You are on page 1of 8

9.

SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI

EDEBİYAT NEDİR?

Edebiyat (Yazın): Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi
sanatıdır. Diğer bir tanımla edebiyat dille gerçekleştirilen güzel sanat etkinliğidir.
Arapça "edeb" kökünden gelen edebiyat aslında ilm-i edeb’in bütün anlamlarını toplayan çoğul bir kelimedir.
Tanzimat’tan sonra Türkçede tekil olarak bugünkü anlamında kullanılmıştır.

Edebiyat; sözlü ve yazılı olmak üzere ikiye ayrılır:

• Sözlü edebiyat; anlatım aracı olarak sözün kullanıldığı, yazının bulunmadığı çağlarda üretilmiş, dilden

dile söylenerek günümüze kadar gelmiş, halkın ortak malı olmuş edebiyat ürünlerinin genel adıdır.

• Yazılı edebiyat ise anlatım aracı olarak yazının kullanıldığı, yazarı belli olan, her tür edebiyat ürününün

toplu adıdır.

EDEBİYATIN DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİSİ

Edebiyatın konusu insandır, edebiyat insanların iç dünyalarına, ilişkilerine, doğal ve sosyal çevrelerine, toplum
yaşamına, ekonomik, siyasi ve sosyal değişmelere ayna tutan güzel sanatlar dalıdır. Edebiyat hem bu
yönüyle psikoloji, sosyoloji, tarih, felsefe ve coğrafya gibi bilim dallarıyla yakından ilişkilidir hem de anlatım
biçimlerini ve dili araç olarak kullanan bütün bilim dallarıyla benzer özellikler taşır. Edebiyat, ürünlerini ortaya
koyarken bu özelliklerden dolayı çeşitli bilim dallarıyla ilişki kurar.

⇒Edebiyat - Tarih İlişkisi:

Her edebî metnin, içinde oluştuğu tarihi bir dönem vardır ve edebi metinlere bu dönemin özellikleri ve izleri yansır.
Edebi metinlerin konusunu, yazıldığı dönemin olayları, sosyal ve siyasal yapısı, dünya görüşü oluşturur. Bu eserleri
anlamak ve doğru yorumlayabilmek için o dönemin tarihini bilmek gerekir. Ayrıca kimi edebî eserler
konusunu doğrudan tarihsel gerçeklerden alır, bu tür eserler de tarih bilimine yardımcı olur, kaynak oluştur
⇒Edebiyat - Coğrafya İlişkisi:

Özellikle belli bir olayı anlatan edebi eserlerde mekân (yer) kavramı vardır. Olaylar belli mekânlarda cereyan eder
ve o mekânın (coğrafyanın) eserdeki kahramanlar üzerinde yarattığı etkiye yer verilir. Böylece edebiyat, coğrafya
biliminden yararlanmış olur. Gezi yazısı gibi bazı metinler de belli bir çevreyi, coğrafyayı tanıtmak amacıyla yazılır,
bu durumda da edebiyat, coğrafya bilimine katkıda bulunmuş olur.

⇒Edebiyat - Sosyoloji İlişkisi:

İnsan toplumsal bir varlıktır ve edebiyatın konusu da insandır. Edebî eserler insan ilişkilerine, toplumun duyuş ve
düşünüşüne göre şekillenir. Sosyolojinin konusu da toplum olduğu için her iki bilim dalının pek çok ortak özelliği
bulunur. Edebi eserlerin bir kısmı, topluma öncülük etmek, onu değiştirip geliştirmek amacını taşır, bu yönüyle de
edebiyat sosyoloji bilimine katkıda bulunur, kaynaklık eder.
⇒Edebiyat - Psikoloji İlişkisi:

Edebî eserler, insanı tüm yönleriyle incelemeyi ve tanıtmayı amaçlar. Geniş ruh çözümlemeleri yapar, insanın iç
dünyasını, duygu ve hayallerini anlatır. Böylece okurun “insan” denen varlığı çok yönlü olarak tanımasına yardımcı
olur. Bireyin iç dünyasını konu alan bu eserler, hem psikolojiden yararlanmış hem de psikoloji bilimine katkı
sağlamış olur. Örneğin Mehmet Rauf’un “Eylül”, Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” gibi
romanları psikolojik tasvir ve tahlillere geniş yer verir.

⇒Edebiyat - Felsefe İlişkisi:

Felsefe, maddeyi ve yaşamı çeşitli yönlerden inceleyen bir düşünce sistemidir. Bazı edebi metinler felsefi bir
düşünce sistemine göre oluşur. Örneğin klasisizm akımına bağlı sanatçılar, Descartes’in “Rasyonalizm” ine göre
yaşamı ve insanı anlatmıştır. Bu durumda edebiyat doğrudan felsefeden, felsefi düşünce sisteminden yararlanmış
olur. Kimi edebi eserlerde yer alan fikirler ve bakış açısı felsefede yeni bir düşünce sisteminin oluşmasına katkı
sağlar.

⇒Edebiyat - Bilim ve Teknik İlişkisi

Bilimsel gelişmelerin bir kısmı edebiyatı doğrudan etkilemiştir. Örneğin matbaanın icat edilmesi, kitapların
çoğaltılmasını kolaylaştırmış ve kitap daha çok insana ulaşmıştır, böylece teknoloji edebiyata katkı sağlamıştır.
Edebi eserler de bilimsel çalışmalarda kullanılabilir ve bilim için ilham kaynağı olabilir. Edebi eserler yeni buluşlara
ilham verebilir.

Jules Verne'in insanoğlunun henüz Ay'a gitmediği bir dönemde yazdığı Ay'a Seyahat adlı romanı edebiyatın
bilime kaynaklık etmesinin en güzel örneklerinden biridir. Ayrıca aynı yazarın Denizler Altında Yirmi Bin
Fersah romanı da örnek verilebilir.

GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİ

Sanat insanın güzellik karşısında duyduğu heyecan ve hayranlığı uyandırmak için ortaya koyduğu yaratıcılıktır.
Sanatın temelinde insan sevgisi, hoşgörü, yaratma özgürlüğü vardır. Sanatın amacı insanlarda güzel duygular
uyandırmak, insan hayatını renklendirmek, güzelleştirmektir.

İnsanoğlu hayatı boyunca güzeli istemiştir. Sözüne yazısına (edebiyat) sesine (müzik) kullanabildiği
renklere (resim) yaşadığı mekana (mimarlık) işleyebildiği her türlü maddeye (heykeltıraş) güzellik vermek
insanoğlunun yaşam felsefesi olmuştur ki bu da güzel sanatlar dediğimiz şubeleri doğurmuştur.

Edebiyat bu güzel sanatların bir koludur. Edebiyat; sözde, yazıda, düşüncede, hayalde güzellik demektir.
Edebiyat; dil ile gerçekleştirilen, malzemesi dil olan güzel sanat etkinliğidir. Edebi eser öncelikle (edebiyat fatihi)
sanat değeri olan eserdir. Edebi eserlerde dikkatle kullanılmış bir dil vardır. Bilim nasıl ki akla, mantığa, öğretmeye
yönelik ise sanat da insan ruhunu doyurmaya, güzelleştirmeye yöneliktir.
Görsel (plastik) sanatlar, maddeye biçim veren sanatlardır. Bu madde taş, mermer, boya, çamur vb. olabilir.
Görsel sanatlar, adından da anlaşılacağı üzere göze hitap eden sanatlardır.

İşitsel (fonetik) sanatlar sese biçim veren, malzemesi ses ve söz olan sanatlardır. Edebiyat, fonetik bir sanattır.
Çünkü edebiyatın malzemesi, dildir. Dil ise seslere dayanan bir iletişim sistemidir.

Dramatik (ritmik) sanatlar, harekete biçim veren sanatlardır. Dramatik sanatların çoğunda hareket öğesinin
yanında işitsel ve görsel öğeler de bulunur. Söz gelimi dramatik sanatlar içinde sınıflandırılan tiyatro, edebiyattan,
dolayısıyla da fonetik sanatlardan ayrı düşünülemez. Çünkü birkaç modern tiyatro türü hariç bütün tiyatro
türlerinde diyaloglara, dolayısıyla da sese, söze, kelimelere, cümlelere yer verilir. Bu nedenle de tiyatro
oyuncularının konuşmalarının ve hareketlerinin yer aldığı tiyatro metinleri, birer edebî metin kabul edilir. Benzer
durumlar bale, dans, opera, sinema gibi sanat dallan için de söz konusudur. Söz gelimi sözlerinin tümü ya da
büyük bölümü şarkı olarak söylenen, müziğe uyarlanmış sahne yapıtı olan “opera”da müzik, edebiyat ve dans iç
içedir. Bu sebeple bu çeşit sanatları karma sanatlar başlığı altında gruplandırmak da mümkündür.

METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI

Buna göre metinler genel olarak öğretici metinler ve edebî (sanatsal, kurmaca) metinler olarak ikiye ayrılır.
Bu iki metin türünün ayrıldığı noktalar aşağıdaki tabloda verilmiştir.
Dilin Kullanımdan Doğan Türleri

Bir dilin kullanımında, bölgesel ve kültürel farklılıklar sonucu, dil içindeki çeşitlenmelerle ağız, şive
ve lehçe oluşur. Dilin belirli çevrelerdeki özel kullanımıyla da argo ve jargon oluşur.

Ağız: Bir dilin bir ülke sınırları içindeki farklı yerleşim bölgelerinde ses, şekil, söz dizimi ve anlamca
farklılaşan konuşma biçimidir: Kayseri ağzı, Erzurum ağzı, Trakya ağzı...
Örnek: Beni bak gıı, n’apıp durun? (Bana bak kız, ne yapıyorsun?) (Ege ağzı)

Şive: Bir dilin, yazılı kaynaklarla izlenebilen tarihî gelişimi içinde ayrılmış kollarıdır. Şiveler; bir milletin
tarihî, siyasi, sosyal ve kültürel nedenlerle farklı yurt coğrafyalarına dağılmasıyla ortaya çıkar: Azeri
Türkçesi, Özbek Türkçesi, Türkmen Türkçesi vb. Şiveler arasındaki ses, şekil ve kelime farklılıkları
anlaşmayı engelleyecek kadar derin değildir.
Örnek: Neçe yaşın var? (Kaç yaşındasın?) (Azeri şivesi)
Lehçe: Bir dilin, tarihî gelişimi içinde yazılı kaynaklarla izlenemeyen dönemlerinde ayrılmış kollarıdır.
Türk dilinin Çuvaş lehçesi ve Yakut lehçesi gibi. Lehçeler arasındaki ses, şekil ve kelime farklılıkları
anlaşmayı güçleştirecek kadar derindir. Bu durum daha çok tarihî, siyasi ve coğrafi nedenlerden
kaynaklanır.

Örnek: En ubayın hanna üöreneriy? (Senin ağabeyin nerede okuyor?) (Yakut lehçesi)

Argo: Ortak dilden ayrı olarak belirli toplulukların ses, yapı, söz dizimi ve anlam bakımından farklılık
gösteren dili veya kelime dağarcığıdır. Farklı bir anlaşma biçimi sağlamak üzere oluşturulur. Argo
oluşturulurken ortak dildeki kelimelere özel anlamlar verilir, bazı kelimelerde değişiklik yapılır; dilin
lehçelerinden, eskimiş ögelerinden ve yabancı kelimelerden yararlanılır. Argo, çoğunlukla kaba bir
söyleyiş özelliği gösterir.
Örnekler:

Adam afili, etrafa caka satıyor.


“Ayvayı yemek” zor duruma düşmek anlamında kullanılan argo bir tabirdir.
Gıcır: yeni, yepyeni
Gır gır geçmek: alaya almak
Gümlemek: sınıfta kalmak
Küp: sarhoş
Mangiz: para
Jargon: Aynı meslek veya topluluktaki insanların ortak dilden ayrı olarak kullandıkları özel dil veya
söz dağarcığıdır.

Örnekler:

Tıp jargonu: “Hasta dün gece eks oldu.” cümlesindeki “eks olmak” ifadesi bir tıp jargonudur.
Askerlik jargonu: Devre, tertip...

Standart (Ölçünlü) Dil: Bir dili toplum olarak konuşan ve yazanların hep birlikte uydukları, ağız
özelliklerinden arındırılmış, belirli ölçü ve kurallara bağlı ortak dildir. Bir milletin yazılı kültürünün
oluşmasında dilde anlaşma ve birlik sağlanması gerekir. Bunun için dildeki ağızlardan yaygın ve
işlenmiş olanı ortak kültür dili durumuna gelir. Standart dilin kuralları yazım kılavuzlarında ve
sözlüklerde belirtilir.

Standart Türkçe, İstanbul Türkçesi esas alınarak biçimlendirilmiş olan konuşma ve yazı dilidir.

UYGULAMA

• Döviz piyasalarında bu hafta dalgalanma bekleniyor. (JARGON)

• Adamı sokakta kıstırıp bir güzel marizlemişler. (ARGO)

• Haydah oloroğut? (Nasılsın?) (LEHÇE)

• Bir toplumun gelişmesi eğitime verdiği öneme bağlıdır. (STANDART DİL)

• Bulud kimidir menim qelbim! (ŞİVE)

• Sene diyirem ! Gaç gündür ariram, yoksan, e ben neyidim? (AĞIZ)

İLETİŞİM ÖGELERİ
Gönderici ile alıcı arasındaki bilgi alışverişine iletişim denir. Yani her türlü bilgi alışverişi iletişimdir. Bu
alışveriş her şekilde olabilir. Sözlü, yazılı, sanal... işaret, simge aracılığıyla, hatta el kol hareketleri ile..

• GÖNDERİCİ (KAYNAK/ VERİCİ): Duygu, düşünce ve isteklerin aktarılmasında iletiyi hazırlayan,


gönderen kişi ya da topluluktur.

• ALICI: Göndericinin gönderdiği bilgiyi (ileti/mesaj) alan taraf... Göndericinin muhatabı da


diyebiliriz. Alıcı, tıpkı gönderici gibi kişi, kişiler veya kurum olabilir.

• İLETİ (MESAJ): Göndericinin alıcıya gönderdiği her türlü bilgi... İleti; sözlü, yazılı, görsel; hatta
bir işaret bile olabilir.
• KANAL: İletinin alıcıya ulaşmasında kullanılan yol ve araçtır. Işık, hava, ses vb. iletiyi alıcıya
taşıyan kanaldır. İnsan duyu organlarıyla iletiyi alır ve anlamlandırır.

• DÖNÜT: Alıcının iletiye verdiği tepki.

• KOD: iletinin üretildiği şifreleme sistemi. Bütün doğal diller koddur. Mesela Türkçe.

• BAĞLAM: İletişimde görev alan unsurların birlikte meydana getirdikleri ortam... Bir söz
unsurunun aynı kişilerde farklı zamanlarda farklı algılanmasının nedeni bu iletişimin
gerçekleştiği bağlamdır.

ÖRNEK-1:
Bir hikâye üzerindeki iletişim ögelerini gösterelim: Örnek hikâyemiz usta öykücü Halikarnas Balıkçısı'nın "doğa
sevgisi" temasını Deli Davut karakteri üzerinden verdiği Gülen Ada hikâyesi...

Hikâyenin İletişim Ögeleri:


Gönderici: Yazar
Alıcı: Okuyucular
İleti: Doğa sevgisi
Kanal: Gülen Ada hikâyesi
Bağlam: Metin
Kod: Türkçe

ÖRNEK-2
Edebiyat öğretmeni sınıfta "İletişim" konusunu işlemektedir. Arka sırada oturan Berke'ye "Oğlum konuyu
anladın mı?" diye sorar. Berke de "Çok iyi anladım Hocam?" cevabı verir.
edebiyatfatihi.net

Kurguladığımız iletişim örneğinin ögeleri


Gönderici: Öğretmen
Alıcı: Öğrenci (Berke)
İleti: "Oğlum, konuyu anladın mı?"
Dönüt: "Evet çok iyi anladım"
Bağlam: Sınıf
Kanal: Ses Dalgaları
Kod: Dil( Türkçe)

DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

1. Tanımlama: Bir kavrama ya da olayın belirgin özellikleriyle tanıtılmasına tanımlama denir. Tanım
kısaca “nedir” sorusuna verilen cevaptır.

ÖRNEK: Doğruluk kimseyi aldatmamaktır. Kimseye yalan söylememek, tutamayacağın sözler


vermemektir. Herkesin sana en değerli şeylerini gönül rahatlığıyla emanet edebileceği kadar güvenilir
olmaktır doğruluk.

2. Örneklendirme: İfade edilen düşünceye uyan olay, durum ya da kavramlarla düşüncenin


desteklenmesidir. Anlatılmak istenenin somutlaştırılması yöntemidir.

ÖRNEK: Anadolu’nun her köşesinden tarih fışkırır adeta. Ayasofya’dan Sümela’ya, Efes Antik Kenti’nden
Mevlana’ya… saymakla bitmez.

3. Tanık Gösterme: Anlatılmak istenilen düşüncenin başkalarının görüşlerinden, sözlerinden


yararlanarak açıklanması yoludur. Başkalarının aynı konuda söylediği sözler yazı içerisinde alıntı olarak
gösterilir. Tanık olarak düşüncesine başvurulan kişinin, konusunda uzman güvenilir olması gerekir.

ÖRNEK: Mutluluk, aslında herkesin çok yakınında. İsteyen herkes, her an mutlu olabilir. Filozof
Sokrates: “Bir kitap, bir çiçek, bir kuş… ne büyük saadet!” derken bunu anlatmıyor mu?

4. Karşılaştırma: Aralarında benzerlik ya da karşıtlık bulunan varlık veya kavramların bu özelliklerinin


ortaya konmasıdır. Anlatılanlar, kavramlar arasındaki benzer ve farklı özellikler yardımıyla daha anlaşılır
hâle gelir.

ÖRNEK:
Yabancı sözcük oranının %1 olarak saptandığı Orhun Yazıtlarında (...) yazınsal bir dil vardır. Soyut
kavramların da yer aldığı bu yazıtlar, Türkçe yazı dilinin çok uzun bir geçmişi olduğuna tanıklık eder.
Uygurcada ise yabancı sözcük oranının arttığı görülür. Bu olguda, Uygurcaya çevrilen dinsel metinlerin
etkisi vardır. (Muhittin Bilgin, Anlamdan Anlatıma Türkçemiz)

5. Sayısal Verilerden Yararlanma: Yazar düşüncesini inandırıcı kılmak için bazı sayısal verilerden
yararlanır.

ÖRNEK: TÖMER, 1992-1993 yıllarında 25 şubesi ve 900 kadar çalışanı ile 54000 öğrenciye hizmet
vermiştir.

6. Somutlama: Soyut kavramları zihinde görünüşleştirmeye somutlama denir.Somutlama,


benzerliklerden yararlanma, örnekleme ve somut kavramları soyut kavramların yerine kullanma yoluyla
gerçekleşebilir.

ÖRNEK: "Hayat bir nehir gibi hızlı akıp gidiyor"


Bu cümlede somutlama vardır. Soyut olan "hayat" kavramı somut bir varlık olan nehre benzetilerek
somutlama yapılmıştır.

7. Soyutlaştırma:

Soyutlaştırma, somut sözcüklere soyut anlam kazandırmaktır. Diğer bir ifadeyle somut anlamlı bir
sözcük kullanıldığı cümleye göre soyut anlam kazanabilir. Buna soyutlaştırma denir. Soyutlaştırma
kelimeye mecaz anlam kazandırma suretiyle olur

Örneğin "yol" kelimesini ele alalım. "Yolda arkadaşımla karşılaştık." cümlesinde "yol" kelimesi gerçek
anlamıyla "yürümeye uygun, geçilen yer." anlamına gelir. ve bu cümlede somut bir isimdir. Ama "yol"
kelimesi "Bu işi yapmanın bir yolu vardır." cümlesinde ise "çare, yöntem" anlamında mecaz olarak
kullanılmış ve soyutlaşmıştır.

Örnekler:

Soyutlama konusunda diğer örnekler şöyle: Altı çizili sözcüklerde "soyutlaştırma" vardır.

• Yetimlere her zaman kol kanat gerdi.

• Hamurunu bildiğim insanların şekilleriyle ilgilenmiyorum!

• Bu çocuk kafasızın teki.


• Soğuk tavırları beni üzdü.
7. Benzetme: Aralarında çeşitli ilgiler bulunan varlık veya kavramlardan benzerlik bakımından nitelikçe
zayıf olanın güçlü olana benzetilerek anlatılmasıdır.

ÖRNEK: Yırtık gömleğiyle paçaları parçalanmış pantolonunun içinde ince bir değnek gibi duran narin
vücuduna bakılsa belki daha küçük zannedilirdi.

Metinde Anlatım Özellikleri

İyi, güzel, doğru bir anlatımın şu özelliklere sahip olması gerekir:

• Açıklık
• Duruluk
• Yalınlık (Sadelik)
• Akıcılık
• Doğallık (Samimiyet)
• Özgünlük
• Özlülük
• Sağlamlık
• Tutarlılık

You might also like