Professional Documents
Culture Documents
HAFTA
َاْلَح ْم ُد هلل َر ِّب اْلَعاَلِم يَن َو الَّص َالُة َو الَّس َالُم َع َلى َر ُس وِلَنا ُم َح َّم ٍد َو َع َلى ٰا ِلِه َو َاْص َح اِبِه َاْج َم ِع يَن
ُسْبَح اَنَك َال َفْه َم َلَنا ِاَّال َم ا َفَّهْم َتَنا ِاَّنَك َاْنَت اْلَج َو اُد اْلَك ِر يُم
ُسْبَح اَنَك اَل ِع ْلَم َلَنا ِاَّال َم ا َع َّلْم َتَنا ِاَّنَك َاْنَت اْلَعِليُم اْلَح ِك يُم
َر ِّب اْش َرْح ِلى َص ْد ِر ى َو َيِّسْر ِلى َاْمِر ى َو اْح ُلْل ُع ْقَد ًة ِم ْن ِلَس اِنى َيْفَقُهوا َقْو ِلى
İsrâ, sözlükte "gece yürümek" anlamındadır. Burada kastedilen ise Allah Teâlâ'nın,
hicretten önce, Receb ayının 27. gecesi, Hz. Peygamber'i (s.a.v) gece vakti burak ile Cebrâil'in
(a.s) eşliğinde Mekke-i Mükerreme'den Kudüs'e götürmesidir. Resûlullah Efendimiz (s.a.v)
burada birçok peygamberle görüşmüş ve onlara imamlık yaparak namaz kıldırmıştır. Bu
hadise, âyette şu şekilde beyan edilmiştir: “Gecenin bir vaktinde, kendisine (kudretimizi
bildiren) bazı âyetlerimizi gösterelim diye (resûlü, Muhammed s.a.v) kulunu (rûh ve
bedeniyle) Mescid-i Harâm’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren
Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla işitendir, her şeyi
hakkıyla görendir.”1
Mi‘rac, sözlükte "yükselmek için kullanılan alet" manasındadır. Burada murat edilen
ise, İsrâ’dan sonra yine Cebrâil (a.s) eşliğinde Hz. Peygamber'in (s.a.v) Kudüs'ten yedi
semanın üstü olan sidretü'l-müntehaya ve Allah'ın dilediği yere yükselmesi anlamındadır. Bu
hadise, şu âyette beyan edilmiştir; “Andolsun ki, (resûlümüz Muhammed s.a.v), başka bir
inişinde (Mi‘râc gecesinde), onu (Cebrâîl’i aslî sûretinde) sidretu’l-muntehânın yanında da
görmüştü”2
1
İsra,1.
2
Necm, 13-14.
1
SERHENDÎ VAKFI / ŞUBAT 2024-1. HAFTA
Efendimiz (s.a.v), Tâif’te taş kalpli insanlar tarafından taşlandı. Efendimiz (s.a.v) buyuruyor:
“İnsanların en çok musibete uğrayanları evvela peygamberlerdir...” 3 Lâkin O’nun hayatında
en ufak bir şikâyet yoktu. Aksine O’nda ilâhî azameti tefekkür hali vardı, zikirle Cenâb-ı
Hakk’tan gafil kalmamak ve daima Cenâb-ı Hakk’a şükür, rıza hali vardı.
Recep ayının yirmi yedinci gecesi, hicretten bir buçuk yıl önceydi. Resûl-i Ekrem
(s.a.v), Tâif’den dönmüştü ve çok üzgündü. Tam bu esnada Yüce Mevlâ, Cebrâil’i (a.s)
geceleyin resulüne gönderdi. O’nu önce Kudüs’e yürüttü, sonra da yüce huzuruna kabul
buyurdu ve bu gecede vasıtasız olarak vahye muhatap oldu. Meşakkatler, imtihanların
sonunda daima lûtuflar gelir. Mi‘ac’ın sıkıntılı bir Tâif seferinden sonra lûtfedilmesi de
meşakkatlerin ardından bir sevincin bulunduğu müjdesidir. Cenâb-ı Hak: “Elbette zorluğun
yanında bir kolaylık vardır. Gerçekten, zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.” 4
buyuruyor.
2
SERHENDÎ VAKFI / ŞUBAT 2024-1. HAFTA
idim”. Derken bana biri (Cebrâil) geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. Kalbimi
çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla (ve hikmetle) dolu, altından bir kap getirildi. Kalbim
(çıkarılıp su ve zemzem ile) yıkandı. Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan
getirildi. Bu Burak’tı. Ön ayağını gözünün gittiği en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben
onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibrîl (a.s) beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik.
Kapının açılmasını istedi. Gelen kim?” diye soruldu. Cibrîl! dedi. Beraberindeki kim?
denildi. Muhammed (s.a.v)! dedi. O’na Mi rac daveti gönderildi mi? denildi. Evet! dedi. Hoş
gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir! denildi. Derken kapı açıldı. Kapıdan geçince, orada Hz.
Âdem’i (a.s) gördüm. Denildi ki: “Bu babanız Âdem’dir! O’na selâm ver!” Ben de selâm
verdim. Selâmıma karşılık verdi. Sonra bana dedi ki “Salih evlad hoş gelmiş, salih peygamber
hoş gelmiş!”. Sonra Hz. Cebrâil beni yükseltti ve ikinci kat semaya geldik. Derken bize kapı
açıldı. İçeri girince, Hz. Yahya (a.s) ve Hz. İsa (a.s) ile karşılaştım. Sonra Cebrâil (a.s) beni
üçüncü kat semaya çıkardı. İçeri girince Hz. Yusuf (a.s). ile karşılaştık. Sonra dördüncü kat
semada Hz. İdris (a.s) ile, beşinci kat semada Harun (a.s) ile, altıncı kat semada Hz. Musa
(a.s) ile, yedinci kat semada Hz. İbrahim (a.s) ile karşılaştık. Sonra sidretü’l-müntehâya
çıkarıldım. Bunun (bu ağacın) meyveleri (Yemen‘in) Hecer şehrinin testileri gibi iri idi,
yaprakları da fil kulakları gibiydi. Cebrail a.s. bana dedi ki: “İşte bu sidretü’l-
müntehadır!”.Sonra bana ‘el-Beytü’l-Ma‘mur’ gösterildi. Her gün oraya yetmiş bin melek
giriyordu. Sonra bana, günde elli vakit olmak üzere namaz farz kılındı. Oradan geri döndüm.
Hz. Musa’ya (a.s) uğradım. Bana sordu: “Ne ile emrolundun?” Ben de dedim ki: “Bir günün
gece ve gündüzde elli vakit namazla!” Bana dedi ki: “Ümmetin her gün elli vakit namaz
kılmaya güç yetiremez. Vallahi ben, senden önce insanları tecrübe ettim… Sen çabuk
Rabb’ine dön elli vakit namazdan ümmetin için hafifletme talep et!” Ben de hemen döndüm
(Rabb’im) benden on vakit namaz hafifletti. Musa’ya (a.s) tekrar uğradım. Yine bana sordu:
“Ne ile emrolundun? “Benden on vakit namazı kaldırdı!” Musa a.s :“Rabb’ine dön!
Ümmetin için daha da azaltmasını iste!” Rabbim on vakit daha kaldırdı. Dönüşte yine Musa
a.s.‘a uğradım, bana aynı şeyi söyledi. Ben, beş vakit namazla emrolununcaya kadar bu
şekilde Hz. Musa ile Rabb’im arasında gidip gelmeye devam ettim. Bu sonuncu defa da Hz.
Musa’ya uğradım. Yine bana aynı soruyu yöneltip azaltma talebi istedi. Ben de dedim ki:
“Rabb’imden çok fazla talepte bulundum! Artık utanıyorum, daha da hafifletmesini
isteyemem!” Musa’yı (a.s) geçer geçmez bir münadi (Allah adına) nida etti: “Farzımı
kesinleştirdim, kullarıma hafiflettim de!” Bir rivayette şu ziyade geldi: “Namazlar (günde)
beştir (vakittir). Ve onlar (sevap bakımından) ellidir de. Artık katımda hüküm değişmez!”
3
SERHENDÎ VAKFI / ŞUBAT 2024-1. HAFTA
Efendimiz (s.a.v) onca sıkıntıdan sonra, Mi‘rac ile yedi kat semavâta çıkarak orada
bulunanlara bizzat şahid olmuş, ilâhî huzurdan müminlere hediyeler getirmiş. Böylece Allah
Teâlâ’nın bizzat tesellisine mazhar olmuş, gönlü hoş edilmiştir. Ayrıca bu ziyaretiyle melekût
âlemindeki (Akıl ve duyular yoluyla hakkında bilgi edinilemeyen varlık alanı) melekleri ve
diğer varlıkları onunla şereflendirmiştir. Müslümanlar, beş vakit namazın, Mi'rac’da yedi kat
semanın üzerinde farz kılındığı hususunda icma etmişlerdir. Resûl-i Ekrem (s.a.v) İsrâ ve
Mi‘rac mucizesini tafsilatıyla anlatmış ve bu da bize sahih hadislerle ulaşmıştır. Bundan
dolayı onlara iman etmek farzdır. Bu hadise, Peygamber Efendimiz (s.a.v) mübarek bedeni ve
ruhları ile uyanık olduğu halde gerçekleşmiştir. İmam Müslim’de rivayet edilen bir hadis-i
şerîfte şöyle buyrulur: “Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e Mi‘rac’ta üç şey verildi: Beş
vakit namaz, Bakara sûresinin sonu (Amene'r-resûlü) ve ümmetinden şirke (küfre)
düşmeyenlere büyük günahlarının affedildiği haberi...”5
Mi‘rac gecesi, Resûlullah (s.a.v) cehennemdeki bazı olaylara vakıf olmuş ve bazı
büyük günahlardan sakındırma maksatlı bunların bir kısmını da nakletmiştir. Namazı terk
edenlerin başlarının kayalarla parçalandığı, zekât vermeyerek fakirin hakkını gasp edenlerin
cehennem dikenlerini ve ateşten çakılları yedikleri, zinakârların, kokuşmuş leşler yedikleri, bu
nakillerden bazılarıdır.7 Cenâb-ı Hak, muhafaza buyursun.
4
SERHENDÎ VAKFI / ŞUBAT 2024-1. HAFTA
Bu gece varsa kaza namazlarını ve önceden şartlarına (özellikle tâdil-i erkâna) dikkat
etmediğimiz namazları kaza etmeliyiz. Belki daha gençken noksanlıklarımız olmuştur.
Mümkün mertebe kaza namazı kılsak isabet olur. Yoksa teheccüd kılınabilir. En azından yatsı
namazı cemaatle kılınsın. Böylece gecenin yarısı ibadetle ihya edilmiş sayılır. Bir de kimseye
eziyet etmemeye, kalp kırmamaya çalışılsın.
Gavs-ı Sâni hazretleri (k.s) bir sohbetinde; "Bir kişinin müslüman olması için ilk önce
kelime-i şehadet getirmesi gerekir. Ondan sonra imanın (altı) şartlarını kabul etmesi gerekir.
Ondan sonra da İslâm'ın beş şartını yapması lazımdır. Bunlardan hac, zekât, oruç belli
şartlara bağlanmıştır. Ama namaz, akil baliğ olan herkesin üzerine farzdır. Herkesin her
şartta yapması gereken bir ibadettir. Yapılmazsa çok büyük cezası vardır. Bazı âlimlere göre
beş yüz, bazı âlimlere göre yetmiş bin yıl cezası vardır. Kişi hasta olsa, hareket edemeyecek
olsa bile ima ile de olsa, namazını kılmak zorundadır" demiştir.
Gavs-ı Sâni hazretleri (k.s) bir sohbetinde, "Bakıyoruz dünya küfrün denizi olmuş.
İnsan hem kendini hem de insanları kurtarmaya çalışsın. Bütün dünyanın hidayetine vesile
olsa kendisi hidayete ermese bir şey yapmış olmaz. Bir insan bir kimsenin namaz kılmasına,
hidayetine sebep olmuş olsa, onun sevabı kadar kendisi de sevap kazanır. Bu büyük bir
kazançtır. Büyük bir fabrikadır. Gece de gündüz de çalışmak lazım" demiştir…
Rabbim bizlere Mi‘rac gecesini hakkıyla hatırlayıp, ders çıkarıp amel etmeyi nasip eylesin.
Bu mübarek gecenin hürmetine Gazze ve diğer beldelerde eziyet gören müslüman
kardeşlerimize rahmetiyle muhafaza eylesin, âmin...