Professional Documents
Culture Documents
DOKTORA TEZ
HAZIRLAYAN
MUSTAFA KURT
ANKARA-2007
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü üne
getirecek olan edebiyat, bu anlamda tarihsel geli melerin çizgisine paralel bir
seyir takip eder.
Çalı manın temel ilgi alanını belirleyen bölümlerde ise sırasıyla, Yusuf
Atılgan, Ferit Edgü, Demir Özlü, Vüs’at O. Bener ve Tezer Özlü’nün
romanları ele alınmı , varolu felsefesinin çe itli yansımalarının görüldü ü
söz konusu yazarların romanlarının yapı, tema ve anlatım özellikleri ortaya
konulmaya çalı ılmı tır.
Çalı manın “Sonuç” bölümünde ise çalı mada ula ılan sonuçlar genel
bir bakı açısıyla sıralanmı tır.
Ç NDEK LER
ÖNSÖZ ............................................................................................................i
Ç NDEK LER .................................................................................................v
KISALTMALAR ...............................................................................................x
GR ..............................................................................................................1
B R NC BÖLÜM
YUSUF ATILGAN VE ROMANLARI
1.1. Yusuf Atılgan .............................................................................109
1.2. Aylak Adam ...............................................................................110
1.2.1. Romanın Tanıtımı ...............................................................110
1.2.2. Yapı .....................................................................................111
1.2.2.1. Olay Örgüsü ..................................................................111
1.2.2.2. Ki iler ............................................................................114
1.2.2.3. Mekân ...........................................................................118
1.2.2.4. Zaman ...........................................................................120
1.2.3. Tema ...................................................................................122
1.2.3.1. Sıkıntı ............................................................................123
1.2.3.2. Yalnızlık .........................................................................125
1.2.3.3. Umut ve Umutsuzluk .....................................................127
1.2.3.4. Yabancıla ma ...............................................................128
1.2.3.5. Absürd/Saçma ...............................................................130
1.2.3.6. Özgürlük ........................................................................132
1.2.3.7. Kader .............................................................................133
1.2.3.8. Rastlantı ........................................................................133
1.2.4. Anlatma ..............................................................................135
1.2.5. Anlama ve Yorumlama .......................................................143
K NC BÖLÜM
FER T EDGÜ VE ROMANLARI
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DEM R ÖZLÜ VE ROMANLARI
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
VÜS’AT O. BENER VE ROMANLARI
BE NC BÖLÜM
TEZER ÖZLÜ VE ROMANLARI
SONUÇ .......................................................................................................385
KAYNAKÇA ................................................................................................395
EKLER ........................................................................................................414
Ek 1. Varolu çulu un Zaman Dizini .................................................414
Ek 2. Terim, Kavram ve simler Sözlü ü ..........................................417
ÖZET ..........................................................................................................445
ABSTRACT .................................................................................................447
x
KISALTMALAR
Ank. : Ankara
C. : Cilt
Çev. : Çeviren
Haz. : Hazırlayan
st. : stanbul
Nu. : Numara
vb. : ve benzerleri
Yay. : Yayınları
s. : Sayfa
GR
1
Milan Kundera, “Cervantes’in Hor Görülen Mirası”, Roman Sanatı, Çeviren: Aysel Bora,
Can Yayınları, st. 2002, s. 15-16. Husserl’in sözleri “Aydınlanma” dü üncesinin sorgulaması
biçiminde de de erlendirilebilir. Nitekim günümüzde “Aydınlanma” kavramı ba lı ba ına bir
tartı ma konusu hâline gelmi , do urdu u sonuçlar itibariyle insano luna aradı ı cevapları
vermekten uzak oldu u görü ü ileri sürülmeye ba lanmı tır. Hilmi Yavuz aydınlanmayı
Immanuel Kant’ın 'Aydınlanma, insanın kendi suçu ile dü mü oldu u bir ergin-olmayı
durumundan kurtulup aklını kendisinin kullanmaya ba lamasıdır.” cümlesiyle tanımladıktan
sonra aydınlanmanın ortaya koydu u “akıl” kavramının bir çe it totalitarizm üretti ini öne
sürer. [Hilmi Yavuz, “Aydınlanma Nedir?(1, 2)”, Zaman, 03.12.2006 ve 10. 12. 2006 tarihli
yazıları] Varolu çuluk da bir anlamda “akıl” kavramının insanî gerçekli i açıklamayaca ına
vurgu yapmaktadır.
2
Varolu çulu un özellikle Avrupa felsefesi ve kültürel ortamındaki kaynakları ve yansımaları
için Hakan Sava , Sinema ve Varolu çuluk, (Anadolu Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Doktora Tezi, Eski ehir 2001, 332 s.) adlı doktora tezinin “Oyunun
(Varolu çulu un) Perde Arkası” adlı bölümüne bakılabilir. Yer yer edebiyatla da ili ki kuran
bu doktora çalı ması 2003 yılında kitap olarak yayımlanmı tır: Hakan Sava , Sinema ve
Varolu çuluk, Altıkırkbe Yay., st., 2003.
3
bütün dönemlerinde insan zihnini me gul etmi tir. “Eski Yunan felsefesi
dünyayı çözülecek bir mesele olarak ele aldı. Dünyayı “insanı bilme”
tutkusuyla sorguladı.”3 diyen ve ‘Avrupa tinselli inin özü’ olarak da bu ‘bilme
tutkusunu’ kabul ederek geçmi e bir anlamda özlem duyan Husserl ile onun
görü lerini takip eden Kundera da insano lunun geçmi ten getirdi i
de erlerle girdi i çatı manın sonunda ortaya çıkan durum için unları söyler:
“Hiçli in Türküsü
Russell her ne kadar ele tirel, hattâ alaycı bir bakı la bu dizeleri
kaleme alsa da çizdi i atmosfer gerçeklikten çok da uzak de ildir. Edebiyatın
diliyle ifade edilen bu durumlar insan denilen canlının “burada ve tek ba ına
olu u”nun bir göstergeleridir. Pek tabii “burada ve yalnız oldu u”nun bilincine
sahip olan tek canlı yine insandır. Dolayısıyla varolu çulu un ortaya çıkı ına
zemin hazırlayan tarihî ve sosyal artlar kadar, bazı dü ünce sistemlerinin
‘insan’ı bazı formüllere indirgeyen bakı açıları da bu akımın yükselmesinde
6
Bertrand Russell, Varolu çunun Bunalımı, Çev.: Türkân Araz, Ataç Kitabevi, st., 1964, s.
5. Her ne kadar Russell’in anlatımına ironik ve alaycı bir bakı açısı hâkim olsa da yazısının
sonunda “Yeter artık, acı çekiyorsun; Yeter, varsın.” cümlelerini kullanarak güya
“varolu çu”ya bir me ruiyet kazandırması bir alaya almadan fazlası olsa gerektir.
5
önemli bir rol oynamı tır. Varolu çuluk insan tekini/bireyi tek ve benzersiz bir
varlık olarak ele almasıyla bir tepkiyi de içinde barındırır. Sartre bu durumu
u cümlelerle özetler:
II. Dünya Sava ı’nın ruhlarda yarattı ı tahribatı o yıllarda günlü üne
i leyen ve “dünyanın çökü üne, inandı ı, korudu u kavramların yıkılı ına,
bozulu una daha fazla katlanamayaca ını dü ünerek karısıyla birlikte 1942
yılında intihar eden Stefan Zweig, sava ın acımasızlı ının ve acılarının
7
Jean-Paul Sartre, Ça ımızın Gerçekleri, Çev.: S.Eyubo lu-V.Günyol, Çan Yay., st., 1963.
s. 61.
8
Jean-Paul Sartre, a. g. e., s. 88.
6
9
Stefan Zweig, Günlükler, Çev.: lknur Özdemir, Can Yay., st., 1997, s. 5. lknur Özdemir’in
kitaba yazdı ı “Sunu ” yazısından.
10
Stefan Zweig, “27 Eylül 1935 Tarihli Günlük Sayfası” Günlükler, Çev.: lknur Özdemir,
Can Yay., st., 1997, s. 5, 78, 327, 328, 330.
7
gerekti ini yazar.11 Eagleton elbette bir varolu çu de ildi; ancak ‘kuram’ın ve
felsefenin artık insanî olanla ilgilenmesi gerekti inde varolu çularla mutabıktı;
hem de 2000’li yıllarda.
11
Terry Eagleton, Kuramdan Sonra, Çev.: Uygar Abacı, Literatür Yay., st. 2003.
12
William Barrett, rrasyonel nsan/Varolu çuluk Üzerine Bir nceleme, Çev.: Salih Özer,
Hece Yay., Ank., 2003, s. 29. Varolu çuluk’un kökenleri, geli imi ve özellikle de bu akımın
edebiyatla ili kisi üzerine bugüne yapılmı en kapsamlı çalı ma Barrett’inkidir. Nitekim
kendisi de varolu felsefesi üzerine çalı mı olan Ray Billington öyle der: “Varolu çuluk
hakkında tereddütsüz tavsiye edilebilecek bir kitap William Barret’in rrational Man
( rrasyonel nsan) kitabıdır.”, Felsefeyi Ya amak/Ahlâk Dü üncesine Giri , Çev.: Abdullah
Yılmaz, Ayrıntı Yay., st., 1997, s. 224. Bu çalı mada da özellikle bu akımın kaynakları ve
geli iminde Barrett’in çalı masından geni biçimde yararlanılmı tır.
8
Varolu çuluk kavramı sık sık ‘ya ama felsefesi’yle beraber anılır.
Çünkü ya ama felsefeleri de insana ve onun içinde ya adı ı dünyaya
‘varolan’dan hareketle bakmak gerekti ini öne sürerler. Otto Friedrich
Bollnow, varolu çulu u Nietzsche ve Dilthey’ın “ya ama felsefelerinin
radikalle tirilmesi” olarak görür:
16
Bedia Akarsu, Ça da Felsefe, Millî E itim Basımevi, st. 1979, s. 108-110. Alıntılanan
bölümdeki bold/koyu kısımlar metnin orijinalinde normal karakterlerle yazılmı tır.
17
Martin Heidegger, Kant et le probléme de la métaphysique, Paris, Gallimard, 1953, s. 266;
Max Scheler, La situation de l’homme dans le monde, Paris, Aubier/Montaigne, 1951, s. 17,
20.’den aktaran: Thomas De Koninck, Yeni Cehalet ve Kültür Problemi, Fransızca’dan
Çev.: nci Malak Uysal, Epos Yay., Ank., 2003, s. 12.
18
Thomas De Koninck, a. g. e., 12-13.
10
19
Otto Friedrich Bollnow, Varolu Felsefesi-Kierkegaard-Heidegger-Jaspers, Derleyen ve
Tercüme eden: Medeni Beyazta , Efkâr Yay., st., 2004, s. 9.
20
Otto Friedrich Bollnow, age., s. 11.
11
21
William Barrett, a.g.e., s. 269-270.
22
Barrett, a. g. e., s. 271, 275. Koyu kısımlar metnin orijinalinde vurgulu de ildir.
12
23
Barrett, a. g. e., s. 276, 278.
24
Bryan Maggee, “Heidegger ve Ça da Varolu çuluk”, Yeni Dü ün Adamları, Çev.: Ülker
Gökberk, MEB Yay., st. 1979, s. 104.
25
Roger Reneaux, Egzistansiyalizm Üzerine Dersler, Çev.: Murtaza Korlaelçi, Erciyes
Ünv. Yay. Kayseri, 1994, s. 3.
13
26
Barrett, a. g. e. s. 75-123. Bu bölümde genel olarak Barrett’in adı geçen çalı masındaki
kronolojik sıra takip edilmi , farklı kaynaklardan alınan bilgiler dipnotlarda belirtilmi tir.
27
Nietzsche’nin de felsefesini in a ederken Yunan mitolojisindeki zıtlıklara vurması bo una
de ildir.
28
Martin Buber, Ben ve Sen, Çev.: nci Palsay, Kitâbiyât Yay., Ank., 2003. Buber(1878-
1965)’in kitabı, Tanrı ve insan arasında samimi ili kiye ve varlı ın özünü kavramaya yönelik
bir arayı ın ürünüdür.
29
Modern varolu çulu un temellerini in a eden Kierkegaard’ın hakiki imanı bu “teslimiyet”
duygusuna ba laması bu durumun en açık göstergesidir. Bu felsefi temeller için Korku ve
Titreme adlı esere bakılabilir.
14
33
Bu tespit felsefeci Whitehead tarafından yapılmı tır. Bakınız. Barrett, a. g. e. s. 85.
34
Barrett, a. g. e.s. 86.
16
Varolu çulu un temel, hattâ ilk konusu olan “varolu un özden önce
geldi i” dü üncesi bu dönemden sonra yüzyıllarca tartı ılagelmi tir. “Bir eyin
özü, o eyin ne oldu unu; varolu ise daha çok o eyin varoldu u basit
gerçe ini ifade eder. Dolayısıyla “Ben bir insanım.” dedi imde “Ben–im”
ifadesi benim varolu umu, ‘insan’ yüklemi ise benim ne tür bir varolu la
varoldu umu ifade eder.”37 Varolu çuların ısrarla üzerinde durdu u
“varolu un özden önce geldi i” ve “ nsan önce varolur ve kendisini nasıl
yaparsa öyledir. nsan kendisine hazır olarak verilen sabit bir öze sahip
de ildir; o kendi do asını, içinde yer aldı ı özgürlü ü ve tarihsel artlarından
hareketle olu turur. Ortega’nın ifadesiyle “ nsanın do ası de il yalnızca tarihi
35
Barrett, a.g.e., s. 98.
36
Tertullian’ın De Carne Christi’sinden aktaran Barrett, a. g. e., s. 99-100.
37
Barrett, a. g. e. s., 107.
17
38
Barrett, a. g. e. s., 107.
39
Barrett, a. g. e. s., 109.
40
Barrett, a. g. e. s., 115.
18
olmadı ını özellikle belirtmi tir.41 Ne var ki Pascal’ın arabasıyla ya adı ı bir
kaza onda “ölümün randevu ile gelmedi i” dü üncesini yerle tirmi varolu un
“olumsal”lı ına (olabilirlik) dikkatini çekmi tir:
43
Man in The Modern Age (Modern Ça da nsan)’dan aktaran, W. Barrett, a. g. e., s. 38.
44
Barrett, a. g. e. s., 41.
20
“Dü ünce tarihinin hiçbir döneminde insan kendisi için bu kadar sorun
olmamı tır. Birbiriyle hiç ilgilenmeyen bilimsel, felsefî ve teolojik
antropolojilerimiz var. Ama insan hakkında üzerinde birle ilen bir bilgiden
hâlâ yoksunuz. nsanı ara tıran bilimlerin durmadan ço alması, insana ili kin
dü üncelerimizi aydınlatmaktan çok karı tırmı , belirsizle tirmi tir.”48
48
Max Scheler, nsanın Kosmostaki Yeri, Çev.: Harun Tepe, Ayraç Yay., Ank., 1998,
s. 22.
49
William Barrett, a. g. e., s. 18-19.
22
devinim hâlinde oldu u ve dinamik bir yapı arz etti i yönündeki dü ünceleri
varolu çu literatürde önemli bir yere sahiptir.50 Bergson rasyonel dü ünceye
varolu çulardan önce ilk tepkiyi verenlerden olması yönüyle de bu çizgide
önemli bir yer te kil eder.
50
Bergson Türkiye’de de 1940’larda etkili olmu tur. Özellikle Hilmi Ziya Ülken’in Varlık ve
Olu ’u Bergson’dan derin izler ta ır. Bakınız: Hilmi Ziya Ülken, Varlık ve Olu , Ankara
Üniversitesi Yay., Ank., 1968.
51
Barrett, a. g. e., s. 21.
52
Miguel de Unamuno, Ya amın Trajik Duygusu, Çev.: Osman Derinsu, nkılâp Kitabevi,
st., 1986. Kitabın Türkçe çevirisinin ba ına alınan bir yazıda Suut Kemal Yetkin,
Unamuno’nun “Ya ama anlamını veren ölümdür.” sonucuna ula tı ını ve ona göre, insanın
trajik duysusunun ölümle kar ıla masından do du unu ifade eder. Bakınız: a.g.e, s, 7-12.
53
Unamuno, Türkiye’de daha çok Sis (Çev: Behçet Necatigil, Bilgi Yay., Ank. 1970) adlı
romanıyla tanınmaktadır. Sis, kurgusal bir dünyanın kahramanları aracılı ıyla ölüm-hayat
kavramlarını ve insano lunun varolu undaki ‘sis’leri vermeye çalı ır.
54
Ortega Y Gasset, Tarihsel Bunalım ve nsan, Çev: Neyire Gül I ık, Metis Yay., st., 1992.
23
55
Martin Buber, Ben ve Sen, Çev.: nci Palsay, Kitâbiyât Yay., Ank. 2003,
56
Martin Buber, Tanrı Tutulması, Çeviri ve Önsöz: Abdüllatif Tüzer, Lotus Yay., Ank., 2000,
s. 8.
24
felsefesini öldürdü ünü söylemi tir.57 Bu açıdan bakıldı ında Sartre, Simone
de Beauvoir ve Merlau-Ponty gibi isimlerden olu an ve bazı felsefeciler
tarafından ‘Paris Felsefe Okulu’ biçiminde adlandırılanlar dı ında
‘varolu çuluk’ kavramına sahip çıkan yok gibi görünmektedir.58 Bu nedenle
de adı bu felsefî akımla birlikte anılan felsefecilerin kendine özgü
‘varolu çuluk’ları vardır; çünkü her birinin insan ve ona ba lı temel
kavramlara dair farklı yorumları ve yakla ımları bulunmaktadır. Bu
farklılıklarla birlikte, onların adlarının ‘varolu çu felsefe’yle anılmaları da bazı
noktalarda ortak yakla ımlar sergilemelerinde yatar. Bu ortak özellikler öyle
sıralanabilir:
57
Frederick Copleston, Contemprary Philosophy-Studies Of Logical Positivism and
Existentialism, Continuum, New York, 2002, s. 125.
58
Jean Whall, Existentialisme’in Tarihi, Çev.: Bertan Onaran, Elif Yayınevi, st. 1964, s. 7.
25
59
J. M. Bochenski, Ça da Avrupa Felsefesi, Çev.: Serdar Rifat Kırko lu, Kabalcı Yay., st.
1997, s. 189-191.
60
J. M. Bochenski, a.g.e., s. 191.
61
W. Barrett, a. g. e., s. 140.
26
“Ben hasta bir adamım… Kötü bir adamım. […] Tamamıyla ciddi
olarak söyleyeyim ki, böcek olmayı ço u zaman arzuladım. […] Hey yarabbi,
u tabiat kanunlarından, iki kere ikinin dört etmesinden bana ne? […] nsan
olmak, yani gerçek kendi vücudumuzun, kanımızın adamı olmak bize güç
geliyor.”64
67
Kierkegaard’ın felsefesi ve hayatıyla ilgili ayrıntılı bilgi için: Sören Kierkegaard, Ba tan
Çıkarıcının Günlü ü, Çev.: Süha Sertabibo lu, Ayrıntı Yay., st., 1997.; H., J. Blackham,
Altı Varolu çu Dü ünür (Kierkegaard, Nietzsche, Jaspers, Marcel, Heidegger, Sartre),
Dost Kitabevi Yay., Ank. 2005. s. 9-29.; Otto Friedrich, Bollnow, Varolu Felsefesi
(Kierkegaard-Heidegger, Jaspers), Çev.: Medeni Beyazta , Efkâr Yay., st., 2004.; Nusret
Hızır, “Varolu çulu un Büyük Habercisi Sören Kierkegaard” Felsefe Yazıları, Ça da Yay.,
st, 1981, s. 67; aynı yazı Yücel, Sayı: 3, Ocak 1956, s. 132-133. Kierkegaard’la ilgili
kavramların açıklamalarında Hızır’ın söz konusu yazısından yararlanılmı tır.
28
68
Soren Kierkegaard, roni Kavramı, Çev.: Sıla Okur, Bankası Kültür Yay., st., 2003.
29
“Var olmakla, üstünkörü bir özne olmak dedi imiz eye benzer bir
biçimde, üstünkörü var olan dedi imiz eyi anlamıyorsak, var olmak yerine
soyut dü üncelere dalmak kolaydır. Var olmak normal olarak çok karma ık
olmayan bir ey olarak görülür, hele bir sanat olarak hiç görülmez, çünkü
hepimiz varız ama bu soyut dü ünceye bir ba arı payesi verilmi tir..
gerçekte var olmak demek ki inin var olu unu bilinçle donatmak, aynı
zamanda var olu tan çok uzakmı gibi ebedi ve yine de varolu ta ve olu
süreci içinde olmaktır. Gerçekten zor olan da budur. Zamanımızda dü ünür,
günün belli saatlerinde çok takdir edilen meziyetlerini sergileyen, ama onun
dı ında bir insanla ortak hiçbir eyi olmayan tuhaf bir yaratıktır.”70
69
Ray Billington, a.g.e., 224.
70
Bilimsel Olmayan Son Bir Dipnot (Concluding Unscientifit Postscript) adlı eserden
aktaran Ray Billington, a. g. e., s. 224.
71
Nusret Hızır, “Varolu çulu un Büyük Habercisi Sören Kierkegaard” Felsefe Yazıları,
Ça da Yay., st, 1981, s. 67; aynı yazı Yücel, Sayı: 3, Ocak 1956, s. 132-133.
31
72
Nusret Hızır, a. g. e. s. 67-70.
73
Nıcolas Berdiaeff, “Korku”, Çev.: Refik Cabi, a dergisi, Sayı: 19, A ustos 1959, s.
6-7.
32
74
Nusret Hızır, a. g. e., s. 67.
33
75
Kierkegaard, Entweder-Oder II, (Ya/Ya Da) s. 189, 232’den aktaran, Annemarie Pieper,
Eti e Giri , Çev.: Veysel Atayman-Gönül Sezer, Ayrıntı Yay., st., 1999, s. 232.
76
Sartre’ın ateist varolu çulu unu benimsemeyen pek çok Türk yazar ve fikir adamı
Kierkegaard’ın bu kitabını çevirmi ve bir alternatif olarak sunmu lardır. Örne in Erol
Güngör’ün Dirili ’in ilk sayısında (Dirili , Sayı: 1, Ekim 1969, s. 24) Kierkegaard’ın bu
kitabının ba langıç bölümünü çevirmesi, daha sonra da aynı dergide Kierkegaard’ın
“Ça ımız” adlı eserinden çeviriler yapması ve bunlara Türk Edebiyatı dergisinde devam
etmesi bu ilginin bir göstergesidir. Daha da önemlisi Danimarkalı dü ünüre ilgi gösteren
yalnızca Sartre kar ıtları de ildir; Yusuf Atılgan ve Demir Özlü de aynı derecede onun
“öznelli e” vurgu yapan felsefesine ilgi duymu lar, hattâ bazı eserlerinin çıkı noktası olarak
kabul etmi lerdir: Bu durumun en açık örne ini Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanı ile
Demir Özlü’nün Kanallar ve Tatlı Bir Eylül adlı kitaplarında görmek mümkündür. O uz Atay
da Tutunamayanlar ( leti im Yay., st., 1999., s. 102)’ında Kierkegaard’ı “Çok iyi Bilinmesi
gereken Filozof ve edebiyatçılar” arasında sayar.
34
“Nereye gitti Tanrı? Soruyorum sana! Biz O’nu öldürdük; Sen ve Ben!
Biz hepimiz O’nun katilleriyiz!... Tanrı öldü! Tanrı hâlâ ölü! Ve O’nu biz
öldürdük… Bu fiilin azameti bizim için çok büyük de il mi? imdi biz,
yaptı ımız i e layık olalım diye bir tek, Tanrı olmak zorunda kalmayacak
mıyız? Böyle büyük bir olaya kimse tanık olmadı ve ne derseniz deyin,
bizden sonra do anların hepsi imdiye dek ya anmı bütün tarihlerden daha
üstün bir tarihe sahip.”78
77
Arthur Danto, Nietzsche Hayatı, Eserleri, Felsefesi, Çev.: Ahmet Cevizci, Paradigma
Yay., st., 2002, s.1-2.
78
Aktaran: Annemarie Pieper, Eti e Giri , s. 232.
79
W. Barret, a. g. e., s. 181.
35
karakter ta ıyan Ecce Homo80 adlı eseri kendisinin ya adı ı bütün zıtlıkları
açık bir dille ifade eder. Bu durum babasından ve ailesinden gelen bu dinî
tesirin Nietzsche’yi uzun bir süre etkisi altında tuttu unu gösterir. Bu eserinde
kendisinden bugüne kadar ya amı en büyük ruhbilimci olarak söz eden
yazar, ruh sa lı ının getirdi i çılgınlıkları da burada açıkça sergiler. Bu
kitabında da çok belirgin oldu u üzere, Nietzsche felsefesini bazı zıtlıklar
üzerine kurar: Bunlardan en ba ta geleni, güçlü-zayıf zıtlı ıdır. Sonra, do a
ile kültür kar ıla tırılır. Bunun ardından, ya amın yüceltilmesi(Dionysos)-
ölümün yüceltilmesi ( sa) arasındaki tezat i lenir. Sonuçta da tarihsel bir
çizgiden çıkarak Eski Yunan ile modernlik kar ı kar ıya getirir. Nietzsche için
Ecce Homo’daki sa-Dionysos zıtlı ında galip gelen taraf sa’dır. Bu kitabında
her ne kadar kendini Yunanlıların arap tanrısıyla özde le tirse de, ömrünün
sonuna do ru yazdı ı mektuplarına ‘çarmıhtaki” ismini koyu u da sa’nın
(yani ölümün) a ır bastı ını söylemek mümkündür.
80
Ecco Homo, ‘ te nsan’ anlamındadır ve kitap adını sa’yı yargılayan Romalı bir valinin,
sa hakkında söyledi i sözden alır.
81
W. Barrett, a. g. e., s.188
36
“Nihilism nedir? Nihilism ‘de er, mâna ve istenecek bir eyin varlı ını
kesin olarak inkâr etmek’tir; moralin mantı ı sonuna kadar götürüldü ünde
en yüksek de erlerin de erlerini yitirmesi, hedefin bulunmaması, ‘neden?’
sorusunun bir kar ılı ının bulunmamasıdır; en yüksek de erler olarak
tanınan de erler söz konusu olunca, insan varlı ının dayanacak bir eyi
olmadı ına inanmaktır.”83
82
W. Barrett, a. g. e., s. 189
83
onna Kuçuradi, Nietzsche ve nsan, Yankı Yay., st., 1967, s. 86.
84
Deccal: Hıristiyanlı a Lanet, Çev.: Oruç Aruoba, thaki Yay., st. 2003, s. 10.
85
Nietzsche, a. g. e., s. 10.
86
Nietzsche, a. g e., s. 100.
37
Nietzsche’ye göre insanın en temel ba arısı bir ahlâk olu turmak de il,
sanattır. Nitekim o, “Acının, ancak sanat yordamıyla sevince çekilebilece ini
biliyordu Eski Yunanlılar” diyerek hem sanatı hem de gerçek modernizm
olarak niteledi i Yunanlıları över. Nietzsche’nin temelde zıtlıklar üzerine
kurdu u ve nihilizme vardırdı ı felsefesi dünya ve Türk edebiyatında hayli
etkili olmu , Tanrı fikrini kaybeden bir dünyada insanın kendi macerasını
devam ettirebilmesine yönelik yeni bir arayı ın kapılarını aralamı tır.
87
Nietzsche, a. g. e., s. 13.
88
Alasdair Maclntyre, Varolu çuluk, Çev.: Hakkı Hünler, Paradigma Yay., st., 2001. s. 8-9.;
Ayrıca Heidegger ve felsefesi için u kaynaklardan yararlanılmı tır: Nusret Hızır, “Martin
Heidegger”, Felsefe Yazıları, Ça da Yay., st, 1981, s. 67.; (aynı yazı için: Yücel, Sayı: 4,
ubat 1956.); Bedia Akarsu, a. g. e., s. 118-130.
38
Husserl gibi varlı ı “göründü ü biçimde” algılamaya çalı ır. Yani “varlık,
görünendir.” Bu açıdan bakıldı ında da ona göre, Tanrı hakkında bir
fenomen, bir veri yoktur. Deneysel olanın üstünde bir üst varlık olarak
Tanrının oldu unu söylemek saçmadır.
eyin insanın varlı ından ziyade sözcükler oldu unu ileri sürer. Ne var ki
insanın kararlı hayata geçmesi ‘endi e’ye ve ‘korku’ya sebep olur. Korkunun
belli sebepleri bulunabilirken, endi e’nin belli bir konusu yoktur. Buradaki
endi eyi ‘varolu sal’ bir problem olarak de erlendiren Heidegger, endi e’nin
gidece i yerin ‘hiçlik’ oldu unu öne sürer. Korku ve endi e içindeki insanın,
kendi varlı ının sallantıda oldu unu dü ünmesi de do aldır. Bu anlamda
endi enin ya anması ‘hiç’in ya anmasıyla e de erdir, ki bu da varlı ın
ya anmasına denk dü er. nsanın bir hiçlikten ‘atılmı ’ oldu unu iddia eden
Heidegger, hiçli in varlıktan önceki bir a ama oldu una inanır.
Her insanın “varolu sal endi e”yi ya ayaca ına inanan Heidegger,
kararlı hayattaki insanın özelliklerini de öyle sıralar: “Tasa”lıdır, yani sürekli
bir tedirginlik ve tehlike içindedir. Bu kaygılar oldukça da insanda ‘vicdan’
duygusu geli ir. Fakat bu Tanrıya kar ı bir sorumluluktan de il, insanın kendi
kendine kar ı olan sorumlulu undan kaynaklanır. Olumsal’dır, yani
olmayabilir de; çünkü hiçlikle iç içedir. Suçlu’dur, ancak bu suçluluk sonlu bir
varlık oldu unu bilmekten kaynaklanan metafizik bir rahatsızlıktır. Kısacası
kararlı hayatı seçen insan mutsuz bir varlıktır. Heidegger felsefesinin anahtar
kavramları ve onlara yükledi i anlamları öyle sıralayabiliriz:
89
J. P. Sartre, Varolu çuluk (Existentialisme), Çev.: Asım Bezirci, Say Yay., st., 1999, s.
67-68.
40
90
Nusret Hızır, a. g. e., s. 73-81. Heidegger felsefesinin temel kavramları ve açıklamalarında
Hızır’ın adı anılan çalı masından yararlanılmı tır.
41
Martin Heidegger’in varolu çu olup olmadı ı hâlâ tartı ılan bir konu
olsa da onun dü üncelerinin Sartre ba ta olmak üzere pek çok felsefeciyi
etkiledi i bir gerçektir. Heidegger’in anla ılması zor olan felsefesi Türkiye’de
de çe itli kar ılıklar bulmu , özelikle insanın varolu a ait olarak hissetti i
korku ve kaygılar Türk yazarları ve fikir adamlarınca -her ne kadar derinli ine
anla ılamasa da- ele alınmı tır.91
91
Mehmet Kaplan “Âkif Pa a ve Yokluk Fikri” adlı yazısında söz konusu airin “yokluk”
fikrine Heidegger’in felsefesinde ifadesini bulan “ürkme ve kaygı” kavramlarının ı ı ında
bakılabilece ini ifade eder: Edebiyatımızın çinden, Dergâh Yay., st., 1978, s. 48-53.
42
92
Bedia Akarsu, a. g. e., s. 197-213.
93
Felsefe Sözlü ü, Bilim Sanat Kitabevi Yay., Ank., 2002, s. 1521.
43
Bir varlık olarak insan sabırla, her eyden vazgeçerek ve büyük bir
yüreklilikle kendi varlı ını aramak zorundadır. Bu da insanın kendisiyle ve
çevresiyle büyük bir sava a girmesi demektir. Toplulukların ancak sevgiyle,
içten bir ba lılıkla tek tek varolu larına ula abilece ini söyleyen Jaspers,
dü ünme ile eylemin yalnızca toplumda gerçekle ece ine inanır. Sevginin
yanında bazı ‘sınır durum’lar da insanın varolu a ula masına sa lar. Sınır
durum kavramıyla, insanın a ılmaz engellerle kar ıla masını ifade eden
Jaspers, bu çıkmazların insanın kendisine dönmesini sa ladı ını iddia eder.
Bu sınır durumlar “ölüm, acı çekme, sava , ve suç”tur. Ölümü bütün
imkânların bitmesi olarak de erlendiren Jaspers’e göre ölüm sınır bir durum
de il, hiçliktir. Sınır durumları ya ayan insan kendi varolu unu fark eden ve
sorgular, anlar ki varolu trajiktir. Bu durumda korku, kaygı, iç daralmasının
ortaya çıkması normaldir. Sürekli özgür kararlar veren ve bunların
sorumlulu unu ta ıyan insano lu varolu unu da ancak bu yolla kurabilir. O
ancak böylece kendi olabilir.
44
Marcel, insanın ‘sen’ yani öteki insanlarla kurdu u ili kinin temelinde
‘sadakat’in yattı ını söyler ve böylece insanın üstün ve özgür gerçekli e
ula abilece ini iddia eder. Marcel’in ‘sen’ zamiriyle ifade etti i varlık, bir
sonraki a amada Tanrı’yı ifade eder. Tanrı’nın varolu unu kanıtlamak
mümkün de ildir, ancak insan, sevgi ve hayranlık duygusuyla onunla
kar ıla abilir, hatta ona katılabilir. Bu ileti imi de ancak ciddi sorunlarla
kar ıla an insan kurabilir. Marcel’in bu bakımdan Buber ve ondan daha da
önce Kierkegaard’la yakın bir felsefi anlayı ı savundu u söylenebilir. Sadakat
kavramıyla beraber, hattâ ondan daha önemli bir kavram olan ‘umut’, ölüme
kar ı insanın dayandı ı en önemli eydir. A k da insanın hayatına büyük bir
anlam katar ve onu ölümsüzle tirir. “Bir varlı ı sevmek sen ölmeyeceksin
demektir.” “ nsan ümit, a k ve iman içinde ölümü a ar ve varlı ın anlamını
ke feder.”96 nsanın dünyada varolu una getirdi i bu olumlu yakla ımla di er
varolu çulardan ayrılır Marcel. Çünkü varolu çular insanın dünyaya
fırlatılmı , umutsuz bir varlık oldu unu savunurlar.
95
I. M. Bonchenski, Ça da Avrupa Felsefesi, Çev.: Serdar Rifat Kırko lu, Yazko Yay.,
st., 1983, s. 214-215.
96
Celaleddin Mu ta, Gabriel Marcel’in Varolu çulu u, Kültür ve Turizm Bak. Yay., Ank.
1988, s. 174.
97
Sartre ile ilgili olarak temelde kendi eseri olan, Türkçeye Varolu çuluk adıyla çevrilen
kitabı ile Walter Beimel’in Sartre (Çev.: Veysel Atayman, Alan Yay., st., 1984.) ve Yüzyılın
100 Yazarı (Yenibinyıl Yay., Medya Ofset st., y.t.y, s. 160-161.) adlı eserlerden
yararlanılmı tır.
46
Sartre, Duvar (Le mur)99 adlı hikâyesi yayınlandıktan sonra II. Dünya
Sava ına katılır. 1940’ta Almanların eline esir dü er ve bir yıl süren esaret
hayatı ya ar. 1943 yılında Sinekler (Le mouches)100 adlı dramı yayımlanır. Bu
kitabında da insanın özgür bir varlık oldu u dü üncesini i leyen yazar,
98
J. P. Sartre, Bulantı, Çev.: Selâhattin Hilâv, Ataç Kitabevi, st. 1961.
99
J. P. Sartre, Duvar, Çev.: Vedat Gül en Üretürk, Ataç Kitabevi, st. 1959.
100
J. P. Sartre, Sinekler, Çev.: Selâhattin Hilâv, Dönem Yay., st. 1965.
47
eserine mitolojik bir efsaneyi temel alır. Yunan Atrid efsanesinden yola
çıkarak hem güncel olaylara -Fransızların Almanlara kar ı direni i-
göndermeler yapan Sartre, Orestes’nin iki Tiran’ı öldürerek kavu tu u
‘özgürlük’ü yüceltir. Sartre, bu eserinden hemen sonra Varlık ve Hiçlik (L’être
et le néant)’ı yayınlar. Varlık ve Hiçlik’te özgürlü ü yapılandırıcı bir anlama
sahip olarak algılayan Sartre, ba ka ihtimallerin neler getirece ini görseydik,
eylemde bulunamazdık, der. Bu açıdan özgürlü ümüz ancak eylemlerimizle
mümkündür.101 Varlık ve Hiçlik bireyi ve onun özgürlü ü sorununu i lerken bir
yandan da Sinekler’deki temayla do ru orantılı olarak, onun Tanrı’ya kar ı
hesap vermek zorunda olmadı ının altını çizer.
101
Gunnar Skierbekk-Nils Gilje, Antik Yunandan Modern Döneme Felsefe Tarihi, Çev:
Emrullah Akba - ule Mutlu, Üniversite Kitabevi, st. 2004, s. 557-564.
102
J. P. Sartre, eytan ve Yüce Tanrı, Çev.: Eray Canberk, Ataç Yay., st. 1964.
48
Birçok felsefî ve edebî kitabın yazarı olan Sartre 1980 yılında Paris’te
hayata gözlerini yummu tur. 74 yıllık hayatının son dönemlerinde özellikle
politik konulardaki tavırlarıyla da hep ön plânda olan Sartre, varolu çu
felsefenin en önde gelen isimlerindendir. Kendinden önce bu felsefî akımı
temsil eden birçok ki i olmasına ra men varolu çuluk neredeyse onun
ismiyle özde le mi tir. Bunun en önemli nedeni de varolu çulukla ilgili
yayınlamı oldu u “Existentialisme Bir Hümanizmadır” adlı yazısıdır (1968).
103
Serdar Rifat Kırko lu, “Varolu çuluk ve Emmanuel Mounier”, Emmanuel Mounier,
Varolu Felsefelerine Giri , Alan Yay., st., 1986, s. 12-13.
104
Serdar Rifat Kırko lu, a. g. m., s. 13-14.
105
J. P. Sartre, Sözcükler, Çev.: Bertan Onaran, de Yay., st. 1965.
49
Sartre’ın varolu çulu unu anlamak için onun adı geçen yazısında
geçen a a ıdaki kavramalara ve bunlar hakkındaki dü üncelerine göz atmak
yerinde olacaktır.
106
J. P. Sartre, a.g.e., s. 57.
107
Annemarie Pieper, Eti e Giri , Çev.: Veysel Atayman-Gönül Sezer, Ayrıntı Yay., st.,
1999, s. 234.
108
J. P. Sartre, a.g.e., s. 59.
50
“E er Tanrı yoksa, hiç olmazsa ‘varolu u özden önce gelen’ bir varlık
vardır. Bu varlık, bir kavrama göre tanımlanmazdan, belirlenmezden önce de
vardır. Bu varlık insandır. Heidegger’in deyi iyle, ‘insan gerçe i’dir. Varolu
özden önce gelir. yi ama ne demektir bu? u demektir: lkin insan vardır;
yani insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra tanımlanıp belirlenir,
özünü ortaya çıkarır. Varolu çuya göre insan daha önceden tanımlanamaz,
belirlenemez; hiçbir ey de ildir o zaman. Ancak sonradan bir ey olacaktır
ve kendini nasıl yaparsa öyle olacaktır.”109
109
J. P. Sartre, a. g. e., s. . 61-62.
110
Necati Öner, “ nsanda Öz ve Varolu ”, Felsefe Yolunda Dü ünceler, MEB Yay., Ank.
1995, s. 30.
111
Necati Öner, a. g. e., s. 30.
51
önem verir. nsanın bütün seçimlerinden sınırsız bir ekilde “özgür” olması
onun bütün bu seçimlerinin sorumlulu unu üstlenmesi anlamına da gelir. Bir
ba ka ifadeyle her ba arının ve ba arısızlı ın yegane sorumlusu insanın
kendisidir. Sartre, Bulantı’da insanın sınırsız özgürlü ünün kendine yükledi i
o sorumluluktan kaçmak için gündelik hayatta kendine görevler icat etti ini
ileri sürer. Ona göre sorumluluk varolu la birlikte ba lar:
“‘ nsan kendi kendini seçer’ dedi imizde, her birimizin kendi kendini
seçmesini anlıyoruz bundan. […] Olmak istedi imiz kimseyi yaratırken,
herkesin nasıl olması gerekti ini de tasarlarız. […] öyle ya da böyle
seçmek, bir bakıma, seçti imiz eyin de erli oldu unu belirtmek demektir.
Çünkü hiçbir zaman kötüyü seçmeyiz. Hep iyiyi (iyi sandı ımızı) seçeriz.
112
J. P. Sartre, a. g. e., s. . 62-63.
52
Herkes için iyi olmayan ey, bizim için de iyi olamaz. […] lerlemeye
inanmıyoruz biz. lerleme bir düzeltmedir. nsan ise de i en bir durum
önünde hep aynı insandır. Seçme ise bir durum içinde seçmedir hep. Hiçbir
seçi nedensiz de ildir.”113
Sartre bu yakla ımıyla, kendi varolu çulu unun temel kavramları olan
‘seçme’ ve ‘özgürlük’ çerçevesinde bir çözümleme yöntemi geli tiriyor, ele
aldı ı ki ileri de kendi biyografik gerçeklikleri içinde de erlendiriyordu. Bu
yakla ımı özellikle Baudelaire adlı kitabında görmek mümkündür.
113
J. P. Sartre, a. g. e., s. 63.
114
Serdar Rifat Kırko lu, “Varolu çuluk ve Emmanuel Mounier”, Emmanuel Mounier,
Varolu Felsefelerine Giri , Alan Yay., st., 1986, s. 19-20.
53
115
J. P. Sartre, a. g. e., s. 70, 74, 95.
54
Ahlâk: Verili olan herhangi bir ahlâk anlayı ını kabul etmeyen Sartre,
“Ahlâkın içeri i ne denli de i ken olursa olsun, biçimi her zaman evrenseldir.
Kant’ın da açıkladı ı gibi özgürlük hem kendinin, hem de ba kalarının
özgürlü ünü gerektirir.” (s. 92) der. Ona göre, “Siz ya amazdan önce hayat
bir ey de ildir; ona bir anlam kazandırmak ancak size vergidir. Onu anlamlı
kılan sizsiniz.” diyerek ahlâkın insanın yapıp etmeleri sonucunda ortaya çıkan
bir kavram oldu unu ve insanların birbirlerine kar ı sorumluluklarını içeren bir
davranı biçimi oldu unu savunur.
116
J. P. Sartre, a. g. e., s. 97.
117
Albert Camus için: Conor Cruise O’Brien, Camus, Çev.: Fatih Özgüven, AFA Yay., st.,
1984.; Morvan Lebesque, Camus, Çev.: Ayla Kurultay, Alan Yay., st., 1984.
55
çalı maya ba lar. 1934-35 yılları arasında kısa bir süre Komünist Parti’ye üye
olur. Bunu yaparken de partinin insanlık için adaletli bir düzen
yaratabilece ine inanmaktadır. 20’li ya larda Fransız sömürgecili ine kar ı
olan Cumhuriyetçi Cezayir adlı gazetede günlük yazılar yazmaya ba lar.
1934 yılında evlenir. 1937 yılında yayımlanan deneme kitabı Tersi ve
Yüzü’nde ilk defa ‘dünyanın absürdlü ü’ hakkındaki görü lerini dile getirir.
Hemen bir yıl sonra, 1938’de, Caligula adlı oyununda absürd hayata kar ı
umutsuz bir isyanı i ler. Bir makalesinden dolayı Cezayir’den sürülünce
Paris’e gidip orada bir gazetede redaktörlük yapmaya ba lar. kinci evlili ini
burada yapar. 1942 yılında sonradan aynı adla bir dergi çıkaracak olan
“Combat” direni çi bir gruba katılır.118
118
Yüzyılın 100 Yazarı, s. 38-39.
119
C. C. O’Brien, Camus’nün Yabancı’da sanatsal gerçeklik ile toplumun adalet sistemi
arasındaki kar ıtlı ı vurguladı ına ve sanatı bunların üstünde bir yere koydu una dikkat
çeker. a.g.e., s. 88.
120
Albert Camus, Sisyphe Efsanesi, Çev.: Tahsin Yücel, Ataç Kitabevi, st., 1962, s. 9.
56
Camus’ye göre insano lunun varolu u ancak bu kar ı çıkı la bir anlam
kazanır; ancak buna ra men insan dünyanın saçmalı ının da farkındadır.
Camus’ye göre, absürd duygusunu ortaya çıkaran sebepler unlardır:
121
Der Mensch in der Rovelte, s. 203’den aktaran Annemarie Pieper, Eti e Giri , s. 234.
122
Ali Osman Gündo an, Albert Camus ve Ba kaldırma Felsefesi, Birey Yay., Erzurum
1995, s. 64.
58
123
Hayatı ve eserleri için: Yüzyılın 100 Yazarı, s. 18-19.
59
1970’li yıllarda birlikte kadın hareketlerinin içinde daha aktif olarak yer
alan Beauvoir, son romanları olan Sessiz Bir Ölüm (1964), Ya lılık (1970)’ta
daha çok ölüm ve ya lılık temalarına yöneldi. Veda Töreni (1980) adlı son
kitabında Sartre’la geçirdi i yılları anlatan yazar, 14 Nisan 1986 yılında 78
ya ındayken hayata veda etmi tir.
124
Simone de Beauvoir, Pirrhus ile Cinéas, Çev.: Asım Bezirci, de Yay., st. 1963.
60
125
Ponty hakkında geni bilgi için bakınız: Dünyanın Teni/Merleau-Ponty Felsefesi
Üzerine ncelemeler, Hazırlayan: Zeynep Direk, Metis Yay., st., 2003.
126
Zeynep Direk, a. g. e., s.17.
127
Maurice Merleau-Ponty, Göz ve Tin, Çev.: Ahmet Soysal, Metis Yay., st. 1996.
61
128
Freud, Sigmund, Sanat ve Edebiyat Yazıları, Çev.: Emre Kapkın Ay e T. Kapkın, st.,
1999, s. 230.
129
W. Barrett, a. g. e., s. 56.
130
Varolu çulu un genel anlamda sanatla kurdu u ili ki için bakınız: Hakan Sava , “Sanatta
Varolu çuluk ve Varolu çu zlekler”, a. g.e. s. 106-135.
62
131
Af ar Timuçin, “Felsefe’de ve Sanat’ta, Dünya’da ve Bizde Varolu çuluk”, Milliyet Sanat,
Sayı: 202, 22 Ekim 1976, s. 4-9. Bu bölümde Timuçin’in söz konusu yazısı ile dipnotlarda
belirtilen kaynaklardan yararlanılmı tır.
132
Roger Garaudy, Gerçeklik Açısından Kafka, Çev.: Mehmet Do an, Hür Yay., st., 1965,
s. 4
63
diyerek Kafka’nın varolu çulularla birlikte anılamayaca ını öne sürer. Ne var
ki kendisi de Kafka’nın eserlerinde yarattı ı dünya için u sözleri kullanır:
“Bo ucu, insanîli ini yitirmi bir dünya, bir yabancıla ma dünyası; fakat
yabancıla manın bilincine ula mı ve harikulâde ile mizahın parçaladı ı bu
evrenin çatlaklarından bize bir ı ık, belki de bir çıkı yolu gösteren yıkılmaz
umudun dünyası.”133
133
Roger Garaudy, a. g. e., s. 3.
134
Max Brod, Kafka’da nanç ve Umutsuzluk, Çev.: Kâmuran ipal, Yankı Yay., st., 1968,
s. 47-71.
64
varolu çuların ele aldıkları temel sorunları alegorik bir anlatımla i ledi i
söylenebilir.135
135
Türk edebiyatında özellikle 1950’lerden sonra Kafka’nın ve eserlerinin Sartre kadar etkili
oldu u söylenebilir. Özellikle Yusuf Atılgan, Demir Özlü, Ferit Edgü, Tezer Özlü gibi yazarlar
gerek anlatım biçimleri gerekse eserlerindeki atıflarla Kafka’yı sık sık hatırlarlar.
65
136
Af ar Timuçin, a. g. m., s. 8.
137
R. M. Rilke, Malte Laurids Brigge’nin Notları, Çev.: Behçet Necatigil, de Yay., st., 1948.
138
Adnan Özyalçıner’in Panayır adlı hikâye kitabı Rilke’nin romanının ilk cümlesini epigraf
yapar; ayrıca Edip Cansever’in bazı iirlerinde de çok açık bir ekilde Rilke’nin romanına
göndermeler vardır. Bkz: Asım Bezirci, Edip Cansever, de Yay. st. 1961, s. 82.
66
139
Orhan Veli, “Kitabe-i Seng-i Mezar”, Bütün iirleri, Varlık Yay., st. 1953, s. 71.
140
Orhan Veli, “Cımbızlı iir”, a. g. e., 106.
68
141
Orhan Veli, “Yoku ”, a. g. e., s. 41.
142
Orhan Veli, “Tereya ı”, a. g. e., 56.
143
Nazım Kemal, “Albert Camus ve Orhan Veli” (Yelken, Sayı: 38, Mart 1960, s. 4-6.) adlı
yazısında Camus ile Orhan Veli’nin aynı algılama biçimiyle hayata baktıklarını ileri sürer.
Ona göre: “Saçma, sınırsızlı a kadar uzanmayı özleyen bu kavramsız garabetle yani saçma
arzuyla, anla ılmazlı ı, açıklanmazlı ı bizi hayal kırıklı ına u ratan kâinat arasındaki acılı
kopu tan birbirlerine dayandıkları hâlde, birbirleriyle asla uzla mayan insan ile madde alemi
arasındaki yırtılı tan bir ba ka ey de ildir.” Nazım Kemal bu cümleleriyle ‘akıl’ın her ikisi için
de bir çözüm olarak görülmedi ine, aklın bir tür “fonksiyonsuzlu a” ula tı ına dikkat çeker.
144
erif Akta , “Hikâyecili imizin Bir Dönüm Noktasında Sait Faik”, Sait Faik’i Anma
Günleri-Bildiriler, Sakarya Üniversitesi Rektörlü ü Yay., Sakarya, 2005, s. 53-59.
69
145
Beat Genetaion: lk olarak 1952 yılında New York Times’da kullanılan bir tabir olan “Beat
Generation”, topluma uyum sa layamamı gezgin genç grupları tanımlar. 1958 yılından
sonra bu gençler “beatnik”ler olarak anılmı tır. ngilizce “vurmak, dövmek” anlamlarına gelen
“to beat” fiilinden türetilen bu ifade, modern toplumun ve yeni hayat tarzının dı ında kalmayı
seçmi bir hareketin genel adı olarak kullanılagelmi tir. Beatnik’lerin hem eylem, hem
dü ünsel, hem de edebî alanda çe itli çıkı ları olmu tur. Özellikle Jack Kerouac’ın On the
Road (Yolda) adlı kitabı bu hareketin temel kitabı olarak kabul edilir. Batı’ya do ru yola
çıkmayı ve gezginli i ifade eden bu kaçı teması, eyleme dönü erek, uyu turucudan kendine
özgü bir müzik anlayı ına kadar uzanan geni bir yelpazeyi içine almaktadır. Beatnik’ler
kendi ku akları içinde iir, roman ve resim gelene i olu turmu , bu akıma ba lı pek çok
sanatçı ortaya çıkmı tır. Do u felsefelerine, gerçeküstücülü e ve iirde saflık arayı ına
atıflarla ilerleyen bu akım aslında Amerikan ya am tarzına kar ı geli tirilen bir itirazı da
içinde barındırmaktadır. (Théma Larousse, Milliyet Yay., st., 1993-1994, s. 124.)
146
Demir Özlü, “Demir Özlü’nün Yanıtı”, [Özel Sayı: 1950-1960 Ku a ının Ozan ve
Hikâyecileri Kendi Kendileriyle Hesapla ıyorlar] Yeni Ufuklar, Sayı: 176, Ocak 1967, s. 66-
71.
70
147
Bu dönemde varolu çuluk özellikle kavramsal düzeyde Sartre’ın eserleriyle tanınmaya
ba lar. Öyle ki Hilmi Yavuz o yılları anlattı ı bir yazısında bu dönemdeki etkilerin ilk olarak
yapay bir özenti olarak ortaya çıktı ını belirtir. “ lkgençli imizin, hayat tarzımızı de i tiren
filozofu idi Sartre. Hayat tarzımızı de i tiren, derken, bu de i ikli i Sartre’ın Varolu çuluk
(Existentialisme) felsefesinin ilkelerine borçlu oldu umuz sanılmasın. Felsefe de il, 1944
sonrası Saint-Germains des-Prés kahvelerinde boy gösteren Sartre hayranı genç varolu çu
Fransızların, onların hayat tarzı idi bizi derinden etkileyen..” Hilmi Yavuz, “Sartre 100
Ya ında...” Zaman, 13.11.2005.
148
Demir Özlü, e. g. e., 66-71.
149
Svetlana Uturgauri, “Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları”, Türk Edebiyatı
Üzerine, Cem Yay., st., 1989, s. 19.
71
150
Ahmet Oktay, “ air, Dünya Görü ünden Kopamaz”, Yasakmeyve, Sayı: 2, Mart-
Nisan 2003, s. 9.
151
Mehmet Kaplan, “Gün Eksilmesin Penceremden”, Türk Edebiyatı Üzerine Ara tırmalar,
Dergâh Yay., st., 1994, s. 313-329.
152
Tanpınar, me hur “Antalyalı Genç Kıza Mektup”unda 1930’lu yıllarda özellikle Nietzsche
ve Schopenhauer’i çokça okudu unu belirtir. Yine 1959’da Fransa’dan M. Ali Cimcoz’a
yazdı ı mektupta, mektubun sınırlarını a arak Sartre ve eserleri hakkında neredeyse bir yazı
yazar. Tanpınar’ın Mektupları, Haz.: Zeynep Kerman, Dergâh Yay., st., 1992, s. 126-132;
Birol Emil, “Tanpınar’ın Eserlerinde Adları Geçen Garblı Sanat ve Fikir Adamları”, . Ü.
Edebiyat Fakültesi T.D.E Dergisi, C. XII’den ayrı basım; st. 1963.
72
153
Orhan Koçak, “Aynadaki Kitap/Kitaptaki Ayna”, Defter, Sayı: 17, A ustos-Aralık 1991, s.
141.
154
Orhan Koçak, a. g. e., s. 141.
73
155
Edip Cansever, “Amerikan Bilardosuyla Penguen”, Umutsuzlar Parkı ( lk Basım: 1958);
Toplu iirler, Adam Yay., st. 1982, s. 40.
156
Ahmet Oktay, “Kimsenin lgilenmedi i Olayların Tarihçisi Edip Cansever”, Hürriyet
Gösteri, Sayı: 255, Ocak 2004, s. 8.; Yakup Altıparmak “Egzistansiyalizm, kinci Yeni ve din”
adlı yazısında “ kinci Yeni airlerinde de çok ciddi bir varlık sancısı gözükmez.” (Dergâh,
Sayı: 181, Mart 2005, s. 10-11, 23) yönündeki tespiti özellikle Cansever ve Uyar söz konusu
oldu unda biraz genelleyici bir yakla ım olarak görülebilir.
157
Edip Cansever, a g. e., s. 54.
158
Ahmet Oktay, a. g. m., s. 8.
74
Ahmet Oktay’ın yukarıda Edip Cansever için yakla ık elli yıl sonra
yaptı ı çözümleme, kendi iirleri için de geçerlidir. Çünkü döneminin yakın
durdu u bu felsefenin ‘sözlü ü’nü kendisi de “ıssız bir yüz bu/yani dünyadan
kopmu luk biraz”162 dizeleriyle ba layan Dr. Kaligari’nin Dönü ü adlı
kitabında kullanır/i ler. Zaten kendisi de bu durumu u sözlerle dile getirir: “O
159
Edip Cansever, a g. e., s. 68.
160
Svetlana Uturgauri, Türk Edebiyatı Üzerine, Cem Yay., st., 1989, s. 32.
161
Edip Cansever, “Umutsuzlar Parkında Bir Umutlu le Konu ma”, Konu an: Halis Acarı
(Asım Bezirci), Yeditepe, 29.01.1959.
162
Ahmet Oktay, Dr. Kaligari’nin Dönü ü, Dost Yay., Ankara 1966, s. 7.
75
163
Ahmet Oktay, nsan Yazar Kitap, Ark Yayınevi, Ankara, 1995, s. 450.
164
Özdemir nce “ kinci Yeni’den ne anlıyorsunuz?”, Türk Dili, Sayı: 309, 1977, s. 527-528.
165
Turgut Uyar, Her Pazartesi (62-67 Notları), Gerçek Yay., st., 1968; Toplu iirler, YKY
Yay., st., 2004, s. 327
76
mutsuz alı kanlıklara”166 Uyar’ın bütün iir kitaplarına sinmi olan “ölüm,
ölümü seçmek/intihar, kan, yabancıla ma” gibi kavramlar onun döneminde
soludu u atmosferi göstermesi açısından önemlidir. Hüseyin Cöntürk,
Uyar’ın iirlerini inceledi i Turgut Uyar adlı kitabına “Existentialism” adlı
küçük bir bölüm açar ve orada Uyar’ın ki ilerinin, aynı varolu çuların anlattı ı
insan gibi, bir “tanımlanmazlık” ta ıdı ını ve bunun da hür olma fikrinden
kaynaklandı ını ileri sürer.167 Uyar’ın özellikle temada varolu çulukla kurdu u
ili ki o dönemde kaleme aldı ı düzyazılarda da savunulan bir “zihniyet”in
yansımasıdır. Uyar’ın “A. Turgut” adıyla Dost dergisinde yazdı ı bir yazı bu
konuda açık bir fikir vermesi bakımından dikkate de er:
iirde özellikle tematik bir etkileme alanına sahip olan Varolu çuluk
varlı ını özellikle hikâyede hissettirir. Bu akımdan etkilenen hikâyeciler bir
anlamda bu felsefenin bazı kavramlarını edebî metnin kendine özgü kuralları
166
Turgut Uyar, a. g. e., s. 186.
167
Hüseyin Cöntürk, Turgut Uyar, de Yay., st. 1961, s. 42.
168
A. Turgut[Turgut Uyar], “Dergilerin Getirdi i”, Dost, [Yeni Dizi] Sayı: 27, Haziran 1963, s.
21-22.
77
içine yerle tirirler. Özellikle Demir Özlü, Ferit Edgü, Orhan Duru; ilk
kitaplarıyla Leyla Erbil ve Adnan Özyalçıner yalnızca bu felsefeye ba lı
kavram ve temaları eserlerine yansıtmakla kalmazlar, aynı zamanda konuyla
ilgili pek çok yazı da yayımlarlar. Orhan Duru’nun a a ıdaki ifadeleri bu
e ilimin açık bir ifadesidir:
Yine dönemim içinden bir yazar olan Ferit Edgü de Varolu çulu un
kendi nesilleri için ne ifade etti ini u sözlerle belirtir:
169
Orhan Duru ile Söyle i, Adam Öykü, Sayı: 2, Ocak- ubat 1996, s. 146-147.; Orhan Duru
daha sonraki yıllarda varolu çulu a kar ı bir tutum içine girecektir.
170
Ferit Edgü, “Bazı yazarlarımızda izleri görülse de, Türk edebiyatında varolu çuluktan söz
etmek güçtür”, Milliyet Sanat, (Varolu çuluk Sayısı) Sayı: 202, 22 Ekim 1976, s. 10, 11, 29.
78
1950’li yıllarda eser veren yazar ve airlerin varolu çulu a olan ilgileri
dönemlerinde oldukça ele tirilmi , ‘yapay’ ve ‘özentili’ olarak görülmü tür. Bu
ele tirinin yalnızca belli bir kesimden de il, farklı dünya görü lerine sahip fikir
adamlarından gelmesi dikkat çekicidir. Örne in Erol Güngör, o dönemde
yazdı ı “Bunaltı Edebiyatı ve Türkiye” adlı yazısında, bazı Marksistlerin
bunalımı kullanarak Türk toplumunun de erlerini sarsmayı amaçladıklarını,
bununla da Markisizm’i yerle tirmeye niyetlendiklerini ifade eder.173
171
Atilla Özkırımlı “Türk Edebiyatında Akımlar” Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, 4. Cilt, s.
1163. Bu isimlere varolu çu atmosferi yansıtan Tutkulu Perçem adlı kitabıyla Sevgi Soysal
da eklenebilir. Mümtaz dil, Bir Sevgi’nin Öyküsü, Kültür Bakanlı ı Yay., Ank., 1998, s. 23-
25.
172
Nitekim Ahmet Oktay bu ku a ın ele aldı ı sorunların “küçük burjuva bireyi” veya “kent
bireyi”nin sorunları oldu unun altını çizer. Ahmet Oktay, Hayat, Edebiyat, Siyaset /Ahmet
Oktay le Dünden Bugünden, Söyle i: Metin Cengiz, Everest Yay., st., 2004, s. 24.
173
Erol Güngör, “Bunaltı Edebiyatı ve Türkiye”, Hisar, Sayı: 6, Haziran 1964, s. 7. Güngör’ün
varolu çuluk kar ısındaki tutumuyla ilgili olarak u yazıya bakılabilir: Mehmet Can Do an,
“Edebiyatı Öldüren Bir ‘Sosyal Bilim’”, Erol Güngör, Kültür ve Turizm Bakanlı ı Yay., Ank.,
79
177
Hilmi Ziya Ülken, “Existentialisme’in Kökleri”, stanbul, Sayı: 66, 15 A ustos 1946, s. 2-3-
4.; Hilmi Ziya Ülken, “Existentialisme’in Kökleri 2”, stanbul, Sayı:67, 1 Eylül 1946, s. 3-4.;
Hilmi Ziya Ülken, “Sartre ve Existentialisme”, stanbul, Sayı:68, 15 Eylül 1946, s. 2-3.
178
Mustafa Özcan, Mavi Hareketi ve Tartı malar, Selçuk Üniversitesi (Doktora Öncesi
Çalı ması) , Konya, 1979.
179
Nitekim Demir Özlü, Sartre’ın açık etkilerini gösteren, bireyi ve onun bunalımlarını
anlattı ı birey merkezli hikâyeleri bir araya toplayan Bunaltı’yı 1956’da yayımlar.
180
Söz konusu yazı Sartre kar ıtı batılı bir yazarın (R. Graudy’den) yazısından özetlenmi tir:
Mavi, Sayı: 23, 1 Eylül 1954 s. 1, 7. simsiz yazının A. lhan tarafından özetlendi ini o sıralar
Mavi çevresinde olan Ahmet Oktay açıklar: “Sartre ve 1950 Ku a ı”, Birgün Kitap, Sayı: 21,
25.07.2006, s. 3
81
181
Ahmet Oktay, Hayat, Edebiyat, Siyaset /Ahmet Oktay le Dünden Bugünden, Söyle i:
Metin Cengiz, Everest Yay., st., 2004, s. 24.
182
Edip Özyörük yönetiminde 15 Ocak 1956-Haziran 1960 tarihleri arasında toplam 29 sayı
çıkmı tır.
183
Demir Özlü “Toplumcu-Gerçekçi Yazar” a dergisi, Sayı: 4, 15 Nisan 1956, s. 1
184
Seyfi Özgen, “Ölüm Kar ısında Heidegger ve J. P. Sartre”, a dergisi, Sayı:7-8. Kasım-
Aralık 1956, s. 1, 6.
82
“Ben yapayalnız mıyım? Benden ayrı bir ben veya ba ka-ben’ler de var mı?”
sorularının cevabını Husserl’i merkeze alarak arar. Yine aynı sayıda “Her Ay
Batılı Bir Sanatçı” sütununda Demir Özlü çevirisiyle Samuel Beckett hakkında
bir yazı ile Beckett’in eserlerinden çe itli parçalar yer alır. Derginin 12.
sayısındaki belirginle en yeniden yapılanma süreci ve Batıdan özellikle de
varolu çulardan çeviri faaliyetinin hızlanması dikkat çekicidir.
13. sayı, Demir Özlü’nün “Ça ının Yazarı” adlı yazısıyla açılır. Özlü
“Ça ımızın yazarı geleneklerinden kopmu tur.” diyerek bu kopu un tarihsel
arka planına ı ık tutar. Özlü’ye göre “Ça ımızın yazarı kendini de hiçli in
kıyısına atan güçlerin etkisindedir.” Ancak yazar bütün saçmalı a,
anlamsızlı a ve hiçli e ra men ça ının tanı ı olmak gibi bir sorumlulukla
kar ı kar ıyadır.”185 Aynı yazının hemen altında Selâhattin Hilâv çevirisiyle
Nietzsche’nin yinin ve Kötünün Ötesinde‘den alıntılanan “Özgür Ki i” adlı
metin parçaları yer alır. Bir sonraki sayıda da Hilâv’ın çevirisiyle B.
Russell’den “Ça ımızda Felsefe” adlı yazının yayınlanması derginin
beslendi i kaynakları göstermesi açısından önemlidir. Demir Özlü, a’nın 15.
sayısında Fethi Naci’nin Pazar Postası’nda kendilerine yönelik ele tiriler
içeren “Bunalan Genç Adamlar”186 adlı yazısına cevap verir. F. Naci söz
konusu yazısında Özlü ve arkada larının ‘bunaltı’sını özenti ve ithal olarak
niteler. Özlü, bu suçlamaları reddeder ve kendi nesillerine kadar bu
sorunların ciddiyetle ele alınmadı ını iddia eder:
185
Demir Özlü, “Ça ın Yazarı”, a dergisi, Sayı: 13, ubat 1959, s. 1, 7.
186
Fethi Naci, “Bunalan Genç Adamlar”, Pazar Postası, 15 Mart 1959; Aynı yazı için bkz.
Fethi Naci, nsan Tükenmez, Adam Yay., st. 1982, s. 117-122.
187
Demir Özlü, “Bunalan Genç Adamlar”, a dergisi, sayı: 15, Nisan 1959, s. 1, 7.
83
“Bo untu, Yoklu u açı a vurur. Bo untuda biz ‘bo lukta’ kalırız
(Wirschweben). Daha açık söylersek: bo untu, bütünlü üyle var olanı bizden
kaydırıp uzakla tırdı ı için bizi bo lukta tutar. Böylece biz de, var-olanın
ortasında varolanlar olarak, onunla birlikte kendimizden kayı-kayıveririz. Bu
yüzden, o korkunç duyguyu ya ayan ne ‘sen’dir, ne ‘ben’, ‘insan’dır.
Tutunacak hiçbir eyin olmadı ı bu bo lukta –durmanın ürpertisi içinde,
kalan yalnız katkısız Da-sein (insan varlı ı)dır.”
188
Demir Özlü, “Bunaltı Dü ünüsü Üzerine I”, a dergisi, sayı: 21, Ekim 1959, s. 1-2.
189
Orhan Duru, “Bunaltı”, Yeni Ufuklar, Ocak 1959.
190
1961-1962 yılları arasında toplam 12 sayı çıkmı tır.
85
htiyarintiharırmak
Gökyüzüne indim.192
191
lhan Berk, “Ey Freud, Ey Kierkegaard, Ey Yalnızlık” De i im, Sayı: 1, Kasım 1961, s. 2.
192
lhan Berk, ntihar Özel Sayısı, De i im, Sayı: 9, 15 Temmuz 1962, s. 1.
86
yazısı dergide dikkati çeken yazılardır. Vüsat O Bener, Ö. Nutku, lhan Berk
gibi isimlerin katıldı ı “ ntihar Üzerine Konu u” da ise intihar’ın edebiyatta ve
felsefede nasıl algılandı ı üzerinde konu ulur. Konu mada konunun temel
referanslardan biri de A Camus’nün dü ünceleridir.
193
Bu yazılardan en dikkat çekenleri unlardır: Behiç Duygulu, “Bunalımın Bunaltısı”,
Yeditepe, Sayı: 60, 1-15 Nisan 1962; Mehmet Seyda, “Varolu çuluk Üzerine Yazılanlar”
Yeditepe, sayı: 96, Nisan 1964; Ahmet Köksal, “Albert Camus” Yeditepe, sayı: 153, 15
Nisan 1958; Cevdet Perin, “ nsanlı ın Çilesi Kar ısında Camus”, Yeditepe, Sayı:1, 1
Haziran 1951, s. 5-6; Karun Alp, “ nsanı Tehdideden Tehlike nsan-Existentialisme’yi anlama
yolunda bir çalı ma”, Yeditepe, Sayı: 25, 15 Kasım 1952, s. 1,8; Yıldırım Keskin, “Yabancı
Üzerine”, Yeditepe, sayı: 32, 1 Mart 1953, s. 7; Zihni Küçümen, “Üç Samimiyet Havarisi:
Albert Camus, J. P. Sartre”, Yeditepe, sayı: 42, 43, 15 Temmuz 1953, s. 5-8.; erif Hulûsi,
“Veba ve Eksistansiyalizma” Yeditepe, Sayı: 98, 1 Ocak 1956, s. 3,7.; erif Hulûsi,
“Yabancı”, Yeditepe, Sayı: 103, 15 Mart 1956, s. 5-6; Cevat Köseo lu, “Yabancı Üzerine”,
Yeditepe, s. 108, 1 Haziran 1956, s. 3.
194
Ferit Edgü, “Gerçek Tedirginli i”, Yücel, Sayı: 4, ubat 1956, s. 240-241. Yücel özellikle
Nusret Hızır’ın varolu çulukla ilgili ciddi yazıları yayımladı ı bir yayın olarak o dönem
tartı maları içinde önemli bir yere sahiptir: Nusret Hızır, “Jean Paul Sartre’ın Felsefesine
Giri Olarak ‘Existence’ Felsefesi Üzerine Dü ünceler”, Yücel, Sayı: 5, Mart, 1956; “Jean
Paul Sartre I”, Yücel, Sayı: 6, Nisan 1956, 338-340.; “Jean Paul Sartre II”, Yücel, Haziran,
1956.; “Jean Paul Sartre’ın Edebî Tecrübesi, Yücel, Temmuz, 1956; “Existentealisme’in
Büyük Habercisi, Sören Kierkegaar(d)” Yücel, Sayı: 3, Ocak 1956 s. 131-133.; “Martin
87
198
Muzaffer Erdost, “Varlıkçı Okul çin” Pazar Postası, 4 Mart 1956; Mete ar, “Ça da
nsan Gerçe i, Existantialisme” Pazar Postası, 4 Kasım 1956; Sıdney Fınkelstein,
“Gerçekçilik ve Bugünün Sanatındaki Bunalım”, Pazar Postası, 7 Ekim 1956.
199
Hilmi Ziya Ülken, “Egzistansiyalizm”, Yeni stanbul, 18 Mart 1963, s. 4-5.
200
Halit Özboyacı, “Demir Özlü’nün Kitabı”, Yordam, Yaz 1967, s. 15; Halûk Aker, “Ferit
Edgü çin Taslak”, Yordam, Bahar 1968, Sayı: 18, 46-50.
201
Demir Özlü, “Bunalımın Yazımını Savunu”, Yeni Ufuklar, Sayı: 12, 1962, s. 17-29.
89
202
Emile Henriot, “Camus’nün Ölümü ve Kalıtım”, Yelken, Sayı: 38, Mart 1960, s. 9-10.;
“Albert Camus ‘Krilov’”, Çev.: Emel Dilman, Yelken, Sayı: 40, Mayıs 1960, s. 5-7.; “Jean
Paul Sartre’dan Dü ünceler”, Çev.: Selâhattin Hilâv, Yelken, Sayı: 58, Aralık 1961, s. 17,
23.; J-P Sartre, “Varolu çuluk Üstüne”, Çev.: Atillâ Yücel, Yelken, Sayı: 59, s. 16-17.;
Corrado Alvaro, “Bunaltı çindeki Kahraman”, Çev.: lker Kesebir, Yelken, Ocak 1962, s. 25-
29.; B. Broethuysen, “Ça da Sanatın Bir ba ka Yüzü: Kafka’nın Dünyası”, Çev.: Af ar
Timuçin, Yelken, Ocak, 1962, s. 59.
203
“Varolu çuluk”, Milliyet Sanat, Sayı: 202, 22 Ekim 1976.
204
“Sartre”, Milliyet Sanat, Yeni Dizi, Sayı: 4, Mayıs 1980.
205
Roger L. Shinn, Egzistansiyalizmin Durumu, Çeviren: ehnaz Tiner, Amerikan Bord
Ne riyat Dairesi Yayını, st. 1963; Jean Wahl, Existentialisme’in Tarihi, Çev.: Bertan
Onaran, Elif Yayınevi, st. 1964; Sartre-Garaudy vd., Marksizm-Egzistansiyalim, Çev:
Necati Engez, zlem Yay., st. 1964; Walter Kaufmann, Dostoyevski'den Sartre'a
Varolu çuluk, Çev.: Ak it Göktürk, de Yayınevi, st. 1964; ris Murdoch, Sartre- Yazarlı ı
90
ve Felsefesi, Çev.: Selâhattin Hilâv, de yayınevi, st. 1964; Sartre, Yabancının Açıklaması,
Çev.: Bertan Onaran, de Yayınevi, st. 1965; Jean-Paul Sartre, Sözcükler, Çev.: Bertan
Onaran, de Yayınevi, st. 1965; Sartre-Camus-Jeanson, Sartre-Camus Çatı ması, Çev.:
Bertan Onaran, zlem Yayınları, st. 1965; Adam Schaff- P. P. Gaidenko, Marxizm–
Varoluçluluk-Birey, Çev.: Evinç Dinçer, de yayınevi, st. 1966; Jean-Paul Sartre, Edebiyat
Nedir?, Çev.: Bertan Onaran, de Yayınevi, st. 1967; Paul Foulquié, Varolu
Felsefesi/Egzistansiyalizm, Derleyen: Nurettin Topçu, Hareket Yayınları, st. 1967; Frank
N. Magill, Egzistansiyalist Felsefenin Be Klasi i, Çev.: Vahap Mutal, Hareket Yayınları,
st. 1971.
206
Yıldız Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, leti im Yay., st., 2002, s. 40-
41.
91
207
Michel Butor, Roman Üstüne Denemeler, Çev.: Mehmet Rifat-Sema Rifat, Düzlem Yay.,
st., s. 19-20.
208
Ernst Fischer, “Modern Romanın Sorunları”, Niteliksiz Adam-I, Çev.: Ahmet Cemal,
YKY, st., 2000, s. 43.
209
“Bekleyi ” kavramı modernist metinlerin temel sorunlarından birisidir. Özellikle Kafka’nın
mahkeme kapısında bekleyen ki isi bunun en açık örneklerinden birisidir. Yusuf Atılgan’ın
Anayurt Oteli’ndeki Zebercet’i de hiç gelmeyecek bir kadını bekleyecektir.
92
210
Yıldız Ecevit, a. g. e., s. 43.
211
Yıldız Ecevit, a. g. e., s. 43. Özellikle Yeni Roman akımına ba lı romancılar bu kısa
anların romanlarını yazmaya çalı mı lardır.
93
“Bu yolda ilerleyen romancı metnini bütüncül bir öykü varmı gibi
kurgular. Ancak bu öykü tüm mantık kategorilerinin dı ında bir çizgi izler;
neden-sonuç ili kisi ortadan kalmı , uzam-zaman boyutu amorfla mı ,
yabancı, fantastik, absürd bir dü mantı ı metne hakim olmu tur. Modernist
romanın kült metinleri, Kafka’nın ‘Dava’sı ile ‘ ato’su böyle bir e ilimle
kurgulanmı lardır. Burada ana biçim ö esi, montaj tekni i olmayıp, tuhaf,
acayip, garip anlamları içeren grotesktir. Bir önceki kulvarın montaj tekni i,
bütünlü ü dı tan bozarak, roman kurgusunu karma ıkla tırırken, bu ikinci
e ilimde ilk bakı ta bir karga a görülmez. Kafka, öykülerini geleneksel
romanın zaman dizimsel art ardalı ı içinde anlatıyormu gibi yaparken,
metnin temeline yerle tirdi i grotesk mantıkla, yapıyı içten, anlam
düzleminde bozar.”213
212
Yıldız Ecevit, a. g. e., s. 44.
213
Yıldız Ecevit, a. g. e., s. 45.
94
eklinde ifade etti i durum, e yaya yeni bir bakı ı da beraberinde getir. Artık
insano lu ne gerçe e ne de gerçekli e geleneksel kalıplarla bakmamaktadır.
Bu durum zaman zaman bir yabancıla mayı da beraberinde getirir:
“ nsanın gerçe e yabancıla ması olgusu 20. yüzyıl esteti inin ana
ta ıyıcılarından biridir. Anlamakta güçlük çekti i bir dünyayla kendini
özde le tirmekte zorlanan, ona yabancıla an insan, yabancıla mayı
sanatsal boyuta ta ı, onu bir kurgu tekni ine dönü türür. “Yabancıla ma
böylece estetik bir araç durumuna gelir. nsanlar, tekil ve kolektif olan, ne
denli birbirine yabancı iseler, o denli giz olurlar kar ılıklı. Ve romanın çıkı
noktası olan, dı dünyanın de ifre edilmesi çabası, bu yeni olguya ili kin öze
yönelir. [...] Yeni romanın anti-realist yanı, onun metafizik boyutu; kendisinin
ana malzemesi olan ve içindeki insanları birbirinden ve kendilerinden
koptu u bir toplum tarafından olu turulur. Estetik a kınla ma, dünyanın
büyüsünün bozulmasına yol açar.” Adorno’nun büyünün bozulması dedi i
olgu, edebiyatın mimetik estetikten yabancıla tırma esteti e dönü ümünü
vurgular.”214
216
W. Barrett, a. g. e., s. 56-63.
217
W. Barrett, a. g. e., s. 56-63.
218
W. Barrett, a. g. e., s. 60.; Nitekim Baudelaire de Modern Hayatın Ressamı’nda
modernli i/moderniteyi “geçici olan” eklinde tanımlar: Bakınız: Charles Baudelaire, Modern
Hayatın Ressamı, Çev.: Ali Berktay, leti im Yay., st., 2004., s. 214.
96
“Geleneksel romanın ana bile enlerini olu turan öykü de, kahraman
da, anlam da, modernist romanda birincil konumlarını yitirirler; yalnızca
kurgusal bütün olu turan imgesel metin parçacıklarından ya da yapıyı
olu turan tu lalardan birbirine dönü ürler. Geleneksel romanda yapının
219
W. Barrett, a. g. e., s. 56-63. Sartre’ın özellikle Bulantı’da pek çok nesneye yükledi i
anlamlar bu yakla ımın bir göstergesi sayılabilir.
97
220
Yıldız Ecevit, a. g. e. , s. 46.
98
221
Yıldız Ecevit, a. g. e., s. 47.
222
Nejat Bozkurt, “Yeni Roman akımının Fenomenolojik Temelleri”, Türkiye I. Felsefe
Mantık Bilim Tarihi Sempozyumu Bildirileri, Ülke Yay. Ankara 1991, s. 191-195. Murat
Belge de Erdal Öz’ün Yaralısın ile Tarık Dursun’un Gün Döndü’sünde varolu çu felsefe ve
Yeni Roman akımının etkisiyle bu tür bir “nesneler” kültürünün belirginle ti ini yazar:
Edebiyat Üstüne Yazılar, leti im Yay., st., 1994, s.132-133.
223
Alain Robbe – Grillet, “Bulantı”nın Mirasçıları Bizleriz”, Türkçesi: Nilüfer Kuya -Felsefe
Yazıları, Yazko Yayınları 2. Kitap.
99
biçimi iç monolog’dur” sözü de varolu çu felsefenin bireyi merkeze alı ının bir
göstergesidir.
Yeni roman akımı, ‘ki i’yi romanın temel ögesi olmaktan çıkararak
nesnelerin de romanda bir ‘karakter’ olarak yer almalarını sa lamı tır. Lucien
Goldmann, “Yeni Roman ve Gerçeklik” adlı yazısında bu dönü ümün belli
a amalardan sonra gerçekle ti ini yazar:
224
Lucien Goldmann, Roman Sosyolojisi, Birle ik Yay., Ank., 2005, s. 47-48.
225
Lucien Goldmann, a.g.e., s.47-48
100
Konuya Türk edebiyatı açısından bakıldı ında ise biraz daha yakın
tarihlerden söz etmek gerekecektir. Türk edebiyatına Batı’dan yapılan
tercümeler yoluyla giren roman türü, XX. yüzyılın ba larına kadar geleneksel
anlatım ekilleriyle de birle erek Türk toplumunun ‘anlatma’ ihtiyacını
kar ılar. Halit Ziya’yla birlikte modern bir görünüm kazanarak geleneksel
anlatım biçimlerinden modern bir bakı açısına do ru bir merhale kat eden
roman türü, insanî gerçeklik ile insanın kendisi ve çevresiyle olan
çatı malarını merkeze alır. Özellikle Maî ve Siyah (1899) adlı romanıyla,
bireyin ya adı ı hayal-gerçek çatı masını objektif bir bakı açısıyla ve
sa lam bir dramatik örgüyle sunan Halit Ziya, XX. yüzyıl ba larında Türk
romanının modern bir çizgiye ula masında önemli bir duraktır. Bireyin
ya adı ı çatı mayı toplumsal ve tarihsel bir düzleme ta ıyan Yakup Kadri’nin
Kiralık Konak’ı (1922) da ‘geleneksel’ ile ‘yeni’yi bir konak metaforuyla kar ı
kar ıya getirir. Gerek anlatımındaki bakı açısındaki orijinalli i, gerekse
psikolojik açılımlarıyla öne çıkan Peyami Safa’nın Matmazel Noraliya’nın
Koltu u (1949) özellikle anlatımıyla modern Türk romanında önemli bir yere
sahiptir. Söz konusu eser, bireyin ya adı ı iç çatı maları felsefî bir zeminde
ve iç monolog tekni ini kullanarak tartı ır.
226
Yıldız Ecevit, a. g. e., s. 56.
227
Sevim Kantarcıo lu, Türk ve Dünya Romanlarında Modernizm, Kültür ve Turizm
Bakanlı ı Yay., Ank. 1988, s. 44.
101
228
Taner Timur, Suat’ın varolu çulu unun temel nedeni olarak Tanpınar’ın sundu u Do u-
Batı sentezinin imkânsızlı ını gösterir: Osmanlı-Türk Romanında Tarih, Toplum ve
Kimlik, mge Kitabevi Yay., Ank., 2002, 341.
229
A. Hamdi Tanpınar, Huzur, Dergâh Yay., st., 1992, s. 356.
102
tanıdı ı ve okudu u göz önüne alınırsa Huzur’un varolu a ili kin pek çok
sorunu ciddi olarak ele aldı ı söylenebilir.
Huzur’un yayımlandı ı tarih olan 1949 yılı aslında Türk edebiyatı için
bazı ciddi de i imlerin oldu u bir dönemin de ba langıcıdır. Öyle ki 1950’li
yıllarla birlikte Batıda geli en felsefî akımlara ait metinlerin hızla çevrilmeye
ba lanması, Batı’da yazılan romanların da daha iyi tanınmasıyla birlikte önce
hikâye ve iirde sonra da romanda muhteva ve anlatım biçimlerinde birçok
de i imler görülmeye ba lanır. Edebiyatta görülen bu de i imler, çok do al
olarak bir insan olarak yazarın ya adıklarıyla da do rudan ili kilidir. Özellikle
1950’li yıllarla birlikte ba layan bu de i imin ilk ürünlerini “1950 Ku a ı”
olarak adlandırılan ve varolu çulukla do rudan bir ili ki kuran yazarlarda
görmek mümkündür. “a” dergisi etrafında toplanan bu yazarların özellikle ilk
kitapları varolu çu bir atmosferin ürünüdürler. Bu yazarlar arasında Yusuf
Atılgan, Ferit Edgü, Demir Özlü, Vüs’at O Bener, Adnan Özyalçıner, Leyla
Erbil gibi yazarlar yer almaktadır. Bilge Karasu, Selim leri, Tahsin Yücel,
Tezer Özlü, Erdal Öz gibi yazarlar da özellikle ilk eserleriyle varolu çu
atmosferin getirdi i yabancıla ma ve bunalımı eserlerine yansıtırlar. Sözü
edilen ku a ın en önemli özelli i geleneksel de erler ve kendilerinden önce
ortaya konulan edebiyat gelene i ile bir hesapla ma içine girmeleridir. Bu
hesapla ma sonucunda içine dü tükleri bunalım ve nihilizm onların verdi i
eserlere de yansımı tır. Demir Özlü’nün u sözleri oldukça aydınlatıcıdır:
230
Demir Özlü, “Yıkıntıdan Sonraki Dinginlik”, Yeni Ufuklar, Sayı: 172, Eylül 1966, s. 24-26.
103
231
Svetlana Uturgauri, “Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları”, Çev.: Hakan Aksay,
Türk Edebiyatı Üzerine, Baskıya Haz.: Atilla Özkırımlı, Cem Yay., st., 1989, s. 17-46.
232
Svetlana Uturgauri, a. g. e., s. 18-19.
104
Demir Özlü’nün “geçmi imiz, gelene imiz yoktu; kendi gelene imiz
olmak zorundaydık” biçimindeki sözleri A ao lu’nun sözlerini peki tirir
niteliktedir. Dolayısıyla böyle bir ku a ın içe kapanması do al bir sonuçtur.
Uturgauri de adı geçen yazısında bireyin insanî gerçekli in dı dünyada
de il, içte ve içe yansıyan gerçeklikte aranmaya ba landı ının altını çizerek
“bireysel bir bakı açısının” edebiyata hâkim oldu unun altını çizer:
“Bu yazarlar açısından önemli olan ‘dı gerçeklik’ de il, ‘iç gerçeklik’ti,
yani insanın iç dünyasıydı. Ama ‘iç gerçekli in derinlikleri’ arıtılmı bir
sanatın konusunu olu turdu una göre, onu elit bir okuyucu grubuna sunmak
gerekiyordu. Bu ‘yeni edebiyat’ın kurucuları ortaya koydukları programların
özünde, realizmin ana ilkelerini reddediyorlar; gerçekli in kendisini
çevreleyen dünyayla çok çe itli ili kiler içinde bulunan insan ki ili inin do ru
biçimde yansıtılmasını yadsıyorlardı. nsanın varolu uyla ilgili karma ık
sorunlar yuma ını, ça da kapitalist dünyada insanın yalnız kalması
sorununa indirgiyorlardı. ‘Bunalım’ adını alan bu ‘yeni edebiyat’ 60’lı yılların
ba larında ba ımsız bir akım haline geldi.”234
233
Adalet A ao lu, “Sunu”, Güner Sümer Toplu Eserleri I, Ada Yay., st., 1983, s. 21.
234
Svetlana Uturgauri, a. g. e., s. 19-20.
105
235
“Bunalım edebiyatı” yalnızca sol veya Marksist ideolojiyi benimseyen yazarları kapsayan
bir adlandırma de ildir. Nitekim Rasim Özdenören “Evet, Bunalım Edebiyatı” adlı yazısında:
”Do rudur, hep karamsar tablolar çiziyoruz... nsanın yo unla mı bunaltılı ya amını,
alınyazısını anlatmaya çalı ıyoruz... Evet, bunalım edebiyatı. nsanımızı bu bunalımdan
kurtarıncaya de in bunalım edebiyatı. Ama mutsuzluk ve umutsuzluk edebiyatı, asla.”
diyerek bu bunalımın yalnızca belli bir kesimde ya anmadı ını dillendirir. (Edebiyat, Sayı: 9,
Haziran 1974, s. 2, 3.) Aynı dergide yer alan farklı yazı veya tartı malarda da yazarın
ya adı ı bunaltılı ve yabancıla mı ki ili ine dikkat çekilir: Bakınız: “Yabancıla ma”
(Tartı ma: Ali Göçer, lhami Çiçek, Eyüp Önder) Edebiyat, sayı: 38+85, ubat, 1982, s. 4.
236
Svetlana Uturgauri, a. g. e., 24; Ahmet Oktay’ın yakla ık elli yıl sonra söyledikleri bu
tespiti do rular: “Hem yasalar hem de bilgi düzeyimizin eksikli i dolayısıyla, benim ku a ım
o yıllarda Marksist terminolojiyi de il, belirgin biçimde Varolu çulu un sözlü ünü kullanırdı:”
Ahmet Oktay, “ air, Dünya Görü ünden Kopamaz”, Yasakmeyve, Sayı: 2, Mart-Nisan 2003,
s. 9.
106
237
Svetlana Uturgauri, a. g. e., 26.
238
Svetlana Uturgauri, a. g. e., s. 45-46.
239
ntiharın yalnızca edebî metinlerde yer alan bir olgu de il, bizatihi eyleme geçirilen bir
kaçı yolu oldu unu göstermesi açısından genç air Can ren’in intiharı manidardır. Nitekim
Rasih Güran, ren’in intiharından “Bunalım felsefesi” temsilcileri ile Camus ve Sartre’ı suçlu
bulur; çünkü ren bu dönemde yaygın olan fikirleri ciddiye almı ve “saçma”yı daha fazla
ya amak istemedi ine karar vermi tir. Rasih Güran “Can ren çin”, Yeni Dergi, Sayı: 42,
Mart 1968, s. 188-190.
107
240
Adalet A ao lu, a.g.e., s. 22.
241
Svetlana Uturgauri, a. g. e., s. 44-47.
108
242
Ahmet Oktay, Metropol ve mgelem, Bankası Kültür Yay., st., 2002, s. 75-76.
243
Eric Kahler, The Inward Turn of Narrative, Çev.: Richard Winston ve Clara Winston,
Princeton, 1973, s. 4-40’tan aktaran: Jale Parla, Donki ot’tan Bugüne Roman, leti im
Yay., st., 2000, s. 169.
B R NC BÖLÜM
1
Yusuf Atılgan, Aylak Adam, Varlık Yay., st., 1959. Yazarın hayatıyla ilgili ayrıntılar için
bkz: Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi I, YKY, st., 2003, s. 141-143.
2
Yusuf Atılgan, Bodur Minareden Öte, a Dergisi Yay., st., 1960.
3
Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli, Bilgi Yay., st., 1973.
4
Yusuf Atılgan, Ekmek Elden Süt Memeden, Cem Yay., st., 1981.
5
Yusuf Atılgan, Eylemci, Simavi Yay., st., 1993. Eylemci, Bodur Minareden Öte adlı
kitabındaki hikâyelerine iki yeni hikâye eklenerek yayımlanmı tır.
6
Yusuf Atılgan, Canistan, Yapı Kredi Yayınları, st., 2000.
7
K. Baynes, Toplumda Sanat, Çev.: Yusuf Atılgan, Milliyet Yayınları, st., 1980.
8
Yusuf Atılgan, “Ölü Su”, Yazı, Sayı:1, 1978; “Ayrılık”, Milliyet Sanat, Sayı: 1 (Yeni Dizi)
1980.
110
1. 2. Aylak Adam
Aylak Adam, ilk olarak 1959 yılında yayımlanır10 Roman kitap olarak
basılmadan önce 1957-1958 Yunus Nadi Roman Arma anı’nda ikincilik
ödülü kazanmı tır. Eser; “Kı ”, “ lkyaz”, “Yaz” ve “Güz” adlarını ta ıyan dört
bölüm üzerine kurulmu olup, ilk üç bölüm rakamlarla numaralandırılmı yedi
bölümden, “Güz” ise üç bölümden olu maktadır.
9
“Yusuf Atılgan Anlatıyor”, Konu an: R Görel, Varlık,15 Haziran 1959; Yusuf Atılgan’a
Arma an içinde s. 57
10
Yusuf Atılgan, Aylak Adam, Varlık Yayınları, st., 1959, 126 s.
11
Berna Moran, “Aylak Adam’dan Anayurt Oteli’ne”, Türk Romanına Ele tirel Bir Bakı 2,
leti im Yayınları, st., 1994, s. 219-236.
12
Demirta Ceyhun, “Aylak Adam”, Pazar Postası, 28 Haziran 1959; Yusuf Atılgan’a
Arma an, Hazırlayan: Turan Yüksel vd., leti im Yayınları, st., 1992, s. 150-152.
13
Ahmet Kemal, “Aylak Adam”, Ota , Aralık 1963; Yusuf Atılgan’a Arma an, s. 178-179.
14
Fethi Naci, “Aylak Adam”, Yeni Dergi, Sayı: 48, Eylül 1968; Yusuf Atılgan’a Arma an,
s.180-186.
15
Ekrem I ın, “Gündelik Ya amın Ele tirisi: Aylak Adam”, Tan Seçki, Eylül 1982; Yusuf
Atılgan’a Arma an, s. 274-291.
111
1.2.2. Yapı
parçalarının temelinde C. ile C.’nin kar ısındaki ki iler vardır. Olay örgüsünü
olu turan bu kar ıla ma ve çatı malar bütününü/a ını u emayla ifade
etmek mümkündür:
A <------> B
1. C. <-----> C.’nin çevresi
2. C. <-----> Ay e
3. C. <-----> Güler
4. C. <-----> B.
5. C. <-----> C.’nin Zehra Teyzesi
6. C. <-----> C.’nin babası
Romanın olay örgüsünü olu turan bu ili kiler, iki farklı zihniyetin
kar ıla masını ifade edecek biçimde, kısaca “A” ile “B”nin çatı ması eklinde
de ifade edilebilir. “A”, C.’nin bu kar ıla ma ve çatı malardaki tutum ve
davranı larını, “B” ise “di erleri”nin hayat tarzlarını ve anlayı larını temsil
etmektedir.
Olay örgüsünü olu turan ve kronolojik bir akı içinde ilerleyen bu metin
parçalarının ilkinde C. ile C.’nin çevresindeki ki ilerin çatı ması söz
konusudur. Bu çatı ma A—B eklinde ifade edilirse, “A” yerle ik hayat
tarzına kar ı çıkan ve ‘aylaklı ı’ bir hayat tarzı olarak benimseyen C.’nin
tutumunu, “B” ise “di erleri”nin sürdürdü ü alı ılmı hayat tarzını ifade eder.
Bu çatı ma, romanda C. ile “di erleri”nin ya ama biçimleri anlatılarak gözler
önüne serilmekte, iki zihniyetin olaylar ve durumlar kar ısındaki tutumları
gösterilerek somutla tırılmaktadır.
1.2.2.2. Ki iler
19
Vladimir Nabokov, Edebiyat Dersleri, Çev.: Fatih Özgüven-Nihal Akbulut, Ada Yay., st.,
1988, s. 263.
115
20
Kahramanın tek bir harfle ifade edilmesi Kafka’nın Dava romanını hatırlatır. Dava’da da
roman kahramanı ço u zaman yalnızca “K.” olarak geçer.
116
21
Kierkegaard, “Korku ve Titreme’den”, Çev.: Yusuf Atılgan, De i im, Sayı: 3, 15 Ocak
1962, s. 7.
22
Kierkegaard, “Günce’den”, Çev.: Yusuf Atılgan, De i im, sayı: 1, 20 Kasım 1961, s.
10-11.
23
Nedret Tanyolaç Öztokat, “Aylaklı ın durgun sularında”, Cumhuriyet Kitap, Sayı: 672, 2
Ocak 2003, s. 3.
117
24
J. P. Sartre, Bulantı, Çev.: Selâhattin Hilâv, Ataç Kitabevi, st. 1961, s. 79-80.
118
Sonuç olarak, romanda C.’nin kar ıla tı ı veya çatı maya girdi i
ki iler, C.’nin bir yönünü ifade etmede kullanılan birer figürdürler. C.’nin
durumunu ifadede bir araç olan bu ki i kadrosu sonuçta C.’nin yalnızlı ını,
bunalımını ve yabancıla masını artıran bir i lev yüklenirler. C.’nin ahsında
ifade edilen de modern insanın ya adı ı bunalım ve psikolojik içerikli bir
yabancıla madır.
1.2.2.3. Mekân
ö renecekti. Hep tetikte olacaktı. Yasaktı dalgınlık. Daldı mı, büyük ehir
insanı kornalar, çanlar, küfürler, gıcırtılar, çarpmalarla kendine geliyordu”(s.
69). Büyük ehir mekânının olu turdu u bu kaos bazen C.’nin aylaklı ına da
bir engeldir. C.’nin seçimleri ile kendi olu turdu u düzene uymaya zorlayan
büyük ehir hayatı sürekli bir çatı ma içindedir. Bu açıdan C.’nin böyle büyük
bir ehir içinde mekânsızlı ı istedi i söylenebilir. Romanda buna dair i aretler
bulmak mümkündür: “Bir yerleri olması kötüydü. Sonra insan kendinin de il,
o yerin iste ine uygun ya amaya ba lardı” (s.77).
bakı larını ortaya koyması, romanın olay örgüsüyle somutla tırdı ı yalnızlık,
yabancıla ma ve umutsuzluk kavramlarını ifadeye uygun bir zemin
hazırlamasıdır.
1.2.2.4. Zaman
Aylak Adam romanı zamanı ifade eden “Kı , lkyaz, Yaz, Güz” adlı dört
bölüm üzerine kurgulanır ve olaylar kronolojik bir akı la bu dört bölüme
25
Umberto Eco, Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti, Çev.: Kemal Atakay, Can Yay., st.,
1995, s. 64.
26
William L. Randall, Bizi Biz Yapan Hikâyeler, Çev.: en Süer Kaya, Ayrıntı Yay., st.,
1999, s. 127-131.
121
Aylak Adam romanı her ne kadar kronolojik bir zaman takip etse de,
eserde bireyin ruh durumuyla birlikte zamanın insanlar üzerindeki etkisi de
ele alınır: “Günlerin adı, sürelerince ya anılan olayların de erine göre
de i ebilir. Bu gün imdilik ‘paltosunu ilk çıkardı ı gün’dü, sonra ‘Güler’i ilk
gördü ü gün’ olacaktı. (s. 53). Burada zaman çizgisinin ancak ya ananlarla
bir anlam kazanabilece i belirtilirken, anlatıcının ‘sonra’ya dair atıfları da
görülür. Zamana dair bu tespit anlatıcı tarafından yapılsa da romanın ba
ki isi C. de zamanın birey üzerindeki etkisi üzerinde dü ünür:
122
Aylak Adam’da olaylar kronolojik bir akı izler; ancak olay zamanı ile
anlatma zamanının farklı oldu u bölümlere de rastlamak mümkündür. Bu
fark daha çok roman ki isinin hatırlamaları ve zihinsel geri dönü leri ile
ortaya çıkar. Bu geriye dönü lerin en belirgin oldu u bölümler, C.’nin babası
ve teyzesini hatırladı ı ânlardır. Buradaki geri dönü ler onun Zehra
Teyze’sine olan dü künlü ü ile onunla ili kisinden dolayı babasına duydu u
nefretin anlatıldı ı kısımlardır. Çocuklukta ya anan bu anların yakla ık yirmi
yıl sonra hatırlanması ve anlatılması romanın zaman çizgisindeki en önemli
atlamayı olu turur.
1.2.3. Tema
27
Nurdan Gürbilek, “Ta ra Sıkıntısı”, Yer De i tiren Gölge, Metis Yay., st., 1995, s. 45.
123
Aylak Adam romanı bireyin toplumla olan çatı masını temel alır. Bu
çatı manın çevresinde bireyin yabancıla masını ve ileti imsizli ini de i ler.
çinden çıktı ı topluma kar ı yabancıla an ve toplumun de erleriyle çatı an
bireyin bu durumu varolu çulu a özgü bazı kavramların birey ve hayat ili kisi
çevresinde somut olarak ifadelerine imkân verir. Bu kavramlar unlardır:
1.2.3.1. Sıkıntı
28
Albert Camus, Sisyphe Efsanesi, Çev.: Tahsin Yücel, Ataç Kitabevi, st., 1962, s. 126.
29
Selmi Andak, “Yunus Nadi Romanı Mükâfatı kincisi”, Cumhuriyet, 3 Temmuz 1958;
Yusuf Atılgan’a Arma an, s. 61.
124
30
Süleyman Velio lu, nsan ve Yaratma Edimi, Türkiye Bank. Yay., st., 2000, s 191.
125
1.2.3.2. Yalnızlık
31
Albert Camus, Sisyphe Efsanesi, s. 128
32
Kierkegaard, “Günce’den”, Çev.: Yusuf Atılgan, De i im, Sayı: 1, 20 Kasım 1961, s. 11.
126
romanda Ay e’ye “Bırak anneni babanı imdi, sen kimi kimsesi yok bir
kızsın.” diyerek bu yalnızlı ı dile getirir. Hattâ C. daha da ileri giderek
kadınların “yalnız kalmak için evlendiklerini” iddia eder (s. 39). Do u tan
gelen bu yalnızlık duygusu ile varolu çuların öne sürdükleri tezler birbirine
çok benzer:
33
Yavuz Erten, “Yalnızlık-Yanlı lık”, http://www.icgoru.com/makale/yanlizlik.shtml
34
Octavio Paz, Yalnızlık Dolambacı, Çev.: Bozkurt Güvenç, Cem Yay., 1978, st., s. 238.
127
Umut, bireyin gelece e dair olumlu bir beklenti içinde olması eklinde
tanımlanırsa, umutsuzluk da bunun tam tersini ifade eder. Umutsuzlu u
“ölümcül bir hastalık” olarak niteleyen Sören Kierkegaard, umutsuzlu un üç
kılı a büründü ünü söyler. Birincisi “Bir benli i oldu unun farkında olamayan
umutsuz ki i”, ki ona göre bu, gerçek bir umutsuzluk de ildir. kincisi “kendisi
olmak istemeyen umutsuz ki i” ve son olarak da “kendisi olmak isteyen
umutsuz ki i”35. Bu açıdan bakıldı ında Aylak Adam’ın kahramanını üçüncü
grup “umutsuz”lardan saymak mümkündür. Aylak Adam’ın bütün olaylara
kar ı kötümser bakı ının altında mevcut durumunun herhangi bir umut vaat
etmemesi yatar. C. “Neden bu kadar kötümsersin?” diyen Güler’e “Sen
neden de ilsin?” sorusunu soran C. aslında insanlık için “umutsuz” bir
gelece e inanır. Ona göre mutlu görüntülerin altında çok kolaycı bir yakla ım
vardır; ancak sonuç hep “umutsuz” bir sona çıkar:
35
Sören Kierkegaard, Ölümcül Hastalık Umutsuzluk, Çev.: Mehmet Mukadder Yakupo lu,
Ayrıntı Yay., st., 2001, s. 21.
128
1.2.3.4. Yabancıla ma
36
Sibel Özbudun, “Yabancıla ma Üzerine De iniler”, Kültür Halleri, Ütopya Yay., st., 2003,
s. 256-257.
37
Barlas Tolan, Ça da Toplumun Bunalımı- Anomi ve Yabancıla ma, Ank. 1981, s. 144.
38
Barlas Tolan, a. g. e., s. 161
129
kıtlı ı olacakmı !’ diye mırıldanır. Kadının kuca ında hep yamanacak bir
eyler bulunur. Kocasına bakar. ‘U runa fakülteyi bıraktı ım bu rahatına
dü kün adam mıydı?’ diye dü ünür. Sonra dalar. Bir gün okula giderken
otobüste bir genç gözünün içine bakmı tı. ‘Neden ka larımı çattım ona, diye
hayıflanır, onunla belki ba ka türlü olurdu.’ Ya birlikte uyudukları yatak...
Erkek karısının de i ti ini, okula yeni verilen tarih hocasını dü ünür. Kadın
otobüsteki gençledir...” (s. 84).
39
Kierkegaard, “Günce’den”, Çev.: Yusuf Atılgan, De i im, Sayı: 1, 20 Kasım 1961,
s. 11
40
Bu durumun varolu çu etkiler gösteren pek çok eserde görüldü ü söylenebilir: Nitekim A.
Didem Uslu, Kıyaslamalı Bir Edebiyat Ele tirisi adlı kitabının varolu çulukla ilgili
bölümünde bir Amerikan yazarının romanını konu edinerek varolu çu eserlerde karakterin
kendine dönük olu una ve bireyin kendini dı dünyaya kapadı ına ve sonunda her eyden
vazgeçti ine dikkat çeker. (Kar ı Yay., Ank., 1993, s. 88.)
130
1.2.3.5. Absürd/Saçma
41
Hasan Boynukara, “Absürd”, Modern Ele tiri Terimleri, Bo aziçi Yayınları, st., 1997, s.
6-8.
42
Hasan Boynukara, a. g. e., s. 7.
131
43
Albert Camus, Sisyphe Efsanesi, s. 128-130.
132
C. sık sık dünyanın saçma olu unu tekrar eder: “Saçma dünyada her
eyin bir sebebi vardı. Saymaya ‘iki bin üç yüz yirmi sekiz’den ba lamanın
bile.” (s113). C. sonunda kendini bu saçmalı a teslim eder: “Yıllardır
aradı ını bulur bulmaz yitirmesine sebep olan bu saçma, alaycı düzene
boyun e mi gibi kendini koyverdi. imdi, ona istediklerini yapabilirlerdi” (s.
170). Romanın sonundaki bu teslim olu ile Kafka’nın Davası ve Camus’nün
Yabancı’sının kaderleri birle ir.
1.2.3.6. Özgürlük
C.’nin “Ku-ya-ra” ile ifade etti i durum, özgür olduklarını sanan ki ilerin
durumudur. Trajik olması da buradan kaynaklanır. Çünkü onlar “alı ılmı ”
133
olanın esiridirler. Ona göre, böyle bir hayatı seçmek kolay olandır. Kuyara’nın
di i olması kadınların “üç oda bir mutfak” dü üncesiyle do ru orantılıdır.
Oysa kendi durumunu ifade eden “A-do-ko” ise farklı olmayı ve zor olanı
seçmeyi ifade eder. O di erlerinden, yani gövdeden ayrılmak e ilimi
içindedir. Onun budanması, topluma kar ı durmasının bir cezasıdır. C.’nin
kendi özgürlü ünü kısıtlayacak bütün de erlerlere ve alı kanlıklara kar ı
çıkması da onun asi yönünü gösterir. C.’nin en korktu u eylerden birisi de
kendi özgürlü ünü elinden alacak eylerin içinde bulunmaktır. Nitekim
romanda “Bir yerleri olması kötüydü. Sonra insan kendinin de il, o yerin
iste ine uygun ya amaya ba lardı.” (s 77). cümlesi bu durumu gözler önüne
serer.
1.2.3.7. Kader
1.2.3.8. Rastlantı
“A- Sami C’yi eve yeme e davet eder. C. Bu daveti kabul ederse Sami’nin
ablası B. ile tanı acaktır. Oysa o bir randevusu oldu unu söyleyerek daveti
kabul etmez. Yalan söylemi tir.
B- Dolmabahçe dura ında yan yana duran tramvayların birinde C, di erinde
ise B. vardır. C, ba ını sola çevirirse B’yi görebilecektir. Oysa o, önündeki
adamın kula ındaki kirle ilgilenir.
C- C, A acami’nin önünde B’yi görür. Kız, duvarın dibinde kusacak gibidir.
Gidip yardım etmek ister ama karnı açtır. Tepeba ı’ndaki lokantalardan
birine gider.
D- Karaköy’de bir tatlıcıda oturmaktadır C. Kö ede konu an iki kız görür.
Kızlardan birisi B’dir. Onları izler. B. Tophane’den yana yürür. Güler ise
Yüksekkaldırım’a sapar. C, Güler’in pe ine takılır ve B. le tanı ma olana ını
böylece yitirir. Çünkü B’nin yöneldi i Tophane caddesi onda hep geçmi teki
olumsuz olayları anımsatmaktadır. Güler’in pe ine takılma nedeni ise,
Yüksekkaldırım’ı sevmesidir.
E- Ressam Sami ile yazlıkta kar ıla ır C. Sami’nin yanında ablası B. vardır.
Sami, B’nin ablası oldu unu söylemez C’ye, böylece tanı ma olana ı kalkar
ortadan.
F- Ucunda Galata kulesinin göründü ü soka a hızla inerken B’ye çarpar C.
Yüzüne bakmadan yalnızca ‘pardon’ der. B, koluna çarpan C’yi daha önce
bir yerde gördü ünü anımsar.
G- C, bir tatlıcı dükkânından dı arıyı seyretmektedir. Camın önünden geçen
B. dükkânın içine do ru bakar. C, bu yüzü eskiden bir yerde gördü ünü
anımsar. Aradı ını bulmu tur. Dükkândan hızla çıkar, ama B, bir otobüse
binip uzakla mı tır.”44
44
Ekrem I ın, “Gündelik Ya amın Ele tirisi: Aylak Adam”, Tan Seçki, Eylül 1982.
135
roman B. ile C.’nin arasındaki gerçekle meyen ihtimaller üzerine kurulmu tur.
C. de aynı Sartre’ın vurguladı ı gibi bu rastlantılara bel ba lamaz ve
yalnızlı ına mahkûm olur.
1.2.4. Anlatma
45
erif Akta , Roman Sanatı ve ncelemesine Giri , Akça Yay., Ank., y.t.y., s. 84.
46
G. Lukacs, Ça da Gerçekçili in Anlamı, Çev. Cevat Çapan, Payel Yay., 1975, s. 37.
47
Franz K. Stanzel, Roman Biçimleri, Çev.: Farih Tepeba ılı, Çizgi Yay., Konya, 1997, s.
21.
48
Anlatmaya ba lı metinlerde, ‘hâkim/ilahî bakı açısı’, ‘kahraman anlatıcının bakı açısı’ ve
‘gözlemci/mü ahit bakı açısı’ olmak üzere üç tür bakı açısı bulunur. Bunlardan ilkinde her
eyi bilen, ikincisinde kahramanlardan birinin bilgisiyle sınırlı olan, üçüncüsünde ise tarafsız
bir gözlemci söz konusudur.
136
anlatıcı her eyi ‘bilen’ tek ki idir; okur ancak onun gördü ü/verdi i kadarını
bilebilir. Dolayısıyla buradaki anlatıcı da “yazar-anlatıcı”dır.49
49
erif Akta , a. g. e. , s. 96.
137
“Yürüdü. Dilencinin yüzü ho una gitmi ti. Kıs kıs güldü. Yarın ak am
ona bir kertikli kuru verecekti. Unutmazdı. Do rusu böyle tatlı akalar da
olmasa insan bu dünyada nasıl ya ardı? Önünden geçen kadın, kendine mi
güldü ünü sandı ne, ters ters baktı. Ne esi kaçtı.” (s. 104-105).
50
erif Akta , a. g. e., s. 12.
139
“Kuru çam yaprakları... Uzun, örülmü saçlı kızın ellerine batırmı tım.
Ö retmenim! Yaramaz seni, Neden dokunmadım saçlarına’ Cumartesiye
dedi. Ayakları ıslanacak. Ayaklarım... ne i im vardı Alemdar’da? Taksi!
Gıcırrrrt. Nasıl ü üyordum! ‘Bo yere azap çekmeyin DERMAN için.’ Yarım
kadın, sa ır mı bunlar? Hep daracık korkuluksuz köprüdeyiz. Yarın saatin
altında. Korkuluksuz köprüdeyiz. Korkuluk... Korku....” (s 70).
51
Berna Moran, a. g. e., s. 205?
52
Berna Moran, a. g. e., s. 206.
141
Temelde müzi e ait bir kavram olan leitmotiv bir melodinin akı ı içinde
tekrarlanarak o melodiye renk veren motif demektir. Edebiyattaki kullanımıyla
bir metinde sıkça kullanılan ifade kalıplarıdır. Özellikle natüralist romancıların
142
53
Gürsel Aytaç, Thomas Mann’ın Der Zauberberg ve Lotte in Weimar Romanlarındaki
Edebi Ki ili i, DTCF Yay., Ank. 1972, s. 173.
54
Olaylar kar ısında duyulan tiksinti, iç sıkıntısı ve bulantının kusmaya dönü mesi
varolu çuluktan etkilenen yazarlarda ortak bir motif gibidir. Bu felsefesinin edebiyattaki
temsilcilerinden Louis-Ferdinand Céline’in Gecenin Sonuna Yolculuk (Çev: Yi it Bener,
YKY, st., 1999) adlı romanında da bu tür kusmalara sıkça rastlanır. Özellikle sava
ortamında romanın ba ki isi Bardamu’nün bayılıncaya kadar kusması dikkat çekicidir.
Tahsin Yücel’in varolu çu etkiler ta ıyan Vatanda (Bilgi Yay., Ank., 1975) adlı romanında
da “bunaltı ve kusma” sıkça tekrar edilen kavramlardır.
143
bölümlerine do ru artan bu geri dönü ler C.’nin geçmi iyle ilgili birçok
karanlık noktayı da aydınlatır. Bu anlamda Aylak Adam’ın geçmi e atıflarla
ilerleyen bir roman oldu u da söylenebilir. Özellikle C.’nin babası ve teyzesi
arasındaki ili kinin boyutları ve C.’de bıraktı ı etkilerin anlatıldı ı bölümler bu
anlatım tekni i ile okura sunulur.
Sonuç olarak Aylak Adam hem tema hem de yapı açısından Türk
edebiyatının bir de i im geçirdi i bir dönemin ilk ürünlerinden birisi olması
bakımından farklı yöntem ve bakı açılarıyla okunabilecek bir eserdir.
145
55
Yusuf Atılgan, Aylak Adam, Bilgi Yayınevi, Ank., 1973, 173 s.
56
Fransızca baskısı için bkz: L’hôtel de la mére patrie, Çev.: Ferda Fidan, Solin, Paris,
1992.
57
Ahmet Oktay, “ ki Ta ralı: Bilba ar ve Atılgan’da Yabancıla mı Birey Üzerine Notlar”,
Yazılanla Okunan, Yazko, st., 1983, s. 71-84; Yusuf Atılgan’a Arma an içinde s. 304-
315.
58
Hilmi Yavuz, “Romanda Psikolojik Yabancıla ma (II): Anayurt Oteli”, Roman Kavramı ve
Türk Romanı, Bilgi Yayınevi, Ank., 1977, s. 140-147.
59
Berna Moran, “Aylak Adam’dan Anayurt Oteli’ne”, Türk Romanına Ele tirel Bir Bakı 2,
leti im Yayınları, st., 1994, s. 219-236.
60
Kemal Bek, “Anayurt Oteli’nde Zebercet’in kilemi”, Türk Dili Dergisi, Sayı: 26 Eylül-Ekim
1991; Yusuf Atılgan Arma anı, s. 347-352.
146
yakla ımın bir aheseri olarak kabul edilmelidir.” yorumunu yapar.61 Ülker
Onat, Anayurt Oteli üzerine kaleme aldı ı geni ele tiri yazısında, eserin
umut-umutsuzluk kavramlarını bir “olumsuzlama”yla ele aldı ını belirterek
roman ki isinin ya adı ı “ileti im çıkmazı” üzerine yo unla ır.62 Roman
hakkında yayımlanan yazıların çoklu undan eserin yayımlandı ı dönemde ve
sonrasında pek çok tartı manın oda ında yer aldı ı söylenebilir.
1.3.2. Yapı
Anayurt Oteli’nin olay örgüsü Aylak Adam romanında oldu u gibi tek
bir ki inin, Zebercet’in, kurdu u veya kuramadı ı ili kiler etrafında ekillenir.
Olay örgüsünü olu turan metin parçalarının temelinde Zebercet ile
Zebercet’in kar ısındaki ki i veya figürler vardır. Olay örgüsünü olu turan bu
kar ıla ma ve çatı malar a ını u emayla ifade etmek mümkündür:
A <---------------> B
61
Prof. Dr. Cengiz Güleç, “Anayurt Oteli: Zebercet’in Dünyası”, Varlık, ubat 1992; Yusuf
Atılgan Arma anı, s. 364-369.
62
Ülker Onat, “Bir leti im Çıkmazı: Zebercet”, Yazı, Sayı: 2, 1978, s. 118-133.
147
Romanın olay örgüsünü olu turan bu ili kiler, iki farklı zihniyetin
kar ıla masını ifade edecek biçimde, kısaca “A” ile “B”nin
kar ıla ması/çatı ması eklinde ifade edilebilir. “A”, Zebercet’in bu
kar ıla ma veya çatı malardaki tutum ve davranı larını, “B” ise “di erleri”nin
hayat tarzlarını ve anlayı larını temsil etmektedir.
yanında “di erleri”nden farklı olan “A”, bir yanında da onun kar ısında yer
alan ve “A”nın takındı ı tutumlarına/davranı larına zıt bir anlayı söz
konusudur. “B”yi olu turan unsurlar toplumsal de erleri ve ya ama biçimlerini
temsil ederken, “A” bu de erlerin ve alı kanlıkların dı ında bir hayat tarzını
temsil eder. Romanın farklı metin parçalarında farklı ki ilerce temsil edilen
“B” ile “A”nın çatı ması hep bir ileti imsizli i, yabancıla mayı ve “A”nın
“B”den farklı olan yönlerini ortaya koyacaktır.
Anayurt Oteli’nin olay örgüsünü olu turan metin parçalarının her biri
bireyin ya adı ı ileti imsizlik ile bundan kaynaklanan yalnızlık ve
yabancıla mayı verecek ekilde düzenlenmi tir. Olay parçalarındaki gerilimin
bireyin umutsuzlu unu ve yalnızlı ını peki tirecek ekilde düzenlenmi
olması da bu temaları desteklemektedir. Roman ki isinin fizyolojik ve
psikolojik yapısından gelen özellikler ile özde le ti i tarihî karakterlerin
kaderleri birle ince trajik son kaçınılmaz hâle gelmi tir. Bu açıdan romanın,
zaman zaman beliren kurtulu umudunun imkânsızlı ını somutla tıracak bir
biçimde düzenlendi i söylenebilir.
1.3.2.2. Ki iler
kar ıla mada Zebercet yalnızlı ı, kadın ise yalnızlı ı bitirece ine inanılan
umudu temsil eder. Bu iki ki inin romanda tekrar kar ıla amaması da
“bekleyen” için trajik bir sonu/intiharı hazırlar. Zebercet’in sonunu hazırlayan
di er unsurlar da onun do umundan itibaren ya adı ı süreçte saklıdır.
Romanın hemen ba ında eserde yer alan ki iler ve figürler için birer
bölüm açılıp bunlar tanıtılır. Olayların merkezinde yer alan Zebercet fiziksel
olarak öyle tarif edilir:
“Orta boylu denemez; kısa da de il. Askerli indeki ölçülere göre boyu
bir altmı ili, kilosu elli dört. imdilerde, otuz üç ya ında, gene don-gömlek
kanata çıksa elli altı ya da elli yedi kiloyu bulur. ... Ba ı bedenine göre
büyükçe, alnı geni ; saçları, ka ları, gözleri, bıyı ı koyu kahverengi...” (s. 14-
15.)
63
Atılgan’ın roman ki ilerinin çarpık cinsel hayatlarına ve alı kanlıklarına dikkat çekmesi
yarım kalan romanı Canistan’da da görülür. Nitekim roman ki ilerinden Selim ve Tokuç Ali
hayvanla cinsel ili kiye girmekten çekinmezler. Romanda ayrıca gayrı me ru pek çok cinsel
münasebete de inilir.
152
Orta boylu, balık etinde; bacakları az e ri. Otuz be ya larında.” (s. 17-18)
Uzak bir köyden getirilen bu dul kadın otelin temizlik ve mutfak i lerini
yapmakla yükümlüdür. Zebercet’in rasyonel nedenleri yokken bu kadını
bo arak öldürmesi Zebercet’in içindeki öldürme iste inin ortaya çıkması
eklinde yorumlanabilece i gibi, onun ortalıkçı kadının edilgenli ini ve
tepkisizli ini cezalandırması olarak da yorumlanabilir; çünkü Zebercet için,
kadın onun yalnızlı ına yalnızlık katmaktan ba ka bir ey yapmamaktadır.
1.3.2.3. Mekân
“Manisa’da ‘Anavatan Oteli’ diye bir otel vardı. [...] Ahmet Efendi ile
o lu Zebercet i letirdi. Romandakinin tersine Zebercet babası, Ahmet Efendi
de o luydu. Bir gün bu oteli yazma iste i do du içime. [...] Üstelik benim
bunaldı ım zamanlar. Böyle ikilem içinde oldu um bir durum. Anavatan Oteli
ile bu adamı birle tirdim; kendi ruh durumumu da yansıtmaya çalı tım bu
roman ortaya çıktı.”64
Anayurt Oteli bir merkez ki inin içe dönük dünyasını tahlil etti i için
onun ruh hâlini de en iyi yansıtan yer otel ve odalardır. Bu otelin geçmi e
yönelik olarak ta ıdı ı ça rı ımlar mekânı bir barınak olmaktan çıkarıp ona
tarihî bir derinlik kazandırır. Mekânın kazandı ı bu derinlik kahramanın da
sonunu hazırlayan unsurlardan birisidir.
64
“Yusuf Atılgan’la Konu ma” Konu an: Mahir Ünlü, Cumhuriyet Dergi, 7 ubat 1988’den
aktaran Kemal Bek, “Anayurt Oteli’nde Zebercet’in kilemi”, Türk Dili, Sayı: 26, Eylül-Ekim
1991;Yusuf Atılgan’a Arma an s. 347-352.; Atılgan, Canistan adlı yarım kalan romanında
da do up büyüdü ü Hacırahmanlı Köyü ile Manisa çevresini mekân seçerek Milli Mücadele
yıllarını konu edinir.
155
1.3.2.4. Zaman
yakın Anayurt otelinin kâtibi Zebercet üç gün önce Per embe gecesi
gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının o gece kaldı ı odaya girdi...” Bu
bilgiler birle tirildi inde romanın iki Pazar günü arasında geçti i ortaya çıkar:
20 Ekim 1963-10 Kasım 1963. Dolayısıyla romandaki olaylar 22 günlük bir
zaman dilimi içinde gerçekle ir. Ankara treniyle gelen kadın ise 17 Ekim 1963
tarihinde kasabaya gelmi tir. Zebercet’in kasabada ahit oldu u ve idam
istemiyle bir suçlunun yargılandı ı bir mahkeme hâkim tarafından 28 kasıma
ertelenmi tir. E er Zebercet’in intiharı 28 Kasımda gerçekle mi olsaydı
roman tam 40 günlük bir zaman dilimine yayılmı olacaktı. Aynen iç metinde
aktarılan kırk günlük çileyi doldurması beklenen Halvetî tekkesindeki
Nureddin’in 22. günde hastalanarak çıkması gibi Zebercet de çilesini
tamamlayamadan intihar eder.
65
Aylak Adam’ın zaman kullanımı için: brahim Yıldırım, Kitaplık, Sayı: 57, Ocak 2003, s.
44.; Ahmet Oktay, “ ki Ta ralı: Bilba ar ve Atılgan’da Yabancıla mı Birey Üzerine Notlar”,
Yazılanla Okunan, Yazko, st., 1983, s. 71-84.
157
1.3.3. Tema
66
Mür it Balabanlar, “Anayurt Oteli Yazarı Yusuf Atılgan'ın Yöneldi i Üç Tema-Hapis, ntihar
ve kence”, Cumhuriyet, 11 Aralık 1987.
158
1.3.3.1. Saçma
olu undandır. Zebercet, “28 Kasım’da olursa süreksizli in, tutarsızlı ın,
saçmalı ın bir anlamı mı olacaktı sanki” (s. 168) diyerek ölümü tercih eder.
Aslında onun bu ‘son eylemi’ saçmalı a kar ı bir ba kaldırıdır. Bu anlamda
onun için hayatın saçma ve anlamsız olu u kar ısında yapılacak ey ölmek
ve öldürmektir. Bu durum da anlatıcının cümleleriyle öyle ifade edilir:
“Yeryüzünde canlı kalmanın bir bakıma suç i lemeden olamayaca ını
bilmeyen, kendilerini suçsuz sanan insanlardan çekiniyor, utanıyordu.”68 (s.
152). Bu açıdan Zebercet’in “suç e ilimi” de anlamsızlı a ve saçmalı a kar ı
bir ba kaldırı olarak yorumlanabilir.
1.3.3.2.Yabancıla ma
68
Sevinç Özer, “Yine Zebercet: Anayurt Oteli’nde Suçluluk-Suçsuzluk kilemi”, FDE-Yazın ve
Dilbilim Ara tırmaları Dergisi, Sayı: 11, Bahar 1983, s. 5-15.
160
1.3.3.3. Seçme
Anayurt Oteli’nde ölüm de bireyin kar ısına bir ‘olanak’ olarak çıkar.
“Olanakların, olasılıkların bir sonu bulunabilirdi belki zamanla” (s. 108)
cümlesiyle ifade edilen bu durum ölümü bütün olanakların sonu olarak gören
bireyin anlayı ını yansıtır. Ne var ki buradaki seçimin ‘varolu la ilgili’ bir
seçim oldu u u ifadede gizlidir: “Durumunu ba kalarının yargısına
bırakmayacaktı. Ba ka olanaklar da vardı elbet.” (s. 131). Bu anlamda
“Olanakların sonuncusudur kendini asmak.” (s. 134). Dolayısıyla o ölümü bile
kendi seçimiyle ve edimleriyle gerçekle tirmi bir anlamda kendi seçimleri ile
kendi sonunu ba kalarına bırakmamı tır.
161
69
Albert Camus, Sisyphe Efsanesi, s. 9.
70
Süleyman Velio lu, nsan ve Yaratma Edimi, Türkiye Bank. Yay., st. 2000, s.
204-205.
163
tutarsızlı ın, saçmalı ın bir anlamı mı olacaktı sanki?” (s. 168) diyerek bu
“çile”nin tamamlanmasına izin vermez ve intihar eder. Kendisi de 28 ubatta
intihar eden Nilgün Marmara’nın dizeleriyle “Ya amın neresinden dönülse
kârdır.”
72
Mür it Balabanlar, “Anayurt Oteli Yazarı Yusuf Atılgan'ın Yöneldi i Üç Tema-Hapis, ntihar
ve kence”, Cumhuriyet, 11 Aralık 1987.
165
1.3.4. Anlatma
Anayurt Oteli “hâkim bakı açısı”yla yazılmı tır; bu nedenle fiil kiplerini
ifade eden ahıs zamiri “o”dur. Anlatıcı, olayların dününe veya yarınına dair
bütün ayrıntılara hâkim olan, olayların dı ındaki ‘yazar-anlatıcı’dır. Anlatıcının
eserde olayları bir gözlemci olarak aktardı ı, olay ve durumlara dair kendi
dü üncelerini farklı noktalama i aretleri -parantez, kö eli parantez vb.-
73
Roger Garaudy, Gerçeklik Açısından Kafka, Çeviren: Mehmet Do an, Hür Yayınevi, st.
1965, s. 3.
166
Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli’nde bilinç akı ı tekni ini de sıkça kullanır.
Bu teknik daha çok geçmi le ilgili durum ve olayların hatırlanması eklinde
kar ımıza çıkar. Serbest ça rı ımlar hâlinde ve düzensiz bir ekilde
kahramanın zihninde canlanan bu ayrıntılar, genellikle çözülememi birer
soruna atıfta bulunur:
“(altı eker koymu tu o gece bir çay içebilir miyim acaba demi ti
odaya girince üçlük çaydanlıkta demlemi ti çayı elinde bir tepsi kapıyı
vurmu tu girin yata ın kıyısında oturuyordu paltosunu çıkarmı kara kaza ı
iri yuvarlaklı gümü kolyesi bakmı tı zahmet oldu size sonra o köye nasıl
gidilece ini sormu tu öyleyse saat sekizde uyandırın beni lütfen ola an bir
eymi gibi nüfus kâ ıdım yok demi ti...” (s. 5-6).
böylece karı ık, birbirinin içine açılan karelerle daha zor anla ılır bir anlatım
dili olu turur.
Anayurt Otel geçmi le imdiyi bir mekânda birle tirdi i için sık sık
geçmi e ait ayrıntılara döner. Geçmi le ilgili bilgiler romanın kahramanını da
belli bir noktaya sürükledi i için sıkça hatırlanır. Böyle durumlardaki geriye
dönü ler genellikle yazar tarafından sunuldu u gibi kahramanın gözünden
de, onun bakı açısıyla, verilir. Geriye dönü ler hep bir durumdan yola
çıkılarak gerçekle tirilir:
“Yata ı titredi. Uyandı ından beri sokaktan geçen ikinci araçtı bu.
Ba ını çevirip baktı. Perdenin kö esindeki ı ık üçgeni yoktu. Karanlıktı;
sokak lambalarını söndürmezlerdi daha. Hasta uyumu tu belki; ya da
ölmü tü. “Ne ölüyüm ne sa ım.” On sekiz gün.. Büyük dayısı Nureddin
çilesini doldurmaya on sekiz gün kala çıkıyor Halvetî tekkesindeki ta
odasından, ‘Günleri bitirdim’ diyor.” (s. 158).
Anayurt Oteli, Yusuf Atılgan’ın ilk romanı Aylak Adam’da ele aldı ı
temaları daha da geni leterek ve büyük ehir mekânından uzakla arak
anlattı ı bir eserdir. Roman gerek bireyin psikolojik ba lamdaki
yabancıla masını gerekse bu temayı farklı anlatım teknikleri içinde i lemesi
bakımından dikkate de er bir edebî eserdir. Anayurt Oteli, yazarın ilk
romanında kar ıla ılan büyük ehir mekânının aksine daha dar bir çevrede
geli ir. Bu mekân daralması aynı mekânın içinde kurulan ba ka bir
geni lemenin de habercisidir. Roman, tarihî bir geçmi i olan eski bir kona ı
74
Mehmet Rifat, “Yusuf Atılgan ve Anayurt Oteli”, Varlık, Temmuz 1974.; Yusuf Atılgan
Arma anı, s. 213-219.
171
1
Ferit Edgü’nün eserlerinin tam listesi için bkz: Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar
Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yay., C.: I, st., 2001, s. 348-349.
2
Ferit Edgü, Kimse, Ada Yay., st., 1976, 168 s. (Romandan yapılacak alıntılar eserin bu
baskısına aittir.)
3
Ferit Edgü, O, Ada Yay., st., 1977, (Romandan yapılacak alıntılar kitabın O/Hakkâri’de Bir
Mevsim adıyla yayımlanan 11. baskısına aittir: Yapı Kredi Yay., st., 2002, 195 s.)
4
Ferit Edgü, Albert Camus’nün Yanlı lık (Ataç Kitabevi, st., 1960, 47 s.), Do rular, (Ataç
Kitabevi, st., 1964, 83 s.) adlı oyunları ile Dü ü (Ataç Kitabevi, st., 1961, 79 s.) adlı
romanını Türkçeye çevirir.
173
1950’li yıllarda bu felsefenin etkisinde eser veren yazarlarla birlikte aynı süreli
yayınlarda yer alır. Hattâ varolu çulu un ciddî bir biçimde tartı ıldı ı bu
dönemde kendisi de yazdı ı yazılarla bu tartı maların içinde yer alır.
Döneminde Kierkegaard, Camus ve Sartre gibi varolu çuların eserlerini
okuyan, hikâye ve romanlarında bu felsefecilerin ele aldı ı
kavramları/temaları i leyen Edgü özellikle ya adı ı dönemin bunalımını ve
bireyin yalnızlı ını eserlerinde yansıtır.6 Nitekim 1976 yılında yazdı ı bir
yazıda varolu çulu un bir dönem Türk edebiyatında etkili oldu unu, kendisi
ile birlikte bazı yazarlarda bu akımın etkilerinin görülebilece ini yazar ve nasıl
bir ortamda varolu çulukla kar ıla tıklarını u sözlerle dile getirir:
“Varolu çulukla ilk ili kiyi kuran, bu akımda kendi sorunlarının birçok
kar ılı ını bulan ve dünyaya bakı ından yararlanan yazarlarımız 1950
ku a ı olmu tur. [...] Bizim durumumuz de i ikti. Dedi im gibi kalemi yeni
elimize almı tık. Bizden öncekilerden daha de i ik eyler söylememiz
gerekiyordu. Kendi gerçe imizi, kendi do rularımızı bulacaktık. Bizden
öncekileri okumu tuk. Büyük bir ço unlu u, bizim gereksinmelerimize,
sorularımıza kar ılık vermiyordu. Dünyayı onlardan çok farklı algılıyorduk.
Saplantılarımız yoktu. Ne de inancımız. nancımızı da kendimiz yaratmak
istiyorduk. [...] Camus’nün romanlarında, oyunlarında, denemelerinde;
Simone de Beauvoire’da; Sartre’ın romanlarında, denemelerinde; özellikle
‘Varolu çuluk Hümanizmadır’da yeni eyler buluyorduk. [...] Varolu çulu un
bizim üstümüzdeki etkisini bir uzantı olarak görenler ilgimizin nedenlerini,
uzantılarını görmezlikten geldiler. Ya da göremediler...”7
kar ılandı ını ve sahiplenildi ini biraz da ironik bir anlatımla ifade eder. Ferit
Edgü, aynı yazısının sonunda özellikle kendisi ile birlikte Demir Özlü’nün
eserlerinde varolu çulu un bıraktı ı izleri görmenin mümkün oldu unu
belirtir. Ferit Edgü’nün o yılların atmosferiyle kaleme aldı ı iki romanı Kimse
ve O’da sözü edilen tema ve kavramların farklı anlatım biçimleri içinde ele
aldı ı görülecektir.
2.2. Kimse
Rauf Mutluay, 1977 yılında yayımlanan Varlık Yıllı ı’na yazdı ı bir
de erlendirme yazısında, eserin aydının ya adı ı yalnızlı ını usta bir
anlatımla verdi ini belirtir.12 Roman hakkında ikinci ele tirel de erlendirme
ise Ayhan Yalçınkaya imzasını ta ır. Yalçınkaya, Türk romanında ütopya
kavramını irdeledi i kitabında, roman ki isinin çevresindeki ki ilere ve hayata
kar ı indirgemeci bir bakı açısıyla yakla tı ının altını çizer. Ona göre,
romandaki gerçeklik yalnızca roman ki isinin kendi objektifinden gördü ü bir
gerçekliktir ve roman nesnel olmak iddiasındayken amansız bir öznelli in
içinde kaybolup gitmektedir. Bu bakımdan romandaki pek çok gerçeklik
yalnızca söylem düzeyinde kalmakta, roman ki isinin öznel bakı ı ve benli i
maddî gerçekli in yerine ikame edilmektedir.13
Bugüne kadar yedi baskısı yapılan Kimse’nin ilk altı baskısı (1976,
1980, 1983, 1985, 1986, 1990) Ada Yayınları’nca 7. baskısı ise Yapı Kredi
Yayınları’nca (1999) yapılmı tır.
10
“Ferit Edgü-Kimse”, Romanların Dünyasında, Ümit Yay., Ank., 1994, s. 136-137.
11
Olcay Önertoy, Cumhuriyet Dönemi Türk Roman ve Öyküsü, Türkiye Bankası Kültür
Yay., Ank., 1984, s. 211.
12
Rauf Mutluay, “1976’da Roman ve Hikâyemiz”, Varlık Yıllı ı 1977, Varlık Yay., st., 1977,
s. 31.
13
Ayhan Yalçınkaya, E er’den Me er’e/Ütopya Kar ısında Türk Romanı, Phoenix Yay.,,
Ank., 2004, s. 311-315.
176
2.2.2. Yapı
A <---------------> B
parçası da “A—B” kar ıla ması olarak ifade edilirse, “A” yabancı ve uzak
olanı, “B” ise bu yabancılı ı peki tiren, her anlamda “A”dan ayrılan ve farklı
olanı temsil eder. Bu kar ıla ma bir de erler ve hayat tarzı çatı masını ifade
eder. Uzaktan, yani dı arıdan gelenin temsil etti i hayat tarzı ile orada
yerle ik olanların hayat tarzı ve de erleri arasındaki farklılıklar bu çatı manın
iki tarafını olu turur. Konu ulan dil, hayata ve dünyaya bakı taki farklılıklar
“A” ile “B”nin birbirlerinden çok farklı de erleri sahiplendi inin bir
göstergesidir. Romanın sonuna kadar kronolojik bir akı la ilerleyen bu metin
parçası “A”nın “B”yi anlamaya, en azından tanımaya çalı ması ve onun hayat
tarzını oldu u hâliyle kabulleni i ile sona erecektir. Burada “A”nın “B”yi
de i tirmeye çalı masından çok, onun ya adıklarına katılması söz
konusudur. “A” ile “B” arasındaki bu ili ki ve çatı malar “A”nın kendi iç
konu maları ile nakledilerek somut bir hâl alır.
ve yabancıla mayı tema olarak ele alır. Bu temanın eserde dile getirilme
biçimi de yine bireyin bakı açısı aracılı ıyla gerçekle ir.
2.2.2.2. Ki iler
Birinci Ses ve kinci Ses: Kimse, bireyin ‘iç sesiyle’ monolu undan
olu tu u için romanın ba ki isi de bu iki ‘ses’i içinde barındıran ki idir.
Romanın ba ından itibaren kinci Ses’in bireyin kendinden ayrılan ba ka bir
varlı ı -ötekini- temsil etti i dü ünülebilir. Çünkü kinci Ses, içinde bulundu u
artlara ve yalnızlı a tamamen teslim olan bireyi hayata tutunmaya ve
kendini ku atan ya ama ekline kar ı direnmeye ça ırmaktadır. Adı
verilmeyen roman ki isinin kendi iç sesiyle yaptı ı bu konu malar,
yalnızlıktan ortaya çıkan bir bölünmü lü ü ifade eder. Bir anlamda bu iki ses;
ben-öteki, bilinçaltı/bilinçüstü, geçmi -gelecek kavramlarının birer
temsilidirler. Birinci Ses’in sahibi olan ki i romanın da merkez ki isidir ve bazı
göndermelerle ifade edildi ine göre, bu da ba ındaki köye ö retmen olarak
gelmi tir. Ki inin kendiyle gerçekle tirdi i monologlardan bu ki inin
geçmi iyle ilgili bazı bilgilere ula mak mümkün olsa bile bunların ço u hayal
ve hakikatin birbirine karı masıyla yok olup giderler. Geçmi inde bir evlilik
ya aması, büyük ihtimalle daha önce büyük ehirde ya ıyor olu u, bu da
ba ına ö retmenlik yapmak için geli i gibi ayrıntılar yalnızca bir izlenim, bir
hatırlama düzeyinde aktarılırlar. Roman ki isine ait verilerin pek ço u da
ya anan yo un yalnızlık duygusunun altında silikle ir ve uzak birer hayal
hâlini alır. Roman ki isi bile bunların birer ya anmı lı ı ifade edip
179
etmedi inden zaman zaman üpheye dü er. Onun için asıl olan tek gerçek
“Burada, bu da ba ındaki odasının bir kösesinde” “yapayalnız” olmasıdır.
davranı lar, örne in kızlara “satılacak birer mal” olarak bakmaları, hastalıklar
kar ısında ölümü kabullenmeleri, bütün olumsuzluklara bir teslimiyet
duygusuyla yakla maları onlarla romanın merkez ki isi arasındaki anlayı
farkının derinle mesine yol açar.
Birey ve Co rafya: Romanda yer alan ki ilerin yanı sıra, romanın olay
örgüsünün somutla tırdı ı temayı destekleyen ve olay örgüsünde önemli bir
figür olarak kar ımıza çıkan unsurların ba ında co rafya yani çevre yer alır.
Co rafyayı bir yer olmaktan çıkarıp romanın önemli bir figürüne dönü türen
özellikler onun kendi do asından getirdikleridir. Bireyi imkânsızlı a ve
çıkmaza sürükleyen, onun yalnızlı ını peki tiren bu co rafya, karlarla kaplı
bir da ba ıdır. ehirle, yani insanlarla ileti im imkânını yok eden ve bireyi
kendi kendine mahkûm kılan bu co rafya, yazarın aynı temayı ele aldı ı
sonraki romanın da adı olacaktır: Hakkâri’de Bir Mevsim. Aynı köydeki
insanları bile birbirinden ayıran bu figür, bireyin kar ısına çıkan a ılmaz bir
engeldir; orada ya anan hayat tarzının ve bundan kaynaklanan teslimiyetin
de tek nedenidir. Çünkü o, varlı ı ve nitelikleriyle ö renmeye, ya amı
sürdürmeye, ileti im kurup geli meye kar ı konulmu bir kaderi, mahpuslu u
temsil eder. Romanda yer alan ki ilerin hemen hepsi onun getirdi i artları
kabule zorlanmı tır. Onu a acak herhangi bir güç ve irade romandaki ki ilerin
hiçbirinde yoktur; çünkü o mutlak bir mahkumiyeti sa layacak artların
hepsini kendi bünyesinde barındırır.
2.2.2.3. Mekân
Ah! da ba ında
kendini aramak
bir kı gecesi
karlar
tüm izleri örterken (s. 9).
“Dı arı çıkmadı ını söylemek, diyor Birinci Ses. Dı arı, kenefe. Üç
gündür. Belki de dört. Belki de be . Çıkmadı ını söylemek.
Niçin? diyor kinci Ses. Çıkıp bir deneseydin. Bu so ukta mı? diye
cevaplıyor Birinci Ses. Barsakların kurudu. Çık da bir dene.
Tembelli i bırak, diye üsteliyor kinci Ses.
Bırak kurusun, diyor Birinci Ses. Bu so ukta donmaya niyetim yok.”
(s.11).
2.2.2.4. Zaman
“zaman kaybının” açık bir ifadesidir: “Sıkılıyor musun? diyor kinci Ses. /
Sıkılmak de il, diyor Birinci Ses. Sıkılmayı çoktan unuttum.” (s. 15). Yine
yazarın geceyi tanımlarken kurdu u u cümle aynı zamansızlı ı ve
dura anlı ı anlatır: “Noktasız virgülsüz sorusuz bitmek bilmeyen ölü gece
böyle bölük pörçük sürüyor.” (s. 149).
2.2.3. Tema
“Belli bir sürede (bir karakı boyu) belli bir noktada (ülkemizin
do usunda on üç haneli, yüz on dört nüfuslu Pirkanis adlı da köyünde)
anmak, ansımak, anlamak, sormak, kar ılık aramak ve özellikle ya amı
sürdürebilmek için yapılmı konu malardan seçmeler ya da bir monolog’un
diyalog’a dönü türülmesi çaba(lama)sı.”14
14
Ferit Edgü, Kimse, Ada Yayınları, st., 1976, s. 6.
15
Ferit Edgü, Ders Notları, Ada Yayınları, st:, 1978, s. 121.
16
Füsun Akatlı, Öykülerde Dünyalar, Boyut Yayınları, st., 1998, s. 83.
185
2.2.3.1. Yalnızlık
“Dı arı çıkmadı ımı söylemek, diyor Birinci Ses. Dı arı, kenefe. Üç gündür.
Belki de dört. Belki de be . Çıkmadı ımı söylemek.
Niçin? diyor kinci Ses. Çıkıp bir deneseydin. Bu so ukta mı? diye cevaplıyor
Birinci Ses. Barsakların kurudu. Çık da bir dene. Tembelli i bırak, diye
üsteliyor kinci Ses.
Bırak kurusun, diyor Birinci Ses. Bu so ukta donmaya niyetim yok. Köpekler
uluyor, duymuyor musun? Kar ya ıyor. Lapa lapaydı, imdi tipiye çevirdi.
Ayaz. Bu ayazda dı arı çıkmak. Dı arı kenefe. Kenefe gidip denemek bu
kurumu barsakların açılmasını. HAYIR! HAYIR!
Üstelik kenefe giden yol karlarla kaplı olmalı. Bu durumda, dı arıda, kapının
önünde dene, diyor kinci Ses.
Kapının önünde mi? diyor Birinci Ses
Tabii, diyor kinci Ses. Niçin olmasın? Kar örter ve donar. Yaza de in kokusu
duyulmaz. Tabii sen içeri girmeden köpekler yemezse.” (s. 11).
17
Ferit Edgü, Ders Notları, Ada Yayınları, st:, 1978, s. 150.
186
Bireyin iç sesiyle yaptı ı bazı konu malar böyle bir yerde ve yalnızlıkta
hiçbir eyin anlamının olmadı ını tekrar eder durur. “Tüm bu anlattıkların,
diyor kinci Ses. Saçma. Yaban. Bencil. Tüm bu anlattıkların. Anlamsız.”
(s.75). Bu saçma ve anlamsız olu böyle bir yerde ya adı ının
hissedilememesinden kaynaklanır. Uzak bir co rafyada dilini bile bilmedi i
insanların arasında ya ayan bireyi hayata bir anlam vermeye zorlayan tek
unsur içindeki seslerdir. Bu açıdan bakıldı ında kinci Ses, bireye ya adı ını
hissettiren ve hayatın bir anlamı oldu unu söyleyip duran bilinçaltını ve
ya ama arzusunu temsil eder. Bu mekânda bireyin insan olmaktan gelen
ihtiyaçları dı ında hiçbir ey hissedilmez bir hâle dönü mü tür:
2.2.4. Anlatma
Roman bireyin iki “iç ses”inin kar ılıklı konu malarından olu tu u için
bir monolog havasında geçer. Anlatıcı, “Birinci Ses”in kimli inde ortaya çıkan
‘yazar-anlatıcı’dır. Ne var ki olaylar her zaman onun bakı açısından
aktarılmaz. Olay ve durumlar diyalogun iki tarafını olu turan “ses”lerin
konu maları aracılı ıyla okura nakledilir. Yazar, romanda “Birinci Ses”le ifade
edilen bir kimli in içinde yer aldı ı zamanlarda olaylar birinci teklik ahıs
kipiyle ifade edilir. Ancak anlatıcı hâkim bir bakı açısına sahip olmadı ından
olayların nereye gidece ini bilen bir durumda de ildir. Okur pek çok ayrıntıyı
onunla birlikte ö renir.
“Yalnız odada
Odada yalnız
O da yalnız” (s. 150).
tarzı benimsemesine yol açar. Ancak romanın bazı bölümlerinde tasvir edici
anlatım biçimiyle de kar ıla ılır. Bu bölümlerde olaylar ve durumlar anlatıcı
yerine bu iki sesin gözlemleriyle tasvir edilir.
18
Ahmet Oktay, “Köyde ki Yabancı”, Gösteri, Sayı: 5, Nisan 1981, s. 65-66.
19
Gürsel Aytaç, “Son On Yılın Türk Romanı”, Ça da Türk Romanları Üzerine
ncelemeler, Gündo an Yay., Ank., 1990, s. 47.
20
Gürsel Aytaç, “Ferit Edgü’nün Romanı ‘O’”, Yazko-Edebiyat, Sayı: 21, Temmuz 1982, s.
79-96.
193
Bugüne kadar on bir baskısı yapılan romanın ilk altı baskısı Ada
Yayınları’nca (1977, 1980, 1983, 1985, 1986, 1990) sonraki baskıları ise
Yapı Kredi Yayınları’nca yapılmı tır (1999-2002).
2.3.2. Yapı
A <---------------> B
1. Ö retmen <-----> Di erleri
2. Ö retmen <-----> Ö renciler
3. Ö retmen <-----> Bürokrasi
4. nsan/Ö retmen <-----> Mekân/Co rafya
21
Atilla Özkırımlı, Romanların Dünyasında, Ümit Yayıncılık, Ank., 1994, s. 138-139.
22
Fethi Naci, Türkiye’de Roman ve Toplumsal De i me, Gerçek Yayınevi, st., 1981, s.
314.
194
Eserin olay örgüsünü olu turan ve roman boyunca kronolojik bir akı la
devam eden metin parçalarından ilki, uzak bir yerden gelen ve denizci
oldu unu söyleyen ö retmen ile ö retmenlik yapmaya geldi i yerdeki ki ilerin
kar ıla malarından olu ur. Bu kar ıla ma “A” ile “B”nin kar ıla ması olarak
ifade edilirse; “A”, uzaktan geleni ve aydın bir kimli e sahip olan bir anlayı ı,
“B” ise bu mekânda yerle mi olan ve bu mekânın getirdikleriyle ekillenmi
bir hayat tarzını benimsemi olan “di erleri”ni temsil eder. Bu kar ıla mada
“A” büyük ehirde e itim almı ve “B”ye göre daha modern bir hayat tarzının
temsilcisiyken, “B” cehaletle ve imkânsızlıklarla sınırlanmı bir co rafyanın
içinde ya ayan insanları temsil eder. Bu kar ıla malarda taraflar hayata ve
hayatı ya ama biçimlerinden gelen bazı noktalarda zaman zaman çatı ır;
ancak “A”nın “B”yi olu turan artları anlamaya ba lamasıyla bu çatı malar
uzla mayla sonuçlanır. Romanı olu turan bu metin parçasında “A”nın adım
adım “B”yi tanıması ve onun sorunlarına çözüm aramaya ba laması söz
konusudur. Bu kar ıla ma ve çatı malar a ı romanda anlatıcının nakilleri ve
iki tarafı temsil eden ki ilerin diyalogları ile somutla tırılır.
2.3.2.2. Ki iler
23
Anayurt Oteli’nin ki isi Zebercet de öldürme konusunda aynı dü üncelere sahiptir.
198
2.3.2.3. Mekân
Yazarın romanın hemen giri ine aldı ı bu tanıtım romana mekân olan
Hakkâri’nin ve çevresini olu turan zor artları ve fiziksel sınırlılıkları ifade
etmesi bakımından önemlidir; çünkü romanda geli en olayların pek ço u
mekânın getirdi i bu olumsuz artlara kar ı geli ecektir. Romana mekân olan
Pir. Köyü de kı boyunca tamamen karlarla kaplıdır ve bu dönemde orasının
ba ka hiçbir yerle im yeriyle irtibatı yoktur. Mekânın varolu undan gelen bu
özellikler orada ya ayan bütün insanları çepeçevre sarmı ve onları kendi
kaderlerine mahkûm etmi tir. Bu açıdan mekânın getirdi i sınırlılıklar
insanları hastalıklara, hattâ ölümlere sürüklemektedir. O / Hakkâri’de Bir
Mevsim romanında mekânın kalıcı bir özelli i olan kar da köyün ve
Hakkâri’nin ayrılmaz bir parçasını olu turmaktadır. Beyazlı ı ile insana ve
hayata ait bütün izleri yok eden kar aynı zamanda orada ya ayan insanlara
ölüm duygusunu hissettirmektedir.
2.3.2.4. Zaman
Roman, teknesinin battı ını iddia eden bir denizcinin köye ö retmen
olarak atanmasıyla ba lar. Romanın olay örgüsünün kapsadı ı süre, bir kı
boyudur. Böyle bir mekânda kı ın uzun sürdü ü göz önüne alınırsa romanın
altı aylık bir zaman dilimi içinde geçti i söylenebilir.
200
“Bu satırları gene bir deniz kıyısından yazıyorum sana. [...] Aylardan
Temmuz
gene erken kalkıyorum sabahları.
Gene ilk i im penceremi açıp gökyüzüne bakmak.
Gene sessizli i ya ıyorum...
te o zaman geçmi imi ve sende geçirdi im günleri ansıyıp,
oturuyorum masamın ba ına
bir insanın ba ından geçenleri anlatmak için
ba ka insanlara” (s. 14).
Roman ki isinin kendini Pir Köyü’ne kaza eseri olarak geldi ini
hatırlaması ile ba layan olay örgüsü kronolojik bir akı la devam eder ve farklı
ba lıklar altında anlatılan birimlerle olayların süreklili i ifade edilir.
Romandaki kronolojik akı roman ki isinin geçmi iyle ilgili bazı anları
hatırladı ı zamanlarda geriye dönü lerle bozulur. Hatırlanan ânlarla ilgili
herhangi bir zaman dilimi ifade edilmez. Dolayısıyla roman ki isinin geçmi i
bir bütün olarak gördü ü dü ünülebilir. Zaten bu hatırlama anları ço u
zaman dü ile gerçek arasında gidip gelen izlenimler ve ça rı ımlardan
ibarettir.
Kar ya dı, don tuttu, yollar kapandı, yollar açıldı, bebeler öldü, bebeler
do du....” (s. 187.).
2.3.3. Tema
“O, Kimse’nin ikinci kez yazılı ı de ildir. O’yu Kimse do urmu tur,
aralarında kan ba ı vardır, ama o kadar. Kimse, hemen hemen tümüyle dile
dayalı bir romandır. Dilin olanakları, anlatım olanaklarını/olanaksızlıklarını bu
roman içinde ele aldım. Romana de in bazı soruları getirir Kimse. O’yu bir
co ku yaratmak için yazdım. Marlraux gibi söyleyecek olursam, Kimse ve O
bir ya amın iki bölümüdür. […] O’da ise, ya adı ım dayanılması güç bir
maddî gerçekli e, sanatın gerçe i ile kar ı çıkma çabasını denedim.”24
Roman ki isinin birey olması, kendi varolu unu fark etmesi, kendisiyle
yüzle mesi; onun ya adı ı yalnızlık, ölüm ve çaresizlik gibi durumlar
aracılı ıyla gerçekle ir. Bu tema ve kavramlar ile bunların romandaki
yansımaları a a ıdaki ekilde sıralanabilir.
2.3.3.1. Yalnızlık
Romanın ilk adının ‘O’ olması ve bu adın da bir ki iyi gösteren ‘zamir’
olarak seçilmesi, romanın tematik kaygılarıyla do ru orantılıdır. Hakkâri’nin
bir da köyünde ya ayan birisini i aret eden bu zamir, sınırsız bir beyazlı ın
içinde ya ayan ‘herhangi bir ki i’ye vurgu yapmaktadır. Burada bir isim veya
bir ahıstan ziyade oraya ya ayan bir kimsenin hayatı ve tek ba ınalı ı
anlatılmı tır. “O”nun adını iki kez de i tirdi ini söyleyen yazar, ilk olarak
romanın adını “Do u’m” olarak dü ünen ve bu kavramlara da “benim
gördü üm, benim ya adı ım Do u”, “Do u’m- benim (yeniden) do umum”
anlamlarını yüklemeyi dü ünmü tür.26 Yazarın romana ad olarak koymayı
dü ündü ü isim böyle bir deneyimi gerçek hayatında da ya adı ı için
önemlidir. Dolayısıyla Edgü’nün orada ya adıklarından sonra bir birey olarak
kendi varolu una dair önemli sorular sordu u dü ünülebilir. Anlatıcının
olayların içinde yer alan yazar oldu u dü ünüldü ünde bu otobiyografik
göndermeler daha da belirginle ir.
25
Beatrix Caner, “Türk Edebiyatı-Modernin Klasikleri” (Türkische Literatur-Klasiker der
Moderne) adlı kitabının yayımlanmasıyla ilgili yapılan bir söyle iden. Kaynak: http://www.trd-
online.net/interview1.htm
26
F. Edgü, Ders Notları, s. 150.
203
2.3.3.2. Anlamsızlık
2.3.4. Anlatma
“Ey okuyucu!
e er ya antın boyu, bir gün olsun
bir teknenin kaptanı olmadınsa...
ve kendini tek ba ına...
bir kumsalda da de il, denizden kilometrelerce uzakta, üstelik bir da
ba ında (Rakım: 2.100) bulmadınsa
ya da korkulu bir dü ü,
gözün açık ya da kapalı görmedinse
bu kitapta yazılı olanları anlamakta güçlük çekebilirsin.
Çünkü anlamak bir ortak dil gerektirir. (s. 14).
“Di lerimi sıktım. Gözümü açmaya, sınıfa girmeye korkuyordum. Git çal
Muhtarın kapısını. Kabulüm, de. Nem varsa al, de. Parasını öderim, de.
Kabulüm, de. Yapın imam nikahını, de. Ya da onu da yapmayı, ben
günahtan korkmam, de. Ve al koynuna. Bu geceden tezi yok, al koynuna, o
narin, saçları bitliyi yavruyu.” (s. 100).
“Zil çaldı.
Çocuklar odaya dolu tular,
pantolonları yırtık
entarileri renk renk yamalardan olu an
burunları akan, aktıkça burunlarını çeken
ya da elinin tersiyle silen
gözleri fıldır fıldır dönen” (s.25 ).
Ferit Edgü’nün ilk romanı Kimse’den bir yıl sonra 1977’de kaleme
aldı ı ve ilk romanında ele aldı ı tema ve kavramları farklı bir bakı açısıyla
i ledi i eseri “O”, gerek kullandı ı dil ve anlatım yöntemleri gerekse köy
gerçekli ini ele alı biçimiyle Türk edebiyatında kendine özgü bir yer
edinmi tir. Romanın iirsel bir anlatım dili kurarak aktardı ı köy gerçekli i
pek çok açıdan “sosyal gerçekçi”lerin ve köy romancılarının roman
anlayı ından ayrılmakta, yazarın kendine özgü üslubunu ve bakı ını
yansıtmaktadır. Edgü’nün ilk romanında içe dönük bir anlatım tarzı
hâkimken, O’da dı a dönük ve çevresindeki olay ve olguları anlamaya ve
çözmeye çalı an bir aydın tavrı gözlemlenir. Bireyin yalnızlı ını ve fiziksel
anlamda ku atılmı lı ını ele alan O, bir hayat tarzına kar ı çıkı ın ve
ya amaya de er veren bir anlayı ın ürünüdür.
Roman farklı dünya anlayı larına sahip insanları anlatırken asla etnik
bir ayrımcılı a giri mez. Tam aksine orada ya ayan insanların insanî
vasıflarına ve ya adıkları mekânın getirdi i artlara kar ı takındıkları tavırlara
de inir. Roman ele tirel bakı açısını daha çok orada ya anan
olumsuzluklarla gerekti i kadar mücadele etmeyen bürokrasiye yöneltir.
Büyük ehirden gelen e itimli bir insanın de erleri ve hayat tarzı ile oradaki
artlarla ekillenmi bir hayat tarzının kar ıtlı ını daha çok anlatım gücüyle
gözler önüne seren O, köye ait gerçekli i ifade ederken modern romanın
sıkça kullandı ı anlatım tekniklerinden yararlanır. Bu bakımdan romanın
gerçekli i modern bir anlatım tarzıyla ifade etti i söylenebilir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
1
Demir Özlü, Bunaltı, Ahmet Halit Kitabevi, st., 1958.
2
Demir Özlü, Soluma, Sürek Yay., st., 1963.
3
Demir Özlü, Bo untulu Sokaklar, de Yay., st., 1966.
4
Demir Özlü, Bir Uzun Sonbahar, Koza Yay., st., 1976.
5
Demir Özlü, Bir Küçükburjuvanın Gençlik Yılları, Derinlik Yay., st., 1979.
6
Demir Özlü, Bir Yaz Mevsimi Romansı, Ada Yay., st., 1990.
7
Demir Özlü, Tatlı Bir Eylül, Can Yay., st., 1995.
8
Demir Özlü, thaka’ya Yolculuk, Can Yay., st., 1996.
211
9
“Demir Özlü ile Varolu çuluk Yılları” (Söyle i: Murat Yalçın) Kitap-lık, Sayı: 86, Eylül 2005,
s. 60–66.
10
Demir Özlü, “Bir Tanıklık”, Felsefe Yazıları, Hazırlayan: Selâhattin Hilâv, 2. Kitap, st.,
1982, s. 123.
212
Demir Özlü’nün ilk romanı olan Bir Uzun Sonbahar 1976 yılında
yayımlanır.11 Roman on dokuz bölümden olu ur.
Fethi Naci, Özlü’nün adı geçen romanı üzerine yazdı ı bir yazıda,
Demir Özlü’nün 12 Mart’ı çok iyi bildi i hâlde onu anlatmayı tercih etmedi ini,
daha çok o günlere yakın bir dönemin atmosferine e ildi i belirtir. Fethi Naci
“Bir Uzun Sonbahar”ı u sözlerle de erlendirir: “Demir Özlü, belirli bir
dönemde ya ayan, belirli ko ulların biçim verdi i aydın tipini ustaca çiziyor.
Kolay suçlamaların gülünçlü ünü biliyor. Çekilen acıyı biliyor. Ya anan
yalnızlı ı biliyor. Nesnel ko ulların a ır basaca ını biliyor. Bunun için de
düzmece ‘iyimserlik’lerden uzak kalıyor.”12 Roman ki isini Aylak Adam’ın
kahramanı ile kar ıla tıran Naci, bu iki tipi u cümlelerle tanımlar:
Vecihi Timuro lu, roman üzerine yazdı ı bir ele tiri yazısında eserin
dil kullanımındaki aksaklıklara de indikten sonra eserin otobiyografik bir
özele tiri oldu unu vurgular. Timiuro lu Bir Uzun Sonbahar’ı u cümlelerle
de erlendirir: “Bir devrimcinin sorumluluklarından uzakta sürdürdü ü
anlamsız ya amı, acımasız bir biçimde anlatıyor. A ırlı ı, özele tiriye
verirken çevresini de unutmuyor... Gerçekten bilinçle yapılan bir özele tiri Bir
11
Demir Özlü, Bir Uzun Sonbahar, Koza Yay., st., 1976, 155 s. Eserden yapılacak alıntılar
kitabın bu baskısına aittir.
12
Fethi Naci, a. g. e., s. 399.
13
Fethi Naci, a. g. e., s. 399.
213
3.2.2. Yapı
A <-------------> B
1. Roman Ki isi <----> E i
2. Roman Ki isi <----> Gülgün
3. Roman Ki isi <----> Nazan
4. Roman Ki isi <----> Arkada çevresi
Romanın olay örgüsünü olu turan bu çatı ma ve kar ıla malar iki
farklı anlayı ın, yani “A” ile “B”nin çatı ması/kar ıla ması eklinde ifade
edilebilir. “A” bu çatı malarda roman ki isinin tutum ve anlayı ını, “B” ise
roman ki isinin kar ısındakilerin anlayı larını temsil etmektedir. Romanın
olay örgüsünü olu turan ve kısa bir zaman diliminde sonuçlanan ilk metin
parçası roman ki isi ile karısı arasında biçimlenir. Bu ili kide “A” psikolojik
açıdan çıkmazda olunan bir durumu, “B” ise gündelik olana, modaya ve
14
Vecihi Timuro lu, “Bir Uzun Sonbahar”, Türk Dili Dergisi, Sayı: 301, 1 Ekim 1976, s. 541-
543.
214
Romanın olay örgüsünü olu turan ikinci metin parçası roman ki isi ile
Gülgün arasında geli en ve a ka dayalı bir ili ki çevresinde olu ur. Bu ili kide
“A” ile “B”nin çatı masından ziyade uyumu söz konusudur. “A”, “B”yi her
anlamda arzulamakta, “B” ise “A”nın arzularına cevap vermektedir. “A” ile “B”
arasındaki uyumla ve cinsel arzuların tatminiyle ilerleyen bu ili ki sonunda
“B”nin iradesi ve iste iyle sona erer. Romanın önemli bir bölümünü olu turan
bu metin parçası kahraman-anlatıcının nakilleri ile iki taraf arasında geli en
diyaloglarla ifade edilir.
Roman ki isiyle, evli bir kadın olan Nazan arasında daha çok
cinselli e dayalı olan a k ili kisi romandaki üçüncü metin parçasını olu turur.
Bu ili kide “A”, cinsel açıdan arzulayan, “B” ise arzulanandır. Arzulayan ile
arzulananın bir noktada bulu ması ile ortaya çıkan bu ili ki “A”nın iradesi ile
sona erer. Bu ili kinin sonlanmasında “A”nın “B”nin dünyaya ve evlilik
kurumuna bakı ına bir ba kaldırısı önemli bir rol oynar. Çünkü “B” toplumsal
de erlerin baskısıyla kendini güvende hissedebilece i ili kiler aramaktadır.
“A”nın -toplumsal de erlere aykırı bile olsa- bireye ve ki isel mutluluk
ahlâkına olan inancı “B”den kopu unun en önemli nedenidir. Bu metin
parçası romanda kahraman-anlatıcının anlatımları ve iki tarafın arasındaki
diyaloglarla somutla tırılır.
3.2.2.2. Ki iler
Roman ki isinin ilk yıllarında tutkulu bir a k ya adı ı karısı ile arası
ya adı ı bunalımlı yıllarla birlikte bozulmaya ba lar. Romanda ba ki inin
e iyle ilgili fiziksel ve psikolojik çözümlemelere rastlanmaz. Onun hakkında
verilen bilgiler de kahraman-anlatıcının naklettikleri kadardır. “Karımla
aramızda anla mazlıklar vardı; ondan bıktı ımı anlıyordum” (s. 7) diyen
anlatıcı bu anla mazlıkların neler oldu u hakkında ayrıntılı bilgiler vermez.
Karısının davranı larını “züppe”ce olarak nitelendiren ve onun gündelik
modalarla ilgilenmesini do ru bulmayan kahraman-anlatıcı bir süre sonra
ondan bıktı ını ifade eder. Karısının da aynı bıkkınlık duygularını
hissetmesiyle birlikte bu evlilik sona erer. Bu ili kide karısının onun
yalnızlı ını ve sıkıntılarını arttırmak gibi bir i lev yüklendi i söylenebilir.
hâline yakın bir yapıya sahip olması onun Gülgün’e kar ı yakınlık
hissetmesini sa lar.
3.2.2.3. Mekân
“Odam bir hücre kadar küçüktü. Daha geni bir odada uyuma
olana ım oldu u hâlde, bu küçücük odada yatmak bana ayrı bir tat
veriyordu. mgeler içinde geçen, gerçek olmayan bir tutukluluk sanki.
Odada, üzeri sarı renkte deriyle kaplı, eski, tahtaları i lemeli bir
iskemleyle küçücük bir komodin, tahta, küçük, tek ki ilik bir karyola vardı.
219
3.2.2.4. Zaman
Romana adı olan “Bir Uzun Sonbahar” söz grubu bu açıdan bir ad
olmaktan öte romanın sık sık tekrar etti i bir leitmotif olarak kar ımıza çıkar.
Anlatıcının ifadesiyle “fa izmin geldi i” bir zaman dilimi anlatan romanda
uzadıkça uzayan bir zamandan ve sonbahardan söz edilir: “Zaman, uzamı ,
uzamı , yıpranmı , bölünmü , kopuk kopuk olmu tu. Herhangi bir e ya gibi,
bıktırıcı zaman.” (s.24.). Sonbahar’ın uzunlu u bireyin ya adı ı bunalımla ve
gelecekle ilgili kaygılarıyla do rudan ilgilidir: “Durgun, hiç bitmeyecek gibi
uzayan bir sonbahardı: 1970 sonbaharı.” (s. 108). Anlatıcının üzerinde
durdu u 1970 yılı sonbaharı, o yıl ya anacak olumsuz geli meleri hisseden
bir bakı açısının ürünüdür.
3.2.3. Tema
3.2.3.1. Yalnızlık
yalnız kalmı tım. Sosyalist bir partiden ayrı dü mek, ba ka partilerden ayrı
dü meye benzemez, ya antısını kökten etkiler insanın...”(s.75).
3.2.3.2. Bunalım
3.2.3.3. Yabancıla ma
Toplum ve ona ait de erlerle bir çatı ma içinde olan birey, zamanla
kendini o toplumdan soyutlamakta ve kendi yalnızlı ıyla ba ba a kaldı ını
hissetmeye ba ladı ında da bir yabancıla ma atmosferi içine girmektedir. Bir
Uzun Sonbahar’da bu kopu bireyin bakı açısından u cümlelerle ifade
edilir:
3.2.3.4. Seçme
3.2.3.5. ntihar
intihar dü üncesi bir kader gibi roman ki ilerine gelip yerle mektedir. Roman
ki isinin ço u zaman intiharı dü ünmesi bunun en açık göstergesidir. Roman
ki isinin sevgilisi olan Gülgün’ün de “Kendimi öldürmek istiyorum.” sözü
roman ki ilerinin ruh yapısını ortaya koymaktadır. “Kendini öldürmek”
romanda sık sık tekrar edilen bir söz grubudur. Yazarın askerdeyken kendini
öldüren arkada ı Tan da bu tür konu malarda anılır. Zaten romanın ba ki isi
de askerlik döneminde ve ruhsal bunalıma girdi i dönemlerde sık sık intihara
meyleder.
“ ntihar saplantısını ilk gençlik yıllarımdan beri saklıyordum, iki defa
yüzeye çıktı, on dokuz ya ında, bir de ondan on yıl sonra, belki böyle e it
zaman aralıklarıyla gelen bir ey, ama u derin sarsıntıyı geçirdi im zamana
kadar, üstü küllenmi olsa da , o kötü saplantıyı ta ıdım durdum.” (s. 73)
ntihar romanda aynı alkol gibi bir kurtulu umudu veya çıkı olarak
görülmektedir. Kendini öldürmek bir anlamda hayata kar ı bir ba kaldırının
da ifadesidir. Bu dü üncenin bireysel nedenleri oldu u gibi toplumsal
geli meler de bu dü ünceyi körüklemektedir. Roman ki isinin bu psikolojiden
çıkmak için a k ili kilerine girdi i de görülür:
3.2.4. Anlatma
15
“Ben anlatımı” Özlü’nün bütün roman ve hikâyelerine hâkimdir. Nitekim Bo untulu
Sokaklar ve Bunaltı’daki hikâyeler de aynı özelli i gösterirler. Ahmet Oktay da “ben öyküsel,
öz öyküsel” olarak adlandırdı ı bu e ilimin Sait Faik’in Alemda da Var Bir Yılan ile Son
Ku lar adlı eserleriyle somut bir biçimde görünmeye ba ladı ını belirtir. Ahmet Oktay,
Metropol ve mgelem, s. 84.
225
“Fen fakültesinin soka a açılan aralı ından bir polis fırladı. Çok
yakından ate etmeye çalı tı. Ama bir anda atılan ta larla yere yıkıldı. Kaksı
ba ından dü tü. Do rulup, gerisin geriye kaçtı. O sırada arabayı yakan
topluluklar, polislerden ele geçirdikleri kaskları havaya atmaya ba ladılar,
arkılarını, sloganlarını ba ırarak. Üniversite onların olmu tu. [...] Çatı ma
bitmi ti. Üniversitenin çevresi bir bayram sonrası da ınıklı ındaydı.” (s.67).
renkli resimlerle dolu güncel bir dergiye bakıyordunuz, her sayfasında ayrı
renklerle bezenmi de i ik resimler var gibiydi. Giyini indeki incelikle,
görünü ünün güzelli i de tamamlıyordu bunu.” (s. 62).
Bir Uzun Sonbahar dil kullanımı ve kelime tercihi açısından ise bazı
aksaklıklara sahne olur. Yazarın yabancı kökenli kelimeleri kullanmaktan
özellikle kaçınması bazı anlam belirsizliklerine neden olur. Yazarın bu
tutumda kararsız kaldı ı durumlarda ise ortaya bazı tutarsızlıklar çıkar.
Örne in, yazar romanın ba larında “zaman” kelimesi yerine “süre”yi
kullanmakta ısrar eder; ancak bu kelimenin ba lama uymadı ını fark edince
de tekrar “zaman”a döner.
vururular sana, yıkmak için seni, ama i te o anda yücele iverir dü üncen,
ı ıldar, a ar gövdenin bütün güçlerini’ diye dü ünüyordum. çimdeki sıkıntı,
rahat vermeyeceklerini, günlük angaryalarla bezdireceklerini, belki durmadan
yargılamaya göndereceklerini dü ünmekten geliyordu.” (s. 43).
Bir Uzun Sonbahar’ın i ledi i dönemli ilgili tespitlerinin yanı sıra, ikili
ili kilere, toplumdaki evlilik anlayı ına ve kadınlara yönelik yazarın görü ve
228
3.3.2. Yapı
A <---------> B
1. Selim <----> Bayan M.
2. Selim <----> Anna
3. Selim <----> Ada
4. Selim <----> Ay e
5. Selim <----> Çevresi
19
Rauf Mutluay, a. g. e. s. 28
20
“Bunalım Edebiyatı ve Modernizmin Sorunları”, Çev.: Hakan Aksay, Türk Edebiyatı
Üzerine, Baskıya Haz.: Atilla Özkırımlı, Cem Yayınevi, stanbul, 1989, s. 17-46.
231
kar ısında ise genellikle kadınların zihniyetini ifade eden bir “B” de eri vardır.
Kısaca “A—B” kar ıla ması olarak ifade edilebilecek olan bu çatı maların
hemen hepsi bir kopu la ve ayrılıkla sonuçlanır.
Romanın ilk metin parçasını olu turan kar ıla ma Selim ile romanda
Bayan M. olarak ifade edilen kadın arasında gerçekle ir. Bu kar ıla mada “A”
kendine özgü bir dünya görü üne sahip bir anlayı ı, kendi ifadesiyle sosyalist
dünya görü ünü temsil ederken, “B” bu anlayı ın kar ıtı bir hayat tarzının -
“A”nın tanımıyla ‘burjuva’- temsilcisidir. ki farklı zihniyetin çatı masını ifade
eden bu metin parçası romanın sonuna kadar sürer ve “A” ile “B”nin kopu u
ile sonuçlanır. Bu çatı ma romanda anlatıcının iki tarafın hayat tarzına ait
ayrıntıların nakliyle ve iki tarafın arasındaki diyaloglarla somutla tırılır.
inanan birey ile içinden çıktı ı toplumun de erlerine bir biçimde ba lanan
ki ilerin çatı masını ele aldı ı söylenebilir. Ne var ki romanın birey ile toplum
çatı ması eklinde beliren bu teması romanın olay örgüsüne bakıldı ında
bazı çeli kiler içerir. Çünkü birey her ne kadar farklı de erleri savundu unu
öne sürse de kendisi bu hayat tarzının bir parçası olmaktan kurtulamaz.
Kısacası burjuvaziye kar ı olan birey burjuvazinin ya adı ı hayatı ya ar.
3.3.2.2. Ki iler
söylese de eylemleri ile öne sürdü ü fikirleri arasında büyük çeli kiler olan bir
tipin temsilcisidir.
Romanın Selim’le sosyalist dünya görü üne sahip olan ki ilere yönelik
bir özele tiri yaptı ı söylenebilir. Bu özele tiri bir yandan burjuvazinin hayat
tarzını reddeden, bir yandan da onun gereklerine uygun ya ayan bir ku a a
yöneliktir. Dolayısıyla Selim 1960’lı yıllarda sosyalist bir ku a ın
özele tirisinin yöneldi i bir ki iliktir.
Bayan M. roman ki isinin savundu u de erlerin kar ısında yer alan bir
hayat tarzını ifade eden bir kimli in temsilcidir. Dolayısıyla onun olay
örgüsündeki i levi onun ki ili inde Selim’in reddetti i bir ya ama biçiminin
somutla tırılmasıdır. Ne var ki Selim onunla a k ili kisi kurarak ve onun
hayatına eklenerek kar ısında oldu u bu hayatın içinde yer alır, bu hayat
tarzının bir parçası hâline gelir.
Selim ve Anna: Romanda Selim’in Bayan M.’den sonra bir a k ili kisi
ya adı ı ve Bayan M.’ninkine yakın hayat tarzını sürdüren di er bir kadın da
Anna’dır. Kocasından ayrı ya ayan, bunalımlı bir kadın olan Anna’nın
evlili inde ya adıkları onu cinsel anlamda yaralamı tır. Selim’le olan ili kisi
de çok sa lıklı biçimde sürmez ve sona erer. O da aynı Bayan M. gibi
Selim’in reddetti i ama içinde yer almaktan kendini alıkoyamadı ı bir ya ama
234
Selim ile Ay e ve Ada: Selim’in kar ısına çıkan ve aslında iyi birer
arkada olan Ada ve Ay e yirmili ya larını ya ayan, güzel, çekici iki kızdır.
Her ikisiyle de ayrı ayrı a k ya ayan Selim dünya görü ü bakımından
Ay e’ye daha yakındır. Selim’in Ada olan ili kisi babasının kar ı çıkması ile
kesintiye u rar. Bunun üzerine o, Ay e ile beraber ya amaya ba lar. Askerlik
nedeniyle onunla olan ili kisi de bitme a amasına gelir. Bu iki genç kızın olay
örgüsünde yüklendikleri i lev, bu iki kızın ahsında toplumun ikili ili kilere ve
cinselli e olan bakı ının ortaya konmasıdır. Nitekim Ada’yla evlenmek
isteyen Selim’e, Ada’nın babası bekaret ortadan kalkmı sa evlenmek
zorunda olduklarını ifade ederek toplumun bu anlamdaki sözcülü ünü yapar.
Oysa Selim için bekaret bir an önce kurtulunması gereken bir durumdur. Ona
göre kadının özgür olması ancak bundan kurtulmakla sa lanacaktır.
3.3.2.3. Mekân
Roman ki isinin askerli ini yaptı ı do u ili ise iklimi, ya ama artları ve
atmosferi ile bir zorlu un ve olumsuz artların temsilcisidir. Ankara ise
romanda çe itli semtleri ile anılan ve kısa süre kalınan bir yer olmaktan öte
bir anlam ta ımaz.
3.3.2.4. Zaman
3.3.3. Tema
Romanda sıkıntı veya bunalım içinde yer alan ki iler yalnızca roman
ki ileri de ildir. Bu bakımdan romanda bu kavramlar bir dönemde ya ayan
ki ilerin genel bir özelli ini yansıtmaktadır.
Kendisi de sonu ayrılıkla biten bir evlilik ya amı olan Selim, kendini
burjuvazinin bir parçası hâline getiren ili kilerine ve topluma yönelik
ele tirilerini bir arada ifade eder. Evlilik kurumuna yöneltti i ili kilere ra men
bir çıkı bulamaz. Bu yarı-bilinçli olma hâli hiçbir zaman onu bu ba lardan
kurtarmaya yetmez:
Roman ki isi, bir sosyalist hem de eyleme önem veren bir sosyalist
olarak topluma ve onu geri bırakan de erlere daha aktif olarak kar ı çıkma
iste ini sık sık dile getirir. Ancak bu ba kaldırının gerçekle memesinin tek
nedeni, hattâ onun da bir burjuva gibi ya amasının da altında yatan temel
etken, onun Parti’den uzakla tırılmı olmasıdır. Yazarın ilk romanında da
gönderme yaptı ı bu otobiyografik ayrıntı onun pasif durumda olu unun tek
nedenidir. O ancak bilinçli bir eylemle gerçek anlamda bir de i imin
ya anabilece ine inanmaktadır. Romanın sonunda askerli inde ve hayatında
umutsuz bir ekilde ya adıklarının bir sürgünlük ve mücadele oldu una
240
dikkat çekmesi ama bundan dolayı hiç rahatsızlık duymadı ını ifade etmesi
onun eylem planında mücadeleye devam edece inin bir göstergesidir. En
azından buna yönelik inancın ifade edilmesi gelece e yönelik bir umudun da
habercisidir. Roman ki isinin topluma yabancıla masının ve ba kaldırma
iste inin temelinde yine toplum ve onun kalıpla mı yapısı yer almaktadır.
3.3.4. Anlatma
Öyle ki, Bayan M. ile Anna’nın mektupları romanın önemli bir bölümünü
olu turacak kadar uzun bir yere sahiptir.
“Ertesi sabah, daha gün do madan önce, bir süre ya mur ya dı. Bir
gün önceki gibiydi. Selim, belirsiz bir dürtüyle erkenden uyandı, annesinin
evinin salonuna geçti; parke dö eli yola dü en ya mura baktı. Ardından
gene yata ına dönüp uyumaya çalı tı. Yarı uyanık bilincinde, askerler sabah
içtimaına çıkmak için hazırlanıyorlar; bölük binasının önündeki bo arazide
oradan oraya ko uyorlardı. Ardından a açlı yolun üzerinde hizaya girdiler,
bir dü sel toprak yolun üzerinde saymaya ba ladılar.[...] Selim kendini
askerlerin arasında seçer gibi oldu, sırtında yakla an Do u so u unu
duydu.” (s. 150).
“A ır, sarımtırak sonbahar gelmi ti. Güne , yazdan daha koyu bir
renkle aydınlatıyordu kenti. Taksim’de, o her yanı açık alanda, bazı günler,
büyük, koyu kızıl, erguvan renklerle batıyor, kızıllı ın, gökyüzünün yarısını
kapladı ı ak amüstleri ya anıyordu.
Serinleyen hava, arada bir çıkan karayel, sonbaharın hızla geçen ilk
ya murları, bütün bunları bir kahvenin camları ardından seyretmek, belirsiz
bir mutluluk veriyordu insana. Hızlı, çarpıntılı damlalar, kaldırımın tozlarını
hemen bastırıyor, ardından ıslak kaldırım, koyu kara bir renge dönü üyordu.”
(s. 34).
Roman ki isinin eserde edebiyatçı ve ele tirmen kimli i ile bir aydın
olarak tanımlanması dönemindeki edebiyat anlayı larını ortaya koymada
önemli bir rol oynar. O dönemde okunan kitaplar ve yazarlar hakkında pek
çok bilgiyi roman aracılı ıyla ö renmek mümkündür. Ayrıca yine roman
ki ilerinin ruh hâlleri ve dönemin sıkıntılı, bunalımlı atmosferi de romanda
ayrıntılı olarak tasvir edilmektedir. Bu tasvirler o yılların getirdi i artların bir
ku a ın tedirgin ve arayı içindeki hâlini gözler önüne serer. Her ne kadar bu
ku a ı temsil edenler inandıklarını hayata geçirmek için eylem yapmaya
meyilli ve toplumun kalıpla mı yapısını de i tirmeye yönelik bir giri im
içinde olsalar da bu de i imin sonuçlarının ne olaca ını
kestirememektedirler. Bu durum roman ki ilerinin gelecekle ilgili kaygılarının
dile getirilmesiyle ifade edilir.
Demir Özlü’nün üçüncü romanı Bir Yaz Mevsimi Romansı 1990 yılında
yayımlanır.22 Roman yayımlandı ı yıl 1990 Orhan Kemal Roman Arma anı’nı
kazanır, izleyen yıl da eserin ikinci baskısı yapılır.23 Roman her biri Romen
rakamlarıyla numaralandırılmı ve ara ba lıklarla birbirinden ayrılmı yirmi üç
bölümden olu ur.
22
Demir Özlü, Bir Yaz Mevsimi Romansı, Ada Yay., st., 1990.
23
Demir Özlü, Bir Yaz Mevsimi Romansı, Can Yay. st., 1991; Eserden yapılacak alıntılar
kitabın bu baskısına aittir.
24
Sennur Sezer, “Demir Özlü’den Özlemin Yazı”, Varlık, Sayı: 994, 1 Temmuz 1990, s. 9.
246
3.4.2. Yapı
Bir Yaz Mevsimi Romansı’nın olay örgüsü romanın merkez ki isi Selim
ile onun çevresinde geli en çatı ma ve kar ıla malarla ekillenir. Romanın
olay örgüsünü olu turan metin parçaları Selim’in hatırlamaları ile
olu tu undan bu metin parçaları arasında herhangi bir kronolojik akı ve
mantıksal sıra gözetilmemi tir. Olay örgüsünü olu turan ve kimi zaman
kar ıla ma düzeyinde kalan, kimi zaman da bir çatı maya dönü en bu
ili kiler a ını u ema ile ifade etmek mümkündür:
A <---------> B
1. Selim <----> Sandi
2. Selim <----> Güngör
3. Selim <----> Belkıs
4. Selim <----> Twiggy Cânân
5. Selim <----> Di erleri
Romanın olay örgüsünü olu turan ilk metin parçası roman ki isi Selim
ile onun yakın arkada larından olan Sandi arasında geli ir. Olay örgüsünü
olu turan di er metin parçalarıyla iç içe geçen bu ili kide Selim’in anlayı ve
tutumları “A”, Sandi’ninkiler “B” ile ifade edilirse, burada “A—B”
çatı masından ziyade, örtü mesi söz konusudur. Aynı dünya görü ünü ve
anlayı ı benimseyen, temelde bir dostlu a dayanan bu kar ıla mada “A”,
“B”yi kaybetmenin verdi i üzüntüyü ya ayan ve “B”ye kar ı özlemini sürekli
dile getiren bir anlayı ı temsil eder. Bu açıdan “B” yoklu u derin bir ekilde
hissedilen ve kendisine özlem duyulan bir dostlu un temsilcisidir. Bu ili ki
romanda kahraman-anlatıcı konumunda yer alan Selim’in nakilleri ve
Sandi’nin hayalî varlı ı ile gerçekle tirdi i iç konu malarla somutla tırılır.
247
Romanın olay örgüsünü olu turan ikinci metin parçası yine Selim ile
onun dostu olan Güngör arasında biçimlenir. Bu metin parçası da “A” ile
“B”nin uyumunu ve örtü mesini beraberinde getirir. “A”, “B”yi kaybetmenin
acısını ya ayan ve ona kar ı özlemini dile getiren bir tutumu temsil ederken,
“B” de kendisine kar ı özlem duyulan bir dostlu un temsilcisidir. Bu ili ki de
aynı birinci metin parçasında oldu u gibi kahraman-anlatıcı konumunda yer
alan Selim’in nakilleri ve bu dostlu un ifade edildi i diyaloglarla ifade edilir.
Romanın olay örgüsünde önemli bir yere sahip olan üçüncü metin
parçası roman ki isi Selim ile onun sevgilisi konumunda yer alan Belkıs
arasında olu ur. Bu metin parçasında “A” hem maddî imkânlar açısından
hem de dünya görü ü açısından belli sınırları ve de erleri olan bir anlayı ı
temsil ederken, “B” maddî imkânın ve ya ama arzusunun bir temsilcisidir. Bu
kar ıla mada farklı zihniyete ve konuma sahip olmanın getirdi i bazı
durumlarla taraflar arasında çatı malar ya anır. Ancak bu çatı malar bu
ili kiyi sona erdirecek gerilime ula maz. Temelde a k ve cinselli e dayalı bu
ili ki kahraman-anlatıcının nakilleri ve iki taraf arasında gerçekle en
diyaloglarla somutla tırılır.
Roman ki isinin kar ı cinsle kurdu u ili kiyle ekillenen bir di er metin
parçası da Selim ile eserde Twiggy Cânân olarak ifade edilen genç kız
arasında olu ur. Bu ili kide “A”, inandı ı de erleri savunan ve ifade eden bir
anlayı ın temsilcisi iken; “B”, gençli i ve güzelli ine ra men belli de erleri ile
idealleri olan bir anlayı ın temsilcidir. Bu kar ıla mada herhangi bir çatı ma
ya anmaz; çünkü iki zihniyet de bazı ortak noktalarda bulu mu tur. Bu metin
parçası da romanda anlatıcının nakilleri ve iki taraf arasında gerçekle en
diyaloglarla ifade edilir.
Roman ki isiyle bir biçimde kar ıla an/çatı an ve bazen farklı bir
zihniyeti bazen de roman ki isiyle aynı zihniyete sahip bir anlayı ı temsil
eden “di erleri” ile roman ki isinin arasında geli en ili kiler etrafında
biçimlenen metin parçaları da olay örgüsünde önemli bir yere sahiptir. Bu
248
3.4.2.2. Ki iler
Selim: Demir Özlü’nün hayat hikâyesinden pek çok ayrıntıyı kimli inde
bir araya getiren Selim, yazarın ikinci romanı Bir Küçükburjuvanın Gençlik
Yılları adlı romanın da ba ki isidir. Selim’in adı Bir Yaz Mevsimi
Romansı’nın 77. sayfasına kadar hiç söylenmez. Zaten bu sayfadaki bir
diyalog dı ında da bir daha Selim’in adı eserde tekrarlanmaz. Roman bir
anlamda isimsiz bir kahraman-anlatıcının hatırlamaları üzerine kurulur. Selim
249
Selim ile Sandi ve Güngör: Selim’in çok sevdi i iki dostu olan Sandi ve
Güngör, ülkeden uzakta ya ayan Selim’in hayalinde ya attı ı birer imge
gibidirler. Onların hatırlanması, onlarla birlikte ya anan pek çok olayın da
hatırlanması anlamına gelmektedir. Bu anlamda bu iki dost Selim’in geçmi le
kurdu u birer ba gibidirler. Selim onların ki ilikleri ve eylemleri üzerinden
kendinin/ku a ının bir de erlendirmesini yapar. Selim’in bulundu u Kuzey
Avrupa ehrinden stanbul’u ve orada ya ananları hatırlamaya bir vesile olan
Sandi, anlatıcının ifadesiyle “Toplumdan ayrı dü meyi seçmi ” bir ki idir.
Selim onu daha çok bu yönüyle ve ölümüyle hatırlamaktadır. Ülkesinden
uzakta ya adı ı ehirde Sandi’nin hayaliyle konu an Selim için o ayrıca
geçmi le hesapla mayı sa layan bir köprüdür. Gidilen ve görülen her mekân
da onunla ya anan hatırlarla bir anlam kazanmaktadır.
Yazarın gerçek hayatındaki iki dostunu, air Celal Sılay (Sandi) ile
hikâyeci, air ve tiyatrocu Güner Sümer (Güngör)’i karakterize eden bu
ki iler, kurmacanın içine yansıyan birer gerçek çizgidirler.25
25
Konur Ertop, “Demir Özlü’nün Anlattı ı De i en stanbul”, Hürriyet Gösteri, Sayı: 116,
Temmuz 1990, s. 12-14.
251
Nitekim yazar bu durumu u cümleyle ifade eder: “Koca kentte özel bir
topluluk, genç insanlardan olu an bir ada, kendine özgü görülmez kurallara
göre ya ayan bir klandı onlar.”(s. 7). Bu ku ak evliliklerinde bir istikrar
sa layamamı , genellikle bo anmı cinselli i ve a kı özgürce ya amak
arzusunda olan, toplumdan ve onun de erlerinden uzakla mı , alkolle
barı ık, yalnız ya amayı tercih eden bir nesildir.
3.4.2.3. Mekân
“Bu eski Paris de il Sandi. Bunaltı verdi bana. Hem de öyle köklü bir
bunaltı. aka de il bu... Bana ne kadar hüzün verdi Sandi. Sinemalar eski
253
3.4.2.4. Zaman
Roman ki isi her ne kadar zamanı ya anan a klara göre algılıyor gibi
görünse de romanda i lenen zaman diliminin kendine has ve önemli
özellikleri vardır. Bir Yaz Mevsimi Romansı her eyden önce ele aldı ı
dönemde geli en olayları öne çıkaran ve ayrıntıları bu zamanda ya anan
olayların perspektifinden gören bir romandır.
254
3.4.3. Tema
26
talik ifadeler romanda yazar tarafından vurgulanmı tır. Alıntılarda yazarın yazım
özelliklerine uyulmu tur.
258
hayat tarzı açısından da dar bir dünya görü ünün sahibidir. Roman ki isinin
Güngör’e yönelik sözleri de bu duruma açık bir atıftır. Güngör’ün kadınlarla
ilgili istek ve dü üncelerini çocukça bulan anlatıcı “baskıcı bir toplumda iyi
ya anmamı bir gençli in yarattı ı, o derin, ruh çözümsel bir simge mi” (s.
32) diye sorarak toplumun de er yargılarının bireyin hayatını daralttı ını ifade
eder. Selim ile temsilcisi oldu u neslin yukarıda ifade edilen görü ve hayat
tarzları onları her anlamda toplumun dı ına itmi tir. Zaten roman boyunca bu
zihniyete sahip insanlar hep bir arada görülürler. Onların halktan birileriyle
ili ki kurması da çok az rastlanır bir durumdur; çünkü söz konusu olan
inandıkları ve hayatı ya ama biçimleriyle kendi içine kapalı, yalnız ve
bunalımlı bir nesildir.
3.4.4. Anlatma
Bir Yaz Mevsimi Romansı hâkim bakı açısıyla anlatılır. Ancak eserde
fiil kipleri ikinci teklik ahıs kipiyle, yani “sen” ile ifade edilir. Bu ifade biçimi
olayların geli imi ve gelece i ile bilgileri bazen yazar-anlatıcının bazen de
roman ki isinin bildikleriyle sınırlar.
“(Sandi) son gidi inde de –o son Pazar günü- Garaj adlı lokantanın
kaldırımı üzerine yerle tirilmi masalardan birine oturmu tur. Hayır, hayır,
biraz içerde. Ü ütmekten korktu u için sırtını vitrinlerden birine, terasın
açılmı , üst üste katlanmı cam kapılarına vermi tir.” (s. 12).
“ ‘Bizim olmaktan çıkan bir dünya Sandi. Dünyada bile sı ınaca ımız
pek az yer kalıyor. Güngör bilir bu ruhsal durumu.”
“Sana sevilecek kadın gerekli’ dedi Sandi. ‘Kadınları bulursan, kentler
de yoluna girer.’
‘Belki de haklısın Sandi. Sevilecek kadın gerekli bana.’
‘Yeryüzünde insan çok azdır,’dedi Sandi. ‘ nsan da, a k da. u
gördüklerin var ya, hepsi birer makettir bunların. nsan figürleri. Dostlar
varsa, bir kent, gerçekten bir kenttir.’
‘Do ru mu söylüyorsun Sandi? Sorun bu kadar yalın mı?’
‘Tabii do ru söylüyorum. nsan yoktur, insan!” (s 16).
27
Feridun Andaç, Söz Uçar Yazı Kalır, Bugünün Yazın ve Kültür Co rafyası (Söyle iler),
Toplumsal Dönü üm Yay., st., s. 397-409.
262
Demir Özlü’nün üçüncü romanı olan Bir Yaz Mevsimi Romansı, gerek
anlatımı, gerekse cümle yapısıyla önceki romanlarından daha yo un ve
sa lam bir cümle yapısıyla öne çıkar. Çe itli noktalama i aretleri veya
ba laçlarla birbirine ba lanan uzun cümleler, bazen de ara cümlelerle
uzatılarak, verilmek istenen atmosferi yansıtacak bir nitelikte okur kar ısına
çıkar.
Demir Özlü’nün üçüncü romanı olan Bir Yaz Mevsimi Romansı, onun
romancılı ının da zirvesi sayılabilir. Roman her eyden önce anlatımda
gösterdi i çe itlilikle zor olan bir anlatım yolunu tercih eder ve bu durumun
getirdi i zorlukları da anlatıcı de i imleriyle a maya çalı ır. Özlü’nün
yazarlı ının belirginle ti i bir ba ka durumda ele aldı ı konuların neredeyse
sabitle mi bir hâl almasıdır. Özlü’nün ilk iki romanında ayrı ayrı ele aldı ı
1960 ve 1970 yılları bu romanda birle tirilmi ve yirmi yıl arasındaki siyasî ve
sosyal de i meler bir arada de erlendirilmi tir. Bu açıdan Özlü’nün ya adı ı
dönemin bir tanı ı olarak gerçeklerden hareketle bir roman dili ve kurgusu
olu turdu u rahatlıkla söylenebilir. Otobiyografik göndermelerin çok fazla
de i ikli e u ramadı ı bu romancılık anlayı ı temelde bir dönemle
hesapla manın ve özele tirinin hâkim oldu u bir anlayı ı yansıtır.
Bir Yaz Mevsimi Romansı ilk iki romanından ne kadar sonra yazılmı
olsa bile o iki romanın yansıttı ı sorunlara e ilir; ancak bu kez kullanılan
ele tirel dil biraz daha estetize edilmi tir. Kendini ve kendi ku a ını olumlu ve
olumsuz bütün yönleriyle ele veren yazar yarattı ı atmosferle ilk iki
romanından çok uza a gitmez. Küçük burjuva aydınının siyasî ve sosyal
taleplerini ve dünya görü ü ile buna uygun bir hayat ya ama arasındaki
çeli kilerini yansıtan Bir Yaz Mevsimi Romansı, sosyalist oldu unu öne süren
bir aydının geli en olaylara bakı ındaki insani hassasiyetleri vurgulaması
açısından da önemlidir.
Adnan Özyalçıner, Tatlı Bir Eylül üzerine yazdı ı bir yazıda romanın
bir yolculu un romanı olarak de erlendirilebilece ini ileri sürer ve bu
yolculukta dü ile gerçe in birbirine karı tı ının altını çizer. Özyalçıner’e
göre, roman yazarın kendi ya amına bir yolculu u anlatmakta, yazar bunu
yaparken de “imgeleri, e retilemeleri birbiri içinde döndürerek” dü ile
gerçe in birbirine geçti i bir duygu atmosferi olu turmaktadır.29 Romanda
ifade edilen sürgünlü ün somut artlardan ziyade yazarın iç dünyasını ve
“ya amasının özünü” olu turdu una da dikkat çeken Özyalçıner, bu nedenle
de romanı “sonsuz bir sürgünlü ün romanı” olarak nitelendirir. Tatlı Bir
Eylül’ü “metinsel” bir roman olarak de erlendiren Fatma Oran, eserin bireysel
bir yolculu u konu edindi ini ve bu yolculu un da insana üzüntü ve melankoli
veren bir yönü oldu una dikkat çeker.30
3.5.2. Yapı
28
Demir Özlü, Tatlı Bir Eylül, Can Yay., st., 1995; Romandan yapılan alıntılar eserin aynı
yayınevince yapılan ikinci baskısına aittir.
29
Adnan Özyalçıner, “Tatlı Bir Eylül”, Varlık, Sayı: 1063, 1 Nisan 1996, s. 5–6.
30
Fatma Oran, [Demir Özlü’yle Söyle i] “Vah i Kozmos! Deli Ya am! Tatlı Eylül!...”
Cumhuriyet Kitap, Sayı: 294, 5 Ekim 1995, s. 16-17.
265
iyice belirsizle mesine kapı aralamı tır. Romanı anlatma esasına ba lı bir
metin olmaktan kısmen uzakla tıran bu anlatım tarzı yazarın da vurguladı ı
bir noktadır.
Tatlı Bir Eylül’de olay örgüsü her ne kadar açık bir biçimde takip
edilemese de romanda kar ıla an, kar ıla tırılan, çatı an ve hatırlanan
ögelerin ili kileri a a ıdaki emayla ifade edilebilir.
A <---------> B
1. Yazar <----> Kafka
2. Yazar <----> Geçmi ve Mekân
3. Yazar <----> Kadın
4. Yazar <----> “Di erleri”
Tatlı Bir Eylül’ün olay örgüsünü olu turan ilk kar ıla ma yazar ile
Kafka arasındaki ili ki çevresinde olu ur. Yazarın, Kafka’nın ya adı ı
mekânlar ve yazdıkları ile kurdu u bu ili kiyi “A” ile “B”nin kar ıla ması olarak
nitelendirirsek burada “A”, “B”yi her anlamda benimseyen onunla zihinsel ve
edebî anlamda örtü en, ona hayranlı ını dile getiren bir tutum içindedir. “B”
ise yapıp ettikleriyle ideal bir yazar ve modern bir tavrın ifadesidir. “A” her
fırsatta “B”nin mirasını ara tırmakta ve ona hayranlı ını dile getirmektedir. Bu
açıdan “A”, “B”yi model alan ve onun hayata bakı ını bir yazarlık tutumu
olarak benimseyen bir tavrın temsilcisidir. Bu ili ki romanda yazarın bir
anlatıcı olarak Kafka’ya dair nakletti i ayrıntılarla ve ona hayranlı ını dile
getirdi i diyaloglarla somutla tırılır.
yüzle me/hesapla ma çevresinde olu ur. Bu kar ıla mada mekân, geçmi le
yazar arasında köprü görevi gören bir aracı durumundadır. Dolayısıyla
bireyin kendi geçmi i ve geçmi ini olu turan ayrıntılarla yüzle mesi farklı
mekânlar sayesinde gerçekle mektedir. Bu ili kiyi “A” ile “B”nin kar ıla ması
eklinde ifade edersek; burada “A” hatırlamayı ve hatırladıklarının
getirdiklerini sorgulayan, onlarla hesapla an bir tavrı, “B” ise içinde
barındırdı ı ayrıntılarla “A”yı kuran unsurların olu turdu u bir gerçekli i ifade
etmektedir. Bireyin kendi geçmi ine yaptı ı bu yolculuk bir anlamda
geçmi inde bulundu u mekânlara ve o mekânlarda ya ananlara yapılmı bir
yolculuk olarak da dü ünülebilir. Bu açıdan bu ili ki yazardan mekâna,
oradan da geçmi e ilerleyen bir sıra takip eder. Romanın büyük bir bölümünü
olu turan bu metin parçası romanda mekâna ait özellikler ile o mekânlarda
ya anan olayların anlatımı ile somutla tırılır. Bu nedenle romanda hem
mekân, hem de hatırlanan unsurlarıyla geçmi somut birer figür olarak yer
alır.
alan “di erleri” bir anlamda onun özgeçmi inin basamaklarını olu tururlar. Bu
metin parçalarında “A” çocukluk ve gençli inden olgunluk ya larına do ru
ilerleyen bireyin tutum ve davranı larını ifade ederken, “B” bu geli imde
olumlu veya olumsuz bir de er ve anlam yüklenen “di erleri”nin tavır ve
davranı larını yansıtır. Bu açıdan bakıldı ında “di erleri”ni olu turan; anne,
baba ve hayatın her a amasında kar ıla ılan dostlar bireyi çe itli açılardan
destekleyen/yönlendiren etkilerin birer nedenidirler. Onlar yazarın ki isel
geli imine olan katkıları ile kimi zaman olumlu kimi zaman da olumsuz
yönleriyle hatırlanır. Bu metin parçaları romanda yazarın daha çok hatıralara
ve izlenimlere dayalı nakilleriyle somutla tırılır.
3.5.2.2. Ki iler
31
Demir Özlü, Borges’in Kaplanları, Yapı Kredi Yay., st., 1997, s. 19. Tezer Özlü de
Ya amın Ucuna Yolculuk’ta Kafka’yı roman boyunca anacak ve onun ya adı ı mekânlarda
dola acaktır.
32
Demir Özlü, a. g. e. s. 34.
270
3.5.2.3. Mekân
“Oysa o kadar uzak kalmı olsan da, sen de içinde çocuklu unun da
geçti i stanbul’u ta ıyordun. [...] Ama yitirdi i bir kent vardı onun, imdi artık
iyice bozulmu , yıpratılmı , alabildi ine ba ıbo bırakılmı bir kent. Belki de
Orta Avrupa’nın oldu u gibi kalmı kentlerine giderek aradı ı oydu.” (s. 52,
56).
3.5.2.4. Zaman
Bir Tatlı Eylül, bir eylül ayında Berlin yakınlarındaki bir banliyöde yer
alan yazarlar kona ında, bir yazarın ya adı ı ve gördü ü mekânlardan
hareketle geçmi le ilgili izlenimlerini anlatır. Bu nedenle de romanın yazılma
sürecinin ifade edildi i zaman dilimi eylül ayını kapsar. Romanın adını
olu turan “Tatlı Bir Eylül” tamlaması da aslında yazma sürecine ili kin açık bir
273
göndermedir. Buradan bakıldı ında yazarın bütün anlatmaları eylül ayı içinde
gerçekle mektedir. Geçmi te ya anan olayları içeren bu yazma süreci,
anlatma zamanı ile olay zamanı arasındaki farkı iyice büyütür. Ancak izlenim
ve ça rı ımlarla çok geni bir zaman dilimine gidildi i için romanın parça
parça verilen metin parçaları yazarın çocuklu undan ba layarak o âna kadar
geçen bir süreci içine alır. Bu bakımdan romanın 1940’lardan ba layıp
1990’lara ula an bir zaman dilimine ait ayrıntılara yer verdi i söylenebilir;
çünkü söz konusu olan yazarın hayatı ve geçmi idir.
Tatlı Bir Eylül’ün geçmi e dönük olarak ilerleyen yapısı bir anlamda
zaman kavramını romanın önemli bir unsuru hâline getirir. Buradaki “geçmi ”
yazarın kendi ifadesiyle “öznel” geçmi idir. Bu geçmi in içinde çocukluk,
gençlik ve olgunluk ça ları yer almaktadır. Ne var ki bu dönemleri anlatan
metin parçaları herhangi bir kronolojik sıra takip etmez. Mekânlar ve
ça rı ımlar aracılı ıyla tarihin farklı noktalarına dönülür ve yazarın hayat
çizgisindeki duraklar ifade edilir. Bu yıllar veya anların zamanı daha çok
yazarın kendi ya ıyla veya o dönemi tanımlayan geli melerle ifade edilir.
Örne in, “O evde, ilkbahar mevsiminin geldi i aylarda-hâlâ on dokuz
ya ındaydı- derin sıkıntılarla sarsıldı.” (s. 27) veya “Çocuklu unda, Ege’de bir
ilçe merkezindeydi. II. Dünya Sava ının sona erece i yıl olacaktı.” (s. 117)
cümlelerinde görüldü ü gibi.
3.5.3. Tema
33
Kierkegaard’ın eseri Ya/Ya Da’nın bir bölümünü olu turan bu eser, felsefecinin kendi
otobiyografisine de ciddi göndermelerde bulunur. Kierkegaard’ın ni anlandı ı Regine Olsen
adlı genç kızla ili kisinin bitirme sebepleri ile a k, ba tan çıkarma, ili kiler, erotizm ve evlilik
gibi kavramlara ironik bir ele tiri getiren bu eserin Türkçe baskısı için bkz.: Sören Aabye
Kierkegaard, Ba tan Çıkarıcının Günlü ü, Çev.: Süha Sertabibo lu, Ayrıntı Yay., st.,
1996. Ferit Edgü’nün Kimse adlı romanı da çıkı noktası olarak Kierkegaard’ın bir sözünü
hareket noktası olarak almaktaydı.
34
Feridun Andaç, a.g.e., s. 397-409.
275
var ki bu sürgünlük ve yalnızlık duygusu belli bir süreden sonra yazarın genel
bir ruh hâline dönü mü , evrendeki varlı ını bu duygular aracılı ıyla
tanımlamasının kapısını aralamı tır. Nitekim yazar da kendi varlı ını ve
benli ini bu geni açıdan görmeye ba lar. Bu bakı ta hayatın anlamı ve
de eri üzerine varılan olumsuz yargılar baskındır.
35
Demir Özlü, “ u Birey” Borges’in Kaplanları, s. 7-10.; Yazarın özellikle 90’lı yıllarda
yazdı ı kitaplarda Kierkegaard’a çokça gönderme yaptı ı görülür. Örne in, Kanallar, (Can
Yay., stanbul, 1991.) adlı anlatı da Kierkegaard’ın Ba tan Çıkarıcının Günlü ü’nden
hareket eden bir metindir.
276
“Genç bir insan nasıl bu bin bir tuzakla dolu ya amı yüklenirse,
stanbul’un o solgun ak amüstlerini, ı ıklı sabahlarını, karmakarı ık
sokaklarıyla Beyo lu’nu, yolculukları, ba ka kentleri, sürgünleri,
tutuklanmaları, sana yapılan oyunları, dahası giderek de i en, yiten, ölen
arkada lıkları, ayrı dü meleri, özlemleri, içinden do du unu sandı ın
co kuları, onların ardından gelen ruhsal çökü leri... seni gelip bulan a kları,
yalnızlı ı, yılların geçmesiyle artan, ölümün bo lu uyla dolmaya ba layan
yalnızlı ı... hepsini.” (s. 39).
“Yılların elinden alınmı olması de il, derin biz özlemdi seni yıkan.
çinde büyüyen büyük bo luk, duygularınla anımsama yetene ini en son
sınırlarına kadar inceltiyor, geçirgenle tiriyor, seni acı çeken ama belki daha
önemlisi kendi üzerine kapanan, kolayca kırılan, kırgınlı ı ya ayan en ince
kımıldanı ların dokunu uyla bozguna u rayan bir varlık haline getiriyordu.
te buydu, böyle bir eriyi ti sürgünlük.” (s. 132).
Çünkü bütün Avrupa’da yalnız olan birey için geçmi i kuran unsurlar artık çok
uzaktadır. Oralara dü sel yolculuklar yapmak mümkün olsa bile, oraların da
“de i mi ve ba kala mı ” olması, hafızadaki hâllerinin ve sıcaklıklarının
bozuldu una dair duyulan korku bireyi karamsar bir ruh hâli içine sürükler.
Dolayısıyla gidecek yer kalmamı tır. Hattâ birey yazarlı ın da bu duyguları
destekledi ine inanır: “Yazmanın yalnızlık oldu unu, bunun da ölümü
ça rı tırdı ını biliyorsun.” (s. 60).
3.5.4. Anlatma
Tatlı Bir Eylül, yazarın önceki romanı Bir Yaz Mevsimi Romansı adlı
eserinde görüldü ü gibi genel olarak hâkim bakı açısıyla anlatılır. Olayları
aktaran da yazar-anlatıcıdır. Ne var ki bazı metin parçaları kahraman-anlatıcı
tarafından okura aktarılır. Bu bakımdan romanda birçok bölümünde
anlatıcının da, bakı açısının da de i ti i görülür. Romanda fiil ve isim
kiplerini ifade eden ahıs zamiri de anlatıcıda oldu u gibi sık sık de i ir. Fiil
278
kipleri anlatıcının kimli ine göre bazen “sen”, bazen “o” bazen de “ben” ile
ifade edilir. Bu anlatım çe itlili i romanın akı ındaki tekdüzeli i ortadan
kaldırır. Özellikle “sen” anlatımının tercih edildi i bölümlerde anlatıcı sanki
roman ki isiyle bir diyalog içindedir:
“Elinde, deriden küçük çantası, öteki elinde de gene küçük bir deri
çanta içinde ta ıdı ı yazı makinesi olan yazar, burada, göl kıyısına yakın
tenha bir banliyö semtinin istasyonunda iner; perondaki küçük kalabalıkla
birlikte, geni merdivenlerden a a ıya, birkaç peronu birbirine ba layan
alttaki tünele girer... Orada bulunan, küçük büfenin önünden geçecek, biraz
ötedeki kö eyi dönecek, göl kıyısına uzanan evlerin arasındaki yolda otuz,
kırk metre daha yürüyecek, büyük bir bahçe kapısından içeriye girecek”
(s.9).
kar ıla tırmalar yalnız mekânların fiziksel özelliklerini vermekle kalmaz, aynı
zamanda yazarın/anlatıcının duygularını ve ça rı ımlarını da yansıtır.
Roman genellikle uzun cümlelerden olu ur ve ça rı ımlara açık bir anlatım
dili kurar. Dolayısıyla bu anlatımda roman ki ilerinin diyaloglarına pek
rastlanmaz, daha çok anlatıcının hatırlamaları ve izlenimleri verilir.
Roman, izlenebilen, açık bir olay örgüsü yerine birbiriyle iç içe geçmi
mekânlar, ça rı ımlar ve izlenimlerle okurun kar ısına çıkar. Yazarın olay
281
Sonuç olarak Özlü, bir yazar olarak kendi hayatından seçti i ayrıntıları,
kendine ve hayata bakı açısına yansıyan nitelikleriyle bir yoruma ula tırmayı
amaç edinmi tir. Bu seçim onun bir yazar olmaktan çok, bir birey olmanın
getirdi i bütün çeli kilerini de açık yüreklilikle yansıtmasını sa lamı tır.
282
3.6.2. Yapı
36
Demir Özlü, thaka’ya Yolculuk, Can Yay., st., 1996, 191 s. Romandan yapılacak
alıntılar eserin bu baskısına aittir.
37
Gürhan Uçkan, “ thaka’ya Yolculuk: Demir Özlü’den Bir Anti-Roman” Cumhuriyet Kitap,
Sayı: 374, 17 Nisan 1997, s. 7.
283
A <----------------------------------> B
1. Roman ki isi / Ulysses <----> stanbul / thaka
2. Roman ki isi <----> Geçmi ve Geçmi in Mekânları
3. Roman ki isi <----> Lena
4. Roman ki isi <----> Aile
5. Roman ki isi <----> Di erleri
Romanın olay örgüsünde yer alan kar ıla malara ve ili kilere
bakıldı ında, eserin bireyin geçmi ine ve geçmi inin kuruldu u mekânlara
duydu u özlemi dile getirmek gibi bir derdi oldu u söylenebilir. Öyle ki bir
biçimde kendi yurdundan uzakta kalan bireyin bu mekân dı ındaki her yerde
kendini yalnız ve yabancı hissetti i söylenebilir. Zaten romanın ifade etti i
“ thaka’ya Yolculuk” söz grubu da öz yurda dönü e duyulan hasretin bir
ifadesidir.
Romanda yer alan metin parçalarının belli bir sıra izlemeyi i, herhangi
bir nedenselli e dayanmayı ı romanın yapısal özelliklerinden
kaynaklanmaktadır. Çünkü yazarın romanın ba ında da dile getirdi i gibi,
thaka’ya Yolculuk’ta Fransız Yeni Roman anlayı ının büyük etkisi vardır, bu
durum da geleneksel romanın olay örgüsü, zaman ve mekân gibi unsurlarını
geri iten bir yazma prati inin bir sonucudur.
3.6.2.2. Ki iler
38
Mitolojiler Sözlü ü, Yöneten: Yves Bonnefoy, Türkçe Baskıyı Yayına Hazırlayan: Levent
Yılmaz, Dost Kitabevi Yay., Ank., 2000, II. Cilt, s. 818-822.; Emel Dilman, Mitolojiden Ünlü
Ki iler, Ataç Kitabevi, st., 1961, s. 27-38.
287
Roman Ki isi ve Lena: Lena, roman ki isinin bir arkada ı aracılı ıyla
tanı tı ı ve kısa süreli bir a k ili kisi ya adı ı yirmi sekiz ya larında bir
kadındır. Cinsel açıdan çe itli sorunlar ya amı ve bunların sonucunda da
dört yıl psikolojik tedavi görmü olan Lena, bu sorunları yüzünden roman
ki isiyle ikinci bir görü meyi kabul etmez. Kısa süre ya anan bu a k ili kisi,
anlatıcının romanda cinsellikle ilgili bilgilerin açıkça verilmesi ve genel
anlamda cinsellik konusundaki fikirlerini anlatması için bir araç durumundadır.
Dolayısıyla Lena’nın olay örgüsündeki i levi bu bilgilerin verilmesine bir vesile
olmaktır.
ki ili inde önemli de i imlere neden olur. Roman ki isinin ailesi ve aile
bireyleri ile ilgili olumsuz dü üncelere sahip olmadı ı, her fırsatta onlarla
ya ananlara ve birlikte olunan mekânlara özlem dile getirir. Bu açıdan aile
bireyleri roman ki isinin yakın ve uzak geçmi le ilgili hatırlarına uzanan birer
köprü i levini görürler.
3.6.2.3. Mekân
“Hiçbir yerde bütün bütüne rahat de ildim. Her yerde i retiydim artık.
O zihnimin ba larından kurtuldu u yolculuk günlerinde, bir süre için kaldı ım
otel odalarını ya da yazı yazabilmem için bana iki ay boyunca verilmi
odalarda duydu um kurtulmu luk duygusunu bir yana bırakırsak, hiçbir
yerde... dönüp dola ıp gene oraya vardı ım, o kuzey kentindeki evimde de.
Hep e reti bir ya amdı bu.” (s. 184).
3.6.2.4. Zaman
3.6.3. Tema
bulan “mutsuz ve umutsuz bir ki i”dir. Elbette söz konusu olan bir “yer altı
adamı” de ildir; ancak yerinden, yurdundan ve köklerinden kopmu ve
kendini her yerde yaban ve ayrıksı hisseden bir ki idir. Nitekim roman ki isi
de yıllar sonra hayatın anlamı ve anlamsızlı ı üzerine dü ünmeye ba lar:
“Ya amımın bir anlamı olmadı ını anlamam için bunca yıl ya amam
gerekiyormu .” (s. 109). Hölderlin için söylenen hayatında “konu abilece i
insan kalmamı tı” cümlesi yine roman ki isinin içinde bulundu u durumu
açıklamak için ba vurdu u bir kaynaktır. Bu ifadeler, her ne kadar yazar
varolu çulu un “kendi kendini yaratmak” fikrinden uzakla tı ını söylese de,
onun uzak bir co rafyaya “atılmı ” bir sürgün oldu unu, bu sürgünlü ün
neden oldu u yalnızlık, yabancıla ma ve bo luk duygusu içinde kendi
varlı ını aradı ı söylenebilir. Anlatıcı içinde bulundu u durumu -önceki
romanlarının aksine- varolu çulu a ait kavramlara sıkça atıflar yapmadan
ortaya koymaya çalı sa da, ba vurdu u veya adını andı ı kaynaklar yine
modern edebiyatın bireye ve onun bu dünyadaki yalnızlık, yabancıla ma ve
anlamsızlı ını ifade eden eserler ve ki ilerdir. Romanda üzerinde çokça
durulan tema veya kavramlara bakıldı ında bu durum daha da açık ortaya
çıkacaktır.
“Siz de ne zaman bitece ini bilmedi iniz uzun bir yolculu a çıksanız
–yıllarca süren, daha da yıllarca sürecek bir yolculu a- anlatırsınız aynı
eyleri. Sorulunca tabii. Hiçbir ey sorulmazsa insan, belki hiçbir ey
anlatmayacaktır o da.” (s. 32).
3.6.4. Anlatma
Yazarın romanın bazı bölümlerinde bir yazar kimli iyle ortaya çıkıp
edebiyata ve yazarlı a dair görü lerini açıkladı ı ve romanın akı ına
müdahale etti i de görülür. Örne in romanda cinselli in açık seçik bir ekilde
ifade edilip edilmeyece i konusunda bir yazarla tartı maya giren anlatıcı bu
298
konudaki görü lerini u sözlerle ifade eder: “Cinsel davranı larını bilmeksizin
insanları tamı tamına anlamamıza, onların gündelik ya amdaki
davranı larına do ru anlamlar vermemize pek de olanak olmadı ını
dü ünüyorum... Bence yazının bir sorumlulu udur bu.” (s. 59).
olarak kar ımıza çıkar. Yeni Roman akımının en önemli temsilcilerinden olan
Michel Butor’un “Yeni temalar ancak yeni anlatım biçimleriyle anlatılabilir.”
sözünü do rularcasına Özlü de bu romanında kendi “öznel tarihini” farklı
biçim ve tekniklerle sunmayı dener. Özlü’nün romanını bir “deneme” olarak
nitelendirmesi de Alain Robbe-Grillet’nin Yeni Roman adlı eserinde belirtti i
“romanın bir ara tırma” oldu u yönündeki yargıyı destekler niteliktedir.
Romanda anlatıcının kendi durumunu mitolojik bir hikâye ve kahramanla
özde le tirmesi, romanını o mitik hikâyeye atıflar yaparak ilerletmesi de onu
modern romanın e ilimlerine yakla tırır. Nitekim XIX. yüzyılın birçok yazarı
da –örne in James Joyce, Samuel Beckett, Kafka vb.- mitolojiyle yakın
ili kiler kurmu lar ve modern insanın bunalımını mitolojiden kaynaklarla yeni
biçimler içinde ifade etmeye çalı mı lardı.
Vüs’at O. Bener daha çok hikâyecili i ile tanınsa da onun yazdı ı iki
romanı ele aldı ı konular ile bunları farklı anlatım teknikleriyle sunmasıyla
dikkat çekicidir. Onun ilk romanı Buzul Ça ının Virüsü 1984 yılında, ikinci
romanı Bay Muannit Sahtegi’nin Notları ise 1991 yılında yayımlanır.
Romanın bu yapısı ile bir “puzle”ı andırdı ını ileri süren Aytaç,
romanın odaklandı ı ki inin –Osman Yaylagülü’nün- bir “tutunamayan”
oldu una dikkat çeker. Semih Gümü Vüs’at O. Bener’in romanları ve
hikâyelerini ele aldı ı “Kara Anlatı Yazarı” adlı kitabında Buzul Ça ının
Virüsü’nde bazı bölümleri yorumlamak için bu bölümleri be , altı kez okumak
zorunda kaldı ını belirtir ve birimler arasındaki ba lantı kurmanın
zorluklarına de inir. Gümü , Bener’in ortaya koydu u roman ki ilerinin
bütünselli ine ve kurgusallı ına dikkat çekerek kimi zaman kurgu ile
gerçekli in birbirine karı tı ı durumları gözler önüne serer. Semih Gümü ,
Vüs’at O. Bener’in iki romanında ortaya çıkan yabancıla ma, ölüm, intihar ve
korku gibi temalara dikkat çekerek onun anlatımda ortaya koydu u farklı
anlatım teknikleri ve dili kullanım özelliklerine yo unla ır.6
5
Gürsel Aytaç, “Buzul Ça ının Virüsü”, Edebiyat Yazıları II, Gündo an Yay., Ank., 1991, s.
223-227.
6
Semih Gümü , Kara Anlatı Yazarı, Yapı Kredi Yay., st., 1994. Gümü ’ün bu kitabı
Bener’in romanları hakkında yapılmı çalı maların en kapsamlısı olmasının yanında, Vüs’at
O. Bener’in romancılı ına dikkat çeken ilk eserdir.
7
Vecihi Timuro lu, “Vüs’at O. Bener’in Öyküleri ve Romanları Üzerine Bir Deneme”, Dil
Dergisi, Vüs’at O. Bener Özel Sayısı, Sayı: 110, Aralık 2001, s. 30-49.
304
4.2.2. Yapı
A <--------------------------> B
Osman Yaylagülü <-----------> ükûfe /Viola
Osman Yaylagülü <-----------> Arkada ları
Osman Yaylagülü <-----------> Yargıç
Osman Yaylagülü <-----------> Di erleri
Romanın temel eksenini olu turan ilk metin parçası, romanın merkez
ki isi Osman Yaylagülü ile görev yaptı ı kasabada bir doktorun e i olan
Fransızca ö retmeni ükûfe arasında geli en a k ili kisi çevresinde olu ur.
Romanın geneline yayılan bu metin parçası, romanın olay örgüsünü kuran
di er metin parçaları ile iç içe geçmi durumdadır. Bu ili kiyi “A” ile “B”nin
8
Vüs’at O. Bener, “Bir Tuhaf Yalvaç”, Yayına Hazırlayan: Alpagut Gültekin, [Söyle i:
Nezih Algan] Norgunk Yay., st., 2004, s. 117.
305
Osman Yaylagülü’nün Savcı Kemal ile olan ili kisi daha dünyevî bir
zeminde gerçekle ir. Kemal siyasal geli meler, olu umlar ile bunların
arkasındaki çarpıklıkların sergilendi i bir anlayı ı temsil ederken, Osman
siyasete ve siyasî dü üncelere olan inancın giderek kaybedilmesinin bir
306
örne idir. Sonuçta her iki anlayı da kaybetmeye mahkûmdur. Hem “A”nın
hem de “B”nin siyasal düzlemde kaybetti ini söylemek mümkündür; çünkü
Kemal aradı ını bulamayacak ve bir akıl hastahanesinde hayata gözlerini
kapayacak, Osman da inandı ı sol görü lerden kendini kurtarmak amacıyla
vazgeçti ini ifade edecektir. Bu metin parçaları da anlatıcının nakilleri ve
ki iler arasındaki diyaloglarla somutla tırılır.
Sorgu yargıcı ile komünist bir örgüte üye olmaktan yargılanan Osman
Yaylagülü’nün diyaloglarından olu an metin parçası romanın önemli bir
bölümünü olu turur. Bu kar ıla mada “A”, gerek yeti ti i ortam ve kaynaklar,
gerekse dünya görü ü açısından sol dü üncelere sahip bir anlayı ı temsil
ederken, “B” o yıllarda hâkim olan resmî ideolojinin sözcüsü durumunda olan
bir hukuk görevlisinin tutum ve davranı larını temsil eder. Her ne kadar
konumları gere i bir çatı ma içinde olması gereken bu iki anlayı bir
uzla mayla sonuçlanır; çünkü “B”, “A”yı kendisi için do ru olanı yapması ve
ifade etmesi konusunda ikna eder. Bu kar ıla ma romanda resmî tutanaklar
ve her iki tarafın arasında geli en diyaloglar vasıtasıyla somutla tırılır.
veya emeklili inde yanına sı ındı ı Dayıo lu ile olan ili kilerinde bir
çatı madan ziyade bir uyum söz konusudur. Ancak “A” için di erleri hayatın
ve onun getirdi i artların üretti i birer ki ilik olmaktan öteye gidemezler.9
Sonunda “A”nın da onların hayatına ve hayat tarzına katılması ve her eyden
vazgeçmi gibi görünmesi “B”nin adım adım “A”yı kendisine benzetmesi
olarak görülebilir. Bu metin parçaları da romanda anlatıcının nakilleriyle
somutla tırılır.
4.2.2.2. Ki iler
9
Zira yazar da bir söyle isinde romanın merkez ki isi ile iki arkada ı dı ındakileri “bu trajik
üçlemenin palyaçoları” olarak nitelendirir. Vüs’at O. Bener, “Bir Tuhaf Yalvaç”, Yayına
Hazırlayan: Alpagut Gültekin, [Söyle i: Nezih Algan] Norgunk Yay., st., 2004, s. 116.
308
10
Semih Gümü , a. g. e., s. 52’de Vüs’at O. Bener’in bu roman ki isinin di er romanı Bay
Muannit Sahtegi’nin Notları’ndaki kahramanına oranla daha gerçekçi ve normal bir ki ilik
oldu unun altını çizer.
309
Görev yaptı ı yerde kar ıla tı ı ve bir a k ili kisi ya adı ı ükûfe ise
Fransız okulundan mezundur ve özel olarak Fransızca dersleri vermektedir.
E itimini bırakıp mantıklı bir evlilik yapmayı tercih eden ükûfe, Osman
Yaylagülü tarafından “Viola” adıyla anılmaktadır. Bu a k ili kisi sayesinde
hem Osman’ın hem de e itimli bir kadının hayattan beklentilerini ve
umutlarını görmek mümkündür. Bu bakımdan Viola Osman Yaylagülü’nün
eksik yönlerini ortaya çıkarmak, onun idealindeki kadının niteliklerini
sergilemek gibi bir i lev yüklenir. Sevgilisi olmasına ra men Viola, Osman
Yaylagülü’nü u cümlelerle tanımlar: “Çirkin, topal, serseri, ayya , gülünç,
aksi, gözlüklü, inançsız, hantal, leke gibi kokuyor, daha sayayım mı? Ama,
kaç yüre e bedel mübarek bir yüre i olmalı. Sana, bana de il sadece, bütün
dünyaya bamba ka, tuhaf bakı ı, aklı olmalı. Deli, yalnız, umutsuz..” (s. 179).
Elbette bu tanımlamada hem olumlu hem de olumsuz özelliklerin bir arada
verildi i dikkati çekmektedir. Bütün bu olumsuzluklara ra men Viola’nın onu
seviyor olu u ona ve duygularına atfetti i de erden kaynaklanır.
“Violette derdi babam; bir demet her gün de i tirilen, gömüt ta ına
yakı ır, yaprakları kıra ılı, moru parlak, benzi benze ik biraz bana. Anasını
yitirmi , ısısını tanımadan, üvey ana acısı sürekli, sonrası. Sen ok adın ilk
serin dokunu unla koparılmadan, rengine denk artık sabah uyanı ı. Gene
mahzun, ama sı ıntı de il. Tam O’yum ben, evet Viola! Senin verdi in bir ad,
yapma çiçek de ilim, kendimin simgesi de.” (s. 134).
310
adam kayırma gibi bazı kavramlar ele alınır. Liderlik özellikleri ta ıyan bu ki i
sonunda Demokrat Parti delegeleri arasına girmeyi ba arır. Ne var ki i ler
istedi i onun istedi i gibi gitmez ve Aydın’da avukatlık yapmaya ba lar.
Romanın sonuna do ru onun Manisa’da akıl hastanesinde öldü ü ö renilir.
Osman Yaylagülü’nü çevreleyen iki yakın arkada ının da ölümle sonuçlanan
kaderleri biraz da o neslin makus talihini gözler önüne serer.
4.2.2.3. Mekân
4.2.2.4. Zaman
anla ıldı ına göre roman 1940’lardan ba layıp 1980’lere uzanan bir zaman
dilimi içindeki geli meleri ele alır. Demokrat Parti’nin kurulması için
örgütlenmelerin ba ladı ı 1940’lı yılların ortasından sonraki geli meleri
i leyen roman zaman akı ını aktüel geli melere yapılan atıflarla sa lar.
Örne in romandan alıntılanan u cümleler 1940’lı ve 1950’li yılların basın
yayın hayatına ait ayrıntıları barındırmakla olay örgüsünün zamanına da
açıkça göndermelerde bulunur. “Marko Pa a tiryakili i, sarılganlı ı ne zaman
ba ladı? A a ı yukarı o dönemlerin fırtınası. Kapatıldıkça ad de i tirerek
çıkardı. Mâlum Pa a; Merhum Pa a’sı aklımda kalmı .” (s. 23). Olay
örgüsünü olu turan metin parçaları birbirinden kopuk oldu u için her metin
parçasında olayların zamanına dair bazı ayrıntılar yer almaktadır. “Haberin
var mı? Radyo az önce verdi, seçilmi Sunay” (s. 225) cümlesiyle dönemin
politik olaylarına gönderme yapılarak aktüel zamana ili kin ayrıntılar verilir.
Romanda zaman akı ının bu türlü atıflarla ilerledi i ve olay zamanının aktüel
geli melerle çevrelendi i fark edilir. Örne in olay örgüsünün sonuna do ru
aktarılan ayrıntılar 1980’li yıllara gelindi inin bir göstergesidir: “Tuzumuz
kuru; Ortado u bunalımı, srail saldırıları, Afganlı göçmenler, ngiltere’nin
Falkland show’u, Filistin soykırımı, Cezayir’de ortaya çıkarılan toplu gömütler,
ran-Irak sava ı, Asala canileri kimin kuklası...” (s. 227).
4.2.3. Tema
Buzul Ça ının Virüsü’nün parçalı bir yapıya sahip olması bir anlamda
temada farklı noktalara i aret etti inin de bir göstergesidir. Öyle ki romanın
birbirinden farklı biçimde kurgulanmı olan metin parçalarının her biri farklı
anlatım teknikleri aracılı ıyla farklı temalara veya kavramların
çözümlenmesine kapı aralamaktadır. Romana ad olarak seçilen söz grubu,
“buzul ça ı” olarak ifade edilen bir zaman diliminde ya amını sürdürmeye,
yazarın ifadesiyle virüsle erek hayatta kalmaya, yönelik bir iradenin
ifadesidir. Bu bakımdan romanın merkezinde yer alan üç ki iden -Osman
Yaylagülü, Faik ve Kemal- ikisinin ölümle sonuçlanan hayatlarının kar ısında,
Osman Yaylagülü’nün ya amaya devam etmesi, onun korku, ku ku,
314
“Ya amın bazen ne denli ku atıcı, baskı altına alıcı, sıkıcı, bulantıcı
oldu una de gin, gitgide felsefenin düzlemini payla an de erlendirmeler yer
alır Buzul Ça ının Virüsü’nde Ölüm-intihar, heplik-hiçlik, politik yetkeler,
sevgisizlik, kötülük gibi izleklerin yanı sıra, daha sıradan ve dolayımlı
cendereleri vardır ya amın ve roman ki ileri bunları tartı arak, bilince
çıkararak, bu arada ço unlukla onlara yenik dü erek dile getirirler.”11
11
Semih Gümü , a. g. e., s. 51.
315
göstereyim: tıpkı böyle, iti e kakı a, eze eze! Zaten ölmemi de. Tutmu bir
de neler kuruyor. Özgürmü artık. Al o özgürlü ü... çık bakalım pazara,
ediyor mu iki delik metelik.” (s. 42).
Dayıo lu’na verdim, i letiyor, tefecilik ayıplanmıyor ki artık, tersine saygın bir
meslek, dört be bin kâ ıt da bu yoldan geliyor, kuru ba ıma daha ne
isterim.” (s. 199).
12
Vüs’at O. Bener, “Bir Tuhaf Yalvaç”, s. 116.
13
Vüs’at O. Bener, “Bir Tuhaf Yalvaç”, s. 118.
317
“Osman agam,
Saat sınıf sonrası üç. Sen adını sevmezsin. Oysa ne uh, ne
kıpırdaktır türküsü: ‘Sabahlara dayanamam Osman agam.’ Kaçamadın
sanırım, dönemedi ine göre. Ba lamaktır önemli olan, ölüme yahut hayata!
erefinize, saadetinize sıkaca ım u gücünden habersiz, zavallı kur unu
tufeyli kalbime. Kadere kırk be . Sanmam ya, sa kalırsam, bu kere müthi
dayanaca ım. Büyük servetim Telefunken marka radyomla kitaplarımı sana
bırakıyorum. ‘A larsa anam a lar, gerisi yalan a lar’ halk deyimi o kadar da
geçerli de il. Canın çok yanacak biliyorum, ama de mez mi? uzattım ho
gör. elim titremeyecek. Hedef tam on ikiden vurulmalı, atı talimleri bir i e
yaramalı.
F. D.
Hami : 1) Bilerek türkü dedim! Onuru, mutlulu u, dalkavuk yüre imi
sevmedim!
2) Daha ilk piyon sürüldü ünde, sonucu kestirebildi i için pes
eden, pata kalmaktan ho lanmayan usta satranççılara saygılar.
F”
4.2.4. Anlatma
14
Romandaki ki ilerin isimlerinin semantik ça rı ımları için bakınız: Semih Gümü , “Yazınsal
Olanın Sıradı ı Adları”, a. g. e., s. 25-27.
320
“Bir, iki, üçler / Ya asın Türkler/ Dört, be , altı /Polonya battı/ Yedi,
sekiz, dokuz/ Almanya domuz/ on, on bir, on iki/ talya tilki/ On üç, on dört,
on be / Amerika karde ...
‘Ne anlatayım bilmem ki, sayın yargıcım? Sıradan bir memurum i te,
bildi iniz gibi. Öyle ilgi çekici bir yanı yok ki, hayatımın’ Hayatım, bildi iniz
gibi, güzel.
‘Vaar, vaaar!’ Tarhana tartar /bo azımı yırtar/ Amerika karde /gel
beni kurtar./
‘Vallahi ne diyeyim, varsa lütfedin, siz söyleyin ben de ö reneyim’
leri mi gittik? Kolu savruldu bo lukta. Kovsa da gitsem.” (s. 34.).
“Gerekçe ve Karar
Gere i dü ünüldü:
Türk Ulusu adına karar vermeye yetkili mahkememiz, düzenlenen
iddianameyi, dosyada bulunan mevcut delilleri inceledikten sonra, davalılar
ükûfe ve Dr. Do an Alp’in evliliklerinin iptaline yeterli delil bulunmadı ı
cihetle, açılan kamu davasının reddine;
Haklı taraflardan birinin, kanuni nedenlerden birinin varlı ı halinde
bo anma davası açmakta muhtariyetine;
Müdahil Osman Yaylagülü’nün; gerçek halk iktidarı için verilecek
sava ımda, ükûfe’nin kendisini ve dava arkada larını kayıtsız artsız
destekleyece ine güveni tam ise, hiçbir engele kulak asmayarak, bu yürekli
kadını da a kaldırmayı ba arması hâlinde, hakkında kovu turma
yapılmayaca ının bilinmesine; [...]” (s. 192-193).
Politik bir kimli i temsil eden, ancak bunun da ötesinde ya adı ı dar
veya geni mekânlar içerisinde bireyin yüklendi i sorumlulukların altında
ezilmesini, kimi zaman kendini ku atan artlara ba kaldırmayı dü ünmesine
ra men bunu yapamamasını dile getiren roman, anlatım tarzı ve diliyle de
dikkat çekicidir. Vüs’at O. Bener’in romanının belki de en önemli yanı yazarın
yeni bir dil kurmaya çalı masıdır. Türkçenin alı ılagelen kelime ve cümle
yapılarını bozan, yerle ik kalıp ve ifadeleri bile kendi ba lamları dı ındaki
anlatımlar içine yerle tiren bu dil ve anlatım tutumu yazarın özgün yanının bir
göstergesidir.
15
Semih Gümü , Kara Anlatı Yazarı, YKY, st., 1993, s. 15-24.
16
Orhan Koçak, “Vüs’at O. Bener’de Kurmaca ve Otobiyografi-Yazı Kurtarır mı?” Virgül,
Sayı: 16, ubat 1999, s. 6-11.
324
4.3.2. Yapı
A <------------------------> B
1. Muannit Sahtegi <-------------> Fato
2. Muannit Sahtegi <-------------> Dayıo lu
3. Muannit Sahtegi <-------------> “Di erleri”
17
Vecihi Timuro lu, “Vüs’at O. Bener’in Öyküleri ve Romanları Üzerine Bir nceleme” Dil
Dergisi, Sayı: 110, Aralık 2001, s. 30-49.
325
Yazarın ilk romanında da bir figür olarak yer alan, ta ıdı ı özellikler ve
temsil etti i de erler ile önemli bir toplumsal boyutu olan “dayıo lu” ile roman
ki isinin arasındaki ili ki de romanın di er bir metin parçasını olu turur. Bu
kar ıla mayı da “A” ile “B”nin kar ıla ması/çatı ması olarak nitelendirirsek,
“A” toplum dı ında kalmayı tercih etmi ve maddî anlamda zorluklar içinde
ya amayı hayat tarzı olarak benimsemi bir anlayı ın temsilcisi iken, “B”
hayatı kendi kurallarına göre oynanan ve gerekti inde istediklerine ula ma
amacıyla çe itli yollara ba vurmaktan çekinmeyen bir anlayı ın temsilcisidir.
Bu bakımdan bu çatı mada kar ı kar ıya gelen de erleri “maddî imkansızlık”
ile “maddî imkân” olarak nitelendirmek mümkündür. “A” kendini bu
imkânsızlıktan kurtaracak eylemleri yapmaktan uzakken, “B” kendini maddî
refaha ula tıracak her yolu mübah görmektedir. Kimi zaman da “B”, “A”yı bu
anlamda “do ru” olan eylemleri yapmak konusunda yönlendirmeye çalı ır.
Ne var ki “A”nın sahip oldu u bireysel ahlâk bu “makyavelist” felsefeye izin
vermez. Bu çatı ma herhangi bir uzla ma veya kopu olmaksızın sona erer
ve her iki anlayı da inandıkları de erler do rultusunda ya amaya devam
326
eder. Bu çatı ma romanda roman ki isinin nakilleriyle somutla tırılır ve her iki
taraf arasında geli en diyaloglarla ifade edilir.
4.3.2.2. Ki iler
18
Semih Gümü , a, g. e., s. 15.
329
anlamda bir kadın-erkek ili kisine dönü mez. Hissedilenler iki tarafın da
bastırmasıyla gün yüzüne çıkamazlar. Romanda Fato ’la ilgili olarak, genç ve
güzel bir kız oldu u, zaman zaman da Sahtegi’ye bir babalı a duyulanın
ötesinde hisler besledi i gibi ayrıntılar verilir. Onun olay örgüsündeki i levi
varlı ıyla Sahtegi’nin anlamsız olarak gördü ü hayatına anlam katmak ve
ona biraz olsun çeki düzen vermektir. Bir ba ka deyi le o Sahtegi’yi içine
çekildi i karanlık ve yalnız dünyadan dı arı çıkarmaya çalı ır.
4.3.2.3. Mekân
evini la ım bastı ında bile Sahtegi herhangi bir tepki vermez ve o pisli in
içinde içmeye devam eder. Bu durum onun iç dünyasındaki karanlı ın ve
yalnızlı ın canlı bir yansıması olarak de erlendirilebilir. Sahtegi’nin ucuz ve
izbe mekânlarda ya amayı tercih etmesinin maddî nedenleri oldu u kadar
psikolojik temellere dayandı ı da bir gerçektir. Dolayısıyla romanda mekân
bireyin iç dünyasındaki sıkıntıları gözler önüne seren canlı bir figür olarak
de erlendirilebilir.
4.3.2.4. Zaman
4.3.3. Tema
4.3.3.1. Saçma
19
Albert Camus, Sisyphe Efsanesi, Çev.: Tahsin Yücel, Ataç Kitabevi, st., 1962, s. 6;
Tahsin Yücel eserin giri inde “absürde” kelimesinin Türkçeye “uyumsuz” olarak
çevrilebilece ini belirtir.
20
Slavoj Zizek, Yamuk Bakmak-Popüler Kültürden Jacques Lacan’a Giri (Metis Yay.,
Çev.: Tuncay Birkan, st., 2004, s. 18.) adlı eserinde Sisyphos’un asıl amacının yol
oldu unu, yoksa herhangi bir yere ula ma veya sürekli olarak dairesel bir harekete mahkûm
olmasının bile bu gerçe i de i tirmedi inin altını çizer. Lacan’dan hareketle bu miti
çözümleyen Zizek, bu dairesel hareketin bilincine ula an Sisyphos’un bundan keyif almaya
ba ladı ının bile iddia edilebilece ini belirtir. Camus’nün saçma olarak addetti i hayata kar ı
intiharı bir çözüm olarak önermemesi ve her eye ra men ya ayarak ba kaldırmayı hedef
göstermesi de bu çözümlemeyle örtü ür.
335
4.3.4. Anlatma
“Sina arkı söylemedi. O usul erkân bilir, tatlı, gür sesini esirgiyor
artık. Ben de ‘iftirakınla efendim, bende takat kalmadı’yı mırıldanıyorum.” (s.
63).
“Verdi im zekât yetmiyor mu? Söz bıçkınlı ım? ‘Alsanıza acımı siz
de dev dalgalar biraz koynunuza?” (s. 72).
“Oldu olacak, ‘Ete kemi e büründüm, Yunus diye göründüm!’ deyiver
bari!” (s. 76).
“Aklımda hep, ‘öyle sarho olsam ki, bir daha ayılmasam!’”(s. 89).
Roman ki isi her ne kadar kurmaca bir ki ilik olarak kar ımıza çıksa
da gerek romanın ele aldı ı dönem, gerekse o dönemde ya anan aktüel
geli meler sosyal bir ele tiriyle birlikte romana ta ınır. Dolayısıyla roman
ki isinin ve romanda anlatılan dönemin, Vüs’at O. Bener’in bizzat içinde
bulundu u bir zamana dair ayrıntıları barındırdı ı rahatlıkla söylenebilir.
Bener’in bu romanında da kendi hayatına dair bazı gerçeklikleri ve tanı ı
oldu u bir dönemi romana ta ıması esere otobiyografik bir nitelik
kazandırmaktadır.
Tezer Özlü aynı dönemde ya ayan pek çok yazar gibi varolu çulu u
ait kavram ve temalara eserlerinde yer vermi tir. Özellikle Çocuklu un So uk
Geceleri ile Ya amın Ucuna Yolculuk adlı romanlarında Özlü’nün Kafka’dan
Pavese’den çokça etkilendi i eserlerinde onlara sık sık atıflar yaptı ı ve
“ölüm, intihar, hayatın anlamı/anlamsızlı ı” gibi kavram ve temalar üzerinde
yo un bir ekilde durdu u fark edilecektir. Özlü’nün kendisine ait olan u
cümleler de onun hayata bakı ı ve eserleriyle ilgili önemli ipuçları
vermektedir: “Do umum bile bir kökünden kopma idi. On ya ma kadar,
çevremi, özellikle çevremdeki sessizli i kavramaya çalı tım... Yirmi ya ım ile
1
Tezer Özlü, Eski Bahçe, Ada Yay., st., 1978.
2
Tezer Özlü, Eski Bahçe-Eski Sevgi, Ada Yayınları, st., 1987.
3
Tezer Özlü, Çocuklu un So uk Geceleri, Derinlik Yay., st., 1980.
4
Tezer Özlü, Ya amın Ucuna Yolculuk, Ada Yay. st., 1984.
5
Tezer Özlü, Kalanlar, Almanca’dan Çeviren: Sezer Duru, Ada Yay., st., 1990.
341
6
“Tezer Özlü”, Tanzimat’tan Bugüne Kadar Edebiyatçılar Ansiklopedisi II, s. 803.
7
Leylâ Erbil, “Sevgi ve Sanat Dünyasında” Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar, YKY,
st., 2006, s. 16.
8
Tezer özlü, Çocuklu un So uk Geceleri, Derinlik Yay., stanbul, 1980; Romandan
yapılacak alıntılar kitabın Yapı Kredi Yayınlarınca 1998 ( stanbul, 59 s.) yılında yapılacak
be inci baskısına aittir.
9
Leyla Erbil, “Bir Romanı Okurken-Çocuklu un So uk Geceleri”, Yazko Edebiyat, Sayı: 5,
Mart 1981, s. 125-129.
342
10
Füsun Akatlı, “Acının Tadıyla”, Milliyet Sanat, 1 Ocak 1981; Tezer Özlü’ye Arma an
içinde, Hazırlayan: Sezer Duru, Yapı Kredi Yay., st., 1997, s. 29.
11
Güven Turan, “Beklenmedik Bir Durakta nen Yolcu: Tezer Özlü”, Cumhuriyet, ubat
1986; Tezer Özlü’ye Arma an içinde, s. 65-67.
12
Mediha Göbenli, “ ‘Malina’ ve ‘Çocuklu un So uk Geceleri’ Üzerine Bir Kar ıla tırma”, E
dergisi, Sayı: 43, Ekim 2002, s. 86-89.
13
Gültekin Emre, Tezer Özlü’de Ölüm ve Ya am Çatı ması”, Hürriyet Gösteri, sayı: 51,
Haziran 1993.
343
5.2.2. Yapı
A <------------------------> B
1. Roman Ki isi <-----------> Anne-Baba
2. Roman Ki isi <-----------> Karde ler
3. Roman Ki isi <-----------> Nine
4. Roman Ki isi <-----------> Günk
5. Roman Ki isi <-----------> Hayalet O uz
6. Roman Ki isi <-----------> E i
Roman ki isinin okuldan arkada ı Günk ile kurdu u ili ki temelde bir
dostluk ili kisiyle birlikte bir anlayı birli ini de temsil eder. Nitekim bu metin
parçasında iki kızın gerek okudukları, gerekse anlayı ları ile birbirini etkiledi i
ve birbirine benzedikleri söylenebilir. Bu bakımdan bu ili kide herhangi bir
çatı ma ya anmaz; tam aksine bir uyum söz konusudur. Bu ili ki de iki
tarafın arasında gerçekle en diyaloglar ve anlatıcının nakilleriyle
somutla tırılır.
Roman ki isi ile onun bir a k ili kisi kurdu u Hayalet O uz arasında
geli en ili ki temelde toplumsal de erlere kar ı çıkan iki bireyin birlikteli ini
ifade eder. Bu bakımdan bu ili kide de “A” ile “B”nin çatı masından çok
uyumu ve fikir birli i söz konusudur. Her iki taraf da gerek inandıkları gerekse
eylemleriyle toplumsal de erlere kar ı çıkarken özgürlü ü arzularlar. Bu
metin parçası da anlatıcının nakilleri ve iki taraf arasındaki diyaloglarla ifade
edilir.
Roman ki isinin çok tanımadan bir evlilik gerçekle tirdi i kocası ile
arasında geli en ve evlilik temelinde kurulan ili ki farklı iki zihniyete ve hayat
tarzına sahip olan iki ki inin çatı masını beraberinde getirir. Bu ili kide kadın
bir evlili in gerektirdi i uyumu gösteremeyen bir anlayı ı temsil ederken, e i
bu ili kide kar ısındakinin yalnızlı ına ve bunalımına çare olamayan bir
ki ili in temsilcidir. Uyumsuzlu a dayalı bu evlilik sonuçta ayrılıkla
sonuçlanır. Ya adı ı bütün ili kilerde ba arısız olan roman ki isi defalarca
ya andı ı gibi aklî dengesini ve aile kurumuna olan inancını kaybeder.
Romanın olay örgüsünü olu turan; ancak kronolojik bir sıra takip
etmeyen metin parçalarına ve bu metin parçalarında ifade edilen kar ıla ma
ve çatı malar bakıldı ında romanın bireyin ailesiyle, çevresiyle ve toplumla
çatı masını somutla tırdı ını görmek mümkündür. Bu çatı ma ve
uyumsuzluklar o kadar derindir ki, zaten çocuklu unda ya adıklarıyla
yaralanmı olan roman ki isi bu yalnızlı ı ço u zaman intiharla sona
346
5.2.2.2. Ki iler
Her ikisi de ö retmen olan anne ve babanın roman ki isinin geli imi
açısından iki zıt kutupta yer aldı ını söylemek mümkündür. Bir ö retmen
olmasına ra men halihazırda müfetti lik yapmakta olan baba, çocuklarına
kar ı takındı ı tutum ve davranı larıyla baskıcı bir kimlik sergilemektedir.
Babanın disipline olan dü künlü ü çocuklarının gözünde onu otoriter bir
ki ilik hâline getirir. Anne ise özellikle roman ki isi açısından sı ınılan ve
sevgisine ihtiyaç duyulan bir ki ili in temsilcisidir. Anne ve babanın kendi
aralarındaki sevgisizli e ve mutsuzlu a dayalı ili kisi ise roman ki isi
açısından olumsuz bir duruma i aret eder. Roman ki isi bu durumu u
cümlelerle ifade eder: “Babamla annem arasınsa hiçbir sıcaklık, hiçbir sevgi
yok gibi. Annem onu erkek olarak hiç sevmedi ini her davranı ıyla belli
ediyor. Bütün küçük burjuvalar gibi, sorumlulukların zorunlulu u ile ba lılar
347
birbirlerine. Her sabah ve her gece öylesine sevgisiz ki.” (s. 10). Bu
sevgisizlik ve mutsuzluk ortamı roman ki isinin geli imine olumsuz yönde etki
etmi , belki de onun içe kapalı, umutsuz, intihara meyilli ki ili inin olu ma
nedenlerinden birisi olmu tur. Genellikle anne ve baba figürleriyle
somutla tırılan aile ortamı, ailede kurallara ve geleneksel ya ama biçimine
olan dü künlük onun özgür ya amaya e ilimli olan ki ili ini zedelemi tir.
Babanın disiplinli ve baskıcı tutumu, roman ki isini yalnızlı a sürüklemi ve
içe kapanmasına neden olmu tur.
Roman Ki isi ve Nine: Aileyi olu turan ki ilerden bir di eri de Bunni
adını ta ıyan ninedir. Davranı larından onun geleneksel bir hayat tarzının
temsilcisi oldu unu çıkarmak mümkündür. Roman ki isinin cümleleriyle
“Onun dünyası çama ır, bula ık, namaz, oruç ve Çar amba Pazarı’dır.” (s.
13). nanan ve inandı ı gibi ya ayan, bununla birlikte evin bütün i lerini
üstlenen ve bundan da hiç ikayetçi olmayan ki ili i Bunni’yi geleneksel Türk
348
14
Hayalet O uz nâmıyla tanıtılan bu ki i O uz Halûk Alpaçin’dir. Bohem hayatıyla tanınan
bu gezgin ki i hakkında daha geni bilgi için bakınız: O Pera’daki Hayalet/O uz Halûk
Alpaçin(Hayalet O uz), Hazırlayanlar: Sezer Duru-Orhan Duru, YKY, st., 1996.
349
müze gezdirir gibi bize ya amı –bir kesiti- gezdiriyor.” (s. 26). Aynı yata ı
payla an ve birçok genç grubun içine birlikte katılan bu ki iler stanbul’da
olu an yeni ku a ın ta ıdı ı bütün özellikleri ta ırlar. Bu ku a ın en belirgin
özellikleri toplumsal bazı de erleri ve sınırları reddetmeleri ve yönlerini
Batı’ya özellikle de Fransa’ya çevirmi olmalarıdır.
5.2.2.3. Mekân
5.2.2.4. Zaman
5.2.3. Tema
kavram ve temalara kapı açar. Romanın anlatımı içinde ortaya çıkan, bireyin
kendisiyle ve kendi dı ındakilerle çatı masını destekleyen bu kavram ile
temaları a a ıdaki ekilde sıralamak mümkündür.
dair bir inanı ın ürünüdür: “Evet. Ölüm. nsanın Tanrı’sına kavu ması. O en
kutsal an... Tanrı’ya ula ılan en kutsal an. Varolu un tek gerçek anı... Ölüm
Tanrı’yla birle me.” (s. 19). Ne var ki roman ki isi bir süre sonra Tanrı’ya
inanmaktan vazgeçecek, ölümü de hayatın anlamsızlı ına bir kar ı çıkı
olarak de erlendirecektir. Okudu u okulda rahibelerin Nietzsche’nin ölümünü
inançsızlı ın cezalandırılması olarak yorumlamaları bile ona çok inandırıcı
gelmeyecektir. Roman ki isi hastahanede gördü ü tedaviden sonra intihar
dü üncesinden vazgeçmeye ba lar ve kendi deyimiyle “do al” bir ölümü
beklemeyi tercih eder: “ ntihar dü üncesi pe imi bırakıyor. Ço unluk gibi
do al ölümü bekleyece im.” (s. 13).
Roman ki isi “ço unluk gibi” do al ölümü beklemeyi tercih etti ini
söylese de onunla “öteki” arasındaki ölüme bakı farkı önemli bir fark
olu turur; çünkü di erlerinin ölüme atfetti i anlam onunkiyle hiç
örtü memektedir: “Onların dünyasında co ku delilik derecesine varmıyor.
Onların dünyasında bunalım ölüm korkusuna, belki de ölüm iste ine
dönü müyor.” (s. 41).
5.2.4. Anlatma
“Uzun, ıslak, nemli, so uk, gri yıllar. Erken bastıran karanlık günler.
Tanınmasına izin verilmeyen erkek gövdesinin özlemiyle geçen geceler.
Kara ba örtülü rahibeler. Ayinleri. Isınmayan evler... Yeni geli en araba
tutkusu. Devrilen bir yönetim. Devrimle de i meyen ortam. Yüre e i leyen
Rus yazını. De i meye ba layan kent. Geni leyen bulvarlar. Yükselen Hilton
Oteli. Birbirini sevmeyen, sevi meyen anne babalar. Tanrısıyla evlenen
rahibeler. Kanımıza i letilen aile ba ları. Kanımıza i letilen vatan sevgisi,
vatan. Kanımıza i letilen vatan, vatan, vatan... Ö rendiklerimi unutaca ım.
Okulun önünden bir daha hiç geçmeyece im.” (s. 27).
356
Bireyi merkeze alan ve onun ya adı ı gerçekli i edebî bir form içinde
ba arılı bir ekilde ifade eden Çocuklu un So uk Geceleri bir yazarın yeti ti i
sosyal, kültürel ve psikolojik ortamı vermesi açısından da dikkate de erdir.
359
Tezer Özlü’nün ikinci romanı Ya amın Ucuna Yolculuk ilk olarak “Auf
dem Spur eines Selbsmords” (Bir ntiharın zinde) adıyla 1982 yılında
Almanca olarak yayımlanmı tır.15 “1983 Marlburg Yazın Ödülü”nü kazanan
romanın Türkçesi 1984 yılında Ada Yayınları tarafından yayımlanmı tır. Kitap
birbirinden Romen rakamlarıyla ayrılmı on bölümden olu ur.
15
Tezer Özlü, Ya amın Ucuna Yolculuk, Ada Yayınları, stanbul, 1984, 172 s. Kitaptan
yapılan alıntılar kitabın bu baskısına aittir. Céline’in Gecenin Ucuna (Sonuna) Yolculuk’una
açıkça atıf yapan bu adı Türkçe baskısı için Ferit Edgü önerir: Kitabın yayımlanı hikâyesi
için: Ferit Edgü, “Önsöz Yerine”, Tezer Özlü’nün Kalanlar’ına yazdı ı önsöz, YKY, st., 2000,
s. 7-12.
16
Fatih Özgüven, “Güzel ve Ba ına Buyruk Bir Yazı: Ya amın Ucuna Yolculuk”, Kitaplar, 10
Ekim 1984; Tezer Özlü’ye Arma an, s. 40-42.
360
17
Füsun Akatlı, “Acıdan Acıya Yol Vardır”, Milliyet Sanat, 1 Kasım 1984; Tezer Özlü’ye
Arma an, s. 43-46.
18
Ahmet Cemal, “Bir ‘ nsan’a Dönü Öyküsünün Romanı”, Cumhuriyet, 1984, Tezer
Özlü’ye Arma an, s. 47-49.
19
Fethi Naci, “Ele tiri Günlü ü”, Gösteri, 11 Eylül 1984; Tezer Özlü’ye Arma an, s. 36-39.
361
5.3.2. Yapı
A<---------------------->B
1. Yazar <------------> Franz Kafka
2. Yazar <------------> Italo Svevo
3. Yazar <------------> Pavese
4. Yazar <------------> Di erleri
yazarın hayranlık duydu u ve özde le mek istedi i ki iler yer alır. Hiçbiri
hayatta olmayan bu yazarların yazarlıklarına ve hayatlarına yapılan uzun bir
yolculu u ifade eden Ya amın Ucuna Yolculuk bu bakımdan “ya ayan bir
yazar”ın “ölüler”in mirası arasındaki kendilik arayı ını temsil eder.
Romanın olay örgüsünü olu turan metin parçalarından ilki yazar ile
Çekoslovak yazar Kafka arasındaki ili ki çevresinde biçimlenir. Romanın olay
örgüsü kronolojik bir akı izlemedi i ve Kafka ile do rudan bir kar ıla ma
gerçekle medi i için, yazarın Kafka’nın ya adı ı Prag ehrindeki izlenimleri
ile zaman zaman onun eserlerine yaptı ı atıflar bu metin parçasının
olu masını sa lar. Bir çatı madan çok bir uyumu ifade eden bu kar ıla mada
“A”nın “B”ye duydu u bir özlem ve hayranlık ifade edilir. “A”nın temsil etti i
bireysel veya toplumsal acı ve kaygılar Kafka’nın kimli inde ifade edilir.
Eserde bu kar ıla ma yazarın kendi izlenim ve ça rı ımlarını aktarmasıyla
somutla tırılır.
5.3.2.2. Ki iler
“Ne düzenli bir i , ne iyi bir konut, ne sizin ‘medenî durum’ dedi iniz
durumsuzluk, ne de ba arılı bir birey olmak, ya da sayılmak benim gerçe im
de il. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadı ınız için ben de
eri tim. Hem de hiçbir çaba harcamadan. Belki de hiç istedi im gibi
çalı madan. stedi iniz düzene eri mek o denli kolay ki... Ama insanın
gerçek yetene ini, tüm ya amını, kanını, aklını, varolu unu verdi i iç
dünyasının olgularının sizler için hiçbir de eri yok ki... Sizin düzeninizle, akıl
anlayı ınızla, namus anlayı ınızla, ba arı anlayı ınızla hiç ba da an yönüm
yok.” (s. 75).
20
Cesare Pavese (1908–1950): talyan yazar. 28 A ustos 1950 tarihinde küçük bir otelde
uyku hapı alarak intihar etmi tir. Günlü ünün son sayfasında “Sözler de il. Eylem. Artık
yazmayaca ım.” Cesare Pavese, Ya ama U ra ı, Türkçesi: Cevat Çapan, e Yay., st.,
1984, s. 349.
366
Bilinci adlı eserine ait ayrıntılarla söz konusu edilir.21 Yazar onu çok gençken
tanıdı ını u sözlerle ifade eder: “O zamanlar, stanbul’un dayanılmaz
karma ası içinde Svevo’yu okurken, Trieste bulvarlarında dola an roman
kahramanlarına ne denli özenmi tin.” (s. 90). Yazar aynı Kafka ve Pavese’yle
ili kisinde oldu u gibi Svevo ile de özde le mek için onunla kendi arasında
çe itli ortak noktalar arar. Svevo’yu anlattı ı a a ıdaki satırlardan hemen
sonra “ stanbul akıl hastanelerinde günde altmı sigara içti im kesitini
anımsıyorum ya amımın.”(s. 105) cümlesini ekler. Onu Svevo’ya yakla tıran
en azından sigara içme konusundaki ortaklıktır:
21
talo Svevo(1861–1928)’nun en önemli eseri sayılan, bireyin yalnızlı ını ve toplum içindeki
iflasını psikanalizden de yararlanarak anlattı ı Zeno’nun Bilinci ilk kez 1923 yılında
yayımlanır. Kitap Gül I ık çevirisiyle Ada Yayınları’nca ( st., 1984, 445 s.) Türkiye’de de
yayımlanır. Romanın Özlü’nün romanıyla aynı yılda ve aynı yayınevinden çıkmı olması bir
tesadüften ibaret olmasa gerektir.
368
5.3.2.3. Mekân
getirir. Zaman da ancak “Varolu un herhangi bir zamanı” (s. 21) oldu u
sürece anlamlıdır. Bu bakımdan romanda zaman ile mekânın sürekli olarak
bir ânı ku attı ı söylenebilir.
5.3.2.4. Zaman
Ya amın Ucuna Yolculuk romanın geçti i zaman dilimine açık bir atıf
yapan u cümleyle ba lar: “Yılın bu en güzel ilkbahar gününde bir an, bir saat
ya da süresizlik gibi algıladı ım bu belirsiz sürede...” (s. 7). Roman ki isinin
içinde bulundu u zaman dilimine açık bir gönderme yapan bu cümle belirli bir
zamanı i aret ediyor gibi görünse de cümlenin sonunda “belirsizli e” i aret
eden bir ifadenin yer alması romandaki olayların zamanıyla ilgili açık bir bilgi
vermektedir. Çünkü roman her ne kadar bir aya yakla an bir zaman diliminde
yapılan yolculukları içerse de gerek geçmi e, gerekse o yerlerle ilgili önceki
izlenimlere yapılan atıflarla yazarın hayatının bütün a amalarını içine alır.
5.3.3. Tema
romandaki bir diyalogda bu anlayı açıkça ifade edilir: “ ‘Çok kötümser bir
yazardı’, diyor. Yazın kötümserlikten do ar, diyorum” (s. 141), “(Acılar
olmadan yazılabilir mi. Edebiyat, ya am ve ölümün sınırlarının artık acıları
tutamadı ı, tutmaya yeterli olmadı ı yerde ba lamıyor mu.)” (s. 112).
5.3.3.1. Varolu
Yazara göre, kendi olmak ve kendi varolu unu hissetmek ancak özgür
olmakla ilgilidir: “Bu ve ya amın bir çok ânında bu duyguyu algılamadın mı.
kendi ba ımsızlı ını, hiç de ilse yalnız kendin için ya ayabilmek.” (s. 63).
374
5.3.3.2. Yabancıla ma
5.3.3.3. Yalnızlık
“Ölümün bana ilk kez kaldı ım evde bir çocuk cesedi olarak
göründü ü ya murlu bir gün. Dokuz ya ında bir çocuk cesedi. Kitaplarımın
evin dar koridorunda tozlu raflarda dizili durdu u büyük kente gitmek
istiyorsun. Ak amın alacakaranlı ının yakla tı ı saatlerde tepelerimin daha
da belirginle ti i, a açlarımın tek tek gölgelerini seyretti im ve kendi
kendime: “ te ölece im yer burası. Nerede olursan ol, ölmek için, kendi
ölümünü bulmak için bu tepelere dön” dedi im kente.” (s.28).
Romanın son cümlesi Pavese’ye açık bir atıfla sona erer: “Ve ya am
yalnız rüzgâr, yalnız gökyüzü, yalnız yapraklar ve yalnız hiç de il mi?” (s.
172). Pavese’nin intiharının altındaki neden bir hiçlik duygusu olsa bile,
yazarınki neredeyse kendi olmanın, intihar edebilme özgürlü üne sahip
olmanın ve en önemlisi de ya amamayı tercih etmenin bir imkân alanıdır.
Nitekim o, bu önemli eylemi u do allıkta ifade eder: “Yeryüzünün intiharları
sonsuzdur. Biri, bir yerde intihar etti inde, bir ba kası intihar etmeye
hazırlanıyordur.” (s. 147).
5.3.4. Anlatma
22
“Ölüm gelecek ve gözlerini alacak, o ölüm ki bizleri sabahtan ak ama dek izleyen,
uykusuz, sa ır, eski bir acı ya da anlamsız bir angarya olarak” Ya amın Ucuna Yolculuk, s.
69.
23
Ziya Ermumcu, Cesare Pavese’nin iirlerinde lenen Temalar, Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih-Co rafya Fakültesi Yay., Ank., 1980, s. 90.
379
Romanın bazı bölümlerinde fiil veya isim kiplerinin “ikinci teklik ahıs”
yani “sen” anlatımının tercih edildi i görülür. Bu kip de i imi romanın
anlatımına bir zenginlik ve çe itlilik katar:
Anlatıcının kendi bireyselli ini yansıtan bir anlatım dili kurması kimi
yerlerde ele tirel bir tutumu da beraberinde getirir. Burada anlatıcı bir yazar
ve birey kimli iyle hayat ve olaylara dair keskin ele tiriler getirir: “Önümde
gene bir zafer anıtı. Bir ülkenin zaferi, di er ülkenin yenilgisi, zaferler de,
yenilgiler de insan ölüleri üzerinden geçiyor.” (s. 83), “Egzoz gazı kokan bir
ya am bu.” (s. 21).24
24
Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’da “Altlarında asfaltla kusmuk, i te yirminci yüzyıl. Katı katı
naylon, neonların yapma gündüzü...” (s. 93) eklinde ifade etti i bu durumu dönemin
airlerinden Edip Cansever de “dört duvar, bir buzdolabı, naylona benzer bir gök” dizeleriyle
somutla tırır. Hayatın ve ya ama biçiminin sentetik kavramlara atıflarla ele tirilmesi belirgin
bir e ilimdir.
383
SONUÇ
geneline yayılan çe itli kar ıla ma ve çatı malar bir biçimde romanın
dramatik yapısını ilerletici i levler üstlenir; ancak bu yapı ço unlukla
merkezde yer alan bir ki inin dı ındaki dünyaya ait çe itli olgu ve durumlarla
bir akı kanlık kazanır. Dolayısıyla geleneksel romanın iyi-kötü, güçlü-zayıf,
maddî imkân-imkânsızlık eklinde kategorize edilebilecek temel çatı malar
a ı ile bu çatı maların bir tarafında yer alan tip ve karakterlerden söz etmek
söz konusu yazarların eserleri söz konusu oldu unda oldukça zordur.
bir gezgine dönü türür. Bu durum da onları bir tür mekânsızlık duygusuna iter
ve birey aidiyetsizlik duygusu içinde kendi içine kapanmaya ba lar.
Bireyin önceden çizilmi /belirlenmi bir özü veya kaderi yoktur; birey
kendi seçimleriyle kendisini ve hayatını var edecektir ki buna kendi ölümünü
belirlemek de dâhildir. Nitekim Yusuf Atılgan’ın roman ki isi C ölümü bir
imkân olarak görürken, Zebercet kendi özgür seçimiyle intiharı seçer. Yine
Tezer Özlü’nün romanları bireyin kendi hayatını kendi seçimleriyle -bu seçim
intihar bile olsa- kurmasının kendi olma yolculu unun en önemli a aması
sayar. Özlü’nün romanlarında da topluma veya toplumsal de erlere kar ı
çıkı birey olmanın gereklerinden birisi olarak gösterilir ve özgür seçimlerin
bireyin hayatındaki önemine vurgu yapılır.
390
Romanlara konu edilen ki ilerin alı ılagelmi anlamda bir adı yoktur;
ancak ona bir ad verilmi se bile bu ona ba kalarının yükledi i bir de erdir ve
bu de erin birey için bir anlamı yoktur. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’daki
ki isine C. adını veri i, Ferit Edgü’nün romanlarında roman ki ilerinin
adlarının anılmaması, Demir Özlü’nün sadece bir harfle temsil edilen ki ileri,
Vüs’at O. Bener’in “Osman Yaylagülü” ile “Bay Muannit Sahtegi” gibi
uydurma görünen ve ancak olay örgüsü içinde bir anlam kazanan ki ileri bu
yeni bireyin “isim” konusundaki tutumunun bir göstergesidir. Burada söz
konusu olan Kafka’nın yabancıla mı bireyi K.’sını seçerkenki duyarlılı ıdır.
Dolayısıyla birey adeta toplumun çe itli de erler yükledi i isimleri reddeder
veya bir ad alırsa da bu ancak kendisi veya eylemleri için açıklayıcı bir i lev
üstlenmelidir.
KAYNAKÇA
A. NCELEN ESERLER
B. YARARLANILAN D ER KAYNAKLAR
AKER, Halûk, “Ferit Edgü çin Taslak”, Yordam, Bahar 1968, sayı: 18,
46-50.
AKTA , erif, Roman Sanatı ve Roman ncelemesine Giri , Akça
Yay., Ank. 1991.
AKTA , erif, “Hikâyecili imizin Bir Dönüm Noktası”, Ölümünün 50.
Yılında Sait Faik Abasıyanık’ı Anma Günleri (Bildiriler),
Sakarya Üniversitesi Yay., Sakarya, 2005, s. 53-59.
ALOVA, Erdal, vd., Kavafis, Bütün iirlerinden Seçmeler, Kavram
Yay., st., 1995.
ALSAN, Necip, Eylem ve Dü ünce Açısından ça ımız 20. Yüzyıl,
Varlık Yay., st., 1969.
ALTU , Taylan, “Küçük Burjuva Aydının ‘Uzayan’ Günleri: ‘A k ve
Poster’”, Yazko Edebiyat, Sayı: 6, Nisan 1981, s. 126-128.
ANDAÇ, Feridun, “Öykücülü ümüzde 1950 Ku a ı”, Adam Öykü,
Sayı: 12, Ocak- ubat, 1996, s. 144-153.
ANDAÇ, Feridun, Söz Uçar; Yazı Kalır, Toplumsal Dönü üm Yay.,
st., 1997.
ATAY, O uz, Tutunamayanlar, leti im Yay., st., 1999.
AURY, Dominique, “Existentialisme Nedir?” Çev.: Hilmi Ziya Ülken (?),
stanbul, Sayı: 65, 1 A ustos 1946, s. 7-8-9.
AYTAÇ, Gürsel, “Buzul Ça ının Virüsü”, Edebiyat Yazıları II,
Gündo an Yay., Ank., 1991, s. 223-227.
BARRET, William, rrasyonel nsan/Varolu çuluk Üzerine Bir
nceleme, Çev:: Salih Özer, Hece Yay., Ank., 2003.
BAUDELA RE, Charles, Modern Hayatın Ressamı, Çev.: Ali Berktay,
leti im Yay., st., 2004.
BA BA I, Recep Ragıp, Franz Kafka’nın Türkiye’de Alımlanması,
(Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi, st., 1994.
BATUR, Enis, (Hazırlayan) Modernizmin Serüveni, YKY, st., 1997.
BEAUVO R, Simone de, Pyrrhus le Cinéas, Çeviren: Asım Bezirci,
de yayınevi, st., 1963,
397
EKLER
1-23 A ustos 1914 Çe itli Avrupa devletleri birbirlerine kar ı sava ilan eder.
Haziran 1919 Versay Anla ması, I. Dünya Sava ı’nın sona ermesi.
8-11 Aralık 1941 Amerika Almanya’dan sonra Japonya’ya da sava ilân etti.
Angst: Tasa, kaygı, endi e, ruhsal acı, kaygılı korku anlamına gelen
Almanca terim. Varolu çu filozofların insan ya amının, psikolojinin ya da do alcı
psikolojinin asla anlamayaca ı bir boyutu oldu unu açıklıkla ispat etti ine inandıkları
temel bir ya antı: Tasa, kaygı, kaygılı korku hâli.
Özellikle varolu çu felsefe açısından, eylerin, nesnelerin belirsizli inin ve
anlamsızlı ının bilincine varan ve ya amla, içinde ki isel seçimin özsel oldu u ve
kararların sorumlulu unun öyle ya da böyle ta ınmasının gerekli bulundu u bir alan
kar ı kar ıya gelen varlıkların temel gerçekli i diye tanımlanan zihinsel karma a
hâli; içinden çıktı ı hiçli i ve yöneldi i belirsiz bir gelece i derinden derine
duyumsayan insanın geçmi le gelecek, varlıkla hiçlik arasında havada kalan
varolu unun belirsizli ini, durumunun anla ılmazlı ını ve hayatın saçmalı ını
görerek ya adı ı derin umutsuzluk ve dolayısıyla iç sıkıntısı hâli.
Terimi ilk kez olarak kullanan Kierkegaard olmu tur. Ona göre, hayatın sonu
gelmez sallantıları, kaderin istikrarsızlı ı ve talihin olumsallıkları kar ısında ya anan
temelli bir his ya da duygu olarak angst, biz insanların güvenli bir kimli e, sa lam bir
kimlik duygusuna sadece imanın yapaca ı sıçrama ve dolayısıyla Tanrı ile do rudan
bir ili kiye girmek suretiyle sahip olabilece imizi gösterir. Heidegger’de ise angst,
insanın ya adı ı bir duygudan ziyade, içinde bulundu u bir hâldir; belirsiz olup, bir
tehdit ya da tehlikeye yol açmaz. Fakat, angst Dasein’ın egzistans olması, yani
varolu unun sorumlulu unu alması veya üstlenmesi yolunda önemli bir u rak olup,
birbirine kar ıt iki etkiye yol açar. Onun sürekli, sabit ve örtük bir hâl olarak
betimledi i angst, öncelikle insanın kendisinden kaçmasına ve gündelik eylerin
dünyasına sı ınmasına neden olur. Fakat ara sıra vuku bulan, zaman zaman ortaya
çıkan angst bizi bildik ve gündelik olandan, dünyevî ilgi ve önyargılardan uzakla tırır.
2
Bu sözlü ün hazırlanmasında ba ta Ahmet Cevizci’nin Felsefe Sözlü ü olmak üzere, Atilla
Tokatlı’nın Ansiklopedik Felsefe Sözlü ü ile Serdar Rifat Kırko lu’nun çevirdi i Emmanuel
Mounier’in Varolu Felsefelerine Giri adlı eserinin sonunda yer alan kavramlar
sözlü ünden yararlanılmı tır.
418
An sich (Kendinde. Alm): Ba ka bir eyle ili kisi olmadan, kendi öz varlı ının
sınırları içinde.
bo untu (Fr. Angoisse): Belirlenimsiz korku. –Daima belirli bir eye ili kin
olarak ortaya çıkan “korku”dan ayrılır. Hiçbir tikel nesneye ba lı de ildir bo untu; bu
420
yüzden de, çok daha kapsayıcı ve derinden ürkütücü, bütün ruhsal hayatımızı
temelinden sarsan bir karakteri vardır. Hegel’e göre, ölüm bo untusu (ya da ölüm
korkusu) da alabildi ine bulanık ve herhangi bir kesin tasarımdan yoksun olarak
ortaya çıkar; sadece bir “dü ü ” sezgisiyle, ve tüm tasarımlarımızın “da ılıp
çözüldü ü” duygusuyla e lenir bu bo untu. –Varolu çu felsefede “bo untu” terimi;
içinden çıkıp geldi i hiçlik ve yöneldi i gelecek kar ısında insano lunu kavrayan
güvensizli i, endi eyi, “metafizik” tedirginli i (Heidegger); ya da, özgürlü ümüzün
bilincine ermemizden do an sıkıntıyı (Sartre) dile getirmektedir.
çerçeve içinde Dasein'i belirleyen üç temel yön vardır: 1. Olgusallık, 2. Varolu sal
durum ya da ki inin amaçlı varlı ını ve potansiyelini kavraması 3. nsanın
me guliyetleri içinde kendisini unutması ve bu durumun bir sonucu olarak da, biricik
özelliklerini ve sahici varolu unu kaybetmesi.
dünya içindeki varlık [Ing. being in the world\ Fr. etre dans le monde].
Varolu çu felsefede, insanın a) biyolojik ve fizikî, b) insanî ve toplumsal ve nihayet
c) ki isel ö eler içeren varolu u, insanın anın gerçekli ini meydana getiren
do rudan ve kaçınılmaz fenomenler tarafından ortaya konan bütünlü ü için
kullanılan terim.
Dünyadaki içindeki varlık terimi, varolu çu felsefede, nesneler âlemi olarak
dünyadan kopuk, dünya ile sadece araçsal bir bilme ili kisi içinde bulunan modern
Kartezyen özne kavramına bir alternatif olarak getirilmi tir. nsanı dünyanın
Kartezyen bene benzer ayrı ve tecrit edilmi bir gözlemcisi, tecrübenin ayrı ve soyut
bir ta ıyıcısı ve düzenleyicisi olarak dü ünmenin imkânsız oldu unu öne süren
varolu çu gelenekte, insan dünya içinde konumlanmı olan, dünyadan ayrılmaz
varlıktır.
Öte yandan, dünya içindeki varlık kavramının bilincin yönelmi li inin bir
sonucu veya yayılımı olmak durumunda oldu unu akıldan çıkarmamak gerekir.
Ba ka bir deyi le, tıpkı bilincin her zaman bir eyin bilinci olması gibi, insan varlı ı
da Heidegger tarafından dünya içindeki varlık olarak tanımlanır. Tıpkı bilincin
nesneleriyle daha sonra ba kuran ayrı bir kendilik olmaması gibi, insan da dünya ile
daha sonra ili kiye geçen ayrı ve yalıtlanmı bir varlık de ildir. 0 özü gere i dünya
içindeki, dünyadan ayrılmaz olan varlıktır.
seçimimiz olamaz. Seçim yapmamanın kendisi de, daha az bilinçli bir seçim olsa
bile, her eye ra men bir seçimdir. Ve insan varlıklarının kar ı kar ıya kaldıkları en
temel seçim, özgürlüklerini tasdik etme ya da ondan kaçınma arasında yapılacak
olan seçimdir. Ve özgürlükten kaçı , sürüye sı ınma varolu çu dü ünürlerin
ondokuzuncu yüzyıl toplumuyla ili kilendirdi i bir eydir.
Egzistansı belirleyen sonuncu, fakat en temel unsur, onun gerçekli inin
bütünüyle ahlakî bir gerçeklik olmasıdır. Kierkegaard’a göre, hareketten meydana
gelen ve hareketinin amacı bir karara varmak ve onu her seferinde gözden geçirip
yenilemek durumunda olan egzistans ya da birey evlilik, meslek seçimi ya da iman
gibi kritik kararlarda kendisini olu turmak ve yenilemek suretiyle istikrarlı bir ahlâkî
gerçeklik kazanır.
Fizikî intihar ( ng. physical suicide; F. Suicide physique) Ba tan sona etik bir
çizgide geli mi olan felsefesinde saçma kavramını temele alan Camus’ye göre,
saçmayı duyumsayan bireyin saçmadan kurtulabilmek için nafile bir çabayla
çözümsüz bir yola girerek kendini ortadan kaldırması durumu.
Saçmayı insan ile dünya arasındaki iki kutuplu ili kide, Tanrı’nın
varolmaması nedeniyle, dünyanın insanî ideal ve de erlere destek sa layamaması,
insanî özlemlere kayıtsız kalması durumu olarak tanımlayan Camus’ye göre, insan
saçmayı ortadan kaldırma yolunda, ikisi de hiçbir ekilde çözüm olmayan iki ayrı
te ebbüste bulunur. Saçmayı ortadan kaldırabilmek için, ki i ya dünyayı ya da
kendisini ortadan kaldırır. Birincisine “felsefî intihar” diyen ve insanın umutlarını
ahiret inancına ba laması olarak tanımlayan Camus’ye göre, saçmaya mahkûm
olmu , kötülük, mutsuzluk ve umutsuzlu a köle edilmi insan, ikincisinde kendisini
ku atan kaderden öc almak ister. Öc almak istemesi, bu insanın köle olmayıp özgür
oldu unu kanıtlamak istemesidir. Bunun yolu da, insanın kadere ba kaldırması ve
kadere teslim olmadı ını göstermek için kendisini öldürmesidir.
Camus’nün kendisi intiharın asla bir çözüm olmadı ını savunur. ntihar
saçmayı yok etmek için ba vurulan bir yol olsa bile onu çürütmenin yolu de ildir.
ntihar saçmaya ba kaldırdı ımızı ya da özgür oldu umuzu göstermez, tam tersine
saçmaya boyun e di imizi gösterir. ntihar, onun gözünde saçmaya boyun e mektir,
saçmanın onaylanmasıdır. Dahası, intihar ki inin yetersizli inin, güçsüzlü ünün
kabulü; saçmayı kabul edip onunla ba a çıkamadı ının itirafıdır.
birden tasarlayamaz; ancak “dü ünebilir” bin nesneyi. Yani insan, “verilmi olan”a iki
ayrı tipten ve kar ıt ba ıntıyla ba lıdır (ki Husserl, bu ba ıntıyı, “niyetsellik” diye
adlandırır): “Dolu niyetsellik” ya da kökensel karakter ta ıyan gerçek algı; ve nesneyi
bo bir niyet halinde amaçlayan “bo niyetsellik” ya da dü ünce.
Fenomenoloji Ça da Alman filozofu Edmond Husserl tarafından kurulmu
olan, bilincin çok çe itli formlarıyla, dinî, estetik, ahlâkî ve duyusal her tür do rudan
deneyimini analiz edip betimleyen felsefe anlayı ı ya da yakla ımıdır.
1. Felsefe tarihinde ilk kez olarak Alman dü ünürü J. Lambert tarafından
onun, Neues Organon adlı eserinde kullanılan fenomenoloji terimi, ba langıçta bir
görü ler kuramı, bir fenomenler teorisi anlamına gelmi tir. Kitabının di er üç
bölümünde sırasıyla dü ünce yasalarını ele alıp, bir do ruluk kuramıyla bir anlam
teorisi geli tiren Lambert döndüncü bölümde, fenomenolojiyi duyusal tecrübeye
ili kin ara tırma anlamında kullanırken, eylerin bize nasıl göründüklerine dair bir
teori geli tirmi tir.
2. Fenomenoloji, çok kısa bir süre sonra Kant’ta tasarımlar arasındaki ili kiye
dair bir incelemeye tekabül ederken, Hegel’de ise tinin bireysel duyumdan mutlak
bilgiye dek olan yükseli ini resmeden etkinli i tanımlamı tır.
3. Fenomeolojinin Husserl’deki anlamına giden yoldaki en önemli u ra ı
meydana getiren Brentano’da da terim, fenomenlere dair bir analiz ya da
betimlemeyi ifade eder. Nitekim, o fenomenolojiyi, tecrübemizde dolayımsız olarak
verilen ötesine giden ara tırma türüyle kar ı kar ıya getirmi tir. Brentano’da Husserl
fenomenolojisine geçi i engelleyen en önemli husus, onun ‘yönelmi lik’
problematikini salt psikolojik bir düzlemde ele almı olmasıdır. Oysa, Husserl
yönelmi lik sorunsalını önce epistemolojik, sonra da transendental bir düzlemde ele
alır ve onu cogito’nun yöneldi i fenomenal dünyayı ke fetmek için kullanır.
4. Günümüzde bilinen felsefe anlayı ı ve yönetimi olarak fenomenoloji,
Husserl’in ara tırma ve eserlerinden çıkar. te burada fenomenoloji, deneyim ya da
tecrübemizi, kökenlerinden ve geli iminden ayrı, ve tarihçi, sosyolog ya da
psikologların sundu u nedensel açıklamalardan ba ımsız olarak, gerçekte oldu u
ekliyle ve dolayımsız bir tarzda betimleme te ebbüsüne kar ılık gelir.
Felsefenin olgusal bir bilim olmadı ını, mantık ve matemati in formel
sistemleriyle, do a bilimlerinin yöntemlerinden farklı yöntem ve bulgulara sahip
bulundu unu, empirik bilimlerin önkabullerinden ba ımsız oldu unu savunan ve
fenomenolojinin, ‘görü lerin bilimi’ eklindeki lafzî anlamından yola çıkan Husserl,
göründü ü ekliyle dünyayı anlamanın felsefî faaliyetin çok önemli bir parçası
oldu unu, zira ya amda de er ta ıyan birçok eyin, örne in iyili in, güzelli in ve
a kın fenomen ya da görü lere dayandı ını, fakat görünü ler, kendilerini
gözlemleyen bir özneye ba lı oldukları için, felsefenin ilk ve esas konusunun
görünü ler olmayıp, bilincin kendisi oldu unu savunmu ve felsefenin temel
amacının bilincin, öznenin bakı açısından görülen, içeriklerine ili kin bir ara tırmayı
hayata geçirmek oldu unu belirtmi tir.
Felsefe bilince ili kin bir ara tırmayla ba lasa da, Husserl’e göre, bu
ara tırmayla son bulmaz. Tam tersine, felsefenin eylerin özlerini anlamak,
kavramak gibi çok daha önemli bir amacı vardır. Ona göre, biz dünyayı, her kavram
bir özü sundu u ya da ifade etti i ve biz de dünyayı kavramlarımızın altına
yerle tirebildi imiz için, anlayabilmekteyiz. Bununla birlikte, bu özler, yalnızca özlerin
örnekleri ya da özellemelerini konu alan bilimsel ara tırma ve deneyim tarafından
ke fedilemez. Bu özler, yalnızca onları sezgi yoluyla kavrayabilen bilinç tarafından
açı a çıkarılabilir.
Fakat, Husserl’e göre, insan zihni birtakım arızî ve rastlantısal ö elerle, ya da
olumsal olana ili kin inançlarla doludur. Öyleyse, bu özlere, olumsal olanla ilgili bu
426
inançları paranteze alarak yakla abilir ve söz konusu paranteze alma sürecinden
sonra, saf bilinçte kalanları ara tırabiliriz. Buna göre, fenomenoloji anlamı, esas
konusu olarak öne sürer. Bununla birlikte, bu anlam, dilde yatan anlam de il, fakat
daha çok ya amın anlamıdır. Öte yandan, söz konusu fenomenolojik yakla ım,
fenomenolojik indirgeme tekni iyle gerçekle ir.
5. Yirminci yüzyılda varolu çu filozoflardan birço u da, sözgelimi Sartre ve
Merleau-Ponty de fenomenolojiyi Husserl’deki anlamıyla almı ve onu aynı
do rultuda ele alıp geli tirmi tir. Örne in, ilk döneminde Husserl’in dü üncesini
kendi tarzında sürdüren Sartre fenomenolojiyi, transandantal bilinç yapılarına ili kin,
bu yapıların özlerinin sezgisine dayanan, bir betimleme olarak tanımlamı tır.
Merleau-Ponty’ye göre ise, fenomenoloji bizi dünyaya ba layan ili kinin bilincine
varma ve dünyanın gerçekli ini kavramanın biricik aracıdr. ‘Fenomenolojinin en
önemli ba arısı, a ırı öznellik ile a ırı nesnelli i, dünya ya da rasyonalite kavramı
içinde birle tirmi olmasıdır. Hakiki felsefe, dünyayı yeni ba tan görmeyi
ö renmektir; fenomenolojinin görevi, dünyanın gizemiyle bilincin gizini açı a
çıkarmaktan ba ka bir ey de ildir.’
Güç istemi ( ng. will to power; Fr. Vouloir de pouvoir; Al. Wille zur macht).
Ünlü Alman dü ünürü Nietzsche’nin felsefesinin fizik ba lamında kullanılan güç
kavramının metafiziksel muadili olan temel kavramı.
Der Wille Zur Macht (Güç stemi) adlı eserinde ‘Fizikçilerimizin Tanrı ve
evreni yaratmada kullandıkları bu güç kavramı, ba ka bir eyle daha tamamlamak
durumundadır; yani ona, benim güç istemi diyece im eyi de eklemek gerekir’ diyen
Nietzsche, bununla evrenin mekanik düzeninde bulunan ve bu düzen ortadan
kaldırılmadan yok edilemeyecek olan temelli bir özelli i kastetti ini söylemi tir.
Evrende güçlü olma iste inin hüküm sürdü ünü, güç istemi ilkesinin evrenin her
yerinde i ba ında oldu unu öne süren filozof, aynı ilkeyi insana da uygulamı ve
güç istemini ikinci olarak, insan eylemlerinin kendisine tabi veya ba lı kılındı ı itki
olarak tanımlamı tır.
Nietzsche’ye göre, insan varlı ındaki temel ilke, insanların daha fazla güç
elde etmek için ya amlarını zaman zaman tehlikeye atmaları olgusunun da ifade
etti i gibi, ya ama iste inden çok, güç istemidir. Sava ta zafer kazanma, rekâbette
üstün olma, ba kalarını etkileme, sanatsal yaratım, filozofun evreni entelektüel
bakımdan fethetmesi söz konusu güç istemini gözler önüne seren birkaç örnektir.
nsanlar, Nietzsche’ye göre, daha güçlü olmak için, bilerek ve isteyerek birtakım
hazlardan kaçıp, birtakım acılara katlanırlar. fadesini yaratıcı faaliyette bulunan güç,
tüm insanların pe inden ko tukları en yüksek mutlulu u sa lar. Mutluluk haz dolu
saatlerden de il de, gerçek bir güce sahip olmaktan ve bu gücü yaratıcı bir biçimde
hayata geçirmekten olu ur.
öngörülen Varlık kavramı; bir olan (ham-varolan) de il, olanı olan olarak belirleyen
ey.
Hiçlik (Alm: Nichts, Fr: Neant): Geleneksel felsefede, bir varlık eksikli i,
yoklu u anlamında kullanılan hiçlik kavramı, varolu felsefesinde, oldukça farklı bir
i lev ta ımaktadır. Heidegger’e göre, hiçlik, yalnızca mantıksal de il, aynı zamanda
varlık bilimsel bir kategoridir, bir ba ka deyi le gerçekli e sahiptir hiçlik. Sartre’da,
Hiçlik’in kendisi bile belli bir varlı a sahip de ildir. Hiçlik ancak Varlık tarafından
desteklenir. Sartre’a göre, Hiçlik, dünyaya kendisi için –varlık’la gelir. hiçlik ( ng.
nothingness, Fr. Neant:, Al. Nichts, nichtseiendes) 1. Genel olarak varolmama,
yokluktan çıkma, yokluk 2. etik açıdan de ersiz olma 3. Sartre’ın varolu çu
felsefesinde, insan varolu unu belirleyen en temel özellik; çansız varlıklar gibi, belli
bir ey olmama durumu.
Varlık kavramını insani bir konumdan hareketle ele alan tıpkı Heidegger gibi
esas olarak insani varolu la ilgilenen Sartre’da, en temel kavram hiçlik olmak
durumundadır. Çünkü, onun görü üne göre, insani varolu u belirleyen, onu di er
varlıklardan ayıran ey bilinçtir ve bilinci belirleyen ey de hiçliktir.
Sartre, hiçli i, dı sal ve içsel hiçlik, epistemolojik bakımdan hiçlik ve
duygusal bakımdan hiçlik olarak farklı ekillerde tanımlamı tır. Birinci anlamda, yani
epistemolojik bakımdan hiçlik, bir insan ile nesneler dünyası ya da daha ziyade bir
insanın bilinci ile onun kendisinin bilincinde oldu u eyler arasındaki bir bo luk veya
yarı ı tanımlar. kinci bir anlamda, yani duygusal anlamda hiçlik dünyadaki
nesnelerin bo lu unu, faydasızlı ını, abesli ini ve uçup gitmelerini ifade eder. Bu
anlamda hiçli in farkında olma, sahici olmayan varolu tan sahici varolu a geçi için
zorunlu bir ko ul olmak durumundadır.
nsanla dünya arasındaki ili kinin hiçlik kavramı dikkate alınmadan
açıklanamayaca ını, bilinçli varlık olarak insanın ‘kendinden varlıklar’ olan bilinçsiz
nesnelerden ‘kendisi için varlık’ diye tanımlanarak ayırt edildi ini söyleyen Sartre,
insanların bilincine, onları kendinde varlıklardan ayıran bo luk, mekân ya da uçurum
olarak gönderimde bulunur. Söz konusu dı sal anlamda hiçlik, mekân gibidir; yani,
bilinçli varlı ın dı ındadır ve onu dünyadan ayıran mesafeyi olu turur.
Sartre hiçli i ba ka bir yönden kendisi için varlı a içsel olan bir ey olarak
dü ünür. Bu anlamda hiçlik, insanın kendisindeki, eylemleri, dü ünceleri ve
428
algılarıyla doyurmaya çalı tı ı bo luktur. Eylem tarzını tahayyül edilen bir gelece e
gönderimle belirleyen bir kendisi için varlı ın dünyayı hem algılamasını ve hem de
dünya içinde eylemde bulunmasını mümkün kılan ey i te bu içsel ve özsel hiçliktir.
Nitekim, Sartre’da insanın özgürlü ü onun kendi potansiyeli aracılı ıyla tanımlanır.
Heidegger için oldu u gibi, Sartre için de bir insan varlı ı gerçekle memi bir
potansiyeldir.
Buna göre, bir kendinde varlık katı, masif ve bütünüyle aktüeldir. Onun
gelece i, örne in bir mürekkep hokkası ya da top olması olgusuyla tam olarak
belirlenmi tir. Oysa bir insan varlı ının özü yoktur, yani o belirlenmi de ildir; fakat o
do asındaki içsel bo lu u seçti i eylem tarzlarıyla doldurmak bakımından bütünüyle
özgürdür.
Hiçli in insani varolu un en belirleyici yönü oldu unu, insanın hiçlik
sayesinde kendisiyle dünya arasındaki farklılı ı gördü ünü söyleyen Sartre’a göre,
ki inin kendisine “ben böyle de ilim” diyebilme gücü bilinçteki hiçli in üretti i
bo lu un bir sonucu olmak durumundadır. çsel hiçlik, öyleyse bilinci meydana
getiren ey olup, o olmadı ında bir insan algıya ya da kendini belirlemeye muktedir
olmayan katı ve masif bir ey olup çıkar.
Hiçli in içsel hiçlikle e anlamlı olan bir di er tanımı olumsuzlama anlamında
hiçli i ifade eder. Sartre’a göre, bilinçli insan varlıkları aynı zamanda dil kullanan
varlıklardır. te olumsuzlamayla belirlenen hiçli in çıktı ı yer de burasıdır. nsan bir
eyi ba ka eylerden ayıran kategoriler formüle edebilme melekesiyle seçkinle ir,
bu kategori formasyonu da açıktır ki, dil ve dilin kullanımıyla ili kilidir. Demek ki,
bilinç insani varolu un bir kendisi için varlık olabilmesinin gerek ko ulu olabilmekle
birlikte, yeter ko ulu de ildir, zira aslolan hiçlik ve hiçlikte sonsuz sayıda imkân
bulunması dolayısıyla olumsuzlamadır. nsan do ası diye belirlenmi bir ey
bulunmadı ına göre, bir insanın kendisi u de il de bu do rultuda belirlemesi için
hiçbir neden yoktur. Onun sınırsız imkânları sadece ne yapmasıyla de il, fakat ne
dü ünmesi ya da dünyada algıladıklarını nasıl betimlemesi gerekti iyle ilgili her
öneri ya da telkine hayır diyebilme imkânını içerir. Bu olumsuzlama ya da hiçli in,
insan kendisinde varoldu unu bir kez anlayınca (yani kendi seçti i tarzda dü ünmek
ve eylemek bakımından özgür oldu unu görünce), kaygı, tasa ve endi e içine dü er.
Buna göre, o sınırsız özgürlük dü üncesini ta ıyamaz ve bu kaygıdan kurtulabilmek
için, Sartre’ın ‘mauvaise foi’ dedi i, kötü niyet adlı kılıfı kullanmaya ba lar.
Hiçlemek (Fr: Neantir): Bilincin bilinç olarak, kendisi ile bilinci oldu u ey
arasında kurdu u ba ıntı.
çneden (Fr: Mobile): Sartre’da özneyi, belli bir edimi yerine getirmeye
zorlayan arzuların, heyecanların ve tutkuların bütünlü ü.
429
Kaygı ( ng. anxiety¸Fr. Anxiete, Al. sorge). Endi eyle karı ık tasa, bir iste in
amaca ula mayacak gibi göründü ü durumlarda ortaya çıkan tedirginlik hâli.
Kaygının korkudan en önemli farklılı ı, korkuda her zaman kendisinden
korkulan bir nesnenin, ki i ya da olayın varoldu u yerde, kaygının ço unluk bir
nesnesi olmaması, kendisine yol açan somut bir nesne ya da durumun
bulunmamasıdır.
Varolu çu felsefede ise kaygı, içinde ya adı ımız dünyanın anlamsızlı ının,
tamamlanmamı lı ının, kaotik düzen ve amaçtan yoksunlu unun, farkına varmanın
sonucu olan duyguyu ifade eder. Bununla birlikte, örne in Heidegger’de kaygının
son derece önemli bir anlamı vardır: Kaygı, onda Daseina potansiyelini tam olarak
kullanmadı ını anımsatan bir barometre görevi görür. Bu konuda o unları söyler:
‘Kaygı, Dasein’ı dünyanın içindeki sindirilmi lik durumundan geri getirir. Kaygı
bireyselle tirir. Bu bireyselle me Dasein’ı kendine getirir ve ona yapmacıklı ın ve
sahicili in kendi varlık imkânları oldu unu söyler. Vicdanın bu ça rısı, Dasein’ı,
Varlı ı potansiyel bir kendi olmaya davet eder bir yakarı niteli indedir.’
bir varolu , kendilerinin bir ey olmadı ını fark edince, maddî dünyada yersiz
yurtla ır, kaygan ve kaygı yüklü olan sahici bir perspektife geçerler.
Söz konusu yersiz yurtla mayı ve kaygı yüklü olmayı kabul etmeyen yegane
dü ünür M. Buber’dir. Zira o deneyimlerimizden her birinin, bizi varlı ımızın bir
parçası oldu u yeknesak, gündelik, nedensel-olarak-yönetilen Ben-O dünyasının
perspektifinden bütünsel varolu umuzun talep etti i, özgürlük ve diyalogun
zamandı ı ve nedensel olmayan Ben-Sen dünyasına ta ımaya muktedir oldu unu
söyler.
Kendisi için-varlık (Fr: Etre pour-soi): Sartre’de bir varlık eksikli i, varlık
arzusu olarak tasarımlanan bilinci gösterir. Kendisi için-varlık’ın varolma kipi, oldu u
eyi olmamak ve olmadı ı eyi olmaktır.
Kötü niyet (Fr: mauvaise foi): Sartre’da insanın kendisine söyledi i yalan.
nsan kötü niyet yoluyla kendisi için-varlık’ın sorumluluk ta ıyan özgürlü ünden
kaçmaya çalı ır.
uzla ımlara, modern toplumun vasatilik ve baya ılı ına isyan eden modernist sanat,
yani iir, roman, resim ya da beste için estetik form ya da üslûp, zihinden ba ımsız
bir gerçekli i, insanın dı ındaki toplumsal dünyayı yalın bir biçimde, problematik
olmayan bir tarzda yansıtmak anlamına gelmez. te bundan dolayıdır ki, Joyce,
Proust ve Kafka gibi modernist yazarlar, diyalog ve anlatı tarzını reddederek, onun
yerine bilinç akı ını geçirmi . Stavinsky ve Schoenberg gibi besteciler atonalizme
yönelmi , Cesanne, Picasso ve Matisse gibi ressamlar resimde soyutlamayı
ke fetmi lerdir.
Kendisinde dilin, gerçekli i yansıtan bir araçtan ziyade, kendi ba ına bir
de er, kendinde bir nesne olarak görüldü ü modernizm, öncelikle idealist bir tavır
benimseyerek geleneksel yansıtmacı epistemolojiyi bir kenara attı ı gerekçesiyle,
sonra da formalizmden dolayı, fakat özellikle de realizmin toplum içindeki insanı
ortaya koyan sa lıklı insan portresi kar ısında ki isel psikoyu ve yo un iç deneyimi
putla tırdı ı, yani birlikli ki ilik yerine, Freudçu parçalanmı özneyi geçirdi i,
efsaneyi tarihe tercih etti i için iddetle ele tirilmi tir.
4. Modernizm terimi aynı zamanda ve daha geni bir felsefî çerçeve içinde,
ço unluk Aydınlanma’yla irtibatlandırılan ideal ve kabuller için kullanılır. Ba ka bir
deyi le, modernizm Aydınlanmayla birlikte gerçekle en entelektüel dönü ümün
ortaya çıkardı ı dünya görü ünü, hümanizm, dünyevile me ve demokrasi temeli
üzerine yükselen bilinci, akılcı, ilerlemeci, insanmerkezci ideolojiyi ifade eder.
gerekti ini savunan ve bu yeni de erlerin de yıkıcı oldu u kadar yapıcı, yeni ve
eskisinden “üstün” bir insan tipi tarafından getirilip yerle tirilebilece ini ileri süren
Nietzsche, bu fikirlerini, Der Wille zur Macht (“Kudret radesi”, 1896) isimli eserinde,
sistematik bir plan içinde ve vecizeler halinde geli tirmi tir. Dü ünür, Zur Genealoge
der Moral (“Ahlâkın Soy Kütü ü”, 1887), Götzendammerung (“Putların Batı ı”, 1888)
Der Antichrist (“Deccal”, 1888), ve Ecce Homo (“ te Ben”, 1888) isimli ünlü
eserlerini de yazdıktan sonra ciddi bir delilik krizi geçirmi ve bir akıl hastanesindeki
uzun bir bilinçsizlik döneminden sonra ölmü tür.
Olgusallık (Fr: Facticite): Sartre’da kendisi için-varlık’ın kendinde-varlıkla,
dolayısıyla Dünya ve kendi geçmi iyle kurdu u zorunlu ba ıntı. Sartre’a göre kendisi
için-varlık’ın oldu unu ya da varoldu unu söylememize olanak veren ey
olgusallıktır.
gelinebilece ini öne sürmü tür. Ölümü gere i gibi ve sürekli dü ünmek ise, örne in
Seneca’ya göre, bizim do anın ayrılmaz bir parçası oldu umuzu ve bize verilen rolü
içtenlikle oynamamız gerekti ini anımsamakla e de erdir.
Ortaça dü üncesi, ölüm korkusunun üstesinden gelinebilece ini söyleyen
Helenistik dönem dü ünürlerinin tersine, ölümün insanın i ledi i günahın cezası
oldu unu, insanın ölüm korkusundan yalnızca Tanrı’nın inayetiyle kurtulabilece ini
söyler. Modern felsefe ise, ölüm korkusu söz konusu oldu unda daha iyimser bir
bakı ortaya çıkar. Özgür insanın bilgeli inin, ölüm üzerine de il de ya am üzerine
dü ünmekte tezahür etti ini söyleyen ve ölüm korkusundan, ölüm dü üncesini
zihinden atmak suretiyle kolayca kurtulunabilece ini savunan Spinoza gibi,
Leonardo da vinci de, tıpkı iyi geçirilmi bir günü keyifli bir uykunun izlemesi gibi iyi
ya anmı bir hayatın ardından mutlu bir ölümün geldi ini söylerken, ölüm
korkusunun sefalet ve mutsuzlu un dü ünürleri, Bertrand Russell ve pragmatistler
tarafından da payla ılan bu görü , ölüm korkusunu ortadan kaldırmak için, insana
mutluluk sa layacak ko ulların yaratılması gerekti ini ifade eder.
Yüzyılımızda Epikürosçu görü ü yineleyen Wittgenstein’a göre de, ölüm,
ya amın bir parçası de il, fakat sınırıdır. Ölüm sırasında ya amak diye bir ey söz
konusu olmadı ı, ölüm hayat içinde ya ayan bir tecrübe olmadı ı ve geri dönüp
ölüme bakmaktan söz edilemeyece i için, ona göre, ölüm korkusu rasyonel bir korku
de ildir. Wittgenstein’in bu görü ünün kar ısında ise, bireyin ölümünün saçma ya da
anlamsız oldu unu dile getiren varolu çu ya da Schopenhauercı görü yer
almaktadır. Bunlardan Schopenhauer’a göre, ölüm korkusu kar ısında yapılacak tek
ey, bir irâdesizlik veya mutlak bir kayıtsızlık hâline ula maktır. Varolu çulara göre
ise, ölüm korkusu, ancak ya ama anlam katmaya, bu yönde bir çaba içinde olmaya
yarar. Dahası, Heidegger’e göre, ölüm gerçe inin bilincinde olmak ki inin
bireyselle mesine, bireyselli ine anlam katmasına yardımcı olur. O, herkesin kendi
ba ına ölmek durumunda oldu unu, ki inin ölümünün, bir ba kası tarafından
gerçekle tirilemeyecek yegane ey oldu unu söylerken, bu gerçe e gözleri
kapamanın bireyselli i inkar etmekle e anlamlı oldu unu öne sürer.
Öz (Osm. Zat, künh; Fr. Ve ng. Esence). Bir eyin kurucu karakterlerinin
tümü, do ası. Bu metafizik anlamda varlı ın temeli olarak göz önüne alınan öz,
varlı ın geçici ve yüzeysel olarak u radı ı de i meler anlamında “ilinek” kavramına
kar ıt tutulur. Bu anlamda öz, kimi dü ünürlere göre “genel”de, kimi dü ünürlere
göre ise “bireysel”de bulunmaktadır. Gene bu metafizik anlamda öz, varlı ın
gerçeklik olgusu anlamında “varolu ”a da kar ıt tutulur. Aquina”lı Thomas’nın,
âlemin ve Tanrının do asını inceleyen metafizikle varolu olgusunu inceleyen
ontolojiyi birbirinden ayırt etmek üzere koydu u bu kar ıtlık, ça da varolu çuluk
akımının belliba lı temalarından biridir. Nitekim varolu çuluk da, kendi hakkımızdaki
fikrimiz diye tanımladı ı insanın özü’nü hürriyetin ba ımsız insiyatifi diye tanımladı ı
insanın varolu u’na kar ı tutar: Sartre, insan bakımından, “varolu un özden önce
geldi ini” söylerken; insan hayatının önceden belirlenmemi oldu unu, iradesel hür
kararlarımızla durmaksızın ve her an yeni ba tan kurulup yaratıldı ını, dolayısıyla da
kesin anlamını (yani “öz”ünü) ancak ölümden sonra “yani “varolu ” sona erince”
bulabilece ini belirtmek istemektedir. –Kavramcılık anlayı ına göre öz, bir dü ünce
konusunu tanımlayan belirlenimlerin tümüdür. Bu anlamda, “aklî olan” nasıl “deneyin
verileri”ne ve “olumsal” nasıl “edimsel” kar ıtsa, öz de varolu ’a kar ıttır. –Adçılık
anlayı ına göre ise, öz diye bir ey yoktur: Gerçeklerin ve kavramcıların “öz” diye
isimlendirdikleri ey, bir tek kelime içine tıkı tırılan karakterlerin tümünden ibarettir.
Örne in, buz havanda dövüp ufalayacak olursak “öz”ünü korumakta; amma ısıtıp
eritti imiz vakit “öz”ünü yitirmektedir.
435
Saçma, abes, olmazlı (Fr. Absurde; ng. absurd). Mantı ın kurallarına aykırı
dü en. –Bu anlamda “saçma bir fikir”, ö eleri birbirini tutmayan, birbiriyle
uyu mayan fikirdir; “saçma bir yargı”, olmazlı bir sonuç içeren tutarsız bir yargıdır;
“saçma bir akılyürütme” ise, formel bakımdan yanlı bir akılyürütmedir. Demek ki, bu
anlamda saçma kavramı, “çeli ik” kavramından daha geneldir, ama “yanlı ”
kavramından daha az geneldir. Kesin anlamında saçma’yı, “anlamsız”dan ayırt
etmek gerekir; çünkü “saçma”nın bir anlamı vardır ama yanlı tır, oysa “anlamsız” ne
yanlı ne de do ru olamaz. –Saçma kavramı ça da varolu çuluk anlayı ında özel
bir önem kazanmı tır: Saçma’yı Heidegger’e göre, bo untu; Sartre’a göre, ya amak
için hiçbir geçerli neden bulunmayı ı; Camus’e göre, insanlık halimizin tutarsızlı ı;
Jaspers’e göre ise, insanın do a ve tarih içindeki konumu bakımından kaçınılmaz
436
sıkıntı [Ing. anguish; Fr. angoisse} Belli bir felaket ya anılacakmı hissi
yaratan aktüel ya da dü sel bir olayın zihinde canlandırılmasının neden oldu u
psikolojik rahatsızlık. Varolu çu felsefede geçen bir terim olarak, bireyin gelecek
kar ısında duydu u güvensizlik duygusu. nsano lunu, içinden çıkıp geldi i hiçlik ve
yöneldi i belirsiz bir gelecek kar ısında, kavrayan güvensizlik hissi. Yalıtlanmı lık ve
yolunu kaybetmi lik duygusu. Ki inin özgür oldu unun bilincine varmasının sonucu
olan bo untu ya da bunalım hali.
ifre (Alm: Chiffre): Karl Jaspers’te, belirsiz, yorumlanmaz nitelikte olan, bizi
A kınlık’ın kar ısına koydu u öngörülen kavram.
e ilimlerle kar ı kar ıya bulunan et ve kemikten bir birey oldu unu savunmu tur.
Özellikle bilimsel formu içinde akılcılı a iddetle kar ı çıkan Unamuno’ya göre, akıl
bizi umutsuzlu a sevk eden yeti olup, rasyonalizm ve insani durumumuzu yok sayıp
yalanlar.
nsanı bilince sahip olması dolayısıyla hasta bir hayvan olarak tanımlayan
Unamuno, insan ya amına ayrılmazcasına sirayet eden trajik bir duyguyu,
ölümsüzlü e duyulan derin arzuyla ölümün mutlak ve sarsılmaz kesinli i arasındaki
ikilemin yarattı ı trajik anlamı çok güçlü bir biçimde duyumsamı olan bir
dü ünürdür. O bu anlamda, 20. yüzyıl varolu çulu un önemli öncülerinden biridir.
Unamuno, böyle bir ikilem, böyle bir trajik durum altında, insanın rasyonalizmin
zavallı oyunca ı olmaktan kurtulmanın çarelerini yaratmak zorunda oldu unu
söylemi tir. Ba ka bir deyi le, ya amanın bir ey ve anlamanın ise daha bamba ka
bir ey oldu unu söyleyen filozofa göre, bu ikisi arasındaki kar ıtlık, hayati olan her
ey akla kar ıt, aklî olan her ey de hayata dü man olacak kadar büyük ve hiçbir
ekilde giderilemez bir kar ıtlıktır. O trajik hayat duygusun temelinde bu kar ıtlı ın
oldu unu söyler. Aklımız bize yok olup gidece imizi söylerken, en derinlere kök
salmı bir arzu ölümsüzlük talebimizi ve beklentimizi duyurur. te bu acı yüklü
çeli ki trajik hayat duygusu olup, bizi hiç terk etmez. nsan bilinci, öyleyse, hayat
boyu sürecek bir hastalıktan ba ka bir ey de ildir.
O böyle bir durumda insanın her eyden önce kendisini imana
bırakabilece ini söylemi tir. Çünkü akıl insanı mutsuzlu a sevk ederken, inanç
insan için sahici ya amı ifade eder. Aklın kuru, so uk ve insan gerçe ine yabancı
soyutlamalarıyla kölele en insan, ancak iman yoluyla, bir idealin pe inden gitmek
suretiyle kendini tam olarak gerçekle tirebilir, gerçek insanlı ına eri me umudunu
koruyabilir.
Felsefe de, o hâlde bir bo zaman u ra ı akademik veya skolastik bir disiplin
olmayıp, de i mesi imkânsız insanî durumu açıklamanın veya ifade etmenin,
kendimizi hayata ba lamanın, onda bir amaçlılık yaratmanın bir aracı olmak
durumundadır. te esas bu ba lamda bizler için sahici bir ya amın mümkün
oldu unu savunan Unamuno’ya göre, biz insanlara dü en kaderimizle sava mak,
kendimizi bütünüyle gerçekle tirmek, yerine hiç kimsenin ikame edilemeyece i bir
birey, bütünüyle kendimiz olmaktır.
Buradan da anla ılaca ı üzere, üstinsan bir erek, gelecekle ilgili bir tasarı ya
da yönelim oldu u kadar, bir sonuçtur da. Nitekim, Nietzsche’ye göre, üstinsanın
olabilirli i a kın ideallerin iflâsına, Tanrı’nın ölümüne ba lıdır. Öte yandan, üstinsan,
Nietzsche’nin son insan adını verdi i pasif ve bıkkın insanın, eski geleneksel
de erlerin yıkılmasıyla a kın bir ku kuculu a saplanmı , amaçlar belirleme ve
de erler yaratma gücünden yoksun ki inin tam zıddıdır.
sanki bir ustanın elinden çıkmı bir nesneye bakarcasına yakla masıyla belirlenen
bilinç hâline kar ılık gelir. Buna göre, yabancıla ma, ki inin kendi beniyle ya da zihin
hâlleriyle, kendisi arasında duygusal bakımdan mesafe bırakması durumunu, ki inin
gerçek beniyle olan içsel temasını yitirdi ini anlamasının sonucu olan kendinden
kopma hâlini temsil etmektedir.
Yabancıla manın ‘güçsüzlük’ ya da ‘iktidarsızlık’ boyutu, insanların toplumsal
çerelerini etkileyememeleriyle ilgili duygularını, kaderlerinin kendi denetimleri altında
olmayıp, dı güçler, ba kaları ya da kurumsal düzenlemeler tarafından belirlendi i
hislerini ifade ederken, ‘anlamsızlık’, de erli sayılan hedeflere ula abilmek için,
me rû olmayan yollara gerek oldu u duygusunu, genel olarak ya amda, özel olarak
da belirli bir eylem alanında, örne in ki isel ili kilerde anlam ya da amaçlılık
bulamama hâlini ortaya koyar.
Yine, yabancıla manın yalıtlanmayla ilgili boyutu, insanların toplumun norm
ve de erlerinden uzakla mı ya da kopmu oldukları hissine kapıldıkları, toplumsal
ili kilerde dı lanmı lık ya da yalnızlık duydukları zaman ortaya çıkar. Öte yandan,
yabancıla manın ‘normsuzluk’la ilgili boyutu, kabul görmü ve gelenekselle mi
davranı kalıplarına uyamama ya da ba lanamamayı ifade ederken;
yabancıla mada, kendinden uzakla ma, ki inin psikolojik bakımdan ödüllendirici
olan etkinlikler bulamamasıyla ilgilidir.
Plotinos ve Aziz Augustinus’a kadar geri giden yabancıla ma dü üncesi, en
açık ifadesini Hegel’de bulur. Yabancıla mayı ontolojik bir olgu olarak de erlendiren
Hegel’e göre, yabancıla ma aynı insanın, özne, yani kendini gerçekle tirmeye
çalı an yaratıcı insan ve nesne, yani ba kaları tarafından etkilenip yönlendirilen
insan olarak ikiye ayrılı ının sonucu olup, insanın kendi yaratıları (dil, bilim sanat
vb.) ona yabancı nesneler hâline geldi i zaman ortaya çıkar.
I. Hegel’den çok gelmi olan maddeci Alman filozofu Feuerbach ise,
yabancıla manın kayna ını din kurumunda bulmu tur. Tanrı’nın kendi kendisine
yabancıla mı insan oldu unu savunan Feuerbach’ın gözünde Tanrı, insanın
özünün mutlakla tırılması ve insanın kendisinden uzakla tırılmasıdır. Yani ona göre,
insan kendi özünden daha yüksek, hayalî ve yabancı bir varlık yarattı ı, onu kendi
üstüne koydu u ve kar ısında kendisini kölele tirdi inde, kendi kendisine
yabancıla ır.
Feuerbach’ın görü lerini kabul etmekle birlikte, insanın dinî anlamda
yabancıla masının, çe itli yabancıla ma türlerinden, insanın kendi kendisine
yabancıla ma ekillerinden yalnızca biri oldu unu savunan Marx’a göre, insan,
kendi faaliyetinin ürünü olan eylerden, bir köle, güçsüz ve ba ımlı bir varlık olarak
ili ki kurdu u, ayrı ba ımsız ve güçlü bir nesneler dünyası meydana getirmek
suretiyle, kendi kendisine çe itli ekillerde yabancıla ır. Bu yabancıla ma türlerini
özellikle kapitalist topluma ili kin ele tirisinde ön palana çıkartan Marx’a göre,
modern kapitalist toplum teknolojiye yalnızca üretim açısından de er vermekle
kalmaz, insan varlıklarına gösterilmesi gereken saygıyı göstererek, tapar. Böyle bir
toplumda, insanlar birbirlerini gerçek bir de eri olmayan araçlar olarak görürlerken,
makineler çok yüksek bir de er kazanıp, insanların taptı ı amaçlar olup çıkar. Böyle
bir toplum insanları birbirlerine yakla tırmak yerine, her birini di erlerinden
yalıtlanmı küçük adacıklar haline getirir. te böyle bir toplum yabancıla mı bir
toplum, böyle bir toplumun bireyleri de yabancıla mı insanlardır.
Ba ka bir deyi le, insanın özünün i ya da çalı mada, ba ka insanlarla
birlikte ve insanlara kendilerinin dı ındaki dünyayı de i tirme olana ı veren yaratıcı
etkinlikte gerçekle ti ini öne süren Marx’a göre, üretim süreci bir nesnele tirme
süreci olup, insan bu süreç içinde yaratıcılı ını cisimle tirmekle birlikte,
yaratıcısından ayrı eyler duyarak duran maddî nesneler meydana getirir.
443
Yabancıla ma, i te bu noktada, insan artık daha fazla kendisine ait olmayan ayrı ve
ba ımsız bir güç olarak kar ısında duran ürününde kendisini tanımadı ı zaman
ortaya çıkar. Bununla birlikte, yabancıla ma, tarihsel olarak yalnızca kapitalizmde
söz konusu olur, zira yabancıla manın kökeninde kapitalistlerin ba kaları tarafından
yaratılmı ürünleri kendilerine almaları olgusu vardır.
Marx, yabancıla manın dört ayrı görünümünden söz etmi tir. Bunlardan
birincisi, i çinin, üretti i ey ba kaları tarafından alındı ı ve onun ürününün kaderi
üzerinde hiçbir kontrolü ya da etkisi kalmadı ı için, eme inin ürününe
yabancıla masıdır. kinci olarak, i çi, Marx’a göre, üretim eylemine yabancıla ır.
Çünkü kapitalist ekonomide, çalı ma gerçek ve özsel hiçbir tatmin sa lamayan ve
kendi içinde bir amaç olmaktan çıkan yabancı bir faaliyet haline gelir. Emmek satılan
bir ey ya da meta hâline gelmi olup, onun i çi için ta ıdı ı tek de er,
satılabilirli idir. Üçüncü olarak, i çi do asına, özüne ya da türsel varlı ına
yabancıla ır, zira yabancıla manın ilk iki yönü, onun üretici faaliyetini insanî
niteliklerden yoksun bırakır. Ve insan, Marx’a göre, nihayet, kapitalizm insan
ili kilerini Pazar ili kilerine dönü türdü ü ve dolayısıyla insanlar, insanî nitelikleriyle
de il de, pazardaki yer ya da statüleriyle de erlendirildikleri için, ba ka insanlara da
yabancıla ırlar.
II. Yabancıla ma, dü üncesinde, söz konusu Marksist dü ünce gelene i
dı ında, Durkheim, Weber ve Simmel tarafından temsil edilen sosyolojik dü ünce
gelene i de çok etkili olmu tur. Bu gelene e göre, modern insan, imdiye kadar hiç
olmadı ı ölçüde yalıtlanmı , kendisine ve topluma yabancıla mı durumdadır. Eski
ve geleneksel de erlerle ba ını koparan modern insan, yani rasyonel ve bürokratik
düzende, hiçbir eye güvenmez, her ey kar ısında inançsız olmu tur. Örne in
Weber’e göre, toplumsal düzendeki rasyonalizasyon ve formalizasyon e ilimi
kar ısında, ki isel ili kiler azalırken, ki isel olmayan bürokrasinin gücü ve önemi
artar.
III. Yabancıla ma dü üncesi içinde üçüncü bir gelenek ise, yabancıla mayı,
bir insanın ba ka insanlara oldu u kadar, kendisine, kendi benine aykırı dü mesi
diye tanımlayıp, bireyin gerçek beninden özünden daha derindeki ki iden ayrı
dü mesinin ise, onun ba kalarının isteklerine göre eylemesi, rahatını bozmamak
istemesi, toplumsal kurumların baskısından kurtulamaması, sorumluluktan kaçması,
dı arıdan yönlendirilmesi eklinde tezahür etti ini söyleyen varolu çu gelenektir.
Kierkegaard, Heidegger, Camus ve Sartre gibi dü ünürlerin yer aldı ı bu gelenek
içinde, nesnel bilgi kar ısında öznel hakikatin önemini vurgulayan Kierkegaard’a
göre, yabancıla manın temel problemi, anlamsızlık ve umutsuzlu un hüküm
sürdü ü bir dünyada, insanın kendi benine anlam yükleyebilmesi, kendi özüne ili kin
olarak uygun bir kavrayı a ula abilmesi problemidir. Yabancıla mayı a ma ancak ve
ancak inancın sıçrayı ıyla, Tanrı’ya yönelmek suretiyle mümkün olabilir. Buna
kar ın, Sartre, Camus gibi ateist varolu çularda ise, yabancıla ma, anlamdan ve
amaçtan yoksun bir dünyada söz konusu olan do al bir durum olup, varolu un
saçmalı ının bir sonucudur. Yabancıla mayı a mak da, ya amın anlamsızlı ını iç
tenlikle kabul edip, ki inin özgür ve etken seçimlerle kendini yeniden yaratmasıyla
söz konusu olur.
Yeni roman: Geleneksel romana kar ı çıkı ı ifade eden ve ortaya çıktı ı
yıllarda (1950’li ‘60’lı yıllar) “anti-roman” olarak da adlandırılan bu akımı Nathalie
Sarraute’un “Bilinmeyen Birinin Portresi” adlı eserine yazdı ı önsözde Sartre
tanımlamı tır. kinci Dünya Sava ı’ndan sonra ortaya çıkan kültürel ve ahlâkî
alandaki bunalım ile kitle ileti im araçlarının geli mesinin bir sonucu olarak öne
çıkan anti-roman anlayı ı, insanın ve evrenin kesin çizgilerle algılanamayaca ı ve
444
ÖZET
Bu çalı mada Yusuf Atılgan, Ferit Edgü, Demir Özlü, Vüs’at O. Bener
ve Tezer Özlü’nün romanları ele alınmı ; bu eserlerin yapı, tema ve
anlatmada ortaya koydukları özellikler tespit edilmeye çalı ılmı tır. Ele alınan
yazarların hemen hepsinde geleneksel roman anlayı ına ba lı unsurların
de i im geçirdi i, gerek temada gerekse anlatmada bazı yeni arayı ların
oldu u görülmü tür. Söz konusu yazarların özellikle temada ele aldıkları
sorunlar ve kavramlar açısından varolu felsefesine ait bazı dü üncelerden
etkilendi i görülmektedir. Bireyle me, varolu , toplumsal de erlere kar ı
çıkı , yabancıla ma, yalnızlık, bunalım, sıkıntı, ölüm, intihar ve seçim gibi
tema ve kavramlar söz konusu yazarların romanlarında bireysel bir bakı
açısıyla ele alınmı tır. Bu kavram ve temaların ele alını ında varolu çu yazar
ve dü ünürlere sık sık atıflar yapılmı , kimi zaman da onların bazı
dü ünceleri romanların hareket noktası hâline gelmi tir.
ABSTRACT
The novels of Yusuf Atılgan, Ferit Edgü, Demir Özlü, Vüs’at O. Bener
and Tezer Özlü have been discussed and the structure, theme and features
they have displayed in their expression has been attempted to be determined
in this study. In relation to nearly all the discussed authors it has been
observed that elements related to traditional novel have changed and there
are new perceptions in both the theme and expression. It can be observed
that the subject matter authors have been influenced by some ideas
belonging to existentialist philosophy especially in the problems and concepts
discussed in the theme. Themes and concepts such as individualization,
existence, rebelling against social values, alienation, loneliness, depression,
gloom, death, suicide and selection have been discussed in the novels of the
mentioned authors from an individualist point of view. There have been
frequent references to existentialist ideas and authors in the discussion of
these themes and concepts and sometimes some of there ideas have acted
as points of departure for the novels.
It can be observed that the writers who have produced works after the
year 1950 and mentioned above have been influenced by the works of
448