You are on page 1of 53

Sarah Morgan - Aşk Ve Güven

www.CepSitesi.Net

-BİRİNCİ BÖLÜM-
S ayin yolcularımız, Sicilya’ya hoş geldiniz. Uçak tamamen duruncaya kadar lütfen emniyet
kemerlerinizi açmayınız. Bizlerle seyahat...
Laurel gözlerini kucağındaki kitaptan ayırmadı. Pencereden bakmaya henüz hazır değildi. Dışarıda iki
yıldır aklından uzaklaştırmaya çalıştığı o kadar çok anı vardı ki...
Arkasında oturan çocuk, annesine kızmış olacak ki koltuğuna öyle hızlı vurdu ki, Laurel öne doğru
savrulduğunu hissetti, ama buna bile aldırmadı. Ruhunda kopan fırtınaların yanında, küçük bir çocuğun
yaramazlıklarının esamisi okunmazdı. Normalde okumak dinlenmesini sağlardı, ama yol boyunca
kucağındaki kitaba dikkatini vermesi mümkün olmamıştı.
Kemerinizi çözebilirsiniz. Yan koltuğunda oturan kadın yavaşça Laurel’ın eline dokunmuştu. Benim kız
kardeşimin de uçak korkusu vardır.
Laurel, kadının kendisiyle konuştuğunu neden sonra fark edebildi. Uçak korkusu mu?
Bu utanılacak bir şey değil canım. Kız kardeşim, bir Chicago uçuşu sırasında panik atak geçirmişti.
Yatıştırıcı vermek zorunda kalmışlardı. Dikkat ettim de, Heathrow’dan havalandığımızdan beri
koltuğun kolunu bırakmadınız. Bill’e yani kocama yanınızda oturduğumuzun bile farkında olmadığınızı
söyledim. Ayrıca dikkat ettim de, kitabın sayfasını bir kez bile çevirmediniz. Ama artık geçti. İndik.
Laurel kadının yüzüne boş gözlerle baktı. Kadımn kahverengi gözleri kaygılı, yüzünün ifadesi de nasıl
denir... Anaç mıydı ne?
Anaç mı?
Bu söz de nereden çıkmıştı şimdi? Bir kadımn kendisine böyle baktığını hiç görmemişti ki... Kendisini
istemeyen bir anne tarafından, soğuk bir günde, bir battaniyeye sarılıp, market torbasına konularak parka
bırakıldığını elbette hatırlamıyordu. Kendisine söylenen buydu ve yıllar içinde, o günün nasıl yaşandığını
milyonlarca kez gözlerinin önünde canlandırmaya çalışmıştı.
Laurel yavaşça içini çekti. Birden içinden hiç tanımadığı bu yol arkadaşına, içinde bulunduğu durumun
uçuş korkusuyla ilgisi olmadığını, geldiği yerle ilgili olduğunu itiraf etmek geçti. Ama tabi ki
saçmalıyordu... Tanıdığı insanlarla bile bu konuda sorun yaşarken, hiç tanımadığı biriyle özel yaşamını
paylaşmak da nereden çıkmıştı?
Kadın eğilip pencereden baktı. Şu masmavi gökyüzüne bakın, dedi. Bir cennete gelmişim gibi
hissediyorum. Bu Sicilya’ya ilk gelişim. Ya sizin?
Laurel derin bir nefes aldı ve bu denli ilgili bir kadımn, biraz olsun konuşulmayı hak ettiğine karar verdi.
Benim ilk ziyaretim değil. Birkaç yıl önce iş için gelmiştim.
Kadın, Laurel’ın kot pantolonuna baktı. Peki, ya bu kez...
Çok yakın bir arkadaşımın düğünü için geldim.
Oh, gerçek bir Sicilya düğünü... Bu çok romantik... Baba filmindeki düğün sahnesini hatırlıyorum da, o
danslar, kalabalık aile, dostlar, muhteşemdi... İtalyanların ailelerini ne denli önemsediklerini ve çocuk
yapmaya ne denli istekli olduklarını bilmeyen yoktur.
Laurel kitabını çantasına tıkıp, kemerini açtı. Aniden bu konuşmayı sonlandırmak için dayanılmaz bir
istek duymuştu. Nezaketiniz için çok teşekkür ederim ve sıkıcı bir yol arkadaşı olduğum için de özür
dilerim. Şimdi izin verirseniz, gitmeliyim.
Oh, hayır canım. Henüz gidemezsin. Anonsu duymadın mı?
Uçakta önemli bir yolcu varmış ve anlaşılan önce onun inmesi gerekiyormuş. Kadın bunları söyledikten
sonra yeniden pencereye uzandı. Oh, şu arabalara bak! Simsiyah arabalar. Tıpkı mafya filmlerindeki gibi...
Uçağın dibine kadar çekmişler. Şu korumaların hepsinin silahlı olduğundan eminim. Ooo... Şuraya bakın,
arabaların birinden hayatımda gördüğüm en muhteşem adam indi. En azından bir doksan boyunda...
Adam mı?
Bir adam falan beklemiyordu... Aslında kimseyi beklemiyordu... Hiç kimseye hangi uçakla geleceğini
bildirmemişti... Laurel birdenbire göğsünün sıkıştığını hissetti. Keşke astım ilaçlarım yukarıdaki dolaba
yerleştirdiği çantaya koymamış da, yanına almış olsaydı. Elinde olmadan başını pencereden yana çevirdi ve
birden kalbinin ağzına geldiğini sandı. Oradaydı ve uçağın kapısına diktiği bakışlarını, siyah gözlüklerinin
ardına gizlenmişti. Uçağın bu kadar yakınma gelebilmesi ne denli bir nüfuza sahip olduğunu açıkça
gösteriyordu. Bobu adam sıradan biri değildi... Bu adam bir Ferrara’ydı... Sicilya’nın en kudretli, en eski
ailelerinden birinin üyesiydi...
Laurel’m dudaklarında sinirli bir gülümseme belirdi.
istediği zaman ortadan kaybolmuştu, istemediğindeyse...
Kadın iyice başını uzattı. Kim acaba? İtalyanların Kraliyet Ailesi falan yoktur, değil mi? Gümrüğü geçip
buraya kadar gelebildiğine ve onca korumaya ihtiyaç duyduğuna göre, çok önemli biri olmalı. Tannm, nasıl
da havalı! Peki, kimi karşılamak için geldi acaba?
Beni. Laurel başka çaresi olmadığını anlayınca ayağa kalktı. Çünkü lanet olası adam uçağın
merdivenlerine yönelmişti. İsmi Cristiano Domenico Ferrara’dır ve kocam olur. Umarım Sicilya’da
muhteşem bir tatil geçirirsiniz. Granita’ya mutlaka gitmelisiniz. En iyi bölgedir.
Laurel, kadıncağızın şaşkın bakışlarına aldırmadan üst dolaptan çantasını aldı ve uçağın önüne doğru
yürümeye başladı. Bu sırada yolcular kendi aralarında fısıldanıyorlardı ama Laurel’ın onları düşünecek hali
yoktu. Düşündüğü tek şey, önündeki birkaç günü nasıl atlatacağıydı. Bu birkaç gün hayatının sınavı olacaktı
ve bildiği tek bir şey vardı. Güçlü olması gerekiyordu, çok güçlü...
Ne diye karşılamaya gelmişti ki? Kimi cezalandırmayı amaçlıyordu?
Pilot uçağın kapısında Laurel’ı bekliyordu. Yanına geldiğinde saygıyla gülümsedi. Signora Ferrara, sizin
yolcularımızın arasında olduğunuzu bilmiyorduk, çok memnun olduk. Keşke bilseydik. Umarım size iyi bir
yolculuk geçirtmişizdir.
Laurel pilota kibarca gülümsedi. Elbette pilota hayatının en stresli uçuşunu geçirdiğini söyleyecek hali
yoktu. Hiç kimsenin bilgisi olmadan gelebileceğini düşünmekle ne kadar da aptallık etmişti. Tabi ki
Cristiano Ferrara’nın yolcu listesine ulaşmak gibi bir ayrıcalığı vardı. Birlikte oldukları süre içinde, onun
nüfuzunun sınırsızlığı hep ağzım açık bırakmaz mıydı? Kendisi de işi gereği ünlülerle ve zengin insanlarla
iletişim içindeydi, ancak Ferrara’lann yaşamı, bunların hiç birininkiyle kıyaslanamayacak kadar ihtişamlıydı
ve kısa bir süre de olsa, onunla bu hayatı paylaşmıştı. O ayrıcalıklı, o pırıltılı yaşamı...
Laurel onu gördüğü anda neredeyse tökezleyecekti. O günden beri onu görmemişti... O korkunç günden
beri... Tanrım! Buraya gelmekle çok büyük bir hata yapmıştı. Ancak Daniela nedimesi olmasını istediğinde
ve daha önce vermiş olduğu sözüne sadık kalması gerektiğini hatırlattığında, çaresiz kabul etmek zorunda
kalmıştı. Ve hayatının en büyük hatasını yapmıştı...
Laurel çantasının ön gözünden güneş gözlüğünü aceleyle çıkarıp taktı. Madem o bir oyun oynuyordu,
onun oyununa katılacaktı. Merdivene adım atar atmaz, sıcaktan bir an için nefesini kesti. Londra’nın soğuk
ve sisli havasından sonra bu sıcak bir şok etkisi yapmıştı. Merdivenleri yavaş yavaş inerken cehenneme
geldiğini ve karşısında duran adamın da iblisin ta kendisi olduğunu düşünmeden edemedi. Upuzun boyuyla,
ürkütücü ve ifadesizdi...
Laurel’ın gözlerinin önünde birden buraya ilk gelişi canlandı. Ne kadar da heyecanlı ve beklenti doluydu.
Bu adaya ve insanlarına daha ilk görüşte âşık olmuştu. Özellikle de bu adama...
Laurel onun gözlerini göremiyordu, ama ne düşündüğünü anlaması için görmesi de gerekmiyordu. Onun
da, tıpkı kendisi gibi geçmişi düşündüğünden emindi. Cristiano. Sesine olabildiğince kayıtsız bir tını
yerleştirmeyi başarabilmişti. Onca önemli işini bırakıp beni karşılamaya gelmene gerek yoktu.
Cristiano’nun gergin dudakları hafifçe kımıldadı. Nasıl olur da sevgili karımı karşılamam.
İşkence gibi gelen iki uzun yıldan sonra onunla yüz yüze gelmek korkunçtu. Ancak daha da korkunç
olanı, evliliğiyle birlikte öldüğüne inandığı duygularının, birden canlanmasıydı. Bu, bütün ilkelerine ihanet
etmek anlamına geliyordu ve bunun hiç istemiyordu. Cristiano Ferrara soğuk, duygusuz, alçağın tekiydi ve
yaşamında bir yeri olamazdı. Ama hayır, soğuk değildi... O istediği zaman SicilyalI kimliğini ispat
edercesine sıcakkanlı olabilirdi. Zaten bu özeliğiyle de kendisini baştan çıkarmamış mıydı?
Laurel duygularını belli etmeme konusunda ustaydı. Kendini her zaman korumayı bilmişti. Şu an bu
gözlükleri takmış olması da fazladan bir koruma sağlıyordu. Gerçi önce ona güvenmiş olması ve sonra onun
buna değmeyeceğini öğrenmesi bütün cesaretini ve güvenini yok etmişti, ama artık geçmişti. Artık eskisi
gibi kendini kontrol etme yetisini yeniden kazanmıştı.
Arabalardan biri tam Laurel’ın önüne kadar geldi.
Arabaya bin Laurel.
Kocasının buz gibi ses tonu, Laurel’ın iliklerine kadar titremesine neden oldu. Ferrara’ların gücünün bir
ispatı gibi önünde duran ihtişamlı arabaya binmesi bekleniyordu, çünkü Cristiano Ferrara’nın isteklerinin,
sorgusuz sualsiz yerine getirilmesi gerekirdi. Neyin, ne zaman yapılacağına ancak o karar verirdi. Ancak
Laurel, onunla aynı arabada olmak istemiyordu. Yolculuk yüzünden kendimi biraz yorgun hissediyorum.
Niyetim biraz Palermo’da gezinip, temiz hava almak. Sonra da otelime gideceğim.
Cristiano derin bir nefes aldı. Arabaya bin Laurel. Nereye istiyorsan ben götürürüm. Ve beni insanların
içinde utandırırsan, seni bunu yaptığına pişman ederim. Elbette sebep buydu... Bir Ferrara’yı
utandırmıştı... Bir Ferrara’nın onurunu kırmıştı... Ve bu yüzden de hiç affedilmemişti... Ama bütün bu
olanlar Laurel’ın umurunda bile değildi, çünkü kendisi de onu hiçbir zaman affedecek değildi...
Ona en çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda kendisini terk ettiği
için, onu asla affetmeyecekti...
Ne affedecek, ne de unutacaktı... Zaten bunun bir önemi de kalmamıştı. Bıraktıkları yerden devam etmek
gibi bir niyetleri yoktu. Bu hafta sonunun da onlarla hiç bir ilgisi yoktu. Buraya kız kardeşi için gelmişti...
Onun için değil... Daniella için... En iyi dostu için... Ve aklına Daniella gelince, başım eğip, arabaya bindi...
Birkaç saniye sonra Cristiano da arabaya binmiş ve kapı kapanmıştı. Öne doğru eğilip şoföre İtalyanca
bir şeyler söyledi ve araba hareket etti.
Bu uçakta olacağımı nasıl öğrendin?
Bu ciddi bir soru mu?
Hayır... Elbette ciddi bir soru değildi. Çünkü şayet Ferrara ailesinin bilmediği bir şey varsa, mutlaka
ilgilerini çekmeyen bir şey olduğundan olabilirdi. Beni karşılamanı beklemiyordum. Dani’ye mesaj
yollayacaktım, ya da bir taksiye falan atlayacaktım.
Niçin?
Cristiano’nun uzun bacakları, o kadar yakınındaydı ki, Laurel elinde olmadan nefesini tuttu.
Kaçırıldığın takdirde fidye parasını ödeyip, ödemeyeceğimi mi öğrenmek istiyordun?
Laurel bu adam söz konusu olduğunda niçin böylesine ayaklarının yerden kesildiğini bir kez daha anladı.
Fazlasıyla etkileyici biriydi. Pencereye doğru yanaşıp, aralarına mesafe koymaya çalıştı. Çok yakında
boşanma gerçekleşecek. Belki de adamlara benden tamamen kurtulmak için para öderdin. Böylece saygısız,
söz dinlemez karından kolayca kurtulurdun.
Boşanma gerçekleşene kadar sen bir Ferrara’sın ve öyle davranacaksın.
Laurel başım pencereye çevirdi. Taşıdığı Ferrara soyadı, yanlış kararının yasal hatırlatıcısıydı. Güçlü
Ferrara ailesi, kökleri yüzlerce yıllık bir geçmişe dayanan bir tür hanedandı ve isimleri başarıyı, zenginliği,
gücü ve gelenekleri çağrıştırırdı. Görümcesi Daniella bile, İngiltere’de aldığı onca eğitime ve asi yapısına
rağmen, sonunda Sicilya’nın köklü ailelerinden birinin oğluyla evleniyordu. Çünkü geleceği, daha doğduğu
gün planlanmıştı. Bir yıla varmadan ilk bebeğini kucaklar, ardından diğerlerini doğururdu. Tüm Ferrara’lann
yaptığı buydu. Hanedanın devamını sağlamak için, olabildiğince çok Ferrara doğurmak...
Laurel’ın boğazı düğümlendi. Allahtan gözünde gözlüğü vardı. Kendisine düşünmeyi bile yasakladığı o
kadar çok şey vardı ki... Bu adamı son görüşünün üzerinden iki yıldan fazla zaman geçmişti ve o zamandan
beri ne fotoğraflarına bakmış, ne de internetteki sitesine girmişti. Böyle davranmanın, onu kafasından
atmanın tek yolu olduğuna inanmıştı. Ama Cristiano Ferrara söz konusu olduğunda, her türlü önlem yetersiz
kalıyordu.
Cristiano o kadar yakışıklı bir adamdı ki, nereye gitse kadınların ilgi odağı olurdu ve bu Laurel’ı deli
ederdi. Üstelik Cristiano’nun ilgi çekmek için en ufak bir çabası da olmazdı.
Laurel yan gözle ona kaçamak bir bakış fırlattı. Siyah bir kot pantolon ve siyah polo yakalı tişörtle bile
olağanüstü çekici görünüyordu. Niçin beni karşılamaya Dani gelmedi?
Kız kardeşim mutlu sonlara inanır.
Bu da ne demekti şimdi? Birden akima, kolejdeyken Dani’nin beceriksiz çöpçatanlık girişimleri geldi.
Doğru. O hep masallara inanmıştır. Laurel’m gözlerinin önünde, unutmuş olduğu anılar canlandı. Kocaman
cibinlikti yatağı ve masalsı ortamıyla bir çocuk odası... Yaşamın eğlenceli bir serüven olduğunu anlatan
kitaplarla dolu raflar, pembe giysiler, renk renk, yumuşacık oyuncaklar. Kocaman bir havuza açılan cam
kapılar. Birden bunları düşündüğü için kendine kızdı ve görüntülerin kaybolmasını istercesine hafifçe başım
salladı. Bunlar çok uzakta kalmıştı. Artık yetişkin bir kadındı. Dani ıslah olmaz bir romantiktir. Sanırım bu
nedenle evleniyor, her şeye rağmen...
Bizim evliliğimizin durumuna rağmen, diyerek Cristiano onun cümlesini tamamladı. Evlilik yeminlerine
pek değer vermemene karşın, kız kardeşimin nedimesi olmayı kabul etmene şaşırdığımı söylemeliyim.
Demek Cristiano her şey için kendisini suçluyor ve sorumluluğu üstünden atıyordu. Ama Laurel’ın
onunla tartışmaya niyeti yoktu, çünkü sonucu değiştirmek istemiyordu. Şayet Cristiano kendisinden
nefret ediyorsa sorun yoktu. En azından onun bu düşmanca tutumu, içinde ona karşı sönmeyen birtakım
duyguların uyanmasını önlüyordu. Dani’nin nedimesi olmayı kabul etmesine gelince... Onu reddetmek için
milyonlarca sebep bulmuş, ama arkadaşıyla konuşurken hiç birini söyleyememişti. Ben sadık bir arkadaşım,
dedi yavaşça.
Sadık mı? Cristiano yavaşça gözlüğünü çıkardı ve Laurel’a baktı. Koyu renk gözleri kendi içindeki
mücadeleyi açığa çıkarıyordu. Demek sadakatten söz etmeye cesaret edebiliyorsun. Demek ki bu sadece
dilinde olan bir şey... Cristiano’nun duygularını saklamak gibi bir kaygısı yoktu. Aksine düşüncelerini çok
net bir şekilde ifade eder ve o böyle davrandıkça, Laurel daha da içine kapanırdı.
Laurel arkasına yaslanıp derin derin nefes almaya çalıştı. Sakinleşmeye ve duygularını kontrol etmeye
ihtiyacı vardı. Elbette o da bir takım suçlamalar yöneltebilirdi, ama bu ikisini de geçmişe götürmekten başka
bir işe yaramazdı. Oysa istediği ileriye gitmekti, geçmişe dönmek değil. Sakin kalmasının ne denli önemli
olduğunu bildiğinden, kendini normal nefes alıp vermek için zorladı. İlle de patlaman gerekiyorsa, biraz
bekle. Sadece bir düğün için bir araya geldik ve bu hafta sonunu birbirimizi öldürmeden atlatmayı
başarabiliriz.
Sadece bir düğün mü? Aslında düğünler senin için pek de önemli olaylar değillerdir, öyle değil mi
Laurel?
Bunu yapmayalım Cristiano. Anlaşılan Cristiano hatalı olduğunu göremeyecek kadar kördü ve asala özür
dileyemeyecekti...
Niçin? Yoksa duygular seni korkutuyor mu? Kabul et ki, benimle birlikteyken hissettiklerinden ödün
kopuyor. Zaten her zaman bu duygularından dolayı dehşete düştün. Bunu bilmediğimi mi sanıyorsun?
Oh, lütfen...
Hissettiğin şeyler seni yiyip bitiriyor, değil mi? O kadar ki, bir anda her şeyi bırakıp, buradan kaçtın.
Sana âşık olduğum için mi gittiğimi düşünüyorsun? Kendini fazla abartmıyor musun? Laurel’m
öfkelendiği ses tonundan anlaşılıyordu. Bu kadarını saklamayı başaramamıştı. İnanılmaz derecede kibirlisin.
Egonu tatmin etmen için, bütün Sicilya’ya sahip olman bie yetmez. Belki de bu ada sana yetmiyordur, niçin
Sardunya’ya da el atmıyorsun?
Üstünde çalışıyorum. Cristiano’nun sesinde abarttığına dair hiç bir tını yoktu. Mademki bu kadar
kayıtsızdın, söyler misin, niçin geri dönmedin?
Geri dönmemi gerektirecek bir şey yoktu. Laurel onun gözlerinin üzerinde olduğunu bildiğinden,
olabildiğince sakin kalmaya çalışıyordu.
İyi görünüyorsun. Bütün o gerginliği vücut egzersizleriyle mi attın?
Vücut egzersizleri benim işim. Hayatımı böyle kazanıyorum. Kardeşin için döndüm... Laurel birden
durakladı ve sonra devam etti. Biz... Bizim için değil.
Söylemeye bile korkuyorsun değil mi? Biz... Biz... Söylemekten korktuğun sözcük bu... Ama sen bu
bizirt, parçası olmaktan hep koktun. Senin en büyük sorunun buydu. Cristiano arkasına yaslandı. İnsanı
çıldırtacak kadar kendinden emindi. Sen sen ol ve bir daha kendinden söz ederken, sadakat sözcüğünü asla
kullanma. Çünkü bu, beni gerçekten çileden çıkanyor. Umarım bunu anlayışla karşılarsın.
Laurel kendini azgın bir boğanın karşısındaki matador gibi hissediyor ve öfkesi giderek artıyordu. Bu
adam nasıl oluyordu da, evliliklerinin bitmesinde hiç suçu yokmuş gibi davranıyordu? Hatta daha da kötüsü,
buna inanmış gibi de görünüyordu ve bu her şeyi daha da kötü hale getiriyordu. Oysa tek bir özür, her şeyi
düzeltebilirdi... Ancak Cristiano’nun özür dilemesi için, her şeyden önce hatalı olduğunu kabul etmesi
gerekirdi... Birden geçmişi eşelememe konusundaki karannı hatırlayarak, konuyu değiştirdi. Dani nasıl?
Resmi olarak biz olabilmeyi dört gözle bekliyor. Senin aksine, onun biriyle yakınlaşma ve biz olma
konusunda bir korkusu yok. Bana saldırmaya devam edeceksen, ilk uçakla eve döneyim. Böylece bütün
sıkıntılarından kurtulursu değil mi? Ama sen, bizim onur konuğumuzsun.
Laurel öylece kaldı. Geçen iki yıl boyunca, acısı dayanılamaya-cak haller aldığında sık sık bu adamla hiç
tanışmamış olsa yaşamı daha iyi olur muydu, diye düşünüp dururdu. Oldukça zor bir yaşamı vardı ve
Cristiano Ferrara’yla tanışması, kendisi için bir peri masalına adım atmaktan farksızdı. Ondan ayrılınca yine
o çok zor yaşamına döneceğini hiç hesaba katmamıştı. Buraya gelmemin doğru olmadığı çok açık...
Dani’nin düğünü olmasa, bu adaya adım atmazdın.
Doğruydu... Çünkü Laurel her şeye uzak kalmayı tercih ederdi.
Son on beş dakikadır Palermo’nun Gotik ve barok kiliselerinin ve eski saraylarının serpiştirilmiş olduğu
kalabalık caddelerinden geçiyorlardı ve merkezde bir yerde, Ferrara Malikânesi bulunuyordu. Cristiano’nun
şehirdeki rezidansı olan ve düğünler, konserler için de zaman zaman kullanılan bu malikâne muhteşem
mozaikleri, barok tarzı tavan freskleriyle tüm dünyadan gelen akademisyenlerle, turistlerin ilgi odağıydı. Bu
malikâne Cristiano’nun adadaki birçok evinden biriydi ve burada nadiren kalırdı.
Laurel malikâneye ilk gördüğünde hayran kalmıştı ve adadan ayrıldıktan sonra, gerek burayı gerekse
düğün törenlerinin yapıldığı küçük, özel kilisesini aklına getirmemek için elinde geleni yapmıştı.
Cristiano aristokrat kökenlerine, Sicilya sanat ve mimarisiyle ilgili engin bilgisine karşın, teknolojinin yer
aldığı çağdaş ortamları tercih ederdi. İntemetsiz bir Cristiano, fırçası elinden alınmış Da Vinci’ye benzerdi...
Laurel pencereden baktığında, insanı boğan Palermo trafiğinden çıktıklarını ve sahil boyunca yol
aldıklarını fark etti. Ferrara Spa Merkezi’ne gidiyor olmalıydılar.
Ferrara kardeşler, jet sosyetenin gözlerden uzak dinlendikleri üç tarafı kumsalla çevrili villalardan oluşan
ve dünyada bir Akdeniz cenneti olarak anılan seçkin bir otel kompleksi inşa etmişlerdi.
Laurel tir tir titreyen ellerini birbirine kenetledi. Balaylannın ilk gecesini orada, Cristiano’nun kendisi için
yaptırdığı villada geçirmişlerdi. Birden durakladı. Paniğe kapılmıştı. Hayır, orada kalamazdı. Ben kendime
bir otel ayarlamıştım, dedi olabildiğince doğal konuşmaya çalışarak.
Bunu gayet iyi biliyorum. Sekreterim rezervasyonunu iptal etti. Benim kalmanı uygun gördüğüm yerde
kalacaksın ve konuğunu geri çevirmeyen Sicilya geleneklerine şükredeceksin.
Laurel’ın midesi kasılmıştı. Benim planım başka bir yerde kalmak ve sadece düğüne katılmak.
Daniella seni, düğünün her türlü hazırlığın parçası yapmak istiyor. Bu gece de, adalıların katılacağı bir
parti veriliyor. Tabi baş nedime olarak senin de katılman bekleniyor.
Laurel birden bütün bedeninin buz gibi soğuduğunu hissetti. Ben düğün öncesi etkinliklere katılmayı
beklemiyordum. Bilgisayarımı yanımda. Dağ gibi işim var ve çalışmam gerekiyor.
Umurumda bile değil Orada olacaksın ve gülümseyeceksin Biz son derece medeni bir şekilde ayrıldık
unutma
Medeni mi?
Ne Laurel’ın beynini kemiren duyguların, ne de Cristiano’nun gözlerindeki pırıltının medeniyetle alakası
yoktu. Beraberliklerinin de medeniyetle alakası yoktu. Paylaştıkları tutku, çılgınca ve kontrolsüzdü... Laurel
elinden geldiğince makul olmaya çalışıyor ama yapamıyordu. Cristiano’nun ailesiyle karşılaşma fikrinden
dehşete düşmüştü. Hepsi kendisinden nefret ediyor olmalıydılar ve onlan anlayabiliyordu. Onların açısından
bakıldığında, evliliğini sonlandı-ran bir İngiliz kızıydı ve bu Ferraralar’ın itibarı düşünüldüğünde,
affedilmez bir suçtu. Sicilya’da evlilikler sonsuza dek sürer, gönül maceralarıysa görmezden gelinirdi.
Bütün o üzüntü dolu günler boyunca Laurel’a, sadece Dani sahip çıkmış ve onu yargılamayı reddetmişti.
Zaten bu yüzden burada değil miydi? Yaşamı boyunca sahip olduğu tek gerçek dostu için...
İnsanlar benden ne bekliyorlarsa yapacağım, dedi Laurel yavaşça. Bunu bir nevi oyunculuk olarak
görecek, gülmesi gereken yerde gülecek, dans etmesi gereken yerde dans edecek ve içi kan ağlasa da belli
etmeyecekti. Böyle davranabilmeyi, daha çocuk yaşta öğrenmişti zaten. Duygularını derinlere gömecek ve
her zamanki gibi kimselerin keşfetmesine izin vermeyecekti. Bu dünyada hiç kimse, duygularını keşfetmeyi
hak etmiyordu zaten...
Ancak Laurel’ın bu kendine güvenli hali, sadece birkaç dakika sürdü ve araba Aphrodite Villası’nın demir
parmaklıklara geldiğinde yeniden titremeye başladı.
Cristiano’nun imparatorluğunu yönettiği villasına ulaşmışlardı.
Ferrara’lar otel kompleksini inşa ettiklerinde arazinin bir bölümünü merkez ofisleri olacak şekilde
tasarlamışlardı. Mühendislik alanında uzmanlığının yanı sıra, özel yetenekleri de olan Cristiano ofisini
tamamen camdan inşa etmişti. Denize doğru uzanmış, duvarları ve zemini camdan olan bu ofisi ziyaret
edenler, ayaklarının altında uzanan Akdeniz’de yüzen rengârenk balıkları görebilirlerdi.
Bu ofis, Cristiano’nun yaşama bakışının tipik bir kanıtı gibiydi. Estetikle, işlevselliğin mükemmel
uyumu... Laurel’a ofisini ilk gösterdiğinde, Şehrin karmaşasındaki bir ofisin, bir de sıkıcı duvarlarla
çevrelenmiş olmasını hiç anlayamamışımdır, demişti. Denizi seviyorum ve burada geç saatlere kadar
çalışmam gerekse de, keyif alabiliyorum.
Laurel hayal bile edemeyeceği konforla donatılmış villayı gördüğünde ağzı açık kalmıştı. Ancak şu an
oraya gitme fikri bambaşka duygularını harekete geçirmişti. Derin bir nefes aldı. Bu villada kalamazdı.
Evlendikleri günü ve ilk birkaç gecelerini geçirdikleri bu villayı görmeye tahammülü yoktu. Çılgınca mutlu
olduğu ve gelecekle ilgili büyük hayaller kurduğu o günü anımsamaya dayanamazdı. Niçin bu yoldan
gidiyoruz? Herhalde burada kalacağımı düşünmüyorsun.
Nerede uyuyacağını niçin bu kadar dert ediyorsun? Cristiano’nun sesi buz gibi soğuktu. Mademki
paylaştığımız şey sadece bir düğündü, o zaman orada da sadece balayı geçirmiştik. Bu durumda, bu villanın
duygusal bir anlamı da yok. Sadece bir yatak...
Laurel birbirine kenetlediği parmaklarını sıktı ve nefes alışverişinin normalleşmesi için çaba sarf etti.
Çantasında astım ilaçları vardı ama öleceğini bilse onun önünde kullanamazdı. Kendini kapana kısılmış gibi
hissediyordu. Buranın senin en gözde mekânın olduğunu sanıyordum. Cristiano’nun ısrarlara
dayanamayarak villayı ünlü yıldızların balaylarını geçirmeleri için kullanmalarına açmak zorunda kaldığını
biliyordu. Neden değmeyecek birinin kalmasında ısrar ediyorsun ki?
Tek boş yer burası da ondan. Şansına şükret. Cristiano’nun ses tonu çok ifadesizdi.
Laurel, bu villanın onun için hiçbir önemi olmadığına inandı.
Onun gibi birçok evi olan ve zamanının büyük bir bölümünü seyahat ederek geçiren bir adam için, Aprodith
Villası da diğerleri gibi konforlu bir evdi, hepsi bu...
Acaba gerçekten öyle miydi?
Yoksa sırf mazide kalmış karısını cezalandırmak için mi böyle söylüyordu?
Laurel bakışlarını ellerine dikti, çünkü şu an ona bakması çok tehlikeliydi. Bir zamanlar onun gözlerine
bakarken nasıl da kendinden geçtiğini hatırlamak bile istemiyordu. Sırf birbirlerinin gözlerinin
derinliklerinde kaybolsunlar ve o inanılmaz mucizeyi yeniden yaşasınlar diye, onu uykusundan uyandırdığı
günleri hatırlamak istemiyordu. Biriyle bütünleşmeyi, biriyle yakınlaşmayı sadece Cristiano’yla paylaşmıştı.
Ancak yakınlaşma açık olmayı, açık olmak da acı çekmeyi getiriyordu ve bunun bedelini çok ağır ödemişti.
Cristiano kendisine güvenmesini istemişti ve bunun için zorlamıştı. Sonunda Laurel de yavaş yavaş ona
güvenmeyi öğrenmişti. Ama sonunda hayal kırıklığına uğradığında, yine yapayalnız kalmıştı. Pekâlâ, dedi
başını dikleştirerek. En azından internet konusunda sorun yaşatmayacak bir yer...
Her ne kadar ikimiz de bunu hak etmediğini bilsek de, sana orada tam bir onur konuğu olarak
davranılacak. Evet, gidelim artık, diyen Cristiano aralarında çıkabilecek bir tartışmaya meydan vermeden
kapıyı açtı ve arabadan indi.
Laurel, onun tek derdinin terk edilmek olduğunun farkındaydı. Çevresine, dostlarına ve ailesine mahcup
olmuştu. Zaten her şey Cristiano Ferrara’nın onuruyla ilgiliydi. Başka bire şey düşündüğü yoktu. Kendini
mağdur olan taraf olarak görüyordu. Her neyse, şu an villaya giden patika yolda onu takip etmekten başka
yapabileceği bir şey yoktu. Bereket versin ki içeride klima vardı ve Sicilya sıcağından kurtulup, rahat bir
nefes alabilecekti. Eşikten adımını atarken, ikisinin de birbirleri için deli oldukları o akşam, Cristiano’nun
kucağında buradan geçtiğini anımsamadan edemedi. Tam bu sırada da bir araba motorunun çalıştığını ve
hareket ettiğini işitti. Şoför gidiyor muydu? Şaşkınlıkla Cristiano’ya baktı. Niçin seni beklemedi?
Cristiano, Laurel’ın küçük bavulunu geniş hole bıraktı. Niçin olacak, ben de burada kalacağım da ondan.
Laurel bir an onun neden söz ettiğini algılayamadı.
Yanlış işitmiş olmalıydı, çünkü bunun hiçbir mantığı yoktu. Lütfen bunun bir şaka olduğunu söyle.
Laurel’ın sesi kendine bile yabancı gelmişti. Burada sadece bir yatak odası var ve... Daha fazla devam
edemedi. Uzun ateşli geceler geçirdikleri havuza ve kumsala bakan olağanüstü geniş tek bir yatak odası...
Cristiano’nun yüzünde acı bir gülümseme belirdi. Dani’nin yüzünden. Kimin nerede kalacağını o
planladı.
Seninle aynı yatağı paylaşacağımı sanıyorsan yanılıyorsun! Laurel’m sözleri, Cristiano’nun yüzünün
kararmasına yol açmıştı. Bunu söylemene gerek olmadığını biliyorsun. Yaptığın onca şeyden sonra seni
yatağıma alır mıyım sanıyorsun?
Laurel her ne kadar Cristiano’nun kendisine fiziksel açıdan zarar vermeyeceğini bilse de, korkuyla bir
adım geriledi. Yüreği deli gibi çarpıyordu. Hayır... Burada seninle birlikte kalama ve bunu yaptığına bin
pişman oldu. Yolculuk boyunca düşünmemeye, anımsama-maya çalıştığı bütün o anılar gözlerinin önünde
adeta resmigeçit yapıyordu. Korkuyu falan unutmuştu. Burası... Çok fazla..
Çok fazla ne? Cristiano’nun bakışlarında tanımlanamaz bir ifade vardı. Her zaman insanlann
düşüncelerini okuma konusunda korkutucu derecede başarılıydı ve bu kez Laurel öylesine kontrolünü
kaybetmişti ki, onun ne düşündüğünü anlaması için, çok çaba sarf etmesi de gerekmiyordu.
Hayır, ona açılacak hali yoktu. Çok tuhaf, dedi Laurel omzunu silkerek, ikimiz için de.
Cristiano birkaç saniye kımıldamadan ona baktı. Sonra bakışları sertleşti. Sanırım tuhaf kelimesi
sorunlarımızı anlatmak için oldukça yetersiz kalır. Ama merak etme. Ben kanepede yatacağım. Sana
dokunmadan duramayacağımı falan düşünüyorsan da, bu şansını beni terk edip gittiğinde kaybettin.
Cristiano kayıtsız bir ifadeyle ortadan kaybolduktan sonra, Laurel baktığı her yerde ondan izler olduğunu
fark edip, içini çekti.
İskemlenin üstüne atılmış ceketi, bitirmemiş olduğu limonata bardağı, kapatmaya gerek duymadığı dizüstü
bilgisayarı... Sanki tüm ortama imzasını atmış gibiydi. Bir süre bu tanıdık ortama bakarak, öylece olduğu
yerde kaldı. Keşke zamanı geriye çevirmek mümkün olsaydı. Başı çatlayacakmış gibi ağrıyordu. Birden
kaşlan çatıldı. Peki, elinde olsa zamanı tam olarak hangi döneme çevirirdi? İlk tanıştıkları güne mi?
Cristiano’nun gözlerini kendisinden alamadığı, peşinden hiç ayrılmadığı, kendisine âşık edene dek uğraştığı,
ama aslında fazla da uğraşmasının gerekmediği, o sihirli güne mi dönmek isterdi?
Laurel o gün hayatında ilk kez bir erkeğe alıcı gözüyle bakmış, biriyle birlikteliği ilk kez ciddi anlamda
düşünmüştü. Ancak hemen akabinde de deli gibi korkmuştu. Bir erkekle yakın ilişki kurmak tehlikeliydi.
Hele de Cristiano Ferrara gibi bir kadının arayacağı her şeye sahip olan bir erkekle... Gerçi ilişkileri boyunca
mantıklı düşünme ve kararlarını kendisi verme gibi bir şansa hiç sahip olamamıştı. Cristiano öylesine aklını
başından almıştı ki, mantığını bir kenara bırakmış ve yüreğinin sesini dinlemişti. Kısacası, en başından
itibaren hata yapmıştı. Kendini tanıyordu. Normal, sıradan kadınlar gibi beğendiği biriyle birlikte olma
lüksü yoktu ki...
Peki, şimdi geçmişe dönme imkânı olsa, sonucu değiştirmesi mümkün müydü? Aşkları, ta en başından
itibaren bitmeye mahkum değil miydi?
İKİNCİ BÖLÜM
C ristiano, villanın terasında Laurel’m ortaya çıkmasını beklerken, duygularını bastırmak için çaba sarf
ediyordu. Bardağındaki viskiyi bir içişte bitirdi. Kendine, ona karşı buz gibi soğuk ve mesafeli
davranacağına dair söz vermişti ama Laurel uçaktan indiğinde her şey değişmişti. Güya geçmişe
dönmeyecek, ilişkilerine hiç gönderme yapmayacaktı. Sanki birbirlerine hiçbir şey hissetmemişler gibi
kayıtsız davranacaktı. Ancak duygularını bastırmak o kadar da kolay değildi. Laurel’ın konuşma
konusundaki isteksizliği de işleri daha beter bir hale getirmekten başka bir işe yaramıyordu. O
konuşmadıkça kendisi konuşmak, geldikleri noktayı sorgulamak istiyordu. Laurel’a hayran kalmaması
elinde değildi, ama duygulannı başarıyla kontrol edebiliyordu?
Cristiano derin bir nefes aldı. Keşke koşup enerjisini boşaltabilecek kadar zamanı olsaydı. Viski şişesine
uzanıp bardağını doldurdu. Laurel olanlar yüzünden hâlâ kendisini suçluyordu. Bu çok açıktı, ama aradan
bunca zaman geçtikten sonra bile halen konuşmaya yanaşmıyordu. Olaydan hemen sonra onunla konuşmayı
denemişti, ama Laurel şoktaydı. Düşük yapmış olmasına, tahminlerin çok ötesinde tepki göstermişti.
Cristiano da bu olaya elbette çok üzülmüştü. Bu ilk bebekleriydi ve daha sevincini yaşayamadan onu
kaybetmişlerdi. Ancak yapılacak bir şey de yoktu. İleriye bakmak zorundaydılar. Bebeklerini
kaybetmelerinin üzüntüsünü, gerçekçi düşünerek dindirmeye çalışmıştı. Hamileliklerde düşük yapma, olası
bir durumdu. Annesi de iki bebeğini kaybetmişti. Teyzesi de... Bu Laurel’ın ilk hamileliğiydi. Başka
bebekleri olurdu. Kendini böyle düşünerek avutmuştu... Ancak bunu Laurel’a anlatması mümkün olmamıştı.
Karısı, teselli edilemez bir durumdaydı...
İnatçıydı...
Telesekreterine bıraktığı tek mesaj dışında, olanlarla ilgili konuşmayı reddetmişti.
Bebeğimi kaybettiğim için toplantını yarıda kesmene gerek yok. Hiç zahmet etme...
Cristiano birden midesinde o bildik kasılmayı hissetti ve milyonuncu kez, o toplantıya girerken
telefonunu kapattığı için kendisine küfür etti. Acaba o telefona yanıt verebilseydi, ilişkileri farklı olur
muydu? Derin bir nefes aldı. Şu an tek isteği, bu bir şişe viskiyi bitirmekti. İçindeki acıyı uyuşturmanın tek
yolu buydu. Kutlamaya falan gidecek durumda da değildi. Belki de kendi evliliği felaketle sonuçlandığı için
artık düğünlerden ve düğün kutlamalarından nefret ediyordu. Bir yanı kız kardeşinin sessiz sedasız
evlenmesini istiyordu ama Dani bir SicilyalIyla evleniyordu ve gerçek bir Sicilya düğünü yapılacaktı.
Babalan hayatta olmadığına göre de, ailenin büyük çocuğu olarak kutlamalarda bulunması ve ev sahipliği
yapması bekleniyordu.
Hazırım...
Bu Laurel’ın sesiydi. Kendine hâkim olmak zorundaydı. Yavaşça döndü. Onunla karşılaşmaya
hazırlanmasının hiçbir yaran olmamıştı. Kendini bir elektrik akımına tutulmuş gibi hissetti.
Hazırım...
Tannm! İkisi de asla olacaklara hazır olamazlardı. Aynlıklan da neredeyse evlenmeleri kadar ilgi
çekmişti. Bu akşam paparazziler olmayacaktı ama bu tüm konukların dikkatinin ikisinin üzerinde
toplanmayacağı anlamına gelmiyordu. İnsanlar bir skandala neden
olan karısına nasıl davranacağını, pür dikkat izleyeceklerdi. Onu baştan ayağa süzdü. İnce bedeni mavi ipek
elbiseyle öylesine uyum sağlamıştı ki, kasıklarındaki tanıdık sancıyı hissetmesine hiç şaşırmadı. Birçok
kadında hataları ortaya çıkarabilecek olan incecik kumaş sanki sadece onun bedeni için dokunmuştu.
Laurel’m vücudunda hatadan eser yoktu. Zaten karısının vücudu markasıydı ve vücuduyla para kazandığını
bildiğinden, ne kadar formda olduğunu gösterecek şekilde giyinirdi. Aslında klasik anlamda olağanüstü bir
güzelliği olduğu söylenemezdi, ancak muazzam bir çekiciliği ve seksapeli vardı. Ve sadece kendisi, onun bu
güvenli görünüşünün ardındaki güvensizliğini sezebilir, hiç kimse onun sorunları olduğunu anlayamazdı.
Cristiano’nun, karışım biraz olsun açılmaya ikna etmesi aylar sürmüştü ve sonunda onunla ilgili öğrendiği
gerçeklerden şaşkına dönmüştü. Laurel’ın yetiştirme yurtlarından, koruyucu ailelere uzanan bir çocukluk
geçirdiğini öğrendiğinde, onun tanıştığı bütün kadınlardan neden öylesine farklı olduğunu anlamıştı. Ancak
onun bütün savunmasını kırabileceğine, aralarında hiçbir sır kalamayacağına yürekten inanırken, hata
yapmıştı. Hayatı boyunca kimseye güvenmemiş olan birinden, kendisine güvenmesini istemişti. Ve Laurel
bunu elbette yapamamıştı... Elinde değildi...
Sonunda Cristiano’nun hissettiği suçluluk duygusu, yerini öfkeye bırakmış ve Laurel de, ona hatasını
düzeltmesi için tek bir şans bile tanımamıştı. Ve tüm konuşma taleplerini, özür dilemek için aldığı elmasları,
pırlantaları gözünü kırpmadan geri çevirmiş ve evliliklerini bitirmişti.
Cristiano onun yüzüne dikkatle baktı ve verdiği karardan pişman olduğunu gösteren bir iz aradı, ama
Laurel’ın yüzü ifadesizdi ve bu hiç şaşırtıcı değildi. Çünkü bu kadın kendini ele vermeme konusunda
uzmandı. Kimseye güvenmemek, açılmamak konusunda kendini mükemmel eğitmişti.
Bahçeye bakan spor salonunu, sinema salonu yapmışsın.
Demek fark etmişti. Gerçi bu şaşırtıcı değildi. Laurel’m işi buydu. O, insanların peşinde koştuğu bir
kondisyon hocasıydı. İnsanların vücutlarını çalıştırmasına yardımcı olurdu. Spor odasına ihtiyacım
yoktu. Cristiano konuştukları konuya inanamıyordu. Evlilikleri bitmek üzereydi ama öylece dikilmiş,
villanın dekorasyonundan söz ediyorlardı.
Birden Laurel ’ın boynundaki bir parıltı gözünü aldı ve ince altın kolyeyi fark edince kaşları çatıldı.
Tanımadığı bir kolye takmış olması beynindeki bütün düşünceleri alıp götürmüştü. O kolyeyi kendisi
almamıştı, peki nereden gelmişti? Birden gözlerinin önünde bir çift erkek elinin, Laurel’ın incecik boynunda
dolandığı bir görüntü canlandı. Bir başka erkeğin ona dokunduğu ve sırlarım paylaşması için ısrar ettiği bir
görüntü... Tannm! Bu daha önce hiç aklına gelmemişti. Birden bir gürültüyle irkildi ve elindeki bardağı
düşürdüğünü fark etti.
Aynı anda Laurel da bir adım geri atmıştı. Ben... Bir paspas falan bulup...
Bırak kalsın.
Ama...
Bırak dedim. Çalışanlar halleder. Gitmemiz gerek. Düğün sahibi benim.
Şu an bunun pek de iyi bir fikir olmadığına karar verdim. Herkes hakkımızda konuşacak.
Cesaret edemezler. En azından açıktan açığa yapamazlar.
Laurel sinirli bir ifadeyle güldü. Ah. İnsanların düşüncelerini dahi kontrol edebildiğini unutmuşum.
Cristiano birdenbire bardağı düşürmemiş olmayı istedi. Bu akşamı geçirebilmek için içkiye ihtiyacı vardı.
Kolyenin parıltısı sinirlerini bozuyordu. Hiç düşünmeden uzanıp, onun boynuna dokundu. Kolyeyi koparıp
almamak için kendini güçlükle tutuyordu.
Birden Laurel’ın dudaklarından şaşkın bir çığlık yükseldi. Ne... Ne yapıyorsun?
Alyansın nerede, diye sordu Cristiano. Alyansın olması gereken parmağının boş olması, kolyeyle ilgili
düşüncelerini unutturmuştu.
Takmıyorum. Artık evli değiliz.
Laurel’ın umursamaz tavrı Cristiano’yu çileden çıkarmıştı. Bir an ne yapacağını bilemezmişçesine onun
gözlerine baktı. Boşanma
sonuçlanıncaya dek evliyiz ve bu da Sicilya’da üç yıl demektir. Bunları söylerken, Laurel’ın elini sıkıca
tuttu ve onun elini serbest bırakması için mücadele etmesi, daha da öfkelenmesine yol açtı.
Sahiplenmeye kalkmak için biraz geç kalmadın mı? Evlilik, bir yüzüğün ya da bir kâğıt parçasının
ötesinde bir şeydir.
Evliliğin anlamını sen mi söylüyorsun? Evliliğimizi hiçe sayan sen... Cristiano sakin olması gerektiğini
biliyor ama kendine engel olamıyordu. Niçin yüzüğünü çıkarman gerekti? Yoksa... Başka biri mi var?
Bu hafta sonu, bizim için bir araya gelmedik Cristiano. Kız kardeşin için buradayız. Bu gerçeği
unutmazsan iyi edersin.
Cristiano’nun tek istediği şey, hayatında bir başka erkek olmadığını duymaktı... Onun gözlerinin içine
bakması ve Elbette başka biri yok demesiydi. İlişkilerinin, özel ve nadir bir birliktelik olduğunu
söylemesiydi. Oysa o, sorusunu duymamış gibi davranmış ve geçiştirmişti. Evliliklerini de, yaşanmış her
şeyi olduğu gibi üzerinde durmaya bile gerek duymadan savuşturmuştu.
Cristiano karar veremiyordu. Birisi var mıydı yok muydu? Ne düşünmesi gerektiğini şaşırmıştı. Bu
önemli bir ayrıntıydı. Bu her şeyi değiştirirdi. Başka bir erkek varsa, bu her şeyin çoktan bitmiş olduğunun
kanıtıydı... Ne yaptığını bilmeden onu omuzlarından tutup sarstı. Kendinde değildi. Zaten kendinde olsa ve
duygularını kontrol edebilse, onun niçin böyle kayıtsız davrandığını anlardı. Kızsa, suç-lasa, bağırsa
rahatlayacaktı, ama yanıt vermemesi, az konuşması, ilgisiz davranması çileden çıkmasına neden oluyordu.
Dengesini kaybeden Laurel, elinde olmadan ona tutundu, ama sora hemen elini çekti. Yine de bu kısacık
temas yapacağını yapmıştı. Yüzü birden kızardı.
Cristiano aralarındaki çekimin her şeye rağmen eskisi kadar güçlü olduğunu fark edebiliyordu. Bedeni
anında tepki vermiş, tahrik olmuştu. Onu öpecek olsa, geri dönüşleri olmayacağını biliyordu. Eskiden de
Laurel, bu konuda duygularını kontrol edemezdi. Sadakatsizliğine rağmen, bu konuda bir değişiklik
olmamış mıydı yani? Görünmek istediği kadar kayıtsız değil miydi yoksa?
Başka biri yok.
Laurel’m bu sözleri Cristiano’nun düşüncelerini böldü. Hayatımda bir berbat ilişki yeter de artar bile.
Cristiano başından aşağı kaynar su dökülmüş gibi hissetti ve birden onu bıraktı. Becerebilse şu anki haline
gülerdi. Hayatı boyunca hep kadınlar kendisinin peşinden koşmuştu. İstediği her kadını elde
edebileceğinden çok emindi, ama Laurel’la tanıştığında tüm o kibirli halleri yok oluvermişti. Ondan
uzaklaştı. Aralarında mesafe bırakmaya ihtiyacı vardı. Artık çıksak iyi olur.
Ben Dani’yi arayıp, yorgun olduğumu söyleyeceğim. Gerçekten de yorgunum. Anlayışla
karşılayacağından eminim.
Cristiano onun yüzüne baktı. Solgundu ama kutlamaya gitmek istememesinin yorgunlukla ilgisi
olmadığından emindi. Hâlâ olanları konuşmamış olmaları ne kadar da saçmaydı. İki yıl önce çekip giderken
hiç rahatsızlık duymamıştın. Şimdi niçin bu kadar hassassın? Yoksa ailemle karşılaşmaktan mı
korkuyorsun? Ya da utanıyor musun mu demeliyim? Kız kardeşime olan sadakatinden geldiğini
söylüyordun. Hadi, şimdi ne kadar sadık olduğunu görelim.
Laurel döndü ve patikaya doğru yöneldi.
Anlaşılan kaderine razı olmuş ve kutlamaya gitmeye karar vermişti. Cristiano onun arkasından baktı.
Yüksek topuklarının sesi taş zeminde yankılanıyor, serbest bıraktığı saçları yürürken dalgalanıyor ve bir an
için ince boynunu açıkta bırakıyordu. Bakışları onun ince beline ve dar kalçalarına kaydı. Arkasından
yürümeye başladığında yumruklarını sıktı. Onu en yakın ağaca yapıştırıp, o çılgın beyninden neler geçtiğini
öğrenmek için neler vermezdi. Birlikte meydana getirdikleri onca şeyi bir kalemde silmesine neden olan şey
neydi? Açıklamaktan kaçındığı şeyi öğrenmek için deli oluyordu. Ama en çok istediği şey, boynundan o
kolyeyi çekip almak ve yerine, ona almış olduğu gerdanlıklardan birini takmaktı. Tüm dünyaya Laurel’m
kendine ait olduğunu ilan eden bir mücevher takmak istiyordu... Birden onun terasta olduğu yerde kaldığım
fark etti.
Laurel, diyen Cristiano’nun erkek kardeşi Santiago, Laurel’ın karşısına dikilmişti. Santo çabuk sinirlenen,
fazla korumacı biriydi ve ağabeyinin şu an içinde bulunduğu durumdan, kendisini sorumlu tutuyordu. Çünkü
New York City Maratonunda koşmaya karar verdiğinde, Laurel’ı spor eğitmeni olarak tutmuştu. Eğer bunu
yapmamış olsa, Cristiano’nun, Laurel’la tanışması mümkün olmazdı. Düşmanca bakışlarını Laurel’a
yöneltmişti.
Laurel ise kılım bile kımıldatmadan ona bakıyordu.
Cristiano elinde olmadan ona hayranlık duydu. İşte Laurel buydu. İnsanların kendisinden nefret ettiği bir
ortama adım atmıştı ama başım dimdik tutabiliyordu. Santo’nun ancak omzuna kadar geliyordu ama bu ona
kafa tutmasına engel değildi. Bu kadın tam anlamıyla bir savaşçıydı. Ashnda sorunlarının bir nedeni de bu
değil miydi? Kendisini korumaya, savunmaya öylesine alışmıştı ki, onu biraz olsun gardım indirmeye ikna
etmek mümkün olamıyordu.
Cristiano birden olayları kontrol altına alması gerektiğini fark etti. Yoksa bütün bir akşamı berbat
edeceklerdi. Onlara doğru yürüdü ve Daniella geldi mi? dedi.
Ortaya çıkmak için bekliyor,diyen Santo’nun donuk bakışları Laurel ’ın yüzünü süzüyordu.
Laurel’m da ondan kalır bir yanı yoktu. Gardım almıştı ve sanki Santo’nun üstüne atlamasını bekliyordu.
Cristiano onun meydan okuyan bir ifadeyle çenesini kaldırdığını görünce bitkin bir halde içini çekti.
Konuklarımızı ihmal etme Santo. Sonra da ortamın gerginliğini yatıştırmak amacıyla uzanıp Laurel’ın elini
tutu, ama onun buz gibi soğuk parmaklarının elinin içinde hissedince şok oldu. Dönüp ona baktı ama Laurel
ona bakmıyordu.
Laurel elini çekmeye çalıştı ama Cristiano çabuk davranınca başaramadı. Belki de Cristiano bunu iki yıl
önce yapmalıydı, o zaman kaçıp gidemezdi. Onun berbat geçen çocukluğu, ikisinin de hayatını mahvetmişti.
Başlangıçta bunu aşabileceklerini, kendisinin ikisine de yetecek kadar makul düşünebileceğini sanmıştı, ama
yanılmıştı.
Santo birkaç konuğu selamlamak için döndüğünde, Laurel ona meydan okumayı bırakıp, bu kez öfkesini
Cristiano’ya yöneltti. Beni korumana falan gerek yok.
Cristiano onun elini bıraktı. Seni korumuyordum. Aksine ailemi korumaya çalışıyordum. Bu Dani’nin
gecesi ve bir olay çıkmasını
istemiyorum.
Olay çıkarmak niyetinde değilim. Duygularına hâkim olamayan binleri varsa o da sîzlersiniz. Ben oldukça
kontrollüyüm.
Cristiano derin bir nefes aldı. Evet, Laurel fazlasıyla kontrollüydü. Sorun da buydu ya zaten. Bu her
zaman en büyük sorunları olmuştu. Dilinin ucuna kadar gelen sözleri yuttu. Bunu yapmayalım Laurel.
Burada olmaz. Şimdi olmaz.
Ben hiçbir zaman yapmak istemiyorum zaten.
Laurie!
Daniella’nın sesi arkalanndan gelmişti. Cristiano kız kardeşinin parlak yeşil elbisesiyle hızla koştuğunu ve
Santiago’nun yanından geçip Laurel’e sanldığını gördü. Tannm! Buradasın. Sana anlatacak o kadar çok şey
var ki. Beş dakikalığına benimle gel. Sana bir şey göstereceğim. Çabuk! Sonra da Laurel’e bir şey söyleme
fırsatı bile bırakmadan, elinden tuttuğu gibi çekiştirerek uzaklaştırdı.
Cristiano ikisinin gidişini izlerken kız kardeşinin nasıl olup da Laurel’a böylesine yakın olmayı
başardığına şaşırmadan edemedi. Bu arada son gelen konuklan da terasa alan ve ellerine birer kadeh
şampanya tutuşturan Santo yanına gelmişti. Yüzü ne denli öfkeli olduğunu ele veriyordu. Neden bunu kabul
ettin?
Dani böyle olmasım istedi.
Bana bir an bile, onunla yeniden bir araya gelmeyi düşünmediğini söyle.
Cristiano uzaktan kız kardeşiyle balkonda kol kola dolaşan Laurel’a baktı. Bir dansçının zarafetiyle, bir
atletin çevikliğini birleştirmiş gibi hareket ediyordu. Spor psikolojisi konusunda uzmandı ve bu elbette
yatakta da... Birden silkindi. Hayır. Onunla banşmak gibi bir niyetim yok.
Yok mu? Santo’nun bakışları bir süre güzel bir sanşım izledi. Olsaydı da muhtemelen kimse seni
kmamazdı. Laurel kesinlikle çok seksi...
Kız kardeşimizi mor gözlerle evlendirmek istemiyorsan, kanından bir daha bu şekilde söz etme, diye
kükredi Cristiano.
O senin karın değil artık. Kısa süre sonra eski kann olacak. Ve bu ne kadar çabuk olursa o kadar iyi.
Senin Laurel’ı sevdiğini sanırdım.
Bu seni terk etmeden önceydi. Bir tavsiye ister misin? Boş ver onu. Uğraşmana bile değmez. Bırak başka
bir herif uğraşsın.
Cristiano birden yumruğunu Santo’nun yüzüne savurdu, sonra da onu yakasından tuttuğu gibi duvara
yapıştırdı.
Basta! İkiniz de kesin artık! Cristiano’nun çocukluk arkadaşı ve aynı zamanda avukatı olan Cario
aralarına girmişti. İki kardeşi güçlükle ayırmış, ortalarında dikiliyordu.
Santo gözlerini Cristiano’ya dikmiş çenesini yoklayıp duruyordu.
Cario, Santo’nun kolunu yavaşça bıraktı. Sakin olun. On altı yaşınızdan bu yana ikinizin kavga ettiğinizi
görmemiştim. Burada neler oluyor?
Santo’nun bakışları, hâlâ Cristiano’nun yüzündeydi. Ona Laurel’ı başka bir adama bırakmasını söyledim.
Cristiano yeniden ona doğru atıldıysa da, Cario iki eliyle birden onu tuttu.
Santo ise gayet sakin bir ifadeyle kravatını düzeltti ve Kendine bir kadeh şampanya al Cario, dedi. Biz
iyiyiz. Cario yan gözle terasa baktı. Kimse neler olduğunu fark etmemiş gibi görünüyordu. Emin misiniz?
Daha bir dakika önce kontrolünüzü kaybetmiştiniz.
Benim kontrolümle ilgili bir sorunum yok... Santo yarılan dudağını yaladı. Sadece bir soru sormuştum ve
sanırım yanıtını net bir şekilde aldım.
Cario gönülsüzce de olsa yanlarından uzaklaşırken, Santo uzun uzun kardeşinin yüzüne baktı. Şayet
bunun adı aşksa, bunca zamandır kendimi koruyabildiğim için şanslıyım. Çünkü gördüğüm kadarıyla
insanın hayatını cehenneme çeviriyor.
Aşk falan değil.
Değil mi? Santo dudağından sızan kam elinin tersiyle sildi ve bir kaşını kaldırdı. Şayet aşk falan değilse,
yirmi yıldan sonra niçin kardeşine vurduğunu, kendine bir sor bakalım...
Çünkü bana... Cristiano devam edemedi. Bunu tekrarlamak bile acı veriyordu.
Bu iki yılda ne kadar yol aldığınla ilgili bir testti ve anlaşılan
pek ilerlememişsin. Santo bunları söylerken garsonun taşıdığı tepsiden iki kadeh şampanya aldı ve birini
kardeşine uzattı. İç şunu. Buna ihtiyacın olacak. Daha önce de başının dertte olduğunu düşünüyordum, ama
şimdi durumunun düşündüğümden de beter olduğunu anladım.
Aman Tanrım! Cristiano, Santo’ya yumruk attı. Kâbus gibi. Düğünümde yüzü mosmor olacak. Dani
elbisesinin eteği buruşmasın diye dikkatle topladı ve pencerenin önündeki kanepeye oturdu. Lise yıllarından
beri dövüştüklerini hiç görmemiştim. Bence Cristiano galip gelir ama..
Laurel panik içinde, Tanrım! Biri onları durdurmalı! diye bağırdı.
Cristiano’nun bir şeyi yok, dedi Dani, Laurel’ın yüzüne şöyle bir baktıktan sonra. Artık Cristiano’yu
umursamadığım sanıyordum.
Artık onu sevmiyor olmam dayak yemesini görmekten hoşlanacağım anlamına gelmez. Laurel
dudaklarını yaladı. Sence niçin kavga etmiş olabilirler?
Niçin olacak? Elbette senin yüzünden...
Laurel birden yüzünün kızardığını hissetti. Benim yüzümden kavga etmelerini istemiyorum. Ama asıl
rahatsız olduğu konu Cristiano’nun yaralanmasından deli gibi korkmuş olmasıydı. Kendi kendine tepkisinin
gayet doğal olduğunu düşünse de, Dani’nin bakış-lanndan huzursuz olmuştu. Git de onlan durdur lütfen.
Katiyen gitmem. Elbiseme kan bulaşır. Düğünden önceki akşam yeşil giymek adettir. Gerçi bunu sana
söylemem çok saçma. Sen de Cristiano’yla evlenmeden önceki gece muhteşem bir yeşil elbise giymiştin.
Laurel göğsünün birden sıkıştığını hissetti. Panik duygusunu hafifletmek için yapabileceği bir şey
olmalıydı. Yavaşça çantasını açtı. Belirtiler oldukça netti. Astım krizi geliyordu. El yordamıyla ilaçlarını
yokladı. Neyse ki yanındaydı. Bundan söz etmek istediğimi sanmıyorum, diye mırıldandı.
Ama Dani’nin onu dinleyeceği yoktu. Seninkinin tonu bundan daha güzeldi. İlkin zümrüt rengi
düşünmüştüm ama sonra orman
yeşilinin tenime daha iyi gittiğine karar verdim. Saçlarım koyu olduğu için parlak bir tona ihtiyacım vardı.
Erkek kardeşlerin kavga ederken, nasıl olup da elbiseni düşünebiliyorsun?
Bütün çocukluğum onların kavgalarını izleyerek geçti. Benim açımdan pek yeni bir şey sayılmaz. Hatta
böyle kocaman adamlar olduktan sonra dövüşmelerini izlemek eğlenceli bile. Aslında gurur duymalısın. Bu
erkeklerin senin yüzünden kavga etmeleri çok romantik olmalı.
İki erkeğin kendilerine hâkim olamamalarında romantik bir yan yok. Laurel bütün akşam burada
saklanmak için neler vermezdi. Hele de şu kavgadan sonra insanların içine çıkmayı hiç istemiyordu.
Artık sakinleşmiş gibi görünüyorlar. Sanırım bir erkek sevdiği kadın için dövüşüyorsa, avantajlı
durumdadır. Oh, ayakkabılarına bayıldım. Londra’dan mı aldın?
Cristiano’nun beni sevdiğini de nereden çıkarıyorsun? Birbirimize tahammül bile edemiyoruz.
Elbette haklısın. Bu yüzden sen yerinde duramıyorsun, o da Santo’yu yumrukluyor. Gerçekten de
birbirinize karşı oldukça kayıtsızsınız. Dani bıkkın bir ifadeyle Laurel’ın yüzüne baktı. Lise çağlarından
itibaren kaç kadının Cristiano’nun peşinden koştuğundan haberin var mı?
Laurel bu düşüncenin kendisini ne denli rahatsız ettiğini fark edince korkuya kapıldı. Bunun ne ilgisi var
şimdi?
Çok ilgisi var. O seni seçti. Çok kolay biri olmadığını biliyorum ama seni seviyor.
Beni seçti çünkü onu reddetmiştim ve fethedilmesi gereken bir kaleydim.
Seni seçti, çünkü sana âşık oldu. Sadece bu bile onun için başlı başma özel ve sıra dışı bir durumdu.
Ailesi ve dostlan arasında Cristiano bir ilah gibiydi. Sözleri kanundu. Ancak Laurel bunları düşünecek
değildi. Konuyu değiştirmek için hızla düşündü. Asıl konuşmamız gereken konu senin düğünün, dedi. Yarın
için heyecanlı mısın?
Elbette heyecanlıyım! Sen kendi düğününde ne kadar heyecan-
landıysan, ben de şu an aynı durumdayım.
Hayır, senin durumun çok farklı...
Nasıl?
Sen düğününü nerdeyse bir yıl boyunca planladın.
Sense alelacele minik aile kilisesinde evlendin, çünkü ikinizin de daha fazla beklemeye tahammülünüz
yoktu. Her zaman öylesinin daha romantik olduğunu düşünmüşümdür.
Laurel bu konunun kendisini ne denli rahatsız ettiğini söylemeyi düşündü. Bunları hatırlamak
istemiyordu. Romantik falan değildi. Sadece düşünmeden hareket edilmişti. Oysa bir yıl beklemiş olsaydık,
şimdi içinde bulunduğumuz durumla karşılaşmazdık.
Cristiano her zaman kararlı biri olmuştur. Bir konuyu uzun uzadıya düşündüğünü hiç görmedim.
Diğer insanları da kararlarına uymaları için zorlar ve başkalarının görüşlerinin de dikkate değer
olabileceği aklının ucundan bile geçmez.
Hayır, hayır. Ben ne istediğini bilen biridir, demek istemiştim. Dani sözlerine ara verip, uzun uzun
Laurel’ın yüzüne baktı. Anlaşılan Cristiano’ya epeyce diş biliyorsun. Bu konuda konuşmak ister misin?
Elbette hayır.
Seninle tanışmadan önce evliliğin sözünü bile etmemişti, dedi Dani yumuşacık bir sesle. Anlaşılan
kardeşiyle arkadaşı arasında kalmış ve kime üzüleceğini şaşırmıştı. Cristiano gibi bir erkek için bu çok
büyük bir aşkın ilanıydı.
Çok büyük bir aşkın ilanı...
Cristiano Ferrara, parmağına alyansı geçirir geçirmez diğer insanlar gibi sorgusuz sualsiz her istediğini
yapmasını beklemişti. Bu nasıl bir aşktı? Karısını fena halde kırmıştı ve şimdi affetmesini mi bekleniyordu?
Sonra yine kıracaktı, sonra Laurel yine affedecekti. Ve böylece sürüp gidecekti, sonunda da artık affetmesi
bile beklenmeyecekti. Şimdi buraya dönmüştü ve bu kez birbirlerini karşılıklı olarak kırmaya başlamışlardı.
Aslında Laurel bu durumun olabildiğince çabuk ve en az zararla atlatılmasını bekliyordu. Buraya hiç
gelmemeliydim. Aslına bakarsan, gelmem için ısrar etmemeliydin.
Gelişim hepimizi oldukça zor bir duruma düşürdü. Ne diye baş nedimen olmam için o kadar ısrar ettin ki?
Çünkü sen benim en iyi arkadaşımsın. Kolejden beri birbirimizin en yakın arkadaşıyız. Sonsuza dek de
öyle kalacağız.
En iyi arkadaşım...
Laurel, Dani’nin sözlerinden etkilenmemeye çalışıyordu. Onunla arkadaşlığı hayattaki en değerli hâzinesi
olsa bile, Dani’nin kendisini yönetmesine izin vermeyecekti. Bana duygu sömürüsü yapma lütfen.
Dani’nin onu dinlediği yoktu. İfadesinde en ufak bir alınma belirtisi bile olmaksızın konuştu. Seni çok iyi
tanırım. Kolay kolay kimseyi sevmezsin ama bir kez sevdin mi de ölümünedir. Cristiano’yu da ne kadar
büyük bir aşkla sevdiğini biliyorum. Son iki yıldır her buluşmamızda bu konuyu geçiştirdin ama artık bunu
yapmana izin vermeyeceğim. Neler olduğunu bilmek istiyorum. Bana ayrıntıları anlatır mısın?
Laurel nasıl olduysa itiraz etmedi. Onu terk ettim.
Orasını biliyorum da neden yaptın? Dani onun yanma gidip, ellerini tuttu. Cristiano senin düşük yaptığını
söyledi. Bana söylediği için sakın ona kızma. Ona anlattırmak için neler yaptığımı tahmin bile edemezsin.
Keşke sen söyleseydin.
Yapabileceğin bir şey yoktu.
Biliyorum ama en azından dinlerdim. Üzüntüden deliye dönmüş olmalısın.
Üzüntüden deliye dönmek...
Aslında o gün hissettiklerini anlatacak kelimeleri henüz bulamamıştı.
Kendini korkunç hissetmiş olmalısın. Ama sırf bu yüzden onu terk ettiğine inanamam. Cristiano bir şey
mi söyledi ya da bir şey mi yaptı?
Hiçbir şey yapmamıştı... Kesinlikle hiçbir şey yapmamıştı... Hatta toplantısını bile kesmemişti...
Duyarlı biri olan Dani, erkek kardeşinin masum olmadığını tahmin ediyordu, ama Laurel’ın bu konuşmayı
devam ettirmeye niyeti yoktu, çünkü olayların çözümlenmesini ve Cristiano’yla bir uzlaşma
ortamı yaratılmasını istemiyordu. Aslında onu cezalandırdığı ya da ondan intikam aldığı falan da yoktu.
Sadece kendini koruyordu. Ve korumaya da devam edecekti. Bu her zaman yaptığı şeydi...
Erkeklerin nasıl yaratıklar olduğunu ben de biliyorum. Dani’nin vazgeçmeye niyeti yoktu, çünkü en az
Cristiano kadar inatçıydı. Çoğunlukla duyarsız ve benciller. Genellikle yanlış konuşurlar ve bizim
üzüldüğümüzü fark ettiklerinde de, aşırı tepki verdiğimizi düşünürler. Bazen Raimando’nun gırtlağını
sıkmak istiyorum. Yarın onunla evleniyorsun, diye hatırlattı Laurel.
Çünkü onu seviyorum ve tahammül edilemez bir bencil olmaması için onu eğitmeye çalışıyorum.
Cristiano benim kardeşim ama bu onun hatalarına gözlerimi kapatacağım anlamına gelmez. Belki de ona
böylesine bağımlı olduğumuz için hepimiz hatalıyız. Dani arkadaşının ellerini bıraktı. Babam öldüğünde çok
kötü günler yaşadık. Annem yıkılmıştı. Ben sadece on bir yaşındaydım. Santo da daha okuldaydı. Cristiano
hemen Amerika’dan döndü, işlerin başına geçti ve hepimiz ona yaslandık. Dani yüzünü buruşturdu. O
zamandan beri de böyle yapmaya devam ediyoruz. Cristiano babamın en büyük düşünü gerçekleştirdi.
Uluslararası bir Ferrara İmparatorluğu kurdu ve hepimiz onu gözümüzde ilahlaştırdık. Ancak yine de bir
kadın olarak, onun zaman zaman ne denli dediği dedik ve küstah olabildiğini görüyorum. Dani bunları
söyledikten sonra arkadaşının gözlerinin içine baktı. Bana ne yaptığını söyle Laurie.
Laurel’ın kalbi deli gibi çarpıyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlıyorum Dani ama bu hiçbir şeyi
değiştirmeyecek. Çükü bitti. Geri dönemeyiz. Ayrıca bunu istemiyorum da.
Birlikte kusursuzdunuz, diyerek içini çekti Dani. O kadar kusursuzdunuz ki, insanlar bir peri masalına
şahit olduklarını falan sanıyorlardı. Dünyanın geri kalanına aşkın gerçekten var olduğunu kanıtlar
gibiydiniz. Hayatı dalgaya alan Santo bile, Cristiano’daki değişimden şaşkına dönmüştü. Hiçbirimiz
Cristiano’nun seninle olduğu zamanlarda güldüğü kadar, güldüğüne tanık olmamıştık. Laurel kendini oltaya
takılmış bir balık gibi hissederek kızgınlıkla arkadaşına baktı. Evlendiğimizde birbirimizi doğru dürüst
tanınıyorduk bile. Aslında bunu bir peri masalına dönüştürmeye çalışan sensin. Öyle bir şey yoktu. Bizimki
de diğer insanların ilişkilerinden farklı değildi.
Daniela’nın koyu renk gözlerine yaşlar dolmuştu. Sen ve Cristiano yeniden birleşmelisiniz.
Bunun için mi havaalanına beni karşılamaya gelmedin? Onunla yalnız kalalım diye... Ne yaptığının
farkında bile değilsin. Artık bu aramızı yapma isteğine bir son vermelisin. Böyle sürerse, birçok kişi üzülür.
Olabilir Laurie. Bunca zamandır kardeşimin acı çekmesine seyirci kaldım. Senin de ondan pek farklı
olmadığını biliyorum. Dani bunları söylerken gözlerinden akan yaşlan elinin tersiyle sildi. Bak gördün mü?
Makyajım da akacak. Tanrı aşkına Laurel! Her ne olmuşsa da birbirinizi affedip devam edemez misiniz?
Dani, ben zaten devam ediyorum.
Ama yalnız devam ediyorsun. Ben onunla devam etmekten söz ediyorum.
Laurel mücadele etmekten yorulmuştu. Bence bu işe karışman çok yanlış. İkimizi aynı villaya
yerleştirmen de... Kesinlikle zalimce...
Daha önce birlikteyken birbirinize dokunmadan edemezdiniz... diyerek burnunu çekti Dani. Aynı ortamda
bulunduğunuz takdirde konuşmak zorunda kalır ve sorunlarınızı çözersiniz diye düşünmüştüm.
Çözemeyiz. Laurel bunu daha önceden düşünmeliydi. Ferraralar’ın her üyesi birbirine benziyordu. Ne
söylenirse söylensin kafalarına koydukları şeyden vazgeçmezlerdi. Yarın erkenden gideceğim. Zaten hiç
gelmemeliydim.
Sen benim baş nedimemsin. Düğünümde burada olmak zorundasın.
Laurel arkadaşına çaresiz bir ifadeyle baktı. Benim burada bulunmam aileni birbirine düşürüyor,
görmüyor musun? Tabi kendisi de üzüntüden kahroluyordu. Cristiano’ya bu kadar yakın olmanın kendisine
böylesine acı vereceğini hiç tahmin etmezdi. Bu öyle bir acıydı ki hiçbir ilaç dindiremezdi.
Laurie lütfen! Gitme!
Laurel arkadaşının yüzüne bakarken başını kararlı bir ifadeyle iki yana salladı. Artık on sekiz yaşında
değiliz. Hepimiz değiştik. Bir yandan da Dani’ye kızmadan edemiyordu. Ne kadar da değişmiş ve sadece
kendini düşünür olmuştu. Arkadaşını düşündüğü yoktu. Burada bulunmanın arkadaşını öldürdüğünün
farkında bile değildi. Kuzenlerin benim boşluğumu dolduracaktır.
Senin hep yanı başımda olmanı istiyorum. Senin ve Cristiano’nun yeniden bir araya gelmenizi istiyorum.
Bazıları Dani’yi bencil bulabilirdi ama Laurel onun bu iyimser yanma hâlâ hayrandı. Hatta onun zaman
zaman iyi insanların başına iyi şeyler gelmesi gerektiğine ilişkin inancını kıskanırdı bile. Aşağıda senin
onuruna bir parti veriliyor ve insanları daha fazla beklet-memeliyiz. Laurel bunu söyledikten sonra
arkadaşının kendisini saran kollarından uzaklaştı.
Dani bu kez itiraz etmemişti.
Laurel ikisini, birlikte geçirdikleri öğrencilik günlerini, onca kı-kırdanmalanm hatırlamadan edemedi. O
sorunsuz ve sorumsuz günleri özlememek mümkün müydü?
Bazı insanlar, aşklar hüsranla sonuçlansa bile, âşık olmanın aşkı hiç bulamamaktan çok daha iyi olduğunu
söylerlerdi.
Laurel onların çok yanıldığını düşünüyordu...
-ÜÇÜNCÜ BÖLÜM-
L a u r e 1 bütün gece Cristiano’yla aynı ortamda nasıl kalabileceğini düşünmekten yorulmuştu.
Bir ara onun güldüğünü işitip başını çevirdi ve sesin geldiği yana baktı. Laurel onunla birlikte olduğu süre
boyunca güldüğü kadar hayatı boyunca gülmemişti. O dönemlerde hayat o kadar yaşanmaya değer ve umut
doluydu ki...
Şimdiyse Cristiano başka bir kadınla gülüyordu.
Üstelik kadın çok güzeldi.
Laurel dikkatle bakınca, ikisinin arasında arkadaşlıktan çok daha öte bir yakınlık olduğunu düşündü.
Kendine işkence edercesine, gözlerini onlardan alamıyordu.
Tam bu sırada Laurel’m aileden birinin çocuğu olduğunu tahmin ettiği küçük bir kız çocuğu,
Cristiano’nun kolunu çekiştirdi.
Cristiano da gülümseyerek kızı kucağına aldı ve bütün dikkatini çocuğa yöneltti.
Laurel onların neler konuştuklarını işitemiyordu, ama kızın ifadesinden Cristiano’nun sözlerinin oldukça
komik olduğunu anlayabiliyordu.
Cristiano’nun küçük kızla böylesine ilgilenmesi Laurel’ın için-
deki duygulan harekete geçirmişti. Çaresizce etrafına bakındı. Acaba sessizce ortadan kaybolsa fark eden
olur muydu? Buradan hemen uzaklaşmalıydı. Aslında nerede olursa olsun onun varlığını tüm benliğiyle
hissediyordu ve bu his ondan başka bir şey düşünmesini imkânsız kılıyor, konuşmalara odaklanmasına engel
oluyordu. Dönüp onun nerede olduğuna bakma isteğini bastırmak için çaba sarf ediyor, bu yüzden de tüm
bedeni kasılıyordu. Neyse ki kalabalık bir ortamdaydılar da onun yanına koşup, aptalca şeyler yapamıyordu.
Bir şeyler yemelisin. Cristiano bir anda Laurel’ın yanma gelmiş ve garsonun servis ettiği kanepeleri işaret
etmişti.
Aç değilim.
Cristiano küçük bir tavuklu kanepeyi tepsiden aldı. Tüm dikkatleri üzerine çekmek istemiyorsan yesen iyi
edersin. Bu en sevdiğin yiyeceklerden...
Laurel bir an için, onun bunlan özellikle söyleyip, söylemediğini merak etti. Anıları canlandırmanın
ikisine de yaran yoktu. Ay ışığında kumsalda yaptıkları o piknik için, mutfakta birlikte hazırladıkları tavuklu
kanepeleri hatırlatmanın, sadece acı vereceğini bilmiyor muydu? Uzanıp bir kanepe aldı. Bir şeyler yemek,
tartışmaktan ya da hayatının en mutlu anlarından birini hatırlamaktan çok daha kolaydı. Hem böylece elinde
oyalanacağı bir şey olurdu. Bu adamın ruhunu okurmuşçasına bakan gözlerine daha fazla dalmamak için
kanepeden bir lokma ısınp, çiğnemeyi başardı. Sonra da bakışlarını ondan kaçırıp, ilgisizce çevresine
bakınırmış gibi yaptı. Ellerinin titremesine ve aklına gelen düşünceleri uzaklaştırmak için büyük bir
mücadele veriyordu.
Birbirlerine çok yakınlardı...
O kadar yakınlardı ki, dudaklannı kocasının dudaklanna bastırmak için hiç de çaba sarf etmesi
gerektirmezdi.
Ve sonra da Cristiano’nun elleri, saçlarının arasına dalardı. Sonra da öyle bir öperdi ki, Laurel anında
kendinden geçerdi.
Hiçbir erkek onun gibi öpemezdi.
O bir kadının nasıl öpülmek istendiğini bilirdi.
Bu adamın her duruma uygun farklı öpme teknikleri vardı...
Evlilikleri boyunca bu farklı tekniklerin hepsini uygulamış ve her
seferinde karısına, hiç bilmediği dünyaların kapılarını açmıştı...
Laurel bir an denizle, çiçeklerin birbirine geçmiş kokusunu duyumsadı.
İnsanlar kadeh kaldırıyor, gülüyor, eğleniyorlardı.
Laurel hem büyük bir kalabalığın ortasında, hem de
Ama böyle bakışıp durmaları çok tehlikeliydi...
Medeni iki insan gibi sohbet etmeliydiler. Santo’yla, Sardunya’da bir arazi bulduğunuzu duydum.
Cristiano’nun güzel gözleri, Laurel’ın gözlerindeydi. Henüz alamadık. Görüşmelerimiz sürüyor.
Sardunya’ya açılmak kolay değil
Laurel, onun bir yol bulacağından hiç kuşku duymuyordu. Cristiano her sorunun üstesinden gelir, her işi
başarmanın bir yolunu bulurdu. Zaten terk edilmeye bu denli kızmasının nedeni de buydu. Sadece karısı
kendisini terk ettiği için bozulmamıştı. Aynı zamanda bu kadar mücadele verip de, sonunda kazanmanın
zevkini yaşaması engellendiği için de kızmıştı. Tebrik ederim. Bunu ne kadar istediğini biliyorum.
Dediğim gibi henüz anlaşma sağlanmadı.
Nasılsa sağlanmayacak mıydı? Laurel’ın bu konuda en küçük bir kuşkusu dahi yoktu. Kaçamak gözlerle
etrafına bakındı. İnsanların ikisinin ne konuştuklarını merak ettiklerine şüphe yoktu. Ancak hiç kimse açıkça
onları izlemeye, ya da herhangi bir şey söylemeye cesaret edemiyordu.
Laurel iki yılı aşkın bir süredir ilk kez, ayrılıklarının Cristiano için zor olup, olmadığını merak etti.
Böylesine gözde bir erkek için, terk edildiğinin insanlar tarafından bilinmesi, nasıl bir etki yaratmıştı acaba?
Demek burada saklanıyordun Cristiano. Bu defa da başka bir güzel kadın Cristiano’nun yanına sokulmuş
ve sahiplenen bir ifadeyle koluna girmişti. Dudaklarında flört eden bir gülümseme, bakışlarında ise baştan
çıkaran bir parıltı vardı. Laurel’ın varlığının farkında bile değilmiş gibiydi, çünkü göz ucuyla bile ondan
yana bakmamıştı.
Laurel tüm benliğini kemiren kıskançlıkla baş etmeye çalışıyor ve gözlerini kadının ellerinden
ayıramıyordu.
Kadının uzun, kırmızı ojeli tırnaklan, sanki binlerini tenine geçmiş de, kan kandamlaları bulaşmış gibi bir
görüntüdeydi...
Laurel birdenbire kıskançlığın yerini, öfkenin aldığını fark etti.
Kadınlar onları hiç bir zaman rahat bırakmamışlardı zaten. Cristiano’nun peşinden hiç ayrılmamışlardı.
Nereye gitseler, kadınlar ona yakın olabilmek, onunla flört edebilmek, onun dikkatini çekebilmek için
birbirleriyle yarışırlardı. Ve bütün bunlar Cristiano’ya kesinlikle tuhaf gelmezdi, çünkü delikanlılığından
beri kadınların bu tür ilgi gösterilerine alışmıştı.
Laurel ilk çıkma teklifini reddettiğinde, onun yüzündeki şaşkın ifadeyi hâlâ anımsıyordu.
Neredeyse, onu terk ettiğinde şaşırdığı kadar şaşırmıştı.
Laurel daha fazla dayanamayacağını hissetti ve dönüp gitmeye hazırlandı.
Ancak Cristiano beklemedik bir hızla uzanıp, Laurel’ın bileğini tuttu. Adele, sanırım Laurel’la
tanışmamıştınız.
Oh... Kadının yüzündeki gülümseme derhal kaybolmuştu. Merhaba.
Karım, diye devam etti Cristiano son derece sakin bir sesle.
Kadının ifadesi iyice serleşti.
Laurel yüreği küt küt atarak, kımıldamadan bekledi. Artık bu tür gösteriler için fazlasıyla geç kalınmamış
mıydı? Anlayamıyordu. Niçin bu adam çoktan bitmiş bir ilişkinin niteliğini vurgulamak için bu kadar
zahmete girişiyordu? Hem bileğini tutması da ne demek oluyordu böyle?
Kadının gözleri hafifçe kısıldı. Bu arada elini de yavaşça Cristiano’nun kolundan çekmişti. Ah... Eminim
ikinizin konuşacak bir sürü şeyiniz vardır. Sonra da salınarak yürüyerek, Santo’nun yanına gitti.
Gördüğün gibi, zaman zaman ben de duyarlı davranabiliyorum, dedi Cristiano, Laurel’ın eski
suçlamalanna gönderme yaparak.
Kiminle flört ettiğin artık umurumda bile değil. Laurel böyle söylemişti söylemesine ama içinden keşke
sözleri gerçeği yansıtsaydı diye düşünmeden de edememişti. Cristiano’nun az önceki davranışı,
tam da bir zamanlar yapmasını istediği davranış biçimiydi. Onun içinde bulundukları topluluktaki, hangi
kadın ya da kadınlarla birlikte olduğunu düşünmek büyük bir ıstıraptı. Çünkü bunun olduğunda hiç kuşkusu
yoktu. İki yılı aşkın bir süre geçmişti ve kadınlar, onun gibi bir adamı asla yalnız bırakmazlardı. Hele karısı
tarafından terk edilen bir erkeği teselli etmek için, bu kadınların birbirleriyle yarıştıklarına hiç şüphesi
yoktu.
Buna inanmamı mı bekliyorsun?
İnanıp inanmaman umurumda değil ve bunu sana meydan okumak için de söylemiyorum. Laurel onun
halen bileğini tuttuğunun farkında olup, olmadığını merak ediyordu. Peki, kendisi neden onun elinden
kurtulmaya çalışmıyordu?
Terasın her köşesinden bir kadın, Cristiano’nun dikkatini çekmek için ya abartılı kahkahalar atıyor ya da
göz süzüp duruyordu.
Kendine bir harem bile kurmuş olsan umursamam.
Belki de bir haremim olsa, vicdanın daha rahatlardı. Böylelikle kendini haklı hisseder ve beni suçlayacak
gerçek nedenlere kavuşurdun.
Birbirlerine oldukça yakındılar.
Cristiano’nun karısının bileğini tutan parmaklan hiç gevşeme-mişti.
Vicdanımı rahatsız eden hiçbir şey yok. Laurel cümlesini tamamlar tamamlamaz, onun gözlerini
kısışından, aslında vicdan azabı çekmesi gerektiğini düşündüğünü anladı.
Cristiano Ferrara’nın kavrayışı oldukça güçlüydü ve keskin bir zekâsı vardı. Derin bir nefes aldı.
Yüzyıllardır ailemin her türlü töreni için kullanılan o küçük kilisede yan yana durduğumuzda, sana bir söz
vermiştim. İyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta yanında olacağıma dair... Aynı yemini sen de ettin.
Hatırladın mı? Üzerinde büyük annemin gelinliği vardı. Merak ediyorum, bütün bunlar ve verdiğin sözler
sana bir şey ifade etmiş miydi?
Laurel olabildiğince sakin bir ifadeyle onun yüzüne baktı. Beni verdiğim sözlerden dönmekle mi
suçluyorsun? Hastalıkta ve sağlıkta diye söz vermiştik Cristiano... Ama senin işini engellemediği müddetçe,
diye bir söz vermemiştik.
Laurel eski yaralan eşelediği için Cristiano’ya kızdığı kadar duygularına yenilip yanıt verme ihtiyacı
hissettiği için kendisine de kızmıştı. Bileğini onun ellerinden kurtardı, sonra da elindeki bardağı onun eline
tutuşturup, özel plaja inen merdivenlere doğru yöneldi. Saat tam on ikide partiden ayrılmak zorunda kalan
Kül Kedisi gibiydi sanki. Tek bir farkla ki, prensin gelip kendisini bulmasını istemiyordu...
Birdenbire Santo Laurel’ın önünde dikildi ve Nereye gittiğini sanıyorsun? dedi ters bir şekilde.
Laurel dişlerini gıcırdattı. Villaya dönüyorum ve bu seni hiç ilgilendirmez.
Kardeşimi üzüyorsun ve bu beni fazlasıyla ilgilendirir.
Kendine bakacak kadar yetişkin biri o. Ancak Laurel sözlerinin Santo’yu durdurmayacağını biliyordu.
Aniden midesinin kıskançlıkla kasıldığını hissetti. Santo kardeşine çılgıncasına bağlıydı. Aslında kendisini
hiç kimsenin önemsememesi umurunda bile değildi, çünkü hayatı boyunca insanların kendisini
önemsemesine alışkındı. Zaten böyle bir şeyi istememişti de... Hiç kimseye ihtiyacı yoktu... Kendine
bakabilirdi...
Senin burada bulunman kardeşimi mahvediyor. Sadece tek bir şey söyleyeceğim Laurel. Kardeşimi bir
daha üzersen, seni dümdüz ederim. Capishi?
Non capisce niente, ’’ dedi İtalyancası onun kadar kusursuz olan Laurel. Hiçbir şey anlamıyorsun. Benim
işime karışma Santo. Kardeşini üzmemeliymiş... Peki ya kardeşinin yaptıkları... Anlaşılan kimsenin bunu
düşündüğü yoktu... Santo’yu hafifçe iterek yoluna devam etti. Aslında böyle yapmakla, bütün bakışları
üzerine çekeceğini de biliyordu. Şimdi terasta bulunanlar, Santo’nun, kardeşinin karısının patiden
aynlmasma yol açacak neler söylemiş olabileceğini merak ediyorlardı.
Laurel kumsala inen merdivenleri hızla indi. Kumsala ulaştığında nefes nefese kalmıştı. Yavaşlamalıydı...
Şu an ihtiyacı olan en son Şey bir astım kriziydi. O uçağa bindiği andan beri yaşadığı stres nedeniyle her an
bir kriz geçirebilirdi. İnsanlardan yeterince uzaklaştığına kanaat getirince pabuçlannı çıkanp, eline aldı.
Ferrara’lann hepsi kendisine ateş püskürüyorlardı. Aslında buraya sadece Dani’nin hatırına gelmişti, ama
onunla da arası bozulacakmış gibi görünüyordu. Arkadaşı, ağabeyiyle evliliklerinin bittiğini kabullenmezse,
arkadaşlıkları da bitecekti. Kumların üzerine oturup, dizlerini karnına çekti. Hayır, saçmalıyordu... Dani ile
olan arkadaşlıkları, bu tür şeylerden etkilenmeyecek kadar güçlü değil miydi? Göğsünün daha da sıkıştığını
hissedince, bu düşünceyi kafasından atmaya çalıştı. Kendisini toplamalıydı... Güçlü olmalıydı... Daha
önceleri olduğu gibi, bu krize boyun eğmemeliydi. Nefesini yavaşlatmaya çalıştı.
Laurel orada ne kadar oturduğunun farkında bile değildi. Ve neden sonra kendine geldiğinde, birden
içinde yalnız olmadığına dair bir his uyandı. Partiye dön Cristiano, dedi sertçe ve arkasına bile bakmadan.
Artık konuşacak bir şeyimiz kalmadı.
Bebekle ilgili konuşmak istiyorum.
Laurel bir an için nefes alamadı. Anlaşılan Cristiano, en zor konuyu, en sona bırakmıştı. Bunu
konuşmaktansa ölmeyi tercih ederdi. Ben istemiyorum.
Biliyorum. Zaten bu nedenle, bu durumdayız. Her seferinde bu konuda konuşmayı reddettiğin için...
Laurel’ın nefes alması giderek zorlaşıyordu...
Cristiano bir eli cebinde öylece durmuş, kararlı bir ifadeyle karısına bakıyordu.
Laurel onun bu duruşunun anlamını bilirdi. Ne pahasına olursa olsun, savaşmaktan kaçınmayacaktı. Ta ki
istediğini elde edene dek... Aslında bir yanıyla onun bu tavırlarından nefret etse de, diğer yanıyla onun bu
kararlı ve güçlü duruşunu seviyordu...
Seni dinliyorum Laurel...
Laurel artık bundan kaçamayacağının farkındaydı. Kendini üzmeden, ona bir şeyler söylemeliydi. Fazla
derinlere inmeden, onun önünde kriz geçirmesine sebep olmayacak kadar yüzeysel bir şeyler söylemeliydi...
Bebekten mi bahsetmek istiyorsun, dedi başını kararlı bir ifadeyle sallayarak. Pekâlâ, konuşalım.
Hamileliğimin onuncu haftasmdaydım. Birden sancım başladı. Sen seyahatteydin. Seni aradım, ama sen
seyahatini devam ettirmekte bir sakınca gör-
medin. Sonra durumum kötüye gitmeye başladı ve seni yeniden aradım. Ama sen telefonunu kapatmıştın.
Böylece, önceliklerin konusundaki tavrını da net bir şekilde ortaya koymuştun. İşte hepsi bu... Sence bu
konuda konuşabileceğimiz ne var ki?
Gerçekleri tamamen saptınyorsun. Doktoru aramış, onunla konuşmuştum ve beni birkaç günlük bir
dinlenme sonunda hiç bir sorunun kalmayacağı konusunda ikna etmişti. Bebeği kaybetmen, hiç
beklenmeyen bir durumdu...
Oysa Laurel, bebeği kaybedeceğini hemen hissetmişti. İlk sancıyla birlikte, bir şeylerin yolunda
olmadığını hemen fark etmişti. Ve bütün bunlar seni temize çıkarıyor, öyle değil mi?
Accidenti, niçin bunu tartışmıyoruz?
Çünkü bu bir tartışma olmayacak... Sen, aslında kendimi nasıl hissetmem gerektiğine dair bir söylevde
bulunacaksın ve benim buna inanmamı bekleyeceksin. Bütün olanların benim suçum olduğunu, makul
davranmadığımı söylememi bekliyorsun, ama bunu yapmayacağım, çünkü bu doğru değil. Makul
davranmayan şendin. Laurel’ın nefes alış verişi iyice düzensiz bir hale gelmişti. Yok, hayır, makul çok hafif
bir sözcük, sen zalimce davrandın Cristiano. Tam anlamıyla zalimce...
Basta! Yeter. Cristiano'nun sesi boğuklaşmıştı. Bütün bunları kasten yaptığımı mı söylüyorsun yani?
İsteyerek yaptığımı mı? Benim bu şirketteki rolümün, ne denli büyük bir sorumluluklar gerektirdiğini
bilmiyor musun? Aldığım her karar yüzlerce insanı etkiliyor. Ve karar vermek, çoğu zaman o kadar zor ki...
Bazen de çok yanlış kararlar veriyorsun. Bunu kabul et.
Elbette kabul ediyorum. Ve o gün de çok yanlış bir karar vermiş olabilirim.
Bu sözler Cristiano için özür dilemek anlamına geliyordu, ama Laurel’ın yüreğindeki ağrılık
hafiflememişti. Kendi kendine geçmişi eşelemeyeceğine dair verdiği sözü unutarak, Her şeyi berbat ettiğini
kabul et. Benim için o gün seni aramamın ve gelmeni istememin ne demek olduğunu hiç düşündün mü?
Daha önce senden hiç yardım istemiş miydim? Hayır... Sadece o gün... Çünkü yalnızdım, dehşete
düşmüştüm ve kendim için değil, bebeğimiz için seni aramıştım...
Yapman gereken tek şey, bir kez olsun duyarlı davranmaktı... Ama hayır, sen imparatorluğunu yönetmekle
meşguldün ve tek önceliğin işindi... Bırakamazdın. En kötüsü de ne, biliyor musun? Laurel sesinin
titremesine engel olmak için çaba sarf ediyordu. Seninle tanışana dek, hiç kimsenin yardımına ihtiyaç
duymamıştım. Güçlüydüm... Sadece kendime güvenirdim... Kendi ayaklarımın üstünde durmaya
alışmıştım... Ama sen, kendimi dünyaya açmam için beni zorladın. Sonra da bütün silahlarımı elimden aldın
ve savunmasız bir hale getirdin. Sonra da büyük bir hayal kırıklığına uğrattın.
Cristiano kravatını gevşetti ve gömleğinin ilk düğmesini çözdü. Birden boğulacakmış gibi hissetmişti.
Laurel’ın sözleri kulaklarının zonklamasına yol açmıştı. Hemen kendini savunmalıydı. Uluslar arası bir
holdingi yönetiyorum. İnanamayacağın kadar büyük sorumluluklar yüklenmiş durumdayım ve..
Sen nesin biliyor musun Cristiano? İşini karısına ve çocuğuna tercih eden bir bencilsin... Ve beni asıl üzen
şeyin ne olduğunu bilmek ister misin? Bütün bu olanlardan sonra, o gün berbat bir karar verdiğini hâlâ kabul
etmiyorsun. Bütün hatalardan arınmış olduğunu sanıyorsun. Sana bir şey söyleyeyim mi? O gün kesinlikle
yanlış bir karar verdin. Laurel bunları söyleyerek, ilişkilerini tamamen bitirdiğinin farkındaydı. Senden
yaptığın her şey için nefret ediyorum. Sen duygusuz, kibirli, zorba birisin ve seni hayatımda istemiyorum.
Zorba mı? Şimdi de zorba mı oldum?
Laurel onun duygusuz ve kibirli olduğu yolundaki suçlamalarına itiraz etmediğini fark etti. Olaylar senin
istediğin yöne gidinceye dek insanları zorluyorsun. Hangi konuda olursa olsun, kendini hep kazanmak
zorunda hissediyorsun. Karaipler’deki anlaşman o kadar önemliydi ki, kendini bebeğinin ve benim iyi
olduğumuz konusunda kolayca ikna ettin. Şimdi de tutmuş, bu yanlış kararını haklı çıkarmak için, yüzlerce
çalışanının sana bağımlı olduğunu, o anlaşmayı yapmanın sorumluluğun olduğunu falan söylüyorsun. Oysa
orada kalmanın, nedeni hiç kimsenin senin kadar iyi olmadığını düşünülendi. Senin tek derdin zafer
kazanmak. Eğer hatam kabul edecek kadar dürüst davranabilseydin, belki sana saygı bile duyabilirdim.
Fakat sen, bunun benim hatam olduğuna kendini öylesine inandır-
inişsin ki... Ama tabi, aksini kabul etmen, yanlış bir karar verdiğini kabul etmen anlamına gelir ki, bu da
imkânsızdır... Çünkü Cristiano Ferrara, asla yanlış yapmaz...
Laurel bugüne kadar, değil Cristiano’yla, herhangi biriyle bile bu denli uzun konuşmadığının farkındaydı
ve karşısındaki adamın gözlerinin derinliklerindeki şaşkınlığı açıkça görebiliyordu.
Ben yanlış karar verdiğimi kabul ediyorum. Ama sen yine konuyu saptırıp, kaybettiğin bebekten
uzaklaştırmayı başardın.
Kaybettiğimiz, diye düşündü Laurel. Bebeği biz kaybettik... Ama kocası olacak bu adam, bunu bile kabul
edemiyordu... Bu adam hiç bir zaman kaybetmeye tahammül edemezdi... Sen duygularından rahatlıkla söz
edebildiğin için, kendinle gurur duyarsın, değil mi Cristiano? Ve senin gibi hissetmiyorlarsa, başkalarının
duyguları umurunda bile değildir. Zaten benim duygularımı öğrenme isteğin de, sırf beni yanıldığıma
inandırabilmek için. Böylece benim düşüncelerimi değiştirip, ne düşünmem gerektiğini empoze
edebileceğini sanıyorsun. İşte benim senden nefret etmemin sebebi de, senin bu ilkel yaklaşımların...
Cristiano derin bir nefes aldı. Bir zamanlar, bu yaklaşımlarımdan fazlasıyla hoşlandığını anımsıyorum.
Laurel midesinin kasılmasına engel olamadı. Bu uzun zaman önceydi.
Gerçekten mi? Cristiano güçlü kollarıyla onu tuttuğu gibi ayağa kaldırdı.
Laurel hiç beklemediği bu hareket karşısında hafif bir çığlık attı ve dengesini sağlamak için, ellerini genç
adamın göğsüne dayamak zorunda kaldı. Ve o anda Cristiano’nun titrediğini, bedeninin ateş gibi yandığını
fark etti ve öpeceğini düşünerek, kendini buna hazırladı.
Ama Cristiano sanki gömleğine yapışmış bir böceği kovuyor-muşçasına Laurel’ın göğsündeki ellerinden
kurtuldu ve Haklısın... Konuşmamızın bir anlamı, dedi buz gibi bir ses tonuyla. Çünkü hiçbir şey... Olanların
hiç biri senin evliliğimizi yüzüstü bırakıp, çekip gitmeni haklı çıkaramaz. Kendini çok güçlü bir kadın
sanıyorsun değil mi? Çok güçlü ve bağımsız... Oysa sen, kalıp savaşmak-
tansa, kaçmayı yeğleyen bir korkaksın sadece...
Ve Laurel yanıt vermek, ya da kendini savunmak yerine, yine kaçtı... Yalınayak, kalbi küt küt atarak,
saçları rüzgârda uçuşarak, kaçtı... Kaçtı... Korkakça... Korkakça... Korkarak...
Ayaklan kumlara her değdiğinde, Cristiano’nun suçlamalan beyninde yankılanıyordu. Göğsü iyice
sıkışmıştı, ama duraklaya-mazdı... Arkasına bakmadan koşmaya devam etti...
Nihayet villaya ulaştığında, nefesi nerdeyse tamamen kesilmişti. Kapıda iki büklüm oldu. Başının dertte
olduğunu çok iyi biliyordu. İlaçlanna ihtiyacı vardı, aksi halde bir kriz geçirmesi işten bile değildi...
Birkaç dakika önce tek korkusu, duygularının ortaya çıkmasıydı... Şimdiyse içini bambaşka bir korku
sarmıştı... Nefes alabilmek için büyük bir çaba sarf ediyordu ve gittikçe daha fazla zorlanıyordu. Çaresizce
çantasını aradı, ama yanında değildi. Kumsalda otururken ayakkabılannın üstüne bırakmış, sonra da orada
unutmuştu. Böylesi-ne aptalca davrandığı için kendi kendine küfretti. Onunla tartışacağına ilaçlannı
kullansaydı ya... Göğsü her geçen dakika biraz daha sıkışıyordu ve soluk alıp verişleri iyice sıklaşmıştı...
Tıkanmasına ramak kalmıştı... Ve ilaçlarının yanında olmadığını bilmek paniklemesine yol açmıştı. Zaten,
kriz geçirdiği sırada yalnız olmak en büyük korkusuydu... Güçlükle villaya girdi ve kendini yere atıp, sırtını
duvara yasladı...
Nefes al... Nefes al... Sakinleş... Bir şey olmayacak...
Hemen gidip ilaçlannı alması gerektiğini biliyordu, ama bu durumda o kadar yolu yürüyemezdi.
Sakinleşirse, bu krizi atlatacağını söyleyip duruyordu kendi kendine... Holde köşede duran lambaya
odaklanmaya çalışıyordu, ama göğsü böylesine sıkışmış ve her bir nefesi büyük çabaya dönüşmüşken, başka
bir şeye odaklanması çok zordu. Sonunda krizin en büyük belirtisi olan ıslık sesine benzer sesi işitince eli
ayağı boşandı. Göğsü artık bir körük gibi inip kalkıyordu ve ıslık sesi, hınltıya dönüşmüştü.
Hayır. Lütfen şimdi olmasın...
Laurel birden kapının ardına dek açıldığını duydu.
Her seferinde kaçıyorsun Laurel. Ama bu kez sen ve ben...
Cristiano birden durakladı. Laurel’ın halini görmüştü. Hemen yanına koşup, yüzüne dökülen saçlarını
geriye itti ve ona dikkatle baktı. Laurel, neyin var? Astım krizi mi?
Laurel bir şey söylemeden başını salladı.
Tannm, öyle koştuğun için oldu değil mi? İlaçların nerede?
Çantamda... Orada bıraktım.
Bu çantada mı?
Laurel onun elindeki küçük gümüş rengi çantasını görünce başını salladı. Hırıltısı artmıştı, ama korkusu
azalmıştı. Titreyen parmaklarıyla çantaya uzandı.
Cristiano çoktan çantayı açmış ve inhaleri çıkarmıştı. Bu mu?
Laurel yine başını salladı.
Sana inanamıyorum, diye söylendi Cristiano ilacın kapağını hızla çekip açarken. Astımın olmasa bile bu
kadar hızlı koşmama-lıydın.
Laurel krizinin nedeninin koşması olmadığını anlatacak durumda değildi.
Ne zamandan beri astımın bu kadar ilerledi?
Hastanedeki o korkunç geceden beri...
Laurel’m inhaleri tutacak gücü yoktu ve Cristiano aleti dudaklarına götürdüğünde çok memnun oldu.
İlacı içine çekerken, onun ellerinin ılıklığına teslim oldu. Bu adamın varlığı, her türlü kaygısını azaltacak
kadar güçlüydü.
Bir doktor çağıracağım.
Laurel başını iki yana salladı ve ilaçtan bir nefes daha çektikten sonra geriye çekildi. Şu ana
Cristiano’nun dudaklarını bu denli seksi bulduğuna göre, henüz nefessiz kalıp öleceği falan yoktu demekti.
Tamam geçti... Sen artık... Partiye dönebilirsin...
Si, zaten şu an istediğim tek şey, gidip dans etmek. Cristiano unları söylerken, sesinde tonu en küçük bir
alay tınısı yoktu. Aksine endişe ve bitkinlik vardı... Ben hatalarından ders alan bir adamım. Geçen sefer bana
ihtiyaç duyduğunda yanında değildim. Tabi her ne kadar durumun ciddiyetini bilmiyor olsam da... Cristiano
bunları söylerken gözlerini, Laurel’ın gözlerinden ayırmamıştı.
Yapamıyorsun, değil mi, diye fısıldadı Laurel güçlükle.
Özür... Dileyemiyorsun.
Cristiano derin bir nefes aldı. İlk kez bir konuda tartışabildiğine memnunum. Özür dilememe gelince, her
an biraz daha yaklaşıyo-rum.»‘ '
Zahmet etme... Artık herhangi bir fark... Yaratmayacak nasıl olsa... Çok geç kaldın... Çünkü senden
nefret ediyorum, diyen Laurel, gözlerini sımsıkı kapattı. Artık ona daha fazla bakmaya dayanamayacaktı.
Benden nefret etmiyorsun.
Laurel, onun o bildik aşırı kendine güvenli haline tahammül edemeyecekti. Nefesinin tekrar daraldığını
hissetti. Ancak bu kez nefesinin kesilmesinin, astımıyla bir ilgisi yoktu. Lütfen gider misin? Herkes
dedikodu yapacak...
Buna yanıt bile vermek istemiyorum. Bu alete hâlâ ihtiyacın var mı?
Laurel gözlerini açtı.
Cristiano inhaleri hâlâ elinde tutuyordu.
Laurel başını iki yana salladı. Belki ihtiyacım olabilir... Şimdi hemen gitmezsen, Dani fark edecek.
Dani ikimizin de ortada olmadığımızı görünce, birlikte olduğumuzu anlayacak ve şampanya açıp kutlama
yapacaktır.
Beni kaygılandıran da bu ya... Lütfen partiye dön.
Gerçekten gideceğimi mi sanıyorsun? O hatayı iki yıl önce yapmıştım.
Laurel hali olsa şu an kahkahalarla gülerdi. İki yıl önce... Seni yanımda istemiştim... Şimdiyse
istemiyorum. Artık yavaş yavaş göğsünde bir rahatlama hissediyordu. İlaç etkisini göstermeye başlamıştı.
Evliliğimizi bitirmeyi seçen benim... Ve sırf korktuğumu düşünerek elimi tutmanı bekleyemem... Zaten
korkuyor falan da değilim.
Elbette korkmazsın. Sen zayıflıklarını kabul etmektense ölmeyi tercih edersin. Söylesene... Hayatın
boyunca hiç birinden yardım istedin mi, sırtını birine dayadın mı?
Sana dayamak istemiştim.
Ama yanımda yoktun...
Bunu yapman için seni zorlayan bendim, dedi Cristiano, yere, Laurel’ın yanma otururken.
Lütfen gider misin?
Cristiano onu hiç duymamış gibi sırtını duvara yaslayıp, iyice yerleşti. Senin kadar insanı sinirlendiren
başka bir kadın tanımadım. Bunun farkındasın değil mi?
Ben mi sinirlendiriyorum? Laurel ağlasın mı gülsün mü karar veremedi. Sana ihtiyaç duyduğumda
yanımda değildin, şimdiyse istemiyorum, ama bu seferde sen gitmiyorsun. Beni sinirlendiren asıl şey de bu
işte... Diğer kadınlarının yanına dön Cristiano.
Cristiano’nun dudakları acı bir gülümsemeyle kıvıldı. Hangi birine döneyim? Sana göre haremim var ya...
Fark etmez. Eminim ki, her biri o istediğin köle zihniyetini sana sunuyordur. Laurel bunları söylerken, bu
adamın nasıl da güzel koktuğunu düşünmeden edemedi. Birden başı dönmeye, sanki bütün bedeni
karıncalanmaya başlamıştı. Belirtiler çok tehlikeliydi. Onu derhal yanından uzaklaştırması gerekiyordu. Bir
arada bulunmamala-n yaşamsal önemdeydi... Ya kendi ya da o gitmeliydi... Kendisi krizin etkisinden tam
olarak kurtulamadığına ve gidecek bir yeri de olmadığına göre, buradan gidecek olan Cristiano’ydu.
Değerli nefesini saçmalamak için harcama.
Saçmalamıyorum. Gitmeni istiyorum.
Cristiano birden güldü. Kavga çıkarmak için daha sağlam sebepler bulmalısın Laurel. Bunun için de tam
olarak düzelmeyi beklesen iyi edersin.
Tek istediğim beni yalnız bırakman.
‘Si, biliyorum. Cristiano’nun sesi boğuktu. Ama hiçbir yere gideceğim yok.
Senin burada bulunman beni strese sokuyor.
Cristiano bir süre ses çıkarmadan Laurel’m yüzüne baktı. Neden peki?
Dalga sesleri, ağaçların hışırtılarına karışıyor ve hiç gereği yokken ortama romantik bir hava veriyordu.
Milyonlarca sebebi var, dedi Laurel sonunda ve ardından avuç-lannı yere bastınp, kalkmaya davrandı.
Cristiano’nun elleri, hızla genç kadının ellerinin üstüne kapandı. Birini söyle.
Bir evliliğimiz bitti. İki sen her şeyin kendi istediğin gibi gelişmesini istiyorsun. Üç... Laurel bunları
söylerken bir yandan da ellerini, onun ellerinden kurtarmaya çalışıyordu.
Ama Cristiano elbette daha güçlüydü.
Bırak gideyim. Bacaklarım uyuştu. Hareket etmem gerekiyor.
Mutlaka öyledir. Konuşma ne zaman istemediğin yönde ilerlerse hareket etmen, uzaklaşman gerekir
hep... Hem de olabildiğince hızlı ve ters istikamete doğru... Cristiano doğruldu. Sadece yatağa kadar gitmene
izin verebilirim. Sonra da Laurel’a itiraz etmesine fırsat bırakmadan uzanıp onu kucakladı.
Oh, Tanrı aşkına! Yürüyebilirim. Bütün bu maço tavırlarına ihtiyacım yok. Sana söyledim. Bundan
hoşlanmıyorum. Laurel’ın nefesi yine sıkışmıştı. Beyni sürekli olarak Cristiano’nun bu denli yakınında
bulunmasının felaketi olacağını söyleyip duruyordu. Mecburen kollarını onun boynuna doladı ve kendi
kendine bunun hiçbir anlamı olmadığını tekrarlamayı denedi.
Odanın kumsala bakan kapısı ardına kadar açıktı ve hafif bir meltem esintisi odaya doluyordu.
Cristiano, onu yavaşça yatağa yatırdı. Ardından ceketini çıkarıp köşedeki kanepeye attı ve uzanıp
Laurel’ın yastığını düzeltti. Böyle daha iyi misin?
Laurel isteksizce başını salladı.
Astımın ne zamandan beri bu kadar ilerledi? Birlikte olduğumuz zaman sadece bir kez kriz geçirmiştin...
O da uçağım acil iniş yaptığında ve sersemin biri sana haber verdiğindeydi...
Laurel o gün yaşadığı korkuyu hatırlamak bile istemiyordu. Hele de geçmişte paylaştıkları şeyleri
unutmak için çaba sarf ettiği şu sırada. İkimiz çok büyük bir projenin ortasındaydık. Spor kompleksini
yapıyorduk. Ölmeni ve beni onca işin ortasında yalnız bırakmanı istememiştim.
Cristiano gülümsedi. Elbette, işi düşündüğün için kaygılanmış-tın. Yoksa bana sırılsıklam âşık falan
değildin.
Sırılsıklam âşık olacak kadar görüşmüyorduk bile. En fazla hoş-
lanıyor olmalıydım.
Madem hayatında o kadar fazla etkim yoktu, ne diye buraya iki inhalerle geldin?
İki tane mi var?
Cristiano bıkkın bir tavırla içini çekti. Keşke duyguların konusunda daha dürüst davranmayı
öğrenebilseydin.
Sen de keşke sürekli olarak duygularını açıklayıp durmasaydın. Galiba Sicilyalı olduğun gerçeğini
aklımdan çıkarmamalı ve hoş görmeliyim.
Hoş görmek mi?
Laurel onu hâlâ kızdırabildiğine sevinmişti. Ona iki dakika tanıyordu. İşte şimdi küplere binecek ve
İtalyanca bağırıp çağırmaya başlayacaktı. Sicilyalı olmak büyük bir handikap, diye mırıldandı. Duygusallık
genlerinde var. Engel olamıyorsun.
Herkes senin gibi hissettiklerinden korkmaz, diye mırıldandı Cristiano ağır hareketlerle manşetlerini
çözerken. Hatta sen değil korkmak, dehşete düşersin. Hem de yanına iki inhaler alacak kadar...
Laurel onun kravatını düzeltip, ceketini giyip, partiye dönmek yerine hâlâ neden burada olduğunu
düşünmeden edemiyordu. Onun kol düğmelerini yatağın yanındaki komodine bırakmasını boş gözlerle
izledi.
Ne oldu Laurel? Verecek bir yanıtın yok mu? Beni göndermeni sağlayacak başka incitici sözler bulamıyor
musun? İstediğin bu değil mi? Bilmediğimi mi sanıyorsun? Cristiano gömleğinin kollarını katlıyordu.
Laurel, onun her durumda böyleşine mükemmel görünmesinden nasılda nefret ettiğini düşünmeden
edemedi. Bu haksızlıktı, çünkü ona bakmaktan kafasını toplayamıyordu. Omzunu silkti. İster kal, ister git,
umurumda bile değil.
İstemekle, ihtiyaç duymak farklı şeyler, dedi Cristiano, Laurel’ın sımsıkı tuttuğu ilaçlarına bir bakış atıp.
Demek krizlerin stresten kaynaklanıyor. Bu çok ilginç... Çünkü birlikte olduğumuz süreçte hiç stresin yoktu.
Dediğim gibi, o zamanlar seni hiç göremiyordum. Şu son yirmi
dört saattir, seni evliliğimiz boyunca olmadığı kadar çok gördüm. Ve muhtemelen bu nedenle de strese
girdim.
Ben de öyle. İnsanı çileden çıkarmaya bire birsin.
Pazar gününe kadar dayanman gerekecek. Sabah erkenden dönüyorum.
Yarın sabah avukatlarla görüşmemiz var. Hayır, Cristiano onun gitmesini istemiyordu. Ayrıca düğün için
geldin ve kalmak zorundasın. Ailemi yeniden zor durumda bırakmana izin veremem. Laurel onun son
sözlerini işitmemiş gibi görünmeyi tercih etti. Apansız çekip gitmesinin bu aileyi ne denli güç bir durumda
bıraktığını düşünmek ve bundan suçluluk duymak istemiyordu. Bu dünyada herkes kendini düşünüyordu. O
da önce kendini düşünmek zorundaydı, çünkü kendisini düşünecek başka hiç kimse yoktu, olmamıştı da...
Yapayalnızdı ve kendini üzecek her şeyden, her düşünceden uzak kalmalıydı. Toplantıda benim bulunmama
gerek yok. Senin bütün isteklerini onaylayacağım. Benim açımdan sorun yok.
Cristiano yatağa oturdu. Bana o kadar kızgınsan, kanımı kurutman için bu büyük bir fırsat.
Parayla hiçbir zaman işim olmadı, biliyorsun.
Hiçbir şey bilmiyorum, çünkü sen benimle hiçbir şey paylaşmadın. Seninle birlikte olmak, benim için bir
tahmin oyunuydu.
Laurel onu birçok ruh halinde görmüştü, ama ilk kez yorgun olduğunu fark ediyordu. Normalde o,
tanıdığı herkesten çok daha enerjikti.
Yeterince yanımda bulunsaydın, tahminlerde bulunmak zorunda kalmazdın.
O akşam yanında olsaydı, tahminlere hiç gerek kalmazdı, çünkü tüm duyguları apaçık ortadaydı...
Uçağım yarın sabah. Herhalde senin de en son isteyeceği şey, kız kardeşinin düğününde, eski karının
yanında olmasıdır.
Karımın, diye düzeltti Cristiano yumuşak ama kararlı bir ifadeyle. Eski kanm değilsin. Karımsın...
Çok yakında olacağım. Laurel onun bu kadar yakınında olunca, ağzından çıkanı kulağı duymuyordu.
Onun gözlerine bakmaya cesaret edemiyordu. Kazara ona dokunur diye, kımıldayamıyordu bile.
Nefesin düzeldi.
Evet. Artık partiye dönebilirsin.
Cristiano, Laurel’a uyaran bir ifadeyle baktı. Kanepede uyuyacağım. Kapıyı açık bırak. Bir şeye ihtiyacın
olursa da, seslen.
Laurel’ın boğazına bir yumru oturdu. Samimiyetle söylüyorum, bunu yapmana gerek yok. Lütfen git.
Onun böyleşine duyarlı davranmasını istemiyordu. Bu tür şeyler için artık çok geçti.
Yani artık bana kayıtsız davranmam için izin veriyorsun, öyle mi?
Evet, evet, kayıtsız, duyarsız
Onun farklı davranması Laurel’ın kafasını karıştırıyordu ki, bunu asla istemiyordu. Bu konudaki
kararlılığının devam etmesini istiyordu. Yine omzunu silkip, onun ne yapıp, yapmayacağını umursamadığını
göstermeye çalıştı. Bir koruma gibi davranmak hoşuna gidecekse, en azından benim kanepede yatmama izin
vermelisin.
Niye? Bilirsin ki, ben her yerde uyuyabilirim.
Doğruydu... Laurel bunu bilirdi... Yoğun toplantıların ve çalışmaların ardından çoğunlukla eve gelmeye
zahmet etmez ve ofiste uyurdu. Madem öyle, nasıl istersen onu yap.
Cristiano yatağın yanındaki lambayı kapatmaya davrandığında, Laurel onun koluna dokundu ve Bırak
açık kalsın, dedi. Saçma olduğunu biliyordu, ama karanlıktan nefret ediyordu. Her zaman ışık açık uyurdu.
Sadece Cristiano ile birlikte uyuduğu zamanlar karanlıkta kendini emniyette hissederdi.
Cristiano kaşlarını çattı. Bakışları LaureFın ruhunu okumak ister gibiydi. Birkaç dakika daha kalıp senin
gerçekten bir doktora ihtiyacın olup olmadığından emin olmak istiyorum, dedi ve sonra gayet sakin bir
tavırla ayakkabılarını çıkarıp, Laurel’ın yanma rahatça yerleşti.
Laurel onun bunu niçin yaptığını bilemiyordu. Artık evlilikleri bitmişti. İlişkileri bitmişti. Durum
böyleyken ne diye yanında kalıyordu? Ve bunu yapmak için neden bu kadar geç kalmıştı?
Yan yana, sessizlik içinde, birbirlerine yakın, ama hiç dokunmadan bir süre öylece oturdular.
Laurel krizin etkilerinden sıyrıldıkça, onun yanındaki varlığını daha fazla duyumsamaya başlamıştı.
Aralarındaki çekim dayanılmaz boyutlardaydı.
Laurel yavaşça başını çevirdi ve ona baktı.
Cristiano da başını çevirdi ve gözlerini Laurel’ın gözlerine dikti.
İkisinin de bakışlarını kaçırmaları gerekiyordu ama yapmadılar, yapamadılar...
Cristiano’nun eli usulca uzanıp, Laurel’ın çenesine dokundu. Onun alt dudağını okşayan parmağı
yumuşacıktı.
Genç adam başını eğerken o kadar yavaş hareket etmişti ki, Laurel onun bunu gerçekten yapmak isteyip,
istemediğini, anlayamadı. Ve onun dudaklarını, dudaklarının üstünde hissettiğinde, hemen başını çevirmesi
gerektiğini çok iyi biliyordu, ama yapamadı. İçinde, heyecan dolu bir beklenti filizlenmeye başlamıştı.
Birkaç saniye boyunca Cristiano’nun dudakları hafif dokunuşlarla yetindi, ama ardından teslimiyet ifade
eden bir iç çekişle, öpüşünü derinleştirdi.
Laurel’ın aklı başından gitmişti. Ne düşündüğünü, ne düşünmesi gerektiğini tamamen unutmuştu. Bu
öpüşün yarattığı duygularla başa çıkması mümkün değildi. Onun saçlarının arasındaki parmaklarının
sıcaklığını tüm vücudunda hissediyordu sanki...
İkisi de aradan ne kadar zaman geçtiğinin farkında değillerdi.
Ve birden Cristiano başını birden geriye çekerek, Hayır, dedi. Öpüşmeleriyle derinden sarsılmıştı.
Ancak Laurel’ın istediği bu değildi. Onu yeniden baştan çıkarmak istiyordu. Bu düşüncesinin, kendisine
tam anlamıyla ihanet etmek anlamına geldiğini çok iyi biliyordu ama kendine engel olamıyordu. Fırıl fini
dönen başını yavaşça geriye çekti.
Bu noktaya nasıl gelmişlerdi?
Zaten karmakarışık olan durumu, nasıl daha da karıştırmışlardı?
Cristiano birden ayağa fırladı. Haklısın. En iyisi yatmamız. Şayet doktora gereksinimin olursa, bana
seslenmen yeterli. Bunları söylerken Laurel’ın yüzüne bakmadı. Sonra da arkasını dönüp odadan çıktı.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
C ristiano beni dinliyor musun?
Cristiano başını çevirip şaşkınlıkla avukatına baktı ve söylediği tek bir sözü bile işitmediğini ancak o
zaman fark etti.
Villadan güneş doğarken çıkmış, sonra da biriken enerjisini boşaltmak için, hiç durmadan bir saat
koşmuştu. Ancak gerginliğini atamadığını fark edince, bu seferde yüzmüştü. Sonra da ofisine gidip,
elektronik postalarına göz atmıştı.
Ancak ne yaparsa yapsın, aklından Laurel’ı atamamıştı. Her ne kadar onu evlilik yeminlerine sadık
kalmayan kalpsiz bir sürtük olarak görmeye çalışmışsa da, gözlerinin önünde canlanan görüntü, kırılgan,
nefes almak için mücadele eden, yeniden kendisini gördüğü için strese giren, solgun, hassas bir kadındı. Her
durumda kriz yönetmeye alışık olmasına rağmen, onun nefes almak için verdiği çabayı görünce eli ayağına
dolaşmış, paniklemiş, aklından adadaki bütün doktorları çağırmak geçmişti. Tabi, bundan iki yıl önce
hamilelikte hafif krampların doğal olduğu konusunda kendisini ikna eden, o sersem dışındaki bütün
doktorları...
Cristiano öfke içinde derin bir soluk aldı, ama hissettiği suçluluk duygusu, kızgınlığını bile bastıracak
kadar yoğundu. Önceliği nasıl olup da işine vermiş ve o anlaşmayı, Laurel’ın sağlığına tercih etmiş-
ti. Laurel’ın ve bebeklerinin... İşlerinin o sırada kritik bir safhada olması, davranışını mazur gösteremezdi.
Beyninde binlerce soru dolaşıyordu, ama yanıtların evliliğinin şu an geldiği noktaya bir katkısı olmayacaktı.
Aklına takılan en önemli sorular; Laurel’ın astımı-nın neden bu kadar ilerlemişti? Ayrıldıkları süre boyunca
bu tür krizler geçirmiş miydi? Onun çocukluğundan beri astımının olduğunu biliyordu. İlk tanıştıklarında
Laurel’ın kendisiyle ilgili anlattığı pek az şeyden biri de buydu... Stresin onun astımını tetikleyici bir faktör
olduğunu biliyordu.
Ve önceki akşama bakılacak olursa, stres altındaydı...
Onun kriz geçirmesinde kendi rolü olduğunu düşününce, eliyle yüzünü sıvazladı. Onu havaalanında
gördüğünden beri kendine hâkini olamamış, iğneleyip durmuştu. İlişkileri bitmiş, üzerinden iki yıl geçmişti
ama Cristiano onu uçağın merdivenlerinde gördüğü andan beri, bu düşünceyi kafasından atamamıştı.
O benim karım... O benim karım...
Laurel’ı karşılayana dek, kendini medeni bir adam olduğu konusunda ikna etmişti. Yani bir Sicilyalı
erkek ne kadar olabilirse, o kadar... Ancak son yirmi dört saat boyunca, genlerindeki en ilkel dürtülerin
ortaya çıkmasına engel olamamıştı. Kıskançlık... Evet, kıskançlık bütün benliğini sarmış, her bir hücresine
nüfuz etmiş, düşüncelerini uyuşturmuştu...
Onun gitmesini istemiyordu...
Onun içinde kendisinin olmadığı bir yaşam kurmasını istemiyordu...
Avukat boğazını temizledi ve masanın karşısından elindeki dosyayı Cristiano’ya uzattı. Sana belgeleri
yollamıştım. Fakat bildiğim kadarıyla mal paylaşımı konusuna hiç değinmemiştik.
Para umurumda bile değil.
Oh... Öyleyse bu konuda şanslısın. Çünkü karşı tarafın da herhangi bir talebi yok. Cario çantasından bir
başka dosya daha çıkardı. Karşı tarafın avukatı, düzenlemeyi yaptığımız takdirde hiçbir itirazlarının
olmayacağını belirtti.
Cristiano başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. Kendisiyle hiçbir ilişkisinin kalmamasına,
bu kadar mı istekliydi? Bu
kadar mı nefret ediyordu? Ne cevap verdin adama?
Kadına. Avukat kadın. Ona Sicilya’da çiftlerin boşanabilmeleri için üç yıl ayrı yaşamalarının gerektiğini
açıkladım. Bugünkü görüşme aslında bir formalite. Karşılıklı konuşabilmek için bir fırsat. Özellikle de iki
yıldır hiç görüşmemiş olduğunuz hesaba katılırsa.
Konuşmak mı?
Laurel’la ne zaman konuşabilmişlerdi ki? Elini şakaklarına götürdü. Sinsi ağrı azalacağına artıyor gibiydi.
Laurel’a bir sürü suçlama yöneltmişti ve o da her zamanki bildik tepkileriyle karşılık vermiş, aralarına daha
kalın duvarlar örüp, o da suçlamalarını yöneltmişti. En ateşli suçlamalarından biri de, kendine fazla
güvenmesi ve onu duygularını açığa vurma konusunda ikna edip, ardından da en ihtiyaç duyduğu anda onu
yüz üstü bırakmış olmasıydı. Bu sözleri hâlâ kulaklarında yankılanıyordu...
Doğruydu... Onu hayal kırıklığına uğratmıştı... İhtiyacı olduğu anda yüz üstü bırakmıştı... Bu konuda
haklıydı... Peki, kendisinin düşüncesizce aldığı yanlış bir karar, onun evliliklerini bu şekilde bitirmesini
haklı çıkarır mıydı?
Cristiano beynini zorlayan düşüncelerden kurtulmak istercesine ayağa kalkıp, pencereye gitti. Dünyadaki
milyonlarca kadın kendinden ve duygularından söz etmeye bayılırken, nasıl olup da tüm bunları reddeden
bir kadını seçmişti ki?
Bebeğini kaybetmek onu mahvetmişti ve bu konuda konuşmaya dayanamıyordu. Daha doğrusu hiç bir
konuda konuşmak istemiyordu.
Tamam, Cristiano büyük bir hata yaptığını kabul ediyordu, ama Laurel da affetmek için hiçbir çaba sarf
etmiyordu... Çiçekler, mücevherler, döktüğü diller... Hiç birine dönüp bakmamış, tüm sözlerine kulaklarını
tıkamış ve bavulunu topladığı gibi çekip, gitmişti...
Tamam, hata yapmıştı, ama bu affedilemez bir hata mıydı?
Laurel mesaj yollamış ve Dani’ye yardım ettiği için, bu toplantıya gelemeyeceğini belirtmiş, dedi Carlo
olabildiğince anlayışlı bir ses tonuyla. Ama bugün bir şekilde bu kâğıtları imzalamasını sağlayacağım.
Boşanma kâğıtlarını düğünde mi imzalayacaktı?
Cristiano olanlara inanarmyordu... Düğünün hemen ertesi günü Sardunya’ya uçmak için pilotunu
bilgilendirmişti. Buradan ve Laurel’dan olabildiğince uzaklaşacak, beynini rahatlatacaktı. Carlo’ya döndü.
Ne gerekiyorsa yap, dedi boğuk bir sesle. Benim düğün hazırlıklarıyla ilgilenmem gerekiyor.
Cario gülümsedi. Çiçekleri ve beyaz midillileri görünce bir peri masalına adım attığımı sandım. Tam da
Dani’ye göre bir düğün...
Kız kardeşim sonsuza dek sürecek mutluluklar konusunda takıntılıdır.
Karısı ise tam tersine, sürekli mutluluğa inanmazdı.
Birden aklına, Laurel’m düğünleri süresince nasıl da şaşkın olduğu geldi. Sürekli kendisine dokunmuş ve
sanki gerçek olup, olmadığını kontrol etmişti. Eline, yüzüne... Bu gerçekten oluyor mu, yoksa rüya mı
görüyorum der gibiydi... Ona bakıp, hayatında daha mutlu bir gelin görmediğini düşünmüş ve onu mutlu
ettiği, güven duyduğu tek insan olmayı başardığı için, kendini bulutların üstünde hissetmişti.
Ne kadar da çabuk yere inmişlerdi...
Her şey ne kadar da çabuk berbat olmuştu...
Laurel’ın mutluluğu ne kadar da kısa sürmüştü...
AMükemmel görünüyorsun, diyen Dani bir adım geriye çekilip, Laurel’ı süzdü. Çok güzel görünüyorsun
Güzellikle alakam olmadığını ikimiz de biliyoruz ama yine de teşekkür ederim. Asıl sen muhteşem
görünüyorsun. Laurel arkadaşının duvağını düzeltti. Mükemmel bir gelin oldun. İnsanlar gözlerini senden
alamayacaklar. Şimdi... Hazır mısın?
Oh, kesinlikle. Ya sen?
Elbette. Hadi çıkalım.
Laurel derin bir nefes aldı ve sadece bir düğün, diye düşündü. Düğün töreni ve düğün yemeği...
Dayanabilirdi. Cristiano yokmuş gibi davranırsa dayanabilirdi. Kapıya doğru yürüdü.
Dani birden onu durdurdu. Dur, beni bekle. Seni bu elbiseyle görünce, Cristiano’nun ne tepki
göstereceğini görmem lazım.
Hiç vazgeçmeyeceksin, değil mi?
Uğraşmaya değer bir şeyse hiçbir zaman vazgeçemem canım. Onu hâlâ sevdiğinden adım gibi eminim.
Ayrıca Cristiano seni böyle görünce tutulup kalacak, eminim.
Laurel sanki yüzüne bir yumruk yemiş gibi sarsıldı.
Onu hâlâ seviyor muydu?
Sonra güçlükle de olsa toparlandı. Hadi gel. Kendi düğününe geç kalacaksın.
Konuyu değiştirme.
Konu sensin! Bu senin düğün günün! Dani hadi, damadı bekletme.
Laurel, Dani’nin arkasında iki yüz konuğun önüne çıktığında, kendini meşgul etmek için, gelinin uzun
duvağıyla ilgileniyordu. Cristiano’ya bakmadığı için elbisesiyle ilgili ne düşündüğünü göremeyecekti. Zaten
o da ailenin en büyük erkeği olarak kendisine bakamayacak kadar meşgul olmalıydı. Allahtan duvak çok
uzundu da, Dani hareket ettikçe düzeltilmesi gerekiyordu. Böylece şu ana dek konuklara bakması
gerekmemiş, büyük bir ciddiyetle yapması gereken işe odaklanmıştı.
Ve tabi bir anda Cristiano’nun annesiyle burun buruna gelmeyi hiç beklemiyordu.
Francesca Ferrara normalde herkese sıcak davranan, anaç bir kadındı. Sicilyalı bütün kadınlar gibi
çocuklarına tapardı. Laurel’ı da en büyük çocuğunun tercihine saygı duyarak, bağrına basmıştı. Ancak
elbette artık her şey değişmişti. Oğlunu yüz üstü bırakan gelinine düşmanca bir ifadeyle baktıktan sonra,
Demek geldin, dedi.
Sadece düğün için. Merak etmeyin, yann dönüyorum.Allahtan tam o anda tören başladı ve Laurel kayın
validesinin muhtemelen pek hoş olmayacak sözlerini duymak zorunda kalmadı. Konukların kendisine
merakla baktığının farkındaydı ama baş nedime olarak görevini yerine getirmeye kararlıydı. Kimse yokmuş
gibi davranabilirdi... Bunu başarabilirdi...
Dani evlilik yemini ederken, Laurel bütün bedeninin tir tir titremesine engel olamıyordu. Düğününde
kendisi de aynı şeyi yapmamış mıydı? Ne kadar da mutluydu! Bunun bir rüya olmadığına ne kadar
da zor inanmıştı. Daha doğrusu Cristiano inandırmıştı. Tören başlar başlamaz, papazın şaşkın bakışları
arasında duvağını açmış ve iki eliyle yüzünü tutup, her şeyin gerçek olduğunu inandırmak istercesine sıcacık
öpmüştü.
Cristiano kalbini çalan tek erkekti... Tek erkek... Oh, hayır... Gözlerinin yandığım, yanaklarının
ıslandığım hissediyordu. Ağlıyor muydu? Aceleyle yanaklarını sildi. Nasıl böylesine kontrolünü kay-
bedebilmişti? Neyse, herhalde insanlar fark etmemişti. Gelinle damada yoğunlaşmış olmalıydılar... Sakin
olmalıydı. Bu kadar dayandıktan sonra, biraz daha katlanabilirdi. Boğazındaki yumru gittikçe büyürken
öylece dikiliyor, arkadaşının bir yüzüğüne, bir sevdiği adama bakışını izliyordu. Şu an yapmak istediği tek
şey, söylenenleri işitmemek için kulaklarını tıkamaktı. Cristiano görüş alanındaydı ve ona bakmamak için
mücadele ediyordu. Acaba o da şu an kendisi gibi o da cehennemi mi yaşıyordu? O da acı çekiyor muydu?
C ristiano’nun sözleri kulaklarında yankılandı.
Yüz yıllardır ailemin kullandığı minik kilisede yan yana durduk ve sana bir söz verdim. iyi günde, kötü
günde... Hastalıkta, sağlıkta...
Her kelimesi, her vaadi yüreğine işlemişti. Ancak sonuç ne olmuştu? Onca söz nereye gitmişti?
Laurel, Dani ile Raimando’nun ellerini çabuk tutmaları için dua ediyordu. Bu düğün bir an önce
bitmeliydi. Buradan bir an önce çıkmalıydı. İnsanların önünde kendini küçük düşürmekten korkuyordu.
Villaya gitse, elektronik postalarına baksa, ya da ağırlık falan kaldırsa normale dönerdi. Ancak buraya, bu
ortama daha fazla dayanamayacaktı ve kendini ele vermesi an meselesiydi. Ve sonun da daha fazla
dayanamayıp, Cristiano’ya baktı.
Bakışları buluştu.
Cristiano sanki düşüncelerini okurmuş gibi bakıyordu ve Laurel onun neler söylediğini işitiyordu sanki.
Biz de böyle sözler verdik... Biz de böyle mutluyduk... Ve sen her şeyi mahvettin...
Laurel güçlükle başını çevirip gelinle damada odaklanmaya çalıştı. Öpüşüyorlardı. Kalbinin yerinden
oynadığını sandı.
Bundan sonrası tam bir işkence gibiydi.
Laurel bitmek tükenmek bilmeyen fotoğraf çekimlerine, tebrik konuşmalarına tahammül etti. Nihayet
bütün gözlerin gelinle damatta olduğundan emin olunca da, tebrikleri kabul eden Cristiano’yu son kez izledi.
Ne kadar da yakışıklıydı. Gözleri, yüzünün ifadesi ne kadar da anlamlıydı. Bu gezegende başka hiçbir erkek
onun kadar özel görünemezdi. İçini çekti... Bu onu son görüşüydü. Eninde sonunda bir şekilde bitecekti.
Aslında böyle biteceği en başından belliydi. Birlikte devam etmeleri mümkün değildi. Bebek olmasa başka
bir sorun çıkacaktı ve yollan aynlacaktı...
Laurel birden Cristiano’nun dönüp kendisine baktığını fark etti. Sanki onu izlediğini hissetmişti. Kaşları
çatılmıştı. Sanki Laurel’ın yüzünde gördüğü bir şey onu şaşırtmış gibi bakıyordu.
Laurel kalp atışlarının hızlandığını hissetti. Yoksa kendini ele mi vermişti? Yüzünün nasıl göründüğünü
bilmiyordu ki... Üst üste yutkundu. Gülümsese miydi acaba? Başarabilir miydi?
Neyse ki Cristiano küçük nedimelerden biri bacaklanna sarılınca, bakışlannı Laurel’dan ayırdı ve kızı
kucağına aldı. Çocuğun söylediği şeylere yanıt veriyordu.
Tam sırasıydı işte. Sessiz sedasız ortadan kaybolabilirdi. Yanna kadar beklemeyecekti. Hayır, riske
girmeye hiç gerek yoktu. Bu gece bir uçak bulacağından emindi.
Neler oluyor Laurel?
Laurel, önüne dikilen Santo’yu görünce birden şaşırdı. Onun yüzüne bakmamaya çalıştı. Santo’yla
uğraşmaya hiç niyeti yoktu. Bir an önce uzaklaşmalıydı. Yalnız kalmaya ihtiyacım var.
Santo’nun önünden çekileceği yoktu. Laurel’ın yüzüne dikkatle baktı. Sen ağlıyor musun yoksa? Peki,
ama neden? Doğrusu merak ettim.
Güneşe fazla bakmış olacağım.
Öyle mi? Niçin gidiyorsun?
Laurel başını kaldırıp Santo’nun yüzüne baktı ve aklına gelen ilk şeyi söyledi. Çünkü buraya gelmek
çılgmcaydı. Boşanma ve düğün birlikte yapılacak şeyler değil.
Bence de. Bir ara seni izledim. Dani evlilik yeminini ederken, sanki bıçaklanmış gibi bir ifaden vardı.
Laurel birden başının döndüğünü hissetti. Ferrara’lar gerçekten insanların düşüncelerini okuma konusunda
uzmanlaşmışlardı. Yemin sırasında kendini tam da öyle hissetmişti. Bir evliliği bitirmek hüzünlü bir iş...
Benim gördüğüm kadarıyla evliliğinin bitişine hüzünleniyor gibi bir halin yoktu.
Tanrı aşkına! Niçin zorluyordu? Niçin yalnız bırakmıyordu? Laurel, Santo’yu itip geçmemek için kendini
güçlükle tutuyordu.
İkinize de neden bunu yapıyorsun Laurel? Hâlâ ona âşık olduğun çok açık.
Hayır, değilim. Laurel’ın ayaklarının altından yer kaymıştı sanki.
Hayatımda birine bakmamak için bu kadar çok çaba sarf eden başka birini görmedim. Cristiano’ya
bakmamak için ne denli uğraştığından söz ediyorum. Ona baktığın takdirde âşık olduğunu anlamasından mı
korktun? Elbette birbirinizin düşüncelerini okuyorsunuz, değil mi? Cristiano bu konuda benimle dalga
geçer, bir gün benim de onun seninle paylaştıklarını paylaşacağım bir kadın bulacağımı söyleyip dururdu.
Laurel başının fınl fınl döndüğünü hissetti. Kendi aşk hayatınla ilgilensen iyi edersin Santo. Lütfen
benimkini de bana bırak. Laurel bunları söyledikten sonra dönüp gitmek istedi.
Santo onu durdurdu ve Laurel, dedi ağır ağır. Yaptığın şey kardeşimi mahvetti. Her gün güçlükle yataktan
kalktığım gördüm. Seni kaybetmek onun için oksijensiz kalmak gibiydi. Kardeşim sen onu terk edip
gittikten sonra, doğru dürüst nefes bile alamadı.
Laurel de nefes alamamıştı. Şimdi de alamıyordu. Göğsü sıkışmıştı. Ciğerleri yanıyordu. Santo...
Komik olan ne, biliyor musun? İkinizi birlikte görene dek, ben aşka inanmazdım.
Laurel hızla kolunu ondan kurtardı ve koşmaya başladı. Çok az zamanı kalmıştı. Eşyalarını toplayıp
villadan ayrılmak için birkaç dakikası vardı. Hızlı hareket etmeli, Cristiano arkasından gelmeden
ayrılmalıydı.
Bütün bunlara son vermek için sadece birkaç dakikası vardı...
Gökyüzü kızıldan, kadife siyahlığına dönüşmüş, yıldızlarla donanmıştı. Romantizme ve mutlu sonlara
inanılacak en doğru zaman olmalıydı...
Ama Laurel ikisine de inanmazdı...
Her şey bitmişti...
Bir an önce gitmesi gerekiyordu...
-BEŞİNCİ BÖLÜM-
TERASIN kuytu bir köşesinde duran Cristiano, karısıyla, erkek kardeşinin konuşmalarını izliyordu.
Kucağındaki çocuğun söylediği şeylere otomatik yanıtlar verdi, sonra onu arkadaşlarıyla oynamaya teşvik
ederek yere bıraktı.
Aklı Laurel’daydı. Düğün boyunca o yokmuş gibi davranmaya karar vermişti. Kişisel olarak yaşadığı
cehennemi kız kardeşinin mutlu gününe yansıtmamaya kararlıydı. Fakat Santo bir ara kendisini dürtüp
Laurel’ın yüzündeki ifadeyi işaret edince, onun da kendisiyle aynı duygular içinde olduğunu fark etmişti.
Onun gözlerinin dolduğunu görmek de, fazlasıyla şaşırtmıştı. Onun çılgın ve yoğun aşk günleri boyunca bir
kez bile ağladığını görmemişti. O tanıdığı en kuvvetli kadındı...
Yanına git, diye fısıldadı Santo. Yoksa her an çekip gidebilir.
Cristiano bir an bunu düşündü ama sonra, Kafası karışık, diye mırıldandı.
Bütün kadınların kafası karışıktır. Onları anladığımı söyleyemem ama bildiğim bir şey var... Santo
garsonun servis ettiği bir kadeh şampanyayı aldı. Şayet aşk diye bir şey varsa ki buna ikinizi evlenirken
gördüğümde inanmıştım, bu kadın seni seviyor. Kımılda.
Konuklarla ben ilgilenirim.
Cristiano donup kalmıştı, az önce onun yüzündeki ifadeyi unu-tamıyordu.
Bunun mantığı yoktu...
İstediği bu değil miydi? O zaman niçin o kadar üzgün görünüyordu? Kendisine karşı hiç bir duygusu
kalmamışsa, niçin bu kadar üzülüyordu?
Cristiano şakaklarını yavaşça ovdu. Kontrolünü kaybetmişti. Laurel ne kadar yalanlarsa yalanlasın,
kendisini sevmişti ve sevmekten de deli gibi korkmuştu. Duygularına teslim olmaktan korkmuştu... Bu kadın
affetmekten korkuyordu, çünkü yeniden güvenmekten korkuyordu...
Müzik canlandı... Konuklar konuşup, gülüşüyorlardı. Hatta dans etmeye başlayanlar bile vardı...
Laurel ortada görünmüyordu.
Birden Santo’nun sözleri aklına gelen Cristiano, ne yapacağını biliyordu. Doğruca villaya yöneldi. Yol
birden ne kadar da uzamıştı. Villaya ulaşır ulaşmaz hızla içeriye girdi. Kapıyı çarptı.
Laurel gözleri korkuyla açılmış bir halde yatak odasından çıktı.
Cristiano tam o sırada küçük valizin yatağın üstünde kapatılmış olduğunu gördü. Santo haklıydı.
Gidiyordu. Kan beynine sıçramıştı. Demek birkaç dakika geç kalsa, gitmiş olacaktı. Cristiano daha fazla
dayanamadı ve onu tuttuğu gibi duvara yapıştırdı.
Şimdi kaç bakalım. Şimdi kaç da görelim güzelim.
Cristiano burnundan soluyordu.
Laurel onun ne sinirlendiğini anlamıştı. Gözleri korku dolu bir halde, Neyin var senin, diye sordu.
Hiçbir yere gitmiyorsun.
Senin bu maço tavırlarından bıktım artık. Çekil yolumdan.
Yalan söyleme. Benim kadar sen de istiyorsun, diyen Cristiano onu öpmeye başladı. Bunca zamandır ona
dokunmamaya nasıl dayandığına şaşıyordu. Laurel uyuşturucu gibiydi. Bir defada insanı kendine esir eden
bir uyuşturucu... Onu bırakmayacaktı. Hayır, boşanmak istemiyordu. Karısını geri istiyordu. Onu sonsuza
dek de bırakacak değildi.
Laurel onun öpüşüne karşılık vermeye başlamıştı. Cristiano karısını öpmeye devam ederken onu
kucakladığı gibi yatağa yatırıp üstüne uzandı. Bu kez itiraz etse bile aldırmayacaktı. Yüzünü ellerinin
arasına alıp uzun uzun öptü. Şimdi söyle, diye fısıldadı. Beni sevmediğini şimdi söyle.
Laurel olanlara inanamıyordu. Cristiano aklını başından almıştı. Baştan çıkarmıştı... Kendisi de hiç itiraz
etmemiş, hatta karşılık bile vermişti. Ve sonunda iki yıldır kendisine düşünmeyi bile yasakladığı şeyleri
yapmış, onunla sevişmişti... Hâlâ her yanı sızlıyordu ve tatlı bir uyuşukluk içinde olduğuna inanamıyordu.
Kımıldama, dedi Cristiano.
O zaman sen kımılda, çünkü nefes alamıyorum.
Benimle konuşmanı sağlamadan kımıldamaya niyetim yok.
Hava almaya ihtiyacım var.
Korkak.
Korkak mı?
Hayır, değildi. Birçok insanı psikolojik açıdan yıkacak bir hayattan olabilecek en az zararla çıkmış ve
yoluna devam etmişti. Yıkılmamıştı. Hayatın seçimlerden ibaret olduğunu öğrenmişti ve en iyi seçimleri
yapma konusunda uzmanlaşmıştı.
Peki, o halde Cristiano ’nunyatağında ne işi vardı ?
Oldukça çekici birisin Cristiano, hiçbir kadın bu gerçeği inkâr edemez. Zaten az önce yaşanalar da bunun
bir göstergesi.
Farkındayım, dedi Cristiano gülümseyerek. Nasıl hissediyorsun?
Sersem gibi.
Sersem değilsin, sadece küçük bir yalancısın. Çünkü beni seviyorsun.
Çok kibirlisin. Dünya senin etrafında dönüyor sanıyorsun ama yanılıyorsun.
Senin açından bakılınca benim etrafımda dönüyor. Kabul et. Cristiano onu hareket edemeyeceği kadar
sıkı tutuyordu.
Bırak beni yoksa canını yakacağım.
Güçlüsün ama ben daha güçlüyüm, dedi Cristiano onunla fiziksel temasın yarattığı sarsıntıyla mücadele
ederken. Niçin bizden vazgeçtiğini anlat bana. Neden bana bağırıp, çağırmakla yetinmedin?
Çünkü yetinmek istemedim. Bencil alçağın biriydin ve hayatımın geri kalanını seninle geçirmek
istemedim. Anlaşamıyorduk. Korkunç iyi anlaşıyorduk. Birlikte muhteşemdik. Cristiano’nun dudakları,
onun dudaklarının üstündeydi.
Nefesleri birbirine karışıyordu.
Bencil bir alçak olabilirim ama seni seviyorum.
Laurel yüreğinin eridiğini sandı. Cristiano hep bunu yapardı. Her zaman Laurel’m dengesini bozacak
sözleri bulurdu. Eminim, atlatırsın.
Cristiano hafifçe gülerken, dudaklarını Laurel’ın dudaklarına dokundurdu. Az önce ismimi sayıklarken de
böyle söyleyebilir miydin?
İğrençsin.
Sadece dürüstüm. Aynı şeyleri hissettiğinden eminim. Aramızda olanlar mücadele etmeye değer, aksi
halde burada olmazdım. Cristiano’nun eli, Laurel’ın çenesini sıkıca tuttu. Söyle. Seni seviyorum, de.
Az önce seviştik diye mi? Süper tekniklerinin beyin yıkama görevi de mi görmesi gerekiyor? Fiziksel bir
şeydi Cristiano. Yaşadıklarımıza duygusal anlamlar yükleme.
Cristiano küfrederek doğruldu. Parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. Konuştuğunda ses tonu ne denli
hayal kırıklığına uğradığım ele veriyordu. Sen insanı çıldırtırsın...
Sen de. Laurel böyle söylemişti söylemesine ama Cristiano’nun uzaklaşması, içinde tarifsiz bir boşluğa
yol açmıştı. Hep böyle uyurlardı. Birbirlerine sımsıkı sarılarak... Hayatı boyunca hiç kimseye böylesine
dayanmamıştı, onunla birlikte olduğu sürece kendisini yaşamı boyunca ilk kez güvende hissetmişti. Onunla
birlikte olduğu dönemde en fazla geceleri sever olmuştu. Geceleri ilk kez kendini savunmaktan vazgeçmiş,
bundan rahatsızlık duymamıştı.
Cristiano çıplaklığına aldırmadan ayağa kalktı. Niçin kadınlar
her şeyi korkunç bir drama dönüştürürler?
Laurel onun neden söz ettiğini anlamak için dönüp yüzüne baktı. Cristiano bitkin görünüyordu.
Tamam, ben bir hata yaptım. İki elini yana açmıştı. İfadesinde çaresizlik vardı. Laurel bunun özür dileyen
bir ifade olduğunu düşündü. Yanında olmalıydım ama olmadım. Bunun oldukça kötü bir durum olduğunu
kabul ediyorum, ama bunun her şeyin sonu olmasını kabul edemiyorum. İlişkimiz gayet iyi giderken, tek bir
hata yaptım diye paylaştığımız onca şeyi bir kalemde silmen normal mi?
En azından bir hata yaptığını kabul ediyorsun. Sanırım bu bir başlangıç.
Cristiano ona dikkatle baktı. Sanki nasıl etkisiz hale getireceğini anlamaya çalıştığı bir bombaya bakar
gibi... O kadar üzüleceğini bilseydim farklı hareket ederdim, ama Karayipler’deki anlaşma oldukça kritik bir
aşamadaydı.
Kritik mi?
Laurel o akşamı düşünmeden edemedi. Hastane odasında... Yapayalnız... Cristiano’nun neler olduğu,
neler yaşadığı hakkında hiçbir fikri yoktu. Demek abarttığımı düşünüyorsun. Kocasının işini kendisine
tercih etmesini anlayışla karşılayan SicilyalI bir eş gibi davranmam mı gerekiyordu?
Tanrı aşkına! O otel bizim en büyük başarılarımız, en büyük gurur kaynaklarımızdan biriydi ve o gün o
toplantıda bulunmasaydım, bir daha anlaşma sağlayamazdık.
Hâlâ işinin her şeyden önemli olduğunu söylüyorsun ve anladığım kadarıyla, hâlâ o gün doğru seçimi
yaptığını düşünüyorsun. Yine söylediğim her şeyi çarpıtıyorsun.
Çarpıtılan bir şey yok. Her şey son derece açık...
Her neyse... Oldu, bitti ve her şey geçmişte kaldı. Artık geçmişi konuşmanın bize bir faydası yok.
Yaşadıklarımız yüzünden kendini yiyip bitirmediğini öğrenmek içimi rahatlattı. Vicdan azabıyla dolu
uykusuz geceler geçirmeni istemezdim.
Cristiano derin bir nefes aldı. Benim söylemeye çalıştığım şey, enerjimizi boşa harcamamamız... Çünkü
ne yaparsak yapalım olanlari değiştirenleyiz.
Doğru. Ancak geçmiş, gelecekte nasıl davranmamız gerektiği
konusunda iyi bir göstergedir. Buna hatalardan ders almak deniyor. Tabi bu senin pekiyi olmadığın bir
konu, çünkü güçlü egon görüş alanını engelliyordun Laurel bunları söyledikten sonra yataktan fırladı ve
yerde duran valizini aldı. Cristiano’nun şaşkınlıkla kendisini izlediğinin farkındaydı, ama umurunda bile
değildi. Neredeyse mücadeleden vazgeçmek üzere olduğuna inanamıyordu.
Ne yapıyorsun sen?
Buradan gitmeye çalışıyorum. Zaten sen bir mağara adamı gibi gelip, seksi bir silah gibi kullanmadan
önce de yapmaya çalıştığım şey buydu.
Seksi silah olarak kullanmak mı? Tanrım! Bunu nasıl söylersin? Aramızda yaşananları nasıl böylesine
küçümsersin? Olsa olsa sen, kendini içine hapsettiğin kabuğunu kırmaya teşvik etmişimdir.
Ben o kabuğu, kendimi senin gibi insanlardan korunmak için geliştirdim.
Seni sevdim ben. Ve hâlâ seviyorum. Cristiano sesinin boğuklaştığını hissetti. Sonsuza dek sana
bağlandım, ama bunun senin için hiçbir anlamı yokmuş.
Beni hiçbir zaman sevmedin Cristiano. Sen meydan okumayı, kovalanmayı, zafer kazanmayı seversin...
Belki de senin peşinden koşmayan tek kadın oluşumu, paradan, statüden etkilenmeyişimi sevmişsindir,
bilemiyorum. Ancak bildiğim tek şey var ki, o da bana karşı olan hislerinin aşk olmadığı, çünkü senin tek
aşkın işindir. Ve hiçbir şey seni bir iş anlaşması kadar mutlu edemez.
Cristiano gözlerini Laurel’m gözlerine dikti. Seni sevmiştim. Ama sen korktun. Çünkü sen birine
bağlanmaktan, birine güvenmekten, sırtını birine dayanmaktan korkuyorsun. İşte senin sorunun bu... Bu da
seni deli ediyor, değil mi? Çünkü sen, sana ihtiyaç duymayan biriyle birlikte olamazsın... Yanında seninle
eşit şartlara sahip birini görmeye dayanamazsın... Senin birlikte olacağın kadın, sana bağımlı olmalıdır ki,
kendini üstün ve güçlü hissedebilesin... Gerçekten bunlan düşündüğüne inanmıyorum.
Laurel onu duymamış gibi davranmayı yeğledi. Sözleri bitme-
mişti. İşte tam da bu nedenlerle, benim de sana bağımlı olmamı sağlamaya çalıştın. Bunun içinde beni önce
kabuğumu kırmaya zorladın, sonra da yapayalnız ve savunmasız bıraktın. Tanrım! Senden nefret ediyorum.
Peki, çekip gideceğine tüm bunları niçin o zaman bana söylemedin? Bu sence de korkakça bir davranış
değil mi? Kaçmak korkakça bir davranış değil mi?
Yaşamak için gitmem gerekiyordu...
Seyahatten döndüğümde, sana destek olmaya hazırdım ama sen tamamen içine kapanmıştın. Söylediğin
tek şey, Seni terk ediyorum, olmuştu.
Laurel gözlerini kapattı. Hislerini anlatacak kelimeleri bulamıyordu. Söylenecek başka bir şey yoktu.
Tişörtünü ve kot pantolonunu eline aldı ve Uçağım bir saat sonra, dedi konuşmanın bittiğini anlatan bir
tavırla.
O halde bir yolcusu eksik kalkacak, diyen Cristiano’nun ses tonu, herkesi olduğu yere çivileyecek kadar
sertti.
Ama Laurel üstünü giymiş, şimdi de ayakkabılarını giymeye çalışıyordu. O uçağa bineceğim. Ve eğer
beni durdurmaya kalkarsan polis çağınnm. Bunları söylemişti ama hiçbir polis şefinin Ferrara’lara karşı
çıkmayacağından da emindi. Boşanma işlemleri sürüyor. Bu sabah Carlo’yla görüştüm ve imzalamamı
istediğin her şeyi imzaladım.
Bunun konumuzla ilgisi yok.
Yok mu? Laurel tişörtünün içinde kalan saçlarını çabuk hareketlerle çıkarıp omuzlarına attı.
Cristiano hiç kımıldamadan onu izliyordu. İtalyan yasalarına göre boşanmanın gerçekleşmesi için çiftlerin
üç yıl ayrı yaşadıklarını kanıtlamaları gerekli.
Laurel birden başının döndüğünü hissetti ve bu duruma Cristiano’nun dudaklarına kayan bakışlarının mı
yoksa sözlerinin mi neden olduğunu anlayamadı. Sen neden söz ediyorsun?
Biraz önce ayrılamayacağımızı açık bir şekilde kanıtlamamış olsaydık bile, seni boşamayacaktım zaten...
Cristiano’nun sesi çok kararlıydı.
Laurel kalbinin küt küt attığını hissetti. Etkileyemeyeceğin hiç kimse yok, değil mi? İstediğin an,
istediğini yaparsın. Ve seni terk ettiğim için, benden nefret ediyorsun.
Sen de, istediğin anda yanında olmak yerine, bir toplantıya katıldım diye benden nefret ediyorsun. Yani
ikimiz de hatalar yaptık. Zaten evli olmanın anlamı da, böyle hatalar yapıldığında bunları tamir etmek ve
ileriye gitmektir. Bizim yapmamız gereken de bu... Laurel ona bakmamaya çalışıyordu. Öfkeden her yanı
titriyordu. Tanrım! Bu adam ne kadar da kendini beğenmişti. İstediği anda, istediği şeyin hemen
gerçekleşeceği ve geçmişin bir anda silineceğini sanıyordu.
İlerleyebileceğimizi sanıyorsun, öyle mi? Senin o gün neler olduğuyla ilgili en küçük bir fikrin bile yok.
Laurel konuşurken göğsünün daraldığını hissediyordu. O günü anımsamak istemiyordu. Neler hissettiğimi
biliyor musun?
Cristiano’nun soğuk bakışları birden yumuşadı. O zaman anlat bana. Neler hissettiğini şimdi anlat. Hiçbir
şeyi içinde tutma.
Laurel bavulu yere attı. Sancıyla başladı, dedi cılız bir sesle. Bu konuşmayı yapmasının hiç
gerekmeyeceğini sanmıştı. Kendi kendime bunun normal olmadığını söyleyip duruyordum. Seni aradım,
ama sekreterin rahatsız edemeyeceğini söyledi. Tamam, ona ısrar etmediğim için hatalı olabilirim... Sonra
doktoru aradım, ağrı kesici almamı ve yatıp bir süre dinlenmemi söyledi. Dediğini yaptım ama sancım
artmaya devam etti. Sicilya’da tanıdığım hiç kimse yoktu. Annen ve Dani, Roma’da, Carlo ise seninle
birlikte Karaipler’deydi. Yalnızdım ve korkmuştum.
Cristiano damarlarındaki kanın çekildiğini hissediyordu. Gözlerini Laurel’m solgun yüzünden
ayıramıyordu.
Seni tekrar aradım ve bu kez çok ısrarcı davrandım. Sekreterin seni bana bağladı. Kanamam olup,
olmadığını sordun ve ben de olmadığını söyledim. Sonra sen doktorumu aradın ve siz ikiniz, kendi aranızda
konuşup, sonunda benim çok evhamlı bir kadın olduğuma karar verdiniz.
Cristiano başını iki yana salladı. Bu doğru değil.
Laurel onu hiç duymamış gibi devam etti. Sonra beni arayıp, o
istediğin şeyi, karşındakine yaptırmak istediğin de kullandığın ses tonunla, sana güvenmemi söyledin. Ben
de güvendim... Ama yine de o doktora pek güvenmediğimi ve içimde kötü bir his olduğunu da söyledim. Ne
kadar korktuğumu da söyledim... Hayatımda ilk kez birine, bir şeyden korktuğumu söylemiştim... İlişkimiz
boyunca ilk kez, kendimi sana tam anlamıyla teslim etmiştim... Ve sen telefonu kapatıp, toplantına devam
ettin.
Cristiano’nun yüzü bembeyaz olmuştu. Emin ol ki, çok kritik bir toplantıydı...
Benim için de öyleydi. Ve sözlerin halen kulaklarımda çınlıyor.
Şimdi kapatmam gerekiyor ama işimi bitirir bitirmez seni arayacağım, merak etme bir şeyin kalmayacak.
Seni rahatlatmaya çalışıyordum ve...
Hayır, sen sadece kendini rahatlatmaya çalışıyordun. Hemen eve gelmemek için, kendini haklı çıkarmaya
çalışıyordun. Benim evhamlı biri olduğum konusunda kendini ikna etmeye çalışıyordun. O zamana kadar
senden, bir kez bile olsun bir şey istememiş olduğumu aklına bile getirmiyordun. Kısacası umurunda bile
değildim... Bütün bunlardan sonra sakın bana aşktan söz etme. Bebeğimizi kaybetme riski olmasaydı bile,
karının senden ilk kez yardım istemesi eve dönmen için yeterli olmalıydı. Sana o kadar güvenmiştim ki...
Giderek daha da paniğe kapıldım ve dayanamayarak seni yeniden aradım, ama sen telefonunu kapatmıştın.
Şimdi sakın bana evliliğimizi, benim bitirdiğimi söyleme, çünkü telefonunu kapatarak, sen çoktan
evliliğimizi bitirmiştin.
Cristiano taş kesmiş gibiydi. Bana böyle hissettiğini söylememiştin.
İyi. Şimdi söyledim işte. En kötüsü de ne biliyor musun? İlk kez birine inanmış, güvenmiş ve hayatımın
hatasını yapmıştım. Oysa kendi başımın çaresine pekâlâ bakabilirdim. Zaten sonunda da öyle yaptım ve
kafamı toplayıp, hastaneye gittim.
Hastaneye mi gittin? Cristiano’nun sesi titremişti. Aslında bu işin göründüğünden çok daha farklı
olduğunu biliyordu, ama hiç eşelememişti.
Evet. Ne doktorum, ne de kocam bana inanmamış olsalar da, ben yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu
anlamıştım.
Bunu bana söylemeliydin. Cristiano kendi kendine konuşur gibiydi.
Nasıl? Ulaşılamayan telefonunla mı? Telefonunu açmaya zahmet ettiğinde ise, her şey olup bitmişti.
Yardım istedim, etmedin. Korktuğumu söyledim, dönmedin. Ne yapacaktım? Oturup gelmen için dua mı
edecektim? Ve sonrasında da, ağlayıp, sızlayıp, senden merhamet mi dilenecektim?
Laurel, çocukluk ediyorsun.
Hayır... Ben her zaman yaptığımı yaptım... Başımın çaresine baktım... Ben hayatımın hiçbir döneminde
çocukça davranmadım, davranamadım... Çünkü ben, hep bir yetişkin gibi davranmak zorundaydım...
Yetişkinler zor durumlardan kaçarak kurtulmazlar.
Laurel şaşkınlıkla onun yüzüne baktı. Tanrım! Hiç anlamıyorsun değil mi? Boşuna nefesimi tüketiyorum.
Konuşmadığımdan şikâyet ediyordun, ama asıl sorun şu... Ben konuşuyorum, ama sen dinlemiyorsun. Senin
aşk anlayışın buysa, çok teşekkür ederim, ben almayayım... Sonra da cep telefonunu çıkarıp, bir taksi
çağırdı. Ona vurmamak, tekmelememek, kafasına bir şey fırlatmamak için kendini güç tutuyordu.
Cristiano derin bir nefes aldı. Konuşmamız bitmeden, bu odadan çıkamazsın.
Sen öyle san.
Basta! Yeter artık! Cristiano’nun beti benzi atmıştı. Bir kadının bebeğini düşürmesinin ne kadar sarsıcı ve
travmatik bir olay olduğunun farkındayım. Bebeğimiz kaybettiğimiz için, ben de elbette çok üzüldüm, ama
bu olayı belli bir mantığa oturtmak zorundaydım. Bu tür olaylar her zaman olur. Annem iki bebeğini
kaybetmişti... Ardından üç sağlıklı çocuk doğurdu. Zaten bizim sorunumuz senin düşük yapman değil,
evliliğimiz... Ve eğer bunu çözebilirsek, başka çocuklarımız olur.
Laurel bir heykel gibi durmuş, onun yüzüne bakıyordu. Bir insan, nasıl olur da başkalarının duygularına
bu denli kayıtsız kalabilirdi?
Başka çocuklarımız olmayacak Cristiano.
İlk korunmasız ilişkimizde hamile kalmıştın. Şimdi de hamile kalmış olabilirsin. Biraz önce...
Hayır olamam. Bu mümkün değil.
Ama düşük yapmak...
Ben düşük yapmadım.
Cristiano’nun kaşları çatıldı. Laurel’ın ne dediğini anlaması zamanını almıştı. Ama...
Dış gebelikti. Eğer hastaneye gitmiş olsam, şu an hayatta olmayabilirdim. Doktorların söylediği buydu...
Beni hemen ameliyata alarak, hayatımı kurtardılar. Laurel, Cristiano’nun yüzünü daha önce hiç böyle
görmemişti. Kâğıt gibi bembeyazdı ve sanki nefes almakta güçlük çekiyor gibiydi. Onu bu kadar kontrolsüz
bir halde hiç görmemişti. Sanki bayılacakmış gibi olduğu yerde sallanıyordu ve ağzından tek sözcük
çıkmıyordu.
Cristiano birden ellerini yumruk yaparak, Bana söylemeliydin, diye bağırdı. Söylemeliydin.
Bunun için yanımda olman gerekirdi. O zaman doktorlar bunu sana söylerlerdi... Tabi bir daha çocuk
sahibi olamayacağımı da söylerlerdi... Yani artık, benden sana fayda yok. Laurel hızla bavulunu kavradı.
Beni rahat bırak artık Cristiano, dedi kapıya yöneldi. Sana söyleyeceğim başka bir şey kalmadı.
~ ALTINCI BÖLÜM ~
C r ISTIANO çarpılan kapının ardından öylece bakakaldı.
Arabanın gittikçe uzaklaşan motor sesini dinlerken, beyninde sürekli aynı sözler yankılanıyordu.
Laurel ölecekti... Laurel ölecekti...
Telefonunu kapatıp, o toplantıya girdiği sırada, sevdiği kadın ölümle buru burunaydı... Nasıl bu kadar
düşüncesizce davranabil-mişti?
Neden sonra yerinden kımıldayabilecek gücü bulduğunda, başı dönüyor, midesi bulanıyordu. Hemen
kendine gelmeliydi. Duşa girdi ve soğuk suyu açtı. Gözlerinin önünden, Laurel’ın bir hastane odasındaki
yapayalnız görüntüsü gitmiyordu. Tanrım! Laurel hayatta bir tek kendisine güvenmişti, ama onun hayal
kırıklığına uğratmıştı.
Telefon... Telefon etmek zorundaydı...
Banyodan çıktı ve yatak odasına gidip telefonunu aradı. Kafasını toplayamıyordu... Pantolonunun
ceplerini kontrol etti... Telefonu yoktu... Panik haldeydi...
Peki, neden hastaneden kendisini aramamışlardı?
Tam bu sırada ceplerini yokladığı ceketinin ceplerinin birinden, telefonu kayıp, yere düştü.
Kırılmıştı... Hayatındaki her şey gibi, telefonu da paramparça
olmuştu... Ve bütün bunların suçlusu kendisiydi...
Çabucak üstünü giydi.
Telefon kırılmıştı, ama halen çalışıyordu. Tamam, tüm bu olanlar için üzülmeyi daha sonraya
bırakmalıydı... Sürekli ileriye bakılması gerektiğini söyleyen, hayatın önceliklere göre yaşanması gerektiğini
söyleyen kendisi değil miydi? O halde dikkatini önceliklerine vermeliydi... Laurel o uçağa binip,
kendisinden olabildiğince uzaklaşmak niyetindeydi...
Ve onu durdurmak zorundaydı!
Gömleğinin düğmelerini doğru dürüst ilikleyemeden villadan çıktı ve arabasına atladı. Hızla gaza
basarken arkasında bir toz bulutu bırakmıştı. Çılgınca davrandığının farkındaydı. İşte Laurel sonunda
yapacağını yapmış ve çıldırmasını sağlamıştı. Daha önce hiç yapmadığı şeyleri yapıyordu... Evlilikleri de
böyle olmamış mıydı? Oysa Laurel’la tanışana dek, bekâr olmaktan son derece memnundu.
Santo, New York Maratonu için çalıştırıcı olarak Laurel’ı tutmuştu. Sonra da zaman içinde aralarında bir
arkadaşlık oluşmuş ve Santo yeni yaptıkları spor merkeziyle ilgili onun görüşlerini almak istemişti.
Ve Cristiano onu görür görmez vurulmuştu...
Laurel ofisine girmiş ve gayet sakin bir tavırla, merkezin maketindeki bütün kusurları birbiri ardına
söylemişti.
Tenkitlere hiç alışkın olmayan Cristiano ise, onun bu tavrı karşısında, şaşkına dönmüş, ancak kısa bir
süre sonra onun kendinden başka kimseye güvenmediğini ve hiçbir şeyden korkmadığını öğrenmişti.
Kaybedecek hiçbir şeyi yokmuş gibiydi...
Cristiano arabasını park etti ve hızla terminal binasına girdi. İçersi çok kalabalık ve gürültülüydü. Burada
onu bulması mümkün değildi. Tam danışmaya gidip, anons yaptırmaya karar vermişti ki, birden Heathrow
Havaalanı uçuşu için oluşturulmuş kuyruğun sonlarında bir yerlerde, pırıl pırıl parlayan kumral bir
atkuyruğu gördü.
Laurel.
Laurel sıcaktan yapış yapış bir halde bankodaki kadına biletim
uzattı. Mümkünse koridor tarafında bir yer alabilir miyim? Pencereden dışarı bakmak istemiyordu. Kitap
okumak ve Sicilya’yı aklından çıkarmak istiyordu. Tek bir gözyaşı bile dökmemişti. Bunu sonraya
bırakacaktı. Şimdi, olabildiğince çabuk bir şekilde Sicilya’yı terk etmeye odaklanmıştı. Birden, birinin
kolunu sıkıca tuttuğunu fark ederek, yerinden sıçradı.
Senin bana söyleyecek bir şeyin kalmamış olabilir, ama benim sana söyleyecek çok şeyim var.
Uçağım kalkıyor. Dinleyecek zamanım yok.
Ben de o uçağa binersem, bol bol zamanın olur.
O zaman ben başka uçağa binerim. Sen bana duymak istediğim hiçbir şeyi söyleyemezsin.
Dinlemeden bilemezsin.
Kendini savunacaksın. Her zaman yaptığın gibi... Savunulamayacak bir şeyi savunmam.
Sıradaki kadınlardan biri derin bir iç geçirerek, hayranlıkla Cristiano’ya bakıyordu.
Sonunda mükemmel biri olduğundan kuşku duymaya mı başladın yoksa? Tanrım! Bu ne büyük bir adım.
Berbat biriyim.
Laurel’ın duymayı beklediği sözler bunlar değildi. O anda Cristiano’nun buruşmuş pantolonunu,
düğmelerinin yansını iliklediği gömleğini fark etti. Bu bir şeyi değiştirmez Cristiano. Şimdi evine dön. Seni
istemiyorum.
Bana özür dilemem için bir şans ver.
Laurel başını iki yana salladı.
Madam buyurun lütfen, dedi bankodaki görevli ve Laurel’a pasaportuyla, biniş kartını uzattı.
Ve Cristiano hızla uzanıp, pasaportu ve kartı kadının elinden kaptı. İnsanları engellemeyelim. Gel başka
bir yerde konuşalım. Konuşacak bir şeyimiz yok.
O zaman burada yaparım.
Neyi?
Cristiano onu kendine çektiği gibi, öpmeye başladı.
Laurel kurtulmaya çalışsa da başaramadı. Ve sonunda bedeninin
isteklerine teslim oldu. Cristiano mis gibi kokuyordu. Bunu düşünmemesi gerektiğini biliyordu ama elinde
değildi. Neden sonra Cristiano başını geriye çektiğinde, Bu bir özür dileme değil, diye mırıldandı, başka ne
söylemesi gerektiğini bilemeyerek.
Biliyorum. Ama beynim çalışmıyor. Makul davranamıyorum. Mi dispiace... Üzgünüm. Bebeğimiz için de
üzgünüm. O gün, o hastane odasında yapayalnız kaldığın için de... En çok yanında olmam gerektiği bir
anda, yanında olamadığım için çok üzgünüm. Seni dinlemediğim için, konuşmaya zorlamadığım için de...
Özür dilemem gereken o kadar çok şey var ki, nereden başlayacağımı bilemiyorum.
Laurel ağlamamak için kendini güçlükle tutuyordu. Cristiano’yu itip, Artık çok geç, dedi.
Ti amo. Seni seviyorum Laurie. Niçin inanmadığını biliyorum ama bu seni sevdiğim gerçeğini
değiştirmiyor.
Kes şunu.
Hayır, söylemeye devam edeceğim çünkü bu doğru. Düşüncesiz, beceriksiz alçağın tekiyim, ama seni
seviyorum. Seni o kadar çok seviyorum ki, sensiz bir hayata nasıl katlanabileceğimi düşünmek bile
istemiyorum.
Katlanırsın. Daha önce başardın.
Cristiano başını iki yana salladı. Bu doğru değil. İki yıl boyunca uyanık olduğum her saatimi işe verip,
acımı hafifletmeye, unutmaya çalıştım. Sensiz yaşadım denmez, angela mia. Sadece çalıştım.
Benimle birlikteyken de bunu yapıyordun zaten. Sadece geceleri görüşürdük.
Bana geri dön... Her şey değişecek... Değişeceğim... Söz veriyorum..
Sen değişemezsin Cristiano. Bir telefon gelir ve ben öncelik listenin en altına yerleşirim, sen de çekip
gidersin. Her zaman olduğu gibi...
Asla... Ben dersimi aldım artık... Benim önceliğim artık sensin... Bunu hiç bir şey değiştiremez... Ben
değiştim artık...
Değişemezsin.
Bir şans ver, kanıtlayayım.
İnsanlar bir anda değişemezler Cristiano. Sen yarışmayı ve kazanmayı seversin. Zaten burada olma
sebebin de, beni kaybetmeyi kabullenememiş olman... Sen hiç bir şeyi kaybetmeye dayanamazsın. Ama
kaybettin işte... Hem de sonsuza dek.
Cristiano’nun yüzü mermer gibi ifadesizdi. Seni kaybedemem. Tanrım! Kaybedemem... Tamam, korkunç
davrandım, hatalıyım ama bize bir şans tanı lütfen. Telafi edeceğim...
Laurel onun tuzağına bir daha düşmektense ölmeyi tercih ederdi. Bir an önce bu adadan ayrılmak
zorundaydı. Özür dilediğin için teşekkür ederim. Bu benim için çok değerli. Ve gerçekten söylediğin kadar
üzgün ve pişmansan, beni hayatıma devam edebilmem için yalnız bırakırsın.
Cristiano yeniyetme bir delikanlı gibi çaresiz hareketlerle ceplerini karıştırdı ve sonunda kadife bir kutu
çıkardı. Sana bir hediye almıştım.
Laurel kutunun şekline baktı ve hafifçe içini çekti.
Elmas kolye...
Her kavgadan sonra elmas bir kolye hediye ederdi. Sekreterinin seçtiği, Cristiano’nun hiçbir duygusunu
yansıtmayan, kocaman elmas bir kolye. Hoşça kal Cristiano.
Hayır! Cristiano panik içinde kutuyu açtı.
Kutuda paslı bir anahtar vardı.
Bu da ne böyle?
Bu, iki yıl önce senin için aldığım bir hediyeydi.
Tam bu sırada Laurel’ın uçuşu anons ediliyordu...
Cristiano anonsu duymazdan geldi. Bir geleceğimiz olmadığına karar vermeden önce, bu anahtarın ne işe
yaradığını görmeni istiyorum.
Laurel elini uzatıp, anahtarı aldı. Bir bahçe kapısı anahtarına benziyordu.
İşten başka bir şey düşünmediğimi söylüyorsun, ama benimle gelirsen sana aksini ispatlarım. Bana
yeniden güvenmekte güçlük çekmeni anlıyorum, ama Sicilya’da birkaç hafta daha kalırsan sana göstermek
istediğim bir şey var.
Laurel anahtarı avucunda sıkıca tuttu. Yumuşamaya başladığına
inanamıyordu. Bir anahtarın ne önemi vardı? Fakat Cristiano böyle-sine ısrar ederken ona karşı koyması
mümkün müydü? Hayatı boyunca pişmanlık duymaktansa, onun bu teklifini kabul mü etmeliydi? Haftalarca
kalacağıma söz veremem, dedi sonunda. Ama bu anahtarın neyi açtığını göstermene yetecek kadar
kalacağım.
Cristiano derin bir nefes aldı. Zoru başarmıştı. Karısını geri almak için yakaladığı bu fırsatı çok iyi
değerlendirecekti. Eğilip Laurel’ın bavulunu aldı, elini tuttu ve çıkışa yöneltti. Düğmelerini iliklemek hâlâ
aklına gelmemişti.
Laurel arabaya bindiğinde doğru şeyi yapıp yapmadığından emin değildi. Paslı bir anahtar neyi
değiştirirdi ki? Cristiano’nun ısrarcılığına gelince, buna alışık değil miydi sanki? Elde etmek istediği bir şey
olduğunda hep böyle ısrar eder, tüm çekiciliğini kullanırdı. Nereye gidiyoruz?
Sürpriz.
Sürprizlere bayıldığımı söyleyemem. Hem önce eve gidip üstünü değiştirmen gerekmiyor mu? Komik
görünüyorsun. Laurel böyle söylemişti söylemesine ama Cristiano’nun görünüşünün komik bir yanı yoktu.
Aksine insanın aklını başından alacak kadar seksi görünüyordu.
Ne giydiğim umurunda mı? Hem ne fark eder? Cristiano bunları söylerken gözlerini Laurel’ın
gözlerinden ayırmamıştı.
Laurel onun gözlerinden bakışlarını alamadı. Seksle paçayı sıyıracağını sanıyorsan yanılıyorsun.
Aklıma bile gelmedi. Cristiano ne gülmüş ne de flört etmeye kalkmıştı. İfadesi oldukça ciddiydi.
Tam bu sırada araç telefonu çaldı.
Bundan daha kötü bir zamanlama olamazdı.
Laurel onun telefona yanıt vermesini bekledi.
Cristiano telefonun tuşuna dokundu ve kapattı.
İmparatorluğunun başı dertte olabilir. Yanıtlasana.
Umurumda bile değil, diyen Cristiano, uzanıp Laurel’m elini tuttu. Bunu yapamayacağımı sanıyorsun
ama yanılıyorsun. Sana evliliğimizi her şeyden daha çok önemsediğimi kanıtlayacağım. Laurel onun bu
sözleriyle yatışacağına, daha fazla paniğe kapıldı.
Cristiano dediğini yapsa bile, ne fark ederdi ki? Geçmişe bir sünger çekseler bile, artık birlikte bir
gelecekleri yoktu. Artık her şey değişmişti. Hiç bir şey onun düşündüğü kadar kolay değildi artık... Bir
anahtarın büyüsüne kapılarak, tüm sorunlarını unutamazdı. Sırf şu an bu arabada yanında oturuyorum diye
affedildiğini sanma.
O kadar kolay affedilmeyi beklemiyorum.
Bu anahtar neyi açıyor, söyler misin?
Cristiano’nun dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. Hemen söyleyemem. Bu avantajı iyi
kullanmalıyım. Sonunda seni ne kadar çok sevdiğimi göstermek için bir şans elde ettim.
Laurel onun biçimli dudaklarına baktı. Ne kadar da kolayca kendini ifade edebiliyordu. Hiçbir şeyi
gizlemeye gerek duymuyor, öyle açıkça ne düşünüyorsa söylüyordu. Doğru ya da yanlış... Bu adam çok
farklıydı. Kendisi ise aylarca o iki kelimeyi ağzından çıkaramamıştı. Avucunun içindeki anahtara dikkatle
baktı. Kendi kendime bunu yapmayacağıma dair söz vermiştim. Ne söylersen ya da yaparsan yap fikrimi
değiştirmeyecektim.
Laurel’ın şu an yapmaya çalıştığı tek şey, kendini daha fazla acı çekmekten korumaya çalışmaktı, ama
becerememişti. Ve işte onun arabasında, onun deri koltuğunda, aralarındaki karşı konulmaz çekim gücüyle
mücadele ederek oturuyordu. Cristiano elini bıraksa, belki daha sağlıklı düşünebilirdi ama bırakmıyordu.
Onun, dokunuşlarının kendisinde yarattığı fırtınaların farkında olduğundan emindi. Bana niçin tekrar
denemem gerektiğiyle ilgili bir neden söyle.
Çünkü başka bir şansı hak ediyorum. Çünkü ilişkimiz uğrunda savaşılmayı hak ediyor. Çünkü sana
tapıyorum. Sensiz yaşamam mümkün değil. Sensiz nefes alamıyorum. Ayrıca aramızdaki şey çok özel
Laurie.
Laurel artık tartışmak için çok geç olduğunun farkındaydı. Cristiano çoktan gaza basmış ve havaalanı
trafiğinden uzaklaşmıştı. Böylece buraya gelirken olmasından en çok korktuğu şey gerçekleşmişti ve ne
kadar kabul etmeye yanaşmasa da ona bir şans vermişti. Oysa sonları yoktu. Cristiano, Sicilyalı olmasa belki
sorun olmazdı ama SicilyalIydı... Ve SicilyalIlar için bir aile kurmak her şeyden daha önemliydi.
~ YEDİNCİ BÖLÜM ~
C ristiano gaza yüklenerek ve büyük bir ustalıkla yoğun sabah trafiğinden hızla uzaklaştı.
Laurel kendi kendine gülümsedi. En az onun kadar hız yapmayı severdi. Zaten onun araba kullanışını
izlemeye bayılırdı. Her şeyinde olduğu gibi, araba da kullanışında da eksi bir yan bulurdu.
Cristiano bir ara dönüp Laurel’a baktı ve gülümsedi. Merak etme, dedi. Senin güvenliğini tehlikeye
atmam.
Nereye gidiyoruz?
Bu bir sürpriz...
Peki, daha önce gittiğim bir yer mi?
Pek sayılmaz.
Laurel onun bir açıklama yapmayacağını anlayınca başını geriye yasladı ve manzarayı izlemeye koyuldu.
Etna Yanardağı’na doğru gidiyoruz. Yoksa beni kratere atıp, sonsuza dek kurtulmayı mı düşünüyorsun?
Cristiano hafifçe gülerek gözlerini devirdi. Bir konuda haklısın. Gerçekten de Etna’ya gidiyoruz.
Sicilya’nın bu bölgesini hep sevmişimdir.
Biliyorum. Artık otobandan çıkmışlar ve dağa tırmanışa geçmişlerdi.
Yoksa Taormina’ya mı gidiyoruz? Laurel’ın bunu sorarken kalbi ağzına gelmişti. Beni Taormina’ya mı
götürüyorsun? Taormina halaylarının bir kısmını geçirdikleri yerdi ve oranın romantizmi başını
döndürmüştü. Hayatında bu kadar güzel bir yer görmemişti.
Taormina turistik bir bölgeydi... Eşsiz bir manzarası vardı. Yüzyıllardır şairlerin, yazarların ilham aldığı,
Akdeniz’e uzanan kayalıklar üzerinde, tam bir ortaçağ kasabasıydı.
Denizden esen meltem saçlarını dalgalandırıp, bedenini serinletirken Laurel’m sesi titredi. Aynı otele mi
gidiyoruz?
Hayır. Güven bana.
Deniyorum.
Deneme... Güven... Cristiano başka bir şey söylemedi.
Laurel ise bir yanı uçurum olan virajlı yoldan geçerlerken nefesini tuttu.
Sicilya dağlarla denizin mükemmel bir uyumla buluştuğu eşsiz bir yerdi ve şimdi de dağa oyulmuş Teatro
Greco’dan geçiyorlardı. Burası antik Yunanlılardan kalma, Sicilya’nın en önlü arkeolojik bölgelerinden ve
Laurel’ın görmüş olduğu en baştan çıkarıcı yerlerinden biriydi.
Taormina’yı arkalarında bıraktıklarında, Laurel hayal kırıklığına uğradı. Demek başka bir yere
gidiyorlardı.
Nihayet Cristiano arabayı heybetli bir demir kapının önünde durdurdu. Havayı portakal ve limon
ağaçlarının kokusu sarmıştı. Laurel bir an gözlerini kapatıp, muhteşem Akdeniz havasını soludu. Buraya
gözleri kapalı gelse bile, Sicilya’da olduklarım anlardı.
Anahtarı çıkarır mısın?
Laurel onun sesini duyunca gözlerini açtı ve demir kapılara baktı. Anahtar bu kapıyı mı açıyor?
Dene bakalım.
Laurel arabadan çıktı. Güneş ortalığı kavuruyordu. Londra’nın sisli havası için giydiği kot pantolonu,
Akdeniz iklimi için hiç de uygun değildi. Bunalmış bir halde kapıya yöneldi ve anahtarı kilide soktu. Kapı
kolayca açıldı.
Cristiano arabayı kapıdan geçirdi.
Ve Laurel şaşkınlıkla tekrar arabaya bindi. Nereye gidiyorlardı?
Zeytin ve badem ağaçlarının arasındaki yoldan ilerlediler.
Laurel bu kez de mimoza ve yasemin kokularını duyumsadı ve dönüp Cristiano’ya baktı, ama onun
yüzünden bir şey okumak mümkün değildi.
Nihayet araba durdu...
Ve Laurel’ın şaşkınlık içinde, Bu bir şato, dedi.
Vicario Şatosu’na hoş geldin. Doğu bölümü on ikinci yüzyılda bir manastır olarak inşa edilmiş, ama
sonraları Sicilyalı bir prens oradaki rahipleri kovup, o kısmı metreslerine ayırmış.
Begonvil hevenkleri duvarları sarmış balkonlardan sarkıyordu.
Kimin şatosu bu? dedi Laurel şaşkınlığı sürerken.
Bizim. Cristiano bunu söyledikten sonra arabadan indi ve birdenbire iki Doberman ona doğru koştu.
Laurel heyecanla arabadan indi. Bu köpekleri evlendiklerinde birlikte almışlardı. O zamanlar minicik
yavruydular ve Laurel’a o kadar bağlıydılar ki, her yere onunla gider, hiç sözünden çıkmazlardı. Diz çöküp
kâh gülerek kâh ağlayarak Rambo’yla, Terminatör’ü sevdi. Üstü başı bir anda toz toprak içinde kalmıştı ama
hiç aldırmadı. Tanrım! Sicilya’dan kalbi o kadar kırık ayrılmasının bir nedeni de, bu köpekleriydi.
Cristiano onların bu buluşmasını gülümseyerek izliyordu. Onları hiç sormamıştın.
Cesaret edemedim. Onları çok özlemiştim. Onları sattığını ya da başka bir şey olduğunu duymak
istemedim.
Onları satmam mümkün değildi. Evini görmek ister misin?
Evini...
Laurel yavaşça ayağa kalktı. Burada mı yaşıyorsun? Ne zaman aldın?
Sen gitmeden önce almıştım, ama tadilat yapılması gerekiyordu. Sana sürpriz yapacaktım.
Ben buradayken mi?
Sana armağanım olacaktı. Taormina’yı ne kadar sevdiğini görünce bu bölgede bir yer aradım. Sahibini
satmaya ikna etmem, on sekiz ayımı aldı. Tadilatlar sürerken de sen gittin. Cristiano bunları
söyledikten sonra elini uzattı.
Laurel elini onun eline bırakıp bırakmama konusunda kararsızdı. Bu çok büyük bir adım olmaz mıydı?
Henüz kendini hazır hissetmiyordu ama kısa bir süre düşündükten sonra elini uzattı.
Cristiano derin bir nefes aldı ve Laurel’ın elini sımsıkı tuttu. Nasıl buldun?
Laurel başını kaldırıp şatoya baktı. Cristiano’nun zenginliği bugüne dek umurunda bile olmamıştı. Onun
satın alacağı hiçbir şeyin kendisini heyecanlandırmayacağını düşünürdü ama bu şato hayallerinde bile
göremeyeceği kadar güzeldi. Bir cephesi tepesi karlarla kaplı Etna Yanardağı’na, diğer cephesi de Naxos
Koyu’na bakıyordu. Terasın önünde kocaman, yonca şeklinde büyük bir havuz vardı.
Yüzmeyi ne denli sevdiğini biliyorum, dedi Cristiano onun nefesini tutmuş havuza baktığını görünce.
Burada yaşayacağımızı mı düşünmüştün?
Evet, en azından yılın bazı dönemlerinde. Özel sığınağımız olmasını istemiştim.
Sığmak mı? Laurel serseme dönmüştü. Cristiano’nun kendisini bu kadar düşündüğünü öğrenmek
sersemlemesine neden olmuştu. Evlilikleri süresince Cristiano’yu hep iş kolik olmakla suçlamıştı ama şimdi
o bitmez tükenmez çalışma saatleri arasında karısının seveceği bir yuvanın yapımıyla uğraştığını
öğreniyordu ve onunla ilgili düşünceleri ister istemez değişiyordu. Yine de bu adamın aklını çelmesini
istemiyordu. Yavaşça ondan uzaklaştı. Aklından neler geçiyor? Lütfen anlatır mısın? Onun bu şatoyu
birlikte yaşamaları için yapmış olmasını elbette takdir ediyordu. Ancak Cristiano burasını gelecekte
oluşturacakları, kalabalık bir aile için planlamış olmalıydı. Çocuklarının zeytin ve portakal ağaçlarının
arasında koşturacağını, havuzda birbirlerine şakalar yapacaklarını hayal etmiş olmalıydı.
Ve bütün bunlar, Laurel’ın acısını çok daha dayanılmaz hale getiriyordu.
Öğle yemeklerin ı, terasın gölge tarafında yediler.
Köpekler Laurel’m ayaklarının dibinde yatmış, gözlerini ondan ayırmıyorlardı.
Cristiano, bir anlamda bu köpeklerden pek de farklı bir durumda olmadığını düşündü. Laurel’m aklından
geçenleri biliyordu. Ancak konuyu onun açmasını ve onu zorlamadan kendini ifade etmesini istiyordu. Ama
aralarındaki sessizlik bir süre sonra dayanılmaz bir hal alınca, zararsız bir konu seçerek, Son iki yılı nerede
geçirdin? dedi.
Londra’daydım.
Senin için banka hesabına yatırdığım paralara hiç dokunmadın. Paranla hiçbir zaman ilgilenmedim
Cristiano.
Ama her şeyime ortak olduğunu biliyordun.
Laurel başını kaldırıp onun yüzüne baktı. Senin etrafın sürekli senden bir şeyler bekleyen insanlarla
çevrili. Şimdi tutmuş benim istemememden mi şikâyet ediyorsun?
Evlenirken sana bakacağıma dair yemin etmiştim.
O yemin maddi anlamlar içermiyordu.
Cristiano içini çekti. Onu ihmal etmiş olması her zaman aralarında sorun oluşturacak ve Laurel bunu hiç
affetmeyecekti. Onun ne denli zor bir çocukluk geçirmiş olduğunu biliyordu. Gerçi Laurel fazla aynntıya
girmemiş, kendisi de fazla üstelememişti. Ancak şimdi, Laurel’ın bu kadar içine kapanık olmasına neyin ya
da nelerin sebep olduğunu öğrenmek için dayanılmaz bir istek duyuyordu. Cristiano’nun telefonunun tiz zili
sessizliği bozdu.
Cristiano otomatik olarak telefonuna uzandı ama birden durakladı. Eli donmuştu sanki.
Telefon çalmaya devam ederken Laurel kaşlarını kaldırdı.Yanıt vermeyecek misin?
Hayır.
Allahtan telefon birkaç sefer çaldıktan sonra susmuştu.
Bir daha çalarsa lütfen cevap ver, dedi Laurel. İçin içini yiyor biliyorum.
Hayır, Laurel yanılıyordu...
Cristiano hayatında ilk kez ikisi dışındaki hiç kimseyi, hiçbir şeyi önemsemiyordu. Hayatım verdiği
şirketi çökse bile umurunda değildi
Telefon yeniden çalmaya başladığında, Laurel onun güzel gözlerine bakıp, ne düşündüğünü anlamaya
çalıştı ve Yanıt ver, diye üsteledi. Sonra kimin aradığını ve ne kadar para kaybettiğini düşünmekten kendi
kendini yiyeceksin.
Merak ettiğim şey bu değil, dedi Cristiano yavaşça. Laurel’ı ne denli hayal kırıklığına uğratmış olduğunu
şimdi daha iyi anlıyordu. Onu deli gibi sevdiğini nasıl kanıtlayacaktı?
Nereye gideceğimizi kimseye haber verdin mi? Belki de insanlar aramaya çıkmışlardır.
Muhtemelen. Cristiano korumalarının panik içinde kendisini aradıklarını tahmin edebiliyordu. Ne kadar
saçma sapan bir yaşam kurmuştu böyle... Belki de sadece...
Evet. Ara onları Cristiano. Senden işi bırakmanı falan istemedim. Ben de birazdan maillerimi kontrol
etmek niyetindeyim. Senin çalışma azmine saygı duyuyorum. Ben de çalışıyorum. Sorun bu değil. Daha
doğrusu bu değildi.
Telefon yeniden çalmaya başladı.
Şayet seni biraz olsun rahatlatacaksa, şunu söylemeliyim Laurie, diye mırıldandı Cristiano. Sana
yaptıklarım için kendimden nefret ediyorum.
Yapmadıkların için demek istiyorsun herhalde.
Onlar için de.
Güzel. Düşüncesiz ve duygusuzdun.
Cristiano başım iki yana salladı. Bir dakika konuşacağım, dedi telefonun susmayacağını anlayarak. Santo
arıyor. Her şeyle onun ilgilenmesi gerektiğini söyleyeceğim.
Telefonuna ne oldu öyle?
Sana yetişmeye çalışırken düşürdüm.
Oh Tanrım! Oldukça stresli bir sabah geçirmiş olmalısın. Cristiano’nun yüzünde acı bir gülümseme
belirdi. Hayatının en stresli sabahı olduğunu söylese bile yaşadıklarını tam manasıyla ifade edemezdi.
Bana yetişemeseydin ne yapacaktın?
Bir İngiltere turu yapacaktım. Ne kadar sürerse sürsün... Ve
seni bulup geri getirecektim.
Hiçbir şey için söz vermedim Cristiano. Sadece kısa bir süre için kalmaya razı oldum. Laurel çalmaya
devam telefona bakıp, Yanıt versen iyi olacak. Yoksa Santo seni öldürüp, bir yerlere attığımı falan sanacak.
Cristiano yavaşça telefonu aldı ve Laurel’dan gözünü ayırmadan açıp, Santo’ya son birkaç saattir
yaptıklarım özetledi.
Benden kurtulup kurtulmadığını merak etmiş olmalı, dedi Laurel, Cristiano kardeşiyle konuşmasını
bitirince.
Hâlâ seni sevdiğimi biliyor.
Bunu onayladığını sanmıyorum.
Seni sevmek için kimsenin onayına ihtiyacım yok.
Benden nefret ediyor Cristiano. Annen de öyle. Ailenin nefret ettiği gelinim ben. Bunları dert
etmeyeceğini söyleme sakın. Burası çok güzel ama ilişkimiz bir kez bozuldu ve düzeltmemiz mümkün değil.
Bunları düşünme. En sevdiğin yerde birkaç gün kafam boşalt. Hiçbir şey düşünme. Akşam seni yemeğe
götüreceğim.
Giyecek bir şeyim yok.
Cristiano güldü. Laurel’ın sorunu sadece bu kadınca kaygıysa, gelişme kaydediyorlar demekti. Şatoda bir
sürü giysi var.
Laurel kaşlannı kaldırdı. Odanda kadın giysileri mi var? Odamızda, diyerek düzeltti Cristiano gülmemek
için kendini zor tutarak. Laurel kıskanıyordu. Bu muhteşem bir ilerlemeydi. Sana almıştım. Bu da
sürprizlerimden biriydi. Hamile kaldığını öğrendiğimiz günün ertesinde sen Londra’ya gitmiştin. Ben de
alışveriş yaptım, amacım seni doğrudan buraya getirmekti.
Ama bunun yerine Karay ipler’e gittin ve görüşemedik bile. Cristiano yavaşça başını salladı. Evet. İşte
pişman olmasını gerektirecek bir şey daha çıkmıştı.
Londra’ya giderken arkamdan geleceğini düşünmüştüm, dedi Laurel birdenbire. İstediğimden değil ama
öyle sanmıştım. Niçin gelmedin?
Cristiano da kendisine bu soruyu milyonlarca kez sormuştu. Galiba gururum incinmişti. Beni terk etmeni
hazmedememiştim. Pek
çok hayati önemde hatalar yaptım Laurie. Lüten bana bu hatalarımı tamir etmem için bir şans ver.
Laurel gözlerini tabağına dikmiş düşünüyordu. Birden başını kaldırıp, Kasabaya yürüyelim mi, diye
sordu. O eski dükkânları ve oranın canlılığı özledim.
Cristiano derin bir nefes aldı. Bir an Laurel’ın ayağa fırlayıp, havaalanına gitmek isteyeceğinden
korkmuştu.
Nasıl istersen, dedi Cristiano onun gözlerinin içine bakarak. Ama önce şunu netleştirelim. Bir daha
bebeğimizin olmayacak olması, umurumda bile değil.
Laurel’ın gözleri dolmuştu. Cristiano’nun hiçbir şeyden haberi yoktu...
Seni çok seviyorum... O gün yanında olmadığım için kendimden nefret ediyorum... Beni terk ettiğin için
sana hak veriyorum..
Bunu seni cezalandırmak için yapmadım. Kendi başıma daha güvende olacağımı düşündüğüm için
yaptım...
Cristiano onu omuzlarından tuttu. Daha güvenli mi?
Sadece kendimi korumaya çalışıyordum.
Cristiano kaşlarını çattı. Benden mi?
Üzülmekten... Acı çekmekten... Bu içgüdüsel bir korunma. Biliyorum... Daha doğrusu bunu senden
öğrendim... Ama keşke gitmek yerine, bana bağırıp çağırsaydın.
Bağırıp, çağıramazdım, çünkü sana sinirlendiğim için çekip gitmemiştim. Bir daha sana
güvenemeyeceğim için gitmiştim... Aslında sorun, sadece sen de değildin. Ben başkalarıyla ilişki kurma
konusunda sorunlar yaşıyorum ve insanların isteklerine cevap verebileceğimden hiç emin değilim.
Cristiano derin bir nefes aldı ve söyleyeceklerini toparlamaya çalıştı. Davranışlarımı mazur göstermeye
çalışmıyorum ama insanlara olan güvensizliğin benimle başlamadı değil mi? Benden önce de seni hayal
kırıklığına uğratanlar olmuştu...
Laurel yanıt vermedi.
Zor bir çocukluk geçirdiğini biliyorum, diye devam etti Cristiano. Kimseye güvenmemen gerektiğini
öğrenmişsin ama bana güvenebileceğini bilmelisin. İşleri berbat etmiş olabilirim ama bunun
nedeni seni sevmiyor olmam değildi. Senin için çıldırıyordum ve hâlâ da bu duygularım değişmedi. Ben
sadece yanlış kararlar verdim.
Üstlerini değiştirmek için içeriye girdiklerinde, Laurel’ın dalgın bir hali vardı.
Cristiano yatak odasına girdiklerinde, kendini daha fazla tutamadı ve Laurel’ı omuzlarından tuttu.
Düşündüm de... Dışarıya çıkmadan önce biraz dinlenelim mi?
Sevişelim mi demek istiyorsun?
Tanrı aşkına! Söylemen gereken şeyleri söylemeyip, söylememen gerekenleri şeyleri de içinde tutamaman
beni şaşkına çeviriyor.
Laurel sadece gülümsedi...
~ SEKİZİNCİ BÖLÜM ~
L a u r e 1 , Cristiano’nun kollarında yatmış, güneşin Etna Ya-nardağı’mn ardına çekilişini izliyordu.
Sanki ada yanıyor gibi, değil mi?
Cristiano başım eğip onun dudaklarına ihtiraslı bir öpücük kondurdu. Yanan sadece ada değil.
Gerçekten ben gittikten sonra hiç maceran olmadı mı? Laurel bunu sormaktan nefret ediyordu ama elinde
değildi.
Cristiano başını iki yana salladı. Sen gittikten sonra günlerimin nasıl geçtiğini merak mı ediyorsun? Tek
ilgilendiğim şey işimdi. Bir de viski şişeleriyle flört ettiğimi söyleyebilirim. Yatağıma her yattığımda
yorgunluktan ve seni düşünmekten bitkin bir haldeydim. Çekip gittiğin ve beni yüzüstü bıraktığın için da
sana çok kızgındım. Ama anlaşılan kızgınlık aşkı öldürmüyor. Aslında kızmam gereken kişi de sen
değildin...
Hepsi senin hatan değildi. İnsanların beni her an yüzüstü bırakmasına o kadar hazırdım ki, kimseye
güvenmemenin en emin yol olduğuna karar vermiştim.
Ve ben de seni yüzüstü bıraktım.
Ben de sana savunma fırsatı vermedim.
Kendini koruyordun. Seni anlayabiliyorum. Geçmişte seni hayal
kırıklığına uğratmışlardı ve ben de onlardan farksız davrandım.
Daha öncede... Aynı duyguları yaşamıştım... Aynı şeyler olmuştu... Ve ben de bir daha kimsenin beni
üzmesine izin vermeyeceğime dair yemin etmiştim.
Cristiano’nun, karısını saran kolları birden kasıldı. Bir başka erkekten mi söz ediyorsun?
Birlikte olduğum ilk erkek olduğunu biliyorsun.
O zaman kim? Seni bu denli üzen kim? Lütfen anlatır mısın? Küçük bir kızken... Neredeyse evlat
edinilecektim.
Neredeyse mi?
Yetimhanedeyken bir çift, bir kaç kez gelerek benimle ilgilenmişlerdi. On yıl boyunca bir kız çocukları
olmasını istemişler, ama hiç çocukları olmamış. Benim aradıkları çocuk olduğumu düşünerek, bir hafta sonu
beni evlerine götürdüler. Pembe bir oda döşemişler, güzel giysiler almışlardı. Benimse ilgilendiğim tek şey
kitaplardı. Kütüphaneyi görmeliydin... Ve sonunda beni evlat edinmeye karar verdiler.
Sonra onlarla mı yaşadın?
Hayır. Laurel’m bütün bedeni titriyordu. O gece o kadar heyecanlanmıştım ki, sonunda bir astım krizi
geçirdim ve bütün geceyi bir hastanenin acil servisinde geçirmek zorunda kaldık. Ve o aile ömür boyu
hastalıklı bir çocukla uğraşmaktansa, çocuksuz kalmayı tercih ettiler. Fakat evlat edinmeyle ilgili tüm
kâğıtları daha önceden imzalamış oldukları için, yetimhaneyle davalık oldular. Bense yıkılmıştım. Eşyalara
ya da giysilere değil ama kitaplara hayran kalmıştım. Belki oradaki birkaç masal kitabını okuma imkânım
olsaydı, mutlu sonlara inanırdım... Ve ne yazık ki, bu olayın yarattığı travmayı hiç atlatamadım. Oysa
atlatmalıydım, öyle değil mi?
Tanrım! Bunu nasıl yaparlar? Cristiano ona sımsıkı sarıldı. Peki, sonra ne oldu?
Bu olaydan sonra, bir daha evlat edinilmemek için elimden geleni yaptım.
Cristiano, karısının dudaklarına sıcacık bir öpücük kondurdu. Bunu niçin bana anlatmadın?
Çünkü hatırlamamak için elimden gelen her şeyi yapıyordum.
Geçmişte kalmalıydı. İlişkimizle ilgisi olmamalıydı.
Ama ilgisi oldu... Kendini dış dünyaya öylesine kapatmanın nedeni buydu... Bu anlattıkların, neden öyle
davrandığını izah ediyor. Haklısın. Ve bütün bu olanlar benim kişiliğim üzerinde çok etkili oldu. Hayatta
sadece kendime güvenmem gerektiğini öğrendim. Bu nedenle de hiç arkadaş edinemedim.
Ama Dani’yle arkadaş oldun.
O benimle arkadaş oldu. Tıpkı sana benziyor. O duygularını çok net ifade eder. Hayır, yanıtını kabul
etmez. Ne zaman odamın kapısını kapatsam açar ve teklifsizce içeri girerdi. Dışarıya çıkarken neredeyse
beni sürükleyerek yanında götürürdü. O benim sahip olduğum tek arkadaşımdır. Beni hiçbir zaman hayal
kırıklığına uğratmadı. Senden ayrıldığımda arkadaşlığımızı bitirebilirdi, ama yapmadı. Cristiano onun
saçlarını okşadı. Şimdi beni neden terk ettiğini çok daha iyi anlıyorum. Bunları anlatman çok iyi oldu.
Hatalarımızı düzeltebiliriz... İnan bana bunu yapabiliriz... Başka bir ihtimali sakın aklına bile getirme.
Laurel sesini çıkarmadı. Ağlamamak için kendini güçlükle tutuyordu.
Seni delice seviyorum, dedi Cristiano. Lütfen beni affet. Senin de beni sevdiğini biliyorum. Sevmediğin
için değil, korktuğun için tereddüt ediyorsun. Onun yanaklarına yuvarlanan gözyaşlarını öptü. Bunları
atlatabiliriz. Sen tanıdığım en güçlü kadınsın. Bunca şeye katlanmış olmana inanamıyorum. Başkası olsa
yıkılırdı, ama sen dimdik ayaktasın. Bunları sana iki yıl önce anlattırmalı ve seni dikkatle dinlemeliydim.
Beni aradığında, o kahrolası doktora inanmak yerine, sana inanmalı, ne denli korktuğunu fark etmeliydim.
Her şeyi bırakıp yanına gelmeliydim.
Beş yıldır üzerinde çalıştığın bir projeydi.
Evliliğimden önemli değildi. Senden önemli değildi. Ama inan ki bu kadar hayati bir seçim yaptığımın
farkında bile değildim. Babam öldüğünde şirketin durumu pekiyi değildi. Amerika’dan dönüp işin başına
döndüğümde evin en büyük çocuğu olarak, çok çalışmam gerektiğini fark ettim. Sonra da bu çalışma
temposuna alıştım. Bu kadar çok param olmasına rağmen, neden bu kadar çok çalıştığımı
hiç sorgulamadım. Bildiğim tek şey, ailemin bana ihtiyacı olduğuydu
Laurel onu anlayabiliyordu. Sadece annesinin, kardeşlerinin değil, kuzenlerinin ve çalışanlarının da ona
ihtiyaçları vardı. Omuzlarında ağır bir yük taşıyordu. Derin bir iç geçirip, Bencillik ettiğimi şimdi
anlıyorum, dedi. Ailenin ve çalışanlarının sana ihtiyaçları olduğunu hiç düşünmeden, sadece kendi
ihtiyaçlarımı düşündüm.
Nedenlerin vardı. Ayrıca sana işlerimden hiç söz etmedim. Senin yanında iş aklıma bile gelmezdi. Seni
ilk gördüğüm an vuruldum ve aşkım her geçen gün arttı.
Laurel onun içtenlikle konuştuğunu biliyordu. Cristiano duygularını açıkça ifade eden biriydi. Onlar
ailece böyleydiler. Bu onların SicilyalI atalarından aldıkları bir özellik olmalıydı...
Cristiano yatakta uzanmış, kolları başının altında, düşünüyordu. İki yıllık evlilikleri boyunca yaşananlar,
pek de hatırlamak istemediği şeylerdi. Laurel’a bir sürü hediye vermiş, o da sadece teşekkür etmişti. Ona
verdiği çiçeklerde, mücevherlerde kendisinin hiç bir çabası, hiç bir duygusu yoktu ki. Hepsini sekreteri
seçmişti. Oysa onun istediği tek şey, kocasının yanında olması ve ona güven duymaktı...
Cristiano, son iki yıldır bu suçluluk duygusundan kurtulamamıştı. Laurel’a, hayatı boyunca sevdiği tek
kadına, yani karısına, hayatına giren diğer kadınlardan hiç de farklı davranmamıştı. Laurel kendisinden
maddi hiç bir şey istememişti. Onun tek derdi kocasının duygularından emin olmaktı. Oysa kendisi, pek çok
kadının peşinde koştuğu gözde bir bekâr olarak, onunla evlenmesinin yeterli bir duygusal gösterge olacağını
sanmıştı. Kendine küfürler ederek yataktan fırladı ve Laurel’ın küçük çantasını alıp, terasa çıktı. Ancak
Laurel’ı göremedi. Birden içi korkuyla doldu ama hemen kendini rahatlattı. Bundan böyle Laurel’m
kendisinden uzaklaşmasına asla izin vermeyecekti.
Cristiano’nun onu fazla araması gerekmedi. Laurel’ı çalışma odasında, kanepeye uzanmış, kitap okurken
buldu. Rambo’yla,
Terminatör de ayaklarının dibine yatmışlardı ve Cristiano’yu görünce hırladılar. Anlaşılan karımla
konuşabilmek için bu iki azmanla dövüşmem gerekecek.
Laurel güldü. Bırak kalsınlar. Onları çok özlemişim.
Pekâlâ, dedi Cristiano. Ve artık kimsenin seni üzeceğinden endişe etmesen iyi olur. Zaten böyle bir şey
yapmaya kalkışan olursa, kesinlikle Rambo ve Terminatör’ün dişlerinden nasiplerini alırlar. Sonra da
karısının elini tuttu ve alyansını parmağına geçirdi. Alyansını çantanda değil, parmağında görmek istiyorum.
Lütfen bir daha çıkarma...
DOKUZUNCU BÖLÜM
Bu sana güvenmemi sağlamak için yaptığın planın bir parçası mı? Yoksa beni gerçekten kratere atmak
niyetinde misin?
Cristiano sadece gülümsemekle yetindi.
Laurel helikopter yanardağın üstünden uçarken koltuğunun kenarına yapışmış, korkuyla karışık bir
heyecanla aşağıya bakıyordu. Tanrım! Aşağıdaki bu dağ, doğanın bir felakete yol açabilecek gücünü
kamtlarcasına ihtişamlıydı.
Cristiano’nun pilotu helikopteri Palermo’dan kaldırmış ve onları adanın üstünde bir tura çıkarmıştı.
Aşağıya inecek miyiz?
Bugün değil, dedi Cristiano gülümseyerek.
Laurel onun dudaklarından gözlerini alamadı. Sanınm bugün adayı yeterince gördük. Eve gidelim mi? Bu
kadar zayıf davrandığı için kendisinden nefret ediyordu ama Cristiano’nun çılgınca sevişmelerine
doyamıyordu.
Henüz gidemeyiz.
Neden peki?
Çünkü evde bir sürpriz hazırlıyorum. Birkaç değişiklik yapılıyor.
Laurel kaşlarını çattı. Alyansım eline taktığı o günden bu yana
eve sadece yatmak için gidiyorlardı ve Cristiano yanından sadece bir iki telefon görüşmesi için ayrılıyordu.
Bu görüşmelerin de işle ilgili olduğunu sanıyordu. Bu yüzden de Cristiano evdeki değişikliklerden söz
edince çok şaşırmıştı. Zaten kusursuz olan şatoda ne tür bir değişiklik gerekiyordu ki? Spor ve sinema
salonu mevcuttu. Havuzu, çalışma odası, terasıyla her türlü konforu eksiksizdi...
Nihayet turları sona erdi ve helikopterden inip, el ele evin terasına doğru yürüdüler ve birden büyük bir
gürültü duydular.
Neydi bu? dedi Laurel şaşkınlıkla.
Sürprizin bir bölümü, ama anlaşılan daha bitmemiş. Biraz yürüyüş yapalım mı?
Laurel’ın o an istediği tek şey Cristiano’yla havuza atlamaktı ama onun büyük bir özenle hazırladığı
sürprizi de bozmak istemiyordu.
Amfi tiyatroya doğru yürüdüler.
Nefesinde bir soran yok, değil mi, diye sordu Cristiano, Laurel’in şapkasını düzelterek.
Hayır yok. Allahtan hareket etmek astımımı tetiklemiyor. Yoksa spor yapamazdım.
Neden bu mesleği seçtin? Yani özellikle de böyle bir sorunun varken.
Nedeni, astımımdı zaten. O aile beni evlat edinmekten vazgeçince, sık sık acil servise gitmem gerekti.
Yeterince büyüyünce de, hastalığımla ilgili ne bulduysam okudum ve bu hastalığın farklı nedenleri
olduğunu öğrendim. Benimki stres kaynaklıydı ve ne kadar çok spor yaparsam, o kadar sağlıklı olduğumu
fark ettim.
Cristiano ona sımsıkı sarıldı. Dani’nin düğününden önceki akşam seni o kadar üzdüğüm ve kriz
geçirmene sebep olduğum için kendimden nefret ediyorum.
Laurel de ona sanldı ve Ama bu sayede konuşmaya başladık, diyerek içini çekti.
O uçaktan indiğin an seni villaya kapatıp, gitmene engel olmak için her şeyi yapmayı kafama koymuştum.
Oysa ben, davranışlarından hiç böyle bir niyetin olduğunu anlayamamıştım.
Sarmaş dolaş, antik kalıntılar arasında dolaştılar.
Buradan hiç bıkmam, dedi Laurel yavaşça. Keşke hep burada yaşasaydık.
Şehri özlemez misin?
Hem de hiç. Ama burada yaşamak senin için pek elverişli olmaz, değil mi? İşin buradan yürütemezsin.
Aslında, ben de buradan çalışamam. Belki de burayı bu kadar çok sevmemin edeni, burada ikimizin de
çalışamıyor olmamızdır.
Cristiano bir süre düşündükten sonra, O zaman bir orta yol bulalım, dedi. Buraya daha sık gelelim. En
azından her aym bir haftasını burada geçirelim, ne dersin?
Harika bir plan, ama uygulamaya gelince yapamayız. Sen her zamanki gibi zamanının çoğunu seyahat
ederek geçirmek zorunda kalacaksın.
Cristiano gülümseyerek, Artık seyahatler Santo’nun sorumluluğunda, dedi. Ne zamandır işi devralmak
istediğini söyleyip duruyordu. Artık çok az seyahat edeceğim ve senin yanından çok az ayrılacağım. Hem
buraya gelmek o kadar da sorun değil. Helikopter olduktan sonra, adanın neresinde yaşadığımız pek fark
etmez. Bunun yürüyeceğine gerçekten inanıyor musun?
Cristiano, karısının dudaklarına bir öpücük kondurdu. Neden olmasın? Bu arada sana bir haberim var.
Konunun uzmanı bir doktor buldum ve olanları anlattım. O da biz ne zaman uygun olursak, gelmeyi kabul
etti.
Laurel onun neden söz ettiğini anlamıştı. Gülümsemesi dudaklarında dondu. Ben bir uzmana muayene
oldum ve yapılacak hiçbir şey olmadığını söyledi.
Dünyaca ünlü bir doktorun, daha farklı deneyimleri olabileceğini düşündüm. Ayrıca her yıl tıp
dünyasında baş döndüren gelişmeler kaydediliyor. Lütfen bu konuyu tartışmayalım. Sadece muayene olalım.
Sonucu neyse katlamaz. Laurie, bunu senin için istiyorum. Bırak da senin için en azından bu kadarını
yapayım. Tam bu sırada Cristiano’nun telefonu çaldı ve Laurel’daki değişikliği fark edemedi. Laurel donup
kalmıştı...
En azından bu kadarını yapayım...
Cristiano olanları bilmiyordu.
Ama bu elbette ki kendi hatasıydı. Ona neler hissettiğini anlatmamıştı ki. Elleri tir tir titriyordu.
Cristiano’nun telefon konuşması bitince normal davranmaya çalışarak, Kim aradı? dedi.
Eve dönmemiz gerekiyor.
Laurel o kadar sarsılmıştı ki, bacaklarının kendisini taşıyacağından emin değildi. Bitmiş mi?
Evet... Ellerin buz gibi... İyi misin?
İyiyim. Laurel ona armağanlar ya da sürprizler istemediğini söylemek istedi. İstediği tek şey, o doktora
muayene olmamaktı.
Görmen için sabırsızlanıyorum, dedi Cristiano gülümseyerek.
Doktoru mu?
Hayır. Sürprizimden söz ediyorum.
Oh... Bayılacağımdan eminim. Laurel ona söylemek zorunda olduğunu biliyordu, ama söyleyemiyordu.
Eve girdiklerinde, Cristiano doğruca çalışma odasına gitti ve kapıda bir an durakladı. Sana verdiğim
hediyelerin hiç birinin benim seçimlerim olmadığını söylemiştin, hatırlıyor musun? Umarım bu sürprizim
seni ne kadar sevdiğimi biraz olsun kanıtlar.
Laurel, aşklarının ne denli büyük olduğunun hiçbir önemi olmadığını, çünkü evliliklerinin bir geleceği
olmadığını ona anlatmak istiyordu. Çünkü Cristiano hâlâ bir çocuklarının olmasını umut ediyordu ve buna
imkân yoktu...
Bu arada Cristiano kapıyı açmış ve kenara çekilip, Laurel ’ın tepkisini beklemeye başlamıştı.
Laurel kapıya yaklaştı ve gördüğü manzara karşısında nutku tutuldu. Çalışma odası bir kütüphaneye
dönüştürülmüştü ve üç duvarı boydan boya kitaplarla dolu raflarla çevrelenmişti. Çalışma masası da
kalkmış, yerine iki rahat kanepe yerleştirilmişti. Ne söyleyeceğimi bilemiyorum.
Sadece mutlu olduğunu söyle, dedi Cristiano korku içinde. Laurel’ın yüzünün sapsan olduğunu fark
etmişti.
Mutluyum. Gerçekten... Bu çok özel bir hediye...
Mrs. Hayes de aynı şeyi söyledi.
Mrs. Hayes mi? Tanrım! İngilizce öğretmenim... Onu mu bul-
dun? Benim için...
Evet. Korkarım sevdiğin kitaplarla ilgili fazla bilgim yoktu. Ondan bir liste yapmasını rica ettim, o da
seve seve kabul etti.
Laurel kulaklarına inanamıyordu.
Bunu kendim yapmak isterdim, ama yanından ayrılmak istemedim. Ve bir hediyem var, diyen Cristiano
bir raftan kalpli bir kâğıda sarılmış bir paket aldı ve Laurel’a uzattı.
Laurel paketi dikkatle açtı ve bir düzine masal kitabını görünce şaşkınlık içinde kaldı.
Hiç masal kitabı okumadığını söylemiştin,’’diye açıkladı Cristiano. Masal kitaplarında zehirli elmalar,
cadılar, kötü kraliçeler vardır ama sonlarında hep prensler, prenseslerine kavuşurlar ve sonsuza dek mutlu
yaşarlar.
Laurel kollarını Cristiano’nun boynuna doladı. Bütün bunları hatırladığına inanamıyorum. Benim için bu
kadar zahmete girmene de... Seni seviyorum.
Cristiano derin bir nefes aldı. Bunu tekrar söyleyebilir misin? Seni seviyorum.
Pekâlâ, belki de ne kadar sevdiğini göstermek istersin..
Y atak odalarında, birbirlerinin kollarında geçirdikleri uzun saatlerden sonra, havuz kenarında güneşin
batışını izliyorlardı.
Laurel kendini çok mutlu hissetmesi gerektiğini biliyordu ama acı çekiyordu. Cristiano, sana söylemem
gereken bir şey var. Cristiano onu kollarına aldı. Söyle cara mia.
Bana bir uzmanla görüştüğünü söyledin, oysa evliliğimizin çocuk sahibi olmaktan daha önemli olduğunu
söylediğinde, bu konuda kararlı olduğunu sanmıştım...
Bunu senin için istiyorum.
Emin misin?
Cristiano gözlerini kıstı. İstemiyor musun?
Laurel bir an tereddüt etti ama hemen vazgeçti. Söylemediği şeyler yüzünden yeterince acı çekmişlerdi.
Başını iki yana salladı. Hayır. İstemiyorum. Sana söylemediğim bir şey var.
Cristiano, onun gözlerinin içine bakarak, Devam et, dedi.
Nasıl açıklayacaktı? Nereden başlayacaktı? Bebeğimizi kaybetmek hayatımın en kötü olayıydı. O ilk
sancılan hissettiğimde deliye dönmüştüm. Bebeğimizi çılgınca istiyordum. Laurel gözlerinden sel gibi akan
yaşların farkında bile değildi. Ama onu kaybettim. Bana bir daha çocuğum olmayacağını söylediklerinde
umursamadım bile, çünkü tek istediğim o bebekti. Böyle bir anı, bir daha yaşayamazdım. Yeniden
kaybetmeyi göze alamazdım.
Hâlâ böyle mi hissediyorsun?
Laurel başını salladı. ‘‘Hamilelik benim için, canımdan bir parçayı kaybetmekten farksız. Gerçi bir daha
hamile kalamayacağımı biliyorum, ama bu mümkün olsaydı bile, buna katlanamazdım. Laurel...
Hayır. Bunun bizim aramızda olanlarla ilgisi yok Cristiano. Sen benim yanımda olsaydın da sonuç
değişmeyecekti. Bunu biliyordum, ama o kadar yıkılmıştım ki, kaçıp saklanırsam ve ondan söz etmezsem,
bebeğimi unuturum sandım.
Tannm!
Ben kendi acımla baş edemedim ve her şey için seni suçladım. Olanların acısını senden çıkarmaya
çalıştım ve bu yüzden sana neler hissettiğimi anlatamadım.
Cristiano karısına sımsıkı sarılarak, Şimdi anlatıyorsun ya... Bir daha uzmanlardan söz etmek yok. Biz
böyle iyiyiz. Sen ve ben... Laurel gözlerinden akan yaşları elinin tersiyle sildi. Peki ya senin isteklerin...
Benim senden başka istediğim bir şey yok ki... Ve bu her zaman için böyle olacak. Hayatımı bunu sana
kanıtlamakla geçireceğim. Başka biriyle birlikte olsan... Farklı bir yaşamın olurdu. Laurel çocuklann olurdu,
diyememişti.
Senin olmadığın bir hayatı istemiyorum.
Laurel çekingen bir ifadeyle Cristiano’ya baktı. Nasıl bakarsın bilemiyorum ama benim uzun zamandan
beri düşündüğüm bir şey var. Bir hayalim...
Söyle bana.
Bir çocuk evlat edinmek... Herkes kendi bebeğini ister ama ben
kimsesiz bir çocuğu evlat edinmek istiyorum. Herhangi bir çocuk... Ona iyi bir aile vermek..
Cristiano gülümsedi. Bunu ben de çok isterim. Zaten sen başından geçenleri anlattığından beri bunu
düşünüp duruyordum. Bir çocuğa verecek her şeyimiz var. En önemlisi de sıcacık bir yuvamız ve sevgimiz
var. Ve senin muhteşem bir anne olacağından eminim. Laurel birden rahatlayarak, mutlulukla güldü.
Kocasının bu denli cömert olabileceğini düşünememişti. Çok özel birisin.
Kibirli bir iş kolik olduğumu sanıyordum.
Aynı zamanda öylesin de... Peki, bunu yapabileceğimizden emin misin? Çok kolay olmadığını
duymuştum.
Cristiano muzip bir tavırla, Zoru sevdiğimi bilirsin, dedi.
-ONUNCU BÖLÜM
L a u r e 1 , Cristiano’nun bir taraftan e-postalannı kontrol ederken, bir taraftan da kravatım takışını
izliyordu. Kahvesinden bir yudum bile içememişti. Palazzo Ferrara’ya döndüklerinden beri yine işe
gömülmüştü. Taormina’daki kusursuz birliktelikleri ne kadar da uzakta kalmıştı. Şimdi sevdiği adamı
milyonlarca insanla paylaşmak zorundaydı. Önceki akşam yemeğini birlikte yemişlerdi, yemesine ama
ancak saat on biri geçe...
Buranın ihtişamlı havası Laurel’ı rahatsız ediyor, kendini sanki otelde yaşıyormuş gibi hissediyordu. Evi
olarak gördüğü yer Taormina’daydı. Cristiano’nun telefonu burada hiç susmuyor, bazen bir telefonda
İngilizce, diğer telefonda İtalyanca konuştuğu bile oluyordu.
Laurel onun yanına gidip, kravatını düzeltti.
Cristiano birden bağırdı ve öfkeyle telefonu kapatıp, Tanrım! Avukatlardan nefret ediyorum, dedi. Bütün
planlarım berbat oldu. Öğleden sonrayı seninle birlikte geçirmeyi planlamıştım, ama Sardunya’ya uçmak
zorundayım.
Sorun değil, dedi Laurel. Dani bugün halayından dönüyor, birlikte havuz kenannda dedikodu yapmak için
sözleşmiştik. Ayrıca e-postalarıma da bakmam gerekiyor.
Bugün işe dalma. Yeni bir restoran açılmış ve akşam seni oraya götüreceğim. Kendine yeni bir elbise al
ve beni bekle...
Laurel gülümsedi. Fena fikir değil.
Bu arada annemle konuştum. Senin onca acıyı yalnız başına yaşamış olmana çok üzüldü. Senin iznin
olmadan, ona geçmişinle ilgili herhangi bir şey söylemedim, ama istersen sen onunla konuşabilirsin. Onun
da tek istediği senin mutlu olman... Hem de çok mutlu... Tam bu sırada telefonu yine çalmaya başlayınca,
Tanrım! Taormina’yı şimdiden çok özledim, diyerek, hızla kapıya doğru yürüdü.
Laurel, arabasına binen Cristiano’nun ardından bakarken, kendisini çoktan unutmuş olduğunu tahmin etti.
Onun kadar yaptığı işe odaklanan birini tanımamıştı. Şimdi de bütün dikkatini Sardunya anlaşmasına
vermişti. Uzun zamandır üstünde durduğu tek konu buydu...
Çok zekiyim, dedi Dani pembe ojelerim üfleyerek kuruturken. Sizi bir araya getirmek için yaptığım
planın dâhice olduğunu biliyordum. Şimdi Cristiano, Sardunya işini de almaya çok yaklaştı. İşte mutluluk
diye buna derim.
Sardunya işi niçin bu kadar önemli?
Bu babamın en büyük hayaliydi, dedi Dani. Her iki adada da Ferrara Otelleri olsun istiyordu, ama
yapamadı. Cristiano mükemmel bir yer buldu. O bir dahi. Çevreye zarar vermeden inşaat yapacağı
konusunda da insanlara güvence verdi. Bu arada Taormina nasıldı? Muhteşemdi, dedi Laurel içini çekerek.
Çok romantik bir yer değil mi? Sizin için ikinci balayı gibi bir şey olmuştur. İstediğiniz zaman
teşekkürlerinizi kabul edebilirim. Ve artık ikinci planımı uygulamaya geçirebilirim.
Laurel güldü. Tanrım! Hiç vazgeçmiyorsun. Ama artık Cristiano’yla birlikteyiz, başka plana ihtiyacımız
yok ki...
Oh... İkinci planım bebekler... Dani dikkatini tırnaklarını kontrol etmeye verdiğinden, Laurel’m
yüzündeki gergin ifadeyi fark etmedi. Aynı dönemde hamile kalsak, sence de harika olmaz mı?
Çocuklarımız birlikte oynarlar. Ben kuzenlerimle büyüdüm ve inan
bana bu çok eğlenceli bir durum.
Laurel arkadaşına olanları anlatmak zorunda olduğunu düşündü. Dani...
Oh... Daha fazla saklayamayacağım, dedi Dani, sere serpe uzandığı şezlongdan fırlarken. Raimondo
herkese söylemek için birkaç hafta beklememi istiyordu, ama sen herkes değilsin. Dün test yaptım.
Hamileyim.
Laurel şaşkınlıkla arkadaşına baktı. Tanrım! Evlendiğinde hamile miydin?
Hey! Sesini alçaltır mısın lütfen? Kardeşlerimin kocamı benzetmesini mi istiyorsun? Elbette hamile
evlenmedim. Balayında hamile kaldım.
Ama iki haftalık evlisin...
Hayır, üç haftalık... Anlaşılan Taormina da zamanın nasıl geçtiğini fark edemedin.
Laurel şaşkınlıkla arkadaşına baktı. Üç hafta mı? Ama O zaman...
Dani arkadaşının yüzünün kanının çekildiğini görünce, uzanıp onun koluna dokundu. Laurie, iyi misin
sen?
Galiba sıcaktan rahatsız oldum, diye mırıldandı Laurel. Kendimi pekiyi hissetmiyorum. Gidip uzansam
iyi olacak.
İyi hissetmiyorum da ne demek, diye sordu Dani gözleri pırıl pırıl parlarken. Yoksa sen de mi hamilesin?
Oh Tannm! Bu inanılmaz güzel bir şey olur!
Hayır! Bu olamaz! Yani mümkün değil!
Nedenmiş? Üç haftadır sen de benim kadar seks yapmış olmalısın. Hiç ara vermeden yani. Dur bir
dakika... Dani çantasına uzanıp küçük bir paket çıkardı. İki tane almıştım, ama artık ihtiyacım yok. Sen al.
Bu bir hamilelik testiydi. Laurel ağzının kuruduğunu hissetti. Hamile kalması mümkün olmayan bir
kadın, ne diye test yapardı ki? Buna gerek yok, dedi, ama yine de paketi aldı. Hamile kalmam mümkün
değil.
Oh... Buna üzüldüm. Şey bak ne diyeceğim...
Laurel titreyerek ayağa kalktı. Gidip uzanacağım.
Laurel villada tek başına oturmuş, elindeki teste bakıp duruyordu. İşte her şeyi yeniden yaşayacaktı. Oysa
ne kadar mutluydu. Yavaşça yerinden kalkıp, titreyen elleriyle telefonunu aldı ve Cristiano’nun numarasını
tuşladı.
Telefon açılmadı, masaj bırakabileceği söylendi...
Laurel bir an mesaj bırakmamayı düşündü, ama bu Cristiano’yu meraklandırmaktan başka bir işe
yaramazdı. Cristiano, diye fısıldadı sesindeki korkuyu yansıtmamaya çalışarak. İşte Cristiano yine çok
önemli bir anlaşmanın ortasındaydı ve kendisi yine hamileydi... Ve yine korkudan ölmek üzereydi. Sana iyi
şanslar dilemek için aramıştım.
Cristiano hayatının en önemli toplantısına girmek üzereydi, ama bu kez aynı hatayı yapmayacaktı.
Telefonunu açtı ve gelen mesaj dikkatini çekti.
Cristiano, sorun nedir?
Cristiano, Carlo’ya yanıt vermeden, toplantı salonuna yöneldi. Sesli mesajını dinlemeye başladığında,
Laurel’ın sesini duyunca da, olduğu yerde çakılıp kaldı. Toplantı odasındaki masanın etrafına oturmuş olan
adamlar, toplantıya başlamak için onu bekliyorlardı. Neden şans dilemek için aramıştı ki? Birkaç saat önce
birlikteydiler ve zaten şans dilemişti.
Cristiano...
Cristiano avukatını susturmak için elini kaldırdı. Bir telefon etmem gerekiyor. Bana izin verir misiniz?
Toplantı salonundan çıkarken Laurel’ın numarasını tuşlamıştı bile. Ancak yanıt yoktu. Saatine baktı. Havuz
başında kız kardeşiyle dedikodu yapıyor olması gerekmiyor muydu? Sesli mesajı yeniden dinledi ve bu kez
Laurel’ın sesindeki tuhaflık dikkatini çekti. İsmini söylemesiyle, iyi şans dilemesi arasında da oldukça uzun
sayılabilecek bir sessizlik olmuştu. Yeniden dinledi... Bir terslik vardı... Bu kez Dani’yi aradı, ama onun
telefonu da meşguldü.
Cario sabırsızlanıyordu. Cristiano bu noktaya gelmek için beş
yıl bekledik. Neler oluyor. Bu adamları daha fazla bekletemeyiz. Cristiano, Laurel’ın telefonunu bir kez
daha denedi ama kapalıydı. Laurel çalışırken kendisini hiç aramazdı. Daha önce sadece bir kez aramıştı ve...
Hayır, risk alamazdı. Bu kez yapmayacaktı. Bunu bensiz yapmak zorundasın, diye seslendi Carlo’ya
kapıdan çıkarken.
Avukatı şaşkına dönmüştü. Ama Cristiano...
Artık çok geçti. Cristiano çoktan çıkmıştı...
L aure l villanın banyosunda oturmuş, titreme nöbeti geçiriyordu. Birdenbire bir kapının hızla çarpıldığını
duydu, hemen ardından da Cristiano’nun adını haykıran sesini duydu. Saniyeler içinde de banyonun kapısı
ardına kadar açıldı.
Tanrım! Orada ne yapıyorsun? Laurel ne oldu?
Laurel’ın çeneleri birbirine vuruyordu. Cristiano’yu görünce biraz olsun rahatlamıştı. Geldin demek...
Elbette geldim. Mesajından hiçbir şey çıkaramadım. Cristiano bir yandan konuşurken, bir yandan da
Laurel’ı kucakladığı gibi salondaki kanepeye götürdü. Şimdi anlat bana tesoro. Sorun nedir? Astımın mı?
Hayır. Laurel’ın vücudu hâlâ tir tir titriyordu. Hamileyim, dedi kendisine bile yabancı gelen bir sesle.
Cristiano şaşkınlık içindeydi. Ama bana demiştin ki...
Bana söyleneni söylemiştim. Hamile kalmamın mümkün olmadığını...
Tanrım! Laurie, korktuğunu biliyorum ama inan bana bu kez sorun çıkmayacak. Bu iyi haber angelo mia.
Hayır. Laurel’m gözleri yaşlarla dolmuştu. Benim bebeğim olamaz Cristiano. Hamile kalmam, bu bebeği
doğurabileceğim anlamına gelmez. Geçen sefer..
Bu kez farklı olacak.
Bunu bilemezsin.
Sen de farklı olmayacağını bilemezsin. Cristiano karısının saçlarını yüzünden geriye çekti ve dudaklarına
sıcacık bir öpücük kondurdu. Sakinleş cara mia.
Doktorlar hamile kalamayacağımı söylemişlerdi, aksi halde önlem almanı isterdim.
Tamam... O doktorların tavsiyesine ihtiyacımız yok. Sen sakin ol, ben yanındayım. Cristiano bunları
söyledikten sonra cep telefonunu çıkardı.
Yeni bir telefona ihtiyacın var, diye mırıldandı Laurel.
Buna çok alıştım, diye yanıt verdi Cristiano. Bu telefonun kırık görünümü, bana hayattaki önceliklerimi
hatırlatıyor. Ardından da bahsettiği uzman doktorla konuştu ve randevu aldı.
Laurel sakinleşmeye başlamıştı. Toplantının ortasından çıkıp geldiğine inanamıyorum.
Gelmeyeceğimi mi sandın?
Ama bugün senin için çok önemliydi. Tanrım! Her şeyi berbat ettim.
Hayır, etmedin. Ancak gelmemi istemediğini neden açıkça söylemediğini merak ediyorum.
Laurel gözyaşlarını iki eliyle birden sildi. ‘Test pozitif çıkınca birden paniğe kapılıp seni aradım, ama
ismini söyledikten sonra toplantın olduğu aklıma geldi. Sonra da ne diyeceğimi bilemedim.
Beni aramana çok sevindim.
Yıllardır beklediğin anlaşmayı berbat ettiğim için mi? Tanrım, bunu yapmamalıydım.
Cristiano onun yüzünü ellerinin arasına aldı. Hiçbir toplantı senden önemli olamaz. Kendini kötü
hissettiğin anda beni aramana çok sevindim. Bu bizim için iyi haber. Cristiano bir elini Laurel’m kamına
yerleştirdi. Yüzünde seksi bir gülümseme belirmişti. Seni yeniden hamile bırakacağımı biliyordum.
Laurel’ın gülümsedi. Çok kendini beğenmişsin.
Cristiano omzunu silkti. Sadece gerçeği dile getiriyorum. Seni hamile bıraktım, değil mi?
Laurel burnunu çekti ve Cristiano’nun omzuna hafifçe vurdu. Benim çok şanslı bir kadın olduğumu mu
düşünüyorsun?
Bu konuda bir şey söylemeyeceğim. Ama benim dünyanın en şanslı adamı olduğuma hiç şüphe yok.
Çünkü sen hayatın boyunca
kimseye duymadığın bir duyguyu, bana karşı duydun... Bana güvendi Ve sen de hemen geldi...
Her zaman geleceğim. Bundan böyle ailem her şeyden önce gelecek. Artık o astım ilaçlarına da hiç
ihtiyacın olmayacak, çünkü ben varım... Biz varız...
ON BİRİNCİ BÖLÜM
T e r a s çok kalabalıktı.
Laurel yatak odasından son model arabaların şatoya peş peşe gelişlerini izliyordu. Şato ve arazi,
kutlamalar için titizlikle hazırlanmıştı.
Hâlâ burada mısın? Herkes seni bekliyor. Cristiano’nun sesi arkasından gelmişti.
Oh... Elena’nın tavşanını bulmaya gelmiştik ama uyuyakaldı. Koşturmaktan bitkin düşmüş olmalı, diyen
Laurel arkasını dönüp kocaman yatağın ortasında, büyükannesinin hediye ettiği yeşil elbisesinin içinde
uyuyan minik kızına şefkatle baktı.
Rambo’yla, Terminatör de yatağın ayakucuna uzanmış, minik sahiplerini bekliyorlardı.
Dani, Raimando ve Rosa geldiler. Rosa, Lena nerede, diye tutturdu, dedi Cristiano.
Laurel bir şey söylemeye fırsat bulamadan, Dani çoktan odaya girmişti. Sanırım bu kızlar yaşamları
boyunca doğum günlerini hep birlikte kutlayacaklar, dedi Laurel’a sarılırken. İşte bütün bunlar benim
kusursuz planlarımın sonucu. Eeee... Siz ailece yatak odasında saklanmaya devam mı edeceksiniz, yoksa
konuklarınızı karşılamaya inecek misiniz?
Bu görevi Santo’ya verdim, dedi Cristiano, kız kardeşini öperken.
Tam bu sırada Elena babasının sesini duyup uyandı ve Rosa geldi mi, diye sordu babasının kucağına
atlarken.
Uyandığına göre, Rosa’yı bulmaya gidebiliriz. Partinin başlaması için sabırsızlanıyordur, dedi Laurel.
Oh, lütfen bana verir misiniz, dedi Dani kollarını yeğenine uzatarak.
Ve küçük kız halasının kucağına hevesle atladı.
Sizinle aşağıda görüşürüz, diye seslendi Dani. Oh, hayatım... Rosa aşağıda bir çikolata şelalesi buldu,
biliyor musun? Ve korkarım bu güzel elbisen, birkaç dakika sonra çok farklı görünecek...
Hala ve yeğen, neşeyle odadan çıktılar...
Laurel ve Cristiano, köpeklerin onların ardından koşturmalarını gülerek izlediler.
Onun sadece iki yaşında olduğuna inanamıyorum, dedi Laurel. O kadar kendine güvenli bir hali var ki...
Çünkü sevildiğini biliyor.
Laurel birden Cristiano’nun elindeki dosyayı fark edip, Bu nedir, diye sordu.
Beklediğimiz şey.
Laurel yüreğinin adeta ağzına geldiğini sandı. Gerçekten mi? Sen bunun gerçekleşeceğini mi
söylüyorsun? Sormaya bile korkuyordum.
Her şey imzalandı. Yani artık resmi olarak gerçekleşti.
Tam iki yıl sürmüştü...
Cristiano’nun güçlü nüfuzuna ve bu işin üstüne bu kadar düşmesine rağmen, çok zor olmuştu.
Ancak ikisi de bu konuda ısrarcı olmaktan hiç vazgeçmemişler ve sonunda karşılığını görmüşlerdi.
Şimdi İtalya’da bir yetimhanede, Chiara adında kimsesiz bir kız, ailesiz son gecesini geçiriyordu...
Laurel’ın gözleri yaşlarla dolmuştu. Onu ne zaman getirebiliriz?
Yarın, diyen Cristiano, karısının yanaklarından süzülen yaşlan
usulca sildi. Biliyorsun, düşündüğümüz kadar kolay olmayabilir. Başlangıçta bazı sorunlarla karşılaşabiliriz.
Biliyorum, diyerek başını salladı Laurel. Son birkaç yılda, kocasının ne kadar değiştiğini düşünmeden
edemiyordu. Onun sayesinde masallara ve mutlu sonlara inanır olmuştu. Biliyor musun, Ela-na’ya sahip
olduğumuz için, Chiara’dan vazgeçebileceğini düşündüğüm zamanlar olmadı değil.
Bir kez bile aklımdan geçmedi, dedi Cristiano.
Peki, başka çocuklarımız olmasını istiyor musun?
Cristiano uzun uzun karısının gözlerine baktı ve Doğrusunu istersen, hayır, dedi. Bunu sana tekrar
yaşatmak istemem. Kendim de yaşamak istemem. Yaşadığım kaygı, beni neredeyse öldürecekti. Güzel ve
sağlıklı bir kızımız var. İkinci kızımız da yolda... Artık mükemmel bir aileyiz... Ve hayat bir kumarsa, ben
kumar masasını kazanırken terk etmeyi sevenlerdenim...

Kitap Taramak Gerçekten İncelik Ve Beceri İsteyen, Zahmet Verici Bir İştir.
Ne Mutlu Ki, Bir Görme
Engellinin, Düzgün Taranmış Ve Hazırlanmış Bir E-Kitabı Okuyabilmesinden Duyduğu
Sevinci Paylaşabilmek Tüm Zahmete Değer.

Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin


5.Maddesinin İkinci Fıkrası Çerçevesinde Bandrol Taşıması Zorunlu Değildir.

Buraya Yüklediğim E-Bookları Download Ettikten 24 Saat Sonra Silmek Zorundasınız.


Aksi Taktirde Kitabin Telif Hakkı Olan Firmanın Yada Şahısların Uğrayacağı Zarardan Hiç Bir Şekilde
Sitemiz Sorumlu Tutulamaz ve Olmayacağım.
Bu Kitapların Hiçbirisi Orijinal Kitapların Yerini Tutmayacağı İçin Eğer Kitabi Beğenirseniz
Kitapçılardan Almanızı YaDa E-Buy Yolu İle Edinmenizi Öneririm.
Tekrarlıyorum Sitemizin Amacı Sadece Kitap Hakkında Bilgi Edinip Belli Bir Fikir Sahibi Olmanız Ve
Hoşunuza Giderse Kitabi Almanız İçindir.
Benim Bu Kitaplarda Herhangi Bir Çıkarım YaDa Herhangi Bir Kuruluşa Zarar Verme Amacım
Yoktur.
Bu Yüzden E-Bookları Fikir Alma Amaçlı Olarak 24 Saat Sureli Kullanabilirsiniz. Daha Sonrası
Sizin Sorumluluğunuza Kalmıştır.
1)Ucuz Kitap Almak İçin İlkönce Sahaflara Uğramanızı
2)Eğer Aradığınız Kitabı Bulamazsanız %30 Ucuz Satan Seyyarları Gezmenizi
3) Ayrıca Kütüphaneleri De Unutmamanızı Söyleriz Ki En Kolay Yoldur
4)Benim Param Yok Ama Kitap Okuma Aşkı Şevki İle Yanmaktayım Diyorsanız
Bizi Takip Etmenizi Tavsiye Ederiz
5)İnternet Sitemizde Değişik İstedğiniz Kitaplara Ulaşamazsanız İstek Bölümüne Yazmanızı
Tavsiye Ederiz
Bu Kitap Bizzat Benim Tarafımdan By-Igleoo Tarafından
www.CepSitesi.Net www.MobilMp3.Net www.ChatCep.Com www.İzleCep.Com www.MobilMp3Ler.Com
Siteleri İçin Hazırlanmıştır. E-Book Ta Kimseyi Kendime Rakip Olarak Görmem
Bizzat Kendim Orjinalinden Tarayıp E-Book Haline Getirdim Lütfen Emeğe Saygı Gösterin.
Gösterinki Ben Ve Benim Gibi İnsanlar Sizlerden Aldığı Enerji İle Daha İyi İşler
Yapabilsin. Herkese Saygılarımı Sunarım .
Sizlerde Çalışmalarımın Devamını İstiyorsanız Emeğe Saygı Duyunuz Ve Paylaşımı
Gerçek
Adreslerinden Takip Ediniz.
Not : Okurken Gözünüze Çarpan Yanlışlar Olursa Bize Öneriniz Varsa Yada Elinizdeki
Kitapları Paylaşmak İçin Bizimle İletişime Geçin.
Teşekkürler. Memnuniyetinizi Dostlarınıza Şikayetlerinizi Yönetime Bildirin
Ne Mutlu Bilgi İçin Bilgece Yaşayanlara.
By-Igleoo www.CepSitesi.Net

You might also like