You are on page 1of 55

Cathy Williams - Derin Bakışlar

www.CepSitesi.Net

ROMANIN KARAKTERLERİ
Kate Watson : Romanın kahramanı, genç kadın
Alessandro Preda : Kate’nin patronu, yakışıklı genç adam
Shirlev Watson (Ulaç) : Kate’nin annesi
George Cape : Şirketin finans müdürü
Rebecca : Şirketin avukatı, güzel kadın
BİRİNCİ BÖLÜM
CUMA. Temmuz sonu. Saat akşamın altı buçuğu...
Ama Kate, hala ofisteydi. Herkes gitmiş, bir tek o kalmıştı. Ayakta kalan son kişi gibi...
Ancak oturuyordu, masasında; önünde açık bilgisayarı ile. Ekranda kar zarar sütunları vardı.
Bunlar dikkat istiyordu ama şu an değil. Pazartesi sabahına kadar bekleyebilirlerdi.
İçini çekip arkasına yaslandı, sonra da gerindi. Düşüncelere dalmak için, kendisine birkaç
dakika vermişti.
Yirmi yedi yaşındaydı ve nerede olması gerektiğini biliyordu. Ve bu kesinlikle ofis değildi.
Gerçi ofisi güzeldi. Londra’nın kalbinde, saygın bir semtte ve gayet modem bir binadaydı.
Aslında ofis dışında her yerde olabilirdi.
Mesela Hyde Park’ta, arkadaşlarıyla geziyor olabilirdi. Şarap içerek, uzun yaz günlerinin
tadını çıkarıyor olabilirdi. Ya da mesela, arka bahçede mangal yapıyor olabilirdi.
Gözlerini kırpıştırınca, olasılıkların hepsi bir anda gözünün önünden kayboldu. Dört yıl
önce, Londra’ya taşındığından beri, edindiği arkadaşlıkları, bir elin parmaklarından azdı. Bir
buçuk yıl önce de, muhasebeci olarak, AP Lojistik’e girmişti.
Tanıdık, eş, dost çoktu ama arkadaşı yoktu. Öyle kolay arkadaş edinen, aklı sürekli
gezmede olan, fingirdek biri değildi. Bunu kendisi de biliyordu.
Cuma günüydü ve yaz ortasında, güneşli bir günde yaşıtları eğleniyor, gününü gün
ediyordu. Morali bozuldu.
Ama hayatında iyi şeyler de vardı. Mesela, ülkenin saygın bir firmasında çalışıyordu. Genç
yaşına rağmen, ofiste kendine ait bir odası vardı. Bu, yaşıtlarının çoğunun, hayalindeki bir
şeydi. Batı Londra’daki, bir yatak odalı küçük dairesi de, oldukça yeterliydi. Aynı yaşlardaki
kızların, buna gücü yetmezdi. Onlar aileleri ile yaşarlardı.
Londra’ya gelmekle iyi yapmıştı.
Geçmişini tamamen silemezdi. Ama onu etkilemeyecek kadar derine gömmeyi, başarmıştı.
Şimdi yalnız başına işteydi. Cuma akşamıydı ve Temmuzun yirmi altısıydı. Ekrana doğru
eğildi. Ofisi terk edip boş dairesine gitmek için, kendine yarım saat daha vermişti.
Rakamlara güzel kaptırırdı kendini. İçlerine bir girdimi, dünyayı unuturdu. Yine öyle
olmuştu ki, kapısında beliren uzun boylu, esmer adamı fark etmedi bile.
Alessandro Preda, orada olduğunu haber vermek ister gibi, hafifçe öksürdü.
Kate, şaşkınlıkla yerinden fırladı. Bu adamda bir şey vardı. Her seferinde, aynı etkiyi
bırakıyordu üzerinde. Firmanın patronu olması değildi bu, başka bir şeydi. Gerçi genç yaşta,
düzinelerce şirketi bir şemsiye altında toplamayı başarmış biri olarak, etkiliydi elbette ama
Kate’ye olanlar başka şeylerdi.
Bay Preda... Nasıl yardımcı olabilirim? Kate, ayağa kalktı; bir eliyle, gri eteğini
düzeltmeye çalışıyordu.
Alessandro, kapının girişine yaslanmıştı. Yerine oturmakla başlayabilirsin, Kate. Bir gün
kraliyet üyesi olursam, ben odaya girdiğimde ayağa kalkmanı isterim; ama o zamana kadar
buna gerek yok.
Kate, hafif bir gülümsemeyle beraber, yerine oturdu. Patronu, yanık teniyle çok seksi
görünüyordu. Ofiste çalışan kadınların neredeyse tamamı, onu beğeniyordu. Ama o, kibirli
haliyle, kimseye yüz vermiyordu tabiî ki. Çekiciliğinin, fazlasıyla farkında olmalıydı.
Ayrıca, bana Bay diye hitap etmene gerek yok. Bunu daha önce söylememiş miydim sana?
Koyu renk gözleriyle bakıyordu.
Eeee... Evet.
Adım Alessandro. Burası bir aile şirketi ve ben çalışanlarımla yakın olmayı severim.
Peki. Senin için ne yapabilirim, Alessandro?
Aslında Cape’ye bir dosya vermek için gelmiştim, ama yok galiba. Nerede o? Sen neden
yalnızsın burada? Finans bölümünün diğerleri nerede?
Saat altı buçuğu geçiyor... Alessandro. Bir süre önce gittiler.
Genç adam saatine baktı. Haklısın. Ama yine de, fazla maaş alan elemanlardan birinin,
burada olması gerekirdi. Gözlerini kısıp Kate’ye baktı. Peki, sen ne yapıyorsun burada yalnız?
Üzerinde çalıştığım bir rapor var. Gitmeden önce bitirmek istedim. Günün bu saatleri sakin
oluyor burası. Çalışmak için ideal.
Ne kadar çalışkan bir kadındı. Hem de gayretli. Kate’yi alıcı gözle süzdü. Beyaz bir
gömlek giymişti. Uzun kolluydu ve göğsündeki düğmeler, sonuna kadar iliklenmişti. Bu sıcak
havada, bu kadar kapalı giyinmesi, şaşırtıcıydı.
Birkaç gün önce, bir vergi konusunda birlikte çalışmışlardı. Müdürü George Cape’den,
daha iyi görünmüştü gözüne. Sonra, iş dışında neler yaptığını sormuştu. Hobileri, ilgi alanları
falan... Hatta öğle yemeğini odasında, birlikte yemişlerdi.
Diğer kadınlara bir şey sorduğunda, büyük bir hevesle, her şeyi anlatırlardı. Özellikle,
kendilerinden bahsetmeyi çok severlerdi. Ama Kate Watson’un, onlarla hiçbir ilgisi yoktu.
Yemyeşil gözleriyle bakıyor ve kendinden bahsetmek yerine, konuyu değiştiriyordu.
Her gün, bu saate kadar kalıyor musun burada? Alessandro, masanın üzerindeki camdan
Japon balığını alıp, oynamaya başladı.
Hayır. Tabi ki hayır,
Sadece bugün mü? Yılın en sıcak gününü seçmişsin.
Sıcak hava meraklısı biri değilim. Yeşil gözlerini indirdi. Beni uyuşuk yapıyor.
Yapar. Elindeki ağırlığı masaya bıraktı. Özellikle, böyle uzun kollu gömlek ve resmi etek
giyersen,
O dosyayı bana bırakırsan, George döndüğünde ona veririm.
Nereden dönecek?
O Kanada’da tatilde. İki haftadan önce dönmez.
İki hafta mı?
O kadar uzun değil. Yazın herkes iki hafta izin kullanıyor.
Ya sen?
Bendeğil... Ama...
Bu dosyanın, George’nin bizi onurlandırana kadar bekleyebileceğini, sanmıyorum.
Dosyayı, Kate’nin masasının üzerine bıraktı. Bunu resmi olarak, sana teslim ediyorum.
Başından sonuna kadar, iyice bak, incele. Cape’nin bilgisayarının şifresini biliyorsun değil
mi?
Korkarım, bilmiyorum.
O zaman, bilgisayar cambazı çocuklardan yardım alman gerekecek. Bu dosyayı yalayıp
yutacaksın. Sonra iş saatleri dışında, bana geleceksin. Oldu mu?
İş saatleri dışında mı? Neden?
Sanıyorum, Cape, zimmetine para geçirmiş. Bunu tek başına mı yaptı bilmiyorum. Bu
nedenle çalışmayı kimse bilmemeli.
Kate şaşırmıştı.
Büyük bir para değil. O nedenle alarma geçmedik, ancak zaman içinde büyüyebilir.
Ama ben müdürümün, ne yaptığını gizlice kontrol etmek istemem. O çok iyi biri. İşe
girdiğimden beri, bana çok yardımcı oldu.
Neredeyse, senin onunla işbirliği yaptığını düşüneceğim.
Hayır. Kimsenin parasına dokunamam ben. Ben öyle biri değilim.
Nasıl biriydi acaba? Alessandro, merak etmeye başlamıştı. Hafta sonlan, genellikle
programı olurdu ama bu akşam yapacak işi yoktu. Bir koltuk çekip oturdu. Kate’ye yakın,
ama uzun bacaklarım uzatabilecek gibi ayarlamıştı yerini.
Genç kadın ürktü. Ama ben çıkacaktım artık. Bu konuyu, pazartesi sabahı konuşabiliriz.
Ben çoğunlukla, en erken gelirim. Yedi buçuk gibi burada olurum.
Övgüye değer. Finans bölümünde, saatine bakmayan birinin olduğunu bilmek güzel,
Akşam için, senin de programın vardır herhalde. Eeee... Bay Preda. Ben dosyayı yanıma
alıp, hafta sonunda evde incelerim. Pazartesi sabahı da, hazır gelmiş olurum. İyi fikir, değil
mi?
Bu konuyu, çalışma saatlerinin dışında görüşmek istemenıin nedeni, spekülasyonları
önlemek için. Fazla mesain, fazlasıyla ödenecektir.
Konu para değil. Kate gözlerini, adamın beyaz gömleğinin altından belli olan kaslanndan,
ayıramıyordu. Kollarını dirseklerine kadar kıvırdığı için, yanık teni tüm çekiciliğiyle
ortadaydı. Diğerlerinin aksine, bu adam her zaman onu geriyordu. İlk gördüğü günden beri
aynıydı bu, değişmiyordu. Tehlikeli bir şeydi. Duygularını kontrol etmesi gerekiyordu. Mali
durumunu da kontrol etmesi gerekiyordu.'Kaderini de. Oysa hiç kontrolü olmayan, bir anne
tarafından büyütülmüştü.
Shirley Watson, on sekiz yaşında, Lilac ismini almış ve ona göre yaşamıştı. Önce bar
dansçılığı, sonra bar garsonluğu yapmış, erkeklerle flört edip durmuştu. Aşırı derecede güzel,
ufak tefek bir sarışındı ve bu doğal güzelliğinden faydalanmasını, iyi öğrenmişti.
Kate, annesinin geçmişi hakkında, fazla bir şey bilmiyordu. Sadece, yetiştirme yurdunda
büyüdüğü vardı aklında.
Babası ise, o doğduktan hemen sonra, ortadan kaybolmuştu. Lilac, o zaman yirmi bir
yaşındaydı. Kocasının evi terk etmesinden sonra, birçok kez evlenip ayrıldı. Bunlardan ikisi,
rekor zamanda boşanmayla sona ermişti. Evlilikleri arasında da zamanı, erkekleri baştan
çıkarmakla geçiyordu.
Kate, annesini severdi ama bütün eksikliklerinin de farkındaydı. Kendi hayatında, aynı
hataları yapmamaya karar vermişti. Annesinin aksine, koyu renk saçlı ve uzun boyluydu.
Annesindeki seksi çekicilik, onda yoktu. Bunun için şükrediyordu. Olmasını istemezdi. Bu
nedenle, hep kapalı şeyler giyerdi.
Erkeklerin, onu vücut hatları nedeniyle beğenmesini, istemiyordu. Annesinin düştüğü
tuzağa düşmeyecekti. Erkekler, önce beynine vurulmalıydılar.
Annesi, ikinci evliliğinden boşanırken, epey bir para almıştı ve bunun bir kısmını,
Comvvall’da küçük bir eve yatırmıştı. Kate, böyle şeyler de istemiyordu. Onu sevecek
adamla, boşanma safhasına bile gelmeyecekti.
Para değilse nedir? dedi Alessandro.
Kate, daldığı düşünce denizinden, birden başını dışarı çıkardı.
Yoğun sosyal hayatın nedeniyle mi? Bir haftanı bu işe veremez misin? Koyu renk
gözleriyle odayı gözden geçirdi. Bu yaşta, böyle güzel bir ofisin var. Kaç yaşındasın? Yirmi
bir civarı olmalı...
Hakkımla yükseldim ben.
Bu yükselmenin gerekleri var tabi.
Kate, bakışlarını yere indirdi.
Çıkacağını mı söylemiştin?
Evet.
O zaman... Alessandro, ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdü. Seni evine götüreyim. Nerede
oturuyorsun?
Kate gerilmişti. Kuru dudaklarını diliyle ıslattı ve yüzünde nazik bir tebessümle ayağa
kalkıp; zaten düzenli olan masasını, tekrar düzenlemeye başladı.
Ne zamandır buradasın?
Kate, bu soruyu beklemiyormuş gibi, şaşkınlıkla baktı. Bu şirkette mi, yoksa Londra’da
mı?
Şirketle başlayalım.
Genç kadın etrafına bakındı. Bu ofiste kendini güvenli hissediyordu. Duvarlar bu
yükselişinin şahidiydi.
Annesi Londra’ya geldiğinde, onu işyerinde ziyaret etmek istemişti ama o buna kesinlikle
karşı çıkmıştı.
Lilac Watson, henüz elli yaşına geliyordu. Bu yaşına kadar, pahalı ofis görmemişti. Bu
Kate’nin kendi hayatıydı. Kendi teriyle, gözyaşlarıyla kurmuştu. Comwall, başka bir yerdi ve
çok uzaktı.
Diz üstü bilgisayarım çantasına koyduktan sonra, koltuğunun arkasındaki gri ceketini giydi.
Gri eteği vardı. Bacaklarında çorap değil, tayt vardı. Evet tayt. Gömleği hatlarını tamamen
gizleyecek gibiydi. Eteği de aynı işi, alt tarafı için yapıyordu.
Peki, o zaman neden bu adam, dikkatle onu süzüyordu.
Ne zamandır buradasın? Bu odada.
Altı ayı biraz geçti. Büyük bir müşteriyle ilgili çalışıyordum. George, odaklanabilmem için
beni buraya aldı. Sonra terfi edince kaldım.
Çantasını omzuna astıktan sonra, eteğini düzeltti.
Beni eve bırakma teklifin için teşekkürler ama yolda yapmam gereken işler var. Ben
metroyla giderim.
Ne işleri?
Bazı şeyler almam lazım. Birkaç dükkana uğrayacağım. Alessandro, genç kadının
üzerindeki rahatsızlığı fark etmişti. Böyle şeylere alışkın olmadığı, belliydi.
Sorun değil. Şoförümü eve yolladım. Kendi arabamla gideceğim. Yolda ne istersen alıp,
arabaya yükleyebiliriz.
Ama ben yürüyerek alış verişe alışkınım.
Alessandro, hayatında bu kadar ürkek bir kadın görmemişti. Her erkeğe karşı mı böyleydi,
yoksa sadece ona karşı mı?
Bu, George ile ilgili hassas durumu tartışmak için de iyi olacak. Ne kadar yürüttüğü
açısından,
Eğer gerçekten yürüttüyse ki sen öyle düşünüyorsun, tek yapacağın şey onu hapse attırmak,
dedi Kate.
Umarım yanılıyorumdur. Yoksa gerçekten para çaldığı için, hapse girmek zorunda kalacak.
Kapıda kenara çekilip, Kate’nin geçmesine izin verdi. Altı aydır bu odadasın ama şimdi fark
ediyorum ki, hiçbir özel eşyan yok.
Kate, bir çanta omzunda, diğeri elinde dönüp baktı. Burası ofis, özel odam değil ki.
Özel oda... Güzel kelime. Özel eşyaların özel odanda mı durur?
Patronu eğleniyor gibiydi. Bilerek mi yapıyordu bunu?
Alessandro Preda, kadınlarla anılan biriydi. Bulvar gazetelerinde sürekli, mankenlerle
sarmaş dolaş resmi çıkardı. Her ay, başka bir mankenle birlikte olurdu. Kendi ajansını
kuracak kadar, çok mankenle birlikte olmuştu.
Dosyayı inceledikten sonra, bulduklarımı sana e-postayla göndereyim mi? Kate, asansörün
düğmesine bastı.
Alessandro, hayatında hiç bu kadar tutucu birini görmediğini düşündü. Otuz dört
yaşındaydı ve hangi kadın olursa olsun, çıkma teklifini kabul ederdi; ama Kate Watson, eve
bırakmasını bile istemiyordu. Neydi bu kadının arkasındaki hikaye?
Hayır.
Asansör gelmişti. Otomatik kapı açıldıktan sonra, Kate, sürtünmemeye dikkat ederek,
kabine girdi.
E-posta güvenli değil.
Asansörde, mümkün olduğunca, birbirlerinden uzak duruyorlardı. Çünkü Kate, bir köşesine
sıkıştırmıştı kendini. Küçük kabinde, Alessandro ile yalnız olduklarının farkındaydı ve
vücudu titremeye başlamıştı.
Genç adam belli etmemeye çalışarak, Kate’yi inceliyordu. Özellikleri kusursuzdu. Düz ve
küçük bir burnu vardı. Dudakları dolgun ve seksiydi. Elmacık kemikleri çıkıktı. Sadece saç
modeli, göze hoş gelmiyordu.
Acaba, saçlarının uzunluğu ne kadardı? Toplu olduğu için, bunu anlamak imkansızdı.
George, evraklarını incelediğini duysa, çok üzülürdü.’ Kate, yere bakarken konuştu.
Neden onu korumaya çalışıyorsun?
Korumaya çalışmıyorum, sadece adil olmak istiyorum.
Herkes, suçu kanıtlanana kadar masumdur.
O sırada asansörün kapısı açıldı ve mermer zeminli koridora çıktılar.
Kate, George Cape’yi, korumaya çalışmıyordu. Yoksa çalışıyor muydu? Kendine sordu.
Övgüye değer. Alessandro mırıldandı. Pekala, Pazartesi başlayalım. George suçlu mu,
suçsuz mu? İki sonuçta da kovulacak... Şimdi söyle bana, nerede oturuyorsun? Arabam
aşağıda, garajda,
İKİNCİ BÖLÜM
Hafta sonu boyunca Kate, George’yi aramamak için, kendini zor tuttu. Bir hilekarlık yapıp
yapmadığını, çok merak ediyordu. Buna inanmak zordu, onun için. Çünkü gerçekten, çok
nazik biriydi. İşe ilk girdiği günden beri, onu kanatlarının altına almıştı.
Dosyayı dikkatlice incelemişti. Sahte bir evrağa rastlamamıştı ama tuhaf giriş çıkışlarda
yok değildi.
Derin bir nefes aldıktan sonra, saatine baktı. Cuma akşamı, Alessandro’yu atlatmayı
becerebilmişti; ama saat yedide, onu ofisinde bekliyor olacaktı. Yine çalışma saati bitip,
herkes gittikten sonra.
Daha önce, bir vergi konusunda, Alessandro ile birlikte çalışmışlardı. Ama çalışma saatleri
içindeydi ve yalnız kalmamışlardı. Belki kısa süreler kalsalar bile, hiç göz göze
gelmemişlerdi. Cuma günü, tamamen yalnızdılar ve çıkışta onu eve bırakmak istemişti. Belki
de, yemeğe çıkmayı teklif edecekti. Çok etkili bakışları vardı. Koyu kahverengi gözleri ve
simsiyah kirpikleriyle, derinden bakıyordu. Daha önce bilmediği bir şeydi bu ve asla
unutulacak gibi değildi.
Birazdan, yine o aslan kafesine girecekti. Kalp atışları, çoktan hızlanmaya başlamıştı bile.
Alessandro’nun odasına girdiğinde, bacakları titriyordu.
Patronu, deri koltuğunda arkasına yaslanmış, ellerini ensesinde birleştirmişti.
Programda küçük bir değişiklik oldu.
Kate, durdu kaldı.
Dosyayı bırakayım, başka bir zaman konuşabiliriz. Genç kadın yere bakıyordu.
Hayır, gerek yok. Bir şeyler atıştırırken konuşacağız.
Kate’nin kafasının içinde, birden alarm çalmaya başladı. Buna gerek yok. Henüz
bilgisayarcı arkadaşlardan, George’nin şifresini alamadım. Bir iki adım atıp, elindeki dosyayı
masanın üzerine bıraktı. Dosyada sahte bir evrak yok. Başından sonuna kadar inceledim ve ...
Yemekten sonra.
Alessandro, dev cüssesiyle ayağa kalktı ve ikili koltuğun üzerindeki ceketini alıp, omzuna
attı. Hava sıcak olduğu için, giymek istememişti. Çalışma saatlerinden sonra, görüşeceğimizi
söylemiştim. Beraber yemek yememizin, ne sakıncası olabilir?
Hiç aklıma gelmemişti. Konuşacağımız fazla bir şey yok zaten.
Patronu, gelip tam önünde durdu. Geniş omuzlu vücuduyla, elektrik yayıyordu etrafa.
Birinin geleceğini konuşacağız. Kate’nin gözlerinin içine bakıyordu. Bu yeteri kadar
önemli bir şey, kısa bir not yazmakla olmaz. Yoksa bu akşam, bir erkekle randevun mu var?
Hayır yok. Kelimeler, ağzından dökülür gibi çıkmıştı. Geri almak isterdi. Çünkü kendini
savunmasız hissediyordu.
Yanakları kızardı. Hafta arası, çalışma saatleri sonrası kalmayı tercih ederim. Ne söylediğini
bilmiyor gibiydi. Çünkü adamın bakışları, elinin ayağına dolaşmasına neden oluyordu.
Çoğunlukla işi eve götürüyorum. Daha kolay oluyor benim için.
Sen her akşam geç çıkıyorsun, Kate. Kimsenin, senin eve iş götürdüğüne inanacağını
sanmıyorum. Gidip kapıyı açtı. Hem biraz resmiyetten uzaklaşmış oluruz. Beni, özel hayatını
yanında çalışanlardan saklayan bir patron olarak görmeni istemem.
Binadan çıktıktan sonra, yan yana yürümeye başladılar. Bu Kate için daha iyiydi; çünkü
konuşurken adamın yüzüne bakmak zorunda kalmıyordu.
Demek istediğim şu. Eğer Cape, şirketimi dolandırdıysa, sonucuna katlanmak zorunda.
Maalesef insanlar, kendi kararlan doğrultusunda yaşarlar ve ölürler.
Biraz ağır değil mi?
Bence değil.
Yürürlerken birbirlerine oldukça yakındılar, ancak karşıdan gelen bir grup yüzünden, bir
süre ayrılmak zorunda kaldılar. Hava oldukça sıcaktı ve Kate, üzerindeki elbise nedeniyle,
rahatsızlık duyuyordu. Kuruyan dudaklannı diliyle ıslattı. Nerede yiyeceğiz? Yine yan yana
gelmişlerdi.
Bu senin konuyu kapatma yolun mu?
Keşke sormasaydım.
Aklından geçenleri söyleyebilirsin.
Ofise yakm ara sokaklardan birinde, kaliteli yemekler servis edilen, bir restorana doğru
gidiyorlardı.
Bir aile şirketi olduğu için mi, bu kadar ilgileniyorsun bu konuyla? Kate, masum bir
gülümsemeyle sordu. Soru sorarken çekiniyordu.
Bildin. Büyük ve mutlu bir aile; biri çizginin dışına çıkarsa, eline cetvelle vurulur. Ama iş
küçük başlamıştı. Bu nedenle, benim kontrolü ele almam önemli. Ben, şirketi, birisi paralan
zimmetine geçirsin diye, geliştirip büyütmedim.
Restorana gelmişlerdi. Alessandro kapıyı itip, Kate’ye yol verdi. İçeride loş bir ışık vardı.
Oldukça kalabalık, karman çorman bir yerdi. Gözlerinin adapte olması gerekiyordu. Ancak
güzel bir serinliği vardı.
Böyle yerlerden hoşlanacağın, aklıma gelmezdi, dedi Kate. '
Buranın sahibi arkadaşım ama işin gerçeği burası, benim yüksek tempolu iş hayatıma,
panzehir gibi gelir. Neden ceketini çıkarmıyorsun?
Böyle iyiyim.
Alessandro, inanmıyormuş gibi, kaşlarını havaya kaldırdı. İşe gelmiş gibisin. Buraya
rahatlamak için geldik.
Dosya çantamda. İş görüşmesi olmayacak mıydı?
Ama görüşmeye başlamadan önce, hiç olmazsa bir on dakika ver. Dönüp baktı. Benim sert
bir adam olduğumu düşünüyorsun, değil mi? George Cape, uzun zamandır şirketimde
çalışıyor. Benden borç isteseydi verirdim.
O sırada, restoranın sahibi yanlanna geldi. Kate, nazikçe gülümseyerek elini uzattı ve el
sıkıştılar. Bir iş kadını havası vermişti kendine.
Restoranın arka taraflarındaki bir masaya oturdular. Genç kadın, hemen çantasından
dosyayı çıkarıp, masanın üzerine koydu. Şarap servisi de hemen yapılmıştı.
Restoranın sahibini iyi tanıyor olmalısın. Şarap, bedava herhalde sana.
Sadece şarap değil, yemek de bedava. Ama ben, buna sürekli itiraz ediyorum. Yediğimin
içtiğimin parasını ödemek isterim.
Ne kadar düşüncelisin.
Alessandro, keyifli bir kahkaha attı. Espri anlayışını beğendim. Daha önce bunun farkında
değildim.
Kate, patronu ile samimiyetinin, bir sınırı olması gerektiğini düşünüyordu. Ancak bu sınırı
belirlemek kolay değildi.
Rahatla biraz. Kadehlere şarap koydu. Bu bir iş görüşmesi olabilir ama ofiste değiliz.
Evet. Ofiste önünde bilgisayar, ekranında rakamlar, sürekli çalan telefonlar, Kate’yi,
kontrollü bir profesyonel olmaya mecbur ediyordu. Ama burası gevşemek için yapılmıştı.
İnsanlar, eğlenmek için geliyorlardı buraya.
Ünlü ve popüler bir restorandı burası. Londra’nın tam kal-bindeydi. Masaların nerdeyse
hepsi doluydu. Bar bölümü de kalabalıktı. Erkeklerin hemen hepsi, şık takım elbiseleriyle
çene çalıyorlardı. Kadınlar ise, rengarenk yazlık elbiseleriyle gelmişlerdi, ayaklarında
topuklular vardı.
Neden sürekli fazla mesai yapıyorsun?
Kate, cevap vermeden önce, elindeki şarap kadehi ile oynuyordu. Ne tuhaf bir soruydu bu.
Firmanın sahibi çok çalıştığı için takdir etmesi gerekirken, neden çok çalıştığını soruyordu.
İlerlemek için gerekli olduğunu sanıyorum. Ama yanılıyor olabilirim. Gülümseyerek baktı.
Patronu da gülümsedi.
Demek istiyorum ki, mesela sen, George’ye bir dosya vermek için geldiğinde kimseyi
bulamayınca, hayal kırıklığına uğramıştın.
Bu doğru.
O zaman neden, benim fazla mesai yapmamı eleştiriyorsun?
Seni eleştirmiyorum. Gereğinden fazla çalıştığını düşünüyorum.
Sen de öylesin bence.
Kate, koyu renk gözlerle bu kadar iç içe olmaktan, rahatsız oluyordu. Kendini kaptırmış
gibiydi, patronunun gözlerine. Alışık değildi böyle şeylere. Mümkün olduğunca ölçülü olması
gerekirken, vücudunun alarma geçtiğini hissediyordu. Dudakları kurumuş, göğüs uçları
dikleşmişti. Bacak arası da .nemlenmiş miydi yoksa?
Fazla hevesliyim ben. Bunun sakıncası var mı ki? Çok cçalışıyoruın, çünkü karşılık
bulacağını ve terfi edeceğimi düşünüyorum. Ağzımda gümüş kaşıkla doğmadım ben. Sahip
olduğum her şey için, tek tek savaş verdim.
Söylediklerinin hepsi doğruydu gerçi; ama yine de söylemesi gerektiğinden fazlasını
söylemişti. Patronuna bu kadar içini dökmesi, normal değildi. Ayrıca adam, ondan hayatını
anlatmasını istememişti ki.
Yani meslektaşlarının geçmişlerinin, daha imtiyazlı olduğunu mu söylemek istiyorsun?
Hiçbir şey söylemek istemiyomm. Sadece bir gerçekten bahsettim.
Alessandro, genç kadının yanaklarının pembeleştiğini fark etti. Tepkileri dürüstçe idi.
Halbuki ofiste hiç kızardığım görmemişti.
Ben, sadece işimi yapmaya çalışıyorum. Başkalarının hayatına burnumu sokmak istemem.
O zaman günlerin sıkıcı geçiyordun
Neden? Neden öyle söyledin?
Çünkü insanlar dedikodu severler.
Ben değil. Kate’nin sesi, kızgın gibiydi. Ancak sinirleri yerli yerinde duruyordu.
Alessandro, menüye bakma gereği duymamıştı. Gözlerini Kate’nin yüzünden ayırmadan,
garsona eliyle bir işaret yaparak yanına çağırdı.
Nasıl yapmıştı bunu? Uzakta bir yerde, sürekli onun bu hareketini bekleyen bir garson mu
vardı yoksa? Elbette vardı. Para konuşuyordu ve Alessandro Preda’ da fazlasıyla para vardı.
Garson yanlarına geldiğinde, Alessandro, yemek siparişi verdi. Kate hiç itiraz etmeden,
patronunun istediği yemekleri kabul etti. Kadehinin yeniden doldurulmasına da ses çıkarmadı.
Sadece sessizce bekledi.
George’ye gelelim mi? Genç kadın önündeki dosyayı açtı.
Güzel zamanlama.
Özür dilerim. Yeteri kadar rahatladığımızı düşünmüştüm.
Belki de senin, geçmişteki kariyerinle ilgilenmem gerekiyormuş.
Bunu, firmadaki hiç kimse için yaptığını, sanmıyorum. Kate, nazikçe cevap verdi. Patron-
çalışan ilişkilerini, sürekli kendine hatırlatıp duruyordu. Soruları hep patron sorardı.
Doğru bu.
Birkaç garson, ellerinde tabaklarla belirdiler. Masayı o kadar düzenle donattılar ki, Kate,
rahatsız olmuştu bundan. Alessandro, asla garsonlara bakmıyordu.
O tip işleri, insan kaynakları bölümünün yaptığından eminim.
Kış aylarında herkes fazla mesai yapıyor. Yazları hava sıcak olduğu için, güneşin tadını
çıkarmak istiyorlar herhalde.
Sen hariç. İş saatleri dışında, seni bekleyen bir şey yok mu?
İş saatleri dışında ne yaptığım, seni ilgilendirmez. Birden sesi sertleşmişti. Kabalık
yaptığımı düşünüyorsan, özür dilerim.
Özür dilemene gerek yok. Sadece merak ettim.
Kışları, herhalde arkadaşlarımdan daha az çalışıyorum. Ah, evet. Gece kuşusun sen.
Kate’nin aklına, hemen annesi geldi. Karanlık barlarda vücudunu göstererek, dans edip
bahşiş toplaması... Geceleri çalışırdı. Tam gece kuşuydu.
Bana ne dedin sen? Kelimeler ağzından düşünmeden çıkmıştı. Öfkeliydi. Titreyen ellerini,
kucağına koyarak masanın altında gizledi.
Ne mi dedim? Alessandro, genç kadının sinirle kızarmış yanaklarına bakıyordu. Canını
sıkan nedir? Söyle bana. Özür dilerim. Fazla tepki gösterdim.
Her şey için özür diliyorsun. Ben fazla kırılgan biri değilim. Ama merak ettiğim bir şey var.
Neden birden sinirlendin? Kötü bir şey söylediğimi sanmıyorum.
Genç adam meraklanmıştı. Sakin yüzeyin altında, fokurdayan bir şeyler olduğunu
hissediyordu.
Bana kısaca, kendi işine bak diyorsun yani.
Kate, başını başka tarafa çevirdi. Kalbi küt küt atıyordu. Benim annem, geceleri barda
çalışıyordu.
Neden söylemişti bunu? Kimseye anlatmadığı bir şeydi bu. Geçmişi kapalı bir kitap
gibiydi. Kimse okumamıştı.
O kadar şey arasında, bunu sana neden söylediğimi bilmiyorum. Aslında insanlara içimi
açmam. Biliyorum, uzun çalışma saatlerim falan, garip biri olduğumu düşünüyorsun ama ...
Finansal güvenliğin için can atıyorsun, değil mi?
Can atmak aşın bir deyim, ama belki de doğrusu o. Belirsiz bir tebessüm vardı yüzünde.
Çocukluk yıllannda çok duygusaldı. Utanç içinde geçmişti o yıllar. Kimseyle
yakınlaşamamış, kimseye içini dökememiş-ti. Annesinin barda çalıştığını, eve erkek
getirdiğini, aklınca saklayıp durmuştu.
Onu utandırmasına rağmen, annesini severdi. Utandırılmış durumda olmaktan da
utanıyordu, o zamanlar. Şu anda karşısında, patronu Alessandro Preda vardı. Yüzünde öyle
sempatik bir ifade vardı ki, sanki içinin kilidini açacak anahtar on-daydı. Aptalcaydı bu. Hem
de tehlikeli.
Benim yetişmem, düzensiz bir şekilde oldu. Annem, hiçbir zaman, sıradan bir ofis işinde
çalışmadı. Akşamlan işe giderken, beni bir arkadaşına bırakırdı. On iki yaşıma kadar. Sonra
yalnız kalmaya başladım. Annemi severdim ama para kazanma usulünden nefret ediyordum.
Giydiği elbiselerden, onu mıncıklamaya çalışan adamlardan iğreniyordum. Ve o hep aşık
olurdu. Ona biraz ilgi gösteren ve güzel olduğunu söyleyen her erkeğe, aşık olurdu.
Yani sana gece kuşu dediğimde...
Özür dilerim.
Alessandro, Kate’nin boşalan kadehine şarap koydu. İçki içmek aklında yoktu aslında, ama
içiyordu şimdi. Yoksa alkol mü çözmüştü dilini? Birdenbire, annesini anlatmasının nedeni ne
olabilirdi ki?
Yine özür diliyorsun.
Ben senin için çalışıyorum.
Daha önce söylemiştim, henüz kraliyet statüsünde değilim. Gülümsedi. Annen şimdi
nerede yaşıyor?
Comwall.
Adam, günah gibi yakışıklıydı. Gerçi bu konuda söz söyleyebilecek, dünyadaki son kadın o
olabilirdi; ama yine de midesinde bir düğümlenme oluşmuştu.
Annem... İki kere evlendi. İkinci kocası Greg, boşandıklarında ona yeterli derecede para
verdi. O parayla küçük bir ev aldı kendine. Denize yakın.
Ya baban?
Sorular ve cevaplar bölümüne mi geldik? Kate, sohbetin buraya gelmesine, kendisinin
neden olduğunu unutmuştu sanki. O başlatmasaydı, Alessandro, onun geçmişini sormazdı
bile.
Babam, ben doğduktan hemen sonra, çekmiş gitmiş. Annemin ilk ve tek aşkıymış. Sanırım
sonradan, hep onun yerine koyacak erkeği arayıp durdu.
Ya şimdi?
Şimdi mi?
Annenin hayatında biri var mı?
Kate gülümsedi.
Alessandro, onun yüzüne bakıyordu.
Muhteşem bir güzellikti bu. Gizli bir güzellik... Ama önemsemiyor gibi görünüyordu.
Sanki güzelliği umurunda değildi. Pandora’nın kutusu gibiydi. Buraya, bir personelin
geleceğini konuşmaya gelmişlerdi. Ciddi bir iş... Ama konunun oraya gitmesini hiç
istemiyordu.
Gururla açıklamak isterim ki, üç yıldır annemin hayatında erkek yok. Hayatının aşkını
aramaktan vazgeçmiş durumda.
Ya sen? Alessandro mırıldandı. Senin hayatında şu an biri var mı?
Bu soruyu sorarken, Alessandro, tamamen bilinçsizdi. Kelimeler, ağzından bir dürtüyle
dökülmüştü sanki. O dürtü şehvetti. Kate ile konuşurken, şehveti arttıkça artıyor ve kendini
kontrol etmek için çabalıyordu.
İş ile eğlenceyi, asla birbirine kanştırmazdı. Bu bir çılgınlıktı. Yanında çalışan bu kadını,
deli gibi istiyordu. O kadar güzel kadınla çıkmış, ama libidosunun bu kadar arttığını, hayatı
boyunca hiç görmemişti. Sertleştiğinin belli olmaması için, dua ediyordu.
Kate, patronunun ses tonundaki elektriği, fark etmişti. Vücudunda, daha önce hiç
tanımadığı bir titreşim oluştuğunu
Derin Bakışlar 25
hissetti. Bu titreşim, onu eritiyordu.
Bu nasıl olmuştu? George ile ilgili konuşmak için yaptıkları görüşme, nasıl olmuş ta buraya
gelmişti?
Kariyerimi geliştirmekle geçti hayatım. Çabaladım durdum. İlişkiye hiç zamanım olmadı.
Hep iş yani, eğlence yok. Ama biraz eğlencenin, iş hayatını olumlu etkilediğini söylerler.
O yaklaşım bana göre değil. Artık hesabı isteyelim mi? Saat epey ilerlemiş. George
dosyasına bakamadık bile. Ama bence sen, onu haksız yere suçluyorsun. O öyle biri değil.
Alessandro, George’yi ve yaptığı talihsiz şeyleri, tamamen aklından çıkarmıştı. Bununla daha
sonra ilgilenecekti. Yarın, yeni bir gün başlayacaktı. Akimda, sadece Kate vardı.
Hangi yaklaşım sana göre?
Kate, soruyu yanlış anlamış gibi yaptı ve cevap vermedi. Profesyonel maskenin arkasına
çekilmeye karar verdin demek. Neden?
Çünkü buraya, benden bahsetmeye gelmedik. George ile ilgili konuşacaktık.
Ama konuşamadık.
Evet, bu bir hata, Kate derin bir iç çekti.
O sırada hesap gelmişti. Restoranın sahibi de yanlarında bitiverdi. Aşırı bir nezaketle,
yemekleri beğenip beğenmediklerini sordu. Simsiyah gözleri, ikisi arasında dans ediyordu.
Sonuçta, Kate soruya cevap vermemişti. Alessandro da, neden öğrenmek istediğinden emin
değildi.
Genç kadın ayağa kalktığında, aralarındaki özel konuşmalar son buldu.
Eve gitmek için bana bir taksi lazım. Kate, kesin bir tavırla konuştu.
Jackson, seni evine bırakır; sonraki randevular için de evini de öğrenmiş olur. Cep
telefonunu çıkardı.
Sonraki randevular için mi? Böyle sıcak atmosferde, bir kez daha mı buluşacaklardı?
Ben sana haber vereceğim.
Ama Alessandro, sen bu karışıklığı bir an önce çözmek istemiyor muydun?
Sen, hesaplardaki şüpheli hareketleri gözlemeye devam et. Eğer bir şey yoksa George’nin
tatilini neden berbat edelim ki?
Dışan çıktıklarında, siyah Maseratti bekliyordu. Kate bindi.
Alessandro, araba gözden kaybolana kadar, arkalarından baktı.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SON birkaç yıldır, Kate, işini bir sığınak olarak görüyordu. Orada bir bina inşa ediyor ve
içinde yaşıyordu.
Ama şimdi ürkek hissediyordu. Endişe içindeydi. Son günlerde gözleri, hep Alessandro’yu
arıyordu. Patronu da sık sık yanına geliyordu.
Aslında bu işleri Cape yapıyordu, ama yurt dışında; tatili uzun süreceğine göre, sen onun
sorumluluklarını almaya başlayabilirsin.
Saat beş buçuktu ve çalışanlar çıkmaya hazırlanıyorlardı. Patronun odasından çıkıp
aralarına karışması, herkesi tedirgin ediyordu. Çünkü önemli bir şey olmadıkça, odasından
çıkmazdı.
O akşam evine, diğer günlerden daha erken dönmüştü. Saat daha altı olmadan, bilgisayarı
ile karşılıklı oturmaktan sıkıldığını fark etmiş ve meslektaşları ile beraber paydos etmişti.
Giriş katındaki küçük dairesinde, sosyal hayatının olmadığını düşünecek, epey zamanı
vardı.
Arka kapı rüzgarla açıldığında, komşularından mangal kokusu geldi. Evli, iki çocuklu bir
aile olmalanndan başka, hiçbir bilgisi yoktu onlar hakkında.
İş çıkışında, iki arkadaşı bara gidiyorlardı ve onu da davet etmişlerdi. Ama o hemen
paniklemişti.
Çünkü işine adadığı bir hayatı vardı.
Sosyal hayatı yoktu evet ama çıktığı bir erkek arkadaşı da yoktu. Bu yaşta, heyecanlı bir
seks hayatı olması gerekiyordu aslında. Akima, üç sene önceki erkek arkadaşı geldi. Ona,
beklediği ilgiyi veremediği için, ayrılmışlardı. O zaman bir muhasebe bürosunda çalışıyordu
ve profesyonel sınavlara hazırlanması gerekiyordu. Çıktığı çocuk, bunu anlayamamıştı.
Yalnızdı şimdi. Yeni bir erkek arkadaş bulması gerekiyordu. Londra’da yaşayan biri için,
bu zor bir şey değildi aslında.
Gidip arka kapıyı kapattı. Mangal kokusu, onu düşüncelere boğmuştu.
Sonra duş aldı, küçük bir şort ve üzerine küçük bir atlet giydi. Aynaya baktığında, kendini
beğenmişti. Ve nedense aklına hemen, Alessandro geldi. Onu bu giysilerle görse, ne
düşünürdü acaba?
Patronunu aklından çıkaramadığını fark etti. Adam enerji doluydu. İçi içine sığmıyor
gibiydi. Onun yanında, ne kadar soluk kalıyordu. Onun hayatının yanında, ne kadar boş bir
hayatı vardı. Sönük, renksiz sosyal hayatı, değil Alessandro ile şirketteki arkadaşları ile bile
karşılaştırılamazdı.
Kapının zil sesi ile kendine geldi. Kim olabilirdi acaba? Beklediği biri yoktu. Komşular,
gürültü nedeniyle şikayete gelmiş de olamazlardı.
Alessandro Preda, kapıya gelebilecek son kişiydi. Ama gelmişti. Kanlı canlı, karşısında
duruyordu. Dinamik ve enerji yüklüydü, her zamanki gibi. Uzun boyu, geniş omuzlarıyla,
Londra’nın bu mahallesine fazlaydı sanki.
Derin Bakışlar 29
Bir şey söylemeden, sadece bakıyordu. İşten çıkıp doğrudan gelmiş olmalıydı, çünkü
üzerinde işte giydiği, kömür grisi pantolonu vardı.
Kate, dilini yutmuştu sanki. Ne söyleyeceğini bilemiyor, şaşkın şaşkın bakıyordu.
Beni içeri davet etmeyecek misin? Alessandro, sessizliği bozdu.
Gördüp kadın karşısında, o da şaşırıp kalmıştı. Bu kadın, şirkette her pn gördüp kadın
değildi. O bilgisayara gömülmüş, telefona sarılmış kadın, başka biri olmalıydı.
Küçük bir şort ve küçük bir üst vardı üzerinde. Saçlarını arkada toplamış, atkuyrup
yapmıştı. Nereden bulmuştu bu vücudu? İnce uzun bacaklar, yuvarlak kalçalar, dolgun
göğüsler
Vücudu, hiç beklemediği bir tepki vermişti, bu seksi kadına. Kanı kaynamaya başlamıştı.
Sutyen de giymemişti.
Ne yapıyorsun burada? Bu kızgın bir soruydu. Ofiste zor başa çıkıyordu patronuyla, bir de
evinde mi ağırlayacaktı. Ayrıca, nasıl cesaret etmişti, elini kolunu sallayarak evine kadar
gelmeye?
Kapıyı yüzüne kapatmadı, ancak içeri davet de etmedi.
Bu hafta çok yopndum. Alessandro, bir eliyle koyu renk saçlarını düzelttikten sonra,
Kate’nin gözlerinin içine baktı. Bu işi konuşmak istiyordum hep, ama bir türlü zaman
bulamadım. Sen haklıydın. George, beş dakikadan daha fazlasını hak ediyor.
Şirkette, işleri önüme yığacak zaman buldun ama. Üstelik George’yi, yerin dibine sokarak.
Bu kadar dramatize etmene gerek yok. Beni içeri davet edecek misin? Yoksa bir sandalye
alıp, burada mı devam edelim konuşmamıza? Komşular ne oldupnu merak etmişlerdir bile.
Kate, birden arkasını döndü. Küçük şortunun fazlasıyla farkındaydı.
Alessandro, görüntü karşısında, libidosuna hakim olamıyordu. Acaba her kapı çaldığında,
bu kıyafetle mi açıyordu kapıyı? ComwaH’ da bunu yapabilir miydi?
Üstümü değiştireceğim. Mutfakta bekleyebileceğini gösteren, bir işaret yaptı. Özür dilerim
Alessandro, ama pat-ronumsun diye, aklına gelen her şeyi yapamazsın.
Kate, kollarını önünde kavuşturmuş, adama bakıyordu. Göğüs uçlarının, tatlı bir şekilde
ürperdiğini hissetti.
Neden? Alessandro, mutfak masasında oturuyordu şimdi. Ancak libidosu, hala yukardaydı.
Uzun süredir, bir kadınla beraber olmadığı için miydi acaba? Aklına Kate’yi, çıplak olarak
getirdi. Yuvarlak kalçalarını sıkıyor, göğüs uçlarını emiyordu.
Evet. Boğazını temizledi. Ben buradayım diye rahatsız oluyorsan, git üniformanı giy.
Bu da ne demek?
Hiçbir şey demek değil, Kate. Arkasına yaslandı. Aslında, git üzerine uygun bir şey giy
demek istiyordu.
Ve haklısın, habersiz gelmem hataydı.
Bu arada, evimi nasıl öğrendin?
Şoförüm Jackson, sağ olsun.
Bir şey daha var. İnsanlar konuşuyor. Akima, işyerinde-ki arkadaşları gelmişti. Bunu
açıklaması gerekiyordu. Kendi evinde konuşamayacaksa, nerede konuşacaktı?
Konuşuyor mu? Patronu, başını çevirip baktı. Ne konuşuyorlar? Kim bu insanlar dediğin?
Keşke bu konuyu açmasaydım.
Ama açtın. Açtığına göre de bitirmelisin.
Eskiden, bizim kata çok seyrek gelirdin. Son zamanlarda bu sıklaştı ve herkes, ne olduğunu
merak ediyor. Ne düşündüklerini bilmiyorum. Ama düşünmelerini istemiyorum. Ne olursa
olsun.
Yani bu insanlar, bir şey düşünüyorlar. Sen ne düşündüklerini bilmiyorsun; ama
düşünmelerini de istemiyorsun.
Ben içine kapanık biriyim. Hep öyleydim.
Restoranda, içini döktüğü gece dışında tabi...
Peki, sana nasıl yardımcı olabilirim bu konuda?
Alessandro’nun dudaklarındaki alaycı gülümseme, Kate’nin, kendisini aptal gibi
hissetmesine neden olmuştu.
Sana göre Jackson da, aynı şeyleri düşünüyordur. Güldü.
Orada oturup kıs kıs gülmek hoşuna gidiyor; ama ben bu aptal dedikodularla uğraşmak
istemiyorum.
Ofis hayatın var. Ama sen ofisi, kabuk gibi kullanıyorsun. Biraz içinden çık, etrafa bakın.
Bu arada Jackson konusunda şaka yaptım. O gördüklerini, duyduklarını kendine saklar.
Kate, dişlerini sıktı. Zengin olmak güzel bir şeydi. Başkalarının düşüncelerinden, muaf bir
hayat yaşanıyordu, insanlar, akıllarından geçenleri söyleyemiyorlardı bile. Patronunun
kendine aşırı güvendiğini ve tahammül edilemeyecek kadar, kibirli olduğunu düşündü.
Belki de haklısın, kabuğumdan çıkmalıyım. Zoraki bir gülümseme vardı yüzünde.
Limon yutmuş gibisin. Alessandro sırıttı. Kate’nin yüzündeki çilleri, daha önce fark
etmemişti. Saçlan da kahverengi değil, kestaneydi.
Ben üstümü değiştireceğim. Bir şey içmek istersen, buzdolabında açık bir şarap var.
Kendine çay ya da kahve de yapabilirsin.
Kate dönüp yatak odasına gitti. İçeri girince, aynada kendişine baktı. Saçları, ofisteki gibi
değildi, yüzünde hiç makyaj yoktu. Çilleri, onu her zaman, yaşıtlarından daha genç
gösteriyordu. Hemen soyunup dar bir blucin giydi; üzerine de bol, torba gibi bir tişört.
Mutfağa geldiğinde, Alessandro, masada oturuyordu. Masanın üzerinde şarap şişesi, elinde
şarap kadehi vardı. Ayaklarını uzatmış, halinden memnun görünüyordu.
Evini sevdim. Açık renkler seçmekle iyi etmişsin. Büyük bir apartmanda olmaması da iyi...
Üstünde sadece bir kat var, değil mi? .
Eve göz gezdirmişsin. Gözlerini kısarak baktı.
Sen üstünü değiştirmeye gittin. Ne yapabilirdim ki?
Bir kahve yapıp içebilirdin.
Şarap daha iyi bir seçim gibi geldi. Saat altıdan sonra, kafeinden uzak durmaya
çalışıyorum. Sen hiç ona benzemiyorsun.
Kate, kapıda .duruyordu. Birkaç adım atarak mutfağa girdi; ancak kendini, aslanın kafesine
girmiş gibi hissediyordu. Burası onun evi ve onun mutfağıydı; ama patronu o kadar
dominanttı ki, hemen sahip çıkmıştı her şeye.
Neden bahsettiğini anlamadım. Dolabı açıp kendine bir kadeh aldıktan sonra, adamın
karşısına oturdu.
Bu kez, Alessandro ayağa kalktı ve gidip buzdolabını açtı. Görüyorum ki, sağlıklı şeyler
yiyorsun. İçine bakıyordu. Yeni bir şarap şişesi çıkardı.
Tirbuşon oradaki çekmecede, Kate, eliyle işaret etti.
Adam, ustalıkla şarabı açtıktan sonra, önce Kate’nin kadehine koydu, sonra kendininkine.
Bana bir dakika verirsen, gidip George’nin dosyasını getireyim.
Hiç annene benzemiyorsun. Sen giyinirken, oturma odasındaki fotoğraflara baktım.
Ah, buraya hiç gelmemeliydin. Kate, küçük dünyasının ortaya çıkmasından, memnun
değildi. Sana anlatmamam gerekiyordu. Aptalca şeyler yaptım.
Neden? İnsanlar içini dökmekten hoşlanır.
Öyle mi? Sende içini dök, o zaman. Şu sürekli çıktığın manken kızları anlatsana biraz... Ne
kadar yakınlaşıyorsun onlarla? Birlikte şarap içerken, içini döküyor musun onlara? Kate
birden sustu. Kontrolden çıkmıştı. Karşısında oturan adam, bin bir zorlukla inşa ettiği
kariyerini, bir dakikada bitirebilecek güçteydi. Söylediklerine pişman oldu.
Ve en kötüsü, söylediklerini geri almak istemiyordu.
En azından, cesaretle sorduğun sorular için, özür dilemiyorsun. Patronu, ağır ağır
konuşarak cevap verdi.
Kate, üzerindeki şort ile atleti atıp, blucin ve bol bir tişört giymişti; ama çekiciliğinden
hiçbir şey kaybetmemişti. Yuvarlak hatları, Alessandro’nun kafasına kazınmıştı çünkü.
Haklısın, çıktığım kadınlara özel şeylerimi anlatmam. İçimi döktüğümü de hatırlamıyorum.
Sen, kabuğundan çıktığında, hemen savunmaya geçiyorsun. Baştan aşağıya, bir çuvala
sokuyorsun kendini. Sen annen değilsin ki. Seni anlıyorum, onun yolundan gitmediğini
kanıtlamaya çalışıyorsun; ama evde kalmış öğretmenler gibi giyinmene, gerek yok. Nasıl
oluyor da, evime kadar gelip, beni tahlil etmeye kalkıyorsun?
Seni tahlil etmeye kalkmıyorum. Ama sen, kendi kurduğun kapana sıkıştığını, fark etmiyor
musun?
Kapana sıkışmış değilim. Bu benim seçtiğim hayat tarzı. Bunun ne olduğunu sen
bilemezsin... Ayrıca senin gibi, korkak büyümedim ben.
Nereden biliyorsun bunu?
Kate’nin gözleri telaşla açıldı. Nereden biliyordu? Bilmiyordu, tahmin ediyordu. Çünkü o
zengindi, güçlüydü, kendine güveni fazlaydı, kibirliydi. İki varlıklı ve güçlü ailenin,
birleşmesinden doğmuştu. İnternette arandsa, bunlar görülebilirdi. Ama o aramamıştı tabi ki.
Ama burada, Cape hakkında konuşmak için buluştuğumuz konusunda, haklısın. Kate’nin
annesinin konusu açıldığında, doğal olarak Alessandro, kendi anne babasını getirmişti aklına.
Dünya küçüktü.
Tamam, hemen derlediğim dosyayı getireyim. Bulgularımın bir özetini çıkarmıştım.
İncelemesi kolay olacak, senin için. '
Çok güzel. Senden beklediğim de buydu.
Kate, ayağa kalktı. Kahve ister misin?
Ancak patronu, kaşlarını havaya kaldırmıştı. Ayılmaya niyetim yok. Yani hayır,
istemiyorum. Ayrıca sana, saat altıdan sonra kafein almamak gerektiğini, söylememiş
miydim? Evet, söylemiştin, ama ben George ile beraber ofiste geç saatlere dek’
çalıştığımızda, senin kendine koyu, sert kahveler hazırladığını hatırlıyorum.
Beni yiyip içerken izleyeceğin, hiç aklıma gelmezdi.
Kate kızardı. Sanki devlet sırrını açığa çıkarmış gibiydi. Utandığında bu kadar seksi olan,
başka bir kadın var mıydı acaba dünyada?
Alessandro, George Cape dosyasını incelemeye başlamıştı ki, beklediğinden daha az
dikkate değer şey gördü.
Hepsi bu kadar mı? Patronu, başım dosyadan kaldırıp, Kate’ye baktı.
Onun lehinde...
Önce şunda anlaşalım. Bu adam benden para çaldı.
Bir nedeni olmalı ama.
Muhakkak bir nedeni var. O da açgözlülük. Param tehlikede. Kumar masasında. Herhalde
borç yaptı kumarda.
Georgc’nin, bir kumarbaz olduğunu sanmıyorum. Kate, müdürünün son altı aydaki
davranışlarında bir fark olup ol-madiğim düşünüyor, ancak bulamıyordu. Bence alkolik de
değil. Eğer bunu ima ediyorsan.
Bundan nasıl emin olabilirsin ki? tş dışında onunla birlikte oldun mu hiç?
O iyi bir adam.
Alessandro, dönüp Kate’nin yüzüne baktı. Ne kadar güzeldi. Aynı zamanda ağırbaşlı... Bu
kadım keşfetse ne olurdu ki?
Herkesin bir hikayesi var.
Biliyorum. Sen benim deli olduğumu düşünüyorsun ama bildiğim, George’nin kötü biri
olmadığı. Hatta tanıdığım en dürüst insanlardan biri o. Annem sayesinde, tanımak zorunda
kaldığım o kadar erkek oldu ki. George, hepsinden daha temiz biri.
Haklı olabilirsin ama bundan emin olmam gerekiyor. Bu nedenle, Kanada’ya uçup, onunla
yüz yüze konuşmalıyız. Neler döndüğünü öğrenmek istiyorum. Orada meraklı gözlerden
uzak, her şeyi ayrıntıları ile konuşabiliriz. Bu ona büyük sürpriz olacak.
Anlayamadım, ne yapıyoruz? Kate, şaşkınlıktan dilini yutacaktı. Doğru mu algılamıştı
söylenenleri?
Patronu gülümsedi. Bu kararı almamda, sen etkili oldun. Ben ondan şüphelenirken, sen
onun dürüst olduğunu söyledin. Artık bu işi çözmemiz gerekiyor. Bire bir konuşacağız
onunla.
Ama...
Karar vermeme yardımcı olduğun için, tebrikler. Sekreterimle konuşacağım. Pazartesi
sabahı, ilk uçakta yer istiyorum. Pasaportun var, değil mi? Tamam. Anlaştık.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Beş gün sonra, Alessandro, havaalamndaki birinci sınıf kontuarında, Kate’yi bekliyordu.
Ama Kate, onu çok uzaktan görmüş ve tanımıştı. Koşuşturup duran insanlar ve uzun
kuyruklar arasından bile, fark etmişti hemen.
Kaşlarını çatmış, akıllı telefonuna bakıyordu. Mesajlarını kontrol ediyor olmalıydı. Krem
rengi bir pantolon, açık mavi bir gömlek giymişti. Lacivert ceketini, yanında duran pahalı
valizinin üzerine bırakmıştı.
Buluşma saatini önceden kararlaştırdıkları halde Kate, geç kalmıştı ve hızlı adımlarla
kontuara doğru koşturuyordu. Ama topuklu ayakkabıları ile zor oluyordu. Giydiği elbise de
Londra’nın sıcağına göre, hiç rahat değildi. Ne giyeceğine uzun zaman karar verememiş ve
sonunda tatile gitmediklerini hatırlayarak, Kanada’nm hava durumuna göre, bir iş kıyafeti
seçmişti.
Geç kaldın. Alessandro’nun Kate’yi gördükten sonra, ağzından çıkan ilk cümleydi.
Telefonunu kapatıp cebine koydu.
Trafik. Özür dilerim. Metroyla gelsem daha çabuk varırdım. Neyse geldim sonunda.
Umarım fazla bekletmedim seni. Nezaketle konuşmayı becerebilmişti. Sordu. Uçuş kartını
aldın mı?
Hayır, seni bekliyordum.
Bütün bagajın bu mu? Alessandro’nun valizini işaret etti. Kendisininki, onunkinin yanında,
küçük bir dağ gibi duruyordu.
Kate, seyahatte başına neler geleceğini kestiremediği için, gördüğü her giysisini valize
koymuştu.
George’nin adresini, karısından almışlardı. Ona sürpriz yapacaklarını söyleyerek, haber
vermemesini istemişlerdi. Zavallı George, başına neler geleceğini bilmiyordu. Çünkü
Alessandro Preda’nın dünyasında, bahanelere ve özürlere yer yoktu.
Ben, hafif çıkarım yolculuklarıma. Senin bagajın ne kadar çok, mutfak lavabosunu almayı
unutmadın değil mi?
Bazı şeyler, erkekler için ne kadar kolaydı. Yanlarına iki şey alıp giderler, gittikleri yerde
bir ay kalırlardı. Kate, iş ve özel hayatının giysilerini, beraber almıştı yanma. Saat dokuzdan
beşe kadar patronunun yanında olacak, sonra ortadan kaybolacaktı. Bu çizgiyi korumaya
kararlıydı. Bu nedenle blucinler, bol rahat üstler, rahat ayakkabılar almıştı yanma.
Eğer bir giysiye ihtiyacım olursa, gittiğim yerden alırım. Küçük çanta uçağa girebildiği
için, her şey daha kolay ve hızlı oluyor.
Ya valiz?
Gerekirse valiz de alırım. Avrupa’ya uçuyorsam, daha küçük valiz kullanırım.
Bundan daha küçük bir valiz düşemiyorum. Kate güldü. Çanta herhalde.
Uçuş kartlarını aldıktan sonra, pasaport kontrolüne doğru yürümeye başladılar. Alessandro
o kadar hızlı yürüyordu ki, Kate, geride kalmamak için koşturuyordu.
Alessandro yavaşladı. Bazen bir cüzdan bile, bir erkeğin ihtiyaçlarını karşılayabilir. Bir
cüzdan, para ve kredi kartlarından çok daha fazlasını alabilir.
Sahi mi? Ne gibi? Yedek ceket alabilir mi? Ya da bir çift ayakkabı?
Genç adam, durup gülmeye başladı. Kahkaha atıyordu. Sonra birden sordu.
Neredeydin sen?
Özür dilerim, anlamadım. Kate, şaşkın bakıyordu.
Bu sivri dilli komik kadın, daha önce nerelerdeydi? Yoksa saklıyor muydun onu? Var
olduğunu bilseydim, arardım. Dolaplara, çekmecelere falan bakardım.
Kate gülümsedi ama yüzü kızarmıştı. Göz göze geldiklerinde, kalbi çarpmaya başladı.
Patronunun gözlerinde, hala attığı kahkahaların izi vardı, ama ciddi bakıyordu. Delip geçecek
bakışlardı bunlar.
Bir cüzdan, para ve kredi kartlarından, çok daha önemli bir şey taşıyabilir.
Nedir o?
Düşünmen için, sana zaman veriyorum. Tekrar hızlı yürümeye başladı.
Birinci sınıf yolcular için düzenlenmiş salona geldiklerinde, Alessandro, cam kapıyı iterek
açtı ve Kate’ye yol verdi. Genç kadın, ilk kez böyle bir yer görüyordu. Oldukça şık döşenmiş
ve havaalanının gürültüsünden, koşuşturmasından uzak, sakin ve sessiz bir yerdi. İnsanların
bazıları bardan yiyecek, içecek alıyor; bazıları ise, rahat koltuklara oturmuş, dizüstü
bilgisayarları ile çalışıyorlardı.
Vay.
Alessandro, cilalı bankonun arkasında, onları gülümseyerek karşılayan temiz giyimli
görevli kadına, birinci sınıf uçuş kartlarını gösterdi.
Demek insanların diğer yansı, böyle yaşıyor. Anlaşılan ben burada, çürük diş oluyorum.
içeri geçtikten sonra, büyük rahat bir koltuğa yerleştiler. Bardan ne alayım sana?
Bu benim için bir onur. Her şeye rağmen, patronumsun benim. Kate, ayağa kalktı. Ben
gidip alayım.
Beş dakika sonra Kate, elinde dolu iki tabakla geldi. Sandviçler, kekler, pastalar ve değişik
lezzetli yiyeceklerle doldurmuştu, tabakları.
Biliyorum, her şeyden biraz almak ayıptır ama dayanamadım. Çok leziz görünüyorlardı.
Kendini bana haklı çıkarmak için, uğraşmana gerek yok, Kate. Ne istiyorsan al. Eminim
buradaki herkes de, senin gibi düşünüyordur; ama havalı oldukları için, istediklerini
yapamazlar.
Kate, içini çekti. Biraz pisboğazım galiba.
Güzel bir kahvaltı da edebilirdik.
Dalga mı geçiyorsun?
Çok ciddiyim. Uçak şirketleri, birinci sınıf uçuşlar için, çok fazla para alıyorlar. En azından
sıcak yemek olmalı.
Ben iyiyim. Bunlar lezzetli. Genç kadın, eğlencede olmadığını kendine hatırlattı.
Ajandasında sadece iş olmalıydı. Yine de teklifin için teşekkürler.
Kate, ağzındakini bitirdi, istersen çalışabilirsin. Ben buradayım diye, benimle ilgilenmek
zorunda değilsin. Biliyorum.
Bir süre, tabaklanndakileri bitirmek için uğraştılar.
Nasıl oldu da, George’yi görmeye karar verdin? Yani, yüz yüze konuşmaya. Bütün deliller
elinde. Ama sen karısının önünde, onunla karşılıklı konuşmak istiyorsun.
O kadar ince düşünmemiştim.
George, bunu benim ortaya çıkardığımı düşünecek. Senin yanında olduğumu zannedecek.
Bu o kadar önemli mi? Alessandro, omzunu silkti.
Öyle düşünmesini istemem.
Neden? Onu bir daha görecek misin? Ya da ailesini?
Konu o değil ki. Kate, merakla baktı. Nasıl bu kadar serinkanlı olabiliyorsun?
Öyleydi. O kadar yoğun sosyal hayatı olmasına, sürekli sevgili değiştirip bulvar
gazetelerine konu olmasına rağmen; Alessandro, sakin kalmasını becerirdi.
Ama kadınlar asla beni serinkanlı görmezler. Bundan emin olabilirsin. Anlamlı bir
gülümseme vardı dudaklarında.
Yoksa cüzdanda, para ve kredi kartından başka taşınabilecek önemli şeyin ne olduğunu mu,
ima ediyordu?
Kondom?
Patronunun nasıl biri olduğunu unutmuştu sanki. Söz konusu insan ilişkileri olduğunda,
mesafeli bir duruşu vardı. Ama aynı zamanda, zeki ve esprili biriydi.
Ama bunlar, cüzdanında kondom taşımasına engel değildi tabi.
Zavallı George ile otel odasında buluştuğumuzda, onu silkeleyip işten atacaksın. Ona
konuşma hakkı bile vermeden, ellerini yıkayıp gideceksin. Çünkü sen soğuk ve mesafelisin.
Hayranlarının, bunun tersini söylemesi de önemli değil.
Bu sözleri, başka bir kadının söylemesine izin vermezdi. Çünkü bu sözler sının aşıyordu.
Yazılı olmayan, dile getirilmeyen ama uyulması gereken kuralları vardı ve bunda ciddiydi.
Bir hafta boyunca beraber olacağız. Söylemek istediğin şeyler varsa, şimdi söyle bana.
Sürekli, hoşnutsuzluğuna tahhammül edebileceğimi sanmıyorum. Ve büzülmüş
dudaklarından, hoşnutsuzluğun belli oluyor.
Ben... Şey... Hayır. Tabi ki hayır...
Tabi ki evet, benim gibi biri için fikirlerin var; ama takdir ettiğin bir şey yok.
Kate, kıpkırmızı oldu. O büzük dudaklı, hoşnutsuz, zevksiz elbiseler giyen bir kadındı.
Halbuki patronu Alessandro Preda, ne kadar eğlenceli biriydi.
Takdir ettiğim şeyler elbette var. Mesela iş zekan; dokunduğunu altın yapabildiğini
duymuştum, bu gerçek bir başarı. Koskoca bir iş kurmuşsun sen.
Belki takdir edilebilecek şeyler, ama bana hayran olmadığın açık.
Kate’nin kızardığını görmek, hoşuna gidiyordu. Sanki daha önce, yüzü kızaran bir kadın
görmemiş gibiydi. Akima, evine gittiğinde gördüğü manzara geldi. Mini bir şort, uzun
bacaklar ve sutyensiz küçücük atlet içinde, dans eden yuvarlak göğüsler.
Muhteşem bir vücudu vardı. Acaba vücudunu bir erkeğe göstermiş miydi?
Senin yaptığın işlerdeki yeteneğine hayran olmak için, hayran kulübüne üye olmak
gerekmiyor ki.
Söyledikleriyle, patronunu kızdırmış mıydı? Eğer Alessandro kızmışsa, sonu George gibi
olabilir miydi?
Ama konu iş hayatımın dışına çıkınca, hayranlığın pat diye düşüyor, değil mi?
Sanırım, benim iş dışındaki standartlarım farklı.
Nedir o standartlar?
Kate, dönüp baktı. Alessandro, bacak bacak üzerine atıyordu. Şimdi daha yaklaşmıştı ona.
Göz göze geldiler. Kopkoyu gözler, upuzun kirpiklerle, çok anlamlı bakıyordu. Alışık değildi
bu kadar yakınlaşmaya. Kalp atışları hızlandı. Kalçasmı hareket ettirerek, biraz uzaklaşmaya
çalıştı.
Ben...
Çekinme söyle. Standartlarını merak ediyorum.
Patronu, anlamlı bakmaya devam ediyordu.
Kate, kendini kapana kısılmış gibi hissetti.
Ben... Kadınları kullanan erkeklerden hoşlanmam. Beğenmemişti ağzından çıkan sözleri.
Belki yanlış ifade ettim. Önüne gelen kadını deneyip, beğenmediklerini çöpe atan erkeklerden
hoşlanmam.
Ya erkekleri deneyip, çöpe atan kadınlar?
Bu olmaz.
Olmaz mı? Alessandro, bir kaşım kaldırıp sordu. Hiç erkek arkadaşın oldu mu, Kate?
Elbette oldu ama bunu neden sorduğunu anlamıyorum. Nerede şimdi o?
Anlayamadım.
Erkek arkadaşın nerede dedim.
Biz... Bitti.
Ah, yani anlaşamadınız.
Evet, öyle oldu. Kate, bu soru cevaplardan rahatsız oluyordu.
Şimdi o erkek arkadaşın, seni kullanıp çöpe mi atmış oldu?
Hayır! Sesi yüksek çıktı. Kendini, mahkemede ifade veriyormuş gibi hissediyordu.
Madem öyle, ne oldu? Alessandro’nun ses tonu değişmişti. Kurnazca konuşuyordu şimdi.
Sadece ayrıldık. Zamanlama yanlıştı herhalde. Benim yoğun çalıştığım bir döneme denk
gelmişti. Verimli bir ilişki olmadı hiç.
Dostça ayrıldınız yani.
Kate, ayrılıkları için, birçok tabir bulabilirdi ama dostça olduğu söylenemezdi.
Alessandro devam etti. Sesi düz, fakat jilet gibi keskindi. Sana göre evlilikle bitmeyen her
ilişkide, biri birini kullanıyor. Sen, annenin etkisi altında kalmışsın. Gerçi onu tanımıyorum
ama belki onu kullananlar olmuştur. Ancak, her ilişkiye aynı damgayı vuramazsın.
Evet doğru. Annemi tanımıyorsun.
Tanımıyorum, belki de annen temelinde kendine güvensiz biriydi. Bu herkesin aynı
olduğunu göstermez. Annen bir ölçü değil ki.
Öyle demedim zaten.
Demedin mi?
Demedim tabi. Aslında hiçbir şey dememeliydim. Kate, derin bir iç çekti. İlişkinin sonuyla,
yani evlenip evlenmemekle ilgili değil bu. Niyet önemli.
Açıklar mısın?
Bu konuşmanın içinde olmak istemiyorum ben. Genç kadın, tartışmaya girdiğine pişman
olmuştu. Belki uçağa gitme zamanımız gelmiştir. Saat kaç?
Sakin ol. Zamanı geldiğinde haber verirler.
Kate, yay gibi gerilmişti. Vücudu taş gibiydi.
Alessandro, parmak uçlarıyla genç kadının bileğine dokundu.
Kate, iyice gerildi.
Alessandro da öyle.
Beklenmedik bir elektrikti bu. Yüksek voltajlı bir akım, gidip geliyordu aralarında.
Genç adam hemen elini çekti. Tartışmayı sen başlattın, ama kötüye gidince, devam etmek
istemiyorsun. Başladığın şeyi bitirmez misin?
Pekala. Bileğini ovuşturdu. Bir ilişkiye, bir yere varacağını umarak başlamakla, nasıl olsa
bitecek diye başlamak arasında, fark var.
Ben, nasıl olsa bitecek diyenlerden miyim?
Kate, omzunu silkti. Patronu, son derece anlamlı bakıyordu; ama bu anlamı çözmek
imkansızdı.
Alessandro, onun söylediği her şeyi, bir sonraki tartışma için kafasında depo mu ediyordu
acaba? Her cümleyi, tek tek kafasına yazıyor muydu? Çünkü şu an, ne söyleyeceğini bekliyor
gibiydi. Ama fikirlerine değer vermese, onunla konuşur muydu? '
Bir çeşit. Ama bunu söylemek bana düşmez. Varsayımda bulunmak ne kolay, değil mi?
Geçmişinin, seni ne kadar etkilediği konusunda varsayımda bulunduğum için, beni
eleştiriyorsun. Sonra, sende varsayımda bulunuyorsun. Bu bir ikilem değil mi?
Soru ikisinin arasında, havada asılı kaldı.
Sıcağa dayanamıyorsan, banyoya girmeyeceksin. Alessandro, sessizliği bozdu. Benim özel
hayatımla ile ilgili varsayımda bulunuyorsan, sen de varsayımları kabul edeceksin. Çift yönlü
bir yol bu. Gidiş, geliş.
Ben gelmesem? Kate, yüzünü buruşturmuştu.
Ama buradasın. Ayrıca gelmen de gerekiyor. Gelmen gerekiyor, çünkü ben gelmeni
istiyorum. Şurada oturmuş, sıcak bir sohbet yapıyoruz.
Kate’nin yüzü hala buruktu. Patronu devam etti.
Yanlış bir kanıya varmışsın. Onu düzeltmeliyim. Ben, kadınları kağıt mendil gibi
kullanmam. Eğer bir niyetim yoksa, onlara söz vermem.
Genç kadın, azarlandığını hissetti. Öğretmeni tarafından cezalandırılan, bir çocuk gibiydi.
İnan bana. Öyle yalan söylemeye falan ihtiyacım yok benim.
Garson kız, boş tabakları almaya gelmişti. Ama gözlerini
Alessandro’dan ayıramıyordu. Kate, hemen bunu fark etti. Patronu, kraliyet üyesi gibi
davranılmasından hoşlanmadığım söylemişti; ama ona her yerde öyle davranılıyordu.
Yani, arkanda kalbi kırık kadınlar bırakmıyorsun, öyle mi?
Alessandro, düşünceli bir ifadeyle baktı. Belki olmuştur ama benim hatam yüzünden
değildir.
Kate’nin ağzı açık kaldı.
Ben kartlarımı baştan masaya koyarım.
Kate, nazikçe sordu. Nedir o kartlar?
Bağlanmak yok. Herkes serbest. Herkes istediği an, çekip gidebilir.
Ne kadar anlayışlı...
Gece yatısı yok. Televizyon karşısında sohbet yok.
Ne çok kural, sonra ne oluyor?
Ne demek bu? Alessandro, kaşlarını indirip sordu. Kurallardan biri bozulursa ne oluyor?
Daha doğrusu, mesela, çıktığın kadınlardan bir tanesi, evde oturup televizyon izlemek
isterse... Ama pardon, mankenler kamera severler. Evde oturup, sıkıcı televizyonun karşısında
olmak istemezler...
Alessandro, sadece gülümsedi. Cevap vermedi. Vermesi de gerekmiyordu. Hangi kadın,
onunla yatakta olmak varken, dışarıya çıkmak isteyebilirdi ki?
Benim kurallarım bozulmaz. Bozulduğu an ilişki bitmiştir. Yeterince açık oldu mu?
Uzanıp, uzun zamandır sehpanın üzerinde bekleyen, dizüstü bilgisayarını aldı.
BEŞİNCİ BÖLÜM
En rahat uçuş olması gerekirken, öyle olmadı. Birinci sınıfın servisi mükemmeldi.
Gülümseyen hostesler, yol boyunca, istenilen her şeyi en kısa zamanda getirmek için, yarış
yapmışlardı. Öyle de olmalıydı çünkü yolcular, uçağın ön kısmında oturabilmek için, bir
servet ödüyorlardı.
Kate, annesiyle beraber, üç sene önce, bir haftalık tatile çıkmıştı. Güneş görebilmek için,
İbiza’ya gitmişlerdi. O uçuş, çok rahatsız ve sıkıntılıydı. Hostesler kaba ve ilgisizdi.
Bu uçuşta, ayaklan uzatabilecek yeteri kadar yer vardı. Koltuklar, yatağa dönüşebiliyordu.
Yemekler ve şaraplar iyi kaliteydi. Ancak ayakkabıları ve eteği, rahatsız etmişti. Aslında uçak
şirketi, sterilize bir torbada yolculara, gri rahat bir eşofman ve yine rahat bir çift terlik
sunuyordu; ama o üzerini değiştirmek istememişti.
Yol boyunca fazla konuşmadılar. Alessandro, biraz çalışmış, biraz uyuklamıştı. Zaman
zaman dönüp, o yakışıklı yüzü ve koyu renk gözleriyle bakıyordu; ama kibirli halini uçaktada
sürdürdü. Kate de ona bakıyordu ama bakışları, bir çalışanın patronuna bakışları gibiydi.
Uçak indiğinde, yolcular ayaklandılar.
Uçuş iyi geçti mi? Alessandro sordu. Biraz dağılmış görünüyorsun. Neden verilen rahat
giysiyi giymedin?
Uçuş iyiydi. Rahattım. Kitabımı okudum, birkaç film izledim, biraz uyudum.
Üzerimdekiler rahat, başka şeye gerek duymadım. Ancak eteğinin ve gömleğinin, oldukça
buruştuğunun farkındaydı.
Patronu formundaydı. Uzun bir uçuş yapmış gibi değildi. Toronto’ da ne yapması
gerekiyorsa, buna hazırdı.
Yolcular el bagajlarını almışlar, koridora çıkmışlardı. Alessandro, Kate’ye yol vererek,
arkasında kaldı. Dar etek içinde, kalçaları güzel görünüyordu.
Hayatta hedeflerin büyük olmalı.
Benim hedeflerim makuldür. Başaramayacağım şeyleri hedeflemem. Adamın nefesini,
ensesinde hissediyordu.
Makul hedefler, sıradan insanlar içindir. Biraz maceraperest olmalı.
Benim gibi. Hafifçe dönüp patronuna baktı. Adam gülüyordu.
Kate, Toronto’da, onları neyin beklediğini bilmiyordu. Hayatında İbiza’dan daha uzak bir
yere, ilk kez gidiyordu. Pasaport kontrolünden sonra, terminalin dışına çıktılar. Upuzun bir
limuzin onları bekliyordu.
Bu da başka bir sürpriz, Kate’nin ağzı açık kalmıştı.
Diğeri neydi?
Londra havaalanındaki, birinci sınıf salonu; oturup konuştuğumuz yer. Nefis şeyler vardı
yemek için.
Beğendiğini söylememiştin. Alessandro’nun ses tonundan, eğlendiği belli oluyordu.
Aslında çok beğendim, ama konuşmaya dalınca...
Limuzin şoförü, valizlerini alıp arabanın bagajına yükledi. Sadece bir araba işte,
diğerlerinden biraz daha uzun, Sadece bir araba değildi. Sıradan bir araba, A noktasından B
noktasına gitmeye yarardı. Ama bu bambaşka bir şeydi. Lüks için tasarlanmıştı.
Neden bu kadar büyük yapılmış olduğunu, anlayamadım.
Mesela, giderken viski içebilmek için. İçinde mini bir bar vardır. Ayaklarını uzatır, içkini
alırsın. Uçakların birinci sınıf bölümü gibi... İçki sevmez misin?
Kate, başını iki yana salladı. İçki içip sohbet etmek, şu an istediği son şeydi. Çünkü
konuşmalan sürekli, istemediği yerlere doğru gidiyordu. Hatta tehlikeli yerlere...
Limuzine bindiler. Dev araba, dev binaların arasına girmişti. Patronu, ayaklarını iyice
uzattı. Keyif yapıyor gibiydi. Başını çevirip pencereden dışarı bakmaya karar verdi; ancak
bütün vücuduyla, yanında bir erkek olduğunun farkındaydı. Hem de ne erkek. Üstelik
patronu. Patronuyla arasında, bir şey olabilir miydi? Olamazdı. Ama bir filmde görmüştü,
buna benzer şeylerin olduğunu.
Daha önce, bu şehre gelmiş miydin? Kate, sordu. Kapıya doğru yaslamıştı vücudunu.
Mümkün olduğu kadar, uzak durmaya çalışıyordu adamdan.
Şirket raporlarını okumuş olsaydın, altı ay önce yine bu şehirde olduğumu görürdün. Hayal
kırıklığına uğradım.
Bunu yapmak hoşuna gidiyor, değil mi?
Ne yapmak?
Beni sinir etmek,
Bunu bilmiyordum. Aksine ben sana, iltifat etmeye çalışıyorum. Sen iyi bir profesyonelsin,
raporları ilk sayfadan, son sayfaya ezberlediğini sanıyordum.
Raporlara bakıyorum. Ama içinden bir sınav sorusu çıkacağı, hiç aklıma gelmemişti.
Alessandro güldü.
Raporların, üst düzey yöneticiler için hazırlandığını düşünürüm hep; kendime yakıştırmam.
Olan biteni daha dikkatli izleseydin, George’nin yaptığını da fark edebilirdin belki. Fazla
hırsın yok sanırım.
Kate, hemen itiraz etti. Ben hırslıyımdır. Bildik eleman pozisyonuna geçmişti, hemen. Ne
zaman işten konu açılsa, beklentilerini, umutlarını söylerdi.
Evet, bunda haklısın. Finansal olarak, kendini bir noktaya getirmişsin. Büyürken bunun
eksikliği vardı tabi.
Geçinebilmek istiyordum.
Geçen hafta, dosyayla ilgili yaptığın çalışma çok iyiydi.
Kate kızardı.
Cape’nin, seni neden yükselttiğini anlayabiliyorum. Şimdi, hemen George’yi savunmaya
başlamadan önce, sana bir teklifim var.
Ne?
Dışarıdan George’nin yerine çalışmak yerine, seni yükseltiyorum. Tabi ki sadece o tatilde
olduğu için değil. Gerçek olarak, birkaç merdiven tırmanmış oluyorsun. Daha büyük
hesaplardan sorumlu olacaksın. Ve rahat çalışman için, alt kadronu kendin organize
edebilirsin.
Ama...
Sorumluluğun artacak.
Yapamam... Kate, suçlu hissediyordu kendini. Zavallı George, işsiz kalacak. Bu sanki
birinin mezarı üzerinde dans etmek gibi...
Alessandro kaşlarını çattı. Dram yapıyorsun. Kimse kimsenin mezarında dans etmiyor.
George işten ayrılınca, pozisyon boşalacak. Boşalan yere de sen geleceksin. Bundan ibaret.
Evet, normal bir şey ama doğru mu?
Sen, parasal olarak yükselmek istemiyor musun? Birkaç basamak yukarı çıkacaksın. Senin
yerinde başkası olsa, sevinçten havalara uçar. Sen kendini mi düşünürsün önce, yoksa
başkasını mı?
Bu siyahla beyaz gibi bir şey.
İyi. Sen bulanık grinin içinde, kaybolmak istiyorsun. Benim durduğum yerden, öyle
görünmüyor. Korumaya çalıştığın adam, bir süredir şirketimden para çalıyor. Acaba o seni,
senin onu düşündüğün kadar, düşünüyor mudur?
Onun için hala bir şeyler yapabilirsin.
Teklifim paket halinde. Kabul ediyor musun, etmiyor musun? Düşün istersen.
Ben... Çalışma arkadaşlarından hangisi, maaşının artmasını istemezdi? Herkes bunun için
çalışmıyor muydu? Kariyerini ileri götürmek için, insanlar neler yapıyorlardı.
Alessandro, dikkatle Kate’yi süzüyordu. Tabi ki bu birdenbire olmayacak. Görevler, yavaş
yavaş sana transfer olacak. Senin bu işin altından kalkabileceğine kanaat getirdiğimde, yeni
unvanını alacaksın. Maaşına da yansıyacak bu. Bunun anlamı, birisini arkadan bıçaklamak
değil. Eğer ortada bir bıçaklama varsa, Cape, kendi kendini bıçakladı. Çalmaya başladığı an,
kendi mezarını kazmaya başlamış oldu zaten. Beni... Bu işe layık gördüğün için, çok teşekkür
ederim. Ama... Kate, derin bir iç çekti. Ama George’nin, ne olacağım henüz bilmiyoruz.
Henüz dinlemedin bile onu.
Aslında dinlemem bile gerekmiyor. Nedeni ne olursa olsun, benim için hırsızlık
hırsızlıktır. Şu an tek düşüncem, yaptıklarının karşılığının ne olacağı.
O zaman neden geldik buraya? Boşuna bir yolculuk oldu.
Bu yolculuğun nedeni, senin bu gibi durumlarda, nasıl davranacağını öğrenebilmen içindi.
İş hayatında, bulanık gri renge, yani tereddüde yer yoktur.
Başka bir deyişle, ben de ruhsuz biri oluyorum.
Benim gibi mi yani?
Eminim ki, bunun başka bir yolu vardır.
Yok.
Ama sen çok acımasızsın.
Ben değil, hayat acımasız.
Kate, Alessandro’ya baktı. Ne demek istemişti? Genel bir şey miydi bu, yoksa kendi
hayatından mı bahsediyordu? Hayat şartları, onu acımasız biri mi yapmıştı? Hem fazla
zengin, hem fazla güçlü, hem de fazla yakışıklıydı; ama hiçbir kadınla olamıyor, daldan dala
konuyordu. Bunun nedeni ne olabilirdi? Bunun nedenini aramak, onun işi değildi.
Elbette kabul edeceksin, bu parlak teklifimi. Çünkü etmemen aptallık olur ve ben eminim
ki, sen aptal değilsin. Sana sormam gereken bir şey var.
Nedir o?
Bu yeni rolünde, ne kadar güvenilir olacaksın? Fazla mesai yapmaktan hoşlandığını
biliyorum. Ancak fazla sorumluluk, sana göre midir bilmiyomm. Hemen şimdi cevap
istemiyorum senden. Biraz düşün, akşam yemekte konuşuruz. Limuzinin arkası oldukça
geniş, ama bu konuları konuşacak kadar değil.
Akşam yemekte mi?
Nereden çıkmıştı bu akşam yemeği. Oda servisi, ayrı odalara yemek getiremez miydi ki?
Kariyer tartışmasını da, kahvaltıdan sonra kahve içerken yapabilirlerdi.
İkimizin de akşam yemeğine ihtiyacı var.
Evet, ama ben bir şeyler alıp, odamda yemeği düşünüyordum. Bugün yorucu bir gündü.
Uzun uçak yolculuklarına alışık değilim.
Haklısın ama planlarını gözden geçirmen gerek.
Elbette.
Ve inanıyorum ki, yanına sadece resmi iş kıyafetleri almadın.
Ne fark eder ki? Kate, sert bir tavırla sordu.
İş yemeği olmayacak.
Geçmişi, Kate’yi, sürekli kendini kontrol altında tutmaya /zorluyordu. Dış görünüşünü,
saçlarını, davranışlarını, duygularını hep kontrol ederdi. Yirmili yaşlar için, fazla kontrol
altına alıyordu kendini.
Benimle beraberken rahat olabilirsin, Kate.
Bu iyi bir fikir değildi. Doğru.
Fazla inançlı değilsin bu konuda.
Limuzinin yavaşladığını fark etmemişti. Aslında çevrede neler olup bittiğine de, pek dikkat
edememişti. Çünkü aklı, yol boyunca yanında oturan yakışıklı adamdaydı.
Dışarı çıktığında, ancak etrafına bakınabildi. Burası Londra’ya göre, daha sakin bir şehirdi.
İnsanları da daha sakin gibiydi. Londra’nın meşhur koşuşturması, burada yoktu.
Otel, tam da tahmin ettiği gibi, lüksün ötesinde bir şeydi. Koyu renk, pahalı mermerden dış
cephesi, bunu gösteriyordu. Geniş kapısında, üniformalı birkaç görevli duruyordu. Otele gelen
zengin müşterilerin, pahalı valizlerinden de anlaşılabili-yordu...
İçeri girdiler. Lobi, zengin müşterilerle kaynıyordu. Kate, üzerindeki buruşuk elbiseden,
utanmaya başlamıştı. Gençler, blucin ve tişört giyiyorlardı; ancak onların bile iyi bir tasarımcı
elinden çıktığı, belliydi.
Keşke, saçlarını arkada toplamasaydı. Keşke, bu etekle bluzu giymeseydi. Hayatında ilk
kez, annesinin kıyafetlerini beğenerek hatırlıyordu. Alessandro’nun söylediği gibi, daha rahat
ve daha şık şeyler giymeliydi. Ama gardırobunda varmıydı ki öyle giysiler?
Kate’yi en çok şaşkına çeviren şey ise, ikisine aynı odanın gösterilmesiydi. Son derece
geniş ve şık bir kral dairesiydi; ama o, odaya dehşetle bakıyordu.
Bu ne?
Görevli çocuk, ikisinin valizlerini odaya bırakmış giderken, Alessandro, gözleriyle odayı
süzüyordu.
İkisi beraber, önce romantik bir akşam yemeği yiyecekler; sonra beraber, bu romantik
odaya geleceklerdi. Bunu, Alessandro planlamış olmalıydı.
Bu bir oda, Kate. Biraz büyük ama yine de bir otel odası. Otellerde hep vardır. Potansiyel
müşterileri çekmek için.
Ha ha. Kate, kapı girişindeydi ve içeri girmiyordu. İkisinin, aynı yatak odasını paylaşması,
mümkün değildi. Bu asla olamazdı.
Alessandro, genç kadının akimdan geçenleri anlamıştı tabi. Ona bakmadan konuştu. Panik
yapmana gerek yok. Burası benim odam. Dönüp, Kate’ye baktı. Sekreterime, birbirlerine
geçmeli iki oda ayırtmasını söyledim. Aslında şart değil; ama daha rahat edeceğimizi
düşünmüştüm. Gidip bir kapıyı açtı. Bu kapıyı, Kate, daha önce fark etmemişti. Sen de bu
odada kalacaksın.
Genç kadın rahatlamıştı.
Kadınlarla ilişkilerim ile ilgili fikirlerin olabilir, ama eğer yanımda çalışan bir kadınla iş
gezisine çıkmışsam, çizgiyi çekmesini bilirim.
Kate, gidip diğer odaya baktı. O oda da, içinde durduğu oda kadar büyüktü.
Sen sormadan ben söyleyeyim. Evet, ara kapının kilidi var. Uyurgezerliğim sırasında bile,
senin odana giremem. Güvendesin.
Kate gülümsedi. O zaman izninle kendi odama geçip bir duş alayım, kendime geleyim.
Diyorum ki, benim kariyerimle ilgili konuşmamıza yarın sabah devam etsek, daha iyi olmaz
mı? Daha dinç oluruz hem.
Saat yedi bile değil, ben zaten dincim. Yann sabah, macera dolu bir gün, bizi bekliyor
olacak... Kolundaki Rolexe baktı. Bir saat sonra seni alayım mı, yoksa aşağıda, barda mı
buluşalım?
Ben seni bulurum. Kate, iştahsızca mırıldandı.
İyi. Tam bir saat sonra, şimdi duşunu al, keyfine bak. Ürkekliğini de üzerinden atmış
olursun.
Ürkek mi?
Büyük ve tehlikeli türlerden korkan, küçük böcekler gibi ürkek miydi? Alessandro,
tehlikeli bir tür olabilirdi; ama onun ürkek olma lüksü yoktu. Fakat patronu bu sıfatı
kullandığına göre, dışarıdan öyle görünüyordu.
Üzerindeki giysi ürkek olabilirdi. Yanına aldığı diğerleri de öyle. Ama o çalışan bir kadındı
ve iş gezisindeydi. tş dışında, kendi kendine şehri keşfetmeye çalışacaktı. Planı öyleydi.
Patronuyla akşam yemeğine çıkacağı, akima gelmemişti bile.
Geniş küveti görünce, duş almaktan vazgeçti ve doldurup, keyifli bir banyo yaptı.
Banyodan soma sıra, ne giyeceğine karar vermeye gelmişti.
Lacivert bir etek almıştı yanına. Diğerleri gibi diz boyundaydı. Ancak üzerine, beyaz yerine
yeşil bir bluz seçti. Tereddüt ediyordu. Bunları giyse, Alessandro güler miydi acaba?
Herhalde belli etmeden, içinden gülerdi.
Buluşacakları ban bulması, kolay olmadı. Otel çok büyüktü ve aşağıda birden fazla bar,
restoran ve kafe vardı. Ama şansına, ilk gördüğü barda buldu patronunu. Bacak bacak üstüne
atmış, viski içiyordu. Keyifli haline bakılırsa, George’yi, işten atacağı günü düşünüyor
olmalıydı.
O yöne doğru yürümeye başlar başlamaz, onu gördü ve gülümsedi. Özerini değiştirmiş ve
blucin giymişti. Ayağında da, rahat mokasen ayakkabılar vardı.
Kate, yanında getirdiği tableti masaya bıraktıktan sonra, karşısına oturdu.
Alessandro sordu. Ne için bu? Sonra cevap beklemeden, boş kadehe şarap koymaya
başladı. Şarap söylemiştim sana. İş konuşmayacak mıyız? Kağıda not almaktansa, tablete
yazmak istedim. Daha kolay.
Resmi bir görüşme yapmıyoruz, Kate. Alessandro, bardağındaki viskiyi dikip bitirdi.
Şartları ya da kuralları dikte etmiyorum ben.
Evet, biliyorum ama...
Önemli değil. Madem tablet kullanmak hoşuna gidiyor, kullanabilirsin. Yemeği burada
yiyelim istersen. Baktım, otelde en rahat yer burası. Ama şehri merak ediyorsan, çıkıp başka
bir yerde de yiyebiliriz.
Hiç saçlarını açmış mıydı, acaba? Evde yalnız gördüğünde bile saçları topluydu. Peki, hiç
eğlenmez miydi? Eğlenmek için ne yapardı? Alessandro, gözlerini dikmiş bakıyordu.
Umarım yarın için, yanında daha hafif bir giysi vardır, Kate. Bu mevsimde şehir yanıyor.
Ben iyiyim.
Eğer yanında şort falan getirdiysen, giyebilirsin. Bu havaya, oldukça uygun,
Garson, menüleri masaya getirmişti.
Buranın yemekleri çok güzel; daha önce Toronta’ya geldiğimde de, bu otelde kalmıştım ve
burada yedim akşam yemeklerini. Çok iyi bir aşçıları var. Servis de mükemmel. Evet, çok
nazikler. Ödediğin parayı düşünürsen, bunu beklemek hakkın,
Sipariş verdiler. İkisi de hafif şeyler seçmişlerdi.
Arabada, terfi edişimle ilgili konuşacağımızı söylemiştin. Tableti, aslında onun için
getirdim. Alacağım yeni sorumlulukları, not etmek için.
Ah, hemen işe başladık.
Kate’nin birden yanakları kızardı. Kadehinden büyük bir yudum şarap aldı.
Evet... Yani?
Yani konuşabiliriz. Ama sormak istediğim bir şey var. Yemeklere merakın var mı? İyi aşçı
mısındır?
Sevdiğim yemekler var, onları güzel yaparım. En azından bana öyle geliyor.
Özel hayatını da merak ediyorum. Evde, yemek yapmanı bekleyen, bir erkek var mı?
Önce, hayatımda bir erkek yok. Sonra, olsaydı bile, beni yemek yapmam için bekleyecek
biri olmazdı o. Son erkek arkadaşımdan ayrıldım. Cümlesini bitirdikten sonra, Alessandro’ya
baktı. Ne diyeceğini merak ediyordu.
Patronu, mırıldanarak cevap verdi. Sürekli bir şey bekleyen insanlardan, uzak durmak
lazım. Erkek arkadaşın, vermen gerekenden fazlasını mı istiyordu?
Ben... Benim yoğun olduğum bir döneme denk gelmişti. Boğazım temizleyip, devam etti.
Yani aklı sadece işte olan biri değilim. Endişe etmene gerek yok.
Biraz rahatladım. Düşünüyorum da, erkek arkadaşının, hayatında önemli bir yeri olmuş
olmalı. Kalıcı olmayan ilişkilerden, hoşlanmadığını söylemiştin bana.
Yürümedi. Konudan sıkılmıştı. Geçmişi deşmeye gerek duymam.
Akıllıca.
Yarın ne yapacağız? Karar verdin mi?
ALTINCI BÖLÜM
KaTE, ara kapının kilitli olup olmadığını tam üç kere kontrol etmesine rağmen, geceyi
oldukça huzursuz geçirdi.
Gerçi Alessandro’nun, odasına izinsiz dalmayacağını biliyordu; ama yine de fiziksel olarak,
öyle bir ihtimal olması, onu rahatsız etmeye yeterliydi.
Aklına George geldikçe de, üzülüyordu. Başkası olsa, işinde yükseldiği için sevinirdi; ama
onun akimda sadece, zavallı George vardı. Ona basıp geçerek yükselmeyi, içine
sindiremiyordu.
Alarm çaldığında, saat yediyi gösteriyordu; ama o hiç uyumamış gibi, yorgundu. Gözlerini
açtı ama sabah ışığında odayı izlemek için, kendisine biraz süre tanıdı. Yatağın olduğu bölüm,
onun evdeki yatak odasının iki katı büyüklüğündeydi. Dört direkli süper büyük yatak, o
bölüme hakim oluyordu. Direklerin arasından sarkan ince tül, yatağa romantik bir hava
veriyordu.
Yatma bölümünün yanında, geniş bir otunna odası vardı. Koltuklar, bar ve plazma
televizyon koymuşlardı oraya, ev gibiydi.
Alessandro, George ve karısının kaldığı otelin, ismini öğrenmişti. Şehir merkezinin biraz
dışındaydı. İlk önce oraya gidip, George’nin işini bitirecekler; günün geri kalanında ise,
Alessandro’nun, satın almak istediği şirketle, görüşmeye çalışacaklardı.
Gergin görünüyorsun. Otelin kahvaltı salonunda, karşılıklı oturuyorlardı. Büfeden sert bir
kahve al kendine, sinirlerini yatıştırır. '
Sinirli değilim ki. Kate, yalan söylüyordu. Doğru, biraz gerginim ama yapacağımız şey, hiç
hoş değil. Sinirli değilim. Çünkü sinirli olma hali, ürkekliğe yakın olmak demekti.
Bunu duyduğuma sevindim.
Alessandro, Kate’nin, her gün giydiği kıyafetleri beğenmiyordu. Kimsenin beğeneceğini de
sanmıyordu. Kendisi bunun farkında mıydı, acaba? Dize kadar etekler ve sonuna kadar
iliklenmiş gömleklerin, hiç cazip olmadığını söylemeli miydi ona? Oysa onu evde
gördüğünde, ne kadar çekiciydi. İşte, elbette şort ve atlet giyilmezdi ama ikisinin arası
olmalıydı.
Beni yanında götürmekte, hala ısrar ediyor musun? Ben, George’yi zor durumdayken
görmek istemiyorum. İşten atılırken yalnız olması, daha iyi... O da, benim orada olmamı
istemez.
Ateşten gömlek giymeyeceksin, Kate. Sıradan bir iş yapıyoruz. Morga gidip, ölen birini
teşhis etmen istenmiyor ki. Ancak, gerektiğinde ne kadar sert olunacağını, görmelisin. Erkek
arkadaşını başından attığında, sert davranmıştın, değil mi?
Kate’nin cevap vermesini beklemeden, garsonu çağırıp kahvaltı siparişi verdi.
Yani panik yapmana gerek yok.
Panik yapmıyorum. Ancak gergin yüz hatları, Kate’nin, panik içinde olduğunu belli
ediyordu. Neden bana iş ile ilgisi olmayan, özel sorular soruyorsun? Konumuzu hep iş dışına
çekiyorsun.
Dediğim gibi sadece konuşuyoruz. Eski erkek arkadaşın konusunda, hassas olduğunu
bilseydim, bahsetmezdim bile. Güven bana.
Kate, gülmemek için kendini zor tuttu. Ona güveneceğine, aç pirana balıklarıyla dolu bir
nehre güvenmeyi, tercih ederdi.
Özel sorulara gelince... Ben, yanımda çalışanları, biraz tanımak isterim. Özellikle
sorumluluk verdiklerimi... Sen yakında, şirkette önemli biri olacaksın. Evli misin, çocuğun
var mı, hayatında biri var mı? Bunlar benim için önemli. İhtiyaçlarını karşılayabilmek için, ne
kadar iyi tanırsam o kadar iyi.
Kate, fazla reaksiyon gösterdiğini düşündü. O patronuydu ve şirkette kuralları vardı. Ancak
bu kurallarla oynuyor muydu acaba? Yoksa her eleman için, aynı kurallar mı geçerliydi?
Erkek arkadaşından ayrılması, bir devlet sırrı değildi ki; kimse de ilgilenmezdi bu konuyla.
Dediği gibi, sadece konuşuyorlardı. Nezaket içinde. Birbirlerini yeteri kadar tanımayan
insanlar, zaten bir ölçü dahilinde konuşmalıydılar.
Erkek arkadaşımla ilişkimiz, istediğim doğrultuda gitmedi, bu kadar basit. Bana, ikiyüzlü
olduğumu söylemeden önce, şunu bilmeni isterim ki, ilişki inşası ciddi bir iştir.
İlişki inşası mı? O da ne?
Annesinin, bir türlü beceremediği işti. Bu nedenle, ilişkilerinde çok dikkatli oluyordu.
Erkek arkadaşıyla ilişkisini, bir umut üzerine inşa etmişti, ikisi de fınans okuyorlardı.
Ayakları yere iyi basan, güvenilir biriydi. Aslında, hayatına anlam katacak biriydi. Daha
doğrusu, o zamanki aklıyla öyle düşünmüştü.
İlişki inşası, depreme dayanıklı bir bina yapmaya benzer. Tuğlaları tek tek, ama özenle
yerleştireceksin. Sağlam olmasına dikkat edeceksin. Yoksa geleceğin olmaz. Sürükleyiciymiş.
Kimler yaparlar bu binayı?
Kate, cevap vermedi. Sadece bakıyordu.
Lütfen bana, söyleyemem, çünkü ben senin yanında çalışıyorum, deme.
Söyleyemem, çünkü senin yanında çalışıyorum.
Pekala. Aklından geçenleri söylemeni istiyorum. Alessandro, arkasına yaslandı. Önündeki
kahvaltı tabağı, küçük bir ülkeyi besleyebilecek kadar büyüktü. Birçok çalışanımla, bu tip
konuları konuşmuşumdur. Sonunda kahvaltıya başladı.
Bina yapmak için, kullanılan tuğlalardan bahsediyorum. Kate, tabağındakilere baktı. O
kadar çok şey vardı ki, hangisinden başlayacağına karar vermek zordu. Ama sanırım sen,
ilişki inşa etme derdinde değilsin.
Benim neyim eksik? Öğret bana.
Kate, öfkeyle baktı. Alessandro’nun yüzündeki tatlı ifade, çok kadını nakavt edebilirdi ama
o imkansız biriydi. Önündeki kahvaltıya odaklandı ve yumurtadan başladı.
Gerçekten öğrenmek istiyorum.
Bak, ilişki inşa etmek zaman ister. Emek ister, sabır ister. İçinde, aşk, arkadaşlık ve saygı
olması gerekir.
Reklamını yapıyor gibisin.
Sana satmaya çalıştığım yok. Almayacağım biliyorum zaten.
Peki, bu inşaat sürerken, eksik olan bir şeyi fark etmiyor musun?
Nedir o?
Eğlence.
O eğlenceli biriydi.
Kate, öyle söyledi ama yalandı. İyi ve düzgün biriydi, ancak eğlenceli olduğu
söylenemezdi. Gelenekçiydi. Hep kendi işinin, onun işinden daha üst seviyede olmasını
isterdi.
Karamsarlığa düştü. Bir erkek arkadaşı olmayacaktı artık. Sıradan bir arkadaşı bile yoktu.
İşinde başarılıydı ama arkadaşlık konusunda iyi olmadığı, bir gerçekti. Arka bahçede, beraber
mangal yapacağı biri olsaydı keşke. Eğlencenin, eğlenmenin ne olduğunu bile bilmiyordu.
Dik kafasıyla, hayatında eğlencenin olup olmamasının, önemli olmadığını düşünmüştü hep.
Onun için en önemli şey, kendini kontrol altında tutabilmesiydi. Asla, annesi gibi duygusal
olmayacaktı.
Shirley ‘Lilac’ Watson, çarpık ilişkilerine ve inişli çıkışlı işlerine rağmen, mutluydu.
Zamanlama yanlıştı. Ben tüm kalbimle, tüm ruhumla kendimi koydum. Artık bunu
konuşmak istemiyorum. Hoşuma gitmiyor, bunları anlatmak.
Haklısın.
Bazı insanlar için... Alessandro’nun, bu bazı insanlar içinde olduğunu biliyordu, ama dışına
almak için, böyle söylüyordu. Bazı insanlar için, ilişki eğlence ve seks demek. Ama benim
için ilişki seks demek değil, çok daha ötesi.
Patronunu, bu konuda konuşmaya zorluyordu, ama adamın niyeti yok gibiydi.
Alessandro, kadınları anlamak için, çaba göstermezdi. Gizli derinliklerine inip, kafasını
yormazdı. Hep işin eğlence tarafındaydı.
Acaba Kate, erkek arkadaşıyla ne kadar eğlenmişti? Seks yaptıklarından şüpheliydi.
Beyninin gösterdiği istikamette gidiyordu hep. Canının istediğini değil, beyninin
gösterdiğiydi önemli olan.
Bu nedenle de hep yüzü asıktı. Şimdi de öyleydi. Güne buruk bir suratla başlamak, güzel
bir şey değildi. Patronu olarak, ona yardımcı olması gerektiğini düşündü.
Kahvaltını bitirmelisin. Kate’nin önündeki tabağı işaret etti.
Genç kadın gülümsedi. Konunun değiştiğine sevinmişti.
Bu tabak, bana çok fazla büyük.
Ne kadar büyük olursa, o kadar iyidir. Yarın büfeyi inceleyelim.
Ben zaten, iştahlı biri değilim. Çantasından tableti çıkardı. George ile ilgili, bütün bilgiler
bunda. Gerekirse bakarsın diye düşündüm.
Alessandro’nun, hiç öyle bir niyeti yoktu. Ancak Kate’nin, normal haline dönmesi, hoşuna
gitmişti. Her zaman içinde olduğu kıyafete, uygun biriydi artık.
Garsondan hesabı istedi. Sabırsız bir hali vardı. Gelen faturayı imzalar imzalamaz, ayağa
kalktı. Haydi gidelim.
Aralarında hiç o konular geçmemiş gibi, iş kalıbına girmişlerdi birden. Kate de kalktı.
Taksiyle mi gideceğiz? Yolumuz uzun mu?
Hayır, taksiye gerek yok. Özel şoförüm burada, bizimle olacak. Cebinden telefonunu
çıkardı. Taksi aramakla uğraşmayız. Hem de daha güvenli.
Limuzin mi?
Hayır.
Otelden çıkıp yürümeye başladılar. Ünlü markaların, butiklerinin olduğu bir caddeydi.
Alessandro, şehri iyi bildiği için, tereddütsüz yürüyordu.
Fazla yürümeye gerek kalmadan, arabaya geldiler. Limuzin olmasa da, gayet geniş ve lüks
bir arabaydı bu. Gidecekleri otel, kırk dakika mesafedeydi.
Tatil için şehre gelip, şehir dışında, dağlarda bir otelde kalmak ne garip. O kadar para
harcıyorsun, ama dağda kalıyorsun. Dağların hepsi aynıdır.
Ama bazı insanlar, şehirden kaçmak istiyorlar.
O zaman neden, tatil için bir şehre gelmişler?
Belki karısı, alışveriş yapmak istemiştir. Hem şehre hem de doğaya eşit mesafede bir otele,
karar vermiş olmalılar.
Uzlaşmışlar mı yani?
Herhalde sonraki tatilleri, tamamen doğada olur.
Nasıl?
Ne bileyim. Belki bir göl kenarında, balık tutma olabilir, tskoçya’da, çok güzel göller var.
Uzun yürüyüşler yapılabilir. Ben çok severim, yürüyüş yapmayı. Manzaralı, kırlık bir yerde
güzel olur.
Alessandro, dönüp baktı. Öyle derinden bakıyordu ki, Kate’nin içi, eriyip bitiyordu sanki.
Nefesini tuttu. Sanki birlikte soyut bir şeyi, yoğun olarak paylaşıyorlardı.
Manzaralı, kırlık bir yer için, bu kadar uzağa gelinmesini anlayamıyorum.
Evet, bence de. Kate güldü.
Alessandro da gülüyordu. Espri anlayışları uyuyor muydu yoksa?
Otele vardılar. Önünde otoparkıyla, mütevazi bir binaydı. Bir restoran ile ofis malzemeleri
satan dükkanın arasına, sıkışmış gibiydi. Döner cam kapıdan içeri girip, doğrudan resepsiyona
gittiler. Görevli genç kız, cep telefonuyla sohbet ediyordu.
Kate, George ve karısının, neden bu oteli seçtiklerini düşünüyordu. Öyle kırlık, dağlık bir
yerde değildi. Etrafta ne orman, ne de bir göl vardı. Acaba onlar, torunlarıyla zaman
geçirmekten başka, ne yapıyorlardı eğlenmek için?
Resepsiyondaki kız, sohbetini kısa kesip telefonu kapattı.
Bay ve Bayan Cape. Lütfen Bay Cape’ye, Alessandro Preda’nın, onu lobide beklediğini
söyler misin? Yanında, Kate Watson ile beraber.
Sarışın kız, Kate’ye, kıskanç bir ifadeyle bakıyordu. Alessandro’yu beğenmiş olmalıydı.
Bay ve Bayan Cape, burada değiller. Her sabah tam saat sekizde, otelden çıkıyorlar. Mesaj
bırakmak isterseniz, döner dönmez onlara ulaştırırım.
Kaçta dönüyorlar?
Tam altıda.
Tuhaf bir tatil anlayışı... Alessandro’nun keyfi kaçmıştı. Sarışın kızın bakışlarını görünce,
iyice morali-bozuldu. George ve Karen’in, nesi olduğunuzu sorabilir miyim? Alessandro,
kaşlarını kaldırdı. George ile karısı, resepsiyondaki kızla samimi olmuşlardı demek ki. Küçük
bir oteldi. Sadece yatak ve kahvaltı veren otellerden...
Ben onun patronuyum. Buraya, işle ilgili önemli bir konuyu görüşmek için geldim.
Ah, buna şaşırdım. Size bahsetmedi mi?
Neyi bahsedecekti? Kate, nazikçe sordu. Merakla, kızın mavi gözlerine bakıyordu.
Her gün hastaneye gidiyorlar. Ziyaret saatlerini esnetebilmişler.
Neden gidiyorlar hastaneye?
Gavin ve Caroline için.
Kate, Alessandro’ya döndü. Caroline kızı. Gavin damatları. Masasındaki aile resminden
biliyorum.
Hangi hastaneye gidiyorlar? Söyler misin bize?
Hastaneye vardıklarında, bir saat geçmemişti. Oldukça sessiz bir yolculuktu. Alessandro,
hayatında ilk kez beklemediği bir haber almış gibiydi.
George ile kansı, şehir dışında bir otel seçmişlerdi; ama hastane neredeyse, Toronto’nun
tam merkezindeydi. Oteli, ekonomik olduğu için seçmiş olmalıydılar. Belki de hiç olmazsa,
akşamları kafalarını dinlemek istiyorlardı.
Alessandro, arabada internetten hastaneyi ararken fark ettiler ki, bu bir çocuk hastanesiydi.
Yaklaştıklarında, beyaz bir bina olduğunu gördüler. Alessandro, yol boyunca neredeyse hiç
konuşmamıştı.
Bu benim hiç aklımda olmayan bir durum. Benimle beraber hastaneye gelmeyeceksin.
Belki akşam otele dönmelerini bekleseydik, daha iyi olurdu. Ben de gelirdim seninle.
Bir teklif yapmadım, Kate. Emir verdim.
Cevabım da teklif değildi zaten. Gerçeği söyledim. Ben George’yi severim. Bana hep iyi
davranmıştır. Benim, o ve karısı için burada olduğumu, bilmesini isterim. Susup baktı. İnatçı.
Arabadan çıktı.
Evet, olabilirim. Kate de arabadan çıkıp, yanına gitti. Başka bir zaman olsa, tartışacak çok
şey olmuştu ama şimdi zamanı değildi. Acaba neler geçiyordu, patronunun kafasının içinden?
Koluna girip, başını omzuna yaslamak istediğini fark etti.
İnatçılık bazen iyidir.
Ne? Ne demek istiyorsun?
Sana haber vereceğim. Böyle bir şeyi, hayatımda hiç yapmamıştım.
Hastanenin serin lobisine girdiler. George ile kısa zamanda iletişim kurabilmişlerdi.
Lobideki kafede buluşmak üzere, sözleştiler. Alessandro oturduktan sonra, akıllı telefonuna
gömülmüştü. Kate de tabletini çıkardı.
Kısa bir süre sonra, George geldi. Belli ki, ikisinin Toronto da olma nedenini merak
ediyordu. Kate, yaşlı adamı gördüğüne sevinmişti. Onu görünce nedense, yüzünde bir
tebessüm oluşurdu. Yine öyle oldu tabii. George, her zamanki gibi, şık bir takım elbise
giymiş, desenli bir kravat takmıştı. Ceketinin ön cebinde, güzel bir mendil vardı. Bir
keresinde ona, gömleklerini karısının, kravatlarını kızının, mendillerini ise torununun seçtiğini
söylemişti.
Ancak George, çökmüş görünüyordu. Kate’ye öyle gelmişti. Belki de yorgun olduğu için,
öyle duruyordu.
Neden burada olduğunuzu biliyorum. George, kafedeki masada karşılarına oturdu.
Alessandro’ya endişeyle bakıyordu. Elbette bir gün, ortaya çıkacağını biliyordum.
Anlaşılmadan geri ödeyebileceğimi ummuştum ama olmadı. Bay Preda ben bunu borç olarak
aldım ama... Siz öyle görmezsiniz herhalde.
Nasıl gördüğüm hakkında, hiçbir fikrin yok, George. Neden en başından itibaren anlatıp,
bizi aydınlatmıyorsun?
Konuşmaları bittiğinde, saat altıyı geçmişti. Bu sürenin her dakikası, yüksek gerilim
altındaydı ve Kate, nefes nefese takip edebilmişti.
Alessandro...Genç kadın, patronuna ilk kez ilk ismiyle hitap ediyordu ama bundan rahatsız
olmamıştı. Senin farklı bir yanını görmüş oldum.
Her zamanki halim, ama sen bunu farklı tercüme ediyorsun. George’ye dava açmayacağım.
Sen, dava açmamaktan çok daha fazlasını yaptın. George’nin torunu hastaydı. Hastalığı
öğrendiklerinde, nasıl dehşete düştüklerini anlattı. Gözyaşlarını tutamamıştı. Hastalığın,
İngiltere de tedavisinin mümkün olmadığını öğrendikten sonra, internetten araştırma
yapmışlar ve Toronto’da ki bu hastanenin, devrim niteliğinde bir başarı yakaladığım
öğrenmişlerdi. Ama bu tedavinin bir fiyatı vardı. Kasadan parayı bunun için almıştı. Kendisi
için değil, torununun tedavisi için. Çünkü bu hastalık için, bütün birikimlerini harcamış ve
bitirmişti. Emekliliği için, kenara koyduğu paranın hepsi gitmişti.
Ancak ne yapıp edip, geri ödeyeceğim söylüyordu.
Alessandro, yaşlı adamı dinledikten sonra, üzülmüştü. Bankayla konuşup, George’nin
torunu için, bir hesap açtı. Hastane yetkililerine de, çocuğun tedavi masraflarının, bu hesaptan
ödeneceğini söyledi. Maliyet ne olursa olsun, hesap bu parayı karşılayacaktı. George’ye de,
yaşlılığında para sıkıntısı çekmeyeceğini söyledi.
Alessandro Preda, finans dünyasının sert patronlarından biriydi. İş anlaşmalarında, belki de
dünyanın en acımasız adamıydı. Fakat bir dedenin, torununun hastalığı karşısındaki
çaresizliğini görünce değişmiş; merhametli bir adam oluvermişti.
Doğru. Ancak ne olursa olsun, parayı almadan önce, benimle konuşmalıydı.
Ama her şey iyi sonuçlandı. Kate, yakışıklı patronuna, hayranlıkla bakıyordu. Yarın o
adamlarla görüşecek misin?
Geçirdiğimiz bu günden sonra, hala iş konuşabilmene şaşırıyorum.
Kate, diliyle dudaklarını ıslattı. Gözleri, birbirlerininkine kilitlenmişti. Kontrolünü
kaybetmemesi gerektiğini, kendine hatırlattı. Çünkü Alessandro, çok derinlerden bakıyordu.
Onun diğer yanını görmek, öyle bir tarafı olduğunu bilmek, içini rahatlatmıştı. Demek ki o
sert adamın, aslında yumuşacık bir yüreği vardı.
Çünkü ben, iş düşünemeyecek kadar yorgun hissediyorum.
Haklısın.
Ama sen, hiç yorgun görünmüyorsun. Bu şaşırtıcı.
Hayır, yorgunum; hatta otele gidip, biraz yatmayı düşünüyorum.
Şahane. Çünkü bu akşam yemeğe çıkıp, şehri keşfedeceğiz biraz.
Yemek mi? Şehir mi? Kate sordu. Heyecandan dudakları kurumuştu yine.
O kıyafetlerinden birini giymeyeceksin değil mi?
Ama onlar... Kötü mü? Ben çok seviyorum. İş.
Şirket hesabım kullan ve kendine uygun, güzel bir elbise al. Şirket hesabın var değil mi?
Evet ama...
Tamam, anlaştık o zaman. Bugün sürprizlerle dolu bir gün... Yumuşak bir tonla
konuşuyordu. Ben seni şaşırttım. Şimdi şaşırtma sırası sende. Muhasebeci kimliğini bir kenara
bırak ve kendine süper bir elbise al. Durdu. Bunu yapabilir misin? Çok şey mi istedim?
YEDİNCİ BÖLÜM
ÇoK şey mi istedim?
Sadece akşam yemeği olsaydı, istediği normaldi; ama yeni bir elbise istiyordu ayrıca.
Bıkmış olmalıydı, sürekli ciddi iş giysilerinden. Normal genç bir kadın gibi, giyinmesini
istiyordu. Herhalde saçlarını da açmasını isterdi... Sıkıcı muhasebeci tip... Sürekli saçlarım
arkada toplayan, yakasını son düğmesine kadar ilikleyen, genç ama sıkıcı kadın...
Şirket hesabını hiç kullanmamıştı. Alınan şeyler bir kez kullanılıp, şirkete veriliyor
olmalıydı. Yani bir kez giyip, atmış olacaktı alacağı elbiseyi.
Toronto, son derece şık butiklerle doluydu. Kimileri cadde üzerinde, kimileri de alışveriş
merkezlerinde. Eaton Centre’ye girdiğinde, dışarısı hala çok sıcaktı. Nasıl bir şey alacağına,
henüz karar vermemişti. Ama uzun sürmeyeceği kesindi. Çünkü alışverişten nefret ederdi.
Annesi, tam bir alışveriş hastasıydı. O dükkandan bu dükkana gezer, dünyanın parasını
harcardı, o cafcaflı giysilere. Çocukluğu, giyinme odalarının önünde, annesini beklemekle
geçmişti. O nedenle hep, yanında kitap taşırdı. Annesi giysi denerken, o kitap okurdu. Bu
onun için, utandırıcı bir durumdu. Annesinin, diğer annelere benzemesi için, neler vermezdi.
Vitrinlere bakarken, camdan yansıyan görüntüsünü fark etti. Kendisini, annesinin gözüyle
izledi. İç karartıcı bir tipti. Sonra, Alessandro’nun gözüyle baktı kendine. Yine berbat bir tipti.
Ancak şimdi fark ettiği, bir değişiklik vardı hayatında. Ömründe ilk kez, alışveriş yapmak
istiyordu. Suçluluk hissetti. Dizlerinin üzerinde etekler, düğmesiz üstler, topuklu ayakkabılar
almak istiyordu. Ayakkabıları, kesinlikle siyah olmayacaktı.
Ama kırmızı da olamazdı.
Şehir turundan sonra, nereye gidecekleri hakkında, hiçbir fikri yoktu; ancak
önemsemiyordu.
Karşıdaki butik tam ona göreydi.
Banyoda zaman geçirdikten sonra, saçlarını yıkadı ve açık bıraktı. Kuruyunca, şelale gibi,
dalga dalga aşağı düşeceklerdi. Sonra, aldığı elbiselerden birini giydi. Soluk mercan rengi,
ipekli kumaştan, vücudunu sımsıkı saran bir elbiseydi bu. Ayaklarına da yeni aldığı, topuklu
açık ayakkabıyı giydi. Şimdi aynanın karşısında, kendini gözden geçiriyordu. Üze-rindekileri,
Alessandro için almış ve onun için giymişti. Kalbi çarpmaya başladı. Ama aynada gördüğü,
Kate Watson değildi ki. Hayatını, işinde ilerlemeye adamış, Kate Watson, bu olamazdı.
Pekala. Aynadaki yabancıya seslendi. Biraz abarttığımı, ikimiz de biliyoruz. Ama bir
akşam da öyle olsa, ne zararı olur ki? Belki Alessandro, benim hakkımdaki fikirlerini
değiştirir. Hatta annem beni görse, gurur duyar.
Annesi akima gelince, telefonuyla aynadan kendi fotoğrafımı çekti ve ona gönderdi. Ve
birkaç dakika sonra, Alessandro ile barda buluşmaya giderken, annesinden cevap gelmişti.
Birkaç gülen yüz birden...
Otelin en havalı barında, buluşacaklardı. Kate, içeri girdiğinde, kalabalık arasında hemen,
Alessandro’yu fark etti. Gerilerde bir yerde oturuyordu. Kalabalığın arasındaki erkeklerden
bazılan, dönüp ona bakmaya başladılar. Kıyafeti dikkatlerini çekmiş olmalıydı.
Alessandro, Kate’nin, ona doğru geldiğini görmüş ama tanıyamamıştı. İyice yaklaştığında
anlayabildi, o olduğunu.
Üzerindeki zırhını çıkarınca, bambaşka bir kadın çıkmıştı ortaya.
Daha önce Kate’yi, küçük bir şort ve sutyensiz küçük bir atletle görmüştü. Ancak bu kadar
etkilenmemişti. Zaten uzun boyluydu ama topuklu ayakkabılarla, yüz seksen santime varıyor
olmalıydı... Kestane rengi saçları, çıplak omuzlarına düşerken, altın gibi parlıyordu. Şeftali
gibi bir renkteki elbisesi, vücudunu sarıyor, en güzel yerlerini ortaya çıkarıyordu. Yürüyüşü
de değişmişti sanki. Kırıtıyordu.
Erkeksi duygularının kabardığım hissetti. Bardaki bütün erkeklerin, bakışları onun
üzerindeydi. Herkes, aynı şeyi düşünüyor olmalıydı. Yarı gülümseyerek, arkasına yaslandı.
Güzel bir gece olacaktı.
Şeftali rengi elbise, göğüslerinin yarısını cömertçe ortaya çıkarmıştı. İnce belini sımsıkı
sarmış ve yuvarlak kalçalarım sıkıca kavrayarak, aşağıya inmişti.
Görüyorum ki, alışveriş yapmışsın. Alessandro, ayağa kalktı. Kate, topuklu
ayakkabılarıyla, onun boyuna erişmiş gibiydi. Makyajı da çok güzeldi. Kömür karası rimel,
onu çok seksi hale getirmişti. Hele dudaklarına sürdüğü ruj... Hangi erkek, o dolgun dudakları
öpmek istemezdi ki?
Haklıydın. Kate, çabucak oturdu. Erkeklerin, bu kadar bariz bakışları, alışık olduğu bir şey
değildi. Kıyafetlerim fazla resmiydi. Ayrıca bu sıcak havalar için, fazla kalın. Ben de birkaç
şey aldım.
Çok iyi ama bir uçtan diğer uca kaymışsın. Gündüzleri de böyle giyinmeyi, düşünüyor
musun?
Kate, hafifçe gözlerini açarken, gülümsedi. Bu aslında normal bir elbise, kimsenin
giymediği bir şey değil.
Alessandro, gözleriyle çevredeki kadınlara bir göz attı. Evet, ama onlarda, şendeki vücut
yok. Bunu bilmelisin. Ben...
Aslında itiraf etmeliyim ki, sözümü dinlediğini görmek, beni şaşırttı. Senin evine
geldiğimde, üzerinde gördüklerimi bir kenara bırakırsak, senin gri ve lacivertten başka bir
renk seçeceğini, düşünmemiştim.
O renkleri, iş dışında pek giymem ben.
Dikkat çekmek için, bütün şehri kırmızıya boyarlar. Ben, gece hayatı olan biri değilim.
Kulüplere falan gitmem. Bu benim, bu uçtaki ilk ve tek elbisem. Onu da bugün aldım.
Diğeriyle birlikte.
İki tane mi aldın? Tuhaf ama bu beni nedense biraz üzdü.
Kate, gözlerini kaçırdı. Beni yine kızdırıyorsun, değil mi?
Hayır, gerçek. Ne dersin, yann kaytarıp yine alışverişe gidelim mi?
Satın almak istediğin şirketin sahipleriyle, görüşmek istemiyor muydun? Hastaneden
dönerken, onlarla telefonda konuşuyordun.
Randevular iptal etmek içindir. Şirketin bir yere kaçtığı yok. Ayrıca, şirketlerini satmak
için uğraşıyorlar ve benden daha iyi bir alıcı yok.
O zaman teklifine teşekkür ederim ama ben alışverişimi yaptım bugün. Gerekmedikçe
alışveriş yapmam.
Artık gerçekten, kendi hayatını yaşamaya başlamalısın, Kate. Annenin hayat tarzından,
komik giysilerinle kaçamazsın.
Alessandro, genç kadının kadehine şarap koydu.
Annenin, renkli giysi merakı, senin yanlış bir tepki göstermene neden olmuş. Bu nedenle,
alışverişten hoşlanmıyorsun ve bu nedenle, annenin ölse bile giymeyeceği, bir tarz seçiyorsun.
Kate, şarabından bir yudum aldıktan sonra, yutkundu. Buradayken bile, bana ödeme
yapıyorsun.
Alessandro güldü. Bu nedenle, yarın kaytaralım diyorum. Sana ücretli izin veriyorum.
Alışveriş yapmasını seviyor musun? Kadınlarla?
Birinci sorunun cevabı, hiç sevmem. Benim adıma alışveriş yapan biri var. Her şeyi ona
bıraktım. Gardırobumda eksilme olursa, tamamlar.
Kim yapıyor bu işi?
Şöyle diyeyim, uzun zaman önce çıktığım bir kadın, normalden fazlasını istemişti benden.
Yani bir geceden fazlasını mı istedi? Ne kadar cesaretli bir kadınmış.
Ben bir gecelik ilişki kurmam. Alessandro uyardı.
Ancak Kate’nin, komiğine gitmişti bu. Sesli bir kahkaha attı.
Nesi komik anlamadım? Kaçırdığım bir şey mi var? Senin, uzun süreli ilişkilerden
kaçındığını düşünüyordum.
Uzun süreli ilişkinin tersi, tek gecelik ilişki değil ki. Arası da var. Ve mutlu olabilirsin.
Emin ol öyle. Şimdi içkini bitir, gidiyoruz. Resepsiyona sordum. Yürüme mesafesinde çok iyi
bir restoran varmış. Ayakkabılarına baktı. Bunlarla biraz yürüyebilirsin, değil mi?
Kate, ayağa kalkıp çevresinde bir dönüş yaptı. Ayakkabıları muhteşemdi. Hayatında ilk
kez, topuklu sandalet giyiyordu.
Evet, yürüyebilirim.
Ayakların çok güzel, ayak parmakların da öyle... Topukların nefis. Öbür ayağını da
gösterebilir misin?
İltifat almak için ayağa kalkmadım. Sadece deneme yaptım.
Deneme yaptığını biliyorum. Eğer düşersen, seni tutarım.
Alessandro Preda, onun beğenmediği birçok özelliğe sahipti ama çok seksi ve çekiciydi.
Ona tutulsa ne olurdu acaba?
Birçok bakımdan, sakıncalı bir şey olurdu. Evvela, onun yanında çalışıyordu. Sonra, fazla
yakışıklı bir adamdı. Fazla zengindi, kendine fazla güveni vardı. Kadınlarla fazla deneyimi
vardı. Ama o tam tersine, hiç deneyimsiz sayılırdı.
Bardan çıktıklarında, Kate’nin kafası, bunlarla karışmıştı. Gidecekleri restoran
beklediklerinden daha uzaktı ve ayakkabılar epey rahatsız ediyordu. İçeri girip bir masaya
geçer geçmez, Kate, ayakkabılarını çıkardı. Ayak parmakları zonk-luyordu.
Alessandro, satın almak istediği elektronik şirketinden bahsediyordu. Yani şirket kara
deliğe girmiş durumda ve taze para olmazsa, o delikten çıkacağı yok.
Kesinlikle iyi bir fikir bu, karlı olacağından eminim. Bu gece, şirket hakkında daha fazla
bilgi toplamaya çalışacağım. Son on dakikadır, neden bahsettiğimi biliyor musun? Elektronik
şirketinden bahsediyordun.
Özetleyebilir misin? Ah, herhalde yapamazsın. Beni çok sıkıcı buluyorsun, değil mi?
Dinlenmeyecek kadar sıkıcı. Özür dilerim dalmışım.
Nereye daldın?
Önemli bir şeye değil. Burada, Kuzey Amerika’da olduğumu düşünüyordum. Biliyorsun,
ben neredeyse, hiç seyahat etmeyen biriyim. Gördüklerimle, şaşkına dönmüş durumdayım.
Hepsini, bir filtreden geçirmeye çalışıyorum.
O sırada garson, şarap servisi yaptı.
Ama hayatında hiç yurt dışına çıkmamış değilsin, herhalde.
İbiza. Annemle beraber gitmiştik. Yüzünü buruşturdu.
Kötü müydü?
Kötü değildi, aslında eğlenceliydi. Annem, tüm zamanını, garsonlarla flört ederek geçirdi.
Kate, bir kahkaha attı. Gerçekten eğlenceliydi. Yanıma aldığım kitapların, hiç birisini
okutmadı bana. Mayomun üzerine tişört giymemi de, yasaklamıştı. Fazla güneşin sağlığa
zararlı olduğunu söylesem de, beni dinlemedi. Derin bir iç çektikten sonra, dönüp baktı. Sen
de beni sıkıcı buluyorsun, değil mi?
Hayır, sıkıcı değil ama fazla tedbirli birisin.
Sen, tedbirli değil misindir?
Yeri geldiğinde, herkes tedbirli olmak zorundadır. Menüden seç istediğin yemeği. Bence
kalbini dinle. Resepsiyonda, buranın çikolatalı pudinginin, ünlü olduğunu söylediler.
Alessandro ile güzel yemekler yiyip, güzel bir şarap içtiler. Ancak ayağındaki acı, yemek
boyu geçmemişti. Yemek sonunda, topuklu ayakkabıları tekrar giymek zorunda kaldı.
Dışarıda hava hala sıcaktı. Yanm saatten az bir yürüyüşle, otele vardılar.
Londra’dan çok farklı değil mi? Sakin bir şehir, kargaşa yok.
Alessandro, birden eğilip bir dizini yere koydu. Kahretsin. Bağırdı. Ayağının haline bak. Su
toplamış.
Kalk. İnsanlar bize bakıyor. Evlenme teklifi yapıyorsun sanacaklar. Lütfen, Alessandro.
Ayağına mı telif yapıyorum yani. Başını kaldırdı. Ne zamandır acıyor?
Acıdığı yok. Sadece biraz vurdu. Topuklu ayakkabıya alışık değilim. Hepsi o.
Alessandro, çabuk bir hamleyle, Kate’yi kavradı ve kucağına aldı. Otele girmek üzere
yürümeye başladığında, genç kadın utanmıştı.
İndir beni. Herkes bize bakıyor. -
Gerçekten de onları görenler, merakla bakıyorlardı. Bazıları gülüyordu.
Çevredeki insanlara ne kadar önem veriyorsun. İndirmeyeceğim. Neden daha önce
söylemedin?
Restorandayken bu kadar değildi.
Kate rahatsızdı. İç çamaşırının görünmesini önlemek için, eteğini çekiştirmeye başladı.
Otele girince bırak beni. Sonrasını hallederim.
Alessandro aldırmadı. Otele girdikten sonra, resepsiyona doğru yürüdü. Görevli birkaç
genç kız, merakla onlara bakıyordu. Genç adam, odaya acil pansuman malzemesi
göndermelerini istedi. Hayır, doktora gerek yoktu.
Kate, elleriyle patronunun boynuna sarılmıştı. Gözlerini kapadı.
Açtığında yatağına inmişti. Alessandro yavaşça, incitmemeye çalışarak, ayakkabılarını
çıkarıyordu.
Beline zarar vermiş olabilirsin.
Hayır, belim iyi. Ama senin topuğunun derisi soyulmuş. Alessandro yatağa oturup,
Kate’nin ayaklarını kucağına koydu. İlk yardım çantası yanındaydı.
Topuklu ayakkabıya alışık değilim. Ondan oldu bunlar. Bir iki kabarcık vardı. Sonra su
topladılar. Sonra da patlamışlar. Kabarcıkları gördüğüm anda, ayakkabılarımı çıkarmalıydım.
Patronunun elleri yumuşak ve sakinleştiriciydi. Kate, gözlerini kapatıp, kendini bıraktı.
Alessandro, önce temizledi, sonra krem sürdü. İlk yardım çantasından aldığı plasteri, üzerine
yapıştırdı. Elini ve parmaklarını, ustaca kullanıyordu.
Bu tip yaralanmalar, turistlerin başına sık sık geliyor olmalıydı. Uygun ayakkabı
giymediyseler tabi... O nedenle resepsiyonda, ilk yardım çantası hazır tutuluyordu.
Diğerlerinin dışında, doktorluk merakın olduğunu bilmiyordum. Kate, şaka yaptı. Sessizlik
onu germişti biraz. Aslında tıp okumak istemiştim.
Sahi mi?
Sahi. Ama uzun sürmeyen bir hevesti.
Neden?
Alessandro, başını çevirip baktı. Benim sorumsuz annemle babam, beni fınans dünyasına
sokmak istiyorlardı.
Neden öyle söylüyordu? Finans işine zorla mı girmişti? Ne demek istedin? Kate, merakla
sordu. Ben zannediyordum ki..
Ben, ağzımda gümüş kaşıkla doğmuşum.
Hatta altın kaşık...
Haklı olabilirsin. İki güçlü ailenin birleşmesiyle ortaya çıkan, bir ürünüm. Annemle babam,
beklemedikleri kadar büyük bir paraya sahip olmuşlar. Ancak nasıl kullanacaklarını
bilmiyorlarmış.
Buruk bir şekilde gülümseyerek, ayağa kalktı. İlk yardım çantasını topladıktan sonra,
pencereye doğru yürüdü. Aşağıda arabalar, gelip geçen insanlar vardı. Kısa bir süre onları
izledi.
Birbirine aşık bir çiftin, birbirlerini cesaretlendirerek, ne kadar yıkıcı bir hayata
sürüklendiklerini, en iyi ben bilirim. Annemle babam, genç evlenmişler. Mirasa
konduklarında, kırk yaşlarına geliyorlarmış. Yatırımlarını hep yanlış yapmışlar. Ellerindeki
parayı çarçur etmişler. Başlan bulutlarda dola-şıyormuş. Evet, aşıkmışlar. Birbirlerini çok
seviyorlarmış; ama bana sorarsan, keşke daha az sevselermiş de, daha çok sağduyuları
olsaymış. O aptalca yatınmlan yapmasalarmış. Sonra onları kurtarmak, bana kaldı tabi.
Sen mi kurtardın onlan?
Kuyunun, asla kurumayacağını düşünüyorlardı.
Sonra sen, doktor olma hayallerini bir kenara bırakıp, daha karlı bir alana yönelmek
zorunda kaldın. -
Beni anlamaya çalış. Çok zor bir durumdaydım.
Ama para, aslında önemli değil, değil mi?
Bu nedenle mi, sürekli kariyerinde ilerlemek için didinip duruyorsun? Sana ikiyüzlülükle
ilgili ne anlatmıştım?
Kate kızardı. Alessandro’nun bakışları, fazla etkileyiciydi. Gözlerini kaçırmaya çalışıyor
ama başaramıyordu. Kısa eteğiyle, bacaklarının açıkta olduğunu fark etti. Ağzı kurumuştu.
İşte aramızdaki stratejik fark bu...
Alessandro, genç kadının vücut hatlannı inceliyordu. Elbisenin içindekileri hayal etti. Zarif
ama yuvarlak hatlı bir vücudu vardı. Son derece seksi... Keşke onu kollan arasına alabilseydi.
Gelip yatağa oturdu.
Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir mükemmellik için, eğlenceden vazgeçmemek lazım.
Ben öyle bir şey yapmadım ki.
Öyle mi? En son ne zaman seks yaptın?
Kate, böyle bir soru beklemiyordu. Birden nefesinin daraldığını fark etti. Oda küçülüyordu
sanki. Duvarlar arasında sıkışıp kalacaktı. Kalp atışlan hızlandıkça hızlandı, duyulacak hale
geldi. Ne oluyordu böyle? Ajandasıyla yaşayan bir iş kadını, bir erkekten bu kadar fazla
etkilenmemeliydi. İç çamaşırının içinde, bacak arası nemlenmişti.
Ben... Şey...
En son ne zaman seviştin, Kate? Şu an onu düşünüyorum. Herhalde bu akşam ilk kez,
büyük teyzenin onaylamayacağı bir giysiyle çıktın dışarı.
Ama haksızlık bu, Kate, ne söyleyeceğini bilmiyordu. Adil olmayabilir ama gerçek. En son
ne zaman, çalışmaktan başka bir şey yapmak istedin? Annenin hayatının, tam tersini
yaşamaya çalışıyorsun, değil mi? Kupkuru bir hayat. Ama...
Kum ve steril... Duygularından kaçarak yaşıyorsun. Sen büyük elmayı beklerken, hayat
gelip geçiyor.
Bunun seksle bir ilgisi yok.
Alessandro cevap vermedi. Vermesi de gerekmiyordu. Gözlerinden, aklından neler geçtiği
anlaşılıyordu. Öpecekti onu. Kate de, istiyordu zaten öpmesini. Gözlerini kapayıp bekledi.
Dudaklarının birleşmesi fazla sürmemişti. Acele etmeden, oyalanarak öpüşmeye başladılar.
Sekse susamış çiftler gibi değil. Birbirlerinin tadını çıkarmak istiyorlardı çünkü. Dilleri temas
ettiğinde, Kate, adamı ensesinden tutmuş kendine çekiyordu. İkisi de aç değildi; ama lezzetli
bir şeye kimse hayır demezdi.
Bunu yapmamalıyız. Kate, boğuk bir tonla fısıldadı.
Şaka mıydı bu? Birbirlerine bu kadar yaklaşmışken, geri dönmeleri mümkün müydü?
Alessandro, hayatında ilk kez kontrolünü kaybetmişti; ama bundan hiç şikayetçi değildi.
Doğru düşünemeyecek kadar şehvetliydi. Kendini, Kate’ye bırakıp, dudaklarını, dilini,
vücudunun her yerinde hissetmek istiyordu. Tamamen giyinik olmalarına rağmen, temasları
aşırı duyarlı oluyordu.
Tahriklere karşı koymaktansa, bildiğimiz şeyi yapmak daha iyi. Ama durmamızı
istiyorsan...
Hiç onaylamıyorum...
Biliyorum.
Genç kadını öperek susturdu. Konuşmasını değil, sevişmesini istiyordu. Öpüşmeleri bu kez
yavaş değildi. İkisinin de açlıkları ortaya çıkmıştı.
Alessandro, gömleğini çıkardı. Geniş omuzları çok çekiciydi. Yanık teni ve kasları, baş
döndürecek kadar seksiydi.
Kate, adamın göbeğini yalamaya başladı. Göbek deliğine dilini soktu. Bunları bilinçsiz
yapıyordu. Fantezilerinde bile olmayan şeylerdi. Ancak çok hoşlanıyordu. Göğüslerine çıkıp,
uçlarını emmeye başladı. Kendini güçlü hissetrpişti. Bir eliyle fermuarını indirip, elini içeri
soktu ve erkekliğini okşamaya başladı. Alessandro, gözlerini kapamış, inleyerek tadını
çıkarıyordu. Ancak beklediğinden, daha fazla zevk almaya başlamıştı. Gözlerini açtı.
Dur biraz.
Ne oldu?
Aklımda olmayan bir şeye, bu kadar yaklaşmamıştım.
Nedir o?
Alessandro, dönüp baktı. Kate’nin yanakları kıpkırmızıydı. İstediğimden önce gelmek
istemem. Nasıl olduğunu sana göstereyim mi?
Genç kadın, gözlerini kapatıp kendini bıraktı. Bunu nasıl yapacağını bilmiyordu; ama belli
ki Alessandro, daha önce yapmıştı ve deneyimliydi. Kim bilir daha önce kaç kadına
göstermişti, marifetlerini. Uzun süreli ilişkiden hoşlanmıyordu ve ilişkide olduğu kadınlarla,
arasında bağ olsun istemiyordu. Tam bir çapkındı o. Güzel sözlerle kadınları yatağa götürüp,
tadına bakıyor ve sonra hemen unutuveriyordu. Aynen şimdi yaptığı gibi...
Fakat garip olan, bu çapkın adamı istiyordu. Haklıydı o. Zorlukla inşa ettiği küçük
yuvasına, girmiş kalmıştı. Dışarıda bir dünya olduğunu, unutup gitmişti. Çünkü burnunu bile
çıkarmıyordu dışarıya. Ama ne varsa, dışarıdaydı. Macera, eğlence...
Hayatında bir kez olsun, dışarı bir göz atsa ne olurdu kil Ben senin yanında çalışıyorum.
Sanırım biraz geç kaldın.
Alessandro, gücünü kullanarak genç kadını sırtüstü yatırdı ve pantolonunu çıkarmaya
başladı. Yüzde yüz, dominant bir erkek gibi davranıyordu. Yüzde yüz kalp kırıcıydı...
Ama Alessandro Preda, onun kalbini kıramazdı. Bu tip erkekler, sadece annesi gibi
kadınların kalbini kırabilirlerdi. Onun gibi erkekler, kadınları ayartıp baştan çıkarırlar ve her
şeyi unutmasını sağlarlardı.
SEKİZİNCİ BÖLÜM
KaTE, zeykten eriyip gidecekti neredeyse. Alessandro, arkasından sarılmış, göğüslerini
avuçluyordu. Sonra eli vücudunu okşayarak aşağılara doğru indi ve bacaklarının arasına girdi.
Islanmıştı. Hem de çok. Genç kadm inledi. Göz kapakları titriyordu. Kalçalarını, davetkar bir
şekilde hareket ettirerek, cesaret verdi.
Alessandro’nun eli, nemli külotunun içine girmiş, daha yakından okşamaya başlamıştı.
Orta parmağı ile klitorisini buldu ve uzun süre oynadı. Bu inanılmaz bir zevkti.
Hoşuna gidiyor mu? Alessandro mırıldandı.
Kate, gözlerini kapamış, tadını çıkarıyordu. Başını evet der gibi salladı. Başına gelenlere
inanamıyordu. Hayatını en kuçuk noktasına kadar detaylandıran, Kate Watson muydu bu.
Kontrol edemeyeceği hiçbir adımı, atmayan kadın...
Şimdi sende bana aynısını yap. Sınır çizgisine yaklaşacaksın ama geçmeyeceksin. Sadece
havalarda uçmak için.
Alessandro, sırt üstü yattı ve pantolonunu tamamen çıkardı. Hayatında hiç bu kadar istekli
olduğunu hatırlamıyordu. Arzuyla kıvrandı. Sevişme konusunda usta olduğunu düşünürdü.
Kontrolü baştan ele alır, sonuna kadar götürürdü. Bu kez öyle değildi. Kontrolden çıkmıştı.
Dokunulmak istiyordu. Dokunulduğunda, iyice kontrolden çıkıp, orgazm olacağından emindi.
Kate, onu izliyordu. Sadece külotla kalmış adamın, vücuduna bakıyordu.
Gördüklerin hoşuna gidiyor mu?
Evet. Kate’nin ağzı kurumuştu. Hoşlanmak mı? Bu kelime, şu anda hissettiklerinin karşılığı
değildi. Yanında yatan adam, fiziksel olarak mükemmeldi.
Bu vücuda kavuşmak için, çok çalışıyor olmalısın. Kate gülümsedi.
Bunu iltifat olarak alıyorum. Birden külotunu çıkardı.
Genç kadın, gördüğü etkileyici sertlik karşısında, neredeyse düşüp bayılacaktı. Bu istekli
vücut karşısında, titremeye başladı. Üzerindeki küçük elbise, fazla geliyordu. Aralarında
demirden bir bariyer gibiydi. Çıkarıp atmak istiyordu.
Bu kadın o olamazdı. Bu kadar doğal davranamazdı. Kalbi balyoz gibi vuruyordu. Elini
götürüp adamın göğsünü okşadı.
Vücudumdan etkilendiğini mi söylüyorsun? Alessandro, bir eliyle saçlarını düzeltti. Sonra
Kate’nin yanağına bir öpücük kondurdu. Onun ağzından çıkacak kelimeleri, duymak
istiyordu. Bu hiç alışık olmadığı bir şeydi.
Öyle mi dedim?
Ama aslında vücut çalıştığım doğru.
Ne zaman yapıyorsun bunu? Ofiste yaşadığını düşünüyordum.
Ben sıkı çalışırım; ama kendime zaman ayırmasını da iyi bilirim. Hayatı dengelemek lazım,
Kate, ne demek istediğini anlamıştı. Bu denge, haftada iki kez jimnastik salonuna gitmek
değildi. Seksti. Bağ olmadan seks... Hiç istekleri olmayan, soru sormayan güzel kadınlarla.
Burada geçerli kelime, seksti.
Alessandro’nun, bu ani seks isteği, iş kıyafetini çıkanp, yeni elbiseyi giydikten sonra, su
yüzüne çıkmıştı. Seksi elbise ve ortaya çıkan hatlar. Tıpkı annesinin yaptığı gibi... Oysa Maç
kez kendine, annesi gibi olmayacağını hatırlatmıştı acaba? Wücuduyla değil, aklıyla ilgilenen
bir erkek istemişti hep.
Demek ki, aklına fazla güvenmemesi gerekiyordu. Çünkü bu vücut hatlarını beğenen
adamı, cam istiyordu. Çünkü hayatında ilk kez, kanının fokur fokur kaynadığını hissediyordu.
Sordu.
Neden ben?
Alessandro, onu daha iyi görebilmek için, başını geriye çekip baktı. Ne kadar güzel gözleri
vardı. Bu kadar saf bir yeşil, görmemişti daha önce. Dudakları çıldırtıcıydı.
Yatakta değil, cehennem ateşinin üzerinde yatıyordu sanki. Bunun nedeni, yanındaki
kadındı. Bakışları, her erkeği yakabilecek kadar etkiliydi. Hayat, özellikle onun hayatı, güzel
kadınlarla doluydu. Ama bu kadın farklıydı.
Cape konusunda, ne kadar anlayışlı davranmıştı. En başından beri öyleydi ve haklı
çıkmıştı.
Böyle şeyler oluyor. Fiziksel çekiciliği, neyin ürettiğini bilemezsin. Şeftali gibi tenin var...
Artık konuşmayalım. Enerjimizi tüketebilecek çok daha zevkli şeyler var.
Elini eteğinin altına sokup, kalçalarını avuçlamaya başladı. Tekrar sertleşmişti. Kate, bunu
görünce, içinden gelen bir istekle okşamaya başladı.
Ben... Ben tecrübeli değilim. Yani, daha önce yattığın kadınlar gibi, değilim. Nedense seni
uyarmak istedim.
Peki. Uyarını not alıyorum. Şimdi elbiseni çıkaracağım. Çok güzel bir elbise, ama şu an
üzerinde değil, yerde görmek istiyorum onu.
Kate, hemen kollarını kaldırıp, hazır duruma geldi.
O kadar hızlı değil.
Ne demek istiyorsun?
Alessandro, bir dirseği üzerinde kalkarak baktı. Hafifçe gülümsüyordu.
Bu şehvetti. Ta kendisiydi.
Kate, acele etmek istiyordu. Üzerindeki elbiseyi çıkarıp atmak, çırılçıplak kalmak
istiyordu. O gülümseme, içinde bir yangın çıkarmıştı. Bir orman yanıyordu sanki.
Şimdi striptiz zamanı, Alessandro, ellerini ensesinde birleştirerek yatıyordu.
Ben hayatımda hiç striptiz yapmadım.
Hatta yapmak bile istememişti, hayatı boyunca. Kaçınılması gereken davranışların, en
başında geliyordu. Düşüncesi bile, soğuk ter dökmesine yetiyordu. Alessandro’nun, istekli
bakışlarını fark etti. Kopkoyu gözleriyle ona bakıyordu. Striptiz yapmasını bekliyordu. İyice
sertleşmişti.
Annesi gibi miydi şu an? Çekici bir erkeğin yanında, ne yapacağını bilemez durumda
mıydı? Aklınla hareket edemeyecek miydi?
Eğer rahatsız olacaksan yapma. Alessandro, aklından geçenleri okumuştu sanki.
Neden rahatsız olayım ki?
Bir şey soracağım. Daha önce sevişirken, ışıklar kapalı mıydı?
Kate kızardı. Bu bir cevaptı aslında.
Ne yaptığını görmekten hoşlanmaz mısın?
Ben, biriyle, sadece dört kez yattım. Tam dört kez, Telaşla itiraf etti. Ama hiç... Hem de
hiç...
Ama sonlan hiç iyi bitmemişti. Çünkü asla, sürtük bir kadın olmamıştı. Doğru erkekle
olunabilirdi belki. Ya yanlışsa?
Işıkların kapalı olması daha iyiydi. Yavaşça yataktan çıktı ve ayağa kalktı. Bilincini
kaybetmiş gibiydi, ama hoşuna gidiyordu bu. Elbisesini, ağır hareketlerle başının üzerinden
çıkarıp, yere bıraktı.
Sonra elleri sırtına gidip, sutyenini açtı.
Alessandro, kendine dokunuyordu. Nefesi kesilecekti neredeyse. Kate, zayıf ve zarifti ama
sıska değildi. Göğüsleri dolu doluydu, iri ve dolgun... Uçlan geniş ve pembe... Emilmek için
yalvarıyorlardı sanki. Külotunu.bacaklarından sıyırıp indirdi.
Yuvarlak hatları, tam olması gereken yerlerdeydi. Alessandro, hiç bu kadar fazla tahrik
olduğunu hatırlamıyordu.
Kate’nin yüzü kıpkırmızı olmuştu. Utançla titriyordu. Ya- j tağa girip üzerini örttü.
Ayağın nasıl? Alessandro, genç kadının açıkta kalan topuğuna bakıyordu; ama asıl
dikkatini çeken biçimli ayaklarıydı.
Genç kadın, topuğunu tamamen unutmuştu. Kafasının içindekiler birden o kadar
değişmişti ki, sanki topuğunun acısı, yıllar öncesinde kalmıştı. Hatırlamaya çalıştı.
Ben... Bir eliyle saçlarını arkaya attı.
Alessandro’nun eli, yorganın altına girip göbeğini buldu.
Tatlı tatlı okşamaya başladı. Kate, yine hülyalara dalmıştı. Adamın eli dolaştıkça, nefes alış
verişi sıklaşıyordu. Göğüslerine geldiğinde, gözlerini kapadı. Ne kadar ustalıkla okşuyordu.
Parmağı, uçlarında dolaşmaya başlayınca, dikildiler.
Onun kendinden geçmiş hali, Alessandro’nun, hoşuna gidiyordu. Bir süre yüzünü izledi.
Nefes alış verişi değişmişti.
Zevk aldığı belli oluyordu. Üzerindeki yorganı çekip, çıplak vücuduna çevirdi bakışlarını.
Sonra başım uzatıp, göğüs uçlarından birini yalamaya başladı. Kate inliyordu. Yan dönerek,
adamın ağzına yaklaştırdı göğsünü. Alessandro, kendine sunulan bu harika pastayı reddetmedi
ve aç kurtlar gibi saldırdı. Deliler gibi emiyor, genç kadını çıldırtıyordu.
Ohh... Çok lezzetli.
Bir eliyle kalçasını okşamaya başladı. Sonra elini beline dolayarak, kendine çekti. Dudak
dudağa gelmişlerdi. Muhteşem bir öpüşme başladı. Alessandro, dilini ağzının içine daldırıp
çıkarıyor, tadını aktarıyordu Kate’ye.
O anda otele bir bomba atılsa, ikisi de fark etmezdi bile. Kate kıvranıyordu. Vücudu bir
geriliyor, bir gevşiyor, farklı şekiller alıyordu. Çünkü Alessandro’nun eli, bacak arasına
girmişti. Parmakları, ıslaklığının üzerinde kayarak dolaşıyor, onu göklere fırlatıyordu.
Patronu, dünyanın en güzel kadınlarıyla yatıp kalkıyordu. Yemek, şarap ve yatak...
Bunlarla ünlenmiş biriydi. Şu an yaptıkları, onun için rutin şeylerdi. Bir yatak uzmanıydı o.
Zevk vermesini çok iyi biliyordu.
Göğüs uçlarının hassas olduğunu bilirdi, ama bu kadarım beklemiyordu. Lütfen...
Alessandro başını, göğüs uçlanndan kaldırıp baktı. Lütfen ne?
Bilirsin.
Belki bilirim, ama senin söylemeni istiyorum.
Seni... Seni istediğimi söylememi mi istiyorsun? Daha fazla bekleyemeyeceğimi...
Elimle mi gelmek istiyorsun? Beni içinde hissetmen, daha güzel olmaz mı? Derin derin?
Yapamam.
Alessandro gülümsedi. Yapabilirsin.
Yaptı da.
Önce istediğini yüksek sesle söyleyip, adamı tahrik etti, sonra bacaklarını araladı.
Alessandro, iyice büyümüştü. Yavaşça içeri girdi.
Kate’nin kasları gevşedi. Bacaklarını iyice açarak, her santimetreyi içine almaya
çalışıyordu. Böyle bir şeyi, daha önce hiç tatmamıştı. Adama sarıldı. Öyle bir sarılmaydı ki
bu, farkında olmadan kısa tırnaklan etini kazıyordu. Vücutlan birbirine yapışmış, alev
çıkıyordu sanki. Sonra çığlık atmaya başladı.
Alessandro, Kate’nin üzerinden yuvarlanıp, yanma yattı. Kendine gelmesi zaman alacaktı;
çünkü başka bir gezegene gidip gelmiş gibiydi. Harika hissediyordu. Sanki suyun üzerinde
yürüme yeteneğini, fark etmiş gibi iyi hissediyordu.
Bu nasıl olmuştu?
Kate’nin çıplak vücuduna baktı.
Genç kadın, rahatsız olmuştu bakışlarından. Uzanıp yorganı üzerine çekti. Utanıyordu.
Ama yaptığından değil. Aslında bir pişmanlık, vicdan azabı ya da onuru kırılmış gibi
hissetmesi gerekmiyor muydu?
Ayağım çok daha iyi. Bu cümle, aklına söyleyecek başka bir şey gelmediği için, söylemek
zorunda hissettiği şeydi.
Seks, hayattaki küçük sorunları çözmek için, birebirdir. Alessandro, genç kadının saçlarıyla
oynuyordu. Ayağındaki acı dahil.
Sahi mi? Bilmiyordum.
Hayatını, bir yetişkin gibi yaşamaktan kaçındığın için.
Sen de hayatım, sorumluluktan kaçınarak geçirdin.
Bu Kate’nin söylemek istediği bir şeydi, ama içinden söyledi. Patronunu kızdırmak
istemiyordu. Kovulmak da istemiyordu. En azından şimdilik... Yaptığı bu çılgınlığın verdiği
tatlı duygular, hala içindeyken. Suyun üzerindeydi sanki. Ve biraz daha kalmak istiyordu,
olduğu yerde.
Bunun nesi yanlıştı ki? İnsanın doğasında vardı. Bir şey arzulandığında, iyi hissedilirdi.
Ama yapışkan olma niyetinde de değildi. Alessandro’yla, dolambaçlı bir yola girmişti; ama
prensiplerinden ödün verecek değildi. Hala, eskiden olduğu kadar güçlüydü.
Aklına, eski erkek arkadaşı geldi. Ona aşık mıydı? Hayır. İstediklerini alabiliyor muydu?
Hayır. Zaten dolu bir paket değildi o. Dolu paket yanındaydı şu an. Ve onu, dudaklarının
kenarından öpüyordu.
Ayağının nasıl olduğunu sormamın nedeni, yarın. Alessandro mırıldandı. Yarın yürümen
zor olacak. Belki sonraki günler de.
Kate, sakin bir şekilde, sırtüstü yatıyordu. Çıplaktı. Ayağını düşündüğü falan yoktu.
Yanındaki iri kıyım, yakışıklı adam da çıplaktı. Biraz önce yaptıklarının, ikinci bölümü
olabilir miydi acaba?
Terlikle yürüyebilirim. Profesyonel bir görüntü olmaz, ama ne kadar kapalı ayakkabı
giymesem, o kadar iyi. İşimi yapamıyor olmak istemem.
Patronuyla yatağa girdi diye, patronluk taslayacak hali yoktu. Önce işini yapacaktı. Sonra...
Lacivert iş kıyafetinin altında, terlikler nasıl duracak merak ediyorum.
Yanımda bej bir elbise de getirmiştim. Yazlık bir elbise, O elbiseleri atabilirsin. Seni her
türlü giysiyle gördüm. İşte de daha farklı giyinebilirsin. Eğer yürümek istemiyorsan,
kendimize birkaç gün izin verebiliriz. Bu odalar çok güzel. Ne demek istiyorsun?
Ne demek istediğimi biliyorsun. Aramızdaki kimyanın farkındasın, değil mi? Ben ellerimi
senden ayıramam.
Ama iş görüşmelerin olacaktı.
Onların bir yere gittikleri yok. En azından birkaç gün... Her zaman görüşebiliriz, değil mi?
Bir zaman sınırı mı koydun bu... Şeye... Duruma?
Bir sessizlik oldıı. Alessandro düşünceliydi.
Ne düşündüğünü biliyorum.
Sahi mi? Aklımı mı okuyorsun?
Aklını okuyamam, ama aptal da değilim. Anlamsız ilişkiler konusunda ne düşündüğümü,
sana söylemiştim. Bir gecelik seks konusundaki fikrimi de, sana söylemiştim. Seni tutup zorla
yüzük almaya, kuyumcuya götürecek değilim; ama gerçeklerden de kaçamazsın.
Öyle mi? '
Öyle. Nasıl oldu bilmiyorum, ama birden, beklenmedik şeyler oluverdi. Bu ikimizin
durumunu da değiştirmez. Sen sensin, ben de ben. Ben senin için çalışıyorum. Benim patro-
numsun. Ve bu gerçek, her şeyin yanlış olduğunu gösteriyor. Patron ile çalışanı durumunu
geç.
Senin için bunu söylemek kolay. Kate bozuldu. Sen benim yük olduğumu düşündüğün an,
beni kovabilirsin. Öyle mi düşünüyorsun? Bana yük olacağını. Alessandro’nun aklına, daha
önce beraber olduğu bir kadın geldi. Yük değil ama bela olmuştu. Fotoğraflarını bir bulvar
gazetesine vermiş, karşılığında para almıştı.
Ama neden bu olasılık gelmişti birden akima?
Aksine, onun dürüst biri olduğunu düşünüyordu.
Dönüp sırt üstü yattı. Elleri ensesinde, tavana bakıyordu. Sormam gerekiyor.
Haklısın sor. Her yattığın kadına, bir bulvar gazetesine gidip, ünlü milyoner Alessandro
Preda ile seks yaptığını anlatıp anlatmayacağını, sorarsın herhalde. Seninle, çıkar peşinde
olduğum için mi yattığımı düşünüyorsun?
Genç adam şaşırdı. Gerçekten, aklından geçenleri okuyabiliyor muydu bu kadın? Başını
çevirip baktı. Gülümsemiyordu.
Sen benin hayatımı yaşasan, hiçbir şeyin bağışlanmadığım görürdün.
O zaman, zor bir hayat yaşıyorsun sen. Derin bir nefes aldı. Olanlardan sonra, seninle nasıl
konuşacağımı bilmiyorum. Sana ne söylesem, birden aklıma kim olduğun geliyor. Sonra da
bu karmaşayla, nasıl başa çıkabileceğimi düşünüyo-mm.
Böyle durumlar kontrolden çıkarsa, bir karmaşa haline gelir. Kontrolden çıkması da,
taraflardan birinin fazla kafaya takmasıyla olur.
O sen olmazsın tabi. Kate, sitemli bir bakış attı. Ama ben de olmam, merak etme.
Biliyorum.
Biliyor musun?
Sen ruh ikizini arıyorsun, ama o ben değilim. Bu bizim yaptığımız, tamamen fiziksel bir
şey.
Tamamen fiziksel dediğin şey, bana göre değil.
Senin için üzülüyorum.
Kate, kıpkırmızı oldu.
Yüzün kızarınca, çok alımlı oluyorsun. Benimle beraberken, tedirgin oluyorsun sen. Buna
gerek yok. Yanımda çırılçıplak yatıyorsun, ama aklında benim yanımda çalıştığın var.
Bunlara gerek yok. At kafandan.
Ya senin yarımda çırılçıplakyatmıyorken? Ofiste masamda çalışırken? Verdiğin işleri
yaparken?
Bu korkunç bir manzaraydı. Kaybolup gitmek istese, nereye gidecekti? Hayatının kilometre
taşlarını kaybetmişti. Tekrar bulması gerekiyordu, ama nasıl?
Bana bir söz vermeni istiyorum. Kate, ciddi bakıyordu. Söz vermekten hoşlanmam.
Özellikle kadınlara. Pekala. Derin bir nefes aldıktan sonra, yavaş yavaş bıraktı. Bana bu sözü
vereceksin. Vermezsen, giyinip kendi odama giderim.
Şantaj mı? Ben bundan, söz vermekten nefret ettiğimden, daha fazla nefret ederim.
Hayır, şantaj değil. Ama sen her zaman, birinden şantaj bekliyor gibisin. Londra’ya
döndüğümüzde, bu iş bitecek. Konuşmayacağız bile. Hiç olmamış gibi davranacağız. Ben,
senin yanında çalışan biri olmaya devam edeceğim. Hepsi bu.
Alessandro, kaşlarım kaldırıp baktı. Terk mi ediliyordu yoksa? Hayatında, ilk kez başına
geliyordu bu.
Ama diğer taraftan, hoşuna gidecek bir sözdü bu. Omzunu silkti. Bir haftadan, daha az
süreli bir ilişki. Tam aradığı şeydi. Kate Watson, güzel ve seksiydi, ama tipi değildi. O bir
erkekten, kaçamaklardan fazlasını isteyecek biriydi.
Anlaştık mı? Kate sordu.
Anlaştık, el sıkışabiliriz. Ama ya sözünde duramayan sen olursan? •
Olabilir. Ama ben bunu, bir tür macera olarak görüyorum. Ayartılmaya gelemem.
Olabileceğini bile düşünmem.
Alessandro, yanında yatan kadına baktı. Karmaşık biriydi. Öyle görünmek istememesine
rağmen, tecrübesiz ve saftı. Liseli kızlar gibi, sürekli yüzü kızarıyordu. Fazla dürüsttü ama
konu baştan çıkarma ve seks olduğu zaman, bunun işe yaramayacağını bilmiyordu.
Kadınların hiç yapmadığı bir şeyi yapmış ve ayrılmak istediğini söylemişti. Oysa daha önce
beraber olduğu kadınlar, hep aşk ve romantizm peşindeydiler. Onun ayaklan yere basıyordu.
DOKUZUNCU BÖLÜM
A.LESSANDRO, deri koltuğunda dönüp, yerden tavana kadar olan penceresinden dışarı
baktı. Gri bir gökyüzü vardı. Bir gökyüzü izlemek kadar, güzel bir şey olmadığını
düşünüyordu. Toronto’dan Londra’ya döneli, bir haftadan fazla olmuştu. Mavi gökyüzü,
burada griye dönmüştü hemen.
Kate, döner dönmez, kapılan yüzüne kapatmıştı. Yüzünde neşeli bir gülümsemeyle,
Eğlenceliydi demişti sadece.
Cevabı şöyle olmuştu. Ben eğlencenin bitmesine hazır değilim.
Ama aslında öyle değildi. Eğlence yeni başlıyordu. Yaptığı rejimlerde, konu kadınlar ve
seks olduğunda, nefsine hakim olamazdı. Bunu değiştirmesi için de, hiçbir sebep yoktu.
Toronto’ da, seksle dolu bir hafta geçirmişlerdi. Öyle yoğun bir şekilde sekse dalmışlardı ki,
ancak randevusu için çıkabilmişti otel odasından. Ama nedense hiç yorulmamışlardı. Her
zamanki, bunaltıcı kapalı yerde kalma korkusunu da, yenmişti.
Kate, sadece bittiğini söylememiş; yüzüne de alaycı bir ifade yerleştirmişti. Dalga
geçmişti onunla. Hatırlayınca, farkında olmadan dişlerini sıktı. Kimse, o hazır olmadan
bitiremezdi ilişkiyi.
Cep telefonu çaldı.
Rebecca arıyordu. Kısa saçlı, uzun bacaklı, seksi Rebecca. Aynı zamanda akıllı bir
avukat... Eskiden, kadınların aklıyla ilgilenmezdi. Ama şimdi öyle değildi. Şimdi, eski
sevgililerinde ne bulduğunu da bilmiyordu. Bundan böyle, beyni olmayan biriyle
çıkmayacaktı. -
Telefonu açtı. Dört dörtlük bir restoranda yemek yedikten sonra, operaya gideceklerdi.
Sonra? Kim bilir?
Beyni birden, bambaşka bir yöne kaydı.
Kate. Otelde yatağındaydı. Uzun saçları yastığa yayılmıştı. Ellerini, dümdüz kamının
üzerinde birleştirmişti. Gözlerinde, tahrik edici bir arzu vardı. Henüz ona dokunmamıştı bile.
Kate gülüyordu. Şehri gezerken, pikniğe gitmek istemişti. Hayatında hiç pikniğe
çıkmamıştı, ama o istiyor diye kabul etmişti.
Kate ile konuşuyorlardı. Kimseyle konuşmadığı şeyleri, onunla konuşuyordu.
Kafasındaki her şeyi bir kenara bırakıp, Kate’ye odaklanmak istiyordu. Londra’ya
döndükten sonra, işinin başına geçmişti. Birkaç kat aşağıdaydı. An gibi çalışıyordu. Cape’nin,
erken emekliliğinden sonra, terfi ettiği açıklanmıştı. George, zor günlerinde, ailesi ile olmaya
karar vermişti. O olmayınca fınans ekibinde, birkaç yer değiştirme yapmak zorunda
kalmışlardı.
Alessandro, mutlu değildi.
Kate’yi aradı. Genç kadın, cep telefonunu hemen açıverdi.
Ben Alessandro.
Hattın diğer ucunda, Kate’nin, kalp atışları hızlandı. Kendini tanıtmasına gerek yoktu ki.
Derinden gelen o sesi, asla unutmazdı. Unutmak bir yana, zaten aklından hiç çıkmıyordu.
Kate, Alessandro’yu özlemişti. Her şeyini özlemişti. Çünkü bu adam, onu mutlu ediyordu.
Yatakta olsun, yatak dışında olsun, onunla beraber mutlu oluyordu. O, ayağını bandajlayıp,
kucağında taşıyan adamdı. İstemese de, onu pikniğe götüren adamdı. Onu güldürüyordu.
Alessandro’ya aşık olmuştu.
Tam çıkmak üzereydim. Wilson sözleşmesindeki sorun nedeniyle mi aradın?
Wilson anlaşması mı? Evet, onun için aradım.
Ralph Wilson ile görüştüm. Anlaşmanın çok karlı olacağını söyledim. Biraz uğraştırdı ama
sonra kabul etti. Memnun oldu.
Dosyayı bana getirir misin?
Tabi. Yarın sabah masanda olur.
Olmadı. Ben bir şey istiyorsam, bunun hemen yerine getirilmesini beklerim.
Onu görmek mi istiyordu yoksa? Neden olmasın? Alessandro, hemen Rebecca’yı arayıp,
restoranın girişinde beklemesini söyledi. Halletmesi gereken, acil bir işi çıkmıştı. Rebecca,
takside, dizüstü bilgisayarı ile çalışıyordu. Acelesi olmadığını söyledi.
Birden kapısı tıklayınca, Kate’nin geldiğini anladı. Vücudu heyecanla gerilmişti.
Kate içeri girince, gözleri fal taşı gibi açıldı. Saçlarını açmış, renkli bir elbise giymişti.
Nereye gitmişti o gri, siyah, lacivert elbiseler? Üstelik bu elbise hatlarını ortaya çıkarıyor;
bütün seksiliğini gözler önüne seriyordu. Ayağında ise, açık topuklu ayakkabılar vardı. Ve
ayak tırnaklarına oje sürmüştü. Pembe oje, el tırnaklan ve rujuyla uyumluydu.
Özür dilerim. Alessandro, arkasını dönüp masasına doğru yürüdü. Kokteyl partisine
gidecekken, alıkoydum seni.
Kate, cevap vermedi. Kızarmıştı. Ancak hayal kırıklığına da uğramıştı. Çünkü giysisiyle
alay edeceği, hiç aklına gelmemişti. Dosyayı masanın üzerine bıraktıktan sonra, dönüp kapıya
yöneldi.
Bir dakika. Alessandro, dosyaya bakmıyordu bile. Ekibin nasıl? Yer değişmeler işe yaradı mı
Kate, yavaşça dönüp baktı. Ancak, göz göze gelmekten kaçınıyordu. Henüz yeni, ama yeni
patronumla görüştüm. Herkes adapte olmaya çalışıyor. Rapor gelmedi mi sana? Adapte
olmaya çalıştığın, üzerindeki elbiseden belli.
Ne demek istediğini anlamadım.
Kıyafetini tamamen değiştirmişsin.
Sadece herkes gibi giyindim.
Alessandro, gözleriyle onu tepeden tırnağa süzüyordu. Kopkoyu gözleriyle. Kate
heyecanlanmış, ne söyleyeceğini unutmuştu. '
Alessandro’nun telefonu çaldı, ama ilgilenmiyordu. Rebecca, biraz daha bekleyebilirdi.
Peki, başka ne değişti?
Ne sorduğunu anlayamıyorum. Benim gitmem gerekiyor.
Nereye gidiyorsun? Eskiden hiç acelen olmazdı. Aslında bu gece dışarı çıkacağım. Süper
markete gitmeyi, dışarı çıkmak yapmıştı. Hafta sonunda da burada olmayacağım.
Alessandro, farkında olmadan dişlerini sıktı. Nereye gidecekti? Ve kiminle? Hafta sonunu
da aynı kişiyle mi geçirecekti?
Ancak bu kızgınlığı, libidosunu arttırmıştı. Genç kadının elbisesini yırtmak geçti akimdan.
İnci düğmelerini tek tek açmaya, zaman yetmezdi. Hangi erkek istemezdi ki bunu? Telefonu
tekrar çaldı.
Bu kez masadan alıp cebine koydu. Yine açmıyordu.
İlginç bir yere mi gideceksin?
Kate güldü. Londra’da ilginç olmayan bir yer var mı ki? Restoranlar, barlar... Gerçi hafta
sonu, Londra dışında olacağım. Manzara değişikliği, her zaman iyidir.
Buna nasıl bir cevap verebilirdi ki?
Saçlarını açmıştı, seksi bir elbise giymişti. Kimin için yapıyordu bunları? Kiminle
sevişiyordu?
Tam o sırada, odanın kapısı açıldı ve Rebecca içeri girdi. Uzun bacaklı, seksi Rebecca.
Alessandro, bunu hiç beklemiyordu. Gülümsemeye çalıştı. Genç kadın, bacaklarını ortaya
çıkaran, kırmızı bir elbise giymişti. Kırmızı küçük bir çanta vardı elinde. Ve kırmızı ruj
sürmüştü.
Kırmızı, Kate’nin, her zaman kaçındığı bir renkti. Bunu söylediğini hatırlıyordu.
Rebecca, oyun için giyinmişti sanki. Neden restorana gidip, orada beklememişti ki?
Kate... Bu... Rebecca.
Alessandro, Kate’yi kıskanıyordu. Hafta sonunu kiminle geçireceğini, merak ediyordu.
Şimdi Rebecca’nm beline sarıl-sa, Kate, ne yapardı acaba? Çünkü Rebecca’ya kıskançlıkla
bakıyordu.
Sessizliği bozan Rebecca oldu.
Sen muhasebeci kız olmalısın. Umarım sana fazla mesai veriyordun Kate’yi süzdü. Gerçi
fazla çalışmak bende de bir alışkanlık oldu, ama yine de korkunç bir şey.
Evet, korkunç bir şey... Kate tekrarladı.
Alessandro... Kısa saçlı esmer kadın, Alessandro’nun koluna girdi. Bu hanım kızı, bu saate
kadar burada tutmamalısın. Üstelik tam biz yemeğe çıkacakken...
Operaya bilet almıştım. Kadının kolundan kurtulup yana çekildi. Ama korkarım iptal etmek
zorunda kalacağız. Neden?
Çünkü Kate’nin getirdiği, önemli bir dosya var. Eliyle, masanın üzerindeki dosyayı işaret
etti. Acil üzerinde çalışılması gerekiyor.
Kate, araya girdi. Dosyadaki önemli konulan hallettim ben. Planınızı bozmayın siz. Diğer
kadına gülümsedi. Zaten benim de çıkmam gerekiyor.
Bak gördün mü? İptal etmemize gerek kalmadı. Alessandro, bu avukat kadının
sözleşmesini yenilediğine, pişman olmuştu. Büyük bir hataydı bu. Bir diğer büyük hata da,
Kate’yi, odasına çağırmasıydı. Ve bu iki büyük hata birle-şip, daha büyük bir hata haline
gelmişti.
Özür dilerim. Şoförüm seni evine bırakır. Ya da operaya beraber gitmek istediğin biri
varsa, onunla gidebilirsin. Cebinden telefonunu çıkarmıştı zaten. Şoförü aradı.
Beni ekiyor musun yani? Rebecca sinirlenmişti. Sana inanamıyorum, Alessandro.
Bilseydim başka biriyle çıkardım.
Tekrar özür dilerim.
Özür bir işe yaramaz.
Elimden gelen başka bir şey yok. Kadım kapının dışına çıkardı.
Buna hiç gerek yoktu. Önümüzdeki hafta halledebilirdik bu konuyu. Kız arkadaşını üzdün,
dedi, Kate.
Ne kadar düşüncelisin. Ben senin erkek arkadaşına karşı, senin olduğun kadar düşünceli
olamazdım.
Anlamadım?
Elbisen, makyajın, seksi ayakkabılar... Ben aptal değilim, Kate. Belki kokteyl partisine
gitmiyorsun, ama bu gece yalnız olmayacağın da belli. Çok hızlısın.
Ona hızlı diyen adam, çoktan bir sevgili bulmuştu bile.
Kim bu adam?
Artık birlikte değiliz, Alessandro. Özel hayatım, sadece beni ilgilendirir.
Ofisten biriyle aşna fişna yapıyorsan, beni de ilgilendirir.
Bu çok saçma. Sen beni ne sanıyorsun?
Söyle, Kate. Çıkar baklayı ağzından. Kiminle çıkıyorsun? Kiminle oynaşıyorsun? Kiminle
sevişiyorsun?
Meslektaşlarımdan biriyle, asla birlikte olmam.
Ama biriyle beraber olduğunu da, inkar etmiyordu.
Alessandro, kıskançlıktan çıldırıyordu.
Üzerindeki kıyafetin, şirkette sorumluluk sahibi ve yükselmekte olan bir eleman için,
uygun olmadığını söylemek istedi, ama söylemedi. Nereye varabilecekti ki? Dinozor olmak
istemezdi. Ayrıca firmada, kıyafet zorunluluğu da yoktu.
Sen kıskanıyorsun...
Ama Kate, kızmıştı buna, çünkü öyle bir hakkı yoktu. Hele başka bir kadınla çıkarken, hiç
yoktu.
Ancak Kate de kıskanıyordu. Kırmızı, kısa etekli avukatı gördüğünde, cinleri tepesine
çıkmıştı.
Alessandro, hayatında ilk kez birini kıskanıyordu. Bunun aksini iddia edemezdi.
Hemen başka birini bulmuşsun. Ama şunu unutma ki, seni terk eden benim. Buna
tahammül edemiyorsun, değil mi?
Alessandro, cevap vermedi, birkaç adım atıp yaklaştı. Kate, korkmuştu. Tavşan gibi
geriledi. Korkmuştu, çünkü hala ona ait olduğunu biliyordu. Bu küçük düşürücü bir şeydi.
Ona dokunduğu anları hatırladı birden. Otel odasında sevişmelerini... Göğüs uçlarını
yalamasını... Gözlerini yarı kapadı. Hayallere dalmıştı.
Beni hala istiyorsun. Alessandro, ateş gibi bakıyordu.
Kate, başını iki yana salladı, ama gözleri aksini söylüyordu.
Alessandro, elini kaldırıp, tersiyle yanağına dokundu.
Genç kadın hemen başını yana çevirip, kurtuldu. Fakat nefesi kesilecek gibi olmuştu.
Diliyle kuruyan dudaklarını ıslattı.
Ben... Ben... Kate konuşamıyordu.
Bana o adamın kim olduğunu söyle... Kimi tavladıysan onu... Benimle hissettiklerini,
onunla da hissediyor musun?
Kate bakamıyordu. Baksa, o koyu kahverengi gözlerin etkisiyle, eriyip gidecekti. Ve kaçtı.
Arkasından geleceğini düşünerek korkuyor ve dönüp bakamıyordu bile. Yükselen
tansiyonuyla, bütün vücudu kann-calanmıştı. Asansörün düğmesine basarken, parmakları tir
tir titriyordu. Kabin gelir gelmez, kendini içine attı.
Alessandro, onunla, kedinin fareyle oynadığı gibi oynamıştı.
Hayatında ilk kez, annesiyle konuşmak istiyordu. Konuşmak, duygularını anlatmak, içini
dökmek istiyordu. Hiçbir şey planladığı gibi gitmemişti ve bunu ancak, Shirley Watson
anlayabilirdi. Annesinin hayatında da, hiçbir şey planladığı gibi gitmemişti. O erkekten o
erkeğe koşmuş, aşkı arayıp durmuştu. Kate, bu nedenle, annesinin gittiği yolun tam tersine
gitmek istiyordu.
A planını uygulamış, ama başarısız olmuştu; ama bir B planı yoktu. Annesinin numarasını
tuşladı ve sesini duyar duymaz, hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Anne saçma bir şey yaptım. Bu hayatımda yaptığım en ahmakça şey. Yanlış erkeğe aşık
oldum.
Oh Kate. Bu dünyanın sonu değil. Ağlıyorsun, tatlım. Lütfen ağlama. Sen güçlü bir genç
kadınsın artık. Ne diyebilirim ki? Sen her zaman benim hayat tarzımı beğenmezdin. Ama
yanlış adama aşık olmak, hiç tanımadığın bir adama aşık olmaktan iyidir. Hadi Cormvall’a
gel, birkaç gün kal. Deniz havası, kafanı boşaltmana yardımcı olur.
Uzun bacaklı Rebecca, yoktu. Tamamen gitmişti. Eğele-necek, oyun oynayacak,
entelektüel konuşmalar yapacak kimse kalmamıştı. Alessandro, son saatini, dev evinin bir
odasından diğerine geçerek geçirmişti. Bir yere oturamıyordu. Kate, neredeydi ve hafta
sonunu kiminle geçirecekti?
Ama neden merak ediyordu ki? Neden onun, başka bir erkekle olduğunu düşündüğünde,
rahatsız oluyordu? Arkasına bile bakmadan, kaçıp gitmişti. Peşinden mi koşacaktı? Asla, bir
kadının peşinden koşmazdı o. Bu, kontrol eksikliği anlamına gelirdi. Bunun sonucunu da,
anne babasında görebiliyordu. Çılgınca aşkları, kontrolü kaybetmelerine neden olmuştu.
O geceyi evde yalnız geçirdi. Bol bol içki içti ve baş ağrısıyla beraber, sabaha kadar
uyuyamadı.
Yeni tanıştığı bir adamla, hafta sonunu beraber geçirecekti. Bu nasıl olabilirdi ki? Nasıl bu
kadar, tehlikeli bir oyun oynayabilirdi ki?
Ama asıl en kötüsü, nasıl oluyordu da, ondan başka biriyle çıkıyordu? Belki kendini
sağlam, güçlü bir kariyer kadını olarak görüyordu, ama öyle değildi. Dokunsan ağlayacak
biriydi o. Başına her şey gelebilirdi.
Birden aklına geldi. Nerede oturduğunu biliyordu.
ONUNCU BÖLÜM -
Konu aşk olduğunda, en rahat yerin Annesinin yanı olacağını, Kate, kırk yıl düşünse
bulamazdı. Shirley Watson, şaşırtıyordu onu.
Kalbim bir kez kırıldı. O da baban gittiği zaman. Geri dönmeyeceğini fark ettiğimde,
kendime bir yol çizmem gerektiğini düşündüm. Kurbağalar arasından geçen bir yol. O
nedenle, farklı adamı farklı yerlerde aradım. Beni bırakıp gidecek, bana aşk acısı çektirecek
adamlardan, uzak durmaya çalıştım. Zaten babana olduğu kadar, kimseye aşık olmadım,
hayatım boyunca.
Kate, evinin içine baktı. Her şey olması gerektiği gibiydi. Bavulunu gördü. İçinde, Yeni
Kate’nin giysileri vardı. Yeni Kate, kendi yaşındaki kadınlar gibi giyinecekti. Kendisinden, üç
kat büyük kadınlar gibi değil.
Eski Kate, hayatın hızına ayak uyduramamıştı. Giydiği pahalı elbiselerin arkasına sığınan,
yanlış bir adama aşık olmuştu.
Zaman kaybetmemesi gerekiyordu. Yolu uzun olacaktı. Gerçi annesi, Exeter’e, alışveriş
yapmaya gideceği için, orada buluşmayı teklif etmişti. Böylece, üç dört saatlik tren
yolculuğunun bir kısmını, yalnız geçilmeyecekti. Ama en azından tren sayesinde, trafikten
uzak durabilecekti.
Bitkindi.
Bu kadar kısa bir zaman içinde, nasıl olmuşta da, onun yerine başka bir kadın bulabilmişti?
Acaba Alessandro, o avukatla uzun zamandır mı görüşüyordu? Ya da onu yedekte mi
tutuyordu. Yalnız kaldığı zamanlarda, çağırdığında gelecek bir kadın mıydı acaba? Ama o bir
avukattı. Güçlü olduğu belliydi. İki güçlü kişi, belki de büyük bir tartışmayla ayrılmışlardı,
daha önce.
Belki de ikisi arasında, bir karşılaştırma yapmıştı. Yanında çalışan saf bir kadınla, onunla
aynı yöne bakan, akıllı bir avukat arasında kalırsa, bir erkek elbette avukatı seçerdi.
Ya da belki, belki de, çok daha basit bir nedeni vardı.
Belki, bir kokteyl garsonunun kızının, ona hafif geleceğini düşünmüştü. Seks iyiydi... Ama
sıra ayrıntılara geldiği zaman, sınıfta kalmıştı.
İlişkiyi o bitirmişti; ama sürmesini isteyen adam, bununla savaşmaz mıydı? Aşıklar, aşkları
için her şeyi göze alırlardı. Onu yeteri kadar istemediği belliydi.
Alessandro, sadece istenilen biriydi. Egosunu bir kenara bırakıp, asla isteyen olmazdı.
Gri bulutlar dağılmış ve sonunda güzel bir gün başlamıştı. Trenden vazgeçip, araba
kiraladı. Yalnız olması, daha iyi olacaktı çünkü. Gaza bastı. Torpidonun içindeki saat, bir
saattir yolda olduğunu gösteriyordu. Arabada bir otomatik pilot olmasını isterdi. Otobanlarda
iyi iş görürdü.
Radyoyu açıp, yol için güzel bir müzik buldu.
Kafasında, sadece acı veren senaryolar vardı. Çamurlu bir havuzda, yuvarlanıyor gibiydi.
Ama işin iyi bir tarafı da vardı.
Londra dışına çıkmıştı.
Alessandro, neden yola çıktığını, sorgulayıp duruyordu. Neden, bir trafik polisi gibi, bu
kadını takip ettiğini bilmiyordu. Aslında yaptığına, kendisi de şaşırıyordu.- Hep kadınlar onu
takip ederlerdi. Bu alışık olduğu bir şey değildi.
Aklında Kate’nin, hafta sonunu beraber geçireceği adam vardı. O, bir ilişkiden diğerine
koşacak bir tip değildi; ama nasıl olmuştu da ayrıldığını söyledikten kısa bir süre sonra, başka
birini bulmuştu. Yoksa daha önceden hoşlandığı biri mi vardı? Hemen kollarına mı
koşmuştu?
Kate, hangi arabayla geldiğini tahmin edemezdi. Birkaç tane arabası vardı. Siyah Range
Rover, Ferrari’den daha az dikkat çekici olduğu için, onu kullanıyordu. Arada belli bir mesafe
bırakmaya çalışıyordu. Londra’nın batısına doğru gidiyordu yol. Demek ki aşk yuvasını,
buralarda seçmişlerdi.
Ya o adamı görürse ne yapacaktı. Rakibiyle kavga mı edecekti?
Küçük bir alışveriş merkezinin önünde, Kate yavaşlayınca, o da yavaşladı. Önünde bir kafe
vardı. Yola biraz ara verip, bir kahve içmek istemişti, demek ki Kate. Fena fikir değildi.
Range Rover’i park edip indi ve kafeye girdi.
Aman Allah’ım.
Ne oldu? Annesi, Kate’ye sordu. Birlikte kahve içiyorlardı.
Kapıdaki adama bak.
Alessandro, kafeye girmiş kahve almaya gidiyordu. Bütün çekiciliği, seksiliği üzerindeydi.
Buraya gelmiş. Kate, yüzünü kapadı. Görmesini istemiyordu. Kalp atışları hızlandıkça
hızlanmıştı.
Kim o? Shirley, adamı seçmeye çalıştı.
O işte.
Alessandro, onları geçip kasaya doğru ilerledi.
O kim?
Anne, o işte. Yanlış adam. Gidelim buradan bizi görmesin. Korkudan, arkasını dönüp
bakamıyordu.
Takip ediyor seni, dedi annesi.
Genç adam kahve almış, gözleriyle oturacak bir yer arıyordu.
Takip mi ediyor?
Merhaba, otobanda hız limitini aştığını fark ettim.
Kate, başını kaldırdı. Alessandro, derinliğine varılamaz gözleriyle bakıyordu.
Siz Kate’nin annesi olmalısınız. Bu arada ben, Alessandro. Kadına elini uzattı. El sıkıştılar.
Ne yapıyorsun burada? dedi Kate.
Tatlım, ben gidip alışveriş yapayım. Shirley ayaklanmıştı. Ayakkabılar, kızların en iyi
arkadaşıdır. Hayatım boyunca, Kate’ye, bunu aşılamaya çalıştım.
Yaşlı kadın uzaklaştı. Sanki sandalyesini, Alessandro’nun, oturabilmesi için boşaltmıştı.
Genç adam, kahvesini masaya koyduktan sonra, Kate’nin yanma oturdu.
Beni takip mi ediyorsun sen? Bunu nasıl yaparsın? İnanamıyorum.
Seni merak ettim.
Ne demek bu? Neden merak ediyorsun?
Kaçtın gittin. Hafta sonunu da, şehir dışında geçireceğini söyledin.
Anladım. Hafta sonunu, bir adamla beraber geçireceğimi zannettin. Ve kendini korumaktan
aciz bu kadını, korumaya almaya karar verdin. Yoksa hala, senin himayende olduğumu
düşündüğün için, başka birisi olamayacağına mı karar verdin?
Nereye gideceğini sordum. Beni reddettin.
Seni reddetmedim. Seni ilgilendirmediğini düşündüm. Acaba avukat sevgilin, senin burada
olduğunu bilse, ne yapar?
Alessandro, bir an düşündü. Onun bu konuyla ne ilgisi var?
Oh, tabii. Demek istiyorsun ki, onunla yattın; ama sana uymadığını fark ettiğin için, ilgin
kalmadı.
Alessandro ile avukat kadının, yatağa girdikleri gözünün önüne geldikçe, çıldırıyordu. Bu
zayıflık göstergesiydi. Onunla hiç yatağa girmedim ben. Alessandro, itiraf etti. Aslında hiç
önemi yok.
Bu tartışma için, ortam uygun değil.
Bence tam.tersi... Biçilmiş kaftan. Kate, derin bir nefes aldı. Bak, bunlara gerek yok. Ne
yaptıysak yaptık, ama bitti. Sona erdi. Şimdi tek istediğim, hayatımdan çıkman. Yoksa
istifamı vereceğim.
Alessandro, ona doğru eğildi. Bir ayağı uçurum kenarında gibiydi ve sonucuna aldırmadan
atlayacaktı.
Burası bana göre değil, Kate. Çok küçük. Çok kalabalık. Başka bir yere gidelim.
Ne istediğini biliyorum. Avukatla yeni bir serüvene başlamadan önce, benimle biraz daha
eğlenmek istiyorsun.
Ama seninle aramızda bazı şeyler oldu.
Evet, ne olduğunu biliyorum. Seni terk etmemi kabul edemiyorsun. Seni hala istediğimi
düşünüp, bunu kanıtlamaya çalışıyorsun. Beni bu nedenle odana çağırdın, değil mi? Benimle
oynayabilmek için.
Seni çağırdım çünkü... Seni görmeye ihtiyacım vardı. Beni görmeye ihtiyacı olması, bir şey
kanıtlar mil Diye düşündü Kate.
Benim, kendi hayatımı sürdürmem gerektiğini göremeyecek kadar, kibirlisin. Sana göre,
ben senin için bir şeyler hissediyorum ve bu nedenle, sürdürmek zorunda olduğum bir
hayatım olmaz. Sonu olmayan kaçamaklardan bıktığımı kabul etmek istemiyorsun. Çünkü
senin dünyanda, en önemli şey seks...
Ben hayatımı sürdüremiyorum ki.
Alessandro, bu tip tartışmalar yapmaya alışık değildi. Ne söyleyeceğini de bilmiyordu.
Ama devam etmek zorundaydı.
Denedim. Beceremedim. Beceremedim çünkü Toron-to’da aramızda bazı şeyler oldu.
Bir şey mi oldu?
Alessandro, bir eliyle saçlarını arkaya attı.
Hadi çıkalım buradan. Lütfen. Genç kadının cevabını beklemeden, garsondan hesabı istedi.
Dışarı çıktıklarında, kalabalığa karıştılar. Güneşli bir gündü. Alessandro eliyle siper
yaparak, Kate’ye baktı.
Hadi.
Genç kadının elini tuttu. Bu temas, Kate’yi türetmişti. Vücutları arasında, bir elektrik
alışverişi oldu ve beyni kilitlendi. Çünkü aşıktı bu ukala adama.
Bir süre, el ele güneş altında yürüdükten sonra, Katedral duvarının gölgesinde, çimenlere
oturdular.
Ne söylemeye geldinse söyle, Alessandro. Başka kelimelerle süslemeye çalışma. Sen bana
bağlanmış değilsin... Yani insanların aklına gelen anlamıyla... Senin için bu, sadece cinsel bir
bağ oldu. Sen bunu sürdüremezsin. Hazır değilsin.
Kate, dizlerini yukarı çekip, kollarıyla sardı.
Bağlanma ile cinsel bağ, farklı şeyler mi? Ben hayatımda, cinsel bir bağ kurmadığım için,
bu farkı bilmiyorum. Londra’ya döndükten sonra, ben seni istemeye devam ettim. Başka bir
kadım istemedim. Bu bağlanma mı, yoksa cinsel bağ mı bilmiyorum.
Sence ne?
Mümkün olduğu kadar, dürüst olmaya çalışıyorum. Hayatım boyunca, bir kadından
diğerine koştum durdum. Bunun bir gün sona ereceği, aklıma gelmezdi.
Yine aynı şeyi yapıyorsun, Alessandro. Kelime oyunları oynuyorsun. Kate, fısıltıyla cevap
verdi.
Sana duygularımı anlatmaya çalışıyorum. Kullandığım kelimeler yanlış olabilir. Seni neden
takip ettiğimi sordun. Başka bir erkeğin, sana dokunduğunu düşünmek bile, beni delirtiyor.
Aklıma, başka biriyle gülüştüğün geldikçe, çıldırıyorum.
Bu gerçek kıskançlık değil. Ben seni bıraktığım için, bunu kabullenemiyorsun ve hala, sana
ait olmam gerektiğini düşünüyorsun. Ben seni terk etmeseydim, beni kıskanmaya-caktın.
Gerçek kıskançlık, çok daha farklı bir şey... Aynı değil.
Benim dünyamda, daha önce, kıskançlık diye bir şey yoktu. Her iki türü de. Tattığım bir
duygu değil. Ama şimdi biliyorum. Gülümsedi. Haklısın. Gerçek kıskançlığın boyutları, çok
daha fazla... Şehvetten çok, çok daha fazlası... Sadece, seni başka bir erkekle yatağa girerken
düşünmek değil. Ötesinde bir şey...
Alessandro, farkında olmadan dişlerini sıkmıştı. Devam etti. Değil yatağa girmek, başka
birine bakmana, konuşmana bile dayanamam. Elini uzatıp, Kate’nin yanağına dokundu.
Genç kadın, çok duygulanmıştı. Bu temasla, sevdiği erkeği istediğini fark etti. Hemen
yatağa gitseler harika olurdu. Delicesine sevişmek istiyordu. Keşke, Alessandro, ıslandığını
görebilseydi. Küçük bir dokunuşun, ona neler yaptığını fark edebilseydi.
Kate, şu an seni ne kadar çok istediğimi bilemezsin. Sadece istemek, benim için yeterli
değil, Alessandro. Benim için de değil.
Alessandro, sevdiği kadının gözlerinin içine baktı. Kate, gözlerini kaçırmadı. Kalabalığın
içinde, kendi dünyalarında yalnız gibiydiler.
Duyguları kontrol edemeyeceğim, aklıma gelmezdi. Ben annemle babamın, birbirlerinin
içinde nasıl kaybolduklarını, izleyerek büyüdüm. O zaman, bunun parayla ilgili olduğunu
zannetmiştim. Sustu. Devam edip etmemekte, tereddüt ediyordu.
Para değilmiş, değil mi? diye, Kate yavaşça sordu Birbirleri ile tutku için evlenmiş,
sorumsuz bir çiftmiş onlar. Kim bilir, kendilerini kontrol edemedikleri gibi, seni de kontrol
edemediler.
Ben, dadılarla büyüdüm. Birbirlerine o kadar bağlıydılar ki, çocuklarıyla ilgilenmeye
zamanları yoktu. Aslında, kendilerinden başka, hiçbir şeye zamanlan yoktu. Bu nedenle,
duygusal bir ilişkiye girmemekte kararlıydım. Kadınlardan hep çekindim. Hatta korktum.
Kate, nefes alamayacak gibiydi.
Fakat her şeye rağmen, aşık oldum. Sen beni terk ettiğin gün, dünyam karardı. Ne
yapacağımı bilemez oldum.
Ama beni incitmiştin. Çekip gittiğimi biliyorum; ama hep gelmeni bekledim. Özlemime
dayanamayıp, peşimden gelmeni istedim. Ama sonra, odanda o kadını gördüm, çıldıracaktım.
Hayatımı karışık hale getirmeyecek, akıllı bir kadının, bana iyi geleceğini düşünmüştüm.
Kontrolümü kaybetmeyecektim. Doğal bir refleks bu... O elbisenin bana neler yaptığını
bilemezsin.
Hangi elbisenin?
Odama geldiğinde, üzerinde olan elbisenin...
Kate, itiraf etti. Seni seviyorum. Daha fazla incinmemek için, seni terk ettim.
Beni gerçekten seviyor musun? Alessandro, havalarda uçabilirdi. Bu anneni çok şaşırtacak,
değil mi? Sevgilisine sarıldı. Bu temasın, ikisinin de libidosunu arttıracağını biliyordu.
Bu, onun için, hayatının sürprizi olacak.
Ona evleneceğimizi söylediğimizde, bakalım nasıl bir tepki verecek? Sensiz bir hayat
düşünemiyorum, Kate. Benimle evlenecek misin? Karım olacak mısın? Bana çocuklar
verecek misin?
Hem de kaç tane. Vahşi atlar bile beni durduramaz.
Peri masallarının gerçek olmadığını, kim söylemiş olabilirki
Kitap Taramak Gerçekten İncelik Ve Beceri İsteyen, Zahmet Verici Bir İştir.
Ne Mutlu Ki, Bir Görme
Engellinin, Düzgün Taranmış Ve Hazırlanmış Bir E-Kitabı Okuyabilmesinden Duyduğu
Sevinci Paylaşabilmek Tüm Zahmete Değer.

Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin


5.Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir.

Buraya Yüklediğim E-Bookları Download Ettikten 24 Saat Sonra Silmek Zorundasınız.


Aksi Taktirde Kitabin Telif Hakkı Olan Firmanın Yada Şahısların Uğrayacağı Zarardan Hiç
Bir Şekilde Sitemiz Sorumlu Tutulamaz ve Olmayacağım.
Bu Kitapların Hiçbirisi Orijinal Kitapların Yerini Tutmayacağı İçin Eğer Kitabi Beğenirseniz
Kitapçılardan Almanızı YaDa E-Buy Yolu İle Edinmenizi Öneririm.
Tekrarlıyorum Sitemizin Amacı Sadece Kitap Hakkında Bilgi Edinip Belli Bir Fikir Sahibi
Olmanız Ve Hoşunuza Giderse Kitabi Almanız İçindir.
Benim Bu Kitaplarda Herhangi Bir Çıkarım YaDa Herhangi Bir Kuruluşa Zarar Verme
Amacım
Yoktur.
Bu Yüzden E-Bookları Fikir Alma Amaçlı Olarak 24 Saat Sureli Kullanabilirsiniz. Daha
Sonrası
Sizin Sorumluluğunuza Kalmıştır.
1)Ucuz Kitap Almak İçin İlkönce Sahaflara Uğramanızı
2)Eğer Aradığınız Kitabı Bulamazsanız %30 Ucuz Satan Seyyarları Gezmenizi
3) Ayrıca Kütüphaneleri De Unutmamanızı Söyleriz Ki En Kolay Yoldur
4)Benim Param Yok Ama Kitap Okuma Aşkı Şevki İle Yanmaktayım Diyorsanız
Bizi Takip Etmenizi Tavsiye Ederiz
5)İnternet Sitemizde Değişik İstedğiniz Kitaplara Ulaşamazsanız İstek Bölümüne Yazmanızı
Tavsiye Ederiz
Bu Kitap Bizzat Benim Tarafımdan By-Igleoo Tarafından
www.CepSitesi.Net www.MobilMp3.Net www.ChatCep.Com www.İzleCep.Com
www.MobilMp3Ler.Com
Siteleri İçin Hazırlanmıştır. E-Book Ta Kimseyi Kendime Rakip Olarak Görmem
Bizzat Kendim Orjinalinden Tarayıp E-Book Haline Getirdim Lütfen Emeğe Saygı Gösterin.
Gösterinki Ben Ve Benim Gibi İnsanlar Sizlerden Aldığı Enerji İle Daha İyi İşler
Yapabilsin. Herkese Saygılarımı Sunarım .
Sizlerde Çalışmalarımın Devamını İstiyorsanız Emeğe Saygı Duyunuz Ve Paylaşımı
Gerçek
Adreslerinden Takip Ediniz.
Not : Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki
Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin.
Teşekkürler. Memnuniyetinizi Dostlarınıza Şikayetlerinizi Yönetime Bildirin
Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara.
By-Igleoo www.CepSitesi.Net

You might also like