You are on page 1of 186

•• •


•• • • •

• •• •
-
Ankara 1990
Demokratik Sol Parti. Yay ıni
Bu kitabı n tüm geli ri DSP'nind i r.
Da 1t1m : DSP Genel Merkezi - Ankara; ve
TEKIN YA YINEV - ISTANBUL
SISTEM OFSET
Tt•/: 229 IX Xl - 229 63 97-231 32 57
•• ••

On dokuzuncu yüzytlda Osmanli Türk toplumundaki yenilikçi


hareketlere öncülük edenler, ordunun, rejimin, kamu yönetimi­
nin ve itimin ça daşlaşmas1na; hukuk düzeninde ve mülkiyet
hakkinda işiklik/ere a lfllk vermişlerdir.
Bunlann önemi küçümsenemez.
Ama ekonomiyi yeterince önemsememişlerdir; halkin ekono­
mik, sosyal ve siyasal örgütlenmesine ise hemen hiç ilgi göster­
memişlerdir.
O yüzden, Türkiye, Osmanli ç 1n1n son dönemindeki yeni­
likçi hareketlere karş1n, geri kalmlŞIIktan kurtulamadiği gibi, ço­
ğulcu ve kat1llmc1 demokrasiye de geçememiştir.
Osmanli yenilikçileri aras1nda ekonomiye ve halk örgütlen­
mesine de gereken önemi veren tek devlet adam/ Mithat Pa­
şa'dlf.
O aç1dan, Mithat Paşa, Türk toplumunda ekonomik yap1 de­
ğişikliğini ve demokratikleşme sürecini başlatanlardan biri oldu­
ğu gibi, sosyal demokrasinin öncüsü de sayiiabilir.
Fakat Mithat Paşa'nin bu alanlardaki atiiimlanndan ve hiz­
metlerinden, ancak, Osmanli Imparatorluğunun şimdiki Türkiye
topraklan d1ş1nda kalan baz1 bölgeleri yararlanabilmiştir. ünkü
Mithat Paşa bu alanlardaki düşüncelerini, ancak, o bölgelerdeki
valilik dönemlerinde uygulama olana 1 bu/abi/miştir.
E er Mithat Paşa'nin o bölgelerdeki ve belirt( im alanlarda­
ki uğraş ve uygulanıalan merkezi yönetimden gereken dest i
görebilse ve bugünkü Türkiye topraklanna da yans1yabilse idi;
belki Osmanli Devleti ça 1 yakalayabilir ve çözülüp çökmekten
kurtulabilirdi. Osmanli Devleti kurtulamasa bile, Türkiye şimdi­
kinden çok de işik bir ülke olabilirdi; dünyanin gelişmiş ülkeleri

yap1ya ve sa flkll bir işle · kavuşmuş olabilirdi.

1
Mithat Paşa, rejimi demokr8:fikleştirme, yönetimi ve ekono­
miyi ça daş/aştlfma ve özellikle de halki örgütleyip güçlendirme
yolundaki at1flmlann1n bedelini çok a "biçimde ödemiştir; hana
••

yaşam 1yla ödemiştir. Ustelik hala da baz1 çevrelerce a If biçim-


de suçlanmakta ve ölümünden yüzy11i aşk1n süre sonra bile
post mortem cezalandlfllmaktadlf.
••

Ustelik Mithat Paşa'nin trajik sonundakine ben;zer cezalan-


dlfmalar çağ1m1z1n "demokratik" Türkiye'sinde bile, de işik biçim
ve ölçülerde sürmektedir. Her kim ki halki siyasette ve ekojıomi­
de g üçlendir ip e tkinleştirmeye kalk1ştrsa, çetin engeller/e veya
ağ" suçlama ve cezalarla karş1/aşmaktadlf.

Bu kitaptaki Mithat Paşa incelemesi, yak1n tarihimizin ·:> bü­


yük yenilikçisini ve devlet adam1n1 yeni kuşaklann daha yakin­
dan tan/yabilmelerine küçük bir katk1dlf.

Bu inceleme, ilk kez, "Güvercin" dergisinin Ekim 1988 ta­


rihli ikinci say1s1nda yayJnlanm1şt1. Derginin ayni say1s1nda, Türk
ekonomisini tarihsel süreç içinde irdeleyen bir uzun konuşmam
yer aliyordu; ve o konuşmada yer yer Mithat Paşa ya "niyor­
dum. O nedenle, dergiye Mithat Paşa ile ilgili bir değerlendirme
yaz1s1 da yazmayi gerekli görmüştüm.

Maddi zorluklar neeniyle şimdilik yay1m1na ara vermek zo­


runda kaldığ1m1z "Güvercin" dergi si, daha çok bir parti içi ileti­
ş im ve eği tim organi niteliğinde olduğu için, geniş okuyucu ke-
sim/erine u/aşam1yordu.
·

Onun iyin, şimdi, Türk ekonomisinin tarihsel süreci konusun­


da "Genç lşadamlan Derne i"nin bir toplantl:)lnda yapm1ş oldu­
ğum konuşmayla birlikte, "Mithat Paşa Kimdir?" başlikii de er­
londirme yaztml da kit olarak yayiniiyoruz.
• • •

'

Birinci Bölüm : MiTHAT PA A K MD R? .... . ........................ . 3


-

ikinci Bölüm :TARiHSEL SÜRE l INDE


TÜRK EKONOMiSI .. ..... ... . ... . . .. . ........... .... . . 55

Üçüncü Bölüm :ON YIL ÖNCE ON YIL SONRA


24 ·O CAK ................................................... 132

1
BR NC BÖLÜ M
• • •

1 ?

Mithat Paşa 1 822'de stanbu l'da doğdu; ve Abdülha­


mit tarafından sürgü ne gönderildiği Hicaz' ı n Taif kentin­
deki zindanda, Padişah ı n isteği üzerine , 1884 yıli nda, 62
yaşında, boğularak öldü rü ldü .
ocukluğu nda Ku r'an ı ezberleyerek hafız olan , Arap-"-'
ça ve Farsça öğre nen ve· medrese eğitimi göre n M ithat
Paşa, gençliğinde kendini başka ko nularda da . k iyi ye­
tiştirdi ; Frans ızca öğrendi; ve dünyadaki gelişmeleri ya­
kından izledi.
Müslü manllkla çağdaşlaşmayı ve demokratikleşmeyi
uyumlu biçi mde bağdaştı rması na olanak ve re n k -
yutlu bir kü ltü r birikimi edindi.
Osmanlı çağ ı n ı n son dönemindeki siyasal ve yönetsel
yenilik hareketlerine ekono mik sosyal ve kültü rel boyut
da eklerneye çalı ş ması , onu , dönemin başka birçok yeni­
likçilerinden ayı ran bir etken oldu .
lk Osmanli yenil ikçilerinden Sadrazam Mustafa Reşit
Paşa, amaçladığı yeniliklerin , ancak Mithat _Paşa g ibi
çağdaş d üşü neeli ve açık görüşlü gençler elinde başan­
ya ulaşt ı nlabileceği ni düşü nürdü; ve öyle gençlere rastla-

3
d ı kça, onlara devlet yönetiminde önemli görevler veri rdi.
Onun için, bu nitelikleri ve üstün yetenekleriyle Reşit Pa­
şa'n ı n dikkatini çeken Mithat Paşa, genç yaşta ö nemli
devlet hizmetleri üstle nme olanağ ı nı elde etti .

Soru n çözücü lü ün soru nlan


,

Kamu görevlerinin daha ilk aşamalannda, Mithat Pa­


şa, ngilizce deyimiyle , bir "troubleshooter", y3ni bir so­
run çözücü olarak ün kazanmıştı.
O dönem, Osmanli çağ ı nı n çok sorunlu bir t.Jnemi ol­
duğu için, mparato rluğu n heme n her köşesinde , ikide
bir, Mithat Paşa gibi biri nin soru n çözücülüğüne gereksin­
me duyuran olaylar oluyo rdu . Kargaşalıkları n çıktığ ı , hu ­
zursuzluğun veya yolsuzlukları n ileri ö lçülere vardığı bir­
çok lgeye M ithat Paşa gö nderiliyordu; ve M ithat Paşa
bu so ru nlara kısa sü rede çözüm getiriyordu .
Su ndaki başarıs ı nı , yöneticilik yeteneğinin ve yü reklili­
ğinin yanı sı ra, halkın güve nini kazanıcı davran ışiarına
da rçluydu .
Ama, soru nları çözdükçe, o sorunları yaratanları n ;
yolsuzluklara el koydukça, yolsuzlukla servet yapmaya
al ışmış olanları n, düşman lığını üzerine çekiyordu .
Halkı n güvenini kazand ıkça, hele halkı güçlendirici re­
formlar yaptı kça da, egemen güçler arası nda ve özellikle
de Sarayda tedirginlik uyandı rıyordu .
Hele kuru ntucu luğu hastalik ölçüsüne varan kinci Ab­
dül hamit'in padişahhğı sıras ı nda, Mithat Paşa'nın saray­
da uyand ırdı ı tedirginlik marazi bir nitelik edinecekti .

4
Giderek, Mithat Paşa , soru nları çözsün diye değil, so­
ru nlar altında ezilip boğulsu n diye , işlerin ç ığ ı rından çık­
tığı yerlere gönderilmeye başlad ı ; ama her yerde görevi­
nin üstesinden geldi.
Mithat Paşa, bir yandan üzerine düşmanliklar çeker­
ken, bir yandan da Osmanli Devleti için vazgeçil mez
adam oluyordu . mparatorluğu ancak onu n kurtarabiiece­
ği ve çağdaş bi r devlete dönüştürebi leceği kan1s1, he m
halk aras ı nda hem de bütün dünyada yaygındı .

Abd ü l ham it'i n ve arl lk Rusyas1'n 1 n Oyu nları


Abdülhamit hem bazen M ithat Paşa'ya elini öpecek
kadar sayg ı göste rme gereğini duyuyordu; hem de sü rek-

li olarak onun kuyusunu kazıyordu . lyiniyetliliğ� bazen


saflık ölçüsüne varan ; büyü k bir devlet a mı olmakla
birlikte, po litikac ı l ığ ı n ayak oyu nları na, hele saray a ntri­
kaları na akı l erd i rameyen M ithat Paşa da, bu kuyulara
kolayl ı kla düşü rül ebil iyordu .
Kurnazlıkta ve entrikacıl ıkta ü stüne olmayan Abdü lha­
mit, onu küçük düşü rmek, başarısız kı lmak için, her çare­
ye başvu rdu . Sonunda, mparatorluğu n ve dünyanın göz- •

den en ı rak bir köşesinde , Taif zindan ında, ömrünü


doldu rması na bile kattanamad ı ve onu öldürttü .
Mithat Paşa, Balkanlardaki olağanüstü başarı larıyla,
Balkanların Slavlaştı rılması önü nde e n büyük engeli
oluşturuyordu . O yüzden arl ı k Rusyası'n ı n h ışmına uğ­
rayacaktı ; ve stanbul'daki kurnaz ve beceriki i bir Rus Bü­
yükelçisi, Saraya s ızarak, Padişahı Mithat Paşa'ya karş1
kışkı rtmak için, tü rlü söylentiler çıkaracak, türlü oyunlara
başvuracakti .
••

Ustün zekasi ve yetenekleri de, olağanüstü başan lan


ve gerek halk arasindaki gerek dünyadaki sayg 1nl lğ1 da,
onu bu tuzakla ra düşmekten, bu oyunlara gel en kur­
taramayacakt 1 .

N Iş Vallll l nden Tuna Vali l i


1 86 1 'de, daha 39 yaş 1 nda iken, yenilikçi Padişah

dülmecit, M ithat Paşa'y1 , vezir rütbesiyle , Niş Valiliğine


atad 1 .
ki y1l içinde , M ithat Paşa, bu he r baki mdan soru nlu
ve kaynayan Osmanl i bölgesinde, güvenlik ve huzur sağ­
ladi; birbi riyle çat1şan değişik dinlerde n ve soylardan un­
surlan kaynaşt1rd1 ; yo lsuzluklan ve bask i lan sona erdir­
d i ; büyük bay1 nd1 rllk çalişmalan gerçekleştirdi.
Başanlan görülünce , baş 1 nda bu lunduğu Vilayetin 51-
n l rlan genişletildi; o arada Prizren yöresi de o na bağlan­
di ; ve· M ithat Paşa, gü nümüz Yugoslavya'si n i n e n sorun­
tu bö lgesi i:Jurumuna gelen, o zaman da içten içe
kaynayan bu yöreyi, herhalde günümüzün Yugoslav yö­
neticilerini imrendirecek kadar banşa ve huzura kavuştur­
du .
Mithat Paşa'nin Niş Valiliğindeki düzenlemeleri büyük

ilgi çektiği için, kendisi, lstanbul'da, ille r yönetimini yeni-


den düzenlemek üzere girişilen çalişmaian n baş 1na geti­
rildi. Böylece , o nu n·· önderliğinde, 1 864'de , bi r "V ilayat
N izam namesi" haz1 rland 1 . ·

Ard i ndan , üç Balkan lgesi birleştirilerek, yeni ve ge-


niş bir yönetim birimi oluşturu ldu: ve M ithat Paşa, ayn1
y1l, "Tu na Vilayeti" ad 1 verilen bu birimin baş 1 na getirildi.
Köylüden Başlayan Kalktnma
Mithat Paşa, en önemli reformlan nçtan bazılann 1 Tu­
na Valiliğinde gerçekleştirdi .
Köylerden başlayarak, demokratik bir ye rel yönetim
modeli oluşturdu . K ı rsal alanda, demokratik yönetimli
yayg ı n ve güçlü bir kooperatifçilik hareketi başlatıp geliş­
tirdi.

••
Böylece demokrasinin de te mellerini atm ış oluyo rdu .
Uste lik işe, demokrasinin eko nomik, sosyal ve kültürel
koşu llarını hazı rlamakla başl ıyordu .
Bu gibi konu lardaki at ıl ımlan ve başarı ları , zamanla,

lar uyanmas ı na nede n olacaktı; o yüzden de Saray ı n ve


çevresinin tedirgin liği büsbütün artacaktı.
Kooperatifleşen köylü leri egemen güçlerin ve tefecite­
rin baskısından ve sömü rüsünden ku rtarabilmek için , ko­
operatiflere maddi kaynak bu lmak gerekiyordu . Devlet
bunu sağlayabilecek du ru mda da sağlama eğiliminde de
değildi. Osmanlı Devleti, saray için, ordu için, anıtsal ya­
pı lar için para harcamaya allşk ı ndı ama halk için par�
harcamaya alışmamıştı.

M ithat Paşa, bu nun da çaresini, "Menafi ve m le-


ket Sandak lart" adları altında, yard ımlaşma ku ru mlan
oluşturmakta bu ldu . Böylelikle , tarı msal kredi düzeni baş­
lat ı lmış ve Z iraat Bankası nı n da temeli atı lmış oluyordu .
Fakat o zamana kadar sömü rü le n köylü lerin bu san­
dı klara ayı racak paralan yoktu . M ithat Paşa buna şöyle
bir çözüm getirdi: Kooperatif kuru lan her köye , Hazine

7
arazisi nden, imece geleneğiyle ortaklaşa değerlendirile­
cek topraklar ayı rdi . Köylü ler, ke ndi topraklan ndan elde
ettikleri kazancı kendi bildikleri gibi değerlendiriyor; fakat
ortaklaşa işledikleri topraklan n gelirini sandıklarda birikti­
riyorlard l . Sandıklarda biriken paratarla da köylülerin ke­
redi gereksinme leri karşı lan ıyor; ve daha verimli tanm iş-

letmeciliği için gerekli altyapılar gerçekleştiriliyordu .


Böylece, Mithat Paşa, Tuna Valiliği ile, Osmanl i Dev­
letinde tan msal kredi duzenini oluşturan, kooperatifçiliği
başlatan ve u lusal kaynaklara dayali , tan ma ve köylüye
yönelik bankacıliğı başlatan kişi oldu .

Almanya l le Eşzamanll ve Benzer Kooperatlfçll ik


Almanya' n ı n kalkı nmas ı nd a büyük rol oynayan "Raif·
feisen" kooperatifçilik hareketinin ilk tan m kredi koopera­
tifi � 862'de ku rulmuştu . Ondan kısa bir süre sonra da,
·M ithat Paşa, Osmanıl topraklan n ı n bir bölümü nde, i lk ta­
n m kredi kooperatifini ku rdu .
Paşa,nı n kurduğu kooperatifçilik ve tanmsal kredi dü­
zeni, en az "Raiffeisen" hareketi kadar ileri ve demokra-
"
t ikti .
Oysa, M ithat Paşa, daha ö nce , Fransa'da, ngilte­
re'de, Belçika'da ve Avusturya'da, toplam altı ay süren bir
inceleme gezisi yapmış olmakla birlikte , Almanya'ya hiç
gitmemişti ve Almanca bilmezdi. Almanya'daki gelişmeler
hakkı nda pek bilgisi de yoktu . O bakı an, M ithat Pa-

şa'nı n Osmanli topraklanndan bir lümünde kurduğu


kooperatifçilik düzeni, "Ralffelsen" hareketiyle ayn ı za­
mana rastlamakla ve ona çok benzemekle beraber, ashn-

8

Kooperatifçil ik ve Kalkinma Için Halktan


o

Başlayan Eğitim
Kooperatifçiliğin ve kalkı n man ı n ancak teknik ve pra­
tik eğiti mle yürüyebileceğini gören M ithat Paşa, Tu na Va­
liliği s ı ras ı nda, sanat ve meslek okullan da açmaya baş­
lad i . Böylece ekonomik amaçli çağdaş teknik eğitimi
Osmanl ı topraklan nda ilk başlatan devlet adamı oldu .
Osmanli çağ ı n ı n yenilikçi lik dö neminde çağdaş tekno­
lojinin ve eğitimin ö ncülüğünü genellikle Ordu üstle nmiş­
tir. Bunun bir so nucu olarak da, yenileşma dö nem inde
Ordu belirgin bir üstü nlü k kazanmışt ı r; ve bu üstü nlük, bir
bak ı ma, demo kratikleşmeyi güçleştiren bir etken o lmuş­
tur. Ancak M ithat paşa' n ı n Tu na Vali liğ inde başlayan girt­
şimleri bu nu n istisnas ıdır. Tu n a Val iliği sıras ında , M ithat
Paşa, teknolojideki ve eğitimdeki ö ncü lüğü ü retici halka
ve rmiştir. Eğer M ithat Paşa bu girişimlerini bugü nkü Tü r­
kiye toprakları nda da yayg ı n laştı rma olanağını elde ede­
bilseydi, Tü rkiye'd e yönetimin sivilleşmesi ve demokratik­
le ş mesi büyük h ı z kazanabilirdi.
Mithat Paşa, yetim cuklar için " l slahane"ler kurarak,
"Yetiştirme Yurtlan"nın da teme lini atmış o ldu. Ne var ki ,
M ithat Paşa'n ı n Tuna Valiliği s ı ras ı nda kurduğu "lslaha­
neler", üretime ve sanayie yönelik eğitim bakım ından,
şi mdik i "Yetiştirme Yu rtlan"n ı n çok ilerisindeydi.
M i�hat Paşa bu n larla da yetin medi; eğitimi daha yay­
g ı nlaştırmak ve gü ncel gelişmeler içinde eğiti me dina­
mizm kazandırmak üzere, 18 ı l i nda, Rusçuk'da bir
bas ı mevi kurdu; ve "Tuna" adlı , Türkçe ve Bulgarca bir
gazete yayınlamaya başlad ı . Gazetenin giderlerini, bası-
mavinde piyasaya iş yaparak karşıl iyordu . Bu gazete ile ,
hem kamuoyunu iç ve dış olaylar ha ı nda ayd ı nlatma­
ya, hem de halka ve yö neticilere, çağdaş eğitimin ve tek-
niğin önemini anlatmaya hşt ı .
·

O yoldan , yabancı kaynakit yayınları n ve Slavct Rus


propagandas ı n ı n etkisini büyük ölçüde kırmayt da başar­
dt .
,

" ehlrkOy"den "Köykent"e


M ithat Paşa, ilk tan m kredi kooperatifi için, şimdi Yu­
goslavya'nın Bulgaristan sı n ı rına yakın ·· tgesinde bulu­
nan "Pirot" kasabası n ı seçmişti. Pirot'un o zamanki
Türkçe adı ise " ehirköy"dü.
Türkiye topraklannda da, " ehirköy"ün kı saltılmtş bi­
çimi olan " arköy" adı nda dört yerleşim birimi vard ı r.

M ithat Pa 'nın, ilk tanm kredi kooperatifiyle ilgili yer


seçimi şu açıdan ilginçtir: Giriştiği atı l i miaria, belli ki, M it-


hat Paşa, köy ve kent ayı rı m ı nı zamanla giderecek ve ta-


rı msal gelişmeyi sınaileşmeye de dönüştürecek bir dü­
zen ö ngörüyordu ; ve, adtndan da a nlaş t iabiieceği gibi,
bunun için köylü lükle ke ntliliği, tarı mla sanayii, enazı ndan
el sanatları n ı , bağdaştıran bir yer seçmişti.
imdi yaklaşık 30 bin nüfuslu bir küçü k kent olan e­
hirköy'de P irot Osmanli döneminde, özellikle bağetlik
ve hal letlik ge lişmişti. Daha sonra da burada lastik sana­
yii kurulmuştur.
Böylece, Mithat Paşa, tam yüzyıl sonra Türkiye'de De-
mokratik Sol hareketle birlikte ortaya atılacak nt"

10
.

kavram1n1n da ilk 1ş1ğ1n 1 yakm1ş, hatta bir baklma isin


babahğ1n1 yapm1ş oluyordu.
"Bir baki ma" diyoru m; çünkü , Derrıokratik Sol hareket­
le birlikte "köykent" projesi oluşturulduğu nda, "
kent"le " ehlrkOy" arasındaki isim benzerliğinin henüz
fark1na van lmam1şt1.
1 960'1an n ortalan nda başlayan Demokratik Sol hare­
ketin benimsediği "köylüden başlayan kal kinma" ve ta­
nmsal gelişmeyle s1naileşmeyi birlikte yürütme ilkele rinin
de öncü lüğü nü , Türkiye'deki bu gelişmelerden yüzy1l ön-

ce, M ithat Paşa yapmış oluyordu .

Kalk1 nman 1n Fizik Altyaptst


M ithat Paşa kalk1nman1n fizik altyap1s1na da büyük
••

önem ve rdi. Uç buçuk y1ll1k Tu na Valiliği s1ras1nda, bir


yandan ye-rel kaynaklan harekete geçirip kamu gelirlerini
büyük ölçüde artt1nrken, bir yandan da, stanbul'a hiç
yük o lmaks1z1n , üç bin kilometrelik yol ve 1 400 köprü
yapt1rd1.
Mithat Paşa, Valilik yapt1ğ1 bölgelerde , çağdaş bir u la-

nomik yaşama bu yoldan da canli ii k katt1.


Ulaştı rma konusuna bu çağdaş yaklaş ı m i n ilk örneği
olarak, M ithat Paşa, Tuna Nehrinde vapur seferleri baş­
lattı; böylece Karadenizi ve Anadaluyu su yoluyla Avru­
pa'nin içerle rine bağlad i .
Daha sonraki valiliklerinde deniz ve nehir taş imaci ii­
ğ i nin başka uygulamalann1 da gerçekleştirecekti; demir-

11
yolcu luğu yayg ınlaştı racaktı ; ve tramvay taşımacılığ ı n ı
başlatacaktı .

Rusya'nın Slavct Pol itikasina Karş1 Mithat Paşa


Balkanlardaki olağanüstü başaniarına karşın -veya o
yüzden- Saray, arlık Rusyası'nın baskı ları altında, M it­
hat Paşay ı Tu na Valiliğinde n çekti .
Böylece önü ndeki başl ıca engelden, M ithat Paşa en­
gelinden ku rtulan Rusya, Balkanlardaki Slavcı çal ışmala­
rı nı yeniden hızland ırdı ; ve , türlü kışkırtmalarla, Bu lgarla­
rı yeryer ayaklandırmaya başladı .-

Onun üzerine , Padişah, M ithat Paşayı, geçici görevle


sorun çözücü olarak , Tu na Vilayetine geri gönderdi ; ve
M it hat Paşa, 20 gü n içinde bö lgeyi yeniden huzura ve gü-

venl iğe kavuşturarak, lstanbul'a dö ndü .


uray1 Devlet Başkanli ğ i


Bu arad a M ithat Paşa urayı Devlet Başkanl iğ ı na geti­
rilmişti. urayı Devletin şimdiki ad ı "Danıştay" olmakla
beraber, o dönemde bu kuruluşun işlevi, şimdiki Dan ışta­
y ı n işlevinden farklı idi. O dönemde u rayı Devlet, bir yö­
netsel yarg ı organı gibi değil, bir yasama organı gibi çalı ­
ş ıyordu. Bakanlar Kurulunun da dışında değil , içindeydi.
Bakanlar Kurulu üyeleri arasrnda urayı Devlet başkanla­
rı , a 1rl lklı bir yer tutuyorlardı.
Bundan yararlanarak, Mithat Paşa, Deviet yapısını ve
kamu yöneti mini çağdaşlaştı rmaya, ekonomik yapıyı de-

12
ğiştirmeye yöne lik baz1 önemli reformlar yapt i , O arada
Emniyet Sand1ğ1n1 kurdu ; stanbul'da da sanat oku llan
aç1lmas1n1 sağlad i .
Eğer Mithat Paşa'nin pay1tahttaki Osmanli başkenti
olan stanbu l'daki yüksek görevleri yeterince uzun sü re­
bilseydi, hem tü müyle Osmanl i Devleti hem de bugünkü
Tü rkiye toprakları , daha o y1llarda -şimdiki deyimle- "çağ
atlard1" ; ve Türk toplumu , sanayi devri mine , daha bu sü- •

recin başlan nda ayak uydurabilirdi; demokrasimiz de çok


sağ lam temellere, altyapiiara dayanabilirdi.
Ama stanbul hem Mithat Paşas1z yapam1yor he m de
ona katlanam1yordu .

I rak'ta Toprak Reformu, Kalkinma ve Petrol


Belki o yüzden, k1sa bir süre sonra, Mithat Paşa,
1869'da Bağdat Valiliğine gö nderildi. O s1rada Irak'ta her
bak i mdan umutsuz görünen bir durum vard1. Yolsuzluk
alm1ş yürü müştü ; aşiret kavgalan ve d1ş k1şk1rtmalar ne­
deniyle huzur ve güvenlik kalmam 1şt1; ekonomi çökmüş-
tü ; halk perişan du ru ayd1.
M ithat Paşa , üç y1lhk Bağdat Vali liği s1ras1nda da akla
hayale gelmedik işler başardi.
Geniş sulama olanaklanna karş1n, ··lgede tarı msal
üretim çok düşüktü . ünkü hem sulama olanaklan ndan
gereğince yararlan1lam1yordu , hem de Hazine topraklan­
ni ekip biçen köylüler, e lde ettikle ri ge lirin büyük ··lü mü ­
nü Devlete vermek zorunda olduklan için , çok güç du­
rumdayd i iar. Bu duru mda, kimsenin, toprağa bakmak ve
verimli tan m işletmeciliğine geçmek niyeti de olanağ i da
yoktu .

13
l rak'ta, ilk iş o larak, Mithat Paşa, Türkiye'de hala yapi­
lamayan bir şeyi, toprak reformunu gerçekleştirdi. Hakça
böldüğü topraklan köylülere dağ1tt1 . Bu topraklan n za­
manla varli k i i ve güçlü kişiler eline geçmesini önleyici et­
kili ö nlemler ald1.
O arada ilg inç bir vergi sistemi de oluşturdu . Dağ tti lan
topraktan , verimli işletmeciliğe geçil mesi duru mu nda ger­
çekieşebi lecek ü retim değeri olanaklan na potansiyeline
göre vergilendirdi ; ve bu nu yaparken, bir yandan da, Tu­
na Valiliğindeki gibi bir kooperatifçilik ve tarımsal kredi
düzeni ku rarak, toprak sahibi kt ld1ğ1 yoksul köylüleri, ve­
rimli tan m işletmeciliği için gerekli maddi olanaklara ka­
vuşturdu.
Böylece , köylüler, çiftçi ler, ü retimlerini büyük ölçüde
arttırarak, topraklan na biçilen ve rgiyi rahatça ödeyebildik­
leri gibi, kendi ge lir düzeylerini de hızla yükselttiler. Hem
köylü nün hem de Devletin geliri yü kselmiş oldu .

M ithat Paşa'nı n Bağdat Valiliği s ıras ı nda oluşturduğu


ve başarıyla uygulad ığı tarımsal vergi düze nini, tam yüz­
yıl sonra, çağ ı mtzın ü nlü bir eko nomisti , N icholas Kaldor,
gel işme sürecindeki başka ü lkele re ve Tü rkiye'ye de öne­
recekti.
Fakat M ithat Paşa'nın yüzyıl önceki uygu lamasıyla
kendi önerisi arasındaki benzerlikten , Kaldor'un, san ı rım,

haberi yoktu . Eğer haberi olsaydı, ö nerisini kabul ettirme-


ye çaliştığı fakat başaramadıği Türkiye'ye M ithat Pa­
şa'nt n I rak uygu lamas ı n i herhalde örnek olarak gösterir­
di . (2)
Bağdat Valiliği sıras1 nda Mithat Paşa, Mezopotamya

14
uyarlığını yeniden caniand ı rabiiecek büyü k su lama proje­
lerine de girişti. Tarımda verimi o yoldan da arttırd i .
Hele F ırat ve Dicle nehirlerini birleştirmek üzere g irişti­
ği proje , 20 bin he ktarlık yeni alanı n sulu tarıma açılma­
s ı n ı öngörüyordu .
••

Ote ya an , Mithat Paşa, Tuna Valiliği sırası nda, Tu-


na Nehrinde gemi taş ı macılığı başlattığı gibi, Bağdat Va­
liliği sı rasında da Fı ratla Dicleyi gemi taşı macıl ığına el­
verişli du ruma getirdi. Böylece, Anadoluyu , suyoluyla, bir
yandan Avrupa'ya, bir yandan da Ortadoğuya bağlamış
oluyordu .
Fı rat gemi taş ı macı lığ ı na açıld ığKıda, Mithat Paşa,
J

hşla birlikte, Fırat'ta d üzenli ge mi seferleri başladi .



Mithat Paşa, bir yandan da, Fı rat'ı Su riye kıyı lan nda
Akdeniz'e bağlayacak bir demiryolu yapımı na girişti,
Ayrıca tramvay işletmesi ku rarak, kent içi toplu taş ı- •

macıl ığın Osmanlı çağı ndaki ilk örneğini verdi. I leride,


Su riye Valiliği s ı ras ı nda, bu ülkede de tramvay şebekesi -

kuracaktı .
Petrolün enerji kaynağı olarak değerinin dünyada yeni
farkedilmeye başladığ ı bir sırada, Mithat Paşa, I rak pet­
rolü nü de işletmeye ve değerlendirmeye başlad ı . Bu
amaçla, 1 871 yılında, yani Amerika'da petrol rafinerileri
kuru lmaya başlamas ı ndan hemen sonra, I rak'ta ilk Tü rk
petrol rafinerisini kurdu . A·nı,a, ne yazık ki, kendisi Bağdat
-

Valiliğinden ayrıldıktan sonra� bu rafineri kapand1.<4,


�.1

15
Ekonom lde . a a n YakalaniŞI
Böylece , Mithat Paşa, çağdaş ekonomik örgütlenmeyi
ve işletmeciliği, çağdaş taş ı macıliğı ve çağdaş teknoloji­
le ri, Bat ıdaki ilk uygulamalarıyla hemen hemen ayn� za­
manda , hem de ekonomik, sosyal ve kültürel altyapı lany­
la birlikte , Osmanlı toprakları n ı n bazı bölümlerine
aktarmı ş; hatta bazen kendi özgü n buluşları olarak uygu ­
lamış ; baze n de , I rak'taki toprak vergisi refo rmunda oldu­
ğu gibi, bazı reformları çağı mız dü nyası ndan yüzyıl ön­
ce , başlatmış o luyordu .
Bu nun bir kan ıtı da, sayın Tu rgut al' ı n kendi buluşu
sandığı "yap-işlet-dev ret" modelidir. Bu modelin ilk de­
nemelerine Ortadoğu'da girişen Mithat Paşa, en belirgin
ve somut örneği ni ise , ömrü nü n sonuna doğru , Ayd ın Va­
li liği s ı rası nd a o s ı rada Aydın Vilayetinin merkez i z­
mir'di 1 40 kilometre lik zmir - Alaşehir demiryolu projesi

Kısacası , Mithat PaŞa ile Osmanl ı Devleti, onu n Vali­


lik yaptığı yerlerden bir çoğu nda, eko nomide çağı yakalı­
yordu ; ama aynı Devlet, Mithat Paşa'yı engelle· m ekfa ve
öldü rmekle, çağı daha yakalarken , elinden kaçırmış oldu .

Küçülme Dönem inde l mparatorlu un Egemenlik


Alan larana Genişleten Adam
Mithat Paşa'nın Bağdat 'Jalili'ğ ine kadar, Arabistan'da
ve baz ı körfez ü lke lerinde Osmanli ege1nenliği lafta kali­
yordu. Hatta buraları pek Osmanl i topraği da sayılmıyor­
du .

16
••

Ustelik, 1 9'uncu yüzytl ortalanna gelind iğinde , Os-


manli Ordusu , doğrudan doğruya Osmanli yönetimi alt t n­
daki Ortadoğu topraklan nda bile, Devlet gücünü duyura­
mtyor, iç ve d t ş g üvenliği sağlayam tyordu .
Bugünkü Suudi Arabistan'In iç kesimleri, Kuve ve
Bahreyn, Osmanli ege me nliğinin uygulamada geçe rlilik
kazanamad iği yerler arasındaydi . Kuve 'in kendi bayra­
ği bile vardı. M ithat Paşa , ktsa sü rede, Irak'ta huzu r ve
güvenlik sağladtğ ı gibi, Ortadoğu 'nun, egemenlik durumu
belirsiz kalmış o bölgelerinde de Osmanlı egemenliğine
her bakt mdan gerçeklik ve işlerlik kazandı rdı .
Böylece, mparatorluğun küçülme, çözülme ve dağtl­
·

ma dönemi ne girilirken, M ithat Paşa, Ortadoğuda, ,_Os-


manh toprakları n ı , fiilen, büyük ö lçüde genişletmiş olu-


yordu.
Bunu güvence altına almak üzere, M ithat Paşa, Kö r­
fez bölgesinde oldukça g üçlü bir donanma da oluştu rd u .
Eğer M ithat Paşa' n t n valiliğinden sonra da Ortadoğu­
daki Osmanlı topraklan , ekonom ik bak ı mda n, onu n gö-
.. rev dönemlerindeki gibi değerlendirilebiise idi ve bu top­
raklan n altı ndaki petrol hazineleri, yine M ithat Paşa'ntn
l�ak'ta yaptıği gibi, kendi olanakları mızia ve yeterince iş­
letilebilse idi; herhalde, Osmanli Devleti ekonomik çökü n­
tüden de dağ t l l p gitmekten de kolayl ikia kurtulabilirdi.

Sivil Val i Em rinde Ordu


Mithat Paşa komutan değildi, asker değildi; lgedeki

Osmanli askeri birlikleri de buyük ölçüde etkisizleşmiş


duru mda idi.

17
Bütü n bu nlara karş 1 n, Mithat Paşa, he m Irak'ta güven­
lik ve huzur sağlamayi hem de Osmanli egemenliğini Or­
tadoğuda fiilen büyük ölçüde genişletip etkinleşti rmeyi
nas11 başard i?
Kuşkusuz , bunlarda, Mithat Paşa'n1n, l rak'a getirdiği
refah 1 n ve ı:iddi devlet düzeninin, tü m lgede, ge rek
kendisine gerek Osmanli Devletine sayg 1y1 ve güveni

Fakat en az bunlar kadar önemli bir başka etken de


şudur: Mithat Paşa, Bağdat Valisi o lu r olmaz, I rak'ta du­
ru mu kontrol alt 1na alabilmek için , bir sivil "paşa" olmas i­
na karş 1n, bölgedeki baş 1na buyruk ve baş1 zuk AJt1 nc1
Osmanli Ordusu nu, asker paşalanyla birlikte , doğrudan
kendi emri alt1 na sokabilmiştir.
Mithat Paşa'n in bu nu , stanbul'a da onaylatarak, sağ­
layabil mesi ile , hem Ordunun halki rahats iz ed ici davra­
nişian önlenebilmiştir; hem de Ordu , Devlet litikas 1na
uyg�n yönde ve etkili biçimde kullani labilir duruma gel-

Mit hat Paşa'n in K1sa Sü reli Sadrazam lik ve


Devlet Görevleri
1 872'de, Su ltan ülaziz, Mithat Paşay1 Sadrazamli-
ğa getirdi.
'

Fakat bir yanda yolsuzluklann üze rine yürümesi ve


bundan rahatsiz olan güçlerin, o konuda pek duyarl i ol­
mayan, üstelik kendisi de bir hayli savurgan o lan ü la­
ziz'i Mithat Paşa aleyhine kiŞklrtabilmeleri yüzünden;

-

18
.

öbü r yanda da arlık Rusyası'n ı n entrikaları yüzü nde n,


Padişahla Mithat Paşa'nın aras ı açıld ı .
Bu yüzden , iki ay 2 1 gün sonra, M ithat Paşa'nı n ilk
Sadrazamlık döne mi sona e rdi.
Bunu , 1 876 yıl.ı na kadar, kısa süreli bakanlık naz ı r­
hk ve valilik dönemle ri izledi.
Fakat, süreleri ne kadar k ı sa olursa olsun. M ithat Pa­
şa, her devlet görevinde , akıl alrpaz bir sür'atle , önemli
işler başarıyor, bir tak ı m yenilikler yapıyor ve ka lk ınma
at ıltmları na girişiyordu.
O arada, Osmanlı toprakları n ı n değişik bölgeleri artık
kontrol ed ilemez du ru ma gelmişti; Padişah ı n ve-.,çevresi-
nin savu rganl ığı yüzü nde n , Devlet borca batmıştı . Eko-

nomi iflas noktası ndayd ı .


Bu duru mda, kamuoyundan gelen baskılara bir ölçü­
de olsun boyun eğe n Abdül aziz, yö netirnde baz ı değ işik­
likler yapmak zo runda kald ı . Bir yandan M ithat Paşay ı
Bakanlar kurulunda etkili duru ma getiri rken, bir ya ndan
da, Sarayla arası açık olan Hüseyin Avni Paşayı Se ras-

kerliğe Başkomutanlığa geti rdi.

Abdülaziz'in Tahttan lndirllişl


M ithat Paşa'nın da içinde bulu nduğu yenilikçi çevre­
de, ·bu nai l an esenliğe ç ıkış için, devlet düzeninde kök­
lü bir değişikliğe gerek olduğu düşüncesi belirmişti . Bu­
nun bir sonucu olarak , anayasa ilanı ve meşrutiyete
geçiş eğilimleri güçlendi.

19
Ama Padişah böyle eğilimiere karş ı direniyordu.
M ithat Paşa, başlang ıçta, tü m güçlüktera ve Padişa­
hı n direnişi ne karşı n, ikna yoluyla bir yumuşak geçişte n
yanaydı . Ama daha radikal ve çabuk davranma istekleri
ağı r bastı ; ve, asker
••
e . bir ·
-

leşti. "Ortülü" di ort) m,_ çü n�ü


···"Wh!tıl' ��
j_ş ta_bJtan_ i nd irn:ıek
_ .. .

için yapılan darbe e, e hülislarn l-layr Efendiden


sag anan fetva ile bir as ll ,

Aynı zamanda, M ithat Paşa'nın etkisiyle , girişimin


.,
kansız olması da sağlanm ı şt i .

Günümüze Kadar süren B i r ellşkinln lik· rne 1

Ancak, bu o lay, bir yandan de krasi yolunda ilk


ad ı mlar at ılı rken, bir yandan da, i hm .

de ku rulmu ol n eni Ordu nu n asete kan m-


a-
mı na eli ordu .
Hüseyin Avni Paşa'n ın çok sert yarad ı l ı ş t ı oluşu ve,
·

Abdülaziz'den kurtulmak istemekle be raber, rejimin de­


mokratikleşti rilmesine pek yatkın olmayış ı , tehlikeyi büs­
bütün a rtt ırıyordu .
Böylece, Abdülaziz'in tahttan indirilişinde, demokratik­
leşme çabası ile askeri müdahale iç içe geçmiş oluyordu ;
günü müze kadar sü recek olan bu çelişkinin ilk örneği ve­
riliyordu .

'

O günlerin koşulları nda belki başka bir çözüm yokmuş


gibi görünmüştü ; fakat bunun da m olmadığı kısa
sü rede anlaşılacaktı ve 33 yıllik lhamit isti adı n ı n ,
onu izleyen ttihat ve Terakki maceraları nın yolu açılmış.

20
olacaktı ; o arada, k geçmeden, M ithat Paşa'nın da acı
sonu gelecekti.

Talihsiz Murat Denemesi


Abdülaziz'in yerine Veliaht M u rat'ın tahta geç mesi ka­
rarlaşt ınlm ıştt. Padişah olunca , anayasall parlame nter
rejime geçişi onaylaması için, kendisiyle önceden anlaş­
maya vanlmışt t .
Ne var ki Abdülaziz'in tahttan indirilişiyle ilg ili olaylar,
ruhsal duru mu zaten pek sağliki i olmayan Beşinci Mu­
rat'ı n bu nali ma g irmesine ve akli dengesini yitirmesine
neden oldu . �

Beşinci Murat delirmeseydi de yerine Abdülhamit'in


gelmesi ne gerek kalmasayd ı işler yolu nda gider miydi?
Oras ı da belli değil. ünkü Murat, iyiniyetli olsa bile , zayıf
kişilikliydi. Başta annesi olmak üzere, haremindeki bazı
hanı mlarsa, tam tersine , güçlü h ı rsli ve acı masız kimse­
lerd i .
Beşinci Mu rat'In talihsiz saltanat dönemi ancak 93
gün sürdü . Bu 93 gün, ke ndisinin iyileşmesi u muduyla
geçti. Akli dengesini yitirdiği duyu l muş olduğu için, Padi­
şah ad1 na herh angi bir ciddi işlem yapılamıyor, anayasa
ve meşrutiyet konusundaki ad ı mlar at1lamryordu.
Sonunda, kimsenin pek içinden gelmemekle beraber,
köşesinde sabı rla bekleyen Abdülhamid'in tahta geçme­
sine 31 Ağustos 1 876 günü karar verildi. Başka çare bu-

lunamad ı .

21

Ikinci Abdülhamit'In Tuza 1

Duygulan n 1 ve niyetlerini saklamas1 n 1 çok iyi bilen


Abdülhamit, o bekleyiş günlerinde , M ithat Paşa'ya büyük
sayg1 gösterilerinde bulu nmuştu: ve rejimi demokratikleş­
tirme konusu nda, en tatli ve inandınct, daha doğrusu
kand1 nc1 bir dille söz üstüne söz vermişti.
,

Daha önce beli rttiğim gibi, iyiniyetliliği ve iyimserliği


bazen safli k ölçüsüne varan M ithat Paşa da o sözlere
kanm 1 şt1 . ,
. -
·

' .

sözleri çiğneye re k, Anayasa ilan1 n 1 engellemeye girişti ·.


· . ·:

Ama Mithat Paşa'nin yu rt içinde ve dü nyada büyük


sayg1lığı vard ı . M ithat· Paşa'nın ısrarlan karşıs ı nda fazla
dire nemeyeceğini bilen Abdülhamit, sonunda, Anayasayi
·Onayladı . Ancak, onaylamadan önce , Anayasa metnine
ü nlü t1 3'üncü maddeyi ke ndi istediği biçimiyle koydurma­
YI başard ı . Bu madde, Padişaha, tehlikeli gördüğü kimse­
le ri sürgüne gönderme yetkisini tan1yordu.
'

M ithat Paşa, baz1 arkadaşlan n i n ve kendisini destek-


leyen baz ı ayd ı nlan n itirazlan na ve uyanlanna karştn,


bir an önce Anayasayi onayiatip yürürlüğe koyabilmek;
ve parlamentolu rejime geçebilmak uğru nda, bu ödünü
verdi.
'

1 1 3'üncü maddenin ilk kurbantn ın kendisi olacağı ,


herhalde, aklindan geçmiyordu.
'

22
Mithat Paşa'n i n Vatanseverliğinin ve Devlet •

Soru m lulu unun Ab lham it Tarafindan lstlsman


Mithat Paşa, Abdü lhamit'in bu tuzağ ı na düştüğü , bu
oyu nuna geldiği için, çok eleştirilir .

Fakat acaba yaln ızca saflığı ndan mı oyu na gelmiş-


ı.1?
• • ••

Kuşkusuz, M ithat Paşa'n ın kişiliğini oluştu ran ve olay­


lar karş ı s ı nda davran ışları nı tepkilerini belirleyen , saflık
dışı nda, başka nitelikleri de vardt . Bu niteliklekleri ve e r­
demleri aras ı nda, vatanseverliği ve devlet so ru mluluğu
büyük ağ ı rlık taş ıyordu .

O günlerde , ı stanbul'da, Bat ı l ı Büyük Devletler ve


Rusya, duru mun belirsizliğinden de yararlanarak, bir kon­
ferans düze nlemişlerdi. Ko nfe ransdan özellikle Rusya'n ı n
amac ı , Osmanli topraklarında i nsan haktarı n ı n yeterince
koru nmad ı ğ ı ve bunları güvence alt ı na alacak bi r meşru­
tiyet rejimine bir tü rlü geçil mediği, o yüzden Hristiyan te­
baan ı n ezildiği bahanesiyle, Balkanları Osmanlı Devletin­
den büyük ölçüde koparmaktt.
Oysa, başta Mithat Paşa olmak üze re , meşrutiyet yan­
h s ı hemen tü m Osmanli yöneticileri ve aydı nları , ilke ola­
rak, insan h akları nı ge nişletip güvence alt ı na almayı ve

din ayrı m ı gözetmeksizin, tüm Osmanli tebaası nı bu


haklardan eşit olarak yararlandı rmayı içtenlikle istiyorlar­
dt . Bunu , de kratik açıdan da, devlet bütü nlüğü nü n ko­
ru nması açı s ı ndan da gerekli görüyorlard ı .
Ne var ki, büyük devletler, bu hakları güvence alt ı na
alacak bir anayasa yü rü rlüğe korunadıkça ve meşrutiyete
geçilmedikçe, yenilikçi Osmanlllan n içtenliğini ciddiye al­
mazmış gibi davranıyo rlardı .

23
Anayasa yürü rlüğe girse ve meşrutiyet e geç il se , elle­
rinde bahane kalmayacaktı ; özellikle Sat ı h devletler, Os­
manli mparatorluğunu parçalama niyetlerinde direneme­
yeceklerdi ; ve Rusya da ister istemez onlara uymak
zorunda kalacaktı .
Z aten , başta ng ilte re olmak üzere, Batıli devletlerden
baz ılan , Osmanli mparatorluğu nun parçalanması konu ­
sunda pek istekli değJIIerdi ; çünkü parçalanma du ru mun­
da, aslan payını Rusya'nı n koparacağ ı ndan korkuyorlar­
dt.
M ithat Paşa, yabancılar istediği için değil, Devletin ve
toplu mun yaran öyle gerektirdiği için yapı lmas ı tasarla­
nan reformlan , sanki d ı ş baskıyla yapmak zoru nda kal­
mış g ibi bir duru ma düşmeyi içine sindi re miyo rdu . . . Hele
Devletin saygınlığ ı n ı n, bağı msızlığ ı nın ve toprak bütü n­
lü ğünü n o yüzden zedelenme olas ılığ ı kendisini çok kay­
gı land ınyordu. Bu nedenlerle de, Konferansda herhangi
bir kşrar alı nmasına f ı rsat kalmadan , Anayasanın biran
önce onaydan çıkmas ı n ı istiyordu .
Abdü lhamit , M ithat Paşa'y ı , işte, Devletin sayg ı nlığ ı­
na, bağı msızlığına ve toprak bütü nlüğü ne gösterdiği bu
özenden yakaladı ; yani onun devlet sorumluluğunu ve
vatanseverliğini, sanki bir zaafmış gibi , istismar etti ; ve
1 1 3'üncü maddenin kendi istediği gibi Anayasaya g irme­
sinde direndi.
Mithat Paşa, Konferansdan önce Anayasanın yürürlü­
ğe girebilmesi uğruna bu ödünü verdi; ve , Konferansın
toplanması na birkaç gü n kala, Anayasa onaydan çıkt ı .

24
Büyük Devletlere S ü rpriz
Bu arada, 1 9 Aral ik 1 876 günü, Abdülhamit, Mithat
Paşa'nın ülkedeki ve dünyadaki sayg ı n liğı nı gözö nü nde
tutarak, onu Sadrazaml iğa geti rd i.
Fakat asli nda bu bir tuzakt ı . Abdülhamit'in ge rçek
amac1, M ithat Paşa'yı , en yetkili ve soru mlu mevkie geti r­
dikten sonra, orada engelleyip etkisizleştirmek ve küçü k
düşürmekti .
23 Aral ı k 1 876 günü , Ko nferansı n aç ı lacağ ı dakikalar­
da, Bab-ı Ali'de de , Anayasanı n ilan ı için bir tören düzen­
len mişti ve halk toplanm ı ştı .
....... -

'

Konferans açı l ı r açılmaz , uzaktan top sesleri geloıeye


başlad ı . Ne olduğu nu anlamayan büyükelçiler şaşk ınl ıkla
birbi rlerinin yüzleri ne bakarken , Osmanl ı Devleti ad ı na
Konferansa kat ı lan Hariciye Naz ı rı Saffet Paşa , ö nceden
haz ı rlanan senaryo uyarı nca , kü rsüye geld i ; ve Osmanlı
toprakları ndaki bütü n u nsurları n hakları nı ve özgürlüğü­
nü güvence altı na alan bir anayasanın yü rürlüğe girdiği­
ni; top sesleriyle bu nu n kutlandığı n ı ; artık Konfe ra nsın
bir anlamı kalmad ığ ı nı söyledi.
. Bütü n plan ı zulan Sovyet Büyükelçisi gnatiev k
sinirlendi ; konferans ı n böyle gösterilerden etkilenmeme­
si, çal işmaları nı sürdü rmesi gerektiğini ileri sü rdü . Fakat
Osmanl i heyeti salo ndan ayrı lıp gitti ; ve konfe rans, görü­
nürde devam etse bile, boşlukta kalda .


Abdülhamit'In Sisteml i Engellemeleri


Gerçekte, M ithat Paşa'nı n yapt1ğ1, bir gösteri değildi .

25
M ithat Paşa, yabancilann gözünü yamak için oyun oy­
namlyordu. Anayasan i n tüm gerekleriyle uygulanmas i n i ,
Anayasada öngörülen tüm kuru mlan n bir an önce oluştu­
ru lup işlerlik kazanmas 1 n 1 içte nlikle istiyordu . Devletin
kurtuluşunu ve çağdaşlaşmas 1 n 1 bunda görüyordu .
Fakat dülhamit, daha önce ve rdiği sözleri çiğneye-
rek, Mithat Paşa'dan gelen her isteği reddetti; hatta yan lt­
SIZ b1rakt1. Böyl,ece , M ithat Paşa'ya karş 1 sistemli bir en­
gelleme kampanyasi başlatmlŞ, bir saray savaş1 açm1ş
oluyordu . Yaln1z Anayasaya işlerlik kazandiracak kararla­
n ve işlemleri değil , Hükü metin her türlü günlük işlerini de
engelliyordu .
Abdülhamit, böylece , Devlet yönetimini, bilinçli o larak,
ç1kmaza sokmuştu . Bu yoldan ,
M ithat Paşa'yi güçsüz, etkisiz ve başans1z bir Sad­

razam durumuna düşürmüş olacakt i ;


Anayasan1 n işlerliğini önlemiş ve kamuoyu nda ana­

·yasah düzene bağlanan u mutlan söndürmüş olacakti ve,


Kendisinin Anayasadan da M ithat Paşa'dan da güçlü

olduğunu , devletin tek ve kesin hakimi olduğunu göster-


miş olacakti. •

Mithat Paşa'nın Abdülhamit'e Tepkisi


Doğal olarak, M ithat Paşa , bun lara katlanamazdl . Kat-
lanamayacağ i n i zate n ülhamit de biliyord u .
30 Ocak 1 877 günü , Mithat Paşa, Su ltan Abdülha­
mit'e, o zamana kadar Osmanl i tarihinde hiçbir Padişaha

26
karş1 kullan1 lmam1ş ağ1 rhkta bir u slüpla kaleme all nan
bir mektup göndererek, yak1nmalann1 ve isteklerini bildir­
di. Mektupta, bugünün Türkçesiyle özetlemeye çahşt1ğ1m
şu sözler yer aliyordu :
"Bizim · Anayasayi ilandan amac1m 1z, yalniz Do u
sorununun yani u luslararasi alanda Osmanli so runu­
nun sağ hkh biçimde çözümüne katkida bulu nmak
değ ildir; Avru palllann aleyhlm ize aç11an ağ 1zlan n1 ka­
patmak Içi n başvuru lan b i r g österişten Ibaret de de­
ğ ildi r.
Herşeyden önce, sizi n, hükümdarl ik görevlerinizi
bi lmeniz gerekir. ü nkü Mil let önünde tüm davran iş­
Iann izdan so rumlu o lacaks1 n1z... Ben im size büyük
bağ h h ğ lm va rd ı r; ancak Mi lletimin yaranna uymayan
en küçük bir konuda bile size boyun eğmem . ünkü
sorum luluğum ağ1 rd 1r. Hem vicdan i mdan korkanm,
hem de vatan1m 1 n esenliğ i n i ve m utluluğunu sağ la­
makla yükü mlüyüm.

Padişah1m, Osman l llar, kendi d u rum ian na düzelt­


me ve kend i kendilerini yönetme g ücüne sahip o lma­
lidiriar.

Ben ağ 1 r bir yü k altandayam .. : Dokuz g ündür s ize


sunduğum h ususlan yerine geti rmemekte diren iyor-

sunuz. Işçi nin eli ndeki araçlara g ereçlere benzeyen


en zoru n lu düzen lemeleri bile reddediyorsu nuz. Oy­
sa araçs1z gereçsiz iş görülmez.

Korkunç bir depremle çökme teh likesini henüz ye­


ni savuşturmuş o lan devlet yap1s1n1 onarmaya çal iş-

27
t1 1m1z strada, siz onu yakmaya çal işiyorsunuz, diye­
bilirim".

Bu mektubu gönderdikten sonra, M ithat Paşa, günler­


ce Saraya uğramad ı . Padişah , kendisine haberler yolla­
yarak, bütün isteklerini kabu l edeceğini bildirdi ve Saraya
gel mesini istedi. Fakat Mithat Paşa, beklediği Padişah
iradeleri çı kmadan Saraya gitmeyeceği ni söyledi.
On un üZ erine , Padişah , Başyaveri Sait Paşa'yı M ithat
Paşa'ya göndererek, istediği iradelerin haz ı r olduğunu
duyurdu ; ve bunları teslim almak üzere Saraya gelmesi­
ni istedi.

Abdü l ham it'in Mithat Paşa'ya Tuzağ i


-


Padişahlık sorumlu luğu nu taş ıyan bir kimsenin, o kim-
se Ikinci Abdülhamit bile olsa, bir ölçü nün ötesinde oyun
oynamayacağ ı n ı ve Sadrazamı na yalan söylemeyeceğini
düşünen M ithat Paşa, yine tü m saflığıyla , haz ı r olduğu
bildirilen Padişah iradelerini almak üzere , Saraya gitti.
Fakat Sarayda, Padişah huzuru na çıkarı lacak yerde,
Sadrazamlık mü hrü elinden alındı ve Do lmabahçe Sara­
yı önüne çekilmiş " zz ettin" adli saltanat yatı na götürül­
dü .
. '

" lzzetin" in kapı anına Saraydan bir kapall zar1 ve ri lmiş-


ti. Z arf ancak gemi hareket etti kten sonra a ç ı lacaktı . Z ar­
f ı n içindeki buyruğa göre , " zzettin" yatı , 24 saat , ekme­
ce açığı nda bekleyecekti . O s üre içinde , Saraydan,
başka türlü davranılmas ı y� lunda bir tel gelmezs e, gemi
yola ç ıkacaktı v e Mi that Paşa'yı bir Av rupa ü lkesi limanı-
na bırakacaktl .
·

28
-Böylece, ülhamit, Mithat Paşa'ya, vatanseverliğin-
den ve devlet sorumlu luğundan yararlanarak kabul ettirdi­
ği 1 1 3'üncü maddeyi, sürgün maddesini, daha Anayasa­
n ı n mürekkebi kuru madan, ilk kez Mithat Paşa'ya
uygulamış oluyordu .
24 saat doldu; kaptana ye ni bir buyruk gelmedi: ve ge­
mi, Mithat Paşa'yı, talya'nın Brindizi limanına, sürgün
olarak bırakmak üzere denize açıld i .

Gem i Nede n 24 Saat Bekletild i ?


-

"lzzettin" yat ı , Mithat Paşa'yı sü rgüne götü rmek üzere


yo la çıkmadan önce, ekmece açıklan nda neden 24
saat bekleti lmişti?. . . ,J

Bunun nede ni şuydu : Abdülhamit, ku runtu lu, ku rnaz,


entrikacı ve inatçı olduğu kadar da ihtiyatli idi. . . Eğer M it-

hat Paşa'n ı n sürgüne gönderildiği duyulu r da Ista nbul


halkı ayaklanarak tepki gösterirse , gemi heme n geri çağ­
nlacaktı; ve Padişah, Mithat Paşa'ya yalvar yakar, Sadra­
zamlik görevini yeniden kabu l ettirecekti.

Halk Tepki GOsterebilseydi


Fakat bir halk hareketi olmadı. Olamazdı da . . .
ü nkü o dönemin s ı n ı rlı iletişim olanaklan içinde , halk
herşeyi zaman ında öğrenemezdi . Haberden çok dediko­
dunun yayı ldıği stanbul'da, hangi söylentin in yalan han­
gisinin doğru olduğu da kolay ayı rdedilemezdi.

Kald ı ki, haber duyulsaydı bile, örgütsü z bir halk, bir­


kaç saat içinde nerede nas ı l toplanacaktı?

29
Gerçi stanbul'da bazen ayaklan malar, "halk hareke­
ti"ne benzeyen olaylar olurdu; ama bu n lar ya bir birikimin
zaman içinde patlama noktas1 na varmasindan kaynakla­
ni rdi; veya perde arkasi ndaki bir tak1m güçler tarafi ndan
düzenlanirdi . '

Oysa ortada· patlamaya yol açacak bir birikim yoktu .


Tersi ne, halk, daha yeni kutlad1ğ1 Anayasan i n uygulama-

ya geçiril mesi için umutlu bir bekleyiş içindeydi .


M ithat Paşa da, apar tapar sü rgüne gönderileceğini
akli ndan geçirmediği için, kimseyi uyarma gereğini duy­
mam 1şt 1 .
Böyle u mulmadik olaylara karş1 bilinçli ve toplu halk
tepkile ri , ancak, güçlü halk ö rgütlenmelerinin bulunduğu
veya_ dayan1şma geleneğinin azçok geliştiği toplu mlarda
beklenebil irdi.
. Oysa Osmanli düzeninde ne güçlü o.ir halk örgütlen­
mesi, ne dayan 1 şma geleneği , ne de ha 1 n kendiliğinden
topluca tepki gösterme deneyimi vard i .
Gerçi , valil ik yapt1ğ 1 ye rlerden baz1s1nda, Mithat Pa­
şa, halki koope ratifierde örgütlenmeye ahşt 1 rm1Şt 1 . An-
••

cak koope ratifleşme hareketi daha yolun baş1 ayd 1 : •


Us-
tel ik de k1 rsal alanlarla s1n1rhydl; ve stanB'ü.l 'u n
. '
çok
uzağ 1 ndayd 1 .
Kaldi ki köklü bir partileşmenin veya örgütlü bir işçi
hareketinin bulu nmad 1ğ1 bir ülkede, kooperatifler, kendi
başlan na, siyasal eylem girişiminde -bulunamazlardL
Eğer bu bakimiardan koşullar far1<11 olsayd1; Mithat
Paşa'ya büyük sevgi ve güven besleyen halk, sürgün ka-

30
ran nı manında öğrenip de, topluca tepki gösterebilsey-
di, neler olabilirdi?
O duru mda, hiç kuşkusuz, Mithat Paşa, Padişah kar­
ş ıs ı nda çok güçlenmiş olarak, yeniden Hükü metin başına
geçebilirdi; ve, rejimi demokratikleştirme yolunda,
sür'atle, ile ri adımlar atabilirdi.
M ithat Paşa, iki kez Sadrazam olduğu halde, bu gö­
revde toplam ancak dört ay kadar kalabilmiştir. Eğer bir­
kaç yıl Hükümet başkanl ığını sürdürebilseydi, herhalde,
Tu na ve Bağdat Val iliklerinde büyük güçlüklere karşın
gerçekleştirebildiği ekonomik, sosyal ve kü ltü re l at ı lımla­
n, Osmanlı topraklan nda da, özellikle mparatorluğun e� n

tabilirdi; ve Tü rkiye, belki daha geçen yüzyıl , gelişmiş de­


mokratik ülkeler arasına girebilirdi .

••

Oylece , büyük bir olasılıkla, Osmanlı Devleti de dağı-


lıp gitmekten ku rtu labilirdi.
Fakat olmadı, olamadı, olamazdı.

••

Uste lik, bundan yüzyıl önce Mithat Paşa'nın başına


gelen tü rden olaylar, Türk toplu mu nda, k daha sonrala-

de yaralar almaya devam edecekti. ·.

Sonun Başlang lCI


Bu olay, gereğince örgütlenememiş , dayanışma gele-

neğini ve topluca tepki gösterebilma deneyimini yeterince


edi ne memiş bir halkın, demokrasiye çok bağlı olsa bile,
demokrasiyi bir ölçünün ötesinde gerçekleştiremeyeceği-

31
ni ve koruyamayacağını; ve ezilmekte n, itilip kakılmaktan
kurtulamayacağı n ı gösteren bir o layd ı r.
Yine bu olay, seçkincilik eğilimlerinin yeterince kınla­
madığı; kendilerini "de mokrat" sanan etkil i çevrelerden
bile bazılan nın "halka rağmen ha]kçılık" oyunu alışkanlı­
ğı ndan ku rtu lamadığı bir toplumda, Mithat Paşa gibi, hal­
kı örgütlerneye ve güçlendirmeye, halkı ekonomide de
siyasette de etkili bit güç duru mu na getirmeye kalkışanla­
rı n ne kadar yalnız kalabilecekleri ni ve başlarına neler
gelebileceğini de gösteren bir olaydır.
Eğer Mithat Paşa, halk örgütlenmesine önem veren
tek Osmanlı yenilikçisi olmasaydı ; başka bazı yenilikçiler
de, başka "Yeni Osmanlılar" veya "Genç Tü rkler" de halk
örgütlenmesine ve halkın ekonomide ve siyasette güçlen­
mesine M ithat Paşa gibi katkıda bulu nsalardı; veya, hiç
değ ilse, M ithat Paşa, bu yönde başlattığ ı süreçte n sonuç
alabilecek kadar hayatta ve iktidarda kalabilseydi, herhal­
de -Türk toplu munda çok şey değiş irdi.
Fakat ry1ithat Paşa bu o lanağ ı ve zamanı bu lamadan,

zorunda kaldı.

Mithat Paşa'nin Avrupa'daki Sürgünl ü


Osmanlı mparatorluğu nun ancak Mithat Paşa yöneti­
minde derlenip toparlanabileceğini ve çağdaş bir devlet
duru muna gelebileceğini bilen Avrupa kamuoyu , bu ol ı
şaşkınlıkla karş ı lad ı .
Avusturya mparatoru , şaşkınhğ ı n ı , "aman Tanrtm,
bu Tü rkler lflah olmaz" diyerek dile getirdi .

32
••

Uçü ncü Cumhuriyetin ku rucu su ü nlü Fransız devlet


adamı Thiers, "Türkiye'nin en az1 1 1 d üşmanlan bile
Sultana böylesine şe anca bir akli veremezdi" dedi.
Rus gazetesi "Golos" ise , arlık Rusyasının bu olay­
dan duyduğu mutluluğu ,
"Artik Avrupa'da Türk I m paratorlu ğ unun so nu gel·
m işti r. imdi yap 1 1mas1 gereken sadece sabula bekle­
mektir. ü nkü kendi iç bu nal l m 1 n 1 n düşman ordu­
su ndan daha kolay çöke rtebi leceğ i bir devlete ka rş1
savaş açmanın anlam• yoktur"

Sürgündeki Mithat Paşa Batı Avrupa'da olağanüstü il­


gi gö rüyordu . Bir yand an Alman ansölyesi Bismark, bir

yandan bazı I ngiliz devlet adamları , onu "çağ ı n en bü-


yük adam larında n biri" olarak tan ı mlıyorlard ı .
Bütü n kapılar ö nünde açı l ıyordu.
Birgün Fransız Sosyalistlerinin veya Pozitivistlerinin
toplant ısı nda, bir başka gün bir büyük ingiliz sanayi ku ru­
luşunun toplant ı s ı nda konuk olarak ağ ırlanıyar ve konu­
,

şuyord u .

Sa ·
i ku ruluşunun başı ndakiler, Mithat Paşa'nı n hal-
ka ya ığını bildikleri için , onu , yalnız kendileri ad ına

veya fab yöneticileri adına değil işçileri ad ı na da se­


,

lamlama inceliğini gösteriyorlard ı . Onu , "ad1 n1z hiçbir


••

zaman unutulmayacakt 1 r ; Türk Imparatorluğunu eski


yüceliğine ancak siz kavuşturabilirsiniz" diye öğüyo r ­

lardı. Mithat Paşa da, yanıt kqnuşmasında, yalnız fabrika


sahiplerine ve yöneticilerine değil, işçilere de sesleniyor:


ve ,

33
" Bana gösterd i lnlz liginin ve O lkem hakki nda be­
lirtti lnlz Iyi di leklerln , yürekleri safiyetle ve Içtenlikle
dolu Işçilerden de gelmesi , benim Için bir tesel l i y­
nağ l d l r.
diyordu. '

Avrupa'da, elbette, siyasal nedenlerle Mithat Paşa'yı


tutmayanlar da vardı. Bunlardan biri, ünlü ngil iz devlet
adamı , Liberal Parti l i eri, eski Başbakanlardan Gladsto­
ne id i. Gladsto ne arhk Rusyasını destekliyordu. Rus�
ya'nı n Balkanlardaki emellerini engelleyen Mithat Pa­
şa'dan o nedenle hoşlanmazdı.
G ladstone, ngi lte re'de M ithat Paşa'ya gösterilen bü ­
yük ilgiden ve saygıdan rahatsız oldu ; ve bir ko nuşma­
s ı nda, onu , Tuna Valiliği sırasında "Siavlara zu lmet­
miş" olmakla suçlad ı .
Fakat M ithat Paşa, "Daily Teleg raph" gazetesine gö n­
derd iği bir açık �ektupta, bu suçlamayı öyle sağlam ka­
n ıtlara dayanarak yanıtladı ki, mağrur ngiliz devlet ada­
m ı G ladstone, -derhal bir konuşma daha yaparak,
yanıltıl mış olduğunu kabul etti ; ve " Mit hat Paşa'dan,
açıkça, tereddütsüz ve kay1ts1z şartsiz özü r diliyo-
••

rum" dedi. Ustelik, M ithat Paşa'dan özü r dileyen konuş-


mas ı nı bastırıp yaymak dürüstlüğü nü de göste rd i ; ve , bu
olaydan sonra, Gladstone , Osman h Devletini başka türlü
değe rlendirmeye başlad ı .
ngilizler, hele o dönemde, . protokole ve devlet hiye­
rarşisine çok bağli idiler. yi geçinmek istedikleri bir ülke­
den sürü lmüş bir politikacıya yüksek düzeyde kabul gös­
teremezlerdi. Fakat Mithat Paşa için bu tür kurallan da
çiğne menin yolunu buldular.

34
öyle ki , birgü n Mithat Paşa, bazı aile üyeleriyle birlik­
te, Hyde Pa rk'da yürü yü şe çıktı : güya bir rastlantı olarak,
sonradan Yedinci Edward ad ıyla tahta geçecek olan Veli­
aht da Hyde Park'da geziye çıkmışti. Veliaht Mithat Pa­
şa'n ı n koluna gire rek birl ikte yü rü meye başlad ı : ve , yine
güya rastlantı sonucu , aynı saatlerde Hyde Park'da gezi­
ye çıkmış olan Kraliçe Victoria ile karşı laştı lar: böylece,
Veliaht, Mithat Paşa ile tanışmak isteyen Kraliçe nin de is­
teğini yerine getirmiş oldu .

Mithat Paşa' nin Müslü man l l 1 ve Avru pallliğ i


Avru pa'da sü rgü nde bulunduğu sırada, Mithat Paşa
boş du rmad ı . Her vesileyle, Osmanlı Devletinin yararı nı
kollayıcı, Devleti tehlike lerden koruyucu , Tü rk M illeti nin
sayg ı nlığını yü kseltici girişimlerde bu lundu , ko nu şmalar
yapt ı , yazı lar yazd i . K ı rg ı nlığını içine bastı rarak, Padi­
şahdan bile , daima sayg ı l ı bir dille söz etti, Osmanlı Dev­
letini n ve Tü rk M illeti nin iyiliği için dışarıda yapt ı ğ ı bütün
girişimler hakk ı nda Padişaha bilgi yo llad ı , öne rilerini su n­
du .
Gö revdeyken de sürgü ndeyken de , kendisine gösteri­
len büyük ilgiye karşın, hiçbir yabancı devlete en küçük
bir ödü n vermedi.
Bu davranı şları , onu n Avrupa'daki sayg ı nlığını büsbü­
tün artırıyordu .
Avrupalı , kendi isteklerine boyun eğen, kendisine
ödü n vere n yabancı politikacı�arı elbette ku llanı r, ama
onlara sayg ı duymaz. Avrupalı, ancak devletinin milleti­
nin haklarına sahip çıkan ve gereğinde ke ndisine karş ı

35
da diranebilen yabancı siyaset adamian na sayg ı duyar.
ıkarlan , politikalan çatış ırsa, on lan etkisiz bırakmak,
hatta yok etmek için her yola başvurur; ama yine de onla­
ra saygı duyar. Nitekim, Hindistan' ın bağ ımsızlik müca­
delesi sırasında, Gandhi'ye , Nehru'ya karşı da ng ilizle r
..

öyle davranmışlardır. Atatürk, Avrupa'ya karş ı savaşı r-


kan, Avrupa'lının saygıs ı n ı kazanmıştır .

M ithat Paşa'nın bir öze liği de , Avrupa'lının gözünde,


Müslümanl ıkla Avrupalılığın bağdaşabileceğini kanıtla­
yan bir simge olmasıdır. ü nkü hem çocukluktan din eği­
timi gö rmü ş inançlı bir Mü slü mandı ; hem de iyi yetişmiş,
geniş gö rüşlü , çağdaş düşü neeli bir Avrupalı idi .
M ithat Paşa, sü rgünde , bu du ru mu nu da , Devleti için,

milleti için ve ıslamiyet için değerlendirdi.


Bazı Avrupal ı ları n, Tü rkleri , "Müslü man" diye ho r gör­
meleri ni , de mokras iye ve çağdaş uygarl ığa uyum sağla­
yanıayacak bir ulus sanmaları nı he r vesileyle ve çok açık
bi r dille eleştirdi.
••

Orneğ in, Frans ız Sosyalistlerinin toplantısı nda konu-


şurken, bu konuda şunlan söyledi:
"Avru pa Türkiye'ye karş1 k1şk1rtt 1 1 ayaklanmalar
dolayisiyie Rusya'yi e leştird i m i ? Hay1r!. .. Sald lrgan­
lara karş1 bir kelime olsu n söyled i m l ? Hay1 r!... imd i
size niçi n böyle hareket edi ldi ğ i ni söyleyece im. Eğer
Türkler H ristiyan olmuş o lsa lardi, onlara karş1 daha
dürüst şekl ide hareket ed ilirdi. Temen nl ederi m ki uy­
arhk bu bat 1 l zihniyeti ortadan ald1rs1n ! ... Hlrlstl­
yan ll 1 n Müs lümanl l a karş1 güvenslzll Inin nedeni
nedir? slümanhk, uygarl i 1 n yükselmesine, l lerle-

36 '
'

meye engel mid ir? Hay1 r! Ispanya'yi gidip gezenler,


Araplann uygarli a hizmetlerinin Izlerine her ad1mda
rastlarlar. H ristiyanhk Müslümanl1 1 n yerine geçtik·

ten sonra, Ispanya I lerlemiş midir? Oras1n1 beli rle-


mek bana düşmez. Bunu nla berabe r, hristiya n devlet­
lerin maddi ve ma nevi ilerlemeleri ni de takd ir
ediyo rum , buna hayranlik d uyuyorum .
Avrupa'nin özgü rlükçü yasalan na ve yönetim leri ­

ne de sayg 1 duya rrm . ü nkü b u n lar u l uslan n gele­


cekleri ni ve Ilerlemeleri ni haz1 rlam 1şt 1 r. Bu g ibi yö ne­
tim lere ve yasalara H ristiya nh ğ ln yard1mc1 olup
olmad i 1n1 idd ia edecek değ i l im ; yal niz şunu tem i n
edebilirim ki, Türkiye'de Meşrutlyeti n ilan 1na en çok -

yard1m edenler u lema olm uştur. B u n lar, Türkiye'de "


maneviyat ve d i n g ücünü sağ lam laştırmak için, dai-

ma i lerleme yo lu nda ad 1m atm 1şlard 1 r. Islam tari h i i n-


celenirse şu kan1ya van l l r ki, gerek Abbasi ler gerek
Eyyubiler zaman1nda meşru bir tak1m inançlar üze­
ri nde, demokrasi l le be raber özg ü rl ü ğ ü n de temeli
at 1 l m 1şt 1 r.
Son söz olarak şu nu da ekliyeyim ki, Hristiyan h­
l n Müsl ümanl iğa karş1 beslediği ki ni ve h 1 nc1, Müs­
l ümanlik H ristiyanll a karş1 beslememekted ir. Al laha
şükrederim ki Hrlstiyanhğ l n bu d uyg ulan şimdi ya­
vaş yavaş yok olmaktadi r. Eğer din a ram1zda baz1
güçl ükler doğ uruyorsa, o g üçlükleri g idermenin yol u­
nu bu laca 1z."
Londra'da 1 878'de yazdığı , daha. sonra Fransa'da da
bir kita ık olarak yayı nlanan "Tü rkiye'nin Geçm işi ve
Ge leceği" başl ıkli yaz ı sında da, Mithat Paşa, bu konuya

37

değinerek "lslam llğln demokrasi ve Ozgürlük ilkesi


üzerine kuru lu" olduğunu söylüyordu.(8)
1 9'u ncu yüzy ı l sonlan nın Avrupa'sında, bu nları bir
başka Müslüman veya Türk söylese , sanırım yad ı rganı r­
d ı . Belki bugün de büyük ölçüde yadırganı r; ama M ithat
Paşa'nın ağzı ndan ve kaleminden çıkınca kimse yadır­
gam ıyordu . ünkü bu nları söyleyen ve yazan M ithat Pa­
şa, hem koyu bir Müslümandı , hem Ulusuyla kıvanç du-

Avrupa'l ı , de krat yapıli ve özgür düşüneeli idi .


Avru pali , hem de geçen yüzy ılda, Mithat Paşa'n ı n ağ­
zından ve kaleminden çıkan bu gibi sözleri yad ı rgama­
m ı şt ı r.
Ama, korkarı m, bu gibi sözler, bugü nü n Tü rkiye'sinde
baz ı "aydın" çevrelerce yadırganabilir. "Tü rkiye'de meş­
rutiyeti n ilan 1na en çok yardim edenler ulema olmuş­
tur ... Bu nlar daima ilerlemeden yana olmuşlardir" yol­
lu sözle r, bugü nün Tü rkiye'sind e bazı çevralere garip
gelebilir, hatta ters düşebilir.
Oysa, meşrutiyet yolunda ilk adı mlar atı l i rken, Mithat
Paşa'ya ve arkadaşlarına en büyü k desteğin eyhü lislam
Hayru llah Efend iden geldiği bir tarihsel gerçektir.
Kuşkusuz, aş ı rı tutucu veya gerici u lema da vardı .
Ama en az onlar kadar tutucu veya gerici denebilecek
kimseler, başka dallarda yetişmiş Türkler ve Müslümanlar
arası ndan da, örneğin mühendisler, doktorlar, profesörler

aras ı ndan da çıkmamış mıd ır? •

Son Osmanli eyhülislamı , Mustafa Kemal'in kat li için


fetva vermişti ; ama buna karşılık, Anadolu'daki birçok din
adamı da Mustafa Kemal'e destek olmam1ş m1d1r?

38
Müslümanlık, onu devlet yönetiminde bir iktidar aracı
ve baskı unsuru olarak kullanan rejimler elinde yozlaştı­
nl mıştır. M ithat Paşa ise Tü rkiye'de o tür bir rejime karşı
mücadele ediyordu ; ve bu mücadel esinde , din adamlan-

nın, elbette tü münü değil, fakat önemli bir kısmını yanın-


da bu luyo rdu
Günümüzde, kimi Avrupalılar, aramızdaki din ayn hğı­
n ı , laik Tü rkiye'n in bile Avrupa Topluluğu na üyeliğine kar­
şı en büyük engel gibi gösteriyorlar. Tü rkiye'de de bazı
kimseler, "biz Müslüman old uğumuz için Avrupa bizi
kendisiyle bir tutmaz, kendi toplul uğu na almaz" diye
düşünüyorlar.
Oysa, geçen yüzyıl so nlarında, ulus.!ararası ilişkilerde
din. şimdiki nden çok daha ağ ırlıkl i bir etken du rumunday­
ken, M ithat Paşa dindar bi r Mü slaman ve Tü rk devl et
adamı olarak, kend ini Avrupall lara bir Avrupalı gibi kabul
etti re bildi ise ; ve , yukarıdaki sözleri, Avrupalıların yüzüne
karşı, hiç te pki görmeden söyleyebildi ise , din engelinin
hiç pe aşılmaz olmadığı görülür.
Yete r ki biz , çağdaşlıkla, Avrupah lıkla ve demokratlık­
la, Müslü mani iğı ve Türklüğü , M ithat Paşa kadar bağdaş­
tırabilelim! Ve yeter ki Avrupa'da, "di nc i" geçinen bazı
Tü rkler, kişiliklerini kanıtlama kompleksi ile, birer Ortacağ
kali ntısı " arkli" gibi dolaşıp davranmaktan , çağdaşlığı
Müslümanhkla bağdaşmazmış gibi göste rmekten vaz­
geçsinler! Herhalde böyle davrananlardan hiçbiri, Müslü­
manlığın anlam ı n ı ve gereklerini M ithat Paşa'dan daha
iyi bildiklerini ve gözettiklerini iddia edebilecek durumda
değillerdir.

39

Mithat Paşa, G i rit, Suriye ve lzml r'de


'

Abdül hamit, Mithat Paşa'nın sürgü ndeyken de Devle-


te hizmetlerini sü rdürmesinden hoşnut olacak yerde, büs­
bütün hurzursuzluk duyuyordu . ü nkü , bu davranışları ­
nın, M ithat Paşa'yı daha çok yücelttiğini görüyordu .
Onun içi n , M ithat Paşa'yı Avrupa'da tutmayı da sakın­
cal l buldu; ve güya kendisini bağışlayarak, Girit Ada­
sı'Ada oturmak koşu luyla , Osmanli topraklan na dönmesi­
ne izin verdi.
Fakat M ithat Paşa G irit'te de öyle büyük bir sevgi ve
saygı ile karş ılandı ki, Abdu lhamit, onu oradan da uzak­
laştırdı; ve , hiç bir görev almamakta direnmesine ka rşın,
zorla, Vali olarak Suriye'ye gönderdi. Suriye , o s ı rada
son derecede kan ş ıktı; ve Abdülhamit M ithat Paşa'nın
orada başarısızl ığa uğ rayacağına güveniyordu .
Başarısızlı ğa uğraması nı sağlamak için de elinden
geleni yaptı. Val i olarak Mithat Paşa' n ı n kargaşal ığı gide­
rebi lmek, yo lsuzluklan ve halka yapılan zu lmü önleyebil­
mek, ekonomik du ru mu biraz olsun düzeltebilmek için is­
tediği her tü rlü yetkiyi , olanağı, desteği ondan esirgedi.
Ona engel üstüne engel çıkardı.
Fakat bütün bunlara karşın, Mithat Paşa, Su riye Valili­
ğinde de, Tu na ve Bağdat Valiliklerindeki hizmetlerinden
aşağı kalmayacak kadar başarılı oldu . Kısa sürede hal­
kın öylesine sev.gisini ve güve nini kazandı ki, jurnalciler,
'

saraya, Mithat Paşa'nı n Su riye'de ayrı bir devlet veya


cumhuriyet kurmaya hazı rlandığı yolunda yalanlar uçur­
maya başlad ılar.
Kl:Jruntuları büsbütün kabaran ü lhamit, bu duru m-

40
da, yeni bir plan yaptı . Bu plan ı n ilk adımı olarak, Mitha1
Paşa'yı , daha yak ı n bir yere, Aydın'a, Vali olarak atad ı .
Mithat Paşa, artık görev istemediğini, yaşlandığı n ı , sağ­
lık du ru munun da iyi olmad ığını öne sürerek, ısrarla,
emekliliğe ayrılmak istedi. Fakat bu isteğini Abdülhamit'e
yine kabu l ettiremedi . 1 88 1 yı lında zmir'e gitti, O sı rada
Aydın Vilayetinin merkezi zmir'di.

lzm i r'deki Tuzak


zmir'de Valilik görevini devraldıktan kısa bir sü re sonr
ra, M ithat Paşa'ya bir haber ulaşt1.
Abdü laziz'in ölümü nden beş-:J yıl sonra, Abdü lhamit,
onun intihar etmediğini, öldürüldüğü nü öne sürmeye ha­
zırlanıyordu . Bunun baş soru mlu su olarak da M ithat Pa­
şa'yı gösterseekti ve kendisini yargılatacaktı.
'

Bir yüksek rütbeli subay da, M ithat Paşa'yı tutuklayıp


stanbu l'a götürmek üzere , lzmir'e gelmişti.


Fakat Abadü lhamit, Mithat Paşa'yı mahkeme önüne
-

çıkarmaktan da korkuyordu . Onun için , pe rde arkasında,


bir plan daha hazırlandı.
Buna göre, bir gece , Vali Konağı , Mithat Paşa'yı al­
maya gelen askeri birliklerle çevrilecekti; o sı rada, konak­
tan bi r hizmetkarın askerlere ateş açmas ı sağlanacaktı .
Bunun üze rine çıkan kargaşada da, Mithat Paşa, bütü n
aile üyeleriyle birlikte , Konağın içinde öldü rü lecekti. bu
plan uyarınca, Mithat Paşa'nın konağı ndaki hizmetkarlar­
dan biri de satın alınmıştı .
1 7 Mayıs 1 88 1 gecesi, Mithat Paşa, konağı n bir aske·

41
ri birlik tarafından kuşatıld ığını gö rü nce, gizli bir kapıdan
çıktı ve yakı nda bulunan Fransız Konsolosluğuna sığın­
dı .
Mithat Paşa, bu davranışı yüzünden derin vicdan aza­
bı çektiğini, sonradan yazcıcaktı .
Aslı nda, kaçmak hele bir yabancı konsolosluğa sığın­
mak eğili mi nde olmadığı şuradan
' . belliydi: dam istemiyle
yarg ı lanmak üzere tutuklanıp lstanbul'a götürüleceği ke-
sinleşince , güvendiği bazı kimseler, kendisini bir gemiyle
kaçı rabileceklerini söylemişlerdi; fakat Mithat Paşa, "kaç­
mayl lçime sindiremem, çünkü kaçarsam bütü n dün­
ya benim suçlu olduğumu ve Padişahdan korktuğu­
mu san1 r", diye rek, bu öneriyi reddetmişti.

Fakat, son aşamada, ya pan iğe kapıl mıştı ; ya da ha­


zırlanan kargaşa terfibini öğre nmiş ve , ailesinin canını
kurtarmak için, bu yolu seçmişti.

'

"Veri n Mithat Paşa'y1 , Al i n Tu nus'u ! ... "


Mithat Paşa, zmir'deki Frans ız Konsolosluğu nda an­
cak iki gün kald1 . ki gün sonra, yargılamanın usu lü ne uy­
gun biçimde yü rütü leceğine ve tutuklanmaksızın ifadesi­
nin al ı nacağına dai r Adiiye Naz ı rınca verilen güvenceye
o

inanmış gö rü nerek, teslim oldu ; ve derhal tutuklandı .


'

Gerçekte ise, Fransız Hükümeti , Mithat Paşa'nı n · Os­


manlı makamıarı na teslim edilmesine zaten karar vermiş­
ti.
Bunun da çok ilginç bir ni vard ı . ..

42
O s ı rada, Fransa, bir Osmanli ülkesi olan Tunus'u
kendi "himaye" sine almak, yani kendi sömürgesi yap­
mak istiyordu . Abdulhamit de buna şiddetle karşı çıkıyo r­
du .
Fakat Mithat Paşa'n ı n Frans ız konsolosluğuna sığın-
,

mas ı ndan sonra du ru m değişti . Sarayla Fransız Hükü me-


ti arası nda yeni bir diyalog kuruldu ; daha doğrusu , pazar­
lık başlad ı . Buna göre, Fransa Mithat Paşa'yı Osmanlı
makamiarı na teslim ederse , Abdulhamit de Tu nus mese­
lesini ·" daha süku netle m ütalea etmeye haz1r" duru ma

gelecekti. Istanbu l'daki Fransa Büyükelçisi, Saraydan


kendisi ne ulaştı rılan bu bilgiyi, te lle Hükü metine bildirdi.
Abdülhamit, Tu nus sorununun, iki ülke aras ı nda "ge­
çici bir bu lut" olduğunu da Büyükelçiye duyurdu .
1 8 Mayıs gü nü , ayrıca, Saraya yakın bir kişi Fransa
Büyükelçisini ziyaret ediyor; ve daha önce Padişah'ın Tu­
nus konusu nda sert davranmış olmas ı n ı n , "Halifel ik iti­
ba ri n i korumak" ihtiyacı ndan kaynakland ığın ı ; asl ı nda,
Tu nus meselesinde "ucuza" an laşılabileceğini söylüyo r­
du .
Bu konuda Fransa Büyükelçisi Tissot'nun, Fransız Dı­
şişleri Bakanı na 18 Mayı s 1 88 1 gü nü çektiği telde şöyle
denilmektedir:
"Sultan, tahmin ettiğim g ibi, M ithat Paşa konusun­
dakl tutumumuzdan yan i o nu teslim etme karann­
dan fev Iade duygu landl. E lanslanna ve Fransa
Cumhuriyeti Hükümetine Içten şükranla n n 1 u laştir­
marn i rica Için yaverlerlnden birini bana g önderdi.
'

"Saray1 n yak1nlar1ndan biri de bu sabah beni gör-


'

43
meye geldi. Yetkiyle söylend i Ine I nandi 1m sözleri­
ne göre, Sultan'In Tunus meselesinde Fransa'yi şid­
detle protesto edişl, ancak Müslümanlar karş1s1 ndakl
so rum luluğunu ve şu s1rada Me lle Trablus­
garp'da pek Ihlal edilmiş bu lu nan Halifelik itibar1 n 1
korumak lçinmlş. Asl i nda Tu nus meselesinde ucuza
anlaşacakm IŞ".
N itekim M" hat Paşa'nın tesliminden sonra, Tu nus me­
selesi de "ucuz"a çözüldü : ve Tunus Fransa'ya teslim
edildi.
Osmanli Devleti , Mithat Paşa'yı almış, karşıliğında da
Tunus'u ve rmişti. Bu kadar "ucuz" .••

Tunuslutarın biz Türklere kırgın olduğu Tü rk kamuo­


yu nda bilinir. Kuzey Afrika uzmanı bir Arap tari hçisine gö­
re, bu nun tek nedeni de, "Mithat Paşa'ya karş1llk Tu-

Abdülhamit "Adalet"l

Abdülaziz'in katli iddias ıyla aç ılan dava, normal mah­


keme salonu nda değil , Abdülhamit'in Y ı ldız Sarayı nın
bahçesinde Abdül hamit'in sıkı gözetimi ve denetimi altın­
da görüldü .
'

Sanı klardan çoğu , öncede n, dayanı lmaz işkenceler-


den geçiriliyor: olmam1ş şeyleri olmuş gibi anlatmaya zor­
lanıyorlard ı . Padişahın istediği gibi ifade vermeye razı ol­
mayan yü rekl i tanıklardan bazıları ise, kendilerini, tanı k
sandalyesi yerine , san ık sandalyesinde buluyorlardı.
Tanıkhktan sanaklığa geçirilenlerden biri de, Abdüla-

44
ziz'in en güvenilir hizmetkarlanndan, Hazinedar Arzi ni­
yaz K alfa idi .
Arzi niyaz KaHa gibi görgü tan 1klan n 1 n birleştiği ger­
çekler özetle şu nlard1 : •
' -

Tahttan indirildikten sonra, Abdülaziz'in sinirleri zul-


muştu . Bir yandan öldürü lme korkusu içindeydi, bir yan­
dan da intihar etmek istiyordu . N itekim bir ara zehir istet­
mişti .
Emrine ayni an Fe r'iye Saray1n1n . harem dairesinde
kaliyordu; annesi , eşleri, cariyeleri ve güvendiği hazne­
darlan yla haremağalan d 1ş 1 nda kimse oraya giremiyo r­
du; hepsinin gözleri , baş1na birşey gel mesin veya intihara
kalk1 şmas1 n diye , Abdülaziz'in üzerindeydi. --..
.

Fe r'iye Saray 1 na yerleştikten birkaç gün sonra, 5 Hazi-


'

ran 1 876 Cuma günü Abdülaziz, sakal l n1 düzaltrnek için,


bir makas istemişti Haremdekiler, Valide Su ltana, yani
Padişahi n annesine, sormuşlard1; o da "adetidi r, sakall­
ni hep kendi d üzeltir" diyerek, makas 1 n götürütmesine
izin vermişti .
Yine de Val ide Sultan, meraklan1p, bir sü re sonra, oğ­
lu nun yan1 na gittiğinde, ü laziz , annesini, "gelme üs­
tüme, birazdan gelir görürsü n" diyerek odadan Çlkart­
m iŞt l ; odada tek baş 1 na kal inca da, kap1y1 örtüp içerden
sürgüle mişti.
Valide sultanla Padişah in eşleri, cariyeler, haznedar­
lar, içeriye kuş uçurt . rlard 1 ; Abdülaziz'in baş 1 na bir­
şey ge lmesin diye, kap1 önünde bekleşiyorlardl. Bir ara
yüksek sesle Kur'an okuduğunu duymuşlardi. Fakat bir

45
süre sonra du ru an kuşku lanmışlar; ve sürgülü kapıyı
içerde n açtı ramayı nca, kı rarak girdikle e, dülaziz'i
koltuğunda ölmek üzere bul muşlardi. K ı sa bir süre sonra,
kan kaybından, Abdülaziz , hayata gözlerini yummuştu .
Kanl ı makas oradaydı; bileklerinin makasla kesildiği bel­
liydi. Kapı içerden sürgülüydü; herkes kapı nın önünde
bekleşiyordu; bileklerindeki kesiklerden başka bir yara
'

bere , saldınya uğradığını veya dirend iğini gösterir en kü-


çük bi r belirti yoktu . Iri yapılı güçlü kuvvetli bir pehlivan


olan Abdülaziz, herhalde , sürgülü kapıdan s ızmay ı başa­
ran su ikatstç t lara, "alin şu makasi da bileklerim i ke­
" "

siveri n" demiş olmazd ı .


Olaydan hemen sonra, Hükümet bir soruştu rma açtır­
mışt ı . Soruşturma kurulu na, büyük devletlerin büyükelçi­
liklerinde görevli değişik mil liyetlerden hekimler dahil , 1 7
heki m alınmı ştı. Kurul, inceleme sonunda oybirliği ile ha­
zırladığı raporda, Abdü laziz'in intihar ederek öldüğü nü,
başka bir olası l ı k görünmediğini belirtmişti .

Tüm baSkılara, işkencelere veya tehditlere karşın


'

doğruyu söylemekte dire nenlerden Arzıniyaz Kalfa, işte


bu olu p bitenleri, gö rgü tanığ ı olarak anlattıktan sonra,
eğer herkes sürgülü kapının önünde bekleşirken, " öz-

bağetlik g ibi odaya g i rip merhumu cerhetmlşlerse bl-


lemem" diyerek, kendisini sorgulayanlarla alay da et­
mekte n çekinmedi.
Bunun üzerine Arzıniyaz KaHa, tanıklıktan çıkartt l ı p,
sanıklar aras ı na alındı; fakat bu kadar yürekli bir kimse­
nin, mahkeme önüne çıkanldığ ı nda da doğruyu söyleme­
sinden korkulduğu için, bir "affı şahane" ile, bağışlandi.

46
Abdülaziz'in intihan ndan beş yıl sonra Abdülhamit'in
buyruğuyla açılan davada, Mahkeme Reisi Ali Suru ri
Efendi idi.
Bu Ali Sururi Efendi, Mithat Paşa'nın Valiliği s ı rasın­
da, Tuna Vilayetinde, Rusçuk Kadısı olarak görev yap-
• •

m ıştı . Yeni Vilayet teşkilatına karşı halkı kışkırttığı içi n,


Mithat Paşa onu, bu gö revi nden al mıştı . O zamandan be­
ri, Su ruri Efendi, Mithat Paşa'ya diş bilerdi ve aleyhinde
Saraya ju rnaller düze nlerdi.
Mahkemenin kinci Başkanı ise Hristo Forides adli bir
Rumdu . H risto Forides Efendinin hukukta bir ilgisi yoktu .
Heybel iada Rum Okulunu bitirdikte n sonra ga�etecilik,
tercü manlık, memurluk ve zaptiyelik yapmışt ı . Ma keme­
de Mithat Paşa'yı yargılama görevi bu zata verilmişti.
Mahkeme heyeti üyelerinden bir başkası , Ermeni
Hakban Efendi ise, Tuna Vilayetindeki komiserlik görevi

sırasında Ruslara yakınlığı görü ldüğü için, görevinden


al i nmıştı . Rusları n Balkanları Slavlaştırma politikası na
karş ı en büyük engeli oluşturan Mithat Paşa'nı n yargı la-

yıcı ları ndan biri de, işte bu Rus yanlıs ı kişiydi.


· Mithat Paşa, ancak çok sınırlı daveti iierin izieyebildiği
duru şmalardaki konuşmalarında, derin hukuk bilgisi ile,
zekası ile ve suçsuzluğun verdiği güçle, bu.·yarg ı laman ın
ciddiyetten, haktan hukuktan ne kadar uzak, yasalara ne
kadar ayk ı rı olduğunu ; kendisine ve öteki sanıkiara yö-
. neltilen, birkaçı na da korkunç işkenceler sonunda "itiraf"
ettirilen iddiaların dayanaks ızlığı n ı, hiçbir kuşkuya yer bı­
rakmayacak açıklıkla ve kesinlikle kan ıtlad ı .
Ama karar ö nceden belliydi : Mithat Paşa ve, aralann-

47
da ü laziz'in en sadik adamlanndan bazliann 1n da
bulunduğu başkalan, sözde "suçlu"lar, idam edilecek­
lerdi.
Ancak, kamuoyundaki ve dünyadaki tepkileri hafifiate­
bilmek için, Abdülhamit , "at1fet" gösterdi, ve Mithat Paşa
ile birkaç kişinin idam cezalan n1 ömü r boyu hapse dö-
'

Son
Mithat Paşa Hicaz'In Suudi Arabistan Taif kentinde
sü rgü ne gönderildi ve oradaki zindana kapat1ld1 . Bütün
dü n ya ile ilişkisi kesildi.
Fakat ülhamit, hala, içindeki Mithat paşa korkusu-
nu ve kinini ye nemiyor, ve sab1rs 1zhkla, onun ölüm habe­
rini bekliyordu .
Birkaç kez M ithat Paşa'yi ze hiriemek üze re girişimde
bulunu ldu ise de başan lamad l.
Sonunda, Hicaz Valisine stanbu l'dan, Saraydan ge­
len buyruk üzerine, 9 May1s 1 884 gecesi, hücresine giren
cellatlar, Mithat Paşa'yi boğarak öldürdüler.
Y1ld1z Mahkemesinde son sözleri "bOyle lanet bir
dünyada yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim" olan
Mithat Paşa, böylece , A ü lhamit döneminin "lanet dün­
yas l"ndan ; Abdülhamit de Mithat Paşa korkusundan kur­
tu lmuş oldu .
Mithat Paşa cellatlara hiç direnmemişti. Ancak, namaz
ki lmak ve Yasin-i erif okumak üzere izin istemişti. Bu di­
ni görevlerini yerine getirdikten sonra da,

48
" Benim gibi maktüllerln kan• zayi olmaz, ben im ka·
n1m diridir, batmaz" diyerek, boyn u n u cellatlara, can 1 n 1
Allah'a teslim etmişti.

Ve Bir Görev ,

Tu na Valiliği sırası nda, Rus yanl ısı Bu lgar milliyetçile-


ri, Mithat Paşa'ya karşı direnmiş, ellerinden geldiği kadar
mücadele etmişlerdi . Onu n reformlan nı engellemeye ça­
lişmışiard i . Bulgarcanın yan ı s ı ra Tü rkçeye de ağ ı rlık ve­
ren eğitim litikas ı na karş1 çıkmışlardı. ünkü , Mithat
Paşa orada kaldıkça, bağımsız bir devlet kurma hayalle­
rini gerçekl eştiremeyecekleri ni biliyo rlardı.
Fakat, bağ ı ms ızlığa kavuştuktan bi r sB re sonra, Mit­
hat Paşa'nın Rusçuk'daki konağını müze yaptılar. "Mit-

hatpaşa M üzes i" . . .

Mithat Paşa'yı bir "m illi kah raman" gibi sayg ıyla ve
şükranla anmaya başladılar.
ü nkü ülke lerinde ilk kalkınma hareketleri ni onun baş­
lattığı nı; ve sağlam Bulgar ekonomisinin Mithat Paşa dö­
neminde yapılan refo rmlardan kaynakland ığ ını biliyorlar­
. di
.

Tü rki ye 'd e i se bir Mithat P aş a müzesi yok, bir Mithat


Paşa arşivi yok.
Genç kuşaklar, Mithat P aş a'n ı n anılannı , yazıları n ı ,
Cumhuriyet a Ha besiy le oku yabilme o l a n ağ ı n d an yok­
sun . . .

M ithat Paşa ile ilgili yayiniardan birço ğu n u Türkiye'de


bulmak ya olanaksız ya da çok zor.

49
Daha acıs1, ölümü üzerind_e n yüz y1h aşk1n süre son-

ra, hala bazı gazetelerde, dergilerde, M ithat Paşa'yi aşa-


ğl layan, karalayan, ona ak1 l almaz iftiralar yöneiten yazi­
lar yay1 nlan1yo r; ve Abdülhamit'in Mithat Paşa'ya karş 1
sönmeyen garazın1 kinini, genç kafalara da yüreklere de
'

aktarmaya çalişıi iyor.


Abdü lhamit döneminde sansürlü ve güdümlü bir bas1n
vard1 . Abdü lhamit'in bir yandan te hdit ettiği bir yandan da

sürü lmaden önce onun yan ında yer almış, onu göklere
çıkartmiŞ baz1 yazarlar, Padişah in gözüne girebilmek
için, ilk sürgü n döneminden itibaren, Mithat Paşa aleyhin­
de, yalanla iftira ile dolu yaz 1 lar yazmışlard1 . Bunlara pa­
ralı jurnalcilerin uydurma jurnalleri de eklenmişti .
M ithat Paşa hakkı ndaki tarih "bilgi"lerini işte o tür ya­
zı lara ve ju rnallere dayandıran bazı kimseler, bugün bile,
gazete ve dergi sütunlannda, M ithat Paşa aleyhine de-
••

medikierini bı rakmıyorlar. Olümü nden yüz küsu r yıl son-


ra, çirkin pe lemik ü slubuyla, "Mithat Paşa'ya aç• mek­
tup" yazanlar bile Çikıyor.
Bu yaz1lan yazanlar, o jurnalcilik döneminin iftiraları­
n ı , genç kuşaklara, ciddi "tar i h bilg isi" gibi aktarmaya
kalkışanlar, üstelik, "m i ll i yetçi " veya "dindar" denen
baz1 çevrelerden ç1k1yor.
Bu "milliyetçi" geçinen çevreler, onun arl lk Rusyas i­
na karş 1 mücadelesini bile neredeyse bir "vatan Ihaneti"
gibi gösteriyo rlar.·

Sürgündeyken Avrupalılara Müslümanlık dersi veren


din bilg ini M ithat Paşa'yı "dlnslz"likle· suçlamaya kalkiŞI­
yorlar.

50
Ge nç yaşı ndan itibaren, bütün görevlerinde, rüşvete
ve yolsuzluğa karş• en kararl ı ve yürekli mücadeleyi ve r­
miş olan, sürgünde sıkıntı çekerken bile Padişah ın gön­
dermek istediği maddi yardi mlan reddede n bu insanı
" rüşvetçl" likle bile suçlamaya dilleri vanyor .

Arasıra, "objektif" ve dengeli" yazarmış gibi görün­


mek için de, "valiliği Iyiydi ama, devlet adam i i ğ i başa­
fl ll değ ildi" diyorlar.
Oysa Osmanli döneminde, hele Anadolu d1şfndaki
valil ikleri , devlet adamhğından, hatta devlet başkanliğın­
dan nas ı l ay1 rabilirler, bunu anlamak çok zor.
ünkü bir ilden bir ile ancak haftalar süren yolculuklar­
la arişilebile n o dönemde , bir Tuna Valiliği, bir Bağdat Va­
liliği, fiilen, devlet demekti.
Mithat Paşa'ni n o görevlerde y1 llar boyunca verdiği
büyük hizmetleri hafife al ip, "ama Sad razamhkta başa­
n h o lamadi" diyorlar. Sadrazaml ik sü relerinin toplam
dört ayı aşmadığ ı nı bil mez görü nüyorlar; o kısa sadra­
zamlik dönemlerine veya urayı Devlet başkanliğı dö­
nemlerine bile ne büyük hizmetler sığdırd ığ ı n ı da u nut­
muş görü nüyorlar.
M ithat Paşa'nı n en büyük özelliklerinin birinin, Osman­
h çağı nda ilk kez, halki güçlendirici reformlar yapmak ol­
duğu ise hiç hatıriatı imak istenmiyor. Yahut belki de bu
yüzden onun hatı ras ını sürekli lekelamek gereği duyulu­
yor.
32 yıl padişahhk yapan kinci dülhamit'in de, bütün
kusurlan na karşın,,. elbette bu ülkeye bir takim önemli hiz­
metleri olmuştur. Fakat o hizmetleri takdir etmek, ille Mit­
hat Paş a yi kötülerneyi mi gerektirir?
'

51
Ama baz1 çevre ler öyle düşünüyorlar. M ithat Paşa Ab ­
dül hamit'in buyruğuyla öldürülürke n, nlm kan 1m zayi
"

o demişti. Ne hikmetse,
' ülhamit'in de kini zayi
olmuyor.
Bütü n bu nları n verdiği ac1yla, olanaklan n e lverdiğince
yeni kuşaklara Mithat Paşa'yi bir ölçüde olsu n anlat maya
(ahşmay1 , bir insani ve ulusal görev sayd 1 m .

Elbette, geçmişte ya�d1 klan kitaplarla, makalelerle,


Junu benden çok daha yetkil i olarak yapm1ş olanlar var.
Ama M ithat Paşa'ya karş1 son y1l larda yeniden körükle­
nen sald i n lar karş1s1 ndaki suskunluğu içime sindireme­
dim.
Yaz1m1 bitirirken, Mithat Paşa'ya Allah'dan rahmet di-
lerim. ..
Ve günün birinde , bu ülkede, onun özlediği ve gerçek­
·l eştirmeye çahşt1ğ1 gibi halk1n ellerind e, hakça ve özgü r
bir düzen kurulabilmesini, tü m halktmlz i n hakki o lan refa­
ha kavuşabilmesini dilerim.
M ithat Paşa'ni n Taif z1ndan1nda ak1t 1lan "kan1n1n zayi
olmad 1ğ 1" ancak öyle kan1tlanabilir .

NOTLAR

1 . Mithat Paşa'm n Balkanlarda kurduğu kooperatifçilik düzeni ile


"Raiffeisen" hareketi arasmdaki benzerlikler ve ayrılı klar, Nurettin Ha­
zar'm "Kooperatifçilik Tarihi" adh kitabında anlatılmaktadır. (Tarım ve

Kredi Kooperatifleri Yardirnlaşma Birliği Yay1na-An kara 1 970 Sayfa


238,240).
2. Refik Fenmen'in "Mithat Paşa'n in Iktisadi lcraat1" başhkl1 yaplti­
n an (Türk Iktisat Cemiyeti Yaym1 - 1 942) 22-23'0ncü sayfalanndaki bil­
gilerle; Mete Durdağ'In •Some Problems of Development Financing•

52
başlıklı y ıtınan (Reidel Publishing Company - Hol - 1 973)
1 69, 170'inci sayfalarında Kaldar'un önerisiyle ilgili olarak verilen bilgiler
ıl tınldı�ında; Mithat Paşa'n ın uyguladığı vergi düzeniyle Kal­
dar'un önerdi�i düzen arası ndaki benzerlik kolayca görülebilir.
3. Osmanl ı döneminde ve Mithat Paşa'nın Ba�dat Valiliğ i sırası nda
Ortado�uda girişi len veya gerçekleştirilen sulama ve su yol u
••
ımacı lı-
ğı projeleri hakkı nda, ABD Columbia Universitesi'nden Rhoads
Murphy'nin "The Ottoman Centuries in I raq : Legacy or Aftermath ? A
Survey Study of Mesopotamian Hydrology and Ottoman Irrigation Pro-
jects�� adl ı uzun makalesinde , ayrıntılı bilgi ler yer almaktadır. Mithat Pa-

şa'n ın Irak'taki sulama ve su taş ı macılığı projelerine ve girişimlerine


ilişkin haritalarsa Istanbul Ün iversitesi Kitaplığı ndadır.
4. "Meydan Larousse· Ansiklopedisi, Türkiye'de ilk petrol aramaları­
n ı n 1 877'de başladığ ı n ı yazıyor; ve " 1 890'da Ikinci Abdülhamit, Musul
ve Bağdat Vilayetlerindaki petrol belirtilerini 'emlaki şahane' olarak kay­
dettirdiği zaman, bu bölgede ancak tabii şekilde sızan petrollerden �a­
rarlanılıyordu" diyor (Cilt 1 0 - Sayfa 8 1 ). Oysa, yabancı kaynaklar, o...n­
dan yı llar önce, 1 871 'de, I rak'ı n Bakuba kentinde, Mithat Paşa'nın ilk
petrol rafinerisini, hem de Amerika'daki ilk rafinelerin hemen ardından , ·
kurmuş olduğ unu doğ rulamaktad ır. (Bakmız: "The lndustrialization of
Iraq" - Kathleen M. Langley - Harvard University P ress - 1 96 1 - sayfa
30 . . . "Cil in the Middle East.. S.H. Longrigg-Oxford Un iversity Press -
••

1 868 - sayfa 1 4 .. " Die Politik und das Ol im Nahen Osten" - Helmut
Mecher - Klett-Cotta yayınevi - sayfa 25 . . . Ve ayn ı yazarı n ..Oil , the
Middle East, North Africa and the l ndustrial States" başlıkl ı kitaptaki
makalesi - Ferdi nand Schöning yay ınevi - Münih . . . )
5. "Mithat Paşa'n ın Iktisadi lcraatı " - Refik Fenmen - 1 942 - Sayfa
28 .. .
6. "The Life of Mithat Pasha" - Ali Haydar Mithat - John Murray Ya­
yınevi - Londra - 1 903 - Sayfa 48) . . . Ve Prof. M. Tayyip Gökbilgin'in,
"Yüzyıllık Teşkilatl ı Zirai Kredi" başlığıyla Ziraat Bankası nca yayınla-
'
nan kitapdaki "Mithat Paşa" başlıkl ı makalesi - sayfa 79)
7. Avrupa'daki sürgün dönemiyle ilgili ayrıntı lar, Mithat Paşa'nın oğ-
lu Ali Haydar Mitharı n "Hatıralanm· başlıklı ında yer al ıyor: Mithat
·

Akçit Yayını - Istanbul - 1 946.


8. "La Turquie: Son Passee, son Avenir" - Midhat Pacha- Librarie
de Facultes - Paris - 1 90 1 - sayfa 1 3)

53

9. Fransa'n ın Mithat Paşa konusundaki tutumuyla ve Mithat Pa-


şa'ya karşılık Tunus'un Fransızlara bırakı lmasıyla ilgili bilgiler, Büyü kel­
çi Bilal Şimşir'in, "Fransız Belgelerine Göre Mithat Paşa'nın Sonu .. baş­
lıklı kitabında, be&gelerin fotokopileriyle birlikte açıklanmaktadır.
(Ankara,Ayyıldız Matbaası-1 970). •

1 O. Yıldız Mahkemesiyle ilgili geniş ayrıntılar, Ord. Prof. 1. Hakkı


Uzunçarşılı'nın "Mithat Paşa ve Yıldız Mahkemesi" başlıkl ı kitab ında


yer almaktadır-Türk Tarih Ku rumu Yayını Ankara 1 967) .
Yukarıdaki kaynaklardan başka; Prof. Bekir Sıtkı Baykal'ın Ziraat

Bankası 'nca yayınlarıan "Mithat Paşa : Siyasi ve Idari Şahsiyeti .. başlıkli


kitapta da, Mithat Paşa hakkı nda aydı ntatı cı bilgiler yer almaktadır.

'

54
• • • • •• ••

• •• • •

•• •
*

şa-

55
ağdaş bir dünya görüşüyle yetişmiş ve iş deneyimini
bilgiyle bütü nleştirmiş bir iş adamları kuşağınin ortaya
çıkmış olması Tü rkiye için büyük kazançtır. O nedenle,
Genç şadamları Derneğinin bir toplant ıs ı nda bana ko­
nuşma fırsatı vertimesinden özellikle mutluluk duyuyo­
rum.

'

Türkiye'de ça daş Işletmecil ik demokratl


Işçi haklanyla başladi


Yeni bir dünya görüşüyle yetişmiş işadamları kuşağ ın­
dan söz ettim. "Kuşak", yani "nesil" nasıl ölçülür? . . Ge­
nel likle her kuşak 25 yı lhk döne mle re göre belirlenir. Tü r­
kiye'de de , benim görüşü me göre, bir çağdaş işadamları
kuşağ ı n ı n o rtaya çı kmaya başlaması , bundan 25 yıl ön-

cedi r.
· 25 yıl önce alışma Bakanıyd ı m. Bu De rneğin üyele­
rinden bir çoğu o s ı rada ya doğmamıştı ya da çocuktu .

O yıl, yani 1 963 y ı l ı nda, Türkiye'de işçilere ilk kez, de-


mokratik işçi hakları , toplu sözleşme ve grev hakları , ve
sendika özgürlüğü tanınıyordu.
al ışma Bakanı olarak, gerek işçilerin gerek işveren­
lerin, bu dikkatle ku llanı lması gereken haklar ve özgür­
lükler için haz ırlanmaian na katkıda bulu nmak üzere, sa­
nayi bölgelerine sıksık geziler düzenliyordum. ellikle iş
çevreleriyle bu ndan 25 yıl önce yapt ığım görüşmelerde,
demokratik işçi hakları na karşı büyük bir kaygı , hatta kor­
ku duyulduğunu gözlüyordu m.
Görüştüğüm iş adamları nın büyük nluğu demok-

56
rasiye içtenlikle bağhydr ; ancak, "d rasi olsun fa­
kat demokratik Işçi haklari olmasin, Türkiye henüz
buna haz1r deği ldir" düşü ncesi, o dönemin iş çevrelerin­
de yaygr ndt. Bu da doğaidr ; çünkü o haklar Tü rkiye için
çok yeniydi.
Bazr fabrikatörler, bazr deneyimli iş adamlan , bü­
yük bir içtenlikle,
- Nas11 olacak şimdi?... Ben yanamda ça lişan Iş­
çiyle eş it koşullar altanda masa başana oturup Işyeri­
m i n soru nlanna m1 görüşeceğim? O zaman ben bu iş­
yerinde nasil otorite sağ lanm ?
diye kayg r iarı ni belirtiyorlard l .
Yine o gezilerden edindiğim izlenime göre, işyerle rinin
büyük ço unluğu halk deyimiyle, b a bad a n kalma" yön­
"

temlerle yönetilirdi. Kar ve kazanç, verimlilikten çok, ucuz


işgücü nde aran1 rd 1 .
Bunlar, yaln1z özel sektör için değil, devlet sektörü için
de geçerliydi.
1 963 yrhnda, demokratik işçi hakları yürü rlüğe girme­
den ö nce, Zongu ldak'da, yerin yüzlerce metre altinda,
dünyan in en ağ 1 r ve en tehlikeli işini gören kömür işçile ri ,
günde altr buçuk lira ücret all rlardr . O günlerin para değe­
rine göre bile son derecede düşük bir ücretti bu . . . Zongul­
dak kömür işçileri avu rdu avurdu na çökmüş, soluk beniz­
li , bir ğunu n ciğerleri hasta kişilerdi .
Kar ve kazanç ucuz işçiliğe bağland1ğ1 için, modern
işletmecilik yöntemleri veya verimlilik üzerinde genellikle
durulmazdr . O kadar ki, ekono mi ite ve işletmecilikle ilgili
olarak "verimlilik" kavrami henüz dilimize bile pek gir­
memişti. Bunu bir an1mla anlatmak iste rim.

57
Yine 1 960'11 y1llan n ilk yans1 nda, üyesi bulunduğu m
Hükümet, Büyük millet Meclisine, "Milli ProdOktlvlte
Merkezi" yasa tasans 1 n 1 sunmuştu . Ben, bilinen Türkçe­
ciliğimle, "prodOktlvlte" sözcüğü nü gereksiz bu lmuştum ;
Bakanlar Kurulu nda ve TBM M'de,
Tü rkçe "verim li lik" sözcO O dururken, niye "pro­

düktivite" diyoruz? •

demiştim. Fakat birçok bakanlar ve milletvekilleri ;


- "Verim lil ik" deyi nce, bu nun ekonom lde ne an la­
ma geldiği Tü rkiye'de anlaşii maz; onun Için "prodük­
tivlte" demellylz,
diye direnmişlerdi . Güzelim "veriml ilik" sözcüğü duru r­
ken, o yüzden , "prodüktlvlte" ku l lan t l m t ştL
Hele örneğin , "yö neylem araşt 1rmac1h 1"
· "operational research" veya "operations research"
veya "operat ions research" g ibi kavramlar dilimize hiç
gi rmemişti. Oysa, bildiğiniz gibi , kinci Dü nya Savaş1 s t ra­
s t nda, savaşla ilgili olarak, geniş ölçüde uygulanan yö­
neylem araştt rmact llğ t , savaştan sonra iş alant na da bü ­
yük ölçüde uygu lanmtşt l . Daha ilginci, buraya gelmeden
1 970'1erde bast imiş baz 1 sözlüklere bakt1m; hiçbirinde
"yöneylem" terimine rastlamadi m.
K1sacas 1 , çağdaş işletmecilikten ayn lmaz duru ma ge­
le n bu gibi kavramları n , daha yakt n zamana kadar, öy­
lesine yabanc1s1yd1k. •

-
' - -
-

ilgili eğitim he me n hemen yoktu veya çok s1n1rhyd 1 .


Belki istisnalan vard i ama benim görebildiğim kadar
özel sektörde olsun devlet sektöründe olsu n, insan ilişki-
leri uzmanı , halkla i lişkiler uzmanı , bas1 nla ilişkiler görev­
lisi gibi personel çal lşt1rma gereği genellikle işveren lerin
akl i ndan bile geçmezdi.
imdi ise bildiğim kadar, bütün ciddi işletme lerde bu
gibi uzmanlara önem veriliyor.
Yine 25 yı l önce , işletmelerde psikologlardan , sosyo­
loglardan, endüstri mühendislerinden yararlanma gereği
duyulmazdı ; "endüstri tasanmc1 hğ1" diye bir kavrarnsa
hiç bilinmezdi ; hala da, benim görebildiğim Tü rkçe söz­
lükle rde bu kavram yer almıyor. Ancak, ucun ucun baz ı
ünive rsitelerde kü rsüsü kurul maya başlad ı .

Fakat 1 963'den bu yana 25 yıl veya bir ku şa l ik za-


man geçti, ve şimdi bırakı nız fabrikaları , işyerlerini, he r­
hang i bir büyükçe otele gitsem, hemen her seferinde,
persone llerine pazarlamacılik veya işletmecilik konusu n­
da seminerler düzenleye n, özel sektör veya devlet sektö­
rü kuruluşlan görüyoru m.
Benim kan ı ma göre, bütün bu gelişmeler, bundan 25
yıl önce, Tü rkiye'de işçilere demokratik hakları n tan ı n ma­
sıyla başlamı şt ı r. ünkü, o zamana kadar, sözlerimin
başları nda belirttiğim gibi, kar ve kazanç soru nu ucuz iş­
çilikle çözülebiliyordu veya çözülür sanıl ıyordu. Ancak •

demokratik işçi hakları tan ınıp da, çok ucuza işçi çal ı ştır-
ma o lanağı o rtadan kalktıktan sonradır ki, işadamları mız,
işverenle rimiz, sanayicilerimiz çağdaş işletmeciliğin ge­
.•

rektirdiği eğitimi edi nme ve görevlilerine de bu eğitimi


sağlama ihtiyacını duymaya başlamı şlardır.
,.

Sonuç olarak, bu toplantıyı düzenleyen Derneğin üye-


lerini de içermek üze re , aş görüşlü ve bilgili bir işa-

59
damlan kadrosu ortaya ç1km1şt1r. Dediğim gibi, bunu ü l­
kemiz için büyük kazanç say1yo ru m.
Eğer iş çevrelerinde bu çağdaştaşmanin demokratik
işçi haklanyla başladi 1 görüşüm do ru ise, şöyle diyebi­
liriz : Türkiye'de de mokratik işçi haktan , işadamlann l , sa­
nayicileri, Osmanli uykusundan uyand ıran başl ica etken
ol muştur. O sayede s1 naileşme ve kalkinma h1zlanm1ş
ve yeni teknoloji arqyışlan başlamiştı r.

TOrkiye'nin d Ozen inde sanaylelll


sayg1de er bir "enayllik''
Eğer Türkiye'de bugunkü iyi yetişmiş, dünyanı n nere­
ye gittiği ni bilen, çağdaş düşüneeli işadamları ve işletme
yöneticileri kadrosu nu sanayide yeterince değerle ndirebi­
lecek bir düzen olsa, ülkemiz işte as ı � o zaman çağ atlar.
Ama bu iyi yetişmiş sanayicile r ve işletmeciler kuşaği , sa­
nayide daha ile ri at ı l imiar yapabilmemiz için büyük bir
olanak sağladığı halde , ne yaz1k ki, Türkiye'de, sanayici­
yi, sanayi alan ı nda yat1 nm yapabilecek olanlan cayd1 ran,
hatta cezalandıran , adeta işadamiarı n i sanayicilikten
, '

vazgeçirmeye uğraşan bir düzen var.


Hele son y1 llarda cayd1ncılık büsbütün artm1ştır . .
Nas ı l oluyor bu caydınc1hk?. . . Sanayi yat1n mcılığ1nı
başka anianlardaki yatirı miaria karş ı laşt1rınca, cayd1rıcı­
hğ1 n nası l işlediği kolayca anlaş1hr.
Bugü n Türkiye'de, en verimsiz, gelişmeye en az katki ­
sa o lan veya hiç katkısı olmayan , hatta gelişmeye belki
engel olan bazı alanlara yat1nm yapmak son derecede

60
k�rhdır; sanayicilikten çok daha karlidır ve daha kü lfet­
sizdir.
Paras ı n ı altına, do lara yatı rmak da daha karlld ı r.
Bazı malları dövizle dışardan alıp Türkiye'de satmak,
benzer malları Tü rkiye'de üretmekten daha karl ıdır.
-

• •

Paras ını faize yatı rmak, bankalardan kredi alarak fab­


rika kurmaktan daha karl ıdı r.
Hele faizeilik yapmak çok daha karl ıdır.
Oturduğu ye rde, hazine bo nosundan ya da köprü ve­
ya baraj gelir ortaklığı senedinde n gelir sağlamak, yine
fabrika kurmaktan daha karlı ve çok daha kolayd ır.
'J

Hele hele hayali ihracat yapmak, ihraç malları n ı ürete­


cek fabrikalan ku rmaktan veya işletmekte n kat kat daha
karl ı d ı r.
Ge nellikle bir rantiye toplu mu olmaya çalış ıyor gibiyiz.
Rantiyelik, ü lkemizde, e n kolay kar sağlama yö nte mi ol­
maya başlamıştı r. Rant iyelik o kadar doğal ka rş ı lanı r ol­
muştur ki, çok sayg ıdeğer bir dostu muzu n kartında mes­
lek olarak" rantiye " yazılıd ı r.
·

Vergi bakımından da, az ü retken olan veya hiç üret­


ken olmayan alanlara yapılan yatı rımlar, emeğe ve üret­
ken yatırı mlara göre çok daha az yük getirmektedir.
Bu durumda, pek ku llanmadığım bir deyimi, daha uy­
gunu nu bu lamadığım için ku llanacağ ı m : özü r dilerim. An­
cak başka bir vesileyle Meclis kü rsüsü nden kullanarak,
'

sayın Başbakan, aynı deyime meşruluk kazandırd ı . Tü r-


kiye'deki bu düzende bence sanayici olmak, biraz "ena-

61
yilik"tir. Ama son derecede saygıdeğer, şükranla karş ı ­
lanacak bir "enaylllk" .••

Osmanlidan Devralinan Ekonomi Miras•


Konuşmamda, gü ncel siyasal soru nlardan çok, Tü rki­
ye'nin ekonomik gelişme sü reci ve bu süreçte karş ı laştığı
bazı temel soru nlar üzerinde duracağ ım. Sonu nda da, bir
demokratik so lcu veya sosyal demokrat olarak, bu soru n­
lara nasi l çözü mler önerdiğimi , Demokratik Sol Parti
Programına dayanarak , sunmaya çahşacağ ı m.
Yalnız önceden şu nu söylemeliyim ki, bu ko nularda
çok iddial l olmam sözkonu su değildir. ünkü ben bir ikti­
satçı değilim, tarihçi değilim, iktisat tarihçisi hiç değilim.
Ancak politikayı ciddiye alan bir politikacının, gerek eko- •

namiye gerek tarihe bel irli ve tutarli bir bakış açısı olma-
lid ı r. Onun içi n, elbette, bu konu larla ben de o labildiğince
yakı ndan ilgiliyim.

Cumhu riyet çağ ı na gelmede n önce , Osmanl idan na-
s ı l bir ekonomi mirası devrald ığımıza kısaca değinmek
isterim.
·

Ayrınt ı lara girmeme gerek yok. Osmanlidan devraldı­


ğı mız ilkel üreti m biçimlerini, devleti çökertacek ölçülere
varmış dış bo rçları ve kapitü lasyonları hepiniz biliyorsu­
nuz. •

Osmanl ı çağ ı nda, hatta Osman lı çağının yenileşme ,


çağa sözde ayak uydu rma 9öneminde, ülkemizde yerli
sanayi diye bir şey hemen hemen yoktu. Daha önceleri,
bir takım geleneksel sanayileri miz, el sanatiarım ız vard ı :
fvakat, dünyadaki sanayi devrimiyle birlikte , onlar artık
geçerliliğini yitirmişti ve çağd ı ş ı kalmıştı .

62
Bildiğiniz gib i , Osmanli çağ 1 n 1 n Türk toplumu nda tica-
ret de hor görülü rdü. ,

ve soru msuzca bir d1ş borçlanma sürecine girildi. D i şar­


dan allnan borçlar da üretken yatirı miardan çok savu r­
ganca tüketim harcamalan na yöne lti ldi. D ışanya borç­
lanarak sağlanan paraların büyü k bö lü mü , Osmanl i
imparatorluğu'nun en güçlü ve ,. 1kh dönemleri nde hiç­
bir padişah ın aklı ndan geçirmediği lükslükte yapılara sa-
••

raylara ayrı lmaya başladı . azeilikle 1 9 . yüzyı l ı n ikinci ya-


rısı nda, Sultan Abdü lmecit dö neminde, bu sürecin
belirginleştiğini görü rüz.
Borç veren ülkele r borçları n kullan ıliş ındaki savu r­
ganl ıktan hiç yak ı nmazlard ı . ünkü geniş bir pazar ola­
rak sömü rmek istedikleri, aynı zamanda da kendilerine
bağ 1 mh kılmak isted ikleri Osmanli toprakları nın S i naiie­
şerek ekonomik bakı mdan güçlenmesi işlerine gelmezdi.
Yenileşma döneminde birçok alanlarda olduğu gibi sa­
nayide de öncü lüğü büyük ölçüde ordu üstlenmişti r. ün­
kü ordu , görevini yapabilmek içi n dü nyadaki baz1 teknolo­
jik gelişmele re ayak uydurması gerektiğini biliyo rdu .
••

Ozellikle ikinci M ahmut'un Yeniçeriler yerine kurduğu ye-


ni ·o rdu bunun bilincindeydi. O nedenle, Türkiye'de ilk cid­
di sanayi ku ruluşları, daha çok ordunun gereksinmelerini
karş ılamak için kurul muştur.
Bunun yanıs1ra, bir ölçüde de , sarayın tüketim ge rek­
sinmelerini ve lüks yaşam özlemini karşi iamak için bazı

küçük sanayiler kurulmuştur. ··

O dönemde devleti yöneten lerin sanayie yaklaşim bi-

63
çimi neydi, nas 1 ld1? . . Bunu uzun uzad 1ya anlatmak yerine
bir ilginç örnek vermek isterim.

Hereke Fabrikasi n1 n •

"Fabrika-i Hümayun " oluşu .


Y1l 1 843 . . Girişi i iki Ermeni yu rttaş 1 m1z, zmit Kör-
.

fezi'nde dolaş1 rlarken, Hereke'yi çok beğenirler ve o rada

Hereke Fabrikas1'n 1 n ilk birimi öyle kurul muştur.


Abdülmecit o s1 rada tahtta ve yenilikçi bir padişah . . .
Osmanl i ölçütleriyle çağdaş görüşlü ; dünyani n nereye
gittiğini biliyor o lmasi gerekli. .. Fakat kend isinden haber­
siz bir fabrika kuru lmasi onun çok işkillendirir; bu na çok
içerler. Hatta inanmak iste mez.

I radem diŞinda nasıl fab rika ku rulurm uş? ... Hele bir
g id ip yeri nde göreyim ! ..
diye düşü nür. Bu amaçla, zmit Körfezi'ne denizden bir
gezi düzenl er. Tam Hereke önüne geldiğinde, yani ndaki
Serasker R 1za Paşa'ya, fabrikayi gösterip
- Paşa, nedir şu bina?
diye sorar.
Serasker R 1za Paşa çok zeki. . . Padişah i n işkillendiği­
ni hemen anlar; ve

- Biz size sü riz yapacaktik Padlşahlm, onun Için


·

sizden bugüne kadar saklad 1k. Bu fabrika sizin adini­


za kuruldu
diyerek durumu kurtanr; böylece, iki özel girişimc:inin
kurduktan f abrika"Hereke Fabrlka-1 Humayunu" olur.
Fabrikanı n işbilir işletmecileri vard ı r; ü rünlerini daha
iyi pazarlamak için, stanb� l'da Kapaliçarşı'd a bir satış
mağazası açarlar. Ancak, fabrika Hazlne 1 Hassa Neza­
" -

reti ne, yani sarayın hazine bakanliğ ına bağlidı r; ve yal­


"

nızca bu Nezaretin onaylad ığ1 siparişleri kabul edebilir.


Yani bir kimse, Hereke Fabrikası ü rü nlerinde n on arş ı n
kumaş almak istese , dilekÇeyle Hazine-i Has sa Nezare­
ti'ne başvuracaktı r; ancak oradan izin çıkarsa kumaşı

alabilecektir.
.

Ne var ki bu satış ye ri kısa bir süre sonra kapanı r.


ünkü sarayl llar, Hereke Fabrikası 'nda, kendi giyim ku-

nn ayağa düşmesinden, yan i tebaanın da üzerlerinde,


evlerinde görünmesinden hoşlanmazl ar. O yüz(jen, fabri­
ka, uzun sü re, yalnız 'Saray ve çevresi için üreti m yapmak
zoru nda kal ı r. 1

Osmanl ı Imparatorluğu 'nun yenil eşme dönemindeki


bu ilginç örnek, Batıda sanayi devri minin başlamas ından
yaklaş ı k yüzyıl sonrad ı r. Bu da, Osmanl ı n ı n dü nyayı ne
kadar gerile rden izlediğini gösterir.
O yıllarda, yani 1 9. yüzyıl ortaları nda, bildiğiniz gibi , ti­
caret, uluslararası i lişkile�de en önemli u nsu r duru muna
gelmişti. Fakat Osmanl ıda ticarete yaklaşı m biçiminin de
ne kadar ilke l olduğu nu anlatmaya bu Hereke örneği ye­
ter sanı rı m .


B::.ı raya gelmeden önce bir ekonomi derg isini okuyo r-
du m.· 2 Dergide bir fıkra gördü m . Sayın Süleyman De-
mir"al, stanbul'da, 1 6 Ağustos'da, iş adamların ı n , esnaf
ve sanatkArların katıld ığı bir toplantıda konuşmuş. Ko-

65
nuşması nda, Başbakan say ı n Turgut al'ı n ikide bir so­
ru mluluğu kendinden öncekilere yıkmas ından yakı n ı r­
ken,"biz de kendim izden önceki uygulamalara suçu
yüklersek, bu Işin ucu Abdülmecld'e kadar g ider" de­
miş. Dergi bir not ekliyor:" Ancak davetliler, kend i di­
leri ne, herşeyi n niçin AbdO imeclt'le başlad1ğ 1 n1 sor­
makta n kend i leri ni alamadi Iar" diyo r.

Oysa meseleyi Abdülmecid'e kadar götürmenin ne­

mide dışa açılma, aş ın borçlanma ve savu rgan lik, bir­


yandan da ekonomide aş ırı sını rlamalar ve tutukluk,
Abdül mecit döneminde başlam ış sayi iabiiir.
Ekonom iye ve ekonom ide halk örg üt lenmesine önem
veren tek yenilikçi Osma nli, Mithat Paşa'dir.
Osmanl i mparatorluğu'nun yenileşma dö nemindeki
önde gelen devlet adamları na ve politikacı lara bakacak
olursak, be nim bildiğim kadar, M ithat Paşa'dan başka,
ekono miye çağdaş bir yaklaş ımla önem vere n ; o zama­
nı n ölçütlerine göre çağdaş bir ekonominin, çağdaş bir
demokrasinin ve çağdaş bir toplumun altyapısı nt oluştur­
mak için çaba göste ren M ·i that Paşa'dan başka bir Os­
manlı devlet adamı tan ımıyo ru m .
.. -

O dönemde ciddi baz1 yenilikçi atılimiar yap ı lmıştı r;


fakat bunlar, genill ikle , siyasete ve kamu yönetimine il iş­
kin alanlarla sın ırliyd i . Osmanlı yenilik döneminde, eko­
nomik alanda da sosyal alanda da ciddi bir ısiahat hare­
keti görü lmez. Bunun te·k istisnas ı , Mithat Paşa'nın,
vali likleri sırası ndaki bazı girişimleri ve uygulamalarıdı r.
M ithat Paşa, payıtahtta yüksek görevlere getirildiği za­
manlar, ilk anayasan ın hazırlanışı na, meşrutiyete, yani

66
'
'

bir tü r parlame nter rejime geçilmesine, u rayı Devlet'in


Danıştay kuru l ması na, insan haklannın genişletilmesi­
ne ve mevzuatın çağdaşlaştı n lması na öncülü k ettiği gibi,
bazı valilikleri sırasındaki uygulamalannda da, ekonomi-

ye , ekonominin hem altyap ısına hem ü styapısına ve hal-


kın ekonomik örg ütlenmesine ve eğitimine ağ ı rl ı k vermiş­
tir.
Bundan yüz yılı aşkın süre önce, M ithat Paşa'nın o
zamanki bazı Osmanli vilayetlerinde başlattığı ekono mik
halk örgütlenmesi, bugü nü n Türkiye'sindekinden çok da­
ha yüksek düzeydeydi.

Ne yazık ki , M ithat Paşa, ekonomiyle ilgili uygulama­


ları nı şimdiki Cumhu riyet Türkiye'si topraklannda da ger­
çekleştirme olanağ ı bulamam ıştır. Bu tü r uygu lamaları ,
daha çok, Tuna Vali liği, Bağdat Valiliği ve Su riye Valiliği
s ı ras ı nda gerçekleştirebilmiştir.
Gü nümüzün Bu lgaristan' ı ile Yugosla a'n ın bir bölü­
münü kapsayan Tuna Vi layeti'nde vali iken, Mithat Paşa,
kooperatifçiliğin beşiği sayılan ngiltere ile Almanya'n ın
bu alandaki ilk atıl ımları ndan çok kısa bir süre sonra, iyi
işleyen yayg ın bir koope ratifçilik hareketini başlatmıştı .
Kooperatifçilikle bağlantı li olarak da bankacı lığın te­
mellerini atm ış, sanat ve meslek okullan açarak, çağdaş
ekonomiye geçişin gerekli kıld ığ ı eğiti m olanaklarını sağ­
lamışt ı .
Bunlar, Türkiye'deki Ziraat Bankası'nın ve meslek ve
sanat okullarkının da köken ierini oluşturmuştu r.
Yine M ithat Paşa, - Bağdat Valiliği sıras ı nda, lrak'dp
toprak reformu yapmışt ır.

67
••

Unlü ekonomist Kaldar daha dünyaya gelmeden ön-


ce , şimdi Kaldo(a mal edilen vergi sistemini oluştu rup uy­
gulayarak, I rak'ta tanmı çöküntüden kurtarmıştır; toprak
veriminin büyük ölçüde artmas ını sağlamışt ı r.
Ekonomi ·amaçl i taş ı macıliğa ve toplu taş ımacı l iğa
büyük önem veren M ithat Paşa, Tuna Valiliği s ı rası nda
Tuna Ne hrinden , Bağdat Valiliği sıras ı nda F ırat'tan ula­
ş ı m için yararlanmışt ı r. Raylı u laşımt da geliştirmiştir.
' -·

Yüzyıllarca Osmanlı mparato rluğu olar üzerinde


oturduğumuz ve hiç değerlendirmediği miz Ortadoğu pet­
rollerini ilk değerlendirmeye başlayan yine Mithat Pa­
şa'd ı r.
Bugünkü Başbakanımızt n kendi icadı sand tğı"yap­
lşlet-devret" modelinin ilk uygulayıcı lan ndan biri de M it­
hat Paşa'dt r.
Kaynak yaratmada ü stüne yoktu . Devlet paras ıyla ya­
tırı m kolaydı r. Fakat Abdü lhamit, M ithat Paşa'dan ü rktü-
. ğü için, onu hep harcamaya uğraş ı rdt ; vali olarak gönder­
diği · yerlerde de parasız bı rakarak başarı s ız kılmaya
çal tştrdt . M ithat Paşa da, hiç yılmadan, her gittiği yerde,
yapacağı her iş için kendisi kaynak yaratırdı .
Valilik yaptığı yerlerde ekonomik örgütlenme yöntem­
lerini geliştirerek, halkı güçlendiriyordu .
Fakat Padişah bütün bunlardan tedirgindi; mparator­
luğun ege men güçleri de bunlardan tedirg indi. ü nkü

kendi çıkarları nı ve egemenliklerini kuru lu düzene bağla-


mışlard ı . Hele halkın ekonomiden örgütlene rek güçlen­
mesi, onlan herhalde k ü rkütüyordu.
Aynca arh k Rusyasi da bunlardan tedirgindi. arhk
Rusyas1 , bir yandan Osmanh mparatorluğu'nda ISiahat
istermiş g ibi görünü rke n, bir yandan da her tü rlü ciddi lS­
Iahati enge llemeye çahşırd 1 . ünkü Osmanl i mparato r­
luğu'nun içinden çürüyerek çöküşünü hızlandırmak ve
mirasından büyük pay k · mak isterdi. M ithat Paşa'n ın
hele Tuna Valil iğindeki başan i l uygu lamaları nı ise, arl ık
Rusya'si Balkanlardaki Panislavist e mel leri önü nde en
büyü k engel olarak görüyordu . Tü m bu nedenlerle , Rus­
ya, stanbu l'daki etkili ve entrikacı Büyükelçisi aracılığ ıy­
la, saraya sızarak, ku ru ntu lu Abdülhamid'in Mithat Pa­
şa'ya karş ı kuşku ları n i sürekli körüklüyordu .
Bu üç çevre, yani saray, egemen güçle r ve arllk -
-

Ru syas l , elele, M ithat Paşa'n ı n bildiğiniz acı sonunu ha-


zt rlad ı lar.
Bugün Bulgaristan'da, Ru sç u k kentinde , bir M ithat
Paşa Müzesi vard ı r. Bulgarlar "Mi l l i k ah ra m a n ları nd a n
"

biri sayarlar on u . . . ü nkü Doğu Avrupa ü lkeleri aras ında,


hangi rejimle olu rsa olsun, eko no misi en iyi iş leye n ü lke
Bulgaristan'd ı r; ve Bu lgarlar, bunu , büyü k ö lçüde , M ithat
Paşa geleneğine ve miras1 na borçlu oldu klannı sakla­
mazlar.
Ama, bildiğim kadar Tü rk iy e 'd e bir M ithat Paşa Müze­
,

si yoktu r. Zi raat Ban k a s ı , kurucu su sa yd ı ğ ı M ithat Pa­


şa'nı n resimlerini şubelerine asar ama, bir kitapla, bir-iki
inceleme dışında, M ithat Paşa ile ilgili etrafl t yayın çahş-
• •

malan na da girişmemiştir. Orneğin bugünkü kuşaklar,


M ithat Paşa'nın antları ni okuyamazlar. Oğlu Ali Hay­
dar' ı n Mithat Paşa ile ilgili an 1 ları n1 içeren kitaba da bu­
gün Türkiye'de kolay kolay erişilemez. Ben, M ithat Paşa

69
ile ilgili yayınlara, daha çok, ABD, ngiltere, Almanya,
Hollanda gibi ü lkelerin kitapilkiarında e rişebildim.
Kısacasi , Osmanli çağ 1 nda , Mithat Paşa'dan başka,
ekonomiye gereken öne mi veren bir devlet adam1 çı kma­
mıştır; ve onun ekonomide çağdaşlaşmaya katki ian ndan .
da, daha çok Osmanli mparatorluğu'nun bugünkü Tü rki­
ye topraklan dışında kalan bazı bölge leri yararlanabil-
miştir. ,
C umhu r i ye t Tü rkiye'sinin ekonomisi ise, Hereke örne­
ğiyle somutlaştırmaya çahştığım o kı sır Osmanli mirası
üzerine kurulmu ştur.

Devletçilik - özel g irişimci l ik çeklşmesi


Cumhu riyet çağ ı n ı n tek partili dö neminde de vl etçi liğ in
ağ ı r bast ığı izlen imi yayg ı nd ı r. Fakat bu net ve ideolojik
bi r devletçilik değildir. Tek partili dönemden sonra da
devletçil ikten net veya be lirgin bi r uzaklaşma olmamıştı r.
Te rsine, devlet sektörü nü küçü ltme karart ile işbaşı na ge­
le n iktidarlar elinde de devlet sektörü genişlemeye devam
et miştir. ·
Atatü rk'ü n Cumhurbaşkanl ığı s ı ras1 nda, d ev l etç i li kle
özel girişimcilik çekişme halindedir. Ama bu da bi raz ya­
n ı lt ıcıdır. ü nkü o dönemde öze l girişi iliğin öncülüğü-

nü Iş Bankas ı yapıyordu ; ş Bankası ise devlet ağ 1rllkh


bir yarı özel ku ru luştu . ş Bankas ı'yla Hükümetle r daha
doğru su nönü Hükü metleri arasındaki çekişme, ona
rağmen, bir devletçilik-özel g irişimcilik çekişmesi gibi de­
ğerlendiril irdi. Oysa o yı llarda devletçilikle özel girişimcilik
henüz kesin çizgilerle birbirinden ayrı lmış değildi.

70
Bu açıdan , bence , o dönemle ilgili olarak hala sü ren,
"kim ler libera ld l, kimler devletçlydi" tartı şması , bir öl­
çünün ötesi nde gerçeklik taşımaz. O s ı rada çekişme ve
çat ışma bence , daha çok, devletçilikle devlet s ı rt ı ndan
özel girişimcilik aras ı nda idi.
Başlangıçta , kalk ı nma . için, öze l girişimciliğe ciddi ola­
rak ağ ı rlik vermek isten mişti. Fakat, kısa sürede, bu ndan
sortuç alı namayacaği görülmüştü . Sonuç al ı namamasi
da doğaldı , çünkü Osmanlıdan devralı nan miras nede­
niyle , ülkede , sermaye birikimi de iş deneyimi de yoktu .
Bu etkene, 1 920'1erin sonları ndaki ve 1 930'1arı n baş­
ları ndaki dünya ekono mik bunal ı m ı da eklenince , devlet­
çiliğe ağ ırl ı k ve re n bir politika izle nmeye başlad ı .
Fakat devletçilik hiçbir zaman, belirgin bir doktrine
bağlanmad ı . Yalnızca, "Kad rocu lar" denen grup, bu nu bir
doktrine, bir ideo lojik temele oturtmaya çal ışt ı ; fakat o da
pek olumlu karş ılanmad ı .
Prot Ke mal Karpat , "Türk Demok rasi Tarihi" başlıklı
kitabı nda "Türk Devletçiliğ i, sağ lam oturt u rm uş bir teo­
ri o lmaktan ziyade, olayiann zoruyla o rtaya Çikan
prat ik bir devletçil ikti"der. Sanı rım bu teşhis çok yerin­
dedir.
Yeni bilimsel araştı rmalar, yeni olduğu için de tabu ları
pek tan ımayan ve eskisine gö re daha objektif olabilen
araşt ı rmalar, bu ko nu nun Atatü rk'le smet nö nü aras ın­
daki başlıca sürtüşme konusu olduğu nu göstermektedir .
••

Orneğin, Cemil Koçak adlı genç bilim adam ı n ı n


1 986'da yay ı nlanan "Tü rkiye'de Mi l li ef ö nemi" baş­
lıkl ı doktora tezi bu bak ı mdan çok ilgi nçtir ve ayd ı nlatıcı­
d ı r. Bu kitapta, kaynak gösteri lerek smet nönü'de n baz1

71
al intıiar yer almaktad ır. Ali ntıiardan birinde, smet nönü ,
büyük bir açı ksözlülükle ;"Atatü-rk, başindan ri özel
teşebbüsü esas tutmuş ve ölünceye kadar bu prensi·
bi tatbik etmlştlr"diyor.
Bir başka ahntıda da, yine smet nönü , "Atatürk
dev l etçi değil, liberal ekonom iden yanayd1" demekte­
dir.
Atatü rk'ü_n "özel g ir lş l mci liğe veya "liberal ekono­
"

m i ye yatkı n tutumu karş ısında, smet nö nü , öbür kut­


"

bu , devletçiliği, temsi l ediyor sayılir .


Fakat, ·yakın ı nda çal ı şma onuruna eriştiğim uzu n yıl-


lar boyunca vardığım kanı odur ki, smet nönü'nü n dev-

letçiliği de ideolojik değildi. smet ınönü'nün devletçiliği,


daha çok, bir yandan aferizme karş ı , bir yandan da Os­


manli çağ ındaki yaba ncı se rmaye sömü rüsüne ka rş ı du­
yarl ı l ı ğından ve Lozan görüşmeleri deneyiminden, kay­
naklan ıyordu. Gençlik döneminde , siyaseti ticarete ,
ticareti siyasete alet etmenin çok üzücü ö rneklerini gör­
müştü ; ve bu nları n Cumhu riyet döneminde yenide n dirile­
bileceği kayg ı s ı n ı taş ıyordu.
Bu duyarlil ıkları n ve tepkilerin, elbette, tarihsel ve
nesnel nedenleri vard ı .
rneğin, kapitü lasyonları n ve Düyun-u Umumiye'nin
acısını , smet nönü , canevinde duymuştu ; ve Lord Cur­
zon'un bir tehdidini hiç u nutmazd ı , sohbetlerinde sık sık
anlat ı rd ı . '

Lozan gö rü şmelerinin sonlarında Türk delegasyonu


• •

başkanı olarak ısmet l nönü , Tü rkiye'nin isteklerinden, ko-


şullarından birçoğu nu Batı devletlerine kabul ettirmeyi
başarmışt ı . Bu na k içerleyen ngiliz delegasyonu Baş-

72
kanı Lo rd Curzon, Lozan'da, bir gün, nönü'ye şöyle de­
mişti :
" imdiilk birçok Ist lerlnlzl bize kabul ett i rdlnlz.
Bunlar. cebim ize att1k. Fakat bi r gün gelecek, ekono­
mlde öyle s1k1 nt1ya düşeceksiniz ki, önümüzde diz
çöküp bizden yard1m lsteyecekslniz; o zaman biz de
bütün bunlan ceblmizden ç1kanp bir bir önünüze ko­
yacağlz".
smet nönü , Lo rd Curzon'u n bu tehdidine "eğer o du­
ruma düşersek dedi ğ i niz g ibi yapars1n1z", diye karşı­
lık verdiğini anlatı rd ı . O duru ma düşme korkusunu hiçbir
zaman içinde n atamazd ı .
kinci Dünya Savaş ı ile birlikte vu rgunculuğun ve ka­
raborsacılığ ı n yaygı nlaşması , kamuoyunda, özell ikle de
"aydı n-bü rokrat" çevrelerde, özel girişimciliğe karşı kuş­
kuları büsbütü n artt ırmışt i . Bu vu rgunculuğa, karaborsa­
cıl ığa karşı , ekonomik açıdan ciddi ve geçerli önlemler
alı nacak ye rde, o sı ralarda bir lise öğrencisi olarak benim
vicdanımı çok sızlatan, "Va rl ı k Verg isi" gibi , hukuk dev­
letini zedeleyici, münasebetsiz bir takım önlemlere baş­
vu rmakla yetinilmişti .
Tek parti döneminde, Cumhuriyet Halk Partisi'nin ilke­
lerinden biri olarak "devletçilik" vu rgu lan ı rken, yine o il­
keler arasında yer alan "halkç lhk", daha çok lafta kalı r-

d1. ünkü , "halka rağmen halkçthk" iddiası nda


bulunan, daha çok saçkinci eğil imiiierin başı çektiği bir
yönetim vardı. Halkçılık büyük ölçüde lafta kaldığı için
de, nüfusumuzu n o sı ralarda yaklaşık yüzde 80'ini oluş-

turan köylü ve köylüyle birlikte tarı m kesimi, büyük ölçü-


de ihmal edilmişti.

73
Tan m kesiminde , ü reticiden çok tüketiciyi, bürokral tü -
ketici kesimi kay1 ran bir gelir ve fiyat litikas1 uygu lani r-
..

d1 . Ahmet Ha i Başar' I n "Atatürk'le Uç Ay" başhkh ki-


tabi nda bunun ilginç kan1tlan görü lür.
Ancak, bütün bunlara karş1n, şunu da gözardi etme­
mek ge rekir: Cumhuriyetin ilk döneminde, ekonomide
küçümsenemeyecek işler yap1lm1şt 1 r. O dönemdeki ola­
nak k1thğ1 ve deneyim eksikliği gözönü nde tutukJ rsa, çok
öneml i başan lar sağlanm1şt1r .
••

Omeğin, Anadolu'nun ortas1 nda demir-çelik endüstri-


si, makina-kimya ve silah endüstrisi, doku ma ve şeker
fabrikalan kurulmu ştur. 1 920'1i y1 llarda, Kayseri'de bir
uçak fabrikasi bile ku rulmuştur; ve, ne yaz 1k ki,
1 950'1erde kapat1 lm1şt1r o uçak fabrikas i . . Demiryollan
millileştirilmiş ve gel iştirilmiştir; demi ryollan için fabrikalar
kurulmuştu r. Ciddi bir ulaşt 1rma po litikasi saptan 1p uygu­
lan m l Şt i r.
Oysa ·· nümüzde, ekonomimizin en büyük eksiklikle­
rinden biri ulaşt1rma politikas1d 1r. Bugü n, "Türkiye'nin
u laştnma politikasi ned i r?" dense , san 1 nm somut bir
yan1t verilemez.
Yine o dönemde, Türkiye dü nyan 1n ilk planl i kalkinma
deneyimlerinde n birini gerçekleştirmiştir. Elbette ilkel bir
planlamayd 1 bu , ama iyi-kötü bir başlang1çt1 .

Köylüye YOnelişin Gü ç lü leri ,


Tanm 1 n ve köylünün ihmalini, yaln 1zca o dönemin bü­
rokrat-aydl nlanna veya C H P liderliğine yüklemek de hak-

74
s ızhk olur. ü nkü , o konulara el atı l i r atılmaz, baz1 etkili
çevrelerden büyük tepkiler geliyo rdu.
O kadar ki, Atatürk, en güçlü o lduğu yı llarda, toprak
reformu yapmayı içtenlikle istediği halde , bunun gereklili­
ğini defalarca, M eclis kürsüsünden, bilinçli ve ina l ı bi­
çimde dile geti rdiği halde, toprak reformunu gerçekleştire­
cek, hatta bu na girişecek gücü kendinde bulamamı ştı r.
ok istediği halde. kooperatifçiliği de geliştirememiştir .

Büyük toprak sahibi çevrelerin, devlette ve siyasette,


Kurtu luş Savaşi'na katkılanndan kaynaklanan bir ağı rh­
ğı vardi. Bu çevrelerin önde gelen yöneticiler, milletvekil­
leri arası nda da, toprak edinme al işkani ığ ı nı yayg ınlaştı­
rarak kazandıklan müttefikleri vard ı .

- ..

•• •

Ozel so hbetlerimizde, rahmetli smet lnönü , tek partili


döne mde bazı yüksek bürokratların veya baz ı etkili mil­
letvekillerinin ikide-bir "Paşam, şu rada g üzel bir çift l ik
var, uyg u n bir fiyat la size ahverelim" diye kendisini de
baştan çı karmaya uğraştıkları n i anlatırd i .
Bu tür uğraşiara karş1 direnen smet nönü , Cu mhu r-

başkanlığı döneminde , I kinci Dü nya Savaş 1 ardı ndan, bir


toprak reformu g irişiminde bulundu ; aynı zamanda da,
bu nu nla bağlantılı olarak köy enstitü leri girişimini destek­
ledi. Köy enstitü leri projesi, toprak reformuyla bağlantiiı
bir projeydi ; çü nkü iyi yetişmiş, etrafl ıca eğitilmiş köy
gençleri kadrosu olmadan toprak reformu nu n başarıyla
uygulanamayacağı ve ciddi kooperatifçiliğe geçilemeye­
ceği düşünü lmüştü .
Fakat smet nönü'nü n bu girişimleri, o zamana kadar
Cumhuriyet Halk Partisi içinde yer alan baz1 egemen

75
güçlerde, özellikle bazı büyük toprak sahibi çevrelerin­
de, öyle bir tepki doğurdu ki, Parti içinde o yüzden büyük
bir bölünme oldu . De mokrat Parti'nin kuru luşunda, hatta
belki de çok partili rejime geçişte, san ı n m en öne mli et­
kenlerden biri, toprak reformu na ve köy enstitülerine kar..
ş ı o çevrelerden gelen sert tepkiydi.
Sonunda, toprak reformu iyice sınırlanıp yazlaştığ ı gi­
bi köy enstitü leri de kapand i .
Tek partili dönemin sonları na doğru bir lise öğrencisi
olarak, Büyük Millet Meclisi'nin sert tartışmali bir birleşi­
.mini izlemiştim. Toprak reformu tartı ş ıhyordu . O tart ışma
sürecinde , tek parti içi nden bir başka partinin doğmas ı n ı n
kaçını lmazlığ ı n ı bir çocuk olarak bile f arkettiğimi anı msa-
'

rı m.

1 950-1 960 Dönem i


Egemen güçlerin büyük toprakl ı kesiminden kaynakla­
nan o mu halefet hareketine, ku şkusuz, geniş halk kesim­
leri de katılmıştı. Fakat halkı n tepkisinin başka nedenleri
vardı. Halk, daha çok ke ndisine yabancı taşmış bir bü rok­
rasiden ve "ilerici ayd an" kesiminden şikayetçiydi . Halk­
ta o nedenle oluşmuş tepki, toprak reformu na ve köy ens­
titülerine karş ı ç ı kan çevre lerce, kolayl ikia kanal ize
edilebildi .
••

Uye liğini ve Başkanlığ ı n ı yapmış olmaktan onu r duy-


duğum eski Partimin , Cumhuriyet Halk Partisi'ni n, geçmi­
şi konu su nda ne kadar nesnel , objektif olmaya çaba gös­
teriyor ve açık konuşuyorsam, başka bir Parti hakkında
da, ke ndi inançtarı m doğrultusunda ayn ı açıkl ı kla konuş­
mamın anlayışla karş ı lanacağ ını umarı m .

76
Bir bak ı ma, büyük toprakl ı çevrelerin tepkisi de doğal­
d ı . Her etkiyi-tepkiyi kendi tarihsel koşullan içinde değer­
lendirmek uygun olur. O tepkiler de doğaldı ; çünkü o yıl­
lar, Tü rkiye'de , toprak bu rjuvazisi nin, henüz topraktan
kopmaks ız ı n , ticaret ve sanayi bu rjuvazisi duru muna yu ­
muşak geçiş dö nemiydi.
1 950'de , Cumhuriyet Halk Partisi, ilk serbest seçi mler­
le iktidardan ayrı ldı ve De mokrat Parti iktidara geldi. Fa­
kat o iktidar döneminde , kö ylülerin , bir tak ı m hizmetler el­
de edebi lmek, bü rokrasi karş ısı nda daha serbest ve
rahat davranabilmek gibi baz ı küçü msene meyecek ka­
zançları olmakla beraber, gelir du rumları nda büyük bir

düzelme olmad ı . Seçimle rde n ö nce verilen bütü n sözlere


karş ı n , işçilere de herhangi bir hak tanı ad ı . Yani De­
mokrat Parti iktidarı n ı n halka yak ı n l ı ğ ı , daha çok, yüzey­
sel bir popü lizm düzeyinde kald ı .
1 950-60 aras ı n ı bir "ekonom ik li beral izm" döne mi
diye ta nımlayan lar vard ı r; fakat bu tanı mlama pek ge r­
çekçi say ıl amaz. Evet, o döne mde öze l sektörü n giriş­
kenliği artmışt ı r; ticaret alan ı na da sanayi alanına da kü ­
çümsenemeyecek bir canl ı l ık, bir dinamizm gel miştir;
fakat bütün "l ibera l"lik iddiaları na karş ı n , devlet sektörü
artan bir hızla büyü rneğe devam etmiştir, ekonomide
devlet müdahaleciliği de sürmüştü r.
Ayrıca, Batıda ekono mik liberalizmle siyasal libe ra­
lizm genellikle ayn tmaz bir bütü n oluşturduğu halde ,
1 950-60 aras ı Tü rkiye'de , zaten bir hayli s ı n ı rl ı olan siya­
sal liberalizm de g itg ide gerile miştir.

'

Batıda, özellikle Bat1 Avrupa'da, bir kimse veya bir

77
parti, siyasal ve sosyal anlamda da liberal değilse , eko-

nomik l iberalizme ne kadar inan ı rsa inansı n, ona "libe-


ral" denmez. O kadar ki , bazı Bat ı ülkelerinin liberal par­
tileri, sosyal güvenliğe, hatta bir ölçüde işçi hakları na,

bazı so l partilerden bile daha erken öncü lü k etmişlerdir.


Bizde ise , "liberal"lik, genellikle salt ekonomik anlam­
da ku llan ı l i r ki, bence bu çok yanlişt ı r. Tü rkiye'de , Batı
Avru pa'daki anlamıyla liberal parti şimdiye kadar ortaya

yumuşatı lmasın ı zo rlaştı rmaktad ır. Batı Avrupa'da libe-


raller, tarihsel süreç içinde , sağla so l aras ı nda yakı nlaştı-


ncı , bağdaştı ncı bir köprü rolü oynamışlard ır. Türkiye ise
bu olanaktan hala yoksundur.
Hele 1 950-60 aras ı dönemde , liberalizmin siyasal ve
sosyal boyutları üzerinde hiç du rulmad ı ğ ı gibi, ekono mik
anlamda bile gerçek bir libe ralizm uygu lanmamışt ı r.

1 960' 1ardaki Gel işmeler


imdi 1 960'1ara ge liyorum.
1 960'11 yı lları n ilk yarı sında Tü rkiye'de , siyasal açıdan
olduğu kadar, sosyal ve ekonomik aç ıdan da baz ı önemli
gelişmeler olmuştu r. . ,

Daha gerçek bir demokrasi yolu na girilmiştir.


Planlı ek<;>nomiye geçilmiştir.
Sosyal haklar büyük ölçüde genişletilmiştir. O arada,
işçilere toplu sözleşme ve grev hakları , sendika özgürlü­
ğü tanınmışt ı r.

78
Sosyal güvenliğin kapsamı genişletilmiştir.
Planlı ekono miyle ve demokratik işçi haklanyla birlik­
te , ekonomiye canl iiik gelmiştir; sı naileşme htzlanm ı ş ;
gel işme htzt yü kselmiştir.
Ancak 1 960'1a 1 978 arası dö nem daha çok, içe dönük

bir kalkınma dönemidir. Ikame ve montaj sanayilerine


ağ ı rl ı k verilmiştir. Dı şsatı m ise kendi haline btrakt lmışt t r.

KIT'Ierin , devlet sektörü işletmele rinin, daha rasyonel


çal ı ş ması konusu gü ndeme gelmiştir. ok etkili düzenle­
meler yap ılamasa bile, 1 964'de bu amaçla bir yasa çıka­
rı lmıştır; daha so nra da o yönde çalışmalar, araştırmalar
sü rmüştür. ��

1 965'de yine öze l girişimci bir parti, Adalet Partisi , ikti­


dara geldiği halde , devlet sektörü genişlemeye devam et­
mişti r� Devlet sektö rünü küçü ltme, devlet işletmelerini el­
den çıkarıp özelleştirme projeleri , 1 950'1erde olduğu gibi,
1 960'11 ve 1 970'1i yıllarda da, lafta kalmıştır.
Tü rk ekonomisi, giderek, devlet sektörüyle özel sektö­
rü n aşağı yu karı yan yarıya bö lü ştüğü bir karma e�ono­
mi yapısı edinmiştir. O arada sermayesini ve yönetimini
özel sektörle devlet sektö rü nü n paylaştıklan karma gir­
şimler de yaygı nlaşmıştır.
Bunları şunu n için vu rguluyo ru m: Hiçbir ideolojik te­
mete dayanmadığı, bir doktrine bağlanmadığı halde,
devlet sektö rü nü küçültmek amacıyla gelen iktidarlar dö-

göre , Tü rkiye'de, devletçiliğin bir takım kaçınılmaz ne·


denleri olagelmiştir; ve bunlar sürmektedir.
Tü rk toplumu nun ve ekonomisinin baz ı özell ikleri, özel
girişi mciliğin de devletçi liğin de ideolojik te me llere dayan­
d ı n lması girişimlerine karşı direnmektedir.
Bu alanda ideo lojik tart ışmalar sü rerken, ekonomi,
karma yap ı s ı n ı ve işleyişini sürdürmektedi r.

Yeni Girişim ler


Yine 1 960'1 1 ve 1 970'1i yı llarda, sosyalist veya genel
anlamda sol düşü ncelerin daha serbe stçe açıklanmaya
ve ö rgütlenmeye başlamasıyla birlikte, baz ı so l veya "'i le­
rici" çevrelerde , devletçil iği doktrinleştirme eğilirrıle ri,
devletçiliği solcu luğun veya i l erici liğin kesi n bi r gereği
" "

gibi görme eğ ilimleri canlannı ışt ır. So lcu luğu, hatta " i leri­
ci"liği devletçilikle özdeşleşti rmek gibi, bence çaÇıd ışı
olan akı mlar güçle nmeye başlam ışt ı r . •

1 930'1arda, devletçi liği bir ideo lojik temele otu rtma ça­
bası , "Kad ro" dergisi çevresind e toplananlardan gelirdi.
1 960 '1ı y ı l larda da "Yön" dergisi çevresinde taplananlar, o
yönde bi r bi r çaba başlatmışlardır.
"Yön"ü n 21 Aralık 1 960'da çıkan ilk sayısı nda, de vlet­
çi bir bildiri yayı n lanmışt ı . lk say ıda ve -onu izleyen bir­
kaç sayıda, bu bildiriyi imza layanları n sayısı binleri bul­
muştur. Bugü n birçoğu özel sektörde başarıli işadar.ıları
lan , eko nomik anlamda "l iberal" veya siyasal anlarnda
•tucu" sayı lan bazı kimselerin de o bildiri alt ı nda irnza­
vard ı r. Ancak benim imzam yoktur. Be nim, kat ı dev­
ii ve özel girişimin e ngellenmesini reddede n ��arş ı
·ım, "Yön"ün ikinci sayısında yayınland ı . O •\arşı
oy yazı mdaki yumuşatı lmış devletçilik anlayış ı , daha
sonra, Cu mhu riyet Halk Partisi'nin 1 976 program1 na da
yan s ıyacakt 1 .

Devletçiliğ i n Sürmes lndeki Neden ler


Asl ı nda, "Kadro" hareketi gibi , "Yön" hareketi de ,
daha sonraki yı llarda gelişmeye devam eden sosyalist
akı mlar da, Tü rkiye'de devletçiliği ideo lojik temellere
oturtmay ı başaramam ışlard ı r.
Ona rağmen, devletçi eğilimle ri n , sürmesinde ve dev­
let sektörü nün, özel sektö rcü ve özelleştirmeci iktidar dö­
nemle rinde bile, genişlemesinde ö ne mli bir etken, Tü rk
özel sektörü nün bazı öze llikle ridir. ,J

Tü rk özel sektörü nün ko ru macı l ı ktan vaz geçememe­


si, devletten hep özel destekler beklemesi, devlet sektö­
rü nden yararlanma al ışkanl ığ ı , bu özelliklerden birid ir .
..

Ote yandan, Tü rk özel sektörü , toplu mdaki beklentileri


karş ılamak için yeterl i çaba göste rmemektedir. Tü rki­
ye'de, öze l giriş imci lerin yatırı m yapıp fabrika kurmayi
akı lları ndan geçirmedikleri pekçok yöre vard ı r. Oraların
halkı , işsizl ikten , yoksu lluktan , ge ri kal m ı şlıktan ku rtul­
mak içi n , fabrikalar kurulmas ı n ı ister; fakat bu nu özel
sektörden bekle mez :
- Ne olur bizim ilimize, kasabam1za, köyümüze bir
fab rika kurun,
diye özel girişimci lerin ard ı na düşmez: ancak, araya poli­
tikacıla. ı koyarak, devletin ard ı na düşer,
..

ünkü özel sektö rü n, kolay ve çabuk kar beklenme­


yen yerlerde fabrika ku rmayacağ1 n 1 bilir.

81
Yatırı m yeri seçiminde kolay ve çabuk karı gözetmek,
elbette, özel girişimcinin hakkıd ır. Ancak, gelişmiş ülke­
lerde , geleceği ve yerel ge reksinme leri gözeterek yat ırı m
yapan özel girişimciler de az değildir; ve özel giriş imcili­
ğin toplu mca be nimse nip desteklenmesinde bu gibi yatı­
rı mcı ların ö nemli etkisi olmuştu r.
Bizde ise baz ı varl ıklı ke si mler, kar düşü nmede n hay­
rata para yat ı rı rlar da, geri kal mış yö relere fabrika ku rma­
yı, nedense, bir hayır işi olarak, veya geleceğe yatırı m
olarak bile düşü nmezler. Oysa hayrat olarak yap ılan yatı­
rımlar, sosyal devlette, genel likle , devletin işlevidir. Bazı
varl ıklı iş adamları , hayrata ay ı rdıkiarı parayla, baz ı geri
kalmış yö relere, bir sü re içi n kar getirmemesini göze ala­
rak, küçük fabrikalar kurmaya başlasalar, he m, san ı rı m ,
daha çok hay ı r dua al ı rlar; hem de, zaman içinde , o fabri­
kaları n çevreye getireceği ekono mik ca nl ılık ortam ında,
kara geçmenin yolunu bu labilirler. Daha da önemlisi, kal­
kınmayla ilgili olarak, halkta, herşeyi d evletten bekle mek
yerine, bazı şeyleri de özel sektörden bekleme eğilimini
başlatmış olu rlar.
Tü rkiye'de özel sektörü n gerçek anlamda halka açıl­
mayışı ; aile şirketlerinin geniş katı lı ml ı ortakl ıklara dö­
nüştü rü lmeyişi ; bunları n, piyasaya, hisse sened inden çok
tahvil sürmeyi, yani halkı ortak etmek yerine , halktan
borç almayı tercih edişi; veya , hisse senedi çıkarma du­
rumunda da, doyu rucu kar dağ ıtmaktan kaçı nışı ; halkın
özel sektöre yakı nlık duymas; n ı zorlaşt ı ran ve herşeyi
devletten bekleme eğilimini sü rdüren bir başka nedendir.
Bu gibi nedenler, ancak, özel sektörde toplumsal so­
rumluluk anlayışı nın ve geleceğe yatırı m bilincinin geliş­
mesi oranı nda giderilebilir.

82
Ekonom ik Bunalim Dönem i
1 973 sonlan ndan başlayarak, petrol fiyatlan ndaki hız­
ll sıçramalarla, dünya, ağ ır bir ekonomik bu nal i m döne­
mine girdi. 1 973-74'de ,dünya petrol fiyatları, yaklaşık
dö rt kat artt ı . 1 979'da, petrol fiyatları , yaklaş ık yüzde 80
oranında bir sıçrama daha yapt1 . Bu sü reç 1 980'1erin
başianna kadar sürdü ; ve gerek u luslararas ı ekonominin,
gerek u lusal eke nomilerin tüm sektörlerini ve denge lerini
altüst etti.
Tü m dünyayı sarsan bu bunalim, üstelik, Tü rkiye'nin o
y ı llardaki iç bu nal l m ıyla çakışt ı , içiçe geçti; o yüzden,
Türkiye'de ağ ır s ıkınt ı lar doğdu. 1 975'de yü rü rlüğe giren
Amerikan silah ambargosu da sıkıntı lan arttı rdJ .
Tü rkiye ciddi bir döviz darboğazına sü rükle ndi . 1 977
sonu nda, Tü rkiye , dı şsatım gel iriyle petrol fatu ras ı n ı an­
cak ödeyebilirken , d ı ş borç taksit ve faizleri de kap ıya da­
yand i . Ara mal veya yat ı rım mal i d ışal ı m ına yeterli döviz
ayn lamad ı ğ ı ndan, üretimde, yatırırnda ve gelişme hızın­
da hızli düşü şler başlad i . Mal kıtl ıklan başlad i . Enflas­
yon, bugünkü kadar olmasa bile, hızland i .
Ama döviz kıtl iğ ı n ı n sözkonusu olmad ığı gelişmiş ve
varl ikiı ülke lerde de üretim düşüyo r, yatı rı mlar yavaşll­
yor, işsizlik art ıyo r, enflasyon , çift haneli rakamlarla, hız­
lanıyordu . M al kıt l ığı bütü n dü nyada yaygı nlaşıyordu .
..
Başbakan sayın Tu rgut Ozal , ikide bir,
• 1 970'1i y1llann Ikinci yans1n1 unutmay1n ; o yilia­
nn mal darllğ 1n1, benzin-mazot kuyruklannl unutma­
yin, der: ama o yı llarda aynı sıkıntı ların bütün dü nyayı
sard ığ ı n ı ; bütün dünyada mal darlıklan olduğunu ; ü reti-

83
min, yatı rı m ı n ve gelişme hızları n ı n düştüğünü ; enflasyo­
nu n h ızlandığ ı n ı ; işsizliğin arttığın ı ; pekçok gelişmiş ül­
kede elektrik kısıntısı yap ı ldığı n ı ; bizde be nzin istasyon­
ları önü nde 300-400 metrelik kuyruklar varke n, büyük bir
petrol üreticisi o lan zengi n ABD'de benzin istasyonları
önü ndeki kuyrukları n kilometrelerce uzadığ ı n ı , çok iyi bil­
diği halde, bilmezden gelir.
• O bu nal ı ml ı dönemde , işçiye köylüye geçim sıkıntısı
çektirilmediğini de, baz ı çevreler, hatı rlamak istemiyorlar.

Dışa Dö nük Arayışlar


1 975-77 arası nda, Türkiye, sağ l ı ksız bir d ı ş bo rçlan-
••

ma sü reci yaşamıştı . Ozellikle D M'lerin dövize çev-rile-


bilir mevdu at yaratt ığı s ık ı ntı ları , Tü rkiye yıllarca çeke­
cekti .
Kendi haline b ı rak ıld ığı halde küçü msenemeyecek bir
h ızla gelişen dışsat ı m ı m ızda, ilk kez 1 977 y ı l ı nda, büyük
••

bir düşüş olmuştu . Oyle ki , 1 976'da bir milyar 960 milyon


lira olan d ışsatım gelirimiz, 1 9 77'de, yüzde 1 0 ;6 o ranın­
da gerileyerek, bir mi lyar 753 bin dolara düşmüştü .
Bütü n bu nları n sonucu olarak, koşu llar, 1 978 y ı l ı ndan
itibaren, Tü rkiye'yi, ekonomide cidd i aray ı şlara yöneltti .
Tü rk ekono misi nde dışa açı l ı ş ı n , 1 980'1erde değil,
1 978'de , Cumhuriyet Ha lk Partisi hü kü meti'yle başlad ığ ı ,
nede nse gözden kaçmaktadı r.
O dönem, bütü n dünyada d ış ticaretin büyük ölçüde
daraldığ ı , d ı ş pazarlara açı lmada en deneyimli ve en ge�
niş olanaklı ülkelerin bile dı şsatı mlannda önemli düşüşie­
rin görüldüğü bir dönemdi.

84
Oysa, bu dünya ge rçeğine karş ı n ; yatı rı mları mızdaki
ve üretimimizdeki, enerji darboğazından ve yatırım mal i
ve ara mal sağlama güçlüğü nden kaynaklanan düşüşlere
karş ı n , Tü rkiye , 1 978'de , d ışsat ı m gelirini, dolar olarak
'

yüzde 30'u n üstünde arttırmayı başarmıştı . ANAP iktida-


rı döneminde yayınlanan resmi rakamlar da bu nu kan ıtlı­
yor. N iteki m, Başbakanlık Hazine ve Dışticaret Müsteşar­
l ı ğ ı'nın son "D 1ş Ticaret Hareketleri" bü ltenindeki
rakamlar da, 1 978'de dı şsatım gelirimizin yüzde 30 ,52
••

oran ında yükseldiğini doğrulamaktadı r. Ustelik, bu artı şın


içinde, bir dolarl ı k bile "hayali i hracat" payı yoktu . Son
yı llarda örnekleri görüldüğü şekilde, d ışarıya ucuza sat ı ­
lan kendi ürünlerimizi daha yüksek fiyatlarla geri almak
gibi gariplikler de söz konusu d - i Idi . Dünya bu nal ı m ına
ve k e nd i ağ ı r güçlü klerimize karş ı n bir y ı lda sağlanan bu
yüzde 30,52 oranı ndaki d ı şsat ı m artış ı , gerçek ve net ar­
t ı ştı .
1 979'un ilk yarısı nda da, dışsat ı m, 1 978'in eş döne­
mine göre, yüzde 22,3 o ranı nda ·artm ı şt ı r.
.. \

Ote yandan, d ı şsatım gelirlerimizde sanayi ürünleri


pay ı n ı n yükselişi de , ANAP iktidan döneminde değil,
1 978-79 CHP Hükü meti döneminde başlayan bir gel iş-
..

medir. Oyle ki , 1 979'u n ilk yarısında , toplam dı şsatı m ge-


'

li rimiz yüzde 22,3 oranı nda artarken, sanayi ürünleri d ı ş­


satımı ndaki artış .oran ı , yüzde 58,7'yi bulmuştu r.
1 979'un dı şsatı m gelirlerinde, ancak yı l ı n sonlarına
••

doğ ru , sayın Ozal ekonominin başı na geçtikten sonra,


hızlı bir düşüş gö rülmüştü r. ·

24 Ocak kararlarına karş ı n , 1 980'in ilk dokuz ay ınd a ,

85
, ,
, .

yani askeri müdahale öncesi nde de, dışsatım gelirindeki


••

artış hız ı yavaşlamıştı r. Oyle ki, 1 979'un Ocak- Eylü l dö-


ne minde 1 .655.000 dolar olan dı şsatım gelirimiz, 1 980'in
eş dönemi nde , ancak 21 O milyon dolarl ık bir artışla,
1 .865.000 dolara yükselebilmiştir; yani büyük bir devatü ­
asyana karşın, beklenen sıçramay ı yapamam ıştır.
1 978-79'da, son derecede güç koşu llar altında, Devle­
te ve halka ağ ı r yü kler getiril meksizin, paramız pu l edil­
meksiZin sağlanabilen dı şsat ı m artı ş hız ına, ancak 1 2
Eylül 1 980 askeri müda hale döneminin olağanüstü des-
.
'

tekleriyle, ancak Tü rk parasının bü yü k değe r yitirmesi ve


halkı n büyük ölçü de yoksu laşması pahası na ve ancak
Dünya ekonomik bu nal ı m ı so na erdikten, dü nya petrol fi­
yatları nda hızlı bir düşüş başlad ıktan so nra, yeniden eri-
••

şilebilmişti r. Onü müzdeki yılda ise d ı şsatı m artış h ı z ı n ı n


büyük ölçüde düşeceği resmen kabu l edilmektedi r.
Bu nlar şunu gösteriyo r: Demek ki , Tü rkiye'nin d ı şsatı-

m ı , 1 2 Eylül 1 980 sonrası nın , özel likle de ANAP iktidarı


döne minin getirdiği ağ ı r sıkı nt ılara katıanmaks ız ı n da,
önemli ölçüde arttırı labilirmiş.
1 978tde ve 1 979'un ilk ya rı sında alı nan so nuçlar bu­
nu n kanıtıd ı r.
1 978-79'da d ışsatı m alan ında sağlanan gelişmeyi ,
CHP Hükü metinin başansını övmek için değil, Tü rk eko­
nomisinin olanakları n ı göstermesi bakımından vu rgulu­
yorum.
Bu durumda, ·s on y•llarda d ışsat ı rnda yapı lan at ı l ımla­
n kişisel "mucize" lere veya ANAP iktidarı n ın beni mse­
diği "model"e bağlamanı n , Tü rkiye'nin potansiyelleri açı­
sından Tü rk Ulusuna kar'ş ı bir haks ızlık olduğu görülür.

86
unu da belirteyim ki, 1 978-79'da, biz, dışsatımı mızı
önemli ölçüde arttı n rken, yalnız dünya bunal ımının ve
Tü rkiye'deki üretim düşüşünün yarattığı enge llerle deği l,
altyapı darboğaz ıyla da başa çıkmak zorunda kalmıştık .
••

Orneğin, tarlalarda çü rüyen mi lyonlarca to n tahı lımız


vardı ; biz o tahıla dışarda alıcı da buluyorduk; ama kar­
ş ı m ıza,
\

• Bu nlan taşıyacak kadar vagon yok; l imanla rda


bunlan n depolanacağ i yerler, bu nlan gemilere yükle·
yecek tesisler yok,
gibi itiraztarla ve engellerle karşı laş ıyorduk.

'

Nası l Sağ landi


O bu nal ı m döneminde, d ışsatı rnda bir yı lda yüzde
30'u aşan artı ş, tüm engellere karş ı n , nas ı l sağland ı ?
• •

Ozet olarak anlatay ı m . . .


Türkiye, ilk kez 1 978'de , kendi bölgesindeki büyük pa­
zarları n farkına vardı . Petrol zengini Ortadoğu ülkelerinin
pazarlan yanı baş ımızdayd ı . Tüket im eğilimlerinin arttığ ı ,
fakat tüketim sanayiinin çok yete rsiz kald ığ ı Sovyetle r bir­
liği'nin sağlam döviz reze rvleri çok yete rsizdi ; Tü rkiye bu
duru mu değerlendirirse, Sovyetler Birliği de, ülkemiz için,
geniş bir pazar olabilecekti.
1 978'de Tü rk ekonomisi, yanıbaş ı ndaki bu pazarları
değe rlendirebilmek için seferber edildi. Bö lge ülkeleriyle
ekonomik ve ticari ilişkilerimiz geliştirilmeye başladi.

87
O zamana kadar Tü rkiye , yabancı ülkelere, genellikle
••

tek işlevli ticaret heyetleri gönderirdi. Orneğin, bir ülkeye


buğday mı satılacak? Genell ikle yalnızca buğday konu­
sunu bilen ve yalnızca buğday dışsat ı mıyla yetkili bir he­
yet gönderilirdi. Ya da bir yabancı ü lkeden petrol mü alı­
nacak? Genell ikle yaln ızca petrol konusunda bilgili ve

yetkili bir heyet gönderilirdi.


O sa d ı ş ticaret ilişkileri çok boyut lu il işki lerdi. Buna
göre, dışarıya gönderilecek heyetlerin, her tü rlü mal alıp
satmak için gerekli bilgilerle ve yetkilerle do natı lmış ol-
-

mas a gerekirdi. Tü rk gele neğine göre ise , bugday satmak


için d ı şarıya gö ndertilen bir heyete , buğday karş ıl ığ ı nda
baz ı makinalar önerilse , veya "buğday• b ı rakı n da mey­
vadan sebzeden konuşalim" dense , gene llikle , o heyet,
yap ı s ı n ı n yetkisinin ve bilgisinin s ı n ı rlı lığı yüzü nde n,
"kusura bakmayın, biz o kon ularda n an lamayız" yan ı ­
t ı n ı vermek zo ru nda kal ı rd ı . Biz bu gele neği değiştirdik.
D ı şarıya, değ işik konu larda uzmanları n yer ald ı ğ ı , çok iş ­
levli ticaret heyetleri göndermeye başlad ı k.
Yine 1 978 'e gelinceye kadar, Tü rkiye Cumhuriyet i'nin
Büyükelçileri , ticareti ho r gö re n Osmanl ı geleneğinin do­
ğal sonucu olarak, öze l sektö r firmaları adı na , yabancı
ülkelerde pazar aramaya al ı şmamışlard ı . Hatta böyle bir
davran ı ş sakı ncal ı ve yakışıksız sayı l ı rd ı . Biz bu çağd ışı
yaklaş ı mı ve al ışkanlığı da ortadan kald ırmaya çal ı ştık.
O dönemde, birçok yeni Büyükelçinin yabancı ülkele-

re atanma zamanı gelmişti. Ben her biriyle tek tek görü-


şüyordum, ve ;
- Başta gelen görevlnlz, mallanm1za pazar bu l-

88
makt1 r. Onun Için, herhangi bir Türk Işadami, görevl i
olduğu nuz ü lkeye g eldiğ inde sizden yard 1 m isterse,
h iç çekinmeden, o Iş adam 1n1 gereğ inde yan1n1za
alip kap1 kapi dolaşmalls1n1z!.
diyordu m.
Geçenlerde ü lkemize gelen ngiliz Başbakan ı Marga-•

ret Thatcher'in, resmi töre nlerde , bir takı m özel Ingiliz fir-
maları nı ad ve re rek tanıtmas ı ve övmesi, belki bizde ba­
zı çevrelerce biraz yad ı rganmışt ı r. Oysa bu yöntem,
çağ ı mızı n , hatta daha önceki çağları n, bir gerçeğidir ve
/

yadı rganacak yanı yoktur. 1 970'1erin sonları nda biz o


gerçeğe de uyu m sağla maya çal ıştık.
Petrolün yaşamsal önem kazandığı o yıllarda biz, pet­
rol piyasas ındaki dalgalan maları ve beklentileri bile ya­
bancı gazetelerden, dergilerden izlemeye çalışırd ık. O
yüzden de, dü nyadaki hatta bölgemizdeki ekono mik ge­
lişmeleri, ancak çok gerile rden izleyebilirdik. ünkü kendi
d ı ş temsilciliklerimizden zaman ı nda ve yeterli bilgi akışı
gelmezdi. Biz, d ı ş temsilcilikle rimizi, bulu ndukları ülkele­
rin ekonomilerini, varsa kalk ınma plan ları n ı , iç ve d ı ş pi­
yasaları nı , daha yakı ndan izlemekle ve Tü rkiye'ye günü
gününe, ayrıntılı bilgi gö ndermekle gö revlendirdik.
Döviz . kıtlığı yüzü nden, sanayicilerimiz, dı şarıdan ge­
reksinme duydu kları girdileri alamıyorlard ı . Buna karşı
önlem olarak, CH P Hükümeti nden önce sanayiciye,
"kendi dövizi n i kend i n bu l" denmişti. Bu k sakı ncalı­
bir önlemdi . Devlet, resmen, döviz karaborsasını teşvik
etmiş oluyordu . Onun yerine biz, "kendi dövizini kendin
kazan" kural ını getirdik.

89
Yani, Tahtakaleden veya yurtd ı ş ı ndaki işçilerden ka­
raborsa fiyat ıyla döviz sağlayıp, o dövizlerle girdi getirt­
rneyi kabul etmedik. Onu n yerine sanayicilere ;
- D1şanya mal satars 1n1z, o şekilde döviz kazanlr­
s• n•z, o dövizlerle de gereksinme d uyduğ unuz g irdi le­
ri , ara mallarl a yat1nm mallann1, alip yu rda getiri rsi­
niz, ded ik.

sayede, o zamana kadar d ı şsatı mla hiç ilgilenme-


miş, yalnızca iç pazara dönük olarak çal i şmaya ve ü lke­
mize döviz kazand ı rmak yerine döviz harcamaya al l şm ı ş
birçok sanayici ler ve devlet işletmeleri , ü rettikleri malları
dışarıya pazarlama uğraşı içine girdile r. Hatta başkaları­
n ı n ü rettikleri mal ları da alıp d ı şarıya pazarlamaya başla­
d ı lar.
O arada koope ratif birl iklerini de daha çok d ı şsatıma
zo rlad ı k.
Tü rkiye'd e ilk kez sı n ı r ticaretini se rbest bırakarak, sı­
n ı r bölgelerindeki küçük ü retici leri d e dı şsatıma yönelttik.
Böylelikle , örneğin , Doğu ve Gü neydoğu Anadolu'nun sı­
n ı r yö relerinde hayvancı l ık yapan köylü ler, hayvanları nı
kaçak olarak yu rtd ı şı na satmaya veya düşük fiyat larla
aracı lara kaptı rmaya mecbu r kal acak yerde, doğrudan ve
açı ktan dı şsat ı ma yönel meye baş lad ılar. Hem ülkeye dö­
viz kazandırd ı lar hem de kend ileri daha çok kazand ılar.
Akaryakıt sıkıntıs ı n ı n en ileri ölçüye vard ığı bir dö-

nemde , örneğin Ağrı ve komşu iller, akaryakıt sıkıntısı


hiç çekmediler; çünkü ü rünlerini , hayvanları nı ran'a sata­
rak, karş ı l ığ ında diledikleri kadar benzin , mazot alabildi­
ler.

90
D ışsat ı rnda formaliteleri de büyük ölçüde azalttık.
Döviz konu su nda katli ku r sistemini başlattık. Tabii
bu , serbest kur ayarlamaianna gö re ilkel bir sistem sayı­
l ı rdL Fakat o bu nalim döneminde serbest kura geçmenin
çok büyük güçlükleri ve riskleri vard ı .Kald ı ki, 1 980'den
bu yana , güya se rbest kur siste mi yolunda büyük mesafe
al ındı ama , asl ı nda, değişik mallar için uygulanan değ işik
destekleme önle mleri hesaba katılırsa , son yı llarda hem
Tü rk parası büyük bir hı zla devalüe ediliyor, hem de fiilen
bir tü r katl ı ku r sistemi uygu lan mış oluyor.
imdi bir da lann değe rini 1 600 liran ı n ü stü ne çı kar­
makla ancak sağlanabilen dışsatım artışı nı, hatta daha
çoğu nu , biz, 1 978'de , Tü rk liras ı nın değe rini ortalama 40
dolar düzeyinde tutarak sağlayabildik. Daha çoğu nu, di­
yoru m , çü nkü , son yı lları n görü nürdeki dışsatım artışla­
rı n ı n en az üçte biri, bi lindiği gibi , haya li dı şsatı mdan, ya­
ni gerçek olmayan d ı şsatımdan kaynaklanmaktad ı r.

DIŞ Borç An laşmalan


1 978'de , CHP hükümeti ku rulduğu zaman karşı karşı­
ya kald ığı en büyük sorunlardan biri , kapıya dayanmı ş
dış borçlar ve faizleri idi . çinde bulunduğumuz döviz dar­
boğazına karşı n, dış borç ödemelerimizi aksatmadan
sürdürebildik .

O arada, 1 975 baş ı nda yürürlüğe giren ve döviz kay­


nakları mızı büyük ölçüde zorlayan Ame rikan silah am­
bargosu nu, 1 978 güzünde , hiçbir ödün vermeksizin kal­
dırtabildik.

91
etin mü zake re lerden sonra, Uluslararas ı Para Fo nu
IM F ile ve Ekonomik şbirliği ve Gelişme rgütü
OEC D ile anlaşarak, yaklaşı k iki milyar dolarlık, uy­
gun koşullu program kredisi, yani se rbestçe ku llan ılabile­
cek nakit kredi olanağ ı ; ve önemli borç ertelemeleri sağ­
lad ı k.
Bu nları n sağlanabilmesi, ekonomik değil, bazı siyasal
nede nlerle gecikmişti. Bu nları sağlayabilmek için de , hiç­
bir siyas ı ödün verilmediği gibi ; Ulus lararas ı Para Fo­
nu'na karşı, kendi gerekli gördü ğü müz önle mleri al mak
d ı ş ı nda , bir yükü mlü lük alt ı na girmemiştik.
Yani, eğer dı şardan uygu n koşullu kredi sağlamak bir
başarı ise, o başarı için de son yı llarda çekilen sıkıntı lara
katlanmak gerekmiyord u .
Ne var ki, sağlad ığ ı m ız kredilerden CHP Hükü meti
yararlanamad ı ; san ırı m bizden sonra kurulan AP Hükü­
rneti de yete rince yararlanamad ı . Bu nlardan yararlan­
mak, 1 2 Eylü l so nras ı n ı n hükü metlerine nasib oldu . CH P
Hükü meti eğe r kendi sağlad ı ğ ı dış kredi olanakları na iş­
le rl ik kazand ı rabilecek kadar süre iktidarda kalabilseydi ,
••

piyasadaki mal darlıkları , 1 2 Eylül'den ve Ozal · "muci-


ze"sinden önce de giderilebilirdi.
Kendi imzalad ığ ı m ız kredi anlaşmaları ndan biz niye
yararlanamadık? Bunu n bir teknik nede ni vardı : Genel
anlaşmalar imza land ıktan so nra, kredi · paketine katkıda
bu lunmayı üstelenen her devletle ayrı ayrı uygulama an-

taşmaları da imzalamak gerekiyordu . Oysa biz buna vakit


kalmadan Hükü metten ayrı lmak zorunda kaldık.
Ge rçek şu ki , 1 2 Eylül 1 980'de n sonra Tü rk ekonomi-

92 .
sini nefes alma ve canlanma olanağ ı na kavuştu ran ilk bü ­
yük dış krediler, 1 2 Eylül askeri müdahalesinden ve 24
Ocak 1 980 kararlarından önce sağlanmıştır .
••

Yani, Sayın Ozal' ı n deyimiyle, Tü rkiye'nin "kredibili-


-

te"si yeni değildir.

"Liberal" Denen Polit ikalar Dönemi


24 Ocak 1 980'de Tü rkiye'de "liberal" veya "moneta­
rlst" dene n politikalar uygu lanmaya başladı . "Denen"
diyorum, çünkü asl ı nda , bu deyimlerle tanımlanabilecek
po litikalar uygu lanmış değildir Türkiye'de . . . �unların, hele
"l i bera l likle hiç ilgisi yoktu r Bunlar "biz b ze benzeriz"
" .

türünden politikalard ır. .

Ben "mo netarist" değilim ; ekonomik anlamda "libe­


ra l" de değilim; ancak şuna inan ırım: Herhangi bir mo ­

del , ülke koşulları gözönü nde tutu larak ve kendi içinde tu ­


tarl ı olarak uygulanırsa başarı lı sonuçlar verebilir.
,

Model i ve sonuçları beğenirsiniz, beğenmezsiniz , o baş­


ka; ama kendi ölçütlerine gö re başarı lı olabilir. Fakat her­
hangi bir mode l , ü lke koşulları gözönü nde tutu lmaksızın
veya tutarsız biçimde uygu lanırsa, ondan başarıl ı sonuç­
lar al ınamaz.
ANAP iktidarları döneminde uygu lanan modelse , adı ­
na ne denirse densin, çelişkile rle, 'tutarsızl ıklarla dolu ola­
rak uygu lanmıştır.
rneğin, zal iktidarı , güya ekonomide ve yöneti e
merkeziyetçi liğe son verecekti. Oysa ben, yönetirnde de
ekonomide de karar mekanizmaların ın, son beş y ı ldaki

93
kadar merkezileştiği bir dönem bilmiyorum. Eskiden , ka­
rar mekanizmaları nda merkeziyetçi liğin e n ileri ölçülere
"
vardığı yı llarda, örneğin tek partili dönemde bile , yetkiler,
en az ı ndan Hükümet elinde toplan ı rd ı . Oysa şimdi, yetki-
ler, Hükümette de değil, sayın Başbakan la kardeşinin ve,
bir ölçüde de, üst düzeydeki birkaç bü rokratın elinde top­
lanmış du ru mda . Tü m ekonomik kararlar, bu dar çevre
içinde al ınıyo r. Bütçe bakımı ndan bu merkeziyetçilik sü-
'

reci, hiçbir hukuk devletinde eşine rast lanamayacak bir


duruma gelmiştir. Kamu gelirlerinin giderek artan bir bölü­
mü , artı k sayısı bilinmeyen ve hesabı tutulamayan fonla­
ra aktarı lmakta; ve o fonlardan, parlamento de netimi de
Sayıştay denet imi de olmaksızın, Başbakanla yakı n çev­
resinin keyfine gö re harcanmaktad ır. Bu konuda da, yal­
nız parlam.e nto veya Sayıştay değil, Hükümet bile aşıl­
maktad ı r.
••

U stelik o dar çevrede alı nan kararlar o kadar sık de-


ğiştiriliyor ve birbiri ard ı ndan öylesine çelişki li kararlar ve
uygulamalar görülüyor ki, ekono mik yaşam, o yüzde n,
belirsizlikler, kararsızlı klar ve çelişkiler içinde bocal ıyor.
Güya fiyatlar pazar ku ralları içinde kendiliğinçten belir­
lenecekti. Oysa Tü rkiye'de, hiçbir dönemde, fiyatlar şu
son beş yılda olduğu kadar, merkezi otorite tarafı ndan
belirlenmiş değild ir. ünkü ANAP iktidarı , yasa d ış ı bir
vergilema aracına dönüştü rdüğü K T kamu iktisadi te­
şebbüsleri fiyatları n ı , kamuya gelir .transferi gereği duy-

dukça sık sık ve kendi i stediği gibi yü kseltmektedir; bu


K T zamlarının zincirleme etkisiyle de tü m fiyatlar sürekli
tırman ış içine girmektedir.

Güya bu iktidar, özel sektörcüydü , öze l girişi iliği

94
destekliyordu ; oysa, özel sektörü , kaynak darl ığ ı ndan ya ­
tırı m yapamaz duru ma sü rüklemiştir. Türkiye'de mevdua­
tın ve tasarrufa yönelen kaynaklan n şu son beş yıldaki
kadar kamu kesimine yöne ltildiği bir dönem bilmiyorum.
ze l sektöre kalan kaynaklar da, istikrarsızlık, gelece-

ğe güvensizlik ve kredi maliyetlerindeki , genel olarak ü re-


tim ve yat ı rı m maliyetlerindeki hızli ve aş ın yükseliş ve
sanayi yatırımlan n ı n caydınllşı gibi nedenlerle, büyük öl­
çüde, ölü yatı rı mlara veya üretke n olmayan, gel işmeye
gerçek katkıda bu lunmayan yatı rımlara yönelmektedir.
Gerek o yüzden, gerek ranıiyeliğin aç ıkça öze ndirilmesi
yüzü nde n , Tü rk ekonomisi, hızla,üretkenlikten rantiyeliğe
yönel mektedir; ve ekonomik liberalizmin özel sektöre ve
ekono miye kazandıracağı öne sürülen dinamizm ve ge­
lişme sağlanamamaktad ır. malat sanayi i yatırı mlan du ­
ralar, tan mda gelişme hızı düşerken , hizmetler sektörü
doğal ve sağlıklı sayılamayacak ölçüde büyümektedir.
O arada devlet sektö rü nü n karlan da, yapısal ve ku­
ru msal değişikliklerle veya ve rimlilik artı şlanyla değil, sü ­
rekli fiyat zamlarıyla yükselti lmektedir.
Güya ANAP iktidan ekonomide se rbest rekabeti kam­
çı layacak, öylelikle Türk eko nomisini dış pazarlarda da
rekabete haz ırlayacakt ı . Oysa küçük ve orta işletme ler,
kayırılan büyüklere ezdiri lerek, büyükterin de tekel leşme­
sine veya kartelleşmesine hız katılarak, serbest rekabet
yine eşi görülmedik ölçüde baltalanmaktad ır. Küçük ve
orta işletmeler, ekonominin ve girişimciliğin fidanhğıd ı r;
fakat bu fidanlı k gitgide kurutulmakta, fidanlar ktn lmakta­
d t r.

95
Dışsat ı m seferbe rliğinde , küçüklü büyüklü tüm üretici­
leri , firmalan ve kooperatifleri harekete geçirmek gerekir­
di; oysa d ışsatırnda büyükle re aşı rı avantajlar sağlanır­
ken, küçükler ve kooperatifler engellenmektedir.
Güya bu iktidar enflasyon. hız ı nı kesecek, iki yı lda
.

yüzde ona indirecekti. Sayın Ozal' ın 1 983'de iktidara ge-


lirken söylediği sözlere gö re, eğer iki y ı lda enflasyon yüz­
de ona indi ri m ez se "felaket" olurdu . Oysa, ANAP iktida­
rı ndan önce yaklaşık yüzde 30'a kadar dü şen enflasyon
..
hızı beş yıl sonra, zde ona indirilmek şöyle dursu n,
yüzde BO'i aşmıştı r. Hem de , 1 980 öncesi gibi bütü n dün­
yada enflasyonu n h ızland ığ ı , çift haneli rakamlara ulaşt ı­
ğ ı , dünya petrol fiyatları n ı n katlanarak arttığı bi r dönem­
de değil; dü nya ekonomik bu nalimı n ı n ço ktan so na
erdiği, dü nya petrol fiyatları n ı n hızla düştüğü ve dü nya
ülke lerinin büyük çoğunluğunda enflasyonu n hızının tek
hane li rakamlara indiği, hatta baz ıları nda sıfırlandığ ı bir
döne mde . . .
Demokrasi ve demokratik işçi hakları , enflasyon hızı­
n ı n kesilebilmesi önünde ve ekonominin düzlü ğe çıkarı la­
bilmesi önü nde en büyük engeller gibi gösterilmişti . Bu id­
diaya dayan ılarak, demokrasi de işçi hakları da büyük
kesintilere ve kıs ıntı lara uğratı ld1 . Fakat, bu nlara karşın,
enflasyon hız ı , düşecek yerde , tı rmanışa geçti .
Bizzat sayın Başbakan zaman zaman
'

• Eylü l . 1 980 askeri müdahalesi olmasayd i, bu


12
ekonom ik modelden beklenen sonuçlar ahnamazd1 !,
diye konu şmaktad ı r.
Oysa askeri müdahalenin toplumu baskı altı na al i p
1

96
susturarak ve işçi hakları nı büyük ölçüde kısarak sağla­
dığı, "rahatllğa" karşın, uygulanan ekonomik litikalar­
dan , beklenenlerin vaad edilenlerin tam te rsi sonuçlar
al inmışt ı r. Yani halka ve işçilere bunca sıkı ntı şu bo­
şu na çektirilmiştir.
Yine sayın Başbakan, zaman zaman, 1 2 Eylül 1 980
öncesi nde enflasyon hızını n yüzde yüzü bulduğunu söy­
ler. Bu doğrudur. Ancak bir doğru daha vard ı r ki o da şu ­
dur: 1 2 Eylül 1 980 öncesinde enflasyon h ız ı nın yüzde
yüze eriştiği dönem, ekonominin direksiyonu baş ına, . . tam
yetkili Başbakanl ık Müsteşarı olarak sayın Tu rgut Ozal'ın
geçmiş olduğu aylard ı r.
..

imdi, sayın Ozal'ın elinde, sekiz yıl sonra.._.enflasyon


hızı, yine yüzde yüze tı rman ıyor .
Askeri müdahaleyle 1 983 güzü aras ı nda geçen üç yıl­
lık dör)e m, bankerl ik olayı n ı n dram ına ve sarsıntıs ına
karşın, ekonomide göreceli bir stabilizasyon dönemi ol­
muştu ve enflasyon hızı o dö nemde yüzde 30 dolayları-
..
.

na kadar inmişti. Bu dönem, sayın Ozal'ın ye niden ve en


geniş yetkilerle ekonominin baş ına geçmesi ile sona er­
miştir.
1 980-83 arasında sınırl ı ölçüler içinde tutu lan bütçe
açıklan ve emisyon, ANAP iktidarı nda, korkunç boyutlara
varmışt ır.
Bir de, eğer, 1 982'den itibaren dünya petrol fiyatlan
••

hızla düşmeseydi, Türk ekonomisi, sayın Ozal'ı n elinde


ne duru ma gelecekti, buna tasavvur etmek bile i nsanı ür­
kütüyor.

97
Zam ve Enflasyon Lobllerl

Enflasyon sorunu , iktidar öncesinde, sayın zal'ı n en


idd iall olduğu konuydu . Oysa bu dönemde enflasyon
Tü rk ekonomisinin yapısal özelliği oldu .
Bu arada, be nim deyimimle, bir takım "zam ve enf­
lf)syon lobileri" de oluştu ruldu . öyle ki, yurttaşlara, Ha­
zine Bonosundan , Devlet Tahviiinde n farkı nı pek anhya­
madığım "kar ortakl i 1 h isse senetleri" sat ı lmaya
başlad ı . Kö prü lerin , baraj ları n,elektrik santrallerinin "kar
ortakl iği" senetleriydi bu n lar. Amaç iç borçlanmaysa,
bu , Devlet Tahvil leri ve Hazine nolanyla da sağlanabi-
••

lirdi. Oyleyse neden başka bir yol seçilmişti ?


-

ünkü bu yöntem, bazı zamlar için iktidan bir mazere­


te kavuştu ruyordu. öyle ki, örneğin köprü geçiş ücretleri­
ne veya elektrik ücretl� rine büyük zamlar yapıldığı nda
halktan tepki gelince , sayın Başbakan,
- Ne yapay1m, vatandaşlanm.l z bu nları n kanna or­
tak ; el indeki "kar ortakliği hisse senetleri" karşi l iğ i n­
da benden yüksek gelir bek liyorlar; ben de vatandaş­
Iann isteğ ini yeri ne get iriyorum, diyor; böyle likle

sorumluluğu o hisse senetlerini alanların üstü ne yıkabili-


yor. ·

Yani, bir kısım yurttaşlanmız, kendi iradeleri dışında,


bir zam ve enflasyon lobisi oluşturur duru ma getirilmiş,
bir tuzağa düşürü lmüş oldular.
·

98
Ekon lk Düzenle Seçim Sistemi
Arasinda Ba 1ant1
Bu arada, ekonomik düzenle seçim sistemi aras1 nda
ilginç bir bağlanti kuru lmu ştur. öyle ki :
Bir yanda, ekono miyi çökü ntüye sü rüklemek ve halk
çoğunluğunu gitgide yoksullaştirmak pahas1 na da o lsa,

bugünkü ekonomik düzenle , kolay ve bol kazanç elde


ede n genişçe bir kesim oluşturulmuştur. Zam ve enflas­
yon Iabileri yarati iarak ; rantiyelik özendirilerek ; spekü latif
kazanç olanaklan, az sürümle yüksek kar olanaklan ve
aracı karlan arttirı iarak ; hayali d1şsat1mdan veya tüketim
mallan dışalimından büyük kazançlar sağlanarak, oluştu ­
ru lan bu kesim, sanırı m ,nüfusun yaklaşik yüzde 25'ini
bu lmaktad ı r. •
':J

Bir yandan da, buna koşut olarak, sadece yüzde 25-


30 dolayları nda oyla, bir partiyi , Meclisde rahat çoğu nlu­
ğa dayanarak iktidar yapabilecek, veya iktidarda tutabile­
cek, bir seçim sistemi getirilmiştir.
Böylece , seçimlere doğru , ANAP, seçim ekono misi ş ı ­
rı ngasıyla, yüzde 25'in üstü ne, yüzde beş oy daha ekledi
mi, nüfusun büyük çoğunluğunu küstü rmüş olsa bile, ikti­
darda kalman ın yolu nu bu lmuş o lmaktadır; veya öyle um­
maktadı r. •

Oy dağıli m i rast gelirse, bu seçim siste miyle, sadece


yüzde 25 dolaylarında oyla bile , Meclisde rahat çoğunlu-


ğa dayanak iktidar olunabilir.
N itekim, geçen yıl, TBM M'nin yeni toplanti yıll n1n açii­
dıği gün, ANAP Grubunda, erken genel seçimden ü rken
ANAP'li mmetvekilierini rahatlatmak amac1yla yaptıği ko·-
nuşmada, say1n 1,

99
• Merak etmeyin, öyle bir seçim sistemi getiriyo­
rum ki, oylanm1z yazde 25'e dQşse bile Iktidarda ka­
labl lirlz!. demişti.
Yani, son derecede çarpık ve adaletsiz bir seçim sis­
te mi , aynı derecede çarpık ve adaletsiz bir ekonomi poli­
tikasıyla iktidarda kalabilmenin güvencesi olmaktad ır.
Gerçi bu seçim sistemi "kime niyet kime k1smet" tü­
rü nde n bir ku mardı r. Bir başka parti de, oy dağı lımı rast
gelirse , 'yüzde 25-30 dolayları nda oyl a iktidarı ele geçire­
bilir.
Fakat , riskte n ho şlandığ ını söyleyen sayın zal , belli
ki, o kadarlık riski göze al ıyor.

Sak Seçimden Sorumlu Olan da


••

Vak anan da Say1n Ozal


..
Başbakan sayın Tu rgut Ozal da, Devlet Bakanı olan
..

kardeşi sayın Yusuf Bozku rt Ozal da, enflasyondaki tır-


manışın ve ağ ı rlaşan ekonomik sorunları n başl ıca nede­
ni olarak, çok sık seçim yapılmas ı n ı , mi lletin ikide bir
sandık baş ına götü rü lmesini gösteriyorlar. ki buçuk yıl­
d ı r, üstüste seçimler yüzü nden, seçim ekono misi uygu­
land ığ ı n ı , bu sı kı ntılara o yüzden düşüldüğünü söylüyor­
lar.
Oysa milleti iki buçuk yıldır ard ı ard ı na sandık başı na
sürükleyen sayın '
l'ın kendisidir.
eğin geçen yı lki halkayiaması n ı da bu yılki halk
oylamasını da yaptı rmak zorunda değildi. Genel seçim­
leri bir yıl erkene almak zoru nda da değildi.

1 00
Bütü n bunlardan hem kendısi sorumlu , hem de en k
kendisi yakın ıyor.
Bunun izahı çok zor . . .

Benim izah ım şu : Sayın zal , 1 980'de yıkı lıp yeniden


ku ru lmaya başlayan siyasal yapı lar yerine oturmadan,
konsol ide olmadan, milleti seçimden seçi me götürerek,
kendi iktidarı nı sürdürmek istiyor. Ama bu nun cezasını ,
ekonomik alanda, hem kendi iktidarı hem de mil let çeki-
..

yor. Uste lik, Tü rkiye yen� bir siyasal bunalı ma doğru sü -


rükleniyor. ·

Enflasyo nla Devalüasyon '


.J

Atbaş1 Beraber
E nflasyonla birlikte devalüasyon da gem almaz biçim-
de hızlan ıyor.
Sayın in Akgüç hesapl amı ş, geçe n gün bir yaz ı -
s ı nda okudu m : 1 979'1a 1 988 aras ı nda Tü rkiye'de fiyatlar
40 kat artmış.
urada, enflasyonla devalüasyo n aras ı nda ilginç bir
koşutluk paralellik ortaya çıkıyor. ünkü , 1 979'1a 1 988
arası nda, Tü rk� lirası karşısında do ları n değeri de tam 40
kat artt ı .
1 979 güzü nde Cumhuriyet Halk Partisi Hükü metten
ayrı lırken, bir dolar yaklaşık 40 Tü rk liras ıydı ; şimdi ise
1 600 lirayı aşt ı .
Yani dokuz yılda, e nflasyo n da devalüasyon da kı rka
katlandı .

1 01
Say1n al, ikide bir, ülkeye ve ekono miye istikrar ge-
tirdiğini söylüyor. Oysa bir ü lkede e nflasyo n ve devalüas­
yon ylesine h1�la artarken, faizler bir yükse ltilip bir indi­
rilirken ,ardl ard ı na bi rb iriyle çelişen ekonomik kararlar
ali n ı rke n, ne ekono mide ne de ülkede istikrar sözkonusu
olabilir.

Verg i Kaça 1 Nas11 nlenec�k?


Enflasyonu dizginleyebilmenin klasik önlemlerinden
biri , kamu gelirlerini, borçlanmak veya karşı lıksız para
basmak yerine , verimli bir ve rgi düzeni gibi sağlam kay­
naklara dayanarak a rtt ı rmaktır .

Oysa, ANAP iktidarı , vergi adaletsizliğini çok ileri ölçü­


lere vard ı rdıği gibi, en kolay yoldan sağlanan bazı yü k­
sek gelirlere, o arada rant gelirleri ne , en düşük vergi
oranlarını uyguluyo r; hem o yüzden he m de vergi kaçak­
ları yüzü nden, vergi gel irleri, gerçekleşebilecek olan ın
çok alt ı nda kalıyor

.

••

Gerçi son zamanlarda, sayı n Ozal vergi kaçaklarının


üstüne çok kararlı biçimde gidileceğini sert dille söyle me­
ye başlad ı . Umarı m ki öyle olur. Ama bunun nas ı l başarı­
. labileceğini merak ediyorum. ünkü , "mevduat sertifika­
SI" yoluyla, büyük bir vergi kaçağ ı kap ısi ard ı na kadar
açık duruyor. -
Mevduat sertifakaları kimlere ait olduğu bilinmeyen
banka hesapları hariç tutu lu rsa, Türkiye'de, vadeli mev­
duat artış hızı, 1 985'de yüzde 65,7 iken , 1 986'da yüzde
29, 2'ye ; 1 987'de de yüzde 1 7,4'e düşmüş.
Buna karş 1 hk, mevduat sertifikas1 na bağ li vadeli mev-

1 02
duatlardaki artış hızı, 1 986'da yüzde 1 8,5 iken, 1 987'de ,
yani biryılda, yüzde 75'e yükselmiş.
Bu mevduat türü , vergi kaçırmak isteyenlere devletin
cömertçe açmış olduğu bir kapıdır . Bu kapı kapanma­
dan , vergi kaçaktan nın ö nleneceğini söylemek sanınm
biraz garip kaçıyor.

nayl Dura larken Nas11 Ileri


-

Sanayi U lkesl Olunur?


Sayın zal' ı n iddialanndan biri, Türkiye'nin, çok ya­
kında, ileri sanayi ülkeleri arası na gireceğidir. Bunu kim
istemez? Ama bu rada da bir çe lişki var. ünkü sanayi ya­
tınmlan bir duralama sürecine girmiş bulu nuyor.
Son yıllarda benim gezdiğim ye rlerde gördüğüm ve
. .

acı gerçek şu ki , Tü rkiye'de artık, aç ılan yeni fabrikalar-


dan çok, kapanan fabrikalar var. Rakamlar da bunu doğ­
ru luyor.
••

Sayın Ozal'ı n bu konuda ilginç bir mantığı var:


- Madem ki sanayi ürü nlerinin d•şsat1m 1 m 1zdakl
pay1 art1yor, sanayide Ileri iyoruz demektir!,
diyor.
Oysa, özellikle imalat sanayii ürün leri dışsat ı mı ndaki
artış, yeni kapasiteler yaratılması ndan değil, var olan ka­
pasitelerin zorlanması ndan, yani daha yüksek düzeyde
değerlendirilmesinden kaynaklanıyo r.
Bunu ben söylemiyorum, stanbul Sanayi aSI ,'

"1 988 Baş1nda TOrkiye Ekonom isi" başhkh ra ru nd a

1 03
söylüyor Bu raporda belirtild i ğine göre, "Imalat sanayl­
.

I ndeki üretim artiŞI, yeni yat1nm laran sonucu de il,


kapasite kul lan1m oran lannin yükselmesi sonucu­
dur".
Fakat şimdi, kapasite kul lanım oranları ndaki yükseliş
sürecinin de sonu na gelmiş duru mday ız.
Bizzat Başbakan ve başka yetki liler, sanayicile re ,

- Işin zi küçültün, üretiminizi k1s1n ! direkt if ini ve r-


mekteler.
Devlet in sanayi alanı ndaki yatarı miarında büsbütün
yavaşlama var. Sayın Başbakan, bu nu ,
- Artık, devlet, sanayi yatırım iarı na a . rl lk verm e­
yecektir; biz bunu özel sektöre bı raktık; devlet olarak
biz, altyapi yatırım ianna öncelik veriyoruz, diye aç ı klı­
yor.
Fakat , hele bugü nkü yüksek kredi faizleriyle, özel sek­
tö rün sanayi yatırı mları yapmas ı gitgide güçleşmekted ir .
Zaten, iktidar şi mdi, özel sektörü de, sanayi alanı nda
yeni yatı rı ml ara öze ndirmek şöyle dursu n, dediğim gibi,
üret i mi bile kısmaya zorluyor .

Altyapllarda Du ralama
Devletin altyapılara ö ncelik vermesi yerinde bir karar­
d ı r. Bu alanda büyük eksikliklerimiz vardır. Fakat şimdi
altyapı lar konusunda da Devletin hızı kesilmiş duru mda.
Bu da k al, çünkü kaynaklar akıl almaz bir sa-

1 04
vurganlıkla tüketilmişt ir; ve Devlet, a rt ık, altyapılara bile
yeterli kaynak ayıramaz, hatta birçok yerde müteahhitlere
hakedişlerini ödeyemez duru ma gelmiştir.
Kaynak ku llanımındaki savurganlığın en belirgin ör-
••

naklerinden biri, sayın Ozal' ı n sık sık öğü nerek verdiği


bir rakamda görülebilir . Sayın zal , "78 baraj 1n Inşa ha­


linde" olduğu nu söyleyerek öğünmektedir.
Fakat, 78 barajın birden inşaatını sü rdürrııeye kalkış­
mak acaba akı l karı mıdır? Benim bu ko nuda ciddi kuş­
kum var.
Nitekim be n , gezilerimde, o 78 baraj inşaatından baz ı­
larını gördü m : Birçoğu nda inşaat faaliyeti tü mü yle dur-
-

muş veya gösterme lik ölçüye inmiş du ru mda . . .


78 barajın birden inşaatı sü rdürülünce, her birinin
devreye girmesi ve üretime katkıda bu lunur du ru ma gel­
mesi ertelendikçe ertelenmektedir.
ktidarı n büyük ö nem ve rdiği GAP Gü neydoğu Ana­
dolu Projesi inşaat ı bile, kaynak yetersizliğinden, yavaş­
lamıştır; ve hedefe zamanı nda erişilmesi şimdiden tehli­
keye girmiştir.
Nitekim, geçen yı l sonlarında ve bu yılın ilk yarısında,
GAP inşaatıyla ilgili hakedişlerin ödenmesinde büyük ge­
cikmeler olmuştur; o yü zden baz ı işler du rmuştu r; binler­
ce işçi de aylarca ücret alamam ıştır; birçoğu işte n çıkanl­
mı şt ır.
Gerçi, son aylarda, "Fakir- Fukara Fonu" gibi kaynak­
lardan para aktarılarak, GAP inşaatı yeniden can land ı n l­
mıştır, ama Eylü l sonu ndaki halkayiaması nın ard ından,
inşaatın yine yavaşlayacağ ı kaygısını duyuyorum.

1 05
Kaynaklan n aşın ölçüde yayılması sonucu altyapi ya­
tınmlannln yavaşlamasi yüzenden, bunların üretime kat­
kısi gecikmektedir; bu da enflasyonu kamçı layan etken­
lerden birini oluşturmaktad ır.

Tanmda Durum Büsbütün Kayg 1 Verici


'

Tarı mdaki göstergeler büsbütü n kayg ı vericidiL Ta-


nmda gelişme hızı büyük ölçüde dü şmektedir ve ·hedefle­
rin k gerisinde kalmaktad ır. Bu sektörde büyü me hızı ,
bir yılda yüzde 7.3'den , yüzde 2.6.'ya gerile miştir.
ANAP iktidan nın sulamaya ve yeni tohumluklara bol­
ca kaynaklar ayırmas ı na karşın, · neden bu gerileme? . .
ünkü köylü nü n, küçük ve orta çiiftçinin, h ızla tı rmanan
fiyatlar karşısıQda, yete rli girdi ku llanacak hali kal mam ış­
tır. Birçokları , traktö rl erini, toprakları nı bile elden çıkar­
mak zorunda kalmaktad ı r .
••

Ozel likle hayvancı hkta büyük gerileme vardır.


Dışsatım gelirlerimizdeki sanayi ürünlerini payının ar­
tışı nda bir neden, demin belirttiğim gibi , kapasite kulla­
nım oranının yükselmesidiL Fakat bir başka neden de ta­
n m ürü nleri d ışsatı mımızın, yaln ız göreceli olarak değil,
.. '

mutlak olarak da gerilemesidiL Ustelik, tanm ürü nleri dış-


satımımız mutlak olarak gerilerken , tarı m ürünleri dışalı­
mına ödediğimiz döviz , 1 983-1 987 arası nda, yani birinci
ANAP iktidan döneminde , tam beş buçuk kat artmı ştır.
Bu, tanm ürünleri konusunda kendi kendine yeterli na­
dir ülkeler arası nda yer alan Tü rkiye için çok ac1 bir du-
rumdur.
·

1 06
Gerçi bazı çevreler, sınaileşmeye çal işan bir ülkede
tarımın ihmal edilebileceğini, hatta ihmal edilmesi gerekti-

ğini düşünüyor olabilirler. Türkiye'de böyle düşünenle rin,


sı naileşme ile tarı m arasında bir seçme yapmamız ge�


rektiğine inananları n, bulunduğunu biliyorum.
Oysa, tarımda gelişme h ız ı gerile rken ,·s anayide bir
atılim yapı labilmiş de değildir.
Kald ı ki, tarı mla sanayi ar�sı nda bir seçme yapmak
gerekmez . Hatta bu sakıncalı olur.
leri sanayi ülkele rinden ğu, tarı mda da en ileri git-
miş ü lkelerdir. Bu nun en belirgin örneği Ame rika Birleşik
Devletle ri'dir. Avrupa'daki bir belirgin örnek de Hollan-
-- ,

da'dır.
Geçen gece televizyonda Bush-Dukakis tartışmasını
izlemişsinizdir. Tart ışmaları nın ekonomiyle ilgili bölü mün­
de, sanayiden k tarı m konusuna eğildiler . ünkü tarım­
dan hız almadı kça sanayide ilerlemek çok güçtür.
Türkiye'de, tanmla sanayi aras ı nda ille bir seçme yap.­
mamız gerektiğini düşünenle r olduğu gibi, dı şsatıma yö­
nelik sınaileşmeyle ikame sanayii arsında bir seçme yap­
mamız gerektiğine inananlar da vardır. Bence bu da
yanliştır. Selektif bir yaklaşımla, ikisini bir arada yürüt­
mek bence daha uygun olur.
Ama biz, ulusça , bir çok konuda "akla,kara"cıyız.
rneğin musiki alanı nda da öyleyizdir. Ya alafranga­
cıyızdır ya alaturkacıyızd ır. O yüzden aradan arabesk
çıkmaktad ı r.
·

1 07

Tanm 1 ve Köylüyü I hmal Etmenin Bedeli


..

Ozellikle Türkiye gibi nüfusunun yaklaş ık yarısı henüz


kırsal alanda yaşayan ve kı rsal alandaki nüfus artışı da
özell ikle hızlı olan bir ü lkede, tarı mı ve köylüyü ihmal et­
menin bedeli çok ağ ı r olur ve bu bedelin yükünü tüm eko­
nomi ve toplum çeker.
Kentlere ak ı n, . bu yüzden, giderek hızlanı r; bu da
kentleşme maliyetini çok artt ırd ığı gibi , konut so ru nunu
da çözü lmez duruma getirir.
Nitekim ANAP iktidarı ko nut yapımına bü yük kaynak
ayı rd ığı halde, ko nut açığı, daralacak yerde büyü mekte­
dir. Yapılan ko nutlardan da, hızla arta n maliyetler ve çok
yükselen taksitler nedeniyle, dar ve orta ge lirliler, yani ko­
nut ed inmeye as ıl gereksinmesi o lanlar, artık yararlana­
mamaktadı r.

Geçe n gün bir gazete aç ıki ıyiordu : ok say ıda işçi ça-
lıştıran iş letme lerden işçiler hesabı na yatı rılan paraları n
oluşturduğu "Ko nut Ed i nd i rme Fon u"nda 350 mi lyar lira
biriktiği halde , bu fondan yararlanmak üzere tek bir işçi
başvu ramamıştır.
Tarı mın ve köylü nü n ihmali, işsiz sayısının gitgide ço­
ğalmasına da neden olmaktad ır.

Hizmetler Sektöründeki işki nlik


Sanayi yatı rı mları gerilerken, altyapı yatırı mları dura­
larken ve tarımda gelişme hızı büyük ölçüde düşerken,
yalnızca hizmetler sektörü , hedefleri aşan bir büyü me
göstermektedir. Fakat bu , asl ı nda, "büyüme" değil, daha
çok kolay kazanıp kolay harcayan bir kesimin genişleme­
sinden, tüketim savu rganhğından ve kentlere akl ndan
kaynaklanan bir şişkinliktir.
••

Sayın Ozal, "de ll ml ki d1şsat1m 1zda sanayi


ü rünlerin pay1 yükseliyor, öyleyse hizla tnalleşlyo­
ruz dem I r" yollu manttk oyununu, hizmetler sektörün­
deki büyümeye de uyguluyor:
- Sinaileşen ü lkelerde hizmetler sektörü büyür;
bizde de hizmetler sektörü büyüdüğü göre, Si naiie-
şiyoruz demektir! ..
diyor. Fakat gelişme ve st naileşme böyle mantık oyunla­
nyla sağlanamaz.

D•şsattmdakl Hayali "Mucize"


ANAP iktidarı nın en iddiall olduğu alanlardan biri de
dtşsatt m. Son yıllarda d ışsatım gelirlerimizdeki artı ş, uy­
gulanan ekonomik politikalan n yarattığ ı bi r "mucize" gibi
gösteriliyo r.
D tşsatt mda bir gelişme olduğu doğrudur ve bu , elbet­
te, sevinilecek bir şeydir. Ama, bu gelişme, 24 Ocak 1 980
kararlarıyla, 1 2 Eylül'le veya ANAP iktidanyla başlamı ş
değildir. Bu gelişme , biraz önce de belirtt iğim gibi,
1 978'de, hem de bütü n dü nya ekonomik bunal ım içindey­
ken, bütü n dü nyada ticaret hacmi daral l rken ve dü nya
ekono mik bu nalı mıyla Türkiye'deki bunalı mın çakı ştığ1
bir dönemde başlamtşt t ; ve paramız pu l edilmeden, Türk
ekonomisi ve Tü rk halkt başdöndürücü b ir devalü asyo- '

nun ve enflasyonu n baskıst altı nda ezilmeden saglana-


...

bilmişti. Dtşsatım gelirimiz, o koşullar altında bile , bir ytl­


da yüzde 30 ,52 orant nda artttn labilmişti.

1 09
ANAP iktidan döneminde, d ışsatım ge lirlerimizdeki en
yüksek art ış hızı, ancak görünü rde o düzeye erişebil mi_ş­
tir. ünkü son yılian n rakam�an enaz üçte biri oranı nda
hayali dışsat ı ma dayand ığ ına gö re , şimdi gerçek görünü­
rü n bir hayli altı ndad ır.
Geçen gü n sayın ztin Akgüç'ü n beli rttiğine göre,
1 970'1e 1 979 arası nda, o döne mi n ikinci yan sı çok zor
koşu llar alt ında geçtiği halde , Tü rkiye'nin dışsatım geliri
toplam' yüzde 284 oran ı nda artmışt ı r; 1 979'1a 1 987 sonu
aras ındaki artış da yüzde 360'd ır. Yani aradaki fark çok
küçüktü r. Hayari dı şsatım payı da çıkanlırsa, arada hiç
fark olmadığı görülü r.
Kaldı ki , önü müzdeki yı ldan it ibaren, kapasite ku llanı­
mında ve üretiminde beklenen düşüşler nedeniyle, dı şsa­
t ı m artış hız ı n ı n önemli ölçüde gerile mesi söz ko nusu­
du r. Yani d ı şsatı mdaki " m u c ize" de hayalidir.
'

El Paras 1yla Yabanca Mal i B a l i u ğ u


Vitrinlerdeki yabancı mal ı bolluğu nu , ekono mide ba­
şarı n ı n ve toplumda refah ı n bir kanıtı gibi göstermekse
hiç inand ırıcı değildir . Bu , el parasıyla sağlanan bir bol­
luktu r. ünkü d ış borçla sağlanmaktad ı r.
1 979'da 1 3 ,6 milyar dolardan ibaret olan dış bo rçları­
mız şimdi görü nürde, 43 veya 45 milyar doları bulmuştur.
Yine "gö rünü rde". diyoru m ; çü nkü , döviz mevduat hasap­
ları ve,, bilğidim kadar, belediyelerin aşın ve sorumsuzca
dış borçlanması bu rakama gerçek ölçüleriyle yansımış
değildir. Gerçek ölçü lerini de galiba kimse bilmemektedir.
Belediyelerin son yıllardaki dış borçlanmaları ve döviz

1 10
hesapları da hesaba katılırsa, dış rçlanmızı n, görü -
·

nürdekinden, veya resmen açıklanandan , çok daha fazla


olduğu ortaya çıkar.
Tü rkiye , art ık, borç ödeyebilmek için borçlanan bir ü l­
ke durumundadır; ve dış · borçlarımııda kısa vadeiiierin
oran ı gitgide yükselmektedir.
stanbul Sanayi Odas ının "1 988 Baş1nda TOrkiye
Ekonom isi" başlıklı raporunda belirtildiğine göre, d ı ş
borçlann gayri safi milli hasılaya oranı , 1 982'de yüzde
33 . 1 iken , 1 986'da yüzde 50.4'e 1 987 Haziranı sonunda
da 0/o 61 .4'e yü kselmiştir. Bu artış hızı dikkate al ınırsa,
d ı ş borçları mız ın gayri safi milli has ılaya oranı , şimdi,
yüzde 70'i bir hayli aşmış olmalıdır. 'J

Bu son derecede tehlikeli bir gelişmedir. Tü rkiye, ka-

mu na gelmek üzeredir.
Sayın Başbakan, bu kadar hızlı bo rçlanmayı da bir
marifet gibi göste riyor. Tü rkiye'nin "kredibllite"sinin artı­
şı na, yani borç veren ü lke lerin veya kuruluşların Türk
ekonomisine güveninin artışına bağl ıyor. "Kred ibll lte"si
yüksek ülkelerin kolay dış borç bulabildikleri doğrudu r, .
ama dış borçları h ızla artan her ü lkenin "kred iblli­
te" sinin yüksek olduğu varsayımı doğru değildir. Kimi ü l­
keler ve kuruluşlar, baze n, bir ülkeyi siyasal veya ekono­
mik bakı mdan bağ ımhlaştı rabil mek için, veya o ü lkede
kendi istedikleri düzeni gerçekleştirebiirnek için de rca
ğabilir, borç batağ ı na sürükleyebilirler. Nitekim, Os­
manlı mparatorluğu'nu n çöküş dönemi, dı şardan borç
para bulmakta hiç de zorluk çekilmeyen bir dönemdi. Ter-

111
sine, yabancı bankalar, bankerler, Saraya ve Babıaliye
rç para ve rebilmek için yanş halindeydiler. Bunu he r­
halde, çöküntü sürecindeki Osmanli mparatorluğu'nun
çöküntü halindeki ekonomisine güven duyduklan için
yapmıyo rlard 1 .
Dış rç, eğer, bir ülkenin borç ödeme gücünü artt ıra-
cak biçimde, yani ü retken yatırı mlarda kullan ılirsa, elbet­
te sakı nca taşımaz.
Fakat üretken yatırımfardaki gö receli gerileme, böyle
bir avunma olanağ ı nı da , bırakmamaktad ır.
1 987'de Tü rkiye'nin yatırı m mallan d ı şal ımı ancak
yüzde 9 .8 oranı nda artarken, tü ketim malları dışalı m ını n
yüzde 22 oran ında artmış olmas ı , d ış kaynakları n, yat ı­
rı mdan çok, savu rganca tü ketim için harcanmakta oldu­
ğu nu gösteren kanıtlardan biridir.


Iç Borçda 33 Kat ArtlŞ


.

Dış borçlanmadaki baş döndürücü ve kaygı verici ar-


••

t ış hızı, iç borçlanmada da gö rü lüyor. Oyle ki , 1 979 so-


nu nda 41 8 · milyar lira olan kamu iç borçları , 1 988'de, 33

kat artışla, 1 4 trilyon liraya yükse lmiştir.


ANAP iktidarı , kamu gelirlerini, verimli ve adaleti i bir
vergi sistemi gibi sağlam yollardan arttırmaya uğraşacak
yerde, K T fiyatları na ve kamu hizmetlerinin ücretlerine

sürekli zamlarla, iç borçlanmayla ve karşılıksız para bas-


makla artt ı rmaktad ır; daha doğrusu şişirmektedir. 1 2 Ey-


lül 1 980'de 250 milyar liradan ibaret olan banknot mi�.tan ,
1 988 ortalannda dört buçuk trilyona yükselmiştir.

11?
E noml k Politikalari n Salt Ekonom
..

Olçütlerle Ba riSIZI I 1
Kısacası , son yı llarda uygulanan ekonomik litikala-
n n neden olduğu sosyal sorunlar ve tahribat hiç dikkate
all nmasa, ve bu litikalar salt ekonomik ölçütlerle değer­
tendirilse bile , her bakımdan başarısızd ı r.
Salt ekonomik ölçütlerden biri , e nflasyon ise, bu açı­
dan başarısızlik açıktır.
Ekonomik ölçütlerden biri, ulusal paran ın d ış değeri
ise, başarı sızlik açıktır.
Sanayi açısından da, tarı m açıs ından da başarısızlik
açı kt ı r. �
_J

Dışsatı mdaki başarı ise, dediğim gibi, Tü rkiye'de da­


ha ö nce başlamış bir d ışa açılma sü reci nin devamı ndan
ibarettir. Kald ı ki Tü rkiye o konuda da bir hız düşüşünü n
eşiğine gelmiştir.
Büyüme hızı n ı n da soluğu tükenmektedir.

Ekonom ik Politikalari n Sosyal Sonuçlan


Son yıllarda izlenen ekonomik politikaları n sosyal so­
nuçları ise büsbütün acıdır.
Geçen gün bir gazetede , sayın Doçent Dr. Halük z­
mucur'un hesaplarına dayanılarak bazı rakamlar verildL-
Buna göre, milli gelirden ücretiiierin pay ı , 1 979'da
yüzde 32,79 iken; 1 987'de yüzde 1 7'ye inmiştir; 1 988'de
de yüzde 1 3'e inmesi beklenmektedir.

1 1�
Milli gelirden tan m kesiminin pay1, 1 979'da yüzde
24,3 iken; 1 979'da yüzde 17,6'ya in miştir; 1 988'de yüzde
1 4'e inmesi beklenmektedir.
Bunlara karşılık, milli gel irden kar, faiz ve rant gelirle­
rinin pay1 , 1 979'da yüzde 42,88 iken ; 1 987'de yüzde
65, 04'e yükselmiştir; 1 988'de ise yüzde 73'e yükselmesi
bekle nmektedi r.
' Yani nüfu su n büyük çoğu nluğunu oluşturan ; işçi, köy­
lü , kamu görevlisi, emekli hızla yoksu llaşırken ; belirli ke­
simlerin geliri aşın bir hızla yükselmektedir. Bir yandan
da işsizlik hızla artmaktad ır.
Bunlar, toplu m yapısını n temeline konmuş bir saatli
bo mba gibidir.

Karamsarl i ğ a Gerek Yok


Rakamlara dayanarak be lirttiğim bütün bu acı gerçek-


lerde n , Tü rkiye'nin ekonomik ge leceğ i konusu nda karam­
sar olduğum· anlamı çıkan lmamal ıd ır.
Bence karamsarlığa gerek yoktu r. '

Tersine, ben, Türkiye'nin ve Türk Ulusunu n olan·a klan


ve potansiyelleri bakı m ı ndan çok iyimseri m.
Tü rkiye , dü nyay ı bilen, iyi yetişmiş işletmeci kadrola­
nna sahiptir. Ge nç şadamlan Derneği'nde bir araya ge­
lenler, Tü rkiye'de böyle bir kuşak yetişmiş olduğunun bir
kanıtıd ı r.
'
'

Tü rk işçisi iyi çalışma koşullan altında dü nyanı n en


verimli ve disiplinli işçileri arası nda yer alabildiğini, geliş­
miş ü lkelerde çalışırken kanıtlamaktadı r.

1 14
Tü rkiye, verimli ve geniş pazariann kapı komşusu du ­
ru mundad ır.
Ve Türkiye nin çok zengin olmasa da, küçümseneme­
' ,

yecek doğ al kaynaklan vardır .

••

Ustelik Tü rkiye'nin, herşeye rağmen, dışa açılma yo-


lu na girmiş ve kalkışa geçmiş, hatta bugü nkü düzenin ka­
bı na sığmayan bir ekonomisi vardır.
E ğ er bu olanaklar, bu potansiyeller iyi değerlendi rilebi­
lirse , Türkiye , kısa sürede, hem hızlı hem de sağl ıklı bir
gelişme sü recine girebilir.

. .. ..

D EMOKRATIK SOL OZU MLER �


Uygu lanmakta olan ekonomik litikalan bu kadar
eleştiren bir po litikacıya, hakli olarak;
- Pekiyi, sen in partin ekonom ik soru nlara nas11 çö­
züm ler ö neriyor?
diye sorulmak gerekir.
Bunu , sorulmuş sayarak, kı saca yanitiamaya çalışa-
cag ı m.
...

Marksist Kökenl i Olmayan , ağdaş ve


U lusal Sosyal Demokrasi
Ben, sosyal demokrasiyi benimseyen bir partinin, De­
mokratik Sol Partinin üyesiyim. Onun için, ilkin, DSP'nin
belirgin bir özelliğini vurgulamak isterim.
Birçok Batı ülkelerinde, sosyal demokrasi, başlangıç-

115
ta Marksizmden esinlenip kaynaklanmıştı r; fakat zaman­
la Marksiz en uzaklaşmışt ır. Kimi , Marksizme, başlan­
g ı akinden çok değişik yoru mlar getirirken ; kimi de, bazı
biçimsel anı lan veya sloganlan sürdürse bile, Marksizm­
den tamamiyle kopmu ştur.
Batıdaki sosyal demokrat partilerden baz ı ları , başka
sol akı mlara yatkın olanlan da içlerinde ban ndınrken;
bazılan bu nları tümüyle veya çok büyük ö lçüde dışlam ış­
la'rdı r. Batının e n başarılı sosyal de mokrat partileri, Mark­
sist kökenierden ençok uzaklaşabilenler ve sosyal de­
mokratl ığ ı yeterince özü mseyememiş olanlan dışlayabi­
lenlerdir.
Tü rkiye'deki Demokratik So l hareketin ve Partinin kö­
keninde ise Marksizm yoktu r; ve, Demokratik Sol Parti ,
başı ndan beri, sosyal demokrasiyi özü mseyememiş olan­
lan ve ancak bir aşama olarak destekleyenleri, kendi dı­
şında tutmaya özen göstermiştir.
• •

Tü rkiye'deki Demokratik Sol hareket ve Parti , Marksist


kökenierden ayrı oluşmu ş ; başarı lı çağdaş sosyal de­
mokrat uygulamaları örnek alan; fakat, aynı zamanda,
Tü rk toplumunu n özelliklerini gözönü nde tutan; yani he m

çağdaş hem de ulusal bir sosyal demokrasi anlayışı n ı , .


tutarl ı bir yapı içinde yansıtmaktadı r.
Den geli Gelişme
Demokratik Sol düzende , gelişmenin, hem toplum ke-
simleri, hem ekonomik sektö rler, hem de lgeler arasın-
da, de ngeli ve adaletli olarak hızlanması gözetilecektir.
Tanm ve sanayi, biribirine h ız katacak biçimde des­
teklenecektir.

1 16
Ekonomide d ışa açı lma, ü retken yatınmlarla ve tek­
noloj ik ilerle meyle birlikte özendirilecektir; ve dışsat ı ma
destek, pazarlama aşamasından çok, yatınm ve üretim
aşaması nda yoğunlaştın lacaktır.

Enflasyon Soru nu
lk akla gelecek soru lardan biri şudu r:
- Imdi Türkiye'n in gerek eko nomik gerek sosyal
aç1dan en cidd i ve en lved l so ru nu enflasyon ... Siz
bu enflasyon soru nu na nas11 çözüm bulacaks1n1z?
Bu konuda önce şunu söylemeliyim ki De kratik Sol
Parti, ilke olarak, enflasyonu bir urnacı gibi görmemekte­
dir. Parti programında, bu konuda, şu sat ı rlar yer a l i yo r :

" Bütçe aç1 kla nn1 ve enflasyon oran 1n1, y1lhk üre­
timde ve u lu sal gelirde sağ lanacak art 1şla dengelen ir
düzeyde tutmak koşu luyla, s1k1 denetim alti nda, eko­
nomiyi canla nd1 nc1 bir etken o larak değerlendirece­
ğiz."
lçüsü kaç ı nl an herşey zararl ıd ı r. rneğ in su ço k ya­
rarlı bir şeydir ama, denetimsiz kal ı nca, sellere, felaketle­
re neden o lu r M i krop zararlıdır, ama belirli ölçüler içinde
.

ve denetim altı nda aşı olarak kullanılırsa insan ı hastalık­


tan korur. laç da ölçü sü nde kullanıl ırsa yararlı , ölçüsüz
kullanılırsa zararlıdır.
Bu açıdan bakılırsa, be lli ölçü ler içinde enflasyon da
olabilir, bütçe açıkları da o labil ir; yeter ki bunlar üreti e -
ki artışla eşzamanl ı ve dengeli olarak değerlendirilsini

117
Ama bu zamanlama ve denge gözeti lmezse , he le bir
de enflasyonun yükünü çeken halk kesimlerine o yükü
karş 1lay�cak ge lir artiŞI sağlanmazsa, şimdi olduğu gibi,
hem ekonomik hem de sosyal bakimdan ac1 sonuçlar or­
taya Çi kar.
Demokratik 1 Parti Programi ·· yle devam ediyor.
"Enflasyon denetim altina alinirken , Istem talep
klSintlS I, ekonom ide durgu nluk ve toplumda sağ l ik­
SIZ so nuçlar doğurmayan ölçüler içi nde tutu lacaktir;
istem i k1smaktan çok, ü retimi ve sunuyu arz1 arttir-

maya özen g österilecektir. Istem k1s1nt1s1 da, sağ l ik-


SIZ ve savu rganca tüketim i cayd 1 rma, gönüllü tasar­
ruflan ve üretken yat1nm eğilimlerini özend i rme
yoluyla gerçekleştiri lecektir."
Bazen insani en g,e lişmiş ülkele rden gelenler karş i-

s ında utandiracak ölçü le re varan bir tü ketim özendiriciliği


var Tü rkiye'de . . . So n y 1llarda bu büsbütün artti . Demok­
ratik Sol iktid ar, bu savu rganca tüketim özendiriciliğine
son verip, yat1nm özend iriciliğine , o arada çal ışan halk
kesimlerini de yat 1 n ma özendi rici düzenlemelere, ağ 1 rhk
verecektir.
Savurganca tüketimi , bir yandan manevi önlemlerle,
yani aş 1n tüketim hevesini kamç1 lay1c1 davran işlardan ve
reklamlardan kaç1 nmakla ; bir yandan da vergi önlemleriy­
le, cayd1 rmaya çalişacağiz.
Fakat önlemlerimiz istem k1s 1 nt1s1ndan çok, ü retimi
artt1c1 , ü retken yat 1 n mlara çekicilik kazand 1nc1 yöntem­
lerde yoğunlaşacakt1r.
Faiz oranlan da, tasarrufu özendiren ancak maliyet
enflasyonuna yol açmayacak ölçüler içinde tutulacakti r.

118
Aynca, enflasyonu önlemenin veya taş1nabilir ölçüler
içinde tutman1 n başka klasik yönte mleri de ku llanilacak­
tir. O arada, örneğin, bütçe aç1klan Sln1rland 1rı lacakt1 r;
kamu gelirlerinin tümü Bütçe kapsam1na veya Parlamen­
to denetimi att 1na ali nacakti r; Kamu gelirleri , bo rçlanmay­
la veya K T zamlarıyla şişirilmek yerine, sağlam kaynak­
lara, verimli ve adaletli vergitere dayand1 rı lacakt1r.
Getirilecek vergi sistemi , ölü yat1nmlan ve rantiyeliği
cayd1nc1 , üretken veya ge lişmeye h 1z katan yatirı mian
özend irici, ve gelir dağ 1 l l m1nda adalet sağlay 1c1 bir sis­
tem olacaktir. Vergi kaç1 rmay1 kolaylaşti ran yollar kapatl­
lacakt i L

Fiyatlar ve Pazar Ekonomisi


Demokratik Sol iktidarda kamu iktisadi teşebbü slerinin
fiyatları n i , Hükü met değjl, doğrudan doğruya pazar ku ral­
lan belirleyecektir.
Belirti kamu hizmetlerinin ücretleri sosyal amaçlarla
düşük tutu lmak istenirse , bunun karş 1hğ1 Bütçeden sağ­
lanacakt i r .
••

Ozel sektör fiyatlanni n da devlet sektörü fiyatlan nin


da, pazar kuralları içinde be lirlenirken, yapay biçimde
yükseltilmarnesi için, teke lleşme veya kartelleşme yolları
t1kanacak; spekü latif kazanç kap ilan olabildiğince kapali­
lacakt i r.
Tüketim mallan n i n dağ1t1m ve pazarlama biçimi, Tür­
kiye'de , e nflasyonun da gelir dağ 1t1m1ndaki adaletsizliğin
de başta gelen etkenlerinden biridir. Bu yüzden hem tü­
ketici, hem üretici, hem de esnaf ezilmektedir.

1 19
Geçen gün Ziraat Odalan Birliği Ege Bölge Başkanıy­
la, "Hü rriyet" g azetesi e ilginç bir söyleşi yayınland ı .
Dağ ıtı m ve pazarlamadaki aracılik aşamalannın fiyatlan
nas ı l yükselttiği , o söyleşide, somut örneklerle açıklanı-
••

yordu . Urü n , köylünün çiftçinin elinden, diyelim yüz liraya


çıkıyorsa, kentlerdeki tüketiciye , 400 lira fiyatla ulaşıyo r-
du . Aradaki farkın büyü k lü mü aracılara gidiyordu .
Derpokratik Sol düzende . aracıl ık aşamalan asgariye
indirilecektir. Bu amaçla , gerek üretim gerek tüketim koo­
peratifçiliği özendirilip desteklenecektir ve yayg ıntaştın la­
caktır. Ancak, kooperatifçilik geliştirilirken, esnafın ekme­
ğiyle oynanmayacaktı r. ünkü esnaf kesimi, hem iş
yaşamını n fidanlı kl anndan hem de demokrasinin güven­
celerinden biridir; ayn ı zamanda işsizliğin sin ırlı tutu lma­
sında ö nemli bir etkendir. Onun için, biz, programımızda,
esnaf ve sanatkarta kooperatifler aras ında, tüketiciyi de
üreticiyi de satıc ı yı da koruyacak bir işbirliği ve dayanış­
ma düzeni öngörüyoruz.

Kaynaklaran Sorumluca ve Verim l i Kul lan1m1


Kaynakları n soru mluca ve ve rimli ku llan ı m ı , kaynak
yaratmak kadar öne ml idir, kaynak yaratmak kadar önem­
lidir, üstelik daha kolaydı r.
Oysa Türkiye'de . kaynaklar, hele son yıllarda, çok sa­
vu rganca ve enflasyo nu gereksiz ölçülerde kamçılayacak
'

biçimde ku llan ı lmaktadır.


78 baraj yapımının birden sürdürü lmesi· örneğinde ol­
duğu gibi, seçmene hoş görünme�� içi n pekçok yatırıma
birden başlayıp, bu nların devreye girmesini ve ekonomi-

1 20
ye katkıda bu lunur duruma gelmesini yıllarca geciktir­
mek, o arada maliyetlerini yıldan yıla yükseltmek yerine,
biz, zaman ında biliri len yatı rı mlardan sağlanacak gelir
artışıyla ye ni yatı rımlara girişeceğiz .

--

Kaynaklan n savu rganca kullan ı mının yanı sıra, son


yı llarda, kaynaklan n beceriksizce kullanımı da çok yay­
g ı nlaşt ı .
stanbu l'daki durumu bilmiyorum ; stanbul'da daha be­
cerikli bir Belediye Başkanı bulu nduğu için, be lki burada
duru m değişiktir; ama Ankara'da, bu açıdan , yı llardır, bir
dram yaşanıyor. Pek k yolu n yapımı na birden başlandı­
ğı ve o yüzden Ankara köstebek istilas ına uğramış bir
tarlaya dönüştürüldüğü gibi , yapı lan yollar, defalarca ye­
niden bozu lup yeniden yapıl ıyor .
••

Orneğin, Ankara'nın en işlek yollanndan biri olan Cin-


nah Caddesi, bir buçuk yılda yedi kez yapı lıp yeniden ka­
z ı ld i . Böylece , Belediyenin bece riksizliği ve so rumsuzlu­
ğu yüzünden , inşaatın maliyeti belki de normalin yedi
. kat ına yükse ldi. Halkoylaması ndan önce açı lış töreni ya­
pıldığı halde de, o bir buçuk kilometrelik yol, bir buçuk
y ı ld ı r biti rilemedi. O yüzden halka büyük sı kı ntı çektirifdi­
ği g i bi , cadde üzerindeki işyerleri de ağı r zarara uğratı ldı .

Gerçekçi U laşt1rma Politikasi


Türkiye nin, bir köprü ülke olarak, bir transit ü lke ola­
'

rak, dünya ekonomisindeki önemi gitgida artmaktadı r. Bu


duru mdaki bir ü lkenin, ciddi, tutarlı ve gerçekçi bir ulaştı r­
ma politikası olması gerekir .

1 21
Oysa, bildiğim kadar, Türkiye'nin bir u laştı rma litika-
SI yoktur .
••

Uç yan ı denizle çevrili bir ü lkeyiz. Böyle bir ülkede de-


niz taşımacıliğının büyü k ağı rlik kazanmış olmas ı gere-

kir. Oysa, örneğin, bir kamu gö revlisi, Istanbul'dan Ri-


ze'ye atanacak olsa, eşyasını kamyonla gönderir, kendisi
de gü nlerce yol aşıp otobüsle gider.
Tü rkiye Osmanli çağ ı n ı n çökü ntü dö neminde ve
Cumhuriyetin çok çetin koşu llar altındaki ilk yıllarında bi­
le, demiryolculukta büyük at ı l ı mlar yapm ı şt ı . Ekonomide­
ki başan iarı na imrendiğimiz Avrupa ü lkele rinde de , eko­
nomik "mucize"sinden söz ettiği miz Japonya'da da,
demiryolcu luk, toplu taş ı macı lıkta ö n sıraya geçmiştir.
Fakat bizde , uzu n yıllardır, demiryolu taş ı macılığı akı l al­
maz ölçüde , ve belki de kasıtlı olarak, ihmal edilmektedir.
-

Demokratik Sol iktidar, toplu taşımacıl ığa ağ ırl ık ve


demiryolu taşımcılığ ı yla deniz taş ımacı lığına öncel ik ve­
ren bir ulaşt ı rma politikası uygulayacakt ı r.
Böylece , taşımacılıkta, yalnız para ve zaman kaybı
değil, can - kaybı da asgariye indirilmiş olacakt ı r.

Konut Soru nuna özü m


H ızl ı nüfus artı şı olan kentleri n yakı n ı nda, yeni ye r­
leşme alanları açılara�, ilgili tüm kamu ku ru luşları nın iş­
birliğiyle buraları n altyapıları devletçe haz ı rlanacakt ır; bu
şekilde üretile n arsaların makü l ölçüler içindeki değer ar­
tışları ndan kamu nun sağlayacağ ı gelir be lirli fonlarda bi­
riktirilecektir; ve bu fonlardaki kaynaklar,yeni yerleşim

1 22
alanlan açı lması için kullanılacaktır. Böylece , başlang ıç­
ta aynlacak kaynaktan sonra, devletten yeni maddi katkı
beklenmeyecektir; fonlan n kendileri kaynak ü retecektir.
Bu yerleşim alanlan nda arsa ve bina spekü lasyonu­
nunu kesinlikle önleyici kurallar uygulanacaktı r.
'

Cumhuriyet Halk Partisi Hükü meti, 1 979'da, böyle bir


projenin Ankara, stanbul ve zmir'deki haz ı rl ıkla rı nı ta­
mamlam ışt ı ; fakat, uygu lama aşaması na gelindiğinde,
görevden ayrı lmak zo runda kal mıştı .
ANAP iktidan , üç büyük kent yakını ndaki toplu ko nut
yapımlan için, büyük ö lçüde , C H P Hükümetinin hazırla­
dığı o yerleşim alanları ndan yararlanmaktad ı r; fakat dar
gel iriilere ve gerçek gereksinme sahiplerine öncelik veren
-

bir tutu m izle nmediği ve inşaat maliyetleri aşı rı hızla yük­


seldiği için, geniş halk kesimleri açıs ından , konut açığı
ve soru nu küçülecek yerde , giderek büyü mektedir. Ko nut

yatı rı mları , Istanbul Sanayi Odası'nın raporu nda da belir-


tildiği gibi , imalat sanayii ve enerji yat ı rı mları nı aştığı hal­
de , beklenen sonuç al ı namamaktadı r.
Aslı nda, konut soru nunun çözülebilmesi için, sorunu n
kaynağ ı na inil melidi r. Soru nun kaynağ ı da tarım kesimin­
dedir.

..

K 1 rsal Alan Kalk1 nmas1n1n Onemi


'

Tarım kesimi güçlenmedikçe, köylü yoksul luktan, hele


son yıllardaki gibi, giderek yoksullaşmaktan kurtarıl ma­
dıkça, kırsal alandaki yeni kuşaklara kendi yörelerinde
yeterli eğitim ve iş alanları sağlanmadıkça, kentlere akın

1 23
hızlanarak sürecektir; ve, bunun- sonucu olarak, kentleş­
me maliyeti sü rekli yüksaimeye devam edeceği gibi , ko­
nut soru nu da, ne kadar kaynak ayn l l rsa aynis ın, çözüle­
meyecektir.
Demokratik Sol iktidar, yalnız köylüye adaletli gelir
olanaklan sağlamak ve uygarlik nimetlerinden ve geliş­
meden kı rsal alanı da yarariandi rmak için değil ; yalnız
tarı mı geliştirmek ve tarımdaki gelişmeden ali nacak h1zla
s1naileşmeye h 1z kazand i rmak için de değil; aynı zaman­
da, kentlere akın ı n kendiliğinden sağl ikii ölçü lere inebil­
mesi, kentleşme maliyetinin düşürülebilmesi ve konut so­
rununun çözülebilmesi için de, kırsal alan kalk1nmas1 na
önem verecektir.
Bunun yan1 s1ra, kırsal alan1n ve köylünün kalki nma
maliyetini de düşü rmek üzere , ilk deneme lerine 1 978'de
girişi imiş olan köykent düzenlemesine geçilecektir. Köy­
kentler, köylü leri yerlerinden yurtlarından etmeyecektir.
Fakat birbirine yak1n köylerden gruplar oluşturularak, hiz­
h kalkinma için gerekli altyapıların, kamu hizmetlerinin ve
yatirımiannı n tü m köylülere çok k1sa zamanda ve k
ucuza u laştırı labilmesi sağlanacaktir; ayn1 zamanda köy­
lü ler, ekonomik baki mdan geçerli boyutlarda ekonomik
işletmeler kurabilme olanağ ı na kavuşturul muş olacaktır.

Halk Yat•nmc1llğ1

DSP, ayrıca, hem köylü leri, küçük ve orta çiftçileri ,


hem de işçileri , ortak yat ı rımlara özendirip yönle ndirici
düzenlemeler ve ku ru mlaşmalar öngö rmektedir. Bu
••

amaçla, Uretici Yatı rım Fonlan ve şçi Yat ı rı m Fonlan

1 24
kurulacaktır. Bu fonlar, her tü rlü hükü met kontrolü ve ka­
nşması dışında , pazar ekonomisinin kurallanna ve de­
mokratik işletmecilik ku rallan na uygun biçi e, üreticile­
rin ve işçi lerin kendi yönetimlerinde ve denetimlerinde
çal lşt ı nlacaktı r.
Enflasyonu öneleme bahanesiyle emeğin hakkı nı kıs­
mak, ü reticinin ve işçinin milli gelirden payını adaletsiz bi­
çimde sını rlamak yerine ; gerek üreticiler gerek işçiler= ge­
lir artı şları nın , ke ndi uygun görecekleri ve enflasyonu
önel6mek içi n gereken bölü münü , o rtaklaşa üretken yatı­
rı mlara yöneltmeye özend irileceklerdir. ,

sterlerse kendi modern tarım işletmelerini veya fabri­


kaları nı ku rabil eceklerdir; isterlerse ve sermaye piyasası
'

'

sını çıkarak, uygun görecekleri özel şirketlerin hisse se-


netlerini alabi leceklerdir.

•• •

"Oncü ve Doğurgan Işletmeler"


••

Ozel sektö rü n veya halk sektörü nün karsız bulduğu


için yat ı n m yapmad ığı geri kalmış yörelerde , Devlet, iş­
letme düzeyi nde kar gözet rneksizin , DSP programı nda
kullandığımız deyimle "öncü v e doğ u rgan işletmeler"
ku racaktır. < 3 )
Bu küçük işletmeler, kısa sü rede yörenin ekonomik,
sosyal ve kü ltüre l yaşamı na ca nl ılık getirecekleri, yeni iş­
yerlerine yo l açacaklan için, işletme olarak zarar etseler
bi le, zinci rleme -etkileri bakımından ekonomiye ve toplu­
ma yararlı olacaktı r.

1 25
Yöre ekonomisine getirecekleri canliiikia Devletin ver
gi geliri artacaği için Devlet aslinda zarar da etmiş olma­
,

yacakt ı r.
Yöre koşul lan ndaki değişimle birl ikte , bu işletmeler,
zamanla k a rli çallş1r duru ma gelirse , yöre halkı bunları
devletten devralabilecektir. -

le irme Yerine rkleştirme


Demokratik Sol iktidar, K T'leri özelleştirmeyecek,
özerkleştirecektir.
Nasıl ve ne ölçüde? . ..

Hükü met veya devlet bürokrasisi, KlT'Ierin yönetimi-


ne, çal i şmas ı na, yat1nmlan na ve fiyatıanna hiçbir şekil­
de kan şamayacakt ır. K T'lerde, işçisiyle, yöneticisiyle,
mühendisi, teknisyeni ile , tüm çalışanlar, bütün yetkiyi ve
yetkiyle birlikte de so ru mlu luğu , ü stleneceklerdir. şletme­
leri karli lıştın rlarsa, kardan istedikleri kadarı nı kendi­
lerine, istedikleri kadırı n ı da ye ni yatı rımlara ayl rabile­
ceklerdir işletme leri iyi yönetemez de zarar ettirirlerse ,
.

zarara ve zararı n sonuçları na katlanacaklard ı r.


el sektö rle devlet sektörü , eşit koşullarla, pazar
ekonomisi kurallan içinde , yanşıp çalı şacaklardır.
Böylece hem K T'ler sorunu demokratik ve ekonomik
açıdan sağlıkli bir çözüme kavuşturulmuş olacaktır; hem
de ekonomi büyük hız kazanacakti r.
Ayn1 zamanda, özel sektörle devlet .sektö rü nün eşit
koşullar a1t1nda g irişecekleri yarış1 daha çok h1zland 1ran

1 26
ve özel girişimciliğin dinamizmi ile devlet işletmeciliğinin
toplumsal soru mluluğunu kaynaştt ran, ikisi aras1nda ka­
talizör rolü de oynayabilecek o lan, bir halk sektörü oluştu­
ru lacaktir.

Devlet Tekelelll Inin S1n1rlanmas1


DSP Prog rami , Tü rkiye'de ilk kez, devlet tekelciliğinin
st ntrlannt somut ve kesin biçimde belirlemekted ir.

Dört alan d1ştnda he r alanda, özel sektörle devlet sek-


törü eşit rekabet koşullan içinde yatt rtm yap1p çaltşabile­
ceklerdir. Devlet tekel i ancak şu dört alanda geçerl i ola-
caktir: J

1 . Devletin asli işlevleri aras1 nda yer alan kamu h iz­


metleri ;
2. Bu hizmetlerin yerine getirebitmesi ve o lanak eşitliği
sağlanabilmesi için gerekli altyap1 lar;

3. nemli doğal kaynaklar; •

4. Temel savu nma sanayileri. . .


Savunma sanayilerinin ko mpleks sanayiler olduğunu
biliyoruz. Savunmaya katktda bulunan tü m sanayi dallan­
nin devlet elinde toplanmas i elbette söz konusu olmaya­
caktir. Ancak ulusal güvenlik politikast n t n ve d1ş politika­
nin demokratik sü reç içinde ve özel Çikar hesaplan ndan
etkilenmeksizin , devletçe belirlanebilmesi için gerekli te­
mel savu nma sanayii birimleri devlet elinde bulunacakti r.
Devlette toplanmasi gereken kan"' hizmetleri bakt-
mlndan da çok kat1 davran1 lmayacakt1r. rneğin, etkin

1 27
devlet denetimi altında özel hastaneler �u rulabilecek; ve­
ya hava u laştı rmacıhğ ı nda özel sektör de etkin olabile­
cektir.
Bu ölçü ler içinde tutulmak koşuluyla , saydığ ı m dört

alan dışındaki her alan devlete veya KlT'Iere ne k.adar


açıksa, özel sektöre veya halk sektörü ne de o kadar açı k
olacakt ı r. .
,

Ekonomini n Yöneti"m inde Halk Kat1 llm1


Demokrasi, ancak, halk kat ı l i m ı n ı n yayg ınlaş mas ı ve
etkinleşmesi oran ı nda gerçeklik kazanır ve iyi işler. Halk

kat ı l ı m ı n ı n yayg ınlaş ıp etki nleşmes inde de, ekonorni nin


yönlendirilmesine ve yö netimine halkı n ağ ı rl ı ğ ı n ı koyabit­
mesi önemli bir etkendir.
Bu , aynı zamanda, sosyal demokrasinin başta çıelen
gerekle ri nden biridir. Sosyal demokrasi , en başarı l ı so­
nuçları n ı , halka bu olanağ ın sağlanabildiği ü lkele rde ver­
mekted ir. Bu nu n sağ lanabildiği sosyal demokrat ü lkeler-

de , ıskandinav örneğinden gö rü lebileceği gibi , özel


sektö r de, dileğince genişleyebilmekte ; geleceğe gü\'enle
bakarak, huzur içinde gelişe bilmektedir.
Demokratik Sol Parti'nin amaçlad ığı düzende de, çalı-

demokrasi açısından , hatta siyasal derrıokrasinin sağlıklı


işleyebilmesi açrsı ndan hakkı olan ve gereken yeri ala­
caktır. -

Bir yandan halk sektörünün oluşrurulup geliştiri lmesi,


bir yandan da K T'lerin endüstriyel de krasi kurallan

1 28
içinde özerkleştirilmesi , çalişan halk kesimlerini, ekono­
mik sorunlar karşısında, şimdiye kadar o lduğundan deği­
şik bir konuma getirecektir. al lşan halk kesimleri, eko­
nomik sorunlara, o arada gelir veya ücret sorunu na,
yaln ız e meği n hakça değerlendiril mesi açısı ndan değil,
aynı zamanda , ulusal ekonominin tü mü açısı ndan ve ya­
t ı rımcı ve iş letmeci açısı ndan da yaklaşır duruma gele­
ceklerdir.
'

Toplu sözleşme ve grev hakları , 1 2 Eylül sonrası nın


kısı nt ılarından ku rtarı lip, Batı demokrasisi ölçütlerine uy­
gun düzeye getirilirke n; aynı zamanda, bi r "top lumsal
-

a n laşma" ku rumu oluştu ru lacaktır. Herhangi bir zorlama


sözko nusu olmaksız ı n , toplu sözleşmelerin genel çerçe­
vesini ve iç dengelerini topl u msal anlaşm la belirle meye
çalı ş ı lacakt ı r. Bu düzenlemenin nas ı l işleyeceği ve ne

yararlar sağlayacağ ı , DSP program ında, aşağ ıdaki söz-


le rle aç ıklanmaktad ı r:

" H ü k ü m et i n ve i şvere n l e r i n de iş ç i l e rle birl ikte ka-


t ı lacaklan top lumsal an laşma ça l ı şmalarında, gelir
dağ 1 h m 1 n da ada let sağ lanmasi ve ücretieri n dengel i
olmasi g özet i l i rken , ücret art1şlann 1 n enflasyonu kö­
rü klememesi ne de özen gösteri lecektir; ve, bununla
bağ lantiii olarak, Işçiler, u lusal gelirin dağ i l im biçim i,
ü retim i n ve veri m l i l i ğ in artmasi, Işsizliğin aza lt1hp ön­
lenmesi, Işyeri g ü v e n l i Inin sağlanmasi g ibi konu lar­
daki Istek ve önerileri ni öne sürebi leceklerdir. Top­
lumsal anlaşma, yal niz ücretleri ve çal işma
koşul lar1n1 değ il, bu konulari da kapsayacaktir.
Bu düzenlemeyle, ekonom ik, mali ve sosyal po­
l lt lkalann belirlenmesine demokratik Işçi kat1 llm1 yo-

1 29
lunda ö nemli bir adam atalmaş; ve toplu sözleşmeler,
ücret pazarli anan ötesinde, hakça gelişmeyi g üvence
alttna alan, Işletmeleri daha verimli çalişmaya yö­
nelten , Işçilerin u lusal gelirden payana yükseltirken
ekonomiyi de g üçlend iren ve demokrasiye daha çok
gerçeklik kazand aran bir sürece dönüşmüş olacak­
ta r".
To lumsal anlaşmayla ilg ili bu Program ahntısından
sonra şunu da eklemek uygu n olur:
Demokratik So l Parti'nin öngördüğü düzen, genel ola­
rak ekonomik, mali ve sosyal politikala n n saptanması n-

cak planlama çal ışmaları nda ; devleti, iş çevrelerini,


işçileri ve ü reticileri, verimli bir dan ışma ve dayanı şma
sürecine çekebilecektir. Bu sü reçte . haklar ve sorumlu lu k-
••

lar adi l biçimde paylaşı lacaktır. Orneğin, işçiden veya


üreticiden, ülke yaran veya ulusal ekonominin gerekleri
açısından, belirli bir aşamada belirli bir özveri iste rnek
gerekirse; işçi veya köylü de, ben şu kadar süre için
"

bu özveriye katlanayım ; ama devlet de, iktisadi veya


'

mali pol itikalan nda veya verg i politikasında belirl i


'

değişikl ikleri yapsan, belirl i adaletsizlikleri g idersin


veya ö nlesi n ! , diyebilecektir.
Böylece , çalışan halk kesimlerinin siyasal katılımı
sağlıkli biçimde artmış olacaktır.
Sonuç o larak şunları söyleyebilirim:
Demokratik Sol düzende , halk yatı rımcılığ ı , özel sek­
törü n üretken yatırı mlara özendirilmesi; K T'lerin özerk­
leştirilmesi pazar kurallarına işlerlik kazandı rılmas ı , re-
,

1 30
,.

kabet koşullannin eşitleştirilmesi, geniş demokratik katl­


llmil planlama ve toplumsal anlaşma gibi düzenleme ler,
bir bütü nlük içinde değerle ndirilecektir.
Böylece ,
• h1zll kalk1 nmayla sosyal adaleti ve gerçek demokra­
siyi bağdaştirmak çok kolayiaşmlŞ olacakti r.

yat 1 n mc1 larla çalişanian n ekonomiye yaklaşi mian
bağdaşt1n labilecek ve değişik Çikarlar uzlaştln labile­
cektir;
• ve çali şma banş1 e n sağlikii ve demokratik yollar­
dan sağlanabilecektir.

NOTLA R

1. Hereke Fabrikas ıyla ilg ili bilgi ler, Prof. Önder


Küçükerman'ın
1 987'de Sümerban k yay ı n ları arasında yay ınlanan ·Hereke Fab­
rikas ı : Saraydan Hereka'ye Giden Yoı· başlıkl ı kitabı ndan al ın­
m ı ştır.

2 . "Ekonom ik Panorama" dergisi , 28 A ğ u stos 1 988, Sayfa 34 .

3. Bu teri m , az gelişm i ş veya gelişme sü reci ndeki ülkeler ko nusun-


l
da uz man laşan sveçli ünlü ekonomist Gun nar Myrdal' ın ·invest­
ments with cumu lative spread effects• kavram ı ndan ve · teri min­
den esinlenerek oluştu rulmuştur.

1 31
.., .

•• •

•• •

29 Eylü l 1 988 günü , Bülent Ecevit'in, istanbul'da Genç


şadamlan Derneği toplantiSinda yapt1ğ 1 , genişletilmiş
metnini verdiğimiz konuşmasından sonra, ilk soruyu , •

Başkan Cefi J . Kamhi, Türkiye'deki gençlik sorunlan ko-


Jlusu nda yöneltti.

Gençl ik so run lan


ECEV T-Tü rk toplumu dünyan ı n en genç nüfuslu top-
,

lu rnları ndan biri. Nüfus artış h 1z1 da, son bildiğim rakama
göre , yü zde 2 ,8'i buluyor. Bu çok yü ksek bir rakam.
Onun için so ru n , bir hayli büyük boyutlu . Böyle bir so­
ru na kestirme veya mucizevi çözümler önermek de fazla •

idd ial ı bir davranış olur. .


Ayrıca bir demokratik ilke olarak şunu söyleyeyim;
Herhangi bir toplu m kesiminin soru nları na çözüm arar­
ken, öncelikle o kesimin kendisi çözüm arayışı na etkin bi­
çimde katı labilme lidir; yani politikaya ağ ırl ığ ı nı koyabil­
me lid ir.
Oysa 1 982 Anayasasi ve ona dayan ı larak çıkan lan
yasalar, öğrenim gençl iğinin siyasete kanşmas1n1 yasak­
lam 1 şt 1 r. Bir genç, eğer öğrenciyse , 30 yaş ı na gelmiş bu­
lunsa bile, herhangi bir partiye üye olamamaktad 1 r. Parti­
lerin gençlik ko llan da yas·aktır. alışan gençlerse,
çalişma yaşam1na yeni at1lm1 şlard ı r: onlan n politikaya
zaman ayı rabilme leri zordur. renci derneklerine getiri­
len S i n ı riamaiar da be llidir. O dernekler, siyasal. konular-

1 32

da görüş açıkladıklan vakit, yasal açıdan başlan derde


girebilir ve nitekim girmektedir.
Böyle bir anormallik, gençlere karşı böylesine bir siya­
set yasağ ı , benim bildiğim demokratik olsun olmasın, hiç­
bir devlette yoktur.
Bir kere bu yasaklar ortadan kald ı rı lmalıd ı r. Yani
gençliğe siyasal katılım hakkı tanı nmal ıdır. Bu , yalnız
gençl ik sorunlarına onların katkısıyla çözüm arayabilmek
ve bulmak bakı mından zoru n lu olmakla kal mıyor: aynı
zamanda, deneyimli siyasal kadrolan n yetişmesi bakı­
mından da zorunludur. ünkü , politikac ı l ı k, ko lay kolay
sonradan ed inilebilen bir yete nek değildir; po litikada çe-

kirdekten yetişilir genellikle .
Oysa bizde hele son dönemde ne oluyor? 40 yaş ı na,
50, 60 yaşına kadar doktorluk yapm ış, mü hendislik yap­
mış, avukatl ık, subaylık yapmış bir kimseye birden bire
"gel seni mi lletvekili yapal ı m" deniyor. O zamana� kadar
politikayla hiç ilişkisi olmam ış bir kimse . . . Seçilirse e rtesi
gün bakan olabiliyor, başbakan olabiliyor; ve birden bire
kendini politikanı n ve devlet yönetiminin içinde , hatta ba­
ş ı nda bu luyor. Deneyim kazan ı ncaya kadar da, çoğu
kez, hata üstüne hata yapıyor ve Tü rkiye deneyimli siya­
set adamı kad rolan ndan yoksu n kalm ı ş oluyor.
ok değer verdiğim bir politikacı m ız vard ı , rahmetli ol­
du : Cahit Zamangil . . . Cu mhu riyet Halk Partisinin Parti
Meclisi üyesiydi. Değerit bir iktisatçı olduğu gibi, amatör
olarak keman da çalard ı . Bir toplantım ızda, kemandan ·

örnek vererek, şöyle konuştu :


- Bizde, sokakta rastladığınız herhangi bir kimseye ,

1 33
"bu akşam filarmoni orkestrası n ın konseri var; ama baş­
kemanct hasta; onun yerine sen çalar mtst n?", desek ;
adam hayret eder, "ne münasebet , be n keman çalmasını
bilme m ki" der . . . Ama aynı kimseye , "Ticaret Bakanı çe­
kildi gel seni Ticaret Bakanı yapal i m" dense, he men ka­
bul ede r.
Yani siyasette deneyimin gerekliliğini henüz farkade­
memiş bir ülkede yaşıyoruz.
Olof Palme öldüğü nde Stockholm'deki cenaze töreni­
ne çağnhydım, gittim. Sanat açısından, estetik açıdan

.çok güzel düzenle nmiş, musikiye ağ ırlık verilen bir tören-


di. çeriye bayraktarla partili erkekler girdi, han ımlar gird i,
gençler girdi ; derke.n ellerinde yine bayraklarla, ilkoku l ça­
ğ ı nda çocuklar girdi. "Bunlar kimdir dedi m?", "Partinin ço­
cuk kolu" dediler. ocuk yaş ında pol itikaya al ı ş ıyorlard ı .
1 975'de mu halefet · lideri olarak ilk kez Finlandiya'ya
gittim. Koalisyon Hükü metini n baş ı nda bu lunan Sosyal
Demokrat Partinin çağrı lısı idim. Program ı mızın bir aşa­
mas ında, Parlamentoda Sosyal Demokrat Partinin Grup
Başkan Vekilieriyle görü şme vard ı . Arkadaşlarımla birlik­
te Parlamentoya gittik. Bütçe görüşme lerinin sonlarıydı ;
Parlamentoda hareketli günlerdi. Kapıda bizi 22-23 yaşta- ·
rında iki kibar genç karşıladi. "Grup başkanvekilieri gel­
memişler ama özel kalem müdü rlerini yol lamışlar" diye
düŞündük. Bizi bir odaya götü rdü le r, karşı mıza oturdular.
Grup Başkan Vekilierini beklerneye başladık. "Herhalde
oylama vardır da ondan gecikiyorlardır" diye düşü ndü m .

Gençlerle sohbete girdik. Dünya sorunlan üzerinde, Fin-


landiya'nın soru nlan üzerinde , sosyal demokrasi üzerin­
de son derecede bilgili ve bilinçli biçimde konuşuyorlard ı .

1 34
Bir ara saatime baktim, biraz daha oturursak, daha son­
raki randevumuza geç kalacaktık. "Acaba Grup Başkan
Vekilieriniz gelemeyecekler mi?" dedim. "Gru p Başkan
Vekilieri biziz" dediler. "Nas ı l olur sizler daha 22-23 yaş-
••

lan nda görü nüyorsu nuz" dedim. "Oyleyiz, ama bizde li-
tikaya daha ortaokul öğrencisiyken başlanır" dediler.
Demek ki Finlandiya'da insanlar ·22-23 yaş1 nda mil let­
vekili , hatta iktidar partisinin Grup Başkani olabiliyorlardi
ve bu yüzden kı yamet kopmuyordu.
Bizde baz 1 devlet büyükleri koalisyon hükümetle rini
felaketmiş gösterirler. Geçenlerde sayın Başbakan yine,
"1 980 öncesinde her yıla bir hükü met düşüyordu , o yüz­
den istikrar bozuldu, işler aksadi ve demokrasi çö ktü" de­
di. Oysa Finlandiya'da, başından beri , her y ı la ortalama
bir hükümet düşer; bu hükü metlerin hepsi de, iki partili bi­
le değ i l, genel likle birkaç partili koalisyon hükü metleridir.
Ona rağmen, bağı msızlığl çok yeni olan Finlandiya, dün­
yan ı n en istikrarlı , en hızl ı g elişen ve demokrasisi e n iyi
işleyen ü lkelerinden biridir.
Bunu n , tek nedeni olmasa bile, herhalde önde gelen
nedenlerinden biri de, Finlandiya'nı n, daha ortaokul sıra­
lan nda siyasal deneyim kazanmaya başlamış politikacı­
lar kad rosu na sahip olmasıdır. Demek ki herşeyden ön­
ce , - gençlerin · siyasal katı lımi önündeki s1 n1rlan
kald 1 rmahyız . _

Gençlikle ilgili bir başka so run da şu . . .


Bir insan1 bir y1l için, hatta bir gün için, istemediği bir
yere hapsetmek, ona büyük eziyettir. Oysa biz, gençleri­
mizi, daha yaşama atılırken, belki hiç istemedikleri faali-

1 35
••

yet alanianna ömür boyu hapsediyo ru z. Universite giriş


sınavları , genel likle , bir tal ih oyunu . . .
. Aklindan ekonomist veya mühendis olmayı geçiren
bir genç, kedini edebiyat fakü ltesinde bu luyor ; edebiyatçı
olmak isteyen genç; baz ı soru lara, bile rek değil de tesa­
düfen doğru yan ıtlar vermişse belki kendini mühe ndislik
,

veya kimya fakü ltesi nde bu luyor .

mediği, içine sind iremediği bir alana hapsedi lmiş oluyor;


ya da öğrenim dal ıyla hiç ilgili ol mayan alanlarda iş ara­
mak zorunda kalıyor.
Kendi yüksek öğrenim dal ı n ı özgürce seçme hakkını
mutlaka ge nçlere sağlamamız gereki r. Tabii bu konuda
bir takım pratik zorluklar öne sürülebilir; fakat Parti Prog­
ram ımızda ve özellikle Seçim Bildirgemizde , bu zorlukla­
ra so mut öneriler ve çözü mler getiriyoruz .

Iletişim teknolojisinin çağ ı mızdaki kadar gelişmiş ol-


duğu bir dü nyada, öğrenimi ,hele yüksek öğrenimi , dö rt
duvar aras ı na hapsetmek gerektiğine inanmak, bence
çağd ışı bir düşü ncedir. Bu teknolojik olanaklar çok iyi de ­

ğerlendirile rek, yüksek öğrenim, en ücra köye kadar yay ­

g ı nlaştırı labilir ve rehberlik programlarıyla da desteklene·­


bilir.
ağ ımızın büyük mimarları ndan Frank Lloyd Wright,
" omabiller için garaj yapmak, atl ı araba döneminden
kalmı ş bir allşkanhktır" derdi. Bence , eğitimi dört duvar
arası na s ıkıştırmak, "üniversitelere bu y ı l ancak ku'k bin
yeni öğrenci sığar'' deyip, 400 bin ge nci açıkta bı rakmak
da, çağdaş teknoloji öncesinden kalma bir ahşkanhktır.
Nitekim ü lkemizde , 1 974'den başlayarak, bir öl ·· de ol­
sun, "açık öğretime " geçilmiştir. Bunu çok daha yayg1n­
laşt1rma ve ge liştirme olanaği vard 1 r. Nas1 1 sağlanabile­
ceğini DS P'nin Seçim Bildirgesinde k1saca anlat 1yoruz.
D i y el i m ki , he rkes istediği alanda öğrenim olanağ 1 n1
buldu ; bu özgürlüğe kavu ştu . Pekiyi, istediği alanda çali­
şabiiecek mi? Bu kadar h ızli nüfus artiŞI olan ve henüz
yeterince gelişmemiş olan bir ü lkede, üstelik teknolojinin
insan g üc ü n e g e reks inme y i giderek veya h1zla azaltt1ğ1
varsa y ı l a n bir çağda, istihdam so�unu nas11 çözülecek?
Tam çö zü le meyebil i r, ama şimdikinden çok daha ileri öl­
çüde çözü l me o l an a ğ i va rd ı r.

Tekno loj ide e n ileriye gitmiş ü�kelerden biri , bildiğiniz


g i bi , Amerika B i r l e ş i k D e v le t l eri Amerika Birleşik Devlet­
.

l e ri , sağc ı d e n e bi l e ce k ekonomik politikalarla işsizlik so-


••

runu nu h ı z l a az a lt rn n ktad ı r. Obü r uçta, sosyal demokrasi-


yi en başarıyla uygulayan sveç'te, yani Reagan
po l it ikas ı n ı n t a m k a rş ı t ı denebilecek politikalan uygula­
yan b i r ü l k ede de , i şs i z l ik sorunu büyük bir hlZia, hatta
daha büyük b i r h ı z l a , ç ö z ü l mektedir ; son yıl larda ortadan
ka l kt ı ğ ı b i l e söy l e n e b i l i r . Ona göre litikalar, yöntemle r
oluşturul maktadı r.
Ay rı ca, yine ça daş ilotişim teknolojisiyle bir kimsenin,
herhangi bir i ş y e r i r ı o ba lı olmaksızin, evinde otu rarak
bile, yapıc ı bir i ş yapma . p i yas ay a hizmet sunma olanak­
lan ortaya ç ı km ı şt ı r . Bunun özellikle AB D'de geniş uygu­
laması vard ir.
Bugünkü bazı yönot icllor, özellikle hükümet üyelerin­
den Say1n T1naz T itiz, bu ça daş iletişim teknolojisinin

1 37
önemini kavramış görü nüyo rtar. Fakat henüz bundan na­
sıl yararlanabileceği konusu nda düşünme fırsatı bulama­
mış gibi görü nüyorlar bana. . . ağdaş teknolojilerden ya­
rarlanarak istihdam sorununa da , tabii kolay değil, hemen
değil, ama zaman içinde çözüm bu lu nabilir san ıyorum.

Avru a Toplulu u soru nu


ATALAY KO -Efend im, Türkiye'nin dtşa açalma
sü recin i n 1 978 ythnda esas Itibariyle başlad 1 ğ 1 n 1 söy­
led iniz. Ayn 1 yal larda, O rtak Pazar'la Tü rkiye'nin aşa­
mal i o la rak bütün leşme takvim ini, hükümet olduğu­
nuz b u dönemde, 5 y11 sü reyle dondu rma karara
.
alm 1şt1n1z. Ayn1 ytllarda, Yunanistan olsu n , Portekiz
olsun, O rtak Pazara 1srarh taleplerde bulunuyorlardi.
Herhalde siz, baz1 ekonom ik, siyasal veya sosyal
kuşkular duyuyordunuz ki, bu bütün leşme takvimini
erteled in iz.
O kuşkulara niZI ve ayn1 kuşkulara ntzin bug ün de
devam edip etmediğini öğ renebi lir miyim ?
EC EV T-Benim Avrupa Topluluğuna Türkiye'nin tam
üyeliği konusu nda herhangi bir kuşkum yok. Tü rk kamuo­
yunun büyük bir kesimi de bunu istiyor.
Bizim 1 978-79 CH P hükü meti döneminde tam üyelik
başvurusunda bu lunmayışı mızın sadece o sırada içinde
bulunduğumuz duru an kaynaklanan bir nedeni vardır.
Ankara Anlaşması gereği, o yıllarda, özellikle dışallm­
lar ve gümrük indirimleri konusunda, Avrupa Topluluğuna
bazı kolayliklar sağlama yükü mlü lüğü nü bize getiren aşa-

1 38
. - - .. . - - ·- - - -

maya gelmiştik; fakat içinde bulunduğumuz k dramatik


döviz darliği dolay1s1yla, o yükümlülükleri yerine getirebi­
lecek durumda değildik. O s1rada, kap1m1za gelip dayan­
miŞ yükü mlülükleri bile yerine getiremezken, tam üyelik
için başvurmam1z1n ciddi karş 1lanamayacağ1 kayg 1s1
bende vardi ; kuşku ancak o anlamda söz konusu olabilir.
Yoksa en küçük bir tereddütüm yoktu .
Kaldi ki, 1 963'de , benim allşma Bakani olarak üyesi
bulunduğum smet nönü Hükü meti döneminde, Avrupa
Toplu luğu ile aramızda Ankar·a anlaşmasi imzalanm1şt1
ve Tü rkiye üyelik yolunda ilk ad1m1 n1 atm1şt 1 ; benim de
oyum vardır onda.
Tü rk kamuoyu nun büyük unluğu gibi, ben de, Par-
tim de Avrupa Toplu luğu nda Türkiye'nin ii yeliğinden ya­
naylz .

Ancak , benim akl ımda da, san1nm bu nu isteyen bir-


çok yu rttaş ı mızın aklı nda da, böyle bir istek, ekonomik
nedenlerde n daha çok, siyasal nedenlere dayanmakta­
d i r. Yani, u luslararas ı ilişkilerdeki çok yönlü dengemizi
daha sağlam temellere otu rtmak ve do layll yoldan da ol­
sa, demokrasimize ek bir güvence sağlamak gibi, siyasal
düşünceler, en az ekonomik düşü nceler kadar, belki da­
ha da etkili olmaktad ir izlenimi var bende.
Ekonomik baki mdan iddial l konuşamam, ekonomist
değilim; ancak tam üye olmam1z1 n ekonomik bakimdan
yararlanyla, tam üye olmamam1z1n yararlan aşağ 1 yukan
denktir san1nm. Biz, Ankara anlaşmas1n1n imzalanmasi
öncesinde, baz1 uzman ekonomisliere bir araşt1 rma yap­
t1rm 1şt1k. O araştirmada da, üye ol man1n yaranyla üye
ohnaman1 n yaran denk ç1km1şt 1 .

1 39
imdi tabii durum değişmiş olabilir, koşu llar değişmiş
olabilir. ünkü d ışsatı mımııda Batı Avru pa'nın giderek
artan ağırl ıkla yer tuttuğunu n farkı ndayı m. Ortadoğu pa­
zarları n ı n , bütün zenginliğine, ge nişliğine karşı n, yeteri
kadar güvenil ir olmadığ ı n ı , çünkü Ortadoğu'nun istikrarl i
bir bölge olmadığını biliyo ru m; Batı Avrupa'n ın ekonomi­
miz aç ısı ndan önemini küçü msemiyorum. Buna rağ men
Tü rkiye , şimdi de eko nomik açıdan, tam üye ol maks ızın

n olduğu kanısınday ı m .
••

Yalnız, Sayın Ozal'ın bu konuda açıkladığı karardan


beri · benim içimde bir kayg ı var. O kayg ımı doğ ru layan
bel irti ler ortaya çıktıkça dile getiriyoru m demeçleri mde . . .
Bence Hükümetin tam üyefiği iste mesi coğ rudur, yerinde­
dir; fakat, bu nu n çok peşine dü şmesi veya peşine düştü­
ğü iz le nimini vermesi, hele bir Bakanı kapı kapı dolaştı­
rıp "Aman al ı n bizi" diye yalvar yakar olmas ı , yine siyasal
açıdan, son derecede sakı ncalıd ır. ü nkü bizim bu işin
üstüne çok düştü ğümüzü gö rdü kleri oranda, Batı lı dostla­
rı mız "Kap ıyı aralanz ama siz de Kıbns'ta şunu yapın,
bu ödü nü verin; Ege'deki hakları nız ü stü nde pek du rma­
yın ; falan etnik gruplara şöyle yapın" diye bastı rmaktadır­
lar.
Nihayet , tarihin çöplüğünden Sevr Anlaşmasını ortaya
çqkarmaya kalkışacak kadar işi ileri götürmüşlerdi r.
Bence Tü rkiye , iyi değerlendirebilirse, elinde öyle ola­
naklar tutmaktad ır ki , Batı Avrupa ü lkeleri "aman üye
olu n" diye, bizim peşimizden koşma noktas ı na gelebilir­
ler. ünkü Tü rkiye eğer birtakım olanaklarını ak ı llıca de­
ğerlendirirse, "Siz beni üyeliğe kabu l etmiyorsanız, ben

1 40
de falan falan devletlerle işbirliği yapa bu olanaklan
değerlendiririrn" derse, san1nm Bat1 Avrupa ülkeleri baş­
ka tü rlü bakabilirler konuya.
Yine söylüyorum, tam üyelikte tereddütü m yok; ancak
bunun için, şimdiye kadar görünenden daha ciddi haz1rllk
yapmak gerektiği ne de inan1yorum.

Bir kere bu konuda çok geniş uzman kadrolan yetiştir-


-

meye gereksinmemiz var. Bugü n , "Pekiyi. sizi üyeliğe ali-


yoruz" deseler; siyasi konjonktür öyle değişebilir ki, bunu
diyebilirler; bizim acaba, Ortak Pazann ticari, hukuki
mevzuatını değeriandirebilecek kaç uzman1mız var? Ye­
terli uzman ımız bulu nduğunu hiç sanmıyorum.
":J

Geçen gü n, Dukakis-Bu sh görüşmesinin televizyonda


eşzamanlı simultane çevirisini yapan iki hanımın de­
meçlerini okudum; Ne kadar büyük sıkı nt ı çektiklerini;
Tü rkiye'de böyle çeviriler yapabilecek ne kadar az insa­
n ı n olduğunu söylüyorlard i . Avrupa Toplu luğuna üye ol­
mamız halinde, sayısız teknik konuda eşzamanl ı çeviriyi
kolayca yapabilecek en az yüz kişiye gereksi nmemiz var­
dır. Acaba bu kadroyu yetiştiriyo r muyuz? Onu da sanmı­
yorum.
Aynca, özel sektörde veya devlet sektörü nde, firmalar
olarak veya devlet olarak , tam üyelik duru munda ekono­
minin hangi sektörlerine a ırlık ve rmemiz,hangilerinden
belki vazgeçmemiz gerekecektir? Bunun hesabının yapii­
dığini gösteren bir belirti de göremiyorum.
imdi,birtakım teşvikler uygulaniyor. Türkiye'nin bu­
günkü koşullarında bu teşvik önlemleri çok yeri nde olabi­
lir. Fakat belki de tam Oyalik açısından yanliş sanayileri

1 41
teşvik ediyor destek r olabiliriz. Tam üyelik halinde hiç
şansı kalmayacak birtakı m sanayileri destekliyor ve k
şansı olabilecek bazı sanayileri desteklerneyi ihmal edi­
yor olabiliriz. Yani, ne açıdan bakılirsa bakılsın, hazı rllk­
Ian n yetersiz olduğu izlenimi var bende. Umanm ki yanı­
hyo ru mdur .

Genç lşadamlan konusu


. "'

MEH MET GAZIOGLU·Efendim, ben genç lşadamla·


nn1 Ilg ilendiren bir soru yöneltmek istiyorum .
Geçmiş dönemdeki lktidan ntzda, genç Işadamlari­
na veri len değeri az çok tahm in e�iyorum. u anda,
şu k oşu l la rd a biz genç işadamianna nas11 bir yer ve­
rird iniz; ve buraya gelirken , biz g enç işadam ianndan
••

nasal bir beklenti niz vardi? azeil ikle yatt nm, üretim,
d1şsatam vesal re g ib i konu larda?

EC EVIT-Bizim kısa sürelerle hükümet olduğumuz yıl-


larda, henüz san ı n m bugünkü kadar yetişmiş genç işa­
damlan kad rolan yoktu, henüz gençti ler. Keşke o dö­
nemde de bu kadar çok sayıda iyi yetişmiş genç işadamı
bu lu nsaydı.
Benim kanıma göre, Türkiye'de, uzu n süre, özel sek­
tör, deneyimli yönetici bakımından devlet sektörünce
beslenmiştir. Fakat şi çok farklı bir aşamaya gelinmiş­
tir. Artık devlet sektörünün, özel sektörden insan kapma­
ya çahştığ1 ve çalişması gerektiği bir döneme girdik. Bu­
günkü hükümet bunu yap1yor; bu gereksinmeyi fark etmiş
görünüyor ve değerlendirmeye çalişıyor. Biz de, iktidara
geldiğimiz takdirde, birtakim kompleksiere kapı adan,

1 42
ekonomideki ve işi ikteki bilgisini yeteneğini beqeri- -
-

sini özel sektörde kan1tlam1ş genç işadamlanndan.. .


-

.
-

.
'

J-1 · - _ }1�,
.
.' -
. • .. . .1 ....
,
- ,

;;.• ·.:·
-� '

.
.
· -· -
.

·�
. ·
- ·
-
. - -
., ı ·· ı " .
.

'\ - '
.
. ...... -.. ;

Sosyal demokrasi ve ABD


.


, . ; - : . v ı' ; sn .:-- 1 . '

FARUK KE ELI-Sayın Ecevit, b i ze ·

nomlk tarif ve pol lti tarif dersl verdiniz . . "ü _,


.

şa'dan gQnümüze gele en sonu ·

eko ik sorunlannı dile getirdiniz�· a . · nra .

d al lideri olduğ unuz DSP'nin . :S. il d i . ..

yer alan gerçek demokrat, d s ·


. '
.

makrat Ilkeleri bizlere ll ettiniz __ __ .. ·-

- · ·
-
- J ··

-
_
.
,

• � ·- . •

.
. . ,

·
. .
. ; . ;

_
..


l ı - .

tJ
1 '
.
, ! : .
,

.

- ' 1 .

)� n i · ı n r .
..... f
. f� · ·
< : ! ; •·

Benim aldi •m notlara ··:.s��-


: - - ' ·

• ' ı ,
·

- . J

· ., . ı

j ' l . '
1 · , •

. .
- . 1 -.r --
- ,•- � - • •

·.
-

-�· �-
• • • -·

, eçer ,.
. •

best piyasa ekonomisi lik


" •

_i
·

J -

.� ' ;..,
.
./ \ 1 ( :
' ' '
' ( � .. j • T
. •

J
j . ,;

nQmlyle biraz eşleşiyor. unun ari ntte ;· n



' ' .

• •

1

adaletini eti rece l ntzı rii �. c z.: ·, � r � � �-' < :: · ; : ·:-: ! · '' <_; (
.
. .

- .
� .
.
..
- .

- ,..
. .

Bildiğ im kadarayla bütün bu sayd· larantz·/ABD'cte·


. . .
- - ... -

geçerli, yan i . trtlıZ.'�.ka- ,


.

.
.
-
.

· ·

d arayla, orada . ı,. :\f.� . �<l�ltl e t uı�\ .

na Ben v� s�ı,ıı ,-y�r,��l'��c " va� an '!: •


.
::

d iyor. , . . . Jrı ; ,. zl - . . • •
. .
.

laştt ma,, yo�sa bu O nkO •


rlka, e��e-[ �, b ir
..... • r- , : .
- � t � · •
· ı · , • ·.- - , ,
·· : • , ·:.
· r · , · � ; ·
- • .. f r , . -··
-.

.
, ! � :. � -. .J \ ·
. ..' V . ! �-· ·-. -� :.:.1 ... _ , .4 � •/ .. -.. : , ! l • .ı ,� : ! l : .t ' � ; � ,ı 't l_ _, -� ..
.{, -_ , _ .!-- .. . . .. _ ı \' ...
•' h: .. ç..,. •.... ' l---
-

__ !,. .� ,
, ... . .
.

,- ,. :·�
.

.
••• "

�· · '' � i � /"". ;� ;--- C :. ' .


' '1'
"' �· •

-�
'. ; - •

.._ , ! ; .l
1
·-, · J ·
'
! '. i- ·.) �� "-, ·
\.
·
r - � : -· J ( _ " · i . · j ;

. . T�Bu so
� ..... , • • •

E .
• .

1
.
-

'a F('- .dô W·ar


ı .. ·

- . •:
� ·-r:
.
- -_ ..
.
- �

J .
- , t
.
• ..
- ' • • ' ' • • '
' •


---... .

' •
. .

. .ı . .
.. • .• •
-,

nEf . ..
. .
• .
.
.

·- i

1,
1 .· .

"{· · .- --.
.

' -... • l
-
· '"
. . 1 '1 "
' ... , '- .
'
. � • -

. . . .
.
ı •
'
,
' .

niU
·-

. .�

.

)
' ..
'- .

. ... ; . .
soru mluluğa katı lma . . . Bunu , başka Marksist ü lke lerden
çok farkli biçimde yönetilen bir Marksist sosyalist ülke

olarak Yugoslavya da uygu luyor. Yine özyönetim sistemi


spanya'nın Bask Bölgesinde , Mondragon denen bir ka­
sabada Franko döneminden beri , çok başan il bir uygula­
maya sahne oluyor. ngiltere'de "Scot-Bader" adl i bir bü­
yük şirket, ' san ı rı m Owen'den esinlenerek, yine
özyönetimin çok başan il bir örneğini uzun yı llard ı r sergili-
-

yor. Amerika'da da son yıllarda, işçilerin yönetime katıl-


masının başan il örnekleri var.
"Ekonomik Panorama" dergisinin 28 Ağustos sayısın­
da, sayın Prof. Dr. Murat Serte l'in, bu gibi uygu lamalara
değ i nen ilginç bir yaz ıs ı çıkt ı .
Ame rika'da 1 920 sonları nın ve 1 930 başları n ı n dünya
bunalimı döne minde de bunun baz ı başarıli denemeleri
görü l mü ştü .
Ancak, bu örnekler, rejim veya düzen bakımından,
Amerika'nın bir spanya olduğu nu ; spanya'n ın bir ingilte­
re olduğunu ; ngiltere'nin bir Yugosla a olduğunu gös­
termez. Uygulama bakımından da arada farklar vard ı r.
imdi, pazar ekonomisi Amerika'da da uygulanıyor,
Yugosla a'da da uygulanıyor, sveç'te de uygulaniyor,
Tü rkiye'de de uygl)landığı öne sürü lüyor. Ama arada yi­
ne farklar var. Amerika'da pazar ekonomisi uygu lanı rken ,
direksiyon büyük sermaye vrelerinin elindedir. isveç'te
pazar ekonomisi uygulan ırken. direksiyon çalişan örgütlü
halk kesiminin eli edir, yani sendikalann ve kooperatif­
Ierin elindedir. Yugosla a'da partinin eli edir. Dire i-
yon kimin elindeyse, arabanı n düdüğü de ona göre çalar.
Dünyada, biryanda, ka p italist düzen çerçevesi içinde
sosyal demokrat önlemler uygu lamaya çal işan ü lkeler
vard ı r; o ü lkelerde sosyal demokrasiden beklenen yarar­
lar, sonuçlar yeterince sağlanamamaktadı r. Bir de sosyal

demokrat çerçeve içinde pazar ekonomisini serbestçe iş-


leten ülkeler vard ı r; yani rejimin, siste min çerçevesi sos-


yal demokranır. Onlarsa çok başan il olmaktadır.

1 2 Eylül'ün finansman i
..

MUSA AGACIK Gazeteci -Say1n Ecevit, bi raz önce,


"1 979'da bizim hükümetimiz zaman1 nda 2,5 m ilyar•

dolar d1ş kred i an laşmasi yapm 1şt1k" dedi niz.


ECEV T -2 mi lyan n biraz üzerinde .
..

MUSA AGACI K-"Bunu uyg ulamak, da ha doğ ru su


harcamak b ize nasip olmad i , bizden so nra gelen hü-

kümete de nasip olmadi" dedin iz. Bu durumda şu çı-


kiyor efendim : Acaba, sizin 1 2 Eylül'ü finanse ettiği­
niz söylenebilir m l?
EC EV T-Tabii bir espri olarak söylenebilir. rademiz
dışında . . . Zaten o sı rada hür irade kalmamıştı .

Demokratikleşme onande engel ler


OSMAN AROLAT Gazeteci -Efendim, dem in mo­
deli ortaya koyarken, 1 974 y1 11na geld lnlzde, bir an­
lamda rol krizinden soz ettiniz. Ancak, o dönemde
TO ye'nln özelllkle Amerika lle lişkilerinde cidd i

1 45
problemlere sebep olan ve model Içinde de Onemli
aksakllklaro neden olan bir başka mesele vard1: Kib­
ris Harekati. o harekatin bu noktadaki yerini saptar-
saniz sevl lm.
Bir de Ikinci mesele, 1 977'de 1 ldara gelmeden •

önce yapti 1n 1z lşblrliklerl Içerisinde, özellikle DISK


ve benzeri O rgütlerle yapti 1n1z lşblrli 1 Içerisinde,
Tü rkiye' In demokratikleşmasi yolunda ço �Idd i ya­
sal değ işimler söz vermişti niz. O ysa bu sözler, Iktida­
n niz döneminde, özel likle 1 41 -1 42 ve 1 63'ün kaldinl­
masi yolu nda ki sözler ve Anayasanin b u ya p1da
d eği şt i r i lmesi yolu ndakl sözler, tutmadi, yeri ne otur­
m ad l .

Oy sa , biraz önce siz anlatirken, 1 963'de işçiler


ad ana dem ok rat i k l eş menin, ülkenin gel işmesine bü­
yük katkilarda b u l u n d u ğ unu söy le d i n iz Acaba bu de­
.

m okrat i k leş me 1 978'deki i ktidann1zda s ağ l ana b i lsey­


,

d i , bi r başka avantaj ortaya Çikar m 1yd 1?


EC EV T-Cumhu riyet Halk Partisi , 1 978 Hükümeti dö ­

neminde de, 1 978-1 979 Hükümeti döneminde de, Meclis­


de salt çoğunluğa sahip değildi. O yüzden, kendi progra­
min i uyg ulaya b i l mesi bakimından gerekli yasalann
hiçbirini Meclisten geçire memiştir; bu olanağ i elde ede­
memiştir. ü nkü, oy say1s1 yetersizdi.
1 41 -1 42-1 ile ilgili olarak, b 1 rak1n1z bunların kaldi-
rıimasını , bu ve bu na benzer maddelerden siyasal suç iş-

lar için bir af Çikartmak, daha doğrusu , o nları da af


kapsam1na almak istedik. Koalisyon Protoko nda MSP

1 46
de bunu kabul etmişti Fakat MSP'nin ke · grubu tam or­
.

tadan e yan ld 1 ; o yüzden Af Yasas1 ·Mecliste enge­


lendi; fakat engelienirken birtakim yanlişiikiar yap1ld1 ; o
sayede Anayasa Mahkemesi bazr düzeltmeler yapabildi
de, ancak o yoldan baz1 düşü nce suçlulan" aftan yarar­
"

lanabildL Yani istediğimiz gibi bir af yasas1n1 bile Meclis­


den geçiremiyorduk.
1 978-1 979 Hükü metimiz s1ras1 nda, geniş kapsaml i
bir vergi yasas1 tasansi haz1rlad1k; bunun Meclisten geçi­
ril mesi mümkü n olamad i . Grubu muz, birkaç gece tüm
üyeleriyle sabahlamak pahas1 na, hiç değilse yerel yöne­
timlere biraz kaynak sağlayacak bir tasan geçirdi ; onu da
o s1rada işbaşinda bulu nan rahmetli Sayı n Cu mhu rbaş­
kanı , bizim içi n çok ac1 bir süpriz olan bir şekilde veto et­
ti ; o da o yüzden uygulanamadi.
Yani, Türkiye'de demokratik sol hareket, hiçbir zaman
Me,elisten istediği yasalan çıkarabilecek güce erişemedi.

Ambargo neden kondu?


D1ş ekonomik konu larla ilgili olarak K1bns sorununa
gelince , Türkiye'de bir k kimsenin bilmediği bir gerçek
var: Amerika Birleşik Devletleri Türkiye'ye karş ı ambargo
karan n ı 20 Temmuz 1 974 Kıbrıs Barış Harekatı üzerine
değil, ondan 20 gün önce, 1 Temmuz 1 974'de , bizim
.

Amerikan bask1 lanna karş 1 n haşhaş ekimi yasağıni kal­


dırmamız üzerine almıştı r Sonradan bunun gerekçeleri
.

arasına Kıbrıs'I da katmıştır Ama, biz hükümette bulun­


.

duğumuz sürece ambargoyu uygulayamami 1r. 1 978'de


yeniden hükümete geldiğimizde de, h ödün verme-

den, bunu kald�rtmayı başard tk.

1 47
Ancak, 1 978- 1 979'da özellikle Amerika ile , askeri te­
sisterle ilgili olarak baz1 başka anlaşmazl ikian miz oldu , o
uzun hikaye . . . O yüzden de Amerika bize yard i mlar konu­
sunda baz1 önle mler uyguladi san1nm.

Sosyal demokraside sermaye birikimi


• • • •

AVNI BINICI-Say1n Ecevit, sosyal demokrat bir


çerçeve lçinde ' uygulanan bir serbest piyasa eko no­
m isinde, sermaye birikim sürecine nas11 bi r yaklaşim
içinde bu lunuyorsunuz?

EC EVIT-Sosyal demokrat ülke lerde , özel girişim, se r-


maye birikimini, epeyce yüksek ve rgi pahas 1 na da olsa,
serbestçe yapabiliyor. Aynca, d1ş sermaye de pazar eko­
nomisi içinde yerini alabiliyor.
Bunu n ötesinde, çal işan halk kesimlerinin kendi ortak
tasarruflanndan oluşan önemli miktarlardaki sermayeler
de yine pazar ekonomisi içinde etkin du ru ma gelebiliyor.

Faiz, Korumaca l lk ve Merkez Bankasi


-

AYDIN OZDALGA Gazeteci -Sayan Ecevit, ben sizi


dinlerken doğ rusu çok şaş1rd 1m. Bir an Için gözlerimi
kapat1nca, sanki Demirel'i din liyo r g ibi oldum ; çünkü
benim lmaj amda eski Ecevit, çal işkan, dürüst, tutarl i
Insan haklan, demokrasi ve Ozg ürlük savuncusuydu,

ama ekonom ik konularda bu kadar ilg ili ve yetki n de-


ildi.
Oy sa şimdi görüyoruz ki omiyl çok yakindan
lzllyorsunuz; en son a 1rmalan, en son yaz11ar1 all­
yorsu nuz. Belki söylediklerinizi n Iki m isli rakam da
elinizde bulunuyor.
Imdi, DSP'nin ekonom i gOrOşO anlatti ınız ka­
darıyla ve benim an�adı 1m ıyla, e er yanıliyor­
sam beni düzeltin, SHP'den daha liberal, ama -

ANAP'tan daha muhafazakar veya daha devletçi. Oy-


le diyebilir misiniz?
Ben , siz ne yapacaksıniz d iye soracakt1m, siz an­
tattiniz ; ama bence daha birkaç soru var, ben size on­
lan sorsam , onlar hakkindaki fikrin lzl söyler m isiniz?
rneğ in, bir faiz oran1 var. Mevduat faizleri ve kre­
d i faizleri. .. Bunlar tasarruf oranlan nin artmaSJnda ve
Slnaileşmede, kalkinmada, bence bel irleyici faktörler­
den biri. Siz iktidara geld iğ i nizde, bunları yine Merkez
Bankası m1 bel irleyecek h ükümetin güdOmünde, yok­
sa piyasada arz ve talebe göre ml belirlenecek?

Ikincisi, enflasyon olayında bir emlsyon a rt1ş1 var.


Bu şimdi büyük ölçüde hükümetin elinde... Para lar
bas1hyor veya çekil iyor. Merkez Bankası Guvernö rü
özerk olacak m ı ? Emlsyon artış1 n1, klasik olarak On­
g örü len enflasyon art1 büyümeyle k1s1tll tutacakmı ?
Yoksa o na şimdiki g ibi, seçim zamanı baski yapıla­
cak mı?
-

UçüncüsO, bir döviz kuru var. Bu, sizin zamaniniz-


da ve Demire l ında, bence tabii, düşük tutuldu ;
reel de ildi, gerçekçi de lldl. 1 geçen gün yemek­
te sOyledi. "Biz liranın de erini bilerek düşOrOyoruz,
çü d ışari açılmamaz lazam, liranın daha ucuz ol-

1 49
mas1 lazam" dedi. Siz, 1 ldara geld i lnlzde, l lran1n
eri gerçekç i olarak belirlenecek ml? Sizin zamana­
nazda oldu u g ibi düşOk ya da şimdiki g ibi yüksek m l
olacak?
Ayraca, 1 Iktidari döneminde, Türk sa naylinin
gümrük duvarlan lle korunmasa büyük ö lçüde yakald a ,
tam olmasa bile Yani liberasyo n var. Siz geldiğiniz-
. .•

cek m isiniz?
Ya da sizin de aklinaza gelen beli rleyici birkaç şey
varsa, kasaca söylersen iz mem n u n olurum.
EC EV T-Evvela, ilk söylediğiniz sözler için teşekkür
ederi m.
Başlang ıçta da belirttiğim g ibi, çağ r mızda bir politika­
c ı n ı n , ekonom· olmasa bile mutlaka ekonomiyle ilgilen­
mesi gerekiyor, ama ben mesela ş iir yazanm, fakat kendi
ş iirle ri m bile ezbe rimde değildir; rakam da ezberleye­
mem. Ama Tü rkiye'de, ezbe re rakamlar s ı ralamad ı n ız
m ı , sizi ekonomiyle ilgisiz san ıyo rl ar. Santnm, benim de
kusurum odur.
Faiz oranlan meselesi çok öne mli, DS P'nin enflasyon
konusundaki tutumunu belirlerken buna bir ölçüde değin ­

miştim Tabii bu faiz oranlan sorunu, özellikle kredi faizle­


.

ri bakımından , enflasyonu n aşağı çekilmesiyle birlikte ye­


rine otu rabilecek bir şey. Fakat, o aşamaya gelinceye
kadar, geçici bir dönem için, pazar ekonomisi kurallann ın
bir ölçüde d tşt na çıkabilmek pahası na da olsa, ülkenin
gerçekten ihtiyaç duydu ğ u bazt ü retken alanlara, tan mda
olsun, sanayide olsun, seç bir politika içinde, selektif

' 1 50
bir politika içinde, düşük faiz uygu gerekti-
ğine, bu olanağın 1 gerektiğine inanıyorum.
Bunalimdan çıkışla orantıli olarak, faizleri arz ve tale-
be bırakmayı uygun buluyorum; ama yine en ral eko-
nomiyi uygulayan ülkelerde bile , destekleme 1 lan
vard ı r. Sanayide vardı r, özellikle tan vard ı r. Bush­
Dukakis tartışmasını dinlediyseniz, orada da, bunun üs­
tünde Amerika'da da ciddi olarak üze durulduğunu
görmüşü nüzdü r. Gerçi Bush, karşı çıkar gibi destekleme­
ye,ama o da bir ölçüde destekliyor; Dukakis, "daha çok
destekleyelim" diyor. kisi de asi tnda ekonomik anlamda
liberal sayıli r ama AB D'de bile bazı desteklemeler olu­
yor.
Aynı şekilde, geçen gün Berlin'deki Ulusl ararası Para
-

Fonu ve Dünya Bankası ile ilgili haberlerde de izledik te­


levizyonda; "Liberal ekonomili" denen ü lkelerden üçüncü
dünya ülkelerinin başlica şikayeti, aşan korumacı ekono­
mik litikalar uygulamaları . . . Başta Amerika Birleşik
Devletleri omak üzere, kapitalizmin öncülüğü nü yapan ül­
ke olmak üzere, hepsi bir takım koruma önlemleri uygulu­
yor. Onun için, bizim herkesten daha fazla "liberal" o lma­
m ıza gerek görmüyorum.
Makul ölçüler içinde, tarıma ve hiç değilse, henüz be­
şikte, yetişme çağında olan bazı endüstri lere, öl - lü ko­
rumalar elbette uygulanabilir.
M erkez Bankası naysa herhalde şimdikinden daha çok
özerklik tanı nmasa gerektiğine inanıyorum.
Ortam1n uyg unlu u na ka rş1n
sosyal aylar neden artm 1yor?

1 51
• •

BEDII OKYAV-Say1n Ecevit, TOrk iye'de uzun y1llar


sol aylar veya sosyal d krat oylar yOzde 30-35
oraninda kemikleşmiş diyebili riz, diyeblllyoruz. Hal-

bukl yi ne uzu n y1Har Türkiye'de en çok konuşu lan , en


çok yaz11an şeyler, sosyal adaletsizlik, sosyal eşitsiz­
lik, sosyal yaşamdaki farkll likiar g ibi, teorik dahi ol­
sa, sosyal demokrat oylan art1r ac1 hususlar. BOyle ol­
du u halde, sosyal demokrat aylar n için artm 1yor?
Acaba sosyal demokrat partiler mi yeteri nce organ ize
olam ayorlar, yoksa halka m 1 anlatam 1yorlar?
Buna ba ğ l i olarak bi r iki nci serum da, e ğ er yüzde
35 kem ikleşm iş bir oyu · kabul ediyorsak; siz birçok
demeçlerinizden bug ünkü seçim sistem ine karş1 ol­
du ğ u nuzu ·Söylüyorsunuz; o zaman, bugü nkü seçim
sistem i, sosyal demokrat partiler için bir avantaj değ i l
midir? '

ECEVIT-Demokratik açıdan uygun olmayan hiçbir şe-


yi, benim yüzde yüz yararı ma da olsa, kabul edemem ;
ona kesinkes karş ı çıkan m.
Onu n için, bir kere , "sosyal de mokratlar yüzde 35'in
üzerinde oy alam ıyor, öyleyse bugü nkü seçim sistemin­
den yararlanmaya bakal ım" demeyi , moral açıdan çok
yanlış bulu rum; ayrıca, pratik açıdan da son derece sa­
kıncalı bu lu rum. ü nkü aynı gerekçeyi şeriatçı da kulla­
n ı r: "Yüzde 30-35 oyla Meclise kapağı atayım, Anayasa­
yı dilediğim g ibi değiştireyim" demek h kın ı , eğer
'

demokratsak, ona da tanımamız g erekir Yüzde 30-35


.

oyla, bir milletin kaderiyle oynanmaz , Anayasası ile oy­


nanmaz. Rejimi kilitleyen sorun, bence bugünkü adaletsi�
seçim sistemidir.

1 5?
Sosyal de rnokrat eğilimlerin oya yansiyandan çok da­
ha fazla olmasi gerektiği konusundaki düşüncelerinize
ise kesinlikle katiiiyorum. Ben· kat 1hnam fazla bir an­
lam taş1mayabilir; fakat bu na Say1n l'1n Say1n Demi­
rel'in de kattidakian kan ast ndaytm.
Nitekim, 1 986 ara seçimi kampanyas1n1n sanianna

doğru , say tn zal ilginç bir açaklamada bu lundu : "Bizim


yaptird iğ i mlZ bir kamuoyu araşti rmaSI , Türkiye'de kamu­
oyu eği limlerinin gitgida sola kayd 1ğ1n1 gösteriyor. Onun
için biz de siyaseti n ağ t rhk merkezini· sola kayd1 rmahy1z"
ded i ; ve ondan sonra sol sloganlar kullanmaya başladi .
Ayn1 şeyi Doğru Yo l Partisi de yapmaya başlad i . '

Böylesine artan bir birikimi, niye sosyal demokratlar


değerlendi re miyorlar?
Po litikad a amaçlarla araçlann uyumlu olmas1 gerekir.
Oysa Tü rkiye'de sosyal demokrasinin amac1na uygun bir
araç o l uştu rmak , o şekilde bir parti yap1 land1 rmak, son
derecede güç. Anayasa buna engel ; yasalar buna engel ;
b i rtak i m kemikleşmiş davran t ş biçimleri buna engel. . .

Ben bunun çok s tk1nt1s 1n1 çektim. Asti, DSP'nin ku ru-


luş aşamalan nda; eşim ve arkadaşları , bunun çok stktn-


tts i ni çektiler. " allşan halk kesimlerinin tamamen hakim
olacağ i değil, fakat ağ1rhk taş1yacağ1 bir örgütlenme , bir
yapt ianma istiyoruz" dediler; ama herhang i bir kasabaya,
bir mahalleye , gittiklerinde, karştianna şu veya bu anlam­
da güçlü birtakim kişiler çtktyor, "Burasi bizden soru lur,
bizden anahtar almadan bu kasabaya, bu şehre g iremez­
siniz" diyorlard i . . allşan halk kesimlerinde de kendine
güven oluşamamtştt. Türkiye'nin yüzyillar öncesine gi-

1 53
den gelenekle ri bu engelle ·şıi. "Benim akhm ermez",
''benim rnaddi gücQm yok", "bunu benden beklemeyin"
duygusu ve düşüncesi içindeydiler. Hala da bu büyük öl­
çüde sürüyor.
-

Böyle olu nca, çalişan halk kesimlerinin ağırl ik taşıdığı


bir sosyal demokrat parti yapıland ı rması son derecede
zor. Biz bunun için inatla, ısrarla uğraşıyoruz ; ve ağı r da
bir bedel ödüyoruz, seve seve ödüyoruz; ödemek gerekti­
ğine inandığı mız için ödüyoruz; ama biraz zaman aliyor.
••

Oyle bir parti yap1 lanmas1 oluşmadtkça da toplumdaki


sosyai demokrat potansiyel yeterince değerlendirile miyor
ve bu potansiyelin çok geniş olduğu halk kesimleri siya­
sette gereğince ağ1rllk kazanam1yor.
DSP, bu konuda, tüm güçlüklere ve engellemelere
karş1n, epeyce mesafe ald 1 . Sonuç da alacağ1n1 umanm.
Potansiyelin yeterince değerlendirilarneyişinin bir ne­
deni de şu : Eğer bir kimse din kurallan na veya özel yaşa­
minda gelenekiere törelere fazlaca bağli ise, ··ilerici­
aydi n" denen çevreler, o arada bazı solcular, ona "sen
muhafazakars1n, tutucusu n, sağc1sın" diyorlar. Onu bu
şekilde itiyorlar. O da, "ben bu oku muş yazmış kişilerden
daha iyi bilecek değilim ya; madem ki sağc1ym1ş 1m, o
halde benim de yerim bir sağ parti" diyor ve sağdaki par­
tilerden birinin taban ina o yüzden · hapsolunup kaliyor.
Biz DSP'de. bu yaklaş 1m1 büyük ölçüde k1rdtk. Ama bi­
zim d1ş1m1zdaki baz1 solcu veya "sosyal demokrat" ke-
simler, o yaklaş1m1 hala sürdürüyorlar. Toplu aki
·

yal demokrat eğilimlerin ve nsiyelin t�111 · . .


--.. � ,.1 -� - . '
.
'

1 54
Oysa biz, o yaklaş1 m1 benimsemediğimizi ma
yaydtkça, karşthğtnt da görüyoruz.
Geçmişte de, bir ara, o lin büyük ölçüde de-
ğerlendirilebileceğini kanttladtk. CHP oyları, 1 960'1ann
ikinci yanstnda, yüzde 27'ye kadar düşmüştü . Fakat
1 973'de yüzde 42'ye çıkartabildik. Oylanmızdaki bu ar­
tlŞ, büyük ölçüde, sağca partilerin taban tndaki halk ke­
simlerinden kaynaklandı. ünkü ; kimsenin özel ya­
·

şamına veya din kurallan na ne ölçüde bağli olup


olmad ığ ı na bakmayız ; eğer siyasal eğilimi bakımı ndan
sosyal demokratsa onu bizden sayarız" dedik. Bu konu­
daki içtenliğimizin kanıtların ı da verdik.
Ayrıca, CH P'nin bir kanadı olarak�, 1 2 Mart askeri mü.-

dahale dönemindeki tutumu muzla, gerçek anlamda de-


mokratl ığımtzt da kanıtladık. Yani , halkın gözünde, gü-

cünü askerden, veya seçkinci zümrele rden almayan bir


parti kimliğini kazanmaya başlad tk. O şekilde, oylarımız,
kısa sü rede, yüzde 27'den yüzde 42'ye yükselebildL
ünkü halkla aramtzdaki bir takım psikolojik duvarlar
büyük ölçüde yaktlmaştı .
Ben, "ilerici aydan" denen baza kesimlerin yanhş de­
ğerlendirilmeleri yüzünden , Türkiye'deki sosyal demokrat
tansiyelin, k büyük ölçüde, sağcı partilerin tabantna
hapsedilmiş olduğu kanasındayam.
O yanliş değe.rlendirmeleri ve o yanliş değerlendirme-
-

lerin neden olduğu tepkileri giderebildiğimiz ölçüde, bu


duru m sona erecek ve toplumdaki potansiyel gerçek -
yutlanyla değerle ilecektir.

1 55
DSP ve SHP'nln farki
- - .

RU TU IZMEN- y1n Ecevit, panlnlzle SHP arasin-


dakl farki k1saca anlatabilir m isiniz?
ECEV T-Efendim, bir kere sosyal demokrasinin gereği
olan yap ilanmaya bizim verdiğimiz önemi SH P vermiyor.
Belki bu alanda, bu konuda kendini daha gerçekçi sanı­
yar; "Tü rkiye'de ne kadar uğraşsanız, öyle bir parti yapı-

ye, işi biraz kaderciliğe bırakm ış görünüyor. Biz ise,


direnmek gerektiğine inanıyoruz.
Hiçbir ü lkeye, sosyal demokrasi, gümü en bir tepsiy­
le veya me leklerin el leriyle gökten indirilmemiştir. Ancak
uğrunda bedel ödenerek, mücadele edilerek, sabı rla mü­
cadele edilerek, sosyal demokrasiye erişilebilmiştir. Biz,
bütün engelle re ka rş ı n, sosyal demokrasinin gereği oldu­
ğuna inand ığ ı mız yapı lanmada ısrar ediyoruz; SH P'nin
ise böyle bir kayg ısı yok. O yüzden S H P bir seçkinci ay­
d ı n partisi izlenimini sü rdürüyor ve toplu ki potansiyeli
değe rlendiremiyor.
kincisi, biz bir sosyal demokrat partinin yalnız Tü rki­
ye'de değil, herhangi bir ülkede halka güven verebilmesi
için, sosyal demokrasiyi benimsameyen so l akımlardan
ve kesimlerden kendini ayrı tutması gerektiğine inanıyo­
ruz. SHP ise, tam aksine, "benim kapım herkese açık"
dedi ; her isteyen o Partiye girdi. Seçim sistemi de, marji­
nal oy grupları nı temsil eden düşünce akımlann ı , sağda
ve solda, önde görünen· i partiye itti.
Buna karşılık biz, "Dışı mızdaki solun da, sağın da bü­
tün hakları na, özgürlüklerine sahip çıkanz, ama inanarak

1 56
sosyal de rat olmayanlan aram1zda, bu partide iste-
meyiz" dedik.
Buna karş1 şu görüşler ri sürülüyor: "Efendim,birçok
Bat 1 ülkesinde, sosyal demokrat partilerin içinde daha sol
kanatlar da vard i r. "Doğru, baz1 lannda, örneğin ngiliz ş­
çi Partisinde vard1r. Ama ngiliz i Partisi, bunun Sikin­
tiianndan bir türlü kendisini kurtarıp iktidar olam1yor.
ünkü içinde sosyal demokrat çizginin veya demokratik
sosyalist çizginin bir hayli solunda unsurlar var; ve bu , n­
giliz halki kadar sola aç1k bir halkta bile, ciddi tereddütler
uyand 1 nyo r.
Buna karş i i i k, skandinav sosyal de mokratları , daha
solla, o arada komünistlerle, gerekirse , bell i --konularda iş­
birl iği ya arlar; koalisyon yaparlar; ama onlan araları na
almazlar. O sayed e, çok daha tutarli politikalar izleyebil­
mekte , halka güven verip iktidar olabilmekle ; iktidarda
uzun sü re kalabilmekte ; iktidar olamadikiarı zaman bile,
ülke nin düzenini ve yönetimini etkilerneye devam edebil­
mektedirle r.
SH P ile üçü ncü bir fark1 m1z ise , ekonomik model. Biz,
devletçiliğin sosyal demokrasi için ve solculuk için şart ol­
madiği kan1s1nday1z. Direksiyonda çalişanian n da eli bu­
lu nmak koşuluyla, pazar ekonomisinden yanay1z; ve bu­
nun sosyal demokrasi ile rahatça bağdaşabileceği
kan1s1nday1z. Sovyetler Biri i'nde , in'de bile, pazar ku­
rallarına uyma eğilimi kendini göstermeye başladi.
SHP'de de , gerçi, son zamanlarda, toplu mun ve bizim
zorlamam1zla, o noktaya gelenler veya gelmeye çalişan­
lar, görülüyor. Ama bu konda bizim gibi kesin ve aç1k r

1 57
tav1r alam1yorlar. ünkü , o zaman, içlerindeki veya dışla­
nndaki daha sol veya katı devletçi çevreleri küstürmü ş
olacaklanndan korkuyo rlar.
Tam tarihini an1 msam1yorum, ama san1rı m bundan
daha bir y1l kadar önce , bir haftali k derg ide, SHP'nin ön­
de gelenlerine , devletçilik konusu nda ne düşü ndükleri so­
ru lmuştu . Hepsi de eski devletçilik anlay1şına saplan 1p
kald ıklan nı göste rmek için adeta biribiriyle yan ş eder gibi

Oysa çağ1m1zda, devletçilik, sosyal de mokrasinin ko­


nusu d1şındad 1r. Bundan 30-40 y 1 l öncesine kadar, Batı

Avru pa'daki sosyal demokratlardan birçoğu da, belki ,


ekonomide devletçi liği sosyal demokrasinin bir gereği g ibi
görürle rd i ; ama artık o döne m dü nyada çok gerilerde kal­
di.
K ısacas ı , bu üç noktada; yani,
.

sosyal de mokrasinin ger�ği o lan yapılanma konu-


sunda;
daha solla i lişkiler konusunda ;

ve eko nomik politikalar konusu nda,


S HP ile aramızda cidi ayn hklar var.

Koalisyon konusu
KAVA GEN -Efendim, size k1saca bir kaç soru yö-
ne lt Istiyorum.
Biraz evvel arkadaş1m1z1n so rusuna verdi lnlz ya-

1 58
n 1tta, koalisyon hükümeti dönemine rastlad1 1 ndan
Meclisten baz1 kanu nlan Çikaramadi 1 n1z1 söyledlnlz .

Idealist bir parti veya Idealist bir Insan olarak, vaktiy-


le koal isyon yapmay1 neden düşündü nüz? Bu bi r kol­
t usu mudur, nedi r?
Türkiye'de bug ün yayg 1 n olan bir şirket kurtarma,
diŞ sermaye konulan var. Bunla r hakklndak1 düşün­
celeri niz nedir?
ECEV T-Eibette, solda olsun, sağda olsu n , herhangi
bir parti, mecliste salt çoğu nluğu elde ederek iktidara ge­
lebilmek ve dilediği yasalan Çi karabiimek ister; ama bu
her zaman mümkün olmaz. ..
.

Demokrasi ancak uzlaşma ortam1 nda yeşerir ve gü­


venli biçimde yaşar. Koalisyonlar da bir tü r uzlaşma eğiti­
· midir. Evet, istediğiniz yasalan Ç1kartamazs1 n1z, ama ba­
Z I sorunlan uzlc�şarak çözebilirsiniz ve demokrasiyi
ray tna otu rtabilirsiniz. ·

Tü rkiye 1 2 Mart askeri yö netim döneminden, demok­


rasinin iyi-kötü yeniden ray1 na oturduğu bir döneme, çok
yumuşak bir geçiş yapm 1şt1r; ve bunda, san1 nin, birincisi
CHP ile AP'nin Cumhurbaşkani konusunda uzlaşmaya
varmalan çok önemli bir etken o lmuştur; ikincisi de,
CH P'nin M S P ile koalisyon yapmasi çok önemli bir etken
olmuştur.
Evet, MSP ile koalisyon ortakllğ1m1z döne minde Prog­
ram1m1z1n birçok unsurlannt uygu layamadtk. Ama bir
haşhaş ekimi yasağ1n1n kald1nlmas1 ; bir K tbns Banş Ha­
rekati, o dönemde o lmuştur. O hükü metin öncesinde ve
sonrast nda şiddet eylemleri bulunduğu halde, CH P-MSP

1 59
n Hükü ti döneminin yarattı 1 uzlaşma orta-
, ufak tefek şiddet eylemleri sürse bile, hiç değilse
can ahct şiddet eylemleri olmamıştır ve ü niversitelerde
öğrenim barış içinde sü rebilmiştir. Yani, bazt şeyleri ya­
pamadtk ama bazı şeyleri de yapabildik.

Irket kurtarmadaki çelişkiler


irket kurtarma konusu da bugünkü hükü metin çelişki­
lerinden biri . Bir yandan "Ezen ezsin, batan batsı n" felse­
fesini benimsemiş görü nüyor; bir yandan da işine gelen
bat ık şirketi kurtarıyor. Bir yandan, "devlet işletmelerini
özel sektöre devredeceğim" diyor ama "karli olanlan dev­
redeceğim" diyor; "zarar edenleri önce masraf edip karl i
hale getireceğim, sonra devredeceğim" diyor; ondan son­
ra da özel sektörün batık şirketlerini devral iyor.
Bu batık şirketlerin veya bankaların yükü nü kimin s ı r­
tına yüklüyor? En başta Ziraat Bankasının sırtına yüklü­
yer!. . . Oysa geçe n gün, zmit toplantı mıza giderken, TOE
Tü rkiye Otomotif Endü strisi fabrikas ına uğrad ım. Uzun
süredir fabrikada grev varmış; fakat, işçilerin söylediğine
göre, ortaklardan hiçbiri ilgi lenmiyormuş. Fabrika batma­
ya terkedilmiş. Fabrikanın en büyük ortağı da Ziraat Ban­
kası.. Yani, Ziraat Bankası , bir takım batık fabrikaların
yükünü üstlenip onları kurtarmaya çal ışıyor; fakat , bir
yandan da, kendi fabrikasının batması na seyirci kalıyor.
Bu da bir baş çelişki . . .

Yabanci Sermaye
Yabancı sermaye konusu a hiç bir kompleksimiz
yok.

1 60
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Türk Ulusunun ve yö­
netici kadrolannin bu konuda bir tak1m kuşkulan olmasi
çok do ald1. ünkü kapitülasyonlar döneminin ac1 an1lan
henüz çok taze idi .
Geçenlerde, Sadrazam Tevfik Paşa'ni n tarunu efik
Okday'1n, Tefik Paşayla ilgili kitab1n1 okuyordum . Kitapta
nereden nereye geldiğimizin öyküsü anlat1nlrken,
1 950'1erde, stanbul Hilton elinin kurulmasi gü ndeme
geldiğinde, zaman 1n muhalefeti nde , yani CHP çevrele­
rinde "eyvah. kapitülasyonlar geliyor" diye nas11 tepkile r
uyand 1ğ1n1 hatırlatıyordu.
imdi, tabii, o dönemi çok gerilerde b i raktık.
Elbette ölçü lü davranarak, dikkatli davranarak; Tü rki­
ye'nin yararı na ku llanılmak koşu luyla : özell ikle bize yeni
'

teknolojiler. ileri teknolojiler geti rmek koşuluyla, yabancı


sermaye ortaklıklarına açık olmalıyız .

Türk-lslam Sentezi" '

- ..

ALPASLAN OKSU M-Tü rklye 1 978-1 979 dönemin-


den beri devaml i olarak ekonom ik konularla llg ilen­
mektedi r. Türkiye'nin tek sorunu ekonomi derken,
acaba başka şeyleri u nutmuyor muyuz?
1 980 son rasinda, Türk Insan• ve TOrk genel, milli,

manevi de eriere h, TOrk-Isi sentezi tipinde ye-


tl l rllmek Istenmekted ir. Bu sizce doğ ru mudur?
Bunda de Işiklik yapmayi dOşOnQr müsü nüz? Türk '

Insan• veya Türk genel nasil olmal idi r?


Eko ik konular bu kadar ciddi de, sosyal konu-
lar bu kadar ciddi de ll midir?

1 61
EC EV T-Efendim, ben ''Tü rkiye'nin tek soru nu ekono­
midir" demedim. Ama burada genç işadamları nın düzen­
lediği bir toplantıya çağ ı n ldığım için, toplantının konusu
ekonomi o lsun dedim. Yoksa e lbette tek sorun ekonomi
değildir. Hiçbir ülkenin sorunlan tek boyutlu , tek unsurlu
değildir; ve ekonomide anlattığ ı m çarpıklı klar sürdüğü
oranda, sosyal yapı da bu ndan büyük zarar görmektedir .
. .

Bunun da, Sayın Ozmucu rlu'nu n rakamlarına dayanarak,


somut örnekle rini verdim.
Bütü n bunlarla birlikte rejim konusu da son derece
önemlidir. Bir ekonomik politika , demokratik bir rejimde
uygu landığı vakit bir tü rlü , demokratik olmayan bir rejim­
de uyguland ığ ı vakit başka türlü sonuçlar verir .

"Tü rk- Islam Sentezi" konusuna ge lince ; ben böyle ya-


pay bileşi mleri ciddiye alamam. u bakımdan yapay; de­
olojik anl amda " slamcı" denen kesimler, " milliyetçiliği",
"kavmiyetçiliği " hatta mill iyet farkları nı kabu l et medikleri-

ni, I slam ın buna izin vermediğini söylerler. imdi onlar,


"milliyetçilik" iddiası nda bulu nanlarla, hele bunu ırkçıl ığa
kadar vardıranlarla, nasıl ı•sentez" ku racaklar, bilemiyo­
rum ; o kendi sorunları . . .
Yalnız şu var: Eğer demokrasiye inanıyorsak, ciddiye
almadığı mız, veya katı lmadığımız, karşısında olduğu­
muz düşü nce akı mların ı da iıoşgörüyle karşılamamız ge­
rekir. Hoşgörünün ötesinde,onların da düşü ncelerini açık­
lama hakkını kabu� etmemiz gerekir.
Yeter ki, demokrasiyle veya Devletin temeliyle çelişen
akı mların Deveti teslim almalarına fırsat vermeyelim!
Fakat bu tehlike var. Nası l var? . . Seçim sistemi dola-

1 62
yı sıyla var!
Bu seçim sistemi, marjinal oy gruplannın ke ndi parti­
lerini kurmalan na veya kenrn partilerinde toplanmalan na,
engel oluyor.
Oysa kendi partilerinde toplansalar, demokrasiyle ve­
ya Devletin temel leriyle çelişen akı mlar, solda da sağda
da, çok az oy alirlar. Hiçbir zaman kendi güçleriyle, kendi
oylanyla iktidar olamazlar.
Ama yü rürlükteki seçim siste mi , onları büyük partilere
sızmaya zorluyor. Soldaki marjinal gruplan da sağdaki
marjinal gruplan da buna zorluyor.
Sağda da solda da , bu nlar, aktivist ve wıı i litan olduklan
J

için, saman alt ı ndan su yürütme ve içine sızdıklan kuru-


luşlan ele geçirme yöntemlerini iyi bildikleri için, azınlıkta
oldukları halde, sızdıklan partile rin yö netimini ele geçire­
biliyorlar veya baskı altı na, ke ndi etki leri altına alabiliyor­
lar.
••

O yüzden �şimdi sayın Ozal' ın isteyerek veya isteme-


den ku llandığı bazı durumlar ortaya çıkıyor; "ba ın, ben
gidersem, Partinin baş ına sentezeiter gelir ha" diyerek,
bu anlamda işaretler vererek, milleti tehdid edebiliyo r.
Oysa bu seçim sistemi olmasaydı, böyle bir te hlike de
söz konusu olmayacakt ı .

V K usu ve dayan1şman1n öneml


-

HUL YA AK AY-Efend im, bll lyorsu bir ülkenin


gelişmesindeki en Onemli etkenlerden biri e Itim.
ayet Iktidara gellrsenlz,
• ••
ltlme IŞ aç1n1z ne ola-
cak, bir Ikincisi, YOK olay1 n1 onayllyor musunuz?
••

YOK konusunda neler yapacaks1n1z?


ECEV T-Eğitimin gelişme açısından da, demokrasi
açısı ndan da önemi belli. -
1

Demokrasi açısı ndan asl inda, sanıldıği kadar önemli


değil. Eğitim düzeyi çok düşük olan Hindistan'da demok­
rasi inatla yürüyor; eğitim düzeyi çok düşük olan Grön-..
land'da, Eskimolar, pekala, Danimarka demokrasisini
kendi topraklan nda uygu luyorlar. Bunu şu nedenle söylü-

yorum: "Bizim halkımız cahil, onun için Batıdaki demok-


rasiye haz1r değil" iddialan geçersizdir.
Ancak devleti iyi yönetmek bakımından ve gelişme
bakımından, ayn ı zamanda insan kişiliğinin gelişmesi ba­
kımından, eğitimin büyük önemi vard ı r.
Sayın Başkan ın sorusu nu yanıtlarkan söyled iğim gibi ,
bugü nkü iletişim teknolojisiyle eğitimi çok daha geniş kit­
lelere yayma; belki t ı p gibi bir -iki dal dışında, heme n her
konudaki . eğitimi , en uzak köye kadar eriştirme olanağ ı
var.
••

YOK'e, üniversite özerkliğini büyük ölçüde kısması


••

bakımından, elbette karşıyım. Universiteler arasında iş-


••

birliği ve eşgüdüm gereklidir; ama bunun için YOK'e ge-


••

rek yoktu . 1 2 Eylü l öncesinde var olan "U niversitelerarasi


Kurul" bu işlevi zaten üstlenmişti. Bu kuru lu n işlevi, üni­
versite özerkliğine dokunulmaksızın, daha etkili duru ma
getirilebilirdi.
Onun için Y K' e karş1 mücadele edilmeli !
Ama nas1l? . .
Bu mücadele, kuşkusuz, öncelikle, ü niversitelerin ö -
retim üyelerine düşer. Fakat üniversite özerkliği, rejim so­
runu ndan, dolay1s1yla siyasetten soyutlanarak savunula-

maz. Oysa, üniversite öğretim üyeleri bir ölçünün


ötesinde seslerini yükselttiler mi, yürürlükteki yasalara

göre , siyaset yapmış say1labilirler; ve susturulabilir hatta


cezaland ı n labilirler.
Bu riskiere ve engellere karşın mücadeleyi sürdü rebil­
meleri ve etkili kı lab ilmeleri içinse , toplu mu n başka ke­
simleriyle dayan1şma içine girmeleri gerekir.
imdi üniversite özerkliğine, ancak, arasıra bası nda
çıkan yaz ı larla ya da DSP'nin veya SH P'nin bazı demeç­
le riyle değiniliyor.
Oysa, 1 2 Eylü l'de n sonra özerkliği veya bağımsızlığı
kald ırı lan veya zedelenen bütü n ku rumları n, birbirine
destek olmaları, dayan ışma içinde mücade le vermeleri
gerekir. Sonuç ancak öyle alın ır .
••

Orneğin, ü niversiteler sedikaları n, sendikalar üniversi-


telerin hak mücadelesine katkıda bulunabilirler.
Türkiye de 1 2 Eylü l'den sonra özerkliği en ağ ı r darbe
'

yiyen ku rumlardan biri , kooperatiflerdir; öze llikle de geniş


üretici kesimlerini ilgilendiren kooperatif birl ikleridir.
Kooperatifçilik hareketi , ancak yapısı ve işleyişi de­
mokratik olduğu oranda gerçekl ik kazanır. Türkiye'de ise,
kooperatifler, özellikle de kooperatif birlikleri, hiçbir komü­
nist ü lkede bile görülemeyecek ölçüde devlet yönetimi al­
tındadir. Bunları n başta gelen tü m yöneticile de, liti-
'
-
kalann1 da, uygulamalann 1 da, ürün fiyatlan n 1 da, devlet,
daha doğrusu siyasal iktidar belirlemektedir. Böyle koo­
peratifçilik olmaz. Fakat kimse bunun üzerinde durmuyor .
••

Benim gönlümden geçen şudur: Universiteler koope-


ratifçiliğin özü ne indirilen darbeler karş1s1nda seslerini
yükseltse ler; bu yüzden başlan derde girecek olursa, o
zaman inan1yo ru m ki üreticiler, köylüler, üniversite lerin
haklarına, özerkliğine sahip Çikarlar; böylece demokrasiyi
gerçekleştirebilmenin ve geliştirehilmenin gereği olan da­
yan işma kendiliği nden ve geniş bir ze minde, başlamiŞ
olu r.
Demokraside dayan1şma son derece öneml idir.

D S P ve Ecevit
AS lM ERDAL-Efendim, ekonom ide en önem l i so-
-

ru nlan n başı n d a kaynak soru nu gelir. U lkemize bak-


tlğ irn iz zaman, Milli eğ itime ve sağ liğa ayrı la n payı n
ç o k üzeri nde, yüzde 30'1an n üzeri nde bir pay savun­
maya ayn hyor. B u n u n da çok ra ntab l kullan1ld1ğ1 dü­
şü n ü l emez herhalde. u nu so rmakistiyorum öncel ik­
le: S izin iktidan niz dönem i nde, savu nma
ha rcamala n ndan b i r k1s1t1 yapmay1 düşünecek misi­
niz?

Ikincisi de, siz DSP'nln, hatta bir an lamda sosyal •

demokratları n do al lideri olarak a � 1 l l yorsunuz. Iz-


m it'teki m lting l n izde raberdik " Bensiz de DSP


.

ayakta kalacak, bu nu göstermek Için ben ayrı ldim "

şe k li nde bi r deyim kullandtntz. Sizin Genel Başkan­


l iktan ayrılmantzla bu sa lanabilmiş oldu mu? Yeni­
den Genel Başkanliğa gelmeyi düşünüyor musu nuz?
ECEV T- zninizle önce ikinci sorunuzu yan1tlay1m.
Baz1 çevreler, Demokratik Sol Partinin kökleşemediği­
ni, partileşemediğini, "Ecevitlerin aile partisi olduğunu ;
"

Ecevit'ler saf dış1 b1rak1 h rsa bu Partinin de yok olup gide­


ceğini öne sürüyorlard l , veya gerçekten öyle saniyori ar­
di .
Bu san 1ya dayanarak da, bana karşı büyü k bir ylprat­
ma kampanyas ı aç1lmışt1 . ü nkü ben siyasal anlamda
yok edilirsem, güya DSP de ke ndiliğinden yok olup gide­
cekti. . Onun için, bana yöneltilen kampanya DSP'ye de
zarar ve riyordu.
Ben, bu sanı ları n, iddiaları n geçerli olup olmadığı an-

laşı ls ı n istedim: ben Genel Başkanlıktah ayrı lırsam, Rah-


şan Ecevit gö revden ayrıl i rsa, DS P'nin yok olup ol maya­
cağ ı , kamuoyu önünde s ı nansın istedim .
Onun için ikimiz de Partideki resmi görevlerimizden
ayn ldı k.
Kararı mızı açı klamam ızın üstü nden on ay, uygulama-

mız ı n ardı ndan da alt ı ay geçti; ve bu süre içinde , DSP,


ikimiz baş ı nda olmadan da, yok olup gitmek şöyle dur­
sun, gelişmesini h ızla sü rdürebildL DSP'nin, baz ı çevre­
le rce beğenil mese , horgörü lse de, kişilere bir ölçünün
ötesinde bağ ı ml ı lıktan en çok kurtulabiimiş parti olduğu
görü ldü.
Gelecek için kendimi şu veya bu şekilde bağlamlyo­
rum. Seçenekleri açık bırakıyoru m. Türk toplumu k
hlZII değişen bir toplu m . Onun iç iı ı uuy u ı a\,A \, ı ı . � � Tür­
J
..� .

kiye'de ne o lacağı , ne gibi durumlar ortaya çıkacaği , ko­


lay kolay kestirilemez.

1 67
"Türkiye·oe en n1zi1 cieğişen şey nedirf", desen iz, "de­
ğişimdir" derim.
Bir an1 m1 anlatayim.... 1 950'terde ben, CHP organ1
olan "Ulus" gazetesinde çahş1yordum. Büyük yazar rah­
metli Hüseyin Cahit Yalç1n da bir ara gazetemizin başya­
zan idi. Y1lda bir ay izin ah rd 1 . ok da kolay yazard 1 . Din­
Ianeeye g itmeden önce, ' iki-üç gün bir odaya kapan1 r, 30

günlük başyazısıni birde nhaz1rlay1p gazeteye bı rak1rd1.


Bilird i f<i , 30'u ncu yazıya s1ra geldiğinde, yaz1 güncelliğini
yitirmiş olmayacakt i r.
Oysa şimdi böyle bir şey düşü nülemez. Tü rkiye öyle
h1zll değişiyor ki, güncel konularla ilgili olarak bugü n ya­
ZI Ian bir başyaz i birkaç günde güncelliğini ve geçerliliğini
yitirebilir.
Onun için , ben de, gelecekte ne gibi du ru mlarla veya
zorunlu luklarla karş 1 laşacağ1 m1 şimdiden kestiremem.
Yannki duruma gö re veya bir-iki yıl sonraki duruma
göre, Demokratik Sol harekete ve Partiye katkım1 en iyi
hangi konumda sü rdürebileceğimi düşünü rse m, ve eğer
elimdeyse , o konuma ·gelmeye çahş1nm.
u s1rada, ben de Rahşan Ecevit de, katk1m1z1, birer
üye olarak sürdürüyoruz. •

Savunma konusu
Savunmayla, ulusal güvenlikle ilgili soru nuza gelince,
bu çok duyarli bir konu ... Türkiye dünyan1 n en hareketli,
en kanş1k lgesinde. Bu bölgedeki bir ü lke için ulusal
güvenlik bü .. k önem taş1r.

Onun için , ayn ntıh hazırlik yapmadan, u sal güvenlik
konusunda kendimi veya · Partimi bağlayıcı açıklamalarda
bulunmayı sakı ncah sayanm.
Bu kadar büyük bir ordu yerine , şimdikinden daha iyi
ve daha çağdaş donanı ma kavuşturulmuş ve ona göre
eğitilmiş bir ordu , elbette daha iyi olur. Ama bu daha ucu­
za mı daha pahal iya mı gelir, onu şimdiden söyleye­
mem.
nemli olan , ulusal güvenliğimizi tehlikeye düşü rmek­
sizin, eğitim ve sağlik harcamalannı arttı rabilmenin yolu­
nu bu lmaktı r. Bu da vergi düzenini değiştirerek ve üretimi
arttı rarak yeni kaynaklar oluşturmakla veya başka bazı
-

alanlardan sağl iğa ve eğitime kaynak kaydırmakla sağla-


nabilir.
Savu nma harcamalanndaki kabankhğın gelişmeyi
zorlaştırdığ ı na dikkati çekmiş oldu nuz. Doğrudur. Bu
bende bir çağnşım yapt ı ; izninizle onu söyleyim . . .
Geçen gün tel evizyo nda say ı n zal , kinci Dünya Sa­
vaşı sonrasının Almanya'sı ndaki, Batı Almanya'daki. "Er­
hard mucizesi"nden söz etti. Erhard'ı n, Almanya'yı, ken-
••

disinin izlediği, yani Ozal'ın izlediği Iilikalara benzer


litikalarla mucizevi biçimde kalkınd ırdığını öne sürdü .
kinci Dünya Savaşından sonra mucizevi biçimde kal-
kındığı söylenen bir başka ü lke de J nya'dır. Sayın
1 arası ra ona da değinir.

Oysa iki ü lkenin de bir özelliği vardır: kinci Dünya Sa­


vaş ından ye nik çıkan bu iki ülkeye de, uzun yıllar,ordu
kurmak y anmışt ı r.

1 69
Eğer savaştan sonra Federal Almanya'n ın ordu ku r­
masına izin verilseydi, "Erhard mucizesi" zor gerçekleşir­
di.
Yine savaştan sonra Ja nya'nı n ordu kurması na izin
verilseydi , "Ja n mucizesi"de zor gerçekleşird i .
kisinin de h ızli kalkı nması na, izledikleri bazı politika­
lan n şu veya bu ölçüde etkisi olmuştu r elbette ; ama, hiç
kuş suz , birinci etken , en ağ ırliki i etken, savaştan son­
ra uzun yı lar, iki ü lkeye de , ordu ku rma yasağ ı uygulan­
mış olması d ı r. Bu yasak nede niyle, tüm kaynakları nı kal­
kınma atı l ı miarı na ayı rabilmiş lerdir.
Ama maalesef ordusuz yapam ıyor ülkele r 1 N itekim .

şimdi Federal Almanya ile Japo nya'nı n da ordu ları var:


ama ordusuz y ı lları nda kalkı nmaları n ı , kısa sürede , be lir­
li bi r ·· zeye eriştirmiş oldu lar. Yani kazand ıklan zaman
içinde kalk ınmaları nı bir hayl i ileri götü rebildi ler.
Tü rkiye konumundaki bir ü lkenin, çağ ı mız dü nyas ın­
da, ordusuz yapabi lmesi veya güvenliğini ihmal etmesi
tasavvu r edi lemez.

Do udakl yüksek "hay1 r" oylan


SORU- Bu soruyu kim i n sorduğu banda geçme­
miş; o nedenle ad1 n1 veremediğ imiz Içi n kendisi nden
özü r di leriz -Efe nd im , g eçmişden bahsettin Iz; ben bu­
g ü ne dönmek Istiyorum.
Referandumda Do u llleri ndeki " hay1r" oylar1n1n
yüksek ç 1kmas1n 1n sizce nedeni ned ir? Bu nda, o 11-
lerdekl gayri safi milli has11a pay1n1n düşükolmas1n1n
etkisi n Ir?

1 70
EC EV T-Kuşkusuz bu nun büyük etkisi olmuştur. Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Türkiye'nin en ihmal edilmiş ve
yan feodal ' lgeleridir. Bu açıdan teşhisinize katıliyo­
ru m.
u da beni sevindiriyor: dün "Cumhuriyet"te çıkan de­
mecimde de belirttiğim gibi, Hükümetin insani bir jest ola­
rak, I rak'tan kaçıp gelenlere Devletimizi n kollan nı açmış
olmas ı , o lgenin oy biçimini ve eği limini şu veya bu şe­
kilde etkilememiştir; halk , oyunu , bu olaydan etkilenmek­
sizin, bild iği gibi vermişti r.

Demek ki g enç lşadam lan fa rkl i "

BA KAN Cefi J . Kam h i S ayın Bü lent Ecevit, m i­


- -

safi rlerim iz za n nede rsem , hakikaten doyu rucu Iki-Iki


bu ç uk s aat geçi rdi Diyebi l irim ki bu dönemi n en can­
.

l ı v e en s am imi top la nt i ia nndan biri oldu.


Huzu ru nuzda Say1n Bülent Ecevlt'e teşekkür et­
mek Istiyorum. Gelecekteki planlannda da baş a n i l ol-

n i di l iyo ru m .

..

U m lt ederiz, bir dahaki toplant1m 1zda ka rş•t fikirle-


ri de · dinleyeceğiz. Bu toplatıla n biz her ne kadar
genç Işadamlari na yönelik yap1yorsak da , O lke so­
runlarini daha geniş kapsamli b ir şek lide bize Izah
�tti lnlz Için teşekkür ederiz.
-

BULENT ECEV T-Sayın Kamhi, size ve arkadaşlan -


nıza, sizlere, bu toplant ıya bir konuşmacı olarak kat ılma
olanağ ı nı bana verd· iniz için teşekkür ederim. Gerek

1 71
üyele rinize ve konuklannıza, gerek gazeteci arkadaşlan­
ma, bu toplantıyi izledikleri için teşekkür ederim. Benim
için çok değer taşıyan sözleriniz için de teşekkür ederim.
Bir espriyle sözlerimi bitireyim, ama gerçeğe dayanan
bir esp ri. . . Yolda gelirken, e şim söylüyordu ; Ankara'da,
bu raya hareket etmeden önce Partiye uğradığında, Ana­
dolu örgütü nden gelen bir partili ile karşılaşmış; " stan­
bul'a g idiyoruz" demiş, "Niçin" diye sormuş Anadotulu ar­
kadaş ı mız; eşim, "Genç şadamlan Derneği, Bülent
Ecevit'i bir konuşma yapmaya çağ ı rd ı , oraya gidiyoruz"
demiş. Anadolu'dan gelen Partili yu rttaşımız da, " yi, de­
mek ge nç işadamları farklı düşünüyorlar" demiş.

1 Bugün,dünyan ı n karış ık bir bölgesinde oldu u halde, ordu-


suz idare etmeye çalışan bir küçük ülke var. Bir Orta Ameri­
ka ülkesi olan Kostarika ... Latin Amerika'n ı n en g üçlü de­
mokrasisi de o ülkede... Fakat ş imdi Kostarika da ordu
oluşturm aya; en azı ndan, iç g üven lik güçlerine ordu işlevi
de vermeye zorlan ıyor.

1 72
•• •• ••

l l

'

(* Bülent Ecevit'in 20 1 990


g ü nü Istanbu l'da "Iktisat Fa- ·

kültesi Mezu nları Cem iyeti"nce düzenlenen toplantıda yaptı­


Q ı konuşmadan özet.

1 73
24 Ocak 1 980 kararları na , bir sosyal demokrat olarak,
ilk günlerinden beri karş ı çıkmıştım.
Bu kararları n, ekonomide zamanla baz ı olumlu sonuç­
ları görü lse bile, sosyal ve siyasal sonuçları n ı n çok ağ ır
olacağ ı na inanıyordum ; ve ekonomiyi düzlüğe çı karabil­
mek için o kadar ağır bede llere gerek olmadığı düşü nce­
siydeydim.
'

Zaman ın Başbakanı nın baz ı sözleri de beni o açıdan


••

kayg ı landı rıyordu . Orneğin, bu kararlar için "başka ya-


pacak bir şey yoktur" diyordu . Daha sonraları sayın
..

Ozal da aynı anlama gelen sözler söyleyecek, "bu kara r-


Iann alternatifi yo·ktur" diyecekti. Oysa çok partili de­
mokratik rej im, bir "alternatif"ler, "seçenek"ler reji miydi.
Demokrasi "tek yol"cu zihniyetle bağdaşmazdı .
Yine zaman ı n Başbakanı , "bu kararian n siyasetle Il­
g isi yoktur siyasi yönü yoktur" diyordu .
Bu sözlerden de Tü rkiye'nin bir zoraki "de litizasyon'�
döne mine sü rüklenmek istendiği kaygı sı nı duyuyordum ;
ve 20 ubat 1 980 günü düzeniediğim bir bas ın toplant ı­
sında bu kayg ı m ı şu sözlerle dile getiriyordum :
"E er bu sav, akla mant 1 a gerçekiere temelinden
ayk1r1 o lan bu sav, SikSik yineienecek olursa, bunun
demokratik aç1dan şöyle bir tehlikesi ortaya Çikar:
Günün birinde baz1 kimseler, baz1 çevreler, 'madem
ki Tü rkiye' nin karş1 karş1ya bulundu ğ u so runlann si­
yasa l yönü yokm uş; madem ki bu soru n lara getirilen
önlem lerin, çözüm lerin siyasetle lig isi yokmuş, o hal­
de bu soru nlan çözmek Için siyaset adamianna da
gerek yok, siyasal haklara ve özg ü rlüklere de gerek

1 74
'

yok' d lyebllirler"
diyordu m.
Nitekim bu sözleri söylediğimden 204 gün sonra, "bu
kararian n siyasetle lig isi yoktur" diyen Başbakan dahil
tüm politikacılara siyaset yasaklandı : tüm siyasal haklar
özgü rlükler kıs ı ldı ; tüm siyasal partiler kapatıld ı " .
1 6 ubat 1 980 günü Meclisdeki bütçe görüşmelerinde
yaptığ ı m konuşmada da şu nları söylüyordum :
" B i r zaman lar, 'Türklye'yl küçük Amerika yapaca­
ğ iz" denird i. Bu ekonom ik politikayla büyük Amerika
da küçük Amerika da olunmaz, ancak Güney Amerika
o lunur. Güney Amerika ekonom ik modeli de, bir ü lke­
ye, bağ 1ml llaşt1nc1 diŞ pol itikasi lle birlikte gelir;
g üçlüleri sem i rtip, g itg ide g üçsüzleşen halk toplul uk­
lannl ezici hasta toplum yap1s1yla bi rl ikte gelir; ve
sömürü lenleri hak arayamaz duruma, ezilen leri ses
Çikaramaz duruma g etiren siyasal rejim leriyle bi rl ikte
geli r. Bu aynlmaz parçalan ol maks1z1n gelirse, bu
model, zaten yü rüyemez",
diyo rdu m.
Nitekim kendi siyasal rejimini ve baskılarını getirme­
den bu delin yü rüyemeyeceği kısa zamanda görüldü.
Sivil hükü met, modeli yürütebiirnek için, işçi hakları nı kıs­
mayı zoru nlu gördü ; ve toplu sözleşme ve grev hakları nı
beş yıl için askıya alacak bir yasa tasarısı haz ı rlad ı . Fa­
kat C H P karşı çıktı, bazı sendikalar karşı çıktı ; ve H ükü-

met tasarıyı geri çekmek zorunda kaldı .


Madem ki bu modeli uygulayabilmek için işçi hakları nı
kı smak şarttı ; fakat madem ki demokrasi işlerken işçi

1 75
haklan kısılamı yordu ; o h a lde b u modeli uygu lamak iste­
,

yenlere göre, önce de kratik süreç du rdurulmalıyd ı ! Ni­


tekim 24 Ocak kararlan ndan yedi buçu k ay sonra, Meclis
kapatıldı ; ardı ndan partiler de kapatıldı ; tü m s iy asal hak­
lar ve özgürlükler kısıldı ; ve demokrasi uzun bir tatile çı­
karı ld i .
Bu mode l i n başka tü rlü uygul an a ma yac ağ ı n ı , daha

so nraki yı llarda, kendi Başbakanlık dö ne minde, say ı n


••

Ozal da sık sık söyleyecekti:


,

"Eğer 1 2 Eylül'ün - getird i ğ i rej im olmasa biz bu


ekonomik pol itikalan uyg u layam azdık",
d iyecekt i . Böylece , bu mod e l i n , h e l e Tü rkiye g ibi h e n ü z
g e l iş me s ü recinde bulu nan ve d e mokras isi kökl eşme m i ş
o l a n b i r ü lkede , de mokras iy l e bağdaşmayacağ ı n ı aç ı kça
ve defalarca iti raf edecekt i .
20 ubat 1 980 g ü nü bir bas ı n toplan t ı s ı nda yapt ı ğ ı m
ko n u � mada, ça l ı ş anları n h akları aç ı s ı ndan ve de mokras i
aç ı s ı ndan ciddi t e h l i ke le rl e karş ı ka rş ı y a g e ld iğ i m iz i be­
l i rttikte n so n ra, şu nları söylüyord u m :
"Te h like artık gerçekleşme aşaması ndad ı r ; ufukta
değ ildir, kap 1 n 1 n eşi ğ i nde değ i ld i r, kapıdan içeri g i r­
m işti r; ve eko nom ik ön lemler ad ı n ı taşıyan b i r Truva
Atı biçim i nde g i rmiştir. Bir ekonom ik model görü ntü­
sü taşıyan bu Truva Atın ı n Içi nden, değ işik b i r rej im.
model i ve de Işik bir uluslararası Ilişkiler model i çık-
maktad ır" .
diyordu m.
Bir çok eko nomistler ve büyük sermaye çevreleri bu
ekonomik eli alkışlarke n , bazı küçük ve orta sanayici
kesimleri, 24 Ocak kararlan n ı n ekonomik açıdan da tehli­
kelerini sezmeye başlamı şl a rd i ellikle Eskişehir Sana-
.

1 76
'

yi Odas ı k kayg ı l ıyd ı . 1 3 ubat 1 980 günü , Eskişehir


Sanayi Odas ı , kayg ıs ı n ı şu açıklamayla dile getiriyordu :
o

"Işletme sermayeleri tamamen yetersiz duruma


d üşmüştü r. Birçok kuru luş üretim leri ni sürdü recek
sermaye olanaklan ndan yoksu n olduklan i in tam
kapasiteyle ça llşamayacaklardlr. Ya tesislerini büyük
sermaye ku ruluşları na devredeceklerd l r, ya da el le­
ri nde bu lu nan sermaye kadar ü ret_lm yapma yolunu
seçeceklerd ir. Yat 1 n m lar1n1 sürdürmekte olan ve yen i
tamam lam iş olan sanayiciler de zor d u ruma düşmüş­
lerd i r.
Yabanci sermaye çerçeve kararnamesinin aş1 n li­
beral hüküm leri ni de end işeyle ka rşıl iyoruz. Kararna­
me i le hemen her Iş sahası nda harhang i b ir sermaye
ve pay sının ko nmadan yatınm ·yapm a hakki yabanci
sermayeye tanı nmaktad 1r. Ayncahklar Arap sermaye­
sine ve bunları n uluslararasi fi nans ku ru luşlarına ta­
n ı n m ışt i r ; ama dünya piyasas1 n 1 n lçlçeli Ini bilenler
Için bunun çok büyük bir de eri olmadi 1 aç1 kt1r."
Baz ı Ege sanayicileri de Eskişehir sanayicilerinin kay­
g ı ian na � at ı l ıyo r, ve 24 Ocak kararları i çin, "ülke sana­
yl ine canliiik getiri lmek Isteniyorsa bu karariann der­
hal değ iştirilmesi şartt1r" diye haykı rıyo rlardı "Yeni
Ası r" - 1 1 ubat 1 980 . .

Ben, küçük ve orta sanayicilerin kayg ılarını paylaş-


makla beraber, modelin ekono mik so nuçları bakımından
onlar kadar karamsar değildim. Benim sosyal de rasi
anlayış ı ma k ters düşse bile , bu mode lin, uzun vade­
de, örneğin beş-altı yıl içinde , bazı olumlu �onuçlar ve re­
bileceğini , ama bunların sosyal ve siyasal bedelinin k
ağı r olacağ ı n ı ; o bedeli öde meden de ekonominin düzlü -

1 77
- - � -

ğe çıkarı labileceğini ve güçlendirilebileceğini düşünüyor­


du m. Nitekim, 1 6 ubat 1 980 günü , Bütçe görüşmele rinin
sonunda yaptığ ı m konuşmada şu nları söylüyordum:
"Ben kend imi aldatm1yorum. Bu ekonomik politl·
kayla bir süre so nra yokluklar kalkabilir, ama yoksul­
luk artar. Yokluklar o kadar kalkabilir ki tuvalet malze­
mesi nin en nadidelerl, yabanci moda evlerinin en
lüks g iysi leri bile piyasaya Çikabiiir, Ama hastasina
Ilaç alamayanlar, üstüne g iysi alamayanlar, evine et
alamayanla r, çocu u nu okutamayanlar artar .. � Gere­
ğ i nce bestenemed iği Için kavruklaşan Insan iann sa­
YlSI g itg lde artar. Bu ekonom ik politikayla yakinda
kuş sütü bile Çikabiiir piyasaya ama televizyondaki
••

'Uykudan Once' program 1n1, bu prog ramda verilen


öğ üde karş1n, süt içemeden seyreden çocukların sa­
YlSI artar"
diyordu m; ve şu nları ekliyordu m:
" K1sacas1 , bu ekonom ik modelle halk kitleleri ne
refah değ il, g itgide daha çok yoksulluk g elir. Toplum­
da adaletsizl ikler, çalkantiiar yo unlaş1p teh l ikeli bo­
yutlara ulaş1r. Sesi ni ç1karamas1n d iye ezilen halkin
haktan, özgü rlükleri k1s1 lmakla kalmaz, ü lkeni n ba­
ğ 1 ms1zl lğ 1 da S1n 1rland1kça s1n1rlan1r" .
Ne var ki, · 24 ak modelinin onu ncu yıldönümünde,
bu modelin yalnız sosyal ve siyasal açıdan değil,· ekono­
mik aç ıdan da çok olumsuz sonuçlar verdiğini görüyoruz .
1 970'1i yı lların ikinci yarı sı ndaki dü nya ekonomik bu- ,
nal ımı çoktan so na erdiği, ve çift haneli enflasyonlar bir­
çok ülkede yüzde 3'e - 4'e indiği halde,Türkiye'de enflas­
yon h 1z1 hala yüzde 70 dolayları ndad 1 r. Büyüme h1z1 ise .1

s1f1ra doğru inmektedir.Sınaileşme durmuştur. Tarımda ,

1 78
vo s2nayide üretl rrı düşmektedlr. D ışsatt m gerilerneye
t ı aş l a rn t ştt r .
t lük ümet yak1n zamana kadar dtşsatımdaki arttşla
."\fJt l rüyordu . Fakat d1şsat1m atthmt için de bunca Slktntt­
y e ı , t e dak a rhğa gerek yoktu . Nitekim 1 978'de , CHP Hükü­
ı n oh dünyadaki ekonomik bunali ma karştn, param1z1 pul

o t ı neksizin, dışsatım gelirlerimizi bir ytlda dolar olarak


y t u de 30 arttırabi lmişt i Dışsattm 1 m 1 zda sanayi ü rü nleri­
. ,

' u r 1 pay1 da yine o Hükümet döneminde yüks a i meye baş ­

I � U 111 Şt l .
Demek ki on y1ld ır sosyal ve siyasal alanda ödenen
i l ı"ıır bedeller boşu na ödenmiş o ldu ; ve onuncu yı l do lar­
ı, c ın ekonomimiz ciddi bir darbağaza sürükle ndi.
Ben bu mode le , bir sosyal de mokrat ol arak baş ı ndan
ı H1ri her yönüyle karşı yı m, ama, iti raf etmek gerekir ki ,
c ·�ono mi nin on yılda vardığı olu msuz durumdan, modelin
l,endisi sorumlu değildir; model in yozlaşt ı rt lması ve kendi
l·urallanyla tutarsız biçimde uygu lanması sorumludu r.
Model nas ı l yozlaşt ırı lmıştır?
Bir kere ekonomide hakça ve sa lıklı bir yarı şma orta­
m ı , rekabet ortamı sağlana marnışt ı r. Tam tersine, ekono­
mide, büyükler kayırı l ı rkon, küçü klor ozilmiştir. Eskişehir
Sanayi Odas ı nın bu konuda on y ı l önco belirttiği kayg ı lar
doğ rulanriıışt ı r.
Dtşsatım, ü ret im aşarnası nda do . il, pazarlama aşa­
mas inda; yani kaynakta do(]il . ruu��lukt a deste k le nmiştir ;
ve o yüzden kaynak kuru n u ı � . r. ı na i l o şme du rmuştur.
,

Bu nun sonucu olarak, d ı ş�•at ı r " d;t ooçon yı ldan beri geri­
le rney e başl am ışt ır.
"Sanayi yat1nmlann1 dovlot yopmayacak, Ozel sek­
tör yaps1n" denilmiştir ; fakat kaynaklar. devielçili in en
koyu dönemlerinde bile görülmedik. ölçüde kamu kesirni
ne ak ıtı l m ı ş , sanayici kaynak darlığ ıyla karşı karş ıya bı
rakılmışt ı r. Kamu kesimine akıtılan kaynaklarsa çok sav
rukça ku llan ı lmıştır. .
Merkezi planlama etkisizleştirilmiştir ama ekono mi�
kararlar hiçbir dönemde görülmedik ölçüde merkezileştiri
lip ke ileştirilmiştir.
Fiyatlar güya serbest pazar ekonotnisi kuralları içinde

belirlenecekti ; oysa tü m K IT' le ri n fiyatları nı iktidar belirle-


mekte ; ve K T fiyatları bir tü r adaletsiz ve rg iye dö nüş­
mekted ir.
24 Ocak kararları n ı n ard ı ndan be n, devletin aş ırı �" l ­
çüde özelleştiri leceğinden duyduğu m kayg ı yı belirtiy� i ­
du m ; uygu lamada ise , Devlet, özel leştirilmenin de ötesin-
•• • •

de , "OZALLA TI RILMI "t ır; yani Devletin yerini Ozal


almaya kalkışmıştı r. ..

Geçe n g ü n sayın Ozal, Amerikan "Time" de rgisine


verdiği bir paralı deme e, "benim darnanmda ekonornl
var" demiş . ••

Sayın Ozal' ı n damarı nı bilme m ama eko nominin < t t-


marınd a ciddi tıkanıkl ık var.

Insa n damarı ndaki t ıkan ıkl ık, zamap ı nda teşhis ed ı l ı r ·


se, "by p ass" la giderilebiliyor. Eko nominin damarı nd. ı l\ i
t ıkan ıkl ığı g idermek içinde bir "bypass" ameliyatı ge rol·
li. Bu hem ekonomiye hem demokrasiye işlerlik kazar u l ı
racak bir "bypass" olmal ıdı r. Bu "bypass" ame liyat ı h u · .
Houston'da veya hastanede değil, Tü rkiye'de ve sandıkl . ı
yap ı lacakt ı r.

1 80
n
Url

You might also like