You are on page 1of 68

GELİŞİM H ||

siiEm
AYLIK SİNEMA—VİDEO DERGİSİ EKİM 1984 - 250. '

DOSYA
Yeni mevsimin tüm filmleri

NİJAT ÖZÖN
Film duyumu

SELİM İLERİ
Amerikan Gecesi

Bir Zamanlar Amerika’da


r

v&Z, 0\

s##»**
«SJB
«*"’''*,***■
_ S HS^ ' •«* ^e' ^ '"' " *-,**»'

*"£*-** ^ '&&*'
'HSî^' 'ntV

"'V** M,wN|k»
,b\S»1- «#v“"
'VV«"
,**&$**
^ 5r
MiıııV
AYLIK SİNEMA VE VİDEO DERGİSİ

EKİM 1984 SAYI: 1

Sahibi Gelişim Basım ve Yayım A.Ş ve Süreli Yayınlar A.Ş

ERCAN ARIKLI

Genel Yayın Yönetmeni:


BURÇAK EVREN

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:


CELAL YILDIRIM

İÇİNDEKİLER

5
84/85 SİNEMA MEVSİMİNDE
İZLEYECEĞİMİZ YABANCI FİLMLER
İbrahim Altmsay, Nezih Coş, Sungu Çapan

24 46
İMPARATORLUK YENİDEN SALDIRIYOR YILMAZ GÜNEY’İN SİNEMASI
İbrahim Altmsay Burçak Evren

30 48
BİR ZAMANLAR AMERİKA’DA YARATICILARI İLE AYNA ÜSTÜNE
Çev: Nezih Coş BİR AÇIKOTURUM

32-33 52
SERGİO LEONE KANLI SİNEMA
ANILAR ÖLDÜRÜLEMEZ Çev: Bertan Onaran

61
AMERİKAN GECESİ KARTALLAR YÜKSEK UÇAR
Selim İleri HÜSEYİN KARAKAŞ İLE SÖYLEŞİ

40 62
FİLM DUYUMU FESTİVALLER
Çev: Nijat Özön Sungu Çapan
64
43 HABERLER
GİAN-MARİA VOLONTE
SİNEMA VE POLİTİKA ÜSTÜNE 66
KONUŞUYOR 1984’TE ÇEKİLEN TÜRK FİLMLERİ
Çev: Tuğrul Eryılmaz Agah Özgüç

Müessese Müdürü:
DENİZ İNSEL
Teknik Müdür:
GÜMAN BİRİNCİOĞLU
Reklam Müdürü: Ceyda Yazıcıoğlu, Halkla İlişkiler Müdürü: İnci Kurmuş, Satış Müdürü:
Yıldırım Ünverdi, Sayfa Düzeni: Mehmet Evren, Fotoğraf Servisi Şefi: Nermi Erdur, Pikaj ve
Montaj Servisi Şefi: Fazıl Mecit, Dizgi Servisi Şefi: Cihat Söylemez, Düzelti Servisi Şefi: Necati
Güngör, Kapak Renk Ayrımı: Çali Grafik, Baskı: İde Ajans Ticaret Ltd. Şti. Dağıtım:
Hürriyet Holding AŞ. Yazışma adresi: Büyükdere Cad, Apa Ofset arkası Levent-îstanbul Tel:
169 24 20 (10 Hat), Ankara: Atatürk Bulvarı, 85/12 Kızılay/Ankara Tel: Santral: 33 07 40
GELİŞİM SİNEMA:
Süreli Yayınlar AŞ. tarafından hazırlanıp Gelişim Basım ve Yayım AŞ. tarafından
yayınlanmaktadır.
niçin bir sinema dergisi
9

Sanatla ilgili tüm dergilerin yayılma ala¬ zi sanıyoruz.


nının, nitelik ve nicelik yönünden sınırlı ol¬ Sinema yazınında gelenekselleşen ye¬
duğu ülkemizde, sinemayı ciddi bir biçim¬ ni mevsimde izleyeceğimiz filmler liste¬
de izlemeyi amaç edinen bir dergi ile ya¬ sini, şimdiye dek olagelen yöntemlerden
yın yaşamına atılmış bulunuyoruz. değişik bir biçimde ve kapsamda ele alıp
eksiksiz vermeye çalıştık. Dışalıma şirket¬
İrili ufaklı dergiler arenasında sinemayı lerin video olayından dolayı basından bü¬
ciddi bir biçimde izlemeyi amaç edinip, sı¬ yük bir titizlikle kaçırmaya çalıştıkları bu lis¬
nırlı bir okura sesleneceğini peşinen kabul teleri ele geçirmemiz çalışmamızın bir di¬
eden bir dergi ne yapmalıdır? ğer güçlüğünü oluşturdu. Ama sonuçta,
yalnızca bir mevsim değil, giderek uzun yıl¬
Gelişim Sinema dergisinin çıkma nede¬ lar bu konuda araştırma yapacaklara kay¬
ni de bu soru içinde saklı olan yanıta bağ¬ naklık edecek bir ekip çalışmasını ortaya
lıdır. Çünkü okurları sınırlı olan alanların ge¬
koyduk.
lişmesi ancak, bu tür dergilerin çıkmasıy¬
la mümkündür. Okuru sınırlı olan bir alan¬ Bertan Onaran’ın çevirisiyle sunduğu¬
da dergi çıkarmaya gereksinim duyulma¬ muz Kanlı Sinema yazısını ise mevsim ba¬
masının doğal sonucu, o alanda, hiçbir za¬ şında yoğunluk kazanan bu tür filmlerin
man okur yaratılamayacağının acı gerçe¬ güncelliği ile bağdaştırdık. Venedik Film
ğinde odaklaşır. Yetmiş yıllık bir geçmişe Festivali’ne katılan Ayna’nınyaratıcılarıy¬
sahip sinema alanımızın genel durumu da la yaptığımız açıkoturum , sinema dünya¬
bu gerçeği her yönüyle yansıtmıyor mu? sında ciddi bir ağırlığı olduğuna inandığı¬
mız Venedik Film Festivali yazımız ile şu
Gelişim Sinema dergisi bu alanda diğer sıralarda ekranlarda gösterime girecek en
ciddi dergilerin tüm olanaksızlıklara rağ¬ uzun yerli dizi Kartallar Yüksek Uçar’ın yö¬
men attığı adımların günümüzdeki bir di¬ netmeni ile yapılan söyleşi yine güncellik
ğer uzantısı, bir diğer adımıdır. Bu adımın nedeniyle sayfalarımızda yer aldılar.
ne denli büyük olacağı ise, sinemayı bir pa¬
nayır eğlencesi olmanın ötesinde, yedinci Selim İleri’nin büyük bir içtenlikle kale¬
sanat olarak tanımlayan gerçek sinemase¬ me aldığı Senaryoculuk Yaşamı ile Nijat
verlerin ilgi ve katkılarıyla olduğu kadar Özön’ün henüz yayınlanmamış Film Du¬
eleştirileriyle de ortaya çıkacaktır. yumu kitabındaki çevirisinden bir bölüm de
Bu temel amacımızdan sonra biraz da ilk dergimizin diğer konularını oluşturuyorlar.
sayımızın içeriğinden söz edelim: İlk sayı¬
mızda aylık bir dergi hazırlama koşulları¬ Ekim ayındaki güncel olayların daha çok
nın elverdiği oranda güncel olmayı yeğle¬ yabancı sinema üzerinde odaklaşması, ilk
dik. Kapak konumuzu, şimdilerde Ameri¬ sayımızda Türk sinemasına yeterince eğil¬
ka ve Avrupa ile aynı anda izleme olana¬ me olanağını tanımadı bize. İkinci sayımız¬
ğını bulduğumuz Sergio Leone’in Bir Za¬ da yeni mevsimde izleyeceğimizTürk film¬
manlar Amerika’da filmine ayırdık. Ame- lerinin tanıtımı ve diğer araştırma-
rika’dakinin aksine, ülkemizde orijinal incelemelerie bu üstünlüğü Türk sinema¬
uzunluğu ile gösterime giren bu filmi sine¬ sına vereceğimizi ve bunu devamlı kılaca¬
maseverlere tüm yönleriyle aktarabildiğimi¬ ğımızı şimdiden söyleyebiliriz.

BURÇAK EVREN
84/85
SİNEMA MEVSİMİNDE
İZLEYECEĞİMİZ
YABANCI FİLMLER
__HAZIRLAYANLAR:_
• İBRAHİM ALTINSAY • NEZİH COŞ • SUNGU ÇAPAN

İstanbul’da 1984-85 sinema mevsimi, 30 Ha- dıkları fiyatın oldukça üstünde bir fiyat (300 lira;
ziran’dan bu yana gösterilen üç boyutlu 13. yani bir video kaset parası) saptadılar. Bu bilet¬
Gün’ü saymazsak, ağustosun sonlarında sıradan lerin geçen mevsim 150 TL. olduğu düşünülür¬
hareket-serüven filmleriyle açıldı; eylül içinde ve se, film dışalımcılarının ve sinema salonu işlet¬
Kurban Bayramı günlerinde de aynı tür filmlerle mecilerinin haftanın 4 günü için de olsa bu yıl
devam etti. Mevsimin sinema sanatı yönünden yüzü ilk kez gülecek demektir. Bu kesimin talep¬
değer taşıyan filmleri ekimle birlikte gösterime gir¬ lerine “iyi film” izleyebilme adına öteden beri des¬
meye başlayacak. Bunların ilk örneği 3 saat 40 tek olan eleştirmenlerin ve sinemaseverlerin de,
dakikalık özgün uzunluğuyla sunulan Sergio Le- sanırız artık bellibaşlı sinemalarımızın kapılarını
one’nin Bir Zamanlar Amerika’da’sı olmakta. daha düzeyli filmlere açmaları yolunda sert eleş¬
BİLET FİYATLARI ve “KORSAN VİDEO” tiriler yapmaya hakları olacaktır.
SORUNU Gelelim video rekabeti sorununa. Film dışalım-
cıları geçmiş yıllarda getirdikleri ve henüz 5 yıllık
Yeni mevsimin eşiğinde, yabancı film getirici¬
ticari işletme hakkı süresi dolmamış yabancı film¬
si şirketlerin önünde iki önemli sorun vardı. Bun¬
lerin video kasetlerinin video kulüplerince “kor¬
lardan biri, ülkemizdeki korkunç genel fiyat artış¬
larına karşın, belediyelerin sinema biletlerine hâlâ san” biçimde elde edilip, çoğaltılıp, piyasaya sü¬
rülmesiyle gerçekten büyük bir ticari zarara uğ¬
istenen oranda bir zam yapmaması, öbürü, sayı¬
radılar. Buna genel yerlerde konulu film gösteri¬
ları büyük bir hızla artan video kulüplerinin film
minin yol açtığı seyirci kaybı da eklenince soru¬
dışalım şirketlerinin geçmişte ya da yeni satın al¬
nun boyutlan büyüdü. Korsan kaset uygulama¬
dığı ya da almaya hazırlandığı birçok filmi, kısa
larının izlenmesi ve yasal sonuçlara vardırılma-
sürede gümrüksüz, sansürsüz, ama en önemlisi
Türkiye video hakkını satın alma olanağı tanınma¬ sı, şu anda esas olarak zarara uğrayan dışalıma
dan ve Türkiye video hakkını almaksızın ticari şirketlerin kendi çabalarına bağlı. Bazı dışalım-
anlamda tam bir haksız rekabete başvurarak ge¬ cıların kendi ticari çıkarlannı korumak için bu uy¬
tirip dağıtmaları ve kahvehane, gazino gibi genel gulamaları saptama yolunda bir hayli etkin olduk¬
yerlerde konulu film gösteriminin yasağa karşın ları da görülüyor. Ancak köklü çözüm için tüm dı-
durdurulamaması olgusuydu. şalımcılar, pek yakında çıkacağı söylenen video
İlk sorun, yaz aylarında İstanbul Belediyesi’nin yasasını bekliyorlar. Aynı yasa bugünkü mevzu¬
“üç gün belediye fiyatı, dört gün sinemacı fiya¬ ata göre yurt dışından sinema filmi dışında video-
tı” uygulamasıyla belli ölçüde yumuşatıldı. Eylül’- f ilm (dolu kaset) getirtme olanağı bulunmayan (ve
den başlayarak yeni mevsimde “1. vizyon” film bu nedenle bir başıboşluğa ve yasasızlığa sürük¬
sunan birinci sınıf sinemalar bu uygulama çerçe¬ lenmiş olan) video kulüplerce de beklenmektedir.
vesinde kendi günleri için yaz aylarında uygula¬ Öte yandan İçişleri Bakanl.ığı’nın 1983’deki gen-
6 elgesiyle konmuş “genel yerlerdevideodankonulu Oşima, Blier, Lucas, Spielberg, Boorman, Pol-
film gösterme yasağı”na uymayanlara daha sert lack, Truffaut, Miller gibi yönetmenlerin ilan edi¬
cezalar getirilmesi bekleniyor. len tüm filmleri gösterilebilirse, nitelikli bir mev¬
Tabii işin bir de sinemaseveri ilgilendiren ycr sim geçirmiş olacağız. Ama her mevsim açıkla¬
nü var. Video aygıtı olan sinemasever seyirciye nan filmlerin %30-40’ının bir sonrakine aktarıldı¬
(ki eş-dost evlerindeki seyirler, olgunun yaygınlı¬ ğı da istatistiklerle belli bir gerçek olduğuna gö¬
ğını mutlak duruma getirmek üzere) Türkiye’de re, çok fazla umutlanabilmek olanaksız.
gösterilmemiş pek çok ünlü, eski ve yeni filmi,
hem de Türkçe altyazılı olarak izleme olanağı sağ¬ Dışalımcılarımızın saptadıkları (ama kimilerinin
ladı. Yeni video yasası, umalım ki, bu alana bir “korsan” videoculardan çekinerek, gereksiz ye¬
sansür getirip sinemaseverin hevesini kursağın¬ re, liste bastırıp duyurmaktan kaçındıkları) film¬
da bırakmasın ve meraklılarını yeni yasadışı yol¬ lerin -ki bunları dergimize özel olarak açıkladılar-
lara yönelmeye kışkırtmasın. Çünkü sorunun te¬ %60 kadarı yine Amerikan sineması ürünleri.
mel noktası, evlerde izlenen videoya sansür ko¬ Fransız filmleri, genellikle güldürü ağırlıklı olarak
yup koymamak değil, ticari alanda haksız reka¬ %20-25 oranla ikinci sırada yer alıyor'. İtalyan ve
beti önlemek, yani video kulübüne dağıttığı ya¬ Uzakdoğu kaynaklı niteliksiz serüven filmleri ya¬
bancı filmin video hakkını satın alabilme olana¬ nında, B.Alman, Avustralya, Kanada, Japonya ve
ğını tanımak sonra da bunu yerine getirip getir¬ SSCB yapımı kimi dikkate değer örnekleri görme
mediğini denetlemektir. Bu da çok güç bir iş ol¬ olasılığımız büyük. Ama gerek İtalyan, gerekse
masa gerek. Eğer videocu, dağıttığı kasetin Türk¬ Fransız ve B.Alman sinemasının önemli yönet¬
iye video haklarını alabilir duruma gelir ve alırsa menleriyle bu ülkelerden sayıca pek çok olan yeni
buna film dışalımcısının söyleyeceği bir şey ola¬ sinemacıların ilginç yapıtlarını görebilme umutla¬
maz. Bu arada bugüne değin yabancı film dışa- rımızı yine yabancı kültür merkezlerinin gösteri¬
lımcılarımızın getirdikleri filmlerin video haklarını lerine ve “İstanbul Sinema Günleri 85”e sakla¬
satın almak gibi bir konuyla pek ilgilenmedikleri¬ mak zorundayız.
ni, oysa ilgilenmeleri gerektiğini de vurgulayalım.
Aşağıda bu mevsim izleyeceğimiz yabancı film¬
NELER İZLEYECEĞİZ? leri (çok niteliksiz olanları dışta bırakarak) toplu¬
Yeni mevsimde sinemalarımızda karşımıza çı¬ ca tanıtıyor ve sinemaseverlere tüm mevsim bo¬
kacak filmler arasında, belki de video olgusunun yunca ellerinin altında tutabilecekleri bir kılavuz
etkisiyle oldukça yeni ve düzeyli örnekler var. sunuyoruz. (Mevsimi daha geç açacak olan yerli
Coppola, VVenders, Leone, Gavras, Lang, Lumet, filmleriyse ikinci sayımızda tanıtacağız).

AHTAPOT
(THE OCTOPUSSY)
Yön.: John Glen
Oyn.: Roger Moore, Maud
Adams, Kabir Bedi, Louis
Jourdan. ABD- Kanada
ortak yapımı, 1983
130 dakika
Dışalıma firma: Film Pop

Yapımcı Albert R. Brocco-


li’nin, Harry Saltzman’la bir¬
likte 1962’de Dr. No ile baş¬
lattığı James Bond filmleri¬
nin on üçüncüsü olan, natik bir Rus generalinin ve rısının Ötesi adlı melodramı¬
Octopussy-Âhtapot’u John AMATÖR
nükleer bombaların yarattığı (THE AMATEUR) nın ülkemizde çok iyi iş yap¬
Glen yönetmiş, Live And Let tehlikelerle çarlık hâzinesinin tığı yönetmen Charles Jar-
Die-Yaşa ve Öldiir’den Yön.: Charles Jarrott
kaçırılması serüveni, yine Oyn.: John Savage, Marthe rott’un imzasını taşıyan Ama¬
(1973) beri sinemada lan Fle- kahramanımızın çevresinde tör, bu türün iyi işlenmiş, ge¬
Keller, Christopher
ming’in gözüpek ve çapkın yer alan birbirinden güzel ka¬ Plummer, Arthur Hill. ABD rilimi dozunda ayarlanmış
kahramanını canlandırmak dınların süslediği, gösterişli yapımı, 1983 112 dakika ama yeni bir şey getirmeyen
görevini üstlenen Roger Mo¬ ve gerilimli sahnelerle anlatı¬ Dışalıma firma: Özen Film bir heyecan fırtınası örneği.
ore, bir kez daha gizli ajan lıyor. Anglosakson sinemasında
007 James Bond rolünde Amatör, ClA’da bilgisayar durmaksızın yinelenen "spy-
"Majestelerinin hizmetin¬ AMANSIZ MÜCADELE şifre uzmanı olarak çalışan thriller” türünün bu yeni ve
de”... İngiltere, ABD, Batı (UP THE CREEK) Charles Heller'in (John Sava¬ beylik ürününde, sevgilisinin
Berlin ve Hindistan’da çekil¬ Yön.: Robert Bu iler ge), ğazeteci nişanlısırfın Al¬ öcünü almak için Almanya’la¬
miş ve Bond filmlerinin artık Oyn.: Tim Matheson, manya’daki Amerikan Elçiliği ra yollanan, demir perde ülke¬
bellenmiş, geleneksel kalıpta- Slephen Furst. ABD yapımı baskını sırasında öldürülme¬ lerinin güvenlik örgütleriyle ol¬
rı içinde kotarılmış 1983 si üzerine karıştığı casusluk duğu denli ClAile de çatışan
Octopussy-Ahtapot’da, fa¬ Dışalıma firma: Film Pop öyküsü. Daha önce Geceya- genç adam, bir yığın tehlike-
ATEŞTEN SOKAKLAR sinemasına özgü bir kome¬ 7
(BAD BOYS) di...
Yön.: Rick Rosenthal
Oyn.: Sean Penn, Jim AYRI ODALAR
Moody, Reni Santoni, Eric (NÖTRE HİSTOİRE)
Gurry, ABD yapımı, 1983 Yön.: Bertrand Blier
109 dakika
Oyn.: Alain Delon, Nathalie
Dışalıma firma: Özen Film Baye, Michel Galabru,
Gerard Darmon, Sabine
Bad Boys-Ateşten Sokak¬ Haudepin.
lar, mevsimin oldukça, yeni, Fr. vapımı, 1984
hızlı serüven filmlerinden. İs- 110 dakika
lahaneden yeni çıkan ve baş¬ Dışalıma firma: UFM
kalarının cinayeti üstüne yıkı¬
lan genç bir delikanlının (Se¬ 1970’lerin en değişik, en
an Penn) öyküsünü R.Ro- özgün Fransız yönetmenlerin¬
senthal yönetmiş, Sean den Bertrand Blier (ünlü
Penn, Jim Moody, Reni San- oyuncu Bernard Blier’in oğlu),
tomi gibi genç oyuncular rol Alain Delon'un “yüzü suyu
almış. hürmetine” ilk kez ve son fil¬
miyle karşımıza çıkacak. 1984
AVANTACILAR Cannes Şenliği’nde Fransa
(LES MORFALOUS) adına katılamaması tartışma¬
Yön.: Henri Verneui! lara yol açan Ayrı Odalar, bir
Oyn.: Jean-Paul Belmondo, alkoliğin (A. Delon) çarpık bir
Marie Laforel, Jacgues aşk öyküsü içinde, Blier’nin
Villeret önceki filmlerinin temalarını
Fr. yapımı, 1984 (çağdaş Batı toplumunda in¬
Dışalıma firma: Fono Film sanlar arasındaki iletişimsiz¬
lik, yalnızlık, bireycilik, gide¬
Henri Verneuil’ün yönettiği, rek şiddete yönelim) çok de¬
Aşk Gözyaşlarını Affetmiyor
1984 yapımı Les Morfalous- ğişik ama iyi kurulmuş bir se¬
Avantacılar, mevsimin çok naryoyla işliyor. Filme tüm Bli¬
ye karşın sonunda amacına cı Film OscarY’nı alan bir ya¬ yeni, başka bir Jean-Paul Bel¬ er filmleri gibi belli bir gülme¬
ulaşacaktır... pıt. 1950’lerde üç genç kız, iyi mondo filmi. Eli yaşını geride ce duygusu egemen. Delon'¬
birer evlilik yapmak üzere bırakmasına karşın ardarda un karşısında, bu mevsim So¬
AMERİKAN TATİLİ film çevirmekten (her yıl bir kakların Kanunu’nda da izle¬
Moskova’ya gelir, burada ay¬
(NATİONAL LAMPOON’S dın ve ünlü kişilerle tanışma¬ film genellikle) yorulmayan yeceğimiz başarılı bir genç
VACATİON) Fransız sinemasının bu çok kadın oyuncu var: Nathalie
ya çalışırlar. Birisi bir kame¬
Yön.: Harold Ramis popüler aktörünü, Sophia Baye. Ayrı Odalar, Fransız
Oyn.: Christie Brinkley, ramanla, diğeri tanınmış bir
sporcuyla ilişki kurar, ilki ha¬ Marceau ve Jacques Villeret’- eleştirmenlerinden genellikle
Randy Quaid, Beverly yle birlikte karşımıza getire¬
mile durumda terk edilecek, övgüler almış, ilgiye değer bir
D'Angelo. ABD yapımı, cek olan Avantacılar, Fransız
1983 97 dakika yirmi yıl sonra (1970’lerde) çalışma.
Dışalıma firma: Özen Film genç kızı olan bir fabrika mü¬
diresi olarak geri dönen eski
Orta halli bir Amerikan ai¬ sevgilisini reddedecek, yeni
lesi yıllık tatile çıkıyor ve tatil¬ tanıdığı bir işçide (A. Batalov)
leri karabasanadönüşüyor... yaşamının aşkını bulacaktır...
John Landis’in National La-
mpoon’s Animal House’un- Geçen mevsim AKM’deki
dan (Çılgınlar Okulu) sonra özel gösteride izlediğimiz
ikinci sınıf yönetmenlerle di¬ Menşov’un filmi, bir toplum¬
ziye dönüştürülen bir başka sal yergiye ulaşmak istemiş.
National Lampoon’s filmi... Ama 1950’lerin SSCB’si üze¬
Güldürüyle korku ve gerilim rine. Son döneme ilişkin faz¬
bir arada ama önemli bir ya¬ la bir şey bulamıyoruz filmde.
nı yok. Ülkesinde çok iş yapması,
kuşkusuz Batılı gibi yaşama¬
ya çalışan kadınları (gayri¬
AŞK GÖZYAŞLARINI meşru çocuğunu doğurup bü¬
AFFETMİYOR yüten kadın) anlatmasından
(MOSKVA SLEZAM NE doğuyor. “Oscar” almasını
VERİT) da buna bağlamak olanaklı.
Yön.: Vladimir Menşov Yoksa film alabildiğine düz,
Oyn.: Vera Aleni ora, durağan, kişiliksiz bir anlatım
Alekscv Balalov, Innokeıııi
taşıyor. Bir hayli de uzun. Öy¬
Smoktıtnovski, İrina
Muravyova, Raysza kü melodrama düşürülmüyor
Riazanova. ama Gece Yansının Ötesi ti¬
SSCB yapımı, 1980 pi bir fotoroman basitliği ve
145 dak ika ahlakçılık taşıyor. Baş kadın
Dışalıma firma: Tuğra Film oyuncu Vera Alentova’nın bu
filmle 1981 Brüksel Şenliği’-
SSCB’de gişe rekorları kı¬ nde “en iyi kadın oyuncu” se¬
ran ve 1981 ’in “En İyi Yaban¬ çildiğini belirtelim.
olarak çıkacak karşımıza. Be¬ (İstanbul’da 1 ekim’de gös¬

[
ni Deli Etme bir güldürü olma terime çıkan bu film ve yönet¬
savı taşıyor. İşlerinden atılan meniyle ilgili geniş bir dosya¬
biri zenci iki arkadaş (G. Wil- yı öbür sayfalarımızda
der ve R. Pryoı) zengin olma¬ bulacaksınız).
ya karar verirler. Ama bu ara¬
da işlemedikleri bir hırsızlık BLUCİNLİ KIZLAR
BAĞDAT HIRSIZININ SON suçundan 125 yıl hapse mah¬
MACERALARI (HOT T-SHİRTS)
kum olurlar. Film, iki kafada¬ Yön.: Chuck Vincent
'THE THİEF OF
BAGHDAD) rın cezaevindeo kaçabilme Oyn.: Ray Holland,
Yön.: Clive Donner planlarını işlerken, buradaki Stephanie Lawlor.
Oyn.: Kabir Bedi, Marina yaşam ve insanlar üstüne ki¬ ABD yapımı, 1982
Vlady ABD yapımı, 1980 mi gözlemler de getiriyor. An¬ 90 dakika
Dışalıma firma: UFM cak Poitier’nin sinema dilinin Dışalıma firma: Özen Film
genel olarak ağır tempolu ve
kişiliksiz olduğu, hava olarak BOLERO
Mel Brooks çizgisini yakala¬ (BOLERO)
maya çalıştığı ama pek güldü- Yön.: John Derek
remediği belirtiliyor. Oyn.: Bo Derek, George
Kennedy ABD yapımı, 1983
BEYAZ ALEV Dışalıma firma: UFM
(WHITE FİRE)
Yön.: Jean-Marie Pallardy 1950’lerin bebek yüzlü
Oyn.: Robert Ginty, Fred Hollwood erkeği John Derek’-
Williamson, Belinda Mayne, in Ursula Andress’den sonra
Jess Hahn. ünlendirmeye çabaladığı Bo
Fr-Tiirk ortak yapımı, 1984 Derek’in oynadığı Bolero iki
Dışalıma firma: UFM mevsimdir listelerde. John
Derek’in yönetmenlik uğraşı¬
BİR BLUCİN BİR KAZAK nın ciddiye alınamayacağı bu Pollack’ın 1973’den kalma il¬
(JEAN, T-SHIRT) filmde, Bo’nun 1920’lerin ginç bir müzikal güldürüsü.
Oyn.: Nino D’Ancelo, İspanya’sında geçen, boğa Arthur Laurerrtz’in kendi ro¬
Roberta Olivieri, Fiorella otlaklarından büyük bir mata¬ manından hareketle yazdığı
Maselli. dorun yatağına atlayıveren, senaryo, genç ve zengin bir
Bağdat Hırsızının Son İt. yapımı, 1982 aşk ve şehvet dolu erotik se¬ roman yazarıyla Yahudi asıllı
Maceraları Dışalıma firma: Uzlar-Uluç rüvenleri görüntüleniyor ol- aydın bir genç kızın
Film dukça tecimsel bir biçimde. 1930’larda başlayıp 40 ve
BASİT KAN
50’lerde devam eden aşk ve
(BLOOD SİMPLE)
Yön.: Joel Coen BİR ZAMANLAR BULUNDUĞUMUZ YOL evliliklerini öykülüyor. Pol¬
Oyn.: John Getz, Frances AMERİKA'DA lack, kahramanlarının duygu¬
(THE WAY WE WERE) sal gelişimlerinin yanı sıra, bi¬
McDormand, Dan Hedaya, (ÖNCE UPON A TİME İN Yön.: Sydney Pollack
M. Emmet Walsh AMERICA) raz pembe bir biçimde, top¬
Oyn.: Robert Redford,
ABD yapımı, 1984 Yön.: Sergio Leone lumdaki siyasal olaylar karşı¬
Barbra Streisand, Viveca
Dışalıma firma: Yeni Tual Oyn.: Robert De Niro, sındaki tutumlarından da söz
Lindfors, Bradford Dıilman,
James Woods, Elizabeth Lois Chiles. etmeye çalışmış. Hollyvvood’-
McGovern, Treat Williams, ABD yapımı, 1973 da 1970’lerin başlarında göz¬
Tuesday IVeld, Burt Young, 118 dakika de olan nostaljik konulu film¬
Joe Pesci. lerin görece nitelikli örnekle¬
Dışalıma firma: UFM
ABD-lt. ortak yapımı, 1984 rinden. Filmin Marvin Ham-
220 dakika ABD sinemasının düzeyli lish’e ait olan özgün müziği
Dışalıma firma: Saray Film yönetmenlerinden Sydney ve ana şarkısı Oscar ödüllü.

Bir Zamanlar Amerika’da

Basit Kan

BENİ DELİ ETME


(STİR CRAZY)
Yön.: Sidney Poitier
Oyn.: Gene Wilder, Richard
Pryor, Jobeth İVilliams,
George Stanford Brov/n.
ABD yapımı, 1982
110 dakika
Dışalıma firma: Film Pop

Yılların usta oyuncusu Sid¬


ney Poitier, 1971’den beri
oyuncu-yönetmen olarak ça¬
lışırken, bu kez salt yönetmen
c
CELLAT ÇANLAR KİMİN İÇİN
(THE EEXECUTİONER) ÇALIYOR?
Yön.: James Bryant
Oyn.: Chris Mitchum. Aldo (FOR WHOM THE BELL
Ray, Dan Bradley, Rene TOLLS)
Harmon. ABD yapımı, 1982 Yön.: Jack Smight
86 dakika Oyn.: Max Von Sydow,
Dışalıma firma: Özen Film irene Pappas, Eli VVallach,
CAN DÜŞMANI Henry Silva.
(KİLL POINT) ABD Yapımı, 1983
Oyn.: Richard Roundtree, Son zamanlarda Amerikan Dışalıma firma: Saray Film
Cameron Milchell, Leo
sinemasında sık sık rastlanan
Fong. ABD yapımı, 1981 Daha Batı’da gösterime
“Vietnam" kaynaklı filmler¬
Dışalıma firma: Uzlar-Uluç çıkmayan film Hemingvvay’ın
Film den biri daha. Yenilerden
James Bryant'ın yönettiği Ispanya İç Savaşı’nı fon alan
The Executioner-Cellat’ın ünlü romanınn ikinci uyarla¬
CEHENNEM GECESİ ması. 1943 tarihli ilki, Gary
genç kahramanı (Chris Mitc¬
(HELL NİGHT) Cooper’ın ve Ingrid Berg-
hum), savaş ortamında sonra¬
Yön.: Tom De Simone
dan emniyet müdürü olacak man’ın oynamasına rağmen
Oyn.: Vincent Van Pat t en,
Linda Blair, Jenny arkadaşının hayatını kurtarı¬ romana yakışır bir derinlikte
Neumann, Kevin Brophy. yor. Kan ve dehşet dolu Viet¬ değildi.
ABD yapımı, 1983 nam görüntülerine sıkça yer
Dışalıma firma: Yeni Tual veren Cellat’ın “savaş yıkın¬ ÇILGIN AMA TATLI
Film tısı” kahramanı, ülkesine (DANCE FEVER)
Yön.: Richard Sesani
Cehennemden Kaçış Oyn. Russell Russell, Tom
Hoocker, Patricia Moore,
Giuliana Calandra.
ti. yapımı, 1984
Dışalıma firma: Yeni Tual
Film

Çılgın Ama Tatlı


ÇILGIN DÜNYA
(1941) den Christopher Lee’ye, War-
Yön.: Sleven Spielberg ren Oates'dan Robert Stack'e
Oyn.: Dan Aykroyd, Ned
değin bir yığın tanıdık oyun¬
Beatty, John Belushi,
Lorraine Gary, Chrislopher cu da yer alıyor...Müzik Spi¬
Lee, Toşiro Mifune, Warren elberg’in gözdesi John VVilli-
Oates, Tim Matheson, ams’ın, görüntülerse yönet¬
Murray Hamilton, Nancy men olarak da tanınan Willi-
Ailen. ABD yapımı, 1979 am A. Fraker’ın
118 dakika
Dışalıma firma: UFM ÇILGIN MAX
(MAD MAX)
Yön.: George Miller
Günümüz Amerikan sine¬
Oyn.: Mel Gibson, Jim
masının tuttuğunu altına çe¬
Burns, Joanna Samuel,
viren, bir başka genç ustası
Steve Bisley, Tim Burns.
Steven Spielberg’in, tecimsel Avustralya yapımı, 1978
açıdan diğer filmleri denli iyi 93 dakika
“çalışmamış” tek yapıtı sayı¬ Dışalıma firma: Saray Film
lan İ941-Çılgın Dünya 2.
CEHENNEMDEN KAÇIŞ döndüğünde kötülere ceza Dünya Savaşı sırasında Ja¬ Çılgın Max
(PURPLE HEARTS) yağdıran bir adalet uygulayı¬ ponların Pearl Harbor’a bas¬
Yön.: Sydney J. Furie cısı kesiliyor derken sonuçta kın yapıp anlı-şanlı ABD do¬
Oyn.: Ken Wahl, Cheryl tüm olayın tatlıya bağlandığı¬ nanmasını bir çırpıda yok et¬
Ladd. ABD yapımı, 1982 nı eklemeye gerek yok tabii. mesi üzerine, ABD’nin özel¬
Dışalıma firma: Saray Film Önemsiz bir film. likle Batı kıyılarını saran “Ja¬
Oldukça yeni, 1983 yapımı, pon Fobisi”ni alaylı bir dille
“şiddet ve gerilim dozu bir CESARET anlatıyor. Bu değişik Spiel¬
hayli yüksek” tutulmuş bir (COURAGE) berg filminde, dans, iki uça¬
Amerikan yapımı Purple Yön.: Roben L. Rosen ğın kentin üstünde uçuşları ve
Hearts-Cehennemden Ka¬ Oyn.: Ronny Cox, Art, final bölümü gibi, baştan so¬
çış. Yönetmen Sidney J.Fu- Hindle, M. Emmet Walsh, na filmi bezeyen çılgınca sah¬
rie bir kez daha bilinen akıcı Lois Chiles. neler, ÂBD’nin Almanya ve
ABD yapımı, 1983 Japonya'ya savaş ilan etme¬
anlatımını yineliyor, “Vietnam
Dışalıma firma: UFM sinden önceki aylarda içine
Savaşı Fonunda” Ken Wahl’-
la Cheryl Ladcfın oynadıkları düştüğü durumu yansıtmaya
bir aşk öyküsünü anlatan bu yönelik. Türk seyircisinin, ge¬

c
filmde. Ne var ki, sinema sa¬ çen mevsim beğeni toplayan
natı adına öyle pek fazla Cazcı Kardeşler’le tanıyıp
önemsenecek bir yapıt olma¬ benimsediği Dan Aykroyd-
dığını da belirtelim bu tipik John Belushi İkilisinin de ilk
Amerikan aşk ve serüven fil¬ kez bir araya getirildiği bu
minin... w filmde ayrıca Toşiro Mifune’-
10 1980 Avoriaz (İsviçre) Fan¬ loş metro dehlizlerinde çekil¬ Bridges, Beverly, D’Angelo,
tastik Film Şenliği “jüri özel miş, günün modası Break- Geraldine Page.
ödülü”nü ve 1961 Paris, Fan¬ dance’a da yer veren, mo¬ ABD yapımı, 1982
tastik ve Bilimkurgu Filmleri dern bir West Side Story 106 dakika
Şenliği “büyüködül” ünü ka¬ uyarlaması. Filmin yapımcısı Dışalımcrtfirma: Özen Film
zanan bir Avustralya filmi. Bu ve müzikçisi Belafonte, Beat
Streat’in beyazların çıkarları İngiliz kökenli yönetmen
filmin tüm dünyada ilgi gör¬
doğrultusunda iyice yozlaştır¬ DAĞLARDAN GELEN John Schlessinger’in Ameri¬
mesi üzerine Miller’ın çektiği ADAM
Mad Max II, Savaşçı adıyla dıkları popüler Zenci kültürü¬ ka serüveni devam ediyor. Bu
(THE MAN FROM SNOVVY kez yol geçeceği haber alının¬
bizde de gösterilmişti. Çılgın nün gerçek temsilcisi niteli¬ RİVER)
Max yakın bir geleceğin top- ğinde, önemli bir film olduğu¬ ca bütün “atmosferi” değişen
Yön.: George Miller küçük bir Amerikan kasaba¬
lumunda, bir yol polisinin çev¬ nu belirtiyor. Seyredebilirsek Oyn.: Kirk Douglas, Jack
reye şiddet ve dehşet saçan ne denli önemli bir film olup sına çeviriyor kamerasını
Thompson, Tom Burlinson,
hız tutkunlarıyla savaşımını di¬ olmadığını göreceğiz Beat Schlesinger. Kalabalık bir
Sigrid Thornton.
Street-Çılgınlar Sokağı’nın... oyuncu kadrosuna sahip olan
le getiriyor. Filmin son bölü¬ ABD yapımı, 1983
mü klasik vvestern’leri anım¬ 93 dakika Honky Tonk Freeway-
satan bir "öç kapışması" bi¬ Dışalıma firma: Özen Film Deliren Dünya’da delidolu bir
çiminde. Fransa’da bile san¬ ÇILGIN YARIŞ komedi anlayışı ağır basıyor.
sürün kimi sahnelerinin kesil¬ (LE COUP DE Geleceğe yönelik karamsar Ve son anda yetkililerin yol
mesi koşuluyla gösterimine PARAPLUİE) yorumlar içeren Mad Max için gerekli izni vermemesiy¬
izin verdiği bu çarpıcı film Yön.: Gerard Oury filmleriyle tanıdığımız genç le olaylar hızlanıyor... Mevsi¬
özellikle şiddet sahneleri¬ Oyn:: Pierre Richard, Gerd AvustralyalI yönetmen Miller min ilgi çekebilecek filmlerin¬
Froebe, Gordon Mitchell, bu kez yüzyılın başına dönü¬ den biri sayılabilir Honky
nin ustaca görüntülenişiyle
Valene Mairesse, Gerard yor. Dağlardan inen bir genç Tonk Freevvay-Deliren Dün¬
ünlendi. Ama ideolojik tutu¬
Jugnot, Christine Murillo. çalışmaya başladığı at çiftli¬ ya.
muyla eleştirmenlerden iyi
Fransız yapımı, 1980
not almadığını belirtelim. 90 dakika ğinde aşkı ve yaşamı tanıyor.
Film, eleştirmenlerce fazla DOST BULAN HAZİNE
Dışalıma firma: Fono Film
Amerikanvari bulundu. Geniş BULUR
mekanların ve birbirinden gü¬ (WHO FİNDS A FRİEND)
ÇILGINLAR SOKAĞI Oury-Richard İkilisinin pa¬
zel atların öyküyü bastırdığı Yön.: Sergio Corbucci
(BEAT STREET) halıya çıkmış bir polisiye gül¬ Oyn.: Bud Spencer, Terence
Yön.: Slan Nathan belirtildi.
dürüsü. Öykü, Paris’te bir gül¬ Fiili. İt. yapımı, 1981
Oyn.f Gyy Davis, Rae Dawn dürü sanatçısının yanlışlıkla Dışahmcı firma: Özen Film
Chong, John Cardiet, bir cinayet şebekesinin içine D.C. CAB
Robert Taylor, Leon Grant. düşmesi, beklenen kiralık ka¬ Yön.: Joel Schumacher
ABD yapımı, 1984 Oyn.: Adam Baldwin, DÜNYANIN KADERİ
til sanılması ve kendisine St. (THE CHINA SYNDROME)
Dışalıma firma: Film Pop Charlie Barnett, irene
Tropez’de zengin bir sanayi¬ Yön.: James Bridges
ciyi öldürme.görevi verilmesi Carra, Mr. T, Anne De
Salvo. ABD yapımı, 1983 Oyn.: Jane Fonda, Jack
Şarkıcılıktan film yapımcılı¬ üzerine kurulu... Yine bir ka¬ Lemmon, Michael Douglas
104 dakika
ğına geçen Harry Belafonte’- çıp kovalamaca, yine bir Scott Brady, James
Dışalıma firma: Yeni Tual
nin, son Cannes Film Festiva¬ “yanlışlıklar komedyası”. Hız¬ Film Hampton. ABD yapımı,
linde lanse ettiği Beat lı, deli dolu biranlatım taşıyan 1980, 122 dakika
Street-Çılgınlar Sokağı, Stan film, Oury’nin Belalı Tatil ve VVashington’daki D.C.Cab Dışalıma firma: UFM
Nâthan'ın yönetmenliğinde, Şahane Oyun gibi en formda taksi şirketinde çalışan şoför¬
genç zenci oyuncularla olduğu yapıtlarının düzeyinde lerin öyküsü... Slahlı soygun¬ Listelerde önceki yıllardan
Bronx’un ara sokaklarında ve sayılmıyor. lar, çocuk kaçılmalar... TV di¬ kalan bir film daha... Nükle¬
zilerini andıran film, değişik er santralların yarattığı tehli¬
Çılgınlar Sokağı tipleriyle ilginç olabiliyor. kelere dikkat çekmesiyle gös¬
terime çıktığı yıl büyük yankı¬
lar uyandıran film, etkili öykü-
DEDEKTİF BOGARD
(THE MAN WITH BOGARD
FACE)
Yön.: Robert Day
Oyn.: Robert Sacchi, Oİivia
Hussey, Franco Nero, Dedektif Bogard
Miehelle Philips.
ABD yapımı, 1983
Dışalıma firma: Met Film
Humphrey Bogart’a
tıpa tıp benzeyen Robert
Sacchi, Dashiel Hammett’in
roman kahramanı Sam Mar-
low adını taşıyan bir tipi can¬
landırıyor. Maıfovv’un dedek¬
tifliğe heveslenmesi çevresin¬
de, gelmiş geçmiş tüm ajan
ve dedektif türleri, trükleri ala¬
ya alınıyor.

DELİREN DÜNYA
(HONKY TONK FREEVVAY)
Yön.: John Seli leşin ger
Oyn.: H'illianı Devane, Teri
Garr, Peter Biilingşley, Bean
dâİMİ

süyle hâlâ tazeliğini koruyor. EMMANUELLE IV Öykü yine bir Stallone bu¬ 1970’lerin en önde gelen
Yaşamından bezmiş bir tek¬ (EMMANUELLE İV) rukluğu taşıyor ve kişisel yük¬ Japon yönetmeni Nagisa Oşi¬
nisyen (Jack Lemmon), çalış¬ Yön.: Francis Giacobetti selme temasını işliyor. Filmde ma, ilk kez birdışalımcı şirke¬
tığı nükleer santralda büyük Oyn.: Mia Nygren, Sylvia
hareketli sahnelerin sayısı da timizin ilgisini çekiyor. Hem
bir felakete yol açabilecek bir Kristel, Patrick Bauçhau.
az değil. de kadın-erkek cinselliğine
yapım hatası buluyor. Hükü¬ Fr. yapımı, 1984
Dışalıma firma:. Sunar Film yoğun yer veren önceki film¬
met oJayı örtbas etmeye çalı¬
FURYO leriyle değil de kadınsız bir
şırken işe basın karışıyor...
(FURYÖ-MERRY filmle. Furyo (sözcük anlamı
Genç kuşak yönetmenlerden
Savaş Tutsağı), bir başka

f
Bridges, bu güncel konuyu CHRISTMAS MR.
hareketli bir anlatımla perde¬ LAVVRENCE) güçlü Japon yönetmeni, Şo-
Yön.: Nagisa Oşima hei İmamura’nın Narayama
ye getirirken filmin sonunda
Oyn.: David Bowie, Tom Türküsü ile birinci olduğu
küçük umut ışıkları da bırakı¬
Conti, Ryuişi Sûkamolo, 1983 Cannes Şenliği’nde ilgi
yor. Bu filmdeki oyunuyla
Johnny Okura, Jack görmüş, ancak ödül alama¬
Cannes’da ödül alan Jack
FEDAİ Thompson, Takeşi mış bir yapıt. Oşima, 1942’de
Lemmon’ın çizdiği kom¬
(PARADİSE ALLEY) Japon yapımı, 1983 Nazi yandaşı Japonların İndo-
pozisyon nefis. 120 dakika
Yön.: Sylvester Stallone nezya’daki bir toplama kam¬
Oyn.: Sylvester Stallone, Dışalıma firma: Fono Film pında tutsak İngiliz subayla-
DÜNYANIN ÖTESİ
Anne Archer, Lee Canalito,
(GREMLINS) Furyo
Yön.: Joe Dante Armand Assante, Frank
Macrae. ABD yapımı, 1978
Oyn.: Zach Galligan, 108 dakika
Phoebe Cates, Hoyt Axton Dışalıma firma: Film Pop
ABD yapımı, 1983
Dışalıma firma: Saray Film
Hollyvvood’da ilk Rocky fil¬
Bu yaz gösterime çıkan miyle birdenbire üne kavuşan
film, esrarengiz bir yaratığın İtalyan göçmeni, senaryocu-
çevresinde ilghç bir atmosfer oyuncu Sylvester Stallone’nin
yaratıyor. Ste\en Spielberg'- yönetmenliği denediği ilk film.
in destekledig proje etkileyi¬ Dönem 1946 ABD’si, dekor
ci bulundu. New York’un yoksul bir kenar
mahallesi. Stallone, bu çevre
içinde dümenini çevirip köşe¬
yi dönmeye çalışan İtalyan
göçmeni üç erkek kardeşin
yaşamlarına eğiliyor.

E
İçlerinden biri de bok¬
sör Olarak sivrilmeye çalışıyor,
Ama bu tahminlerin tersine
Stallone değil, Lee Canalito’-
nun canlandırdığı tip.
12 rıyla Japon kamp yöneticileri
ve gardiyanlanarasındaki iliş¬
kileri anlatıyor. Çıkış noktası
Laurens Van der Post’un
“The Seed and the Sovver”
(Tohum ve Ekicisi) romanı.
Oşima, yapımcıların Kwai
Köprüsü türünden bir serü¬
ven filmi yapmasını istedikle¬
rini, oysa kendisinin Renoir’-
ın savaş karşıtı, hümanist ya¬
pıtı Harp Esirleri’ni (La Gran-
de İllusion,1937) örnek aldı¬
ğını söylüyor. Bu “Japon Go-
dard’ı”, dar bir çevrede ve
bolca yakın planlarla kahra¬
manlarının ruhsal durumları¬
na, insani özeBiklerine yaklaş¬
maya çalışmış. Eşcinsellik de
işlediği temalar arasında.
Furyo, gösterilirse mevsimin
en sözü edilecek filmlerinden
biri olmaya aday, iki "şarkıcı"
David Bowie ve Ryuişi Saka-
moto filmi sürükleyen
oyuncular.

GANGSTERLER KULÜBÜ
(THE COTTON CLUB)
Yün.: Francis Coppola
Oyn.: Richard Gere, George
Hines, Diane Lane, Nicolas
Cage. ABD yapımı, 1984
Dışalıma firma: UFM

En son The Outsiders ve


bu mevsim izleyeceğimizi
umduğumuz Siyam Balığı-
Rumble Fish’le yeniden dik¬
katleri üstüne çeken Francis
Coppola’nın henüz gösterime
çıkmamış son filmi Cotton
Club da bu yılki listelerde yer
alıyor. Bu yıl izleme olanağı¬
mız zayıf olan bu film, zenci¬
leriyle, beyaz gangsterleriyle,
cazcılarıyla, eğlence dünya¬
sıyla, 1920’lerin New York’u-
nu anlatıyor. Coppola'nın de¬
yimiyle, “yakın tarihe ilişkin
bir epik...” Müziğe oldukça
düşkün olan Coppola bu kez
caza en büyük rolü vermiş...
Gecelerin Kadım

GECELERİN KADINI 1940’larda Paramount'ın saları, insan ilişkileri. Farmer kili bir anlatım taşıdığı söyle¬
(FRANCES) Marlene Dietrich’e, Carole rolünde, Postacı Kapıyı İki niyor.
Yön.: Graeme Clifford Lombard'a rakip olarak Kere Çalar ın güçlü oyuncu¬
Oyn.: Jessica Laııge, Sanı ' star”laştırdığı, ama iyi film¬ su Jessica Lange var. Yönet¬ Senaryo, Eric Bergren,
Shepard, Kim Stanley, Alan lerde oynayamadığı için unu¬ men Clifford, Avustralya kö¬ Christopher Devore (Fil
Rich, James Karen. tulup giden, kendisini harca¬ kenli ve TV’den yetişme bir Adam’ın senaryocuları) ve
ABD yapımı, 1983 yan sinema düzenine karşı sanatçı. Daha önce Altman, Nicholas Kazan tarafından
139 dakika Roeg, Jevvison, Peckinpah gi¬
savaş açan, sonunda da akıl yazılmış. Film, Fransız eleştir¬
Dışahmcı firma: Özen Film
hastanesine düşen bir kadın bi yönetmenlerin filmlerinde meni Pascal Merigeau’ya gö¬
Hollywood, bir kez daha oyuncunun, Frances Farmer’- kurguculuk, vb. gibi teknik re Kazan ya da Penn’i anım¬
kendi geçmişine ve gerçekle¬ ın yaşamı. Bu arada Hollyvvo- görevler almış. İlk filmi Fran- satan olgun bir anlatıma sa¬
rine eğiliyor: 1930’larda, od’un acımasız kuralları, ya¬ ces’in klasik yapıda ama et¬ hip..
GIRGIR HAFİYE ve Carpentervari gerilimiyle
(INSPECTEUR LA fantastik sinemaya E.T. den
BAVURE) farklı boyutlar getiren türünün
Yön.: Claude Zidi çarpıcı bir örneği. Buzlar ara¬
Oyn.: Coluche, Gerard sında yitmiş bir kutup istasyo¬
Depardieu, Dominique nunda mahsur kalmış, dün¬
Lavanant, Julien Guiomar, yayla ilişkisi kesilmiş bir grup
Hubert Deschamps. insanın, başka dünyalardan
Fr. yapımı, 1980 İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN gelmiş, istediği biçime girebi¬
100 dakika (THE THING) len. ürkünç ve iğrenç bir ya¬
Dışalıma firma: Fono Film Yön.: John Carpenter ratıkla yüzyüze kaldığında
Oyn.: Kurt Russell, olup bitenleri öyküleyen Ca-
Fransız sinemasından bir A. H'Hford Brimley, David rpenter’ın anlatımı, film bo¬
polisiye güldürü daha. Bu Clennon, T.K. Cart er.
yunca yer yer dehşeti ta için¬
ABD yapımı, 1982
mevsim seyredeceğimiz üç den duyuran bir düzeye ula¬
106 dakika
Zidi güldürüsünden biri. Ün-, Güçlü ve Sert şıyor. Kimi eleştirmenlere gö¬
Dışalıma firma: Film Pop
lü oyuncu Coluche, bir stajyer re, şimdiden Carpenter’ın bel¬
polis müfettişi, Fransız sine¬ ki de en olgun ve kusursuz
Weekend-Güçlü ve Sert de Yeni Amerikalı yönetmen¬
masının bir numaralı “jönü” yapıtı sayılan, bu tür içinde.
Depardieu ise bir numaralı yeni mevsim listelerinde yer ler kuşağında kendine özgü E.T’ye karşıt ucu temsil eden
alıyor. Çok başarılı olmasa bir yer edinen, "dehşet uzma¬
“halk düşmanı” bir gangster The Thing-İçimizdeki Şey¬
da. Sam Peckinpah adı, Os¬ nı” John Carpenter’ın,'Ame¬
rolünde. tan, yeni mevsimin ilginç
terman VVeekend için yete¬ rikan sinemasının ustaların¬
Öykü, Coluche’ün, meslek¬ sürprizlerinden biri olacak
rince bir ilgi odağı oluştura¬ dan Hovvard Havvks’ın 1951
taşları tarafından, gangsterin kuşkusuz. Carpenter’ın ge¬
caktır sşnırız vine de... Burt yapımı The Thing From
bir suç ortağıyla karıştırılma¬ dikli oyuncusu Kurt Russell,
Lancester, Dennis Hopper ve Another VVorld adlı ünlü
sı ve üst üste onlara yardım New York’dan Kaçışdaki
Craig T. Nelson oynuyorlar... bilim-kurgu klasiğinin yentden
etmek zorunda kalması, vb. "Yılan” Plisken rolündeki
gibi motiflerle gelişiyor. Fran¬ çevirimi niteliğindeki yedinci denli seyirlik bir oyun çıkarı¬
sız filmlerinde genellikle övü¬ filmi The Thing-İçimizdeki yor alkolik helikopter pilotu
lerek gösterilen polis örgütü, Sevtan. özel qörsel efektleri MacReady rolünde...
Zidi’nin filminde, kişi düzle¬
minde de olsa t’ye alınmış gi¬ içimizdeki Şeytan
bi.

GORKİ PARKI HALK DÜŞMANI


Yön.: Michael Apted (MESRİNE)
Yön.: And re Genoves
Oyu.: H'İUiajıı Ht/rı. Joanne Oyn.: Nieolas Sılberg,
PakulaABD yapımı, 1983 Caroline Aguilar
Dışalıma firma: Film Pop Fr. yapımı, 1982
Dışalıma firma: Saray Film
GÜÇLÜ VE SERT
Andre Genoves’in yönetti¬
(OSTERMAN VVEEKEND)
ği Mesrine-Halk Düşmanı
Yön: Sam Peckinpah mevsimin ilginç Fransız film¬
Oyn: Rutger Hauer, John lerinden biri olmaya aday.
Hurt, Craig T. Nelson,
Gerçek bir olaydan kaynakla¬
Dennis Hopper, Chris
nan bu film 1983’te Fransa’¬
Sarandon, Helen Shaver,
Meg Poster, Burt Lancester, da gösterime çıktığında yan¬
Christopher Starr. kılar uyandırmış ve ilgi çek¬
ABD yapımı, 1983 mişti. Amerikanvari bir gang¬
105 dakika ster yaşamı süren ve Fransız
Dışalıma firma: Uzlar-Uluç toplumunda etkinliğini duyu¬
Film ran, doruktaki gözde politika¬
cılarla, işadamlarıyla kirli iliş¬
kiler kurmuş, sonunda hapis¬
Çarpıcı ve duygulu olaylar¬ ten kaçışında polisle çarpışır¬
dan "çok satan” akıcı roman¬ ken vurulup öldürülmüş yasa¬
lar çıkaran ve genellikle dışı Mesrine’in gerçek öykü¬
"best-seller” listelerinden ek¬ sünü aktaran Halk Düşmanı’-
sik olmayan Amerikalı roman¬ nda Nieolas SNberg ve Caro¬
cı Robert Ludlurri’un, bir haf¬ line Aguilar oynuyorlar.
ta sonu tatilinde birbirine dü¬
şen genç çiftlerin, ClA’nın de
karıştığı, yoğun, gerilim do¬ HERKÜL
lu serüvenini anlattığı, “Oster- (HERCULES)
man VVeekend" adlı romanın¬ Yön.: Lewis Coates ILııigi
dan (Türkçe’ye “Kuşkunun Cozzi)
Kanatlan” adıyla çevrildi) ha¬ Oyn.: Lou Ferrigııo, Sybil
Danning, Brad Harris,
reket eden, epeydir sesi so¬
Rossana Podesta, Mirella
luğu çıkmayan “şiddetin yö¬ D ’A ngelo.
netmeni" Sam Peckinpah'ın ABD-İı. yapımı, 1983
son filmi Osterman Dışalıma firma: UF\1
İHANET İLAHLARIN HÂZİNESİ şeye (adı “Abraham Lincoln kurtarmak görevini yüklendi¬
(UNFAITHFULLY YOURS) (THE ARK OF THE SUN High School”) atanan genç ği Never Say Never Again-
Yön.: Howard Zieff GOD) bir müzik öğretmeni ve karı¬ Insan Gibi Yaşa, Bahama’-
Oyn.: Nastassia Kinski, Yön.: Anthony'M. Dawson sının başına gelenler... Filmin larda, Fransız Riviera’sında,
Dudley Moore, Armand (Antonio Margueriti) özellikle son 20 dakikasında fütüristik tasarımlı, gözalıcı bir
Assante, Albert Brooks, Oyn.: Dav id Warbeck, John Çılgın Max benzeri bir şiddet yatta geçen ve daracık Mon¬
Cassie Yates. Steiner, Susie Sudlow, Alan gösterisine dönüştüğü (öğret¬ te Carlo sokaklarındaki moto¬
ABD yapımı, 1984 Collins, Ay tekin Akkaya, menin öğrencilerle silahlı ça¬ sikletli takip gibi heyecanlı
97 dakika Süleyman Turan tışmaya girmek zorunda kalı¬ sahneler içeren ‘‘kaliteli bir
Dışalıma firma: Özen Film İt.-Türk yapımı, 1983 şı!), ancak bu bölümün usta¬ eğlencelik”. Irvvin Kershner’in
Dışalıma firma: UFM lıklı bir anlatım taşıdığı belir¬ yönetiminde başarılı olan Se¬
Arka arkaya film çeviren tiliyor. an Connery'yi rakip Bond Ro-
Nastassia Kinski bu kez hafif Daha çok türünün tutkunla¬ ger Moore’la kıyaslayan izle¬
İLK KAN 2
bir güldürüde oynuyor. Bir or¬ rına seslenen bir film. yici ve eleştirmenler, gerçek
(FİRST BLOOD PART II)
kestra yönetiasinin, karısının Yön.: Sylvester Stallone Bond’un hala Connery oldu¬
birinci kemanla ilişkisi oldu¬ Oyn.: Sylvester Stallone, ğu konusunda genellikle hem
ğundan kuşkdanması çevre¬ İNSAN GİBİ YAŞA fikirler ama İnsan Gibi Yaşa ¬
ABD yapımı, 1983
sinde gelişen film Batı’da bu Dışalıma firma: Saray Film (NEVER SAY NEVER nın asıl kozu Spectre'ın büyük
sıralarda gösterime çıktı. AGAİN)
patronu rolündeki Klaus Ma-
Yön.: Irwin Kershner
Oyn.: Sean Connery, Kim ria Brandauer ve Barbara
İNFİLAK Carrera, Kim Basinger gibi
(SCANNERS) Basinger, Barbara Carrera,
Klaus Maria Brandauer, emrindeki "çarpıcı” ajanları...
Yön.: David Cronenberg
Oyn.: Jennifer O’Neill, Max Von Sydow, Edvvard
Stephen Lack, Patrick Fox, Pamela Salem, Alec İNTİKAM HANÇERİ
McGoohan, Lavvrence Dane. Mc Goven. (SWORD KILL)
ABD yapımı, 1981 tng-ABD yapımı, 1983 Yön.: J.Larry Carroll
95 dakika 137 dakika Oyn.: John Calvin, Janet
Dışalıma firma: Film Pop Dışalıma firma: Film Pop Junan, Hiroshi Fujioka
ABD yapımı, 1982
12 yıllık bir aradan sonra Dışalıma firma: Uzlar-Uluç
İNSAN DEĞİLDİLER Sean Connery’yi orta yaşlı bir Film
(CLASSE 1984) 007 olarak beyaz perdeye ge¬
Yön.: Mark Lester tiren son James Bond filmi
İNTİKAM İÇİN
Oyn.: Perry King, Timothy Never Say Never Again-
(SLOANE)
Van Patten, Merrie Lynn İnsan Gibi Yaşa’yı mevsim Yön.: Dan Rosenthal
Ross, Roddy McDovvall. başında izleyeceğiz. Dünya¬ Oyn.: Robert Resnik, Debra
Kanada yapımı, 1983 , ya egemen olmak isteyen Blee, Paul Aragon, Ann
98 dakika Spectre örgütüne karşı, öğret¬ Milhench, Carissa Carlos.
Dışalıma firma: Saray Film menlik yapmakta olan emek-. ABD yapımı, 1984
li ajan James Bond’un birçır- Dışalıma firma: Yeni Tual
1960’ların sevimli çocuk pıda yeniden servise alına¬ Film
oyuncusu Mark Lester’in rak, votka martini yerine bit¬
(doğ. 1957) yeni bir yönet¬ kisel çay içeren bir toparlan¬ İSTENMEYEN ADAM
menlik denemesi. Bir grup ma rejimine sokulduğu ve bir (RUCKUS) -
ifeük. X öğrencinin terör estirdiği bir li- kez daha dünyayı kötülerden Yön.: Max Kleven
İHTİRAS
(EXPOSED) Ihtiras
Yön.: James Toback
Oyn.: Nastassia Kinski,
Rudolf Nüreye», Harvey
Keitel, Bibi Andersson.
ABD yapımı, 1983
99 dakika
Dışalıma firma: Özen Film

Paris’te bir terörist bir lo¬


kantaya bomba atarak bazı
insanların ölümüne neden
oluyor. Aynı sıralarda ABD’-
nin doğu kıyılarında bir genç
kız okulunu bırakıp fotomodel
olarak hayata atılıyor. Rast¬
lantılar, kısa sürede genç kı-
£i Avrupa’ya getirecek ve te¬
rör olaylarının içine sokacak¬
tır... Toback'ın bu güncel te¬
malar içeren ve gerilimli bir
öyküye dayanan filmi eleştir¬
menler tarafından beğeniyle
karşılandı. Hem Avrupa hem
de Amerikan sinemasından
izler taşıyan film politik yan¬
lar kadar ruhsal bir derinliğe
de sahip.
Oyn.: Dirk Benedick, Unda
Blair, Ben Johnson, Richard 15
Farnsworth.
ABD yapımı, 1981
Dışalıma firma: Yeni Tual
Film

İSTİLA
(STRANGE INVADERS)
Yön.: Michael Laughlin
Oyn.: Paul LeMat, Nancy
Ailen. ABD yapımı, 1982
95 dakika
Dışalıma firma: Özen Film

Yine yenilerden Michael


Laughlin’in yönettiği Strange
Invaders-İstila, yeni mevsi¬
min orta karar bilim kurgu
filmlerinden biri. Bilim
kurgu’nun gözde temaları ye¬
niden allanıp pullanarak ama
eski kalıplara uygun bir biçim¬
de seyirci karşısına çıkarılıyor
Strange Invaders-lstila’da.
Yine de bu türün meraklıları
özel tadlar alabilirler herhal¬
de. Jaws’ıyla benzer yanlar taşı¬ “altın çocuğu”ndan biri oîan dirici bir anlatım taşıyor film.
yan filmin en büyük özelliği üç George Lucas (Öteki Steven
boyutlu olması... Etkileyici su- İki yayılmacı “siyah” güçle
Şpielberg) Yıldız Savaşları ve özgürlükçü güçlerin uzayda¬
•altı çekimleri var.
İmparator filmleriyle başlattı¬ ki savaşımı ve Luke (M. Ha¬
ğı görkemli bilimkurgu masa¬ mili) ile Solo’nun (H. Ford)
JEDİ’NİN DÖNÜŞÜ lını yapımcı olarak sürdürü¬ Prenses Leila’nın sevgisini
(THE RETURN OF JEDI) yor Lucas da, Şpielberg gibi, kazanma savaşımları sürü¬
(STAR WARS III) bilimkurguyu korku ve heye¬ yor. Film, olağanüstü özel et¬
Yön.: Richard Marguand, canla iç içe geçiren Yaratık -
JAWS III Özgün Öykü ve Yap: kileri kadar, yeni tipleri ve olay
Alien gibi örneklerin karşı¬ öğeleriyle de özgün. Dünya¬
Yön: Joe Alves George Lucas
sına daha çocuksu ve yumu¬ nın her yerinde büyük iş ya¬
Oyn: Dennis Quaid, Bess Oyn.: Mark Hamili,
Harrison Ford, Carrie şak bilimkurgu serüvenleri çı¬ pan ve “box-office” listeleri¬
Armstrong, Simon karmayı amaçlıyor; bu türde
McCorkindale, Louis Fisher, Billy Dee Williams, nin başına oturan yapıt, eleş¬
Alec Guinness. tutmuş çizgi-romanların izin¬ tirmenlerden ve ciddi sinema¬
Gossett Jr.
ABD yapımı (3 boyutlu), ABD yapımı, 1983 den gidiyor (Süpermen dizi¬ severlerden de kötü notlar al¬
1983. 99 dakika 132 dakika si de aynı anlayışın bir başka madı. Sinemanın ulaştığı son
Dışalıma firma: Özen Film Dışalıma firma: Özen Film örneği). Jedi’nin Dönüşü'- teknik düzeyi yansıtacak,
ride de heyecan ve serüven beklenmeye değer bir pahalı
Steven Spielberg’in ilk Amerikan sinemasının iki var; ama yumuşak ve eğlen¬ yapım...
ut) karşılaşmaları ve ilişki kur¬ (Film 18 milyon dolara çıkmış;

r
Lord’un yönettiği Visiting
Hours-Kanlı Ziyaretçi. Filmin maya çalışmaları. Bu ilişkide 1981 sonunda, iki ülkedeki
gözünü budaktan esirgeme¬ “çocuk” kahraman, E.T.’de toplam geliri 77 milyon dolar).
yen kadın kahramanı (Lee de olacağı gibi önemli bir yer
Grant), televizyondaki röpor¬ tutuyor. Ama film aslında “bü¬ KAYIP
tajlarıyla ünlü bir TV “repor- yüklere yönelik bir peri masa¬ (THE MISSING)
ter”ı. Kanlı Ziyaretçi, güzel lı”. Bu arada Spielberg’in Yön.: Kosta Gavras
televizyoncunun, kadın düş¬ başka dünyalılara bakışının Oyn.: Jack Lemmon, Sisy
KABA KUVVET yine dostça ve insancıl oldu¬ Spacek, Melanie Mayron,
manı, manyak bir katille he¬ John Shea. ABD Yapımı,
(GO FOR İT) saplaşmasının alışılmış öykü¬ ğu belirtiliyor. Aynı zamanda
Yön.: Sergio Corbucci 1982
sü... bir heyecan ve gerilim filmi 116 dakika
Oyn.: Bud Spencer, Terence olan Kapalı İlişkiler, teknik
Hill. İt. yapımı, 1980 Dışalıma firma: Film Pop
KAPALI İLİŞKİLER yönden de görkemli. Çekim¬
Dışalıma firma: Özen Film (CLOSE ENCOUNTERS de baş görüntü yönetmeni V. Ûlümsüz-İtiraf gibi politik
OF THE THIRD KIND) Zsigmond’un dışında 10 ka¬ filmleriyle tanınan Yunan asıllı
KADIN ASKER OLUNCA Yön ve Sen: Steven dar başka usta görüntü yönet¬ yönetmen Kosta-Gavras bu
(PRIVATE BENJAMIN) Spielberg meni de görev almış (araların¬ kez Şili darbesine el atıyor.
Yön.: Howard Zieff Oyn.: Richard Dreyfuss, Ülkesine gönülden bağlı
da W. Fraker, D. Slocombe
Oyn.: Armand Assante, François Truffaut, Teri Amerikalı Bay Horman, Şili’-
Garr, Melinda Dillon, Cary ve L. Kovacs gibi adlar var).
Coldie Hawn, Robert de kaybolan oğlunu ararken,
IVebber, Eileen Brennan, Guffey. ABD yapımı, 1977 Özel etkileri, filmin en başa¬
rılı yönlerinden. Uzaylı maket¬ darbenin ardındaki gerçeğe
Sam IVanamaker, Harry 135 dakika
Dışalıma firma: UFM lerini sonradan E.T.’yi de ya¬ ve Amerikan elçiliğinin rolüne
Dean Slanton.
ratacak olan Carlo Rombardi ilişkin ipuçlarına ulaşıyor.
ABD yapımı, 1980
112 dakika Bela - Duel ve Jaws’ın yö¬ hazırlamış. Filmin etkili fon Ttiomas Hauser’in aynı adlı
Dışalıma firma: Özen Film netmeni Steven Spielberg’in, müziği John VVilliams’a ait kitabına dayanılarak çekilen
E.T.’sine kaynaklık eden ün¬ (Jaws, Yıldız Savaşları, film, 1982’de En İyi Senaryo
lü bilimkurgu yapıtı. Uzaydan E.T.). Kapalı İlişkiler, ABD Oscar’ını almış, aynı yıl Can-
Adına yeni yeni rastladığı¬
gelen gizemli “ziyaretçiler”le ve Kanada’datüm zamanla¬ nes’da Altın Palmiye’yi Yol’-
mız yönetmen Hovvard Zieff-
sıradan dünyalıların ve bilim rın en çok gelir getiren filmleri la paylaşmıştı. Geçen yıl ge¬
ın Private Benjamin-Kadın
adamlarının (Dreyfuss, Truffa- listesinde 13. arada yer alıyor tirilen film bu mevsime kaldı.
Asker Olunca'sı, Amerikan
ordusundaki bir kadın askerin
öyküsünü bol gırgırlı bir ko¬ Kapah İlişkiler
medi navasında görüntülüyor.
Hele o kadın asker Goldie
Hawn olursa...

KANLI MEYDAN
(SLAYGROUND)
Yön.: Terence Bedford
Oyn.: Peter Coyote, Mel
Snıilh, Billie Whitelaw.
A BD yapımı, 1983
88 dakika
Dışalıma firma: Özen Film

Bilinen kalıpları yineleyen


bir Amerikan yapımı
Slayground-Kanlı Meydan.
Bir soygun işine kalkışan iki
arkadaşın öyküsünü Terence
Bedford yönetmiş. Ama son
anda biri soygundan vazgeç¬
meye kalkışırsa neler oluyor,
bunu filmde izleyeceğiz. So¬
nuç olarak finaldeki "luna¬
parkta hesaplaşma” bölümü¬
nü de Kanlı Meydan ı sıradan
bir film olmaktan kurtaramı¬
yor.

KANLI ZİYARETÇİ
(VISITING HOURS)
Yön: Jean Claude Lord
Oyn.: Lee Gram, IVilliam
Slıaıner, Michael Ironside,
Linda Pıırl.
ABD yapımı, 1981
105 dakika
Dışalıma firma: Özen Filin
Yine Amerikan sinemasın¬
dan bol bol örneklerini izledi¬
ğimiz türden, beylik bir geri¬
lim denemesi. Jean-Claude
17

KEDİ KARATECİ KIRKSEKİZ SAAT KORKUNÇ ŞÜPHE ruşturma, poSs müfettişi (L.
Hongkong yapımı, 1983‘ (48 HOURS) (GARDE A VUE) Ventura) ile yörenin saygın
75 dakika Yön.: Watter HilI Yön.: Claude Miller noterini (M. Serrault) karşı
Dışalıma firma: Yeni Tual Oyn.: Nick Nolte, Eddie Oyn.: Lino Ventura, Michel karşıya getiriyor. İki başoyun¬
Film Murphy, A net te O’Toole, Serraull, Romy Schne 'ıder,
Frank%McRae, James cunun yanı sıra unutulmaz
Guy Marchand, Elsa
Remar, Sonny Landham. Romy Schneider’in ve Guy
KELEPÇELİ ASIKLAR Lunghini. Fr. yapımı, 1981
ABD yapımı, 1983 85 dakika Marchand’ın (bir başka polis
(CATCH ME IF YOU CAN) müfettişi) oyunları da özellik¬
Yön.: Carlo Vanzina 97 dakika Dışalıma firma: Fono Film
Dışalıma firma: Özen Film le anılıyor. Film, 1981'de er¬
Oyn.: Laııra Antoneili,
Ruhbilimsel derinlikler taşı- kek oyuncu (M. Serrault), yar¬
Dieogo Abaıantuono Beyaz polis Nick Nolte, 48
İt. yapımı, 1980 yan bir Fransız polisiye “sus- dımcı erkek oyuncu (G. Marc¬
saatliğine hapishaneden çı¬ pense”ı... En İyi Yürüme Bi¬ hand) ve kurgu Cesar’larını,
Dışalıma firma: Fono Film
kardığı zenci tutuklu Richard çimi (bizde AKM’de gösteril¬ Louis Lumiere Büyük Ödülü’-
Pryor'un yardımıyla azılı bir di) ve Ona Sevdiğimi Söyle nü ve Montreal Şenliği en iyi
KERTENKELE soyguncuyu yakalıyor ve bu filmlerinin yönetmeni Claude senaryo ödülünü (John Wa-
(THE SALAMANDER) arada polisle tutuklu arasında *inwright’ın “Masa Başına / A
Miller, bu kez daha gelenek¬
Yön.: Peler Zinner klasik bir dostluk başlıyor. Ye¬ Table" adlı romanından C.
sel bir türde, ama taşıdığı in¬
Oyn.: Anlhony Quinn, nilerden VValter Hill’in yöneti¬ celiklerle beğeni toplamış bir Miller, Jean Herman ve Mic¬
Franco Nero, Sybil minde profesyonel bir ustalı¬ ürün imzalamış. Taşrada, iki hel Audiard) almış. Fon mü¬
Danning, Christopher Lee, ğın sergilendiği, ABD sinema¬ küçük kızın iğfal edilip öldü¬ ziği Georges Delerue’nün im¬
Claudia Cardinale, Martin sına özgü hızlı tempolu, poli¬
Balsam. ÂBDyapımı, 1979 rülmeleri üzerine gelişen so- zasını taşıyor.
siye bir gerilim denemesi 48
Dışalıma firma: Harun Film
Saat. Neon renklerine bulan¬ 48, Saat
Kertenkele mış bir San Fransisco kenti
dekorunda gerçekleştirilmiş
48 Saat, Nick Nolte-Richard
Pryor İkilisinin oyunları ve
VValter Hill’in tıkır tıkır işleyen
hızlı anlatımıyla, yeni mevsim¬
de kuşkusuz bu türün merak¬
lılarınca epey ilgi görecek bir
Hollywood yapımı. Bilindiği gi¬
bi bu film, geçen yıl Fransa’¬
da düzenlenen Polisiye Film¬
ler Yarışması’nda birinci se¬
çilmişti.
KIZLAR YARDIMA KOŞUN
(H.O.T.S.)
Yön.: Gerard Sindell
Oyn.: Susan Kiger, Lisa
London. ABD yapımı, 1982
Dışalıma firma: Sunar Film
18 KORKUNÇ. YILLAR
Yön.: Sergey Kolosov
SSCB-Pol. ortak yapımı,
1974
Dışalıma firma: Tuğra Film

Sovyet tipi bir melodram.


İkinci Dünya Savaşı’na katılıp
Nazi toplama kamplarında
kalmış bir delikanlının yıllar
sonra, belleğini büyük ölçüde
yitirmiş olarak ülkesine dönüp
annesine kavuşması, geçmi¬
şini ve kişiliğini yeniden bul¬
maya çalışması. Öykünün sa¬
vaş karşıtı yönü açık, ama Ko-
losov'un sinema dili öylesine
hantal ve ağdalı ki ortaya çe¬
kici bir film çıktığını söylemek
güç (Geçen mevsim AKM’de-
ki özel gösteride sunulmuştu).

KOMA
(COMA)
Yön.: Michael Crichton
od’un basit bir serüven filmi ye gidemeyen bir Hollyvvood MAHŞERİN FEDAİSİ
Oyn.: Michael Douglas,
Genevieve Bujold, Richard anlayışı, ciddi Fransız yönet¬ yapımı. Kuduzun (ya da şey¬ (BLADE RUNNER)
fVidmark. menlerinin de (Bresson, Roh- tanın) ele geçirdiği sevimli, Yön.: Ridley Scott
ABD yapımı, 1978 mer) oldukça aydınca yakla¬ evcil köpek azmanı Cujo'nun Oyn.: Harrison Ford,
110 dakika şımlarla ele aldıkları çağ, çev¬ vahşet ve dehşete dönüşen Rutger Hauer, Sean Young,
Dışalıma firma: Film Pop re ve kahramanları (Merlin, tedirgin edici öyküsü... Joanna Cassidy, Edward
Kral Arthur, Lancelot, Perce- James Olmos.
Bir kadın doktor, çalıştığı val, vb) XV. yy. yazarı Tho- ABD yapımı, 1982
hastanede hastaların organ¬ mas Malory’nin “Arthur’un 116 dakika

H
Ölümü” adlı uzun öyküsün¬ Dışahmcrfirma: Özen Film
larının alınarak başkalarına
takıldığını öğreniyor... Hitc- den hareketle ve alegoriye
cock’u anımsatan film zama¬ ağırlık vererek yansıtmış; her Yaratık - Alien filminin yö¬
nında olumlu eleştiriler almış¬ şeyin ötesinde de çarpıcı gö¬ netmeni Ridley Scott, bilim¬
tı. rüntüler yakalamaya çalışmış. kurgu ve heyecan türlerini bir
Excalibur’un Conan tipi şid¬ arada kullanan yeni bir örnek
det sömürüsü yapan bir film MACERALI TATİL
veriyor. Philip K Dick’in 1967
KÖR ŞAHİT (JOYEUSES PAOUES)
olmadığını belirtelim. Ancak basımı romanından uyarlanan
(BLIND DATE) Yön.: Georges Lautner
Boorman’ın Şeytan ll’yi çek¬ Oyn.: Jean-Paul Belmondo, konu, 2019 yılında Los Ange-
Yön.: Nico Mas t orak is miş (bizde oynamadı), meta¬ les’de geçiyor. Tehlikeli araş¬
Oyn.: Joseph Bottoms, Marie Laforet, Sophie
fizik yaklaşımlara bağlı bir si¬ Marceau, tırmalar yapmak amacıyla
James Daughton, Kristie nemacı olduğuna da dikkat uzaya gönderilen 6 özel ro¬
Al/ey, Lana Clarkson Fr. yapımı, 1984
çekelim. Excalibur, 1981 95 dakika bot, bir süre sonra kaçıp dün¬
ABD yapımı, 1983
Cannes Şeniği’ade şiirsel, Dışalıma firma: UFM yaya dönüyor ve Los Ange-
Dışalıma firma: Yeni Tual
Film görsel ve teknik başarısından les’in karanlıklarında kaybo¬
ötürü, Boorman’a “en yüksek Belmondo yine kadınların luyorlar. Kentin güvenlik güç¬
sanatsal katkı” ödülünü ka¬ karşı koyamadığı, atak, zehir leri olan “Blade Runner”lar
KRALLAR SAVAŞIYOR zandırdı. zemberek bir işadamı rolün¬ onları aramaya koyuluyor. İç-
(EXCALIBUR) de döktürüyor, Georges Laut-
Yön.: John Boorman ner’in 1984 yapımı, tipik iş fil¬
Oyn.: Nigel Terry, Helen KUJO mi Maceralı Tatil-Joyuses Mahşerin Fedaisi
Hirren, Nichohs Clay, Nico! (CUJO) Paques'ında. Ne var ki 18 ya¬
Williamson, Cheri Lunghi. Yön.: Lewis Teague şındaki bir genç kıza (Sophie
İrlanda-ABD ortak yapımı, Oyn.: Dee Wallace, Daniel Marceau) rastlayınca işler de¬
1981, 130 dakika Hugh Kelly, Ed Lauter, ğişiyor. Karısı (Marie Laforet)
Dışalıma firma: Saray Film Christopher Stone.
onları bastığındaysa, genç kı¬
ABD yapımı, 1983
103 dakika zın gerçek, öz kızı olduğu ya¬
1980’lerde "tarihsel fantas¬ Dışalıma firma: Özen Film lanına bir güzel inandırıyor
tik” yapıtların (Conan, vb.) karısını... Kahramanımızın her
yolunu açan görsel yönden Günümüzün beylik “fan¬ zamanki akrobasi gösterileri¬
gözalıcı bir deneme. Görkemli tastik” ve serüven romanları nin de eksik olmadığı, Cöte
kılıç Excalibur’un serüveni yazarı, Amerikalı Stephen d’Azur dekorunda çekilmiş,
boyunca, Ortaçağ’ın ünlü Kra! King’in çok satan romanından artık ezberlenen komedi klişe¬
Arthur ve Yuvarlak Masa Şö¬ Lewis Teague eliyle sinema¬ lerinin yinelendiği, Belmondo-
valyeleri efsanesi, bir kez da¬ ya uyarlanan Kujo-Cujo, Lautner işbirliğinin en son
ha sinemada. Son olarak Zar- Amerikan sinemasına özgü ürünü, önemsiz ve alışılmış
doz - Taş Tanrı , Kurtuluş - olanaklarla yenilir-yutulur ha¬ bir hareket filmi Maceralı Ta¬
Deliverance gibi filmlerini le getirilmiş, oyalayıcı ama so¬ til. Fransız sinemasının nite¬
izlediğimiz Boorman beyaz¬ nuçta bu türün önemsiz ör¬ liksiz “eğlencelik” yapımla¬
perdede daha önce Hollywo- neklerinden biri olmaktan öte¬ rından.
lerinden yalnızca biri (H. Ford) Oyuncu ve yönetmen Ser¬ METROPOLİS 19
MAVİ YILDIRIM
robotların izini bulacak ve on¬ (BLUE THUNDER) gey Bondarçuk, SSCB- (METROPOLİS)
ları yok etmeye çalışacaktır... Yön.: John Badham Meksika-İtalya ortak yapımı Yön.: Fritz Lang
Scott’un bu filmi Yaratık’la bir Oyn.: Roy Scheider, W ar ren. bu pahalı filmde, benzeri ABD Oyn.: Brigitte Helm, Gustav
hayli ortak yönler taşıyor. Oates, Candy Clark, Daniel üstün yapımlarının reçetesini Frötich, Rudolf Klein -
Başrolde Kutsal Hazine Av- Stern, Malcolm McDovvell. yineliyor. Meksika, yıl 1913. Rogge, Alfred Abel. F.
cıları’ndan tanıdığımız Harri- ABD yapımı, 1983 Ünlü Amerikalı gazeteci John Lang’ın ünlü sessiz filminin
son Ford var. Filmin, türünün 110 dakika Reed (Franco Nero), Meksika (1926 Almanya), Giorgio
meraklılarına seslenmenin Dışalıma firma: Film Pop Moroder tarafından
devrimi üstüne yazı yazmak müziklendirilmiş ve
ötesinde ne denli önem taşı¬ için Meksika’ya geliyor ve
dığını zaman gösterecek. Geçen mevsim Cumartesi renklendirilmiş versiyonu,
cephe gerisinde ileri görüşlü 1984. 120 dakika
Gecesi Ateşi adlı filmle tanı¬ ve akıllı devrim önderi Emili-
dığımız dikkate değer yeni Dışalıma firma: UFM
ano Zapata’yla tanışıyor. Sü¬
Amerikan yönetmenlerinden regelen devrimin yoksul halk¬ Fritz Lang’ın ünlü sessiz bi¬
John Badham, bu kez içerik¬ la bütünleştiğini fark eden limkurgu filminin yeniden
li bir hareket-heyecan filmiy¬ John Reed,ordu kuvvetlerinin gösterime çıkarılan kopyası
le karşımıza çıkacak. Mavi gaddarlığı karşısında, yoksul da listelerde. Yapıt, elektronik
Yıldırım, 1984 Los Angeles köylülerin ve devrimin safla¬ aygıtlarla yeniden renklendi¬
Olimpiyatları sırasında terö¬ rında yer alıyor kısa sürede. rilmiş ve Flashdance, Kedi
ristlere karşı savaşım görevi Gözlemci bir gazeteci giderek Kız Manken-American Gi-
üstlenecek bilgisayar dona¬ devrimin aktif partizanına dö¬ golo filmlerinin müzikçisi Gi¬
nımlı, silah ve vuruculuk gü¬ nüşüyor ve bizzat savaşa ka¬ orgio Moroder tarafından ek¬
cü çok yüksek bir süper- tılıyor. Özellikle, devrimin ön¬ lenen-“rock” müziğiyle yeni
helikopterin adı. Film, insanın de gelen kişiliklerinden Pan¬ bir hava kazanmış. Konu ve
teknoloji ve onun kötüye kul¬ ço Villa’dan son derece etki¬ oyuncular doğallıkla aynı. 21.
lanımı karşısındaki korkuları¬ leniyor John Reed. 70 mm. ve yüzyılda büyük bir iş adamı¬
nı yansıtabiliyor yabancı eleş¬ üstün yapım olanaklarıyla çe¬ nın yönettiği bir kentte, zen¬
tirmenlere göre. Filmin özel¬ kilen Meksika Yanıyor “Kızıl ginler görkemli asma bahçe¬
likle ‘‘gösteri” olarak kusur- Çanlar” adlı ikilemenin birin¬ lerde yaşarken, kentin yeral¬
Şuz bir düzey taşımasının bu ci bölümü. Sergey Bondar- tı bölümlerinde çok sayıda işçi
temanın daha iyi işlenmesini çuk'un bu filminin geçen yıl robot gibi çalışırlar. Dinsel
sağladığı belirtiliyor. Başrolde da ilan edilip getirilemediğini dernek üyesi bir genç kız iş¬
Manken Jaws ve Gece’de izlediğimiz de ekleyelim. çilere sürekli, durumlarından
Roy Scheider var. Bu film, ge¬
MANKEN çen mevsim, yani olimpiyatlar
(AMERICAN GIGOLO) öncesinde gösterilseydi, sanı¬
Yön.: Paul Schrader rız etkisi daha büyük olurdu.
Oyn.: Richard Gere, Lauren
Hutton, Hecıor Elizondo,
Nina Van Patlandı. MEÇHUL SAVAŞÇI
ABD yapımı, 1980 (I PALADİNİ-HEARTS AND
117 dakika ARMÖUR)
Dışalıma firma: Film Pop Yön.: Giacomo Battiato
Oyn.: Barbara De Rossi,
Ötedenberi filmlerinde top- Leigh McCloskey, Maurizio
lumuna yönelik ahlaki eleşti¬ Nichetti, Zeudi Araya,
rilere girişen yönetmen Paul Tanya Roberts, Ron Moss,
R ick Edwards.
Schrader. 1980 yapımı Ame¬
İt. yapımı, 1983
rican Gigolo-Manken’leçar- 101 dakika
pıcı bir görsellikle sunulan Dışalıma firma: Özen Film
Los Angeles kentinin yüksek
burjuvazisinde yer edinmeye
Bir aşk hikayesini, kılıçlı,
çalışarf bir jigolonun(Richard
miğferli ve zırhlı savaş sahne¬
Gere) aşk serüvenlerini epey¬
leriyle karıştırarak sunan ta¬
ce cilalayarak öykülüyor.
rihsel İtalyan yapımı Hearts
John Bailey’in usta işi görün¬ And Armour (I Paladini)-
tü çalışması ve Schrader’ın
Meçhul Savaşçı. Kendi türü
vurucu anlatımıyla değer ka¬
içinde “parlak bir eğlencelik”
zanan Manken’in, yaşamını
olarak nitelenen ve Amerikan
yaşlı, zengin kadınlarla yata¬ dağıtım şirketlerince pazarla¬
rak kazanan kahramanı, gü¬ nan bu İtalyan işi, fantastik
nün birinde genç ve 'bir ka¬ destanı Sergio Leone’yle se¬
pak kızı denli güzel” Lauren narist olarak çalışmış Giaco¬
Hutton’la karşılaşınca neler mo Battiato yönetmiş.
oluyor, bunu mevsimin çizgi
dışı, Paul Schrader imzalı bu
Amerikan filminde izleyece¬ MEKSİKA YANIYOR
ğiz- (MEXICO İN FLAMES)
Yön.: Sergey Bondarçuk
MATA HARİ Oyn.: Franco Nero, Ursula
(MATA HARI) Andress, Eraclio Zepeda,
Yön.: Curtis Harrington Blanca Guerra.
Oyn.: Sylvia Kristel, Gaye SSCB-İt.-Mek. ortak
Brown. ABD yapımı, 1982 yapımı, 1981. 130 dakika
Dışalıma firma: UFM Dışalıma firma: İrfan Film
hoşnut olmayı öğütler. Çılgın Olayların Gidişi ve Hammett bir sürükleyicilikle izlettirme¬ rını bütün uyan ve korkutma-
20 calara karşın açığa çıkarma¬
bir bilginin ürettiği bu genç kı¬ adlı filmleri gösterilmişti) son si oluyor. Anlatılan az önem¬
zın ikizi bir robot, giderek hal¬ Cannes Şenliği’nde “büyük li, anlatımsa en önemlisi: Bu, sının ve kolayca tahmin edi¬
kı başkaldırıya yöneltir. Thea- ödül" dahil, 3 ödül alan son eski “yeni-dalga"cı Truffaut’- lebileceği gibi işinden el çek¬
von Harbou’nun düz çizgili filmiyle, ilk kez ve tabii baş da süregiden kolay kabul edil¬ tirilerek ülkesini terk etmeye
senaryosu, özellikle sermaye- oyuncusunun Nastassia Kins- mez bir anlayış. Filmin müzi¬ mecbur bırakılışının öyküsü
emek uzlaşmasını öneren ki oluşu nedeniyle ticari sine¬ ği yönetmenin değişmez bes¬ anlatılıyor, Sidney Lumet’in
iyimser finaliyle çok eleştiril¬ malarda karşımıza çıkacak. tecisi Georges Delerue’nün. şimdiden türünün klasikleri
miştir. 1976’daöİen Lang da Fransa’da hiçbir eleştirmen¬ arasına girmiş, 1973 yapımı
kendisiyle yapılan son söyle¬ den kötü not almayan ve ge¬ POLİS OKULU ünlü yapıtı Serpico’da; bir
şilerinden birinde Metropo- nellikle “başyapıt” olarak ni¬ (POLİÇE ACADEMY) kez fincancı katırları ürkütül-
lis’i “yanlış bir film” olarak ni¬ telenen film, VVenders’in ön¬ Yön.: Hugh VYilson meye görsün, her şey gelebi¬
telemiştir. Ama film, güçlü ceki yapıtlarında da rastlanan Oyn.: Steve Guttenberg, lecektir onurlu vatandaş, kü¬
oyuncu yönetimi, titiz görün¬ temaları yoğun ve etkili bir bi¬ Kern Cattrall, George' çük polis memuru Frank Ser¬
tü araştırmalan (Kari Freund) çimde bir araya getiriyor. Ku¬ Gaynes. ABD yapımı, 1983 pico’nun başına... Yıllardır
Dışalıma firma: Saray Film sansüre takılan bu filmi, so¬
ve dışavurumcu dekorlarıyla- rulu düzenle uyumsuz bir
sinema tarihinde sanatsal adam, dört yıl önce terk etti¬ nunda bu mevsim başında iz¬
ği karısını (N. Kinski) arama¬ Polis okulunu, değişik po¬ leyebileceğiz. Sdney Lumet’¬
yönden önem taşımaktadır.
ya karar veriyor ve onu bir lis tiplerini alaya alan deli do¬ in hüzün ve şiddetle yoğrul¬
MİHRACENİN GÖZDESİ seks merkezinde çalışır bulu¬ lu bir güldürü... ABD de hâlâ muş gerçek bir olaydan kay¬
(FAR PAVILUON) yor. Sonuç, ikinci bir kopuşun gösterimde bulmuyor ve iyi iş naklanan ve gazeteci-yazar
Yön.: Peter Duffel kaçınılmazlığı oluyor. yapıyor. Peter Maas'ın yazdığı bir ro¬
Oyn.: Ben Cross, John VVenders, daha önce Alice mandan sinemaya uyarladığı
Gielgud, Amy Irwing, Omar Kentleri Dolaşıyor’da da Serpico, gerçekçi ve belgesel
Sharif. yaptığı gibi (Bu film AKM’de bölümleriyle olduğu denli Al
tng. yapımı, 1982
Dışalıma firma: Saray Film

MİMİNO
(MİMİNO)
SSCB -yapımı, 1980
gösterilmişti) günümüz ABD’-
sini yorumluyor bir süre; ürkü¬
tücü teknolojik gelişmeye kar¬
şın insani değerlerin çözülü¬
şünü vurguluyor. Yine küçük
$
SALDIR VE YOK ET
Pacino’nun yorumuyla da öv¬
güler aldı, beğeni kazandı.
Sidney Lumefin Serpico’su
kuşkusuz mevsimin kaçırıl¬
maması gereken filmlerinden
bir çocuğun tanıklığına yer ve¬ (ATTACK AND DESTROY) biri.
Dışalıma firma: Tuğra Film
riyor. VVenders de, Antonioni Yön.: K. Watanabe SINIR
ya da bu mevsim Ayrı Oda- Oyn.: Dante Rivero, Eddie (THE BORDER)
lar’ını izleyeceğimiz Fransız Garda, Yön.: Tony Richardson
Blier gibi Batı toplumunda ile¬ Filipinier yapımı, 1982 Oyn.: Jack Nichoison,
tişimsizliğin, yalnızlığın, sev¬ Dışalıma firma: Özen Film Harvey Keitel, W ar ren
gisizliğin dramı üstünde duru¬ Oates, Valerie Perrine,
yor. Bu gerçekliği en çarpıcı SANTO DRAKULA VE Elphidia Carillo.
(ve doğallıkla karamsar) bi¬ KURT ADAMA KARŞI ABD yapımı, 1981
çimde sergiliyor. Mevsimin en Dışalıma firma: Yeni Tual 107 dakika
beklenmeye değer yapıtların¬ Film Dışalıma firma: Film Pop
dan. SAYGON 1960’ların başlarındaki İn¬
(COME BACK) giliz “özgür sinema” akımının
Yön.: Hal Bartlett önemli adlarından olan Tony
PENCEREDEKİ KADIN Oyn.: Prisdlla Presley,
(LA FEMME D’A CÖTE) Michael Landon, David Richardson, bu kez MeksikalI
Yön.: François Truffaut Leonard, Gabriele Tinti, göçmenlerin sınırdan kaçak
Oyn.: Gerard Depardieu, Cathy Bartlett. olarak ABD topraklarına so¬
Fanny Ardant, Henri ABD yapımı, 1983 kuluş olgusuna eğiliyor; Ame¬
Garcin, Michele 90 dakika rikan sınır polisinin bu işlerde¬
Baumgartner, Veronigue Dışalıma fîrma: Özen Film ki suç ortaklığını vurguluyor.
Silver. Richardson'ın bu soruna yö¬
Fr. yapımı, 1981 SENİ ÖLDÜRMEYE nelirken ABD toplumunun öz¬
106 dakika GELDİM eleştiri geleneğinden yarar¬
Dışalıma firma: Fono Film landığı bir gerçek (Bu, ABD
(TERMINATÖR)
Yön.: James Cameron için nüfus patlaması ve baş¬
Duyarlıklı öyküleri uçarı, yu¬ (Oyn.: Arnold ka toplumsal sorunlara neden
muşak ve akıcı bir sinema di¬ Schwarzenegger, olan önemli bir sorun).‘Ancak
liyle anlatmasıyla tanınan ABD Yapımı, 1983 yabancı eleştirmenler yönet¬
PARİS TEKSAS François Truffaut, Pencere¬ Dışalıma firma: Film Pop. menin olay örgüsünün ötesin¬
(PARİS TEXA$) deki Kadın’da bir tutku öykü¬ de, kişilikleri yeterli bir derin¬
Yön.: Wim W6nders sü görüntülüyor. Grenoble ya¬ SERPİKO likle yansıtmadığını, klişeler
Oyn.: Harry Dian Stanton, kınında yaşayan evli ve ço¬ (SERPİCO) halinde bıraktığını belirtiyor,
Nastassia Kinski, Dean cuklu bir genç adam (G. De¬ Yön.: Sidney Lumet yapıtı Amerikan sinemasının
Stockwell, A uıpre Clement, pardieu), yanlarındaki eve ta¬ Oyn.: Ai Padno, Biff alışılmış “hareket filmi” düze¬
Hunter Carson şınan yeni evli kadının (F. Ar¬ McGuire, Cornelia Sharp,
yine indirgiyorlar. Yalnızca
B.Alm.-Fr ortak/yppimı, Barbara Young, Ed Grover,
dant) yedi yıl önceki sevgilisi başrolündeki büyük oyuncu
1984. 140 dakika Jack Kehoe.
olduğunu görüyor ve komşu¬ ABD yapımı, 1973 Jack Nichoison için bile izle¬
Dışalıma firma: UFKİ luk ilişkisi içinde ona giderek nebilir bizce.
130 dakika
artan bir tutkuyla yeniden Dışalıma firma: UFM'
Günümüz Batı sinemasının bağlanıyor. Filmin sonu daha SİLAHIN GÜCÜ
büyük yönetmenlerinden en başından sunuluyor. Buna Namuslu New York polisi (MAGNUM FORCE)
Wim VVendersde (Son iki İs¬ karşın, Truffaut’nun sanatını Frank Serpico’nun (Al Paci- Yön.: Ted Post
tanbul Sinema Günleri’nde temize çıkaran, filmini büyük no), polisin yozlaşmış yanla¬ Ovn.: Clint Easnvood, Hal
Holbrook, Mitch Ryan, ğanüstü düzeydedir. Çağdaş dan Fransa’da en çok seyir¬
David Soul, Felton Perry. Amerikan sinemasının en ciyi toplayan yapıt oldu
ABD yapımı, 1973 önemli sinema adamlarından (1.062.023 bilet).
124 dakika biri sayılan Francis F. Cop-
Dışalıma firma: Özen Film pola'nın bu umulmadık filmi, SON METRO
kuşkusuz mevsimin ilginç (LE DERNİER METRO)
1973'lerden kalma Mag- Amerikan filmlerinden biri ol¬ Yön.: François Truffaul
num Force-Silahın Gücü, maya aday. Oyn.: Catherine Deneuve,
ünlü oyuncu Clint Eastvvood’- Gerard Depardieu, Heinz
un komiser Harry Callahan Ben neni, Andrea Ferreol.
SOKAKLARIN KANUNU Fr. yapımı, 1981
rolünü üstlendiği ve benim¬ (LA BALANCE) 131 dakika
settiği bir dizi polisiyenin en Yön.: Bob Swaim Dışalıma firma: Fono Film
tipik filmlerinden biri. Şidde¬ Oyn.: Nathalie Bay e,
tin vurgulandığı Silahın Gü- Richard Berry, Philippe 1942 Eylül’ü... İşgal altın¬
cü’nde, kahramanımız Harry Leotard, Christoph daki Paris... Direniş üyesi ti¬
Callahan her zamanki soğuk- Malavoy, Maurice Ronet. yatro oyuncusu Bernard Subay Ve Centilmen
kanlığıyla gangsterleri darma¬ Fr. yapımı, 1982 Granger (Gerard Depardieu),
dağın ediyor, ABD toplumu- 100 dakika Marion Steiner’in (Catherine
nun çağdaş adalet uygulayı¬ Dışalıma firma: Fono Film Deneuve) yönettiği Theâte Yönetmen Taylor Hack-
cısı olarak, polisin ya da ada¬ Montmartre’a girer. Polonya ford’un An Officer And A
let mekanizmasının ulaşama¬ Paris’in Arap mahallesi Yahudisi olan kocasını tiyat¬ Gentieman-Subay Ve Cen-
dığı yerlerde yine salt kaba Belleville'in yasa dışı evrenin¬ ronun mahzeninde saklayan tilmen'i 1980’li yılların Holl-
gücüyle suçluların hakkından den bir kesit. Küçük gangster¬ Marion’la Bernard arasında yvvood’unun bakış açısını
geliyor. ABD sinemasına öz¬ ler, orospular, blucinli (!) po¬ bir aşk filizlenir... Filmlerinin yansıtan bir "peri masalı”.
gü bir polisiye gerilim dene¬ lisler, vb... Çete çıkarları, har¬ önemli bir bölümünü izlediği¬ Subay olabilmek uğruna ça¬
mesinin yönetmeniyse bir-iki cananlar, ucuz aşklar, aldat¬ miz ünlü yönetmen Truffaut, lışıp çabalayan serseri bir
yıl önce ölen Ted Post. malar, ihanetler... Genç yö¬ bu kez bir tiyatro grubundaki gencin duygusal öyküsü çer¬
netmen Bob Swaim, Fransız insanların minik evrenlerinde, çevesi içinde, çağdaş ABD
SİNBAD, KAPLANIN önemli tarihsel anlarda kişinin
•sinemasının 1950’lerdeki po¬ toplumunda erkeğin üstünlü¬
GÖZLERİ
lisiyelerinin geleneğini sür¬ yazgısını inceliyor. Yine ince ğü ve ABD ordusu şak¬
(SİNBAD AND THE EYES
OF TIGER) dürmek ve bir “atmosfer fil¬ ayrıntılar, yine duyarlı bir de¬ şakçılığı gibi mesajları vurgu¬
Yön.: Sam fVanamaker mi” vermek istiyor. Fransa’¬ rinlik... İki yıl önce Fono Film layan Subay Ve Centilmen ¬
Oyn.: Jane Seymour, da A. VVajda’nın Danton’la tarafından ithal edilen yapıt, de, son yıllarda gittikçe ken¬
Patrick Wayne. “en iyi yönetmen”, B. Ed- salonsuzluk yüzünden izleyi¬ dini kabul ettiren güzel Deb¬
İng. yapımı, 1981 ■ wards’ın Victor Victoria’sı¬ ciye ulaşamamış, sadece Si¬ ra VVİnger, Richard Gere, Da-
Dışalıma firma: UFM nın da “en iyi yabancı film” nema Günleri ’83’te ve Anka¬ vidt Keith ve sadist zenci ça¬
seçildiği 1983 Cesar ödülleri ra’da gösterilebilmişti. Anka¬ vuşta ilgi çeken Louis Gosset*
dağıtımında,Sokakların Kanu¬ ra’daki gösterimler sırasında Jr. oynuyorlar.
SİYAM BALIĞI
nu, en iyi film, baş oyuncula¬ tahribolan kopyanın yerine
(RUMBLE FISH-RUSTY
JAMES) rı Nathalie Baye ve Philippe yenisi getirildi. SULTANLAR VE
Yön.: Francis Coppola Leotard da en iyi kadın ve er¬ KÖLELER
SUBAY VE CENTİLMEN SSCB Yapımı, 1980
Oyn.: Malt Dillon, Mickey kek oyuncu seçilmişlerdi. An¬ (AN OFFICER AND A
Rourke, Diane Lane, Dennis cak film, Fransız eleştirmen¬ Dışalıma firma: Tuğra Film
GENTLEMAN)
Hoper, Diane Scarvvid. lerinden pek iyi notlar alama¬ Yön.: Taylor Hackford
ABD yapımı, 1983 dı. Svvaim'in çalışması, genel¬ Oyn.: Richard Gere, Debra SÜPERMEN III
94 dakikçi likle derinlikten yoksun, so¬ Winger, David Keith, Louis (SUPERMAN III)
ğuk bir “olaycık öykülemesi” Gossett Jnr., Robert Loggia. Yön.: Richard Lester
Francis Coppola’nın onun¬ olarak nitelendi. Buna karşı¬ Oyn.:Christopher Reeve,
ABD yapımı, 1983
cu filmi Rumble Fish-Siyam lık 1982’de E.T. ve Belmon- Richard Pryor, Margot
124 dakika
Balığı, Tulsa’da yaşayan do’lu Asların Ası’nın ardın¬ Dışalıma firma: Özen Film Kidder, Robert Vaughn,
Rusty James (Matt Dillon) Jackie Cooper.
adındaki bir delikanlının, mo¬ Siyam Balığı ABD yapımı, 1983
tosiklet tutkunu ve problemli, 123 dakika
asi bir genç olan ağabeyine Dışalıma firma: Özen Film
(Mickey Rourke) duyduğu
hayranlığın öyküsünü anlatı¬ İlk filmde, kaynak çizgi-
yor. Coppola, iki kardeşin iliş¬ roman’daki gibi, ciddi bir tip
kilerini (daha doğrusu küçük olarak düzeni koruma görevi¬
kardeşin ağabeyine çılgınca ni yerine getiren Süpermen,
tapmasını, onu örnek alması¬ Richard Lester’in yönettiği
nı) jşlediği bu filminde, kadı¬ ikinci filmde güçlerini geçici
na yer verilmeyen, asi, sarhoş olarak yitiren bir kahramandı.
ve bulanık bir erkek dünyası Lester diziye belli bir gülme¬
yaratıyor. Rusty James’in aki- ce katmayı bilmiş ve temel tu¬
beti, önceden tahmin edilebi¬ tucu bildiriyi korusa da, mito¬
leceği gibi kaçınılmazdır.Cop- su kırmaya yönelik öğeler kul¬
pola’nın dokuzuncu filmi lanmıştı. Lester Süpermen
Outsiders'la çeşitli benzerlik¬ lll’de de bu anlayışı sürdürü¬
ler içeren Rumble Fish- yor. Bu kez Süpermen, bir sü¬
Siyam Balığı, kolayca zevk re ikinci bir “yoz, kötü kişili¬
alınabilecek bir film değildir ğe” bürünmek durumunda
ama görüntüsel açıdan kimi kalıyor. Petrol bunalımı ve bil¬
bölümleri, özellikle baleyi an¬ gisayar gibi güncel konu öğe¬
dıran kavga sahneleri.vb.ola¬ leriyle de desteklenen filmin
22 sonunda Süpermen, bu ikin¬ ŞAMATACILAR SINIFI Tarzanlara hiç benzemiyor. ÖLÜM VURUŞU
ci ‘‘kötü” kişiliği altedip pet¬ Son derece gerçekçi bir yo¬ (CODENAME THE
(LES SOUS-DOUES)
rol sıkıntısını sona erdiriyor ve rumla, son derece gerçekçi SOLDIER)
Yön.: Claude Zidi mekanlarda geçen, deyim ye¬
Batı dünyasına rahat nefes al¬ Yön.: James Glickenhaus
•Oyn.: Maria Pacöme,
dırıyor. Filmde rastlantı sonu¬ rindeyse, Tarzan’ın gerçek Oyn.: Ken Wahl, Alberta
Hubert Dese hamps,
cu enformatik dehası haline Raymond Bussiere, Daniel yaşam öyküsü bu. Hudson, Wi!son, Klaus Kinski,
gelen işsiz rolünde beğeni Auteuil, Toni Marshall, Fr. Edgar Rice Burroughs’un ay¬ Jeremiah Sullivan, William
toplayan zenci oyuncu Ric- yapımı, 1980 nı adlı romanından uyarladı¬
hard Pryor’a dikkat! (Pryor’i 92 dakika ğı filmde insanın toplumsal ABD yapımı, 1983
Poitier’nin Beni Deli Etme’- kimliğini sorguluyor ve uyar¬ 88 dakika
Dışalıma firma: Fono Film
sinde de izleyeceğiz). İkinci¬ lık olgusuna kendine özgü bir Dışalıma firma: Uzlar-Ulut,
yorum getiriyor. Tarzan’ı Film
si kadar olmasa da yine esp¬
rili ve izlenebilir nitelikte bir Fransız usulü bir “Haba- Fransız oyuncu Christopher
bam Sınıfı” filmi. Lise bitirme Lambert’in oynadığı film bu yıl The Exterminator adlı fil¬
“çocuksu” film deniyor Sü¬
sınavlarında başarısız olan Venedik Şenliği’ne katıldı ve minin tecimsel başarısından
permen III için..
haylaz bir sınıfı yola getirme fazla “felsefe yüklü” bulundu. sonra yönetmen James Glic¬
çabaları, vb, vb... Genellikle kenhaus, ABD, SSCB ve İs¬
SÜPER POLİS rail ajanları arasındaki gizli
(SÜPER SNOOPER) kaba güldürüye dayalı, özgün TUAREG
“gag’Mer yönünden zayıf bu¬ Yön.: Enzo G. Castellari çatışmaları Hollyvvood’un bi¬
Yön.: Sergio Corbucci linen bakış açısından yansı- -
Oyn.: Terence Hill, Ernest lunan bir örnek. Ama yine de Oyn.: Mark Harmon,
sevenler çıkabilir. it. yapımı, 1983 tan Codename: The Soldier-
Borgnine
İtalyan yapımı, 1982 Ölüm Vuruşu’yla karşımıza
98 dakika gelecek. Yine patlatılan ara¬
ŞAMATACILAR TATİLDE balar, teröristler, “code”lar,
Dışalıma firma: Özen Film (LES SOUS-DOUES EN F-14, petrol, plütonyum ve yı¬
VACANCES) ğınla kan, hep barışın hassas
SÜPER JANDARMA VE Yön.: Claude Zidi
dengesini korumak uğruna.
MELEKLERİ Oyn.: Daniel Auteuil, Guy
Marchand, Grace De Görevinde başarılı olduğun¬
(LE GENDARME ET DES
Capitani, Hubert Deschamps, dan CIA şeflerince Avustur¬
GENDARMETTES) ÖLDÜM YAŞADIM ÖLDÜM
Yön.: Jean Girault Patrick Laurent. ya’ya tatile gönderilen asker
Fr. yapımı, 1981 (SEVEN GRAVES FOR kahramanımız (Ken Wahl),
Oyn.: Louis De Funes, ROGON)
Michel Galabru, Maurice 95 dakika Sovyetlerin dünya petrolü üs¬
Oyn.: Rex Harrison, Rod tüne çevirdikleri dümenlerin
Risck, Cat herine Şerre, Guy Dışalıma firma: Fono Film
Taylor, Edward Albert göbeğinde bulunca kendini,
Grosso
1978
Fr. yapımı, 1982 "Şamatacılar”ın yeni bir ski yaptığı Avusturya’nın karlı
102 dakika Dışalıma firma: Yeni Tual
serüveni. Yaz tatili günlerin¬ Film yamaçlarından ayrılıp Berlin,
Dışalıma firma: Fono Film de Paris ve Saint-Trapez'de New York, Suudi Arabistan
geçen gönül serüvenleri. ÖLÜM AJANI ve İsrail’i de içine alan "terö-
Yönetmeni Girault’un ölü¬ Fransız eleştirmenlerinin hiç¬ (MİSTER DEATHMAN.) ristik” bir geziye çıkarıyor se¬
mü üzerine Tony Aboyantz ta¬ bir yeni pırıltı, özgün yan, üs¬ Yön.:Michael Moore yirciyi, ta sonunda dünyayı
rafından tamamlanan bu gül¬ telik iç mantık bulamadıkları Oyn: Stella Stevens.David kurtarana dek. Hızlı ama ol¬
dürü, ünlü'komik De Funös’- bir öykü. Ayrıca eşcinsellik de Broadnax, Brian dukça beylik (hatta bayat), ti¬
nin "jandarma” dizisini sür¬ bir güldürü öğesi olarak kul¬ O’shavghnessy, Arthur pik Amerikan işi bir “politik-
dürüyor. Bu kez kadınların lanılmış. serüven” filmi Ölüm Vuru¬
Dışalıma firma: UFM şu...
jandarma yazılmaları, daha
sonra da kaçırılmalarından ŞANGAY KATLİAMI ÖLÜME ÇEYREK VAR
doğan durumlar işleniyor. De (SHANGAİ MASSACRE) (MYSTERE) ÖRÜMCEK ADAM
Funes’yi sevenler için. Yön.: L. Tso Man Yön.: Carlo Vanzina DRAGONA KARŞI
Oyn.: Wang Hsiung Oyn.: Carole Bouquet, John (SPIDER MAN CONTRE
Hongkeng yapımı, 1982 Steiner, Gabrielle Tinti. DRAGON)
SÜPER JANDARMA Dışalıma firma: Özen Film İt. yapımı, 1981 ABD yapımı, 1982
MEYDAN OKUYOR Dışalıma firma: Saray Film Dışalıma firma: UFM
(LE GENDARME EN
BALLADE) ÖLÜM HÜKMÜ ÖZEL OKUL
Yön.: Jean Girault (DEATH SENTENCE) (PRIVATE SCHOOL)
Oyn.: Louis De Funes, Yön.: Witold Orzechovski Yön.: Noel Black
Michel Galabru. Oyn.: Doris Kunstman, Oyn.: Phoebe Cates, Sylvia
Fr. yapımı, 1983 Kristel
fVojchiec VYysocki, Jerzy
Dışalıma firma: Fono Film Bonczak, G. Kazimierz ABD yapımı, 1982
Konrad. Dışalıma firma: Film Pop
TARZAN
(GREYSTOKE: THE Polonya yapımı, 1982
SÜPER KARATECİLER 100 dakika

w
(36 SUPERKİDS) LEGEND OF TARZAN,
LORD OF THE APES) Dışalıma firma: Özen Film
Yön.: S.J.Fu
Oyn.: H. Y. Peng Yön.: Hugh Hudson
Hongkong yapımı, 1982 Oyn.: Christopher Lambert, Uzun yıllar sonra listelerde
Dışalıma firma: Özen Film Ralph Richardson, lan bir Polonya filmi... ikinci Dün¬
Holm. ya Savaşı sırasnda Nazi işga¬
İng. yapımı, 1984 line karşı bir dreniş öyküsü¬
130 dakika nü, macera kalıpları içinde UFKUN GÖZLERİ
Dışalıma firma: Saray Film' anlatan film, Doğu Avrupa (RAGEVVAR)

S
resmi sinemaanın silik bir ör¬ Yön.: Charles Ban d
Ateş Arabaları adlı filmi neği. Umarız bu önemsiz Oyn.: Richard Moll, Leslie
1982’de En İyi Film Oscar’ını filmle aralanan kapıdan Po¬ fYing, ABD yapımı, 1982
alan genç İngiliz yönetmen lonya sinemaanın seçkin ör¬ Dışalıma firma: Uzlar- Uluç
Hudson’un Tarzan’ı önceki nekleri de ülkemize gelir. Film
z
UÇ BİN YILINDA 23
(EXTERMİNATORS OF
THE YE AR 3000)
Yön.:Jules Harrison
Oyn.: Robert Jannunci,
Alicia Moro
ABD yapımı, 1982
Dışalıma Firma: Sunar
Film. ZAFER YUMRUĞU
(THOUGH ENOUGH)
Yön.: RichardFleischer
Oyn.: Warren Oates, Dennis

V
VAHŞİ ADA
Yaşıyorum

çının oğlu olduğu için, Miami


liman işçileri sendikası lideri¬
nin kaçırılması olayından so¬
rumlu tutuluveriyor. Bir kadın
YAŞIYORUM
(STAYING ALIVE)
Yön.: Sylvester Stailone
Quaid, Pam Grier, Carlene
Watkins, Stan Shaw.
ABD yapımı, 1983
107 dakika
Dışalıma firma: Özen Film

Oyn.: John Travolta, Dur durak tanınamadan,


(SAVAGE ISLAND-NATE gazeteci de (S. Field) FBİ’ın Cynthia Rodes, Frank . hemen hemen her türden film
AND HAYES) tezgahına gelip Gallagher'ı Stailone, Bee Gees, üreten, bir zamanların saygın
Yön.: Ferdinand Fairfax bu yolda suçlayan yazılar ya¬ ABD yapımı, 1983
Oyn.: Michael O’Keefe, yönetmeni Richard Fleischer
zıyor. Film, ABD toplumunda Dışalıma firma: Film Pop imzasını taşıyan Though
Max Hpipps, Tommy Lee güvenlik güçleri, basın ve
Jones, Jenny Seagrow. Enough-Zafer Yumruğu,
adalet mekanizmasındaki Rocky’lerle birlikte yönet¬
ABD yapımı, 1983 Rocky’nin tecimsel başarısın¬
yanlış işleyişler ve özellikle de menliğe soyman Sylvester
94 dakika dan oldukça esinlenildiği bes¬
basının (giderek TV’nin) bü¬ Stallone’nin geçen yıl çok iyi
Dışalıma firma: Özen Film belli, amatör boks üstüne ko¬
yük sorumluluğu üzerinde du¬ iş yapan filmi... Öykü bildik: tarılmış bir komedi-dram ka¬
ruyor. Ön plandaysa Pollack’- Tiyatroda yükselmek isteyen
VAHŞİ ADALET rışımı. Ayaklan havada senar¬
ın öbür.filmlerinde de olduğu genç sevdiği genç kızla ken¬
(STAR CHAMBER) yoya canlılık kazandırmaya
gibi, polisiye gerilim ve bir disine parlak br gelecek sağ¬
Yön.: Peter Hyams uğraşan yaşlı yönetmenin ça¬
duygusal ilişki var. Paul Nevv¬ layacak zengin kızın arasında
Oyn: Michael Douglas, Hal basını genç oyuncular da ol¬
man ve Sally Reld dengeli ve kalıyor. Dans bölümleri ve
Holbrook, Yaphet Kottos dukça destekliyorlar ama bo¬
başarılı oyunlarıyla iyi notlar Bee Gees’in müziği etkileyi-
Sharon Gless. şuna, çünkü film adına uygun
almışlar.
ABD yapımı, 1983 düşecek biçimde “yeterince
98 dakika sağlam” değil. Ölümünden
Dışalıma Firma: Özen Film. önce son rolünde (ya da son
1984/85 SİNEMA MEVSİMİNİN “selamında”) VVarren Oates
de var Zafer Yumruğu’nda.
VAHŞETTEN KAÇAN
ADAM GELİŞİM SİNEMA* YA GÖRE
(BLAST FlGHTER)
Yön.: Lamberto Bava EN İYİ 30 FİLMİ ZENGİN VE SEFİL
İt. Yapımı 1983 (TRADİNG PLACES)
AYRI ODALAR- Nötre Histoire/B.Blier Yön.: John Landis
Dışalıma firma: UFM
■BİR ZAMANLAR AMERİKA’DA- Önce Upon A Time İn Ame¬ Oyn.: Dan Aykroyd, Eddie
rica/S. Leone
Murphy, Ralph Bellamy,
BULUNDUĞUMUZ YOL- The Way We Were/S. Pollack Denholm Elliot, Jamie Lee
ÇILGIN DÜNYA- 1941/S.Spielberg
Curtis.
DÜNYANIN KADERİ-The China Syndrome/J.Bridges

y
ABD yapımı, 1983
FURYO- Merry Christmas Mr. Lavvrence/N.Oşima 106 dakika
GANSTERLER KULÜBÜ- The Cotton Clup/F. Coppola Dışalıma firma: Özen Film
GECELERİN KADINI- Frances/G. Clifford
GÜÇLÜ VE SERT- Osterman Weekend/S. Peckinpah
İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN- The Thing/J. Carpenter Çılgınlar Okulu, Cazcı
JEDİ'NİN DÖNÜŞÜ- The Return Of Jedi/R. Marquand Kardeşler, Kırt Adam Lond¬
YANLIŞ KARAR KAPALI İLİŞKİLER- Close Encounters Of The Third Kind/S. ra’da adlı filmlerini geçtiğimiz
(ABSENCE OF MALİCE) Spielberg
yıllarda izlediğimiz genç Ame¬
Yön.: Sydney Pollack KAYIP- The Missing/C. Gavras
48 SAAT- 48 Hours/W. Hill rikan yönetmen John Landis’-
Oyn.: Paul Newman, Sally
in geçen yılın en iyi üçüncü
Field, Bob Balaban, Melinda KORKUNÇ ŞÜPHE- Garde A Vue/C. Miller
KRALLAR ÇARPIŞIYOR- Excalibur/J. Boorman hasılatını sağlayan filmi... Gül¬
Dillon, Luther Adler.
ABD yapımı, 1981 MAHŞERİN FEDAİSİ- Blade Runner/R. Scott dürü sinemasında şimdiden
117 dakika MANKEN- American Gigolo/P. Schrader kendine önemi bir yer yapan
Dışalıma firma: UFM MAVİ YILDIRIM- The Blue Thunder/J. Badham Landis, iki uyanık kafadarın
METROPOLİS/F. Lang büyük patronların gözüne gir¬
PARİS, TEXAS/ W. VVenders me çabaları üzerinde, Ameri¬
Pollack’tan bu mevsim iz¬ PENCEREDEKİ KADIN- La Femme D’a Cote/F. Truffaut kan ekonomik sistemini, in¬
leyeceğimiz ikinci film (öbürü SERPİCO/S. Pollack sanların köşeyi dönme tutku¬
Bulunduğumuz Yol) olan SINIR- The Border/T. Richardson larını gırgıra alıyor. Güldürü
Yanlış Karar, yönetmenin da¬ SİYAM BALIĞI- Rumble Fish/F. Coppola sinemasının geleneksel bi¬
ha önceki yaptları Atları da SOKAKLARIN KANUNU- La Balance/B. Svvaim çimlerini yeniden canlandıran
Vururlar ve Akbaba’nın Üç SON METRO- Le Dernier Metro/F. Truffaut filmde Cazcı Kardeşler’den
Günü gibi toplumsal eleştiri TARZAN- Greystoke, The Legend Of Tarzan, Lord Of The tanıdığımız Dan Aykroyd, Ed¬
dozu yüksek bir çalışma. Baş- Apes/H. Hudson
die Murphy ve korku filmleriy¬
kahraman Michael Gallegher YANLIŞ KARAR- Absence Of Maiice/S. Pollack
le ünlenen Jamie Lee Curtis
ZENGİN VE SEFİL- The Trading Places/J. Landis
(P. Nevvman), eski bir kaçak¬ üstün bir oyun veriyor.
24 Günümüz Amerikan Sineması üzerine notlar:

İmparatorluk
(Lucas’la; Spielberg’le)
yeniden saldırıyor
ALTINSAY

970’lerin başlarında, ABD’- görkemli mekanlarla dikkati çekiyprdu. Ya¬


nin saygın araştırma kuruluşla¬ ni ne kadar çok para yatırılırsa, film de o
rı bile on yıl içinde sinema sa¬ kadar görkemli oluyordu. Bugünün üstün
lonlarının büyük çoğunluğunun yapımları ise özellikle elektronik ilminin son
kapanacağı öngörüsünde bulu¬ harikalarının sinemaya uyarlanmasının
nuyorlardı. Sinema, TV ve video karşısın¬ ürünleri olarak öne çıkıyor. Şimdi teknolo¬
da dayanamayacak ve varlık-yokluk nok¬ ji, uçsuz bucaksız fantazyanın keşfedilme¬
tasına gelecekti... Oysa öngörülenlerin tam miş köşelerini sinema izleyicisinin gözleri
tersi gerçekleşti. İzleyici sayısında bir mik¬ önüne sermek için kullanılıyor; elektronik
tar azalma olmasına karşın sinema tarihi¬ olarak kumanda edilen robotlar, akla ha¬
nin en büyük hasılatları bu dönemde, hem yale gelmedik yaratıklar, canavarlar, ışın kı¬
de arka arkaya, elde edilmeye başlandı. lıçları, laser tabancaları, eriyen insanlar,
Enflasyon da dikkate alınarak yapılacak bir başkalaşımlar, vs., vs....
“Bütün Zamanların En Çok İş Yapan On Coppola ile Lucas’ın ünlü Zoetrope stüd¬
Filmi” listesinde, yapım yılları 1972 ile 1983 yosu ile kendine uygun bir kuruma kavu¬
arasında olan yedi film yer alıyor. Nominal şan ve nihayet Lucasfilm’le fabrikasyon
değerlere göre, 1983 sonu itibariyle yapı¬ üretime geçirilen bu yeni film teknolojisi,
lan listede ise 1972 öncesi çevrilmiş film Hollyvvood’un en eski ve tutucu stüdyola¬
yok. Bu ikinci listedeki ilk altı filmin altın¬ rını bile sarmış durumda. Gelişme yasası
da yapımcı ya da yönetmen olarak iki si¬ gereği, yeni teknolojinin dışında kalarak
nemacının imzası var: George Lucas ve ayakta kalmak olanaksız.
Steven Spielberg. (İkilinin bu yıl içinde gös¬ Son dönem Amerikan sinemasına dam¬
terime çıkan Indiana Jones And The gasını vuran genç yönetmenler Spielberg’-
Temple Of Doom’u (1984) de, şimdiden in, Lucas’ın, Carpenter’in, Scott’unve bir
listenin üst basamaklarına hızla tırmanı¬ yönüyle de Scorsese, Schrader ve Landis’-
yor.) in yapıtlarının ortak özelliği olan bu yeni
Bir filmin gişe geliri ile sinemasal niteli¬ teknik, gelişmiş bir mühendislik yetisi ka¬
ği ve değeri arasında her zaman doğru dar fantazyanın ufuklarını genişletecek bir
orantı yok kuşkusuz. Hatta, genel olarak düşlem gücü de gerektiriyor.
ters bir orantının bulunduğu söylenebilir; Bu teknoloji aşısıyla genç yönetmenle¬
yerleşik ölçü ve değerlerle uyuşmayan ya¬ rin, -kimi filmlerde teknolojiyi, teknoloji ve
pıtların gösterime çıkar çıkmaz milyonlar¬ endüstri karşıtı bir bağlamda kullansalar bi¬
ca izleyici toplaması olanaksızdır çünkü... le- ancak sinema salonunda elde edilebi¬
Ne olursa olsun, sinemanın iflasının bek¬ lecek (ya da yaşanabilecek) yeni bir me-
lendiği bir dönemde, milyonları sinema sa¬ dia (iletişim ortamı) gerçekleştirdiklerini
lonlarına çekmek gibi, ticari çevrelerce belirtmek gerek. Aynı etkiyi, TV’nin sınırlı
“mucize” ölçüleriyle değerlendirilen bir ekranında ve derinliksiz, ayrıntısız elektro¬
olayı gerçekleştirmek kolay iş değil. Yok nik görüntüleriyle sürekli dış karışmalara
sayılmayacak, küçümsenmeyecek ya da açık seyir ortamında alamayan izleyici de
düz ve şematik değerlendirmelerle geçiş¬ beklenildiği gibi sinemadan uzaklaşmıyor,
tirilmeyecek bir gelişme bu. aksine sinema salonlarını yeniden doldur¬
maya başlıyor.
TEKNOLOJİ AŞISI Amerikan sineması hakkında genel de¬
ğerlendirmelerimizi şimdilik bir yana bıra¬
Büyük hasılatların sırlarından en göze kırsak ve kapitalizmin bunalımı ile sinema¬
batanı, bu hasılatları sağlayan filmlerin çok nın bunalımı arasında düz, bire bir özdeş¬
gelişmiş bir teknolojinin ürünü olmaları... likler kurmaktan kaçınırsak, yalnız ABD si¬
Eskinin Ben-Hur, Kleopatra gibi üstün ya¬ nemasını değil, dünya sinemasını da ayak¬
pımları, kullanılan çok sayıda figüranla, ta tutan bir gelişme bu. Çünkü Amerikan
sineması dünyasinema pazarına egemen yoksun oluşu ve çoğu çizgi-roman kahra¬ 25
olduğu sürece, oradaki bir gelişme tüm ül¬ manlarının TV dizilerinin yapılması yüzün¬
keleri az ya da çok etkiliyor kaçınılmaz ola¬ den “comics” gittikçe popülaritesini yitir¬
rak... Tüm olumsuz koşullara karşın son yıl¬ mekteydi.
larda ülkemizde de sinemaya ilginin biraz İşte bu aşamada genç yönetmenler,
canlanmasında, Amerikan sinemasındaki özellikle Spielberg’le Lucas ortaya çıkıp,
canlanmanın bir payı yok mu acaba? “comics” geleneğini TV’nin ikinci sınıf di¬
zilerinden kurtardılar ve on yıl öncesine dek
“COMİCS” GELENEĞİNDE ancak çizgiyle somutlanabilen fantezileri,
RESTORASYON yarattıkları görsel efektlerle sinema perdesi
üzerine düşürdüler.
Henüz özgün bir estetik yaratmamışsa Şimdi Lucas’ı ve Spielberg’i ötekilerin¬
da genç yönetmenlerin teknoloji aşısı şim¬ den ayırıp, bu iki sinemacının filmlerine da¬
dilik sinemayı ayakta tutmuş gibi. Ne var ha yakından bakalım. Görülecektir ki, bu
ki, Amerikan Sinemasındaki her gelişme filmlerle “comics” arasında şaşılası bir ya¬
gibi kötü tarafından işleyen yani gündeme pı ve stil benzerliği vardır.
çetrefil ikilemler getiren birgelişme bu. İki¬ Lucas’ın sinemasının tüm özellikleriyle
lemin olumsuz yanı da Amerikan çizgi- ortaya serildiği Yıldız Savaşları dizisini ala¬
roman (comics) kültürünün gelişmiş gör¬ lım. Burada, yeni teknolojinin ürünü görsel
sel teknoloji ile sinemada yeniden üretilme¬ efektlerle fanteziler daha ileri ve karmaşık
si oluşturuluyor. bir zaman ve mekanın kuruluşu yönünde
Her türlü düş ürününü ve fantaziyi can¬ kullanılmazlar. Böylece*izleyicinin düşle¬
landırma olanağı tanıyan yapısıyla yüzyılın mini genişletip, onu, bugünüyle ve dünya¬
en yaygın görsel media’lanndan biridir sıyla, şu ya da bu yönde, hesaplaşmaya
çizgi-roman. Düz ve sık sık tekrarlanan iten bir işlev görmezler. Tüm teknoloji as¬
sürpriz-merak-sürpriz dokusuyla da her lında bugünün, hatta bugünden de geriye
yaştan ve ulustan insanın ilgisini çeken gidip eski çağların, mekanlarını ve nesne¬
yaygın, uluslararası bir mediadır ayrıca. Sü¬ lerini uzay çağına basit bir biçimde uyarla¬
rekli olma zorunluluğu, “comics” kahra¬ mak için kullanılır. Bildik ve tanıdık bir dün¬
LUCAS’IN YILDIZ
manlarını gittikçe belirgin bir biçimde öne ya, basit ve düz bir biçimde yeni teknolo¬ SAVAŞLARI: Çizgi
çıkartıp yalnızlaştırarak bu anlatım aracına jiyle sıvanmış, cilalanmıştır. Örneğin, Yıl¬ romanların temel
koyu bir heroik özellik verir. Toplumsal ya¬ dız Savaşlarındaki ışın kılıçları ilginç bir kalıp ve biçimleri,
fantastik tasarımdır, ama bu, hasımlarının gelişmiş görsel
nıyla da “comics”, genel anlamda Ameri¬
kılıçla dövüşmesi olayının basit bir uyarla¬ efektlerle ve
kan yaşam tarzının vazgeçilmez bir parça¬ maketlerle yeniden
sıdır ve çağımız egemen Amerikan ideolo¬ masıdır esasında. Yani dövüşme olayı, yi¬ kuruluyor. Gözalıcı
jisinin en temel ve üretim araçlarından bi¬ ne şövalyece bir uslup içindedir, değişen bir teknolojik cilanın
rini oluşturur. Ancak, yine varlığını sürdür¬ sadece biçim olmuştur.İmparator’da dev altında gerici
mesine karşın, derinlikten ve hareketten uzay çağı savaş makineleri, yepyeni biçim- temalar...
26 lerde değil de insan biçimindedirler; han¬ dıklarını gösterir. Skywalker’ın ekibinde
tal hantal iki ayakları üzerinde yürürler ve C3PO,R2 gibi robotlar vardır. Indiana’nın
ancak kovboyvari bir hareketle bacakları¬ yanında ise her macerada değişen bir sev¬
na halat dolanarak altedilebilirler. Fante¬ gili olur. Kahramanlarımızın olaylara karış¬
zilerin öz olarak yeni bir çağın ve yaşam ması, politik ya da toplumsal nedenlerden
biçiminin parçaları olmayıp yaşanmış ve ötürü değildir. James Bond gibi görev ge¬
yaşanan basit dış gerçekliğin uyarlamala¬ reği burunlarını belaya sokmazlar. Ya bir
rı oluşu, yani fantazya ile basi* naif bir ger¬ büyükleri istemiştir bunu onlardan (Yıldız
çekliğin birarada gidişi, özellikle Lucas’ın Savaşlarında) ya da sevdikleri kadın neden
“comics” geleneğinden devraldığı en be¬ olmuştur. Zaten birkaç macera sonra olay¬
lirgin öğedir. lara karışma nedenleri ortadan kalkar; on¬
Kaldı ki, bu basit biçimde uyarlanan dış lar üstün insanlardır, kahramandır, işleri de
gerçeklik ve biçimler de yaşamın kendisi¬ kahramanlık yapmaktır. Böylece heroism,
nin birikimi değil, çizgi romanların oluştur¬ sorgulanamaz biçimde kendini sürekli güç¬
duğu yapay dünyadır; “çizgi romanlarda¬ lendirir.
GİŞE BÜYÜKLERİ ki gibi”, “filmlerdeki gibi” dediğimiz şey¬
Yıldız Savaşları ve Indiana Jones dizi¬
dir. Böylece Yıldız Savaşları iki katlı bir ya¬
Variety dergisinin bu lerinde çizgi-roman geleneğini sürdüren bir
nılsamaya uğratır izleyiciyi. Bir uzay çağı
yılbaşında açıkladığı, öteki özelliği, filmlerin kendi içinde bütün¬
bütün zamanların en gerçekliği yerine, geride kalmış bir dünyayı
lüklü bir dramatik yapıdan yoksun oluşla¬
iyi iş yapan on beş fil¬ ve yaşam biçimini getirir perdeye, aslında
rı, çok sayıda olayın, çatışmanın, tehlike¬
mi şöyle: (MS- mil¬ bu dünyada yaşanmış gerçekliği değil, bu
yon dolar) nin, kovalamacanın, yani genel deyimle
çağa ilişkin olarak çizgi-romanların oluştur¬
“action”un arkaarkayadizilmesinden oluş¬
duğu yapay gerçekliği içermektedir. Günü¬
1- E.T (S.Spielberg) malarıdır. Bu nedenledir ki, tek tek her fil¬
müz Amerikan sineması üzerine ilginç
1982: 210 M $ min sonu ve başı önemini yitirir. Bu neden¬
ipuçları içeren American Film Now adlı ki¬
2- Star Wars/ Yıldız ledir ki, dizinin ilk filmi olmasına karşın Ha¬
tabında James Monaco’nun dediği gibi,
Savaşlan (G.Lucas) zine Avcıları’nın başındaki Güney Ameri¬
1977: 193,5 MS Lucas’ın filmleri bir Hollyvvood teknikleri ka-
ka bölümü, sanki bir önceki maceranın
3- Retum Of The Je- taloğu gibidir, ama biraz yaşlı olanlar için
özetidir. Aynı filmde Indiana Jones’un
di/ Jedi’nin Dönüşü bu katalogda yeni bir şey yoktur.
Amazon ormanlarından Himalayaların te¬
(Yön: R.Marguand, “Comics”in yapısını belirleyen bir öteki
Yap: G.Lucas) 1983: pelerine, oradan Mısır piramitlerine kadar
zıtlık, romanların tek bir macerayla sınırlı
165 MS olmadık yerlerde dolaşması yine bu “acti-
kalmayıp maceralar boyu sürüp gitmeleri,
4- The Empire Strikes ton” gereksiniminin sonucudur. Sonuçta
öte yandan ise dört beş karelik küçük ku¬
Back/ İmparator ise, filmdeki tüm fanteziler ve gösterişli çe¬
şaklar ya da bir iki dergi sayfası biçiminde
(Yön: I.Kershner, Yap: kimler izleyicinin düş dünyasını belli bir yö¬
kesintili olarak yayınlanmalarıdır. Sürekli¬
G.Lucas) 1980: 141,5 ne itme gibi bir amaç taşımaktan çok, iz¬
MS lik öğesi, romanın kahramanını tüm öteki¬
leyiciyi şaşkına çevirecek bir görsel teknik¬
5- Jaws (S.Spielberg) lerden ve yaşadığı mekandan kopartıp,
ler şovuna dönüşür.
1975: 133,5 MS ölümsüz bir üstün-insan konumuna yüksel¬
6- Raiders Of The tir. Kimi kez kahramana birkaç adamı eş¬ Genç Amerikan yönetmenlerin filmleri ile
Lost Ark / Kutsal Ha¬ lik eder ancak ve bazen de iflah olmaz düş¬ “comics” geleneği arasındaki yapısal ben¬
zine Avcıları (Yön: manı... Mekanlar değişir, maceralar deği¬ zerlikler kurmayı biraz daha ileri götürür¬
S.Spielberg, Yap: şir, bunlar değişmez. Ote yandan seriallik
G.Lucas) 1981:116 MS sek, her ikisinin kullandığı görüntü ölçek¬
de kahramanın hiçbir şeye angaje olmayan leri arasında da bir koşutluk buluruz. Çizgi-
7- Grease (R.Kleiser)
1978: 96 MS üstün insan yanını (tanrısallığını) sürekli romanda karenin sınırlılığı yüzünden çok
8- Tootsie (S.Pollack) vurgular, mitoslaştırır onu. “Comics”in ke- genel panoramik görüntülerle, tekdüze ola¬
1983: 94,6 MS sintililiği ise yüksek bir olay ve gerilim yo¬ cağı için arka arkaya tekrarlanan yakın de¬
9- The Exorcist/ Şey¬ ğunluğuna sokar romanı; her kuşak, her tay görüntülere rastlanmaz. Üzerinde dur¬
tan (W.Friedkin) 1973: sayfa bir olaycık, bir hareket (action) içer¬ duğumuz filmlerde kullanılan çekim ölçek¬
89 MS meli ve ilgiyi ertesi güne ya da haftaya ka¬ lerinin incelenmesi bu bakımdan da ilginç
10- The Godfather/
dar ayakta tutacak bir gerilim (suspense) ipuçları verecek niteliktedir.
Baba (F.Coppola)
karesiyle bitmelidir. Bu, “sürpriz olay- Özetlersek, stil ve yapı bakımından in¬
1972: 86 MS
merak-sürpriz olay” dokusu, kahramanımı¬ celendiğinde, günümüz Amerikan sinema¬
11- Close Encounters
Of The Third Kind/ zı bir ülkeden ötekine, bir gezegenden di¬ sının özellikle Yıldız Savaşları ve İndiana
Kapalı İlişkiler (S.Spi¬ ğerine sürüklerken, bir yandan izleyicinin Jones türünden filmleri, heroismi yücelten,
elberg) 198Ö: 83,5 MS yolculuk özlemi doyurulur bir yandan da izleyicinin düş gücünü bugünüyle ve dün¬
12- Superman (R.Don- öykü gittikçe uluslararasılaşır. Bu dokunun yasıyla hesaplaşma yönünde kurcalamak
ner) 1978: 83 MS daha üst ve geniş düzeyde tekrarı da, kah¬ yerine onu şaşırtmaktan başka bir amaç ta¬
13- Sound Of Music/ ramanımızın tek tek maceralardan oluşan şımayan bir fanteziler, görsel atraksiyon
Neşeli Günler (R. Wise) sonu gelmez serüvenini oluşturur. şovudur. Bu filmlere bir köken bulmak ge¬
1965: 80 MS
Be aldığımız filmlerdeki kahramanları¬ rekirse, bu kökenin “comics” geleneği ol¬
14- The Sting/ Belalılar
(G.R.Hill) 1973: 79,5 mız Luke Skyvvalker ve Indiana Jones - duğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu
MS da yaşadıkları zaman ve mekandan bağım¬ bakımdan E.T., gazetedeki Buck Rogers
15- Göne With The sız üstün insanlardır. Skyvvalker’in makine çizgi romanını Elliot’a gösterip
Wind/ Rüzgar Gibi meraklısı, Indiana’nın da arkeolog olması, “Evim.^evim..” derken yanılmamaktadır.
Geçti (V.Fleming) bilimle gücü şahıslarında birleştirmelerinin Gökten değil, çizgi romanlardan gelmiştir
I 1939: 77 MS yanı sıra hiçbir yere ve şeye angaje olma¬ çünkü o.
rın sürekli vurgulanmasına ideolojik özü¬ 27
SPIELBERG'İN LUCAS’TAN FARKI ne kavuşur. Bu öge İmparator’da işin içi¬
ne Doğu felsefesine anıştırmalar da katı¬
Genç yönetmenlerin filmleri ile “comics” larak iyice mistifike edilir. Fiziksel bakım¬
geleneği arasındaki benzerlikler üzerinde dan güçsüzlüğün simgesi olan Jedi rahi¬
daha fazla durmak, konuyu basitleştirip, bi imanıyla, tüm güçlere, yaşama bile, hük¬
daraltacak herhalde. Kuşkusuz bu filmler, meden bir güce sahip olur. Politik düzlem¬
özellikle tematik düzlemde yenilikler içeri¬ de ise Yıldız Savaşları, soğuk savaşın ka¬
yorlar. Bu yeniliklerin ne ölçüde restoras¬ ba kalıplarını tekrarlar; düşman tek tip giy¬
yon ve-genellikle abartmalı bir tanımlama sili insanlarıyla karşı bloktur, İngiliz İngiliz¬
olarak kullanisada-ne ölçüde rönesans ni¬ cesiyle mekanik bir biçimde konuşurlar,
teliği taşıdığım, Spielberg ile Lucas arasın¬ amaçları ise istila, hep istiladır. Buna kar¬
daki, niteliksel olduğunu düşündüğümüz, şılık soylu şövalyemiz, başka nedenlerle de
farkları ele alarak belirlemeye çalışacağız. olsa demokrasiyi kurtarır. Ama, Ü.Oskay’ın
Ülkemizde gösterilen filmleri esas alırsak, Çağdaş Fantazya adlı kitabında çok yerin¬
Lucas’ın sinemasının tipik ürünleri Yıldız de belirlediği gibi en fazlası meşruti bir mo¬
Savaşları ile -yalnızca yapımcılığını yapmış narşidir bu demokrasi..
olmasına karşın- İmparator ve Kutsal Ha¬ Hazine Avcıları da doğrudan doğruya
zine Avcıları, Spielberg’in sinemasının ti¬ Tevrattan türemiş dinsel bir tema üzerin¬
pik ürünleri ise Jaws ve E.T.’dir kanımız¬ de odaklanır. Olağanüstü güçlerin gizlen¬
ca. (Spielbeıg, yöoetmenliğini yapmış ol¬ diği sandık kötülerinin elinde bir yıkım ara¬
masına karşın, Hazine Avcıları’nı Lucas’- cına dönüşecektir. Üstün kahramanımız
ın filmi sayıyor.) aklını ve pazusunu kullanarak bunun önü¬
Lucas, ışın kılıçları, uzay atları gibi nes¬ ne geçer. Güç ve zenginliğin ABD’nin gü¬
neler düzeyinde bir uzay ortaçağı kurmaz vencesi altına alınmasıyla barış da-güven
sadece. Tipleri, insan ilişkileri ve toplum altına alınır. Bu arada Güney Amerikasıy-
yapısı açısından da geçmiş bir sistemi te¬ la, Asyasıyla, Afrikasıyla tüm dünya üstün
mel alır. Alec Guinnes’in Yıldız Savaşları Amerikalının barış çabasına birer fon, bi¬
dizisinde oynadığı Ben Kenobi sanki soy¬ rer figüran deposu oluşturur. Amerikan jan¬
luluğun tüm özelliklerini kendinde topla¬ darmalığında bir dünya barışının, “Pax Kutsal Hazine
mıştır. Skyvvalker, korkusuz ama büyük¬ Americana”nın katıksız bir savunusudur Avcıları, İkinci
lerine ve prensesine sadık soylu bir "şö- bu. Bu nedenle, Hazine Avcıları’m, İkinci Dünya Savaşından
valye”dir. Bu ortaçağ (feodalizmin doğal¬ sonra resmi
Dünya Savaşı’ndan sonra resmi Amerikan
cı yanıyla birleştirilmiş bir köleci Roma de¬ Amerikan ideolojisini
ideoloji ve siyasetini yaymak amacıyla ya¬ ve siyasetini yaymak
mokrasisi demek belki daha doğru olacak¬ pılan “Republic” filmlerine benzetirken amacıyla yapılan
tır) atmosferi, bütün teknik gösterilere kar¬ Spielberg hiç da yanılmamaktadır. Republic filmlerine
şın, irade, inanç gibi metafizik kavramla¬ Lucas, çizgi roman geleneğine gerici benzetilir.
28 FİLMLERİ: idealist (bazı öğeleriyle de faşist) bir öz ka¬ berg, evdeki elektronik aletleri parçalatıp
tarken, Spielbeıg tersine genel bir hüma¬ E.T.’ye haberleşme aracı yaptırarak, tek¬
1963 FireUght (8 mm, noloji üzerinde insanın etkinliğine dikkat
nist öz katma çabasındadır Javvs’da tüm
120 dakika)
dehşetliliğine karşın köpekbalığı kimi yer¬ çeker.
1969Amblin ’ (35 mm,
24 dakika) de Moby Dick’i anımsatır. Balıkçı rolündeki Lucas’ın temel elemanı hareket, “acti-
1969-70 Night Goller, Robert Shaw dışında, polisi oynayaa Roy on”dur. Spielberg ise, beklenmeyen ola¬
Columbo, Owen Mars- Schader ile bilim adamını oynayan Richard yın gerçekleşmesi olan “sürpriz”in tersi¬
hall, Marcus Welbv ni, beklenen olayın bir türiü gerçekleşme¬
Dreyfuss sorunu bir av değil, bir tehlikenin
M.D., The Name Of mesi demek olan “suspens”i yeğleyerek
önlenmesi olarak görürler. Ayrıca film, in¬
The Game ve Psychiat-
san yaşamı ile ekonomik çıkarların çatış¬ Hitchock geleneğini sürdürür. E.T.’yi ilk ya¬
rist gibi TV dizilerirı-
den bölümler ması gibi yan toplumsal temalar da içerir. rım saat boyunca süliet olarak gösterir, pla¬
1971 Something Evil E.T.’de ise bu genel hümanist tema açık¬ jın en kalabalık olduğu sırada canavar kö¬
(TV filmi) lamaya gerek bıraktırmayacak bir biçimde pekbalığı bir türlü ortaya çıkmaz, vs... (Yıl¬
Duel- Bela (TV dız Savaşları’nda pek rastlanmayan ama
filmi, ABD dışında si¬ öne çıkar.
Lucas’ın filmlerindeki mistik havaya kar¬ Hazine Avcılan’nda, özellikle yılanlı bö¬
nema filmi olarak gös¬
terildi) şılık Spielberg’in filmlerinde yumuşak bir lümde, ustaca gerçekleştirilen gerilimi yi¬
1972 Savage (TVfilmi) hiciv dokusu bulunur. Hazine Avcıları’nda- ne Spielberg’e maletmek doğru olacaktır.)
1974 Sugarland ki, kimi yerde macera filminin temel biçim¬ Kendini oyuncakçı sayan Lucas, çaba¬
Express lerini hafif hafif gırgıra alan bölümlerle,
1975 Jaws - Denizin sını ilgi çekecek oyuncaklar üzerinde yo¬
Dişleri kutsal sandığı ABD’nin dünyanın dört bir ğunlaştırır. (Zaten sonunda Lucasfilm,
1978 Clouse Encoun- yanından topladığı ıvır zıvır arasında gös¬ elektronik oyunlar üreten bir fabrikaya dö¬
ters Of The Third Kind teren o ilginç son bölümü Spielberg'in fil¬ nüştü.) Spielberg ise yaşamı yeğler; fan-
- Üçüncü Türden Ya¬ me katkıları olarak saymak yerinde olacak¬ tazyayı yaşanılan gerçeklikle eklemleştire-
kınlaşmalar tır. (Yıldız Savaşlarında böyle bir yumu¬ rek izleyicinin düş gücünde yeni ufuklar aç¬
1979 1941 - Çılgın
Dünya şaklık yoktur. Hazine Avaları’nı büyükler maya çalışır. Işık üzerinde kılı kırk yaran bir
1980 Close Encoımters için de etkileyici kılan belki de hicivdir.) çalışmayla dost uzaylı fantezisini, bir Ame¬
Of The Third Kind - Lucas’ın üstün kahramanlarına karşılık, rikan banliyösü gerçekliğine indirir. Müs¬
Üçüncü Türden Yakın¬ Spielberg’in Javvs’daki sarsak bilim ada¬ takil evi ve geniş bahçesiyle Amerikan or¬
laşmalar / Kapalı İliş¬ mı, yorgun ürkek polisi ve herkesle kavgalı ta sınıfının özgürlük yanılsamasının temel
kiler (Yeni baskı)
balıkçısı bir tür anti-kahraman konumunda mekanı ve Amerikan orta sınıf yaşam biçi¬
1981 The Raiders Of
The Lost Ark- Kayıp sıradan insanlardır. Yetişkinlerinin belden minin temel öğesidir banliyö (suburb)...
Hazine Avcıları yukarısının filmin sonuna dek gösterilme¬ Spielberg, tutkunu olduğu bu banliyö at¬
1982E.T., TheExtra- diği E.T.’nın kahramanları ise çocuklardır. mosferini tüm gerçekliğiyle yaratırken (ya¬
Terrestrial- E. T. Lucas’ın kahramanları pazularıyla ve zeka¬ pımcılığını yaptığı Kötü ruh/Poltergeist -
1984- Indiana Jones larıyla öne çıkan erkeklik simgeleridir. Gü¬
And The Temple Of taki nefis banliyö parodisini de hatırlayın),
nah simgesi kadına yaklaşmazlar. Indiana yalnız arka bahçeye inecek bir uzaylı öz¬
Doom - Indiana Jones
Ve Lanetli Tapmak Jones dünyayı kurtardıktan sonra sevgili¬ lemi değil, bir arka bahçeli ev özlemi, Ame¬
sinin yanında sızıp kalır. (Spielberg’in bu rikan yaşam tarzına bir özlem yayar.
sahneye “gene mi?’ dedirtircesine bir alay Ama genel bir çerçevede bakarsak, Spi¬
kattığını belirtelim.) Buna karşılık Spiel¬ elberg’in katkı olarak tanımlanabilecek bu
berg’in tipleri sorunlarıyla, sevinç ve sev¬ özellikleri pek öyle çok yeni şeyler değil¬
gileriyle daha insanidir. dir. Aksine, kaba, basit ve naif bir nitelik
Lucas, mekanik ve elektronik aletler şo¬ taşırlar. James Monaco’nun American
vu yaparken, bisikletleri uçurtarak, Spiel- Film Now’da belirttiği gibi, Spielberg ve
kuşağı gözlerini sinemaya açmış, yaşamı
sinemada tanımışlardır. Bu nedenle gerçek
yaşam kavrayışları yetersiz ve hamdır.
Ama, özellikle Spielberg’in sinemasal kav¬
LUCAS, LUCAS’I ANLATIYOR rayışı ve sezgisi çok güçlüdür. Bu onu ki¬
milerinin dediği gibi bir Orson VVells bir An-
"Harekete, maceraya^- kovalamaca sahnelerine, patlayan, havaya uçan lonioni düzeyine çıkarmasa da, fantazya-
şeylere bayılırm. Bilimkurgu, çizgi roman gibi şeyler konusunda çok güçlü gerçeklik birliği ve zıtlığı gibi temel bir es¬
sezgilerim ve iğim var. Bazı arkadaşlarım sanata ve Fellini ya da Orson tetik sorunsal üzerine ilginç ipuçları orta¬
Welles gibi görülmeye meraldi. Hiç böyle bir sorunum olmadı benim. Film
ya atmaktan alıkoyamaz. Bir rönesanstan
yapmayı seviyorum, işte o kadar... George Cukor’Ia birlikte bir sinema
ve gerçek bir yenilenmeden söz edilecek¬
açık oturumuna katılmıştım. Cukor, herkesin bize "filmci" dediğini be¬
lirtip, "ben filmci değilim. Filmci oyuncakçı gibi bir şeydir. Ben yönet¬ se, kanımızca genç Amerikan sinemacıla¬
menim” diye karşı çıkmıştı... "İyi o zaman, ben filmciyim. Oyuncakçı rının ve özellikle Spielberg’in bu yönü üze¬
kanı var bende. Filmci olsaydım, oyuncakçı olurdum. Hareket eden şey¬ rinde durulmalıdır.
lere ve bunları kendim yapmaya bayılıyorum. Gerekli aletleri verin ye¬
ter, oturup oyuncak yapayım. Yaptığım filmin şurasıyla burasıyla oyna¬ TRUFFAUT’UN SPİELBERG’İN
yıp durabilirim sonsuza dek. Büyük bir film olacakmış ya da rezil bir FİLMİNDE İŞİ NE?
şey çıkacakmış, bir sanat eseri yaratmışım ya da boktan bir şey yapmı¬
şım... kafayı takmam buna.”
Spielberg’in, sinemasının en özgün ve
("George Lucas: The Stinky Kid Hits TheBig Time”, Film Quarterly,
Spring 1974) tipik ürünü sayılan Close Encounters Of
Çeviri: l.A. The Third Kind’mı, ilk dönem filmlerinden
1941'ini; George Lucas’ın yapımcılığını
yaptığı, Yıldız Savaşları’nın üçüncü bölü¬ Genel açıdan baktığımızda da, eğer
mü Return Of The Jedi’ı; Paul Schrader’in Amerikan sinemasına alternatif yaratma gi¬
American Gigolo’sunun; Ridley Scott’un bi bir sorun varsa (yoktur belki de), önce¬
tipikfilmi Blade Runner’ı George Miller’in likle insanın hasmını ve hasmının silahla¬
ilk Mad Max’ini; John Landis’in Trading rını tanıması gerek.
Place’sini bu yıl izleyeceğiz. Bu genç yö¬
netmenlerin yeni ürünleri ve tabii bunların Daha pragmatik düşünürsek, en baya¬
ikinci üçüncü dereceden kopyaları perde¬ ğısından bile olsa son dönem Amerikan si¬
lerimizi daha birkaç yıl işgal edeceğe ben¬ nemasında alabildiğine üretilen fanteziler,
ziyor. Amerikan film imparatorluğu can kaba maddeci ve mekanik düşünmeye ko¬
havliyle büyük bir karşı saldırıya geçmiş gi¬ şullanmış kafalarımıza, gündelik sınırlama¬
bi. Bu olgunun üzerinde defalarca durmak larla daralmış düş gücümüze ilaç gibi ge¬
gerek. liyor.
Herşeyden önce, sinemaya yapılan tek¬ Koskoca Truffaut kalkıp Spielberg’in fil¬
nolojik aşı tüm olumsuzlara karşın yararlı minde neden oynuyor ve büyük Antonioni
bir şey. Yeni anlatım olanakları ve yeni es¬ yetmiş yaşından sonra kafayı elektronik
tetik şekillenmeler için zemin yaratıyor. olanakların sinemada kullanımına neden

SPIELBERG SİNEMASINI ANLATIYOR

‘ ‘Sinemada hiçbir şey, öyle kafanızda şimşek çakar gibi birdenbire doğ¬
maz. Resimde olsun, mimaride olsun, sinemada, tiyatroda ya da edebi¬
yatta olsun, yaratıcı insanlar, önceki anı ve deneyimlerinin ürünüdürler.
Hepimiz türlü etkiler altındayız. Ben de sürekli etkilenirim ve bu etkilen¬
meler benim varlığımı oluşturur. Bu yüzden, daha altı yaşındayken ba¬
bamın beni sabahın ikisinde kaldırıp bir göktaşının düşüşünü izlemeye
götürüşünü ve omda uzayın ve yıldızların daha yakından ilgilenmeye de¬
ğer olduklarının farkına varışımı sonra, şimdiye dek çevrilmiş tüm Dis¬
ney filmlerini, OzSihirbazı'm, Peter Pan’ı, Hitchcock veKubrick’in tüm
yapıtlarını izleyişimi; Steinbeck ve Faulkner’in tüm romanlarını okudu¬
ğumu; ilkokulda, ortaokulda, lisede ve üniversitede edindiğim deneyim¬
leri bir yana bırakıp, E. T. ’nin gökten tepeme düştüğünü söyleyemem.

‘‘Bence, Raiders Of The Lost Ark /Kutsal Hazine A vciları (1981), Ge¬
orge şimdilik film yönetmekten vazgeçtiği için benim gerçekleştirdiğim,
ama tümüyle ona ait olan bir filmdir. Benim pek yatkm olmadığım bir
tür bu. RepubSc dizilerine benzer şeyler yapmayı hiç düşünmüyorum. Böy¬
le işleri George Lucas’a bırakmak gerek. Tabii, Hazine Avcıları yönetim
olarak benim filmim, ama yaratıcısı George Lucas. George ile her za¬
man ortak olan bir yanımız varsa, o da, izleyiciyi, alıp giden, hayattan
olup bitenin biraz fazlasını içeren filmler yapmaya bayılıyor olmamız.

“E.T.’de (1982), günümüz fantazyasının değil, günümüz banliyösü¬


nün filmini yapma karan ve bilinci içindeydik. Banliyö yaşantısının gör¬
sel gerçekliğini kurmalıydık. Gerçekliği yakalamak için uğraştık durduk.
Fantezi, bir kavram, bir tasarımdır. Havada uçan bisikletler düşüncesi
sekiz yaşında gördüğünüz düşlerden çıkıveren bir fantezidir. Ama bisik¬
letler uçarken güneşin ne kadar parlak olacağı, alıcının merceğine ne ka¬
dar ışık vuracağı ise bu fanteziye hayat veren, onu satan şeydir. Oz Si¬
hirbazı, Mavi Kuş, Peter Pan gibi filmlerin yaratıcıları daha çok, Rack-
ham ve Dore’nin büyük resimli peri masallarına benzer şeyler yaptılar.
Ama ben E.T. ’de, gerçekle hiç bağı olmayan, harikalar ülkesi izlenimi
yaratacak şeyler istemedim. Gün ortasında bulutlar beyazdır, mor değil.
Eğer filmde bulut göstermeniz gerekiyorsa, bu bulutlar beyaz olmalıdır.
E. T. ’yi izleyen herkesin, E. T. ’nin arka bahçelerine inip, çocuklarıyla dost
olacağına inanmaları çok önemli bir şey. Öyküyü tümüyle gerçek dışı bir
zeminde kurarsanız bu etkiyi hiçbir zaman elde edemezsiniz. Tam tersini
yapmanız gerekir. Bir tür günümüz banliyö ya da kent gerçekliği ile fan¬
tastik görüntüleri çakıştırmak için çok uğraştım E. T. ’de „

American Cinematographer’dan
30 Sinema ve evrensel tarih

BİR ZAMANLAR AMERİKA’DA


NOEL SİMSOLO

ÇEVİREN: NEZİH COŞ

Sergio Leone’nin 11 yıllık bir suskunluk¬ kan film, bizde de Avrupa gibi 3 saat 40 da¬
tan sonra çektiği Bir Zamanlar Amerika’¬ kikalık özgün kopyasıyla izleniyor. Fransa’¬
da tüm dünyada seyircinin ve eleştirmen¬ nın en çok satışlı ciddi sinema dergisi “La
lerin ortak beğenisini topladı. Bu yıl Can- Revue du Cinema” yazarları da bu filme
nes Şenliği açılışında gösterilen ve Vene¬ topluca olumlu yaklaştılar. Aşağıda bu der¬
dik Film Şenliği’nde ABD'yi temsil eden ya¬ gide yayımlanan film ve Leone’nin sanatı
pıtı Saray Film satın aldı ve 1 Ekim’den üstüne iki yazıyı Nezih Coş’un çevirisiyle
başlayarak İstanbul’da gösterime soktu. sunuyoruz.
ABD’de 2,5 saatlik bir kopyası piyasaya çı¬
Sergio Leone, filmlerinde, sinemanın se¬ leğini sunuyorlar. Burada önemli olan, ki¬
yircinin zevki için yarattığı pek çok mito¬ şilerin söyledıkreri sözlerin anlamı değil ar¬
lojiyi sürekli sorgulamıştır. Onları sürekli tık; onların belli bir dünyada didinmeleri,
bozup kırmış, yeni kalıplara hapsetmeden özgür olmak ve bir güç elde etmek için ka¬
onlara yaşarlık kazandırmıştır. VVestern tü¬ zanmaya çaiışmaları. Büyük bir ustalıkla
rüne el atışı, bir ülkenin (ABD) tarihiyle yansıtılan bu tema, doğrudan sinemanın
onun ürünü çizgi-dışı, aşırı öykülerin bağ- özünü ve mutlak özgüllüğünü duyumsatı¬
daştırılmasına dayalı bir sanatın oluşması yor. Daha önce yaptığı vvestem’lerde Le¬
için eksiksiz bir bahaneden başka bir şey one, düelloları opera düo’lannı andırır bi¬
değildir. Seyircinin tuttuğu “gösteri” anla¬ çimde yansıtıyordu. Bir Zamanlar Ameri¬
yışını benimseyen yönetmen, Amerikan si¬ ka’da filminde son perdeyi, kabul edilme¬
nemasının, dünya halklarının çoğunluğu¬ yen bir düelloyla sonuçlandırarak bu anla¬
nun toplu bilinçsizliği temelinde yükseldi¬ yışının son çeşitlemesini sunuyor. Bu sah¬
ğinin bilincindeydi. Hollyvvood’dan gelen nede kimsenin almadığı bir tabanca görün¬
milyonlarca görüntü düşünce evrenimizi tüsü üzerinde özellikte duruyor. Sonuçta,
sömürgeleştirmişti. Bu görüntüler, duygu ortaya ne aşk, ne dostluk, ne de Noodles’ı
koşullandırmaları ve ayrılmaz şiirleriyle bel¬ Max’le karşı karşıya getiren kin düo’su çı¬
leğimizde titreşip durdular. Zamanla “tech- kıyor; izlediğimiz, bir kurala.göre iletişimin
nicolor”ın ikonları, düşlerimizi besleyen, olanaksızlığı oluyor. Bu “durgu-klişe”nin
davranış ve tepkilerimize belli belirsiz bi¬ reddi, yapıtı alışılmış anlatı dizgelerini aş¬
çimde ve tuhaf bir yönetici-güç olarak si¬ maya götürüyor. Böylece bir çeşit beklen¬
nen hayaller haline dönüştüler. Amerika ve medik içtencilikle gerçekçiliğe ulaşılıyor.
sinemanın, halk kültürünün ayrılmaz par¬ Filmin iki başkahramanı, Amerikan mo¬
çaları haline geldiği o dönemde, Leone, bu delinin temel öğelerini temsil ederler. Max
şaşırtıcı baştan çıkarma olgusuna tanıklık (James Woods) iktidar peşindedir ve bu
edecek bir fresk yapmayı tasarladı. 15 yıl¬ amaçla cinayet örgütleri ya da sendikalar¬
lık diretme ve 11 yıllık suskunluktan son¬ la işbirliğine girişir. Bu yararcı (pragmatik)
ra, bu tasarısını bizlere Bir Zamanlar Ame¬ ve paranoyak kişilik, egemenlik sürmek,
rika’da (Önce Upon a Time in America) emretmek ve sahip olmak ister. Noodles
olarak sunuyor. Pek çok yönüyle zamanı¬ (Robert De Niro) ise bir romantik ve anar¬
mızın büyük mitolojilerine ışık tutan bir pır¬ şisttir. Olanaksız bir aşktan dolayı acı çe¬
lanta - yapıt bu. ker, düzen dışı ve bağımsız olmayı amaç¬
Küçük öyküleri aşma yürekliliğini göste¬ lar. Ama ikisi de Amerika çöplüğünde bo¬
ren film, tümüyle sinemadan ve evrensel ğulacaklardır. Max canından, Noodles düş¬
bir tarihten söz ediyor. Leone düz, çizgi¬ lerinden olacaktır.
sel bir senaryoyu, bir libretto haline dönüş¬ Leone’nin bu filminde, Coppola’nın iyi
türüyor ve bir sinema-bale’ye, bir gölgeler filmlerine egemen olan bulanıklıklardan
ve öldürülmüş bedenler operasına ulaşıyor. uzağız. Leone bir AvrupalI. Amerika ile dü¬
Lirik anlayışladüzenlenmiş bir koreografi, şe kalka iktidarın namussuzluğu görüşüne
bir müzikal biçem, seyirciyi hemen yaka- ulaşmış. Nesnel kalamayan yönetmen, No-
layıveriyor. Burada yönetmenin müzik vur¬ odles’dan yana olduğunu duyumsatıyor.
gulamasında önceki filmlerindeki zevkini Ama bu, haydutluğu onayladığı anlamına
anımsamak gerek. gelmiyor. Yalnızca ona kendi kimliğini ko¬
İtalyan operasının belirgin bir özelliği, de¬ rutuyor. Noodles Yahudi. Bir Yahudi kızı
ğişik perdeler boyunca temaların hareket¬ seviyor: Deborah. Amerika’nın vazgeçil¬
lilik göstermesidir. Ama her zaman, bu te¬ mez siyasal kişiliklerinden biri olmak iste¬
malardan birinin, müzikal anlatımın itici gü¬ ğinde değil Noodles. İktidar ona yalnızca
cü olduğu bir an vardır. Bir Zamanlar kimi olanaklar sağlamaya yarıyor; örneğin
Amerika’da da benzer bir kuruluş taşıyor. sevdiği kızı davet ettiği lokanta gibi. Ancak
Bir giriş, beş perde ve bir sonuç var. Ön¬ bu aşkta düş kırıklığına uğruyor; Max’le iliş¬
ce: Esrar tekkesi ve oradaki Çin gölge ti¬ kisinde olduğu gibi. Max’e dostluğun öte¬
yatrosu. Öykünün tüm öğeleri bu bölüm¬ sinde bir sevgiyle bağlanıyor. Deborah
de duyuruluyor: Dostluk, ihanet, iktidar, güçlü olmak istiyor; Hollyvvood’a giderek
şiddet.seks ve hırsızlık, hep birden düşün buna ulaşıyor. Max güçlü olmak istiyor;
paydasına ve ölüme giden çizgiye yerleş¬ kimlik değiştirip bir sendikanın başkanlığı¬
tiriliyorlar. na gelerek buna ulaşıyor. Bu iki çizginin so¬
Beş perde sırayla birbirini izliyor: Yaşlı¬ nunda Deborah ve Max birleşiyorlar. Yol¬
lık, çocukluk, şiddet, seks ve güç (kudret). da Noodles, Deborah’a zorla sahip oluyor,
Sonuç bölümü bizi yeniden esrar düşleri¬ Max’e ihanet ediyor. Ancak bu iki aşırı dav¬
ne götürüyor. Yapıt, her bölümündeki bas¬ ranış, kimliğini koruma çabasının son bi¬
kın motiflere karşın, tüm olarak yine de kar¬ çimleri oluyor. Uzun yeraltı yaşamı boyun¬
maşık bir görünüş taşıyor; çeşitli anıştırma¬ ca Noodles, asla yeniden sözü edilmeye¬
lara, başka açıklayıcı öğelere başvuruyor. cek bu iki tutumundan dolayı acı çekiyor.
Leone’nin filmi, görkemli bir koreografide Gerçekte Max ve Noodles, aynı kişiliğin
bütünleşen yoğun bir figür’ler dizisi aslın¬ iki yüzüdürler: Göçmen çocuğu. Ancak
da. Bunlar üst üste geçerek bize insan bel¬ Max düşü reddeder ve gerçek yaşama
bağlı kalırken, Noodles yalnızca suçla oyun sel bir ülkü (ideal) peşinde koşanların düş
arasındaki rastlantısal uyumdan hoşlanır. kırıklıklarını vurgulamayı sürdürür. Hiçbir
Suçluluk, Max için, zengin, saygıdeğer ve zaman öc almak istemedikleri için, onlara
rahat bir yaşama ulaşmanın tek yoludur. kalan yalnızca hayaller, düşler dünyasıdır.
Noodles içinse en sevdiği düşe (Deborah)
ulaşmak için aşılması gerekli dolambaçlı
Bir Zamanlar Amerika’da filmini izler¬
bir yoldur.
O halde, Leone’nin bize sunduğu Debo¬ ken alınan yoğun zevkin hüzünlü bir şey¬
rah (Elizabeth McGovern) nasıl bir insan¬ ler içerdiği de bir gerçek. Leone, şiddetin,
dır? Onu önce, tek başına dans ederken, gülmecenin, sevginin ve korkunun ağır
genç Noodles tarafından dikkatle izlenir bastığı sahneleri büyük ustalıkla yönetiyor.
durumda görürüz. Noodles’a olan aşkını iti¬ Tüm zamanların en büyük yönetmenlerin¬
raf bile eder, ama birlikteliklerinin olanak¬ den biri olduğunu sürekli kanıtlıyor bize.
sızlığını da açıklar. Daha sonra ünlü bir si¬ Yalnız heyecan filmi (thriller) ve melodram
nema oyuncusu olur ve makyajlı bir biçim¬ türleriyle hesaplaşmakla kalmıyor. Ayrım¬
de yeniden karşımıza çıkar. Yaşlı Noodles’- dan (sekans) aynma Chaplin’in yönetim bi¬
ın gerçeğe ulaştığı anda o da yüzündeki çiminden (cocuğun, seks düşkünü yetişkin
farları gülünç bir bulamaç halinde çıkara¬ kızı beklerken pasta yediği sahne) ve yeni-
caktır. Sonuç olarak Deborah, verdiği gerçekçi filmlerden esinleniyor (Yahudi
umutlar ve düşler, iktidar çevresiyle işbir¬ getto’sunda geçen tüm sahneler). Böyle-
liği yaparak giriştiği ihanetler ve yüzünde¬ ce Leone, sinemanın geçmişindeki en ku¬
ki makyajlarla doğrudan sinemanın simge¬ sursuz öğelerin bir bireşimine varıyor; ama
sidir. Noodles onunla aşk ilişkisini zora da¬ filminin bir kuğu şarkısı olarak kalacağın¬
yanarak sürdürmek istemez. Hem bağım¬ dan da korkmuşa benziyor. Batı’da Kan
sız kalmak istemek, hem de sinemayı sev¬ Var’ın sonunu anımsayalım: Orada, erkek
mek, acı çekmek demektir çünkü. kahramanlar, sevmek istedikleri ve Leone’¬
Özetlersek Noodles, Deborah’ı (sanat) nin devrimin simgesi olarak vurguladığı ka¬
ve Max’î (iktidar) sever. Ama tıpkı Yaban¬ dını öpüyorlardı. Burada, devrim, sinema
dan Gelen Adam’ın Sean’ü ve Batı’da olmuştur. İki kahraman da onunla aşk yap¬
Kan Var’ın Coyotte’u gibi ancak kurban mak ister, ama o kaçar ve çürüyüşe doğ¬
olabilir. Üçlemenin bu son filmi de, düş¬ ru gider.
Bir efsane yenileyicisi

SERGİO LEONE

FRANÇOİSE NAVAİLH

Sergio Leone, 1929’da Roma’da, bir lerle çalıştı (VVyler’ın Ben-Hur’u, Wise, Zin-
sessiz film yönetmeninin oğlu olarak dün¬ nemann...). 1959’da Pompei’nin Son
yaya geldi. 1948’de Bisiklet Hırsızları fil¬ Günleri’nin (Gli Ultimi Giorni di Pompei)
miyle yönetmen yardımcılığına başladı. İş- yönetmeni Mario Bonnard hastalanınca,
bilir ve hayalgücü zengin bir kişi olarak ara¬ senaryoda imzası da olan Leone filmi ta¬
nan bir yönetmen yardımcısı oldu (toplam mamladı. Ardından yönettiği Rodos Devi
58 film). Özellikle MacCarthy’cilik yüzün¬ (İl Colosso di Rodi) bir “antik vvestern” ola¬
den İtalya’ya kaçmış Amerikalı yönetmen¬ rak büyük ticari başarı kazandı. Daha son-
ra Aldrich için Sodom ve Gomore senar¬ Eskiçağ filmleri ve vvestern’lerden olu¬
yosunu yazdı. Ancak yönetime katılması şan Leone’nin sineması geniş kitleye dö¬
tepkiyle karşılandı. Filmde ikinci yönetmen nük bir sinemadır. Bu kitlenin istediği ne¬
mi, yoksa ikinci ekibin adı silinen yönetme¬ dir? Gösteri, büyük heyecanlar. İtalyan du¬
ni mi olduğu belirsiz kaldı. Her durumda, yarlılığı, burada onur kavramı ve öç duy¬
bir eskiçağ filmleri ustası olarak doğmuş¬ gusunun egemenliği altına girer. Birkaç
tu artık. ABD’ye yaptığı bir yolculuğun ar¬ Dolar İçin’de ve Batı’da Kan Var’da an¬
dından kendi yolunu çizdi. 1964’de Bob latılan aile intikamıdır. Daha geniş bir çer¬
Robertson takma adıyla, Roberto Roberti çevede bakarsak, Leone hep çatışmaları
takma adını kullanan babasına bir saygı ve trajik biten uzlaşmazlıklan konu edinir.
olarak, bir avuç parayla Bir Avuç Dolar’ı Sonlarda düelloların yer alışı kuraldır. He¬
(Per un Pugno di Dollari) çekti ve “spag- saplaşma, “Rosa dei Conti” (2) öyküyü
hetti western’i”nin yaratıcısı oldu. Bu tür, açıklığa kavuşturur ve haklı çıkarır. Bu baş¬
bir 10 yıl beyazperdeleri sardı. Bu çizgideki taki dayanılmaz acıyı (kız kardeşin iğfali,er¬
filmlerini 1973’te yapımcı oiarak çektiği kek kardeşin öldürülmesi) gideren gerçek
Adım Hiç Kimse (İl Mio Nome ö Nessuno) bir arınma (catharsis) bölümü olur. Geçmi¬
ile noktaladı; bu filmin yorgun kahramanı¬ şin anısı (Leone “geriye dönüş”ten yarar¬
nın tek isteği silahını atıp köşesine çekil¬ lanır ve bunu kötüye kullanır) onu silen bu¬
mekti. Bu arada Birkaç Dolar İçin (Per Qu- güne kılavuzluk eder. Kemer tokası bağ¬
alche Dollari in Piû, 1965) ve İyi, Kötü ve lanmıştır. Son sahne hep belli bir mekân¬
Çirkin (İl Buono, il Brutto, il Cattivo, 1966) da geçer (İyi, Kötü ve Çirkin’de mezarlık,
ile önceki türünü sürdürdü ve “dolar üçle- Batı’da Kan Var’da yuvarlak avlu): Evre¬
mesi”ni bitirdi. Uluslararası bir üne ulaştı nin simgesi antik arenadır bu; orada insa¬
ve Batı’da Kan Var’ı çekti (C’era una Vol¬ nın tutkuları sonsuz bir trajedi biçiminde
ta in West, 1968). Senaryosunu Bertoluc- canlanır. Bu bölümlerde aşırı bir tiyatrolaş-
ci ile birlikte yazdığı bu film, vvestern üstü¬ tırma, başkahramanların büyük bir soğuk¬
ne vasiyetnamesini oluşturdu. Daha son¬ kanlılık içinde görkemli sunuluşları (East-
ra Yabandan Gelen Adam’ı yaptı (Giü la wood, Van Cleef), kaçınılmaza doğru zo¬
Testa, 1971). Amerika’yı konu alan bu ye¬ runlu yürüyüşü yansıtan törensel bir ağır¬
ni üçlemesinin son filmini çekebilmek için başlılık, buna eşlik eden uzun bekleyişler
FİLMLERİ: (YÖNET¬ ve kısa parlamalar, çevrinmeler (pan) ve
yapımcı olarak birkaç film gerçekleştirme¬
MEN OLARAK) omuz çekimleri söz konusudur. Leone,
1959 Gli Ultimi Gi- si gerekti.
“yavaşlatılmış hareket”ten yararlanarak,
orni Di Pompei- filmin ya da kimi sahnelerin süresini uza¬
Pompei’nin Son Gün¬ Toplumdışılar üstüne barok bir opera
tarak, ayrımları (sekans) genişletme ve yay¬
leri (Yönetmen Mario
Bonnard’ın başladığı Raoul Walsh, 1955’te “VVestern bitti, se¬ ma yoluna gider. Yabandan Gelen
bu filmin senaryosuna yirci artık istemiyor” diyordu. 1968’de Ba¬ Adam’da Rod Steiger’le James Cobum’-
da katılan S.Leone, fil¬ tı’da Kan Var Fransa’da 13.5 milyon se¬ un ilk karşılaşmaları 30 dakika sürer!
min tanıtma yazıların¬ yirci topladı. Tasfiyeci görüşler, hemen, fil¬ Bu dizge içinde, giriş bölümü temel bir
da 2. ekip yönetmeni min kopya ve taklit olduğunu haykırdılar. işlev taşır. Filmin atmosferi bu bölümde ku¬
gibi belirtilmesine kar¬ rulur. Bu “dolar üçlemesi” için degeçerli-
Unuttukları, ABDvvestern’inin de üzerinde
şın gerçekte filmin yö¬ dir: Jenerik, gözkamaştırıcı güneş, çok kı¬
netmeni olarak filmi oynanan geçmiş tarihin yüceltilmiş görün¬
tüsünden başka bir şey olmadığıydı. Wes- sa ve hemen hemen sessiz çekimlerin art
tamamladı ve kurgula¬
dı.) tern’de Batı, “Amerikan rüyası”nı temsil arda gelişiyle, görüntü önceliğinde, filmin
1960 İl Colosso Di eder: Yeni bir ülkede yeni bir insan. Kendi sonunda çözüme bağlanacak sorun sergi¬
Rodi-Rodos Devi. halinde yaşayan sığır çobanı, kahraman ve lenmiş olur. Her şey yerli yerine oturur. Bu¬
1964 Per Un Pugno “fatih” kovboy haline dönüştürülmüştür. rada dramatik ve lirik operadaki ilke uygu¬
Di Dollari-Bir Avuç Gelenek ve görenekleri, değer yargıları ve lanacaktır: Her kahramana özgü müzik te¬
Dolar (Bob Robertson maları, filmde zaten ya birbirine bağlıdır ya
giyim kuşamının tarihsel gerçeklere ters
takma adıyla) da çatışır. Müzik (hep Ennio Morricone’nin
1965 Per Qualche düşüşü (“jean” pantolonu ancak maden iş¬
çileri giyerdi ) ve çarpıtmalar artık önemli imzasını taşır) olay örgüsüyle hep aynı bi¬
Dollaro İn Piu-Bir Kaç
Dolar Daha İçin. / değildi (Kızılderili soykırımını haklı göster¬ çimde eklemlenir; eşlik eder ama yorum¬
1966 İl Buono, h mek gerekliydi)... İşte Leone bu düşsel Batı lar da; anlatı sürecinin bir parçası olur. Çe¬
Brutto, İl Cattivo-lyi, görüntüsünü altüst etti. Sakallı, uzun saç¬ kimden önce bestelenir (3), çekim sırasın¬
Kötü Ve Çirkin lı, hırpanî, üstü başı kir pas içinde tipleri da parçalanıp dağıtılır! Batı’da Kan Var,
1968 C’Era Una anlattı. Bu kişileri harekete geçiren temel efsaneler Batı’sına vedayı dile getiren bir
Volta İl VVest-Batı’da müziğe dayanarak çekilmiştir. Son görün¬
etmenler, çıkar, açgözlülük ve korku oldu.
Kan Var (önce Upon
Tüm eylemleri acımasız bir şiddete dayan tü için kamera, tren yolundaki erkeklere
A Time İn The fVest)
dı. Bunda haklıydı ama tiplerine gösterdi¬ içecek veren C. Cardinale’yi çerçeveye
1971 Giu La Testa-
Yabandan Gelen ği titizlik, öyküyü aşar durumdaydı. Çün¬ alır; yani uygarlık gelişmektedir. Sonra sa¬
Adam (Duck YouSuc- kü ona göre “VVestern, bir film türü olmak¬ ğa doğru bir çevrinme yapar; kovboy J.Ro-
ker) tan çok, düşlerimizin yurdudur” (ı). Gerçek¬ bards can çekişirken, öcünü alan yalnız
1984 Önce Upon Ti¬ ten de Leone’de gerçeklik, onun kendi ev¬ adam Bronson uzaklaşır. Perde.
me In America-Bir Za¬ renine uyarlanmış durumdadır. Yönetmen, VVestern'lerde o güne dek genellikle yer
manlar Amerika’da verilmeyen kadın, burada büyük önem ta¬
sağlam bir yapı içine düşüncelerini ve ha*
(C’Era Una Volta İn şır. Başta fahişe olan bu tip, filmin sonun-
America). yallerini yerleştirmektedir.
da aşağı yukarı bir genelev sahibesi duru¬ ğişmez bir kuralını buluyoruz: Toplum yer¬
mundadır. Cardinale tipi, özet biçimde, Ba- gisi. Bir Avuç Dolar, Goldoni’nin İki Efen¬
tı’nın fethinin kadınlar düzleminde göste¬ dinin Uşağı Arlecchino’sundan esinlen¬
rilişidir. Yarın, aile gelecek ve kadın ege¬ miş bir Kurosava filminin uyarlamasıdır.
menliğine dayanacaktır. Salt erkekler arası Eastvvood-VVallach ya da Steiger-Coburn
oyunlar bitmiştir; kin ve dostluk, güvensiz¬ İkilisi, sorumlu bir adamla soytarısı arasın¬
lik ve dayanışma arasındaki bulanık ilişki¬ daki klasik düo'yu yeniden yaratırlar. Gül¬
ler bitmiştir. İnançsız ve yasasız, geçmiş¬ mece, alay esin bolluğu ve kendine dıştan
siz ve geleceksiz bu toplumdışı kahraman¬ bakma sanatı ciddiyeti başarılı biçimde ye¬
lar, düşmanca ya da grotesk bir çevre için¬ nilgiye uğratır. Batı’da Kan Var’ın başla¬
de sürekli kulağı kirişte, “kim var ora- rında Kahraman Şerifin (High Noon) bir
da?”larla yaşayan bu yalnız kurtlar artık parodisi vardır. Leone Adım Hiç Kimse’-
son bulmaktadır. Leone içgüdüsel, ilkel ve de de kendi kendisiyle alay eder. Yönet¬
mutlak bir dünyaya olan özlemini açıkça menin bürlesk, tuhaflık ve ölüme değin tut¬
duyumsatır. Amerikalılar için kahraman ku ve zevkini (Rodos Devi’nde bir aşk sah¬
okulu sayılan vvestern, Leone için insanın nesi yeşilimtrak mumyaların arasında ge¬
özünü ortaya koyar. Kim iyidir? Kim kötü¬ çer) ve başarılı oyuncu yönetimini de ek¬
dür? Ya ikisinin de yanıtı, değişik koşullar lemek gerekir. Clint Eastvvood ve Lee Van
içine yerleştirilen aynı insansa? İyi, Kötü Cleef'i dünyaya tanıtan Leone, ideal Ame¬
ve Çirkin aşağı yukarı birbirlerinin yerini ve rikalı Henry Fonda’dan da inandırıcı bir
sanını alabilecek tiplerdir. Yabandan Ge¬ “pis herif” tipi çıkarmıştır; bu, benzersiz ve
len Adam’ın ahlaksız devrimcisi ve safyü- asla yenilenmemiş bir başarıdır.
rekli haydutu aynı ön adı taşırlar: Juan/Se- Yabandan Gelen Adam’dan sonra Le¬
an. Leone, uyumlu bir biçimde bireyden one "Amerika üçlemesi”ni bitirmek için 11
topluluğa ve iktidar ilişkilerine geçer. İyi, yıl beklemek zorunda kalacaktır.
Kötü ve Çirkin filminden başlayarak öne Uzun süre vvestern kalıplarını çok kaba
sürdüğü kimi siyasal görüşlerini gitgide da¬ biçimde dönüştürmekle suçlanan bu efsa¬
ha açıkça dile getirir. Savaş ya da kapita¬ ne yaratıcısı, bu mitos yenileyicisi, Akde¬
lizmin yükselişi karşısında (Batı’da Kan niz’imize geri dönmüştür. Atlantik’i daha iyi
Var’daki MacBain’ler katliamı “uygarlık” geçebilmek için.
hiçbir anlam taşımaz. Her yerde tam bir ka¬
rışıklık ve şiddet egemendir. Peki ne yap¬
malıdır? Boyun eğip teslim mi olmalı (Ya¬
bandan Gelen Adam’ın özgün adı Boyun (1) : “Sergio Leone", G.Lamber, Ed. Solar, 1976.
Eğmek’tir), yoksa tek başına, kendisi için
mi döğüşmeli insan? Bunlar basit, hatta (2) : "İtalyan v/estern’i” L. Staig ve T. Williams,
basitçi görüşlerdir (4). Tehlikeli görüşler: Ed. Minoustchine 1977 .
(3) : Morricone ile söyleşi, "Positif" dergisi. Ni¬
Talion yasasından (“göze göz, dişe diş”)
san 1983
sonra, en güçlünün yasası ve (ya da) en (4) : Bu filmde, başlangıçta Leone yalnızca yapım¬
düzenbazın yasası mı? cıydı ve başka oyuncularla çalışmak istiyordu. Fil¬
Bu noktada Commedia dell’Arte’nin de¬ min zayıf yönleri belki de buradan gelmektedir.
36
Amerikan Gecesi t1)

SELİM İLERİ

emal Tahir’in evinde ta¬ larına, rağbet gören edebiyatçıları¬ suf Sezgin ve Şaziye Moral oynaya¬
nıştığım Hafit Refiğ, bana, mıza biraz dudak büktüğünü ayrım¬ caktı. Küçük, rutubetli bir salonda,
Türk sinemasının yeni senar¬ samıyor değildim. Hem hırçın, hem bol sigara dumanları arasında özgün
yo yazarlarına ihtiyaç duydu¬ alaycıydı. filmi seyrettik. Bunca A.B.D. olan bir
ğunu söylemişti: Bu, dolaylı — Gelsinler; beğenmedikleri Ye¬ filmin bize nasıl uyarlanabileceğim
bir öneriydi. Yeni senaryocularla bir¬ şilçam yazıhanelerinde senaryo oku¬ doğrusu kestiremiyordum. Haydi
likte, sinemamız da yeni nitelikler sunlar, tape etsinler. Okuma yazma¬ uyarlamayı bırakalım, dediğim gibi,
edinecekti... yı öğrensinler, diyor, acımasızca ba¬ senaryo nasıl yazılır... haberim yok¬
Yeşilçam yapımlarına hastalık sıyordu kahkahayı. tu.
kertesinde tutkundum. Hatta diyebi¬ Sinemamızla edebiyatımızın o yıl¬ Korku ve umutsuzluk içinde çalış¬
lirim ki, on beş-on altı yaşlarımı bir lardaki kopukluğunu, sonra, ‘aydın’ maya başladım. İş ilişkilerinde ola¬
sinema kuşu olarak geçirdim. Halit eleştirmenlerimizin sinema yazılarını ğanüstü dürüst bir insandı Halit Re¬
Refiğ’in dolaylı önerisinden sonra bir göz önüne getirdiğimde, irkildiğim fiğ. Senaryo bedelinin yarısını çok¬
kez daha rüyalarıma Lütfü Ö. Akad’- bu tepkiye büsbütün karşı çıkamı- tan bana iletmişti. Maddi bağımlılık
ın ZÜmrüt’ü ve Çolpan İlhan, Mem- yordum. Zaten çok geçmeden Halit beni ayrıca hırpalıyordu. Günler ge¬
duh Ün’ün Üç Arkadaş’ı ve Muhte¬ Refiğ’le birlikte Yeşilçam şirketlerin¬ çiyor, tek satır yazamıyordum. Bir
rem Nur girdiler. Atıf Yılmaz’ın Bir den birinde bulacaktım kendimi. Bu¬ gün yine Kemal Tahir’lere gittim ve
Şoförün Gizli Defteri’nden kokainli rası, Beyoğlu’nun arka sokaklarında durumu açtım. Yalnızca iyilik ve say¬
birkaç sahne anımsadım. Ama en daracık, kuytu bir büroydu. Yapım¬ gıyla andığım, şimdi varlığını çok öz¬
çok Metin Erksan’ın Acı Hayat’ını, cılarınsa sanatla, hatta sinema sa¬ lediğim rahmetli Kemal Tahir kıya¬
bu çok etkileyici aşk filminin son nayii ile uzak yakın bir ilintileri yok¬ metleri kopardı. Senaryo yazmama
sahnelerini anımsıyordum: İntihar tu. daha baştan karşıydı. Şimdiyse hat¬
eden Türkan Şoray / mezarlığa ge¬ Şimdi, geçmişe dönüp bakarken, ta sövüyor, edebiyat çevrelerine be¬
len pişman Ayhan Işık / suçlu Ekrem senaryo yazarlığından pek okuma nim gibi “sefil yaratıkların” pek çok
Bora / bireyliğinin imkânlanndan, ya¬ yazma öğrenemediğimi, çok aziz gelip, pek çabuk geri döndüklerini
rarlanan Nebahat Çehre... Kuşku¬ Halit Refiğ’in bağışlamasına sığına¬ söylüyordu. Kemal Tahir sinirli, ger¬
suz beylik Yeşilçam örnekleri değil¬ rak itiraf edeceğim. Sıcak, sevecen, gin bir kişilikti. Bu konuşmaları Ha¬
di bu filmler. Yine de yüksek gerilim¬ mutlu günler geçirdim oralarda, coş¬ lit Refiğ de, Atıf Yılmaz da bilmez¬
li, sanatlık değer taşıyan abartık bir kular, ortak kıvanç ve üzüntüler. Ne ler. Oysa her iki yönetmen de değer¬
üslup onları bize özgü kılıyordu. Er¬ var ki, çoğun bir gurbet duygusuyla li romancımızın yakın dostlarıydılar.
kek Ali’de Sevda Ferdağ’ın adeta sona erdi senaryo çalışmalarım, he¬ Kemal Tahir’se henüz yolun başın¬
Shakespeare uzantılı oyununu, sev¬ le filmleri beyaz perdede izlediğim¬ daki çok genç bir yazan, edebiyat dı¬
diği adamı (Eşref Kolçak) öldürttük¬ de... Bana kalırsa, popüler sinema¬ şı girişimlerden korumaya çalışıyor¬
ten sonra, kanlı ceset üstünde kur¬ mızın en büyük eksiği, onca duygu¬ du. Yine o karanlık günlerde -hem
şunlara hedef olarak göbek atışını luluğuna karşın, duyarlık kültürün¬ Halit Refiğ’e hiç yardımcı olamıyor-
da eklemeliyim. Halit Refiğ’e onun, den, bir gönül tarihinden yoksun olu¬ dum, hem iki bin beş yüz lirayı har
siyah-beyaz dönemden Şehirdeki şunda aranabilir. Melodramın öte¬ vurup harman savurmuştum- Bilgi
Yabancı’sını söylediğimi anımsıyo¬ sinde var olanı paylaşmak hemen Yayınevi’yle aramda çok soğuk bir
rum: Göksel Arsoy’la liseli Nilüfer hemen imkânsızdır. mektuplaşma geçti ve Kemal Tahir
Aydan bir kayalıkta konuşurlar - Bir şey daha itiraf edeceğim: Se- artık gurursuzluğumda, kendimi ko¬
ayrılık mıydı; kimbilir. Annemle bir¬ naryoculuğun abc’sini bile bilmiyor¬ rumaktan aciz oluşumda kesinkes
likte Beyoğlu’ndaki Rüya Sinema¬ dum. Ama heyecanıma ve isteğime karar kıldı. Öylesine bağırıp çağır¬
sında gördüğümüz, Erdoğan Tokatlı son yoktu. Başka bir talihsizlik; şir¬ mıştı ki bana, rahmetli eşi Semiha
imzalı Son Kuşlar da benim öykü ket bizden bir Amerikan filminin Hanım araya girdi ve susturdu.
dünyamda belirleyici olmuştu: İşte, uyarlamasını talep ediyordu. Filmde — Yeter! Görmüyor musun, ço¬
gerçek anlamıyla Ayşe Şasa’lık bir Fikret Hakan, Sevda Ferdağ, Arzu cuk titriyor, diyordu. Hem Selim’in
senaryo... Okay -adı yeni yeni duyulan, sonra¬ ne kabahati var bunda? Yeter Ke¬
Fakat bunca sevgicil yaklaşmama ki image’ından o kadar farklı, han¬ mal!
karşın,Halit Refiğ’in günümüz yazar¬ diyse çocuk yaşta bir kızcağız-, Yu¬ Kemal Tahir:
— Senaryo yazsın o daha... diye — Yarabbim, bu kızcağız nasıl Bazen sevgili arkadaşım Ayşe Şaşa
öfkeli öfkeli bir süre söylendi. Shakespeare bilir, demişti. da bizlere yardım ediyordu. Şimdi,
İşte bu aziz insanla ilk ve son dar¬ Herhalde sinemamıza vergi koşul¬ videoda filmi yeniden izlerken, ne
gınlık öykümüz de böyle başladı... lardan birine değiniyordu. Ama Ar¬ olursa olsun bu ufak tefek süslerin
Yine bir akşam, Moda tarafların¬ zu Okay ağır adımlarla merdivenden Günahsızlar’a azıcık anlam kattığı¬
da dolaşırken Haldun Taner’e rast¬ çıktı. O gün, Cennetin Kapısı’nın nı görerek kendime de pay çıkarıyo¬
ladım. Neler yazdığımı, ne yaptığımı son çekim günü oldu. Yapım gider¬ rum. ‘Şarkıcı kadın’ öykülerinin sal¬
sordu. lerinin artık karşılanamayacağını gö¬ tanat kurduğu dönemdi. Günahsız¬
— ... Senaryo yazdığınızı işittim. ren Halit Refiğ işi bıraktı. lar eğlence dünyasının ilişkilerine iyi
Dikkat edin, diyordu, insan bir süre Böylece ilk senaryo deneyim be¬ kötü psikolojik bir boyut katmıştır.
sonra, hele bizim sinema hikâyele¬ yaz perdeye yansımadan bitti. Zaten Cüneyt Arkın’la Sevda’nın eni konu
rinde, her yazdığını çok kolay be¬ yazılmış, tamamlanmış senaryoya ustalıklı oyunlarını da anmak isterim.
ğenmeye, benimsemeye başlar. karşın ben hâlâ senaryoculuk konu¬ Özellikle Sevda Ferdağ sinemamı¬
Evet-evet, herkes bana karşıydı. sunda en ufak bir şey bilmiyordum. zın alışılagelmiş şarkıcı kadın kimli¬
Halit Refiğ evinde harıl harıl çalışır¬ Ne var ki, yıldızların, o renkli kişi¬ ğini yer yer çok gerçekçi bir düzle¬
ken, ben de Dostlukların Son Gü- likleri beni kendine çekmişti. Başka¬ me oturtmuştu.
nü’nde yer alacak “Gelinlik Kız”ı larınca tanınmış olmanın insan teki Ya Cüneyt Arkın? Fırtınalı bir
yazmaya koyuldum, daha önce de üzerindekietkilerini handiyse birgöz- adamdı Cüneyt Arkın. Yıldızdı. O sı¬
yazdım: “Gelinlik Kız” için benden lemci gibi saptıyordum. Bir iki hafta ralar Beyoğlu caddesinden geçme¬
övgülerini esirgemeyen, beni yürek¬ içinde Atıf Yılmaz’ın önerisiyle kar¬ si neredeyse olanaksızdı; yer yerin¬
lendiren sadece Halit Refiğ oldu. Ke¬ şılaştım. Atıf Yılmaz tedirgin edecek den oynuyordu. Bir yanıyla çocuksu,
mal Tahirsuspustu. Haldun Taner’¬ kadar kibardı. Çok sevdiğim Erkek bir yanıyla fazla yaşamıştı. Diyebili¬
se belki görmemişti o sıra hikâyemi. Ali’yi büyük kente uyamayacaktık bu rim ki, madalyonun öteki yüzünü
kez. Bu ‘uyarlama’ sözcüğünden - gördüm. Onda ileneli şairlere, uyum¬
Cennetin Kapısı’nın çekimine Haldun Taner’in kulaklan çınlamış suzlara özgü duyarlıklar, incelikler
Adana ve Mersin’de başlandı. Bir tür olmalı- artık tedirginlik duymuyor¬ yakalıyordunuz. Bir iki kez -
reji asistanlığı yapıyordum ben de. dum. Sahne sıralamasına geçtik. Fil¬ -Günahsızların çekimi sırasında- al¬
Kış aylarıydı. Bununla birlikte Mer¬ min adını yine ben bulamamıştım: kol komasına girdi. Gerçek anlamın¬
sin’i bitmeyen bir ilk yazda bulduk. Günahsızlar. Cüneyt Arkın’la Sev¬ da yaşamdan bıkkındı. Yaşantısın¬
Hava ılıktı. Şehir Kulübü’nün ışıkla¬ da Ferdağ oynayacaklardı. Sevda’- daki ilenç, ona sanatçı olarak herhal¬
rı, portakal bahçelerinden yayılan ra¬ yı tekrar görme fırsatını ele geçiriyor¬ de çok şey katmış ve daha çok şey
yiha hâlâ belleğimdedir. Tuhaf bir dum Günahsızlar sayesinde. Öte katacaktı. Bununla birlikte sinema
yerdi Mersin; Reşat Nuri’nin Eski yandan günler geçiyor, senaryonun sanayiimizin çarpıkçurpuk koşulları
Hastalık romanını ancak bu kadar altından kalkamıyordum. Öykünün onu anlamaktan çok uzaktı. Sonra
çağrıştırabilirdi. Büyük turunçgil dünyası psikolojik açıdan bana çok o usanç... Bir yıl kadar önce bir rö¬
bahçelerinin zenginliği yanında, Şe¬ yakındı, bununla birlikte ortamları ve portajını okudum Cüneyt’in. İbrahim
hir Kulübü’nün allı yeşilli, sarılı ma¬ yaşantıları açık seçik göremiyordum. Tatlıses’in yönetmenlik yaptığı bir ül¬
vili ampulleri ne çok taşra kasaba- Ufak tefek süsleri, kimi diyalogları kede, karate filmleri çektiği için
sıydı! F-ilmden bir de sahne kalmış bir yana bırakılırsa, Günahsızlar Atıf övünç duyduğunu söylüyordu. Na¬
aklımda. Akşam güneşine karışarak Yılmaz’ın senaryosu sayılmalıdır. sıl hak vermezsiniz? Eskiden öykü-
yürüyen Sevda Ferdağ, artık bu bah¬
çelerde, zengin bir adamın metresi Askerin Dönüşü (Yön: Zeki Ökten)
olarak yaşayamayacağına karar ve¬
riyordu. (Sevda’yla dostluğumuz,
benim için, asıl bu sahneden sonra
başladı ve hep sürdü.)
İşin tuhafı, daha biz İstanbul’a
dönmeden yapımcılar iflas etmişti.
Dar olanaklarla birkaç gün de İstan¬
bul’da çalışıldı. Ortaköy’de, şimdi
lüks bir lokal olan bir evde, tiyatro¬
muzun kurucularından Şaziye Mo-
ral’la tanıştım. Ağırbaşlı, soylu bir
hanımefendiydi. Çekimin hayhuyu¬
nu belli bir uzaklık içinde izliyor, han¬
diyse bu dağdağalı ortamın dışında
yerine getiriyordu görevini. Zarif bir
yakınlık kurulmuştu aramızda. Şazi¬
ye Moral’a yardımcı olmaktan büyük
bir haz duymuştum.Ortamın karma¬
şasından tedirgindi. Shakespeare’-
in toplu yapıtı elinde, yeşil kapaklı İn¬
gilizce bir kitap, galiba Hamlet’den
dizeler okuyarak merdivenleri çıkan
Arzu Okay’ı görünce dayanamamış
ve bana:
38 ler yazmıştı, A dergisinde. Arkadaş söz konusuysa o romanı okurum. sözü vardır. Edebiyatla bunca haşır
olduğumuz günlerde yine yazmak Konuyu birine anlattırınm. Sonra bu neşir bir yönetmenin, doğrudan doğ¬
istiyordu; taslak bir senaryosu var¬ ilişkiler üzerine düşünürüm. Bizim ruya kendi edebiyatını sinemaya ak¬
dı, Milyonluk Şehir adını takmış* toplumuzda nasıl geçer, ne olur, ya¬ tarmak isteyen bir senaryocuyla an¬
tık. Sonra, giderek, ilişkimiz koptu. şayışımızda bir yeri var mıdır, şu- laşabilmesi herhalde olasızdı.
Öyle sanıyorum ki, siyasal görüşle- bu... Senaryo yazarlığı konusunda ye¬
ftmiz de farklılaşmıştı giderek. Uzun Yaralı Kurt’u böyle çalıştık. Lüt¬ teneksizliğime bayağı inanmıştım ki,
yıllar hiç karşılaşmadık (Buraya bir fü Bey de, ben de, ayrı ayrı kişiler¬ bir gün, Zeki Ökten telefon etti. Ze-
den dramatik örgüyü öğrenmiştik ki’yi Günahsızlardan beri tanıyor¬
şey daha katacağım: Ömer Kavur
Ben, söz konusu romanın filmini iz¬ dum. Atıf Yılmaz’ın asistanıydı. Ar¬
için yazdığım Göl senaryosunda hâ¬
leyen Çolpan İlhan’dan dinlemiştim. tık asistanlığı bırakarak rejisörlüğe
lâ bir tek Cüneyt Arkın’ın oynaması
Bu, aldatılan bir kiralık katilin öykü- başlamak istediğini biliyordum. Çok,
gerektiğine inanırım.).
süydü. Lütfü Bey, kara polisiye tü¬ ama pek çok sevdiğim bir insandı
rüne öteden beri yakınlık duymuştu. Zeki. Şimdi bana küçük bir şirketten
Beni Lütfü Ö. Akad’a Cüneyt mi
Toplumun kimi açmazlarına ancak öneri aldığını, uzun metrajlı siyah-
salık vermişti, yoksa Atıf Bey mi, şu
gerilim öğesini kullanarak çekicilik beyaz bir film çekeceğini söylüyor¬
an kesinkes anımsamıyorum. Yaralı
katabileceğimiz kanısındaydı. Bana du. Yine yabancı bir polis romanı.
Kurt dolayısıyla Türk sinemasının -
sorarsanız, çok başarılı bir yapıttır Adını, yazarını anımsamıyorum bile.
ve kuşkusuz Türk sanatının- en bü¬
Yaralı Kurt. Yalnızca kapitalizmin Oturduk, galiba bir hafta içinde se¬
yük ustalarından Lütfü Ö. Akad’la ta¬
acımasız koşullarını eleştirmez, bir naryoyu çıkandık. Kadın Yapar adıy¬
nıştım. ilk görüşmemizde etkilenmiş¬
yandan da insan tekinin sorumluluk la çekildi bu senaryo.
tim Lütfü Bey’den. Sessiz, ölçülü,
macerasına derin anlamlar katar. Kadın Yapar’a nedense imza at¬
dingindi. Ne var ki, gözleri bir ışıltı
Cüneyt Arkın yine bana sorarsanız, madım; Zeki mi istemedi, ben mi ka¬
sağanağıydı ve sizi çevreleyen bu
dört dörtlük bir oyunculuk örneği çındım... Çıkaramıyorum. Ertesi
aylanın dışına artık çıkamıyordunuz.
vermiştir bu filmde. mevsim yine Zeki Ökten için ilk ‘öz¬
Lütfü Bey, uzun ve yazınsal diya¬ gün’ senaryomu yazdım: Bir Demet
O aylaya dalıp giderek başladı
loglara karşıydı. Sinemada konuş¬ Menekşe. Şimdi, geçmişin o çok
Lütfü Be/e çıraklığım. Oldum bittim
manın payı onsuz olunamayacak coşkulu zaman dilimini düşündü¬
en çok onun yapıtlarından haz duy¬
yerler içindi. Ve diyalog, mutlaka iz¬ ğümde yine diken diken oluyor tüy¬
muştum. Vesikalı Yarim, Kader
leyicinin belleğinde kalacak özlülük- lerim. Bir Demet Menekşe, Kırık
Böyle İstedi, Ana dağarcığımdaydı.
te kurulmalıydı. Sonra, oyuncuya Bir Aşk Hikâyesi’nden sonra en
Gerçekte Yaralı Kurt’u yine ben
fazla güvenmiyordu Akad usta. sevdiğim senaryomdur. Ben, nice
yazmıyordum. Ama büyük ustam,
— Ben kameranın aıkasındayken zamanlar beni etkilemiş Yeşilçam
öğretmenim, mutluluklarla örülü ça¬
oyuncunun kendi kendine ne yapa¬ öykülerinden yola çıkarak bir şeyler
lışma saatlerimizde senaryo yazar¬
cağını nerden bilirim, derdi. Hiç gü¬ yapmak istedim. Hep o melodram
lığı konusunda galiba ilk ve tek eğit¬
venmem, hiç! kokusu, hep o aşk üçgeni masalı.
menim oldu. Lütfü Bey’le eşi Şükran
Hanım’ın Mecidiyeköy’deki tek kat¬ Onun daima boy planlara yönelik Ama benim masallarım mutlaka si¬
lı evlerine sonsuz sevinçler duyarak tutkusunu şimdi daha açık seçik yah masallar olmalıydı. Oysa daha
girip çıkmaya başladım. Burada dış kavramıştım, uzaktan, hep uzaktan; Bir Demet Menekşe’den, bunu ya¬
dünyanın kuruluğundan, yavanlığın¬ en çok bel plan... Her öykünün sah¬ pımcıya anlatmak eni konu güçtü.
dan adeta öncesiz sonrasız arınıyor¬ ne uzunlukları içerikle bir arada ele Yapımcı ille de “mutlu son” istiyor¬
dum. Lütfü Ö. Akad uçsuz bucaksız alınmalı, gereksiz yere sahne uza¬ du.
bir kültürün adamıydı. Onunla sanat tılmamalı, işin kolayına kaçılarak da İlk nişanlısından ayrıldıktan sonra,
üzerine konuşmak, sinemamızın üs¬ kısa tutulmamalıydı. Bütün iz’ler Lüt- yaşadığı küçük mahallede kendisi¬
luplarını tartışmak, politikayı, ideolo¬ fi Bey’den: Bizim sinemamızda bur¬ ne pek de iyi duygular, ‘temiz his¬
jileri, insan tekinin içsel sorunlarını juva yaşamına dönük öyküler olacak ler’ beslenmeyen terzi kızın, Nesrin’-
değerlendirmek hayatımın en güzel iş değildi, ne kılık kıyafet, ne mekân¬ in yeni kırık aşk serüvenini anlata¬
zamanlarını oluşturdu. Bu büyük lar inandıncı olabilirdi; kalabalık kad¬ caktık Bir Demet Menekşe’de. Bo¬
adam, aylaklıklarla geçip giden ye- rolu öykülerden kaçınacaktınız, yerli ya fabrikatörü Kenan, rastlantı sonu¬
niyetmeliğime yalnızca sanatın kıla¬ film seyircisi yüzleri kolay kolay ak¬ cu tanıştığı bu yaşı geçti geçecek
vuzluk edebileceğini gösteren kişi¬ lında tutamıyordu; önermeyle öykü genç kızda kendi yaşamının cırtlak
lerdendi, Behçet Necatigil ve Kemal arasında seyircinin kendi yaşantısın¬ renklerini yakalayacak ve yeni bir in¬
Tahir’le birlikte. Yine öğreniyor ve da hemen karşılığını bulacağı bir san olmayı deneyecekti. Öysa evliy¬
eğitiliyordum ki, insanoğlunu bir tek çağrışım ve örneksellik dizisi yara- di Kenan ve evliliğini Nesrin’e söy¬
çalışmak onarıp güzelleştirir, çalış¬ tabilmeliydiniz... Lütfü Ö. Akad’la leyemeyecek kadar kaçaktı. Günün
manın ötesinde hiçbir ahlâkî temel Gelin'de, Düğün’de ve Esir Hayat’- birinde lüks butiğe süslü bir kadın
aranamaz... da yine birlikte çalıştık bir süre. Fa¬ gelir, frapan giysiler seçer ve koca¬
Yaralı Kurt da yabancı bir yaza¬ kat ben işin içinden çıkamadım. Ne¬ sının, boya fabrikatörü Kenan’ın ad¬
rın romanından uyarlamaydı. Öte denleri üzerinde uzun boylu durma¬ resini bırakıp gider. Shakespeare ci¬
yandan Lütfü Bey’in yöntemi çok yacağım. Yalnız şu kadarını söyle¬ nayeti işlenivermiştir...
başkaydı. Bana: mek isterim: Akad titiz bir sinema¬ Ne var ki Berker İnanoğlu son bir
— Ne yazık ki bu uyarlama moda¬ cıdır. Kendisinin de birkaç kez be¬ sşhne daha gereksiniyordu:
sından vazgeçemedik, demişti. O lirttiği gibi sinemacılığının ana kay¬ — Fabrikatör, butiğe bir gelinlik ıs¬
zaman yapılacak tek şey kalıyor ge¬ nağı her şeye karşın roman sanatı¬ marlar. Gelinliği nikâh dairesine
riye. Konuyu öğrenmek. Ben ne dır. "Yazamadığım romanların filmi¬ Nesrin götürür. Meğer Kenan karı¬
uyarlanan filmi izlerim, ne de roman ni çekiyorum ben...” gibisinden bir sından boşanmış. Gelinlik Nesrin
için ısmarlanmış... man rastlıyordum. Benden istenen sinden bir romanı; Cingöz’ü Cüneyt 39
Büsbütün anlayışsız bir yapımcı ise, kimi sahneleri çekimiş bu çalış¬ oynayacak... deniyor. Oturup yazı¬
değildi Berker İnanoğlu. Hatta duy¬ mayı düzeltmemdi. Senaryoyu oku¬ yorum. Zeki mi projeyi beğenmiyor,
gusal tarafları vardı. Yüzümdeki dum. Düzeltmek, yeniden düzenle¬ Berker İnanoğlu mu cayıyor, Cüneyt
dehşet ifadesine ister istemez gül¬ mek benim için olasızdı. Türkan Şo- mi isteksiz... geçmiş zaman. Bu
dü ve ‘orta yol’u arandık Bir Demet ray’a görüşlerimi açıkladım. İlk kez Cingöz Recai tasarısını okuyan Atıf
Menekşe’inin sonunda. karşılaşıyorduk. Fâzla heyecanlan¬ Yılmaz’la Lütfü Bey’in övgülerini
dığımı ileri süremeyeceğim. Hatta anımsıyorum bir de.
Tartışmalar olup biterken Zeki soğukça bir konuşma geçti aramız¬ İkincisi, senaryoculuğumun han¬
suskundu. Zeki’nin böylesi suskun¬ da. Rüçhan Bey ikide birde her şe¬ diyse unutulduğu bir zamanda, Fey¬
luklarına daha çok rastlayacaktım yin kendiliğinden düzeleceğini söy¬ zi Tuna için yazılmıştır. Çürüme’nin
sonraları. Suskunluğunu çekim sıra¬ lüyordu. Türkan Şoray fazla dalgın¬ öyküsü Feyzi’nindi. Çok severek ça¬
sında da sürdürdü. Eğer Hâle Soy- dı. Senaryoyu geri verdim. Teşekkür lıştım. Senaryocusuna yardımcı ola¬
gazi’nin bilinçli oyunu olmasaydı, ettiler. bilen rejisörlerdendi Feyzi Tuna. Çü¬
Bir Demet Menekşe, ‘müphem’ an¬ Birkaç ay sonra Rüçhan Bey te¬ rüme siyasal bir senaryoydu. Feyzi
lamlı son sahnesine ulaşamayacaktı lefon etti. bütün çabasına karşın o tarihlerde
gibime gelir. Kartal Tibet klasik jön — Türkan size bir senaryo yazdır¬ film için tek bir yapımcı -bulamadı.
oynuyordu. Kenan’ın karısını Çolpan mak istiyor Selim Bey; görüşebilir Şimdiyse bu öykünün hayli eskidiği¬
İlhan için yazmıştım;gelgelelim Ço'l- miyiz, vaktiniz var mı? diye sordu. ni, önsezilerimizin zaten gerçekleş¬
pan, çekim tarihinde Sadri Bey’le — Hay hay efendim, diye yanıtla¬ tiğini düşünüyorum.
birlikte gazino programı için Anka¬ dım. Sonuncusunun serüveni biraz da¬
ra’ya gitmek zorundaydı. Çolpan’ın Konuyu bitlikte kurmuşlardı. Rüç¬ ha değişik. Amerika’da yaşayan Zer¬
oynamamış olması beni çok üzmüş¬ han Adlı’nın yaşantısından birkaç rin Arbaş’ın Yeşilçam’da star olabi¬
tür. Bununla birlikte Lâle Belkıs tipik sahne bile sözkonusuydu. Ben ken¬ leceğine galiba bir tek Atıf Yılmaz
bir burjuva kadınıydı filmde. Bir De¬ di düşüncelerimi, önerilerimi açıkla¬ inanmıştı. Ayşe Şasa’nın bir film öy¬
met Menekşe’ye canlılık katan, sa¬ dım. Karşılıklı anlaştığımızı sanmış¬ küsünden yola çıkarak Düşman
natçılar arasında Güler Ökten’i, Re¬ tım. Damsız Evler’i yazmaya koyul¬ Gözler’i yazdım. Yazarken Zerrin
ha Kral’ı, hele rahmetli Muallâ Sü- dum. Bana yabancı gelen bir iki bö¬ Arbaş’ı düşünmemeyi yeğliyordum.
rer’i mutlaka anmalıyım. Muallâ Sü¬ lüm vardı; Aydın Sayman’dan yar¬ Bu senaryo hâlâ Atıf Ağabey ve ara¬
rer sinemamızınbenceenbüyükkom- dım istedim. Aydın yazıp getiriyor, da sırada, Ömer Kavur’la ikisinin şir¬
pozisyon oyuncularından biriydi. üzerinden geçiyordum. Damsız Ev keti projesiz kalınca tozlu raflardan
Salon filmi kompozisyonuyla Bir De¬ let nihayet bitti. Ne yazık ki, o gün indirilir. Düşman Gözler toplumda
met Menekşe tarzı toplumsal çizgi¬ bu gün Türkan Şoray’la Rüçhan yapay bir yükselişin olayları üzerine
li filmlerdeki kompozisyonu gerçek¬ Bey’in senaryo üzerinde ne düşün¬ kuruluydu. Biz, genç kızı yeni zen¬
ten üzerinde durulmaya değer ayrın¬ düklerini öğrenememişimdir. Senar¬ gin bir ailenin çocuğu olarak almış¬
tılarla ayırt edebilmiştir. yo filme alınmadı; bu, beğenilmedi- tık. Bazı zorlamaların varlığını yad¬
Bir Demet Menekşe yıllar sonra ğine bir göstergeyse de, olayların sımayacağım. Bununla birlikte Atıf
iki kez oynayacaktı ünlü TV’mizde. akışı konusunda hiçbir fikrim yok. Ağabey gibi düşünmüyor da deği¬
Zeki ve ben ancak o zaman kutla¬ Böyle çekilmeden kalakalan üç lim. Bir manken kızımızın öyküsüne
nacaktık. Ancak o zaman kutlana¬ senaryo daha yazdım. İlki Bir Demet dönüştürülse, günümüz için ilginç
caktık. Ancak o zaman kimler kutla¬ Menekşe’nin hemen ardından zeki olabilir Düşman Gözler.
madı ki... geçiyorum. için yine Berker İnanoğlu’ya yazıldı.
Neler kalmış aklımda Bir Demet Server Bedi’nin Cingöz Recai dizi¬ Gelecek Sayı
AMERİKAN GECESİ II
Menekşe’den: Renkli ampullü gazi¬ Bir Demet Menekşe (Yön: Zeki Ökten)
no sahnesinde figüranlığa çıktım;
butik sahneleri için sevgili dostumuz
rahmetli Melina bir işgünü gözü ka¬
palı bırakmıştı bize Rumeli Cadde¬
sindeki mağazasını; mevsim yaz ol¬
duğundan o bir demet menekşe bir
türlü bulunamıyordu, çiçeklerden hiç
anlamayan Zeki bir akşam elinde
plastik leylaklarla çıkagelmişti, kuru¬
tulmuş bir demet menekşeyi Güler
Ökten, Meral Taygun’dan bulabil¬
mişti; Zeki yeni filmine başlayaca¬
ğından dublajda ben bulunmuştum,
ve bu kez de, muhallebiciyi konuş¬
muştum...
O kış, Bir Demet Menekşe oynar¬
ken galiba, Türkan Şoray’la Rüçhan
Adlı’nın Levent’teki evlerine çağrıl¬
dım. Türkan Şoray bir filnryönetiyor
ve filmde başrolü oynuyordu. Yapı-
| mm haberlerine basında zaman za¬
40
Film duyumu

SERGEY M. EİSENSTEİN
ÇEVİREN: NİJAT ÖZÖN

Bu alıntı, ünlü Sovyet yönetmeni ye kuramcısı mızdır.


S. M. Eisenstein’ın yakında Nijat Özön’ün çevi¬ Bunun gibi, bir saat kadranının yol açtı¬
risiyle Payel Yayınevi tarafından yayımlanacak ğı tasarım örneğini de çözümlemiş ve za¬
olan ‘‘FilmDuyumu” ve “Film Biçimi” adlarını
taşıyan kitaplannın ilki olan “Film Duyumu”nun man görüntüsünün bu tasarımdan hangi
birinci bölümünden alınmıştır. yöntemle ortaya çıktığını görmüştük. Bir sa¬
nat yapıtı da bir görüntüyü yaratmak için
- anat yaptı, canlılığı yö¬ tıpkı buna benzer bir yöntemle bir tasarım¬
nünden ele alındığında, izle¬ lar zinciri kurmalıdır.
yicinin duyarlık ve bilincinde Bu saat ömeğ’ne yeniden dönelim.
görüntülerin oluşumu süreci- Vronski yönünuen, saatin akreple yelko¬
___1 dir. Gerçekten canlı bir sana¬ vanının geometrik biçimi, zaman görüntü¬
tın özelliğini oluşturan; izleyiciyi, ortaya çı¬ süne yol açmamaktadır. Ama öyle durum¬
kan sürece yönelteceğine onu geçmişteki lar vardır ki, önemli olan nokta, gecenin on
yaratıcı bir sürecin sonucuyla tanıştıran ikisini kronometrik olarak algılamak değil,
cansız bir sanattan ayıran da budur. fakat gece yarısını yazarın vermek istedi¬
ği bütün çağırışımiar ve duygularla yeniden
Sanatın hangi alanı olursa olsun, bu ko¬ yaşamaktır. Bu, bir gece yarısı buluşma¬
şul her zaman, her yerde kendini gösterir. sının yürek çarpıntısıyla beklendiği saat
Örneğin, bir oyuncunun gerçek yaşama olabilir; bir gece yarısı ölümünün saati ola¬
uygun oyunu, duyguların sonuçlarını orta¬ bilir; bir gece yarısı kaçışının saati olabilir.
ya koymak değil, bu duyguların doğması¬ Bütün bunlar, salt bir gece yarısı tasarımın¬
nı, gelişmesini, başka duygulara yol açma¬ dan çok daha önemlidir.
sını sağlamak, kısacası bu duyguları izle¬ Böyle durumlarda, on iki vuruşun tasa-
yici önünde canlandırmaktır. rımı’ndan bir“alın yazısı saati”olarak özel
Bundan dolayıdır ki bir görünçlüğün bir anlam yüklü gece yarısının görüntüsü
(sahnenin), bir ayrımın, bütünlenmiş bir ya¬ ortaya çıkmalıdır.
pıtın görüntüleri hazırlop birer veri değil,ser¬ Bu durumu bir örnekle gösterelim. Ör¬
pilen, gelişen şeylerdir. neği, Maupassant’ın “Güzel Dosf’undan
Bunun gibi, herhangi bir kişi -ister yazı¬ (“Bel Ami”) alacağız. Bu örneğin fazladan
da ister bir rolün canlandırmışında- gerçek¬ ilginç olan yönü, sesi de kullanmasıdır.
ten canlı bir izlenim verecekse, bunun de¬ Ama dahası var: Yerli yerinde seçilmiş yön¬
ğişmez özyapılı (karakterli) mekanik bir var¬ temle su katılmamış bir kurgu örneği oldu¬
lık olarak değil, olgunun akışında izleyici¬ ğu halde, günlük yaşamın bir kesiti olarak
nin gözü önünde ortaya çıkan bir varlık ol¬ işlenmiştir.
ması gerekir. Görünçlük (adını daha şimdiden Du Roy
Dramda, olayların akışının herhangi bir olarak yazan) Georges Duroy’nın, gece ya¬
özyapı üzerine bir düşün vermesi değil, rısı kendisiyle kaçmaya karar veren Suzan-
ama aynı zamanda bu özyapıyı biçimlen¬ ne’ı bir araba içinde beklemesini anlatır.
dirmesi, belirlemesi de çok önemlidir. Burada gece yarısının gökbilimsel za¬
Dolayısıyla, sanat yapıtında görüntüler manla hiçbir alış verişi yoktur; gece yarısı,
yaratmak yöntemi, gerçek yaşamda bilinç burada, söz konusu olan her şeyi (yada
ile duyarlığın yeni görüntülerle varsıllaştı¬ hemen hemen her şeyi) kararlaştıran sa¬
ğı (zenginleştiği) süreci yeniden ortaya çı¬ attir: “Geçti. Bitti. Gelmeyecek”.
karmalıdır. Bakın Maupassant, salt gecenin belli bir
Bunu örneklemek için New York sokak¬ anını anlatmakla yetinmek yerine, bu saa¬
larını göstermiştik. Herhangi bir olgu yar¬ tin görüntüsünü, anlamını okurun bilincine
dımıyla, belli bir görüntüyü anlatmak zorun¬ ve duyarlığına nasıl yerleştiriyor:
da olan bir sanatçıdan, New York sokak¬ “.... On bire doğru dışarı çıktı, bir zaman
larını tanımakta kullandığımıza benzer bir öyle dolaşıp durdu, bir arabaya bindi, Con¬
yönteme başvurmasını beklemek hakkı¬ corde Alanına, Deniz Bakanlığının yanı-
na gitti. saatin görünüşü belleğimde yer etmişti.
Arada bir saatin kaç olduğunu anlamak Filmde Sovyet iktidarının'kuruluşunun ta¬
için kibrit çakıyordu. Gece yarısının yaklaş¬ rihsel ahım bütün gücüyle ortaya koymak
tığını görünce sabırsızlığı arttı. Durmadan gerektiğfnde bu saat aklıma değişik bir kur¬
kafasını pencereden çıkarıp dışarı bakıyor¬ gu çözümü getirdi: Ana kadranda Petrog-
du. rad saatiyfe gösterilen Geçici Hükümet’in
Uzaktan saatin biri on iki kez çaldı, son¬ düşüş saatini, Londra, Paris, New York,
ra daha yakında bir başkası çaldı, sonra iki Şanghay, saatlerini gösteren küçük kadran¬
saat birden, en sonunda çok uzakta bir so- lar dizisiyle de yineledik. Böylece, tarihte
nüncusu^ Bunun da sesi kesilince“Geçti. ve halkların yazgısında bir dönüm noktası
Bitti. Gelmeyecek” diye aklından geçirdi. olan bu an, sanki tüm halklan birleştiriyor-
Yine de ortalık ağarıncaya dek bekleme¬ muş gibi, yerel saatleri gösteren bir sürü
ye kararlıydı. Böyle işlerde insan sabırlı ol¬ kadranda beliriyordu.
malıydı. Ama bu noktada, kaçınılmaz karşıtları¬
Saatin çeyreği, sonra yarımı, sonra üç mın bir sorusunu işitiyorum: “Bütün bun¬
çeyreği vurduğunu duydu. Sonra da bütün lar iyi de, bir oyuncunun oyununu hiç ke¬
saatler, gece yarısını nasıl vurmuşlarsa, sa¬ sintisiz, uzun bir süre gösteren bir film par¬
at biri de öyle vurdular....” çası ne olacak? Onun oyunu hiç mi etki
Bu örnekten de görüyoruz ki, Maupas- yapmayacak? BirÇerkasov’un, birOklop-
sant okurun bilinç ve duyumlarına gece ya¬ kov’un, bir Çirkov’un, bir Sverdlin’in oyu¬
rısının coşkusal niteliğini yerleştirmek iste¬ nu etkilendirici değil mi?”. Bu sorunun,
diğinde, saatlerin önce on ikiyi, sonra da kurgu kavramına öldürücü bir darbe indir¬
biri vurduğunu söylemekle yetinmiyor. Ma- diğini sanmak aldatıcıdır. Kurgu ilkesi bun¬
upassant çeşitli saatlere çeşitli yerlerde on dan çok daha geniştir. Herhangi bir oyun¬
ikiyi çaldırarak gece yarısı duyumunu ya¬ cunun, yönetmen ve alıcı yönetmenince
şamamızı sağlıyor. Çeşitli yerlerden gelen değişik alıcı açılarına bölünmeksizin, kesin¬
on iki vuruş, gece yarısının genel duyumu¬ tisiz bir film parçasında oynadığında böy¬
nu oluşturmak üzere algımızda birleşiyor. le bir ayrımın kurgudan kurtulacağını san¬
Ayrı ayrı tasarımlar tek bir görüntüyü oluş¬ mak yanlıştır. Tümden yanlıştır!
turuyor.'Bu da sıkı sıkıya kurgu yardımıyla Böyle bir durumda kurguyu başka yer¬
sağlanıyor. de aramalıyız: Doğrudan doğruya oyunda
Bu örnek, kurgunun en ince kullanılışla¬ aramalıyız. Oyuncunun “iç” uygulayımı il¬
rından birini vermektedir: Burada “gece kesinin kurgununkiyle ne denli ilişkili oldu¬
yansı”nın sesli görüntüsü, çeşitli alıcı açı¬ ğunu daha sonra göreceğiz. Şimdilik sö¬
larından -“uzak”, "yakın”, “çok uzak”- alı¬ zü, tiyatro ile sinemanın en büyük sanat¬
nan bir dizi resimle ortaya konmaktadır. çılarından biri olan George Ariiss’e bırak¬
Değişik uzaklıklarda saptanan saatlerin bu makla yetinelim.
vuruşları, herhangi bir nesnenin değişik alı¬ “Sinemada oyunun abartılması gerekti¬
cı noktalarından filme alınışını ve üç ayrı çe¬ ğine hep inanırdım, ama bir çırpıda anla¬
kimde-‘‘genel çekim”, "boy çekimi”, “top¬ dım ki, sanatçının görünçlükteki (sahnede- Potemkin Zırhlısı
lu çekim”- yinelenişini andırmaktadır. Da¬ ki) sanatını oyunluğa aktarırken öğrenme- /Yön Eisenstein
hası var: Saatlerin sesi, daha doğrusu sa¬
atlerin değişik biçimde vuruşları, burada
hiç de geceleyin Paris’in doğacı bir ayrın¬
tısını vermek amacıyla seçilmemiştir. Ma-
upassant’da saatlerin birbiriyle çelişen ses¬
lerinin en başta gelen etkisi, saatin yalnız¬
ca "gece yarısı” olduğunu bildirmek değil,
“alın yazısı saati olan gece yarısı”nın coş¬
kusal görüntüsünü vermektir.
Ereği yalnızca saatin gece yarısına var¬
dığını bildirmek olsaydı Maupassant böy-
lesine özentili bir yazış biçimine başvur-
mazdı. Öte yandan bu çeşit yaratıcı kurgu
yoluna başvurmasaydı, bu kadar yalın
araçlarla böylesine yoğun bir duyguya yol
açamazd.
Saatlerden söz açarken, kendi çalış¬
mamdan bir örnek aklıma geldi. Ekim’i çe¬
virirken Kışlık Saray’da acayip türden bir
saate rastladık: Saatin ana kadranının çev¬
resinde Moskova saatini -belki de Peters-
burg saatiydi, şimdi anımsamıyorum- gös¬
teren büyük kadrandan başka Paris, Lond¬
ra, New York vb. kentlerdeki saatleri gös¬
teren ufak ufak kadranlar sıralanmıştı. Bu
si gerekli en önemli şey, ölçülü olmaktır.... Her yanda, yellerin öfkesiyle köklerinden
Görüntülükteki (perdedeki) ölçülülük ve do¬ sökülüp parçalanmış köhne ağaçlar görün¬
kundurmaca (suggestion) sanatı, öykünül- meli.
mesi olanaksız Charlie Chaplin’in oyunu¬ Sellerin kelleştirdiği dağ parçalarının bu
nu izlemek yoluyla her zaman incelenebi¬ sellere nasıl kapıldığını, koyaklara (vadile¬
lir”. re) yuvarlanıp nasıl kümelendiğini göster¬
Arliss, abartılmış oyunun karşısına ölçü¬ melisin. Sular kabarmalı, geniş ovaları ve
lülüğü çıkarıyor. Bu ölçülülüğün doruk nok¬ buralarda yaşayanları basmalıdır.
tasını da, olgunun sezinletme (allusion) bi¬ Yine dağların doruklarında, evcilleşecek
çimine getirilmesinde buluyor. Arliss, olgu¬ denli ürkmüş çeşit çeşit hayvanın, çocuk¬
nun abartılmış olarak oynanmasını kına¬ larıyla buralara sığınan kadın ve erkekle¬
makla yetinmiyor, olgunun başından sonu¬ rin bir araya geldikleri görünmeli.
na dek gösterimini de kınıyor. Bunun yeri¬ Ve suların kapladığı tarlalarda, dalgala¬
ne dokundurmacayı salık veriyor. Ama do- rın üstünde masalar, yataklar, kayıklar,
kundurmacada bir olgunun öğesi, ayrıntı¬ ölüm korkusuyla zorunluluğun çarçabuk
sı, öbür benzer ayrıntılarla yan yana geti¬ yaptırttığı çeşitli sallar çalkanmalıdır.
rildiğinde, olgunun tümünü belirleyen bir Bütün bynların üstünde erkekler, kadın¬
‘‘baş çekimi”nden başka nedir ki? Şu hal¬ lar, çocuklar kümelenmeli, ağlaşıp çığlık¬
de Ârliss’e göre etkili bir oyun parçası, bu lar atmalı, fırtınanın öfkesinden donup kal¬
çeşitten belirleyici baş çekimlerinin sıralan¬ malıdırlar. Korkunç kasırgalann ayaklandır¬
masından başka bir şey değildir. Bunlar dığı sular, boğulmuş insan cesetlerini öte¬
birleşince, oyunun özünün görüntüsünü ye beriye sürülmemelidir.
yaratırlar. Dahası var: Oyuncunun oyunun¬ Ve suyun yüzünde durup da, üstünde
da kullandığı yönteme göre, bu oyun ya¬ değişik türden hayvanların uzlaşarak ve yıl¬
van bir gösteri ya da sağlam bir gösteri gı içinde birbirlerine sokulmadıkları bir tek
olur. Oyuncunun oyunu hiç değişmeyen bir nesne yoktur. Kurtlar, tilkiler, yılanlar ve
açıdan alınsa bile, bu çevirim başarılıysa, ölümden kaçan her çeşit yaratık.
oyun da niteliği yönünden bir “kurgu” ola¬ Ve bu salların kenarlarına çarpan dalga¬
caktır. lar, boğulanların cesetlerini birbiri ardından
Yukarıda verilen iki kurgu örneğinden savurur, henüz yaşamakta olanları da bu
İkincisi (Ekim), olağan bir kurgu değildir; vuruşlarla öldürür.
birinci örnekse (Maupassant) ancak bir Kimi insan kümelerinin, kendilerine ka¬
nesnenin çeşitli uzaklıklardan ve değişik lan bir karışlık sığınma yerini ellerindeki si¬
açılardan filme alındığı bir durumu göste¬ lahlarla aslanlara ve kurtlara, buraya sığın¬
rir. mak isteyen bütün hayvanlara karşı koru¬
Şimdi başka bir örnek vereceğim; üste¬ dukları görülebilir.
lik bu, hem bütün bütüne sinematik bir ör¬ Ah! Yollarına rastlayan her şeyi yok et¬
nektir hem de tek bir nesneyle değil, aynı mek için saldıran yıldırım ile şimşeğin güm¬
yolda kurulan bir olayın görüntüsüyle ilgi¬ bürtüsüyle yırtılan karanlıklarda ne yıldırı¬
lidir. cı korku çığlıkları çınlıyor!
Bu örnek, olağanüstü bir “çevirim oyun¬
luğudur. (Çekim senaryosu’dur). Burada
bir sürü ayrıntının ve resimlerin kümelen¬
mesinden gözlerimizin önünde çarpıcı bir
P
görüntü doğmaktadır. Bu örnek, üzerinde
payel
durulmaya değer; çünkü bu, tamamlanmış
Sinemanın İki temel kuramsal yapıtı:
bir yazın ürünü değil, büyük bir ustanın not¬
larıdır. Bu notlarda bu büyük usta Tufan ko¬ SERGEY M. EİSENSTEİN
nusundaki görüşlerini kendisi için kâğıda
dökmeye girişmiştir. FİLM DUYUMU
Sözünü ettiğim “çevirim oyunluğu”, Le-
onardo da Vinci’nin, Tufan’ı nasıl resimle¬ Çeviren: NİJAT ÖZÖN
mek gerektiği yolunda tuttuğu notlardan Kitabın başında Nijat Özön’ün yazdığı
oluşmuştur. Bu örneği özellikle seçtim, Eisenstein’rı yaşamını, yapıtlannı ve
çünkü burada Tufan’ın görsel-işitsel görün¬ kuramını anlattığı 192 sayfalık bir “giriş”
tüsü alışılmadık bir seçiklikle verilmektedir. bölümü yer almaktadır.
Ses ile resmin böylesine bir arada verilme¬
si herhangi bir ressam için, hatta bu res¬ SERGEY M. EİSENSTEİN
sam Leonardo bile olsa, dikkate değer bir FİLM BİÇİMİ
şeydir:
Çeviren: NİJAT ÖZÖN
“Karanlık, bulutlu bir hava görünmeli.
Doluyla karışık aralıksız bir yağmurda, yö¬ Her iki kitap da yakında tüm kitapçılarda
nü değişik yeller ortalığı alt üstü etmeli, PAYEL YAYINEVİ - Nuruosmaniye
ağaçlardan koparılmış sayısız dalı öteye Cad. Alasaray Han No: 405
beriye sürüklemeli, sayısız yaprağı bunla¬ Cağaloğlu/İstanbui
ra katmalı.
1970- İtalya'yı Cannes Film Şenliği’nde 43
Elio Petri’nin Her Türlü Kuşkunun Üstün¬
de Bir Vatandaşın Soruşturması (Investiga.-
tion of A Citizen Above Suspkion) adlı fil¬
mi temsil ediyordu. Başoyuncusu Gian Ma-
ria Volonte idi.

1971- Cannes Film Şenliği’nde İtalyan si¬


nemasını GiulianoMontaldo’nun “Sacco ve
Vanzetti”si temsil ediyordu. Başrolde Gian
Maria Volonte vardı.

1972- Cannes Film Şenliği Büyük Ödülü


yarışmaya katılan iki İtalyan filmi arasında
paylaştırılıyordu: Mattei Olayı (Mattei Af-
fair) (Francesco Rosi) ve İşçi Sınıfı Cennete
Gider (The fVorking Class Goes to Heaven
(Elio Petri). Her iki filmin yıldızı da Gian
Maria Volonte idi.

1970'li yıllarda Gian Maria Volonte’nin


kazandığı bu uluslararası ağırlık bir rastlantı
sonucu değildi. Volonte gördüğü klasik ve
çağdaş tiyatro eğitiminin de katkılarıyla mü¬
kemmel oyuncuya tipik bir örnektir. Ticari
alanda da aynı başarı görülür. Marcello
Mastroianni üe birlikte Italya'nm en çok ara¬
nan oyuncusudur. Volonte'nin diğer bir
önemli özelliği, çağdaş siyasal ve toplumsal
mücadeleye, artistik ve ideolojik düzlemler¬
de, sanatı aracdığıyla katılmayı seçmiş olma¬
sıdır.
Gian Maria Volonte 9 Nisan 1933 'te İtal¬
ya'da doğdu. Roma Ulusal Tiyatro Akade-
misi'nden 1957yılında mezun olduktan he¬
men sonra profesyonel oyunculuğa başladı.
Racine ve Shakespeare gibi klasiklerden,
‘‘Sacco ve Vanzetti”, Hachhuth’un “Millet¬
vekili "ne kadar değişik türlerde oynayıp il¬
giyi çekti. Televizyon için yaptığı Çehov’un
‘ ‘ Vanya Dayı ’ 'sı ile Dostoyevski 'nin ‘ ‘Buda¬
la" sındaki rolleri eleştirmenlerce göklere çı¬
karıldı.
Volonte’nin ilk büyük rolü ise Yakılacak
Adam (Un Uomo Da Brucaire,Tavianiler,
1961) ve Terörist -II Terrorista (Gianfran-
co de Bosio, 1963) idi. Ama Volonte’ye ilk
ününü SergioLeone ’nin ‘ ‘spagetti western ’
terinde oynadığı kötü adam tipleri sağlaya¬
caktı. Örneğin 1964’te yaptığı Bir Avuç
Dolar (For a Fistful of Doüars). Bu tür film¬
lerde John IVelles takma adını kullanmak
zorunda kalması bile ünlenmesini engelleme¬
di. Şimdilerde çok ünlü olan Sergio Leone
bile o zamanlar Bob Robertson takma adı¬

Gian-Maria Volonte nı kullanıyordu. Bu filmlerin kazandığı ulus¬


lararası mali başarı Volonte'yi güçlendirecek
ve ilerde daha iyi roller seçebilmesi şansını
yaratacaktı.
Sinema ve politika üstüne konuşuyor
Volonte 1960’lardan bu yana İtalya ve
Fransa'nın en soldaki bazı yönetmenleriyle
birlikte çahştı: Elio Petri, Jean - Luc Go-
dard, Giuliano Montaldo, Marco Bellochio,
Yves Boisset ve tabii Francesco Rosi. Aşa¬
ğıda Guy Braucourt’un Ecran ve Cineaste
ÇEVİREN: TUĞRUL ERYILMAZ dergilerinde yaptığı söyleşiyi sunuyoruz.
“Sanat Sineması” politikası bile, yarar-!
AKTÖR VE TOPLUM
lı olmasına karşın, yeterli değil. Bu tür si¬
Rollerimi seçmem. Sinema anlayışıma nemalar genellikle büyük kentlerin merke¬
göre bir filmde oynamayı ya kabul ya da zindedir ama yalnızca bir kaç yüz entelek¬
reddederim. Burada siyasal sinemanın bir tüel gider. Bir de çok önemli bir dağıtım ağı
tanımlamasını yapmak niyetinde değilim. olabilecek binlerce sineması olan ve sol
Böyle bir sınıflamaya zaten inanmıyorum. sendikalara bağlı İtalyan Kültür ve Eğlen¬
Çünkü genel anlamda her film siyasaldır. ce Birliği (ARCI) var. Bu sinemaların tümü
“Siyasal olmayan sinema” kötü gazeteci¬ ticari ağdan bağımsız ama son derece kö¬
liğin bir icadıdır. Tek umudum yaptığım tü kullanılıyorlar. Karşımıza yine İtalyan kül¬
filmlerin toplumun mekanizmaları hakkın¬ türel yaşamını çok etkileyen “desantrali-
da bir şeyler söylemesidir. Yani filmlerimin zasyon” sorunu çıkıyor.
Burjuva doğrunun bir parçasını da olsa, araştırma
eleştirmenlerle çabası içinde olmasını isterim. Sinemayı,
geliştirilmeye ROSİ’DEN PETRİ’YE
tıpkı televizyon ve tiyatro gibi bir kitle ileti¬
çalışılan siyasal
şim aracı olarak kabul ediyorum. Mattei Olayı’nda Rosi’nin sürdürdüğü
sinema
tanımlamasına Bu anlayışıma uygun düşmeyen filmler, soruşturma, Mattei’nin siyasal çizgisini çö¬
inanmıyorum. özellikle kovboy filmleri yaptığım doğrudur. zümlemekten oluşur: Mattei’nin petrol üre¬
Ama sinemanın bir Ama o zamanlar kendimi sinema piyasa¬ ten ülkelerle birlikte Amerikan tekeline kar¬
politikası olduğuna sına kabul ettirme aşamasındaydım. “Ya¬ şı mücadelesi, Doğu Bloku ülkeleriyle iliş¬
inanıyorum. kılacak Adam” ve “Terörist” gibi filmle¬ kileri, millileştirme siyasetine verdiği des¬
rim izleyici tarafından benimsenmemişti. tek. Ama Mattei öyle bir karakter ki, eleş¬
Ouien Sabe- İstiklal Fedaileri filmi mi? tirel bakıldığında, siyasal çizgisine karşın
Damiani’nin yönettiği bu film tamamen sonunda bir ölçüde demagojiye sapar ve
farklı bir olguydu. Senaryo Latin Amerika’¬ çok yanlış bir biçimde tek başına mücadele
daki ABD emperyalizmi ve CIA oyunlarını edebileceğini düşünür. Moravia’nin çok
irdeliyordu. Genel konuşmak gerekirse berrak bir şekilde yazdığı gibi, İtalya’da
vvestern bir aktör için yorucu bir tür ve ki¬ böylesine bir adamı ve kapitalizmle devlet
şisel olarak da bana pek ilginç gelmiyor. arasındaki diyalektik süreci destekleyecek
Aktör olma kendini öncelikle varoluşsal aydınlıkta bir burjuvazi hiç olmadı.
düzeyde gösteren bir seçim sorunudur. Ya Petri’nin İşçi Sınıfı Cennete Gider’i de,
toplumun tüm tutucu yapılarını kabul eder bir propaganda filmi değil, diyalektik bir
ve düzenin elinde bir robot olmaktan pek filmdir. “Bilinçsiz” işçi sınıfının durumunun
şikayetçi olmazsınız ya da, toplumun ileri¬ betimleme düzeyinde eleştirel bir analizi¬
ci öğelerinin yanında yer alıp, sanat ve ya¬ dir. İşçi sınıfının hem iş çevresinde (fabri¬
şam arasında devrimci bir bağlantı kurma¬ ka), hem özel yaşamında (kadınlar, çocuk¬
ya çabalarsınız. Buradan kalkarsak, yıldız lar, eğlence) bir röntgenini çekmeye çalış¬
olma gerçeğimin bana filmlerimi seçme tık. Komünist eleştirmekler filmi, işçilerle
olanağı tanıdığı çok açıktır. Ancak bu sta¬ parti arasındaki ilişkiyi yanlış koydu diye
tümle benim sinema anlayışım arasında bir eleştirdiler ama biz bunu kasıtlı yapmıştık.
çelişki yoktur. Kuşkusuz filmlerimden mil¬ Çünkü ağırlığrsorunun başka bir yanına
yonlarca lira kazanıyorum ama, tipik bir vermiştik: Tüketici toplumun ağına düşen
film yıldızının yaşamındaki aşırılıkların hiç işçinin amaçlarının araba, TV, maçla kısıt¬
biri bende yok. Dahası, Petri’nin dediği gi¬ landığını, sendikal anlaşmazlık zamanların¬
bi, sinemadaki öteki maliyetler düşürülür¬ da bile siyasal olarak uzak kaldığını anlat¬
se, biz de daha küçük bir paraya çalışma¬ maya çalışmıştık. Filmin, bugünün gerçe¬
ya hazırız. Aksi halde, oyuncu ve yönet¬ ğinin bir yanını yansıttığı kanısındayım. Bi¬
menlerin ücretlerini düşürmelerinden kim reyin bilincini uyutan tüketim toplumu üze¬
karlı çıkar? Yapımcılar, dağıtımcılar ve on¬ rine eleştirel bir söylemdi.
ları sömüren diğerleri, kısacası patronlar. Petri, sinemasal çalışmada hiyerarşiye
Burjuva eleştirmenlerce geliştirilmeye kuşkusuz en az yüz.veren yönetmendir.
çalışılan siyasal sinema tanımlamasına Çekim ekibiyle en iyi diyalektik ilişkiyi ku¬
inanmıyorum. Ama sinemanın bir politika¬ ran yönetmen de odur. Onun için film, her¬
sı olduğuna inanıyorum. Örneğin Roma’- kesin fikirleriyle katkıda bulunabileceği ko¬
da bir kişinin 60 sinema salonu var. Dağı¬ lektif bir çalışmadır. Bu ekonomik açıdan
tım tekeli o denli güçlü ki, filmlerin kaderi da geçerlidir çünkü çekim elemanları aynı
tamamen yaratıcının iradesi dışında belir¬ zamanda filmin sahibidirler de.
leniyor. Çok kötü dağıtılan İşçi Sınıfı Cen¬ Genellikle ben karakterlerimi tıpkı ken¬
nete Gider az iş yaptı, halbuki Mattei Olayı dine ilginç gelen belgeleri toplayın bir araş¬
bir James Bond filmi kadar başarılıydı. tırmacı gibi geliştiririm. Yani hazırlığımı dra¬
Devletleştirmenin olduğu sosyalist ülkeler¬ matik değil, kağıt üzerinde yapmayı yeğ¬
de sinemanın durumu ise çok değişiktir. lerim. Örneğin, Her Türlü Kuşkunun Üs¬
Temelde, başkalarının sırtından zenginle¬ tünde Bir Vatandaşın Soruşturmasında¬
şen yapımcı, dağıtımcı gibi kişilerin elindeki ki müfettiş rolünü bu biçimde çalıştım. Ba¬
gücü almanın ötesinde yapılacak pek faz¬ kanlıklarda çalışan bazı kişilerin ta Burbon-
la bir şey yok. lar devrinden kalma bir yürüyüş, konuşma
ve hatta saç tarama biçimleri vardır, bun¬ dirme işi yapmıyorlar. Bir örnek vermek ge¬
ları etüt ettim. İşçi Sınıfı Cennete Gider rekirse, Sacco ve Vanzetti TV’de yayın¬
filmindeki işçi rolüm için de çok sayıda iş¬ landığı zaman “anarşist” kelimesi çıkarıl¬
çilerle en çok karşılaştıkları hastalıklar hak¬ dı ve yerine “radikal” kelimesi kullanıldı.
kında uzun uzun konuştum. Bu yüzden gerçek bilgiyi sağlamak zorun¬
İkinci aşamada karakterin bir türeleştirel, lu hale geldi, yani resmi bilgilendirmeye
analitik bir çalışmasını yapıp, psikolojisini karşı harekete geçmek gerekiyordu. Bu¬
anlarım ve filmde benimseyeceğim genel nun için ARC1 sinemalarının dağıtım ağı
davranışı belirlerim. Sonra, aktör ve yönet¬ kullanıldı.
men arasındaki olağan diyalektik ilişki ge¬ İşte Baskıya Karşı Film Komitesi bu gö¬
lir. Son sözün her zaman yönetmende ol¬ rüşten kalkarak kuruldu. Komiteye Nelo Ri-
duğunu unutmayarak, uzun uzun tartışır, si, Nanni Loy, Petri, Damiani gibi soldan Fransız
sorunun çözümü üzerinde ortak bir görüş yönetmenlerle, Visconti gibi sağdan yönet¬ sinemasının
yakalamaya çalışırız. Diyalog düzeyinde menler de katıldılar. Evet biliyorum, Vis¬ hastalığı bence iki
karakterin psikolojik çözümlemesi de gün¬ conti Marksist olduğunu söylüyor ama tane: Esin kaynağı
deme gelir, her satır tartışılır. Bu tür çözüm¬ önemli olan ben buyum demek değildir. çok edebi ve
lemelerin benim aktör olarak görevimin bir Aynı nedenlerle, 12 Aralık filmi Milano 1969 yönetmenlerin
parçası, hatta günlük yaşamımın da de¬ Aralık ayındaki bomba girişimi ve polisin hepsi tuzu kuru iyi
aile çocukları
vamlı bir parçası, olduğunu sanıyorum. Giuseppe Pinelli adlı anarşisti “intihar” et¬
mesinin hemen ardından kolektif olarak
. GODARD VE FRANSIZ SİNEMASI gerçekleştirildi. Film hemen sıcağı sıcağı¬
na ve biraz aceleyle yapıldı, kuşkusuz bi¬
Fransız sinemasının hastalığı bence iki raz naive. Ama hızla çekilmesi ve TV ve ga¬
tane: Esin kaynağı çok edebi ve yönetmen¬ zetelerin halktan sakladıklarını'anlatıp gös¬
lerin hepsi tuzu kuru iyi aile çocukları. Bu termek gerekiyordu.
burjuva sınıfının sineması. İtalya’da yönet¬ Bu tür karşı bilgilendirmenin bir diğer ör¬
menin toplumun siyasal diyalektiği ile iliş¬ neği bir saailik belgesel La Tenda in Pi-
kisi daha doğrudandır. Toplumsal sorun¬ azza’dır. Roma’da işçilerin işgal ettiği fab¬
lar o denli yaşamsaldır ki çevremizde olan¬ rikalarda 16 mm’lik bir kamerayla ben çek¬
ları gözönüne almadan sinema yapmak tim. Bu film yeni bir tür bilgilendirme ka
olanaksız gibidir. nalı kurmamıza olanak sağladı: Tüm ülke¬
Tabii Godard’ın durumu çok farklı bir' de sendikalarda çalışan işçiler arasında ha¬
olay. Onunla Doğu Rüzgarı filminde çalış¬ berleşme, kapitalizme karşı savaşan bu sı¬
tığım zaman Godard kendi kendini sorgu¬ nıfla diğer sosyal kategoriler örneğin öğ¬
lama aşamasındaydı. İmkansızı başarma¬ renciler arasında haberleşme. Film belli
ya çabalıyordu. Yönetmen olarak kendini üniversitelerde gösterildi. Ne var ki bu fil¬
inkar edip ne olduğunu görme uğraşınday- mi kapitalist yapım/dağıtım sistemi dışın¬
dı. Deneyler yapıyordu. Bir film ekibiyle, da kendim yapmak zorunda kaldım halbuki
daha az otoriter ve daha çok kolektif bir iş bu sinemasal haberleşme biçimini gerçek¬
süreci arasındaki geleneksel ilişkilerin ver¬ leştirmek işçi örgütlerinin görevi olmalıydı.
diği çeşitli olasılıkları sınıyordu. Ama bunu Burası ajitasyon için çok uygun bir alan.
herhangi birine kamerayı verip filmi çektir¬ Benim için aktör olarak diğer bir eylem bi¬
meye kadar vardırıyordu. Bana göre Go¬ çimi sokaklarda provokatif oyunlar oyna¬
dard, burjuva sinema kavramının son ka¬ maktır. İnsanları bakıp, dinlemeye zorlarım.
lesidir ve aynı zamanda sınıfının en aydın¬ Yıllardır bu tür tiyatronun içindeyim. Bir sı¬
lık ve de en mazohist örneğidir. Aklı bir tek nıfın kültürel ürünü olan geleneksel tiyat¬
soruyla, kendi sorunlarıyla meşguldür. Bu rodan vazgeçtim. Bizim gruptan bir eleş¬
da ona temel sorunu unutturur: Sinemanın tirmen bu tiyatroyu çok doğru olarak şöy¬
iletişim aracı olarak kitlelerle ilişkisi ve ya¬ le tanımlamıştı: “Burjuvazinin hüzünlü ge¬
ratı, yapım ve dağıtım arasındaki ilişkilerin ce ayini.”
işlevi. Fakat, bu tür militan sanat biçimine an¬
\ İlişkimiz çok kısıtlıydı. Kamerayı bir ye¬ gaje olmayan aktör de, kendi seçimiyle top¬
re yerleştirir ve Amerikan empeıyalizmini lumdaki rolünü belirleyebilir. Tiyatroda
temsil eden beni önüne geçirirdi. İzleyiciyle Sacco’yu, sinemada Vanzetti’yi oynadığım
bu tür aracılığı ortadan kaldırmak için ak¬ zaman, durumu hiç yalnızca profesyonel
törü yıkmayı amaçlardı. Bana sürekli de¬ bir açıdan katılma olarak görmekle yetin¬
mokrasiyi mahvetmeye en çok Stalin’in'mi medim. Ama bu siyasal açıdan karakter¬
yoksa Mao’nun mu katkısı olduğu yolun¬ leri benimsediğim anlamına da gelmez
da sorular sorardı. Sanırım sonunda Go¬ çünkü ben anarşist değilim ve bu öğreti be¬
dard ideoloji alanına değil sinema diline ni hiç bir zaman çekmedi. Ama ne var ki
yaptığı katkıyla anımsanacak. o zamanlar anarşistler en fazla baskıya uğ¬
rayan militanlardı. Benzer biçimi de 12 Ara¬
MİLİTAN SİNEMA İÇİN lık filmi de, anarşizm üzerine bir film ola¬
rak değil, adalet ve demokrasinin özgürce
Tüm ülkeye seslenen TV ve ticari sine¬ işlemesine ilişkin bir yapım olarak gerçek¬
manın ikisi de ciddi olarak hiç bir bilgilen¬ leştirildi.
46
Yılmaz Güney’in sineması

BURÇAK EVREN

ir sanatçı için ölüm, çoğu kez, bölüm halinde yaklaşmak mümkündür.


osanatçının yeniden nesnel bir Oyunculuk yaptığı dönemler, yönetmen ol¬
gözle değerlendirilmesini, or¬ duğu dönemler, yalnızca senaryo yazdığı
taya koyduğu yapıtların olum¬ dönemler.
lu olumsuz yönleriyle ele alı¬ Yılmaz Güney’in yalnızca oyuncu olarak
nıp irdelenmesini kaçınılmaz yapar. Bu tür gözüktüğü filmlerin büyük bir kısmı, son¬
yazılar, yaşarken farkına varılmayan bir sa¬ radan “Çirkin Kral” imajını yaratacak olan,
natçıyı, ölümsüz kılarken, tam bunun ak¬ tecimsel kaygılar nedeniyle bir çırpıda ko¬
si, yaşarken abartılmış bir çok sanatçıyı da, tarılmış niteliksiz ve iddiasız filmlerdir. Yi¬
bir kez daha acımasız bir şekilde ölüme ne bu filmlerin bir çoğunda, daha sonraki
terk eder. filmlerine zemin hazırlayan hiçbir motife
Ortaya koyduğu yapıtların özü ile, yaşam rastlanmaz. Ancak Atıf Yılmaz ile Lütfü
biçimi arasında farklılıklar olan Yılmaz Gü¬ Akad’ın filmlerinde gerçek oyunculuğuna
ney için de olumlu ya da olumsuz yargıla¬ kavuşmuş, gerçek sinemacılık kişiliğini or¬
ra varmak mümkündür. Ama bir sanatçı¬ taya koyma olanağını elde etmiştir. Hara¬
nın yaşam biçimindeki bazı olumsuzlukla-_ cıma Dokunmayın, Torpido Yılmaz, Üçü¬
rı, ortaya koyduğu yapıtların değerlendiril¬ nüzü de Mıhlarım, Çirkin Kral Affetmez, ya
mesine kıstas yapmak, bir sanat yapıtına da Güney Ölüm Saçıyor ile Kan Su Gibi
yaklaşımı zedelediği gibi, nesnel bilimsel Akacak’ın oyuncu Yılmaz Güney’i ile Tü¬
bakış açısıyla da pek bağdaşmayan bir tün Zamanı’nın, Balatlı Arifin, Kızılırmak-
yöntemdir. Karakoyun’un, Kozanoğlu’nun, senaryo¬
Bir sanatçının ölümü nedeniyle yazdığı¬ sunda katkısı olduğu Hudutların Kanunu’-
mız bu yazı da, yalnızca ortaya koyduğu nun Güney’i arasında çok büyük farklar
filmlerin olumlu-ya da olumsuz gördüğü¬ vardır. Bu oyunculuk dönemindeki çelişki¬
müz yanlarını nesnel bir bakış açısıyla ir¬ ler, Güney’in senarist, oyuncu ve yönet¬
delemeyi amaçlamaktadır. men olarak imzasını attığı ilk dönem film¬
Güney’in sinemacılık yaşamına üç ana lerinde kendini belli eder. 1966’larda At Av-

Kozanoğlu Ben Öldükçe Yaşarım


rat Silah filmiyle yönetmenliğe başlayan dürmeye, Türkiye’nin düşmanları ile bir 47
Güney, Bana Kurşun İşlemez, Benim Adım arada görünmekten, Türkiye aleyhindeki
Kerim’den sonra sinemamızda ilk kez des- konuşmalarına dek uzayan siyasal tavrına
tanımsı anlatımın örneğini veren Seyyit yöneltilen haklı eleştirilerle yalnızca sine¬
Han’a, 1970’de de şiirsel gerçekçiliğin baş mamız için değil, dünya sineması için de
yapıtı olan Umut’a imzasını atmıştır. Acı, özgün yapıtlar olan filmlerine eğilmek, bir
Ağıt, Baba, Umutsuzlar, Arkadaş ve Zaval¬ sanat yapıtının irdelenmesinde geçerli sa¬
lılar ise Güney’in bir kez daha eskiye dö¬ yılan bir yöntem değildir. FİLMLERİ:
nüşünü olanaksız kılan, daha sonraki film¬ OYNADIĞI BAŞLI¬
lerine zemin hazırlayan gerçek sineması¬ CA FİLMLER: Bu Va¬
nın mihenk taşlarını oluşturur. tanın Çocukları (58),
YAŞAM ÖYKÜSÜ Alageyik (59), Karaca-
Yılmaz Güney Yumurtalık’taki cinayet oğlan ’ın Kara Sevdası
Adana’nın Yenice köyünde yedi çocuk¬ (59), Tütün Zamanı
olayından sonra ise sinemacılık serüveni¬
lu bir işçi ailesinin oğlu olarak dünyaya ge¬ (59), Dolandırıcılar Şa-
ni, yalnızca senarist olarak sürdürmüştür.
len Yılmaz Güney ya da gerçek adıyla Yıl¬ 'hı (61), Prangasız
Yarım kalan Endişe, İzin, Bir Gün Mutla¬ Mahkumlar (64), On
maz Pütün, ortaöğrenimini Adana’da ta¬
ka, Sürü, Düşman, Yol bu dönemin filmle¬ Korkusuz Adam (64),
ridir. mamladı. Bir süre Ankara Hukuk ve İstan¬
Ben Öldükçe Yaşarım
bul İktisat Fakültelerinde okudu. 1958’de (65) , Çirkin Kral (66),
Güney’in yönetmenliği ve oyunculuğu¬ sinemaya geçti. İlk önceleri önemsiz roller¬ Hudutların Kanunu
nu üstlendiği filmlerde yoksulluk, eşitsiz¬ de gözüktü. 1961'de yazdığı-bir öykü yü¬ (66) , Anası Yiğit Do¬
lik, horgörülme gibi toplumsal sorunlar ön zünden tutuklandı. Cezaevindeki yaşantı¬ ğurmuş (66) Balatlı
plana çıkarılmıştır. Bu öğeler senaryosunu sını Boynu Bükük Öldüler yapıtında dile ge¬ Arif (67), İnce Cumali
(67) , Kızılırmak-
yazdığı son dönem filmlerinde de olması¬ tirerek Orhan Kemal Roman Armağanını Karakoyun (67), Koza-
na karşılık, bu dönemdeki filmlerinin temel kazandı. Hapisten çıktıktan sonra tekrar si¬ noğlu (67), Kurbanlık
özelliği; karamsarlık ve köşeye sıkıştırılmış nemaya dönüp senaryolar yazmaya baş¬ Katil (67),
acılı insan motifinde odaklaşır. Örneğin En- ladı. Serüven filmleriyle büyük bir üne ka¬
dişe’ninCevher’i, İzin’in kiralık katili,Sürü’- SENARYOSUNU
vuşarak Çirkin Kral adını aldı. 1967’de Be¬
YAZDIĞI BAŞLICA
nün Hamo’su, Şirvan’ı ve kara yazgılı ge¬ nim Adım Kerim filmiyle oyunculuğunun FİLMLER: Endişe
lini Berivan’ı, Düşman’ın İsmail’i, Yol’ün izi¬ yanı sıra yönetmenliğe başladı. 1970’de (74), İzin (75), Zavallı¬
ne çıkan tüm mahkumları, acılı, talihsiz, Umut filmiyle yurt içinde olduğu kadar yurt lar (75), Bir öün Mut¬
toplum içinde tutunamayan, kıstırılmış ve dışında da saygınlık kazanan bir sinemacı laka (75), Sürü (78),
çoğu kez de yok olmaya mahkum insan¬ oldu. 1972’de bir kez daha tutuklandı. Son Düşman (79), Yol (81).
lardır. Kuşkusuz tüm bu filmlerdeki kah¬ kez Adana’nın Yumurtalık ilçesinde adam
ramanlar hapishane yaşamındaki Güney’- öldürmek suçuyla 18 yıla mahkum oldu. YÖNETTİĞİ VE OY¬
den bir çok izler taşımışlar, onun içinde bu¬ 1981’de cezasını çekmekte olduğu İspar¬ NADIĞI BAŞLICA
lunduğu duygusallığı bir başka mekan ve ta cezaevinden kaçarak Fransa’ya gitti. FİLMLER: Benim
kişide beyazperdeye yansıtmışlardır. Bel¬ 1983’te Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Adım Kerim (67) Sey¬
ki de Endişe’nin, Sürü’nün, Düşman’ın ve yit Han (68), Umut
Cezaevindeyken Sürü, Düşman ve Yol (1970), Kaçaklar (71),
Yol’un bir sinema yapıtı olarak başarı ka¬ filmlerinin senaryolarını yazdı. Fransa’da Vurguncular (71), Ya¬
zanmasının başlıca nedeni bu olmuştur. Duvar filmini yönetti. Senaryosunu yazdı¬ rın Son Gündür (71),
Kısacası, Yılmaz Güney’in yaşam biçi¬ ğı Yol filmiyle Cannes Film Şenliği’nde Al¬ Umutsuzlar (71), Acı
miyle, ortaya koyduğu filmlere farklı bak¬ tın Palmiye Ödülü'nü kazandı. 9 Eylül'de (71), Ağıt (71), Baba
mak, bir başka kıstaslar içinde değerlen¬ (71), Arkadaş (74), Du¬
Paris’te ölerek Pere Lachaise mezarlığına
var (84).
dirmek gerekir. Kabadayılıktan, adam öl¬ gömüldü.
Yaratıcıları ile Ayna üstüne
bir açık oturum

— Sayın Osman Şahin, filme ko¬ ka filme çekmek istediğini belirtti. Ve bu¬
nu oluşturan öykünün yazan olarak, nun üzerine kısa bir çalışmamız oldu. Kı¬
bu öykünün filme alınan diğer öykü¬ sa diyorum, çünkü ben, daha sonra, yaz¬
leriniz arasındaki yerini belirtir misi¬ dığım bir yazıdan dolayı hapse girdim. Er¬
AÇIKOTURUMA
KATI LANLAR niz? den tek başına öykü üzerinde çalışarak bil¬
OSMAN ŞAHİN- Bütün öykülerimi seve¬ diğiniz gibi Ayna filmini yaptı. Filmi henüz
OSMAN ŞAHIS rim. Ayna adıyla sinemaya aktarılan Beyaz görmedim. Ama filme emeği geçen arka¬
(Öykü yazan) Öküz adlı öyküm ise şimdiye dek yazdık¬ daşlarımdan edindiğim bilgilere göre, iyi ol¬
KENAN ORMANLAR larımın en uzun olanıdır. Severek yazdım. duğunu sanıyorum. Bu arkadaşlardan ba¬
(Görüntü yönetmeni) Öykümde genel olarak; insanoğlunun bin¬ zıları filmi başyapt olarak tanımladılar. Ben
NUR SÜRER lerce yıl değişmeyen motifi olan aşkı deği¬ de filmin dünya sinemasında sesler geti¬
(Oyuncu) şik bir mekân içinde anlatmaya çalıştım. receğine inanıyorum.
SU AVI EREN
- Öykünüzün filme alınması nasıl
(Oyuncu) - Sinemamız edebiyatımıza ne za¬
gerçekleşti?
NEZİH COŞ man el atsa, sonuçta yönetmen ile ya¬
(Sinema yazarı) zar arasında bazı görüş aynlıkları or¬
O. ŞAHİN- Erden Kıral ile 1983’ün Ni¬
BURÇAK EVREN taya çıkıyor. Örneğin, film olumlu
san ayında konuştuk. Ona öyküyü anlattı¬
(Sinema yazarı) eleştiriler almışsa, yazar yapıtına sa-
ğımda çok etkilendi. Ve bu öyküyü mutla¬
hip çıkıyor, bunun ters olmuşsa ya¬ K. ORMANLAR- Bilindiği gibi Ayna, Er¬
zar hemen yönetmeni suçlayarak ya¬ den ile ikinci ortak çalışmam. İlk çalışma¬
pıtının çarptırıldığını iddia ediyor. Sa¬ mızda zaman ve mekân farklıydı. Ben Al¬
nırız sizin de Feyzi Tuna’nın Kızgın manya’da, o ise Türkiye’deydi. Erden, Be¬
Toprak filminden dolayı böyle bir an¬ yaz Öküz’ü filme çekeceğine karar verdi¬
laşmazlığınız olmuştu. ği zaman öyküyü gönderdikleri kişiler ara¬
sında ilk ben vardım. Sonra bu öykü filme
çekilmeden önce uzun uzadıya tartıştık.
O. ŞAHİN- Feyzi Tuna’dan Erden Kıral’a
Düşüncelerimizde filmi bir kez çektik.
dek, yapıtlarımı sinemaya aktaran hiçbir
yönetmenle dilediğim şekilde bir çalışma
- Ayna filminin dışarıda çekilmesi¬
ortamı bulamadım. Ben yapıtımı sinemaya
nin bir nedeni var mı?
aktaran her yönetmenle öykü üzerinde
uzun uzadıya konuşmak, tartışmak, öykü¬
K. ORMANLAR- Ayna filminin ekibinin
mü harman etmek isterdim. Ö zamanlar
çoğunluğunu Türkler oluşturmasına karşın,
Feyzi Tuna’ya da öykümü verdim. Feyzi
finanse edenler Alman ve İngiliz TV’siydi.
Tuna bu öyküyü dilediği gibi çekti.
Bunun için öykünün dışarıda çekilmesi için
bazı haklarımızdan feragat etmemiz gere¬
- Erden de Beyaz Öküz’« böyle çek¬ kiyordu. Oysa, Almanlar ısrarla bu öyküyü
medi mi? Türkiye’de çekmek istediler: Ama bunun
sanıldığı gibi kolay olmadığı ortada. Çün¬
kü, öteden-beri Türkiye’de film çekmek is¬
O. ŞAHİN- Erden’in farklı bir kişiliği var. teyen yabancılara hep öcü gözüyle, bakıl¬
Erden bana devamlı sorular sorarak konuş¬ mıştır, üstelik bürokratik engeller ve zaman
turuyordu. Beni durmadan emiyordu. Ve öldürmeler de işin cabası. Alman yapımcı¬
devamlı olarak şurası şöyle, burası böyle lar ise filmin çekim tarihlerini saptamışlar,
olur mu, gibilerden öneriler getiriyordu. Ya¬ kendilerine göre bir program yapmışlardı.
zarla saatlerce konuşuyordu. Ve bu konuş¬ Yani, birtakım bürokratik işlerle zaman yi¬
mayı da severek yapıyordu. Beyaz Öküz’- tirmek istemiyorlardı. Bunun için önce Por¬
de Erden’le uzun uzadıya konuştuk. Filmin tekiz düşünüldü, sonra Yunanistan’ın bir
ana temalarını saptadık. Ama ne var ki hap¬ adasında karar kılındı.
se girmem, bu diyaloğun uzun süreli olma¬
sını engelledi. - Neden Yunanistan?

- Siz öykülerinizin tamı tamına K. ORMANLAR- Filmin Yunanistan’da Nur Sürer, Ayna’da.
filmleştirilmesinden yana mısınız?

O.ŞAHİN-Ben her zaman söylerim. Ba¬


zı yönetmen arkadaşlar benim öykülerimin
tamı tamına sinemaya aktarılmasından ya¬
na bir eğilim taşıdığımı sanırlar. Oysaki her
sanatçı belirli bir konuyu değişik açılardan
işleyip yorumlayabilir. Ben Ayna’yı sinema
öyküsü olarak değil, öykü olarak yazdım.
Edebiyat değeri olsun, kalıcı olsun istedim.
Kuşkusuz Erden bu öykümü, sinemaya ak¬
tarırken, ana temaya sadık kalmak koşu¬
luyla değişik bir biçimde yorumlayabilir.
Hatta temel motifleri saklı tutarak tekrar ya¬
ratabilir. Çünkü o da bir sanatçıdır ve si¬
nemanın dili farklıdır.

- Öykünün temel öğelerinde bir oy¬


namadan söz edebilir miyiz?

KENAN ORMANLAR- Sanırım Şahin bu


soruya filmi gördükten sonra yanıt verebi¬
lir. Dünya sinemasında yazarla-yönetmen
arasında bir ayrılık daima vardır. Bu ayrılı¬
ğın ortadan kalkması mümkün değildir.

- Sayın Ormanlar, sizin Erden’le


öykü üzerinde nasıl bir çalışmanız ol¬
du?
50 çekilmesinin birinci nedeni, Alman yapım¬ O. ŞAHİN- Evet... Kadın,öldürüldükten
cıların burada daha önce birkaç film çek¬ sonra sevmey© başlıyor.
meleriydi. Birçok dostları vardı. Ve devamlı K. ORMANLAR- Günümüzde böyle bir
çalıştıkları bir ekip bulunuyordu. Sonra bil¬ aşk öyküsü yok aslında.
diğiniz gibi Yunanistan Ortak-Pazar’a da¬ SUAVİ EREN- Bence öykü bize aksetti¬
hil. Bu da film çekiminde birçok avantajlar rilmiş oluyor.
„ sağlıyor. Örneğin her gün iş kopyalarını K. ORMANLAR- Doğru. Bizim yaşadığı¬
gönderme olanağımız oldu. Hem de hiçbir mız, içine giremediğimiz bu tür öyküler ya¬
bürokratik engelle karşılaşmaksam. zarlar tarafından bize aksettiriliyor.
O. ŞAHİN- Üçüncü Dünya ülkelerinde
- Elazığ’ın Palu yöresindeki atmos¬ buna benzer aşk öyküleri çoktur. Örneğin
feri Yunanistan ’ın bu adasında yaka¬ Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazar¬
O. ŞAHİN: Hiç bir lama olanağını buldunuz mu? tesisinde olduğu gibi.
yönetmenle
dilediğim çalışma - İsterseniz biraz da öyküdeki tip¬
ortamını K. ORMANLAR- Bence olay şudur: Böy¬
lerin filmdeki yansımalarından söz
bulamadım le şartlarda ne yapmalıdır? Yani bir Türk
edelim?
öyküsü var. Yazarı Türk, yönetmeni Türk,
oyuncuları Türk, ekibin büyük bir kısmı
O. ŞAHİN- Öyküm Doğu Anadolu’da
Türk. Biz önce Beyaz Öküz cyküsü için ye¬
geçtiği için tiplemeleri de o yöreye özgü bi¬
ni bir dünya yaratmak zorunda kaldık. Eğer
linen çizgileriyle tanıtmayı yeğledim. Nec¬
aynı öyküyü Portekiz’de çekseydik, sanı¬
mettin, kısa boylu, kavruk, bakımsız biriy¬
rım yine farklı bir dünya yaratacaktık.
di öyküde.

- Osman Şahin, bu konuda siz ne


- Ama Necmettin ’i oynayan Suavi
dersiniz?
Eren söylediğinizin tam tersi?

O. ŞAHİN- Benim öykümde çalılıklar ve


S. EREN- Ben önce Küçük Ağa’yı oyna¬
kayalıklardan oluşan küçük tepeler ve yığ¬
yacaktım Necmettin’i ise Erkan Yücel can¬
ma taşlardan oluşmuş bir ev vardı.
landıracaktı. Fakat Erkan’ın gelemeyişi ne¬
NUR SÜRER- Filmi çektiğimiz yer aynen
deniyle rol değişikliği yapıldı ve ben Nec¬
böyle. mettin’i oynadım.
O. ŞAHİN- Fotoğraflardan anladığıma
göre filmin mekanı benim öykümdeki yere - Ya diğerleri.
çok benziyor. Ama benim öykümde önemli
olan şey, mekan değil, insan ilişkileridir. O. ŞAHİN-Zeliha ise NurSürer’in aynı¬
Hatta büyük bir kısmı dört duvar arasında sıydı. Hikmet Çelik de öykümdeki tipleme¬
geçiyor. Geniş bir çevre tanıtımına gerek¬ ye çok yakın.
sinim duymuyor. Film Afrika’nın herhangi N. SÜRER- Tiplemeler her zaman öykü-
bir yerinde de çekiiseydi mekan olarak ek dekinin aynısı olmuyor. Örneğin ben Be¬
bir sakıncası olmazdı. reketli Topraklar Üzerinde filminde oynar¬
K. ORMANLAR- Ben bir şey eklemek is¬ ken çok zayıftım. Oysaki Orhan Kemal’in
tiyorum. Osman Şahin filmin dar bir me¬ Fatma’sı şişman, koca göğüslü iri yarı bi¬
kanda geçtiğini söyledi. Oysaki biz bu dar riydi.
K. ORMANLAR: S. EREN- Fizyonomimden dolayı Alman¬
mekanı geniş panoramik ve atmosferik gö¬
Ayna'nın Venedik
rüntülerle genişlettik. Ve film böylece yal¬ ya’da film çekerken de ufak-tefek sorun¬
Film Şenliği için
nızca iç mekan filmi olmaktan çıktı. larla karşılaştım. Örneğin Alman yönet¬
seçilmesi en büyük
menler benim hiç Türk’e benzemediğimi
ödüldür
söylüyorlardı. Ben de onlara “Sizce Türk
- Sayın Şahin öykünün ana teması
nasıl bir şeydir?” diyordum. Onlar Türk’ü,
neydi?
kısa boylu, esmer, kara gözlü, kara kaşlı,
sık sakallı biri olarak tanımlıyorlardı. Bu
O. ŞAHİN- Köylü bir kadının ölüyü sev¬ filmde bence önemli olan Necmettin’in bo¬
mesi. Bu kadına tutkun olan adam kocası yu ya da kavruk biri olması değildir. Kişili¬
tarafından öldürülüp beyaz öküzün altına ğindeki ezikliktir. Oysaki her insanın kişili¬
gömülüyor. Dolayısıyla kadın ölüyü, onun ğinde ezilmiş bir yan vardır. Her oyuncu oy¬
üzerindeki beyaz öküzü seviyor. Kuşkusuz nayacağı filmdeki karakterin ruhunu ken¬
feodal baskılar nedeniyle kadın kocasına di kişiliğinde bulup ortaya çıkarmalıdır. Ben
.bu adamı sevdiğini söyleyemez tabii. sorunu buradan ele aldım ve Necmettin’¬
N. SÜRER- Bence kadın, öldürülen in ezilmiş kişiliğini canlandırmaya çalıştım.
adamla (Küçük Ağa) beyaz öküzü özdeş¬
leştiriyor.
K. ORMANLAR- Kadının adamı öldürül¬ - Siz önce Necmettin yerine Küçük
dükten sonra sevmeye başlaması sanırım Ağa’yı oynayacağınızı söylediniz, de¬
feodal ilişkiye özgü bir şey. ğil mi?
S. EREN- Evet... Bu rol için Erkan Yü¬ kendi ülkelerini temsil edecek filmin
cel seçilmişti. Ama ben Küçük Ağa’yı çalı¬ seçimini nasıl karşıladılar?
şırken, Erden bir şeyler sezmiş olacak ki,
“Sen bir de Necmettin’i çalış” dedi. K. ORMANLAR- Hemen belirteyim film,
K. ORMANLAR- Erden, Necmettin’de her yanıyla bir Türk filmi. Yalnızca ekono¬
Erkan Yücel’in, ne yapacağını, nasıl bir mik yanıyla bir Alman-İngiliz ortak yapımı.
oyun ortaya koyacağını biliyordu. Bu rol Bunu Almanlar da, İngiiizlerde ve şenlik
için hep Erkan’ı düşünmüştü. yöneticileri de biliyor. Filmi Almanlar şen¬
liğe göndermed. Aksine şenlik yöneticile¬
- Nur, senin şansın son çevirdiğin
ri Almanya’ya gelerek bir düzine film izle¬
filme kadar hep ezilen, hor görülen,
di ve sonunda Ayna’nın katılmasını karar¬
talihsiz ve kara yazgılı köylü kadını¬
laştırdı. Almanlar bu seçimi olumlu karşı¬
nı canlandırmak oldu. Bu rollerde oy¬
ladılar ve filmin seçilmesinden sevinç duy¬
naman bir rastlantı mı? N. SÜRER: Hep
duklarını belirttiler. Bir de şunu ekleyeyim:
köylü kadınını
Şenliğe katılan her Türk filmi için bir ödül oynamam
N. SÜRER- Rastlantı diyebiliriz. İsterse¬
umudu vardır. Ben bu umudu bir kez ya¬ rastlantıdan ibaret
niz oyunculuğumun geçmişine bir göz ata¬
şadım. Bir daha yaşamak istemiyorum.
lım. Ben Bereketli Topraklar üzerinde fil¬
minde bir rastlantı sonucu oynadım. Apar- - Biraz da yönetmen - oyuncu iliş¬
topar gittim ve bir çırpıda film bitti. Bir Gü¬ kilerinden söz edelim mi?
nün Hikayesi’nde ise Sinan (Çetin) beni
tanımadan oynattı. Senaryoyu Papirüs’te S. EREN- Kuşkusuz her yönetmenin
okudum. Çünkü senaryo bir taneydi ve he¬ kendine özgü bir çalışma stili var. Çoğu yö¬
men oracıkta okumam istendi. Ben bu film¬ netmene göre oyuncunun dış görünüşü
de rolümü el yordamıyla buldum. Derman önemli. Oysaki bana göre iç dünyası da¬
filminde ise Şerif (Gören) bana, “Senaryo¬ ha önemli. Çalıştığım Alman yönetmenlerle
yu hiç okuma” dedi, “Çünkü senaryoda bu açmazlarımı çözümlemiştim. Erden ile
senin rolün yok. Bana güveniyorsan gel” ilk kez çalışacağım için biraz kuşkuluydum.
dedi. Çünkü bu filmde her şey ebe üzeri¬ Ama çalışmaya başlayınca bu kuşkularımın
ne kuruluydu. Bahar gelin ise ebenin evi¬ yersiz olduğunu anladım.
ne gittiği silik biriydi. Film sırasında Şerif N. SÜRER- Başta benim büyük bir so¬
bana bakıp nasıl oynamam gerektiğini ta¬ runum oldu. Ben bütün rolümü Erkan Yü-
rif ediyordu. Ben bu filmdeki kişiliği, o yö¬ cel’e göre ayarlamıştım. Sonra bir tiyatro¬
reye gittiğim zaman o yörenin kadınların¬ cu karşırçıa çıkınca paniğe kapıldım. Çün¬
dan esinlenerek buldum. Kadınların dav¬ kü bir sinema oyuncusunun tiyatrocu ile
ranışlarını, giysilerini inceledim. Ve Şerife oynaması çok tehlikeli. Ama bunu karşılıklı
“Ben film boyunca yüzümü hiç gösterme¬ diyaloglarla kısa sürede giderdik.
yeceğim” dedim. Çünkü o yörenin kadın¬
larının! yüzlerini görmek mümkün değildi. - Teknik olanaklar nasıldı?
Şerif bu isteğimi olumlu karşıladı. Ama şu¬
nu rahatlıkla söyleyebilirim ki, ben hiçbir K. ORMANLAR- Bu soruyu ben yanıtla¬
zaman diğer kadın oyuncularımız gibi kli¬ yayım isterseniz. Filmi dört haftada çektik.
şe bir köylü kadınını canlandırmadım. 100 kutu yani 12 bin metre film harcadık.
Ve filmin tümü sesli olarak çekildi. Bu Er-
- Sayın Ormanlar-, Ayna önümüz¬ den’in ilk sesli çektiği film oldu. Filmin ma¬
S. EREN:
deki günlerde Venedik Film Şenliği’- liyeti ise en pahalı Türk filminin bütçesin¬ Oyuncunun dış
ne katılacak. Şansı ne olabilir? den üç misli fazla. Erden’in bundan sonra görünüşü değil iç
çekeceği filmin bütçesinin ise Ayna’dan dünyası önemlidir.
daha yüksek olacağını söyleyebilirim. Bu
K. ORMANLAR- Türk sinemasının dışa¬ arada önemli bir noktaya değineceğim.
rıda güzel birsesi var. Filmlerimiz her fes¬
Türkiye’de filmler kişisel paralarla yapılıyor.
tivalde ilgiyle karşılanıyor. Açıkçası Türk fil¬
Dünyanın hiçbir yerinde böyle film yapılmı¬
minin katılmadığı bir festival düşünülemez
yor. Bu filmin yapımcıları ise Alman Von Vi-
hale geldi. Örneğin Hakkari’de Bir Mev¬ ezinghoof Film Produktion, ZDF (Alman
sim gösterime girdiği zaman adını şimdi TV’sinin ikinci kanalı), İngiliz TV’sinin 4. ka¬
anımsayamadığım bir Alman eleştirmen
nalı. Teknik ekipte ise ses mühendisi ola¬
“Türkler yalnız kebap değil, film de yapı¬ rak İsviçreli Luc Yersin, montajcı Alman
yor” diye bir espri yapmıştı.
Agape, müzik amiri İngiliz Knipper, art di¬
rektör Yunanlı Nicos Perakis, kostümcü Al¬
- Ya şansımız? man Martin Gressmann, yönetmen yardım¬
cısı Alman C. Schmid ile Yunanlı Odesea.
K. ORMANLAR- Bence Ayna’nın Vene¬
Filmin tümü 35 BL III kamerasıyla görün¬
dik Film Şenliği için seçilmesi en büyük
tülendi.
ödülüdür.
Not: Bu söyleşi. Ayna 'nın yanşma bölümüne ka-
- Ayna 'nın Venedik Film Şenliği ’- nldığı Venedik FilmŞenliği’nin başlamasından bir
ne seçilmesi nasıl oldu? Almanlar hafta önce yapıldı. .
Kanlı Sinema

PHILIPPE ROSS

ÇEVİREN: BERTAN ONARAN

“O meleğin ellerinde Düşsel (fantastik) sinema bir süredir, ele türe bağlansalar da) doğrudan doğruya
demir ucu alev aldığı konular ya da sürdürdüğü izlekler açı¬ düşsel sinemaya girmeyen, ama içinde
alev yanan sından durgunluk geçiriyor gibidir; buna böyle sahneler bulunan filmlerin çoğalma¬
altın kakmak uzun sına, kum gibi kaynamasına bakılırsa, bir
karşılık, tam bir aykırılıkla, halkın ilgisi hiç¬
bir kargı görüyordum.
Zaman zaman bir zaman bu denli büyük olmamıştır; tecim- zamanlar yineleme sinemasının küçük bir
bu kargıyı sel başarısıysa onu en değerli, en verimli tür¬ serüveni ya da yan eğilimi sayılan şeyin bu¬
yüreğime saplıyor lerden biri haline getirmektedir. Böylece, bu gün, şimdi girişmeyi önerdiğimiz kesip par¬
bağrıma dek türde uzmanlaşmış yönetmenlerin çiğnene çalayıp incelemeyi hak eden gerçek bir
gömüyordu; çiğnene sakız.haline getirilmiş film öyküle¬ özerk alt-tür haline geldiği söylenebilir.
geri çekerken
kargıyla birlikte rini yenilemekte müthiş bir yeteneksizlik gös¬
eridiğimi terdikleri ve birazcık özgünlük taşıyan bir fil¬ i- KANLI SİNEMA NEDİR? BİR
Tanrı'nın sevdasıyla min gerçek bir başyapıt sayıldığı saptanmak¬ ALT-TÜR’ÜN TANIMI
yandığımı tadır (bunun en çarpıcı örneği Michael Wad-
sanıyordum. ” leigh’in Wolfen ’ıdır). Bu yinelemeler ve üs¬ Kökbilim açısından ele alındığında, “gö¬
(Ermiş Theresa) tünden geçmeler arasında, koşut olarak, arı re” sözcüğü İngilizcede (sözlüğün belirtti¬
bir korku ve yılgı sineması eğiliminin gittik¬ ğine göre, özellikle büyük ölçüde) akıtılan
çe belirginleştiği görülmektedir; bu sinema¬ ya da saçılan kan demek. Bu dar anlam¬
nın başlıca özelliği, hepsi, birbirinden daha da alındığında, şöyle bir görünüp yitse de,
tiksinç, öncelikle aşırı gerçekçi ve kanlı sah¬ söz konusu tanım, kanın gözüktüğü bir sü¬
nelerin bol bol kullanılmasıdır; karınlar de¬ rü filme uygulanabilirdi ve 7. Sanatın kö¬
şilmekte, bağırsaklar yerlere saçılmakta, baş¬ kenlerine dek uzanmak gerekirdi şiddet
lar uçmakta, kollar bacaklar kesilmekte, ko¬ sahnelerinin görüntülenip yapılmasının son
parılmaktadır. Ve bütün bunlar bize, adli tıp yıllara özgü olmadığını sallayabilmek için.
hekimlerinin en katı yüreklisinin bile mide¬ Gerçekte, aradaki ayrım niyetler ve sonuç¬
sini bulandıracak kadar tiksinç ayrıntılarla, lar alanındadır; kanlı sinema seyirciyi kor¬
yakın ya da ağır çekimle gösterilmektedir... kutmak ya da kararsızlık içinde bırakmak
değil, sarsmak, midesini bulandırmak, flk-
sindirmek istiyor. Ya hiç bulunmayan ya da
Iıcıyı neşter ya da kasap sa¬ birbirinden tıpatıp kopya çekilen olay dü¬
tırı sayan birtakım yönetmen¬ ğümleri kanlı bir olaydan öbürüne kolayca
lerin başlıca kaygısı, bugün¬ geçişi sağlayan birer araçtan başka şey de¬
lerde, bir insanı yürüyen ham¬ ğildir. Kol bacak kesme ve cana kıyma, ço¬
burger haline getirmek ve bu ğu kez, seyirciye iletilen tek şeydir. Man¬
işi her türlü anlatı, gerçeklik ya da mantık tık ya da doğrulukla kimsenin pek derdi ol¬
tasasından uzak yapmak galiba. madığından, ilk erek kesip biçmelerin et¬
kilerindeki yetkinlikle bizi olumsuz yönde
Önemli olan tek şey cana kıyma,özellik¬
şaşırtmaktır.
le de, saçılan bütün kanlar, son kertesine
Bunun en ilginç örneği, kanlı filmin ilk ör¬
varmış kanlı şölenler yok olup gitmekte
neği olan, bu alt-türün bütün niteliklerini ta¬
olan bir türün son çırpınmalarıymışçasına,
şıyan Friday13’tür(Cuma13,1981). Ken¬
bu cana kıymaların yapılış biçimidir...
disi de uzaktan uzağa Hitchcock’un
Eleştirmenlerin çoğunca şiddetle ve diz¬ Pyscho ’ sunu (Sapık, 1960) anımsatan
geli olarak yoksanan, tepeden bakılarak John Carpenter’ın Hallovveen’inden (Ya¬
bilmezlikten gelinen ya da küçümsenen bancı, 1978) esinlenmiş Cuma 13 bir din¬
kanlı ya da mide bulandırıcı sinema bal lenme kampındaki öç alma öyküsünden
gibi de vardır. Tıpkı bayağı cinsel sinema, yola çıkarak bize oralarda bulunma talih-
karate ya da bilmem ne filmleri gibi onun sizliğine.'uğrayan yarım düzine gencin na¬
da kendine özgü seyircisi, dip ve başyapıt¬ sıl doğrandığını göstermektedir. Öğreti açı¬
ları var (İkincilerin pek ender olduğunu ka¬ sından yüzde yüz gerici (kurbanların çoğu
bul etmek gerekir); (yıldırma açısından bu tensel bir günah işlemiştir, giderek, çiftin
biri tam sevişirken gebertilmektedir), fam ğındaki Cinayetler”, “Satır ve Sarkaç”. 53
anlamıyla mantıksız ve sersemce bir film Kanlı sahneler uğruna ruhsal inceliği göz¬
olan Cuma 13’ün tek amacı sarsıcı etkile¬ den çıkaran büyük kukla tiyatrosu bir ya¬
riyle bizi pestile çevirmektir; ağı ören ipler nılsama ve şaşırtma tiyatrosuydu.
öylesine kalındır ki, bu ereğine bile her za¬ Feuillade ya da Lang gibi ustalarda iz¬
man ulaşamamaktadır. Az parayla, çok şe¬ lerini gördüğümüz büyük kukla tiyatrosu¬
ye özenmeden çevrilen bu film ABD’de bü¬ nun kimi yanlarıyla kanlı sinemaya kaynak¬
yük bir başarı kazanmıştır; orada, sözümo- lık etmesi son derece doğal ve mantıklıydı
na özgürleşmiş gençliğin belli bir kesimi¬ elbet. Ancak, bu yılgı tiyatrosunun anlayı¬
nin aşırı kalıplaşmış, aşırı çoğalmış türden şı en çok güncel kanlı sinema örneklerin¬
kişilerle kendini özdeşleştirme eğiliminin de ortaya çıkmaktadır ve kusturucu sine¬
hiç kuşkusuz bunda büyük etkisi olmuş, ni¬ manın, büyük bir üstünlükle yerini aldığı
tekim filmin Avrupa’daki başarısı ortayı ge¬ büyük kukla tiyatrosunun tiksinç kalıtçısı ol¬
çememiştir. Her şeye karşın, Cuma 13 bü¬ duğu rahatça söylenebilir.
yük bir kurum (Paramount) tarafından da¬ 1909’da, büyük kukla tiyatrosu İngiltere’¬
ğıtılan ilk kanlı film olmuştur; elde edilen de boy gösterir, ama Fransa’da elde ettiği
kârların bilincinde olan kurum, sonradan yoğunluğa hiçbir zaman erişemez. İngilte¬
aynı örnekten yola çıkarak bir dizi film (San re’de (o sıralar Fransa’dakinden daha sıkı
Valentino’da Kıyım), o arada birincinin ya¬ denetimden ötürü) büyük kukla tiyatrosu kı¬
van yinelenmesinden öteye geçmeyen bir lık değiştirir, seyirciye mantıksal uzantıla¬
ikinci bölüm (Cuma Katili) yaptırdı; ayrıca, rına Hammer filmlerinde kavuşan birtakım
daha şimdiden üç boyutlu üçüncü yavru¬ Dr. Jeckyll ve Drakula uyarlamaları suna¬
nun haberi gelmiştir (13. Gün-Son Bölüm- rak Anglo-saksonlara özgü Got’umsu bir
Friday The 13 tti, Part 3 adıyla bizde oy¬ havaya bürünür. Sıkıdenetimin diktiği git¬
nadı bile, Ç.N.). tikçe gevşeyen duvarları aşan, beyaz per¬
Cuma 13, bile bile üstlendiği sıradanlı- deyle ilgili son yasakları da ortadan kaldı¬
ğıyla, tiksinci göstermedeki dizginsiz kayıt¬ ran kanlı sinema sonunda kesin işleviyle
sızlığıyla kusturucu sinemayı bütün ölçü¬ yerine kavuşur.
süzlük ve yüzeyselliğiyle simgelemektedir.
B) Sıkıdenetimin kötülükleri ya da kav¬
gacı kanlı sinema
II- BÜYÜK KUKLA DAN LUCIO Kanlı sinemanın tarihçesini çizmek hem
FULCI’YE BİR ALT-TÜRÜN ÖYKÜSÜ 7. Sanatın, hem de sıkıdenetimin köken¬
lerine inmek olurdu. Çünkü, elinizdeki çö¬
Kanlı sinema yakın zamanlarda ortaya zümleme boyunca göreceğimiz gibi, bu iki
çıkmış bir görüngü olsa da, kökenleri çok terim öteden beri sıkı sıkıya birbirine bağlı
daha eskidir; yıldırmanın yazınsal ve tiyat- olagelmiştir. Bununla birlikte, bu yüzyılın
rosal tasarımları öteden beri büyük kalaba¬ başlarında, henüz emekleme döneminde
lıkları büyülemiş, ancak seyircinin kendi¬ olan sinema sanatı, elleri makaslılar bu ye¬
sini bir an için de olsa günlük yaşamın tek¬ ni anlatım biçiminin etkisiyle toplumsal ve
düzeliğinden kurtarabilecek güçlü duygu¬ ruhsal işlevinin bilincine varmamışlarcası-
lanımlar arayışını doyurma işlevi kukla ti- na, şiddetin canlandırılması konusunda
yotrosuna düşmüştür. olağandışı bir özgürlüğe sahipti. Nitekim, Piranhas
Griffith, o ünlü Hoşgörüsüzlüğünde (İn- (Yön: Joe Dante)
A) Büyük kukla tiyatrosu ya da tiyat¬
rodaki kanlı oyun
1899’da Max Maurey’nin kurduğu bu ti¬
yatro, Lyon’daki ünlü, geleneksel kukla ti¬
yatrosunun kalıtçısı sayılabilir; Lyon tiyat¬
rosunun başlıca niteliği, dizginsiz şiddet¬
tir ve öç alma burada eylemin başlıca itici
güçlerinden biridir. Başlangıçta ucuz ürper¬
meler arayan, halkla düşüp kalkmak iste¬
yen kentsoylu seyircilere seslenen büyük
kukla tiyatrosu sonradan, altmış yılı aşkın
bir süre, halk tarafından müthiş tutulacak,
ağızları bir karış açık seyirciler bütün o tik-
sinç şeylerin gözleri önünde nasıl yapıldı¬
ğını merak edeceklerdir. Çağın okumuş ay¬
dın kesimince küçümsenen büyük kukla ti¬
yatrosu çok anlamlı adlar taşıyan gürültü¬
lü oyunlar sahneliyordu: “Çılgın Berber”,
“Tiksinç Deneyim” gibi; o arada, adı sanı
bilinmeyen bir oyun yazarı, Oscar Metöni-
er, Edgar Poe’nun en korkunç yapıtlarını
kendine göre uyarlıyordu: “Morgue Soka¬
54 toferance, 1916) bize uçurulan bir kelle, ok¬ romanlar da, filmler gibi, sıkıdenetimle
larla delik deşik edilen askerler, özellikle epey uğraştı. O günkü gençlerin zihinsel
de çıplak bir göğse ağır ağır giren bir mız¬ eğitimindeki bu iki temel öğeye kısa bir sü¬
rak gösterir; bu türlü kanlı sahnelere alış¬ re sonra İngiltere‘den gelen, Hammer Ya-
mamış o günlerin seyircisi için bunlar sert pımevi’nin çevirttiği bir dizi küçük korku fil¬
ve çarpıcı görüntülerdi. mi eklenecekti.
O arada cinselliğin yüzde yüz kapı dışın¬ Sözün gerçek anlamında kanlı film çe¬
da tutulduğunu, perdede görünüşünün virtmemiş olsa da, bu ünlü İngiliz kurulu¬
anıştırma ve simgelerden öteye geçmedi¬ şu sinemada açıkça dile getirilen yeni bir
ğini belirtelim. Bu katı ilkeci gelenekie korku ve şiddet dalgasının öncüsü olacaktı.
WASP öğretisi bir bakıma, Amerikan ulu¬ İşin içine rengin katılması gerçekçiliğin sı¬
sunun ilk söylencelerine damgasını vuran nırlarını daha da öteye götürdüğünden, kan
şiddet düşkünlüğünün dengelediği yumu¬ artık iyice kırmızılaşmıştı.
şamaz cinsellik karşıtlığını açıklamaktadır. Drakula’mn Korkulu Düşü (1958) yada
Kurtların Gecesi (1961) gibi filmler bugün¬
Bununla birlikte, 30’lu yılların sonu ür- kü gördüklerimizin yanında biraz çağını
künç, VV.H.Hayss’in yönettiği MPPDAA’nın doldurmuş gözükse de, o çağın bağlamı
(Sinema Yapımcı ve Dağıtımcıları Birliği’- içinde son derece yenilikçi durduklarını,
nin) kurulması sertleşme yönünde bir ev¬ Hammer filmlerinde sık sık rastlanan kimi
rime yol açacaktı, izleklerin günümüz kanlı sinemasında da
O dönemdeki aşırı şiddetli gangster film¬ kullanıldıklarını belirtmek gerekir (örneğin,
lerinin birbirini izleyişi akıllı uslu yetkilile¬ eylemin başlıca sürükleyicisi olarak öç al¬
rin tepkisine neden olacak, “Catholic Le- ma). İçerdikleri şiddet ve aşırılıkla büyük
gion of Decency” (Edep İçin Katolik Birlik) kukla tiyatrosunun dolaysız kalıtçıları olan
ve “Federal Council of Churches” (Fede¬ Hammer filmleri (sofular vampirlerin kalbini
ral Kiliseler Birliği) gibi yobaz ve gerici ör¬ delmekte, değişik Frankenstein uyarlama¬
gütlerin baskısıyla sinema alanındaki üre¬ larında kesip biçme işlemleri büyük bir ör-
timi “aktöre sınırları içine almak” üzere gensel sahicilikle yansıtılmaktadır) tam an¬
ünlü sınıflandırma dizgesi doğacaktı. On¬ lamıyla Anglo-saksonlara özgü özel bir ha¬
dan sonra, sınıflandırma işaretini almayan vaya sahiptirler; bunlarda kanlı sahneler ki¬
film dağıtılmayacaktı. Cinsellikle şiddet, el¬ şilerin ve güdülenmelerinin derinlemesine
bette, ilk hedeflerdi ve bundan böyle yer¬ incelenmesiyle dengelenmektedir; bütün
leşen “iyi beğeni” kurallarına göre, öldür¬ bunlara tartışılmaz bir cinsel yanı da ekle¬
me uygulayımları, asmalar, elektrik verme¬ mek gerekir. Burada, şimdi aramızda bu¬
ler ya da daha başka kesip biçme işlemle¬ lunmayan, kuruluş hesabına bir sürü film
ri artık beyaz perdede yer alamayacak, yal¬ çekerek yapımevinin kendine özgü hava¬
nız bunların köpeksi anıştırılmalarına izin sının gelişmesine katkıda bulunan ve ruh-
verilecekti. Hayes’in sınıflandırması iç ka¬ bilimle çarpıcı bir şiirsellik taşıyan apansız
rartıcı işlevini 60’lı yılların ortalarına dek kanlı şiddet sahnelerinin el ele verdiği yep¬
sürdürecek; törelerdeki özgürleşmenin ve yeni bir korku türünün yaratıcısı Terence
cinsel özgürlüğün sınırlarını genişletmenin Fisher’ı anmak gerekir.
sürekli saldınları sonucu yerini bugünkü Hammer yapımevinin etkisini Roger Cor-
harf dizgesine bırakacaktı (G: Herkese man’ın yapıtlarında, Amicus Yapımevi’nin
açık, P.G.: Ana-baba yanında, R: Sınırlı, ve filmlerinde, giderek Andy VVarhol’un Fran-
ünlü X: Küçüklere yasak); bu dizge, aşağı kenstein’ında (1972) görürüz; işin içine
yukarı, bizim o yıllardaki sınırlandırmaları¬ üçüncü boyutun katılması kanlı sinemaya
mıza denktir (13,16 ve 18 yaş). dayanılmaz bir etki kazandırmıştır (bir mız¬
Bonnie ve. Ctyde. (Bonnie And Clyde, rağın ucunda sallanan karaciğer örneğin).
1967), ya da Vahşi Belde (The Wild Bunch,
1969) (başlangıçta X’le damgalanmış, son¬ Bununla birlikte, seyirci yavaş yavaş sisli
ra kesilmiştir) gibi o dönemde çevrilmiş ki¬ şatolardan ve alh pullu giysilerden bıkıp da¬
mi yapıtlar sıkıdenetimin özgürleşmesine ha gerçekçi, daha günlük ve bugünkü kent
büyük ölçüde katkıda bulunmuşsa, kanlı si¬ bezemine oturtulmuş bir yılgıya yönelme¬
nema denen alt-türün sinema işleyimi (sa¬ ye başlamıştır. Bu koşullarda, yeni kanlı si¬
nayii) tarafından benimsenip geliştirilmesi¬ nema dalgası bütün beyaz perdeleri sara¬
ne yardım etmişse de, bugünkü kanlı sine¬ caktır...
ma filmlerinin gerçek kökenini bulabilmek
için Hammer filmleriyle birlikte 60’lı yılla¬ D) Herschell “gore”-don Levvis ya da
rın başlarına uzanmak gerekir 1. kan dökmek için kanlı sinema.
Her ne kadar kanlı sinema tam olgunlu¬
50’li yılların sonlarındaki gençlerin dün¬ ğa 80’li yıllarda ulaşacaksa da, gerçek an¬
yası, büyük ölçüde, rock and roll’le çizgi lamda kanlı sinema olarak beyaz perdede
romanlardan oluşuyordu; bu ürkünç çizgi boy göstermesi Herschell Gordon Levvis’-
in çevirdiği bir düzineye yakın filmle 60’lı
(1) O arada, merhum Hitch ‘in ünlü Pvscho ’su
yıllara rastlar. Herschell Gordon Levvis ilk
nu, alabildiğine sarsıcı iki öldürme sahnesini (özel¬
likle merdiven sahnesini) unutmamak gerekir. yapıtlarında bize çıplak genç kızlar göster-
dikten ve gönülden bağlı bulunduğu konu¬ gelmeyen, hiçbir varlıkları bulunmayan
nun büyük yapımevlerinin eline geçtiğini oyuncuların kullanıldığı Herschell Gordon
gördükten sonra, daha başka amaçlarla, Levvis filmleri yalnız ve ancak kan dökmek
yine sevimli genç kızlar kullanarak, yeni için vardırlar ve kanlı sinema adını taşımayı
bölgelerde dolaşmayı kararlaştırmıştır. Film hak eden biricik filmlerdir.
Sınıflandırma Dizgesi daha önce adını an¬ Sıradan uygulayımlarına (tekniklerine)
dığımız gözüpek filmlerin birbiri ardına in¬ karşın, yine de eğlendiricidirler, çünkü iç¬
dirdikleri keski vuruşlarıyla epey sarsılmış lerinde bir tür ağrkanlı acı alay vardır; ge¬
olsa da, Gordon Lewis, farkına varmaksı¬ nellikle çok kötü kotarılmış, ender gerçek
zın, sürüp gitmekte olan son tabuyu da or¬ kanlı sahnelerde öyle bir beceriksizlik göze
tadan kaldıracaktır: Kan dökme. çarpar ki, ister istemez gülünçleşirler; buy¬
1963’te haklı olarak ilk kanlı sinema ör¬ sa, yineleme sinemasına vurgun en güç
neği sayılan Blood Feast (Kanlı Şölen) or¬ beğenir kişilerin bile yüreğini yumuşatır,
taya çıkacaktır. Mezbahalarıyla ünlü Şika- gönüllerini çeler.
go’da dokuz günde çekilen, yüz bin dolar¬ Sözün kısası, Herschell Gordon Lewis’-
dan aza patlayan, Frankenstein’ınkine ya¬ in filmleri hiçliklerini bütünüyle üstleniyor,
kın bir konuyu işleyen film kusursuz bir var¬ böylece seyirciye tiksinç içinde gülünç bir
lık yaratmak üzere canlı kurbanlarının kol¬ büyüklük sunuyor gibidirler. O arada, de¬
larını, bacaklarını, dillerini kesen, bağırsak¬ ğeri bilinmemiş bu üstün yeteneğin bir ba¬
larını deşen iblis sırıtışlı kaçık bir bilgin gös¬ kıma gerçek kanlı sinemanın öncüsü oldu¬
termektedir bize. ğunu, ondan sonra bu alt-türün sinemada
Eleştirmenlerin yerden yere vurdukları bize Romero, Hooper, Craven gibi 60’la 80
Blood Feast Güney Amerikan illerindeki arasındaki yeni korku dalgasının yeni ye¬
arabalı açıkhava sinemalarında büyük bir teneklerini tanıtacak yeni bir anlatım biçi¬
başarı kazanacaktır ve Gordon Levvis’i baş¬ mi haline geldiğini belirtelim.
ka bir film, 2000 Manyak’ı (2000 Maniacs,
1964) çekmeye itecektir; daha geniş bir E) Başka zamanlar, başka cana kıyma¬
bütçeyle çevrilen film, güneyde geçen çıl¬ lar ya da toplumsal kanlı sinema
gınca bir öç alma öyküsünü kullanarak bi¬
ze gerçi bir kan dökme şöleni gösteriyor¬ —GEORGE A. ROMERO: ALAYCI
du. Bunu daha başka bir sürü film izleye¬ KANLI SİNEMA
cekti; 1964’te Color me Bloodred (resim¬
lerini boyamak için modellerinin kanını kul¬ Belli bir üne kavuşan ilk kanlı film hiç
lanan kaçık bir ressam), 1965’te Monster kuşkusuz 1968’de çekilen Canlı Ölüler
a Gogo (kana susamış bir uzay canavarı¬ Gecesi (Night Of The Living Dead, 1968)
nın sağda solda dolaşması), 1967’de A oldu. Pittsburg yakınlarında siyah-beyaz
Taste of Blood (Hammer filmlerinden çekilen Gece öyküsünün bir bölümünü ün¬
esinlenmiş bir vampir öyküsü), özellikle de lü Richard Matheson’ın Ben Bir Efsane-
1968’de, gittikçe güncelleşeh kadın hakları yim’inden almıştır; filmdeki kana susamış
savunuculuğunun da yardımıyla çevrilmiş, canlı-ölüler, kitaptaki vampirlerin yerini al¬
yönetmenin yapıtında belli bir evrimi dile mıştır görkemli bir biçimde..
getiriyor gibi duran She Devils on Whe- Herschell Gordon Levvis’in filmlerinin ter¬ La maisorı pres du
els (cehennem melekleri üstüne bir gang sine, burada kanlı sahnelerin çoğu, pek de cimetiire
filmi) bunlar arasında sayılabilir: İlk filmle¬ özgün olmayan olay düğümüne katılmıştır. (Yön: Lucio Fulci)
rinde dövülen, işkence edilen, sakatlanan
suçsuz kadın kurbanlar hoşlarına gitmeme
yanlışlığına düşen erkekleri işkenceye so¬
kup sakatlayacaklardır. 1971’de, Herschell
Gordon Levvis bize allı pullu adlar taşıyan
son üç filmini sunacaktır: Göre Göre Giriş,
Blood Orgy ve VVizard of göre... (Kanlı
Kanlı Kızlar, Kanlı Toplu Sevişme, Kanlı
Büyücü....)
Başarısı hiçbir zaman merak sınırını aş¬
madığından, Gordon’ın filmleri ABD’nin bü¬
yük bölümünde hiç bilinmez, hele ancak
(1978’deki Berlitz Şenliği gibi) şenlik seyir¬
cilerinin Levvis çılgınlıklarını tadabildiği
Fransa’da kimsenin onlardan haberi yok¬
tur. Bu arada, karışık parasal işlerden ötü¬
rü, yönetmenin artık kendi filmlerini göre¬
bilme hakkına sahip bulunmadığını, yakın
bir gelecekte de kavuşamayacağını belir¬
telim.
Sıradan görüntülerle alelacele çekilmiş,
kurgusu, düğümü bulunmayan, uğraştan
56 Yapıtın başarısı E.C.Comics’i andıran çiz¬ te, kızın yakınlan onları korkunç bir biçim¬
gi roman yanından gelmektedir; bu bölüm¬ de öldürmektedir). Son Ev bize hemen he¬
ler sinemada ender görülen bir acımasız¬ men dayanılmaz sahneler, sonradan bol
lığa ve iç karartıcı alaya sahiptirler (küçük bol öykünülen düşünler sunar (Peckinpah’-
bir kız anasıyla babasını gebertip yer); Ro- ın Şeref MadalyasTnda (Cross of Iron,
mero’nun tartışıcı imgelem gücü filmin sim¬ 1976) yinelenen ısırarak iğdiş etme ile Ho-
gesel sonucunda kendini gösterir: Canlı oper’dan iki yıl önce işlenen elektrikli tes¬
kalan biricik zenci polis tarafından zombi tereyle adam öldürme bunlar arasındadır),
sayılır ve gebertilir. ABD’de gerçek bir ta¬ ancak kimi yanları çoktan eskimiştir, film
pınma filmi sayılan Gece, “geceyarısı gös- öyküsü son derece zayıftır, kişiler de ya¬
terileri”nin suçortaklığına yandaş seyirci¬ lınkattır. Hiç kuşkusuz işi biraz fazla ileri
lerini çekmiş, yatırılan paranın on iki katı¬ götürdüğünü fark eden Craven şimdi ilk ya¬
nı getirmiş, öbür kanlı filmlerin başarıları pıtlarını yadsımaktadır; bununla birlikte, Or-
kendisinin de ikinci kez gösterime çıkarıl¬ taçağ’dan kalma bir anlatının özgür uyar¬
masını sağlamıştır. laması olan ikinci filmi Tepelerin Gözleri
Vampirlik izleğine yeni bir yaklaşımı de¬ Var’da (The Hills Have Eyes, 1977) ben¬
neyen Canlı Kaçıkların Gecesi (1973) ve zer bir konuyu işleyecekti. Örnek sayılabi¬
Martin (1976) adlı filmlerinin birbirini izle¬ lecek orta sınıf Amerikan ailesine saldıran
yen başarısızlıklarından sonra, Romero se¬ yozlaşmış, kan dökücü bir ailenin öyküsü¬
yircisine ikinci kanlı filmini sunacaktır: Can¬ nü dile getiren filmde yönetmenin pek sev¬
lı Ölüler Gecesi’nin güncelleştirilmiş, renk¬ diği izlekler karşımıza çıkmaktadır; bunlar¬
li bir arkası, daha doğrusu yeniden çekimi dan biri, saldırıya uğrayanlar saldırganlar¬
olan Zombi (Dawn of The Dead, 1979). dan daha korkunç olduğu için bir bakıma
Uzunluğuna ve kişilerinin ruhsal zayıflıkla¬ anlamını yitiren yasal özsavunmanın gök¬
rına karşın, Zombi yalın eylem sahnelerin¬ lere çıkarılmasıdır. Birkaç alaylı bölümün
deki çizgi film tadıyla, yüzlerin boyanma¬ yavanlığa düştüğü Soldaki Son Ev’in ter¬
sında ve aşırı şiddetli özel olayların yetkin¬ sine, Craven burada yozlaşmış aileyi be¬
liğiyle (zombileri kulakta döndürülen torna¬ timlerken yırtıcı bir alay ortaya koymakta¬
vida gibi yok etme “buluşu” bunlar arasın¬ dır ve saldırganlardan birinin canlı bir ka¬
dadır), bu konunun büyükustası Tom Sa- naryayı çiğnemeden yutuşu kolay kolay
vini’nin çeşitli hünerleriyle, hele yönetme¬ unutulmayacaktır...
nin son kertesine vardırılmış tüketim top- Bu ailenin yozlaşması izleği kuşkusuz iki
lumuna çevrilmiş o arıtıcı bakışa sürekli yıl önce Tobe Hooper’ın ünlü Elektrikli
katmayı başardığı acı alayla sıradışına çık¬ Testereyle Kıyım’ında (Texas Chainsaw
mayı becermektedir: Canlı ölülerin genel Massacre, 1975) işlenmişti. Pek çok eleş¬
saldırısı sırasında canlı kalan son insanla¬ tirmence bu türün yerleşik (klasik) yapıtı sa¬
rın sığındıkları tecim merkezini kolaçan yılan Kıyım, adına karşın, tam anlamıyla
eden yabanıl zombilerin bizim kenar .ma¬ kanlı bir film değildi, çünkü ürkünç sahne¬
hallelerdeki betondan süpermarketleri ar¬ ler gösterilmekten çok anıştrılıyordu. Wis-
şınlayan boş bakışlı ev hanımlarından hiç consin’li kana susamış katil Ed Gein’in ba¬
mi hiç ayrımı yoktur. şından geçenlere dayanan Kıyım (ki bun¬
lar Bloch’un romanı Psycho’ya esin kay¬
—WES CRAVEN İLE TOBE HOPPER: nağı olmuşlardı daha önce), öncelikle fil¬
AİLEYİ KONU ALAN KANLI SİNEMA me egemen olan çılgın ve dönüşümceli (is¬
terik) hava ile gözde mezbahalarının ka¬
Romero her ne kadar toplumsal eğilimli panmasıyla işsiz güçsüz kalmış o kaçık ka¬
çağcıl kanlı sinemanın öncüsü olmuşsa da, sap ailenin acı alaylı anlatımından ötürü de¬
bu tür en dolu anlatımına Wes Craven’le ğer kazanmaktadır. Bu arada, Tepelerin
Tobe Hooper’ın yapıtlarında kavuşacaktır; Gözleri Var’daki gibi, yozlaşma nedenle¬
söz konusu yönetmenler, gözüpeklikleriy- rinin öncelikle toplumsal ve siyasal oldu¬
le, bütün yerleşik kuralları sarsacak, beyaz ğunu belirtelim (atom bombası denemele¬
perdeye yansıtılan şiddetin sınırlarını biraz ri ve işsizlik), bu da, yapıtlarının gittikçe
daha öteye götüreceklerdir. Wes Craven’in gençleşen, çağın sorunlanyla ilgili seyirci¬
garip bjr biçimde Bergman’ın Kaynak’ın- leri üzerindeki etkisinin bilincine varmış bu¬
dan (Jungfrukallen, 1959) etkilenmiş Sol¬ lunan yeni korku dalgası yönetmenlerinin
daki Son Ev’i (Last House On The Left, başlıca kaygılarını ve niyetlerini açıkça or¬
1972) sıkıdenetimle epey uğraşmıştır ve taya vurmaktadır.
şimdiye dek çevrilmiş en sağlıksız, en çök-
türücü filmlerden biridir kuşkusuz. Şişiril¬ —DAVID CRONENBERG:
miş 16’lıkla çekilmiştir, buda filme çok da¬ CİNSEL KANLI SİNEMA
ha gerçekçi bir röportaj havası vermekte¬
dir. Son Ev, öç alma izleğini işlemekte, bu¬ KanadalI David Cronenberg’in en göze
nu bütünüyle aile ortamında yapmaktadır çarpıcı üç kanlı filmi (Ürpertiler-Shivers,
(dört serseri iki genç kızı kaçırmakta, ırz¬ 1976; Kuduz -Rage, 1977; Kromozom 3
larına geçip öldürmekte, sonra arabaları -Chromosome 3, 1979) ortak bir paydada
bozulunca kızlardan birinin evine düşmek¬ birleşir: Cinsel düşlerle bunların doğurdu-
ğu ruhsal bozukluklara bir bakıma saplan¬ G) Bava, D’Argento, Fulci vb. ya da 57
tıyla bağlanma: Ürpertilerdeki erkeklik or¬ spagetti kanlı sinema.
ganını andıran kan emici, tiksinç, Montre¬ İtalyanlar, birbiri ardından Eskiçağ tari¬
al’in bir varlıklı kişiler mahallesinde insan¬ hine, vvesterne ya.da polis filmlerine el at¬
lara ağız yoluyla bulaşan, hepsini cinsel çıl¬ tıktan sonra, hem iyi hem kötü yanlarıyla
gınlıklara iten sülükler; Kuduz’daki baya¬ kanlı sinemaya göz diktiler. İyi yanı Mario
ğı cinsel filmlerin ünlü oyuncusu Marilyn Bava ve tinsel kalıtçısı Dario Argento ger¬
Chambers’in kolunda biten kamış biçimin¬ çekleştirdi; bu sonuncu, kimi sahneleri Cu¬
deki kocaman, kan emici uç Kromozom ma 13, Kaygı Ürpermeleri ya da Suspi-
3’teki, Samantha Eggar’ın kasığında geli¬ ria (1977) gibi filmlerde utanç verici biçim¬
şen tiksinç dölüt (cenin). de tıpatıp yinelenen Kanlı Koy (1973) ve
benzeri filmlerinde bize insanı coşturan be¬
Böylece David Cronenberg’in filmleri
zem ve görüntülerle garip, gerileyen yapıt¬
benzerlerinden konularının özgünlüğü, çe¬
lar sunmaktadır; kan dökme bu bezem ve
kimlerindeki özen ve özellikle de çoğu kez
görüntüler içinde öylesine apansız ve şid¬
saçma ve çılgınca gözüken bir izleğin or¬
detli çılgın sahneler halinde karşımıza çı¬
tasına yerleştirilmiş kudurgan bir gerçek¬
kar ki, seyirci başdöndürücü, büyüleyici bir
çiliğin yarattığı yarı öğretici havayla ayrılır¬
korkulu düşe kapıldığını sanır.
lar; söz konusu izlek, kurbanların üzerle¬
Kötü örnekleri de, Lucio Fulci gibi nite¬
rinde ya da içlerinde birdenbire gelişen o
liksiz yönetmenler vermektedir; onun film¬
canavarımsı uzantıların simgelediği gizli
leri kusturucu sinema nitelemesini bütü¬
katı ilkeciliği pek gizleyememektedir doğ¬
nüyle haketmektedir; bu öyküsüz imgelem-
rusu; bu uzantılarsa, besbelli ki, yönetme¬
siz filmler alabildiğine bol aynntı, yakın çe¬
nin gözünde aşırı izin verici sayılan bizim
kim, kaydırma çekim gibi mide bulantısı¬
Batı uygarlıklarının değerlerinin yoldan sa¬
nı artıran yöntemlerden ötürü hepsi birbi¬
pışını ve çürüyüşünü dile getirmektedir.
rinden tiksinç cana kıyma sahnelerinin art
arda eklenmesinden oluşmaktadır. Kimile¬
F) “Şeytan”, “Kehanet” ve daha baş¬ rinin anlaşılmaz biçimde göklere çıkardık¬
kaları ya da dinsel kanlı sinema ları Fulci’nin yapıtı sersemlikten, yineleme¬
1974’te Mark of Devirin (ikinci bölümü¬ lerden, bayağılıktan başka bir şey değildir.
nün) gösterime çıkışı özgün bir tanıtım dal¬ Görüntü ve bezemlerin güzelliği kimi film¬
gasıyla oldu; seyirciler salona girerken mi¬ leri (örneğin Apansız Korkular, Öbür Dün¬
de bulantısına yol açacağı öne sürülen fil¬ ya) kurtarmaya yetse bile, Lucio Fulci ki¬
me karşı ellerine birer kâğıt torba tutuştu¬ mi uzmanlaşmış eleştirmenlerin sürekli ola¬
ruluyordu. Kusturucu sinema benimsen¬ rak kendisine yönelttiklerini övgüleri kuş¬
mişti, ve bağımsız yönetmenlerin gerçek¬ kusuz hak etmemektedir. Ne yazık ki Ful¬
leştirdikleri bu filmlerin basanları karşısın¬ ci’nin izinden gidenler vardır, örneğin Zom-
da, o .güne dek bu alt-türe küçümseyici bilerin Yılgısı’nda (1980) yalnızca kustu¬
gözlerle bakan büyük kuruluşlar da bu ala¬ rucu yanlarını saklayarak Romero’nun film¬
na el atıyor; böylece hem yaygınlaşması¬ lerinden esinlenen Frank Martin; Alien’i
nı, hem de öğretisel ereklerle kullanılma¬ (Yaratık, 1979) bütünüyle “yutan” Luigi
sını sağlıyorlar; dolayısıyla, hepsi birbirin¬ Cozzi; Bulaşma’da (1981) karın deşmeler
den değersiz film bolluğundan ötürü, kan¬ insanın kursağını ağzına getirtecek kadar Vendredi 13
lı sinemanın yozlaşması başlıyordu. çok yinelenmektedir. Bu arada, FrancisGi- Yön: Sean Cunnighan

Her ne kadar allı pullu ve kurumlu bir ya¬


nı varsa da, Exorciste (Şeytan, 1973) yi¬
ne de bir kanlı filmdir; gerçi ölçülüdür, ama
çok sayıda seyirciye seslenecek, Kehanet
(The Omen, 1976) ve benzeri filmlere gi¬
den yolu açacaktır; söz konusu filmlerin her
birinde, bir öncekini aşmaya çalışan, en
azından bir tane aşırı kanlı sahne vardır [ilk
çekimde ağır ağır devinen bir camla kafa¬
nın uçurulması, ikinci çekimde bir vücudun
asansörde ikiye biçilmesi, İfrit’te (Damien-
The Omen 2,1978) papazın televizyon çe¬
kim yerinde ölümü].
İyiyle kötüyü simgeleyen güçlerin doruk¬
taki bu çatışması hiç kuşkusuz Amerika
Birleşik Devletleri’nin 1970’li yılların ikinci
yarısında Vietnam Savaşı’ndan, siyasal re¬
zaletlerden ya da yılgı sinemasının ister is¬
temez “sindirip” kendine göre yansıtaca¬
ğı sorunlardan ötürü düşeceği tinsel bilinç
bunalımının simgesel anlatımı sayılabilir.
rod’nunGehennemden Çıkma Üçlü’sünü kullanmaktadır.
bilmem kaç kez gördüğüne kuşku bulun¬
mayan, bu filmdeki banyo sahnesini Blue I) Kanlı sinema mı değil mi?
Holocauste’ında (Mavi Kıyım, 1981) tıpa¬ Kimileri şu ya da bu yönetmeni (örneğin
tıp yineleyen Joe D’Amato’yu; hele hele' Carpenter ya da De Palma’yı). şu ya da bu
hepsinden daha tiksinç Ruggiero Deoda- filmi anmadığımız için bizi kınayacaktır. Bü¬
to’yu ve Cannibal Holocauste ’ını (Kanlı tün sorun, bir filme ne zaman kanlı diyebi¬
Kıyım, 1981 )unufmamak gerekir;yönetmen leceğimizi kestirebilmektedir. Zombi ya da
bu filmde, eğitmek ve budunbilimsel ger¬ 2000 Manyak gibi filmler konusunda kuş¬
çekliği yansıtmak bahanesiyle, gözümüzün kuya yer olmasa da, Hallovveen-Yabancı,
önünde bir kaplumbağanın karnını deş¬ Sis, Carrie-Günah Tohumu, Kan Kardeş¬
mekte, bir keseli sıçangili ve bir maymu¬ leri ya da Güdülerve benzeri filmleri bu alt¬
nu gebertmektedir; bunlar, olay düğümü¬ türe sokmak zordur; bunların kimi sahne¬
nün anlatım bağlamında yeri olmayan, tik¬ lerinde kan dökme varsa bile, eylemin te¬
sinti verici sahnelerdir. Kim demiş snuff mel itici gücü değildir; burada kaygı ve ge¬
moviesi(2) yok diye? ciktirim korkunç ve tiksinç öğeyi bastırmak¬
Birkaç ender örneğin dışında, kanlı İtal¬ tadır. Şimdiye dek gerçekleştirilmiş en sı-
yan sineması son derece tekdüze, bayağı radışı kanlı sahnelerden birini önümüze ge¬
ve umut kıracak kadar sıradandır. Her tür¬ tiren Phantasm (Hayalet, 1979) gibi bir film
lü özgünlük kırıntısı, her türlü suçortaklığı bile doğrudan doğruya yılgıya değil, düş¬
uzaklığı kaldırılıp atılmış, salt tecimsel sel, olağandışı öğelere dayanmaktadır. Bu¬
amaçlarla filmin çekilmesini haklı gösteren nun örneği çoktur (Alien, Caligula, Ulu¬
kusturucu öğeler kalmıştır. malar, Cana Kıyıcı...) ve kesin, şaşmaz bir
Böylece çember tamamlanmıştır; acı ala¬ sınıflandırma yapmaya kalkmak boşa kü¬
yın dışında, yine bütün aşırılıklarıyla büyük rek sallamak olur. Bu da bir tarih, western
kukla tiyatrosu çağına dönmüş bulunuyo¬ ya da polis filminin kıvrıntısında ansızın kar¬
ruz... şımıza çıkabilen, aslında epey bulanık kan¬
H) Yeni kuşak ya da gülünç kanlı si¬ lı sinema’nın özelliğinden gelmektedir.
nema Kan dökmenin kökten ve ayrılmaz bir bi¬
Yıl sonunda Stephen King’in (Carrie, çimde yineleme sinemasına bağlandığını
Shining) öyküsüne dayanarak, Tom Savi- söyleyelim (burada terim tam yerindedir);
ni’nin film hilesiyle gerçekleştirilmiş, Rome- aslında bu sinemanın en uç, en aşın çe¬
ro’nun iştah çekici Creepshovv’unu (Tüy¬ şitlemesinden başka şey değildir. Kanlı
ler Ürpertici Gösteri, 1983) göreceğimiz filmler çoğunlukla birbirlerine öykünerek,
söylenirken, ABD’de kanlı sinemanın ye- benzer biçimde çekilip oynanarak, genel¬
nilenişine, her şeyden önce içindeki acı likle özgünlük ve acı alaydan yoksun bıra¬
alay ve güldürüyle göze çarpan yeni bir kılarak karşımıza çıkarlar, yalnız etkileyici
korku kuşağının doğuşuna tanık olmakta¬ öğeleriyle, seyirci üzerinde yaptıkları etkiy¬
yız; burada kan dökme ilk işlevi olan yıldır¬ le vardırlar. Dolayısıyla, beyaz perdenin ye¬
mayı bir yana bırakıp başka bir ereğe yö¬ ni büyücüleri olan film hilesi yaratıcılarının
nelmektedir: Güldürme. Elektrikli Teste¬ önünde saygıyla eğilmenin vakti gelmiştir.
reyle Kıyım’ın çılgın bir karikatürü olan
Motel Hell (Cehennem Motel, 1981) ile IV- ÖZEL ETKİLER VE UZMANLAŞMIŞ
John Landis’in Kurt Adam Londra’dası DERGİLER, BİR ALT-TÜRÜN
(An American Werewolf inLondon, 1981) MASALLIKTAN KURTARILMASI
gibi filmler böyledir; bu sonuncu, geveze
ve huysuz zombileriyle Fulci’nin bütün can¬ Düşsel sinema, özellikle de kanlı sine¬
lı ölülerinin pabucunu dama atmaktadır; ma yanılsama ve hileye bütün öbür türler¬
hele küçük bir acı alay başyapıtı sayılabi¬ den daha çok yaslanır; burada da yönet¬
lecek, bu tür filmlerde uzun süre üvey ev¬ men, öykücü ya da görüntü yönetmeni be¬
lât işlemi gören cinselliğin öç alışını dile ge¬ lirleyici bir yer tutsa bile, bir yapıtın başa¬
tiren Mother's Day (AnnelerGünü, 1981); rısında özel etkileri yaratan kişinin payı git¬
hiç kuşkusuz adından söz ettirecek olan tikçe artmaktadır. Hele kanlı filmler bize
Charles Kaufman burada bize televizyonun gösterilen ürkünç sahnelerin doğruluk ve
simgelediği, son kertesine vardırılmış tüke¬ gerçekliğine dayandıklarından, kanlı etki¬
tim toplumunün çılgın iğneli güldürüsünü leri yaratan ustanın bir filmi tek başına kanlı
sunmaktadır; filmde televizyon ürkütücü bir ya da gülünç kılabileceği açıktır.
silah haline gelmekte, kadın kahraman Yeni uygulayımların kullanılması (özellik¬
bunlardan birini yozlaşmış rakiplerinden bi¬ le de bitki sütünün katkısı) insanı şaşırta¬
rinin kafasına indirmekte başka birine de cak kadar gerçek film hilelerinin kotarılma¬
temizleme tozu yutturmakta, elektrikli bı¬ sına izin vermiştir; ve bu alandaki kimi us¬
çağı insana parmak ısırtacak bir ustalıkla talar, çalıştıkları filmlerin yönetmenlerinden
daha çok'değilse bile onlar kadar ünlüdür¬
(2) İşkence ve öldürmelerin alıcı karşısında ger¬
çekten yapıldığı söylenen az ya da çok gizli film¬ ler. Bunlar arasından gelişigüzel adlar ve¬
ler. Bunların varlığı yüzde yüz kanıtlanamamış- relim: Dick Smith (Exorciste - Şeytan,
İlençlilerin Bekçisi, Fury- Gizli Öfke,
Scanners- İnfilak), Rick Baker (Kurt Öte yandan, kanlı filmlerin, gerçekçi ve
Adam Londra’da ile bir\Oscar kazanmış¬ dayanılmaz olanı, sıradan seyircinin güç¬
tır) Rob Bottin (Piranha, Sis,Ulumalar) ve lükle özdeşleşebildiği yüzde yüz çılgınca
hiç kuşkusuz hepsinden ünlü Tom Savini ve saçma birgerçekdışılığa kaydıran aşırı
(Zombi, Manyaklar, The Burning, Cuma ve ölçüsüz bir yanları bulunduğunu belirt¬
13) öncelikle kanlı sinema hilelerinde uz¬ mek gerekir; dayanılması en güç, en sağ¬
manlaşmıştır. Bu eski Vietnam Savaşı fo¬ lıksız kanlı filmlerin şiddetle tiksintinin-se¬
toğrafçısı epeyce tiksindirici örgenbilimsel yirciyi uzakta tutan hiçbir abartma katıl¬
gerçekliğe sahip film hileleri konusunda us¬ maksızın, günlük sıradanlıklarıyla sunul¬
ta kesilmiştir. Bu arada, Savini’nin kendi¬ dukları filmler olması da rastlantı değildir.
ni de tehlikeye atmaktan çekinmediğini, ça¬ Bu düzeyde, kanlı sinema, doğruluğun
lıştığı filmlerin çoğuna katıldığını belirtelim sınırlarını kıran, hergün duyumsanan kay¬
(Zombi’de Cehennem Meleklerinin önde¬ gı ve yılgılar yaratan, ama yayın araçları¬
ri, Manyaklar1 da katilin kurbanı olarak kar¬ nın tecimsel amaçlarla göklere çıkarıp kö¬
şımıza çıkmıştır). tüye kullandıkları gerçek kent şiddetini kat
Beyaz perdenin bu yeni büyücülerinin ve kat aşan bir aşırı-gerçekliğe sahip aşırı ve
kandırıcı hilelerinin yarattıkları hayranlık o çarpıtılmış bir görüş haline gelmektedir.
kerteye varmıştır ki şimdi artık yarı kutsan¬ Yayın araçları, tıpkı sözlerinin boşluğunu
mış durumdadırlar, bu konuda daha çok günlük yaşamdan alınmış çoğunlukla ho¬
şey öğrenmek isteyen Fransız okur “L’Ec- şa gidecek kadar şiddetli görüntülerin çar¬
ran Fantastique” “Mad Movies” ya da pıcılığıyla doldurmaya, halkın en sapık gü¬
“Star Cine Zone” gibi dergilerde, İngiliz¬ dülerini alçakça pohpohlayan yüksek ba-
ce bilen okurlarsa allı pullu Amerikan der¬ sırıilı dergi gibi, kanlı sinemayı özümlemek-
gileri “Cin6 Fantastique”, “Cine Fex”, te, sonunda da ayağa düşürmektedirler.
“Starlog” ve hele “Fangoria” ile “kanlı Bu türlü belgelerin okura sunulmasını haklı
sinema” ekinlerini artırabilir, bunlarda film gösteren nesnellik kanıtıyla haber verme
hilelerini, yönetmenlerle konuşmaları, film kaygısı düpedüz birer eğlence ürünü olan
çekimlerini bulabilirler; adının da gösterdiği kanlı filmler için geçerli değildir elbet.
gibi, “Fangoria’ sırf kanlı sinemaya adan¬ ' Hiç kuşkusuz çok tartışılmış incelemeler
mıştır. şiddet gösterilerinin seyirciye sunulması¬
Kimi yayın araçlarının giriştiği film hile¬ nın bir bakıma yadsınmaz bir bilinçüstüne
lerinin ortaya vurulması kuşkusuz bu alt¬ çıkarma işlevi gördüğünü söylemektedir;
türün masallıktan çıkarılmasına yardım kimi ruhbilimcilerse, tersine, bu kanlı sah¬
edecek, böylece kimilerinin zararlı ve teh¬ nelerin sergilenmesinin şiddet karşısında¬
likeli buldukları etkilerini yok edecektir; yal¬ ki ketvurmalarımızı ortadan kaldırdığını, do¬
nız, küçük bir seyirci kalabalığının yeni bir layısıyla yüzde yüz kınanmaları gerektiği¬
film gösterilmeye başlandığında hilelerin ni öne sürmektedir}(3) Ancak,filmlerin in¬
bir öncekini aşıp aşmadığını görmeye koş¬ sanların davranışlarına örnek olduğunun
masına karşılık, büyük seyirci çoğunluğu¬
nu bu tür gösterilere iten nedenler daha bu¬ 3- Sayılar, 18 yaşındaki bir Amerikan delikanlı¬
lanık ve ikianlamlı kalacaktır. sının sinemaya ifa televizyonda ortalama 18.000
adam öldürmeye tanık olduğunu göstermektedir. Yabancı (Halloween)
V-KANLI SİNEMA VE SEYİRCİSİ
BİR ALT-TÜRÜN İŞLEVİ VE ETKİSİ

Seyirciyi, ilk özenci korkutup tiksindir¬


mek olan bir gösteriye seve seve gitmeye
iten nedenleri gerçek itkileri çözümlemek
pek kolay olmasâ bile, kanlı sinemanın ne¬
den böyle büyük bir hayranlık yarattığını
araştırmanın zamanı'gelmiştir.
Kimileri burada başkasının çektiği acının,
başkasının ölümünün insanlar üzerinde
yaptığı en azından sapık ve sağlıksız çe¬
kim gücünü görmektedir; bu, pazar sürü¬
cülerini bir kaza sırasında “olup biteni da¬
ha iyi görebilmek” için arabalarını yavaş¬
latmaya iten hastalıklı çekime benzemek¬
tedir. Kurmaca görüntülerle yansıtılmaları
ve özel hilelerle kimseye zarar vermeksi¬
zin yeniden canlandırılmaları bu işkence ve
öldürme gösterilerine suçluluk ve pişman¬
lık duygusuna kapılmaksızın tanık oluşu¬
muzu bir bakıma haklı gösterse bile, kanlı
sinema filmlerindeki hoşnut bırakıcı dikiz¬
cilik yadsınamaz.
te kanıtlanması gerekir; insan, Zombi’yi gör¬
dükten sonra komşusunu yutmaya, Kıyım’ı
seyrettikten sonra da elektrikli testereyle

fi# doğramaya koşan seyirci düşünemiyor


doğrusu...
Geriye, kanlı sinemanın gerçek ruhsal iş¬
levi ve seyircinin bu filmleri izlerken, bilinç¬
sizce, en derinde yatan kaygı ve korkula¬
rını (sakatlanma, oyulma, iğdiş edilme kor¬
kularını) etkisiz hale getirip getirmediğinin
bilinmesi kalıyor; beyaz perdeye yansıtılan
bu korkular kişiliğimizdeki çelişkili yanı or¬
İSp:' taya çıkarıyor olabilir. Bu iki yanlı çe¬
kim/itim duygusu kanlı sinemanın simge¬
sel yanını oluşturmaktadır; toplumsal söz¬
_£ leşmelerle bBincimizin en derin köşelerine
itilmiş, bu iğretilemeli, yüceltilmiş anlatım¬
ŞİDDET VE ŞEHVET da beklenmedik bir çıkış yolu bulan doğuş¬
tan gelme bir ilkelliğe, barbarlığa, yırtıcılı¬
SİNEMASI ÜZERİNE ğa itiraf edilmeyen bir dönüş de sayabili¬
riz söz konusu filmleri.
Kendi payıma, şiddet ve bayağı cinsellik sinemasına kökten karşıyım. Phı-
lippe Ross’un inceleme yazışım aktardım. Ancak bu yazıdaki katılmadığım VI-KANLI SİNEMANIN GELECEĞİ
yanları belirtmeden geçmek, benim gibi gerçek sinemayı, gerçek coşkuları se¬ YA DA GELMEYECEĞİ BİR ALT
ven, sevmeye devam edebilmek için büyük çaba harcayan okurlara saygısız¬
TÜRÜN TUHAFLIĞI
lık olacak sanınm. ,
Desmond Morris’le Wilhelm Reıch’m kitaplarını okursanız, Ross un dedi¬ Şuna kuşku yok ki, kanlı sinema şu an- -
ği gibi, insanın doğuştan şiddete eğilimli olmadığını görürsünüz. Bütün canlı da açık bir gerileme dönemindedir ve kan
dünyasında, canını korumak üzere belli bir saldırganlık var elbet; ama aldığı
aşağı yukarı 6 bin yıllık ataerkil eğitimle, bilgisizlikleriyle, korkularıyla yoz¬ dökmenin baş köşeyi tuttuğu filmler tam
laşmış, çarpılmış, doğadan alabildiğine uzaklaşmış insartoğlunun dışında, öl¬ anlamıyla 6ifır değilseler bile, alabildiğine
dürmek için öldüren - sanırım-yalnız birkaç tür var yeryüzünde. Ruh terimi¬ sıradandırlar. Bayağı cinsel filmlerin tersi¬
ne kıyasıya bağlı olanların insanoğluna yakıştırdıkları o “yüce öz de değil ne kanlı sinemanın kendisi bir tür günoğ-
ama, insanın kişilik yapısında kabaca üç katman saptadı uzmanlar.Bırmcısı: luculuğa (eyyamcılığa) düşmüş gibidir; bu
doğuştan gelen, iyilikle, yardımseverlikle dolu ilk katman; sonra binlerce yı¬
kendinden hoşnut, uyutucu günoğluculuk-
lın korkularını, sapmalarını, ikinci elden coşku kaynaklarını barındıran orta
katman; ve son olarak, bu katmanı denetlemek üzere yine eğitimle eklenen sa bir alt-tür olarak yakın bir gelecekte tü¬
üçüncü katman, efendilik, çelebilik, yasalara uygun yaşamaya çalışan sozu- kenip gitmesini değilse bile, yüzde yüz yoz¬
mona uygar insan katmanı. laşmasını dile getirmektedir.
Desmond Morris’in bütün ayrıntılarıyla gösterdiği gibi, alıp kafese kapat¬
Kanlı sinemanın bir geleceği olacaksa,
madıkça, hiçbir canlı varlık bugünkü insanoğlu gibi davranmıyor: Doğuştan
soylu, bilge, akıllı, uyumlu, bilinçli davranıyor. Hiçbir varlığa şurada burada bu ancak ya sağlam yapılı bir olay düğü¬
nasıl davranması gerektiğini öğretmeye gerek yok: Sirkin dışında. Buysa in¬ mü içinde ya da alışılmış kalıplarını kıracak
sanı eğlendirmek için. bir gülmece çılgınlığı içinde yer almasıyla
İlk doğal insanların da bizim gibi coşmaya, kendim aşmaya, daha yüce şeyleri olacaktır.
yaratarak ya da yaratılmışlarına bakarak sevinmeye gereksinmesi vardı bes¬
Şöyle ya da böyle, kanlı sinema tam an¬
belli ki mağaralara resimler çizdi, güzel çanak çömlek falan yaptı.
Ama asıl benliğimize yabancılaştıktan sonra, eldeki coşku kaynakları yet¬ lamıyla tuhaf, çelişik bir sinemadır ve öyle
mez oldu; hele cinsellikle ilgili olanlarsa, ataerkil düzen tarafından bütünüyle kalacaktır; isteyerek ya da istemeyerek, öğ¬
yasaklandı. İnsanoğlu, bütün öbür varlıklar gibi, kendindeki enerjiyi sevme¬ retisel açıdan gericidir; çoğunlukla cinsel
ye, üretmeye, yaratmaya harcayamazsa, yıkıma, kıyıma harcıyor. Birinci el¬ ve aktöresel açıdan özgür kişilerin uğradık¬
den, doğal hazlardan payını alamazsa, gittikçe artan bir gereksinmeyle bun¬ ları aşırı cezaların günahtan arıtıcı ya da ce¬
ların yapaylarına başvuruyor: İşkence, öldürme, kan dökme, ya da bunları zalandırıcı yanı geleneksel Amerikan de¬
kurmaca yapıtlarda izleme gibi.
Ross’un eleştiriyormuş gibi yaparak sonunda haklı bulduğu, doğruladığı ğerleriyle tam bir uyum içinde olan katı il-
sinema yapıdan da böyle. Gittikçe artan sayıda seyircinin bunları izliyor ol¬ keci, cinsel öğeye ağırlık veren bir aktöre
ması, sağlıklı, yararlı, güzel oldukları anlamına kesinlikle gelmiyor. anlayışını yansıtmaktadır; buna karşılık,
Zararsız oldukları savı da öyle: Seyredenlerin doğal coşkular duyma yete¬ kanlı sinemanın toplumsal işlevi alabildiği¬
neklerini törpülemenin yanında, kim bilir kaç kişiyi banka soymaya, adam ne özgürlük getiricidir; beyaz perdeye şid¬
öldürmeye, ırza geçmeye, işkence yapmaya yöneltiyor bu sözümona sanat ya¬
pıtları. Ama şimdiki kişilik yapımız bu konuda ciddi bilimsel araştırmalar yap¬ det ve gerçeklik sorununu dolaylı olarak
maya, yapılanlara inanmaya izin vermiyor. getirmekle, sıkıdenetimi en son sakınımla-
Sıkıdenetimin sınırlarının genişlemiş olması savına gelince, evet, butun za¬ rında zorlamış, son yasakları ortadan kal¬
rarlı çirkin, hastalıklı ürünler dünyanın her yerinde denetimden kolayca ge¬ dırmış, böylece denetimi özgürleştirmiştir;
çiyor (bu özgürlük mü, yoksa doymak bilmeyen tüketim gereksinmesini kar¬ ister bir alt-tür, ister yineleme sinemasının
şılama mı?); buna karşılık, savaşı gerçekten deştiren, doğal, yüce şiirsel bir giriştiği bir serüven ya da sıradan bir uzantı
sarılmayı göstermeye kalkan filmlerin başına gelenleri henüz iyice kaçırma¬
olsun, kanlı sinemanın çağdaş sinema üze¬
mış herkes biliyor sanırım.
Bu satırları yazarken ereğin büyük çoğunluğa yol göstermek değil, soz ko¬ rinde silinmez etkileri olmuştur ve bu etki
nusu yapıtları izlerken, giderek duyurularına bakarken bile sanat olup olma¬ sonunda 7. Sanata yarar sağlamıştır; buy¬
dıkları, eleştirmenlerce göklere çıkarıldıklarına göre izlenip izlenmemeleri ge¬ sa, ince beğenili güzellik kuramcılarıyla er¬
rektiğine karar vermekte duraksayan sinemaseverlere biraz olsun ışık tutabıl- demli töre savunucularımız alınmasın ama,
raek' BERTAN ONARAN varlığını haklı gösterip doğrulamaya bol bol
yetmektedir.
Hüseyin Karakaş 61

Kartallar Yüksek Uçar 9

Kartallar Yüksek Uçar’ın temasına rından giysilerine dek özenti bir hal alıyor.
değinmeden önce, bize dizi hakkında Banazlı Grubunun bir başka ferdi ise yine
teknik bilgiler verir misiniz? Avrupa'dan hippy değerinde dönüyor.
Diziyi 12 bölüm halinde hazırladım. Bu Yani Batı, bu iki ailenin fertlerini
haliyle şimdiye değin TV’nin yaptığı en yalnızca yozlaştırıyor mu?
uzun yerli dizi oldu. Her bölüm ortalama 50
Evet.
dakika uzunlukta. Kabarık oyuncu kadro¬
sunun dışında yaklaşık olarak on bine ya¬ TV'de dizi film yapmanın belli-
kın figüran kullanıldı. Kuşkusuz bu figüran¬ başlı kıstasları ne oluyor?
ların sekiz binine yakını ücretsiz kişilerden
oluşuyor. Örneğin dizide bir bölüm olan TV dizilerinde bir ana öğe var. O
Akasyalar Bahçesini doldurmak için bu üc¬ da seyircinin devamlı dinamik tutul¬
retsiz olan figüranlardan iki bin kişi gere¬ ması. Bu da dizide çok iyi bir tem¬
kiyordu. Dizinin tüm maliyeti ise 54-milyon ponun olmasına bağlı. Ayrıca tiple¬
lira. Diğer yerli dizilerin maliyetleri gözö- rin çok iyi verilmesi, dramatik çatı¬
nünde tutulduğu zaman bu rakam olduk¬ nın sağlam kurulması ve atmosferin
ça düşük. Örneğin Feyzi Tuna’nın Üç İs¬ yaratılması da gereklidir.
tanbul’u daha evvelce çekildiği halde bu Tüm bu öğeleri yabancı diziler içe¬
riyor. TV izleyeni bu şablon anlatı¬
diziden daha fazla bir paraya mal oldu. Ta¬
mı benimsemiş durumda. Ben de bu
bii bu dizide kostüm, dekor gibi maliyeti ar¬
tırıcı bir çok faktör vardı. şablonları kullanmaya çalıştım.
Dizide rol alan sanatçılar arasında Sad- Oysaki siz bir sanat dergisinin yap¬
ri Alışık, Selda Alkor, Can Gürzap, Serap tığı soruşturmaya yanıt verirken Türk
Aksoy, Özlem Onursal, Hüseyin Peyda, sinemasını şabloncu olarak suçladı¬
Selçuk Özer ve Necmeddin Çobanoğlu nız.
var.
Evet, Yeşilçam’ın şablonumsu bir anla¬
Dizide işlemek istediğiniz ana tema tımı vardır. Bu, halkı aptal yerine koyan bir
ne? anlatımdır.
Kartallar Yüksek Uçar son otuz yılın Sizin ki de aynı şablon değil mi?
Türkiyesine bakıyor. Bilindiği gibi bu son
otuz yılda gerek sosyal, gerek kültürel ve Hayır benim şablonum farklı bir şeydir.
ekonomik alanda Türkiye’de hızlı ve çarpıcı Seyirciyi dinamik tutan, dramatik yapıyı iyi
gelişmeler, değişmeler oldu. Bu gelişme¬ kuran farklı bir şablondur.
ler sonucu iyi-kötü bazı sermaye birikim¬ Genellikle TV’deki yönetmenlerin 1948’de Hozat’ta
leri sağlandı. Buna paralel olarak da kül¬ doğdu. Ankara Üni¬
sinemamızı küçümseyen tavrı bir ge¬ versitesi Fiziki ve Jeo¬
türel açmazlar oldu. Biz tüm bu gelişme¬ lenek halini aldı. Oysaki suçladığınız loji Coğrafya bölümü¬
leri ve açmazları iki aile üzerinde odaklaş- yönetmenlerin sizlere oranla bir çok nü bitirdi. TV’ye
tırdık. Bu ailelerden biri Hanımağa Grubu. dezavantajları var. Örneğin, gişe ha¬ 72’de kurgucu olarak
Bu ailenin (daha doğrusu grubun) özellik¬ sılatı, sansür, işletme vs. vs. girdi, bir yıl sonra pro¬
leri, köy-kasaba kökenli olması ve serma¬ düktör oldu. 1974’te
Evet... Bu söylediklerinizin hepsi doğru. İşte Hayat, 76’da Ka¬
ye birikimini yasal olmayan yollardan (ör¬
Ama bizim de birtakım zorluklarımız var. mera I, 78’de Sam Ye¬
neğin son günlerde de olduğu gibi kaçak¬ li, programlarını hazır¬
çılık yeraltı dünyası vs...) elde etmesi. Di¬ Ben Yeşilçam’daki anlayışa karşıyım.
ladı.
ğer aile ise Banazlı Grubu. Bu ticari burju¬ Hep Yeşilçam diyorsunuz? Neden?
vazi içinde kentte oluşmuş bir aile. Sonun¬
da bu ailenin gelişmesi holdingleşmeye Bence Yeşilçam ile Türk sineması ayrı¬ FİLMLERİ:
dır. 1975: Yılkı Atı
dek varıyor. Her iki ailede de ekonomik ge¬
lişmeye paralel olarak sosyal bazı değiş¬ Türk sineması sizce nedir? Örnek 1978: Çırpınış
verebilir misiniz? 1979: Paranın Kiri
meler de oluyor. Örneğin, Hanımağa Gru¬ 1981: Sekiz Sütuna
bu feodal yapısına sıkı sıkıya bağlı olduğu Bence Türk sineması Otobüs filmi de¬ Manşet
için Avrupa’ya giden kızları son derece ya¬ mektir. Bu film Türk sinemasının mihenk 1984: Kartallar Yüksek
bancılaşmış halde yurda dönüyor. Tavırla¬ taşıdır. Uçar
•Venedik
FESTİVALLER

27 Ağustos - 7 Eylül arasın¬ America- Bir Zamanlar Ame¬ Sonatine, ABD’den Andrey KanadalI Micheline Lanctot’-
da düzenlenen 41. Venedik rika’da, Francesco Rosi’nin Mihalkov Konçalovski, Ma- nun Sonatine’ine verildi.
Film Şenliği sürpriz sayılacak Carmen, Pasquale Squitie- ria’s Lovers- Maria’nın Aşık¬ Seçici kurul özel ödülünü,
sonuçlarla noktalandı bu yıl. ri’rıin Claretta, Paolo ileVit- ları ve Hindistan’dan Goutam ilk kez Batı’da film çeviren
Gian Luigi Rondi’nin torioTaviani’nin Kaos, Gavi- Ghosh Paar- Bir Çift adlı film¬ Gürcü asıllı Sovyet yönetmen
1980’den beri yeniden eski no Ledda Ybris ve Flores- leriyle Venedik'e katılırken, Otar Yosseliani’nin Les Fa¬
saygınlığına kavuşturma yo¬ tano Vancini’nin La Neve şenliğin yarışmalı bölümü voris De La Lune- Ayın Fa¬
lunda başarılı olduğu Vene¬ Nel Bicchiere’si), Fransız si¬ SSCB sinemasından ikinci fil¬ vorileri aldı. Teknik üstünlük¬
dik’te bu yıl Avrupa sinema¬ neması 5 filmle (Alain Resna- mini gerçekleştiren şair Yev¬ lerinden ötürü, İtalyan Pupi
sının gövde gösterisi vardı. is’nin L’Amour A Mort- Öle¬ geni Yevtuşenko’nun Dets- Avati’nin Noi Tre- Biz Üçü-
siye Aşk, Jacques Rivette’- kij Sad- Çocukluğun Bahçe¬ müz’ü de özel bir ödülle de¬
Mostra Internazionale Del in L’Amour par Terre- Yer¬ leri ve Âleksandr Alov- ğerlendirildi.
Cinema’nın yarışmalı bölü¬ deki Aşk, Eric Rohmer’in Les Vladimir Naumov İkilisinin Fransız sinemasının tanın¬
münde düzeyi aşabilen bir tek Nuits De La Pleine Lune- Bereg- Sahil’iyle tamamlanı¬ mış oyuncularından Bulle
Hollyvvood yapımına rastlan¬ Dolunay Geceleri, Otar Yos- yordu. Ogier’nin kardeşi Pascale
dı ki yönetmeni de Sovyet Mi- seliani’nin Les Favoris De Erden Kıral’ın Federal Al¬ Ogier, Eric Rohmer’in Dolu¬
halkov Konçalovski’ydi. Mic- La Lune- Ayın Favorileri ve manya adına Venedik’e katı¬ nay Geceleri’ndeki yorumuy¬
helangelo Antonioni’nin Jean Rouch’un Dionysos’u) lan ama yazarından oyuncu¬ la en iyi kadın oyuncu, Hint fil¬
başkanlığındaki seçici kurul, ve Federal Alman sineması suna değin bir Türk filmi sa¬ mi Bir Çift’in erkek kahrama¬
şair Rafael Alberti, Yevgeni da 2 filmle (Erden Kıral’ın yılabilecek Ayna'sı, Alain nı Nasreddin Şah da en iyi
Yevtuşenko, yazar Günter Der Spiegel- Ayna ve Edgar Resnais, Jacques Rivette ve erkek oyuncu seçildiler.
Grass, Erica Jong, Isaac B. Reitz’ın Heimat- Vatan ’ı) Eric Rohmer gibi Fransız si¬ Venedik’te ayrıca Bunuel’e
Singer, ressam Balthus, is¬ temsil ediliyordu. Polonya'¬ nema ustalarının filmleriyle Saygı, Yeni İtalyan Sinema¬
veçli oyuncu Erland Joseph- dan K. Zanussi, Rok Spokoj- birlikte 41. Venedik Film Şen- sı ve İtalya’da ilk kez gösteri¬
sori ve Tavlani kardeşler gi¬ nego Slonca- Sakin Güneş liği’nin Altın Aslan adayı yapıt- len Claude Berri’nin Tchao
bi seçkin adlardan oluşuyor¬ Yılı, İspanya’dan Carlos Sa- larındandı. Venedik’e bizzat Pantin- Selam Kukla, Claude
du. ura, Los Zancos, Portekiz’¬ katılan ve Ayna’daki Zeliha Lelouch’un Vive La Vie- Ya¬
31 filmin katıldığı yarışma¬ den Jorge Silva Melo, Nin- rolüyle başarılı bir oyun ser¬ şasın Hayât ve Spielberg’in
lı bölümde İtalyan sineması guem Duas Vezes, Finlandi¬ gileyen Nur Sürer de Şenlik Indiana Jones gibi filmlerinin
11 filmle (Pupi Avati’nin Noi ya’dan Eija-Eline Bergholm, boyunca eksilmeyen bir ilgiy¬ sunulduğu özel gösteriler de
Tre- Biz Üçümüz, Luiği Co- Angelas Krig, Danimarka’¬ le çevrelenen oyunculardan yoğun bir ilgiye neden oldu.
mencini’nin Cuore-Yürek, dan Palle Kjaerulff-Schmidt, biriydi. Venedik-De Sica bölü¬
Marco Ferreri’nin İl Futuro E Tukuma, Filipinler’den Miki Şenliğin son günlerinde münde, genç İtalyan yönet¬
Donna- Gelecek Kadındır, De Leon, Sangandaan, İngil¬ gösterilen Krzysztof Zanus¬ meni Francesca Comenci-
Pasçuale Festa Campanile’- tere’den Hugh Hudson, si imzalı Polonya filmi Rok ni’nin Pianoforte’si ilk filmle¬
nin Una Scandalo Perbene- Greystoke, The Legend Of Spokojnego Slonca- Sakin re verilen ödülü alırken
İyi Bir Skandal, Alberto Lat- Tarzan, Lord Of The Apes, Güneş Yılı, umulmadık ve Venedik-TV bölümündeyse
tuada’nın Christoforo Co- Macaristan’dan Andras Je- beklenmedik bir biçimde bü¬ İngiliz Richard Eyre’in La-
lombo, Sergio Leone’nin les, Angyali Üdvözlet, Kana- yük ödül Altın Aslan’ı kazanır¬ ughter House’uyla Krzysztof
Önce Upon A Time İn da'dan Micheline Lanctot, ken Gümüş Aslan ödülü de Zanussi’nin Blau Bart’ı birin-

En iyi film (Altın Aslan Ödülü): Sakin En iyi ikinci film (Gümüş Aslan ödülü): En iyi erkek oyuncu: Nasreddin
Güneş Yılı (Yön. Krzysztof Zanussi) Sonatine (Yön. Micheline Lanctot) Şah (Bir Çift adlı filmiyle)
cilik ödülünü ortaklaşa kazan¬
dılar.
Venedik-Uluslar bölümün¬
de de, birincilik ödülü Brezil¬
•Locamo
yalı Vera De Figueiredo’nun
Dünyanın Yaratılışı Samba-
sı'yla Cezayirli Belkasım Ha-
cac’ın Boziyan El Kalay’ı
arasında paylaştırıldı. Tunus’-
lu Ferit Bugedir'in Afrika’nın
Kamerası özel bir ödül kaza¬
nırken, Antiller’den Julius-
Amödö Laou’nun Yalnız’ına
en iyi kısa metraj ödülü veril¬
di. O.C.I.C. ödülü Yoselia-
ni’nin Ayın Favorileri’ne gi¬
derken, İtalyan sinemasının Sinemanın tecimsel yanını Nürrea Famos Tao Felices lüyle Anne Massey’e verildi.
bizde pek tanınmayan ustası geri plana itip, sanatsal yönü¬ ve 29 yaşındaki Macar Bela Gümüş Leopar Gözü’nü
Florestano Vancini’yle Ka¬ nü önemseyen önemli sine¬ Tarr’ın Özsi Almanch’i) pay¬ Amerikalı Michael Rappa-
nadalI Micheline Lanctot da ma şenliklerinden biri sayılan laştırıldı. Juliet Berto (Fr.), Lu- port’un Amelia Üstüne Bir¬
özel ödüllerle değerlendirildi¬ Locarno Film Şenliği, Ağus¬ cia Bose (İsp.), Renato Berta kaç Anlatım'ı, Bronz Leopar
ler. tos ayı sonlarında 37. kez ger¬ (isv.) Pal Erdöss (Mac.), VVolf Gözünü’de Brezilyalı Alfonso
A.N.C.C.-S.A.C.I.S. ödülü çekleştirildi. Bir yönetmenin VVondratschek (F.Alm.) ve Grisoli’nin Toprağın Öksüzle¬
iki İtalyan filmi (Paulo Ricag- ancak ilk, ikinci ya da üçün¬ Gary Essert’deo (ABD) olu¬ ri aldı. Locarno’da ayrıca ya¬
no’nun Pirata-Korsan’ı ve Gi- cü filminin yarışmalı bölüme şan seçici kurul İsviçreli yö¬ rışma dışı olarak, Wim Wen-
useppe Schito’nun II Ragaz- katılabildiği 37. Uluslararası netmen Pıerre Maillard'ın ders’in Paris, Texas, John
zo Di Ebalus- Ebalus’un Kı¬ Campo Europa- Avrupa Huston’ın Under The
Locarno Film Şenliği’nde bü¬
zı) arasında paylaştırıldı. Kampı adlı filmine de özel Volcano- Yanardağın Altında
yük ödül Altın Leopar’ı genç
UNESCO ödülü de Comen- ödül'verdi. ve John Cassavetes'in Love
Amerikalı yönetmen Jim Jar-
cini'nin Yürek’iyle Goutam Bu yıl Locarno’da televiz¬
musch’un, bu yıl Cannes’da Streams- Aşk Irmakları gös¬
Ghosh’un Bir Çift’i arasında yon filmleri bölümünde de
da Altın Kamera ödülünü alan terildi. Hitchcock’un 1948-58
bölüştürüldü. ödüller verildi. Büyük ödül
Stranger Than Paradise- arası 5 filmi, İtalyan Lux Stüd¬
Pasinetti ödülü’nü de, Al¬ olan Altın Leopar Gözü’nü,
Cennetten de Yabancı adlı ilk yolarında 1934-54 arası yapı¬
tın Aslan’ı kazanan, Zanus- geçen yılın Sinema Günleri’-
filmi kazandı. Gümüş Leopar, lan filmler, film eleştirmenle¬
si’nin Sakin Güneş Yılı aldı, nde Basileus Dörtlüsü’yle
Fransız Fahrice Cazeneuve- rinin seçtiği filmler ve İtalyan
Pasinetti en iyi erkek oyuncu beğeni toplayan İtalyan yö¬
ün ilk yönetmenlik denemesi yönetmeni Bernardo Berto-
ödülünü Fernando Fernan netmen ve senaryocusu Fa-
Le Roi De La Chine- Çin Kra- lucci’nin seçtiği 5 film (Çete
Gomez (Los Zancos/Carlos bio Carpi’nin Les Chiens De
lı’na verilirken Bronz Leopar Ayrılıyor/Godard, 42. Cadde
Saura), Pasinetti en iyi kadın Jerusalem- Kudüs’ün Köpek¬ /Lloyd Bacon, Almanya Sıfır
oyuncu ödülünü de Claudia üç film arasında (Fassbinder’- leri adlı Fr.-İsv. yapımı kazan¬ Yılı/ Rossellini, Madame
Cardinale (Claretta/Pasqua- in görüntü yönetmeni, Avus¬ dı. Jean Rochefort bu filmde¬ De..,/ Max Ophuls, Ukrayna/
le Squitieri) kazandılar. turyalI Xaver Schvvarzenber- ki rolüyle en iyi erkek oyuncu Boris Barnet ve Sansho Da-
Erwin Gyertyan’ın başkan¬ ger’in ikinci filmi seçilirken, en iyi kadın oyun¬ yu/ Mizoguşi) Locarno’nun
lığındaki Ryszard Koniczek, Donauwalzer-Tuna Valscisi’- cu Journey Into The diğer bölümlerinde sinemase¬
Eugenia Voda, Eva Geijers- yle 34 yaşındaki Brezilyalı yö¬ Shadovvs- Gölgelere Yolcu¬ verlerin ilgisini çeken göste¬
tam, Carla Rhode, Jean Roy, netmen Marilo Salles’in luk adlı BBC yapımındaki ro- riler oldu.
Harry Hosman, Dan Fainaru,
Karsten Alnaes.Ninos Feneck
Mikelides, Mirko Bevilacqua,
Ron Hollovvay ve Derek Mal-
colm gibi sinema yazarların¬
dan oluşan seçici kurul FİP- La Rochelle, her şeye kar¬
•La Rochelle
toplam olarak. 22 Haziran-7 el Povvell dışında, 1939 do¬
RESCI ödülünü Alman yönet¬ şın gerçek sinema tutkunları¬ Temmuz 1984 arasında mü¬ ğumlu Alman Reinhard Hauff,
meni Edgar Reitz’ın Heimat- nın, yedinci sanat meraklıla¬ zik, tiyatro, dans gibi değişik Godard’la FelSni’den etkilen¬
Vatan adlı filmine verdi. rının Kâbe’si olmayı başara¬ sanat dallarında etkinlik gös¬ miş, 1934 doğumlu Yugoslav
biliyor, tabii yöneticisi Jean- teren şenliğin 10 gün süren Matiaş Klopçiç, 1967’den beri
En iyi kadın oyuncu: Pascale Ogier Loup Passek’in ve Florence sinema bölümü yine bir şölen ABD’ye yerleşmiş EtiyopyalI
(Dolunay Geceleri adlı filmiyle) Bory, Bruno Colomb, Bert- niteliğindeydi. La Rochelle’in Haile Gerima ve 1942 doğum¬
rand Giujuzza, Nicole Karou- genç, dinamik ve sadık izle¬ lu Fransız yönetmen Claude
bi ve Fabien Labourer gibi yicilerine seslenen filmler bir¬ Miller gibi genç ve çağdaş si¬
yardımcılarının çabaları saye¬ kaç başlık altında toplanmış¬ nema adamlarından oluşu¬
sinde. 1973’ten beri geçici tı. İsveç sinemasının eski ve yordu. Afrika Sinemasına Ba¬
modaların ötesinde, sinema¬ yeni 2 ustasını tanıtmayı kış adlı bölümde Tunus, Ma¬
nın gerçek değerlerini sergi¬ amaçlayan toplu bir gösteride dagaskar, Senegal ve Nijerya
lemeyi ilke ecSnen, “çizgi dı¬ Victor Sjoström’le filmlerinden örnekler gösteril¬
şı bir festival” niteliğindeki La (1879-1960) 1931 doğumlu di.
Rochelle, aynı zamanda Türk Jan Troell’in artık klasik diye¬ Olduğu Gibi Dünya bölü¬
sinemasının dünyaya açılma¬ bileceğimiz filmleri sunuldu. münde değişik ülkelerden ge¬
sında ve tanıtılmasında baş¬ Geçen yıl La Rochelle’e ko¬ len ve birbirinden ilginç film¬
lıca rollerden birini oynamış¬ nuk olup bir süre önce ölen lerle tamamlanan 12. La Roc¬
tır bilindiği gibi. Bu yıl 12. La Robert Aldriche adanan 12. helle Sinema Şenliği bu yıl da
Rochelle Sinema Şenliği’de La Rochelle Sinema Şenliği’- sinema tutkunu izleyicilerine
yine 4 ayrı salonda günde 5 nin bu yılki konukları 1905 do¬ sinemayla dolu dolu geçen
gösteriden 75 film sunuldu ğumlu Ingiliz sinemacı Micha- günler yaşattı.
64
•Deauville
ley VVinters, Ftock Hudson, da ilk kez gösterildi. Bağım¬
Eylül ayı içinde, Fransa’nın
Deauville kentinde düzenle¬
nen geleneksel Amerikan
Jodie Foster, Ryan O’Neal,
Kim Basinger, Keith Carradr-
sız Amerikan yapımlarından
Paul Bartel’ın Not For Publi-
HABERLER
Filmleri Şenliği’nin bu yıl ne, Diane Lanegibi eski-yeni cation, Randal Kleiser’ın
birçok ünlü deDeauviile’e ka¬ Grandview: USA, Jonathan
onuncusu yapıldı. Şenliğin Demme’in Stop Making Sen¬
tıldı.
George Stevens’a ayrılan bö¬ 10. Deauville Amerikan se, John Sayles’in The Brot-
lümünde, George Stevens’ın her From .Another Planet, 21. ANTALYA ULUSAL
Filmleri Şenliği’nde Tony Ric-
oğlu tarafından babasına ada¬ Joel Caen’in Biood Simple, ALTIN PORTAKAL FİLM
hardson’ın Hotel New Hamp-
nan George Stevens: Bir shire, VValter Hill’in Streets vb. gibi filmleri de sunuldu. YARIŞMASI
Yönetmenin Günlüğü adlı Of Fire, -Ateş Sokakları
film ilk kez gösterildi. Fransız Alan Rudolphın Choose Me, Ayrıca Normandiya çıkartma¬
yapımcı Alain Sarde’ın finan¬ Gene VVilder’in The Woman< sının 40. yılı dolayısıyla özel Yeni bir Marmaris Sanat
İn Red, Kırmızılı Kadın,Barry bir gösteride seyirci karşısına Festivali (!) olmasından korku¬
se ettiği, Paul Morrissey’in lan 21. Antalya Ulusâl Altın
Mixed Blood-Karışık Kan’ı Levinson’ın The Naturel - gelen Garson Kanin ve Carol
Doğal ve Stuart Rosenberg’- Reed’in The True Glory, - Portakal Film Yarışması’na
da ilk kez gösterilen başka bir katılması kesinlik kazanan
filmdi. Onuncu yıl şerefine in Village Dreams -Village Gerçek Zafer’i de oldukça ilgi
Düşleri gibi filmleri Fransa’¬ topladı. filmlerin sayısı, dergimiz bas¬
Amerikan sinemasının Shel- kıya hazırlanırken şimdilik 4’e
ulaştı. Bu filmler Nesli Çölge-

•Montreal çen’in Kardeşim Benim (Se¬


ne Film), Osman F. Seden’in
Nefret (Mine Film), İbrahim
erkek oyuncuysa Windy City- Solution Of Gkace Ouiğley- Tatlıses’in Günah (Mine Film)
Montreal Fim Şenliği’nde
Rüzgarlı Kent adlı ABD filmin¬ Grace Ouigley’nin Son Çö- ve Şerif Görenin Firar’ı (Gül-
büyük ödül Gıegory Nava’nın
El Norte-Kuzeyli adlı filmine deki oyunuyla John Shea se¬ zümü’yle ve sinemaya yaptı¬ şah Film). Şenliğin başlama
çildiler. İlk filmini yapan yeni ğı katkılardan ötürü özel bir tarihi olan 22 Eylül’e değin,
verildi. Seçici kurul özel ödü¬
yönetmenler için konulan se¬ ödülle değerlendirildi. katılacak film sayısının daha
lüyse, Cannes’da bir ödül ala¬
çici kurul özel ödülünü, Avus¬ da artacağı umuluyor. Filmle¬
mayan ama epey olumlu yan¬
turya yapımı Varisler’le genç Kısa film dalnda Kathy Mu- rini şenliğe yetiştirebilmek için
kılar uyandıran Andrzej Zu-
yönetmen Robert Bannert ka¬ eller'in Every Day, Every uğraş veren sinemacılarımız
lawski’nin La Femme
Publique-Orta Mah’yla Night-Her gün, Her gece adlı arasında Atıf Yılmaz (Bir Yu¬
zandı.
Yugoslav filmi Balkan Avustralya filmi birinci ödülü dum Sevgi ve Seni Seviyo¬
Khander-Harabeler filmleri
Casusu en iyi senaryo ödülü¬ alırken John Svankmajer’ın rum), Zeki Ökten (Pehlivan),
arasında paylaştırıldı. En iyi
kadın oyuncu, Kanlı Hayat ne layık bulundu. Yılların The Pendulum, The Pit And Ertem Eğilmez (Namuslu),
adlı Macar filmindeki oyunuy¬ oyuncusu Katherine Hepburn Hope-Sarkaç, Çukur ve Yusuf Kurçeni (...Ve Recep,
la Doroptya Udvaros, en iyi da, son filmi The Ultimate Umut’u ikinci ödülü kazandı. Ve Zehra Ve Ayşe...), Bilge
Olgaç (Kaşık Düşmanı), Ya¬

•Pesaro zar Seriner (Çocuklar Çiçek¬


tir) ve Yavuz Turgul (Fahriye
Abla) var.
1965’te İtalyan sinema ya¬ si (1953), Kadınlar Bahçesi ri türlerinde eserler vermiş
zarı Lino Micciche tarafından (1954) ve Ölümsüz Ruh Nobuo Nakagava’nın
(1961) gibi küçük başyapıtla¬ (1905-1984) ve Roman- SİNEMA VE FİLMCİLİK
kurulan Pesaro Film Şenliği,
bu yıl 20. yılını kutladı. Geçti¬ rıyla gündeme gelen, Japon porno/Erotik filmler türünde YASA TASARISI
ğimiz haziran ayında düzen¬ sinemasının klasikleriydi. Ge¬ çalışan 1927 doğumlu Tatsu-
lenen 20. Pesaro Uluslarara¬ nellikle bütün türleri deneyen, mi Kumaşiro’yla 1934 do¬ Ağustos ayı içinde, sinemayı ve
sı Sinema Şenliği’nde (Sergi- duygusal ve insancıl bir sine-*- ğumlu Noburu Tanaka’nın filmciliği devlet denetiminde tu¬
si’nde) tüm ağırlık Japon sine- manın örneklerini veren Kino- filmleri sunuldu. tabilmek amacıyla, çevrilecek
masındaydı. Sinolog Marco şita’nın tam tersi tipte, filmlerin senaryolarının incelen¬
Müller’in 1983’teÇin ve Hong 1956’dan beri şiddete, sertli¬ Japon sinemasına ayrılmış mesinden sonra çekim izni ve¬
Kong sineması gösterileriyle ğe ve bu arada mizaha da yer olan 20. Pesaro Uluslararası rilmesini öngören bir sinema ve
başlattığı Asya sineması tasa¬ veren Yakuza/Gangster filmle¬ Sinema Şenliği’nin son bölü¬ filmcilik yasa tasarısı hazırlan¬
rısı , bu yıl da Japon sinema¬ rini hababam, bol bol üreten, münde, 1950-1983 arası Ja¬
dı.
sıyla sürdürüldü Pesaro’da, Japon sinemasının bir başka pon sinemasından kesitler ve¬
klasiği, 1923 doğumlu Seijun ren bir panorama düzenlen¬ Yasa tasarısında bir Sinema
Güney Kore sinemasından da
Suzuki de, Et Kapısı (1964), mişti. Bu bölümde 1912 do¬ Genel Müdürlüğü kurulması ve
örnekler sunuldu.
Bir Kavga İçin Ağıt (1966), ğumlu Tadaşi İmai, 1912 do¬ bu genel müdürlüğün bütün
Japon sineması çeşitli bö¬
Tokyo Serserisi (1966) gibi ğumlu Kaneto Şindo, 1915 filmlerin çevrilmesinde en yet¬
lümlere ayrılarak seyirci kar¬
filmleriyle Pesaro’daydı. doğumlu Kon İşikava ve 1926 kili kuruluş olarak denetleme
şısına geldi. Genç yaşta öl¬
doğumlu Şohei İmamura’nın yapması hükmü yer aldı. Sine¬
müş ve Jidai-Geki/Tarihsel Bu üç ‘klasiğe hasredilmiş
(ayrılmış) ithaf’ gösterilerinin sinemalarından örnekler gös¬ ma sanatıyla herhangi bir ilgisi
filmler türünde uzmanlaşmış
yanı sıra retrospektif gösteri¬ terildi. Öteden beri Batı’da olup olmadığını bilemediğimiz
Sadao Yamanaka
ler de düzenlenmişti Pesaro’¬ büyük ilgi toplayan Japon si¬ Anavatan Partisi Sakarya Mil¬
(1909-1938) üç filmiyle anılır¬
da. Türlere göre ayrılmış bu nemasından sonra, ‘Cinema- letvekili Nihat Akpak tarafından,
ken Kurosava’yla aynı dö¬
retrospektif bölümlerde, sia’ programının gelecek yıl başbakanın onayıyla hazırla¬
nemde yönetmenliğe başla¬
Chambara/Kılıçlı filmler, Ya- Hint sinemasıyla sürdürülme¬ nan sinema ve filmcilik yasa ta¬
mış, 1912 ooğumlu Keisuke
kuza/Gangsterfilmleri ve Kva- sini tasarlıyorlar Pesaro yöne¬ sarısı, meclisin yeni yasama dö¬
Kinoşita da Anti-militarist Or¬
ticileri, düzenleyicileri. neminde gündeme gelecek.
du (1944), Bir Japon Traiedi- I idan/Korku ve hayalet filmle¬
YENİ BİR SİNEMA SALONU KURGU 1. KISA FİLM • Yakında 70 yaşına girecek Big Trouble-Büyük Dert, Lo- 65
ŞENLİĞİ olan İtalyan yönetmen Ma- ve Streams'le 1984 Berlin
Son zamanlarda tiyatro ya rio Monicelli’nin yeni filmi, Film Festivalinde büyük ödü¬
da müzikal gösteri salonları¬ Ankara’da Odak Sanatçı Luigi Pirandello’nun ünlü lü kazanan John Cassave-
na dönüştürülen sinemaların Grubu tarafından Kurgu 1. romanı “Müteveffa Mattia tes’in son filmi.
çoğaldığı haberine şimdi de Kısa Film Şenliği düzenlen¬ Pascal ”dan uyarlandı. Bü¬
İstanbul’un tarihi Beyoğlu At¬ di. 3-11 Kasım 1984 tarihleri yük bir olasılıkla Müteveffa
adını taşıyacak filmde Mat¬ • Bu mevsim 1978’lerden
las ve Üsküdar sinemalarının arasında yapılacak olan şen¬ kalma Coma adlı yapıtını
satılacağı haberi eklendi. likte ana etkinlik olarak kısa tia Pascal’ı Marcello Mastro-
seyredeceğimiz yazar ve
Adana’da ise Özen Film’ce film ve senaryo yarışmaları ianni oynuyor, diğer roller¬
yönetmen Michael Crich-
yapımına girişilen, 550 kişilik, yer alacak. Ayrıca sinema ka¬ de Laura Del Sol, Bernard
ton, Tom Selleck’in baş ro¬
yeni ve modern bir sinemanın rikatürleri sergisi, konferans Blier ve Senta Berger var.
lünü oynadığı yeni filmi
1984-85 mevsimine yetiştirile¬ ve paneller düzenlenecek, si¬ Runavvay-Kaçış’da 6 yeni
ceği bildiriliyor. Güneyli sine¬ nema kitapları sergilenecek. •Yine bu mevsim izleyeceğimi¬
oyuncuya da şans tanıdı.
maseverlerin hizmetine gire¬ İki yılda bir yapılması planla¬ zi umduğumuz Gecelerin
cek Sinema Özen’de, Özen nan Kurgu Kısa Film Şenliği¬ Kadını-Frances’le umulmadık
Film’in birkaç yıldır birikmiş nin yarışma ve sergisine ka¬ bir başarı kazanan, eski se¬ • ”Funk-Rock”ın kralı, pop
olan filmleri gösterilecek. tılmak için 1 Ekim 1984 tari¬ naryo yazarı-yeni yönetmen star Prince’in oynadığı ilk film
hine değin şenlik komitesine Graeme Clifford, yeni bir film olan Purple Rain-Mor Yağ¬
başvurmak gerekiyor.. çevirmek üzere kendi ülkesi mur,, aşırı övücü eleştiriler
Fİ-YAP KONGRESİ YAPILDI Avustralya’ya döndü. Sidney alıyor ve çok iyi “iş” yapıyor...
ERDOĞAN TOKATLININ Ve Melbourn’da çekilecek fil¬
14 Nisan 1984’te kurulan DÖNÜŞÜ min adı Burke And Wills-
Film Yapımcıları Derneğinin. • üean-Louis Trintignant,
Burke’le VVilIs. Bernadette Lafont, Jean
(Fİ-YAP) ilk yılık kongresi, 28 1965’te Son Kuşlar’la sine¬
Ağustos 19841e derneğin Er¬ Rochefort ve Fanny Cotten-
maya başlayan ve 70’lerde çon’un oynadıkları, Laszlo
man Han’daki merkezinde • Federico Fellini, yeni tasa¬
yönetmenliği bırakan Erdo¬ Szabo’nun yönetmenliğini
yapıldı. Hürrem Erman’ın aç¬ rısı Ginger E Fred-Ginger Ve
ğan Tokatlı, yeniden sinema¬ üstlendiği Salve Pour Un
tığı kongreyi Şerafettin Gür Fred’te karısı Giulietta Masi-
ya döndü. Erdoğan Tokatlı¬ Buffle Noir-Siyah Bir Manda
yönetti. 56 üyesi bulunan der¬ na'yı oynatacak. Alberto
nın Uzkan Film adına çektiği İçin Yaylımateş’in çekimleri
neğin 43 üyesi kongreye ka¬ Grimaldi’nin yapımcılığını
Fidan’da köy/kent karşıtlıkları Macaristan’da sürüyor...
tıldı. Yapılan oylama sonu¬ üstleneceği bu Fellini tasa¬
ve bu karşıtlıkların çevresin¬
cunda, Türker inanoğlu, Kadri rısında Marcello Mastroian-
deki toplumsal sorunlar işle¬
Yurdatap, Tanju Gürsu, Sü¬ ni, Giulietta Masina’ya eşlik •İki mevsim önce sinemaları¬
niyor. Fikret Hakan, Nur Sü¬
reyya Duru ve Ömer Kavur, edecek büyük bir olasılıkla. mızda seyrettiğimiz Alman filmi
rer ve Talat Butıt'un oynadık-
Fİ-YAP'ın yeni yönetim kuru¬ lan Fidan’ın senaryosu da Er¬ Das Boat'un yönetmeni Wolf-
luna seçildiler. • Hazırlanacak son James
doğan Tokatlı’nın. gang Petersen, bir ABD-Alm.

^7
Bond filminde RogerMoore’un
ortak yapımı olan son filmi The
karşısında oynayacak “kötü
Never Ending Story-Sonu Ol¬
adam" bulundu sonunda:
mayan öykü’yle (1984) Ameri¬
Christopher VValken.
ka’da büyük bir başarı kazan¬
dı. Walt Disney’in en iyi zaman¬
• Poliçe Academy-Polis Aka¬ larındaki canlı resim filmleriyle
demisi adlı ilk filmiyle (bu kıyaslanan, sinemada E.T.’den
film büyük bir olasılıkla biz¬ beri en parlak fantastik yapıt
IDEOTHEÇUE de de gösterilecek bu mev¬ olarak nitelenen VVolfgang Pe-
sim) ABD ve Avrupa'da çok tersen’in The Never Ending
MONSİEUR VERDOUX C.CHAPLIN iyi “iş” yapan yönetmen Story- Sonu Olmayan Öykü’-
8 1/2 F. FELLİNİ Hugh VVilson'm yeni tasarı¬ sü, 12 yaşlarındaki bir kız çocu¬
MAMMA ROMA P.P.PASSOLİNİ sı bir Western komedisi: ğunun düşsel serüvenlerini an¬
1 VİTELLONİ F.FELLİNİ Rustler’s Rhapsody. Baş rol¬ latan ve teknik olanakların var¬
LO SCEİCCO BİANCO F.FELLİNİ de Tom Berenger var. dığı son aşamayı örnekleyen
DİE DRİTTE R.W fantastik bir masal filmi. Sonu
GENERATİON FASSBİNDER Olmayan Öykü gösterildiği Av¬
BICYLE THIEVES V.DE SİCA •Alan Arkin'le Peter Falk’ın rupa ülkelerinde de başarı ka¬
HAMLET L.OLİVİER oynadıkları bir komedi olan zanıyor şu sıralarda.
ALPHAVİLLE J.L.GODDARD
VOYZECK V/.HERZOG MİGUEL LİTTİN YUNANİSTAN'DA
AND THEN THERE
VVHERE NONE R.CLAİR Sürgündeki ünlü Şilili sinemacı Miguel Littin, Yunanistan ’da
TRAFFIC J.TATI yeni bir film çevirecek. Nahudtero Çakalı, Yoldaş Başkan, Ma-
rusias Girişimi, Vaadedilmiş Toprak, Yönteme Başvurma ve Mon-
HIGH AND LOW A.KURUSOVA tiel’in Dulu gibi filmleriyle tanınan Miguel Littin bilindiği gibi
SİLK R. 1973 ’te Allende’nin devrildiği askeri darbeden sonra ülkesini ter-
STOCKINS MAMOULİAN ketmek zorunda kalmıştı. Littin 'in kendi özyaşamsal öyküsün¬
THE BİTTER TEARS den kaynaklanan senaryo, vaktiyle Yunanistan ’dan kalkıp Gü¬
PETRA VON R.W. ney Amerika’ya göç eden dedesinin yaşantısına dayanıyor ve baş
KANT FASSBİNDER rol için Burt Lancaster düşünülüyor. Ekim ayında, Yunanistan’da
FANNY AND çekimine başlanacak olan filmde Fransız Bernard Blier, Stepha-
ALEKSANDER I.BERGMAN ne Audran, İspanyol Francisco Rabal ve Teo Angelopulo’nun
son filmi Kitera’ya Yolculuk da çok başarılı otan Yunanlı Ma¬
MERKEZ: Germencik Sok. No. 4 BEBEK/İSTANBUL nas Katrakis gibi oyuncular da yer alacak. Bir İspanyol - Fran¬
sız - Yunan ortak yapımı olarak gerçekleştirilecek filmin müzi¬
Telefon: 165 62 31 ği niyse Mikis Teodorekis hazırlayacak.
KAYNAKÇA
ACI AŞK (Ayşem) - (35 mm) - Bilun Nazhhan, Erol Taş, Akbaş/ G.y.: Erhan Canan/
Y.: İbrahim Tatlıses/ S.: Safa Damla İra, Turgut özatay. Ka¬ O.: Aydemir Akbaş, NeşeAk-
1984’TE ÇEKİLEN Önal/ G.y.: Kaya Ererez/ O.: dir Savun/ Y.e: Sezer F. (Ber- soy, Ayşen Gruda, Erdinç Ak¬
İbrahim Tatlıses, HülyaAvşar, ker tnanoğlu) baş, Ali Şen, Sırrı Elitaş/ Y.e.:
TÜRK FİLMLERİ Nilgün Saraylı, Süleyman Tu¬ Kök F. (Engin Karabağ)
ran, Meral Sima, Abdurrah- K.: Karısı öldürülen, Mardinli
man Palay, Diler Saraç/ Y.e.: aşiret reisi Şehmuz’un inti¬ K.: İzlediği filmlerin etkisi al¬
Burak F. (Sungur Esendağ, İb¬ kam öyküsü tında kalan, hayalperest bir
rahim Mertoğlu), kasabalı gencin gangsterler¬
N.: İstanbul bölgesinde, 1. le olan macerası.
K.: Stadyumda halka konser haftada 13 sinematik konbin-
verirken, gizli bir hastalık ne¬ de 14.086.115 TL. hasılat top¬ BİR YUDUM SEVGİ (35 mm)-
deniyle yaşamını yitiren bir ladı. Y.: Atıf Yılmaz/ S.: Latife Te¬
DERLEYEN: türkücünün dramı. kin/ G.y.: Çetin Tunca/ O.:
SEVDALANDIM (35 mm)- Y.: Kadir İnanır, Hale Soygazi,
AGAH ÖZGÜÇ Meral Çetinkaya, Macit Ko-
ACI EKMEK (35 mm)- Y.veS.: İbrahim Tatlıses/ S.: Mehmet
Yılmaz Duru/ G.y.: Ali Uğur Aydın/ G.y. Kaya Ererez/ O.: per. Dursun Ali Sağıroğlu, Fü¬
• Kısaltmalar: Y.: Yönetmen/ M. : Muzaffer Özpınar/ ö.: İbrahim Tatlıses, Sezer Güve- sun Demirel, Madelet Tibet,
Y. ve S.: Yönetmen ve senar¬ Bülent Ersoy, Fikret Hakan, nirgil, Bülent Kayabaş, Haya¬ Ayşegül Uyguner, Tuncay Ak¬
yo/ G.y.: Görüntü Yönetme¬ Yılmaz Duru, Oktay Gürsel, ti Hamzaoğlu/ Y.e.: Star F. ça, Osman Alyanak, Ülkü Ül¬
ni/ M.: Müzik/ O.: Oyuncu¬ Nur Ergin, Hüray Gürsel, Ha¬ (İbrahim Tatlıses) ker, Ece Örge, Sena Yılmaz,
lar / Y.e.: Yapımevi/ F.: Film/ va Gani/ Y.e.: Türk-kan Video Nurettin Şen, Nilgün Kahra¬
K.: Konu/ O.: Ödüller/ N.: (Sabri Demirdöğen) K.: Sarhoş bir anne ile üvey- man, Cengiz Tünay, Gülşen
Notlar baba arasında bunalıp ve ço¬ Girginkoç/ Y.e.: DeltaF. (Atıf
K.: Zengin bir adamın yanına cukluğunda gözlerini yitiren Yılmaz)
“sütannesi” olarak kapılanıp, bir genç kızla, onu yaşama
sonradan ünlü bir şarkıcı olan döndüren bir inşaat işçisinin K.: Gecekondu mahallesinde
üç çocuklu bir köylü kadının aşkı.' yaşayan dört çocuklu mutsuz
öyküsü. bir kadınla, ailesi içinde aynı
SOYSUZ (35 mm)- Y.: Yücel mutsuzluğu yaşayan evli bir
BİRKAÇ GÜZEL GÜN İÇİN Uçanoğlu/ S.: Vural Pakel/ fabrika işçisinin aşkı.
(35 mm)- Y.: İrfan Tözüm, G.y.: Ali Yaver/ O.: Mahmut
Cüneyt Arkın/ S.: Bülent Tuncer, Müge Akyamaç, Bü¬ ZALİM DÜNYA (16 mm)- Y.ve
Oran/M.: Cahit Berkay/ O.: lent Bilgiç, Hülya Tuğlu, Ne¬ S.: Cevat Okçugil/ G.y.: Soner
Cüneyt Arkın, Necla Nazır, riman Köksal, Nilgün Yurda- Saygılı/ O.: Bülent Bilgiç, İn¬
Cemal Gencer, Tuğrul Meteer, gel, Osman Alyanak/ Y.e: Ba¬ ci Saner, Cesur Barut, Talat
Diler Saraç, İsmet Erten, Hü¬ rış Prodüksiyon (Vural Pakel) Gözbak, Levent Çakır, Nilgün
seyin Peyda, Ekrem Dümer, Ceylan, Yadigar Ejder, Yılmaz
Nubar Terziyan/ Y.e.: TekF. K.: Üçlü bir aşk öyküsü. Kurt/ Y.e.: Kabaret Video F.
(Mehmet Ali Yılmaz) (İlker Şen)
FİDAN (35 mm)- Y.: Erdoğan
K.: Zengin bir kadınla, katil Tokatlı/ S.: Macit Koher/ K.: Birbiriyle çatışan iki köylü
damgası yiyip, gerçekte suç¬ G.y.: Salih Dikişçi O.: Fikret ailesinin öyküsü.
suz olan bir adamın aşkı. Hakan, Talat Bulut, Nur Sü¬
N. : İrfan Tözüm’ün ilk yönet¬ rer, Deniz Erkanat, Ayşe Gül, POSTACI (35 mm)- Y.: Mem-
menlik denemesi. Çekim sıra¬ Eray Kurşuncu/ Y.e. OrasF. duh Ün/ S.: Umur Bugay/
sında yönetmenle oyuncu G.y.: Orhan Oğuz/ O.: Kemal
arasında çıkan bir anlaşmaz¬ K.: Daha iyi bir yaşam sağla¬ Sunal, Fatma Girik, Gülümser
lık nedeniyle filmi Cüneyt Ar¬ mak amacıyla köyden kente Gülhan, Ulvi Alacakaptan,
kın tamamladı. gelip bir gecekondu mahalle¬ Necdet Yakın, Erdal özyağcı-
sine yerleşen bir ailenin dra¬ lar, Harun Aşıcı, İhsan Yüce,
DAMGA (35 mm)- Y.: Osman mı. Orkide Yenice/ Y.e: Uğur F.
F. Seden/ S.: Erdoğan Tünaş/ (Memduh Ün)
G. y.: Salih Dekişçil/ O.: Tank KAÇAKLAR (16mm)- Y.veS.:
Akan, Yaprak Özdemiroğlu, Savaş Eşici/ G.y.: Erhan Ca¬ K.: Evde kalmış bir kızla, bu
Yusuf Sezgin, Salih Kırmızı, nan/ O.: Deniz Uğur, Kasım kıza sevdalı bir postacının gül¬
Hayati Hamzaoğlu, Sümer Til- Gündüz, Kazım Kartal/ Y.e.: dürüsü.
maç. Berrin Tuncel/ Y.e.: Uz¬ Sun F. (Erol Şenbecerir)
man F. (Ferit Turgut.) TAÇSIZ KRALİÇE (35 mm)-
K.: Kan kanseri bir şarkıcı kız¬ Y.: Orhan Elmas/ S.: Erdoğan
K.: Üç kişi tarafından kaçırı¬ la, hapisten kaçan bir gencin Tünaş/G.y.: Çetin Tunca/ O.:
lıp tecavüz edilen bir kızla, in¬ öyküsü. Ahu Tuğba, Burçin Oraloğlu,
tikam peşinde koşan nişanlı¬ Nuri Alço, Raik Alnıaçık/
sının öyküsü. N.: Anadolu takımlarında oy¬ Y.e.: Erler F. (Türker İnanoğ-
nayan futbolcu Kasım Gün- lu)
İMPARATOR (35 mm)- Y.: düz’ün ilk filmi.
Melih Gülgen/ S.: Erdoğan K.: Sonradan ünlü bir yıldız
Tünaş/ G.y.: Çetin Gürtop/ LODOS ZÜHTÜ (35 mm)- Y.: olan bir manikürcü kızla, bir
O. : Kadir İnanır, Seda Sayan, Ümit Efekan/ S.: Aydemir taksi şoförünün öyküsü.
w>DD>a:pom2;

“Hafif
Türk
San’at
Müziği”
türündeki
yeni
eserlerle
bir kez
daha
sizlerle...

You might also like