You are on page 1of 110

Xante Rossi :

Romanın erkek kahramanı.

Karin Wallis:
Romanın kadın kahramanı.

Mattew Vallis:
Karin in erkek kardeşi.

Emilv Waüis: Karin'ın


kız kardeşi.

Henrv Wallis :
Karin in büyükbabası.

David:
Karin’in eski sevgilisi.

Geogte Wallis :
Karin'ın babası.

Sopnia Wallis :
Karin’in annesi.

Stellios ;
Xante’in kuzeni.

Atnena ;
Xante'ın eski nişanlısı.

Despina Rossi ;
Xante'ın annesi.
BÜYÜLÜ GÜL

BİRİNCİ BÖLÜM

Xante'nin ilk dikkatini çeken şey, onun asil havası oldu.


Londra'da karanlık bir kış günüydü. İnsanlar sağanak yağıştan
kaçışmaya çalışıyorlardı. Henüz öğle vakti olmasına rağmen, oteli-
nin görkemli girişine gelen arabaların ön farları açık ve silecekleri
hızla çalışıyordu. Sokaklarda ki insanların kimi öğle yemeğinden
işine koşturuyor, kimi daha deneyimli Londra sakinleri ise, şemsiye-
lerini açmış, telefon sohbetlerini sürdürüyorlardı. Sadece seçkin bir
azınlık Xante Rossi'nin, Twickenham otelinin avlusuna sığınmıştı.
Xante'nin, farklı şehirlerde birkaç oteli vardı. Otelcilik, işinin
yalnızca bir kısmını teşkil ediyordu ve genellikle lobide durup her
şeyin yolunda gidip, gitmediğini kontrol etmezdi. Ama bugün fark-
lıydı. Twickenham'daki oteline özel bir zaafı vardı, çünkü rugby
tutkusunu burada tatmin edebiliyordu. Bugün İngiliz rugby takımı,
yardım derneklerine para toplamak için düzenlen davete katılmak
üzere, oteline geliyorlardı. Ciddi miktarda para toplanması hedefle-
niyordu. Akşam yemeğini takiben yapılacak açık arttırmaya, sosye-
tenin en seçkinleri katılacaktı ve bağış bahanesiyle, zenginliklerini
gösterme fırsatı bulacaklardı.

5
CAROL MARINELLI

Xante bütün sporları severdi, ama bir Yunanlı’dan beklenmeye-


cek derecede rugby tutkunuydu. Bu asil oyuna bayılırdı. Ter, hırs ve
mücadele azmi, oyunu ,eşsiz kalan öğelerdi.
Oyuncular otele giriş yaptıktan sonra takım olarak antrenman
yapacak ve hep birlikte maçlara gieceklerdi. Şimdi ülkenin çeşitle
yerlerinden hepsi teker teker geliyordu ve Xante şimdiden kaptan
dâhil birkaç oyuncuyu karşılamıştı. Otelinde kamp yapacak takımı
şahsen karşılamak istemesi çok doğaldı ve tamamen farklı sebepler-
den, lobiye giren fidan boylu sarışına dikkat etmesi de doğaldı. İnce,
uzun boylu bu zarif kadın, herkesin dikkatini çekerdi.
Kibirle değil, ama birisinin tutacağını bilerek mantosunu omuz-
larından atış şekli, Xante'ye onun varlıklı biri olduğunu söylüyordu.
Otel personeli iyi seçilmiş ve deneyimliydi. Baş teşrifatçı Albert
süratle davranıp, etkileyici bir hareketle ceketi yakaladı. Kadın ar-
kasına bile bakmadan lobide ilerledi ve sonra birden durdu.
Yeşil gözleriyle etrafı incelerken, ne yapacağını bilemez bir hali
vardı. Xante o an, onun otel müşterisi olmadığını anladı.
Önemli konuklarının özel yaşamlarını korumak için otele ya-
bancıların girişi engellenmişti. Taraftarlar ve gazeteciler kesinlikle
içeri alınmıyordu. Fakat bazı kişilere izin gerekmezdi ve görünüşe
göre bu hanım da onlardan biriydi.
Lobide sergilenen sanat eserlerine bakarak gezinmeye devam et-
tiğine göre, muhtemelen birisiyle buluşacaktı. Xante'nin kafası so-
rularla doluydu ve acil cevaplar alması gerekiyordu. Ne de olsa,
onun en büyük özelliği buydu.
"Şu hanımefendi," dedi Albert'e. "Kimdir?"
Genç bir çifte batı yakasındaki eğlence merkezlerini tarif etmek-
le meşgul olan Albert, patronuna döndü.
"Karin Wallis," dedi alçak sesle. Bu tanıdık ismi duyan
Xante'nin kaşları çatıldı. Londra, ya da Paris'in ünlü kişilerini takip
edemeyecek kadar meşguldü ve bu tür çalışmaları yapmaları için
Albert gibi adamlarına güveniyordu. -
"İngiltere'nin en ünlü ailelerinden birine mensup," diye mırıl-
dandı Albert, geç çifti uğurlarken. "Düzenli olarak sosyete sayfala-
6
BÜYÜLÜ GÜL

rını süslerler. Annesi ile babası birkaç yıl önce öldü. Erkek kardeşi
biraz hovarda ve hoş bir genç kız olan kardeşi, yatılı okula gidiyor."
"Ya Karin, onun hakkında ne biliyorsun?"
"Basın ona, 'Buz Kraliçesi' adını taktı. Ama bunun, sadece yap-
tığı kayak seyahatleriyle ilgili olduğunu söyleyenler de var. Bir
İsviçre gezisinden daha yeni döndü. "Ama..." Albert patronuna
nasihat verir durumda kalmaktan hoşnutsuz olduğunu belli ederce-
sine öksürdü. Bu, patron ve çalışanının düzenli olarak yaptıkları bir
danstı. "Ama açıkçası efendim, onunla boşa zaman harcarsınız.
Kimse Karin Wallis'e yaklaşamaz." Onlara doğru ilerleyen başka
bir çifti gören Albert, konuşmayı sonlandırdı. "Hemen dönerim,
efendim."
Xante başını sallayarak resepsiyona gitti ve oyunculardan biri
geldiği anda kendisini haberdar etmelerini istedi.
Muhteşem yakışıklılığı ve inanılmaz servetiyle Xante'nin kadın-
ları kendine çekmek konunda hiç sıkıntısı yoktu. Bir Yunan adasın-
da, dul annesiyle birlikte büyümüştü. Çocukluğu, zengin turistlerin
gittiği restoranların çöp kovalarım karıştırıp, yiyecek aramakla geç-
mişti. Babasının ölümü onu mahvetmişti. Fakat o lanetli gün, dokuz
yaşındaki Xante'yi dehşete düşüren bir şey daha olmuştu.
Annesi evde bir mucize olması için dua ederken, Xante, amcala-
rı ve kuzenleriyle birlikte sahilde bekliyordu. Sonra tekne, o kor-
kunç yüküyle birlikte geri dönmüştü.
Babasıyla balığa çıkmış olan bir amcası, Xante'ye acı haberi ve-
rip metin olmasını söylemişti. Bu arada rahip de eve, annesine git-
mişti. Xante eve nasıl gittiğini hiç hatırlamıyordu. Tek anımsadığı,
eve girdiğinde annesini baştan aşağı karalara bürünmüş halde gör-
düğüydü. Henüz yirmili yaşlarında olan kadıncağız, o gün
Xante'nin gözünde onlarca yaş ihtiyarlamıştı. Rengi sanki uçup
gitmiş, bütün canlılığı yok olmuştu. O lanetli gün, Xante sadece
babasını değil, annesinin kahkahalarını da kaybetmişti. Nasıl isterdi
yeniden gülmesini, yeniden renkli elbiseler giyip, makyaj yapmasını,
ya ada o güzel saçlarını kara bir örtüyle gizlemek yerine, omuz-
larına dökmesini... Fakat o güzel günler, tıpkı babası gibi yitip git-
7
CAROL MARINELLI

misti. Annesi ve ev mateme bürünmüştü, asla son bulmayacak bir


mateme...
Xante on dört yaşına geldiğinde, evin bu sıkıcı havasından kur-
tulmak için kendine bir meşgale buldu. Yaşına göre uzun boyluydu
ve daha o zamandan yakışıklıydı. Adaya akın eden turistler epey
para bırakıyorlardı. Kendinden büyük bir çocuk ona öpüşme sanatı-
nı öğrettikten sonra, artık dağlara çıkma vaktinin geldiğini söyle-
mişti. Esprilerine gülen ve beline sımsıkı sarılan bu rengârenk elbi-
seler içindeki makyajlı sarışın turist kızları motosikletiyle dağa çı-
karmaya başladığında, Xante yaşadığını hissetmişti. Evin boğucu
ortamından sonunda kurtulmuş, özgürlüğünün tadını çıkarıyordu.
Okula devamsızlığı artınca yakayı ele verdi ve ailesinin ismine
leke sürdüğü için utanç duyduğunu haykıran annesi tarafından, çığ-
lık çığlığa evde kovalandı. Bu, bir süre için yaramazlıklarına ara
vermesini sağladıysa da, dağların onu çağırışım engelleyemedi.
Bugün bile hâlâ, o günlerinde yaşadığı zafer duygusunu keyifle
hatırlıyordu. Bakire bir vücutta tattığı muhteşem zevki, ya da koca-
sından sıkılmış ve en gizli sırlarını yeniden keşfetmek isteyen yalnız
bir ev kadınına yardım ettiği o anları asla unutmamıştı.
Buz Kraliçesi! Xante kendi kendine güldü. Böyle bir şey yoktu.
Bugün kafasını bu tür şeylerle meşgul edemezdi. Dinlenme sa-
lonuna geçip, bilgisayarının başına oturdu. Kahvesi hemen önüne
geldi ve o anda söz konusu kadının salondan içeri girdiğini gördü.
Bütün başlar çevrilmiş, ona bakıyordu. En meşhur spor adamları
hatta kadınlar bile dikkat kesilmişti. Onda, sadece bir bakıştan faz-
lasını hak eden bir şeyler vardı. Görgü. Onda farklı olan şey buydu.
İnce yüz hatları, yürüyüş ve oturuşundaki zarafet, bacaklarını üst
üste atış şekli... Otel müşterisi olmadığına artık kesinlikle emindi.
Birisini bekliyor da olmazdı, çünkü saate hiç bakmıyordu. Xante,
gözleriyle etrafı tarayan bu kadının epey gergin olduğunu sezdi.
Bir süre sonra yerinden kalkıp, salonun diğer ucunda sergilenen
sportif ödüllerin yanına gitti. Üstünde şık, siyah bir döpiyes vardı.
Uzun bacakları, incecik beliyle vücudu mükemmel görünüyordu.
Xante'yi çeken iffetli, erdemli, biraz tutucu bir hali vardı. Çok hafif
8
BÜYÜLÜ GÜL

makyaj yapmış, gür, sarı saçlarını ensesinde toplamıştı. Kaşmir


ceketinin yakası boynuna değiyordu ve eteğinin boyu dizlerinin
altındaydı. Ayakkabıları, bu güzel bacaklar için fazlasıyla düzdü,
ama yine de çok çekiciydi. Xante daima güzel kadınlara ayıracak
zaman bulurdu. Yerinden kalkıp ona doğru ilerledi.

Karin burada ne yaptığını aslında bilmiyordu. Erkek kardeşi


Matthew’un gülü sattığını öğreneli dört hafta olmuştu. Kız kardeşi-
nin okul taksitini ödemek için, annesinin en değerli küpeleri ile bir
tabloyu daha satmaya razı olmuştu, fakat imzaladığı evraklara
Matthew daha sonra, onun haberi olmadan mücevherli gülü de ek-
lemişti. İngiliz rugby takımının oynadığı her maçı kazanarak şampi-
yon olduğu yıl, büyükbabasına verilen yakut kaplama gül, bir süs
eşyasından çok daha fazla değer taşıyordu. Büyükbabasının en de-
ğerli varlığıydı. Karin'ın da öyle... Eskiden sık sık evin kargaşasın-
dan kaçıp, büyükbabasının Omberley malikânesine giderdi. Şuan
da, Matthew ile birlikte bu malikânede yaşıyorlardı. Pek çok akşam-
lar, bu malikânede büyükbabasının meşhur olduğu günleriyle ilgili
öyküler dinlerdi ve şimdi hepsini sevgiyle anıyordu. Karin on beşine
geldiğinde, büyükbabası tutarsız oğlu ile karısından çoktan ümidi
kesmiş ve ölümünden sonra, gülün onun olacağım söylemişti. Karin
için bu gül, tüm ailenin şerefini temsil ediyordu. Ayrıca şayet kız
kardeşini bir süre daha koruyabilirse, bu değerli gül, Emily'nin ge-
leceği için de bir sembol olacaktı.
Haftalardır çılgın gibi gülünü arıyordu. Gelecek hafta
Tvvickenham'da düzenlenecek, büyükbabasını anma törenine gülü
de götürmesi bekleniyordu. Bu sabaha kadar tek bildiği bu gülün,
adının açıklanmasını istemeyen birine satıldığıydı.
Karin sabah gazeteleri okurken, İngiliz rugby takımının
Twickenham Otelinde katılacağı yardım toplantısıyla ilgili haber
dikkatini çekti. Otel sahibi Yunan armatörün çarpıcı bir sportif ödül
koleksiyonu vardı ve bu koleksiyonun son parçası da yakut güldü.

9
CAROL MARINELLI

Karin biran için ne yapacağını bilemeden öylece oturdu. Dü-


şünmeden hareket eden bir insan değildi, ama o anda başka çaresi
yoktu. Bir taksi çağırdı ve mantosunu alıp evden çıktı.
Ve işte şimdi buradaydı. Sevgili gülü birkaç metre uzağında du-
ruyordu. İyice yanaşıp, kilitli camın içine bakınca, parlatılmış oldu-
ğunu fark etti. Işıl ışıl parlıyordu. Dizlerini kırarak biraz daha eğildi.
"Gülüm güzel, öyle değil mi?" Boğuk, aksanlı bir ses ona nere-
de olduğunu hatırlatınca, hemen doğruldu.
"Çok," dedi kesin bir sesle. Kendini Xante Rossi olarak tanıtan
bu adam, gülden bahsedip, onun öyküsünü anlattıkça, dişlerini gı-
cırdamaya başladı. Konuşamadı. Kendini adeta yumruk yemiş gibi
hissediyordu. Adamın simsiyah gözleri onu tehlikeli bir girdaba
doğru sürüklüyor gibiydi. Gitmek istedi, ama yapamadı.
Genelde üstüne buzdan zırhını takınırdı, ama güle öyle konsant-
re olmuştu ki, boş bulunup, o soğuk ve ilgisiz tavrını takınamamıştı.
Adamın kuzguni saçlarını, düzgün Latin burnunu ve hafifçe gülüm-
seyen seksi ağzını incelerken, yüzüne ateş bastı.
"İşte," diyen Xante cam dolabı açtı, gülü eline alıp, ona uzattı.
Gösterişe meraklı değildi, ama nedense canı onu etkilemek istemiş-
ti. "Yakından bakılmayı hak ediyor. Buyurun, bakın."
Karin gözlerini kırpıştırarak, onun uzun parmaklarını, pürüzsüz
cildini inceledi. Bu uzun boylu, geniş omuzlu, çekici adam ona kur
yapıyordu, bunun farkındaydı. Bilerek gözlerine bakmamaya çalıştı.
"Affedersiniz, efendim..." Otel müdürü patronu uyarmak zo-
rundaydı. "Şimdi bir oyuncu daha geldi."
"Teşekkür ederim." Xante gitmeliydi, ama geri dönmek de isti-
yordu. Mücevheri şimdi elinden alması kabalık olurdu. Güle öyle
özenle, öyle büyük zevkle bakıyordu ki, tıpkı Xante'nin ona baktığı
gibi... Gördüğü en güzel gözlere sahipti. Bu kadının solgun yüzün-
deki tek canlı yer, bu türkuaz yeşili gözleriydi. Xante'ye memleke-
tinin denizini hatırlatan renk... O bir hanımefendiydi. Xante bundan
emindi. "Keyfînize bakın..." Bir kez daha çarpıcı bir şekilde gü-
lümsedi. "Bir dakika sonra dönerim."

10
BÜYÜLÜ GÜL

İKİNCİ BÖLÜM

Onu elinde gülle bırakıp gitmişti.


Karin, olayların gelişimini düşünerek orada öylece durdu. Hiç-
bir plan yapmaksızın buraya gelmişti ve otel sahibi, gülü eline bıra-
kıp gitmişti. Artık dilediğini yapmak, ona kalıyordu.
Karin hayatında hiçbir şey çalmamıştı. Böyle bir şey aklından
asla geçmemişti, ama şimdi geçiyordu. Buraya sadece gülü göster-
mesi için sahibine rica etmekti niyetiyle gelmişti. Onu geri alacak
parası yoktu. Matthew parayı harcayıp bitirmişti.
Şimdi, işte burada elinde gülle duruyordu ve otel sahibinin onun
kim olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Kararsızlık içinde başı dö-
nüyor, kalbi hızla çarpıyordu.
Gül onun ailesine aitti, büyükbabasının en değerli varlığıydı ve
bu Yunan milyarder bir sürü para saçıp, onu elinden almıştı. Para-
sıyla satın alıp, bu şekilde sergilemeye hakkı olduğunu düşünüyor-
du. Ama bu gül, onun değildi.
Sağ tarafında bir yangın çıkışı yardı. Alnı ter içinde kalmıştı.
Yavaşça kapıya yaklaştı. Kimsenin ona bakmadığına emin olduktan
sonra kapıyı açtı, dışarı çıktı. Buz gibi hava, ateş içinde yanan yü-
züne vurduğunda kendini daha iyi hissetti ve son sürat koşmaya
11
CAROL MARINELLI

başladı. Suçluluk ve utançla panik içinde koşarken, sokaktaki insan-


lara çarpıyordu, sıçrayan sudan bacakları çamur içinde kalmıştı.
Sonra aniden karşısına dev gibi bir adam çıktı ve Karin daha fazla
hareket edemez duruma geldi. İri yarı adam onu kollarından tutup,
yere yatırdı. "Acelen mi var?"
İngiliz takım kaptanını hemen tanıdı ve onun kendisini tanıma-
masını diledi. Büyükbabası şu anda mezarında azap çekiyor olma-
lıydı.
Kaptan onu yerden kaldırıp, otelin lobisine götürüp, oturttuğun-
da, duyduğu utanç had safhadaydı.
"Göründüğü gibi değil," dedi. Gül hâlâ elindeydi.
"Bence tam göründüğü gibi," diye karşılık verdi kaptan.
"Polisi bekleyelim," dedi müdür kibarca.
Olanları, Albert'den duyan Xante öfkeden kudurmuştu. Az önce
oteline gelen bu kadının kendisini kandırdığına inanamıyordu. Dava
açacaktı... Şikâyetçi olacaktı... Bakalım, polis arabasının arka kol-
tuğunda bir hanımefendi olarak nasıl görünecekti? Kapıyı çarpıp
çıktı ve lobiye indi.
Soma Karin'in yüzünü gördü.
Beti benzi atmış, üstü başı çamur içinde kalmış, dizinden kanlar
akan kadın, kocaman yeşil gözleriyle yalvarırcasına ona bakıyordu.
Xante o anda, onun ismini nereden hatırladığını çıkardı.
Wallis...
Geçen gün satın aldığı bu gül, ünlü oyuncu Henry Wallis'e ödül
olarak verilmişti. Satan kişi epey yüklü bir meblağ istemişti ve
Xante bunu ödemişti. Ancak görünüşe göre, bu dişi tilki onu geri
almaya karar vermişti.
"Ne düşünüyordun Karin?" Adını nasıl bildiğini soran gözlerine
baktı. Xante hızla düşünüyordu. Henry Wallis bir efsaneydi, ko-
runmayı hak eden bir efsaneydi. Niyeti onu polise verip, sonra dava
açmaktı, ama İngiliz rugby takımı otelinde kaldığı sürece, bu tür bir
reklâma ihtiyacı yoktu. Hayır. Karin'ın merak dolu gözlerine bakıp,
onunla kendisi ilgilenmeye karar verdi.

12
BUYULU GUL

"Özür dilerim." Karin'in dişleri öylesine takırdıyordu ki, zor


konuşabildi. "Lütfen, her şeyi yaparım..."
"özür dilerim memur bey," diye gülümsedi Xante memura.
"Boş yere zamanınızı aldık, bir yanlış anlama olmuş."
"Çalarken yakalanmış.
Tartışıyorduk," diye sözünü kesti Xante. Bu onun büyükbabası-
nın mücevheri. Karin onu sergilememden hoşlanmıyor, öyle değil
mi sevgilim?" Gergin bir şekilde yutkunan kadına baktı. "Hatırasını
ucuzlattığımı düşünüyor. "
"Siz Karin Wallis'siniz?" dedi sonunda onu tanıyan İngiliz kap-
tan çekinerek. "Elbette sizsiniz. Çok özür dilerim..."
"Bilemezdin," dîye yatıştırdı onu Xante, sonra gülümseyerek
Karin'a elini uzattı. "Gel." Gözlerindeki tehlikeli ışıltıyı yalnızca
Karin görebildi. "Yukarı çıkıp, bu sorunu çözelim."
Karin, biran için polisi geri çağırıp, suçunu itiraf etmeyi düşün-
dü. Her şey, bu adamın odasına gitmekten daha iyiydi. Onun öfke-
sini, tehlikesini hissedebiliyor ve korkuyordu. Asansörde adam kara
gözlerini ona dikti. Karin bakmadı, bileğindeki yarayla oynarken bu
işten nasıl kurtulabileceğini düşünüyordu. Xante Rossi dava açarsa,
yatılı okuldaki kardeşi Emily çok güç bir durumda kalabilirdi.
"Otur," dedi Xante odasına girdiklerinde. Bir bardak su doldu-
rup önüne koydu. "İyi misin?"
"özür dilemek istiyorum." Gözlerine bakmaya çalıştıysa da, ya-
pamadı. "Yanlış anlama için."
"Karin." Xante onu durdurdu. "İkimiz de gerçeği biliyoruz. Bu-
raya gülü çalma niyetiyle geldin."
"Hayır." O çılgınlık anını nasıl açıklayacağım düşünerek par-
maklarıyla eteğinin kenarını düzeltti. "Buraya seninle konuşmaya
geldim. Cumartesi büyükbabamın şerefine Twickenham'da verile-
cek davete katılmam gerekiyor. Bu onun gülüydü ve yanımda gö-
türmem bekleniyordu. Fakat evimden çalınmıştı ve ben de bulmaya
çalışıyordum..." İşin kötüsü, yalan söylediğini Xante'nin anladığım
kendisi de biliyordu. "Asla çalma niyetim yoktu. Sadece bir an için
düşünmeden hareket ettim. Söylediklerim mantıklı gelmeyebilir."
13
CAROL MARINELLI

"Acele etme," dedi Xante hafifçe gülümseyerek. "Vaktim var."


"Özür dilerim, tamam mı?"
"Yalan söylediğin için mi, çaldığın için mi?"
"Doğruyu söylüyorum."
"Çalıntı malları almak suçtur, bunu biliyor muydun Karin?"
"Evet."
"Satın aldığım kıymetli eşyalar konusunda çok titizimdir. Ve bu
gülü de, çok güvenilir birinden satın aldım. Gülün evden çalındığını
polise bildirdin herhalde?"
Alçak!
Karin sert bir şekilde başını kaldırdı ve meydan okuyan gözlerle
ona baktı. Bu adamın önünde utanmış görünmek istemiyordu.
Xante ona bir kâğıt uzattı. "Bu senin imzan mı?"
Karin kâğıda bakmadı bile, çünkü ne olduğunu biliyordu. "Bunu
sadece bir tablo için imzalamıştım," diyecek oldu, fakat bunun boş
bir çaba olduğunun farkındaydı. Matthew'un onu aldattığıyla neden
ilgilenecekti ki bu adam? Ayrıca, neden kütüphanede asistanlık
yaparak, kazandığı ücretle bir malikâne idare etmeye çalıştığını ona
niye anlatacaktı ki? Ve neden Emily'nin okul ücretini ödemek için
tabloyu satmaya razı olduğunu, çünkü hiç paralarının kalmadığını
itiraf edip kendini daha da küçük düşürecekti?
"Yani az önce söylediğin gibi, gül çalınmadı?" Xante ısrarcıydı.
"Hayır."
"Öyleyse gül benim."
Karin dişlerini sıktı. Teknik ve hukuki olarak onunda, ama bunu
bir türlü kabullenemiyordu.
"Benim değil mi Karin?" dedi kadının yanıt vermediğini görün-
ce. "Sen onu sattın. Ansızın fikrini değiştirmen ve istediği her şeyi
istediğin anda almaya alışık, zengin ve şımarık biri olman, gülün
benim olduğu gerçeğini değiştirmez. Mantıklı bir şekilde konuşmayı
seçersen, belki bir şekilde anlaşabiliriz." Xante önce masanın üstün-
de duran güle, sonra ona baktı. Bir saat önce oteline gelen bu zarif
kadının, onu bu kadar kolay kandırdığına inanamıyordu.

14
BUYÜLU GUL

"Bugün bir hata yaptım." Karin elleri kucağında dimdik oturu-


yordu. Gözyaşlarına boğulmak yerine, yeniden kontrolünü kazan-
maya ve bu korkunç durumdan kurtulmaya gayret etti. "Gül, Wallis
ailesi için çok önemli, arkasında büyük bir tarih yatıyor. Senden
bunu anlamanı beklemiyorum."
"Neden?" Xante kızmaya başlıyor gibiydi. Bu donuk bakışlı ka-
dın, içinde beliren sempati kırıntılarını da yok etmekteydi.
"Pek çok gelenek var."
"Karin," diyerek onu susturdu. "Yunanlıların da tarihi ve gele-
nekleri vardır, ama hırsız, her kültürde hırsızdır."
"Şikâyetçi olacak mısın?"
"Bir kez daha polisin zamanını boşa harcamayacağım."
"Ya gül?" diye soracak oldu.
Xante gülümsedi. "Ah, doğru Cumartesi törene katılacaksın."
Gözlerini kırpıp, düşünür gibi yaptı. "Seninle bir anlaşma yapaca-
ğım. Bana numaranı bırak, eğer satmaya karar verirsem, önce seni
ararım."
Bu anlamsızdı, çünkü Karin'ın onu satın alacak gücü yoktu.
Ama bunu söylemek yerine, numarasını yazıp verdi.
"Pekâlâ, teşekkür ederim." Bu kadar kolay kurtulduğuna
inanamayarak ayağa kalktı, fakat tam o anda yanıldığım anladı.
"Henüz seninle işim bitmedi Karin."
"Konuşacak bir şey kaldığını sanmıyorum..."
"Oh, ama var." Çağrısını bekleyen bir sürü kadın vardı, ama bu
gece Xante, otelinde düzenlenen törene, kolunda Henry Wallis'in
torunuyla katılmayı uygun görmüştü.
"Bu gece burada yardım derneği için resmi bir davet verilecek."
Kadının kaşlarının çatıldığmı gördü. "Aşağıda herkesin önünde sana
sevgilim diye hitap ettiğim için, başka şansım yok."
"Seninle davete mi katılmamı istiyorsun?"
"Hayır, aslında başka birini çağıracaktım, ama bu şartlar altında
seninle gitmem gerekecek. Herkes birlikte olduğumuzu düşündü."
"Akşam yemeği mi? Öyleyse eve gidip hazırlanmam gerek."

15
CAROLMARINELL1

Onu durdurdu. "Güvensizliğim için beni bağışla, ama sanırım,


burada hazırlanacaksın," dedi hayretle ona bakan kadına. "Aşağıda
güzellik şatonu var. Butikten birkaç kıyafet göndertirim. Şimdi seni
özel süitime götüreceğim, ben burada duş alıp üstümü değiştirebili-
rim. Saat yedide seni alırım," diyerek kapıyı açtı.
Koridorun sonundaki süitine vardıklarında, Karin'a döndü. "Bu-
tiği arayıp, yardımcı olması için sana birini göndermelerini söyleye-
ceğim. Salonu kendin arayabilirsin. Randevu almana gerek yok,
odamdan aradığın için sorun olmayacaktır." Ve sonra oradan ayrıl-
dı. Oda gerçekten çok lükstü, bembeyaz kalın1 tüylü halının üstün-
deki mobilyalar pırıl pırıl parlıyordu. Karin etrafında güzel şeyler
görmeye alışıktı, böyle şaşırmaması gerekiyordu, ama burada onu
etkilen, her şeye sevgiyle itinayla bakılmış olmasıydı. Kendi evinde
eksik olan buydu. Bu odadaki eşyaların sevgiyle parlatıldığma ve
kalın perdelerin arkasında bir parmak toz olmadığına emindi.
Geceyi nezarethanede geçinmeyeceğine şükrederken, kapı çaldı.
Butikten bir görevE, birkaç elbise getirmişti. Karin yardım isteme-
diğini söyleyerek, kıyafetleri banyoda kendisi denedi ve üstüne bir
eldiven gibi oturan, kırmızı kadife elbiseyi tercih etti.
Sonra güzellik uzmanı geldi. Zaman ilerliyordu. El, ayak bakımı
yapılıp saçları ve makyajı tamamlandıktan sonra, aynada yansıma-
sına baktı ve kendini zor tanıyabildi. Yıllardır makyaj malzemele-
rinden uzaktı ve olabildiğince sade giyiniyordu.
Fakat bu gece bakışları Üzerinde toplayacağım biliyordu. Aslın-
da her zaman öyleydi. Yüzü ve ismi hiçbir çaba sarf etmesine gerek
kalmadan tanınıyordu. Ama şimdi, bu haliyle güzel göründüğünü
kendi de kabul etti. Çekici, hatta Seksi belkk..
Onu rahatsız eden bakışlar değil, Xante'ydi. Hiçbir erkek onu
böyle şiddetle çekmemişti. Dört ay birlikte olduğu David bile, onu
bu kadar etkilememişti. Çalma girişimden önce, adamın müthiş
çekim kuvvetine kapılmıştı ve şimdi aklında çıkarıp atamıyordu.
Bornozu üstünden çıkarırken, gergin bir şekilde yutkundu. Seç-
tiği dantel iç çamaşırlarını giyerken, aynaya bakmamaya çalıştı.
Siyah dantel sutyen çok güzeldi, ama göğsündeki kalın yaranın çir-
16
BUYULU GUL

kinliğini daha da çok ortaya çıkarıyordu. Trafik kazasından sonra


onu ameliyat eden cerrah, yaralar iyileşince muhtemelen estetik
yapılabileceğini söylemişti, ama hiçbir şey yapılmamıştı, ş
Olaydan sonra, annesi de, babası da araba kazasıyla ilgili hiçbir
şey konuşmak istememiş ve Karin de o kâbusu unutmaya çalışıp,
sanki hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmişti. Ama yaraları
vardı. Ve David'e güvenip, geçmişini anlattığında, bu yaralar
ayrılmalarına neden olmuştu. Karin ile yakışıklı albay sevgilisi,
sosyetenin bu gözde çifti, gazetelere göre dostça ayrılmışlardı. Oysa
David, görünen yaralarının yanı sıra, Karin'de görünmeyen daha
derin yaralar açmıştı ve bunun dostlukla bir ilgisi yoktu. Gözünden
bir damla yaş geldi. Kendini toplamak zorunda olduğunu düşündü.
Emily için kendini kontrol etmeliydi. Böylece kırmızı kadife elbiseyi
üstüne giydi ve son bir kez daha aynaya bakarken, kapı çaldı.
Nefesini tutarak, kapıyı açtı. Simsiyah gözleri ve bütün
yakışıklılığıyla Xante karşısında duruyordu.
"Pekâlâ, hadi gidip şu işi bitirelim."
"Karin..." dedi kısık, boğuk ve Karin'ı derinden etkileyen bir
sesle. "Ya bütün gece iğneleyici sözler söyleyip, birbirimizi kızdıra-
biliriz, ya da gayret edip, gecenin keyfini çıkarabiliriz."
Karin hafifçe başını eğerek onu onayladı.
"Çok güzel görünüyorsun."
"Teşekkür ederim," dedi soğuk ve resmi bir sesle. "Sen de öy-
le." Zoraki bir şekilde gülümseyerek ufak gece çantasını eline aldı.
Asansöre bindiklerinde, Xante onun elini tuttu ve Karin da bu
sıcak eli sıkarak* karşılık verdi.
"Endişelenme. Her şey güzel olacak," diyerek kadma güven
verdi. Asansör kapısı yeniden açıldığında, birbirlerine gülümsüyor-
lardı. Ancak Karin’in endişeleri dinmemişti. Xante Rossi, şüphesiz
dünyanın en güzel kadınlarıyla çıkmaya alışkındı. Şayet geçmişini
ve bugününü bilse, asla Karin ile çıkmak istemezdi.
Elini çekerek, dikkatini konuklara verdi ve gereken her zaman
yaptığı gibi, yine ışıldamaya başladı.

17
CAROL MARINELLI

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Saat yediye yaklaşırken Xante oturmuş» bu gece kendisine Ka-


rin'in eşlik etmesi hakkında aldığı kararı sorguluyordu.
Araştırmıştı elbette. Büyükbabasının kazandığı basanları zaten
biliyordu. Henry Wallis'in çarpıcı rugby kariyeri, efsaneviydi. Ama
bu kadarla yetinmedi ve araştırmaya devam etti. Henry'nin, George
adında bir oğlu vardı ve o da şanslı bir yaşam sürmüştü. En iyi okul-
lara gitmiş, hukuk fakültesini bitirip avukat olmuştu. Wallis ismi
parlamaya devam ediyordu. George sosyetik güzel Sophia ile ev-
lenmiş ve üç harika sansın çocukları olmuştu. Bütün Londra'nın
dilindeydiler. Sophia pek çok yardım derneğinin hamişiydi ve koca-
sının var olmayan kariyerini bu şekilde sessizce desteklediği,
Xante'nin tecrübeli gözlerinden kaçmamıştî. Gülümseyerek okuma-
yı sürdürdü. Meşhur bir Wallis partisine davet edilmek, Londra
sosyetesinin elitleri arasına girmek için, en büyük davetiyeydi.
Ancak, peri masallarının bile karanlık yanları vardı. Örneğin,
Wallis ailesinin basın danışmanları tarafından her seferinde yalanla-
nan şu çirkin makaleye göre, George Wallis alkol batağına saplan-
mıştı ve borç içinde yüzüyordu. Ara sıra çıkan bu tür söylentiler,
sağlam Wallis zırhının, en zayıf noktası gibi görünüyordu. Ve bun-
18
BÜYÜLÜ GUL

dan iki yıl önce meydana gelen bir tekne kazası, George ve
Sophia'm ölümüyle sonlanınca, tüm bunlar unutulmuştu. Tek oğul-
ları Matthew, olaydan çok etkilenmiş görünüyordu. Basın onun
yanlış yollara düşmesini görmezden geldi. Ve görünüşe göre, Karin
dünyayı dolaşarak, kışları İsviçre'ye kayağa, yazları ise güney Fran-
sa sahillerine giderek, acısının üstesinden gelmeye çalışıyordu. En
genç Wallis, Emily ise yatılı okulda eğitimine devam ediyordu.
Wallis ailesinin zevk ve eğlence düşkünü, uçarı davranışların-
dan, bir keresinde Xante de nasibini almıştı. Wallislerin kaza yapıp,
içinde öldükleri tekne, onun şirketlerinden birine aitti. Bu bilgiye
ulaşması, beş dakikadan kısa sürmüştü. Kazanın ölümle sonuçlan-
masıyla birlikte, sigorta müfettişleri teknenin mekanik güvenliğini
sorgulamışlardı. Avukatları önce olayı araştıran görevlinin raporuna
ulaşmış ve sonra birkaç başka çarpıcı gerçeği ortaya çıkarmışlardı.
Müfettişler, bu kazada teknenin sahibi olan şirketin hiçbir ihmalinin
olmadığını, ancak bu kazada ölen iki kişinin kan testlerinde, uyuştu-
rucu ve alkol seviyesinin tehlikeli sınırlarda olduğunu rapor etmiş-
lerdi.
Xante her zamanki gibi satır aralarını okuyunca, Karin'ın bu-
günkü korkunç davranışının mantığını anladı. Doyasıya yiyip, do-
muzlar gibi büyükbabalarının yalağından beslenmişler, her şeyi silip
süpürmüşlerdi ve Karin hâlâ açgözlülükle daha fazlasını istiyordu.
Xante sinirlenmişti. Kızgın bir şekilde onun süitinin kapışma
vurdu. Bu geceyi biran öce bitirmek ve Karin'inden kurtulmak isti-
yordu.
Sonra onu gördü ve mantığını yine kaybetti.
İnce, uzun bedenini kırmızı kadife bir elbise örtüyordu. Çıplak
kollan ve kaymak gibi teni, Xante'ye sarılan diğer kadınların solar-
yum yanığı tenlerinden bin kat daha güzel görünüyordu. İki pırlanta
yaka düğmesi dışında mücevher takmamıştı, zaten ihtiyacı da yoktu.
Sapsarı uzun saçları şık ve zarif bir şekilde tepesinde topuz yapıl-
mıştı. O anda Xante'nin içinden o güzel saçları çözmek ve omuzla-
rına döküldüğünü görmek geçti.

19
CAROL MARINELLÎ

Arzu dolu bakışlarla kadım süzerken, kendini sakinleştirmek


için tek yapabildiği öylece durmak oldu,.*
Asansöre doğru ilerlerlerken, soğukkanlı duruşuna karşın Ka
rin'ın gergin olduğunu hissetti. Elini tuttuğunda hemen geri çekece-
ğini sanıyordu, oysa yumuşak parmaklar tatil bir şekilde onunkileri
sıkınca, Xante için birden her şey değişti.
Karin Wallis bu gece onun konuğuydu ve yarattığı farkı her ge-
çen an daha fazla hissettiriyordu. Arkadaşlığı hoş ve zevkliydi. En
saygın misafirlerle kolayca sohbet edebiliyordu. Oyuncular onun
kim olduğunun farkına varınca, ona hemen dostça yaklaştılar.
Bir süre için bu durum, Xante'ata canım sıktı. Burası onun ote-
liydi; ama onun gecesi değildi. Ve oturma düzeni, oyuncuların ve
seçkin konukların en ön masada, birlikte oturmalarına göre ayar-
lanmıştı. Ancak Xante biranda kendinin yanında sevgilisi Karin
Wallis ile birlikte, seçkin konukların arasında otururken buldu.
Karin, Xante'nin mükemmel olduğunu söylemesine rağmen şa-
rabı geri çevirdi ve onun yerine maden suyu istedi.
"İçki içmiyorum.*'
"Hiç mi?"
"Hiç." Karin başını salladı ve maden suyundan bir yudum aldı.
Aslında hiç de fena vakit geçirmediğini düşündü. Oh, elbette yanın-
da oturan adamın farkındaydı. Xante ara sıra onun omzuna dokunu^
yor, ya da konuşurken üzerine doğru fazlaca eğiliyordu. David'den
çok daha serbest davranışlı ve çok daha etkileyici bir erkek olduğu
kesindi, ama balo salonun parlak ışıkları altında ve bu kalabalık
grup içinde Karin, onun kendine fazla yaklaşamayacağını biliyordu
ve bunun verdiği güven duygusu içinde rahattı,
"Yemek şahane Xante."
Öyleydi. Biftek o kadar yumuşaktı ki, tereyağı bıçağıyla bile ke-
silebilirdi. Izgara sebzeler ve soslar da çok lezizdi. Türlü ekmek
çeşitleri de ayrıca iştah kabartıyordu.
"Bu menü üzerinde ne kadar çok düşünüldüğünü bilsen, şaşar-
sın," dedi Xante. "Çok duygusal, hassas ama bir o kadar da yetenekli
Fransız bir şefim var, adı Jacques."
20
BUYULU GUL

"Oh?" Karen çatalını ağzına götürürken durakladı.


''Geçen yıl milli takımı ağırladık. Yemekler enfesti. Jacques
hazırlamak için günlerce uğraştı. Ertesi sabah takımın
çoğunluğu kulüp sandviç sipariş verdiğinde, adamcağız
ağlamaklı oldu. Bu yıl hiç kimsenin yatağa aç gitmemesi için,
gerçekten çok çalıştık."
Kesinlikle aç kalmayacaklardı. Fırında pişmiş bifteği,
kremalı ve vanilya soslu tatlı çeşitleri takip etti.
"Anneannem de bunu pişirildi..." Aklına gelen anılar,
Karin'in yüzünün pembeleşmesine neden oldu, gözlerini kapatıp
tatlısından bir ısırık aldı.
"Anneannen ile yakın mıydınız?
"Oh, evet."
"Ya anne ve babanla?" diye soran Xante hemen ardından
özür dilercesine başını salladı. Sınırı aştığının farkına varmıştı.
Bu kadının burada olma nedeninin, biriikte yemek yemekten
ibaret olduğunu neredeyse unuttuğu için kendine kızdı.
Karin gülümseyerek konuyu değiştirmeye çalıştı.
"Önümüzdeki yıl Six Nations'ın maçlarına gidecek misiniz?"
"Bir ya da iki maça giderim."
"Elbette, otelinizde kaldıklarına göre..."
"Ben sürekli burada değilim."
"Oh."
"Birkaç otelim var, ama en sevdiğim bu," diye itiraf etti
Xante. "Fakat otelcilik işimin sadece bir kısmını teşkil ediyor."
Küçük bir kısmını demeyi tercih etmedi. Son yılların en başarılı
armatörü olduğunu ve yalnızca muazzam servetinin hesabını
tutması için, bu otel personelinden daha fazla çalışanı olduğunu
söylemeyi tercih etmediği gibi...
"Ailen seninle gurur duyuyor olmalı." Bu kez sohbeti kişisel
alana çeken Karin oldu.
"Babam, ben dokuz yaşındayken öldü. Bir tekne
kazasında..."
"Benimkiler de öyle," dedi Karin. "Daha yakın zamanda,
ama onlar da bir tekne kazasında öldü."

21
CAROL MARINELLI

Xante itiraz etmemek için kendini zor tuttu. Kendi babası çalı-
şırken ölmüştü, o ayıktı ve şirketi onu kötü donanımlı bir tekneyle
gönderdiği için ölmüştü. Karin'in ailesinin ahlakdışı ölümleriyle
asla bir benzerliği yoktu. Tüm bunları söylemek yerine, kibarca
başını salladı.
"Peki ya, annen?" diye sordu Karin.
"Annemi şu ana mutlu eden bir tek şey var. Yaklaşık şu boyut-
larda..." Ellerini otuz santim kadar açıp, kahkaha attı. Öyle içtendi
ki, Karin de kendini nedenini anlamaksızın gülerken buldu. "Çok
gürültülü ve kokan bir şey... Gelecek hafta bir vaftiz töreni için eve
gidiyorum. Kuzenim Stellios'un, ki aynı zamanda en yakın dostum-
dur, bir bebeği oldu."
"Kokulu ve gürültülü bir şey..." diye tekrarladı Karin.
Xante başıyla onayladı. "Tüm hafta sonu, iş, spor ya da saçma
şeylerle uğraşacağıma, güzel bir Yunan kızla evlenip, çocuk yap-
mam konusunda başımın etini yiyecekler."
"Kardeşlerin var mı?"
"Tek çocuğum." Xante gözlerini yuvarladı.
"Oh, aman tanrım!" Karin gülümsedi, artık gerçekten hoş vakit
geçirdiğini düşünüyordu. Xante Rossi yanında oturmuş, ona özel
hayatından bahsediyordu. Ciddi şekilde yakışıklı olmasının yanı sıra
inşam kendine çeken hoş bir mizah duygusu vardı. "Öyleyse gele-
cek hafta için iyi şanslar."
Xante'nin dilinin ucunda bir^ey vardı; onunla birlikte gelmesi
gibi saçma bir teklif... Fakat neyse ki, tam o sırada tören formalite-
leri başladı, teşrifatçı ayağa kalktı, ışıklar söndü ve Xante büyük bir
rahatlamayla derin bir nefes aldı.
Evinden ayrıldığından beri, oraya kimseyi götürmemişti. Eğer
şimdi götürecek olursa, aile içinde büyük yankı uyandırırdı. O bun-
ları düşünürken, Karin sahnede yapılan konuşmalar hakkında bir
şey söylemek üzere ona doğru eğildi ve Xantö'nin burnuna, onun
parfümünün kokusu geldi, sonra saçları hafifçe yanağına dokundu.
Biranda kendini öylesine kaybetti ki, Karin'dan söylediği şeyi tek-
rarlamasını istedi.
22
BUYULU GUL

Konuşmalar ve tören uzadıkça uzuyordu, fakat ne Xante'ın ne de


Karin'm şikâyeti vardı. Birlikte oturuyorlar, dinliyorlar, ara sıra
konuşuyorlardı, gerçek bir çift gibiydiler. Karin iyice rahatladığında,
gecenin en önemli olayı olan, yardım derneği için açık arttırma başladı.
İşin bu kısmından hiç hoşlanmıyordu, çünkü gereksiz şeylere para
harcama, müsriflik ve düşüncesizce yapılan savurganlık, ona çok
tanıdık gelen kötü alışkanlıklardı.
Açık arttırmacı salonda sessizliği sağladı ve sıra en büyük ödülün
ilan edilmesine geldi. Yirmi kişilik bir grup, bir hafta boyunca
Twickenham'da İngiliz rugby takımıyla birlikte antrenman yapacaktı ve
aynı zamanda, istediklerinde koçlarına, antrenörlerine ve masörlerine
ulaşabileceklerdi. Görevli açık arttırmayı başlatınca, Karin salondaki
ateşin yükselmesini izledi. Bu büyük ödülü kazanmak için arzudan daha
fazlası olduğunu hissedebiliyordu, o tiksindiği zenginlikle böbürlenme
duygusu hâkim olmuştu salona. Tıpkı anne babası gibi, tıpkı Matthew
gibi, asla ihtiyacı olmayan şeylere, yalnızca elde edebileceklerini
göstermek için tonla para harcayan insanlardı bunlar da... Sonunda
Xante açık arttırmayı kazanınca, salonda bir alkış tufanı koptu ve
muhtemelen asla kullanmayacağı bir ödül için ödediği inanılmaz yüksek
bedel yüzünden, insanlar onu kutladılar. Ve Karin'a da kendini
zorlayarak da olsa görevini yerine getirip, gü-lümsemek düştü. Onun bu
hoşnutsuz hali, altın rengi biletini cebine koyan Xante'nin dikkatinden
kaçmadı.
"Çok memnun olmuş görünmüyorsun."
"Beni ilgilendirmiyor," dedi Karin onu terslercesine.
"Doğru," diye gülümsedi Xante. "İlgilendirmiyor."
Gece boyunca Karin, hem erkeklerin, hem de kadınların ilgisini
üstünde hissetti. Herkes onunla sohbet ediyor, şakalaşıyor, birlikte
gülüyorlardı. Adeta arkadaş olmak, onu içlerine almak ister gibiydiler.
Önceleri kendisine neden böyle farklı davranıldığını anlamasa da,
daha sonra Karin bunun kendisiyle değil yanındaki esmer, yakışıklı,
kıpır kıpır adamla ilgili olduğunun farkına vardı. Tüm bu ilgi Xante
yüzündendi.
23
CAROL MARINELLI

Pırı! pırıl bir gönde, uzaklardan duyulan bir gök gürültüsü gibi, bu
adamın tehlikeli bir yanı vardı. Seksi dudaktan nadiren oynasa da,
hiçbir ağız bu kadar çekici olamazdı. Kusursuz görünen takım elbisesi
içindeki bedeni yoğun bir enerji ve gerginlik içinde kıpır kıpırdı. Ve
gözleri Karin’inkiler ile buluştuğunda, her ne kadar konuşurken son
derece kibarsa da, gözleri seksten, günahtan, ahlaksız şeylerden ve özel
yerlerden söz ediyordu. Ve şayet şuan Xante ile birlikteyse, bu
gerçekse, o zaman gazeteler muhakkak bu gece ona eşlik etmesini
yanlış yorumlayacaklar, dolayısıyla onu yanlış tanıtacaklardı. Çünkü
Xante ile birlikte olmak, onun yanında olmak demek, göz göze
oturmaktan daha fazla anlam ifade edecekti.
Kaygılı ve sıkıntılı halinden, söyledikleri yanlış anlaşılacak diye
tedirginlik duyarak, Xante ile dans pistine doğru ilerledi.
Xante ise kollarındaki bu gergin, sert ve soğuk görünüşlü kadının
halinden çok memnundu, çünkü bugünlerde kadınlar hep çok hevesli
ve Xante'nin istediklerim vermeye hep çok hazırdı.
Ama bu kadın öyle değildi.
Dans pistinin loş ışıklan artında, ince, narin belini gevşek bir
şekilde tutuyordu. Acelesi yoktu. O ne yaptığını biliyordu.
Karin ise bilmiyordu.
Adamın gözlerinden, açık bir arzu duyduğu belliydi. Bu Karin'i
sinirlendirmişti. Oh, evet Xante çok kibar bir beyefendi gibi dav-
ranmıştı ve hâlâ öyle davranıyordu. Dans ediş şeklinde cüretkâr bir
tutum yoktu.
"Birazdan sona erer," dedi Xante kibarca, kadının başının üs-
tünden.
"İyi," dedi Karin, göğsüne başını yaklaştırarak. Fakat o anda hiç de
mantıklı olmayacak bir hayal kınklığı duygusu yaşadığını hissetti.
Xante'nin onu istemesini istemiyordu ve fakat istiyordu da.
Beline dolanan elleri sıcaktı, parfümünün kokusunu şimdi daha iyi
alabiliyordu ve o anda Karin bir dilekte bulundu. Bu gecenin gerçek
olmasını, Xante’nin dikkatini çeken kadının Ve ilişki yaşadığı kadının
kendisi olmasını diledi. Basının neler yazdığım biliyordu, insanlar onun
soğuk olduğunu düşünüyordu. Oysa bu soğuk görü-
24
BÜYÜLÜ GÜL

nüşün altında sevilmek, kucaklanmak için can atan bir ruh vardı. Ne
yazık ki, şuana dek bu gerçekleşmemişti Ama bu adamın kollarında
tüm bunları unutabilmişti. Kendini .güneşin kıyısında dans ediyor
gibi hissediyordu. Tek bir yanlış hareketle, ufacık bir tökezlemeyle
hemen düşecek ve hoş bir şeylerin içinde eriyecek gibiydi sanki.
Xante onu hemen hemen avucuna aldığını düşünmeye başladı.
Vücudunun sıcaklığını ellerinde hissedebiliyor, kadının gözle-
rindeki çıplak şehvet duygusunu görebiliyor, heyecanlandığım ve
içinin kıpırdadığını sezebiliyordu. Fakat kısa süre sonra hepsi
kayboldu. Müzik biterken, Karin araya yeniden mesafe koydu.
Işıklar yandı, insanlar öpüşüp birbirleriyle vedalaştı, büyülü gece
sona eriyordu. Xante için ise mücadele yeni başlıyordu. Evet, bu bir
mücadele olabilir, diye düşündü hevesle Xante. Biraz zaman
alabilecek bir mücadele. Ama şimdiye kadar hiç kaybetmemişti.
"Sana bir araba çağırayım." Karin'ın gözlerini kırpıştırdığını
gördü, yanında lobiye doğru hızla ilerlerken kadının tetikte olduğu-
nu biliyordu.
"Xante." Kaptan onlara yaklaştı. "Karin... Bak, ben bugün olan-
lar için gerçekten özür dilerim."
"Lütfen, üzülme." Karin her zamanki gibi nazik bir şekilde gü-
lümsedi. "İngiliz rugby takımı buradayken, mücevherle birlikte
yangın çıkışından fırlayıp gidersem, yakalanmayı da göze almam
gerekir."
"Canım acıtmadım, değil mi?"
"Kesinlikle hayır."
"Pekâlâ, ikinizi gelecek Cumartesi günkü maça davet etmek
istiyorum. "
"Aslında..." Karin'in, farkında olmadan yine yüzü pembeleşti.
İngiliz kaptan onu zor durumda bırakmıştı. "Çok isterdim,-. Çok
isterdik, ama ben zaten Cumartesi günü orada hazır bulunacağım.
Maç öncesi efsane oyuncuların şerefine bir davet veriliyor. Orada
bir konuşma yapmam istendi."

25
CAROL MARINELLI

"Öyleyse başka bir gön seçmek zorundayız. Xante, sen Şubat


ayındaki ingiltere, İskoçya maçı için Londra'da olmaya çalışacağını
söylemiştin. Bu tarih ikiniz için de uygun mu?"
"Misafirin olarak orada bulunmaktan memnuniyet duyarız."
Xante usulen gülümsedi, ama kızmıştı. Böyle bir ayrıcalık için ge-
nellikle para öderdi. Görünüşe göre yanında Karin olduğunda, bu
kendiliğinden gelen bir hak gibiydi. Ve sinir bozucuydu.
"Sorun yok Xante." Karin onun rahatsız olduğunu fark etti ve
durumu yanlış yorumladı. Kaptan yanlarından ayrıldıktan sonra ona
döndü. "Zamanında pek çok rugby maçına gittim. Benim yerime
seninle gelecek bir başka sarışın bulacağına eminim. Her neyse,
zaten o gün kaptanın kafasında bizden daha önemli şeyler olacak."
"Bir icabına bakarız." O anda Xante'nin aklından, eşyalarını
toplaması bahanesiyle onu yukarı içki içmeye davet etmek geçti,
fakat hemen caydı. O ne yaptığım biliyordu. "Seni eve yolcu ede-
yim."
"Efendim..." Tam otelden çıkarlarken gece müdürü telaşla yan-
larına gelip özür diledi. "Araba biraz gecikebilir, bütün şoförlerimiz
konukları evlerine bırakıyor."
"Elbette." Ne de olsa, bu kendi talimatıydı. Xante'nin sevgilisi-
nin gece evine döneceği, kimsenin aklına gelmezdi.
Arabanın gelmesini beklerlerken, Karin'i titreten sadece soğuk
hava değildi. Yanındaki adamın bir hamle yapmasını bekliyordu.
Xante de bunu biliyor ve için için gülüyordu.
Onu bu şekilde bekletmek hoşuna gidiyordu.
"İşte araba geldi." Xante son derece kibardı. "Bana eşlik ettiğin
için teşekkür ederim."
Karin, bu şekilde yürüyüp gitmesine izin verdiğine inanamıyor-
du. Tanrı aşkına, adamın mücevherini çalmaya çalışmıştı. Fakat
dans pistindeki heyecanı, gerginliği de hissetmişti. Kafası karışmış
bir şekilde gözlerini kırpıştırdı. "Gidebilir miyim?"
"Tabii." Kibar ve hoş bir şekilde onu yanağından öptükten sonra
geri çekildi.

26
BUYULUGUL

Şoför arabanın kapısını açmış beklerken, Karin biran için ne ya-


pacağım bilemez halde öylece durdu. "Arayacak mısın?" diye sordu
ve hemen ardından kendini kontrol etti. "Yani, satmaya karar vere-
cek olursan..."
"Satacağımı sanmıyorum. Yine de," diyerek cebinden kartvizi-
tini çıkarıp ona uzattı. "Arayıp ilgilendiğini söyleyebilirsin, kayda
geçirirler."
"İlgilendiğimi biliyorsun."
Oh, artık kesinlikle biliyordu.
"Bu benim özel asistanımın kartı. Çok becerikli bir kızdır, bu tür
şeylerin kaydını tutar. Neden yarın onu aramıyorsun?"
Kendi numarasını vermemişti bile.
Bunun kesin olarak hoşça kal demek olduğunu, bundan daha
açık anlatamazdı, diye düşündü Karin.
"İyi geceler Karin."
Arabaya binmesini izledi.
Kadınlar, Xante'nin yaşamında vicdansız davrandığı yegâne
varlıklardı.
Onun için seks sabah içtiği kahve kadar gerekliydi. Oh, kadınla-
ra iyi davranırdı, sevgililerine pahalı hediyeler alır, onları tatillere
götürür, bol para harcadı. Söylentilere göre, yatakta da çok cömertti.
Ancak kalbi kesinlikle yasak bölgeydi.
Gece karanlığında arabanın arkasından bakarken gülümsedi.
Tamam, bu gece yalnız uyuyacaktı. Ancak çok yakında Karin
Wallis onu arayacaktı ve beklemesine değecekti.

27
CAROL MARINELLI

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Karin için, evde hiç huzur yoktu.


Araba evin giriş yoluna döndüğünde, Omberley malikânesi za-
rif, büyük ve azametli duruşuyla göründü. İçerdeki tüm ışıklar yanı-
yordu. Şoför kapıyı açmadan önce bile, Karin her hafta sonu olduğu
gibi yine gümbür gümbür çalan müziğin sesini duyabiliyordu.
Şoföre, tabii ki, herhangi bir açıklamada bulunmadı. Açıklama
yapmanın bir çeşit özür sayıldığını öğreneli çok olmuştu ve Wallis
ailesinin bunu yapmaya ihtiyacı yoktu. Hiç kimseye bir Cuma gece-
si neden parti verdiklerini izah etmek zorunda değildi
Tek farkla ki, bu evde hemen her gece parti vardı.
Ağır meşe kapıyı açmak için anahtarlarını çıkardı, ama tabii,
kapı zaten yine açıktı. Ne Matthew, ne de arkadaşları kapatmayı
akıllarına getirmişlerdi. Ev, şafak şokene kadar eğlenmek isteyen
tüm boş gezen avare zenginlere açıktı.
Karin'in gerçeğe yüzleşmesi acı oldu. Yerlere serilmiş insanla-
rı, oraya buraya atılmış şişeleri görünce, ihtişam içinde geçen bir
davetten az önce döndüğüne inanmakta güçlük çekti.
"Birazdan giderler," dedi Matthew koridorda sallanarak yürür-
ken. Güzel yüz hatları, çılgın yaşam tarzından ötürü harap olmuştu.
28
BUYULU GÜL

Karin gitmeyeceklerini biliyordu. Hem de çok iyi biliyordu,


çünkü bütün hayatında bununla birlikte yaşamıştı.
"Sabaha gitmiş olurlar, ben de evi temizlettiririm," dedi
Matthew.
Acınacak ve gülünç bîr durumdu. Karin kahkaha attı. Aldığım
tüm yiyecekleri bitirip, evdeki bütün içkileri içtikten ve yatağımda
yattıktan sonra giderler Matthew." Eliyle şakaklarını sıktı. "Bu şe-
kilde yaşayamam/*
"Git öyleyse.'* Yüzünde suçluluktan ya da pişmanlıktan eser
yoktu. Tehditkâr bakışlarını kardeşine dikti. Acı çekmenden» sıkıntı-
larından bıktım, beni utandırmandan bıktım» sürekli arkadaşlarımla
tartışmandan bıktım. Eğer burada yaşamaktan bu kadar çok nefret
ediyorsan, git."
İstediği gerçekten buydu.
Zayıf anlarında, aslında Karin da istediğinin bu olduğunu hisse-
diyordu. Çekip gitmek ve Matthew'un her şeyi satmasını, uzaktan
izlemek. İyi bakılmadığı için gittikçe kötüleşen görkemli İngiliz
malikânesinin sonunda tamamen tükenmesi kaçınılmazdı. Ancak
çekip gitmek, büyükbabasının yaptığı, başardığı ne varsa hepsinin
yok olmasına izin vermek demekti.
On ay..,
Emily'nin okulunun bitmesine kalan günleri, hatta saatleri sayı-
yordu. Uzun zaman önce, okul ücretinin önemsiz olduğunu düşünse
de, Wallislerin gerçek durumları ortaya çıktığında, Emily'nin aşağı-
lanmaktan ve zorbalıklardan rahatsız olacağım çok iyi biliyordu.
Zaten daha şimdiden, ücretin yatırılmasındaki gecikme, nazik
bir şekilde kendisine bildirilmişti. Zaten daha fazla eşyayı açık art-
tırmaya çıkarmaya razı olmasının sebebi buydu. Şimdi artık sadece
on ay daha dayanması gerekiyordu. Sonra, Emily'e ailesinin gerçek
durumunu, olabildiğince onu sarsmadan anlatacaktı.
Yatağında yine bir çift vardı. Odadaki kokudan midesi bulandı.
Yalınayak odadan çıkıp, merdivende oturan Matthew'un arkadaşına
aldırmadan aşağı koşmaya çalıştı, fakat adam onu ayak bileğinden
yakaladı. Sarhoş ağzıyla birkaç kez ona birlikte olmayı teklif etti,
29
CAROL MARINELLI

Karin da adamın pis eline vurarak, cehenneme gitmesini söyledi.


Sonra telaşla koridorda koşarak önceden saklamış olduğu anahtarı
buldu ve kendini kütüphaneye attı.
Büyükbabasına ait düzgün kalan tek yer orasıydı.
Aynen küçük bir çocukken yaptığı gibi, yine koşup buraya sak-
lanmıştı. Büyükbabasının eviyken, kardeşleriyle hafta Sonlarını
genellikle burada geçirirlerdi. Büyükanneleri akşam yemeğini pişi-
rirken, Emily bebek karyolasında kıvrılıp yatar, Matthew televizyon
seyrederdi. Karin en çok kütüphaneyi severdi. Büyükbabasının tüm
rugby kupaları ve madalyaları burada dururdu ve onun zafer hikaye-
lerini dinlemeye bayılırdı. Evin keşmekeşinden uzak, sıcak ve gü-
venli bir yer olmuştu daima burası.
Büyükbabası öldükten ve anne babası bu malikâneye taşındıktan
sonra sık sık bu kütüphaneye sığınır, kapının dışında olanlarla yüz-
leşmek yerine, bir kitaba gömülürdü.
Gazetelere göre şanslı bir yaşam sürmüştü. Annesi sosyetede ta-
nınan ünlü bir kadın, iyi bir eşti ve elbette sonsuz hayır işlerinin
hamisi... Babası ise, baronun saygın bir üyesiydi. Karin en güzel
kıyafetleri giymiş, en iyi okullarda okumuştu. Bununla birlikte hafta
sonlarını hep korkuyla beklerdi.
Anne babasının kendilerini bırakıp sefahate daldığı hafta sonla-
rı... Küçük kardeşi Emily'i eğlendirmeye ve olup bitenlerden, bü-
yüklerin yaptıklarından korumaya çalıştığı hafta sonları...
"Uyumsuz," derdi annesi ona ve Karin'da öyle olduğunun fa-
kındaydı. Bu yüzden bir hafta sonu Emily bir arkadaşının evindey-
ken, on yedi yaşındaki Karin da eğlenceye katılmaya çalışmıştı.
Partideki meşhur bir aktörü beğendiği halde, adam onunla konuş-
maya çalıştığında utanıp sinmiş ve onu etkileyebilecek zeki, sert bir
cevap bulmayı dileyerek portakal suyunu yudumlamıştı.
Bir pastırma yazıydı. Karin evde sıcaktan bunalmıştı. Annesi-
nin havuzdan gelen kahkahalarını duyunca, biraz ferahlamak için
temiz havanın iyi geleceğini düşünerek dışarı çıkmıştı.
Ve sonra annesini havuzda üstsüz bir halde, bir başka adamla
öpüşürken görmüştü. Dehşete düşmüştü. Annesine karşı inanılmaz
30
BUYULU GUL

bir öfke ve babası için bir anlık bir koruma duygusu hissetmişti. Ve
tabii babasının öğrenebileceğine dair içinde feci bir korku...
Sonra onu görmüştü. Saygın, itibarlı babası, karısını izlerken,
başka bir kadının göğüslerini okşuyordu. O an adeta dünya Karin'ın
başına yıkıldı, ailesinin ahlaksızlığının geldiği son nokta buydu.
"Hey, ne oldu?" Aktörün alçak sesi hâlâ kulaklarındaydı, başını
adamın göğsüne yasladığında, nasıl ağladığını hâlâ hatırlıyordu.
"Yok, bir şey..." '
"Hayır, var." Çığlık atmak istemişti o an, annesini saçlarından
tutup havuzdan çıkarmak geçmişti içinden. Fakat bunları yapmak
yerine, adamın onu oradan uzaklaştırıp, yukarı çıkarmasına izin
vermişti ve ancak ondan sonra hiç de kendinde olmadığını anlaya-
bilmişti. Bacakları tutmuyor, başı dönüyordu. Fakat adamın onun bu
haline aldırdığı yok gibiydi.
Karin, daha sonra olanları düşünmeye cesaret edemiyordu. Her
zammı yaptığı gibi işin olumlu yanına bakmak için elinden geleni
yaptı. O dehşet anlarından geri kalan bir avuntu varsa, o da bir kez
olsun kendini savunabilmiş olmasıydı. Dokuz yaşındaki kardeşin-
den, sekiz yaş büyüktü ve onu korumak için her şeyi yapardı. Anne-
sinden, Emily'i özel bir yatılı okula vermesini istemişti. Bu, elbette
kesin bir çözüm değildi. Emily, sık sık eve küçük arkadaşlarını ge-
tirmek istiyordu ve Karin daima bir çözüm yolu buluyordu. Wallis
ailesinden gelen bir tatil daveti, her küçük kızın istediği bir şeydi.
Böylece Paskalya'yı Roma'da, ya da yaz tatillerini Fransa kumsalla-
rında veya Noel'i İsviçre'de geçiliyorlardı.
Bir Wallis için yaşam eğlencelerden, partilerden ibaretti.
Basın bu konuya dikkat çekmekte gecikmedi. Bir dağın tepesin-
den aşağı kayarken resmini yayınlayarak, Karin'in sadece buzlu
dağlarda canlandığını yazdı.
Gerçekten de öyleydi, Londra'dan ve ailesinin yarattığı yıkım-
dan uzakta, yanında Emily ile birlikte soğuk beyaz dağlarda kısa bir
süre için de olsa gerçeklerden uzaklaşabiliyor, unutabiliyordu.
Bu bir kaçıştı. Tehlikeli bir kaçış, ama hiç değilse bu şekilde
dağlara sığındığında olanları unutabiliyordu.
31
CAROL MARINELLI

Tıpkı Xante ile geçirdiği gece unuttuğu gibi...

Xante ertesi sabah onu düşünmemek için elinden geleni yaptı.


Uyanır uyanmaz yataktan fırladı, duş aldıktan sonra giyinip, aşağı
kahvaltıya indi.
Karnı çok acıkmıştı, onu düşünmek yerine, menüye bakıp ne se-
çeceğine karar vermeye çalıştı. Çörek ile kahve sipariş etti.
Dünyadaki sorunları okumak için gazeteyi eline aldı. İkinci say-
fayı çevirdiğinde, şaşkınlık içinde bakakaldı. Karin'a veda öpücüğü
verirken basına yakalanmışlardı. Yaşamında başardığı onca şeyden
sonra, üstelik dün gece yardım derneğine topladığı onca paradan
sonra ve birlikte olduğu tüm o ünlü kadınlardan sonra, Karin
Wallis’e verdiği kısa, basit bir öpücükle ikinci sayfaya atılmıştı.
Bütün hafta boyunca onu düşünmemeye çalıştı. Belki de başa-
rabilirdi, ama şayet İngiliz rugby takımı oyuncuları defalarca Ka-
rin'in nerede olduğunu sormasalar, sürekli onun ne kadar çekici ve
hoş olduğunu söyleyip durmasalardı... Kafasından çıkarabilirdi onu
belki, ama şayet özel asistanı arayıp da kendisi ve Miss Wallis için
özel bir davet verildiğini söylemeseydi... Karin olmasa, asla böyle
bir davete çağırılmayacağının farkındaydı.
Yine de, Xante ne yaptığını çok iyi biliyordu. Bu yüzden ertesi
Cuma günü Karin aradığında, şaşırmadı.
"Rossi." Asistanı hattın diğer ucunda kim olduğunu söylemişti,*
ama Karin'in kendini tanıtmasını bekledi. Kadın kısa bir süre gergin
bir şekilde havadan sudan konuşmaya başladı.
"Karin," diye sözünü kesti. "Ne istiyorsun?"
"Pekâlâ, ünlülerin eşyalarını satın almayı sevdiğini biliyorum.
Büyükbabamın eşyalarını gözden geçiriyordum ve..."
"Geri kalanları da mı satıyorsun?" diye sordu Xante inanamı-
yormuş gibi yaparak, oysa hiç şaşırmamıştı.
"Hayır, satmıyorum," diye sözünü kesti hemen. "Takas yapmayı
düşünür müsün, diye merak ettim. Çok güzel, değerli şeyler var.
Ben sadece gülü istiyorum. Matthew ile konuştum, satsan bile geri
32
BUYULÜ GÜL
almaya pek hevesli değil. Tüm paramız şuanda bağlı durumda ve
onun rızası olmadan..." Xante gözlerini döndürdü, bu acıklı hikâye-
yi dinlemeye niyeti yoktu aslında, ama kadının sesi titremeye baş-
lamıştı. "Xante, lütfen. Gerçekten ona ihtiyacım var.
Twickenham'daki tören koordinatörü şimdi aradı ve mücevheri
getirmemi hatırlattı. Bende olmadığını söylersem ne düşünürler?"
"Ailenin hatıralarına İyi bakmadığım»" dedi Xante.
"Aynen öyle. " Artık cidden ağlıyordu. "Kupalar var, fotoğraf-
lar... Hatta son şampiyonluklarındaki top..."
"Saat on birde seni alacağım»" diye sözünü kesti Xante.
"Beni mi alacaksın?"
"Bahsettiğin takasla ilgilenmeye hiç niyetim yok." Duraklayıp
tırnaklarına baktı. "Ve gülümü satmaya da hiç niyetim yok. Bununla
birlikte, içinde bulunduğun zor durumu anlıyorum. Yunanistan'a
Pazar sabahı gideceğim, yani yarın gül ile bitlikte, sana eşlik edebi-
lirim."
Uzam bir sessizlik oldu. Xante daha fazla konuşma niyetinde
değildi, son teklifini yapmıştı.
"Otele geleceğim," dedi Karin gergin bir sesle. "Ama on buçuk-
ta çıkmamız gerek» çünkü on birde orada olmam lazım."
"Sen istediğin zaman gidebilirsin Karin. Ben on bire kadar mü*
sait değilim."

Kadıncağızı lobide on biri on geçene kadar bekletti.


Sonra soğukkanlı bir şekilde yanına gitti. Karin derhal ayağa
fırladı. Geç kaldığı İçin kızdıysa da, bunu belli etmedi. Yanağından
öptü; Xante ona gülü verirken teşekkür etti. Dün telefonda ağlayan
kadından eser yoktu. Uçuk mavi bir döpiyes giymiş» san gür saçla-
rını bu kez açık bırakmıştı. Yol boyunca arabada oldukça sıkılgan
göründü. Xante’nin sohbet etme çabalarına aldırmadı, sorularını tek
kelimelik yanıtlar vermekle yetindi. Şayet başka biri olsa, Xante
arabayı durdurup inmesini söylerdi.

33
CAROLMAR1NELLI

Aslında yanındaki kadına, bunun onun lüks arabası olduğunu,


elinden tuttuğu gülün onun gülü olduğunu ve törene boş ellerle git-
mekten onun yardımı sayesinde kurtulduğunu hatırlatmak istedi. Ve
şimdi bu kadın, onu duymazdan geliyor, Önemsemiyordu. İngilizle-
rin, aileden gelen zenginliği överken, sonradan zengin olanları aşa-
ğılamasına dayanamıyordu. Xante kendi değerini biliyordu ve aile-
siyle de, kendisiyle de gurur duyuyordu, üstelik o gergin ve buz gibi
bir şekilde yanında oturan, özenle süslenmiş bu güzel kadın gibi
asla çalma teşebbüsünde bulunmamıştı. Ayrıca, yokluk içinde bir
çocukluk geçirmesine karşın, Karin’in aksine hayattan zevk almayı
ve eğlenmeyi biliyordu.
Gerçekten de davette keyif alınacak pek çok şey vardı. İhtişamlı
öğle yemeğinde konuklarla kaynaşıp, ortak tutkularından bahseder-
ken, yanında ödüllü sevgilisiyle Xante halinden memnundu. Bir
türlü rahatlayamayan saygın Karin Wallis idi. Tabağındaki yiyecek-
lerden küçük bir lokma alıp, gerisini bırakmıştı. Elbette, son derece
kibardı, teknik olarak asla yanlış bir şey yapmıyordu. Fakat büyük-
babasıyla, takım arkadaşlarının başarıları methedildiğinde ve mikro-
fonu eline aldığında bile, yüzünde buz gibi bir gülümseme vardı.
Konuşması iyi olmasına karşın, heyecansız ve tutkudan uzaktı.
Yalnızca son kısmında gücünü kaybedip duraksadı ve ancak on-
dan sonra Xante, gerçek Karin Wallis'in konuştuğunu hissetti.
"Büyükbabam," diye devam etti konuşmasına alçak sesle, "Ha-
yatını aynen âşık olduğu oyunu oynar gibi sürdürdü. Tutkusu, sezgi-
leri ve onuruyla... Onun hatırasına saygısızlık edip, bugün burada
onun şerefine bir tören düzenlenmesine karşı çıkardı demeyeceğim,
çünkü bu büyükbabamın tarzı değildi. Aksine böyle bir günden
büyük haz duyardı. Evim dediği bu yerde, bir kez daha alkışlanmak-
tan büyük mutluluk ve onur duyardı."
Yükselen alkışlar arsında geri dönüp, yerine oturdu. Bu alkışlar
büyükbabası içindi. Xante bir an için onu anladığını hissetti. Bu
baskıyla ve Wallis ailesini çevreleyen zafer parıltılarına uygun ya-
şamanın zorluğunu kısa bir an için de olsa görmüştü. Ve elini tutup,
çok güzel bir konuşma yaptığını söylediğinde, gerçekten samimiydi.
34
BUYULU GUL

'Teşekkür ederim."
Karin hemen elini çekip, dimdik karşıya baktı. Xante bir şey
söylememek için kendini zor tuttu ki, o esnada başka bir rugby ef-
sanesi mikrofonu eline aldı.
"Miss Wallis," diye seslendi resmi bir görevli tüm konuşmalar
sona erdikten sonra. "Artık geçit törenine başlayabiliriz,"
Geçit töreni mi? Xante kaşlarım çattı. Fakat Karin ayağa kalkın-
ca o da kalktı ve salondan çıkıp, hep birlikte tribünlerin altındaki
koridorlardan geçtiler. Xante çok şaşkındı, ama belli etmemeye
çalışıyordu. Yaşlı olanlar ve artık hayatta olmayanların aileleri ön-
de, diğerleri arkada herkes sıraya dizilmişti.
Tünel soğuk ve rüzgârlıydı. Londra'da yağmur halen sürüyordu
ve Karin'in stada çıkmak için sırasını beklediği tüneli® içinde rüz-
gâr onlara doğru esiyordu. O anda Xante'ye, Karin son derece yal-
nız göründü.
"Mr. Rossi sizinle birlikte yürüyecek mi?" diye sordu görevli.
"Hayır, ben yalnız olacağım," dedi Karin.
Her bir İngiliz efsanesinin adı anons edildikçe, tek tek dışarı çı-
kıyorlardı. Xante, o anda, bugünün Karin için ne kadar önemli ol-
duğunu anlayamadığı ve onu otel lobisinde beklettiği için büyük
pişmanlık yaşadı. Hatta neredeyse onu gülsüz gönderecekti.
"Bugünün bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum."
"Önemli olmasa, seni arar mıydım?"
Gözlerinin dolduğunu gören Xante, işi kişiselleştirmemeye gay-
ret etti, zaten sıra ilerledikçe kadının kendini güçlükle tutabildiği
belli oluyordu. "Her şey iyi gidecek."
Karin'in kafası çok karıştı. Niçin birdenbire iyi davranmaya
başlamıştı bu adam? Kendisi de ona insaflı davranmıyordu, ama
bunun bir sebebi vardı. Ancak böyle davranarak ayakta kalabiliyor-
du. Onu arayıp kendini küçük düşürdüğünde neler hissettiğinden
haberi var mıydı? Telefonda hıçkırıklara boğulmasını dinlerken,
daha önce kimsenin yanında ağlamamış olduğunu biliyor muydu?
Xante söz konusu olunca, Karin'in dürtü kontrolü ancak iki yaşın-
daki bir çocuğunki kadardı. Çok üşüyordu. Dışarı çıkınca olacaklar-
35
CAROL MARINELLI
dan rahatstaüık duyuyordu. Çıkacak şamata ve alkışlardan korkuyor,
bütün o kalabalığın ailesi hakkındaki gerçekleri bilmesi durumunda
neler hissedeceğini düşünmek bile istemiyordu»
Büyükbabasının ismi anons edildiğinde kalabalık adeta çıldırdı,
müthiş bir alkış tufanı koptu. Xante o anda onun yüzüne baktı.
Bıraksalar oradan kaçıp, gidiverecek gibiydi,
"Her şey iyi olacak," Kadını kendine doğru çekip, kısa bir süre
kollarlında sıktıktan sonra, alnına bir "öpücük kondurdu. Okulun ilk
gününde çocuğunu öpen bir baba gibi, saçlarını okşadı ve onu dışarı
yolladı, O, azgın kalabalığın içine doğru ilerlerken, Xante kendini,
balina tarafından yutulan, Yunus peygamberi izler gibi hissetti.
Bundan daha yalnız, bundan daha küçük hiç kimseyi görmemişti
hayatında. Gülüyor, insanlara el sallıyordu, ama aslında içinin kan
ağladığını biliyordu Xante. Bilmediği ve anlayamadığı ise, bunun
neden kendisini rahatsız ettiğiydi.

"Karin." Eğlenceler sona ermişti ve. şimdi tribünlerde otur-


muş, maçı izliyorlardı. 'Senin için zor bir gün olduğunu biliyorum."
"Biliyorsun, öyle mi?" diye alayla gülümsedi. Böyle davranmak
zorundaydı, yoksa kendini kontrol edemeyip, adamın kollarında
ağlayabilirdi. "Sen bugünün anlamını asla anlayamazsın."
Nefes kesen, heyecanlı bir maç olmuştu. Tam efsanelere layık...
Zafer İngilizlerindi. Karin'in soğuk davranışları, Xante'nin canını
çok sıkmıştı, ama yürüyüp gidecek kadar kaba bir insan değildi o.
Maç çıkışı onu otele davet etti, teklifi kabul görmeyince, şoförünü
yolladı ve Karin'ı evine kendisi bırakmak için izin istedi.
"Teşekkür ederim," dedi Karin malikâneye vardıklarında. Başını
kaldırıp eve bakınca, ön salonun perdelerinden yansıyan ışığı gördü.
Aslında hiç içeri girmek istemiyordu, dönüp arabayı sürniesini söy-
lemek, buradan kaçmak geçiyordu içinden.
Xante motoru stop ettiği halde, hâlâ dimdik oturan ve arabadan
inmeyen kadının mükemmel profiline baktı.

36
BÜYÜLÜ GÜL

"Beni içeri davet edecek misin?** diye sordu, bir kahvenin çok
da problem olmayacağım düşünerek.
"Hayır. "
"öyleyse neden arabadan inmiyorsun?**
"Kapımı açmadın ki." Olabilecek en aptal cevaptı bu. Züppe,
kendini beğenmiş ve Karin'in asla hissetmediği bir dohı şeyi içeri-
yordu bu cevap, fakat biranda ağzından çıkıvermişti işte*
"İzninle," dedi Xante. Centilmenler, hanımların kapısını açardı,
fakat o her şeyi kendi bildiği gibi yapmayı seviyordu. Kadının üs-
tünden eğilip emniyet kemerini çözdü. Ama hâlâ arabadan inmeye
teşebbüs etmiyordu. Xante, onu ne istediğini biliyordu, bunu hisse-
debiliyordu. Peki, onu durduran neydî?
Yeniden üzerinden eğilip, kapısını açtı. Birden içeri dolan buz
gibi hava, aralarındaki harareti azaltmaya yetmedi. Xante koltuğuna
dönmemişti, başını çevirip gözlerini ona dikti,
"İyi geceler Karin," dedi soğukkanlı bir sesle, fakat hâlâ gözle-
rini onunkilerden ayırmıyordu. Karin İ8$, için için titriyordu. Aklı
karmakarışık olmuştu. Kapı açıktı, hemen çıkıp gidebilirdi. Aslında
bu korkunç günü bitirmek ve bu görgüsüz adamın yüzünü bir daha
asla görmemek istiyordu, ama bir türlü yerinden kıpırdayamıyordu.
"Neden savaşıyorsun Karin?"
"Neyle savaşıyorum?"
"Bununla." Dudaklarını hafifçe onunkilerin üstüne koydu. Bu
temas Karin'i heyecanlandırdıysa da, karşılık vermeyi reddetti.
"Neden?" diye sordu Xante başını geri çekerek. MNeden bu ka-
dar güzel bir şeye karşı koyuyorsun?"
Yeniden onu öptü. Bu kez o kadar küçük bir öpücük değildi.
Çok hoş ve çok yumuşaktı, Karin'in bugüne kadar tattığı her şeyden
kesinlikle daha güzeldi. Onun karşılık verdiği gören Xante, tutkuyla
öpmeye devam etti.
Karin sonsuza kadar onunla öpüşebilirdi, çünkü ilk kez unut-
muştu. Kendisini tamamen kaybetmişti, bu muhteşem bir duyguydu.
Xante'nin elleri, kadının göğüslerine doğru kaydı. Büyük bir
zevkle onu öpen Karin'in da istediği buydu, sadece ellerim bluzun-
37
CAROL MARINELLI

dan içeri sokmasını, tenine değmesini istemiyordu, çünkü yara yer-


lerini hissedebilirdi. Vücudu, tıpkı arkasındaki malikâne gibiydi, dış
görünüşü mükemmel, iç görünüşü berbat.
Bir eliyle onun göğsünü tutan Xante, bir yandan boynunu öper-
ken, diğer eliyle de bluzunun düğmelerini açmaya başladı. Arzuyla
yanıp tutuşan Karin, bir saniye için durumunu unuttuysa da, çıplak
göğsünde hissettiği anda, adamın elini tutup geri çekti ve daha fazla
dokunmasına izin.vermedi.
"Hâlâ savaşıyorsun?"
"Savaşacak bir şey yok." Bunun sadece bir öpüşme olduğunu
söylemek istercesine kendini beğenmiş bir şekilde gülümsedi. "Eve
gitsem iyi olacak. Bugün için teşekkürler."
"Yani kovuluyorum, öyle mi?"
"Xante." Kontrolünü sağlamaya çalışırken, tedirgin bir şekilde
içini çekti. "Yorgunum. Uzun bir gün oldu. Bana eşlik ettiğin ve
gülü kullanmama izin verdiğin için teşekkür ederim."
"Gelecek sefer.. ."diyecek oldu Xante, fakat Karin onu susturdu.
"Gelecek sefer olmayacak." Böyle konuşmak zorundaydı. Çün-
kü on ay daha, ailesinin sırrından kimseye söz etmemeye söz ver-
mişti. Fakat Xante bu kadar yakınındayken, bunu başarması çok
zordu, kendini tutamayabilir, sırrım ifşa edebilirdi. Hemen şuanda
bu adamla ilişkisini bitirmesi zorunluydu.
"Gelecek sefer taklit bir gül bulsan iyi edersin." Bu kez cümle-
sini tamamlayabildi. "Kabul edilebilir bir taklit, yakından inceledi-
ğinde, aslından daha iyi duran bir taklit."
"Dediğim gibi, bana eşlik ettiğin için teşekkür ederim." Karin
arabadan indi, sözcükleri canını acıtıyordu, daha fazla duymak is-
temiyor, biran önce yanından uzaklaşmak istiyordu. Fakat tam o
sırada Xante bileğini yakaladı.
"Biliyor musun, seni ilk gördüğümde burnu havada bir buz kra-
liçesi olduğunu düşündüm. Ama şimdi..." bileğini bırakıp devam
etti, "Bundan eminim."

38
BÜYÜLÜ GÜL

BEŞİNCİ BÖLÜM

Eve giremedi.
Araba uzaklaştıktan sonra kaim meşe kapıya başını dayayıp bir
düre öylece durdu. İçe girip, gerçek yaşamının keşmekeşiyle yüz-
leşmek istemiyordu.
Xante'yi istiyordu.
Bütün gün onu istemişti. Ve sorun, onu nasıl elde edebileceğiy-
di. Evindeki pisliği ona nasıl gösterebilirdi? Etrafındaki bütün o
ihtişamlı hayatın sahte olduğunu nasıl açıklayabilirdi? Ya kendisini
ona nasıl gösterebilirdi?
Büyükbabasıyla konuşmak istiyordu.
Birinin ona bu pislikten çıkıp, doğru adımlar atması için ne yap-
ması gerektiğini söylemesini istiyordu.
Bu düşüncelerle arabasını atladı ve adeta otomatik pilota bağla-
nış gibi, doğruca Twichenham'a gitti. Rugby caddesini geçip,
Buttercup sokağının otoparkına park etti. Neyse ki, gece görevlile-
rinden bir tanesi onu tanıdı da, içeri aldı. Dondurucu soğukta, bom-
boş tribünlere bakarak, ne yapması gerektiğine karar vermeye çalı-
şarak, yalnız başına uzun bir süre oturdu.

39
CAROL MARINELLI
Şimdiye kadar hiç bu kadar pes edip, her şeyi olduğu gibi bıra-
karak, çekip gitmek istememişti. Bu kez gerçekten umutsuz bir du-
rumdaydı.
'Umutsuz olduğuna inandığın anda, umutsuzsundur/ demişti
büyükbabası bir keresinde. Henüz dört ya da beş yaşında olmasına
rağmen, büyükbabasının sürekli anlattığı o zafer hikâyesini hâlâ
anımsıyordu.
Ve şimdi, yine. büyükbabasının sesini duyuyordu.
'Xante’ye anlat,'diyordu.
Sesini duyabiliyordu ve hatta böyle tuhaf isimli bir adamı onay-
ladığı için, hafiften bir şekilde gülümsediğini bile görebiliyordu.
Anlatamazdı. Defalarca neler söyleyeceğinin provasını yapmış-
tı, ama o yargılayan, kısılan siyah gözler aklına geldikçe...
'Göğsümde bir yara izi var... Bir araba kazasında oldu.'

Ya sonra ne diyecekti?

'Alkollü araba kullandığım için tutuklandım, sonra suçlamalar

düştü."

Diğer olayları anlatmadan, bunları anlatma şansı yoktu. Kanserli


hücre gibiydiler, tüm geçmişine yayılmışlardı. Nasıl anlatacaktı?
Nasıl güvenecekti?
Şakaklarım sıktı. Birazım anlatırsa, hepsini anlatmak zorunda
kalacaktı ve bunu bir kez denemişti.
Oturduğu yerde iki büklüm oldu, başını ellerinin arasına alıp,
asla hatırlamak istemediği anılara daldı. David ile sevişme çabaları
aklına geldiğinde, kusacak gibi oluyordu. Gerçeği öğrenmek isteyen
adam, Karin başından geçenleri anlattığında çok etkilenmiş, çok
kızmıştı. Yara izlerini gösterdiğinde ürkmemeye çalışmış ve bunun
aralarındaki hiçbir şeyi değiştirmeyeceğine dair söz vermişti. Ona
karşı duygularında hiçbir değişiklik olmayacağına yemiş etmişti ve

40
BÛYÜLÜGÜL

sözleri çok inandırıcıydı. Ne var ki, adamın vücudu onu küçük dü-
şürücü bir şekilde başarısızlığa uğramıştı*
Tekrar tekrar başarısız olmuştu.
"Sebep sen değilsin," diyerek onu ikna etmeye çalışmıştı. Ama
Karin, sebebin kendisi olduğunu biliyordu.
"Beceremiyoruz sevgilim.**
Karin teşekkür edip oradan ayrılmıştı. Arabasına bindiğinde bir
süre öyle oturup kalmış ve işin iyi yanını düşünmeye çalışmıştı.
Çünkü her şeyin daima olumlu bir yanı olurdu.
En azından David basına haber vermemişti. İktidarsızlığı ortaya
çıkacak bir adam, asla böyle bir hikâyeyi satmaya kalkışmazdı.
Pazar günleri öğle yemeği için büyükbabasının onu getirdiği ka-
feteryaların önünden geçerken, alaycı bir şekilde gülümsedi. Yuka-
rılarda bir yerden onu seyrettiğini biliyordu.

Kante de iyi bir gece geçirmiyordu.


Tamam, Twfckenham'm bomboş tribünlerinde titremiyordu,
ama tıka basa dolu otel barında, Karin'ın nerede olduğunu soran ve
onu masalarına davet eden İngiliz takımıyla, çok da rahat sayılmaz-
dı. Sinirli, öfkeli ve huzursuzdu. Süper lüks süitine çıktı ve kafasını
dağıtmak için ne tür bir havailiğe ihtiyacı olduğunu düşündü.
Arayabileceği sayısız kadın vardı. Mandy dört sesli mesaj bı-
rakmıştı, ayrıca hazırda bekleyen pek çok kadın daha vardı. Athena
bile aramıştı. Eski nişanlısının sesinden, Karin'dan şüphelendiği
anlaşılıyordu.
"Yarın seni görmek için sabırsızlanıyorum Xante," diye mırıl-
danıyordu Athena telefonda. "Kaybettiğimiz zamanı telafi etmek
için. Paylaştığımız güzel günleri hatırlamak için."
"Hangi güzel günleri Athena?" diye alay etti Xante. "Yalan söy-
lüyordun, hatırladın mı?"
Beş yıl geçmiş olsa da, hâlâ kızıyordu.
İkisi de daha çok gençken, bir kış günü tatlı Athena ile çıkmış-
lardı. Xante henüz bakire olan kızla birlikte olmuştu ve sonrasında
41
CAROL MARÎNELLI

çok yakınlaşmışlar, ayrılmaz bir ikili olmuşlardı. Fakat kısa süre


sonra, baharın gelmesiyle birlikte Athena, Xante'nin zamanının
çoğunu ayırdığı büyük girişimci planlarından sıkılmış ve gerçekleş-
tirmek istediği rüyalarından bahsettiğinde, onu incitmişti. Athena,
gelecekteki her sevgilisinin, ilk birlikte olduğu erkek kadar yetenekli
olacağım düşünecek kadar saftı. Başarılı ve zengin bir adam bul-
mak için, onu terk etmişti.
Yıllar sonra, seyahatlerinden birinde, Xante yine kafa dinlemek
için eve döndüğünde, şans eseri o da dönmüştü. Xante ona çok ya-
kında ciddi şekilde zengin olacağını söylememişti. Hatta ailesinin
bile, bu yirmi beş yaşındaki gencin başarılı bir iş adamı olmak üzere
olduğundan haberi yoktu. Aslında, o gece ailesinin evindeki salon-
da, yerde seviştiklerinde ve Athena onu nasıl özlediğini, hiç kimse-
nin asla onuıf yerini tutamadığını haykırdığında, nerdeyse Xante'ı
ona âşık olduğuna inandırmak üzereydi.
Kandırmaya ne kadar da yaklaşmıştı.
Beş yıl sonra bile, Athena hâlâ ısrarcıydı.
Nikâh tarihine bir hafta kala iptal edilen düğünün utancı, öfkesi
ve küçük düşürücülüğü azalmış görünüyordu. Ve geçen aylar içinde
Athena, gittikçe daha fazla aramaya başlamıştı. Genellikle geceleri
telefon ediyordu. Bazen bir şans daha vermesi için yalvarıyor, bazen
kızgınlık içinde aşağılayıcı sözler söylüyor ve zaman zaman da,
tıpkı bu geceki gibi, baştan çıkarmaya çalışıyordu.
"Athena, buna artık bir son vermelisin..." Hattın diğer ucunda-
ki karanlık sessizlik duyabiliyordu. "Uzun bir gün oldu ve yarın
sabah erken kalkmam gerek."
"İngiliz gülünle meşgul bir gün geçirdin, öyle mi?" Ayartıcı ses
tonu şimdi zehir gibi düşmanlık kokuyordu. "Gazetelerde resminizi
gördüm ve maçı beraber seyrettiğinizi televizyonda izledim. Çok da
sana uygun görünmüyor Xante."
"Hâlâ beni mi izliyorsun Athena?" Xante neşesiz bir kahkaha
attı. "Şimdiye kadar dersini almış olman lazımdı."
"Hatamın bedelini ödediğimi düşünmüyor musun? Lütfen,
Xante, yarın evde olacaksın. Yarın..."
42
BÜYÜLÜ GÜL

Xante telefonu kapattı.


Yarın herkes onu izliyor olacaktı. Yanlış yolda olduğunun far-
kına varmasını ve ait olduğu yere, adaya dönüp* Athena'nın kırılan
gururunu onarmasını bekliyor olacaklardı.
Xante'nin artık bunlarla ilgisi yoktu. Athena ile ilgili hiçbir ko-
nuda kendini suçlu hissetmiyordu. Karin içüı de aynı şey geçerliydi.
Onurlu bir beyefendi gibi davranmış, adil bir şekilde gülü satın al-
mış ve bu özel günde Karin'in kullanmasına izin vermişti. Oysa
kadın, ona bir uşak gibi davranmıştı?
Peki, neden suçluluk duyacaktı?
Sık sık satın aldığı eşyaları bağışlardı. Hatta bazen zor durumda
kaldığı için elden çıkarmak zorunda kalan gerçek sahiplerine geri
iade ederdi. Peki, bu kez farklı olan neydi?
Karin onu kızdırmıştı çileden çıkarmıştı, tahrik edip sonra bıra-
kıp gitmişti. Karin Wallis, yürüyüp giderek, Xante'nin kendini kul-
lanılmış gibi hissetmesine neden olan, ilk kadın olmuştu.
Bu kadarı yeterdi.
Xante cankurtaran değildi. Bu kadının sorunlarıyla artık ilgi-
lenmiyordu, ama yine de onu istiyordu. Önceden ona kapalı olan
kapılar daha şimdiden açılmaya başlamıştı. Özel bir kulüpte bu haf-
ta öğle yemeğine davet edilmişti, ayrıca kulübe üyelik teklif edil-
mişti. Karin Wallis ile olan sözde ilişkisi, zaten yüksek olan statü-
sünü daha da yükseltmişti ve Xante daha fazlasını istiyordu.
Telefonu eline alıp asistanını aradı ve planda bir değişiklik ol-
duğunu söyledi. Sonra şoförünü çağırdı.
Gece karanlığında arabada giderken, telefonu çaldı.
"İşlemler için yolcunun ismini öğrenmem gerekli."
"Karin Wallis." dedi Xante ve telefonu kapattıktan sonra, cebin-
deki ağır kutuyu yokladı.
Gelmeyi kabul edeceğine dair içinde hiç şüphe yoktu. Ne de ol-
sa, deliler gibi istediği bir şey vardı Xante'de.
Ve Karin'da da, onun istediği bir şey vardı.

43
CAROL MARINELLÎ

Yorgun bir şekilde eve dönen Karin, bu kez içeri girdL


Eti yine aynı tür insanlar işgal etmişti, her tarafa ahlaksızlık
sinmiş, hava yine leş gibi alkol kokuyordu.
Karin doğruca kendini kütüphaneye attı. Çok yorgundu, ama
öyle üşüyordu İri, son bir gayretle şömineyi yaktı.
Xante'yi istiyordu.
Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. İçini bir utanç duygusu kap-
ladı. Kim bilir hakkında neler düşünüyordu? Ona çok kötü davran-
mıştı. Aynen Xante'nin onu suçladığı gibi, şımarık buz kraliçesi
gibi... üstelik yakınlaşmasına da izin vermişti
Kütüphanenin içinde yürürken, sehpanın üzerinde duran kristal
sürahiyi gördü. Kapağını açıp içindeki viskiyi koklaymca,
Xante'nin dudaklarının tadı geldi aklına. Birkaç dakikalığına can-
lanmıştı. On yedi yaşından beri ilk kez kendini güzel hissetmişti ve
unutabilmişti.
Ateş hâlâ çok güçsüzdü, ancak Xante ile öpüşmelerini düşün-
dükçe, vücudu ısınmaya başladı.
Yeniden o anı yaşamak istiyordu.
Bir kadehe viski doldurdu. Sanki ilaç yutuyormuşçasına bir yu-
dum alır almaz, yüzünü buruşturdu. Ama onun kokusunu hatırlamak
için değerdi. Viski içini yakarken* Xante*flân ateşini hatırlamak be-
denini ısıtıyordu.
"Karin," Matthew'un kapıya vurmasıyla irkildi. Bütün ev onun-
du, niçin hiç değilse burada Karin't yalnız bırakmıyordu?
"Ne var?" Öfkeyle kapıyı açtı.
"Partiye mi katılıyorsun?" Kız kardeşini elinde viski kadehiyle
görmek onu şaşırtmıştt "Bir misafirin var."
Başıyla koridoru işaret etti. O anda Karin'in kalbi duracak gibi
oldu. Bütün o pisliğin ortasında, tertemiz ve capcanlı görünüşüyle
Xante duruyordu. Etrafına bakınırken, gözlerinin aldığı ifade çok
aşikâr biçimde aşağılayıcıydı. Nihayet siyah gözleri Karin'e döndü,
"Xante," Sesi şaşkındı. "Seni beklemiyordum."
"Belli oluyor."
44
BÜYÜLÜ GÜL

Onu tiksindiriyordu.
Döpiyesi buruşmuş, makyajı akmış ve elinde bir kadeh viskiyle»
bu pislik içinde duruyordu. Xante'nin içinde ona karşı ufacık bir
suçluluk duygusu kalmışsa bile o anda yok oldu. Bu kadın hiçbir
tür duyguya laik değildi.
Onun duygularını hak etmiyordu.
Karin onu kütüphaneye aldı. Hiç değilse buradaki halı temizdi
ve sigara dumanı yoktu.
Xante, gözlerini kırpıştırarak elindeki kutuya baktığını gördü.
Onun tek düşündüğü paraydı, büyükbabası falan umurunda değildi.
Her şey bir oyundu onun gözünde, her şey bir araç. Nakit paraya
ulaşmasını sağlayan ve yavaş yavaş tükenmekte olan hatıraların hiç
değeri yoktu.
"Bir içki ister misin?** Söylenebilecek en aptalca şeydi. Sözcük-
ler daha ağzından çıkarken, Karin cevabı biliyordu.
"Hayır, teşekkür ederim. Ama sen devam edebilâşsin." Karin9m
yüzü buruşmaya başlamıştı ve bu Xante9yi daha da kızdırmaktan
başka bir işe yaramadı* Onun gözyaşlarına, yalanlarına ve oyunları-
na sinir oluyordu.
"Sadece yeniden seni tatmak istedim."
Xante, onu bileğinden tutup, kendine doğru çekti. Yaşadığı ha-
yal kırıklığı onu fazlasıyla kırbaçlamıştı. Dilini, kadının dudakların-
da gezdirdi. "Seni yalancı, pis ayyaş..."
"Bu sadece bir parti,./' Karin gözyaşlarını güçlükle tutabiliyor-
du. Su götürmez gerçeklere rağmen, hâlâ büyük Wallis adını koru-
maya çalışıyordu. Çocukluğundaki gibi»normalmiş gibi yaparak...
Xante geri çekilip, onun güzel yüzüne baktı ve onu tokatlamak
istedi, öpmek istedi. Nefesindeki viski kokusunu alabiliyordu. Söy-
lediği yalanlar yüzünden yaşadığı hayal kırıklığı bir yana, hâlâ onu
isliyordu.
Evet, onu istiyordu.
Onu bu pislikten çıkarmak ve aniden hayatına giriveren o soğuk
gözlerdeki güzelliği görmek istiyordu. Aslında gülü verip oradan
ayrılabilir ve ter şeyi unutabilirdi. Ama bunu yapmayacaktı.
45
CAROL MARINELLI

Bu kadın ona bütün kapılan açabilirdi ve o zaman bütün Lond-


ra'nın dilinde olurdu. Bir anda karar verdi, evet, bu kadını yanında
istiyordu ve ona, kendisi çeki düzen verecekti»
Ve böylece ona her şeyiyle sahip olacaktı*.;
Gülü bu kadar çok mu istiyordu? Pekâlâ, elde edebilirdi.
Athena'nın ve adadakilerin, bir gün. döner, takıntılarını
sonlandırmanın tam zamanıydı. Vaftiz törenine* yanında bu tatlı
İngiliz gülüyle katılırsa, bu konuyu tamamen kapatmış olacaktı.
"Gel," diye buyurdu. "Benimle geliyorsun."
"Seninle mi? "
"Hemen şimdi, benimle Yunanistan'a geliyorsun."
"Oh, bu pis ayyaşı ailenle mi tanıştırmak istiyorsun?"
"Onların yanında, tam bir hanımefendi gibi davranacaksın."
Xante'nin yüz ifadesi buz gibi soğuktu. "Şayet banyoya sokup ken-
dim yıkamak zorunda kalsam, ya da ayılman için boğazından aşağı
kahve dökmem gerekse bile, seni kendine getireceğim. Gündüzleri
olmaya çalıştığın hanımefendi olacaksın, geceleri nasıl bir kadın
olduğunu, ikimiz de biliyoruz zaten."
Karin ona bir tokat patlattı, ama adam soğukkanlı duruşunu
bozmadı.
"Pasaportunu al." Şöminenin üstünde duran bir fotoğrafını eline
aldı. "Sürekli kayak gezilerine çıktığına göre, eminim tarihi geçerli-
dir."
"Bana emir veremezsin. Sen bana sahip değilsin Xante. Paranla
her şeyi satın alabileceğini sanıyorsun..." Çok kızgındı ve canı çok
acıyordu. "Ama alamazsın."
"Ben hiç de öyle düşünmüyorum. Herkesin bir fiyatı vardır Ka-
rin. Ayrıca, senin istediğin bir şeyin, bende olduğunu unutma."
Elinde tuttuğu kutuyu açtı.
Karin sevgili gülüne baktı. Aklına Emily'nin önündeki pırıl pırıl
gelecek geldi. "Onu mu vereceksin?"
"Onu hak edeceksin." Xante kadına yiyecek gibi baktı. "Her ku-
ruşunu. Yatağımda..."
"Bu şantaj."
46
BÜYÜLÜ GÜL

"Demek bir hırsız, beni şantaj yapmakla suçluyor," dedi Xante


sert bir şekilde. "Haklısın, güzel şeyleri seviyorum. Fakat senin
aksine, ben onları satın alabiliyorum..." Narin çenesini parmakla-
rıyla tutup, küçümser bir ifadeyle yüzüne baktı. "Artık oyun olma-
yacak Karin."
"Benimle yatabilirsin Xante, ama asla bana sahip olamayacak-
sın," dedi Karin tükürürcesine. "Yatağını paylaşabilirim, ama asla
bunun için bir bedel ödediğini unutma. Tıpkı İngiliz rugby takımıyla
birlikte olabilmek için, onların da dostluklarını satm aldığın gibi."
Adamın yanağında bir kasın oynadığım gördü. Sözlerinin acımasız-
ca olduğunu biliyordu ve onu utandırdığı için kendini iyi hissetti.
Az önce, Xante de aynı şeyi ona yapmıştı. "Başka insanların başarı-
lan üstünde yükseliyorsun, ama onlar senin basanların değil Xante."
Xante şuan tartışmak istemiyordu, karannı çoktan karannı ver-
mişti. "Hadi, pasaportunu al, ayakkabılanm giy. Şoförüm bekliyor."
Kapının iki yanı da cehenneme açılıyordu sanki. Fakat evin
içinden gelen gürültüler, Karin'a orada bir dakika daha kalmaması
gerektiğini düşündürttü. Xante ona şantaj yapıyor olsa bile, birkaç
gün onun yatağında yatmak, kanepenin üstünde korkudan titreyerek
geçireceği gecelerden daha beter olamazdı.
Ve Emily'nin geleceği garanti altına alınacaktı.
Yavaşça başım sallayıp, dolaptan pasaportunu aldı. Sonra ayak-
kabılarını giydi. "Gidip eşyalarımı topla..."
Fakat Xante'nin bunu bekleyecek vakti yoktu. Onu bileğinden
tutup dışarı çıkardı. Buz gibi hava yüzüne vurduğu anda, adam bir-
den onu kendine çekip, sert bir şekilde öpmeye başladı. Karin'ın
yumuşak cildine, uzamış sakalları batıyor, canını acıtıyordu. Bu sert
öpüş, ona önündeki birkaç günü geçireceği adamın gücünü göster-
miş oluyordu. Gözleri şehvetle yanan adama daha fazla karşı koya-
madı ve Karin da onu öptü. Sonra biran için Xante durdu ve fikrini
değiştirmesi için ona son bir şans verdi.
"Şartlar tam olarak böyle."
Karin'in başını sallaması kendi günahıydı.

47
CAROL MARINELLI

ALTINCI BÖLÜM

Xante’nin hayatı, problemsiz bir şekilde akıyordu. Bunda, her


işini süratle halletmeye çalışan becerikli özel asistanının rolü büyük-
tü elbette. Bir saat sonra Londra ışıklan ayaklarının altına serildi-
ğinde, Karin kabul ettiği gerçekliği yavaş yavaş anlamaya başlıyor-
du.
He ne kadar ayrıcalıklı yetiştirilmiş olsa da, onun hayatı
Xante'nin bu ultra lüks yaşamıyla karşılaştırılamazdı. Özel jetindeki
krem rengi deri koltuklar, Karin'ı rahatlatmaya yetmiyordu. Oysa
karşısında oturan adam son derece rahat bir şekilde bacaklarını
uzatmış telefonda konuşuyordu. Bu kendinden emin ve yakışıklı
adam, şu anda ona feci şekilde tehlikeli görünüyordu ve bu yüzden
de, önceden hissettiği coşkudan eser kalmamıştı.
En güzel, en çarpıcı ve en tecrübeli kadınlarla yatmaya alışkın
bu playboy» Karin'in da onlardan biri olduğunu sanıyordu. Oysa
onun gizlediği hiçbiç şey yoktu. Tüm seks deneyimi, tek bir sayıyla
özetlenebilirdi. Sıfır.
Derin bir şekilde içini çeken Karin, belki de onunla yatmak zo-
runda kalmayacağını düşündü. Belki de adam» yara izini gördüğü
anda gülü verip, onu gönderirdi.
48
BUYULU GÜL

Ama bu düşünce de Karin'ı avutmadı.


Hâlâ telefondaydı. Kendisi hakkında konuştuğunu biliyor, fakat
kiminle ve ne konuştuğunu tahmin edemiyordu.
Gelen şampanya ite yiyecekleri geri çevirdi. Gözleri, ağlamak-
tan ve uykusuzluktan şişmişti. Işıklar sönüp» nazik hostes ince bir
battaniyeyle üstünü örttüğünde bile hâlâ huzursuzdu. Yoğun prog-
ramı izin verdiği anda uyumaya alışık olan Xante, hemen gözlerini
kapattı. Böylece Karin, onun muntazam yüz hatlarını yakından ince-
leme fırsatı buldu. Tanrım, gerçekten yakışıklıydı.
Uykusunda bile tamamen kendini bırakmış görünmüyordu.
Sanki her att siyah gözlerinden biri âçilıverecekmiş ve elini uzatıp
Karin'ı yakalayıverecekmiş gibiydi.
Aç bir kaplanın yanında yatmaya benziyordu bu.

Kış mevsimi olmasına rağmen, uçaktan indiklerinde onları


yumuşak, sıcak bir hava karşıladı. "Burası hiçbir zaman çok soğuk
olmaz," diye açıkladı Xante. "Ama bu mevsime göre, bu hava nor-
malden sıcak. Vaftizde de böyle olur umarım."
Şafak sökmek üzereydi. Onları bekleyen arabaya binip, pistten
uzaklaşırlarken, Karin saatini iki saat ileriye aldı. Sonra Xante'ye
döndü. "Yaşadığın yer burası mı?".
"Hayır. Ailem yakındaki başka bir adada yaşıyor. Burası," dedi
gülerek, "Onlarla karşılaşmadan önce seni hazırlayacağımız yer."
"Beni hazırlamak mı?"
"Karin, eğer seninle ciddi bir ilişki içindeysek, eğer ailemle ta-
nıştırmak için seçtiğim kadın sensen, o zaman..." Kadına bakıp
kaşlarını çattı, ancak cümlesini tamamlamadı.
"Evde balo kıyafeti giyip, makyaj dolu bir yüzle dolaşmam
Xante. Ayrıca ne eşyalarımı toplayacak, ne de Yunanistan'da ro-
mantik bir hafta sonuna hazırlanacak vaktim oldu."
"İşte biz de bu yüzden buradayız," dedi Xante, iki yaşında huy-
suz bir çocukla konuşur gibi. "Seni hazırlamak için. Güzellik mer-
kezleri ve spaları olan, harika bir otelde kalacağız."
49
CAROL MARINELLI

Alaylı ve küçümseyen konuşmaları Karin'ın canını acıtmıştı.


Onun yüksele standartlarına uygun olmadığının, acı bir şekilde far-
kına varıyordu.
"Bir şeyler almam gerek. Pazar günü mağazalar açık mı?"
"Her şey halledildi."
Karin öyle olduğuna emindi. Ne de olsa artık Xante'nin dünya-
sındaydı.
Otel gerçekten güzeldi. Bu sabah ayrıldığı otelden çok daha bü-
yüleyiciydi. Her tarafı camla kaplıydı ve daha moderndi. Lobiye
girdikleri anda, aşırı zenginlik her şekilde kendini belli etmeye baş-
lamıştı. Büyük bir cam bölmede sergilenen hatıra eşyalar ilk bakışta
dikkat çekiyordu. Olimpiyat madalyaları, kupalar, futbol topları...
Twickenham'daki otelden farklı olmasına karşın» Xante'nin karak-
teristik Özelliği hemen fark ediliyordu. "Bu otel de senin mi?"
"Elbette." dedi Xante. "Bütün dünyada dostlar satın alıyorum/'
Bu iğneleyici söz Karin'ın vicdanına dokundu. Tartıştıkları es-
nada sarf ettiği yaralayıcı sözlerden pişmanlık duydu. Xante?nin
dost satın almaya ihtiyacı yoktu, iyi olduğu zamanlar, arkadaşlığı
zaten çok hoştu. Fakat bunları söylemenin yeri burası değildi. Xante
ile birlikte lobide ilerlerken, resepsiyondaki son derece bakımlı
güzel km görünce, kendini bir çingene gibi hissetti. Mükemmel
İngilizce konuşan kızın gözlerinin hayretle açıldığı da, dikkatinden
kaçmadı. Görevli kız, Karin'a sabah spayı kullanmak isteyip, iste-
mediğini sordu ve ardından kocaman bir katalog uzattı, ama Karin,
bu teklifi geri çevirdi.
"Belki bir masaj seni rahatlatır?" diye önerdi Xante. "Villaya
gelebilirler."
Şu anda Karin'ı rahatlatacak en son şey, soyunmaktı. Hayır an-
lamında başını sallaması, yine Xante'yi öfkelendirdi.
"Hiç değilse hayatından memnunmuş gibi yapamaz mısın?" di-
ye söylendi Xante otelin ana binasından çıkıp, villaların olduğu
bölüme doğru yürürlerken. Hava hâlâ tam aydınlanmamıştı. Etrafta
fıskiyeli havuzların şırıltısından başka ses yoktu. "Buraya cenazeye
katılmak için gelmiş gibisin." .
50
BUYULU GÜL

"Endişelenme," dedi Karin dişlerini sıkarak. "Gerektiği zaman


neşelenirim."
"Şimdi gerekiyor-" dedi kızgın bir sesle Xante. "Bu insanlar be-
nim için çalışıyor."
Karin'ın buna şüphesi yoktu. Hatta resepsiyondaki kızın Xante
ile birkaç saat fazla mesai yaptığına da emmindi, çünkü ona nasıl
sahiplenircesine baktığını görmüştü. "Burası." Beyaz badanalı bir
villanın önünde durdular. "Burası bizim."
Büyüleyici olan sadece otelin girişi, lobi ya da bahçeler değildi.
Xante kapıyı açıp, ışığı yaktığı anda, Karin gözlerine inanamadı.
Odada bir havuz vardı.
Özel terasın tam ortasına, dikdörtgen şeklinde bir havuz kurul-
muştu. Odanın diğer ucunda, incecik tül bir cibinlikle kaplı, zeytin
ağacından yapılmış geniş bir yatak duruyordu. Duvarlar uçuk mavi-
ye boyanmıştı ve odanın geri kalanında yumuşak beyaz kanepeler
vardı. Başım çevirip sağ tarafına bakan Karin, Ege denizin muhte-
şem manzarasıyla karşılaşınca, başka bir nedenle buraya gelmiş
olması halinde, bu harika yerde gerçekten çok mutlu zaman geçire-
ceğini düşündü.
"Burası balayı villası," diye açıkladı Xante. "Bir başka koya,
özel bir ulaşımı var. Gel, sana göstereyim."
"Şimdi mi?" diye sordu Karin gözlerini kıpıştırarak, ama Xante
yürümeye başlamıştı bile.
"Saatlerdir uçaktayız. Biraz temiz hava iyi gelecektir."
Tek istediği temiz hava ise, sorun yoktu. Bu enerjiyi nereden
bulduğunu anlayamıyordu. Kendisi yirmi dört saattir uyumamıştı ve
yorgunluktan bitkin bir haldeydi. Xante ise, uçakta en fazla iki saat
uyumuş olmasına rağmen, sekiz saatlik uyku almış kadar dinamikti.
Sahil muhteşemdi. Ayakkabılarım eline alan Karin, yumuşacık
kumların tadım çıkardı, daha sonra tıpkı Xante gibi ayaklarını suya
soktu. Buz gibiydi, ama harika bir duygu veriyordu ve hakikaten
canlandırıcıydı.

51
CAROL MARINELLI

"Turistlerin çoğu yaz sonu buradan ayrılır. Güneş tenlerini ya-


kacak kadar sıcak olmaz ve deniz de onlar için fazla soğuk olur.
Oysa bence buranın en güzel zamanı, bu mevsim..."
"Ama yüzmüyorsun, değil mi?" Sadece kıyısında yürüyerek bile
Karin'in ayakları donmuştu. Xante ona tuhaf bir şekilde baktı.
"Burada olduğum her sabah, Ege denizde yüzerim.
"Oh!"
"Biz denizde -büyüdük. Oyun alanlarımız, yılın her dönemi de-
nizlerdi." Karin'ın yüzündeki şaşkın ifadeyi görünce kahkaha attı.
"Bir kez girince alışırsın."
"Burayı çok seviyor olmalısın"
"Hayır, buraya geliyorum, çünkü annem burada yaşıyor."
"Ama çok güzel..."
"Aksini söylemedim," diye omuz silkti. "Fakat burada yaşamak,
buraya gelmek... Ailemin yaşadığı ada çok küçük," doğru sözcüğü
bulmak istercesine durakladı, "Kendimi kapatılmış hissediyorum,
herkes ne iş yaptığımı biliyor ve orada kendimi..."
"Boğulacak gibi hissediyorsun?" diye tamamladı Karin.
"Kesinlikle. Evet, boğulacak gibi hissediyorum. Çok akıllı, cin
gibi bir çocuktum. Ailem tek çocukları olduğum için* babam gibi
balıkçı olmamı istemedi, benim için daha büyük idealleri vardı.
Okulda başarılıydım. Benim hukuk ya da tıp okumamı ve sonra
adaya geri dönmemi bekliyorlardı." Bir kahkaha attı. "Doktor olmak
için, hiç uygun biri olduğumu sanmıyorum. Avukatlığa gelince, arşa
paylaşımlarıyla, ya da ölülerin miraslarıyla uğraşmak bana göre
işler değil. Belki, suç dosyalan benim için daha tatminkâr olurdu."
Karin onun demek istediğini anlıyordu. Tükenmeyen enerjisinin
yanı sıra, parlak bir zekâsı vardı. Bu ada, ona asla yeterli gelemezdi.
"Bana kızıyorlar," diye itiraf etti Xante. "Sana söylüyorum,
çünkü yarın kendin göreceksin."
"Buradan gittiğin için mi?"
Xante bu soruya cevap vermedi. Kıyıya vuran büyük bir dalga
Karin'in sendelemesine neden olunca, uzanıp onun elini tuttu. Fakat
kadın derhal elini geri çekti.
52
BUYULUGUL

"Sadece düşmene mani olmaya çalışıyordum Karin.** Araların-


daki iyi hava bozulmuştu. "Seni baştan çıkarmaya çalıştığımda,
bunu hemen anlarsın."
Villaya geri döndüklerinde, Karin o anın yaklaştığını biliyordu.
Kendini rahat bırakıp, bu lüks ve konforlu odanın tadını çıkarabil-
meyi diledi ve bir de, ilk tanıştıkları gece dans pistinde onları saran
büyüyü yeniden yakalayabilmeyi...
Yorgunluktan bitap bir halde kendini banyoya attı. Soyunurken,
kalçasındaki yara izine gözü takıldı ve kendinden nefret ettiğini
hissetti. Yemek tabağı büyüklüğündeki duş başlığının altına girdi-
ğinde, sıcak suyun rahatlatacağım sanıyordu, ama rahatlayamadı.
Hızlı bir şekilde yıkanıp, küvetten çıktı. Az sonra neler olacağım
biliyordu, ama yine de alışkanlıkla, bornozunun altına ipek iç çama-
şırını giydi
"Daha iyi misin?*' diye sordu Xante, onun banyodan çıktığını
görünce. Islak saçları ve makyajsız yüzüyle, beş yaş daha genç gös-
teriyordu. Ama uykusuzluktan gözaltları şişmişti ve tabii sinirliydi.
"Karin." îsmini söylemesi bile kadını sıçratmaya yetti. Xante,
onun artık yıkılmak üzere olduğunu düşündü- "Hafif bir şeyler ye-
meli, bif şeyler içmelisia." Başıyla, Karin banyodayken villaya
gönderilmiş olan kahvaltıyı işaret etti.
"Aç değilim."
"Bak." Xante'nin sabrı taşıyordu. "Dün akşam yemekte bir şey
yemedin, uçakta da yemedin. Viski iyi bir eneği kaynağı değildir.
Zamanın çoğunu burada dinlenerek geçireceksin. İstediğin gibi
spalardan yararlan, düzgün beslen ve dinlen." Bunu onun için isli-
yordu, kendisi için değil. Güzel yemekler yemesini, güzel kıyafetler
giymesini ve kendini şımartmasını istiyordu. Tüm bunlar, onun
iyiliği içindi. "Burada yaşam daha yavaştır," dedi Xante dikkatli bir
şekilde. "Daha yumuşak. Denemenin sana faydası olabilir."
Ne demek istediğini Karin gayet iyi biliyordu. Onun kötü bir
kadın olduğunu düşünüyor olsa da, bu ilgisi Karin'i etkilemişti,
"Ye." Bir tabak bisküviyi önüne itti. "Kurabiye," dedi. "Bunlar
tatlı bademli bisküviler. Ve sıcak çikolata da getirttim."
53
CAROL MARINELLI

Uzun zamandır birini», Karin için yaptığı en güzel şeydi bu.


Özel jet, lüks otel ve gülü geri verme vaadi... Bunların tümü, bu
minik jestin yanında silinip gitmişti. Büyükbabası öldüğünden beri,
yıllardır hiç kimse onu bu kadar hoş bir şekilde düşünmemişti. Bir
kurabiye alıp, sıcak çikolatasına batırdı.
"Beğendin mi?" Yunan sıcak çikolatasından aldığı ilk yudumda
kaşlarım kaldıran kadına bakıp, gülümsedi. "Vanilyalı."
"Bal da var sanırım," dedi Karin. "Şahane.** Üç adet kurabiye
yedikten sonra, fincanı başına dikti. Fakat Xante'nin onu izlediğini
fark etti ve buraya gelişinin asıl nedenini hatırladı. Sonsuza kadar
erteleyemeyeceğinin bilincindeydi.
İnce, uzun parmaklarıyla düşünceli bir şekilde bileğindeki ya-
rayla oynayan Karin'i gören Xante, sormaktan kendini alamadı.
"Orana ne oldu?" Sonra elini tutup yumuşak, pürüzsüz teninde bu
derin yarayı incelemeye başladı.
"Bu konuda konuşmak istemiyorum."
"Kendine daha fazla dikkat etmelisin Karin."
"Ediyorum."
"Pekâlâ, yatak zamanı geldi."
Onun yüzündeki panik ifadesini gören Xante, sinirlendi. Neden
böyle korkuyordu ki? Dans ederken kollarında nasıl kendini bıraktı-
ğını görmüştü ve anlaşma şartlarını da gayet iyi biliyordu. Ama
isteksiz bir yatak arkadaşı, yatak arkadaşı sayılmazdı. Onun da ken-
disini arzulaması gerekiyordu. "Haydi, yat artık, uyuman lazım."
Onu ayağa kaldırıp, yatağa kadar götürdü. Bornozunu çıkarmak
isteyince, Karin ona engel oldu ve öyle uyumak istediğini söyledi.
Boyun eğen Xante, örtüyü açıp, onu yatırdı ve "Uyu!" diye emretti.
Çünkü eğer şimdi uyumazsa, uzun bir süre daha uyuyamayacaktı.
Şimdi bir viskiye ihtiyacı olan, Xante'ydi. Bir kadeh viski dol-
durup, balkona çıktı. Muhteşem deniz manzarası karşısında oturup,
gözleri ufukta, cevaplar arayarak düşüncelere daldı.
Buraya dönmekten nefret ediyordu.
Babasının geri gelmesini beklediği bu sahilden nefrete diyordu.
Biran sakin ve durgun* biran sonra ise acımasız ve vahşi olan bu
54
BÜYÜLÜ GÜL

denizden nefret ediyordu. Vaftiz töreninden korkuyordu. Athena


yüzünden değildi, ama korkuyordu. Kiliseye girdiği anda cenazeyi
ve yanında siyahlar içinde ağıt yakan annesini yeniden hatırlayaca-
ğına emindi. Evet, bu adadan nefret ediyordu. Ama asıl nefret etti-
ği, annesinin gözlerinden hiç eksik olmayan o utanç ve kınamaydı.
Hiçbir şey onu haklı çıkarmıyordu. Ne parası, ne de başarısı... Yap-
tığı hiçbir şey annesini mutlu etmiyordu. Onun tek arzusu, güzel bir
Yunan kızıyla evlenip, çoluk çocuğa kanşmasıydı ve Xante buna
yanaşmıyordu.
İçkisinden bir yudum alıp, Karin'in sözlerini düşündü.
'Sadece, seni yeniden tatmak istedim...
Öfke ve hayal kırıklığı içinde, bardağı denize fırlattı.
Onun gözlerini Ege Denizine benzetmesinin nedeni vardı. O da
biran davetkâr davranıyor, bir sonraki an ise, acımasız şeklide red-
dediyordu.
Uzun bir süre güneşin doğuşunu seyrettikten sonra, içeri girip
Karin'a baktı. Yatağın bir ucunda kıvrılmış yatıyordu. Uykusunda
bile kendini savunan bir hali vardı. Xante, bu kadının üstündeki
etkisine inanamıyordu.
Eğilip onu öpmek geçti içinden. Yumuşak öpüşlerle onu uyan-
dırmak ve sonra sevişmek... Hiçbir kadını bu kadar çok
arzulamamıştı ve zaten burada oluş sebebi de buydu. Fakat bu
yetmezdi, Karin'in da kendisini arzulamasını istiyordu.
Kıyafetlerini çıkarmadan yanına uzanıp, ona dokundu. Hâlâ ger-
gindi. Sarılıp, yatağın ucundan, ortasına doğru çekti. Makyajsız
yüzünü ve yastığa dağılan saçlarını okşadı. Sabun ve diş macunu
kokulan, yatmaya alıştığı güzellerin kokusundan çok farklıydı ve
şaşırtıcı şekilde çekiciydi.
'Bu kadarı yeter,' dedi Xante kendi kendine. Uyandığında kal-
dığı yerden devam edebilirdi. Şimdi dinlenmeye ihtiyacı vardı.

55
CAROL MARINELLI

YEDÎNCÎ BÖLÜM

Karin uyandığında, gözlerini kamaştıran parlak ışığa adapte


olabilmesi birkaç dakika sürdü.
Saat dokuz olmuştu. Sadece birkaç saat uyumuş olmasına rağ-
men, uzun zamandır bu kadar iyi dinlendiğim hatırlamıyordu ve ilk
kez kendini harika hissediyordu.
Sabahlığının kuşağını sıkıca bağladıktan sonra, terasa çıktı.
Xante asık bir suratla gazete okuyordu.
"Uyumama izin verdiğin için teşekkür ederim."
"Sorun değil. Valizin geldi." Başını kaldırıp, gergin bir şekilde
gülümsedi. "Uçaktan aramıştım. Eğer kıyafetler uymazsa, bu sabah
birini yollayabilirim."
Yeni, şık valizi açılıp, içindekiler çıkarılmıştı bile. Karin'a gar-
dıroba gidip, elbiselere bakmak kaldı. Alışverişi yapan her şeyi
düşünmüş, her çeşit kıyafet almıştı. Harika elbiseler, iç çamaşırları,
etekler, bluzlar, ayakkabılar iki güzel gecelik... Birdenbire kendini
biraz suçlu hissederek de olsa, tüm bunların kendisinde kalıp kal-
mayacağını merak etti. Giymesini istemeyeceğini umduğu, çok tatlı
beyaz bir bikini dahi vardı dolaptaki rafla.

56
BUYULU GUL

Xante'nin vücudunda utanacak bir şeyi yoktu. Havlusunu atıp


havuza girdi.
Karin ise, ürkek bir halde yatağa oturdu. İnce sabahlığı, nere-
deyse boğazına kadar vücudunu örtüyordu. Xante'nin yüzüşünü ve
yanık tenini seyrederken, onu yanına çağırıp, çağırmayacağını me-
rak ederken, kapının vurulmasıyla irkildi. Garson kahvaltıyı getir-
mişti. Xante yüzmeye devam etti. O kadar serbest, o kadar teklifsiz»
o kadar Akdenizliydi ki... Onu bu kadar yakın ve bu kadar çıplak-
ken düşünmemeye gayret ederek, yeni gardırobuyla meşgul olmaya
karar verdi. Vaftiz töreni için, en uygun kıyafeti seçmeliydi.
"Boşuna giyinmeye kalkma," diye seslendi Xante, niyetini gayet
açık belli ederek. Sonra havuzdan çıktı. Üstünden sular akar halde
ona doğru yürümeye başladı. Karin gözlerini kaçırmaya çalıştı, ama
çok geçti. Xante geniş omuzlan ve tüm çekiciliğiyle sırılsıklam bir
halde karşısında duruyordu.
Karin boğazının sıkıştığını hissetti, sesi normalden yüksek çıkı-
yordu. Aptalca şeylerden söz etmeye başladı. Burada garsonlara
bahşiş verilip verilmediğini sordu, kahvaltının çok güzel göründü-
ğünü söyledi ve adamın belden aşağısına bakmamak için, inanılmaz
bir gayret sarf etti. Xante, onun bu gerginliği karşısında tek kelime
etmeden, beline havluyu sarıp, taraşa döndü. Karin da onu takip etti.
Xante, eliyle masanın üstünde duran yoğurt ve meyve çeşitle-
rinden oluşan kahvaltıyı işaret etti. Acıktığım hisseden Karin, san-
dalyeyi çekip oturdu. Çilek ile dutları yoğurtla karıştırırken, bir
yandan da hayatında içtiği en sert ve en tatlı kahveyi yudumluyordu.
"Vaftiz saat kaçta?"
"İkide," diye yanıtladı Xante. Kuaför on birde burada olacak.
Öğlen birde yola çıkarız."
"Fakat başka bir adada olduğunu söyledin," diye kaşlarını çattı
Karin. "Gecikmez miyiz?"
"Gecikirsek beklerler," dedi gözlerini kısarak. "Artık Yunanis-
tan'dayız, İngiltere'de değil Karin. Burada işler yavaş yürür, sana
açıkladım. Bu benim üç aydır çalışmadığım ilk gün, biraz dinlen-
mek niyetindeyim."
57
CAROL MARINELLI

Yatağa geri dönmek istiyor, diye düşündü Karin.


"Pekâlâ, vaftiz olan kim?"
"Arkadaşım Stellios'un oğlu."
"Sen de vaftiz babası olacaksın, öyle mi?"
"Evet." Fazla konuşmak istemiyordu. Karin'in burada olma se-
bebini hatırlayarak, ayağa kalktı. "Ben duşa giriyorum." Balkondan
çıkarken tekrar seslendi. "İstersen bana katılabilirsin."
Yapamazdı.
Onun yarı açık bıraktığı kapıdan, suyun sesi duyulabiliyordu.
Kaşığım yoğurdun içinde gezdirerek, rahatsız bir halde oturup, bek-
lemeye başladı.
Asla yanma gidip, onunla birlikte duşa giremezdi. Bir bahane
bulmaya çalıştı. Alnını ve şakaklarını ovarak, bir kerelik erken regl
olmak için dua etti.
"Sakın,"dedi Xante ıslak saçlarıyla, kapının eşiğinde durmuş
sert sert ona bakıyordu. Neyse ki, bornoz giymişti. "Sakın, başının
ağrıdığını söyleme."
"Biraz."
Karin, onun giyinirken küfrettiğini duydu ve villadan çıkıp git-
tiğinde, donmuş bir halde hâlâ sandalyesinde oturuyordu. Sonsuza
dek bunu erteleyemeyeceğinin farkındaydı.

Bir playboyun eğlencesi olmak zor işti.


Sabah seksinden kaytarmayı başarmıştı ama şimdi sırada,
Xante'nin bakımlı sevgilisi gibi görünmek vardı. Onun yanında
yürümeye layık bir kadın olmak için, saç ve makyaj inin yapılması-
nın heyecanı hızla azalıyordu.
Xante her nereye gittiyse, döndüğünde ruh hali değişmemişti.
Karin hazırlanmıştı. Makyajı ve saçı yapılmış, üstüne uçuk lila rengi
keten bir elbise giymişti. Kuaför saçlarına son rötuşları yaptığı sıra-
da, Xante kol düğmelerini aramakla meşguldü. Bulamayınca, kâh-
yanın koymayı unuttuğunu anladı ve öfkeden küplere bindi. Hemen

58
BÜYÜLÜ GÜL

otel mağazasını arayıp, acilen bir çift gümüş kol düğmesini gön-
dermelerini emretti.
Her şey hazır olduktan sonra, adaya gitmek üzere otelden ayrı-
lıp, sahildeki lüks tekneye bindiler.
"Ne zamandır birlikte olduğumuzu sorarlarsa» onlara ne cevap
vereceğim?" diye sordu Karin.
"İki, üç aydır." Xante biran düşündü. "Bu benim için uzun bir
süre."
"Ailene, ya da arkadaşlarına bahsetmen gerekmez miydi?"
"İlişkilerimle onları sıkmam. Bir aile toplantısına, yanımda bir
arkadaş getirmem yeterli."
"Ne için yeterli?" diye sordu, ama Xante yanıt vermedi.
O sırada garson şampanya getirdi, Karin maden suyu içeceğini
söyleyerek, geri çevirdi. "Tam bir hanımefendi," dedi Xante, garso-
nun bardağa doldurduğu maden suyu köpürürken. Yanında viski
ister misin?"
"Hayır, bu yeterli..."
"Öyleyse, benim tadımı hatırlamak istemiyorsun?"
Kadının yüzünün kızardığını görünce sırıttı ve sonra konuyu de-
ğiştirip, tekrar ailesini anlatmaya başladı. "Stellios benim için sade-
ce bir kuzen değildir, biz birlikte büyüdük. Nikâhında şahitlik yap-
tım, şimdi de vaftiz babası olacağım. Bu benim için büyük bir onur.
Ailelerimiz birbirine çok yakın, yani akrabalarımın hemen hepsi
vaftiz töreninde olacak. Vaftiz, Yunanistan'da çok önemlidir. Eski
nişanlım Athena da orada olacak." Ne kadar sıradan bir şeymiş gibi
söylüyordu. Karin'in gözleri kocaman oldu. Xante devam etti, "Bi-
raz gerginlik olabilir."
"Beni uyarmalıydın."
"Şimdi uyarıyorum işte." Omuzlarını silkti. "Uzun zaman önce,
bir yıl nişanlı kaldık." Bu konudan bahsetmek canı sıkıyordu. "Bir
hafta kala nikâhı iptal ettim. Ailelerimiz ve arkadaşlarımız bunu
pekiyi karşılamadı."
"Bir hafta kala mı?" Karin çok şaşırmıştı. "Niçin?"
"Çünkü..." Xante bir sineğe vurur gibi havada elini salladı.
59
CAROL MARINELLI

"Peki ya, annen? Karin yutkunarak zorla da olsa konuyu değiş-


tirmeye çalıştı, "Benden hoşlanacağını sanmıyorum."
"Doğru" diyip güldü. "Annem evlenmemi ve ona torunlar ver-
memi istiyor. Yunan ailelerinde, anne, oğlu ve onun karısıyla birlik-
te yaşar. Kendi dilini konuşan, gelenek göreneklerimizi bilen bir
gelin istemesi gayet doğal."
"Öyleyse, ben gelini olmayacağım için şanslı. Çünkü asla ka-
yınvalidemle oturmak gibi bir niyetim yok."
"Geleneklerimiz güzeldir/"
"Evinde her isteğini yapan iki kadın olunca..."
"Çocuklar için de iyi."
"Katılıyorum."
"Ya evde çıplak gezmek istersen^ ya kavga edersen?*- $
"Katılıyorum dedim ya.* Karin onun kendisini alaya aldığını o
anda fark etti.
"Demek evde çıplak gezmek istiyorsun?*
Karin'in yüzü tozardı. "Haklı olduğumu anlatmaya çalışıyor-
dum." Nereye bakacağını bilemeden, gözlerini kaçırmaya çalışfâ,
"Kesinlikle. Biliyor musun, kafamı karıştırıyorsun. Korkmuş bir
tavşan gibi titriyorsun, ilgilenmiyormuş gibi yapıyorsun* ama beni
seyrederken seni gördüm." Elini tutup, gömleğinden içeri soktu.
Sıcak ve ipeksi teni, Karin'ın kalp atışlarını hızlandırdı, ama uBiri
görecek," diyerek elini geri çekti.
"Beni istediğini biliyorum," dedi şehvet dolu bakışlarını kadının
üstünde gezdirerek. "Ne zaman istersen, ben hazırım Karin." *l

Rıhtımda onları bekleyen arabaya bindiler ve dar sokaklardan


geçerek, geleneksel bir Yunan kilisesine vardılar. Dışarıda toplanan
kalabalığı görünce, Karin heyecanlanmaya başladı. Kiliseye doğru
yürürlerken, herkesin onlara baktığını hissedebiliyordu.
Xante usulen onun elini tutup, etrafını saran kalabalığı selam-
larken Karin sabit bir şekilde gülümsemeye çalıştı.

60
BUYULÜGÜL

Neyse ki, henüz ortalarda eski nişanlı yoktu. Ancak annesinin


siyah gözlerindeki ifade, cesaretini kırmaya yetiyordu. Baştan aşağı
simsiyah giyinmiş olan kadının» kesinlikle neşeli bit hali yoktu.
Oğlunu sakin bir şekilde kucakladı, ama Karin'ı selamlamadı bile.
Tahmininden çok daha genç görünüyordu ve siyahlara bürün-
müş olmasına rağmen, Xante'nin onu ağırbaşlı, eski moda bir insan
olarak gösteren anlatımının aksine, dinç ve canlı bir tarafı vardı.
Kiliseye girdiklerinde, Karin biraz üşüdü. Dışarıda hava çok gü-
zel olduğu halde, kilisenin içi gerçekten soğuktu. Sonra Xante'nin
elini sıkmasıyla irkildi. Yanlış bir şey yaptığı, ya da belki eğilip haç
çıkarması gerektiği düşüncesiyle Xante'ye baktı. Adamın güldüğü-
nü görünce içi rahatladı.
"îyi misina
"İyiyim." Karin içgüdüsel olarak onun eline daha sıkı yapıştı.
Xante şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdıysa da, tören başlayana dek, her
ikisi de birbirlerinin ellerini bırakmadılar.
Vaftiz babası olarak, Xante'nin pek çok görevi olduğu anlaşılı-
yordu. Dimdik ve kaskatı bir halde oturan Karin'ı bırakıp, kilisenin
ön tarafına doğru yürüdü. Karin arkasındaki merakları gözleyin far-
kındaydı ve annesi ön sırada oturduğu yerden dönüp, ona bakıyor-
du. Uzun bir gün olacak gibiydi.
"Yunanca biliyor musun?" diye sordu yanına gelen bir kadın.
Başını olumsuzca sallayınca, kadın aksanlı bir İngilizce konuşmaya
başladı. Karin, onun güzelliği karşısında şaşkına dönmüştü. Daha
tanışmadan, kim olduğunu tahmin etti. Gerçekten büyüleyici bir
kadındı. Gür siyah saçları omuzlarına dağılmıştı, makyajı kusursuz-
du ve dudaklarına parlak pembe renkte ruj sürmüştü. Üstünde ise,
bronz teniyle uyumlu, fuşya rengi bir elbise vardı, "Ben Athena,"
dedi gülümseyerek. "Ailenin bir dostuyum."
Tören 'boyunca, yarım yamalak İngilizcesiyle olup bitenler hak-
kında onu bilgilendirmesi, Karin'in çok hoşuna gitti. Xante, büyük
bir ciddiyetle görevini yapıyordu.
"Şimdi vaftiz kurnasının Önünde duruyor, yani yüzünü ilahi gü-
ce dönüyor,"diye açıkladı Athena. Bu sırada papaz küçük
61
CAROL MARINELLI

Christos'un başını kutsal yağ ile mesh etti. Daha sonra Xante de
bebeği mesh ederken, "Günahlarından arındırmak için bunu yapı-
yor," dedi Athena.
Bebek üç kere suya daldırılıp çıkarıldıktan ve başında haç gez-
dirildikten sonra, bembeyaz örtülerle sarmalandı.
O anda Karin kendini bir sahtekâr gibi hissetti. Bu özel, ruhani
toplantıya uymayan bir seyirciydi o. Ama aynı zamanda büyülen-
mişti. Sadece tören değij, Xante de onu büyülemişti.
O asi, başına buyruk, acımasız adam gitmiş, yerine ciddi, gurur-
lu, görevinin bilincinde bir insan gelmişti. Karin'ın zaman zaman
yaptığı sahte çabalamalardan çok daha fazla hevesle görevini yerine
getiriyordu. Aniden içini bir kıskançlık ateşi sardı. Geleneklerine
bağlı, birbirlerine kenetlenmiş olan bu aileyi kıskanmıştı. Kendi
ailesinden öylesine farklıydılar...
Sonra Xante onun bulunduğu tarafa bakıp, gülümsedi. Bu sade-
ce, iyi olduğundan emin olmak için onu kontrol etme gülümseyişiy-
di. Hiçbir şey bundan güzel olamazdı. Karin gözlerinin dolduğunu
hissetti. Çünkü şimdi de bir gün Xante'ye sahip olacak kadını kıs-
kanmıştı. O kadın çok şanslıydı, çünkü devamlı bu güzel gülümse-
yişi görebilecekti. Xante iyi olduğu zamanlarda, muhteşem bir in-
sandı. O kadın çok şanslıydı, çünkü birbirine sımsıkı kenetlenmiş bu
aileye katılacaktı ve Xante onunla bir bedel karşılığı yatmayacaktı.
Onu önemsemediği ve hakkında kötü şeyler düşündüğü için
Xante'yi suçlayamazdı, bu kendi hatasıydı ve zaten canı da bu yün-
den yanıyordu.
Kilise çıkışı, Stellios'ün evinde verilen partiye gittiler. Hava yi-
ne çok güzeldi. Bahçede kuzu çevriliyordu ve masalar her türlü
deniz ürünleriyle doluydu. Bu gerçekten hatırlanmaya değer bir
gündü. Bebeğin şerefine kadeh kaldırdıkları için, Karin nezaket
icabı uzodan bir yudum aldı. Xante onu şaşırtmaya devam ediyor-
du. Her zamankinden daha rahattı. Karin da dâhil olmak üzere, her-
kesle sohbet ediyor, şakalaşıyor, kahkahalar atıyordu.

62
BUYULU GUL

Ev çok sevimliydi. Banyoya giderken Karin duvarları süsleyen


nikâh fotoğraflarına ve aile resimlerine baktı. Her resimde, özellikle
Xante'yi uzun uzun inceledi.
Parti gece de devam etti. Saatler ilerledikçe, Karin da rahatla-
mıştı ve arkasına dayanmış etrafa gülümsüyordtu
"Eğleniyor musun?" diye sordu yanma gelen Athena.
"Çok."
"Güzel bir parti... Stellios oğlu için her şeyin mükemmel olma-
sını istedi."
"Her şey gerçekten harika..."
"Stellios'un böyle aile babası olduğunu görmek tuhaf."
"Çok gururlanıyor," dedi Karin, Athena'nın kırık îngilizcesini
anlamaya çalışarak.
"Gururlu bir aile babası..." Athena kahkaha attı. "Gençken çok
hovardaydı. Tabii, Xante kadar değil... Üzgünüm..." dedi, ama
Karin onun hiç de üzgün olmadığını biliyordu. "Geçmişinden bah-
setmem doğru olmaz."
"Xante ile aramızda sır yok." Oynamak diyorsa, Karin da bunu
becerebilirdi. Üstelik meraklanmıştı da.
"Elbette aranızda sır yoktur," diye gülümsedi Athena. "Onların
kamaki günlerini hatırlıyorum."
"Kamaki mi?"
"Kötü çocuklar," diye açıkladı. "Havaalanında, ya da taverna
çıkışlarında adaya gelen sarışın turist İngiliz kızları tavlamaya çalı-
şırlardı. Çok yaramazdılar, oyunlarını iyi oynuyorlardı."
Onu kışkırtmak için bunları anlattığını bildiği halde, Karin'ın
midesine fena bir kramp girdi. Gözleri Xante'ye kaydı. Dans ediyor,
hayatından son derece memnun kahkahalar atıyordu. Aslında
Athena'nın söylediklerinin doğru olduğunu, Karin da biliyordu.
Şimdi bir, milyarder olabilirdi, ama para ve statü tam olarak onu
uysallaştıramamıştı. Kadınları çeken o sokak serserilerine özgü
havası, hâlâ yerindeydi ve bu koyu tenli yakışıklı esmer adam, her
kalbi kolaylıkla yumuşatabilirdi.

63
CAROL MARINELLI

"Onun bir İngiliz kıza bağlanacağım hiç tahmin etmezdim."


Athena'nın güzel gözleri bu kez kinle kısıldı.
"Daha önce de bağlanmış gibi görünüyor," dedi Karin yumuşak bir
sesle, şaşırdığını belli etmemeye çalışarak. "Birkaç kez."
"Elbette." Athena hiçbir vuruşu kaçırmıyordu. "O kızların hiçbir '
istediklerini alamadı. Xante hepsine âşık olduğunu söyleyip durur- ; du,
ama bu onun için sadece bir oyundu, kazanması gereken bir i zafer...
Yunan erkeleri böyledirr senden kalbini isterler, tutkuyla ^ onları
sevmeni beklerler ve sonra..." Athena omuz silkti. "Sonra -seni
gözyaşları içinde bırakıp giderleri,Neydi $u meşhur söz?" diye kendi
kendine sorup kahkaha atarak, yine cevabı kendisi verdi. "Yatağa bu
kadar kolay atabildiğim bir kadına, neden saygı duyayım?" Seninle bir
ilgisi olduğu için söylemiyorum elbette." Kibar olmaya bile
çalışmıyordu. "Onu bir hanımefendi olduğuna ikna edene kadar,
bacaklarım kapalı tuttuğuna eminim."
Athena şarap kadehini eline alıp, ayağa kalktı. Gözleri tehlikeli
bir şekilde parlıyordu, ama her nasılsa hâlâ seksiydi. "Onunla baş
iedebileceğini sanıyorsan, yanılıyorsun. Kültürümüzde, senin öğre-
inemeyeceğin pek çok şey var. Biz erkeklerimizi tanırız. Bu yüz-
den..." gülüşü bu kez çirkindi» kinle gözlerini kısıp devam etti. 'Her kış
bize geri dönerler."
Bu durumun üstesinden nasıl gelecekti? Xante, yolda gelirken
ona aşıkmış gibi rol yapmasını söylemişti. Madem, meşru olarak
burada Xante ile beraberdi, öyleyse konuşabilirdi ve bu kadına kar
şılık vermek büyük zevk olacaktı,
"Xante ile ben sonsuz yazlar geçirmeyi hayal ediyoruz."
"Mevsimlerden söz etmiyorum,"
"Ben de öyle." Karin oturduğu yerden, küçümseyerek!
Athena'ya baktı. "Senin yerinde olsam, dönmesini bekleyerek vaktimi
boşa harcamazdım Athena, artık kış olmayacak."
"öyle mi?*Bundan emin misin? Dün bütün gününü seninle ge-
çirdikten sonra, gece yatağında yalnızdı."

64
BÜYÜLÜ GÜL

Karin'ın yanakları kızardı, utançla kadının yüzüne baktı, ama


Athena konuşmaya devam etti. "Onu ısıtmak için yanında olmama
gerek yok Karin, Ev, sadece bir telefon uzaklığında…"
Athena hışımla yanından ayrılırken, Karin oturuyor olduğu için
şükretti. Bacakları titriyor, başı dönüyordu.
"Bir sorun mu var?" Xante'ftitı annesi yanına gelip, oturdu. Bü-
tün öğleden sonra şüpheli gözlerle onu süzen Despina, şimdi banş
yapmaya gelmişti. *Q kız, hep sorun çıkarır;" Karin'a sıcak bir şe-
kilde gülümsedi. "Kilisede Xante'ye yardımcı olduğunu fark ettim.
Burası onu çok üzüyor, ama bu gece onu mutlu görmek çok güzel.
Bu tür davetlerde, hep bizden ayrı otururdu..."

Xante gecenin keyfini çıkarıyordu.


Aile toplantıları genellikle gergin ve endişeli geçerdi, ama bu
kez farklıydı. Kiliseye gitmekten nefret ediyordu, ama bu kez o
kadar etkilenmemişti. Stellios ve diğer kuzenleriyle eğleniyor, gülü-
yor, gecenin keyfini çıkarıyordu.
Bir ara Athena'nın, Karinam yanma gidip oturduğunu ve konuş-
tuklarını gördü. Bundan rahatsız olması gerekiyordu aslında, ama
endişelenmedi. Karin'm kilisedeki duruşu ve tavırlarını gördükten
sonra, onun Athena ile başa çıkabileceğinden emindi. Her neyse,
zaten ona iyi bir ödeme yapıyordu.
Sonuç olarak, ailenin tarihinde ilk kez olarak Xante rahat ve hu-
zurlu bir şekilde tüm gece eğlendi.
Ta ki, annesinin Karin ile konuştuğunu görene dek...
Karin'a acilen yardım etmesi gerekiyordu.
Ne var ki, annesi sadece gülmüyor, daha fenası kahkahalar atı-
yordu. Xante hızla soluğu yanlarında aldı.
"^Parti bitti..." Despina İngilizce konuşuyordu. wÂrtık Karin'ı
eve getir."
Karin bundan sonra söylenenleri tam olarak anlayamadı.
'Mykonos' kelimesi yaklaşık beş kere geçti ve hayır kelimesinin
Yunancada 'ochee' olduğunu hemen öğrendi, çünkü bu sözcüğü her
65
CAROL MARINELLI

söylediğinde Xante başını sallıyordu. Konuşmanın sonunda Karin


anladı ki, burada. Yunanistan'da, Despina'nın kuralları geçerliydi.
"Geceyi annemin evinde geçireceğiz." Karin'in elini tutan
Xante çok sinirliydi. Konuklarla vedalaşırlarken, gergin hali Ka-
rin'in için için gülmesine neden oldu. Gece onun planladığı gibi
geçmeyecekti.
Annesinin evi çok yakındı. Despina onları evin en güzel odası
olduğu hemen belli olan büyük bir odaya aldı. Elişi danteller; minik
haçlar, mumlar ve Xante'nin babası olduğu anlaşılan bir erkeğin
resimleri odayı süslüyordu.
"Seni sevdi," dedi Xante hafifçe gözlerini döndürerek, Despina
mutfağa gittiğinde.
"Üzgünüm," diye sırıttı Karin.
"Herkes seni seviyor."
"Herkes değil. Athena ile pek anlaştığımızı söyleyemem. Eski
sevgilin olduğunu sanıyordum."
"Öyle."
"Ama hâlâ seni arıyor, değil mi?" Aslında hakkı olmayan bir
şekilde onu kıskandığının kendisi de farkındaydı.
"İki aydır seninle çıkıyor olsaydık, bu soruyu sormaya hakkın
olurdu." "
"Gerçekten sekssiz yaşayamıyorsun, değil mi?"
"Kim sekssiz yaşamak ister ki Karin?"
"Çünkü bir anlamı olmalı."
Xante'nin buna verecek cevabı yoktu. Çünkü Karin haklıydı.
Yıllardır sürekli sevgili değiştirmekten, sabah uyandığında yanında
yatan kadının adını hatırlamaya çalışmaktan bıkmıştı. Karin'in duru
güzelliğine baktı, sadece çekiciliğiyle etkileyemediği o kadına baktı.
Yatağına girmesi için rüşvet vermek zorunda kaldığı o kadına, bir
hırsıza, bir sarhoşa, bir yalancıya... Yine de onu etkileyen onurlu
bir duruşu, bir asaleti vardı bu kadının.

66
BUYULU GUL

Despina kilisedekinden çok farklıydı. Yanlarına gelip oturdu,


sohbet etti ve Karin'a yüzlerce fotoğraf gösterdi. İçlerinden birinde
dağınık saçlı ufak bir kız çocuğu vardı. Despina eliyle fotoğrafa
vurup, "Bela." dedi.
"Athena'yı sevdiğini sanıyordum."
"O bir yıl önceydi Xante. Bir yılda çok şey değişir. Senin habe-
rin olmasa da..."
"Ben meşgul bir adamım."
"Hep meşgul." Despina, bakışlarım Karin'a çevirdi. "Umarım
sana yeteri kadar zaman ayırıyordun"
Karin'in buna verecek bir cevabı yoktu. Despina konuşmayı
sürdürdü. "Athena bunu çok seviyor," dedi parmaklarını birbirine
sürtüp para işaret yaparak. "Köydekilerden duyduğuma göre, bunu
da çok seviyor," diye ilave etti ve Karin'i şok ederek, kasıklarını
gösterdi. Xante uzun bir kahkaha attı. "Vermekten hoşlandığın iki
şey," dedi annesi ona.
"Gördüğün gibi annem çok açık konuşur. Yunanistan'da biz
böyleyiz," dedi Xante
"Athena'ya dikkat et Xante," diye uyardı annesi.
"Beş yıl önce ayrıldık biz."
"O öyle düşünmüyor."

Despina, içinde tek kişilik bir yatak bulunan odayı gösterdi-


ğinde Karin neredeyse onu öpecekti. "Sen burada uyu, kalinihta"
Oğluna sert bir bakış fırlattı. Xante'nin yüzü fırtınada kapı dışarı
edilen bir kediye benziyordu. Gerçekten görülmeye değerdi.
"Kalinihta," diyerek Karin onun yanağına bir öpücük kondur-
du. Ve ikinci gecesinde de, mis gibi kokan bembeyaz örtüler içinde
güzel bir uyku çekti.

67
CAROL MARINELLI

SEKİZİNCİ BOLUM

Karina, mutfaktan gelen telaşlı sesler ve yeni pişmiş bademli


çörek kokularıyla gözlerini açtı. Xante ile annesi kendi (fillerinde
sohbet ediyorlardı. Karin çok uzun zamandır ilk kez bu kadar fazla
uyuduğunu fark etti.
Yatak öyle rahat, ev öylesine sıcak, duvarlardan yansıyan sesler
öylesine huzur vericiydi kî, Karin uyandığında gülümsüyordu. Keş-
ke gerçek hayatı bu olsaydı, ama değildi. Kalkıp duşa girdi, sonra
giyinip odasından çıktı.
"Kalimera!" Mutfakta kahve dolduran Despina'ya gülümsedik-
ten sonra, gazete okuyan Xante'nin tıraşsız yanağına bir öpücük
kondurdu. "Rahat uyudun mu sevgilim?*'
"Bu gece o kadar rahat uyuyamayacağım kesin," diye uyardı
onu Xante. Karinam diline tuz tadı gelmişti. "
"Yüzdün mü?"
"Sana söyledim. Burada olduğum her sabah yüzerim." Ve gaze-
tesine geri döndü, "özellikle bu sabah, üzerimdeki enerjiyi kesinlik-
le atmam gerekiyorduk
"Zavallı Xante." dedi Karin gülümseyerek. İki gecedir
Matthew'den ve o berbat evden uzak kalmak iyi gelmişti.
68
BUYULUGUL

Gerçekten rahatlamıştı.
"İşte planladığın gibi gitmedi» öyle değil mi?" dedi yumuşak
bir sesle. Bu kez alay etmiyordu.
Xante ona bakıp hırsla güldü» sonra bir kez daha güldü. Ama bu
daha kinayeli ve komik bir gülüştü. Karin da kendirtî tutamayıp
gülemeye başladı.
Her ne kadar Karin, Meride kayınvalidesiyle yaşamak istemedi-
ğini söylediyse de, Despina çok hoş, eğlenceli bir insandı. Ayrıca,
cin gibi gözleriyle bu zarif hanım, mükemmel bir ev sahibesiydi.
Karin’ı güldürebiliyor, hatta onu biranda şok edebilecek şeyler
söyleyebiliyordu.
Xante tıpkı annesine benziyordu.
"Seni dağa çıkarmasını söyledim. Motosikleti hâlâ burada;.."
"Motosikletin mi var?**
"Bütün Yunanlı çocukların vardır. Ama çok eski. Çalışacağın-
dan emin değilim. Yürüyerek çıkarız."
Ama görünüşe göre, kuzeni onu hâlâ kullanıyordu ve Xante kısa
bir kontrolden sonra motosikletle gitmeye de razı oldu. Despina,
Karin*a tığ işi krem rengi bir hırka ve düz ayakkabılar verdi. Xante
gömleğinin kollarım sıvadı, ama babasının eski kazağını giymeyi,
kesinlikle reddetti. Kahvaltıdan sadece bir saat sonra, Despina bir
örtü ile paketlediği öğle yemeklerini vermiş, arkalarında el sallıyor-
du. Xante kask takmamıştı, zaten ortada kask da yoktu. Karin, hızlı
gitmeyeceklerini düşünüp, kendini avutmaya çalıştı. Tepeye doğru
çıkarlarken Karin'ın kulakları uğulduyor, saçları rüzgârda savrulu-
yor, etekleri uçuşuyordu. Kış olmasına rağmen çok sıcak bir hava
vardı, ama tepeye doğru çıktıkça, biraz soğumaya başladı. Bir süre
sonra rampalı araziden çıkıp, daha düz bir yola girdiklerinde, Karin
adama daha sıkı sanlmaya başladı, çünkü motosikletin üstünde
durmak istiyorsa, başka şansı yoktu. Hızlanan araç, onu daha da
Xante'nin üstüne doğru iterken, yanakları, onun saçlarına sürtünü-
yordu.
Ormanın içinde hızla giderlerken, Xante bu anı daha önce de
yaşadığı gibi tuhaf bir hisse kapıldı. Karin başta bacaklarını ona
69
CAROL MARINELLI

değdirmemeye çalışmış, şimdi ise hiç bir şeye aldırmadan, ona.


sımsıkı sarılıyordu. Geçmişte sık sık geldiği yerlerin önünden
geçmek, . Xante'yi çok eskilere götürdü.
Ama şu anda arkasında oturun Karin'di ve bu duygu onu çok
mutlu ediyordu. Artık, onu alelacele yatağa atmakla ilgilenmiyordu.
Bu anların sonsuza dek sürmesini dileyerek, yoluna devam etti.
Buraları avucunun içi gibi bildiği halde, şu anda nereye gittiğini
bilmiyordu.
Sonunda küçük bir korulukta durup, motosikletten indiler. Örtü-
lerini serip oturdular ye güneşin parlak ışınlan altında öğle yemek-
lerini yediler. Xante'nin gözleri sürekli onun üstündeydi. Rüzgârdan
darmadağın olmuş saçlarıyla Karin neşe içinde gülümserken, gözle-
rini ondan ayıramıyordu. Xante yanında bir kamera olsa, bu anı
ebedi kılardı. Bu tasasız, keyifli haliyle, gerçekten gördüğü en güzel
kadının o olduğunu düşündü.
Öğlen yemeleri basit ama harikaydı. Zeytinyağında kızarmış
ekmekler ve leziz Yunan salatası. İçecek olarak da maden suyu
koymuştu annesi sepete.
Ve Xante, ilk kez olarak birine içini döktü.
İlk defa birine, eve dönmenin her seferinde onu nasıl üzdüğünü,
bu adadan ve babasını alıp götüren bu sulardan ne kadar nefret etti-
ğini anlattı ve en çok da, kazada ihmali olan şirkete karşı duygula-
rından bahsetti. Daha dokuz yaşındayken intikam almak için nasıl
yemin ettiğini ve bulunduğu yere nasıl tırnaklarıyla kazıyarak geldi-
ğini anlattı.
"Yirmi iki yaşıma geldiğimde o şirketi satın aldım." Xante dir-
seğinin üzerinde yan tarafına dönüp uzandı. Karin ise sırtüstü yat-
mış, asla eve dönmek istemediğini düşünerek, ağaçların tepelerini
seyrediyordu. "Sonra," diye devam etti Xante, "Bütün o ahlaksız
müdürleri kovdum. Balıkçılara daha iyi para ödemeye başladım,
denize güven içinde açılabilmeleri için teknelerini onardım... Her
şey böyle başladı. Şimdi artık anneme çok iyi bakabilirim, ama o
istemiyor. Babamla yaşadığı evde oturmaktan memnun, başka bir

70
BÜYÜLÜ GÜL
yerde oturmak istemiyor. Paranın onun için hiçbir anlamı yok, hiç-
bir şeyi değiştiremez, ölene dek siyahlar giyecek."
"Mutlu görünüyor."
Xante olumsuzca başını salladı.
"Öyle," diye ısrar edecek oldu Karin. Fakat aslında ne demek is-
tediğini biliyordu. Sevgisini paylaşmak isteyen bu güzel, dinamik
kadın hayatta yapayalnızdı. Bu adil değildi. "Baban öldüğünde kaç
yaşındaydı?"
"Otuz."
Karin konuşmadan önce, biran nefesini tuttu. "Şuan senin oldu-
ğun yaşta..."
"Sen yirmi beş yaşındasın, öyle değil mi?" diye sordu Xante.
Karin başıyla onaylaydı. "Annem beni on altı yaşında doğurmuş ve
hayatı, senin şu anki yaşında sona erdi."
"Sona ermedi," diye atıldı Karin. Bu sözler onu incitmiş, canım
acıtmıştı. Elbette, çocuklar, torunlar, kariyer ya da mal mülk değildi
bahis konu olan, ama aşk, seks, tutku ve romantik duygulardı. Yani
Karin'in, Xante'den önce, tüm yaşamım bunlar olmadan geçirmek
zorunda kalacağından emin olduğu şeyler. "Daha sık buraya gelme-
lisin," dedi bunun üstüne vazife olmadığını bildiği halde.
"Üzüldüğünü, acı çektiğini görmek için mi? Benim hakkımdaki
şikâyetlerini dinlemek için mi? Bırakıp gittiğim ve onu hayal kırık-
lığına uğrattığım için sürekli söylenmesi için mi?" Xante başım
salladı. "Geçmişte ona çok acı çektirdim..." Yüzü asıldı.
"Athena konusunu kapatmış görünüyor."
"Sadece o değil. Asi bir delikanlıydım. Hayata karşı öfke duyu-
yordum. Geçmişte çok çılgınlıklar yaptım, onu utandırdım."
"Gençler böyle şeyler yaparlar, her şeye isyan ederler, ama son-
ra büyüyüp, olgunlaşırlar,"
Neden ,doğruları söyleyip, kendini iyi hissetmesini sağlıyordu?
Xante bunları şimdiye kadar kimseyle paylaşmamış, kimseye açıl-
mamıştı. Hoşlanacağından bile emin değildi.
"Ya sen?" diye sordu. "Nasıl bir genç kızdın?"

71
CAROL MARİNELLI

"Bilmiyorum..." uzanıp maden suyundan bir yudum aldı»


"Oldukça sılacı sanının, gerçekten,"
"Hiç heyecanlı anıların, maceraların olmadı mı?"
Karin sert bir şekilde başını salladı. "Hayır. Derslerimle çok
meşguldüm,"
"Üniversiteye gittin mi?"
"Hayır." Karin yüzünün kızardığını hissedebiliyordu. En iyi
okullarda, en iyi eğitimi almış olmasına ve sahip olduğu her türlü
j imkâna rağmen, hâlâ cumartesi günleri kütüphanede asistanlık
yapıyordu. "Sınavlarda beklenildiği kadar başarılı olamadım,
"Peki ya olsaydın?" diye konuşmaya zorladı onu Xante, "Ne
olmak isterdin?"
Neden Karin bu soruyu duyduğunda ağlamak istiyordu?
Çünkü şimdiye kadar kendine bile soramamıştı bunu. Onun asla
gelecek 1 hayalleri kurma lüksü olmamıştı.
Bunlan söylemek yerine, "Ben böyle olduğum gibi
mutluyum," dedi, ama sesinin tuhaf şekilde boğuk çıkmasını
engelleyemedi.
"Peki ya şu arkadaşın... Onunla aranızda neler oldu?"
"Senin Athena ile aranda neler oldu?" diyerek soruyla karşı
atağa geçmeye çalıştı Karin.
Kısa bir an düşündükten sonra, Xante anlatmaya karar verdi.
"Yıllar boyunca beni; bağlamaya çalışan o sevimli kızın, aslında
kurnaz ve sahtekâr bir açıkgöz olduğunu öğrendim. Bana ve
serve-time göz dikmişti." Karin'm gözleri daha başlangıçta
büyüdü. "Ben balıkçılık yaparken çıkmaya başlamıştık, ama
Athena'nın hayattan farklı beklentileri vardı. Avrupa'yı gezip
dolaştı, yıllarca birbirimizi görmedik. Bu arada benim işlerim Syi
gitmeye başladı. Anlattığım gibi şirketi satın aldım. Ama
bunlardan ona hiç söz etmedim. Bir gün Athena geri döndüğünde,
beni gördüğü için çok heyecanlandığını, beni hiç unutamadığını
ve çok özlediğini söyledi. Ne şirketi satın aldığımı, ne de ne kadar
zengin olduğumu biliyordu, daha doğrusu böyle olduğuna
inanmamı sağlamıştı ve ben düğünden bir hafta önce öyle
olmadığını öğrendim. Her şeyden haberi vardı ve sadece rol
yapıyordu. Bunu öğrendiğimde, bitirdim."
BÜYÜLÜ GÜL

"Nasıl öğrendin?"
"Bu planı aklına koyduğunda, sırlarını bir arkadaşına açmış,
Benimle evlenip zengin, rahat bîr hayat sürmek istediğini söylemiş.
Kıskanç arkadaşı, düğünden bir hafta önce, ona yolladığı tüm e-
postaları bana gönderdi.**
"Ailene bu bildiklerini anlatmadın mı?" diye sordu Karin.
"Hayır."
"Niçin?"
"Çünkü..." Omuz silkti. "Bunu açıklamak zor... Onun bekâre-
tini almıştım. Nişanlıydık, bir yüzük takıyorduk. Athena için bu
büyük bir utanç kaynağı olurdu. O burada yaşayacaktı. Benim içinse
kolaydı, gerçeği öğrendikten sonra, burada kalmak gibi bir niyetim
yoktu."
"Ya şimdi? "
"Şimdi, bazı geceler beni arıyor, bazen aşırı duygusal davranı-
yor, aslında aramızda hiç olmayan bir şeylerin ateşini yeniden yak-
maya çalışıyor. Çok uzun zamandır ayrıyız, artık buna alışması
lazım."
"Ve ben de bu yüzden buradayım?"
Sebeplerden bîri buydu. Fakat Xante hâlâ neden ona tüm bunları
anlattığını anlayamıyordu. Konuyu değiştirmek istedi. "Biraz sen
anlat. Yakışıklı albayınla aranda neler oldu?"
"Athena gibi, ben de göründüğüm gibi bir kadın değildim. Ve
tıpkı senin gibi David de bundan hoşlanmadı."
"Sen Athena gibi değilsin."
"Değil miyim?"
"Hayır, bir fahişe gibi davranmak zorunda olduğunu unuttuğun
zamanlar, sen gerçekten iyi bir insansın. Anlat bana Karin."
"Niçin?" Kızgınlık içinde adamın gözlerine baktı. "Konuşmak
için burada değilim, hatırladın mı?"
"Belki seni tanımak istiyorumdur."
"Belki tanıdığında sevmeyeceksin." Aslında Karin konuşmaya
çok yaklaşmıştı» ama onu kandıramayacağından korktu. Eski nişan-
lısı gibi, Karin'ın da kafasında başka planlar olduğunu sanabilirdi.
73
CAROL MARINELLI

Xante biran düşünüp öyle cevap verdi. "Haklısın. Athena bana


bir şeyi çok iyi öğretti. Aşk, aptallar içindir. Daima geride; başka
planlar vardır, asla göründüğü gibi değildir."
Oysa Karin aşka inanmak istiyordu. Hayatında ilk kez bir erkeği
böylesine arzularken, onunla duygularını paylaşabilmek istiyordu.
Xante hâlâ dirseği üzerinde uzanıyordu. Maden suyuna uzandı-
ğında gömleği yukarı kalktı ve dümdüz bronz rengi karnı ortaya
çıktı. Karin bu kez göklerini kaçırmamaya gayret etti.
"Korkma, ısırmam," dedi Xante şehvet dolu bir sesle.
"Söz ver."
Xante onu kendine doğru çekti ve öpmeye başladı. Öyle tutkulu,
öyle ateşli öpüyordu ki, Karin sonsuza dek sürmesini diledi. Ama bu
kadar güzel bir şey sonsuza dek süremezdi. Az sonra bluzunu çı-
karmaya yeltendi, ama tam o anda Karin onun ellini itti ve kendisi
adamın gömleğinden içeri elini sokup, ipeğimsi tenine dokundu.
Bu hareket Xante'yi daha da ateşledi. Zevk içinde kıvranan ka-
dına aldırmadan, bir yandan onu öpmeyi sürdürdü, bir yandan da
ellerini bacak ve kalçalarında gezdirmeye başladı. Karin'in eteği
beline kadar açılmıştı. Xante, acele bir hareketle onun külotunu
çıkarıp fırlattı. Karin'in elleri, adamın kemerine yöneldi, sonra pan-
tolonunu çıkarmasına yardım etti. Kalbi heyecandan deli gibi çarpı-
yordu. Adam tüm ağırlığıyla onun üstüne çıktığında, artık daha
fazla dayanacak gücü kalmamıştı. Gözlerini kapattı ve kendini, onu
bir kadın yapacak olan Xante'ye teslim etti.
O birkaç dakika için Karin kendini cennette hissetti ve yeniden
gözlerini açtığında, çimenlerin üstündeki kanlara bakarken, mutlu-
luk ve huzur içinde gülümsüyordu.

74
BÜYÜLÜ GÜL

DOKUZUNCU BÖLÜM

Yunan güneşi, zayıf ve güçsüz olmasına rağmen, yine de mu-


cizeler yaratıyordu.
Xante, beyaz bikinisi ve belinden bağladığı turkuaz rengi
tişörtüyle yanında yatan Karin'a baktı. Kalçasının üstündeki yara
izi belli belirsiz görünüyordu. Bileğindeki yarayı ise, dağdan
indikten sonra köydeki mağazaları dolaşırken, beğenip ona hediye
ettiği el yapımı kaim gümüş bilezik kapatıyordu.
Oteldeki villalarına döndükten sonra, fazladan iki gece daha
orada kalmışlardı.
Bu süre içinde Karin güzel yemekler yedi, bol bol uyudu ve te-
miz havada, sahilde yürüyüşler yaptı.
Ege denizi, ilk kez olarak Xante'ye güzel görünüyordu. Gökyü-
zü pembeleşirken, deniz sakin ve huzurluydu. Fakat şimdi Xante,
Karin'i seyretmekle meşguldü. Sevişmeleri aklına gelince, vücudu
gerginleşti. Seks, aralarındaki ilişkiyi tarif etmekte yetersiz bir söz-
cüktü. Ama tüm yakınlaşmalarına karşın, Karin yine de kendini
tutuyor, hep temkinli davranmaya çalışıyordu. Bu da, Xante'nin onu
hep daha fazla istemesine neden oluyordu.

75
CAROL MARINELLİ

Belki üç ay sonra ondan sıkılırdı. Belki mükemmel


İngilizcesi kulağını tırmalamaya ve bu saf, bozulmamış hali
sinirine dokunmaya başlardı, ama şimdi daha fazlasını
istiyordu.
Banyo yaparken kapıyı açık bırakmasını, havuzunda çıplak
yüzmesini, o çok utandığı vücudundan zevk almasını istiyordu.
Hiçbir kadından istemediği kadar çok şey istiyordu ve bunlar
kesinlikle Karin'ın verrfleye hazır olmadığı şeylerdi.
İki saat içinde uçakta olacaklardı. -Çok çabuk akşam
olmuştu. Bütün gücüne rağmen Xante, ne kadar az şeye sahip
olduğunu düşündü. Saat yedide uçakları kalkıyordu ve gece
yansı her şey bitmiş olacaktı.
Öyle olmalıydı.
Duygular işleri karıştırıyordu. İlişkiler, ticari işlemler gibi
ele alınmalıydı. Karşılıklı yararlı olmalıydı ve bu ilişki öyleydi.
Fırtına gibi başlayan aşkları, hâlâ gazete sayfalarını süslüyordu.
Yunan balıkçı çocuğu Xante Rossi, İngiliz elit sosyetesine
sonunda kabul edilmişti. E-posta kutusu yeni insanlardan gelen
mesajlar, yeni davetlerle doluydu. Koskoca bir dünyanın
kapılan artık sonuna kadar açılmıştı ve elbette, Karin de gülünü
geri alacaktı.
İşler bu şekilde sonuçlandığı için memnun olmalıydı.
Peki, ama neden yıllar sonra ilk kez, Yunanistan'da biraz
daha fazla kalmak istiyordu?
Parmakları bilinçsizce Karin'ın körm üzerinde bir aşağı bir
yukarı geziniyordu. Ancak kadın kımıldadığında ona
dokunduğunun farkına vardı. Uyurken öyle güzel görünüyordu
ki, onun yumuşak dokunuşlarına tepki veriyor, adeta rüyasında
kendisine katılmasını bekliyor gibiydi.
Uykuyla, uyanıklık arasındaki o güzel anda, Karin için
yarınlan düşünmemek çok kolaydı. Öylece yatıp, parmakların
Özerinde gezindiğini hissetmek ve bir sonraki günü, Xante'siz
bir geleceği düşünmemek kolaydı. Son birkaç gün içinde adeta
yeniden doğmuştu. Xante ona sevişmenin ne kadar güzel ve
doğal bir şey olduğunu öğretmişti. Yakında bu rüyanın sona
ereceğini biliyordu. Bu ilişkinin Xante için bir tür ticari ilişki
olduğunu biliyordu. Fakat Karin
76
BÜYÜLÜ GÜL

için çok daha fazla anlam ifade ediyordu. Yıllar sonra ilk kez, onun
sayesinde vücuduyla barışmıştı. Xante, vücudunu tanımasını ve
zevk almasını öğretmişti ona.
Bununla birlikte Karin, geçmişinden bahsetmemeyi tercih et-
mişti* çünkü yatak odasında kendisine acınılmasını ve şefkat du-
yulmasını istemiyordu. Özellikle maddi durumunun çok kötü oldu-
ğunu açıklayarak, tam da Kante'nin beklediği şeyi yapmaktan ke-
sinlikle kaçınıyordu.
Hoşça kal diyip ayrılmayı hiç istemiyordu, ama öyle olmalıydı.
Gözlerim açmadan, yaşadığı anın tadım çıkarmaya çalıştı.
Kante'nin parmakları uzun bir süre karnında, bacaklarında ve kasık-
larında gezindi, sonra uzun san saçlarını kaldırıp, boynunu öpmeye
başladı. Yumuşak dudaklarıyla uzun bir süre öptükten sonra, elini
Karin’in tişörtünden içine sokmaya çalıştı. Genç kadın karasızlık
içindeydi. Bir yandan hiçbir şey gizlemeden, her şeyiyle bu adama
teslim olmak istiyor, bir yandan da sağ göğsünün üstündeki kalın
yarayı gördüğü anda, Xante'nin yüzünün alacağı şekli düşünüyordu.
Bu mükemmel anı bozacak böyle bir şeye irin veremezdi.
"Xante."
Adamın hayret dolu bakışları altında aniden onu geri itti.
"Karin, sana dokunmak, öpmek hoşuma gidiyor. Bunları yap-
mak istiyorum."
"Hayır." Çok basit bir sözcüktü ve Xante için anlamı çok açıktı.
Karin, hayır diyebilirdi ve başka bir açıklama da yapmayabilirdi. Ne
de olsa onlarınki duygusal bir alışveriş değil, sadece işti.
Karin, arzu ve utancın arasına sıkışıp kalmıştı. Biranda karar
verdi ve ateşli bir şekilde onu öpmeye başladı. Sonra onun herhangi
bir şey yapmasına fırsat vermeden, bikinisinin altını çıkarıp, adamın
üzerine oturdu. Xante çoktan sevişmeye hazırdı, fakat şaşkınlığı ve
kızgınlığı yüzünden anlaşılıyordu. Karin da öfkeliydi. Bugününü
mahveden geçmişine öfkeliydi, yarın her şeyin son bulacak olması-
na öfkeliydi. Ama her şeye rağmen, kendini şu anda harika hissedi-
yordu. Xante ile sevişmek, dünyanın en güzel duygusuydu.

77
CAROL MARINELLI

İkisi birlikte heyecan içinde, soluk soluğa kaldıktan sonra, Karin


onun yanına uzandı. Xante az önce neler ölüp bittiğini düşünüyor,
bir anlam veremiyordu. Karin ile seks hep farklı olmuştu. Fakat
neden verebileceği çok şey varken, hep onu geri çeviriyordu. Neden
bir yeîden sonra, öpüp okşamasına izin vermiyordu?
"Karin?" dedi boğuk bir seste. "Neden hiç..."
"Boş ver Xante," diyip biranda yatakta fırladı.
"Ne söyleyeceğimi bile bilmiyorsun."
"Bilmem gerekmez."
"Seviştiğimizde..."
"Biz seks yapıyoruz Xante," diye düzeltti Karin. "Anlaşma böy-
leydi, hatırladın mı? Gülün karşılığında seks ve anlaşmanın kendi
payıma düşen kısmını yerine getirdiğimi düşünüyorum."
"Karin'" diye seslendi arkasından, banyoya giderken. "Ne sak-
lıyorsun?"
"Bu seni ilgilendirmez Xante" Geçmişini açıklamaya o kadar
yaklaşmıştı ki, bu onu korkuttu. Hemen Londra'ya, gerçek hayata
dönmeliydi, böylece neden ona açılamayacağını hatırlayabilirdi.
"Ya ilgilendireceğini düşünüyorsam?"
"Ben bir hırsızım Xante. Hayır! Anlaştığımız şey seksti. Duygu-
larım satılık değil."
"Sen fahişe değilsin." Xante koşup bileğini yakaladı. "Bunun
gülle ilgisi yok."
Karin bileğini geri çekti. "Ben o turist kızlardan biri değilim,,
kamaki çocuk. Benden istediğini alman için, kendine âşık etmen
gerekmiyor. Asla tutmayacağın sözler vermen de gerekmez. Biz bir
anlaşma yaptık. Şimdi, eğer benden yeterince hoşnut kalmadıysan,
uçakta, ekstra olarak, bir kere daha sana hizmet edebilirim. Fakat
bunun dışında, artık seninle anlaşmamız sona erdi."
Bu çirkin sözler ağzına yakışmıyordu. Banyoya girip kapıyı
çarptığında, Xante, sevdiği Karin'in aslında hiç var olmadığım dü-
şündü.
Sevmek.
Bu kelime aklına gelince, içinden tükürmek geçti.
78
BÜYÜLÜ GÜL
Onun istediği kadın, sadece bir illüzyondan ibaretti.

Uçaktan indikten sonra onları bekleyen arabaya doğru


yürürlerken, Xante ona banka kasasının anahtarlarını
ve adresini uzattı. İkisi de öfke ve kin doluydular. Tatil
kesinlikle sona ermişti;
"Cazip teklifini kabul etmiyorum," dedi Xante onu arabaya bin-
dirirken. "Seks için ödeme yapmaya ihtiyacım yok."
Canını acıtsa da, gerçekten çok acı verse de ondan ayrılmak ke-
sinlikle Karin için daha iyiydi. Anahtarları cüzdanına yerleştirirdi ve
ilişkilerinin kesinlikle sona erdiğini tam olarak açıklığa kavuşturdu.
"Zaten yaptın."

Xante onu aramadı. Ayrılış şekillerinden sonra, Karin'ın


aramasını da beklemiyordu zaten.
Karin sürekli cep telefonunu ve bilgisayarını kontrol ediyordu.
Hiç çiçek de gelmedi. Anahtarlığındaki yeni anahtarlar ve hiç
çıkarmadığı gümüş bileziği dışında, aralarında bir şey olduğunu
kanıtlayan hiçbir kanıt yoktu.
Karin adına çirkin bir durum olmasına karşın, Xante'yla yaptığı
anlaşma Karin'ı güçlendirmişti. Berbat hayatından, ufak bir kaça-
mak yaparak kısa süre için de olsa uzaklaşmasını sağlamıştı. Ona
çok iyi bakmış, her şeyiyle ilgilenmişti ve Karin'ın bu hayata daha
fazla katlanmayacağını görmesini sağlamıştı.
O aklından hiç çıkmayan on ay, pekâlâ on yıl da olabilirdi. Bir
dakika daha bu şekilde yaşayamazdı, yaşamayacaktı.
Karin bilgisayarının başında otururken, avukatıyla öğleyin ya-
pacağı görüşmeyi düşünmemeye çalışıyor, ama başaramıyordu.
Avukatı, babasının eski bir dostu, ya da geçmişte tanıdığı bir in-
san değildi. Sadece telefon fihristinden seçtiği, ünlü bir avukattı ve
doğru adım atmış olmayı umut ediyordu.
"Bir sorunumuz var."

79
CAROL MARINELLI

Xante'nin gür sesi kütüphanede yankılandığında, Karin başını


kaldırıp bakmadı. Parfümü biranda kitap kokusunu bastırmıştı. Ön-
ceden en mahrem yerlerine dokunan o güzel ol, şimdi ona kalın»
beyaz bir zarf uzatıyordu.
"Bir baloya davet edildik," Zarfı açıp davetiyeyi okumasını
bekledi. Davetiye kraliyet ailesinden geliyordu ve tabii acil yanıt
verilmesini gerektiriyordu. Burada olmasının tek sebebi bu» dedi
kendi kendine Karin.
"Biz diye bir şey yok,"
"Dünkü gazetelerde resmimiz yıur," diye işaret etti Xante. Ancak
ondan sonra Karin başım kaldırıp ona baktı. Sevişmelerinden sonra
ilk defa, o mağrur, seksi, hafif ahlaksız gözlere bakıyordu, "Yuna-
nistan'daki halayımız hakkında yazılanları okudun mu?M
"Hayır," diye yalan söyledi Karin ve gözlerini yeniden bilgisa-
yarına çevirdi.
"Davete katılmak istiyorum."
"öyleyse kabul edip katıl," dedi Karin aldırmaz bir şekilde. "O
gece benim hasta olduğumu, ya da ayrıldığımızı söylersin. Fena
fikir değil, hani..." Gergin bit şekilde gülümsedi. "Belki isminin
önüne bir unvan almayı başarabilirsin."
"İstedikleri sensin," dedi Xante ve bu doğruydu. "Benim istedi-
ğim de sensin," diye ekledi ve bu da doğruydu. Adadan döndükleri
hafta uzun bir süre düzgün düşünememişti, ayrıca on altı yıldır ilk
kez ardı ardına yedi gece yalnız uyumuştu. Tam olarak ne olduğunu
anlayamıyor, ama mutlaka üstesinden gelmek istiyordu. Parmakla-
rım klavyenin üzerinde gezdirdi. Yaptığı itiraf, en az Karin kadar
kendisini de şoke etmişti.
"O gece meşgulüm."
"Bu geceye ne dersin? Yemeğe çıkabiliriz."
"Sadece yemek olmayacaktır."
"Sana dokumayacağım," dedi Xante. O sırada iki yaşlı hanım
önlerindeki dergiye bakıp, birbirlerini dürttüler. "Yalnızca konuş-
mak istiyorum."

80
BUYULU GUL

Karin'in yanakları adeta tokat yemiş gibi kızarmıştı. Bir yandan


gitmesini, diğer yandan kalmasını isliyordu, "Ya konuşmak isteme-
diğim şeyler varsa?"
"Hangi konudan konuşmak istersen, ondan konuşuruz. Filmler*
den, kitaplarda», en sevdiğin renkten... İlk defa çıkıyormuş gibi
yaparız, sanki hiç birlikte olmamış gibi*,."
"Şişt..." Herkesin onları dinlediğini biliyordu. Xante'nin sesi
çok gürdü, fısıltısı hile kütüphanede yankılanıyordu.
"Seninle seks yapmayacağıma söz veriyorum*" dedi yüksek se-
siyle fısıldayarak. Bu söz. Karin'ı her nasılsa güldürdü, "Seni öp-
meyeceğim, hatta elini bite tutmayacağım. Sadece sıkıcı konular-
dan, havadan sudan bahsederiz,"
Ve bu Karin'a cazip geldi, çünkü ona anlatmak istiyordu. Ve
belki anlatırdı. Her şeyi değil, elbette. Ama avukatıyla görüşmüştü
ve bu yüzden belki bu gece oturup, ona vücudundaki yaralardan
bahseder ve neden ona gösteremediğini anlatabilirdi. "Yemek»" dedi
kararlı bir sesle. "Sadece bir akşam yemeği..."
"Sekizde seni alırım,"
Ve Xante gittikten sonra Karin, bir kütüphane dolusu meraklı
insanla baş başa kaldı. Avukatını aramak istiyordu, ama bunun için
saat beşe kadar beklemek zorundaydı. Başını önündeki kitaba gö-
müp» okumaya çalıştı. Ve sonra Xante*nin seks yok, diye söz ver-
mesine rağmen, Karin'a içinde dantel bir gecelikve külot bulunan
minik bir paket gönderildi.
Avukatıyla geçirdiği yorucu ve zorlu bir saat sonunda, ük kez
olarak birisine geçmişini anlatmanın verdiği rahatlamayla, hayatını
planlamaya başladı.
Bu gece Xante'yi göreceği için çok mutlu hissediyordu.

Xante de mutlu bir şekilde otelin lobisinde dolaşıyordu. Me-


sajlarını kontrol ederken, biran îfin dişlerini gıcırdattı. Kütüphaneye
girdiğinde telefonunu kapatmış olması ona epey pahalıya patlamıştı.
Ama Karin için her kuruşuna değerdi.
81
CAROL MARINELLI

"Athena." Otelin girişinde eski nişanlısını görünce bilinçli bir


şekilde şaşkınlığını gizlemeye çalıştı. "Seni Londra'ya getiren ne-
dir?"
"Mağazalar." Athena gülümsedi. "Sonra sana ne kadar yakın ol-
duğumu fark ettim ve birlikte bir akşam yemeği yeriz,; diye düşün-
düm."
"Beni armalıydın. Maalesef bütün gün doluyum ve akşam için
programım var." .
"Elbette meşgul olduğunu biliyorum," Athena hâlâ gülümsü-
yordu. "Ama eminim bir kahve içmeye vaktin vardır. Bu şekilde
geri dönüp herkese, bir arkadaşa ayıracak vaktin olmadığını söyle-
mek canımı sıkar."
"Tabii ki. Bir arkadaşla kahve içmeye her zaman vaktim olur."
Oturup bir süre havadan sudan sohbet ettiler. Xante, Athena'mn
sadece geçerken uğramadığına adı gibi emindi. Neyse ki, ağzından
baklayı çıkarması fazla uzun sürmedi.
"Annen, Karin'dan çok etkilenmiş görünüyor."
"Karin etkileyici bir kadın..."
"Endişeleniyorum Xante."
"Benim için endişelenmene gerek yok Athena. Kendimi koru-
yabilirim."
"Kendini nasıl koruduğunu herkesten daha iyi biliyorum."
"Seni de korudum Athena. İnsanlara planlarından bahsedebilir,
maillerini gösterebilirdim ve yaptığım şeyden dolayı kimse beni
suçlayamazdı."
"Ben bundan bahsetmiyorum, benim endişelendiğim annen,'*
"Meraklanma, annemi de koruyabilirim."
"Geçmişte onu incittin. Sadece benden ayrıldığın için değil, ta-
sasız, aldırışsız davranışlarınla..."
"Athena!" Xante bu oyundan sıkılmıştı. "Seni buraya getiren
nedir?"
"Karin, eve götürdüğün ilk kadın olduğu için, doğal olarak an-
nen heyecanlandı. Şimdiden evleneceğinizi düşünmeye başladı. Ona
torunlar vermeni ne kadar çok istediğini biliyorsun."
82
BÜYULU GUL

"Bunu düşünmek için henüz erken/' Xante rahatsız olmuştu.


Annesinin Karin'i bu kadar sevmesi sürpriz olmuştu. İlişkileri yo-
lunda gitmezse incinebilirdi ve Xante kesinlikle bunu istemiyordu.
Ama bu konu Athena'yı hiç ilgilendirmezdi. Yavaş yavaş kalbinin
derinliklerine girmeye başlayan Karin'i düşündü. Ve gerçeği, için-
den geçeni söyledi. "Sırf annemi mutlu etmek için evlenip çocuk
yapmayacağım, ama evet» Karin çok öz»l bir kadın."
"Onun hakkında ne biliyorsun ki?"
"Bilmem gereken her şeyi," deyip, kahvesini bitirdi. "Athena,
sanırım yeterince dinledim, yapacak işlerim var."
"Pekâlâ." Athena kalkıp onu yanağından öptü ve son vuruşunu
yaptı. "Sabıkalı geçmişi seni endişelendirmiyorsa, haklısın, benim
de kaygılanmama gerek yok. Her şeyin kontrolün altında olduğun-
dan eminim."
"Sabıka..." Xante başmı salladı. "Bak Athena, geçen gün bir
yanlış anlama oldu."
"Geçen gün mü?" Badem gözleri kısıldı. "Neden bahsettiğin
hakkında hiç fikrim yok Xante. Belli ki, polisle başmı derde sokma-
yı alışkanlık haline getirmiş."
"Athena, hepimizin bir geçmişi var."
"Elbette," diye omuz silkti. "Ama alkollü araç kullanırken bir
insana çarpmak..." Adamın yanağındaki bir kasın oynadığım gö-
rünce, bu konudan haberdar olmadığını anladı. "Herhalde bir yanlış
anlama olmalı, kurban hastaneden taburcu olur olmaz suçlamalar
düşmüş ve Karin serbest bırakılmış. Ya öyle ya da çok zengin bir
babanın kızı olmanın avantajlarını kullanmış."
"Bunları nereden biliyorsun?"
"Doğru yerlerdeki arkadaşlarımdan," dedi Athena sert bir şekil-
de. "Tıpkı, senin kız arkadaşın gibi."

"Yanılıyor," dedi Xante kendi kendine, Karin'in


masumiyetini kanıtlamak için internette arama yaparken. Bunu
yapmaktan nefret ediyordu, ama emin olmak zorundaydı. Adı pek
çok yerde geçi-
83
CAROL MARINELLI

yordu, ancak Athena'nın anlattıklarını doğrulayacak hiçbir şey yoktu.


Resimlere, haberlere onunla ilgili her şeye baktı. Sonunda, arada
sırada onun için çalışan özel dedektif Paulo'yu aramaya karar verdi.
"Karin Wallis..." Kendini dünyanın en büyük haini gibi hissetti,
ama Athena'nın yanıldığım ispat etmeliydi Karin herhangi biri
değildi. Tüm benliğine sızmış, kalbine ve aklına yerleşmiş tek ka-
dındı o. Yüreğini açabileceği, bir gün çocuklarının annesi olabilecek
kadın... "Belli ki, suçlamalar düştüğü için internette hiçbir şey bu-
lamadım.'"
"Bana bırak."
Ona bırakmak istemiyordu. Gerçeği öğrenmek istemiyordu.
Akşam şoförüne, Karin'ın evine gideceklerini söyledi. Oraya
vardıklarında evden bağır bangır müzik sesi geliyordu yine. O sırada
telefonu çaldı.
"Fazla bir şey bulamadım. Resmi bir mahkeme emri çıkartıl-
mamış. Sadece yerel basında birkaç makale var, telefonuna şimdi
göndereceğim..."
"Tamam, zahmet etme,"'dedi Xante. "Teşekkür ederim." Artık
bilmek istemiyordu. Salonun perdesinin açıldığım gördü. Karin onu
bekliyordu ve şu anda tek önemli şey buydu.
"Reece'den daha derin bir araştırma yapmasını rica edebilirim.
Bölgedeki gazetecileri iyi tanır."'
"Boş ver, takma kafanı," dedi Xante, ama Paulo onu dinlemi-
yordu. Önceden hazırladığı listeyi okumayı sürdürdü.
"Boğazına kadar borca batmış. Yakında sıfırı tüketecek. Alkollü
araç kullanmak, saldın, intihar teşebbüsü, rehabilitasyon, anlayaca-
ğın, alışılmış şeyler."
Şayet gerçeği öğrenmek istediysen, hoşlanmasan bile şikâyet
etmeye hakkın yoktur.
Xante, dedektifin telefonuna gönderdiklerine baktı. Birkaç farklı
yerde çıkan yazılar, resimler, borçlan, aldığı krediler, kredi değer-
lendirmesi, kısaca tüm kötü geçmişi oradaydı.

84
BUYULUGUL

Xante. hep aklı yerine kalbini dinlemişti. Defalarca mazeretleri-


ni kabul etmişti. Ona inanmayı o kadar istemişti ki... Ne yazı ki, her
defasında hayal kırıldığına uğramıştı.
Xante hayatından bir kez, babasının cesedinin bulunduğu gün
ağlamıştı ve yirmi bir sene sonra, yine ağlıyordu.

85
CAROL MARINELLI

ONUNCU BÖLÜM

Karin hazırlanmış onu bekliyordu. Gri, yün bir elbise giymiş,


san saçlarını omuzlarına dökmüştü. Ceketiyle anahtarlarını alırken,
koridorda duran Xante, onun gülümsemesine karşılık vermeye çalış-
tı. Gürültülü müzik kafasını karıştırıyordu.
Karin'in da kafası karışıktı.
"Dışarıda çok uzun bekledin."
"Bir telefon etmem gerekti."
"Sen iyi misin?" diye sordu kaşlarını çatarak.
"Harika."
"Müzik için kusura bakma," dedi gözleriyle tavanı işaret ederek.
"Daha fazla buna katlanmak zorunda kalmayacağım," diyerek dışan
çıktı ve kapıyı kapattı.
Bu gece Karin'in bakışlarında Xante'nin daha önce görmediği
ayrı bir parlaklık, üstünde farklı bir neşe vardı. Normalde bu halini
çekici bulabiliri, ama bu gece değil. Karin'in birçok yüzü vardı ve
Xante bunlarla uğraşmaktan, onu anlamaya çalışmaktan yorulmuştu.
Bu gece yanıtları alacaktı.

86
BÜYÜLÜ GÜL

Kısa süre içinde» Karîn'ın neşesi kayboldu; Xante'nin ruh halin-


den bunalmıştı. Restorana gidene kadar onunla sohbet etmeye çalış-
tı, ancak adamdan evet ya da hayır, dışında hiç bir cevap alamadı.
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor, silecekler yağmurun
hızına yetişemiyordu. Ama Karin arabanın içinde, Xante ile birlikte
olmaktansa» dışarıda yalnız olmayı tercih ederdi. Lüks arabasını çok
dar bir yere, çapraz olarak park etmeye çalışırken, Xante'nin gergin-
liğini hissedebiliyordu. Birdenbire bunu yapmak istemediğine karar
verdi. Yemek boyunca Xante gergin, zoraki bir şekilde oturacak,
sonra da onu başından atacaktı. Karin oyunlardan bıkmıştı ve buna
rıza gösteremeyecek kadar gururluydu.
Kimse onu mahkeme emriyle oraya getirmemişti, dahası Karin'ı
davet eden kendisiydi.
"Biliyor musun, birden aç olmadığımı fark ettim."
"Rezervasyon yaptırdım."
Karin ağlamamak için kendini zor tutuyordu. "Bak, burada ol-
mak istemediğin belli. Ve ben de istemiyorum. Yani, lütfen beni
evime geri bırakır mısın?"
"Sorunun ne olduğunu öğrenmek istemiyor musun?"
"Otuz yaşındasın Xante. Tahminlerde bulunmak zorunda deği-
lim. Bir sorun varsa, bunu kendin söyleyebilecek yaştasın."
"İşte, burada." Telefonunu aldı, gelen mesajları açıp ona uzattı.
Ve orada, Karin geçmişine bakarken, geleceği olabileceğine
inanmaya başladığı şeyi kaybettiğini hissetti.
"Beni mi araştırıyorsun?"
"Senin hakkında bir şeyler öğrenebilmemin tek yolu buydu. Sen
anlatmaya hiç yanaşmadın..." Kendini haklı çıkarmaya çalışmaktan
vazgeçti. "Bana ne zaman söyleyecektin Karin? Evlendikten sonra
mı? İstediğini elde ettiğin zaman mı?"
"Sana güvendiğim z;aman." Telefonu geri verip, sağanak yağ-
mura aldırmadan arabadan indi, sonra bir an için geri dönüp başını
uzattı. "Ama bu artık asla olmayacak."

87
CAROL MARINELLI

Bu şekilde bırakmayacağını bitiyordu ve haklıydı.


Xante kaldırım kenarından onu takip ediyordu. Camı açmış ses-
leniyor, arabaya binmesini söylüyordu. Karin, bir hanımefendiye
yakışmayacağı îçin, kendini tutup ona cevap vermedi. Tükürmek,
küfür etmek, tekme atmak istiyordu, ama bunlar yerine koşmayı
yeğledi. Xante de arabadan çıkıp, peşinden koşmaya başladı. Onu
bırakamazdı, gitmesine izin veremezdi. Evin taş basamaklarına
doğru koşarken, "Sadece bazı cevaplar arıyorum Karin, sana ne
olduğunu öğrenmek istiyorum," diye bağırdı.
"Uygun biri olup olmadığımı kontrol etmek için mi?"
"Evet!" diye haykırdı ve bu doğruydu. Çünkü onun karısı olma-
sını ve Tanrı izin verirse, bebeklerinin annesi olmasını istiyordu.
"Artık önemi yok," diye bağırdı Karin. "Çünkü az önce yaptığın
şeyden sonra, sen benim için uygun biri değilsin."
Bu adamdan nefret ediyordu, onun kendisi hakkındaki düşünce-
lerinden nefret ediyordu. Sırlardan, yalanlardan bıkmıştı ve şayet bu
kadar çok öğrenmek istiyorsa ona anlatabilirdi. Evet, neden olmasın
ona tüm acılarını anlatabilirdi, bakalım bu hoşuna gidecek miydi?
Anahtarı çevirip, kapıyı açtı. Onu içeri davet etmedi, ama kapıyı
yüzüne de kapatmadı. Şayet Xante cevapları istiyorsa, alabilirdi.
Ve sonra da gidebilirdi.
Evdeki tek uygun yer orası olduğu için, onu kütüphaneye aldı.
Üstünden sular akarken» yine de bir hanımefendi gibi davranıp, bir
şey içmek isteyip, istemediğini sordu. Xante istemediğini söyledi.
Bu anı çok beklemişti, biraz daha bekleyebilirdi, artık aceleye
gerek yoktu. Şömineyi yakarken, nasıl anlatacağını düşündü.
David'e anlattığında, sonuç felaket olmuştu.
Xante'nin ürperti dolu bakışları ve öfkesi şu an ihtiyacı olan son
şeylerdi. Gözyaşları ise. her şeyi daha da kötüleştirmekten başka bir
işe yaramazdı. Onun duygusallığı Xante'yi hep kızdırmıştı. Bu yüz-
den, aynı şeyleri tekrarlamamaya kararlıydı.

88
BÜYÜLÜ GÜL

Rulo yaptığı gazeteyle kütükleri tutuşturdu. Kaloriferler uzun


süre önce bozulmuştu. Karin ıslaktı ve titriyordu, ama yeniden
ısınmasının bir ömür süreceğini biliyordu.
Artık sona ermesini istiyordu.
"Tek onurlu Wallis büyükbabamdı. Annemle, babamın hayatta
yaptıkları tek iyi şey, parti vermek, eğlenmekti ve sonunda Matthew
de onların aynısı oldu çıktı. Geçen akşam şahit olduğun parti, özel
bir şey değildi, her zaman olan, sıradan bir partiydi. Bu ailede temiz
kalmış tek insan, kız kardeşim Emi|y. Gül, onun son okul taksitleri-
ni ödememe ve umarım, tıp fakültesine girmesine yardımcı olacak.
Maddi durumumuz çok kötü. Beş paramız kalmadı," dedi çok net
bir şekilde.
"Ama bu durum, senin yurtdışı seyahatlerini engellemiyor," di-
ye dikkat çekti Xante.
"Çünkü bu, Emily'i buraya getirmekten daha iyi de ondan. Bu
evde nelere katlanmak zorunda olduğumu görmesinden daha iyi...
Bu aldatıcı bir görüntü Xante. Emily okulunu bitirene kadar dayan-
mam gerekiyordu, ama artık bir dakika daha dayanmayacağımı
biliyorum. Tek istediğim sakin, huzurlu bir hayat. İstediğim her
zaman için bu oldu zaten."
Xante başım salladı» "Sakın yine bana sıkıcı bir çocukluk geçir-
diğini, hep ders çalıştığını, okumak için bu odaya kapandığını ve
asla içki içmediğini söyleme. Alkollü araç kullandığın için tutuk-
lanmışsın."
"Tutuklandım," dedi soğukkanlı bir şekilde. "Kazadan sonra şu-
urum yerine geldiğinde, yatağımın yanında iki memur vardı. Alkollü
araç kullanmak ve b& insanın yaralanmasına sebep olmakla suç-
lanıyordum. Babam devreye girdi ve suçlamaların düşmesini sağla-
dı. Ve bu da onu, on yedi yaşındaki kızının, evinde verdiği çılgın
partide en yakın arkadaşının kendisine saldırıp, tecavüze yeltendiğini
açıklamasından kurtardı. Üstelik bu, annemle babamın bu konuda
hiçbir şey yapamayacak kadar kendilerinden geçmiş, körkütük sar-
hoş oldukları gerçeğini gizlemelerine de yaradı." İşte, anlatmıştı.
Kızgın, ya da üzgün hissetmiyordu, sadece rahatlamıştı.
89
CAROL MARINELLI

Xante'nin yüzü acı doluydu. "Saldırıya mı uğradın?"


"Evet." Hiç gözlerini kırpmadan ona bakıyordu. "Tabii, asla şi-
kâyetçi olmadık. Annemle, babam bunun bizim için kötü olacağın-
dan endişelendiler." Sonra hafifçe yüzü titredi. "Sarhoştum, çünkü
içtiğim portakal suyuna alkol karıştırmışlardı. Bundan eminim. On
yedi yaşındaydım ve annemle babam gibi değildim, kurallara uygun
yaşıyordum. Portakal suyunu içtikten sonra rahatsızlandım. Baba-
mın arkadaşının, beni odama çıkardığını hatırlıyorum. İyi bir adam
olduğunu düşünürdüm, yani televizyonda gördüğüm kadarıyla...
Bana yardım ettiğini sandım." Karin derin bir nefes aldı. "Pekâlâ,
sana detayları anlatmayacağım. Onu durdurmaya çalıştım. Bardakla
yüzüne vurdum."
Bunu söylerken, parmakları fark etmeden bileğindeki yaraya
gitti. "O sırada bileğimi kestim, anlayacağın bu bir intihar teşebbüsü
değildi, aksine o anda hayatımı kurtarmaya çalışıyordum."
"Karin, daha fazla bir şey anlatmana gerek yok." Xante kendini
çok kötü hissediyordu. Onu kollarına alıp, üzgün olduğunu söyle
mek, defalarca özür dilemek istiyordu, ama Karin bunları duymak
istemedi.
"Ailemin pisliklerini örtbas etmekten yoruldum. Onların utanç
kaynağı sırlarını örtbas etmekten bıktım alık. Gerçeği mi istiyor-
dun? Pekâlâ, öyleyse otur ve dinle. O korkunç olaydan sonra ara-
bama atlayıp kaçmak istedim. Bu evden, o adamdan, ailemden,
yaşadığım bütün o cehennemden... Bana yardım etmeleri için pas-
taneye gitmeye çalışıyordum, ama maalesef yolda kaza yaptım."
Xante onu teselli etmek için eline uzandı.
"Yapma!" dedi Karin öfkeyle. Yıllar boyunca içinde sakladığı
sırrın acısı, utancı, kızgınlığıyla ayağa kalktı. Yüzü kıpkırmızı ol-
muştu. "Zorlamak zorundaydın, öyle eğil mi? O değerli cevaplarım
aldın işte. İçki içtim ve araba kullandım, ayrıca ailem borç içinde
yüzüyor. Ama bilgi kaynağın bir şeyi yanlış öğrenmiş, ben hiçbir
rehabilitasyon merkezinde tedavi görmedim. O annemdi."
"Karin..."

90
BUYULU GUL

"Çok feci öyle değil mi? Oturup bunları dinlemek... Ama sü-
rekli hatırlayan biri için, daha da feci. Bunlar benim hayatımı mah-
vetti. Birisine güvenmeye başlamam, bir ilişkiye girmem yıllarımı
aldı. David kibar bir insandı. Göğsümdeki yaraların onu etkileme-
yeceğini söylüyordu, ama gördükten sonra etkilendi ve bu yaralar
bana olan ilgisini kaybetmesine neden oldu."
"Karin, bilmiyordum."
"Artık biliyorsun."
"Bırak sana yardım edeyim."
"Yardım etmek mi?" diye haykırdı acı acı, kahkahaya benzer bir
sesle. "Neredeyse sana güvenmeye başlamıştım. Ama sen, mükem-
mel ahlaklı bir Yunan tanrısı gibi, yüksek standartlarına uyan birisini
arıyordun." Karin böylesine içini dökebildiği için çok rahatladığını
hissetti. Düşündüklerini söyleyebilmek ne güzel, ne ferahlatıcı bir
duyguydu. "Sanki kendininmiş gibi kupaları, ödülleri, başkalarının
en değerli eşyalarını toplayıp, sergiliyorsun. Büyükbabam o gülü
elde etmek için bir ömür verdi. Rugby ile yaşar, rugby ile nefes alır,
rugby ile uyurdu. Sense ancak para saçıp bu değerli şeyleri satın
alabilirsin. Tıpkı beni satın aldığın gibi... Ve şimdi karşıma geçmiş,
yeterince iyi olmadığıma karar veriyorsun. Pekâlâ ama tahmin et
bakalım ne oldu? Senin sahte sarışının olmak istemiyorum Xante.
Başkalarının bakıp beğenmesi için koleksiyonuna koyacağın
değersiz bir biblo olmayacağım."
"Öyle değilsin."
"Öyleydim."
"Hayır, Karin her defasında sana inanmak istedim. Bana kızı-
yorsun, çünkü geçmişinle ilgilenmemem gerekiyordu. Ama ilgileni-
yorum, çünkü senin her şeyinle ilgileniyorum."
Karin öylece ayakta duruyordu, daha fazla tartışacak, hatta dü-
şünecek bile dermanı kalmamıştı. "Git artık."
Merhameti onu ürkütmüştü, ama artık Xante de öfkeliydi. "Bu
kadar gururlu davranıp durma. Sana zorla gerçeği anlattırdığımı
söyleyip duruyorsun, oysa seninle yattığım anda, gerçekleri bilmeye
hak kazanmıştım."
91
CAROL MARINELLÎ

"Bilmemen kolayıma geliyordu." Bu konuda Xante haklıydı.


Karin birdenbire suçluluk hissetti.
"Ama benim gelmedi," diye karşılık verdi Xante. "Bunları bil-
mem gerekiyordu Kari». Ne yani? Senin için endişelenmeye hakim
yok mu, davranışlarından kafam karışamaz mı? Seninle ilgilenemez
miyim?"
"Git artık, kamati çocuk."
Gitmek üzere ayağa kalktı, ama sonra fikrini değiştirip döndiL
"Bilmen için söylüyorum, çok başarılı bir kamaki sayılmazdım.
O kadınların hepsine taptım ben, hepsine bir gün âşık olmayı uma-
rak. .. Ve sonunda oldum."
"Çek git buradan!"
Gittiğinde, Karin gerçekten memnundu.

92
BÜYÜLÜ GÜL

ONBÎRÎNCİ BÖLÜM

Xante ile tartışmalarından çok önce, Karin kararını vermişti.


"Büyükbaba bu evin ailede kalmasını istiyordu..." dedi
Matthevv, ertesi gün Karin ona planlarından söz edince.
"Büyükbaba, başka şeyler de istiyordu. Bu ev satılacak, ya biz
satacağız, ya da banka. Matthew daha fazla dayanamayız, hiç para-
mız kalmadı."
"Bazı eşyaları satabiliriz," diye omuz silkti Matthew. "Kütüp-
hane birinci baskı kitaplar ve kasvetli tablolarla dolu... "
"Eğer evi satarsak," diye susturdu onu Karin, "Bu eşyalardan
bazıları bizde kalabilir. İkimiz de yeni bir başlangıç yapabiliriz."
"Müteahhitler satın alacaktır, " dedi Matthew kardeşinin hassas
noktasına vurmaya çalışarak, oysa Karin'ın artık canı yanmıyordu.
"Her hafta sonu düğünler yapılan bir otele dönüştüreceklerdir bura-
yı. Bunun trajik bir kayıp alacağını, sen kendin söylemiştin.**
"Bu ailede pek çok trajik kayıp yaşandı,**dedi Karin» "Hadi, ar-
tık sonlandıralım şu işi. "
Batan gemiyi ilk terk eden Matthew oldu ve işin zor kısmını
Karin’a bırakarak, dışarıda arkadaşlarıyla eğlenmeyi sürdürmekten
başka hiçbir şey yapmadı.
93
CAROL MARINELLÎ

Zaten Karin da bundan fazlasını beklemiyordu. Aslında tek ba-


şına kaldığı için memnundu bile. Evi temizledi, emlak şirketleriyle
görüştü, kredi aldığı kuruluşları arayıp, durumu izah etti. Geçen her
günden ve yaptığı her görüşmeden sonra, en doğru karan verdiğine
daha fazla emin oluyordu.
Sarhoş edici Wallis günleri sona ermişti. Aslında uzun süre önce
sona ermişti, ama ailesi partiyi bitirmeyi reddetmişti.

Verandada annesiyle oturup, havai fişek gösterilerini izleyen


Xante, Noel ile Yeni Yılı geçirmek için eve gelmekle doğru yaptı-
ğını biliyordu. Sadece Karin'in da orada olmasını isterdi, aynen
Despina gibi...
Ayrıldıklarım öğrendiğinde annesi hüsrana uğramıştı. Kısaca
aralarında geçen olayları anlatan oğluna, Athena konusunda onu
uyardığını hatırlattı.
Her zaman acele ettiğini, her cevabı hemen öğrenmek istediğini,
her konuda sabırsız davrandığını söyledi.
Daima her şeyin en doğrusunu o biliyordu...
Xante bunların hepsini kabul etti. Gergin bir sessizlik içinde
otururlarken, nasıl özür dileyeceğini düşündü. Uzun süredir, geç-
mişte yaptıkları için özür dilemek istiyordu, sadece bunu nasıl yapa-
cağım bilmiyordu.
"Özür dilerim," dedi annesine dönerek. "O günlerde seni çok
üzdüm, biliyorum. Özür dilerim."
"Hangi günlerde?"
"Kamaki günlerimde."
"Oh, Xante." Oğlunun şaşkın bakışları altında Despina bir kah-
kaha attı. "Bu uzun yıllar önceydi."
"Seni çok utandırdım."
"Xante, gen£ bir delikanlıydın. Sen benim oğlumsun, ne kadarç
kızıp pataklamış olsam da, seni her zaman affettim." Aklına sırık
kadar oğlanı salonda kemerle kovalayışı gelince, bir kahkaha daha
attı.
94
BUYULU GUL

"Çok kızıyordun..."
"Elbette, çünkü büyükanne olmak istemiyordum Xante. O yıl-
larda pek çok şeye kızgın ve Üzgündüm. Yas tutuyordum."
"Hâlâ tutuyorsun."
"Hayır." Başını salladı.
"Hep karalar giyeceksin."
"Eskiden yas tuttuğum için siyah giyiyordum. Şimdi ise, arada
fark olduğunu hatırlamak için giyiyorum. Ben her sabah baban için
giyiniyorum ve bu şekilde mutluyum Xante. Benim için endişelen-
mene gerek yok artık."
Annesinin ışıl ışıl parlayan boncuk karası gözlerine bakarken,
Karin'ın haklı olduğunu düşündü. Belki de ilk kez, buraya gelmesi-
nin ne kadar önemli olduğunu fark etti. Sadece ailesiyle barışmak
için değil, kendisiyle barışması için de bu gerekliydi,
"Şimdi yasta olan sensin," dedi Despina.
"Evet," diye başıyla onayladı Xante. Şu anki halini tanımlaya-
cak en uygun kelime, buydu gerçekten. Keder, pişmanlık, suçluluk
duyguları içinde boğuluyordu ve böyle olmayı hak ediyordu.
"Onu aradım, mesaj gönderdim, çiçekler yolladım..."
"Bu konu çiçeklerle halledilemeyecek kadar ciddi. Ona yazmayı
denedin mi?"
"Mail gönderdim."
Despina başını salladı. "Babanın bana gönderdiği her mektubu
saklıyorum. Dört sokak ötede otururdu, ama flört ettiğimiz günlerde
her Cuma posta kutusuna koşardım. Mektup farklıdır. Ona mektup
yazmalısın," diyerek kalktı ve oğlunu öpüp mutlu yıllar diledikten
sonra, yatmaya gitti.
Xante düşününce, gerçekten mektup yazmanın daha farklı ve
daha zor olduğuna karar verdi. Boş beyaz bir sayfaya bakıp, ne ya-
zacağını düşünmek, e-mail yazmak kadar kolay değildi.
Bir kâğıt aldı ve uzun süre uğraştıktan sonra sadece gerçeği,
içinden geçenleri aynen yazdı. Sonra imzalayıp, kâğıdı bir zarfa
koydu, üstüne adresi yazdı ve yeni yıl gecesi saat üçte köye inip,
mektubunu postaladı. Sonra da hemen pişman oldu. Yazdığı her
95
CAROL MARINELLI

sözcükten nefret etti, son şansını da bu mektupla kaçırdığını düşün-


dü. Onu sevdiğini yazmamıştı bile.

Hayatında yaptığı tek doğru şey varsa, o da buydu.


Karin'ın on yedi yaşındayken sahip olamadığı her şey, Emily'de
vardı. Kendine güveniyordu, mutluydu, geleceğe güvenle bakabili-
yordu ve güzel gözleri umutla ışıldıyordu.
Noel'de Emily'nin gelmesi, evin içine mutluluk Verici hoş bir
hava getirmişti.
Matthew olmadan ev sükûnet içinde ve tertemizdi. Emily'lâa
olgunlaşmış olması, Karin’i gururlandırdı. Yıllardır korumaya çalış-
tığı küçük kardeşi artık büyümüş, aklı başında olgun bir genç kız
haline gelmişti.
"Tabii ki satmak zorundasın."
İki kız kardeş donmuş gölün etrafındaki dallan kırağı tutmuş
ağaçların arasında gezinirlerken, geleceklerinden söz ediyorlardı.
"Bir süre dedikodu çıkacak," dedi Karin." Gazeteler evi
sattığımızı ve büyük borç altında olduğumuzu öğrendiklerinde,
kim bin neler yazacaklar? Bak, ben sadece senin için
endişeleniyorum."
"Mükemmel olmadığımızı öğrenmelerinden mi korkuyorsun?";
Emily gülümsedi, ama sonra küçük* tatlı yüzü ciddileşti. "Ne kadar
kötü olduğunu hatırlıyorum Karin. Her ş&$i değil* ama kavgaları»]
münakaşaları anımsıyorum. Ve o günlerde, her ne kadar tam olarak
ne olduğunu anlayamasam da, çok kötü şeyler olduğunu sezebilip
yordum."
"O konuyu biliyor musun?"
"Elbette bitiyorum."
"Asla öğrenmeni istemedim."
"Karin, yatılı okula gittiğimde iûanılmaz rahat etfittt. Sen hep*
h&sA düşündün/hep betd gözettin. Eğitim masraflarımı ödemek yl|
rine, o parayı kendin için kullanmalıydın. Sınavlarda bu yüzdeJ
başarısı olduğunu biliyorum. Gülü sakla," dedi Emily. "Veya satın
eğitimine kaldığın yerden devam et. Sana bakma sırası artık bendd
96
BÜYULU GUL

ve..." Ablasını yanağından öptü, "Sana göre, nispeten daha az yara-


lıyım." Hem gülümsüyor* hem ağlıyordu, iki kardeşten çok, iki iyi
dost gibiydiler. "Sen bana baktın, ama sana bakan kimse olmadı."
"Ben iyiyim."
"Xante ile aranızda ne oldu?" diye sordu Emily.
"Önemli bir şey değildi,*' dedi, ama yüzünün kızarmasını engel-
leyemedi.
"Önemli olmasa, sen asla bit adamla Yunanistan'a gitmezsin."
"Haklısın," diye itiraf etti Karin. "Ama sonu gelmedi işte."
"Ona başına gelenleri milattın mı?"
"Hayır. Xante geçmişimi kendisi araştırmayı tercih etti." Karde-
şinin, hiç değilse, 'Alçak herif,' diye haykırmasını bekliyordu, ama
Emily, "Belki de, öğrenmenin tek yolunun bu olduğunu düşündü,"
dedi kibarca. "Karin, sen bu konuda benimle bile hiç konuşmadın."
"Seni korumaya çalışıyordum."
"Bu makul, ama sakın bana yaşadıklarını anlatmayarak, Xante
Rossi'yi de korumaya çalıştığını söyleme."
"Hayır, kendimi korumaya çalışıyordum."
"Neden?"
Karin hiç ve düşünmeksizin buz tutmuş gölün üzerinden geçip,
eve doğru yürümeye başladı. Bu sonsuz acıdan, diyordu kendi ken-
dine. Onu sevip kaybetmekten:.. Bir gün gideceğini bile bile kalbini
ona kaptırmaktan... Xante olayları hızlandırmış olabilirdi, ama bu
son zaten kaçınılmazdı.

Uzun, soğuk bir kıştı. Ama Karin zor durumları göğüslemeye


alışkın olduğundan, bu süreci de atlatmayı başardı ve hayatını baş-
tan aşağı değiştirdi.
Yaşam karmaşık, ama harikaydı ve Karin artık gerçekten yaşa-
maya başlamak istiyordu. Yeni yılla birlikte, değişimler kendini
gösterdi. Malikâne, bir dolu çocukları olan, çok şeker bir çifte satıl-
dı.

97
CAROL MARINELLI

Karin gölün çevresindeki baharın geldiğini müjdeleyen fulyalara


son bir kez baktı. Evrakları imzalamak canını elbette acıtmıştı, ama
sandığı kadar çok değil. Daha fazla düşünecek vakit yoktu. Matthew
ile eşyaları bölüşmüşler, neleri satıp, neleri tutacaklarına karar ver-
mişlerdi.
Tam olarak mutlu hissetmese de, eski korkusundan eser kalma-
mıştı ve bu çok hoş bir duyguydu. Matthew evden ayrılmış, kendine
bir iş bulmuştu ve hatta bazı faturaları ödemesi için, Karin'a bir çek
bile yollamıştı.
Güzel anılar var, diye düşündü bazı eşyaları satmak üzere eve
çağırdığı bilirkişiyi içeri alırken. Ve ona evi gezdirip, eşyaları bir bir
gösterirken, kötü anılar da var, diye geçirdi içinden.
"Rugby ile ilgili olan hiçbir hatırayı satmayacağım," diye açık-
ladı Elliot'a.
"Yazık. Bunların piyasa değeri çok yüksek oysa..." Kütüphane-
deki kupaları, tabloları gören Elliot'ın gözleri büyümüştü. Büyük-
babasının gülüne baktı. "Kısa süre önce bunlardan biri, açık arttır-
mada bir servete satıldı."
"Ama bu satılık değil." Karin içinden gülümsedi. Bu gülün o gül
olduğunu ve geri alabilmek için ne bedel ödediğini bilse, kim bilir
Elliot ne düşünürdü.
"Yakında yeniden piyasa düşer. Kararınızı değiştirirseniz, kaça
gittiği hakkında size bilgi veririm."
"Bu güllerden fazla yok. Yeniden satışa çıkacağını nereden bili-
yorsunuz?"
"Çünkü hep böyle yapıyor," dedi Elliot elindeki deri topla oy-
nayarak. "Elindeki parayla ne yapacağını bilemeyen zengin bir
adam bu tür spor ödüllerini satın alıp bir süre sonra elden çıkarıyor."
"Onlardan sıkılınca satıyor," diye mırıldandı Karin. Xante bir-
çok kez aramış, çiçekler göndermiş hatta kapıya bile gelmişti, ama
Karin onunla görüşmeyi reddetmişti. Bir kez daha kalbini kırmasına
izin veremezdi. Neyse ki, sonunda çabalamaktan vazgeçmiş, isteği,
üzerine onu kendi haline bırakmıştı.

98
BUYULU GUL

"Sergileri sürekli yenilemeyi seviyor. Düzenli konuklan var.


Otelleri bu yüzden büyük ilgi çekiyor. Ama sattığı şeylerin doğru
adreslere gitmesine çok dikkat ediyor. Genellikle yardım dernekle-
rine veriyor. Onlar da açık arttırmaya çıkarıyorlar, iyi bir adam."
"Yardım derneklerine mi veriyor?"
"Boşboğazlık ettim. Aslında bunu söylememem gerekiyordu,
çünkü adının bilinmesini kesinlikle istemiyordu. Ama gazetelerde
yer aldığı için söyleyebilirim, geçenlerde İngiliz rugby takımıyla bir
hafta antrenman yapma ödülünü, fakir bir mahalle okuluna bağışla-
dı. Bu arada bu, Obolehsky mi?"
"Sanırım," dedi Karin belirsizce. Xante hakkında tüm düşün-
dükleri yanlıştı. O suçladığı gibi biri değildi.
"Evet, o," dedi Elliot fotoğrafa yaklaşarak, "Kahvaltıda istiridye
ile şampanya içtiğini biliyor muydunuz?"
"Hayır, bilmiyordum," diye kahkaha attı.
Şimdi gerçekten boşboğazlık ediyordu. Karin artık Xante'nin
şımarık zengin bir genç adam olmadığını, aksine çoğu değerli şeyini
yardım derneklerine ve müzelere bağışladığını öğrenmişti.
"Hatta bazen zor duruma düşen eski sporcuların madalyalarım
satın alır, bir süre sonra onlara geri iade eder. Kesinlikle isim ver-
meden yapar bunlan, onun kuralı bu."
"Kim?" diye sordu Karin. "Yardım ettiği bu sporcular kimler?"
"Bunu söylersem, yine boşboğazlık etmiş olurum." Elindeki fo-
toğrafları yerine koydu. "Ama şayet satmaya karar verirseniz..."
"Satmayacağımı size söyledim."
"Haklısınız, bazı şeyler paradan daha değerli, öyle değil mi? Bi-
liyorum, benim olsalardı eğer, onlardan ayrılamazdım."
Bunun üzerine Karin garip bir şey yaptı. Büyük Rus oyuncu
Obolensky'nin fotoğrafım alıp, ona verdi. "Satılık değil," dedi Ka-
rin. "Bunu size veriyorum."
Belki Elliot'ı yanlış değerlendirmişti, belki haftaya bu fotoğrafı
açık arttırmaya çıkaracaktı, ama içinden bir ses böyle yapmayacağı-
nı söylüyordu.

99
CAROLMARTNELLI

"Teşekkür ederim." Elliot ne diyeceğini bilemedi, ancak mem-


nuniyeti yüzünden okunuyordu. "Bunun benim içta anlamını bile-
mezsiniz."
Elliot da, Karin'a ne büyük bir iyilik yaptığını asla bilemeyecek-
ti. Xante"nin gerçekte nasıl biri olduğunu anlamsını sağlamıştı.
"Bugünkü maça gidecek misiniz?"
"Hayır, bilet bulamadım. Ama oraya gidip, stadın etrafında ge-
zineceğim. Havasını koklamak bite yeterli."
Onu uğurladıktan sonra, bugün meyi kaçırdığını bilse ne düşü-
nürdü, diye merak etti. Az Sonra şampanyalı resepsiyona katılmak
ve ardından da maçı izlemek için evden çıkıyor olabilirlerdi. Bir
süre kütüphanede oturup, büyükbabasını ve Xante'yi düşündü.
Farklı geçmişlerine karşın, birbirlerine çok benziyorlardı. Kalabalık-
ların arasından sivrilen, iki gururlu adam... Duvardaki fotoğrafa
baktı. Büyükbabası keskin, kararlı yü2 ifadesiyle topu göğsüne da-
yamış ve sadece kazanmaya odaklanmıştı. Xante'nin amacı da bu
muydu? Ne pahasına olursa olsun aşkını kazanmak mı? Peki ya
sonra?
Gözleri sehpanın üzerinde haftalardır duran beyaz zarfa takıldı.
Açmamıştı, ama yırtıp atmamıştı da.
Gönderdiği mesajları okumamış, e-mailleri hemen silmiş» çiçek-
leri çöpe atmıştı. Nedense bu mektubu saklamıştı.
Adres onun el yazısıyla yazılmıştı ve üstünde Yunanistan'dan
gönderildiğine dair posta damgası vardı. Ocak ayının dördünde
gelmişti. Şimdi ise Marttı.
Parmaklan titreyerek zarfı açtı. Okudukça gözleri buğulanmaya
ve gülümsemeye başladı, özür yoktu, açıklama ya da bir beyan
yoktu, çünkü bunları defalarca yapmıştı.
Çok gururlu bir adam, dürüst bir şekilde aklından geçenleri yaz-
mıştı. Ve artık Xante'yi yeterince tanıdığı için Karin, bunları yaz-
manın onun için ne denli güç olduğunu tahmin edebiliyordu.
Saate bakıp, çok derin bir nefes aldı.

100
BUYULU GUL

ON İKİNCİ BÖLÜM

Maç dolayısıyla heyecanlı olmalıydı. İki tane VIP bileti vardı


ve devre arasında soyunma odasına davet edilmişti, ama çok mutlu
olduğu söylenemezdi.
Bugünü Karin ile paylaşıyor olmalıydı.
Şimdiye kadar hiçbir yere yanında bir arkadaşı olmadan gitme-
mişti Arayabileceği sayısız kadın olmasına rağmen, bugün bunu
yapmak istememişti.
Daha önce hiç âşık olmamasından olabilir miydi acaba? İngiliz
takımı otelden çıkarken, Xante derin düşüncelere daldı. Dışarıda
onlara tezahürat yapan, alkışlayan, iyi şanslar dileyen büyük bir
kalabalık vardı. Bazı oyuncular taraftarları hoşnut etmek için imza
dağıtıyorlardı. Xante, oteli adına bundan daha fazlasını isteyemezdi.
Londra yılın en güzel zamanım yaşıyordu. Ilık bahar havası, mas-
mavi berrak gökyüzü insanların daha da coşmasına vesile oluyordu.
Bu durumdan tek etkilenmeyen Xante'ydi.
Şimdiye kadar hiç kaybetmemişti.
Ama aşk, oyunu onun kurallarıyla oynanmıyordu.
Ve can acıtıyordu.

101
CAROL MARINELLI

Oyuncular otobüslerine bindikten ve kalabalık dağıldıktan sonra,


otel sessizliğe bürününce, Xante balo salonundaki hazırlıkları kontrol
etmeye gitti. Herkes görevinin başında son sürat çalışıyordu. Takımın
dönüşünde verilecek şampiyonluk partisi için çeşit çeşit yemekler
hazırlanıyor, salon adeta bir gelin gibi süsleniyordu. Tabiimi şahane
bir zafer pastası da vardı.
Otelinin en kıymetli elemanı olan ünlü şefinin yanma gitti.
Jacques yine harikalar yaratmıştı.-Üstü donmuş cam gibi görüneni
pastanm içi, minik çileklerle kaplıydı. Bu, belki de, tarihteki en
görkemli meyveli pastaydı.
"Mutlaka kazanmalılar." dedi Jacques patronunu görünce. "Dün
geceden beri uğraşıyorum, galip gelemezlerse büyük hüsrana uğra-
rım."
"Nasıl bir duygu?" diye sordu Xante merakla onun son rötuşlari
yapmasını izlerken. "Yani, kesilmesi..."
"Sanki bağırsaklarımı deşiyorlarmış gibi." dedi hiddetle, amaj
sonra gülümsedi. "Aynı zamanda dünyanın en güzel duygusu.
Aşkla hazırladığım bütün güzel pastaları anımsarım. Ama bu
hepsinden daha güzel... En çok da bu canımı acıtacak."
Niçin şefin bu sözleri, ona yine Karin'ı hatırlatmıştı?
Artık bu şekilde mi yaşamak zorundaydı, yenilgiyi kabul ederek,
yaşamının geri kalanını kırık bir kalple mi sürdürecekti?
Üstelik bu onurlu, haysiyetli bir yenilgi değildi. Hiçbir şey onu
avutmuyordu.
Karin'a yapabileceği en kötü şeyi yapmıştı. Bir dedektif tutmuş
ve geçmişini öğrendikten sonra, onu itirafa zorlamıştı. Görüşme
çabalarını geri çevirdiği için asla ona kızamazdı, olabilecek son
şansını da kendi elleriyle yok etmişti.
"Kaçta gidiyorsunuz?" diye sordu Jacques.
"On dakika önce çıkmalıydım..." Yeniden pastaya baktı.
"Tebrikler. Muhteşem görünüyor."
Lobiye döndüğünde biran için halüsinasyon gördüğünü sandı,
ama oradaydı işte. İlk tanıştıkları günkü gibi Albert'e gülümseyerek
BÜYÜLÜ GÜL

ilerliyordu. Gözleri onunkilerle buluşunca, Xante'nin nefesi


kesilecek gibi oldu.
"Geldin..."
"Daveti kabul ettim/* dedi Karin sakin bir sesle. "Kabul
etmemek kabalık olurdu."
Burada olmasının tek sebebi bu muydu?
Bakışları her hangi bir ipucu vermiyor, duruşu paylaştıkları
anlara şahitlik etmiyordu. Serinkanlı, zarif hali ve hiç
eksilmeyen güzelliğiyle karşısında duruyordu. Fakat eğer
ilişkileri için oradaysa, son bir şans vermek için gelmişse, Xante
bunu kesinlikle doğru değerlendirecekti.
Mükemmel olmalıydı.
"Odama gitmem lazım," dedi gergin bir şekilde
gülümseyerek. "Sonra hemen çıkarız."
"Olur."
Telaşsız, sakin bir şekilde geri döndü, sonra birlikte otelden
çıktılar ve stadyuma gitmek üzere onları bekleyen arabaya
bindiler.
Flört etmek konusunda kimse Xante'den daha yetenekli ola-
mazdı, ne var ki, en ihtiyacı olduğu sırada bu yeteneği onu terk
etmiş görünüyordu. Daima her şeyi düşünürdü, daima
kendinden çok emindi... Daima, daima, daima... Ama şimdi
kendini beceriksiz bir delikanlı gibi hissediyor ve bunu
saklamaya çalışıyordu.
Öncelikle şampanyalı resepsiyona katıldılar. Karin bir kadeh
şampanya alarak, Xante'yi şaştırttı. Ama genç kadın için bu
normal bir durumdu. İnsanın zorlamadan sadece kendisi olması
ne hoş bir duyguydu. İnsanın kendisini bulmuş olması ve her
şeyden önemlisi korkusuzca yaşaması... Artık Karin'ın kendisi
olmaya, kendisi gibi yaşanmaya gücü vardı, kendinden emindi
ve kimse ona kolay kolay zarar veremezdi.
Otele gitmesi çok zor olmuştu ve Xante'yi lobide gördüğü
anda koşup sarılmamak için, kendini zor tutmuştu. Ama işte
şimdi buradaydılar ve günün keyfini çıkarıyorlardı.

103
CAROL MARINELLI

Salona müthiş bir heyecan duygusu hâkimdi. Leziz yemeklerim


yerken, bir yandan da konuşmaları dinliyorlardı. Sonra Karin,
Xante'nin bakışlarını üzerinde hissetti.
"Ne?"
"Mutlu görünüyorsun."
"Mutluyum." Karin gülümsedi, çünkü nihayet mutluydu. Niha-
yet kötü, anılarını geçmişte bırakmayı başarmıştı. Onu mutlu eden
sevdiği anılar ona yeterdi»
"Yeniden Twickenham'da olmak çok hoş. Büyükbabam beni
hep getirirdi buraya. Saat üçte başlayacak maç öncesi gösterileri
izlemek üzere stattaki yerlerine geçtiler. "O zamanlar stat eskiydi.
Bazen sadece tribünlerde oturup maçları izlerdik, bazen de resmi
davetlere giderdik. Bir seferinde tribünde yanımızda oturan bir
adam büyükbabamı tanıdı» ona sarıldı ve övgüler yağdırdı. Herkes
onu ve basanlarını hatırlıyordu. Büyükbabam için hayatın anlamı
rugbydi."
"Ve ailesi/' diye ekledi Xante.
"Sonuç öyle olmadı»."- dedi Karin omuzlarım silkereL "Büyü-**
kannem öldükten sonra, diğerleri görkemli bir hayatın gölgesinde
sadece utanç kaynağı oldular. Ama benimle gurur duyardı." Bunu
söyleyebilmek çok güzeldi. Sadece gerçekleri söylemek ve büyük-
babasının ona sevgisini yad etmek, içil» ferahlatan bir duyguydu.
Xante yutkundu. "Evi satışa çıkardığını duydum.'5 Çok parası
vardı, bazen bir lanetti bu sanki. Kendini beğenmiş biri gibi görüne-
cekti belki yine, ama sonuç her ne olursa olsun, bugün Karin için
doğru bir şey yapmak istiyordu. "Satmak zorunda değilsin.**
"Evet, Xante zorundayım,'* diye sözünü kesti. "Zaten satıldı.
Daha doğrusu kesin satış işlemleri gelecek ay gerçekleşecek, ama
ben şimdiden kendimi daha rahat hissediyorum. Hayatım boyunca
büyükbabamın anısını düzgün bir şekilde şerefle yaşatmaya çalıştım
ve diğer Wallislerin gerçekte nasıl bir hayat sürdüklerini herkesten
gizledim. Ama artık kendi hayatımı, kendi bildiğim şekilde yaşamak
istiyorum. Satış gerçekleştikten sonra, artık o sefil evde yaşamaya-

104
BÜYÜLÜ GUL

cağım..." Gözleri doldu. '^Geçmişi ait olduğu yere göndermenin


vakti geldi."
Yıllarca büyükbabasının adını, mirasını, anılarını korumaya
kendini öyle kaptırmıştı ki, kendini korumayı unutmuştu. Ama artık,
bir şekilde onu beklediğine inandığı harika geleceğe yüzünü dön-
menin zamanıydı.
Twickenham büyükbabasının en sevdiği yerdi. Onun anılarına
sarılmak için malikâneye, hatta güle bile ihtiyacı yoktu. Temiz ha-
vayı içine çekip, gözlerini kapattı ve büyükbabasının yanında otur-
duğunu hayal etti.
Maç başlamak üzereydi. Takımlar sahada yerlerini aldıklarında
bayraklar sallanıyor, stadyum alkışlardan inliyordu. îki büyük ta-
kım, İngiltere Ve İskoçya savaşa hazırdı artık ve hava çok gergindi.
Ama Karin'ın öncelikle yapması gereken bir itiraf vardı.
"Xante, sana bir şey itiraf etmek istiyorum." Adamın yüz kaslarının
panik içinde oynağını görüp gülümsedi. Son yaptığı itiraflar aklına
gelmiş olmalıydı.
^Bana istediğin her şeyi söyleyebilirsin."
"İskoç milli marşına bayılıyorum," dedi gülerek.
"Bugün ben, Yunan bedenine hapsolmuş bir İngiliz'im." Bu söz
Karin'ı güldürdü. Aşık olduğu ve onu kadın yapan adamın gözlerine
baktı, onu hissetti ve onun için doğmuş olduğunu anladı.
"Seni seviyorum Karin."
Çok heyecanlı bir maç oluyordu. Tıpkı eski günlerdeki gibi, Ka-
rin kendini tamamen oyuna kaptırmıştı ve takımına tezahürat yapı-
yor, oyuncuların güzel atışlarım alkışlıyor, gol oldukça sevinç çığ-
lıkları atıyordu. Oyuncular çamura bulanmış bir halde yerde, ayakta
son nefeslerine kadar mücadele ediyorlardı.
Sonra ilk devrenin bitimine bir dakika kala, hakem oyunu dur-
du. İngiliz oyuncunun attığı top çizgi hizasını geçmişti, ama İskoç-
lar itiraz ediyorlardı. Herkes nefesini tutup bekledi. Karin, eğer bu
gol sayılırsa, ona söyleyeceğim, diye söz verdi içinden.
Saniyeler sonra skor tabelasına gol olarak yansıdığı gören İngi-
liz taraftarlar, sevinçten çığlık çığlığa haykırıyorlardı.
105
CAROL MARINELLI

"Seni seviyorum Xante." Söylemişti sonunda işte. "Seni hep


sevdim."
Xante ona dönüp gülümsedi. Bir şekilde, başından beri bunu bi-
liyordu aslında. Sevişirlerken gözlerinde görmüş, teninde, dudakla-
rında hissetmişti.
"Zamanlaman muhteşem." Saati kontrol ederken, merakla ken-İ
dişine bakan gözleri görünce açıkladı. "Devre arasında soyunma
odasına davet edildim."
"Oh!"
"Gitmezsem ayıp olur, anlıyorsun beni, değil mi?"
"Elbette." Çünkü gerçekten anlıyordu. Elinden tuttu ve birlikte
stadın altındaki koridorlardan geçip, soyunma odasına doğru ilerle-
diler. Tabii, Karin'ı içeri almadılar. O da dışarıda bekleyip, erkeksi
havayı koklayarak konuşulanları duymaya çalıştı.
Kalbi hâlâ deli gibi atıyordu. Oysa ona sevdiğim söylemek ne;
kolay olmuştu. Ve ne kadar güzel, ne kadar doğal bir duyguydu bu.
İnsanın hayatında güzel ve en güzel günler olurdu, ama bugün]
Karin'in en özel, en kıymetli günüydü. Arkasını duvara yaslamış!
bunu düşünürken, her yanından çamurlar akan oyuncular soyunma
odasından çıkıp, sahaya koşmaya başladılar.
Ve sonra ikisi orada yalnız kaldı.
"Güzel miydi?"
"Muhteşem," dedi Xante. "Koçun konuşmasını duymalıydın, in-
sanı gerçekten her şeyi yapabileceğine inandırıyor."
"Yapabilirsin," diye gülümsedi Karin. "Yapıyorsun." Gözlerin-
den akan yaşlara mani olamadı. Şimdi özür dileme sırası Ka-
rin'daydı. "Bir keresinde sana dostlarını satın aldığını söylemiştinH
ya..." Ağzından çıkan sözcükler yüzünün utançtan kızarmasına
neden oldu. "Bunun doğru olmadığını biliyorum. O zaman söyle™
ken de biliyordum. İnsanlar seni seviyor, çünkü her şeyden önce sen
iyi bir insansın, naziksin, komiksin, eğlencelisin, bilgilisin..."
"Biliyorum," dedi Xante gülerek. "Ama senin bunu kabul etmen
çok hoşuma gitti."

106
BÜYÜLÜ GÜL

'O gece aldığın büyük rugby ödülünü nereye bağışladığından da


haberim var."
"Cömertlik yapabilmeye gücüm var Karin. Bu kadar çok paran
olunca, insanların ihtiyaçlarını da düşünmeye zorlanıyorsun." Sonra
gülümsedi. "Ama zengin olmanın pek çok iyi yönü de var," diye
ekledi onu kendine doğru çekerek. "Gel buraya." Gülümsemesi
tehlikeli bir hal almaya başlamıştı. Karin'ı daima baştan çıkaran o
ifade vardı şimdi yüzünde.
Soyunma odasımn kapını açtı, yasak yere gizlice giren çocuklar
gibi içeri süzüldüler. Bu oda Karin'a pek de kutsal bir yer gibi gö-
rünmedi. Eski okulundaki soyunma odalanndan pek farkı yoktu.
Ama erkeksi ve tutku dolu bir havası vardı. Yoksa Xante'nin varlı-
ğından mı Karin'a öyle geliyordu?
Xante onu kolundan tutup sıraya oturttu ve sonra sıkıca sarıldı.
Karin bu harekete karşı koymadı, hatta o da kolunu dolayıp, sevdiği
adama sarıldı.
"Seni seviyorum," dedi Xante bir kez daha. "Sanırım otelde
gördüğüm ilk anda sana âşık oldum. Asla seni değiştirmek, ya da
kendi isteğime göre şekillendirmek istemedim. Karin, benim aradı-
ğım kadın sendin. Seni kaybettiğimi sandım. Günün her dakikası
seninle tekrar görüşmekten başka bir şey düşünmedim. Son birkaç
ay benim için cehennemden farksızdı. Başına gelenleri bilmek ve
yardım edememek korkunç bir duyguydu."
"Yaşadıklarımla yalnız baş etmem gerekiyordu," dedi Karin gü-
lümseyerek. "Xante, bunu kendim halletmeliydim."
"Şu kavga..." Xante'nin yüzü acı ve pişmanlıkla gerildi. "Özür
dilemiş miydim? Başına gelenler için ne kadar üzüldüğümü söyle-
miş miydim? Hep aynı şeyleri düşünüyorum, ama sana söyleyip
söylemediğimi hatırlayamıyorum."
"Evet." Karin başını salladı. "Ama daha önemlisi kendi acım
içinde yuvarlanıp durmaktan kurtardın beni; Sen haklıydın, İtiraf
etmem çok uzun zaman aldı. Ve..." Gözlerini kapatıp devam etti.
"Seninle yattıktan sonra geçmişimi öğrenmeye hakkın vardı. Ama

107
CAROL MARINELLI

seni kullanıyor durumuna düşebilirdim. Oysa..." Gözlerini yeniden


açtığında Xante hâlâ yanındaydı. "Sana âşık olmuştum/'
Xante o anda cebinden çıkardığı küçük siyah bir kutuyu açtı.
Karin, minik yakutların oluşturduğu güle bakarken bunun hayatında
gördüğü en muhteşem yüzük olduğunu düşündü.
Karin’in yüzüğü.
"Elması tercih edersen," dedi şüphe dolu bir sesle. "Değiştirebi-
liriz."
Karin şiddetle başını salladı. "Hep yanında mı taşıyordun?"
"Hayır," dedi Xante yüzüğü parmağına takarken* "Bu yüzden^
odaya geri dönmem gerekti*"
"Yemi odanda bekleyen şansını yollamak için dönmedin."
"Senden sonra hiç kimse olmadı Karin."
Ve Karin ona inandı. Kesinlikle inandı.
Şimdi gerçeği söyleme sırası kendisindeydi.
"Xante, sana yaralarımı gösteremiyorum."
"Göstermek zorunda değilsin."
"Bazen korkuyorum."
"Bana söyle korktuğun zaman."
"O kadar basit değil."
"Basit olabilir."
Yumuşak, nazik bir şekilde onu öpmeye başladı. Oturdukları- sil
ra buna pek uygun olmadığı için ayağa kalktılar. Karin kollarını
boynuna dolayıp, ona karşılık verdi. Sevgilisini öpmeyi gerçe|*ten
çok özlemişti. Xante onu duvara yaslayıp, elini eteğinden içeri soktu.
Evet, havada yine testosteron kokusu vardı. Bu küçücük oda,
dünyanın en romantik yeri olmayabilirdi, ama Karin için şuanda
öyleydi.
"Maçı kaçıracaksın." Karin külotunu çıkarırken, Xante de ke
merini çözmeye uğraşıyordu.
'"Çocuklar anlayışla karşılayacaklardır."
Karin bunun ne kadar güzel olduğunu unutmuştu. Bacaklarını
adamın beline doladığında, nefesi kesilmiş bir halde yeniden hatır-
lamak onu çok mutlu etti.
108
BÜYULU GUL

Dünyaya geri dönüp, başını omuzlarına yasladığında, dışarıdan


gelen gümbürtüyü duydu. Stat adeta yıkılacak gibi alkışlarla, teza-
hüratlarla inliyordu.
"Hadi, gidelim," dedi gülümseyerek. "Dışarıda önemli bif şeyler
oluyor."
"önemli şey burada oldu," diye yanıtladı Xante. Birlikte alela-
cele giyinmeye başladılar. "Birazdan odayı temizlemek için buraya
görevliler gelir."
"Burası otel odası değil," diye bağırdı Karin tünelin içinde ko-
şarlarken.
"Twickenham’ın soyunma odası." Xante her kelimenin üstüne
basarak avazı çıktığı kadar bağırdı. "Otelden çok daha önemli...
Burası kutsal bir yer."
Tüneli geçip, basamakları koşarak çıktıktan sonra, tribündeki
yerlerini aldılar.
"Muhteşemdi, öyle değil mi?" Bu bir soru değildi.
"Mükemmel," dedi Xante. En çılgın rüyalarında bile bu kadar
harika bir evlilik teklifi yapmayı hayal edemezdi.
Müstakbel karısının rüzgârda uçuşan sarı saçlarına, pembeleşen
yanaklarına sevgiyle baktı..

109
CAROL MARINELLI

BİTERKEN

Karin'in hâlâ sıkıntılı anları vardı.


Düşleri gerçek olmuştu ama sanılanın aksine, aşkın sihirli bir
değneği yoktu.
Aşk bütün sıkıntılı anları ortandan kaldırmıyordu.
Aşk sabaha karşı dörtte omzunuza dokunup güvende olduğunu-
zu hatırlatmıyordu. Hayır, aşk dördü iki geçe gördüğünüz kâbusun
etkisinden kurtulmanız için, sizi sarmalayıp sabırla beklemeyi ge-
rektiriyordu.
Aşk emek istiyordu.
Ve aşk, sizi daima güldürebilirdi.
Asla gülmeyeceğinizi düşündüğünüz şeylere bile...
"Şikâyet eden kim?" diye takıldı Xante, gece yarısı Karin'in pa-
nik atağı yüzünden uyanınca. "Sevişirken ışıkların açık kalmasını
isteyen ve rugby hakkında benden daha fazla şey bilen bir karım
var," dedi dirseğiyle karısını hafifçe dürterek.
"Ben ediyorum," dedi Karin kendine güveni gelmiş bir şekilde
gülümseyerek. "İçecek bir şey alacağın, sana da getireyim mi?"
Karin yataktan çıkarken, Xante esneyerek başını salladı. Karısı
beş aylık hamileydi. Bir oğlan geliyordu ve Karin sürekli onu uyan-
110
BUYULU GUL

dıran minik tekmeler nedeniyle, oğlunun büyükbabasının yolundan


gideceğine emindi.
Banyoya gidip, göğsünün altındaki yarasına merhem sürdü.
Karnı büyüdükçe, yaralan deli gibi kaşınmaya başlamıştı. Doğum-
dan çok korkuyordu. Doktoru doğumdan sonra onu estetik cerraha
yönlendireceğini ve yaralan konusunda yapılacak çok şey olduğunu
söylemişti. Ama doğum sırasında Xante'niü ilk defa yaralarını gö-
receğini düşünmek, onu hasta ediyordu. Şimdi bunu düşünmemeye
çalışarak, bir bardak süt doldurup içti.
Yatağa dönmeden önce, çalışma odasının açık kapısından içeri
süzüldü. Twickenham'da satın aldıkları harika evin en çok bu oda-
sını seviyordu. Büyükbabasının tüm hazinesini bu odaya koymuştu.
İçeride gezinirken, düğünleri aklına geldi.
Despina'nın, Londra'ya ilk gelişi...
Onun artık bir erkek arkadaşı vardı. Adada yaşayan bu başarılı
dul avukatı, oğlu ile gelinine utana sıkıla tanıştırmıştı.
Ve Despina, artık karalara bürünmeyi bırakmış, açık renk elbi-
seler, bej çoraplar, bej ayakkabılar giyiyor, uçuk renklerde makyaj
yapıyordu. Görmek isteyene, yağmurdan sonra daima gökkuşağı
çıkardı.
Karin'in her geçen günü, yeni güzel anılardan oluşuyordu.
Gözleri gülüne takıldı, sevgili büyülü gülüne... Ve sonra arka-
sında duran mektuba...
Xante'ye kalbini vermesini sağlayan o özel cümleyi, bir kez da-
ha okudu...
Daima programlı yaşayan, daima tüm cevapları bilen ve daima
ikinci bir planı olan Xante Rossi, şöyle yazmıştı;

Ne yapacağımı bilmiyorum.
Xante

Herhangi bir vaat ya da bir beklenti yoktu, sadece dürüst bir iti-
raf vardı.

111
CAROL MARTNELLI
Karin onu hep sevmişti, ama şimdi altı aylık evli ve beş aylık hamile bir eş
olarak ona sonsuz bir güven duyuyordu.
Aşk bir armağandı, ama güven çok değerli bir mükâfattı.
Bebek sakinleşmişti, artık tekmelemiyordu. O anda Karin çok cesurca bir
şey yaptı. Geceliğini çıkarttı ve yatak odasına gidip, Xante'nin yanına yattı.
"Xante!" Yarı uykulu kocasının elini tutup, göğsüne koydu ve yavaşça
aşağı kaydırdı. Ne tepki vereceğini, ne söyleyeceğini çok merak ediyordu.
Çünkü önemliydi.
Xante bir süre dokunduktan sonra, eğilip yarasını öptü. O anda Karin'ın
tüm acısı tüm kederi dindi.
"Başına gelen kötü şeyler için çok üzgünüm. Bunları yaşadığın için çok
üzgünüm. Ama bunlar seni sen yapan şeyler, bunlar seni güçlendirdi."
"Biliyorum."
"Ve çok güzelsin."
"Bu şekilde değil."
"Evet," diye karşı çıktı Xante. "Büyükbabanın da yaraları vardı, ama onu
sevmeni engellemiyordu, öyle değil mi?"
"Doğru."
"Onunkiler bir öykü anlatıyordu, seninkiler de senin öykünü."
"Sana itici gelmiyor mu?"
"Hey, bir Yunan erkeğini hiçbir şey durduramaz."
Karin hem ağlıyor, hem gülüyordu. Xante ise hiç etkilenmemiş
görünüyordu gerçekten. Karısıyla sevişmeye hazırdı bile.
"Hiçbir şey seni durduramaz mı?"
"Asla. Yani alışsan iyi olur."
Karin derin bir iç çekti.
"Seni seviyorum Karin."
Oyun oynamıyor, şaka yapmıyordu. Onu seviyordu.
Aşk hem çok basit, hem de çok karmaşık bir duyguydu.

SON

112

You might also like