You are on page 1of 9

1.

EDEBİYAT-FELSEFE İLİŞKİSİ:
a. Felsefe Açısından Edebiyat:
İnsanoğlu dil gelişimini gerçekleştirmekle birlikte duygu ve düşüncelerini aktarma ihtiyacı
hissetmiştir. Duygu ve düşüncelerin aktarılmasında edebiyat sanatı her zaman ön planda
olmuştur ancak zamanla bu aktarım faaliyetleri sorgulamaya dönüşerek felsefe adıyla yeni bir
biçim kazanmıştır. Bu nedenle edebi faaliyetlerin bir sonucu olan felsefe ile edebiyatı ayrı
düşünmek bir hata olacaktır. Felsefe ile edebiyatın dili işleme metotları farklı olsa da felsefe
tarihine baktığımızda bazı filozofların eserlerinde “edebi bir üslup”
kullandıkları söylenebilir. Bu filozofları değerli kılan yine düşünceleridir ancak bu
düşünceleri edebiyatın olanaklarından yararlanıp anlatmak eserlerinin ilgi görmesini
sağlamaktadır. Bazen kısa bir şekilde ifade edilebilecek bir düşünce edebiyatın sanatsal
gücünden yararlanılarak sayfalar dolusu bir metin halinde hayat bulabilmektedir. Bu
bakımdan felsefe, edebiyatın özellikle dili işleyiş metotlarından yararlanmaktadır. Burada dili
etkili kullanmadaki amaç düşüncenin daha etkili bir şekilde aktarılabilmesi içindir. Ancak
edebiyatın dili kullanmadaki mantığı insanlara estetik bir zevk verebilmektir.
b- Edebiyat Açısından Felsefe:
Her edebi eser, yazarın bir düşünce eylemi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Yani yazar edebi
eserlerini belli bir düşüncenin temelinde oluşturmaktadır. Eğer eserin arka planında bir
düşünce yatmazsa o ürünü kurgulamak, olayları, kişileri ve metni yapısal olarak ortaya
koymak da mümkün olmazdı. Sanatsal metinlerin arka planında yer alan bu düşünce metnin
tümüne yayılmamıştır. Bu fikirler temeli atılmamış bir bina gibidir, yani felsefi temellerden
uzaktır. Edebiyatın amacı eserlerinde bir düşünceyi işlemek
değil biçim ve anlatım olarak insanları etkileyebilmektir. Düşüncenin metnin tümüne
dağıtılması ve ağırlıklı olarak işlenmesi ancak felsefi metinlerde karşımıza çıkmaktadır. İç içe
girmiş ve böylesine güçlü bağlantılar oluşturmuş olan felsefe ile edebiyatı birbirinden ayrı
düşünmemiz mümkün değildir. Bu nedenle günümüzde Albert Camus, Franz Kafka,
Dostoyevksi ve Jean-Paul Sartre gibi isimler felsefe ve edebiyatı bir arada
tutabildiklerinden “sanatçı filozoflar” olarak adlandırılmaktadır.
c- Edebiyat ile Felsefe Arasındaki Ortak Noktalar:
1. Edebiyat da Felsefe de bireysel bir çabanın ürünüdür.
2. Edebiyatta da Felsefede de hayal gücü vardır fakat felsefecinin hayal gücü
edebiyatçınınkinden az değil yer yer daha fazla olabilir. Felsefecinin hayal gücü
matematikçininki gibi soyuttur.
3. Kimi edebiyatçılar eserlerinde felsefeyi kimi felsefeciler eserlerinde edebiyatı
kullanmışlardır.
4. Edebi bir tür olan deneme edebiyat ile felsefe arasındaki köprüyü kurar. Felsefi
denemecilik bir felsefe fikrini ortaya atar ve değişik açılardan o fikrin kanıtını bulmaya
çalışır. Edebi denemecilik ise edebiyatta duygudan ziyade düşüncenin ağırlık kazandığı
zamanlarda başvurulan bir yöntemdir.
5. Edebiyat ile Felsefenin ortak paydası dildir. İkisi dile gömülü; dile zirveye çıkaran
etkinliklerdir, fakat bu dili kullanmada edebiyatın üstünlüğü vardır. Felsefe edebiyattan aldığı
birikimi başka bir işlemden geçirir. Yani edebiyattan aldığı suyu arıtarak kullanır.
2.EDEBİYAT-PSİKOLOJİ VE PSİKİYATRİ İLİŞKİSİ
Edebi eserler, insanı tüm yönleriyle incelemeyi ve tanıtmayı amaçlar. Geniş ruh
çözümlemeleri yapar, insanın iç dünyasını, duygu ve hayallerini anlatır. Böylece okurun
“insan” denen varlığı çok yönlü olarak tanımasına yardımcı olur. Bireyin iç dünyasını konu
alan bu eserler, hem psikolojiden yararlanmış hem de psikoloji bilimine katkı sağlamış olur.
Dostoyevski'nin ünlü romanı Suç ve Ceza'daki Raskolnikof hırsı, suça meyli, suçluluk
psikolojisi, gelgitleri, vicdan muhasebesi gibi yönleriyle başarıyla yansıtılmış bir karakter
olarak karşımıza çıkar.
EDEBİYAT VE PSİKOLOJİ ORTAK ÖZELLİKLERİ
*Edebiyat ve psikoloji biliminin asıl malzemesi insandır.
*Edebiyat ve psikoloji insanı bir bütünlük içinde kavrayarak onun doğasına yaklaşma
gayretindedirler.
*Genel olarak her ikisinin de insan ruhunu kavramaya, onun düşünce, davranış ve
duygularına yön veren bilinçaltı süreçlerine daha yakından bakmaya ve onu çevresinden
koparmadan bir “bütün” olarak görmeye çabalayan çalışma sahaları olduğu görülür.
*İkisinin de ürün ve verileri birbirleri için önemli malzemelerdir. Örneğin Mehmet Rauf'un
Eylül; Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanları psikoloji biliminin önemli
malzemesidir.
EDEBİYAT-PSİKOLOJİ ARASINDAKİ FARKLAR
*Edebiyat güzel sanat etkinliğidir; psikoloji ise insanın bilişsel süreçlerini, insan ve hayvan
davranışlarını birlikte araştıran bilim dalıdır.
*Edebiyatta amaç estetik haz vermektir. Psikolojinin temel amacı ise insan davranışlarını
anlama ve tanımadır.
*Psikoloji insanı doğal gerçekliğiyle ele alır edebiyat ise kurmaca bir dünya içinde ele alır.
*Her ikisi de insanı ele alır fakat edebiyat daha geniş ve kapsayıcı bir anlatımı benimser.
*Yöntem ve teknikleri birbirinden farklıdır.

3.DİLİN TARİHİ SÜREÇ İÇİNDE DEĞİŞİMİNİ ETKİLEYEN NEDENLER


*İnsanların duygu ve düşüncelerini sözcük ya da işaretlerle aktardıkları binlerce yıllık bir
gelişim evresi bulunan anlaşma araçlarına dil denir. Bugün varlığını devam ettiren çoğu dilin,
binlerce yıllık gelişim evresinde sürekli değişim içinde oldukları gözlemlenir. Dil canlı bir
yapıdır ve sürekli değişim gösterir. Dil günümüze gelene kadar siyasi, toplumsal değişim,
teknoloji, çeviri, yazarların tercihi ve kültürel gibi birçok sebepten etkilenir.
*Dil, sürecini tamamlamış bir yapı değil, sürekli değişen bir unsurdur.
*Dil, toplumun ihtiyaçlarına göre her zaman yenilenir, değişir, gelişir, büyür ve genişleyebilir.
*Toplumdaki değişimler dile yansır ve toplumla gelişir.
*Dil, başka dillerden etkilenir, onları etkiler; diğer dillerden kelime alır ve onlara yeni
kelimeler verir. Ayrıca kendi kuralları içinde yeni kelimeler de türetir.
4- İLK ÖRNEKLERDEN GÜNÜMÜZE TÜRKÇENİN ÖNEMLİ
SÖZLÜKLERİ
1.Divanü Lügâti’t-Türk: Türk dilinin ilk sözlüğü, Kâşgarlı Mahmud’un yazdığı
Divanü Lügâti’t-Türk ‘tür. Kâşgarlı, 1072 yılında yazmaya başladığı eserini
1074 yılında tamamlayarak Halife Muktedî Biemrillah’a sunmuştur. Divanü
Lügâti’t-Türk, bütün Türk illerini ve dillerini kapsayan, bin yıl öncesinin Türk
toplulukları hakkında önemli bilgiler içeren kaynak eserdir. Eserde 7500
sözcüğün açıklaması vardır.
2. Mukaddimetü’l-Edeb: Divanü Lügâti’t-Türk’ten yaklaşık altmış yıl sonra ise
Harezm sahasında hazırlanmış olan Arapça öğrenmek isteyenlere yararlı
olabilecek bir eserdir. Türk asıllı olmakla birlikte Arap sözlükçülük geleneğinde
önemli bir yere sahip olan Zemahşeri’nin yazdığı bu eser, Harezm Türkçesi için
dil malzemesi içermektedir.
3. Codex Cumanicus: Karadeniz’in kuzeyinde yaşamış olan Kuman (Kıpçak)
Türklerininin söz varlığı ve sözlü edebiyat ürünleri ile ilgili derlemelerden
oluşan Codex Cumanicus’un XIII. yüzyıl sonlarında hazırlandığı sanılmaktadır.
Türkçeden Türkçeye Sözlükler:Türkçeden Türkçeye sözlükler 18. yüzyıldan
itibaren hazırlanır.
4. Mehmed Esad Efendi’nin Lehcetü’l-lügat (XVIII. yüzyıl)
5. James W. Redhouse’un Müntahabat-ı Türkiyye (1842)
6. Müntahabat-ı lügat-ı Osmaniyye (1852)
7. Ahmed Vefik Paşa’nın Lehce-i Osmani (1876)
8. Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Türki (1900) adlı sözlükleri Türk
sözlükçülüğünün en önemli ürünlerinden yalnızca birkaçıdır. Bunlar içerisinde
Kamus-ı Türki kendisinden sonra hazırlanan pek çok sözlüğe kaynaklık etmiş,
sözlükçülüğümüzün dönüm noktalarından olmuştur.
9. Türkçe Sözlük: Türk Dil Kurumunun ilk baskısını 1945’te yayımladığı ve
bugüne kadar on bir baskısı yapılan Türkçe Sözlük günümüz Türk
sözlükçülüğünün temel eserlerinin başında gelmektedir. Türkçenin söz varlığını
ortaya koyacak bir sözlük hazırlanması düşüncesi, Türk Dili Tetkik
Cemiyeti’nin 12 Temmuz 1932 günü kuruluşuyla birlikte gündemde yer almaya
başlamıştır.
10. Sanal Ortamdaki Sözlükler: Türk Dil Kurumunun 2002 yılında kullanıma
sunduğu Güncel Türkçe Sözlük ’ten sonra geçen zaman içerisinde Kişi Adları
Sözlüğü, Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü, Türkçede Eş ve Yakın Anlamlı
Kelimeler Sözlüğü, Türk Lehçeleri Sözlüğü, Türkçede Batı Kökenli Kelimeler
Sözlüğü, Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü, Tarama Sözlüğü, Sesli Türkçe
Sözlük, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü de erişime açılmıştır.
d. Küçürek (Minimal) Hikaye: Resim, sinema gibi sanat dallarında ortaya çıkan minimal
yaklaşım, hikâye türünü etkilemiştir. Bu etkileşimin bir sonucu olarak 20. yüzyılın sonlarında
küçürek hikâye ortaya çıkmıştır.
--Türk edebiyatı için yeni türlerden biridir.
--Hikâyenin alt koludur.
--Şiir, fıkra, fabl, manzum hikâye, atasözü gibi birçok özelliğini taşıyan küçürek hikâye
günümüzde bağımsız bir tür haline gelmiştir.
--Kısa, yoğun anlatımı vardır.
--Küçürek öyküde az sayıda kelime ile etkili bir anlatım sağlamak amaçlanır.
--Mesaj, öğüt, eğiticilik gibi didaktik amaçların dışında bir anlatıma sahiptir.
--Okuyucuyu şaşırtmak, öykünün başını ve sonunu okuyucuya bırakmak, küçük ve sıradan
duyguları etkileyici bir tarzda anlatmak özellikleriyle öne çıkar.
--Yabancılaşma, umutsuzluk ve bunaltı gibi ana temalar üzerine kurulan küçürek hikâyeler
daha çok bireysel ögeleri ön plana çıkarır.
--Klasik hikâyedeki serim, düğüm, çözüm bölümleri yoktur. Bu bölümler okurun düş gücüne
bırakılır.
--Yazar, çoğu zaman imgeler kurar ve onların gücünden yararlanarak hikâyesini anlatır.
--Franz Kafka, Max Jacob gibi yazarlar dünya edebiyatında küçürek hikâyenin akla gelen ilk
yazarlarıdır.
--Türk edebiyatında ise Ferit Edgü, Necati Tosuner, Tarık Günersel, Hulki Aktunç, Haydar
Ergülen, Rasim Özdenören, Ayfer Tunç gibi yazarlar küçürek hikâyenin öne çıkan
yazarlarıdır.
--Ferit Edgü küçürek hikayenin önemli bir temsilcisidir.
Küçürek Hikaye Örnek Metin İncelemesi
Zaman atının üstündeki delikanlı, köşede oturan yaşlı adama; “Hayatı arıyorum.” dedi. Yaşlı
adam, delikanlıya; “Doğruca devam et!” dedi, “Hemen yolunun üstünde…” Ne kadar gitti
bilemedi, ileride bir kadına bir kez daha sordu: “Hayatı arıyorum!” Kadın, artık yaşlanmış
olan adama; “Ters yöndesin.” dedi, “geçmişsin, geldiğin yerdeydi…” Adam geriye doğru
baktı. Hiçbir şey göremiyordu. (Ferit Edgü)
Tema: Hayat
Konu: Hayatın farkında olmadan yaşamak
Bakış açısı: Gözlemci
Anlatım teknikleri: Gösterme (diyalog şeklinde), tahkiye (anlatma)
Hikaye türü: Küçürek hikaye

1960 SONRASI TÜRK HİKÂYESİ


--Bu dönemde hikâye bağımsız bir yazı türü olarak daha çok ilgi görmeye başlamıştır.
--Hikâye türü hem teknik hem içerik (muhteva) yönünden gelişmiştir.
--Hikâyede kurgu ve içerik bakımından yenilikçi gelişmeler yaşanmıştır.
--Hikâye türünde eser veren yazar sayısı artmıştır.
--Hikâyelerde, kahramanlar toplumun farklı kesimlerinden seçilmiştir
--İşlenen Konular: Hikâyelerde gecekondu bölgelerinde yaşayan insanların sorunları, küçük
memurların ve işçilerin yanı sıra 1960’tan sonra artan işsizliğin bir sonucu olarak Almanya’ya
giden işçilerimizin yaşantılarından kesitler, kadın sorunları, köyden kente göç, kapitalist
yaşamın getirdiği bunalımlar gibi toplumsal sorunlar ele alınmıştır.
--Leyla Erbil, Sevgi Soysal, Sevim Burak, Mehmet Şeyda gibi yazarlar kadın sorununa
değinen yazarlardır.
--Bu dönemde hikâye bağımsız bir yazı türü olarak daha çok ilgi görmeye başlamıştır.
--Hikâye türü hem teknik hem içerik (muhteva) yönünden gelişmiştir.
--Hikâyede kurgu ve içerik bakımından yenilikçi gelişmeler yaşanmıştır.
--Hikâye türünde eser veren yazar sayısı artmıştır.
--Hikâyelerde, kahramanlar toplumun farklı kesimlerinden seçilmiştir
--İşlenen Konular: Hikâyelerde gecekondu bölgelerinde yaşayan insanların sorunları, küçük
memurların ve işçilerin yanı sıra 1960’tan sonra artan işsizliğin bir sonucu olarak Almanya’ya
giden işçilerimizin yaşantılarından kesitler, kadın sorunları, köyden kente göç, kapitalist
yaşamın getirdiği bunalımlar gibi toplumsal sorunlar ele alınmıştır.
--Leyla Erbil, Sevgi Soysal, Sevim Burak, Mehmet Şeyda gibi yazarlar kadın sorununa
değinen yazarlardır.

Bazı Önemli Sanatçılar (Fikri ve Edebi Yönleri-Eserleri)


MUSTAFA KUTLU (1947- …):
*Cumhuriyet Dönemi yazarlarındandır.
*Birçok türde eser veren yazar, edebiyatımızda hikâyeleriyle tanındı.
*Bireyin iç dünyasını ayrıntılara önem vererek anlatan Kutlu, Anadolu insanının derinliğini
modern çağa
yönelik eleştirileriyle birlikte yansıttı.
*Mustafa Kutlu; Türk edebiyatında özellikle hikâye alanında Türk toplumunun yaşadığı
toplumsal değişim ve dönüşümü konu edinerek önemli bir yere sahip oldu.
*Yazarın Ortadaki Adam, Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül Ya Sefer, Yokuşa Akan Sular,
Uzun Hikâye,
Bu Böyledir, Sır hikâye; Şehir Mektupları, Akasya ve Mandolin deneme türündeki
eserlerinden bazılarıdır.
ADALET AĞAOĞLU (1929-…):
*Cumhuriyet Dönemi yazarlarındandır.
*Birçok türde eser verdi.
*Kendine özgü anlatım biçimleri geliştiren yazar; doğa, toplum ve zaman ilişkilerinin bireyin
iç dünyasındaki yansımalarını irdeledi.
*Eserlerinde toplumun çalkantılı dönemlerini ve bu dönemlerin bireyler üzerindeki etkilerini
yansıttı.
*Yazarın Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi, Hayır adlı romanları Dar Zamanlar başlığı
altında bir üçleme olarak yayımlandı.
*Yüksek Gerilim, Hadi Gidelim, Sessizliğin İlk Sesi hikâye;
*Fikrimin İnce Gülü, Ruh Üşümesi, Romantik Bir Viyana Yazı roman;
*Dert Dinleme Uzmanı, yazarın 2014’te yayımladığı son romanıdır.
RASİM ÖZDENÖREN(1940 …)
*Edebiyat dünyamızda, eserlerinde metafizik unsurları dile getirmeye, özellikle de yaşanılan
“an”ı
göstermeye çalışması ile dikkatleri çekmiştir.
*İlk hikâyesi 1957'de “Varlık” dergisinde yayımlanmıştır. Modern tarzdaki hikâyelerinde
Türk toplumunun millî, manevi değerlerini işlemiştir.
*Ayrıca toplumsal değişimi ve kentlerin kenar mahallelerinde yaşayan insanları objektif bir
şekilde yansıtmaya çalışmıştır.
*Özdenören, denemeleri ile de ün kazanmış bir yazarımızdır.
Hikâye türündeki eserleri: Hastalar ve Işıklar, Çözülme, Çok Sesli Bir Ölüm, Denize Açılan
Kapı,
Kuyu, Ansızın Yola Çıkmak
Tomris Uyar (1941-2003)
*1980’e kadarki ilk dönem hikâyelerinde Sait Faik çizgisini sürdürmüştür. Bu dönemde İkinci
Yeni
şiirlerinden esinlenmiştir.
*1981’den sonra 2002 yılına kadar yazdığı hikâyelerinde izlenimci kimliğinden uzaklaşarak
yeni biçimsel arayışlara girmiştir.
*“Gezegen Kızları”nda postmdern hikâyemizin ilk örneklerinden birini vermiştir.
*Hikâyelerinde genellikle toplumun farklı kesimlerinden insanları işlemiştir.
*1975’ten itibaren tuttuğu, çeşitli adlar altında basılan günlüklerini “Gündökümü” adıyla
2003 yılında
iki cilt olarakyayımlanmıştır. “Yürekte Bukağı” ve “Yaza Yolculuk” adlı hikâye kitapları ile
Sait
Faik Hikâye Armağanı’nı almıştır.
Hikâye türündeki eserleri: İpek ve Bakır, Ödeşmeler ve Şahmeran Hikâyesi, Yürekte Bukağı
Nezihe Meriç (1925-2009)
*Cumhuriyetin ilk kadın öykü yazarlarındandır.
*Nezihe Meriç yaşadığı hayatın her anından bir öykü çıkarabilmiş bir yazardır. Günlük
izlenimlerini başarılı bir şekilde öykü olarak kağıda dökmüştür.
*Öykülerindeki konular hem bireysel hem de toplumsaldır. Evlilik, kadın dünyası, aşk,
yalnızlık,
özgürlük, yaşama sevinci, kuşak çatışmaları, yoksulluk ve göç onun tercih ettiği konulardır.
*Üslubunda da son derece titizdir. Sıcak, samimi, sade bir şekilde yazar.
*Eserlerinde kadın karakterlere çokça yer veren yazar kişilerini her sosyal tabakadan seçer.
*Toplum içinde kendi iç yalnızlığını sürdüren genç kız ve kadınların bu yalnızlık
psikolojilerini çözümlemede yoğunlaşır.
*Örf ve adetlerin sıktığı kadınları anlatır.
Hikâye türündeki eserleri :Öykü: Bozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç, Dumanaltı
Oğuz Atay (1934-1977): *Cumhuriyet Dönemi roman ve hikâye yazarlarındandır.
*Birçok türde eser veren sanatçı, eserlerinde toplum kurallarıyla çatışan aydınların iç
dünyasını işledi.
*İnce alay ve ironinin iç içe olduğu hikâyelerinde yalnızlık, isyan, iletişimsizlik,
yabancılaşma, toplum eleştirisi gibi konuları ele aldı. Modernleşme sürecindeki bireylerin
yaşamlarını, toplumdan kopuşlarını ve özellikle iç çelişkilerini başarılı bir şekilde eserlerinde
yansıttı.
*Edebiyatımızda "Tutunamayanlar"romanı ile tanındı.
Hikâye türündeki eserleri :Korkuyu Beklerken
Füruzan (1935-…): Hikâye, roman, röportaj, şiir, gezi, tiyatro türlerinde eserler verdi. Ancak
asıl ününü hikâyeci kimliğiyle kazandı.
*Hikâye kişilerini ve olayları insancıl, abartısız, iyimser bir bakış açısıyla anlattı.
*Sanatçının anlatımında olaydan çok betimlemelere ve çözümlemelere yer vermesi dikkat
çeker.
Hikâye türündeki eserleri :Parasız Yatılı, Kuşatma, Benim Sinemalarım, Gecenin Öteki Yüzü
Ferit Edgü (1936 - ... )
*Edebiyat dünyasına çeşitli dergilerde çıkan şiirleriyle giren Ferit Edgü,Sait Faik’i okuduktan
sonra hikâye ve romana yönelir.
*Hikâye ve romanlarında genellikle varlıklı kesim ve aydınların bunalımlarını, bireyin
yalnızlığını, yabancılaşma duygusunu, mutsuzluğunu yer yer fantastik bir anlatımla ele alır.
*Her zaman yenilik peşinde olan yazar, özgün üslubuyla edebiyatımızda önemli eserlere imza
atarak hikâye, deneme ve romanlarıyla çeşitli ödüller almıştır.
Hikâye türündeki eserleri :Kaçkınlar, Bozgun, Av, Bir Gemide, Çığlık, Ressamın Öyküsü,
Doğu Öyküleri

ANLATIM TEKNİKLERİ:
1.Anlatma Tekniği: Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser arasına anlatıcı girer. Okuyucu
hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde
yoğunlaşır.
Örnek: Mahalle kahvesinin önündeki setin üstü sanki ufak bir bahçecikti. Ortada küçük bir
havuz, içinde gazoz şişeleri, etrafında biraz çimen, kınar çiçekleri. Kapının sağ tarafında
bazısı giyimli, birtakım da gecelik entarileri, Şam hırkaları iler dört beş kişi İstanbul'un son
zelzesinden konuşuyorlardı. (Memduh Şevket Esendal-Pazarlık Hikayesi)

2. Gösterme(sahneleme) tekniği: Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur.


Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır. Bu
teknikte kişilerin konuşmaları ve hareketleri yansıtılarak okuyucunun kendisini eserin
kurmaca dünyasında hissetmesi sağlanır.
Gösterme tekniği; diyalog, iç konuşma veya bilinç akışı şeklinde olabilir.
Örnek: Faik Efendi kaşlarını kaldırıp düşündü. Dinleyenler gülümsediler. İmamın oğlu Rıza
dedi ki: "Faik Bey ağzın kızdı da ölçüyü kaçırdın" (Memduh Şevket Esendal-Pazarlık
Hikayesi)

3. Özetleme Tekniği: Daha çok eski klasik eserlerde görülen bu teknikte, varlığı kuvvetle
hissedilen anlatıcının olayları, kişileri veya hakkında bilgi vermek istediği herhangi bir şeyi
özetleyerek anlatması esastır. Çağdaş romancılar bu ışı "bilinç akımı"," veya " iç monolog"
tekniklerinden yararlanarak yaparlar.
Örnek: "Ali Rıza Bey, Babıali yetişmelerinden bir mülkiye memuruydu. Otuz yaşına kadar
Dahiliye kalemlerinden birinde çalışmıştı." (Reşat Nuri Güntekin-Yaprak Dökümü)

4. Tasvir (Betimleme): Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme işidir.


Varlıkların niteliklerini, bu varlıkların duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri
belirtmektir. Betimleme nesnelerin, varlıkların, belirgin özelliklerini tanıtıp göz önünde
canlandırmaktır. Bu anlatımda okuyucunun çeşitli duyularına seslenilerek anlatılan varlıkla
ilgili izlenim kazanılması amaçlanır. Bu amacın gerçekleşmesi için titiz bir gözlem gerekir.
Gözlem sırasında ayırt edici özelliklerin anlatılmasına özen
gösterilir. Yazarın, gördüklerini okuyucunun gözünde canlanacak biçimde anlatmasıyla
oluşan bir anlatım biçimidir. Betimlemede asıl olan görselliktir. Bu nedenle gözle algılanan
renk ve biçim ayrıntılarına büyük yer verilir.
Örnek: Büyük kubbeli serin divan, bugün daha sakin, daha gölgeliydi. Pencerelerinden
süzülen mavi, mor, sincap rengi bahar aydınlığı, çinilerinin yeşil derinliklerinde birikiyor,
koyulaşıyordu. Yüksek ipek şiltelere diz çökmüş yorgun vezirler, önlerindeki halının renkli
nakışlarına bakıyorlar, uzun beyaz sakalını zayıf eliyle tutan yaşlı sadrazamın sönük gözleri,
çok uzak, çok karanlık şeyler düşünüyor gibi, var olmayan noktalara dalıyordu. (Ömer
Seyfettin-Pembe İncili Kaftan)

5. Portre: Kişilerin dış görünüşlerini (fiziksel) ve karakterlerini (ruhsal durum) tanıtan


betimlemedir.
Kişi betimlemelerine portre denir. Portre; fiziksel portre ve ruhsal portre olarak ikiye ayrılır.
1. Fiziksel portre: Kişilerin dış görünüşlerinin anlatıldığı betimlemedir. Betimlemede kişiyi,
diğer kişilerden ayıran fiziksel özellikler belirtilir. Portresi çizilen kişi hakkında özel görüş ve
izlenimler de verilebilir.
2. Ruhsal portre: Kişilerin karakter özelliklerinin anlatıldığı betimlemedir.

6. Bilinç akışı: Kişilerin duygu ve düşüncelerini, herhangi mantıki bir bağ ve gramer kuralı
endişesi taşımaksızın, düzensiz bir şekilde ve çağrışım ilkesi paralelinde doğrudan doğruya
okuyucuya aktarmaktan ibarettir. Aynı zamanda insanların tanıtılmasında da kullanılan bu
teknikte yazar, okuyucuyu kahramanın iç dünyası ile baş başa bırakmayı hedefler.
Örnek: “Yollar kalabalıktı. Baktığı yeri gözlerinden en uzun sakladıkları için en çok Bebek
tramvayına kızıyordu. Devetüyü paltolu bir kadın görünce yüreği çarptı; ama o değildi.
Şapkalıydı. Kalktı. Kapıya yürürken duvardaki takvimi gördü. 7 Mart Cumartesi yazılıydı.
27‟nin yarısı kara yarısı kırmızıydı. Rahatladı. İşte boşuna beklemişti. İnsanların düzeninde
bütün ayrıntılar önemliydi. Günlerin adı bile… Bugünün cumartesi olduğunu bilseydi saat
birde onu görürdü.” (Yusuf Atılgan-Aylak Adam)

7. İç monolog (Konuşma): Kahramanların içsel konuşmalarını aktarmaya dayanan anlatım


tekniğidir. İç konuşma tekniğinde, kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde
yansıtılır. Bu anlatım tekniğinde kahraman, karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur.
Örnek: Bu kedi, tahta masanın üstüne çıkmış, köpeğime durmadan homurdanacak mı?
Sandalyenin üstündeki vişneçürüğü rengindeki delik çoraplar... Asmanın yaprakları daha
yemyeşil. Bizim bahçedeki kurudu bile. Deniz, Bozburun’a doğru başını almış gidiyor.
Uzaklarda görünen, İstanbul’un neresi kim bilir? Sesler neden gelmiyor?

8.İç çözümleme: İç çözümleme (interior analysis), anlatı türleri içerisinde kahramanların iç


dünyası, duygu, düşünce ve hayallerinin ifade edildiği bir anlatım tekniğidir. Bu çözümleme
tekniği bilinç akışı tekniğiyle karıştırılabilmektedir. Bu teknik roman sanatında çokça
kullanılır.
Örnek : “Eve gitse, biliyordu, gece yarısına dek başka bir şey yapamadan, yukarıdakilerin
patırtısına sövecekti… Bol gürültülü, bol dumanlı meyhanelerden birine girdi. Tezgâhın
önünde bir boş yer bulup oturdu. Yaklaşan garsona, - Şarap, dedi. Garson, sanki salt onun için
buradaymış gibi eğildi. Sanki ötekiler duyacak diye korkuyordu.” (Yusuf Atılgan-Aylak
Adam s.40)

9. Diyalog: Öykü kişilerinin karşılıklı konuşmalarına dayanır ve sıkça kullanılan bir anlatım
tarzıdır. Romancıların birçoğu bu teknikten yararlanmıştır çünkü diyalog tekniği roman ve
öykünün vazgeçilmez yapı taşlarından birisidir. Diyaloğu vazgeçilmez kılan bu tekniğin
işlevselliğidir. Bu bağlamda diyalog; olayın gelişmesinde, kahramanların ruhsal ve sosyal
durumlarının açıklanmasında, konuşmalarda yatan kültür ögelerinin saptanmasında (ağız,
şive, üslup), eserin daha dinamik bir hale gelmesinde ve
hafiflemesinde oldukça etkilidir. Diyalog tekniği iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Dış diyalog bildiğimiz iki veya daha fazla kişinin karşılıklı konuşmasıdır.
Örnek: Sadrazam bu adamı tanımıyordu. Sordu: - Burada mı oturuyor?
- Evet.
- Ne iş yapıyor?
- Biraz zengindir. Vaktini okumakla geçirir.

10. Geriye Dönüş: Bir eserde olayların zaman sırasını bozarak geçmiş bir zamana ya da olaya
dönme
yoludur.
Örnek: “Emir Bey’e baktı, yüzü gergin ama solukları düzgün. İki yıl önceki yangının son
yuttuğu evi hatırladı. Aram Usta’nın oturduğu evi. Az yukarda, üç yol ağzındaydı. Şimdi, arta
kalan yığıntıda kuzukulağı, hindiba yetişiyor. Evin tahta perdeyle sokaktan ayrılmış
bahçesinden mimoza ve nisan gülü dalları sarkardı dışarı. Küçükken, o köşede oyun
oynamaktan korkmuştu hep. (Ayla Kutlu)

You might also like