E JZ - MTT

You might also like

You are on page 1of 262

ER1K JAN ZURCHER 1953'te leideride doğdu.

Leiden Universitesi'nde Ogrenınn-


ni tamamlayan Zureher, halen Niimegen Universitesi Ortadoğu Dilleri ve Kül- ERIK JAN ZÜRCHER
turleri Bblunıu'n.de profesör olarak görev yaprnakıadır. Ayrı ca Amsterdaıtida
Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü'nün Türkiye Bölümü Baskanlıgı. ile Aınsıer-
dam Universtıest Türkiye Tarihi BOlUrnü'nde ders veren Prof'. Ztırcher'in The
Uninniıl l'actoe 1905-1926, E.J. Srili, 1983 <Milli Nfircadeiede htiiıcıtç ıIdt, Sağlam
Modernleşen
Yayınları, 1987), fhe Progeessive Party 1924-1 925, E.J. Brill, 1991 (Teralı kiiıcı.-
ver Cumhuriyet Firhasi, Bağlara Yayınları , 1992), Turkey, A Modern History, 1.1s.
Tauris, 1993, (Modernlesen Türkiye'nin Tarihi, lletiiın Yayınları , 1995) ve Do-
Türkiye'nin Tarihi
naId Quataert ile birlikte derledikleri Workers and the Working Class in the Ooo- Turhey, A Modern History
man Empire and the. TurItish Repırbtie 1839-1950, 1.B. Tauris, 1995, eOsınatıl,'eterı t
Cumhuriyet Tüıltive'sine fşCiler 1839-1950, iletişim Yayınları , 1998) adlı kitapla- CEVIREN Yasemin Saner Gönen
rı bulunmaktadır.

Ihrhey, A Modern History


O 1993 Erik Jan Züreher

Iletişim Yayınları 332 • Tarih Dizisi 7


ISBN 975-470-514-3
© 1995 iletişim Yayıncılık A. Ş.
L BASK! 1995, Istanbul
2. BASKI 1996, Istanbul
3. BASKI 1998, Istanbul
4. BASKI 1999, Istanbul (1000 adet)
5. BASK1 1999, Istanbul (500 adet)
6. BASKI 1999, Istanbul (500 adet)
7. BASKI 2000, Istanbul (1000 adet)

KAPAK Limit Kı vanç


KAPAK FOTO(rRAH iletişim Yayı ncılık A
UYGULAMA Hüsnü Abbas
Dt.t2E1_T1 Sait Kızılırmak
KAPAK BASKIS1 Sena Ofset
IÇ BASK! ve Şefik Matbaasi

Iletişim Yayınları
Klodlarer Cad. Iletişim Han No. 7 Cagaloglu 34400 kı alıbı ll
Tel: 212.516 22 60-61-62 • Fax: 212.516 12 58
C-Illali: lIetısım@detı sıın.com.ir • V.•Cb: WwW II el h.ı in ı +nı ı i
Aii(6
4~1~1110~11ffi".
t İ ş i
kİ NDEKİLER

İngilizce Baskıya Önsöz 7


Türkçe Baskı ya Önsöz 9
Giriş: Dönemleme, Kuram ve Yöntem 11

BÖLÜM I
Batı'nın Etkisi ve ilk Modernleşme Girişimleri 21
1, Onsekizinci Yüzyı l Sonunda Osmanlı imparatorluğu 23.
2. Gelenek ve Bid'at Arası nda: Sultan Üçüncü Selim
ve "Nizam-ı Cedid", 1789 -1807 39
3. Sultan Ikinci Mahmut'un ilk Yı lları:
Merkez Denetimi Tekrar Ele Geçirmeye Çalışıyor 57
4. Sultan Ikinci Mahmut'un Sonraki Yı lları:
Reformların Başlaması 59
5. Tanzimat Dönemi, 1839-1871 78
6. 1873-1878 Bunalı mı ve Sonuçları 109
7. Gerici istibdat ya da Islahatları n Doruğu?
Sultan ikinci Abdülhamit'in Saltanatı 116

BÖLÜM ı l
Türk Tarihinde Jön Türk Dönemi, 1908-1950 737
8. Ikinci Meşrutiyet Dönemi 139
9. Bağımsı zlık Savaşı 194
10, Tek Parti Devletinin Doğuşu, 1923-1927 242
11.Kemalist Tek Parti Devleti, 1925-1945 257 iNGiLiZCE BASKIYA ÖNSÖZ
12.Demokrasiye Geçiş, 1945-1950 299
BÖLÜM III
Huzursuz Bir Demokrasi 321
13.Demokrat Parti iktidarı, 1950-1960 321
14.Ikinci Türkiye Cumhuriyeti, 1960-1980 351
15.üçüncü Cumhuriyet 1980'den itibaren Türkiye 405
Kaynakça incelemesi 451
Kaynakça'ya Ek 479
Biyografiler 481
Dizin 515

Bir konuya tam hakim olmanı n en iyi yolu, onu öğretmeye


çalışmaktı r. Bu gerçeği yı llarca önce, çiçeği burnunda bir üni-
versite mezunu iken benden çok daha genç öğrencilere Türk-
çe öğretmekle görevlendirildiğinı de keşfetmiştim. Bu öğren-
ciler her defasında bana, Türk dilinin girift yapısını ne kadar
az bildiimin ayı rdı na vardı rmıştı . Bu gerçeği 15 yı l kadar
sonra, Dr. Lester Crook, başlı ca amacı bir öğretim malzemesi
işlevi görmek olan bu kitabı yazmamı rica ettiğinde yeniden
keşfettim. Her ne kadar o zamana değin Osmanlı imparator-
luğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş dönemi üzerine yı l-
lardı r araştı rma yapıyor ve yazı yorsam da, bu çalışma bana yi-
ne, bilmediklerimin ve bilinmeyenlerin ne kadar çok olduğu-
nu kavramamı sağladı . Yine, yazdı kça öğrendim: Bu sebep-
ten, bu kitabı okumak, bu kitabı n yazı mı nı n bana, yazara,
verdiği yararı n yarı sı kadar siz okuyucuya yararlı olursa, kitap
fazlası yla amacı na hizmet etmiş olacaktır.
Akademik uğraşımda hep, en yararlı bulguları n birçoğu-
nun, kişinin meslekdaşlanyla ve öğrencileriyle olan sohbet
tarzı ndaki tartışmaları n sonuçları olduğunu görmüşümdür.
Bu kişilerin katkı ları , genellikle anonim olarak kalmakta, da-
ha sonra bilinçaltı na gömülmekte ve sadece bir kişinin kendi
parlak fikirleri olarak yeniden ortaya çı kmaktadı r. Bu isimsiz

7
katkı sahiplerinden başka, bu türden sentetik bir çalışma, TÜRKÇE BASKIYA ÖNSÖZ
kuşkusuz senteıde kullanı lmış olan monografilerin yazarlan-
na da yoğun biçimde bağımlı dı r. Bu kişilerin isim ve çalışmala-
rı, kitabın sonunda yer alan ve kendilerine olan minnet bor-
cumun derecesini gösteren kaynakça incelennesinde bulun-
maktadı r.
Birçok kişi bu çalışmanı n bölümleri üzerine yorumları yla
özel katkı larda bulundular: Nijmegen Katolik Üniversite-
si'nden Dick Douwes, Amsterdam Üniversitesi'nden Prof. Jan
Lucassen ve Prof. Rinus Penninx, Londra Üniversitesi Doğu ve
Afrika Çalışmaları Okulu'ndan Dr. William Hale. Kitabı n bö-
lümleri bazı eski öğrencilerin çalışmaları nı, bilhassa Nicole,.
van Os, Jacqueline Kuypers ve Anneke Voeten'in master tez-
lerini de sonuç olarak vermektedir.
Dr. Lester Crook, metin üzerindeki titiz ve bilgili okuyuşuy-
la, açı mlamaları yla, bu kitabı n layı k olduğu her değere fazla-
sı yla katkı da bulunmuştur. Türkiye hakkı nda yazan bir yazar için, çalışması nı n bizzat Tür-
Bu kitap için ilk telkinde bulunan, Londra Üniversitesi Do- kiye'de çevrilip yayınlanması ndan daha büyük bir iltifat ola-
ğu ve Afrika Çalışmaları Okulu'ndan aziz dostum Dr. Colin maz. Bu bakımdan, Modernleg,n Türkiye'nin Tarihinin Türk-
Heywood olmuştu; kendisi, Prof. Bernard Lewis'in yeni bir de- çede yayı nlanması nı büyük bir memnuniyet ve şükranla karşı-
vir açan Ernergence of Modern Turkey (Modern Türkiye'nin lıyorum.
Doğuşu) adlı çalışması nı n yayı mı ndan otuz yı l sonra, bunun Baskı ya sunulan metni okumuş olan Dr. Mete Tunçay'a, ya-
gibi bir kitaba ihtiyaç olabileceğini belirtmişti. Umut ederim, yı n için gösterdiği istekliliğinden dolayı İ letişim Yayı nları ya-
sonuç az çok beklediği gibi olmuştur. yı n yönetmeni Fahri Aral'a özellikle ve metnin Türkçesi için
Saskia'nı n katkı sı ise sabı r ve tahammülün üstünde olmuş- yapmış olduğu titiz çalışması ndan dolayı Ömer Laçiner'e ayrı-
tur; işte bu yüzden de eşlere genellikle önsözlerde övgüde ca teşekkür ederim. Onun ayrı ntı lara gösterdiği dikkat İ ngi-
bulunulur, lizce metindeki bazi hataları n zamanı nda düzeltilmesini sağ-
Nijmegen/Amsterdam, lamıştı r. Açı ktı r ki geriye kalan hatalar yazarı n sorumluluğun-
Ağustos 1992 dadı r.
Bir yabancı nı n tümüyle doyurucu bir Türkiye tarihi yazabi-
leceğinden kuşku duyanları n söylediklerinde doğruluk payı
olduğunu kabul ediyorum. Çalışmaları ne denli uzun süreli
olursa olsun, bir yabancı, Türk tarihini "yaşamış" olan birine
doğal gelen derin, kimi zaman sezgisel kavrayıştan yoksun ol-
ma durumundadı r, Öte yandan, dışardan bakan birinin farklı
bakışını n çok olumlu sonuçları nı n olabileceğini de tecrübeyle
biliyorum. Benim kendi ülkemin tarihini bilenler, İ ngiliz Bo-
xer'ın ve daha da yakı nlarda bir diğer Ingiliz Jonathan Isra-

8
erin ve Amerikalı Simon Schama'nı n Hollanda'nı n tarih yazı -
cı lı gi üzerindeki etkilerini hatı rlayacaklardı r. Onları n çalışma-
ları, Hollanda'da tarihsel tartışmayı sarsmış ve Hollandalı ta-
rihçileri yeni yanı tlar bulup ortaya çı karmaya zorlamıştı r.
Kuşkusuz özgün bir inceleme olmayan, daha çok, yakı n za-
manlardaki akademik çalışmaları n sonuçları nı toplu bir ince-
leme içerisinde biraraya getirme girişimi olan bu kitabı n,
eğer Türkiye'de buna benzer küçücük bir etkisi bile olursa,
yazar fazlası yla memnun olacaktı r.

Erik Jan Zürcher


Amsterdam, I Temmuz 1995

Dönemleme, yani geçmişi açı k seçik sekilde teşhis edilebi-


len ve birbirinden kolayca ayı rt edilir şekilde farklı laşan dö-
nemlere ayı rmak, bilmez tükenmez bir tartışma konusudur.
Aynı durum, dönemleri birbirinden ayı rclığı varsayı lan dö-
nüm noktaları nı n ve kilometre taşlarını n teş hisinde de söz-
konusudur. Tarihçinin bu faaliyetini bir tartışma konusu
haline getiren şey, her dönüm noktası nın her kilometre ta-
şı nı n hem yeni bir gelişmenin başlangıç noktası , hem de bir
önceki geliş menin doruk noktası olmasıdı r.
Bununla beraber, dönemleme ne karlar keyfi ve ne kadar
tarihçinin kişisel tercihlerine tabi olursa olsun, geçmişi an-
laşı lı r şekilde ifade etmenin kaçı nı lmaz ve hatta vazgeçil-
mez bir aracıdı r; aksi halde geçmiş, birbirlerinden ayrı mlaş-
mamış olay ve kişilerin bir yığınından ibaret olacaktı r. Bu
kitabı n adı bile, modern tarih (hatta modern Türkiye) diye
bir şeyin var olduğunu ima etmektedir, ki bu da dönemle-
menin bir soıı ucuclur.
Dönemlemenin geçerli bir araç olabilmesi için, iki ayrı
talebi karşı lı yor olması gerekir. Birincisi, açı klayıcı değeri

10 11
olmalıdı r. Karşılaştı rmalar gibi, dönemlemeler de genel ola- yük bir bölümünün kapitalist dünya sisteminin bir parçası
rak sınırsız sayıdadı r, ama bunlar ancak, olayların akışı nı haline gelmesi; Avrupa'nın büyük güçlerinin artan siyasal
önemli gelişmeler görünür hale gelecek şekilde bölümlere nüfuzu -ki bu siyasal nüfuz kendini, hem Avrupa'da bir sa-
ayı rmarnıza olanak sağladı kları takdirde bir iş görmüş olur- vaşa yol açmadan Osmanlı Imparatorluğu'nu parçalama gi-
lar. Ikincisi, dönemleme, tanı mlanmakta olan dönemin ger- rişimlerinde hem de onu ayrı bir siyasal varlı k olarak mu-
çek gelişmelerin' yansıtmalidı r. Dönemleme hepten bir tü- hafaza ederek ona egemen olma girişimlerin de açığa vur-
mevarım süreci olamaz. Bu da, tarihçinin dönemlemesine maktaydı - ve son olarak da, milliyetçilik, liberalizm, laiklik
esas almayı gerektirecek kadar önemli bulduğu gelişmele- ve pozitivizm gibi Avrupa ideolojilerinin etkisi.
rin, ya da baş ka deyişle, olayların büyük yığın' arası nda ta- Avrupa'nı n artan nüfuzunun bu üç biçimi kolayca ayı rt
rihçinin "tarihsel olaylar" olarak seçtiklerinin, birer doğru edilemez şekilde birbirine geçmiş ve karşılı klı olarak birbir-
olarak varsayılması demektir. lerini etkilemişti. Bu durum, Osmanlı ları n Avrupa'nı n bu
Kuşkusuz, belirli her sahada geleneksel ayrı mlar vardı r meydan okuyucuya karşı göstermiş olduğu tepki için de
ve bunlar o denli genelleşmişlerdir ki sı radan okuyucu geçerlidir. 19. yüzyı lda bu tepki içerisinde iki çizginin varlı -
bunları tarihsel olaylar, hatta doğal olgular olarak kabul et- ğı ayı rt edilebilir: bu çizgilerden birini, merkezi devlet ve
me egilimincledir. Bu eğilimin bilhassa ders kitabı kullanan onun hizmetindekilerin devlet aygıtını güçlendirme ve ülke
öğrenciler arası nda güçlü olması şaşı rtıcı değildir. Zaten }'Onetimini merkezileştirme girişimleri, diğerini ise, Impa-
böylesi bir kitaptan beklenen, tartışmak değil kesinlikle ratorluk halkı nı n farklı kesimlerinin Imparatorluğun ma-
doğru olan olaylar sunmasıchr. ruz kaldığı baskı lara olan tepkileri oluş turmuştur. Farklı
Bu kitap bazı bakımlardan Türk tarihinin geleneksel do- kesimlerin bu tepkileri 19. yüzyı l boyunca giderek Sultanı n
nemlendirilişini örnek almakta, bazı bakı mlardan da alma- Hı ristiyan ve Müslüman tebaast arasında bir yol ayrı mı na
maktadı r. Bu nedenle, bunun bir bakı ma tarih çalışması nda yol açmışt ı.
kaçınılmaz olduğunu öne sürmektense, kitabı n bu yönünü Bu gelişmeler, bu kitabın birinci bölümünde anlatı lacak
okuyucuyla tartışmam ve kitabın düzenleniş şekline ilişkin olan Osmanlı Imparatorluğu tarihinin 19, yüzyildaki olay-
nedenleri sunmam daha iyi olacaktı r. ları nı n çerçevesini oluşturmaktadı r. Bu gelişmeler ayrı ca
Bu kitap üç bölüme ayrılmıştı r. Bu bölünme, yazarın mo- 19. yüzyı l Osmanlı tarihinin dönemlenmesine dayanak da
dern Türk tarihi için düşündüğü temel dönemlemeyi ifade oluşturmaktadı rlar. Peki bu dönemleme tam olarak neye
etmektedir. Kitabı n, 19. yüzyılda modern Türkiye'nin do- benzemektedir?
ğuşunun ilk evresini anlatan ilk bölümünde, hasat geliş me Bu bağlamda akla gelen ilk soru, Türkiye'nin "modern ta-
olarak, Osmanlı lınparatorluğu'nda Avrupa'nın artan nüfu- rihine başlangıç noktası olarak neyi almallyız sorusudur.
zu ve bunun Osmanlı Devleti ve toplumunda yol açtığı tep- Değişik yanı tlar verilmesi mümkündür ve bunlar kendi
kiler ele alinmıştir. başları na geçerlidir ama en geleneksel olan çözümden, yani
Avrupa'nı n nüfuzu, üç farklı ama birbirine etkisi olalı Fransız Devrimi döneminden ve devrimin sebep olduğu so-
alanda ortaya çı kmıştı: Osmanlı ekonomisinin gittikçe bü- nuçlardan yola çı kmak en iyisi gibi gözükmektedir. Kapita-
12 13
list dünya sistemiyle ekonomik bütüniesrne olgusu, 18. tepkisinin baş laması; ağı r bir ekonomik ve siyasal bunalı m-
yüzyı l sonları nda önemli ölçüde artmış ve 19. yüzyı lı n ilk la son bulan 1873-1878 dönemi.
çeyreğinde hız kazanmış, Napoleon savaşları Osmanlı Im- • 1870'lerin ortaları ndan 1908 Meşrutiyet Devrimi'ne ka-
paratorluğu'nun Avrupa siyaseti ve diplomasisine artan şe- dar olan dönem. Bu dönemde ekonomik büyüme çok ya-
kilde katı lması na yol açmış ve milliyetçiliğin ve liberaliz- vaştı , en azı ndan yüzyılı n sonuna kadar. Ama lmparatorlu-
min devrimei düş ünceleri ilk kez Yakın Doğu'ya ulaşmıştı . ğa yapı lan ilk ciddi dolaysız yabancı yatı rı mlar da bu dö-
19. yüzyı l için (aslında herhangi bir dönem için) çok da- nemde gerçekleşmiş ti. Bu dönemde, idari ve teknik reform-
ha genel bir dönemlenı e yapmaya ilişkin sorun şudur: Av- lar sürmüş ama milliyetçi ve liberal ideolojiler bastı rı lmış
rupa nüfuzunun üç biçimi ile bunlara kar şı Osmanl ı linpa- ve imparatorluğun Islami mirası na yeni bir yön verilmişti.
ratorlugu'ndaki farklı tepkiler genel anlamda birbirlerine Saray yeniden esas iktidar merkezi olarak bürokrasinin ye-
koşut gitmektedir ama gelişmeler bütün alanlarda mutlaka rini almıştı. Bu dönemin sonları na dogru, hem uluslararası
aynı zamanda meydana gelmemektedir. Yine de, bu geliş- ekonorniyle brı tünlesme hem de iç siyasal muhalefet h ız ka-
melerin birbirlerini etkileme niteliği sayesinde oldukça bi- zanmıştı .
rörnek bir dönemieme mümkün görünmektedir: Kitabın ikinci bölümünün ağırlığını "Jon Türkler'in giri-
• Fransız devrimi savastarından 1830'ların sonuna kadar- şimleri oluşturmaktad ı r. 1890'larcla etkinleşmeye başlayaıı
ki dönem. Bu dönem, Balkan eyaletlerinin dünya ekonomi- Jon Turkler, modern eğitim görmüş bürokrat ve subaylar-
siyle artan butunlesmesine ve Rum tüccarları n hasat bir et- dan oluşan bir topluluktu ve devlet ve toplumu pozitivist
ken olarak ortaya ykı sları na; Osmanl ı Imparatorluğu'nun ve gittikçe artan milliyetçi düş üncelere göre modernleştir-
Ingiliz ve Rus siyasetleriyle çok daha fazla içli dist' olmas ı - rnek ve güçlendirmek için 1908 Meşrutiyet Devrimi'ni du-
na; ilk milliyetçilik hareketlerinin ortaya çı k ışı na; ve Ban zenleıniş terdi. Ikinci bölümün 1908-1950 yı lları nı kapsı yor
kalı bı nda ilk ciddi ıslahat girişimlerine sahne olmuş tu. oluşu, 1mparatorlugun 1918'de dağı lması na ve 1923'te Tür-
• 1830'ların sonları ndan 1870'lerin ortaları na kadar olan kiye Cumhuriyeti'nin kurulmuş olmasına rağmen, siyasal,
dönem. Uluslararası açıdan Ingiltere'nin ekonomik ve siya- ideolojik ve ekonomik aç ıdan çok fazla bir devamlılı k oldu-
sal hegemonya kurmuş olduğu bu dönemin özellikleri sun- ğu inancı nı yansıtmaktadı r.
'ardı: 1838'de serbest ticaret rejiminin dayatı lması nclan "Jon Türkler"in iktidarı zamanı nda Türkiye, ayn ı siyasal
sonra Imparatorlukla yapılan ticaret ve verilen borçlardaki dönemden iki kez geçmiş ti; önce Ittihat ve Terakki Cemiye-
hı zlı artış; Imparatorluğun bekası için Ingiliz ve Fransızla- ti yönetiminde (1908'den 1918'e kadar) ve sonra da "Ke-
rı n destek vermesi; 1839 Tanzimat Ferman ı 'yla başlayarak malist" Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile
hukuk, eğitim, maliye alanları nda ve devlet kurumları nda onun yerini alan Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi zama-
süregiden ve (en azı ndan kağı t üzerinde) geniş kapsamlı nı nda. içinden geçilen dönem her seferinde, liberal ve ço-
olan ıslahatlar; bürokrasinin iktidar merkezi olarak sarayı n ğulcu bir aşama ile (1908-1913 ve 1919-1925), bunu izle-
yerini alması , Osmanlı meşrutiyet hareketinin başlaması ve yen, içinde etkin bir tek parti sisteminin, siyasal, ekonomik
Hiristiyanları n ayrıcalı klı konumları na karşı bir Müslüman ve kültürel milliyetçiliğin ve modernleştirmeye ve laikleş-

14 15
tirmeye yönelik reformları n bir arada bulunduğu otoriter Kitabı n "Huzursuz Bir Demokrasi" başlıklı üçüncü bölü-
bir baskı aşaması ndan oluşuyordu (1913-1918 ve 1925- mü, 1950'den beri olan dönemi ele almaktadı r. Bu başlı k
1950). Jön Türk dönemine ilişkin her alt dönemleme zo- kendi kendisini açı klamaktadır. Jön Türk döneminin aksi-
runlu olarak siyasal gelişmeler üzerine kurulmuş bulun- ne, genellikle gerçek demokratik çoğulculuğun olduğu ve
maktadı r. Çünkü, bir dünya savaşı nı, bir imparatorluğun kitle siyasetinin geliştiği bir dönemdi bu. Aynı zamanda da,
parçalanışı nı ve yeni bir ulus-devletin kuruluşunu içeren (1960, 1971 ve 1980'deki) üç askeri darbeyle kesintiye uğ-
bu siyasal gelişmeler o derece sahneye egemen olmuşlardı r ramış bir dönemdi ve 1960'larm sonlarından itibaren Türk
ki, örneğin ekonomik geliş meler üzerine kurulu ayrı bir parlamenter demokrasisi sürekli olarak solun ve sagm sal-
dönemleme anlamsız olacaktı. emeğin Osmanlı lmparator- dı rısı altı nda kalmıştı. Kitabı n üçüncü bölümü aşağıdaki
luğu'nda ve Cumhuriyet'in ilk yılları nda bir sanayi ve tica- şekilde altbölümlere ayrı lmıştı r:
ret burjuvazisinin büyümesi üzerine ayrı bir tartış ma, Er- • 1950-1960: Türkiye'nin Batı ittifakiyla siyasal ve askeri
meni ve Rumların ortadan kayboluşları hesaba katılmadan açıdan bütünleşmesi, hızlı ekonomik kalkı nma (özellikle
yapı lı rsa anlamsızdı r, çünkü Ermeni ve Rumları n kayboluş- kı rsal kesimde), ABD'ye artan mali bağımlı lı k ve önceki yö-
larına herhangi bir ekonomi yasası değil siyasal ve ideolojik netimlerin dindışı cı azaltı lması ile karakterize edilen De-
gelişmeler sebep olmuştu. mokrat Parti yönetimi dönemi.
Yukarıda anlatı lanları n sonucunda, Jön Türk dönemi esas ■1960-1980: Siyasal merkezin hayli ötesine yönelmiş ha-
olarak şu şekilde altbölümlere ayrı lmış bulunmaktadı r: reketlerin ve partilerin ortaya çı kması na olanak veren çok
• 1908-1913: imparatorluğu çekisen birtakı m ideolojilere daha liberal bir anayasanın 1961'de uygulamaya konmasm-
ve siyasal programlara göre canlandı rma yolları nı n arandigı dan sonraki "ikinci" Türkiye Cumhuriyeti dönemi. Yeni
dönem; anayasa aynı zamanda, ordunun siyaset işlerine müdahale-
• 1913-1918: Ittihat ve Terakki Cemiyeti'nin tek parti yö- sini meşrulasurmistı. Ekonomik açıdan bu dönem, yoğun
netimi ve Türk milliyetçiliginin zafer dönemi; şekilde korunan bir ithal ikamesi sanayiinin kurulduğu ve
• 1918-1922: Jön Türkler'in başarı lı bir bağımsızlı k sava- kapitalistlerin de işçi sendikalarının da önem kazandığı bir
şı sayesinde yeniden yönetime geçtikleri ve ulusal direniş dönemdi. Aynı zamanda milyonlarca Türk, sanayi işçisi ola-
hareketinin giderek kendine mahsus belirgin bir nitelik al- rak ya da akrabalarının yanına Avrupa'ya göç etti. 1970'ler-
maya başladığı dönem; de dünya ekonomi bunalı mı toplumsal istikrarsızlığa ve si-
• 1922-1926: Devletin yapısı nı n değiştiği ve bir kez daha yasal aşı rılığa yol açmıştı. 1971 muhtı rasıyla gelen askeri
tek parti devletinin kurulduğu, savaş ertesindeki son derece darbe sonrasında acımasız bir baskı dönemi olmuş, ama bu,
önemli dönem; gidişatı temelinden değiştirmemişti.
• 1926-1945: "Kemalizm"in altın çağı; • 1980 askeri darbesini takiben Silahlı Kuvvetlerin gücü,
• 1945-1950: Cumhuriyet Halk Partisi'nin iktidardan ba- mevcut bütün siyasal ve sendikal kuruluşları n yasaklanma-
rışçı şekilde indirilişiyle sonuçlanan, demokrasiye derece sı nda ve ihracat önderliğinde büyümeyi ve serbest bir iç pa-
derece geçiş dönemi. zarı amaçlayan, ücretleri ve devlet yardımları nı kısan yeni

16 17
bir ekonomi siyasetinin başlatılması nda kullanı lmıştı. Siya- öyledir. Bu türden bir akademik ders kitabı gerçek araştı r-
sal yaşam, 1983'ten itibaren kısıtlamaları n giderek kaldı rı l- ma sonuçlarına iliş kin en son yöntemleri, bilgileri göster-
ması ndan sonra bile, çok kısı tlayıcı olan 1982 Anayasa- meli, ama akademisyenler tarafı ndan bu sonuçları n ekle
sı'nın sını rları dahilinde gerçekleşmek durumunda kalmış- edilmesinde kullanı lan ve tarihçinin nelerin olup bittiğini
tı . Uluslararası açıdan ise Türkiye, Amerika Birleşik Devlet- anlatma girişiminde araç olmaktan başka bir şey ifade et-
leri'ne çok daha sı kı sı kıya bağlanmış tı. 1991'den itibaren meyen kuramsal modellerin geçmişe ilişkin kendi yorumu-
1980 öncesinin siyaset kalı pları kendilerini yeniden kabul muzu dar kalı plarm içine sokmasına izin verilmemeli diye
ettirdi ve 1980 darbesi sonrası kurulmuş yapılar giderek da- düşünüyorum.
ğıldı, ama ana sosyo-ekonomik eğilimler değişnı edi. Bu kitap son iki ynzyı ldaki Türk tarihinin toplu manza-
Yukarı da anlatılanlar, bu kitabın hem ilgi alanını hem de ra= sunma giriş iminde bulunarak bir "modern tarih" ol-
yapısı nı açı klamak amacıyla dikkatlere sımulmuştur. Açı k- ma icldiasindadı r. Bunun için siyasal ve ideolojik gelişmeler
tı r ki yanıtlanacak bir ikinci soru kalıyor: Yazar yöntembi- kadar sosyo-ekonomik gelişmelere de ağı rlı k verilmiştir. El
'imsel anlamda "modern tarih"ten ne anlamaktad ı r? atı lmam ış tek alan olarak sanat alan: kalm ış tı r (mimari,
Dikkatli okuyuctı nun gözünden çok önemli bazı tarih edebiyat, görüntü sanatları , müzik). Bunun nedeni bu ko-
tezlerinin izleri kaçmamış tir. Avrupa'nın nüfuzu ve Osman- nuları n önemsiz olarak görülmesi değildir, sadece kitabı n
lı'mn tepkisi kavramı bütünüyle Toynbee'nin "meydan oku- yazarı kendinin bu konuları gerektiği gibi isteyecek yeterli-
yuş ve tepki" tezine borçludur. Osmanl ı Imparatorluğu'nun likteıı yoksun olduğunu düşünmektedir. Bu kitap hiçbir se-
ve Türkiye'nin Avrupa ekonomisiyle artan ekonomik bu- kilde özgün bir araş tı rma yapı t' olduğu iddiası nda değildir.
tünleşmesinin sonuçlarına ilişkin anlatımın çoğunda, Tür- Ama tarih biliminin yılyımlanrruş araştı rmalara ilişkin en
kiye'nin kapitalist bir dünya sisteminin periferisincie ba- son yöntemleri, bilgileri sunmayı amaçlamakiadı r. Buna
ğımlı bir konuma sahip olmaya nası l başladığı nı açı klamak ozel bir önem verilmiştir, çünkü ders kitapları makale ve
için Wallerstein'ı n bağı mlılı k kuramı yorumunu destekle- monografilerde yaynnlanmı s ayrı ntı lı sonuçların çok geri-
yen ve uygulamaya koyan akademisyenlerin çal ış maları sinde kalmaktadı r ve bu durum Türkiye modern tarihi og-
esas alı nmıştı r. Modernleşme kavramı ndan haberdar olan reniminin belirgin niteliğidir.
tarihçiler, Osmanlı Imparatorluğu ve Türkiye'deki geliş me- Bir bakı ma bu kitapta tarihsel zamanlama açısı ndan bir
leri, bir kere harekete geçti mi dur durak bilmeden ve geri- problem vard ı r. Kitap Türkiye'nin modern dünya içerisin-
ye döndürülernez şekilde ilerleyecek olan akılcı bir Batı sis- deki tarihi olma ieldiasmdadı r. Ama 1922'ye kadarki her-
teminin etkisinde kalmış insanlar ile ilerlemenin yoluna çı - hangi bir modern Türkiye tarihi aslında Osmanlı impara-
kan gelenekiter ve gericiler arasındaki bir mücadele olarak torluğu tarihidir. Bu yüzden imparatorluk tarihi modern
görmektedirler. Onları n çalışmaları ideolojik ve siyasal dö- Türkiye'nin doğuşunun anlası lması nda bir ilgisi olduğu ka-
nüsümler sözkonusu olduğunda kimi zaman ayd ı nlatıcı ol- darı yla bu el kitabı na dahil edilmiştir. Bu yaklaşımın clısin-
muştur, altta yatan Batı'nın üstünlüğü öncülü tatsı z olsa bi- cin bir seçenek görmüyorum. çünkü Türkiye, onun Osman-
le. Kuramsal açıdan bu kitap eklektiktir ve kası tl ı olarak l ı geçmişi hesaba katı lmaksızin anlaşılamaz. Ancak yazar da

18 19
okuyucu da burada bir sorun olduğunun bilincinde olmalı-
dı r. 19. yüzyıl Osmanlısı kesinlikle kendini Türkiye Cum-
huriyeti'nin ilk gelişme aşamasının parçası olarak görmü-
yordu.

BÖLÜM I
Bati'mn etkisi ve
ilk modernlepne
girişirnlerl

21
20
18. Yüzyıl Sonunda
Osmanlı imparatorluğu

Osmanlı Imparatorluğu 18. yüzyıl sonlarında, Fransız Dev-


rimi'nin neden olacağı şiddetli büyük değişikliklerin hemen
öncesinde, aşağı yukarı şu bölgelerden oluşuyordu: Balkan-
lar (bugünün, daha doğrusu dünün Yugoslavya'sı , Arnavut-
luk, Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya'nın büyük kısım-
ları), Anadolu (bugünkü Türkiye) ve Arap dünyasının çoğu
(bugünkü Suriye, Lübnan, Ürdün, Israil, Irak, Kuveyt, Su-
udi Arabistan'ı n bazı kısı mları, Mısır, Libya, Tunus ve Ceza-
yir). Toprakları nı n büyük bir kısmı nda padişahm gerçek
gücü onemsizdi, bazı bölgelerde ise (Kuzey Afrika, Arap ya-
rımadası) hemen hemen yoktu.

imparatorluğun nüfusu
Imparatorluğun nüfusuna ilişkin güvenilir tahminler yok-
tur, ama genellikle, 25 milyon kadar olduğu tahmin edili-
yor. Böylesine geniş bir alan için bu, çok düşük bir rakam-
dı r. Gerçekten de, insan gücü eksikliği, Avrupa nüfusunun
çok yüksek oranda bir büyüme gösterdiği bir zamanda, Os-

23
milli Imparatorluğu için 19. ytızyil boyunca hem ekono- eğilimindedir. Şeriat kuramsal olarak, Imparatorlukta en
mik hem de askeri açıdan başlı ca mahzurlardan birini olus- yüksek seviyede hüküm sürüyordu, ama fiiliyatta ise 18.
turacaktı. Osmanlı nüfusunun yüzde 15 civarını n, 10,000 yüzyı lda, aile ve mulkiyet hukuku meselelerinin dışı na çı-
ya da daha fazla nüfuslu kentlerde yaşaması na karşı n, nüfu- karnamıştı. Kamu hukuku, özellikle de ceza hukuku, sul-
sun yüzde 85 kadarı kı rsal alanlarda yaşıyordu. Gerek nü- tanları n "Orf" ya da "kanun" denilen laik ferrnanlannâ da-
fus yoğunluğunda ve gerek kentleşme derecesinde büyük yanchrılmiştı .
bölgesel farklılı klar vardı. Balkanlar en yoğun nüfusa sahip Bununla beraber, gayr-ı müslim cemaatlerin başat bir Is-
bölgeydi. Imparatorluğun nüfusu 17. ve 18. yüzyı llarda lam toplumu içerisinde barındı rilması sorunlara yol açıyor-
muhtemelen azalmaktaydı, ancak bu azalmanı n derecesi bi- du. Daha önceki Islam devletlerinde de olduğu gibi, Hıristi-
linmemektedir. Bu azalma ve bunun sonucu olan çok dü- yan ve Musevi topluklan kendilerine zimmi statüsü verile-
şük nüfus yoğunluğu, klasik Malthus nazariyesinin nüfusu rek topluma dahil edilnıişlerdi. Bunun anlamı, özel bir ver-
engellemiş olduğunu belirttiği savaş, açlı k ve hastalı kları n gi ödemelerinin karşı lığı nda, Müslüman devletin içinde
ürünüydü. Savaşlar ve özellikle merkezi denetim eksikliğiy- dinlerini değiştirmeye zorlanmaksızın ama ikinci sını f tebaa
le kamu düzeninin muhafazasındaki eksikliğin sonucu olan olarak yaşamlarını sürdürmelerine izin verilmiş olması de-
küçük çaplı iç çatışmalar, tarı msal üretim sürecinde ve ileti- mekti. Zimmi (gayr-ı müslim) cemaatler, kendi işlerinin yö-
şimde kesintilere yol açı yordu. Bunun ardı ndan ortaya çı - netiminde bir miktar özerklikten yararlanıyor ve devlet
kan kı tlı k, halkı, bir kı tliğin sonrası nda genellikle zayı f temsilcileri ile olan işlerinde kendi dini önderleri tarafın-
düşmüş kişileri etkisi altına alan salgın hastalı klara maruz dan temsil ediliyorlardı. Çoğu kez "millet sistemi" diye ad-
bı rakı yordu. landı rılan bu sistemin niteliği, Osmanlı devleti ve toplumu-
Imparatorluğun Asya eyaletlerinde nüfusun büyük ço- nun birçok yönü için de geçerli olduğu gibi, uzun zaman-
ğunluğu Müskı mandı (bilhassa Türkler, Araplar ve Kürt- dan beri yanlış anlaşılmıştı r; çünkü akademisyenler kendi-
ler), ayrıca önemli miktarda Hı ristiyan ve Musevi azı nlı k lerine, merkezi yönetimi temsil etmekte olan ve işlerin ger-
topluluklar vardı. Balkanlar'da ise çoğunluk, Hı ristiyanclı çekte ne oldukları hakkı nda değil, ama nasıl olmaları ge-
(Rumlar, Bulgarlar, Sı rplar, Karadağlılar, Ulahlar), ayrı ca rektiğinin usulü hakkında yazan kişilerin yazılarını temel
önemli miktarda Müslüman azınlı k topluluklar vardı (Boş- almışlarchr. Son yirmi yıl zarfı nda yerel ve bölgesel gerçek-
naklar, en çok Arnavutlar, Türkler ve Pomaklar, yani Müs- liklerin ayrıntılı olarak incelenişi, bü sistemin sanıldığı gibi,
lüman Bulgarlar). Imparatorluk, en azı ndan kuramsal ola- örneğin Istanbul'daki Rum patriği tarafından yönetilen, "ül-
rak, dinsel hukuk esası na göre yönetilen bir Islam impara- ke çapında" özerk topluluklardan oluşmadığını, ama yerel
torluğu olduğundan, nüfus içerisindeki bu dinsel bölünme- hükümet temsilcileri karşısı nda belli ölçüde özerkliğe sahip
ler önemliydi. Osmanlı Imparatorluğ u'nun din ve devlet yerel cemaatlerden oluşmuş olduğunu göstermiş tir. Keza
arasında hiçbir fark gozetmedigi kabul edilmiş bir gerçek ayrı m gütme olgusu da önceleri samlandan daha az katı
idi, ancak modern incelemeler, Osmanlı ları n din ve siyase- gerçekleşmiş gozükmektedir.
ti, en azı ndan fiiliyatta, ne ölçüde ayı rd ı kları nı belirtmek Imparatorluğun yerli nüfusunun Müslüman çoğunluğu

24 25
hiç de tekparça (monolithic) değildi. Büyük çoğunluk, Isla- ler sı nıfı ile bunun tam tersi durumdaki halk kitlesi (Os-
miyel'in Sünni yorumuna mensuptu ve Osmanlı Devleti manl ı diliyle reaya) arası ndaki -kuramsal olarak çok katı
kendi resmi ideolojisine göre, geleneksel Islam'ın dünyada- olan- bir ayrı m etrafı nda biçimlenmiş ti. "Askeri" ya da
ki koruyucusu idi. Resmi olarak Osmanlı Devleti, sapkı n özellikle "Osmanlı " diye adlandı rı lmış olan yönetici seçkin-
(heterodoks) Müslümanlara, Hı ristiyanlara olduğundan ler sınıfı, padişahı n bütün hizmetkarları ndan oluşuyordu:
çok daha sert bir çatışma içindeydi. Uygulamada ise önemli askeri, kalem çalışanları ve saray halkı . Bu yönetici seçkin-
Şii (heterodoks) azı nlı klar Osmanlı hükümet makamları n- ler sı nı rı na, resmi eğitim ve adli işlerin çoğundan sorumlu
dan müsamaha görerek Balkanlar, Anadolu, Suriye ve Me- olan ulema da mensuptu. Sözkonusu seçkinler halk kitle-
zopotamya'da yaşı yorlardı. siyle karşı laş tı rı ldığı nda son derece ayrı calı klı olmalarına
Imparatorlukta ikamet eden Hı ristiyanlar, şeriat gereğin- rağmen, bir sonraki yüzyılda gerçekleş tirebilecekleri gibi,
ce "aman"dan yararlarnyor, elçileri ve konsolosları tarafı n- az çok özerk olan bir bürokrat/asker seçkinler sınıfı oluştu-
dan temsil ediliyorlar& Elçiler ve konsoloslar, sı rf göçmen ramamıştı ; saltanat yönetiminin, padişah ı n isteği üzerine
topluluğunun mensupları na ilişkin konularla meşgul olur- yerleri değistirilecek, azledilecek ya da idam edilecek olan
ken bir ölçüde özerkliğe sahiptiler. Bu haklar, "kapitülas- araçlariydilar. Bu durum, makamca hepsinin en üstünde
yonlar"da belirtilmişti. Esasen bunlar, padişah tarafı ndan olan, padişaha en yakı n kişi sayı lan ve makamı nı elinde
dost devletlerin tebaası na bahşedilmiş ihtiyari ayrıcalı klar- tuttuğu sürece Inı kumdarı n bütün yetkileri kendisine veril-
ch, ancak 18. yüzyı lın ikinci yarısı nda, Avrupa ile Osmanlı miş olan, ama yine de padişahı n değişken isteklerine tama-
imparatorluğu arası ndaki güç dengesinin değiş mesiyle bir- miyle bağımlı kalan sadrazam için de geçerliydi.
likte, kapitülasyönlar sözleşme statüsü kazanmışlardı. Da- 1800 yı lı nda yönetim sistemi halen "irsi" (patrimonial)
hası , 18. ve özellikle de 19. yüzyılda gitgide daha çok yerel olarak nitelendirilebilir: sistem esas olarak, sarayı n bir
Hı ristiyana (Rum ve Ermenilere), berat edinme yoluyla bir uzantı sıdı r. Sadece aile üyelerinin değil, hizmetkarlarin, kö-
yabancı gücün tebaasi olma statüsü verilmişti. O zamandan lelerin ve himaye altına al ı nmış kişilerin de yer aldığı geniş
itibaren bu kişiler, o güçlerin kapitülasyonlarına tabi ol- bir hanehalk ı vası tasıyla yönetim biçimi, Osmanlı seçkinler
muşlar ve Avrupal ı güçlerin kuvvetlenmesiyle birlikte sul- zümresinin her katı nda görülen bir özellikti. Böylesi bir ha-
tanı n Müslüman tebaası üstünde giderek artan bir üstünlük nehalkı na katı larak hami bulmaya çal ışmak, herhangi bir
kazanmışlar& Aynı zamanda, Yakı ndoğu'da yabancı güçle- devlet mesleği için bir önkoşuIdu.
rin tabiyetine geçenlerin sayısı nı n artması nedeniyle de ya- Seçkin sı nı f sadece iktidar sahibi olmakla kalmayıp, (ule-
bancı güçlerin nüfuzu daha fazla çoğalnaış tı. manı n bekçisi olduğu ve medreseler sistemi kanalıyla yeni-
den üretilen) yazı l ı Islam kaynakları ile (asker/bürokrat
Osmanlı yönetim sistemi: Kuram ve gerçek seçkinler sı nı rı nı n niteliği olan ve gayr-ı resmi öğrenim ve
eğitim yoluyla yeniden üretilen) adab adı ndaki, daha laik
Osmanlı ideolojisine göre Imparatorluktaki toplum, vergi bir töreler ve beğeniler bütününe dayanan klasik bir uygar-
ödemeyen, silah taşıma hakkı na sahip olan yönetici seçkin- lığı n, bir -büyük geleneğin" bekçiliğini de yapıyordu. Bir

26 27
Osmanhyı Osmanlı yapan değerler ve kandar bütünü olan her birey, başkaları nın haklarmi çiğnemeksizin kendi yerin-
bu uygarlı k, çok farklı unsurlardan meydana gelmiş bir Im- de (kendi "hudutları" dahilinde) kalmalıydı. Yönetim, hu-
paratorluk'ta esash bit- bütünleş tirici güç oluşturmuştu. Bu kukun sını rları içinde yönetmeli ve hududu zorla kabul et-
uygarlı k ile ufku yakını ndaki köylerle ya da diyelim ki pa- tirmeliydi. Hududun içerisinde kalmayan bir hılkıı mdar
zarı n kurulduğu kasaba ile sını rlanmış ve neredeyse tama- (ya da onun temsilcisi), "zulm"den suçluydu. Istikrarın de-
miyle okur yazar olmayan kı rsal nüfusun genel görünüşü ğerinin üzerinde durulması , esas itibariyle muhafazakar bir
arasında son derece geniş bir uçurum vardı. Seçkinler sı nı- siyasal bakış tarzı na yol açıyordu ve bu bakış tarzı içerisin-
fı nı n uygarlığı ile halk kültürü arası ndaki tek bağı, Impara- de, toplumsal düzendeki herhangi bir de ğişiklik, akla
torluğun her tarafında sı kıca örülmüş bir tekkeler ağı kur- olumsuz anlamları getiriyordu. Osmanlı yazarları herhangi
muş olan Mevlevi, Nakşibendi, Rifai ve Bektaş i tarikatları bir toplumsal ya da dinsel karşı çı kışı hemen "fitne" diye
gibi tasavvuf tarikadarı oluşturmuştu, Bu tarikatlara üyelik etiketlendirirlerdi. 19, yüzyıldaki Osmanlı kaynakları na gö-
farklı toplum katmanlarını aşıp ötesine geçiyordu. re, 17. ve 18. yüzyı llarda, bilhassa Islam alimleri, çok mu-
Halk kitlesi ile yönetici seçkinler sını fı arası ndaki öteki hafazakar, kimi zaman bilginin yayılmasını önlemeye çalı -
bağları, tam anlamı yla askeri elite mensup olmamakla bera- şan bir tutum geliştirmiş lerdi. Bununla beraber, bu döne-
ber bu sını fa çok önemli hizmetlerde bulunan, kentlerdeki min uleması üzerine çok az inceleme yapılmış olduğunun
zengin tüccar ve sarraflar, ve -Müslümanlar için de- taşra da eklenmesi gerekiyor.
kentindeki en aşağı mertebedeki kadı yı , Istanbul'daki en Osmanlı ideolojisi, hükümdar (ve hizmetkarlar') ile te-
yüksek dinsel konumdakilerle birleş tiren bir topluluk mey- baa arası ndaki ilişkinin, araya başka grupları soknıama
dana getirmiş olan ulemâ oluşturuyordu. Ulema arası ndaki özelliğini vurgulamaktaydı . Sultan, mutlak gücü temsil edi-
önemli bir öbeği müftüler oluşturuyordu. Müftüler, istek yordu ve hizmetkarlarından birçoğu, sultanı n otoritesinin
üzerine ve ücret karşılığında (şeriata dayalı ) Fetvalar veren temsilcileri olarak güç sahibi idiyseler de, genel anlamda
adli uzmanlar& Fetvalar (bunlar hüküm değildiler) bağla- onun kulları ydılar. Osmanlı yönetim sistemi ve toprak sa-
yıcı olmamaları na karşın, müftüler büyük saygı görüyorlar- hipliği sistemi hep, halkı n artı k ürününün bir bölümünü
d ı. Osmanlı Devleti'nin kendini bir Islam devleti olarak aşıracak aristokrasi gibi çatışan güç merkezlerinin doğması-
meş rulaştı rmış olması , yüksek ilim rütbesindekilerin gö- nı önlemeye ayarlanmışti; aksi takdirde bunlar, vergi topla-
rüşlerinin çok fazla ağırlı k taşıması anlamı na geliyordu. ma yoluyla oluşan devlet hazinesine el uzatmış olacaklardı.
Resmi ideolojiye göre hükümdarı n ve hizmetkarları nı n Osmanlı merkezi yönetimi bu hususta uzun bir süre olduk-
ana görevi, Islam cemaatini dış dünyaya karşı savunmak ve ça başarılı olmuştu, ancak göreceğimiz gibi, 18. yüzyı lın so-
Islam toplumu içerisinde adaleti muhafaza etmekti. Adalet, nunda durum artık öyle değildi.
Osmanlıları n topluma ve devletin toplum içindeki rolüne Modern ulus devletlerininkiyle karşı laş tı rı ldığı nda, Os-
bakış tarzları ndaki anahtar kavramdı . Osmanlı devlet manlı Imparatorluğ u'nun 18. yuzyildaki devlet örgütü üç
adamları nın gözünde bu kavram her şeyden çok, istikrarı bakımdan farklıydı . Her şeyden önce, çok küçüktü. Bu, sa-
temsil ediyordu. Yani, toplum içerisindeki her topluluk ve yı sal anlamda gerçekti: Istanbul'daki merkezi yönetim ör-
28 29
günü (Babıali) 1000 ila 1500 arası nda memur istihdam et- devletin her bireyle meşgul olacak olanaklardan yoksun ol-
mekteydi. Devlet örgütünün küçüklüğ ü, mali açıdan da masıydı , ancak modern toplum öncesi çoğu toplumda ol-
gerçekti: Bu dönemde ulusal hası lanı n, merkezi yönetime duğu gibi, Osmanl ı Devleti'nde de birey, mensubu bulun-
vergi şeklinde giden kısmı tanı , hatta yaklaşı k olarak bile duğu topluluk ya da çeşitli topluluklara çok fazla tabi idi.
bilinmiyor, ama büyük bir olasılı kla yüzde üçü aşmı yordu. Uçüncusü, yasa önünde e şitlik kavram ı yoktu. Yasa
Bu, halkı n, özellikle kı rsal nüfusun üzerine binen vergi yü- önünde eş itlik modern ulus devletlerde bile, bir gerçeklik
künün hafif olduğu anlamı na gelmemektedir; durum tama- değil, bir ülküclür, ama Osmanlı Imparatorluğu'nda ülkü
men aksidir. Bu, devletin yıllı k gelirinin merkez hazineye bile değildi. Kentlerde oturanlara kı rsal kesimdekilerde.n
ulaşmacliğt anlamı na geliyordu, çünkü devletin yı llı k geliri- farklı , Hı ristiyan ve Musevilere Müslümanlardan farkl ı , gö-
nin olağanüstü bir miktarı n ı aracı lar aşı rı yorclu. Bu sı rada çebelere yerleş ik olanlardan farklı , ve kadınlara erkeklerden
imparatorluk büyük ölçüde adem-i merkeziyetçi bir yapı ya çok larki muamele edilirdi. Yerleşik eski ayrı caliklar kent-
sahip bulunuyor ve vergi gelirinin büyük bir k ı smı eyalet ler, loncalar, aşireder ya da bireyler tarafı ndan kıskançlı kla
hazineleri tarafı ndan eyalet yönetiminin masrafları nı karşı- muhafaza edilirdi.
lamada kullanılıyordu. Merkezi devlet, en parlak dönemi olan 15. ve 16. yüzyı l-
Devlet tarafı ndan icra edilen ve ondan beklenen görevler, larda bile modern ulus devletinkine çok az miktarda eşit
modern ölçütlere göre, en az miktardayd ı . Devlet, ülkenin, olan bir hakimiyetten dahi hiçbir zaman yararlanmam ış ol-
(ceza hukuku dahil) hukuk ve düzeninin korunması ile duğu halde, eskiden elinde bulundurmu ş olduğu gücün
meşgul olur, pazarları , ağırl ı k ve ölçüleri deneller, madeni büyük bir kısmı nı da 1800 yıl ı na gelindiğinde yitirmişti.
para basar, büyük kentlerin, özellikle de Istanbul'un gı dası - Osmanlı n ı n askeri kudretinin 14. yilzyı ldan beri iki klasik
nı tedarik eder, büyük bayındı rlı k işlerini yapar ve bunları dayanağa olan aylı klı Yeniçeri piyade sı nıfı ile yarı feodal Si-
muhafaza ederdi. Bu görevleri icra edebilmek için, elden pahi atlı sını f ı , değerlerini uzun zamandan beri yitirmiş bu-
geldiğince vergilerin tahsil edilmesini zorlard ı . Bugün bir lunuyorlardı . 18. yüzyı lda hem başkent hem de önemli eya-
devletin normal görevlerinden sayı lan eğitim, sağlı k, sosyal let merkezlerinde görevlendirilmiş olan Yeniçeri askerleri,
yardun ve konutlandirma, Osmanlı Imparatorluk yönetimi sayı ca büyük (ve pahaliydı ); bunlar, yönetimi de halkı da
için az önemliydi. yıldı racak kadar güçlü olup, ama teknoloji ve taktik bak ı m-
Ikincisi, küçük çaplı devlet örgütü şu demek oluyordu dan üstün olan Avrupa orduları yla yapılmış yı kım getiren
ki, Osmanlı Devleti, yurttaşlarlyla birçok şekilde doğrudan bir dizi savaşı n son yüz yı l içinde kanıtlamış olduğu gibi,
meşgul olan modern bir devletin tersine, çoğu zaman ce- Imparatorluğu savunamayacak kadar zayı f, askeri bakı m-
maat temsilcileriyle., yani mahalleyi temsil eden mahalle pa- dan fazlası yla önemsiz olan bir topluluktu. Bu sı rada Yeni-
paz] ya da mahalle iman-ilan, loncaları temsil eden lonca çerilerin çoğu aslı nda, askeri birliklerden birinde memuri-
başkanları , ikamet eden yabancıları temsil eden konsoloslar yetlerine dair bir görev belgesi sahibi olup, bu belgeyi de
ve aş iretlerini temsil eden seyhler ile meşgul oluyordu (ya sadece asker yoklamalarında ücret alınak için ortaya çı kar-
da olmak zorunda kal ı yordu). Bunun esas nedeni kuşkusuz ı nakta ve dükkan isletmekteydi. imparatorluğun görkemli

30 31
döneminde ücretleri dolaylı yoldan, kendilerine yapı lan tı - resmi görevleri elinde tutuyordu). Hama ve Şam'da Azmza-
mar bağisi yoluyla ödenmiş olan sipahiler ise enflasyon ne- deler, Bağdat'ta Hasan Paşa ve oğlu Ahmet Pasa, (Napole-
deniyle topraklarını terketmek zorunda bırakılmışlardı. on'u yenerek olan) Akka'lt ünlü Ahmet Cezzar Paşa ve Batı
Bunların sayısı 1800 yılında büyük ölçüde azalmıştı . Bun- Anadolu'da Karaosmanoglu ailesi gibi büyük ayan aileleri-
dan başka kuşkusuz sipahilerin temsil ettiği esasen Orta- nin durumu çok defa özerkliğe yarrruştı ve merkezi yöneti-
çağ'dan kalma atlı sınıf örneği de zamanın savaşlarında az min bunlarla olan ilişkileri, tebaa ile olan ilişkilerden çok
yararlı oluyordu. 18. yüzyıldaki savaşlarda en etkin olan vassal prenslerle olan ilişkilere benziyordu. Bunlardan bazı-
Osmanlı birlikleri, eyaletlerden ve Imparatorluğa tabi dev- ları, Arnavutluk ve Kuzey Yunanistan'ı bir kuşaktır yöneten
letlerden temin edilen yedek kilolar& Yanyalı Ali Paşa gibi olanları, bağımsız dış ilişkiler de yü-
rtiıtmekteydi.
Osmanlı Imparatorluğu ekonomik açıdan kapitalizm ön-
Ekonomik ve mali gelişmeler
cesi bir devleti'. Devletin ekonomi politikaları , halka hayat-
Askeri zayıflığa daimi bir mali bunalım eşlik ediyordu (kıs- ta kalmasına' yetecek kadar gıda temini, daha büyük nüfus-
men de buna sebep oluyordu). Bir zamanlar imparatorluğun lu merkezlerin iaşesi ve vergilerin para ya da ayni şekilde
önemli bir gelir kaynağı olmuş olan savaş, zarara yol açan tahsilini amaçlamaktaydı. Osmanlı Devleti Imparatorluğun
bir sanat olmuştu. Osmanlı topraklarından transit ticari ge- sonuna dek, ekonominin belirli kesimlerini etkin şekilde
çiş, Avrupahların deniz ötesi yayitışları nedeniyle 16. yüzyıl- koruyan ya da teşvik eden merkantilist diye tanımlanabile-
dan beri azalmıştı ve devlet, eyaletlerden gelen vergi geliri cek politikalar geliştirmemişti.
kaynaklarını n çoğu üzerindeki hakimiyetini yitirmişti. 18. Osmanlı ekonomisi, Imparatorluğun daha mureffeh böl-
yüzyıl, gerek Asya ve gerek Avrupa'daki eyaletlerde ayarım gelerindeki toprak sahipliginin belirgin biçiminin küçük
yükselişine sahne olmuştu. Ayan, çok farklı kökenlerden ge- üreticilik olduğu bir tarım ekonomisiydi. Büyük toprak sa-
len nüfuz sahibi kişilerdi (çok zaman aileler). Bazıları, yerel hipleri ve topraksız köylüler Anadolu'nun daha kurak kı -
bir güç tabanı oluşturmuş Osmanlı valileriydi, bazıları, zen- sımlarında ve bazı Arap topraklarında sayıca daha çoktu.
gin tüccar ya da sarrallardı , diğerleri de toprak sahipleri ya Bütün bölgelerde çiftçiler, hasattan pay karşılığında sığır ve
da yüksek dinsel makam sahipleriydi. Birçok halde, bir ayan tohum sağlayacak kişilere yoğun biçimde bağımlı ydı. Ta-
ailesinin üyeleri bu alanların hepsindeki sorumlulukları el- rı msal arazinin en büyük kısmının sahibi ismen devletti,
lerinde tutuyorlardı. Aya= ortak paydası, devleti, devletin daha küçük ama yine de önemli olan bir kısmı ise, meşru
kendi resmi dokırinine rağmen, kendilerini devlet ile eyalet vakıf statüsündeydi ve (cami, hastane, kütüphane, okul gi-
halkı arasındaki aracılar olarak tanımaya mecbur eden para- bi) dinsel ve altyapisal tesislerin bakım masraflarında kulla-
ya ve de yöresel bir güç tabanına sahip almalarıydı. nillrnaktaydı. Evkafın çoğu, ulemanm denetimindeydi ve bu
18. yüzyılın ikinci yarısında merkezi yönetim hem asker ulemaya hatır' sayılır zenginlik ve güç sağlamıştı. (Devlet
açısından, hem vergi tahsili açısından yoğun biçimde Ayana arazisinin kullanım hakkının askeri ve diğer hizmetler kar-
bel bağlar olmuştu (birçok eşraf vergi tahsildart sı fatıyla şılığında bir süre için dagıtilmasından oluşan ve bu nedenle

32 33
de çok defa Avrupa leodalizmine benzetilen) tımar sistemi- gun bir adı m olarak görmektedirler.
nin gerilemesinin ardı ndan, özel mülkiyete çok benzer çift- Tarımsal olmayan üretim, kentlerdeki küçük çapl ı ve ta-
mamiyle loncaları n hakimiyetindeki girişimlerle sı nı rlı kal-
lik denilen bir şey Balkanlar ve Batı Anadolu'da kural hali-
mıştı. Bu loncalar, Ortaçağ sonlarmin Avrupa'sı ndaki benze-
ne gelmiş ti. Ekseriyelle bunlar, san ıldığı gibi büyük çapta
ihracata yönelik (her ne kadar 18. yüzyı l sonunda Balkan- şikleri gibi, üyeleri olmayanları n kendi uğraş alanları na giy-
lar'da bu durum yaygınlaşmaya baş layacaksa da) çiftlikler melerini önlüyor ve böylece kendi üyelerinin geçim yolunu
muhafaza ediyorlardı . Aynı zamanda da müşterilerine kali-
değildi, bunlar küçük üreticilerin küçük arazi parçalarly&
teli işçilik ve malzeme sağlı yorlardı . Loncalar, bir çı rağı n
Devletin esas vergi taban ı tarı m ürünleri idi ve bu vergilerin
kalfa, kali-anı n da -sonunda- usta olabildiği katı bir hiyerar-
toplanması artı k her yerde iltizam sistemi yoluyla oluyor-
şik sistem sayesinde disiplin ve standardı muhafaza ediyor-
du. Iltizam sistemi, imparatorluğun klasik döneminde bile
Arap eyaletlerinde olağan bir şeydi. Iltizam, belli bir bölge- lardı. Loncalar genellikle yeni ürünleri ve yeni üretim yön-
de belirli bir dönemde vergi toplama hakkı nın devlet tara- temlerini kuşkuyla karşilı yorlardi. Ayrı ca loncalar, Avru-
pa'daki benzeş ikleri gibi, kasabalardaki toplumu güçlü şe-
fı ndan açı k artı rmayla satı lması ve şahı slar tarafı ndan satı n
kilde etkisi altı na alan dince onaylanmış bir ahlak ve değer-
alı nı p, parası nı n önceden ödenmiş olması demekti. Genel-
likle bu mültezimler, satınalımlarma gereken parayı sağla- ler bütününü devam ettiriyorlardı (loncalar ve tarikatlar
mak için, büyük kentlerdeki Musevi ya da Ermeni sarrafla- arası ndaki yakı n bağlara çok defa değinilmiş tir). Hemen
bütün ordu ve bürokrasinin örgütleniş ve eğitim düzeninde
rı ndan birinden borç al ı rlardı . Bu sistemin merkezi yönetim
loncaları nki örnek alı nmıştı . Bu, loncalar dışı nda iş yoktu
açısı ndan birçok yararı vardı: geliri garanti edilir, hasad ı n
anlamı na gelmiyor. Asl ı nda, loncalar dışı nda da oldukça iş
başarısı na artı k bağı mlı kalmaz ve kendisine ödemeler ön-
ceden yapı lmış olurdu. Köylüler açı sından ise ana mahzur, vardı. Birçok 'onca, çevre köylerdeki kad ı nları n sağladığı
gerek mültezimin kendisi ve gerek mültezimin alacakklar ı- yarı mamül ürünlere bağunhychlar.
Ticaret ağı rl ı klı şekilde yereldi: köyden pazara ya da
n ı n yanninlarindan bir kar görmek isteyecek olmaları ve
bunun da köylülerin yükünü art ı rmasıydı. Vergilendirme- komşu bölgeler arası nda olurdu. Uzak mesafeli kara ticare-
ti, pahalı ve nispeten hafif mallar ile sını rl ı kalmıştı. Güven-
nin ayni olduğu yerlerde (bu istisna olmaktan çok, kul-al-
lik yokluğu bu malları kervanlarda taşımay ı zorunlu kı l ı-
d ı ), mültezimler buğday gibi ürünlerin fiyatı ndan dolayı
spektilasyon fı rsatlarint artirmişlard ı . yordu. Ağır ve hacmi büyük mallar (tahı l, tahta gibi) ise ge-
.kyana gücünün büyük bölümünü sağlayan, iltizanı siste- nellikle denizden taşm ı yordu. Uluslararası ticaret toplam ti-
mi üzerindeki ezici hakimiyetiydi. Tımar sisteminden iki- caret hacminin sadece küçük bir kı smı nı oluş turuyordu.
zam sistemine geçiş , genellikle devletin azalan hakirniyeti-' Müslüman tüccar ve deniz nakliyatçı ları , Kı zı l Deniz ve
nin (ya da devletin gerilemesinin) bir belirtisi olarak adde- Basra Körfezi ticaretincle ve yabancı gemilere 1774'e dek
kapalı kafana kadar da, baş kentin iaş esi için çok önemli
dilmişse de, bazı modern yazarlar bunu, ayni odernenin ya-
pı ldığı feodal bir sistemden, en azı ndan merkezi hazine se- olan Karadeniz ticaretinde hala önemli bir rol oynamakıay-
viyesinde gerçekleşen bir para ekonomisine geçiş te akla uy- d ı kar. Ancak Akdeniz'de uzun mesafeli ticaret, Avrupal ı

34 35
ulusların elindeydi; Fransız ticaret filosu, 17. yüzyılda sıra- Osmanlı devlet çarkı bu ekonomik iyileşmeden yarar
sıyla Hollandalılara ve Ingilizlere kapurrinş olduğu üstün- görmemişti. Devletin taşradaki hakimiyet eksikliği, gıda
lüğü, 18. yüzyılda bu iki devletin zararına olacak şekilde maddeleri ihracı kentlerin gıdasının teminini tehlikeye sok-
yeniden kurmuştu. masma karşın, devletin yeni kazançları Yergilendirerek mali
Osmanlı Devleti ciddi ve başedilmesi zor bir mali buna- durumunu iyileştirme gücünden yoksun olması anlamına
lım yaşadığindan, çok defa 18. yüzyı lın Imparatorluğun bir geliyordu.
ekonomik bunalım dönemi de olduğu sanılmıştı r. Ancak
bu sant= gerçek kanıtı yoktur. Bölgeler arası ticaret çok Uluslararası siyasette Osmanlı imparatorluğu
önemsiz olduğundan, Osmanlı Imparatorluğu'nun bir bü-
tün olarak bir ekonomik birim olarak tanirnlanı p tanımla- 1800 yı lında Osmanlı Imparatorluğu'nun uluslararası siya-
namayacagı kuşkuludur. Muazzam bölgesel farklılı klar var- setteki durumu iki yüzyıldır gittikçe zayıllamaktaydı . 16.
dı ve bazı bölgeler, özellikle Balkanlar, 18. yüzyılı n ikinci yüzyılın sonları ndan itibaren Avrupa devletleri, özellikle de
yarı sı nda kısmen ihracatı n güdümünde ekonomik büyüme Batı Avrupa'nın yeni gelişmekte olan ulus devletleri, Os-
yaşamış görünüyorlar. Balkanlar ile Suriye ve Filistin gibi manlı devletini ekonomik, teknolojik ve askeri bakımdan
diğer bölgelerde uzun bir süre canlı bir tahıl ticareti (daha geçmişlerdi. Bu, hemen hepsi de Osmanlı= ciddi yenilgi-
doğrusu, Osmanlı yönetimi tahıl ihracını kesinlikle yasak- leri ve toprak kayıplarıyla sona eren uzun savaşlar silsilesiy-
ladığindan, tahı l kaçakçı lığı) yaşanmıştı. Bu ticareti 18. le açığa çıkmıştı . 17. yüzyılda ve 18. yüzyıl başlarında esas
yüzyılı n ortasına kadar teşvik eden, buğday fiyatı ndaki dö- düşman Habsburglar idi, ama 18. yüzyılı n ikinci yarısında
nemsel bir iyileşme olmuştu. Imparatoriçe Katerina'nın Rusya'sı esas tehdit olarak ortaya
Batı Avrupa'nı n geliş mekte olan sanayileri ve büyüyen çı kmıştı. Rusya sürekli olarak Karadeniz'in kuzey kıyılarına
nüfusu da, özellikle ihracat için ekilmesine başlanan pa- hakim olmaya -ve daha sonra da buralan kendine dahil et-
muk gibi tarımsal ürünlere olan talebi canlandı rmıstı. Os- meye- çalışmış ve bu yüzden de Osmanlılarla çatışmış tı;
manlı ürünlerinin esas pazarları Fransa ve Avusturya idi Osmanlılar kendilerine bağlı Kırım Hanları nın elinde tuttu-
(sı nı rdan Habsburg topraklarına domuz ihracı özellikle ğu bu bölgelere stratejik olarak çok önem veriyordu. Bu
önemliydi). Yüzyıl sonundaki uluslararası siyasal karışıklı k, mesele yüzünden 1768-1774 yıllarında yapılan savaş Os-
Osmanlı tüccar ve deniz nakliyatçtları na yeni fı rsatlar ya- manlıların yenilgisi ve Osmanlı tarihinde birçok bakımdan
ratmıştı. Bunların çoğu Ege kıyı ve adaları ndaki Rumlardı. bir dönüm noktası olan bir barış antlaş mastyla sonuçlan-
Bunları n artan .ticari kazançları , Rum cemaat üyelerini Im- mıştı. Küçük Kaynarca Antlaşması Kırım'ın bağımsızlığını
paratorluk dışındaki Marsilya, Trieste ve Karadeniz'de yeni tanımış, Rusya'ya Karadeniz kıyısında Dinyeper ve Bug ne-
kurulmuş olan Rus liman kenti Odessa gibi önemli ticaret lı irleri arasında emin bir köprübaşı sağlamış, Rus gemileri-
merkezIerine yerleşmeye sevk etmiş ti ve böylece bunlar ne Karadeniz'de seyir hakkı vermiş ve Rusya Imparatoriçe-
kendi işlerini daha fazla canlandı ran bir uluslararası ağ ya- si'ne müphem şekilde Osmanlı toprakları ndaki Rum Orto-
ratmışlardı. doks Kilisesi'ni koruma hakkını sağlamıştı. Bu haklar, hem

36 37
Rus yönetimi hem de padişahın Rum Ortodoks tebaası tara-
fı ndan etkin bir biçimde istismar edilmiş ti. Bunun sonu- 2.
cunda, sonraki onyıllarda Baikanlar'ı n her tarafı na ve Yu- Gelenek ve Bid'at Arasında:
nan adaları na Rus konsoloslan tayin edilmiş, konsolosiar Sultan 111. Selim ve "Nizam-ı Cedid"
1789-1807
da (berat sistemi altında) Rus yurttasligıni yerel Hıristiyan-
lara comertçe sunmuşlarclı . Karadeniz'in Rus gemilerine
açılması nı n ardından, Karadeniz ticaretini ele geçirdiler,
Rus bayrağı taşıyan Rum deniz sevkiyatçılar olmuştu.
1774 barışı, gerek daha fazlasıni elde etme beklentisi nde
olan Ruslar ve gerek Imparatorluğun tarihinde ilk kez bir
Müslüman toprağinı n yitirilmesini kabullenmekte (paclişa-
hı n saltanatinın güvenilirliğine ve meşruiyetine çok zarar
verici bir şeydi bu) zorluk çeken Osmanlı lar açısından tat-
min edici olmamıştı. Önce Ruslarla Osmanlı ların arasında
Franstz Devrimi'nin patlak verişi ile 1830'ları n sonu arasın-
Kirı m'da bir vekalet savaşı olmuş, ardından Ruslar Kırım)
daki dönem, buraya kadar cleğinilen bütün alanlarda (top-
1779'da resmen ilhak etmişlerdi. Padişah yönetimi bunu
rak, nüfus, icleoloji, yönetim, ekonomi ve uluslararası iliş-
1784'te istemeye istemeye kabullenmiş ama üç yı l sonra
kiler) hızlı bir değişime sahne olmuştu ve bu değişimin ço-
Rusya'ya savaş ilan etmişti. Avusturya'nı n Rusya'yı önce
ğu cephesinin Imparatorluk ile Avrupa arası nda değişen
desteklediği sonra da terkettigi 1787-1792 savaşı , yine Rus-
ilişkilerle şu veya bu şekilde bir ilgisi vardı.
ya'nı n büyük bir zaferiyle ve Rusya'nın Karadeniz'in kuzey
Bu değişikliklere nezaret eden ilk hukümdar, 1789'da
kı yısı ndaki nüfuzunun onaylanması ve hatta nüfuzunun
tahta çı kan Sultan III. Selim olmuştu. Tahta çı k ışindan ön-
batıda Dinyester nehrine ve doğuda Gürcistan'a kadar
ce bile sarayın dışındaki dünyaya ve Avrupa'ya ilgi göster-
uzanmaslyla sonuçlanmıştı.
mekteydi. Sehzade iken, örnek aldığı şahsiyet olan Fransa
Kralı XIV Louis ile yazısrmş olduğu ve çevresine, Avrupa'da
olan bitene ilgisini paylaşan dost ve hizmetkârları nı topla-
dığı bilinmektedir. Bu kişilerin birçoğunu tahta çı ktığında
etkin mevkilere yerleştirdi. Saltanatını n ilk üç yı lı nda Se-
lim, Rusya'ya karşı yapılan savaşın yönetimi üzerine yoğun-
lasmak zorunda kalmıştı. 1792'de Osmanlıları n askeri du-
rumunun kötüye girmesiyle, Rusya ve Osmanlı Imparator-
luğu Ingiltere ile Prusya'nın arabuluculuklarim kabul etmiş
ve bu da, esasen Küçük Kaynarca Bal-lisem/1 bir teyicli olan

39
38
ve ilave olarak da Rusya'ya Karadeniz kıyılarında biraz top- ihtisas birliklerini daha yeterli kalma girişimlerlyIe başla-
rak kazancı sağlayan Yaş Barışı'nı getirmişti. mıştı. Bu program, rüşvet fı rsatını bertaraf etmek için tam
Barışın tamamlanmasını n hemen ardından padişah, "Ni- anlamı yla askeri olan işleri subayların idari görevlerinden
zam-ı Cedid" denilen reform (ı slahat) programı nı başlattı. ayirmış ve geçen on yı l içindeki savaşlarda görevlerini ih-
Bu program esas olarak, merkezi devlet örgütünün gücünü mal etmiş olan askerlerin (büyük çoğunluk) çıkartı lması
hem diş düşmana (bilhassa, felaket getiren iki savaş tan son- yoluyla rülbelilerde azaltma yapmış ve bu arada geri kalan
ra Osmanli gücüne karşı en büyük tehdit olarak ortaya çı- askere de katı disiplini zorlamış ve düzenli para ödemeyi
kan Rusya'ya) hem de iç düşmana (yarı bağımsız aya na) garanti etmişti. Sistemin içinden gelen engellemenin bu
karşı artı rmayı hedefliyordu. Bunlar, Selim'in 18. yüzyı ldaki türden bir yeniden örgütlenmeyi neredeyse tamamen etki-
seleflerinin başına dert olmuş sorunlardı ve onun bu sorun- siz hale getirdiği kısa zamanda anlaşıldı. 0 zaman padişah
ları çözme girişimleri de esas itibariyle geleneksel tarzday- ve adamları daha kökten bir çözüme, yani var olan yapinın
ch: Selim suistimal ve rüşvetle mücadele ederek ve gelenek- dışı nda yeni bir ordu meydana getirmeye karar verdiler. Ye-
sel sistemi ve böylece adaleti yeniden tesis ederek, devlet ni ordu için çalışmalara 1794'te başlandı ve bu yeni ordu,
aygnı ni (özellikle de orduyu ve vergi tahsilat ı işini) güçlen- Selim'in saltanat= sonunda, 1807'de, o zaman ı n gözlem-
dirmeye girişti. Bütün topluluk ve bireyler yine kendi bu- cilerine göre nispeten iyi donatimh ve iyi talim görmüş he-
dutları içinde kalmaya zorlanacaktı . Selim'in -bilhassa gay- men hemen 30 bin askerden oluşuyordu. Ayrıca deniz kuv-
rınıüslim reaya için- geleneksel giyimi ve bina k ısulamaları - vetleri de yeniden örgütlenmişti.
nı güçlendiren hatt-i hümayunlari onun siyasetinin bu yö- Bu program kuşkusuz, hem yeni bir talim ve eğitim, siste-
nünü açı kça göstermektedir. mi hem de çok para gerektiriyordu. Padişah talim ve eğitim
Selim'i, 17. yüzyı l ortası nda merkezi otoriteyi yeniden alanındaki gereksinimini, yabancı subayları danışman ve
kurmuş olan Köprülti vezirlerinin zamanı ndan beri uygula- eğitimci olarak davet etmek suretiyle karşılamaya çalıştı. Bu
nagelen geleneksel reform teşebbüsleri ile 19. yüzyıl Tanzi- subayların çoğu Fransizdi ve bunlar ilginçtir Fransa'nı n
mat reformları arası nda, geçiş döneminin bir şahsiyeti ola- hem krallı k, hem cumhuriyet, hem de Napoleon Impara-
rak ilginç kılan şey, onun amaçları na ulaşmak için Avrupalı torluğu yönetimlerinin kanalı yla temin edihnişlercli. Mo-
uygulamaları n (ve danışmanların) kabulünün hazı rlanması dern bir sağlık örgütü ve tıp okulu kurulmuş, mevcut olan
konusunda yaptı klarının kapsamı ile saltanatını n Avrupa deniz mühendisliği okulu modernleştirilmiş ve 1795'te bir
ile Osmanlı yönetici seçkinler sını fı arası nda iletişim kanal- de kara mühendislik okulu açılmıştı. Islahatlara para bulma
ları n] açma şeklidir. konusunda ise III. Selim yönetimi beceriksizdi. "Ilk gelene
ilk verilir" kuralı nca işleyen karmaşa içindeki maliye düze-
ni yerine, hükümet düzenli bir bütçe oluşturmaya çalışma-
"Nizam-, Cedid" reformları
M1511 ve son derece yetersiz olan geleneksel vergi sisteminin
Askeri alandaki program, mevcut orduyu, yani Yeniçeriler', ıslahına ya da var olan sistemin etkin şekilde yürütülmesi-
Sipahi feodal atlı askerini ve topçular, top arabac ı ları gibi ne yönelik zayıf girişimlerde başarısız kalmıştı. Hükümet,

40 41
devlet gelirini artı rmak için, geleneksel araçları, yani [taba- paratorlugun parlak döneminde olduğu gibi Rum tercü-
dereyi ve sikkenin ayarı nı düşürme usulünü kullanmış, manlar yoluyla yütlı tülmekteydi. Selim ilk kez olarak
böylece uzun vadede sadece sorunlar ı artı rm ıştı . Selim'in 1793'te Londra ve 1796'da Paris, Viyana ve Berlin'de daimi
devlet dairelerinde (bir rüşvet kaynağı olan) müzminlesmiş Osmanl ı dedikleri kurmuştu. Imparatorluğun sonraki ısla-
istihdam lazIalığı nı azaltma ve 1797'de devletin önemli işle- hatçı larindan bir çoğu, bu Osmanlı eleiliklerinde katip ola-
rine iliş kin çalış maları bir "önemli işler dairesinde (Mühim- rak hizmet görürken ilk Avrupa deneyimlerini edinmisler-
me Odası ) toplama gibi merkez kalemiyenin (yönetim) et- cli. Denildiğine göre bu ilk elçi ler yetersiz kiş ilerdi. Meslek-
kinliğini artı rıcı girişimleri bir dereceye kadar asgari bir gü- lerinde hiç deneyimleri yoktu ve Avrupa diplonı asi oyunu-
venilirliği temin etme girişimiydi. Ancak, maaşlar düzenli nu sı fı rdan öğrenmek zorunda kalmışlardı . Ama, bu ilk mo-
Odenıneksizin ve mevki ve görevleri belirleyen açı k kurallar dern Osmanlı diplomatları Avrupa karşısı nda ne kadar be-
olmaksızı n, istihdam fazlasın ı , adam kayı rmaellığı ve rüşve- ceriksiz kalmış olurlarsa olsunlar, onlar ve daha kesin ola-
ti yok etmenin mümkün olmadığı meydana çı kmıştı ve bu rak onların bir kuşak sonraki halefleri, Osmanlı toplumun-
sebepten Osmanlı Imparatorluğu hemen hemen sonlma ka- da Avrupalı yaşamı n elçileri olarak etkili oldular.
dar bu sorunları çekmeye devam edecekti.

Sultan ili. Selim'in düşüşü


Yeni iletişim kanalları
`Ielim'in siyaseti ona birçok düş man kazand ı rmış tı . Selim
Selim'in somut tedbirlerinden belki de çok daha önemli yeni bir ordu yaratma çabası yüzünden ordu kurumunu
olan şey, onun Batılı düşüncelerin Osmanlı Imparatorlu- kendisine karşı soğutmuş ve uiernftnin çoğunluğu sarayda-
ğu'na akışı için yaratmış olduğu artan olanaklardi. Iletişiııı ki ve seçkinler sindmı n genç üyeleri üzerindeki Fransı z et-
kanalları ndan birini, Selim'in kurmuş ya da ıslah etmiş ol- kisinden hiç hoşlannı amıştı . Sultan, onun ıslahat girişirnle
duğu çeşitli ordu birliklerine tayin edilmiş Avrupalı , ve bil- 1111(1(11 bir yarar görmemiş ama kahve, tütün ve diğer şeyle-
hassa Fransı z eğiticiler oluşturuyordu. öğrenciler Fransız- ıııı vergileri yoluyla yeni ordu ve bahriyenin parası nı karşı-
cayı öğrenmiş ve büyük bir istekle her çeşit yeni moda dü- lama yüküne katlanma durumunda b ı rakı lmış olan halkı n
şünceyi yabancı eğiticileriyle tartışmaya başlamıslardi. Üs- geniş kesimi tarafı ndan da sevilmiyorclu. Merkezi gücü
telik bu yabancı lara, Osmanlı toplumu içerisinde seleflerin- r,iı çIendirinedeki gayretlerine rağmen gerçekte Selim'in saf.-
den çok daha fazla serbestlik tanınmışıı. Bunlar sadece ye- lanal ı tasracla, büyük ayanın güç ve Ozerkliğincleki bir artış-
rel Hı ristiyan cernaatlerinin önderleriyle değil, Osmanlı yö- karsı laz,inisti. Bunun nedeni, SuItanin ayana sadece vergi
netici seçkinler sı n ı fı= mensuplariyia da yakı n ilişki kur- );•lirleri ve başkentin iaşcsi açısı ndan bağımlı olmakla kal-
muşlardı . Ikinci en önemli iletişimi kanal ı da Avrupa'daki mayı p, bir de Napoleon'clan kaynaklanan savaşlarda büyük
Osmanlı elçilikleriydi. 18. yüzyı lda daha önceleri Avrupa .ı vanin ordunun çoğ u askerini temin etmiş olmasindandi.
başkentlerine özel amaçlarla gönderilmiş tek tük Osmanli Ilk Nizain-1 t:etliıl ordusu hile hazı büyük ıiyaiıı ri gönderdi-
elçileri olmuştu ama yine de asıl diplomatik etkinlikler trn- ktirtilltillslit. Avan ı t ı

42 43
yasetine olan tutumu çelişkiliydi. Bir yandan, taşra merkez- açtığı uluslararası karışıklık ile aynı zamana rastlamış olma-
lerinde iktidar için esas rakipleri olan ulenta ve Yenicerile- sı da kesinlikle engel oluşturmuştu.
rin konumunu zayı flatmaya dönük padişah girişimlerini Habsburg hanedanının baş düşmanı Fransa ile olan dost-
destekliyor, bir yandan da merkezi hükümetin daha fazla ça ilişkiler, Osmanlı dış siyasetinin iki yüzyı ldan fazla bir
etkin denetimini kesinlikle istemiyorlardı. Bu durum, zamandır köşe taşı olmuştu. Daha önce de belirtildiği gibi,
1805'te padişah Edirne'de yeni bir Nizam-t Cedid kolordu- Selim'in kendisi Fransa Kralı ile temas halinde olmuştu,
su kurulacağına dair bir ferman çı kartınca açığa çıkmıştı. amq Fransa'yla olan ilişkiler Fransız Devrimi'nden ve hatta
Askerler 1806'da Edirne'ye ulaştığında, Avrupa eyaletlerin- Kral XVI. Louis'nin idammdan sonra da devam etmiş ve
deki âyan, bu birlikler geri çekilmezse başkente ilerleyecek- Napoleon Bonaparte 1798'de Mısır'a ansızı n çı kana kadar
teri tehdidinde bulundu. Padişah boyun eğinek zorunda sürmüştü. Napoleon'un seferi yoğun bir edebiyatın konusu
kaldı, böylece âyanın konumunu daha da fazla güçlendir- olmuştur. Bu sefer, hem Fransa ve Ingiltere arası nda müca-
miş oldu. delesi sürmekte olan Hindistan'daki sömürge ve ticaret re-
Selim gibi Avrupa'dan örnek almaya özendiği modelleri kabetinin, hem de Paris'te, mevcut olanakları n Ingiltere'ye
sını rlı şekilde kavrayan, yeterli mali kaynakları bulunma- doğrudan bir hücum olanağı vermediğinin kavranmış ol-
yan ve güçlü geleneksel kurumların kazandmış haklarıyla ması nı n sonucuydu. Napoleon'un kendisi gönlünde yeni
karşı karşı ya kalan bir padişah, köklü reformları başarabilir bir Büyük Iskender olarak Ortadoğu'yu fethetmenin ro-
miydi başaramaz mı ydı bu şüphelidir. Ancak Selim bu iş mantik hayallerini yaşatrmş olabifirdi, ancak Fransız siyase-
için gereken acı masızlı k ve kurnazlıktan yoksundu. Mayıs tinin amaçları çok daha sınırlıydı: amaç, Mısir'i bir Fransız
1807'de Istanbul'daki Yeniçeri ocağındaki yedek askeri bir- üssü haline getirerek Ingilizlerin doğudaki konumunu do-
likler ayaklandı kları nda (büyük bir olasılı kla muhafazakar laylı şekilde zayı flatmaktı. Fransız istilası Osmanlı yöneti-
saray çevrelerinin tezgahlamış olduğu bir isyandt bu) ve mini Ingiltere ve eski düşmanı Rusya ile birer ittifak yapa-
Nizam-t Cedid birliklerinin lağvedilmesini ve önemli isla- cak kadar derinden sarsrmştı, ancak bu tedbirin ömrü tehli-
hatçilarm azledilmesini talep ettiklerinde, Sultan yeni as- kenin kendisi kadar sürmüştü. 1802'deki Amiens Barışı Ba-
kerlerini kullanmayı denemeksizin boyun eğmişti. Ama yi- brali ile Fransa arasındaki eski sıcak ilişkiyi yeniledi. Avus-
ne de konumunu koruyamamışti. Aynı gün, şeyhütislâmın turya baskısıyla Osmanlıların Napoleon'un imparatorluğu-
ilan ettiği bir felvayla tahttan indirilmişti; fetva, onun re- nu kabul etmeyişi, 1805'te diplomatik ilişkilerin kesilmesi-
formları= şeriade bağdaşmadığı nı bildiriyordu. ne yol açmıştı, ancak bir yıl içerisinde Osmanlı Imparator-
luğu bir kez daha Fransa'nın müttefiki olmuş ve hem Ingil-
tere hem de. Rusya ile bir savaş haline girmiş, bu durum ye-
Uluslararası ilişkiler: Fransız devrimi
ve Napoleon savaşları ni bir Rus istilası getirmişti. Napoleon'un siyasetinin
1807'de Çar ile Tilsit'teki görüşmesi sı rasında aniden tersi-
Padişaha reform çabaları nda, iç muhalefetten baş ka, kendi ne dönmesi, Osmanlılar' tek başına düşmanlanyla karşı
saltanatı= Fransız devrimi ile Napoleon savaşları nı n yol karşıya bı rakmıştı.

44 45
Fransız Devrimirnin ideolojik etkisi için geleneksel olarak "tayin ihsanlanna", umar ve ceza ge-
lirlerine bel bağlarrnsken ve her yı l yeniden bir 'göreve tayin
Fransız Devrimi'nin yarattığı uluslararası karışı klı klarin ve
edilmelerini sağlama almak zorunda kalmış ken, Avrupa
yan etkilerinin Osmanlı Imparatorluğu'nu hayli etkilemiş devletlerinde hizmet görenlerse yönetmeliklerle açı k şekil-
olduğu kuşku gouirmezse de, devrimin Osmanlı toplumu
de belirlenmiş görevleri ve yükselme olanaklarıyla memuri-
üzerindeki ideolojik etkisinin derecesi pek açı k değildir. yederinde güvenlikte olan maaşlı memurlarclı. Liberalizm,
Terımin kendisi Fransızcadan türetilmiş olabilirse de Ni- meşrutiyelçilik ve yurtseverlik gibi daha soyut olan düşün-
zam-- Cedidi başlattığı nda Sultan III. Selim Fransız Devri- celerin, Osmanlı seçkinler sınıfı üyeleri üzerinde 19. yüzyı l
mi'nden kesinlikle esinlenmemişti. O, devrimciler tarafı n-
ortaları na kadar bir etkisi olmamıştı.
dan idam edilecek olan XVI. Louis'nin mutlak monarşisinin Fransız Devriminin düşünceleriniıı belirgin bir etkisi ol-
ve Fransızları n askeri ve idari becerilerinin hayramyd ı . Se- duğu kişiler, Imparatorluğun Hı ristiyan cemaatlerinin
lim'i askeri reforinclan yana karar vermeye zorlayan şey ge-
okuryazar üyeleri olmuştu. Ilk etkilenenler, belli başl ı bü-
leneksel Osmanl ı ordusunun Rusya Savaşi'ndaki başarisı zli- tün Avrupa limanlanyla olan ticari bağlantıları sayesinde
gi olmuştu. Devrimin etkisi ve devrimin düşünceleri, Müs-
Rumlar ve Avusturya'ya olan ihracatlan yoluyla Orta Avru-
lüman Osmanlı yönetici seçkinler sı nı fı çevrelerinde sı nı rlı
pa ile devamlı temasta bulunan Sı rplar idi. Fransız Devri-
kalmış gibi görünüyor. Devrimci icleolcıjinin dindışı karak- mi'nı n "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" sloganlarından birinci-
terinin, idcolojinin fikirlerinin dinle bulaştı rı lmış olmaları
si, bu cemaatler arası nda rağbet bulacaktı; ancak özgürlük
halinden daha kolay bir biçimde Müslüman bir halk tara- bu cemaatler için yurttaşlı k haklarını n değil, ulusal bağı nı-
fı ndan benimsenir olacağı na dair hiçbir kanı t yoktur. Dev-
sızlığı n teminatı anlamı na gelmiş ti. Ulusculuk Osmanl ı Im-
rimin din aleyhtarı niteliği üzerinde yorumlar yapan Os- paratorluğuna, devrim savaşlarını n sonucu olarak girmişti.
manlı gözlemciler bunu istisnasız sert şekilde eleş tirmişler-
1808 yı lı bir Sı rp ayaklanınasın ı n başlangıcına sahne ol-
di. Fransızları n M ısı r'ı işgali, Müslüman toprağı n ı n kalbine
muştu; ayaklanma önceleri yerel Müslüman toprak sahiple-
bir saldı rı olarak derin bir sarsı ntı yaratmışsa da, Fransı z
rinin ve Yenicerilerin suistimallerine bir itirazdan başka bir
felsefesinin değil Fransı z askeri gücünün farkı na varı lması -
şey değildi; ama özerklik hareketine ve daha sonra da ba-
na yol açm ıştı . Osmanlı yönetici sı nı f üyelerinin, Selim yö-
ğı msızlı k hareketine dönüşmüştü. Hareketin ilk Onderinin
netiminin yabancı ları n gündelik işlere karışma fı rsatını ver-
Kara Yorgi adındaki zengin bir domuz ihracatçısı olması bir
mesi nedeniyle Avrupal ı düş ünceleri keşfedişi, özellikle rastlantı değildi. Yunan milliyetçiliğinin doğuşu, Bizans Im-
genç bürokratları n geleneksel çözümler yerine akla daya- paratorluğunun yeniden kurulması nı amaçlayan bir gizli
nan çözümler arama eğilimlerine ve bu suretle yeni yasalar topluluk olan Filiki Eterya'run 1814'te Odessa'da Rum tele-
hazı rlanması nda kesinlikle etkili olmuştu. özellikle, Avru-
carlar tarafı ndan kuruluşuna kadar götürülebilir. 19. yüzyı l
pa'daki elçiliklerde hizmet gören genç Osmanlı lar, orada boyunca, önce Balkanlar'da daha sonra da Asya'daki eyalet-
karşı laştı kları bürokrasilerin işlerliğinde.n derin biçimde et-
lerde milliyetciliğin gelişmesi, Osmanlı Devleti'nin yı kı lma-
kilenmişlerdi. Osmanlı yüksek mevki sahipleri geçimleri
sinda erı önemli etken olmuş tu.

46 47
Ekonomik değişim
da merkezi denetimi genişletme giriş imlerini ise baltalamış-
Ekonomik açı dan devrim yıllarında Yakın Doğu'daki esas tı. Ancak, 1806'da Rusların ilerleyişi Tuna üzerindeki kendi
gelişme, Rum tüccar ve deniz nakliyatçılarını n konumunun denetim alanını tehdit altı nda bırakınca Mustafa Paşa padi-
güçlenmesi olmuştu. Devrim savaşları ve Napoleon savaşla- şaha yanaşmıştı. Paşanı n karargahı, Istanbul'da iktidarda
rı Fransız ticaret filosunun Doğu Akdeniz'deki konumuna olan muhafazakar koalisyona karşı muhalefet merkezi hali-
ciddi şekilde zarar vermiş ve işleri 1700'lerin sonlarında sü- ne gelmiş ve bir yı ldan az bir zaman sonra Temmuz
ratle gelişmiş olan Rumlar onların uzun mesafe deniz tica- 1808'de, Alemdar Paşa Sultan III. Selim'i yeniden tahta çı-
retindeki önder konumunu devralmıştı. Bununla birlikte, karma niyetiyle başkente yürümüştü. Selim özgürlüğüne
Napoleon Avrupa'smın Ingilizlerce ablukasi ve "Kı ta Siste- kavuşamadan kendisini tutsak edenler tarafından katledil-
mi" diye bilinen, Fransızları n başlattığı karşı abluka, Orta misli, ancak Alemdar Mustafa Paşa'nın askerleri bir hafta
Avrupa'ya olan ithalat ve ihracatta Osmanlı Imparatorlu- içinde duruma tamamen hakim olmuşlard ı. IV. Mustafa'yı
ğu'nun ticari önemini artı rmıştı . III. Selim önemli Akdeniz tahttan indirip, yerine Selim'in öteki yeğenini, Nizam-ı Ce-
ticaret merkezlerinde konsolosluklar kurmak suretiyle, Os- did'in taraftarı olmakla bilinen Il. Mahmut'u geçirmişlerdi.
manlı tüccarları nı n Avrupalı larla olan rekabet koşulları nı Böylece, lmparatorlukta merkezi denetimi yeniden kur-
iyileş tirmeye etkin biçimde gayret etti. Bu konsoloslar Os- maya çalışan ilk padişahı n saltanatı, arzu edilenin tersine,
manlı suitanIarı nın Avrupalı uluslara bahşetmiş olduğu gibi ayanın başkentte iktidara gelişiyle sona ermişti, Alemdar
bir kapitülasyon sistemi ile desteklenmedikleri için, Bat ı lı Mustafa Paşa'nın iktidardaki dönemi ancak dört ay sürmüş
meslektaşları kadar elbette etkin roller oynayamam ışlardı . olmakla beraber iktidardayken başarmaya çalıştığı şey il-
ginçtir. 1807 darbesini gerçekleştiren hasımları nt yı ldı rma
gayretinin yanı sı ra, Sultan Selim'in reformların] canlandı r-
Alemdar Mustafa Paşa:
Taşra âyanlari iktidarda maya ve hatta Nizam-ı Cedid'i, "Sekban" gibi geleneksel bir
ismin altı nda yeniden kurmaya gayret etmişti. Bu Sekban
Sultan III. Selim tahttan indirildikten sonra sarayda hapis bölüğünün çekirdeğini sadı k 'ayarım başkente gönderdiği
tutulmuş tu. 1807 darbesini sahneye koyan muhafazakar birlikler oluş turuyordu. Mustafa Paşa ayrıca, Imparatorlu-
ulema ve Yeniçeri subayları koalisyonu, tahta Selim'in yeğe- ğun bütün önemli ayanı ni Istanbul'a davet ederek, merkezi
ni IV. Mustafa'yı geçirmiş ti. Ne var ki bunlar olumsuzlarcı yönetimin yüksek ricalinin de hazı r bulunduğu Imparator-
bir eğilim (Selim'in siyasetine olan ortak nefret) taşı dı kla- luğun sorunlarına ilişkin bir toplantıya katılmaları girişi-
rı ndan, tutarlı bir siyaset geliş tiremediler ve bu arada dev- minde bulunmuştu.
rilmiş olan yönetimin sağ kurtulan bazı önderleri, önde ge- Önde gelen Anadolu 'yanının çoğu gelmişti, ama Alem-
len 'ayandan biri olan Rusçuk'taki Alemdar Mustafa Paşa'ya dar'ı n Balkanlar'daki bazı rakipleri ve Mısırlı Mehmet Ali
sığındılar. Mustafa Paşa'nı n, önde gelen aya= birçoğu gi- Paşa allarint istemişler, Batı Balkanlar'daki ayarım en güçlü-
bi, devrik padişahla olan önceki ilişkileri çelişik olmuştu; sil olan Yanyalı Ali Paşa ise sadece bir temsilcisini gönder-
onu Yeniçeri ve ulemaya karşı desteklemiş ama onun taşra- mişti. Toplantıya katılanlar Mustafa Paşa'nın sunduğu bir
48
49
programı tartış miş ve Sened-i lttifah'ı kabul edip Ekim
1808'de imzalamışlardı . Belgede hem padişah hem de âyan 3.
adalete uygun şekilde yöneteceklerine dair söz vermişlerdi. Sultan Il. Mahmut'un
Vergiler devlet tarafı ndan adaletli şekilde konacak ve ayan İlk Yılları: Merkez, Denetimi
tarafı ndan adaletli şekilde tahsil edilecekti. Ayanlar, reform- Tekrar Ele Geçirmeye Çalışıyor
ları ve yeni bir ordunun kurulması nı desteklemeye söz ver-
mişlerdi. Padişaha ve onun yönetimine bağlılıkları nı bildir-
miş ve padişahı isyanlar karşısı nda korumayı taahhüt etmiş-
lerdi. Ayanlar ayrı ca, birbirlerinin toprağma ve özerkliğine
saygılı olma sözü de vermişlerdi. Dikkate değer bir belge
olan Sened-i Ittifak kimi zaman bir Osmanlı Magna Carta'sı,
ya da ilk meşrutiyetçilik girişimi olarak gösterilmiştir. Ilki
daha doğrudur, çünkü bu belge, yurttaşların haklarmin bir
kanunname şeklinde derlenişi değil, gerçekten de hüküm-
dar ve onun baronları arasındaki bir sözleşmedir. Böyle ol- II. Mahmut, hem Nizain-r Cedid'n sı nı rlı başarısı na hem de
duğu için de bu belge, belgede resmen devletin ortakları ola- yeğeni Selim'in düşüşüne ve ölümüne tanı k olmuştu. Bun-
rak tanı nmış olan ayanın, Imparatorluk içindeki nüfuzunun dan iyi ders aldığı ve çok daha usta bir taktikçi olduğu an-
en yüksek başarı noktası nı belirlemektedir. Belge belki de laşı lı yor. Çok zayı f bir konumdan yola çı kmış tı . Iktidara
tam bu sebepten padişah tarafı ndan hiç imıalaninamıştı . Alemdar tarafı ndan getirilmiş ti ama o artı k yoktu ve Il.
Belge yan tarafı ndan irrızalandı ktan bir ay sonra, Musta- Malunut'un (alma bı rakı lmasını n tek nedeni baş ka bir er-
fa Paşa'nın kendilerini dagitacağma dair çı kan söylentiler kek halefinin olmamasıydı. Bu nedenle çok tedbirli davran-
üzerine, başkentteki Yeniçeriler tekrar ayaklanmıştı . En iyi mak zorundaydı ve saltanatını n ilk on beş yılı nı bil- güç ta-
askerlerini Rusçuk'a, bu kenti Bulgaristan'daki rakiplerine ham oluşturmak için harcadı. Bu da, Kalemiyenin, ulema
karşı savunmaları amacı yla göndermek zorunda kalm ış hiyerarşisinin ve ordunun kilit rnevkilerine güvenilir des-
olan ve Istanbul'da gtıveneceği desteği bulunmayan Musta- tekçilerin atanması demekti. Ikinci hedefi, kendisini iktida-
fa Paşa, bir cephane deposuna sığı nmak zorunda kalmıştı . ra getiren yarı bağı msız ayarım boyun eğdirilmeslydi. Bunu
Yeniçeriler içeriye girdiğinde kendini havaya uçurmuş tu. büyük ölçüde başarmıştı. 1812-1817 yı lları arası nda Ana-
Esnaf ve ideina ile koalisyon içerisinde olan Yeniçeriler, bir dolu'nun büyük âyarn itaat altı na alimmıs ve aynısı 1814-
kez daha başkentin efendisiydiler. Ancak padişah çabuk ha- '820 yılları arasında Balkanlar'da gerçekleş mişti. Kürdis-
rekete geçti: geriye kalan tek erkek akrabası olan IV. Musta- tan'daki süreç ise uzun sürmüş ama orada da hemen hemen
fa'yı boğdurdu ve Sekbanian saraya çağı rdı. Bir açmana dü- bağımsız olan Kürt beyIerinin, yani büyük aşirel koalisyon-
şülmüştü, ama bu da verilen bir ödünle sonunda çözüldn: ları na hakim olan Mirlerin gücü sonunda kı rdrnıştı . Bura-
Padişah tahtta kalacak ama Sekban birlikleri dağı nlacaktı . da, toplumun mevcut aşıret yapısı nın doğurduğu sonuç şu

50 51
yönIendirilen isyan patlak vermişti. Yeniçerilerle mücadele
olmuş tu: beylerin ortadan kaldırılması ve bu beylerin yeri-
ne etkin merkezi denetimi geçirmede Osmanlı merkezi yö- içinde olan III. Selim yönetimi isyana göz yummuş, ancak
bu birliklerin kaldı rı lması ndan sonra isyan Sı rbistan'ı n
netiminin beceriksiz oluş u, uzun bir anarşi dönemine yol
özerkliğini amaçlayan bir harekete dönüşmüştü. Osmanlı
açmış; bu dönemde otorite yeniden aşiret başkanları na ve
ordusu, Rusya'nı n Sı rpları bir miktar desteklemesine rağ-
de aşiretler arası çatışmalardaki arabultıculuklanyla nüfuz-
men, bu hareketi 1813'te bastı rmışti. Ancak iki yıl sonra is-
ların' artı rmış olan dini önderlere geçmişti. Osmanlı yöneti-
minin Arap eyaletlerindeki otoritesinin yeniden kurulması yan yeniden alevlenmiş ve bu kez yeni Sı rp önderi Milas
Obrenoviç, Osmanlı larla Belgrad ve Niş arası nda bir Sı rbis-
ancak 1840'larda gerçekleşmişti.
tan prensliğinin özerkliği için anlaşmaya varnuşti. Osmanlı-
Osmanlı geleneğinde ayanın itaat altına alınmasında kul-
lar ise, büyük kentlerde asker bulundurma ve yı llı k haraç
lanı lan usuller, mümkün olduğunda barışçı şekilde olmuş-
alma hakkı nı ellerinde tutmuşlardı (hatı rlanmalıdı r ki,
tu (rüşvetler verilmiş, rehineler alınmış, yan arası ndaki ay-
merkezi yönetimin 18. yüzyılda, örneğin Kürdistan ya da
rılı klardan ustalı kla yararlanılmıştı). Açı k savaş sadece en
Arap eyaletlerinde sahip olduğu nüfuz da bu ölçüdeydi).
son başiı urulan bir çareydi ve bu da geleneksel askeri kuru-
mun, yani esas olarak Yeniçerilerin işiydi. Surasının anlaşıl- 1821'de patlak veren Rum isyanı ise üç nedenden dolayı
ması önemli ki, padişah yönetim üzerindeki nüfuzunu ya- daha önemliydi. Bu nedenlerin birincisi, Imparatorluğun
vaş yavaş güçiendiriyorsa da, kalemiye ya da askeri kurum- Rum cemaatinin, Imparatorluğun dışa/1)/1a olan gerek eko-
nomik gerek diplomatik iliş kilerinde çok önemli bir rol oy-
la olan ilişkisi henüz kopmamıştı. Reform yanlilannı n gitgi-
de önemli konumlara getirilmesine karşın, Mahmueun sal- namastydi, ikincisi, isyanı n birçok önderinin isyanın başı n-
dan beri tam bağımsızlığı hedefliyor olması ve üçüncüsü,
tanatı nı n ilk yı llarindaki en güçlü siyasetçi, genel olarak
isyanı n ardından çı kan bunalımı n bütün önemli Avrupa
muhafazakar görüşlü olan, ulema üyesi ve eski Paris bü-
yükelçisi Halet Efendi'ydi. Halet Efendi Yeniçerilere yakındı güçlerini işe bulaştı rmış olmasıydı.
Odessa'da 1814'te kurulmuş olan bir yurtsever cemiyet,
ve onun, ayanın itaat altına alınması gayret ve başarısindaki
Filiki Eterya, sonraki birkaç yı l süresince bütün Balkan-
nedenin, 'ayarı m en büyük rakibi olan taşradaki Yeniçeri
birliklerinin konumunu güçlendirme arzusu olduğu düşü- lar'da hücreler kurmakla uğrastı . Kara Yorgi bir ara bunun
üyesi olmuş tu. Örgüt 1820'den itibaren, Osmanl ı Impara-
nülebilir.
torluğu'nun Fenerli seçkin Rum ailelerinden birinin üyesi
ve Rus ordusunda bir general olan Aleksandros lpsilanti ta-
Kaybedilen topraklar: Sırbistan, Yunanistan, Mısır rafı ndan yönetiliyordu. 1821'de Ipsilanti ve ekibi, Eflak ile.
Mahmut ve hizmetindekiler, merkezi Osmanlı toprakları- Boğdan'ı n (Moldav-ya) istilasıyla başlatmayı umdukları top-
yekün bir isyan için zamanın geldiğine htikmettiler. Onla-
nı n çoğu üzerinde yeniden hakimiyet kurma çabaları nda
rı n amacı bir Yunan ulus devletinden çok, Rumları n önder-
başarı lı olmaları na karşı n, önemli bir iki hususta ise baş arı -
liğinde yeni bir Bizans Imparatorluğu yaratmak için Bal-
sı z olmuşlardı . 1804'te, yerel Yeniçeri birliklerinin taşkı n-
kanlar'ın her tarafı nda genel bir isyanı n meydana gelmesiy-
111,1.1ı illa tepki olarak Sı rbistan'da Kara Yorgi tarafı ndan

52 53
di. Ancak bu ihtirasl ı tasarıyı gerçekleştireceği sanılan istila dişah tarafı ndan Mısı r eyaletinin valisi olarak resmen Izinin-
çok başarısız olmuştu. Istila ordusu çok küçüktü (3000 kişi mıstı .
kadardı ) ve Eflak ve Boğclan'ın köylü ahalisinin istilacı ların Fransız işgali, ülkenin kısmen Çerkez kısmen Türk olan
tarafını tutması ihtimali de yoktu, çünkü geleneksel olarak askeri hakim sı nıfını n, Memlüklerin, konumunu çok fena
bu eyaletlerin büyük toprak sahipleri ve yöneticileri, Ipsi- zayıllatmıştı. Fransızlar kendilerini aşağı Mısı r'dan kovala-
lanti'nin içinden geldiği Fenerli ailelerdi. Onlara göre, Os- rnışti ve bunlar Napoleon savaşları sı rasında, yüzlerce yı ldı r
manlı Imparatorluğu'nun nüfuzlu ve zengin Rum ailelerin- alışmış oldukları uygulamaları nı, yani kuzey Kafkasya böl-
den birçoğu Eterya'nı n milliyetçi emellerine muhalif idiler. gelerinden köleleri askere alarak sayı ları nı ikmal etmeyi
Istila başarısızlığa uğradığı sırada, bir diğer ve çok farkl ı gerçekleştirememişlerdi. Bu nedenle, Fransız işgali bir an-
Rum isyanı Balkan yarımadası nın en güney kısı mları nda ve lamda Mehmet Ali'ye temiz bir sayfa açmıştı. Mehmet Ali
Ege adaları nda yayı lmaya başlamıştı . Isyancı lar Eterya'nı n bu fı rsatı Memlük gücünün kalan son küçük kısmını yok
propaganclası ndan etkilenmiş olsalar bile, bu isyan, Osman- etmekte kullandı; liderlerini i811'de Kahire kalesinde top-
linı n kötü yönetimine karşı katı ksız bir halk ayaklanması y- tan katletti. Bundan sonra Mehmet Ali, yönetimini güçlen-
dı . Isyancı lar kötü şekilde orgütlenmiş ve araları nda bölüm- dirmeyi amaçlayan hırslı bir reform programı na başladı ,
muşlerdi, ama yine de Osmanlı ordusu 1821-1824 yılları n- III. Selim'in Nizam-ı Cedicl'inde olduğu gibi, bu progra-
da onları yenmeyi başaramadı . 1824'te Mora'run neredeyse mın ana unsuru Avrupa usulünde modern büyük bir ordu-
tümü ve birçok ada isyancıları n elincleydi. öne surüldüğtı - nun meydana getirilmesiydi. Bu beraberinde, vergilenclirme
ne göre isyanı n başarısı na bir ölçüde, Osmanlı yönetiminin yoluyla daha büyük devlet geliri ihtiyacını , ülke kaynakları -
1820-1822 yı lları nda, Balkan âyanı nı n en giiçlüsti olan nı seferber etmek için daha etkin bir bürokrasi ihtiyacı nı ve
Yanyalı Ali Paşa'yı bastı rmakla meşgul olması neden olmuş- yeni ordu ile bürokrasinin kadrolarını oluşturmak için Batı
tu. Osmanlı lar Ali Paşa'yı bertaraf etmekle, bölgeyi etkin şe- usulünde modern eğitim ihtiyacı nı getirdi. III. Selim ve
kilde denetleyebilerı tek gücü de ortadan kaldı rmış oldular. Mahmuetan itibaren Osmanlı reformcular( aynı ikilemle
Imparatorluğun bu dönemde yitirdiği en önemli toprak, karşı karşıya kalmışlardı; ama onlar Mısı r'da olduğu gibi es-
yaklaşık dört milyon kişinin yaşadığı Mısı r eyaleti idi. Bu, ki düzenin dış müdahaleyle yok edilmesi gibi avantajl ı bir
tek bir adamı n, Mısı r'daki Osmanl ı valisi Mehmet Ali'nin duruma sahip değiller& Ayrıca Mehmet Ali, ordunun mo-
işiydi. II. Mahmut'un devlet aygıtina kendi destekçilerini dernleştirilmesinin yol açtığı iki ana sorunu halletnı ek için,
sızdı rarak nüfuzunu yavaş yavaş güçlendirdiği yı llarda, Mı - ilk Osmanlı ıslahatçilarma göre işe çok daha kökten giriş-
sı r'claki valisi bütün iktidarı n etkin şekilde merkezde top- inişli. Bu iki sorun, gelir yokluğu ve ordunun (Osmanl ı lar
lanmasını n neler başarabildiğini kanitlamişu. Kavalalı bir açısı ndan Yeniçeriler ve bağlı birlikler. Mısı r açı sındansa
Arnavut olan Mehmet. Ali, Mısı r'a, Fransızlara karşı gönde- Arnavut güçleri ve Memlfı kler) haricinde insan gücü kay-
rilmiş olan Osmanlı sefer güçlerinin içindeki Arnavut birli- nağı olmayışı idi. Bir iki denemeden sonra Mehmet Ali in-
ğinin bir subayı olarak gelmişti. 1803'te bu birliklerin başı- san gücü sorununu kökten bir yenilikle çözdü: 1822'de zo-
na geçmiş ve Mısı r'ı n fiilen hükümdarı olmuş, 1808'de pa- runlu askerliği başlattı. Para sorunu hiçbir zaman tam hal-

54 55
ledilmedi, ancak Mehmet Ali, pahalı olan yeni ordunun (ve siyle özdeşleştirildiği klasik Yunan uygarlığına olan hayran-
donanmanın) masraf-mı karşı layacak geliri artı rmada o dö- lık idi. Rusya'da Yunanlılara olan sevgi ve yakınlığın ardın-
nemin Osmanlıları ndan çok daha fazla başarılı oldu. Iki- daki temel itici güç ise, Ortodoks kilisesi içerisindeki dinsel
zam sisteminin yerine dolaystz vergilendirmeyi getirdi ve dayanış ma idi. Kamuoyunun isyancılara olan sevgi ve ya-
sulama ve yol çalışmalarına yatı rı m yaparak, çiftçileri sat- kınlığı, bir ülke haricinde siyasal desteğe dönüşmemiş ti. Bu
mak için ürün yetiştirmeye zorlayarak tanmın gelişmesini ülke Rusya idi. Çar I. Aleksandr, özerk bir Yunanistan'ın
teş vik etti, bu yüzden pamuk Mısır ekonomisinin başlı ca kurulmasını desteklemek için Avrupa'nın diğer büyük güç-
dayanağı haline geldi. lerini bu çatışmaya müdahaleye razı etmeye çalışmıştı . An-
Mehmet Ali örneğ inin, gerek ilham verici olması ve gerek cak diğer güçler buna hevesli değillerdi, çünkü özerk bir
bir rekabet kaynağı olması bakımı ndan Istanbul'da son de- Yunanistan'ın Rusya'nı n bir kukla devleti olmasından kor-
rece etkili olduğuna kuş ku yoktur. Saltanatı nın ilk yılları n- kuyorlardı . 1815'te kurulmuş uluslararası düzenin en
da, zayıf konumda olan padişahm, önce, lslamiyet'in kutsal önemli mimarları ndan biri olan Çar Aleksandr, diğer güçle-
yerleri Mekke ve Medine'de Osmanlı nüfuzunu tehdit eden, rin arzusu hilafına tek taraflı olarak müdahale edemeyecek
orta Arabistan'ı n kabileleri arasındaki kökten dinci Vahhabi kadar uluslararası "sisteme" aşı rı önem veriyordu.
hareketiyle mücadele etmesi için ve sonra da 1824'te Yeni- Bu durum, Çar Aleksandr'in ölümü ve Aralı k 1825'te ye-
çeri ordusunun bastı rmakta açı kça aciz kaldığı Yunan isya- rine I. Nikola'nı n geçmesiyle değişti. Yeni Çar, diğer güçler-
nını bastırmada yardımına koşması için bu en güçlü teba- le bir anlaşmaya varılamadığı takdirde, Rusya'nı n tek bası-
asinı n yardı mını istemekten başka çaresi yoktu. na işi götüreceğini bildirdi. Bu tehdit, sonunda, istenen so-
nucu sağlam ıştı ; Rusya'nı n bir başı na müdahalesini gör-
Yunan isyan►nın son safhası. mektense, önce Ingiltere (1826'da) Yunanistan'ın özerkliği-
Rusya ile yeniden savaş ne razı oldu ve ardı ndan da Haziran 1827'de Ingiltere,
Fransa ve Rusya, tarafları bir ateşkese zorlamak <aslında is-
Padişahı n isteği üzerine, Mısı r askerleri 1825'te Mora'ya yancı lara kurtarmak) için müdahale etmeye müş tereken ka-
çı ktı . Yeniçerilerin aksine, onlar son derece başarı lı oldular rar verdiler.
ve iki yı l içinde Mora'n ı n büyük kısmını zaptettiler. Isyanı n Padişah bu güçlerin arabuluculuğunu geri çevirdiğinde,
tamamiyle çökmesine bir tek, isyancılara gı da ve silah te- bunların filoları önce Mora'nın batı kıyısındaki Navarin li-
min etmeyi beceren Rum ticaret filosunun denizdeki üstün- manı nda Osmanlı ve Mısı r donanmalarmı abluka altına al-
lüğü engel oldu. Askeri başarısızlığa rağmen, Yunan isyanı - dılar ve ardı ndan 20 Ekim'de her iki donanmayı tamamen
nı Avrupa'nı n müdahalesi kurtardı . Avrupa'da, bilhassa In- imha ettiler. Bu durum çatışmanı n sonucunu etkin şekilde
giltere ve Rusya'da, Rum isyancılarına çok fazla sevgi ve ya- belirlemiş ti, ama Mehmet Ali kendi askerlerini Balkan-
kı nlı k duyuluyordu. Ingiltere'de bu "Heleuseverliğin" kay- lar'dan geri çekmeye razı olduğu halde, Istanbul yönetimi
nakları, Yunanlıları n ulusal özlemlerine olan engin sevgi ve gerçeği kabul etmeyi reddetmiş, bu da -Rusya ile topyekün
yakı nl ı k ve Güney Balkanlann modern halklarının kendi- bir savaş a ve Osmanlı ordusunun felaketine yol açmıştı. Ey-

56 57
tü' 1829'da yapılan Edirne Antlaşmasfyla, Osmanlı lar, Yu-
nanistan'ı n bağımsızlığı nı, Eflâk ve Boğdan prensliklerinin 4.
özerkliği ile birkaç Osmanlı bölgesinin de eklenildiği bir Sultan Il. Mahmut'un
Sı rbistan'ı n özerkliğini tanımak zorunda kaldı. Haritada or- Sonraki Yılları:
taya çı kan Yunanistan'ı n yalnı zca çok küçük bir devlet ol- Reformların Başlaması
ması ve Yunan milliyetçilermin niyet ettiği gibi olmaması -
nı n tek nedeni, İngiltere, Fransa ve Avusturya'nı n uysal bir
Osmanlı Imparatorlugu'nu Rusya'nın nüfuzu altındaki güç-
lü bir Yunanistan'a tercih etmiş olmalanych.

Mısır bunalımı

Padişah ile onun en güçlü tebaası olan Mısı r valisi arası nda,
19. yüzyı lın ilk yarısı nda Osmanlı Imparatorluğu'ruı tehdit
eden en büyük krize dönüşen çatış ma bütün sonucu Yuna-
nistan'ı n bağımsızlığı olan Edirne. Andaşması ile aynı anda
ve bu anlaşmanı n gölgesi altında zaten başlamış oluyordu.
Mehmet Ali Yunan bunalımından, çabalarını n ve girmiş
olduğu rnuazzam masrafı n karşılığı nda çok az şeyle çı kmış-
tı . Üstelik 1827'de filosunu yitirmiş ti. Bu yüzden, telafiyi
baş ka alanlarda aramaya çalışmasını anlamak mümkün ol-
maktadı r. Ilk önce Fransı z hükümetiyle anlaş mayı denedi.
Mısı r'ı n geleneksel olarak Fransa ile yak ın bağları vard ı .
Fransı z Katolik misyonerleri ülkede uzun süredir faaldiler,
Napoleon işgali henüz hafızalardaydı ve Mehmet Ali'nin ye-
ni ordusunun yaratılmasında ve eğiliminde Fransız subay-
ları başrolü oynamışlard ı. Mehmet Ali Fransız konsolosu
Drovetti'yle, Kuzey Afrika'daki Osmanl ı eyaletlerinin (Trab-
lusgarp, Tunus ve Cezayir) Mısır tarafı ndan Fransız desteği

58 59
ve Osmanlı nin nzastyla işgal edilmesini görüştü; karşılığın- kalı p Ibrahim Paşa'nı n güçleri Istanbul'a doğru ilerlemeye
da, Fransı zlar bölgede siyasal ve ekonomik ayricalıklar edi- başlayı nca, Rus askerleri 5 Nisan 1833'te Istanbul Boğaz'ına
neceklerdi. Bu planlardan bir şey çı kmadı. Bunun yerine, geldiler. Rus askerleri, Ibrahim Paşa'nı n başkent yönündeki
Fransa Cezayir'i bizzat kendi işgal etmeye karar verdi. her hareketine engel oluyordu, ancak ona hücum edecek du-
Mehmet Ali bu kez benzer önerilerle Ingiltere'ye başvur- rumda ve yeter sayıda değillerdi. Bu nedenle padişahın, Meh-
du. Ingiltere işbirli ğini kabul etmeyince, Mehmet Ali tek met Ali'nin taleplerini kabul etmekten ve onu Mayıs ayında
başı na harekete karar verdi. 1831'de Suriye'yi fethetmek Suriye valisi olarak atamaktan başka çaresi kalmamıştı. Ayrı-
için büyük bir seferin bahanesi olarak, Akkâ'nin Osmanlı ca oğlu Ibrahim Paşa, Adana bölgesinin vergilerini toplaya-
valisiyle arası nda içten içe devam eden bir uyuşmaılığı , ya- caktı . Ruslar, hedellemiş olduktan diplomatik ödülü Tem-
ni Mısı r'dan kaçan Mısı rlı köylülerin iadesini Akkâ valisi- muz 1833'te sonuçlanan Hünkar lskelesi Antlaşması ile aldı-
nin kabul etmeyiş ine ilişkin uyuşmazlıği kullandı. Valinin lar; bu antlaş ma esas itibariyle Rusya ile Osmanlı imparator-
sert direnişine rağmen, Akkâ Mayıs 1832'de düştü. Tem- luğu arası nda sekiz yıl süreli savunma amaçlı bir ittilaktı.
muz ayı nda, Mehmet Ali'nin, Mısı r ordusuna komuta eden özellikle de liberal çevrelerde Rus fobisinin çoktandı r
oğlu Ibrahim Paşa, Osmanlı lar' iki kez mağlup ederek Suri- artmakta olduğu Ingiltere'de bu antlaşmanın etkisi çok bü-
ye'nin işgalini tamamladı . Osmanli yönetimi Mehmet Ali'yi yük olmuştu. Artı k kabine de Rusya'nı n Ortadoğu'ya nüfuz
resmen azledip onu bir asi olarak ilan etti. Mehmet Ali gö- etme tehlikesinden son derece endişe eder olmuştu. Londra
rüşmeleri başlatmayı denedi, ama Osmanlı yönetimi kabul Rusya'nı n yayı lma siyasetin' bir tehdit olarak görüyordu ve
etmeyince askerlerine Anadolu'ya girme emrini verdi ve as- bu tehdidi ortadan kaldı rmaya çalışmak, sonraki onyıllarda
kerleri 27 Kası m 1832'de Osmanlı güçlerini Konya yakınla- Ingiliz dış siyasetinin esas belirleyicilerinden biri haline ge-
rı nda bozguna uğrattı . lecekti. Ingiltere aynı zamanda, bütün bu zor durumlara
Bu bozgun Mısı rlilara Osmanl ı baş kentinin yolunu aç- yol açan kişiye, Mehmet Ali'ye, fazlasıyla düşman olmuştu.
mıştı . Mehmet Ali görüşmeleri yeniden başlatmaya çalışı r- Il. Mahmut Suriye'nin kaybı nı asla kabul etmiyor ve öcü-
ken, uygun zamanı kollayarak oyalanmaktayd ı. Osmanlı lar nü almak için fı rsat kolluyordu. 1838'de nüfuzlu Hariciye
ise, ona karşı umutsuz şekilde dış destek elde etmeye çalışı- Nazı r' Mustafa Reşit Paşa'yı, Mehmet Ali üzerine yapı lacak
yorlar& Ingiltere manevi destekten fazla bir şey vermeyi bir saldı rı için Ingiliz yönetiminin desteğini elde etmeye ça-
reddetmişti. Avusturya Başbakanı Metternich aynı şekilde lışmak amacı yla Londra'ya gönderdi. Osmanlı pazarlarını
sessiz kalmıştı . Umutsuzluk içindeki padişah yardım için (tahminen Mısı rlılardan geri alı nacak bölgeler dahil) Ingiliz
geleneksel düşmanı na, Çar'a başvurdu. Mehmet Ali'yi, nef- ticaretine açan bir serbest ticaret andaşması teklif edilmiş ve
ret ettikleri Fransı z yönetiminin (Louis Philippe'in Temmuz bu antlaşma akdedilmiş olduğu halde, istenen destek sağ-
monarşisinin) bir kııklası olarak gören ve önemli bir diplo- lanmamişti. Yine de padişah, Nisan 1839'da Kuzey Suri-
matik zafer fı rsatı nı sezen Ruslar, padişaha diplomatik ve ye'deki Mısır güçlerine saldı rmayı emredecek kadar güçlü
askeri destek sundular. olduğunu düş ündü. Sonuç, 24 Haziranda Nizip'te Osmanlı -
Padişah ile Mehmet Ali arası ndaki görüş meler yine yarıda nın açı k yenilgisi idi. Bu da yetmiyormuş gibi, hemen aldı n-
60 61
dan, Akdeniz'deki Osmanlı filosunun komutan ı olan kaptan sürecin hızı nı belirleyen iki, kısmen çelişik gelişmenin ar-
paşa, en büyük rakipIerinden birinin sadrazaı nliğa atandığı- kaplaninı şekillendirir.
nı ve filosunun geri çağrı ldığını öğrenince Iskenderiye'ye Bir yandan, ekonominin bölümlerinin artan şekilde kapi-
geçmiş ve Osmanlı filosunu Mısı rlılara teslim etmişti. talist dünya sistemine katılması ve bunun sonucu olan tica-
ri büyüme, bu geliş meden yararlananları n, yani Osmanlı
"Doğu sorunu" Hı ristiyan tüccar', sanayicisi ve bankerlerinin konumunu
gtiçIendirmekteydi. Öte yandan, bu gelişmeyle karşı karşı ya
Il. Mahmueun son yı lları nda, Avrupa'nı n büyük güçlerinin kalan II. Mahmut yönetimi, padişahın kişisel yönetiminde
Osmanlı lmparatorlugu'na yönelik ilgilerinde belirgin bir askeri, idari ve mali reformlar yoluyla devleti güçlendirme
artış olmuştu. Yunan ve Mısı r bunalı mları Imparatorluğun çabalarını arturmakaydı. Askeri ve siyasal iktidar ile eko-
zayillığı nı ortaya çı karmış ve Rusya'nı n nüfuz alanı na gir- nomik güç giderek, Osmanl ı toplumunun iki farklı kesimi
mekte olan Osmanlı Imparatorluğu'nun oluşturduğu strate- arasında, yani içinde Müslümanları n ağır bastığı askeri/bü-
jik tehlike -ki bu durumda Ruslar, Ingilizlerin Akdeniz ve rokratik seçkin sınıf ile gelişmekte olan Hı ristiyan burjuva-
Asya'daki konumunu tehdit eclebileceklerdi- Ingiltere'yi zisi arası nda kutuplaşmı stı.
alarma geçirmişti. Avusturya da Rusya'n ı n Balkanlar'daki Yabancı güçlerin bu bağlanıdaki rolü ise karmaşı k': bu
hakimiyetinden giderek daha Fazla korkuyordu. Ingiltere ile güçler, özellikle de 18301ardan 1870'lere kadar Ingiltere,
Fransa arası ndaki yayıluncı rekabet, Napoleon'un Mısı r se- Osmanlı devletini güçlendirmeyi amaçlayan moclernleş me
ferinden bir kuşak sonra kendisini yine lı issettiriyordu. reformların' teşvik ediyor, ama aynı zamanda da ticari çı-
Balkanlar'da çekişen miliyetçilik hareketlerinin ve büyük karlarını ve berat sistemi gereğince birçoğu kendi himaye-
güçlerin emperyalist emellerinin Osmanlı Imparatorluğu'nun leri altında olan Hı ristiyan dindaşlarmın hakları nı aşı rı bir
yı kı lması na yol açmadan tatmin edilmesi, ya da, eğer bu yı kı- dikkatle koruyorlardı . Sultanın Hı ristiyan tebaası nı n eşit
lış kacinilmaz ise (ki Avrupalı devlet adamlarını n ekseriyen haklarını reformların içtenliginin bir ölçüsü olarak alı p bu
bu kanı daydı), Osmanlı Imparatorluğu'nu Avrupa'daki güç haklar için baskı yapıyorlar, ama Hı ristiyan cemaatlerinin
dengesini altüst etmeden ve genel bir savaşa sebep vermeden millet sistemindeki geleneksel haklarından eşitlik karşıl ı-
parçalama sorunu, 19. yüzyı l boyunca "Doğu Sorunu" olarak ğı nda vazgeçmeyi kabul etmeyişlerini ise destekhyorlard ı .
tanunlanmaktaydi. Bu sorun her Avrupa başkentinin siyasal
ve diplomatik gündeminde üst seviyede yer al ıyordu. (Bunda
Komuta makamında padişah:
oldukça hakhydılar da, çünkü tatmin olmamış Sı rp milliyet-
Reform hareketlerinin başlaması
çiliği, 1914'te I. Dünya Savaşı'nı n çı kması na sebep olacak ve
sadece Osmanlı değil, Avusturya, Rus ve Alman imparator- Sultan 1I. Mahmut'un 1826'dan itibarenki siyaseti, Osmanl ı
lukları nı n da yı kılışı na yol açacaktı .) reform çabaları nın sonraki seksen yı lda tutacağı yönü belir-
Burada kı saca açı klanan uluslararası siyasal geliş meler, lemişti. Onun siyaseti de sonuçta, tı pkı Ili. Selim'in ve bü-
1820'lerin sonları ndan itibaren Osmanlı lmparatorlugu'rkla yük rakibi ve esin kaynağı olan Mehmet Ali'nin siyasetleri

62 63
gibi, modern bir ordunun kurulması yoluyla merkezi devle- landı klannda, padişahı n topçulan bunları katletti ve kışlala-
ti güçiendirmeyi amaçlı yordu. Onun bütün reformları, bu rı n' ateşe verdi. Başkentteki halk kitlesi tarafından anlaşıldığı
amacı n araçları olarak yorumlanabilir: yeni bir ordunun kadarıyla destek görmemiş olan Yeniçerilerin bu direnişi,
kurulması para isterdi, para daha etkin bir vergilendirmeyle otuz dakika içerisinde kı rılmıştı . Ertesi gün kı talar resmen
sağlanmak zorundaydı ve etkin vergilendirme de ancak lağvedilmiş ve sonraki haftalar içerisinde taşradaki garnizon-
modern ve etkin bir merkez ve taşra bürokrasisi sayesinde lar da, bazıları şiddetle d irendikten sonra, dağı tılmıştı.
başarı labilirdi. Devlet denetimini yaymak için daha iyi ileti- Osmanlı tarihinde Vaka-i Hay ri ye olarak bilinen Yeıı içeri-
şim araçları na ve padişahı n muhtaç olduğu yeni usukleki lerin ortadan kald ı rilışindan sonra padişah, yeni "Mansure"
asker ve sivil memurları yetiş tirmek için yeni eğitim türleri- askerlerinin başı ndaki kiş iyi Serasker olarak aramak ve
ne gereksinim vardı . II. Mahmut'un, (Mehmet Ali kadar ol- böylece Osmanl ı ordusundaki farklı kı taları n geleneksel
masa bile) seleflerinden çok daha ileri gittiği nokta, onun, özerkliğine son vermek suretiyle, kendisinin ordu üzerinde
varolan yerleşik düzeni ortadan kaldı rma, bu yerleşik düze- gelecekteki siyasi hakimiyetini sağlama bağlad ı . Sonradan
nin kurumları nı lağvetme ya da zararsı z hale getirme konu- Serasker, Harbiye Nazı rı'na dönüşecekti. Vaka-i Hayrive'nin
sundaki şahsi gayretleri ve reformlarmı n kapsamı ycli. arkası ndan, 15. yüzyı ldan beri Yeniçerilerle yakından ilişki-
Selim esas olarak var olan sistemin kötüye kullanılması na si olan Bektaş i tarikat', resmen kapatıldı (ama yaşam ı m giz-
karşı mücadele etmeye çalışmışken, Mahmut yeni idari ve li olarak sürdürdü).
adli düzenlemeler yarattı. Yeniçerilerle olan koalisyonları sayesinde daha önceki re-
Yerleşik düzeni başeğdirmekte dönüm noktası , 1826'da formcu padişahlara çok etkili şekilde karşı koymuş olan
Sultan Mahmut ile Yeniçeriler arasındaki çatışma idi. Saltana- ulema, artı k güçlü dayanağı nı yitirmişti ve padişah, ulema-
tı = ilk dönemi süresince padişah, bazısı daha III. Selim tah- nı n çok önemli iki alandaki gücünü dizginlernek için ule-
ta çı kmadan önce kurulmuş olan küçük askeri uzmanl ı k bi- manı n btı zayı f düşmüş konumundan yararlanch: dini va-
rimlerinin (topçu, ulaştı rma, istihkamcı lar) daha fazla geliş- kı fları n, evkaf ın, mülkünü, ayrı bir Evkaf Müdürlüğü (da-
mesini teşvik etmiş ti, ama Selim'in modern bir piyade sı nı fı ha sonra Nezareti) kurma yoluyla hükümetin denetimi alt ı-
meydana getirme giriş imini tekrarlamaktan ise özenle kaçın- na aldı ve ulemayı , başında şeyliülislrimı n, baş Müftü'nün ol-
Yeniçerilerin Yunan seferlerindeki davranışları na kız- duğu hiyerarşik bir örgütlenme biçimine donüş turdü; böy-
iniş olan Sultan, Mayı s 1826'da, yeni bir ordunun kurulması- lece, din kurumu üzerindeki denetimi de daha önce orduda
nı emretti. Her ne kadar yeni ordunun adı Muallenı Astikir-f yapı ldığı şekilde merkezileştirdi.
Mansure-i Muharnı neke (Muhammed'in eğitilmiş muzaffer Kuş kusuz, 1826'da uygulanan çok sert çözümler, lmpara-
askerleri) idiyse de, bu aslı nda Nizam-ı Cedid ordusunun ye- torluk'ta hemen hiç örgütlü silahlı güç bı rakmamıştı , bu
niden canlanchrılmaslydı . Her Yeniçeri taburundan 150 kişi, yüzden padişah bütün dikkatini yeni bir ordunun, May ıs
yeni kı talara kaydettirilecekti. Bekleneceği gibi Yeniçeriler ayı nda ilan etmiş olduğu Mansure ordusunun kurulması na
konumlarunn zayı flatılması na isyan ettiler, ancak padişah hasretmek zorunda kaldı . Bu çetin dönemin Serdar-1 Ekre-
hazırlı khydi ve Yeniçeriler saraya doğru yürümek için top- mi olan Hüsrev Paşa'nın desteğiyle Sultan, büyük güçlükle-

65
64
re rağmen Batı tarzı nda yeni bir ordu kurmayı başardı. En it. Redif güçleri kötü şekilde orgütlenmiş ve donatılmış ol-
büyük güçlük uygun subayları bulma işiydi. Mehmet Ali, maları na rağmen, daha sonraları hükümetin taşra üzerinde
askeri güçlerini genişletmeye girişmeden önce, küçük ama önemli bir denetim aracı na dönüş müş tü.
etkili bir kadro oluşturmaya dikkat etmişti, ancak bu işi pa- 11. Mahmut, ülkeye hakim olmak ve devlet gelirlerini topla-
dişah 1826 öncesinin siyasal ikliminde yapamazdı ve işe mak için modern bir ordunun yetmeyeceğini, etkin bir bü-
hemen hemen sı fı rdan başlamak zorundaydı. Yeniçeri Oca- rokrasi örgütüne gerek olduğunu kavramisti. Bunu başarrnak
ğı'mn yı kı lması ndan hemen sonra padişah, Mısı rlı vassal ı n- için padişahı n merkezdeki girişimlerinde üç nokta kerilmek-
dan askeri egitinnciler gonclermesini istemiş, ama Mehmet teycli. Once, kalemlerde çalışanlara şahsen ve topluca daha
Ali belli nedenlerden dolayı bu isteği nazikçe reddetmişti. güvenli bir statü sağlamak için birtakı m önlemler ald ı .
Bu yüzden subayları n eğilimi için, daha önce Mısı r'da ya- 1826'da, eskiden beri sürmekte olan, gözden düşmüş yüksek
pı ldığı gibi, yabancı egitimeiler çağrıldı. Osmanlı huktne- mevki sahibi devlet adamları nın servetini müsadere etme âcle-
ü, Fransız, Ingiliz ve Rus subayları na göre. Prusyal ı subayla- tini kaldı rdı. 1834'te, bütün yüksek devlet memurlar: için
ra siyasal açı dan daha az kuşku beslediği için, Prusyalı ları adet Inıkmünde olan her yı l yeniden tayin usulünü (ve Os-
çağırmaya başlad ı ; böylece, Osmanlı ordusunda hemen he- manlı kalem görevlilerinin çoğuna ağır bir yük getiren tayin
men bir yüzyı l kadar sürecek olan Prusya (ve sonradan Al- ücreti ödeme usulünü) kaldı rdı ve kalemlerde çalışanları n ge-
man) nüfuzu geleneğini başlatmış oldu. Ancak, Müslüman- lirini oluşturmakta olan ve gördükleri işlerin karşı lığı olarak
ları n duyarlılığı, yabancı subayları n Osmanlı birliklerinin almakta oldukları ücretin yerine düzenli aylı k uygulaması nı
komutanlığina getirilmesine engel olmuş ve subayları n et- getirdi. Ertesi yı l, modern bir hiyerarsik rütbe sistemini uygu-
kiIiligini sı nı rlamıştı. Bir büyük sorun, yeni ordunun giyim lamaya koydu ve ayn ı zamanda kalemlercleki loncavari eski
ve donatı m sorunuydu. Değişik Avrupa ülkelerinden büyük meslek eğitimi sistemi yerine, resmi bir eğitim sistemi getir-
miktarda malzeme ithal edilmiş, ama aynı zamanda, Impa- meye çalıştı. Bu değişim, sonraki yarı m yüzyı l boyunca derece
ratorluk içinde de bunları n üretilmesine gayret edilmişti. derece yerleşecekti. Ikinci olarak, Babıalrnin geleneksel, ol-
Etkin bir ordunun kurulması uzun zaman almıştı ve as- dukça az farldılasmıs yönetim sisteminin yerine, merkezi dev-
keri bakı mdan imparatorluk 1826'dan sonraki yirmi yı l letin yeni amaçlarıyla bağdaşı r bir iş bölümünü getirdi.
içinde belki de bu dönemin öncesinde ve sonrası nda oldu- Bu süreç içinde, padişahın bulun yetkilerinin vekili (Art'
ğundan daha zayı ltı ; bu durum, yı kı m getiren 1828-1829 egosu) addedilegelıniş olan sadrazam ı n tEsi ı ii gorevkri asa-
Rus savaşı nda ve 1831-1833 ile 1839-1840 yı llarindaki Mı - ları arası nda paylastı rı lmıştı. Sadrazam keı lıticlw,ı K(ilıvu, ön-
sı r bunalı mları ncla açı kça belli olmuştu. Ordunun modern- ce Mülkiye Nazı r], sonra 1837'cle Dahiliye Nazı r' oldu. Re-
leştirilmesinde önemli bir ad ı m, 1834'te Prusya orneğine lsWkiittab, Hariciye Nazlı-1'11a dönüştü. Hazine Dairesini ve
göre ihtiyat askerlerinin (redif) oluşturulması ycl ı . Amaç, Adalet Bakanlıgı'ı l ı andı rı r kuruluşlar da bir gelişim geçirdi-
hem kamu düzenini güçlendirmek hem de savaş zamanla- ler. Üçüncü olarak, padişah, reformlar nedeniyle artan yasa-
rı nda düzenli orduya katabilmek için, taşrada gerektiğinde ma yüküyle uğraşmaları için hem saraycla hem de babı ali'cle
hazı r olan eğitilmiş brıyok bir insan toplulugu oluşturmak- danışma meclisleri oluşturmaya girişti. Bu meclislerin içinde

66 67
en önemli olanı, Medis-i Vala-yr Adliye (Adli hü- rek yok. ❑ devirdeki kişilerin şikayet ettiği yaygın rüşvetin
kümler yüksek meclisi) idi. Bu meclis, daha uzmanlaşmış ana nedenlerinden biri kuşkusuz buydu.
bazı küçük kurullarla birlikte, sonraki otuz yıldaki reform Reform girişimleri, ya da taşra yönetimindeki suistimalle-
siyasetlerinde son derece önemli rol oynayacaktı. rin hiç olmazsa en kötü olanları yla mücadele edilmesine
ilişkin girişimler, daha fazla vergi geliri ihtiyacı na sı kı sıkıya
Mali sorunlar bağlantı llydı. Padişah, doğrudan Istanbul'dan denetlenen
memurlarin, bilhassa vergi tahsildarlart ve komutanları n
Reformlar, özellikle de askeri reformlar, tahmin edilemeyen aranması yoluyla, âyanı n askeri ve mali gücünü zaptetmeye
ölçüde paraya mal olmuştu. Ordu için oluşturulmuş özel çalıştı . Bu tedbirler önce iki pilot bölgede, Bursa vilayeti ve
hazine olan Mansure HazMesi için devlet gelirleri seviyesi- Gelibolu sancağı nda uygulamaya kondu. Diğer vilayetler ise
nin artı rı lması, padişah ve hükümetinin daima en acil so- II. Mahmut zamanı nda ağır biçimde sarsı ntıya uğramışlarclı.
runları ndan biri olmuştu. 1826'dan itibaren bu hazineye Padişah taşradaki nüfuzunu güçlendirmek için, posta örgü-
gitgide daha çok devlet geliri aktardın/şu. Aktarı lan bu ge- tünü ve yol yapı mı nı başlatarak haberleşmenin düzelmesine
lirler, iltizamdan, hükümet denetimi altına alı nan dini va- de girişti. Ancak bu girişimler de başkente en yakı n bölge-
kı flarda'', müsadere edilmiş mülklerden ve bu amaçla baş- lerle sı nı rlı kalmıştı. Aynı maksatla, 1831'de ilk Osmanlı ga-
latılmış rüsumat-i clhadiye (cihat vergisi) denilen yeni vergi- zetesi daha doğrusu resmi gazetesi olan Moniteur Ottoman,
lerden gelen gelirler idi. Osmanlıca karşı lığı Takvim-i Vakayi ile birlikte çı kartılmiştı.
Bu Mansure hazinesinin en sonunda Maliye Nezareti'ne Devlet gelirlerinin daha etkin bir vergilendirme yoluyla
dönüşmüş olması , reformları n ardı ndaki askeri etkinin açı k toplanması arzusuyla ve daha fazla asker toplayabilme ama-
bir göstergesidir. Osmanlı yönetimi II. Mahmut'un yaşamı cıyla, 1831-1838 yılları nda Imparatorluğun (Mısı r ve Arap
süresince vergilendirme sisteminin işlerliğini çok etkili şe- yarımadası hariç) her tarafı nda bir nüfus sayı m] yapıld ı.
kilde artı rmayı başaramannştı. Devlet gelirlerini de, devlet Osmanlı usulüne uygun olarak sadece hanehalkını n erkek
tekellerinin etkin kullanı mı yoluyla ya da Mehmet Ali'nin nüfusunun sayım' yapı lmıştı, o nedenle bu nüfus sayımını n
Mısı r'da uyguladığı türden merkanı ilist politikalar yoluyla sonuçları na ilişkin modern yorumlar, hanehalkları nı n orta-
yükseltememişti. Aksine, var olan tekeller 11. Mahmut'un lama sayıları na ilişkin tahminlere dayanmaktadı r.
saltanatı= sonları na•doğru kaldı rılmış tı. Bu yüzden hüku-
met, açığı kapamak için eski tağşiş (paradaki gümüş mikta-
Eğitim
rı nı azaltma) uygulaması na baş vurmuş tu. Tabii, sonuç
dörtnala giden enflasyon olmuş tu. II. Mahmut'un saltanatı Mahmut'un reformlarının başarısı için fonları n temininden
sı rası nda, Osmanlı kuruşunun, (zamanı n en önemli ulusla- sonraki ikinci en önemli koşul, reformları yürütebilecek bir
rarası parası olan) pound sterling karşısındaki değeri he- kadronun oluşturulmasıydı . Avrupa'yı, Avrupa'nı n bilim ve
men hemen yüzde 500 civarında düşmüş tü. Bunun maaşlı teknolojisini ve bir Avrupa dili bilen Osmanlılara aşırı ihti-
memurları ciddi şekilde etkilemiş olduğunu söylemeye ge- yaç vardı .

68 69
Modern anlamdaki bir resmi eğitim sözkonusu olduğun- van lerellı manligini Istanbul'daki Fenerli Rum ailelerinin
da, ordu diğer Osmanlı kurumlarının çok ilerisindeydi. fertleri işgal ediyordu. Yunan baskalchrislyla bunlar Babıall
Modern tıbbı n öğretildiği askeri bir tı p okulu 1827'de ku- tarafı ndan artı k sadı k ve güvenilir bulunmaz olmuş ve son
ruldu: tı p biliminin esasen hâlâ eski Yunan'hlarınkinin üze- Rum tercümanı 1821'de azledilmişti.
rine temellenmiş olduğu bir toplumda bu okul, devrimci Bu durum, diplomatik temasların Imparatorluğun hayatta
potansiyeli olan bir yenilikti. Modern tı p, biyoloji ve fizik kalması için gitgide önem kazand ığı bir zamanda Osmanl ı
çalışmak, öğrencilere adeta kaçı nı lmaz olarak akı lcı ve po- yönetimini ciddi bir iletiş im sorunuyla başbaşa bı rakmıştı .
zitivist bir zihniyet aşılamıştı . Bu askeri tı p okulu, bu yüz- 1821-1833 yılları arasında tercüme işleri geçici düzenleme-
yılda sonradan olağanüstü sayıda reforincu düşünür, yazar lerle yürütülmüş, ama 1833'te yeni Tercüme Odası resmen
ve eylemci üretecekti. 1831'de bir askeri müzik okulu ve kurulmuştu. Burası sadece bir daire değil, aynı zamanda,
1834'te Istanbul'un Maçka semtinde bir harp okulu kurul- genç memurlara zamanı n diplomatik dili olan Fransızca
du. Harp okulu da, Osmanlı Imparatorluğu'nun ilerdeki okuma, yazma ve konuşmanı n öğretildiği önemli bir eğitim
kadrolarını n ve Imparatorluğun yerini alacak olan çeşitli kurumuydu. Sultan 1834'te, Avrupa'nın büyük başkentlerin-
ulus devletlerin kadrolarını n oluşması nda çok önemli bir de Osmanlı büyükelçiliklerini yeniden kurdu. Yeni büyükel-
rol oynayacaktı . Bu yeni okulların hepsinde, yabancı eğiti- çiler, maiyetlerinde genç Osmanlı katiplerini götürdüler ve
ellerin rolü çok önemliydi ve bir Batı dilini (genellikle böylece modern görünümlü bir kadronun meydana gelmesi-
Fransızca) bilmek bir önkoşuldu. ne vası ta da oldular. 19. yüzyılı n reformcu Osmanl ı bürok-
Siviller eephesinde de Avrupa'yı ve bir Avrupa dilini bilen ratları n ı n özgeçmiş lerini iyice incelediğimizde, Tercüme
kadrolara olan ihtiyaç, yeni eğ itim türlerine yol açmıştı. Odası 'nda ve hüyükelçiliklerden birinde görülen hizmet tek-
Mehmet Ali'nin başlattığı örneği izleyen padişah, I827'de rar tekrar karşı laştığı mız iki unstı rdur.
küçük bir öğrenci topluluğunu ilk kez olarak Avrupa'ya
eğitime gönderdi. Yeni kadronun oluşturulmasında sürük- Reformculann engelleri
leyici rolün Reisiiiküttah' ı n eski makamına, yani yeni Hani-
eiye Nezareti'ne ayrı lması oldukça doğaldı . Bdrada en azın- Sultan 11. Mahmtı t'un saltanat dönemi, Imparatorluğu başka
dan, Sultan Selim'in elçilerinin zaman ından beri Avrupa'ya biçime dönüştürecek olan reform sürecinin sadece başlangıç
ilişkin birikmiş bilgi bulunuyordu. Burada, 19. yüzy ılı n bir- dönemi olmuş tu. Reformları n yalnı zca göstermelik oldukla-
çok önde gelen Osmanlı devlet adamının meslek yaşamı na rı , ölü doğmuş oldukları ya da Babıali'nin eşiğinde kaldı kları
ilk adum attı kları "Tercüme Odas ı" kuruldu. Daha önce de kesinlikle doğru değildir. En sonunda, modern eğitim ola-
belirtilmiş olduğu gibi, Istanbul'da diplomatik iş ler gele- nakları yla desteklenmiş Avrupa tarzı ndaki bir ordunun ve
neksel olarak Babıali ile yabancı elçilikler arası ndaki temas- bir bürokratik örgütün meydana getirilmesiyle, imparatorluk
lar vasıtası yla yönetilegelmiş ti. Dil sorunu yüzünden, bü- üzerinde büyük ölçüde etkin merkezi hakimiyet sağlanacak-
tün görüşmeler Divan tercurnam ile çeş itli elçiliklerin ter- ti, ancak bunu gerçekleştirmek daha bir elli yıl alacaktı .
cümanları arasında yürütülüyordu. 18. yüzyı ldan beri Di- Gerek Mahmut'un saltanatı sı rası nda olsun, gerek kendi-

71
70
sinden sonra gelen oğulları , Abdülmecit (1839-1861) ve manlı sisteminin belirgin niteliği olan babadan kalma sis-
Abdülaziz'in (1861-1876) saltanatlan sırasında olsun, re- tem hala yerinde duruyordu; bu sistemde yüksek devlet
form çabaları n ı engelleyen sorunlar ı incelediğimizde, bu memurları aynı zamanda, çok sayıda kiş inin hamisiydiler
çabaları n beş etken tarafı ndan baltalandiğı ni görürüz. ve bu kiş iler kendi geçimlerini sağlayan hamilerine saray-
Birincisi, gerektiği gibi eğitilmiş ve güvenilir eleman eksik- daki sürekli siyasal iç çekiş mede destek oluyorlard ı . Bu du-
liği vardı . 1850 kadar geç bir tarihte bile, askeri ve bürokra- rum, yeni kurumları n normal işleyişini bilhassa "iş e alma
tik yeni usulleri yeterince bilen insan say ısı yüzlü rakamlarda ve çı karma" dairesini zaydlatı yordu.
kal ı yordu. Yeni eğitim kuruluşları devlete uygun mezunları Dördüncüsü, 19. yüzyıl ıslahatları -18261aki hamle ha-
1840'lardan baş layarak ancak yavaş yavaş sağlayabilecekti. riç- eski kurumları n kaldı rı lması ndan çok yeni yasaların,
Bu arada, iltizam sisteminin 1840'ta kald ı rılması ya da yeni yeni düzenlemelerin ve yeni kurumlar ı n ortaya konması n-
taşra yönetim sistemi gibi en köklü yenilikler bile, ta şra aya- dan oluş uyordu. Bu durum zamanla bir ikiliğe yol açmış tı ;
n ı gibi, tam da reformlar ı n suistirnallerine son vermeyi amaç- örneğin, ıdeman ın esas itibariyle Ortaçağ'clan kalma eğitim
ladığı kişiler vası tası yla uygulanmak zorunda kalmıştı . sistemi, yeni yüksek eğitim okulları nda Fransı zca verilen
Ikincisi, reformlar, tepedeki bilinçli bir siyasal tercihin modern eğitimle yan yana yaşıyor ve Osmanl ı kanuni huku-
sonucuydu. Reformlar, padişahin ve hizmetindeki birkaç kunun yerini yavaş yavaş almakta olan 19. yüzy ı l Avrupa'si-
önde gelen kiş inin, devletin ancak Avrupa usullerinin ka- nı n hukukuna dayak yasalar, şeriatla yan yana varl ı klarını
bulüyle kurtarı labileceği yolundaki tahminlerine dayan ı - surcluruyorlardı . Yeni ve eski kurumları n yetki alanı her za-
yordu. Reform politikaları asla halkı n bask ısmin sonucu man çok açı k şekilde belirlenmemiş ti.
değildi ve bu nedenle bunlar Osmanlı toplurnunda sağlam Son olarak, reformları n ekonomik ve mali temelden yok-
bir tabandan yoksundu. Bu durum, önde gelen toplumsal sun olmalarının onların en zayıf noktası olduğu hiç tered-
tabakalar içinde Batılılaş maya yönelik reformları kabul et- dütsüz öne sürülebilir. Reformlar pahallydı çünkü bunlar
meyen hiziplerin, geçici olarak olsa bile reformları durduı-- nedeniyle Imparatorluk ı a ilk kez, (modern ölçütlerde ol-
maları n ı n ya da baltalamalar ı nin her zaman mümkün ol- masa da) "dev bir yönetim kadrosu" kullanılmaya başlan-
ması demekti. Ingiltere ve Fransa ile yak ın bağları olan ısla- mıştı . Devletin mali kaynakları tamamen yetersizdi ve bu
lıatçı bürokratlar 1878'e kadarki dönemin büyük k ısm ı nda kaynakları amma giriş imleri çok kötü yürütültiyordu. Isla-
ağı r bastı larsa da, bunlar hiç de bir iktidar tekeline sahip hat Dönemi boyunca para sorununun üstesinden gelinerne-
değillerdi. Il, Mahmut duruma hakim olmak için farkl ı hi- miş ti.
zipler arası ndaki rekabetten yararlanmış ve sonraki yı llarda,
daha muhafazakar ya da Batı karşı tı olan siyasetçiler kimi
Sultan Mahmuttun son ydlanndaki
zaman reformları Rus büyükelçiliği ya da sarayin yardım ı y-
ekonomik eğilimler
la görevlerinden uzaklaştı rabilmişlerdi.
Üçüncüsü, bürokraside hukukiliğe verilen önem yavaş Il. Mahmut ve hale[lerinin dönemindeki ekonomik geliş-
yavaş gelenekiliğin yerini almakla beraber, "klasik" Os- melerin, dünya çapındaki ekonomik eğilimler bağlamıııda

77 73
yorumlanması gerekmektedir. Ingiltere, devrim ve Napole- yan bir serbest ticaret antlaşması teklif etti. Bu arada Os-
on savaşları ndan, dünya çap ı nda tüccar bir ulus ve bir sa- manlı tüccarlan ise yüzde 8'lik ilave iç gümrük vergilerini
nayi gücü olarak rakipsiz çı kmıştı . 19. yüzyı l başlarında In- ödemeye devam ediyorlard ı . Bundan baş ka, bütün devlet
giltere'nin bu ekonomik hegernonyası ile karşı karşı ya ka- tekelleri ve olağanüstü vergiler koyma hakk ı kaldırıldı . Bal-
lan kı ta Avrupasi ve Amerika'daki geleneksel ticaret ortak- ta Liman ı Antiaşması diye bilinen bu antlaşma, Osmanlı pa-
ları, kendilerini korumacı politikalar baş latarak korudular. zarını Ingiliz ticaretine tamamen açmıştı . Her zaman oldu-
Bu politikalar Ingiltere'yi Güney Amerika ve Asya'da yeni ğu gibi diğer bütün Avrupa devletleri de aynı hakları talep
pazarlar açma çabalarını yogunIaştirmaya zorladı . Bu amaç- ettiler ve 1838 ile 1841 yı lları arası nda benzer serbest tica-
la Ingiltere bazı ülkelerle bir dizi serbest ticaret antlaşması ret antlaş malan diğer bazı ülkelerle de imzalandı.
yaptı. Bu antlaş malar, bu ülkelerin pazarlarını Ingiliz ürün- Ticaret, bilhassa da tarı m ürünlerinin ihracat ı 1820'lerin
lerine açı yor ve hamrnaddelerinin Ingiliz sanayii tarafından başları ndan beri daha hızlı artmaktaydi. Bunun bir nedeni,
serbestçe kullan ı lması na hak lantyordu. Ingiltere'deki sanayi devriminin, sanayi ürünlerinin fiyatla-
Eski Levant Coınpany 1825'te dagı lmıştı. Bu şirketin Os- rı nda bir düş üş e ve böylece sanayileş miş ülkelere tar ı m
manlı Imparatoriugu'ndaki ticaret tekelinin sona ermis ol- ürünleri ihraç edenler için daha uygun ticari koşullara yol
ması , Ingiliz tüccarları n' şimdi istedikleri gibi sansiann ı de- açmış olmasıydı . Oysa, ithal edilen Ingiliz sanayi ürünleri-
nemek için serbest bı rakmış t ı . Ingiliz tüccarlan Osmanl ı nin düş ük fiyatları ise yere] zanaatları n yaşam ı n ı çok güç-
toprakları nda kapinı lasyonları n himayesinden yararlam- leştirmişti. "Yüzyı l ortası büyük canlanma" diye bilinen,
yorlardi; kapittı lasyonlar, ithalatta da ihracatta da gümrük Avrupa'daki hızl ı ekonomik genişleme döneminin başlangi-
vergilerini yüzde 3'le sı nirlyordu. Ayrı ca, 1829'daki Edirne cıyie ayn ı zamana denk gelen 1831-1841 yı llarindaki ser-
Antlaş ması 'nda Ruslar Osmanlı lardan bazı ticari ayncaliklar best ticaret antlaşnıalarını n bir sonucu, Imparatorluğun za-
koparmışlardı; ş imdi öteki güçler de bunlardan talep edi- ten 1780-1830 yılları nda aşağı yukarı yüzde 80 kadar art-
yordu. Bununla beraber ticarete iliş kin önemli bazı tahdit- mış olan dış ticaretinin, 1.830-1870 yılları nda yaklaşı k beş
ler halen yürtı rlakteycii. Bu tahditler, Osmanl ı devletinin misli artması olmuş tu. Antlaşmanın bir diğer sonucu da,
bazı mallar üzerindeki tekelini, Imparatorluk clahilincleki Osmanlı devletinin, Mehmet Ali'ye reformlar ı ncla mali da-
ticaret için ödenen iç gümrük vergilerini ve merkezi hükü- yanak oluş turmuş olan merkantilist araçlardan (tekeller ve
metin -örneğin savaş zamanı nda- olağanüstü gümrük vergi- ayı ncı vergilerden) tamamen mahrum kalmasiyd ı. Impara-
leri koyma yetkisini içermekteyrdi. 1838'de Mehmet Ali'nin torlukta 19. yüzyı l boyunca klasik liberal ekonomi siyaseti
tehditi karşısı nda Osmanlı hükümeti Ingiltere'nin desteğini stı rdürülmüş, hiç korumac ılik girişiminde bulımulmarnıştı
elde etmeye çalıştığ inda, Ingiltere ittifakinı n mimari olan herhalde. Korumac ı bir siyasete Avrupal ı güçlerin anlayış
Mustafa Reşit Paş a, Ingiliz hükümetine, kapitulasyonlan göstereceği şüphelidir.
muhafaza eden, ama Ingiliz tiiccarlar ı için mevcut bütün Elbette Imparatorluğun ekonomik durumundaki değişi-
gümrük vergileriniıı (dahili olanları n da) yerine, ihracatta min kazananlan ve kaybedenleri vard ı . Kazananlar, genişle-
yüzde 12 ve ithalatta yüzde 5'lik yeni gümrük tarifesini ko- yen uluslararası ticarete doğrudan katılmış olan topluluk-

74 75
'ardı . Genel olarak bunlar, ihraç ürünlerinin üreticileri de- ratorlugun Gayri Safi Milli Hasılası ndaki payı, 1840 yı lı için
ğillercli. Küçük üreticilerin yaygı n olduğu ve küçük çiftçile- yaklaşı k yüzde 3 ila 4 olarak hesaplanmıştı r. Üstelik, Avru-
rin kendi başları na ihracat yapacak durumda olmad ığı Os- pa ekonomi sistemine katılmanı n sonuçları her yerde aynı
manl ı Imparatorluğu'nda büyük çaplı ihracata yönelik ta- olmamıştı ; ulaşı lması güç olan iç kısı mlar çok az etkilen-
rı m üreticisi oldukça nadirdi. Öte yandan, birçok küçük miş ken, sahil bölgeleri ve büyük kentler ise en çok etkile-
çiftliğin var olması , ekonomi ağı na yabancı ları n nüfuz et- nen yerler olmuş tu. Daha uzak olan bölgelerde ise bu katıl-
mesini zorlaştı rlyordu. Bu durumdan kazançl ı çı kanlar, kü- manı n dolaylı etkileri olmuş tu. örnegin, iç piyasada buğda-
çük çiftçiler ile Avrupa sanayii arasında aracı lı k yapan kişi- yı n fiyatı , dünya piyasası ndaki fiyatlara göre inip çlkiniştı.
ler oluyordu. Osmanlı bağlamında bu aracı lar, deniz aşırı Osmanlı Imparatorluğu'nda 1830'larda, borç olarak ol-
iliş kileri olan (çoğunlukla) Rum ve (daha az miktarda) Er- sun, altyap ı tesislerine ya da sanayiye olsun yabanc ı yati-
meni tuccarlanyclı . Bunları n genişleyen işlerine gereken pa- rmiları n henüz bir rolü yoktu. Yerli sanayi üretiminde, yeni
ra, çoğ unlukla Ermeni bankacı lar ağı ndan karşı lanı yordu. orduya giysi, teçhizat ve silah üreten imalathaneler şeklinde
Rum tüccarları n ve Ermeni bankacı ları n birçoğu berat siste- bazı ilk atılı mlar vard ı . Bütün bu imalathaneler yalnızca ya
mi altı nda fahri yabancı statüsüne sahipti ve bu yüzden Os- da esas olarak devlete çalışıyorlardı ve darphane ya da se-
manlı hükümeti bunlara dokunam ı yordu. Bunları n konu- rasher dairesi gibi devlet organlarmca denetleniyorlardı. Bu
mu 19. yüzyı lda, sadece padişahı n Müslüman tehaası na kı - fabrikalardaki işçiler orduya dahil sayı lı yorlardı. Bunları n
yasla değil, yabancı şirketlere kı yasla da güçlenmişti. Yakı n- en bilinen örneği Feshane idi. Fes, Yeniçeri Ocağı 1826>da
doğu pazarları na tek başı na girmeye çalışan yabancı şirket- yı kıldı ktan sonra yeni orduda ve devlet rnemuriyetinde res-
lerin giriş imleri çoğu zaman yerli Hiristiyanlarca başarı lı şe- mi başlı k olarak seçilmiş ti. Bir zaman fes Tunus'tan satın
kilde boşa çikarı liyordu. alı nı yordu, ancak 1835'te Tunuslu bazı sanatka- rlar Istan-
Zarara uğramış kişiler de vardı . Bunlar, loncalar halinde bul'a getirildi. 1839'da (Il. Mahmut'un ölümünden sonra),
örginlenmiş geleneksel zanaat kollarınclaki kiş ilerdi, bilhas- Feshane geniş letildi ve Haliç'in yukar ısındaki bir sarayın bir
sa da dış dünyayla doğrudan bağlantısı olan büyük liman bölümüne taşı ndı. Bu kez kumaş da üretmeye başlad ı, an-
kasaba ve kentlerindekiler. Bu zanaatlardan hiç olmazsa ba- cak hala hayvan gücüne dayanıyordu. 1840'ların ortaları n-
zısı nı n, örneğin büyük önemi olan pamuklu üretiminin, da, buhar makinaları getirildi. 1840 ve 1850'lerde ayn ı tür-
Avrupa'nı n sanayi malları yla olan rekabette]] çok kötü şe- den birkaç fabrika daha açılmıştı , ama bunlar ticaret yap-
kilde etkilenmiş olduğunu kanı tlar göstermektedir. Sonuç, maktan çok ordunun gereksinimlerini karşı lıyorlardi.
gelirlerin düşüşü ve işsizlik olmuştu.
Yine de, Osmanlı Imparatorluğu'nun Avrupa ekonomi
sistemine katılmasını n sonuçları abartılmamalı thr. Tahmini
hesaplar, diş ticaretin, 1870'te bile toplam üretimin ancak
yüzde 7 ya da 8'i kadarı (ve tarı m üretiminin yüzde 12 ile
16'sı arası nda) olduğunu öne sürmektedir. Ihracatı n Impa-

76 77
olan halefleri epey zaman unu denetlemeklen yoksun kal-
5. dı lar.
Tanzimat Dönemi
1839-1871
Gülhane Hattı

Mahmut'un haleflerinin zamanı nda, Istanbul'da politika


oluşturma sürecinde yabancı ların, özellikle de Ingilizlerin
nüfuzu çok fazla artmıştı . Ingiltere ikinci Mısı r bunalı mı n-
clan itibaren bir kuşak boyunca, Osmanlı Imparatorlu-
ğu'nun bekastm Londra'da sezilen Rus yayilmacıiı gı tehli-
kesine karşı bir kalkan olarak destekledi_ Ruslardan nefret
eden Istanbul'daki Ingiliz Büyükelçisi Stratford Canning
0.852'den itibaren Lord Stratford de Redcliffe) bu Ingiliz
desteğinde çok önemli bir rol oynamısti. Canning 1.84I'den
Sultan II. Mahmut, Osmanlıların Nizip'te Misırlı lara yenil- 1858'e dek büyükelçilik yapmış ve önde gelen birçok Os-
(ligi haberi Istanbul'a ulasmadan önce 30 Haziran 1839'da manlı reforincusuyla yakı n ilişkileri olmuştu.
veremden öldü. Yerine, 1839'dan 1861'e kadar saltanat sü- Tanzimarin başlangici, ikinci Mısı r bunalımı nı çözme gi-
recek olan büyük oğlu Abdülmecit geçti. Mahmut'un ölü- rişimleriyle aynı zamana denk gelmişti. Osmanlıları n duru-
mü, 1807'de 111. Selim'in ölümünde olduğu gibi, bir irtica munun çok kötüleştiği bir sı rada, 3 Kasım 1839'da, önde
döneminin başlangı cı olmamış tı. Merkezileş tneye ve mö- gelen reformeu ve Hariciyc Nazır' Reşit Paşa tarafı ndan ya-
dernleşineye yönelik ı slahatlar aslı nda bir kuşak daha aynı zı lar" ama yeni padişah adına ilan edilen bir halt-i Iitina-
şekilde sürdü. Gerçekten de 1839'dan 1876'ya kadar olan yun, saray kapılarmı n dışında (Gülhane Meydanı'nda, bu
dönem Türk tarih yazıcıliğı nda her şeyden önce Tanzimat nedenle de adı Gülhane Ha[[-1.5erifi'dir) Osmanlı devlet ile-
dönemi diye bilinir. Tanzimat-t Hayriye terimi ilk kez ri gelenler" ve yabancı diplomatlardan oluşan bir topluluğa
1838'de, Meclis-i Valaı-yi Ahkânt-ı Adliye'nin kurulması na okundu. Osmanlı hükumetinin amacını ifade etmekte. olan
ilişkin fermanda kullanılmıştı , ki bu il. Mahınut'un done- bu halt-ı hOmayun gerçekte dört temel reformu vaat et-
miyle haleflerinin dönemi arası ndaki devamlı liği göster- mekteydi:
mektedir. Aradaki başlı ca farklı lı k ise iktidar merkezinin • Padişahı n tebaası nın can, namus ve malım ı" güvence
artı k saraydan Babı ali'ye, bürokrasiye geçmiş olması ydı . altı na alınması ,
Imparatorluğu yönetecek güçlü ve modern bir örgüt yarat- • Iltizam sisteminin yerini alacak muntazam bir vergilen-
mak için II. Mahmut geleneksel kalenıiyenin modern bir dirMe sistemi,
bürokrasiyi andırı r bir şekle donüşümünü başlatmış ve bü- • Zorunlu askerlik sistemi,
rokrasi örgütünü o derece güçlendirmişti ki, daha zayı f ■ Hangi Binden olursa olsun bütün tebaa için yasa onun-

78 79
de eş itlik (bu husus belgede biraz muğlak şekilde ifade Mısır bunalımına bir çözüm
edilmişti).
Ilan edildiğinden beri bu hatt-ı Inimaytmun niteliğine ve Nizip ye ııilgisi Imparatorluğu hemen hemen savunmasız bı-
bilhassa da ictenliğine ve ona dayalı Tanzimat politikaları na rakntiştı ve yabancı güçler müdahale etmemiş olsaydı , Meh-
dair çok şiddetli tartışmalar olmuştur. Hatt-ı hümayunun o met Ali'nin (Mısır, Suriye ve Adana'yı babadan oğula geçe-
sı rada ilan edilmiş olması nı n, Imparatorluğun Mehmet Ali cek şekilde elinde bulundurma) isteklerine boyun eğmek
ile olan mücadelesinde Avrupa güçlerinin, özellikle de In- zorunda kalacaktı . Ingiltere çabuk tepki göstererek donan-
giltere'nin desteğini kazanmayı amaçlamis diplomatik bir ması na Mısı r ve Suriye arası ndaki ulaşımı kesme emrini ver-
hamle olduğu kuşkusuz doğrudur. Ama metnin Reşit Paşa di ve beş büyük güç arası ndaki temaslar (Rusya, Avusturya,
önderliğindeki reform yanlıları nı n içten kaygı ları nı yansı t- Prusya, Fransa ve Ingiltere) başlattı. Diplomatik müzakere-
tiğı da ayn ı ölçüde doğrudur. Vaad edilen reformlar Il. ler bir yı ldan fazla sürdü. Misirlıların Suriye'yi tahliyesi için
Mahmut'un politikaları nı n açı kça bir clevannydı . Tebaanı n Rusya ve Ingiltere birlikte baskı yaparken, Fransa ise gittik-
canı nı , namusunu ve malı nı güvence altı na alnıa isteği, Av- çe daha çok Mehmet Ali'den yana çı kıyordu. Sonunda diğer
rupa'da bulunmuş ve Avrupa dillerini bilen Osmanl ı devlet güçler Fransa'nın işbirliğini sağlamaktan umudu kesti ve 15
adamları tarafı ndan oğrenilen klasik liberal düşünceyi tek- Temmuz 1840'ta Rusya, Prusya, Avusturya ve Ingiltere Babı-
rarlamanı n yan ı sı ra, Osmanlı bürokrallarinın padişah ı n padişaha silahlı destek öngören bir antlaşma imza-
kutlar' olarak tehlikeye açı k olan konumbrı nclan kurtulma ladı . 1840 sonları nda Ingiliz donanması Beyrut'taki ve civa-
arzuları nı da yansıtmaktaydi. Kuşkusuz vergilendirme ve rı ndaki Mısı r mevzilerini topa tutup karaya asker çı kararak
zorunlu askerlik konuları II. Mahmut için en acil olan iki Ibrahim Paşa'yı Suriye'den geri çekilmeye zorladı . Diploma-
konuydu. Osmanlı Hı ristiyanları na eşit haklar vaadi kıs- tik pazarlı k uzunca bir süre devam etti ama esas itibariyle
men yabancı ları etkilemek için yapı lmıştı . Öte yandan şura- mesele artı k halledilmiş bulunuyordu. Haziran 1841'de
sı da açık ki, Reşit Paşa ve bazı çalışma arkadaşları bu va- Mehmet Ali, Mısı r valiliğinin babadan ❑gula geçmesi karşılı-
adin Hı ristiyan cemaatlerin arası ndaki milliyetçilik ve ayrı - ğı nda Suriye'den vazgeçti. Mısı r, 1914'e kadar Osmanlı Im-
likylıgı n büyümesini durduracağı na ve yabancı ları n özel- paratorluğu'nun sadece isrnen bir parçası olarak kalacaktı .
likle de Rusların müdahale bahanelerini bertaraf edeceğine
inanı yor, ya da en azı ndan umut ediyorlardı. iç huzursuzluk ve uluslararası siyaset
Gülhane Fermanı'n ı n yabancı güçlerin Imparatorluğu
kurtarma kararı na ne denli katkı da bulunmuş olduğunu Ikinci Mısı r bunalı mı nı n sona ermesiyle, Ortadoğu'daki ge-
söylemek güçse de, kısa vadede kesinlikle maksada hizmet rilim gözle görülür şekilde azalmaya başladı. Farklı milli-
etmişti. yetler ve cemaatler arası nda artan ve merkezi hükümetin
bir türlü halledemecliği ve denetleyernediği gerginliğin se-
bep olduğu temel sorunlar odadan kalkmamişlı , ama bu
sorunlar on beş yı l süreyle Avrupa'nı n büyük güçlerinin

81
büyük çaptaki bir müdahalesine de yol açmadı . tolik kilisesinin mi yoksa Ortodoks kilisesinin mi denelleye-
C) yılların cemaatler arası en şiddetli çatışması Lübnan'da ceği üzerine olan çekiş meydi. Fransa Katolikler adına aracı-
oldu. Bölgenin en güçlü kişisi, Hı ristiyanlığı seçmiş bir Dür- lı kta bulunuyor, Ruslar ise Ortodoksları n haklarının savu-
zi olup Şlif dağları ndaki üssünden Lübnan'ı elli yı ldı r yönet- nuculuğunu yapı yordu. Katolik Kilisesi'ne 1740'ta üstünlük
mekte olan Emir IL Beşir idi. Geleceğini tamamen Mısı rlı iş- tanınmıştı, ancak kutsal toprakları Katoliklerden daha fazla
gali güçlerine bağlarmştı . Ama bu güçler Suriye'yi terketmek sayıda Ortodoks hacını n ziyaret ediyor olması zamanla Or-
zorunda kalı nca, kendi konumu sallantı da kalmış ve Dürzi todoks kilisesinin konumunu güçIendirmişti. Avusturya'nın
kabile liderleri arası ndaki düşmanları onu yerinden etmişti. desteğini alan Fransa Katoliklerin üstünlüğünün yeniden
Onun 1843'teki ölümünden sonra, Osmanlı hükümeti kan- onaylanmasını , Rusya ise statükonun yürürlükte kalmasını
ton sistemini gelirdi. Buna göre, Lübnan'ı n Beyrut-Şam ana- istiyordu. Şaşkı nlı ktan ne yapacağını bilemeyen Babrali ise
yolunun kuzeyinde kalan kısmı bir Hı ristiyan kaymaizcım ta- herkesi aynı anda hoşnut etmeye çalışıyordu.
rafı ndan, yolun güneyinde kalan bölge ise bir Dürzi kayma- Fransa ve Rusya'nı n bu saldı rgan tavrı nın ardındaki ası l
kam tarafından yönetilecekti. Her ikisi de, ikametgahı şimdi nedenler hemen tamamiyle ülke içi nedenlerdi. Gerek,
Beyrın'a taşı nmış olan Sayda valisinin yetkisine tabiydiler. Fransa'da yeni kurulmuş olan ve Napoleon Bonaparte'in
Bu bölünme, güneydeki ve kuzeydeki nüfusun karma ni- (daha sonra Imparator III. Napoleon olacaktı) başında ol-
teliğini göz önüne almadığı için çok geçmeden gerginlikler duğu II. Cumhuriyet ve gerekse. Rus Çarı, dinsel duygulara
ortaya çı ktı ve 1845'te Dürzilerin çok sayıda Maruni Hı risti- seslenerek halkları nı n desteğini kazanmaya çalışıyorlar&
yan koyunu yakı p yikması yla da büyük çapta bir savaş pat- Rusya'nın Istanbul'a gönderdiği elçi, 5 Mayıs 1853'te sade-
lak verdi. Osmanlı lar büyük güçlerin baskısıyla -ki bunlar- ce Ortodoks Kilisesi'ni himaye hakkı istemekle kalmayı p -
dan Fransızlar Lübnan'ı n Maruni Hı ristiyanIan üzerinde bu imtiyaz 1774'te verilmişti- Imparatorluğun Ortodoks
(bunlar Uniat idiler, yani papayı tanı yor ve bu nedenle de ahalisini de, yani Imparatorluk ahalisinin üçte birinden faz-
resmen Katolik addediliyorlardı), Ingilizler Dürziler üzerin- lasını da himaye hakkı isteyince tehlikeli bir tı rmanma baş-
de ve Ruslar Ortodoks Hı ristiyanlar üzerinde fiilen hamilik ladı. Fransı z ve Ingiliz elçilerince desteklenen Babıali bunu
tesis etmişlerdi- Dürzi liderleri sert şekilde cezalandı rd ı ve kabul etmeyi reddetti. Rusya, Babrali isteklerini kabul etme-
her iki kantondaki cemaatleri temsil eden danış ma meclis- diği takdirde Eflak ve Boğclan'ı işgal edeceğini bildirdi ve
leri oluşturdu. Büyük güçler bu kez doğrudan müdahale- Temmuz'da Rus birlikleri bu prensliklere girdi. Fransa, In-
den uzak durmuşlard ı . giltere, Avusturya ve Prusya'nı n son andaki arabuluculuk gi-
rişiminden bir şey çı kmadı. Osmanlılar bu bölgelerin boşal-
tılmasını istedi ve boşaltma olmayı nca da Rusya'ya Ekim'de
Kırım Savaşı
savaş ilan etti. Şiddetli Rus aleyhtarı olan kamuoyunun ve
Bu yılları n uluslararası bir büyük çanşmasınin, Kı rı m Sava- Fransız hükümetinin baskısı altı ndaki Ingiliz hükümeti sa-
şı'nı n (1853-1856) görünürdeki sebebi, Filistin'deki kutsal vaşa karar verdi ve 28 Mart 1854'te resmen savaş ilan etti.
yerleri, özellikle de Beyttı llahrn'daki Nativity kiIisesini, Ka- Büyük güçlerden hiçbiri bu savaşı istememiş ti, ne var ki

82 83
hepsi de kendilerini ciddi bir itibar kaybına uğramaksizı n eklemelerde bulunan ve büyük ölçüde Istanbul'daki Fran-
terkedemeyecekleri bir köşeye sı kıştı rmış bulunuyordu. sı z ve Ingiliz büyükelçileri tarafı ndan yazdı rılmıs olan yeni
Bu çatışmada Avusturya'nı n başı ndan beri çelişik olan bir lslahat Fermanı ilan edildi ve Avrupalı güçlerce resmen
tavrı giderek artan şekilde Rus aleyhtarlığ ina dönüşmüştü, dikkate alındı .
o derece ki, Avusturya'nı n saldı rması olası lığı Rusları Tem- Kı rım Savaşı'nı n Imparatorluğun reformları ve maliyesi
muz ayı nda prenslikIerden geri çekilmeye mecbur etmişti. bakı mı ndan kapsamlı sonuçları olacaktı, ama bunlara daha
Bu yüzden Balkanlar'da savaşacakları düşüncesiyle Yakı n- sonra geleceğiz. Şimdilik Imparatorluğun toprak bütünlüğü
doğu'ya gönderilmiş olan Fransız-Ingiliz güçleri hedefsiz gerçekten muhafaza edilmişti ve varlığı ancak yirmi yıl ka-
kaldı ve Balkanlar'a gideceklerine Kı rı m'a çı ktılar; bundan dar sonra yeniden tehdit edilecekti.
sonrası Kı rı m Savaşı'ydı. Savaş kimseye fazla itibar ya da
kazanç getirmemişti. Müttefiklerin tek büyük başarısı , Rus-
Doğu Sorunuinun tekrarı
ya'nı n müstahkem mevkisi olan Stvastapol'un ele geçirilme-
siydi, ama bunun 1854-1855 kışında (bu tarihte Florence Bu arada Doğ u Sorunu'nun bilinen siyaset ve diplomasi ka-
Nightingale, Ingiliz ordusunun Istanbul'da Üsküdar'ı n diş lı bı yeniden ortaya çı kmıştı. Sı rp, Yunan ve Lübnan buna-
mahallesindeki Selimiye kış lasinda kurmuş olduğu hasta- Inniarı nda görüldüğü gibi, bu kalı p esas itibariyle hep ay-
neyi yeniden düzenlemiş ti) ısurapla ve zayiatla ödenen be- myd ı: imparatorluk'ta (çoğu Hı ristiyan olan) cemaatlerin
deli yüksek olmuştu. Bu nedenle 1855'te, savaşan bütün hoşnutsuzluğu, kısmen kötü yönetimin, kısmen de o sı rada
devletler görüşmeye hazı rdı. Şubat-Mart 1856'da Paris'te bir yayilmakta olan çeş itli milliyetçilik hareketlerinin yol açlığı
barış konferansı toplandı ve Fransa, Ingiltere ve Avustur- bölgesel ayaklanmalar halinde patlak veriyordu. Sonra, bü-
ya'nın ternel isteklerini içeren bir antlaş ma ile sonuçlandı . yük güçlerden biri, yerel Hı ristiyanlarm konumunu savun-
Bu savaş Osmanlı lmparatorluğu'nu savunmak için yapı l- mak için diplomatik ya da askeri yoldan araya giriyor ve bu
mış olması na rağmen kendisine barış koşulları için daınsıl- da güçler arası nda hüküm süren genel rekabet kosullarinda
inad] ve o da koşulları olduğu gibi kabul etmek zorunda öteki büyük güçlerin, (19. yüzyıl diplomatları arasında göz-
kaldi. Barış andaşmasıtı m en önemli maddeleri şunlarcl ı: de bir kavram olan) "güç dengesini" yeniden kurmak için
1. Karadeniz'in (Türkiye'deki yakası dahil!) askeri güç ve müdahalede bulunmalarma yol açıyordu. Sonuç çok kere,
teçhizattan arı ndı rı lması; Osmanl ı merkez yönetiminin hakimiyet kaybı oluyordu.
2. Rusya'nı n Ellak ve Boğdan'claki nüfuzuna son verilme- Lübnan'da Maruni Hı ristiyanlar ile Dürziler arası ndaki
si; sorunlar 1860'ta gene bir iç savaşa dönüştüğunde de olan
3. Avrupa'nın bütün büyük güçlerince Osmanlı Impara- buydu. Papazlari taraf ından desteklenen Maruni köyhileri,
torluğu'nun bağımsızlı k ve toprak bütünlüğünün güvence (Maruni ve Dürzi) toprak sahiplerine karşı ayaklanmış,
altı na alınması . sonra da Dürzi savaşçı lar müdahale edip binlerce Maruni
Barış konferansı na denk gelmesi ve Osmanlinı n itibarı nı köylüsünü oldürmüsttı. Hemen ardı ndan, ayn ı yı l ı n Tem-
artı rmasi amacıyla, 1839'da verilmiş olan vaatlere daha da muz ayında, MüsItimanlardan oluşan ve Dürzilerin tahrik

84 85
ettiği bir güruh Şam'da 5000'den fazla yerel Hı ristiyanı öl- kezi olan Sı rbistan'clan cesaret alan milliyetçi coşku da ya-
dürdü. Bu olay, Fransa'nı n ön ayak olmasıyla büyük güçle- yılmaktayd ı . Birbirine komşu Bosna ve Hersek'teki Hı risti-
rin müdahalesine yol açtı. Yarısı nı Fransa'nın temin ettiği yan köylüler arası nda yerel Müslüman toprak sahiplerine
bir sefer kuweti, Osmanlıları n önce davranıp çok sert bas- karşı ayaklanmalar baş gösterince, Sı rplar ve Karadağhların
tı rma tedbirleri alarak bu sefer gücünün gönderilmesini en- tahriki ile bu ayaklanmalar milliyetçi hareketlere dönüş-
gelleme çabaları na rağmen, Beyrut'a çıktı. Fransa'nı n Suri- müş tü. Bu olaylar, 1853, 1860-1862 ve 1875 yElları nda tek-
ye'deki bütün yönetimi yeniden düzenleme çabasına Babıali rarlandı . 1860'ta Karadağhlar, Bosna-Hersek'teki bir isyanı
Ingiliz desteği sayesinde engel oldu. Sonunda, Lübnan'ın etkin şekilde desteklediler. Bosna'daki Osmanlı valisi isyanı
sahil ve dağları nda büyük ölçüde Hı ristiyanlara ait olan bastı rı p, Karadağı işgal ettiğinde, büyük güçler bu küçük
bölgeler, bir Hı ristiyan mutasarrifa bağlı özerk bir vilayet dağ prensliğinin özerk statüsünü korumak için müdahale-
haline geldi. Mutasarrı f büyük güçlerin onayıyla atanmak de bulundular. 1875'te ç ı kan isyan ise, Avrupa'daki Osman-
zorundaydı. lı varlığını hemen hemen sona erdiren olaylar dizisinin baş-
Girit'te 1866'da bir isyan çiktığinda da bu kalıp tekrarlan- laması na sebep oldu.
mıştı. Osmanlı= adadaki kötü yönetimine karşı protesto-
lar, Yunanistan'la birleşmeyi amaçlayan milliyetçi bir hare- Tanzimat
kete dönüşmüştü. Bu çatışma, hem adadaki mücadeleye ka-
tılmak için gönüllülerin alenen toplandığı Yunanistan'daki Tanzimat döneminde (1839-1871) ilan edilen idari ve adli
kamuoyunu, hem de Osmanlı Imparatorluğu'ndaki Müslü- reformları n, özellikle de imparatorluk'taki H ı ristiyan azı n-
manları (Girit'te önemli bir Müslüman azınlı k vardı) ayağa lı kları = konumuna iliş kin reformları n ard ı ndaki en
kaldı rmış ve 1867'de her iki ülke savaşın eşiğine gelmişti. önemli dürtülerden'biri ş üphesiz ki daimi dış baskı idi. Av-
Padisahm Rum Ortodoks tebaasina karşı yaygın bir daya- rupalı güçler, klasik Osmanl ı yapısı içerisinde ikinci sı n ı f
nış ma duygusunun olduğu Rusya, Avrupa'nın isyancı lar le- tebaa olan bu cemaatlerin konumunun iyileşmesi için bas-
hine müdahale etmesi ve Girit'in Yunanistan'a verilmesincle kı da bulunuyorlar& Ağı r ağı r ama emin bir ilerleyişie bu
ısrar etmiş ama duydukları tereddüt öteki güçleri doğrudan cemaatler Müslüman çoğunlukla en azı ndan kağı t üzerinde
eyleme geçmekten alı koymuş tu. Avrupalı güçlerin müşte- eşitlik elde ettiler. Ama bu onları (ya da büyük güçleri) eski
rek baskı sı Babıali'yi isyancı lar için bir genel af ve Girit eya- millet sisteminde sahip oldukları ayrıcalı klardan vazgeçme-
let idaresinde Hı ristiyanlara daha fazla nüfuz sağlayan re- ye sevketmiyordu. Büyük güçleri bu yönde hareket etmeye,
formlar yapmaya zorlamış tı . Ama yabancı ları n müdahalesi bit ölçüde, bunları n himaye altı ndaki topluluklara -yani
daha ileriye gitmemiş ve 1868 yılı sonunda isyan sona er- Fransı z ve Avusturyalı ları n Katolikler ile (Papa'n ı n otorite-
misli. sini tanı yan Doğu kiliseleri mensupları ) Uniatlara, Rusları n
Bu arada Balkanlar'da, (Rusya'nı n etkili Istanbul büyü- Ortodoksiara, Ingilizlerin Dürziler ile Protestanlara- arka
kelçisi Ignatiev'in de ateş li destekçisi olduğu) Rusya'daki çı kmak yoluyla nüluzlar ı n ı genişletme arzuları kesinlikle
"Panislav" hareketinin yükseliş inden ve bunun yerel mer- etken oluyordu. Bununla beraber içten gelen bir H ı ristiyan

87
86
dayanış mast da rol oynanaaktayelı , Viktorya dönemi, din- teyen bedel-i ıisheri adlı özel bir vergi ödeyerek askerlik hiz-
darlı kta ve misyoner dernekleri ile köktendinci Hıristiyan- meti yapmayacaku. Genellikle. Hıristiyanlar tercihlerini bu
lı k hareketlerinin etkinliğinde belirgin bir artışa sahne ol- yönde kullandı lar. Müslümanlar da bu seçenekten yararla-
muş tu. Osmanlı Imparatorluğu'nda misyonerler artan şekil- nabilirdi, ancak istenen miktar çoğu kişinin ödeyemeyeceği
de etkinlik gösteriyor ve bunlar ülkelerindeki taraftarları na, kadar yüksekti. Istanbul ahalisi ve göçebeler gibi toplumun
o sı rada imparatorlukta meydana gelen siyasal ve toplumsal bazı kesimleri, zorunlu askerlikten muaf tutulmuştu. Ama
olaylar hakk ı nda -ekseriya önyargı lı olan- bilgiler sağlı yor, ordunun asker ihtiyac ını karşı lamak zorunda olan toplu-
böylece kamuoyunda bu konulara yönelik hayli geniş bir il- luklar için zorunlu askerlik nefret edilen ve korkulan bir
gi yaratı yorlar& yük haline gelmişti. Normal askeri hizmet beş yildı, ne var
Ancak, reformları sadece dış baskı ya bağlamak yanlış ola- ki redif sını fı nda görülecek çeşitli hizmetler de dahil edildi-
cakt ı r. 1839 Gülhane Haiih'nda olduğu gibi, bu reformlar- ğinde. toplam süre 22 y ı lı buluyordu!
dan diş destek elde etmekte veya dış müdahaleyi önlemekte örgütlenme açı sı ndan en önemli gelişme, 1841'de kendi
yararlanilmıştı , ama bunlar aynı zamanda Imparatorluğu yerel komutanlarina sahip eyalet orcluları nın kurulması yclı .
kurtarman ı n tek yolunun Avrupai tarzda reformları baslat- Bu ordular Istanbul'daki Seraskefin komutası altına veril-
'nal< olduğu yönündeki içten bir inancın da sonuçlarıyclı. miş, böylece valileriıı ve ayanı n yerel garnizonlar üzerinde-
1839 sonrası nı n reformları, II. Malı mut'un program ı gibi ki nüfuzu sona erclirilınişti. Ağı r silahlar açısı ndan en çarpı -
aynı alanları kaps ı yordır ordu, merkezi bürokrasi, taşra yö- cısı , zı rhlı savaş gemilerine sahip modern bir donanmanı n
netimi, vergilenclirme, eğitim ve haberleşme. Yeni olan, adli kurulinaslydı . Bu donanma, askeri donatuna ilişkin her şe-
reforma ve danışmaya dayalı usullere çok daha fazla ağı rlı k ye kiş isel bir ilgi gösteren Sultan Abdülaziz'in (1861-1876)
veri linesiydi. saltanat döneminde Avrupa'nı n üçüncü en büyük donan-
ması haline gelmiş ti. Bununla beraber, donanma personeli-
Askeri reformlar nin niteliği Avrupa'nı n büyük donanmalarinclaki personelin
çok gerisinde kald ığı için Osmanlı donanması hiçbir zaman
"Nizamiye" ad ı m almış olan ordu bütün bu dönem boyun- etkin bir güç aracı haline gelmemişti.
ca genişletilmiş ve Avrupa'dan alı nan modern araç gereçle
donatı lmı st ı . Mı s ı r örneğinden esiıı leneıı Sultan Malı -
Merkezi bürokraside reform
mutlun uygulamaya koymay ı denediği zorunlu askerlik,
1845'te imparatorluğun çoğu bölgesinde resmen baslatı l- Bu dönemde yönetim sisteminde merkezi düzeyde görülen
mıstı . Artı k resmen Hı ristiyanlardan da askerlik hizmeti esas geli.5me, gereksiz elemanları n tasfiyesi yoluyla verimli-
yapmaları istemiyordu (yahut Osmanldara göre, kendilerine ligin artı rı lması nı n ve uzmanlaşmaya gidilmesinin aralı ksız
izin veriliyordu). Ancak bunun ordu içinde zapt edilmesi şekilde surrnesiydi. Bu sayede aşamalı olarak Avrupa orne-
güç gerilimlere yol açabileceği düşünüldüğünden k ı sa bir- gine göre bir seri mükemmel bakanlık ve idare heyeti ku-
süre sonra Hı ristiyanlara bir seçenek sunuldu. Buna göre is- ruldu.

88 89
Yukarıda belirtilmiş olduğu gibi bu dönemde hükümetin miş ti. Ancak önemle belirtilmesi gerekiyor ki, ne denli par-
güç merkezi, açı kça saraydan Babıali'nin kulluktan yeıı i lamenterimsi usullere sahip olurlarsa olsunlar, bu meclis ve
kurtulmuş bürokratlanna doğru yer değiştirmekteydi. Hari- sonradan onun yerini alan meclisler parlamentonun ilk aşa-
ciye Nezareti'nin Babı ali'nin bütün yönetim örgütü içerisin- masını oluş turınus değillerdi. Bunlar devlet ileri gelenlerin-
deki rolü ve önemi dikkat çekicidir. Tunzimat'm önde gelen den oluşan danış ma kurullanych ve bu kişiler seçimle gel-
devlet adamları ulan Reşit Paşa ve onun yetiştirdiği Ali ve memiş ti. Bunların değ il sultan', hükümeti bile denetleme
Fuat Paşalar, Hariciye Nezareti'ne 13 kez atanmış ve (1841- yetkileri gerçekte çok kısı tlıydı . Meclis-i \ralaThı n iki işlevi
'845 yılları hariç) bütün Tanzimat dönemi süresince nere- bulunuyordu: bir yandan yeni yasaları tanışı yor ve hazı rlı-
deyse sürekli olarak bu mevkii ellerinde tutmuşlarciı . Bu yor, öte yandan da idari konularda istinaf mahkemesi işi
nezaret sadece dış iş lerini yönetmiyor, ayrı ca idari, adil ve görüyordu. lş hacmi kısa zamanda o kadar büyüdü ki, ileri-
eğitim reforrnlannın ayrı ntıslyla hazirlamp formüle edilme- deki yı llarda Meclis-i Vâl-a gitgide daha başarısız hale geldi.
sine de önderlik ediyordu. Bunun birkaç nedeni vardı r. Ha- Ustelik, Mustafa Reşit Paşa'nın başını çektiği birinci kuşak
riciye Nezareti'nin olağan iş levinin yani dış ilişkilerin yöne- devlet adamların ı n kalesi olan bu meclis ile, Reşit Paşa'nın
timinin önemi Avrupa'nı n baskismı n artması ve Imparator- himayesinde yetişmiş olan ve Bauldaşma programını n daha
luğun silahlı güçlerinin verimliliğinin azalması yüzünden ileri ve daha hızlı gitmesini isteyen Ali ve Fuat Paşaları n ba-
18. yüzyılda'," beri artmaktaydı . Hariciye Nezareffnin re- şı nı çektiği ikinci kuşak devlet adamları arası nda 1850'lerin
form hareketindeki baş at rolü, hem gereken uzmanligin başları nda görüş ayrıliklan ortaya çı kmaya başlamıştı.
(Avrupa dillerini bilme ve Avrupa toplumları n' tanıma) bu Bu nedenlerden ötürü 1854'te bir değişikliğe gidildi. Adli
nezarette toplanmış olmasından ve hem de dış diplomatı k görev Meclis-i Vala-ya bı rakılı rken, yasama görevi ise Fuat
baskı ve diş müdahale ile reform giriş imleri arasındaki ya- Paşa'nın başkanl ığındaki ikinci kuşak reformcularin ağır-
kın ilişkiden kaynaklanı yordu. Osmanlı HEristiyanlannı n lı kta olduğu yeni bir meclisin, Meclis-i Aii-i Tanzlinurı n yet-
durumuyla şu veya bu şekilde ilgili olan her sorunda bu kisine verildi. Bu değişiklik bazı sürtüşmeleri gidermiş ama
durum açıkça görülüyordu. Meclis-i V a- laThı n aşı rı iş yükü sorununu çozememisti. Bu
Yeni nezaretlerin meydana çı kması ndan başka merkezde- sebepten 1860'ta (Reşit Paşa'nı n ölümünden sonra) iki or-
ki bir diğer önemli eğ ilim, bir danışma meciisleri ve kurul- gan yine biraraya getirildi. Ancak iş ler, üç daireye taksim
ları sisteminin geliş tirilmesiydi. Birçok nezarette, bay ındı r- edilmiş ti; dairelerden biri yasa yapmakla, biri idari SOF11$-
lı k ve ticaret gibi belirli sorunlarla meşgul olan uzmanlı k turmalarla ve biri de temyiz mahkemesi olarak çalışmakla
kurulları büyüyüp gelişti. Bunların görevi, yeni tedbirlerin gorevliydi. Son olarak 1867'de Fransa örnegine göre ve
ve yeıı i yasaları n hazı rlanmasına yardımcı olmaktı . Meclis-i. Fransa'nı n baskislyla, yasamayla görevli .5ura-yı Devlet ve
Vaki-yı Alikaın-ı Adliye çok önemli bir rol oynuyordu. Bu temyiz mahkemesi diye bir kez daha ikiye bölündü. 1867
kuruluş 1839'cla yeni bir düzene kavusturulmus, (kararla- düzenlemesini ondan önceki düzenlemelerden ay ı ran
rı n çoğunluk oyuyla alı ndığı ve padişahı n bu kararları önemli bir farkl ı lı k. Sura-yı Devlet'in Hı ristiyan ve Müslü-
onaylama sözü verdiği) bir çeş it parlamenter usul getiril- man üyeleriyle temsile dayanan bir organ olması yd ı - Ancak

90 91
bu üyeler bir oylaınayla değil eyalet valilerinden gelen liste- alması 19. yüzyılın sonuna kadar hâbl gerçekleşme.misti.
terden seçilmiş kişilerdi. Bu dönemde Irnparatorluk'taki halk kitlesini etkilemiş
olan öteki vergi reformiarmı n ilki cizyenin kalchrı lışlydi. Bu
vergi ilan edilmiş olan gayr-ı müslimiere eşit haklar verme
Taşra yönetimi ve vergi sistemi
politikası yla kesinlikle bağdaşmıyordu. Ancak cizyenin ye-
Merkezi seviyedeki gelişmelerden belki de daha önemli rini askeri hizmetten muafiyet vergisi olan bedel-i askeri al-
olan şey, taşra yönetimindeki reformları n, (Gülhane Hat- mıştı, ama gerçekte bu da aynı kapıya çıkı yordu. Ikincisi,
o'nda ilan edilmiş olduğu gibi) daha adil ve daha etkin bir koyun, agnam vergisi reformuydu. Bu vergi kapsamı na
vergilendirme sistemi kurma girişimleri ile birarada ilerli- 1856'da bütün çiftlik hayvanları dahil edilmiş ve hayvanı n
yor olması ydı , 1840'ta vergilendirme sisteminde büyük bir piyasa değerine göre farklılaşan bir vergilenclirme başlatı l-
reform açı klandı . Sadece üç vergi olduğu gibi bı rakı lmıştı: mıştı.
Müslüman olmayanları n ödediği cizye, aşar ve miirettebat 1840-1841 yı llarında dolaysız vergilendirmenin başlatil-
yahut tahsis vergisi. Aynı zamanda, köy ve cemaatlerin ora- ması nda tamamen başarısı zlığa uğrayan hükümet, çareyi
ya uğrayan ya da ziyarette bulunan memurlara ve maiyetiıı - askeri yönetimden yararlanmakta buldu ve eyaletlerin yö-
dekilere yemek ve yatacak yer, atlarma da yem temin etmek netimini eyalet ordu komutanları na havale etti. 18401arcla
zorunda olma adet' -kı rsal bölgelere büyük bir y ı kımclı bu- hükümet Imparatorluğun iç yönetimini merkezileştirmeyi
resmen sona erdirilmişti (daha önce de böyle girişimler ol- hedellemişti. Valilere değil doğrudan Babiâii'ye karşı so-
muştu). rumlu olan memurları n atanması , teftiş heyetlerinin gönde-
Daha da oııenılisi, merkezden atanmış aylıklı muhassmllar rilmesi ve sancak meclisleri ile eyalet meclislerinin kurul-
vası tası yla yapı ları doğrudan vergi tahsilinin, iltizam siste- ması suretiyle valilerin yetkilerini azaltmaya çalış tı. Impara-
minin yerini alması ydı . Bunun hem merkezi hükümetin ge- torluğun az çok temsili nitelikteki ilk kuruluşlar ı olan bu
lirini artı racağı hem de çiftçilerin yükünü azaltacağı umu- meclislerde, hükümetin (vali, kadı, zaptiye müdürü, vb) en
luyordu. Ama sonuç tam bir felaket oldu. Reşit Paşa hükü- önemli yerel temsilcileri, yerel eşrafın ve en önemli mil-
meti mukassd olarak atamak için yeter sayıda işin ehli me- letlerin temsilcileriyle müzakerelerde bulunuyordu. Ayrıca
mura sahip değildi, iltizamı elinde tutmuş olan yerel eşral 1845'te Istanbul'da taşra ileri gelenlerinin katıld ığı iki ay
vergi tahsilini baltaladı ve kesin bilgilerden yoksun çı kış süren bir toplantı yapılmıştı. Ama bu toplantıdan somut so-
(çoğu bölgenin kadastro çalışması yoktu, kadastro çalışma- nuçlar çıkmamıştı.
sını n tamamlanması aslı nda l.908'e kadar sürecelai) yeterli 1850'lerde, valilerinin özerkliğini azaltmaya yönelik bu
vergi tahsilini olanaksı z kı ldi. Bürokraside tam da maaş sis- türden bir merkezileşn-ıenin, taşranı n etkin şekilde yönetil-
temine geçildiği bir zamanda devlet gelirleri hayli düşmüş mesine zararı olduğu anlaşıldı. Bu nedenle 1858'de yeni bir
bulunuyordu. Sonuçta, Reşit Paşa iktidardan düştü ve iki- düzenlemeye gidilip, Istanbul'dan gönderilen bütün me-
zam sistemi yeniden yürürlüğe kondu. Imparatorluğun ba- murlar valilerin buyruğu altı na verilerek valilere yetkileri
zı bölgelerinde dolaysı z vergilendirmenin iltizamı n yerini iade edildi. 1864'te yeni bir Vilayet Nizamnamesiyle, vila-

92 93
yenen (eyalet) sancalt (il), kaza (ilçe), nalnye ve kariyeye rattı lar. 1843'te, Müslümanlar ile gayr-ı mtıslimlerin eşitliği-
(kı rsal topluluk) doğru inen tam bir hiyerarşik sistem geti- ni tanı yan yeni bir ceza yasası na geçildi. Aynt zamanda, ya-
rilmiş ti. Bu sistem büyük ölçüde Fransa'n ı n uygulamaları nı bancıları kapsayan ticaret davaları için karma mahkemeler
esas alıyordu ve 1869-1870 yıllarında (Fransız etkisi altı n- oluş turuldu. 1844'te, IsLamiyeei terkedene şeriat ı n şart koş-
da) daha da olgun hale getirildi. tuğu ölüm cezası kaldı rıldı . 1850'de Fransa'dan kopya edi-
Sultan II. Mahmut zamanı ndan başlayarak çoğu reform- len yeni bir ticaret yasası , 1863'te bir deniz ticaret yasası ve
lar seçilmiş bir ya da birden fazla vilayet veya kazada dene- 1867'de yabancıları n Imparatorluk'ta ilk kez toprak sahibi
me kabilinden başlatı lmıştı . Buralarda edinilen deneyimle- olmaları nı sağlayan bir yasa çı karıldı . 1869'da, gayrı müs-
rin 1864 Vilayet Nizamnamesi türünden daha sonraki re- limleri kapsayan davalara bakmaları için, Nizamiye mahke-
formlar üzerinde etkisi olmuş tu. Vergilendirme ve yöneti- meleri denilen bir laik mahkemeler hiyerarşisi meydana ge-
me ilişkin reformları n işlediği, bölgeden bölgeye, devirden tirildi.
devire çok büyük ölçüde fark ediyor, ası l belirleyici olan Sadece Imparatorluğun değil, Hıristiyan milletlerin hu-
baştaki kişinin becerisiymiş gibi görünüyordu. Mithat Paşa kuk ve kurumları da laikleş tirildi. Ermeni ve Rum cemaat-
gibi bazı eyalet yöneticileri, her gittikleri yerde ehliyet ve leri içerisinde doğan ticaret burjuvazisi gitgide zenginleş-
durustlüklerlyle ün kazanmışlar& Bunların yönetimi (Mit- mekte ve kendine daha güvenmekteydi. Onların Avrupa'yla
hat Pasa'nı n Tuna eyaletinde olduğu gibi) bir vilayetin mer- olan ilişkileri aynı zamanda kendi mensupları arası nda
kez hazinesine giden vergi gelirini kimi zaman yüzde 500 Fransı z siyasal düşüncelerini de yay ınaktaydı . Bu da millet
kadar artı rabiliyordu. Ne var ki bunlar kural olmaktan çok örgütlerini kihselere mahsus denetimden kurtarmaya yöne-
istisna idi. lik bir harekete yol açtı. Temsili şekilde örgütlenen ve varlı -
ğı (Ingiliz baskıstyla) 1850'de tanı nan yeni Protestan Erme-
Adli işlemler ve laik yasalar ni milleti bu harekete daha da hız kazandı rdı. Gregoryen
Ermeni milleti uzun müzakereler ve mücadelelerden sonra
Tanzimat döneminde adli sistemde birtakı m önemli deği- 1863'1e, Osmanlı meşrutiyet hareketine de esin kaynağı ola-
şiklikler oldu. Değişikliklerin birçoğu gayr-ı müslim cema- cak olan bir anayasa benimsedi. Bu dönemde Rum Milleti
atlerin değişen konumlarına ilişkindi. Şeriat hiçbir zaman de bir ölçüde laik, temsili bir yönetime kavuştu, ancak yine
yürürlükten kaldı rı lmaclı ama faaliyet alanı hemen tama- de ruhbanı n denetimi Ermenilerinkine nazaran çok daha
miyle aile hukukuyla sinı rlamms (nı ülkiyet sorunları da la- güçlü kalmıştı . Musevi cemaati kendi anayasasına 1865'te
ik hukukun hükmü altı na havale edilmişti) ve 1865-1888 kavuş tu. Bir laiklestirme sürecine bağlı olan bu geliş mele-
yı lları arasında Avrupai tarzda sistemli bir şekilde derkn- rin ironik sonucu şuydu ki dini cemaatler (mitletler) Os-
mişti. Tanzimat devlet adamları özellikle de Imparator- manlı Imparatorluğu'nun klasik çağında hiçbir zaman sa-
llik'taki yabancı ların ya da Osmanlı Hı ristiyanlarmı n deği- hip olmadıklar ı bir kurumlaş mayı bir ölçüde meydana ge-
şen konumları nın gerektirdiği durumlarda geleneksel kanu- tirmiş oldular.
ni sistemin yerini alacak yeni laik yasalar ve kurumlar ya-

94 95
Laik eğitim de baskentteydi. Biri I869'da eski saray okulu Galatasa-
ray'da kurulmuştu. Diğeri ise 1873'te Aksaray semtinde
Tanzimat döneminde laikleş tirme eğitimde de en önemli Müslüman öksüz ve yetimleri için kurulan Darüşsafaka idi.
eğilim olarak ortaya çı ktı . Önceki dönemde olduğu gibi, Bilhassa Galatasaray, lmparatorluğa (sonra da Cumhuri-
bürokrasi ve ordu için mesleki yüksek öğretim okulları = yet'e), dış görünüşüyle iyi eğitim görmüş gerek Müslüman
kurulması na çok özen gösteriliyordu. Bunlardan en önemli ve gerek gayr-ı müslim yönetici, diplomat, yazar, doktor ve
olanı 1859'da kurulan Mekteb-i Mülhiyc idi. Üniversite kur- akademisyen kuşakları kazandıracaku.
ma yolundaki birkaç girişim 1900 yılı na kadar başar ı s ı z 19. yüzyılda eğitimdeki gelişmelerin sonucu olarak Ini-
kaldığı için, bu okullar Imparatorluğun eğitim piramidinin paratorlukta artık dört tür okul bulunuyordu. Ilkini, gele-
en uç noktası nı oluş turmaktaydı lar. Bu durum Tanzimatçı - neksel Müslüman okulları yani mektepler ve geleneksel Is-
ları n esasen favdacı olan eğitim ideallerini yansı tır.
lâm ilimleri programını uygulayan medreseler oluşturuyor-
Sultan Mahmut, çocukların Kura'n'ı ezberledilderi ve ki- du. Ardından TanzimaCta kurulan ve Il. Abdülhamit'in
mi zaman da okuma ve yazmay ı öğrendikleri geleneksel ilk (1876-1909) saltanatıncla çok yaygı nlasurı lan laik devlet
inekteplerclen mezun olmuş 10-15 yaşları ndaki erkek ço- okulları geliyordu. Bu okullar ekseriya vasat olan düzeyleri-
cuklar için, rridiye adlı laik okulları n kurulması nı başlat- ne rağmen, Imparatorluğu (ve de Türkiye Cumhuriyeti'ni)
mıştı. Rügbyeler, mektep ile mesleki okul, yahut devlet da- yönetecek olan refortneu kadroları yetiştireceklerdi. Üçün-
irelerindeki meslek eğitimi arası nda bir köprü oluşturuyor- cü tur okulları "milletlerin" kurdukları ve parasını temin
du. Ne var ki her zamanki para ve eğitimli eleman yokluğu ettikleri okullar ve dördüncüsünü de, yabancı Katolik ve
yüzünden, yüzyılı n ilk yarı sında ancak birkaç tanesi açı l- Protestan misyoner heyetlerinin ve Musevi Alliance Israelite
mış tı. Modern eğitimdeki yavaş geliş me, .orduyu 1855'ten
Universelle'in yönetmekte olduğu, Müslüman çocukları nı n
itibaren kendi askeri rü.Wiyeler ağinı geliş tirmeye zorladı, da az ama artan sayı da devam ettikleri okullar oluşturuyor-
bunları önemli garnizon kentlerindeki idadiler izledi. du. Ancak hiç kuşkusuz bu eğitim sistemi, Imparatorluğun
1869'cla, Fransız Eğitim Bakanlığı'n ı n tavsiyesini esas (hala' nüfusun yüzde onunun altında olan) okumuş seçkin-
alan yeni bir Maarif Nizamnamesi yayınlandı. Bu yeni ni- leri arasında ulusal bir dayanışma duygusu ya da müşterek
zamname üç seviyeden oluşan bir eğitim sistemini öngörü- bir kimlik duygusu uyandı rmak için tasarlanmış bir eğitim
yordu. Buna göre her büyük köy veya kasabaya rüsdlye, her sistemi değildi.
kente sivil idadi ve her vilayet merkezine Fransız liselerini
örnek alan suliaMye adlı yüksek okullar kurulacaktı . Bu
okulları n hepsi erkekler içindi, ama bu nizamnamede k ı z- Ekonomik bütünfepnenin artması
lar için ayrı okullara ilişkin maddeler de konulmuştu. Daha önce belirtilmis olduğu gibi, burada inceleninekte
18701erde ilerleme hali-1 çok yavaşti, ama Sultan Abdülha- olan dönem Avrupa'daki "yüzyı l ortası ekonomik canlanma
mit'in saltanat döneminde sibyan mektepleri ve idadiler ağı dönemi"ne tesaduf etmişti. 1838-1841 yı llarında büyük Av-
hızla yayı lacakti. Sadece iki sultaniye kurulmuş olup ikisi rupa devletleriyle olan serbest ticaret antlaşmalarindan son-

96 97
ni, Osmanlı ekonomisinin kapitalist sistemle olan büntinleş- hal bir değer kaybı olarak yansıyordu.
mesi eskisinden hızla ilerledi. Bunun ve Avrupa'nı n başlıca Galata'daki Ermeni bankerlerden bir zaman için borç
ülkelerindeki ekonomik genişlemenin sonucunda, Osmanlı alı nmıştı , ama bu bankacı lı k kuruluşları oldukça küçüktü
dış ticareti ticaret hacmini her 11 ila 13 yı lda bir ikiye kat- ve uygulaclı klari yüzdelerse yüksekti (çok defa yı lda yüzde
layarak yılda yüzde 5'in üstünde bir hızla genişledi. Aynı 16 ila 18 civarı nda). Bu nedenle hükumet 1840'larda dışarı-
zamanda Ingiltere'nin bu ticaretteki pay ı belirgin şekilde dan borç almayı düşürmeye başlam ış tı . Aslı nda, Galata
arttı. Ingiltere Imparatorluk için en önemli sanayi ürünleri bankerierinden al ı nan borcun bir kısmı Avrupa'yı da al ı nan
kaynağıydi. Fransa hiçbir zaman bu seviyeye ulaşamad ı . horca karıstı rmış oluyordu, çünkü bu bankerler devlete
Bununla beraber Osmanl ı tarım ürünleri için önemli bir pa- ödünç verdikleri paranın bir kısmı n ı dışarı dan borç almış-
zar olarak kaldi. Avusturya önemli bir ticaret ortağı olmayı lardı . Resmi olarak dış borçlanma 1854'te başlamış tı . Kı rı m
sürdürdü, ancak onun ticaretinin çoğu, bu yüzyı l süresinde Savaşı harcamaları ndan dolayı hükümetin ağı r mali zorluk-
Imparattı rluktart ayrı lan Balkanlar'daki bölgelerle oluyordu. larla karşı karşı ya kaldığı bir sı rada, Batı lı iki büyük güçle
Bütün Tanzimat dönemi boyunca bu ticaret modelinin olan ittifak Avrupa piyasaları ndan borçlanma koşulları nı
önemli bir özelliği de Ostrianlı nı n büyük ticaret açığı idi. nispeten elverişli bir hale getirmiş bulunuyordu. Nispeten
Avrupa'n ı n Osmanlı Imparatorluğu ekonomisine olan ka- elveriş liydi çünkü bu borç ve onu izleyen borçları n verilme
tı l ı mı Kı rım Savaşı 'ndan itibaren ticaretin ötesinde yatı rı m- koşulları göründüğünden çok daha az cazipti. Nominal Faiz
lara da yayı ldı. Girişimlere yapılan dolaysız yatı rımlar he- oram hep yüzde 4 ile 6 arası ndaydı, ama Ingiltere ve Fran-
nüz önemsizdi, ama Osmanlı hükümetine borç verme şek- sa'nın kefil olduğu 1855'teki savaş borcu haricinde, tahvil-
linde yapı lan yatı rı mlar önemli, hem de çok önemli bir rol ler Avrupa borsaları nda nominal değerlerinin çok altı nda,
oynamış tı . hatta bazen yüzde 70 kadar altı nda satılı yorclu. Uluslararası
Mali sorunlar reformcu hükümetlerin zayıf noklaslyd ı ve bankaların ücret ve komisyonları çı kartıldığında, borç al ı -
öyle de kaldı . Modernlesme hamlesi pahallydi. Görülen iş nan bu paraları n Osmanlı hazinesine getirdiği ortalama net
karşı lığı nda ücret verme sistemi yerine maaş sistemine ge- gelir, borç alınan paranı n nominal değerinin yüzde 50'si ci-
çilmesi, yeni orduya ağı r silahlar alınması ve modern bir varında oluyordu. Osmanlı hükümeti, faizlerden başka, al-
donanma edinme çabası devlet harcamaları n ı art ı rm ış tı. dığı miktarı n iki kamu da geriye ödemek zorundaydı .
1860'ları n sonları ndan itibaren, Sultan Abclülaziz'in kişisel Kuşkusuz bu borçlar sonradan hazine için ağı r bir yük
müsrilliği de denetlenernez hale gelmişti. haline gelmişti. Devlet gelirleri çok az arttığı için borçları n
Tanzimat hükümetleri artı k bütçe açikları nı , önceki hü- faizlerinin ödenmesi ciddi bir sorun olmuştu. 1861'cle bor-
kümdarlarin 16. yüzy ı ldan beri yapmış oldukları gibi dü- cun zamanında ödenmemesi sorun olmuş ve son anda gi-
ş ük ayarlı sikke çı kararak kapatmaya çalışm ı yorlardı. Nede- derilmişti. Borcun ödenen faizi 1870'te hazine gelirinin üçte
ni şuydu; dış ticaretin geniş lemesiyle kambiyo rayiçIeri çok birini tutuyor ve bu oran hızla yükseliyordu. Yeni borçlan-
daha fazla önem kazanmıştı ve Osmanlı sikkesine yapı lan manı n büyük bir k ısmı (yarısı ila üçte ikisi) faizlerin ve
her ayar düşürme belli başlı Avrupa paraları karşısı nda der- özellikle de önceki borçları n ödennıesinde kullanılıyordu.

98 99
Bu borçlar, para ihtiyacı ndaki bir hükümete, borcun üze- nı ünü geri çekmekti. 1858 tarihli dış borçlanma sayesinde
rinden yüksek komisyonlar kazanan bankacilara ve yüksek hükümet bunu büyük ölçüde yapabilmişti.
kazançlı bir yatı rım olarak da (çoğu Fransız olan) Avrupalı Aynı sikkelerin yerel talebe bağlı olarak Imparatorluğun
küçük yatı nmcdara ne kadar cazip görünrnuş olursa olsun, farklı yerlerinde farklı değerler taşıması , Imparatorluğun
Avrupa borçlarının işlerliğindeki herhangi ciddi bir duraksa- sonuna kadar devam eden bir para sorunu olarak kalmıştı.
manin bir felakete yol açacağı 1870'li yıllarda anlaşılrmştı. Karmaşık para durumu bankacı lığı Imparatorluk'ta çok
1858 yılı nda alınan borçla, bilhassa çok karmaşı k olan ihtiyaç duyulan ve çok karlı bir girişim haline getirdi. Öyle
Osmanlı para sisteminin istikrara kavuş turulması amaçlan- ki, zengin Ermeni, Rum ve Musevi bankacılar gerçekten de,
mıştı . Sürekli ayar düşürme nedeniyle tedavülde aynı no- kar getirici, uzun vadeli yatı rı m gerektiren verimli işlere ya-
minal değere sahip ama içinde farklı gümüş miktarları bu- tırı m yapmada belirgin bir isteksizlik gösterir oldular. Bu
lunduğu için gerçek değeri farklı olan sikkeler bulunuyor- durum, Imparatorluk'ta kapitalist bir ekonominin gelişme-
du. Madeni para eksikliği bu sikkeleriıı piyasadan tamamen sine ciddi bir engel oluşturuyordu. Bununla birlikte hükü-
çekilip alı nması na engel oluyordu. Hükümetin 1844'te ger- met, bankacılığın ekonomik öneminin farkına varmış ve
çekleştirdiği genel bir para reformundan sonra bile bu yapı- gelişmesine destek olmuştu. 1856'da Osmanlı Bankası ku-
lamamıştı . Bu para reformuyla ı c.; birini kullanı ma sokut- ruldu. Bu banka Imparatorluk'ta faaliyet gösteren bankala-
muştu: kuruş, 20 kuruş değerindeki mecidiye ve 5 mecidi- rın en önemlisi olacaktı. Ama ismine karşın bu bir Osmanlı
yeden oluşan Osmanlı Lirası . Bu yeni madeni paralar Fran- kuruluşu değil, yönetim merkezi Paris'te olan bir Fransız-
sa örneğine göre altı n ve gümüş karması bir ayara bağlan- Ingiliz kuruluşuydu.
mıştı . Ancak Imparatorluk'ta tedavülde olanlar sadece Os-
manlı madeni paraları değildi. Değişik Osmanlı hükümetle- Kültürel değişiklikler
rinin sorumsuz para politikaları nın sonuçları ndan biri, ya-
bancı sikkelerin, özellikle Avusturya Maria Theresia Tanzimat dönemine sadece dış siyasal müdahaleler, idari
nin, Fransız frangı ve Napoleon akı nının ve Rus rublesinin reformlar, ya da ekonomik bütünleşme açısından bakılı rsa
Imparatorluk içinde sadece dış ticarette değil, içerdeki tica- bu dönem yeterince anlaşilamaz. Tanzimat ayrıca, sını rlı bi-
ri işlemlerde de yaygın biçimde kullanılması olmuştu. Bun- le olsa bir anlamda kültürel bir devrimdi. Tanzimat döne-
ları n üstüne, Osmanlı hükümeti bir de kaime adı verilen minde devlete egemen hale gelen kalemiye mensupları -bü-
kağıt parayi 1840'ta -ve bir kez de 1847'de basarak mali sı- rokratlar- yeni bir tipti. Bunların yükselmelerini sağlayan
kı ntısını azaltmaya çalışmıştı. Aslı nda kaime modern an- şey Avrupa'yı ve Avrupa dillerini bilmeleriydi. Içlerinden
lamda kağı t para değil, geçerli yasal para olarak kullanı lma- birçoğu bu bilgileri Babıali'nin Tercüme Odası ve Tahrirat-t
sı düşünülmüş yüzde 8 faize sahip devlet tahviliydi. Hazi- Hariciye Kalemleri'nde ve diplomatik hizmetlerde edinıniş-
nenin ödeme yeteneğine olan itimat o kadar azdı ki, kaMle- lerdi. Bilgileri de tarzları da yeniydi. Redingot ve fes giyini-
ler kısa zamanda akın eşdeğeri karşı lığında yüzde 40'a ka- yor, artı k sı k sık görüştükleri Avrupa'da= arkadaşlığından
dar kı rı lmışlardı. Itimadı kazanmanın tek yolu kaimenin tü- hoşlanıyorlardı . Bu yeni yaşam tarzı padişahtan bile etkile-

100 101
mişti; artı k toplumsal ve diplomatik toplant ı lara katılı yor, yetmedi. Zaman geçtikçe Müslüman çoğunluk, atalarının
kendilerini başkent halkı na gösteriyor, hatta çevre eyaletle- kılıçla kabul ettirmiş olduğu üstünlükten feragat etmek gibi
re ziyaretler yapı yorlardı . Sultan Abdülaziz'in 1867'de Fran- gördüğü şeylere gitgide daha fazla karşı çıkar oldu. Bunlar
sa ve Ingiltere'ye yapmış olduğu seyahat hiç görülmemiş bir Tanzimat'ın büyük paşalarını özellikle 1856 fermanından
şeydi: ilk kez bir Osmanlı hnkümdarı barışçı l amaçlarla ya- sonra Avrupalı güçlerin ve zenginliği ve gücü gözle görülür
bancı toprağına ayak basıyordu! şekilde artan Hıristiyan cemaatlerin çıkarlarına hizmet
"Islahatları n babası " Reşit Paşa, onun yetiş tirmeleri olan eden kişiler olarak görüyorlardt. 1870'lerde Müslüman bir
ve imparatorluk iş lerini 1850-18601arda yöneten Ali ve Fu- tepki başladı, ancak bu türden bir (coup (Mat) duyarlı k da-
at Paşalar, ünlü taşra ıslahatçısı Mithat Paşa, ünlü yasa ha- ha önce 1859'da Boğaziçi'ndeki Kuleli kışlasinda patlak ve-
zı rlayı cı sı ve eğitimci Ahmet Cevdet Paşa gibileri bürokrasi- ren bir darbe girişiminde ve ayrıca 1860'ta Suriye'deki ce-
nin en iyi temsilcileri olup son derece yetenekli kişilerdi. maatlerin şiddet eyleminde de önemli bir rol oynamıştı
Ne var ki alt bUrokratları n birçoğu Batı hakkı nda sı rf yü- Reformlara karşı bir üçüncü muhalefet çeşidi, reformcu-
zeysel bir bilgiye sahip olup, bu bilgiyle geleneksel Osmanl ı lar çevresinin kendi içerisinde gelişiyordu. Reformcu bü-
usullerini züppece reddedişi birieş tirmiş kişilerdi. Bu kişile- rokratlar toplulugunun, Batı tarzı eğitimden geçmiş (çoğu
rin hem tebaası ndan zorla yeni şeyler isteyen merkezi bir çeşitli zamanlarda BabıTh Tercüme Odası'nda çalışmış ) ti-
devletin temsilcileri hem de yabancı bir kültürün açıkça ta- pik bazı temsilcileri, Fransızca bilimleri sayesinde zamanın
sı yıcı ları olmaları , kendilerini geleneksel Müslüman çevre- Avrupa düşünce akımlanyla, özellikle "1848"in düşüncele-
lerde hiç sevilmeyen kişiler haline getirmiş ti. Baulı laşınış riyle, liberalizm ve milliyetçilikle tanışmış oldular. Bu kişi-
Osmanlı Hı ristiyanlar] ve kuşkusuz yabanc ı lar çoğu zaman ler Osmanlı aychnlannın oncüleri olarak tammlanmaktay-
bu kişileri anlarnadı klan bir uygarlığı taklit eden "Doğulu- dı lar. Bunlar ayrıca, Reşit Paşa'nı n koruyuculuğu altı nda
lar" olarak alaya alı yorlardı. olarak mesleklerine umut verici bir başlangıç yapmanın ar-
dı ndan, Ali ve Fuat Paşalar'la bozuşmuş ve bu nedenle de,
Reformlara muhalefet bu iki paşa reform politikalarına ağırlı klarını koydukları
sürece yükselememiş kişilerdi. Iktidar merkezinden dışlan-
Tanzimat'ı n reform politikaları hiçbir zaman halkı n isteğine maian nedeniyle sivrilme.k için başka yollar aramak zorun-
dayanınamış ti. Reformlar, başı çeken bürokratlar gerekli da kalmışlar ve içlerinden bazılari bu yolu Imparatorluk
gördükleri ya da bu bürokratlar büyük devletlerin temsilci- için yeni olan bir meslekte, gazeteeilikte bulmuştu.
lerince harekete geçmeye zorlanmış oldukları için bu re- Daha önce görmüş olduğumuz gibi, ilk Osmanlı gazetesi
formlar! Osmanlı toplumuna zorla kabul ettirmişlerdi. Btr olan Talzvm-i Vakayi Sultan Mahmut zamanı nda çı kmıştı ,
nedenle reformları n kitle desteği asla geniş değildi. Reform- ama bu gazete modern anlamda bir gazete olmaktan çok bir
lara destek olmas ı beklenen Imparatorluğun Hı ristiyan hal- resmi bültendi. Mülkiyeti ve yayı rm özel olan ve Osmanlı
kı , bir dereceye kadar destek verdi, ama reformlar bu cema- Türkçesiyle yayınlanmış ilk gazete, bir Ingiliz göçmeni olan
atler arasında ayrı lı kçı milliyetçiliğin yayılmasın ı önlemeye Churchill adli birinin 1840'ta çı kardığı Ceride-i Havadis idi.

102 103
Bu da resmi politikaları geniş ölçüde yansı tmaktaydı , ama mekle itham etmekteychler. Ayrıca Tanzimat rejimini, ule-
uluslararası gelişmeler hakkındaki haberlere devletin gaze- mâ henüz daha bağımsız ve güçlü bir konumdayken Impa-
tesinden daha çok yer ayı rıyordu. Osmanlı bası nının ası l ratorluk'ta var olduğu farzedilen eski denetim ve denge me-
başlangıç noktası, Ibrahim Şinasi'nin başyazarı olduğu kanizmalarmi yok etmiş tek taraflı bir bürokratik istibdat
Ahval adlı yeni bir gazetenin çı kartı ldığı 1860'ları n olarak görüyorlardı. Tanzimat politikaları= devletin yı kı l-
başları na kadar götürülebilir. masına yol açacağı na inamyorlarch.
Şinasi, Reşit Paşa'nın himayesi altı ndaydı. 1848 liberal Onlara göre çözüm, lmparatorluğa temsili, anayasal ve
devrimi sı rası nda ya da bunun hemen ardı ndan Paris'te öğ- parlamenter bir yönetimin getirilmesinde ve böylece Müs-
renim görmüş ve Avrupa'nın liberal düşüncelerini özümse- lüman gayr-ı müslim bütün Osmanlı tebaası na tam bir
miş, inançlı bir modernleşme taraftarı olarak geri dönmüş- yurttaşl ı k ve devlete sadakat duygusuntı n aşı ları ması nda
tü. 1862'de kendi gazetesi Tusvir-/ Efhâr'ı çı kartmak için Ter- yanyordu. Bu iş yapılı rken Imparatorluk Avrupa'nı n liberal
cum. an-i Alivarclen ayrıldı . Hükümetin otoriter eğilimlerine devletlerini örnek alacaku, ama Yeni Osmanlı lar bu işin ay-
ve Avrupalı güçlere olan bağı rnliliğı na çatmakta olan bu ga- nı zamanda halk egemenliğini tanı yan şeriat ilkelerine bir
zete kısa zamanda, tümüyle hükümete ılımlı eleştiriler yö- dönüş demek olduğuna da inamyorlarch. Kemal'e göre, ör-
nelten bir araç haline gelmişti. Anlaşıldığı kadarıyla, hükü- neğin yeni bir halifenin cülüsunda Islam cemaatinin lider-
metin kendisine karşı harekete geçeceğinden korkan Şinasi leri tarafı ndan yapılan geleneksel biat uygulaması, sadakat
1865'te aniden ülkeyi terkedip Paris'e gitti, gazetesini ise, yemini esası nda halk ve hükümdar arasındaki toplumsal
Trısvir-i Eflulr'a ve başka gazetelere birkaç makaleler yazınıs bir sözleşmenin onaylanmastydı.
olan, Babıall Tercüme Odasi'ndaki genç bir memura, Namı k Kemal, Osmanlı halkı na düşüncelerini açı klayabilir-lel<
Kemal'e teslim etti. Gazete Namı k Kemal'in yönetiminde da- için, eski sözcüklere yeni anlamlar verilmesiyle oluş turulan
ha radikalleşti. Basyaziları 1860'larin sonları nda daha da bü- ve 19. yüzyıl liberalizminin terminolojisine karşı lı k düşen
tünkiklü geliştirilecek olan fikirleri açı klamaya başladı. yeni bir sözcük dagarcığı yaratmıştı. Arapça vatan sözcüğü
Gayri memnun genç bürokrat ve yazarlar topluluğu içeri- Fransı zcadaki patrie, hürriyet sözcüğü Fransızcadaki liberW,
sinde düşüncelerini açı k seçik en iyi dile getirebilen kişi millet sözcüğü Fransızcadaki nation sozctiklerinin eşdeğeri
olan Kemal'in fikirleri için yapı lacak en iyi tammlama, bun- haline geldi. Bu yeni terminoloji, sonraki özgürlükçü ve
ların liberal değerlerin Islami kanıtlarla bir savunulnıası ol- milliyetçi Müslüman kuşakların ideolojik araçları olacaktı.
duğudur. "Yeni Osmanlılar' diye tanı m-itaya başlayan Ke- Kemal, gazetelerde devleti elestirmekle ve yeni düşünce-
mal ve diğerleri, geçmişe, yani hem Islâmiyeein altın çağı na ler açiklamakla yetinmemişti. Ayrıca, 1865'te Italya'daki
hem de Imparatorluğun yükseliş dönemine aşırı özlemle Carbonari örneğine göre Ittifak-t Hamiyet adlı gizli bir ce-
bakan, sofu Müslüman oldukları kadar Osmanlı yurtseveri miyeti kuran, yurtsever, anayasal ve parlamenter bir yöne-
olan kişilerdi. Ali ve Fuat Paşalar'ı n politikalarını, gelenek- tim biçimini getirmeyi amaçlayan akı genç bürokrattaıı
sel Osmanlı ve islam değerlerini hiçe sayarak Avrupa'nın de. Bu cemiyete iki yıl içerisinde aralarında padişahın
yüzeysel taklidi olmakla ve Avrupa çıkarlarına hizmet et- yeğenleri olan veliaht Murat ile şehzade Hamit'in de bulun-

104 105
duğu birkaç yüz kişinin katılmış olduğu anlaşılı yor. karşı sert tedbirler almaya karar verdi. Kemal ve arkadaşla-
Muhalefet hareketinin, gelişen Osmanlı bası nındaki yazı - rını sürgüne gönderdi. Ziya ve Kemal'in süt-günleri taşra
lanyla sonraları ün kazanacak olan öteki üyeleri ise, Ali Pa- idaresine atanma kı lı fı na büründürülmüştü.
şa'nı n baskısı yla konumundan olmuş olan eski mabeyinci- Mustafa Fazı l Paşa bunu duyunca onları Paris'e kendisine
lerclen Ziya Bey (sonradan Paşa) ile kısa öinürlti Muhbir ga- katı lmaya davet etti, onlar da öyle yaptı. Kendilerine artı k
zetesinin yöneticisi olan Ali Suavi idi. Ziya, genel olarak Yeni Osmatildar, ya da Fransızca leuneş Turc, diye isim tak-
Kernarcien daha muhafazaka'rcli, sını rlı yetkileri olan bir mişlarclı ; bu ismi ilk kez Mustafa Fazı l kullanmıştı. Aşırı de-
Osmanlı parlannentosunu savunuyor ve gayrimiislimlerin recede zengin olan Paşa'nın para yardı mları yla desteklenen
eşitliğine karşı çı kı yordu, Ali Suavi ise radikal bir dini tutu- Kemal ve Ziya, Londra, Paris ve Cenevre'de yayı nlanan ve
cuydu. birıparatorlu.',a, Avrupali güçlerin Imparatorluk içinde işlet-
Mısı r Hı clivi Ismail Paşa'nın kardeşi ve Mehmet Ali'nin mekte oldukları posta kuruluşları ve ticari kanallar vası ta-
torunu olan Mustafa Fazı l Paşa ise muhalefet hareketi için sıyla ulaşmakta olan gazetelerde Ali ve Fuat Paşalar'ı n politi-
hayati önem& bir kişiydi. Mustafa Fazı l Paşa liberal düşün- kaları nı topa tutmayı sürchı rchiler. Içlerinde en önemli olanı
celi bir adam olarak biliniyordu, ama onu 1867 yı lı başla- Ziya ve Namı k Kemal tarafı ndan 1868'clen beri yayı nlan-
rı nda halkı n yanı nda yer almaya sevkeden şey kişisel bir makta olaıı I-Iürryet gazetesiydi, ama başka gazeteler de var-
kindi. Osmanlı Imparatorluğu'nda olduğu gibi Mısır'da da dı ve bunlar çoğunlukla daha köktenci niteliğe sahipti. Jön
tahta geçiş, evlatları n yaş sırasina göre belirlenmekteydi ve Türkler'in yurt dışındaki faaliyetleri, hamileri olan Mustafa
buna göre Mustafa Fazı l tahta geçecek ilk kişiydi, ancak Fazı l Paşa'nı n Sultan Abdülaziz'in Haziran I867'de Fran-
ağabeyi Iiidiv Ismail, bir süreden beri tahta geçme sı rasını,' sa'ya yaptığı devlet ziyaretinden hükümdarla barışmak ve Is-
kendi oğlu lehine değişmesi için Istanbul hükümetine baskı tanbul'a geri dönmek için yararlanması ndan sonra da devam
yapmakta ve rüşvet vermekteydi. Sonunda 1866'cla tahta etti. Paşa geri dönmeclen önce, Jön Türk yayı n organlarını n
geçme sı rası nı değiş tiren bir ferman elde etmeyi başardı . yaşaması için maddi duzenlemelerde bulunmuştu.
Buıı un üzerine Mustafa Fazı l Fransa'ya gidip padişaha Os- Istanbul'a sadece Mustafa Fazı l Paşa donmemisti. Yeni
manlı Imparatorluğu'nun zayıflığına dikkati çeken ve hü- Osmanlı lar Ali Suavi dışında yönetici seçkinler sı nı fı men-
kümete amansızca çatan açık bir mektup göndererek öç al- supları ve eski devlet mennurlarlydı . Liberal ıslabatlar yo-
dı. Mustafa Fazı l bu arada Avrupa basını nda kendini "Genç luyla kurtarmak istedikleri devletle sıkı sı k ı ya özdeşleşmiş-
Türkiye"nin temsilcisi olarak takdim etmeye başladı. 'erdi ve siyasete içerde.n nüfuz etme olanağı göz önüne alı n-
1865'te bir bası n yasası çıkarmış ve sansür getirmiş olaıı dığında geri dönmenin çekiciliği yüksekti. 1870'te ikinci
hükümet bu eleş tiriye, bilhassa da Girit bunalımı n] ele alış dönen kişi Namık Kemal oldu ve eski düşmanları Ali Pa-
şekline yapılan eleştiriye çok öfkelendi. Hükümetin ayrıca şa'nın 1871'de ölümünden sonra Yeni Osmanlıların ikisi dı -
Ittifak-t Hatnivet'in gizli tertibinden haberi de olmuş olma- şında (biri Ali Suavilydi) hepsi geri döndü.
lı ydı. Kemal ve arkadaşları Mustafa Fazı l Paşa'nı n padişaha "Yeni Osmanlılar" yönetici seçkinler sı nı fı içerisindeki
aç ı k mektubunu bası p dağnı nca, hükümet bu eleştirilere küçük bir topluluktu. Bunların örgütlü faaliyetleri beş yıl-

106 107
dan fazla sürmemişti. Sı kı şekilde örgütlenmemişlerdi ve
topluluk üyelerinin düşünceleri birbirinden çok farklıydı . 6.
Buna rağmen Türkiye ve Türkiye ötesinde şaşı rtıcı ölçüde 1873-1878 Bunalımı
etkileri oldu. 1876 Anayasası'nı n oluşumunu ve 1878 son- ve Sonuçları
rası nda padisahı n istibdat yönetimine muhalefet edecek
olan ve onların yazı ları üzerine temellendirilmiş olan Os-
manlı meşrutiyet hareketini dolaylı yoldan bile olsa büyük
ölçüde etkilemişlerdi. Onları n Avrupa liberalizmi ile Islami
geleneği kaynaştı rmaya girişen akıl yürütme yolu, özellikle
de Namı k Kemal'in ki, u yüzyı lı n daha sonraki Islamcı yeni-
leşme taraftarlarınca devralındı ve Islam dünyası nda geniş
taraftar buldu. Düşüncelerinden baş ka onları n en büyük
katkısı yeni bir siyaset tarımın yaratılması olmuştu. Yeni
Osmanlılar, imparatorluğun Osmanlı seçkinler sını fı içeri-
sindeki ilk modern ideolojik hareket sayılabilir. Yazı lanyla Yeni Osmanlılar, Fuat Paşa (1869'da) ve Ali Paşa'nın (1871'-
bir kamuoyu, Osmanlıca eflir-r umumiye yaratmak ve onu de) ölmesiyle demokratik reformların karşısındaki engelle-
etkilemeye bilinçli şekilde çalışmak da ilk kez onları n yap- rin ortadan kalktığım sanan şaşılacak ölçüde saf bir inanca
tığı bir işti. kapılarak Istanbul'a geri dönmüşlerdi. Tam aksine kısa za-
man içinde anlayacaklardı ki Ali Paşa'nın ölümü birkaç yıl
içinde Imparatorlukta görülmemiş boyutlarda bir bunalıma
yol açacak olan bir gelişmenin ilk aşamasıydı.
Bunalıma ortaya çı kışları aynı zamana rastlayan birtakım
gelişmeler neden olmuştu. Uluslararası açıdan Imparatorlu-
ğun konumu daha Ali Paşa'nın ölümünden önce değişmeye
başlamıştı. Süveyş Kanalı'nın 1869'da açılması, esas liberal
güçler olan Fransa ve Ingiltere için Imparatorluk'tan çok Mı-
sı r'ın çıkar odağı haline gelmesi demekti. Fransa'nın 1870'1e-
ki savaşta Prusya karşısı ndaki açı k ve beklenmedik yenilgisi
Avrupa'daki güç dengesinde bir değişime yol açmıştı: Kı rım
Savaşı'ndan bu yana Osmanlı ıslahatçı ları yla en yakı ndan
ilişki kurmuş güç olan Fransa geçici bir gerileme durumun-
daydı. Bu durum, Istanbul'daki otoriter ve muhafazakar güç-
lerin (bilhassa Rusya'nı n) yandaşlannı güçlendirmişti.

108 109
Aynı zamanda, Fuat ve Mi Paşaları n kendisini devlet işle- na işaret eden uluslararası menkul kı ymetler borsasmı n
rinin yönetiminden uzak tutması na gittikçe artan tabanı - 18731eki ani çöküsü, Osmanlı Imparatorluğu gibi güven
mülsüzlük belirtileri göstermiş olan padişah, Mrnin ölü- vermeyen borçlulann para toplamasmı imkansız hale getir-
mönü iktidarı bizzat kendisi kullanmak için fı rsat bilmisıi. mişti. Sonuç olarak Imparatorluk artık eski borçları n faizini
Ancak bu iş için padişah uygun değildi, çünkü mizaç' de- ve 200 milyon sterling düzeyine varmış olan toplam borcu-
ğismekte ve ortaya çı kmakta olan kendini büyük görme nu ödeyemez olmuştu.
hastalığı gitgide artınaktaych. Kontrolu elde tutmak için de- Imparatorluğun (kulıktan etkilenmemis) Balkan eyaletle-
nediği bir yol, hiçbir memuru makamııı da sabit tutmayı n, rincleki hoşnutsuzItı k, vergilerulirmenin artan baskısı yü-
yerlerini çı lgı nca bir süratle de.ğistirmekti. Sağ kolu ise, zünden önce Bosna sonra Hersek'te ve 1876 Nisan'ı ndan
Sultatun gözüne girme gayretinde olağanüstü yollara baş- itibaren de Bulgaristan'da Hı ristiyan köylülerin büyük çap-
vuran ve kendine "Nedimof" lakabı nı kazandı racak kadar taki bir isyanına dönüştü. Osmanl ı askerleri 12.000 ila
Rus büyükelçiliğinin alenen hizmetinde olan Mahmut Ne- 15,000 arasında Bulgan öldürerek isyanı bastırdiğında,
dim Paşa'ydı. Mahmut Nedim Paşa ne Avrupa deneyimine manzaranın yine bir yanı nı oluşturan Hıristiyanların Müs-
sahipti ne de bir Avrupa dili biliyordu, bu bakı mdan Impa- lümanları büyük çapta öldürmüş olması olgusundan =I-
ratorluğu bunalı m zamanları nda yonetecek donatı mdan nen habersiz olan Avrupa'da boydan boya bir sok dalgası
yoksundu. yayı ldı. Özellikle, Türk taraftarı olmakla ve bu nedenle kat-
liamlara suç ortağı olmakla suçlanan muhafazakar Disraeli
hükümetine karşı Gladstone yönetimindeki liberal muhale-
Ekonomik etkiler ve siyasal sonuçlar:
fetin bir "Bulgar katliamı "ni propaganda aracı olarak kul-
1870'1cl-de ortaya çı kan bunalım siyasal olduğu (ya da siya- landığı Ingiltere'de, Kırı m Savaşı öncesinden beri süren
sal hale geldiği) kadar ekonomik bir bunalundı da. Kurak- Türklerden yana hava yok oldu.
lık ve selin biraraya gelişi 1873 ve 1874 yı lları nda Anado- Rusya ve Avusturya-Macaristan 1875 sonlarından beri
lu'da bir kı tlık felaketine yol açmıştı . Bu da çiftlik hayvanla- "Doğu Sorunu" üzerine yoğun müzakere lere girişmiş bulun-
rını') yok olması na ve ölümler ve kente Oder yüzünden' maktaydilar. Avusturya, Osmanlı Imparatorluğu'nun ayakta
kı rsal bölge ahalisinin azalmasına neden olmuş tu. Bunun kalmasında hala hayati bir çıkar gortnekteydi. Bunun yanı
sonucunda hem halk sefalete düşmüş hem de vergi gelirle- sıra, Avusturya askeri yetkilileri Bosna-Hersek'teki Osmanlı
rinde bir düşüş olmuş tu. Hükümet vergi gebrindeki düsfıstt hakimiyetinin sarsılması ihtimaline karşı buranın işgalini
hayatta kalanlara vergiler getirerek telall etmeye çalışmış kuvvetle tavsiye etmekteydiler. Öte yandan Rusya'da güney
böylece halkın sefaletini daha da artı rmış tı. Ayrı ca, Kı rı m Slavlanyla Pan-slav dayanışma hareketi o sıralarda alabildi-
Savaşı'ndan beri borç almayı alışkanlı k edinen hükümet pa- ğine yayılmıştı ve Istanbul'daki Rus büyükelçisi lgnatiev bu
ra bulmak için Avrupa piyasalarına bel bağlamıştı. Ancak hareketin ateşli bir taraftanych. Rus-Avusturya müzakereleri
görünürde ödünç para yoktu. Avrupa ekonomisinde 30 Aralık 1875'te (adı nı Avusturya Dışişleri Bakanı 'ndan
1896'ya kadar sürecek olan "Büyük Bunahm"in başlangıcı - alan) "Andrassy notası "yia sonuçlandı. Bu nota, Bosna-Her-

110 111
sek'te yabancı denetimi altında kapsamlı reformlara iliş kin yeni Devlet Sürası nın ilk toplantısında bir anayasa ilan edil-
bir öneriler paketiycli. Babıali notayt Şubat'ta kabul etti, ama mesi kararı alı ndı. Ancak bu karar, Sultan Murat'tn hızla kö-
isyancı lar savaştan vazgeçmeyi kabul etmediler. Nisan'daki tüye giden akli durumu nedeniyle uygulamaya konularnadı.
kısa süreli bir ateşkes çok geçmeden ihlal edildi. Artı k bir alkolik haline gelmiş olan Murat, devlet ricali-
nin biat yemini için 30-31 Mayıs gecesi saraydan alınıp
Meşrutiyet devrimi Bab-ı Seraskeri'ye götürülürken, had safhada asabiyet belir-
tileri göstermişti (Murat idama gtitürüldüğune inanıyordu).
Bu ürkütücü siyasal ve ekonomik karışıklı k ortamı nda, re- Anlaşı lan, amcasını n intihar] ve kabinesindeki bazı üyelerin
formları n eyaletlerdeki uyguiayıcilanı ndan (o sırada sandal- katli ciddi bir sinir bozukluğuna yol açmıştı. Osmanlı ve
yesiz nazı r) Mithat Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa, Aske- yabancı doktorların muayenesinden sonra kabine padişahı n
ri Mektepler Nami Süleyman Paşa ve Seyhülislâm Hayrul- hukümdarlı k yapamayacağı kararı na varmak zorunda kal-
lah Efendi'nin de içinde bulunduğu önde gelen Osmanlı si- dı. Kabine önce, padişahı n kardeşi Hamit Efendi'yi naip ol-
yasetçilerinden oluşan bir grup, 30 Mayıs 1876'da bir hü- ması için ikna etmeye çalıştı, ama onun naipliği kabul et-
kümet darbesi yaptı ve Sultan Abdülaziz'i tahttan indirdi. memesi üzerine, Murat'ı n tahttan indirilmesi ve yerine kar-
Yerine, Yeni Osmanlılara yakın olan ve Namı k Kemal ve Zi- deşinin geçirilmesinclen başka çare kalmamış tı ve Hamit
ya Pasa vası tası yla Mithat Paşa ile temas halinde bulunan Efendi 1 Eylül 1876'da IL Abdülhamit olarak tahta çı ktı .
veliaht Murat, Sultan Beşinci Murat olarak tahta geçti. Murat, Boğaziçi'ndeki Çı rağan sarayı na götürüldü, hemen
Murat tahta çı kmadan önce, mümkün olan en kısa süre- hemen otuz yı l burada tutsak olarak yaşamtn ı sürdürdü.
de bir anayasa ilan etmeye söz vermişti. Yeni Osmanlı prog-
ramı (anayasa ve parlamento) artı k tam olarak gerçeklese-
Bulgar bunalımı tırmarnyor. Rusyayla saııaş
cekmis gibi göztiküyordu. Namı k Kemal ve Ziya Paşa ma-
beyinci olarak atandılar. Ne var ki Murat htı ktimdar olduğu Bu arada Balkanlar'daki durum daha da kötülemişti. Sı rbis-
andan itibaren, ısrarla ihtiyar tavsiye eden Sadrazarn Rüştü tan 30 Haziran 1876'da Imparatorluğa savaş ilan etmiş, ama
Paşa'nı n sözünü dinler olmuştu. Tahta çı kış tan sonraki Osmanlı ordusunun üstün gücüyle karşı karşıya kalı nca
hatt-ı humayuna, Mithat Paşa ve Yeni Osmanlı ları n tavsiye Eylül'de ateşkes istemek zorunda kalm ıştı. Ancak Rusya'da-
ettiği gibi anayasa için somut vaatte bulunmak yerine, sade- ki Panislav duyarlığı bu sı rada ateşliliğin doruğundaycl ı .
ce reformlara ilişkin muğlak bir ifade konulmustu. Sı rbistan'da hayal kı rı klığı na uğramış olan Rus Panislavist-
5 Haziran 1876'da sabı k padişah Abdülaziz intihar etti. leri artı k Bulgarlara yönelmişti. Rus hükümeti Bulgarları n
Ardından, 15 Haziran'da, Çerkez Hasan adı ndaki bir kolağa- yaşadığı bölgelerde geniş kapsamlt reformlar yapılması ve
sı kendi kişisel sorunları nedeniyle, bir kabine toplantısı sı- fiili özerklik verilmesi için Istanbul'a baskı yapmakla, talep-
rası nda Hüseyin Avni Paşa'yi, Hariciye Nazı rı Reşit Paşa'yı leri karşılanmadığı takdirde savaşla tehdit etmekteycli. In-
ve birkaç kişiyi tabancayia öldürdü. Bu olay güç dengesini giltere, Balkanlar'a iliş kin uluslararası bir konferans önere-
daha köktenci reformcular lehine değiş tirdi. 15 Temmuz'da rek büyüyen bunalı mı hafifletmeye çalıştı. Konferansın 23

112 113
Aralı k 1876'da Istanbul'daki ilk toplantısı nda delegeler, Os- süreyle Rus işgalinde kalıyordu. Bulgaristan kuşkusuz, bu
manlı delegesinin Kanun-ı Esasi'nin ilan edilmiş olduğunu süreden sonra da Rus nüfuzunda kaldı.
açı klaması yla şaş kı nl ığa uğradı lar. Bu anayasa özellikle Antlaşmanı n imzalanması öteki Avrupa güçlerini, bilhas-
1830 Belçika Anayasasını esas almıştı ama bazı maddeleri sa Avusturya ve Ingiltere'yi harekete geçirmek için gereken
(ya da boşlukları ) ona daha müstebit bir nitelik vermekle şok etkisini yaratmıştı , ama Osmanlılara acımalarından do-
ve padişaha daha sonraları meşrutiyet yönetiminin zararma layı değil, eğer Avrupa güç dengesi yürürlükte kalacaksa
kullanacağı önemli birçok ayrıcaltk getirınekıeydi. Rusya'nı n Balkanlar ve Küçük Asya'daki egemenliğinin ka-
Osmanlılara göre Kanun-ı Esasi'nin ilanı ile bütün teba- bul edilemez olması ndan dolayı. Avusturya ve Ingiltere'den
aya meş ruti haklar verilmiş olduğundan Imparatorluğun gelen baskı ve askeri güç kullanımı tehditi, artı k "Doğu bu-
Hı ristiyan bölgelerindeki bütün ıslahat tartışmaları gereksiz nalımı" haline gelmiş olan "Doğu Sorunu"na kabul edilebi-
hale gelmiş oluyordu. Büyük güçIerce yapı lan bütün ilave lir bir çözüm bulunması için Haziran 1878'de Berlin'de bir
öneriler Babıali tarafı ndan reddedildi. Sonuç olarak konfe- konferans yapılması na yol açtı. Bu konferans, 1814'de Viya-
rans başarısızlığa uğradı ve Rusya, Bosna-Hersek'i işgal et- na'da başlamış bütün büyük Avrupa güçlerinin katıldığı bü-
mesine rıza göstermek suretiyle Avusturya'nı n taralsızlığ inı yük konferanslar dizisinin sonuncusu olacaktı . Balkan
kazandı ktan sonra 24 Nisan 1877'de savaş ilan etti. Başlan- halkları ve devletlerinin konferanstaki nüfuzunun ise
gıçta Rus orduları az direnişle karşılaştı . Ama sonradan Bul- önemsiz olduğunu söylemeye gerek yok.
garistan'da Pilevne'de beklenmedik şekilde durduruldular. Konferansı n sonucunda ortaya çı kan Berlin Antlaşması,
Burada Osmanlı lar Mayıs ayından Aralı k ayı na kadar Rus Ayastefanos Antlaşmasi'mn koşullarını hafifletmiş, ancak ip-
saldı rıları na karşı koydu. tal etmemişti. Romanya, Sı rbistan ve Karadağ yine bağı msı z-
Rusları n sonunda cepheyi yanı p geçmesi Osmanlı ları n et- lı klarını kazanmış, ama Sı rbistan ve Karadağ'ı n toprak ka-
kin direnişi ni sona erdirdi. Şubat ayı sonunda Ruslar, Istan- zançları çok azaltılmıştı . Özerk bir Bulgaristan ortaya çı ka-
bul'a sadece 12 kilometre uzaklı ktaki Ayastefanoslaydilar rılmis, ama başlangı çta öngörülenden daha küçük olmuş ve
(Yeşilköy). Burada 3 Mart 1878'de bir barış antlaşnıası im- Balkan dağları boyunca ikiye böltinmüştü; güney kısmı, özel
zalandı . Bu antlaş ma Osmanlılar için kelimenin tam anla- bir yönetim biçimine tabi başında Hı ristiyan valisi olan bir
mı yla bir yı kım olmuştu. Antlasma, Ege ve Karadeniz ara- Osmanlı vilayeti olarak kalı yordu. Rusya'nı n, liman kenti
sı nda büyük bir özerk Bulgar devletinin kurulması nı , Kara- Batum dahil Asya'daki kazançlarınin çoğu olduğu gibi kal ı-
dağ'ı n muazzam toprak kazançIarıni (Karadağ savaş önce- yordu. Ayrıca, hem Avusturya hem Ingiltere müdahaleleri-
sindeki büyüklüğünün üç katına ulaşıyordu) ve Sı rbistan'ı n nin karşılığı nı zorla koparmışlardı; Avusturya (genel anlam-
daha küçük toprak kazançlarıni içeriyordu. Sı rbistan, Kara- da Osmanlı Imparatorluğu'nun parçası olarak kalmış olan)
dağ ve Romanya bağımsız oluyordu. Tesalya ve Epir'de ge- Bosna-Hersek'i, Ingiltere ise Kıbrıs'ı işgal etmişti. padişalun
niş kapsamlı ıslahatlar uygulanacaktı . Batum, Kars, Arda- ses çı karmadan kabul etmekten başka seçeneği yoktu.
han ve Doğubeyazı t Rusya'ya terkedilecek ve Ermenistan'da
ıslahatlara başlanacaktı. Dahası , yeni Bulgar devleti iki yı l

114 115
tu ki, Il Abdülhamit 14 Şubat 1878'de (Rus ordusunun ne-
7. redeyse Istanbul kapılarına gelmesi ve hükümete yönelik
Gerici istibdat ya da Islahatların Doruğu? açı k eleştirilerin artması yla) Meclis-i Umumi'yi süresiz tatil
Sultan Il. Abdülhamit'in Saltanatı etti. Kanun-ı Esasi de askıya alı nmıştı.
Bu andan itibaren Sultan II. Abdülhamit, (her ne kadar
meşrutiyet yönetimine geri dönüleceğine dair hileli sözler
1880'e kadar sürdürüldüyse de) 30 yıl sadece sultan olarak
değil, mutlak bir hukümdar olarak da hüküm sürdü. Htt-
kümdarlıği büyük tartışma konusu oldu. 19. yüzyıl Avrupa-
lısı onu, özellikle hükürndarlığinın sonuna doğru, karı dö-
kücü ve gerici bir tiran olarak görüyordu. Bu izlenimin
oluşmasında, Ermenilerin 1890'Iarda kanlı şekilde bastı nl-
masi etken olmuştu. Abdülhamit'i 1908-1909'da iktidardan
alaşağı eden Jön Türkler'in mirasçısı Türkiye Cumhuriye-
Berlin Antlaşması imzalandığı nda, Istanbul'daki iç siyasal ti'nin tarihçileri de, onu Imparatorluğun yeniden hayat bul-
durum kökten değişmişti. Anayasa'da öngörülmüş olduğu ması nı bir kuşak süresince durduran bir gerici olarak gör-
için Osmanlı parlamentosu seçimleri Araltk 1876 ve Ocak mektedirler. 1960'lardan bu yana ise Türkiye'nin modern
1877'de yapılmış, Meclis 19 Mart'ta resmen açılmıştı. 130 tarihçileri, onun saltanat döneminin Tanzimatm bir deva-
milletvekili halk tarafından değil, vilayet ve saracak meclis- mı nı hatta doruğunu simgelediğini ve Imparatorluga ve
lerince seçilmişti. Sürece halkın ilgisi hemen hiç yoktu ve halka getirmiş olduğu yararlarını vurgulayan farklı bir tablo
bazı yerlerde vali tarafından yapılan atamalann seçimlerin çizmektedirler. Her iki görüş de doğrudur, ancak ikisi de
yerine geçtiği görülmekteydi. Bununla beraber, Meclis daha işin sadece bir yönünü anlatmaktadı r.
doğrusu seçilmişlerden oluşan Meclis-i Mebusan'ı n çalıştığı
iki dönem boyunca milletvekilleri iyi iş çıkarc ılar. Birçok
Devamlılık unsurları
milletvekili, deneyim eksikliklerine ve Imparatorluk'ta tem-
sil geleneğinin olmayışı na rağmen, seçim bölgelerinin gö- Gerçekten de Tanzimat ıslahatlarını n ana teması olan idari
rüşlerini gerçekten de sorumlu bir şekilde temsil etmeye merkezileşme, ancak Abdülhamit döneminde Imparator-
gayret etti. Yasama görevlerinde ise Meclis-i Umumi hemen luk'taki haberleşme araçlarındaki çarpıcı gelişme sayesinde
hiç başarılı olamadı. Buna bir ölçüde, padişah ve nazı rlara gerçekleştirilebilmişti. Bu araçların en önemlisi telgraftı. Is-
halkın rızası nı almadan ülkeyi yönetmelerine olanak veren tanbul'u Avrupa sistemine bağlayan ilk telgraf hatları, Kı-
anayasa neden olmuştu. Yine de Meclis-i Umumi hüküme- rı m Savaşı sı rasında döşenmisti. Ondan sonra telgraf ağı
tin işleri yönetme biçiminin eleştirildiği etkin bir tartışma hızla yayılmış ve Abdülhamit döneminde her taşra kentine
yeri idi. Gerçekten de o denli etkin ve öfkelendirici olmuş- ulaşmış, böylece merkezi hükümete ilk kez taşradaki me-

116 117
murlanyla haberleşme ve onları denetleme olanağını sağla- bazı kesimlerinin kapitalist sistemle bütünleşnı esini hızian-
mıştı. Ortaya usta bir telgrafçı ordusu çı kmıştı. dı rmıştı. Bu bölgeler, yolculuk süresi ve ekonomik etkinlik
Demiryolu inşası , bugün de olduğu gibi, çok büyük yatı- açısı ndan Marsilya ve Trieste gibi Avrupa limanlarma, yüz
rım gerektirdiğinden çok yavaş gelişiyordu, ama yine de dö- mil uzaklı ktaki iç bölgelerden daha sı kı bağlanmış bulun u-
şenen hat uzunluğu bu yıllarda hayli arttı. Osmanlı Impara- yordu.
torluğu'nda ilk demiryoliannı Fransız ve Ingiliz şirketleri in- Bu ileri teknik araçlar, vergilerin toplanmasında, orduya
şa etmişti. Bunlar, denizden uzak olan tarımsal içbölgeyi asker yazımında ve kamu düzeninin muhafazası nda yöneti-
(hinterland) ana limanlara bağlayan kısa mesafelerden otu- min daha verimli ve başarı lı olmasını sağlamıştı . Ayrıca
şuyorlardi. Izmit-Haydarpaşa ve Bursa-Mudanya hatları 1880'lerde, modem okullar değişik bürokrasi düzeylerine
1873'te kurulmuştu. lzmir'den doğuya, verimli Büyük ve eleman sağlayacak yeter sayıda mezunu nihayet vermeye
Küçük Menderes ovaları na işleyen hatlar ise daha eskiydi, başlamıştı. 1867 ve 1895 yılları arasında gerek okul, gerek
bunlar 1866'da çalışmaya başlamışlardı. Bu birkaç yüz mil- öğrenci sayısı iki kattan fazla artmıştı. Ancak Hı ristiyan ce-
lik demiryolu hattı 1880'lerde ve 1890'larda birkaç bin mile maatlerin öğrenci yüzdesi Müsliımanlarnikine göre çok da-
ulaştı. 1888'den itibaren Fransız ve Ingilizler Suriye ve Filis- ha yüksekti. Ileri eğitim okuryazarlı kta artışa yol açtı ve
tin kıyıları ndan iç kısimlara doğru demiryolları inşa ettiler. Abdülhamit zamanı nda gerek yayı nların sayısı ve gerek
Makedonya baş kente bağlanmış tı. 1892'de Ankara'ya ve baskı adedi bakımından hızla genişleyen Osmanlı bası nına
dört yıl sonra da Konya'ya ulaşan Anadolu demiryolunun bir talep yaratmış oldu.
(bir Alman şirketi tarafından) inşasıyla Iç Anadolu da baş-
kente bağların-usu. 1903'te bir Alman şirketine bu hattı Kon-
Önceki dönemle olan çelişkiler
ya'dan doğuya, Bağdat ve Basra'ya doğru uzatma imtiyazı ta-
nı ndı. Bu, I. Dünya Savaşı öncesi yıllarda büyük güçler ara- Basın, Abdülhamit döneminin hem Tanzimat'ın bir devamı
smda büyük gerginliklere yol açacak olan ünlü "Bağdat de- hem de geçmişten bir kopuş olduğunu gayet açı k bir şekil-
miryolu"ydu. Bu hatlar sadece verimli bölgeler ile en yakı n de ortaya çı karan bir alandı r. Gazeteler, 1860'ların öncü ça-
limanlar arası ndaki baglantılar olmayı p, bütünleşmeye gidi- baları yla kıyaslanı rsa, artı k daha profesyonelce hazı rlanıyor
şin ve merkezi denetimin çok etkin vasıtalan idiler (örnegin ve daha büyük bir kitleye ulaşıyordu. Ne var ki bilhassa
askerlerin daha hızlı hareketine olanak sağlıyorlardı). 1888'clen itibaren, siyasal konuların, özellikle de liberalizm,
1870'lerin sonlarından itibaren Doğu Akdeniz'deki uzun milliyetçilik ve meşrutiyetçilikle ilgili herhangi bir şeyin
mesafe trağinde buharlı gemiler ağır basmaya başladılar. tarusı lmasin ı yasaklayan çok sert bir sansür tarafından da
Demiryolu şirketleri gibi buharli gemi şirketleri de, başkent iğdis ediliyorlardı . Günün siyasal ve toplumsal olayları nı
içi ve çevresindeki hatlarm dışı nda, hemen hemen sadece anlamlı şekilde tartışmaktan menedilen gazete ve süreli ya-
yabancı ları n mülkiyetinde bulunuyordu. Buharlı gemiler li- yı nlar, sayfaları nı bilim, coğra#ya, tarih, teknolojiye ilişkin
manları verimli içbölgeye (hinterland) bağlayan demiryolu ansiklopedik makalelerle ve edebiyat ürünleriyle dolduru-
hatianyla birlikte, bazı bölgelerin ve Osmanlı ekonomisinin yorlardı. Böylece, (henüz nüfusun sadece küçük bir parçası

118 119
olan) Osmanlı okur kitlesinin dış dünyadan haberdar olma- zayı f padişahlar ve güçlü paşalar zamanında, iktidar merke-
sın] sağlıyorlarch. zi daha ziyade Babı ali'de, yüksek bürokratlarda idi, ama Ha-
Dönemin bası m, önceki dönemden açı k bir kopuşu sim- bıali ile saray arası ndaki ilişkinin ne olduğu asla yeterince
geleyen, rejimdeki temel ideolojik yön değişikliğini de gös- belirlenmiş değildi. Şimdi ise en tepede kararlı bir padişa-
termektedir. Padişah yıkıcı güçler olarak gördüğü liberaliz- hı n bulunduğu bu dönemde, iktidar merkezi saraya, II.
me, milliyetçilige ve meş rutiyelciliğe tamamen karşı çı k- Mahmut zamanı nda olduğu yere kesin olarak geri dönmüş-
makia kalmı yor (Ali ve Fuat Paşalar da kendi zamanlarında tü. Abdülaziz'in son yılları nda genişletilmiş olan Mabeyin
bu hareketlere karşı çı kmışlardı ), kendi saltanatı nin gele- (orta daire), şimdi müthiş bir bürokrasi içinde büyümüştü.
neksel ve Islami niteliğini vurgulayarak bunları n etkisini En tepesinde, Mabeyin Müş iri bulunuyordu. 1897'de ölene
azaltmaya da çaliş iyordu. Bu eğilim Abdülazifin son yılla- kadar mabeyn müşirliğini Plevne savunucusu, otoriter ve
rı nda başlamış bulunuyordu. Ama Abdülhamit halifelik un- muhafazakar bir şahsiyet olan Gazi Osman Paşa yapmıştı.
van ve sembollerini kullanarak Islam dayanışmasına önceki Gazi Osman Paşa 20 yıl boyunca tahin] arkası ndaki en bü-
sultanlardan daha çok baş vurmaktaych. Onun bu tercihi sa- yük güçtü. Abdülhamit devrinin bazı büyük bürokralları ,
dece yı kıcı ideolojilere karşı bir ağırlı k bulma arzusunu şe- örneğin (yedi kez Sadrazam olan) Küçük Sait Paşa, Kıbrıslı
killendirmiyor aynı zamanda 1878'teki kayı pların sonucun- Kamil Paş a, Tanzimat önderlerinden daha az yetenekli de-
da toprak açısı ndan daha Asyahlaşmiş ve nüfusu açısı ndan ğillerclı , ancak saraya aşı rı itaat göstermiş olmaları onları
daha Muskımanlaşmış olan Imparatorluğun yeni durumu- aynı önem ve itibardan yoksun bı rakmıştı.
nu da tam olarak yansı tıyordu. Böyle bir istibdat sisteminde padişahın kişiliğinin büyük
Padişah etrafı na toplarnış olduğu fazla muhafazakar &ma önemi vardı ve bu kişilik 1880% ve 1890'11 yıllar boyunca
ve safi şeyhlerin Islam'ı n] desteldiyordu. Islamcı yenilik taraf- giderek büyüyen bir sorun haline geldi. Abdülhamit genç-
tarları = ise saraydan fazla destek görmedikleri anlaşı lı yor. lik yılları nda (tahta çı ktığı nda 34 yaşındaydı ), ihtlyatlı , ça-
Yabancı gözlemciler ve Hı ristiyan cemaatlerin mensupları 1s- lış kan ve zeki bir kiş iydi. Ancak, sarayda dönen çı kar mü-
lâmiyere başvurulinası n ı aradan kalma bağnazlığın nükset- cadelelerindeki deneyimi ve bilhassa 1876'da kendisini tah-
mesi olarak göruyorlarch, oysa bu politika kendilerini Avni- ta çı kartan olaylar hizmetindekilere karşı güvensizlik ve-
pa'ntn emperyalizmi ve Hı ristiyanlann ayrıcalı kl ı konumları- kuş ku duygusu yaratmıştı . Abdülaziz'i ve Murat) tahttan
nın tehditi altı nda gören, Imparatorluk içindeki ve d ışı ndaki indirebilenler niye kendisini de indirmesinlerdi? Bu kuşku
Muslumanlarda coş kuya, cluygudaşlı k ve dayanış ma duygu- ve karışan] olmadan kendi işini yönetme arzusu, yı llar için-
ları na yol açmıştı . Abdülhamit'in islamcı politikalarmın en de tuhaflı k boyutlarında bir korkuya dönüş müş tü. Sonuç.
büyük anıtı, hacı lan Mekke'ye götürmek için büyük ölçüde Padişahı n, kendi kurduğu ve her kademeden insanı n baş-
gönülliilerin katkı ları yla 1901-1908 yı llarında kurulmuş kaları nı n faaliyetlerini haber vermeye teş vik edildiği ülke
olan Şam-Medine arası ndaki Hicaz demiryoluydu. içi bir hafiyelik ağı na gitgide daha fazla bel bağlaması oldu.
Abdülhamit döneminin Tanzimat döneminden larkl ı laştı- Abdülhamit'in Yı ldız sarayı arşivlerinde on binlerce jun/al
ğı tek alan devlet ideolojisi değildi. Tanzimat döneminde birikti.

120 121
Padişah için kendi şahsı na sadakatı n her şeyden önce ge- lmparatorluğa Müslüman göçü 18. yüzyıl sonlarından beri
len bir endiş e haline gelmesiyle büyük çapta yiyicilik ve Osmanlı yaşamı nı n bir özelliği olagelmiş ti. Rus imparator-
adam kayı rmacı lığın yolu açı lmıştı , haddinden fazla eleman luğunun Karadeniz kıyıları nda ve Kafkasya'daki sömürgeci
istihdarmyla rnuazzam şekilde şişirilmiş devlet daireleri bu- yayı lum nedeniyle, birçok Müslüman, kimi zaman aşiretle-
na fazlası yla olanak veriyordu. Daire ler işlevlerini akla uy- rin tamamı, Hı ristiyan yöneticilere tabi yaşamaklansa Os-
gun ve verimli şekilde yerine getiremiyordu: toplanın sara- manlı topraklarina göç etmeyi tercih etmişti. Imparatorlu-
ya yöneltebileceği korkusu yüzünden, askeri donanmanın ğun Avrupa'da şimdiye kadar elinde tutmuş olduğu toprak-
Haliç'teki iskelesini terketmesine izin verilmiyordu; ordu larda genellikle çok sayı da Müslüman nüfus olmamış tı.
atış tahmini kurşun kullanmadan yapmak zorundayd ı. Pa- Simdiyse, nüfusun önemli bir kısmı Müslümanlardan ve
dişah büyük askeri yüksek okullardan mezun olanları n bir- Türklerden oluşmuş olan bölgeler ilk kez olarak yabanc ı la-
çoğunun liberal eğilimlerinden haberdar& Bu nedenle de rı n işgali altı ndaydı ; üstelik bu, Müshiman köylülerin bü-
olaydan yetiş miş ve modern askerlik bitimine dair en ufak yük çapta katliama uğrarnalarma göz yuman bir işgaldi. So-
bir bilgisi olmayan (kimi de okuma yazma bilmeyen) su- nuçta 800.000'in üstünde insan arta kalan Osmanlı bölgele-
baylara güvenmeye -ve onları terfi ettirmeye- yöneldi. Ordu rine kaçtı . Bu insanları n birçoğu Istanbul'da kalmış, ama
içinde "mektepli" ve "alayl ı" subaylar arası nda bariı bir bö- daha çoğu, çok büyük zorluklarla Anadolu'ya, Osmanl ı Bal-
lüm-ne oluş tu. Ordu ve bürokrasideki ve özellikle bunları n kanları'na, Girit ve hatta Suriye'ye yerleştirilmişti; bunun,
genç mensupları arası ndaki moral bozukluğu gittikçe ciddi 19. yüzyıl sonları nda bir güç haline gelecek olan Hıristiyan-
bir sorun haline geldi. Abdülhamit dönemi bu bakı mdan, lı k aleyhtarlığı duygusuna katkı sı olmuştu.
Tanzimat'ı n sadece bir devamı değil aynı zamanda bir kari-
katürtıyclu de.
iç durum
Abdülhamit döneminin niteliği ve başarı ları hakkı nda
yargı ya varmak için, her ş eyden önce bu dönemin uzun bir Osmanlı hükümeti, yüzyılı n başı ndaki aynı temel sorunlar-
zaman, Osmanlı Imparatorlugu'na son vermesine ramak la yani çeşitli cemaatler arasında geliş en milliyetçilik ile bü-
kalmış bir bunalı m sonrası ndaki nekahei dönemi olduğu- yük güçlerin baskısmın bileşimiyle karşı karşıyaydı . Duru-
nun ayı rdı nda olmak gerekir. 1877-1878 y ı lları ndaki olay- mu farklı kılan şey, büyük güçlerin şimdi gitgide amansı zla-
lar Imparatorluğa yı kı m getirmişti. Berlin Konferansı'nclan şan emperyalistler arası bir mücadele içine kısılı p kalmış
sonraki toprak kaybı muazzamdi. Romanya, Sı rbistan, Ka- olmaları ve bunun da "Avrupa Ahengi"nin eski günlerinde
radağ, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Tesalya elden ç ı kmış ve olduğundan çok daha başarılı şekilde Osmanlıların bu güç-
Anadolu'dan ve Kıbrı s'tan toprak yitirilmişti. Toplam kayıp leri birbirlerine clüştirmesine imkan vermiş olması ydı. Os-
Imparatorluk topraklarını n yaklaşı k üçte birine ve nüfusu- manlı hükümetinin oynayacağı başka kartları çok azdı. Biri
nun yüzde 20'den fazlası na ulaşı yordu. özellikle de Fransı z, Ingiliz ve Rus lmparatorluklar ı nda
Bu felaket sadece askeri, siyasal ya da mali bir felaket ol- dünyada Islâm dayanışması duygularını tahrik etme tehdi-
makla sı n ı rlı kalmamıştı , insani açı dan da bir trajediydi. diydi. Büyük güçlerin birçok siyasetçisi Panislâm siyaseti-

122 123
nin bir blöf olduğu kanısındaydı ama tam da emin değiller- rasinda, kendini "dünyadaki 300 milyon Müslümanı n dos-
di ve örneğin Hindistan'daki sömürge yöneticileri bu tehdi- tu" ilan etmişti.
di çok ciddiye aldı lar. Gerçekten de ilerde, padişahin Impa-
ratorluk dışı ndaki Müslümanlar arası nda kendisine karşı
Cemaatler arası gerginlik ve çatışmalar
belirli bir sadakat uyandı rmış olduğu görülecekti. Iletişim
araçlarını n gelişmesi Islam dünyası içindeki temasları adli-- Böylesine bir uluslararası durum büyük güçlerin Impara-
iniş ve Islam dayanışması duygularını canlandirmış n. Gele- torluktaki cemaat çatışmaları na etkin şekilde kanşmalarim
cek ayrıca, bu duygular ı etkin siyasal ya da askeri desteğe önlüyordu. Bu çatış malardan içinden çı kılması en güç olan
dönüştürmenin Osmanlı ları n olanakları nı aş tığını da göste- ikisi Makedonya ve Ermeni sorunlarlydı . Makedonya'n ın
recekti. büyük bir kısmı Ayastefanos'ta yeni Bulgaristan'la birleşti-
Uluslararası durum içerisinde çeşitli güçlerin rolleri deği- rihriiş ti ama Berlin Konferansı 'ndan sonra Makedonya Im-
şime uğramıştı . 18501erin sonları ile 18601arda Istanbul'da paratorluk'ta kalmiştı . Makedonya nüfusunun Sı rplar, Bul-
başat bir güç olan Fransa, Prusya yenilgisinin sarsintısin- garlar, Yunanlı lar, Ulahlar ve kendilerini ayrı bir Makedon-
dan kurtulup eski durumuna kavuşmaya çal ışıyordu. Inti- yalı ulus olarak kabul eden insanlardan oluşan bileş imi ne-
kam arayışı içerisindeki Fransa, Osmanl ıları n baş düşman ı deniyle, gelişen milliyetçilik Makedonya'da başka yerlerde-
Rusya ile olan iliş kilerini de iyileştirmişti. Mısı r ve Kı brıs kinden daha fazla soruna yol açmaktay& Bunlar ı n hepsi
şimdi, özellikle de Hı div Ismail'in Süveyş Kanall'ndaki his- Ortodoks Hı ristiyanlyd ı , ama ayrıca Musevi azı nlığın yanı
selerinin sat ı n alınmış olması yla, Ingiltere'nin Yakı ndoğu'da sı ra büyük ölçüde Müslüman Arnavut ve Türk azınlı klar da
oynayacağı esas kartlar olmuş tu. Ingiltere'nin 1882'de M ı - vardı . Bu toplulukların birbirine rakip milliyetçi özlemleri
sı r'ı işgali, Babdi'yle ilişkileri ciddi şekilde gerginleştirmişti ve Ortodoks kilisesine hakim olmak için Bulgarlarla Yunan-
(M ısı r halen biçimsel olarak Osmanl ı Imparatorluğu'nun lılar arası nda süren mücadele Makedonya'daki durumu de-
parçasıydı ), Istanbul'da Ingiltere'nin yerini, büyük ölçüde netlenemez hale getirmişti. Gizli komiteler büyük güçleri
Almanya'nın artan nüfuzu almıştı . Osmanlı lar Almanya'yı , müdahale etmeye kışkı rtmak için terörizm ve gerilla taktik-
Avrupalı emperyalist güçlerin en az tehdit edici olan ı (ve lerinden yararlanı yorlardı . içlerinde en faal olanları , 1893'te
Müslüman topraklarını sOnıürgeleştirmemiş tek güç) ola- Selanik'te kurulmuş olan ve özerklik isteyen "Iç Makedon-
rak görüyorlardi. Al ınanlarsa, Osmanlı ImparatorIuğu'nda ya Devrimci Orgüt ıı" ile bunun, 1895'te Bulgaristan'da ku-
bir Alman ekonomik ve askeri nüfuz alanı yaratılması nda rulmuş ve Bulgaristan'a ilhakı isteyen rakibi "D ış Makedon-
başarı şansı göruyorlardi. Alman askeri dan ışmanları, özel- ya Devrimci örgütü" idi. Büyük güçler her zaman olduğu
likle General von der Goltz, Osmanl ı ordusunu egitmekte gibi yine reformları ve yabancı denetimi altı nda bir miktar
ve Almanya'nı n ekonomik ve diplomatik nuflı zu durmadan özerkliği önermek suretiyle devreye girmeye çal ışmışlar,
büyümekteydi. Almanlar Sultan ın Panislam siyasetini de ancak Osmanl ı ları n işi ağı rdan alı p geciktirmeleri ve kendi
destekliyorlardı . Kayzer II. Wilhelm, Osmanlı Imparatorlu- araları ndaki rekabet yüzünden başarısızlığa uğramışlardı .
ğu'rı a gerçekleştirdiği tan ı tı mı iyi yapılmış devlet ziyareti sı - Diğer büyük cemaat sorunu Ermeni sorunuydu. Büyük

124 125
bir Gregoryen "milletiyle" küçük Protestan ve Katolik "mil- yönetim merkezini işgal ettiği ve havaya uçurmakla tehdit
letlerine" bölünmüş olan Ermeniler, Anadolu'nun doğu vi- ettiği Istanbul'da da geniş çaplı katliamlar oldu. Büyük güç-
layetlerinin altı sı nda oldukça büyük bir azınlı k kesimi ler yine etkili olmadılar. 1896'dan sonra Osmanlı hükümeti
oluşturuyorlardı. Türkmen ve Kürt aşiretlerinin ağırlıklı ol- giderek denetimi sağladı ve kavga yauştı.
duğu bölgelerdeki Ermenilerin çoğu köylüydü. Yüzyıllardı r Osmanlıların Avrupa'daki itibarı Ermeni meselesi yüzün-
bunlar Anadolu'nun doğudan batı ya ulaşan önemli ticaret den çok azalmışken, 1897 ilkbaharında Imparatorluğun
yolları boyunca göç etmişlerdi, öyle ki, 19. yüzyılda büyük (yeni bir Girit isyanıni açıktan açığa destekleyen) Yunanis-
Anadolu kentlerinin birçoğu ile Istanbul'da da önemli Er- tan'a savaş ilan edip onu birkaç hafta içinde yenmesiyle Os-
meni yerleşim bölgeleri vardı. Yeni ortaya çıkmış olan milli- manlıları n kendine olan güveni aniden arttı. Osmanlıların
yetçilik ideolojisi 1870'lerde kendisini Ermeniler arasında kazandıkları toprakları ellerinde tutmalarına Avrupalı güç-
hissettirmeye başladı. Berlin Kongresi'nde bir Ermeni heye- lerce izin verilme.mis ama Yunanistan büyük bir tazminat
ti Anadolu'nun doğu vilayetlerinde reform talebinde bulun- ödemek ve isyana olan desteğini kesmek zorunda kalmıştı.
muş ama sadece Rusya'dan gönülsüz bir destek gOrm üstü. Milliyetlere ilişkin (Makedonya, Ermenistan, Girit) so-
Sonra 1887'cle Cenevre'deki mülteci öğrenciler tarafından runlar ı n hiçbiri çözümlenmemiş ti. Bununla beraber
Hinıah (Çan sesi) adlı radikal milliyetçi bir örgüt kurul- 1896'dan sonra ağır siyasal bunalımlar az çok hafiflemiş 0-
muş, bunu, 1890'da Tiflis'te kurulan ve daha ılımlı ve daha züktiyordu ve Abdülhamit yönetimi bir on yıl kadar göreli
büyük bir sosyal demokrat örgüt olan Ta5naksuiyuri (Erme- bir istikrar sağlama yeteneğine sahip olmuştu.
ni Ihtilal Federasyonu) izlemişti. Bu komitelerin hedefi Er-
menilerin bagrınsızlığıydı (Ermeni cemaatinin çoğunluğu- Maliye ve ekonomi
nun, özellikle de daha zengin olanlarmı n henüz düşünme-
clilderi bir şeydi bu) ve terörist saldırı lar yoluyla dünyanın Abdülhamit'in miras aldığı mali durum da siyasal durum
ilgisini çekmeyi amaçlı yorlardı. kadar güçlükler ve sorunlarla doluydu. Devlet 1875'te bor-
Hükümet buna, bazı Kurt aşiretlerini 1-lamidiye Alayları cunu ödeyememiş ve Rus savaşı muazzam harcarnalara yol
denilen, Rus Kazak birliklerinden örnek alınmış yeni gayri açmıştı. Bu yüzden Imparatorluk iflas etmiş bulunuyordu
resmi birliklere almak suretiyle karşılı k verdi. 1894 Sonba- ve zamanın ekonomik bunalı mında zaten çok fazla cimri-
harinda bir dizi olay, Sason kazasında Harnidiye Alayları ta- leşmiş olan Avrupa para piyasaları ndaki itibarı ve güvenilir-
rafından yapılan geniş çapta bir Ermeni katliamına yol aç- ligi de tümden yok olmuştu. 1878'de barış yapılı r yapı lmaz
mıştı . Avrupa'da bir öfke fırtınası esti. Ancak Osmanlı hü- borç bunalımına ilişkin müzakereler baslarmş ve sonraki
kümetini doğuda reformları başlatmaya zorlama yollarma birkaç yil zarfında aşama aşama bir çözüm geliş tirilmişti.
ilişkin büyük güçlerin kendi araları nda yaptı kları deneme Daha önce Tunus ve Mısı r'da olduğu gibi çözüm, 1881
kabiliııden görüşmeler ğiiçler arası rekabet yüzünden başa- Muharrem Kara rnumesi ile, Duyıı n-i Umum işe idare-
rı sızlığa uğradı. 1895 ve 1896'cla doğuda yine yaygın katli- si'(DUI)nin kurulması nda bulunmuştu. Bu kuruluş Os-
amlar oldu ve bir Ermeni gurubunun Osmanlı Bankası'nı n manlı devlet tahvillerinin Avrupa'daki hamillerini temsil

126 127
eden kişilerden oluşan bir idare meclisiyle yönetiliyordu. sonra ise çok daha yavaş bir hızla yeniden başlamıştı.
DUl modern bir bürokrasi kurmuştu ve buradaki memur Ingiltere, yüzyı lı n başı ndan beri olduğu gibi, Osmanlı
sayısı sonunda 5000'in üstüne ulaşacakti. DU1 bu bürokrasi Imparatorluğu'nun en büyük ticaret ortağı olmayı sürdürü-
sayesinde, bazı vilayetlerin vergileri, tuz ve tütün tekelleri yordu. Bütün Osmanlı ihraç malları nın (esas olarak tarim
ve ipek, alkollü içkiler, balı kçı lı k gibi değişik alanlardaki ürünleri) yaklaşık dörtte birini ithal ediyor ve Osmanlı it-
vergiler türünden birtakım gelir kaynakları nı doğrudan yö- hal mallarının yüzde 30 ila 40'ını sağlıyordu. Ancak, hükü-
netiyordu. Bu devlet gelirleri masraflar düşürüldükten son- metleri tarafı ndan Kıta'daki öteki ülkelerin şirketleri gibi
ra devlet borçları nın faizlerinin ödenmesinde kullanı lıyor- destek görmeyen Ingiliz şirketleri yatı rı m bahsinde Fransa
du. DUI vergi tahsilinde hükümetten daha etkindi ve mun- ve özellikle Almanya karşısı nda kaybetmişlerdi. Ingilte-
tazam devlet gelirlerinin aşağı yukarı üçte birini denetle- re'nin toplam yatı rımdaki payı bu dönemde yüzde 50'nin
mekteydi. Avrupa sermayesinin Dul vasıtasıyla Osmanlı üstünden yüzde 20'nin altına düşmüş, oysa Alman yatı rım-
ekonomisine doğrudan müdahale ediyor olması ve Osmanl ı ları bariz şekilde yüzde 1 civarından yüzde 25'in üstüne
yönetiminin yavaş yavaş işlerlik kazanması , Rum ve Erme- çı kmıştı. Ama en büyük yatı rı mcı, payı nı yaklaşı k yüzde
ni aracı ları n Tanzimat döneminde ekonomide geliştirmiş 30'dan yüzde 50'ye çıkarmış olan Fransa idi.
oldukları güçlü konumları nın etkisini bir ölçüde azaltmişti. Imparatorluğun geleneksel el sanatları sanayii, özellikle
Abdülhamit hükümeti uzun bir süre dışarıdan çok az kıyı bölgelerinde, ucuz ithal sanayi ürünlerinden ciddi şe-
borç almış ve aldığı ndan çok daha fazla, eski borç ödemiş- kilde etkilenmiş ve etkilenmeye devam etmekteydi. Bunun-
tir. Yeni borçlanmalar ancak 20. yüzyıl başı nda Inzlanrnişti. la beraber, bazı sı nai sektörler yeniden yapı lannruş ve ayakta
Abdülhamit saltanatı nı n Avrupa'daki "Büyük Bunalıma te- kalmış veya tamamiyle yeni bazı iş kolları türemişti. Genel
sadtif eden ilk yirmi yı linda, uluslararası ticaretin büyümesi olarak bu yeni sanayiler (Bursa'da Ermeni girişirricilerce
de yavaş olmuştu. Ticaret 1896'dan itibaren Avrupa'nı n sı - kurutan ipek fabrikaları, Uşak'taki hali sanayii, Selanik'teki
nai ekonomilerindeki iyileşmeye koşut olarak, 1830-1875 bira fabrikaları ve kiremit imalathaneleri gibi), küçük işlet-
yı lları ndakine göre daha yavaş bir hı zda olmakla beraber melerde çalışan, son derece düşük ücretli lonca dışı emek-
yeniden artmaya başlad ı . çilere, çok defa kadı n ve çocuklara dayanıyoı-du. Ondan
1888-1896 yı llarında Imparatorluktaki yabancı şirketlerin fazla işçiye sahip sanayi kuruluşları nı n yüzde 90'dan fazlası
ilk dolaysız yatı rımları gerçekleşti. Yatırı mları n çoğu (üçte iki- gayrımı islimlerin mtilkiyetindeydi.
si) demiryollarına yapı lmıştı. Bu yatırı m patlarnası n ı teşvik Yeni sanayilerin büyümesi ve Avrupa'nın modern şirket-
eden kısmen bir arayışı idi. (özellikle de Osmanli hükümeti lerinin doğrudan işe karışması, Osmanlı toplumunda ger-
yapuncılar için bütün riski ortadan kaldı ran kilometre garan- ginlik yaratmış tı. Geleneksel olarak kentlerdeki loncalar
tisini ödemeye ikna edildiğinden beri). Ama, ernperyalistler Osmanlı yetkilileri tarafından korunagelmişlerdi. Şimdiyse
arası rekabetin ve yeni demiryolları çevresinde nüfuz alanları yetkililer çok defa, yabancı şirketlerce kavratilan rasyonel
oluşturma arzusunun da büyük ölçüde etkisi olmuştu. 1896- uygulama zorunlukları ile ezilmiş Ioncalarin geleneksel ta-
dan sonra yabancı yatı rımlar ani şekilde azalmış, 1905'ten lepleri arasında sıkışıp kalmışlardı.

128 129
kin Türkler diğeri ise sabı k padişahın mason dostları nın önder-
liğinde yapı lmış, her iki girişim de başarısı z olmuştu. Son-
Görüldüğü gibi, hükümetle Hı ristiyan cemaatler, özellikle
raki on yı l içerisinde önemli bir örgütlü eylem olmadı ama
Ermeniler arası ndaki ilişkiler yı llar geçtikçe çok gerginleş-
rnişıi, ama Sultan Imparatorluğun Müslüman nüfusunun sı kı hükümet denetimine rağmen okullarda hafif tertip bir
büyük çoğunluğu tarafı ndan seviliyordu. Böyle ohnamasi çalkantı sünnekteydi. Ilk örgütlü muhalefet topluluğunuıı
1889'da, Mekteh-i Tibbiye'de kurulmuş olduğu anlaşılı yor;
için bir sebep yoktu, çünkü, Imparatorluk'taki köylülerin
bu tarihte dön öğrenci, amacı anayasa ve parlamentoyu ge-
varlı k içinde oldukları nı söylemek abartılı olsa da hiç ol-
ri getirmek olan inihud-i OSMaln Cemiyeti'ni kurmuştu.
mazsa köylüler çoğunlukla savaşın, açlığın ve salgın hasta-
Sonraki birkaç yı l boyunca bu cemiyet çok yavaş şekilde
lı kların büyük yıkunlarından zarar gormemişlerdi. Veha
büyüdü. Cemiyetin bazı üyeleri padişahı n zaptiyesi tarafı n-
yüzyılın ortaları nda büyük bir sorun olmaktan çı kmış, tifo
dan tlituldanmış, bazıları ise dışarıya, çoğunlukla da Paris'e
ve kolera 1880 sonras ı nda gerilemiş ti. Sonuç olarak,
kaçarak tutuklanmaktan kurtulabilmişti. Bunlar Paris'te ri-
1870'lerin sonları nda yaklaşık 20.000.000 olan Imparator-
sale ve dergilerde Sultan' sence eleştiren mülteci Osmanlı
luk nüfusu Abdülhamit'in saltanat döneminde yüzde 37 ar-
trieşrutiyetçilerinden küçük bir topluluk buldular. Bu top-
nsla yüzyılı n sonunda 27.000.000'un üstüne ç ı kını stı . Ana-
luluğun önde gelen şahsiyeti, Osmanlı parlamentosundan
dolu nüfusu daha da hı zlı artmıştı .
bir milletvekilinin oğlu olan, Bursa eski maarif müdürü Ah-
Abdülhamit'in en büyük zay ıflığı, kendi geliştirdiği eği-
met Rıza'ydı. Ahmet Rı za öteki mültecilerle birlikte Ittihat
tim kurumları ndan çıkmış yeni bürokrat ve subay kuşakla-
ve Terakki Cemiyeti (ITC) adı nda küçük bir cemiyet kur-
ima, yani Osmanlı aydı n zurnresine sadakat aşilı yarnamıs
muş tu ve 1895.ten itibaren de Osmanlı ca ve Fransızca dille-
olması ydı. Imparatorluğun arta kalan lusınnları m çağdası
rinde Meşvcret gazetesini yayı nlamaktaydi. Topluluk Fran-
Avusturya-Macarisı an Imparatoru II. Franz Joseph gibi bü-
sa'da kendine jeımes Turcs (]ön Türkler) adım vermişti.
tünüyle muhafaza etmede dikkati çekecek derecede başarılı
Istanbul'daki gizli cemiyetin bazı hususlarda Ittihat ve
olduğu öne sürülebilirse de, kendi hizmetindekileri yönlen-
Terakki Cerniyen'yle birleş tiği ve bu cemiyetin adını kul-
clirmede ve onlara ulası lacak bir amaç sunmada tamamiyle
lanmakta olduğu anlaşılı yor. Ermeni bunalı mı (1894-1896)
başarısız kal mışti.
sırası nda, Abdülhamit yönetiminin gözden düş tüğü ve
Mülkiye ve Ilarbiye'cle eğitim gören yeni kuş aklar, hem
uluslararası açı dan tecrit edildiği bu yıllarda, ITC'ıiin üye
liberal ve anayasal düşüncelerin hem de kitaplarını gizlice
sayısı aniden hızlı şekilde artmıştı. Ce.nniyet'in 1896'da bir
okuyup, tanışt ı kları Yeni Osmanlıları n Osmanlı yurtseverli-
hükümet darbesi tertiplemeye teşebbüs ettiği anlaşı lı yor,
ğinin etkisinde kalı yorlardı.
ancak hafiye örgütü gizli tertibi ortaya çı karmış ve tertipçi-
Kanun-ı Esasi ask ı ya alındı ktan hemen sonra, Abdülha-
leri tuıuklatnişti. Içlerinden çoğu sürgime gönderilmiş ti.
mit'i iıı clirip yerine, hakk ı nda tamamen iyileştiği söylentile-
Imparatorluk içindeki meşrutiyet hareketi ciddi bir darbe
ri dolaşan V Murat) geçirmek amac ı yla iki silahlı girişinı
yenı işti. Sonraki on yıl zarfinda muhalefetin ağırlı k merkezi
olmuş tu. Bu girisimlerden biri sabı k Yeni Osmanlı Ali Su-
Avrupa'daki mültecilere kaydı . Ara sıra bunlara sürgün yer-

130 131
lerinden kaçabilmiş Jön Türkler katılı yordu. Bunları n gelişi za bir kez daha sürgündeki hareketin tartışmasız önderi ol-
harekete genellikle yeni bir ivme kazandı rıyordu. Ayrıca re- muş tu. Ne var ki hareket ciddi bir darbe yemiş bulunuyor-
kabete de yol açı yordu, çünkü Jön Türkle'rin hepsi Ahmet du. 1897-1899 yılları hareketin en sönük zamanıydı.
Rıza'nın peşinden gitmeye istekli değildi. Buna sebep Ah- 1899 yılının Aralı k ayı nda, zengin bir paşanın, oğulları
met Rıza'nın inançlı bir pozitivist haline gelmiş olması ve Sabahattin ve Lutfullah'la Fransa'ya kaçan (Abdülhamit'in
dini reddedişinde çoğu Jön Türk'ün kabul edemeyeceği ka- kayı nbiraderi) Mahmut Celalettin Paşa'nın Paris'e gelişiyle
dar aşirıya kaçmastydı. Kişiliğinin de bir payı vardı; Ahmet muhalefet hareketi canlılı k kazandı. Üç yıl sonraki ölümü-
Rıza'nı n uzlaşmaz ve geçimsiz bir kişi olduğu anlaşılıyor. ne kadar Paşanı n Jön Türkler arasında, bir kuşak önce
Riza'nı n Iiderliğine ilk büyük meydan okuma Mizancı Mustafa Fazıl Paşa'nı n Yeni Osmanlılar arası nda oynadıği
Murat'ı n 1896'da Paris'e geliş iyle oldu. Eski MiiIklye hocası role benzer bir rolü oldu. Ama, şimdi büyük oğlu Sabahat-
Kafkas kökenli Mizanci Murat, önce Istanbul'da sonra tin, Ahmet Rı za'nı n otoritesine en ciddi tehdidi oluştur-
1895'te Kahire'de çı kardığı Mizan'ı n yöneticisi olarak fı ne maktaydı. Sabahattin, imparatorluğu canlandırmak için as-
kavuşmuş tu. Kendisi bir liberaldi, buna rağmen, hilafete ve gari devlete ve serbest girişimin gücüne inanan katı ksız bir
Imparatorluğun Islami niteliğine Rı za'dan çok daha fazla liberaldi, oysa Ahmet Rı za gitgide bir Osmanlı milliyetçisi
önem veriyordu. Bu konuda, mülteciler grubunun coğun- haline gelmekteydi. Hareket ikisi arasında bölündü ve bu
luğuyla uyum içindeydi; bu grup kendisini, Paris'e vard ı k- bölünme 1902'de Paris'te düzenlenen ilk "Osmanlı Liberal-
tan sonra Ahmet Rıza'nı n yerine 1TC'ye başkan seçti. 1897 leri Kongresi"nde açığa çı ktı.
yı l ı başları nda Murat ve bir grup taraftarı 1TC'nin yönetim Bu kongrede Imparatorluğun bütün milliyetleri temsil
merkezini Cenevre'ye taşıdı. edilmiş ti. Ermeni örgütlerinin ve Sabahattin'in grubunun
Ancak altı ay sonra, Sultan Abdülhamit (Ermeni karışı k- dahil olduğu çoğunluk, gerek şiddetin ve gerek Imparator-
lı klannı n en kötü faslı nin bitmiş olması ve o yil yapı lan Yu- luğa yabancı müdahalesinin Abdülhamit'i ortadan kaldıra-
nan savaşını n kazanı lması sayesinde) artmış olan itibarı n- cak vası talar olarak kabul edilebilir olduğunu ilan etti. Ah-
clan yararlanı p içerdeki ve dtşardaki muhalefetin üstesinden met Rı za ise Imparatorluğun bağımsızlığı için endişe gitti-
geldi. baş kentte, tanınmış bütün Jön Türkler toplandı ve ğinden her iki vasıtayı da kabul etmedi. Kongre sonrasında
uydurma bir duruş madan sonra Trablusgarp'a sürgüne gön- Prens Sabahattin önce "Osmanl ı Hürriyetperverân Cemiye-
derildi, aynı zamanda padişahı n temsilcileri de Mizancı ti"ni ve sonra 1906'da Teşebbüs-i Sahst ve Adem-i Merkeziyet
Murat) ve bazı önde gelen ]ön Türk'ü "Sultana ıslahatları n- Cemiyeti'ni kurunca, bölünme resmiyet kazandı. Sabahat-
da yardı mcı olmaları " için geri dönmeye ikna etmeyi başar- tin'in grubu Kongre'de alı nan kararlar gereğince, Trablus-
mış tı . 1TC Sultanla olan bu anlaşmayı bir ateş kes olarak garp'taki Osmanlı garnizonunun yardımı yla askeri bir dar-
göstermeye çalıştı ysa da,.Abdülhamit yönetiminde ya da be düzenlemeye kalkış tlysa da bu girişim hayata geçirile-
diplomasi hizmetinde arpalı kları kabul etmiş oldukları için medi.
çoğu .Jön Türk önderi inanı hrlik ve gtivenilirliğini yitirmiş- 1905-1906 yılları hareketin Ahmet Rıza önderliğindeki
ti. Onları n tavrı Ahmet Rıza'yı haklı çıkarmış ve Ahmet Rı- daha milliyetçi ve merkeziyetçi kanadı için en hayati yıllar-
132 133
dı. Osmanlı milliyetçiliği de meşrutiyetçiliği de 1904-1.905 nik Posta-Telgraf Müdürlüğünde telgraf başkâtibi idi. Onun
Rus-Japon Savaşı 'yla ve bu savaşın bitimindeki birinci Rus örgütleme dehası sayesinde Osmanlı Hürriyet Cemiyeti Ma-
Devrimi'yle bir canlı lık kazanmıştı . Bu savaş ta, ilk kez bir kedonya'da hı zla yayı lmıştı. Çok önemli bir gelişme de,
Asya devleti Avrupa'nı n büyük emperyalist güçlerinden bi- 3.0rdu (Makedonya) ve 2.0rdu'dan (Edirne) subayların
rini yetnniş ti ve bunu izleyen kargaşada Çar, Rusya'da bir cemiyete katilmalanyclı . Bunda Üçüncü Ordu'nun kurmay
yasama meclisini ve bir ölçüde meşrutiyetçiliği kabuk zor- subayları ndan Binbaşı Enver başrol oynamıştı. Selanik gru-
lanıniş tı . Hemen ardı ndan, 1906'da, geri kalmış Iran'da bile bu 1907'de Paris'teki mültecilerle temas kurmuş ve Ahmet
mesruti bir devrim olmuş tu. Bu olaylar Osmanl ı muhalefet Riza'nin düşüncelerini Prens Sabahattin'inkilere göre daha
hareketine esin verici olmuş tu, daha uygulamaya yönelik uygun bulduklarmdan, gruplarını onun grubuyla birleş tir-
bir seviyede ise, iki yeni Jon Türk'ün, Bahattin Sakir ve Dr. me kararı almış ve ITC'nin geleneksel adı m kendilerine mal
Nazıın'ı n Paris'e gelişkri harekete güç katmıştı. Ahmet Rı za etmişlerdi. Ancak bu ada rağmen Imparatorluk'laki muha-
uygulamaya yönelik bir siyasetçi olmaktan çok hep bir ku- lefet hareketine hakim olan merkez Paris'teki değil Sela-
ramcı olmuş tu, ama yeni gelenler ITC'ye ilk kez, Impara- nik'teki merkezcli.
torluğun birçok k ısmında ve komşu ülkelerde şubeleri bu- Imparatorlukta ve özellikle ordu içerisinde 1906-1908
lunan ve etkin bir sekreteryas ı ile iletişim araçları olan sağ- yıllarında, pahalılı k (enflasyon yüzyılın ilk yıllarında yeni-
lam bir örgütsel temel sağlamışlardı. den hı zlanımş(1) ve maaş ödemelerinin normalden daha ge-
1907'de bütün muhalefet hareketini Paris'te bir ikinci cikmesinden dolay ı hoşnutsuzlugun arttığı anlaşılı yor. Im-
kongrede birleş tirme.k için yeni bir giriş imde bulunuldu. paratorluğun birçok değişik bölgesinde belgelere geçmiş
Bu kez inisiyatil Ermeni gruplarindan gelmiş ti ve yeniden grevler ve küçük çaplı isyanlarla ortaya çı kan hoşnutsuzluk
orgütlenmiş olan ITC bile şiddet yöntemlerinin kullan ı lma- belirtileri ortamı hazı rlamıştı , ama Temmuz 1908 Devrimi'-
sı nı kabul etmişti. Bu tavır değişikliğinin nedeni Imparator- nin doğrudan nedeni Makedonya sorunu idi.
luk içindeki geliş melerde yazı yordu. Gerek başkentteki bü- O yılı n Haziran ayı nda Rus Çarı ve Ingiltere Kralı VII.
yük yüksek okullardaki ve gerek taşra merkezlerindeki kü- Edward Baltı k kı yısı ndaki Reval'de buluştu. Ingiltere ve
çük yerel gruplar 1896 yılı ndaki büyük levkifatian kurtul- Rusya. Almanya'ya karşı duydukları ortak korkuclan dolayı
muş ama araları ndaki teması yitirmiş lerdi. Sürekli yeni gittikçe birbirlerine daha yakınlaşmaktaydı ve bu nedenle
gruplar kurtı luyorclu, ama içlerinden hiçbiri ülke çap ı nda her iki ülkenin devlet adamları aralarındaki sorunların ba-
sistemli bir örgütlenme ağı kurmayı basaramı yordu, ta ki zıları nı çözmeye çalışıyordu. Çı kan sonuçlardan biri, Make-
Eylül I906'cla Selanik'te Osman!' Hurriyei Cemiyeti kurula- donya sorununun çözümüne yönelikti; yabancı denetimini
na dek. Cemiyetin kuructı ları genç bürokrat ve subaylardan esas alan bu öneriye göre padişah sadece görünüşte hu-
oluş uyordu, içlerinden kimileri 1896'dan önce 1TC'ye kat ı l- kümdar konumunda kalacaktı. Reval görüşmesinin haberi
mış t ı . Cemivetin arkası ndaki itici güç Mehmet Talart ı . (Ingiltere ve Rusya'nın Osmanlı lmparatorluğu'nu parçala-
Edirneli bir posta memuru olan Mehmet Talat, eski ITC'ye mayı kabul ettikleri söylentisiyle beraber) Selanik'e ulaşın-
katıldığı için I896'da Edirne'den sürülnıüştü ve Şimdi Sefa- ca, ITC eyleme geçmeye karar verdi. Bu zamanlamada

134 135
muhtemelen, hükümet ajanları nm örgütün unsurların' or-
taya çıkarmak üzere oldukları nın kesfedilmesinin de bir et-
kisi olmuş olmalıydı.
Cemiyet üyesi subaylar (aralarında Enver de vardı) eşgtı-
dürnlü bir harekâila, askerleriyle dağa çı kı p Kanun-ı Esa- BOLOM Il
si'nin geri gelmesini talep ettiler. Sultan Makedonya'ya önce Türk tarihinde
güvenilir subaylar ve sonra da Anadolu'dan asker gönderil-
mesi suretiyle isyanı bastirmaya çalıştr, ancak subaylardan
Jön Türk dönemi
kimisi öldürüldü, ve gemilerindeki ITC kişkı rucı ları n ı n et- (1908-1950)
kisinde kalan askerler isyancılarla savaşmayı kabul etmedi-
ler. Padişah pes etti ve 23 Temmuz 1908 gecesi otuz yıllı k
bir aradan sonra Kanun-i Esasi yeniden yürürlüğe konuldu.

137
136
8.
İkinci Meşrutiyet Dönemi

1908 Meşrutiyet Devrimi

Temmuz 1908 Devrimi 3. (Makedonya) ve 2. (Trakya) Or-


duları 'ndaki Ittihatçi subayların eylemlerinin sontıcuydu.
Imparatorluğun Avrupa'daki vilayetlerinde bu yeterince
aç ı ktı , çünkü ITC, Meşrutiyet rejiminin yeniden kuruldu-
ğunu ilan etmek ve Meşrutiyetiıı yararlarını halka açıkla-
mak için her büyük kente heyetler göndermişti. Bu heyetle-
rin başındaki Ittihatçı subaylar, bu değişimin gerçek sorum-
lusunun padişah değil Cemiyet olduğunu açıklamaya özel-
likle dikkat etmişlerdi. Ama durum, Asya'daki vilayetlerde
ve başkent Istanbul'da çok farklı görünüyordu. Abdülhamit
rejiminin sıkı sansürü Makedonya'dan gelen haberlerin hal-
ka ulaşmasma engel olmuştu. Bu nedenle padişah olaylara
ilişkin kendi yorumunu başarı ile sunahildi; hain danış-
manları tarafından aidatılı p ülkenin meşrutiyet yönetimine
hazı r olmadığını düşürmeye sevkedilmişti, ama şimdi ve
kendi rızası yla artı k meşrutiyet için zamanı n geldiği sonu-
cuna varmıstı .

139
Haber etkisini bir kere gösterdikten sonra (bu biraz za- Mülteci hareketinin önderleri gibi Imparatorluk dahilin-
man almıştı , çünkü baş kentteki ilk duyuru, yeni seçimleri de sürgünde olanlar da, Istanbul'a döndüklerinde kahra-
bildiren gazetelerdeki başlı ksı z, göze çarpmayan üç satirlik manlara yaraşı r şekilde karşılandılar. Buna rağmen bu kişi-
bir haberdi) Istanbul ve Asya'daki halk ı n tepkisi Makedon- ler, devrimden önce imparatorluk içindeki muhalefet hare-
ya'daki halk tepkisinin aynısı olmuştu; olağanüstü bir se- ketiyle en çok temasta bulunmuş olan iki parti örgütçüsü-
vinç ve ferahlama vardı , her meslekten ve Müslüman, Muse- nün, Bahaettin Şakir ve Dr. Nazım'ın dışında, tam nüfuzlu
vi, Hı ristiyan her cemaatten insan caddelerde kardeşlik gös- konumlar elde edemediler. ITC içerisindeki siyasal güç. Se-
terileri yapı yor, birbirini kutluyordu. Yaşamın bir şekilde lanik'ten gelenlerin elinde kaldı.
ş imdi daha iyiye dogru değişeceğine dair genel ama dile ge- 1TC'nin bu coşku havası nda iktidarı kendi denetimi altı-
tirilmemis bir beklenti vardı. Aynı zamanda, başkent dahil na almayişı, hatta yirmi yı ldı r büyük çabalar harcayarak
birçok yerde halk, memurları işlerinden attı rarak ve hafiye karşı koymuş ve yermiş olduğu padişahı tahttan indirme-
örgütlerinin bilinen üyelerinin peşini yakalayı ncaya kadar mis olması şaşı lacak bir şeydi. Bunun bir nedeni, padişahın
bı rakmayarak eski rejimin temsilcilerinden öcünti alıyordu. kamuoyunu istediği şekilde yönlendirmesi sayesinde bir-
Meş rutiyet devriminin getirdiği düşünce, ifade ve toplan- çok kimsenin onu olayı n kahraman ı olarak görmesiydi.
tı özgürlüğünün etkisi sadece sevinçli ya da öfkeli siyasal 1TC liderleri padişaha güvenmedikleri halde, onu azledecek
gösterilerle kalmamış, ayrıca işçiler arasında yaygın çalkan- gücü kendilerinde bulam ı yorlardı . Hele hükümetin dizgin-
tı lara da sebep olmuştu. Işçiler fiyat artış larını (devrimden lerini kendi ellerine geçirecek güvene hiç sahip değillerdi.
sonraki ilk iki ay içerisinde enflasyon yüzde 20'ydi) telafi Yaş ve kıdem, Osmanlı toplumunda otoritenin çok önemli
etmek için ücret artışı talebinde bulunmuşlar, talepleri yeri- önkoşullariych ve çoğu yüzbaşı ve binbaşı ya da küçük hü-
ne getirilmeyince de imparatorluğu bir grev dalgası sarmış- rokrat olan yaşları yirmilerinin sonlarında ve otuzları nı n
tı. Altı ay içerisinde 100'ün üstünde grev olmuştu. Halkın başları nda olan Jön Türklerde ikisi de yoktu. Bu yüzden
siyasal gösterilerde içindeki]eri döküp ferahIarnasindan Cemiyet, siyaset işlerini Sadrazam Sait Paş a yönetimindeki
hoş nut olan hükümet, bu grevlerden korkuya kapılmış ve mevcut hükümetin eline bı rakmayı yeğledi. Bu arada, uy-
kamu kesiminde sendikaları yasaklayan, zorunlu hakem gun gördüğü zamanlarda siyaset iş lerine müdahale ederek,
usulünü getiren ve grev eylemini son derece güçIeştiren iş henüz erişilmiş meş ruti özgürlüğü korumanı n bekçiliğini
yasası nı 1TC'nin desteğiyle çı kararak tepkide bulunmuştu. üstlenmişti. Sonraki yı llarda, 1TC'nin hiçbir resmi sorumlu-
Bu yasa işçi hareketini etkin şekilde bastı rdı ve Il. Meşruti- luğu olmaksızın baskı uygulayan ve siyasal iktidarı elinde
yet döneminin daha sonraki dönemi boyunca hemen hiç tutan gizli bir cemiyet olarak bu konumunun istikrarsızlı k
grev olmadı . ITC'nin grevcilerin bozguna uğraulması ndaki yaratan bir etken olduğu görülecekti.
rolü ilginçtir, çünkü -anayasal özgürlüğün en önde gelen ITC'nin müdahalede bulunduğu ilk çatışma, padişahın,
şampiyonu olan- Cemiyet, örgütlü işçilerin pek de fazla ol- Harbiye ve Bahriye nazı rlı klarma ilişkin sadrazamın tercihi-
mayan özgürlüğünün bastı rılması nda gayet açı k şekilde ka- ni onaylamak yerine, bu nazirları doğrudan doğruya ata-
pitalistlerin tarafını tuttuğunu göstermişti. mak için ısrarda bulunması ndan kaynaktandı. Sait Paşa pa-

140 141
dişaln destekleyince, Cemiyet onu istifaya zorladı. Onun çıktı kları ve 1TC'nin hükümeti denetlemek için parlamen-
yerine Ağustos ayı nda, Ingiliz taraftarı bir liberal olarak ta- todaki çoğunluğuna bel bağlayarak arka planda kaldığı bir
nı nan Kı brı slı Kamil Paşa atandı. durumdu.
Devrim sonrası ndaki ayları n en önemli olayı otuz yı ldı r
ilk kez yapı lan seçimler idi. ITC devrim öncesinde sadece
31 Mart isyanı
Avrupa'daki vdayederde çok güçlü bir taşra örgütüne sahip-
ti. Simdiyse örgütünü Asya'daki vilayetlerde ve Kuzey Afri- ITC, devrimin şaşırtıcı başarısından sonra ülkedeki en sözü
ka'da yayı na çabası gösteriyordu. Yeni şubeler kimi zaman, geçen güç olduğu halde, 1908 yılı boyunca ve 1909'un ilk
Abdülhamit'in sürgüne göndermiş olduğu kişilerden oluşan ayları nda muhalefetin iki türüyle artan şekilde uğraşmak
mevcut yerel muhalefet toplulukları nı n 1TC örgütlerine do- zorunda kaldı . Biri, seçimlerde başansı z olan ve gittikçe
nüş türülmesi suretiyle kurulmaluaycl ı. ITC'nin şube örgüt- kı zgı nlı k duyan Alı r-ur Fı rlzası'mn nı uhalefetiydi. ITC'nin
leri genellikle, meslek sahipleri (öğretmenler, avukatlar, baskısı na Alı rar Firkusi üyeleri gibi öfke duyan Kamil Paşa
doktorlar), Müslüman tüccarlar, lonca başkanları ve toprak da bu topluluğa katılmış ve kendisiyle ITC arası ndaki iliş-
sahipleri ittifakmdan oluşuyordu. Cemiyet neredeyse sı rf kiler gittikçe gerginleşmişti. 14 Şubat'ta 1TC Kâmil Paşa'yı
MusItimanlardan bilhassa da Tiarklerden oluştuğu halde ye- görevinden almay ı ve yerine Cemiyet'e yak ı n olan Hüseyin
ni parlamentoda sandalye garantisi vererek diğer uyrukla- Hilmi Paşa'yi geçirmeyi başardı . Muhalefet tarafı ndan
mı işbirliğini elde etmeye çaliş iyordu. Sonunda Türkler amansı z bir bası n kampanyası başladı , buna litihatçı ları n
288 sandalyenin yüzde .50.sinin biraz üstüne sahip oldular. yayın kuruluşları tarafı ndan aynen karşı lı k verildi. 6 Ni-
Seçimlerde ITC'nin yani sı ra aday olan tek örgüt, Prens san'da, en ş iddetli Ittihatçi aleyhtarı olan gazetelerden biri-
Sabahattin'in (o da geri dönmüştü) taraftarlarmı n Eylül nin baş yazan olan Hasan Fehmi -muhtemelen bir Ittihatç ı
ayı nda kurmuş oldukları yeni parti, Osmanlı Ahrar Firka- görevli laralindan- öldürüldü. Ertesi gün yapı lan cenaze tö-
st'ych. Ancak bu partinin ülke çapı nda bir örgütü yoktu ve reni Cemiyet aleyhinde bir kitle gösterisine dönüştü.
sadece bir sandalye. kazanabilmişti. kar ısına çı kan ikinci muhalefet türü, özellikle
Mutlak zafere rağmen, lttihatçdarı n etkisi doğrudan ol- ulema ile tarikat şeyhlerinin alt tabakası ndan olan muhafa-
maktan çok dolaylı idi, çünkü lulhatçilar imparatorluğun zakar dinci çevrelerden gelmekteydi. Ekim 1908'e rastlayan
birçok yerinde ITC'nin kendi üyelerinden çok, isimlerinin Ramazan ayı sırası nda, meyhane ve tiyatroların kapanması,
Ittilı atçı ları n listesine aday olarak yazı lnı ası na izin veren fotoğraf çekiminin yasaklanması ve kadınları n hareket öz-
yerel eşrafa bel bağlamak durumunda kalmişlardı. Bu, par- gürlüğünün kisitlanmasmın talep edildiği birçok olay ve en
lamentodaki parti disipliniıı irı çok zayı f olması demekti. az iki ciddi ve şiddetli gösteri olmuştu. 3 Nisan'da, Nakşi-
Böylece devrim ve seçimler sonrası ortaya çı kan siyasal bendi seyhi Derviş Vahdetrnin Volkan gazetesi etrafı nda
durum, sarayı n iklidarı nin gen-denmis ama yok edilmemiş çoktandı r faal bir topluluk olan dinci aştrılar, Ittı lickl-ı Mu-
olduğu, Babı ali'nin baş ta gelen bürokratlarinı n 1878'clen harnmedi Cemiyeti'nde örgütlendiler. Bu topluluk, .Jon
bu yana ilk kez bağı msı z bir siyasi etmen olarak ortaya Türklerin siyaseti ve din dışı, dünyevi yaklaşımma karşı

142 143
büyük çaplı bir propaganda düzenledi, leşmiş ti; ölenlerin çoğu subaydı, ama içlerinde ünlü Ittihat-
Ittihalçtlar ve yabanc ı gözlemciler, geçmiş aylardaki bü- çAlarla karışurilan iki de milletvekili bulunuyordu.
tün bu iç çekişmeye ve artan gerginliklere rağmen, 12 Ni- Ittihatçı lar yeraltı na kaymış ya da başkentten kaçmıştı.
san 1909 (30 Mart 1325) gecesi başkentte Islam'ın ve seri- Bunun sonucunda, ITC'nin çoğunluğa sahip olduğu Mec-
atı n geri gelmesi adına silahlı bir ayaklanma patlak verdi- lis-i Mebusan'da yeterli sayı kalmamıştı . Yine de, mecliste
ginde tam bir şaşkı nlığa uğradı lar. O gece, Taşkışla'da bulu- hazı r bulunan milletvekilleri askerlerin isteklerini kabul et-
nan ve ITC tarafı ndan henüz bir hafta önce güya daha az tiler ve ayn ı zamanda da, şeriatın ve anayasanı n muhafaza
güvenilir Arap ve Arnavut askerlerinin yerine geçmeleri edileceğini ilan ettiler.
için getirilmiş olan Makedonya taburlan subaylarmı esir Ahrar liderleri ilk günden beri, isyanı tamamen ITC
alarak ayaldand ı lar. Çok sayı daki softayla, medrese öğrenci- aleyhtarı bir olaya dönüştürmeye ve isyanı n gerici, Meşruti-
leriyle birlikte meclis binası na yürüdüler. Sabahleyin onlara yet aleyhtarı ve Abdülhamit taraftarı bir yöne gitmesini ön-
gittikçe daha çok asker ve alma katı ldı . Hükümet ne yapa- lemeye çalışmış lar ama başaramamışlardı. Bu arada, Cem i -
cağı nı bilmez haldeydi. Kendine bağlı birlikleri sevketrneyi yeti Islâmiye'de birleş en üst rütbeden ulerna ise
göze alamamış , bunun yerine zabtiye müdürünü gösterici ayaklanmayı hiç desteklemerniŞ ve 16 Nisan'dan itibaren de
kalabalığını n isteklerini dinlemeye göndermişti. Askerlerin açı kça kı namıştı.
sözcüleri altı istekte bulundular: ITC Istanbul'dan sürülmüştü ama taşradaki, özellikle de
• Sadrazamın, Harbiye ve Bahriye nazı rları nın azledilmesi Makedonya'daki konumunu korumuş ve derhal karşı ted-
• Bazı Ittihatçı subayları n baş ka yerlere gönderilmesi birler almaya başlamıştı. Taşra kentlerinde halk gösterileri
• Meclis-i Mebusan'ın Ittihatçı Başkanı nı n (Ahmet Rıza) düzenlemiş ve meclisi ve sarayı telgraf yağmuruna tutmuş-
değiştirilmesi tu. Halkı anayasanı n tehlikede olduğuna inandı rmak sure-
• Bazı Ittihatçı milletvekillerinin Istanbul'dan uzaklaştı - tiyle, bilhassa Makedonya'da propaganda savaşını kolaylık-
rı lması la kazanmıştı . 15 Nisan'dan itibaren de isyancı lara karşı as-
• $eriatin geri getirilmesi keri bir sefer başlattı . Bu sefer için kurulmuş olan Hareket
• Isyancı askerler için genel af. Ordusu, 3.Ordu komutanı Mahmut Şevket Paşa'nı n yönetti-
Bu talepler karşısı nda Sadrazam öğleden sonra saraya gi- ği düzenli birliklerden ve bu birliklere takviyede bulunan,
dip istifası nı sundu, istifası Sultan tarafı ndan kabul edildi. çoğunlu ğunu Arnavutları n oluşturduğu, 1908 Devrimi
Ertesi gün, renksiz bir diplomat olan Tevfik Paşa'nın (Ok- kahramanları ndan biri olan Niyazi Bey yönetimindeki gö-
day) sadrazam olarak atand ığı ilan edildi. Yeni kabinenin nüllü birliklerden oluşuyordu. Bu askerler Istanbul yakı nla-
Harbiye Naz ı n Müşir Ethem Paşa askerleri ziyaret etti, on-
rı na trenle getirildiler.
lara övgüde bulundu ve bütün isteklerinin karşı lanacağına Meclis-i Mebusan, Hareket Ordusu'nun kenti kuvvet zo-
dair söz verdi. Askerler ve softalar zaferlerini coşkun bir şe- ruyla almasını önlemeye çalış mak için ordu karargahı na bir
kilde kutladı lar. Aynı zamanda, ünlü Ittihatçı lara karşı en heyet yollamış, ama olumlu bir yanı t alamamış, bunun ar-
az yirmi kiş inin ölmesiyle sonuçlanan bir katliam gerçek- dı ndan heyettekiler orduyla kalmaya karar vermiş, diğer
144 145
milletvekillerine de kendilerine kat ılmaları için bir çağrı da rimi'ne yol açanlar bu modern eğitim görmüş subaylar ol-
bulunmuşlard ı . 22 Nisan'dan itibaren parlamentonun iki muştu). Şimdi bu mektepli subaylar yönetimi ele almışlar-
meclisi Ayastelanos'ta (bugünkü Yeşilköy) Meclis-i. dı. Alaylı subayları n birçoğu na yol verilmiş, rütbeleri indi-
Milli olarak birlikte toplanmıştı. rilmiş ve daha kötüsü alt kademeden yükselip subay olma-
Hareket Ordusu 24 Nisan günü sabah erken saatlerde ya son verilmiş ti. Askerlerin de memnuniyetsizlik nedenle-
fazla direniş le karşı laş madan kenti işgal etti. Isyan bastı rı l- ri vardı . Eski ordunun gevşek disiplinine ve rahat ortamına
(Utan sonra, sı kıyönetim altı nda iki askeri mahkeme ku- alışmışlardı, şimdiyse talimler sı rasında başka şeylerle bir-
ruldu; Derviş Vahdeti dahil çok sayıda isyancı bu mahke- likte abdest ve namaz molalarin ı kaldı ran, Prusya talim
melerce mahkum edilip idam edildi. Birçok Ahrar önderi yöntemlerini zorla kabul ettirmek isteyen genç subaylarla
tutuklandı , ancak Ingilizlerin baskıslyla serbest b ı rakı ldılar. karşı karşıya idiler.
27 Nisan'da, halen birlikte toplantı halinde olan parlamen- Meş rutiyet devriminden bu yana sekiz aydı r açı kça laik
tonun iki meclisi, Sultan Abdülhamit'i tahttan indirdi. Yeri- yasalar çı kartı lmaclığı halde, alt rütbeden ulerncî belirli bir
ne, küçük kardeş i Mehmet Reşat Sultan V. Mehmet olarak şekilde, devrimin yol açt ığı ortam degişiminin kendilerini
tahta çı ktı . tehdit ettiği duygusuna kapihmstı . Bu topluluğu özellikle
Nisan 1909'daki olaylar için birkaç farklı neden gösterile- tahrik eden bir tedbir, sı navları ndan zamanı nda geçemeyen
bilir. Farklı topluluklar farklı nedenlerle Meş rutiyet yöneti- din okulları öğrencilerinin askeri hizmetten artı k muaf tu-
nı inden hayal kı rı klığı na uğramış tı . Eski rejimin yı kılması tulmamaları idi.
Abdülhamit düzeninin üyeleri olarak yaşamlarını kazanan- Jön Türk topluluğu içerisinde, Ittihatçılar ı n sorumsuz si-
ları çok kötü etkilemiş ti, bunlara padişaha jurnaller vermiş yasaları nı ve sahip olduğu iktidar tekelini diline dolayan
olan Istanbul'da faal binlerce hükümet easusu da dahildi. Ahrar muhalefeti ile olan uyuşmazlı k da isyanı n meydana
Yeni hükümetin akılcı ve hesaplı politikaları , hükümet da- gelebileceği ortamı n yaratı lması na yardı mcı olmuştu.
irelerinde eski yönetimin adam kayı rmacilığı ndan kaynak- Karşıdevrinı i kimin başlattığı meselesine gelince; ITC su-
lanan istihdam fazlaliğı na son vermeyi amaçlamış ti. Her ka- çu tamamen Sultan Abdülhamit'in ve Şeyh Vahdeffnin itti-
demeden binlerce devlet memuru işlerini kaybetmiş bulu- had-ı Muhcı minedi'sinden gelen dinsel muhalefetin omuzla-
nuyordu. Istanbul gibi, devletin ana gelir kaynağı olduğu rı na yı kmişıı. O sı ralarda, isyancı larda bol para bulunma-
bir kentte bunun geni ş kapsamlı sonuçları olmuştu. sı ncla ve askerlere ödemelerin görünüşte altı nla yapı lmış ol-
Ordudaki başlı ca sı kı ntı kaynağı, askeri okullar ve Harbi- ması nda da Abdülhamit'in parmağı olduğu düşünülmüştü.
ye'de eğitim görmüş mektepli subaylarla, alt kademelerden Aynı nedenle bazı ları, Ingiltere ile Osmanlı liberalleri ara-
yetiş ip gelen alayli subaylar arası ndaki sürtüş meydi. Alaylı sı ndaki yakı n ilişkileri göstererek Ingiltere'nin bulaş mıs ol-
subaylar eski rejim tarafından kayı rılmış, maaşları düzenli masından kuşkulanmıştı . Yine de padişahı n ayaklanma=
ödenmiş ve Istanbul içinde ve civarı nda Birinci Ordn'ya ta- 11 günü boyunca son derece ihtiyatlı davrand ığı açı ktı r. As-
yin olunmuş lardı . Mektepli subaylardansa kuşku duyul- kerleri açıktan açığa tanı mamazlik etmemekle beraber, ne
muş tu (bunda haklı ydı lar da, çünkü 1908 Meşrutiyet Dev- onları n taleplerini aç ı ktan açığa desteklemiş ne de eylenı le-

146 147
rini yönlendirmeye çalışmıştı , Hareket Ordusu kente girdi- Karşı devrimin bastı rılmaslyla iktidar ordunun, bilhassa
ğinde, görünüş te onu rahat karşılamış ve saraydaki askerle-
da baş komutan Mahmut Şevket Paşa'nı n eline geçmişti.
re direniş göstermemelerini emretmişti. Sonradan anı ların-
Mahmut Şevket Paşa üç ana ordunun, Birinci (Istanbul),
da, isyanla herhangi bir iliş kisinin olduğunu yalanlamıştı. Ikinci (Edirne) ve Üçüncü (Manastı r) Orduları n Müfettişli-
Isyancı larca dile getirilen talepler, askeri mahkemeler
ği'ne getirildi. Mahmut Şevket Paşa'nın otoritesine ne Sad-
önünde yapı lan ve muhalefet liderlerinin anıları nda yeralan razam Hüseyin Hilmi Paşa kabinesi, ne onun yerine Aralık
taıııklı klar, baş tahrikçi olarak siyasal muhalefet partisi Ah- 1909'da geçen Hakkı Paşa kabinesi, ne de 1TC meydan
rar'l göstermektedir. Isyancı ların saldırıları nda Ittihatçı ki- okuyacak konumda değildi. Sonuçta, sonraki birkaç yı l sü-
şileri ve iş yerlerini seçmiş olmalan da bu görüş ü destekle-
resince, ordu her bak ımdan hukukun üstündeydi (zaten
mektedir. Bununla beraber, Şeyh Vahdeti ve Ittihad-ı Mu- Temmuz 1912'ye kadar da sı kıyönetim vardı). Öte yandan,
hammedi çevresindeki dinci muhalefetin, ayakIanmanı n ör- Cemiyet orduya kanşmadiğı sürece arzu ettiği yasa değişik-
gütlenmesiıı de ve askerlerin harekete geçirilrnesinde önem- liklerini yapmakta serbestti.
li bir rolünün olduğu açı ktı r. Çok büyük bir olası lı kla, Böylece, Ittihatçı ağı rlı klı Meclis-i Mebusan, Meşrutiyet
ayaklanmayı ilk kiş kinan liberal muhalefet olmuştu. Kendi düzeninin pekişmesini hedefleyen bir yasama program ı na
gücünü olduğundan fazla görüp, dinci toplulukları kulla-
girişti. Ağustos 1909'da anayasanı n bazı maddeleri sonunda
nabileceğini düşünmüş tü, ama ayakIanmanı n başlaması nı n tam bir meşruti ve parlamenter rejim kuracak ölçüde değiş-
hemen ardı ndan hakimiyet kuracak konumda olmad ığı or- tirildi. Bundan böyle padişah, sadece sadrazamı ve şeyhülls-
taya çı kmıştı.
lâmı atama hakkı na sahip bulunuyordu. Parlamento artı k
1909 karşıdevrimi taş raya tam olarak yayılmamış tı. Ama yalnı zca kabinenin güvenoyu almaması durumunda feshe-
karşıdevrime bağlanabilecek bir şiddet olayı olmuştu. Ada- dilebilecek, feshedilme durumunda ise üç ay içerisinde se-
na vilayetinde eski rejimin bazı taraftarları, merkezi haki- çimler yapılacaktı. Yasaların yapılması ve andaşmalann ak-
miyetin bozulması nı Ittihatçilara sald ırmak için fı rsat bil- di parlamentonun imtiyazı na geçmişti.
miş ti. Ayaklanma bir katliama dönüşmüş ve çok sayıda Er-
Bu anayasal değişikliklerin ardı ndan, sonraki aylar içeri-
meni yurttaşı katledilmişti. sinde merkezi otoritenin güçlendirilmesini ve bireysel ve
toplumsal özgürlükleri smı rlamayı amaçlayan bazı yasalar
1909-1913 yillar►ndaki siyasal çekişme geçirildi: kamu toplantıları, cemiyetler, eşkiyalı k ve grevlere
iliş kin yeni yasalar ile yeni -ve kısıtlayıcı- basın yasası gibi.
Cemiyet fena halde sarstlmıştı. Karşidevrim, Meşrutiyet re- Askerlik hizmeti hakkı ndaki yeni bir yasa Müslüman gayri-
jiminin ve Cemiyet'in taraftarı olduğu türden modernieşme müslim bütün Osmanl ı erkeklerini askerlik ödevi ile yü-
politikalannın zayı f ve dayanıksıı olduğunu ortaya koy- kümlü kılı yordu. Yeni bütçe sarayı n nüfuzunun azalm ış ol-
muştu. Bu anlamda karsı devrim, ne Ittihatçiları n ne de
duğunu gösteriyordu, çünkü sultan ailesinin harcamalan-
1918'den sonraki haleflerinin unutmayacaklan hem sarsıci nı n üçte ikisi kesilmişti. Son olarak, maaşlarda kesintiye,
bir deneyim hem de bir ders olmuştu. erken emekliliğe ve rütbe tenziline gidilerek hem bürokrasi
148 149
ve hem de (Mahmut Şevket Paşa'nın izniyle) subay takımı na tepki olarak, 1908 sonbaharı ndaki birinci kongresinde
budanmış ve yeniden düzenlenmiş ti. Orduda, Abdülhamit siyasal bir parti haline gelmeye karar verdi.
zamanı nda alaydan yükselmiş subayların çoğu tasfiye edil- Ancak, parlamentonun Ittihatç ı üyelerinden oluşan bu
mişti. Sonuçta, sonraki birkaç yı l boyunca onbinin üstün- parti Cemiyet'in yerini almadı , onunla yan yana varlığı n ı
deki subay, başka deyimle subayları n aşağı yukarı üçte biri sürdürdü. Parti disiplinine sahip olmad ığı ndan dolayı bu
tasfiye edilmiş bulunuyordu. meclis grubuna 1TC liderleri tam güvenmiyorlardı ve dola-
1909-1913 yılları nda süren sorunlardan biri ordunun ya- yısı yla ITC'nin iç tüzüğuı ası l iktidarı n merkez-i umumi
ni subayları n siyasetteki rolü ve diğeri -halen gizli olan- Ce- (genel merkez) ile kalem-i umumide (genel sekreterlik)
miyet ile onun egemen olduğu meclis arası ndaki ilişki idi. kalması nı sağlamıştı . Meclisteki partiye daha fazla söz hak-
Rütbe ve kı demce küçük olan subayların 1TC'deki ko- kı ancak 1914 sonrasında, artı k sadece düş ünmeden onay-
numları sayesinde fazla siyasal nüfuza sahip olmalar ı ordu layan bir kurum haline geldiğinde verildi.
içindeki disipline çok zarar veriyordu, çünkü siyasal hiye- Nisan 1909'da sindirilmiş olan muhalefet, sonraki y ı llar-
rarşi subayları n askeri hiyerarş isini alt üst etmekteydi. Or- da yavaş yavaş yeniden ortaya çı ktı. 1909-1911 yılları nda
dunun Nisan ayı nda Cemiyet'i değil anayasayı kurtarmak yeni bazı partiler kuruldu; bazısının kurucusu 1TC'nin eski
için müdahalede bulunmu ş olduğ unu belirten Mahmut hasımlarlydı , ama diğerlerinin kurucuları ise ya daha libe-
Şevket Paşa, subayları n kendilerini sadece askerlik işine ral ya da daha muhafazakar bir çizgiden yana olan muhalif
hasretmelerini aksi takdirde orduyu terketmelerini istedi. lltihatylardı . Birinci öbekte, 1909 sonları na doğru kurul-
Buna özde 1TC rı za gösterdi. Subayları n siyaset dışı kalma- ' ulus olan Miitedil Hürriyetperveran Ftrhast ile Islahat-ı Esa-
sı na iliş kin önergeler 1TC kongrelerinde kabul edildi. siye-i Osmaniye Firhasi bulunmaktaydi. Bunlardan ikincisi-
Bununla beraber, Nisan'claki olaylar ayn ı zamanda, nin yönetim merkezi Paris'teydi. 1910 ilkbaharinda kurul-
ITC'nin siyasal konumu açısı ndan sonuçta kendi asker üye- muş olan Alı an Firhast ile 1911 başları nda kurulmuş olan
lerine ve ordu üzerindeki kendi nüfuzuna bel bağlamış ol- Hizb-i Cedid (Yeni Parti) ikinci öbeğe ınensuptu. Hizb-i
duğunu göstermişti. Anayasay ı açı kça ihlal ettiği halde, ha- ITC'nin aşı rı milliyetçi politikaları ndan ve laik eğilim-
len hizmette olan subaylar ı n mecliste oturrnalarina izin ve- lerinden düş kı rı klığı na uğramış olan eski l ıtihatçı Miralay
rilmiş ti. 1910 sonrası nda yeniden ortaya çı kan muhalefet Sadık tarafı ndan kurulmuş tu. Paradoksal biçimde, Miralay
askerlerin siyasete karış ması ve ordunun siyasallaşmasını Sadı k'ı n başlıca siyasal isteklerinden biri subayların siyasete
özellikle istemennekteydi, ama istediğini elde ederneyince karışmaktan kaçı nmaları idi. ITC'nin gizli bir cemiyet ol-
ayn ı muhalefet, ordu içerisinde Ittihatç ı karşıtı bı r hareket mayı bı rakunasmı da talep ennekteydi.
orgütledi ve silahlı bir ayaklanma ile tehdit etti. Bu ikilem Bu dönem, örgütlü sosyalist faaliyetin Inıparatorluk'ta ilk
[1. Meş rutiyet clOnemi süresince çözümleneineclen kald ı. ortaya çı kışı na da sahne oldu. Istanbul'da küçük bir solcu
Ayn ı durum ikinci sorun için de, yani Cemiyetle parla- aydı n çevresi vardı ve bunlar Iltihatylarin Meş rutiyet Dev-
mento arası ndaki iliş ki için de geçerliydi. Muhalefet 1TC'yi rimi sonrasında sendikaları ve grev eylemini yasaklam ış ol-
iktidarı sorumsuzca kulland ığı için kı namaktaycl ı . 1TC bu- ması na karşı çı kıyorlardı . Bu gruptaki baş lıca şahsiyet, Isti-

150 151
tak dergisini çı karan Sosyalist Hüseyin Hilmi'ydi. Bu zat etmelerinin dışı nda hemen hemen hiç ortak noktaları ol-
Eylül 1910'da Osmanl ı Sosyalist Firkasi'm kurdu. Ismine mayan muhafazakarlar ve liberallerin bir yığımydi. Bu du-
karşı n, gerçek bir sosyalist parti olmaktan çok ilerici, libe- rum yine de partinin kısa vadede etkisiz kalmasına sebep
ral bir partiydi. Parti çok küçük bir topluluktu, mecliste olmadı . Kurulduktan üç hafta sonra, herkesi şaşı rtacak şe-
temsilcisi bulunmuyordu ve hiç nüfuzu yoktu. Partinin, Dr. kilde Istanbul'da ITC adayını yenip ara seçimi kazanmay ı
Refik Nevzat tarafı ndan yönetilen Paris şubesi Fransı z sos- başardı.
yalistierinden biraz destek görüyordu. Cemiyet artı k harekete geçme zamanını n geldiğine karar
1910'da Arnavutluk'ta büyük çaplı bir ayaklanmanı n pat- vermiş ti. 1908'den beri hükümeti, sarayı ve bürokrasiyi de-
lak verişi ve 9 Haziran'da ünlü muhalif gazeteci Ahmet Sa- netlemede başlıca silahı olarak meclise güvenmişti, şimdiyse
mim'in öldürülmesiyle muhalefetteki büyüme yeni bir ivme meclis üzerindeki hakimiyetini yitirrnekte olduğunu gör-
kazandı . Ahmet Samim olayı , 1909'daki Hasan Fehmi cina- mekte ve meclisin feshini tezgahlamaktaydı. 1912 ilkbaha-
yetinin hemen hemen bir kopyasıydı ve karşı devrimin tek- rmda yapı lan seçimler Türk tarihinde, ITC'nin şiddet ve göz-
ranndan korkan cemiyet, Temmuz ayı nda önde gelen bazı dağıyla çoğunluk sağlaması ndan dolayı sopalı seçim diye bili-
muhalifleri gizli bir tertibin ortaya çı karılmış olduğu baha- nir. Sonuç olarak yeni Meclis-i Mebusan Cemiyet'in itaatkâr
nesiyle tutuklattı rch. Yine de muhalefet büyümeye devam bir aleti olmuş, yalnızca bir avuç muhalif aday seçilmişti. Bu
ediyordu ve 1911 yı lı başı nda durum o denli ciddileşti ki, meclis, şimdi meclis dışı girişimlere başlamış olan muhalefe-
ITC uzlaş rnadan yana bir tavı r takinmak suretiyle muhale- tin gözünde hiçbir meşruiyete sahip değildi. Mayı s ve Hazi-
feti yatış tı rmaya çalış tı . Talat dahil bazı katı Ittihatçılar hü- ran 1912'de Miralay Sadı k ve arkadaşları hükümetin istifasını
kümetten çekildi ve 23 Nisan'da, nüfuzu gittikçe artan Mi- isteyip, razı olmadığı takdirde hükümete Halaskdr Zabitan
ralay Sadı k tarafı ndan dile getirilen muhalefet taleplerinin adı ndaki bir topluluk tarafından yapılacak silahlı müdahale
kabul edildiği on maddelik yeni bir program yayınlandı . Bu tehdidinde bulundular. lttihatçt ağırlıklı meclis Sait Paşa'ya
şimdilik muhalefeti yauş urrmş görünüyordu ve Hakkı Paşa güven oyu verdi, buna rağmen yaşlı devlet adamı istifa etti,
kabinesi 27 Nisan'da açı k farkla güvenoyu almıştı, ama bu çünkü artı k meclise hiç itimadi kalmamıştı . Ordu içinde sü-
sadece anlaş mazlı kları n üzerini örtmüş oluyordu. ren siyasal iç çekiş meden tiksinti duyan Mahmut Şevket Paşa
Italya savaş ilan edip Afrika'daki son Osmanl ı eyaleti olan da aşağı yukarı aynı zamanda istifa etti.
Trablusgarp'ı işgale başlayınca Hakkı Paşa 29 Eylül'de istifa Sait Paşa kabinesiniıı yerine, içinde çok sayıda yaşl ı tec-
etti ve kabinesi sorumluluğu omuzlamak zorunda' kald ı. rübeli devlet adamı olduğu için "Büyük Kabine" denilen,
Hakkı Paşa'nı n yerine sekizinci kez sadrazam olan tecrübeli bir ulusal birlik kabinesi geçti. Bu yeni kabine, Imparator-
Sait Paşa geçti. luktaki siyasal kargaşanı n sebebini subayların siyasete ka-
ITC karşısı ndaki muhalefet hı zla güçIenı nekteydi. Kası m rışması nda ve ITC'nin sorumsuz politikalarında görüyordu
ayı nda hemen hemen bütün muhalefet grupları ve partileri ve Ittihatçdarı n, özellikle de Ittihatç ı subayları n gücünü
yeni bir partide, Hürriyet ve haat- Fı rhası 'ncla (Fransı zca kı rma iş ini yapı lacak ilk iş sayı yordu. Bu konuda kabine
adı yla Entente Liberale) birleş tiler. Bu parti, ITC'den nefret Miralay Sadı k ile ayn ı düş üncedeydi ve Miralay meclisin

152 153
dağitı lmasini istediğinde bunu kabul etmiş ti. Meclis-i Me-
hiç azalmad ı. Önceki on yı llarda olduğu gibi, hem dışardan
busan daha önce davranı p, oturumları na kendiliğinden ara
baskı (rakip emperyalist güçlerin Osmanl ı toprakları na iliş-
vererek bunu önlemeye çalış tı ama yine de dagı uldi. Sonra-
kin planları ve yeni Balkan devletlerinin genislemeci politi-
ki aylarda ülke içinde önde gelen Ittihatç ılar hükümetin kaları ) ve hem de içerden baskı (Imparatorluğun Türk ol-
zulmüne uğradı ; birçoğu sürgüne gönderildi, diğerleri de
mayan toplulukları arasındaki ayrılı kçı hareketler) vardı .
ya yeraltı na kaydı ya da ülke dışına çıktı . Ne var ki, 1912
Bölgesel ayaklanmalar kuşkusuz yeni değildi. Gerçekten
sonbaharı ndaki bu hayli sert parti mücadeleleri, 1876'dan
de bu ayaklanmalar 19. yüzy ılda olağan bir hale gelmişti.
bu yana ortaya çı kan en kötü uluslararası bunalı m tarafı n-
Yeni rejimi bu çat ışmalara karşı daha duyarlı hale getiren
dan gölgelendi.
şey, ideolojik özelliği idi. Yeni rejim, bütün Osmanl ı cema-
atlerini temsil etme iddiası yla iktidara gelmiş ti ve gerilla
Uluslararası siyaset: Gene Doğu sorunu topluluklarm ı n, örneğin Makedonya'daki tahrikinin eskisi
gibi sürmesi, ITC icin ek bir hayal kı rı klığı anlamı ndaycli.
Jön Türkler Meşrutiyet rejiminin yeniden tesisinin Bat ı Av-
Bu açı dan en büyük darbe Arnavutlar arası nda Mart
rupa'nı n liberal devletleri içinde Irnparatorluğa itibar ve 1910'dan itibaren patlak veren ayaklanmalar dizisi idi. Ar-
destek kazandı racağı nı ummuş lardi. Ingiltere Jön Türkler
navutlar ki çoğunluğu Müshimandı ve içlerinden kimileri
için hab ideal örnekti ve devrimin hemen ardı ndan Ingiliz
Osmanlı yönetiminde ve ITC içerisinde önemli roller oyna-
buyükelçisini destekleyen halk gösterileri olmuştu. Ama maktaydı (unutulma ı nall ki, 1908 Devriminin ve 1909'da
umutları çok çabuk kı rı ldı . Devrim sonrasmdaki günlerde
Hareket Ordusu'nun en başta gelen kahramanlar ı ndan biri,
Avusturya-Macaristan, 1876'6 işgal ettiği Bosna-Hersek'i bir Arnavut olan Niyazi Bey idi). 1910'da Kosova'da,
resmen ilhak ettiğini ilan etmiş; Bulgaristan, (1876'da ku-
1911'de Karadağ'ın güney sı nırları civarı nda ve 1912'de yi-
rulan özerk vilayet) Doğu Rumeli'nin krallı kla birleştiğini ne Kosova'daki ayaklanmalar ı n, vergilendirme ve askere al-
ilan etmiş; ve Girit Yunanistan'la birleştirilmiş ti. Ingiltere It-
maya iliş kin geleneksel direniş sebepleriyle ilgisi vard ı , ama
tihatçılara soğuk davranmış ve Osmanlilardan yana müda-
bu ayaklanmalar ayr ıca ITC'nin merkezileştirme politikala-
halede bulunmayı diğer büyük güçIerle birlikte kibarca red-
rına karş i olan bir itirazd ı da. Belirgin olan bir sorun, Itti-
detmiş ti. Osrnanlı lara yapacak pek bir şey kalmamıştı. Aslı -
hatçiları n Arnavut okulları na Latin allabesinin sokulmasına
na bakı lı rsa, Avusturya ınalları na karşı boykot düzenlemiş-
karşı çı kması idi. IvhisItı man Arnavutları n çoğu bu sı rada
Boykot (Avusturya'yı sarstıği kadar Avusturya malla- Istanburla olan bağlar ı hepten kesmek istemiyordu. ama
rı nı ithal eden Rum ve Ermenileri de sarsm ış olmakla bera-
geniş çaplı bir özerklik istiyorlard ı.
ber) oldukça etkili olmuş ve Osmanlı ları n uğrad ı kları siya- Ikinci büyük isyan Yemen.deydi. Arap yarımadası = bu
sal zararı mali açı dan Idari etmiş ti. Bu boykot, liderlerin
dağlı k bölgesi 19. yüzyı l ortası ndan beri, Osmanlı = sözde
halkı büyük çapta seferber etmeye giriştiği bir yeni siyaset hakimiyeti altı ndaydı . Imparatorluğun bu uzak eyalet üze-
tarzı nın ilk örneği olduğu için de ilginçtir.
rindeki nüfuzu hep yüzeyseldi ve buna rağmen 1904'te irsi
Bu iIk darbelerden sonra, 1910'a kadarki sürede bask ı lar yönetici Imam Yahya yeniden isyan etmiş ti. Birçok Osmanl ı
154 155
askeri Yemen'de bu sonu gelmeyen küçük çaplı savaşta ya- tin kaybı nın daha doğudaki Arap tebaasının gözünde padi-
şam ı ni yitirdi (gerçekten de "Yemen" folklorda, Osmanlı as- şahı n hükümetinin itibarını düşüreceği için istemişti. Hiç-
kerinin kötü durumuyla eşanlamlıydı ). Ama 1911'de iki ta- bir şey yapılmayı nca, ITC içerisinde Binbaşı Enver'in
raf bir uzlaşmaya vardı ; Yemen Osmanlinın sözde hakimi- Ittihatçı subaylar harekete geçmeye karar verdiler.
Elli kadar subay, zaten militan nitelikli Sünusiye tarikatinın
yetine tekrar giriyor, Imam özerkliğini koruyordu. Bundan
sonra Yemen Imparatorluğa sonuna kadar sadı k kaldı. lideri iğinde başlamış olan Arap direnişini körüklemek için,
Emperyalist yaylIman ın baskısı kendisini, Ingiliz hükü- Mısı r ve Tunus üzerinden Trablusgarp'a fedai olarak gitti.
metinin Mezopotamya'da, Fransı z hükümetinin Suriye'de Ertesi yı l, bu subayları n yönetimindeki Bedevi askerler ba-
ve Alman hükümetinin Anadolu'da ekonomik nüfuz alan ı şarılı şekilde Italyanları sürekli akı nlarla tedirgin etti ve on-
elde etmede birbirleriyle çekişen girişimleriyle hissettiriyor- ları n iç kısimlara doğru fazla ilerlemesini
italyanlar bu açmazdan, savaşın alanı nı genişletmek sure-
du, ama asil tehlike Kuzey Afrika'daki Italyan emelleriydi,
Trablusgarp eyaleti ekonomik ve stratejik açı dan önemsizdi tiyle çı kmaya çalıştı lar. Nisan 1912'de Çanakkale Boğazi'm
ne var ki Osmanlı Imparatorluğu'nun Ingiltere ya da Fransa bombaladı lar. Bu bölgedeki çarpış malar büyük güçler ara-
tarafı ndan işgal edilmemiş Afrika'da kalan son parçasıydı sı nda telaş yaratı nca, Mayı s'ta Oniki Adalar'ı işgal ettiler.
da. Afrika ve Doğu Akdeniz'de yayılmak Italyardar tarafı n- Savaş, hem Trablusgarp hem Oniki Ada'y ı Italyanlara bı ra-
dan büyük güç statüsünü elde etmenin bir önkoşulu olarak kan barışa Osmanlı lar 17 Ekim 1912'de razı olana kadar
görülüyor ve yirmi yıldı r Italyan diplomasisi ısrarla bu ya- uzamıştı, çünkü ❑ tarihe kadar Balkanlar'da çok daha tehli-
yı lmaya uluslararası onay çtkartmaya çalışı yordu. 1911'de" keli bir durum ortaya çı kmıştı.
Ingiltere, Fransa ve Rusya'nın örtülü onayı nı elde etmiş, Al-
manya ile Avusturya'nı n ise en azı ndan tarafsız kalması nı Dönüşü olmayan nokta:
sağlamış ve sonra da harekete geçmiş ti. 28 Eylül 1911'de Balkan Savaşı ve Babh§li Basium
Osmanlı hükümetine, Italyan yurttaşlar ı ntn Müslüman
bağnazlarca tehdit edildikleri bahanesiyle, Trablusgarp'm Balkanlar'daki yeni ulus devletler pek az şeyde anlaşıyorlar-
işgaline Osmanlı ları n rı za göstermesini isteyen bir ültima- dı , ama üzerinde anlaştı kları tek şey, Osmanlı ları Avru-
tom verdi. pa'dan atma arzusuydu. Onları bu yönde etkin şekilde ha-
Osmanlı hükümeti ültimatomu kabul etmedi ama yat ıstı- rekete geçmekten alı koyan şeyler, ganimetin paylaşı mı na
mi bir yanı t verdi, ancak buna rağmen Italya ertesi gün sa- ilişkin anlaşmazlı k ve Osmanlı ordusundan duyulan kor-
vaş ilan etti. Eyalet hemen tamamiyle savunmasizdi ve Ital- kuydu (Balkanlar'daki son savaş, 1897 savaşı , yankı lar
yan askerleri kıyı bölgesini işgalde fazla güçlük çekmediler. uyandı ran bir Osmanlı zaferiyle sonuçlanmış tı ). Ama,
Italyanların denizlere hakim olmaları yüzünden Osmanlı lar 1911-1912 yı llarında bu durum değiş mişti. Mart 1911'de
askeri birlik gönderemiyordu. Hükümetin yapabileceği az Sı rbistan ve Bulgaristan, Sı rbistan'ı n girişimiyle bir ittifak
şey olması na karşı n ITC karşı tedbirlerin alınması nı istedi; yaptı . Bu ittifak resmi olarak savunma nitelikliydi, ama as-
bunu Trablusgarp'ı n asli cleğerinden dolayı değil, bu eyale- lı nda Türkiye Avrupa'smin fethini hedefliyordu. Buna çok

157
156
benzer bir anlaş maya Mayıs 1912'de Yunanistan ile Bulga- Osmanlı hükümeti ateşkesi kabul etti. On gün sonra, biri
ristan arası nda varı ldı . Karadağ ve Sı rbistan Ekim başında savaşan devletler diğeri büyük devletler arası nda olmak
bir ittifak yaptı lar. Bunlar olup biterken Osmanlı-Italyan üzere Londra'da iki diplomatik konferans topland ı. Ikinci
Savaşı Imparatorluğun siyasal ve askeri zayitligı nı gün 1.5ığı- konferansta iki hususta anlaşmaya varı ldı: Istanbul ve Bo-
na çı karmış-, böylece Balkan devletlerini harekete geçmek ğazlar (bu bağlamda, hem Istanbul hem Çanakkale Boğaz-
için cesaretlenclirmişti. ları) Osmanhlarda kalacaktı ve bağımsı z yeni bir Arnavut-
2 Ekim 1912'de müttefik Balkan devletleri (Sı rbistan, Ka- luk devleti oluş turulacaktı . Bunda esas olarak Avusturya is-
radağ, Yunanistan ve Bulgaristan) Babıall'ye, Makedonya'da rar etmiş ti, çünkü bu devletin en önemli siyasal hedefi Sı r-
yabancı denetimi altı nda geniş çaplı ıslalı at isteğinde bulu- bistan'ı n Adriyatik denizine bir ç ı kış yolu edinmesini önle-
nan müşterek bir ültimatom gönderdiler. Aynı zamanda da mekti. Ancak bu konferanslarda pek bir anlaşma olmamış,
savaş için seferberliğe giriş tiler. Osmanl ı hükümeti daha hele Avrupa'daki toprak kazanclarm ın paylaşı mı ve Make-
önce onaylamış olduğu bütün ıslahatları uygulamaya hazı r donya ile Trakya'daki yeni sı nırlar üzerinde ise hiç anlaş-
olduğunu bildirdi, ama ültimatomun inı a etmiş olduğu ege- maya varilamamıştı . Bu nedenle görüşmeler, Istanbul'da 23
menliğinden bir biçimde feragat etmeyi reddetti. Bunun Ocak 1913'te silahlı bir darbe yapıldığı haberi Londra'ya
üzerine Karadağ 8 Ekim'de savaş ilan etti, onu öteki ülkeler ulaştığı sı rada, hemen hemen çı kmaza girmiş bulunuyordu.
izledi. Büyük güçlerin hiçbiri savaşı desteklemiyordu ama
savaşı durclurmada fazla etkide bulunarrı ayacak derecede
Babıâli Bask ın, ve
anlaşmazlı k içerisiıı cleydiler.
Balkan Sa ►aşı'nın ikinci safhası
Osmanlı harekat plan ı şimdi olduğu gibi (sayıca çok (As-
tı:in) bir ordunun saldı rısı yla karşı karşı ya geldiğinde, Asya ITC'nin Enver ve TaL:it yönetimindeki kilit kadrosu hükü-
eyaletlerindeki birlikler cepheye getirilinceye kadar batıda meti tamamiyle iç sebeplerden ötürü devirmeye muhteme-
Arnavutluk'a doğuda doğu Rumeli'ye çekilerek yapı lacak bir len daha 1912 yı lı sonları nda karar vermişti. Kası m ayında
savunma savaşı idi. Ancak yeni Harbiye Nazı r' Nazı m Paşa ITC'nin eski düş manı Kamil Paşa sadrazam olarak yöneti-
bu planları n yabancıslydt, bu planları hazı rlamış olan eski me geçince, hükümetin Ittihatçilar üzerindeki baskısı arttı
genelkurmay başkan ı Ahmet Izzet Paşa ise şimdi Yemen'de ve Komitenin varlığı nı sürdürmesi tehlikeye girdi. Londra
vazifeliycli. Bundan ötürü, Osmanlı ordusu geri çekilmeyip Konferansı Cerniyeee parti ç ı karları değil yurt sevgisi adı na
Sı rp ve Bulgarlarla ayn ı anda savaşu ve bozguna uğrad ı . Bul- eyleme geçme f ı rsatı nı vermiş ti. Büyük güçlerin Babıalrye
garlar karşısı nda Kul:kilise ile Lüleburgaz ve Sı rplar karşı- 17 Ocak'ta bildirdikleri öneriler içerisinde Edirne'nin Bul-
sı nda Komanova mıtharebelerini kaybettikten sonra, ordu garlara teslimi de bulunuyordu.
Istanbul'un hemen dışı ndaki Çatalca hatları na doğru geri Bu aşı rı hassas bir meseleydi, çünkü Edirne bir Müslü-
çekilmek zorunda kaldı . Batı da sadece birkaç müstahkem man şehrlydi ve Osmanlı Imparatorluğu'nun eski baş ken-
mevki, Yanya, Işkodra ve Edirne hala direnmekteydi. tiydi. Ustelik, ş ehir Ekim'den beri Bulgarlar tarafından ku-
Kasım ayı nda durum umutsuzdu ve sonuçta 3 Aralı k'ta satılmış bulunuyor buna rağmen halen direniyordu. Hükii-

158 159
metin büyük güçlere boyun eğeceği 22 Ocak'ta anlaşılı nca, ranı p Sı rplara saldı rmaya karar verdiler, ama bu saldırı ta-
Ittihatçılar kendilerine bir gerekçe bulmuş oldular ve ertesi mamiyle başarısız oldu. Bu olay Ikinci Balkan Savaşı'nı baş-
gün darbeye giriş tiler. Bir Ittillatçi subay topluluğu Babı- lattı ve bu savaşta Bulgaristan dört bir yandan saldırı ya uğ-
ali'ye atla gelip kabinenin toplantı yapmakla olduğu odaya radı . ITC önderleri hükümete ve genelkurmay baş kanına
aniden girerek Harbiye Nazin'm vurdu ve kabine üyelerini yeniden saldı rıya geçilmesi için baskı yaptı, ama onlar te-
esir alı p Kamil Paşa'yı istifaya zorladı. Yeni bir kabine ku- reddüt edip ısrarla ilı tiyat tavsiye edince, Enver'in yöneti-
ruldu ve Mahmut Şevket Paşa Sadrazam ve Harbiye Nazı r. minde bir küçük rütbeli subay topluluğu ITC'nin desteğiyle
oldu. inisiyatifi ele alı p Temmuz'da Edirne'ye bir saldı rı başlattı.
Darbenin hemen ardı ndan Balkan devletleri yeniden sal- Edirne geri alı ndı ve Bulgarlar Istanbul barış antlaşması nı
dı rı ya geçti. ITC, Çatalca halları ndan karşı saldı rıya geçti- (29 Eylül 1913) imzalamak zorunda kald ı, bu andasmayla
nnesinde, saldı rgan bir siyasette ısrar etti, ama ordunun du- Edirne Osmanlı Imparatorluğuna geri verildi.
rumu ve yolları n kış ınevsinaindeki durumu buna olanak Yine de, Osrnanlilar'ı n Balkan Savaşı'nda uğradığı kayı p
vermedi. Şarköy'de Bulgar ordusunun arka safları na kuvvet çok fazladı r. insani, ekonomik ve kültürel açıdan durum fe-
çı kartma girişimi ve bununla aynı zamana denk gelecek şe- ciydi. Imparatorluk Avrupa'daki topraklarının neredeyse ta-
kilde (henüz Osmanlı ları n elinde bulunan) Gelibolu yarı- mamını, yaklaşık 4 milyon insanın yaşadığı 150 bin kilo-
madasından yapı lacak bir yarma harekatı, eşgüdüm eksikli- meı rekarenin üstündeki toprağını yitirmişti. 1878'de olduğu
ğinden başarısız oldu ve ordu içinde karşılı klı sert suçlama- gibi Istanbul yine her şeyini yitirmiş Müslüman mültecilerin
lara yol açtı. Çatalca hatları nda Bulgarlarm şiddetli bir sal- akını na uğradı. Ağır tifo ve kolera salgınları oldu, mülteciler
dırısı geri puskürtüldü, yine de Edirne 26 Mart'ta düştü. arasında ölüm oranı çok yüksekti. Mültecileri yerleştirmek
Mayıs ayı nda, artı k Ittihatçı lar da Imparatorluğun barışı çok büyük sorunlara yol açmış ve birçoğu birkaç yılı nı gece-
müzakere etmekten baş ka seçeneği olmadığını kabul etmek kondularda geçirmişti. Ama işin önemi daha da derinlere gi-
zorunda kalmışlardı . 16 Nisan'da yeni bir ateş kes yapıldı. diyordu: yitirilen bölgeler (Makedonya, Arnavutluk, Trak-
10 Haziran'da imzalanan Londra Antlaşması , Ege'de Enez'- ya), beş yüz yılı aşkın zamandı r Imparatorluğun nüvesini
den Karadeniz'de Midye'ye kadar uzanan bir hattı n kuze- oluşturmuş bölgelerdi. Buraları en zengin ve en geliş miş
yinde ve batısı nda Edirne dahil bütün toprakların kaybı an- eyaletlerdi ve Osmanlı yönetici seçkinlerinin çoğu buralar-
lamına geliyordu. dan çı kmıştı. Herşeyin ötesinde Selanik ITC'nin beşiği idi.
Bu arada çeş itli Balkan ülkeleri arası ndaki gerilim ur-
rnanmaktaydı. Savaşa iş tirak etmemiş olan Romanya, Bul- Mahsusa
garlarm toprak kazançların ı n kendi aleyhine yarattığı eşit-
sizliğin telafi edilmesini istedi. Makedonya'daki toprak ka- ITC içerisinde 1908 devrimi öncesinden beri fedader diye
zançları nin bölüsümünden hoşnut olmayan Sı rbistan ve bilinegelen bir subay topluluğunun kurtuluşun-
Yunanistan, Bulgaristan aleyhinde bir ittifak kurdular. Bu da önemli bir rolü olmuştu. Bunlara, Komitenin (siyasal ci-
düzenlemelerin farkı nda olan Bulgarlar, kendileri önce dav- nayetler gibi) kirli işlerini yapan ve bunalım zamanlarında

160 161
onu savunmak için bir araya gelen Ittihatçı saldı rı taburlari sonraları ITC'nin merkez-i umumisine bağlı olan ve Baha-
denilebilir. 1909'da Hareket Ordusu olayında önemli bir rol ettin Şakir yönetiminde siyaset işlerine bakan bir bürosu ol-
oynamışlar ve birçoğu Trablusgarp'ta Arap gerillalarını n muştu. Örgütün bu bölümü, Enver'e tabi olan askeri toplu-
Italyanlara karşı örgüllendirilmesinde hizmet vermişti. Bu luktan bir dereceye kadar bağımsız gibi görünüyor.
topluluk Enver'e çok yakı ndı. Enver'in onlara liderlik yap-
mış olduğu anlaşılı yor. Edirne geri alı ndı ktan sonra bu top-
ittihatçı iktidarının pekilmesi
luluk mensupları na Enver tarafından, Türkçe konuşan
Müslümanların (bugün de) yaşamakta olduğu Meriç nehri- Ocak 1913'teki hükümet darbesinden sonra ITC iç siyasal
nin batısı nda kalan Batı Trakya bölgesinde bir gerilla hare- duruma tamamen hakim oldu. Başlangıçta Liberal muhale-
ketini başlatmaları emredildi. Bunlar bu amaçla Garbi. Trak- fete baskıda bulunulmadı . Sadece, önderIerine siyaset dışı n-
ya Hühümet-i Muvakkatesi'ni kurdular. Bu kuruluşun ömrü da kalmaları özel olarak bildirilmişti. Bu durum, Sadrazam
sadece iki ay sürmüş olması na karşı n (Osmanlı lar tarafın- Mahmut Şevket Paşa 11 Haziran 1913'te Hürriyet ve Itikilm
dan barış görüşmelerinde Bulgarlara baskı yapmakla yarar- bir taraftarı tarafı ndan öldürülünce değişti. Yaygı n tutukla-
lanı lmış, istenen ödünler elde edilir edilnıez de varlığı na malar oldu, bazı kişiler ölüm cezasına çarptı rı ld ı . Artı k Itti-
son verilmişti), Anadolu'da Birinci Dünya Savaşa sonrası nda hatylar hükümetteki nüfuzları n ı daha da artirmış larch: Ta-
ortaya çikacak olan ulusal direniş hareketi için önemli bir lât Dahiliye Nazı r) olarak kabineye girmiş, Enver iki kez üst
"laboratuvar" vazifesi gördü. üste terfi ettirilerek Paşa ve Harbiye Nazı r' yapilmıstı. Istan-
Enver'in etrafındaki bu fedal subaylar topluluğunun, bul =hafızı Cemal de terfi eltirilmiş ve kendisine Paşa
19131e. gaynresmi olarak T4ilfil-1 Mıthsusa diye bilindiği rütbesi verilmişti. Yeni Sadrazam, Mısı rlı bir prens olan Sait
anlaşılıyor. Örgüt bu ad altında 1914'te resmileştirilmis ve Halim Paşa'ydı, ITC'nin kilit kadrosundanch ama buna rağ-
(o tarihte) Harbiye Nazı rı olduğu için Enver'in doğrudan men az iı üfuza sahipti.
denetimine verilmişti. Birinci Dünya Savaşı'nda bu örgütün Ortaya çı kan bu yönetim biçimine e kse ri ya Enver, Cemal
hem ayrı l ı kçı hareketlerin, bilhassa Arap eyaletlerindekile- ve. Talat "Triumvira"sı (Üçlü yönetimi) denilmiş tir. Ancak
rirı ve hem de Bat ı Anadolu'daki Rum işyer- bu basite indirgemedir. Her üçü de kuşkusuz güçlü kişiler-
lerine karşı yapı lan terör saldı rı ları nda perde arkası ndan di: Enver orduya hakimdi ve TalaTin Cemiyet içerisinde bü-
önemli rolü oldu. Ermeni meselesindeki rolüne ise ayrıca yük nüfuzu vardı. Cemal Istanbul muhafız' Olduğu müd-
geleceğiz. Teş kilat ayrıca Imparatorluk dışı nda da faaliyet detçe ülke siyasetinde sözü geçmekleycli, ama 1914 ortala-
göstermiş, Rus, Fransız ve Ingiliz somurge imparatorlukla- rı ndan sonra etkisi azalmıştı . Ancak Enver'in orduda rakip-
rındaki yönetimlere karşı Müslümanları n direnişini [Çoruk- leri vard ı (en başta da Cemal geliyordu). Cemiyet.
lemeye çalışmış tı . Osmanlı "Lawrence"Iarı nın bu faaliyetle- ("Kâtib-i Mes'ul" ya da "Müfettiş" denilen) yerel parti
ri romantik ve maceralı olmaları na karşın fazla etkili ola- başkanları ile Ittihalçi valiler çoğunlukla güçlü ve bağı msı z-
mamı s görünmektedir. chlar. ITC, birtakı m hiziplere mensup olan elli kişilik bir iç
Tekik.it'ı n ()miii yapısı hakkı nda az Şey biliniyor, ama kadro tarafı ndan yönetiliyordu. Talât'in büyük nüfuzu as-

162 163
ediyorlardı . O yüzden Ittihatçı lar gözlerini Ittifak devletle-
lında tamamen bu hiziplerin önderlerini uzlaştı rmadaki
rine çevirdiler. Avusturya-Macaristan, Osmanlılarla Sı rbis-
taruşilmaz beeerisinden kaynaklanıyordu.
tan aleyhine bir ittifak olası lığına dair nabı z yoklamtş, Talat
1913-1918 döneminde, ITC'nin iç kurulları nın siyasete
da Enver de yüreklendirici yanıt vermişti. 28 Temmuz'da
yön verilmesinde kabineden çok daha fazla ağı rlığı olmuş
ve çok defa kabine oldubittilerle karşı laşmıştı. Yeni parla-
Enver Paşa bir sohbet sı rası nda Alman Büyükelçisi Wan-
genheim'a açı kça Almanya ile savunma amaçlı bir ittifak
mento seçimleri 1913-1914 kışında yapıldı. Hürriyet ve ki-
önerdi. Öneri Berlin'e ulaştı rı ldtğı nda Kayzer 11. Wil-
lfı f Fı rkası resmen fesholmamakla beraber seçimlere katil-
helm'den bizzat destek gördü.
mamışti ve seçimlerden sonra ortaya çıkan meclis, ITC'nin
Bunu izleyen günlerde, Jön Türk önderlerinden küçük
bir kuklası idi.
bir grup (Sadrazam Sait Halim Paşa, Enver Paşa, Talât Paşa,
Meclis-i Mebusan Başkanı Halil), fevkalade bir gizlilik içeri-
Osmanlı İmparatorluğu'nun sinde Almanlarla bir antlaşmanın ayrıntıları nı müzakere et-
Birinci Dünya Savap'na girişi tiler. Kabinenin öteki üyeleri ise, Maliye Naz ı rt Cavit Bey,
Cemal Paşa ve Seyhülislâni Hayri Efendi gibi önemli şahsi-
Balkan Savaşı biteli daha henüz bir yıl olmuştu ki Osmanlı
yetler dahil, haberdar edilmemişti. Antlaşma 2 Ağustos
Imparatorluğu -son kez olarak- tekrar savaştaydı . Zamanın
1914'te Sait Halim Paş a'nın Boğaziçi'ndeki özel ikametga-
Ittihaiçı hükümetinin bu savaşta Ittifak devletlerine nası l ve
hinda imzalandı . Bu çok önemli belgenin sekiz maddesi
niçin katı lma kararı almış olduğu Birinci Dünya Sava-
şunlardı r:
şı'ndan bu yana Türkiye'de tartışma konusu olmuş tur.
1. Her iki taraf Avusturya ile Sı rbistan arası ndaki bir ça-
Avusturya veliahtı Arşidük Ferdinand'ı n 28 Haziran
tışmada tarafsız kalacakti.
1914'te Saraybosna'da Sı rp milliyetçileri tarafı ndan öldürül-
2. Rusya çatışmaya girer ve Almanya da girmek zorunda
mesinin ardı ndan süratle artan uluslararası gerginlik orta-
kalı rsa, Osmanlı Imparatorluğu Ittifak devletlerine katda-
mında, Osmanlı Imparatorluğu'nun Ittihatçi hükümeti, bir
caktı .
ittifak imzalanması için büyük güçlerin ilgisini çekmeye ça-
lıştı . Balkan Savaşı Imparatorluğun diplomatik teeridini or- 3. Alman askeri heyeti Türkiye'de kalacak ve heyete Os-
manli yüksek komutası altı nda etkin bir rol verilecekti.
taya çı karmıştı. Iııihatçilar sürekli tecridin Imparatorluğun
4. Almanya, Osmanlı topraklarını koruyacaktı .
sonu demek olacağı inaneı ndaydılar. Sürekli yalnız kalmak-
5. Antlaşma derhal yürürlüğe konulacak ve 31 Aralı k
lansa herhangi bir ittifakı kabul etmeye esasen hazı rdı lar.
1918'e kadar geçerli olacaktı.
Önce, Cemal Paşa Paris hükümetine başvurdu, ama yüz
6. Taraflardan biri aksine karar vermedikçe antlaşma
bulamad ı . Fransa ve Ingiltere'nin ikisi de gündemlerinde
kendiliğinden beş yıllı k süre için yenilenecekti.
ilk yeri tutan Rusya ile şimdi iyi iliş kiler içerisindeydi ve
7. Padişah ve Kayzer antlaşmar bir ay içerisinde tasdik
Balkan Savaşı'ndan sonra Yakındoğu söz konusu olduğun-
edeceklerdi.
da, bu iki devlet Balkan devletleri ittifakı ile yapılacak bir
8. Antlaş ma gizli kalacaktı.
işbirliğini Osmanlılarla bir bağlantıdan daha fazla tercih
165
164
Önemli olan nokta, andasmarun Rusya savaş ilan ettikten tatil edildi ve hükümet kamuoyunu savaşa hazırlamaya gi-
bir gün sonra yapı lmış olması ydı . Osmanlı liderlerinin bun- riş ti. Bu konuda Ingiliz hükümeti sayesinde eline bir koz
dan haberdar oldukları nı varsaymak lazı m, öyle olunca da, geçmişti.
kendilerini savaşa sürükleyeceğini bildikleri bir antlaş mayı Osmanlılar Yunan donanmasının artan gücüne mukabele
imzalamaya sevkeclen şeyin ne olduğu sorusu doğuyor. Da- etmek için Ingiltere'ye 1911'de iki modern zı rhlı ısmarla-
ha önce sözü edilmiş olan yalnızlı k korkusunun yanı sı ra, mıştı . Bedelleri kısmen Donanma Cem tyeti'ne Imparatorlu-
muhtemelen iki başka etkenin rolü olmuştur. Birincisi, bu- ğun her tarafında yapılan halk bağışlartyla ödenmiş olan iki
yük güçler içinde sadece Alman Imparatorluğu'nun Os- gemi 1914 yılı ortaları nda hazı r durumdaydı, ancak ek de-
manlılarla eşit taraflar olarak bir anlaş ma imzalamaya istek- nemeler ve kalan ücreti ödemedeki sorunlar nedeniyle tes-
li olmasıydı; ülkeyi yarı sOmilı rge statüsündeıı kurtarmaya limleri gecikmişti. Osmanlı subay ve denizcilerinden bir
çalışan Ittihatçı lar için bu çok önemli bir husustu. Ikincisi topluluk gemileri teslim almak için Ingiltere'ye gitmiş ve
ise, yapı lan yanl ış bir hesaplatnayd ı . Osmanlı lar Alman paranın son kısmı da ödenmiş bulunuyordu ki 1 Ağustos'ta
strateji planı nı n, önce. Rusya'nı n müttefiki Fransa'yı , Belçi- Amirallik Birinci Lordu (Deniz Kuvvetleri Bakan ı) Winston
ka üzerinden bir kuşatma harekatı yla yenip saf dışı etmeye Churchill gemilere Ingiliz hükümeti adına el koyuverdi (In-
dayandığı nı bilmiyorlardı ; bu harekat sadece Fransa'yı değil giltere savaşta olmuş olsaydı bu davranış meşru olabilirdi,
Ingil ıere'yi de kesinlikle savaşa sokacaktı . Ittihatçı lar belki ama değildi). Bu durum Osmanlı Imparatorluğu'nda büyük
de sadece Rusya ile bir savaş ummuşlar ve bu savaşta Al- bir tepkiye yol açtı . Bu tepkiden Almanlar ustalı kla kendi
manya ve Avusturya'n ı n kazanacağını tahmin etmişlerdi. çı karları için yararlanı p, Goeben zı rhlısı ve Breslau hafif
Rusya zaferinin Kafkasya ve Balkanlar'da somut sonuçlar kruvazöründen oluşan küçük Akdeniz lilosuna Çanakkale
doğurması beklenebilirdi. Savaş daha fazla genislecliğinde, Boğazı na hareket emri verdiler. Akdenizde'ki bütün Fran-
Itıihatçı lar içerisindeki Alman taraftarı hizip tereddüdü bı - sız ve Ingiliz [dolarını n peşine düştüğü bu gemiler destansi
rakı p her şeye karşı n kesin adımı atmaya karar vermiş bu- bir yolculuktan sonra 10 Ağustos'ta Çanakkale Boğazi'ria
lunuyordu. ulaştı lar. Gemilerin mayı n döşenmiş sulardan geçmelerine
Osmanlı imparatorluğu askeri, ekonomik ve iç iletişim Enver Paşa'nın emriyle izin verildi. Ingiltere bunları n iade-
acı ları ndan ciddi bir savaşı götürecek durumda değildi. Al- sini isteyiııce (bu sı rada Osmanlı Imparatorluğu henüz ta-
manlar bunun pekala farkı ndaydı , ama onlar için Osmanlı ralsızch), gemiler Almanlardan sözde bir meblağ karşı lığı n-
itı lfakı nı n çekiciliği Osmanlı ordusunun birkaç ay içinde da satı n alı ndı ve Osmanlı donanmasına katıldı.
bitmesi beklenen bu savaşa olacak katkısı nda değil, bu itti- Rusya'yla savaşa girme nedeni (casus feoderi) doğmuş tu
fak ı n Fransız ve Ingiliz scnnürge imparatorlukları nclaki ve Osmanl ı lar açı kça savaşa katılma yükümlülüğü altınday-
Müslümanlar ile Balkan devletleri üzerindeki etkisinde ya- dılar. Ancak Ittihatu hükümet Imparatorluğun hiç hazı rlı k-
tı yorclu. Ayrıca Osmanlı lar Rus gemilerinin boğazlardan ge- lı olmadığı ve oncelikle Almanlardan yüklüce bir para yar-
çişini de etkili şekilde engelleyebilirdi. dı mı ve silah almadan savaşa başlayamayacağı gerekçesiyle
Gizli antlaşman ı n imzalanışının hemen ardından meclis savaş ilanı ni erıelemeyi başardı . Aslı nda Enver Paşa'ya kalsa

166 167
savaş ilanı nı 1915 ilkbaharına kadar ertelenıeyi tercih eder- nunda bizzat Enver Paşa'nın komutasi altında bir karşı sal-
di ama Alman hükümeti baskısını artı rı p gereken mali te- dı rı başladı. Başarı lı bir başlangıca rağmen Osmanlılar Kars
minatlan da sağlaytnca, artı k savaş ertelenemezdi. Savaş ka- yolu üzerindeki Sarı kamış'ta Ocak ayında ağır biçimde ye-
rarı 25 Ekim'de alındı ve iki gün sonra Enver'in kesin em- nilgiye uğradı lar. 90.000 askerden sadece 12 bini sağ kal-
riyle, Yavuz Sultan Setim'deki (Goeben'in yeni adı) Alman mıştı; bunları n çoğu öldürücü kış koşulları nda bir daği ge-
amirali Souchon komutasındaki küçük bir Osmanlı filosu çerken soğuktan ve bitkinlikten öldü.
Rus donanmasına saIdirmak ve Karadeniz'de deniz üstün-
lüğünü ele geçirmek için denize açıldı. Ve 11 Kası m'da Os- Ermeni sorunu
manlı Imparatorluğu Rusya, Fransa ve Ingiltere ile savaşa
girmişti. Bu askeri fiyasko Doğu Anadolu'yu, tam havalar düzeldi-
gülde yapılacak bir Rus saldı rısı na açı k hak getirmişti. Ay-
rıca bu başarısızlı k 75 yıl sonra hala tartışı lan bir sorun
Birinci Dünya Savaşı
► sırasında
olan Osmanlı Ermenilerinin sindirilmesinin başlangıcı nı da
Osmanlı imparatorluğu
işaret etmekteydi.
Kısa bir savaş beklentisi boş çı kı p, batı cephesindeki sald ı rı Ermeni cemaati Doğu Anadolu vilayetlerinin hiçbirinde
1914 yı lı sonları nda siper savaşına dönüşünce, Almanları n çoğunluk olmamasına rağmen buradaki nüfusun önemli
gözünde Osmanlı ları n katkısını n önemi arttı . Seyhülislcbila bir kısmı nı oluşturmaktaydı . Imparatorluktaki Ermenilerin
danışı ldı ktan sonra Sultan tarafından 14 Kasım'da resmen toplam sayısına ilişkin tahminler değiş iktir, ama Osmanlı
cihat ilan edildi. Cihat ilanı nın Itilaf devletlerinin söınürge- Anadolu nüfusunun yüzde onu kadarı olan 1.500.000 civa-
lerinde (ve Rus Orta Asya'sında) yaşayan Müslümanlar üze- rı ndaki bir sayı akla yatkın bir tahmin olsa gerek.
rindeki etkisine dair beklenti (Osmanlı ları n çoğunda daha 1896 kanşıklı klarından sonra doğudaki durum bir derece
az olduğu halde) Almanlar arası nda çok yüksekti, ancak normale dönmüştü, ancak yerel Ermenilerle Müslümanlar,
Osmanlı hükümetinin, bilhassa da Teşkiiiı t-, Mahsusa'nın, bilhassa da Kürtler arasındaki ilişkiler gerginliğini sürdürü-
pek büyük propaganda çabasına rağmen cihat ilamnı n etki- yor ve sı k sı k çatışmalar oluyordu. Mayıs 1913'ıe Tasnaksut-
si çok az oldu. yun temsilcileri Doğu Anadolu'daki Ermenilerin korunması
Osmanlı ların askeri güçleri hakkı ndaki kuşkulanna rağ- için yabancı bir jandarma örgütünün kurulmasını istediler.
men Almanlar saldı rı amaçlı bir stratejiyi teşvik etmektey- Bu konu için ITC hükümeti Ingilizlere başvurmuş, Ingiliz-
diler. Osmanlı genelkurmaymı n Alman Baş kan ı Bronsart ler de konuyu Fransı z ve Rus hükümelleriyle görüşmüş tü.
von SchellendorPtun geliştirdiği harekR planları Süveyş Ka- 1914 Subat'inda, Doğu Anadolu'da geniş kapsamlı yetkileri
nalı ve Rus Transkafkasyası'na salchnlmasını öngörüyordu. olan iki müfettişliğin kurulmasına dair bir anlaşmaya varıl-
Bu planları Enver Paşa hararetle benimsedi. mış ve Mayıs ayı nda birer Belçikalı ve Hollandalı müfettiş
Kafkasya cephesinde ilk saldıran Kası m ayında Ruslar ol- tayin edilmişti. Savaşın çı kması bu planın uygulanmasına
du, ama Osmanlı ordusu onları durdurdu. Aralı k ayı so- engel oldu.

168 169
Savaş patlak verdiginde, Ermeni milliyetçileri Doğu Ana- tarafı ndan desteklenen) Ermeni çeteleriyle (Türk jandar-
dolu'da bir Ermeni devleti kurulması olanağını Rusları n za- ması tarafı ndan desteklenen) Kürt aşiretlerinin kontrolu ele
fer kazanmasmda görüyorlar& Rus propaganclasr bu emel- geçirmek için verdikleri cemaatler aras ı bir savaş durumu
le.ri cesaretlendiriyordu. Birkaç bin Ermeni Rus ordusuna olduğunu iddia etmektedirler. Bunlar, Suriye'ye gönderil-
katı lmıştı . Ermeniler Osmanlı ordusundan firar etmekte ve miş olan Ermenilerin yerel Müslüman halk ı n (özellikle
Osmanlı hatların ı n gerisinde gerilla faaliyetleri olmaktayd ı . Kürtlerin) şiddetli saldı rıları na uğradı klarını da kabul et-
Bu durum karşısı nda Osmanlı kabinesi, Dahiliye Naz ı r' Ta- ınekle beraber, bunu Osmanlı hükümetinin politikaları n-
lat Paşa'nı n girişimiyle, savaş bölgesindeki bütün Ermeni dan çok onun denetim zaaFı na bağlamaktadı rlar. Osmanlı
halkı nı n Suriye çolüntin merkezindeki Zor'a yerlestirihne- hükümetinin resrm kayı tlarının, bilindiği kadarıyla hüku-
'erini kararlaş tırdı . Bu yerleş tirme (tehdi) 1915-1916 yı lla- . metin ölüm olayları nda parmağı olduğunu kanı tlayan bir
rı nda tamamlandı ve muazzam sayı daki Ermeninin ölü- belgeyi içermedigine dikkat çekiyorlar. Ermeni tarah ise
müyle sonuçlandı . Buraya kadarkiler tart ısı lınaz tarihsel devletin işe bulaşmiş olduğunu kanı tlamaya çalışmaklaysa
gerçektir. Tartışma konusu olan şeyler ise üç husus üzerin- da sunduğu belgelerin bazisı nı n ("Andonyan belgeleri")
de cereyan etmektedir. Ilki, uygulamanı n askeri açıdan ge- düzmece olduğu ortaya çı karılmıştı r. Bu mesele üzerine Bi-
rekliliğine ilişkindir. Türk tarihçileri ve onları destekleyen- rinci Dünya Savaşı 'ndan bu yana yayınlanan, hükümetin
ler, savaş sı rası nda birçok Ermeninin devlete ihanet niteli- parmağı olduğunu kanı tlama iddiası ndaki Ingiliz ve Ameri-
ğindeki faaliyetlerine ve hangi Ermeninin sadı k kalacağı kan yayı nları ndan birçoğu dahi savaş zamanı ndaki propa-
hangisinin Rusların tarafını tutacağım bı lmenin güçlüğüne gandanı n damgası nı taşımaktadı r. Ote yandan, hükümetin
dikkat çekınektedirler. Karşı taraf ise -doğru olarak- tehci- işe bulaşmış olduğunu bildiren savaş zamanını n Alman
riıı savaş bolgesiyle sı nı rlı kalmayı p bütün Imparatorlukta kaynakları hakkı nda aynı şey söylenemez.
meydana gelmiş olduğunu belirtmektedir. Bat ı Anadolu'da Osmanlı hükümetinin kendisi soykı rı ma bulaşmadı gı
ve Istanbul'da Ermenilerin toplu tehciri istisnai idi, ama Er- halde, ITC. içerisinde Talat'ı n yönetimindeki bir iç kadro-
meni seçkinleri bask ı görmüş ve sürülmüstü. nuıı , Doğu Sorunu'nu Ermenilerin yok edilmesiyle "çöz-
Ikinci tartışma sayı lara ilişkindir: Türk tarihçileri 200.000 mek" istediginin ve bu politikay ı perdelerriek için tehcirden
diye düş ük bir Olun/ sayısı sunmakta, Ermeniler ise kimi za- yararlannus olduğunun belirtileri bulunmaktadır. Taşra
man bunun on kat ı n] iddia etmektedirler. Bu çelişkinin ne- parti başkanları nı n bazıları, Te>lzilat-ı Maiısusdnın siyasi is-
deni, propaganda bir yana, lmparatorluk'ta savaş öncesinde ler yöneticisi (ve Ittihat ve Terakki merkez komite üyesi)
yaşayan Ermenilerin sayısıyla göç etmiş olanların sayısı na Bahaettin Şakir'in yönetiminde Tokilat-i Mahsusa vası tası y-
ilişkin değişik tahminlerde yatmaktadı r. 600.000 ile 800.000 la düzel-denmiş olan bu kınma yardımcı olmuşlardı.
arası ndaki ölü sayısı çok olası görünüyor. Kuşkusuz, Tc4-kilat- ı Mulısiisa'nın kayıtlarının imha edil-
Üçüncü ve en önemli tart ışma, kası t olup Olmadığı ve miş ve ITC'ninkilerı n kaybedilmiş olması, bunların işe bu-
soykırı mı n yapı lıp yapilmadı gı hususuna iliş kindir. Türk laşmış olduklarını kamtlamayı imkansız kılmasa bile, güç
tarafı ve onu destekleyenler, Doğu Anadolu'da, (Rus ordusu hale getirmektedir, ama bu sat ı rları n yazarı en azından,

170 171
ITC'nin ön ayak olduğu, merkezden denetlenmiş bir kı rı m
kararsı zlı k içindeki Balkan devletlerini Itilaf devletlerine
politikası olduğu kanısındadı r.
katı lmaya ikna edecekti. Batı cephesinde bir çı kmaza giril-
diğinden, bu, Almanları arkadan vurmak için büyük bir fır-
Süveyş Kanah'na saldırılar sat gibi görünüyordu..
Boğazı ilk zorlama girişimi 1915 Şubat'ı ve Mart'ında ya-
Ocak ayında, Süveyş Kanalı'mn almak için 20.000 askerin
pı ldı . Bu tamamiyle, Fransı z ve Ingiliz savaş gemilerinin
Sina çölünü on günde geçtiği bir ilk girişim de oldu, ama Osmanlı bataryaları nı susturmaya ve sonra da Çanakkale
kanal/ geçmeyi veya ablukaya almayı hedefleyen bu girişim Boğazinda denize döş enmiş mayı nları taramaya çalıştı kları
yenilgiyle sonuçlandı. Mısı r'da umulduğu gibi "cihadi” des- bir deniz harekatı y& Ancak 18 Mart'ta ağı r kayıplara uğ-
tekleyecek Ingiliz aleyhtarı bir ayaklanma da olmadı . Os-
randığı ndan, harekat iptal edildi ve Anadolu ve Gelibolu
manlı ordusu Filistin'in güneyine doğru nispeten az zayial-
yarı madasma asker çı kartmayı içeren bir kara ve deniz sal-
la geri çekildi. Kanala 1916'da yapılan bir ikinci saldı rı giri-
dı rını n başlatılması kararlaştı rıldı. 25 Nisan'da ilk çı karma
şimi de başarısızlı kla sonuçlandı.
gerçekleş ti. Ingiliz ve Avustralyal ı askerler sahilde bazı yer-
leri işgal etti ama yarı madaya hakim olan tepelere ulaşama-
Itilaf Devletleri'nin saldırıları dan durdurulclular. Ağustos'taki yeni çı karmalar da cepheyi
yaramadı ve 1916 Ocak ayı başı nda Itilaf askerleri mevkile-
Osmanlıların bu ilk girişimlerinden sonra in siyatif doğru-
rini boşalttı lar. Osmanlı lar için Ingiltere'ye karşı kazanılan
dan doğruya Itilaf devletlerine geçer. bu zafer olağanüstü bir ulusal gurur kaynağı oldu, ama Ge-
Ingilizlerin ilk saldı rı harekatı , (Ingiliz donanması= kö- libolu'claki çarpış malar aynı zamanda Osmanlı lar için bu
mür yerine petrol kullanmaya başlaması yla önem kazanan) savaşın en ağır kaybını oluşturmuş tu. ölü ve yaralı sayısı
Basra Körfezi'ndeki Ingiliz petrol tesislerini korumak için 300.000'in üstündeydi.
körfezin yukarısı na iki Hint tümeni çı karmak oldu. Sina
Osmanlı ordusunun 1916'da bir başarısı daha oldu. Dic-
cephesinde, Osmanlı ları n Süveyş Kanah'ndaki girişimleri
le'den yukarı ya Bağdat yönünde ilerlemekte olan Ingilizle-
sayesinde Ingiliz hükümeti kanalı n saldırı ya açı k olduğu- rin Hintli kuvvetleri kuşatı ldi ve Temmuz ayı nda Kutül-
MIT] bilincine varmıştı ve 1915-1916 yı lları burada bir sal-
Arnare'de teslime zorlandı . 13.000 savaş tutsağı Anadolu'da
dı rıya hazı rlanan askeri güçlerin kademe kademe takviye tutuldu, komutan General Townshend savaşın geri kalanı nı
edilisine sahne oldu. Istanbul'da geçirdi.
Ancak Itilaf devletlerinin esas saldı rısı Çanakkale Boğa- Osmanlı tümenleri sadece Osmanlı toprakları nda savaş-
zı 'm hedefliyordu. Stratejik olarak kesinlikle doğru olan
madı. Alman genelkurmay ının isteği üzerine Galiçya'daki
varsayı ma göre, boğazları n zaptı ve Istanbul'un işgali tek Alman ve Avusturyalıları n ve Makedonya'daki Bulgarlar ı n
bir hamleyIe Osmanlı Imparatorluğu'nun Almanlardan yar- yardımı na da gönderildiler. Avrupa'ya bu askerleri gönder-
dı m görmesini engelleyecek ve Rus cephesinin ikmalini ve mek imparatorluğun harcı olmayan bir lükstü, çünkü 1916
takviyesini mümkün kı lacaktı. Ayrıca büyük bir olası lı kla
yılının ikinci yarısı ndan itibaren iş ler her cephede ters git-
172 173
meye başlanuş ti. Ruslar Anadolu içlerine ilerlemeye devam mis oldukları bölgeler dahil, boşakmayi kabul ettiler, ne var
etmiş ve sonunda Trabzon, Erzurum ve Van'i alm ışlardı . ln- ki Brest'te görüşmelerin sürdüğü sı rada, Anadolu'daki Rus
gilizlerden sağlanan silahı , altı n ve bağinı sı zlı k vaatleri, ordusu çökmekteycli ve sonuçta Türk güçleri bölgeyi geri
Mekke Şerifi Hüseyin'i bir Arap bağımsı zlı k savaşını baslaı - aldı lar. En inatçi direnişi Ruslar tarafı ndan terk edilmiş Er-
maya ikna etmişti. Başlangı çta bu sadece rahats ızlı k verici meniler gösterdi. Diğer binlerce Ermeni ise Rus askerleriyle
bir durum olmuş tu, ancak Ingiliz subayları ve Ingiliz teçhi- birlikte doğuya doğru geri çekilmişti.
zatı sayesinde sonraki iki yı l boyunca giderek ciddi bir teh- Rus devrimiıı cle ıı sonra, Aralı k 1917'de, Gürcistan, Erme-
dite dönüşmüştü; aynı zamanda da Ingiliz orduları Mezo- nistan ve Azerbaycan'daki Bolşevik aleyhtarı topluluklar,
potamya'daki ve Filistin ceplı esindeki güçlerini sistemli se- başkenti Tiflis olan Transkafkasya Cumhuriyeti'ni kurmuş-
kilde artirmaktayclı lar. lardt. Bu cumhuriyet, s ını rı n 1876'daki konumuna getiril-
Mart 1917'de Ingiliz güçleri Bağdat'ı aldı ve Dicle'nin yu- mesini reddetti, bunun üzerine Osmanlı askerleri güç kul-
karı kismı na doğru ilerlemeye devam etti. Iikbaharda Ingi- lanarak bölgeyi iş gal etti ve Osmanlı hükümeti Brest-Li-
lizlerin Filistin'de yaptı kları iki cephe yarma girişimi Gaz- tovsk'ta kabul edilmiş olanı n ötesinde toprak talebinde bu-.
ze'de durduruldu. Osmanl ı ordusu açlı k ve hastalı klarla bo- lundu. Rus devrinı i Panturkist fikirlere yeni bir ivme ka-
ğuşuyor, orduda büyük çaplı firarlar oluyordu. Ordunun zanclı rmıştı ve şimdi bizzat Enver Paşa, Yakı ndoğu'da yiti-
büyük sı k ı ntısı ulaşı m kolaylı klarmin olmayişı ych. Demir- rilmis bölgelerin yerini tutacak Orta Asya'daki Türki bölge-
yolları tek hathych ve bunlar daha henüz Toros ve A ınanos lerin dahil olduğu bir birlik üzerine kurulu yeni bir impara-
clagiarı nclan geçmiyorlarch, bu yüzden Anadolu (ve baş- torluk fikrini kuvvetle clestekliyordu. Enver Paşa, Mezopo-
kent) ile cephe aras ı nda doğrudan demiryolu bağlantı sı tamya ve Filistin cephelerindeki tehlikeli duruma rağmen,
yoktu. Almanları n karşı tepkisi, var olan cepheleri güçlen- Galiçya'dan dönen tümenleri güneye göndermek yerine
dirmek yerine tam aksine Bağdat'a bir karşı saldı rı hazı rla- Kafkasya'ya gönderdi. Transkaikasya Cumhuriyeti May ıs
mak oldu. Bunun için Halep'te, eski Al ı nan Genelkurmay 1918'de yıkı hnca, her şeyden önce Bakti'daki petrol yatak-
Başkanı von Falkenlı ayn'ı n komutası altı nda, "Yı ldı rı m" ad- larma ulaşmaya ilgi duyan Almanlar Osmanhları engelle-
lı yeni bir ordu oluş turuldu. Halep'e 13.000'clen fazla Al- meye çalıştılar, ama Enver kararlı şekilde devam etti ve Os-
man askeri gönderildi, ama bunlar oraya vard ı kları nda Fi- manlı askerleri Eylül'de Azerbaycan'ı işgal etti. Sovyetler
listin'deki durum öylesine tehdit edici hal almış tı ki, bunlar Birliği de protesto olarak Brest-Litovsk antlasmasıni tanı -
Bağdat yerine Filistin'e gonderildiler. Buna rağmen, Ingiliz madığım açı kladı ama gerçekte yapabileceği fazla bir şey
ordusu Aralı k ayı nda Gazze'deki hatları yard' ve tanı 1917 yoktu.
Noel'iıı den önce Kudüs'ü ald ı . Osmanlı ordusu Bakü'ya girdiğinde savaş çoktan kaybe-
O yı lın Osmanlı lar açısı ndan tek olumlu gelişmesi. Rus dilmiş bulunuyordu. Fransa'daki Alman ordusu 8 Ağus-
hükümetinin Kası m 1917 Rus Devrimi'nden sonra bir ateş- tos'tan itibaren yavaş yavaş ama kesintisiz şekilde geri çe-
kes istemesi idi. Brest-Litovsk'ı aki (Aralı k-Mart 1918) barış kilmeye zorlatun ıştı . 20 Eylül'de Megidclo çarpışnı ası nda
görüş melerinde, Ruslar Doğu Anadolu'yu, 1878'te lethet- Ingiliz ordusu Filistin cepbesinde. sonuç getirici bir cephe

175
174
yarma harekatı yaptı ve Osmanlı ordusunun arta kalanı ku- görevi verilmişti. Bu heyet mensuplarına, daha önceki aske-
zeye doğru geri çekildi. Ittifak devletlerine 1915'te kat ı lmış ri heyetlerin aksine, gerçek yetkiler verilmiş ve özellikle de
ve Almanya, Avusturya ve Osmanlı Imparatorluğu arası nda Dünya Savaşı sı rası nda bu subayların sayılan on kal artı p
çok önemli bir bağ oluşturmuş olan Bulgaristan, Selanik'ten 700'e vardığinda bunlar büyük nüfuz sahibi olmuşlardı.
karaya çı kan Ingiliz-Fransız güçleri tarafı ndan 29 Eylül'de Hatta Bronsart von Sclı ellendorf isminde bir Alman subayı
yenilgiye Ilgi-atıldı ve 2 Ekim'de teslim oldu. doğrudan Enver'in bir altı na Genelkurmay Başkanı olarak
Ittihatçı hükümet artı k ateşkes istemekten baş ka seçene- atanmış tı.
ğinin olmadığın ı anlamıştı . Ayrı ca, (üyeleri Itilaf devletleri
Taşra idaresinde reform yapmak için, onu daha etkin kı -
tarafından savaş suçlusu diye darrigalanmış olan) savaş dö-
lacak girişimler de olmuş, bir yandan da bir miktar adem-i
neminin lider kadrosuyla yapı lacak görüş melerin güç ola- merkeziyet getirilmişti. ITC'nin 1913-1914'teki politikaları
cağı nı da sezdi. Bu nedenle kabine çekildi ve yerine Ahmet bu hususta önceki beş yılınkilerle bir tezat oluşturuyordu.
Izzet Paş a yönetiminde bir kabine geçti. General Towns- Adenı -i merkeziyet politikaları her şeyden önce, imparator-
hend'in arabuluculuk üstlendiği ön görüşmelerin ardı ndan, luğun en büyük azı nlığı olan Arapları yönetimden yana ka-
Hüseyin Rauf (Orbay) bakanlığındaki bir Osmanl ı heyeti zanmayı amaçlıyordu. Bu politikalar ancak kısmen başarı l ı
ile Ingilizlerin Karadeniz filotilla komutan ı Amiral Calthor- oldu. Birçok Arap ileri geleninin Ittihalçı ları desteklemesi-
pe arası nda 31 Ekim I918'de bir ateşkes imzalandı . ne karşin, eski Ittihatçı subay Aziz Ali el-Mısri önderliğin-
deki El-Ahd (Yemin) türünden ayrılı kçı Arap örgütleri kış-
1913-1918 reform politikaları; kı rtıcıliklannı sürchirmekleydiler.
toplumsal ve kültürel değişim Bir diğer husus, adliye ve eğitim sistemlerinin daha fazla
laikleştirilmesi ve ulemanı n konumunun biraz daha zayı lla-
1TC, kapitulasyonları n 1914 Ekiminde kaldı rı lması ile bu tılmaslydı . 1916'da 5eyhülisieun kabineden çı karı ldı ve ertesi
yı llar boyunca ilk kez kendi ülkesinde serbestçe hüküm sü-
yı l şeyhülislamı n yetki alanı her bakı mdan sı nı rland ı .
rebilir hale gelince 1913 Ocağında ele geçirdiği iktidar teke- 1917'de şer'iye mahkemeleri, (laik) Adliye Nezareti'nin dene-
lini ve toplumsal bir reform programını zorla uygu- timi altı na verildi, medreseler Maarif Nezareti'ne tabi kılinclı
lamak için kulland ı . ve vakti-lar' yönetecek yeni bir Evkaf Nezareti oluşturuldu.
Bu programı n bir kı smi idari yapıda her şeyden önce de- Aynı zamanda nıedreselerin öğretim programı yenileştirildi,
orduda reforma iliş kindi. Görmüş olduğumuz gibi, Ocak hatta Avrupa dillerinin öğrenilmesi zorunlu tutuldu.
1914'te, Edirne'nin kurtuluş unun kahramanı olan Enver iki Aile hukuku seriatı n nüfuz alanı olarak kalmıştı, ancak
kez terfi ettirilerek "Paşa" unvanı nı almış ve Harbiye Nazı r' Islami devletin bu son kalesinde bile gedikler açı lmış tı .
yapılmıştı. Enver atanı r atanmaz, ordunun esaslı şekilde ye-
19131e Alman yasası nı esas alan yeni bir miras yasası uygu-
niden düzenlenmesine girişti. Yaşlı subayları n büyük bir lamaya konuldu. 1917'de şer'iye mahkemelerindeki yargı la-
kısmı tasfiye edildi, General Liman von Sanders yönetimin- ı na usulünü düzenleyen bir yasa yürürlüğe girdi ve bir ka-
deki 70 kiş ilik bir Alman askeri heyetine orduyu islah etme
rarname bütün Osmanlı tebaası için, Islam'ın dört ortodoks
176 177
rnezhebinin hükümlerinclen modern bir seçme üzerine 'niyeti de kurdular; bu cemiyet sanayide istihdam edilecek
oturtutmuş bir aile hukuku getirdi. Kararname gayr-ı müs- kadı nları bulmaya ve kadınları n çatışma koşullarını düzene
binler için bazı özel düzenlemeleri içermekteycli. sokmaya çalışıyordu.
Kadınları n, en azı ndan kentlerdeki orta ve üst smı ltan 1TC yönetiminin bu son beş yı lı boyunca, politikalarmin
kadinları n durumu, kısmen ITC'nin politikaları ve kı smen içeriğinden başka, bütün siyaset tarzları da hayli değiş tiri]-
de Dünya Savaşı'nı n etkilerinden dolayı değişmişti. Kadı n- di. Ittihatçı lar, (isiralerinde sözcüğü bulunan) milli-
ları n boşanma hakları genişletilmiş, ancak çokeşlilik yasak- yetçi örgütlerin kurulması yoluyla, ülkenin mevcut bütün
lanmamıstı . 1917'deki Aile Yasasına göre evlilikler hakim kaynakları nı seferber etmeye çalıştı lar; bunlardan en önem-
huzurunda sonuca bağlanıyor ve evlenecek kadı nı n (her ne lisi, Balkan Savaşı sı rası nda güçlü bir "cephe gerisi" oluş-
kadar hakim istisnaları kabul edebilecekse de) 16 yaşı n turmak için 1913'ıe kurulmuş olan Müdafaci-i Milliye
üzerinde olması gerekiyordu. jön Türkler kadınları toplum yetrydi. Siyasete kat ılma çok daha yaygınlaş mtş, siyaset
yaşamı na katı lmaya teşvik etti ve böylece orta ve üst sı nı f- mesleği daha az seçkinci hale gelmişti. Aynı zamanda da
tan kadınlar halkın önünde kocalanyla birlikte görünmeye daha ac.nnasszlaşmıştr.
ve tiyatroya, müzik gösterilerine gitmeye başladı lar. Kad ı n- Son olarak, 1913 sonrası nda icra edilen reform program ı-
lar Türk milliyetçilerinin Türk Ocağı kulüplerindeki ko- nın önemli bir kısmı, ekonomiyi yabancıları n ve Osmanlı
nuşmaların' dinlemekle kalmayı p kendileri de konuştular. Hı ristiyanları n ı n denetiminden kurtarma gayretlerinden
Belki hepsinden en önemlisi , Ittihatçı yönetimin yarattığı ol u mak tayd
eğitim olanaklanydt. Genç kızlar çeşitli seviyelerde sayı ları
artan okullardan yararlanclılar. Dahası , ilk öğretim 1913'te
Maliye ve ekonomi:
kı zlar için zorunlu hale getirildi. Yüksek öğretime gelince,
Liberalizmden milliyetçiliğe
bu başlangı çta öğretmen yetiş tiren yüksek okullarla (bunla-
rı n sayı ları 1913'ten sonra hı zla artmıştı ) sı nı rlı kalmış, ama Kabineye giren ilk gerçek lıtillatçinı n, Haziran 1909'cla Ma-
1914'ten itibaren Istanbul Darülfünun'unda kadı nlar için liye Nazı r' olan, maliye uzmanı Mehmet Cavit Bey olması
birçok kurs açılmıştı . bir tesadüf değildi. ]ön Türk hareketinin doğuş sebeplerin-
Küçük sanayiideki isgücunun çoğunluğu, her ne kadar den biri, yönetici seçkin sinı fın genç mensupları nı n Impa-
kadı n ve çocuklardan oluşmaktaysa da, Birinci Dünya Sava- ratorluğun ekonomik açıdan hemen hemen sömürge duru-
şı'ndan önce Osmanlı kadınları nın oldukça düş ük sayı da muna düşmesine duydukları öfke icii. ITC Devrim anlamlı
bir kısmı nı n ücredi işçi olduğunu da belirtmek gerekiyor sonuçlar verecekse ekonomik bagunsızliğa ulaşmak gerek-
Çünkü kadı n nüfusun çoğu aile çiftliklerinde. çarışmaklay- tiğinin tam bilincindeydi. De.vrimden Balkan Savaşı'na ka-
cli. Savaşmakta olan öteki ülkelerde olduğu gibi, erkeklerin darki dönemde, ittihatçı lar reformlar ve müzakereler yoluy-
savaşa alı nması ndan kaynaklanan istihdam açığı nı , kadı n- la bu amaca erişnıeye çal ıştı lar.
larla telafi etmek gerekmiş ve bu da kadı nları n iş piyasasina Ittihatcdar ekonomik duruma klasik liberal bakış acısı yla
girişini hızlandı rmısıı. Ittihatçdar, Kadmiari Çalı;;tı rinci Cc- yaklaştı lar. Geleneksel engelleri kaldı rmak ve ticari işlemle-

178 179
re ve mülkiyete ilişkin mevzuatı modernleştirmek suretiyle zandı racağını ve bunun sonucu olarak da bu güçlerin kapi-
(örneğin 1911 tarihli arazi yasası ve 1913 tarihli miras ya- tülasyonlar sayesinde sahip oldukları imtiyazlan terketme-
sası ), ticaret ve sanayiin büyümesini teşvik etmeyi amaçla- ye ve Osmanhlara eşit koşullarda davranmaya istekli ola-
dı lar. ITC serbest ticareti destekliyor, ancak Osmanlı Impa- caklarını ummaktaydılar.
ratorluğu'nun, hammadde üreticisi bir çevre ülke konumu Bu beklentilerinde hayal kı rı klığına uğradı lar. Anayasa-
ile Batı Avrupa'nın liberal devletlerinden ya da Amerika'dan nı n yürürlüğe girmesiyle yabancı yatı rı mlarda olağanüstü
esasta daha zayı f durumda olduğunu -ki korumacı lı k için bir artış olmadı. Aksine, yabancılar yeni rejimin milliyetçili-
bir rıedendi bu- henüz görmüyordu. Cavit'e göre yabancı ğinden ürkinüşlerdi. Kapitülasyonlarda değişiklik yapılması
yatı rı m ve dışarıdan ithal edilecek iş yönetim bilgi ve tecrü- ya da yavaş yavaş kaldı rilmasına dair Avrupalı güçIerle ya-
besi çok önemliydi ve her fı rsatta bunların teşviki için elin- pılan görüşmeler bir sonuç getirmedi ve gümrük tarifesini
den geleni yaptı; hatta (birçok Jon Türk için en büyük ör- yüzde 4 yükseltme girişimleri de ilk önce Avrupalı güçler
nek olan) Japon hükümetine başvurarak uzman gönderil- tarafı ndan engellendi. En büyük darbe Fransa ve Ingilte-
mesini istedi. re'nin 1910'da Osmanlı Imparatorluğu'na uygun koşullarda
ITC ülke içi ekonomide kapitalistlerin yanı nda yer aldı . borç vermeyi reddetmesi idi. Osmanl ı borçlarını n çoğu, In-
Bunun böyle olduğu 1908 sonrası yılları n toplumsal çal- giliz-Fransız Osmanl ı Bankası'nın liderliğindeki konsorsi-
kantı ları niı ve grevlerini bastı rma şeklinden ve çıkarmış ol- yumlar tarafı ndan Avrupa, bilhassa da Paris piyasaları ndan
duğu, girişimcilerin yararı na olan iş ilişkilerine dair yasa- temin edilmiş ti. 1881'den beri bütün borçlara, Osmanl ı hü-
dan bellidir. Kı rsal bölgelerde Ittihatçı lar toprak sahipleri- kümetinden çok daha güvenilir bulunan Düyun-ı Urnurni-
nin mülklyet haklarını koruclular, (Sulama projeleri, altyapı ye idaresi kefil olmaktaydı.
çalışmaları ve kredi kolaylı kları yoluyla) tarı mda yenileş- 1909-1910'da Osmanlı hükümeti yine borç alma gereğini
meyi ve yatı rımları etkin şekilde teşvik etmelerine 'Karşit', duydu. Çok sayı daki devlet memurunun emekliye sevkedi-
toprakları n yeniden taksimine ya da ortakylığı sona erdir- lerek kendilerine maaş bağlanması ve devlet dairelerindeki
meye teşebbüs bile etmediler. istihdam fazlalalığı nı n azaltı lması kısa vadede masraflı ol-
Hükümet dış ticaret ve yabancı yatı ritnı teşvik ederken muştu ve Mahmut Şevket Paşa'nın bütün askeri komutanı n
aynı zamanda da vergi denetimi ve tahsilini daha iyi hak başı olarak tartışılmaz konumu Cavı ein aşı rı hızla artan as-
getirerek maliyesini düzene sokmaya çalıştı. Sonuç olarak keri harcamaları freniemede güçsüz kalması na yol açıyor-
devlet gelirleri yaklaşı k yüzde 25 yükseldi. Aralı k 1909'da du. Bu yüzden Cavit 11 milyon Türk lirası civarı nda bir
Cavit, Osmanlı Imparatorluğu'nun ilk gerçekçi ve modern borç elde etmeye çalış mak için Fransa'ya gitti, ama Osmanlı
butçesini ülkenin mali sorunlarını gizlemeye hiç kalkışına- Bankasi'mn, borçların Düyun-ı Umunnye Idaresi tarafı ndan
dan açı kladı. Kuşkusuz bu, barcamalara ilişkin tahminlerin garanti edilmesi ve Osmanl ı mali kaynaklarını n Fransı zlar
de artmak zorunda olduğu anlamına geliyordu. tarafı ndan denetlenmesine izin verilmesi anlamı na gelen
linhatylar, liberalizm ve ciddi para politikaları karışı mı- şartlarını , Imparatorluğun itibarına ve bağımsızlığı na aykı rı
diye reddetti. Sonuç olarak, Osmanlı Bankası'yla olan go-
nin kendilerine Avrupalı güçlerin saygısını ve işbirliğini ka-
181
180
rüsmeler kesildi. Bundan kısa bir süre sonra Cavit bir başka Sonraki yıllarda bu yeni eğilim, 19. yüzyıl Alman sanayileş-
Fransız konsorsiyumuyla anlaşmaya varmayı başardı . An- mesinin örnek alı ndığı Milli Iktisat politikaları na dönüştü.
cak Fransız hükümeti Jön Türklere hadlerini bildirmek is- Milliyetçi bir ekonomi programı kuşkusuz, hükümet önce
tedi ve bu borcun Paris borsası nda işlem görmesine izin kendi işlerini bir müdahaleyle karsılaşmaksızin yönetir ve
vermeyi reddetti. Bu konuda Ingiltere Fransı z hükümetine kendisini Avrupa'ya bağı mlı konumda tutan kapitüı lasyon-
arka çı kmıştı . Kozları n paylaşı mı nı n bu önemli anı nda, De- ları feshederse ancak tam anlamıyla uygulamaya konabilir-
utsche Bank, Alman hükümetinin talimatı üzerine, Osman- di. Bu fı rsat 1914'te Büyük Savaş'ı n patlak vermesiyle ele
hlara özel şartları ya da smı rlamalan olmayan bir borç sun- geçti. Gizli Osmanlı -Alman antlaşnrıasmın imzalanması nı n
maya istekli oldukları nı bildirmek için araya girdi. Tam za- hemen ardından, 2 Ağustos 1914'te, Osmanlı hükümeti dış
manı nda Cavit'in konumunu kurtaran ve Almanlar hakkı n- borçları n ödenmesini geçici olarak durdurduğu duyurusu-
da Istanbul'da çok iyi düş ünceler beslemnesini sağlayan bir nu yaptı .
anlaşma imzalandı . Büyük güçler başka tarafta meşgul oldukları ndan, İ ttihat-
Osmanlı Imparatorluğu'nun yarı sömürge durumuna ve çı hükümet Eylül 1914'te, kapitülasyonları 1 Ekim'den iti-
Jüri Türk ekonomi politikaları nin toyluğuna dikkat çeken baren tek taraflı olarak kaldı racağını duyurdu. Büyük güç-
ve çok daha milliyetçi bir ekonomi politikası nı n savunucu- ler şiddetle tepki gösterdi ama yapabilecekleri fazla bir şey
luğunu yapan birkaç kişi vardı. Bunları n da bası nda, Parvııs yoktu. Almanya önce bu protestoya katıldı, ama daha sonra
takma ad ı yla da bilinen Alexander Helphand geliyordu. Osmanlı larla kapitülasyonların kaldı rılması nı kabul eden
Helplı and, gençken Almanya'ya göçetmiş ve orada sosyalist bir anlaş maya vardı. Iki yıl sonra hükümet, ithalattaki güm-
harekete katı lmış olan bir Rus Yahtıclislydi. 1905 Rus Dev- rük vergisi sistemini tek taraflı olarak değiştirdi; sırf ithal
rimi'nden sonra Rusya'ya geri dönmüş ve Troçki ile birlikte edilen malların para değerini esas alan eski ad wdorem ver-
St. Petersburg Sovyetrnde çalışmıştı . 1912'den sonra Istan- gfiendirme sistemini kaldı rı p, yerine değişik ithal malları
bul'a yerleşen Parvus, gazeteciliği, Alman ajanlığıni, silah için spesifik gümrük tarifesi getirdi, bu da, hükümete bir
tacirliğini ve Marksist düşünürlüğü birlikte yürütttyorclu. ekonomi politikası sürdürme olanağı veren bir diğer koru-
Parvus ortodoks bir Marksist olarak Osmanlı Imparatorlu- macı tedbir olmuştu.
ğu için sosyalist bir devrimin savunuculuğunu yapnilyor Daha savaştan önce, Haziran 1914'te, Osmanlı sanayi
(emeltçi sı nı fı olmayan bir ülke için devrimi yersiz görü- ürünlerinin, ithal edilen benzerlerinden yüzde 10 daha pa-
yordu), ama Türk Yurdu dergisindeki bazı etkili makalele- halı olsalar dahi, tercih edilmesini şart koşan Teşvik-i Sana-
rinde, milliyetçi ekonomi politikaların ı ve yerli ticaret ve yi Talimatnamesi çı karılmış tı. Bir ulusal tüketici cemiyeti
sanayi burjuvazisinin yaraulması nı savunuyordu. bile kurulmuştu. Parvus'un düşüncelerini yansı tan hükü-
Parvus'un düşünceleri 1913'ten itibaren çok daha ağı rlı k met, taşra kentlerindeki Müslüman tıtecarlar, esnaf, hatta
kazandı . Artı k tamamen ITCnin hakimiyetinde olan devlet, bürokratlar arası nda bulmaya çalıştıklar ı adaylardan giri-
Babıfili Baskı nı'nclan sonraki ulusal seferberlik bağlam ı nda, şimci kadrolar oluşturmak suretiyle, güçlü bir ulusal burju-
ekonomiye daha etkin şekilde müdahale etmeye başlamıştı . vazi kurmaya çalışıyordu. Gelişmesinin ilk basamağinda

182 183
olan bu burjuvazinin mensupları , savaş sı rasındaki olağa- Rusya ve Romanya Istanbul'un buğday kaynakları olagel-
nüstü pazar koşulları ndan yararlanmak suretiyle sermaye mişlerdi. Şimdi Istanbul'un bu kaynaklarla olan bağlantısı
biriktirme.ye teşvik edilmiş , bu da vurgunculugu mümkün kesilmiş ve Türklerin merkezi toprağı Anadolu bunların ye-
hak getirmişti. rini almak zorunda kalmıştı. Ayrıca Imparatorluğun mütte-
Bu politikaları n kurbanları , kentlerdeki tüketiciler ve fikleri Avusturya ve Almanya da gıda gereksinimi içindeydi.
özellikle de, işlerinin yönetiminde ve dükkan vitrinlerinde Artan talep kı rsal kesimde yeni bir servet yaratmıştı , ama
Türkçe kullanmaya ve ş irketlerinin yönetim kurullarına bu sadece piyasa güçlerinin iş lemesi sayesinde gerçekleş-
Türkleri almaya mecbur tutulmakta kalmayı p, Teşkilat-ı memiş ti. Seferberlik sonrası nda, ITC hükümeti demiryolu
Mahsusa'nin içlerinden birçoğurı u ülke dışı na sürgün eden taşı macılığı tekeline sahip olmuştu. Bu yüzden de, buğday-
bir terör saldı rısı na da maruz kalan Rum ve Ermeni giri- larını Istanbul'a veya orduya nakletmek için gereken yük
şinıcileri idi. Sı rf batı kıyı bölgesinden, 130.000 Rum Yuna- vagonlarını temin edebilenler 1TC ile iyi ilişkileri olan taş ra
nistan'a göçtü. Bunların şirketleri yeni Müslüman girişimci- tüccarlan idi. ITC vekilleri, Müdafaa-i Milliye Cemiyeti ve
lere verildi. Müslüman giriş imcilerin ise deniz aşırı temas- Esnaf Cemiyeti arac ı lığıyla kentlerdeki satışları ve dağı tı m-
lardan, pazarlardan ve iş idaresine ilişkin bilgi ve deneyim- ları denetlemekteydi. Müttefiklere yapılan buğday satışı da
den yoksun oldukları için bu şirketlerde iyi iş göremedikle- hükümetin denetimindeydi. Bu durum Müslüman tüccar-
ri ortaya çı ktı . da, büyük toprak sahibinde ve esnafta istenen sermaye biri-
Gelibolu'daki beklenmedik zaferden sonra, Milli Iktisat kimini sağlamış, ama çok büyük ölçüde adam kayı rmacılıga
programı hız kazandı. Kuş kusuz bu zafer Türklerin mane- ve yolsuzluğa da yol açmıştı . "1916 zenginleri" ya da baş ka
viyatı ni -ve Türk milliyetçiliğini- çok güçIenclirmiş ti. Prog- deyimle, savaş vurguncularını n adları kötüye çı kmıştı , Ta-
ramı n mimari, Cemı yet'in Istanbul parti örgütünün başı ve bii bunun bedelini ödeyenter, son derece yüksek fiyatlardan
eski hamal esnafı kahyası Kara Kemal Bey'di. Kara Kemal, ödeme yapmak zorunda kalan kentlerdeki ücretlilerdi (sa-
Heyeui Mahsusa-i Ticarlyye aracılığı yla yeni kurulan "milli" vaş sı rası nda fiyatlar yüzde 400'den fazla artm ıştı ). Hükü-
ş irketleri denetlemekleydi. 1916-1918 y ı llar ı arası nda metin vurgunculuğu yasaklama ve dağıtı m sistemleri kur-
ITC'nin etkin desteğiyle 80'in üzerinde anonim ortakl ı k ku- ma girişimleri ise gevşek ve başarısız&
ruldu. Bu konudaki en önemli geliş melerden biri, çatısı al- Bir diğer açıdan zarara ugrayanlar, (taşımacılı kta ve paza-
tı nda baş kentteki önemli bazı loncalann birleştirildiği Esnaf rı kullanmada büyük toprak sahiplerine ve kent tüccarlar ı -
Cerniyeti'nin kurulması idi. Bunlar kadarını yeni şirketlere na bagimlı olduklarından dolayı ) kendi ürünleri için yük-
yatı rmaya teşvik ediliyorlard ı . Bu resmi politikanı n tersine sek fiyaılardan yararlanacak bir durumda olmayan ve Os-
bir durunidu, çünkü ekonomiyi liberalleş tirme gayreti içe- manlı ordusuna insan gücü temin etmek zorunda bulunan
risindeki hükümet yak ı n bir tarihte, 1913'te loncalann kal- Anadolu'nun küçük çiftçileri ve ortakçalan olmuştu. Insan
dı rı ldıgıni ilan etmiş ti. gücü sı kıntısı gitgide daha da vahim bir sorun haline gel-
Savaş her çeşit malda, özellikle gıda maddelerinde olağa- mişti, çünkü Anadolu çiftçisinin yüz binlerce erkek evlad ı
nüstü bir talebe yol açmış tı . Geleneksel olarak Ukrayna, Mezopotamya'da, Kafkasya'da, Çanakkale'de ve Filistin'de

184 185
ölmüş tü. Savaş bittiğinde. Imparatorluğun ekonomisi harap de duranlar ve canl ı lı k kazandı rmanı n araçları n ı adem-i
haldeydi. merkeziyetçilikte,• özel girişimde ve eğitimde görenler ise
Prens Sabahattin'in çevresinde bulunan çok daha küçük bir
ideolojik tartrpnalar topluluktu.
Bu canlı lı k kazand ı rma temel sorunu üzerine olan tart ış-
1913 yı lı, tı pkı siyasal ve ekonomik gelişmelerle olduğu gi- malar içerisinde, gerekli ya da kabul edilebilir Bat ılı laş ma
bi Imparatorlukbki ideolojik ak ımları n etkisinde de tam bir ölçüsü ve gelecekteki Osmanl ı devletiyle ozdeşleşme ve
değiş imi sirrı gellyordu. Sultan Abdülhamit saltanat ınin son bağhlikla neyin esas al ınması gerektiği sorunu sürekli ele
yı llarını n sansürüyle ve hoşgörüsüzlüğüyle boğucu olan or- alı nan iki tema idi. Bu ikinci konuda Osmanlıcı lar, Türkçü-
tamı ndan sonra, 1908'de Meşrutiyet döneminin başlangı cı , ler ve islamcı lar birbirinden ayrı düsüyorlardı . Birincisinde
her çeş it siyasal ve toplumsal meselenin toplum önünde Lar- ise bu düşünce ayrı lı kları o kadar belirgin değildi ve bu üç
usı lmasinda bir patlamaya tanı klı k etti. Bu tartışmalar ı n yo- ana akı nı içerisine yayı lmış haldeydiler. Doktor Abdullah
ğunluğu türeyen yeni yayınları n sayısında yansimaktayd ı. Cevdet gibi bazı aşı rı Saticı lar geleneksel Osmanl ı uygarlı -
Eski rejimin son zamanları nda bir düzineye inmiş olan der- gı run tamamiyle terkedilmesinden ve bunun yerine tümüy-
gilerin sayısı , devrimclen sonraki yı l otuz kat arttı. le Avrupa usullerinin kabul edilmesinden yanayd ı lar. Öte
Bu siyasal ve toplumsal tart ış malar çok defa, birbiriyle re- yandan, bazı dinci eylemciler hiçbir Batı lı uygulama ve dü-
kabet eden üç ideoloji arası nda süren tartış malar olarak ta- şüncesini kabul etmiyorlardı . Ancak bunlar enderdi. Aydı n-
nı nilamr: Yeni Osmanlıları n, farklı cemaatleri Osmanl ı tahta ları n büyük çoğunluğu Avrupa uygarlığı = yararlı unsurla-
etrafı nda birleş tirme yönündeki eski ülküsti, Osmanl ıcı lı k; rı olarak görülen ş eylerin kabulünden yanayd ı. Bunların
Islami uygulamaları ve Islam ümmeti içerisindeki dayan ış- çoğu için, en zor ve en acil olan ve tartışmaları nı n çoğunun
mayı esas alarak lmparatorlu ğa hayat vermeye çal ışan üzerinde odaklanmış olduğu sorun, Namı k Kemal'in yan ı t
(Pan)lslamizı n; ve Türki halklar ı Osmanlı bayrağı altı nda bulmaya çalışm ış olduğu soruydu: Avrupa unsurları ile
birleş tirmeye çalışan (Pan)Türkizm. Sonraki yazarlar done.- Müslüman Osmanlı uygarlığinin bir bireşimi nası l meydana
min düşünce yaşarmna iliş kin tammlarma kimi zaman bir getirilebilirdi; baş ka deyiş le, kendi olarak kal ı n ı rken
dördüncü akı mı eldemiş lerdir: bu da, islami gelenekçiliğe modernleşmek nası l mümkün olabilirdi?
ters düşen Avrupa uygulamalar ı n ı ve düş üncelerini benim- Bu ideolojik akı mlardan biri savunulurken ötekiler de sa-
seme eylemi olan Batıcı liktir. vunulamaz diye bir şey yoktu: Osmanl ıcı lıği akı lcı şekilde
Bu türden bir tanimlarna, bu çok yönlü tartışmaları n ger- savunan birçok ]ön Türk, aynı zamanda da, romantik bir
çekliğini verememekteclir. Ikinci Meş rutiyet Dönemi yazar- Pantürkist, milliyetçili ğine güçlü duygularla bağlanmıs
ları nı ilgilendiren temel sorun devlete ve topluma canl ılı k olup dindar Muslumandı.
kazatıdı rmaktı . Çoğu Jon Türk'e göre, bunlar bürokra ı ve Osmanlıcı lı k, yani inanç ve dil gözetmeksizin bütün te-
subay oldukları için, devlet, değişimi basarmanin akla uy- baanı n yeni ıneş ruti devlette eş it haklara sahip sadı k yurt-
gun, gerçekte de tek arac ıydı . Devletten çok toplumu üzerin- taşlar haline geleceği düş üncesi, 1908 Devrimi'nin resmi

186 187
ideolojisiydi ve Osmanl ıcı lı k yanı lsamasmı n 1913'te tüm-
Rusya çıkışlı Türkçfflerin arası nda en önemli olanları Azeri
den yıkılması na kadar da öyle kaldı . Osmanlıcı lı k kavramı - Hüseyinzade Ali (Turan), Azeri Ahmet Ağaoğlu ve ailesi Is-
na içtenlikle inanan bazı kişiler, örneğin Prens Sabahat-
tanbul'a göçetmiş olan Tatar Yusuf Akçura'ydı.
tin'in çevresinde, bulunmakta idiyse de, milliyetçiliğin Im- Akçura Istanbul'da Harbiye'de öğrenim görmüş, bu okul-
paratorluğun bütün büyük cemaatlerini çoktan etkisi altına
da birçok çağclaşı gibi yaygı n Jön Türk propagandası na ka-
almış olması bu kavramı n temel zayıfliğlydı . Devrim sar-
pılmış ve 1897'de Trablusgarp'a sürülmüştü. Oradan Paris'e
hoşluğu geçince, Rum, Bulgar ve Ermenilerin özerklik
kaçmış , sonra da doğduğu kent olan Volga üzerindeki Ka-
emellerini gülmeyi sürdürdükleri kı sa zamanda belli oldu. zan'a geri dönmüş tü. Rus siyasetinde etkinleşmişti, ama ay-
1910'dan itibaren, Müslüman Arnavutları n bile Arnavut- • ıı zamanda da Jön Türk mültecilerinin Kahire'deki gazetesi
Iuklarmı Osmanlı kimliğine tercih ettikleri anlaşı ldı. Aynı
Türk'te 1904'te çı kan uzun bir makale yayı nlamış tı. "Türk-
zamanda şu da bir gerçek ki, ITC'nin kendisi Türk milliyet-
çülüğün Manifestosu" denilen bu makale, "Üç Tarz-ı Siya-
çiliğinin, ya da en azı ndan Müslüman milliyetçiliğinin ağı-
set" bastığı n ı taşı maktaydi. Islamcilı k, Osmanl ı cı l ı k ve
na çoktan, hatta 1908 Devrimi'nden önce düşmüş bulunu- Türkçülük siyasetlerinin nıeziyetlerini birbirleriyle kı yash-
yordu. Cemiyet Osmanlicilığı resmen destekliyor olmasına yor ve Türkçülük siyasetini savunuyordu. Makale, Pantür-
rağmen (gerçekten de, Imparatorluk toprakları nın üçte iki-
kist siyasal amaçların ilk tutarlı ifadesi olarak addedilebilir.
si ya da daha fazlası ndan gönüllü olarak vazgeçmeksizin
Imparatorluğun farklı unsurları ndan bir Osmanlı ulusu vü-
başka da ne yapabilirdi), onun Osmanlıcılı k yorumu nere-
cuda getirmenin bir yanilsama olduğuna, sömürgeci güçle-
deyse, Türk olmayan unsurların Türkleş tirilmesi düşünce- rin dünya Müslümanları = siyasal birliğine ilişkin bir giri-
sine yaklaşmıştı . Bu durum gözden kaçmadı ve Osmanlıcı -
ş imi engelleyeceklerine, Pantürkizmin -Türklerin ve Türki
ligin inandı riciliğı nı daha da azalttı.
halkları n birliğinin- ise aksine Asya'nı n bütün Türki halkla-
Türk milliyetçiliği, Osmanlı milliyetçiliğinin aksine, geç
rı nı n desteğine sahip olacağı na ve sadece Rusya'nın muha-
ortaya çıkmıştı . Önce, Sultan Abdülhamit yönetiminin son
lefetiyle karşılaşacağma dikkat çekiyordu:
yirmi yı lı nda kültürel bir hareket olarak doğmuş tu. Başlan-
Pantürkizm Jon Türk ayd ı nları arası nda belli miktarda
gıç noktası , 19. yüzyı lda Orta Asya Türklerini incelemeye
taraftar kazandı , ama Balkan Savaşı 1913'te Osmanlıcı liğı
başlamış olan Fransı z de Guignes ile Cahun ve Macar Vam-
hükümsüz bı rakana kadar hiçbir resmi tasvip görmedi.
bery gibi Avrupalı doğubilimcilerinin çalışmaları na ve Rus Ama ondan sonra bile Pantürkizm somut bir siyaset sun-
Imparatorluğu menş eli Türklerin, bilhassa Tatarları n ve maktan çok, günlük siyasetin yı kımları ndan bir kaçış su-
Azerilerin etkilerine dek gitmekteydi. Bu insanlar arastnda nan romantik bir düş olarak kaldı. Ittihatçıları n toplumsal
19. yüzyı lın ikinci yarısı nda bir yerli burjuvazi ortaya ç ı k-
ve kültürel örgütü olan Türk Oca ğı, 1911'den itibaren
mis, bu burjuvazi oğulları nı Rus okulları na ve üniversitele- (Pan)Türkist hareketin kürsüsü oldu. Bu örgüt Imparator-
rine göndermiş , bu çocuklar bu okullarda kendi cemaatleri-
luğun her tarafı nda kulüpler kurmuş tu; buralarda yapılan
ne yönelen Rus ve Panislav tehdidinin yoğun şekilde bilin- konferanslar, tartış malar, tiyatro, müzik gösterileri ve sergi-
cine varmış lardı . Osmanlı Imparatorluğu'nda etkin olan
ler Türk milliyetçiliği ideolojisini yaymaktayd ı. Türk Oca-
188 189
ğı'mn dergisi Türk Yurdu, yaygı n şekilde okunuyordu. reti içerisindeyken davrandı kları gibi. En açı k ifadesini
Birinci Dünya Savaşı sı rası nda Pantürkizm, Jon Türkler 1914'teki cihad ilanı yla bulan bu siyaset sonunda her iki
tarafından Rusya ile olan savaş bağlamı nda teşvik gördü. amacı nda da başarısızlığa uğramış tı.
Rus ordusunun 1917'de çöküşüyle ve Azerbaycan'ı n işga- Ancak, bu dönemdeki Isbnıct akımı sı rf muhafazakarlik-
liyle (ya da kurtulusuyla) bir canlı lı k kazandı . Bu dönemde la ya da gericilikle bir tutmak yanlış olacaktır. Volkan gaze-
Fanturkizmin siyasal amaçları nın kaleme alı nmış en bilinen tesi etrafında toplanmış bulunan ve 1909 karşıdevrimine iş-
örneği, Ittihatçı yazar Tekin Alp (Serez'li Moiz Kohen'in tirak etmiş olan topluluk türünden Islânicı gericiler vardı;
takma ad ı ) tarafı ndan 1914'te yayı nlanan Türkler Bu Muli- bununla beraber çok daha önemli olanı , anayasayı destekle-
rebecle Ne Kazanabilirler? adlı kitapçı kti. Bu kitapçı k, Os- yen Islami yenileşme ya da reform taraftarları nı n büyük
manl ı = savaş gayelerinin bir bildirisi addedilerek Avru- topluluğuydu. Sait Halim Paşa, Mehmet Akif (Ersoy) ve Eş-
pa'da Tü rkism and Panturhism adi altı nda un kazand ı . ref Edip (Fergan) gibi kişilerin dahil olduğu bu toplulugun
Aynı zamanda, Türk milliyetçiliğinin, Türklerin merkezi- önde gelen yayı n organı Sı rat-ı ~taktın idi ve 1912'den
toprağıdı r diye Anadolu'ya ağı rlı k veren ve Türk köyluscı- sonra ise Sebilürreat diye bilinecekti. Bunlara göre, top-
nün kültürünü iilküleş tiren bir ikinci türü, Fantürkizm ile lumsal canlanmaya 1s1kni değerlere geri dtinusle ulaşı la-
yarı yana -ve onunla çekişerek- geliş mekteydi. Anadolu caktı . Bunları n birçoğu şeriat hukukuna geri dönülmesini
köylüsünün berbat yaşam koşullarını iyileş tirmek için hiç- savunuyor, (Namı k Kemal gibi) modernleş menin kabulü-
bir şeye girişmeyen, kent çı kışlı romantik bir hareketti bu; nün şeriatla bağdaşabileceğini öne sürüyordu. Onları n ina-
hareketin halkçı lı k doktrini, savaş yılları nı n ekonomik ge- nışı na göre, Imparatorluk dışındaki Müslümanların Isbm
lişmeleri yatıştı rı lması gereken toplumsal gerilimlere yol ümmet; içerisindeki dayanışması , 1mparatorluğa bir ek güç
açmakta iken ulusal bir dayanış ma yaratma peşindeycli. Bu getirecekti.
nedenle de, bu türden ulusculuğu temsil eden bir örgütün, Kökleri Il. Meş rutiyet döneminde bulunan önemli bir Is-
1917'de Izmir'de kurulan Halka Dogru'nun bizzat 1TC tara- lfuni hareket ise, bir Kürt alimi olup, Nakşibendi tarikatinin
fı ndan kurulmuş olması şaşı rtıcı değildi. yenilikçi kanadı na mensup olan Said Nursi'niıı kurmuş ol-
Kuşkusuz (Pan)Isbnıcı akı mı n en parlak dönemi Sultan duğu Nurculukiu. 1909'da Ittihad-ı Muhammedi'ye katıl-
Abdülhamit'in saltanat döneminin ikinci yarısı idi. Ittihat- mıştı, ama aynı zamanda da önde gelen Ittihatçı lara yakındı
çı lar, Ikinci Meş rutiyet döneminde ve özellikle Nisan 1909 ve sonraları bir lTC propagandac ısı olarak Teşkilat-t Malı-
karşıdevriminin başarısı zlığından sonra, Islamcı eylemciliğe susa içinde çalışmıştı . Ancak Nurculuğun ası l büyümesi da-
karşı son derece kuş ku duyuyorlardı. Onu hem çok uluslu ha sonraki bir döneme aittir ve orada ele almak en iyisidir.
Imparatorluğun varlığı na hem de kendilerine karşı bir teh- Osmanlı mirası nın değişik unsurları (Islamiyet, Türk et-
dit olarak görmekteydiler. Ittihatçılar ancak siyasal çı karlar nik köken, Osmanlı devleti) ile Avrupai tarzda modernleş-
gerektirdiği zaman devletin Islânıl niteliğini vurgulamaya menin sentezine yönelik en yaratıcı ve tutarlı girişini Fran-
hazı rchlar; tı pkı 1914-1916 yıllarında, Arapları n sadakatini sı z toplumbilimci Durkheirifın izleyicisi olan Mehmet Ziya
ve somurgelerdeki Müslümanları n desteğini kazanma gay- (Gökalp)'den geldi. Onun, toplumun birey üzerindeki üs-

190 191
tünlüğüne ilişkin düşüncelerini benimserniş ti ancak toplu- Arapkir'li bir Ktı rt'tü, Diyarbakı rlı Ziya Gökalp yarı Kürt'tü
mun yerine milieri koymuştu. Ateşli bir milliyetçi olarak ve Said Nursi Bitlis'li bir Kürt'tü. Öyle anlaşılıyor ki, bu böl-
Gökalp, milletin, doğal toplumsal ve siyasal birim olduğu- gelerde Imparatorluğun mülti-etnik niteliği ile doğrudan
na inanıyordu. Ancak, Gökalp sadece Durkheim'ın etkisin- karşı laşmış olmaları , bu kişileri Osmanlı toplumunun te-
de değildi. Alman toplumbilimci Tönıı ies'in düşüncelerin- mel sorunları hakkında daha yoğun şekilde bilindendir-
den yararlanarak, bir topluluk içerisindeki geçerli değerler miş tir.
ve alışkanlı klar bütünü olan "kültür" (hars) ile akla dayalı, Jon Türklerin ideolojik tartışmalarının anlaşılması önem-
uluslararası bir bilgi, bilim ve teknoloji sistemi olan "uygar- lidir, ama aynı zamanda, iktidarı fiilen elinde bulunduran
l ı k" (medeniyet) arası nda bir ayı rım yapıyordu. Gökalp'e kişilerin, yani 1TC liderlerinin ideolog değil eylem adam ı
göre Türk ulusu, kendi güçlü kültürüne sahipti; bu kültür, olduklarının hatı rlanmasi da önemlidir. Ideolojik bakımdan
kısmen lslam'a ve Araplara ve kısmen de Bizans'a ait olalı seçmeciydiler ve onların ortak paydası, ortak bir ideolojik
bir Ortaçağ ı_ı ygarliğinin istilası altında kalmıştı. Kurtulıı- programdan çok, ortaklaşa bir tutumlar büttınüydü. Bu tu-
şun yolu (sı rf iman açısı ndan Islâmiyetin de bir parçası n ı tun-dar bütünündeki önemli unsurlar, milliyetçilik, nesnel
oluşturduğunu düşündüğü) Türk kültürüne sahip çı karken bilimsel doğrunurı değerine olan pozitivist inanç, bu doğ-
o uygarlığı n yerine modern Avrupa uygarlığı n] geçirmekti. ruyu yaymada ve halkı iyileş tirmede eğitimin gücüne olan
Onun gözünde Tanzimat ı slahatçıları nin kusuru, Avrupa büyük (ve oldukça saf) güven, merkezi devletin toplum
uygarlığı na katı lı rken, kendi halkları nı n kültürtıyle olan te- içinde itici güç olma rolüne olan sarsılmaz inanç ve Abdül-
masları nr yitirmiş olmalarıydı. Kuramsal değerleri her ne hamit döneminde hüküm süren ihtiyatlı muhafazakArlığa
olursa olsun, Gökalp'in düşüncelerinin büyük çekiciliği ş u- bariz şekilde ters düşen bir tür eylemciliğe, değişime ve
radaydı ; bu düşünceler ulusal gururun Avrupa usullerinin ilerlemeye olan inançlı.
kabulüyle barışması na imkan vermekteydi. Türk Ocağı ha-
reketinde olsun, (bir süre merkez-i unıumi üyeliğini ve az
çok parti icleologiuğunu yaptığı) ITC'de olsun Gökalp'iıı
hayli ağırlığı vardı .
II. Meşrutiyet dönemindeki bu düşünce akurı ları gözden
gecirilirken, dikkat çekici olan nokta tartışmalara iş tirak et-
miş önemli çoğu düşünür ve yazarın, tı pkı ITC'nin etnik
bakımdan karma olan Makedonya bölgesinden çı kmış ol-
ması gibi, çevre bölgelerden ya da karma bölgelerden gelme
olmalaridı r. Rus Imparatorluğu'nun Türki bölgelerinden
gelenlerin (Akçura, Ağaoğlu, Hüseyinzade, milliyetçi şair
Mehmet Emin) yani sı ra, en ateşli Türk milliyetçilerinden
Tekin Alp, Serez'li bir Museviydi, Battcı Abdullah Cevdet
193
192
paratorluğurıdaki herhangi bir yeri işgal etme hakkı oldu-
9. ğunu bildiriyordu. 24. madde ise "Ermeni" vilayetlerinde
Bağımsızlık Savaşı kamu düzeninin bozulması durumunda, Itilaf devletlerine
buralara askeri müdahalede bulunma hakkı n ı veriyordu.
Bu maddelerle Itilaf devletleri istedikleri gibi güç kullanabi-
lirlerdi (ve kuIlandalar da).
Mütareke ertesi gün yürürlüğe girdi ve tümüyle uygulan-
dı. Tek büyük sorun, kuzey Irak'ı n en önemli kenti Musul
konusunda çı ktı . Mütareke günü, Ingiliz kuvvetleri Mu-
surun 60 kilometre kadar güneyincleydiler, ama Ingiliz ko-
mutanlığı mütarekenin 7. maddesi gereğince kentin tesli-
mini istedi. Yörenin Osmanlı komutanı bunu reddetti ve
meseleyi Istanbul'un bilgisine sundu. Istanbul'un talebe uy-
masını bildirdi. Osmanlı askerleri de 8-15 Kasım arası nda
kenti boşalttılar. Musul'un mütareke sonrasında işgal edil-
Mondros Mütarekesi
miş olması , bu eyaIetin kime ait olduğu konusunda sonraki
31 Ekim 1918'de, Ingilizler;n Karadeniz filotallasmı n ko- yıllarda tartışmalara neden olacaktı.
mutan ı Amiral Calthorpe ile Bahriye Nazara Hüseyin Rauf
Bey başkanlığındaki Osmanlı heyeti arası nda Monclros'ta
Savaş sonrasındaki duruma toplu bakış
akdedilen mütareke Osmanlı ların tam anlamıyla teslim ol-
ması idi.. 25 maddesi, Boğazlar'm askeri işgali, bütün de- 14 Ekim'de iktidara artı k Ahmet Izzet Paşa yönetimindeki
miryolu ve telgraf hatları nı n Ifflai devletleri tarafı ndan de- yeni kabineye devretmiş olan ITC'nin savaş zarnanı ndaki li-
netlenmesi, kamu düzeninin muhafazası için gerek duyu- derleri, mütareke akdedilir edilmez ülkeyi terketmişlercli. 1
lan küçük askeri birimler haricinde kalan Osmanlı askerle- Kası m gecesi, Cemal, Enver, Talat, Bahaettin Şakir, Doktor
rinin terhis edilip silahları nın alı nması, Arap eyaletlerinde- Nazı m ve üç kişi, Ermenilere karşı olan muamelelerinden
ki bütün Osmanlı askerlerinin teslim olması ve Itilaf devlet- sorumlu tutulacaklarından korktukları ndan bir Alman de-
lerine ait Osmanlı ları n elindeki bütün savaş tutsakları nı n nizai ı isı na binerek Odessa'ya girmişlerdi. Itilaf devletleri
serbest bı rakılması (ancak Osmanlı tutsaklara bu uygulan- _onları yargılama niyetinde olduğunu daha önceden, 1915'te
mayacaktı ) gibi koş ulları içermekteydi. Bütün Alman ve ilan etmişti ve gerçekten de yargılayacakları kuşkusuzdu.
Avusturyalı askeri personel ülkeyi iki ay içerisinde terket- Sonuçta, bu Ittihatçı lar hiç mahkemeye çı kmadı , ama En-
mek zorundayd ı . Osmanlı lar açısı ndan en tehlikeli olan ver dışında hepsi de Ermeni katiller tarafı ndan 1920-1921
madde 7. maddeydi. Bu madde, kendi güvenliklerini tehdit yı lları nda öldürüldüler.
altında gördükleri takdirde Itilaf devletlerinin Osmanl ı Im- Savaş tan sonra sabı k liderler zamanları n ı n çoğunu Ber-

194 195
lin'de geçirdiler, burada karmaşık siyasal plan ve entrikalar- ise hepten baş kentteki siyaset oyununun esas oyuncuları
la uğraşnlar ve bu iş ler onları Roma, Moskova ve Afganis- olmalarına karşın, asıl siyasal mücadele Anadolu'da cereyan
tan gibi birbirinden uzak yerlere sürükledi. Ne var ki içle- etti. Bunun zemini ülkeyi terketmelerinden önce savaş za-
rinden sadece Enver Paşa savaş sonrası Türk siyasetinde manı nın ITC lider takımınca hazı rlanmış bulunuyordu. Li-
önemli bir rol oynadı. der takım planlarını Anadolu'da ulusal bir direniş hareketi-
Önde gelen Ittihatçı liderlerin kaçış' Istanbul'da bir ikti- nin oluşturulmasına dayandırmış, bu planlar 1TC liderleri
dar boşluğu bı rakmıştı. Iktidar için çekişme konumunda dahil herkesin Ingiliz ve Fransız donanınaları nı n Mart
olan taraflar şunlar& 1915'te Çanakkale Boğazı'm yarmasim beklediği sı rada ha-
• Saray; Sultan V Mehmet Temmuz 1918'de ölmüş ve zı rlanmıştı. Eğer bu olsaydı, Osmanlı hükümeti Istan-
kardeş i Vahdettin Efendi, VI. Mehmet olarak tahta geçmiş- bul'dan ayrılı p Konya'ya gidecekti.
ti. Zeki ve inatçı biri olan yeni padişah, Ittihatçılar zama- 1918'de çeş itli liderler rol oynadlysa da, itici güç En-
nı nda oynamak zorunda kaldığı kukla rolünden kurtulmak ver'miş gibi gözüküyor. Enver, savaşın sadece ilk aşaması-
için bu fı rsattan yararlanmaya tümüyle niyetliydi. nı n kaybedilmiş olduğuna ve tıpkı 1913'te Balkan Sava-
• Liberaller; 1913'te susturulan Hürriyet ve Itikif Firka- şı'nda olduğu gibi, ikinci bir raunt için fı rsat çıkacağtna ve
si'nda birleşmiş olan liberal muhalefet, 1913 öncesinin bazı bu rauntta Osmanlıların saldı rıya geçebileceklerine inanı-
liberal muhalefet liderlerinin, bilhassa da Damat Ferit Pa- yordu. Savaşı n bitiminde Panisffimist, özellikle de Pantür-
şa'nin etrafı nda yeniden örgütlenmiş bulunuyordu. kist düşüncelere kapılmış olan Enver, Orta Asya'nın Türki
■ Itilaf devletleri; Itilaf devletlerinin temsilcileri başkente bölgelerinin ve özellikle, özgürlüğüne yeni kavuşmuş Azer-
büyük saşaa içerisinde girmişlerdi. Müttefiklerin savaş ge- baycan'ın süren mücadelede hayati rol oynayacağını um-
milerinden oluşan bir filo, Boğaz'daki sarayı n önlerinde de- maktaych. Avrupa'dan 1918'de dönmüş olan Osmanlı tü-
mir atmıştı . Itilaf devletleri temsilcilerinin esas iş i mütareke menlerine Kafkasya ya gitmelerini emretmiş olması nın ne-
koşulları nın uygulanması na nezaret etmekti, ancak bunlar deni buydu. Kendisi, Kası m 1918'de Odessa'dan Bakü'ya
Osmanlı siyasetini etkilemeye de çalışı yorlar& Gelgelelim, gitmeye niyetlenmiş, ama hastalığı buna engel olmuştu. Ay-
mütarekenin hemen ardı ndan Fransız, Ingiliz ve Italyanlar nı zamanda da o ve Talât, Teş kilat-t Malısusa'ya Anado-
arası nda ilk düşünce ayrılıkları belirmeye başlamıştı. lu'nun birtakım noktalarındaki gizli depolara silah ve mü-
• Ittihatçilar; Liderleri gitmiş olduğu halde, Ittihatçdar himmat depolarrıası emrini vermişlerdi. Ekim 1918'de
yine de meclise, orduya, polise, posta ve telgraf servisLerine Umum Alem-i İslam ihtilat Teşkilatı olarak yeniden kurulan
ve diğer birçok kuruluşa hakimdiler. 1919'da yeni yönetim bu Teşkilat, kendilerine ülke içinde gerilla çeteleri oluştur-
tarafından temizlik hareketlerine başlanmış tı, ancak ne yeni ma talimatı verilmiş özel görevliler göndermiş ti. Bu yapıl-
yönetim ne de Itilaf devletleri Ittilıatçı memur çoğunluğu- ması zor bir şey değildi, çünkü bu türden birçok topluluk
nun yerine koyacak yeterli insan gücüne sahip değildi. zaten mevcuttu ve bunları n Ermenilere ve Rumlara yapılan
Bunların, 1918 sonları ndan itibaren gitgide artan şekilde kötü inuamelede tüyler ürpertici rolleri olmuş tu. Bunlar, si-
ve Istanbul'un Ingilizlerce Mart 1920'deki işgalinden sonra lahlarını teslim edecek ve dağıulacak olurlarsa cezalandı rı-

196 197
lacakları korkusuyla yaşıyorlardı. güçler, savaş sı rası nda yapılmış, kısmen ihtilal-Il birtakı m
Ittihatçı lider takımı tarafı ndan savaş bitmeden önce atı - anlaşma ve vaatlerle karşı karşıyaydı lar ve bunları bir sonu-
lan en önemli adım Karalrol'un kurtılmaslydı . Girişimi ayrı- ca bağlamak zorundaydı lar. Bu iş epey zaman aldı . Aslı nda
l ısIarı ndan önceki haftada, başlatanlar yine Talat ve En- öylesine çok zaman ald ı ki, Itilaf devletleri sonunda Os-
ver'di. Asli kurucular, (Ittihatçı subaylar kilit takım ı nı n rrıanlı lmparatorluğu'na Ağustos 1920'de son derece sert
önemli bir üyesi olan) Miralay Kara Vasıf ile 1TC Istanbul barış koş ullarını dayattı kları sı rada, savaşı n bitişinden beri
parti örgütünün başı Kara Kemal idi. Örgütün adı bu ikisi- askerlerini sürekli terhis eden bu devletlerin barış koşulla-
nin lakaplarından yapı lmış bir sözcük oyunuydu ve örgü- rı nı uygulatacak araçlar kalmam ıştı. Başbakanları Eleuthe-
tün amacı savaş sonrası ortamında Ittihatçı ları korumak ve rios Venizelos önderliğindeki Yunanlı lar bu durumdan ya-
onları Itilaf devletlerinin, liberaIlerin (Itilafçıların) ve Hı ris- rarland ı lar. Venizelos Itilaf devletlerinin güçlü bir uzantı sı
tiyan cemaatlerin öç almaları na karşı himaye etmekti. Ayrı- gibi davranma ve Anadolu'daki Türk direniş hareketini ba-
ca, baş kentten yetenekli insanlar, para, silah, erzak ve gereç rış koşulları nı kabule zorlama önerisinde bulundu. Sonuç,
göndermek suretiyle Anadolu ve Kafkasya'daki direni şi Yunanlıları n 1922'de tam bir bozguna uğraması yla sonuçla-
gitçIendirmeyi de amaçl ı yordu. nan kanlı bir savaştı .
ITC bir taraftan Anadolu'da silahlı direniş hareketi hazı r-
larken, aynı zamanda da Rum, Ermeni, Fransı z, Italyan ya
İstanbul, Kasım 1918 - Mart 1920
cia Ingilizler tarafı ndan işgal edilme tehlikesi olan bölgeler-
deki Müslüman'Türk kesiminin haklarını savunmaya ha-
Saray
zı rlanı yordu. Bu giriş im, yerel "müdafaa-i hukuk cemiyetle-
rinin" kurulması şeklini almış tı , ki bu örgütler savaş sonra- Osmanlı ların son padişahı olacak olan VI. Mehmet Vahdet-
sı nda Anadolu (ve Trakya'da) ulusal direniş hareketinin tin, bütün bu dönem boyunca daha elverişli bir barış ant-
oluşturulması nda hayati bir rol oynayacaklarch. Ilk cemiyet laş ması elde etmek için Itilaf devletlerinin, bilhassa da In-
Kasım 1918'de kurulmuştu. giltere'nin suyuna gitmeyi amaçlayan siyasetler izledi. Gay-
Ulusal direniş hareketi Anadolu'da ortaya çı ktığı nda, bu- retlerine rağmen 1920 yazı nda son derece ağı r bir barış ant-
nun ası l hasmı nı n Ingiltere ya da Fransa değil Yunanistan [aşması ortaya çı kı nca, bu çizginin öteki taraftarlar ı gibi o
olduğu anlaşıldı . Yunanistan'a Ingiltere'nin güçlü desteğiyle da bütün itibarı nı kaybetti.
Mayıs 1919'da Izmir civarı ndaki bölgeyi işgal hakkı veril- Padişah tı pkı öncekiler gibi saltanat ve din çizgisinde dü-
mişti. Yunanistan'ı n Anadolu işgali sonraki yı llarda çok bü- sünmekteydi. Onu ilgilendiren şeyler, saltanatın, halifelik
yük boyutlar alacaktı . Bunun nedeni, Itilaf devletlerinin sa- makamı olarak Istanbul'un ve güçlü şekilde sorumluluğu-
vaş sonrası ndaki barış görüşmelerini yürütme şeklinde gö- nu duyduğu Ortadoğu'nun Müslüman halklar ı üzerindeki
rülebilir. Görüş meler yenik ülkelerle birlikte yürütülmemiş otoritesinin muhafazası ydı . Milliyetçi değildi (gerçekte mil-
-barış koşulları galip ülkeler tarafı ndan zorla kabul ettiril- liyetçiliğ i ve bu ideolojiye kapılmış olan lttihatylan Impa-
nı iş ti- Itilaf güçlerinin kendi arasında yurütülmüş tü. Bu ratorluğun başı na gelen felaketten sorumlu tutuyordu) ve

198 199
Anadolu'nun ya da baş ka bir bölgenin tam bağımsızlığına lu'da gittikçe artan etkinlikleriyle karşılaşmıştı. Bu kabine-
pek aldı rdığı da yoktu. ler direnişi bastırmak ve Ittihatçıları cezalandı rmak için git-
Sultan Vahdettin, Ittihatçdarin kuklasi olmuş selefinin tikçe daha kararlı bir çaba gösterdiler.
aksine, Ittihatça aleyhtarı , milliyetçi aleyhtarı ve Ingiliz ta- Eylül sonlarında direniş hareketinin baskısı Ferit Paşa'yı
raftarı çizgiyi yerleş tirmek için siyasete etkin şekilde müda- çekilmeye zorladı. Yerine geçen Ali Rı za Paşa (3 Mart
halede bulundu. Kuşkusuz onun esas silahı , sadrazamları 1920'ye kadar) ve Salih Hulusi Paşa (2 Nisan'a kadar) kabi-
(ve nam-ları n]) kendi tercihine göre atarnakti. Bu bakımdan neleri, Ferit Paşa hükümetlerinin aksine, ulusal direni şçi-
Nisan 1920'ye kadarki dönem üç aitcloneme lerle işbirliği yapmaya ve Anadolu'yla artan geçimsizligi ya-
tıştı rmaya çalıştılar.
Kabineler
Partiler
Birinci dönem, bir geçiş dönemiydi. Savaş zamanını n lider-
leri iktidarı Ekim ayı nda devrettiklerinde, Padişah eski dip- Bu dönemin çoğunda, yeniden canlanan Hürriyet ve Itilaf
lomat Ahmet Tevfik Paşa (Okday) yönetiminde tarafsız bir Fı rkasi resmi siyasette başa' güç idiyse de, Ittihatdarı n et-
kabine kurmak istemiş , ama Ittihatçilar bir Ittihatçı olmadı- kinlikleri yeraltı direnişiyle sı nı rlı kalmadı. Ittihatçı partiler
ğı halde yine de Cemiyet'in güven duyduğu eski genelkur- bir süre çalış maya devam etmişlerdi. ITC Kası m ayı başı n-
may başkanı Müş ir Ahmet Izzet Paşa (Furgaç) yönetiminde daki son kurultayında kendini feshelmiş ve. Tecethiüt Fı rlza-
ı lı ml ı bir ITC kabinesinde ısrar etmişlerdi. Savaş zaman ı li- sl'm kurmuştu. Muhalif Ittihatçı lardan bir topluluk, Fethi
derlerinin uzaklaşmalı ve mütarekenin akdedilmesiyle bir- (Okyar) yönetiminde Osmanlı Hürriyeiperver Avam
likte, Padişah, Izzet Paşa'nı n yerine Tevfik Paşa'yi atadı. Tev- sniı kurmuş tu. Bunlardan başka, savaş sonrası dönemde
fik Paşa 11 Kası m I918>den 3 Mart 1919'a kadar Ittihatç ı bol sayıda kı sa ömürlü küçük parti vardı.
aleyhtarı niteliği giderek artan iki kabineye başkanlı k etti. Meclisin Aralı k ayında dağıtılmastndan sonra, Ittihatçılar
4 Mart'ta, Tevfik Paşa kabinesinin yerine, I. Damat Ferit üzerindeki baskı yoğunlaşmaya başladı. Giderek çok sayıda
Paşa kabinesi geçti. Savaş sonrası Osmanlı siyasetinin kilit önde gelen Cemiyet üyesi tutuklanmaktaydı (100'ün üstün-
adam olan Damat Ferit Paşa en az beş kabine yöııetti. Padi- deki üye Nisan başı nda tutuklanmıştı). Tutuklamalar kısmen
şahin eniş tesi olmasından dolayı saraya yakındı ve Padi- liberal hükümetin girişimiyle, kısmen de Ingilizlerin talebiy-
şah'ı n tam olarak güvendiği tek kiş iydi. Ama aynı zamanda le oluyordu. Ingilizler, Ermeni zulmünde, Ingiliz savaş tut-
da, yeniden canlanmış olan Hürriyet ve 'illa(' Fı rkası'mn saklarim yapılan kötü nı uamelede ya da mütareke koşulları-
baş ta gelen bir mensubuydu. Mart-Eylül 1919 ayları ndaki nı n baltalanması nda parmağı olan kişiler diye düşündükleri
üç Ferit Paşa kabinesi, bir ikinci altdönem oluşturmaktadı r. "savaş suçlulannı " yargılamak niyetindeydiler. Bu davaları n
Bu üç kabine, özellikle 'Ula!' devletleri Yunanistan'a May ıs bazılarıyla özel bir Osmanlı mahkemesi meşgul olmuş ise de,
ayı nda Izmir ve çevresindeki bölgeleri işgal etme iznini ver- tutuklananları n birçoğu sonradan Ingilizler taraf ından Mal-
dikten sonra, ulusal direnişin hem baş kentte hem Anado- ta'ya sürüldü, çoğu orada 1921 sonları na kadar kaldı.

200 201
Meclisin clağıtılmaslyla zaten sekteye uğramış olan siya- 6. Imparatorluğun siyasi, mali ve adli bağı msızlığı temin
sal faaliyet, Teceddüt Fı rkası'nı n Mayıs'ta kapatı lmasıyla da- edilmeli ve kısıtlamalardan bağımsız olmalıdı r (yani, kapi-
ha da kısnlaninıştı . Durumu yeterince istikrarlı bulmaya', tülasyonlara dönüş kabul edilmeyecektir).
hükümet yeni seçimler için yapı lan baskı lara karşı koymuş, Bu, milliyetçi programın temel beyannamesiydi. Anlamlı
ama sonunda Anadolu direnişinden gelen isteklere boyun olan şu ki, Türk ulusal egemenliğini savunmuyor, bütün
etmişti. Seçimler 1919 sonbaharı nda yapı ldı, ama o zamana Müslüman Osmanlıları n egemenliğini savunuyordu. Fiili-
kadar, Ittilıatçıları n güdümünde olan direniş hareketi Ana- yatta bu, Türkler ile Kürtler demek oluyordu.
dolu'nun çoğuna hakim olduğundan Ocak 1920'de topla- 63 farklı grup ve partiyi birleşik bir cephede toplayarak
nan Meclis-i Mebusan, kararlı şekilde Ittihaty ve milliyetçi bir "Milli Kongre" oluşturulması suretiyle, parti anlaşmaz-
bir nitelik taşımakta ve direnişin stizculügünü yapmaktay- lı kları n ı n giderilmesi ve Paris'teki barış konferansı nda
di. Meclis-i Mebusan'claki milliyetçi çoğunluk Fel(411-1 Vuku] Türklere söz hakkı sağlamak amacıyla bir girişim oldu. Bu
Grubu olarak örgütleninişti. kongre Kasım 1918-Kasım 1919 arasında aralıklı şekilde fa-
28 Ocak 1920'de bu grubun hazı rladığı Misak-ı Milli de- aldi, ne var ki birtakım broşürler yayı nlamasına, hatta Pa-
nilen beyanname mecliste kabul edildi. Bu beyanname, di- ris'e bir heyet göndermiş olmasına rağmen kendisine kulak
reniş hareketinin amaçları n ı n resmi ifadesiydi ve sonraki veren olmadı .
bağı msızlı k savaşı boyunca da öyle kald ı . Milliyetçiler tara- Açı k siyasal faaliyet Istanbul'un 16 Mart 1920'de Ingiliz-
fı ndan Erzurum ve Sivas'ta düzenlenen kongrelerin kararla- lerce işgaliyle son bulmuştu; bununla hem Osmanlı hükü-
rı nı esas alan bu metin altı maddeden oluş uyordu. met kurumları nın milliyetçilerle olan işbirliğini durdurmak,
1. (Din, ı rk ve amaç bakımı ndan birleş ik olan) Osmanlı- hem de nı illiyetçilere baskıyla bulunmak istenmişti. Meclis-i
islam çoğunluğuyla meskun topraklar ayrtlmaz bir bütün Umumi'deki milliyetçi önderler, Ingilizlerin harekete geç-
oluşturmaktadı r, ancak Arap çoğunlüğuyla meskun olup, melerinin eli kulağı ncla olduğunun farkı ndaydı lar, ama mec-
yabancı işgali altı nda bulunan toprakları n kaderi halkoyla- lisi açık tutmayı , yeraltı na kaymamayı ve Anadolu'ya gitme-
ması yla tayin edilmelidir. meyi kararlaştı rdılar. Çünkü, Ingiliz siyasetinin ülkenin ulu-
2. 1878'den 1918'e kadar Ruslarda kalmış olan "Elviye-i sal haklarını ortadan kaldı rdığı iyice anlaşı lsın istiyorlardı .
Selase" (Üç vilayet).nin (Batum, Kars ve Ardahan), kaderini Nitekim Ingiliz güvenlik subayları , Felüll grubunun en önde
bir halkoylaması tayin edebilir. gelen liderleri olan Hüseyin Rauf ile Kara Vasiri meclis bi-
3. Batı Trakya'nı n kaderi için de aynısı geçerli olmalı dı r. nası nda tutukladılar. Bunun üzerine son Osmanlı Meclisi
4. Baş kent Istanbul'un ve Marmara Denizi'nin güvenliği protesto olarak 2 Nisan'da kendini tatil etti.
sağlanmalıdı r. Boğazları n ticari deniz ulaşımı na açılması
diğer devletlerle birlikte bir müzakere konusu olmalıdı r.
Kamuoyunu harekete geçirme çabalar!
5. Azı nlı kları n hakları , Itilaf devletleri ile Avrupa devlet-
leri arası nda yapı lmış antlaş malara uygun olarak sağlana- Gerek Ittihatçı gerek Ittihatçı karşın çeşitli parti ve siyasal
caktı r. grupları n kamuoyunda olsun Avrupa'daki siyasetçiler üze-

202 203
rinde olsun önemli bir etki yaratamamalarına karşın, savaş dan General Harington'un komutası ndaki Karadeniz ordu-
sı rası nda ITC'yle sı kı ilişkisi olan ama açı kça siyasal olma- su, Boğazlar bölgesinin işgalinden sorumluydu; oysa, Bal-
yan birtakı m toplumsal ve kültürel örgütlerin yerel Müslü- kanlar'ın parçası olan Avrupa Türkiyesi'nin, aslen Selanik'te
man kamuoyunu milliyetçilik davası na kazand ı rmada üslenmiş ve 1918'de Bulgaristan'ı yenen Fransız Armee de
önemli katkı ları oldu. Mütarekeden sonraki ilk aylarda l'Orient'in komutanı General Franchet d'Esperey'in deneti-
Müslüman halk arası nda genel bir umutsuzluk ve tevekkül minde olacağı kabul edilmiş bulunmaktaydı. Bu durum
havası vardı, ancak Izmir'in Mayı s 1919'da Yunanhlarca iş- kuşkusuz, bir parçası Avrupa'da bir parçası Boğaziçi'nde
gali bir dönüm noktası oldu. Işgalden hemen sonra protes- olan Istanbul'da sürekli sürtüşmeye yol açı yordu. Ancak,
to olarak, Istanbul Darülfünun öğrencileri ve hocaları ön- dizginler tam olarak askeri yetkililerin elinde değildi. Itilaf
derliğinde kitle gösterileri yapıldı. devletlerinin ayrı ca kendi diplomatik temsilcileri de vardı.
Bunlar, imparatorluk ile Itilaf devletleri arası nda resmen bir
Itilaf devletleri savaş hali sürdüğü için büyükelçi değil yüksek komiser diye
adlandı nhyorlardı. Resmi olarak komutanlar bunları n otori-
Mütarekenin koşulları ve 50.000'in üzerindeki (30.000'i In- tesine tabiydiler. Gerçekte ise çok defa bağımsız davranıyor-
gilizdi) Itilaf askerinin varlığı , Itilaf devletleri temsilcilerini la rdı. Başkentin Mart 1920'deki işgalinden sonra, komutan-
Istanbul'un Mart 1920'deki resmi işgalinden önce bile baş- ları n rolleri doğal olarak çok daha artmış bulunuyordu.
kentteki egemen siyasal güç haline getirmişti. Bununla be- Yüksek komiserler liükümetlerini diplomatik açı dan
raber, uysal bir Osmanlı hükümetinin iktidarda olduğu dö- temsil etmekle. Umaytp, gıda, sağlı k işleri, mülteci sorun-
nemlerde bile bazı etkenler Itilaf devletlerinin denetimini ları ve mali iş ler gibi konulara bakan "Müttefik Denetim ve
guçIeştirmekteydi. Düzenleme Kurulları" aracılığıyla başkent yönetiminin bü-
Imparatorluğun hala resmen bağı msız olmasa, milliyetçi- yük ve gittikçe artan kısmı nı da üstlenmişlerdi. Osmanlı
lere sıcak bakan Osmanlı devlet memurlarını n Anadolu ha- hükümeti, kendi mernurlarma ödeme yapma ya da halkı
reketine istihbarat, erzak, gereç, silah ve insan göndererek besleme olanakları ndan yoksundu, bu nedenle Itilaf devlet-
yardı mcı olmalarına olanak sağlamıştı. Itilaf devletleri her leri soruna yardımcı olmak için devreye girmek zorunda
bir hükümet dairesinde neler olup bittiğini denetleme ola- kalmış ve oldukça da başarı göstermişlerdi. öyle bile olsa
nağı na sahip değildi. (Bilhassa Ingilizlerin) Rum ve Ermeni savaş ertesi yıllarda Istanbul'da yaşam hayli zordu. Savaş sı-
azı nlık mensuplarına aşı rı bel bağlamış olmaları Itilaf dev- rasında zaten yüzde 400 artmış olan fiyatlar tekrar dörde
letlerinin Osmanlı toplumunun Müslüman Türk kesiminde kallannuştı . Baslangiçtaki ciddi kömür ve buğday darlığı,
olan bitene ilişkin istihbaratını kısıtlı yor, bu da Itilaf devlet- sonunda Ingiltere'den ithal edilen kömür ve ABD'den ithal
lerinin yeraltı direnişinin hem sayı sal gücünü hem de bece- edilen bugdayla halledildi.
rilerini eksik değerlendirmeye götürüyordu. Durum, kentteki mültecilerin sayısı nedeniyle ağırlaşmış-
Itilaf devletlerinin ortaya koyduğu yönetim yapısı son de- tı. Yenik düşmüş bir ülke başkentinde savaş sonrasında do-
rece karmaşıktı . Ingilizlerin önce General Milne'in sonra- ğal olarak bulunan mülteci kitlesinden başka bir de Rus ka-

204 205
çakları vardı . Bunların bazısı 1920 başı nda gelmişti ve ❑ yı - rı n çok büyük rolleri oldu. Karakol, direniş hareketine, hü-
lı n Kasım ayı nda Fransı z donanması , General Vrangel ko- kümet dairelerindeki kendi casusluk şebekesinden edinil-
mutası ndaki 150.000 kadar Bolşevik aleyhtarı Beyaz Rus'un miş istihbarat da temin etmekteydi. Osmanlı bürokrasisinin
Kırı m'dan tahliyesini gerçekleştirmiş ve bunları Boğazlar Anadolu'daki milliyetçilerle olan işbirliğinin genişliğinin
bölgesine yerleştirmişti. Bu mültecilerin yarısı Istanbul böl- anlaşı lması , Ingilizlerin 1920'de Istanbul'u resmen işgalinin
gesinde yaşamaktaydı . Bu durum konut sorununu artın-tuş, başlı ca nedeni idi.
Itilaf devletlerinin binalara el koymas ı ise konut sorununu 1919'da gittikçe daha çok subay Anadolu'ya geçtiğinde ve
daha da köttiteştirmişti. bir direniş hareketi ortaya çı knıaya başladığı nda, harekete
Bu karmaşı k yönetim yapısı şayet Itilaf güçleri arasındaki başkanl ı k edecek otorite sahibi ve adı lekesiz olan birine ih-
ilişkiler güven ve iyi niyete dayansaycl ı işler hale getirilebi- tiyaç duyulmuş tu. Yeraltı örgütünün önce eski baş komutan
lirdi, ama ikisi de yoktu. Osmanl ı lara yönelik Ingiliz siyase- ve sadrazam Ahmet Izzet. (Eurgaç) Paşa'ya başvurduğu an-
tinin düşmanca ve kendi işgal bölgelerindeki yönetimleri- laşı lı yor. Paşa Ittihatç ı olmamakla beraber Ittihatçdann
nin sert, hatta kinci olması na karşı n, Italyanlar 1920'den ve ateşli bir yurtsever diye itimat ettikleri bir kişiycli. Anlaşma
Fransı zlar 1921'den itibaren ulusal direnişe kur yapmaya olmayı nca, önde gelen Karakol mensupları Mustafa Kemal
başlamışlardı ki bu durum yüksek komiserler arası nda sı k Paşa'ya (Atatürk) yanaştı lar.
sı k çatış ma konusu oluyordu. Mustafa Kemal ITC'nin başı ndan beri uyeslydi. Çekirdek
kadrodaki eylemci subaylardan biriydi. 1908 Devrimi'nde
ve. 1909'daki "Hareket Ordusu"nda yer almış, 1911'de Lib-
lttihaty yeraltı örgütü
ya'da görev yapm ıştı . Onun 1TC içerisinde Cemal Paşa bizi-
Bu uyuşinazlı klan Istanbul'daki Ittihatçi yeralt ı örgütü ken- bine mensup olduğu anlaşı lıyor. Bu hizip içerisinde özellik-
di çı kan doğrultusunda yararlanmaktaydı . Karakol, Kasım le, Ali Fethi (OkyarYa yak ı n olmuş tu. Sözü geçen bir Itti-
1918 ile Mart 1920 arasında hatı rı sayılı r sayı daki Ittillaiçı hatçt subay olan Ali Fethi, Enver'in rakibiydi. 1912-1913
subay ı -ki birçoğu aranmakta olan ki şilerde- Anadolu'ya yı lları nda Fethi ve Mustafa Kemal'in Enver'le olan kişisel
gizlice kaçı rmayı başarmıştı . Karakol ayrı ca, Anadolu'da ge- iliş kileri çok gerginleşmi ş ti. Bu nedenledir ki, Ocak
liş mekte olan direniş hareketine Itilaf devletlerinin deneti- 1913'teki Babiâli Baskı n' sonrası nda Enver önde gelen aske-
mi altı ndaki Osmanlı depoları ndan çaimmış büyük miktar- ri lider olarak ortaya çı kar ç ı kmaz Mustafa Kemal iktidar
larda silah, erzak, gereç ve cephanelik sağlam ıştı . Anado- merkezinin dışı nda bırakı ld ı . Bu da 1919 yı lı nda, onun En-
lu'ya bu şekilde 56.000 ateş leme takımı , 320 makineli tü- ver ve Talâtf ın savaş dönemi siyasetleri ile ilişkisinin kurul-
fek, 1500 tüfek, 2000 sand ı k cephane ve 10.000 üniforma- mama.sı demek oluyordu. Mustafa Kemal Birinci Dünya Sa-
nı n kaçak gitmiş olduğu bildirilmektedir. Bu eylemlerde, vaşı sı rası nda Çanakkale Savaşı'nda Anafartalar cephesi ko-
eski Tethilat-ı Mahstısa *ınlarindan başka -halen Kara Ke- mutanı olarak ün yapm ış ve ardından Doğu Anadolu ve Fi-
mal'in denetiminde olan- hamal ve kay ı kçı esnalları nın ve listin cephelerinde üstün şekilde savaşm ış , savaşı Suriye
Harbiye Nezareti ile telgraf idaresindeki Ittilı am memurla- cephesindeki tüm k ı taları n komutanı olan bir mirliva ola-

206 207
rak bitirmiş ti. Orduda, son derece yetenekli ama gururitı ve Barış görüşmeleri
kavgacı bir subay olarak ünlenmiş ti. Mütareke sonrasında
Istanbul'a gelmiş ve bir süre kendini, arkadaşı Ali Fethi'nin Iıilaf güçleri daha savaş sı rasında, Osmanlı Imparatorluğu
Osmanlı Hürriyetperver Avam Fı rkası'na yakı n göstererek yenilince nasıl paylaşı lacağına ilişkin birtakı m anlaşmalar
siyasette bir konunı elde etmeye çalışmıştı . 1919 ilkbaha- yapmışlardı. Temelde bu anlaş malar iki öbekte toplanmak-
rı nda bundan bir sonuç çı kmayacağı belli olmuş ve sonuçta tachr. Birinciler, büyük güçler arası nda yapılan, araları ndaki
artan sayıdaki meslektaşı = yaptığı gibi Anadolu'ya gitme- güç dengesi bozulmadan ganimetin bölüşülmesini amaçla-
ye karar vermişti. yan anlaşmalardı r. Bu anlaşmalara ilişkin diplomasi faaliye-
Mustafa Kemal'in ordu içerisindeki büyük ünü ve siyasal ti, "Doğu Sorunu" oyununun son perdesi olarak düş ünüle-
anlamda lekesiz oluşu direniş önderliği için onun ideal bir bilir. lkinciler ise, -her ne kadar vesayet altı nda olacaksa
aday olmasını sağlıyordu. O kabul edince işe başlaması için da- kendi geleceğini tayin hakkını n rol oynadığı, bölgenin
ftrsat hemen bulundu. Damat Ferit hükümeti, Doğu Ana- ahalisi ya da öyle larzedileniere daha modern bir anlaşma
dolu ve Karadeniz bölgesindeki cemaatler arası şiddetin ar- türü altı nda yapı lmış olan vaaderdir.
tışı ndan ürküp (bu durum, mütareke antlaşması nı n 24. Ilk anlaş ma, Fransa ile Ingiltere'nin Rusları n bazı taleple-
maddesi gereğince Itilaf devletlerini müdahaleye seykedebi- rini kabul ettikleri Mart 1915'teki Istanbul anlaşması yd ı.
lirdi) bölgeyi sakinlestirrnek ve silahtan arındı rmak için as- Zaferden sonra Rusya'nı n Doğu Anadolu'nun bazı kısı mla-
keri bir müfettiş tayin etmek niyetindeydi. Dahiliye Nazı r' mu, Istanbul'u ve Boğazlar'ı işgal etmesine izin verilecekti.
Mehmet Ali Bey, Mustafa Kemal'in yakı n subay arkadaşla- Kuş kusuz bu Ruslar için büyük bir kazanç(' ve ardından
rından biri olan ve çoktan Anadolu'ya geçmiş bulunan Ali Fransı z ve Ingilizler güç dengesindeki bu bozulmay ı telafi
Fuat Paşa'nı n (Cebesoy) akrabasıydı . Önce Mehmet Ali etmek için rmitzakerelere başladı lar. Bu arada ltilaf devletle-
Bey'le sonra da sadrazamla birer görüş me ayarlandt ve so- ri, Nisan 1915'teki Londra Anlaş ması gereğince Italya'ya lti-
nuçta Mustafa Kemal doğudaki 3. Ordu Müfettişliğine tayin laf devletlerine katılma bedelinin bir parçası olarak Güney-
edildi. Harbiye Nezareti'ndeki arkadaşları , bütün Doğu batı Anadolu'yu vaat ettiler.
Anadolu'yu kapsayan müfettişlik bölgesi içindeki tüm aske- Fransı z-Ingiliz muzakereleri 16 Mayıs 1916'da temsilciler
ri ve sivil yetkililerle doğrudan haberleşme hakkı dahil ken- arası ndaki bir anlaşmayla son buldu. Sykes-Picot Anlaşma-
disine çok geniş yetkiler veren bir talimat kaleme aldı lar. sı , güney Mezopotamya'nı n Ingilizlerce ve Suriye kıyı ları-
Çok geniş yetkilerle donatı lmış olan Mustafa Kemal kendi- nin Fransızlarca ilhakı nı öngörüyordu. Her iki ülke ilhak
sine eşlik eden 18 kişilik bir karargah heyetiyle Istan- ettikleri bölgelerin arası ndaki toprağın ortası ndan geçen bir
bul'dan ayrı lıp 19 Mayıs 1919'da Samsun'a vardı. Samsurfa hatta kadar olan bölgede kendi nufuz alanını oluşturacak,
varışından itibaren giriştiği faaliyetler, en iyi şekilde Anado- Filistin ise uluslararası bir yönetime tabi olacaktı. Ağustos
lu'daki geliş meler bağlamı nda ele alınmıştı r. l917'cleki St.Jean de Maurienne Anlaşması Italya'nın, Izmir
ve iç bölgesi dahil, Güney Anadolu'daki hak iddialarını ye-
niden tammlamı s, ancak Rusya'daki devrim bunun onan-

208 209
masıııı engellemişti. Bu durum sonradan Fransız ve Ingiliz- du. Bölgeler iki kümeye ayrılm ıştı. Savaştan önce müstaki-
ler tarafından Italyanları n hak iddialarına karşı çı kmak için len Araplara ait olan bölgeler ile Araplar taraf ı ndan kursa-
kullanıldı. rı hnış bölgeler bağımsızlı kları nı kazanacak, Itilaf devletle-
Bunlar hep büyük güçler arasındaki anlaşmalardı, ama bu rince kurtardmış ya da Türklerin mülkiyetinde olan bölge-
arada başkalarına da vaatlerde bulunulmuştu. Mısır'daki In- ler ise Itilaf güçlerinden birinin nüfuz alanına sokulacaktı.
giliz Yüksek Komiseri ile Mekke Sergi arası nda sonunda bir Ekim 1918'de Osmanlı direnişi çöktüğünde antlaşmalara,
Arap isyanı na yol açacak olan temaslar, ilk kez 1915 ilkba- sözleşmelere ve vaatlere iliş kin olan durum buydu. Paris'te
harmda başlamıştı . Bu temaslar (Temmuz 1915 ile Mart toplanmış olan barış konferansı bunları hal yoluna koyma
1916 arası nda) uzun süreli bir mektup teatisine dönüşmüş, göreviyle karşı karşıya idi. Bu konferansı n çalışması esas
bu mektuplarda Ingilizler Mekke Şerifi'ne bir Arap isyanı itibariyle, büyük Itilaf güçlerinin kendi aralar ı ndaki görüş-
karşılığında, Suriye kıyıları ve Filistin'deki kutsal yerler ha- melerden ve bu güçler ile Yunanistan ve Sı rbistan gibi ya-
riç kuzeyde 37. paralele kadar yayılan bir Arap krallığının naşma devletler arası ndaki görüş melerden oluş uyordu.
kurulması na destek vaat etmişlerdi. Bu vaat ancak mevcut Rusya tabii ki artı k bir Itilaf gücü değildi ve ABD kendi iç
anlaşmalarla bir uyuşmazlı k göstermediği ölçüde geçerliydi. nedenlerinden dolayı 19l9'da konferanstan çekilmiş ti. Ga-
Kasım 1917'de Ingiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, In- lip devletlerle yenik devletler arası nda herhangi bir ciddi
giltere'deki -bilhassa- Almanya ve Avusturya'daki etkin Mu- görüş me asla olmadı . Yenik devletlerin önüne sadece, ya
sevi çevrelerinin desteğini kazanma çabasıyla, Ingiltere'de inızalayabilecekleri ya da -sözde- reddedebitecekleri nihai
Siyonist hareket lideri Lord Rothschild'e, Ingiltere'nin Filis- bir metin komı lmaktaydı .
tin'de bir Musevi vatanı kurulmasını destekleyeceği vaadin- Alman ve Avusturya meselelerinin haIlinin onceliği oldu-
de bulunmuştu. Son olarak, Ocak 1918'de Baş kan Wilson ğu için Yakı ndoğu hakkında bir karar oluşturma işi ertelen-
kendi "Ondört Ilke"slyle Amerikan savaş amaçlarına açı k- mişti. Bu işi, Itilaf güçleri temsilcilerinin Yakı ndoğu'daki
lı k getirmişti. Bu ilkeler ulusların kendi geleceklerini tayin farkl ı etnik toplulukları temsil eden heyetler tarafı ndan ku-
hakkı nı tarnyordu ki bu Fransı z ve Ingiliz hükümetlerince satı lmış olmaları da çok gıiçIeş tirmekteydi. Yunanlı lar, Er-
hiç hoş karşılanmamişti. meniler, Türkler, Kürtler, Araplar ve Museviler'in hepsi de
Bolşevik devriminin hemen ardı ndan yeni Rus hükümeti birbiriyle çalış makta olan hak iddialarında ısrar etmektey-
bütün "emperyalist" andaşmalardan çekildiğini ilan edince diler.
-daha da kötüsü- bunları ifşa edince, Itilann devlet allaınla- Ingiltere ile Fransa arası ndaki esas uyuşmazlık Suriye'ye
rı için durum çok daha çatallaşti. Osmanlı hükümeti Suri- daireli. Ingiltere Arap isyancı lara taahhütlerde bulunmuştu
ye'de Şerif Hüseyin'e yapı lan vaatlerin açı k şekilde tersini ve Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal tarafından Şam'da ilan edil-
söyleyen Sykes-Picot anlaşması nı yaymak için bu propa- miş olan bağı msı z Arap krallığı lehine Sykes-Picot antlaş-
ganda fı rsatını kaçirmadı. Mekke Şerifi, Ingiliz Yüksek Ko- ması nda değişiklikler yapmaya hazırdı . Ingiltere bu devleti
mıseri'm protesto etti ama sadece kaçamaklı bir yan ı t aldı. tan ı mış, Sykes-Picot antlaşmasını n tam icrası nı isteyen
Ingiltere tavrını ancak Haziran I918'de açı kl ığa kavuştur- Fransa ise tantmamıştı . Görüşmeler çı kmaza girince, Ame-

210 211
rikahlar halkı n görüşlerini öğrenmek için Haziran 1919'da nistan ise Ingiltere'den gitgide daha çok destek görüyordu.
Suriye'ye bir komisyon (King-Crane Komisyonu) gönder- Bu kısmen, Yunan Başbakanı Venizelos'un Ingiliz meslekta-
me girişiminde bulundular. Araplar bu encümene umutları- şı Lloyd George üzerinde dikkat çekici psikolojik nüfuzun-
nı baglamişlardı ancak Fransa ve Ingiltere encünıeni baştan dan kısmen de serinkanlı bir siyasal akılyürütmeden, yani
beri ciddiye almamış ve Amerika barış konferansı ndan çe- Ingiltere'nin Yunanistan'ı, Fransa ve Italya'ya karşı Doğu
kildikten sonra da tamamen boşlamışlardi. Fransızlar ile Akdeniz'de bir karşı ağı rlı k olarak görmesinden kaynakları-
Araplar arasında bir tercih durumunda kalan Ingiltere so- maktaych. Ve sonuçta Yunanistan Izmir ve çevresini Mayıs
nunda Eylül 1919'da Fransa'yı tercih etti. Fransa Suriye'nin 1919'da işgal etme iznini almıştı.
bütün kıyı bölgesi ve hinterlandı üzerinde manda hakkına Istanbul ve Boğazlar konusunda Itilaf devletleri bir iki-
sahip oluyor ve bölgenin yönetimi de Faysal'a veriliyordu. lemle karşı karşıyaydı. Bu bölgelerin Ingiliz hükümetinin
Fransa da karşı lığında Filistin'de Ingiliz mandası na razı gözündeki stratejik ve siyasal önemi derken kasdedilen
oluyordu. 1919-1920 kışında San Remo'daki barış konfe- şuydu: eğer bu bölgeler Osmanlı Imparatorluğu'na bı rakı la-
ransinda tasdik edilen bu antlaşma Suriye'de bir Arap isya- caksa, bütün imparatorluk bir çeşit yabancı denetimine,
nı na yol açtı. Bu isyan Fransız askerleri tarafından amansız- muhtemelen de bir mandaya tabi Ummak zorunda olacak-
ca bastı rıldı ve sonuçta Fransa Temmuz 1920de bütün Su- tı. Yok eğer bu bölgeler Osmanlı Imparatorluğu'ndan kopa-
riye'yi işgal etti. rı lacaksa, bu durumda Osmanlı Imparatorluğu o kendi ha-
Anadolu'da bir çözüme gidilmesi konusunda üç esas so- line bı rakı lacak kadar önemsiz hak gelmiş olacaktı. Ingiliz-
run bulunuyordu: Ermeni sorunu, Yunanistan ve Italya'nın lerin tutumu katlydı, Fransızlar ise Türklere karşı çok daha
batida çatışan hak iddiaları ve Istanbul ile Boğazları n duru- uzlaşmacıydı lar ve Istanbul'un Türklerde kalmasını istiyor-
mu. Sonunda konferans Doğu Anadolu'da bağı msız bir Er- lard ı . Aral ı k 1919'da Fransı zlar -Suriye'de istediklerine
meni devletinin kurulması kararını verdi; bu, Ermeni milli- ulaşma karşılığında- Ingiliz isteklerini kabul ettiler, ama ga-
yetçilerinin yayılmacı isteklerini fazlasıyla karşılıyordu. An- riptir, Ingiliz kabinesi, Ingiliz Hint Müslümanları arası nda
cak bu anlaşma Türklerin muhalefetinden dolayı hüküm- şiddetli bir karşı tepkiden korkan Hindistan Dairesrnin
süz kalacaktı. Bölgenin coğrafi konumu, bu kararı Türkle- baskısıyla sonradan fikrini değiştirdi.
rin silahlı karşı koyuşuna rağmen zorlamanin, büyük çaplı Bu arada ABD'nin Ermenistan'da bir manda kurması =
bir askeri işgal gerektireceğini gösteriyordu, ki bunu yap- istenmesi üzerine, King-Crane Komisyonu'na benzer bir
maya ltilaf devletlerinin ne olanağı vardı ne de hevesi. keşif heyeti, Harbord Komisyonu, Eylül 1919'da Anado-
Ikinci sorun, (Itilaf devletlerine savaşın sonuna doğru ka- lu'yu dolaştı. Türklere geniş ölçüde özerklik veren, bütün
tılmış olan) Italya ve Yunanistan'ın ikisinin de Güneybatı Anadolu'yu kapsayacak bir Amerikan mandası tavsiyesinde
Anadolu'daki aynı bölgede hak iddia etmelerinde odaklanı - bulundu. Amerikan mandası fikri, Wilson'un "Ondört ilke-
yordıı. Italya eski iddialarını sürdürüyordu ancak aynı za- si" (Fourteen Points)'nden Osmanlı Imparatorluğu'nun
manda Doğu Adriyatik kıyılarından da toprak iddialarında Türk kesimlerine "güvence altında bir egemenlik" sağlayan
bulunduğu için konferanstaki konumu zayıflamıştı. Yuna- onikincisine umut bağlamış olan birçok Osmanlı Türküne

212 213
cazip gelmekteydi. Hatta birçok Türk ayd ı n! "Wilson Pren- askeri işgali göze alabilecek ve yapacak halde değillerdi. Bu-
sipleri Cemiyeti"ni kurmuş tu, ama Amerikan mandası fikri nun yerine ve güçlü Ingiliz baskısı altında, Yunanlıların btı
Itilaf clevletlerince, ya da Anadolu'daki milliyetçi önderler antlaşmayı askeri olanaklarla zorla uygulatma teklifini kabul
topluluğunca asla ciddiye alınmadı. ettiler. Sonuç, aşağı da anlatı lan ve 1920'den 1922'ye kadar
1920 ilkbahan bası na kadar barışın tanzimine ilişkin baş- süren büyük çapl ı bir Türk-Yunan savaşı oldu.
lıca kararlar alı ndı ve koşullar Il Mayıs'ta Osmanlı heyeti-
ne sunuldu. Istanbul Osmanlı ları n elinde kalmışt ı, ama
Anadolu, Kasım 1918 - ilkbahar 1921
onun dışındaki koşullar son derece ağırdı . Gerçekten öyle-
sine ağırdı ki Osmanlı heyeti bunları kabul etmeyi reddetti Ittihatçı lar yeraltı faaliyetlerinden baş ka taşradaki kamu-
ve antlaş ma ancak Istanbul'dan yeni ve daha uysal bir heyet oyunu harekete geçirmek konusunda da inisiyatifi ele al-
gönderildikten sonra imzalandı. mışlardı . Başkan Wilson'un "Ilkeleri"nden onikincisi, Im-
10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevres Antlaşması Osman- paratorluğun Türk bölgelerine güvence altında bir egemen-
lı Imparatorluğu'rı a sadece, Kuzey Anadolu'da, baş kenti Is- lik vaat ediyordu, bu nedenle, Türk bölgelerinin Imparator-
tanbul olan küçük bir devlet bı rakı yordu, Doğu Trakya ve luktan ayı rılmasını önlemek isteyenlerin ilk işi, barış konfe-
Izmir çevresindeki bölge Yunanlı lara veriliyor, Boğazlar ise ransında kopartı lma tehlikesi içinde olan bu bölgelerin as-
uluslararası denetime tabi kı hnı yordu. Doğu Anadolu'da lı nda ezici şekilde Türk-Müslüman bölgeleri oldukları nı ve
bağı msız bir Ermeni devleti kuruluyorclu, Fransa, Suriye ve. anayurila birleş ik olarak kalmak istediklerini göstermekti.
Lübnan'da mandalar, Güney Anadolu'da ise bir nüfuz böl- Bu amaçla taş ra merkezlerindeki ITC şubeleri, genellikle
gesi oluş turuyordu. Ingiltere, Filistin, Güney Suriye ve pet- baş kentteki bölge milletvekilleriyle birlikte "ulusal hakları
rol bakı mından zengin olan Musul vilayeti dahil olmak savunma" cemiyetleri kurdu.
üzere Mezopotamya'da mandalar kuruyordu. Italya, nüfuz Açı kça Yunanlı ya da Ermenilere verilme tehlikesinde
bölgesi olarak Anadolu'nun güneybatı parçası nı alı yordu. olan bölgelerde bu tür siyasal ajitasyon kuşkusuz çok daha
Musul vilayetinin kuzeyindeki Kürdistan Osmanlı Impara- hayati idi. Kası m 1918'de bir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
torluğuna bı rakı lmıştı , ancak özerklik edinecek ve bağım- Edirne'de ve aynı tarihlerde bir diğeri de Batı Trakya için
sızlı k için bir yı l içerisinde Milletler Cemiyeti'ne başvurma kuruldu. Bunları , kendi bölge örgütünü Aralı k'ta kuran Iz-
hakkı alacaktı . mir izledi. Doğudaki ilk örgüt Kars'ta (Kasım 1918'de) ku-
Bu antlaşma imzalandığı sı rada, Istanbul'daki Padişah hü- rulmuş tu, bunu Trabzon ve Erzurum'da (ilk hazı rlı klardan
kümetinin imzasının'artı k fazla bir önem taşımadiğı ve ant- sonra ikisi de Ş ubat 1919'da) kurulanlar izliyordu. Bir tane
laşma koşullarını n, ülkesinin büyük kısmı çoktan militan de güneyde Aralı kta Urfa'da kurulmuştu.
milliyetçi bir hareketin eline geçmiş olan bir ülkeye clayatı l- Birçok küçük örgüt vard ı ve hepsi de benzer şekilde ha-
dığı anlaşı ldı. Itilaf devletlerinin antlaşma koş ulları na dire- reket ediyordu: örgüt arkası ndaki Ittiliatçilar genellikle, ör-
niş olacağı n ı öngörerek Istanbul'u Mart ayında işgal ettikle- gütün "ulusal" niteliğini vurgulamak ve geniş destek çek-
rini söylemiş tik. Ama iç bölgeleri kapsayan büyük çaplı bir mek amacı yla, yerel eşraf ve din adamları nı n (çok defa rnüf-

214 215
tülerin) cemiyetin itibari başkanları olmaları na çalışıyorlar- malı vilayetleri ele geçirmek için savaşmak zorunda olacak-
& Sonra da, örgütün temsile dayanan niteliğini kanı tlamak ları ve bunu yapma güçlerinin orduya bağlı olduğu gitgide
için bir kongre düzenlemeye girişiyorlardı . Gerçekte bu daha belirgin hale geldi.
kongrelere genellikle, ITC taş ra örgütünün davetli ama se- Osmanlı ordusu yenilgiler, salgı n hastalı klar ve firarlar
çilmemiş memurları gidiyordu. 28 tanesi Aralı k 1918 ile yüzünden tükenmiş haldeydi, ama yine de bir varlığı vardı.
Ekini 1920 arası nda yapılmış olan bu kongreler sonra, böl- Ocak 1916'da Osmanlı ordusunda eğitimli ve silahlı asker
genin Türk ve Müslüman niteliğini ve anayurtla birleşik sayısı 800.000 iken, Ekim 1918'de bu rakam inanı lmaz bir
kalma kararlılığı nı ilan edeceklerdi. Anadolu kentlerinde biçimde 100.000'e düşmüş tü. Bunun nedeni ölenlerin ve
"Müdafaa-i Hukuk" örgütleri genellikle Müslüman toprak yaralananları n çokluğu değil, firarilerin sayısını n 500.000'e
sahipleri ve tüccarları ndan destek görüyordu. Bu kişilerin ulaşmış olması ydı . Ordunun komuta örgütü henüz sağlam-
birçoğu, devlet ihaleleri yoluyla ve sürülmüş ya da göçet- dı ve önde gelen subayları n hemen hepsi -mesleklerinde
miş Yunanlı ve Ermenilerin topraklarını, taşı nmazlarını ve geçen on y ıl içinde yükselmiş olan Jön Türk subayları- di-
iş lerini hemen hiçbir ş ey ödemeden devralmak suretiyle reniş i destekliyorlar& Askerlerinin silah bı rakmasini ve
zenginleşmiş ti. Bu nedenle Yunanlı ve Ermenilerin hak id- terhis olmalarını gizlice engellerniş ler ve bölgesel direniş
diaları na karşı koymak için çok güçlü bir saikleri vard ı. örgütlerine gizlice silah ve mühimmat temin etmişlerdi.
Çok defa "Müdafaa-i Hukuk" toplulukları nı n önderleri ay- Öyle bile olsa Anadolu'nun çoğunda ordunun gücü etkile-
nı zamanda yeraltı direnişine de iştirak ediyorlardı. yici değildi. Trakya, Boğazlar bölgesi ve tüm Batı Anadolu,
Bu model, Kası m 1918 ile Haziran 1919 arası yıllarda 804 kilometrelik bir kıyı hattı boyunca dağılmış 35.000 ci-
Anadolu ve Trakya'nı n her tarafı nda görülebilir. Başlangıçta varı nda askere sahipti ve birçoğu Itilaf devletlerinin deneti-
örgütleyiciler, nüfusunun büyük bir kısmı yok olmuş savaş mindeki bölgelerde bulunuyorlar& Düzenli ordu birlikleri
yorgunu bir halkı harekete geçirmede güçlük çekiyorlard ı , öylesine zayıftı ki milliyetçiler Yunan işgalcilerine karşı di-
ama Izmir'in Mayı s 1919'da Yunanlılarca işgaliyle müthiş renmek için 1921'e kadar Türk ve Çerkez çetelerine bel
bir canlılı k kazandı lar. Yunanistan Itilaf devletlerine savaşı n bağlamak zorunda kalmışlardı . Bu çeteler sürekli akinlarla
sonlarında katı lm ış ve hiçbir Osmanlı birliğini mağlup et- Yunan ordusuna hayli rahatsızlık verebilirlerdi, ve verdiler
memiş ti, bu yüzden Itilaf devletleri tarafından bu şekilde de, buna rağmen bunlar tayin edici bir etken olamayabilir-
ödülletıdirilıniş olması büyük bir haksızlı k olarak algılanı - lerdi.
yordu. Üstelik Yunanlı lar Izmir ve Ayvalı k'ı n işgalinden Güneyde askeri durum biraz daha iyiydi, Kilikya'da ve
sonra, (önceden kabul edilmiş olduğu gibi) durmamış, iler- Suriye çölüntı n kuzeyinde (Osmanlıların Suriye orduları n-
lemişlerdi. Itilaf devletleri, Ekim ayında Osmanlı ve Yunan dan kalan) 18.000 civarı nda asker ve daha doğuda, Kürdis-
kesimleri arası nda bir sını r hattı, "Milne Hattı"nı çizmek tan'da 8.000 asker bulunuyordu. -Merkezi Adana olan- Ki-
suretiyle çok daha büyük bir bölgedeki Yunan işgalini lanı- likya'da, Urfa, Maraş, Antep kentlerindeki hava başı ndan
mislardı. beri çok gergindi. Gayet belirgin biçimde Müslüman ağır-
1919 yı lı boyunca, Türklerin doğudaki ve batıdaki tartış- l ı klı olan bu bölgeler Fransı zlar tarafından işgal edilmişti

216 217
ama Fransı zlar yerel Ermenileri askere alı p bunları silahları - olan 5arki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafı ndan
dı rd ı kIarı nda Ermenilerin bu bölgedeki hak iddialarını n iti- bölgesel bir kongre zaten düzenlemniş bulunuyordu. Erme-
bar göreceğine dair güçlü kuşkular uyanclı. Savaş burada nilerin akı Doğu Anadolu vilayeti' üstünde hak iddia ettik-
Ocak 1920'de başladı . leri ve onları n taleplerinin Paris'te sıcak karsılandı gi bilini- •
Osmanlı güçlerinin oldukça büyük miktarda yoğunlaştığı yordu. Bu sebepten doğuda hummalı bir siyasal çalkantt
tek yer doğuydu. Mütareke sonrası nda Azerbaycan'dan geri vardı.
çağrı lmı s olan askerler de buraya yerleştirilmiş lerdi ve bun- Kongre Erzurum'cla 23 Temmuz'da, Meşrutiyet devrimi-
ları n toplam gücü (seferber edildiklerinde) 30.000 civarı n- nin onbirinci yı ldönümünde toplandı . Kongre, altı doğu vi-
daydı. 15.Kolordu adı nı alan bu birlikler bandakilerden çok layetinin Imparatorluk dahilinde kalma kararı nı yeniden
daha iyi teçhizatlandirdmişlardı ve ulaşılması çok güç olan bildiren, ama ayrı ca hem mütareke sı nırları içerisindeki bü-
bir bölgede harekatta bulunuyorlardt. Bu askerlerin komu- tün toprakları n hem de Müslümanların bir çoğunluk oluş-
tanı olan Kazı m Paşa (Karabekir) Anadolu'daki kilit adam- turdukları öteki bölgelerin toprak bütünlüğünü ve ulusal
dı , onun ardı ndan, 1918 yılı sonunda Kilikya'dan Orta Ana- egemenliğini talep eden on maddelik bir beyanname kabul
dolu'ya nakledilen askerlere komuta eden, Ankara'daki 20. etti. Ulusal bağımsı zlığı muhafaza etmek, saltanatı ve hali-
Kolordu komutanı Ali Fuat Paşa (Cebesoy) geliyordu. feligi korumak için milli güçlerin harekete geçmesi gerekti-
Mustafa Kemal Paş a 19 Mayıs 1919'da (Yunanilları n lz- ğini bildiriyor ve Osmanl ı toprakları nı lmparatorluk'tan
mire çı kışları ndan dört gün sonra) Sarnsun'a ayak bastığı ayı rma girişimlerine Istanbul'daki hükümet diş baskı larla
zamanki durum buydu. Derhal büyük komutanlarla temasa boyun eğse bile, direneceğini ilan ediyordu. Kongre dağı l-
geçmiş ve çeş itli bölgesel örgütleri tek bir ulusal örgüte dö- madan önce, Mustafa Kemal'in başkanı olduğu bir Heyet-i
nüştürme girişimlerini baş latmıştı. 21 Haziran'da Rauf (Or- Temsiliye seçti.
bay), Ali Fuat (Cebesoy) ve -kendi kurmay heyetinin en üst Kongre sı rası nda Mustafa Kemal üç ay önce olduğu gibi
rtitbedeki üyesi- Refet (Bele) ile Amasya'da buluşmuş ve bir bir kez daha yarı m maash boşta bir subaydı . Istanbul hükü-
tarnim kaleme almıştı ; bu tamim, Erzurum'daki Kazım Paşa meti ve Itilaf temsilcileri onun faallyetlerinden gittikçe tela-
ile olan telgraf istisaresinden sonra Anadolu'daki bütün si- şa düşmüş lerdi. Istanbul hükümeti onu 5 Temmuz'da geri
vil ve askeri yetkililere gönderilmişti. Tamim, ülkenin tehli- çağırmış ve o geri dönmeyi reddedince üç gün sonra onu
kede Olduğ unu, onu Istanbul'daki hükümetin koruyamach- azletı nisti. Önceden uyarılınış olan Mustafa Kemal, göre-
gını ve ülkeyi sadece ulusun azminin kurtarabileceğini bil- vinden azledilmeden hemen önce istifasını vermişti. Tehli-
diriyordu. keli bir geliş meydi bu, çünkü Mustafa Kemal'in ordu üze-
(Anadolu'daki en emin yer olarak düşünülen) Sivas'ta rindeki nüfuzu sona erebilirdi. Ne var ki, Mustafa Ke.mal'i
ulusal bir kongrenin yapı lacağı ve her vilayetin derhal "mil- tutuklaması ve baş kente göndermesi emredilmiş ve onun
letin itimad ı na mazhar" üç delege göndermesi gerektiği ilan mülettislik görevi kendisine teklif edilmiş olan doğunun as-
edildi. Mustafa Kemal bu kongrenin hemen yapılması n ı is- keri bakı mdan güçlü adamı Kazım Paşa (Karabekir) bu em-
temişti, ancak doğ uda bölgesel ve yerel cemiyeılerin birliği re itaat etmeyip, kendisini halen üstü olarak addettiğiıı i bil-

218 219
dirince Mustafa Kemal'in konumu korunmuş oldu. Ordu- mi'sinin yeni üyeleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin tam
nun büyük çoğunluğu da 1Kaz ' ' im Paşa örneğini izledi. denetimi altı nda bütün Anadolu'dan seçildiler (Amasya'da
Sivas'taki ulusal kongre 4-11 Eylül arasında yapıldı. Sade- hükümet sadece cemiyetin onaylad ığı adayları n geçerli ola-
ce 31 taşra temsilcisi Sivas'a ulaşmayı başarabilmiş ti, ama bileceğini kabul etmişti). Anadolu temsilcileri Meclisin aç ı -
toplantı larda resmen temsilci olarak tayin edilmemiş bazı lışı için Istanbul'a gitmeden önce Ankara'da Mustafa Kemal
askeri ve sivil yetkililer de vardı. Kendini Anadolu ve Rumeli ile görüştüler.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olarak sunan bu kongre, Ameri- 28 Ocak'ta "Misak-ı Milli"yi bir resmi amaçlar beyanna-
kan mandası dahil olmak üzere birçok seçeneği tartıştı , mesi olarak kabul eden Meclis-i Umumi sonraki birkaç ay
ama sonunda Erzurum'da benimsenen kararları yeniden boyunca, direniş hareketinin sözcüsü oldu. Meclis-i Mebu-
ilan etti. Yine, bir Heyet-i Temsiliye seçildi ve Mustafa Ke- ,san'daki milliyetçi liderler, her zaman Ankara'nı n emirleri-
mal başkan atandı . Bu heyet bundan böyle direniş hareketi- ne uymamakla beraber, Ankara ile, bilhassa uygulanacak
nin ulusal yürütme organı olarak çalıştı. taktiklere iliş kin konularda, sürekli temas halindeydiler. In-
Istanbul'daki Damat Ferit hükümeti, kongreyi Kürt çete- gilizlerin Istanbul'u işgalinin an meselesi olduğu anlaşı lı n-
lerin yardımı yla Malatya valisi Ali Galip Bey'e bastirtmak ca, Mustafa Kemal Meclis-i Umumi'nin aç ı k kalması nı ka-
için bir girişimde bulunmuş, ama başarısız kalmıştı. Inisi- bul etti, ama liderlerin, özellikle de Hüseyin Rauf Bey'in,
yatif artı k açı k şekilde direniş örgütündeydi. Yazın Paris zi- Ankara'ya dönmelerini acilen istedi. Ancak onlar kalmaya
yaretinde Itilaf devletleri tarafı ndan kendisine çok kaba karar verdiler ve 16 Mart'ta ve bunun hemen ard ı ndaki
davranılmis ve Itilaf devletlerini tatmin etme siyaseti 50111.1c günlerde içlerinde Meclis-i Umumi'nin önde gelen 14 üye-
vermemiş olan Ferit Paş a istifa etmek zorunda kaldı. Yerine sinin de bulunduğu 150 ünlü Türk tutuklandı. Işgal haberi
geçen Ali Rıza Paşa hükümeti çok daha milliyetçilerden ya- Ankara'ya ulaşır ulaş maz Mustafa Kemal milletvekillerini
na bir çizgi benimsedi ve direniş örgütüyle uzlaşmaya giriş- Ankara'ya gelerek bir "millet meclisi"nde yer almaya davet
ti. Gerçekten de Ekim ayı nda Amasya'da Mustafa Kemal ile etti. Sonraki birkaç hafta boyunca doksan iki milletvekili
Bahriye Nazı r' Salih Paşa arası ndaki görüşmeler bir anlaş- Ankara'ya ulaş mayı başard ı ve bunlar Müdafaa-i Hukuk ha-
maya sonuçlandı; bu anlaş mayla hükümet, Erzurum ve Si- reketinin yerel ş ubelerince seçilen 232. milletvekili ile bir-
vas'ta açtkça dile getirilmiş olan milliyetçi programı benim- likte Büyük Millet Meclisini oluş turdular; Büyük Millet
siyor, milliyetçiler ise hükümeti en yüksek otorite olarak Meclisi ilk kez 23 Nisan 1920'de toplandı.
kabul ediyorlardı. Ancak tarafları n her ikisi de çeşitli baskı - Millet Meclisi'nin toplanması yla direniş hareketi bir aşa-
lar altında bu anlaşmayı uygulamaya imkan bulamamıştı. ma kaydetmişti. Padişah-Halife'nin otoritesini resmen tan ı -
Aralı k ayında Heyet-i Temsiliye Ankara'ya taşın& Anka- maya devam etmekle birlikte, milliyetçi hareketin Anka-
ra'nı n tercih edilmesindeki neden, merkezi konumu ve Is- ra'daki komuta merkezi artı k tam bir hükümet niteliğini al-
tanbul'a doğrudan bağlanan bir demiryolu hattını n başında mıştı (Istanbul hükümetinin 16 Maretan sonraki bütün ya-
olmasıydı. 1919 yı hmn son aylarında Osmanlı Imparatorlu- saları geçersiz ilan edilmişti). Aynı zamanda da, Itilaf dev-
ğunun son genel seçimleri yapı ldı. Osmanlı Meclis-i Umu- letlerinin kabul etmiş olduğu barış koşulları nı milliyetçiler

220 221
asla kabul etmeyecekleri için bir çatışmanı n artı k an mese- 1920'de Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde milliyetçilere
lesi olduğu besbelliydi. karşı bazı yerel ve bölgesel isyanlar oldu, ancak hepsi de ki-
ini zaman güçlükle de olsa, bastı rıldı. Milliyetçilerin karşı
Bağımsızlık savap, 1921-1922 tedbirleri arası nda, Hiyanet-i Vataniye Kanunu'nun kabulü
ve asker kaçakları nın olduğu kadar Ankara'nı n hası mları-
Istanbul'da Nisan 1920'de Ferit Paşa'nı n yeniden sadrazam nı n da ş iddetle icabına bakan "Istiklal Mahhemelerrnin ku-
oluş uyla birlikte, Istanbul ile Anadolu arası ndaki çatlak rulması da vardı.
hızla açı ldı. Seyhülislam, hükümetin isteği üzerine bir fervu 1920 yazı nda Yunan ordusu iş gal bölgesini bütün Batı ve
yayı nlayarak milliyetçilerin asi olduğunu, gerçek inananla- Kuzeybatı Anadolu'da ve Trakya'da genişleui ve Yunan or-
rı n bunları öldürmeye çaba göstermesi gerektiğini ilan etti. dusunu Istanbul'u işgalden alıkoyan sadece Itilaf devletleri-
Hemen ardı ndan Mustafa Kemal ile baz ı önde gelen rnilli- nin yoğun baskısı idi. Türk milliyetçilerinin ordusu batıda
yetçiler gı yapları nda ölüme mahkum edildiler. Milliyetçiler henüz çok zayı ftı ve kuzeybanda Ethem ve güneybat ıda De-
buna Ankara müftusüntin hükümettekileri vatan hairıi ilan mirci Mehmet gibi liderlerin yönetimindeki çetelerce yürü-
eden bir fetvası yla mukabelede bulundu. Milliyetçiler salta- tülen gerilla savaşlarma başvurmak zorunda kaldı . Doğuda
nat ve hilafetin muhafazası için savaş makta oldukları nı ordu (1918 sonunda boşaltılmış ve Sevres Antlaşması'nda
önemle vurgulayı p, kabine ve Itilaf devletlerini kınadılar. Ermenistan'a devredihniş olan) Kars, Ardahan ve Batum vi-
Ayrıca mticadelelerinin Islâıni niteliğinin de altı nı çiziyor- layetlerini geri alınak için saldı rıya geçmeye bir süredir ha-
lardı . Mustafa Kemal hem Anadolu'daki geleneksel Sünni zı r bulunuyordu, ama Ankara'daki liderler Sovyetler Birliği
din önderlerinin hem de Alevi cemaati önderleri ile Bektaşi ile bir anlaş maya yatmaya çalışı rken orduya beklemesi bil-
tarikatı nın desteğini almaya büyük itina gösteriyordu. dirilmiş ti.
Istanbul hükümeti, -hayli şüpheli- Ingiliz desteğiyle mil- Bolşeviklerle, Türkiye'ye askeri ve mali yardıma ve iki ül-
liyetçilere karşı silahlı direniş örgütlemeye de calişmaktay- ke arası nda (bağımsı z Gürcistan ve Ermenistan'ı n içinden
d ı. Milliyetçilerin yaptığı gibi onlar da çeteleri kullanıyor- geçen) doğ rudan bir yolun açılması na ilişkin görüş meler
'ardı . Bunları n en önemlisi Balı kesir bölgesinde Çerkez Ah- Temmuz ayı ndan beri devam etmekteydi. Sovyet desteği
met Anzavur tarafı ndan yOnetileniydi. Bunlar, milliyetçiler milliyetçi hareket için kesinlikle hayati onemdeydi. Bu yüz-
adı na Çerkez Ethem'in çeteleri tarafindan güçlükle bast ı rıl- den özel gönderilen Türk görevli Bekir Sami Bey (Kunduh)
1111.50. bir antlaş ma olsun diye gayret etmişti. Ama Bolşevikler za-
Istanbul hükümeti ortaya Kuva-yı Inzibatiye denilen dü- man kazanmak için oyalayı cı davranmakta, Van ve Bitlis
zenli bir ordu çı kartmaya da çalıştı . Iki alaydan (yaklaşı k bölgelerinin Ermenilere devredilmesini istemekleydiler. Bu
2000 kişi) oluşan Kuva-yı Inzibatiye Mayıs ayında Izmit Türkler tarafı ndan kabul edilemezdi. Görüş meler kesildi ve
bölgesinde savaş düzenine sokuldu, ancak maneviyan dü- 28 Eylül'de Kazı m Karabekir'in ordusu Sarı kamış'a ilerledi,
ş üktü, yöneticileri yeteneksizdi ve sonuçta asla etkin bir iki gün sonra kenti aldı . Türk ordusu yeniden savaş düze-
güce dönüşemedi. nini alı rken savaş bir ay kadar durdu. 27 Ekim'de savaş ye-

222 223
niden başladı ve Kası m ayı sonunda Ermenistan kesinlikle yeniden gözden geçirilmesinin kaçinılmaz olduğunu artı k
yenildi. 2 Aralı k 1920'de Gümrü'de koşulları nı Türklerin anlamaya başlamışlardı. Yunan ve Osmanlı hükümetleri
saptadığı bir barış yapıldı. antlaşunadaki mümkün düzenlemeler üzerinde 21 Şubat'tan
Antlaşmanın imzalanması ndan hemen sonra, Ermenis- itibaren görüş meler yapmak üzere Londra'ya davet edildi-
tan'daki milliyetçi ve sosyal demokrat Taşnaksutyun hüku- ler. Milliyetçilerle uzlaşma Osmanlı hükümetine bı rakı lmış-
meti Bolşeviklerce alaşağı edildi ve 1921 yı lı başları nda tı; kendilerini "milli iradenin" tek meş ru temsilcileri adde-
Türk milliyetçileri ile Bolşevikler arası nda görüşmelere ye- den milliyetçiler için bu usul kabul edilemez idi; sonunda,
niden . başlandı Bu görüşmeler (16 Mart 1921'de) bir dost- Italyan hükümetinin aracıl ığıyla, milliyetçi bir heyet res-
luk antlaşması yla sonuçlandı ki bu milliyetçilerin akdettiği men davet edildi. Konferansta, Ferit Paşa'nı n yerine geçmiş
ilk diplomatik antlaş maydi. Türkler Nakıvan ve Battı n-1'u olan Sadrazam Ahmet Tevfik Paşa kısa bir açılış konuşması
bı rakmayı ve Bolşeviklerin Boğazları n gelecekteki statüsü yaptı ve ardından bir ulusal dayanışma jesı i olarak sözü
hakkı nda söz sahibi olmaları nı kabul ettiler. Türklerin bun- Ankara'nı n Hariciye Vekili Bekir Sami (Kunduh)'a bıraktı.
lara karşı lı k olarak almayı umdukları altın ve askeri gereç- Iki taraf önce uç tavı rlar aldı: Türkler Misak-ı Milliyi sa-
ler ise yavaş yavaş geliyordu. Bunlar ancak milliyetçilerin vundu, Yunanlılar ise Türk direnişine bir ceza olsun diye
Sakarya zaferinden sonra gerçekten gelmeye başladı ve mil- barış antlaşmasi koşullarını n daha da sertleştirilmesini iste-
liyetçi güçlerin yeniden silahlandı rılması nda çok önemli bir diler. Büyük güçler, ihtilaflı bölgelerde uluslararası bir taraf-
rol oynad ı. Ermenistan'la yapı lan barış antlaşması ve Sov- sız bilirkişiler encümenince soruş turma yapılması esası na
yetler Birliği ile olan antlaşma, milliyetçilerin askerleri do- göre bir çözüm bulma teşebbüsünde bulundu, ancak Yunan
ğu cephesinclen, durumun halen çok tehlikeli olduğu batı tarafı bunu kabul etmedi. Izmir civarı nda Hıristiyan valisi
cephesine sevketmelerine de olanak verdi. olan özerk bir vilayet kurulması önerileri, Türklerin bölge-
Yunan ordusunun Bursa'dan Eskişehir'e doğru ilk ilerle- de simgesel bir Yunan gücünü bile kabul etmeyi reddetme-
me girişimi, Albay Ismet (Inönü) komutasındaki Türk as- leri üzerine yarıda kaldı.
kerlerinin onları Inonü'de 10 Ocak 1921'de yenmeyi başar- Konferans sı rasında, Fransız ve Italyanları n Yunan yayıl-
ması yla önlenmişti. Bu, düzenli ordunun batıdaki ilk haşa- ması konusunda güçlü kuşkular duymaya başladıkları belli
rısı yclı. Ermenistan karşısı ndaki ve de Inönü'deki zaferlerin olmuştu. Bu yayı lmayı, Ingilizlerin Doğu Akdeniz'deki
sonucunda milli hareketin diplomatik konumu hayli güç- Fransız ve Italyan nüfuzuna karşı lı k vermek için burada
leminiştı Itilaf devletlerinin en ateşli iki taraftarı, Atina'daki kendisine bağlı bir devlet kurma girişimi olarak algılıyor-
Venizelos ve Istanbul'daki Ferit Paşa'nı n ikisi de iktidardan lardı ve Türk milliyetçileriyle ayrı anlaşmalara yarma konu-
düşmüş bulunuyorlardı. Yunanistan'da Venizelos Aralı k sunda oldukça istekliydiler.'11 Mart'ta Fransız Dışişleri Ba-
1920'cleki seçimlerde kraliyetçilere yenik düşmüş, Ferit Pa- kanı Briand, Bekir Sami ile Fransızları n ekonomik ayrıca-
şa'nın konumu ise milliyetçilerin başarısı ve Itilaf devletle- lı klar karşılığı nda Kilikya'dan çekilmesi esası na dayanan bir
rinin ağır barış koşulları yüzünden savunulamaz hale gel- anlaşmaya vardı . Iki gün sonra da Italyan Kont Sforza
mişti. Fransızlar, hatta Ingilizler bile Sevres andaşmasını n Türklerle benzer bir anlaş maya vardı. Ingilizlerle ise sadece

224 225
savaş tutsakları nı n değiş tokuş u konusunda bir anlaşma ol- rincle tutmaya devam ettiler.
muştu. Ingilizler halen Yunanlıları güçlü şekilde destekliyor Bu bir yı l boyunca siyasal durum esas olarak Türk milli-
ve faaliyetlerini perde arkasından onlarla ortak yürütüyor- yetçilerinin lehine değişti. Ekim ayı nda Ankara'daki Fran-
lardı. Yunanlılar yapı lmakta olan konferansa rağmen sald ı - sız temsilcisi Franklin-Bouillon ile Kilikya'nı n Türkiye'ye
rıya yeniden başlamada serbest bı rakılmaları na dair güven- iaclesine dair bir anlaşmaya varıldı. Yunanlı ları n ısrarlı ta-
ce istediklerinde, Yunan ordusunun saldı rıya hazı r olduğu leplerine rağmen Itilaf devletleri tarafsı zlı klarini ilan ettiler,
yolunda bilgilendirilen Lloyd George bu güvencenin yerli- çünkü Ingiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon, önce Lond-
mesincle ısrar etti. ra'da yapılmış olan öneriler doğrultusunda ve sonra da Yu-
Bekir Sami oldukça cesaret verici olduğunu düşündüğü nanlı larm Anadolu'dan tamamen çekilmesi esasincla görüş-
sonuçlarla Ankara'ya döndüğünde, Millet Meclisi'ndeki ço- meleri yeniden başlatma çabası ndaydı. Ancak bu girişimler
ğunluğun kendisinin Milli Misak'tan hayli sapmış olduğuna sontıçsuz kaldı ve Mustafa Kemal çok titiz hazı rlı klardan
hilkmettigini gördü. Fransı z ve Italyanlarla yaptığı ayrı an- sonra 26 Ağustos 1922'de kuvvetlerine Yunan ordusuna ta-
laş malar bile reddedildi ve istifa etmek zorunda kaldı . Yu- arruz emrini verdi. Venizelos taraftarlarıyla monarşi taraf-
nan ordusu yeniden saldı rı ya geçti. Bir kez daha Inönü'de tarları arası ndaki kavgalarla ikiye bölünmüş bir subaylar
(7 Nisan 1921) durduruldular, ama yazın cepheyi yarı p Af- heyeti tarafından çok kötü yönetilen Yunan ordusu Afyoıı -
yonkarahisar'ı, Kütahya'yı ve önemli demiryolu kavşağı Es- karahisar'ın güneyine doğru yapı lan esas şiddetli hücumu
kişehir'i işgal ettiler. Bu son kentin düşmesi Ankara'da hayli beklemiyordu. Her tarafta bozguna tığratı ldılar ve baş ko-
paniğe yol acı l, meclis Ankara'yı terkedip güvenliği nede- mutanları dahil olmak üzere ordunun büyük bir kısmı Af-
niyle Sivas'a gitmeye hazı rlandı. Mustafa Kemal meclisin is- yon'un batısı nda tutsak alı ndı. 30 Ağustos'ta savaş kazanı ldı
teği üzerine ordunun komutası nı bizzat üstlendi ve üç ay ve ardı ndan Yunan ordusunun denize -ve deniz ötesine- ge-
boyunca meclisin bütün yetkileri kendisine verildi. Hükü- ri çekilişi bir kaçış halini aldı. 9 Eylül'de Türk suvarileri Iz-
met kı rsal kesimdeki bütün gıda maddeleri ve çiftlik hay- mir'e girdi.
vanları ile mevcut bütün silah ve ceplıanenin üçte birine el Yunan ordusunun yenilmesiyle, Türkler ile halen Boğazlar
koydu. Askere alı nabilecek herkes hizmete çağrı ldı. bolgesini işgal altı nda tutan Ingiliz güçleri arası nda başka
Ordu Ankara'nı n seksen kilometre kadar batı ve güney- bir güç kalmamıştı . Karşı karşıya gelmeleri an meselesi go-
batı sı nda olan Sakarya nehrinde mevzilendi. Orada, Anado- züküyorclu. Türkler Avrupa'ya geçiş hakkı istediler. Ingiliz
lu'nun tipik çı plak ve tepelik bozkı r arazisinde savaşı n ni- hükümeti direnmeye ve Boğaziar'i savunmaya karar verdi ve
hai muharebesi yapıldı. Muharebe iki haftayı aşkı n sürdü Itilaf ortakları na ve Dominyonları na destek çağrısı nda bu-
ve Yunan•güderi 13 Eylül'den itibaren geri çekilmeye başla- lundu. Ingiliz hükümeti (Yeni Zelanda dışı nda) hiç destek
yınca Türklerin zaferiyle sona erdi. Türk ordusunun aşı rı cı kmayınca, Imparatorluğun Müslüman halkları üzerindeki
yorgun oluşu düşmanı takip etmesine engel olmuştu. Cep- nüfuzunu tehlikeye sokacak bir itibar kaybına uğramaktan-
he hemen bir yı l boyunca clegişmeden kaldı, Yunanl ı lar Af- sa, gerekirse kendi başına savaşmaya karar verdi. Sonunda
yonkarahisar-Eskişehir hatuna kadar Batı Anadolu'yu elle- bu tehlikeli durum, çatış malara meydan vermemeyi başaran

226 227
cephedeki komutanların, General Harington ve Ismet Pa- başlı olan Kazım Karabekir'i geçirmeyi düşündükleri anla-
şa'nın (Inönü) duyarlı davranışlarıyla etkisiz hale getirildi. şılıyor. Onların rekabetini tam olarak sona erdiren şey, Is-
Mudanya'da bir hafta süren görüşmelerden sonra 10 tanbul'un 20 Mart'ta Ingilizler tarafından işgal edilmesi ve
Ekim'de bir ateşkes anlaşmasına varıldı. Istanbul ve Boğaz- Karakolun önde gelen mensuplarını n Malta'ya sürülmesi
lar savaş sonuna kadar Ingilizlerin denetiminde kalıyordu. oldu. Istanbul'daki yeraltı örgütü çalışmaya devam etti an-
cak artı k etkin şekilde Ankara'dan denetleniyordu.
Ulusal Direniş Hareketi içerisindeki Istanbul'un işgalinden 1922'deki nihai zafere kadar olan
siyasal gelişmeler dönemde, kabaca sol ve sağ muhalefet diye stnıflandırı labi-
lecek iki tür muhalefet ortaya çıktı. Sol muhalefet sı kı ko-
Türk ulusal direniş hareketinin 1918 ve 1919 yı llarındaki münistlerden oluşmuyor fakat bir Islami, emperyalizm
bölgesel kongrelerden 1922'deki zafere kadarki gelişiminin aleyhtarı, korporatist ve sosyalist düşünceler karışımı nı
öyküsü, aynı zamanda Mustafa Kemal Paşa'nın (Atatürk) destekleyen insanlardan oluşuyordu. Ortak paydaları Batı
hareketin kesin önderi olarak ortaya çı kışının da öyküsü- aleyhtarlığıydı. Bunları n ilk ciddi örgütü, Mayıs 1920'de
dür. Ancak otoritesi tartışılmaz değildi. Onun silahlı kuv- (Mustafa Kemal'in onayıyla) kurulmuş olan "Yeşil Ordu"
vetler üzerindeki otoritesi, Istanbul hükümetince işine son idi. Bu gerçek bir ordu değil, milliyetçi güçlerin maneviya-
verilmiş olduğu halde hep muhafaza edilmişti, çünkü önde tını düzeltmek ve padişahın "Hilafet Ordusu" adı altında fa-
gelen komutanlar kendisine kesin şekilde sadı k kalmışlar- aliyet gösteren propagandacilarmın eylemlerine mukabele-
dı. Siyasal otorite ise başka konuydu. Yaptı kları kongrelerle de bulunmak için düşünülmüş siyasal bir örgüt idi. Buna
bölgesel direniş hareketlerini örgütlemiş ve Karakol'un fa- Çerkez Ethem kendi Çerkez savaşçılarının başında katılı n-
aliyetleri sayesinde hareketin başarısına belirleyici şekilde ca, örgüt dikkate alı nı r bir güç ve gizli bir tehdit halini aldı.
katkıda bulunmuş olan lttihatçı kadrolar, sahneye ilk çı ka- Mustafa Kemal Paşa örgütü Temmuz ayında dağı ttı. Ama
nı n kendileri olduğunun ve Mustafa Kemal'e gözü kapalı meclisteki köktenciler aynı ay içerisinde Halk Zümresi adıy-
bağlı olmadı klarının bilincindeydiler. Bunların başına buy- la yeniden örgütlendiler. Mustafa Kemal Paşa'nın buna tep-
ruk oluşu (Ocak 1920'de Karakol, Bolşevik temsilcileriyle kisi, Halk Zümresi içerisinde güvendiği bazı kişilere, res-
kendi başına görüşmeler yürütmüştü), Paşa'nın Karakol li- men tasdik edilmiş bir "komünist" partisini (Türkiye Komü-
deri Vasitla Sivas kongresindeki aleni atışmasında olduğu nist Firhaso kurdurtmak oldu. Parti Paşa'ya yakın olan kişi-
gibi, Paşa'yla ciddi sürtüşmeye yol açmıştı. ler tarafı ndan sıkı şekilde kontrol edilmekteydi.
Ulusal direnişi destekleyen, Istanbul Harbiye Nezare- Ne var ki bu partiyi ne köktenciler tammıştı ne de III.
ti'ndeki lttihatçı subaylar, ulusal direnişi esasen Itilaf dev- Enternasyonal, çünkü 1920 ilkbaharı nda Bakü'da kurul-
letlerine baskı yapmakla ve ltilaf devletlerine barış koşulla- muş gerçek bir Komünist Partisi zaten mevcut bulunuyor-
rını degiştirırrıekte bir araç olarak görüyorlardı. Anadolu du. Bunun yönetimini Mayıs 1920'de, Mustafa Suphi yöne-
hareketinin gittikçe bağımsız olan çizgisinden hoslanma- timindeki bir topluluk devralmıştı. Eski yüksek okul hocası
maktaydılar. Bir ara Mustafa Kemal'in yerine daha yumuşak (ve lttihatçı) Mustafa Suphi 1914'te Rusya'ya kaçmış ve bu-

228 229
rada savaş boyunca tutuklu kalmıştı . Devrim ertesinde Rus- Kongre sonrası nda kısmen Islamcı kı smen de sosyalist olan
ya'daki 60.000 Türk savaş tutsağı arasında komünist dü- köktenci bir program kaleme ald ı ve (kendisinin dünya ça-
şüncelerin yayı lması için uğraştı. Yandaşları, Halk Zümresi pı ndaki islami devrim ağı nın Türk şubesi olacak olan) Halk
içerisindeki aynı düş üncedeki bazı kişilerle birlikte Anka- Şuraiar Fı rkası adlı bir parti kurdu. Aynı zamanda da ken-
ra'da Kasım ayı nda Halk 4tiralzi_yraı Fı rkast nı kurdular. dine Mustafa Kemal'e göre daha güvenilir bir sol seçenek
Mustafa Kemal Paşa bu sol hareketi ezmek için Ocak görüntüsü vermek suretiyle Sovyet desteğini elde etmeye
1921'de giriş imlerde bulundu. Once, Çerkez Ethem'e as- çalışı yordu.
kerlerini dağıtmasinı ve bunları düzenli orduya kalması nı Istediği aslı nda, Sovyet parası ve silahı yla Kafkasya'da bir
Türk ordusu kurmak ve sonra da bu ordunun başında Ana-
ernrelti. Çerkez Ethem bunu kabul etrneyince üzerine asker
gönderildi, adamları nı n çoğu tutsak alındı ve kendisi de ka- dolu'ya gı rmekti. Bu tasavvur batı cephesindeki tehlikeli
çı p Yunan tarafı na geçti. Solun güçlü parçası böylece yok durum ve Mustafa Kemal'in savaş yönetimine iliş kin mec-
edildikten sonra Mustafa Kemal Halk Iş tirakiyun yanlıları nı listeki eleş tiriler nedeniyle 1921 ilkbahar' ve yazında başa-
dağı ttı . Mustafa Suphi Trabzon'dan Anadolu'ya girmeye ça- rıya ulaşabilirdi, ama görünürde Sovyet desteği yoktu. Bol-
lışı rken, geri dönmeye zorland ı ve sonra da bölgedeki ko- şevikler Enver'i bir süre oyalayı p, onu Ankara'ya karşı üstü
mutanları n emriyle bazı taraftarları ile birlikte denizde boğ- kapalı bir tehdit gibi kullanddar. Sonunda Bolşevikler An-
duruldu. kara ile bir dostluk antlaş mast imıalayinca ve planını Boişe-
Sebep, aşı rı solun Mustafa Paşa'nın önderliğine gerçek bir viklerin desteklemeyecekleri belli olunca Enver, taraftar
tehdit oluş turmuş olması değildi: gerçekten de aşırı sol toplamada kendi şöhretine güvenip, Anadolu'ya tek başına
Türkiye'de 1960'lara kadar marjinal bir olguydu. Ama aşı rı gitmeye karar verdi.
solun varlığı, milliyeKiler için hayati önemde olan Sovyet 30 Temmuz'da Türk sı nı rı ndaki Batum'a gitmek üzere
desteğini tehlikeye sokabilirdi. Bu özellikle, sabı k Ittihatçı Moskova'dan ayrı ld ı . Türkiye'ye girmesi kabul edilmedi,
savaş lideri Enver Paşa Mustafa Kemal'e karşı bir seçenek ama Anadolu'dan gelen taraftarlar onu Batum'da karşıladı-
olarak var olduğu sürece tehlikeli idi. lar. Sı nı rı n ötesindeki Trabzon'daki milliyetçi örgütün önde
gelen mensuplanyla sürekli temas halinde idi. Eylül başla-
Enver, ordu içinde ve milliyetçi hareketin dayanrmş oldu-
ğu yerel ve bölgesel Ittihatçı toplulukIardan bazıları arası n- rı nda kendi topluluğu Batunı 'da bir "kongre" bile yapt ı,
da hala büyük bir time sahipti. Enver, 1918'de Kafkasya'ya ama Halk Suralar Fı rkası olarak değil Ittihat ve Terakki Fır-
ulaşı p, mücadeleyi oradan sürdürme giriş iminin başarısızlı - kası olarak. Bu da, Enver'in Sovyet desteğine artı k güven-
ğa uğraması ndan sonraki bir buçuk yılı Berlin'de geçirdi, nı eyip milliyetçi örgüt içerisindeki Ittihatç ı ların desteğini
Bolşeviklerle temaslar kurdu. Avrupa'da yaşamakta olan çe- amaçladığını gösteriyor. Ne var ki çok geç kalmist ı . Kendisi
şitli Islam ülkelerinden bir grup eski Teşkilat-ı Mahsusa sı nı rda meşgulken Sakarya'daki savaş doruğundayd ı . 13 Ey-
ajanini esas alarak bir çeş it Islami Komintern kurmaya ça- lül zaferi yalnı z Ankara'yı değil belki de Mustafa Kemal'in
lış tı ve Eylül 1920'cle Bakü'daki Sovyet destekli "Do ğu de konumunu kurtarmış tı . Enver iki hafta daha kald ı ve
sonra temelli gitti. Yine de yeni bir Islam-Türk imparatorlu-
Halkları Kongresi"ne Kuzey Afrika temsilcisi olarak katıldı.
231
230
gu hayalinden hiç vazgeçmemiş ti. Ve Haziran 1922'de Af- Halaskâr Gazi idi ve bu durumdan savaş ertesi dönemdeki
gan sı nı rı yakı nı nda Türki gerilla çetelerinin başı nda Kızı l konumunu sağlamlaştı rmak için yararlanmakta kararhycli.
Orduile savaşırken öldü. 6 Aralı k'ta Müdafaa-i Hukuk Grubu'nu siyasal bir partiye,
Ancak, Mustafa Kemal'in 1921'de üstesinden gelmek zo- "Halk Fı rkası"na dönüştürme niyetini ilk kez açıklad ı. On-
runda kaldığı tek sorun sol ya da Enverci tehdit değildi. de gelen bazı gazetecilerle olan görüş melerde halifeliğin
Mustafa Kemal'in Sovyetler Birliği'ne yönelik uzlaşmacı si- kaldı rı lması ve bir cumhuriyet kurulması ndan da ilk kez
yaseti doğulu muhafazakar milletvekilleri arasında endişeye söz etmişti.
sebep olmuştu. Mart ayı nda bunlar, 1919 Erzurum Kongre- Mart ayı sonunda Ikinci Grup liderlerinden birinin (Ali
si düzenleyicilerinden biri olan Hoca Raif'in (Dinç) yöneti- Şükrü) Mustafa Kemal'in muhafız kıtası komutanı (Topal
mindeki Muhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti'ni kurdular. Bu Osman) tarafı ndan öldürülmesinden dolayı çok gergin olan
hareket dinin ve saltanat ile hilafetin önemini vurgulamak- bir ortam varken meclise, 1920 tarihli Hı yanet-i Vataniye
taydı. Kanunu'nda saltanata dönüş mücadelesinin yasa dışı oldu-
Yukarıda anlatı ları lardan ilk Millet Meclisi'nin türdeş ol- ğu yolunda bir değişiklik getirildi. 1 Nisan'da Mustafa Ke-
mayan ve yönetimi zor bir topluluk olduğu anlaşı lacakur. mal meclisi dağı tma ve yeni seçimlere gidilme niyetini açı k-
Meclis üzerindeki hakimiyetini güçlendirmek ve meclisin ladı . Bir hafta sonra da, yeni partisi için dokuz umdelik bir
eylemlerinin önceden daha bir kestirilebilir olması amacı y- beyanname sundu. Bu beyanname, değişik kaynaklardan
la, Mustafa Kemal güvendiği yandaşlarından Müdafaa-i Hu- alınmış genel ifadeler ("hakimiyet kayıtsız şartsız milletin-
kuk Grubu'nu oluş turdu. Yunan tehdidi sı rasında geçici ola- dir") ile özel ayrıntı ların ("tütün pazarlaması ıslak tedbirle-
rak sessiz kalmış olan muhalefet, bu tehlikenin 1921 son- ri") garip bir karışınnyd ı. 15 Nisan'da Hı yanet-i Vataniye
baharında uzaklaşması ndan sonra yeniden orgütlendi. Mu- Kanunu'na ilişkin değiş iklik meclisten geçti ve ertesi gün
halefet, Ingilizler tarafı ndan Malta'ya sürülen tutukluların o meclis dağıtıldı.
yı lı n sonunda serbest bı rakılı p Ankara'ya dönüşleriyle de, Ankara'da bütün bunlar olurken Istanbul'da ise Ittihat ve
hız kazandı . Malta'dan dönenlerin bazıları (eski Karakol şe- Terakki Cemiyeti'nin son kongresi yapılı yordu. Kongreyi
fi Vası f dahil) muhalefete katıldı lar ve 1922 Tenı muzuıı da toplanttya, Ittihat ve Terakki'nin eski Istanbul patronu ve.
Ikinci Grup'u kurdular. Ikinci Grup ideolojik açıdan çok ka- Karakol kurucuları ndan Kara Kemal Bey çağirmış ti. Kara
rışıktı ve gerçekte birbirlerine sadece Mustafa Kemal'de al- Kemal Mustafa Kemal'le Ocak ayı nda Izmit'te lıtihatçıların
giladı klari artan mutlakiyet ve koktenciliğe karşı ortak mu- gelecekteki rolüne dair gizli müzakereler yapmıştı . Kongre
halefetle bağlı idiIer. Müdafaa-i Hukuk Grubu mecliste ge- kendi dokuz maddelik programını kaleme almış ve yeniden
nel olarak bir çoğunluğa sahipti, gelgelelim grupların ikisi canianchrilmış 1TC'nin liderliğini Mustafa Kemare önermiş-
de disiplinli değildi ve her birinin taraftar sayısı değişip du- ti; Mustafa Kemal ise bu onurlandı rmayı nazikçe geri çevir-
ruyordu. mişti.
Eylül 1922'deki bağımsızlı k savaşında alı nan zafer, Mus- Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları nda yeni bir meclis
tafa Kemal'in konumunu fazlasıyla güçlendirmişti. O artık için iki dereceli seçimler yapıldı. Adayların nitelikleri ve

232 233
geçmişleri bizzat Mustafa Kemal tarafından adarnak ı ll bir cit geçmişti, ama padişah değil yalnızca bir halife olarak.
incelemeye tabi tutulmuş olduğundan, Ikinci Grup'tan hiç- Ismet Paşa (Inönü) kendisi dahil kimsenin beklerneeliği
bir üye yeni meclise girememişti. Yeni meclis ilk olarak 11 şekilde Lozan'daki Türk heyetinin baş kanlığı na atandı.
Ağustos 1923'te toplandı -ve ancak bundan sonra- Müda- Mustafa Kemal'in onu seçme nedeni kısmen, Ismet'in ken-
faa-i Hukuk Grubu kendini (şimdi bütün meclisi içeren) disinin en sadı k ve güvenilir destekçisi olmasindand ı , ama
Halk Fı rkası adıyla yeniden yapllanchrel. Yeni parti, Anado- bir nedeni de Başvekil Hüseyin Raurtın (Orbay) Ingilizci
lu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'rlin bütün varlığı- diye bilinmesi ve hariciye vekilinin (Yusuf Kemal Teıı gir-
nı devralmış, bu da kendisine bir hamlede ülke çapı nda bir şenk) ise aşı rı Sovyet yanlısı olması ydı. Ismet, Milli Mi-
örgüt sağlamıştı . Lozan'da Türkiye ile Itilaf güçleri arası nda ,sak'tan hiçbir şekilde sapmamak için sı kı talimatlar almış
akdedilen barış antlaşması nı tartışan ve tasdik eden, iş te bu olarak Lozan'a gitmek üzere yola çı ktı . Konferans 20 Ka-
çok daha sı k ı bir denetim altına alınmış yeni meclisti. sım'da başladı. Temsil edilen ülkeler Ingiltere, Fransa, Ital-
ya, Yunanistan ve Türkiye idi, Sovyetler Birliği, Ukrayna,
Gürcistan, Romanya ve Bulgaristan ise kendilerini doğru-
Lozan Bam Antlapnas►
dan ilgilendiren oturumlara çağrı lycltlar. Iki tarafı n farklı
Savaş lı alinin bitmesinin hemen ardı ndan Itilaf devletleri bakış acıları yüzünden görüş melerin son derece zor geçece-
Türkleri görüşmelere başlamaya davet etti. Türk tarafı O- ği daha başı ndan belliydi. Itilaf devletleri -ki içlerinde en
ffisi-nelerin Izmir'de yapı lmasına istiyordu (bu durumda he- belirleyici kişi Ingiliz Dışişleri Bakan ı Lorcl Curzon idi-
yete Mustafa Kemal başkanlı k edecekti), ama Itilaf devletleri kendilerini Birinci Dünya Savaşı'nın galipleri olarak görü-
Türk toprakları nda görüş me yapı lmasın ı kabul etmedi ve yorlardı. Onları n gözünde bu konferans Sevres Antlaşma-
sonunda Lozan seçildi. İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanis- sı'nın koşulları nı n yeni duruma uyarlanması anlamı na geli-
tan ev sahipleri olmuş, Türk tarafına ise heyet gönderilmesi yordu. Türklere göreyse, kendileri ulusal bağı msızl ı k sava-
için hem Ankara hem Istanbul hükümetlerine clavette bulu- şını n galibiydiler ve Sevres geçmişte kalmıştı.
nulmuştu. Buna tepki olarak Osmanlı Imparatorluğunun Türk heyeti özellikle de başlangıçta Lc;zan'da pek zor za-
son sadrazamı Ahmet Tevfik Paşa (Okday) Ankara'ya bir manlar yaşadı . Eşit taraf olarak görtılmuyorlard ı . Curzon
telgraf çekerek, müşterek bir heyetin gönderilmesini öner- kötü havayı artı ran son derece küçümseyici ve kibirli bir ta-
mişti. Bu öneri Millet Meclisi'nde büyük bir öfke doğurmuş vı r takı nmıştı. Diplomatik bilgi ve ustalı ktan yoksun olma-
ve 1 Kası m 1922'de saltanatı n kaldı rılması na ilişkin bir ları Türklere ciddi şekilde engel çıkarmaktaydi. Oyuna geti-
önergenin kabul edilmesine yol açmış tı. Don gün sonra Tev- rilerek büyük ödünler vermekten korktukları ndan, doğru-
fik Paşa sadrazamlık mührünü, Osmanlı nazı rlarma bütün dan yanı tlar verrneyi ya da hazı rlı ksız oldukları tartışmalara
faaliyetlerine son vermelerini emreden milliyetçilerin Istan- girmeyi reddedip neredeyse hiç esnemeyen katı bir tavı r
bul'daki temsilcisi Refet Pasa'ya (Bele) teslim etti ve 17 Ka- gösteriyorlard ı . Ismet'in sağırlığı yararlı bir özür olarak çok
sı m'da son Osmanlı padişahı kendisini Malta'ya götürecek defa işe yara& Türk heyeti, bütün mesallarmı n Ingiliz is-
olan Ingiliz savaş gemisine siğındi. Yerine yeğeni Abdülme- tihbaratı tarafı ndan ele geçirildiğinden habersiz, sürekli An-

234 235
kara'ya danışmaktaydı. denle sonunda 17 Temmuz'da anlaş maya varıldı. Ismet An-
Tartışılan sorunlar üç başlık altında toplanmıştı: Toprak- kara hükümetinden imza için izin istedi. Hiç yanıt gelme-
lar ve askeri sorunlar; ekonomik ve mali sorunlar; ve ya- yince Mustafa Kemal'den izin istedi ve aldı. Antlaşma 24
bancı lar ile azinlı kların durumları. Ilk iki ay içerisinde hiç- Temmuz 1923'te imzalandı.
bir sorunda ilerleme sağlanamadı. Şubat başlarında bütün Esas itibariyle Misak-ı Milli'nin amaçlarına, her hususta
belli başlı toprak sorunları (Trakya'daki sını r, Boğazlar'ın olmasa da, erişilmis ve Türkiye Misak-ı Milli dahilinde ta-
gelecekteki yönetim biçimi), tarafların Musul sorununu mamiyle egemen bir devlet olarak ortaya çıkmıştı. Türki-
tartışmayı daha sonraya ertelemeyi kabul etmesiyle halle- ye'nin hak iddia ettiği ama Ingilizlerin işgal ettiği Musul,
dilmiş bulunuyordu. Ancak, öteki iki alandaki sorunlarla Milletler Cemiyeti'nin kararını bekleyerek Irak'ı n parçası
başa çtkılamayacaği belli olmuştu. Konferans işlemez hale olarak kalmış, Iskenderun sancağı Fransız Suriye'sinde kal-
geldi ve heyetler ülkelerine döndü. mış, Türklerin hak iddia ettiği Anadolu'ya bitişik Ege Ada-
Ankara'da şimdi ateşli bir milliyetçilik hüküm sürmek- ları ise, lmroz ile Bozcaada dışında Yunanistan ve Italya'ya
teydi ve Mart ayı başları nda mecliste hem Ismet hem de hü- kalmıştı. Anadolu ve Doğu Trakya yeni devletindi r Erme-
kümet, verdikleri bazı odunierden dolayı şiddetli hücumia- nistan ile Kürdistan'dan ise hiç söz edilmemişti. Boğazlar
ra uğradı lar. Mustafa Kemal meclisin görüşmeleri sürdür- bölgesi bir Türk'ün başkanlığındaki bir komisyona Gibi
mek üzere hükümete yetki vermesi için şahsen araya gir- olup uluslararası denetime alı nmış ve Istanbul'daki 12.000
mek zorunda kaldı. meVcutlu bir garnizon dışında silahtan arındı rilmıştı. Kapi-
Türk tarafı , Şubat ayında Itilaf devletleri tarafı ndan veril- tülasyonlar kaldı rı lmıştı ama Türkiye yabancılara verilmiş
miş olan antlaşma taslağina 100 sayfanın üzerinde değişik- mevcut bütün itritiyazlan kabul etmek zorunda kalmıştı ve
lik koymuştu. Itilaf devletleri, bu değişikliklerin kendi uz- 1929'a kadar da gümrük tarifelerini değiştirmede özgür ol-
manları nca incelenmesinden sonra, görüşmelere yeniden mayacaktı. Büyük güçlerin Türk adli sistemi üzerinde bir
başlamak üzere Türkleri Mart sonunda davet ettiler ve ta- denetim kurma girişimlerinin hepsi de başarısız olmuştu,
raflar 23 Nisan'da yeniden toplandılar. Yunan ve Türk he- artı k Türkiye'de yabancı lar dahil tüm ahali Türk mahkeme-
yetleri ikili sorunlarını kısa sürede hallettiler, Türkiye savaş lerine tâblydi. Verilen tek ödün, yabancı gözlemcilerin
tazminatı istemekten vazgeçme karşılığında Trakya sını rı n- Türk mahkemelerine kabul edilecek olmaları idi. Savaş taz-
da küçük bir düzeltme sağladı ,* ama esas sorun sürüyordu, minatı taleplerinin hepsinden vazgeçilmişti. Azınlı klar ko-
yani Itilaf devletleri kapitülasyonlarm kaldı rılması nı n ka- nusuna gelince, Türkiye'nin yurttaşlarını inanç, milliyet ve
bulüne karşı lı k ekonomik ve adli ödünler almak için ayak dil farkı gözetmeksizin korumayı taahhüt ettiğine ama Tür-
diretiyorlardi. Türk tarafı, yeni Türk devletinin tam ege- kiye'nin kendi azınlıkla= yönetişinin denetlenerneyeceği-
menliğinin ihlali anlamına gelecek her şeyi reddediyordu. ne dair bir madde konulmustu.
Itilaf devletleri zayıf bir konumdaydı, çünkü hiçbirinin hal- Itilaf devletleri antlaşmaya genel bir alim konulmasını is-
kı bu meselelerden dolayı savaşmaya istekli değildi. Bu ne- temişti. Buna dair öneriler azınlı klara ilişkin alt encümen-
lerde tartişıldı, ancak Türkler milli hareketin hası mlarına
("1 ~On batı sahilindeld Karaagaç ve civarı Türkiye'ye bı rakı ldı (çev nom).
236 237
genel bir af ilan etmek istemiyordu ve IstenmeyenleT" lis- mıştı . Batı cephesincle ricat ve kaçış halindeki Yunan güçle-
tesi hazı rlanmamış olduğundan aftan kimlerin hariç tutula- ri Müslüman halka büyük çapta vahşette bulunmuş ve iler-
cağı nı tanı olarak belirterniyorlard ı . Sonunda Türk hükü- lemekte olan Türk askerlerinden bazı ları da Rum Ortodoks
meti affı kabul etti, ama 150 kiş iyi -henüz isimleri belli de- halka karşı aynı biçimde davrannugt.
ğildi- hariç tutma hakk ını saklı tuttu. Af 16 Nisan 1924'te Hem 2.5 milyon kadar Anadolu Müslümani hem de
ilan edilmiş ti ama hariç tutulacaklar hala belirlenmemişti. 600.000 ile 800.000 arası nda Ermeni ile 300.000 kadar
Nihayet Haziran'da bir liste meclise sunuldu ve hemen ar- Rum yaşamları nı yitirmişti. Anadolu nüfusu ölümler yü-
dı ndan, bazı ları halâ ülkede bulunan "150'likler"e ülkeyi zünden yüzde 20 dolayı nda düşmüş tü; bu oran, Dünya Sa-
terketmeleri emrediIdi. Meclis bar ış antlaş masim (oybirli- vaşı'nda savaşan Avrupalı devletler arası nda en büyük sar-
ğiyle olmamakla beraber) kabul etti ve antlaş ma 21 Ağus- sintıya uğramış ülke olan Fransa'nı nkinin yirmi misliydi.
tos'ta tasdik edildi. Itilaf devletleri hemen işgal güçlerini ge- Ancak bu rakam bile alclatı cı dı r. Savaş mı ntikaları nda ra-
ri çekmeye başladı . 1 Ekim 1923'te son Ingiliz askeri Istan- kam daha yüksekti: bazı doğu vilayetlerinde nüfusun yarısı
bul'u terketti. ölmüş ve dörtte biri göç etmiş ti. Çoğu batıda olan 12 vila-
yet vardı ki buralarda kadı n nüfusunun içerisinde dul kal-
1923 yılında Türkiye m ış kadı n oranı yüzde 30'u geçmekteydi. Anadolu'daki
yüksek ölüm oranı na sadece savaş ve vahşetler neden olma-
Lozartcla bekasini ve bağı msızlığı nı kazanmış bulunan bu mıştı. Savaşlar altyapı tesislerinin bozulmasına ve tarımda
ülkenin durumunu göz önüne getirmek çok zor. Hemen emekçi kı tlığına neden olmuş, bu da açlığa, o da genellikle
hemen on yıll ı k sürekli bir savaş durumundan sonra, mo- salgın hastalı klara, bilhassa kolera ve tifoya yol açmış tı.
dern tarihte benzeri olmayan ölçüde nüfusu seyreldeşmiş, ölümlerden sonraki en önemli demografik olgu olarak
yoksullaşmış ve harap olmuş tu. Ülkede büyük çapl ı ğöçle- Oder geliyordu. Daha önce, 1878 savaşını n ve 1912-1913
rin ve ölümlerin sonuçlar ı demografik görülmekteydi. Ana- Balkan Savaşı'nı n ülkeye yüz binlerce Müslümanı n (ekseri-
dolu halkı arası nda ölüm son derece yaygı ndı . Osmanlı or- yetle Türkün) göçüne neden olduğuna değinilmişti. Dünya
dusu askerinin çoğ unu hep Anadolu köylüsünden topla- Savaşı sı rası nda ve eriesincle Anadolu'dan birkaç yüz bin
m ış tı ve Kafkasya, Gelibolu, Filistin ve Mezopotamya'daki Ermeni ekseriyetle Sovyetler Birliği, Fransa ve ABD'ye göç
savaş lardaki büyük insan kayb ı Anadolu'nun nüfus istatis- etti. Bu örneği Batı Anadolu'dan çok sayıdaki Rum izledi.
tiklerinde görünür. Bundan baş ka, 1915 başları ndan itiba- Son olarak, Lozan Antlaşması hükümleri gereğince, Anado-
ren Doğu Anadolu önemli askeri olaylara sahne olmuştu. lu'nun (ama Istanbul'un değil) kalan 900 bin civarı ndaki
Bu durum Müslüman halk arasında, kı smen de geri çekil- Rum Ortodoks halkı , Yunanistan'daki (Batı Trakya'daki ce-
mekte olan Osmanl ı ordusunun ardı ndan, büyük ıstı raplara maat hariç) 400.000 civar ındaki Müslümanla mübaclele
yol açmıştı . Bu durum Ermeni cemaatinin tehcirine ve k ıs- edildi. Göç hareketleri Anadolu nüfusunda yüzde 10 civa-
mi imhasina da neden olmuştu. Birinci Dünya Savaşı'nı Ba- rı nda net bir kayı p demekti; bunu ölümlerin neden olduğu
ğımsızl ı k Savaşı izlemiş, hem doğuda hem batı da savası l- yüzde 20'lik orana eklemek gerekir.

238 239
Nüfus değişiklikleri, 1923'teki Anadolu'nun 1913'teki Türkiye bir bakı mdan şanslıydı. Osmanlı hükümeti de
Anadolu'dan kültürel açıdan da tamamiyle farklı bir yer ol- öteki savaşan devletler gibi ağır savaş borçlarına girmişti,
duğu anlamına geliyordu. Büyük Hıristiyan cemaatleri he- ama Osmanlı lar galip olan Amerika Birleşik Devletleri'ne
men hemen gitmişti (Ermeni cemaati 65.000'e düşmüş ve değil yenik olan Almanya'ya borçlu idi. Bu nedenle 170
Rum cemaati 2 milyondan 120.000'e inmişti) ve savaşlar milyon sterling civarı nı bulan bu borç, gayri resmi olarak
öncesinde yüzde 80'i Müslüman olan Anadolu'nun şimdi iptal olmuş tu. Vadesi uzatılmış eski Osmanlı devlet borçla-
yaklaşık yüzde 98'i Müslüman& Konuşulan dil açısından rı nda ise durum böyle olmadı . Bu borçlar Lozan'da Impara-
yalnızca iki büyük topluluk kalmıştı: Türkler ve Kürtler. torluk toprakları üzerinde kurulmuş devletlere pay edildi
Bunlarla birlikte yarım düzine küçük topluluk bulunuyor- ve borçları n yüzde 65'i (78 milyon sterling) Türkiye'nin pa-
du (Rumca, Ermenice ve Süryanice konuşan Hıristiyanlar, yı na düş tü ve bu borç yı llarca zamanında ödendi.
Ispanyolca konuşan Museviler ve Çerkezce, Lazca ve Arap-
ça konuşan Müslümanlar). Kent nüfusu kırsal nüfustan da-
ha fazla azalmıştı. Ülkenin köylülesmesinin sonucu olarak,
savaşlar başlamadan önce kentlerde nüfusun yüzde 25'i ya-
şarken şimdi yüzde 18'i yaşamaktaydı.
Savaşları n ekonomik açıdan doğurduğu büyük tahribat
da çoktu. Gerçek fiziksel hasar sı nırlı kalmıştı: zarara uğra-
yabilecek oldukça az sanayi tesisi vardı ve bunları n çoğu da
doğrudan savaş felaketine uğramamış olan Istanbul bölge-
sinde bulunuyordu. En büyük hasar Batı Anadolu'daki de-
miryolları ve köprüler ile evlerde idi (en kötüsü Izmir'de
olmuş, 1922'deki yangında Izmir yanı p yı kı lmıştı). Buna
hem savaş hem ricat halindeki Yunan ordusunun kası tlı
tahribatı neden olmuştu. Çok daha önemli olanı, Rum ve
Ermeni göçünün girişimcilerin ve yöneticilerin büyük ço-
ğunluğunun da toptan göçüne yol açmış olmasıydı. Onlarla
birlikte sanayi ve ticaretteki yeri doldurulamaz teknik bilgi
ve ustalı k birikimi de gitmişti. 1923'te uluslararası ticaret
on yıl öncesindekinin üçte biriydi. Türk ekonomisindeki
en önemli kesim tarımdı ve bu kesim 1923 sonrasında ol-
dukça hızlı şekilde iyileşecekti. Yine de Gayri Safi Milli Ha-
sı la.nı n dünya savaşı öncesindeki seviyelere ulaşması
1930'u bulacaktı.

240 241
sal iliş kiler belirsizdi. 1922'de halifelik yalnızca dinsel bir
10. memuriyet olarak düşünülüyordu, ancak birçok kişinin ha-
Tek Parti Devletinin lifeyi, sırf biçimsel anlamda olsa bile, devletin başı olarak
Doğuşu, 1923-1927 görmeye devam etmesi kaçmı lmazch. Ayrıca halife olarak
onun yetki alanı Türk devletinin sını rlarını aşıyor ve -en
azından kuramsal olarak- bütün Müslüman dünyasını kap-
sıyordu.
Mustafa Kemal Ocak ayında Türk bası myla olan müla-
katlarında bu karışık durumu değiştirmeye ve cumhuriyeti
ilan etmeye niyetlendiğini ima etmişti ve Eylül ayı nda bir
Viyana gazetesiyle olan mülakatta bunu tekrar ileri sürmüş-
tü. Ekim ayı nda meclis, Meclis Ikinci Başkanlığı ve Dahili-
ye Vekaleti için hükümetin gösterdiği adayları seçrneyip bu
mevkilerden ilki için Hüseyin Rauf (Orbay)'t diğeri için de
Sabit (Sağıroğlu)'nu seçince bir fırsat doğdu. Mustafa Ke-
Cumhuriyet ve hilafet
mal Başvekil Ali Fethi (Akyar) hükümetini bu durumun
Mustafa Kemal Paşa kendi siyasal konumunu, görmüş ol- bir güvensizlik durumu oluşturduğuna ikna edince hükü-
duğumuz gibi daha Lozan Antlaş ması 'mn imzalanması ve met istifa etti. Bu durum kendiliğinden, meclise bu hüku-
tasdikiyle bağımsızlı k savaşı resmen sona ermeden önce pe- meti yeni bir velıdler heyeti ile değiştirme görevi yüklüyor-
kiştirmeye başlamıştı , Bunun için Hı yanet-i Vataniye Kanu- du, ancak Mustafa Kemal önde gelen taraftarları na mevki
nu'nda yapı lan bir değiş iklik; meclisin dağı tılması ve sı kı kabul etmemeleri talimatı vermiş olduğundan, bu mümkün
şekilde denetlenmiş seçimler; yeni bir partinin, Halk Fı rka- olmadı. Bunun üzerine meclis kendisine danıştığı nda, Mus-
sı'nın kurulması ve bu partinin bütün Müdafaa-i Hukuk ör- tafa Kemal, seçilmiş bir cumhurbaşkani, cumhurbaşkan ı ta-
gütünü devralması gibi araçları kullandı . Bu pekiş tirme sü- rafı ndan atanmış bir başvekili ve de bir kabine sistemi olan
reci, yani iktidarı n Mustafa Kemat'de ve ikisi de onun tam bir cumhuriyet ilan edilmesi teklifini sundu. Meclisteki ço-
denetimi altı nda olan bir meclis ve bir partide toplanması ğunluk bu teklifleri kabul etti ve 29 Ekim 1923'le Türkiye
süreci barış tan sonra da sürdü. Cumhuriyeti ilan edildi. Cumhuriyetin ilk cumhurbaşkani
Doğmakta olan yeni Türk devletinin esas niteliği bu sı ra- Mustafa Kemal ve ilk başvekili Ismet (Inönü) idi.
da henüz oldukça belirsizdi. Osmanlı saltanatı hemen he- Bu karar, bağımsızl ı k savaşı nın bazı ünlü kişileri, FItise-
men bir yı l önce kaldı rılmıştı . Ülke, sadece meclis başkan ı - yin Rauf, Ali Fuat (Cebesoy), Adnan (Adıvar), Refet. (Bele)
n ı değil bakanları , daha doğ rusu vekilleri de,.doğruclan ve Kazım (Karabekir) başkentte olmadı kları bir sı rada alı n-
doğruya seçmiş olan Millet Meclisi taraf ı ndan yonetilmek- mış tı . Bunlar Istanbul basını ndaki mülakatlarda bu ilana öf-
teydi. Meclis ile Halife Abdülmecit Efendi arasındaki anaya- keyle tepki gösterdiler; bu kararı zamansız bulup, devleti

242 243
bir cumhuriyet olarak adlandı rmanın aslında özgürlük ge- hapis cezasına mahkum edildi. Bütün bunlar Halk Fı rkası
tirmediğini ve ister bir cumhuriyet yönetiminde olsun ister içerisindeki ve Ankara ile Istanbul arası ndaki artan gergin-
bir monarşi yönetiminde olsun asıl farklılığın istibdat ile liği göstermekteydi. Şubat ayında Cumhurbaşkanı ile Istan-
demokrasi arasında olduğunu vurguladılar. Istanbul gazete- bul gazetelerinin önde gelen yöneticileri arasında yapılan
leri bu eleştirileri beğeniyle yayınladı. O sı ralarda hükümet görüşmeler kavgayı yatıştı rmayı sağlayamadı.
Istanbul'da son derece gözden düşmüştü. Bunun nedeni Yeni yasama yılının 1 Mart'ta açılmasının hemen ardın-
cumhuriyetin ilanından çok, hükümetin iki hafta önce An- dan beklenen darbe indi: hilafet kaldırıldı ve Osmanlı hane-
kara'yı resmen Türkiye'nin yeni başkenti yapmış olmasıydı. danı mensuplarına ülkeden gitmeleri emredildi. Yoğun tar-
Bu eski başkent halkının sadece gururuna inciten bir şey tışmalardan sonra Nisan ayında, 1876 Anayasası'nın yerine
değildi, ayrıca on binlerce memur için sürekli işsizlik anla- Cumhuriyetin yeni anayasası kabul edildi. 1876 Anayasası,
mına geliyordu. Rauf'un (yeni adına rağmen devletin rnüs- önce 1909 yı lında ve sonra da Ocak 1921'de direniş hareke-
tebit olduğu yolundaki üstü kapalı suçlamasını içeren) eleş- tinin fiili anayasası TeOzilat-i Esasiye Kanunu'nun ilk meclis
tirel yorumları, Halk Fil-kas' meclis grubu içerisinde şiddet- tarafı ndan kabul edilmesiyle fiilen değişikliğe uğramıştı.
li bir tartışmaya yol açtı ve bu tartışma partiyi Aralı k ayında
az kalsın bölünme noktasına getirdi.
Milli hareketteki bölünme: Terakkiperver
Cumhuriyet aleyhtarı duyguyu kısmen, halifenin gele-
Cumhuriyet F►rkası'mri kurulup.:
cekteki konumuna ilişkin kaygı körüklüyordu. Birçok kim-
se, kuşkusuz Istanbul'dakiler, hanedana duygusal şekilde Halk Fı rkası'nın Mustafa Kemal ve lsmet'in önderliğindeki
bağlı bulunuyordu, ama ayrıca halifenin, Mustafa Kemal'in köktenci kanadı, 1924 kışı ve ilkbahar' boyunca, cumhuri-
siyaset sahnesindeki üstünlüğüne karşı olası tek karşı ağır- yetin ilan edilme şekline karşı çı kmış olan Hüseyin Rauf'un
lı k olduğuna da inamhyordu. Cumhuriyet ilanmı n hilafetin önderliğindeki oldukça küçük ı lı mlılar grubu üzerindeki
sonunu işaret ediyor olması ndan -haklı olarak- endişe edili- baskıyı artırmayı sürdürdü. Halk Fırkası içerisinde süren
yordu. Kası m ayı nda Istanbul Barosu Başkanı Lütfi Fikri muhalefet gitgide daha güçlennıiş ve yaz sonları nda, azınlı-
basına halifeye hitaben bir açık mektup göndererek daha ğı n ayrı bir muhalefet partisi kurmaktan başka bir seçeneği
etkin olmasını istemiş ve benzer bir mektup Aralı k ayı nda kalmadığı belli olmuştu. Hükümetin, Yunanistan'dan gelen
iki ünlü Hintli Müslüman, Emir Ali ve Ağa Han tarafından Müslümanları , Rumları n terketmek zorunda kaldı kları ta-
hem başvekile hem bası na gönderilmişti. Ankara ile olan şınınazlarina yerleştirme şekli -geniş çaplı yolsuzluklara yol
haberleşme zorluklarından dolayı, mektup daha Başvekil açan bir şeydi bu- üzerine olan bir tartışma bağlamında ke-
lsmet'e ulaşmadan Istanbul'da yayınlanmış, bu ise Ismet'i sin bölünme oldu. Meclisteki hararetli bir tartışmanı n ar-
ve meclisteki taraftarları nı sinirlendirmiş ti. Lütfi Fikri'nin dından Ismet Paşa güvenoyu isteyip de güvenoyunu kolay-
mi yoksa gazetelerin mi devlete ihanet ettiğini araştı rması ca kazanınca, Hüseyin Rauf Bey'in çevresindeki 32 millet-
için Istanbul'a bir IstikIM Mahkemesi gönderilmesine karar vekili partiden ayrıldı ve 17 Kası m'da Terahhiperver Cumhu-
verildi. Gazete yöneticileri aklandı ancak Lütfi Fikri beş yı l riyet Fı rhast'm kurdu. Bu yeni partinin "Cumhuriyet" sıran-

244
nı kullanacağı soylentisi, Halk Fı rkasını n ismini "Cumhuri- şeyh Sait isyanı ve Kürt milliyetçiliği
yet Halk Fı rkası" olarak değiştirmeye yöneltti. Sertlik yanlıları na ve Cumhurbaşkanına siyasal mulı alefete
Yeni parti beyannamesini ve programı nı yayinladığinda, son verme fı rsatı veren olay, Kürtlerin hoş nutsuzlligunun
Batı Avrupa'ya has liberal nitelikte bir parti olduğu belli ol- 1925 Subat'inda Diyarbak ı r'da silahlı bir ayaklanma şeklin-
du. Çoğunluk partisi gibi laik ve milliyetçi politikalardan de patlak vermesi idi.
yanaydı , ancak onun köktenci, merkeziyetçi ve otoriter egi- Kürt milliyetçiliği bölgedeki ideolojiler arası nda görece
Iirrilerine açı kça karşı çı kıyordu. Bunun yerine, adem-i yeni olanı ydı. Kürtler hep aşiret çizgileri doğrultusunda bö-
merkeziyetçiliği, güçler ayrımını ve devrimci değişimden lünmüş lerdi ve Kürt beylerinin Sultan Il. Mahmut zamanın-
çok evrimci değişimi savunuyordu. Dış bordanmayi gerekli da bastı rı lması ndan beri Kürt toplumu artan şekilde parça-
sayan daha liberal bir ekonomi politikasına da sahipti. lanmış bulunuyordu. Sultan Abdülhamit Kürtler arası ndaki
Şurası açı kt ı ki, ülkenin birçok yerindeki, kuş kusuz mu- anlaşmazlı kları kendi çı karı na kullanmış, aynı zamanda,
hafazakar doğuda, Istanbul'da ve iskan sorunları nın özel- 1891 sonrası nda bazı (ama hepsi değil) aşiretlerden Kazak-
likle kötü olduğu (Izmir civarındaki bölge gibi) bölgelerde- ları nkine benzer Hamidiye Alaylannı meydana getirdigindc
ki hava, bir muhalefet partisinin kuruluşuna yardımcı oldu. onları n savaşçı niteliklerinden, yararlanmıştı . Jön Türkler
Cumhuriyet Halk Fı rkası lider takı mı tehlikeyi kavrayı p Hainithye Alayları m kaldı rmış, ancak çok geçmeden, kamu
karşı önlemler aldı. Meclis'teki parti içerisindeki disiplin sı- düzenine iliş kin sorunlar Jön Türkleri, bunları milis güçleri
kilaştırı ldı (milletvekilleri mecliste, grubun kapalı oturu- biçiminde yeniden kurmaya zorlamıştı. Bu milis Mayları Bal-
munda alınan çoğunluk kararı na göre oy vermekle yüküm- kan Savaşı ile Birinci Dünya Savaş ena katıldılar.
hiydü.ler) ve bir grup doğulu muhafazakar milletvekillyle 1908 Meş rutiyet Devrimi'nden sonra, başkentteki Kürt
bir uzlaşmaya varı ldı . En önemlisi, Rauf Bey'le Lozan'dan seçkinieri Kurt Teavün ve Terakki Cemiyeti'ni kurmuşlardı.
beri köklü bir kişisel düşmanlığı bulunan ve sözünü sakı n- Dinde reform yanlısı Said-i Nursi de bu cerniyetin üyesiy-
maz bir köktenci gözü ile bakı lan Ismeein yerine, 21 Ka- di. Ama bu cemiyetin siyasal değil toplumsal amaçları var-
sı m'da çok daha uzlaşmacı olan Ali Fethi (Okyar) getirildi. dı ve kendini güneydoğudaki halk kulesinden uzak tutu-
Bu önlemlerle Cumhuriyet Halk Fı rkası'ndan kitlesel ko- yordu. 1912'de Istanbul'daki bazı Kürt öğrenciler, daha be-
puşları n önüne geçildi. lirgin bir milliyetçi egilime sahip olan nevi (Umut) cemi-
Bununla beraber, uzlaşmacı çizgi ancak geçici bir önlem yetini kurdular.
olmuştu. Dahiliye Vekili Recep Feker'in güdümünde olan Ermeni halkı nın Doğ u Anadolu vilayetlerinden çı karıl-
katı çizgideki bazı kiş iler gözetici olarak kabineye sokuldu ması savaş sı rası nda Kürtleri bölgenin sahibi konumuna ge-
ve sonuçta 1925 başları nda köktenci kanat, Istanbul ve do- tirdi, ancak bu durum ve de Rus cephesinin çöküşü ile Kürt
ğuda giderek halka dayali bir örgütleniş geliştirmekte olan ve Türklerin ortak düşmanları ortadan kalkmış ve iki top-
muhalefetle başa çı kması için Ali Fethi'ye gitgide daha çok lum birbirine, rakip hale gelmiş oluyordu. 1918 yılı nda Is-
yüklenir hale geldi. Ali Fethi bir süre bu baskı ya karşı koy- tanbul'da, Kürdistan Teâli Cemiyeti kuruldu. Bu cemiyetin
duysa da dış olaylar köktenci kanada şans tanı maktaydı . Kürdistan'da, hem Kırmançi diliyle konuşan çoğunluk ve
247
246
Diyarbakı r'ın kuzey batısı nda Zaza diliyle konuşan toplu- kaldı rılması iki toplumu bir arada tutan dinsel simgeyi yok
luklar arası nda, hem de Sünni ve Aleviler arasında şubeleri etmişti. Aynı zamanda, milliyetçi cumhuriyet yeni bir ulu-
bulunuyordu. sal bilinç oluşturma çabası içinde, Kürt kimliğine karşı bas-
Bağımsı zlı k savaşı sırası nda ulusçulara karşı tek büyük kı cı bir siyaset geliş tirmekteydi: Kürtçenin aleni kullanıl-
Kürt ayaklanması , Dersim (bugünkü Tunceli) bölgesinde ması ve öğretilmesi yasak edilmiş ti. Nüfuzlu Kürt toprak
özerklik isteyen aşiret başkanları tarafı ndan yönlendirilmiş, sahipleri ve aşiret başkanları zorla ülkenin batısı na yerleşti-
ama bu kolayca bastı rılmıştı. Genel olarak Kürtler, Ingiliz rilmekteydi. Bu siyasetlere ilk direniş işareti, güneydoğu-
alanlarını n kendilerini etkileme çabası na ve Sevres Andaş- nun en ucundaki Beytüşşebap'ta bulunan garnizonun Ağus-
ması'nda kendilerine özerklik verilmiş olmasına rağnı en di- tos 1924'te yaptığı başarısız isyandı.
reniş hareketine destek vermiş lerdi. Erzurum'da ve Sivas'ta, Azadi ile Şeyh Sait'in 1925 Mayısı için planlamış oldukları
hatta milli hareketin Heyet-i Temsiliye'sinde Kürt temsilci- büyük isyan, 8 Şubat'ta Piran köyünde 1andarmalarla olan
ler yer alıyordu. bir silahlı çatışma denetimden çı kınca, zamanından önce
Cumhuriyetin (güneydoğuda tam da aşiretlerin gelenek- patlak vermiş oldu. Ayaklanmaya Zaza aşiretlerin hemen he-
sel odak alanlannin anası ndan geçen) yeni sı nı rları dahi- men tamamı ve iki büyük Kı rmançi aşireti katılmış, ama
lindeki nüfusun yüzde 20 civarı Kürt'tü, buna rağmen Lo- Kürtler arası anlaşmazlı klar kendini yine göstermişti: Alevi
zan barış andaşması nda Kürtlerden söz edilmemiş ve Mus- Kürtler Sünni isyancı lara öfkeyle hücum ettiler. lsyan ı n ikili
tafa Kemal dahil, milliyetçi önderlerce bağımsızlı k mücade- niteliği dikkate alını rsa neden böyle yaptı kları anlaşı lıyor.
lesi sı rası nda verilen özerklik sözleri unutulmuştu. Kürt Lider takımı nın kuşkuya yer vermeyecek şekilde özerk, hat-
milliyetçileri için bu büyük bir hayal kı rıklığı idi. 1923'te, ta bağımsı z bir Kürdistan arzusunun güdümünde olmasına
eski milis subayları Azadi (Ozgurlük) cemiyetini kurdular. karşın, halk tabakası dinsel güdülerden hareketle şeriat ve
Cemiyet ilk kongresini 1924'te yaptı. Bu kongrede, tutu- hilafetin getirilmesini istiyordu. Heterodoks bir cemaat ola-
muyla dikkat çekenierden biri, Zaza aşiretleri arasında çok rak Aleviler genellikle, hilafetin ve geleneksel sünni (orto-
nüfuzlu bir kiş i olan Palu'lu Şeyh Sait'di. doks) düzen taraftarları na karşı Cumhuriyetin laik eğilirnle-
Bir şeyhin sahip olduğu büyük siyasal nüfuz Kürdistan'da rini destekliyorlardı. Kendi açılarından haklı nedenleri var-
hiç de görülmemiş bir şey değildi; burada iki büyük tarikat, dı, çünkü Sünniler arası nda Aleviler aleyhindeki önyargı de-
Kadiriye ve -özellikle de- Nakşibendi tarikatları aşiret fark- rinlere kök saImış ti, ki bugün de öyledir.
lılıkları nı aşabilen iki örgüttü. Çeşitli aşireder arası ndaki Her ne kadar isyancı lar bir ara Diyarbakır'ı kuşattılarsa
kavgaları halletmede bu tarikat önderlerin in sı k sı k yardım- da ele geçirebildikleri tek kent Elazığ oldu, o da ancak kısa
ları istenir ve bu da kendilerine itibar, nüfuzlu dostlar ve bir süre için. Isyanın genişliği belli olur olmaz Ankara hü-
çok defa hatı rı sayılı r servet sağlardı . Bizzat Şeyh Sait, Nak- kümeti sıkı karşı önlemler aldı. 25 Şubat'ta meclise durum
şibendi tarikannı n çok etkin bir mensubuydu. hakkında bilgi verildi. Aynı gün doğu vilayetlerinde bir ay-
Kürtler ile çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu cumhuri- lı k sı kıyönetim ilan edildi ve Hı yanet-i Vataniye Kan u-
yet hükümeti arası ndaki iliş kiler 1924'te kötüleşti. Hilafetin nu'n da , dinin siyasete alet edilmesini vatana ihanet suçları

248 249
arası na dahil eden bir değişiklik yapıldı. Bu sı rada Başvekil andan itibaren ayrı bir Kürt kimliğinin varlığı resmen yok
Fethi, Terakkiperver Cumhuriyet F ı rkası Onderlerinden sayıldı.
kendi iradeleriyle dagilmalannt istedi. Onlar bunu reddetti, Ne var ki, Takrir-i Sükün Kanunu sadece Kürtleri bast ı r-
ancak partinin genel başkanı Kazı m Karabekir hükümetin mada kullanilmach. Istanbul'daki en önemli gazete ve dergi-
doğu siyasetinin hem mecliste hem de bası nda var gücüyle lerden (muhafazakar, liberal ve hatta Marksist olan) sekizi
savunuculuğunu yaptı. ile bazı taş ra gazeteleri kapaulch, ulusal gazeteler olarak sa-
Bu arada Cumhuriyet Halk Fı rkası içindeki şahinlerin dece hükümetin yayın organları olan Ankara'daki Halrimi-
Fethi Bey üzerindeki baskı ları artmaktaydı. Ismet Anka- yet-i Milliw ve Istanbul'daki Cumhuriyet gazeteleri kaldı . Is-
ra'ya dönmüştü ve kabine toplantıları na kaulmaktaych. 2 tanbullu onde gelen gazetecilerin hepsi tutuklandı ve doğu-
Mart'ta Fethi, Mustafa Kemal'in daha sı kı önlemler alı nma- daki Istiklal Mahkemesi'ne gönderildi. Bunlar sonunda ser-
sını isteyen katı çizgidekilerden yana çı kması üzerine Cum- best bı rakıldı, ancak iş lerini sürdürmelerine izin verilmedi.
huriyet Halk Firkasi grubundaki güvenoylamasını kaybetti. Bası n ortadan kaldı rı ldı ktan sonra, Terakkiperver Cumhu-
Istifa etti ve ertesi gün Ismet Paşa başvekil oldu. Onun ilk riyet Fı rkası Istiklal Mahkemesi'nin tavsiyesi üzerine 3 Ha-
işi meclisten Tahrir-i Sükrtrı Kanunu'nu geçinmek oldu. Bu ziran'da hükümet tarafı ndan kapauldı . Mahkemeye göre
yasa iki yıllı k bir süre için hükümete, kamu düzeninin bo- parti üyeleri isyan ı desteklemiş ve siyasal amaçlar uğruna
zulması na yol açtığı na hükmettiği bütün örgüt ya da yayın- dini istismar etmeye çal ışmışlardı.
ları idari tedbirlerle yasaklama yetkisi vermekteydi. Terak-
kiperver Cumhuriyet Firkası'mn aşırı esnek olması nede-
Reformlar ve idamlar
niyle karşı çektiği bu yasa, sadece güneydoğuda değil bütün
ülkede geçerli olacaktı. Aynı zamanda, biri doğu vilayetleri Siyasal sahnede tanı hakimiyetin sağlanmasıyla Mustafa Ke-
biri ülkenin geri kalanı için olmak üzere yeniden iki Istiklal mal ve hükümeti yoğun bir reform programına girişti. Bu-
Mahkemesi kuruluyordu. rada Il. Meş rutiyet dönemiyle olan ilginç bir koşutluk var.
Kürt isyancı lar' şimdi hızla dağlara doğru püskürtülüyor- Il. Meş rutiyet döneminde, anayasayı geri getirme mücade-
du. Küçük topluluklar yaz boyunca gerilla savaşını sürdür- lesi olarak yola ç ı kmış olan bir hareket (1908'de) iktidara
dülerse de Şeyh Sait'in 27 Nisan'da yakalanması isyanın so- ulaşmış, bu iktidarı başkalarıyla çoğulcu ve nisbeten özgür
nunu işaret etti. 1926'da Ağrı dağı yamaçlarında yeni bir bir ortamda (1913'e kadar) belirli bir süre paylaşnuş ve so-
Kürt isyanı çı ktı ve dört yı l sürdü. Bu isyan Şeyh Sait isya- nunda kendi iktidar tekelini kurmuş ve bu iktidar tekelini
ninı n doğrudan bir sonucu olarak düşünülebilir, ancak is- (1913-1918'de) kökten bir laikleş tirme ve modernizasyon
yan yayilmamişu. Isyan sona erdikten sonra hükümet, as- programı nı meclisten zorla ve hı zla geçirmede kullanmıştı.
keri yetkililer ve Istiklal Mahkemeleri yoluyla Kürtler'in Şimdi de aynı katı p, bir ulusal egemenlik hareketinin za-
çok sert ş ekilde üstesinden geldi. Onderlerinden birçoğu fere ulaş ması (1922'de), çoğulcu bir aşamadan geçmesi
idam edildi ve çok sayı da, 20.000'den fazla Kürt, güneydo- (1925'e kadar) ve sonra bir reform programı na giriş miş
ğudan tehcir edildi ve zorla ülkenin batısına yerleştirildi. O olan otoriter bir yönetim biçimini kurmasıyla kendini tek-

250 251
rarlach, Ittihatçi dönemin de Kemalist dönemin de otoriter ları n bir uzannst idiler. Padiş ah-halifenin süs konumuna
milliyetçi aşamaları, azınlı k topluluklarını n, ilkinde Erme- indirgenmesi ve seyhülislâmin kabineden çı karı lmasıyla
nilerin ikincisinde Kürtlerin, acımasızca bastı rdışlarına da devletin kendisi zaten büyük ölçüde laikleştirilmişti. Islârn,
sahne olmuştu. Bu da şu izlenimi uyandı rıyor ki, )ön Türk Imparatorluğun devlet dini olarak kalmıştı, ama cumhuri-
hareketinin bu her iki aşamasında, reform hızı daha yavaş- yetin başlarında da öyleydi.
tan olan bir demokratik sistemle, kökten önlemler için da- Kemalistlerin yeni büyük giriş imi aile hukukunun tam
ha çok olanağa sahip bir otoriter sistem arasında bir tercih laikleştirilmesiydi; dini nikahın ve çokeşliliğin kaldı rılma-
durumu olduğunda, sonunda ikinci seçenek galip gelmek- sıyla halkın günlük yaşamı na müdahale edilmekteydi. Top-
teydi, çünkü )ön Türkler için sonuçta önemli olan devletin lumun laikleş tirilmesinde de çok daha ileri gidildi. Refor-
güçlenmesi ve bekasıydı, demokrasi (veya "meşrutiyetçilik" mun (örneğin "şapka inkı lâbı" gibi) giyim kuşam }Tonunun,
ya da "ulusal egemenlik") bu amaç için bir araçtı, amacın (hem reform yandaşları hem de düş manları için) bu denli
kendisi değildi. önemli bir rol oynamış olması , tâ II. Mahmut'un hizmet-
Kemalist reformlar, 1913-1918 yılları ndaki reformlar gi- kadarının Batı tarzındaki yeni üniformaları, fesleri ve Istan-
bi, toplumu laikleş tirmeyi ve modernleştirmeyi amaçlı yor- bulinlerine kadar uzanan bir geleneğe uygun düşmektedir.
du. Eylül 1925'te tekke ve zaviyeler kapatıldı ve Kasım ayı n- Son zamanlarda Müslüman kız öğrencilerin başlarını ort-
da, Osmanlı beyefendisinin Sultan Ikinci Mahmut'tan beri melerine ilişkin son tartışmalar bu geleneğin bugüne kadar
geleneksel başlığı olmuş olan fes yasakland ı ve yerini Batı yaşamış olduğunu göstermektedir.
tarzındaki şapka ya da kep aldı. Bu giriş imler halkın inatçı Kemalistler tı pkı kendilerinden önceki Ittihatçı reformcu-
direnişiyle karşılaştı . Tekke ve zavtyeler Müslümanları n lar gibi gerçek bir sosyo-ekonomik devrim ya da reform
günlük yaşamı nda önemli bir rol oynamaktaych ve şapkaya programının önünü açmayı birdenbire durdurdular. Ülkede-
Hı ristiyan Avrupa'nı n bir simgesi gözüyle bakılıyordu. Bu ki mülkiyet iliş kilerini değiştirmek için hiç girişim olmadı.
direnişi bastı rmada Istiklal Mahkemeleri kendilerine düşen
rolü oynadı . Takrir-i Sükün Kanunu gereğince yaklaşı k Hesaplaşma günü: Izmir suikas-ti
7500 kişi tutuklandı ve 660 kişi idam edildi.
1926'nı n ilk yarısı nda Avrupa takvimi, Isviçre medeni ya- Siyasal muhalefet ve muhalif basın 1925'te susturulmuştu,
sası ve Mussolini Italyası 'mn ceza yasası kabul edildi. Ban- ama Mustafa Kemal hasimlarinı n yeteneklerini ve bunları n
kacılık kesimini yeniden yapılandı ran bazı yasalar meclis- (1908 Devrimi öncesi günlere kadar giden) yeraltında örgüt-
ten geçirildi ve ordu içinde kullanılması hariç (Bey, Efendi, lenme ustalı klarım iyi biliyor ve kendini güvenlikte hissetmi-
Paşa gibi) resmi olmayan unvanların hepsi kaldı rıldı. yordu. ITC'nin ve Terakkiperver Cumhuriyet Fı rkası'nı n eski
Bu girişimler, saltanat ve hilafetin kaldırılması ve cumhu- liderleri bağımsızlı k savaşı kahramanları olarak zedelenme-
riyetin ilanı yla birlikte, Kemalist reformları n ilk dalgasını mis itibarlarıyla ortalı kta var oldukları sürece, sürekli kötü
oluşturmaktaydı . Açı ktı r ki bunlar, hukuk ve eğitim siste- ekonomik durum ve halkı n reformları tutmayışı yüzünden
mini epeyce laikleşuı rmiş olan Tanzimat ve Ittihatçı reform- hüküm süren hosnutsuzluğu istismar edebilirlerdi.

252 253
Mustafa Kemal 1926'nin Mayıs ve Haziran ayları nı ülke- girişiminin ardı ndaki beyin olarak görülen Kara Kemal, ilk
nin güney ve batısı nda uzun bir inceleme gezisiyle geçirdi. davada gı yaben ölüme mahkum edilmişti. Istanbul'da sak-
15 Haziran'da Izmir'e gelmek üzereyken (kendisi beklen- landığı yer ortaya çtkanlı nca kendini vurdu.
medik şekilde gecikmişti), kendisine karşı bir suikast terli-
bi ortaya çı karı ldı. Tertipçiler tutuklandı ve bunları n eski
Bir dönemin sonu: Nutuk
milletvekili (ve Müdafaa-i Hukuk Grubu katibi) Ziya Hur-
şit tarafından yönetilen küçük bir kiral ı k katil çetesi olduk- Savaş sonrası = lı uzursuzluk dönemi, Mustafa Kemal'in
ları ortaya çı ktı . Ankara Istiklal Mahkemesi Izmir'e gönde- 15-20 Ekim 1927 tarihleri arası nda Cumhuriyet Halk Fı r-
rildi ve mahkeme Izmir'e 18 Haziran'da vardı ktan hemen kası kongresi önündeki 36 saatlik nutkuyla simgesel olarak
sonra tutuklamalar başladı. kapandı. Bu dikkate değer ve son derece etkili bir metin
Hem hayatta kalan ünlü Ittihatçı ları n hemen tamamı , olup üzerinde durulmayı gerektiriyor.
hem de Millet Meclisi'ndeki eski Terakkiperver Cumhuriyet M. Kemal bu metni, 1919'daıı 1927'ye kadarki Türk ulu-
Firkası'mn o sı rada yurt dışı nda olan Hüseyin Rauf (Orbay) sal hareketinin tarihi hakkı nda bir bilgilendirme olarak
ve Adnan (Adı var) haricinde kalan üyeleri tutuklanmış tı . sundu ve her ne kadar Türkiye'de sonraki kuşaklar bunun
Tutuklanan siyasetçiler, 26 Haziran'dan 12 Temnıuz'a kadar tarihsel bir kaynak m ı yoksa bir tarih yazıcılığı örneği mi
süren davada, suikast tertihine yardı mcı olmak ve bir darbe sayı lınası gerektiğini tartışmakta iseler de, Mustafa Ke-
planlamakla suçlaıı dı lar. Sanı klardan onaltısı, çoğunun bu mal'in kendi metni için iddia etmiş olduğu tarihsel nitelik,
işe kat-aşmış olduğu ispatlanamamış olması na rağmen ölü- genel olarak kabul görmüştür. Yazarı nın saygmlığı ve o dö-
me mahkum edildi. Terakkiperver Cumhuriyet Fı rkası 'yla nemin siyasal havası, bu metnin, o döneme ilişkin hemen
yakı ndan ilişkisi olan askeri kahramanlar, Kazı m Karabekir, tüm Türk tarih yazıcılığina bugüne kadar dayanak olması nı
Ali Fuat (Cebesoy), Refet (Bele) ve Cafer Tayyar (Eğilmez), sağlamişur. 1928-1929 yı lları nda Almanca, Fransızca ve In-
kamuoyunun ve ordudan gelen memnuniyetsizlik işaretle- gilizceye çevrilmiş ve yabancı tarih yazıcılığı nda da son de-
rinin baskısı yla serbest bı rakıldı lar. Ama siyasetteki ko- rece etkili olmuştur.
rıumlarmı n onarilamaz şekilde yok edildiği ayki]. Gerçekte Nutuk, 1919-1927 döneminin bir tarihi değildir.
Ağustos ayı nda Ankara'da 50'nin üstündeki eski önemli Nutuk, Terakkiperver Cumhuriyet Fı rkası'mn Kasım 1924'-
Ittilialçı aleyhinde ikinci bir dava açıldı . Bu seferki birinci- te ortaya çı kışıyla sona eren Metnin ancak yüzde bir buçu-
sinden daha fazla göstermelik bir davaydı; işlenen ası l teı na ğu sonraki olaylara iliş kindir. Bunun nedeni, Nutulz'un ger-
1TC önderlerinin iktidardayken uyguladı kları siyasetler ve çekte hiç de modern Türk tarihinin bir incelemesi olmama-
bunları n Mustafa Kemal'e olan muhalefetlerlydi, Haziran sıdı r. Nutuk, 1925-1926 yı llarındaki temizlik hareketlerinin
1926'daki suikast ise bir kenarda kaldı. Sanı klardan dördü bir savunması dir ve nası l Mustafa Kemal'in Mart 1926'da
idam edildi, diğerlerinden bazıları na ise hapis cezası verildi. yayınlanan "hatı ralaı'inı n teması Terakkiperver Cumhuri-
Resmen asıl suçlu addedilen Hüseyin Rauf'a gıyabı nda on yet Fı rkası 'nı n eski liderlerinin eleş tirisi ise Nutuk'un da
yıl hapis cezası verildi. Mahkeme heyeti tarafı ndan suikast ana teması ayn ıdı r. Mustafa Kemal eski çalışma arkadaşları-

254 255
nı gözden düşürmeye çalışırken, onları baştan sona tered-
dütlü, yeteneksiz ve hain olarak sunar ve kendini ise hare- 11.
keti başlangı çtan itibaren yöneten kişi olarak tanımlar. Nu- Kemalist Tek Parti Devleti,
tuk'un, onun Mayıs 1919'cla Anadolu'ya yarışıyla başlayı p, 1925-1945
ulusal direniş hareketinin önceki aşamasını gözardı etmesi
anlamlichr. Nutuk, tarihsel gerçeği açıkça başkalaş tı rarak
bağımsızlı k mücadelesini Osmanlı Imparatorluğu'nun par-
çaları nı muhafaza etme mücadelesi olarak değil, yeni bir
Türk devleti kurma hareketi olarak sunar.
Nutuk'un, inad edildiği bağlara da tarihsel görüntüyü baş-
kalaştı rmaya yardı m etti. Cumhuriyet Halk Fı rkası 1927
kongresi, aslı nda birinci kongre olmasına rağmen, kendini
"Cumhuriyet Halk Fı rkası Ikinci Kongresi" diye tanı mla-
mış ti; genellikle de böyle tanı mlanmaktadı r. CHF geçmişe
dönerek 1919 Sivas Kongresi'ni ilk kongre kabul ettiği için Kemalist Türkiye'nin siyasal sistemi:
bu kongreye ikinci kongre diyor ve böylece Cumhuriyet Parti ve devlet
Halk Fı rkası ulusal kurtuluş hareketinin (gerçeğe tam teka-
bül etmeyen) özdeşliğini vurguluyor ve hareketin mirası nı Takrir-i Sükün Kanunu'nun Mart 1925'te ilanından itibaren
kendi tekeline alı yordu. 1923-1926 yılları arası ndaki dö- Türkiye'nin yönetim biçimi, bir otoriter tek parti yönetimi,
nem, otoriter karakteri ile Türkiye'deki siyasal yaşamı son- açıkçası , bir diktatörlük idi. Takrir-i Sükün Kanunu'nun ve
raki yirmi yıll ı k süre boyunca kesin şekilde etkilerken 1927 bu yasa gereğince kurulmuş olan mahkemelerin 1925-1926
Kongresi ve Mustafa Kemal'in Nutuk'u da yeni Türk devle- yılları nda bütün muhalefeti susturmada nasıl kullanılmış
tinin doğuşuna iliş kin tarihsel görüşü kuşaklar boyunca be- olduğunu ve Mustafa Kemal'in 1927'deki büyük nutkunda
lirledi. bu bastı rma eylemini nasıl haklı çı kardığı nı görmüş tük.
Takrir-i Sükün Kanunu, hükümetin bu yasayı kaldırmakta
artı k bir sakınca görmediği 1929 yılına kadar yürürlükte
kaldı . Cumhuriyet Halk F ı rkası her bakımdan bir iktidar
tekeli kurdu ve 1931'deki parti kongresinde Türkiye'nin si-
yasal sistemi tek parti sistemi olarak resmen ilan edildi.
1934'daki "itaatkar" bir muhalefet partisi denemesi bir
yana birakılı rsa Ikinci Dünya Savaşı sonrası na kadar Türki-
ye'de hiçbir yasal muhalefet topluluğu faaliyette yoktu. Ye-
raltı muhalefeti ise, etkisi olmayan bir komünizm hareke-

256 257
tiyle ve. Kürt milliyetçilerinin daha etkili olan eylemleriyle nı zamanda partinin fiili genel başkanı ) ve cumhurbaşkani
sı nı rlı idi. Güneycloğudaki dağlarda küçük çaplı ayaklan- (aynı zamanda parti genel başkanı) idi. Parti ile devlet sı kı
malar hemen hemen daima vardı ve 1937-1938'cle Der- sı kıya özdeşti. Bu durumun getirdiği önemli bir sonuç, par-
sim'de ise büyük bir ayaklanma olmuş tu. Bu isyan da olan- tinin hiçbir zaman bağımsı z bir ideolojik ya da örgütsel "ki-
ca şiddetle basurı hms ve yine on binlerce Kürt zorla ülke- şilik" geliştirememesi ve yoğun bir biçimde bürokratikles-
nin batısına yerleştirilmişti. Paris, Sofya, Şam ve Kahire gibi mesiydi. Partinin uzun zaman genel sekreterliğini yapmış
birbirinden uzak yerlerde bulunan çeşitli siyasal akimlar- olan Recep (Peker)'in partiyi daha bağımsı zlaştı rma ve ba-
dan küçük mülteci toplulukları (saltanaıçı lar, liberaller, ğı msız bir "Kemalist" ideoloji geliştirme girişimleri, Ismet
sosyalistler), risale ve dergilerde rejime saldı rmayı (Inönü) tarafı ndan 1936 kongresinde devlet aygıt' ile parti
sürdürüyordu, ama hiçbirinin gerçek bir ağırlığı yoktu. örgütü arası ndaki birliğin resmi siyaset olarak açı klanına-
1924 anayasası na göre bütün iktidar, ulusun egemenlik myla boşa çı kmış oldu. Tek bir örnekle bunun anlamı , bir
iradesinin tek meşru temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet valinin kendi vilayetindeki Cumhuriyet Halk Fı rkası şube-
Meclisi'nde idi. Ancak, Cumhuriyet Halk Fı rkası lideı leri sinin otomatik olarak başkanı olması ydı .
1924'te muhalefetin ortaya çı kışı na olan tepkisiyle parti Tek parti dönemi boyunca dört yı lda bir milletvekili se-
disiplini o denli sı kı laştı rmıştı ki, serbest tartışmalara ancak çimleri yapı ld ı , ancak bu seçimlerin sadece biçimsel bir iş-
meclis grubunun (kapalı) toplantı ları nda izin veriimektey- levi vardı. Meclisteki sandalyeler için aday listeleri parti ge-
di. Bu toplantı larda herhangi bir konuda varılan bir karar- nel başkanı , fiili genel baş kan ve genel sekreter tarafı ndan
dan sonra, milletvekilleri çoğunluk kararı na uyuyorlard ı ve belirleniyor, sonra da parti kongresinde onaylamyordu. Et-
mecliste bu karar lehinde oy vermek zorunda idiler. Yani kin parti üyeleri bile olsalar yurttaşları n kendi inisiyatifle-
mecliste Mart 1925'ten önce yapı lan oylamalar bile sonucu riyle meclise seçilirse yolu yoktu.
baştan bilinen oylamalarch. Tek parti dönemi sı rası nda oy-
lamalar sı rf bir formaliteye dönüşmüştü. Tartışma kabine-
nin kendi kararlarını duyurduğu ve açı kladığı bir forum işi- Vesayet demokrasisi:
Serbest Cumhuriyet Fırkası►
ni gören meclis grubu toplantıları nda dahi kısı tlaınn ışti.
Meclis grubunun serbest hareket olanağı ilgili siyaset alanı - 1925 sonrası nda yerleşen tekparça (monolitik) siyasal sis-
na göre değişiyor ise de (örneğin, hemen tamamiyle kabi- tem, lider takımı içerisinde çekişen fikirlerin serbest ve açı k
neye bı rakılmış olan dış işlerine nazaran ekonomi çok daha şekilde tartışılması na çok az, halkın toplumsal hoşnutsuz-
serbestçe lartişillyordu), meclis grubu toplant ı ları nın işlevi lugu ifade etmesine ise hiç olanak vermemekteydi. Aynı za-
esasen kabine kararları n ı onaylamak ve meşrulastı rnıaktan manda Cumhuriyet Halk Fı rkası'nı n ve bölgesel ve yerel
ibaretti. temsilcilerinin otoriter tavı rları, buna eşlik eden kayı rmacı-
Cumhuriyet Halk Fı rkası bütün ülkede genel sekreteri- lı k ve yolsuzluklar, kişi özgürlüklerinin yokluğu, ve de hü-
nin yönetiminde bir taban örgütüne sahip olması na karşı n, kümetin reform politikaları yaygın bir öfkeye neden olmak-
partiye hakim olanlar milletvekilleri, kabine, başbakan (ay- taydı . Bu ölkeyi 1920'lerin sonları nda, diğer tarım üreticisi

258 259
ülkeler gibi Türkiye'yi de çok kötü sarsan dünya ekonomi Sonuçta Serbest Cumhuriyet Fı rkası'na sadece 15 millet-
bunalımı daha da artı rmıştı. Otoriter yapısı kendisini halk vekili katılmış olmakla beraber hepsi de Kemalist düzenin
kitIesiyIe iletişim kurma olanaklarından yoksun bıraktığın- gözde üyeleriydi. Parti 11 maddelik bir beyanname yayınla-
dan, Cumhuriyet Halk Fırkası bu hoşnutsuzluğu gidermek dı. Bu beyanname 1924'teki Terakkiperver Cumhuriyet Fır-
için (onun dile getirilişini bastı rmak dışında) esash olanak- kası'nı n beyannamesini çağrıştı rmaktaydı . Çünkü hem libe-
lara sahip değildi. Ülkedeki bunalı m meclisteki canlı tartış- ral ekonomi siyasetini ve yabancı yatırımların teşvikini hem
malara hiç yansurayordu. de ifade özgürlüğünü ve tek dereceli seçimi savunuyordu
1930 yılı nda, hoşnutsuzluğun (çapı nı büyük olasılıkla (o sı rada Türkiye'de halen iki dereceli seçim sistemi vardı).
bilmemekle beraber) farkı nda olan Mustafa Kemal, raporla- Yeni parti yaygı n bir heyecanla selamlandı . Parti şubeleri
= ve ülkede sı k yaptığı kendi inceleme gezilerinin sonu- üyelik için tam anlamı yla bir başvuru istilastna uğradı . Fet-
cunda, toplumsal hoşnutsuzluğu belli bir yöne yönlendir- hi Eylül başlarında lzmir'i ziyaret ettiğinde büyük ve coş-
mek ve rehavet içerisindeki Cumhuriyet Halk Fı rkası'nı ha- kulu kalabalı klar tarafı ndan karşılandı . Polisle çatışmalar
rekete geçirmek gibi çifte bir amaçla sadı k bir muhalefet oldu, polis kalabalığa ateş açınca da birçok kişi yaralandı ve
partisinin kurulmasına izin vermeye hatta teşvik etmeye bir erkek çocuk öldü. Bu olay,- partinin kısa tarihinde bir
karar verdi. Mustafa Kemal, beş yıl iktidarda kaldığı için ya- dönüm noktası oldu. Cumhuriyet Halk Fı rkası liderleri te-
vaş yavaş kendi güç tabanını oluşturmuş olan ve artı k yal- laşa kapıldı ve Mustafa Kemal'den partinin lideri olduğunu
nızca Cumhurbaşkanı'nın kuklası olarak kalmayan lsmet'e ve başı olarak kalacağını açı k şekilde bildirmesini istediler.
baskıda bulunmak istemiş de olabilir. Mustafa Kemal 10 Eylül'de istenileni yaptı.
Mustafa Kemal eski arkadaşı Fethi (Okyar)'a yeni bir par- Ekim 1930'da belediye seçimleri yapıldı, Serbest Cumhu-
ti kurma teklifinde bulundu. Fethi (1925 Mart'ı nda başve- riyet Fı rkası 512 milletvekilliğinin 30'unu kazandı . Çok az
killikteki yenilgisinden sonra gönderilmiş olduğu) Paris'te- sayı da sandalye kazanıld ıgı halde iktidar partisi şaşkınlığa
ki büyükelçilik görevinden yeni dönmüş ve Cumhurbaşka- uğramış ve telaşa düşmüş tü. Seçimlerin hemen arkası ndan
nı 'na ülkenin durumuna ve Ismet'in politikaları na ilişkin yapı lan meclisteki bir tartış mada, Fethi iktidar partisini bü-
çok eleştirel bir rapoi sunmuştu. Ikisi teklif üzerinde birkaç yük çaplı usulsüzlüklerle ve seçimlerde hile yapmakla suç-
gün tartıştı. Fethi, hükümetin partisinin çalışması na olanak ladı . Bu da Serbest Cumhuriyet Fırkası'na karşı öfkeli saldı-
vermesini ve Mustafa Kemal'in tarafsız kalmasına dair gü- rılara yol açtı ve parti ve liderleri vatana ihanetle suçlandı.
vence istedi. Mustafa Kemal ise yeni partinin cumhuriyetçi- Mustafa Kemal Fethi'ye bu ortamda artık tarafsız kalamaya-
lik ve laiklik ülkülerine sadı k kalmasını istedi. Anlaşma cağını bildirdi. Cumhurbaşkanı nın şahsına karşı siyasal
olunca, Fethi Serbest Cumhuriyet Firkasi'ra kurmaya girişti. muhalefet yürütmek istemeyen Fethi, Serbest Cumhuriyet
Mustafa Kemal, içlerinde eski arkadaşı Nuri (Conker)'in de Firkası'm kapatmaktan başka seçeneği olmadığını anladı ve
bulunduğu birçok yakın çalışma arkadaşını n yeni partiye 16 Kası m 1930'da partiyi kapattı . Bundan sonraki yaşamın-
katılmasını emretti. Ayrıca iyi niyetini kanıtlamak için kız da Mustafa Kemal tarafından bu bunalımlı zamanda terke-
kardeşi Makbule Hanım'ın partiye katıldığını da açı kladı. dilişinden duyduğu acıyla yaşadı.

260 261
Cumhuriyet Halk Firkasir'rim kadını na oy hakkı nı n verilmesiyle Birliğin (Türk kadı nına
totaliter eğitimleri eşit haklar verilmesi) amacı na erişilmiş bulunuyordu. Aynı
Serbest Fı rka olayı nın gün ışığı na çı karmış olduğu Cumhu- yı l içinde, üyeleri yüzyı lin basından beri Jön Türk hareketi
riyet Halk Fı rkası yönetimine olan öfke ve muhalefetin de- içerisinde önemli rol oynamış olan Türk Mason Locaları
recesi, Mustafa Kemal ve yandaşları için kendilerini ayiltan kapatilmiStl.
bir deneme olmuş tu. Bu andan itibaren Ittihat ve Terakki Liberal ya da sosyalist muhalefeti benimseyen bütün ga-
. döneminden beri ayakta kalmış bağımsı z toplumsal ve kül- zete ve dergiler 1925'te kapatı lmısn. Bu tarihten itibaren or-
türel örgütleri yasaklayı p, ülkenin tüm kültürel ve dnsünsel tada sadece hükümet denetimindeki gazeteler görünüyor-
yaşam ı nı doğrudan kendi denetin-Ileri altı na alarak ülkede- du. Bunun bir istisnası , solcu bir gazeteci ve -üstelik- Mus-
ki nüfuzlarini pckiş tirdiler. Baş ka muhalefet partiIerlyle de- tafa Kemal ile. Fethi'nin eski arkadaşı olan Arif (Oruç)'un
neme yapı lmad ı (zaten görmüş olduğumuz gibi, Türki- 1929-1930'da yayı nladığı Yorin gazetesiydi. Yarı n'ııı Is-
ye'nin tek partili bir devlet oldu ğu resmen açiklamn ış tı ). met'in ekonomi siyasetini ş iddetle eleştirmesine izin veril-
Bununla beraber, Mustafa Kemal bağı msızlara (1931 seçim- miş (ve böylece gazete Serbest Cumhuriyet Fı rkasfna bir il-
lerinde 30, 1935 seçimlerinde 16) sandalye tahsis etmek körnek oluşturmuş tu). Ancak bu gazete, hükümete "ülke-
suretiyle meclisin rehavetiyle mücadele etmeye çal ışıyordu. nin genel siyase.tine" ayk ı rı yayın yapan gazeteleri kapatma
Ne var ki liükürtı süren ortamda bu hiç de etkili değildi. yetkisi veren yeni bir bası n yasasıntn kabulünden sonra
1931'de bağımsı z olmaya istekli 30 kişi hile buIunamamiştı. 1.931'de kapatıldı .
Toplumsal ve kültürel kuruluş lar içerisinde ilk ve öncelik- Son olarak 1933'te, Istanbul'daki eski Darülfünuna yeni
le kapatı lan Türk Ocakları idi. Maarif Vekili Hamdullah Sup- bir imtiyaz verildi ve Istanbul üniversitesi olarak yeniden
hi (Tanrı över) önderliğ inde yeniden canlandı rı lmış olan kuruldu. Yeniden kuruluş sı rasında öğretim kadrosunun
Türk Ocakları , ülkede milliyetçi, pozitivist ve laik düşünce- üçte ikisi, -ki 100'un üstündeydi- kürsülerini kaybetti ve
leri konferanslar, kurslar ve sergiler yoluyla yaymaya çalısı- sadece Kemalist çizginin en güvenilir yandaş ları görevlerine
yorclu. 1931'de kapatı ldığı nda 30.000'in üstünde üyesi ve devam edebilen. Bu, sonraki 50 y ıl içerisinde Türk üniversi-
267 ş ubesi bulunuyordu. 1932'de yerine, kentlerde Halkev- telerinin yaşadığı birçok temizlik hareketinin ilki idi.
leri ve büyük köylerde Halkodaları kuruldu; bunlar esasen Hem bası n henı eğitim kurumları Kemalist ideolojiyi
aynı iş levi görüyor ancak partinin taş ra şubeleri tarafı ndan yaymaya seferber edildi. Bunun doğurmuş olduğu boğuctı
sı kı ş ekilde denetleniyorlardi. Ikinci Dünya Savaşı sonların- siyasal ve entelektüel hava, geleneksel tarih yazıcı lığı nda
da ülkenin her tarafı nda hemen hemen 500 Halkevi vard ı . çok defa gormemezlikten gelinmiş olup gereken ilginin ve-
Kapatılan bir diğer örgüt, ulusal 'direniş hareketinde et- rilmesini beklemektedir. Bununla beraber şurası da belirtil-
kin olmuş kadı nlar tarafı ndan 1924'te kurulmuş olan Türk melidir ki, Kemalist önderler çok kişiye -çoğunlukla yazar-
Kadinlar Birligiydi. Birlik Mayı s 1935'teki olağanüstü lara, öğretmenlere, doktorlara ve diğer serbest meslek sa-
kongresinde, Cumhuriyet Halk F ı rkası Iiderliğinin isteği hiplerine ve öğrencilere- kendi modern, laik, bağımsız bir
üzerine kendini feshetrne kararı aldı . Gerekçeye göre Türk Türkiye tasavvurunu aşı ladı lar. Keııdilerini, bilgisiz yurttaş-

262 263
ları na rehberlik etmek için özel bir görev üstlenmiş bir seç- nacaktı r bu tarihte saltanatı n geri gelmesinden yana olan si-
kinler zümresi olarak gören bu insanlar, ülküleri için genel- yasal etkinlikler yasa dışı ilan edilmiş ti). Ilk kez Birinci
likle çok sı kı şekilde ve büyük kiş isel özverilerle çalıştılar. Dünya Savaşı sırasında vurgulanmış olan "halkçılık", ulusal
Kemalist seçkinler zümresinin bu asilane -"noblesse ()bil- dayanış ma ve bütün ulusun çıkarlarını topluluk ya da sınıf
ge"- tavrı , günümüzün düzeltmeci sağ ve sol birçok yaza- çı karları mn üstünde tutma düşüncesi anlamına geliyordu.
nnca görmemezlikten gelinen bir şeydir. Olumsuz anlamda halkçılı k, sınıf çikarlannın inkarına (Ke-
malizm'e göre Türkiye'de Avrupa'da anlaşıldığı anlamda sı-
Kemalist bildiri nıflar yoktu) ve sınıf esası ndaki siyasal faaliyetin (ve böyle-
ce bütün sosyalist ve komünist faaliyetin) yasaklanmasına
1930'larda ortaya çı kan Kemalizm ya da Atatürkçülük kav- yol açı yordu. Devrimcilik -veya Atatürk'ün daha muhafaza-
rarnlannı birlikte oluş turan düş ünceler ya da ülküler bütü- kar takipçilerinin Türkçe i nkrlapçilrk terimini yorumladı k-
nü, doğal şekilde ve yavaş yavaş, bir süreç içerisinde gelişti. ları üzre, reformculuk- sürekli değiş ime ve Kemalist reform
Kemalizm tutarlı ve her şeyi kapsayan bir ideoloji halini as- programını desteklemeye içten bağlı olma anlamı na geli-
la almadı . Kemalizm bir tutum ve kamlar bütüriüydü, Bu yordu. Devletçilik yeni bir kavram olup, devletin ekonomik
tutum ve kanı larm ise ayrı ntılı bir tanımı hiç yapı lmadı. alandaki üstünkigünun tanınmasıydı . 1930'lar ile 1940'lar-
Recep Peker'in bunu yapma girişimleri görmüş olduğumuz da Türkiye'de belki de en geniş ölçüde tartışılmış bir mese-
gibi başarısızlığa uğradı . Sonuçta Kemalizm, esnek bir kav- le olan devletçilik daha ayrıntı lı olarak ilerde işlenecektir.
ram olarak kaldı ve dünya görüşleri çok farklı olan insanlar Parti ambleininde Altı Olfla simgelenen bu alt ı ilke,
kendilerine Kemalist diyebildiler. Kemalizmin temel ilkeleri 1937'de Türk anayasası na sokulmuş tu. Hepsi birlikte, Ke-
1931 parti programını n içerisine yayı lmıştı. Bunlar, cumhu- malizmin devlet ideolojisini ve okullarda, basında ve ordu-
riyetçilik, laiklik, milliyetçilik, halkçılı k, devletçilik ve inkı- da görüş aşılamanı n (indoctrination) dayanağını oluştur-
lapylı k (devrimcilik) idi. maktaydı lar. Hatta Kemalizm kimi zaman "Türk dini" diye
Laiklik ve milliyetçilik kuş kusuz Jön Türk ideolojisinin, tanımlanmaktaydı . Yine de bir ideoloji olarak tutarlılıktan
en azı ndan 1913'ten beri, belirgin özellikleri arasında yer ve belki de daha önemlisi, duygusal çekicilikten yoksundu.
almıştı . 1930.1arda her iki özellik en uçlara götürülmüş, la- Bu ideolojik boşluğu, Mustafa Kemal'in sağlığı nda çevresin-
iklik, yalnı zca devlet ve dinin ayrılması değil, dinin kamu de gelişen ve ölümünden sonra daha da artan kişi yücelt-
yaşamı ndan çı karı lması ve kalan din kurumları üstünde mesi bir dereceye kadar doldurmaktaycli. M. Kemal ulusun
devletin tam denetiminin kurulması olarak da yorumları- babası, kurtancısi, öğretmeni olarak sunuluyordu. (1934'1e
misli. Aşırı bir milliyetçilik biçimi, buna eşlik eden tarihsel "Türk Devrim Tarihi"nin zorunlu ders haline geldiği) okul
efsanelerin yaralılması yla birlikte, yeni bir ulusal kimliğin ve üniversitelerdeki görüş aşılama işi had saflı ada onun
oluşturulmasında başlı ca araç olarak kullanılmış ve böylece üzerinde odaklaş maktaydi. Faşizm, nasyonal sosyaliım ya
birçok hususta dinin yerini alması istenilmişti. da Marksizm-Leninizm gibi gözden düşebilecek çok kesin
Cumhuriyetçilik 1923'ten beri temel bir ilkeydi (hatı rla- bir ideolojiyle iliş kilendirilemeyişi kiş i yuceltmesinin siya-

?64 265
sal ikliundeki değişimlere rağmen ayakta kalabilmesine yol yatlı hale gelen lsmet'i sinirlendirmekteydi.
açmıştı r. Bu kitabı n yazı ldığı sı rada bu yuceltme, Türkiye Nihayet Eylül 1937'de, iki adam arası nda Atatürk'ün Is-
resmi kültürünün önemli bir parçası dı r. mel'in istifasını istemesiyle sonuçlanan aleni bir kavga ol-
du. Ismet, görünüşte sağlı k nedeniyle, hemen istifa etti. Ye-
rine eski Izmir 1TC sekreteri ve Te.5kilCIt-r Maksusa başkanı,
Lider takımı içerisindeki sürtüşme
1924'te kurulan Türkiye Is Banhasi'run ilk genel müdürü ve
Siyasal liderlik hem partiye hem de meclise bütünüyle ha- 1932'clen beri iktisat vekili olan Mahmut Celât (Bayar) geti-
kim olurken, bu grup içerisinde özellikle de 1925-1937 ara- rildi.
sı 12 yı l boyunca baş vekillik yapan Ismet ile Cumhurbaşka-
in Mustafa Kemal arası nda gerginlik giderek artmaktaydı .
Atatürk'ün ölümü ve
Cumhurbaşkanı son yılları nda siyasetten büyük ölçüde ce-
İsmet'in iktidara dönü0
i lip ülkenin günlük yönetimini Ismet'in sorumluluğuna bı-
rakarak, kendisini harf ve dil gibi özgü] reform tasarıları na Atatürk'im 1937-1938 yı lları nda çabuk ofkelenir ve sı kça
vermiş ti. çevresindeki küçük bir yandan ve dost grubuyla karar değiş tirir oluşu belki de kötüye giden sağlık durumu
çoğu gecelerini yiyip içerek ve ülkenin sorunları nı ve gele- yüztı ndendi. 1923 ve 1927 y ıllarında geçirdiği ve daimi ha-
ceğini tartişarak geçirmekteydi. Çankaya'daki Cumhurbaş- sar bırakmarniş olduğu anlaşı lan iki kalp krizi bir yana b ı -
kanlığı Köşkü'nde genellikle gecenin geç saatlerinden gü- rakılı rsa M. Kemal, 1937 yı lı başları na kadar genel olarak
nün ağarması na dek süren bu toplant ı lara, değişik meslek- sağlıklı ydı. Yı llarca yoğun şekilde alınm ış alkol yüzünden
lerden kişiler sı k sı k çağrı lırdı . önerilerde bulunulur, eleşti- ilerlemiş durumdaki sirozun arazları bu tarihten itibaren
riler dile getirilir, planlar hazirlanır ve kararlar alını rdı. kendisini göstermeye başladı. Hastalı k ancak 1938 yı lı ba-
Bu durumu potansiyel tehlike haline sokan şey, Mustafa şı nda resmen teşhis edildi ve durumu Mart ayından itibaren
Kemal'in göreli olarak günlük hükümet işlerinden uzakta hızla agı rlaşmaya başlad ı . Hastalığı halktan gizlenmişı i
tutulmuş olması ydı . Bu nedenle onun plan ve kararları Baş- (Ekim'de hastalı ktan söz eden bir gazete derhal üç ay kapa-
vekil lsmerinkilerden gitgide ayrı düş mekteydi. Mustafa tı lmiştı ), ancak üst düzey siyasetçiler yaklaşan sonu bil-
Kemal'in bu yarı emeklilik durumunda bile ülkenin tart ış- mekteydi ve böylece bir iktidar kavgası başladı .
masız lı akimi olarak kalması, onun, kendi arkadaş ve da- Son yı lın olayları na rağmen Ismet Inönü açı kça önde ge-
nış man çevresinin etkisi altında eğer isterse, başvekilin ve len adaydı , ama hükümetteyken birçok düşman edinmiş ti.
kabineıı in almış Olduğu kararları n tersine kararlar alabil- En anlı düşmanlar ı da Atatürk'ün "sofra kabinesiThin üye-
mesine yol açı yordu. Yı llar boyunca bu olgunun iç işlerin- leriydi. Bu kişiler onu (Washington'a büyükelçi ata ınak su-
de, ekonomi ve dış işlerinde birçok örneği vardı. Cumhur- retiyle) bertaraf etmeye ve Atatürk'ün halefini seçerek olan
başkani kabinenin bir vekilini Isrriet'e danişmadan iki kez ve bu sı rada halen Ismet'in yandaşları yla dolu bulunan
istifaya zorlan-uşn. Onun bu müdahalesi Cumhurbaşkanı- meclis için yeni seçimlere gidilmesini tezgahlamaya giriş-
nı n Çankaya'daki sofra kabinesiıı e karşı giderek daha ihti- mişlerdi. Cumhurbaşkanı nı n, Ismerin halef olmas ına karşı

266 267
çı ktığı yolunda sözlü bir "siyasal vasiyet"inden bile söz edi- ITC'nin askerî kilit kadrosunun bir üyesi iken hem parlak
liyordu. bir kurmay subay hem kavgacı ve aşırı ihtiraslı bir şahsiyet
Ancak bütün bu girişimlerden bir sonuç çı kmadı. Musta- olarak ün yapm ıştı. Onun 1925 sonrası yönetimi, hem
fa Kemal (Paşa) Atatürk, 10 Kası m 1938'de Istanbul'da, son Türk toplumuna modern bir sı çrayış yaptırmada cüretli bir
birkaç aydı r hasta yattığı Dolmabahçe Sarayı'nda öldü. 11 giriş im hem de Türkiye'de, olgunlaşmış, demokratik siyasal
Kası m'da Millet Meclisi Ismet Inönü'yü Cumhuriyet'in kurumları n geliş mesinde bir gerileme aşaması olarak adde-
ikinci Cumhurbaşkanı seçti. Bu atanmayı dört etkene borç- dilebilir, ama ülkesinin tarihindeki en büyük bunalım esna-
luydu: Başvekil Bayar'ın Inönü'nün hası mlartyla işbirliğini sı nda kesinlikle en uygun adam olduğuna ve ülkenin ayak-
reddetmesi (Bayar bu süre boyunca Inönü ile teması nı sür- ta kalması için herkesten çok katkısı bulunduğuna hiç kuş-
dürmüş tü); Inönü'nün hasimlarmı n kabul gören bir aday ku yoktur.
bulmayı becerememesi; hem milletvekillerinin hem de parti
bürokratlartnın yı llar önce bizzat Inönü tarafı ndan seçilmiş
"Milli Şef" olarak Ismet Inönü
olmaları ; askeri liderlerin Inönü'yü destekleme kararı ve
Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak'ı n, mecliste Atatürk'ün ölümü esnasında, siyasada bir değişiklik olup
büyük miktarda destek göreceği kendisine belirtildiği hal- olmayacağı ve Cumhuriyet'in devam edip etmeyeceğine da-
de, aday olmama kararıydı. ir spekülasyonlar yaygındı. Ama kısa sürede anlaşıldı ki Is-
Atatürk'ün naaşı geniş çaplı keder ve yas gösterileri ara- met Inönü selefinin temel siyasalarını sürdürmeye niyetliy-
sı nda Ankara'ya getirildi ve Etnograiya Muzesi'ne geçici di. Onun liderlik konumu Aralık 1938'deki olağanüstü bir
olarak konuldu. Sonunda 1953'te, ❑ zamanlar baş kentin dı- parti kongresinde resmileşti; bu kongrede parti tüzüğünde
şı nda kalan ama şimdi tam merkezde olan bir tepeye kendi- değişiklik yapı l'arak, Atatürk "ebedi genel başkan" Inönü
si için inşa edilmiş görkemli bir Anı tkabir'e defnedildi. ise "değiş mez genel başkan" yapıldı . 1930'larda Atatürk
için ara sı ra kullanılmış olan Milli Şef deyimi, artı k Inö-
nü'nün resmi unvanı haline geldi.
Atatürk için bir değerlendirme
Inönü Bayar'ı birkaç ay baş vekil olarak tuttu, ama 25
Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi tarih yazıcilığı nın (ve esa- Ocak 1939'da Bayar istifası nı verdi. Istifanın ana nedeni
sen bizzat Atatürk'ün büyük nutkunun) etkisinde kalan ta- Cumhurbaşkanı ile Başvekil arası nda ekonomi siyasetine
rihçiler, modern Türkiye'nin doğuşunu tek adamın tek ba- ilişkin temel görüş ayrılığlydı , ama Inönü de 1937-1938 yıl-
şına başarısı olarak resmetmiş lerdir. Bu kitapta farklı bir ları nda iktidarda olan yönetimi hedef alan birtakım basın
resmin verilmesine girişildiği okuyucunun gözünden kaç- kampanyalarmin, soruşturma ve davalarını n verdiği telkin-
mayacaktı r. Ama yine de, onun taktik ustalığı, acımasızlığı, le kabine için yaşamı zor hale getirmiş ti. Inönü aynı za-
gerçekçiliği ve azmi emsalsiz biçimde birleştirmiş kişiliği manda bağımsızlı k hareketinin 1926'da tasfiye edilmiş olan
olmaksızın Türkiye'nin bağı msı z bir devlet olarak ayakta eski önderleriyle uzlaşma siyaseti güderek siyasal tabanını
kalması nın çok kuşkulu olacağı da doğrudur. 1919'a kadar geniş letmeye çalışı yordu. Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele

268 269
Atatürkle son yı lları nda barısmışlardı , ama geri kalanı nı n kurma çabaları ; bir yanda Mussolini çevresinde öte yanda
durumu belirsizlik içindeydi. Içlerinden bazısı 192frfdan Atatürk ve. Inönü çevresinde geliştirilmiş kişi yuceltineleri;
beri yurt d ışı nda yaşamaktayd ı ..5imdi bunlar ülkeye geri ve ulusal birlik ve dayanışma= vurgulanması ve bunun
dönmüş ve kendilerine milletvekilli ği verilmişti. sonucu olarak sı nıf çatışmalarını n inkarı gibi.
Celfı l Bayar'ı n yerine Doktor Refik Saydam geçti ve Tem- Buna rağmen iki rejim arası ndaki farkl ılı klar benzerlik-
muz 1942'de ölene kadar başvekil kaldı . Onun yerine de, lerden daha çoktur. Faşizm, sanayi devriminin geleneksel
Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu geçti, 1945'e kadar iktidar- toplumda neden olduğu karmaşı kliğa ve sosyalist hareketin
da kaldı . Ne var ki en ağırlı klı konusunu tart ışmasız Ikinci orta sı nı fa yönelttiği telı clite tepki olarak, (titizlikle tezgah-
Dünya Savaşı'nı n oluşturduğu bu yı llar boyunca, Ismet Inö- lanmış olsa bile) gerçek bir halk hareketi şeklinde vücut
nü mutlak hakimiyete sahipti ve (ayn ı zamanda parti genel bulmuş tu; Türkiye'deki Jön Türk rejimleri ise, ilgisiz bir
başkan vekili de olan) başvekiller Cumhurbaşkan ı tarafı n- topluma kendi siyasalar ı n ı yukarı dan zorla dayaimişlarcl ı.
dan kararlaş tı rı lan siyasalan uygulamaktayddar. Faşisılerin aksine Kemalistler, halk ı , halkı n kendi amaçları
Başl ı ca özellikleri yukarı da özetlenmiş olan 1930 ve doğrultusunda büyük çaplı ya da daimi şekilde seferber el-
19401arm Türk yönetim biçimi, bu dönemde güneydoğu meye hiç kalkışmad ı lar. Atatürk'ün bu yı llarda vermi,5 oldu-
Avrupa'nı n hemen tümünde ortaya çı kan (Portekiz'deki Sa- ğu nutuklardan bir tekinin bile faşist tarzdaki büyük bir
lazar, Ispanya'daki Franco ve Yunanistan'daki Metaxas yö- kitle toplantısı nda verilrnedigine dikkat çekilmiş tir. Ayrıca,
neffinleri gibi) öteki otoriter yönetim hiçinı lerine birçok Kemalist devlet su golurnı ez şekilde otoriter ve totaliter ol-
bakı mdan benzeinekteydi. Ne var ki onlardan farkl ı ydı , ması na karşı n, her istediğini yapacak güçteki bir liderin
çünkü kültürel ve dinsel açı dan muhafazakar değildi, aksi- varlığı ndan, kendi meş ruiyetine sahip yol gösterici bir siya-
ne muhafazakar ş ekilde dindar olan bir toplumda geni ş sal ilke, bir "lider ilkesi" türetilmemiştir. Parlamentosu ve
kapsamlı kültürel bir devrime giriş miş bulunuyordu. Akde- seçimleri olan demokratik bir sistem görüntüsü titizlikle
niz'deki en önemli diktatörlük örneği olan faş ist Italya, sürdürüldü. Son olarak, Italyan orneğine göre Türk örne-
Türk lider takı m ı için kuş kusuz önemliydi. Mussolini.nin ğindeki büyük ve belki de kesin olan bir farklılı k da, askeri
ulusal birliğ i kurma ve Italyan toplumuna canl ı l ı k kazan- söylem ve yayı lmacı (ya da irredentist) propaganda ve poli-
dı rma yöntemi, (birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi) Tür- tikaların yokluğu ve Türk liderlerinin ihtiyatli, savunmac ı
kiye'de birçok kiş iyi etkilemişti ve Cumhuriyet döneminde ve gerçekçi politikalandı r.
yürürlüğe giren yeni bazı yasalar Italyan yasaları n ı n doğru-
dan kopyaslych.
1925.1935 reform politikaları:
Italyan faş ist rejimi ile Kemalistlerin rejimi arası nda bazı Laiklik ve ulusçuluk
benzerlikler bulunuyordu: meşrulasuricı tarihsel mitoloji
ve ı rkçı soyiemdeki gelişmenin birlikleliğindeki aşı rı milli- Kemalist reformları n en karakteristik unsuru olan laiklik
yetçilik; rejimin otoriter niteliği ve onun kendi partisi için hamlesinde üç faaliyet alan ı ayı rt edilebilir. Ilki, devleti,
siyasal, toplumsal ve kültürel alanda tam bir totaliter tekel eğitimi ve hukuku laikleş tirmek, yani ulemaya, kururnlas-

270 271
mis Islam'ı n geleneksel katelerine saldı rmak. Ikincisi, din- alantydı . Bu alan en önemli tedbirler alanıydı. Fesin yerine
sel simgelerin üstüne gitmek ve bunların yerine Avrupa uy- 1925'te şapka getirildi ve aynı yılın Aralı k ayında dinsel kı-
garlıgınm simgelerini koymaktı . Üçüncüsü, toplumsal yaşa- lı k kı yafetin camideki ibadet görevleriyle sınırlı olduğu em-
mı laikleş tirmek ve gerektiğinde popüler Islamı n üstüne redildi. Bu alandaki laikleştirme, (her ne kadar gerçekte pe-
gitmekti. çe takılması hiçbir zaman yasaklanmadıysa da) Atatürk ve
Kemalist reformları n ilk dalgasmı n, yüzyı l önce Sultan yandaşlarının peçe takılmasma karşı hücumları nı ve örne-
Mahmut zamanında başlatılmış ve ITC'nin 1913-1918 yılları ğin cuma yerine pazar gününü resmi tatil günü sayan 1935
arası ndaki yönetimi sı rası nda hemen hemen tamamlanm ış tarihli yasayı da esinlendirdi.
olan, devlet, eğitim ve hukukun laikleştirilmesi sürecini ta- Öteki bazı reformlar, özellikle dini hedeflememiş olmakla
mamlamış olduğ u ileri sürülebilir. 1922-1924 yıllarında sal- birlikte, yine de simgesel nitelikliydi. 1926'da Batı takvim
tanat ve hilafetin kaldı rılması , cumhuriyetin ve yeni anaya- ve saatinin, 1928'de Batı rakarrilarmın ve 1931'de Batı ağı r-
sanın ilanı , devletin laikleş tirilmesindeki son safhalar olmuş lı k ve uzunluk ölçülerinin kabulü, Türkiye'ye sadece daha
ve Islami Türkiye'nin devlet dini yapan hükmün 1928'de bir Batılı görüntü vermekle kalmamış, Batı dünyasıyla olan
anayasadan çı kartı lması bu gelişmeyi mühürlemişti. iletiş imi de çok daha kolaylaştı rmışti. Aynı zamanda bunlar,
Cumhuriyetin doğusundan önce bile, şeriatı n rolü he- Islam dünyasiyla olan bağlantıları kesmek için düşünülmüş
men hemen yalnı zca aile hukukuyla sını rlanmış bulunu- tedbirlerdi. Kadı nları n konumundaki değiş iklikler de din-
yordu. Isviçre medeni yasasını n ve Italyan ceza yasası nın sel çağrışı mlar içermektedir, ya da en azı ndan birçok kimse
1926'da kabulüyle artı k aile hukuku da ulemanın yetki ala- tarafından öyle algılanmıştı. Bu değişiklikler sadece biçim-
nı ndan çikartı lch. Ceza yasası din temelinde derneklerin sel özgürlükten (oy hakkı) oluşmuyor, ayrıca meslek ka-
kurulmasını yasaklıyordu. Daha ITC zaman ı nda Maarif Ve- dınları, kadın pilotlar, opera sanatçıları ve güzellik kraliçe-
kaletinin denetimi altı na alı nmış bulunan eğitim sistemi, leri gibi yeni ve hayli farklı örneklerin etkin biçimde özen-
1924 Mareinda Tevhid-i Tedrisat Kanunu sayesinde artı k dirilmesini de içeriyordu.
tamamiyle laikleş tirildi. Aynı zamanda ınedreseler kaldı rı l- 1934'te soyadını n kabulü, nüfus kaydı açısı ndan ileriye
dı, bunları n yerini imam hatip okulları ve Istanbul Darülfü- doğru büyük bir adı nadi. Millet Meclisi Mustafa Kemal Pa-
nun'unda kurulan Ilahiyat Fakültesi ald ı. şa'ya soyadı olarak Atatürk adını armağan etti. Bu ad yal-
1924 yılı , kutsal seyhülislamlik makaminın ve Şeriye ve nı zca kendisine ve onun çocuk ve torunlarma aitti. Kendisi
Evkaf Vekâleti'nin kaldı rılmasına da tanı k oldu. Bu vekâle- çocuksuz öldüğü için Atatürk adlı baş ka bir Türk bulun-
lin yerine, Diyanet Iş leri Reisliği ile Evhaf Ufnum Müdürlüğü mamaktadır.
kuruldu. Bu müdürlüklerin kurulmuş olması, Kemalist la- Belki de en zorlay ıci tedbir Latin alfabesinin 1928'de ka-
iklik anlayışını n pek o kadar da devlet ile dinin ayrılması bulü idi. Osmanlı Türkçesi, Arapça/Farsça alfabenin bir çe-
anlamına gelmediğini, ama devletin din üzerindeki deneti- şitlemesiyle yazı hrdı . Bu alfabe geç dönem yazılı Osmanlı-
mi anlamına geldigini açı kça göstermektedir. ca'mn dörtte üçünü oluşturan Arapça ve Farsça sözvarltğı -
Laiklestirrnenin gerçekleştiği ikinci alan dinsel simgeler na uygun olmasına karşı n, Türkçe sözvarlığı ndaki seslerin

272 273
ifade edilmesinde son derece elverişsiz kalıyordu; Arapça likte, Mustafa Kemal ve yandaşları nca bu değişimin çok
sessiz harfler bakı mı ndan zengin ama sesli harflerden yana erıerjik şekilde zorla ve hızla gerçekleş tirilmiş olması nı n se-
çok fakirdi, oysa Türkçe ise bunun tam zı ttlydı . Bunun so- bebi kuşkusuz ideolojikti: bu değişiklik, Türk toplumunu
nucu olarak kimi zaman tek bir ses için Osmanl ı Türkçe- Osmanlı ve Ortadoğu'nun Islami geleneklerinden kopart-
si'nde dört farklı işaret bulunuyor, başka bazı sesler ise hiç inanı n ve onu Batı'ya doğru yönlendirmenin bir başka yön-
ifade edilemiyordu. 19. yüzyıl ortasında bası n ve telgraf gibi temi oldu. Bu değişiklik şaşı rtıcı bir hızla başarddı ve so-
yeni iletişim araçları nı n gelişiyle yazılı dil önemli bir ileti- nunda yaygı n kabul gördü; yine de okuryazarlı k sorununa
şim aracı haline gelince, alfabeniıı ıslahma ihtiyaç duyul- iliş kin ı nücadeledeki etkisi düş kı rıcı idi. Diğer gelişmekte
muştu. Bu konuyu ilk defa, Tanzimat devlet adamlarından olan ülkelerle karşılaş tı rı ldığında okuryazar olmayanları n
Münif. Paşa 1862'deki bir konusmasmda ortaya attı. Ikinci oram oldukça yüksek durumdadı r.
Meş rutiyet döneminde bazt dön Türk yazarları -Hüseyin Harf inkılabının başarısı dilde reform isteyenleri cesaret-
Cahit (Yalçı n), Abdullah Cevdet, Celal Nuri (Ileri)- Latin lendirdi. 19. yüzyı lda okuryazar seçkinlerin Osmanlı ca yazı
alfabesinin kabulünü savunmuş, Enver Paşa ise Osmanlica diliyle Türk halkını n konuştuğu dil arasındaki uçurum çok
harflerin islah edilmiş bir çeşitlemesini orduda denemişı i. açı lmışt ı. Yazı dilini konuşulan dile yaklaştı rnıa girişimleri
Bu konuda 1923'teıı sonra Izmir Iktisat Kongresi'nde ve - 19. yüzyı l ortaları nda başlamış, Yeni Osmanlılar ilk Osman-
Şubat 1924'te- Millet Meclisi'nde tek tük tart ışmalar oldu. lı gazetecileri olarak o zaman öncü rolü oynamış lardı. 1TC
Bu sirada muhafazakar ve dinci çevrelerde Latin harflerinin yönetimi sı rası nda bu eğilim pekiştirilmiş ti. Ziya Gökalp ve
kabulüne karşı hala büyük muhalefet vardı ama 1925'ten onun çevresi dilde Arapça ve Farsça dilbilgisi unsurlarımn
itibaren bu muhalefet susturulmuş tu. Ayrıca Sovyetler Birli- yerine Türkçe unsurları n konulmasını ve "gereksiz" eşan-
ği'ndeki Türki cumhuriyetler 1926'da Latin alfabesinin ka- lanılı sözcüklere itibar edilmemesini savunmuş lar, fakat dil-
bultine karar vermişler ve bu da Türkiye'deki tartışmalara de anlaşma taraftarları = aksine, günlük dilin parçası hali-
bir ivme kazandırmıştı. ne gelmiş Arapça ve Farsça sözcükleri ise kabul etmişlerdi.
1928 yazı nda bizzat Mustafa Kemal'in yönetimindeki bir Had inkilabından sonra, dilde anlaş ma nin daha aşı rı ta-
komisyon konuya ilişkin bir rapor kaleme aldı ve 9 Ağus- raftarları bazı nedenlerden dolayı öne geçmişlerdi. Birincisi,
tos'ta Cumhurbaşkanı ilk kez olarak Osmanlı alfabesinin had inkı hbinin başarısı , bu tür, "resmi emir yoluyla dev-
yerini "Türk harflerinin" alacağını resmen açı kladı. Bir "al- rim"in mümkün olduğu düşüncesini cesaretlendirmektey-
fabe seferberliği" ilan edildi ve izleyen aylarda Mustafa Ke- di. Ikincisi, yeni harilerin özelliği dilde anlaşmayı teşvik
mal ülkeyi dolaşarak yeni harfler hakkı nda açı klamMar ya- ediyordu. Bu alfabe, eski Osmanlica yaz ı biçimini yeni harf-
pı p herkesin bu harfleri süratle oğrenmesini ve yurttaşları - lere uyarlamak için değil, konuşulan Türkçenin gerçek ses-
na da oğretmesini ısrarla tavsiye etti. 1 Kası m'da, yeni alfa- lerini verecek şekilde tasarlannuştı . Bunun sonucu olarak
beyi 1 Ocak 1929'dan itibaren kamu iletişiminde zorunlu asien Arapça ve Farsça olan birçok sözcük yeni harilerde
hale getiren bir yasa meclisten geçirildi. yabancı hatta anlaşı lmaz görünüyordu. Üçüncüsü, dilde
Bu değişikliğin son derece makul gerekçeleri olmakla bir- arı lasina taraftarları = köktenci çözümleri -Bilden bütün

274 275
Arapça ve Farsça sözcüklerin kaldırılması ve arı bir Türk Mustafa Kemal'in desteğini kazanmış, Mustafa Kemal Türk
dili yaratılması- 1930'ların aşırı ulusçuluğuyla uyum halin- Dili Tetkik Cemiyeti'ne bu kuramın ayrıntısıyla incetenme-
deydi. sini emretmiş ti. Cemiyet'in 1936'daki üçüncü kurultayı bu
1932'de Mustafa Kemal ilk Türk Dil Kurultayi'mn top- kuramı resmen kabul etti ve Ankara Üniversitesi Dil ve Ta-
lanması için girişimi ele aldı. Bu kurultayda anlaşma taraf- rih Coğrafya Fakültesi'nde bu kurama ilişkin kurslar zo-
tarlanyla ilimblar kozlarını paylaşti ve galip çıkan birinciler runlu hale getirildi. Bu kuramın başarısı için çok iyi bir
oldu. Ihmlı lar, dilin devrimci yolla ve emirle değiştirileme- pratik neden vardı: eğer bütün sözcükler aslen Türkçe'den
yeceğini ileri stı rmüşlerdi. Bu, Cumhurbaşkanı tarafından geliyorsa, bunları tasfiye etmeye artık gerek yoktu, bunlar
zorla ve hızla gerçekleştirilen devrimci değişimlere dolaylı yapma bir etimoloji sayesinde kolaylı kla "ulusallaştı rılabi-
bir saldı rı ve karşıdevrim zihniyetinin bir işareti olarak ka- lirlerdi". Yine de şurası açı ktı r ki, Cumhurbaşkanlarıyla bir-
bul edildi. Bir reform programı hazı rlandı ve Türk Dili Tet- likte birçok Türk bu öğretinin gerçekten büyüsünde kal-
kik Cemiyeti (sonradan Türk Dil Kurumu) kuruldu. Cemi- mıştı . Atatürk'ün 1938'de ölümünden sonra dilde reform
yet üyeleri coşku içerisinde, Osmanlı sözvarlığını n yerine hareketi atılı minı büyük ölçüde kaybetti. Ikinci Dünya Sa-
koymak amacı yla fehçelerden ve eski edebi kaynaklardan, vaşı'ndan sonra hareket sürüyordu ama artı k hükümet tara-
hatta Orta Asya'daki Türki dillerinden sözcükler devşirme- fından faal şekilde teşvik edilmiyordu.
ye koyuldu. Dil reformu sürerken, dil cemiyeti varlığı ve kuramlaşur-
Bu hareket kısa zamanda güçlüklerle karşılaştı. Halk yeni ma çalışmalan ile 1931'de kurulmuş olan Türk Tarihi Tetkik
sozctiklerin sadece bazısı nı benimsemiş ti. Yeni sözcükler Cemiyetenin (sonradan Türk Tarih Kurumu) çalışmalarına
yerini tutması istenen sözcüklerle çok defa yan yana yaşar çok şey borçluydu. Bu kurumun 1932'de Ankara'da yapılan
olmuş ve farklı anlamlar kazanmışlardı . Sadece cemiyetin birinci kurultayı nda, "Türk Tarih Tezi" ilk kez ortaya atıldı.
üyeleri için anlaşılı r olan bir çeşit yapma bir dil peyda ol- Mustafa Kemal tarafı ndan kuwetle desteklenen bu kuram,
muştu. 1934 yılı nda bizzat Mustafa Kemal "yeni dil"de, ta- Türklerin aslen Orta Asya'da yaşamış olduklarını ama ku-
mamen anlaşı lmaz olan birkaç nutuk verdi ancak 1935'te raklı k ve kttlı k yüzünden Çin, Avrupa ve Yakı ndoğu gibi
dilin daha yaygın olan kullanılış tarzına yeniden döndü. Dil başka bölgelere göç etmek zorunda kalmış olduklarını ka-
reformu, 1935'te Güneş Dil Teorisi'ne girişilmesiyle geçici bul ediyordu. Böylelikle Türkler dünyanı n yüksek uygar-
olarak çı kmazdan kurtarıldı . Bu teori, bütün dillerin baş- lı klarını yaratmışlardı . Yakındoğu'daki Sümerler ve Hintler
langıçta Orta Asya'da konuş ulan, tarihin en eski dönemleri- aslında ilk Türklerdi. (1930'larda kurulmuş olan iki büyük
ne ait olan tek bir dilden çı ktığını, bütün diller içinde bu devlet bankası na Sümerbank ve Etibank adlarının verilmiş
kökene en yakın olanın Türkçe olduğunu ve bütün dillerin olması bir tesadüf değildir). Atilla ve Cengiz Han, uygarlaş-
Türkçeden geçerek bu en eski döneme ait olan dilden geliş- tı rma misyonunun icracıları olarak tanımlanmıştı. Bu ku-
miş olduklarını kabul ediyordu. Kvergic adı ndaki Viyanalı ram Türklere kendi geçmişleri ve kendi ulusal kimlikleri
bir "doğubilimcisi" tarafı ndan icadedilen bu kuram, Türk için yakın geçmişten yani Osmanlı döneminden bağımsız
dilbilimcileri arası nda kuşkuyla karşilanmıstı, buna rağmen bir övünç duygusu vermeyi amaçlı yordu, Hititlerin (ve Tru-

276 277
vahları n) ilk Türkler oldukla ı-il-un söylenmesi, Anadolu'nun sel ve toplumsal iş levleri olmuştu. Psikolojik düzeyde bun-
çok eski zamandan beri bir Türk ülkesi olduğunu kanitla- lar, ulemanı n üst düzey dininde olmayan mistik, duygusal
ma konusunda ayrı ca bir yarara sahip olup, Cumhuriyet bir boyut sunmaktaydı lar ve aynı zamanda da birliktelik,
yurttaşları = köklerini böylece yaşadı kları topraklara korunma ve toplumsal devingenlik sağlayan bir ağ vazifesi
lızandı rmış oluyordu. Tarih tezi Kemalist liderliğin, yeni bir görüyorlar& Tarikatlar, Batı'nı n ekonomik, siyasal ve kül-
ulusal kimlik ve güçlü bir ulusal birlik kurmaya çal ışı rken türel sızmasma karşı tepkinin bir parçası olarak, 19. yüzyıl
kullandı kları araçlardan biriydi. Ama bu, sı rf çı kara dayalı sonlarında ve 20. yüzyıl başları nda daha da etkin hale gel-
bir görüş aşı lama biçimi dernek değildi. Dilbilimsel kuram- miş görünüyorlar. Osmanlı devletiyle olan ilişkilerde oldu-
larda da olduğu gibi, Mustafa Kemal'in kendisinin ve siya- ğu gibi, Jön Türklerle tarikatlar arasındaki ilişkiler de de-
sal liderliğin birçok mensubu ile eğilim kurumundaki bir- ğişken olmuş tu. Bir yandan, (Şii Isffim'ı na yakı n olan) hete-
çok kiş inin buna inandiklarmı n bütün belirtileri bulun- rodoks Bektaş i tarikan hem 1TC'yi hem de Anadolu direniş
maktadir. hareketini desteklemiş gibi gözüküyor. Mevlevi tarikat]
1932'den itibaren tarih tezi okul ve universitelerdeki ta- kendi taburları nt Birinci Dünya Savaşı'na göndermişti. öte
rih öğretiminin dayanağinı oluşturdu. Bu tezin aşı rı iddiala- yandan da, Nakşibendi tarikatı üyeleri hem 1909'daki (31
rı 19401arin sonları ndan itibaren sessizce terkedildi, ama Mart) hem de 1925'teki Kürt isyanı nı yönlendirmişlerdi. Si-
bugünkü okul kitapları nda bile izleri kalâ durmaktadı r. yasal konumları her ne olursa olsun, bunlar ın yaygın tekke
Tarih ıezinin bir parçası olduğu aşırı ulusçuluk, Kemalist ve türbe ağları , müritlerin şeyhlerine zorunlu itaatleri ve
politikaları n öteki niteliği olan Batı usullerine hayranlı k ve kapalı ve esrarlt tarikat kültürü, onları modern, merkezi-
taklitle çeliş ir gibi gözüküyorsa da aslında Batı usullerinin yetçi bir ulusal hükümetin kabul edemeyeceği ölçüde ba-
benimsenmesini kolaylaş tı rmaya hizmet etti. Bir taraftan, ğı msız kılı yordu.
Türk mirası nı n -bu miras büyük ölçüde efsanevi olsa bile- Kemalistler, laikleş tirme hamlesini resmi, kurumlaşmış
Osmanlı Imparatorluğu'nun Ortadoğulu ve Islami olan uy- lslâni'm ötesine yaymak suretiyle, popüler dinin giyim,
garlığindan ayrı bir şey gibi vurgulanması , geleneksel Orta- muska, falcı lar, kutsal şeyhler, evliya türbeleri, hacca gitme
doğu uygarlığı unsurları nı n Batı nı nkilerle değiştirilmesini ve bayramlar gibi en önemli unsurlartna el atmışlar& Bu
kolaylaş urmıştı. Aşı rı milliyetçilik bir taraftan da, Türklere tedbirlerin yol açtığı öfke ve bu tedbirlere gösterilen dire-
bilhassa da genç kuşaklara, kimi zaman üstünlük duygusu- niş, örneğin, yalnı zca resmi "yüksek" din için bir önem ta-
na çok yaklaşan, güçlü bir ulusal kimlik ve ulusal Ovum; şıyan hilafetin, şeyhülislamlığın ya da medreselerin kaldı rıl-
duygusu aşılamıştı ve bu bir anlamda, Avrupa'y ı izleme ih- ması na duyulan öfke ve direniş ten çok daha büyüktü.
tiyacı nı psikolojik olarak dengeliyordu. Hükümetin popüler dinin çoğu dışavurumunu bastırma-
Toplumsal yaşam ı n laikleştirilmesinde atı lan en önemli da, en azı ndan kentlerde başarılı olmasına karşı n popüler
ad ı m, tarikatları n kaldı rilrnası idi; kapatı lacakları Eylül din kuş kusuz yok olmadı . Tarikatlar büyük ölçüde yeraltı-
1925'te duyuruldu ve Kası m 1925'te yürürlüğe kondu. Os- na kaydı . Ama, otoriter ve -bilhassa 1940'larda- gitgide göz-
manlı tarihi boyunca bu mistik birliklerin çok önemli din- den düş en bir yönetim biçiminin dayatılması ve popüler 1s-

278 279
lâm'ın bastinlması yoluyla, hükümet IslâmEı siyasallaştı rch saklanmış, ancak genişleyen mürit çevresince elyazısıyla
ve onu bir muhalefet aracına dönüş türdü. Denebilir ki, Ke- çoğaltılmıştı . Ölümünden sonra, Nurculuk akımı büyüme-
malistler popüler dine sı rt çevirmekle, kendileriyle halk ye devam etti ve Türkiye'de ve yurt dışı ndaki göçmen Türk
kitlesi arası ndaki bağları kesmişlerdi. işçileri arası nda çok etkin hale geldi.
19301arda Islâm'ı ulusallaştı rmak ve yenileştinnek için Topluca ele alındığı nda, Kemalist reformlar Türkiye'nin
hükümetin teşvikinde girişimler oldu, ama bu "Türk refor- çehresini tam anlamıyla değiştirmiş tir. Batılı olmayan Müs-
mu" seckinferin küçük bir bölümünün ilgisiyle sını rlı kal- lüman bir ülkenin geçmişini bir kenara atmayı tercih edip
dı. Bu reformun en açı k tezahürü, Arapça ezanı n yerini Batı'ya katılmak istemesi, Batı'da büyük bir etki yaptı, ta-
devlet konservatuvarı tarafı ndan bestelenen Türkçe ezanın mamiyle yeni, modern ve farklı bir Türkiye'nin ortaya çı k-
alması idi. mış olması Batı 'da genel kabul gördü (Türkiye'ye dair
Takipçilerinin Bediüzzaman (zamanı n mucizesi) diye ad- 1930.1u, 40'11 ve 501i yı llarda yayınlanmış ünlü kitaplatı n
landı rdı kları lsbmcı modernist Said-i Nurs i'nin 19301arda başltkları buna tanıklı k eder: The Turkish Transformation/
kurmuş olduğu hareket çok daha önemliydi. Nursi'nin Jön (Türkiye'nin Dönüşümü) (Henry Elisha Allen, 1935), The
Türklerle inişli çı kışlı bir ilişkisi olmuştu: 1909 karşidevri- New Turks/ (Yeni Türkler) (Eleanor Bisbee, 1951), The Old
mine katılmış ama Birinci Dünya Savaşı'nda Tegzilat-i Mah- Turhey and the Ne-w1 (Eski Türkiye Yeni Türkiye) (Sir Harry
susa propagandacısı olmuştu; ulusal direniş hareketini des- Luke, 1935), Die neue Türk& (Yeni Türkiye) (Kurt Ziemke,
teklemiş ancak 1923'te bu hareketin laik eğilimieri konu- 1930), Modern Turhey/ (Modern Türkiye) (Geoffrey Lewis,
sunda uyarıda bulunmuştu. Yüzyılın ilk yılları ndan itibaren 1955), ve daha birçok kitap.
Said bir din alimi olarak özellikle doğuda ün kazanmıştı. Genel olarak bu yazarlar Türk toplumundaki değişimin
Şeyh Sait isyanından sonra önde gelen diğer Kürtlerle bera- kapsamı nı olduğundan fazla değerlendirmekteydiler. Re-
ber tutuklanmış ve ülkenin batısı ndaki lsparta'da ikamete formlar Türk halktnın büyük çoğunluğunu oluşturan köy-
mecbur tutulmuştu. 1920'lerden itibaren düş üncelerini ri- lülerin yaşamını hemen hiç etkilememişti. Anadolulu bir
salelerde vaaz etmeye başlad ı ; bunlar sonradan toplu şekil- köylü ya da bir çoban hiç ies giymemişti, bu yüzden de fesin
de lUsate-i Nur diye adlandinlacaktı r. Risale-i Nur'da Müs- kaldı rılmasından dolayı özel bir endişeye düşmemişti. Karısı
lümanlara Allah'ı n birliğini yaşamlarına temel almalarını zaten peçe örnı nmezdi, bu nedenle peçe örtünmenin engel-
ama ayrı ca modern bilim ve teknolojiyi öğrenmelerini ve lenmek istenmesi o ve karısı için bir anlam ifade etmiyordu.
bunları , onun gözünde toplumsal birliktelik için tek gerçek Ne okuyabiliyor ne de yazabiliyordu, bu sebepten harflerin
temel olanIsithniyet davası nda kullanmalarını bildiriyordu. dünyası onun için önemsizdi. 1934 yılında soyadı almak zo-
1935-1953 yılları arası nda Said Nursi dini siyasal amaçla runda kalmıştı, ama bütün köylüler (bugün de) ilk isimleri-
kullandığı iddiasıyla birkaç kez tutuklandı ve yargı landı . ni kullanmayı sürdürmekte ve soyadlan sadece resmi amaç-
Ancak Said, toplumsal seferberliği vaaz etmesine ve laikligi la kullanılmaktadı r. Yeni Medeni Kanun çokeşliliği yasa dışı
de milliyetçiliği de reddetmesine rağmen, doğrudan siyasal kılmıştı, ama çokeşliliğe paraca gücü yeten çiftçiler, gerekir-
faaliyet içine girmedi. Kemalist dönem boyunca yazıları ya- se çoklukla yapıldığı üzre eve bir ikinci kadı n alabilmekte;

280 281
bu kadı nla evlenmeksizin ondan doğan çocukların ı resmi Buralarda Kemal istler pozitivist, laik ve modernlikten yana
nikahlı eşinin kütüğüne geçirebilmektedirler. olan ülkülerini destekleyen ktı meyi hayli genişletmekte
Reformları köylere götürmek, modern teknikleri yaymak, gerçekten başard ı idiler. Kemalist "devrimin" kentlerdeki
laik ve pozitivist bir tutum aşı lamak için giriş imler de var- belkemiğini genellikle, bürokrat, subay, öğretmen, doktor,
dı. "Halkodaları " bu türden bir girisimdi. Bir diğeri de Köy avukat ve büyük ticari işletmelerin giri şimcileri oluş turu-
Enstitüleri'nin kurulinası ydi. 1935'te, kirsal kesimdeki ce- yordu. Sanatkar ve küçük tüecarlar ise basurılmış olan ge-
halet sorunuyla mücadele etmek için bir okuma yazma se- leneksel kültürün belkemiğini meydana getiriyorlard ı.
ferberliği başlatı ldı . O tarihlerde, 40.000 Türk köyünden
yalnı zca 5000 civarı ndakinde okul bulunuyordu (çoğun-
lukla bunlar üç sı nı rlı idi). Bu okulların çoğu çok ilkeldi ve Tek Parti dönemindeki
ekonomik gelişmeler
sadece tek öğretmeni vardı . Bu seferberliğin başı na getirilen
kiş i, Almanya'da Kerschensteinenn eğitime iliş kin fikirleri- 1930'larda Türk siyasetine ve kamuoyuna egemen olan tek
ni tahsil etmiş olan Türkiye'nin önde gelen pedagogu Isma- konu ekonomiycli. 1923 Subaı. başları nda Izmir'de "Birinci
il Hakkı Tonguç idi. Iktisat Kongresi"nin toplanmış olması , Türk lider tak ı mı-
Okuryazarlı k sorununu çözmede ilk girişim, orduda n ı n ekonomik sorunları n önemini kavramış oldukları nı
okuma ve yazmay ı öğrenmiş olan genç köylüleri al ı p bunla- gösteriyordu. Kongre Mustafa Kemal'in bir nutkuyla aç ı l-
ra altı aylı k bir kurs gördürmek ve sonra onlar ı köylerine mış , Mustafa Kemal siyasal bağımsızlı k kazanılmış olduğu
Cp111101 olarak göndermek idi. Bu çözümün yetersiz olduğu için artı k ekonomik bagı msızlı gı n önemli olduğunu vurgu-
anlaşıl ı nca, Tonguç'a kendi düş üncelerini uygulama ve ens- lamışt ı . Bununla kuş kusuz, dinleyicilerinin üzerinden, ba-
taülerde tecrübe etme f ı rsatı tanı ndı ; bu enstitülerde köy rış konferansindaki Fransı z ve Ingiliz delegelerine hitap et-
gençleri ilkokul öğretmenleri olarak eğitilerek, aynı zaman- nı ekteydi. Kongrede 1100 çiftçi, tüccar, işçi ve sanayici
da da modern teknik ve tarı msal becerileri kazanacaklardı . temsilcisi, ekonomi politikalar ını tartıştı . Kongrenin bir kı-
Amaç sadece çocukları na okuma yazma öğretemeyen köy sı m kararları , Nisan ayı nda yayı nlanmış olan Halk F ı rkası
ahalisine yardı m etmek değil, onları 20. yüzyı lı n bilim ve programı na, Dokuz Umde'ye konuimuş tu. Kongredeki tar-
teknolojisine uygulama düzeyinde dahil etinekli. Köy Ens- tışmaları n çoğu, savaş öncesi dönemde Jön Türkleri ikiye
titüleri devam ettikleri süre boyunca çok başarı lı oldular, bölmüş olan ayn ı meseleye, yani liberalizmin mi yoksa
ancak Ikinci Dünya Savaşı sonrası nda siyasal çoğulculuğun "Milli Iktisat" programı nı n devlet müdahaleciliğinin mi ter-
geliş iyle birlikte hükümet için hassas bir konu haline geldi- cih edileceği meselesine hasredilmişti. Kongre, yerel sanayi-
ler. Muhalefet, enstitüleri komünizm propagandasını yay- in korunması nı istemiş, bununla beraber, yabanc ılara ayrı -
makla suçluyordu. 1948'de hükümet enstitüleri öğretmen calı klı muamele gösterilmemesi şartı yla yabancı yatı rı mlara
yetiştiren sı radan kurumlara dönüş türdü. Demokrat Parti karşı çı kmamıştı . Liderlik alı nan birbirinden oldukça farkl ı
1950'de iktidara geldiğinde hepsini birden kald ı rdı. kararlardan, kongrenin devletin büyük yaurimlarclan so-
Reformları n kentlerdeki etkisi çok daha büyük olmuş tur. rumlu olduğu karma bir ekonomi istediği anlamı n ı çı kardı .

282 283
Zamanı n Iktisat Vekili Mahmut Esat (Bozkurt), Türk şirketlerin Türk pazarlarına doğrudan girip yayı lmasını ko-
ekonomi siyasetinde ne kapitalist ne de sosyalist olan "Yeni laylaştı rdığını belirtmişlerdir. 1927'de Türkiye'de 65.000'in
Türk İ ktisat Okulu"nun esas alınacağı nı açı kladı. Ancak bu biraz üstünde sanayi şirketi vardı ve buralarda toplam
yeni okulun ne olduğu çok açık değildi. 1920'lerde izlenen 250.000 işçi istihdam edilmekteydi, ne var ki bu şirketler-
ekonomi politikaları , özel mülkiyet ve özel girişime dayanı- den sadece 2822'si makine gücünden yararlanıyordu. Bü-
yor olmaları itibariyle temelde liberaldi. Gelgelelim, devle- yük çoğunluğu zanaatkar atolyeleriydi. 1927'de, 1913'te ka-
tin müdahale etmesi açısı ndan liberal değildi. Büyük yatı- bul edilmiş olan benzer yasayı temel alan "Teşvik-i Sanayi
rı mlar sözkonusu olduğunda devlet müdahale ediyordu. En Kanunu" meclisten geçirildi. Bu yasa yeni ve büyümekte
önemli yatı rı mlar demiryolu yapımı na ilişkindi. 1923-1929 olan sanayi şirketleri için vergi muafiyeti sağlıyordu. Lo-
yılları arası nda 800 kilometrelik demiryolu hatt ı döşenmişti zan'da konulmuş olan kısı tlamalar 1929'da kalkı nca, ithalat
ve 1929 yılı nda 800 kilometre daha inşa halindeydi. 1924 vergileri hemen aşırı şekilde yükseltildi (bu, birçok Türk ti-
yı lında hükümet, ülkenin batısı na hakim olan, yabancıların caret şirketini yabancı üreticilere göre daha şiddetle sars-
mülkiyetindeki demiryolu ş irketlerinin bütün hisse ve tica- mıştı). Bununla birlikte girişimcilik bilgi ve becerisinin ek-
ri haklarını satın almaya karar verdi. 1930 yılında 3000 ki- sikliği ile büyük bir piyasanı n olmayışı sanayi kesiminin
lometrelik demiryolu hatt ı satı n alı nmış bulunuyordu, hızla geniş leinesini önlemekteydi.
2400 kilometrelik hat ise halen yabancı ların elindeydi. So- Türk ekonomisindeki en büyük kesim hala tarım kesi-
nunda bunlar da Türk devleti tarafı ndan satın alinacaktı. miydi. Bu kesimde savaş sonrasının ilk yıllarındaki iyileşme
1925'te ekonomideki bir diğer yabancı varlığının, eski çarpicıdı r (1923-1926 yıllarında yüzde 90). 1925'te aşarı n
Osmanlı tütün tekelinin bütün hisse ve ticari hakları satı rı kaldı rı lı p yerine satış vergisinin konulmasıyla çiftçiye ko-
alı ndı, bir devlet tekeline dönüş türüldü. Öteki bazı sektör- laylı k sağlanmıştı. 1927 ve 1928 yıllarındaki uzun bir ku-
ler de (ispirto ve alkollü içkiler, şeker, kibrit ve patlayıcı raklı k dönemi tarımı sarstı ve 1927-1930 dönemi boyunca
maddeler) tekelleş tirildi. Sonradan bu tekellere özel şirket- tarı m kesimindeki büyüme ancak yüzde 11 oldu.
ler de kısmen ortak edildi. Hükümetin mali politikaları muhafazakardı; amaçlanan
Devlet mali altyapı yı iyileş tirmeye de çalıştı. O sı rada ül- dengeli bir bütçe, düşük enflasyon, ve sı kı bir para siyaseti
kedeki en büyük banka Osmanl ı Bankasıydı , ama 1924- yoluyla güçlü Lira idi. Ancak Türkiye'nin 1920'lı yıllar bo-
1925'te eski Ziraat Bankası yeniden düzenlendi ve iki yeni yunca dış ticaret açığı vardı ve bu açı k Türk Lirasını n kam-
banka kuruldu. Bunlar iş Bankası ile Sanayi Bankası idi. biyo kurunu düştirmüştü. Arkasından 1929 ve 1930 yılla-
Mustafa Kemal Iş Bankası'na şahsen ortak oldu. rı ndaki dünya ekonomi bunalımı Türkiye'ye ulaştı ve onu
Türk sanayii hala çok zayı ftt ve Rum ve Ermenilerin gidi- diğer bütün tarı m üreticileri gibi fena halde etkiledi. Buğday
şinin etkilerini düzeltmek uzun bir zaman aldı. Lozan Ant- fiyatı bir iki yı l içerisinde üçte iki oranında düştü ve buğday
laşması 1929'a kadar Türkiye'nin ithalat vergisini yüksek- üreticileri için dış ticaret haddi (sanayi üreticilerine karşı )
mesini engellemekteydi. Bazı tarihçiler ası l rakipleri olan, 1929 yılı 100 kabul edilirse, 1934 yılı nda 46'ya indi. Fiyatla-
Rum ve Ermeni tüccarları n sahneden çekilmesinin, yabancı rı düzene sokacak tampon stok sistemi olmadığından üreti-

284 285
eller bunalımın tüm etkisini duymaktaydı. Halkı n sahil al- ye'yi ziyaret etmiş ve Türk sanayisinin gelişmesine dair bir
ma gucundeki azalmanı n ve hükümetin koyduğu kota ve rapor hazırlamıştı. Bu rapor dokuma, demir ve çelik, kağı t,
taklitlerin sonucunda, 1929'da 256 milyon lira olan ithalat çimento, cam ve kimyasal maddeler üzerine yoğunlaşılma-
1932'de tanı 85 milyon liraya indi. Tüketim malları ithalatı smı tavsiye ediyordu. Sovyetler Birliği ayrıca Türkiye'nin
daha da hızlı düşmüştü. Sonuç olarak, tarı m ürünleri fiyat- sanayileşme programı na yardı m etmek için 8 milyon dolar-
'anımı düşmesine rağmen, Türkiye'nin ticaret açığı 1930'- lı k altın vermişti. 1933 yılında Türkiye'nin büyük ölçüde
larda bir fazIalığa dönüşmüş tü, ama Türk yurttaşlarını n alış- Sovyet tavsiyelerine uyan ilk beş yıllı k planı açıklandı.
mış oldukları küçük lüks malların birçoğu piyasadan yok Türkiye'deki devletçilik siyasetinin en coşkulu taraftarla-
olmuş tu. Bu durum, kendi kendine yeterlik siyasetinin artı k rı (bu yola kendini fazlas ı yla adayan Inönü bir yana), 1932-
siyasal bir ülkü olmaktan çı kıp, pratik bir gereklilik haline 1934 yılları nda Kadro dergisini çıkarmış olan bir Kemalist
gelmiş olduğunu da gösteriyordu. Ithalatı n yerini alması genç yazar topluluğu idi. Kadro grubu, parti liderlerinden
amacı yla özerk bir Türk sanayii kurulmasında başarı lı olun- çok daha ileriye gitti. Cumhuriyet Halk Fırkası'm, Kemalist
du anıa bu şeker ve dokuma ürelimiyle sını rlı idi. devriMin öncüsü olacak nitelikli bir seçkinler zünnesine,
Dünyadaki birçok hükümet gibi Türk hükümeti de bu bir kadroya dönüş türmek istiyordu. Toplumsal, ekonomik
bunalı m karşı sında ne yapacağını bilemez durtundaycli. ve kültürel yaşamı n her alanı nda devlet planlaması nı savu-
1929-1932 yılları bir arayış döneıniydi. Rejim taralindan nuyor ve devletçiliği komünizm ve kapitalizme karşı uygun
1930'da yaratı lan Serbest Cumhuriyet Fırkası muhalefeti ile bir seçenek, bir çeşit "üçüncü yol" olarak görüyorlarcli. An-
Cumhuriyet Halk Fı rkası arasındaki tartışma, hemen yal- cak onları n geniş fikirleri planlamay ı ekonomi akını yla sı-
nı zca ekonomik siyasete ilişkindi; muhalefet liberalizmi sa- nı rlayan liderlik tarafından kabul görmedi.
vunuyor, Inönü'nün yönetimindeki Cumhuriyet Halk Fı r- Liderligin kendi içinde çalışan iki akını vardı. Inönü'nün
kası ise ekonomide devlete daha büyük bir rol istiyordu. başını çektiği akun Türkiye'nin durumunda devletçiliği da-
Cumhuriyet Halk Ftrkasfnin 1931 y ı lındaki kongresinde, imi bir çözüm olarak görüyor ve onu liberal kapitalizmden
devletçilik resmen yeni ekonomi siyaseti ve Kemalist ideolo- daha tercih edilebilir buluyordu. iş Bankası genel müdürit
jinin temel dayanaklarmdan biri olarak kabul edildi. Dev- Mahmut Cel.al Bayar'ı n başını çektiği öteki akı nı ise devlet-
letçiliğin tam olarak ne anlama geldiği açı k şekilde asla ta- çiliği, Türk sanayii kendine yeter hale gelene kadar gerekli
nımlanmış değildi. Sosyalizmin bir biçimi kesinlikle değil- olan bir geçiş aşaması olarak görinekteydi. Yatırı m imkanla-
di: özel mülkiyet ekonomik yaşamı n temeli olarak kalıyor- rının sı nı rlı oluşu yüzünden Iktisat Vekaleti ve 13aillça-
du. Devletçilik daha ziyade, özel kesimin gereken sermaye- sfnın aynı projelerin peşinde koşar hale gelmesi iki grup
yi biriktiremedigi sanayileri kurmak ve işletmek için devle- arasındaki çalış mayı ağırlaşurı yordu. Bu çatış ma Mustafa
lin sorumluluğu üstlenmesi anlamı na geliyordu. Türk dev- Kemal'in araya girmesi ve 1932 yılı nda Celal Bayar'ı Ismet
letçilik siyasetinin biçimlendirilmesinde eı t büyük etki sa- Inönü'nün kabinesine iktisat vekili olarak ataması ve böyle-
hibi, kendi beş yıllık planını 1927 yılında başlatmış olan ce ekonomi siyasetinin eşgthlümülnü sağlamasıyla
Sovyetler Birliği idi. 1932 yılı nda bir Sovyet heyeti Türki- 1937 yılı nda Ismet Inönü görevden alını p yerine CelıTı l Ba-

286 287
yar getirildiğinde daha liberal bir yaklaşı m benimsendi, an- ret için Batı'nı n daha liberal ekonomilerine göre daha fazla
cak 1939'dan sonra Inönü'nün daha devletçi yaklaşı mı bir olanak sunuyorlardı. Yine de ekonomi Ikinci Dünya Savaşı
kez daha egemen oldu. patladığı sı rada tehlikeye halen çok açı k haldeydi.
Beş yıllı k plan gereği iki büyük holding şirketi, 1933'te Türkiye, göreceğimiz gibi, tarafsız kalmayı ve sonunaka-
sanayiden sorumlu Sümerbank ve 1935'te madencilikten dar savaşın dışında olmayı başardı. Ama bunun için, ordu-
sorumlu Etibank kuruldu. Devlete ait çoğu ekonomik işlet- sunun barış zamanında 120.000 olan asker sayısı nı (resmen
me bu iki holdingin şemsiyesi altinda toplanmıştı . Bunlara seferberlik olmadığı halde) 1.5 milyona çıkard ı. Bu ordu-
her çeşit olanak sağlandı. Bunların arasında yüzde bir faizle nun beslenmesi ve donatilınast muazzam bir ekonomik yük
Merkez Bankası'ndan borç almaları da vardı. 1938 yı lı ndaki getirmiş ti. Milli Müdafaa Vekaleti'nin ulusal bütçedeki payı
bir yasa bunların çalışmaları nı düzenlemekteydi. Kuramsal yüzde 30'dan yüzde 50'ye çıkmıştı. Hükümetin esasen, ver-
olarak, Iktisadi Devlet Teşekkülleri'nin, mümkün olduğu gileri yükseltmek ve Merkez Bankası'na para bastı rmak su-
kadar özerk bir biçimde verimli şekilde çalışmaları bekleni- retiyle bu harcamalara gereken parayı bulmaktan baş ka se-
yordu. Uygulamada ise, Iktisadi Devlet Teşekkülleri'nin ka- çeneği yoktu, bu da enflasyonu artı rmıştı. Savaş sırasında
rar oluş turma süreçleri yoğun biçimde siyasal mülahazala- resmi tüketici fiyat indeksi 100'den 459'a ulaştı. Bu indeks
rın etkisinde idi ve oluş turulan kararlar çok defa ticari açı - karaborsa fiyatlarını göz önüne almamaktaydı. Savaş, eko-
dan akla aykı rıydı lar. Devlet kesiminin Türk ekonomisine nominin bütün kesimlerinde yeni bir devlet müdahalesi
olan katkıları son yirmi otuz yıldır hararetli şekilde eleşti- dalgasına neden olmuş, devlet müdahaleleri Ocak 1940'ta
rilmektedir, yine de ş unu belirtmek gerekir ki, sonradan çı karılan "Milli Korunma Kanunu"yla meş ruiyet kazanmış-
özel sanayini geliş mesinde önemli bir rol oynayacak olan tı. Bu yasa hükümete, fiyatları saptamada, ürünlere el koy-
bütün yeni yönetici ve mühendis kuşağı, mesleği bu Iktisa- mada, hatta zorunlu çalışma yükümlülüğü getirmede he-
di Devlet Teş ekkülleri'nde öğrendiler. men hemen sınırsı z yetkiler veriyordu.
Devlet tarı m kesimine de müdahale etmekteydi. 1932 yı- Hükümetin, bir yandan yetkilerini kullanıp fiyatları ger-
lı nda Ziraat Bankası'na hisse senedi toplamak ve satmak yo- çekçilikten uzak şekilde düşük seviyelerde saptamak sure-
luyla fiyatları düzenleme talimatı verildi, 1938'de bu so- tiyle enflasyonla mücadele ederken, bir yandan da para ve
rumluluk yeni kurulmuş olan Toprak Mahsulleri Ofisi'ne bütçe siyasetleriyle enflasyonu tahrik etmiş olması , kara-
(TMO) aktarıldı. borsa ekonomisinde bir patlamaya yol açmış , perakende
1930'ların ikinci yarısı nda Türkiye'nin Gayri Safi Milli kanalıyla gittikçe daha az ürün bulunur olmuştu. Savaşın
Hasılası dünya ekonomisindeki iyileş meye paralel olarak ikinci yarısında hükümet bu gerçekliğe boyun eğdi ve fiyat
muntazam bir artış göstermekteydi. Ticaretin çoğu artı k denetimlerinden genel olarak vazgeçti. Türkiye'nin 1930'la-
hükümetler arası ikili anlaşmalar çerçevesinde gerçekleşi- rın ikinci yarısı nda muntazam şekilde yükselen Gayri Safi
yor olmakla beraber ticaret de iyileşmişti. Ikinci Dünya Sa- Yurt Içi Hasilasi savaş sı rası nda hizla düştü. 1950'ye kadar
vaşı öncesi yı llarda Türkiye'nin ticaretinin neredeyse yüzde da 1939'daki seviyesine ulaşamayacaktı. Yaşam seviyesi de
50'si Almanya ya da müttefikleriyle idi; bunlar bu tür tica- cluşlü ve ancak 1950'lilerin başları nda iyileşti.

288 289
Savaş Türk vatandaşlarinı n büyük çoğunluğu için yaşam zaten yaşam düzeyi düşük ve düşmekte olan ve ancak ken-
seviyesinde hızlı bir düşüş anlamına geldiyse de bunun is- dini yaşatarak kadar üretimde bulunan küçük çiftçi üzerin-
tisnalan da vardı. Karaborsa bir taraftan, devletin büyük öl- de göre!' olarak daha ağı r hissedildi.
çüdeki müdahalesi diğer taraftan, bu durumu istismar ede- Güvenilir rakanılar mevcut olmamakla beraber, muhte-
cek konumda olanlara (büyük çiftçi, ithalatçı ve tüccarlar- melen 1950'lerin başları na kadar hem kentlerde hem de
lara, ve devlet ihaleleri ile ruhsat işlemlerini yürüten me- kı rsal kesimde bir işgücü eksikliği vardı. Yaygı n işsizlik
murlara) aşırı kar olanağı sağlam ış tı . Bu savaş vurgunc kı- sonraki yı llarda Türkiye'nin başını ağntacakti, ancak henüz
rma karşı çok büyük öfke duyuluyordu ve hükümet bunun böyle bir durum yoktu. Ekonomi yasalarına göre bu duru-
üzerine Kası m 1942'de "Varlı k Vergisi"ni çı kardı. Ancak mun, işgücünün daha iyi ücret ve iş koşulları talep edecek
uygulanına ş ekli bir facia oldu: Vergi matrahlan, yerel hü- kadar iyi bir konumda olması anlamına gelmesi gerekirdi.
kümet memurları, belediye meclislerinin temsilcileri ve ti- Ne var ki bunun tersi doğruydu. Kemalist devlet ]ön Türk
caret odaları temsilcilerinden oluşan yerel komisyonlar ta- geleneğine uygun şekilde, yeni ve modern bir toplumun
rafından tayin ediliyordu. Sabit oran yoktu. Sonuç bu vergi- sancaktarı gibi gördüğü tüccar ve girişimcilerin yanında yer
nin hemen tamamiyle büyük kentlerdeki tüccarlar, bilhassa aldı ve işçi hareketini baskı altı nda tuttu. 1936 tarihli "Iş
da Islanburdakiler, tarafı ndan ve bunun yüzde 55'inin de Kanunu" faşist Italya'nınkinin doğrudan bir kopyasıydı ve
Müsliimanlannkinden on misli daha yüksek oranlara tabi bu yasa sanayideki işçilere bazı güvenceler getirmiş ve işçi
kılınan ufak gayrımüslim topluluklar tarafından ödenmesi sigortasının bazı biçimleri için (gerçekte bu 1946 yılında
oldu. Üstelik gayrimtıslirnlerin takside ödemelerine izin ve- başlatılacaktı ) söz vermiş olmasına rağmen, işçi sendikala-
rilmenı iş ve sonuçta çoğunlukla bunlar ödeme yapmak için rının kurulması nı ve grevi yasaklıyordu. 1947'de Sendikalar
işlerini ve mülklerini Müslüman iş adamları na satmak zo- Kanunu çıkartıldığı halde Iş Kanunu yine greve izin vermi-
runda kalmışlardı . Ödeyemeyecek durumda olanlar ise sit- yordu. Türk sanayiindeki reel ücretler 1930'lar ve 40'lar bo-
rülmüş veya zorunlu çalışmaya mahkum olmuşlardı. Varlı k yunca düştü.
Vergisi, Ingiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nden gelen
eleştirilerin etkisiyle Mart 1944'te yürürlükten kald ı rı ld ı ,
Dış ilişkiler
ancak azı nlıkları n Türk devletine güvenleri onarılmaz şe-
kilde yı kı lmış oldu: Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün 1923-1945 dönemindeki
Varlı k Vergisi Kanunu kaldı rıldı ktan beş ay sonra, kı rsal dış siyaseti, ihtiyatlı , gerçekçi ve genel olarak statükonun
kesimde (geniş ticari mülk sahipleri kesiminin elinde biri- ve 1923'te güçlükle kazanı lmış zaferi muhafazasını amaçla-
ken) yeni servetleri vergilendirmek amacı yla Toprak Mah- yan bir siyaset olarak nitelendirilebilir. 1920'lerin sonuna
sulleri Vergisi konuldu. Ancak kı rsal kesimde öyle bir güç kadar Türkiye'nin Batı Avrupa dernokrasiterivle olan ilişki-
ilişkisi bulunuyordu ki, (gerçekte 1925'te kald ı rı lmış olan lerinde, Lozan'ı n yan sonuçları peşini bırakmıyordu. Lo-
a'şara geri dönülmesi demek olan) bu vergi, büyük çiftçinin zan'da birtakı m sorunlar halledilmemişti. Bunları n en
aşırı kazancı mn kaymaginı toplamakta başarısız kaldı ve önemlisi, Ingiltere'yle Musul konusundaki kavgaydı. Arap

290 291
ve Türk azınlı klarla beraber çoğunlukla Kürtlerin oturduğu sa ve Ingiltere'nin ise kapitülasyon düzeni sı rasında kaza-
bu zengin petrol vilayeti, 1918 ateş kesinden sonra Ingiliz nılmış eski alışkanlı klarını terketmekte zorlandıkları görü-
ordusunca işgal edilmişti. Bundan dolayı Türkler burasını 'rüyordu. Avrupalı güçlerin büyükelçiliklerini Ankara'ya ta-
Misak-ı Milli'cle bağımsızlığını talep ettikleri bölgelerin içi- şımayı reddetmeleri, Türk Maarif Vekaleti'nin misyoner
ne dahil etmiş lerdi. Ingilizler 1923 ve 1924 yıllarındaki gö- okulları üzerindeki yetkisi, Lozan'da Istanbul ve Çanakkale
rüşmelerde, Türklerin halkoylaması önerisini reddederek, Boğazlarından geçişleri denetlemesi amacıyla oluşturulmuş
Musul'un Irak'a dahil olması nda ısrar etmişlerdi. Taraflar olan Uluslararası Boğazlar Komisyonunun serbestlik dere-
anlaşamayı nca, mesele Türkiye'nin henüz üyesi olmad ığı cesi, ve Istanbul'daki Ortodoks patrikhanesinin uluslar öte-
Cenevre'deki Milletler Cerniyeti'ne sunuldu. Cemiyet. mese- si niteliği ile ilgili olarak sürtüşmeler oldu. Bütün bu konu-
leyi görüşmeye Eylül 1924'te başladı . Bu sı rada Türk ve In- lar sonunda Türkiye'yi memnun edecek şekilde halledildi.
giliz askerleri arasında Musul'un kuzeyinde çatışmalar oldu 1920'lerin sonları ile 1930'larm başları Türkiye'nin kom-
ve 9 Ekim'de Ingiliz hükümeti bir ültimatom yayınlayarak şularıyla olan iliş kilerinde derece derece bir iyileş meye sah-
Türk askerlerinin çekilmesini istedi. Türkiye geri çekildi ve ne oldu. Italya'yla 1928'de bir saldı rmazlı k antlaşması akde-
geçici bir sı nı r oluşturuldu. Bir yı l sonra Eylül 1925'te Ce- dildi ve kısmen Italya'nın diplomatik çabaları sayesinde Yu-
miyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti)'dan bir komisyon böl- nanistan'la bir barışma sağlandı. Bulgaristan'ı n toprak iddi-
gede durumu tahkik etti ve beklendiği üzre Musul'un Irak'a aları na karşı müşterek endiş enin harekete geçirmesiyle,
dahil •olması nı uygun gördüğünü açı kladı. Aralı k 1925'te Ekim 1930'da Yunanistan'la bir dostluk antlaşması imzalari-
Cemiyet-i Akvam'ın bıı yönde aldığı kararı Türkiye Haziran dt. Birkaç Balkan konferansı ndan sonra 1934 yılında, Yuna-
1926'da resmen kabul etti. Buna karşı lı k petrol gelirinin nistan, Yugoslavya, Romanya ve Türkiye'nin üyesi olduğu
yüzde 10'u 25 yıllığı na Türkiye'ye verildi. Daha sonra Ingil- bir Balkan Paktı gerçekleştirildi. 1937 yılı nda, Sâcbbad
tere'nin 700,000 pound sterling ödemesi karşılığı nda bu Paktı Türkiye'yi benzer şekilde doğulu komşularına, Irak,
haktan feragat edildi. Iran ve Afganistan'a bağladı.
Türkiye ile Fransa arası ndaki ana sorun Osmanlı borçla- Batı'ya olan güvensizliğin hüküm sürdüğü bağımsızlı k
rı nı n ödenmesi sorunıtyciu. Savaş öncesinde Fransa en fazla savaşı sonrasındaki dönem boyunca, Türk dış siyasetinin
borç vermiş ülkeydi. 1928 yılı nda borcu Türkiye'nin yük- köşe taşı, Sovyetler Birliği'yle iyi ilişkilerin korunması idi.
lenmesi yolunda bir anlaşmaya varıldı , ancak dünya ekono- 1930'larda da Sovyetler Birliği'yle iliş kiler çok iyi olarak
mi bunalımı ödernelerin 1930'da askı ya alı nması na yol açtı. kaldı (1935 yılı nda on yıllı k bir dostluk antlaşması imza-
Bu borç uzun görüş melerden sonra 1933'te, Türkiye için lanmıştı). Ama artı k Sovyetler Birliği Türk dış siyasetinin
daha elverişli koşullarda yeniden bir plana bağlandı. biricik dayanağı değildi. Komşularıyla olan yakınlaşmadan
Lozan sonrası ndaki ilk yıllarda bu önemli diplomatik çe- başka, Türkiye'nin Batılı güçlerle olan ilişkileri de bariz şe-
ki5meEerden ayrı olarak, Türkiye ile büyük güçler arasında kilde gelişmiş ti. Bu iyileşmenin temelinde, Türkiye'nin,
sürekli bir hassasiyet vardı . Türkiye kendi egemenlik hakla- Fransa ve Ingiltere ile birlikte, statükoyu kati olarak destek-
rını azanni şekilde savunmaya özellikle önem veriyor, Fran- lemesi ve Avrupa haritasını yeniden çizmek isteyen Nazi

292 293
Almanyası ve Faş ist Italya gibi "revizyonist" güçlerin ihli- şeydi. Mesele Milletler Cemiyeti kararına sunuldu, Cemiyet
rasları na karşı çı kması yanyordu. Buna rağmen Türkiye Ocak 1937'de Sancak'a bir heyet gönderdi. Heyet Türklerin
Hitler Almanyast ile iyi ili ş kiler sürdürdü, ama Italya'nın bir çoğunluk oluş turduğu sonucuna vardı. Italyan tehlikesi
doğu Akdeniz'deki yayılmacılı k siyasetini ise büyük bir teh- nedeniyle Fransa ile Türkiye arası ndaki ilişkilerin kesilme-
dit olarak görmekteydi. sine meydan vermemek isteyen Ingiltere araya girdi ve so-
Müttefiki Sovyetler Birliği'nin de "anti-revizyonist" kam- nuçta bir anlaş maya varı ldı; buna göre Hatay, dış işlerinde
pa katılması , Türkiye'nin Batı 'yla olan yakı nlaşma= ko- Suriye tarafı ndan temsil edilen ayrı bir "bağımsı z varlı k"
laylaş tı rdı. 1932 yılı nda Türkiye Milletler Cemiyeti'ne katil- olacaktı . Bir uluslararası hukukçular komisyonunca bir
di. Türkiye, gittikçe gerginleşen uluslararası durum nede- anayasa hazı rlandı ve Nisan 1938'de seçimler yapıldı. Bu
niyle, Nisan 1936'da Lozan Antla şması'm imzalamış devlet- seçimler sı rasinda Hatay'ı n her tarafı nda kanlı ayaklanma-
lere bir nota göndererek, Boğazları n silahtan arındı rılması lar oldu ve bu nedenle seçimler iptal edildi. Bu sı rada ulus-
konusunda bir değ işiklik istedi ve sı cak bir ilgi gördü. lararası durum öyle tehlikeli bir hal almıştı ki, Fransa ne
Montreux'de bir konferans toplandı ve yapılan sözleşmeyle pahası na olursa olsun Türkiye ile anlaş maya ve Nazi Al-
Türkiye Boğazlar üzerindeki tam egemenliğini yeniden ka- manyası 'na ve Italya'ya karşı onun desteğini kazanmaya ha-
zandı. Boğazlar Komisyonu kaldırı ldı. Bütün taraflar savaş zı rd ı. Temmuz ayı nda bu kez Fransız ve Türk askerinin
gemilerinin Boğazlar'dan geçişine iliş kin birtakım kısı tla- mitsterek denetiminde yeni seçimler yapı ldı ve bu seçimler-
malan kabul etti, ancak Türkiye ile savaş halinde olmayan de meclisteki 40 milletvekilliğinden 22'sini alan Türkler az
ülkeler için ticaret trafiği serbest olacaktı . bir farkla çoğunluk sağlad ı lar. Yeni meclis ilk toplantısında
1930'larda Türkiye ile Fransa'yı üzerinde ciddi anlaşmaz- bağımsız Hatay Cumhuriyeti'ni ilan etti. Meclis bir yıl ka-
lığa düş üren mesele, Iskenderun Sancaği meselesi idi. için- dar sonra, 29 Haziran 1939'da, bugün bile bu bölgeyi hari-
de Antakya ve Iskenderun kentlerinin yer ald ığı Iskende- talannda Suriye'ye ait gösteren Suriyelileri çok kızdı racak
run Sancağını Türk milliyetçileri "Hatay" diye adlandı rıyor- şekilde, bu devletin Türkiye ile birleştiğini ilan etti.
du (yani, Hititlerin Ülkesi; hatı rlanacaktı r, Hititler o strada
ilk Türkler olarak kabul ediliyordu). 1921 Fransız-Türk an-
ikinci Dünya Savaşı ve Türkiye
laşması nda ve Lozan'da bu bölge yeni Türk devletinin sı nı r-
ları dışı nda kalmış tı , bununla beraber, Türkiye ile yak ı n 19301arın sonları nda Türk liderlerinin en başta gelen endi-
bağları olan ve Türkiye'deki geliş meleri yakı ndan izleyen şesi Italya'nı n olası bir saldı rısı idi. Nisan 1939'da Italya'n ı n
Sancak'taki Türk topluluğuna küilturel özerklik sağlanmış tı . Arnavutlıı k'u işgali, bu endiş eyi şiddetlendirdi, Türkiye,
Hatay Halk Firhasi kurulmuş ve "şapka inkı labi" ve "dil in- Fransa ve Ingiltere'yi birbirine daha da yakınlaştı rdı.
lulabı" yapılmıştı . 1939 yı lı boyunca Türkiye, Fransa ve Ingiltere arası nda
Eylül 1936'da Fransa Suriye'ye bağımsızlı k vereceğini ve bir karşılı klı yardı m antlaşması na ilişkin görüş meler yapıl-
Hatay'l yeni Suriye devletine dahil etme niyetinde olduğu- d ı . Görüş meler, Türkiye'nin kendi zay ı flığı n' göz önüne
nu bildirdi. Bu Türk topluluğunun kabul edemeyeceği bir alarak büyük miktarda askeri ve mali yard ı m istemesi ve

294 295
Sovyetler Birliği'yle bir savaşa sokulma olasılığına meydan !aşması yaptı . Sonraki bir buçuk yı l boyunca, büyük Alman
vermemeye kararlı olması nedeniyle yavaş ilerliyordu. Türk yayılması döneminde, Türkiye hazırlı k eksikliklerini ve In-
hükümeti Sovyetler Birliği'ni bu ittifaka sokmayi çok arzu giltere'nin göndereceği yardı mlara olan gereksinimi mazeret
etmekteydi. Bu yüzden, Ağustos 1939'da Hitler Almanya'sı olarak öne sürerek titizlikle tarafsı z bir konumu muhafaza
ile Stalin Rusya'sı nı n Doğu Avrupa'yı araları nda bolüş tükle- etti.
ri Molotov-Ribbentrop paktını n beklenmedik duyurusu, Almanları n (Kası m 1942'deki) Stalingrad yen ilgisinden
Ankara üzerinde müthiş bir darbe oldu. Fransa ve Ingiltere sonra müttefiklerin baskısı giderek arttı, ancak Türkiye bir
Türklerin desteğini sağlamada şimdi çok daha istekliydiler Alman saldı rısı na karşı halen çok korunmasız durumdayd ı.
ve 19 Ekim 1939'da Ingiliz-Fransız-Türk karşılı klı yardı m Müttefiklerin isteklerinde değişiklik olmuş tu; artı k Türki-
antlaşması imzalandı . Bu antlaş mayla Türkler isteklerinin ye'yi bir insan gücü kaynağı olmaktan çok müttefik asker-
çoğunu elde etmiş lerdi. Askeri teçhizatın satı rı alınması için leri ve uçakları için bir ileri üs olarak görüyorlardı. Ancak
16 milyon pound sterling altı n ve 25 milyon pound sterling Almanlar tek bir müttefik savaş uçağını n bile inmesinin sa-
kredi verilmiş ti. Antlaşmaya eklenen ayrı bir protokolde, vaş anlamı na geleceği tehdidinde bulunmu şlardı . Ocak
Türkiye kendisini Sovyetler Birliği'yle bir savaşa bulaştı ra- 1943'te Churchill ve Inönü, müttefik savaş uçakları nın -uy-
cak herhangi bir yükümlülükten muaf tutulmuştu. gun zamanda- iniş i için bir hazırlı k programı nda anlaştı lar.
Antlaş ma, Avrupalı bir devletin Akdeniz'de savaşa yol Fakat bu hazı rlı klar sonradan Türkler taraf ı ndan engellendi
açan bir saldı rı eylemi halinde, Türkiye'nin Fransa ve Ingil- ve tesislerin inşa edilmesi kasten yavaşlatı ldı . Inönü,
tereyle "etkin şekilde işbirliği" yaprnasım şart koşmaktaydi Churchill ve Roosevelt'in Aralı k 1943'teki Kahire konferan-
(bu, Italyan tehlikesine verilen önemin açı k bir işaretiydi). sında, baskı daha da arttı. Müttefikler artı k çok açı k şekilde
Italya'nı n 10 Haziran 1940'ta Fransa ve Ingiltere'ye savaş galip tarafti ve Türkiye savaş dışı kalmaya daha da devam
ilan etmesiyle, antlaşmada öngörülmüş olan durum <casus ederse, savaş sonrası nda tamamiyle tecrit edileceğine işaret
foederi) açı kça ortaya çı ktı . Ne var ki Fransa'nın yenilmiş ettiler. Yani, Türkiye'nin gelecekte Kızı l Ordu ve Stalin'in
olması güç dengesini kökten degiş tirmiş ti ve Türkiye, yü- olası istekleriyle bir başına uğraş mak zorunda kalması teh-
kümlülüklerine rağmen, ek protokolu mazeret göstererek likesi ima ediliyordu. Sonunda Inönü, Türkiye'nin mütte-
var gücüyle savaş dışı kalmaya çalışı yordu. Ingiliz hüküme- fiklerin safı nda faal bir muharip devlet olmasını kabul etti,
ti Türkiye'yi değerli bir insan gücü kaynağı olarak görüyor ama önce Balkanlar'ın müttefiklerce Fethi için kapsaml ı bir
ve onu savaşa sokmak için baskı yapı yordu, ancak Türkiye harekat planı istedi. Bu akıllı bir taktikti, çünkü müttefik
direnmekteydi ve Ingiltere'nin kabul etmekten başka çaresi güçlerin arası nda Balkanlar'da bir harekat arzusuna ilişkin
yoktu. Yunanistan'ı n Alirıanlarca iş gali ve Bulgaristan'ın görüş ayrılı klar' bulunuyordu. Stalin bölgede Ingiliz ve
1941'de Mihverin safı na geçmesinden sonra savaş Türki- Amerikan müdahalesine itiraz ediyor ve Amerikalılar Sta-
ye'nin sını rları na dayanmışt ı . Bunun sonucunda Türkiye lin'i dinleme eğilimi gösteriyorlar&
Haziran 1941'de, Almanya'nı n Sovyetler Birliği'ni işgaliyle Türkler Almanlarla olan diplomatik ilişkilerini Ağustos
hemen hemen aynı zamanda, Almanya ile bir dostluk ant- ayı nda kesmiş olmalarına rağmen, oyalamalarmı 1944 yı lı

296 297
boyunca sürdürdüler. Türklerin bu tutumu Ingiliz ve Ame-
rikalılar! Sovyet taleplerine daha sı cak bakmaya sevketti. 12.
Şubat 1945'te Yalta Konferansı'nda bu devletler, Montreux Demokrasiye Geçiş,
sözleşmesinde değişiklik yapılması nı kabul ettiler. Hemen 1945-1950
ardından, aynı ay içinde Türkiye, Birleşmiş Milletler kuru-
cu üyeliğine hak kazanmak için Almanya'ya resmen savaş
ilan etti. Savaş ilanı yalnı zca simgesel bir hare.ketti, Ikinci
Dünya Savaşı'nda Türk askeri tarafından tek bir kurşun st-
kilmamıştı .
Hem iç siyaset hem de bası n savaş boyunca sı kı denetim
altı nda tutulmuş ve bunlar Türkiye'nin çalış ma dişi kalma
gayreti doğrultusunda ustalı kla yonlendirilmislercli. Alman-
ya Sovyeder'i mağlup etmenin eşiğinde gibi gözliktüğit sı ra-
da, Pantürkizm propagandası yeniden canlanmıştı. Alman-
ya'nı n teşvikiyle Temmuz 1941'de bir Pantürkist komitesi Ikinci Dünya Savaşı bittikten sonraki birkaç yı l içerisinde,
kurulmuş, bazı Türk generalleri Almanları n daveti üzerine Türkiye'nin siyasal sistemi, ekonomi siyaseti ve dış ilişkileri
doğu cephesini dolaşmış ve bazı Pantürkizm yandaşlars ka- esaslı bir değiş ime uğradı . Bu bölümde, bu değiş imin ardın-
bineye alınmıştı ; bunların hepsi, Almanlar galip geldiği tak- daki etkenler ve bu değişimin 0114 şekli incelenecektir.
dirde kendini güven altı na alma siyaseti idi. Almanya'nı n
yenilmesinin an meselesi olduğ u belli olunca, Mayı s
değişim yönündeki
1944'te Pantürkist örgütler ve Pantürkizm propagandası sosyo-ekonomik baskı
susturuldu.
Türkiye'nin savaş sı rasındaki politikaları genellikle, dü- Ikinci Dünya Savaşı bittiğinde, Ismet Paşa hükümeti çeşitli
rüstlükle.n uzak ve 1939 antlasmasma aykı rı gorülmüştür. nedenlerden dolayı son derece gözden düşmüş haldeydi,
-ülkenin uluslararası itibarı zedelendi ama ülkeyi savaş dı - hatta, Türk halkı nın büyük çogunluğunca nefret ediliyor-
şı nda tutmak, Inönü ve arka arkaya gelen hariciye vekilleri- du. Bu hoş nutsuziugu çözümlerken, halk kitlesiyle (köylü-
nin (önce Şükrü Saraçoğlu, sonra Numan Menemencioglu, ler, sanayi iş çileri), Kemalist rejimin temelini oluşturan ko-
ve sonra yine Saraçoğlu) gözünde büyük bir basanyd ı . Bu alisyonun unsurları (subay ve bürokratlar, kentlerdeki
siyaselçilerin hafızasında, Birinci Dünya Savaşı'nda Osman- Müslüman tüccarlar ve kırsal kesimdeki toprak sahipleri)
l ı Imparatorluğu'nun kendisini Almanlara bir kukla gibi arasında bir ay ı rı m yapmak gerekiyor.
kullandı rması nı n ve bunun ülkelerine getirmiş olduğu fela- Rejim kitlelerce hiçbir zaman tutulmannştı. sıradaki
ketlerin berrak anısı yaşıyordu. toplam nüfusun yüzde 80'ini oluşturan kı rsal kesimdeki kü-
çük çiftçiler, yaşam seviyelerinde, sağlı kta, eğitimde ya da

298 299
iletiş im olanaklarmda hiçbir büyük iyileşme görmernişlerdi. sıydı. Savaş sırası nda büyük bir orduyu besleme ve donat-
Elektriğe geçişi modernleşmenin bir ölçütü olarak alı rsak, ma zaruretiyle karşılaşan hükümet, ihtiyaçlarının parasını
elektrik şebekesine bağlanan köy sayısı 1953 gibi geç bir ta- Merkez Bankası'na para bastı rmak suretiyle ödemiş, böyle-
rihte on, yani Türkiye'deki 40.000 köyün binde 2,5'u idi! ce enflasyonu körüklemişti. Diğer yandan da, fiyat deneti-
Toplam elektrik üretimi 1923-1943 yı lları arasında on kat mini kurumlaşurarak ve aşı rı kazançlara Varlık Vergisi ve
artmıştı ama 1943'te enerji hatlarını n toplam yekunu 9 mil Toprak Mahsulleri Vergisi'yle ağı r vergiler getirerek bu siya-
olan Türkiye'de elektrik hâlii kent yaşamı na ait bir olgu idi. setin toplumsal etkilerini hafifletmeye çalışmış tı. Enflas-
Öte yandan, yirmi beş yı llı k Kemalist yönetim süresince yon, sayı ları 220.000 civarı nda olan devlet memurları nın
köylülerin tanımış oldukları modern devletin, bir niteliği satı n alma gücünde ani bir düşüşe neden olmuş tu. Alt dere-
de, merkezi devletin kı rsal kesim üzerindeki etkin denetimi ceden devlet memurları için bu düşüş üçte bir civarındaydı,
idi. Jandarma ve vergi tahsildarı ndan eskisinden çok daha kı demli devlet memurları içinse üçte ikiydi. Bu durum bü-
nefret edilir ve korkulur oldu. Devlet daha etkinleş tiği ve rokrasi içerisinde gerginliklere yol acrniştı.
hissedilir hale geldiği için, kendi içinde köy yaşamını n ge- Her ne kadar ası l kurbanları gayrı müslim iş çevresi ol-
leneksel bir özelliği olan devlete duyulan öfke, daha da şid- muşsa da, 1942 tarihli Varl ı k Vergisi Türk burjuvazisinin
detlenmiş ti. Devletin laik politikaları özellikle de popüler genelinde. huzursuzluk ve kuş kuya neden olmuştu. Bu ver-
dinin ifade şekillerini bastı rmış olması, devlet ve uyrukları gi, bürokratları n ve ordunun hakim olduğu Kemalist reji-
arasındaki en önemli ideolojik bağı koparcliği için bu öfke min Türk burjuvazisinin çı karları= tam güvenilir bir des-
daha da artıyordu. tekleyicisi olmadığı nı belli etmiş, bu topluluğun tehdite
Sanayi işçileri Türk toplumunda hâla" çok küçük bir azin- açı k olduğunu göstermişti. Büyümesine Ittihatçı llar ve aynı
lı ktı, 20 milyon civarı ndaki nüfusun içinde sayı ları 330.000 şekilde Kemalistler 'tarafı ndan birinci derecede önem veril-
kadardı, ama tanı rakam "sanayrden ne anlasıldığma bağlı- miş olan yerli burjuvazinin konumu öylesine güçlenmiş ti
dı r; yukardaki rakam, zanaat alanı nda istihdam edilen bir- ki, artı k bu ayrıcalı klı, ama esasında bağımlı ve fakat siyasal
çok kişiyi içermektedir. Bunları n sosyo-ekonomik durumu açı dan güçsüz olan bu sını fı bu konumu kabullenmeye ar-
zayı ftı. Haziran 1945'e kadar, sını f temelinde örgütienıneler tı k hazı r değildi.
-işçi sendikalarına bu gözle bakılı yordu- Türkiye'de yasaktı; Birinci Dünya Savaşı'ndan beri büyük toprak sahipleri,
aynı şekilde grevler de. Savaş sı rasında tıpkı öteki ücretli ve "Jön Türk koalisyonu" içerisindeki başlıca unsur olagelmiş-
maaşlılar gibi, işçilerin satı n alma güçleri geçim masrafları - lerdi. Ne var ki, hükümetin savaş sı rası nda enflasyonla mü-
nin artmasıyla fena halde sarsılmışti. cadele etmek için toprak ürünlerini suni şekilde düşük Ii-
Halk kitlesi içindeki hoşnutsuıluk yeni bir şey değildi ve yatlandı rma siyaseti, "Toprak Mahsulleri Vergisi" ve özel-
muhtemelen siyasal değişime bu hoşnutsuzluğun kendisi likle Ocak 1945'te Çiftçiyi Toprakiandtrma Kanunu'nun geti-
yol açmamıştı. Bu konuda doğrudan önemli olan şey, Inönü rilmesi büyük toprak sahiplerini soğutmuştu. Cumhurbaş-
hükümetinin, Kemalist hareketin dayandığı "Jön Türk ko- kani Inönü tarafı ndan kuvvetle desteklenen Çiftçiyi Top-
alisyonu"nun önemli unsurlarının desteğini yitirmiş olma- raklandı rma Kanunu, savaş sonrası Türkiyesinde siyasal

300 301
muhalefetin doğuşunda hayati bir rol oynadı. önce yerine getirilmesi gereken bazı koşullardan söz etti.
Yaygı n bir hoşnutsuzluk hüküm sürmekteydi. Tek parti Bu koşullar, 1878-1918 yı lları arasında Ruslara ait olan Ku-
sisteminde Cumhuriyet Halk Partisi'nin devlet aygınyla sı- zeydoğu Anadolu'daki yerlerin Sovyetler Birliği'ne iadesi
kıca özdeşleşmiş olması ndan dolayı, bu hoşnutsuzluk dev- suretiyle iki ülke arası ndaki sını rın düzeltilmesi ve Istanbul
lete olduğu kadar partiye de yönelikti. Inönü gerilimlerin Boğazı ve Çanakkale Boğazı bölgesinde Karadeniz'in ko-
farkındaydı ve Atatürk'ün 1930'daki Serbest Fı rka deneyini runması için müşterek bir Türk-Rus savunma gücünün ku-
hazı rlayarak, bir miktar siyasal liberalleşmeye ve bir emni- rulması m içerınekteydi.
yet supabı olarak siyasal bir muhalefetin oluşmasına müsa- Kuşkusuz bunlar Türklerin asla kabul ede.meyecekleri
ade etmeye karar verdi. Onun ve hükümetinin bu yöne şeylercli, ama Sovyetler Temmuz ayı nda müttefikler arası
kaymasında uluslararası gelişmelerin de bir payı vardı. Potsdam Konferansı'nda tekliflerini ortaya attı kları nda, In-
gilizler ya da Amerikalı lar tarafından bu tekliflere hemen
karşı çı kı lmamıştı . Türkiye'nin savaş zamanındaki siyaseti-
Demokratikleşme yönündeki dış baskılar
nin Batıl ı müttefiklerin gözünde onu sevimsiz kılm ış oldu-
Çok genel bir anlamda, Ikinci Dünya Savaşı'nda Miliver ğu da unutulmamalı . Bununla beraber Amerika birleşik
güçlerinin yenilgisi kendi içinde demokratik değerlerin bir Devletleri Türkiye'nin konumunu giderek daha destekler
zaferi idi. Çoğulcu, kapitalist bir demokrasi olan Amerika hale gelmişti. Sovyet istekleri Türkiye'ye Ağustos 1946'da
Birleşik Devletleri savaştan egemen dünya gücü olarak çı k- resınen bildirildiğinde, ABD Türk hükümetine kararlı bir
mış ve onun örneği bütün dünya ülkelerinde olduğu gibi yol tutmasim tavsiye etti. Böylelikle cesaredendirilen Tür-
Türkiye'de de birçoklarmı etkilemişti. Nisan 1945'te Türki- kiye Sovyet isteklerini reddetti, ama bunu gerginliği azalt-
ye San Fransisko Konferansı'na kurucu üye olarak katılarak maya çalışarak, yatıştı rıcı ifadelerle yaptı.
ve Birleşmiş Milletler antlasmasını imzalayarak demokratik Stalin'in Doğu Avrupa'daki politikalarından duyulan en-
idealler için kesin söz vermiş oldu. Ancak, Türk hükümeti- dişe bu bölgede komünist rejim kuruldukça artı yordu. Bu
nin kendini Batı'ya, bilhassa da Amerika Birleşik Devletle- yüzden Washington Türkiye'nin stratejik önemini yeniden
ri'ne daha yakı nlaşmaya mecbur hissetmesinin daha doğru- değerlendirmeye başladı. Her ne kadar kuramsal olarak Bir-
dan nedenleri vardı. leşmiş Milletler uluslararası anlaşmazlı kları n havale edile-
Sovyetler Birliği'yle yakı n iliş kiler bütün 1920'ler ve bileceği ve havale edilmesi gereken bir forum idiyse de,
1.930'lar boyunca Türk dış siyasetinin köşe taşı olmuştu, Sovyetler Birliği'nin Güvenlik Konseyi'nde sürekli vetoya
ancak bu ilişkiler önce Ribbentrop-Molotov paktı ve sonra başvurması Birleş miş Milletler yoluyla iş görülnı esini ola-
da Türkiye'nin savaş ta tarafsız kalması yla tatsizlaşti. Sov- naksız hale getirmekteydi ve ABD yönetimi de tek yanlı
yetler Birliği 1945'te süresi bittikten sonra Türkiye ile olan olarak hareket etmeye karar verdi. 12 Mart 1947'de Başkan
dostluk antlaşması nı yeniIenıeyecegini açı kladı ve o yı lı n Truman "Truman doktrini"ni ortaya attı. Bu doktrin, ABD'-
Haziran ayı nda Molotov, Türk büyükelçisiyle olan görüş- nin, varlı klar' diş baskı ya da kendi sı nı rları clahilindeki mi-
melerde, yeni bir dostluk antlaşmasmın imzalanması ndan litan azı nlıkları n tehdidinde olan "özgür ulusları " savun-

302 303
maya yardı m etmesi gerektiğini ve yardım edeceğini bildiri- Yine, ilk olarak Ocak ayı nda öne sürülen Çiftçiyi Toprak-
yordu. Doktrinin ilanı na sebep, Başkan Truman'ı n Ameri-
landı rma Kanunu Mayıs ayında Millet Meclisi'nde tartışma-
kan kongresine sunduğu, (o sırada komünistler ile monarşi ya sunuldu. Türkiye hâlâ bunaltacak ölçüde bir küçük çift-
taraftarları arası ndaki iç savaşı n şiddetle hüküm sürdüğü) çiler ulusuydu. Toprak sahipliğinin yüzde 99.75'i, 500 dö-
Yunanistan'a ve. Türkiye'ye askeri ve mali destek önerisiydi. nümden az olan küçük çiftliklerden oluşuyordu. 5000 dö-
Bu, ABD'nin dünyanı n her yerindeki komünizm karşıtı re- nümün üstündeki toprak sahiplerinin oranı sadece yüzde
jimlerin korunması nı taahhüt etmesinin başlangıcıyd ı. Kısa
0.01 idi. Çoğu çiftçi 500 dönümün çok daha altı nda topra-
bir süre sonra, Haziran 1947'de, ekonomilerini onarmaları -
ğa sahipti. Bölgeler arası nda büyük farklıliklar vardı, bu-
na yardı m için Avrupa ülkelerine dev ölçekte mali destek
nunla beraber daha zengin tarı msal bölgelerde 25 ile 50 dö-
öngören Marshall Planı öne sürüldü. Bu planı n birbirini ta-
nüm arası /Intik yaygı ndı. Küçük çiftçilerin birçoğu düşük
mamlayan üç amacı bulunuyordu: Avrupaliları n kendilerini
bir yaşam sürüyordu. Yaklaşı k 3 milyon köylü ailesinin ya-
toparlamaları na yardı mcı olmak; Amerikan sanayii için kar-
satacak yeterli toprağı yoktu ve 24 ila 48 dönümlük bir
lı ihracat pazarları nı korumak ve beslemek; komünizııı e
mülk, fakirlik çizgisinde yaşamak, çoğu durumda ise bu
neden olan yoksulluğu ortadan kaldı rmak.
çizginin altı nda yaşamak demekti. Sonuç olarak, çok büyük
Türk liderleri, Amerikan siyasal ve askeri desteğinden ve sayı daki çiftçi uzun zamandan beri, çok düşük yaşam düze-
Marshall Planı'ndan tanı olarak yararlanmak için, Amerika- yine sahip ortakçı lar haline gelmişti. Genellikle bunları n
lı ların çok önem verdiği siyasal ve ekonomik ülkülere (de-
tohumları ve aletleri büyük bir toprak sahibi ya da zengin
mokrasi ve serbest girişim) daha dikkatli şekilde uymanı n bir kentli tarafı ndan sağlanıyor, bu kişiler karşı lı k olarak
Türkiye için yararlı olacağını anlamışlardı. Işte bu nedenle
hasadın 1/4 ila 112'si ıii alıyorlardı.
Türkiye'de 1945 sonrası ndaki siyasal ve ekonomik değişi- Meclise Mayıs 1945'te sunulan bu yasa, kullanı lmayan
min hem ülke içi hem uluslararası kökleri olduğunu söyle- devlet arazilerini, dini vakıf arazilerini, tarıma elverişli hale
yebiliriz.
getirilmiş arazileri, mülkiyeti belli olmayan arazileri ve 500
dönümden fazlasma sahip olan toprak sahiplerinden istim-
Demokratikleşme süreci lak edilecek arazileri dağı tmak suretiyle, hiç toprağı olma-
yan ya da çok az olan çiftçilere yeterli toprak temin etmeyi
Hükümetin bir yön değişikliğini düşünmekte olduğunun amaclamaktaydı. Yasanı n 17. maddesi gereğince, yoğun nü-
ilk işareti, daha savaş bitmeden önce, 1 Kası m 1944'te yasa- fusu olan bölgelerde, 200 dönümden fazlasina sahip olan
ma yılı nın açış nutkunda Inönü Türk siyasal sisteminin de-
çiftçilerin arazisinin dörtte üçüne kadarı kamulaştırılabile-
mokratik parlamenter niteliğini kuvvette vurguladığinda
cekti. Köylülere 20 yıllı k faizsiz borç da verilecekti.
verilmiş ti. 19 Mayıs 1945'te Inönü bu temayı ayrı ntı sıyla
Mecliste bu yasa üzerine olan tartışmalar, hükümetin ilk
ele aldı ve rejimi daha demokratik kı lmak için önlemler al-
kez açı klan açığa ve şiddetle eleş tirilmesine vesile oldu. Ya-
maya söz verdi, ancak bu önlemlerin ne olduğunu açı kça saya muhalefette bulunanlar, yakınları toprak sahibi olan
belirtmemekteydi.
milletvekilleriydi ve bunları n sözcüsü olan Adnan Mende-
304 305
res'in kendisi Aydı nlı büyük bir toprak sahibiydi. Muhalefet muz ayı nda Istanbullu ünlü sanayici Nuri Demirağ Milli
önce ekonomik gerekçeler üzerinde odaklaş tı (yasanı n Kalkı nma Partisi adında bir muhalefet partisi kurduğu za-
mülkiyet güvenliğini felce uğrattiğı, yatı rımlara sekte vura- man başlamıştı . Parti 5 Eylül'de resmen kurulmuştu. Milli
cağı ve verimsiz tarıma yol açacağı öne sürülüyordu), an- Kalkınma Partisi'nin parti programı, ekonominin liberalleş-
cak hükümetin otoriter tutumu, tartışmaları ülkede de- ririlmesi ve serbest girişimin geliştirilmesi çağrısından olu-
mokrasinin olmadığını protesto etmeye doğru götürdü, bu şuyordu. Partinin içinde hiç deneyimli siyasetçi yoktu, Mil-
protestoyu da yine Menderes yöniendirrnekteydi. let Meclisi'nde bir temsilcisi de bulunmuyordu. Bu sebep-
Sonunda yasa sert tartışmalara rağmen oybirliğiyle kabul ten parti çok etkin değildi ve az desteğe sahipti. Asıl önemli
edildi -bu, Cumhuriyet Halk Partisi'ne halen hakim olan di- gelişme bir süre sonra, Tan ve Vatani da yazdı kları eleştirel
siplinin açı k bir göstergesiydi- ancak çok kısa bir süre son- makaleleri nedeniyle Adnan Menderes ile Fuat Köprülü ve
ra, 7 Haziran'da, Menderes, öteki üç milletvekili, (eski Baş- ardı ndan Refik Koraltan 21 Eylül'de Cumhuriyet Halk Par-
bakan) Ceffil Bayar, Refik Koraltan ve (ünlü tarihçi) Fuat tisi'nden resmen ihraç edildiklerinde meydana geldi.
Köprülü ile birlikte, CHP grubuna anayasanı n tam uygu- Ismet Inönü 1 Kası m'daki bir konuşmasında, Türk de-
lanması nı ve demokrasinin kurulmasını isteyen bir önerge mokrasisinin ana noksanını n bir muhalefet partisinin yoklu-
sundu. Dördü Tahrir diye bilinen bu önerge, bir muhalefet ğu olduğunu ifade etmiş (anlaşılan Milli Kalkı nma Partisi'ni
partisinin kurulması ndan çok Cumhuriyet Halk Partisinde önemsemiyordu) ve 1947 yılı için planlanan genel seçimle-
bir reformu amaçlar gözüküyordu, ama yine de bu önerge, rin, o sı rada var olan iki dereceli sistemin aksine, serbest ve
savaş sonrası ndaki örgütlü siyasal muhalefetin başlangıç tek dereceli olacağını açı kladı. Aralık ayı başında Celâl Ba-
simgesi oldu. yar Cumhuriyet Halk Partisi'nden istifa etti. Dörtlü Takrir'i
Dörtler'in önerileri CHP grubu tarafı ndan reddedildi, imıalamış olan dört milletvekilinin hepsi artı k iktidar parti-
ama bu cüretlerinden dolayı herhangi bir şekilde cezaland ı- sinden ayrılmış ya da ayrılmak zorunda bırakılmıştı ve yeni
rı lmadilar. Bu durum genel olarak, hükümetin siyasal or- bir partinin kurulması nın yakın olduğu belliydi. Yeni parti-
tamda belirli bir yumuşamaya izin vermeye hazı r olduğu- nin kuruluş hazırlı klarında Bayar ve Inönü birlikle yan yana
nun bir işareti olarak yorumlandi. Bu yönde başka işaretler çalıştı lar. Bayar'in eski bir ]ön Türk oluşu ve onun laik ligi
de vardı . Kimi gazeteler, bilhassa Ahmet Emin Yalman'ın li- temel ilke olarak kabül ettiğine inanılması , bir muhalefet
beral (ve Amerika yOnelimli) Vatan gazetesi ve Zekeriya ve partisinin varlığını n Kemalist bürokrasi ve parti taraf ı ndan
Sabiha Sertel'in solcu Tan gazetesi "Dörtler"i desteklemeye kabul edilmesini kuş kusuz kolaylaştı rdı. Yeni parti içinse bu
başladı, düşüncelerini açı klamaları için onlara sütunları ncla sorun yaratmaktaydı. Her ne kadar yeni partinin kurulu ş
yer verdiler. Dörtlü Takrir'in sunuluşundan bir hafta sonra, aşaması nda "Dörtler"in Ismet Inönü'nün iyi niyetine tabi
Istanbul'da ara seçimler yapı ldığı nda, hükümet, ilk kez olacakları belliyse de, Bayar ile Inönü'nün birlikte çalışıyor
Cumhuriyet Halk Partisi'nin çeşitli adayları arasında tercih olması, bu partinin yaratilmasmı n gizli bir anlaşmanı n ürü-
yapılmasına izin verdi. nü olduğu izlenimini veriyordu ve bu, yeni partinin güçlük-
Doğrusunu söylemek gerekirse, çok partili dönem, Tem- le üstesinden geleceği bir suçlama kanı tı olabilirdi.

306 307
Demokrat Parti 7 Ocak 1946'da resmen kuruldu ve Inö- çek sandalye sayısının 279 olduğunu açıklamıştı!
neı'den işaret almış olan Cumhuriyet Halk Partisi ve organ- DP'ye yönelik yaygın destek karşısında CHP bir tercih
ları nca başlangıçta memnunlukla karşılandı . Demokrat Par- yapmak durumundaydı: ya 1925 ve 1930'da yapmış olduğu
ti şubelerini kurmaya başlar başlamaz bütün ülkede coşku- gibi muhalefeti bastı racak ya da liberalleşme yolunda ilerle-
lu bir karşılı k bulduğu ortaya çıktı . Cumhuriyet Halk Parti- yecekti. 1946 seçimlerinden sonraki bir yı l boyunca parti
si yöneticileri hoşnutsuzluk olduğunu bilmekteydiler, yine bu iki seçenek arasında tereddüt eder gibi görünüyordu.
de bu hoşnutsuzluğun derecesi karşısında afalladılar. Mayıs Ağustos ayında Inönü, kendine yeni başbakan olarak parti-
1946'da olağanüstü kongre istendi. Bu kongrede bazı libe- deki sertlik yanhlarmın en önde geleni ve tek parti devleti-
ralleşme önlemleri alındı: tek dereceli seçimler kabul edildi nin taraftarı sayılan Recep Peker'i seçti. Peker, muhalefetin
ve değişmez genel başkanlı k konumu ile Milli Şef sıfatı kal- hükümetin bir küçük ortağı gibi davranmasını ve CHP'ye
dı rı ldı. Inönü kuşkusuz genel başkan olarak kalmıştı; ama karşı başlattığı sürekli saldı rı lardan vazgeçmesini sağlamak
şimdi yeniden seçilmek zorundaydı. Kongreden kısa bir sü- için muhalefeti sindirmeye çalıştı. Ancak DP istenileni yap-
re sonra basın yasası liberalleştirildi ve üniversiteler bir mayı reddetti. CHP bürokratlarmın seçimler sı rası ndaki hi-
miktar özerklik kazandı. Ancak, besbelli Demokrat Partili- lek-ar davranışları havayı adamakıllı bozmuştu ancak, mu-
teri hazırlı ksız yakalamak umuduyla, genel seçimlerin tari- halefetin hükümeti sert şekilde eleştirmeyi sürdürmesinin
hi Temmuz 1947'den Temmuz 1946'ya alındı. Demokrat bir diğer nedeni kendi programı ile CHP programı arasın-
Partililer itiraz ettiler ve seçimleri (daha önce o yıl içindeki daki farkın gittikçe azalıyor olmasıydı . Demokrat Parti, Ke-
belediye seçimlerinde yapmış oldukları gibi) boykot etmeyi malizmin milliyetçilik ve laiklik gibi temel ilkelerini kabul
bile düşündüler, ama sonunda katıldı lar ve meclisteki 465 ediyordu, bu yüzden kendini bu konularda hükümetten
sandalyeden 62'sini kazanmayı başardılar. farklı gösteremezdi. CHP'den başlangıçta ayrı düştüğü hu-
Görünüşte yeni parti için bu dikkate değer ama çarpıcı ol- suslar ise (siyasal ve ekonomik liberalleşme), iktidar partisi
mayan bir başarıydı, ancak işin gerçeği farklıydı. Cumhuri- tarafından 1947-1950 yılları arasında büyük ölçüde devra-
yet Halk Partisi'nin çoğunluğu sağlamasının bir sebebi, bü- lı nmış tı. Bu yüzden DP, kamuoyunu harekete geçirmek için
yük çaptaki hileli oylarch. Seçim usulleri kusursuz olmaktan sürekli yüksek gerilimli bir ortama ihtiyaç duyuyordu. Bu
çok uzaktı: oy kullanı lı rken gizlilik güvencesi yoktu, tarafsız nedenle de meclise hemen hemen tamamen günlük olaylar
gözlemcilik mevcut değildi ve sonuçlar ilan edilir edilmez temelinde yeni şikayet konuları getirmekteydi.
oy pusulaları imha ediliyor, bu da herhangi bir denetleme Her iki partinin, kendini diğerinden farklı göstermeye ça-
yapmayı olanaksız kılı yordu. Unutulmamalı ki, bu sı rada lış tıkları bir diğer usul, birbirlerini komünistlikle karala-
bütün yerel ve bölgesel yöneticiler CHP üyesiydiler ve bun- mak'. Hükümet aşırı (ve Pantürkist) sağı bastirmayı uygun
lar siyasal muhalefet ile devlete ihanet' birbirinden ayı rdet- görmüşken Ikinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi sol için
mekte büyük güçlük çekiyorlardı. Oy sahtekarlığını n çapı o nispeten bir hoşgörü dönemini başlatmıştı. CHP içinde sa-
kadar meydandaydı ki bütün ülke feryat ediyordu. Cebi Ba- vaşın hemen ardından gelen bu dönemde bile, gelişmekte
yar DP'nin bir soruşturması na göre partinin kazandığı ger- olan muhalefeti, nefret edilen "komünizmle özdeşleyen

309
308
unsurlar vardı. 4 Aralı k 1945'te, müstakbel DP liderlerinin kı , hükümetin demokratik olmayan birtakım yasaları geri
makalelerini yayınlamakta olan solcu gazete Tan'm bürola- çekmemesi durumunda DP milletvekilerinin Millet Mec-
n, CHP basını ndaki kışkı rtıcı makalelerle tahrike kapılmış lis'ini terketmelerine ve boykot etmelerine izin veriyordu.
bir milliyetçi öğrenci kalabalığinca yağmalanmiş ve baskı Önemli bir tehditti bu, çünkü 1946'da oy pusulaları ndaki
makineleri tahrip edilmişti. Polis oradaydı ama müdahale hileler yüzünden meşruiyeti kuşkulu olan Peker hükümeti
eımemisti. Bu olanlara rağmen Haziran 1946'da bir sosya- halkı n ve dış dünyanı n kendisini demokrasi karşı tı gibi
list parti ve hatta tecrübeli komünist Dr. Şefik Hüsnü Değ- görmesini göze alamazd ı, hele Amerikan yardımını n önemi
mer'in önderliğinde Türkiye Sosyalist Emehçi ve Köylü Par- gittikçe artarken.
tisi adlı bir komünist partisi kurulmuştu. DP ve CHP arasındaki ilişkiler açı kça kopmak üzereydi,
Ancak, Soğuk Savaşın etkileri kendilerini kısa sürede his- fakat Temmuz 1947'de Inönü araya girdi. Peker ve Bayar'la
settirmeye başladı ve Aralık 1946'da sıkıyönetim kanunlara - ayrı ayrı görüştü ve sonra da bası na bir beyanatta bulundu.
na başvurularak bu partiler kapauldı. DP ve CHP, birbirleri- "12 Temmuz Beyannamesi" adlı bu bildiri muhalefetin var-
ni komünizme karşı yumuşak davranmakla suçladıkları bir lığını mesrulasurı yor, devlet yönetiminden tarafsı z olmasını
çamur atma saldı rısı başlattılar. Hatta DP Moskova'nı n hiz- ve her iki partiye adil davranmasını istiyordu. Cumhurbas-
metinde olmakla suçlandı. 1948 ve 1949 yılları, bir solcu kaninı n bu kati müdahalesi çok partili siyasetin kalıc ı oldu-
avı na sahne oldu. Nihal Atsı z ve Zeki Velidi Togan gibi, sa- ğunu açıklı yordu. Bu CHP içerisinde ise başbakan Recep
vaş tan hemen sonraki dönemde kovuş turmaya uğramış Peker'in başını çektiği sertlik yanblannı n yenilgisi anlamı-
olan ünlü Panuarkistlerin itibarlan iade edildi ve bunların na geliyordu. Recep Peker istifa etti ve yerine, San Fransis-
sesini en çok çı kartan hasımlan olan sosyalist yazar Saba- ko Konferansı'nda Türk heyetine başkanlık etmiş olan, Dı-
hattin Ali, devletin istihbarat kuruluş unun bir mensubu ta- şişleri Bakanı Hasan Saka geçti.
rafından öldürüldü. CHP Kası m 1947'deki kongresinde DP programına çok
Partilerin arası ndaki ilişkiler giderek daha kötüleşrnek- daha yakı nlaştı. Serbest giriş imi savunmakta ve Çiftçiyi
teydi. 1947 bütçesi üzerindeki tartışmalar son derece düş- Topraklandı rma Kanunu'nun 17. maddesini geri çekmeye
mancaydı ve bir keresinde başbakan, Menderes'i psikopat karar vermekteydi (meclis bunu 1950'de gerçekleş tirecek-
diye tammlamış, bunun üzerine Demokrat Partililer meclisi ti). Ayrı ca Demokrat Partililerin kullandığı din kozuna kar-
terkedip toplantıları birkaç gün boykot etmişlerdi. Ocak şılı k bulmaya çalışı p okullarda din eğitimine izin verme kı-
1947'de DP ilk kongresini yaptı : Kongrede temsilciler, Hür- ran aldı ve DP propagandasının komünist ajitasyon mer-
riyet Misaki'm kabul ettiler. Bu terim ünlü 1920 Misak-ı kezleri diye tanımlayı p boy hedefi haline getirdiği Köy Ens-
Milli'sinin kasıtlı bir taklidiydi. DP kendini Atatürk'ün baş- tilüleri'nde reform yapmayı kararlaştırdı.
lattı kları nı tamamlayacak yeni siyasal aklın olarak görüyor- Ismet Inönü'nün bu denli kesin biçimde reformculardan
du. Atatürk ulusal bağı msızlığı sağlamış ve Türk toplu- yana çıkı p sertlik yanlı lanni bir yana atmış olması na rağ-
munda reform yapmıştı, şimdi onlar demokrasiyi getirerek men partinin parçalanınaması, CHP içerisindeki disiplinin
Atatürk'ün reformları n' tamamlayacaklardı . Hürriyet Misa- ölçüsüdür. Ancak Halk Partisi'nin bu yeni uzlaş macı çizgi-

310 311
si, esasen kendilerine ait tutarlı bir siyasi program nedeniy- giderek, devletçiliği faşizmin itibardan düşmüş bir kalıntısı
le değil CHP'ye olan ortak muhalefetle birbirlerine bağlan- olarak tanımlamaktaydı. DP'nin Celal Bayar gibi daha ılımlı
mış olan Demokratlar için ciddi sorunlar yarattı. DP lider- olan liderleri, devletin ekonomideki rolünün değişmesini,
lerini gereğinden fazla ılımlı bulan ve CHP'ye karşı daha devletin doğrudan müdahaleci olmayıp özel girişimde eşgü-
uzlaş maz bir muhalefet isteyen bazı milletvekili grupları düm sağlamasını ve destekle bulunmasını istiyorlardı. Onla-
partiden koptu. Bunlardan biri, (Inönü 1944'te kendisini ra göre, özel girişimin mutlaka önceliği olmalı ve devlet sa-
genelkurmay başkanlığından azlettiğinden beri onun aman- dece özel girişim sermaye eksikliği yüzünden başarısız oldu-
sız düşmanı olan) Mareşal Fevzi Çakmak'ı n göstermelik ğu ya da başarı umudu kalmadığı zaman devreye girmeliydi.
başkanlığı nda Millet Partisi'ni kurdu. Sonuçta, DP'nin mec- Ocak 1947'de Istanbullu bazı işadamları Istanbul Tüccar
listeki grubu 1949'da yarı yarıya azaldı, ama aynı zamanda Derneği'ni kurdular. Hükümet denetiminde olmayan ilk top-
da DP çok daha tutarlı bir parti haline geldi. Hasan Saka luluktu bu. Dernek, ülkenin ekonomik gelişme eksikliğin-
Haziran 1948'de kabinesini yeniledi ve 1949'da ise yerine den sorumlu tuttuğu devletçiliği eleştiriyor ve. Demokratlar
daha uzlaş ma° bir kiş i olan ve Islamcı eğilimleriyle bilinen tarafından öne sürülen fikirleri destekliyordu.
profesör Semsettin Günaltay getirildi. Aynı zamanda, savaş zamanı seferberlik yılları ndan sonra
Iki parti arası nda ana çekiş me konusu olarak yalnızca se- yoksullaşmış olan Türkiye Amerikan mali yardımı na acilen
çim yasası kalmıştı . Bu yasa, tamamiyle serbest ve dürüst büyük ihtiyaç duyuyordu. Bu yardımı kolaylaştırmak ama-
seçimler garanti edilmediği takdirde 1950 yılı nda yapılması cı yla Türk hükümeti Uluslararası Para Fonu (IMF) üyeliği
saptanmış olan genel seçimleri boykot etme tehdidinde bu- için evvelce başvuruda bulunmuş ve üyeliğe hak kazanmak
lunan muhalefetin baskislyla birkaç kez değiş tirildi. Muha- amacıyla 1947'de "7 Eylül Kararları"nı almıştı. Esas itiba-
lefet özellikle seçimlerde denetim istiyordu ama istediği hü- riyle bu kararlar Türk lirasının yüzde 120 devaitıasyonunu
kümetin denetimi değil adli denetimdi. Sonunda Şubat (cumhuriyet dönemindeki birçok devalüasyonun ilkiydi
1950'de, 14 Mayı s 1950 seçimleri için tam zamanı nda bir bu) ve Türk ekonomisinin dünya ekonomisiyle bütünleş-
uzlaşmaya varıldı . mesini hedefleyen birtakım liberalleşme tedbirlerini getir-
mekteydi_
Toplumsal ve ekonomik reform 1946'da CHP yeni bir beş yıllı k ekonomik plan yapmıştı.
Kendi kendine yeterlik siyasetine ve devlet denetimine
1947 yılı , siyasal reform sürecinde olduğu gibi yeni ekono- ağırlı k veren bu plan savaş öncesinin planlarına benziyordu
mi siyasetinin kabulünde de bir dönüm noktası oldu. O za- (planı n yazarları, 1932-1934 yıllarında etkin olmuş olan
mana değin CHP, 1930'larda baş latılmış olan "devletçilik" si- Kadro çevresinden geliyordu), ancak 1947'de bu plan terke-
yasetine sı kı sı kıya bağlıydı . Bu siyaset hem yerli iş çevrele- dildi ve Istanbullu işadamlarının ve DP'nin isteklerini yan-
rinin hem de Amerikalıların giderek sertleş en eleştirilerine sıtan yeni bir "Türk Kalkı nma Planı" benimsendi. Yeni plan
uğramaktaych. DP kendini ülke içindeki eleştirilerin sözcü- serbest girişime, tarımı n ve (ağır sanayi yerine) tarıma da-
sü konumuna koymuş tu. Menderes kimi zaman çok ileriye yalı sanayini geliş mesine, demiryolları yerine karayollarına

312 313
ve enerji (petrol) sektörünün gelişmesine ağırlık veriyordu. Bu dönemde hükümetin sosyal politikalar ı ekonomi siya-
Kası m 1947'deki CHP kongresinde bu plan içtenlikle be- seti kadar değişikliğe uğramamıştı. Sı nıf esası rıdaki örgüt-
nimsendi. Bu andan itibaren DP ile CHP'nin ekonomi siya- lenme yasağı nın 1946'da kaldı rılmasıyla birtakım sendika-
setleri arası nda hemen hiç fark kalmamıştı. Tek farklı lı k lar ortaya çıkmış, bunları n ortaya çı kışı Türkiye'nin (BM'ye
DP'nin devlet kurulu ş ları nı satışa çı karmak istemesi bağlı) Uluslararası Çal ış ma Orgütn'ne (ILO), katı lması nı
CHP'nin ise buna yanaşınaması idi. Kası m 1948'de Istan- mümkün kı lacak kadar tam zamanında olmuştu. Ama bu
bul'da yapı lan "Iktisat Kongresi" (Izmir'de 1923'te yapılan- sendikaları n çoğu küçük çaplı oluşumlardı ve içlerinde en
dan sonra bu ikincisiydi), liberal ekonomi siyasetin' des- etkin olanları ise korai:11,1st TSKEP ya da sosyalist TSP'ne
teklemeyi çok daha fazla vurgulamaktaydı. bağl ı ydı. Aralı k 1946'da sı kıyönetim komutanlığını n emriy-
1948'den itibaren Demokratların tezi, Amerikan incele- le her iki parti ile birlikte bunlar da kapanim ıştı:
me heyetlerinin faaliyetleriyle ve sonradan verdikleri rapor- 1947'de, iş çilere sendikalarda örgütlenme hakkı veren,
larla güç kazandı . Bu heyetler, Türkiye'deki ekonomik kal- ama ayni zamanda da sendikaları n siyasal faaliyetini ve
kınma olanakları na ve Amerikan yardımı nın nasıl verilmesi grevieri yasaklayan yeni bir "Sendikalar Kanunu" çı karıldı.
ve kullanı lması gerektiğ ine dair raporlar hazı rlamış lardı. Siyasal faaliyet yasağı na rağ men hem DP hem de CHP
Sanayici Max Thornburg'un Dünya Bankası adına başkanlı k 1947'de kurulmuş olan sendikaların desteğini edinmeye
ettiği heyet en tanınmış olanıydı , bu heyetin 1949'da açı k- gayret etmekte ve DP iktidara geçer geçmez onlara grev
lanan raporu gerek Türk gerek Amerikan hükümet çevrele- hakkı vermeyi vaat etmekteydi. Aslı nda Türk işçilerinin bu
rinde çok etkili oldu. Tavsiyeleri 1947 tarihli "Türk Kalkı n- hakkı kazanmasına on yıl daha vardı. Henüz doğuş aşama-
ma Planı "yla tamamiyle aynı çizgideydi. sı ndaki bu sendikaları n konumu, çeşitli hükümetlerin kı-
1945-1950 arası yı llar Türk ekonomisi için büyüme yılla- sı tlayıcı siyasetlerinden başka, sanayi işçisi sayısı nın azlığı,
rıyd ı . (Gayri Safi Yurt Içi Hasılada yı lda kabaca yüzde 11 eğitim seviyelerinin düşük olması ve yeterince sendika al-
büyüme), fakat unutulmamalıdı r ki, bu büyüme, kı smen datı toplanması nı hemen hemen olanaksız kı lacak kadar
Ikinci Dünya Savaşı'nı n çok düş ük ekonomik faaliyet sevi- aşı rı fakir oluşları ndan dolayı da temel olarak zaylfu.
yesinden itibaren bir iyileş meydi. Türkiye'nin göreli kendi
kendine yeterlik siyasetinin sona ermekte olup dünya tica-
14 Mayıs 1950 seçimleri
retine katı lması nı n luzlanmakıa olduğunun iki göstergeden
birincisi ekonomik büyümenin en çok tar ı m kesiminde ol- Bütün geçiş dönemi düğüm noktasına Mayıs 1950 seçimle-
ması , ikincisi ise makine ithalat ı nın hı zla yükselmesi nede- riyle ulaştı . Seçimler, önemli olaylar çı kmadan ve genel ka-
niyle ticaret fazlası nı ', 1947'den itibaren devamlı bir ticaret nı ya göre, gerçekten serbest ve dürüst geçti. Katılım çok
açığıııa dönüşmesi idi. Bu da, 1950 sonrasında DP yöneti- yüksekti ve seçmenlerin yüzde 80'i oy kullandı. Sonuçlar
minin belirgin niteliği olacak olan ekonomik eğilimlerin, açı klandığında kamuoyu şaşkı na döndü: Demokrat Parti,
gerçekte bu parti iktidarı devralmadan önce başlamış oldu- CHP'nin yüzde 39.8'1ik oyuna karşı lı k oyları n yüzde
ğunu göstermektedir. 53.4'ünü almış tı . Türk seçim sistemine göre, CHP'nin 69

314 315
sandalyesine karşılık DP yeni meclisteki 408 sandalyeyi ka- taraftara sahip ilk siyasal örgüt olması ndan dolayı, DP Türk
zanmış oluyordu. CHP ülkenin daha kalktı-11ms olan batı siyasetinde tamamiyle yeni bir olguydu.
bölgesinde tek bir vilayet kazanamamışti, kazandığı bütün Çoğu zaman, Türkiye'de bir diktatörlükten çok partili
vilayetler Ankara'nı n doğusundaydı ve bu büyük ölçüde, az demokrasiye 1946'da barışçı yolla geçişin ve iktidarın dört
gelişmiş bölgelerde, CHP'ye sadı k olan eşraf, aşiret reisleri yıl sonra yine aynı barışçı yolla devredilişinin, gelişmekte
ve büyük toprak sahiplerinin kullanı lan oyları denetlemiş olan ülkeler içerisinde benzersiz bir deneyim olduğu söy-
olmaları yüzündendi. lenmektedir. Gerçekten de bu, modern Türkiye üzerine
Sonuçlar bütün ülkede bir özgürlük havası nda kutlandı. olan tarih yazıcılığını n hemen hemen beylik bir ifadesidir.
Ama sonuçlar Inönü için acı bir hayal kırı klığı idi. Onun Bunun gözden kaçı rdığı şey ise şudur: Her ne kadar Türki-
geniş kapsamlı siyasal ve ekonomik liberalleşmeyi başlata- ye' gerçekten sosyo-ekonomik olarak birçok bakımdan ge-
rak DP'nin başarı şansını yok etme gayretlerine rağmen, liş mekte olan bir ülkeyse de, 1876'dan bu yana parlamenter
bizzat Ismet Paşa'nın fazlasıyla simgesi olduğu baskı yı lları - seçim deneyimleri mirası na ve 1908-1913 ve 1923-1925
nin anısı, seçmenleri çok yoğun şekilde etkilemiş ve sonuç- yılları arası ndaki ve 1930'daki çok partili demokrasi mirası-
ta seçmen CHP'nin "yeni görünümüne" inanmamıştı . An- na da sahipti. Demokrasi derine kök salmamışsa da ve ko-
cak, seçimler iki yıl önce yapılmış olsaydı DP'nin zaferinin layca sı nı rlamp engelleniyorsa da, en başı ndan inşa edilmek
çok daha geniş kapsamlı olacağını söylemek büyük olasılı k- zorunda değildi.
la yanlış değildir.
Ayrıntıları hiçbir zaman ortaya çıkarı lmamış olmakla be-
raber, ordu içerisindeki bazı unsurları n Inönü namı na bir
darbe yapma ve seçimleri iptal etme teklifinde bulunmuş
oldukları anlaşı lıyor. Inönü ise, ebedi saygınlığını kazan-
mak için, beş yı l önce ilan ettiği rotadan şaşmadı. Inönü sa-
dı k -ama esasen güçsüz- olan bir muhalefet oluşturmak is-
temişti. Hesaplamasında yanılmiştı, ama şimdi sonuçları
kabul edip, iktidarı büyük bir nezaketle'devretmekte ve 14
yıllı k başbakanlı k ve 12 yı llı k cumhurbaşkanlığından sonra
kendini muhalefet liderliği görevlerine adamaktaydı.
Şimdi Türkiye'yi yönetecek olan DP, programı ndan dola-
yı değil (belirtilmiş olduğu gibi programı özellikle 1947
sonrası CHP'ninkinin hemen hemen bir benzeriydi), kölele-
ri egemen "Jön Türk" koalisyonu içerisindeki bir ihtilafta
yatan bu partinin, ülkenin modern tarihinde, desteğini ser-
best bir seçimde dile getirebilmiş çok büyük sayıda gerçek

316 317
BoLÜM III
Huzursuz
bir demokrasi
13.
Demokrat Parti iktidarı,
1950-1960

Yeni meclis ve yeni kabine

Tarihçiler arası nda, Demokrat Parti'nin Mayıs 1950'deki


ezici seçim zaferinin, modern Türk siyasal tarihinde bir dö-
nüm noktası oluşturduğuna dair yaygın bir mutabakat var-
dı r, Hem DP'nin (CHP'nin 69 sandalyesine karşılı k 408
sandalyeyle) ezici bir çoğunluğa sahip olduğu yeni meclisin
ve hem de yeni hükümetin niteliği eskisinden çok farkhydı .
DP milletvekillerinin toplumsal özelliklerine bakıldığın-
da, Kemalist dönemdekilerden ayrılan birtakım. farklılı klar
göze çarpar. DP milletvekilleri ortalama olarak daha gençti,
seçim bölgeleriyle çok daha köklü ilişkilere sahiptiler, üni-
versite eğitimi görmüş olan daha az, ticaret veya hukuk for-
masyonuna sahip olan çok daha fazlaydı. CHP'yle olan en
çarpıcı farklılı k, bürokratik ve/veya askeri forrnasyona sa-
hip milletvekillerinin hemen hemen olmayışlydı. Türkiye
seçkinlerinin hayli farklı bir kesiminin iktidara gelmiş ol-
duğu açı ktı.
Yeni meclisin yaptığı ilk işlerden biri, Celal Bayar'ı cum-

321
hurbaşkam seçmek oldu. Onun adaylığı hemen hiç tarty.,;11- ken, DP ise çoğunluğu temsil ettiği kanısı ndaych ve onun
mach. Bayar yeni partinin kurucusuydu, Atatürk'hı günlere demokrasi tasavvuruna göre bu çoğunluk kendisine, gerek-
kadar uzanan bir devlet adamı geçmişine sahipti ve birçok li gördüğü her şeyi yapmak için mutlak yetki ve meşruiyet
kimse tarafı ndan ı lı mlı bir kişi olarak görülüyordu. Başba- vermiş ti. 1924 Anayasası gereğince, meclisin gücünü den-
kanlı k için ise rekabet daha fazlaydı, ama bu makam, Ba- geleyecek bir ikinci meclis ya da anayasa mahkemesi gibi
yar'ı n halk istediği için desteklediği Adnan Menderes'e ve- denetim mekanizmaları bulunmuyordu ve özellikle 1954
rildi. Menderes sadece başbakan olmakla kalmad ı , CHP za- sonrası nda hükümet muhalefetin yaşamını güçle.ştirmek
manında hep cumhurbaşkanı na ait olan parti genel başkan- için bu durumdan yararlandı.
lığını da aldı. Öte yanda CHP bir karışıklı k içindeydi. Yenilgisinden
CHP zamanında, devlet aygı tı ve parti örgütü o derece sonraki ilk birkaç y ı l içinde, yani Türk ekonomisinin can-
(hatta resmen) iç içe geçıruş idi ki, partinin, devletin toplu- landığı ve Demokratların bütün vaallerini gerçekleştiriyor
mu denetlemek ve yönetmek için kullandığı araçlardan sa- goztiklüğü yı llarda, CHP'nin sunacağı siyasal secenekleri
dece biri olduğu pekala söylenebilirdi. Dp'nin iktidara gel- yoktu. CHP 1951 ve 1953'teki kongrelerinde, kendi ideolo-
mesiyle bu ilişki kesildi. Demokratlar eski yönetimden dev- jik karışıklığını yenmeye ve Kemalist geleneklerini vurgula-
raldıklari bürokrasi ve orduya guvenmiyor ve bunları kendi mak suretiyle geleneksel taraftarlanyla birlikte itibarını dü-
denelimleri altı na almak için çok gayret sarlediyorlarch. Bu zeltmeye karar verdi. "Altı Ok" toplumsal politikalara daha
sebepten yıllar boyunca devlet ve parti, özellikle de üst dü- ağırlık verilerek yeniden tammlanclı. Yine de CHP savun-
zeylerde yeniden bUtünleşme eğiliminde oldu. Bununla be- madayell çünkü bu programın seçmenlerin büyük çoğunlu-
raber Kemalist dönemden olan ayrı lık partinin bürokrasiye ğuna çekici gelen bir tarafı yoktu.
egemen olması idi. Inandı rıcı seçenekler sunamayan CHP, hükümeti her şey
ve yaptığı her iş için sürekli bir eleş tiri yagmuruna tutuyor
ve bunu yaparken de sı k sık konum değiştiriyordu. Hükü-
Partiler arası ilişkiler
met, CHP'nin DP yönetiminin meşruiyetini kabul etmediği-
Iki parti arasındaki ilişkiler hemen başından beri gergin ol- ni düşünerek gittikçe Olkeleniyordu. Ama öfkeden daha faz-
du. Biri 27 yıllı k iktidardan öteki dört yıllık şiddetli bir mu- la olan bir şey vardı: Seçim yenilgisine rağmen parti liderliği
halefetten sonra yeni rolleriıı e uyum göstermekte güçlük tartışı lmayan Inönü'nün, aslı nda duruma razı olmadığına ve
çekiyorlardı. halen bürokrasi ve ordu tarafından desteldendiğine dair de-
DP kendini, milli irade'nin (DP liderlerince sürekli kulla- rine kök salmış bir korku vardı . Bu Ismet Paşa saplantısı
nı lan bir terinı di bu) temsilcisi ve ülkeyi değiştirme göre- (dönemin bası nında birçok defa değinilmiş olan paşa fakrö-
viyle yükümlü olarak görüyor ve tıpkı kendisinden önceki n1), seçim başarılarma rağmen Demokrat liderlerinin kendi-
CHP gibi, o da muhaleletten bu süreç içinde bir küçük or- lerini güven içinde hissetrnemelerine yol aç ı yordu.
tak olması nı bekliyordu. Fakat, CHP elbette ki 1946'dan DP 1950'cle yapı lan yerel seçimlerde oy oranını artirmıs
sonra, ülkede yaygın desteğe sahip olmadığı na iıı anınaktay- ve yönetimin bulun kademelerine hakim hale gelmişti. Bu-

322 323
na rağmen, giderek olkelenen hükümet, muhalefetin sözlü 53.6'dan yüzde 58.4'e) yükseitmiş, oysa CHP'ninki yüzde
saldırıları na gözdağı vermek ve CHP'yi meclisteki karar 39.9'dan yüzde 35.1'e düşmüştü. Bu mecliste DP'nin 503,
oluşturma sürecinden dış lamak suretiyle misillemede bu- CHP'nin ise sadece 31 sandalyeye sahip olması demekti.
lunma gereğini duymaktaydı . Inönü'nün Eylül 1952'deki Muhalefete desteğin devam ettiği bölgeler ise yine sadece,
ülke gezisi Demokrat Parti taraftarları mn şiddet gösterileri- toprak sahiplerinin ve aşiret reislerinin lialâ blok oy sağla-
ne sahne olmuş ve Balı kesir valisi kendisine kentte konuş- maya muktedir oldukları doğudaki gelişmemiş bölgelerdi.
ma izni vermeyince Inönü geziyi aniden iptal eunisti. Önemsiz bir parti olan üçüncü parti, Millet Partisi idi.
CHP seçmen üzerindeki hakimiyetini yitirmiş olabilirdi, 1950'de tek sandalye kazanmış, Temmuz 1953'te dini siya-
ama uzun süreli iktidar tekeli ve yönetimle iç içe geçmiş ol- sal amaçla kullandığı için yasaklanmıştı. Ancak hemen son-
ması sayesinde yıllar boyunca güçlü -ve zengin- bir örgüt ra Cumhuriyetçi Millet Partisi olarak yeniden kurulmuştu.
haline gelmiş ti. Serveti arasında, Atatürk'ün, arazi, para ve 1954'te çok küçük bir başarı elde 'etmiş, oyların yüzde
Türkiye Iş Bankası'ndaki büyük bir hisseden oluşan maddi 4.8'ini ve 5 milletvekilliğini almıştı. Hepsini de, lideri (ve
mirası da vardı. Hükümetin şimdi saldı rmaya karar verdiği 1950'den 1954'e kadar Millet Partisi'nin tek milletvekili
şey, partinin işte bu örgütsel dayanağı idi. Aralı k 1953'te, olan) Osman Bölükbaşı'nı n memleketi Kırşehir'den sağla-
DP ağı rlıklı meclis CHP'nin bütün mallarına el koydu ve mıştı.
hazineye devretti. CHP ile yakı ndan bağı ntı l ı olan ve Denebilir ki 1954 seçimleri DP'nin yıldızı nın en parladiğı
1951'de kapatılmış olan Halkevleri ile Halkodalarinı n mal- andı . Izleyen yıllarda ise DP'nin yıldızı nın sönmeye başla-
ları da hazineye devredildi. ması iki ana etken yüzündendi; büyüyen ekonomik buna-
lım ve egemen seçkin sınıfın bazı kesimlerinin, özellikle de
aydı n lar ve ordunun hükümetten soğumasıydı.
1954 seçimleri: Genişleyen DP•li çoğunluk

DP'nin temel güvensizliği, 1953'te basın ve üniversiteler


Ekonomik gelişmeler
üzerinde hükümet denetimini artı ran (profesörlerin siyasal
faaliyetlerinin men edilmesi gibi) bazı yasa değişikliklerinin Devletçi, sı kı ş ekilde denetlenen ve kendi kendine yeterli
kabulünde de görüldü. Mayı s 1954 için planlanan seçimler- olmaya yönelmiş bir ekonomiden, liberal serbest pazar eko-
den iki ay önce, basın yasası tekrar sertleştirildi. nomisine geçişteki esas dönüm noktası , DP'nin 1950'de ik-
Sonradan görüldüğü üzre bu endişeler tamamen gerek- tidara gelişi değil Inönü hükümetinin 1947'de almış olduğu
sizdi. DP'nin ekonomideki başarısı özellikle de kı rsal ke- kararlardı (Marshall Planı dahilinde ilk gönderilen mallar
simde halkın geniş kesiminin desteğini garantilemişti. CHP Mayıs 1949'da gelen traktörlerdi). Ama şu da gerçekti ki,
kampanyasını n ana teması -özgürlüğün olmayışı ve hükü- Demokratlar 1946'dan beri serbest pazar ekonomisini söz-
metin otoriterlik eğilimleri- geçmişin otoriter yönetimiyle de en fazla savunan taraftarlydı lar ve göreve gelir gelmez de
sı kı sı kı ya ozdeşleştirilen bir partiden geldiği için inandı rı- liberallesme politikalarını gayretle uyguladilar. Türkiye gibi
cılı ktan yoksundu. 2 Mayı s 1954'te DP oy orantru (yüzde bir ülkede ciddi bir modernleşme hamlesinin tarımdan baş-

324 325
Iamak zorunda olduğunu (Amerikalı ları n raporları nda vur- tı nda tutabildikleri nispeten basit aile şirketleri ile iş gör-
gulanan bir husustu bu) CHP'den daha fazla kavram ı slardi. mekteydiler. Demokratları n arzu ettiği ölçüde yatı rı m Yap-
Menderes'in yontendirmesiyle, Türk tarihinde ilk kez ola- makta tereddüt ediyorlardı. Bütün teşviklere rağmen yaban-
rak çiftçinin çı karları na öncelik verdiler ve bunu sonuna cı yatı rı mlar da son derece sını rlı kalmıştı . Demokratları n
kadar da surdürdüler. Bu siyasetin temel araçları , çiftçiye on yı lı nda Türkiye'de yatı rı m yapan şirket sayısı otuzu geç-
ucuz kredi sağlanması ve tarı m ürünleri fiyatları nı n TMO medi ve bunları n payı özel yatı rı mlar toplam ı nı n yüzde
sayesinde -suni olarak- yüksek tutulması idi. l'ini hiç ~ad ı . Sonuç olarak, liberalizme ilişkin bütün
Bu ilk yı llardaki ilerleme, büyük çaptaki Amerikan yardı- parlak sözlere rağmen, yatı rı mları n yüzde 40-50'sini devlet
mı yla desteklendiği için etkileyici idi. Krediler ithal maki- yapmak zorunda kaldı. 1950-1954 yılları nda toplam yatı -
nelerin alınması nda kullanı lmıştı. Orneğin, 1948-1952 yıl- rı mlar yüzde 256 arttı. Bu yatı rımları n yoğunlaşmış olduğu
ları arası ndaki toplam traktor sayısı 1750'den 30.000'e yük- en önemli alanlar, karayolu ağı , inşaat sanayii ve tarı m sa-
seldi. Bu da 1948'de 14.5 milyon hektar olan ekilip biçilen nayii idi.
dönüm miktarmı n çok fazla büynyüp 1956'da 22.5 milyon Yeni yollar ülkeyi ilk kez tam olarak birbirine bağladı ve
hektara ulaşması na olanak sağlamıştı. Bu büyüme nüfus ar- köyleri dışarı ya açtı . Türkiye 1950'de sadece 1600 kilomet-
tışı n ı n hayli üstündeydi. Çok iyi giden hava koş ulları da relik sert satı hh yola sahipti. Amerikal ıların teknik ve mali
eklenince Demokrat Parti yönetiminin ilk üç yılı nda tamiri yard ı mıyla on yı l içinde 5400 kilometrelik sert yüzeyli çift
ürünleri bollaş tı , çiftçinin geliri bariz şekilde arttı . Gerçi bu geçiş li anayol daha yapıldı . Gevş ek sauhli yollarda yapı lan
dönemde sanayi 'ürünleri karşısı nda tarı m ticaret hadleri ciddi islah çalı smaları yla birlikte, bu yeni yollar ve de hızla
gerilemiş olmakla beraber, tarımsal ürünün toplam hacmi (53.000'den 137.000'e) yükselen (ithal) otomobil ve kam-
bunu dalı etmişti. Tarı m kesimindeki bu buytı menin ön- yon sayısı , daha etkin bir pazarlama ve dağıtı m olanağı sağ-
cülüğünde, ekonomi bir bütün olarak yüzde 11-13 gibi hız- ladı . Kemalist modernlesme program ı nı n çok önemli bir
l ı bir oranda büyüdü. Her ne kadar karlar, ucretlerclen çok parçası olan demiryolları yapı mı ise hemen tamamiyle dur-
daha h ı zl ı artm ıssa da kentlerde gelirler de yükselmişti. du. Karayolu taşı macı lığı na tam geçiş , kamu mülkiyeti taşı-
Demokratları n ekonomi düşünceleri oldukça basitti. Diz- maelliğı ndan özel mülkiyet taşı macı lığına geçiş anlam ı na
ginleri serbest bı rakılı nca piyasanı n işleyeceğiıı e kesin ola- da geliyordu; çünkü, kamyon ve otobüslerin çoğu özel
rak inanıyorlardı . 1951'de hükümet güçlü Amerikan etkisi mülkiyetin elinde, demiryolları ise devlet mülklyetincle. idi.
altı nda Türkiye'de yabancı yatı rımt teşvik etmek için bir ya- Özel yatırı mcı ları n isteksizliği ve yatı rı mlar için sı nı rl ı
sa getirdi. Hükümet, Türk burjuvazisinin 1940'larda birik- kalan sermayeleri, Demokratlar ın muhalefette oldukları yı l-
lirmis olduğu kadarı yatı rıma dönüştürmeye başlayacağı ve larda üzerinde çok gürültü kopardı kları , büyük devlet işlet-
yabancı kapitalistlerin Türk ekonomisine yat ı rı m yapmak melerinin özelleştirilmesi isteklerinin de hemen tamamiyle
için kuyruğa gireeekleri beklentisindeydi. Ne var ki bu ke- geçerliliğini yitirmesi demekti. Hükümet yatı nmlarmin ço-
simlerin katkısı hayal kı rıcı oldu. Bu dönemdeki Türk sa- ğu devlet sanayi kesimi çerçevesinde yapıldı .
nayicileri, bir iki istisnası dışında, h'ala tümüyle kontrol al- Bu yı llardaki büyük yatı rımları n etkinliğini azaltan üç eı -

326 327
ken vardı . Birincisi, Demokratlar ekonomide bir sı çrama tarla karşılaş tı rıldığı nda, bunları n reel gelirlerinin, on yılın
başlatmayı hedeflemiş, çabuk ve somut sonuçlar istemiş ol- sonunda hayli artm ış olduğunu söylemek her halde doğru
dukları için (50 yıl içerisinde Batı Avrupa seviyesine erişme olacaktı r.
iddiasındaydı lar), devlet yardı mları, ucuz kredi olanakları Tarı m kesimine dolaylı ya da dolaysı z yaurilan ve böylece
ve yatı rımlar kullantlı rken çoğu zaman uzak görüşlü olun- nispeten yetersiz olan çiftliklere bile ayakta kalma şansı
mamış, ülkenin üretim kapasitesinde uzun vadeli iyileştir- sağlayan ve tarı m üretiminin sürdürülmesinde gerekli ol-
melere gidilmekten çok, yüksek büyüme seviyesi hedeflen- mayan birçok kiş iyi toprakta tutan paraya rağmen, 1950'-
mişti. Kalkı nmayi büyümeyle kanştı rdı klan kimi zaman lerde kı rsal kesimden kasaba ve kentlere kitlesel göç başla-
söylenmiştir, ama büyük ölçüde onları n siyasetini, DP'ye oy dı. Bir milyonun üstünde insan toprağı terketti. On yıllık
veren köylülerin basit görüş leri belirliyordu. Ikincisi, ❑P li- dönemde büyük kentlerin nüfusu her yı l yüzde on artmış tı.
derlerinin başta Baş bakan Menderes olmak üzere, ekono- Emek göçü yeni bir olgu değildi. Ancak, göçün biçimi de-
mik planlama denildi mi akılları na devletçiliğin zararları ğişıniş ti. Çünkü eskiden göç eden kişiler, sözgelimi Ereğli
geliyor ve ekonomik planlamayı andı ran her şeye alerji du- maden ocakları nda yılı n bir kısmı nda çalışt ıkları halde,
yuyorlardı . Hatta Menderes planlama komünizmle eşan- esas itibariyle köyde yerleşiktiler. Oysa şimdi kente sürekli
Eamlıchr diyerek alenen ve şiddetle eleştirmişti. Bu nedenle- kalmak için göç ediliyor ve köye sırf mevsimlik iş ler için
dir ki yatı rı mlar, en azı ndan 1958'e kadar, eşgüdümden dönülüyordu. Bunlar yeni gelişen sanayilerde iş aramak
uzaktı. Üçüncüsü, yatı rım kararları nın sebebinin çok defa için gelmekteydiler. Ne var ki, 1950'lerde bu sanayilerin ka-
siyasal oluşuydu. Bunun sonucu da fabrikaları n ekonomik pasitesi bu hızla artan ama vasifsiz olan işgücüne iş temin
açı dan umut vaat etmeyen yerlerde ve yanlış sektörlerde etmede sımrhydı . Sonuçta göç edenlerin sadece küçük bir
kurulması idi ve bu da örneğin, şekerde aşırı üretime yol kısmı sanayide sürekli iş bulmakta, çoğu ise sonunda geçici
açtı , bu üretim fazlası mecburen zararı na çok ucuz fiyattan iş çi ya da sokak satıcısı olup çı kmaktaydı . Kentler büyük
dünya piyasasına sürüldü. sayı daki yeni sakini düzenli ş ekilde kabul edecek kadar do-
natımlı değildi ve sonuçta göç edenlerin çoğu kendi başın ı n
çaresine bakmak zorunda kalı yor, kent dışı ndaki kullanı l-
Gelir dağılımı ve sosyal politikalar
mayan arazilerde kendi evlerini inşa ediyorlardı. Hı zla türe-
Hepsi de aynı ölçüde olmamakla beraber, çoğu kimsenin yen bu gecekondular ın oluşturduğu bütün uydu kentlerin
durumu Demokratların zamanı nda eskisinden daha iyiydi. su, elektrik, yol ve kanalizasyon gibi altyapıları yoktu. Yıl-
Tam rakamları temin etmesi güç, ama kesin olan şu ki .en lar geçtikçe gecekondular giderek kentlerle bütünleşti. Ge-
hızlı artan tarı m gelirleri en kazançlı çı kanlar büyük çiftçi- cekondular 1960'lar ve 1970'lerde, patlama noktası ndaki
ler idi. Kentlerde, karlar ücret ve maaşlardan daha hızlı art- kentleş me hızı yla birlikte Türkiye'deki yaşamı n çok belir-
maktaydı , bu yüzden tüccar ve sanayiciler nispeten daha iyi gin bir özelliği haline geldikleri için, bu olgu sonraki bölüm
durumdaychIar. 1955'ten itibaren azara enflasyon ücretli ve .içerisinde daha geniş şekilde işlenecektir.
maaşlı ları kötü etkilemeye başladı . Yine de, savaş ertesi yı l-

328 329
Sendikalar
zaten gelişim halindeydi. Ermeni girişiıncileri ve Arap
DP iktidara geldiğinde Türkiye'deki işçilerin çoğu, ondan emekçiler bu °vay' büyük bir pamuk üretim bölgesine dö-
fazla kişi çalıştıran iş yasasına tabi, sanayi şirketlerinde bile, nuş türmüş lerdi. Bağımsı zlı k savaşı ndan sonra Ermeni
hala örgütlenmiş değildi. 1950'de 375.000 işçiden 78.000 mülkleri büyük malikaneleri olan Müslüman toprak sahip-
kadarı bir sendika uyesiycli. 1947 tarihli Sendikalar Kanunu lerinin eline geçti. Kadastroya geçirme işlemleri 1940'larda
ile 1950 seçimleri arası ndaki yı llarda, çoğu sendika daha etkinlesince diğer bölgelerde olduğu gibi burada da
CHP'nin 1,(i BffiUNI4 kanalı yla CHP'ye sı kı sı kıya baglanmiş- mülkiyet resmilik kazandı. 1950'lerin başlarında koşullar,
tı . Gerçekte, bu sendikalar ın birçoğu iş çilere parti tarafı n- bu büyük toprak sahiplerinin sermaye birikimi için azanıi
dan zorla kabul ettirilmisti. Işçilerin desteğini elde etmek olanaklar yaratmaya gayet elvrişliydi. Ucuz kredi ve makine
için CHP'yle yarışırken, Demokratları n en güçlü silahı işçi- ithalatı tarımda makineleşmeye yöneltti. Ama Türkiye'nin
lere grev hakkı vaadi idi. Ancak seçim sonras ı nda bu söz çoğu yerinde görülenin aksine, buradaki toprak sahipleri
unutuldu ve DP'nin sendikalara olan tavrı hemen hemen makineleşmeden ortakçılan arazilerinden çıkartmada ya-
önceki yonetiminki kadar bask ıcı oldu. rarlanchlar. Pamuk yalnı zca mevsimlik bakım istemekteydi
1952 yı lı nda, 1CFTU'nun (Uluslararas ı Hür Iş çi Sendika- ve bu işi çevredeki dağlardan ve G. Doğu Anadolu ovalann-
ları Konfederasyonu) maddi ve manevi desteğiyle dan gelen göçmen iş çiler çok iyi yapıyorlardı . Böylelikle,
adı yla bir sendikalar konfederasyonu kuruldu, ama sendi- büyük pamuk çiftçileri, tam da Kore savaşının pamuk fiyat-
kaları n durumu yine de zay ı ftı . Sendika üyelerinin son de- larında bir patlamaya yol açtığı bir zamanda, kadarını aza-
rece düşük olan yaşam seviyelerinden ötürü, bu örgütleri miye çı karabildiler (pamuk gerçekten Kore savaşını n yol
çahşt ı racak aidatlar da yetersizdi. Aslında sendikaları n ana açtığı fiyat canlanmasindan en karlı çıkan tek Türk tarım
gelir kaynağı, iş Kanunu'nun ihlali yüzünden işverenlerin ürünü idi). Bu şekilde pamuk üreticileri çok hızlı şekilde
Çalışma Bakanl ığı 'na ödedikleri para cezalar/y(1i Bu parala- çok zenginlestiler. Içlerinde daha kurnaz olanları paralarını
rın bir kısmı hükümetin uygun gördüğü şekilde sendikala- hemen Adana ve çevresinde pamuğa dayalı sanayilere yatır-
ra aktardı vordu. Hükümet özellikle 1957'den itibaren sen- dı lar ve Adana hızla kalkı nmakta olan bir kent haline geldi.
dikaları n değisik sanayi kesimleriyle ya da uluslararas ı ör- Türk sanayiine bugün hakim olan 30 çok büyük aile 1101-
gütlerle temas kurmas ı nı önlemek için bask ı uygulamaya dinginin bazısı işe bu yolla başladı.
başladı.
Ekonomik sorunlar birikiyor
örnek olay: Çukurova Demokratların, zamanı n birçok yabancı gözlemcisi tarafı n-
I950'lerdeki gelişmesi ile Çukurova, güneydeki Adana şeh- dan dikkat çekilmiş ana sorunu, ellerindeki yetersiz ola-
rinin çevresindeki deha. ülkenin öteki kısımları ndan farklı naklarla hacklinde.n fazla şeyi haddinden Fazla çabuk şekil-
bir yerde durur. Bu geniş ve verimli ova 18301ardan beri de yapmaya çalışmaları ydı. Modernleşme programı çok bü-
yük miktarlarda malzeme ve makine ithalatı demekti ve

330 331
Türkiye 1947'den itibaren bir ticaret açığına katlanmak du- Türk ekonomisinin zayı f durumu ilk kez Eylül 1953'te
rumundaydı. Bu açı k, Türkiye'nin bir buğday fazlasina sa- alı nan önlemlerde yansıtı lmaktay& Bu önlemlerle beş yıl-
hip olup kısa bir süre için büyük bir buğday ihracatçısı ol- lı k tedrici dışa açılma ve dünya ekonomisiyle hızlı bütün-
duğu 1950-1953'teki ekonomik canlanma döneminde bile lesme dönemi sona erdirilerek ithalat ve döviz denetimleri
artmıştı . 1954'te ekonomik canlanma dönemi sona erdi. Ta- getirilmekteydi. 1954'ten itibaren uluslararası mali kuruluş-
rı mda büyümeye, islah edilmiş tarı m yöntemleri, sulama ya lar, sonradan IMF paketi" diye meşhur olan, devaluasyon
da suni gübre kullan ı mı yoluyla değil, ekili alanları n daha yapılması, suni fiyatların ve devlet yardımları nı n sona erdi-
çok geniş letilmesine, fevkalade iyi giden hava koşulları nı n rilmesi, ithalat ve ihracat kısıtlamalarını n kaldırı lması gibi
da eşlik etmesi yüzünden erişilmiş ti. Havalar kötüleş ince klasik tavsiyeleri yaparak uyarı larda bulunmaya başladılar.
tarı m kesiminin güçsüzlüğü ortaya çı ktı ve Türkiye yeni- Bunları n hepsi kapitalist dünya sistemiyle tam bütünleşme-
den buğday ithal etmek zorunda kaldı. Ekonomik büyüme yi amaçlayan tedbirlerdi. DP bu baskilara bir süre direndi.
yüzde 13 civarı ndan yüzde 4 civarı na düştü ve sonuçta Türk lirasını n resmi kur değerini sabit tuttu (1 dolar: 2.80
1955'teki ticaret açığı 1950'dekinin sekiz katma çı ktı. Hü- lira), oysa kötüye giden ekonomi ve artan enflasyon, resmi
kümet buna rağmen ithalat ve yatı rtm hızın ı sürdürdü ve kur ile liranı n gerçek değeri arasındaki açığı sürekli geniş-
mali yardım almak ve kolay borçlanma koşulları sağlamak letmekteydi. Hükümet ekonomik gerçekleri kabul etmek
için Türkiye'nin Soğuk Savaş taki stratejik konumundan yerine, fiyat denetimlerini arttı rmak amacıyla 1940 tarihli
azami şekilde yararlandı. Uluslararası piyasalardan ve ken- Milli Korunma Kanunu'nu yeniden yürürlüğe koydu. Söy-
disine mal ve hizmet satanlardan (ödemeleri erteleme yo- lemeye gerek yok, sonuç karaborsanı n canlanrnası oldu.
luyla) borç aldı . Sonuç olarak ülkenin 1960'ta toplam dış Dükkanlarda görünmez olan her şey, hayli yüksek miktarda
borcu 1.5 milyar dolardt, bir baş ka deyiş le Gayri Safi Milli para gözden çı karılmak şartıyla, karaborsadan satı n alı nabi-
Hası la'nı n dörtte biri seviyesindeydi. liyordu. 1958'e gelindiğinde, doların karaborsa değeri yak-
Demokratlar daha etkin bir vergilendirme sisteminin ge- laşık 10 lira idi.
tirilmesi, bilhassa da kı rsal kesimdeki yeni servetlerin ver- Ağustos 1958'de hükümet daha fazla dış Borca o kadar
gilendirilmesi suretiyle mali sorunları nın en azı ndan bir aşı rı gereksinim duyuyordu ki sonunda IMFnin isteklerine
kısmın ı çözebilirlerdi. Gelirlerinin toplam ı GSMH'nı n beşte razı oldu. Liranı n değeri düşürüldü, borçlar için yeni bir
birinden fazla olan zengin toprak sahipleri ve varlı klı çiftçi- plan yapıldı ve fiyatlar yükseltildi. Buna karşılı k olarak da
ler, toplam vergi gelirinin ancak yüzde 2'sini ödüyorlar& ülkeye bir kısmını ABD, bir kısmını Avrupa ülkeleri ve bir
Ne var ki, DP htikürnetlerini bu seçeneği kullanmaktan si- kısmın ı da IMF'nin karşıladığı yeni bir paket borç verildi.
yasal nedenler hep alı koyuyordu. Bunun yerine Merkez DP'nin on yı llık ikıidarindaki ekonomi politikalarmı n
Bankası'ndan borç alıyorlardı . Bu da temelde fazla para ba- eksileri oldukça nettir: maliye ve devlet gelirlerinin yöneti-
sı lması demekti. Sonuçta enflasyon giderek artt ı , 1950'de mi açısından bu politikalar temelinden yanlıştı ve muazzam
yüzde 3 olan enflasyon oran ı kentlerdeki ücretli, maaşlı ve bir açik, borç, enflasyon ve karaborsaya yol açmışlard ı.
tüketicileri çarparak 1958'de yüzde 20'ye çıktı . Ama artı ları da unutulmamalıdı r: Demokratlar Türk tarımı-
332 333
nı bir dereceye kadar modernlestirmeyi başardı ve ülkenin 195+ten itibaren ekonomik liberallesmeyi kurtarmak için
sanayi tabanını bir hayli genisleuiler. Bugünün Türkiye- siyasal liberalleşmeyi geniş ölçüde feda ediyordu.
si'nin büyük sanayi şirketlerinin çoğunluğunun kökleri Seçim zaferi, büyük ölçüde Başbakan Adnan Menderes'in
19501erdir. Yeni karayolları ağı ülkeyi ticarete açtı ve köy- kişisel zaferiydi. Son mecliste yer alan ve yerel nüfuza sahip
ler ilk kez diş dünyayla bağlantı kurabildifer. Sonuç bir de- milletvekillerinin birçoğunun yerine, kendi seçtiklerini ge-
yingenlik, canlılı k ve etkinlik bilinci olmuş tu ki bunlar ta- tirmiş ti. -Seçimlerden sonraki aylarda birçok muhalifi parti-
mamiyle yeni olan seylerdi. den ihraç ederek- konumunu daha da sağlamlasurdı . Deği-
şen durum ve koş ullar Menderes'in tavrtna da yansı nnaktay-
Eleş tiriyi kabullenmek ona hep zor gelmiş ti simcliyse
Artan muhalefet ve
eleştiriye karşı kesin olarak aşırı hassas haldeydi.
otoriter politikalara dönüş
I954'te, Inönü ve partisine bağlı lık duyduğundan hala
1954 seçimleri Menderes açısı ndan çok büyük bir başarı kuskulanı lan bürokrasiye karşı, birtakım tedbirler alı ndı.
idi. Ekonomik canlanma, onun politikalarını ') doğru oldu- Hükümet, 25 yı ldan fazla hizmeti olan her memurun işten
ğunu göstermişti ve artı k bütün köylüler kendisini destekli- el çektirilip sonra da erken emekli edileceğine dair yeni bir
yordu. Ancak sonraki üç yı l boyunca ekonomideki durgun- yasa getirmek suretiyle bürokrasi üzerindeki ağırlığını artır-
tasma Demokrat Parti'ye olan desteği yavaş yavaş kemirme- dı . Bu yasa, yargı ç ve profesörleri de ilgiIencliriyor ve yürüt-
ye başladı. Bu kısmen, (örneğin, tüketim mallarına konulan me ve hatta yargı üzerinde siyasal denetim kurulmasını ta-
smirlamaların neden olduğu) yaşam seviyesindeki inkk manillyorclu. Türkiye'de hep zayı f olan akademik serbesılik
edilemez kötüye gidiş yüzündendi. Bununla beraber şu da daha da kisulamnaktaydı.
gerçekti ki, ortalama köylünün maddi iyileş me beklentile- 1955'te, hem DP'nin otoriter çizgisine olan muhalefet,
rinde ani bir yükseliş olmuş ve hükümet bu beklentileri hem DP içerisinde Mencleres'e yönelik muhalefet artmaya
karşılayamamış tı. 1957 seçimleri DP açısından kırsal ke- başladı . DP hemen hemen başından beri, toplumun anla-
sirndeki belirli bir destek kaybını gösterecekti, ama yine de yışlı her kesiminden taraftarı olan geniş bir koalisyon °tuş-
parti köylü halkı n çoğunluğunun desteğini tartışılmaz şe- turınusken, bu koalisyonun parçaları, DP'nin bası n, üniver-
kilde elinde tutuyordu. siteler ve yargı ya karşı otoriter siyaseti yüzünden partiden
Çok daha ciddi olan sorun, aydı nlar, bürokrasi ve ordu ,giderek soğuyup uzaklasmaktaych.
mensupları desteğinin eksilmesiydi. Buna bir ölçüde, artan Türk toplumundaki gerilimin derecesi ilk kez Eylül
ekonomik sı kıntılar, özellikle de (memur, öğretmen, üni- 1955'teki ayaklanmalarda belli oldu. Kıbrıs'ın geleceği ko-
versite öğretim üyesi ve subay gibi maaşlı kirnseleri, top- nusunda Ingiltere, Yunanistan ve Türkiye arastnda Ağus-
lumdaki diğer topluluklarclan daha çok etkileyen) enflas- tos-Eylül ayları nda yapılan görüşmeler, basını n körükledi-
yon sebep olmaktaydı , ama daha da önemli olan bir etken ği artan bir milliyetçi coşkuya yol açmıştı. Bu sırada Sela-
hükümetin artan otoriterliğiydi. Bir ekonomik ve siyasal li- nik'te Atatürk'ün doğduğu evin yakınları nda bir bomba
beralleşme programı yla iktidara getirilen bu hükümet, patladı ve 6-7 Eylül'de Istanbul'da büyük çapta bir ayak-

334 335
lanma oldu. Büyük olasılı kla, Menderes ile Dışişleri Bakanı değişiklik (Menderes'in Aralı k bunahmında söz vermiş ol-
Zorlu, Türkiye'de halkın Kıbrı s meselesine olan duyarlılı- duğu gibi) basın yasasını n liberalleştirilmesi için değil, hü-
ğı nı gözler önüne sermek için, Istanbul'da öğrencilere kümetin basın ve yayı n üzerindeki denetiminin daha da
"kendiliğinden oluşan" sınırlı bir gösteri yaptı rma kararı güçlendirilmesi için yapı lmıştı . Bir diğer yasa, seçim kam-
almışlardı. Ancak gösteriler denetimden tamamiyle çı ktı ve panyaları sı rasındakiler hariç, siyasal toplantı ları yasaklı -
önce Rumların iş yerlerine karşı bir katliama, sonra da ge- yordu.
cekondu ahalisinin ortada görünen servete karşı genel bir 1958'e kadar seçim beklenmiyordu, ama hükümet tarı m
saldı rısı na dönüştü. Eyleme geçmernesi için talimat almış taban fiyatları n ı n yükseltileceğini ve çiftçi borçları =
gözüken polis bu olayları müdahale etmeden izlemişti. ödenmesinin on ay erteleneceğini acildayınca seçimlerin eli
Hükümet üç büyük kentte (Istanbul, Ankara, Izmir) sı kı - kulağı ncla olduğu anlaşı ldı. Nitekim seçimlerin 27 Ekim'de
yönetim ilan eni ve Içişleri Bakanı istifa etmek zorunda yapılacağı açı klandı. Büyük muhalefet partileri (Cumhuri-
kaldı. yet Halk Partisi, Hürriyet Partisi ve Cumhuriyetçi Millet
DP içerisinde parti içi bölünmeye yol açan temel anlaş- Partisi) bir süredir iş birliği konusunu tartışmaktaydılar. Bu
mazlı k konusu, Ekim ayı nda bazı liberal milletvekillerinin, görüşmeler çok verimli olmamış, sadece 4 Eylül'deki bir or-
k ı sı tlayı cı bası n yasası gereğince hakkı nda dava açılmış tak ilkeler deklarasyonu ile sonuçlanmıştı. Ancak, muhale-
olan gazetecilerin yazdı klarını ispat hakkına sahip olmaları - fet partileri arasmdaki her türlü etkin işbirliği, 11 Eylül'de
nı ve bunun mahkemelerde delil olarak kabul edilmesini is- çı kartı lan ve seçimlerde ortak listelerin yapılması n ı yasakla-
lemeleriydi. Sonraki ay, Menderes'ten gelen büyük baskı yan bir yasayla imkansız hale getirilmişti.
üzerine, bu öneri sert tartışmalardan sonra meclis grubu ta- Kendi lehlerine bazı seçim hileleri yapılmasına rağmen
rafı ndan geri çevrildi. Artan eleş tiriler Mencleres'i parti bu seçimler Demokratlar için büyük bir gerileme oldu. En
meclis grubundan güvenoyu istemeye zorladı . Menderes büyük parti olarak kalmakla beraber mutlak çoğunluğu
güvenoyunu aldı ama parti içerisindeki anlaşmazlı k o denli kaybettiler. Oyları n yüzde 47.3'ü ile yeni mecliste 424 san-
büyümüştü ki, liberal kanat Aralı k ayında Fevzi Lütfi Kara- dalyenin salliblydiler. CHP ise yaklaşık altı puanla oy yüz-
osmanoğlu önderliğinde DP'den koparak Hürriyet Partisi'ni desini 40.6'ya çı karmıştı. Ama bu CHP'nin sandalye sayısı -
kurdu. Bu parti bir hamlede Millet Meclisi içindeki en bü- nı etkili bir biçimde 31'den 178'e çı karmasını sağladı. Hür-
yük muhalefet partisi oldu. Hürriyet Partisi'nin -Mende- riyet Partisi'nin seçim sonucu son derece düş kı rıcı oldu,
res'in saglayamadı gı - belli ölçüde planlanmış, çok daha onların gövdesi olmayan bir baştan oluştuklan, yani taban
özenle işlenmiş bir ekonomi siyaseti isteyen büyük serma- örgütü olmayan bir parti oldukları açığa çı ktı. Sadece oyla-
yenin desteğine sahip olduğu anlaşılıyor. rı n yüzde 3.8'i ile dört sandalye almışlardı. Seçimlerden
Otoriterliğe kayış eğilimi 1956'da da devam etti. O yıl fi- sonra Aralı k 1958'de Hürriyet Partisi CHP ile birleşme ka-
yatları ve mal ve hizmetleri denetlemek için 1940 tarihli rarı aldı . Bunlar oraya çok ihtiyacı duyulan yeni fikirleri
"Milli Korunma Kanunu" yeniden yürürlüğe konulmuştu. aşı ladılar ve CHP'nin kendi politikaları nı yeniden toplum-
Haziran ayında ise basın yasası yeniden değiştirildi. Ama bu sal adalet ve demokratik güvenceler doğrultusuna yonelt-

336 337
mesinde bu fikirlerin yardım ı oldu. Oyları n yüzde 7'sini al- her iki parti Müslümanları n oyları nın peşinden koşmaya
ması na rağmen sadece dört sandalye elde eden aşırı muha- başlamış ve bizzat CHP 1947'deki yedinci parti kongresin-
fazakar Cumhuriyetçi Millet Partisi, seçim sonrasında kü- den sonra dine hoşgörü gösterir olmuş tu. CHP okullara se-
çük Köylü Partisi ile birleş ti, böylece Cumhuriyetçi Köylü çimlik din derslerini yeniden koymuş ve vaiz yetiştirme
Millet Partisi (CKMP) kuruldu. kursları açmıştı . Ankara Üniversitesi'nde bir Ilahiyat Fakül-
tesi kurulmuş ve 1949'da türbelerin yeniden açı lması na
Laiklik meselesi
izin verilmiş ti. CHP bir yandan da, ceza yasasına, devletin
laik niteliğine saldı ran propagandayı kesinlikle yasaklayan
Son derece saldı rgan bir muhalefet, ağırlaşan bir ekonomik 163. maddeyi koymak suretiyle dini tepkiye karşı önlem al-
bunalım, kentli ve okunıuşların desteğinin azalması yla kar- maya çalışmıştı.
şı karşı ya olan DP, 1957 seçimlerinde kimi zaman, CHP'lile- 1950'den önceki yı llarda, Demokrat liderler, devletin laik
ri komünist ve dinsiz diye tanı mlayarak ve Demokratları n temelinde hiçbir esash değişikliğe izin vermeyeceklerini
zamanında açılmış cami ve imam hatip okullarmı n sayısı n- vurgulamaya çok itina gösteriyorlardı. Bu tutumları DP'yi
dan böbürlenmeyle söz ederek dini inanç ve duygulara ses- sert şekilde eleş tirmeye başlayan Sebilürreat dergisi gibile-
lenmişti. rince temsil edilen Islamcı akımlar tarafı ndan hakarete ug-
Bu da DP'yi dini siyasal maksatlarla kullandığı ve devle- ramaiarma ve daha köktenci birtaktnı muhalefet partileri-
tin laiklik ilkelerinden saptığı yolundaki suçlamalara maruz nin kurulması na yol açmıştı . Bu partilerin içinde en önemli
bı raktı. CHP bu temayı 1950'lerin başı ndan beri diline do- olanı Millet Partisi'ydi.
lan-115n ve ş imdi de bu tema gitgide daha çok aydin taraf ı n- Iktidara geldikten sonra Demokratlar, CHP'nin dini duy-
dan iş lenmekteydi. Demokratları n bir dereceye kadar dini guların ifadesi üzerindeki kısıtlamaları gevşetme ve Müslü-
siyasal amaçla kullandı kları doğrudur, ama Cumhuriyetin man halkı n duyguları na ödün verme siyasetini sürdürdüler,
laik niteliğini giderek zayı flatmis oldukları doğru değildir. ama bir yandan da laiklik aleyhtarı eğilimlerle mücadele et-
Bu tartışınayı anlamak için Kemalist laiklik kavram ı nı n tiler. Arapça ezan yeniden yasallaştı rıldı (ve bir anda ülke-
ne olduğunu hatı rlamamı z gerekiyor. Kemalistler, kendile- deki bütün camilerde benimsendi), din eğitimi genişletildi
rinden önceki Ittihatçı lar gibi, pozitivist dünya gögüşüne ve şimdi ebeveynler, din eğitimini istemek yerine isteme-
dayanan bir modernlesme stratejisinin uygulayıcisı idiler ve meyi bildirmek zorunda kaldılar (toplumsal baskı şüphesiz
bu strateji içerisinde din, devletin ve toplumun modernleş- istememeyi son derece zorlaştı rmaktaydi). Imam hatip
iirilmesinde mesafe almaya bir engel olarak görühnekteydi. okulları çoğaldı . Cami inşası nda (hükümetin siyaseti saye:
Onları n laiklik anlayışı , kilise ile devletin ayrı lması ndan sinde olduğu kadar kı rsal kesimde artan servet sayesinde
çok, devlet bürokrasisi içinde onun bir parçası haline geti- de) belirgin bir artış vardı ve dini yayınların satışına yeni-
rilmesi ve itaat altı na alı nmasıydı. den izin verilmiş ti. Yine de 1950'lerde DP'nin laik devlet
1930'lar ve 1940'larda rejimin dine olan tavrı son derece anlayişı nda CHP'ninkinden önemli bir farklı lı k yoktu.
baskıcıydı , ama çok partili siyasetin getirilmesinden sonra DP'nin seçim zaferinden sonra Ticani eylemciler Atatürk

338 339
büstlerini parçalamaya başIadıklannda, bunların lideri olan neksel kültürüydü; eskinin bağımlı sınıfı kendini ifade et-
Kemal Pilavoğlu tutuklanmış, hapse gönderilmiş ve sonra me hakkını yeniden ısrarla savunuyordu.
da kendi evinde göz hapsinde tutulmuştu. Atatürk'ün han-
rası na hakaret edenlere karşı 1951'de bir yasa çı karılmıştı. Dış ilişkiler: Atlantik Türkiye
Demokratlar din kurumunun (Diyanet Işleri Başkanlığı
yoluyla) bürokrasiyle bütünleşmesine son vermediler. Her Savaş sonrası dönem, bilhassa on yıllı k DP dönemi, Türki-
imam-hatip bir devlet memuru olarak kalmaya devam etti. ye'nin sadece ekonomi alanında değil dış siyaset ve savun-
Bununla beraber, tarikatler gibi özerk dinsel örgütlerin var- ma alanları nda da yoğun şekilde dünya kapitalist sistemiyle
lığını kabul ettiler ve hatta 1954 ve 1957 seçimlerinde Nur- birleşip onun bir parçası haline geldiği bir dönem oldu. Bu
cuları n desteğini kabul etmekle bu tür örgütleri meşrulaş- yı llarda Türkiye, ABD ve müttefiklerinin kendi ülkelerinde
tırmış oldular. Demokrat liderler Islama yönelik tavı rları yla demokrasinin sürekli mevcudiyetini ve serbest girişimi ko-
dinin zorunlu olarak kalkmmayla uyuşmaz olmadığı nı zin-ı- rumak için kurdukları siyasal ve askeri yapıları n -bir çevre
nen kabul etmişlerdi. Bu kabulleniş, Atatürkçü dogmaları ülkesi olsa bile- sağlam bir parçası haline gelmişti. Bu, Ke-
özümsemiş olan ve yönetici zümre içindeki konumlarını malizmin dış ilişkilerdeki ihtiyatlı tarafsızlı k siyasetinden
Batı'ya yönelik pozitivist bakış açısını n temsilcileri olmala- önemli bir kopuştu.
rına borçlu olan (memurlar, öğretmenler, akademisyenler Türkiye'nin savaş ertesi dönemdeki dış ilişkilerine hakim
ve subayların dahil olduğu) eğitimli seçkinlerin çoğunluğu- olan kuşkusuz Soğuk Savaştı . Truman doktrininin kısmen
na göre, kendi kültürel hegemonyalannı ve siyasal arenada- Türkiye'yi de düşünerek nasıl biçimlendirildiğini görmüş-
ki ve devlet aygı tı ndaki tekellerini tehdit ediyordu. Bu da tük. Demokratlar 1950'de iktidara geldiklerinde Türkiye
onları n, Islami kanaatlerin siyasal olmayanlarının bile dışa çoktan Avrupa Ekonomik Işbirliği örgütü ile Avrupa Kon-
yansıtılması na gösterdikleri tepkilerinin, niçin neredeyse is- seyi'nin üyesi bulunuyordu. NATO'nun 1948'de kurulma-
terikçe tepkiler olduğunu açiklamaktachr. Kendini Ata- sı ndan sonra, CHP hükümeti bu örgüte kat ılma olanakları
türk'ün mirasını n bekçisi addeden ordu içerisinde, DP'nin hususunda başlı ca NATO ülkelerinin nabzinı yoklamaya
Kemalist geleneklere ihanet ettiği kanısı çok güçlüydü. Bu, başlamıştı. Ağustos 1950'de yeni hükümet üyelik için res-
göreceğimiz gibi, hükümetin felaketi olacaktı. men başvuruda bulundu. Menderes bazı NATO ülkelerinin,
DP döneminde laiklik politikalarını n gevşetilmiş olması, özellikle de Iskandinav ülkelerinin, hem Atlantik ülkesi ol-
muazzam kentleşme olgusu yüzünden kı rsal kesim kültü- madı kları hem de demokratik olmadıkları savıyla Yunanis-
rünün daha da hissedilir hale gelmiş olduğu kentlerin gün- tan ve Türkiye'nin üyeliklerine karşı çıkuklar ı ni biliyordu,
lük yaşamı içinde, Islami çok daha belirgin hale getirmişti. buna rağmen Menderes elinde bir koz bulunduğunu düşü-
Türk aychnlan ❑ zaman -ve sonraları- bunu Islamın dirilişi nüyordu: Birleşmiş Milletler kuzeyden gelen işgale karşılı k
olarak algı lachlar, ama her ne kadar faaliyet gösteren kök- vermek için Kore'ye uluslararası bir güç gönderdiğinde,
tendinci topluluklar varsa da, Islamı n dirilişi denilen şey Türkiye hemen asker sunan birkaç ülkeden biri idi. 5000
aslında yalnızca, halk kitlesinin yaşamaya devam eden gele- kiş ilik tugaydan oluşan ilk birlik Ekim ayı nda gönderilmiş

341
340
ve savaş boyunca Kore'de 25.000 kadar Türk askeri çarpış- raftarı olacağı m umuyorlardı. Amerika-Israil ilişkilerinin
mış, yüzde 10'un üzerinde kayıp verilmişti. Bu Türkiye'ye 1949'dan itibaren sıcaklaşmasıyla birlikte Türkiye de konu-
NATO hükümetleri içinde çok fazla itibar kazandı rmış tı , munu değiş tirdi. 1949'da Fransa ve Amerika Birleşik Dev-
ama buna rağmen, Türkiye'nin NATO'ya girişini engelleyen letleriyle birlikte "Filistin Uzlaştı rma Kurulu"nda yer aldı
Danimarka ve Norveç'in sonunda itirazlarından vazgeçme- ve lsrail'i diplomatik olarak tanıdı.
ye ikna edilmeleri bir yı l sürmüştü. Türkiye 18 Suba ı Türk-Mısı r ittifakı nın suya düşmesinden sonra, bölgesel
1952'de NATO'nun tam üyesi oldu. bir blok kurulması için bir ikinci girişim, Ağustos 19541e
NATO'ya giriş , Türkiye'de hem Demokratlar hem muha- imzalanan Pakistan'la işbirliği antlaşnaaslydı. Bunu Şubat
lefet tarafı ndan çok büyük bir başarı diye kutlandı. Bu NA- 1955'te, Türkiye'nin Arap dünyasındaki tek dostu olan, Nu-
TO coşkusunun hem akı lcı hem de duygusal nedenleri var- ri Sait yönetimindeki Irak Krallığiyla yapı lan işbirliği ve
dı. Akı lcı açıdan NATO, Sovyet saldı rmaciliğı na karşı bir karşılı klı yardım antlaşması izledi. ABD'nin gözlemci statü-
güvence olarak görülüyor, Batfclan Türkiye'nin modernleş- sünde olduğu bu "Bağdat Paktı"na İngiltere, Iran ve Pakis-
mesini mümkün kı lacak yardımı ve borç para akışını sağla- tan da katıldı .
ma bağlaclıgi düşünülüyordu. Duygusal açıdan ise, Türki- 1955 sonrası yı llar, Mısı r Başkanı Cemal Abdül Nası r'ı n
ye'nin nihayet Batı lı uluslar tarafı ndan eşit koşullarda kabul yönlendirdiği ya da en azı ndan teşvik ettiği, Ortadoğu'da
gördüğünün bir işareti olarak anlaşilmış tı. Bu kanının ol- esen bir Arap milliyetçiliği fı rtmasma sahne oldu. Assuan
dukça yaygı n olduğu anlaşı lıyor. 1970'lerde bile Türk lo- barajı= yapımı için para bulmasına ABD engel çikartmca,
kantalarında "NATO şarabı" satı n alı nabiliyordu. Nası r Süveyş Kanalı'm 1956'da ulusallaştı rdı. Bu durum, İs-
rail, Fransa ve Ingiltere'nin saldı rısı na yol açtı. Bu üç ülke
askeri zafer kazanmaları na rağmen, onları n bu eylemini Ba-
Bölgesel ittifaklar
tı lı ları n bölgedeki çı karlarını tehlikeye sokabilecek sorum-
Türkiye'nin Soğuk Savaş sı rası ndaki Bat ı bloku üyeliği, suz ve modası geçmiş bir sömürgecilik eylemi olarak gören
Türkiye'nin Balkanlar ve Ortadoğu'daki konumunu büyük ABD tarafından geri çekilmeye zorlanchlar. Sonuç, askeri ye-
ölçüde belirledi. ABD Dışişleri Bakanı Dulles'ın Sovyet blo- nilgiye uğramış olması na rağmen Nası r'ı n bu çatışmadan
kunu NATO modeline göre bölgesel ittifaklarla kuşatma gi- Arap dünyasını n gözünde çok büyük bir itibar kazanarak
rişimlerinde Türkiye kilit bir unsurdu. çı kması ve simgelediği Arap sosyalist milliyetçiliğinin Orta-
Ortadoğ u'da bölgesel bir ittifak kurma yönündeki ilk doğu Arapları arasında popülerleşmesi oldu. Türkiye Mısı r'ı
Amerikan girişimi 1951-1952'de Türkiye ile Mısı r'ı bir ara- Stıveyş bunalımında sözle destekledi; buna rağmen Türkiye
ya getirmek idi, ancak her iki ülkenin bu seçenek için çok ve Bağdat Paktı , Arap milliyetçileri tarafından Batı emperya-
az hevesi vardı . Türkiye'nin Israil-Filistin çanşması ndaki lizminin kuklaları olarak görülmekteydi. 1957'de Türkiye
tavrı yüzünden Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki iliş kiler ile Suriye arası ndaki gerginlik o denli arttı ki Türk ordusu
gergindi. Türkiye ilk baş ta Arap ülkelerini desteklemişti, bir süre sı nıri geçme tehdidinde bulundu ve Mısı r birlikleri
çünkü Ankara'daki yöneticiler Yahudi devletinin Sovyet ta- Suriye'nin yardı mına geldiler. Aynı yı l, Ingiliz askerleri Na-

342 343
sı rcı bir ayaklanmayı bastı rmak ve Kral Hüseyin'i tahtta tut- hemen hemen aymsı olan bir ikinci bunalım daha çıkarta-
mak için Ürdün'e müdahalede bulunmak zorunda kald ı. caklardı.
1958'de Suriye ve Mısı r, Suriye yöneticilerinin isteği üzeri- ABD Balkanlar'da da, Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya
ne, kısa ömürlü Birleş ik Arap Cumhuriyeti'ni kurmak için arası nda bölgesel bir ittifakın kurulması nı teşvik etti. Şubat
güçlerini birleştirdiler. Lübnan'da muhafazakâr Hı ristiyan- 1953'te akdedilen Balkan Paktı, Bağdat Paktı kadar etkisiz-
larla Nası rcılar arasında bir sivil savaş patlak verdi ve Lüb- di. Ama bu pakt, Amerikalı ları n Yugoslavya'daki komünist,
nan'ın Hı ristiyan cumhurbaşkanı Chamoun'un isteği üzeri- ama Sovyet aleyhtarı olan yönetime dolaylı olarak yanaş-
ne, Amerikan denizcileri Türkiye'deki üslerden yararlanarak maları na olanak verdi.
Lübnan'a çı ktılar. Türk hükümeti açısı ndan 1958 yılını n en Savaş sonrası yıllarda (ve 1930'ları n başları ndan beri)
kötü haberi, kralı n ve baş bakan Nuri Sait'in ölümüyle so- iliş kilerin iyi ve istikrarlı olduğu tek ülkenin eski düş man
nuçlanan Bağdat'taki milliyetçi hükümet darbesi idi. Mende- Yunanistan olması , 1913-1923 yıllarını n kanlı olayları göz
res Irak'a askeri müdahalede bulunma kararı aldı ve Türk önüne alındığında belki de şaşırtıcı gelir. Her iki ülkenin
askerleri sını ra nakledildi. Türk işgali, ancak güçlü Ameri- NATO'ya katılması yla iliş kiler iyi olmaya devam etmişti ta
kan baskısı ve daha çok para verme yaatleriyle önlendi. ki Kıbrıs'ta 1954'te patlak veren bunalım büyüyüp iliş kileri
Irak'taki yeni yönetim üyelikten çekildikten sonra, 1960 temelinden sarsana kadar.
yı lında, Bağdat Paktı -ya da ondan ne kalmışsa- Merkezi Eski Osmanlı adast Kıbrı s'ta, Yunanca konuşan yüzde 80
Antlaşma Örgütü'ne (CENTO) dönüş türüldü. ABD bu ör- civarı ndaki bir Ortodoks çoğunlukla Türkçe konuşan yüz-
gütün tam üyesiydi. Ancak CENTO da kendisinden önceki de 20 civarı ndaki bir Müslüman azınlık, 1878'den beri In-
örgütler gibi çok az şey başarabildi. NATO ülkelerinin aksi- giliz yönetimi altı nda birlikte yaşamaktaych. EOKA hareke-
ne, CENTO üyeleri askeri sı rların ve şifrelerin değiş toku- tine bağlı Rum milliyetçilerince sürdürülen tahrikler tı rma-
şunda ve güçlerini etkin şekilde uluslar üstü bir yapıda bir- narak 1954'te ayaklanmalara ve Ingilizlere karşı terörist sal-
leştirmede elzem olan karşı lı klı güvenden yoksundular ve dırı lara dönüşmüş tü. Kı brıs'ı n Yunanistan'la birleşmesi
bu güven olmayı nca da bu örgütün askeri etkinliği asgari amacı nı, taşı yan bu eylemler, Yunan hasını ve hükümeti ta-
düzeyde kalmaya mahkumdu. rafı ndan destek görüyordu. Birleşme düşüncesi ("enosis"),
Türkiye'nin Balkanlar'daki esas sorunu, komşusu Bulga- Ingiliz Işçi Partisi çevrelerinde de artan şekilde destek bul-
ristan'daki Sovyet kukla yönetimiyleydi. Bulgaristan, Türk maktaydı.
askerinin Kore'ye gönderilmesine karşılı k olarak, Türkçe Bu ise Türk hükümetinin, yalnı zca Kıbrıslı Türklerle
konuşan 250.000 kadar Müslüman yurttaşınt ansızı n ülke- olan dayanışmadan dolay ı değil, stratejik nedenlerden dola-
den dışarı attı. Bu göç karşısı nda tamamiyle hazı rlıksız olan yı da asla -kabul edemeyeceği bir şeydi, çünkü bu birleşme
Türkiye sı nı rı kapadı. Sonunda bu anlaşmazlı k 1953'te sını - Türk-Yunan sı nırını fiilen iki misline çıkaracaktı. Ağustos
rın yeniden açılması yla hallediIdi. Ancak bu kez Müslüman 1955'te Yunanistan, Ingiltere ve Türkiye adanın geleceği
Bulgarları n ülkeyi toptan terketmeleri yasaklannustı . Ga- üzerine görüş mek için bir araya geldiler, ancak bu toplantı-
riptir ki, Bulgarlar yaklaşık kırk yı l sonra bu ilk bunalımı n dan hiçbir kesin sonuç ç ı kma& Türkiye adadaki mevcut

344 345
durumun sürmesinden yanaydı . Sonraki bir iki yı l içinde de çoğunluğu oluş turan CHP'liler ve DP'liler (ya da onların
tartışmalar adanı n taksinı i düş üncesi etrafı nda odaklaştı. halefleri), irredentizm'e kesin olarak daima karşı çı kmış ol-
Türkiye bu düşünceyi, en iyisi değilse de en iyiye yakı n bir salar bile, "dış Türkler"in kaderi siyasetçiler üzerinde baskı
çözüm olarak destekliyordu. Ne var ki o sırada Başpiskopos yapabilen, ve kimi zaman da yapan kamuoyunun hassas ol-
Makarios'un liderlik ettiği Kıbrıslı Rumlar bu fikri kabul et- duğu bir meseledir.
miyordu. (Rum rnilliyetçisi ve kurnaz bir politikac ı olan
Makarios, daha önce Ingiliz yetkililerince hapsedilmiş, sür-
güne gönderilmiş ama 1957'de serbest b ı rakı lmıştı.)
DP ve ordu
önce 1958'de Zürih'te, sonra da 1959'da Londra'da yap ı - 1958 yılı nda, hükümet ile Silahlı Kuvvetler arası nda bir
lan müzakerelerin sonunda bir anlaşmaya varıldı. Buna göre şeyler olabileceğinin ilk işaretleri görüldü. Aralı k 1957'de
Kı brıs bağı msiz bir cumhuriyet olacaktı . Bu cumhuriyetin dokuz subay hükümete karşı bir gizli tertip hazı rlamaktan
bağı msızlığı, toprak bütünlüğü ve anayasal düzeni Yunanis- dolayı tutuklandı . Tutuklamalar 16 Ocak 1958'de halka
tan, Ingiltere ve Türkiye tarafı ndan garanti ediliyordu. Bu açı klandı.
anlaşma şartları na göre üç ülke güvenceleri müştereken des- Demokratlar, ordunun önde gelen subayları nın eski yo-
tekleyip sürdürecekler, birlikte hareket edemedikleri takdir- netimle ve bilhassa Ismet Pa şa ile olan yakın ilişkilerinden
de, garantör ülkelerden her biri tek taraflı olarak eyleme ge- dolayı orduya karşı hep güvensizlik duymuş lar& Ama or-
çebilecekti. Bu koş ulları n yer almış olduğu 3. madde, sonra- dunun yönetim kademesinde 1950'de yapılan temizlik ha-
ki yı llarda Türk müdahalesinin yasal zeminini oluşturdu. 16 reketinden sonra daha rahatlamışlardı . Gerçekten de, Silah-
Ağustos 1960'ta Kıbrıs bağımsı z bir cumhuriyet haline geldi lı Kuvvetlerin üst kademe.sinin on yılın uzunca bir süresi
ve ilk cumhurbaş kani da Baş piskopos Makarios oldu. boyunca seçimle gelmiş hükümete sadık kaldığı anlaşılı yor.
Kıbrıs sorunu bugüne kadar, Türkiye ile Yunanistan ara- Ancak bu durum artı k 1950'lerin sonları nda bütün subay-
sındaki iliş kileri bozan, halledilmesi son derece zor bir so- ları n sadı k kalacağını garantilemiyordu. Bunun sebebi, NA-
run olmuş tur, bu nedenle sonraki bölümlerde bu konuya TO üyeliği ile. ABD'nin Silahlı Kuvvetlere yaptığı para yardı-
dönmek zorunda kalacağız. Kı brıs meselesi aynı zamanda mı nın ve verdiği bilgi hizmetlerinin neden olduğu temel
da, genellikle pragmatizmin hakim olduğu Türk dış siyase- değişikliklerde yatmaktaydı.
tinin, hissi bir konu olan "d ış Türkler", yani Türkiye d ışı n- 1940'larm sonları nda Türk ordusu, Birinci Dünya Savaşı
da yaşayan Türk toplulukları meselesinden halâ etkilene- öncesinden kalma Prusya doktrinlerine göre yönetilen ve
bildiğine bir örnek oluş turmaktadı r. Bu Türk toplulukları, örgütlenen, büyük çapta insan gücüne (700.000 kişi) daya-
ister Bulgaristan, Yunanistan ve Irak'taki (ve savaş öncesi- nan bir orduydu. Acemi erler, astsubaylar ve subaylar ara-
nin Iskenderun Sancagi'ndaki) Osmanlı Imparatorluğu ka- sı nda derin uçurumlar mevcuttu. Ordunun teknik donat ım
lıntı lar' olsun, ister Orta Asya'daki Türki imparatorluklar ı n düzeyi son derece düşük olduğu için, özel vasıflara sahip
kalı ntı ları olsun, çoğunlukla -en azı ndan kültürel ve dinsel- çok sayıda kiş iye gerek yoktu. 1950'lerde ise bütün her şey
baskı altında yaşamak zorunda kalmış lardı r. Türk siyasetin- değişime uğradı. Iki milyar doları n üstünde askeri yardım

346 347
parası , Türk ordusunun modernleş tirilmesine ve savaş ve nuyordu ve bir buçuk yı l süren bu kampanya birçok kimse-
taşıma gereçleriyle donatı lması na harcandı ve Amerikan yi o kadar tiksindirmiş ti ki birçok kentte Radyoyu Dinleme-
ekipleri personelin eğitiminde yardımcı oldu. Ordudaki en yenier Cemiyederi kuruldu.
önemli mevki lere, mühendislik veya haberleş mede uzman 1958 sonları ile 1959 başlarında iki etken Menderes'in
olan genç subaylar geçti. Bu genç subaylar eğitimierinin bir nüfuzunu, kentlerde değilse bile, kı rsal kesimde güçiendir-
kısmını , NATO karşı lı klı eğitim programları yoluyla yurt mişti. Birincisi, IMF istikrar programı nı n kabulü ile 359
dışında görmüş ve böylece Türk ordusunun ve Türk toplu- milyon dolarlı k yardı mı n sağlanmış olmasıyd ı . Istikrar
munun aslında Batılı müttefiklerin ne kadar gerisinde oldu- programına bağlı olarak yükselen fiyatlar kentleri kötü şe-
ğunu görme fı rsatı edinmiş lerdi. Bugün, 1955'lerden itiba- kilde etkilemiş ken, bu para yardımı oldukça iyi giden ha-
ren hükümete karşı gizlice kurulan tertiplerin bu çevreler- satla birlikte, çiftçinin durumunu iyileş tirmisti. Ardı ndan
de hazı rlanmış olduğunu biliyoruz. 17 Şubat 1959'da, Menderes, çoğu yolcunun öldüğü, Lond-
1957'de tutuklanmış olan dokuz subay hakkındaki suçla- ra Gatwick havaalanındaki uçak kazasından sağ kurtuldu.
malar askeri bir mahkeme tarafından soruşturuldu, ancak Türk radyosu ve parti tarafından iyice kullanı lan onun bu
mahkeme soruşturmayı fazla derinleş tirmedi. Ordu kirli ça- mucizeyi kurtuluş u, birçok dindar Türk'ü, Menderes'in Al-
maşı rlarını ortalığa dökmeye istekli değildi. Subaylar temi- lah tarafı ndan halkı yönetmek için seçilmiş insanüstü bir
ze çıkarıldı , sadece muhbir subay mahkum edildi. Yine de şahsiyet olduğuna inandırmıştı.
hükümet kaygı içindeydi ve neler olabileceğinin bir başka Partiler arası ndaki gerilim üst düzeydeydi. Inönü, DP'nin
uyarısı da dost ülke Irak'ta askerlerin Temmuz 1958'de ikti- kalesi olan Ege'deki gezisi sı rası nda saldı rıya uğradı ve
dara el koymalanych. 1960'ı n Nisan başları nda Kayseri'de toplantı yapması nı ön-
lemek için asker kullanıldı . Inönü geri dönmeyi kabul et-
Menderes'in son pilart meyince, askerler geri çekildi. 18 Nisan'da, meclisteki De-
mokratlar muhalefetin Faaliyetlerini soruşturmak için geniş
Bu arada, 1957 seçim sonuçlarlyla maneviyatı düzelen mu- yetkileri olan bir komisyon kurmaya karar verdiler. Tama-
halefet, hükümetin her yaptığına karşı çı kma ve eleştirme men sertlik yanlısı DP üyelerinden oluşan bu komisyon,
kampanyası nı sürdürmekteydi. DP ise artı k buna katlan- vardığı sonuçları üç ay içerisinde rapor edecek ve bu süre
mak niyetinde olmadığı nın işaretlerini vermekteydi. DP üs- zarfında meclis dışındaki bütün siyasal faaliyetler yasakla-
tü kapalı biçimde baskıcı tedbirlerden sözetti ve Ekim ayı n- nacaktı. Meclis tartışmalarının gazetelerde yayınlanması da
da Menderes, büyük bir tantanayla Vatan Cephesini, DP'nin yasaklanmıştı .
tabanı nı genişletme ve halk kitlesini seferber etme girişimi- Tahkikat Komisyonunun kurulması Istanbul ve Ankara
ni başlattı . Bu kampanyanı n ana unsuru, cepheye kat ı lan üniversitelerindeki hukuk profesörleri tarafı ndan anayasaya
insanları n sonu gelmez listelerinin her gün devlet deneti- aykı rı olmakla suçlandı. Profesörtere karşı (siyasetle uğraş-
mindeki radyodan okunmaslych, Listeye geçirilenler arası n- tı kları için) disiplin cezaları verilince, öğrenci gösterileri ve
da bebekler, ölmüş kimseler ve hatta uyduruk isimler bulu- ayaklanmaları oldu. Hükümet öğrenci ayaklanmaları nı bas-
348 349
tı rmak için asker kullanmaya karar verdi ve üniversiteler
kapatıldı , (Bu gibi gergin ortamlarda genellikle aşırı abartı l- 14.
mış rakamlara inanı lirsa da). Bir öğrenci öldürüldü. Göste- İkinci Türkiye Cumhuriyeti,
rilerin bastirılması nda askerlerin kullanılması , Harp Okulu 1960-80
öğrencilerini Ankara'da 21 Mayı s'ta büyük bir sessiz yürü-
yüş yapmaları na yol açtı. Sansür kısı tlamalar' nedeniyle bu
ayaklanmaları yaymlayamayan bası n, bunun yerine, o gün-
lerde Kore'de Başkan Syng Man Rhee'yi devirmiş olan öğ-
renci gösterilerine çok büyük yer vermekteydi.
O sı ralarda Baş bakan Menderes, Hindistan Başbakan ı
Nehru'nun 20-24 Mayıs tarihleri arası ndaki resmi ziyareı i
için Ankara'ya dönmeden önce, Ege vilayetlerinde büyük
taraftar kalabalı klarina nutuklar vererek kendisine olan
desteği, belki de yalnı zca sinirlerini, güçlendirmeye çalışı -
yordu. 25 Mayıs'ta Menderes aniden, meclis Tahkikat Ko-
27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi
misyonu'nun çalışnıalartnı tasarlanmış olan üç ay yerine bir
ayda tamamlamış olduğunu ve vardığı sonuçları yakı nda Türk halkı , 27 Mayıs 1960 sabahı saat üçte askeri bir darbe
rapor edeceğini açı kladı . Bu komisyonun CHP ile ordu ara- olduğ unu radyodan Albay Alparslan Türkeş tarafı ndan
sııı daki olası iliş kileri soruşturmakta olduğu bilinmekteycli okunan bildiri yayımlandığı nda öğrendi. Bildiri, Türk Si-
ve Menderes'in açı klaması , ordu içerisindeki gizli tertipçile- lahlı Kuvvetlerinin "kardeş kavgası na meydan vermemek"
ri harekete seykenniş olabilir. Böyle ya da değil, 27 Mayıs ve "demokrasiyi içine düştüğü buhrandan" kurtarmak
1960 sabahı erken saatlerde ordu birlikleri Ankara ve Istan- maksadı yla ülke yönetimine el koyduğunu duyuruyordu.
bul'daki bütün hükümet binaları na el koydu, Menderes ve Bildiri darbenin yansızlığını önemle vurgulamaktaydı .
Cumhurbaş kanı Celal Bayar dahil DP'li bütün bakan ve Askerlerin yönetime el koymaları Ankara ve Istanbul'da
milletvekilleri tutuklandılar. halk, bilhassa her iki kentteki büyük öğrenci kitlesi ve ge-
nelde ayclı nlar arası nda, büyük bir sevinçle karşı land ı . Ül-
kenin geri kalanı ise bu türden bir tepki göstermedi. Kı rsal
kesim hayra alamet sayı lmayacak şekilde sessiz kaldı. Ön-
ceki aylarda yaşanan karışıklı klar hemen tamamiyle Ankara
ve Istanbulla sı nı rlı idi. Başka yerlerde halkın Menderes'e
olan sevgisinde ani bir düşüş olduğunu doğrulayacak bir
gösterge de yoktu.
Bu darbenin, kı rklı yaşlardaki bazı köktenci albay, binba-

350 351
şt ve yüzbaşıdan oluşan gizli tertipçiler tarafı ndan yıllardı r rine yeni bir anayasa hazı rlama görevi verildi. Bu profesör-
süren planlamanın ürünü olduğu bilinmektedir. Bunların ler ertesi gün, modern bir fetvaya benzetilen, bir bildiri ya-
yönetime el koymada başarılı olmaları için iki şey son dere- yınladı lar. Bu bildiride profesörler, DP hükümetinin (özel-
ce önem taşı yordu. Biri, kendi üyelerini, iktidara el koymak likle de Tahkikat Komisyonları nı kurduğu için) anayasaya
için gerekli olan (baş kent garnizonu gibi) tayin edici yerle- aykı rı davranmış olduğu ve bu yüzden meşruluğunu yitir-
re atamaktı. Diğeri ise, Silahlı Kuvvetlerin geri kalanını n diği gerekçesiyle askeri müdahaleyi haklı gösteriyorlar&
desteğini kazanmak için, eylemlerinin başı nda olacak kı- Bu yorum, MBK tarafından kabul görünce, ordu Demokrat
demli bir subay bulmakti. Sonunda her iki hususta da başa- Parti'yi doğrudan karşısına almış oldu ve ordunun partiler
rı lı olmuşlardı. Mayıs 1960'a gelindiğinde darbe yapabile- üstü olma iddiası son buldu. 31 Ağustos'ta DP'nin çalışma-
- cek durumdaydilar ve bir iki başarısız girişimden sonra ge- ları durduruldu ve 29 Eylül'de parti kapatıld ı.
reksindikleri göstermelik kı demli subayı da buldular. Bu ki- Profesörler ekibiyle desteklenen MBK, 12 Haziran'da,
ş i, Milli Savunma Bakam'na siyasal durumu yorumlad ığı bir hem darbeye hem MBK'nin varlığına yasal bir dayanak sağ-
mektup yazdı ktan sonra 3 Mayı s'ta mecburi izne çı karı lan, layan geçici bir anayasa yayınladı. Ordu tarafı ndan darbe
Kara Kuvvetleri eski Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel'di. sonrası kurulan teknokratlar kabinesi yalnızca bir yürütme
Yumuşak ve babacan bir şahsiyet olan Gürsel, bütün Silahlı orgamych. Bütün önemli siyasal kararlar MBK taraf ından
Kuvvetlerde iyi tanı nı yor ve çok seviliyordu. Gürsel darbe- alınıyordu.
ye başkanlı k etmeyi kabul etmiş ama darbenin düzenlenişi-
ne ilişkin ayrı ntı lara karışmamışn. Darbe başarıya ulaş tığın-
MBK içerisindeki hizipler
da Izmir'deki evinden askeri uçakla Ankara'ya getirildi.
Ordu iktidarı n bundan böyle Orgeneral Gürsel başkanlı - MBK o sı rada 38 subaydan oluşuyordu (biri Eylül'de öldü
ğı ndaki Milli Birlik Komitesi'nin elinde olduğunu duyurdu, ve yerine bir başkası alınmadı ). Görünüş te Cemal Gürsel
Fakat komitenin tam iş levi de üyeleri de bir süre belirsiz cuntanı n lideriydi. Ama gerçekte, devlet başkanının yar-
kaldı . Darbenin ertesi günü Cemal Gürsel'in Devlet Başka- dımcısı olan Başbakanlı k Müsteşarı Albay Alparslan Tür-
nı, Başbakan ve Milli Savunma Bakan ı olduğu açı klandı. keş , MBK'nin önceleri en nüfuzlu üyesiydi. Kıbrıslı bir
Kuramsal olarak kendisine Atatürk'ün sahip olduğundan Türk olan Türkeş, çoğu meslektaşından çok daha fazla bil-
daha sı nırsı z olan yetkiler verilmişti. gili ve Ingilizceye mükemmel hakim karizmatik bir şahsi-
yetti. Halk tarafı ndan pek yaygın şekilde tanınmıyordu,
ama 15 yı l önce Ikinci Dünya Savaşı sonunda biraz kötü ün
Darbeden devrime: Profesörlerin rolü
kazanmıştı ; o tarihte, Pantürkizme, muhtemelen Nazilere,
Ordu başından beri, basit bir hükümet değişikliğiyle yetin- duyduğu yakınlıktan dolayı suçlanmış, sonradan aklannuş-
meme k gerektiğine inanı yordu. Darbenin yapı ldığı gün, Is- tı . MBK içerisinde, siyasal sistemde köklü bir reform iste-
tanbul Üniversitesi'nden rektör Sı ddı k Sami Onar başkanlı- yen ve siyasal partilere hiçbir itimadı olmayan en köktenci
ğında beş hukuk profesörü Ankara'ya getirtildi ve kendile- kanadı n temsilcisiydi.

352 353
260 generalden 235'ini ve 5000 kadar albay ve binbasiy ı köktencilerin 14'ünü dışta bırakan yeni bir MBK'nın kurul-
emekliye sevkeden 3 Ağustos kararını MBK'den zorla çı kar- duğunu duyurdu. Geçici anayasa, MBK üyelerinin ağı r suç
tanlar hiç kuşkusuz Türkeş'in grubuydu. Gerçi Türk Silahlı haricinde görevden azlechlemeyeceğini öngördüğü için
Kuvvetleri'nin üst kademelerinde aşı rı bir yığılma olduğu 14'ler MBK'den bu karmaşık yöntemle atılmışlard ı. 14'ler
herkesçe bilinen bir şeydi, ama emekliliğe sevklerinin esas yurtdışındaki Türk büyükelçfliklerine ataşe olarak atanarak
nedeni, o kişilerin siyasal güvenilirliliğinden kuşkulanilına- ülkeden uzaklaştı rıldı lar.
si idi.
Ordudan sonra sı ra üniversitelere geldi. Türkeş, meslek-
MBK ve ordu
taşlarinı n nazarında kendi nüfuzu aşırı arunca başbakanlı k
müsteşarlığı görevinden istifa etmek zorunda kalmış tı, boyle Başlangıçta MBK clarbeciler ve araları nda, Gürsel gibi ordu-
olduğu halde köktenci grup yine de Ekini ayı nda 147 üniver- nun saygısı nı kazanmış bazı kıdemli subaylardan oluşuyor-
site öğretim üyesini üniversiteden attı racak bir kararı zorla du. Başarılı olması na ve bütün Silahlı Kuvvetlerin darbeyi
ve hı zla geçirtecek kadar güçlüydü. Ancak seçimlerde kulla- desteklemesine rağmen MBK, Silahlı Kuvvetleri temsil et-
nılan ölçütlerin ilet olmaması güçlü bir tepkiye yol açtı , bü- miyordu. 1960-1961 y ı lları nda üst rütbeli subaylar,
tün rektörler istifa ettiler. Bu akademik protestonun şiddeti MBK'nin yalnı zca orduyu ilgilendirebilecek konulara mü-
askeri liderleri şaşım.] ve bu kararı geri alınak için hemen gö- dahalesinden ve ordu biyerarşisini bozması nclan artan şe-
rüşmelere başlandı. Sonunda öğretim üyelerine kürsüleri ia- kilde kaygı lanmaktaydı lar. Ordu üst kademesi, alt rütbede-
de edildi, ama bu ancak Mart 1962'de gerçekleşebilcli. E ınekb ki subayların gelecekte kendi başlarına yapabilecekleri ba-
Sıthayiarı (EMINSU) clerneğinde toplanan emekliye_ ğımsız herhangi bir eylemi önlemek amacı yla Silahl ı Kuv-
sevkedilmiş subayları n, kendileri için de aynı şeyi elde eunek vetler Birliği'ni kurdu. Silahlı Kuvvetler Birliği 1961-1962
niyetiyle yaptıkları girişimler sonuçsuz kaldı. yılları nda, sivil siyasetçilere. 27 Mayıs öncesinin siyasetine
Bu tasfiyelere karşı muhalefete rağmen, MBK içerisindeki clönmernelerini ikaz eden ıııuhtıralarla siyasete birçok kez
koktenciler, daha da iddialı bir plan: Ekim ayında uygula- müdahalede bulundu. Bunu, inisiyatifi elde tutmak ve sivil
maya giriştiler. Aç ı kça Türkeş tarafından telkin edilmiş siyasete donülmesine karşı çı kan köktenci subayları n kendi
olan bu plan, Türkiye Ülkü. ve Kültür Birliği plamyclı; bu başına eyleme geçmelerine engel olmak amacıyla yapı yor-
birlik, Milli Eğitim Bakanlığı , Diyanet Işleri Başkanlığı, Va- lardi.
kı flar Genel Müdürlüğü, bası n ve radyonun yönetimine el Başına buyruk bir eyleme karşı duyulan korkumı n hiç de
koyacak ve böylelikle ülkenin tüm kültürel yaşamı nda tota- boşuna olmadığını Albay Talat Aydemir'in eylemleri kanı t-
liter bir nüfuz tesis edecekti. Hem sivil siyasetçilerin naza- layacaktı . Aydemir 1950'lerin ortalanndaki gizli tertibc ka-
rı nda hem de Orgeneral Gürsel dahil olmak üzere daha tılanlardan biriydi ve şimdi Harp Okulu kornutamydı . Ay-
l lı rTlli MBK üyelerinin nazarı nda bu kadarı çok fazlaydı . 13 demir, 22 Şubat 1962 ve 21 Mayis 1963'te iki kez başartstz
Kası m 1962'de Gürsel beklenmedik şekilde, MBK'nin dağı- darbe giriş iminde bulundu. Ilkinde affedilmeyi sağladı .
t ı ldığı nı ve araları nda Türkeş'in de bulunduğu en bilinen ikincisinde idam edildi.

354 355
ve vilayetlerin 272 temsilcisinden oluşan bir alı kuruluştan
Bütün 1960-1963 yı lları boyunca Silahlı Kuvvetler içeri-
(Temsilciler Meclisi) oluşuyordu. Kurucu Meclis ilk toplan-
sinde hoşnutsuzluk vardı, gizli tertip söylentileri dolaşmak-
tısını 6 Ocak 1961'de yaptı. Bu tarihten sonra çalışmaların
ta ve yeni bir askeri müdahale olması beklenmekteydi. 8
Şubat 1963'te Irak'ta ve tam bir ay sonra da Suriye'de ordu- çoğu, Prof. Enver Ziya Karal ve Prof. Turhan Feyzioğlu'nun
nun yönetime el koyması , tehlike işaretleri olarak, dahası başkanlı k ettikleri, Kurucu Meclis'e bağlı 20 kişilik Anayasa
Komitesi tarafı ndan yürütüldü.
Türkiye'de sivil siyasete dönüşün anzasız olmaktan çok
Buradaki tartışmalar sonucu ortaya çı kan metin, 1924
uzak olduğu biçiminde alglIanmaktaych.
Anayasası'ndan bariz şekilde farklıydı. Yeni anayasanın ya-
zarlannın esas amacı, Millet Meclisi'ni başka kurumlarla
Demokrasiye dönüş ' dengelemek suretiyle, DP'nin (ve ondan önce CHP'nin) sa-
hip olduğu türden bir iktidar tekelini engellemekti. Eski
MBK'de Ekim 1960'ta yapı lan tasfiye, iktidarın parlamenter
demokrasiye dönüşten yana olanların elinde olduğunun yapıda, Millet Meclisi'nde çoğunluğa sahip olan parti nere-
açı k bir işareti olmuştu. O tarihten sonra Ikinci Cumhuri- deyse sını rsız bir hareket özgürlüğüne sahipti. Cumhuriyet
yetin kurumları oldukça hızlı şekilde yerlerini almaya baş- Senatosu adında bir ikinci meclis oluşturuldu. Bütün yasa-
ladı. Yeni bir anayasa hazı rlamakla görevlendirilmiş olan lar her iki meclisten geçmek zorundaydı (Senatonun vetosu
Millet Meclisinin üçte iki çoğunluğuyla reddedilebiliyor-
profesörler kurulu, başlangıçta çalışmalarını bir ay içerisin-
de tamamlamayı tasarlamıştı. Ama çalışmalar, bilhassa ku- du). Senato üyeleri, cumhurbaşkani tarafı ndan atanacak
kontenjan üyeleri haricinde, seçimle geleceklerdi. Anayasa-
rul içerisindeki görüş farklılı kları ndan dolayı, beklenenden
yavaş ilerliyordu. Başkan Onar'ı n liderlik ettiği üç kurul ya aykı rı gördüğü yasaları reddedebilen bağımsız bir anaya-
sa mahkemesi getirilmiş , yargı kurumu, üniversiteler ve
üyesi siyasetçilere çok az güven duyduklanndan onların
elini kolunu bağlayacak ayrıntı lı bir metinden yanaydı . kitle iletişim örgütlerinin tam özerklikleri güvence altına
Öteki iki üye ise (Tank Zafer Tunaya ve Ismet Giritli), siste- alınmıştı. Ayrıca, tek bir partinin Millet Meclisi'nde ezici
mi geliştirmek için siyasal partilere azami hareket olanağı çoğunluk elde etme olanağını azaltmak için nisbi temsil sis-
verecek bir anayasadan yanaydı. Eylül başlarında Onar, Tu- temi getirilmişti. Anayasaya temel hak ve özgürlükler ko-
naya ve Giritli'yi kuruldan çıkardı. Bu olaydan sonra, 17 nulmustu.
Önemli olan bi. husus, anayasada belirtilen Milli Güven-
Ekim'de MBK'ye bir anayasa taslağı sunuldu.
Fakat bu arada da Ankara liniversitesi'nden bir grup hu- lik Kurulu'nun kurulması yoluyla orduya ilk kez anayasal
kuk profesörü, Profesör Yavuz Abadan'ı n önderliğinde ken- bir rol verilmesiydi. Milli Güvenlik Kurulu Aralı k 1962'de
di anayasa taslaklarını hazı rlamış bulunuyorlardı. Bu gru- yasayla kuruldu. Cumhurbaşkanı nın (onun yokluğunda
bun ısranyia, anayasa metnini tamamlama görevi bir kuru- başbakanı n) başkanlı k ettiği Milli Güvenlik Kurulu, hükü-
cu meclise verildi. Kurucu Meclis, bir üst kuruluştan mete iç ve dış güvenlik hakkında tavsiyelerde bulunuyor-
(MBK) ve kalan siyasal partilerin (Cumhuriyet Halk Partisi du. Kuvvet temsilcileri, genelkurmay başkanı ve ilgili ba-
ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi), meslek kesimlerinin kanlar, mernuriyetlerinden dolayı Milli Güvenlik Kuru-

357
356
lu'ıı un resmen ityeleriydiler ve Kurul'un kendi sekreteryası rüst olcluğuydu. Partiler üzerindeki tek kısı tlama Eylül'de
ve birtak ım daireleri vardı . Kuruluşunu izleyen yirmi y ı l MBK'nin imzalamayı zorunlu kıldığı bir protokoldü. Parti-
içinde, MGK giderek devlet siyaseti üzerindeki nüfuzunu ler bu protokolle, 27 Mayıs darbesini ya da sahi( Demokrat
genişletti ve kimi zaman gerçek iktidar merkezi ve karar Partili siyasetçilerin mahkeme davalarini seçim malzemesi
oluş turma merkezi olarak kabineıı in yerini alarak devletin yapmamaya söz vermişlerdi. Inönü'nün Cumhuriyet Halk
güçlü bir bekçisi haline geldi. Partisi, yüzde 34.7 oy (158 sandalye) alan Adalet Partisi'nin
13 Ocak'ta siyasal faaliyetler üzerindeki yasak kaldırı ldı ve biraz üzerinde, oyları n yüzde 36.7'sini (173 sandalye) ala-
19b1 yı lı içinde yapı lacak seçimler için yeni partilerin ku- bildiği için son derece hayal kırı klığına uğramıştı . Karşı t
rulması na olanak verildi. (CHP ve CKMP'ye ilaveten) on bir düşüncedeki Demokratların 1955'te kurmuş olduğu Hürri-
yeni parti kurulmuş tu. Bunları n çoğu kısa ömürlü oldu. yet Partisi'nin bir devamı sayılabilecek olan Yeni Türkiye
Ama en önemli yeni parti hiç kuşkusuz, başlı ca amaci Partisi yüzde 13.9, muhafazakar CKMP ise yüzde 13.4 oy
emekli subayları n ve tutuklu Demokratları n eski konumla- toplamıştı . Demokratları n varisleri olarak kabul edilen bu
rı na [anı iadesi olan Adalet Partisi'ydi. Bu parti hem taraftar- partiler bir bütün olarak düşünüldüğünde, hala. ülkedeki
ları hem de rakipleri tarafı ndan DP'nin bir devamı olarak en büyük güçtüler.
görülüyordu. Bu sebepten MBK ile ilişkileri başı ndan beri Flem sol hem sağ için öncekine nazaran daha geniş bir si-
son derece dikkatli oldu. Emekliye sevkedilmiş generaller- yasal faaliyet yelpazesine izin vermiş olması bakımı ndan,
den biri olan-Ragı p Gümüşpala, 1964'1e ölene dek partinin yeni anayasa eskisinden çok daha fazla liberaldi. Eski Ke-
başkanı ydı . Gümüşpala, MBK ve kendi köktenci taraftarları malist kalı bı n açı kça dışında kalarak ortaya çı kan ilk parti,
arası ndaki gerginliği dindirmede ı lımlı tavrı yla başarı lı oldu. Turkiye Işçi Partisi idi. Parti Şubat 1961'de bazı sendikacı -
Türk halkı nı n siyasal açidan kendini ifade etmesi için ilk lar tarafı ndan kurulmuş tu ama partinin hemen tüm yaşamı
fı rsat, 9 Temmuz 1961'de yeni anayasa için yapı lan halkoy- boyunca etkin ve sürükleyici kişisi, yazar, hukukçu ve eski
laması idi. Halkoylamasında 27 Mayıs güçleri beklenmedik öğretim üyesi Mehmet Ali Aybar olacaktı.
ciddi bir darbe yedi. Anayasa yüzde 38.3'e karşı yüzde 61.7 TIP'in önemi siyasal gücünde ya da topladığı oylarda yat-
oyla kabul edilmiş ti ama hükümetin anayasa lehindeki pro- mı yordu. Bir genel seçimde oyların yüzde 3'ünden fazlasını
paganda çabaları göz önüne alı ndığında, yüzde 38.3 °rant- alabilmis değildi ve hiçbir zaman bir koalisyon hükümetine
nı n son derece yüksek olduğunun kabul edilmesi gerekiyor katı lmadı . Onun önemi daha çok, seçimlerde yaman ger-
(o zaman da yüksek bulunmuş tu). Bu, hiçbir örgütlenmesi çek ideolojik temele sahip ilk parti olması nda yauyorclu.
olmadığı halde Menderes taraftarı seçmenin büyük ölçüde Varlığıyla, öteki partileri ideolojik açıdan kendilerini daha
aleyhte oy verdiğini gösteriyordu. DP'nin 1960 öncesinde açı k seçik tanı mlamaya da zorladı. 1960'larda TIP birçok
çok güçlü olduğu 11 vilayette anayasaya çoğunlukla red genç entelektüelin desteğini almış ve sonradan çok sayıda
oyu verilmesi bunu dogruluyordu. gruba bölünecek olan Türk soluna hir çeşit laboratuvar va-
Bu eğilim 15 Ekim 1961'de yapılan parlamento seçimle- zifesini görmüştü.
rinde de doğrulandı . Genel kanı seçimlerin serbest ve dü- Yeni anayasa altındaki geniş siyasal serbestlik, fikirlerini

358 359
sakı nmadan söyleyen sağcı ya da Islami çizgideki partilerin Adalet Divan ı yönetmekteydi.
kurultişuna hemen yol açmach. Bu daha sonra olacaktı. An- Durtışmaları n meş ruiyeti ve adilliğine ilişkin düş ünceler
cak, Menderes ve hükümetinin dini siyasete alet ettikleri ceş itlidir. Gerçi mevcut yargı lama usulünde yapılan deği-
için gerek ordunun ve gerekse CHP'nin sert eleştirilerine şiklikler sadece, mahkemenin kararları nı n kesirıliği ve bir
uğradığını dikkate alan birçok gözlernciyi şaşırtacak şekil- de 65 yaşı n üstündeki kiş ilere ölüm cezasını n uygulanama-
de, 1945 öncesi yılları n katı laik, hatta Islam aleyhtarı poli- yacağı na ilişkin kuralı n askıya alınmasından (açı kça Celal
tikalarına bir dönüş de olmadı: Aksine, cami inşasına, tür- Bayar'ı hedefleyen bir değiş iklikte bu) ibaretti. Geri kalan
belerin onarı mına ve okullarda din eğitimine artan bir özen sanı klar için yargı lama usulleri Cumhuriyetin mevcut yasa-
gösterilmek suretiyle Islami akımları n başarı olanağinı yok ları na göre uygulandı . Gelgelelim, mahkemenin kendisinin
etmek için gayret sarfedilmekteydi. Ikinci cumhuriyetin ilk yasal dayanağı yoktu ve mahkeme üyeleri siyasal aç ıdan
hükümetleri dinsel yobazlı kla mücadele etmek için, Isla- DP'ye karşı açı kça onyargillydı lar. Her ne kadar hakimler
mın, sı radan köylünün uyguladiğı ndan çok farklı olan, sanı klardan hoşlanmadı klarinı saklamak için bir çaba gös-
modern ve akılcı bir yorumunu yaymaya çal ış tı lar. Yüksek termemiş lerse de, davalar oldukça dürüst ş ekilde yönetil-
Islam Enstitülerinin ders programları toplumbilim, ekono- miş gibi gözüküyor.
mi ve hukuk derslerini içerecek şekilde değiştirildi. Diyanet Hayli garip bir suçlama demeti vardı. Sanı klar aleyhine
işleri Baş kanlığı "aydı nlatıcı " dinsel vaazlar yayı nlamaya üç ceza, dokuz yolsuzluk ve yedi anayasay ı ihlal davası
ın
başladı ve Kur'an'ı n Türkçe tercümesi yayınlandı. Yeni yö- açılmıştı, Ağı r Ceza ve yolsuzluk davalarını n -ki bunlar
netim aynı zamanda da, tı pkı savaş sonrasında Inönü hü- bazıları , Menderes'in gayri meşru çocuğ unu öldürmesi, ya
kümetinin yapmış olduğu gibi, dinsel duygu ve inançların da Bayar'ı n bir hayvanat bahçesini kendisine armağan edil-
ifadesine tanı nan bu geniş müsarnahanı n yol açabileceği miş bir köpeği satı n almaya zorlamasi gibi, tuhaf dava ve
tehlikelere karşı kendini korumaktaydı : 19251e Hıyanet-i suclarnalardi- bu kiş ilerin adlarını lekelemek için, büyük
Vataniye Kanunu'na ve 1949'da ceza yasası na konulan dini ölçüde etkisiz kalan ,bir çabayla açıldığı besbelliydi. Anaya-
siyasal amaçla kullanma yasağı, ş imdi yeni anayasanı n bir sa davaları , anayasayı zorla değiş tirme ya da Millet Mecli-
maddesiydi. si'ni zorla feshetme teşebbüsü ile ilgili TCK'nun 146. mad-
desine dayandı nimış ti. Demokratlar 1960'ta CHP'nin faali-
Eski yönetimin yargılanması yetleri ve bası n için Tahkikat Komisyonu kurmakla bu su-
çu işlemiş kabul ediliyorlardt. Ancak, eski anayasan ı n 17.
Ancak o sı ralarda Türkiye kamuoyunu meşgul eden en maddesi, milletvekillerinin oyları ndan dolayı sorumlu tutu-
önemli konu anayasa değil, darbeden sonra tümü de tutuk- lamayacaklarmı yazı yordu. Üstelik anayasada, meclisin üç-
lanan eski DP liderlerinin kaderi konusuydu. Çok sı kı şe- te iki çoğunluğuyla değiştirilebileceği hükmü de vard ı (ki
kilde korunan Marmara Denizi'ndeki adada (Yassıada) ya- DP bu çoğunluğa sahipti).
pı lan durusmalari, MBK tarafı ndan atanan ve hakim Salim Sonunda 123 kişi beraat etti, 31 kişi ömür boyu hapse,
Başol'un başkanlı k ettiği dokuz hakimden oluşan Yüksek 418 kiş i daha hafif cezalara ve 15 kiş i ise ölüm cezasına

360 361
çarptı rı ldı . Bunlardan ll'i çoğunluk oyuyla ölüme mahkum Inönü'nün DP'deki eski düşmanlarının mirasçısı olma iddi-
olmuş tu ve cezaları MBK tarafı ndan hafifletildi. Öteki dört ası ndaki AP arası nda kaçını lmaz olarak hayli husumet var-
kiş inin, yani Bayar, Menderes, Dışişleri Bakanı Zorlu ve dı . Birçok AP'li Inönü'nün orduyla gizli işbirliği içerisinde
Maliye Bakan ı Polatkan'ı n ölüm kararları ise oybirliğiyle olmasından kuskulanmaktaydı. Koalisyonun bozulması na
verilmişti. Bayar'ı n ölüm cezası, ilerlemiş yaşı (kendisi 2h iki sorun neden oldu. Biri, nazik bir konu olan, eski DP si-
yı l daha yaşayacakt ı ) ve sağlı k durumu nedeniyle (ve belki yasetçilerine genel af sorunuydu. Kabine bu konuda hem
de durusmalarda Menderes'in haliyle tani bir cezai oluş tu- ordunun hem de AP içerisindeki eski DP taraftarları nı n du-
ran güçlü görünümünun etkisi alt ı nda) hafilletildi, fakat yarlılikları ndan dolayı adı mlarını ihtiyatlı atmak zorunday-
Zorlu ve Polatkan 16 Eylül 1961'cle ve. Menderes, başarisiz dı . Ötekisi ise planli ekonomi projesi idi. Bunu CHP ve or-
bir intihar girişiminden sonra ertesi gün idam edildiler. du destekliyor ama AP şiddetle karşı çıkıyordu.
MBK mahkumiyetleri onaylarken, birçok yabanc ı hükü- Mayı s 1962'de, AP, hapisteki Demokratlar ı n cezalarmı in-
metten ve Inoncı 'de.n gelen ricalara itibar etmedi. Mende- dirme amacım taşı yan bir teklifi yetersiz bularak kabul et-
res'in hillil geniş bir taraftar topluluğuna sahip olduğunu medi ve bakanlarını kabineden çekti. Bunun üzerine Inönü,
gösteren Anayasa referandumunun hayal k ı rıcı sonucunun bu kez CHP ile iki küçük partinin (Cumhuriyetçi Köylü
Menderes'in kaderini belirlediğine dair tahminler yap ı lmış- Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi) koalisyonuna daya-
tı . Genel olarak Türk kamuoyu o tarihten beri, ne kendile- nan yeni bir kabine kurdu. Kı smi bir genel alta anlaşma ol-
rinden önceki ve ne sonraki siyasetçilerden daha az mesru- nıuş tu ama buna rağmen bu koalisyon birincisinden daha
iycl içinde davranmayan ya da iktidarlar ı n] onlardan daha purüzsüz şekilde çalışıyor değildi. Birçok anlaşmazlı k mev-
fazla kötüye kullanmayan bu siyasetçilerin öldürülmüş ol- cuttu ve en büyük anlaşmazlı k konusu, Inönü'nün, anaya-
masindan üzüntü duymustur. Sonunda Menderes, Zorlu ve sanı n talep ettiği reformlarin bir parçası olarak ortaya at ı p
Polatkan'ı n cenazeleri Eylül 1990'da Istanbul'da bir devlet desteklediği tarım vergisi teklifiydi. Kası m 19631teki yerel
töreniyle yeniden toprağa verildi. seçimlerde AP net bir zafer kazanınca koalisyonun kaderi
belli oldu. Iki küçük parti koalisyondan ayrı lmak istedi.
Siyaset: Bir geçiş dönemi Bunlar bakanlar ı nı kabineden çekince Inönü'nün istifa et-
mekten başka seçeneği kalmamıstt. Nitekim, Başkan Ken-
Ordunun bazı kesimleri Eylül 1961'in hayal k ı rı cı seçim so- nedylnin Washington'daki cenaze toreninden döndükten
nucundan sonra devreye girmek istemiş, fakat ordunun üst sonra 2 Aralı k'ta istifa etti.
düzey subayları ve Silahlı Kuvvetler Birliği buna mani ol- Bu defa ilk kez olarak, Cumhurbaşkani Gürsel (Genel-
muş tu. Müdahale yerine. iki partiye, Ismet Inönü yöneti- kurmay Başkanı Orgeneral Sunay'm desteklemesiyle) AP li-
mindeki bir koalisyonda birlikte çalışmaları için ağır baski- deri Gümtispala'dan bir hükümet kurması nı istedi. Bu çok
da bulunulmustu. Partiler bu bask ıya boyun eğdi ve 20 Ka- önemli bir geliş meydi. Çünkü ordunun AP'yi siyaset sahne-
sim'da 20 üyeli bir kabine oluş turuldu. Ancak bu bir aşk sinin normal ve kabul olunabilir bir parçası addettiğmi ve
evliliği değil bir çı kar evliliği idi. Inönü ve CHP'liler ile, artı k Inönü'nün vesayeti alt ında tutulması na gerek duyma-

362 363
(ilgim gösteriyordu. Ne var ki Gümüşpala'nı n girişimi başa-
rılı olmadı ve yaşı 80'e yaklaşan Inönü son defa olarak hü- medik büyük bir zafer kazand ı . CHP'nin oyları yüzde
28.7'ye düşmüş tü. Bütün öteki partiler (CKMP, YTP, TIP ve
kümeti kurmakla görevlendirildi. CHP ile bağımsızlardan
CKMP'den kopan Millet Partisi) yüzde Tnin altında oy top-
oluşan bir azınlı k koalisyonu olan üçüncü Inönü hüküme-
ti, 25 Aralı k 1963'te göreve başladı . Öncekiler gibi bu da za- lamışlardı. Oy dağılımı ndan, AP'nin eski DP taraftarların'
yı f bir koalisyondu. 1964'te Kıbrıs konusundaki ciddi ulus- kendine çekmiş olduğu belli oluyordu. Demirel, insanların,
kendilerini onun köylü geçmişiyle özdeşleşebilciikleri ve
lararası bunalımı n ağı rlaşması sebebiyle koalisyon o yı l ye-
onun mesleki yükselişinde kendi umutları= somutlaşmış
rinde kaldı, ama bunal ı m geçince, AP koalisyonu devirmek
ifadesini buldukları kı rsal kesimde mükemmel bir oy avcısı
için hemen harekete geçti. Inönü bütçesini parlamentoda
kabul ettiremeyince 13 Ş ubat 1965'te istifa etti. Bundan olduğunu gösterdi. Menderes gibi Demirel de halk dihyle
sonra ülkeyi Ekim'de yapı lan parlamento seçimlerine ka- konuşabilen bir hatipti. Bunu Inönü ve öteki Kemalist siya-
sal liderler, ya da keza Aybar gibi sosyalistler, hiçbir zaman
dar, eski diplomat ve bağımsız milletvekili Suat Hayri Ür-
güplü başkanlığı ndaki geçici bir kabine yonetti. yapamannşlardı.
Bu sı rada AP'nin başı nda artı k General Gümüşpala bu- Mecliste sağlam bir çoğunluğa sahip olduğundan, kabi-
nesi için güvenoyu almada Demirel bir sıkı ntı çekmedi.
lunmuyordu. Kendisi 1964 yılında aniden ölmüştü. Onun
Sonraki beş yı l boyunca Demirel Türk siyasetine egemendi.
ölümünden sonra, yerine geçmek için sert bir mücadele ol-
du, bazı adaylar 27 Mayı s 1960 darbesine şiddetli eleştiri- Göreceğimiz gibi, 1960'larin ortaları ve sonlan Türkiye'nin
lerde bulunarak, duyguları coşturmaya çal ıştı. Genelkur- iyi yillanydı . Ekonomik büyüme yüksekti ve reel gelirler
may Başkanı Sunay, sert bir uyarı da bulundu ve bu uyan 1963-1969 yılları nda yüzde 20 ortalarnayla hemen hemen
dengeyi AP içerisindeki ılı mlı lann lehine çevirdi. Il ımlıları n devamlı şekilde artmıştı . Demirel'in en önemli başarıların-
dan biri, orduyu, henüz beş yıl önce ordu tarafı ndan alaşağı
adayı olan 44 yaşındaki inşaat mühendisi Süleyman Demi-
rel, Kası m'da parti genel başkanı seçildi. Demirel kendi edilmiş olan Demokratları n açıkça mirasçısı olan sivillerin
yönetimi ile uzlaştı rrnası idi. Ama ödediği bir bedel de var-
kendini yetiştirmiş biriydi; Isparta'nı n bir köyünde doğ-
muş, Menderes zamanindaki baraj yapuniannin başı nda dı. Silahlı Kuvvetlere neredeyse tam özerklik verilmişti ve
bulunmuş ve 1960 sonrası nda (bir Amerikan şirketi için onları n savunma bakanını n ve kabinenin otoritesine olan
çalışarak) özel kesimde başarılı bir kariyer yapmış tı. Savaş itaatleri, yalnızca bir formaliteden ibaret kalmıştı. Demirel
aynı zamanda da, kendi taraftarlarını n en köktencileri olup,
..rtesi dönemin en önemli siyasetçisi değilse bile kuşkusuz
hala 27 Mayı s darbesinin intikamı nı almakta kararlı olanla-
uzun süre ayakta kalan siyasetçisi oldu.
rı denetim altı nda tutmak zorunda idi.
Kabinesini ve partisini bir arada tutmak Demirel'in ana
Demirel iktidarda sorunuydu ve zamanının çoğunu bu meseleye harctyordu.
AP sanayiciler, küçük tüccar ve esnaf, köylüler ve büyük
klp, Ekim 1965 seçimlerinde oyları n (yüzde 52.9) ve mec-
toprak sahipleri, dinci gericiler ve Batı'cı liberallerin bir ko-
isteki sandalyelerin salt çoğunluğunu elde ederek beklen-
alisyonuydu. Bu ortaklığı n çok az ideolojik tutarlılığı vardı.
164
365
Ayrı ca, Demirel siyaset sahnesine adımı nı nispeten yeni zit rağmen bireylerin hakları nı korumak ve yeni yasaları n ana-
iniş bir kişiycli ve eski DP kadrosunun gözünde meşruiyet- yasaya uyguniuğuma temin etmek görevini yerine getiriyor-
ten yoksundu, onlar Demirel'i sadece, o sı rada halen hapis- du. Devlet radyo ve televizyonu özerk olup, (bas ı nı n büyük
te bulunan gerçek liderler adma işlere şimdilik bakan biri bir bölümünün yaptığı gibi) sık sı k hükümeti eleş tirmek-
olarak görüyorlardı. Işin bu yönü, Ağustos 1966'da genel al teydi ve üniversitelerin özerkliği nedeniyle polis bir üniver-
yasası nın ilanı ndan sonra eski cumhurbaşkanı Celal Bayar site kampüsüne ancak rektörtin daveti üzerine girebiliyor-
dahil olmak üzere DP liderleri serbest bırakildiğında vurgu- du. Bu nedenle Demirel'in birçok bak ımdan eli kolu bağlı y-
lannnışn. Bayar'ın etrafı nda 1968'clen itibareıı , AP siyasetini dı . Partisindeki birçok kiş i bu tür bir değişikliklen yana ol-
etkilemek amacı yla Bizim Ev adı nda bir baskı grubu kurul- duğu halde, Anayasayı değiş tirmek ve kişi özgürlüklerini
du. Yine de Demirel -çoğu gözlemcinin beklentisinin aksi- sını rlamak için gereken üçte iki çoğunluğu hiçbir zaman
ne- partinin birliğini ve kendi başkanlı k konumunu 1960'h mecliste elde edemed i.
yı llar boyunca muhafaza etmeyi başardı. Bu politikalar yüzünden Demirel de Menderes gibi ente-
Bunun için sı k sı k başvurduğu iki taktiği vardı. Özellikle lektueller arası nda sevilınez hale geldi, ama kı rsal kesimde
de seçimler sırası nda partinin Islami niteliğinin ve gelenek- kendisine olan desteğin devam ettigi 1969 seçimleri ile belli
sel değerlerden yana olduğunun altı nı çiziyor, (örneğin, oldu. AP küçük kay ı plara uğramakla beraber (oy yüzdesi
Nurcu liderlerle alenen yakı nlaşarak); ve sürekli bir komü- yüzde 46.5'e düşmüştü) meclisteki çoğunluğunu korumak-
nizm aleyhtarı propaganda ve sol hareketi hı rpalama kam- laycli; CHP ise onun kay ı plarindan yararlanamarmş ve yal-
panyası sürdürüyordu. Milli Güvenlik Kurulu'nun desteği nı zca yüzde 27.4 oy almıştı. Demirel öncekinden biraz da-
ve 1965'te eski Milli Emniyet Hizmetleri Teşkilati'mn yerini ha merkezci olan yeni bir kabine kurdu.
alan adı kötüye çı kmış MIT (Milli istihbarat Teşkilatı ) saye- Demirel'in sıkı ntıları nın sorumlusu seçmen ya da muha-
sinde, sol örgüt ve kiş iler üzerinde sürekli bask ı uygulanı - lefet değildi, sı kı ntı lar kendi partisi içerisindeydi. Demirel
yordu. 1966-1967'de okulları ve üniversiteleri solcu ögret- ülkenin sanayileşmesi için gereken parayı sağlamakta yar-
menlerden temizlemek için girişim başlatıldı . Yabancı sos- dı mcı olacak yeni vergi teklifleri yapm ış ve bu yüzden,
yalist ya da köktenci yapı tları n çevirmenleri, çevrildi me- Anadolu toprak sahiplerinin, küçük tıaccarm ve esnafın çı -
tinler 18. yüzyı la ait risaleler olsa bile, mahkemeye ç ıkaril- kadarını n temsilcisi olan en muhafazakar kanadın desteği-
chlar. insanlar yayan yoluyla komünizm propagandas ı yap- ni, bütün çabaları na rağmen sonunda yitirmişti. Subaı
tı kları için tutuklanı yordu. Sonunda yaym yoluyla komü- 1970'te AP'nin sağ kanadı muhalefetle birlikte oy kullandı
nizm propagandası kapsamı na bizzat Atatürk'ün eski bir ve böylece Demirel'i istifaya zorladı . Ancak Demirel'e alter-
nutkunclan alintı lar da dahil edildi. natif yoktu ve Mart ay ı nda yeni bir kabine kurdu. Ne var ki
Bununla beraber, Demirel'in durumu, anayasaya konul- anlaşmazlığın yalışması yalnı zca görünüşteydi ve Haziran
mus fren ve denge mekanizinalarindan dolay ı , Menderes'in- ayında sağ kanat açı kça partiden ayrılmaktan söz etmeye
kinden tamamiyle farklıydı . Anayasa mahkemesi de dahil başladı . Demirel bu kesimin bazı üyelerini, partiden att ı ve
olmak üzere bağımsı z yargı , birçok durumda hükümete bazı ları da istifa etti. Aralı k 1970'te, AP'den ayrı lan 41 nı il-

366 367
letvekili ve senatör, Millet Meclisi eski başkanı Ferruh Boz- ve yenilgiden "ortanı n solu" taktiklerini sorumlu tutantar
beyli önderliğinde Demokratth Parti'yi kurdular. Partinin çoktu. Fakat Inönü, Ecevit'ten ve yeni programdan yana
adı kuşkusuz Menderes ve Bayar'ın yasaklanmış Demokrat çı ktı ve Ecevit 1966'da partinin genel sekreteri seçildi. lç
Parti'sinı hatı rlatıyordu. kavga, 28 Nisan 1967'de toplanan 4. Olağanüstü Kurultay'a
kadar sürdü. Inönü'nün desteklediği Ecevit, merkez yürüt-
Cumhuriyet Halk Partisi me kurulunun parti ve milletvekiller üzerindeki nüfuzunu
odanın soluna kayıyor ve parti disiplinini artı rmak için bazı tedbirler önerdi. Bu
tedbirler benimsenince, "ortanın solu" çizgisine karşı çı kan
CHP 1965 seçimlerine, partinin gelecekleri parlak iki ada- 47 milletvekili ve senatörden oluşan bir grup, Güven Parti-
mı, Turhan Feyzioğlu ve Bülent Ecevit tarafından yazılmış sini kurmak için partiden ayrıldı. Bu kişilere, CHP "veli-
olan ve sosyal adalet ve sosyal güvenliğe, açı kça sosyalistçe ahtliğı nda" Ecevit'in esas rakibi olan Turhan Feyzioğlu ön-
olmadan ağırlı k veren yeni bir bildirge ile girmişti. Ecevit derlik ediyordu. Feyzioğlu her zaman partinin ilerki kana-
partinin konumunu ortam solu diye tanı mlamaktayd ı: bu dinin mensubu olmuştu ve bu yüzden de, onun partiyi böl-
tanım, onu ilk kez 28 Temmuz'daki bir konuşması nda kul- medeki güdüleriııden birinin Ecevit'e karşı duyduğu kişisel
lanan Genel Başkan Inönü tarafından desteklenmekteydi. kıskançlı k olduğuna inanmamak güçtür.
Ecevit CHP'nin geleceğinin proletaryanı n, yani gecekondu- CHP'nin büyük kentlerdeki oy oranı n! iyileştirdiği 1968
larda yaşayanları n oylarını seferber etmede yattığı na Inö- yerel seçimleri, yeni çizginin etkili olmaya başladığı nı işaret
nü'yü ikna etmeyi başarmıştı. Bu da, CHP'nin Işçi Partisi ile eder gibi gözükmüş tü, ancak 1969 seçimleri yine büyük bir
rekabet etmek zorunda kalacağı yeni sIoganı n da buradaki hayal kı rıklığı oldu. Bunun nedeni belki de, CHP'nin halen
başarı ya yardı mcı olacağı anlam/na geliyordu. Ancak belirsiz olan konumundan dolayıydı. Çünkü, Ecevit ve ta-
CHP'nin bu yeni tutumu ona 1965 seçimlerinde bir yarar raftarları partinin yeni yönetimini coş kuyla benimsemiş ol-
getirmedi. Ilerici (ve kuş kusuz Ismet Inönü'nün başı nda ol- maları na karşı n, Inönü fikrini değiş tirmiş gozüküyordu.
duğu) bir parti olarak halai inandırıcılı k ve güvenitirlikten Inönü, Ecevit'i tam olarak reddetmemekle beraber, beyanat-
yoksun bulunuyordu ve zaten gecekondu semtlerinde ki in- larında ve kendisiyle yapılan mülakatlarda, CHP'nin Kema-
sanlar esasen, büyük kente kendi köy değerleriyle birlikte list geleneklerinin ve komünizm aleyhtarı niteliğinin altını
göç etmiş köylülerdi. Bunlar köydeki gibi AP'ye oy vermiş- çizmekteydi.
lerdi. Solun gerçek partisi işçi Partisi de CHP gibi seçimler- Ancak 1960'ları n sonlarmın siyasal manzarası yaln ızca
den çok başarısız çı ktı. Ayrica, "ortanın solu" slogan', AP iki büyük partinin faaliyetleri ve likirleriyle betimlenemez.
propagandactlarma, CHP'lilere karşı en kaba yıldı rma tak- 1961 anayasası çok daha.geniş bir siyasal çeşitlilik için ola-
tiklerini kullanmaları için her olanağı sağlamıştı. Bu kam- naklar sunuyordu ve bu olanaklardan tam olarak ancak
panya sı rasında Orianı n solu, Moskova yolu slogan' çok faz- 1960'ları n ortalarından itibaren yararlanılmaya başlanmıştı.
la kullanıldt.
Yenilgiden sonra parti içerisinde sert bir tartış ma başladı

368 369
Siyasal köktenciliğin büyümesi da destek için proletaryayi (bilhassa da sendikaları) hedef-
lemekteydi, ama aynı zamanda entelektüeller arası nda da
1960'lar hızlı değişim yillartydı. Insanlar hem fiziki hem de
çok etkiliydi.
sosyal olarak çok daha hareketli hale gelmiş lerdi, Büyüyen
1960'lar her çeşit siyasal ve toplumsal mesele üzerine
bir öğrenci kitlesi ve copla]] bir sanayi proletaryası vardı ve
canli bir entelektüel tartış maya sahne oldu ve bu, yeni ana-
eğer "ortanı n solu" üzerine parlak sözlere rağ men, bu parti,
yasanın mümkün kı ldığı, düzenli aralıklarla çıkan çok fazla
geniş tabanlı , bir farklı görüşler birliği olarak kalmayı p
sayı daki yeni dergide ifadesini buldu. Ilki, 1961'de çıkmaya
köktenci siyasetleri tercihe cesaret etmiş olsayd ı , bunları n
başlamış olan Yön dergisiydi. Bu dergi dar Marksist bir ya-
ikisi de yenilenmiş bir CHP'nin en doğal unsurları olabilir-
yın değildi, farklı köktenci ve sol görüşlerin dile getirildiği
lerdi. Bu durum, Işçi Partisi'ne ve sonraları da militan sola
geniş tabanlı bir tartış ma kürsüsüydü. Sonraki dergiler ise
yararlanacakları bir fı rsat sağladı.
genellikle, Marksizm'in özgül bir çeşidine çok sı kı şekilde
Adalet Partisi'ne gelince, sağda tehlikelere açı k durum-
daha bağlıydılar. Bu yayı nların çevresinde oluşan gruplar
dayd ı . Seçmen tabanı çiftçiler ve küçük isadamları ndan
sı k sı k hiziplere ve partilere dont:istiyorlardı .
oluş uyordu, ama partinin siyaseti giderek daha fazla mod-
1960'larda öğrencilerden ve entelektüellerden oluşan ye-
ern sanayi burjuvazisi ve büyük sermayenin ç ı karları na hiz-
ni bir solun bu gelişimi, kuşkusuz sırf Türkiye'ye mahsus
met etmekteydi. Bu durum kendisine oy verenlerin birço-
değildi. Bu tüm dünyada olmaktaydt, ama Türkiye'deki ge-
ğunu küstürmus ve bunlar kurulan Islami- ve aşı rı milliyetçi
lişiminin özellikle önemli olmasının iki nedeni vardı. Men-
partilerin başlı ca hedef kitlesi haline gelmişlerdi.
deres'in devrilmesinde ve ikinci cumhuriyet anayasası nı n
biçimienisinde üniversiteler önemli bir rol oynarnişlardı. Bu
Sol sebepten öğrencilerin ve öğretmenlerin kendilerini toplu-
mun itici gücü olarak görmeye başlamaları hayli akla ya-
Soldaki en eski parti kuş kusuz Türkiye Komünist Partisi
kı ndı. Üstelik bu, Kemalizm'in, aydı n bir seçkin sınıf tara-
idi. Yaklaşık 50 yıldı r yasaklanmış olması na rağmen, Türki-
ye içerisinde küçük ama sadı k bir taraftar topluluğuna hala fı ndan yürütülen yukardan aşağı devrim kavramına mü-
kemmelen uygun düşen bir kavrayıştı.
sahipti. Bununla beraber, hem katı Moskova yanl ısı tutu-
Fikir Kulüpleri bütün büyük üniversitelere yayıldı . Içle-
mundan ötürü (bu tutumu, Stalin döneminin dehşeti orta-
ya çı ktığı nda ve Macaristan'ı n bağı msı zl ı k mücadelesinin rinde en ünlusiiı , Işçi Partisi liderlerinden Profesör Sadun
Aren'in biçimlendirici bir nüfuza sahip olduğu (Türkiye'nin
1956'da bastirı lmasindan sonra, birçokların ı n gözündç iii-
barm ı düş ürmüstü), hem de devrimin itici gücü olarak tanı üst düzey devlet memurları nın yetiştirildiği, eski impara-
dikkatini doktriner bir katı lı kla sanayi proletaryasina yö- torluk Müikiye'sinin devamı olan) Ankara üniversitesi Siya-
nelttiği için sol siyasetle ilgilenenler üzerindeki ağı rlığı sal Bilgiler Fakültesi'ndeki kulüptü. 19601arı n ortaları nda
azalmaktaydı. Sanayi proletaryası büyümekle birlikte hala bu kulübün ve diğerlerinin yönetimine Fikir Kulüpleri Fe-
oldukça cılı z& Solun ası l yasal partisi, Işçi Partisi idi. Bu derasyonu adı yla ulusal bir ağ kuran T1P'in ögrenci eylemci-
leri hakim olmuştu.

370 371
Marksist çevrelerde 1960'ları n ortaları ndaki en büyük gerilla mücadelesinin devrimi getirebileceği kararına vardı,
tartışma, Türkiye'nin hangi tarihsel aşamada olduğuydu. Maocu gruptan kopan TKP-ML (Türkiye Komünist Partisi-
Mehmet Ali Aybar ve TIP'in ana grubu, Türkiye'nin demok- Marksist/Leninist) hizbi de, TIKKO'yu (Türkiye Işçi Köylü
ratik yollarla gerçekleşecek bir sosyalist devrime hazı r ol- Kurtuluş Ordusu) oluş turdu. Deniz. Geznaiş'in THKO'su
duğunu savunuyordu. Zaferin, TIP üyelerinin önderliğin- (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) ve Mahir Çayan'ı n THKP-
deki yeni bir sendika konfederasyonu içerisinde hayli başa- C'si (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi) öncülüğünde-
rıyla örgütlemeye çalıştı kları Türk işçilerinin artan sını f bi- ki bu gruplar, ülkeyi istikrarsızlaştirmayı hedefleyen bir te-
lincinden ve siyasal uyaniştan geleceğini umuyorlardı. Mih- rör mücadelesini, kent gerilla savaşını başlattılar.
ri Belli önderliğindeki bir diğer etkin grup ise, Türkiye'nin Milli Demokratik Devrim grubunun ilerici subaylarla bir
feodal özelliklere sahip bir Asyalı toplum olduğunu, prole- koalisyon umudu, 15116 Haziran 1970'te Istanbul'da işçile-
taryarnn hayli zayıf olduğunu ve devrimci değişimin ancak rin büyük çaplı bir gösterisi askeri birliklerin sert müdaha-
bir aydı nlar ve subaylar koalisyonuyla gerçekleşebileceğini lesiyle karşılaşınca sarsıldı. Bu sı ralarda TKP, gerek TIP'in
ileri sürüyordu. Milli DemOkratik Devrim denilen bu akım, ve gerek yeni solun öteki gruplarını n ciddi zorluklarla kar-
1968'de Fikir Kulüpleri Federasyonu'nun yönetimine ha- şılaşmastyla, entelektüeller arası nda nüfuzunun bir kısmını
kim oldu ve bu federasyonu kisaltılmış adıyla Dev-Genç di- yeniden kazanmaktaych.
ye bilinen, "Devrimci Gençlik" örgütüne clonuştürdü.
Türkiye'deki gençlik hareketi 1968'lerden itibaren Al- Sağ
manya, ve özellikle de (öğrencilerin Mayıs 1968'de bir dev-
rimi baş laup neredeyse General de Gaulle'ü alaşağı edecek Muhafazakar Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Ekim
gibi oldukları) Fransa'daki öğrenci hareketlerinin etkisi al- 1965'-teki seçimlerde başarısız olmuş, sadece yüzde 2.2 oy
tı ndaydı. Aynı zamanda, Sovyetlerin Çekoslovakya işgali, elde etmiş ti. Yine de bu partinin sonraki 15 yı lda Türk siya-
dünyanı n dört bir yanı ndaki sol çevrelerde olduğu gibi setinde büyük bir rol oynaması mukadderdi. Bu, tamamiyle
Türk solu arasında da bir bilinç bunalımına yol açmıştı. tek bir adamı n, siyasete girme niyetini açıklayıp Türkiye'ye
Mehmet Ali Aybar'ın bu işgali kınaması, partinin Sadun geri dönen Albay Alparslan Türkeş'in sayesinde olacaktı.
Aren ve Behice Boran gibi öteki bazı önderlerince destek- 1964'te kendi partisini kurma yolunda başarısız bir girişim-
lenmeyince TIP bölündü. Aynı zamanda Milli Demokratik de bulunduktan sonra, 1960'ta MBK'den atılan 14'lerin
Devrim grubu da, Türkiye'nin feodal bir toplum olup olma- onuyla birlikte, 1965 ilkbaharında CKMP'ye katılmış tı.
dığı gibi çok daha içrek bir sorundan dolayı, bölünmüştü. Türkeş kısa bir süre sonra Ağustos'ta partinin genel başkanı
Bu hareketin Doğu Perinçek'in önderlik ettiği köktenci ka- seçilmeyi baş ardt, eski lider takımını ihraç ettikten sonra,
nadı, daha sonra Maocu oldu. partiyi, hiyerarşik şekilde örgütlenen, aşırı milliyetçi bir
1970',ten itibaren, Milli Demokratik Devrim çevresinden programa sahip militan bir partiye dönüştürdü.
bazı köktenciler, ajitasyonun yeterli olmadığı ve sadece "si- CKMP'nin yeni ideolojisi, Türkeş tarafından yazılan ve
lahlı propaganda"nin (yani terörist saldı rıların) ve silahlı 1965 sonlarında yayı nlanan Dokuz Işı k adlı bir kitapçıkta

373
372
sergilendi. Temel ilkeleri, milliyetçilik, ülkücülük, iki bağı mstzla birlikte kendi Milli Nizam Partisini kurdu.
toplumculuk, ilimcilik, hürriyetçilik, köylücülük, geliş- MHP ve MNP birlikte, Demirel'in iktidarı na ciddi bir
mecilik, ve sanayicilik ve teknikçilik idi. Türkeş'in progra- tehdit oluş turmaktaydı lar. Bu yeni partilerden hiçbiri, sa-
mı birçok bakimdan 1930'ları n Kemalizminden çok da ğı n kitle partisi olarak AP'nin yerini alacak durumda değil-
uzak düşmüyordu, ancak fiiliyatta, şiddete yönelik (ve ayrı - cli, ama Bozbeyli'nin Demokratik Partisi ile sonradan bir-
ca Asya'daki bütün Türklerin yeniden birleş tirilmesi anla- leşmiş olan AP içerisindeki muhalillerle birlikte, Demi-
mı ndaki Pantürkist) bir milliyetçilik ve komünizm aleyh- rel'in meclisteki ağı rlığı nı tehlikeye sokabilirlerdi. Siyasal
tadığı, vurgulanan unsurlardi. 1969'da partinin adı Milliyet şiddetin 1960'lar ı n sonları nda solcu gruplar taraf ı ndan
çi Hareket Partisi olarak değiştirildi. Parti kadar, partinin, başlatı lmış olduğuna dair çok az kuşku vardı r. Amerikan
kendilerine lslam öncesi Türk ınitolojisindeki bir simgenin Altıncı Filostı'nun Temmuz 1968 ve. Şubat 1969'daki geliş-
anısına Bozkurtlar adını veren ve Aralı k 1968'de solcu öğ- leri sı rası nda, polis ve askerle şiddetli çatışmalar gerçekleş-
rencileri, öğretmenleri, yazarları, kitaKıları ve sonunda si- miş , ölenler olmuş tu. Bombalı saldırı lar, soygunlar ve
yasetçileri yı ldı rma kampanyası baş latan gençlik örgütü de adam kaç ı rmalar oluyordu. Ancak 1968 sonları ndan itiba-
unlüydü. Bozkurtlar özel şekilde düzenlenmiş kamplarda ren, ve 1969 ve 1970 yı lları nda daha da artarak, soldaki
asker gibi eğitim görmekteydiler ve Hitler'in SAları gibi şiddet, militan sağdan, bilhassa da Türkeş'in Bozkurtlar'ı n-
bunları n misyonu da solun sokakları nı (ve üniversite kanı- dan gelen şiddetle karşılaştı ve militan sağin ş iddeti çok
püslerini) fetlıetmekti. daha baskı n hale geldi.
Türkeş 1969'a kadar laikliğin sözünü esirgenıez bir taraf-
tarlydı , ancak o yıl seçim haz ı rlıkları döneminde rotasinı
12 Mart 1971 askeri muhtırası
değiştirip, Islam'ı, Türk ulusal mirası nı n bir parçası olarak
vurgulamaya başladı . Bu, kendi yandaşları için gerekli ol- Ayrı lmalar yüzünden zayillamış olan Demirel hükümeti,
masa da, Türkeş için kuş kusuz oy avlamaya yönelik bir 1971 başları nda felce uğramış gibiydi. Üniversite kampüs-
taktik hareketti. Bu sı ralarda ortaya çıkmış olan salgın diğer lerindeki ve sokaklardaki ş iddeti önlemek için eyleme geçe-
büyük partisi, daha da ileri gitmekteydi. 1969'da Profesör cek gücü kalmamıştı ve toplumsal ve mali reformlara iliş-
Necmettin Erbakan, Demirel'i ve AP'yi büyük sermayeye kin herhangi bir ciddi yasayı meclisten geçirme umudu
özellikle de yabancı sermayeye bağımlı olmakla eleş tiren yoktu. 12 Mart 1971'de Genelkurmay Başkanı Başbakana,
küçük işadamlarının, sözcülüğünü yaptığı bir katnpanyadan tam anlamı yla Silahlı Kuvvetler'in bir ültimatomu olan bir
sonra, Odalar Birliği Başkanı seçilmiş ti. AP'yi, farmasonla- muht ı ra verdiğinde durum böyleydi. Muhtı ra, "anarşi"yi
rı n ve Siyonistlerin, Islama sı rt çevirmiş bir kuklası olmakla sona erdirebilecek ve reformları "Atatürkçü bir görüşle" uy-
alenen itham ederken, Erbakan'ı n kanı tlarına dinsel bir ha- gulayacak güçlü ve inandırı cı bir hükümetin kurulması nı
va ekleniyordu. Aynı yı l AP'den ayrıldı ve Türkiye'deki mu- istiyordu. Bu talepler karşılanmadığı takdirde ordu "anaya-
hafazakar dincilerin kalesi olan Konya'dan bağımsız millet- sal görevini yerine. getirecek" ve iktidara el koyacaktı. Kısa
vekili olarak meclise seçildi. Ocak 1970'te Erbakan başka zamanda, asl ı nda yüksek komutanların, alt rütbeden su-

374 375
bayları n Mayı s 1960 modeline göre bir darbe yapma niyeti- rimdaki çı kar çevrelerinin inatçı muhalefetiyle karşılaştı.
ni farkedip bunu önlemek için eyleme geçmi ş olduğuna da- Sadece Vehbi Koç ve Nejat Eczacıbaşı gibi, Türkiye yakı n
ir söylentiler yayılmaya başladı. Hemen ardı nda da bazı su- gelecekte sanayileşmiş ülkelere kaulacaksa bu önerilerin
baylar emekli olunca bu söylentiler doğrulanmış gibi gö- gerekli olduğunu düşünen en büyük ve ileri görüşlü sana-
züktü, ama böyle bir gizli tertibin varlığı hiçbir zaman ke- yiciler reform önerilerini desteklediler.
sinlikle kanıtlanmamiştı r. Erim, ordunun kesin desteği sayesinde sağın direnişine
Siyasetçilerin muhtı raya ilk tepkisi olumsuzdu. Demirel rağmen programını kabul ettirmeyi başarabilirdi, ancak or-
derhal istifa etmiş ve Inönü ordunun siyasete burnunu sok- dunun dikkati baş ka yerdeydi. Nisan ayı nda terörist eylem-
ması nı şiddetle kınamış tı. Ancak çok kısa bir süre içinde ler yeniden başlamıştı ve 27 Nisan'da Milli Güvenlik Kuru-
her iki parti lideri daha uzlaşmacı bir tavır takı ndı lar. De- lu ertesi günden itibaren başlamak üzere bütün büyük
mirel partisine sakin olması uyarısı nda bulundu ve bekle kentler dahil 11 ilde sıkıyönetim kararı aldı; sıkıyönetim
gör tavrı nı benimsedi. Inönü ise, generaller taraf ından göre- sonraki iki yı l süresince her iki ayda bir yenilenecekti. Sıkı -
ve atanan yeni hükümetin başında, uzun yı llardı r yakı n yönetim düzeni altı nda ordu terör suçlusu olduğu sanılan
ilişkide olduğu, CHP'nin sağ kanat mensubu Nihat Erim'in kişileri gözaltına almaya başladı . Bu kendi içinde haklı gös-
olacağı belli olur olmaz, bu hükümeti desteklediğini açı kla- terilebilirdi, ancak Erim hükümetinin emrinde istediği gibi
dı . Inönü'nün Erim'i desteklemesi Eceviti o kadar çok cif- hareket eden ordu, bu durumdan sol ya da ilerici liberal
kelendiırmiş ti ki genel sekreterlikten istifa etti. eğilimleri olan herkese karşı tam bir insan avı başlatmak
Soldaki birçok kişi başlangı çta muhurayi umutla karşı la- için yararlandı . THKP-C üyeleri Israil'in Istanbul Başkonso-
mış, onu sağcı bir hükümete karşı 1960 tipi bir darbe gibi losu Efraim Elrom'u kaçı rı p öldürdükten sonra, sola karşı
yorunı lamıştı. Kısa zamanda bunun müthiş bir yanı lgı ol- baskı çok ağı rlaştı. Araları nda birçok seçkin aydının (yazar-
duğu ortaya çı ktı . Bu bir köktenci subaylar grubunun değil lar, gazeteciler, profesörler), TIP'in bütün önde gelen üyele-
o sı rada tüm dikkatlerini komünizm tehdidi hayaletine yö- rinin ve birçok ünlü sendikacının bulunduğu 5000 civarın-
neltmiş olan yüksek komutanlara' "darbesi"ydi. da kiş i tutuklandı. Gerek hapishanelerde ve gerekse MIT'in
Erim büyük ölçüde siyasetin dışından gelen teknokratlar- "laboratuvar" denilen işkence odalarında işkence söylenti-
dan oluşan bir kabine kurdu. Hükümetinin kamu düzenini leri yaygındı.
sağlayacağını ve uzun zamandı r gecikmiş olan bazı sosyo- Solun bastı rı lması nda, ücret ve silahları ordu tarafından
ekonomik reformları gerçekleştireceğini açı kladı. Dünya temin edilen sağcı sivillerin yeraltı örgütü olan "Kontrgeril-
Bankası'nda çalışmış seçkin bir ilerici ekonomist olan Atilla la"nin da rol oynadığı gözüküyor. Bu örgüt, komünistlerin
Karaosmanoğlu tarafı ndan bir reform programı hazı rlandı. yönetime el koymaları halinde direnişi örgütlemek amacıy-
Program toprak reformunu, tarı m vergisini, maden sanayii- la 1959'da Amerikalıları n yardımıyla kurulmuş tu. Halk
nin utusallaşurilmasinı ve ortak giriş imlerde Türklerin pa- kontrgerillanın varlığı ndan 20 yı l sonra Ecevit başbakanken
yını en az yüzde 51'de tutarak Türk sanayini koruma ted- haberdar oldu (1980'lercle, öteki NATO ülkelerinde de Ital-
birlerini içermekteydi. Bu reform programı sermaye ve ta- ya'daki "Gladio" gibi, benzer faaliyetlerin varlığı daha bü-

376 377
yük bir açı klık kazandı ). len, Demirel ve AP ile, Erim'e göre çok daha yakın işbirli-
Işçi Partisi 20 Temmuz'da kapatddı, Necmettin Erba- ğinde bulunmuş tu. Erim ve Melen kabinelerinin siyasetini
kan'ı n Milli Nizam Partisi de Mayı s'ta aynı akıbete uğradı. onaylamayan tek parti CHP idi. CHP içerisinde Ecevit'in il-
MNP'nin kapatılması , terör aleyhtarı mücadelenin tarafsız- keli tutumu, Mayı s 1.972'deki heyecanlı kurultayda onun
lığina bir kanı t olarak gösterilmiş ti, ama aslında Erbakan Inönü'yü parti genel başkanlığını terke zorlayıp, yerine geç-
mahkemeye çikarı lmarli ve Ekim 1972'de MNP'yi, yeni bir mesiyle ödüllendirildi. Inönü, yaklaşık 50 yıl önce kurulu-
isim Milli Selamet Partisi altında tekrar başlattığı nda faali- şuna katıldığı partiden Kasım ayı nda istifa etti.
yetlerine yeniden başlaması na izin verilmiş ti. Dikkatleri çe- Genelde siyasetçilerin ve Demirel'in 1971-1973 deme-
kecek şekilde. MHP'nin ve onun hinıayesi altı nda faaliyet miii& yavaş ama emin biçimde kabine ve onun kararları
gösteren sağcı teröristlere ise dokunulmarnışti. üzerinde nüfuzları nı yeniden kurmalarını n nedeni, ordu-
Bu arada Erini hükümeti reform programıyla çok az iler- nun karşı karşı ya kaldığı ikilemde yatı yordu. 1967'de aske-
leme kaydetmiş ti. Erim kendisinin, meclisteki muhafaza- ri cuntanı n yönetime el koyduktan sonra iktidarı devralma-
kadarla uzlaşmaya ve Demirel'in bazı eski bakanları nı kabi- smın Yunanistan'a verdiği zararı gördüğü için, ordu Iktidarı
nesine almayı kabule istekli olduğunu gösterince, reformciı bizzat devralmak istememiş ti. öte yandan, siyasetçileri hi-
teknokratlardan Aralı k ayı nda kabineden çekildi. Onla- zaya getirmek için, kendi inanthrlı k ve güvenilirliklerini yi-
rın yerini sağ siyasetçiler aldı. Erim kabinesi, anayasayı çok tirmeksizin, her gün muhuralar ve ültimatoralarla müdaha-
daha az liberal hale getirmeyi amaçlayan bazı anayasa deği- lede de bulunamazlardı. Böylece, siyasetçilerin serbest hare-
ş iklikleri (inerdi, bu değişiklikler sağcı partilerin desteğiyle ket olanağı giderek arttı.
Millet Meclisi'nce kabul edildi. Toplam 44 madde değiştiril- Partiler dişlerini 1973'teki cumhurbaşkanlığı seçimlerin-
di. Anayasanı n 11. maddesinde belirtilen temel hak ve öz- de gösterdiler. 1966'da (sağlı k durumu kötüleş en) Giirsel'in
gürlükleri yasayla =idama fırsatı yaratı ldı: Üniversitelerin, yerine geçen Cumhurbaşkanı Sunay'm süresi 1973'te sona
radyo ve televizyonun özerkliği sona erdirildi; basın özgür- ermiş ve ordu cumhurbaşkanlığı için Genelkurmay Başkanı
lüğü ve Anayasa Mahkemesi'nin yetkileri sınırlandı. Milli Orgeneral Faruk Gürler'i öne sürmüştü. Ancak partiler, bir
Güvenlik Kurulu'nun yetkileri ise, kabinenin talep etmedi- cumhurbaşkanının yerine (Sunay'ı n durumunda olduğu gi-
ği konularda bağlayıcı tavsiyelerde bulunmayı iç-erecek şe- bi) bir genelkurmay başkanının kendiliğinden geçmesinin
kilde genişletildi. Ayrı ca, özel "Devlet Güvenlik Mahkeme- gelenek haline gelmemesi gerektiğinde birleş tiler ve Gürler
leri" kuruldu. Bu mahkemeler 1976'da kaldırı lana kadar yenilgiye ugratıldı . Başka bir aday bulmak epey güç oldu.
3000'den fazla kişiyi yargılayacakti. 15 gizli oylamadan sonra, büyük partiler sonunda bir aday
Bu değişikliklerin bazıları Erim'in halel) tarafı ndan uygu- üzerinde uzlaşabildiler, bu senatör ve emekli amiral Fahri
lamaya kondu. Cumhurbaşkanı Sunay'ın da onayıyla mec- Koruturk idi. Korutürk, 12 Mart darbesinden sonra yapıla-
listen kendisine ülkeyi kararnamelerle yonetme yetkisi iste- cak ilk serbest seçimlere yani Ekim 1973'e kadar geçici hü-
yen Erim bu isteği reddedilince Nisan 1972'de istifa etmişti. kümeti yönetmesi için ekonomisi Naim Talü'yu atadı.
Yerine, Güven Partisi liderlerinden Ferit Melen geçti. Me- Seçimlerden beklenmedik bir sonuç çıktı. Ecevit'in yeni

378 379
görünümlü CHP'si, Demirel'in AP'sinin kazandığı yüzde alt derecelere indirilmiş ve yerlerine partiye sadık kişiler ge-
29.5 (yaklaşı k yüzde 15 düşüş) oya karşılı k, yüzde 33.5 oy
tirilmişti. Bu koalisyon 1977 seçimlerine kadar bütünlüğü-
alarak en büyük parti oldu. Partilerin hiçbiri salt çoğunluğa nü korudu. Artan şiddet ve ekonomik bunalım ortamında
sahip değildi -on yı l boyunca sürecek olan bir durumdu
yapı lan bu seçimler, Türkiye'de iki partili bir sisteme geri
bu- bu yüzden koalisyon ya da azınlı k hükümetleri kaçınıl-
dönüşü gösterir gibiydi. Bülent Ecevit'in kamuoyundaki ki-
mazdı . Uzun süren müzakerelerden sonra, Ocak 1974'te,
şisel itibarı sayesinde, CHP oyları n yüzde 41.4'ünü aldı; bu
Ecevit'in CHP'si ile Erbakan'ı n MSP'sinin şaşırtıcı birleşme- CHP'nin bir serbest seçimde elde ettiği en yüksek orandt.
sine dayalı bir kabine kuruldu; bu bir çıkar izdivacı olmak-
Ayrıca AP de yüzde 36.9'a yükselmiş ti. Yine bir açmaz var-
la beraber, Avrupa ve Amerikan nüfuzuna ve büyük serma-
dı . Ecevit'in kendi partisi ve bağırnsızlardan bir koalisyon
yeye olan güvensizlik bu birleş menin ortak temelini oluştu-
oluş turma giriş imi kısa zamanda başarısızlığa uğradı. Ar-
ruyordu.
dı ndan Demirel ikinci bir "Milliyetçi Cephe" koalisyonu
Koalisyon hükümeti iktidarda birkaç ayı nı ancak doldur- kurdu. Bu koalisyonda MSP ve MHP'nin ağırlığı ilkinde ol-
muştu ki Kıbrıs bunalımı patlak verdi. Ecevit, bu bunal ı -
duğundan çok daha fazlaydı . Koalisyon, artan kargaşa orta-
mı n üstesinden gelmesi ve Kı brıs işgali sayesinde bir anda
mı içinde Aralı k ayı na kadar dayandı , bu tarihte bazı AP
ulusal kahraman haline geldi. Ecevit halkı n gözünde ka- milletvekillerinin partiden ayrılmaları koalisyonun sonunu
zandığı bu yeni ününden erken seçimlerde salt çoğunluk
getirdi.
elde etmede yararlanmak istedi ve bu nedenle 16 Eylül Ocak 1978'de Ecevit CHP ile bağımsızlardan bir kabine
1974'te istifa etti. Bu büyük bir hesaplama hatasıydı . Ece- kurduğunda partilerinden ayrılı p bağımsız olanlar ödüllen-
vit'in kendilerini sönükleştirmiş olduğunun bilincinde olan
dirildi: Bağımsızları n hepsine kabinede yer verilmişti. Ece-
öteki parti liderleri, erken seçimi önlemek için her çareye vit kabinesi Ekim 1979'a kadar ayakta kaldı ama başarısız-
başvurmaya hazırdı lar. Oldukça uygunsuz pazarlı klarla ge-
& Şiddetin artışını n üstesinden gelinemedi. Ordunun ba-
çen aylardan ve Profesör Sadi Irmak yönetimindeki geçici şı ndakiler, teröre ve Kürt ayrılıkçilığına karşı "yumuşak"
bir kabinenin göreve atanması ndan sonra, sonunda Demi-
saydıkları Ecevit'in tutumundan giderek hayal kırıklığına
rel AP, MSP, MHP, CGP, ve DP'den ayrılan bazı bağunsı zIar-
uğradılar. 1979 yazı nda ordu üst kademesinin, artık kaçı-
dan oluş an, ve kendini Milliyetçi Cephe diye ilan eden bir
nılmaz addettiği bir darbenin hazı rlı klarını başlatma kararı
koalisyonu toparlamayi başardı.
aldığını n güçlü göstergeleri vardı r. Muhalefetin, bilhassa
Demirel bu partileri ancak bakanlı k rüşveti vererek iş bir- da, hükümetin meşruluğunu inkar eden ve hatta Ecevit'e
liğine razı edebildi. Bunun sonucu yeni kabine 30 bakan-
"baş bakan" demeyi reddeden Demirel'in vahşi saldırıları,
dan oluş tu. Koalisyondaki partiler, özellikle de MSP ve
Ecevit kabinesi için yaşamı son derece güçleştirmişti. Hü-
MHP, Demirel'in kendilerine bagunlı olduğunu çok iyi bil- kümetin "Milliyetçi Cephe" koalisyonları nin aralarında
diklerinden, nüfuzları nı aşırı ölçüde kullanıyorlar& "Ken-
paylaşmış oldukları bakanlı k ve devlet dairelerindeki tasfi-
di" bakanlı klarinda görülmemiş şekilde hakimiyet kurmaya
ye çabaları nedeniyle, yönetim kısmen felce uğramıştı. Ece-
başlamışlardı : binlerce devlet memuruna yol verilmiş ya da
vit soldan da fazla destek toplayamı yordu. Ecevit'in solia ve
380 381
sendikalarla olan ilişkileri, hükümetin kamu düzenini ve Siyasal şiddet
sı kıntı lı ekonomik durumu vurgulamak zorunda kalmas ı
1970'lerin sonları nda siyasal şiddet tam bir sorun haline
yüzünden kötüleşmiş bulunuyordu.
geldi. Solda aşırı uçtan bazı gençlik grupları ve sağda Boz-
Ekim 1979'daki Cumhuriyet Senatosu seçimleri CHP'ye kurtlar ile dinci radikaller, sokaklara ve üniversite kampüs-
olan desteğin çok azaldığını göstermişti. Bunun üzerine
lerine hakim olmak uğruna savaşı yordu. Bunlar, 1970'lerde
Ecevit istifa etti. Demirel çoğu kişiyi rahatlatacak tarzda
Türkiye'yi sarsan ekonomik bunalım ve liselerden her yıl
davranı p, MNP ve MIIP'siz, sadece kendi partisi ve bağlı-il-
mezun olan 200.000 öğrencinin ancak yüzde 20'sine yük-
sıziarı n desteklediği bir azı nlı k hükümeti ile yeniden ikti-
sek öğrenim olanağı sunan sistem yüzünden, mesleki ğele-
dara geldi.
celderi şüpheli, ya da hiç olmayan gençleri saflarına kat-
1973-1980 yı lları arası ndaki koalisyon hültürnellerinin
makta güçlük çekmiyorlarch.
hepsi de zayı f htikümetlerdi. Büyük ve istikrarl ı çoğunluğa
Sağ ve sol arası ndaki mücadele eşit bir mücadele değildi.
sahip bir hükümet doğurabilecek olan tek çözümün, yani
1974-1977 yılları ndaki "Milliyetçi Cephe" hükümetleri za-
bir AP-CHP koalisyonunun gerçekleşmesinin mtı rsiktın ol-
manı nda, polis ve güvenlik güçleri, Türkeş'in MHP'sine
madığı anlaşılmiştı . Iki büyük parti, AP ve CHP, 1973'te de-
tahsis edilmiş hale geldi ve 1978-1979'daki Ecevit huktıme-
mokrasiye yeniden geçilclikten sonra işbirliğini becereıne-
ti zamanında dahi bu kurumlara, Bozkurtlari koruyan ve
clikleri ve böylece aşırı uçtaki küçük gruplara (iki:ısı:iz mü-
kollayan faşisı ler yoğun biçimde sızmış bulunuyorlardı . So-
hız sağladı kları için, siyasal sistem giderek felç oldu. Büyük
lun parçalara ayrılmış bulunan grupları ise bu tür bir hima-
partilerin kutuplaşması kı smen ideolojik elkenlerden (bu
ye gOrmemekteydi. Ecevit, ortanın solundaki tek partinin
partiler artı k, örneğin 1950'lerin CHP ve DP'sine göre, çok
lideri olarak aşırı solun siyaset ve yöntemlerine karşı cık-
daha "ideolojik"tiler) ve k ı smen de liderler arasındaki kişi-
rnakla kalmayıp, CHP'yi siyasal şiddeti beslediği yolundaki
sel çekış me. ytizündencli. Ayrıca, her parti, salt çoğunluklan
suçlamalara açı k bı rakmaktan da çekinmekteydi.
sadece bir adı m uzakta olduğunu ve işbirliğinin gelecek se-
Siyasal ş iddet kurbanlarının sayısı hızla arttı: 1977'de 230
çimlerdeki şansı na zarar vereceğini sanıyordu. Bunun siya-
civarı nda olan kurban sayısı (bunları n 39'u, Istanbul Taksim
sal sistemi felce ugratt ığı , cumhurbaşkanlığı süresi 1980'de
Meydanı'nda I Mayı s gösterisinde ateş açan meçhul silahlı
sona eren Korutürk'ün yerine, meclisin, 100 tur oylamadan
kişilerin kurbanı ydı ), iki yıl sonra 1200 ila 1500'e fı rladı.
sonra bile bir yenisini seçnıekten aciz olduğu tümüyle ka-
Türkiye'de siyasal aşırılığı bu denli olağanüstü bir şiddete
mtlanı nca, alenen görüldü. Bu felç durumu, Türkiye'nin
dönüştüren şey, onun, kendi aile ve aşiretinin şerefi ve inan-
1970'lerde karşılaş tığı iki olağanüstü sorunla yani siyasal
cı ile öbürlerininki arasında uç bir çelişkinin ve kan davası-
şiddet ve ekonomik bunaltmla mücadele etmek için, hiçbir
nın belirleyici rol oynadığı bir geleneksel kültüre yaslarnyor
hükümetin etkin tedbirler alabilecek (ve daha da önemlisi
olması ydı. Geleneksel çatışmalara, kendi taşıdıkları gerçek
bu tedbirleri uygulattı racak) güçte olamaması anlamına ge-
anlama ilaveten, siyasal anlamlar verilmekteydi. Bunun en
liyordu.
açı k örneği Aralı k 1978'de Kahramanmaraş'ta gerçekleşen,

382 383
(genellikle siyasal solu destekleyen) Alevilere karşı Bozkurt- ya da en önemli etken değildi. Bu gelişmeler, yıllardı r tı r-
lar tarafından düzenlenen bir dizi katliamın en vahiminde, manan ve toplumda son derece istikrar bozucu etkisi olan
yüzden fazla kişinin ölmesiydi. Askeri müdahaleye her ko- bir ekonomik bunalı m ortamı karşısı ndaki geliş meler ola-
şulda karşı çıktığı halde Ecevit'in dahi, 13 ilde (sonradan 20 rak düş ünülmelidir. Bunu anlamak için şimdi 1960'h ve
ile çı karilacaktı ) sı kıyönetim ilan etmekten başka seçeneği 1970'li yı lları n ekonomik ve toplumsal gelişmelerine göz
kalmamış tı, ama Ecevit askeri yetkilileri denetlemek için atmamı z gerekiyor.
elinden geleni yapmış ve aldığı önlemleri "insani yüzlü sı kı-
yönetim" diye sunmuştu, ama olmayacak bir bileşimdi bu.
Ekonomi: Planlama ve ithal ikamesi
Geleneksel çatışmaların sağ-soI ayrılığıyla bütünleşmesi-
ne bir diğer örnek, Ankara Üniversitesi öğrencisi Abdullah MBK de CHP de, 1950'lerin sonlarındaki ekonomik ve mali
kalan tarafından 1978'de (Kürtçe adı nın ilk harfleriyle karişiklı ktan, Demokratları n planlama eksikliğini (bu söz-
PKK diye bilinen) neo-Marksist Kürdistan Işçi Partisi'nin cügün kendisine karşı Mencleres'te marazi bir nefret oluş-
kurulmasıydı. Partinin amacı , ülkenin güneydoğusunda bir muş tu) sorumlu lutinaktaydilar. Her ikisinin de planlama
sosyalist Kürt devleti kurmaktı. kavramıyla doğal bir ilişkisi vardı . CHP'liler devletçi bir mi-
1979-1980 yılları nda şiddetin niteliği değişti. Çünkü şid- rasa sahiptiler ve birçoğu kurinaylik yapan ya da yapmış
det artı k sı rf solcu ve sağcı aşırılarin karşı lı klı işledikleri ci- olan subaylar için planlama bir yaşam larziydı . Ekonomiye
nayetlerden ibaret değildi; tanınmış kişiler de öldürülmek- daha planlı bir yaklaşı m, 1955'te DP'den kopan Hürriyet
teydi. Mayıs 1980'de MHP'nin Genel Baş kan Yardı mcısı öl- Partisi'nin temsil ettiği modern sanayi burjuvazısi tarafm-
dürüldü, bunu Temmuz ayı nda eski baş bakan Nihat clan da deste.kleniyordu. Bu zümre 19601arı n başları nda
Erim'in ve DISK eski baş kanı Kemal Türkler'in öldürülme- kendi siyasetin' dayatamayacak kadar zayil-tı, ama (CHP
leri izledi. Sıkı yönetim ilanı na rağmen ordu bu sorunla lig- geçmişi olan) hürokralları n ve ordunun kalkinmaei idealle-
raşı rken tanı yetkiden yoksun olduğu kanısı ndaydı . ri bu kesime cesaret vermekteydi.
Yetkililer düzeni yeniden sağlamaktan aciz gözüküyorlar- Planlı ve eşgüdümlü kalkı nma arzusu, anayasanı n 129.
dr. Bütün mahalleler, bilhassa da gecekondu bölgelerinde- maddesi ve sonra Eylül 1960 tarihli 91 sayd ı yasayla, Devlet
kiler, çatışan gruplardan birinin hakirniyetindeydi ve bura- Planlama Te5Mati'mn kurulması ile ifadesini buldu. DPT'ye
ları "kurtarı lmış bölge" ilan ediliyordu. Buna en ünlü ör- ekonomik, toplumsal ve kültürel planlama alanlar ı nda ge-
nek, Karadeniz'in küçük ilçesi Fatsa idi. Burada solcu bele- niş yetkiler verilmiş ti. DPT, yabancı damşmanlarla birlikte,
diye başkanı ve yandaslart devlet otoritesini fiilen reddet- beş yı llı k kalkı nma planları oluşturmaya başladı. Ancak ba-
miş ve adeta bağı msız bir Sovyet cumhuriyeti ilan etmişler- sı ndan beri DPT'nin rolüne ve konumuna iliş kin büyük öl-
di. Sonunda bu özgül deney, askeri birliklerin gönderilme- çüde bir anlaşmazlı k vard ı . CHP, DPT'nin rolüne iliş kin
siyle sona erdirildi. devletçi bir bakışa sahip olup onun politikaları nı bütün ke-
Ancak, siyasal şiddetteki artış, ikinci cumhuriyetin siya- simler için bağlayıcı görüyor, diğer partiler ise bunu kabul
sal sisteminin yı kılışına ve askeri müdahaleye yol açan tek etmiyordu. Inönü DPT'nin yetkileri konusunda bazı taviz-

384 385
ler vermek zorunda kaldı. man (bir kı sı m) yedek parça ve hammaddeleri temin ettiği
1965'teıı sonra AP hükümeti zamanında, nüfuzu bir ortak girişim biçiminde olmaktaydi. Türk ortak ise (bir
daha da sınırlandı . 1968'de uygulamaya konulan ikinci beş kısı m) sermayeyi, işgücunu, dağıtı m sistemini ve en önem-
yıllık planı nı n devlet kesimi için bağlayıcı , özel kesim için lisi nüfuzlu kişilerle olan ilişkileri sağlı yordu. 1960lar ve
ise sadece işaret edici olduğu ilan edildi. CHP, kendi devlet- 1970lerde ordu, Ordu Yard/ni/asma Kurumu vasıtasıyla, yeni
çilik geleneğine uygun olarak, devletin rolünü yol gösterici saıı ayilerde büyük bir yat ı rı mcı haline gelmişti.
addederken, AP ise, DP geleneğinin bekçisi olarak, devleti Içe kapalılı k ve ithalat smı rlarnaları , yabancı şirketler ile
özel ıeşebbüstin bizmetkain gibi görüyordu. Türk ortakları arası nda gerçek rekabetin olmaması anlamı -
Ikinci cumhuriyetin hemen hemen sonuna kadar, hükü- na geliyordu. Bu rahatlı k ve güven sağlayan düzenleme al-
metlerin kalkınma politikaları , sanayileş me yoluyla ithal tı nda, açı k bir dünya pazarı nda hiçbir zaman rekabet ede-
ikamesini arnaçlamaktaydı . Türkiye hala, mamul gıda mad- meyecek durumda olan sanay ı ler, ülke içinde çok yüksek
deleri, dokuma ve demir çeliğin dışı nda hemen tüm sanayi karlar sağladı lar. Yeni sanaviler, bolgeler arası nda çok eşit-
malları nda ithalara bağımlı ydı: hemen tüm dayanı klı tüke- siz şekilde dağılmaktaydı , Izmir ve Adana civar ı ndaki daha-
tim mallar ı dış ardan geliyordu. Öte yandan, halk ı n küçük yoğunlaşmalarla birlikte, çok bulyuk. çoğunluğu. Is-
1950lerde artan refahl bu dayanı klı tüketim malları na bü- tanbul bölgesinde kurulmuştu.
yüyen bir talep yaraumştı .-Dış dünyanı n ve Batı lı (bilhassa Ekonomik büyüme aysindan, ithal ikamesi stratejisi bir
da Amerikan) yaşam tarzınin daha bir fark ı na varı lması , süre için oldukça başarı lı oldu. 1960 darbesinden sonraki
otomobil, buzdolabı ve elektrik süpürgesi gibi mallara sa- tereddütlü bir başlangı çtan ve bunu izleyen belirsizlik do-
hip olanları itibarlı kı lıyordu. neminden sonra, 1962.de ekonomi toparlandı ve 1963-
Birbiri ardı ndan gelen hükümetler, sübvansiyon ve vergi 1976 yılları arası nda yı llı k büyüme hı zı ortalama yüzde 6.9
indirimleri gibi doğrudan yatırım teş viklerinin yanı sı ra, oldu.
yerli sanayini yaratı lmasmi, baska üç yolla kamçdad ı lar. Bi- Sanayi kesiminde kamu iktisadi teşebbüslerinin (Kin ro-
ri, Avrupa ve Amerika'nı n sanayi ürünlerine karşı yoğun it- lü hala önemliydi. Toplam sanayi üretiminin yaklaşık yüzde
halat kısı tlamalar' ve yüksek gümrük tarifeleri getirilmesiy- 40'ı bu kesimden geliyordu, ancak KITier verimli olmaktan
di. Ikincisi, kurlarla oynamak(' (bu uygulama, Türk liras ı - çok uzaktı . Devlet kesiminde, urünlerin fiyatlandı rı linası da
rilll değerini suni ş ekilde yüksek tutmak suretiyle, yabanc ı dahil, alı nan ticari kararlar, tersini iddia eden bütün beya-
malzeme satı n almak için devletten ucuz dolar ya da Alman natlara rağmen, siyasal etki altı ndaydı ve aşırı derecedeki
markı satı n almaları na izin verilmekıeydi). Uçürıcusia, çift- istihdam fazlalığ lyla birlikte (işgücü 1960lar ve 19701erde
çilere yönelik (dünya fiyatlarını n çok üstünde) destekleme ikiye kadar-t ı p 650.000'e çı ktı ) bu durum ağır zararlarla so-
ahmları ve sanayi iş çileri için yüksek ücret artışlarına izin nuçlanı yordu. Sı rf 1977 yı lı nda dokuz milyar liralı k zarar
verilmesi suretiyle canlı bir iç pazar yarat ı lmaslydı . vardı . Klflerin sabit sermaye yat ı nualarmdaki payı rX, 50-
Ithal ikameci sanayileşme genellikle, yabancı şirketin 70 olması na karşı lı k, toplam katma de.ğerdeki payı nı n. bu
teknik ustalı k ve bilgiyi (ve gereken lisansları ) ve çoğu za- dönemde % 50'den üçte bire kadar düşmüş olması da dev-

386 387
let kesiminin verimsizliğini göstermektedir. ları nda ve 1979-1980 yıllarındaki ikinci bir petrol fiyat ı şo-
Yeni sanayilerin üretimde aşırı şekilde yabancı yedek par- kunun ardı ndan, Türkiye'nin döviz gelirlerinin üçte ikisi,
ça ve malzeme ithalatına bağımlı olmaları , bu yüzden de bu petrol faturasını n ödenmesine harcanıyordu. Bu sı rada
bunları ödemek için dış rezervin kullanı labilirliğine bağı mlı Avrupa'daki ekonomik durgunluk nedeniyle, Türk ürünleri
olmaları bu kalkı nma siyasetinin zayı f noktası idi. Bu bir için Batı pazarı da daralmaklaych. Merkez Bankası'nı n döviz
şirketin ayakta kalı p kalmayacağınııı genellikle, sınai veya rezervlerini harcayarak ve Almanya'daki Türk işçilerinin
ticari niteliklerden çok, (büyük ölçüde devletin tasarrufun- döviz transferlerini kullanarak ekonomik büyümeyi k ı sa
da olan) bu fonlara ulaşması nı n belirleyici olması demekti. bir süre için sürdürmek mümkün olmuştu. Ancak döviz
Türkiye'nin bu yirmi yı l boyunca, (sanayileşmekte olması - transferleri 1974'ten sonra azalmaya başladı . Çünkü Avru-
na karşı n ihracata yönelik olmayan bir ekonomiden bekle- pa'daki işçilerin durumu kötüleşmekte ve aynı zamanda
nebilecegi gibi) sürekli bir ticaret açığı ve dış ödemeler den- Türkiye'deki duruma güvenleri de kaybolmaklaycl ı . Işçiler
gesi açığı olduğu için, gereken dolar ve markları bulmak paraları nı giderek daha fazla Almanya'da tutuyorlardı.
büyük bir sorun oluyordu. Bu kısmen, 20 yılda 5.6 milyar Milliyetçi Cephe koalisyon hükümetleri bu sorunu, son
doları bulan dış özellikle de Amerikan yardı mı yla karsı lanı - derece pahalı kı sa vadeli Eurodolar borçlanmalar yapmak
yordu. Bununla beraber bu açı k gittikçe artan şekilde, Av- (yetmiş lerin sonunda Türkiye'nin borcunun yandan fazla-
rupa'ya göç etmiş Türk iş çilerinin çok büyük miktardaki sı nı bu türden borçlanmalar oluşturmaktaydı ) ve para bas-
döviz transferleriyle kapatılı yordu. Bu transferler 1974'te mak yoluyla gidermeye çalışıyordu. Ayrıca ithalat sını rla-
1.462 milyon dolarla en yüksek düzeye ulaşmıştı. maları getirerek değerli döviz rezervlerini korumaya da ça-
lıştı lar. Sanayi ve elektrik üretimi için petrol gittikçe k ı tlaş-
maya başlad ı ve 1979 yılı nda kış ortası nda bile günde beş
19701erin sonundaki
ekonomik bunalım saate varan elektrik kesintileri olağan hale geldi.
Artan enerji fiyatı ve birbiri ardı ndan gelen hükümetlerin
1970'lerin sonları ndaki hükümetleri sirazesinden ç ı karan sorumsuz mali politikaları enflasyonu körükledi. 1970'lerin
şeyin toplumsal huzursuzluk ya da sokaklardaki siddetten ilk döneminde enflasyon yı lda yüzde 20 civarı ndaydı, ama
çok, artan ekonomik bunalım olduğu evvelce belirtilmişti. 1.979'a gelindiğinde yüzde 90 olmuştu ve yükseliyordu. Hü-
Sürekli bir dış ödemeler dengesi açığı, ithalaıa ve bu yüz- kümet, (1973'ten 1980'e kadar çalışan) Fiyat Kontrol Komi-
den de dövize bağımlı olan bir sanayi bileşimi Türk ekono- tesi vası tası yla fiyatları denetleyerek enflasyonu indirmeye
misini tehlikelere son derece açı k hale getirmekteydi. 1973- çalıştı . Sonuç muazzam bir karaborsa idi. Enflasyonu düstir-
'974 petrol bunalımı uluslararası piyasada petrol fiyatının 'nede bir diğer tedbir de Türk Lirası nın kur değerini suni
dört misli anısı na yol açtı. 1950'lerden beri enerji kaynağı Sekilde. yüksek tuimakti. Tümü de çok gecikmiş bazı deva-
olarak petrole artan şekilde bağımlı hale gelen Türkiye için lüsyonlar yapı ldı ve sonuçta para karaborsaya aktı. Doviıi
bunun anlamı , dolarla ödenmek zorunda olan ithalat fatu- muhafaza etmek için getirilen ithalat k ı sulamalan karabor-
rası nı n haddinden fazla kabarması demekti. 1970'lerin son- sayı daha da körükledi ve büyük çapta kaçakçı lığa neden ol-

388 389
d u. Bu sı rada dükkanları n raflan ise gittikçe hoşalıyordu. ğüm olmuş görünen bir siyasal sistem ve harap olmuş bir
Türkiye'yi saplandığı mali ve ekonomik bataktan kurtar- ekonomi. Bunlara bir de, ordu içinden birçok kimse de da-
mak icin köktenci önlemlere gerek olduğu anlaşılmışt ı . hil olmak üzere çok kiş iye Islami köktendincilik tehlikesi
1978'cle Ecevit hükümeti IMF, Dünya Bankası ve OECD ile gibi görünen şey de e.kieniyordu. Ocak 1979'daki Iran Islam
yeni krediler için görüşmelere başladı. Bu kuruluşları n eko- devrimi MSP'yi ve belki de Iran tarahndan desteklenen diğer
nomik reforma ilişkili ağı r talepleri yüzünden görüşmeler Islami grupları cesaretlendirmiş ti. Bunlar gitgide dikkat çe-
sürüncemede kaldı. Ancak Temmuz 1979'da, 1.8 milyar do- ker hale gelmiş ve 6 Eylül 1980'de Kenya'da büyük bir kitle
larlı k yeni krediler çı karacak bir anlaşmaya varıldı . Bu kre- gösterisi yapmışlardı. Bu gösteri esnasında şeriata dönülmesi
diler, Türk hükümetinin bir reform paketini uygulamaya çağrısı nda bulunulmuş ve (işin tuhaf], metni radikal dinci
sokması na bağlı ych_ Paket, ithalat ve ihracat denetimlerinin çevrelerde büyük saygı nlığa sahip Panislamist şair Mehmet
kaldı rılması n ı , devlet subvansiyonları nı n kesilmesini, faiz Akif (Ersoy) tarafından 1920'lerde yaz ılmış olmasına rağ-
oranları nı n serbest bı rakılmasını , fiyatları n yükseltilmesini men) Türk ulusal marşı nı söylemeyi reddetrnişlerdi.
ve devlet harcamaları nı n kı sılmasinı içeriyordu. Genellikle, radikal clincilik tehlikesinin askeri müdahale-
Süleyman Demirel Ekini 1979'da yeniden iktidara geldi- nin doğrudan doğruya nedeni olduğu düşünülmektedir, ama
ğinde, yeni hükümet bu programı mutlak öncelikle yürür- siyasetçilerin ülkeyi etkin şekilde yönetme becerilerine olan
lüğe koydu. Görev, Başbakanlı k Müsteşarı ve DPT Müsteşar güvenlerini giderek yitirdikte.n sonra genelkurmay] iktidarı
Vekili Turgut Ozal'a verildi. Ocak 1980'de Turgut Özal re- ele geçirmeye sevkeden şey, büyük ihtimalle yukarıda anlati-
form paketini açt ı ve ardı ndan krediler gelmeye başladı . lan etkenlerin bir lcarışnmyclı. Daha önce belirtildiği gibi, yö-
1980 ilkbaharı nda durum düzelmekle birlikte (5ili'de Ge- netime el koyma hazı rlıkları 1979 yazanda başlamıştı ve o yı -
neral PinocheCnin Başkan Allencle'ye karşı yapt ığı darbeden lı n Aralı k ayı nda, Istanbul'daki bir toplantı da, ülkenin en ki-
sonra başlatt ığı siyasete atfeıı ) "Sili çözümü" denilen bu po- dernli generalleri siyasetçilere (12 Mart 1971 muhtı rasına
litikalara karşı yaygı n bir direniş vardı . Sendikaları n, özel- benzer tarzda) bir muhura hazı rlarnayı kararlaştı rmışlardı .
likle de DISK'in, süren faaliyetleri Özal'ı n ekonomi paketi- Bu mulitira 2 Ocak 1980'de aç ıklandı, ancak generaller aç ı -
nin uygulanmas ı na olanak Vermiyordu. DISK üyeleri Ocak sı ndan sonu gelmeyen cumhurbaşkanlığı seçimi pandomi-
ve Nisan ayları arası nda baz ı fabrikaları işgal ettiler. Her miyle geçen 1980'in ilk altı ayı, siyasetçilerin buna kulak as-
yerde çoğu kez polis ve orduyla çatışmaların da eşlik ettiği mayacaklarint göstermiş ti. Bu yüzden 12 Eylül 1980 sabah]
grevler olmaktaych. saat üçte Türk ordusu yeniden iktidara el koydu.

ikinci Cumhuriyetin sonu Toplumsal değişim: Gecekondular


ve "konuk işçiler"
Ikinci Cumhuriyerin son bulmasına ve 20 yı l içinde Türk
sivasetindeüçüncti bir askeri müdahaleye yol açan gelişme- Farklı siyasal partiler aras ı ndaki didiş meler, çoğu Türk
ler çeşitliydi: artan asayiş sorunları , Kürt ayrılı kcalığı, kördü- yurttaşını n pek az ilgisini çekmekteycli. Onların yaşamları -

390 391
nı etkileyen şeyler başkaydı: sokaktaki şiddetten tabii ki et- mahalle sakinlerinin, sı fı r' tüketinis, umutsuz ve çaresiz du-
kileniyorlarch, ama ayrı ca 1960'larda ve 1970'lerin başları n- rumda olup kendilerini toplumun parçası hissetmemelerine
da refah artışından, bunun ardından gelen kulı k ve fiyatla- karşılı k, Türkiye'deki gecekondu semtlerinde yaşayan in-
rı n ytikelişinden ve bu dönem boyunca süren sanayileşme sanlar, daha üst sı nı flara çı kmaya ve toplumla bütünleşmeye
ve büyük çaplı göçlerden de etkilenmislerdi. istekliydiler ve hak" da oyledirler. Bir diğer fark da, gecekon-
Türkiye'nin hızlı nüfus artısı, tarı mdaki firsat yokluğu ve du toplulukları nı n toplumsal dokusunun genel olarak ol-
yeni sanayilerin cazibesi birarada kırsal kesimden büyük dukça güçlü kalması ydı. Bu da semt halkı nı n genellikle ül-
kentlere 1950'lerde başlayan akı nı arifirmaktaych. Istanbul, kenin tek bir bölgesinden gelen insanlardan oluşması saye-
Ankara, Izmir ve Adana'ya çok büyük sayı da insan göçetti. sindeych (bu bölge 800 kilometre uzakta olsa bile). Gece-
13. bolüı mde ortaya ç ı kışları anlatı lmış olan gecekondu kondu semtleri ile köyleri aras ı ndaki bağlar, evlenme ya da
semtleri buralarda k ısa zamanda dev boyutlara ulaştı , ve toprak alı mı için gidiş ler nedeniyle canlı kalı yordu.
büyürneye devam etti. Bugün başkent Ankara'nı n meskün Daha önce de işaret edildiği gibi, kente göç edenierden
bölgelerinin yarı sı ndan fazlası gecekoıı dulardan oluşmakta ancak bir az ı nlı k yeni sarrayilerde düzenli iş bulabitmektey-
ve nüfusunun yarı sı ndan fazlası buralarda yaşamaktadı r. di. Çoğu geçimini, gundelikçilik, sokak sat ıcı lığı, ya da ka-
Gccekondulara kimi zaman teneke mahalleler deniliyor- pı cı :1k gibi geçici işlerden kazanmak zorundayd ı . Genellik-
sa da bu tammlama yamitıcı dı r. Bu evler küçük ve ilkel ol- le, ev halkı ndan birkaç ı ailenin gelirine katkı da bulunuyor-
makla beraber, sı radan köy evinden daha küçük ve ilkel de du. Gecekondu semtlerinde!' çok büyük say ı daki kadı n,
degillerdi ve genellikle küçük bir bahçeyle çevrelemnisler- burjuva semtlerinde temizlikçi olarak çalışı yordu. Buna
di. Başlangı çta gecekondu mahalleleri her tür alı yapı dan rağmen kente gocedenler genellikle kentte kalma kararı n-
yoksundu. "Resmi" senı tle olan ilk bağlantıları genellikle, daydı lar ve sadece hasada yardımcı olmak için köylerine
(önceleri özel şahı sları n sonraları ayrıca belediyenin) oto- dönüyorlardı .
büs servisleri ve posta hizınetiydi. Kendi dernelderini ku- Kente gitmek için atadan kalma köyünü terkeden birçok
ral, mahalle sakinleri, yerel siyasetçilerden vaatler kapar- insan, bu kez 196011arda çok daha büyük bir macera içici
mak için partiler arası ndaki seçim öncesi rekabeuen okluk- köylerini terkettiler. Almanya'ya (19571de) çalışmaya giden
ça etkin şekilde yararIandı lar, bunun sonucunda gecekon- ilk Türkler, teknik okul inezunianyclı , ancak 1960'ları n
du semtleri yavaş yavaş belediyenin elektrik ve su şebekesi- başları ndan itibaren Türk iş çileri sürekli artan say ı da Al-
ne, yol sistemine ve -kimi zaman- kanalizasyonuna bağlan- manya'ya göç etmeye başladılar. Başlangı çta bu göçe bir
dı . Belediyeleri'', sı kça tekrarlanan ama etkisiz kalan kuşat- "itiş"ten ziyade bir "çekiş" neden oldu. Almanya'nı n hızla
ma girişimleri olmakta çoğu zaman gecekonducuları yeni kalkı nan sanayiinin çok fazla işçi açığı vardı ve bir süredir
inşa edilen yüksek binalara nakletmeye çalışrilaktayddar, Akdeniz'in yoksul bölgelerinden (Italya, Yugoslavya, Yuna-
.
ama konut miktarı her zaman talebin gerisindeydi. nistan) işçi almaktaych. Türkiye'de, 1961'de imzalanan Al-
"Teneke mahalle" adlandı rması mn yandocı olması nı n bir man-Türk ikili anlaşması ndan sonra ciddi şekilde baş layan
başka sebebi şudur: Batı 'nı n büyük kentlerindeki teneke Almanya'nı n iş çi alma hamlesi, ilk baş ta tereddütle karsı -

392 393
landı . Almanya'ya ilk gidenler kentle.rdeki vasiflı işler yapıyorlardı. Onları n kaçak statüleri kendilerini her
ama sonraki işçi akınları artan şekilde, kı rsal kesimden he- türden baskı ya maruz birakmaktaydı. Yine de, Almanya'da
nüz ge'Ketrniş yeni kent sakinleri arası ndanch (böylece bu başarı gösterenlerin oyküleri, Türkiye'deki birçok kişi için
kişiler iki aşamalı bir güç örneği sergilediler). Daha sonra Almanya'nı n vaatler ülkesi olarak kalmasını sağladı .
işçi ahmları doğrudan doğruya taşra kentlerinden yapı ldı. Emek göçünün, Türkiye'de ve özellikle kı rsal kesimde
Rakanı lar onları n bu hikayesini anlat ır: 1962'de Alman- birçok ve değişik etkisi oldu. Inkar edilemez bir zenginlik
ya'da 13.000, 1970'te 480.000 Türk işçisi bulunuyordu ve pompalaması vardı ve bu kendini yeni ve büyük evlerle,
1974'te toplam sayı 800.000'e ulaşmış tı. Göçün esas yönü traktör ve arabalarla ve (kimi zaman köye elektrik gelme-
Almanya olmaya devam etmişse de, Türk işçileri Belçika, den önce) alınmış ev aleti ve araçları yla gösteriyordu. Yeni
Hollanda. Fransa, Isviçre ve Ingiltere'ye de gittiler. 19701e- servetin doğuşu, k ı rsal kesimdeki güç ilişkilerini ve top-
rin sonlarincla 2.5 milyondan fazla Türk Bat ı Avrupa'da ya- lumsal chitzenleri bozdu. Ayr ıca, daha maddeci bir yaşam
sama kaydı . görüşü ve yeni kitle tüketim kalıpları getirdi. Göç, gerçi her
Baş larda, gOçedenlerin büyük çoğunluğu birkaç yı l içeri- zaman derinliğine bir kavrayişla olmasa da dış dünyanı n
sinde ülkelerine geri dönme niyetindeych. Eşlerini ve ço- yeniden fark ı na varılnı asını da başlattı . Avrupa'daki göç-
cukları nı yanları na almadan tek baslarina gelmiş ler, ekseri men toplulukları , bir sanayi toplumunun alışılmadı k or-
kasveı li öğrenci vtı rdarı ncla kalmış ve her kurusu biriktir- tamlanyla barsdaştı klarmda, genellikle, daha az geleneksel-
iniş lerdi. Ancak Türkiye'ye hemen geri dönme umudu gi- leşmek yerine daha çok gelenekselleşme eğiliminde oldular.
derek soldu. Çünkü Avrupa'daki yaşam beklemedikleri se- bu eğilim, göçmerderle yerli halk arası ndaki ilişkiler kötü-
kilde pahalı çı kmış, kendilerinin (ve ailelerinin) beklentile- lesmeye başlayı nca daha da güçlendi. Işçi alımı başladiğın-
ri artmış ve Türkiye'deki işsizlik geri donüşü neredeyse im- da, hem sanayiler hem hükümetler göçmenler için olumlu
kansı z hale getirmiş ti. 19701erin başları ndan itibaren, git- bir imge yaratmaya gayret etmişlerdi (onları Gastarbeiler,
tikçe daha çok iş çi kendi ailesini Almanya'ya getirmekteydi. yani "konuk işçiler" diye adlandmyorlardı -bu terim sonra-
Ekonomik durgunlugun Avrupa'y ı sarsııği 1973 petrol bu- ları göçmenlerin gözünde son derece olumsuz başka an-
nalı minclan sonra, Türkiye'den düzenli iş çi ahmlan durdu. lamlar kazanacaku). Ancak, petrol bunalımmdan sonra iş-
Ne var ki, gitgide daha çok kişinin eşlerinin ya da babalar ı - sizlik artmca, yerli halk arasında hoşnutsuzluk başgösterdi.
nı n yanı na gitmeleri nedeniyle Avrupa'daki Türklerin say ı sı
Bu hoşnutsuzluk 1980'lerde daha da çok güçlendi.
artmaya devam ediyordu. Başlangıcı 1960'lara kadar giden
kaçak güç olgusu 19731en sonra da sürdu. lürkiye'de artan
işsizlikle beraber, birçok insan, Avrupa ülkelerine yasal ol- Sendikalar ve sosyal güvenlik
mayan girislerı düzenleyen, ya da düzenlediğini iddia eden En faal ve en nitelikli işçilerin çoğunun yurt dışı na göçe--
vicclansı z aracı lar için kolay yem oldular. Kaçak iş çiler iniş olması, Türk işçi hareketi için engelleyici bir etkencli.
(Türkiye'de bunlara kibarca turist deniliyorclu) hiçbir sos- Yine de, 1960'lar sadece yerli sanayinin doğuşuna değil üs-
yal ovenlikleri olmaks ızı n çoğunlukla düşük tıcretli asagı telik ciddi bir işçi hareketinin büyümesine de sahne oldu.

394 395
Anayasa işçilere grev ve toplu sözleşme hakkı vaat etmişti. Amerikan etkisi altı nda Türiz-Iş, kendi üyeleri için mad-
Temmuz 1963'le yeni bir yasayla bu hakları daha da ayrintı - di yararlar elde etme amac ı na yönlenclirilmişti. Türk-lş, si-
sı yla kaleme alı ndı. Sendikalar işçilerin kazancları nı savun- yasal açı dan karma bir konfederasyondu; kimi sendikalar
mada oldukça başarı lı oldular. lç pazarı n korunması, top- ve sendika önderleri TIP'i, kimileri CHP'yi ve kimileri de
lumsal huzursuzluğa rüşvet vermeyi sağlayan görece yük- AP'yi desteldiyorlardı . Genelde sendikalar siyasete karış-
sek ücret artışları nı n kabul edilmesi demekti, çünkü bunlar mıyor anı a iktidarda her kim varsa onlarla iyi ilişkilere gir-
kolaylı kla sanayi ürünlerinde fiyat artış larma dönüşebilir- meye çalışı yorlardı. 1967'de, Işçi Partisi'yle bağı olan kişi-
Sanayideki reel ücretler 1960 ve 1970'lerde yaklaşık lerin önderliğinde bazı sendikalar, Türk-Iş'in Demirel'in
yüzde 50 artmış tı. Bu artış, Türk sanayii ihracata yönelik gittikçe sağa kayan hükümetiyle olan işbirliğine karşı çık-
olsaydı ve yeni sanayileş mekte olaıı öteki ülkelerin (örne- tı kları için konfederasyonla olan ilişkilerini kestiler. Esas
gin Uzakdogudakilerin) rekabetine maruz kalmış bulunsay- kopuş, Türk-Iş'in Istanbul'da Paşabahçe Şişe ve Cam Fab-
dı , mümkün olmazdı . rikası ndaki bir grevi desteklemeyi reddetmesi üzerine oldu
Bununla be rabe r, bu kazançları n iş gücüntın sını rlı yani ve kı sa zaman içinde sendika hareketi, Türk-Iş ile DISK
ekonominin, büyük sanayi ş irketleriyle modern kesiminde= (Devritrici Isçi Sendikalar ı Konfederasyonu) arasında kesin
ki işçilere tahsis edilmiş olduğunun söylenmesi gerekiyor. olarak ikiye bölündü. Bu iki örgüt arası ndaki rekabet ba-
1960'lar ve 1970'lercle bunlar bir tür işçi aristokrasisine do- ş indan itibaren sertti, biri otekinden daha yüksek ücret ta-
nlişmuş lerdi. Küçük kuruluşlarda çalışan işocıanün çok lebinde bulunarak işçileri yanı na çekmek için yarış mak-
.büyük bir kı smı ise büyük ölçüde örgütsüzdü ve çok daha taydı . 1970'lerin sonları nda Türk-Iş'in 1 ila 1.3 milyon,
düşük ücret alı yorlardı . Küçük sanayicilerin düş ük kar DISK'in ise 300.00 ila 400.000 üyesi olduğu tahmin edil-
hadieri, büyük sanayide ödenen ücret artışlarma hiç de ola- mektedir.
nak vermiyordu. 197.5 sonrası nda ise, büyük işverenler da- 1961 anayasası Türkiye'nin "sosyal devlet" olduğunu ilan
hi artı k reel ücret artışları nı karşı layacak durumda değildi. etmiş ti ve 1960'larda siyasetçiler bu vaadi yerine getirmek
Ancak sendikaların baskısı clinmiyorclu ve sonuç, 1970'le- ve halk kitlesinin çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek
rin sonları nda grevlerin lokavtları n gelgitiyle çalışma haya- için gayret ettiler. 1965'te, bir refah devletinin gelişmesinde
tındaki kargaşanı n artısiydı . ilk adı m olarak Sosyal Sigortalar Kuruntu oluşturuldu. Bu
Bu dönemdeki işsiz sayı sı nı kestirnı ek çok güçtür, çün- kurum, hastalık, iş kazaları ve hayat sigortası yapı yordu. Iki
kü, bir işsizlik laztninalı sistemi -hah dahi- olmadığından, yı l sonra, 1936 tarihli eski iş yasasını n yerini bir yenisi aldı.
işsizlerin kaydı m tutmak için bir neden bulunmamaktadı r. Bu yasa, eskiden olduğu gibi sadece 10'dan fazla işçi çalıştı-
Bununla beraber, işsizlerin sayısı nın işgücü içerisindeki ran kuruluslardakileri değil, bütün ücretlileri kapsamaktay-
yüzdesinin, 1060'larda ve 1970'lerin başları nda kitlesel göç- dı. Haftalık çalışma saati, 48 saatle sıradanmış ve çocukla-
ler sayesinde yüzde 10 civarı nda nisbeten sabit kalmış ken, rı n calıştırılmas ı na kısı tlamalar (ancak yasaklama değil) ge-
19701erin sonları nda çok büyük artış la yükseldiğine ilişkin tirilmişti.
göstergeler vardı r. Devlet çalışanları için bir Emekli Sand ığı zaten vardı .

396 397
1972'de Bağ-Kur kurulacak kendi hesabı na çalışanlar içiıı Tesislerin inşaat masrafı ve bakımı Türk ordusu tarafı ndan
bir emeklilik düzenlemesi ba şlatı ldı . Yine de bu dönemin karşı lanı yor ve bunlar Türk toprağı olarak kalı yordu ama
sonunda bile, sosyal güvenlik sistemi hala tüm çal ışanları üsler Amerikal ı lar tarafı ndan yönetilip
kapsamı yordu. Sanayicleki işgılcunun sadece yüzde 70 ka- 1.957'den itibaren Türkiye'ye Jüpiter nükleer füzeleri
darı ve kentlerde kendi hesab ına çal ı sanlarm yüzde 60'1
sosyal güvenliğe sahipti. Türk halkı nı n yandan çoğunun, 19601arela karşı t iki geliş me vardı : bir tarafta, silablarm
yani tarı m çalışanları nı n ve bunları n ailelerinin hiç sosyal artan maliyeti ve subaylara yapı lan yüksek ödemeler Türki-
güvenliği yoktu. ye'yi dış mali yardı ma çok daha bağı mlı hale getirmckte,
öte tarafta yeni liberal anayasa, Yön dergisi ve Işçi Partisi ile
Ikinci cumhuriyet
bağlantısı olan solcu aychnlarm, Türkiye'nin Amerika ve
döneminde diş ilişkiler NATO'ya olan bağı mlı lığı m artan bir hiddetle eleştirmeleri-
ne olanak vermekteydi. Uslere ve Amerikal ı görevlilerinin
Bütün ikinci cumhuriyet hükümetlerinin d ış politikaları , ayrı cal ı klarma, yani gorevdeyken Türk yasalar ı ndan ve
Ikinci Dünya Savaşı 'ndan sonra konulmuş ilkelerle sı k ı sı - Türk mahkemelerinden muaf tutufinalar ı na, onları n kendi
kı ya bağı /1111[yd], bağlar ve Batı demokrasileriyle yak ı nlaş- posta servislerine ve PX sat ış mağazaları kanalı yla gümrük-
ma bu politikanı n köse taslar ı ydı. Ardarda gelen hükümet- süz ithalat yapmaları na itiraz ediyorlard ı . Bütün bunlar mil-
lerin siyasetleri, hem müttefiklerin Türkiye'yi savunma so- liyetçi Türklere (Türkiye'de birçok solcu ateşli milliyetçi
züne bağl ı kalmaları nı sağlamak hem de onlardan askeri ve idi) Osmanl ı Imparatorluğu zamanı ndaki kapitülasyon sis-
ekonomik yardı m kopartmak için Türkiye'nin stratejik de- temini hatı rlatı yordu. 1960'larda ve 1970'lerde
ğerini Batı ittifakı = gözünde artı rmayı amaçlıyordu. Ne Türkiye slogan' gittikçe yükselmeye başlamış ve Amerikan
var ki, bu temel devaml ı lı k hali, füzeler (Küba 1962), afyon Altı ncı Filosunun geliş i aleyhinde kitle gösterileri olmuştu.
üretimi (1974), K ıbrıs, insan hakları ve Ermeni meselesine Gelen hükümetler genellikle ittifaka sadikular ve ülke
iliş kin krizlerde kesintiye uğrad ı . Ayrı ca, bu dönemde An- içinde bunu savunmaktaychlar. Geli şmeler, NATO'nun,
kara'daki dış siyaset strateji uzmanları nca izlenen politika- Türkiye'nin değil Amerika'nı n stratejik çı karları na hizmet
ları n kamuoyuyla olan uyumu giderek azalı yordu. edlen bir örgüt olduğunu gösterir gibi olunca hükumetler
Türkiye Amerika Birleş ik Devletleri'ne sadece. NATO zor duruma düş tüler. Bu durum ilk kez 1962-1963'te ortaya
uyeliglyle değil, ayrica ucti 1950'den önce, 31'i lvlenderes çı ktı . Küba füze bunalmum izleyen görüş meler sı rası nda
zaman ı nda ve 22'si 1960'hir ı n başları nda yapı lm ış 56 ayrı Başkan Kennedy, Rusya'n ı n Küba'daki fozeleri çekmesine
anlaşmayla da bağl ı ycl ı , 1969 yı lı nda, kısmen bu anlaş mala- karşı lı k olarak Türkiye'deki füzelerin çekilmesi yolundaki
rin yerini alan ve k ı smen de bu anlaşmaları günün ihtiyaç- Rus taleplerine boyun eğdi. Bu büyük bir kayı p değildi
ları na uygun hale sokan bir şemsiye anlaşması imzalandı . ctinkit Jüpiter sistemi zaten kuilanundan düşmüştü ve de-
1954 tarihli Askeri Kolayl ı klar Andaş masi, Amerikalı lara nizaludan atılan Polaris sistemi ile deği,sı irılmek üzereydi,
Türkiye'de askeri tesis ve üs kurma hakkın ı vermekteydi. ama füzelerin çekilmesi, Türkiye'ye Amerikal ı ları n ovu-

398 399
nunda sadece bir piyon olduğu duygusunu vermişti. engel olmuştu. Johnson mektupta, bir Türk işgalinin Sov-
Bir diğer sı k ı ntı afyon üretimiydi. 1960'ların sonlarında yetler Birliğini çatışmaya sokabileceğini ve bunun olması
uyuşturucular büyük bir sorun olmaya başlam ıştı ve Ame- durumunda, NATO ülkelerinin Türkiye'nin yarımda kendi-
rika'da kullanılan afyon ve eroinin oldukça büyük bir kısmı liğinden yer almayacakları uyarısı nda bulunuyordu. John-
Batı Anadolu'da fı retilmekteydi, Amerikan hükümeti has- son, ABD'niıı vermiş olduğu silahların bir işgalde kullanı l-
has ekiınini yasaklaması için Türkiye'ye baskı yaptı , ama masına izin vermeyeceğine de dikkat çekiyordu. Mektup
sallantı daki Demirel hükümeti bask ı lara boyun eğmis go- basına sı zch ve Amerikan aleyhtarı bir tepkiye yol açtı . NA-
rünmeyi göze alamadı . Ancak, demokrasi 1971'de ask ı ya TO'nun Türk çı karları nı korumayı uygun görmediği bir
alinı nca, Nihat Erim hükümeti, haşhaş ekiminin 1972'den kez daha anlaşılmıştı .
sonra yasaklanması için, köylülere yapılacak mali yard ı m 1964'te yatışan bunalı m 1.957'de, Atina'da henüz kurul-
karşılığında bir anlaşma imzaladı. Bu karar halk ı n hiç ho- muş olan Albaylar cuntası Kıbrıs'taki Rum milliyetçilerini
şuna gitmemiş ti: köylülere afyondan gelen geliri başka hiç- Enosis kışkı rtması nı al-ni-makul için cesaretlendirince, tek-
bir ürün saglayamazdt. Türkiye'nin uyuş turucu sorunu rar alevlendi, Türkiye Yunan hükümetine baskı yaptı ve Ka-
yoktu, bu yüzden de. Türk çıkarlannın Amerikan çıkarları - sı m ayındaki birkaç gün boyunca savaşa çok yaklası lch, an-
na tabi olduğu clüşünüldü. Yasak kararı nı kaldı rmak, cak cunta geri adı m attı ve bunalı m yeniden hafifledi. Fakat
1974'te iktidara geldiğinde Ecevit'in yaptığı ilk işlerden biri 1974'le can cekişen Yunan cuntası , Rum Ulusal Muhafı z
oldu. Örgütü vası tası yla Kı brıs'ta Makarios'a karşı bir hükümet
darbesi tezgahladı, Enosis'i ilan etti. Ankara'da Ecevit hü-
Yine Kıbrıs kümeti, 19601ta Kı brıs'ı n bağımsızlığını ve anayasal düzeni-
ni garanti eden güçlerin (Türkiye, Ingiltere ve Yunanistan)
Türkiye'nin dış ilişkilerindeki en ciddi bunalı mlar Kı brı s müdahale etmesini istedi. Ecevit Türkiye.'nin tek başına ey-
sorunuyla bağlantıllydı. leme geçebileceğiıı i göstermeye kararhydı ve öteki iki ülke
1964'te Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios ve eylemde bulunmayı kabul etmeyince Türk Silahlı Kuvvetle-
hükümeti, Türk azınlığı n özerkliğini sinirlarnak amacı yla rinin tek başına askeri müdahalede bulunması emrini verdi.
adanı n anayasasinı değiş tirmek için girişimlerde bulunmuş- Türk askerleri Kuzey Kı brıs'a 20 Temmuz'da çı k ı p Girne
tu. Türk toplumu baskı altı ndaydı ve bazı Türk köyleri ku- çevresinde bir köprübaşı kurdular. Iki gün sonra bir ateşkes
satı lmıştı . Buna Inönü hükümeti, hava kuvvetlerine Kı brıs kabul edildi, ama Kıbrı s'taki şiddet hareketleri devam edin-
üzerinde gösteri uçuşları yaptı rmak ve Makarios geri ad ı m ce, birlikler 14 Ağustos'ta ikinci bir saldırı yı başlatı p adanı n
atmadığı takdirde işgale gidileceği tehdidinde bulunmak yüzde 40'ını Türk egemenliği altına aldılar.
suretiyle karşılı k verdi. 'Türk donanmasmin o sı rada bu tür Ada, (Türk hükümet propagandasının Bar ı s Harchair adı -
bir çtkartmayı yapacak teknik yeterliliğe sahip olup olmadı - nı verdiği) bu eylemlerden sonra, tam anlamı yla taksim
ğı kuşkuludur, ama zaten Başkan Johnson'dan Başbakan edilmişti. Kuzeyde oturan Rumlar ve güneyde oturan Türk-
Inönü'ye bir mektupla ulaşan Amerikalıları n tepkisi buna ler yaşadı kları yeri terkedip kaçmışlar (ya da oralardan sü-

400 401
rülmüşler) ve öteki kesime yerleş mek zorunda kalmışlard ı. ye'nin Israil'le olan ilişkilerinden dolayı her zaman sorunlu
1983'te, resmen bağımsız bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuri- olmuştur. 1967'deki Altı Gün Savaşı , Türk solu arası nda Fi-
yeti ilan edildi, ancak bunu sadece Türkiye tanıdı. listinlilere desteğin hızla artışına yol açtı, ama hükümetin si-
Türklerin çok büyük çoğunluğunun gözünde Ecevit, yaseti eskisi gibi sürdü. Türk ekonomisi için güçlük yaratan,
Kı brıs'taki Türk azınlığın haklarını başarıyla korumuş ve Körfez ülkelerine ise zenginlik sağlayan 1973-1974 petrol
belki de hayatları nı kurtarmıştı. Ancak uluslararası açıdan bunalımı , hükümeti, Türk-Arap işbirliği olanaklarını araştır-
bu eylem Türkiye'yi yalnızlığa itti. ABD ancak 1978'den ma yolunda cesaretlendirdi. Bu işbirliğini ideolojik neden-
sonra tedrici olarak kaldı rılacak olan silah ambargosu ilan lerden dolayı Erbakan MSP'sinin bakanları da arzu ediyor-
etti. Buna tepki olarak, Türk hükümeti bazı Amerikan as- du, ancak bu siyaset çok az semere verdi. Türkiye'nin sana-
keri' tesislerini kapattı. Birleşmiş Milletler'de Türk askerinin yisi ihracata yönelik değildi ve Arap yarı madastyla ticaret
geri çekilmesi ve Kı brıs'ın yeniden birleşmesi için ısrarlı geleneği azdı, bu yüzden ortak giriş im planlarından (Türk
çağrılar yapılıyordu. teknik ustalı k ve bilgisi ile Arap parası ) hemen hiçbir şey
çı kmadı. Bu bölgede gerçek gelişme ancak 1979-1980'deki
ikinci bir petrol fiyatı şokundan sonra gerçekleşti.
Yeni yönetim belirleme girişimleri

Avrupa'yla, Sovyetler Birliği'yle ve bir ölçüde de Isla- rn dün-


Ermeni terörü
yası yla bağların geliştirilmesi yoluyla, Amerika'ya bağı mlı-
lı k azallılmaya çalışı ldı . Türkiye 1964'te Avrupa Toplulu- Türk Dışişleri Bakanlığını n ve genel olarak da hükümetin
ğu'nun ortak üyesi olmuş tu. Bundan bir yıl önce imzalanan başı nı ağrı tan bir baş ka konu, 1970'lerde özellikle Türk
anlaşma, 17 yı llı k (iki aşamalı) bir hazı rlı k devresi öngörü- diplomatları na yönelik olan Ermeni terörünün ortaya çık-
yordu, bu devrenin sonunda Türkiye tam üyelik için baş- ması ydı. Ilk saldı rı 27 Ocak 1973'te (büyük bir Ermeni top-
vurma durumuna gelmiş olacaktı. Üyeliğe giden yol, öngö- luluğun yaşadığı ) Los Angeles'teki Türk Başkonsoloslu-
rülenden hayli uzun olmuş (ve belki de hiç bitmeyecek) ol- ğu'na yapılmıştı. Bu saldı rı bireysel bir intikam eylemi gibi
sa da, ekonomik ilişkiler memnunluk verecek şekilde geliş- görünrnekteydi, ancak 1975'te Beyrut'ta "Ermenistan'ı n
ti ve AT 1960'larda Türkiye'nin en önemli ticaret ortağı ola- Kurtuluş u Için Ermeni Gizli Ordusu" (ASALA) kuruldu.
rak ABD'nin yerini aldı. Ecevit, Türk dış siyasetinin Avrupa Kurucusu, 28 yaşı ndaki Bedros Ohannesyan idi; MusuPluy-
(AT ve sosyalistlerin yönetimindeki lskandinav ülkeleri) du ve "Agop Agopyan" takma adını kullanıyordu. Sonraki
doğrultusunda yönlendirilmesi konusunda, bilhassa çok is- on yıl içinde ASALA dünyanı n çeşitli yerlerinde 30'un üze-
tekliydi ve bu onu Washington'da hiç sevilmeyen bir kişi rinde Türk diplomatı n' katletti ve birçoğunu da yaraladı.
haline getirmişti. Özellikle Başkan Carter'ın etkin güvenlik Ayrıca Paris yakınları ndaki Orly ve Ankara'daki Esenboğa
danışmanı Zbigniew Brzezinski Ecevit'ten nefret eder görü- havaalanlarmda yolculara (iki olay da 1982'de oldu), ve
nüyordu. Türk turizm ve havayolları büroları na terörist saldı rı larda
Ista'm ve özellikle Arap dünyasıyla olan ilişkiler, Türki- bulundu. ASALAyı körükleyen sı rf 1915 katliamları nın in-

402 403
tikamı değildi. Ayrı ca Türklerin, soykırı m suçunun işlendi-
gini ve Kuzeydoğu Anadolu'da bir Ermeni devletinin kurul- 15.
masını kabul etmelerini de istiyordu. ASALA başından beri, Üçüncü Cumhuriyet:
(adamları nı eğiten) Filistinli terörist gruplartyia ve (kendi- 1980'den itibaren Türkiye
sine silah satin alacak parayı sağlayan) uyuş turucu ticare-
tiyle yakın ilişki içerisinde olmuştur. Israil'in Lübnan'ı
1982'de işgaline kadar karargahı Beyrut'ta idi. Bundan son-
ra Kıbrı s'ta uslerımiş gözüküyor.
ASALA diplomatları katlettiği sırada, (en büyük Ermeni
toplulukları = bulunduğ u iki ülke olan) Fransa ve
ABD'cleki Ermeni toplulukları , 1915 "Ermeni s(_)ykı rımı nın"
tanınması için hükümetlerine baskı yapmaktayd ı lar. Bunlar
her iki ülkede hayli başarı lı Oldular ve bu durum, Türki-
ye'nin, Mitterrand hükümeti ve Amerikan Kongı-esiyle olan
ilişkilerini
Darbe ve sonuçları: Mevcut
siyasal sistemin tasfiyesi

12 Eylül 1980 sabahı saat 04,30'da cunta adına okunan ilk


bildiri Silahlı Kuvvetlerin devletin organları işlemediği için
ülke yönetimine el koyduğunu ilan etti. Ayrıca parlamento-
nun dağıtı ldığını , kabinenin görevine son verildiğini ve
Millet Meclisi üyelerinin dokunulmazlıklarımn kaldı rı ldığı-
nı bildiriyordu. Hemen ardından bütün siyasal partiler ve
iki köktenci sendika konfederasyonunun (sosyalist DISK ve
aşırı sağc ı Milliyetçi Işçi Sendikaları Konfederasyonu
MISK) faaliyetleri durduruldu. Alparslan Türkeş'in dışında-
ki siyasal parti liderleri tutuklandı, saklanmış olan Türkeş
iki gün sonra teslim oldu. Bütün ülkede olağanüstü hal ilan
edildi yurt dışına çıkışlar yasaklandı.
Ordunun hem sonunda demokratik düzene geri dönmeyi
düşündüğü (demokratik düzene dont:işle ilgili olarak 1 Ka-
sı m'da sekiz maddelik bir program açıklanmış ancak süreye
ilişkin bir tarih verilmemişti) ve hem de iktidarı sivillere

404 405
devretmeden önce siyasal sistemde köklü değişiklikler yap- re yer olmayacağı nı kesin bir dille belirtti. Demirel ve Ece-
mak niyetinde olduğu daha başı ndan itibaren belliydi. Yap- vit Ekim ayında serbest bı rakıldılar. Erbakan ve Türkeş
tı kları değişiklikler birçok bakı mdan, selerlerinin, yani 27 (Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal düzenini değistirmeyi
Mayıs 1960 darbesini icra edenlerin yaptıklarını feshetmek- tasarladı klan suçlamasıyla) yargılandı lar, ama her ikisi için
ten ibaretti. 1 Mayıs'la birlikte, 27 Mayıs'ı n da resmi tatil ol- sonunda beraat kararı verildi. Haziran 1981'de siyasal ko-
masına son verilmesi anlamlıdı r. nuların alenen tartışılması yasaklandı . 1982'de, bir MGK
Generallere göre, görevleri, demokrasiyi siyasetçilerden kararı, eski siyasetçilere geçmiş i, bugünü ve geleceği tartış-
kurtarmak ve siyasal sistemi temizlemekti. Bu konuda on- mayı neredeyse Orwell'vari tarzda yasaklamaktaydı. Darbe-
celcilerden çok daha ileri gittiler. Sadece parlamenterlerin den sonra faaliyetleri durdurulmuş olan eski partiler, 16
evlerine gönderilmesi ve partilerin feshedilmesiyle yetinil- Ekim'de resmen kapatildi ve mal varlı klarına el konuldu.
meyip ayrı ca bütün belediye başkanları ve (1700'tin üzerin- Geçmiş ten köklü bir kopusun zorlama gayreti içindeki ge-
deki) belediye meclisi de azledildi. Bütün iktidar ordunun, neraller geçmişin kendisini de yok etmeye çalış tılar: partile-
özellikle de 14 Eylül'de resmen devlet başkanı ilan edilen rin arşivleri ortadan yok olmuş ve muhtemelen imha edil-
Genelkurmay Baş kanı Orgeneral Kenan Evren'in baş kanı miş ti; buna Cumhuriyet Halk Partisi'nin son 30 yıllık arşivi
olduğu Milli Güvenlik Konseyi'nin elinde toplandı. Sadece de dahildi (CHP arşivinin önceki kısımları na evvelce De-
askeri üyelerden oluşan MGK, bir hafta sonra emekli ami- mokrat Parti hükümeti taraf ı ndan 1950'lerde el konulmuş-
ral Bülent Ulusu'nun yönetiminde 27 üyeli bir kabine atadı. tu. Bunların nerede olduklar ı bilinmemektedir).
Ama kabine bürokratlar ve emekli subaylardan olusmaktay-
ch ve üyeleri arası nda faal siyasetçiler yahut eski siyasetçiler Terörizmin -ve çatı pnamn- bastinIrnasi
bulunmannaktaydi. Iş levi sadece, MGK'ye tavsiyelerde bu-
lunmak ve onun kararları nı icra etmekti. MGIcnin bakan- Bu dönemde hı zlı bir tutuklama dalgası ülkeyi kapladı . Da-
ları görevden alma hakkı vardı. MGK yalnı zca kabine değil, ha önce darbenin bir yı ldan fazla bir zaman öncesinden ha-
kendilerine siluyOnetim yasası gereği çok geniş yetkiler ve- zı rlanmış olduğunu belirtmistik. "Şüpheliler" listesi hiç
rilmiş bölgesel ve yerel komutanlar vasıtasıyla da iş görü- kuş ku yok daha önceden kaleme alı nmıştı. Darbeclen son-
yordu. Bu kişiler eğitimin, basını n, ticaret odaları nı n ve raki ilk altı hafta içinde 11.500 kiş i tutuklanch;1980 sonun-
sendikaları n başları na getirilmişlerdi ve yetkilerini kullan- da bu sayı 30.000'e çı ktı ve bir yıl sonra yapılan tutuklama
mada tereddüt etmiyorlardı . Bu durum, özellikle, entelek- sayısı 122.600 idi.
tüel yaşamı n ve bası nı n merkezi olan Istanbul'da, gazetele- Bu tutumun olumlu sonucu, siyasal nedenli terörist saldı rı-
rin sürekli kapatı lması, gazetecilerin ve yazı işleri müdürle- ların sayısı nın yüzde 90'm üstünde azalmasıydı. Teröre karşı
rinin tutuklanması sonucunu getirdi. Bizzat Atatürk'ün teş- mücadele her ne kadar sola karşı güçlü bir önyargı içindeyse
vikiyle 1924'te kurulmuş olan yı lların Cumhuriyet gazetesi de, 1971-1973'te gerçekleşen terör karşıtı mücadeleden daha
bile bir kez kapatılmıştı. adil ve tarafsı z idi: Türkeş'in kanlı sokak çetelerinin, Bozkurt-
Orgeneral Evren geleceğin Türkiyesi'nde eski siyasetcile- lann, birçok üyesi de tutuklanmış bulunuyordu.

406 407
Bu siyasetin olumsuz yanı ise, iş in çok büyük insani ve kiyönetim altı nda yapı ldı . Toplam olarak darbeyi izleyen iki
toplumsal kayı p karşı lığında bitirilmiş olmasıydı . Yakala- yıl boyunca yaklaşı k 3600 idam cezası istendi, yargılamalar
nan ve tutuklananlar sadece ş üpheli teröristler değildi. Say- sonunda bunlardan sadece 15'i biraz edildi. Ayrıca verilen
gı n sendikac ılar, meş ru siyasetçiler, üniversite öğretim üye- daha hafif cezalar verilmişti on binlerce idi.
leri, öğretmenler, gazeteciler ve hukukçular, kısacası, Eylül
1980 öncesinde belli belirsiz solcu (ya da kimi durumlarda
Yeni anayasa
Islamcı ) görüşlerini dile getirmiş olanları n bile başı derde
girebiliyordu. Üniversiteler, bütün dekan ve rektörleri doğ- Siyasal yaşamı n yeniden inşası konusunda ordu 1960-
rudan atayaıı Yüksek Öğretim Kurulu'nun oluş turulmasıyla 1961'de kullanı lan usulleri izIe.d1,(120'si askeri valiler tara-
sı k ı merkezi denetim altı na al ı nmış tı . 1982 sonları nda fı ndan, 40'ı Milli Güvenlik Konseyi taraf ı ndan atanmış) olan
300'tin üzerinde akademisyenin i şine son verilmiş, bunu 160 üyeli Danışma Meclisi, 23 Ekim 1981'de ilk kez toplan-
1983 başları nda ikinci bir işten ç ı karma dalgası dı . Danış ma Meclisi Profesör Orhan Aldikaçffnı n başkanı
Diğer birçoğ u kendi isteğiyle istifa etti, çünkü at ı lanlar, olduğu 15 üyeli bir Anayasa Komisyonu seçti, bu komisyon
emeklilik maaşları nı ve kamu kesiminde yeniden ise girme 17 Temmuz 1982'de yeni anayasanın ilk taslağı nı hazı rladı.
haklarını da yitirmiş oluyorlardı. Bu metin birçok bakı mdan 1960'taki anayasal gelişmek-
Gerek tutuldarnalarin hemen sonraki sorgulamalar sı ra- rin ters yöne çevrilmeslydi. iktidar yürütmenin elinde top-
sı nda ve gerekse hapishanelerde iş kence çok yaygı ndı ve lanmış ve cumhurbaşkanı ile Milli Güvenlik Kurulu'nun
gayet rahatlı kla uygulanı yordu. Uluslararası Af Orgütü, yetkileri arttırdmı sti. Ayrıca bası n özgürlüğü sendika öz-
yaygı n işkence uygulaması na ve bunun bazen yolaçt ığı so- gürlüğü (siyasal amaçl ı grevler, dayanışma grevleri ve genel
nuçlara sürekli dikkat çekmekleydi ve Türk hükümetleri, grevler yasaklanmış tı ) ve kiş i hak ve özgürlükleri smı rlatı-
özellikle de 1983 sonrası nin sivil kabineleri, uluslararası mışt ı . Temel hak ve özgürlükler (ifade özgürlüğü, dernek
baskı altı nda ülkenin bu konudaki sicilini iyileştirmeye ça- kurma özgürlüğü v.b.) anayasaya dahildi, ancak bunlar ı n,
lışt ı lar. Bazı subay ve polisler mahkemeye çı karıldı. Ancak ulusal çı karlar, kamu düzeni, ulusal güvenlik, Cumhuriyet
sivil hükümetin güvenlik aygı tı üzerindeki hakimiyeti za- düzeninin tehlikede olması ve kanıtı sağlığı gerekçesiyle ip-
yıftı . Bu ve insanları n sı kıyönetim altı nda olmayan bölge- tal edilebileceği, askıya alı nabileceği ya da sı nı rlanabilecek-
lerde bile yargı önüne çı karı lmadan bu durum on beş on leri belirtilmekteydi.
süreyle gözaltında tutulması birlikte ele alındığı nda iş kence Yeni aııayasa 7 Kası m 1982'de halkoylamasına sunuldu.
uygulaması nı n devam ettiği anlam ı na geliyordu. Kabul ya da red durumu, Orgeneral Evren'in şahsiyetiyle
Çolo büyük sayıdaki kişisel davalardan baş ka, Milli Sela- doğrudan bağlantılı idi, çünkü anayasan ı n geçici bir mad-
met Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, TIP, DISK, aşı rı sol desi, aııayasa kabul edildiği takdirde, onun kendiliğinden
örgüt Devrimci Sol ve Kürt örgütü PKK aleyhinde toplu yedi yı llı k bir dönem için cumhurbaşkanı olacağını bildiri-
yargdamalar düzenlendi. yordu. Siyasal terörü bastı rdığı için Evren o sı rada halk kit-
Çoğu davada, durusmalar askeri mahkeme önünde ve s ı - lesi tarafı ndan hayli tutuluyordu, bu yüzden bu bağlantı nın

408 409
anayasa için belirli bir coşku doğurması bekleniyordu, aksi
lananlar arası nda bulunuyordu. Sonunda, 6 Kası m 1983 se-
halde anayasa sokaktaki adamı n gözünde oldukça soyut bir
çimlerine katılınaları na izin verilmiş olan üç parti şunlar&
şey olmuş olacaktı.
• Emekli Orgeneral Turgut Sunalp'in liderliğindeki, gene-
Yine de generaller riske girmek istemediler. Oy kullanma rallerle yakı ndan özdeşleştirilen ve onlar tarafı ndan destek-
mecburiyeti getirildi. Oy kullanmayanlar -ya da ihmal lenen Milliyetçi Demokrasi Partisi;
edenler- bir para cezası ödemekle kalmayacak beş yıl oy
• Necdet Calp'in liderliğindeki, CHP'nin geleneksel Ke-
kullanma hakkı nı da yitireceklerdi. Ayrıca, 20 Ekim tarihli
malist kanadı na yakı n olan Halkçı Parti;
bir karar, anayasanı n, anayasanı n geçici maddelerinin ve
• 1979-1980'de başlatı lan ekonomik reform programı nı n
Orgeneral Evren'in evet oyu lehinde verdiği nutukları n
arkası ndaki adam olan, askeri yönetim zaman ı nda mali
eleş tirilmesini yasaklamıştı . Böyle hazı rlanan halkoylaması
skandallann sonucunda görevden anlana kadar ekonomi-
beklenen sonucu verdi: yüzde 91.4 "evet" oyu. Sadece gü- den sorumlu "tam yetkili bakan" olarak hizmet veren Tur-
neydoğuda Kürtlerin bulunduğu yerlerde "hayı r" oyu yüz-
gut Ozal'ı n liderliğindeki Anavatan Partisi.
desi nispeten yüksekti.
Askeri liderler, pek açı kça Milliyetçi Demokrasi Partisini
ve daha az ölçüde de Halkç ı Partiyi desteklediklerini göste-
Dar sokakta demokrasi: 1983-1987 riyorlardı . Talihin bir cilvesi olarak bu durum Ozal'ı n ana
kozları ndan biri olmuş , onun kendini tek gerçek demokrat-
Anayasanı n kabulünden ve Evren'in cumhurbaş kanlığı na mis gibi göstermesini ve böylece ordunun üç y ıldan sonra
getirilmesinden sonra, generaller hemen siyaseti yeniden siyasetten çekilmesini isteyenlerin oyunu çekmesini sağla-
yapılanclı nna programı nın ikinci aşamasına giriş tiler. Mart
mıştı . Seçimlerde ANAP, yüzde 45'in üstünde oy alarak ezi-
ayı nda yeni bir Siyasal Partiler Yasası ilan edildi. Eylül
ci bir zafer kazand ı . Halkçı Parti oyları n yüzde 30'unu ala-
1980'den önce faal olan siyasetçiler on yı l süreyle siyasetten
rak hayli başanhydı, generalleriıı partisi Milliyetçi Demok-
men edildi. Yeni partiler artı k kurulabilirdi, ancak kurucu- rasi Partisi ise yüzde 23'ün biraz üstündeki oyla üçurı cıty-
ları nı n Milli Güvenlik Konseyi taraf ı ndan onaylanması ge-
(ki. Yeni seçim sistemi büyük partilerin son derece lehine
rekiyordu. Oğrencilere, öğretmenlere ve devlet memurları-
düzenlenmiş bulunuyordu, çünkü yasayı yapanlar, küçük
na parti üyeliği yasaktı . Yeni partilerin kad ın ya da gençlik
partilerin 1980 öncesindeki ölçüsüz a ğı rlığını sistemin yı kı -
kolları kurmalanna, sendikalarla ilişkilerini geliş tirmelerine
lışinı n nedenlerinden biri olarak görmekteydiler. Bunun so-
ve köylerde ş ube açmalanna izin verilmeyerek toplumda nucu olarak yüzde 45, ANAP'a yeni mecliste salt çoğunluk
kök salmaları olanaksızlaştı rilmıştı .
sağladı .
On beş parti kuruldu, ancak 12'si, kurucular listesinde Bu beklenmedik sonuçtan sonra, Özal başbakan oldu.
yapılan bazı değiş ikliklerden sonra bile, ordu tarafından ka-
Ancak, şimdi "Ctı mhurbaşkanlıgı Konseyi" (MGK seçim-
bul edilemez bulunmu ş tu. Demirel'in AP'sinin ve de
rclen sonra Cumhurbaşkanlığı Konseyine dönüşmüştü)
CHP'nin apaçı k devamı olan partiler (Büyük Türkiye Parti- diye lammlanmakta olan ordunun bütün gözü dzarı n üs-
si ile Doğ ru Yol Partisi ve Sosyal Demokrasi Partisi) yasak- tündeydi. Yeni kabine "mühendisler kabinesi" diye tanı nı-

410 411
yordu. Özal, (Demirel gibi) mühendislik eğitimi görmüştü Tedrici fiberallepne
ve kabinede kendisinden başka dokuz - mühendis daha bu-
lunuyordu. Özal zamanı nda, demokratildesmeyi iledetme süreci yavaş
ANAP, ideolojik akımları n ve çı kar gruplarını n garip bir şekilde devam etti. Her ne kadar cunlayla işbirliği içinde ol-
mussa da Özal sivil siyasetin orduya olan üstünlüğünü ye-
koalisyonuydu. Bunlar partiye kı smen ordunun kısıtlayı cı
uygulamaları altı nda gidecek başka yerleri olmadığı için niden oluş turmakta kararhych. Mart 1984'teki belediye se-
katı lmış bulunuyorlar& Parti, kendisi de modern sanayi çimlerinden önce meclisteki ANAP çoğunluğu, önceki yı l
yasaklanmış olan partilerin bazısı nı n seçimlere katı lması na
burjuvazisinin ve Anadolu'nun küçük işadamların ı n bir
izin verilmesi yönünde oy kullandı. Kısmen bu, (bu ise kar-
koalisyonu olan eski Adalet Partisi'nin, dinci Milli Selamet
Partisi'nin ve faş ist Milliyetçi Hareket Partisi'nin desteğini şı çı kan) muhalefeti bölme amacı taşıyan bir kurnazlı ktı ,
ama bundan ANAP da zarar görecekti. Yerel seçim sonuçla-
alm ı sti.
Turgut Özal'ı n şahsiyeti parti için son derece önemliydi; rı söyleydi: ANAP yüzde 41.5 oy alarak beş ay öncesine gö-
re biraz daha az başarı lı olmuştu. Ikinci sı rayı yüzde 23.5
gerçekten de, o olmasa bu koalisyonun uzun zaman bir ara-
da kalı p kalamayacağı kuş kuludur. Iki kampta da bir ayağı ile, merhum Ismet Paşa'nı n oğlu Profesör Erdal Inönü li-
bulunuyordu: 1970'lerde özel sektörde başarılı bir yönetici- derliğindeki Sosyal Demokrat Parti almış tı . Üçüncü sı rada
lik yapmış tı ve ekonomiyi liberalleş tirmesini beğenen bü- Doğru Yol Partisi geliyordu. liderliğini baş ka siyasetçiler ya-
yük sermaye çevreleriyle çok iyi iliş kiler içerisindeydi. Öte pı yor olsa da herkes bu partinin Demirel'in partisi olduğu-
nu biliyordu (Demirel halen siyasal yaşamdan yasakl ı yclı ).
yandan, Nakş ibendi tarikatı yla bağlantı ları olduğu bilin-
DYP yüzde 13.5 oy aldı . Erbakan'ı n Milli Selamet Parti-
mekteydi ve kardeş i Korkut, MSP'nin önde gelen bir üyesi
si'nin yeniden doğusu olan Refah Partisi, yüzde 4.5 oy top-
idi. (Turgut Ozal'ı n kendisi de bir keresinde bu partiden
milletvekili olma girişiminde bulunmuş tu.) Özal, ANAP lad ı. Oyları n yüzde 9'dan azı n ı alan Milliyetçi Demokrasi
Partisi'nin ve sadece yüzde 7'sini alan Halk(' Parti'nin ise
içerisindeki hizipleri birbirine düşürerek çı kar sağlamada
usta olduğunu da kanıtladı . yapay kuruluş lar oldukları artı k açı kça belli olmuştu.
Seçimler çok garip bir siyasal manzara oluş turdu. Meclis-
Hepsinden önemlisi, o da Demirel gibi, sı radan Türk'ü'n
ozdesleşebileceği türden bir siyasetçiydi: geri kalmış bir teki muhalefet partileri meş ruiyetlerini açı kça yitirmişti; ar-
bölgenin taş ra kenti olan Malatya'dan geliyordu ve kendi kaları nda oldukça büyük bir seçmen kitlesi olduğu besbelli
çabaları yla başardı olmuş bir kiş iydi. Onun mesleki yükse- olan bazı partiler, ulusal düzeyde hiç temsil edilmernektey-
diler. Solda bu sorun, Halkç ı Parti ile Sosyal Demokrat Par-
lisi, köylülerin, gecekondulularm ve esnafı n ve kendi hesa-
bı na çalışan diğer kişilerin umut ve yükselme hı rsları nı n ti'nin Kası m 1985'te birleş mesiyle çözüldit. Ama ayn ı za-
manda da, Demokratik Sol Parti'nin kurulması yla eski
somutlaşmış bir ifadesiydi ve Özal bunlara kendi dillerin-
Cumhuriyet Halk Partisi'nin mirası için yeni bir rakip orta-
den hitap edebiliyordu. Onun, toplumun bu kesimini "orta
direk" diye tanı mlayan seçim slogan', onları pohpohlamak ya oku. Perde arkası ndan Bülent Ecevit'in yönettiği bu par-
için icat edilmiş ti. tinin baskanlığı ni, Ecevit'in eşi Rahşan Ecevit yapı yordu.

412 413
Ecevitler, SHP'yi seçkinci ve modası geçmiş olarak tanımli- büyük partilerin lehine kurcalanıp birtakım değişiklikler
yor ve DSP'nin konumunu işçilerin tek gerçek partisi ola- yapılmişti. Böylece ANAP, 29 Kasım• seçimlerinde sadece
rak belirtmeye çalişıyorlardı. Mayıs 1986'da Milliyetçi De- yüzde 36.3 oy almış olduğu halde, Millet Meclisi'ndeki salt
mokrasi Partisi liderleri eldeki verilere göre kararlarını ve- çoğunluğunu muhafaza etmeyi başardı. SHP oldukça başa-
rip partiyi dağı ttilar. Milletvekillerinden çoğu ANAP'a katil- rılı oldu. Partinin lideri Erdal Inönü, genel olarak, iyi ve
di, bazıları ise DYP'yi tercih etti. Aralı k ayında Inönü'nün dürüst bir kişi ama çok kötü bir siyasetçi olarak görülüyor-
partisinden 18 üye DSP'ye katıldı, böylece DSP de parla- du, bu yüzden de, (halk çoğunluğunun yedi yıllı k bir "is-
mentoda temsil olanağına kavuştu. tikrar programından" sonraki halini göstermek amacıyla)
sıkılmış bir limon simgesi çevresinde kurulmuş akıllı, sı kı
bir seçim kampanyasını n SHP'ye yüzde 24.8 oy kazandır-
Eskilerin döni#11
ması şaşkınlı k yaratt ı . Demirel'in DYP'si yüzde 19.2 ile
Bu arada, eski siyasal liderler perde arkasından birtakım üçüncü oldu. Öteki hiçbir parti barajı geçemedi: Ecevit'in
partileri yönetmekle kalmayı p bir de (hala resmen gayri DSP'si en fazla yüzde 8.5 alabildi. Sağdaki ve soldaki yeni
nıeşru olan) siyasal beyanatlar vererek siyasal yaşamın üs- siyasetçiler (Özal ve Inönü) eskilerin (Demirel ve Ecevit)
tüne bir kabus gibi okuyorlar& Özal onların mücadele meydan okumasini geri püskürtmüş gözüküyorlar&
davetini kabul etmeye karar verdi. Anayasada eski siyasetçi- 1987 yılı radikal ve "yeşil" partilerin kurulmasıyla siyasal
'erin yeniden siyasete katılmalarına imkan verecek bir deği- yelpaaenin daha da genişlemesine sahne oldu. Bu partiler
şikliği halkoylamasına sundu. Özal ve ANAP aynı zamanda çevre korunması, kadınların ve homoseksüellerin hakları
da, bu tür bir geri dönüşe karşı etkin şekilde mücadele ver- gibi meseleleri siyasal gündeme dahil etmeye çalıştılar, an-
diler. Özal (6 Eylül 1987'deki) halkoylamasinı yüzde 49.76 cak Türkiye gibi bir ülkede bunlar seçkinlerin oyalanacak-
"hayır"a karşı yüzde 50.24 "evet"le kılpayı kaybetti. ları meseleler olarak kalmaya mahkumdu. Hala Avrupa'da
Halkoylamasının sonucu Özal'ı erken seçimleri Kasım sürgünde olan daha geleneksel solda da canlanma belirtileri
1.987'de yapmaya yöneitti. Bunu yaparken kendi açısından görülüyordu. 6 Ekim'de, (daha çok Haydar Kutlu takma
çok haklı bir gerekçesi vardı: 1982'de anayasa halkoylama- adıyla bilinen) Nabi Yağcı'nın liderliğindeki eski Türkiye
sı nda oy kullanmamış iki milyonun üzerindeki insan Komünist Partisi ile Behice Boran liderliğindeki, Türkiye
1988'e kadar oy kullanma hakkına sahip değildi. Bunların Işçi Partisi, Brüksel'deki bir toplantıda partilerini Türkiye
muhalefet için oy kullanması muhtemeldi. Seçimlerden ön- Birleşik Komünist Partisi adıyla birleştirdiler. Bundan dört
ce ANAP seçim yasasını tekrar değiştirdi. Mevcut seçim sis- gün sonra Behice Boran öldü.
temine, genel barajdan daha yüksek bir seçim çevresi barajı Ceza Yasası'nın 141 ve 142. maddeleri Türkiye'de komü-
konuldu. Belli bir seçim çevresindeki barajı geçemeyen bir nist siyaseti halen yasa dışı kılıyordu, ancak Başbakan Özal
parti, ❑ seçim çevresindeki bütün oylarını kaybetmekte ve kısı tlamaların kaldirilabileceğini ima etmişti. TBKP liderleri
bu oylar büyük partiler arasında nisbi şekilde paylaşilmak- Kutlu ve (Behice Boran'ın yerine geçen) Nihat Sargin, nabız
tay& Böylelikle cl'Hondt nispi temsil sistemi bir kez daha yoklama kararı aldılar ve 11 Kasım'da Türkiye'ye döndüler.

414 415
Ankara'da havaalanına indiklerinde, kendilerine bir uçak ise yüzde 21.9 oyla ancak üçüncü alabildi. Özal'ı n başba-
dolusu gazeteci ve Avrupalı parlamenter eşlik etmesine rağ- kanlı k konumu yine tehlikedeydi, ama o sonuca aldirmaya-
men derhal tutukland ı lar. Tutuklamalan muhtemelen hü- rak yerinde kalmaya devam etti, hatta -muhalefeti kızdı ra-
kümet değil ordu emreunisti. Bu durum, daha önce Hazi- cak şekilde- Cumhurbaşkanı Evren'in Kası m 1989'da cum-
ran ayı nda, Baş bakanın yeni genelkurmay başkan ı olarak hurbaşkanlığı süresi dolduğunda cumhurbaşkani adayı ol-
kıdemli Orgeneral Oztorun'u değil de Orgeneral Torumtay'ı maya niyetlendiğini açı kladı . Muhalefetin yeni cumhurbaş-
atavarak ordu hiyerarşisini altüst etmesiyle gün ışığı na çı k- kanının seçildiği meclis oturumunu boykot etmesine rağ-
mis olan, ordu liderleriyle Özal arası ndaki artan sur-Et:Isme- men, ANAP çoğunluğu, Turgut Özal'ın, (Bayar'dan sonra)
nin göstergelerinden biriydi. bu makama çı kan ikinci sivil kişi olarak, Türkiye Cumhuri-
yeti'nin sekizinci cumhurbaşkanı seçilmesini sağladı.
Anavatan Partisi'nin gerilemesi Özal'a ve partisine olan desteğin azalması nı n ana nedeni,
kuşkusuz süren yüksek enflasyon (enflasyon 1980 öneesin-
ANAP'ı n Haziran 1988'deki parti kurultayı nda, bir genç go- cleki yüzde 80 civarı ndaki seviyesine geri dönmüştü) ve bu-
rünüste kişisel nedenlerden dolayı , kürsüden bir konuşma nun satın alma gücünde sebep olduğu aşınma idi. Ortalama
yapt ığı sı rada Ozal'ı tabancayla öldürme girişiminde bulun- ticretlinin satı n alma gücü, 1980'den beri yüzde 47 azalmış-
du. Özal sadece basparmağindan yaraland ı ve duruma ha- tı. Bir diğer neden de yönetimi saran, hısım ve akraba kayı -
kim oldu. Genel seçimlerden bir yı ldan az bir zaman sonra rıcılığı ve yolsuzluklardı . Gerçi kuşkusuz ANAP hem eko-
ve tamamen açı k olmayan nedenlerden dolayı Özal bu kez nomiye hem de yönetime yeni bir canlılık ve hareketlilik
1989 belediye seçimlerinin erkene alı nması gibi oldukça getirmişti. Özal'ı n çağırı p getirdiği ekseri iş tecrübesine sa-
önemsiz bi r mesele için hir başka halkoylaması yapı lması na hip ve birçoğu Amerika ya da Almanya'daki okullarda işlet-
karar verdi. "Evet" oyları nda çoğunluk olmazsa istifa etme- mecilik okumuş yeni kişiler, "iş bitiricilikleriyle" ünlenmiş-
yi düş üneceğini söyleyerek, bu meseleye kişisel ağı rlığı n ı lerdi, ki bu 19701erin sonlarındaki hükümetlerin neredeyse
koydu. 25 Eylül'de halkoylaması yapı ld ığı ncla sonuç Özal tümden felç olmuş durumlarıyla tam bir tezat oluşturmak-
için net bir yenilgi idi. (% 35 "evet" oyuna karşı l ı k yüzde tay& (Çok hayran olduğu) çağdaşları, Ronald Reagan ve
65 "hayı r" oyu), Buna rağmen Başbakan, yüzde 35'in, Margaret Thatcher gibi Özal'ın da herkese açı k sını rsız ka-
ANAP'in son seçimlerde kazanm ış olduğu yüzde 36.3'ün pitalist yarışa inanması ise işin olumsuz tarafıydı. Bu du-
sadece biraz altı nda olduğunu ve bu nedenle kendi iktidar rum, ABD ve Ingiltere'de olduğu gibi, ancak onlardan daha
taban ı nı n halen tam ve değişmemiş olduğunu ilan ederek fazla, birçok yolsuzluğa kapı açtı. Bu skanclallara bulaşmış
yerinde kalmaya devam etti. oldukları ortaya çı ktığı için, yıllar boyunca, ANAP'lı bakan
Yerel seçimler (planlanan zamanda) Man 1989'da yapı l- ve parti liderleri peş peşe istifaya zorlanchlar. Özal ailesi,
clığinda, sonuçlar ANAP'a olan desteğin, ciddi şekilde aşııı - özel televizyondan havayollarına ve Jaguar otomobillerin it-
m ış olduğunu gösterdi. SHP yüzde 28.2 oyla şimdi birinci haline kadar siralanan iş faaliyetlerinde yakınları nı n kayirıl-
parti konumundayd ı. DYP yüzde 25.6'yla ikinciycli, ANAP rnası ve yolsuzluklardan dolayı artan şekilde eleş tirildi.

416 417
Cumhurbaşkanı nı n oğulları ndan biri, kısa zaman sonra yük örgütü Istanbul'a il baş kanı atanmasi için gücünü kul-
kendilerine devlet ihaleleri verilecek olan şirketlerin hisse landı . Aynı zamanda da Mesut Yı lmaz kendini toparlad ı ve
senetlerini satı n alı p Istanbul borsasında büyük meblağda Cumhurbaşkanını n desteğiyle, Akbulut'tan hem parti lider-
para kazanı nca, bu işin sı rf önsezi olmayı p bunun ötesinde liğini hem de (17 Haziran 1991'de) başbakanlığı aldı .
işe başka bir şeylerin bulaşmış olduğuna dair kuşku doğdu. 1989-1991 yı lları nda muhafazakarlardan yavaş yavaş
1989 seçimlerinden sonra Özal kabineden aile üyelerini çe- uzaklası lirken buna daha fazla liberalleşme yönündeki re-
kerek bazı eleştirilerin etkisini azalttı. formlar da eşlik etti. Siyasetteki bu kısmi değişime, belki
Mecliste bir çoğunluğa sahip olduğu için Özal muhalefet de Özal'ı n, (eskiden belki bir tehdit olusturduysa bile) so-
partilerinden fazla endişe duymuyordu. Onun asıl sorunu lun önce "perestroyka" ve sonra da Sovyet blokunun par-
ANAP içerisindeki lıizipçilikti. Partinin kamuoyu yoldan-La- çalanmasıyla artı k bir tehdit oluşturmadiğı nı ve Arap dün-
larindaki durumunun (1990 başlarında yüzde 8'Ie en düşük yası nı n birçok yerinde ve Orta Asya Türki cumhuriyetle-
noktasına ulaşarak) baş aşağı girmesiyle hizipçilik artmış rinde güç toplamakta olan Islfuni siyasal hareketIcrinse
bulunuyordu. 1988'de, parti içindeki köktendinci hiziple çok daha tehlikeli olabileceğini idrak etmiş olması sebep
aşı rı milliyetçi hizip, kamuya Kutsal Ittifak diye dtı yurdukla- olmuştur. Türkiye'de artan Islami militanlığı n bizzat ken-
rı bir uzlaşmaya varmışlardı . Bu ittifak onları n parti merkez disi, ANAP gibi dine sıcak bakan bir hükümet için bile en-
karar ve yönetim kurulunda bir çoğunluk elde etmelerini dişeye yol açmış olabilir. Çeşitli kereler hükümet hakkı nda
sağladı. Parti merkez karar ve yürütme kurulundaki esas pek de üstü örtülü olmayan eleş tirilerde bulunan ve hükü-
sözcüleri dinci kanattan Devlet Bakan ı Keçeciler idi. Parti- meti Atatürk'ün laiklik mirası nı muhafaza etmesi için
nin modern sermaye kesimini temsil eden liberal kanadı na uyarmış olan orduyu ise artan Islami militanl ı k kesinlikle
ise, dışişleri bakanı olarakkabinede yer alan ama Özal'ı n dış kaygı landı rıyordu.
siyaset konuları na sürekli karış ması nedeniyle. Şubat
1990'da istifa etmiş olan Mesut Yı lmaz önderlik ediyordu. 198011erde Islâm: Aydınlar Ocağı
Turgut Özal cumhurbaşkanı seçilince, partiye uzun yı llar
hizmet etmiş, siyasal (ve entelektüel) hiçbir ağırlığı olma- Iş dünyası nda, üniversitede ve siyasette etkili olan kişiler
yan Yıldı rı m Akbulut'u kendi yerine başbakan atadı. Ancak tarafı ndan 1970'te kurulan "Aydınlar Ocaği"nın ideolojisi
herkes gerçek denetimin Cumhurbaşkanını n sorun-11131u- Ozal dahil ANAP'tan birçok kişinin düşüncelerini etkile-
ğuncla olduğunu biliyordu, Özal aynı zamanda da "Kutsal ınekteydi. Aydınlar Ocağfmn amacı, solcu entelektüellerin
Ittifak"tan yavaş ve dikkatli şekilde uzaklaşmaya ve Türkiye'deki toplumsal, siyasal ve kültürel tartış ma üzerin-
ANAP'ı n liberal kanadı n] güçlendirmeye başladı. Cumhur- deki tekelini kı rmaktı. Kültür, eğitim, toplumsal yaşam ve
başkanını n etkili eşi Semra Özal, (rneramını açı klamak için ekonomi alanları ndaki her türden mesele için çözümlerin
uluorta sigara ve viski içerek) liberalleri clesteklemekteydi. önerildiği serninerler yapıyor ve yayınlara mali demekte bu-
Özal, ittifaktan hatta kendi ailesinin üyelerinden gelen sert lunuyordu. Aydınlar Ocaginı n önde gelen ideologu Ibra-
muhalafete. rağmen, eşinin Nisan 1991'cle ANAP'ı n en bu- him Kafesoğlu tarafı ndan geliştirilen sisteme "Türk-Islam

419
418
Sentezi" deniliyordu. Bu sentezin temel ilkesi şuydu: Isla- dığı nda laik ve pozitivist seçkinlerin entelektüel tartışma-
miyet Türkler için özel bir çekicilige sahipti, çünkü Islam daki tekellerini yitirmelerinin modernleşmenin Türkiye'de
uygarlığıyla Türklerin Islamiyet öncesi kültürleri arasında eriştiği başarı derecesinin kanıtı olduğu da ileri sürülebilir.
(güya) birtakım çarpıcı benzerlikler bulunuyordu. Bu ben- Eski ah sınıfların şimdi o denli çok üyesi eğitimlidir ki,
zerlikler, derin bir adalet duygusu, tek tanrı inancı, ruhun bunlar laik nitelikli toplumsal ve kültürel tasarılara meydan
ölumsüzlügüne inanç ve aile yaşamı ile ahlaki') önemle okumak için, iletişim araçlarından (kitap, dergi, teyp, vi-
vurgulanmasından oluşuyordu. Türklerin "Islam'ın askerle- deo, radyo, televizyon, seminer ve kongreler) ve genel ola-
ri" olmak gibi özel bir misyonu vardı . Bu kurama göre, rak, uzun zamandı r erişemeyecekleri kadar uzakta kalmış
Türk kültürü, 2500 yıllık Türk unsuru, öteki 1000 yıllı k is- olan insanlararası sözlü ve yazılı iletişimden yararlanarak
lam unsuru olmak üzere iki sutun üzerine kuruluydu. kendi toplumsal ve kültürel tasarılarmi öne sürebiliyorlar.
1970'lerin sonlarında bu ideoloji sağ siyasette, Milli Sela- Islami akımları mevcut devlet ve toplum için tehlikeli hale
met Partisi'nde hatta daha çok da Türkeş'in Milliyetçi Hare- getirebilecek olan şey, zengin ve yoksul arası ndaki farklılı k-
ket Partisi'nde, hayli tutulmaktaydı. 1983'ten sonra ise ları çok büyük ölçüde artı rmış olan politikaların yoksullar
Ozal'ı n ANAP'mda rehber bir ilke haline gelmişti, ancak bu arasında yaratligı hoşnutsuzluk ve siyasallaştırı lmış dinin
ideoloji orada, Batı'ya yetişmek (ya da, Ozal'ı n deyimiyle bu hoşnutsuzluğun dile getirilmesinde bir araç haline gel-
"çağ atlamak") için teknolojik yenilik yapma konusundaki mesi olasılıgi idi ve hala da öyledir.
güçlü inançla birleştirilmişti. Laiklik tartışması 1980'lerin sonlarında bilhassa tek bir
1984'ten itibaren gerek Kemalist ve gerekse sosyalist eği- mesele üzerinde, kamu kuruluşlarında, özellikle de üniver-
limli basın, yeni camilerin inşası, mezunları artık üniversi- sitelerde türban taktna yasağı meselesi üzerinde yoğunlaştı.
teye girebilen imam hatip okulları= sayısındaki büyük ar- Çoğu kız islamcı öğrenciler bu yasağa karşı bir kampanya
tış, okul kitaplarında ve devlet denetimli radyo ve televiz- yürüttüler. "Kutsal Ittifak" kanadı bu eylemlere sıcak bakan
yonda dinsel içeriğin çoğalması, Islami yayınların ve kita- ANAP, meclisten türban takı lmasına izin verecek bir yasa
bevlerinin sayısındaki artı , Ramazan ayında sigara veya iç- geçirdi, ancak Cumhurbaş kanı Evren bu yasayı Anayasa
ki içenlere saldı rıların çoğalması gibi olaylarla kendini gös- Mahkemesi'ne havale etti ve Mahkeme yasanın anayasal ol-
teren islami akımların yükselişine sürekli dikkat çekmek- madığını ilan etti. Sonunda, Aralık 1989'da, yasağı kaldı ran
teydi. Kabine üyelerinin dinsel törenlere açı kça katılmaları ve türban takılmasına izin verme kararını üniversite rektör-
konu oluyordu. Bu gelişmeler devletin laik niteliğini dina- Ierine bı rakan bir kararname yayınlandı. Ancak bu tartışma
mitleyecek girişimler olarak görülüyordu. Bununla beraber, ardında çok gerginlik ve hınç bıraktı ve 1990'da ikisi de
Türk devletinin ve kurumlarını n tenıelindeki laikliğin SHP üyesi olan iki seçkin laik, (Türk Hukukçular Dernegi
ANAP iktidara geldikten on yı l sonra hala yerli yerinde ga- Başkana) Profesör Muammer Aksoy ile Bahriye üçok aşı rı
yet iyi duruyor gözüktüğunü söylemek de gerekiyor. dinciler tarafı ndan katledildi.
Dine hoşgörüyle davranılması düşüncesi laik yonelimli Hükümet ve daha da önemlisi ordu, artı k cidden tedirgin
aydı nları kuşkusuz korkutmaktadir, ama daha nesnel bakıl- olmuşlardı. 1990'da bazı aşırı dinciler tutuklandı ve 1991

420 421
yazı nda emniyet güçleri köktendinci eğitimleri olan kişiler- derece haksız bir seçim yasası üzerine kurulu olduğunu ve
zaten her anketin hükümetin desteğinin çoğunu yitirdiğini
den temizlendi. Ancak siyasi polis Türkeş yandaşları nı n de-
netiminde kaldı. gösterdiğini sürekli belirtiyorlardt. Seçimlerin çok yakmda
gerçekleşeceği, memurlar için cömert (ve sorumsuz) ücret
artışları ve tarım için yüksek destekleme fiyatları açı klandı-
Daha fazla demokratikleşme i.,̀,ı nda belli oldu. Seçimler 20 Ekim 1991'de yapı ldı .
ANAP'in esas rakibi olan DYP beklendiği gibi yüzde 27
Aynı dönemde, yani (Az sonra sözü edilecek Körfez bunal ı -
mı nı n büyük ölçüde egemen olduğu) 1989-1991 yı lları nda, oyla seçimleri kazandı. Ne var ki beklenenin aksine ANAP
çok da arkalarda kalmamış yüzde 24 oy almıştı. Bu sonuç
ht:ı kurriet siyasal sistemin tedrici liberalleştirilmesine gayret
1990-1991'deki çoğu kamuoyu yoklaması nın tahmin etti-
etti. Nisan 1989'cla, birtakım reformlar açı klandı. Içlerinde
en önemli olanı hakim karar ı olmaksızın gözaltı nda kalma ğinden en az iki misli iyiydi. SHP yüzde 20 oyla hayal kı rıcı
bir sonuç almıştı. Bu orana, Halkı n Emek Partisi'nin oyları
süresinin (15 günden 24 saate) indirihnesiydi. Bu indirim
işkencelerin çok olduğu bir zamanda yapılmıştı. Ne var ki dahildi. Her ilde adayları bulunmad ığı için seçimlere kanla-
mayan HEP'in adayları , seçimlerde SHP listesinden yarış-
bu tedbirler açiklannuş olmalarıyla kaldı. Daha etkin olanla-
rı , iki yı l sonra, Mart ve Nisan 1991'de alı nan tedbirlerdi. [ilişti. Öteki partilerden Refah Partisi en başardı m idi, ama
Kabine, kısmen siyasal sisteme (meclis üye sayısı nın arttı rı l- bunun nedeni Türkeş'in aşiri milliyetçileriyle yapı lan taktik
ması , cumhurbaşkanı nın doğrudan seçilmesi, oy kullanma bir ittifaktı . Bu göz önüne alındığı nda aşırı sağı n taraftarı
çok fazla büyüme göstermemişti. Programları açısı ndan
yaşı nı n 18'e indirilmesi) ve kısmen de insan hakları na iliş-
ANAP ve DYP birbirine yakınsa da, Demirel ile Özal arasın-
kin bir anayasa değişiklikleri paketi getirdi. Hükümetin iste-
ği üzerine meclis, Ktı rtçenin özel yaşamda kullan ı mı na izin daki kişisel husumet bir koalisyona engelcli. Bunun yerine,
bir DYP-SHP koalisyonu ortaya çı ktı.
vermeye karar verdi ve ceza yasasından (sınıf ve dine dayalı
Seçimlerden önce, her iki muhalefet önderi, seçimleri ka-
siyaseti yasaklayan) 141, 142 ve 163, maddelerin çı karılma-
sı nı onayladı . Bu onay, öteki başka şeylerle birlikte, DISK zandı kları takdirde Cumhurbaşkanı Ozal'ı indirmeye çal ı-
üzerindeki yasağı n 11 yı l sonra (17 Temmuz'da) iptalini de şacakları nı açı klamışlardı . Seçimlerden sonra bu konu hası-
ralti edildi ve Cumhurbaşkanı yerinde kalmaya devam etti.
getirdi. Bundan böyle sadece, siyasal amaçları teşvik için te-
Cumhurbaş kanı ile kabine arasındaki ilişkiler basından beri
rör uygulamak suçtu. Bununla birlikte, ayni sı rada kabul
gergindi, çünkü yeni kabineyi oluşturan partiler, her şey-
edilen yeni anti-terör yasası nın, "terörizm" kavramini çok
den önce, 1980 darbesinin mirası na aşamalı şekilde son
geniş şekilde tanunlarnış olduğunu söylemek gerekiyor.
vermek arzusuyla bir araya gelmişlerdi. Yeni hükümetin
programı çok liberal bir nitelik taşıyor ve anayasa değişikli-
1991 seçimleri, Demirel'in dönüşü ği, daha fazla akademik özgürlük, bası n özgürlüğü, demok-
Bir süredir erken seçime dair tahminler yapı lmakta ve mu- ratikleşme ve insan hakları na saygı vaat ediyordu. (böyte.ce
halefet partileri, hükümetin meclisteki çoğunluğunun son aslı nda Ozal tarafından başlatılmış olan liberalleşmeyi de-

423
422
vam ettiriyordu). merkez karar ve yürütme kurulunun ayakta kalan üç üyesi
Yeni kabine ilk aylarında bası n ve kamuoyuyla tam bir ise partiyi 32 yı l aradan sonra yeniden kurmayı başarmıştı .
balayı yaşadı , ama bu uzun sürmeyecekti. Alt ı ay sonra ka-
binenin başı dertteydi. Kabine işbaşı na geldikten hemen
Ekonominin yeniden yapılanması:
sonra "güven doğurucu" bir iki tedbir almıştı, Türkiye'de Ithal ikamesi yerine ihracat hamlesi
adı en çok kötüye çı kmış siyasi cezaevi olan Eskişehir ha-
pishanesinin kapatı lması gibi. Ancak kabinenin liberalleş- Özal hükümeti dikkatinin büyük bir kısmını ekonomiyi var
me paketi DYP'nin sağcı kanadının inatçı muhalefeti yü- gücüyle yeniden yapilandı rma çabasına vermişti. Özal, son
zünden tavsadı . Mecliste bu paketin aleyhinde oy kullanıl- Demirel kabinesinin Ocak 1980'de açı klanmış IMF telkinli
masını önlemek için kabine şimdilik onu gündemden kal- ekonomik reform paketinin mimari idi. Eylül 1980 sonra-
dı rmak zorunda dahi kaldı . sında sendikaları n ve siyasal solun ordu tarafı ndan bastı rıl-
Liberalleş me aleyhinde gerekçeler bulmak zor değildi. mis olması , bu "istikrar programı nı n" icrasını kolaylaştı r-
Kent gerilla hareketi Devrimci Sol'un (Dev-Sol) 1989'dan mıştı.
beri yürüttüğü siyasal cinayet kampanyasmdaki ölü sayısı IMF, Dünya Bankası ve OECD'nin temsil ettiği uluslarara-
durmaksızı n artarak, ayda onun üzerinde cinayete ulaşmış- sı iş dünyası ve mali çevreler Türkiye'ye yeniden güvenme-
tı. Kurbanlar genellikle yargı çlar, polisler ve istihbarat işle- ye başlamış ve 1980 öncesinin hükümetlerine verilmeyen
rine ya da sıkiyonetime iştirak etmiş emekli subaylaı-dı . Gü- krediler yeniden akmaya başlamıştı . Bunun sonucunda,
neydoğudaki Kürt ayaklanması korkutucu bir hızla urma- 1980'de 13.5 milyar dolar olan ulusal borç, 1989'da 40 mil-
ruyordu ve ekonomi hala durgun, enflasyon yüksekti. Kabi- yar dolara çıktı. On yılı n sonunda yı llı k geri ödemeler 7
ne Cumhurbaşkanı Özal'ı n sürekli müdahale ve engelleme- milyar doları (ihracat kazançlarını n yüzde 70'i) bulmaktay-
leriyle normal çalışamaz haldeydi. Özal yeni yasa ve karar- dı , ancak bu geri ödemeler büyük sorun yaratmadı .
nameleri imzalamayı reddederek yasamayı ve kabine karar- Program üç kısımdan oluş uyordu: ödemeler dengesinin
larını devamlı olarak engelliyordu. Ayrı ca kabinenin politi- iyileş tirilmesi, enflasyonIa mücadele ve ihracata yönelik bir
kaları n' sürekli ve açı kça eleştiriyordu. serbest piyasa ekonomisinin yarat ı lması. Bu amaçlara ula-
1992 yılı ortası nda, büyük siyasal birliklerde 1985'ten be- şı lması /ida şu araçlar kullanilmaklay& Türk ihraç mallar ı -
ri süren parçalanma süreci hizlanrmş gözüküyordu. Solda, nın dış pazarlarda rekabet edebilmesi için Türk Lirası- nı n
CHP yeniden kurulmuş ve partinin mirasında en fazla ki- aşırı (ve sürekli) devalüasyonu; aşırı tüketimi ve enflasyonu
min hakkı olduğu üzerine yapılan sert tartış malardan son- azaltmak için faiz oranları nın çok yüksek lutulmasi; (reka-
ra, Erdal Inönü'yü devirmek için birden fazla başarısız giri- bet olanağıni artı rmak ve enflasyonu düş ürmek için) ücret-
şimde bulunmuş olan SHP'nin eski genel başkan yardımcısı lerin dondurulması ; ve devlet subvansiyonlarının kaldı rı l-
Deniz Baykal, yeni CHP lideri olarak ortaya ç ı kmıştı. Sağda, ması ya da azaltılması yoluyla fiyatları n yükseltilmesi.
ANAP yine kendi bileş kenleri olan hiziplere bölünüp par- Ayrıca, ihracatçı ya devlet para yardımı , ihracata ilişkin
çalanacakmış gibi gözükürken, Demokrat Parti'nin son karmaşı k bürokratik işlemlerin basitleş tirilmesi ve ihracata

424 425
yönelik sanayiler için ithal edilen girdiler üzerindeki güm-
Bu on yıl içinde ası l kazançlı çı kanlar büyük aile holding-
rük vergilerinin kaldırılmasından oluşan özel tedbirler dizi-
leri idi. Bunlardan baz ılarını n, Koç ya da Eczacıbaşı grubu
si yoluyla da ihracat teşvik edildi.
gibi, kökleri 1920'lere kadar gidiyordu; baz ıları ise, Çuku-
Faiz oranlanndaki yükselme, Temmuz 1980'de oranlar
rova grubu ve (bilhassa Ozal'a yakı n olan) Sabanc ı grubu
üzerindeki bütün kısı tlama ve denetimlerin kaldırı lması su-
gibi, 1950'lercle yükselmeye başlamışlardı. t:içi:Inci:1 "kuşak"
retiyle gerçekleş tirildi. Bu yine de, genişlemeye istekli Türk
lı oldinglerini, ENKA ve STFA gibi inşaat şirketleri oluştu-
sanayisi için yatırım ve girişini serrnayesinde bir art ış getir-
ruyordu; bunlar 1980% y ılların başları nda petrol üreten
medi. Bankaları n çoğu, ya devlet bankası olup sıkı düzenle-
Arap ülkelerindeki inşaat patlamasından muazzam kazanç-
melere tabi idi, ya da holding bankaları olup banka fonları -
lar elde etmişler ve bu olanaktan işlerini öteki iş kesimleri-
n] sadece kendi üretim şirketlerine yatı rmakta idi. Büyük
ne de yaynı akta yararlanmişlarch. Bütün bu şirketlerin nere-
bankaları n hisse senedi ve tahvil satışıyla uğrasmamalan
cleyse tümü aile mülkiyedi şirketlerdi ve holding şirketleri
(Türkiye'de birbirine karış tı rı ldıgı için banker denilen)
olarak yapılanmış olup kendi bankaları, sigorta, ticaret ve
sinısarlara fı rsat yarattı; hisse senedi ve tahviller "ikinci bir
üretim şirketleri vardı . ithal ikameci döneminin esas iş uğ-
gelir" arayışınclaki halk tarafı ndan kal:mil& Sinısarlar ban-
raşilannı , ithalat ve de lisaıı sa tabi ürünlerin üretiminde ya-
kacı lık iş lerine de girdiler, (yüzde 140'a varan) son derece
bancı şirketlerle yap ılan ortak girişimler oluşıurrnaktaydı.
yüksek faiz oranları sunarak fon toplamaya çalıştılar. 1981
Simdiyse holdingler, önceki faaliyetlerini durdurmaksı zın,
yı lı sonunda hükümet bu piyasada birtak ım düzenlemeleri
giderek ihracata yönelik şirketler haline gelmekteydiler.
kabul ettirmeye çalış tığinda ve borçları n geri tidenmesinde
Hükümet, ithalat kısı tlamalannı n kaldırılması yoluyla iç
asgari itimada şayanlı k ölçütleri getirdiğinde, 300'ün üze-
piyasada rekabeti teşvik ederek sanayi ürünlerinin fiyatları -
rinde simsarlı k kuruluşu çöktü. Ani bir panik baş gösterdi,
nı düşürmeye çalış tı . Dukkanlardaki farklılı k, bilhassa
bazı sirnsarlar müsterilerince öldürüldü, birçokları ise ülke-
1979-1980'de yaşanan yokluklardan sonra, hemen göze
den kaçtı . 22 Haziran 1982'de, Türkiye'nin onbirinci en bü-
çarpıyordu. Avrupa'nı n ve ABD'nin en son tüketim mallar ı
yük bankası olan Banker Kastelli de çöktü ve sahibi Cevher
art ı k Türkiye'de mevcuttu. Lüks mallar serbestçe ithal edi-
Özden yurt dışı na kaçtı . Bunun sonucunda Turgut Ozal ve
lebiliyordu, ancak bunlar özel bir vergiye tabiydiler. Bu ver-
bazı bakanlar istifa etmek zorunda kaldı lar.
giden gelen gelir konut yapı m programı nda kullanılıyordu.
Bu karanlık simsarların (kı sa bir süre için) böylesine ba-
Yabancı yatı rımc ılar da teşvik görüyordu. Bunlar art ı k
şarılı olmaları nı n bir sebebi, halkın umutsuz şekilde enflas-
ayınnicı tedbirlerle karşılaşmı yorlardı; yatırı m sermayesini
yonla mücadele olanakları nı aramakta olusuydu. Açı ktır ki,
ve lcârlarını ülkelerine geri gotürme olanağı saglanmıstı; ya-
yeni ekonomi siyasetinin yükü hem sanayideki hem de ka-
tırımcı lar ithalat vergisinde ayrıcalı klı muameleclen yarar-
mu kesimindeki 'kredilerin sırtı na binmekteycli. Fiyat ar-
lanmaktaydı ve son olarak, dört ayrı yerde (Izmir ve. Mersin
tışları , ücretlerin dondurulması ve yüksek faiz oranları hep
limanları çevresinde ve Adana yak ınları nda) serbest ticaret
birlikte, çoğu (kredinin 1979-1989 yılları ndaki red satı n
bölgeleri kurulmuş tu. Bu bölgelerde fabrika kuran şirketle-
alma gücünde yüzde 40 ile 60 arası bir düşüşe neden oldu.
rin birçoğu kendi ürünlerini yeniden ihraç ediyorlardı.
426
427
Hükümet altyapı ve kamu yararı na hizmetlerde de yatı- elektrik santralleri ve sulama tesislerinin inşası nı öngörü-
rımlar için gerekli adımları attı. Telekomünikasyon ve yol yordu. Tasarını n ana bölümü olan, Urfa'nın kuzeybatısında
şebekesi modernleştirildi (ikinci bir Boğaz köprüsü ve Av- Fı rat üzerindeki büyük hacimli Atatürk barajı 1992'de açıl-
rupa ile Asya arasındaki trafiği kolaylaştıran bir çevre yolu dı. Bu tasarı ve baraj, siyasal nedenlerden dolayı (yani ne-
yapıldı) ve Sovyetler Birliği'nden Türkiye'ye doğal gaz bo- hirlerin akış yönündeki Suriye ve Irak gibi ülkeler ile suyun
rularını n döşenmesi, doğal gazın adi kömür ve linyitin yeri- paylaşımı konusunda bir uzlaşmaya meydan vermemek
ni alması, 1980'lerin sonları nda büyük kentlerdeki hava için), uluslararası aracı kuruluşlardan mali yardım alınmak-
kirliliği üzerinde önemli bir etki yapmaya başladı. sızı n yünitülmüştü.
Devletin kendi parası çok az olduğu için, yeni birçok in- Istikrar programı , zorlu bir başlangıca rağmen (1980-
şaat "yap-işlet-devret" formülü esası na göre gerçekleşti. Bu- 1981'de ekonomi gerçekten daralmıştı ), amaçları ndan bir
nun anlamı, bir yabancı yatırımcının bir tesisi (köprü, otel çoğuna erişebildi. Ihracat 1980-1987 yılları nda yılda yüzde
ya da enerji santrali) inşa etmesi ve bunu maliyeti karşıla- 22 ortalamayla arttı. 1979 yılında ihracat 2.3 milyar dolar
nana ve bir kar haddi elde edilene kadar işletmesiydi. Bu te- iken 1988'de 11.7 milyar dolara vardı. Ihraç ürünlerinin ni-
sis sonradan Türk hükümetine devredilecekti. Bu yöntem teliği on yıl boyunca değişime uğradı. 1979 yılında ihraca-
ekseri turizm sektöründe kullanıldı . Özal hükümeti Türki- tı n yaklaşık yüzde 60'ım tarım ürünleri oluşturuyordu.
ye'nin en büyük doğal kaynaklarından biri olan kıyılar ve 1988'de bu oran yüzde 20'ye düşmüştü. Aynı dönem bo-
doğal güzeliklerden hemen hemen yararlanı lmadığını n far- yunca sanayi ürünlerinin toplam ihracattaki payı yüzde
kı na vardı ve sonuçta Türk turizm sanayiinin geliştirilmesi 45'in altı ndan yüzde 72'nin üzerine çıktı. Sanayi ürünleri-
1980'lerde enerjik şekilde ele alındı. 1980'lerin sonuna ge- nin arasında tekstil özel bir öneme sahipti, toplam ihracat
lindiğinde, Türkiye Akdeniz tatil pazarından oldukça bü- değerine dörtte birin üzerinde katkıda bulunuyordu.
yük bir pay kapmiş ve kuzey Avrupa ülkelerinden yapılan Ihracatta, hedef ülkeler de değişmiş ti. 1980'lerin başları
paket turlar için gidilecek gözde bir yer haline gelmiş bulu- dünya petrol fiyatlarındaki ikinci patlamaya rastlamaktaych.
nuyordu. Tabii ki bunun sonucunda klyiların ve doğal gü- 1974'ün tersine, bu kez devletten destek gören Türk ihra-
zelliklerin zarar gördüğünü söylemeye gerek yok. 1990- catçılar', petrol üreten Arap ülkelerindeki yeni servetten
1991 Körfez Bunalımı Türk turizmini fena halde sarstı, an- hiç olmazsa kar elde etmeyi başardılar. 1982-1985 yılları
cak 1992'de bu kez de eski Yugoslavya'daki iç savaş saye- arasında Türkiye'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'ya olan ih-
sinde süratle iyileşti. racatı, Avrupa Topluluğu ülkelerine olan ihracatı n' aşmış,
Hükümetin enerjik şekilde ele aldığı bir diğer tasarı, esa- Iran en büyük pazar olmuş tu. Daha sonra eski kalıp kendi-
sen 1960'larda planlanmış olan, dev "Güneydoğu Anadolu ni yeniden kabul ettirdi ve AT yeniden Türkiye'nin esas ih-
Projesi" (GAP) idi. Bu plan, Türk sanayiine enerji üretmek, racat pazarı haline geldi.
Harran ovasında 1.6 milyon hektar' sulamak ve böylece Gaynsafi Milli Hasıla ilk birkaç yıl boyunca (1985'e ka-
Türkiye'de ekili araziyi ikiye katlamak amacı yla Fı rat ve dar) ortalama yüzde 4.5 artmıştı. 1986-1987'de büyüme da-
Dicle nehirleri üzerinde bir barajlar kompleksinin, hidro- ha da yüksekti (yüzde 7 ila 8), ancak 1988'de yüzde 3.5'e

428 429
düş tü ve 1989'cla yüzde 1.7 oldu (nüfus artışı ndaıı daha
kadar geri olduğunu ortaya koymuştu. Işgücünün yüzde
az). Ithalat da artmıştı (1979'da 5 milyar dolar iken 1989'cla 60'1 tarı mda istihdam ediliyordu, ancak tarı mın ulusal lı ası -
1.4,4 milyar dolara yükseldi) ve bütün bu dönem boyunca ladaki katkısı , iyi geçen yı llarda bile, ancak yüzde 15 ile 20
ihracat ı n sürekli ilerisindeydi. Ödemeler dengesi boşluğu arası nda idi. Faiz oranları nda (artan enflasyonu dahi aşan)
Avrupa'daki Türk işçilerinden gönderilen paralarla kapaul- bir artış, devlet yatı rı mları nı n azaltılması ve Türk lirası nı n
ch. Siyasal istikrar ve enflasyon oran ı nı n üstündeki çekici yüksek kuru büyümeyi yavaşlatan diğer etkenler idi. Lira-
faiz oranları , Türk işçilerini paralarını Türk bankalarma ya- nı n tedrici devalüasyonu enflasyonun gerisinde kalmis, bu
tı rnıaya teşvik etı nekteyd ı . yüzden 1990'a gelindiğinde lira yüzde 40 kadar aşı rı değer
Yüksek faiz oranları ve ücretlerin dondurulması birarada kazanmıştı. Bunun sebebi, Avrupa'daki çok sayı daki Türk
enflasyonu 1980'lerin ilk yarısı nda yüzde 30 ile 40 kadar işçisinin (yüksek faiz oranlarını n cazibesine kapı lı p) kendi
aşağı çekti. Enflasyon sonra tekrar yükseldi ve 1988'cle, paraların ı Türk bankaları na yatı rmaları ve bunun sonucu
1980 Oncesindeki yüzde 70 civarı ndaki düzeyine ulaştı . Bu- olarak mark, dolar ve guldenleri. Türk lirası na çevirmiş ol-
nun nedeni (etkin şekilde '<bilmiş olan) aşı rı tüketim talebi malanydı . 1991-1992'de deval ıtasyon tekrar hı zlandı ve lira
değil, süren yüksek kamu açı klariydi. Buna birtakı m etken- daha gerçekçi bir seviyeye ulaştı .
ler, yani büyük kamu hizmetierincleki büyümenin onlene- 1980'll yı lları n ekonomi politikaları zengin ile fakir ara-
memesi; sanayi holdinglerinin muazzam '<adamla hemen sı ndaki farkı çok fazla artı rdı. Bir tarafta, ekserisi çok zen-
hiç dokunmayan yetersiz vergilendirtne; ve en önemlisi, ve- gin olan girişimcilerin oluşturduğu yeni bir sı nı f peyclah-
rimsiz ve büyük ölçüde zarar eden muazzam bir devlet sa- laninıştı. Servetler ithalat, ihracat ve inşaatlardan yapı lmıs-
nayi kesiminin varl ığı nı sürdürmesi sebep olmaktaydı . Özal tı . Bu yeni zenginIer, eskiden Türkiye'de akla getirmesi bile
hükümeti birçok kez KIT'leri özelleştirme niyetini (asl ı nda hoş karsı lanmamış olan bir şekilde ve Latin Amerika'yı
19501erin başı ndan beri gelen bütün hükümet/er gibi) an ı msatan tarzda servetleriyle gosterise kaikış iyorlard ı . Bir
açı klamıştı, ama hükumetin özelleş tirme program ı çok ya- tarafta ise, halk çoğunluğunun satın alma gücü 1980'lerin
vaş ilerliyordu. KfIlerin çoğunun o kadar modası geçmiş sonunda son derece azalmıştı ve birçok Türk'ün evinde tam
ve bunlar o kadar lüzumundan fazla elemanla dolmu ş bur bir yoksulluk vardı. Buna bir de, (her ne kadar Türkiye'de-
lunuyordu ki, yatı rı mcı lar bunlarla ilgilenmiyordu. Bazi ki işsizlerin sayısı na iliş kin her hesaplama, daha önce de
devlet tekellerinin kaldı rı lması işi çok daha etkili oldu, bu
değiniIdigi gibi, resmi bir kayıt ya da işsizlik tazminatı ol-
da örneğin çok sayıda özel havayolu şirketi ve televizyon
madığından dolayı ister istemez deneme kabilinden oluyor-
ıstasyonumın kurulması sonucunu verdi.
sa da) işsizlerin sayısı ndaki çok büyük bir artış eklenmişti.
1989 yılı üçüncü cumhuriyetin ekonomik kalkı nması nda Siyasal sistemde artan liberalleş me 1988'den itibaren sen-
birçok bakı mdan bir dönüm noktası idi. Bunun nedeni kıs- dikalara daha fazla ağı rlı k kazandı rdı. Işçilerin huzursuzlu-
men, tarı m ureticilerini (ve ihracatylarim) etkileyen ciddi ğu özellikle de 1990-1991 yı lları nda arttı. Ocak 1991'de bir
kuraklı k idi. Ozal'h yı llarda tarı m nispeten az ilgi görmüştü buçuk milyon emekçi genel grev yaptı. Sendikalar, üyeleri-
ve kuraklı k tarı m kesiminin teknolojik bakımdan hala ne nin satı n alma gücünde 1980'den beri süren kaybı giderme-

430 431
de başarılı oldular. Ne var ki bu başarıyı, daha önce de ol- ve kendi dili Kürtçe'de türkü söyleyemediğinden dolayı
duğu gibi, sadece modern büyük sanayi sektöründe ve üzüntü duyduğunu açı klayınca hakkı nda "ayrılı kçı propa-
KIT'lerde çalışanlar için gösterebildiler. Türk ekonomisinin ganda" nedeniyle dava açı lan türkücü Ibrahim Tatlıses'ti.
esasını oluşturan küçük aile işletmeleri ise halen büyük öl- Askeri yönetimin çok sert tedbirlerine rağmen, Kası m
çüde sendikaları n menzili dışında kalıyordu. Örgütlenmiş 1978'de Abdullah Öcalan tarafı ndan kurulmuş en köktenci
işçiler açısından, ne yazı k ki 1980'ler gitgide daha çok işin, Kürt hareketi olan Partiya Karkeran Kürdistan'ın (PKK diye
gitgide az karla iş yapan taşeronlara verilmesine sahne ol- bilinen Kürdistan Işçi Partisi) liderleri, ülkeden kaçmayı
du. Bu kesimdeki iflas sayısı 1989'dan itibaren hızla arttı. başarmışlardı. PKK 1970'lerde ortaya çı kan ilk Kürt siyasal
Artan ekonomik bunalı mla karşı karşıya kalan ANAP hü- örgütü değildi. 1980'e kadar öteki örgütler çok daha önemli
kümeti gözlerini kapama yoluna gitti. (1990-1994 dönemi ve ideolojik olarak çok daha gelişkindiler. PKK ise, basit bir
için) 1989 yı lı nda resmen kabul edilen altı ncı beş yıllı k programla ve (silahlı ) eyleme büyük ağırlı k vererek, top-
plan, hiç gerçekçi değildi; yüksek büyüme, yüzde 15 enflas- lum dışı na itildiği duygusuna kapılmış yoksul, eğitimsiz
yon ve az açı k öngörüyordu. Dünya ekonomisinin 1980'le- köy ve kasaba gençlerini bilinçli biçimde hedeflemiş olan
rin sonunda yavaşlarnasıyla birlikte, planlanmış olan büyü- tek örgüt idi.
me rakamlanna erişilemeyeceği ortaya çı ktı (Türkiye artı k Eylül 1980'de Öcalan Şam'a yerleşti ve Suriye hükümeti-
ihracata yönelik ekonomisinden dolayı küresel uzun süreli nin yardı mı yla Bekaa vadisinde eğitim kampları kurdu. Ta-
ekonomik konjonktür dalgalarına karşı çok daha duyarhy- raftarları burada Suriyeli ve Filistinli subaylar tarafı ndan
dı ) ve ülke aydan aya değişen istikrarsız bir büyüme döne- eğitim germekteydi. PKK'nı n ilk resmi kongresi Temmuz
mine girdi, buna yüksek enflasyon ve artan işsizlik eşlik et- 1981'de Suriye-Lübnan sını rında yapı ldı.
ti. Türk-Iş ile DISK arasındaki rekabet 1992'den itibaren iş- Iran-Irak Savaşı , lrak askerlerinin güneydeki cephede ol-
çilerin huzursuzluğunu arttı rdı. Bu çalışma kaleme alınır- maları nı gerektirdiği için Kuzey Irak'taki Kürt örgütlerine,
ken kurulmuş olan Demirel-Inönü koalisyonunun ekonomi yani Mahmut Barzani'nin Kürdistan Demokrat Partisi ile
siyasetinin ne olacağı belirsiz görünüyor. Celal Talabani'nin Kürdistan Yurtseverler Birliği'ne 1982'-
den itibaren hareket serbestisi Sağlad ı. Marksist PKK ile ol-
dukça muhafazakar olan Barzani'nin KDP'si arası ndaki iliş-
Kürt sorunu
kiler hiçbir zaman çok sı cak olmamıştı , ancak KDP yine de,
Türkiye'deki gündeme yı llar geçtikçe artan şekilde ağırlığı- Öcalan'ı n yandaşları nı n KDP denetiminde olan Irak-Türk
nı koyan siyasal sorun, Kürt halkının hakları sorunu idi. sını rını n güneyindeki bölgeden eylemler yapmalarina iziıt
1980 darbesinden sonra, Kürt kimliğinin ifade biçimleri- veriyordu. Bu da PKK'ya, Türkiye'ye sızmak için. biri doğ-
ni baskı altına alma yoğunlaştı. Kürtçe'nin özel yaşamda rudan doğruya Suriye'den ve diğeri de Irak Kurdistan'indan
dahi kullanılması resmen yasaktı. Halk sürekli olarak "ulu- olmak üzere iki güzergah sağlamıştı.
sal duygulann zayı flıği" ile suçlanmaktaydı; buna en bili- 21 Mart 1984'te, (yasaklanmış) Kürt yeni yılı (Nevroz)
nen iki örnek, (kendisi Kürt olmayan) yazar Ismail Beşikçi kutlamaları, PKK'nin güneydoğuda gerilla faaliyetinin baş-

432 433
Abdullah Öcalan'ı n Türkiye'deki imgesi, Haziran 1988'de
ladiğı ni bildirtnekteydi. O tarihten beri Nevroz her yı l,
Milliyet gazetesindeki sansasyonel bir röportajla değişime uğ-
PKK'nı n gerilla savaşının yoğunlaş ma vesilesi oldu.
radı, Yıllardı r Türkiye'nin bir numaralı halk düşmanı (bir an-
PKK'nı n eylemlerinin çapı giderek arttı . 1986'dan itiba-
lamda öyleydi) ve tam bir şeytan olarak betimlenmiş olan bu
ren, Türk yetkililerinin aldığı karşı tedbirlerden biri de
adam, Galatasaray taraftarı , etten kemikten bir adamdı.
PKK şaldı rıları na karşı koymaları için bazı köylülerin (köy
PKK'nı n itibarı 1988'den sonra Öcalan'ın şimdi yanlış oldu-
korucularmin) aylığa bağlanması ve silahlandı rılması ych.
ğunu kabul ettiği güneydoğudaki köylülere yönelik terör
Ancak 1987'de PKK köy koruculanna karşı şiddetli bir mü-
taktiklerini bı rakmasından dolayı da arttı. 1989'da, PKK bazı
cadele yürüttü ve Ikinci Dünya Savaşı'ndan kalma tüfekle-
aşırı solcu kent gerilla grupları yla (Dev-Sol, TIKKO, THKP-C
riyle bu köy korucuları PKK'nı n Kalaşnikofları yla boy ölçü-
ve diğerleri) bir ittifak yaptı , bu ittifak PKK'nin Türkiye'nin
şemediler. Birçoğu öldürüldü, birçok olayda ise kadı nlar ve
büyük kentlerinde saldırı da bulunma yeteneğini arttı rdı.
çocuklar dahil bütün aileleri katliama uğradı. Türk ordusu-
Uzun bir süre Türk yetkilileri PKK'nı n sını r üzerinden ey-
nun sı nırı kapama ve yakalayı ncaya kadar gerillaların dağ-
lemler yaptığını farzetrneyi sürdürdüler, ama ne zaman ki sı -
larda peşlerini bı rakmama çabaları pek etkin olmadı . Türk
nı n kapamak için sürdürülen tüm gayretlere rağmen olayla-
tarafı ndaki ana sorunlar, bu gerillalara karşı koyacak teçhi-
rı n sayısı artmaya devam etti, o zaman PKK'nı n yerel des-
zatı n (helikopter, telekomünikasyon) eksikliği ile istihbarat
tekten yararlanabileceğini ve bası nda sürekli yer alan "adam
servisleri, ordu, jandarma ve polis arasındaki eşgüdurnun
kaçı rma" eylemlerinin aslında halk ı n gerillalara katılma
noksanlığıydı. Bu sorunları halletmek ve eşodumuı daha
olayları olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar. Bu durum
iyi hale getirmek için, eski bir MIT görevlisi olan Hayri Ko-
Türk ordusunu klasik gerilla durumuyla karşı karşıya bırak-
zakçıoğlu, önce 8 sonra 11 ilin başı na süper vali olarak
maktaydı. PKK'nı n yerel halkın çoğunun desteğine sahip ol-
atand ı. Yine de eşgüdüm konusu bir sorun olarak kaldı ve
duğu ve gerillaları n kolayca köy halkını n arası na karışıp giz-
sonraki birkaç yı l boyunca süper valinin çoğu yetkisi yavaş
iendikleri aşikardı . Türk ordusu bu durumdaki birçok ordu
yavaş askeri yetkililere geçti.
gibi öfkesini yöredeki sivillere yöneltebillyordu.
PKK bu dönemde Kürt ulusçuluğu üzerinde bir tekele
Güneydoğu'daki Türk ordusu şu anda 150.000 kisisiyle
sahip değildi. Başka örgüt ve partiler de vard ı ve bunlar
güçlü durumdadı r ve savaş uçakları düzenli şekilde hak sı -
Türkiye Kürtlerinin bağı msı zlığı için çabalı yor olmakla be-
nı rını aşıp hava akı nları yapmaktadı r. Bu arada ölü sayısı da
raber, PKK'nııı hem Türklerle işbirliği yapan Kürt koylüle-
artmaya devam etmektedir. 1984-1990 y ı lları arası nda 2500
rine karşı hem de diğer Kürt örgütlerine karşı uyguladığı
kadar kişinin ölmüş olduğu tahmin edilmekteydi. Ocak
vahşete karşı çı kı yorlardı. Bu örgütlerden sekizi 1988'de
1991'deki Körfez Savaşı, Bağdat'ı n Irak Kürdistan' üzerin-
(Tevger adlı ), PKK aleyhtarı bir ittifak imzalad ılar. PKK li-
deki deııetimini yok etmiş ti. Bölge bir kez daha Barzani'nin
der takı mı ndan ayrı lan kişilerle Tevger güçlenmişti, ancak
KDP'si ve Talabani'nin KYB'sinin denetimine geçti, ama bu
Tevger'in nüfuzu Avrupa'daki mülteci topluluklanyla sını r-
karmaşı k durum PKK'ye istediği zaman sınırı geçme ve ku-
liydi ve PKK Anadolu içlerinde yakı n halk de.steğine sahip
zey Irak'ta üs ve eğitim kampları kurma olanağı verdi.
tek örgütlü.
435
434
Güneydoğu'daki bu tı rmanış Kürt sorununu Ankara siya- 1980'ler ve 19901artlaki
sal gündeminin üst sırasına yerleştirdi. Kasım ayında altı uluslararası ilişkiler
SHP milletvekili Paris'te Kürdistan üzerine bir konferansa
katıldı kları için partiden geçici olarak çikarı lchIar. Dokuz 1980 darbesi Amerikan hükümet çevrelerinde anlayışla (ve
SHP milletvekili de bunu protesto için partiden istifa etti: büyük bir rahatlamayla) karşılanmıştı. Sonraki birkaç yıl
Bunlardan onu, Haziran 1990'da, Kürtlerin hakları için mü- boyunca ABD ile Türkiye arası ndaki siyasal ilişkiler, Türki-
cadele eden Halkın Emek Parüsi>ni kurdular. Kurulu siyasal ye'nin Avrupa ile olan ilişkilerinden tamamiyle farklı bir is-
düzenin Kürtlere ödün verilmesini açı kça savunan ilk üyesi tikamette gelişti. Avrupa'da, bilhassa (Türkiye'nin ortak
Ocak 1991'de (kendisi yarı Kürt olan) Cumhurbaşkanı üyesi olduğu) AT'de ve Avrupa Konseyi'nde, dikkatler Tür-
Ozal oldu. Kabineye danışmadan Kürtçe konuşma ve mü- kiye'deki insan hakları nın durumu üzerinde yoğunlaşmiştı.
zik yapma yasağını kaldı ran bir kararname yayınladı . Aynı Oysa ABD için, esas olan sorun güvenlikti. Avrupa örgütle-
zamanda da bir başka yeni ve şaşırtıcı taktik denedi. Mart rinin Türkiye'deki insan hakları durumu üzerinde bu ölçü-
ayı nda Ankara'da Talabani ve Barzani'nin bir temsilcisiyle de odaklaşmalarını n nedeni, kısmen Türkiye'nin nispeten
görüşmeler yaptı, bunu Talabani ile 1991-1992'de yapı lan yakında olması ve özellikle de Türk siyasal mültecileri ka-
en az iki görüş me izledi. Bu siyaset sonuç vermiş gözükü- muoyunu etkilemeye çalışı rlarken birçok Türk'ün Avru-
yor, çünkü KYB ve KDP Ocalan'ın adamlarına sınırı tahliye pa'da yaşıyor olmasıydı . Ancak, Avrupa Topluluğu kuruluş-
etmelerini emrettiler ve 5 Ekim 1992'de Irak Kürtleriyle ları nın sert tutumu, esas olarak (Ecevit'in büyük bir üne sa-
PKK arasındaki ilk silahlı çatışma haberi geldi. hip olduğu) sosyal demokratlar ile Yunan milletvekilleri
Yeni Demirel-Inönü hükümeti ise tam aksine liberal ni- koalisyonunun eseriydi. Mayıs 1981'de Türkiye'nin Avrupa
yetlerine rağmen, tutarlı bir Kürt siyaseti geliştirebilecek gi- Konseyi üyeliği askıya alı ndı ve Temmuz 1982'de Türki-
bi gözükmiı-ı yordu. Yayınlarda Kürtçe kullanılması na müsa- ye'deki insan haklarına iliş kin resmi bir soruşturma açıldığı
maha edilmekteydi, ama Demirel, kendi partisinin muhafa-. ilan edildi.
zakar kanadının baskısı altında sürekli şekilde PKK'nın as- Bununla birlikte Türkiye'nin Avrupa ile olan ticaret iliş-
keri açıdan yenilmesi gerektiğini yinelemektedir. Ozal, rad- kileri hiçbir şekilde etkilenmedi ve AT ile olan ticaret ABD
yo ve televizyonda Kürtçe yayınları n başlatılabilecegini öne ile olan ticaretten daha önemli olmaya devam etti. 1983'ten
sürerken çok daha uzak görüşlü biri olarak gözüktü. Kasım itibaren AT içinde Yunanistan'ı n tutumuna ilişkin rahatsız-
ayında Türk ordusu ile Irak Kürtlerinin birleşik saldırısı lı k arttıkça AT ile siyasal ilişkiler iyileşti. Türkiye Nisan
PKK'yı Kuzey Irak dışına itti. PKK ağır insan ve malzeme 1987'de AT'ye tam üyelik için resmen başvuruda bulundu.
kaybına uğradı, ancak sonraki aylarda PKK'nın Türkiye'de- AT kapıyı tamamiyle kapalı tutmamakla birlikte, Türki-
ki gerilla savaşı eskisi gibi devam etti. ye'nin başvurusuna vermiş olduğu yanıt en azından şimdi-
lik bir red anlamına geliyordu.
1980-1988 yıllarında Ortadoğu'daki durumu önce Iran
devrimi ve sonra da Iran-Irak Savaşı belirliyordu. 1980-
1983 yılları nda Türkiye'nin askeri hükümeti Iran Islam
436 437
deral devlet içerisindeki özerklik derecesi konusu yüzün-
Cumhuriyeti'ne kuşkuyla bakıyor, Türkiye içerisindeki ls
den bu görüş meler çı kmaza girmişti. Bu durum, Ege kı ta
l ima gruplar üzerindeki etkisinden korkuyordu, Iranhların sahanlığı ndaki petrol hakları konusundaki ihtilafların da
Atatürk'e ve onun siyasetine saldırılan işi zorlaştınyor ve
gerginleş tirmiş olduğu Türk-Yunan ilişkilerindeki tatsızlı -
ziyarette bulunan Iranlı temsilcilerin Atatürk'ün kabrine
gni sürmesine sebep oluyordu. 1982'de her iki ülke ilı tilallı
çelenk bı rakma adelini reddetmeleri Türk kamuoyunu ra-
sularda kendi donanmaları nin koruyuculuğunda petrol
hatsı z ediyordu. Yine de Türkiye, 1982'de Irak'ı n Iran'ı n
araştı rmalannı başlattı . Ihtilaf Ege denizi üstündeki hava
güneyini işgaliyle patlak veren savaş sı rasında titizlikle ri-
sahasma da sıçradı. Yunanistan bu hava sahası nda hak iddia
ayet gösterilen bir taralsızlik siyaseti sürdürdü. Amerika'nın
ediyor ancak Türkiye burası nı uluslararası addediyordu.
ticaret ambargosuna uğrayan Iran 1983-1984 yı lları nda
Türk iddiasını desteklemek için Türk jetleri gösteri uçuşları
Türkiye'nin en başta gelen ihracat pazarı haline geldi, ama
yaptı lar, Özal ile Yunan Başbakanı Papandreu arası ndaki
aynı zamanda da Türkiye, Irak'ın kendi toprakları üzerin-
beklenmedik bir uzlaşmadan sonra ilişkiler 1987'den itiba-
den çift boru hattı yoluyla Akdeniz'deki terminale petrol
ren iyileş iyor gibi gözüktü. Ancak o tarihten bu yana ilişki-
pompalamasına izin verdi.
ler fazla ilerlemedi ve güç durumdaki her Yunan siyasetçisi
1980'lerin sonlarında Türkiye'nin lran'la olan iliş kileri gi-
için Türkiye'ye karşı ktyasıya sözlü saldı rı halen en gözde
derek iyileşiyor, Irak ve Suriye ile olan ilişkileri ise kötüye
kaçış yoludur.
gidiyordu. Sebebi, Fı rat ve Dicle su kaynaklarını n kullanı-
Türkiye'nin Avrupali öteki komş usu Bulgaristan'la
mına ilişkin bir süredir kızış makta olan uyusmazlı ktı ve bu
1989'da, komünist Bulgar hükümeti Türk-Müslüman az ı n-
uyuşmazlı k, Fı rat üzerindeki yeni büyük barajla birlikte
lığı zorla kendi içinde eritme siyasetini yoğunlaş urı nca,
GAP bitmeye yüz tuttukça çok daha vahim hal almaya baş-
aniden bir bunalım ortaya çı ktı ve 344.000 Bulgar Türk'ü
lamıştı. Kendi tarım tasarıları için suya gereksinimi olan Fı-
sını r ötesine Türkiye'ye kaçtı. Bu olay Türkiye'de milliyetçi
rat'ın akış yönündeki Suriye, tehdite açı k bir konumdaydı.
coşkunun aniden son derece artması na sebep oldu, ancak
Suriye, kendi topraklarından eylem yapması na izin verdiği
ülke bu kadar çok mülteciyi barındı racak durumda değildi.
PKK'nin Kürt gerilla savaşını destekleyerek Türkiye'ye bas- Iş ya da ev bulamayı nca mültecilerin çoğu ertesi yı l yavaş
kı yapmayı denedi; üstükapalı pazarlı k şuydu ki, Suriye su
yavaş küçük gruplar halinde. Bulgaristan'a geri döndüler.
tedarikine ilişkin garanti aldığı takdirde PKK ile olan bağla-
rını kesecekti. Bu hususta 1992'de olan görüşmelerin sür-
mekte olduğuna dair belirtileri var olmakla birlikte, aniaşı- Çöl Kalkan; ve Çöl Fırtınası
labildiği kadarıyla Türkiye henüz bu pazarlığı kabul etme-
Irak 1990 Ağustosunda Kuveyt'i işgal ettiğinde, Türkiye,
miş bulunuyor.
önce Irak'a yaptırı mlar dayatan ve sonra da 1991 Ocağı nda
1980% yı llarda Türkiye'nin parçası nı oluşturduğu Bal-
bu ülkeye savaş başlatin Amerika güdümlu Birleşmiş Mil-
kanlar'daki ilişkileri eskisi gibi gergindi. Birleşmiş Milletler
letler koalisyonunun en faal ve en coşkulu taraftarlarından
tarafından birçok kere Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin biri idi. Koalisyona olan bu ateş li destek (Irak'a olan bütün
görüşmeler başlatılmış, ancak Türklerin gelecekteki bir fe-
439
438
trafiğin durdurulması ve Türk toprakları üzerindeki boru ce, Kürtler kendilerinden istenileni yapmış ve Barzani ile
hatlarından petrol akişmı n kesilmesi), büyük ölçüde Cum- Talabani birlikte kuzeyde bir ayaklanma başlatmış lardı. An-
hurbaş kani özal'ı n kendi kiş isel siyaseti idi (17 Ocak cak, Irak'ı n parçalanmasını ve bir Kürt devletinin kurulma-
1991'de bu bunalı mla uğraşması için kendisine olağanüstü sı nı istemeyen Ortadoğulu müttefiklerinin (Türkiye dahil)
yetkiler verilmiş ti). Ozal, Türkiye'nin, Sovyetler Birliği'ne ısrarı üzerine, Amerikalı lar onların saldırısı nı durdurup,
karşı bir kale olmaktan kaynaklanan ve AT üyeliğini elde Saddam Hüseyin yönetimini yerinde bıraktılar. Bu da Sad-
etmeye çalışırken ve genel olarak Batı'nın desteğini temin dam'ı n kalan askeriyle Kürt isyanı nı bastı rmasına olanak
ederken ülkenin en önemli pazarlı k unsuru olage]miş stra- verdi.
tejik öneminin çoğunu yitirdiğini kavramış tı. Türkiye'nin Bunun sonucunda, çok büyük sayıda Kürt ya sınırı geçip
bu koalisyona katılmasını , Türkiye'nin Ortadoğu'da Ba- Iran'a sığındı ya da kuzey sını rını geçip Türkiye'ye sıgmma-
tı'nı n kalesi olma statüsünü vurgulanıanın ve belki de, tıpkı ya çalıştı . Türkiye ise bunu istemiyordu. Zaten önünde
Menderes'in Kore'ye asker göndererek Türkiye'nin NATO kendi Kürt toplumuyla olan ciddi sorunu vardı ve ayrıca
üyeliğini sağlama bağlaması gibi, Türkiye'nin Avrupa Top- yarı m milyon Kürt mülteciyi içeri alı rsa, dünya açı sından
luluğu'na girişini zorlainanı n bir yolu olarak görmekteydi. konunun kapanacağı na, her şeyin uriutulacağma inanıyor-
Bu siyaset, muhalefet partileri ve Türk kamuoyu tarafından du. Saddam Hüseyin'in 1988'de zehirli gazla bombaladığı
destek görmüyordu. Ozal'ın aşırı Amerikan yanlıst çizgisine İ rak'tan kaçan 36.000 Kürt mültecinin lta- l'a Diyarbakı r ya-
olan muhalefet, rrak'i bombalamaları için Amerikalı lara kınlarındaki kamplarda bulunmaları bunun böyle olabile-
Türkiye'deki en büyük askeri tesis olan Adana Incirlik'teki ceğini gösteren bir deneyim idi. Bu yüzden Türk askerleri-
hava üssünü kullanma hakkını verince arttı . Bu karar Tür- ne Kürtleri Türk sınırı na birkaç kilometre kala durdurma-
kiye'yi ateş hattina sokmuş ve Irak hava kuvvetlerinin olası ları emredildi, ve bu Batı 'da Türkiye'nin -gereksiz yere- faz-
bir hedefi haline getirmiş ti. Buna rağmen Türkiye'nin NA- lasıyla eleştirilmesine yol açtı.
TO müttefikleri, onun savunması na yardı mcı olmak için Türk cumhurbaşkan ı , sı nı rın açılması yerine, kuzey
hemen hiçbir gayret göstermediler ve bu halkta büyük bir Irak'ta, Kürtlerin korunacağı ve Irak hava kuvvetlerinin
kızgınlı k yarattı . Belçika, Almanya ve Italya, çoktan hizmet uçuşuna izin verilmeyeceği bir güvenlik bölgesi oluşturul-
dışı bırakılmış, modası tamamen geçmiş, hafif silahlarla do- ması için bir plan ortaya attı (bu plan Ingiltere Başbakanı
natılmış birtakım savaş uçakları gönderdiler. Sadece Hol- John Major tarafı ndan hemen benimsendi). Birleşmiş Mil-
landalılar yerden havaya atı lan Patriot füze bataryalari ge- letler tarafı ndan Kürt mültecilere yardı m eylemleri düzen-
tirdiler. lendi ve Haz,iran 1991'de Türkiye, bu güvenlik bölgesinde-
Sonuçta Türkiye İrak saldı rılarını atlatu. Asıl sorunu sa- ki Kürtleri bastı rmaya yönelik Irak giriş imlerinin önüne
vaş hemen hemen bitmek üzereyken başladı. Savaş sı rasın- geçmek için Amerikalı, Ingiliz ve Fransız askerlerinden
da, ABD Başkanı Bush, Irak'taki Kürt liderleri Bağdat'taki oluşan bir müdahale gücünün (Çekiç Güç: ilk başta Poised
Saddam Hüseyin yönetimine karşı ayaklanmaları için kış- Hammer sonradan Provide Comfort II adını aldı ) kurulma-
kı rtmıştı. Müttefik kuvvetleri güneyde Irak ordusunu ezin- sı na riza gösterdi. Hava kuvvetleri birlikleri Incirlik ve Bat-

440 441
man'daki üsleri kullanmış, kara askerleri ise Silopi'ye. yer-
leştirilmiş lerdi. 30 Eylül'den sonra Çekiç Güç, yalnızca ha- Azeri Türkleriyle olan yoğun dayamşması na rağmen, Dağ-
va kuvvetleri birliklerinden oluşmaktaydı. lı k Karabağ'da olan türden toplumlar arası çatışmaların içi-
Körfez Savaşı Türkiye'ye çok pahalıya (6 milyar doları n ne çekilmekten sakınmaya çalışı yordu. Mart 1991'de Cum-
üstünde kayba) mal olmuştu. Bu zarar kı smen Almanya ve hurbaşkanı Özal Rusya'ya ve bazı Türki cumhuriyetlere ge-
Japonya'nı n mali yardı mları yla telafi edildi ama Özal'ın ha- ziler yaptı ve gayri müslim devletleri ısrarla içine dahil
yahni kurduğu siyasal kazançlar gerçekleşmedi. eden "Karadeniz Ekonomik Işbirliği Bölgesi" adıyla bir plan
ortaya attı.
Balkanlann siyasal manzarası 1989-1992 yıllarında son
Türkiye ve Sovyet
derece değiş ti ve bu değiş iklikler Türkiye'nin hayli lehine
Imparatorluğu'nun yıkılıp
oldu. Bulgaristan'da komünist yönetimin yıkılışından sonra
Sovyet blokunun 1989-1991'deki çöküşü Türkiye için hem iktidara gelen yeni hükümet, Türk azınlığı temsil eden par-
umut hem de tehlikeler taşıyordu. Baş kan Gorbaçov'un baş- tinin desteğine yasianı yordu. Bu da Türk-Bulgar iliş kilerin-
lattığı dışa açı lma döneminde, Türkiye ile Sovyetler Birliği de çarpıcı bir iyileşmeye, Yunan-Bulgar ilişkilerinde ise bir
arasındaki ilişkiler, özellikle de ekonomi alanında hızla ge- kötüleşmeye yol açtı. Artık bağımsı z olan eski Yugoslav
lişti. 1987-1990 yı lları arasında değişik 30 anlaşma yapı ldı cumhuriyeti Makedonya dahi, bölgedeki Bulgar ve Yunan
ve ticaret yı lda 350 milyon dolardan 1.9 milyar dolara çı ktı. nüfuzuna karşı ağı rlı k olarak Ankara'yla temas aray ışınday-
SSCB'de ve onun yerini alan devletlerde 1990'dan itibaren dı ve Türkiye ile (katı Marksist yönetim biçimine rağmen)
ağırlaşan vahim ekonomik bunalı m, Türkiye'nin en umut sürekli iyi iliş kileri olan tek Balkan ülkesi olan Arnavutluk,
verici ihracat pazarları ndan birini tehlikeye sokabilirdi. bu iliş kiyi komünist yönetimin yı kılışından sonra da sür-
SSCB'nin dağılması na, eski cumhuriyetlerinde milliyetçi- dürdü. Hatta Arnavut subayları eğitim için Türkiye'ye gön-
liği/1 canlanışı eşlik etti. Rakip milliyetler arasında çatışma- derildi. Netice olarak, Türkiye'nin Balkanlar, Karadeniz
lar oldu. Ermenistan ile Azerbaycan arasında Azerbay- bölgesi ve Orta Asya'daki nüfuzu kesinlikle artmaktachr.
can'daki Ermenistan iç toprağı olan Dağlık Karabağ'ın haki-
miyeti üzerine olan çarpışmalar Türk sını rları yakını nda ce-
Yakın gelecekte Türkiye
reyan etmekteydi.
Türkiye Orta Asya'da yeni ortaya çı kan bağımsız Türki Türkiye modern tarihinin ana temaları 200 yı l sonra hala
cumhuriyetlerle olan bağları nı güçlendirmeyi hedeflemek- 'yerli yerinde duruyor. Batı kapitalist sistemiyle hem ekono-
teydi. Orta Asya'da kendisi de faal olan Iran Islam Cumhu- mik hem siyasal açı dan bütunleş me devam etmektedir; ay-
riyeti ile olan rekabette, Türkiye, Amerikan desteği vası ta- rıca bu sarsıcı değişikliğe ve kendini tehdite uğramış ve dış-
sı yla, kendini örnek alı nacak bir ülke (demokratik çoğulcu- lanmış hisseden kesimlerin itirazlarına ve clirenişine rağ-
luğa ve serbest pazar ekonomisine sahip Müslüman bir ül- men ülkeyi modernleştirme gayretleri de sürmektedir.
ke) olarak sunmaya çalışı yordu. Türkiye aynı zamanda, Kültürel ve toplumsal gelişmede devletin tutacağı yola
iliş kin ideolojik bir uzlaşma henüz uzak görünmekteyse de,
442
443
Türk ulus-devleti sağlam temellere dayanıyor gözükmekte- azar azar ödünlere güneydoğudaki sert baskıların eşlik etti-
dir. Bir açı dan, yeni bir ulusal kimlik kurma, yani Kürt top- ği geçmiş yılları n tereddütlü siyasetinin bir çözüm getirme-
lumunun zorla asimilasyonu çabalarının boşa çı ktığının ar- yeceği açı ktı r. Türkiye'nin büyük kentlerinde yaş ayan mil-
tik görülmesi gerekiyor. yonlarca Kürt için vahim sonuçları olacak bir Kürt ulusal
Siyaset tablosu uzun vadede dikkat çekici bir istikrar gös- devleti yönünde değil, ama gerçek bir iki ulusluluk yönün-
termiş tir. Türkiye'de çok partili siyasal düzen kurulduğun- de cesur achmlara ihtiyaç vardı r. Türkiye'nin, kitle iletişim
dan beri oylar, oyların yüzde 45 ila 60'inı elinde tutabilen araçları nda, eğitimde ve yönetimde Kürtçe'nin ikinci dil ol-
merkez sağ bloku (DP, halefleri AP, ANAP ve DYP ve bunla- duğu iki uluslu bir devlet olması gerektiği konuşuluyor.
rın dalları) ile genellikle oyları n yüzde 30 ila 40'inı elinde Güneydoğu'ya, Kürtlerin Kürtleri yönettiği ve onların asa-
turı n merkez sol diye adlanchnlabilecek bir blok (CHP ve yişini sağladığı bir çeşit geniş özerklik verilmesi gerektiği
halefleri SHP ve DSP) arasında bölüşülmüş görünmektedir. tartışılacaktı r. Bunun alternatifi ise, Güneydoğu'da yıllarca
Köktenci siyaset ise, ister Marksizm, ister köktendincilik, sürecek ve muhtemelen batı daki bir kent gerilla savaşını n
ister faşizmin Türk çeşitlemesi temelinde olsun hep marji- da ona eşlik edeceği kanlı bir gerilla savaşıdı r.
nal bir olgu olarak kaldı ve bunları n kendi doğrudan etkile- Türkiye sorunları nı n üstesinden gelebildiği takdirde, böl-
rinden çok, büyük partiler üzerindeki etkileri daha önemli gede çok daha önemli bir ekonomik ve siyasal konum edin-
oldu. me olanakları na kesinlikle sahip bulunmaktadı r. Komüniz-
Yine de şimdiye kadar bu siyasal sistem Türkiye'nin kar- me karşı bir Batı kalesi olmaktan gelen öneminin çoğunu
şısı na dikilen temel ekonomik ve siyasal sorunlara, yani yitirmiş olabilir, ama Ortadoğu'da oldukça ucuz yegane su
enflasyon ve Kürt sorununa çözüm bulamamıştir. ve gıda kaynakları na ve Arap ülkelerinden ya da eski Sov-
Sürekli yüksek ekonomik büyümeye -ki, bu Türkiye gibi yet blokuna bağlı devletlerden çok daha modern ve çok da-
yüksek nüfus anısı na sahip bir ülke için hayati bir zorun- ha geniş bir sanayi tabanı na ve işletmecilik bilgi ve ustalığı-
luktur- ancak, 20 yı lda ikiye katlanmış bulunan enflasyon na sahip bulunmaktadı r. Sözgelimi, Istanbul ve Adana'nı n,
denetlenebilecek düzeylere indirildiği takdirde erişilebilece- biri Karadeniz bölgesinin ve ötekisi Arap Yakındoğusunun
gine kuşku yoktur. Bu da ancak uzun zamand ı r süren ka- içlerine kadar uzanan içbölgeleriyle (hinterland) ticaret ve
mu açı kları azaltı ldığt takdirde yapı labilir. Bu da, -Türk sanayi merkezleri olmamaları için bir sebep yoktur.
yurnaşlannı n en zengini olan yüzde 10'unun nihayet kendi Türk ayclı nlarını hayli zamandır rahatsız eden, Türki-
paylanna düşeni ödemeye başladı ktan- etkin ve adil vergi- ye'nin Avrupa'nı n parçası olup olmadığı meselesi önemin-
lendirmenin getirilmesi ve aşı rı büyük ve verimsiz olan den çok şey yitirmiş görünmektedir. Türkiye'nin yakı n bir
KIT'lerin yeniden yapılandırılması demektir. Bu son husus, gelecekte AT'ye katı lması olası lığı zayı f gözükmektedir.
önemli bir ilerleme kaydedilmeksizin kırk yıldır hükümet- Ama Batı Avrupa'nı n, içte serbest mübadeleye dayanan, dı-
lerin ilan edegeIdikleri siyasal hedef olmuştur. şarıya karşı yüksek duvarlarla korunan birleşik dev bir dev-
Kürt sorunu çözüm bekleyen sorunları n içinde belki de let tasavvuru geçmişte kalmış bir şey olarak görünmektedir.
en zor olanıdı r. Kültürel alanda ve insan hakları alanı nda Bu nedenle, Türkiye'nin bu birleşik Avrupa'ya ya şimdi ka-

445

446


kuşkusuz gelecekte bu Avrupa'nın bir parçası olacaktı r.
bir dizi çevrenin ortaya çı ktığı görünmektedir. Türkiye, hiç
bir ve kısmen birbirleriyle ortüşen ve Avrupa devletlerinin
şüncesinin de geçerliliği yoktur. Bunun yerine, merkezleri

duruma göre bunların içinde az çok işbirliğinde bulunduğu


tı lması ya da ebediyen Avrupa'nın gerisinde kalacağı du-

-.., -
.- yoo ,, ...,..
, .... ---.........
',"r 'O-7y)... Cıdessa
l'' , =_ ,-7-. 4. , --...1 111■
'
- .
-
‘1'. •-7
~.1
FORM _ -.-•.—••.
1■`Th•
1= AS YA
. .i■ ıııı -- KA FK
7 _. Sivastopol .
BOSNA EFLÂK CC%
9

'L" -. HERSEK SIFIBISTAN
cr'.•..!,
.--,̀_-s,',
opm• • 7, v Ruspou K A R ADE NIZ
~. --, Saraybosna Nış • Plevne • .. atum
90,P -=--,..--..-,=-
).- -— KARAD4 SULG AR iSTAN
, _. _. Ii4-4<,
iiiih ,,, , Krüdar0 --
- - --?- - -Trabn,
:► Kumanova ---"-----.-..., -
mAKEDONyA se,ez ::: :: Edirne
Lüleburgaz c
t••aucaili4,cl5re istan ul
stir r_ b.
.. e.»,,y
- -- ;. MainaaS°V • -..- ,_ Trall9 S•3110Y —
.=. - .=.g Se tlik • J<'9Val. ~g. - •MARMAR.:1"
.=. -. -- -- .-.•" a• &VS
1 GAIİOGILI
,.'
-= . = .--
--
- ---=. -_ =- .%•••
-"'""'«'GOIcçe• -41 - /.'
.Yanya =--- ada --
,=. Cam'*» 8,301, OSMANLVDA BALKANLAR
),,, Tisel Y %," =Boicaada — 300
=_
=. ! . Nw. . 'W 200
.=.-._ . vA, L',<^ °Z"
= o= '''14. Sr :--N , - .--•• ,ı iııa 200 sac, avo
'-' ,- Ilk ..•..- K,,r,+~5:
- ı ¥819 •
, .._..-
..... .-.=
c Nwiino :._ _ wı~ı~b= ._ -- ___ , - ---_
-. —_
=- ---
,f"-.
. .0-- _ _
. ..--
--.. -
-.
------
--- _ -"
,•-%
Kaynakça İncelernesi

Türkiye'nin çağdaş tarihi üzerine yazılmış yazı ve yapı tlara


ilişkin aşağıdaki açıklamalardan amaçlanan, hem bu kitabı n
yanlıştı-ida yararlanı lmış kaynakları inceleme işini hem de
sonraki okumalarda yararlı bir yol göstericilik işlevini gör-
meleridir. Tarih biliminin monografi alanındaki "durumu-
nu" yansı tan çalışmalara büyük ölçüde yer verilmiştir. Ya-
pı darin adları kabaca kitapta ele alı nan konuların sı rası na
göre sı ralanmışur, ama bunları n birçoğunun birden fazla
dönem ya da konuyla ilişkisi bulunmaktadı r. Kuşkusuz da-
ha birçok çal ışma mevcuttur ve belirli bir konuda daha de-
rinlemesine bilgi sahibi olmak isteyen okuyucuya burada
siralanan kitapları n kaynakçaları na başvurmaları tavsiye
olunur. Tarihçiler için çoğu zaman önemli olduklarına kuş-
ku yoksa da buraya yaşamöyküleri (Atatürk'e ilişkin olan-
lar hariç), anılar ve romanlar alınmannşur. Sı rf Balkanları
ya da Osmanlı Imparatorluğu'nun Arap eyaletlerini ele alan
kitaplar da inceleme dışında bı rakılmıştı r.
Türkiye üzerine olan son yayı nlara ilişkin sistematik bir
toplu bakış elde etmek isteyenler için Türkologische Anze-

451
iger (Türkoloji Yıllıği) iyi bir başvuru kaynağıdı r. 1975'ten ve her durumda uygulanabilecek bir Batı modeline göre
beri Viyana'da yayımlanmakta olan bu yıllı k (ilk çı ktığında çağdaşlaşarak ilerleneceğine olan güçlü inancin izlerini ta-
Wiener Zeitschrift zur Kunde des Morgenlandes'in bir parçası şımaktadı r. Yine de Modern Türkiye'nin Doguşu, çağdaş Tür-
idi), birçok dildeki kitap ve makaleyi içermektedir. kiye ile ilgilenen her ciddi araştırmacmın okunıası gereken
bir klaSiktir.
Çağdaş Türkiye tarihi üzerine Benzer ebattaki bir diğer yapıt ise zamanın akışına daha
genel yapıtlar az dayanmıştı r: Stanford ve Ezel Shaw, History of the Otto-
man Empire and Modern Turkey Cilt 2: Reform, Revolution
Bu kitabın yazarı ve yayıncı ları çağdaş Türkiye tarihi üzeri-
and Republic The Rise of Modern Turhey, 1808-1975 (Camb-
ne olan mevcut genel yapıtları tamamiyle doyurucu bulmuş
ridge: Cambridge University Press, 1977). [Türkçesi: Os-
olsalardı kuşkusuz bu kitap yazı lmamış olacaktı. Durum
manlı imparatorluğu ve Modern Türkiye Cilt 2: Reform, Dev-
doyurucu olmaktan çok tızaktı r: son iki yüzyıldaki Osman-
rim ve Cumhuriyet: Modern Türkiye'nin Dogu5u, 1808-1975,
lı Imparatortuğu'nu ve Türkiye'yi işleyen çağdaş tarihe iliş-
çev. Mehmet Harmancı, Istanbul: E Yayı nları , 1983.] Stan-
kin genel yapıtlar gerçekten çok az saytdadir. Bu öbekteki
Ford Shaw'un, kendini kabul ettirdiği uzmanlı k alanları
klasik çalışma hiç kuşkusuz Bernard Lewis'in yapıtıdı r: The
olan III. Selim ve 11. Abdülhamit'in saltanat donemlerini iş-
Emergenee of Modern Turkey (Londra: Oxford University
lediği bölüm en iyi bölümdür. Kitap bir veri zenginliğine
Press, 1961). [Türkçesi: Modern Türkiye'nin Doguşu, 3. bas-
sahip olup (ama bunlar her zaman doğru değildir) kaynak-
kı , çev. Metin Kı ratlı, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1988.]
ça üzerine yapılmış denemeler daha ileri okumatara rehber-
Ilk olarak 1961'de yayı nlanan ve 1968'de düzeltilmiş baskı -
lik etmesi bakımı ndan son derece yararlıdır, ancak kitabın
sı yapılan Lewis'in kitabı nda, Batı düşüncelerinin giderek
metni tutarldıktan yoksundur ve son yüz yılı ele alan bö-
onaluncı yüzyildan itibaren Osmanlı Imparatorlugu'na zor-
lümler, bariz şekilde tek taraflı bir Türk ulusçuluğunun et-
la sızması ve buna karşt olan Osmanlı/Türk tepkisi ustalı k-
kisindedir. Bu durum örneğin Ermeni ve Kürt sorunlarının
la, yalınlı kla ve zekice ele alı nmıştı r. Bu kitaba gücünü ve-
işlenişinde görülmektedir. Lewis gibi Shaw'lar da çağdaş
ren şeyler, yazarı n ufkunun genişliği ve çok fazla Osmanlı
Türk tarihinin temel teması nı, bir tarafta çağdaşlı k ve Batt-
ve Türkçe kaynak kullanmış olmasıdı r. Onun, hedefine ula-
ltlı lc diğer tarafta dinci gericilerin olduğu aydınlı k
şan anekdot seçimi anlattıklarına canlılı k kazandı rmakta-
ve karanlı k arası ndaki bir mücadele olarak görmektedirler.
dir. Kitabın temel zayıflıği, hemen tamamiyle bir kültür ve
Daha küçük ebattaki genel tarihler arasında belirtilmesi
düş ünce tarihi olması, (izlenen siyasalara (policy) verilen
gereken bir yapıt, Geoffrey Lewis'inkidir: Modern Turkey I
önemin tersine) siyasal yaşama (politics) ya da sosyo-eko-
Çağdaş Türkiye (Londra ve Tonbridge: Ernest Benn, 1974).
rıomik gelişmelere çok az önem verilmiş olmasıdı r. 19501e-
Ilk kez 1955.1e basılmış ve birkaç kez iyice elden geçmiştir.
rin sonlarında yazılmış olduğu için, yeniden gözden geçiril-
lyi kaleme alınmış olup güvenilirdir. Cumhuriyet'in siyasal
miş biçimiyle bile bu kitap ister istemez eskimiş ve yararı
tarihine ağırlı k verilmiştir. Buna eş çaptaki bir yapıt Rode-
kalmamış durumdadır ve o yıllarda yaygın olan, her zaman
ric Davison'unkidir: Turkey. A Skor/ History 1 Kısa Türkiye
452 453
Tarihi, (2. baskı Huntingdon: Eothen, 1988 [Ilk bası m: çok yazar tarafı ndan kaleme alı nmış yazı larda nitelikleri
Prentice Hall: New jersey, 1968]). Bu kitap Osmanl ı ve açısı ndan bazı dengesizlikler vardı r. Sanat ve edebiyata iliş-
Türkiye tarihinin hepsini kapsadığı ndan, Lewis'inkine ki- kin bölümlerin dahil edilmiş olması dizinin güçlü noktası
yasla Cumhuriyet dönemi üzerine çok daha az ayrıntıya sa- olup onu tam kapsaml ı bir tarih haline getirmektedir. Zayı f
hip bulunmaktadı r. Buna karşı lı k 19. yüzyıla iliş kin daha noktası ise yabanc ı kaynakları n eksikliğidir.
fazla bilgi vermektedir. 1988'deki ikinci baskısına, 1970'ler Okurlar, yayı n yönetmenliğini Murat Belge'nin yapm ış
ve 1980'lerin Türkiye'sini içeren yeni bir bölüm eklenilmiş- olduğu iki mükemmel tarih ansiklopedisini kesinlikle oku-
tir. Ama eski bölümlere dokunulmam ış ve bu nedenle bun- malı dı rlar: Tanzimat:icin Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi
lar eski ve kullanışsı z kalmışlardı r. Kitabı n sonuna yararlı (Istanbul: Iletiş im, 1986, 6 cilt) ve Cumhuriyet Dönemi Tür-
bir kaynakça eklenilmiştir, kiye Ansiklopedisi (Istanbul: Iletiş im, 1983, 10 cilt). Büyük
Çağlar Keyder'in State and Class in Turkey. A Study in Ca- ölçüde solcu ya da sosyalist bakış açısı yla yazılm ış olan bu
pitalist Development /Türkiye'de Devlet ve Situflar Kapitalist ansiklopediler kuşkusuz Türkiye'deki çağdaş tarih yand ı -
Geliş me Üzerine Bir inceleme (Londra ve New York: Verso, Al nı n durumunu yansitınaktad ı rlar.
1987) adlı çalış ması çok ilginç ve yeni düşünceler kazandı - Aslı nda genel tarih olmamakla beraber kendi alanları nda
ran bir knaptı r. Ders kitabı olmaktan çok bir tarih deneme- vazgeçilmez olan iki çalışmanı n al-alması gerekiyor. Tarı k
si olan bu çalış ma, Türkiye'nin kapitalist dünya sistemiyle Zafer Tunaya'n ı n kitabı Türkiye'de Siyasi Partiler 1859-1952
buttinleşmesi (bağımlılı k okulu) açısı ndan çağdaş Türkiye (Istanbul: bası mevi bilinmiyor, 1952), Türkiye'deki siyasal
tarihinin bir yorumunu sunmaktadı r. Yer yer toplumbilimci partilere iliş kin bir inceleme olup partilerin kişileri, prog-
olmayanlar için okunması zor olan bu kitap, Lewis, Stan- ramları ve tarihçeleri hakk ı nda ayrıntı lar vermektedir. Ha-
ford Shaw ve Davison gibi "çağdaş çı lar"ın çalışmaları na bir len genel kabul gören bir başvuru kitabıdı r. 1980'lerde üç
tezat oluşturması bakımı ndan yararlıdı r. cilt halinde yaymlanan ikinci baskısı nda daha fazla bilgi
Türkiye'de çağdaş Türkiye üzerine olan tarih yaztcılığı na hulunmakta, ama daha büyük ölçüde yanl ış lar da yer al-
uzun zamandan beri Kemalist tarihçilerin milliyetçi laik ve maktadı r. Niyazi Berkes'in kitabı zengin bir düşünce tarihi
çağdaşy görüşleri egemen olmuş tur. Ders kitapları nı eleşti- olup son iki yüzyılı kapsamaktadı r: Niyazi Berkes, The De-
ren tarihsel araştı rmalara göre, çoğunlukla Marksist yakla- velopment of Secularism in Turkey (Montreal: McGill Uni-
şimla, yazma giriş imleri 1970'lerden beri ilerlemektedir. versity Press, 1964). ITürkçesi: Türkiye'de crig,daslas-ma,
Buna en seçkin örnek, Sina Akşin'in yayın yönetmeni oldu- Ankara: Bilgi Yayı nevi, 19731
ğu dört ciltlik Türkiye Tarihi'dir, özellikle de son iki cildi:
Türkiye Tarihi 3: Osmanlı Devleti 1600-1908 (Istanbul: Cem,
Batı'yla bütiinleme ve ilk çağdaşlaşma
1988) ve Türkiye Tarihi 4: Çağdaş Türkiye 1908-1980 (Is- girişimleri (1792-1908)
tanbul: Cem, 1989). Dizi Türkiye tarihini 1980'e kadar ge-
tirmektedir. Bütünü itibariyle oldukça iyi olmakla beraber Onsekizinci yüzyıl sonları nda islahatları n ve Batı 'yla bütün-
dizi iç tutarlılı k ve iç "butünlükten biraz yoksundur ve bir- leşı nenin arifesindeki Osmanlı Imparatorluğu'nun durumu-

455
454
na iliş kin incelemeler çok azdı r. Uzun bir zaman Gibb ve dal History I Osmanlı Bürokrcularr. Bir Toplumsal Tarih
Bowen'ı n çalışması 18. yüzyı ldaki Osmanlı Imparatorlu- (Princeton: Princeton University Press, 1989). Ilgili çağdaş
ğu'nun klasik anlatı mı olmuş tu: H.A.R. Gibb ve Hamid Bo- kaynakçadan yararlanan bu iki kitap bütün dikkati Osman-
wen, Islâmic Society and the West. A Study of the Impact of lı toplumu gerçeğine hasretmiş olup böylece eski Osmanl ı
Western Civilisation on Moslem Culture in the Near East /Is- tarih yazıcılığı nı n en çok rastlanan iki tuzağı ndan birine
lam Toplumu ve Batı . Batı Uygarliguan Yalandogu'daki Müs- düşmemiş, yani gerçekler yerine normlara, toplum yerine
lüman Kültürü Üzerindeki Ethisi'ne Dair Bir Inceleme (Lond- devlete ağırlı k verilmesine yol açan merkezi hükümet bel-
ra: Oxford University Press, 1950-1957, cilt 1, bölüm 1 ve 2 gelerine aşı rı bağı mlı olmaktan sakmrnişlarchr,
[sadece bu iki bölüm yayı nlanmıştı r] ). Ancak bu çalış ma Sultan Ili. Selim (ve Fransız Devrimi) zamanı nın Osman-
genç kuşak tarihçiler tarafı ndan ciddi şekilde eleş tirilmiş lı Imparatorluğu'na ilişkin klasik çalışma Stanford Shaw'a
bulunmaktad ı r. örneğin bkz. Roger Owen, "The MicIdle aittir: Between Olcl and New: The Ottoman Empire under Sul-
East in the Eighteenth Century - an "Islamic" Society in Dedi- tan Selim III, 1789-1807 1 Yeni ve Eski Arası nda: Sultan III.
ne: A Critique of Gibb and Bowens IsIaınic Society and the Selim Zamanı nda Osmanlı Imparatorluğu 1789-1807 (Camb-
West 1 18. Yüzyı lda Ortadoğu - Gerileme Halindeki bir "Is- ridge, MA: Harvard University Press, 1971). Bu kitaptaki
lam" Toplumu: Gibb ve Bowen'in Islam Toplumu ve Batı Adlı ana noktalar aynı yazarı n üstte değinilmiş olan genel tarihi-
Çalışması Üzerine Bir Eleştiri" (Review of Middle Eastern ne de almmış bulunmaktadı r,
Studies, 1 (1975), s.101-102). Son zamanlarda tarihçiler 18, Fransız Devrimi düşüncelerinin Osmanlı lar'daki etki de-
yüzyı la, ve özellikle de ondokuzuncu yüzyıldaki değişiklik- recesine ilişkin tartış malar Lewis'in ünlü (ama tartış malara
lerin ne kadarını n Batı'n ı n etkisinin bir sonucu olduğu me- yol açan) makalesiyle başlamıştı: Bernard Lewis "The Im-
selesi yerine, ne kadarını n içerdeki bir sürecin devamı ol- pact of the French Revolution in Turkey / Frans ı z Devri-
duğu meselesine ilgi göstermeye başlamışlarchr. Bu konuda mi'nin Türkiye'deki Etkisi" (Cahiers d'histoire mondiale, Cilt
çığı r açan bir çalış ma için bkz. T.Naff ve R.Owen (yay.ycı- 1 No. 1 (1953), s.105-125).
net.) Studies in Eighteenth Century lslamic History I 18. Yüz- Sultan 11. Mahmut ve Tanzimat dönemlerindeki islahat
yı l Islam Tarihi Üzerine Incelemeler (Carbondale: Southern politikaları için Carter Findley'in yukarıda adı geçen çalış-
lllinois University Press, 1977). Ancak bu alandaki en iyi maları kesinlikle gerekli iki kitapur. Ilk kitap değişen bü-
eleştirel çalışmaları n çoğu, yerel arş iv malzernelerine daya- rokrasinin kurumsal tarihi, diğeri ise bürokrasi üyelerinin
nan bölgesel tarihlerden oluşmaktadı r. toplumsal tarihidir. Ayrı ca, Davisoıı'un Reform in the Otto-
Findley'in iki çalış masını n giriş bölümlerini bu alanda man Empire 1856-1876 I Osmanlı Imparatorluğu'nda Islahat
yol gösterici olarak özellikle yararlı buluyorum: Carter (2.baskı New York: Gordian, 1973) adl ı çalışması , Tanzi-
Bureaucratic Reform in the Ottoman Empire_ The mann 1856 Islahat Fermanı'ndan 1876 anayasası na kadar
Sublime Porte, 1789-1922 I Osmanlı Imparatorlugu'rida De- olan ikinci dönemindeki reformları titiz ve eksiksiz işle-
mokratik Islahat. Babı ali, 1789-1922 (Princeton: Princeton mekte, izlenen siyasa ve yönetim üzerinde yoğunlaşmakta-
University Press, 1980) ve Ottoman Civil Officialclom. A Su- dı r. Halil Inalcik'ın Applications of the Tanzimat and Its Soci-

456 457
al Effects (Lisse: Peter de Ridder, 1976; pamphlet 33 sayfa; Osmanlı Düs-üncesinin Doğusii. Türkiye'de Siyasal Dü.5uncele-
Archivum Ottomanicum V'den yenibası m (1973), s.97- rin Cağdaslasirı asi 1...Izerine Bir Inceleme (Princeton: Prince-
l 28) ITürkesi: "Tanzimat'ı n Uygulanması ve sosyal tepki- ton University Press, 1962) adlı kitabı nda bu hareketin on-
leri," Belleten XXVIII (1964), 623-690J adl ı çalışması , (Is- derlerinin düşüncelerine. ilişkin Şerif Mardin'in yapmış ol-
tanbul'dan, izlenen siyasaya iliş kin yapı lan açı klamaları n duğu tahlil halen bu konudaki en iyi çalış madı r.
tersine) reformları n eyaletlerdeki gerçek etkilerini değer- Yeni Osmanlı ları n isteklerine yanı t vermiş gözüken kı sa
lendirme gayretinde öncü bir çaba olmuştu. O tarihten bu ömürlü 1876 meş rutiyet rejimini Robert Devereux, The
yana bazı yazarlar bilhassa Arap eyaletleri (ve Arap kaynak- First Ottoman Constitutional Period. A Study of the Iv1idhat
ları) üzerine yoğunlaşan makalelerinde bu yaklaşı m ı örnek Constitution and Parliament / Birinci Meşrutiyet DonemJ.
almış lardı r. Midhat'in Anayasa ve Parlamentosu üzerine Bir Inceleme
imparatorluğun dinsel durumuna iliş kin olarak Frede- (Il.baskı Baltimore: Johns Hopkins, 1964) adlı kitabında
rick W. Hasluck'un Christı anity and Islam under the Sultans / ayrı ntısıyla işlemiştir.
Sulturilarrn Yönetimi Zamanı nda Hiristiyanlı k ve Isldrrityet Hem 19. yüzyı lda Avrupa htikümetlerinde hem de Tanzi-
(Oxford: Clarendon, 1929, 2 cilt) adlı çalışması eski olma- mat siyasetçilerinin dü şüncelerincle çok büyük bir rolü
sı na rağmen, yazarı nı n kişisel deneyimlerini esas alması n- olan haddinden fazla karmaşı k "Doğu Sorunu"na ilişkin en
dan dolayı okunmaya değerdir. Geleneksel olarak "millet- iyi inceleme için bkz. Matthew 5. Anderson, The Eastern
ler"e yakistirılan rol, Benjamin Braucle ve Bernard Lewis'iıı Question 1774-1923. A Study in International Relations / Do-
(yay.yönet.) Christians and Jews in the Ottoman Empire I Os- ğu Sorunu 1774-1923. Uluslararas ı Ilişkiler Üzerine Bir Ince-
manlı linparatorIugu'nda Hiristiyanlar ve Museviler (New leme (4.baskı Londra: Macmillan, 1972).
York: HoIrnes, 1982) adlı çalışması nda sorgulanrniş bulun- Tarihçiler arası ndaki genel eğilim, yani tarikilerin artı k
maktadı r. merkezi devlet tarihiyle, siyasal yaşam (politics) ve izlenen
19. yüzyı lı n (ve 20. yüzyı l başlarının) önemli eğitim re- siyasalarla (policy) ilgilenmiyor oluşu, Osmanlı Imparator-
formları Osman Ergin'in anitsal çalış ması nı n konusunu luğu'nun 19. yüzyıldaki ekonomik ve toplumsal tarihinin
oluşturmaktadı r: Türkiye Maarif Tarihi (Cilt 1-5, Istanbul: yazı lması nda hızlı bir artışa yol açmış tı r. Bu çalış maları n
Eser, 1977; ilk kez 1943'te bası lmış tı r). çoğu bağı mlı l ı k okulunun etkisindeki yazarlarca kaleme
Reformlar tarihi üzerine yeni düşüncelere sevkedeıı bir alınmış bulunuyor. Ekonomi tarihi konusunda okunması
tartış ma, Türkiye'nin bağımsı z entelektüel tarihçisi olan Il- gereken bir kitap için bkz. Şevket Pamuk The. Ottoman
her Ortaylen ı n Imparatorluğun En Uzun Yüzyı lı (2.baskı Is- pire and European Capitalism, 1820-1913. Trade, Inyestment
tanbul: Hil, 1987) adlı çalışmasında yer almaktad ı r. and Production (Cambridge ve Londra: Cambridge Univer-
Yeni Osmanlılar muhalefet hareketinin önemini Ortado- sity Press, 1987) ITUrkçesi: Osmanl ı Ekonomisi ve Dünya
ğu'nun kültürel tarihiyle ilgilenenler genellikle kabul et- Kapitalizmi 1820-1913. Ticaret, Sermaye ve Üretim Ilişkileri,
mektedirler ve The Genesis of Young Ottoman Thought. A Ankara: Yurt Yayinları ,19841. Charles lssawi'nin, The Eco-
Study in the Modernization of Turhish Political Ideas 1 Yeni nornic History of Turkey 1800-1914 / Türkiye Ekonomi Tarihi

458 459
1800-1914 (Chicago: Chicago University Press, 1980) adlı 1980). 1nalcı k ve Okyar'ın çalışması, geç Osmanlı ekonomi
çalış ması, giriş yazıları yla birlikte bir temel metinler seçki- tarihinin değişik yönleri üzerine değerli bilgiler de içer-
sinden oluş makta olup oldukça "kbsik" bir yaklaşımı yan- mektedir. 19'uncu yüzyılda Osmanlı ekonomisinin tekdüze
sıtmakta, Roger Owen'ı n The Middle East in the World Eco- çöküşü yolundaki eski anlatımı eleş tirel gözle bir değerlen-
nomy 1800-1914 I Dünya Ekonomisi Içinde Ortadoğu 1800- dirmeye tabi tutan çalışma için .bkz. Çağlar Keyder (yay.yo-
1914 (New York: Methuen, 1982) adlı çalışması ise, daha net.), "Ottoman Empire: Nineteenth Century Transformati-
yakı n zamanların tarihsel düşünce akımı nı yansıtmaktadı r. ons / Osmanlı Imparatorluğu: Yüzyı l'daki Dönüşümler"
Reşat Kasaba, The Ottoman Empire and the World Economy. (Review, Cilt Xl, No. 2, Spring 1988, Binghamton: Fernand
The Nineteenth Century I Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya. Braudel Center, 1988, s.169-178).
Ekonomisi. 19. Yüzyı l (Albany: State University of New York Jacques Thobie'nin kitabı Interets et imperialisme français
Press, 1988) adlı kitabı nda yerel Hıristiyan burjuvazisinin dans l'Empire Ottoman (1895-1919) / Osmanlı Imparatorlu-
rolünü yeniden tanı mlamaktadı r. Aynı yazarın, Huri Isla- O'nda Fransı z Çı karları ve Fransı z Emperyulizrni (1895-
ınoğlu-Inan'in yayı n yönetmenliğini yapmış olduğu The Ot- 1919) (Paris: Sorbonne, 1977) sı rf geç döneme eğiliyor ol-
toman Empire and the World Economy I Osmanlı 1mparatorlu- makla beraber mükemmel bir çalışmadı r.
gri ve Dünya Ekonomisi (Cambridge: Cambridge University Toplumsal tarih, ama işçi sü-dinin iş ve yaşam koşulları
Press, 1987) adlı makaleler derIemesinde yazısı bulunmak- anlanundaki toplumsal tarih ancak son zamanlarda ilgi gör-
tadı r. (Yedisi daha önceden bilinen) 17 makalenin yer aldığı meye başlamış tı r. Donald Quataert yakı n bir zaman önce,
bu kitap, örnekolay çalış malarından yola çı karak ve Wal- sorunlara ve kaynaklara giriş niteliğinde çok aydı nlatıcı bir
lerstein'ı n "çağdaş dünya sistemi" açısı ndan hareketle birta- yazı yayı nlamıştı r: "Labor and Working Class History Un-
kı m önemli meseleleri ele almaktadı r. Yeni yayınlanan Do- ring the Lale Ottoman Period, c. 1800-1914 / Geç Osmanl ı
nald Quataerein Manufactoring in the Age of the Industrial Döneminde Emek ve Einekçi Sınıfı Tarihi 1800-1914" (Tur-
Revolution (Cambridge): Cambridge University Press, kish Studies Association Bulletin (1992), s.357-369). Aynı
1993) adlı çalışması bu konuda daha önceki düşünceleri- yazarı n bir diğer çalışması, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyı l
mizi kökünden değiş tirecek kadar önemlidir. başları ndaki sı nai ve ticari gelişmeye ilişkin, toplumsal
Kongre bildirilerine ilişkin derlemeler içerisinde başvu- yönler üzerinde odaklaşan birtakım örnekolay çalışmaları n-
rulmaya çok değer iki çalışma bulunmaktadı r: Jean-Louis dan oluşmaktadır: Social Disintegration and Popular Resis-
Bacque Grammont ve Paul Dumont (yay.yönet.), Economies tance in the Ottoman Empire, 1881-1908. Reactions to Euro-
et societes dans l'Empire Ottoman (fin du XVI1I-debut du XX pean Economic Penetration (New York ve Londra: New York
siecle) I Osmanlı Imparatorluguncla Ekonomiler ve Topluluk- -University Press, 1983). Eski tarihli bir çalışma hala Impa-
lar (18. Yüzyı l sonundan 20.Yüzyil bası na kadar) (Paris, ratorluğun mali tarihi hakkında genel geçerliği olan bir
CNRS, 1983) ve Halil Inalcik ve Osman Okyar, Social and başvuru kitabı olmaya devam etmektedir: A. du Velay, Essai
Economic History of Turkey (1071-1920) Türkiye'nin Toplum- sur l'histoire financiere de la Turquie depuis le regne du Sultan
sal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920) (Ankara: Meteksan, Mahmoud Il jusqu'a nos jours 1 Sultan II. Mahmut'un Saltana-

461
460
Ondan Günümüze Kadar Türkiye Mali Tarihi Üzerine Deneme cut kaynakçaya iliş kin incelemelere yer verilmiştir.
(Paris: Arthur Rousseau, 1903). Jön Türkler'in Abdülhamiı'e mulıalefetiyle ise daha fazla
Oldukça yeni olan bir diğer alan demografi tarihiclir. De- ilgilenihnektedir. Ernest Ramsaur'un kitabı The Youıı g
mografik bilgiler açısı ndan en yaygın şekilde kullanılan ça- Ttirks. Prelude to the Revolution of 1908 (New York: Russell
lışmalar, sı rf rakamları n dökümünü yapmasına ve çözümle- r Russell, 1957) [Türkçesi: Jön Türkler ve 1908 Iki ilcdi, çev.
melere az yer vermesine rağmen yine de çok yararlı olan Nuran Ülken, Istanbul: Sander Yayı nları, 1972] uzun bir
Kemal Karpat'in Ottornan Population 1830-1914. Demograp- zamandan beri klasik bir yapittı r_ Ama, Hanioğlu'nun çok
hit: and Social Characteristics I Osmanlı Nüfusu 1830-1914. etrallı arşiv incelemesine dayanan çalışması , muhalefet ha-
Demografik ve Toplumsal özellikler (Madison: University of reketinin 1902'ye kadarki ilk aşaması bahsinde onun yerini
Wisconsin Press, 1985) ve Justin McCarthy'nin The Arab almış bulunmaktadı r: Şükrü Haliloğlu, Bir Siyasal Örgüt
World, Turkey and the Balhans (1878-1914): A Handbook of Olarak Osmanlı Ittiliad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Turklük
Historical Statistics I Arap Dünyası , Türkiye ve Balkanlar (1889-1902) (Istanbul: Iletişim Yayınları , 1986).
(1878-1914): Tarihsel istatistikler El Kitab ı (Boston: Türk ulusculuğunun Abdülhamit'in saltanatı sı rasındaki
G.K.Hall, 1982) adlı calişmalandir. blay0ı ylıştı nu David Kushner The Rise of Turhish Nationalism
Justin McCarthy'nin bir diğer çalışması olan Musiims and 1876-1908 1 Türk Ultiscrulugunun Yükseli şi 1876-1908
Minorities. The Poptdation of Ottoman Anatolia and the End (Londra: Frank Cass, 1977) adlı kitabı nda işlemiş tir.
of the Empire I Müslümanlar ve Azı nlı klar Osmanlı lar Zama-
nı nda Anadolu Nüfusu ve Imparatorluğun Sonu (New York:
Jön Türk dönemi (1908-1950)
New York University Press, 1983), Osmanlı lar zanıan ı ndaki
Anadolu nüfusunu Osmanlı kayitlarma göre tam olarak res- Jön Türk devrimi ve ikinci Meşrutiyet dönemi bazı üstün
metine yolunda tek girişim olup Ermeni eleş tirmenlerin nitelikli çalışmaları n konusu olmuştur. Feroz Ahmad'in The
sert saldı rı ları na uğramıştı r. Young Turks. The Committee of t_hth)fi and Progress in Turkish
Sultan Abdülhamit'in 1876'dan 1909'a kadar süren salta- Polltics 1908-14 (Oxford, Clarendon, 1969). [Ttı rkçesi: Itti-
nat dönemine ilişkin gerçekler ve ayrı ntilar yeterince yazı l- hat ve Terakki (1908-1914), çev. Nuran Yavuz, Istanbul:
mamıştı r. Bu dönem uzun bir zaman, bir gerici istibdat ve Kaynak Yayınları , 1984] adlı çalışması 1908-1913 yılları nı
duraklama dönemi olarak görülmüş tü. Bu dönemi yeniden ayrı ntistyla ama sı rf siyasal açıdan ele almakta, yazarın ma-
bir değerlendirmeye tabi tutan ve onu Tanzimat'ı n doruğu kalelerinden derlenen Ittihatçtlı ktan Kemaltzme, çev. Fatma-
olarak gören ilk kişi Lewis olmuştu. Bu temayı sonradan gül Berktay (Istanbul: Kaynak Yayınları, 1985) adlı kitabı
Shaw, makalelerinde ve yukarı da adı geçen tarihinin bu dö- ise sonraki döneme (1913-1918) ili şkin değerli bilgiler
nemi ele alan bölümünde işledi. Shaw'un kitabını n sonun- içermektedir. Sina Akşin'in Jötı Türkler ve Ittihat ve Terak-
da (s.453-454'te) ve Jean De.ny'nin "Abd al-Hamid 11 (Gazi) (Istanbul: Remzi Yayı nevi, 1987), halen Ikinci Meşruti-
(Abclülhamid)" (Encyclopaedia of Islam, 2.baskı, Leiden: yet dönemine iliş kin en iyi genel tarihtir. Aynı yazarın dok-
Brill, 1954-, Cilt 1 (1960), s.63-65) adlı makalesinde, inev- tora tezi olan 31 Mart Olayı (Ankara: Ankara Üniversitesi

462 463
Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1970), 1909 karşıdevrimini ele al- Ankara: Yurt Yayı nları , 1986] adlı çalışması; Şerif Mardin'in
makta olup Jön Türk hareketinin niteliğinin anlaşilmasında üstün çalışması Continuity and Change in the Ideas of the Yo-
çok yararlı katkıları olmaktadır. Hikmet Bayur'un 1940'lar- ung Turks I Jön Türklerin Düşüncelerinde Süreklilik ve Deği-
da yayı nlanmış olan on ciltlik Türk Inkı labi Tarihi (8 ciltlik şim (Robert College, School of Business Administration and
3 bölüm, 2.baskı Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1983), itti- Economics Occasional Papers, 1969) ve yine Şerif Mar-
hatçı aleyhtarı önyargısı na rağmen, ❑ döneme iliş kin bir din'in Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895-1908 (Ankara:
bilgi hazinesi olarak halen aşılmamıştı r ve kuşkusuz ası l- Türkiye iş Bankası, 1964). Uriel Heyd'in yine Ziya Gökalp
madan da kalacaktı r. ve onun düşünceleri üzerine olan eski çalışması halen ya-
Jön Türkler'in Birinci Dünya Savaşı sı rasında bir "ulusal rarlıdı r: Turkish Nationalism and Western Civilisation (Lond-
ekonomi" kurma girişimlerini Zafer Toprak incelemiş tir: ra: Luzac, 1950). Kitapta Gökalp'in kı sa ama mükemmel
Türkiye'de "Milli iktisat" 1908-1918 (Ankara: Yurt Yayı nları, bir yasamöyküsü verilmiştir. Islamcı akımı Esther Debus
1982). Savaş yılları nı n siyasal ve toplumsal gelişmeleri, son çalışması nda incelemiştir: Sebilürreşad: eine vergleichen-
olaylara tanı k olan seçkin Türk gazetecisi Ahmet Emin Yal- de Untersuchung zur islümlischen Opposition der vor-und
man tarafından ele alı nmıştı r: Turhey in the World War I nachkemalistichen Ara (Frankfurt am Main: Peter Lang,
Dünya Savaşı'nda Türkiye (New Haven: Yale University 1991). Adı ndan da anlaşı ldığı gibi bu çalışma Jön Türk dö-
Press, 1930) nemiyle sını rlı kalmamaktadı r.
Türk toplumunda devam eden kimlik bunal ı mı yüzün- Türkiye'nin, Birinci Dünya Savaşı askeri tarihi konusun-
den, Jön Türk dönemindeki entelektüel tartış malar (bir öl- da, Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi'nin çok sayıdaki yayt-
çüde bunlar bugün de halen sürmekte), çok sayı daki kitap nı ndan oluşan kendi resmi savaş tarihi vardı r. Ayrıca temel
ve makaleye konu olmaktadı r. Niyazi Berkes'in yukarıda bilgileri veren Fransızca yazı lmış ve okunması daha kolay
sözü edilen Development of Secularism'i (Türkiye'de Çağdaş- küçük çaplı bir askeri tarih de mevcuttur: Maurice Larcher,
laşma) en önemli başlangıç kitapları ndan biridir. Başvuru- La guerre turque dans la guerre mondiale Dünya Savaşı Içeri-
lacak diğer çalışmalar şunlardı r: Hilmi Ziya Ülker), Türki- sinde Türk Savaşı (Paris, 1926). Savaş çabaları nı n önemli
ye'de Çağdaş Düş ünce Tarihi (2. baskı, Istanbul: Ulken, bir yönüne, yani Alman subayları n rolüne dikkat çeken iki
1979), içinde önemli bütün düşünürler için tanı tı m yazıları çalışma için bkz. Jehuda L. Wallach, Anatornie einer Militür-
bulunmaktadı r; Taha Parla'nın önde gelen Jön Türk ideolo- hilfe. Die preussische-deutschen Militarrnissionen in der Turkei
gu üzerine incelemesi The Social and Political Thought of Zi- 1835-1919 (Düsseldorf: Droste, 1976) ve Ulrich Trumpe-
ya Gökalp, 1876-1924 (Leiden: Brill, 1985); Masami Arai'in ner, Germany and the Ottoman Empire, 1914-1918 Almanya
son çalışması Turkish Nationalistn in the Young Turk Era / ve Osmanlı Imparatorluğu 1914-1918 (Princeton: Princeton
Jön Türk Döneminde Türk Milliyetçiliği (Leiden: Brill, 1992); University, 1968).
François Georgeon'un Aux origines du nationalism turc: Yu- Ermeni meselesi yetmiş beş yıldı r şiddetli bir tartış manı n
suf Akçura (1876-1935) (Paris: 1980) [Türk Milliyetçiliği- konusudur. Bu tartış ma üzerine bir inceleme için bkz.
nin Kökenleri - Yusuf Akçura - (1876-1935), çev. Alev Er, Gwynne Dyer, "Turkish "Falsifiers" and Armenian “Dece-

464 465
ivers": HistoriograpIly and the. Armenian Massacres / "Sap- [2 cilt]), Osmanlı hükümet arş ivine, gazetelere ve amlara
tı rmacilar", Ermeni "hilekarlar" Tarih Yazıcı lıgı ve Ermeni dayanmaktadı r ve Selahattin Tansel, Mondros'tan Madan-
Katliamları " (Middle Eastern Studies, 12 (1976), s.99-107). ya 'ya Kadar (Ankara: Başbakanlı k Kültür Müsteşarlığı ,
1976'dan bu yana tek yanlı faaliyetler sürmekte olup Türk 1973-1974 [4 cilt]), Ankara'daki Türk inkılap Tarihi Ensti-
ya da Ermeni mali desteğiyle çok sayıda yayı n yapılmıştı r. tüsü -arşivinden yararlanmıştı r. Sabahattin Selek'in, Anadolu
Istanbul'un savaş sonrası ndaki durumu iki yazar tarafı n- !külah (6.baskı , Istanbul: Cem, 1976), önde gelen bir solcu
dan işlenmiştir: Sina Akşin, Istanbul Hükümetleri ve Milli gazeteci tarafından yapılmış ilginç bir düzeltmeci tarih ya-
Mücadele (Istanbul: Cem, 1983) adlı kitabı nda Vahdettin zıcı lığt girişimidir. Paul Dumont'nun kısa ama mükemmel
hükümetlerinin siyasetini incelemekte, Nur Bilge Criss ise, çalışması, 1919-1924 Mustafa Kemal invente la Turquie mo-
Istanbul During the Allied Occupatı on 1918-1923 (doktora derne I 1919-1924 M. Kemal Çağdaş Türkiye'yi Yaratıyor
tezi, George Washington University, 1990). [Türkçesi: İşgal (Brussels: Complexe, 1983), bir Batı dilinde bu döneme
Altında Istanbul, Istanbul: Iletiş im, 1993] adlı çalışmasında ilişkin son zamanları n tek tarihsel toplu bakış çalişmasidı r.
işgal güçlerinin siyaseti üzerinde durmaktadı r. Erik J.Zürcher'in çalışması The Unionist Factor. The Role of
Savaş ertesi yı llarda Sevres ve sonra da Lozan Antlaşma- the Comrnittee of Union and Progress in the Turkish National
sı'm doğuran diplomasiye ilişkin olarak, Paul C. Helmre- Movernent (Leiden: Brill, 1984) [Türkçesi: Milli Mücadelede
ich'in büyük güçlerin diplomasisini inceleyen From Paris to Ittihatçilı k, çev. Nüzhet Salihoğlu, Istanbul: Bağlam Yayınla-
Sevres. The Partition of the 0UL:unan Empire at the Peace Con- rı , 1987], dikkatini Imparatorluk ile Cumhuriyet arası nda-
ference of 1919-1920 I Paris'ten Sevres'e. Osmanlı Imparator- ki devamlı lı k üzerine toplayarak iç siyaset ve Müdafaa-i
luğu'nun 1919-1920 Baris Konferansı'nda Taksim Edilişi (Co- Hukuk hareketini incelemektedir.
lumbus: Ohio State University Press, 1974) ve Salahi Rarns- Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi'nin Birinci Dünya Sa-
dan Sonyel'in Türk milliyetçilerinin diplomasisine ağırlı k vaşı üzerine olduğu gibi bağımsızlı k savaşı nı n sırf askeri
veren Turkish Diplonı acy 1918-1923: Mustafa Kemal and the yönleri üzerine de birçok ciltten oluşan bir tarih çalışması
Turkish National Movement 1 Türk Diploması sı 1918-1923: mevcuttur.
Mustafa Kemal ve Türk Ulusal Hareketi (Londra ve Beverley Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Paşa Atatürk'ün
Hills: Sage Publications, 1975) adlı çalışmaları bulunmak- yaşamoyküsü üzerine akademik bir çalışmanın halen yapıl-
tadı r: Stefanos Yerasimos, Türk-Sovyet ilişkileri Ekim Devri- mamış olması şaşı rticıdı r. Popüler çalışmalar içerisinde en
mi'nden Milli Mücadeleye (Istanbul: Gözlem, 1979) adlı ki- iyi olanları Şevket Süreyya Aydemir'in, Tek Adam. Mustafa
tabında, Müdafaa-i HukukçuIar ile. Bolşevikler arasındaki Kemal 1881-1919 (6.baskı , Istanbul: Remzi, 1976, 3 cilt) ve
ilişkiler üzerinde clurmaktadır. Lord Kinross'un [Patrick Balfourl, Atatürk. The Rebirth of a
"Milli mücadele", yani Anadolu'daki ulusal direniş tarihi- Nation (2.baskı , Londra: Weidenfeld & Nicolson, 1964)
ne ilişkin çok fazla sayıda yayı n mevcuttur. Bu konuda en [Ti:ı rkçesi: Atatürk. Bir Milletin Yeniden Uyanışı, çev. A. Te-
yararlı giriş kitapları için bkz. Tayyib Gökbilgin, Milli Mü- zel, Istanbul: Sander Yayı nları , 1972] adlı çalış malarıdı r.
cadele Başlarken (Ankara: Türkiye Iş Bankası , 1959, 1965 Aydemir, özel belge derlemelerine ulaşabilip onları kullan-

466 467
mış, Kinross ise Atatürk döneminden hayatta kalan birçok
adlı çalışması , Müdafaa-1 Hukuk hareketi içerisindeki ayrı-
kişiyle konuşmuş tur. Son yıllarda yapılan çalışmalardan ya-
lığı ve Atatürk'ün karşısı ndaki siyasal rakiplerin 1925 Kürt
rarlanan yeni yayı nlanan iyi bir özetleyici çalışma şudur:
isyanı ndan sonra tasfiyesini ele almaktadı r. Bu ayaklanma
Mc Afie, Atatürk (London, Longmann, 1994) Ali Kazancıgil ve genel olarak Kürt sorunu için okuyucu antropolog Mar-
ve Ergun özbudun (yay.yönet.) tarafından yazılan Atatürk.
tin van Bruinessen'in çal ışması na başvurraalıdı r: Agha, Sha-
Founder of a Modern State / Atatürk. Çağdaş Bir Devletin Ku- ikh and State. The Social and Political Structures of Kurdistan
rucusu (Londra:. C.Flurst & Co,1981), Atatürk'ün yaşamoy-
(Londra: Zed, 1992) [Türkçesi: Ağa, Şeyh ve Devlet. Kürdis-
küsü değil ama onun düşünceleri ve mirası üzerine yazı l-
tan'ı n Sosyal ve Politik örgütlenmesi, çev. Remziye Arslan,
mış ve önemle tavsiye olunacak bir makaleler derlemesidir.
Ankara: Öz-Ge Yayı nevi, tarihsiz1. Bu kitap yazarın 1978
Aynı tavsiye Jacob Landau (yay.yönet.), Atatürk and the Ivlo-
tarihli akademik çal ış ması nı n yeniden gözden geçirilmiş
dernisation of Turkey / Atatürk ve Türkiye'nin cağdaşlasmasi
baskısıdı r. Bu konuya ilişkin bir diğer Ingilizce kitap için
(Boulder: Westview, 1984) adl ı çalışma için de geçerlidir.
bkz. Robert Olson, The Emergence of Kurdish Nationalism
özellikle Atatürk için yazı lmış yapidarla ilgilenenler için, and the Sheikh Said Rebellion, 1880-1925 / Kürt Uluscultigu-
Muzaffer Gökman'ı n üç ciltlik kaynakçast Atatürk ve Dev-
num Doğu l u ve Şeyh Sait Isyan', 1880-1925 (Austin: Univer-
rimleri Tarihi Bibliyografyas! (Istanbul: Milli Eğitim Bakan-
sity of Texas Press, 1989). Kitap, bu isyanı uzun uzadıya
ligi, 1963-1977), çeşitli dillerden 10 bin kadar yapıt adını
anlatması ve Ingilizlerin siyaset oluş turma sürecinin iç yü-
vermektedir.
zünün anlaşilmasun sağlaması açısı ndan ilginçtir, ama Türk
Erken Cumhuriyetin siyasal geliş meleri konusunda baş-
tarihine ilişkin yerleri güvenilmezdir. Kemalizme karşı en
vurulacak kitap Mete Tu ııçay'ın T.C.'nde Tek-Parti Yöneti-
kararlı meydan okuyan bir akl ı n haline gelen Islami akı mın
minin Kurulması (1923-1931) (2.baskı , Istanbul: Cem,
tahlili için bkz. Şerif Mardin, Reiiğion and Social Change in
1989) adlı çalışmasıdir. Aynı yazarın, 1967'deki ilk baskı-
Modern Turkey. The Cose of Beditizzaman Said Nursi, New
sından bu yana iyice gözden geçirilmiş ve genişletilmiş olan York: State University of New York Press, 1989. [Türkçesi:
Türkiye'de Sol Akı mlar (1908-1925) (4.baskı, Istanbul: BDS, Türkiye'de Din ve Toplumsal Dcgisme: Bediuzzatnan Said
1991, 2 cilt) adlı çalışması ise, (Cumhuriyet öncesi ve za-
Nursi Olayı , çev. Metin culhaoğliı , Istanbul: Iletişim Yayı n-
manı ndaki) siyasal solun tarihi üzerine genel kabul görmüş
ları , 19921. Toplumbilimcilerin kendine özgü dilinin ötesi-
bir başvuru kitabıdı r. Bu kitap, aşırı sağcı yazar Fethi Teve-
ne geçildiği andan itibaren kitabı n yeni anlayiştarla yüklü
toğlu'nun tanınmış çalışması Türkiye'de Sosyalist ve Komü-
olduğu görülür.
nist Faiiliyetler (1910-1960) (Ankara: Komünizmle Müca- 1920'ler ve 1930'larda Türkiye'nin toplumsal, ideolojik
dele, 1967) ile aradaki farklılı kları görmek için karşdaşuri-
ve siyasal dönüş ümü üzerine birçok kitap yazı lmış bulun-
labilir. Erik J. Zürcher'in Opposition in the Early Turhish Re-
maktadı r. Içlerinden baz ı sı o tarihlerden bu yana ihmale
public. The Progressive Republican Party 1924-1925 (Leiden:
uğramıştı r. Oysa görgü tanikl ı g,ina dayanan anlatimları ve
BrilI, 1991), [Türkçesi: Terakkiperver Cumhuriyet Fı rkası ,
birer bilgi kaynağı olmalar ı ndan dolayı bu çalışmalar hala
çev. Gül Çağalı Güven, Istanbul: Bağlam Yayınları, 19921
bir değere sahiptirler. Bilhassa bkz. 1:11ıot Grinnell Mears
468 469
(yay.yönet.) Modern Turkey. A Politico-econotnic interpretati- of Irredentism 1 Türkiye'de Pantürkizrn. Irredentism Üzerine
on 1908-1923 I Çağdaş Türkiye. Bir Siyasal-Ekonomik Yorum Bir İnceleme (Londra: C. Hurst & Company, 1981). Mah-
1908-1923 (New York: Macmillan, 1924); Henry Elisha Al- mut Gologlu'nun, Milli Mücadele Tarihi (Ankara: özel,
len, The Turkish Transformation. A Study in Social and Religi- 1968-1971, 5 cilt) ve bunun devam ı olan Türkiye Cumhuri-
ous Development 1 Türkiye'nin Dönüsütnü. Toplumsal ve Din- yeti Tarihi (Ankara: özel, 1972-1974, 3 cilt) adlı çalış maları
sel Gelişme üzerine Bir Inceleme (Chicago: University of 1919-1945 döneminin tarihini oluş turmakta olup Türk
Chicago, 1935 lyeni baskı, New York: Greenwood Press, kaynakları nı , bilhassa da Millet Meclisi tutanaklarini esas
1968D; August Ritter von Kral, Das Land Kam(41 Atatürks. almaktadı rlar.
Der Werdegang der modernen Türkei (2.baskı, Viyana: Wil- Kemalist ideoloji ve bu ideolojinin çağdaşlaş ma ve de-
helm Braumüller, 1937); Kurt Ziemke, Die neue Türhei, Po- mokrasiyle olan ilişkisi üzerine ilginç ve eleş tirel bir tartış-
litische Entwichlung 1914-1929 1 Yeni Türkiye, Siyasal Geliş- ma için bkz. Levent Köker, Modernleş me, Kemalivn ve De-
me 1914-1929 (Stuttgart: Deutsche Verlagsaritalt, 1930), mokrasi (Istanbul: Iletişim Yayınları , 1990).
1930'daki uysal muhalefet deneyimi (ama o kadar da uy- Savaş ertesinde çok partili siyasete ve ekonomik Iiberaliz-
sal çı kmamıştı), Walter E Weiker'in kitabı nı n konusudur: rne geçiş Kemal Karpat'in Turkey's Politics. The Transition to
Political Tutelage and Democracy in Turkey. The Free Party a Multi-Party System (Princeton: Princeton University
and its Aftermath 1 Türkiye'de Siyasal Vesayet ve Demokrasi. Press, 1959) adlı kitabının konusudur. Batı dilinde bir Türk
Serbest Fı rka ve Doğurduğu Sonuçlar (Leiden: Brill, 1937). yazar tarafı ndan yapılmış Cumhuriyete ilişkin ilk ciddi ta-
Kitap, bir tarih değil daha çok siyaset bilimi çalışmasıchr, rihsel inceleme olup Demokratlar henüz iktidardayken ya-
ama yine de yararlıdı r. Atatürk ve Inönü zamanındaki tek zı lmıştı r. Ilginçtir, Karpat, (olacağı na ilişkin bir tahminde
parti yönetimi dönemi Cemil Koçak tarafı ndan Türkiye'de bulunmadığı ) 1960 askeri darbesi sonrası nda gerçekleştiril-
Milli Sel Dönemi (1938-1945) (Ankara: Yurt Yayı nları , miş birtakım islahatları kitabı nı n sonunda tavsiye etmekte-
1986) adlı kitapta ustalı k ve başarı yla anlatılmış bulunmak- dir. Aynı konuda Taner Timufun çalışması Türkiye'de Çok
tadı r. Türkiye'nin Ikinci Dünya Savaşı ndaki tarafsızlıgı Se- Partili Hayata Geçiş (Istanbul: Iletişim Yayı nları, 1991), si-
lim Deringil'in kitabında hakkıyla incelenmiştir: Turkish yasal soldan görüldüğü şekilde geçiş dönemine ilişkin kısa
Foreign Policy During the Second World War: an "Active" Ne- ama yeni düşüncelere ve düşünme yolları na yol açıcı bir
utrality I Ikinci Dünya Savaşı Sı rası nda Türk Dış Siyaseti: çözümlemedir.
"Aktif" Tarafstzl ı lı (Cambridge: Cambridge University
Press, 1989). Kitap, Inönü'nün siyasetlerine çok sıcak bak- Huzursuz bir demokrasi (1950-1992)
maktachr. Bir süre Ikinci Dünya Savaşı'nda ve sonra da So-
ğuk Savaş sı rası nda ciddi bir siyasal güç haline gelmeye yüz Feroz Ahmad'ı n savaş ertesi döneme toplu bakış sunan The
tutmuş olan Panturkist hareket, hareketin önde gelen şah- Turkish Experiment in Democracy 1950-1975 I Turkiye'nin
siyetleri ve yayinlanyla birlikte Landau'nun kitabında anla- Demokrasi Deneyimi 1950-1975 (Londra: C.Hurst & Com-
tılmıştı r: Jacob M. Landau, Pan-Turkism in Turkey. A Study pany, 1977) adlı çalışması belgelerle desteklenmiş olup do-

471
tt7n
nemin Türk basınını ndan ve ilgili kişilerle yapılmış müla- "Ikinci Türkiye Cumhuriyeti", yani 1960 ve 1980'de ger-
katlardan yararlanı lmıştı r. Ecevit'in ve onun siyasetinin hâ- çekleşmiş iki askeri darbe arasındaki yıllar, yukarıda anı lan
lâ Türkiye'nin büyük umudu olarak görüldüğü bir zaman- kitapların bazıları tarafı ndan ele alınmış bulunmaktadı r. Bu
da kaleme alı nmış olduğuna dair belirtiler taşı maktadı r. sanayileşme, hızlı toplumsal değişme ve artan siyasal istik-
Türkiye ile ABD arası ndaki ilişkilerin 1950'lerde geliş me- rarsızlı k dönemi, Kemal Karpat'ın (yay.yönet.) Social Chan-
si, Amerika'da Türkiye'ye karşı yeniden bir ilgi uyandı rı p ge and Politics in Turkey. A Structural-Historical Analysis /
kısa zamanda çok büyük sayıda yeni yayına neden olmuş- Türkiye'de Toplumsal Değişim ve Siyaset. Bir Yapı sal ve Tarih-
tu. Içlerinden bazıları, yazarlarını n Türk toplumuna iliş kin sel Çözümleme (Leiden: Brill, 1973) ve Ergun Ozbudun'un
doğrudan doğruya kendi özgün betimlemeleri olduğu için hemen hemen aynı ad ı taşıyan ama çok farklı olan Social
halen okunmaya değerdir: Richard D. Robinson, The First Change and Political Participation in Turkey / Türkiye'de Top-
Turkish Republic. A Case Study in National Development 1 Bi- lumsal Değişim ve Siyasete Katı lı m (Princeton: Princeton
rinci Türkiye Cumhuriyeti. Ulusal Kalkinma Üzerine Bir Ör- University Press, 1984) adlı kitapları nda da işlenmiştir. Bi-
nek-Olay Çalış ması (Cambridge, MA: Harvard University rinci kitap bir rnakateler derlemesi olup ikincisi ise bir siya-
Press, 1963); Eleanor Bisbee, The New Turks. Pioneers of the set bilimcisinin kaleminden bir monografidir. Jacob Lan-
Republic, 1920-1950 1 Yeni Türkler. Cumhuriyetin Oncüleri dau'nun Radical Politics in Modern Turkey (Leiden: E.J. Brill,
1920-1950 (3.baskı , Philadelphia: University of Pennsylva- 1974) adlı kitabı yararlı bir çalışma olmakla beraber bu dö-
nia, 1956); ve çağdaş Türkiye'ye iliş kin çok az sayıdaki kar- nemde Türkiye'de faal olan sağcı ve solcu köktenci grupla-
şı laş tı rmalı incelemelerden biri olan Robert E. Ward ve rı n kuru bir katalogudur. Bu gruplar Oehring'in kitabı na da
Dankwart A. Rustow'un (yay.yönet.) Political Modernizati- konu olmuş tur, ancak yasadışı olanları değil sadece yasal
on in Japan and Turkey / Japonya ve Türkiye'de Siyasetin olanları ele almıştı r: Otmar Oehring, Die Türkei im Span-
Çağdaşlaş mast (Princeton: Princeton University Press, nungsfeld extremer Ideologien (1973-1980). Eine Üntersuc-
1964) adli çalışması . Frederick W. Frey'in, Türk milletve- hung der politischen Verhaltnisse (Berlin: Klaus Schwarz,
killerinin geçmiş ferini ve davranış larını tahlil eden The Tur- 1984).
hish Political Eke/ Türk Siyaset Seçkinleri (Cambridge, MA: Türk siyasetinde Islam'ı n rolü, belki de en hararetle tartı-
MIT, 1965) adlı çalışması savaşı n hemen ertesindeki dö- şı lan bir meseledir. Bu konuda Binnaz Toprak tarafından
nemle sını rlı kalmamakIa beraber, Kemalizm ve Kemalizm yapılmış Islam and Political Development in Turkey 1 Türki-
sonrası meclisler arası ndaki büyük farklılı klar üzerinde ye'de Islam ve Siyasal Gelişme (Leiden: Brill, 1981) adlı par-
dikkatle ,durmaktadı r. lak bir inceleme ve Richard Tapper'in yayı n yönetmenliğini
Demokrat Parti yönetimini sona erdiren darbe için bkz. yapmış olduğu, IsIcun in Modern Turkey. Religion, Politics
Walter F Weiker, The Turkish Revolution 1960-1961. Aspects and Literature in a Secular State 1 Çağdaş Türkiye'de Islam.
of Military Politics (Washington D.C.: Brookings Instituti- 'Laik Bir Devlette Din, Siyaset ve Edebiyat (Londra: I.B.Ta-
on, 1963). Oldukça ılımlı şekilde işlenmiş tir, Robinson'un uris, 1991) adlı bir derleme mevcuttur. Bu derleme 1988 yı-
çalışmasıyla karşilaş urmada yararlanı labilir. lında Londra Üniversitesi SOAS'la yapılmış bir atölye çalış-

472 473
ması nın sonuçlarını sunmakta olup, bugünün meseleleri
ABD'de modası . oldukça geçmiş gibi gözüken alan incele-
üzerine büyük ölçüde toplumbilimcinin görüş noktasından meleri el kitapları Almanya'da çok geliş miş bulunmaktadı r.
ilginç makaleler içermektedir. Werner Kündig-Steiner ve özellikle Wolf Dietrich Hütte-
Irving Schick ve Ahmet E. Tonak'ı n çalışması olan Turkey roth bu alanda iyi örnekler vermiştir.
in Transition. New Perspectives, 1923 to the Present (Londra: Ikinci Cumhuriyetin ekonomi tarihi William Hale'in çalış-
Oxford University Press, 1986), 1980 darbesi sonrası nda masindaki ana unsurdur: The Political and Econornic Develop-
akademik yaşamları yasaklanmış solcu Türk entelektüelle-
ment of Modern Turkey I Çağdaş Türkye'nin Siyasal ve Ekono-
rinin makalelerinden oluşan ilginç bir derlemedir. 1960- mik Kalkınmas ı (Londra: Croom Helm, 1981). 1960 sonra-
1971 dönemine ait okunmaya değer bir diğer makaleler ki- sı ndaki dönemde önceki dönemlere göre daha başarı lıdı r.
tabı için bkz. William Hak (yay.yönet.), Aspects of Modern Zvi Yehuda Herschlag'ı n kitabı The Contemporary Turkislı
Turkey I Çağdaş Türkiye'nin Görünümleri (Londra: Bowker, Econorny / Günümüz Türk Ekonomisi (Londra: Routledge,
1976). 1973'te Durham'da yapılmış bir konferansı n sonuç- 1988) verdiği bilgiler en güvenilir olan ekonomi çalışması-
larını içeren bu kitapta, birtakı m seçkin Ingiliz gözlemcisi (lir. Konuyu 1980 darbesi ve "üçüncü Türkiye Camhuriye-
tarafı ndan Türkiye üzerine çeşitli konular ele alı nmaktadı r. trnin ötesine göttı rmekte.dir. Erken dönem için aynı yaza-
1971 mulitı raslyla gelen darbe, Ismail Cem [Ipekçil'nin,
rı n Turkey, the Challenge of Growth / Büyüme Güçlüğü (Le-
titiz araştı rıcı lığınm mükemmel bir eseri olan çalışmasını n iden: Erdi, 1968) adlı çalışması halen yararlıdı r. Türk eko-
konusudur: 12 Mart (Istanbul: Cem, 1972). Türkiye'nin nomi siyasetleri ve 1MF'nin sevkindeki istikrar programları-
1970'lerin sonları ndaki siyasal karışıklı klar' ve 1980 darbe-
na eleştirel bakış için bkz. Berç Berberoğlu, Turkey in Crisis.
si için bkz. George S. Harris, Turkey, Coping with Crisis / Bu- From State Capitalism ta Neocolonialism I Bunalimdaki Tür-
nalı mı n Üstesinden Gelen Türkiye (Bou]der: Westview Press,
kiye. Devlet Kapitalizininden Yeni Sömürgeciliğe (Londra:
1985). Kitapta seçilmiş yararlı bir kaynakça da bulunmak- Zed, 1982).
tadı r. Clement Dodd, Democracy and Development in Turkey 1960'lar ve 1970'ler Türkiye'deki işçi hareketinin rüştü-
I Türkiye'de Demokrasi ve Kalk ı nma (Londra: Eothen, 1979) nü ispatladığı yıllardı. Mehmet Şehmus Güzel'in halen ya-
adlı çalışması nda aynı dönemi incelemektedir. Sı rf bir siya- yunlanmamış olan doktora tezi ile çok sayı daki Türkçe ve
sal tarih (ve siyasal sistem çözümlemesi) olduğu için konu- Fransı zca makalesi ve Kemal Sülker'in Yüz Soruda Türki-
yu oldukça tek boyutlu iş lemektedir. yede Işçi Hareketleri (3.baskı, Istanbul: Gerçek, 1976) işçi
1970'ler antropolojik çalış malarda bir patlamaya sahne ve sendika hareketleri üzerine en iyi kaynaklardır.
olmuş tu. Nermin Abadan-Unat, Fatma Mansur, Çiğdem Oya Sencer'in Türkiye'de Işçi S ı nıf ı (Istanbul: Habora,
Kağıtçı başı (ve diğerleri) gibi akademisyenlerce yapihnış bu 1969) adlı çalışması önemli bir ağırltğa sahip bulunmakta-
çalış malar bu incelemenin konusu d ışı nda kalmaktad ı r,
dı r ama verdiği bilgileri ihtiyatla karşı lamak gerekiyor.
ama yine de, Türk köyü, gecekondu mahalleleri, aile yaşa- Türk işçilerinin 1960'ların başları ndan itibaren Batı Avru-
mı , seks ve cinsiyetin toplumdaki rolü gibi noktalar üzerine pa'ya olan büyük çaptaki göç olgusu, ev sahibi Bat ı Avrupa
odaklaşmış olmalarından dolayı çok ilginç çalişınalard ı r, ülkelerinde olağanüstü sayı da kitap ve makaleye. yol açmış-
474 475
tı r. Ancak sorunu genel olarak inceleyen çahmalar çok az yerini ve yaşam telakkisini işlediği yerlerde başarılidı r.
sayıdadı r. Suzanne Paine'in çalışması Exporting Workers: the Cumhuriyetin savaş sonrası ndaki dış siyasetine ve dış
Turkish Case I Işçi Ihracı: Türkiye Ornegi (Londra: Cambrid- ilişkilerine gösterilen ilginin miktarı böylesine stratejik bir
ge University Press, 1974) en tanı narudı r, ama üzerinden bölge için olması gerekenden azdı r. Kemal Karpat'ın yayın
20 yı l geçmiş olup göçün niteliği bu süre zarfı nda köklü bir yönetmenliğinde yapılmış bir makaleler derlemesi sanı rı m
değişime uğramıştı r. Yakı n zamanlara ait iki makale, konu- en iyi giriş kitabıdir: Turhey Foreign Policy in Transition
ya iliş kin bilgi içeren bir tartışma sunmaktadı rlar: Rinus 1950-1974 I Türk Diş Siyasetinde Değişim 1950-1974 (Le-
Penninzt, "A Critical Review of Theory and Practice: The iden: Brill, 1975). ABD ile olan hayati önemdeki ittifak Ge-
Case of Turkey / Kuram ve Uygulama Üzerine Eleştirel roge 5. Harris'in kitabını n konusudur: Troubled Alliance:
Gözle Bir Inceleme: Türkiye Orneği" (International Migrati- Turkish-American ProbIems in Historical Perspective 1 Huzur-
on Review, 1614 (1982), s.819-836) ve Ercan Uygur, "Policy, suz Ittifak: Tarihsel Açı dan Türk-Amerikan Sorunları (Was-
hington: American Enterprise Institute, 1972). Ortadoğu
Productivity, Growth and Employrnent in Turkey, 1960-
1989 and Prospects for the 1990's / 1960-1989 Yıllarında ülkeleriyle olan ilişkileri ise, Philip Robins Türkçe kaynak-
Türkiye'de Siyaset, Verimlilik, Büyüme, Istihdam, ve ları kullanmadan yazdığı kitabında işlemiştir. Işin derinine
1990'lara Dair Beklentiler" (Mediterranean Information Exc- fazla inmeyen bu çalışma yine de yararlıdı r: Turkey and the
hange System on International Migration and Employment Middle East / Türkiye ve Ortadoğu (Londra: Royal Institute
(MIES), 90/4 (1990) 1L0 yayını, Cenevre). of International Affairs, 1991)
Ordunun Türk siyasetindeki önemli rolü çığır açıcı iki 1980 darbesinden bu yana olan döneme ilişkin iyi mo-
makalede incelenmiş bulunmaktadı r: Dankwart A. Rustow, nografik çalış malar yoktur. 1980 darbesi ise Mehmet Ali Bi-
"The Army and the Founding of the Turkish Republic / Or- rand'ın The Generars Coup in Turkey. An Inside Story of 12
du ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Kuruluşu" (World Politics, September 1980 (Londra: Brassey's Defence Publishers,
7 (1959), s.513-552), tarihsel bilgileri vermekte (ama bir 1987) adlı kitabı nda enine boyuna tahlil edilmiştir.
yı ldan az bir zaman kalmış olan askeri darbeyi önceden Yukarıda değinilmiş olan çalışmalardan birkaçı (Keyder,
Schick ve Harris'inkiler ve Herschlag'in ekonomiye ilişkin
kestirmemektedir) ve George S. Harris, "The Role of the
Military in Turkish Politics / Türk Siyasetinde Ordunun Ro- çalışması) anlatı mlarını 1980'lere kadar sürdürmektedir.
lü" (Middle East Durnal, 1 (1965), s.54-66 ve 169-176). Clement Dodd, 1990'da yeniden gözden geçirilmiş olan
Kuş kusuz her iki makale oldukça eskimiş olup yeni bilgi- The Crisis of Turkish Democracy I Türk Demokrasisinin Bu-
lerle takviye edilmesi gerekiyor. Bu alandaki tek yeni giri- nalı mı (Beverley: Eothen, 1983) adlı kitabına "Democracy
ş im Türkiye'nin önde gelen gazetecilerinden Mehmet Ali and Development/ Demokrasi ve Kalkınma" başlı klı bir bö-
Birand'ı n çalışması olmuştur: Shirts of Steel. An Anatomy of lüm eklemiş tir. Frank Tachau, Turkey: Authority, Democracy
the Turkish Armed Forces (Londra: I.B.Tauris, 1991) [Türk- and Development I Türkiye: Otorite, Demokrasi ve Kalk ınma
çesi: Emret Komutanı m, Istanbul: Milliyet Yayı nları , 19881. (New York: Praeger, 1984) adlı çalışmasında, 1980 sonra-
Mülakatlara dayanan bu çalış ma, özellikle subayları n zihni- sı nda ordu taraf ından yerleştirilen yapıları tahlil etmekte-

477
476
dir. 1983 sonrası nı n giderek yumuşayan siyasal ortamında Kaynakça'ya Ek
ortaya çı kan partilerin kısa tanı mlamaları için bkz. Metin
Heper ve Jacob M. Laıı dau (yay.yönet.), Political Parties and
Democracy in Turkey / Türkiye'de Siyasal Partiler ve Demok-
rasi (Londra: I.B.Tauris, 1991).
1989'dan bu yanaki liberalleş me Türkiye'deki yazarlara
70 yıld ı r ilk kez Kürtler ve onları n sorunları üzerine yazma
olanağı vermiştir. Sonuçta olağanüstü sayıda yayı n ortaya
çı kmıştı r. Bunları n birçoğu son derece tek taraflı yayı nlar-
d ı r. Son geliş melerin bir toplu bak ışı ve özellikle de
PKK'nin rolü için bkz. Michael M. Gunter, The Kiı rds in
Thrkey. A Political Dilemma I Türkiye'deki Kürtler. Siyasal Bir
Ikilem (Boulder: Westview, 1990, s.151)

Halil Inalcik and Donald Quataert, (ed.), An Econoınic


and Social History of the Ottoman Ernpire 1300-1914 (Camb-
ridge: Cambridge University Press, 1994). Yeni başvuru ki-
tabı .
Donald Quataert, (ed.) Manufacturing in the Ottonıan Em-
pire and Turkey 1500-1950 (Albany: State University of New
York Press, 1994).
Donald Quataert, Ottoman Manufacturing in the Age of the
Industrial Revolution (Cambridge: Cambridge University
Press, 1993). Osmanlı sanayiinin 19. yüzyılı n sonunda can-
!alması tezini savunuyor.
Donald Quataert en Erik Jan Zürcher (ed.), Worizers and
Working Class in the Ottoman Etnpire and the Turkish Repub-
lie 1840-1950 (Londen: I.B.Tauris, 1995). Sanayi sektörü-
ilim işçilerinin yaşam koşulları na ve eylemlerine önem ve-
riyor.
Ehud Toledano, Osmanlı Köle Ticareti 1840-1890 (Istan-
bul: Yurt, 1994, tez Princeton University, 1980). Osmanlı
toplumunun en alt tabakası na dikkat çekiyor.

478 479
Masami Arai, Turkish Nationalism in the Young Turp Era Biyografiler
(Leiden: E.J. Brill, 1992), Meş rutiyetin en önemli dergi-
lerinin içindekilerini verip -az da olsa- analize ediyor.
A.L. Maefie, Atatürk (Londen: Longman, 1994). Çok kısa
fakat ilginç eleş tirisel biyografi.
Erol Manisalı (ed.), Turkey and the Balkans. Econornic and
Political Dimensions, (Istanbul: MEBB, 1990). Türkiye'nin
Balkan ülkeleriyle olan iliş kilerini (1990 durumuna göre)
analize ediyor.
William Hale, Turkish Politics and the Militcuy, (Lonclen:
Routleclge, 1994). Ordunun cumhuriyet döneminde Türk
siyaseti içinde oynadığı olağanüstü rolü izliyor.
Ismet Imset, The PKK A Report on Separatist Violence in
Turkey 1973-1992, Ankara: Turkish Daily News, 1992. PKK
hakkı nda en çok bilgi veren kitapur. Dr. Abdullah Cevdet (1869-1932). Arapkir'de doğdu. Kürt
kökenlidir. Askeri Tı bbiye mezunu. Jon Türk hareketine
katı ldığı için 1896'da Trablusgarp'a sürüldü. 1897'de Avru-
pa'ya kaçtı . Cenevre'de Osmanit gazetesini yayinladı. I899'-
da padişahın verdiği diplomatik görevi kabul etti. Reform
yanlısı görüşlerini açı klamayı sürdürünce bu görevinden
alı ndı. 1904'te önce Cenevre'de sonra Kahire'de Içtihad der-
gisini yayınladı. Meşrutiyeeten sonra yazı ve yayın faaliyet-
lerini Istanbul'da sürdürdü. Yazdığı ve çevirdiği kitapları n
sayısı 66'dı r. Ateistliğiyle bilinir. Latin alfabesinin benim-
senmesini isteyen ilk Osmanlı'da.,

Abdülaziz (1830-1876). Otuz ikinci Osmanlı padişahı. II.


Mahmut'un oğlu. 186 l'derı 1876'ya kadar tahtta kaldı. Bir
darbe sonucunda tahttan indirildi, Önceleri Abdülmecifin
Batılılaşmacı reformlarım destekleyen politikalar ı sürdürdü.
1871'den sonra Rusların desteklediği muhafazakarların ya-
nında yer aldı. Batı Avrupa'yı ziyaret eden ilk Osmanlı padi-
şahıdı r (1867). Tahttki indirilince intihar etti.

480 481
Abdülhamit II C1842-1918). Otuz dördüncü Osmanlı padi- DP'nin dört kurucusundan biri oldu. 1950-1960 arası nda
şahı . Sultan Abdülmecit'in ikinci oğlu. 1876'dan 1909'a ka- başbakanlı k yaptı . DP'ye giderek daha fazla egemen oldu ve
dar tahtta kaldı . 1876'da, deli olduğu ilan edilen kardeşi V otoriter eğilimler içine girdi. 1960 darbesinden sonra tu-
Murat'in yerine tahta çı ktı. 1876'da anayasayı ilan etti, tuklandı . Idama mahkum oldu ve bir intihar girişiminin ar-
Meclis'i açtı, ama iki yıldan kısa bir süre sonra bunları askı- dı ndan 17 Eylül 1961'de idam edildi.
ya aldı. 1880'den sonra büyük ölçüde baskıcı bir hal alan
otokra'tik bir yönetim kurdu. Pan-Islâmist hareketi destek- Ahmet Cemal Paşa (1872-1922). Osmanlı Hürriyet Cem iye-
ledi. 1908'de Il. Meş rutiyet ilan edildikten sonra dokuz ay Wı lin ilk üyelerinden. Makedonya Ordusu'nda hinbaşıyken
tahtta kaldı . 1909 karşı devriminin başarısızlığa uğranıası n- Ittihat ve Terakki'ye katı ldı. II. Meş rutiyet:ten sora Ittihat ve
dan sonra tahttan indirildi. Terakki'nin merkez komitesine seçildi. 1909'da Üsküdar mu-
hafızlığı na, sonra Adana valiliğine, 1911'de Bağdat valiliğine
Abdülmecit (1823-1861). Otuz birinci Osmanlı padişahı . atandı . 1913 darbesinden sonra önayak olduğu Istanbul mu-
Il. Mahmut'un oğlu. 1839'dan 1861'e. kadar tahtta kaldı ve halizlığ ina getirildi. Nafia ve Bahriye nazı rlığı yaptı . I. Dünya
babası nı n Baulı laş macı reformlarinı sürdürdü. Flükümran- Savaşı sı rasında Filistin Cepliesi'nde Dördüncü Ordu Komu-
ligi döneminde Babtali, esas iktidar merkezi olarak Saray'ı n tanlığı ve Suriye valiliği görevlerinde. bulundu. 1918'cle Al-
yerini aldı. manya'ya kaçtı . Afganistan'da askeri danışman olarak çalıştı.
1922'de Tiflis'te bir Ermeni tarafından öldürüldü.
Abdülmecit Efendi (1868-1941). Son Halife (1922-1924).
Abdülaziz'in oğlu. Kurtuluş Savaşı sı rasında Anadolu hare- Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895). Devlet adamı, tarihçi ve
ketini clestekledi. Görevini dini konularla sı nı rlı tutarak litı kulcçu. 1839'da Istanbul'a geldi ve burada önde gelen ule-
son derece ciddiye aldı . 1924 Mart'ı nda ülke dışına gönde- madan ders aldı . Mustafa Reşit Paşa'nı n himayesine girdi.
rildi ve ülkeye girmesi yasaklandt. Yaşamı nı Isviçre ve Özellikle yakı n olduğu Fuat Paşa'yla birlikte 1840'larda ilk
Fransa'da sürdürdü. Entelektüel ve sanatçı (kendisi ressam- çağdaş Osmanlı dilbilgisi kitabını yazdı. Eğitim alanında bir-
dı ) yönleriyle tanı nı r. çok görevler aldı . 18651e vezir oldu. Halel) valiliğin& bu-
lundu. 1868'de Divan-ı Ahkaı n-ı Adliye başkanlığına atandı .
Adnan Menderes (1889-1961). Aydınlı bir büyük toprak Burada asıl olarak Mccene'rkin yazilması ndan sorunı luydu.
sahibinin oğlu. 1. Dünya Savaşı'na katıldı. 1919'da Yunanlı - Imparatorluğun ilk Adliye Nazı ddir. Daha sonra hem mer-
lara karşı milis hareketlerinin içinde yer aldi. 1930'da Fethi kezi hükümette hem de çeş itli vilayetlerde idare görevlerini
Okyar'ı n Serbest Cumhuriyet Firkası'nı n yerel yöneticisi sürdürdü (Bursa, Maraş ve Yanya valiliğ i). Yaşamı nın son 20
olarak siyasete at ı ldı. CHP önderlerinin dikkatini çekince yı lı nda beş kez adliye nazı rlığı , dört kez maarif nazı rlığı , üç
bu partiye girdi. 1931'de milletvekili seçildi. 15 y ı l boyunca kez evkaf nazı rlığı , birer kez de dahiliye ve ticaret nazı rlı gr
milletvekilliğini sürdürürken bir yandan da hukuk eğitimi yaptı . 1774-1852 arasını kapsayan on ciltlik en önemli 19.
gördü. 1945'te önde gelen değişim yanlıları ndan biriydi ve yüzyı l Osmanlı tarihi olan Tarih-ı Cevdet'in yazarıdı r.

482 483
Ahmet Emin Yalman (1888-1973). Selanikli bir dönme ai- Ahmet Şefik Mithat Paşa (1822-1884). Bir yargıcın oğlu.
leden gelme. Columbia Üniversitesi'nden mezun oldu. 1836'da Divan-ı Flümayun kalemine girdi. Etkili ve ilerici
1914-1920 arası nda Istanbul'da sosyoloji ve istatistik ders- bir vali olarak ün kazandı. 1868'de Şura-yı Devlet Reisliği-
leri verdi. 1920-1921'de Malta'da sürgün hayatı yaşadı. ne atandı ama Ali Paşa ile arası açıldı. 1872'de üç ay sadra-
1923'te Vatan gazetesini kurarak, ülkeye daha çağdaş, Ame- zamlı k yaptı. 1876 darbesini baş latanlardan biridir ve dar-
rikan tarzlı bir gazetecilik anlayışı getirdi. 1925'te gazetesi benin ardından yeniden sadrazam olmuştur. Osmanlı Ka-
kapatı larak tutuklandı. Amerikan otomobil ve traktörleri- nun-ı Esasi'sinin haz ı rlayı cı larından en önemlisidir.
nin ithalatına başlayarak iş hayatı na atı ldı. Bir süre Tan'da 1877'de Sultan Abdülhamit tarafı ndan Arabistan'da Taif'e
Zekeriya Sertel'le işbirliği yaptı. 1940'ta Vatan'ı yeniden ya- sürgüne gönderildi ve 1884'te burada padişahın emriyle öl-
yınlamaya başladı. II. Dünya Savaşı sı rasında sürekli Mütte- dürüldü.
fikleri destekledi. 1946'dan sonra DP'ye destek verdi.
1952'de kendisine yapı lan suikastten kılpayı kurtuldu. Ahmet Tevfik Paşa (Tevfik Okday) (1845-1936). Kı rım ha-
1950'lerin sonunda Menderes'e karşı muhalefete geçti. nedanı soyundan gelme. Uzun ve başarılı bir diplomatik
1959'da 15 ay hapse mahkum oldu. 1962'de yayıncılık fa- kariyeri oldu. 1895'ten 1909'a kadar hariciye vekilliği göre-
aliyetlerine son verdi, köşe yazarlığı, makale yazarlığı yaptı vinde bulundu. 1909'da bir ay, 1918-1922 arasında da dört
ve anı ları nı yazdı. kez sadrazamlı k yaptı. Osmanlı Imparatorluğu'nun son
sadrazamıydi.
Ahmet Rıza Bey (1859-1930). Ilk Osmanlı meclisi mebus-
ları ndan birinin oğludur. Fransa'da tarım eğitimi gördü. Ül- Ali Fethi Bey (Fethi Okyar) (1880-1943). 1907'de Sela-
keye döndükten sonra Maarif Müdürü olarak Bursa'ya atan- nik'te Ittihat ve Terakki'ye katıldı . 1911'de parti genel sek-
dı . Anayasanı n yürürlüğe konması meclis'in yeniden açıl- reteri oldu. Enver Paşa'yla anlaşmazliğa düştükten ve
ması yönünde kampanya başlatti. 1889'da Fransa'ya kaçtı. 1913'te askerlikten ayrıldı ktan sonra, milletvekilliği, Sofya
1895'ten itibaren Paris'te temel muhalefet yayın organı olan Büyükelçiliği ve bakanlı k (1917) yaptı. 1918'de Osmanlı
Meşveret gazetesini yayınlad ı. Sürgündeki Ittihat ve Terakki Hürriyetperver Avain Fı rkası'nı kurdu. Ingilizler tarafı n-
muhalefetinin en radikal milliyetçi kanadmi yönetti. Ama dan Malta'ya götürüldü. 1922'de ülkeye döndükten sonra
pozitivist fikirleri nedeniyle yakın arkadaşlarının çoğu ken- Anadolu hareketine katıldı . Milletvekilliği görevine ek
disinden uzaklaşti. II. Meşrutiyet'ten sonra Ittihat ve Terak- olarak dahiliye vekilliği ve ilki 1923'te ikincisi 1924-
ki'nin Merkez Komitesi'ne seçildi ve Meclis-i Mebusan baş- 1925'te olmak üzere iki kez başbakanlı k yaptı. Daha son-
kanlıgı'na getirildi. Ama gerçekte çok önemli bir güç sahibi ra, Atatürk'ün isteği üzerine Serbest Cumhuriyet Firka-
değildi. 1912'de Ayan meclisi üyesi oldu. Mütareke'den sı'm kurduğu 1930'daki üç aylı k dönem dışında sürekli
(1918) sonra bir milli kongre oluşturma çabaları nın içinde büyükelçilik görevlerinde bulundu. Atatürk'ün eski ve ya-
yer aldı. kın arkadaşları ndan.

485
Ali Fuat Paşa (Ali Fuat Cebesoy) (1882-1968). Mustafa 1965'te Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin başkanlığını
Kemal'in Harp Akademisi'ndeki sı nı f ve yakın arkadaşı. Itti- ele geçirdi. Kısa bir süre sonra parti, aşı rı milliyetçi Milli-
hat ve. Terakki mensubu ama salt askeri kariyere yöneldi. yetçi Hareket Partisi'ne dönüştürüldn. 1969-1980 arası nda
1918'de mirliva (ve böylece paşa) oldu. 1919 başında Ana- bu partiden milletvekilliği yaptı . 1974-1977 arası nda Demi-
dolu'ya gönderildi ve burada direniş liderlerinden biri ola- rel'in milliyetçi cephe hukümetlerinde başbakan yardımcılı-
rak Meclis'e katıldı. 1919-1920 arasında Batı Cephesi Ku- ğı görevinde bulundu. 1980 darbesinden sonra tutuklana-
mandanlığı yaptı. 1920-1921'de diplomatik görevle Mosko- rak, yargılandı , siyaset yapması yasaklandı . 1987'de yeni-
va'da kaldı. 1924'de kurulan Terakkiperver Cumhuriyet den siyaset sahnesine döndü.
Firkasfnı n kurucuları ndan. 1926'da Izmir Suikasti'nden
dolayı tutuklanchysa da serbest bı rakıldı. Atatürk'ün ölü- Bahaettin Şakir (1877-1922). Tı p doktoru. Ittihat ve Terak-
münden önce kendisiyle yeniden yakı nlaşarak yeniden ki'yi canland ı rmak için Paris'te Ahmet Rıza ve Dr. Nazı m'la
TBMM'ye girdi. 1933-1934 ve 1939-43 arası nda iki kez na- birlikte çalıştı . Partinin gazetesi Şura-yı Umrrıcein editörlü-
fıa vekilliği, 1943-1946 arası nda ıntınakalât vekilliği yaptı . ğünü yaptı . Il. Meş rutiyet'len sonra hiçbir zaman resmi bir
1947-1950 arası nda TBMM Başkanlığı görevinde bulundu. görevi olmaması na karşı n, en etkili Ittihatçı lardan biriydi.
1912-1918 arası nda merkez komitesi üyeliği ve 1914-1918
Ali Paşa (Mehmet Emin Ali) (1815-1871). 15 yaşı ndayken arası nda Teşkilat-i Mahstisa'n ı n siyasi büro baş kanlığı n ı
Divana Hümayun kalemine katip olarak girdi. 1835'te Vi- yaptı . Sı k sı k, Ermeni tehcirinin arkasındaki kötü adam
yana Elçiliği'ne katip olarak atandı. Reşit Paşa'nın himaye- olarak görülür. 1922'de bir Ermeni tarafından öldürüldü.
sine girdi. Divan-i Hümayun'un resmi çevirmeni oldu,
1841'de Londra elçiliğine atandı. 1846'dan sonra yedi kez Bayraktar Mustafa Paşa (1759-1808). Ruscuklu bir yeniçe-
hariciye nazirliğt yaptı. 1852'den sonra beş kez sadrazarnh- riıı in oğlu. 1768 Osmanlı -Rus Savaşı 'yla birlikte ismini du-
ğa getirildi. Reform programı nın ortaya konulmasında Fuat yurdu. Büyük topraklara sahip olan Rusçuk âyan ı oldu. Ili.
Paşa'yla sı k bir işbirliği yaparak çalıştı. Selim'in âyanı n gücünü kı rmaya yönelik çabaları na karşı
çaktı , ama zamanla padiş aha yakı nlaşarak vezir oldu ve
Alparslan Türkeş (1917-). Kıbrı s'ta doğdu. Kara Harp 1806 Osmanlı-Rus Savaşı'nda Tuna cephesini yönetti.
Okulu'nu bitirdi. Il. Dünya Savaşı sı rası nda pan-Türkist ve Selim tahttan indirildikten sonra yeni rejime karşı muhale-
Alman yanlısı propaganda yaptı. 1944'te tutuklandı, ama fete geçti ve 1808'de Istanbul'u ele geçirerek padişahla âyan
bir süre sonra serbest bı rakıldı. 1948'de Harp Akademisi'ni arası nda Sened-i lttifak'ı düzenledi. 1808'deki yeniçeri
bitirdi. Genelkurmay ve NATO'da görev yaptı. 1960 darbe- ayaklanması sı rası nda öldürüldü.
sinin düzenleyicilerinden ve Milli Birlik Komitesi'nin radi-
kal üyelerindendir. Kası m 1960'ta Milli Birlik Komite- Bediüzzaman Said Nursi (1876-1960). Bidis'e bağlı Nurs
si'nden tasfiye edilen 14 radikal subay arası nda yer alch. Ye- köyünde doğdu. Kürt kökenli yoksul bir aileden gelme. Ge-
ni Delhi'de askeri ataşelik yaptı. Ülkeye döndükten sonra leneksel dini eğitim gördü. 1908'de, II. Meşrutiyeein ilanı n-

486 487
dan hemen önce Istanbul'a gitti. Başlangı çta ]ön Türklerle riciye Nazı rlığı için çalıştı, sonra Van, Trabzon, Bursa, Bey-
iyi geçindi, ama daha sonra 1ttihad-ı Muhammedi Cemiye- rut ve Halep'te valilik yapt ı. 1920'de son Osmanlı Meclis-i
ti'nin kuruculari arasında yer aldı. 1909 karşı devvriminden Mebusan'ı na seçildi. Meclis'in toplantıları ertelenince Ana-
sonra yaşamı m Doğu Anadolu'da sürdürdü. 1911'de Istan- dolu hareketi'ne katıldı. 1920-1921 arasında Hariciye Vekil-
bul'a döndü ve muhtemelen Sultan V. Mehmet'in maiyetine liği görevinde bulundu. Meclis kendisinin Londra Konfe-
girdi. I. Dünya Savaşı sı rasında Teşkilat-ı Mahsusa'da çalıştı. ransı'nda vardığı uzlaşma planını reddedince görevinden is-
1915-1917 arası nda Ruslar tarafından savaş esiri olarak tifa etti. 1926'da Izmir suikast girişimi açığa çı kınca tutuk-
alındı. Savaş tan sonra ülkeye döndü ve Cemiyet-i Müderri- landı . Ama sonra serbest bı rakıldı.
sin ve Kürt Neşr-i Maarif Cemiyeti'nin kurucular ı arası nda
yer aldı. Anadolu direniş hareketine katıldı, ama laik politi- Bülent Ecevit (1925-). Istanbul'da doğdu. Milletvekili bir
kalar nedeniyle 1923'te iktidardan desteğini çekti. 1925 hukuk profesörünün oğlu. Ingiliz filolojisi öğrenimini yarı-
Kürt ayaklanmasından sonra tutuklandı. Önce Isparta ya- da bı raktı. Bası n Yayın Genel MüdürIüğü'nde çalıştı. 1950
kınlarında bir köye ardı ndan Eskişehir (1935), Kastamonu seçiminden sonra CHP'nin yayın organı Ulus gazetesinde
(1936), Denizli (1943) ve Afyon Emirdağ'a (1945) sürüldü. çalıştı . ABD'de gazetecilik ve siyaset öğrenimi gördü.
1950'cle DP iktidara gelince serbest bı rakı ldı. Dini siyasete 1957'de milletvekili seçildi. Inönü'nün 1961-1965 arası n-
alet ettiği için tutuklandı, yargdandt. Risale-i Nur Külliyutt daki koalisyon hükümetlerinde çalışma bakanlığı görevinde
olarak anı lan yapıtları elden ele yayıldı . Günümüzde Türki- bulundu. Türkiye'de sendikac ı lı k için yasal bir çerçeve
ye'de çok sayıda taraftarı vardı r. oluş turdu. 1966'da CHP genel sekreterliği görevine getiril-
di. Partide "Ortan ı n Solu" hareketini başlattı . 1971 askeri
Behice Boran (1911-1987). ABD'de sosyoloji öğrenimi gör- müdahalesine karşı çı ktı. 1973'te partinin liderliğini Inö-
dü. Ankara Üniversitesi'nde sosyoloji dersleri verdi. Sol ya- nü'den devraldı . 1973-1974 ve 1978-1979 arasında başba-
yınlardaki yazı ları ndan dolayı görevinden alı ndı. 1950'de kanlı k yaptı . 1974'te Kı brı s'a müdahale edilmesi kararı nı
Kore'ye asker gönderilmesine karşı çı ktığı için hapse mah- verdi. 1980'de siyaset yapması yasaklandı. 1985'ten beri so-
kum oldu. 1960'ta yazı ve yayı n hayatı na döndü. 1965'te lu Demokratik Sol Parti'de toparlarnaya çalışıyor.
TIP'ten milletvekili seçildi. 1970'te parti genel sekreteri ol-
du. Aynı yı l Aybar'ı n yerine parti başkanlığı na getirildi. Celal Bayar (Mahmut Celal Bey) (1884-1987). Bir Bulgar
1971'de, parti kapatılı nca, 13 yı l hapse mahkum oldu. Da- gor;meninin oğlu. Önceleri Bursa'da Deutsche Orient-
ha sonra T1P'in yeniden kuruluşunu sağladı . Genel başkan- bank'la bankacılı k alanında kariyer yaptı . 1907'de Ittihat ve
lığını yaptı. 1980'den sonra sürgünde öldü. Terakki'ye katıldı . 1908-1918 arası nda Ittihat ve Terakki'nin
Izmir ş ubesinin ka•tib-i mesulü idi. Teşkilat-t Mahsusa'da
Bekir Sami Bey (Bekir Sami Kunduh) (1865-1933). Kaf- çalıştı . Izmir'de ulusal direniş in örgütlenmesine katkıda bu-
kasya kökenli. Galatasaray Lisesi ve Paris'te Siyasal Bilgiler lundu ve 1919'da milis güçlerine katıldı. Bursa'da ulusal
Fakültesi'nde öğrenim gördü. Önce birçok elçiliklerde Ha- kuvvetleri yönetti. 1919'da son Osmanlı Meclis-i Mebusa-

488 489
ın'ina seçildi. 1920-1923 arası nda Ankara'da birçok vekillik yı Devlet üyesi. 1988'de Ayan Meclisi'ne seçildi. Hürriyet ve
görevlerinde bulundu. 1924'te Iş Bankası'nı n ilk genel mü- Itilaf Firkasinı n önde gelenlerinden. 1918'den sonra beş
dürü oldu. 1932-1937 arası rkla Iktisat Vekilliği, 1937-1939 kez sadrazamlı k yaptı . Ingiliz yanlısı , Anadolu hareketine
arasında da Başbakanlı k yaptı. 1946'da Demokrat Parti'nin karşı politikaları yüzünden 1923'te ülkeyi terk etmek zo-
kurucuları ndan biri oldu. 1950-1960 arası nda Türkiye'nin runda kaldı ve Nice'de sürgünde öldü.
Üçüncü Cumhurbaşkanı olarak görev yaptı. 1961'de idama
mahkum oldu, ama yaşı nedeniyle cezası ömür boyu hapse Enver Paşa (1881-1922). 1906 sonrası nda Ittihat ve Terak-
çevrildi. 1964'te sağlı k nedeniyle serbest bırakı ldı . ki'nin önde gelen üyelerinden biri. 1908'deki "Hürriyet
Kahrarnanları "ndan. özellikle, 1913 darbesinden sonra ge-
Cemal Gürsel (1895-1966). 1. Dünya Savaşı'na kat ı ldı . neralliğe yükseldikten ve harbiye haz ı rlığı görevini üzerine
1918'de ingilizlere esir düştü. Bir yı l sonra öz- aldı ktan sonra Ittihat ve Terakki'nin askeri kanad ını n yöne-
gürlüğüne kavuş tu. Önce Istanbul'a döndü, kısa bir süre ticisi oldu. Çok yak ın olduğu Alınanların yardımı yla Os-
sonra Anadolu direniş hareketine katıldı. Kurtuluş Sava- manlı ordusunu yeniden Orgudedi. Osmanlı ları n savaşa ka-
şı 'ndan sonra Harp Akademisi'nde eğitimini tamamladı. tı lması için aktif olarak çal ıştı. 1918'de savaş kaybedilince.
1946'da generalliğe yükseldi. 1958'de Genelkurmay Baş- Almanya'ya kaçtı . Daha sonra dünya genelinde bir Müslü-
kanlığı'na atandı. 3 Mayı s 1960'ta öneri ve uyarı larda bulu- man devrime' hareket örgütlemeye çalıştı ve Sovyet deste-
nan bir mektubu yüzünden DP hükümeti tarafı ndan emek- ğiyle Anadolu'ya dönmek için uğraştı. Bu giriş imi 1921'de
liye sevk edildi. 27 Mayı s 1960 darbesinin başına getirildi başarısızlığa ugrayinca, artı k inanmış bir pan-Türkist olan
ve clarbeden sonra Milli Birlik Komitesi başkanlığını üstlen- Enver Sovyet desteğiyle Orta Asya'ya gitti. Ama daha sonra
di. 1961 seçiminden sonra tabii senatör oldu. 26 Ekim Türki milliyetçilerin safları nda Ruslara karsı savaştı. Kızı l
1961'de dördüncü cumhurbaşkanı seçildi. 1966'da görevini Ordu'yla girdiği bir çatışma sırası nda öldürüldü.
sürdürürken, yedi ay komacla kaldıktan sonra öldü.
Erdal Inönü (1926-). Ismet Inönü'nün büyük oğlu. 1947'de
Cevdet Sunay (1889-1982). Asker. 1. Dünya Savaşı'na katı l- Ankara Üniversitesi fizik bölümünü bitirdi. Doktoras ını
dı ve 1918'de Filistin'de lrı gilizlere esir düş tü. 1920'de ül- 1951'de Kaliforniya'da tamamladı . 1951-1952'de Prince-
keye dönünce ulusal direniş hareketine katıldı. 1949'da ge- ton'da çalış tı . 1958-1959'da Ankara Üniversitesi ile Prince-
neralliğe yükseldi. 1960 darbesinden sonra 1966'ya kadar ton'da, 1959-1.960'ta Oak Ridge.'de ve 1960'tan sonra Orta
genelkurmay başkanlığı yaptı. 1966'da cumhurbaşkani se- Doğu Teknik Üniversitesi'nde hem ders verdi hem de araş-
çilebilmek için senatorlüğe getirildi. 1966-1973 arasında tırmalar yaptı . Türkiye'nin önde gelen bilim adamlarından-
Türkiye'nin beşinci cumhurbaşkanı olarak görev yaptı. dir. 1983'te Sosyal Demokrat. Parti'nin kuruculari arası nda
yer aldı . 1991'de Demirel'in başkanlığında kurulan koalis-
Damat Ferit Paşa (1853-1923). Osmanlı diplomat ve devlet yon hükümetinde başbakan yardımcılığı görevini üstlendi.
adamı . Sultan Abdülhamit'in kı zlarından biriyle evli. Şura-

490 491
Fahri Koruturk (1903-1987). 1923'te Bahriye Mektebi'ni için mücadele etti. 1924'te Türkiyat Enstitusü'nü kurarak
(sonradan Deniz Harp Okulu) bitirdi. Birçok elçilikte deniz Türkiye'de Türkolojinin kurucularından biri oldu. Eski Or-
ataşeliği yaptı . 1950'de amiral oldu. 1957'de Deniz Kuvvet- ta Asya kültürleriyle Osmanlı -Türk kültürü arası ndaki sü-
leri Komutanlığı'na getirildi. 1960'ta emekliye ayrılarak ön- rekliliği vurgularken, daha aşırı milliyetçi tarih tezlerine
ce Moskova'ya sonra Madrit'e büyükelçi olarak atandı . karşı çıktı . Akademik çalış malarını sürdürürken 1935'te si-
1968'de senatör seçildi. 1973-1980 arasında Türkiye'nin al- yasete atı larak milletvekili seçildi.. 1946'da DP'nin dört ku-
tıncı cumhurbaşkanı olarak görev yaptı . rucusundan biri oldu. 1950'de ilk Menderes hükümetinde
dışişleri bakanlığı yaptı . 1957'de DP'den istifa etti. 1960
Ferit Melen (1906-1988). Mülkiye mezunu. 1950'de darbesinden sonra siyasete dönmek istediyse de başarılı
CHP'den milletvekili seçilinceye kadar bürokraside (Hazi- olamadı .
ne) kariyer yaptı . 1954'le seçilemediyse de 1957'de yeniden
Meclis'e girdi. 1960'ta Kurucu Meclis üyeliği yaptı. 1962- Fuat Paşa (Keçecizade Mehmet Fuat) (1815-1868). Ünlü
'965 arası nda maliye bakanlığı görevinde bulundu. Bu dö- bir bürokrat aileden gelme. Tıp öğrenimi gördü ve Fransız-
nemde CHP'den senatör idi. CHP'de "Ortanı n Solu" hare- ca öğrendi. 1837'de Babı a- li Tercüme Odasinda görev aldı.
keti başlayınca Turhan Feyzioğlu'yla birlikte partiden ayrı - Reşit Paşa'nı n himayesine girdi. 1838'de Tercüme Odas ı
larak Güven Partisi'ne girdi. 1971-1972 arası nda Nihat başkâtibi oldu. Londra Sefareti'nde başkâtiplik, Madrid'te
Erim hükümetlerinde milli savunma bakanlığı, 1972-1973 büyükelçilik yaptı . 1846'da Divan-ı Hümayun arnedciliğine
arasında da başbakanlı k yaptı . getirildi. 185 l'den sonra beş kez hariciye nazı rlığı yaptı .
1861 ve 1863'te iki kez sadrazamlık görevinde bulundu.
Eerruh Bozbeyli (1927-). Hukukçu. Adalet Partisi'nin önde 1850 ve 1860'lardaki reform politikalarında Ali Paşa'yla bir-
gelen üyelerinden. 1965-1970 arasında TBMM Başkanlığı likte çalıştı .
yaptı. Daha sonra 40 arkadaşıyla birlikte bütçeye karşı red
oyu kullanıp Demirel'i istifaya zorladı ktan sonra görevin- Gazi Osman Paşa (1832-1897). Anadolu'lu yoksul bir aile-
den ve partiden istifa etti. Demokratik Parti'yi kurarak siya- den gelme. Birçok askeri mücadelenin içinde başarıyla yer
si yaşamını sürdürdü. aldı . 1876'da Rus Ordusu'na karşı verdiği Plevne Savunma-
sı'yla birlikte ülke çapında ün kazandı . Savaş tan sonra yedi
Fuat Köprülü (Mehmet Fuat Bey) (1890-1966). Osmanlı yı l boyunca seraskerlik görevinde bulundu. Abdülhamit'in
imparatorIuğu'nu 17. yüzyılın ikinci yarısında yöneten ün- maiyetindeki en etkili kişilerdendi.
lü sadrazamlar ailesinden gelme. Hukuk eğitimi gördüyse
de üniversiteden mezun olmadan ayrıldı. Edebiyat, tarih ve Hacı Ömer Sabancı (1906-1966). Türkiye'nin ikinci büyük
felsefe alanında çalışmalarını sürdürdü. 1913'te Türk edebi- sanayi ve ticaret topluluğunun kurucusu. Sadece köyde eği-
yatı tarihi profesörlüğüne getirildi. Edebiyat ve tarih çalış- tim gördü. 1918-1926 arasında Adana'da ilk modern çırçır
maları nda Avrupalı bilimsel standarı larin yerleştirilmesi fabrikasını açtı . Bu tarihten başlayarak işlerini, başta tekstil,

492 493
yağ, lastik, otomobil las- ligi ve inşaat olmak üzere bütün Eylül'ünde hariciye vekilliğine getirildi. 1945'te San Fran-
seldöriere yaydi. 1947'de Türkiye'nin önde gelen bankala- sisco Konferansi'nda Türkiye'yi temsil etti. Inönü parti için-
rı ndan biri olan Akbank'ı kurdu. 1967'de ailenin işleri Sa- deki sertlik yanlı ları ndan desteğini cekince Hasan Saka,
bancı Holding bünyesi altı nda toplandı . Hacı Ömer Saban- I947'de Recep Peker'in yerine başbakanlığa getirildi. 1954
cı 'mn ölümünden sonra holdingin yönetimini oğlu Sakı p seçimlerine kadar milletvekilliği yaptı.
Sabancı devraldı . 1980'lerin liberalizasyon politikaları sı ra-
sı nda, Özal ailesiyle sı kı bağlantı ları sayesinde grup iyice Hüseyin Cahit Bey (Hüseyin Cahit Yalçın) (1874-1957).
büyüdü ve Türkiye'nin önde gelen holdingi olan Koç Gru- Mekteb-i Mülkiye mezunu. Eğitim alanı nda kariyer yaptı
hıı'yla boy ölçüşair hale geldi. ve yazma yeteneğini geliştirdi. 11. Meşrutiyet'ten önce yazar
ve çevirmen olarak etkindi. Meş rutiyet'ten sonra hem me-
Halet Efendi (Mehmet Sait). Babası karl ı idi. III_ Selim dö- bus hem de ludı at ve Terakki'yle sı kı bağlantıları olan gün-
neminde çeşitli devlet memurlukları görevlerinde bulun- lük Taınn gazetesinin başyazarı olarak sivrildi. 1920'de Mal-
duktan sonra 1802'cle Napolyon'un Fransa'sı na elçi olarak Pa'ya sürüldü. Sürgün dönüş ünde 1922'den 1925'e kadar
gönderildi. 11. Mahmut'un hükümrard ığin ı n ilk yı lları nda Milin gazetesini yeniden çı kardı , reformları desteldedi ama
[alımı arkasındaki gücün o olduğu öne sürülen. Temkinli ve cumhuriyetin önderlerinin otoriter eğilimlerine muhalefet
muhafazakardı , hem yeniçerileri hem de Fenerli Rum eliti etti. 1925'te tutuklanarak Çorum'a sürüldü. özgürlüğüne
kurudu. Sonuçta Konya'ya sürgüne gönderildi ve paclişahı n kavuş unca iş hayat ı na at ı ld ıysa da başar ı l ı olamad ı .
emriyle orada öldürüldü. 1933'len sonra Türk Dil Kurumu'nun öz Türkçeci politika-
sı na karşı çı ktı . Sonuçta kendisini gayya kuyusunda buldu
Hamdullah Suphi (Tanrıöver) (1886-1966). Bir paşa aile- ve 1943'e kadar kalemiyle yaşamını sürdürmek zorunda
sinden gelmektedir. II. Meş rutiyet'ten sonra yurtsever ma- kaldı . 1943'te milletvekili seçildi ve Tanin'i yeniden yay ı nla-
kaleleri ve konuşmaları yla ün kazandı. Istanbul Üniversite- maya başladı . 1948'de CHP'nin yayın organı Ulusun baş ya-
si'nde prolesörlük yapıt. 1913'te Türk Ocakları hareketinin zarlığı görevine getirildi. DP'ye muhalefet etti ve 1954'1e 26
kuruculuğunu yaptı. 20 yiİ sonra kapatilıncaya kadar bu ay hapse mahkum oldu.
hareketi yönlendiren ası l kişiydi. 1920'clen itibaren millet-
vekilliği yaptı . Maarif vekilliği görevinde bulundu. Hüseyin Rauf Bey (Rauf Orbay) (1881-1964). Bir Osmanlı
amiralinin oğlu. 1913'te Hamicliye kruvazörü komutani
Hasan Hüsnü Saka (1886-1960). 1908'de Mülkiye'yi bitir- olarak ülke çapında ılı n kazanan bir deniz subayı . I. Dünya
di. Fransa'da öğrenim gördü. 1920'de siyasete atı larak son Savaşı'nda donannaada ve. Iran'da bir Osmanl ı ajan] olarak
Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı na seçildi. 23 Nisan I 920'cle görev yaptı. Brest-Litovsk barış görüşmelerinde Osmanl ı
Ankara'da açı lan Birinci Meclis'e girdi. Lozan Barış Konfe- clelegasyonunda yer ald ı . Monclros Mittarekesi pazarlı kları -
ransı delegasyonunda görev aldı. 1923'te iktisat vekilliği, nı yürüten delegasyonun başkanlığını yaptı . 1919 Mayı -
1924'te ticaret vekilliği, 1925'te maliye vekilliği yaptı . 1944 sialda ulusal direniş i örgütle.ı nek üzere Anadolu'ya gitti.

494 495
1920'de son Osmanli Meclis-i Mebusanı'nda ulusal direniş Ocağı'm kaldırdı. Ardından idarenin tüm dallarında Batı l ı -
yanlısı grubun başkanlığını yaptı. Aynı yıl Malta'ya sürgüne taşma reformları na girişi'. Merkezi yönetimin imparatorlu-
gönderildi. 1922'de ülkeye döndükten sonra Ankara hükü- ğun ana toprakları üzerindeki kontrolünü artı rdı , ama Yu-
metinde vekillik ve heyet-i vekile reisliği yaptı. 1923'te nanistan, Sırbistan, Mısı r ve geçici olarak Suriye'yi kaybetti.
Halk Fı rkası içinde Mustafa Kemal ve Ismet Paşa'ya karşı
muhalefeti yönetti, 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fı r- HI. Selim (1761-1908). III. Mustala'nin oğlu ve yirmi seki-
kası'nı kurdu. 1926 Izmir Suikasti'nin arkası ndaki beyin ol- zinci Osmanlı padişahı. Avrupa'ya büyük ilgi duyuyordu ve
makla suçlandı ve gı yabinda on yıl hapse mahkum oldu. daha tahta çı kmadan önce Fransız kralı XVI. Louix ile ya-
1936'ya kadar yurtdışı nda yaşadı . 1942-1944 arası nda zısı '. Nizam-ı Cedid adlı reform programı nı benimsetmeye
Londra büyükelçiliği yaptı . çalıştı . Bu program suistimalleri önlemek için büyük ölçü-
de geleneksel çabaları içermekle birlikte bir dizi Avrupa
Dr. Hüseyinzade Ali (Hüseyinzade Ali Turan) (1864- kaynaklı yenilikler de getiriyordu. Merkezi yönetimin yan
'942). Bakü'de doğdu. Azeri Türklerindendir. önce St. Pe- üzerindeki gücünü artı rma girişimleriyle Yeniçeri Ocağı nı n
tersburg'da, 1890'dan itibaren de Istanbul Askeri Tibblye- yerine modern Avrupai bir ordu kurma çabaları sonuç ver-
si'nde öğrenim gördü. Burada Ittihat ve Terakki'nin ilk üye- medi. 1807'deki yeniçeri isyanı sonucunda tahttan inclirildi
leri arasında yer aldı . Bir ara Azerbaycan'a kaçmak zorunda ve 1908'de öldürüldü.
kaldı , ama 1910'da dönerek Askeri Tibblye'de ders vermeye
başladı . Etkili bir pan-Türkçü teorisyen ve propagandac ı . Izzet Paşa (Ahmet Izzet Furgaç) (1864-1937). 1887'de
Harp Akadernisi'uden mezun oldu. Il. Meş rutiyet:len sonra
Ibrahim Şinasi (1826-1871). Kariyerine Tophane'de katip Erkan-i Harbiye-i Umumiye Reisliğine atandı . 1913'te Mah-
olarak başladı. Reşit Paşa'nı n himayesine girdi. Eğitimini mut Şevket Paşa'nı n yerine harbiye nazı rı oldu. I. Dünya
sürdürmesi için Fransa'ya gönderildi. 1853'te Istanbul'a Savaşı 'nda esas olarak Kafkas cephesinde görev ald ı .
döndü ve Meclis-i Maarif üyeliğine atandı. Reşit Paşa'nın 1918'de Talat Paşa'nı n yerine sadrazam oldu. 1919-1920
ölümünden sonra kendisini görevden alan Ali Paşa'nı n düş- arası nda çeşitli kabineleıde görevlerde bulundu. Bir yurtse-
manıydı . 1869'da kendi gazetesini yayınlamaya başlad ı , kı - ver olmasına karşı n Anadolu direniş hareketine katılmadı .
sa süre içinde gazete yönetimi eleştiren önemli bir araç ha-
line geldi. 1865'te ülkeyi terketmek zorunda kaldı . Namı k Kara Vası f (1872-1931). 1903'te Harp Akademisi'ni bitirdi.
Kemal'in kılavuzu. Albay rütbesine yükseldi. 1908'den önce Ittihat ve Terak-
ki'ye katıldı . 1909'da Hareket Ordusu'ııda görev yaptı . ön-
II. Mahmut (1784-1839). 1. Abdülhamit'in oğlu ve otuzun- de gelen Ittihatçı subaylardan. 1908'de Karakol Cemiyeti'ni
cu Osmanlı padişahı. 1808-1926 arası nda, yakınları nı kurdu, son Osmanlı Meclis-i Mebusan ve Heyet-i Temsiliye
önemli görevlere getirerek ve ayanı n gücünü kı rarak, ikti- üyeliği yaptı . 1920'de Malta'ya sürüldü. 1922'de ülkeye
dardaki gücünü sağlamlaştı rdı ktan sonra 1826'da Yeniçeri döndükten sonra "Ikinci Grup" muhalefetinin oluşmasına

496 497
katkıda bulundu. 1926'da Izmir Suikasti'nden dolayı yargı- Kıbrıslı Kamil Paşa (1932-1913). Kariyerine M ısı r Hidi-
landlysa da beraat etti. 1931'cle öldü. vi'nin hizmetinde tercüman olarak başladı . Vali olarak ün-
leridi. 1884'ten sonra dört kez sadrazaml ı k yaptı. Ittihat ve
Kazım Karabekir Paşa (1882-1948). 1905'te Harp Akade- Terakki'nin kararlı bir muhalifi. 1912'de iktidara geldiğinde
misi'ni bitirdi. 1907'de Edirne'de Ittihat ve Terakki'ye kat ıl- Ittihat ve Terakki'yi ezineye çalıştı. Kamil Paşa Ingiliz yanlı-
dı. Salt askeri bir kariyer yaptı ve 1918'de mirliva rutbesı yle sı eğilimleriyle tanı nı r.
Kafkas Ordusu'nu yönetti. 1919 Mart'ı nda Doğu Anado-
lu'da Dokuzuncu Ordu kumandanlığına atandı . Kuvvetleri Mahmut Esat Bozkurt (1892-1943). Istanbul Hukuk Mek-
ulusal direniş hareketinin belkemiğini oluş turdu. 1920'de tebi'ni bitirdikten sonra oğrenimini, Lozan ve Fribourg üni-
Ermenileri mağlup etti. Mustafa Kemal'in güç tekeli kurma- versitelerinde sürdürdü. 1919'da Yunanl ılar memleketi Iz-
sı üzerine onunla anlaşmazlığa düştü ve 1924'te Terakki- mir'i iş gal edince ülkeye döndü ve direniş hareketine katı l-
perver Cumhuriyet Fı rkası'nı kurdu. 1926'da Izmir Suikas- dı . 1920'den 1943'te ölümüne kadar TBMM'de Izmir millet-
ti'yle ilgili görülerek tutuklandı, yargılandı, ama daha sonra vekili olarak görev yapt ı . 1922-1923 arası nda Iktisat Vekil-
serbest bı rakıldı . Atatürk'ün ölümünden sonra yeniden mil- liği, 1924-1930 arası nda Adliye Vekilliği yaptı . 1926'da Is-
letvekili seçildi ve 1946'cla Meclis Başkanlığı na getirildi. viçre kökenli Medeni Kanun'un benimsenmesinde önemli
rol oynadı . Siyasi görevlerinin yanısı ra anayasa hukuku ve
Kemal Türkler (1926-1980). Istanbul Üniversitesi Hukuk uluslararası hukuk profesörlüğü görevlerinde de bulundu.
Fakültesi'ndeki öğrenimirti yarıda bıraktı . Maden-Iş sencli-
kası nclaki çalışmalarıyla ünlendi ve sendikanı n başkanlığı- Mahmut Şevket Paşa (1855-1913). Arap kökenli bir Os-
na getirildi. Türkiye Işçi Partisi'nin kurucuları arasında ye- manlı subayı . II. Meş rutiyet'ten sonra Makedonya'daki
raldı. 1967'de D1SK'in kurulmasında öncülük etti ve konfe- Üçüncü Ordu'nun kumandanlığı nı yaptı . 1909 karşı devri-
derasyonun başkanı seçildi. 1980'de silahlı bir saldırı sonu- minin bastınimasından sonra harbiye Haz ı rlığı na ve Birinci,
cu öldürüldü. Ikinci ve Üçüncü Ordular ı n kumandanliğı na getirildi.
1912'de görevini liberallere terk etti. 1913'teki Ittilı atcı dar-
Kenan Evren (1918-). 1938'de Harp Okulu'nu, 1949'da beden (Babı li baskı n') sonra sadrazamlığa getirildi. Altı ay
Harp Akademisi'ni bitirdi. 1964'te generalliğe yüksel- sonra öldürüldü.
di.1977'de Kara Kuvvetleri Komutanı , 1978'de Genelkur-
may Başkanı oldu. 12 Eylül 1980'de yönetime el koyan as- Mareşal Fevzi Çakmak (Mustafa Fevzi Paşa) (1856-1950).
keri cuntanı n başkanlığını yaptı . 1980-1982 arası nda Dev- 1898'de Harp Akademisi'ni bitirdi. Osmanlı ordusunda salt
let Baş kanı ve Genelkurmay Başkanlığı görevlerinde bulun- askeri bir kariyer yapt ı. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu
du. 1982'de yeni anayasanı n kabul edilmesiyle birlikte Tür- hareketi yanlısı Ali Rıza Paşa ve Salih Paşa kabinelerinde
kiye'nin yedinci cumhurbaşkanı oldu. 1989'da cumhurbaş- harbiye nazı rlığı gorevinde bulundu. 1920 Mayisi'nda Ana-
kanlığı görevi sona erdi. dolu hareketine katı ldı. 1920-1924 arası nda milletvekilliği

499
498
yaptı . Milli Mücadele döneminde Müdafaa-i Milliye vekilliği dolayı başlayan tartışmalar sonucunda 1969'da parti baş-
ve Erkan-1 Harbiye-i Umumiye reisliği görevlerinde bulun- kanlığıni bı raktı ve 1971'de partiden ayrıldı. 1975'te daha
du. Cumhuriyet döneminde 1944'te emekli oluncaya kadar sonra Sosyalist Devrim Partisi'ne dönüşen Sosyalist Partiyi
genel kurmay başkanlığını sürdürdü. 1921'de, Sakarya Sava- kurdu. 1983'te aktif siyasal hayattan çekildi.
şı'ndan sonra mareşalliğe yükseltildi, Askeri meselelerde son
derece muhalazakardı ve silahlı kuvvetlerin modernleştiril- Mehmet Cavit Bey (1875-1926). Selanikli bir dönmenin
mesine karşı çı ktı. 1946'da DP'ye katıldı ve 1946'daki cum- oğlu. 1896'da Mekteb-i Mülkiye'yi bitirdi. Çeşitli bakanlı k-
hurbaşkanl ığı seçiminde Inönü'ye karşı muhalefetin adayı larda görev aldı . Selanik'te bir özel okulda müdürlük yaptı.
oldu. 1948'de DP'den ayrıldı ve Millet Partisi'ne katı ldı . Ölü- Daha sonra Ittihat ve Terakki ile birleşen Osmanlı Hürriyet
müne kadar bu partinin onursal başkanlığını sürdürdü. Cemiyeti'nin ilk üyelerindendir. Il. Meşrutiyet'ten sonra Se-
lanik'ten rnebus seçildi. Birçok kez Maliye Nazırlığı ve bir
Mehmet Akif (Mehmet Akif Ersoy) (1873-1936). Bir Islam kez Nafı a Nam-ligi yaptı . Mektebi Mülkiye ve üniversitede
hukuku doktorunun oğludur, Arapça, Farsça, Fransızca öğ- iktisat dersleri verdi. 1919'da ülke dışına çı ktı . Kurtuluş Sa-
rendi. Veterinerlik eğitimi gördü. Il. Meşrutiyet'ten sonra vaşı'ndan sonra Ittihat ve Terakki'yi canlandı rmak için giri-
edebiyata ilgi gösterdi, şiir ve yazı ları yayı nlandı. Istanbul şimlerde bulundu. Izmir Suikasti'nden sorumlu tutularak
-Üniversitesi'nde edebiyat dersleri verdi. Pan-Islami:A birlik 1926'da idam edildi. Hüseyin Cahit'in yakı n arkadaşı.
yanlısı bir vaiz olarak ünlendi. 1913'te Umur-ı Baytariye
müdür muavinliğine I. Dünya Savaşi sı rası nda Mehmet Sait Paşa (Küçük) (1838-1914). Erzuruni'da bü-
Teşkilat-ı Mahsusa'da çalıştı ve Islamcı görüşleri yaymak yüdü. Istanbul'a yerleştikten sonra Babıali bürokrasisinde
için propaganda yaptı . Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi görev aldı . Güvenini kazandığı Abdülhamit tahta çı kınca
üyesi ve Istiklal Marşı'nın yazarı chr. Cumhuriyetin laik eği- Mabeyn baş katibi oldu. 1877'de vezir olarak dahiliye nam--
limleri üzerine, 1926'da Türkiye'yi terk etti. 1936'ya kadar lığina atandı. 1879'da sadrazam yapıldı ve bu tarihten baş-
Kahire Üniversitesi'nde ders verdi. 1936'da Türkiye'ye dön- layarak üçü 1908'den sonra olmak üzere toplam dokuz kez
dükten kısa bir süre sonra öldü. sadrazamlı k yaptı. Gazetelerde çok sayıda yazısı ve hattrala-
ri yayınlanmıştı r.
Mehmet Ali Aybar (1910-1995). 1939'da Istanbul Üniver-
sitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Öğrenimi için Fransa'ya Mehmet Talat Paşa (1874-1921). 1890'dan sonra Edirne'de
gittiyse de savaş çı kı nca geri döndü. 1942'de Istanbul Üni- Ittihat ve Terakki'ye girdi. 1896'da örgüt açığa çı kartılınca
versitesi'nde uluslararası hukuk dersleri vermeye başlad ı. Selanik'e sürüldü. 1906'da Selanik'te. Osmanl ı Hürriyet Ce-
1946'da siyasi faaliyetlerinden dolayı bu görevinden çı kar- miyetrnin kurucuları arasında yer aldı. Il. Meşrutiyet'ten
tıldı. 1947'de üç buçuk yı l hapse mahkum oldu. 1.962-1969 sonra Ittihat ve Terakki'nin en önde gelen sivil şahsiyeti. It-
arasında Türkiye Işçi Partisi'nin başkanlığını yaptı. Sovyet- tihat ve Terakki meclislerinin tümüne Edirne mebusu ola-
ler Birliği'nin Çekoslovakya'yı işgaline karşı çı kması ndan rak katı ldı. 1913-1917 arası nda dahiliye nazı rlığı, 1917-

500 501
1918 arasında sadrazamlik yaptı. 1918'de Almanya'ya kaçtı . Mizancı Murat Bey (1853-1912). Tiflis'te doğdu, Rusya'da
Ermeni tehcirinin sorumlularmdan biri olarak görüldüğü eğitim gördü. Istanbul'da mulkiyede tarih dersleri verdi.
için 1921'de bir Ermeni tarafı ndan öldürüldü. Aynı zamanda Mizancı yayınladı. Sansürle sı k sı k bas] derde
girince 1895'te Mısır'a kaçtı . 1896'da Cenevre'de Ittihat ve
Mesut Yı lmaz (1947-). 1971'de Ankara Üniversitesi Siyasal Terakki önderlerine katı ldı ve hareketin önderliğini Ahmet
Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Almanya'da Köln'de master yap- Rıza'dan devraldı , 1897 Ağustos'unda Abdülhamit'in ajan-
tı . Daha sonra hem özel sektörde hem de kamu sektöründe ları onu Istanbul'a dönmeye ikna ettiler. Bu olayın getirdiği
çalıştı. 1983'te Anavatan Partisi'nin kurucuları arası nda yer kötü şöhretin izlerinden yaşamı boyunca kurtulamadı.
aklı . Rize'den milletvekili seçildi. 1987-1990 arasında dışiş- 1909'daki başarısız karşı devrimden sonra luihatçı lar tara-
leri bakanlığı, 1991'de başbakanlı k yaptı . Anavatan Parti- fından sürgüne gönderildi.
si'nin genel başkanı.
Mustafa Reşit Paşa (1799-1857). Bir kâtibin oğlu. Akrabası
Milin Belli (1915-). Iktisat öğrenimi gördü. Yasadışı Türki- Seyyit Ali Paşa'nı n himayesine girerek kariyerine Sadaret
ye Komünist Partisi'nin yöneticilerinden. Yeraltı faaliyetle- Mektubi Kalemi'nde başladı. Paris ve. Londra'da büyükelçi-
rinden dolayı 1954'te yedi yı l hapse mahkum oldu. lik yaptı . 1836'da hariciye nazı n oldu. Babı ali'cle Ingiliz
1960'larda "milli demokratik devrim" teziyle sivrildi. 12 yanlısı hizbi yonetti ve 1838 ticaret anlaşması ve 1839 re-
Mart 1971 darbesinden sonra ülkeyi terk etti. 1974'te Af form hareketi sı rası nda inisiyatifi elinde tuttu. 1845'ten so-
kanunu ile yurda döndü. Emekçi Partisi'ni kurdu, 12 Eylül ra altı kez sadrazamlık yaptı. 1840 ve 18501erin başı ndaki
1980'de yeniden yurtdışı na gitti. reformları n mimari.

Miralay Sadık Bey (1860-1940). 1882'de Harp Akademi- Mustafa Suphi (1883-1921). Istanbul'da Hukuk Mektebi'ni,
si'ni bitirdi. Akademi'de ders verdi. 1907-1908'de Ittihat ve Sorbonne'da Siyasal Bilgiler Yüksekokulu'nu bitirdi. Darül
Terakki'nin Manastı r şubesinin başkanlığını yaptı. II. Meş- Muallim-i Miye'de ders verdi. Liberal eğitimleri dolayısıyla
rutiyet'in gerçekleşmesi.ııde önemli bir rol oynad ı, ama kısa Ittihat ve Terakki tarafı ndan Sinop'a sürüldü. 1914'te Rus-
süre sonra Ittihatçı önderlerle anlaş mazlığa düştü. Hürriyet ya'ya kaçtı . 1917'deki Ekim Devrimi'nden sonra Rusya'da
ve Itilaf Fı rkası kurucuları arası nda yer aldı , Halaskar Zabi- Türk savaş esirleri arası nda komünizmi yaydt. 1919'da 1.
tan Grıı hu'nu yönlendirerek 1912'de Ittihat ve Terakki hü- Komünist Enternasyonal toplantısına katıldı ve 1920'de Ba-
kümetini düşürdü. 1913 Itilhatçı darbesinden sonra ülke kü'de Türkiye Komünist Partisini kurdu. 1921'de Trabzon
dışına kaçtı ve önce Paris ardı ndan Kahire'ye yerleşti. Mü- açı klarında saldı rı ya uğradı , öldürülerek denize atıldı .
tareke'den sonra döndü. 1923'te 150'likler listesine alı narak
ülke dışına çı kartı ldı. 22 yı l boyunca Romanya'da yaşadı. Namı k Kemal (1840-1888). Babıali Tercüme Odası'nda ça-
Ankara hükümetinden özür dilemeyi reddetti. Ismi temize lıştı . Şinasi'yle tanıştı ve onun gazetesinde yazı lar yazmaya
çı kı nca ülkeye döndü, ama döndüğü gece öldü. başladı . I865'te Yeni Osmanlı lar hareketinin kurucuları n-

502 503
dan biri oldu. 1867'de Avrupa'ya kaçtı ve Hürriyet adlı mu- Nihat Erim (1912-1980). 1936'cla Hukuk Fakültesi'ni bitir-
halefet.gazetesini çı kardı. 1870'de Istanbul'a döndü, ama di. 1939'a kadar Paris'te Ogrenimini sürdürdü. Ankara Üni-
1873'te Kıbrıs'a sürüldü. 1876'da Kanun-i Esasi'nin hazı r- versitesi'nde ders verdi. 1942'de profesörlüğe yükseldi.
lanması na katkı da bulunmak üzere geri çağrı ldı . Kısa bir 1945'te Sarı Fransisco Konferansı'nda Türk delegasyonunda
süre sonra yine Abdülhamit'in gazabına uğrayarak Midil- danış man olarak görev aldı . 1946'da milletvekili seçildi.
li'ye sürüldü. Yaşamını n son yı llarında Midilli, Rodos ve Sa- 1948-1950 arası nda Saka ve Günaltay htıktimetlerinde ba-
kız adaları nda mulasarrıflı k görevlerinde bulundu. yı nd ı rlı k bakanlığı ve başbakan yardımcılığı yaptı. CHP'nin
yayı n organı Ulus gazetesinin ve bu gazetenin kapatılması n-
Necmettin Erbakan (1926-). 1948'de Istanbul Teknik Uni- dan sonra çı kart ı lan gazetelerin basyazarl ığını üstlendi.
versitesrni bitirerek mühendis oldu. Aynı kurumda ders Kı brı s meselesinde DP hükümetine dan ışmanlı k yaptı.
verdi, 1962'de profesörlüğe yükseldi. Muhafazak a- r küçük iş 1960'ta kurucu meclise girdi. 12 Mart 1971 askeri müdaha-
çevrelerinin sözcülüğünü üstlendiği TOBB başkanlığı sı ra- lesinden sonra CHP'den istifa eni ve 1971-1972 arası nda
sı nda sivrildi. 1969'da bağı msız olarak milletvekili seçildi. partiler üstü hükümetlerde başkanlı k yaptı . 1980'de vurula-
1970'de Isla- mcı Milli Nizam Partisi'ni kurdu. Parti 1971'de. rak öldürüldü.
kapauldı ysa da, 1973'te Milli Selamet Partisi ad ı yla yeniden
kuruldu. 1973'te partisi Ecevit'in CHP'siyle koalisyon ku- Osman Bölükbaşı (1913-). 1937'de Nancy Üniversitesi'nin
runca, Erbakan devlet bakanı ve başbakan yardımcısı oldu. (Fransa) matematik bölümünden mezun oldu. ağretmen-
1974-1977 arası nda Demirel'in Milliyetçi Cephe hükümet- lik yapt ı . 1946'da DP'ye girerek siyasete at ıldı ve parti genel
lerinde görev aldı . 1980'de siyaset yapması yasakland ı . nnıfettişliğine getirildi. 1947'de DP'den istifa elti. 1948'de
1987'de Refah Partisi'nin başkan ı olarak yeniden siyaset Mareşal Fevzi Çakmak'la birlikte Millet Partisini kurdu.
sahnesine döndü. 1950'de bu partinin tek temsilcisi olarak TBMM'ye girdi.
1954'te parti kapatilinca Cumhuriyetçi Millet Partisi'ni kur-
Nihal Atsız (1905-1975). Askeri doktor olarak eğitim gör- du, parti 1958'den sonra Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi
dü. Lise öğretmenliği ve Istanbul Üniversitesi'nde asistanlı k adını aldı. Fikir anlaş mazliklan sonucunda partiden ayr ıla-
yaptı. Atsı z dergisindeki ı rkçı yazılarından dolayı 1933'te rak 1962'cle yeniden Millet Partisi'ni kurdu. Bu parti sonun-
Malatya'ya sürüldü. Burada ve Edirne'de yayı nladığı Orkun da Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'yle yeniden birleşti.
dergisinde siyasi pan-Türkizmi savundu. Atsız'ın da arala- Alparslan Türkeş parti başkanlığı na seçilince partiden istifa
rı nda bulunduğu pan-Türkistler 1939-1943 arası nda ve da- ederek Millet Partisini üçüncü kez kurdu. 1973'te siyaset-
ha sonra Soğuk Savaş döneminde oldukça etkiliydiler. ten ayrıldı .
1944'te ı rkçılı ktan tutuklanarak yargı landı . 1945'te serbest
bı rakı ldı . Türkeş gibi radikal asker ve siyaset adamları nı et- Prens Sabahattin (1877-1948). Istanbul'da doğdu. impara-
kiledi. torluk ailesinden gelme. 1899'da babası Damat Mahmut
CeLalettin Paşa'yla birlikte. Fransa'ya yerleşerek jörı Türk

504 505
hareketine katıldı . Edmond Desmolins'in bir izleyicisi ola- di. Otoriter tek parti yönetiminin ve 1930'lardaki devletçi
rak devletin küçültülmesini ve özel giriş imin desteklenme- politikaları n güçlü bir savunucusu. 1942-1943 arasında da-
sini savundu. 1906'da kendi örgütü olan Teşebbüs-i Şahsi hiliye vekilliği görevine getirildi. 1946-1947 arası ndaki baş-
ve Adeı n-i Merkeziyet Cemiyeti'ni kurarak hareketi böldü. bakanlı k döneminde DP muhalefetine karşı uzlaş maz bir
1908'den sonra Jön Türk yanlısı ama Ittihaty karşı tı muha- tutum içine girdi, ama Inönü'nün uzlaşma yanlısı tutumu
lefetin en önde gelen ismi. 1913'te Mahmut Şevket Paşa'nın nedeniyle istifa etmek zorunda kaldı.
öldürülmesiyle ilişkisi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Os-
manlı hanedanını n bir üyesi olduğu için 1924'te ülke dışı na Refik Koraltan (1889-1974). Hukukçu. Ittihat ve Terakki
sürüldü. yönetimi sı rası nda savcıl ı k ve polis müdürlü ğü yaptı .
1918'de Trabzon'da arkadaşları yla birlikte Müdafaa-i Hu-
Ragıp Gümüş pala (1897-1964). Askeri kariyer sahibi. I. kuk örgütünü kurdu. Anadolu direniş hareketine katıldı ve
Dünya Savaşı'na katıldı ve 1918'de Ingilizlere esir düştü. Iki 1920'de Meclis'e girdi. 1935'e kadar milletvekilliği yaptı .
yı l sonra serbest bı rakı lı nca Anadolu direnişine katı ld ı . Ardı ndan vali olarak idari göreve döndü. 1943'te yeniden
1925'te Kürt ayaklanması nı n bastı rı lması nda önemli bir rol Meclis'e girdi. 1946'da DP'nin dört kurucusundan biri oldu.
oynad ı . 1948'de general oluncaya kadar Genelkurmay'da 1950-1960 arası nda TBMM Başkanlığı yaptı . 1961'de idama
birçok görevler üstlendi, bunlar arasında ordu istihbarat mahkum oldu. Cezast daha sonra ömürboyu hapse dönüş-
başkanlığı da vardı r. 1960 darbesi sı rasında Üçüncü Ordu türüldü. 1966'da alta çıktı . DP'nin önde gelenlerinden ol-
Kumandanfydı . 1960'ta Genelkurmay Baş kanlığı'na atandı. masına karşı n çok güçlü değildi.
Aynı yı l içinde emekliye sevkedilen çok sayıdaki üst rütbeli
subaydan biridir. 1961'de Adalet Partisi'ni kurdu ve 1965'te Refik Saydam (Dr. Ibrahim Refik Bey) (1881-1942). 1905'-
ölünceye kadar partinin başkanliğniı sürdürdü. 1961'de Iz- te askeri tı bbiyeyi bitirdi. Oğrenimini Almanya'da sürdür-
mir milletvekili olarak TBMM'ye kat ıldı . Adalet Partisi ile dü. 1919 Mayıs'ı nda sağlık müfettiş yardımcısı olarak Mus-
ordu arasındaki uzlaş mada etkin bir rol üstlendi. tafa Kemal Paşa'yla birlikte Anadolu'ya geçti. Ordudan ayrı-
larak Erzurum ve Sivas kongrelerine katıldı . 1920'de willet-
Recep Peker (1888-1950). Subay olarak yetişti. I. Dünya vekili olarak Meclis'e girdi. 1923-1937 arasında sı hhiye,
Savaşı'nda değiş ik cephelerde çarpıştı. Daha sonra Harp 1938-1939 arası nda dahiliye vekilliği, 1939-1942 arası nda
Akademisi'ne dönerek eğitimini sürdürdü. Birinci TBMM'- da başbakanlık yaptı .
nin genel sekreteri oldu. 1923'ten sonra hem milletvekilliği
hem de CHP Genel sekreterliğini yaptı . 1924'te maliye ve- Sait Halim Paşa (1863-1921). Kavalalı Mehmet Ali Pa-
kili, 1924 sonunda dahiliye vekili oldu, Fethi Bey'in ılımlı şa'nı n torunu. Kahire'de doğdu. Avrupa'da eğitim gördü.
politikaları nedeniyle hükümetten istifa etti. 1925'te müda- 1888'de Şura-yı Devlet üyesi oldu. 1912'de Şura-yı Devlet
faa-i milliye vekilliği, 1928-1930 arası nda da nafıa vekilliği reisliğine, 1913'te hariciye naz ı rlığı na atandı . Mahmut Şev-
yaptı . 1928'de CHP Meclis Grubu baş kan vekilligine getiril- ket Paşa 1913'te öldürülünce sadrazamlığa getirildi. Os-

506 507
manlı Imparatorluğu'nun savaşa girmesine karşı çı ktıysa da Süleyman Demirel (1924-). Isparta'nı n bir köyünde doğdu.
1917'ye kadar sadrazamlı k görevini sürdürdü. Istifa ederek Inşaat mühendisliği eğitimi gördü. Menderes döneminde
görevi Talat Paşa'ya devretti, kendisi de iiyan üyesi oldu. baraj inşası programı nı yürüttü. 1960'ıa bir Amerikan fir-
1919'da Ingilizlerce tutuklanarak Malta'ya götürüldü. Ser- masında çalışmaya başlayarak özel sektöre geçti. 1964'te
best kalı nca Ronı a'ya gitti. Burada bir Ermeni tarafından öl- Adalet Partisi genel başkanlığına seçildi. 1965-1971, 1974-
dürüldü. Sosyal ve IsIa- mi sahada çok sayıda yazısı vardı r. 1978, 1979-1980 ve 1991-1993 yı lları arası nda başbakanlı k
yaptı. 1980'de siyaset yapması yasaklandı. Doğru Yol Parti-
Dr. Selanikli Nazım (1870 ?-1926). Ittihat ve Terakki'nin si'ni 1984-1987 arasında perde arkası ndan, daha sonra res-
ilk üyelerinden (1899). Tıbbiye'yi bitirdi, Fransa'da eğitim mi' olarak yonetıl 1993'ten itibaren Türkiye'nin dokuzuncu
gördü. Bahaeddin Şakir'le birlikte Paris'te Ahmet Riza'nin cumhurbaşkanı.
lttlı at ve Terakki'sini canlandı rdi. Selanik merkezli Osman-
lı Hürriyet Cemiyeti'yle Ittihat ve Terakki'nin 1907'delci bir- Dr. Şefik Hüsnü (Şefik Hüsnü Değmer) (1887-1958). Pa-
leşinesine öncülük etti. II. Meş rutlyeeten sonra merkez ko- ris'te tı p eğitimi görürken sosyalist ve radikal fikirlerden et-
mitesi üyesi oldu ve 1911'e kadar genel sekreterlik yapt ı . It- kilendi. Ülkeye döndükten sonra Türkiye Işçi ve Köylü
tihat ve Terakki'nin en etkili üyelerinden biri. 1918'de ma- Partisi'ni kurdu; Aydı nlı k ve Kurtuluş'ta yazdığı yazı larla
arif nazı rı olarak kabineye girdi. Mütarekeden önce ülke d ı- sosyalist düşünceyi yaymaya çalıştı . 1925, 1926 ve 1952'de
şı na kaçt ı. 1926'da Izmir Suikasti'nden sorumlu tutularak siyasi faaliyetlerinden dolay ı mahkum oldu. 1929'clan
idam edildi. 1939'a kadar yurtdışında yaşadı. Altı ve yedinci Komintern
kongrelerine katı ldı . Döndükten sonra, 1946'da, Türkiye
Suat Hayri Ürgüplü (1903-1981). Şam'da doğdu. Son Os- Sosyalist işçi ve Köylü Partisi'ni kurduysa da parti aynı yil
manlı şeyhülislamları ndan Hayri Efendi'nin oğlu. Hukuk içinde kapatıldı .
öğrenimi gördü. 1925-1929 arası nda Türkiye ile Yunanistan
arası nda nüfus değişimini denetleyen komisyonda çalıştı . Semsettin Günaltay (1883-1961). Darülmuallimin-i Ali-
1929-1932 arası nda Istanbul'da hakimlik yapt ı. 195'te mil- ye'de (Yüksek Öğretmen Okulu) ve Isviçre'de öğrenim gör-
letvekili seçildi. 1943-1946 arasında gümrük ve tekel ba- dü. Öğretmenlik yaptı . Ittihat ve Terakki'ye katıldı . 1914'te
kanl ığı görevinde bulundu. 1952-1961 arası nda Bonn, Istanbul Üniversitesi'nde Türkçe ve Islam tarihi profesörü
Londra, Washington ve Madrid'te büyükelçilik yapt ı . 1961'- oldu. Ulum-ı Edebiye Fakültesi dekanl ığı na getirildi.
de senatör oldu ve 1965'te partilerüstü bir hükümet kur- 1915'te siyasete atı larak mebus seçildi. Mutareke dönemin-
makla görevlendirildi. Kabinesi aynı yıl yapı lan seçimler ta- de öğrencileri ulusal direniş yanlısı protesto gösterilerinde
mamlanı ncaya kadar görevde kaldı . 1972'de aynı görev yönelerek sivrildi. Istanbul'da yeraltı direniş örgütlerinde
kendisine bir kez daha verildi, ama kabinede değişiklik çalış tı. 1923-1954 arasında milletvekilliği yaptı . 1949-
yapması istenince istifa etti. 1971'de siyasetten uzaklaştı. 1950'de başbakanlı k görevinde bulundu. 1960 darbesinden
sonra Kurucu Meclis üyesi, bir yıl sonra da senato üyesi ol-

508 509
du. Siyasi kariyerinin yanısı ra bilimsel çalış maları n ı da sür- esas olarak tütün ticareti yaparak kazandı . Farklı bir kö-
dürdü ve Islam'ı n modern bir yorumunu yapan çok sayıda kenden gelmesine karşı n önde gelen bir Türk nailliyetçisi
eser yayınladı. ve Türk milliyetçiliği, pan-Türkizm ve ulusal ekonomi
alanları nda çok sayıda yazı sı olan bir yazar.
Şükrü Saraçoğlu (Mehmet Şükrü Bey) (1887-1953). 1909'-
da Mülkiye'yi bitirdikten sonra oriaöğrenim kurumları nda Turgut Ozal (1927-1993). Malatya'da doğdu. Istanbul Tek-
öğretmenlik yaptı. I. Dünya Savaşı sürerken Cenevre'ye gi- nik Üniversitesi Elektrik Fakültesini bitirdi. ABD'de eko-
derek siyasal bilgiler öğrenimi gördü. Burada Mahmut Esat nomi eğitimi gördü. 1965'te Süleyman Demirel'in teknik
Bozkurt'la birlikte Cenevre Türk Talebe Cemiyeti'ni kurdu. daınşmanlığam üstlendi. 1967'de Devlet Planlama Teşkilatı
Ülkeye döndükten sonra Batı Anadolu'da Yunan ordusuna başkanlığı na getirildi. 1971 darbesinde.n sonra Dünya Ban-
karşı savaştı . Izmir milletvekili olarak ikinci TBMM'ye gir- kası'nda çalışmak üzere Washington'a gitti. 1973-1979 ara-
di. 1924-1925'te maarif, 1927-1930'da maliye vekilliği yap- sı nda özel sektörde çalıştı . 1979'da başbakanlı k müsteşarli-
tı . 1930'da Merkez Bankası'na kurdu. 1933-1939 arası nda ğına getirilerek ekonomik reform paketinin yıirlitülmesin-
adliye, 1939-1942 arasında da hariciye vekilliği görevlerin- de kendisine özel görev verildi. 1980-1982 arası nda gene-
de bulundu. Il. Dünya Savaşı'nın zor yı lları yla savaşı n he- rallerin yönetimi döneminde ekonomiden sorumlu başba-
men sonrası nda, 1942-1946 arasında baş bakanlı k yaptı. kan yardı mcılığı na getirildi. Bankerler skandalı nı n ardı n-
dan istifa etti. 1983'te Anavatan Partisi'ni kurdıı. 1983-1989
Tabi Aydemir (1917-1964). Asker. 1960'1a Kore'den dön- arası nda başbakanlı k yaptı. 1989'dan ölümüne kadar Tür-
dükten sonra Ankara'da Harp Akademisi komutanlığı na ge- kiye'nin sekizinci cumhurbaşkanlığı görevini yurültu.
tirildi. 1950'lerin ortaları ndan itibaren DP hükümetine karşı
gizli terlipler içinde aktif olarak yer aldı , ama Mayıs l.960 Turhan Feyzioğlu (1922-1988). Çerkez kökenli. 1945'te Is-
darbesi sı rasında yurtchşındaydı. 22 Şubat 1962'de kendi as- tanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. 1955'te Siya-
keri darbesini yapmaya kalkıştı. Başarısızlığa uğrayı nca sal Bilgiler Fakültesi'ncle profesör, 1956'da dekan oldu. Ku-
emekliye sevk edildi. 20 Mayıs 19631e yeniden darbe yapma rucuları arası nda yer aldığı Forum dergisinde DP hükümeti-
girişiminde bulundu. Ankara'da cereyan eden baz ı çatışma- ni eleştiren yazı lar yazdı . Bu yazıları nedeniyle bakanlı k
ları n ardı ndan, bu girişim önlendi. Aydemir yargılanması so- emrine alınınca 1956'da üniversitedeki görevinden istifa et-
nucunda suçlu bulunarak 1964 Temmuz'unda idam edildi. ti. 1957'de CHP'den milletvekili seçildi. 1960 darbesi-nden
sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi reklorlüğüne getirildi.
Tekin Alp (Moiz Cohen, Munis Tekinalp) (1883-1961). Kurucu Meclis üyesi ve bu meclisin Anayasa Komisyonu
Musevi bir aileden gelme. Selanik'te hukuk öğrenimi gördü. Başkanı . Milli eğitim bakanı (1961), devlet bakanı (1961-
1905'te gazetelerde yazıları çı kmaya başladı. 1908'de Ittihat 1962). "Ortam') Solu" politikası nedeniyle 1967'de CHP'-
ve Terakki'ye katıldı . 1912'de Istanbul'a geldi. Istanbul CJrı i- den istifa etti, Güven Partisi'ni kurdu. Sonra daha da sağa
versitesi'nde hukuk ve iktisat dersleri verdi, ama yaşamını kaydı ve Demirel'in Milliyetçi Cephe koalisyonuna katı ldı.

510 511
V. Mehmet (Reşat) (1844-1918). Abdülmecit'in oğlu ve katı ldı . Bu faaliyetlerinden dolayı Trablusgarp'a sürüldü.
otuz beşinci Osmanlı padişahı. 1909'da ağabeyi Abdülha- Fransa'ya kaçtı ve Paris Siyasal Bilgiler Yüksekokulu'nu bi-
mit'in yerine tahta geçti. Dokuz yıll ı k huktimranligı sı rası n- tirdi. Muhalif gazetelerde Türk milliyetçisi ve pan-Türkçü
da bütün iktidarı siyaset adamları na, esas olarak da Ittihat yazılar yazdı. Pan-Türkçü manifesto olan "Üç Tarz-i Siya-
ve Terakki'ye bı raktı . Ittihat ve Terakki de onu hem bir set"in yazarı dı r (1904). "Türk Ocakları" hareketinin itici
hukümdar hem de halife olarak el üzerinde tuttu. I. Dün- gücüdür. Anadolu'daki milliyetçilere katı ld ı . 1923'ten
ya Savaşı sona ermeden öldü. Biraz şairlik yönü de var. 1939'a kadar sürekli milletvekilliği yaptı. 1930'larda Türk
Tarih Kurumu Başkanlığı yaptı ve Istanbul Üniversitesi'nde
Vehbi Koç (1901-). Ankara'da bir Müslüman tüccarm oğlu. siyasi tarih dersleri verdi.
Babası nı n işleri I. Dünya Savaş' yı lları nda Ittihatcilarin hi-
rnayeci politikaları sonucunda büyük bir gelişme gösterdi. Zekeriya Sertel (1890-1980). Selanik'te doğdu. Istanbul
Vehbi Koç 1926'da işlerin başı na geçti. 1937'de firma Limi- Üniversitesi Hukuk Mektebi'ni bitirdikten sonra oğrenimini
tecl şirkete dönüş turülerek merkezi Istanbul'a las:inch. Sorbonne'da sürdürdü. Columbia Üniversitesi'nde gazeteci-
l.930'larda firma devlet için büyük müteahhitlik işleri ger- lik öğrenimi gördü. 1923'te Türkiye'ye döndükten sonra
çekleştirdi. 19401arin sonundan itibaren sanayi ürünleri it- nıatbuat umurn müdürlüğüne getirildi, ama sansür politi-
halatı na ve yabancı lisansla tüketici ürünleri üretimine baş- kasını protesto ederek görevinden ayrıldı . Çeşitli yayın or-
lad ı . 1963'te Koç grubunun firmaları Türkiye'nin en büyük ganlarında çalıştıktan sonra 1936'da Yan gazetesini yayınla-
topluluğunu oluşturan bir holding bünyesinde topland ı . maya başladı . Solcu görüşleri nedeniyle defalarca tutuklan-
dı . Aralı k 1945'te Tan gazetesi sağcılar tarafından basıldı ,
VI. Mehmet (Vahdettin) (1861-1929). Abdülmecit'in oğlu. tahrip edildi ve yağmalandı. 1950'de ülkeden ayrı ld ı ve ya-
Otuz altı ncı ve son Osmanlı padişahı. Kardeşi V. Mehmet'in şamı nı yurt dışı nda sürdürdü. Türkiye'ye sadece 1977'de
ardı ndan 3 Temmuz 1918'de tahta çı ktı. Mütarekeden ve It- döndü, ama kısa süre sonra tekrar ayrıldı. Yayı n hayatı nın
tihatçı önderlerin kaçmaları ndan sonra yönetimi kendi büyük bölümünde eşi Sabiha Serterle birlikte çalıştı . Sabiha
elinde toplamaya çalıştı . Itiraf devletlerine karşı uzlaşmacı Sertel'in de eşine benzer bir kariye.ri vardı ve Marksistti.
bir tutum aldı ve önce Ittihatçı lara, ardı ndan Anadolu dire-
niş hareketine karşı çı ktı . 1920'de Sevr Antlaşması'm kabul Ziya Gökalp (Mehmet Ziya) (1876-1924). Diyarbakı r'da
etli. 1922'de Anadolu hareketi başarı ya ulaşı nca saltanat: doğdu. Kendi kendine Fransızca öğrendi. Istanbul'da vete-
sona erdirildi. Ülke dışı na çı ktı. Hicaz'da kendisini halife rinerlik öğrenimi gördü. Jön Türkü faaliyetlerinden dolayı
ilan etmeye çalıştı . Bu girişimi başarısızlığa uğrayınca Ital- önce tutuklandı , ardından Diyarbakı r'a sürüldü. 1899'dan
ya'ya yerleşti. San Remo'da öldü. 1908'e kadar burada yaşadı . II. Meşrutiyet'ten sonra Ittihat
ve Terakki'nin Diyarbakı r şubesini kurdu. Selanik'e giderek
Yusuf Akçura (1878-1935). Volga Tatarları nclancl ı r. Istan- merkez komitesi üyeliğine atandı ve Genç Kalemier dergi-
bul'da Harbiye Mektebnı cle okurken Jön Türk hareketine sinde yazmaya başladı . Istanbul Üniversitesi'nde felsefe

512 513
dersleri verdi. Türk Ocakları hareketine aktif olarak katı ldı. Dilin
Durkheimcı sosyolojiyi ülkeye tanı ttı ve Il. Meşrutiyet'ten
sonra Türk milliyetçiliginin ideologu olarak sivrildi. 1.
Dünya Savaşı'ndan sonra Malta'ya sürüldü. Diyarbakır ve
Ankara'da Anadolu hareketi için çalıştı . 1923'te milletvekili
seçildi. 6-7 Eylül Olayları 335 Alemdar Mustafa Pasa 48, 49, 50, 51
7 Eylül Kararları 313 Ali Galip Bey 220
12 Eylül 1980 Darbesi 405 Ali Rıza Pasa 201, 220
Ziya Paşa (Abdülhamit Ziya) (1825-1880). Bir gümrükciı- 12 Mart 1971 Muhtırası 391 Ali Suavi 106, 107, 130-131
nun oğlu. 1842'de Sadaret Mektubi kalemine girdi. 1855'te 12 Mart Darbesi .379 Ali Siı krü 233
27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi 351 Ali Pasa 90, 91, 102, 103, 104, 106,
Reşit Paşa'nın aracılığıyla mabeyn kkipliğine getirildi. Reşit 150'likler 238 107, 109, 110, 120
Paşa'mn ölümünden sonra Ali Paşa tarafı ndan Saray'dan Allende, Salvadore 390
uzaklaştırıldı . 1867'de Fransa'ya kaçı ncaya kadar mutasar- A Alliance Israelite Unıverselle 97
Abadan, Yavuz 356 Altı Gün Savaşı 403
rı flı k yaptı. Fransa'da Namı k Kemal'le birlikte muhalefet Abdullah Cevdet 187, 274 Amiral Calihorpe 176, 194
gazetelerini çı kardı. 1872'de ülkeye döndükten sonra Şura- Alıclülaziz 72, 89, 98, 102, 107, 112, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
120, 123 Cemiyeti 15, 220, 234
yı Devlet üyesi oldu. 1876 darbesinden sonra yeni padişah Abdülhamit B. 96, 97, 105, 113, 117, Anavatan Partisi 411, 412, 413, 414,
V Murat'ı n özel katipliğine getirildiyse de 24 saat sonra bu 119, 120, 121, 122, 127, 128, 130, 416,417, 418, 419, 420, 421, 423,
132, 142, 145, 146, 147, 150, 185, 432, 444
görevinden uzaklaş tuddı. Anayasa (1921) 245, 323
188, 190, 193, 247
Abdülmecit 72, 78, 234-2.35 Anayasa (1982) 409
Abdulmecit Efendi 242 Anayasa Mahkemesi 366, 378, 421
Adalet Partisi 358, 359, .364, 365, 367, Andonyan Belgeleri 171
.370, 374, 375, 381, 382_386, 397, Andrassy Notası 111
444 Ankara Üniversitesi 339
Adı var, Adnan 243, 254 Aren, Sadun 371, 372
Alta Han 244 Arsiduk Ferdinand 164
Agaoglu, Ahmet 189, 192 ASALA 403, 404
Agnam Vergisi 93 Askeri Kolaylıklar Andasması 398
Ahali Fı rkası 151 Aradan, Makbule 260
Ahmet Anzavin 222 Atatürk, Mustafa Kemal 207, 208, 218,
Ahmet Cevdet Paşa 102 219, 222,227,228, 230, 231, 232,
Ahmet Izzet Paşa (Furgaç) 158, 176, 233, 234, 236, 237, 242, 243, 244,
195, 200, 207 245, 248, 250, 251, 253, 254, 255,
Ahmet Rıza 1.31., 132, 133, 135 256, 257, 260, 261, 262, 263, 265,
Ahmet Samim 152 266, 267, 268, 269, 270, 271, 27.3,
Ahmet Tevfik Paşa (Okday) 144, 200, 275, 276, 277, 283, 284, 302, 322,
225, 2.34 335, 352, 366, 406, 438
Akbulut, Yıldırı m 418, 419 Atsız, Nihal 310
Akçura, Yusuf 189, 192 Avrupa Topluluğu 437, 440, 445
Aksoy, Muammer 421 Ayastefanos Antlasması 114, 115
Aldı katm, Orhan 409 Aybar, Mehmet Ali 365, 372
Aleksandr 1. 54, 57 Aydemir, Tala- t 355
514
515
Aydı nlar Ocaği 419 Cemal Pasa 163, 164, 195, 207 de Guignes 188 Edirne Antlasmasi 58, 59, 74
Azadi (Ozgurlük) 248, 249 Cemiyet-i Akvain 292 Değmer, S.cfik Husnu 310 Edward V11. 135
Aziz Ali el-Mı sri 177 Cennyet-i Islanny• 145 Demirağ, Nuri 307 Egi inlCZ, Laler Tayyar 254
CENTO, Merkezi Antlasnıa Orgii tü Demirci Mehmet 223 El-Ahd 177
B .344 Demirel. Suleyman 364, 365, 366, Umm., Efrairn .377
Baskinı 157, 159, 207 HovadiN 103 367, .374, 375, 376, 378, 379, 380, Elviyc-i Selase 202
Bağ-Kur 398 Cezzar Ahmet Pasa 33 382, 390, 400, 407, 415, 422, 432, Emekli lnkilap Subayları 354
13agdat Paktı 343, 344, .345 C.hamoulı 344 436 Emekli Sandiği 397
Rahat:tim $akir 134. 141_16:3 71, 195 ChurehilE, Winston. 10:3, 167, 297 Demokrat Parti 17, 308, 309, 310, Emir Ali 244
Balkan konferansı 293 Conker, Nuri 260 311, 312, :31.3, 314, 315, 316, 321, Emir 11. Beşir 82
Balkan Pakil 293, 345 Cumhurbaskanligı Konseyi 411 324, 326, 328_330, :3.33, 334, .336, Enosis 345, 401
Balkan Savasi 164, 189, 247 Cumhuriyet 251, 406 338, 340, 347, 349, .353, 357, 360, Enver Pasa 136, 157, 162, 135, 159,
Baltalimam Andasmast 75 Cumhuriyet Halk Partisi (1711-kasi) 15, 361, 36.3, 365, 366, .385, 407, 424, 163, 165. 167, 168, 169. 175, 176,
tians Harekatı 401 16, 246, 250, 255, 256, 257, 258, 444 195, 196, 197, 198, 207, 230, 231
Barzani, Mesut 4:33, 435, 436, 441 259, 260, 261, 262: 286, 287, 302, Demokratik Parti 368, 375, .380 EOKA 345
13asol, Salim 360 306, 307, 308, .309, 310, 312, 314, Demokratik Sol Parti 41.3, 414, *15, Erhak.atı , Necmettin 374, 378, 380,
Bayar, Lelal 267, 268, 269, 270, 287, :315, 316_321, 32:3_324, 337, 339, 444 403, 407, 413
3015,.311, 308, 313, 321, 350, 361, 347, 356, 357, 358, 359, 361_365, Dervis Valıcleti 143, 146 Erim, Nihat 376, 377, 378, 379, 384,
362, 366, 368, 417 367, 368, 369, 370, 376, 379, 380. Deuischel3anh 182 400
Baykal, Deniz 424 381, 382, 383, 385, 386, 397, 407, Dev-Genç 372 Ersoy, Mehmet Akif 191, 391
13ele, kelet 2.34, 243, 254, 269 410, 424, 444 Dev-Sol 424, 435 Esnaf Cemiyeti 184, 185
Belli, Milıı- i 372 Cumhuriyet Senatosu 382 Devlet Güvenlik Mahkemesi 378 Ethem Pasa, Müsir, Harbiye Naz in
Berlin Andasnıası 115, 116, 122, 125 Cumhuriyetçi Güven Partisi 369, 378, Devlet Planlama Teşkilat ı 165, 386. 144
B•sikei, Ismail 432 380 390 Etibank 277, 288
liiriııci Dunya Savaşı. 62, 118, 164, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi pis Makedonya Devrimi Orgutu 125 Evkaf Umuni Müdürluğn 272
171, 178, 190, 207, 247, 265, 279, 338, 356, 358, 359, .363, 365, .373 Diru,, Raif 232 Evren, Kenan 406, 409, 410, 417, 421
) 98,301
CumIntriyetei Millet Partisi 325, 337, DISK (Devrimei işçi Sendikaları
Birlesinis 341, 402 338 Konfederasyonu) .390, 397. 384, F
Bizim Ev 366 405, 408, 422, 432 Falkeniı ayn 174
Boğazlar Komisyonu 294
Boran, Behice 372, 415
Ç Diyanet Işleri Başkanlığı 340 Faysal 211 •
Çakmak, Fevzi 268, 312 Diyanet Isleri Reisliği 272 FelM-i-ı. Vatan Grubu 202
Bozheyli, Ferruh 368, 375 Çanakkale Savaşı 207 Doğru Yol Partisi 410, 414, 415, 416, Fergan, Eşref Edip 191.
bozkurt, Mahmut Esat 284 Gayan, Mahir 373 423, 424, 444 Feyzioğlu, Turhan 357, 368, 369
B('.ilukbasi, Osman .325 Çekiç Güç 441, 442 Doğu Halkları Kongresi 230 Fikir Kulüpleri Federasyonu 371, 372
13rest-Lirovsk Antlaştnast 174, 175 Çerkez Ethem 222, 223, 229, 2.30 Dokuz Subay Olayı 348 Filiki Eterya 47, 53, 54
1.3riand 225 Cerkez Hasan 112 Donanma Cemiyeti 167 Filistin Uzlaştı rma Kurulu 343
Bronsart von Schellendorl 177 Topraklandı nna Kanunu 301, DMilu Takrir 306, 307 Fiyat Kontrol Komitesi 389
Zhigniew 402 .305, 311 J.Ir. 342 Floreııce Nightingale 84
Bıiyıı lc Turkiye Partisi 410 Dünya Bankası 390, 425 Franco 270
D Ditymı -i Ihnunnye Idaresi 127. 128 Franklin-Bouillon 227
C (VEsperey, Franchei 205 Fra. nz Joseph II. 1.30
(..ralı tin 188 Damat Pelit Paşa 196, 200, 201, 208, E
C.aıı ning, Siratford 79 220, 222, 224, 225 Bulent 368, 369, .376, 377, :379, G
Caner, Jimmy 402 Danış ma Meclisi 409 380, .381, 382, 383, 384, 390, 400, Gal- bi Trakya Hukümet-i Muvakkatesi
Cavit Bey 165, 179, 180, 182 Darülfttnun 178, 204, 263 401 , 402, 407, 413, 415, 4.37 162
Cebesoy, Ali Fuat 208, 218, 243, 254, Darussaiaka 97 Ecevit, Rahsan 413 Gazi Osman Pasa 121
269 de Gaulle Charles 372 Eczaelbasi, Nejat 377. Gezmiş, Deniz 373

516 517
Girit Bunalı mı 106 Hürriyet 107 işçi Bürosu 330 King-Crane Komisyonu 212, 213
Giritli, Ismet .356 Hürriyet Misakı 310 htira.: 151-152 Koç, Vehbi 377
(;ladio 377 Hürriyet Partisi 336, 337, 359, 385 ittifak-t Hamiyet 105, 106 Kont Sforza 225
Hurriyet ve ltı lat Firk.ası 152 163, 164, Muhannnedi 147, 148 Kontrgerilla 377
Goeben 167, 168 196, 200, 201 1 ı tihad-i Mıaboanmedi Ceı niyeti 143 Koraltan, Refik 306, 307
von der Colmar (Pasa) 124 Hüseyin Avni Paşa, Setasker 112 Osmant Cemiyeti 131 Kore Savası 331
6orbikııı, 442 Hüseyin Hilmi (Sosyalist) 1.52 Ittihat ve Terakki Cemiyeti 15, 16, Koruturk, Fahri 382
Urülhane Hatt-ı Serili 79, 80, 88, 92 Hüseyin Hilmi Paşa 143, 149 131, 132, 134, 135, 136, 139, 140, Kozakçı oğlu, Hayri 434
ijumrıa Ant 'aşması 224 Hüseyin, Ürdün Kralı 344 141, 142, 143, .144, 145, 146, 147, Köprülu, Fuat .306, 307
Ginnuspala, Ragı p 358, 363, 364 Huseyinzacle Ali Turan 189, 192 149, 150, 151, 152, 15:3, 155, 156, Korfez Bunalımı 428
(.jürıalLay, Semsettin 312 Hüsrev Paşa 65 157, 159, 160, 161, 163, 164, 169, Körfez Savası 442
Guneydog,tı Anadolu Projesi (GAP) 171, 172, 176,177, 178. 179, 180, Köy Enstitüleri 282, 311
428, 438 182, 184, 185, 188, 190, 191, 192, Köylü Partisi 338
(..mier, Faruk 379 ignatiev 86, III 193. 197.198, 204, 207, 215, 216, 103
Cur....c., Cemal 352, 35.3, 354_36:3 IMF .390, 425 233, 254. 267, 269, 272, 279 Ku
K u lıedui:1112yı
h ) 3Sami 223, 225, 226
Irmak, Sadi 380 Izmir Iktisat Kongresi 274 Kurt Ziemke, Luke 281
H 1s1ahat Fermanı 85 Kurucu Meclis 356, 357
Hakimiyet- 251 lslahat-tEsasiye-i Osmaniye Fı rkası J Kuva-yı lsizibatiye 222
Kucuk Kaynarca Antlasmasi 37, :39
Hakkı Pasa 149, 152 151 Iolı nson,1_13. 400, 401
Halaskar Zahitan 153 Küçük Sait Paşa 121
Halel Efendi 52 K Kürdistan 51, 53, 214, 247, 248, 249
1 laik Istirakiyun ['ı rk:1m 230 Ibrahim Paşa 61, 81 Kad ı nlar. (..alis:iirına t..ennyeti 178-179 Kürdistan Demokrat Partisi 433, +35.
Halk Suralar Fı rkası 231 Iç Makedonya Devrime. Orgütu 125 436
Zumresi 229 Ikinci Balkan Savası 161 8..7Jein.31nsı 297
K :lı dlı ;j ;e2K Kürdistan Tali Cemiyeti 247
Halka Dogru 190 Ikinci Dünya Savaşı 257, 262, 270, Kanı tı iktisadi Tesehbusleri (KIT) 288, Kürdistan Yurtseverler Birliği 433.
Part1411 387, 430, 432 435, 436
277, 282, 289, 295, 299, 302. 309,
Ilalkı n Emek Partisi 423, 436 314, 398, 434 Kanun-ı Esasi. 108, 114, 116, 1.30, 136, Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti 247
Halkoda[arı 282 Ikinci Grup 232, 234 245
Hamidı ye Alayları 126, 247 Ikinci Meşrutiyet 186, 190, 191, 192, Kara Kemal Bey 184, 191i, 206, 233 L
Harhord Komisyonu 213 251, 274 Kara Vasd 198, 203, 228, 232 L-ewis, GeofIre.y 281
Hareket Ordusu 145, 147, 155, 207 Iktisat Kongresi (1948) 314 Kara Yorgi 47, 52, 53 Liman Von Sanders 176
llarington, General 205, 228 Ilahiyat Fakültesi 339 Karabekir, K-azun 218, 219, 223, 229, LloYd George 213, 226
Hasan Fehmi 143 243, 250, 254 Londra Anilasmasi 160, 209
Ileri, Celal Nuri 274
Hatay Cumhuriyeti 295 Karakol 198, 206, 207, 228, 229, 232 Lord Curzon 227, 235
Inönü, Erdal 413, 415, 432 .
liatay Halk Fı rkası 294 1nm-ili, Ismet 224, 228, 235, 237, 243, Karal, [Alver Ziya 357 I.ord Rodıschild 210
layrulbh Efendi, :`,.eyhülislam 112, 165 245, 250, 263, 266, 267, 268, 269, Karaosmanoğlu, Fevzi Luth 316 Lozan Antlasınası 235, 2.38, 239, 241,
Hemy Elisha Ailen 281 Kavalalı Ibrahim Pasa 60 242, 246, 248, 284, 294
270,271, 287, 288, 297, 299, 301,
(Umut) Cemiyeti 247 Kavalalı Mehmet Ali Paşa 49, 54, 55, Lutfi Fikri 244
304, 307, 309, 311, 316, 323, 324,
Heyet-i Malısusa-i Ticariyye 184 335, 347, 349, 359, 362, 364, 368, 56, 57. 59, 60, 61, 63, 64, 67, 68,
Temsiliye 219, 220, 248 369, 376, 385, 400, 413 70. 74, 75, 80, 81, 106 M
Hmeak 126 Aleksandros 53 Keçeciler, iviehnict 418 Maarif Nizamnamesi 96
Hiyanet-i Vataniye kanunu 223, 233, Ismail Paşa 106 Keceetzade Fuat Pasa 90, 91, 102, 103. Mahmut il. 49, 5I, 54, 55, 61, 62 () 3,
242, 249, 360 Istanbul Tüccar Dernegi .313 104, 107, 109, 110, 120 64, 67, 68, 69, 71, 72, 73, 78,80,
Hilafet Ordusu 229 Istanbul Üniversitesi 263 Kı brıslı Kamil Pasa 121, 142, 143, 88, 94, 96, 103, 247, 253, 272
Hitler 293, 296 Istik131 Mahkemeleri 223, 244, 250, 159, 160 Mahmut Nedim Pasa 110
Ilı zb-i Cedid (Yeni Parti) 151 251, 252, 254 Kı r ım Savası 82, 84, 85, 98, 99, 110, Mahmut Sevket Pasa 145, 149, 150,
Hunkar Iskelesi Antlaşması 61 1s Bankası 284, 287 111.117 153, 160, 163, 181

518 519
tvlakarios .346, 400 378, 380, .381, 382, 383, 384, 408, Nikola 1. 57 PKK 384, 385, 408, 433, 434, 435,
rviansure llaziıre si 412, 420 Niyazi Bey, Resnelı 145, 155 438
Marshall Planı 304_325 Milne Hattı 216 Nızam-ı Cedid 40, 43,44, 46, 49, 51, Polatkan, Hasan 362
Meclis-i Ali-i Tanzimat 91 Miloş Oi-wenoviç 53 55, 64 Potsdanı Konferansı 303
M•Llıs-i Unnuni-i Milli 146 Miralay Sadık 15], 153 Nizamiye Mahkemeleri 95 Prens Lutfullah 133
Meclis-i Vala-yı Alıkam-ı Adliye 68. Misak-ı Milli 202, 221, 237, 292, 310 N uı-i es-Sait .343, 344 Prens Sabahattin 133, 135, 142, 187,
7,8, 90, 91 1v1ISK, Milliyetçi Işçi Sendikaları Nutuk 255, 256 188
Me.cleni Kalıntı 281 Konfederasyonu 405
Mehmet V 146, 196 Mithat Pasa 94, 102, 1 I 2 Q R
Mehmet VI. (Vahdettin/ 196, 1991, Mitterrand 404 OECD 390, 425 Radyoyu Dinlemeyenler Cennyeıleri
200 1,v4izaıı 1.32 Okyar, Fethi 194, 207, 208, 243, 246, 349
Mektel-)-i Mnikiye 96 Mızancı Murat 132 250, 260, 261. 263 Refah Partisi 413, 423
Melen, Ferit 378 Molotov-Ribıbentrop Pakt ı 296 Onar, Sıddık Sami 352, 356 Refik Nevzat 152
tvlencleres, Adnan 305-306, 307, 310, Mondros Mntarekesi 194 Ondort Ilke (Fourteen Points) 213 Rhee, Synğman 350
31.2, 334, 335, 322, 326, 328, .336, Moriireıo. Onoınaıı 69 Orbay, Hı1seyin Rauf 176, 203, 218, Ribbentrop-Molotov Paktı 302
3.37, 341, 349, .350, 351, 358, 360, Montreux Sozlesnı est 298 221 , 235, 243, 244, 245, 254 Risale-i Nur 280
361 , 362, 365, 367, 368, 398 MItalleın Asakir-i Mansure-i Ortıc, Acil 263 Roosevelt 297
Menemenciogl tl, Numan 298 Mithaınmediye 64 Osmanlı Ahrar Firkası 142, 143, 148 RUM Ortodoks Kilisesi 37
Mentesc, ilalil 165 Muhafaza-i Mukaddesat Ceınlyeli 232 OSIlianlı Bankası 126, 181, 284 Rum Ulusal Muhafı z OrgUtO 401
Merkez Bankası 288, 289, 332, 389 Muharrem Kararnamesi 127 Osmanlı lifirriyet Cemiyeti 134, 135
Mi•∎vrici 1.31 Murat V 105, 113, 112, 130 Osmanlı Hurriyetperver Avaın Fukası S
Metaxas 270 Mussolini 252, 270, 271 201, 208 Sabahattin Mi 310
Mei ternıi.lı 60 Mustala Fazıl Pasa 106, 107, 133 Osmanlı liürriyerperverân Cemiyeti Sâdâbâd Paktı 293
Mı sı r 1 fulivi 106 Mustafa /V. 48, 49, 50 133 Saddam Hüseyin 440, 443
Millet Partisi 312, 325, 339 Mustafa Resit Pasa 61, 74, 79, 90, 91, Osmanlı Sosyalist Firkası 152 Sağıroğlu, Sâbit 243
Millet Sistemi 25 92, 102, 103, 104, 112 OYAK (Ordu Yardı mlaşma Kurumu) Said-i Nursi (13ediüzzaman) 191, 193,
Miliı rlcr Cemiyeti 214, 237, 292, 294, Mustafa Suphi 229, 230 387 247, 280
295 Mutedil Hurriyetperveran Eı rkasi 151 Sait Halim Paşa 163, 165, 191
Milli Birlik Komitesi 353, 354, 356, Mndafaa-i Hukuk. Cemiyeti 215, 221 Saka, Hasan 311, 312
359, 360, 362, 373 Mtıdafaa-i 'Hukuk Grubu 232, 233, [kalan, Abdullah 384, 433, 435, 436 s
9al
iaıiiz
Iapr270
a 220
'Milli Demokratik Devrim 372, 373 234, 254 Ozal, Korkut 412
Milli Güvenlik Konseyi 406, 409, 410 Mı1dalaa-i Millı ye Cemiyeti 179, 185 Ozal, serara 418 Salih Hulnsi Paşa 201
Milli GOvenlik Kurulu 357, 358, 366, Miihnume Odası 42 Ozal, Turgut 390, 411, 412, 413, 414, San Fransisco Konferansı 302, 311
377, .378 Munif Pasa 274 416,417, 418, 420,423.424, 425, Sanayi Bankası 284
Milli iktisat 183, 184, 283 426, 427, 428, 430, 4.36, 439. 440, Saraçoğlu, Sükrn 270, 298
NEllı Istilıharaı Teşkilatı .366 N 442, 443 Sargin, Nihat 415
Milli l': -LIkı nı ria Partisi 307 Namı k Kemal 104, 105, 106, 112, 187, Ozclen, Cevher (Banker Kastelli) 426 Saydam, Refik 270
Milli Kongre 203 191 Oztortı n, Necdet 416 Sebilurrocit 191, 339
Milli Korunma Kanunu 289, 333, 336 Napoleon 33, 43, 44, 45, 48, 55, 62. Sekban-ı Cedid 49, 50
Milli Nizam Partisi 375, 378, 382 73-74, 83 P Selim 1, 168
Milli Selamet Partisi 378. 380, 381, Napoleon lll. 83 Papandreu 439 Selim lll. 39. 40, 41, 43, 44, 45, 46,
391.408,412, 413. 420 Nası r, Cemal Abdul 343 Parvtıs Efendi (Alexandcr Helphand) 48, 49, 53, 55, 63, 70

Milliyet 435 NATO 341, 342, 347, 398, 399, 401, 182 Sendikalar Kanunu 291, 315, 3.30
Milliyetçi Cephe 380, 381, .383, ..389 440 Peker, Recep 246, 259, 264, 309, 311 Sened-i Ittifak 50
Milliyetçi Demokrasi Partisi 411 , 413, Nazım Pasa 158 Perincek, Dogu .372 Serbest Cumhuriyet Fı rkası 259, 260,
414 Nazım, Dr. 134, 141, Pilavoglu. Kemal 340 261, 262, 263. 286
Milliyetci Hareket Partisi .374, 375, Nehru 350 Pinochei .390 Sertel, Sabiha 306

520 521
Sevres Andasınası 214, 223, 235, 248 Tasnaksutyun 126, 169; 224 Turk-lsbın Sentezi 419-420 Varl ı k Vergisi 290, .501
SHP (Sosyal Demokrat Hallcçi Parti) Tathses, Ibrahim 433 Türk-ls 397, 432 Vi;uall 306, 307
414, 415, 41(5, 423, 424 Tecedthit Fı rkası 101, 202 Tnrkc, Alparslan 353, 354, .373, 374, Vatan Cephesi. 348
••iirat-f Mastakhri 191 Teheir 170, 238, 250 383, 405, 407, 408. 420, 422 Venizelos 199, 213, 224
Silahlı Kuvvetler Birliği 355 Tekin Alp (Moiz Kohen) 190, 192 Türkiye Birleşik Komünist Partisi 415 Vilayet Nizamnamesi 9:3, 94
Sir Harry Luke 281 Tengirsenk, Yusuf Kemal 235 Turklyel3uvük Millet Meclisi 221, Volkuu 143, 191
Sivas Kongresi 256 Ferakkı perver Cumhuriyet E ı rkası 242, 258, 357, 361 Vrange1206
I.aktiltesi 371 245, 250, 251, 25.3, 254, 255, 261 Türkiye iş Bankası 267.
Sosyal Demokrasi Partisi. 410, 413
-.■
osyal Sigortalar Kurumu 397
Tercrinian-i Ahval 104 Türkiye Işçi Partisi 359, 365, 368, w
Tercume Odası 70, 71, 101, 103, 104 370, :371., 372, 373, 377, 378, 397, Wangenheiiıi 165
tiosyal Demokrat llalkci Parti 444 Tesebhüs-i Sahsi ve Adem-i Merkeziyet 399, 408, 415 Willielm /L 124
Stilin 297, 370 Cemiyeti J 33 TlIrklye Komunı si Fı rleasi 229, 373 Wilson 210, 213, 21 5
Sunalp, Turgut 411 icş kilat-ı Malısusa 161, 162, 168, 171, Tıarkiye Komunist Partisi 370, 415 Wilson Prensipleri Cemiyeti 214
tionay, Cevdet 363, 364, 378, 379 184, 191, 197, 206, 2.30, 267, 280 'hirklye. Sosyalist Ernekci ve Koylu
Süleyman Paşa, Askeri Mekı epleı- Tesvik-i Sanayi Kanunu 285 Partisi .310 Y
Nazirı 112 teşvik-ı Sanayi lalı mataamesi 183 Turkiye Sosyalist Koylu Ethekci Partisi Yağcı , Nabi (Haydar Kutlu) 415
Sumeli-K.11k 277, 288 Tevger 4.34 .315 Yalçı n, Hüseyin Cahit 274
süveys. kanalı 343 Tevhid-i 'Tedrisat Kanunu 272 Turkiye Sosyalist Partisi 315 Yalman, Ahmet Emin 306
Sykes-Peot Anrlaşı nası 209, 210, 211 Thatcher, Margaret 417 Türkiyy Ulkii ve Kultür Birliği 354 Yalta Konferansı 298
Tl K° (Türkiye Halk Kurtulu ş - Türkler, Kemal 384 Yanyalt Ali Pasa 33, 49
ş Ordusu) 37.3 Yarııı 263
Sarilza Inkı libi 253 THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş U Yeni Osmanlı lar 104, 105, 107, 109,
SarklAnackı ki ivtudaraa-i Partisi-Ceplıesp 311, .373, 435 Uluslararası Af Orgütu 408 112, 275
Cemiyeti 219 Thornhurg, Max 31.4 Uluslararası Boğazlar Komisyonu 293 Yeni Türkiye Partisi 359, 363, 365
Serif. Hüseyin 174, 210, 211. TIKKO (Türkiye işçi Koylu Kurtuluş Uluslararası Hür işçi Sendikaları Yeşil Ordu 229
Seriye ve Evkaf Vı ki [C ii 272 Ordusu) 373, 4.35 Konfederasyonu :330 Yılmaz, Mesut 418, 419
5eyh Sair 248, 249, 250, 280 TKP-ML (Tikkiye KomUnist Partisi Ulusu, Bülent 406 Yön 371, 399
5,2y11 Sai ı Isyanı 247 Marksist/Lenimsi) 373 Unium Aleı n-ilsbn Ihtilal 'Teşkilat ı Yurdakul, Mehmet Emin 192
tieylr Nlahdeti 147, 14ti Togatı , Lcici Vclidi 310 107 Yüksek Adalet Divanı 360-361
Sura-yı DevIct 91 Tonguç., Ismail Hakk ı 282 YOksek Oğretim Kurulu (YOK) 408
Topal Osman 233 U
T Toprak Mahsulleri OFisi 288 licok, Bahriye 421 Z
Tahkikat Komisyonu 349, 350, .361 Toruintay, Necip 416 Uçüncti Enternasyonal 229 Ziraat Bankası 284
Tahrirat-ı Hanciye K:ı ki-illeri 101 townsherul 173, 176 Urgtiplu, Suat Hayri 364 Ziya Gökalp 191. 192, 193, 275
Takrir-i Sidtun Kanunu 250, 253, 252, Troçki 182 Ziya Hurşit 254
257 frurnan Doktrini 303 Ziya Pasa 106, 107, 112
kikviımi l'akayi 69, 103 Tunaya, Tarık Zafer .356 Vaka-i Hayriye 65 Zorlu, Fatin Romei 330, 362
CeIrd. 433, 435, 436, 441 Trtrk Dili Teikik Cennye ı l (Türk Dil Vambery 188
Talat Paşa 134, 152,159,16.3, 165, Kurumu) 276, 277
170. 195, 197,198, 207 Turk Hukukcular Derneği 421
'kilit, Nalı n 379 Türk Kadı nlar Birliği 262
liııı 306, 307 Türk Mason Locaları 263
1a1mOver, Hanultillah. Suphi 262 TUrk Ocağı 178, 189, 262
Janzimat 40, 78, 79, 80, 87, 90, 04, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti ( Turk
9 6, 97, 98, 101, 102, 10:3, 104. 117, Tarih Kurumu) 277
119, 120, 122, 252 Titrk Ticaret Şirketi 285
•fitör 104 Turk Yardı m 182. 190

522 523

You might also like