You are on page 1of 197

Münir Arıkan _ Nitelikli İnsan

Münir Arıkan _ Nitelikli İnsan

MÜNİR ARIKAN
Nitelikli insan

Kişisel gelişim serüveninde başarıya ulaştıran 26 temel yetkinlik


9. BASIM
2002, Bilge Yayıncılık, Eğitim, Sağlık Hizmetleri ve Ticaret A.Ş.
Tüm yayın hakları anlaşmalı olarak Bilge Yayınları'na aittir. Kaynak
gösterilerek alıntı yapılabilir; izinsiz çoğaltılamaz, basılamaz.
ISBN: 975-8364-26-X
Bilge Yayınları: 28 Üstün Yetenek Dizisi: 4
Yayın Yönetmeni M. Necati Bayrak
Yayın Danışmanı Özcan Ünlü
Editör Rahime Demir
Baskı Yeri ve Tarihi : istanbul, 2005
Yayına Hazırlık ; Bilge Yayıncılık Eğitim Hizmetleri
İç Düzen : Yasemin Yentur
Kapak Tasarımı : Ahmet Altay
Baskı ve Cilt : Bilge Matbaacılık
Yılanlı Ayazma Sokak No: 8 Örme İş Merkezi Kat: 1 (Kale İş Merkezi
Karşısı) Davutpaşa, Zeytinburnu-İstanbul
BİLGE YAYINCILIK, EĞİTİM, SAĞLIK HİZMETLERİ ve TİCARET A.Ş. Yılanlı
Ayazma Sokak No:8 Örme İş Merkezi Kat: 1 (Kale İş Merkezi Karşısı)
Davutpaşa, Zeytinburnu-İstanbul Tel: 0 212 483 15 16 Fax: 0 212 483 30 55
http://www.bilgeyayinlari.com bilge@bilgeyayinlari.com
Münir Arıkan
3 Mart 1967 Cuma günü Gaziantep'te dünyaya geldi. Çocukluğunda Gaziantep
kebapları, baklavaları ve fıstıkları ile kendini güçlendirmeye çalıştı.
Hayat fıstık gibi geçip giderken, sırf yaşı tutuyor diye (öğretmenini
gözü tutmamasına rağmen) ilk okula verildi, ilk okul 1. sınıfta iken
canını, sevgili annesi Şükran'ını kaybetti. Ama hayatın cansız da devam
edebileceğini ve hayatın ilerleyen aşamalarında kendisine yeni yeni
canlar verileceğini gördü.
Orta ve lise eğitimini, Osmaniye'de tamamladı. O.D.T.Ü. - Kamu Yönetimi
ve istanbul Üniversitesi Uluslararası ilişkiler Bölümlerinde yüksek
öğrenimini tamamladı. Birçok akademik çalışmada bulunmasının yanı sıra
öykü, makale, şiir, bilgi yarışması ve münazara yarışmalarında
birincilikler aldı, O.D.T.Ü. Şeref Öğrenciliği ile taltif edildi.
Üniversite hayatına başladığı yıl olan 1984'ten bu yana; çeşitli
şirketlerdeki, Araştırma Geliştirme, Yatırım ve Teşvik, Satış ve
Pazarlama, insan Kaynakları, Halkla ilişkiler, Bütünleşik Pazarlama
iletişimi ve Uluslararası Ticaret departmanlarını kurdu ve çalıştırdı.
Halen DEMİR Group Yönetim Danışmanı, ve Hayat Yayın Grubunun da Düşünce
Öğretmenidir.
Almanca, Arapça ve ileri seviyede ingilizce bilmektedir. Evli ve üç çocuk
babasıdır.
Her.şeye rağmen "sürdürülebilir insanlığın" var olması için; "Eşimin
göreceği en iyi koca, çocuklarımın göreceği en iyi baba, ailemin göreceği
en iyi akraba, dostlarımın göreceği en iyi arkadaş, ülkemin göreceği en
iyi yurttaş, dünyanın göreceği en iyi vatandaş olmalıyım." misyonu ile
yaşamaktadır. International Coaching Federation Üyesi ve Yönetim
Danışmanları Derneğinin asil üyesi olan Münir Arıkan, The Society of NLP
tarafından Lisanslı NLP Trainer olarak kişisel ve kurumsal seminerler
vermekte ve danışmanlık yapmaktadır. Yazarın verdiği seminerler
şunlardır:
Gerçek Yaşam Enerjisi Özgüven, Söz Beden ve Sunum, Etkin Beyin
Haritaları, Başarı için Ev Yönetim Sistemi, FQ Aile Zekanızı Geliştirin,
NLP Teknikleriyle Sıra Dışı Düşünce,. NLP Teknikleri ile Aile iletişimi,
NLP Teknikleri ile Problem Çözme, NLP Teknikleriyle Hayat ve Kariyer
Planı.
Yazarın yayına hazırlanmakta olan; Evlilikte Duygusal Zeka, Aile Zekası
(FQ), NLP'de Dillerin Dili, NLP'de Gözlerin Dili ve Sıra Dışı Düşünce (5D
Düşünce Felsefesi) adlı çalışmaları bulunmaktadır.
Okursa yücelir, öğrenirse düşünür, bilirse mutlu olur, severse ölür,
gülerse ağlar, paylaşırsa yaşar. Zaten hayat başka türlü nasıl anlam
kazanabilir?
m
İÇİNDEKİLER
Uyarı .... 15
Giriş ......... '. 16
1. BÖLÜM: ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK
Öğrenmek Nedir? ...... '. 21
Niçin Öğreniyorsunuz? ....... 22
Nasıl Öğreniyorsunuz? ........ 22
Neyi Öğreniyorsunuz? ...... 23
Öğrenmeyi Kalıcı Hale Getirmek ...... 23
Öğrenme Keyfi ....... 24
Renkli Kalemler ........ 24
..' Sağ Lob - Sol Lob ........ 25
Beyin Haritaları Nedir? ......... 25
Örnek Bir Beyin Haritası Çalışması ....... 26
Öğrenme ve Diyaframatik Solunum ....... 28
Öğrenme ve Besinler ...... 28
Öğrenme ve Uyku ........ '..•........ 29
Öğrenme ve Mekan ....... '.......... 31
''" Öğrenme ve inanç ...... '.'............ 31
Öğrenme ve Tekrar ...... 32
Öğrenme ve Uygulama - Yaşama ....... 32
'' Geleceğin Sıradışı Eğitim Metodları ....... 33
2, BÖLÜM: DÜŞÜNMEYİ DÜŞÜNMEK
Düşünüyorum, Öyleyse Varım ........ 35
, Düşüncenin Tanımı ........ 35
.,,. Sıradanlığı Yenmek ........ '.......................... 36
Dahiliğin Altın Anahtarı (Keşfedicilik) ...... 37
6 Şapkalı Düşünme Tekniği ...... 38
Beyaz Şapka .......... 39
Kırmızı Şapka ............ 40
Siyah Şapka .......... 40
Sarı Şapka .......... 41
Yeşil Şapka ......... 41
Mavi Şapka ........ 41
Poliyanna'nın Düşünce Gücü ......... 42
Masumiyet ve En Yakın Gelecek Kaygısı ...... 43
Sıradışılığın Sınırları ........ 44
Toz Pembe Hayallerim Var ........ 45
Karizmayı Konuşturunca Düşünce Susar ..... 46
Şeytanî Düşünce ........ 48
Yapmamanın Dayanılmaz Hafifliği ...... 49
Siz Verdiğiniz Notu Değiştirmeyin Ben de Hayallerimi .... 50
Sonunu Düşünmek .......... 52
3. BÖLÜM: EV YÖNETİM SİSTEMİ
Konfüçyüs'ün Bilgeliği ve Erdemin Işığı ......... 53
Ev Yönetim Sistemi ile Yönetim ..... 54
Arslan Yatağından Belli Olur ...... 54
Bina ile ilgili Bilgileriniz ..... 55
Ev Eşyalarınız, Ekipmanlarınız ........ 55
Aile Bilgileriniz ........ 56
Ailenizin Vizyon, Misyon ve Stratejileri ........ 56
Beslenme Bilgileriniz ........ 58
Eğitim Bilgileriniz ........ 58
Sosyal Faaliyetlerinize Ait Bilgiler ........ 58
Maddî Durumunuzla ilgili Bilgiler ....... 59
Sağlığınızla Alakalı Bilgiler ....... 59
Akrabalarınızla ilgili Bilgiler ....... 60
Komşularınızla ilgili Bilgiler ...... 61
Evinizi Düzene Koymanın Size Kazandırdıkları ... 61
Evlilik Cüzdanı ile Verilecek Ev Yönetim Sistemi ..... 62
4. BÖLÜM: AİLEDE ETKİN İLETİŞİM
Evleri Cennete Çeviren Çocuk ..... 63
işyerlerini Cennete Çevirme Sanatı ...... 64
Ailemin Gücü Testi ....... 65
Evrendeki Ailemiz ......... 66
5 Boyutlu Evrende iletişim ........ 67
iletişimde Sonuna Kadar Özgürlük ...... 70
Aman Zamanlamaya Dikkat ......... 70
iletişimde Koçluk Becerileri ........ 71
Söz Ola Kese Savaşı ...... 72
Kusur Kimde? ........ 73
'.; 5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA
Neuro Linguistic Programming ........ 75
NLP'nin Düsturları ........ 77
NLP Temsil Sistemleri ....... 85
NLP Bize Ne Yapar? ....... 86
Öğrenme ve NLP ........ 89
6. BÖLÜM: HIZLI OKUYARAK BEYİN GELİŞTİRME
Sürücü Kursları ve Davranışın Otomatikleşmesi ...... 91
Hızlı Araba ........ 91
Hızlı Okuma Nedir? ....... 92
Neden Hızlı Okuma? ...... 92
Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme ....... 94
Okuma Tipinizi Tanıyor musunuz? ....... 96
Okumaya Başlarken ....... 97 ;
Neremizle Okuyoruz? ....... 98
Okuma Freninden Kurtulun ........ 98
Kalkışa Hazır Olun ....... 99
Tam Gaz ileri ........ 100
Düşünce Hızına Geçiş ......... 103
Okuma ve Göz Kaslarımız ........ 104
7. BÖLÜM: KENDİNİ KEŞFET, İNSANLARI TANI
Kendimizi Kaybetmek ...... 105
Kendimizi Keşfetmek ....... 106
insan Denen Labirent ....... 107
Keşifler Dünyasında Yolculuk ....... 107
Kişisel SVVOT Analizi ...... 120
Kişiliğime Hızlı Bir Bakış ....... 121
8. BÖLÜM: ÖZ GÜVEN GELİŞTİRMEK
Özdeki Gerçek, Özdeki Çekirdek ...... 123
Özgüven Enerjisini Niçin Üretemiyoruz? ...... 125
Kendi Değerini Anla ........ 126
Duvarsız ve Kapısız Okul Ekolü ....... 127
Y Hyde Park Konuşmacılar Köşesi ....... 128
3; ABD Polis Köpekleri ....... 128
A Matrix ve Kullanamayacağımız Özgürlükler ...... 129
•'? Akrep Kız ....... 130
Evrenin Kanunları Şaşmaz ....... 130
Öz Güven Nasıl Gelişir? (Biraz Pratik Lütfen) ..... 132
; ilkokuldaki Halimizi Unutmayalım ....... 134
... Bir Öz Güven Klasiği ...... 135
9 BÖLÜM: NEZAKET KURALLARI
Neden Nezaket? ........ 137
Nostalji ve Nezaket ....... 138
Ruhumuzun Yaşam Hızı ...... 139
V: Saraydaki Prenses ....... 140
i- Kıyafetlerdeki Nostalji ....... 140
j Hareketlerdeki Nostalji ....... 142
: Bilginin Efendisi ve Davranışın Kölesi Olmak ..... 143
. j Nezaketin Yeni Boyutunda Yeni Bir Hayat ..... 144
10, BÖLÜM: HER ŞEYE RAĞMEN SEVGİSİ
Üç Sevgi Türü ....... 145
Her Şeye Rağmen Sevebilme Gücü ........ 149
* Ben Kendimi Düzeltmeden Başkaları Düzelmeyecek ...... 151
11. BÖLÜM: GÜZEL KONUŞMA ve SUNUM BECERİLERİ
l Niçin Konuşuyoruz? ....... 153
Alıcı Konuşmacı Tipi ........ 153
Verici Konuşmacı Tipi ....... 154
' Nasıl Konuşuyoruz? ....... 154
' Nasıl Konuşmalıyız? ....... 155
1 Neden Konuşamıyoruz? ...... 157
' Bir Konuşmanın Anatomisi ...... 158
'' Nasıl iyi Bir Konuşmacı Olabiliriz? ....... 158
Konuşmanıza Güç Veren Yöntemler ....... 165
> Prizma Dudaklar ........ 167
12. BÖLÜM: ETKİN BEDEN DİLİ
Kaç Parçayız ve Hangi Parçamızla iletişim Kuruyoruz? ....... 169
',- Kişisel imajınız ......... 171
Beden Dilinin Unsurları ........ 172
Kozuna, Pozuna ve Dozuna Dikkat Et ....... 181
Açtı Ağzını Yumdu Gözünü ...... 182
13. BÖLÜM: ETKİN BEYİN HARİTALARI
"Mind Mapping": Beyin Haritası Nedir? .. 183,
Beyin Haritası Nasıl Yapılır? ...... 184
Beyin Haritasının Faydaları Nelerdir? ........ 186
Beyin Haritasında Ustalaşma Süreci ..... 186
Üç Yaş için Beyin Haritası ...... 189
Beyin Haritalarının Değişik Uygulama Alanları ..... 190
Evde, işte, Okulda Beyin Haritası ..... 191
14. BÖLÜM: GÜZEL YAZIM BECERİLERİ
> Güzel Yazı Güzel Bir Hayat Demektir ..... 195
Güzel Yazı Hayatımızı Nasıl Etkiler? ...... 195
Yazıyı Nerelerde Kullanıyoruz? ...... 196
Yazımız, Ruhumuz ve Karakterimiz ..... 197
: Güzel Yazan Güzel Bakıyordur ..... 197
Bilgi Birikimine Sahip Olmak ....... 198
Duygu Yüklü Olmak ....... 198
Düşünce Zenginliği ....... 199
Var Olmayı istemek ....... 199
Ruhu Konuşturmak ...... 200
Bedene Sahip Olmak ....... 200
Doğru Ekipmanları Kullanmak ....... 201
Yazınız Kaderinizi Yazar ...... 202
Sıradışı Bir Yazı Testi ...... 203
Yazınızda Kişiliğinizle İlgili İpuçları / Grafolojinin Ana
Prensipleri ..... 204
Vimala Alfabesi ile Çalışın ....... 208
15. BÖLÜM: GÜZEL ÇİZİM BECERİLERİ
Neden Çizim Yapma Becerisine Sahip Olmalıyız? ...... 211
Çocuklarda Algı Kalitesi ve Resim ...... 212
Etkileyici Bir Çizim ve Beyin ilişkisi ..... 213
Çizim, Görebilme Yeteneğidir ..... 214
, Güzel Çizmek için Bakış Açınızı Değiştirin ..... 215
Çizim Yeteneği ve Üretkenlik ..... 216
Çizim Yeteneği ve Öz Güven ..... 216
Çizim ve Saygınlık ...... 217
16. BÖLÜM: ETKİN ZAMAN YÖNETİMİ
Zamanın Tanımı ....... 219
Einstein'a Göre Zaman ...... 219
2 Zarla 4 Tavla (Zaman Herkes için Aynı Ama Ya Sonuçlar?) ..... 222
Etkin Zaman Yönetimi için Altın Kurallar ..... 223
17. BÖLÜM: ETKİN TAKIM RUHU
Hangi Takımın Üyesiyiz? ...... 241
Takımı Seç ........ 242
Profesyonelleş ........ 242
Arabanın Bütün Parçaları Önemlidir ....... 242
Saatin Çalışmasını Modelle ...... 243
Beklentileri Anla ...... 244
. Görev Verilmez Alınır, Almasını Bilirsen ..... 245
Yardım Beklemek için Yardım Et ...... 246
Anlık Başarıların Peşini Bırak ...... 246
işini Sev(miyorsan), Seveceğin işi Bul ...... 247
ille de istikrar ...... 248
Etkin Takımların Şımarık Çocukları ....... 248
; .' Sevgi Takımı Kur ...... 249
18. BÖLÜM: ETKİN PROBLEM ÇÖZMEK
Problem, Gelişmemiz için Olağanüstü Bir Fırsattır ..... 251
Problem Gördüğüm Gibi mi? ...... 252
Yapacağım Şeye inanıyor muyum? ..... 253
Örnek Aldığım, Modellediğim Kişiler Var mı? ...... 253
Hangi Engellerle Karşılaşacağımı Biliyor muyum? ..... 254
Hangi Engelde Pes Edeceğimi Biliyor muyum? ..... 254
Hangi Kaynaklara Sahip Olduğumu Biliyor muyum? ..... 255
Kaynakları Nasıl Harekete Geçireceğim? ....... 255
Kaynakları Nasıl Yöneteceğim? ....... 256
Güvenilir miyim? ....... 256
Hangi Durumda Problemi Çözmüş Olacağım? ..... 257
Bütün Bunların Bana Maliyeti Ne Olacak? ..... 258
Rujlarve Kızlar ....... 259
Deneyim, Doğru Karar, Yanlış Karar ve Tecrübelerimiz ....... 259
Psikologları Alt Eden Marangoz ...... 260
Temel ile Dursun Gökdelen Önünde ...... 261
19. BÖLÜM: ETKİN TOPLANTI YAPMA SANATI
Toplantı Nedir? ...... 263
Toplantı Çeşitleri ....... 263
Toplantı Yöntemleri ...... 264
Klasik Toplantı Hataları ........ 265
Toplantı Neşelendiricileri ...... 270
20. BÖLÜM: ETKİN LİDERLİK
Lider Kimdir? ....... 271
Lider Neden Gereklidir? ....... 272
Liderler ve Kaynaklar ...... 273
Kimselere Lider Olmadan Önce Kendinin Lideri Ol .... 273
Uzman Ekip; Ama Kiminle? ...... 275
Sürdürülebilir Liderlik ...... 275
iyi Bir Lider Ne Yapar? ....... 276
Sözlüklerde Saklı Liderlik Vasıfları ....... 277
Etobur ve Otobur Liderlik ...... 277
Doğadan 5 Doğal Liderlik Tipi ....... 278
Liderlik ve Yöneticilik ....... 279
Lider misiniz Yoksa Yönetici mi? ....... 281
21. BÖLÜM: ETKİN HAYAT ve KARİYER PLANI YAPMA SANATI
Şu Ana Kadar Okuduğunuz Yirmi Bölüm Hayatınıza Ne Kattı? ..... 283
75 Yaşında ilkokulu Bitiren Adam ..... 284
Diş, iş, Eş ve Aş'ta Geçicilik mi, Seçicilik mi? ..... 285
Hedef, Sevgi ve Dostluk ....... 286
Gücünü Anla ....... 287
Karar Ver, Risk Al, Sorumluluğu Kabullen ve Başar ..... 288
Hilary Rodham Clinton ve Bili Clinton'ların Hayat Planı ...... 289
Fatih Sultan Mehmed'in istanbul'u Fethi ...... 290
En iyi Yapacağınız işi Seçin ...... 290
Kariyer Planı Beyin Haritası ..... 291
22.BÖLÜM: ON İKİ BİLGİSAYAR PROGRAMI
Bilgisayar Bilmeden Olmaz mı? ...... 293
Bilgisayarın Parçaları ...... 294
A'dan Z'ye Bilgisayarın Zararları ..... 294
Planlı Çalışın, Ne Yaptığınızı Bilin ....... 296
Hayatınızı Renklendirecek On iki Bilgisayar Programı ..... 297
En iyi Öğrenme Yöntemi ...... 299
Bilgisayarınızı Zıplatacak Bir ipucu ....... 300
Bilgisayarlar ve Kütüphanecilik Sistemi ...... 301 *
23.BÖLÜM: DOYSAK YABANCI DİL ÖĞRENİM METODU
Konuşabilmek için Neler Gereklidir? ...... 303
Neden Yabancı Dil Öğrenemiyoruz? ....... 304
DOYSAK Metodu Nedir? ...... 306
DOYSAK Metodunun Hedefi ....... 306
DOYSAK Metodunun Uygulanması ..... 307
DOYSAK Dil Öğrenim Metodunun Faydaları ...... 312
24. BÖLÜM: ALTERNATİF TIBBI KEŞFET
Modern Tıbba Tamamlayıcı mı, Alternatif mi? ....... 315
Hastalandıktan Sonra mı, Hastalanmadan Önce mi? ..... 316
Bazı Tamamlayıcı Tıp Dalları ...... 317
Düşünce, Düşünce Değil, Düşmeden Düşünce .... 333
25. BÖLÜM: ETKİN SPORU KEŞFET
Neden Spor? ....... 335
Sporun Faydaları ....... 336
Spor ve Sağlığımız ....... 336
Spor ve iletişimimiz ........ 337
Nasıl Spor Yapmalı? ...... 337
Spor ve Kişisel Gelişim ...... 338
Tavsiye Ettiğim Bazı Spor Dalları ...... 339
Öğrenme ve Spor ...... 341
26. BÖLÜM: ETKİN MÜZİĞİ KEŞFET
Müzik, Bebek, Anne, Aile ve İ Q ...... 343
Müzik ve Toplum ....... 344
Müzik, Mental Hastalıklar ve Suç ...... 344
Müzik ve Makamlar ....... 345
Müzik ve Kişisel Gelişim ....... 347
Marikan Vedası ........ 349
------
Uyarı
Başarıya ve mükemmelliğe giden yolda emin adımlarla ilerlemek isteyenler
için bu kitap bir yol haritası ve bir yol arkadaşı olacaktır. Dileğim,
elinizdeki bu kitabın size maceralı değil, huzurlu bir hayat yolculuğu
yaşatmasıdır.
Suyu geçmek için saniyede 20 adım atması gereken bir su kertenkelesi,
saniyede 10 adım atıp, yavaşlarsa ne olur? Batar değil mi? Haklısınız..
Kişisel hayat yolculuğunuzda, suyu geçmek için, suyu batmadan geçmek
için, suda yürümek için hızlı olmak zorundasınız. Hedeflerinizi
gerçekleştirmek için hızlı olmalısınız. Bu yarışta hız çok önemli. Geride
kalmamak için hızlı olmalısınız. Kel akbabalar sadece kemik iliği ile
beslenirler; ama köpekler gibi kemiği kesecek dişleri yoktur. Ne mi
yaparlar? Aldıkları kemikle bir kaya parçasının üstüne uçup, kemiği
aşağıdaki kayanın üstüne atarlar. Kemik bir atışta kırılmaz tabiî.
Defalarca, yaklaşık 50 kez bu işlemi tekrar edip, amaçlarını
gerçekleştirirler. Hayat hedeflerinize ulaşmak için, bu yarıştan
vazgeçmemek çok önemli. Pes etmemek çok önemli. Denemek, denemek, yepyeni
yollar denemek. Çalışmak; ama bıkmadan çalışmak çok önemli. Bazen, bir
ağaçkakanın gagasıyla saniyede 25-30 defa vurarak ağacı delmesi gibi,
hedefe ulaşmak için pes etmeden, çok çalışmak gerekiyor.
Bir kutup ayısının buzun altındaki balıklara ulaşmak için kendini
defalarca o sert buz zemine atması ve buz tabakasını kırarak, istediğini
elde etmesini bir düşünsenize. Kişisel gelişim yolunda ilerlemek tıpkı
buzda yürümek kadar zor. Yerler kaygan... Hava soğuk. Kar fırtınası,
görüş mesafesini yok denecek kadar azaltmış. Tipi, ilikleri donduracak
kadar güçlü. Her şeyden önemlisi ortada beslenmemiz için gerekli balıklar
görünmüyor. Hepsi de kalın buz tabakalarının altında... Ama başarı ne
istediğini bilenlerin ve o isteğe doğru bitmek bilmez bir azimle
yürüyenlerin oluyor. • '.
Giriş 17
Giriş
Farkı yaratan fark nedir? Bu soruya vereceğiniz cevap, sizi milyarlarca
insan arasında farklı bir insan yapacak. Hayata bakış açısı farklı,
hayattan bekledikleri farklı, hayatı farklı bir insan olacaksınız. Farkı
farklı edeni bulmalısınız. Hedefler içinde farklı olan hedeflen, yürekler
içerisinde farklı olan yürekleri, beyinler içerisinde farklı olan
beyinleri, insanlar içerisinde farklı olan insanları
bulmalısınız. Kendi hayatınızda diğer anlarınızdan farklı olduğunuz
anlarınızı bulmalısınız. Bunu yapmak için de kitaplar içerisinden farklı
olan kitapları, bilgiler içerisinden farklı olan bilgileri harmanlayarak
elde etmeniz gerekiyor.
Bazı insanlar neden kendilerini güçlü hisseder? Vücutlarındaki hayat
enerjisi neden her zaman hem kendilerine hem de çevrelerine yetecek kadar
coşkuludur? Onların hayat enerjisini bazen nükleer enerjiye benzettiğim
olmuştur. Onlarla karşılaştığımda takılmadan edemem: "Evet, ,. evet!
Reaktör çalışıyor." Bu insanlar, acaba neden hem kendilerinin hem .
* de başkalarının hayatını değiştirecek müthiş bir hedef belirlerler ve
bu hedefi gerçekleştirmek için canla başla çalışırlar? Onlara hem
kendilerinin hem de başkalarının hayatını değiştirme gücünü veren sır
nedir?
Bu sorulan çocukluk yıllarımdan beri hep sormuşumdur. Dinlediğim ","
masallar aynı masallardı; ama anneannemin o büyüleyen masalları farklıy-;
di. Anneannem başlı başına diğer anneannelerden farklıydı. Bazı
akrabalar, , bazı komşular, bazı arkadaşlar, bazı öğretmenler, bazı
okullar farklıydı. Beni etkiliyordu. Etkilemekten öte beni büyülüyordu.
Onlarla olduğum anlarda yaşadığım keyif dolu vaktimi, bütün hayatım
boyunca unutamam.
Bugün bilgi çağının küresel insanı, farklı yaratan fark bulmaya,
farklılıklar arasındaki farkı anlamaya çalışıyor. Kişiler diğer
kişilerden farklı olmak için çabalıyor. Benzerler arasında göze
çarpmamak, arada kaynayıp gitmek riski onları ürpertiyor. Fark edilmek,
keşfedilmek istiyorlar. Sadece kişiler mi? Tabiî ki hayır. Şirketler,
kurumlar; hatta ülkeler bile farkı yaratan farkı bulma savaşında. Farklı
bir ürün çıkarma çabasında olan şirketler veya kurdukları sistemle farklı
insanlar yetiştirmek isteyen ülkeler olduğu gibi... Herkes kendini
eğitmek, kendini geliştirmek ve
değiştirmek istiyor.
Bir kişisel gelişim ve değişim çağı yaşıyoruz. Kişisel gelişim kitapları,
kişisel gelişim seminerleri, konferanslar, fuarlar, okullar ve
üniversiteler
bu gönüllü seferberliğe destek olmaya çalışıyor. Alınan kitap aynı,
okunan kitap aynı olsa da, alınan mesaj aynı olmuyor. Gidilen okul aynı,
alınan , ders aynı olsa da, alınan sonuç aynı olmuyor. Herkes
bilginin o yüce erdemi peşinde; ama bilgi, kendisine ulaşan herkese
bilgelik getirmiyor. Farkı, yaratan fark da burada, işte burada kendini
gösteriyor; çünkü hamiler: bayanların aşermesi gibi gördüğü her kitabı
ve her semineri sadece ,' , tadımlık isteyen kişilere, bilginin
erdemi ulaşamıyor. Bir tadımlık iş, ! sadece tadımda kalıyor,
tadımla kalıyor.
Bilgi, içerikteki o muhteşem zenginliğine rağmen, bugün
farkı, < yaratan fark olmaktan çıkmıştır. Bilgiye sahip olmak önceleri
sizi bilge kral., yapabilirdi; ama bilgi bugün ucuz, kaliteli ve sonsuz,
istediğiniz, aradığınız, ,. merak ettiğiniz bir bilgi; medya, kitap,
CD, kaset, okul ve internet sayesinde birkaç dakikada elinizin
altında. Bilgi, ulaşılması erişilmesi zor bir sır olmaktan çıktı;
çoğaldı, ucuzladı ve yaygınlaştı. Koca bir yüzyıl boyunca belki ancak bir
ya da iki keşfe şahit olabilen insanoğlu, bugün her saat başı
haberlerinde farklı bir keşif dinliyor, görüyor ve seyrediyor. Kişisel
gelişim kitapları bol bol basılıp dağıtılıyor, istediğiniz her konuda,
istediğiniz kadar bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Bu bilgilerle kendini
geliştire-bilen ve değiştiren insanların sayısı, basılan ve satılan
kitapların sayısı yanında hâlâ devede kulak kalıyor; çünkü alınan,
okunan, ulaşılan, elde edilen bilgi farkı anlatmaya yetmiyor.
Bilginin alınış gayesi, elde ediliş amacı, öğrenme süreci, kullanma
amacı, kullanım şekli, öğretilişi ve öğretiliş yöntemi, bilginin
kendisinden çok daha değerli hale geldi. Basit bir çarpım tablosu bile
üstün bir bilgelikle öğretilmeyi gerektiriyor. Bu farkı anlayan
öğretmenler, çarpım tablosu yerine çarpışan arabalara nazire yaparcasına
"çarpışan sayılar" diyor. Anaokulu öğretmenleri çocuk yerine büyüyen
abla, büyüyen abi kavramlarını kullanıyor. İş dünyasının bilge
patronları, görevlerine son verecekleri elemanlarını dışa yerleştirmek
konsepti ile uğurluyor; çünkü onların bilgiyi öğrenme, kullanma ve
öğretme süreçleri diğerlerinden farklı. Güzelliklerin detaylarda
saklı olduğunu bilen bu insanlar, farkı yaratan farkı bulmalarının
yanında, neden farklı olmak istediklerinin de farkındalar. it ilk
bölüm (Bölüm 1), öğrenmeyi öğrenmek. Hayat öğrenmekle başlı-1 yor ve
öğrendiklerimiz hayatımıza yön veriyor. Öğrenmeyi öğrenmek ise,
"(hayatımıza hız, kalite ve profesyonellik getiriyor.
Ama öğrenmeyi öğrenmeden önce de ne için öğrenmek istediğimizi bilmeniz
şartıyla. Aslında sadece öğrenmek için değil, düşünmek, konuşmak, okumak,
yazmak, paylaşmak, kısaca yaşamak için, "niçin"lerimizi
18 Nitelikli İnsan
oluşturmamız gerek. Hayatta iyi bir "niçin"imiz olup olmadığını bize
bildiren şey, o müthiş düşünme gücümüzdür. Düşünce, onu sıradanlıktan
kurtarıp, sıra dışı yapmayı başardığımız anda bizi keşifler âlemine
götürecektir.
Ama o gizemli süreç, düşünme eyleminden önce düşünmeyi düşünmekle
başlıyor; yani aynı öğrenmeyi öğrenmek gibi, düşünmeyi düşünmeliyiz.
Nasıl düşünmemiz gerektiğini öğrenmeliyiz. Nasıl düşünmeliyiz? Birçok
insan mağlup olunan bir maç sonrasında çalan düdüğün bitiş düdüğü
olduğunu düşünür. Bu bitişi, rövanşı almak için, yeniden kazanabilmek
için bir başlangıç düdüğü olarak algılayan insanlar başarılı oluyor ve
bir yenilgi başarı gücüne dönüşüyor. Tıpkı zayıf alan bir
çocuğun, .aldığı bu zayıfı, "pekiyi"ye dönüştürmek için bir başlangıç
olarak algılaması gibi. Bu nedenle düşünceyi düşünme yeteneğine sahip
olmazsak, sıradan düşüncelerle bir değişim oluşturanlayız.
Dolayısı ile (2. Bölümde), düşünceyi düşünme kısmında, 5D diye
adlandırdığım "Düşünce, Düşünce Değil; Düşmeden Düşünce" sistemini
açıklıyorum. Bir derde düşünce değil, bir derde düşmeden düşünebilmemiz
lazım. Öğrendiklerimizle farklı düşünce sistemleri içerisinde
keşifler yaparken, yaşadığımız mekana, yani evimize bir çekidüzen
vermemiz gerekiyor. Evimize bir (3. Bölümde) ev yönetim sistemi kurmamız
gerekiyor. Bu sistemin iyi bir şekilde işleyebilmesi için, (4. Bölümde)
ailede etkin . iletişim becerilerine sahip olmamız gerekiyor.
Sonrasında (5. Bölümde) NLP ile beynimizi programlamamız ve başarıya
programladığımız beynimizle gerçekten yapmayı istediğimiz şeyleri
başarmamız gerekiyor.
Hayat boyu bilgi yolculuğuna başladığımız bu dönemde (6.Bölümde) hızlı
okuyarak beyin geliştirme konseptini devreye sokuyorum. Amaç, hızlı
okuyarak zaman tasarrufu, değil. İstediğimiz hıza elbette ulaşabiliriz;
ancak okuma gayemiz hayat hedefimize destek olmuyorsa, boşuna kürek
çekmiş oluruz. Hızlı okuyarak beynimizi geliştirdiğimizde, hayatımızı ve
diğer hayatları okuyor olabilmemiz lazım, insanın kendini keşfetmeden,
insanları tanımadan hayatına hakim olması o kadar zor ki.
Bu nedenle bu aşamada (7. Bölümde) kendini keşfet ve insanları tanı
konseptini açıklıyorum. Zayıf ve güçlü yönlerini bil. Zayıf yönlerinle
devam edersen seni bekleyen tehditleri anla. Güçlü yönlerini
geliştirirsen, karşılaşacağın fırsatları gör.
Bütün bunları etkin bir şekilde yapabilmek için (8. Bölümde) öz güven
özüne güvenebilme kabiliyeti gerekiyor.
Giriş 19
Sonrasında ev, iş, okul, askerlik ve sosyal hayatımızda karşılaştığımız
olaylarla ilgili; yani hayatımızla ilgili (9. Bölümde) görgü ve nezaket
kurallarına değineceğim. Öze güvenebilme sorumluluğuna göre davranabilmek
için, bunun bir kez daha farkına varmak ve ömür boyu farkında olmak amacı
ile hatırımıza getirmek çok önemli. Neleri, niçin ve nasıl yapmalı ve
yapmamalıyız?
(10. Bölümde) Her şeye rağmen sevgisi ile içimizdeki ışığı evrene
yaymamız lazım. O zaman hem biz hem de çevremiz mutlu olacak.
Çevremize ışık saçmak için (11. Bölümde) güzel konuşma ve sunum
becerilerine sahip olmak gerekiyor.
Bunu (12. Bölümde) etkin bir beden dili ile sunmak da ayrı bir iş.
Her türlü planlama, çalışma ve sunumlarımızı kolay bir şekilde ifade
edebilmemizi sağlayan (13. Bölümde) etkin beyin haritaları yöntemi ile
kendimizi ifade edebilme ve organize olabilme kabiliyetini elde edeceğiz.
Kendimizi ifade etmenin en önemli unsurlarından olan yazı ve
kişiliğimizin ilişkisine (14. Bölümde) güzel yazım becerileri kısmında
değineceğim.
Hayatımız boyunca kendimizi, aklımızdakileri veya düşüncelerimizi ifade
edemememizin bir nedeni olan çizim yapamama olayını (15. Bölümde), güzel
çizim becerilerine dönüştürmeye çalışacağım. Uyguladığınız tüm bu
güzellikler, hayat planı içerisinde belli bir zaman planına uymuyorsa,
geç gelen adalet gibi adaletsizlikler doğuracaktır.
(16. Bölümde) Etkin zaman planı kısmında, zamana hakim olmak üzerinde
duracağım. Siz daha bu kitabı okurken, hep birlikte bir takım olacağız.
(17. Bölümde) Etkin takım ruhu felsefesine sahip olacağız. Aramızda
müthiş bir sinerji oluşturacağız.
Önümüze çıkan engelleri aşma yolunda (18. Bölümde) etkin problem çözme
becerileri kazanacağız.
(19. Bölümde) Etkin toplantı yapma sanatını öğreneceğiz.
(20. Bölümde) Etkin liderlik vasıfları ile kuşanacağız.
Buraya kadar anlattığım konuları uygulamalı bir şekilde okuyarak Bölüm
20'nin sonuna gelmiş olacaksınız.
işte bu aşamada sizlerle (21. Bölümde) etkin hayat ve kariyer planı
üzerinde konuşacağız. Hayatimizi buraya kadar öğrendiğimiz becerilerle
etkin bir şekilde planlamamız lazım. Hayatımızı ve kariyerimizi
kararsızlıklarımızın mahkumiyetinden kurtarıp, kararlılıklarımıza teslim
etmemiz lazım. Okulu bitiriyoruz; ama geleceğe umutla bakamıyoruz.
Askerlik
20 Nitelikli İnsan
. .
bitiyor; ama terhisin o son şafak sayım günlerinde, askerliği
bitirdiğimizin, sevdiklerimize kavuşacağımızın ve vatan borcunu
ödeyeceğimizin sevinci kursağımızda kalıyor. Gelecek korkusu, iş korkusu
ve "Ben ne olacağım?" korkusu başlıyor.
Daha sonra en çok ihtiyaç duyacağınız (Bölüm 22) on iki bilgisayar
programını çok genel bir çerçevede sizlere tanıtmaya çalışacağım.
Etkin yabancı dil öğrenme konusunda geliştirdiğim (Bölüm 23) DOYSAK
yöntemini sizlerle paylaşacağım.
Öğrenme, düşünme, uygulama, yönetme, paylaşma, etkileme kısaca yaşama
sürecinizde sizlere destek olacağına inandığım tamamlayıcı tıp
bilgilerinin genel bir özetini (Bölüm 24) alternatif/tamamlayıcı tıp
kısmında bulacaksınız.
Hayatınıza hakim olmanız için size hayat enerjisi verecek bu bölümden
sonra, tüm hayatınız boyunca kullanmanızı önereceğim (Bölüm 25) etkin
spor aktiviteleri kısmı geliyor. Öğrenme ve düşünme ile eş zamanlı
yapmanız gereken spor aktivitelerine değineceğim.
(Bölüm 26) Etkin müziği keşfet kısmı kitabın bitiş müziği olacak. Kitabın
bu son bölümünde, beden ve ruh gelişiminiz; IQ, EQ ve SQ gibi tüm zeka
türlerinizin gelişiminde müziğin yeri ve önemi konusundaki bilgileri
sizlerle paylaşacağım. Müziğin iyileştirici, tedavi edici, öğretici ve
destekleyici gücünü kullanmanızı sağlayacak bir başlama müziği de
diyebilirsiniz buna.
Kaliteli ve nitelikli insan olma yolunda yukarıda genel bir özetini
vermeye çalıştığım 26 değişik bölümden oluşan elinizdeki bu kitapta sizin
için farkı fark ettireni bulmanıza yardımcı olacak örnekler vermeye
çalışacağım. Bu kitabı aldığınıza göre hayatınızı diğer hayatlardan ve
yaşadığınız bu ana kadarki hayatınızdan farklı kılacak sırrın
peşindesiniz demektir. Değişimi başlatacak bir başlangıç. Eğer gerçekten
istiyorsanız ve ne istediğinizi biliyorsanız, bu gerçeğe ulaşacağınızdan
ve hayatınızın değişim kararını kendi başınıza verebileceğinizden emin
olabilirsiniz. Unutmayın ki • kendinize bu garantiyi verecek ve
verdiğiniz garantinin sürekliliğini sağlayacak olan da yine siz
olacaksınız.
Sır, beyninizin içinde; keşfedilmeyi bekleyen bir tohum gibi sizi bekli-1
yor. Kendisini bulup ekeceğiniz ve yeşereceği güne kadar da orada bek- '
' lemeye devam edecek. Tahıl silolarında bekletmek veya verimli
topraklara ekmek? Tercih size kalmış.
Bilgi, büyük adamı alçak gönüllü yapar;
normal adamı şaşırtır;
küçük adamı ise kibirlendirir.
BRIGITTE
ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK
Öğrenmek Nedir?
Anneannem "Eskisi olmayanın yenisi olmaz." derdi. Eski çorabını muhafaza
etmeyen, yenisini alsa bile muhafaza edemeyeceği için, yeniye para
yetiştiremez ve onu da almaz hale gelir. Aynı eski bilgilerini muhafaza
etmeyenin yeni bilgiler öğrenemeyeceği veya öğrense bile hemencecik
unutacağı gibi. Öğrenmek; sorup bilgi edinmek, yetenek ve beceri kazanmak
olarak tarif ediliyor. Öğrenilen bilgiyi kullanım vakti geldiğinde,
kafamızın içindeki bilgisayardan çıkartıp onu gereği gibi kullanmak,
öğrenmeye anlam katıyor. Bilgiyi hayatında uygulayabilmek,
çevresindekilere bilgisini aktarabilmek çok önemli. Öğrenmenin
neticesinde o konuda bilgili olduğumuzu hissettiremiyor isek, öğrenmenin
bir amacı kalmıyor. Diplomalı cahil haline geliveriyoruz.
Erdem, o bilgiyi hayat sanatına dönüştürebilmekte saklı. Bunu anlamak
için bilginin o engin ufuklarında bilge bir yolculuk yapmamız lazım. Her
işin bir kolay yolu vardır. Mühim olan, zor görünen "alengirli" işlerde
bile işin kolayını bulabilmektir. Bilge insan Konfiçyüs der ki:
Düşünmeden öğrenmek, faydasız; öğrenmeden düşünmek ise, tehlikelidir. Ben
de bu sebeple kaliteli ve nitelikli insan olabilmek içrn önce öğrenmeyi,
hemen
22 Nitelikli İnsan
1. Bölüm: Öğrenmeyi Öğrenmek 23
ardından öğrendiklerimle düşünce deryasına dalmayı planladım. Önce
öğrenmeyi öğrenmek ve hemen ardından düşünmeyi düşünmek geliyor.
Niçin Öğreniyorsunuz?
Hayata gelmezden evvel anne karnında başlayan öğrenme sürecinizde, birçok
şey siz istemeden size öğretildi. Annenizin mutlu olduğu anları
öğrendiniz. O minicik parmak uçlarınızla tekmelediğiniz anne karnından
babanızın, annenizin size dokunuşlarını hissettiniz. Onların size
dinlettiği klasik müziğin , sufi müziğin, ilahilerin ve ninnilerin
rahatlatıcı etkisini öğrendiniz. Yatıştınız. Ortamdaki huzuru,
sessizliği, sakinliği öğrendiniz. Mutlu olmak, huzurlu olmak için bir
dokunuşa ihtiyaç duydunuz. Belki bir sese kulak verdiniz, kendinizi
güvende hissetmek için... Güvenmek için öğrenmeye başladınız. Güven
duygusu size her şeyin yolunda gittiğini öğretti. Güvenebildiğiniz her
ortamdan haz aldınız. Güveni sevdiniz. Güvende olmak için öğrenmek
gerekiyordu ve siz öğrendiniz.
istediğinizi elde etmek için, istediğiniz yere gitmek için, istediğinizi
almak için öğrendiniz. Okur-yazar olmadan kendinizi güvende hissede-
meyeceğinizi öğrendiniz. Okula gitmeden, sınıfı geçmeden, okulu
bitirmeden, askerlik hizmetini yapmadan, bir işe girmeden, bir yuva
kurmadan, bir çocuk sahibi olmadan kendinizi güvende hissedemeyeceğinizi
de öğrendiniz. Tüm öğrenme çabalarınızın altında yatan kalın sır perdesi
aralandığında, karşınıza çıkan tek şey güven oluyor. Güvende olmak...
Güvenebilmek, itimat edebilmek. İlk önce kendinize güvenebilmeniz
gerekiyor. Elinizde bu kitabı tutarken, okuyabileceğinize,
anlayabileceğinize ve her şeyden önemlisi kendinizi değiştirebileceğinize
inanmanız gerekiyor, işte bu inancınızın gücüyle, öğrenme sürecinden
maksimum fayda sağlayacaksınız.
Nasıl Öğreniyorsunuz?
Ne için öğrendiğinizi bulduktan sonra, nasıl öğrendiğinize ve nasıl
öğreneceğinize sıra geliyor. Öğrenmeyi öğrenme yöntemlerini bilmeniz
lazım, öğrenmeye başlamadan evvel. Kişisel gelişim seminerlerimde
katılımcı dostlarımla paylaştığım bir sloganım var: "Öğrenmeyi öğrenmeden
hiçbir şeyi öğrenme." Sahip olduğunuz tüm duyu organlarını işin
içine katmadan öğrenme kalitesi artmıyor. Öğrenirken olayı yaşamanız, onu
sadece okuyup yazmanızdan daha önemli.
Yapılan bir araştırmada, "hatırda kalma oranı" en yüksek öğrenme şeklinin
dramatik bir sunum yaparak öğrenme olduğu ortaya çıkmış. Öğrenmek
amacıyla değil de, öğrendiğiniz konuyu biraz sonra dramatik bir sunuşla
takdim etmek, başkalarıyla paylaşmak, başkalarına öğretmek için
öğrendiğinizde bilgi daha kalıcı ve zevkli oluyor.
Neyi Öğreniyorsunuz?
Hiç düşündünüz mü, hayatınızda kaç yığın bilgi var, müzelik?
Kullanmadığınız, kullanamadığınız, kullanmak istemediğiniz kaç vagon
bilgiyle dolu kafanız? Okuma yazmayı öğrendiğiniz ilk günden bu yana bir
hesaplaşanız neleri öğrenmişsiniz acaba? Size her öğretileni mi? Size her
öğretilmek isteneni mi? Size öğretilmeyeni mi? Size öğretilemeyeni mi?
Hayatınız bildiğiniz ama sormaya cesaret edemediğiniz sorularla mı dolu?
Sorularını bilip, cevaplarını bilmediğiniz sorularla ya da cevaplarını
bildiğiniz sorularla mı doldurdunuz hayatınızı? Kitaplarda yazılı olan
bilgilerden bıkmadınız mı? Ne zaman kendinize has,, size özel, sizin için
tasarımlanmış bilgilerle buluşacaksınız? Gerçekten ihtiyacınız olduğu
için, gerçekten ihtiyacınızı görecek bilgileri öğreneceksiniz? Yemeğin
abur cuburu beden sağlığınızı, bilginin abur cuburu da ruh sağlığınızı
etkiler. Aman neyi öğrendiğinize bir kez daha dikkat. Öğrenme
sürecinizde, bildiklerinizden ya da bilmeniz gerekenlerden
uzaklaştırılıyor olabilirsiniz.
Öğrenmeyi Kalıcı Hale Getirmek
Öğrenme onu keyifli hale getirmekle kalıcı olabilir. Hayatımızda
kullanmadığımız şeyler bize keyif vermez. Bilgiyi, hayatımızda
kullanabilecek bir yerleşik alana bağlarsak, ondan zevk alırız. Okul
çağımızdaki fizik, matematik veya kimya formüllerini kendi hayatımızda
uygulayabileceğimiz bir alan gösterilmediği için fen derslerine ilgi
duymayan bir nesil yetiştirdik.
Halbuki matematik, telefonla konuşurken bile karşıdaki kişinin halini
anlama sanatıdır. Olaylar "arasında sebep sonuç ilişkisi kurabilme
sanatıdır. Başımıza gelen bir olayın gerçek bağımsız değişkenlerini
bulabilme sanatıdır. Bir arkadaşımızla küstüğümüzde ya da zayıf not
aldığımız-
24 Nitelikli İnsan
I. BÖLÜM: ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK 25
da bu olayı etkileyen tüm sebepleri anlayabilme hüneridir, matematik.
Bizlere böyle anlatılmadığı için, anlatılanları gündelik hayatta
uygulayamayacağını düşünen öğrenciler, önce onu anlatamayan öğretmenden,
sonra da o dersten soğur. Öğrenmenin keyfi kaçtığında kaliteyi de
beraberinde götürür.
Öğrenme Keyfi
Okullarda, şirketlerde ve danışmanlık yaptığım ailelerde karşılaştığım en
büyük problem "öğrenme keyifsizliği" desem yanlış olmaz. Öğrenmenin,
öğrenmeyi öğrenmenin bir hedefi olmasa, keyif de verimlilik de düşüyor.
Haliyle kalite de buna bağlı olarak azalıyor. "Öğrenmeyi "Çok okuyan mı,
çok gezen mi bilir?" sorgulamasına tâbi tutan yaklaşım da zaten bu
sebeple doğmuştur. Oturduğunuz yerde öğrenmekle bilgiyi yaşayarak
öğrenmek arasındaki farkı bir düşünsenize. Bilgiyi yaşayarak
öğrendiğimizde, bize keyif veriyor. Coğrafya dersinde öğretmeni
dinlerken, sınıfın dört duvarına sığmayıp dünya turuna çıkan zihnimiz de
aslında bu keyfin peşinde. Gezerek öğrenenler, öğrenme sürecinde insanın
beş duyusunu da tatmin ediyorlar. Dinliyorlar, görüyorlar, tadıyorlar,
hissediyorlar, kokluyorlar ve yaşıyorlar. Duyu organları tatmin olunca,
beş koldan kayıt yapıp, öğrenme sürecine destek oluyorlar.
Renkli Kalemler
Önceden okullarda renkli kalem kullanmamız yasaktı. Sebep bana çok ilkel
geliyordu. Öğretmenimizin kırmızı kalemle defterimizde işaretlediği
yerler arada kaynamasın diye renkli kalemlerle çalışmamız yasaktı. Yeni
yeni bu konuda kendini geliştirmiş öğretmen dostlarımız, öğrencilere
gökkuşağının göz alıcı renk cümbüşü içinde renkli kalemlerle çalışma izni
veriyorlar. Renkli kalemlerle çalışmalarını önerdiğim öğrencilerimin,
gözleri parlıyor. Şirketlerde yapılan sunumlar rengarenk şekillerle
süsleniyor. Tahtada pazarlama stratejisini anlatan veya saha kenarında
maç taktiğini veren "koç" bile renkli kalemleri kullanıyor.
Öğrenme hayatımızın soluk, silik, zevksiz görüntüsünden kurtulması
için ilk önce renklenmesi gerek. Minik kızım Dilara Büşra, değil
kendisinin
enkli kalemle çalışması, benim çalışmalarımda yanımda durup istediğim
renkteki kalemleri bana uzatırken bile renkli kalemlerle çalışma keyfini
yaşıyor. Parmaklarımız arasında sıkıca tuttuğumuz kurşun kalem yerine,
arada sırada değişik renklerdeki kalemlerin alınıp bunlara yazılıp
değiştirildiği aktif öğrenme ortamını bir düşünsenize. Sadece fiilî
açıdan bile daha zevkli. Bir de beynin renklere karşı ilgisi ve algısı
düşünüldüğünde, renkli kalemlerle çalışmanız şart oluyor.
Sağ Lob - Sol Lob
Beynimiz tıpkı yarısı kesilmiş bir ceviz gibi iki lobdan oluşuyor. Sağ
lob ve sol lob. Sol lob konuşma, diziler, sayılar, matematik işlemleri ve
analiz gibi konularda çok üstündür; ve mantıklı ve lineer çalışır. Sağ
lobda ise; ritim, hayal gücü, renkler, boyutlar, hacim ve müzik gibi
fonksiyonlar icra edilir. Ezberci bir eğitim yerine, anlayarak,
düşünerek, hayal ederek bir öğrenme istiyorsak, beynimizin sol lobu ile
sağ lobunu aynı anda aktif hale getirmemiz yani sol ve sağ lob evliliğini
gerçekleştirmemiz lazım. Bunu yaparken de yıllardır bize dayatılan
ezberci eğitim sisteminin etkisinden kurtulabilmek için beynimizin sağ
lobunu geliştirici, hafızamızı güçlendirici aktiviteler yapmamız lazım.
Kitabımızın değişik bölümlerinde yeri geldikçe, beynimizin sağ lobunu
nasıl geliştireceğimize dair pratik uygulamaların yer aldığı bilgiler
vermeye çalışacağım.
Beyin Haritaları Nedir?
Öğrenmenin en büyük destekçilerinden biri olan beyin haritası, beynimizin
bir olayı kaydederken yaptığı işlemin kağıda dökülmüş halidir. Beyin
haritası ile daha kolay öğreniyor, daha çabuk algılıyor ve daha iyi
hatırlıyoruz. Bu arada organizasyon becerimiz de artıyor. Bütün seminer
ve sunumlarımda büyük bir keyifle kullandığım beyin haritaları, aynı
zamanda kaşif düşünce yapımızın da gelişmesine sebep oluyor.
Beyin haritası yapmak ve beyin haritalarıyla çalışmalara başlamak için
yapmamız gereken şey çok basit. Birkaç renkli kalem ve bir resim defteri
ile işe başlayabilirsiniz. Kağıdın ortasına konu başlığını büyük
harflerle yazıp, daire içine alın ve o konu ile ilgili alt başlıkları
ortadaki daireden dışa doğru çizdiğiniz dallarla oluşturun.
' ;
s1 51
26 Nitelikli İnsan
Örnek Bir Beyin Haritası Çalışması
Mesela konumuz öğrenme olsun. "Nasıl bir öğrenme?" diye ortaya bir
soru atıp çalışmaya başlayalım.
Bu beyin haritasını kendimce şöylece okuyabilirim:
(Lütfen saat 12.00 noktasında olan balondan başlayınız ve saat
istikametinde saat 11 'deki kar tanesine kadar 1'den 22'ye kadarki sıra
numaraları takip ediniz.)
1. Bence öğrenme, bir keşifler âlemine yolculuk olmalı. Bilinmeyenin
keşfi için, kitap sayfalarına bir balonun gökyüzündeki süzülmesi gibi
sessizce göz gezdirmeli.
2. Öğrenme parlak, yeni, mucit fikirlerin oluşmasına imkan tanımalı.
3. Öğrenme diploma ve sertifika ile belgelenmeli ve kişiye güven
duyacağı bir hatıra bırakmalı.
4. Öğrenme, kişiye bir isviçre Çakısı gibi çok fonksiyonel beceriler
kazandırmalı.
5. Analizci, araştırmacı ve sorgulamacı olmalı. En küçük detaylar bile
gözden kaçırılmamalı.
6. Bilgisayarın teknolojik imkanları ve güzellikleri ile desteklenmeli.
7. Kalemle kayda alınmalı. Kalemle yazma ve üretme zevki herkese
tattırılmalı.
8. Öğrenme, güleryüzlü insanlar tarafından, mutlu bir fert ve toplum
oluşumu için zevkle ve iştiyakla icra edilmeli.
9. Başarı durumunda ödül verilerek kişinin motivasyonu sağlanmalı.
10. Öğrenme, hayat boyu pupa yelken maceralı ve zevkli bir yolculuk
olmalı. Bu yolculukta tam bir ekip ruhu ile çalışılmalı. Takımdaşlık
düşüncesi tesis edilmeli.
11. Öğrenme, kişinin içindeki cevheri gün yüzüne çıkartmalı,
öğretmenlerce o elmasın en kıymet verici bir şekilde işlenilmesini ve
pırlanta gibi bir nesil yetişmesini sağlamalı.
12. Öğrenmek, kalpleri kazanmayı sağlamalı.
13.Yüreğinize önünüzdeki engelleri atlayabilmek için cesaret vermeli.
14. Sadece bulunulan mekanla değil uzak diyarların, farklı kültürlerin ve
gizemli ilimlerin kapısını aralamalı. Görerek ve gezerek öğrenmeyi
sağlamalı. '
,
1. Bölüm: Öğrenmeyi Öğrenmek 27
15. Müziğin tınısındaki ahenk gibi uyumlu ve bir piyano kadar zarif
olmalı, ruhu tatmin edici etkisinden yararlanılmalı.
16. Öğrenmek, hayatınızda daha dikkatli olmanızı ve hayata değer
vermenizi; kendinize, çevrenize ve doğaya dikkat etmenizi sağlamalı.
17. Sizi, zihninizdeki soru işaretlerinden kurtarmalı.
18. Hayat hedefinizi 12'den vurmanızı sağlamalı.
19. Bir yudum kahvenin eşsiz rayihası gibi tadı damağınızda kalmalı ve
kırk yıl hatırı olmalı.
20. Zamanında, kum saatindeki kumlar hayat yolunuzu tıkamadan
öğrenilmeli.
21. Bir bebek masumluğunda, şartsız öğrenilmeli. Bir bebek merakıyla
bıkmadan sorulmalı.
22. Bütün-bunlar, olduğunda, dünyanın tüm çirkinlikleri,
pislikleri, nefretleri ve kötülükleri öğrenmenin o eşsiz kar
taneleriyle örtülerek, tertemiz, bembeyaz, yeni bir dünya kurulmalı.
Şekil 2: "Öğrenme Nasıl Olmalı?" Beyin Haritası Çalışması
28 Nitelikli İnsan
1. BÖLÜM: ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK 29
Umarım buraya kadarki tanımlamalarımdan keyif almışsınızdır. Siz de
gördüğünüz her resmin sizdeki çağrıştırdığı kavramlarla aynı denemeyi
yapmaya ne dersiniz? Eminim çok daha güzel ve enteresan hususlar
çıkacaktır.
Bu çalışmayı kelimelerle yazarak, yapabiliriz. Daha zevklisi ve akılda
kalıcısı hiç şüphesiz, resimlerle beyin haritası yapmaktır. Rengarenk
resimler ve değişik şekillerle yaptığınız beyin haritası ortaya çıktıkça,
öğrenmenin beyindeki yansımasını kağıdınıza döktünüz demektir. Buradaki
resimleri, şekilleri çizebilirsiniz veya kupür kesip yapıştırarak da
yapabilirsiniz. Okul çağına gelmemiş minik yavrularınıza bile bu şekilde
müthiş bir öğrenme serüveni yaşatabilirsiniz.
Öğrenme ve Diyaframatik Solunum
Başarılı ve etkin bir öğrenmeden bahsedebilmek için, öğrenme sürecindeki
nefes alış şeklimize bir bakmamız lazım. Okulda, işte, askerde, sosyal,
çevrede tüm öğrenme süreçlerinde; kitap, gazete, dergi okurken, film
izlerken nasıl nefes alıyoruz? Nefes alırken, henüz yeme-içme, oturma,
yatma, yürüme alışkanlıkları bozulmamış bir canlıya; yani bir bebeğe
bakmamız lazım. Bir bebeğin nefes alış şekline bakıp onu modellememiz
gerekiyor; çünkü en sağlıklı nefes alma şekli onun nefes alışıdır.
Bebekler nefes alırken tam göğüs kafeslerinin bitiminde, göbeklerinin
üstündeki diyafram kaslarının olduğu karın bölgesinde bir oynama
görürsünüz.
Bu şekilde nefes alarak, ciğerlerine çok daha fazla oksijen alırlar; yani
beyinleri, öğrenme sürecinde glikoz yakımı için gerekli olan yakıtı olan
oksijeni, yanlış solumalar alışkanlığına sahip başka bir kişiden daha
fazla alır ve kullanırlar. Böylece kanı daha kısa sürede temizlenir,
verimlilik artar. Öğrenme kolaylaşır. Tüm öğrenme sürecinde ve
öğrendiklerimizin ispat er meydanı olan sınavlarda, mutlaka diyaframatik
soluma ile nefes almamız gerekiyor. Ayrıca; 1x4x2 kuralına göre,
nefesimizi 2 saniyede almışsak 8 saniye tutacağız ve 4 saniyede
vereceğiz. Bu şekilde bir solumada hem daha etkin oksijen alımını
gerçekleştiriyoruz, hem de vücudumuzda biriken toksinleri normal bir
nefes alış şekline oranla 10 kez daha hızlı dışarı atıyoruz.
Öğrenme ve Besinler
Bazı yiyecekler, öğrenme ve algılama yeteneğini artırarak beyni daha
verimli hale getiriyor. Benzini alırken hangi marka aldığımıza dikkat
ederiz. Arabanın performansını düşününüz. Peki, ya beyin performansımız?
Dolayısıyla, yakıt olarak kullandığımız yiyeceklerimizi, öğrenme
sürecimizi destekleyen besinlerden seçmeliyiz. Rahmetli annem ilkokul 1.
sınıfta sabah okula giderken elime bir avuç kuru üzüm tutuştururdu. O
zamanlar daha şimdiki gibi abur cubur ve şekerleme kültürü olmadığı için,
beynin ihtiyacı olan glikoz kuru üzümden alınırdı. Hafızamızın açılması,
öğrenmemizin kolaylaşması için hep kuru üzüm yedirilirdi.
Şu anda öğrenme ve yiyeceklerin etkisi üzerinde o kadar çok çalışmalar
yapılıyor ki, "yeme kalitesi = okuma, anlama ve öğrenme kalitesi" diyen
ilim adamları bile var. Gıdaları rengine göre klasmanlara ayıran gıda
uzmanları var. Aldığımız besinlerdeki nitelikleri bilip, bilinçli bir
şekilde beslenirsek, bu düşünce süreci vücudumuzda etkisini hemen
gösterir. Mesela, çocuğunuza faydalarını anlatarak takdim ettiğiniz her
besin, onun sağlıklı büyümesinin yanında sağlıklı öğrenmesinin de en
büyük yardımcılarından birisi olacaktır.
Öğrenme sürecinde neyi yememiz gerektiğini bileceğiz. Peki ya miktarı?
Burada da ölçüyü kaçırmadan, fazla yememek gerekiyor. Fazla yemek, en
basit bir ifade ile, beyne gitmesi gereken oksijeni, mide sindirime
başladığı an oraya hücum eden kan dolayısı ile %30 daha azaltacaktır.
Özellikle öğrenme süreçlerinde ve sınav dönemlerinde aşırı yemek,
başarıyı olumsuz etkiliyor.
Beslenme derken vücudun ihtiyacı olan su tüketimine de dikkat etmek
gerekiyor. Her gün mutlaka 1,5-2 litre su tüketmemiz gerekiyor; ama
ellerimizi yıkayarak değil, içerek. Özellikle sınav dönemlerinde,
şirketlerdeki sıkı çalışma temposunda yoğun fiziksel ve ruhsal çalışma
süreçlerinde bol su tüketmek gerekiyor.
Sonuç itibarıyla, her besinde değişik hayat enerjileri saklı. Hüner, o
enerjileri kişisel hedefimizle bağdaşacak kanallara yönlendirebilmek.
Anlayarak, inanarak, fayda umarak yemek gerekiyor.
Öğrenme ve Uyku
iyi uyuyan, iyi öğrenir; ama iyi uyku nedir? Bilimsel araştırmalar,
verimlilik ve performans açısından 4 ile 7'saat arasındaki uykuyu ideal
olarak tanımlıyor. Uykuyu 7 saatten 4 saate doğru ne kadar çekebilirsek,
30 Nitelikli İnsan
1. BÖLÜM: ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK 31
uzun uyuyanlara nazaran daha aktif ve etkin bir öğrenme ve yaşama
düzeyine sahip olacağımız anlaşılıyor. Üstelik az uyuyanların ömürleri
daha uzun oluyor.
Bizler, "Erken yat, erken kalk." sloganı ile büyütüldük; ama erken
yatmamızı engelleyen bir yığın televizyon programlarının da esiri
oluyoruz. Televizyon öğrenme kalitemize, sadece hedefimize uygun bir
program ise, öğrenmemiz gereken bir konu ile ilgili ise, kontrollü ve
planlı bir şekilde olmak kaydı ile bir katkı sağlıyor. Yoksa hem konuşma,
hem de algılama yeteneğimizi köreltmeye başlıyor. Kontrolsüz televizyon
seyretmenin insan zekasını körelttiğine dair makaleler okuyoruz. Çizgi
filmlerin cazibesi büyükleri bile etkiliyor. Sabahlara kadar uzayan
sataşmalar (savaş gibi tartışmalar), sadece faydasız bir yorgunluk mirası
bırakıyor. Zihin kontağını bugünkü öğrendikleri ile kapatamayan zavallı
yavrucaklar da tartışma ve kavgaların esiri oluyorlar ister istemez. Aman
dikkat! Uyku düzenimizi bozacak eğitim programlan bile bize faydasından
çok zarar verecektir. Zamanlamaya çok dikkat etmemiz lazım. Uyku zamanı
uykuda, uyanma zamanı uyanık olmak lazım. Ne eksik ne fazla; çünkü
uykunun fazlası dinlenme değil, yorgunluk getiriyor.
Uyku süremiz ne olursa olsun, derin uyuyabiimeyi de öğrenmemiz gerekiyor.
Derin uykuda vücudumuzun stres hormonu düzeyi düşer, nefes almamız,
tansiyon ve vücut ısımız en düşük seviyeye iner. Bünyemizin etkin bir
öğrenme dönemine hazırlandığı mükemmel bir süreçtir derin uyku.
Ayrıca öğleye doğru, imkanlar dahilinde yapılacak kısa bir "şeker-
leme"nin, öğrenme, motivasyon ve verimlilik açısından pek çok olumlu
katkıları vardır. Öğleden sonra daha aktif olmak için, kısa bile olsa bir
"ara uyku"su tavsiye ediliyor.
Hem akşam uykusunda, hem de öğle uykusunda, uykuya dalmadan önceki birkaç
dakikayı, o âna kadar öğrendiğimiz, yaşadığımız konuların genel bir
tekrarına tahsis edersek, hafızamız daha aktif bir biçimde bilgileri
"kalıcı hafıza"mıza alacaktır. Tatilde bile olsanız, o günün kısa bir
tekrarını bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçirin. Bu teknik,
hem öğrenmenize, hem öğrendiğiniz bilgileri birbirine bağlamanıza, hem de
öğrendiklerinizi hatırlamasına yardımcı olacaktır.
Öğrenme ve Mekan
Bilgiyi öğrendiğimiz mekan, belli bir sistem mühendisliği konsepti
içerisinde yeniden ele alınmalı. Öğrenme rahat bir mekanda olur. Sürekli
gacırdayan bir masa, çıkık çivileri bir yerlerimize batan bir sıra ve
balık istifi gibi dizilmiş öğrencilerle bu iş ancak bu kadar olur. Bir
diş macunu reklamındaydı galiba. Minik yavrucak yanındaki sıra
arkadaşının ağız kokusundan rahatsızlığını bildiriyordu. Reklamdaki
yavrucak bir diş macunu ile bundan kurtuluyordu; ama acaba eğitim
sistemimizdeki yavrularımızın yüzde kaçı bir şeylerden rahatsız olmadan
bir öğrenme sürecine konsantre olabiliyor? Mekanın temizliği, kokusu,
havalandırması, ışıklandırması ve ses düzeni de, şüphesiz üzerinde
durulması gereken faktörlerden.
Mekana dikkat çekiyorum; ama o mekan içindeki oturuş pozisyonu da
öğrenmenizi etkiliyor. Dışarıdan bakanlara "uyuyor" izlenimi veren bir
oturuş tarzı ile etkin bir öğrenme gerçekleştiremezsiniz. Dik bir duruş,
etkin bir beden dili, çakmak çakmak gözler ve tamamen öğrenmeye
hazırlanmış bir beyin ile öğrenmeniz harika bir şekil alacaktır.
Öğrenme ve İnanç
Öğrenme sürecinizde, öğreneceğinize ve öğrendiklerinize inanmanız
gerekiyor. "Ben bunu asla öğrenemem!" dediğiniz bir konuda, ayaklarınız
sonuna kadar frene basılıyken, dünyanın en iyi "Formula 1" yarışçısı bile
gelse, istediği kadar gaza bassın araba yürümez. Öğrenme yolundaki
frenleri, takozları yok edin öncelikle, inanın, başaracaksınız, ısrar
edici olun, öğreneceksiniz.
işlenilen konulara hep olumlu bakmalısınız. Bazı öğrenme yöntemlerinde,
öğrencilerin konuya yaklaşımları frenleyici bir bakış tarzına
büründüğünde, öğretmen toplu olarak onları sınıftan çıkartır. Hep beraber
öğrenecekleri konuyla alakalı bir dans, bir halk oyunu veya bir gösteri
yaparlar. Olayı yaşamaya çalışırlar. Konu ne olursa olsun, yaptıkları
hareket o anda işledikleri konuya birebir uymasa bile, kalkıp bir şeyler
yapmaya çalışırlar. Ekip halindeki bu öğrenme yönteminde, öğrencilerin
3 2 Nitelikli İnsan
1. Bölüm: Öğrenmeyi Öğrenmek 33
öğrenmeye dirençleri kırılır, ilgileri artar ve vücut olarak da öğrenmeye
daha istekli bir hale gelirler.
Baştan, "Ne kadar da zormuş bu." dediniz mi, bilinçaltındaki bu etkiyi
kırmadan öğrenme yolunda ilerleme sağlanamıyor. Kendi gücünüze, kendi
başarınıza ve bunları gerçekleştirmek için sahip olduğunuz kişisel
inancınıza sahip çıkın. "Öğrenemem, imkanı yok." yerine, "Öğreneceğim,
başka yolu yok." seçeneğini benimseyin. Yapanların sizden fazla bir
tarafları yok. Her şey o fırtınalar kopan beyninizin içinde saklı.
Anlayacağınıza, öğreneceğinize ve başaracağınıza inanmalısınız.
Gerekiyorsa, hipnozve telkin tekniklerinden yararlanmalısınız. Kendi
kendinize, yapabileceğinize dair telkinlerde bulunmalısınız buna.
İçinizde yeşerttiğiniz bu inançla, öğrenme zenginliğinizi artıracak ve
etkin bir öğrenme sürecine gireceksiniz.
Öğrenme ve Tekrar
Öğrendiğimiz bilgiyi kalıcı hale getirmek için beş kez tekrar etmemiz
gerekiyor. En azından beş kez tekrar. Tekrar zamanlaması açısından,
bilginin ilk saati, ilk günü, ilk haftası, ilk ayı ve ilk yılı çok
önemli. Size, bu tekrarı kolaylaştıracak bir yöntem önerebilirim.
Okuduğunuz bir kitabın kapağının, mümkün ise bir sayfanın yarısına
tekabül edecek bir küçültme ile fotokopisini çekin. Kitapta önemli
gördüğünüz yerleri, konuları, olayları, güzel sözleri, sizi en çok
etkileyen cümleleri bu oluşturduğunuz kapak ve arkasındaki boş sayfaya
kısa kısa not alın. Okuduğunuz ders kitapları, kişisel gelişim kitapları,
gittiğiniz filmler, CD'sini alıp izlediğiniz filmler vb. tüm
etkinliklerinizi bir sayfalık fotokopilerle kayıt altına alın. Bir yıl
süresince bu kağıtları bir dosyada biriktirin ve arada hızlı bir şekilde
gözden geçirin. Bilgiyi kalıcı hale getirmenin yanında, öğrenme
zenginliğiniz, öğrendiklerinizi kullanma alışkanlığınız artacak.
Öğrendiklerinizden keyif alacaksınız. Hafızanız ve hayatınız daha aktif
hale gelecek.
Öğrenme ve Uygulama - Yaşama
Bir Çin atasözü "Uydurduğun yalanları hatırlamak için çaba sarf etmek
istemiyorsan yalan söyleme." der. Okuyup öğrendiğimiz bilgileri
hatırlamak için sürekli bir çaba peşinde olmaktansa, bildiklerimizi bir
yaşama biçimi
haline getirebilirsek, işte o zaman gerçek başarıyı yakalamış oluruz.
Nefes alıp verme ve bir arabayı kullanma gibi, bilgimizin bizi o konuda
bilinçsiz yetenekli duruma getirmesi lazım. Aslında bu, işlerin otomatik
pilota havale edilmesi gibi bir şey. Öğrendiklerimizi sürekli hayatımızda
uygulama yeteneğini kazanmamız lazım. Bilgi o zaman hem bizi, hem de
bizdeki bilginin varlığından haberdar olan çevremizi aydınlatacaktır.
Geleceğin Sıradışı Eğitim Metodları
Yakın bir gelecekte, beynimizin bilgi kaydetme ve saklama yönteminin
nasıl işlediği tamamen çözülecek. Bu aşamada beyne yoğun bilgi akışını
algılamanın en etkin yolu keşfedilecek; yani "beyin dili" çözülecek.
Beynin algılama kodları çözüldükten sonra, insana verilecek olan
bilgilerin formatı ve hangi yöntemle yükleme yapılacağı
kararlaştırılacak. Önce bilgiler, beynin algılayabileceği hale
getirilecek. Sonrasında ise, bu bilgilerin beyne ulaşması ve saklanması
için gerekli işlemler yapılacak; yani insan beynine bilgisayar disketine
bilgi yükler gibi yükleme yapılabilecek ve kulak memenizin arkasına
terabaytlarca bilgi yüklenebilecek. Yüklenen bu bilgi ile beyninizin
bilgi alış verişi sağlanacak.
ilköğretimden üniversite sonuna kadar bugün yaklaşık 17 yıl süren
öğrenim, bu teknoloji sayesinde 10 güne kadar düşebilecek ve 6 saatte
istenen yabancı dil öğrenilebilecek. "Gelecekte hem de yakın bir
gelecekte tüm bunlar olacaksa, bu kadar öğrenmeyi öğrenme yöntemlerinde
yoğunlaşmaya ve buna bu kadar vakit harcamaya değer mi?" diye düşünmeyin
sakın. Farkı yaratan fark, bilgiyi bilmekte değil, bildiğini uygulamakta
olacak. Tıpkı bugünün dünyasında, bilgiyi öğrenme yolunda bin bir zahmet
ve eziyet çekmesine rağmen, dağarcığındaki bilgiyle bağdaşmayan
davranışlarda bulunan insanlar olduğu gibi. insanlar genellikle sihir
peşinde koşarlar: Hemen öğrenelim, çabuk öğrenelim, hiç unutmayalım...
Ama sahip olduğumuz bilgiyi kullanmamız gereken bir an geldiğinde, herkes
hafızasını kaybediverir geçici olarak. Mesela, yoksul bir yavrucağın
ameliyat olması için birkaç milyar paraya ihtiyaç olduğunu öğrendiği
anda, kendisi için yaptığı bazı planlardan feragat etmesi gerektiğini
bilen; ama bunu yapmayan insan, .yapılması gereken işi, yapılması gereken
yerde ve zamanda yapmıyorsa,, bilginin ne kıymeti var? O kadar bilgi,
çantamda taşıdığım bilgisayarımda da var.
<*>
Düşünce, Düşünce Değil; Düşmeden Düşünce. Münir Arıkan - 5D Düşünce
Felsefesi
DÜŞÜNMEYİ DÜŞÜNMEK
Düşünüyorum, Öyleyse Varım
Edison "Deha, % 1 esinlenmeden; % 99 ise, terlemeden ibarettir." der.
Bunu bilen büyük insanlar, oturdukları yerden düşünmek yerine,
çalıştıkları yerden düşünürler. Sahip oldukları düşünce gücü, ellerinden
gelen beden güçlerini harcamalarını engellemez. Bilakis, düşünceli
insanları sürekli bir çalışma içerisinde bulursunuz. Onlar, ellerinden
gelen her şeyi canla başla yaptıktan sonra, düşündükleri şey bambaşka bir
güç getirir meydana. Kendilerine "Düşünüyorum, öyleyse varım." dedirtecek
kadar kuvvetli ve kudretli bir gücü, hayat gücünü. Bu sözü söyleyebilen
Descartes gibi insanlar, "Düşünüyorum, öyleyse çalışmadan da var
olabilirim." demezler asla. Düşüncelerini hayatiyete geçirebilmek için
canla başla çalışmış, uğraşmış ve didinmişlerdir. Böylece, düşle gerçek
arasındaki çizgiyi kesin ve net bir şekilde çizebilmişlerdir.
Düşüncenin Tanımı
Düşünce, kendimizi, başkalarını ve dünyayı anlamaya çalışmak için
geliştirdiğimiz aktif işlem olarak tanımlanıyor; ama bu kadarla sınırlı
değil. Anladığımız şeye karşı yapılması gerekli olan işin
gerçekleştirilmesi de gerekiyor. "Evet seni anlıyorum." ifadesi,
anladığımız bu olayla ilgili yapmamız gerekenleri, üzerimize düşen
vazifeleri de yapabilme yeteneğine
36 Nitelikli İnsan
2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 37
dönüşmeli. Sınıfta kalacağımızı çok güzel anlayıp da zayıf derslerimizi
kurtarmak için yapılması gerekenleri yapmazsak veya şirketin batacağını
anladığımız halde, kurtuluş reçeteleri peşinde değilsek, işte o zaman
bindiğimiz gemiyi batınyoruz demektir.
Eflatun, "Düşünmek, ruhun kendi kendisiyle konuşmasıdır." der. Ruhun
konuşmasında bir değer vardır. Çok kötü bir şey yapan birine ruhsuz
deriz. Kötülük varsa, ruh yoktur diye kabullenmek isteriz. Takımı
sırtlayıp götürmeyen oyunculara, "ruhsuz" deriz. Çünkü ruh olsa, sahaya
çıkıp, basılmadık yer bırakmadan maçı alırlardı diye düşünürüz. Ancak
işlerin kötü gittiği bir dönemde herkesin düşündüğünden farklı bir
düşünceyi ortaya koyanlar kazanır.
Gerçek bir düşünce için, olağanlığı, durağanlığı yenip, olağanüstü bir
fikir ortaya koymak üzere düşünmek gerekiyor. "Herkes aynı şeyi
düşünüyorsa, hiç kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir." demiş VValter
Lipmann.
Sıradanlığı Yenmek
Düşünce seminerlerimde katılımcılarla paylaştığım bir sorumu, burda siz
değerli okurlarımla da paylaşmak istiyorum. Lütfen bir kağıt kalem alarak
29 Mayıs 1453 tarihinin size neyi hatırlattığını bir kenara yazın?
(Lütfen burada durun ve daha fazla okumadan 1 dakika düşünün.) içinizde
hiç düşünmeden cevap verme isteği olduğunu biliyorum; hatta bu soruyu
fazlaca basit bulanların olduğunu da. Eğer içinizde, bize öğretildiği
gibi 29 Mayıs 1453 İstanbul'un Fethi klişesinden çıkabilip de, farklı
gözlüklerle gören bir kişi oldu ise, lütfen bu eserin yazarı ile yani
benimle temas kursun. Kitabın sonundaki irtibat bilgilerinden bana
ulaşabilirsiniz.
Merak ediyorum, acaba 29 Mayıs 1453 dediğimde imparator Constantine XI
Palaeologos'un (Dragases) yenilgisi ve Konstantinopolis'in düşüşü diyen
var mı? Varsa, tebrik etmek istiyorum.
ikinci soruma da hazırlıklı olmanız kaydıyla, ikinci sorum da şöyle:
Samanyolu Galaksisi ne tarafa doğru döner? Bu sorunun cevabını, daha önce
birçok kez gördüğünüz uzay fotoğraflarından hemen hatır-lamışsınızdır,
umarım. Peki, söyler misiniz şimdi, Samanyolu ne tarafa doğru dönüyor?
Soldan sağa mı dediniz? Peki nereden baktınız?
Karşımızdakinin bakış açısıyla olayı görmeden, olayı bütün yönleriyle
gördüğümüzü ve gerçekleri görsek bile, gerçeklerin bizim gördüğümüz gibi
olduğunu söylemeliyiz.
Herkesin hayalinde beyaz atlı bir prensi vardır. Beyaz atlı prens gelecek
ve bizi kurtaracak; ama beyaz atlı prenslerce kurtarılan şanslı (!)
kişilerden olamayız bir türlü. Bunun sebebi çok basittir. Kimse fazladan
bir riskin altına girip, olağanüstü bir şeyler yapma cesaretini
gösteremez. Çünkü yenilik ve yeniliğe gösterilecek tepki insanları
sindirmiştir. Yeniliği savunacak haklı gerekçelerimiz olmadığı için, onu
savunmaya yetecek kadar cesaretimiz de olmaz.
Bir düşününi Bilgiyi hep okula giderek mi öğreneceğiz? Okul dendi mi, hep
binalar mı aklımıza gelecek. Sınıfsız okul, duvarsız sınıf veya
öğretmensiz okul olmayacak mı? Bilgiyi hep kitaplardan mı alacağız?
Öğretmenler hep insanlar mı olacak? Kırlarda balaban kelebekler gibi
çiçekler arasında koşuştururken, yanımda beni kollayan, gözeten akıllı
robotum, yakın bir gelecekte kendi seçtiğim öğretmenim neden olmasın? Ya
da okullarda sınıfların, duvarların kaldırdığı bir eğitim ortamı çok mu
uçuk bir düşünce? Sınıfa girerken mutlaka kapı çalmayı, konuşmak için
parmak kaldırmayı, tuvalete gitmek için izin istemeyi zihinlerine
kazıdığımız masum yavrucakların büyüyüp milletvekili olduklarında hep
liderlerinin gözünün içine bakmaları bize neden ters gelsin ki?
Yaşadığımız çağ ne çağı olursa olsun, tarih boyu büyük başarılar ve güçlü
değişimler hep birilerinin tarihe sıra dışı meydan okumaları ile
olabildi. Ordunun karşısına daha güçlü bir ordu dikmek yerine, ordunun
karşısına duvar diken imparator Çin Shi Huang, aradan yüzyıllar geçmesine
rağmen, hâlâ akıllarda. Gemileri karadan yürüten Fatih Sultan Mehmet, bir
çağ açıp, bir çağ kapadı. Bu büyük olaylardaki farklı tek şey, birileri
"Olamaz" derken, birisinin çıkıp "Neden olmasın?" diyebilme cesaretini
gösterebilmesiydi. Denemek ister misiniz?
Dahiliğin Altın Anahtarı (Keşfedicilik)
1996 yılının sonlarındaych. Çalıştığım bir ileri teknoloji şirketinin
yönetim kurulu toplantısında, single ve turbo'prop (tek ve çift
pervaneli) minik uçakların motorları arızalandığından uçağın tepesinden
açılan büyük
38 Nitelikli İnsan
bir paraşütle sağ salim yere inebileceklerini anlattığım zaman,
toplantıda bulunanların hiçbirisi bana hak vermediler. "Böyle bir şey
mümkün olsaydı Amerikalılar bunu zaten yaparlardı." türünden itirazlarda
bulundular. O sırada şirket içi eğitimlerimizi yürüten sevgili dostum
Oğuz Saygın, bu ve buna benzer birkaç projemi dinledikten sonra bana
şöyle demişti: "Münir Bey, bunlar muhteşem şeyler. Lütfen bundan sonra
kendinizi Edvvard De Bono gibi bir düşünce öğretmeni olarak kabul edin."
Bu olayın üstünden 1 yıla yakın bir zaman geçti. Bir gün o toplantıda
bulunan arkadaşlarımdan bir tanesi, tüm üyelere şöyle bir e-mail geçti:
"Münir arkadaşımız, projesini söylediğinde ciddiye almamıştık. Bu buluş
şu anda NASA'da minik uçaklar için mecburi standart haline getirildi ve
uygulanıyor." Ne kadar duygulandığımı anlatamam, içimdeki mucit düşünce
ışıklarını sonuna kadar yakmama sebep olan bu olaydan sonra, gerçekten
kendime inanmadan başkalarını mucit düşünceme inandıra-mayacağımı
anladım. Dostlarımın teşviki ile o gün bu gündür "düşünce öğretmeni"
unvanını kullanıyorum. Ancak bir unvanı kullanmakla, o unvanı hak etmek
arasındaki farkı göz önünde bulundurmam gerektiğini de biliyorum. Şu anda
sayıları 350'yi aşan buluşlarım, yakın bir zamanda size, evinize ve iş
yerinize hayatınızı kolaylaştırmak üzere gelirse, ona kucak açacağınızdan
eminim.
Sıradanlığı yenmek için içinizdeki mucid düşünce gücünü harekete
geçirmeniz gerekli. Sıradanlığı aşmış, keşfetmek için çabalayan bir bakış
açısına sahip olmalıyız. Kabulleniş yerine, reddederek yerine daha
iyisini, daha güzelini, daha hızlısını, daha ucuzunu, daha kalitelisini
koyma arzusuna sahip olmalıyız. Gerçekten kendi kendinize inanıyor
musunuz? Cevabınız evet ise, korkmayın. Fikirleriniz bugün birilerine
komik gelse bile, ümidinizi kaybetmeden, kendinize inancınızı yitirmeden
çok çalışmalı ve işin peşini bırakmamalısınız. Büyük adamlar, nerede pes
edeceklerini çok iyi bildikleri için, sıra dışı düşüncelerini
açıklamaktan asla kork-mamışlardır; çünkü onların yürekleriyle tespit
ettikleri pes etme noktası, ya bu uğurda çıkartılacakları darağacı ya da
celladın keskin kılıcıdır.
6 Şapkalı Düşünme Tekniği
Dünyaca ünlü yönetim gurusu, uluslar arası üreticilik forumu ve kavramsal
araştırmaların kurucusu Edvvard De Bono, düşünceyi kendi
2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek: 39
kendini düzenleyen bir bilgi sistemi olarak ele alır; yani temelde bir
bilgi ve o bilgiyi çalıştıran bir sistemden bahseder. Kendisine uluslar
arası ün kazandıran "6 Şapkalı Düşünme Tekniği" isimli kitabında, (Remzi
Kitapevi, Çeviren: Ercan Tuzcular) kişiliğimizi değiştirmeden de üretici
bir şekilde farklı düşünme tarzlarını deneyebileceğimizi ve
savunabileceğimizi anlatır. Gerektiğinde herkesin kendine ait olan
şapkayı (kolaylıkla) çıkartıp, bir başka şapkayı takabilmesini sağlayan
bu öğretide, 6 değişik renkte 6 şapka vardır. Gerçek hayatta, her şapka
onu takana farklı karakterler kazandırır; ama bu yöntemde onu takıp
çıkartmak hem de kolayca değiştirebilmek kendi elimizdedir. Dolayısı ile
şapkalar karakterinizi değil, o andaki düşüncelerinizi temsil eder.
Bu öğretinin en zevkli yanlarından birisi de, uygulayıcılarına özgür ama
bilinçli bir şekilde rol yapma imkanı tanımasıdır. Amaç tüm toplantı ve
düşünce seansı sürecinde dikkatleri maksimum düzeyde tutmak ve oyunun
kurallarına göre yönlendirebilmektir. Pavlov deneyini hatırlarsınız. Her
yemek verildiğinde zil sesi ile uyarılan köpek, yemek gördüğünde salya
üretmektedir. Bir müddet sonra yemek verilmeden sadece zil sesini duyan
köpek yine aynı tepkiyi vermeye başlar. Salya üretir.
Burada da amaç, başınıza taktığınız şapkalarla beyindeki kimyevî temeli
değiştirmektir. Siyah şapkayı taktığınız anda kendinizi o siyahlığın
karamsar düşünce tarzına şartlıyorsunuz. Bu şartlanma istekli ve gönüllü
bir şartlanma olduğu için, kuralları belli bir oyunu oynamanın keyif ve
heyecanını yaşarsınız. Üstelik insanlara "Bu olumsuz fikirlerden
kurtulmanı istiyorum." veya "şu duygusal fikirlerinden vazgeçmeni
bekliyorum." gibi kırılgan laflar etmek yerine, "şimdi sarı şapkayı
takmanı istiyorum." demek suretiyle daha eğlenceli bir ortam
yaratabilirsiniz. Sadece sıra dışı düşünme yeteneğini değil, toplantı
yapabilme ve yapılan toplantılardan sonuç alabilmemize de yarayan bu
tekniği, evde, işte, okulda kolayca uygulayabilirsiniz, iş yerinde veya
okulda 6 değişik renkte şapka alarak bu uygulamaya başlayabilirsiniz.
Beyaz Şapka .
Yapacağınız bir toplantı veya dersten önce o konu ile ilgili
katılımcıları bilgilendirmeniz gerekir. Herkes sadece bir şapkanın, bir
fikrin temsilcisi
40 Nitelikli İnsan
2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 41
olmaktan çıkıp, değişik fikirler sergileyebilmelidir. ilk önce beyaz
şapkalar takılır, herkesin beyaz şapka taktığı bir anda, konuşulması
gereken şey sadece bu konuda ihtiyacımız olan bilgidir. Bu rengi,
bilgisayarı ilk açtığınızda ekranın beyazlığından veya mektup kağıdından
hatırlayabilirsiniz.
Bu aşamada konuşan herkes, bize o anda gereken ve bilinen bilgileri,
tarafsız ve objektif bir şekilde verir. Objektif olgu ve rakamlarla tüm
bilgiler net bir şekilde ortaya konur. Bu verilen bilgilerin kesinlik
derecesinin doğru olarak belirlendiği ve daha iyiye doğu yol almaya
çabaladığımız bir süreç olmalıdır. Konuşma sadece bilgi üzerinde olunca,
düşünce de sadece ona yönelik yani bilgiye odaklanmış bir şekilde
gerçekleştirilir. Sıra bilgide iken bilgi konuşulur. Ön sezi, sezgi ve
deneyime dayanan yargı, duygu, izlenim, kişisel görüş gibi değerli şeyler
devre dışıdır, bu aşamada.
Kırmızı Şapka
Daha sonra sıra, kırmızı şapkaya gelir. Bu şapkayı taktığınızda, duygular
ve ön sezilerin ortaya konma ânı gelmiştir. Çıkıp gayet hisli bir konuşma
yaparak insanları ağlatabilirsiniz. Çünkü bu şapka, öfke, tutku ve
duyguların konuştuğu, tüm olaylara duygusal bir bakış açısıyla bakıldığı
bir aşamadır. Ön sezileriniz ve sezgileriniz burada hayat bulur.
Dolayısıyla gerekçe gösterme veya konuşmalarınızı herhangi bir temele
dayandırma ihtiyacı yoktur. "Bana göre, hislerime göre böyle" der ve
konuşmanızı tamamlarsınız.
Siyah Şapka
Sıra olumsuzlukların ortaya konduğu siyah şapkaya geldiğinde, yargının ve
bir nevi şeytanın avukatlığının yapıldığı ve o işin neden olamayacağının
ispat edildiği an gelmiş demektir, şapkanız siyah iken mümkün olduğunca
en provokatör bir şekilde, o işin neden olamayacağını ispat etmeye
çalışmalısınız. Neden olamayacağını görürken, mantıkî bir olumsuzluk
sebebi öne sürmeniz gereklidir.
Siyah şapka karamsar ve olumsuzdur ama asla duygusal değildir. Hakimlerin
duygusal olarak davrandığını bir düşünsenize... Baştan bu fikir
sizin kendi fikriniz bile olsa, siyah şapka sırası geldi mi, kendi
fikrinizi bile çürütecek tezleri özgürce savunabilmelisiniz. Zaten bunu
yapmazsanız, tek odaklı, tek gözlüklü bir yaklaşımla yetenir değişik
açılardan görme ve farklılıkları anlama zenginliğine kavuşamazsınız.
Üstelik toplantılarda olumsuz düşünmenin çekiciliğini göz ardı
etmemelisiniz; zira olumsuzluk, anında başarı sağlar. "Ben bunun böyle
olmadığını düşünüyorum." yerine "Bakın bu böyle değil."i gösterdiğiniz
anda görevinizi başarıyla yapmış olursunuz.
Sarı Şapka
Bir sonraki aşamada sarı şapka takılır. Sarı, güneş gibidir. Olayı
aydınlatır ve olumludur. Şimdi, iyimser bir şekilde, umutla ve olumlu
düşünme vaktidir. Hayallerin değil, sağlam bir temel üzerinde yapıcı bir
düşüncenin uygulandığı andır bu an ve o konu ile ilgili ihtimaller ve
olumlu fikirler ortaya konur. Olabilecek en iyi senaryo, mantıklı ve
pratik bir şekilde ifade edilir.
Yeşil Şapka
Yeşil şapka sırası geldiğinde, şu ana kadar düşünülen, konuşulan
fikirlerle alakalı alternatifler ve yeni fikirlerin konuşulma vakti
gelmiş demektir. Tıpkı topraktan fışkıran yeşil filizler gibi, yeni yeni
fikirlerin mevsimidir şimdi. Bereket ve verimli büyümeye nispet
edercesine, yaratıcı fikirlerinizi, sorunlara yeni yaklaşım tarzlarıyla
ortaya koyduğunuz an bu andır.
Mavi Şapka
Son olarak mavi şapka, her şeyin üstündeki gök mavisini çağrıştıran bir
şekilde serinkanlılığı ifade eder. Mavi şapka, düşünce sürecinin
düzenlenmesini ve kontrolünü sağlar. Diğer şapkaların kullanımını
ayarlar. Nasıl bir düşünce yolu seçmemiz gerektiğini düşündürür. Diğer 5
şapkanın hangisini takmamız gerektiğine karar veririz, mavi ile. Bu
şapka, bir orkestra şefi gibi tartışmalârrbitiren ve yönlendirdiği
kişilerin değişik ses-
42 Nitelikli İnsan
leri ile müziği çağrıştıran şapkadır. Çok sesliliğin uyumu ve
ahengi, orkestranın başarısıdır, aynı zamanda bizim ve kurumumuzun da.
Kendimize ait vereceğimiz kararların hissiliğinden, tek taraflılığından,
eksikliğinden ve yanlışlığından kurtulmak için mükemmel bir yöntem. Aynı
konuda bile olsa 6 değişik şapka ve 6 değişik bakış açısı ile en mükem-'
mel olan sonuca ulaşma şansı. Eskiler "At gözlüğü takmayın." derlerdi.
Bilirsiniz at gözlükleri, atın görüş açısını sadece önünü görebilecek şe-
: kilde kapatan kulak gibi kapaklara sahiptir. At gibi dar görüşlü
olmamak için söylenen bu sözü, De Bono'nun bu öğretiyle bir kez daha
anlıyoruz... Farklı bakış açıları ile bakabilmek, farklı farklı
düşünebilmek erdemi, bize yaşama zenginliği sağlıyor. 6 şapka, bizi bu
dar görüşlülükten ve hiçbir şey düşünmemekten kurtarıyor, karşımızdakini
anlayabilme yolunda ilk adımı atmamızı sağlıyor. "Neden olmaz?" yerini,
"Nasıl olabilir?"i bulmamıza bırakıyor. Dünyada milyonların beynine nakış
gibi işlenen De Bono öğretisinin sırrı da bu olsa gerek.
Poliyanna'nın Düşünce Gücü
Poliyanna'yı hatırlarsınız. Hayata hep olumlu tarafından bakan bu minik
masal kahramanına şimdi o kadar ihtiyacımız var ki. Zaman zaman hep
olumlu düşünen ve hep olumlu konuşan kişilere, "Polyannacılık yapma."
diye kızarlar; ama gerçek Polyannalar, onlara kızan kişilere bile kızmaz.
Düşünmeyi düşünmek dediğimde, aklıma gelen şeyler hep olumlu şeyler
oluyor. Daha iyiyi bulmak yolunda sarf edilmiş bir çaba ve sonucunda
ulaşılmış bir dize güzellikler. Zaten sonucu güzellikle bitmeyen düşünce,
düşünce olabilir mi?
Bir sabah, döviz bozdurmak üzere istanbul Tahtakale'ye gitmek için
otobüse binmeye çalıyordum. Otobüsün kapısı kapanırken sağ bacağımda bir
el teması hissettim. Aşağıda kalan adamla göz göze geldik. Ona acıdım;
çünkü otobüse binememişti. Otobüs ilerlerken birden aklıma, cebime
koyduğum dövizler geldi. Elimi attım, paralar uçmuş... Hani "Beynimden
vurulmuşa döndüm." derler ya, tamamen öyle olmuştum.
O anda bir düşünce, ruhumu etkisi altına alan bir kafes gibi vücuduma
giydirildi sanki. Az önce otobüs durağı karşısındaki bir bankaya hiç de
küçümsenmeyecek bir para yatırmıştım. Elime tutuşturulan dekontta,
2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 43
bankaya yatırdığıma eşit bir rakam yazıyorsa, mesele tamamdı; yani
paralardan ayrı kalmak bu durumda bir mesele çıkarmıyordu.
"Peki." dedim kendi kendime. 'Dünyabank'a yatırdığın para için elindeki
dekonta bakıp seviniyorsun. Ya 'Kaderbank'a yatırdığın para için bu
üzüntü niye? Eden bulmayacak mı? Senden çalınan para, hırsıza kötülük,
sana iyilik getirmeyecek mi?
Bütün bu düşüncelerin bedenime hakim olması, 2-3 saniyelik bir süreçte
gerçekleşti. Birkaç saniye sonra gayet mutlu bir insandım. Hayatımın o
anını hep kendimi pozitif düşünceye sevk eden bir motivatör olarak
kullandım. Üzülmekle elime geçen hiçbir şeyin olmadığını anladım. Bilakis
sevinerek, olumlu düşünerek, olumluyu düşünerek hayatıma kattığım
güzellikleri, kayıplarım gölgeleyemezdi.
Masumiyet ve En Yakın Gelecek Kaygısı
Bir çocukla konuşurken neden ciddi olamazsınız? Çünkü onların beynindeki
işletim sistemi, gülücük ve masumiyetlerle doludur. Onların dünyasında
geçmişle hesaplaşma ve gelecekle kavga yoktur. Anı kurtarmanın peşinde,
her zaman için meşgul olacak bir şeyler bulup, mutlu olmanın sırrına
ermişlerdir. Gelecek kaygısından uzak bir yaşantı bulduğunuz anda, siz de
çocukların o masum hayatının bir kopyasını kendi yaşantınızda
kurabilirsiniz.
Elbette gelecek kaygısından uzak kavramıyla, sorumluluk bilincinden
uzaklaşmanızı önermediğimi anlıyorsunuz. Aklınızdaki tereddüdü gidermek
için benim kullandığım gelecek kaygısı kavramına "yakın gelecek kaygısı"
diyelim. En yakın gelecek kaygısı. Burada gelecek kaygısından kastım,
yakın gelecek, en yakın gelecek kaygısıdır. Bir fikriniz var ve bunu
açıklamaktan korkuyorsunuz. Derste öğretmenden, işte patrondan, askerde
komutandan... Ya aklınıza gelen ve bir türlü söylemeye cesaret
edemediğiniz fikir, yıllardan beri çaresi bulunamayan bir problemin
çözümü ise. Ya kızarlarsa, ya kovarlarsa, ya üzerse, ya beni toplum
önünde bozarlarsa? Sa'lar saymakla bitmez ama siz yakın gelecek kaygınızı
yenip, fikirlerinizi korkmadan çekinmeden paylaşmalısınız. Bunu
yapabilmeniz bir şeyi çok iyi yapabiliyor olmanıza bağlı. Masum düşünlıi
44 Nitelikli İnsan
2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 45
cenizi korkusuzca açıklayabilmek için önce masum bir
şekilde düşünebilme yeteneğini kazanmanız gerekiyor.
Sıradışılığın Sınırları
Yer çekimini yenebilecek bir güç bulunabilir mi? insan bedenî olarak
uçabilir mi? Hiç bilmediğimiz bir yabancı dil 6 saatte kolaylıkla
öğrenilebilir mi? Bu sorulara çekinmeden, "Elbette." diye cevap
verebiliyor-sanız, olmazı bırakıp, olurlar peşinde koşan bir hayatınız
var demektir. Neden olmasın? Tarih boyu yapılan keşifler, bulunan
icatlar, hep olabileceğine inandığımız konular mıydı sanki? Tekerleğin
bulunmasından önce arabayı, arabanın bulunmasından evvel, oturduğumuz
yerde hiç yorulmadan binlerce kilometre yol kat edebileceğimizi biliyor
muyduk?
Bir Japon kaşif dört köşe karpuz yetiştirmeden evvel, "Karpuzun şekli
nasıldır?" sorusuna kim yuvarlaktan başka bir cevap verebilirdi? Dünyanın
en meşhur kaşiflerinden birisi olan Lamelson, öğrencilerine "Pamuk ne
renktir?" deyince herkes gülmüştü. Lamelson, renkli pamuk olabileceğini,
boyamadan da pamuğun topraktan renkli olarak çıkabileceğini düşünmüştü ve
başardı da. Bugün dünyanın birçok ülkesinde aynı metotlarla, renkli pamuk
yetiştiriliyor. Bu, ipliğin veya kumaşın boyası için sarf edilen
kaynakların tasarrufu ve tamamen doğal kıyafetlerimizin olması anlamına
geliyor ve de çevre kirliliğine yol açmadan, kimyevî tesisler kurmadan
bunu yapabiliyorsunuz.
Minik yavrumuz Muhammed İkbal, 20 aylıkken, sevgili Melik Safi Duyar'ın
çocuklar için zeka geliştirici hafıza setini almıştım. Hepinizin yakinen
bildiği bir tarafında fare, diğer tarafında peynir olan bir labirent
vardı, açtığım sayfada. Eline bir kalem tutuşturdum ve sordum: "ikbal, bu
fare bu peynire nasıl gidecek?" Kalemi aldı, fare ile peynir arasında düz
bir çizgi çizerek "Düttt." dedi. Onun masum düşüncesine göre, labirentin
içine girmeye ve oralarda vakit kaybetmeye hiç gerek yoktu. Bir arabaya
binersiniz ve düttt istediğiniz yere gidersiniz. Hayat labirentinde de
bazen, vakit kaybetmemek için sıra dışı masum yollar denememiz gerekiyor.
Mucitlik. düşünce, sıra dışı düşünce, masum düşünce derken asıl anlatmak
istediğim, olmazları bir an evvel bırakmanızdır. Dünyanın en
başarılı öğrencisi olmak için iyi bir nedeniniz var mı? Neden olmasın?
Neden o en başarılı siz olmayasınız? En başarılı eleman, ayın adamı,
yılın adamı, hem de tüm dünyada. Neden bu kişi siz olmayasınız? "Benden
asla olmaz, bizden asla çıkmaz, bizden asla adam olmaz." yaklaşımlarıyla
olaylara baktığınız sürece, sonuç düşündüğünüz gibi olacak. O halde
düşüncelerinizi değiştirmeye ne dersiniz? Hemen. Şimdi. Bugünden tezi
yok, hayatınızda daha iyi olabilecekler listesi hazırlamanızı istiyorum.
Asla olmazı bir tarafa bırakıp, "Neden olmasın?"ların o gizemli gücünü
elde ettiğinizde, göreceksiniz, asla dediğiniz birçok şeyin aslında ne
kadar da'basit yollan varmış, keşfedilmeyi bekleyen. "Asla beni affetmez"
dediğiniz bir akrabanızdan, bir arkadaşınızdan başlayabilirsiniz işe.
Asla bunu anlayamam, asla yapamam, asla olmaz... Bütün bunları bırakıp,
en olmaz gibi görünen tüm yollan denemeye hazır mısınız? Eve girerken
kapıyı açan eşinize, alnınıza yapıştırdığınız "Seni seviyorum." yazısı
ile güiümsediğinizde dünkü kırgınlığının ve kızgınlığının geçmeyeceğini
kim iddia edebilir? Anlamadığınız bir konuyu, bir de amuda kalkarak
çalışmayı deneseniz. Dünyanın en iyi adamı olmaya hazır olun. Davranışlar
duyguların; duygular da düşüncelerin değişmesiyle değiştirilebiliyor.
Masum bir düşünce, size iyi bir başlangıç olabilir.
Toz Pembe Hayallerim Var
Herkesin çocukluktan gelen toz pembe hayalleri vardır. Çocukluktan gelen
hayalleriniz yerine, çocuklukta kalan hayalleriniz varsa; yani onları
bugüne taşıyamadı iseniz, vay halinize. Eski filmlerdeki klasik toz pembe
hayalleri hatırlarsınız. Pembe panjurlu bir evimiz olacak! Pembe panjurlu
evin özlemiyle başlayan toz pembe hayaller. Gerçekten etrafımızda
binlerce pembe panjurlu ev var. Acaba onlar bu hayallerini
gerçekleştirmek için ne yaptılar dersiniz?
Toz pembe hayaller peşinde koşmak veya tozu dumana katarak o hayallerin
gerçekleşmesi yolunda savaşmak. Edison, "Deha, % 1 esinlenme ve % 99
terleme." diye boşuna dememiş. Hayallerle başlayan bir düşünce sürecinde,
hayallerine kapılmayan insanlar başarıyorlar. Hayallerinin büyüsü,
yapmaları gereken işi yok etmeyen insanlar... Hayalle gerçeği birbirinden
ayırt edecek kadar uyanık olan ve hayallerini
46 Nitelikli İnsan
gerçekleştirme yolunda gerekiyorsa hiç uyumadan gece gündüz çalışan,
uğraşan, didinen insanlar başarıyorlar.
Herkes mutlu olmayı hayal eder. iyi bir iş, iyi bir eş, iyi bir aş, iyi
bir ev, iyi bir araba, iyi bir kariyer. Düşünce çok güzel, iyi bir
başlangıç. Acaba yolun neresinde tekerlek kırılır, lastik patlar ve araba
yoldan çıkar dersiniz?
İyi bir işi ele alalım, iyi bir işiniz olmasını düşünüyorsanız, ona nasıl
sahip olunacağını da biliyor olmanız gerekir. Yapılması zevkli işler
peşinde koşarak, yapılması gerekli işleri sürekli ihmal ediyorsanız,
görmezden geliyorsanız, başarı hayal olur. Hem de toz pembe bir hayal.
Yapılması gerekli işler size angarya gibi gelmemeli. Onları zevkle
yapmalısınız.
İyi bir eş istiyorsunuz. Peki iyi bir eş olmak için siz ne yapıyorsunuz?
Amerika'da hamile kemerleri satılıyor, içine her gün 30-40 gr. su konan
bu kemerleri, bazı baba adayları 9 ay 10 gün boyunca belinde takılı
gezdiriyor. Onunla yatıyor, onunla yürüyor ve onunla çalışıyor. Amaç,
hamile olan eşinin durumunu anlayabilmek. Karşımızdaki kişinin ne durumda
olduğunu anlamadan, onun için iyi olanı yapma şansımız var mı? Üstelik bu
hamilelik kemerini sadece babaların değil, baba adaylarının değil, baba
aday adaylarının da taktığını söylersem şaşırmayın.
İyi bir aşta da durum bunlardan farklı değildir. Malzemeler ve
malzemelerle bir yemek yapabilme becerisi. Vaktinde, sırasıyla, kararında
ve kıvamında. Sonuçta istediğiniz yemeğe ulaşmanın bundan başka bir yolu
yok. Yeme arzunuz, yemeği yaparken harcadığınız emeğin ya da lokantada
yerken harcadığınız paranın üstünde bir duygu ise, emek ya da para hiç
fark etmez, kolaylıkla harcarsınız. Asıl olan hayatınızdaki hangi
zevkleri, hangi acılara bağladığınızı; yani hayatınızdaki acı - zevk
dengesini anlamış olmanızdır. Sonuçta uykudaki yemeğin, ziyafet her ne
kadar doyurucu ve muhteşem olursa olsun, karnımızı doyurmadığını, hepimiz
sabah yataklarımızdan kalkarken anlıyoruz.
Karizmayı Konuşturunca Düşünce Susar
Liderlik iyi bir şeydir, inanacağımız, güvenebileceğimiz, peşinden
gideceğimiz bir liderimizin olması gerçekten iyi bir şeydir, iyi; o halde
neden hep lider sultasından yakınan bir hayatımız var? Liderlik bu kadar
2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 47
iyi ise, neden hayatımızı kurtaran liderler ortada gözükmüyor veya bu
amaçla ortada dolaştıklarını söyleyen liderler neden hayatımızı
kurtaramıyorlar? Sebebi çok basit. Bizi kendi hayatımızın lideri yapacak
düşüncelerimiz yok da ondan. Hep liderden, hep başkandan, hep patrondan,
hep komutandan, hep öğretmenden, hep ana babadan bekleye bek-leye, kendi
hayatımız için hayatî derecede önemli olan fikirler üretemez olduk.
Öyle ya, vekil seçip Meclis'e yollayınca işimiz bitecekti. Öğretmenin
dediklerini kağıda yazınca sınav bitecekti. Aslında bu bitişler yeni bir
başlangıcın işaretiydi. Yeni bir hayat başlıyordu, bizim için. Bunu
anlamalıydık. Çok azımız dışında bunu anlayan olmadı. Teslim ettiğimiz
bir sınav kağıdı, işimizin bittiğini değil, işimizin daha yeni
başladığının ispatıdır. Biz karizmaya güvendik. Kendimize değil,
karizmaya itimat ettik. Düşünceyi de karizmaya havale ettik.
Hayatta kendi başarılarınızın olmasını istiyorsanız, kendi
düşüncelerinizle, size ait olan düşüncelerinizle yola çıkmalısınız. 100
konteynır yükü olan birisi ile, sadece bir balıkçı ağı olan balıkçı için
aynı gemi gerekmez. Sizin kendi yükünüzü; bilgilerinizi, acılarınızı,
nefretlerinizi, sevinçlerinizi çekebilecek size ait düşüncelerle hayat
yolculuğuna çıkmalısınız. Hayatınıza yön vermek istiyorsanız, bugünden
tezi yok, sizin dışınızdaki tüm karizmaları susturup, kendi yüreğinizin
sesini dinlemeli ve kendi beyninizin düşünce ufkunda pupa yelken yol
almalısınız. "Sus, sen ilmezsin, sen anlamazsın, mesele senin bildiğin
gibi değil." safsatalarıyla bugüne kadar hep susturulduk. Buna bir son
vermenin zamanı gelmedi ti? Dışarıdan gelen karizmatik sesleri susturup,
en büyük karizma olan, ofamızın içindeki müthiş beyin gücümüzü
konuşturmanın zamanı gelmeli mi?
Dışarıdan bakıldığında içinde bir şeyler olduğu hissi veren karizmatik
dişiler, kıyafetler, unvanlar karşısında susmak, kendimize yapacağımız en
3üyük kötülüktür; çünkü karizma konuşunca düşünce susar. "Sen benim <im
olduğumu biliyor musun?" dan başlayıp, "Sen kendini ne sanıyor-3un?"a
kadar varan tehditvari karizmatik laflara aldırmadan "Peki, fcamam, nasıl
isterseniz"leri bir kenara bırakmanın zamanı geldi. Bu haya-jta kendi
hayatımız gibi sarılmanın ve ke'ndi hayatımız için kendi karar-
48 Nitelikli İnsan
larımızı vermenin zamanı geldi. Bunu yapabilmek için, tüm karizmaları
susturup, kendi düşüncelerimizi üretmemiz gerek.
Karizma deyince, sadece bize empoze edilmeye çalışılan harici karizmaları
kastetmiyorum. Kendi bedenimizden, nefsimizden ve iflah olmaz
kişiliğimizden kaynaklanan sahte karizmalar da düşünceyi susturur.
Sunacağımız fikirlere, giydiğimiz fiyakalı bir kıyafete güvendiğimiz
kadar güvenmiyorsak, karizmanın ne önemi var? Arabamıza, evimize, par-
mağımızdaki platin alyansa, elimizdeki altın kaplama saate, çakmağa veya
kaleme güvendiğimiz kadar kendimize güvenmiyorsak; düşüncelerimiz hep bu
eşyaların gölgesinde kalıyor, sesimiz bu tip karizma belirtilerini
gördüğümüzde hep kısılıyorsa, işte o zaman iç ve dış dünyamızın sahte
karizmaları tarafından manüpule edilmeyi hak etmişiz demektir.
Gerçek başarı için, karizmaları susturup, içimizden gelen o müthiş
düşünceyi açıklamak gerek. O halde, özgürce açıklayın aklınıza gelen o
güzel fikirleri. Bu hayat sizin. Sizi sizden gayri kimsenin düşünmediğini
kabul edin, ne olduğunuzu ve ne olacağınızı bir düşünün artık. Nasıl daha
iyi olabilirsiniz? Daha iyi konuşabilirsiniz? Daha mütebessim, daha
sevecen, daha babacan, daha sempatik, daha mutlu, daha başarılı... Liste
uzayıp gider. Hayatta sizin için neyin gerekli olduğunu hissediyorsanız,
onlarla ilgili kendi engin düşünce ufkunuzu açın ve düşünün. Hiçbir etki
altında kalmadan, hiçbir kınamadan çekinmeden, hiçbir tehditten korkmadan
düşünün. Gözlerinizi kapayıp içinize baktığınızda, kralların o göz alıcı
saraylarının parıltıları bile çok sönük kalacaktır.
Şeytanî Düşünce
insanlar düşünür. Bunda enteresan olan bir şey yok. Farklı olan şey,
düşünme şeklindeki ve amacındaki değişiklikler. Düşünce sürecinin
sonucunda ürettiğimiz şey, insanlık onuruna yakışır bir şeyler olmalı,
insanlığa faydalı olabilecek bir şeyler. Yoksa özel bir çaba harcamamıza
hiç gerek yok. Şeytan bizim yerimize düşünüp, bütün mendeburluğu ile
(aslında yapmamamız gereken; ama kendisine uyduğumuz için) yapmamız
gerekenleri bize tek tek söylüyor. Bunun tek istisnası, "şeytanın aklına
taş düşürmek" deyiminde anlatılan kişilik olsa gerek. Şeytanî düşünce
sınırlarını bile aşmış bu kişilik yapısında, düşünülenler şeytanın bile
aklına gelmeyecek kadar kötüdür.
2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 49
Düşünceler kötü olunca da, gelsin o berbat davranışlar ve gelsin o rezil
sonuçlar.
şeytanî düşünce derken, sadece kendimize ve insanlığa zarar veren kötü
düşünceleri kastetmiyorum. Düşünme gücünüzü etkin bir şekilde
kullanmazsanız da şeytanî düşüncenin esirisiniz demektir. Öyle ya, kötü
olmak için sadece kötülük yapmanız gerekmiyor; yapmanız gereken
iyilikleri yapmayıp, pasif kaldığınızda da kötü oluyorsunuz. Bu nedenle,
içimizdeki tüm şeytanî düşüncelerden kurtulmamız lazım, içimizdeki tüm
neme lazımcılıktan, boş vermişlikten, ertelemecilikten kurtulmamız lazım,
içinizde müthiş bir potansiyel olduğunu biliyorum. Üzerimize
serpiştirilen ölü toprağından silkelenip kendimize gelmemiz ve insanlık
âlemi için bir şeyler düşünmemiz lazım.
Yapmamanın Dayanılmaz Hafifliği
Bir kimse elinden geldiği kadar çabalar ve istediği sonucu alamazsa ne
olur? Yapamamış olur. Yapamamak, yapmak istediğimiz ama yapamadığımız
şeyler için kullanılır. Önündeki işe bir türlü başlayamayan kişi, zaman
geçtikçe o işi yapmamış olur. Yapmamak kendi kabullerimize aittir. Bir
başlasak, biraz çalışıp ve çabalasak başarabilme ihtimalimiz vardır. Ya
yapmayan? Yapmamak, kendi beynimizde kesinleşmiş bir düşünceden gelir.
Hayatımızı değiştirecek ve daha anlamlı kılacak birçok erdemli işe
girişmeyiz; çünkü onunla ilgili içimizde bir istek duymayız. Başarmamız
durumunda ne gibi güzelliklere kavuşacağımızı bir düşünebilsek?
Sürekli istediğimiz işler peşinde koşuştururuz, istemediğimiz bir işe
karşı sürekli soğuk davranırız, içimizdeki o soğukluğu alacak, o işe
başlamamızı sağlayacak bir güce ihtiyacımız vardır. Bizi bir türlü
hayatın iyilikleri, güzellikleri ve nimetleri ile buluşturmayan şey
yapmamanın dayanılmaz hafifliğinin verdiği geçici keyiftir. Sabahleyin
yatakta bir müddet daha kalmak bize cazip görünür. "Destur." diyerek
davranmak ve yataktan fırlayıp kalkmak, ancak yatakta "iki seksen"
uzanmanın keyfi ile ilgili düşüncemizi değiştirdiğimizle gerçekleşebilir.
Bir düşünün, son 5 yıldır, son 10 yıldır neleri ertelediniz?
Elde edemediğiniz kaç güzellik saklı kaJdı yılların tozlu raflarında? Bir
dostunuza özür dilemeyi hiç düşünmediniz; çünkü onun karşısına geçip
50 Nitelikli İnsan
2. Bölüm Düşünmeyi Düşünmek 51
ondan özür dileme eylemini yapmak istemediniz. "Olur mu?" dediniz, kendi
kendinize. Haklı olan insan özür diler mi hiç? Size gelmeyene siz de
gitmediniz. Sizi sevmeyeni siz de sevmediniz. Size borç vermeyene siz de
vermediniz. Sizinle kötü konuşanlara siz de kötü konuştunuz. Sonuçta
kötülüklerle kaplı dünyada, iyilikler, gün yüzüne çıkmaya fırsat
bulamayan kardelenler gibi boynu bükük kaldı karlar altında ve ezdik
geçtik üzerlerinden, acımasızca.
Peki, bu davranışlarımızı sorgulama zamanı gelmedi mi hâlâ? Benden
söylemesi. Çok şeyler kaçırıyor olabiliriz. Bir liste yapın şimdi. "Ben
yapmam." dediklerinizin bir listesini yapın. Madde madde. 1'den 10'a
kadar. Daha fazla, yapabileceğiniz halde yapmadığınız güzellikler. 50,
100. Neyse 1'den 100'e kadar bir liste iyi bir başlangıç olabilir. Her
maddede "Ben asla yapmam." dediğiniz güzellikleri bir yazın. Altına da 1
satırlık boşluk bırakarak listenizi 100'e tamamlayın. Ben asla erken
kalkmam. 'Ben asla fazla çalışmam. Ben asla özür dilemem. Ben asla
affetmem. Ben, ben, ben...
Liste 100'e tamamlandığında hayatınızın dönüm noktası olacak bir düşünce
seansına başlayın. Düşünün. Düşünün bir, neden asla özür dilemezsiniz
siz? Neden? "Ben asla özür dilemem." maddesinin altına, eğer özür
dilerseniz mutlu olacak kaç kişi olduğunu bir yazın. Erken kalkarsanız
hayatınızda nelerin daha iyi olabileceğini yazın, insanları affederseniz
ne gibi iyiliklerle karşılaşacağınızı düşünün. Düşünce seansınız
ilerledikçe, affedilecek insanların en başına aslında kendinizi koymanız
gerektiğini anlayın. Yapmamanın dayanılmaz hafifliğine kapılıp, yapamaz
olmayın. Yapın. Başarılmak için kucak açmış sizi bekleyen o kadar çok şey
var ki hayatta. Eğer siz de kollarınızı açıp, onları kucaklamak
istiyorsanız, kavuşacağınıza sizi temin ederim.
Siz Verdiğiniz Notu Değiştirmeyin Ben de Hayallerimi
Çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye
çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna, büyüdüğü zaman ne olmak
ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazma ödevi verilir.
Çocuk... henüz orta ikidedir ve bütün gece oturup, günün birinde at
çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon
yazar. Hayalini en ince ayrıntılarıyla dile getirir. Hayalindeki 200
dönümlük çiftliğin krokisini bile çizer. Binaların, ahırların ve koşu
yollarının yerlerinin gösterildiği bir kroki... Krokiye büyük bir itina
ile, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin
ayrıntılı planını da ekler. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev,
tam kalbinin sesidir.
iki gün sonra ödevi geri aldığında, kağıdın üzerinde kırmızı kalemle
yazılmış kocaman bir '0' ve "dersten sonra beni gör" uyarısı vardır.
"Neden '0' aldım?" diye merakla sorar. "Bu senin yaşında bir çocuk için
gerçekçi olmayan bir hayal." der, hocası. "Paran yok. Gezginci bir
aileden geliyorsun. Kaynağınız da yok. At çiftliği kurmak büyük para
gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Sonra damızlık hayvanları.
Bunu başarman imkansız." ve ekler: "Eğer ödevini gerçekçi hedefler
belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden
geçiririm."
Çocuk evine döner ve uzun uzun düşünür. Babasına danışır. "Oğlum." der
babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu, senin hayatın için
oldukça önemli bir seçimi" Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra
ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürür hocasına.. "Siz
verdiğiniz notu değiştirmeyin, ben de hayallerimi." der. O orta 2
öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde
oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev, şöminenin üzerinde çerçevelenmiş
olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen, bir yaz
mevsiminde 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten
ayrılırken eski öğrencisine "Bak! Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin
öğretmeninken, hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok
hayal çaldım. Allah'tan ki sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar
inatçıydın." dedi.
Kaçımız çevremizdeki hayal hırsızlarının etkisinde, hayatımızın
hayallerinden vazgeçiyoruz. Bir düşünsenize. Kaçımız hayallerimizi hayal
hırsızlarına kaptırmayacak kadar sağlam temellere oturtuyoruz.
Kapkaççılara Çantasını kaptırmamak için hayatından olan insanlar okuyoruz
gazete-'erde. Çantasına sıkı sıkı sarılan ve çantasını kaptırmamak için
ölümüne direnen insanlar... Ya hayallerimizi kapan kapkaççılarla yapmamız
gereken mücadele? Giden bir çanta, içi,para dolu bile olsa ,bir gün elbet
gelir ama uÇup giden hayallerimiz, biz onlara sahip çıkmadıkça, biz
onları gerçek-
İNŞAN
leştirmek için çabalamadıkça, biz onlara sıkı sıkı sarılmadıkça bir daha
asla geri gelmeyecektir.
Sonunu Düşünmek
"Düşünce, Düşünce Değil; Düşmeden Düşünce." demiştim bu bölümün başında.
Yani bir derde düşmeden düşünce, sınıfta kalmadan, bir ceza almadan,
sağlığımızdan olmadan bir düşünce geliştirmemiz lazım. Bizi kötü sondan
koruyacak bir düşünce.
Hem sağlıklı düşünebilmek, hem de sağlıklı olabilmek için ilk şart olarak
gördüğüm diş sağlığı ile işe başladım. Çocuklarıma sevgi hakkında
konuştuğum kadar diş sağlığı ile ilgili konuşmalar yaptım desem yalan
olmaz. Diş sağlığı, onların sonunu düşünmelerinin bir başlangıcıydı
aslında. Önlerinde birçok kötü örnek var. Dişleri çürük, acı içinde
kıvranan örnekler önlerinde iken, yaptığım bütün uyarılara rağmen diş
sağlıklarına dikkat etmezlerse, sonlarını, hem de acı sonlarını
düşünmüyorlar demektir.
Aslında acı sondan hepimiz eminiz. Hız sınırını aşarsak, kaza yapma
ihtimali artar. Yeteri kadar ders çalışmazsak, zayıf karne getirme
ihtimali artar. Az çalışır, geç gider, erken çıkarsak, eninde sonunda biz
de işten çıkartılırız. Çok yersek, yediklerimizi ömür boyu göbek olarak
her gittiğimiz gere götürmek zorunda kalır, çok yorulur, daha az sağlıklı
oluruz. Bunları kesinlikle bilmemize rağmen, yine de bize aksini yaptıran
şey, başlangıçta (daha işler yolundayken) işin en sonundaki o elîm acıyı
hissedemeyişimizdir ya da o acıya gereken cevabı veremeyişimiz. işte
başarılı olan insanların sırrı buradadır. Onlar işin daha başında,
yapmaları gerekenleri yapmazlarsa, uğrayacakları zararı düşünür,
çekecekleri acıyı algılar, hisseder ve yaşarlar. Gerçek sonunu düşünme de
budur.
Bir davete gittiğinizde, sizinle alakalı neler söylenmesini isterdiniz?
Aile üyenizin size "En iyi anne, baba, kardeş ve çocuk." mu demesini
istiyorsunuz? Ya da arkadaşınızın "Tanıdığım en iyi arkadaşım." veya
patronunuzun "En değerli personelim." demesini mi? Fedakar ve vefakar bir
kişi olarak görülmek mi istiyorsunuz? Bence yaşıyor olma şansınızı iyi
kullanın. Kalkın ve sizinle alakalı gittiğiniz her yerde, karşılaştığınız
herkesten duymak istediğiniz gibi bir insan yetiştirin. Hemen. Şimdi. :

"Eskiler, erdemin ışığıyla ortalığı aydınlatması için önce devlet


işlerini yoluna koyarlardı. Devlet işlerini yoluna koyabilmek için, önce
ev işlerini yoluna koyarlardı. Ev işlerini yoluna koyabilmek için, önce
kendi kendilerine çekidüzen verirlerdi. Kendilerine çekidüzen verebilmek
için önce düşüncelerini /oluna koyarlardı. Düşüncelerini yoluna
koyabilmek içinse, önce bilgi eksikliklerini giderirlerdi."
Konfüçyüs
EV YÖNETİM SİSTEMİ
Konfüçyüs'ün Bilgeliği ve Erdemin Işığı
Annem rahmetliye aradığım bir şeyi sorduğumda tek bir cevap verirdi:
"Koyduğun yerde." - "Anne mavi şortum nerde?" - 'Anne, basket topum
nerde?" - 'Anne, Britannica'nın 12. cildi nerde?" Annemin o tek olan
cevabı hiç değişmezdi: "Koyduğun yerde." Gerçekten de o anda bulamasam
bile, her yerde aradığım ama bir türlü bulamadığım bütün eşyalarımı daha
sonra hep koyduğum yerde bulurdum. Annem hep haklı çıkardı. Çocukluk
yıllarımın o masum koşuşturmacasında akıl edip de kendi evimiz için bir
ev yönetim sistemi kurmayı hayal edemedim. Yıllar sonra kendi evimde de
aynı sorunları yaşayınca, bu işe bir çözüm bulmaya karar verdim. Ne de
olsa düşünmeyi düşünen bir insandım.
Ev yönetim sistemi kurma fikrim, bilge insan Konfüçyüs'ün yukarıdaki
sözlerini bilmemden çok önceleri doğdu. Ev yönetim sistemini
oluşturduktan sonra, bir dostumdan aldığım mail'de yukarıdaki sözleri
görünce gerçekten çok duygulandım. Ne diyordu Konfüçyüs? Özetle: erdem'in
'Şiğıyla ortalığı aydınlatması için önce devlet işlerini yoluna koyun.
Devlet 'Şİerini yoluna koyabilmek için de ev işlerini yoluna koyun. Ev
işlerini yo-'una koymak için kendinize çekidüzen verin. Bunun için
düşüncelerinizi Yoluna koyun ve düşüncelerinizi yoluna koyabilmek içinse,
bilgi eksikliklerinizi giderin. Sondan başa gidersek şöyle bir sonuç
çıkıyor karşımıza:
54 Nitelikli İnsan
> Bilgi eksikliğini giderin, öğrenmeyi öğrenin ve öğrenin.
> Bildiklerinizle düşüncelerinizi yoluna koyun.
> Düşünceleriniz kendinize çekidüzen vermenizi sağlasın.
> Kendinize çekidüzen verince ev işlerinizi yoluna koyun.
> Sonra devlet işlerini yoluna koyun ve düzeltin.
> En sonunda erdem, ışığıyla ortalığı aydınlatsın.
Ev Yönetim Sistemi ile Yönetim
Marikan Ev Yönetim Sistemi (MEYSİS) kısaca; yaşadığımız mekanda, sahip
olduğumuz eşyaların, yaptığımız işlerin ve beraber yaşadığımız ailemizin,
zaman-mekan-insan-ekipman ve finansman bazında, belli bir sisteme göre
kayıt altına alındığı bu sisteme göre takip edildiği, kontrol edildiği ve
yönetildiği bir sistemdir.
Gördüğüm kadarıyla işletmelerde güçlü bir yönetim sistemi yoksa, işlerin
idaresi o kadar zor ve sonuçlar da o kadar kontrol edilemez bir hal
alıyor, istenilen evrak, istenildiği zaman bulunamazsa, istenilen satış,
istenilen kâr da o derece elde edilemiyor, işleri yaparken istediklerine
istedikleri anda ulaşan kişiler, istedikleri sonuca ulaşıyorlar.
Diğerleri ise, arama tarama faaliyetlerinde ya birbirlerini suçlayarak ya
da birbirlerine kızarak kendi kendilerini yiyorlar. "Ordaydı. Hayır orda
olsa ben görürdüm, orda değildi. Ne kadar dağınıksın. Hayır değilim."
çekişmeleri gırla giderken, asıl dostluklarımızı da beraberinde
götürüyor. Hiç yok yere can sıkıntısı ve hiç yok yere kızgınlık ve
kırgınlıklar oluşuyor. Peki bunun bir çaresi yok mu? Elbette var. Behçet
Necatigil'in dediği gibi, "çaresiz olmak yerine, çare SİZ olmaya karar
verdiğinizde" çare ellerinizin altındadır, isterseniz MEYSİS'İ size biraz
daha yakından tanıtmaya çalışayım.
Arslan Yatağından Belli Olur
Eviniz nerede biliyor musunuz? Çoğunuza bu soru biraz tuhaf geliyor ama
evinizin nerede olduğunu bilmediğinizi söylesem acaba bana güler misiniz?
Eviniz kaç katlı. 1,5,10. Peki, bina inşaat ruhsatını gözlerinizle
gördünüz mü? Bakma ihtiyacı hissetmediniz, öyle mi? Peki, devam edelim.
Alt katta kimler oturuyor? En alttaki iş yeri, sağlığınızla alakalı bir
tehdit oluşturuyor mu? Çalışma ruhsatı ve yasal işlemleri tam mı? Binanız
3. Bölüm Ev Yönetim Sistemi 55
yapı olarak hangi deprem kuşağında yer alıyor. Arazi etüdü yapılmış mı?
Yanından, altından, üstünden geçen elektrik, telefon, kanalizasyon
hatları ne durumda. Çevre ve kişi sağlığını tehdit eden bir durum söz
konusu mu ve bundan ne kadar haberdarsınız? Haberdarsanız, yapmanız
gerekenleri ne kadar yapıyorsunuz? Evinizin bir krokisi var mı? Ya
evinizi, binanızı gösteren bir harita, bir çizim? ihtiyaç duymamış
olabilirsiniz ama evinizi tarif etmek için harcadığınız onca zamana ne
demeli?
MEYSİS sisteminde mekanla ilgili sorular bu kadarla kalmıyor. Sizden
istediğim, yaşadığınız mekanla alakalı yol, su, elektrik, rüzgâr, yağış,
nem, çevre kirliliği, endüstriyel etkenler, yer altı ve yer üstü
etkenlerine dair bir envanter çıkartmanız. Sorduğunuz soruları ailecek
toplu halde sorarsanız, hele hele komşularınızla birlikte bu soruların
cevabını arar ve bulursanız, MEYSİS'in mekan kısmını geçtiniz demektir;
yani vurdumduymazlık yerine birazcık duyarlılık. Boşvermişlik yerine bir
miktar ilgi. Kendimiz, ailemiz, çocuklarımız ve geleceğimiz için.
Bir atasözümüz, "Aslan, yatağından belli olur." der. Yatağın yanı
başında, altında, üstünde, evin başka odalarında, alt katta, üst katta ve
evin dışında çepeçevre bir yığın tehditlerle kuşatılmış bir durumda iken,
bilmiyorum, sadece aslanın yattığı yatağa bakmak işi ne derece kurtarır.
Aslan yatağından belli olur ama aslan her yere yatak yapmaz. Evimize,
işimize, okulumuza, kurumumuza da aynı gözle bakma zamanı geldi bence;
çünkü yattığımızdan çok daha fazla zaman harcadığımız yerler de var,
bakılması ve düzene sokulması gereken.
Bina ile İlgili Bilgileriniz
Mekan ve çevre unsurlarına bir göz attıktan sonra, sıra evimizin,
binamızın içindeki unsurlara geliyor. Tesisat, boya, badana, elektrik,
gaz, su, telefon, kablolu yayın, tapu ve kira sözleşmelerinin ve bunlara
ait tüm bilgilerin olduğu bir dosya oluşturmamız lazım. Bunlara ait,
yetkililer, sorumlular ve irtibat bilgileri. Sözleşmeler, abonelik
anlaşmaları, faturalar, garanti kağıtları. Hepsinin belli bir yerde
olması, işlerimizi daha rahat ve daha kolay yapmamızı sağlayacak.
Ev Eşyalarınız, Ekipmanlarınız
"Canımın içi, buzdolabının garanti süresinin dün bittiğini bilmiyordum.
Bilgisayarın bakım anlaşmasını bulamıyorum. Bu yıl topladığımız faturalar
56 Nitelikli İnsan
3. Bölüm Ev Yönetim Sistemi 57
bu kadar az değildi. Nerde şu televizyonun kullanım kılavuzu?" Bu sesler
size de biraz tanıdık geliyor mu? Evinizde, eşinizle ve çocuklarınızla
zaman zaman bir koşuşturmaca yaşıyor musunuz? Zamanında yapılmayan,
zamanında tertip ve düzene sokulmayan işler dolayısı ile canınızı sıkmaya
son vermelisiniz. Evde kullanılan tüm eşyalara, ekipmanlara ait bir liste
yapıp, bunlarla ilgili tüm fatura, sözleşme, garanti kağıdı ve bakım
anlaşmalarını ve servis dekontlarını belli bir yerde muhafaza
etmelisiniz. Aksi takdirde birçok zaman ve finansman kaybınız olacaktır.
Aile Bilgileriniz
Evlilik cüzdanınızın yerini biliyorsanız bir miktar şanslısınız. Bazen
evlilik cüzdanının koyduğumuz yerde olmadığını fark ettiğimizde, iş işten
geçmiş olabiliyor. "Bitanem sen almamış miydin evlilik cüzdanımızı?"
Tartışma otel görevlisinin gözlerinin önünde sürüp giderken, aslında bir
miktar sevgimiz de uçup gider, biz hiç farkında olmadan. Birbirimize
duyduğumuz o masum sevgi.
Ailenizin Vizyon, Misyon ve Stratejileri
Ailemize ait vizyon, misyon ve stratejiler. Bu kavram genelde şirketler
için duymaya alışkın olduğunuz şeylerdir. Aile de tıpkı şirketler gibi,
birbirine inanan ve belli amaçları olan insanların kurduğu bir topluluk
değil midir? şirketler iyi bir vizyon ile geleceğe dair bir görüşleri
olmazsa fazla yaşayamaz. Aileler de öyle. Ailemiz için hep birlikte
tespit ettiğimiz misyon nedir? Mesela, hangi özelliklerimizle örnek bir
aile olacağız. Bu vizyonu gerçekleştirmek için yapmamız gerekenler neler;
yani misyonumuz nedir? Bu misyonu gerçekleştirmek için hangi stratejileri
uygulayacağız.
Bizim ailemizin vizyon, misyon ve stratejileri şöyle:
Vizyonumuz: Çevremize her şeye rağmen "sürdürülebilir insanlığın"
varlığını ve var olacağını göstermek. Onları bu konuda sözlerle değil
yaşantımızla teşvik etmek.
Misyonumuz: Eşimizin göreceği en iyi eş, çocuklarımızın göreceği en iyi
ana baba, ana babamızın göreceği en iyi çocuk, ailemizi göreceği en iyi
akraba, arkadaşlarımızın göreceği en iyi dost, ülkemizin göreceği en iyi
yurttaş, dünyanın göreceği en iyi insan olmak.
Stratejilerimiz: Bilgiye sarıl, ilimle yoğrul, çalışmakla doğrul. Söyleme
ki anlasınlar. Uygula ki örnek alsınlar.
Değerlerimiz: Her şeye rağmen sevgisi.
Size de kendi ailenizle birlikte yapacağınız, geleceğe nasıl baktığınızı
tespit etme ve gelecekte nasıl olacağınıza karar verme çalışmasını
öneriyorum.
Bu çalışma ile bağlantılı olarak, tüm aile üyelerinin bir öz geçmişini
yazmalısınız. Daha hamilelikten başlayan bir öz geçmiş yazmaya ne
dersiniz? Bebeğiniz, annesi ona hamileyken neler oldu? ilk çekilen
ultrason-daki görüntüsü nasıldı? Doğumu, bebekliği, çocukluğu ve
gençliğine dair tüm bilgilerin bu öz geçmişte yazılmış olması ne müthiş
bir şey olurdu?
Çoğumuzun mezuniyet ve askerlik sonrasında bir işe girmek için tanıştığı
öz geçmiş kavramı, aslında beynimizin gelişmesi ve geçmişimizle köprü
kurulması açısından da büyük önem arz ediyor. Aile fertlerinin birbirini
tanımasını da kolaylaştıracak bu çalışma, maalesef bugün yaygın olarak
kullanılmıyor. Kaçımız aile üyelerinin işe girmek için verdikleri öz
geçmişlerini okumuşuzdur? Ondan sonra da çocuklarımızı tanımamaktan, anne
babamızı tanımamaktan, kardeşlerimizi tanımamaktan bahsederiz. Fertlerin
kendini nasıl gördüğü ve nasıl ifade ettiğinin birer vesikasıdır, öz
geçmişler. Yapılırsa, özenle hazırlanırsa ve sevgi ile, şeffaf bir
şekilde pay-laşılırsa, aileye büyük bir sevinç getirecektir. Birbirimizin
farkına varma ve birbirimizi sevme sevinci.
Aile üyelerinin oluşturdukları öz geçmiş zinciri, gidebildiği kadar
geçmişimize doğru yol almalı ve ninelerimizin, dedelerimizin soy kütüğüne
ulaşmalı. Her ailenin bir soy kütüğü oluşturulmalı böylece. Geçmişinden
kopuk değil, geçmişiyle bağını güçlendirmiş bir aile. Soy kütüğünün
etkisi, sadece geçmiş ile bağlarımızı tazelemekten ibaret değildir. Aynı
zamanda şu yaşadığımız ar^ da bir o kadar etkisi vardır. "Teyze oğlunun
hanımının dayısı, o şirketin genel müdürüymüş hal. O şirketin mümessili
kuzenimin bacanağıymış!" gibi hayreti mucip sorularla karşılaşmayız.
Ailemizi tanımak hayatımıza, ailemize ve toplumumuza zenginlik katar.
Aile bilgilerimiz bununla.sınırlı değil. Kimlikler, ehliyetler, ruhsatlar
ve benzeri resmî evrakların birer fotokopisi, her zaman elinizin altında
olmalı; yoksa kayıp durumunda başınıza geleceklerden ben sorumlu değilim.
58 Nitelikli İnsan
3. Bölüm Ev Yönetim Sistemi 59
Beslenme Bilgileriniz
Aile üyelerinin en çok sevdikleri yemekler nelerdir? Ailede en fazla
tüketilen ya da en az tüketilen besinlere ait elinizde bir çetele var mı?
Çocuğunuzun saç dökülmesi, eşinizin stresli olması, işinizdeki
konsantrasyon eksikliği, aile içinde tükettiğiniz besinlerle de
alakalıymış öyle mi? Bence bugünden tezi yok, mevsimlere göre, aile
yaşantınıza göre bir besin listesi yapmalısınız. Dedem, bir yerden bir
yere gidildiğinde, ovadan yaylaya taşınıldığında, bir hafta soğan
yedirirmiş. 2. hafta da sürekli her yemekle birlikte tatlı. Yiyeceklerin
yaşantınıza katkısı yanında, aile içinde yazılı olarak bir beslenme
kültürünüz de oluşacaktır.
Eğitim Bilgileriniz
Aldığımız eğitimi gösteren bir diplomayı, sertifikayı veya bir başarı
belgesini aradığımız anda bulamayız. Belki de o anda kapımızı çalan şans
uçup gider ellerimizden. Bırakın diploma ve sertifikaları, daha ilk
okuldan itibaren aldığınız ders kitaplarını bile atmamanızı öneririm. Yer
sıkıntısı olacak diye kitap saklama işinden kurtulmak isteyenler, en
azından üzerlerine düştükleri bir kaç hatırlatıcı not ile ya da kapak
fotokopilerini çekip nostaljik bir anı olarak ayrı bir dosyada
saklayabilirler.
ilk okuldan itibaren hangi dersten ne öğrendiğinizi tam olarak biliyor
musunuz? Okuduğunuz onca kişisel gelişim kitabından neler öğrendiğinizi?
Eminim çok şeyler öğrenmişsinizdir. Bunu önerdiğim, bu fotokopi çekimi
ile güzelleştirebilirisiniz. Okuduğunuz kitapların kapak sayfasının bir
fotokopisini (arka kapak dahil arkalı önlü de olabilir.) çekip, üzerine o
andaki izlenimlerinize dair bir şeyler yazarsanız, eminim çok faydasını
göreceksiniz. Hem kendinize hem de ailenize büyük faydası olacak bu
uygulama ile, aile üyelerinin birbirlerinin okudukları kitapları ve o
kitaplardan çıkarttıkları dersi anlamaları, bunu paylaşmaları ne güzel
olurdu.
Sosyal Faaliyetlerinize Ait Bilgiler
Hepimiz zaman zaman birçok sosyal faaliyetlerde bulunmuşuzdur. Ev
sohbetleri, ziyaretler, dayanışma gezileri, yardımlaşma kermesleri ve
daha niceleri. Bunlara ait doküman, fotoğraflara sahip olsak ve altına
iliştirilmiş bir küçük not ile o ânı paylaşsak daha iyi olacaktır. Kitap,
dergi, gazete,
vveb sayfalan, kulüp, dernek, seyahat, spor ve müzik faaliyetlerinizle
ilgili yazılı belgeler oluşturmanızı ve bu belgeleri ayrı bir yerde
muhafaza etmenizi öneriyorum.
Çocukluğu ağaç dikimiyle geçen bir babanın, çocuklarına anlatacağı birçok
başarı hikayesi yerine, bir ağaç dikim faaliyeti sırasında çekilmiş bir
fotoğraf çok daha fazla işe yarayacaktır. Zaten çocukluk yıllarımıza ait
en fazla hatırda kalan olaylar, salt bir okuma dışında, bilfiil
yaşadığımız gezi gibi olaylar değil midir?
Maddî Durumunuzla İlgili Bilgiler
Ailenizin gelir, gider, borç, alacak ve taksit kalemlerine ait ayrı bir
finansal dosya oluşturmanızı ve finansman ile ilgili tüm bilgileri burada
luhafaza etmenizi öneriyorum. Ayağımızı yorganımıza göre uzatmanın en
stkin yollarından biri, yorganı sermek ve ayağı ona göre uzatmaktır. Bir
sürü gereksiz kredi kartı harcamaları ile sere serpe uzanıyor, ay sonunda
ia kazancımıza göre dikilip getirilen yorgan ayağımızı örtmeyince
üzülü-/oruz. Bu tabloları yazılı hale getirmek alınması gereken ilk
tedbir olacak-jtır. Böylelikle, belki yavaş yavaş, ama eninde sonunda,
kredi kartları, kre-Jisi için değil, kullanım kolaylığından dolayı
kullanılacak, alış verişler yazılı liste olmadan yapılmayacak ve geçmiş
alış verişlere ait elimizde bir doküman bulunacaktır. Bu vesile ile aylık
kazancımızın yüzde 20'sini tasarjf etme alışkanlığı kazanırız ki bu ömür
boyu bize destek olarak ha-/atımıza giren önemli bir güzellik olacak ve
şeffaflıkla yanlış anlamalar da )rtadan kalkacaktır.
Sağlığınızla Alakalı Bilgiler
Aile üyeleri ile alakalı tüm sağlık bilgilerinin ayrı bir dosyada
toplanmasını öneriyorum. Kontroller, muayeneler, reçeteler, filmler,
tahliller ve tüm sağlık belgeleri, sürekli elimizin altında olmalıdır.
Çocukluktan bu yana kullandığımız ilaçların sağlığımız üzerindeki etkisi,
önümüzdeki yıllarda çok daha fazla artacak ve bunları bilmek hayatî
derecede önem kazanacaktır. Belki bugünün doğru kullanılan bir ilacı,
yarının ölümcül bir hastalık nedeni olabilecektir. Bunun bilinmemesi de
ölümcül sonuçlar doğurabilecektir.
Bunun dışında, olağan rutin kontroi ve. muayeneler için de aile
üyelerinin sağlık bilgilerinin bir yerde olması şarttır. Resimli bir
ilkyardım
60 Nitelikli İnsan
3. Bölüm Ev Yönetim Sistemi 61
kitabı, sürekli elinizin altında olacak şekilde tutulmalıdır. Arada
sırada okumayı da ihmal etmeyelim.
Akrabalarınızla İlgili Bilgiler
Günümüz dünyasında yaşamak zorunda olduğumuz hayat her ne kadar hızlı
olursa olsun, bir soluk arasında akrabalara ayrılacak bir zamanı mutlaka
bulmalıyız. Eskiler "Ağaç, dalıyla gürler." derlerdi. Ne kadar mükemmel
bir söz. Akraba ilişkileri kopartılmış bir aile, dalları kopartılmış bir
ağaç gibidir. Bu tip aileler, tıpkı müşterilerini kaybeden firmalar gibi
yok olmaya mahkumdurlar.
Akrabalarla alakalı yapmamız gereken birkaç basit şey var. Öncelikle
detaylı bir akraba listesi hazırlamakla işe başlayabilirsiniz. Bu listeye
göre ne zamandır gitmediğiniz bir akrabanıza bir ziyaret planı ya da bir
hediye planı. Hediye diyince bana ekonomik imkanlar filan demeyin sakın.
Bir kır çiçeği, bir yer elması bile gönül almasını bilen kişiler için en
kıymetli hediyeye dönüşebilir. Haşlanmış bir yumurtaya kaş göz yapıp,
evin minik çocuğuna verdiğinizde sizi ömür boyu unutmayacaktır.
Gittiğiniz akraba evlerinde çocuklarla ilgilenin. Büyükleri sayın.
Gittiğiniz aileye ait bir hediyeniz yoksa bile, bir iyilik planınız
olsun. Onlarla alakalı zihninizin bir köşesini işgal eden bir iyilik
planı. Elinize imkan geçer geçmez hemen koşup yapacağınız bir iyilikten
bahsediyorum. Planın düşünülmesi bile çok güzel. Birde uygulamasını
düşünsenize.
Akrabalarla alakalı bilgiler diyince, akraba ziyaretlerinin beden ve ruh
sağlığınızdaki etkisini de göz ardı etmeyin lütfen. Akraba ziyaretleri,
tıbbî açıdan doğal bir aşılanma ve hastalıklara karşı korunma
vesilesidir. Aile üyelerinin, birbirlerinden yol yordam öğrenmeleri,
pratik bilgileri hayatlarına katmaları bu ziyaretlerle gerçekleşir.
Üstelik eve bir aile büyüğümüz geldiğinde, kızgınsak yumuşar ve
sakinleşiriz. Yavrularımıza kızacaksak bile vazgeçeriz. Bu ziyaretler
hormonal dengemize de etki eder. Bizi güçlendirir. Kendimizi daha değerli
görmemizi sağlar. Üstelik yavrularımızın görüştüğü her aile ferdi,
onların minicik beyinlerinde yeni yeni beyin hücreleri oluşmasın, ve bu
hücrelerle diğer nöronlar arasında kurulan yeni bağlarla, onların daha
zeki olmasını sağlar. Onlara bir iletişim zenginliği katar.
,.<,
Komşularınızla İlgili Bilgiler
Aynı listenin bir benzerini de komşularınız için yapmalısınız. Ziyaret
jlanı, hediye planı, iyilik planı. Ben buna kısaca ZİHİP diyorum. Geçen
3azar, 7 yaşındaki minik kızım Dilara Büşra ve 2 yaşındaki oğlum luhammed
ikbal ile markete gittik. Normal yazılı alış veriş listemizi [tamamlayıp
ekmek almak üzere reyona yöneldiğimizde, müthiş bir kuyruk jlduğunu
gördük. Ben tam hazır ekmeklerden almaya karar verdiğimde <ızım "Sıcak
ekmek istiyorum." demez mi? Tam 35 dakika ekmek ^uyruğunda bekledik.
Sabah kahvaltısından sonra seminerim var. Oraya gideceğim. Daha hazırlık
filan yapacağım. Kızıma asla olmaz demedim. 3ekledim. Sabırla bekledim.
Kuyrukta beklediğim bu 35 dakika boyunca, bu beklemenin getirişini
düşündüm. Tamam kızım ve oğlum sıcak ekmeğe bayılıyordu, onları memnun
edecektim. Aynı şekilde eşim de çok sevinecekti. Ama ben, bu 35 dakikalık
zahmeti başka sevinçlere de yöneltmek zorunda hissettim kendimi.
Eve gelirken ihtiyacımızın 2-3 katı ekmek vardı poşetimizde. Alt kattaki
komşumuzun kapısını çalan kızım "Bakın size de sıcak ekmek aldık." .
dediğinde, kapıyı açan komşumuzun yüzü görmeye değerdi. Komşumuzun
fırından çıkmış ekmek kadar sıcacık teşekkür ifadeleri... Hediye diyince
illa fıstıklı Antep baklavasından bahsetmiyorum.
Evinizi Düzene Koymanın Size Kazandırdıkları
Buraya kadar kısaca anlatmaya çalıştığım ev yönetim sistemine bakıp, bu
satırları yazan yazarın evini cennetten bir köşe zannetmeyin sakın.
Anlatılan bütün sıkıntıları çocukluğundan beri bizatihi yaşamış ama
yaşamak istemeyen bir insanın, evini ve çevresini güzelleştirme
düşünceleri olarak algılayın, lütfen. Gönlünüzde kendi ev yönetim
sisteminizi oluşturun.
Kazancınızla alakalı noterden tasdikli bir belge veremesem bile, aşağıda
okuyacaklarınızı yakın gelecekteki kazançlarınıza bir gerekçe olarak
düşünebilirsiniz. Bu sistemi uygulamak için güç bulabilir ve evinizi
bambaşka bir ev yapacak ev yönetim sistemine geçebilirsiniz.
Her şeyden önce düzenli olmak insanlık gereğidir. Evrenimizdeki şaşmaz
düzeni modellemek gerekir. Böyle olursa, düzen bolluk getirir, iflas
ettirmez. Düzen karmaşayı giderir, hengameyi yok eder. Sistemde kriz
62 Nitelikli İnsan
çıkmaz, çıksa da çabuk çözülür. Sistem varsa, herkes sorumluluğunun
bilincindedir. Tertip ve düzen şeytanı uzaklaştırır, kavga ihtimalini
azaltır, paylaşma duygusu güçlenir. Sistem, stresi düşürür, zaman
tasarrufu sağlar ve ferdi güçlendirerek hayatı kolaylaştırır. Sistem,
algılama kabiliyetimizi arttırır. Evdeki sistem, işteki (iş yerimizdeki)
sistemi getirir. Aile fertlerini rahatlatır. Sistem, aceleciliği
kaldırır. Sistem ile gelecek planlaması yapmanız kolaylaşır. Ayrıca
sistem, kalite ve standardizasyon getirir. Böylece örnek bir aile olunur.
Bu ailede hata oranı düşüktür. Nihayetinde sistem, kuşaklar boyu rahatlık
sağlayacaktır.
Sistemi kurduktan sonra çalıştırmak azim ve kararlılığında olmanız şartı
ile sistem bir işe yarar. Aksi takdirde, çalıştırılmayan sistem ile
olmayan sistem arasında hiçbir fark yoktur. Ev yönetim sistemini kendi
evinizde kurduğunuz zaman ilk olarak bir pazar sabahı minik
yavrularınızdan birine, bugün yapılacak tüm işlere onun kumanda edeceğini
söylemekle sistemi devreye alın. Bir gece önceden, yarının kumandanını
seçip, sabah kaçta kalkılacak, gün boyu neler yenecek, nerelere gidilecek
ve neler yapılacakla ilgili kararlar vermesini sağlayın. Sorumluluk alsın
ve işlerin nasıl yürüdüğünü görsün. Uygulamaya katıldıkça, sorumluluk
duygusu gelişecektir. Zaten kurulu bir sistem de ancak bu şekilde kendini
geliştirebilir. Tüm üyeleri tarafından benimsenen, uygulanan ve
geliştirilen bir sistem, ancak bu şekilde ortaya çıkar.
Evlilik Cüzdanı ile Verilecek Ev Yönetim Sistemi
Bütün bu duygularla, yakın bir gelecekte, genç çiftlere evlilik cüzdanı
yanında bir de "ev yönetim sistemi dosyası" verileceğini tasarlıyorum.
Neden olmasın? Sistem, kalite getiriyor. Daha işin başında nasıl bir ev
yönetecekleri konusunda gerekli bilgilere ve pratik bir yönteme sahip
olan genç çiftlerin daha bilinçli bir başlangıç yapacaklarını
tasarlıyorum. Üstelik kent bilgi sistemi, şehir bilgi sistemi, coğrafi
bilgi sistemi gibi uygulamalarla, yaşadığımız şehir hayatının içerisine
girmiş olan dijital yönetim sistemlerinden esinlenerek, dijital bir ev
yönetim CD'si de çıkartırız. Daha ilerisi, MEYS seminerime katılan
sevgili Fatih Demir dostumun söylediği gibi, "Her eve bir ev yönetim
sistemi büfesinin, raflarının veya kitaplığının konacağı günler çok uzak
olmasa gerek."
Geleceğin dijital çağında bilgi çok önemli olacak ama o bilginin kontrol
edilemediği ve yönetilemediği yerlerde bilgi kaos getirecek. Azop'un
dediği gibi, bilgi gerçekten azap olacak. Sizi, bu azaptan kurtulmak
üzere, sadece işlerimize, sadece kendimize değil, evlerimize de yönelmeye
davet ediyorum.
Evlilikte başarı, yalnız aranan kişiyi bulmak
değil,
aynı zamanda aranan kişi olmaktır. Foster Wood
Ailede Etkin İletişim
Evleri Cennete Çeviren Çocuk
Foster VVood'un yukarıdaki bu güzel sözünü ben şöyle anlıyorum: Evlilikte
başarı aranan kişi olarak kalmaktır. Aranan kişi olarak kalmayı
başarmanız, eşinizi ve çocuklarınızı da aranan kişiler haline
getirmenizle mümkün olabilir. Küçük Kızım Dilara Büşra beni hep
şaşırtmıştır. Hâlâ da şaşırtmaya devam ediyor. Çocukluğun verdiği masum
tatlılığı, tertemiz kalbinden gelen o karşı konulamaz masum isteklerle
birleşince, bana hem şaşırmak hem de öğrenmek kalıyor. Bu olay olduğunda
o 4 yaşındaydı. Sabahleyin önüne koyduğumuz kahvaltı tepsisine uzun uzun
bakakaldığını görünce, herhalde grip olduğu için yemeğe nazlanıyor diye
düşünmeme rağmen, sormadan da edemedim: "Hayırdır kızım?"
"Hani yaa gelmiyor ağzıma reçel." "Kızım sen kendin almadan reçel sana
nasıl gelsin?" "Yaa... Hani, cennette muz ağaçlarına bakınca, muz hemen
soyulup ağzımıza kadar gelirdi, biz de yerdik. Şimdi bakıyom
bakıyom reçel gelmiyoo. Düşünüyom, düşünüyom yiyemiyom, olmuyoo."
"Kızım" dedim. "O dediğin-şey, cennette olur. istediğin şey hemencecik
yanına gelir... Düşünmen yeter, ama cennette. Burası cennet değil ki,
dünya."
..'.
Nitelikli İnsan
4. Bölüm: Ailede Etkin İletişim 65
Ben acaba anladı mı, anlamadı mı, olayı biraz daha tafsilatlı bir şekilde
açıklamalı mıyım tereddüdünü yaşarken o, hayatımın en büyük öğrenme
anlarından birini oluşturan müthiş bir cevap verdi:
"Hadi, o zaman evimizi cennete çevirelim."
"Evleri cennete çevirmek ne olabilir?" diye, bu cevap üzerine çok
düşündüm. Aslında onun tanımıyla evleri cennete çevirmek demek,
ağlatmadan (makul) isteklerini yerine getirmek, "Annee... Anneee,
Annneee..." onlarca kez çağırdıktan sonra sesinin kalan son kısık
perdesiyle "Sana diyoom yaa..." diye bağırmadan, daha anne veya baba
diyecekken, her an gözlerimizin onun üzerinde olması.
Söyleyebileceklerine konsantre olup, onunla yaşamamız, onu dinlememiz,
onu anlamamız ve ona yardımcı olmamız anlamına geliyor. Onun varlığından
her an haberdar olmamız, hayatımızın her aşamasında onu düşünmemiz, ona
dair bir karar alırken, kendimizi onun yerine koymamız anlamına geliyor.
Bana söylemeden içinden geçirdiği bu makul isteğini, sanki bana söylemiş
ve bir anlaşmayla kesinleştirmiş gibi, şimdi gizli bir içgüdüyle "Evleri
Cennete Çevirme Oyunu" oynuyoruz. O akşam geldiğimde, kendi kendine
sofraya oturdu, kendi tabağına kendi yemesi gerektiği kadar yemek aldı ve
hiç söyletmeden bizle beraber bitirip kalktı. Zaten bu sabah "Olur kızım,
haydi evimizi cennete çevirelim." demiştim.
İşyerlerini Cennete Çevirme Sanatı
Böyle düşüncelere dalıp gitmişken, aslında ömrümüzün büyük bir kısmını
tükettiğimiz iş yerimizi de cennete çevirmemiz gerektiğini anladım.
Yapılması gereken bir şeyin düşünülmesiyle birlikte gerçekleşmesi, iş
yerlerinde ne güzel olurdu kim bilir. Kişilerin yapılması gereken bir işi
başkalarından beklemedikleri, herkesin yapması gereken işi büyük bir
istekle yaptığı bir ortamı düşünsenize.
Maaşınız, siz muhasebe departmanı eşiğinde emekli kuyrukçuluğu oyunu
oynamadan hesabınıza yatıvermiş. Yarın hazır olması gereken rapor, daha
siz asistanınızdan istemeden, bugün masanızda. Üstelik gerekli tashihler
yapılmış tam da istediğiniz formatta. Müşteri ziyaretine giden müşteri
temsilciniz, sizin kaç seferdir ondan beklediğiniz ama bir türlü
söyleyemediğiniz, alacakların tahsili meselesini de halledip tahsilatjla
dönmüş, üstelik yolda parayı şirket hesabına yatırmış ve müşteri ile
yeni bir projeyi de başlatmış. Kariyer planlamanız, işe girerken söz ve-
lrildiği şekliyle yürütülmüş ve daha 1 hafta kala yeni unvanınıza
göre
kartvizitleriniz hazırlanmış. Yanınızda çocukla bineceğiniz taksi şoförü,
50 |metre önce sizi görür görmez, "Abi bişii olmaz. Bak biz 40 senedir
içi-
/oruz" demek yerine hemen sigarasını atıp, içeriyi havalandırmış.
Örnekleri çoğaltmak sizin elinizde. Mühim olan, bu düşündüklerimizden kaç
tanesini, dünyadaki cenneti yaşatmak üzere, ailemize ve iş
arkadaşlarımıza layık göreceğimiz ve bizden beklenen bir görevi daha
söyletmeden yerine getireceğimizdir.
Haydi, dünyadaki cenneti yaşamaya. Evimizi ve iş yerimizi birer ömür
[{örpüsü yerine cennete çevirmeye. El birliğiyle. Hep birlikte.
Ailemin Gücü Testi
Aile içi iletişim, dış dünyaya uyguladığımız iletişimin alt yapısını
oluşturur. Aile içerisinde belki de hiç farkına varmadığımız uygulamalı
eğitim sayesinde, kişilik ve karakterimiz şekillenir.' iletişimdeki
becerilerimiz gelişir. Sabır ve empati yeteneklerimiz bilenir. Dış
dünyaya çıktığımızda buradan aldıklarımızı pratik yapmaya başlarız. Aile
içi iletişim ile, dış dünyada uyguladığınız iletişim birbirine benzer
ise, kişisel ruh tatmini dahil, mutlu bir insansınız demektir. Aile
içinde anne baba ve kardeşlerine aslan kesilen kişi, şirkete gittiğinde
patronun karşısında süt dökmüş kedi gibi uysallaşıyor ise, bu çift
kişilikli iletişim oyunu, ruhunuzda onarılması güç yaralar açar. işte bu
tip ikilemlere düşmemek için, iç ve dış dünyanızdaki iletişimi birbiriyle
uyumlu hale getirmeniz gerekiyor. Unutmayın, sizin yayın frekansınızı
açmazlarsa, istediğiniz kadar bağırıp çağırın, sesinizi duyuramazsınız
veya onlar konuşurken siz o kanala, o frekansa gelemezseniz, onları
duyamazsınız. Aynı kanal, aynı bant üzerinde olmak gerek. Bu konuda
aşağıdaki test ile bir durum değerlendirmesi yapıp, hemen bugünden
itibaren etkin bir iletişim kanalından yayına geçebilirsiniz.
Ailem benim için ne değer ifade ediyor?
Ailemde bana değer veriliyor mü?
Ailemde benden beklenenleri biliyor muyum?
66 Nitelikli İnsan
4. Bölüm: Ailede Etkin İletişim 67
Ailemde bir önemimin olduğuna inanıyor muyum?
Ailemle kaynaşabilmem için fırsatlarım ve nedenlerim var mı?
Ailemle her gün daha iyi geçinebilme fırsatlarım var mı?
Son 7 gündür ailemden bir ödül, bir beğeni aldım mı?
Ailemde beni insan yerine koyan birisi var mı?
Ailemde gelişmemi teşvik eden birisi var mı?
Ailemde görüşlerim dikkate alınıyor mu?
\
Ailemin hayat standardı, hayat felsefesi umurumda mı?
Ailem kaliteli ve duygusal yaşantıma önem veriyor mu?
En iyi arkadaşım ailemde mi?
Gelişmelerimle ilgili, 6 aydır aileden hiç kimseyle konuştum mu? V
Ailemde öğrenme ve gelişmeye yönelik fırsatlarım var mı? •
Ailemde bir insan gibi mi, bir eşya gibi mi görülüyorum?
Bütün bunları düzeltmem için ne yapmam gerekiyor?
Bu testi sadece aile için değil, iş yeri ve bulunduğunuz kurumlar için de
yapabilirsiniz. Her soruya verdiğiniz samimi cevaplar, size bir durum
tespiti yapma şansı verecek. Bu şansı, tespit ettiğiniz gerçekleri anlama
ve gereğini yapma şeklinde kullanırsanız, sizin için bir fırsata dönüşür.
Yoksa şans kapıyı bir kez çalar ve sonrasında da uçup gider.
Evrendeki Ailemiz
Aile üyeleri deyince anne baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile tipini
kastetmediğimi biliyorsunuz. Tüm akraba, komşu, arkadaş, okul, iş yeri,
asker ocağı, bulunduğumuz çevremizi, ülkemizi ve tüm dünyamızı kapsayan
bir aile tipinden bahsediyorum, iş adamı babamızı üzünce, o akşam uluslar
arası bir toplantıda konuşma yapacak olan zavallı baba, coşkun bir
konuşma yapamazsa, acaba sadece onu mu; yoksa Avustralya'dan toplantıya
katılan bir dünya vatandaşını da mı üzüyoruz? Öğretmen olan annemizi
üzdüğümüzde, o gün derste istediği gibi coşkun ifadelerle eğitim
veremeyen annemiz mi üzülüyor sadece? Yoksa geleceğin sahipleri olan
insanları, dolayısı ile geleceğimizi de mi üzmüş oluyoruz?
Bugün dünyanın öbür ucundaki bir keşif bile yüreğimizi hoplatıyorsa eğer,
bu dünyamızın bir bütün olarak insanlık ailesinin bir üyesi kabul
edilmesindendir. Etkin bir iletişim ailede başlar ama tüm kainata
yayılır. Bugünkü ve gelecekteki hayatımızı şekillendirir. Ailemizi ne
kadar sınırlar, küçültür ve daraltırsak, bu darlık iletişimimizi de
daraltır ve kısıtlar. Böylece kendimize zengin bir gelecek kuramayız;
çünkü gerçek zenginlik, önce iletişim zenginliği ile başlar.
5 Boyutlu Evrende İletişim
İletişimde "Grid Sistemi"ni savunan uzmanlar, iletişim sırasında insan ve
sonuç odaklı 2 yaklaşım tarzını ele alır; yani kurduğunuz iletişimde ya
insana, ya sonuca ya da her ikisine belli oranlarda önem verecek bir
yöntem belirler ve bunu uygularsınız. Bu tip bir iletişimde, insanları
teşvik ederek, yüreklendirerek, cesaretlendirerek istediğiniz sonuca
gitmek esastır. "Kazan kazan yöntemi" gibi bir şey yani. Aslında bu tip
yaklaşımların eksik bıraktığı birkaç boyut daha var gibi geliyor bana.
Çünkü bir çok ünlü yazar tarafından savunulan kazan-kazan yöntemine karşı
ben, kazan-kazan-kazan yöntemini öneriyorum; çünkü kazan-kazan yönteminde
sen kazan ve ben de kazanayım mantığı var. Peki, toplum ne olacak? Sen ve
ben anlaşarak kendi çıkarlarımıza uygun ve ne senin ne de benim, aslında
ikimizin olan bir çözümle, o anda orada olmayanların aleyhine bir şeyler
yaparsak ne olacak? ikimizin anlaşması üçüncü kişilere bir zarar
verecekse, bundan kim sorumlu olacak? Dolayısı ile, sen kazan 'ben'de
kazanayım ama yaptığımız bu işten toplum da kazansın mantığını
vurgulamaya çalıştığım kazan-kazan-kazan felsefesini savunuyorum. İnsan
ve sonuç odaklı iletişim tarzını, kazan-kazan felsefesi gibi eksik
buluyor ve işin içine sistem ve değerlerin de katılmasını öneriyorum.
Yukarıda iş odaklı başlayıp, insan, sonuç, sistem ve değerler
istikametine giden oklar, işlerin her bir unsur tarafından kendi
mecrasına çekildiğini sembolize ediyor. Bu tip bir iletişim tarzında
amaç, ortada duran iş olmaktan çıkıp, insana, sisteme, sonuca veya
değerlere yönelmiştir. Mesela, annemizin ödevimizi yapmamızı istemesini o
anda yapılması gereken bir iş olarak kabul edip, tablonun ortasına
koyalım.
68 Nitelikli İnsan
4- Bölüm: Ailede Etkin İletişim 69
İnsan boyutu: Canım evladım, çalışsana güzel çocuğum benim, annesinin
kuzusu hadi bakayım.
Sonuç boyutu: Bak ödevini yaparsan öğretmen de sevinir, pekiyi alırsın,
sınıfını geçersin.
Sistem boyutu: Aslında ben de biliyorum bu kadar ödev fazla. Ağır geliyor
ama yine de yapmak zorundayız annem.
Değerler boyutu: Bak, ödevini yapmazsan hem kendini, hem de sorumluluk
bilincini geliştiremezsin.
Buradaki örnekte, ortadaki işten (ödevden) yola çıkarak 4 boyutta da
ilerlememiz mümkün. Oklar istikametinde gittikçe, merkezdeki ödevin
ilerlemesi bir hayli zorlaşacaktır. Her okun, ödevi kendi istikametine
çektiğini, düşünsenize, ne olur. Köpekleri ayrı ayrı taraflara koşulmuş
Eskimo kızakları gibi, hem yolumuzdan hem de kızağımızdan oluruz.
Buradaki iletişimde Grid Sistemi'nde, esasen sistem ve değerler boyutu
ele alınmaz. Tamamen oporçunist (opportunist) bir mantıkla ele alınan
Grid Sistemi'nde sadece ve sadece insan ve sonuç vardır, o kadar. Yani
örneğimize göre ortada yapmamız gereken bir ödev varken
> Sadece insan boyutunu ele alıp, insana değer veren bir yaklaşım
sergileriz ki bu durumda aşırı sevgi, acıma ve şefkat duyguları ile ödevi
yapması için çekmesi gereken zahmete kıyamayıp, ödevi yaptırmayabiliriz,
odasını toplatmayabiliriz.
> Ya da sonuç boyutunu ele alıp, sadece ve sadece sonucu önemseyen bir
yaklaşım sergile- |nsan
riz. "Yap ulan bakalım ödevini" zorbalığına varıncaya kadar şiddet
sergileyebilir, dövebilir ve ödevin sonuna kadar elimizde sopa başın-
Değerler.* da bekleyebiliriz. Bu şıkta da insana verilen değer
azalabilir.
> Doîayısı ile Grid Sistemi'nde eksik olan bir şeyler
vardır. Sonuç hangi sisteme Şekil 3: İletişimde 4 Boyutlu Evrem
Sistem
göre alınacak ve insan hangi değerlerle yaşayacak? Doîayısı ile Grid
Sistemi'ne Sistem ve Değerler adı altında 2 maddeyi (güney ve batı
yönlerindeki oklarla) ilave ettim. Şimdi yeniden bir düşünelim. 4 boyutlu
evrende isek;
|> insan boyutunda ah benim canım evladıma bir yaklaşımla onu rencide
eder ve insana ve kişiliğine bakmazsak,
I> Sistem kısmında söylenen her şeyi sorgulamadan yaptırmaya alıştırır ve
kendi mantığını, sorgulama ve analiz etme melekelerini geliştirmezsek,
|> Değer kısmında ödevini yapması için ödül vaat edip onu menfaatçi bir
kişiliğe bürür, hele hele ödevini yapmadığı durumlarda hocasına rüşvet
teklif edip, istediği sonucu almasını sağlarsak ne olacak?
Bu gibi durumlarda, basit bir işaret değişimi (başlangıçtaki kabulümüzü
değiştirerek) ile olayın üstesinden gelmemiz mümkün. Bunun için iletişimi
5 boyutlu evrene taşımamız gerekiyor. Dikkat ederseniz, şekil 4'te
gördüğünüz iletişim tarzında şekiller, iş vs. her şey aynı. Farklı olan
tek şey, iletişimin yönü. Bu tip 5 boyutlu iletişim tarzlarında, bütün
yaklaşımlar kendimiz değil, iş odaklı oluyor. Ve eldeki tüm unsurlarla iş
odaklı düşünüyoruz. Bu durumda, insan (biz ve annemiz), sonuç (bilgimizin
artması ve alacağımız yüksek not), sistem (eğitim ve ders çalışma
sistemi) ve değerler (bizi çalışmaya motive edecek maddî ve manevî
değerler)
sadece ve sadece işimize geldiği için değil, işimiz için esas alınıyor.
Bütün bu 4 unsur, ortadaki işe odaklanıyor. Burada bir işi, ne insan, ne
sonuç, ne sistem, ne de değerler doğrultusunda ele alıyoruz. Aslında hem
insan, hem sonuç, hem değerler odaklı ele alıyoruz. Hem de eş zamanlı
olarak.
Böyle olunca, bu tip iletişim insanların yanlış anlama ve yorum-
Değerlı
Sonuç
Sistem
Şek/7 4: İletişimde 5 Boyutlu Evren
70 Nitelikli İnsan
4. Bölüm: Ailede Etkin İletişim 71
lamalarından kurtuluyor. Sonuç menfaat odaklı değil, hedef odaklı oluyor
hedef de sistem ve değerlerle çatışmayan bir şekle bürünüyor. Sonuçta
yapılması gereken iş, yapılması gereken yöntemlerle yapılıyor. Kazan-
kazan; yani sen kazan ben de kazanayım yerine, kazan - kazan - kazan
mantığı oluşuyor. Sen kazanırsan, ben de kazanırım ama ailemizin de
bundan bir kazancı olmalı. Yapılan bu işten, kurulan bu iletişimden
dolayı, çevren ve evren de kazanmalı, biz kazanmalıyız.
İletişimde Sonuna Kadar Özgürlük
Etkili bir iletişim için önce dostça bir yaklaşım tarzı benimsemelisiniz.
Size açılmasını istediğiniz bir arkadaşınız, sizde o dostluğu göremezse,
sırrını sizinle paylaşır mı? Elbette hayır. Öncelikli olarak güveni
sağlamalı ve birbirinizle aile ferdinden çok, bir dost olabilmelisiniz.
Sevgili babamın bana sürekli söylediği şu cümle, hayat boyu bana güven ve
güç vermiştir: "Oğlum, sen benim sadece oğlum değilsin. Tamam, sen benim
oğlumsun ama sen benim aynı zamanda kardeşimsin. Sen benim dostumsun.
Dolayısı ile ben seni 3 kez daha fazla seviyorum." Onunla konuştuğumuz
zaman, lafı açan ilk o olur; çünkü bu 3 güzel sıfattan hangisi ile
benimle görüşmek istediğini seçmesi gerekir!!! Kurduğumuz bu dostluk,
onunla yaşadığım iletişimin ailemin diğer üyelerine de geçmesini sağlar.
Mesela, iş arkadaşım da bu ailenin bir üyesi olarak, hem çalışma
arkadaşım, hem de can dostum olabilir. Böyle olduğu için kişi çevresiyle
barışık ve kendi içinde de mutlu olur.
Bu tarz bir iletişim modeli, takdir edersiniz ki, cebren ve hile ile
kurulamaz. Sonuna kadar özgürlükçü bir yaklaşımla olabilir bu iş. Ben
buna sonuna kadar özgürlük diyorum, insan kendini özgür hissetmeden
olumlu bir icraat yapabilir mi? Anne babalar, onlarla özgürlükçü bir
yaklaşımla eşit düzeyde bir iletişim kurmadan bunu nasıl sağlayabilirler?
Aman Zamanlamaya Dikkat
iletişimde esas olan, birbirinin varlığından haberdar olmadır. Bazen,
aynı odada, karşılıklı konuşan kişilerin bile o anda birbirlerinin
varlığından haberdar olmadıklarına şahit oluyorum. Birbirini anlamaya
çalışmayan, birbirine değer vermeyen ve birbirinin varlığını fark
edemeyen kişiler.
Karşılıklı konuştuğumuzu varsayıp, tek başımıza konuşma huyundan
vazgeçmeliyiz. Şu anda yanınızda olmayan bir dostunuzla konuştuğunuzu var
sayıp, ertesi gün ona "Neden dediklerimi yapmadın?" deme şansına sahip
değiliz. Bizi duymayan, sesimizi duyuramadığımız insanlar sorumlu değil.
"Başarı, doğru zamanda pazara girmektir." der bir ekonomi ilkesi. Doğru
zaman seçimi, iletişimin doğru bir şekilde sonuçlanmasını sağlar. Borsada
bazen satım, bazen de alım kazandırır. Mühim olan, ne zaman alıp, ne
zaman satacağını bilmektir. Karşımızdaki dert satarken, biz dert alıcı ve
mutluluk satıcı olmalıyız. Empatik bir iletişimin olması için bu en
azından gereklidir. Karşımızdakinin bakış açısı ile bakmak. Bu bakış,
onun bulunduğu durumu anlamamıza ve bu anlama da işin gereğini yapmamıza
yol açmalıdır. "Evet oğlum, seni anlıyorum, ama bu imkansız." türü bir
yaklaşım karşımızdakini kırar.
İletişimde Koçluk Becerileri
Sürekli karşımızdakine değer verecek bir iletişim kanalına girmeliyiz.
Onu dinlemeye istekli, onu anlamaya istekli ve ona yardım etmeye istekli
bir iletişim kanalı. Aile koçluğu felsefesini kuran uzmanlar, aile içi
güçlü bir iletişim için yavrunuza soru sorun, onu dinleyin ve onu sezin
önerisinde bulunuyorlar. Burada bir miktar ara verip biraz düşünelim,
lütfen. Acaba o masum yavrucaklar, onlara ne tür ve nasıl sorular
sorulmasını bekliyor? )nları nasıl dinlememizi istiyor? Onları nasıl
sezmemizi bekliyor? Aile içi güçlü bir iletişim kurmak istiyorsanız, bu 3
soruya verilen cevaplara göre davrandığınız takdirde, mükemmel bir alt
yapı oluşturmuş olacaksınız. Hayatınızın sırrı bu 3 soruda gizlidir
diyebilirim. Bu nedenle, bu 3 soruyu |tüm aile fertlerine sorarak, yazılı
bir liste oluşturabilirsiniz.
Bir seminerde, katılımcılardan birisi, "Anne babam aklımdan geçenleri
sezmeli, hatta kendime bile söyleyemediğim şeyleri sezmeli." demişti.
Vnne babalar bunu yapabilse ne kadar muhteşem olurdu. Bazen karşımızdaki
kişi ne istediğini bilemez bir tarzda iletişime geçebilir. O anda bile,
sğer biz ne istediğimizi biliyorsak, sorun çözülür. Ne istediğimizi
bilmek, gerçeklere odaklanmamayı gerektirir. Şaşırdınız mı?! Yanlış
okumadınız. )oğru bir iletişim, için sürekli gerçekler peşinde koşmayı,
sürekli gerçek-
72 Nitelikli İnsan
lere odaklanmayı bırakmalısınız. Zaman zaman yediğimiz hayatın acı
tokatlarının sızısı henüz yüzümüzde ve acısı yüreğimizde iken, o
tokatların altında yatan hakikate odaklanmak gerekir. Başımıza gelen bir
musibete hangi hatamızla müstahak olduğumuzu irdelemek erdemliliktir. Her
olayın bir gerçek yüzü vardır. Erdem, olayların ardında saklı olan
hakikatlere ulaşmaktır.- Hakikate ulaşmak için "Bana neden bunu
yaptılar?" sorgulaması yerine "Ben ne yaptım, ben ne yapmalıyım ve
yapmamalıyım." yaklaşımını benimsememiz lazım. Çevremizi anlamak için her
şeyimizle hakikati aramamız lazım. O anda ondaki bu tepkiyi sineye
çekmekten çok farklı şu anda söylediklerim. Hakikate odaklanmak,
karşımızdaki kişiye sahip olduğu davranışı değiştirmesini sağlayacak bir
yaklaşım tarzı verebilmemizi sağlar. Eğer böyle olursa, "Bu tokadı neden
yedim?" demek yerine, "Bu tokadı bir daha yememek için ne yapmam lazım?"
yaklaşımını benimseriz.
Başarılı bir iletişimde, duygulara yenilmeden, güçlü ve olumlu
inançlarımızla duygularımıza yön vermek de çok önemlidir. Bana kızmana,
sana daha çok kızma gibi bir tepki ile cevap verirsem kriz kaçınılmazdır.
Bana neden kızdığını, kızgınlığını giderici tedbirler alarak anlayışla
karşılayabilirsem, seni kazanırım. Kızgınlığın geçtiği bir anda nasıl
olsa sen de bana hak vereceksin.
Söz Ola Kese Savaşı
"Konuşuyoruz, ama anlaşamıyoruz." diye bir şarkı sözü vardı. Konuşmak ve
anlaşmak. Hiç kimse anlama beni diye konuşmaz. Hiç kimse kurgusunu
anlaşılamamak üzerine yapmaz. Anlaşılan insan sayısı, konuşan insan
sayısından her zaman daha azdır. Hepimiz sürekli anlaşılamamaktan şikayet
eder dururuz. Şikayet ederiz; ama acaba konuşmasını biliyor muyuz?
iletişimde aslolan, doğru bir şekilde konuşmak, doğru kelimelerle
konuşmaktır, islam Dünyasının desteğine en fazla ihtiyaç duyduğu bir
anda, başkan Bush'un ingilizce'de "haçlı seferi" anlamına da gelen
"crescent" kelimesini kullanması, maksadı aşan bir ifade olarak
algılandı. Seçtiğimiz kelimeler ve onları söyleyiş tarzımız, Yunus
Emre'nin dizeierindeki gibi olmalı:
4- BÖLÜM: AİLEDE ETKİN İLETİŞİM 73
Söz ola kese savaşı,
Söz ola bitire başı.
Söz ola ağulu aşı,
Yağ ile bal ede bir söz.
Anlaşılmak istiyorsan, Karşıdakini Anla
"Hiç beni anlamaya çalışmıyorsun. Beni anlamaya çalış, ne olur." Bu
ifadeler size de bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Kendimize yapılmasını
istemediğimiz ama başkalarına sık sık yaptığımız onca şeyden birisidir,
bu. Dinlememek ve anlamamak huyu. Halbuki biz konuştuğumuzda herkesin
işini gücünü bırakıp bizi dinlemesini isteriz. Ya başkaları konuşurken.
Başkalarına karşı takındığımız tavır, bize karşı takınılacak tavrı
oluşturur. Dinlersen, dinlenir, anlamaya çalışırsak, anlamaya
çalışılırız. Biz ne yaparsak, bize de o yapılır.
Kusur Kimde?
Karşı karşıya, göz göze geldiğimiz dostlarımız, bir hafta sonra bize
kırgın bir şekilde "Bana neden selam vermedin?" dediklerinde, birden bir
tuhaf oluruz. Olayı anlamaya çalışırız. Arkadaşımız açıkladığında da
"Kesinlikle öyle bir şey yok. Ben seni görmedim." deriz. Görünenle
anlaşılan arasında, anlaşılanla yanlış anlaşılan arasında o kadar büyük
farklılıklar vardır ki.
Tıpkı, bir iletişim sürecinde, bizim anlatmak istediklerimiz,
anlatamadıklarımız, eksik, yanlış ve hatalı anlattıklarımız, anlatmak
istemediklerimiz ve anlattıklarımız ile karşımızdakinin anlamadığı,
anlayamadığı, anlamak istemediği ve anladığı, eksik, yanlış ve hatalı
anladığı şeyler arasındaki farklar gibi.
Elimde kızım için aldığım pamuklu bir çorapla eve geldiğimde, kızım
Dilara Büşra sevinçle, eşim Sema Hatun ise üzüntü ile yüzüme baktı. Ben
de sebebini sordum haliyle. Eşim: "Sen benim aldığım şeylerin kalitesini
beğenmediğin için, gidip benim aldığımdan daha iyisini alıyorsun." dedi.
Aslında aile içi eşya kalitemiz açısından açısından iyi bir şeydi,
yaptığım... Olaya onun düşündüğü gibi değildi; ama öyle olsa bile,
kaliteli eşyalara kavuşmak için iyi bir şey yapmış olmalıydım.. Bir de
iletişim boyutu vardı
74 Nitelikli İnsan
olayın. Kendi çorap alış gerekçemi açıkladığımda, eşim mahcup bir ifade
ile "Ben öyle zannetmemiştim, özür dilerim." dedi.
Olayın aslı şuydu... Bir gün önce kendime uzun konçlu pamuklu bir spor
çorap almıştım. Kızım aldığım çoraba çok hoş bir şekilde dokunarak "Ne
kadar da güzelmiş babacığım, yumuşacık" dedi. Bilinçaltında "Bana normal,
kendilerine de en kaliteli çorapları alıyorlar" gibi yanlış bir kayıt
oluşmasını istemediğim için, yapılması gerekeni yapmıştım ama algılanan
farklıydı.
istemeyerek sergilediğim algılatmadan dolayı ben de özür diledim. Olay
halloldu. Ama çoğu zaman sormadan, sormaya cesaret edemeden, sorma
ihtiyacı duymadan, o anda işimize gelen ve sonu hayal kırıklığı ile biten
algılarla yönetiriz hayatımızı. Bunu şeffaf ve dürüst bir iletişimle
değiştirmek kendi elimizde. Amaç, üzüm yemek olduktan sonra, gerisini
merak etmeyin, gelecektir. Yeter ki bir başlayın.
Beynin tarafından yönetilmekten bıktıysan, sen de beynini yönetenlerin
safına geç.
Münir Arıkan
NLP ile Beynimizi Programlama
Neuro Linguistic Programming
Kısaca NLP diye bilinen Neuro Linguistic Programming, Türkçe'ye Sinir
(duyu) Dili Programlaması olarak tercüme ediliyor. Farklı kullanımlar
var; ama ben NLP için, Beyin Dili Programlaması terimini kullanıyorum.
Çünkü tüm duyularımızın algılandığı, şekillendiği ve filtrelendiği proses
merkezi beyindir. NLP'de amaç, beyin tarafından yönetilen insan olmak
yerine, beynini kontrol eden insan olabilmektir.
NLP Trainer (NLP Eğiticisi) Semineri'ne katılmak üzere Londra'ya
gittiğimde, NLP'nin kurucusu olan Dr. Richard Bandler ile tanıştım.
Eğitimi gerçekten olağanüstü başarılıydı. Yüreklendirici, cesaret verici
ve içinizdeki kaynağı gösterici bir eğitim. Orada kendisine, NLP'yi
ortaya Çıkartmasının altında yatan sebebini sordum. "Hayatta (görünen)
mükemmel insanlar çok azdır." ama herkes potansiyel olarak mükemmel
insandır. Benim için 2 yol vardı. 1 .si .potansiyel insanların sürekli
mükemmel insanlardan yardım alarak yaşamalarını sağlayacak bir sistem
kurarak onların hayatını kurtarmak, ki bu imkansıza yakın bir şeydi. 2.si
ise, mükemmel insanların davranışlarını, potansiyel mükemmel insanlarda,
aynı klon-larnışcasına oluşturabilmek. Ben 2. yolu seçtim. 30 yıldır
yaptığım çalışmalardan aldığım sonuçlar, doğru bir tercih yaptığımı
ispatlıyor." dedi.
76 Nitelikli İnsan
5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 77
Dr. Bandler, 70'li yılların başında, üniversite döneminde dostu ve hocası
John Grindler ile birlikte, hem kendi hem de dünyadaki milyonlarca
kişinin hayatını değiştirecek bir buluşa imza attı. Kendi alanındaki
başarılı insanları (Aile Terapisti Virginia Satir, Geştalt Terapisi'nin
kurucu-cu Fritz Perls ve ünlü hipnoterapist Milton Ericson'u)
incelediklerinde, ortak bir özellik keşfettiler. Bu insanlar, yaptıkları
işi büyük bir heyecanla yapmalarına rağmen, neden diğer insanlardan
farklı olduklarını bilmiyor-i lardı. Ortada bariz bir fark vardı. Acaba
farkı yaratan fark neydi? Dr. Bandler ve Grindler başarılı
insanların hayatlarını, çalışmalarını,] davranışlarını modelleyerek,
(potansiyel başarılı) insanların da aynı yön-i temleri uygulayarak
kişisel mükemmelliğe ulaşıp ulaşamayacakları üzerinde çalıştılar.
Yaptıkları ilk uygulamalar heyecan vericiydi. Başarı modellenebiliyor ve
sonucu başarıya götüren yöntemler, farklı kişiler tarafından bile
olsa, aynı şekilde uygulandığında aynı sonuçlar alınıyordu.
NLP'deki neuro, duyularımızı ve bu duyuların işlem merkezi olan beynimizi
ifade etmektedir. Tüm algıladıklarımız duyu organlarımızla kayıt
ettiklerimizdir. Beynimiz tüm bu kayıtları kontrol eder, çalıştırır,
anlamlandırır, yönlendirir, değiştirir ve kontrol eder.
;
Linguistic, konuşma ve beden dilimizi temsil eder. Hayatımızı oluştu-:
ran şey, konuşma ve vücut dilimizde saklıdır. Konuştuğumuz kelimeler,
iletişim amacımızı yansıtmayabilir ama sözlerin anlam ve derinliğini
idrak etmek gerekmektedir.
Programming ise beynimiz, duyularımız ve iletişimimizi doğru olarak
organize ettiğimizde, arzuladığımız hedeflere, başarılara ve sonuçlara
ulaşabileceğimizi ifade etmektedir. Otur! Kalk! Ye! Koş! Aslında tüm
bunlar beynimize kabullendirdiğimiz kelime kodlarının (linguistic
kodların) programlanmış halidir. Aynı "karnede zayıf varsa işin bitik,
ilk yarı sonunda 3-0 mağlupsan işin bitik. Bu başarısızlığı asla başarıya
çeviremezsin." kodlamaları gibi. Ne kadar masum gibi görünüyor değil mi?
0532 yerine 0542'yi kodladığınızda, sevdiğiniz kişi değil hiç
tanımadığınız bir insan çıkıyor karşınıza veya aramanız geçersiz oluyor!
Bir rakam neleri değiştiriyor, kodlamanızda. Aynı hayatın kodlanmasında
olduğu gibi. Hayatımızın kodlanmasının ilk aşaması olan sözcüklerin
kodlanması ve beynimizce algılanması gibi.
NLP aradan geçen zaman zarfında, hem uygulama alanı, hem de
uygulayıcıları olarak yaygınlaştı, ilk çıktığı andaki uygulamaların
aksine, özellikle NLP'nin ilk doğduğu yıllara nazaran hayatın her alanını
kapsadı. Bugün NLP; hamilelikte kendinize güven, başarılı ders çalışma
teknikleri, öz güven gelişimi, topluluk önünde konuşma fobisi gibi
fobilerden kurtulma, karşı cins ile uyumlu ilişkiler, ailede etkin
iletişim, spor dünyasında başarılı sonuçlar, iş dünyasında başarı,
işimize konsantrasyon, askerlerimizin güven duygusunun artırılması gibi
birbirinden çok farklı alanlarda başarı ile uygulanıyor. NLP, kendisine
gönül verenlerin ve inananların elinde, önümüzdeki 10 yıl içerisinde çok
daha yaygın ve etkin bir şekilde kullanılacak olan, erdem dolu bir
disiplindir.
NLP'nin Düsturları
Harita Sahanın Kendisi Değildir
Nasıl olsun ki? Herkes kendi algılamaları ile kendine has gerçeklerini
oluşturur. Herkesin algılamaları farklı olduğu için kendine göre
gerçekleri de farklıdır. Ölümlere, ayrılıklara hatta zindanlara bile
verilen anlam kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Beraberlikler, bir
tarafa mutluluk, diğer tarafa huzursuzluk verebilir. Kendimize göre
oluşturduğumuz harita tek esas, tek gerçek olmadığına göre, karşımızdaki
kişinin haritasına bakış açımızı değiştirmemiz gerekir. Orienteering (yön
bulma) yarışmasında elimize tutuşturulan bir tek harita vardır.
Yarışmacıların bu tek haritayı okumaları, yorumlamaları farklı farklıdır.
Herkes gördüğü işaretle haritadaki sembol arasındaki ilişkiyi aynı anda
algılamayabilir. Dolayısı ile hem kendi hem de başkalarının algı
sistemine saygılı olmayı öğrenmeliyiz. Harita tek değişmez gerçek
değildir.
Dil Deneyiminin Kendisi Değildir
Şimdi gözlerinizi kapayıp 5-10 saniye boyunca "su" kavramının
beyninizdeki anlamını, düşünün. Su dediğimde aklınıza gelen şey nedir?
Eminim bu satırları okuyan milyonlarca kişi, birbirinden çok farklı
kavram-'ar düşünmüşlerdir. Sel felaketine maruz kalan bir afetzedenin
aklına, su deyince sel gelecektir. Duygusal bir dostunuz gözyaşını
düşünürken, dinî
78 Nitelikli İnsan
5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 79
duygulan güçlü bir kişi Yahmet'i hatırlayacaktır, her yağmurla gelen
rahmet yüklü bulutlara nispet yaparcasına. Kimileri su deyince, anne
rahmine düşen bir damla suyu düşünebilir. Susuzluk dönemini hatırlayan
istanbullular, olumsuz manada eski belediye başkanını veya olumlu manada
yeni belediye başkanını düşünebilir. Bir balıkçı, denizi; evi akarsu
kenarındaki balıkçı ise, nehri düşünebilir.
Su idaresinde çalışan kişi, su deyince tahsilatı ve aboneleri; sayaç imal
eden bir firma mensubu ise, su sayaçlarını düşünebilir. 40 derece sıcakta
çalışan pamuk işçileri, su deyince alın terlerini, aynı anda az ötede
duran tarla sahibi ise, Devlet Su işleri'nin sulama kanaletlerini
düşünebilir. Geçen ayın borcunu ödemedi ise, su deyince icrayı bile
akıllarına getiren çiftçiler olabilir. Aerobik yapan bir bayan sporcu,
sağlıklı beslenme ve spor için tüketmesi gereken günlük su miktarını ve
alacağı suyun markasını düşünebilir. Bir tekstil fabrikası sahibi,
endüstriyel su arıtma tesisini; çevreci bir sivil toplum örgütü üyesi,
deniz kirliliğini veya içilebilir su oranının her yıl bir önceki yıla
göre sürekli azalış gösterdiğini düşünebilir. Divan edebiyatı ile uğraşan
bir şairimiz Fuzulî'nin "Su Kasidesi"ni, bir laborant, destilize suyu;
bir eczacı, serumu ve bir doktor, vücudumuzun 2/3'sinin su olduğunu
düşünebilir.
Çölde seyahat eden yolcuya sorsanız, su eşittir vaha ya da hayat
diyecektir. Henüz vahasına kavuşamamış kervan üyeleri için su, bir
seraptır. Bir demirci ustası, su deyince demire verdiği suyu veya su
verdikçe çelikleşen kılıcı düşünecektir. Bir korku filmindeki gibi, su
haline getirilmiş ve içildiğinde içenleri parçalayan su bombasını
hatırlayabiliriz. Gördüğünüz gibi basit ve masum 2 harften oluşan "su"
dedik ve su'ya deneyimlerimizle kazandırdığımız deryada neredeyse
boğulmak üzereyiz. Örnekleri burada bitiriyorum. Sizin sınırsız
düşünceleriniz, burada yazmaya fırsat bulamadığım güzelliklerle dolu
sonsuz örnekler bulacaktır.
Gördüğünüz gibi, deneyimin bir yapısı var ve bu yapı sizin
algılamalarınıza göre oluşuyor. Algıladıklarınıza, kendi deneyimlerinize
göre tepki veriyorsunuz. Bundan sonra, algılamalarınızı tepki vermeye
göre değil de, anlamaya göre programlarsanız, anlamsız tepkilerden
kurtulacaksınız demektir.
İletişimin Anlamı Aldığımız Tepkilerdir
Etkin iletişimde söylemiştik, almak istediğimiz cevabı aslında kendimiz
oluşturuyoruz. "Yok yaa..." diye başlayan edalı konuşmaların sonucu nasıl
bitiyor, biliyorsunuz. Hüner, karşımızdakine kendi doğrularımızı anlatmak
değil, o andaki iletişim amacımıza en uygun olan sonucu almaktır. Bir
dostum, kesinlikle haklı olduğum bir konuda, karşımdaki personeli
"haklar" vaziyetteki konuşmamı kendisine aktardığımda, "Herifsen,
doğruysan, güçlüysen, iyi sensen neden idare edemedin?" diye sormuştu.
Düşündüm, doğru söylüyordu. Heriflik, istediğimiz sonucu alabilmekte
saklıydı, istediğimiz sonucu alma uğruna yaptığımız savaşta değil.
Zihin ve Beden Bir Bütünün Etkileşimli Parçalarıdır
Beden, zihne; zihin de bedene bağlı olarak yaşar. Bunda garip bir şey
yok. Acaba zihin mi bedeni etkiler, beden mi zihni? Aslında her ikisi de
birbirini etkiler. Hayata karamsar bakan kişilerin depresyona girme riski
daha fazladır. Hayata olumlu yönlerinden bakan kişilerin, pozitif düşünen
kişilerin hayat enerjileri daha çoktur. Beden hangi pozisyonu almışsa,
zihin ona göre çalışmaya başlar. Burada düşünülmesi gereken şey şudur.
Zihnimizi, iyi bir şeyler olması için, iyi bir şeyler olmasını
beklemekten kurtarmamız gerekmektedir. Gülmek için iyi bir fıkra,
affetmek için de iyi bir sebep aramaktan vazgeçmemiz gerek. Hayatta
sebepsiz de bir şeyler olabileceğini çevremize göstermek durumundayız.
Yıllar önce eşimle birlikte bir büyüğümüzü ziyarete gitmiştik. Hiçbir
sebep yokken (Aslında bizim sebebiyet verdiğimiz hiçbir sebep yokken
demem lazım.) büyüğümüz, kendisine aldığımız hediyeyi de kafamıza Çalarak
bizi evinden kovdu. Kesinlikle biliyordum. Biz hiçbir şey yapmamıştık.
Bir şey söylemeden kalkıp gittik. Eve döndüğümüzde aklını o
büyüğümüzdeydi. Bir şey yapmamış olabilirdik; ama algı farklılığı, o
andaki ruh halinden dolayı böyle bir şey yaşayan o insana şu andaki
durumunu değiştirecek bir şeyler yapmamız gerekiyordu.
Daha eve girer girmez eşime "Haydi Semacığım. Geri gidiyoruz." dedim.
Soru dolu gözlerle suratıma baktı. "Nereye gidiyoruz?" "Özür dilemeye."
dedim. Eşim bir kahkaha patlattı ki susturmam mümkün değildi.
80 Nitelikli İnsan
5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 81
Katıla katıla gülüyordu. "Ne yani" dedi. Gülme krizi biraz geçince. "Özür
dileriz, aldığımız hediyeyi kafamıza çaldın mı diyeceğiz? Ne diye özür
dileyeceğiz"? Cevabım kesindi. "Özür dilemek için illa özür dileyecek bir
şey mi olması gerekiyor, Semacığım." dedim. Gözleri doldu. Beraber o
büyüğümüzün evine gittik. Aradan 1 saat bile geçmemesine rağmen bizi
kapıda karşıladı. Belli ki o da yaptığından utanmıştı. Ne olacak? Hayatın
akışı devam ediyor. Özür diledik, elini öptük ve hiçbir şey olmamış gibi
devam ettik. Sanki o anı hiç yaşamamış kişilermiş gibi.
Davranışlar En Doğru Bilgiyi Verir i
Kişiler sözlü ve sözsüz iletişime büyük önem veriyorlar. Doğru ve güzel
konuşma seminerlerimde katılımcılara, sözü davranışla bütünleştirmeden
etkili olamayacağını anlatıyorum, hep. Eskiler "Özü ile sözü bir adam."
derlerdi. Şimdi biraz antika eser gibi kaldılar ama içi dışı bir adam ne
kadar da güçlü bir adamdır. O, adam gibi adamdır her şeyden önce. Olduğu
gibi görünen, göründüğü gibi olan adam. Ne kadar da hak-lılarmış. Ayağa
kalkıp ellerinizi iki yana açıp, parmaklarınızı şaplatırken "Ohh ohh, çok
üzüldüm." der misiniz? "Olur." derken asık suratlı asistanınızı; "Peki
efendim." derken pek de inanmamış elemanınızı bir düşünsenize.
Davranışlarımız Bize Aittir; Ama Bize Eşit Değildir
Davranışlar bize dair en doğru bilgiyi vermesine rağmen "ân"ı temsil
ederler. Biz de o ândaki duygu ve düşüncelerimize göre bir davranış
sergileriz. Hepsi bu kadar. Davranışlar bize ait olmasına rağmen "biz"
değildir. 1882 lise birincisi üniversite imtihanını kazanamadı bu yıl.
Acaba onlar başarısız mıydı? Ya da iş bulamayan akrabamız yemek yapamayan
eşimiz beceriksiz miydi? Yoksa o âna ait bir sonuçla, o ânı temsil eden
geçici bir sonuçla mı karşı karşıyayız? Biz kızarız, güleriz, ağlarız,
hata yaparız, yanlış davranırız. Bütün bunların kusuru bize aittir.
Fatura davranışımıza değil de bize kesilirse, defterimiz dürülür. Gaye,
dostluğu bitirmeden hesabı görebilmektir. Şu ânda nasıl bir görüntü
verirlerse versinler, insanlar asla göründükleri değillerdir. Onların
kendi gerçeklerini bulmalarında da bir görevimiz olduğunu düşünüyorum.
Her Davranışın Altında Olumlu Bir Niyet Yatar
Bağırıp çağıran birisini görmüşsünüzdür. Bir dahaki sefere biraz daha
dikkatlice onu izlemenizi öneririm. Biraz dikkatlice baktığınızda,
sesinin, her yükselişinde, içindeki kendini ifade edebilme, problemi
çözebilme ve işi görebilme güdüsünü göreceksiniz, Hazreti Adem, elmayı
yerken ölüm-' süzlük sırrını bulabileceğine inanıyordu. Amacı Cennet'te
ebedi kalmaktı, insanlık tarihinin yapılan ilk hatası, işlenen ilk günahı
dahil, sergilediğimiz her davranışın altında, mutlaka o anda beynimize
hakim olan olumlu bir niyet vardır.
Vahadaki kuyuya su içmeye inip, yukarı çıktığında devesini bulamayan bir
çöl bedevisi, kuyunun kenarına bir kazık çakar. Amacı; kendinden
sonrakiler devesini kaybetmesin. Akşam vakti, kendisinden sonra kuyuya
gelen diğer bir bedevi, oradaki kazığa takılır, kuyuya düşer ve ciddi
şekilde yaralanır. Düşe kalka kuyudan çıktığında yaptığı ilk şey kuyu
kenarındaki kazığı söküp atmak olur, kendisinden sonra gelenler de aynı
şekilde kuyuya düşmesinler diye. Burada anlattığım olaydaki iki değişik,
fiil de tek bir sebebe dayanıyor: Yardımseverlik.- insanların yaptığı
davranışlara bakarken, o davranışın aitında yatan o âna göre olumlu
niyeti görmezden gelmemeliyiz. Bu, birbirimize hak vermenin tek yolu
olmasa da, birbirimizi anlamanın yollarından biri olsa gerek.
Esnek Olan Kazanır
Çocukluğumda, bir orta okul gezisi sırasında gittiğim iskenderun Demir
Çelik Fabrikalan'nı gezerken, laboratuvar kısmında, sıvı hidrojen
içerisine batırılan lastik bîr hortumun 1 saniyede nasıl cam haline
geldiğini görmüştüm. 1 saniye sıvı hidrojen içinde tutulan lastiğin
esnekliği gitmiş, cam oluvermişti. Cam kadar kırılgan. Yere atıldığında
tuz buz olduğunu gördüm. Üzerinden kamyonlar geçse hiçbir şey olmayan
lastik parçası, dondurulup cam haline gelince esnekliğini kaybediyordu,
insan davranışları da bunun gibidir aslında. Her insanın doğuştan var
olan esnekliği, bazen yanarak, bazen donarak bir miktar kaybolur.
Bazılarımız da tamamen kaybederiz. Halbuki esnek olan, o ânını kontrol
edip yönetendir. Esnek olanın kazanma.şansı, kamyon lastikleri altında
kalan lastikten daha fazladır. Esneklik hem kişiye, hem de karşısındakine
kazandırır.
82 Nitelikli İnsan
? Ş.ÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 83
Karşımızdaki kişinin esneme payını yok ederek kendi esneklik katsayımızı
da bozduğumuzun farkına varmalıyız. Sert olan dişlerimizin zamanla
yıpranıp ve bazı çetin cevizlerde kırılmasının yanında, yumuşak ve esnek
olan dilimizin bir ömür boyu bizimle kalmasının sırrı da bu olsa gerek.
Alternatif, Alternatifsizlikten İyidir
"En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir." lafını hep kullanırız. İnsan
bir karar veremediği anda, alternatif çokluğundan değil, alternatif
yokluğundan kararsız kalır. "40 satır mı, 40 katır mı?" sorusu aslında
"Ölümlerden ölüm beğen." gibi ifade edilir ama burada sonu hayata giden
hiçbir alternatif yoktur. NLP'de tek seçenek yokluk, iki seçenek ikilik
(kararsızlık ve ihtilaf), 3 seçenek ise, güçtür. Seçeneklerin bolluğu
gerçekten size güç verir. Sonu, kendimize ve kaşımızdakine iyilik,
güzellik ve başarı getirecek seçenekler hazırlatmalıyız. Düşüncelerimiz,
birinin işini bitirmek üzerine değil, iş bitirmek üzerine kurulu olmalı.
Bir İşi Mükemmel Yapabilen Birisi Varsa, Bunu Herkes Yapabilir
Yüksek teknolojik ürünler yaparken, insanoğlu tabiatı modeller. Uçan
kuşlara, gözsüz yarasalara, elektrikli balıklara bakar ve bir şeyler
yapar. Güçlü ve başarılı olanları modellerken, kendi gücünün farkında
olan insan sayısı o kadar azdır ki. NLR zayıf ve çaresiz anlarımızda, hem
kendi güçlü anlarımızı, hem de başkalarının güçlü anlarını modellememizi
önerir. Dert, insanlar, özellikle akıllı insanlar içindir. Deliler,
akılsızlar asla dertlenmezler.
Bir işi yaparken karşılaşılan problemler genellikle çözülmüştür. Bu da
çözülecektir. Bir problemi çözen birisi varsa, herkes aynı şekilde o
problemini çözebilir. Bir başarı kazanılmışsa, bunu herkes başarabilir.
Her insan, değişim ve başarı için yeterli kaynaklara sahiptir, insan
mükemmel bir varlıktır. Kainattaki en değerli varlıktır ve mükemmel
mekanizmalara sahiptir. Biz her zaman düşündüğümüzden daha fazlasıyızdır.
Yeter ki görmek ve olmak isteyelim.
Değişim Hızlı ve Kolay Olabilir
Büyük işler başarmış büyük insanlara bakarak, kendimizi bir anda küçücük
görmeye başlarız. Yapmak için gerekli yetenekler ve katlanılması gereken
fedakarlık, başlangıçta bize imkansız gibi gelir. Unutmayın ki başarılan
bütün işler başlangıçta imkansız olarak görülüyordu. Birileri çıktı ve
imkansızı imkan dahiline taşıdı. Taşımaya gücünüz var; ama taşımaya
istekli misiniz?
NLR hedefimizi gerçekleştirmek için gereken değişimin tahmin edilen ve
bilinenden çok daha hızlı ve kolay olacağını söyler. Bunu, ispat
etmiştir. "Ben değişemiyorum. Ben sigarayı bırakamıyorum. Ben topluluk
önünde konuşma fobimi yenemiyorum. Ben kendi kendimi motive edemiyorum.
Ben sinirlerime hakim olamıyorum. Ben fazla kilolarımdan kurtulamıyorum."
diyen milyonlarca insanı değiştirmiştir. Değişim, sizin elinizde, sizin
beynin izdedir; eğer gerçekten isterseniz değişebilirsiniz.
Başarısızlık Yoktur, Sadece Sonuçlar Vardır
Zayıf aldığınız bir ders düşünün. Gözlerinizi kapatın ve okulun ilk
gününe gidin. O derse girdiğiniz ilk güne. Karneyi aldığınız âna kadar
bir film gibi, o derse ait deneyimlerinizi yeniden seyredin ve yaşayın.
Çok hızlı bir şekilde. 3-4 aylık bir dönemin geriye dönük izlenmesi için,
3-5 dakika yeterli olacaktır. Sonra gözlerinizi açın ve düşündüklerinizi,
gördüklerinizi, ilk aklınıza geldiği şekliyle kağıda dökün. Neler
yazdınız? Ders çok mu sıkıcı? Öğretmen çok mu yetersiz? Kalabalık
sınıflar, sınavlar ölçüm sistemindeki yanlışlıklar, sınav zamanı oluşan
fazla stres...
Gerçekten bunları ve bunlara benzer şeyleri yazdıysanız, bu filmi Qeriye
sarmanızı ve yeniden, şimdi benim göstereceğim noktalara da bakarak
izlemenizi öneririm. Erken kalktınız, sabanın o verimli vaktinde
Çalıştınız, çok az bir spor yaptınız, güçlü bir kahvaltıyla yola
çıktınız, okula giderken bugün daha güzel neler öğrenebileceğinizi
düşündünüz, dersi Gülümseyerek dinlediniz, çok iyi not aldınız, dersi
derste anladınız, anlamadığınız yerleri teneffüste öğretmen ve
arkadaşlarınızla kısaca tartıştınız, eve dönerken bugünkü
öğrendiklerinizle hayatınıza giren inginlikleri düşündünüz, eve
geldiğinizde r> günün özetini çıkarttınız, Varmki konuyu şöyle bir
okudunuz, sabah kalktığınızda dün öğrendik-
84 Nitelikli İnsan
5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 85
lerinizi tekrar edip, bugün öğreneceklerinize bir göz gezdirdiniz, sınav
öncesi, öğretmenin geçmiş yıllardaki sorularını üst sınıftan bir
arkadaşınızla çözdünüz, öğrendiklerinizin yeniden bir tekrarını yaptınız
tek başınıza değil de en az 3 kişilik bir arkadaş grubu ile sınava
çalıştınız... Bütün bunları yaptıktan sonra zayıf aldıysanız, hemen o
öğretmeni Milli Eğitim Bakanlığı'na şikayet edin.
Seyrettiğiniz 2. filmde size gösterdiğim her nokta, yıl sonunda sizin o
dersten geçmenize yardımcı olacak şeylerdir. Seyrettiğiniz 1. filmden
sonra ise, aslında şunu gördünüz. Sonu, o dersten geçmenize yaramayacak
bir sürü olayla biten bir tecrübeler kümesi. Bunlar bir başarısızlık mı?
Hayır. Bunlar sadece bir sonuç. Siz bunları yaparak o dersten geçer not
almak amacınıza ulaşamadınız. Sizi amacınıza götürmeyen bir çok yol
gördünüz. Şimdi o yolları terk etme zamanı. O yollara girmeyerek ve sonu
başarıya götürmeyen bütün yollardan uzaklaşarak başarıya
yürüyebilirsiniz.
Bulduğumuz yeni yolları deneyerek başarıya ulaşmaya çalışırken; ama
önümüze çıkan yeni tehditler bizi asla yıldırmamalı. "Hayat, ömür boyu
öğrenme" olgusuna inanmış bir insan olarak, sürekli öğrenerek, sürekli
kendimizi geliştirerek yaşamalıyız. Yaşantımızı öğrenme ile beslemeli ve
öğrendiklerimizle yaşantımızı zenginleştirmeliyiz. Yeni öğren-; me yollan
bulduğumuz kadar, yeni öğrenme gerekçeleri de bulmalıyız] kendimize.
Öğrendiklerimizle yenilikler ve yeni hayatlar başlatmalıyız.
Gözünüz Sizi Ele Veriyor: Göz Erişim İpuçları
"Gözler kalbin aynasıdır." denir. NLP ile tanıştıktan sonra,
gözlerimizin, beynimizin de aynası olduğunu gördüm. Hani "Ben adamı
gözünden anlarım." denir ya. Gözler gerçekten bizi ele veriyor.
NLP'nin amacı hafiyelik filan değil. Öğrenmenizi ve iletişiminizi daha da
etkin kılmak1 amacıyla, size belli sibernetik ip uçları veriyor.
NLP, insanları 3 ana temsil grubuna ayırır: Görsel, işitsel ve (dokunsal)
kinestetik. Herkes, kendi algılamalarını, kendince en güçlü ve en fazla
gelişmiş temsil sistemi ile algılar, öğrenir ve ifade eder. Dolayısı ile
bazı insanlarda görsel özellikler, bazılarında işitsel özellikler ve
bazılarında da kinestetik özellikler ön plana çıkar. Hiçbir temsil
sisteminin bir diğerine
üstünlüğü yoktur. Üstünlük, karşımızdaki kişinin temsil sistemini
anlayıp, ona uygun bir iletişim kanalı seçmemizle oluşur. Temsil
sistemleri, göz hareketlerine bakarak anlaşılır.
NLP Temsil Sistemleri Görsel İnsanlar
Görsel insanları, konuşurken dinlerken ve düşünürken gözlerini yukarıya
bir yerlere çevirirler. Bir soru sorduğunuzda, hatırladıkları zaman sol
üste, henüz kurgu ve tasarım halinde düşünürken sağ üste bakarlar.
Baktıkları yerde ya daha evvel kaydettikleri bir resme (o anda o tabloya
bakar gibi) ulaşır ve oraya (sol üstte bir yerlere) bakarak size
gördüklerini aktarırlar ya da hatırlayamadıkları şeylerle ilgili bir
tasarımı yapılandırma aşamasında bir resim oluşturur, hayal eder ve oraya
(sağ üstte bir yerlere) bakarak size gördüklerini anlatırlar.
İşitsel İnsanlar
işitsel insanlar, konuşurken dinlerken ve düşünürken gözlerini 2 kulak
yönünde ve ağız hizasında bir yerlere çevirirler. Bir soru sorduğunuzda,
hatırladıkları zaman sol üste, henüz kurgu ve tasarım halinde düşünürken
ise, sağ üste bakarlar. Baktıkları yerde ya daha evvel kaydettikleri bir
sese ulaşır ve oraya (sol kulak ve ağız seviyesinde bir yerlere) bakarak
sanki sesin kaynağından size o dinledikleri şeyi aktarırlar ya da
hatırlayamadıkları şeylerle ilgili bir tasarımı yapılandırma aşamasında
ise, sağ kulak ve ağız seviyesinde bir yerlere bakarak size işittiklerini
anlatırlar.
Kinestetik İnsanlar
Kinestetik insanlar ise, konuşurken, dinlerken ve düşünürken (kendi
içlerini temsilen) gözlerini aşağıya doğru bir yerlere çevirirler.
Kinestetik insanlara bir soru sorduğunuzda, hem hatırladıkları hem de
kurgu ve tasarım yaptıklarında, sağ el yönünde aşağıya doğru bakarlar. '
Baktıkları yerde yaşadıkları, hissettikleri, dokundukları ve tattıkları
bir olayı yaşarlar. Sağ el tarafında aşağıya bir yerlere bakarak
sanki o olayı yeniden yaşarlar ve size aktarırlar. Kinestetiklerde,
ayrıca bir de iç diya-
86 Nitelikli İnsan
5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 87
log dediğimiz bir durum vardır. Bu tip insanlar, kendileriyle konuşurken!
gözleri sol aşağıda bir yere saplanır ve orada o konuşmanın sebebini,!
sonucunu yeniden yaşarlar.
Gözlerle İletişim
Görseller resimlerle, işitseller seslerle ve kinestetikler de duygularla
anlar, algılar ve ifade ederler, işitsel bir insana şekillerle öğretmek
ya da görsel bir insana konuşarak anlatmak, ona uygun bir algı kanalı
olmadığı için, iletişim ve öğrenmede başarı sağlanamaz. "Bir kulağından
söylüyorum, öbür kulağından çıkıyor." sözü, sizce hangi tip insanlar için
söylenmiştir?
Evde, okulda, askerde, işte ve sosyal hayatınızda, iletişim halinde
olduğunuz tüm kişilerin temsil sistemlerini kolaylıkla keşfedebilirsiniz.
Basit birkaç soru ile size cevap verirken, göz hareketlerini takip ederek
onların temsil sistemlerini çözebilirsiniz.
Bu durumda sizden beklediğim, onlara uygun bir davranış sergile-j
menizdir. "Ben senin hangi tip insan olduğunu anladım. Sen görselsin."
Tamam da bu anlayışın, benim için nasıl bir güzelliğe dönüşecek? Basit
bir örnek vermek istiyorum. Galeride araba satıyorsunuz. Görsel bir
müşteriye arabanın üstünlüklerini anlattınız ve mükemmel bir test sürüşü
sağladınız. Satamadınız. Neden? Belki görsel kişilere çok güzel hazırlan-
l mış broşür ve kataloglar vermeniz daha etkili olacaktı. Peki kinestetik
kişilı er sizce test sürüşü yapmadan araba alırlar mı? Siz istediğiniz
kadarı anlatın ve güzel broşürlerinizden takdim edin, onların aklı
arabanın parlak kaportasına dokundukları anda hissedecekleri
duygulardadır ya da deri koltuğa oturdukları andaki duyguları yaşamak,
direksiyona şöyle bir sarılmak isteyeceklerdir. Farklılıklar zenginlik
yaratır ama farkı anlamak ve anladığımıza uygun davranmak kaydıyla.
;
NLP Bize Ne Yapar?
Unutmayın, biz değişmek istemedikçe, hiçbir şey, mukaddes kitaplaif da
dahil olmak üzere hiçbir şey, bizi değiştiremez. Harikalık, kitapların
içeriğinde değil, onların nasıl algılanıp yorumlandığındadır. Kendi hayal
kitabınız içindeki harikalıkları keşfedin ve yaşayın. Unutmayın, siz
iste-1
İd iğiniz zaman, istediğiniz kişi olacaksınız ve siz istemedikçe hiçbir
şey |olmayacak.
4 Dil ile 4 Kat Başarı
NLP'nin neuro kısmının, 5 duyu organımızla algılamalarımızı beyni-ıize
kaydetmemizi ifade ettiğini söylemiştik. Algılamalarımızdaki başarı
lljnguistic yani dil kısmındaki başarımıza bağlıdır. Gittiği yabancı bir
jlkede, konuşulan dili anlamadan şaşkın şaşkın bakınıp duran bir adamı
jüşünelim. Bu adam, konuşulan sesi duyar ama anlam veremez, gazeteye
bakar ama okuyamaz ya da okur ama anlayamaz.
Duyu organlarının çalışması, algılamalarımıza anlam verdiğimiz anda anlam
kazanır; yoksa değersiz ve tehlikelidir. Algılamanın dil'e bağlı jlması
gibi, programlama için de dil'e bağlıyızdır. Yazılımların yazılımı
fprogram yapımı, için bile ayrı ayrı (delphi, visual basic vb.)
bilgisayar dilleri var. Programlama yaptığınız dile hakim değilseniz,
yazılım hata verir l/e çalışmaz. Dil dediğimizde, sadece konuştuğumuz dil
anlaşılmamalıdır. Beynimizin programına hakim olabilmek ve onu
hayat hedeflerimiz doğrultusunda programlayabilmek için 4 dili
kesinlikle anlamak, uygulamak ve geliştirmek zorundayız. Bunlar annemizin
dili, ana dilimiz, kainatın dili ve yabancı dildir.
Annemizin Dili
Anne karnındaki dönem dahil, annemizin bizimle kurduğu özel iletişim
dilidir, annemizin dili. İçeriden tekmelediğimizde, yumuşacık
parmaklarıyla ellerini büyük bir ahenkle karnında dolaştırırken bize
verdiği huzur bu dildedir. Daha yüzümüzü görmezden evvelki bize
seslenişleri. Dünyaya geldiğimiz anda bizi göğsüne yatırışı. Kucağına
alışı. Acıktığımızda emzirişi. Uyutmak için ninni söyleyişi. Kızdığı
andaki "Hımmmm..." ya da "Cıssss..."ları. Avutmak için götürdüğü
"Atta..."lan. Kızgın anlarında çatık kaşlı bakışları. Yorgun anlamdaki
içi gecik uzanışları. Üzgün anlarındaki iç 9eçirten "Ahh!.."ları.
Konuştuğu andaki anlamlı anlamsız, sözlü sözsüz ve beden dili ile bize
yönelik tüm iletişim çabalan, annemizin dilidir.
Annemizin dilini anlamak.zorundayız. Onun dilini bildiğini, anladığını
sanan katılımcılara seminerlerimde sorduğumda, bilmediklerini fark edi-
88 Nitelikli İnsan
5. BÖLÜM: NLP İLE BEYNİMİZİ PROGRAMLAMA 89
yorlar ve annelerinin dilini keşfetmek için annelerine koşuyorlar.
Sevgisi, özlemi, hatası ve sevabıyla, eskinin tozlu raflarında kalmış bir
nostaljik dili keşfetmeye koşuyorlar. Bu dile yeniden bakmanızı öneririm.
Bu dili yeniden anlamanızı ve yorumlamanızı programlarınızda
kullanmanızı...
Ana Dilimiz
Konuşmaya başladığımız andan, ölünceye kadar geçen sürede kullandığımız
dildir, ana dilimiz. Konuştuğumuz, anlattığımız, dilediğimiz,
yazıştığımız ve okuduğumuz di (imizdir. Ana dile hakim olmamak,
yazılımcıların, programlamada kullanacakları komut sözcüklerini veya
program komponetlerini (hazır kalıplarını) bilmemeleri gibi bir şeydir.
Başarılı insanlar, etkin bir şekilde ana dillerine hakim olanlardır. Ana
dile hakim olmanın ilk yolu, kelime hazinemizi geliştirmektir. Yabancı
dilde sözlük ve kelime çalışmaları yaparız ama ana dilimizi ihmal ederiz.
Her hafta en azından 15 dakika bile olsa, Türkçe sözlük çalışması yaparak
ana dilimizin zengin kelime hazinesini yeniden keşfetmeliyiz. NLP'deki
seçeneklerin zenginliği, programlamalarımızdaki kelimelerin zenginliği
ile özdeştir. Seçenek zenginliği de kelime zenginliğine bağlı değil
midir?
Kainatın Dili
Yer çekimi kanunu keşfedilmeden önce de yer çekimi vardı. Evren mükemmel
bir şekilde işliyordu, hâlâ da işliyor. "Makro kozmos"dan "mikro kozmos"a
bu mükemmel, işleyişi bilebilmek için, evrenin dilini bilmek ve çözmek
zorundayız. Yapacağımız programlamalarda ona çok ihtiyacımız olacak.
Fizikten biyolojiye, edebiyattan matematiğe kadar, kainatın her köşesine
yayılmış bu gizli dili çözmeli ve onu modellemeliyiz. Evrenin dilini
anlamadan, kendimizi ve birbirimizi anlamak zor gözüküyor.
Yabancı Dil
"Her lisan, bir insan." denmiş. Bilinen her lisan ile ilave bir insan
gücü kazanıyor ve 2,3,4 insan.oluyoruz, iş dünyasında birkaç yabancı dil
bilen insanların "bulunmaz Hint kumaşı" olmalarının nedeni de bu zaten.
Birkaç dili anlayıp konuşabilen insan, birkaç kat daha şanslı demektir,
diğerlerine göre; çünkü hayat sadece kendi dilimizden ibaret değil.
Psikoloji, fark-lılaşan ruh.dilindeki incelikleri gösterir ve insanların
farklı mesajlarını anlamamıza ve onlarla anlaşmamıza yardımcı olur.
Yabancı dil de, sözel olarak birbirinden ayrılan değişik dünya dillerini
ifade eder. Farklı kültürleri, farklı uygarları, farklı bakış açılarını
anlayabilmek için yabancı dile hakim olmak şart. Bugün en azından 1
yabancı dil, hayatın olmazsa olmazları arasına girdi... 2 veya 3 yabancı
dil bilen insan hemencecik diğerlerinin arasından sıyrılıyor, daha şanslı
bir konuma geliveriyor. Yabancı dile hakim olan insanlar, linguistic
programlamalarında da çok daha fazla başarılı olacaklardır. Daha zengin
ve etkin bir programlama yapabilmemiz için, bildiğimiz her dil, hayatın
farklı yönlerindeki zenginliklerini, yapacağımız programa katacaktır.
Öğrenme ve NLP
5 duyu organınıza ait kişisel yönelimlerinizi doğru bir şekilde çöze-
bilirseniz, öğrenme kalitenizi mükemmelleştirebilirsiniz. NLP temsil
sistemlerine göre, görsel insanlar; bakarak, seyrederek, bir şeyleri
hafızalarında resmederek öğrenirler. Daha çok görüntülü kelimeleri
kullanırlar ve görüntüyle algılarlar. Algı sistemleri en güzel sesleri
bile seslerin olduğu bir resme dönüştürür onu nadide bir tablo gibi
beyinlerinde saklarlar. Yemeğin tadı, kokusu, yerine nefis yemeklerin
olduğu bir ziyafet sofrası resmi vardır zihinlerinde. Okumak, kitap
karıştırmak veya seyrederek çalışmak, görsel insanlara ait bir öğrenme
şeklidir.
işitebilen insanlar; seslere ilgi duyar, kulak kabartır, iyi bir
dinleyici oldukları için dinleyerek kolayca öğrenirler. Okul
yıllarımızda, defalarca çalışmamıza rağmen anlamadığımız zor bir ders
için bize ders kitabını uzatıp, "Bana şu konuyu bir okur musun?" diyen
arkadaşlarımızın bizden daha yüksek not aldığı olmuştur; çünkü onların
bilgiyi kayıt sistemleri işiterektir. Bu tip insanlar sesli kitaplardan
veya bilgiyi dinlerken daha etkin öğrenirler.
Kinestetik insanlar, ise bir şeyi dokunarak, onunla alakalı bir deney
yaparak veya tahtaya yürüyerek, elinde kitap olduğu halde olayı
yaşayarak, dramatize ederek öğrenirler. Bir ziyafet sofrası örneğini
verecek °lursak görseller masadaki durumlarının resmini, işitseller
oradaki sesleri ve kinestetikler ise, yemeğin ağızlarında bıraktığı hoş
tat, hoş koku, sıcak-''k hissi ve rayihasını hatırlarlar. NLP bugün
modern dünyada, öğrenme
90 Nitelikli İnsan
döneminde size en fazla destek olacak disiplinlerden birisi olarak kabul]
ediliyor. Bunun altında yatan en önemli sebep, NLP'nin okul, iş ve başka]
bir çalışmanızla alakalı istemediğiniz bir durumu başarısızlık olarak
algıla-} mamasıdır. O durumu sadece bir sonuç olarak görüyor.
"Başarısızlıklar) yoktur, sadece sonuçlar vardır." diyor. Siz eğer
başarısız olmadıysanız, bu inançla elinizdeki sonucu değiştirme şansına
her zaman sahip oluyorsunuz. Haydi değişmek için bu fırsatı kullan.
Algılamanı değiştirerek aldığın sonuçlan da değiştir. NLP istenilen bir
şeyin elde edileceğini savunuyor; ama gerçekten istiyorsan ve istediğine
ulaşma yolunda yapılması gerekenleri yapıyorsan. NLP, hayatımız
boyunca,"Evet ben öğrenebilirim." ve "Evet ben öğrenmeliyim." gerçeğini
bize gösteren bir kişisel yardımcımızdır. Kullanmasını öğrenirsek,
öğrenmemiz, duygularımız, düşüncelerimiz ve davranışlarımız da
mükemmelleşecektir.
"İlim, ilim bilmektir; ilim, kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, ya
nice okumaktır."
Yunus Emre
Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme
Sürücü Kursları ve Davranışın Otomatikleşmesi
Araba kullanmayı öğrenmek için gittiğimiz sürücü kurslarında, başarılı
olduğumuz zaman bize bir ehliyet verilir. Bu ehliyet araba
kullanabileceğimizi ifade eder. Arabayı nasıl kullanacağımız ise, bize
bağlıdır. Hızlı okuma seminerlerimde sürekli bu örneği veririm. Bu bölümü
okumakla, nasıl ehliyet alınacağı hakkındaki bilgileri (hızlı okumaya
dair bilgileri) elde edeceksiniz. Bu konudaki seminerlere katıldıktan
sonra, araba kullanmayı (hızlı okumayı) öğreneceksiniz ve kendi başınıza
araba kullandıkça, (hızlı okuma pratikleri yaptıkça) davranışlarınız
otomatikleşecek.
Hızlı Araba
Cem Yılmaz'ın araba ve insanlarla ilgili müthiş bir sözü var. "Asıl,
arabanın içinde, beyni arabadan daha hızlı olan bir adam var. O daha
güzel bir şey değil mi?" diye soruyor. Tek kelime ile harika. Pek azımız
bindiğimiz arabanın büyüsünden kendimizi kurtarıp, o arabanın içinde, o
arabadan daha hızlı, daha güzel ve daha müthiş bir insan olduğunu
düşünebilecek durumdayız. Hızlı bir arabaya bindiğimizde, hız alır
götürür bizi. Gördüklerimiz sadece önümüzdeki yolun gittikçe incelen yol
şeritleri ve gittikçe yükselen hız kadranıdır. Halbuki bir seyahat böyle
mi olmalı? Bir aı"aba böyle mi kullanılmalı? Örnekleri
"kıyafetlerimizden diğer kişisel
92 Nitelikli İnsan
6. Bölüm: Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme 93
eşyalarımıza kadar birçok değişik konuda çoğaltabiliriz. Asıl olan şey,
insanın, o anda her neye sahip olursa olsun, o sahip olduğundan çok daha
değerli bir varlık olduğunu anlamasıdır.
Hızlı Okuma Nedir?
Normal olarak bir metni okuduğumuzda dakikada 250-300 kelime okuruz.
Okuma hızınızı test etmek için, okuduğunuz metindeki kelime sayısını,( 60
kat sayısına böldüğünüz)okuduğunuz saniye sayısına bölmeniz lazım.
DOH (Dakikadaki Okuma Hızınız) =
Okuduğunuz Kelime Sayısı Okuduğunuz Saniye Sayısı / 60
Buna göre, mesela 450 kelimeden oluşan 1 sayfalık bir metni, 120 saniyede
okuyorsanız,
DOH =
450
120/60
DOH =
450
ve
DOH= 225 kelimedir.
Bu okuma hızınızla siz, 1 dakikada 225 kelime okuyorsunuzdur. 1 dakikada
okuduğunuz kelime sayısını 225'den daha fazlaya çıkartarak, okuma
hızınızı da artırmış olursunuz. Bugün dakikada 600 ile 1000 kelime
arasındaki okuma, hızlı okuma sayılıyor. Bu sayıyı daha da artırmak hiç
şüphesiz size ve çalışmalarınıza bağlı.
Neden Hızlı Okuma?
y Yaşadığımız dünyada bilgi, akıl almaz bir şekilde çoğalıyor. Geçmiş
yüzyıllarda 100 sene içinde üretilen bir bilgi, bugün birkaç gün içinde
üretiliyor. Bilgi çoğaldıkça, karar verme ihtimalimiz artıyor.
Bilgisayarımızı,
cep telefonumuzu 1 gün kapalı tutsak, iş yerine 1 gün gitmesek, çok
şeyler kaybediyor, gündemden uzaklaşıyoruz. Hiç kimse aramasa bile,
arandığımızda bulunamama ihtimali bizi kaygılandırıyor.
Bu kaygılı ortamda insanlar hedefsizleşiyor. Askerden gelince,
çağrıldığımız ilk mülakatta (çağrılırsak), suratımızda patlayan ilk hayat
şamarı ile gözümüz açılıyor. Evet, hazır olmamaktan bahsediyorum.
Akabinde evlilik sürecinde ikinci şamarı yiyoruz. Hem de en
"okkalı"sından. "Yahu biz evliliğe daha hazır değilmişiz."i anlıyoruz.
Nasıl olalım ki? Çocuklarımız önce ana okulunu, ana okulunda iken ilk
okulu, ilk okulun ilk günündeki kahvaltıda kapıya gelecek servis
arabasını, serviste okulu düşünüyorlar. Derse girdiklerinde teneffüsü,
teneffüste ders zilini, zil tekrar çaldığında servisi, serviste evi, evde
dışarıyı ve oyunu düşünüyorlar.
Evet hayat bir oyun gibi böyle geçip gidiyor, ilk okulda liseyi, lisede
üniversiteyi, üniversitede de diplomayı düşünüyoruz. Diplomayı elimize
alınca askerliği, askerlikte ise, terhisten sonraki işi düşünüyoruz,
işimiz olunca da evliliği. Tamam da, ne zaman yaşadığımız ânı,
geleceğimizi şekillendiren şu ânımızı düşünüceğiz? Ne zaman hep bir
şeyler peşinde koşturmaktan vazgeçip bulunduğumuz yeri bulduğumuz ve
sahip olduğu muz şeyleri görecek gözümüz? Ne zaman? Sanki çocuklar,
öğrenciler, çalışanlar böyle de, yüksek rakımlı tepelerdekiler böyle
değil mi? "Uzayda hayat var mı?" diye Şili'nin And Dağları tepesinde 24
saat gözetleme yapan araştırmacılar, ne zaman teleskoplarını dünyaya
çevirecekler. "Evet uzayda hayat var. Bak ben bir uzaylıyım. Uzayın
derinliklerindeki dünyada yaşayan yaşamayı ve insanları seven bir
uzaylı." diye seslenmek istiyorum bazen. Sesimi duyan var mı?
Her yıl milyarlarca doları dünya dışındaki galaksileri gözlemlemek için,
oralarda hayat var mı yok mu sorusuna bir cevap bulabilmek için harcayan
kişiler, bir taraftan da doğum kontrol yöntemlerini ve kısırlığı
yaygınlaştırarak, var olan ve var olacak hayatları yok etmeye
çalışıyorlar. Bulunduğumuz ânın dışına odaklanıp, yaşadığımız dünyanın
dışına baka baka, başka bir duruma gelmemiz de beklenemezdi zaten. Her
yıl on binlerce insan, açlık, susuzluk ve yetersiz sağlık şartları
yüzünden ölüp gidiyor. Uzayda canlı arayan beyler, uzayı gözetlemeye
birazcık ara verip teleskopu gerçek canlıların olduğu dünyaya
çevirebilseler. Hep bulunduğumuz yerin dışında ilgimiz. Nereye kadar?
94 Nitelikli İnsan
6. Bölüm: Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme 95
Böylesine koşuşturmacalarla geçen bir dünyada, insanlar hedefsiz-leşiyor.
Hedef olmayınca okuma keyifsizleşiyor. Algılama azalıyor, anlama oranları
düşüyor ve bu keyifsizlik, okuma ve öğrenme kalitemizi düşürüyor.
Duygularımız işin içine katılmıyor. Böyle olunca da okuma ve öğrenme
heyecanımız kaybediliyor. Heyecan olmadan da bilgiye rağbet olmuyor.
Beyin aktif halde tutulsa, insan yetenekleri göz ardı edilmese ne kadar
iyi olurdu. Kendimizi geliştirerek, okumada, öğrenmede ve yaşamada müthiş
bir verimlilik artışı sağlasak. Aslında bu konuda uğraşmıyor da değiliz
hani. Dışarıdan bakıldığında, insan müthiş bir çabalama, koşuşturma ve
telaş içinde; ama ters giden bir şeyler var. Zaman, ters giden şeyleri
düzeltmemize yetmiyor çünkü, zamana sahip olamıyoruz.
Anneannem günde 8 kez, yanlış okumadınız tam tamına 8 kez yemek hazırlar,
sofra kurardı. Onların zamanında çamaşır makinesi, bulaşık makinesi,
fırın, elektrikli süpürge filan da yoktu üstelik. Tarhanayı çatıya serer,
bulguru kazanda kaynatır, çamaşırı tokaçla yıkarlardı. Zamanı çalan bunca
uğraşa rağmen, "huu komşu"luk bir vakit bulurlardı. Yaptıkları yemekten
komşuya da yollarlardı. Torunlar geldiğinde, yatmadan önce onların
sırtlarını kaşıyacak vakit bulurlardı. Bizim başımızı bile kaşıyacak
vaktimizin olmadığı şu ânımıza bakınca, geçmiş günleri yad edip, o kadar
hayıflanıyorum ki. Peki "Onların sırrı neydi?" dersiniz. Her şeye vakit
yetirebilme imkanı tanıyan o büyük sır. Zamandaki bereketi bulmuşlardı
bence. Zamanın her diliminde saklı bir hazine gibi duran zamanın
bereketini.
Hızlı okumayı öğrendiğinizde ne olacağını düşünüyorsunuz. Dakikada
okuduğunuz kelime sayısı artacak, bu doğru. Çok daha fazla kitap okuyup,
entelektüel birikiminizi artıracaksınız. Bu da doğru. Okuduğunuz
metindeki gereksiz metinleri atlayarak vaktinizi daha etkin
kullanacaksınız. Bütün bunlara bir itirazım yok; ama bütün bunlar, hızlı
okuma hakkında. Ben size, Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme konseptini
öneriyorum.
Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme
Hızlı okuyarak beyin geliştirme dediğimizde, her şeyden önce oku! mak
için bir hedefimizin olması gerekiyor. Aslında, amacımız okumah değil,
okuduklarımızı anlamak. Anlamak değil, anladıklarımızı uygulamakî
Uygulamak değil, uyguladıklarımızı sürekli uygulamak. Sürekli kendimi?
için değil, çevremiz için de uygulamak gerekliliğine ulaşıyoruz. Hal
böyle
olunca hızlı okuma, bir geleceği okuma, geleceği yorumlama ve geleceğe
hakim olma konseptine dönüşüyor. Bu tip bir okumaya, ben hızlı okuyarak
beyin geliştirme diyorum.
Hızlı okuyarak beyin gelişir mi? Elbette. Beynimizde sağ ve sol lob
arasındaki elektrik akımını hızlandıran ve beynimizi daha aktif hale
getiren bu okuma yöntemi ile, okuma sürecinde önce aşağıdaki aşamaları
düşünmemiz, amaçlamamız ve bu amaca göre konsantre olup, okumaya öyle
başlamamız gerekiyor.
İşte hızlı okuyarak beynimizi geliştirme fırsatı doğuran unsurlar. Okuma
öncesinde, bu tip bir eylem ile;
> beynimizi geliştirdiğimize,
> algı düzeyimizin yükseleceğine,
> daha hızlı anlayacağımıza,
> daha çabuk öğreneceğimize,
> daha kâşifçe düşüneceğimize,
> daha çok şeyleri öğreneceğimize,
> zihnî kapasitemizi artıracağımıza,
> kavrama düzeyimizi yükselteceğimize,
> öğrenmeyi daha eğlenceli bir hale dönüştüreceğimize,
> tanımlama ve canlandırma yeteneğimizin artacağına,
> daha fazla "hazırcevap" olacağımıza,
^ düşünce ufkumuzu genişleteceğimize ve
> bilgiyi daha kalıcı hale getireceğimize inanmamız gerekiyor.
Bu sayılan hususlara inanarak hızlı okursak, gerçekten de beynimiz
Gelişir. Bu bir başlangıç ama bu konudaki teknikleri ilerleyen aşamalarda
sizlere vermeye çalışacağım. Böylelikle hızlı okuma yeteneğinizi,
geleceği Ve hayatı okuma yeteneğine çevirebileceksiniz.
Burada basit bir beyin geliştirme tekniğinden de bahsetmek istiyorum.
Okuduklarınızın beyninizde yeni yeni düşünceler yaratması için, ^Şünce
akışınızı farklı mecralara sevk edebilmelisiniz. Mesela, kalemle "'Şkili
bir şey okudunuz. Hemen beyninizin sağ lobunun; yani hayal 9Ucünün o
eşsiz zenginlik kapısını çalın ve-düşünün, kalemle neler yapa-û|lirsiniz?
Sahi ne işe yarar kalem? Polisiye romanlar okuyorsanız, ucu
96 Nitelikli İnsan
6. Bölüm: Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme 97
şimşir gibi keskinieştirilmiş bir kalemin düşmanın kalbine
saplanabileceği, ni düşünmüş olabilirsiniz veya son zamanların gözde
savunma aleti atarı kalemlere ne demeli? Saatli kalem, hesap makineli
kalemler var. Ucuna yerleştirilmiş tarayıcılarla "scanner" kalem bile
yaptılar. Kalemi bir metnin üzerinde gezdirip hafızasına aldığı o metni
bilgisayarınıza yükleyebilir, "print" bile edebilirsiniz.
Kalem halinde cep telefonlarını, kalem şeklindeki çakmakları ya da Bond
filmlerindeki içine kamera veya fotoğraf makinesi yerleştirilmiş
kalemleri düşünebilirsiniz. Çalışan bayanlar için, bir ucu kalem bir ucu
rimel, ruj vs. olan makyaj kalemlerini düşünebilirsiniz. Diyabet
hastaları için insülin enjeksiyon kalemleri veya astım hastaları için
kalem spreyler veya bir ucunda diş ipi ve fırçası olan ve içinde
seyahatiniz boyunca kullanabileceğiniz kadar diş macunu olan kalemlere ne
dersiniz? Lamba kalem, elektrik kontrol kalemi, bir ucunda şirketinizin
kaşesi olan kalemler, içinde diyet tatlandırıcılar olan kalemler veya
kalem şeklinde ev ve araba anahtarları düşünebilirisiniz.
Kesilmiş kamışla yapılan hattat kalemleri, dolma kalemler, tükenmez
kalemler, kurşun kalemler düşünebilirsiniz. Su altında yazan kalemler
var. Yağmur altında sırılsıklam olma pahasına, nişanlınızın penceresi
altında beklerken, bir taraftan da güzel bir aşk şiiri yazdığınızı
düşünsenize. İşte tüm bunlar, daha önce beynimizde olmayan ve hiç
düşünmediğimiz, kalemle ilişkili olarak yeni beyin hücreleri ve yeni yeni
ilişkiler dernektir. Bu ilişkileri artırdıkça beyin kapasitemiz de artar.
Okuma Tipinizi Tanıyor musunuz?
Birisi bize bir kitap verdiğinde veya biz bir kitaba yöneldiğimizde
aşağıdaki 13 bakış açısından birisi ile harekete geçeriz. Siz bu
tiplerden hangisini temsil ediyorsunuz? Okuma tipimiz, kitaba bakış
tarzımızı; bir kitaba bakış tarzımız ise, hayat tarzımızı belirler.
Bir kitap;
"Boşver abi, bu fuzulî işlere vaktim mi var benim?" edasıyla,
"Neyse, şuna da bir bakalım.",
"Uykum gelsin." ,
"Boş vaktimi öldüreyim." ,
"Vaktimi değerlendireyim." ,
"Nasıl anlayabilirim?" düşüncesiyle,
"Nasıl daha iyi anlayabilirim?" kaygısı ile,
"Okuduklarımı nasıl uygulayabilirim?" arzusu ile,
"Nasıl daha iyi uygulayabilirim?" isteği ile,
"Okuduklarımı başkaları ile nasıl paylaşabilirim?" ve
"Paylaştıklarımla başkalarının hayatına neler katabilirim?" diye,
"Okuduklarıma neler katabilirim?" düşüncesi ile,
"Ben bu yazarın hayatına ne katabilirim?" düşüncesi ile okunabilir.
Okumaya Başlarken
Vücut geliştirme kitabı okuyarak vücudumuzu geliştirebilir miyiz? Evet.
Okuduklarımızı uyguluyor isek, gerekli olan zihin ve beden faaliyetlerini
yerine getiriyor isek, elbette vücudumuzu geliştirebiliriz. Hızlı okumak
için, buraya kadar anlatmaya çalıştığım zihin kas gelişimi sonrasında,
şimdi göz kaslarımızı geliştirmeye başlayabiliriz.
Gözlerimizi sol-sağ, yukarı-aşağı, sağ-sol ve aşağı-yukarı
istikametlerinde çalıştıralım. Bunun için başımızı dik tutarak, en
solumuza, en sağımıza, ayak ucumuza doğru yere ve kaşlarımızdan üste
yukarıya bakmaya çalışarak göz kaslarımızı esnetelim ve güçlendirelim.
(En sağımızda-ki bir nesneye bakalım ama bu şekilde sağımıza bakarken,
şimdi aynı şeyi, birde sol gözümüzle görmeye çalışalım. Neler oluyor?
Farkı hissedebildiniz mi?) Ayrıca gözümüzle, sağdan sola ve soldan sağa
en geniş daireler Çizelim. Sıfırdan dokuza kadar tüm sayıları (her sayıyı
en az 10 kez) gözlerimizle karşı duvarda çizelim. Özellikle gözlerimizle
8 çizerken daha konsantre olarak, daha bilinçli bir şekilde yapmaya
çalışalım.
Göz kaslarımız böylece tüm yönlere doğru gelişirken, sıra gözün zoom"lama
yeteneğinin geliştirilmesine geliyor. Bunun için de, bir kalemi burun
hizanızdan 15-20 cm. uzakta tutarak, önce kalemin ucuna, sonra da S|ze en
uzak cisme bakın. Her işlemi yaklaşık 2-3 dakika süreyle, ara ve-rerek
tekrarlamak gerekiyor; ama hızımızı gittikçe artan bir tempoda tut-rnak
şartıyla... Bu çalışmalara başladığınızd.a, yaptığımız göz
hareketlerinizi daha yavaş yaparsak, gelişme olmaz.
98 Nitelikli İnsan
6. Bölüm: Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme 99
Yorulduğunuz anda yarım fincan sıcak çayı, 5-10 cm. mesafeden gözünüze
tutarak, çıkan buhardan faydalanabilirsiniz. Bol köpüklü bir sabun ile
yüzünüze, kulaklarınıza masaj yaparak rahatlayabilirsiniz. Arada sırada
ılık çay demine batırdığınız pamuk parçalarını veya temiz bir bez
parçasını (göz kapaklarınızı kapatıp) gözünüze koyabilirsiniz.
j
Neremizle Okuyoruz? j
Okumak diyince aklımıza gelen ilk organ göz oluyor. Haklısınız ama beyin
olmadan gözün tek başına bir anlamı yok. Ciğerlerimize oksijen gitmesi
için solumamız gerekiyor; ama diyaframatik soluma yapmamız lazım, ki
beynimiz daha fazla oksijene kavuşsun. Yemeklerden hemen sonra etkin bir
okuma olmayacağını, öğrenmeyi öğrenme bölümünde anlattık. Kan dolaşımı
için kalp, sağlıklı bir kalp için ise, sağlıklı beslenmek gerekiyor. Size
vücudumuzun tüm organlarını ve hormonlarını sayacak değilim. Ne olur, tüm
bedeninizle okuduğunuzun farkında olarak okuyun. Bedenimiz sağlıklı
olmazsa, sağlıklı bir okuma nasıl yapabiliriz? Bu sebeple, zihin ve beden
sağlığımızı güçlendirecek bir şekilde okuyalım, lütfen.
Okuma Freninden Kurtulun .
Gözlerimiz hızlı okumaya hazır hale gelirken, iç dünyamızda çocukluk
yıllarından bu yana besleyip büyüttüğümüz yanlış inanışlarımızdan ve
alışkanlıklarımızdan da vazgeçmemiz yani bizi hızlı okumaktan alıkoyan
frenlerden kurtulmamız gerekiyor.
Mesela, okurken "Ben burayı anlamadım?" kaygısı ile sık sık geriye dönüş
yapma ihtiyacı hissederiz. Halbuki insan düşünce hızıyla okuyabilir.
Gözden beyine giden sinirler, kulaktan beyine giden sinirlere oranla çok
daha fazladır. Sözlük çalışması yaparak, kelime öğrenmemiz gerekiyor.
Ansiklopedik çalışma da çok faydalı olabilir. Atasözlerini, deyimleri,
mecazları, daha çok bilgiyi öğrenmeliyiz.
Okurken başımızı hareket ettirmek, bize öyle gelmese bile okumayı
frenler. Başımız sabit, gözlerimizle okumamız lazım. Okuduğumuz metni
sesli bir şekilde mırıldanarak okumak hızlı okuma değil, hızlı
seslendirme veya hızlı konuşma olur, olsa olsa. Okuduğumuz metni
mırıldanıyorsak ya sakız çiğneyerek ya da bir şarkı mırıldanarak sesli
okumaktan vazgeçebiliriz. Kelimeleri parmak takibi ile okumak da bizi
frenler. Ellerimizi metinden 1 karış yukarıda tutup, satır başı ve sonu
istikametinde hızla hareket ettirerek, kelimeleri değil, satırı ve
paragrafı takip ediyormuşçası-na okuma yapabiliriz.
Bir satırı okurken, gözümüz her kelimenin belli bir noktasında durur ve
oradan tekrar ikinci kelimenin bir noktasına sıçrar. Aynı zıp zıp toplar
gibi, düz bir satır üzerinde sıçrayarak giden bir okuma şeklimiz vardır.
Frenlerden kurtulmak için, bir kelimeden 2.sine sıçramak yerine, her iki
veya üç kelimede bir sıçrama yapabiliriz. Yani bir bakışta 2-3 kelimeyi
birden kavramaya çalışabiliriz.
Kalkışa Hazır Olun
Bir ağamız olsa, ne iyi olurdu, bir düşünsenize. Ağanın has adamıyız ve
istediğimiz her şey, tam da istediğimiz gibi yapılıyor. Hızlı okumanın da
tam istediğimiz gibi olabilmesi için büyük bir AGA'mız olması gerekiyor.
Bu AGA ne kadar büyük olursa, okumamız o kadar etkin olacaktır. AGA,
"aktif görüş alanı" demektir. Satıra baktığımızda yatayda ve dikeyde
görebildiğimiz ve okuyabildiğimiz kelimelerin kapsadığı alanı temsil
eder. Amaç yatayda tek kelime yerine birkaç kelime (en sonunda tüm bir
satır) ve dikeyde bir satır yerine birkaç satır (en sonunda tam bir
paragrafı) okuyabilmektir.
Ayağımızı frenden çektikten sonra, gaza bastığımız bu aşamada araba
istediğimiz hızda gidecektir ama biz etrafımızdaki şeyleri görebilecek
miyiz? Yani okuduğumuz şeyleri anlayabilecek miyiz? Bunun olması için,
okuduğumuz yerlerde neler olup bittiğinden haberdar olmamız lazım. Sizi
gözlerinizi kapatıp bir yerlere götürsem ve bir arabaya bindirip,
gözlerinizi açsam, sonra da "şimdi bu arabayı sür ama çok hızlı sür."
desem ne olur? Kaza olmasa bile, eminim, zihniniz hep "Ben neredeyim,
neden buradayım, yolun sonu nereye gidecek?" gibi sorularla meşgul
olacaktır. Bir de güzergahı belli, elinizdeki haritadan uğrayacağınız
durakları belli, seyahat amacınız belli ve gideceğiniz yerle alakalı ön
bilgilere sahip olduğunuz bir gezi düşünün. Hangisinden daha fazla verim
alırsınız? Elinize kitabı almadan önceJ hangi kitabı alacağınıza dair bir
bilgi birikimi edinmelisiniz. Yazar, kitap ve kitap hakkında söylenenlere
dair bir bilgi. Bu bilgiler sizin hayat hedefinizle örtüşüyor ve şu anda
işinize yarar gibi
100 Nitelikli İnsan
gözüküyorsa kitabı elinize alın. Yazar ile ilgili kısmı, önsözü, sonsözü,
giriş kısmını ve indeks kısmını okuyun. Gerekiyorsa, çok kısa bir not
alın. Kitabı satır aralarına gizlenmiş bir şifreyi arar gibi, belli bir
hızda baştan sona tarayın. Dikkat edin, burada amaç okumak veya anlamak
değil, sadece taramak. Elinizdeki fosforlu bir kalemle, yer, zaman, özel
isim ve yabancı kelimeler, değişik yazı stilleri vb. dikkat çekilen
yerleri hızlıca çizebilirsiniz. Bunları yaptıktan sonra, şimdi kalkışa
hazırsınız demektir.
Tam Gaz İleri '
ıj
Bu aşamada, zihnen, bedenen ve amaç olarak uyumlu bir hale geldiğinizi
düşünerek elinizdeki kitabı okumaya başlayın. Öyle ya, kitabı okumak,
anlamak ve okuduktan sonra gerekeni yapmak konusunda gerekli zihnî
hazırlıkları yaptınız. Okumak için gerekli göz kaslarının güçlendirilmesi
dahil birçok şeyi gerçekleştirdiniz ve hayat hedefinize uygun bir kitap
seçerek, bu aşamaya ulaştınız.
Şimdi satır başındaki ilk kelimeden satır sonundaki son kelimeye doğru
gözlerinizi hızlı bir şekilde hareket ettirerek, satırları tarayarak,
hızlı okumaya başlayacaksınız. Hızınızı kontrol etmek için mekanik veya
bilgisayardaki metronom sesi veren bir yazılımdan faydalanabilirsiniz.
I
Yatay Uçuş Okuması
!
a. ilk 10 sayfayı (01-10, her satırdaki birinci kelimeden ortadaki ve
sondaki kelimeye doğru hızlı bir tarama ile okumaya çalışın. Bu safhada
her satırda üç sıçrama yapıyoruz. Bunu yapmak için okumaya başlamadan
önce bu 10 sayfadaki her satırda ilk, orta ve son kelimeleri fosforlu bir
kalemle işaretleyebilirsiniz.
b. Sonraki 10 sayfayı (11 -20), her satırdaki birinci kelimeden sondaki
kelimeye doğru hızlı bir tarama ile okumaya çalışın. Bu safhada her
satırda iki sıçrama yapıyoruz. Bunu yapmak için okumaya başlamadan önce
bu 10 sayfadaki satırlarda, her satırda satır başındaki ilk ve satır
sonundaki son kelimeleri fosforlu bir kalemle işaretleyebilirsiniz.
Dikey Uçuş Okuması
a. Daha sonraki 10 (21-30) sayfayı ise, her sayfada yukarıdan aşağıya düz
bir şekilde 4 dikey çizgi çizip (göz kararı ile bir satırı dörde bölerek,
satırbaşı, satır ortasından bir kelime önce, satır ortasından bir
6. Bölüm: Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme 101
Ikelime sonra ve satır sonunda), bu çizgileri yukarıdan aşağıya
gözlerinizle [tarayarak okuyun. Yani sayfa başındaki birinci dikey
çizginin tepe nok-Itasından aşağıya kadar hızlı bir şekilde kelimeleri
sanki tarayarak oku-lyoruz. 1. çizginin sonuna geldiğimizde, 2. çizginin
başına gelip, aynı şe-lkilde bu çizginin başından sonuna taramaya devam
ediyoruz. Üçüncü ve (dördüncü çizgileri de aynı şekilde tamamlıyoruz.
b. Daha sonraki 10 (31-40) sayfayı ise, her sayfaya yukarıdan aşağıya I
düz bir şekilde 3 dikey çizgi çizip, (satır başı, satır ortası ve satır
sonunda) [bu çizgileri yukarıdan aşağıya gözlerinizle tarayarak okuyun.
Yani sayfa [başındaki birinci dikey çizginin tepe noktasından aşağıya
kadar hızlı bir şe-Ikilde kelimeleri sanki tarayarak okuyoruz. 1.
çizginin sonuna geldiğimizde, (ikinci çizginin başına gelip aynı şekilde
bu çizginin başından sonuna tara-jmaya devam ediyoruz. Üçüncü çizgiyi de
bu şekilde tamamlıyoruz.
c. Daha sonraki 10 (41-50) sayfayı ise, her sayfada yukarıdan
laşağıya düz bir şekilde 2 dikey çizgi çizip, (satırbaşı ve satır
sonunda) bu I çizgileri yukarıdan aşağıya gözlerinizle tarayarak
okuyun. Yani sayfa
başındaki birinci dikey çizginin tepe noktasından aşağıya kadar hızlı bir
[şekilde kelimeleri sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin
sonuna
geldiğimizde ise, satır sonundaki ikinci çizginin başına gelip, aynı
şekilde jbu çizginin başından sonuna taramaya devam ediyoruz.
d. Daha sonraki 10 (51-60) sayfayı ise, her sayfada satırın tam
lortasından yukarıdan aşağıya düz bir şekilde 1 dikey çizgi çizip, her
sayfada bu çizgiyi yukarıdan aşağıya gözlerinizle tarayarak okuyun. Yani
çizdiğiniz bu dikey çizginin tepe noktasından aşağıya kadar hızlı bir
şekilde kelimeleri sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin sonuna
geldiğimizde
| ise, diğer sayfadaki çizgiye geçiyoruz.
Kıvrımlı Dikey Uçuş Okuması
Bu safhada biraz evvelki dikey uçuşumuzu aynı şekilde devam ettire-I
ceğiz ama bir farkla. O da çizdiğimiz çizgiler düz bir dikey çizgi değil
de yılan gibi hafif kıvrımlı dikey çizgiler olacak; yani yukarıdan
aşağıya Çizdiğimiz dikey çizgileri biraz kıvrımlı bir şekilde çizeceğiz.
Amacımız Yatayda hız kazanırken, dikeyde de<Jüz bir şekilde aşağıya inmek
yerine, Yaptığımız kavislerle esneme çalışmalarını aynı anda yapabilmek.
102 Nitelikli İnsan
6. Bölüm: Hızlı Okuyarak Beyin Geliştirme 103
a. Şimdi gelen 10 (61-70) sayfayı, her sayfada yukarıdan aşağıya
kıvrımlı bir şekilde 4 dikey çizgi çizip (göz kararı ile bir satırı dörde
bölerek, satır başı, satır ortasından bir kelime önce satır ortasından
bir kelime sonra ve satır sonunda), bu çizgileri yukarıdan aşağıya
gözlerinizle tarayarak okuyun. Çizdiğiniz çizgiler bir akarsu kıvrımı
gibi olmalı. Sayfa başındaki birinci çizginin tepe noktasından aşağıya
kadar hızlı bir şekilde kelimeleri sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin
sonuna geldiğimizde, ikinci çizginin başına gelip aynı şekilde bu
çizginin başından sonuna taramaya devam ediyoruz. Üçüncü ve dördüncü
çizgileri de aynı şekilde tamamlıyoruz.
b. Daha sonraki 10 (71-80) sayfada ise, her sayfada yukarıdan
aşağıya doğru kıvrımlı bir şekilde 3 dikey çizgi çizip, (satır başı,
satır ortası ve satır sonunda) bu çizgileri yukarıdan aşağıya
gözlerinizle tarayarak okuyun. Yani sayfa başındaki birinci dikey
çizginin tepe noktasından aşağıya kadar hızlı bir şekilde kelimeleri
sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin sonuna geldiğimizde, ikinci
çizginin başına gelip aynı şekilde bu çizginin başından sonuna taramaya
devam ediyoruz. Üçüncü çizgiyi de bu şekilde tamamlıyoruz.
c. Daha sonraki 10 (81-90) sayfayı ise, her sayfada yukarıdan
aşağıya kıvrımlı bir şekilde 2 dikey çizgi çizip, (satır başı ve satır
sonunda) bu çizgileri yukarıdan aşağıya gözlerinizle tarayarak okuyun.
Yani sayfa başındaki birinci çizginin tepe noktasından aşağıya kadar
kelimeleri hızlı bir şekilde sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin sonuna
geldiğimizde ise, satır sonundaki ikinci çizginin başına gelip aynı
şekilde bu çizginin başından sonuna taramaya devam ediyoruz.
d. Daha sonraki 10 (91-100) sayfayı ise, her sayfada satırın tam
ortasından, yukarıdan aşağıya kıvrımlı bir şekilde dikey bir çizgi çizip,
her sayfada bu çizgiyi yukarıdan aşağıya gözlerinizle tarayarak
okuyun.Yani çizdiğiniz bu çizginin tepe noktasından aşağıya kadar hızlı
bir şekilde, kelimeleri sanki tarayarak okuyoruz. 1. çizginin sonuna
geldiğimizde ise, diğer sayfadaki çizgiye geçiyoruz.
Bütün bu çalışmalarla, hem yatayda AGA'nız (aktif görüş alanınız)
genişleyecek, hem de dikeyde hız kazanacaksınız. Aynı zamanda sıçrama
mesafenizi artırarak hız kazanacaksınız.
Kelebek Uçuşu Okuması
Şimdi elinize fosforlu bir kalem alarak 101 'den 1 1 0'a kadar olan
sayfalarda kelimeleri rastgele işaretlemenizi istiyorum. Bunu yaparken
kır
çiçekleri üzerinde uçuşan kelebekleri hayal edebilirsiniz. Kelebekler
nasıl uçarlar? Rastgele değil mi? Tıpkı, konma yeri tahmin edilmez bir
kelebek gibi, rastgele kelimeler üzerine kona kona bu on sayfada uçmanızı
istiyorum. Her sayfada önceleri 15 kez konarken, sona doğru 3-4 konuşla
işaretlemeyi bitirin ve işaretlediğiniz kelimeler üzerinde hızlı bir
kelebek uçuşu yapın.
Kelebek uçuşunun 1 .sini bitirdiniz. Şimdi aynı konmaları, bilinçli bir
şekilde 111'den 120'ye kadar olan sayfalarda yeniden deneyin. Bu kez
konak yerlerinizi istekli ve bilinçli bir şekilde tespit edin. Bu konak
yerleri, aradığınız bir bilgi, bir isim, bir tarih, bir yer, bir konu
olabilir. Aradığınızı bulduğunuzda hemen oraya konun ve fosforlu kalemle
işaretleyin. Buraları hızlı bir şekilde, yeniden uçarak okuyun.
Düşünce Hızına Geçiş
Bu safha, okuduğunuz konu ile bütünleşme safhasıdır; yani okuduklarınızla
bütünleşme aşaması. Şimdi okuduğunuz kitabın içerisine girip,
yazılanları, okumanın, işitmenin, anlamanın ve kavramanın ötesinde bir
şeyler yapmanız gerekiyor. Kitaba girip, orada yaşamanız. Hemen sizinle
bağdaşan bir karakter seçin ve kitaba dalın. Okuduğunuz kitap bir
coğrafya kitabı ise, kendinizi Evliya Çelebi olarak düşünebilirsiniz ya
da Christof Colomb. Kişisel gelişim kitapları okurken, kendinizi dünyanın
en iyi gururlarından birisiymiş gibi görebilir ve okuduklarınızı sanki
bir seminerde katılımcılara anlatıyormuşçasına yaşayabilirsiniz. Bu
safhada NLP tekniklerinden de yararlanabilirsiniz. Bilgiyi abartarak,
bilgiyi tuhaflaştırarak, bilgiyi daha eğlenceli bir hale
dönüştürebilirsiniz. Okuduğunuz fen bilimleri kitaplarında, kendinizi
Einstein, Arşimed veya Edison yerine koyabilir ve sizi hayalinizdeki
buluşa götüren bilgi tünelinde hızla yol almaya devam edebilirsiniz.
Unutmayın, bilgi sizin duyu kanallarınızla alınıyor ama duygularınızın
katılmadığı bilgi hiçbir işe yaramıyor. Bilgiye duygularınızı katmalı,
okuduklarınızı bir film çeviriyor gibi yeniden yaşamalısınız. Bilgi,
alınır, ar|laşılır ve yorumlanır. Bu sürepin sonunda konuya hakimiyet
gerçekleşir, 'd için gözün takibine ihtiyaç vardır ama sadece, göz
idrak için yeterli
din Gözden beyine giden mesaj, sadece görüntü kodlanmasıdır.
104 Nitelikli İnsan
Halbuki beyin bir cümleyi, kelimeyi; hatta bir olayı ışık veya görüntü
olarak almaz, ona duygusal kodlar ekler. Dolayısı ile gözden beyine doğru
yapılan okumayı, okurken beynimizi de geliştirdiğimizin idraki ile
beyinden göze doğru çevirmeliyiz. Beyin, yöneten karar veren, seçen, alan
ve yorumlayan pozisyonuna geldiğinde de okuma hem düşünce hızına ulaşır,
hem de düşünce ortaya çıkar.
Hayatı okumayı sağlamayan okuma, hızlı olmuş ne yazar?
Hızlı okuyarak beyin geliştirmeye dair son bir söz: Beyninizi niçin
geliştirmek istediğinizi sürekli sorgulayın. Bu gelişimi nereye
aktaracaksınız? "Aklını hep şeytanî şeylere çalıştırıyor." diye bir tabir
vardır. Bilginizle gelişen aklınızı nerede kullanacağınızı lütfen iyi
düşünün. Bilgi sizde "entel cahil" veya "hocanın söylediğini yap,
yaptığını yapma" çağrışımını uyandırmasın. Unutmayın, sadece kitaplara
bakarak, kitapları okuyarak öğrenemezsiniz. Okuduğunuz, kitaplarla
sınırlı kalmasın. Zihniniz kitaplarda bir ömür geçirmeyin. Okuduklarınızı
yaşayın. Yaşadıklarınızla çevrenize de güzellikler yaşatın. Ara sıra
kendinize, eşinize, çocuklarınıza, arkadaşlarınıza ve çevrenize bakın;
yani hayata. Canlı kitaplar göreceksiniz. Okuyun. Keyif alacaksınız.
Okuduklarınızı, hayatı okuma sanatına dönüştürün. Hayatı okuyun,
hayatınızı okuyun yorumlayın ve gereğini yapın. Hız kesmeniz gereken
yerde yavaşlamayı, hızlı gitmeniz gereken yerde de hızlanmayı öğrenin.
Hayatı okumayı sağlamayan okuma, hızlı olmuş ne yazar? Neye yarar?
Okuma ve Göz Kaslarımız
Sonuçta; hızlı okuyabilmek için, hızlı hareket eden bir göze ihtiyaç
vardır. Bunun için göz kaslarımızı çalıştırmalı ve geliştirmeliyiz.
Ancak, her kası güçlü olan, yüksek atlayamaz ya da maraton koşamaz. Bunun
için o işe ait özel teknikleri öğrenmeniz ve uygulamanız gereklidir.
Sahip olduğunuz tüm kas kümelerinden o an için ihtiyaç duyduğunuz kası
çalıştırır ve onunla kazanırsınız. Okurken de aynı bunun gibi,
ihtiyacınız olan bilgiyi seçmeli, almalı ve kullanmalısınız. Bunu
başarıyla yapabilmek için önceki geçmiş bilgi ve tecrübelerinize
güvenmeli ve bunları kullanmalısınız, "ilk yarışta tecrübesizliğinin
mağduru oldu." lafını hep duyarız. Yapılan her yarış, beden ve aklınıza
bir şeyler kazandırır hatta kazır. Bu kazınan tecrübelerle maç1
kazanırsınız ama maça da kazanmak azmi ile çıkmalısınız.
Kendini tanı. Sokrates
Kendini Keşfet, insanları tanı
Kendimizi Kaybetmek
Bir kavga sonrasında, istemediğimiz bir şey yaptığımızda "Kendimi
kaybettim." deriz. Başımıza kötü bir şey açtığımızda "Kendimde değildim."
deriz. Hayatın doğrularını henüz bulamadığımız yıllarımız için "Daha o
zaman kendimi arıyordum." deriz. Bu ifadelerin hepsinin ortak yanı,
kendimizi bulamamak ve kendimizde olamamaktır; yani kendimiz olamamak.
Peki neyiz biz ve ne olmalıyız?
Sözlüklere baktığımda insan tanımının, insan ruhunun derinliklerini
kapsamadığını görüyorum. Tıpkı anne için "çocuğu dünyaya getiren dişi"
tanımını yapan ifadelerde olduğu gibi. Modern tıp, hem zihnen hem de
bedenen her geçen gün yeni bir gizemini keşfediyor insanın. Her keşifte
kendimize olan hayranlığımız bir kat daha artıyor. Özellikle gen
haritamız üzerindeki yoğun çalışmalar, bu keşfe daha bir değer katıyor.
Keşfedildikçe değerlenen, gizli bir hazine haline dönüşüyoruz.
Keşfedildikçe kıymetimiz artıyor; ama ters giden bir şeyler de yok değil
''ani. Yapılan keşifler, sanki sadece üzerinde çalışılan deneklere aitmiş
de bizde yokmuş gibi, kendimizi tanımaya bir direnç var, içimizde hâlâ.
Keşfedilen biziz aslında. Her gün yeni bir gizemi bulunan gizli hazine
biziz. Yapılan keşifler kendimizi keşfetmeye yaramıyor bir türlü, insanın
değerli °ir varlık olduğunu görüyor ama kendimize o değeri bir
türlü layık
106 Nitelikli İnsan
göremiyoruz. Bir değersizlik borsasında işlem gören, dibe vurmuş hisse]
senetlerine dönmüşüz. Peki, çare?
insanın ortak özelliklerine baktığımızda en ön plana çıkan 2 husus, i
güvenebilme ve mutlu olma isteğidir. Bu iki isteğin de gerçekleşebilmesi
için hiç şüphesiz önce kendimizi keşfetmemiz ve daha sonra da insanları
tanımamız gerekmektedir. Aslında kendini keşfeden insan, insanları tanıma
yolunda çok büyük bir mesafe almış oluyor ama yine de, kendimizi]
tanıdıktan sonra projeksiyonu bizim dışımızdaki dünyaya, diğer insanlara
da çevirmekte fayda var. Çünkü algılama, yorumlama, strateji geliştirme]
ve bu stratejimize uygun bir iletişim kurabilmek için buna ihtiyacımız
var.
Kendimizi Keşfetmek
insanlar birbirini keşfetmeye çalışıyorlar, hep. Önünde açık duran 391
kapıya inat, hep 40. kapının büyüsü buruyor gözlerimizi. Bilim adamları,
insan denekler inceliyor laboratuvarlarda, insanı keşfetmek
için. Evleneceğimiz kişiyi keşfetmeye çalışıyoruz, ona itimat edebilir
miyiz acaba diye. Çocuklarımıza uygun okul seçiyor, öğretmenini
keşfetmeye çalışıyoruz. Çocuğumuzun geleceği onun ellerinde ne de olsa.
iş yerine eleman j alırken, yapılan birçok başvurudan (güya) bize en
uygun olanını seçiyoruz. En iyi olanı keşfetmeye çalışıyoruz.
Aldıklarımız arasından, işlerimizi! (güvenle) devredebileceğimiz
birini keşfetmek istiyoruz. Askerî görevler için, bu misyona en uygun
kişiyi keşfetmek istiyoruz, yüz binlerin arasından.! Sulhta ve savaşta
vereceğimiz görevleri başarıyla yapabileceğine inanabileceğimiz
birilerini keşfetmeye çalışıyoruz. Dinî görevler, devlet görevleri,
siyaset ve sanatta da durum aynı. Hep güvenebileceğimiz
birilerinij keşfetme çabasındayız.
Buraya kadar anlattığım keşifler (!) ile ilgili bir terslik hissettiniz
mi?] Hepsindeki ortak nokta, kendimizi keşfetmeden karşımızdakileri
keşfet-j meye çalışma çabasıdır. Bu tip yaptığımız her seçim sonrasında
da, "erken seçim şart" olur. Yeni bir seçim. Seçimin bir tarafı hep eksik
kalmıştır çünkü. İnsan denen varlığın gizemlerini keşfetmek için,
yıllarını harcayan anlı şanlı bilim adamlarının, kendilerini keşfe 1 saat
bir zaman ayırdıklarını düşünüyor musunuz? Onlara sorarsanız,
kendilerini, çocuklarını ve eşlerini keşfetmeye ayırmak için
harcayacakları bir zamanları yok. Hep] yaşadığımız ânın dışındaki
objelere yönelik ilgimiz. Hayat böyle sürüp] gidiyor ama nereye kadar?
7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 107
İnsan Denen Labirent
Piramitlerin gizi, 21. yüzyıl teknolojisine direniyor. Oysa yeryüzüne
gyılmış 6,5 milyar piramit keşfedilmeyi bekliyor. Bilim, keşfetmeye
calışırken çok şeyi unuttu. Ben öncelikle kendimizi keşfetmekten yanayım.
Bir insanın kulak yapısına bakarak onun öğrenme modelini ortaya koymak
eğlenceli olabilir veya konuşmasına bakarak kaçıncı çocuk olduğunu
söylemek de aynı şekilde bize çok keyifli dakikalar yaşatabilir. Ya
sonrası? Mühim olan hayatla baş başa kaldığımızda işimize yarayacak
keşifler peşinde koşmamız... Yani kendi iç alemimizde keşfedilmemiş kıta,
basılmadık toprak bırakmamak gerekiyor.
Gözü mercek, böbreği süzek, kalbi pompa olarak anlatan bir bilim,
kendimizi tanımamıza ne kadar yardımcı olabilir?
Keşifler Dünyasında Yolculuk Genetik Şifreniz
İnsan Gen Projesi (The Human Genom Project) ile insan gen haritasını
tamamlama mücadelesi veren bilim adamları, bu büyük keşfin insanlık
tarihinin en büyük buluşu olacağını söylüyorlar. ABD eski Başkanı
Clinton, bu konuda şunları söylüyor: "Galileo, gökyüzündeki hareketleri
anlamak için matematik ve mekaniği kullanabileceğini keşfettiğinde şunu
hissetmişti: Allah'ın dünyayı yaratırken kullandığı dili öğrenmek. Bugün
biz gen haritasının tamamlanması ile, Allah'ın, hayatı yaratırken
kullandığı dili öğreniyoruz. Allah'ın bu mukaddes armağanının
karmaşıklığı, güzelliği ve olağanüstülüğü karşısında huşu içinde
ilerliyoruz. Bu engin bilgiyle birlikte insanlık, hastalıkları
iyileştirme konusunda çok önemli bir eşiğe geldi. Genlerin ve
proteinlerin fonksiyonlarını belirleyerek bu bilgileri, biran önce daha
uzun ve sağlıklı bir hayat için kullanmalıyız, insan genine ilişkin
bilgi-'eı"imizin artması, temel ahlakî değerlerimizi ve toplumsal
yapımızı değiştirmemelidir. Bütün bunların ötesinde, gen haritasının
çıkarılması bize insanoğlunun gen yapılarının yüzde 99.9 oranında aynı
olduğunu, farklılığın ?°k küçük bir orandan kaynaklandığını gösterdi.
Böylece modern bilim eski "iançlarımızı doğrulamış oldu. Hayatın en
önemli hakikati, ortak insanlık de9erlerimizdir."
I
108 Nitelikli İnsan
7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 109
Clinton'un bu sözleri bende şunu çağrıştırdı: Kendimizi keşfetmem^
insanlık değerlerini keşfetmemize yaramıyorsa, eksik kalmış demektir.
Bildiğiniz gibi, insan hücresinde, anne ve babasından aldığı 23 + 23 46
kromozom bulunur. Ne var ki sahip olduğumuz kromozomlardan 2002 yj sonuna
kadar, sadece 14, 20, 21 ve 22. kromozomlar tamamıyla deşifre'
edilebildi. Her kromozomun içinde yer alan ve bugün sayıları 56-60.000
olarak tahmin edilen gen'in oluşturduğu zincir, kişinin hem bedensel ,
hem de ruhsal birçok özelliğinin şifresini ihtiva eder. Genlerin değeri
de buradan geliyor. Bilim dünyasının, hayat şifrelerimizin kayıtlı olduğu
gen haritamıza, 'alınyazımızın kara kutusu' ismini takmasının asıl sebebi
de bu zaten.
Burada, genlerle alakalı bir başka nokta üzerinde de durmak istiyorum. O
da genlerimizin oluşum süreci. Genetik şifreniz 2 ayrı kanaldan geliyor.
1. kanal milli ırkınızdır. Türk milletinin misafirperverliği, bizim milli
ırk genetiğimizdir. 2. kanal ise, ailevî ırkımız olan sülalemizdir. 3
kuşak atletizm yapan bir ailenin bebekleri .genetik olarak atletizm
konusunda daha yetenekli bir şekilde dünyaya geliyor. Bir dişinin iyi bir
anne olup olmayacağı, babasından aldığı genetik özelliklerle
belirleniyor. Hücrelerimize işlenen bu şifreler, daha sonra aldığımız
aile, okul, iş ve askerlik eğitimi ile tüm çevresel faktörlerle
birleşerek bize ait bir hayat programı haline geliyorlar.
Dolayısı ile, genetik yapımızın selameti için iyi bir aile ilişkisi
kurmak zorundayız. Nihayetinde aileler de birleşip, ırkî (millî)
ilişkiler zincirimizi oluşturmuyor mu? Aile içi iletişimde her konuşma,
her kızgınlığın, her üzüntü her coşku, heyecan ve sevincinin bir sonraki
kuşaktaki masum torunumuza yansıyacağının bilinci ile hareket edelim.
Aldığımız eğitimi İŞ olsun diye değil, kuşaklar boyu başarı ve mutluluk
getirecek bir unsur olarak alalım, işimizi iş olsun diye değil,
yaptığımız iş, kuşaklar boyu bize profesyonellik getirsin diye yapalım,
iç dünyamızı "Hiç kimseyi ilgilendirmez." diye görmekten vazgeçip, çok
renkli, çok uluslu ve çok ırklı bir yapıya kavuşturalım. Düşüncemizin
gelecek kuşaklar üzerindeki genetik etkisini de düşünelim.
Anne Karnındaki Döneminiz
Anne karnındaki bebeğin hem beden hem de ruh gelişimi çok önem' lidir.
Kaç aylık doğduğumuz, kaç gram olduğumuz, normal doğumla rr1'1
sezaryenle mi dünyaya geldiğimiz karakterimizi etkiler, ilk doğum ânında
annemizin kucağına yatırmışımızın bile öz güven gelişiminde önemli bir
yeri vardır. Bebek, 24. haftadan itibaren anne karnında sesleri duyar.
Duyduğu ilk ses, annenin kalp sesidir. Doğumdan hemen sonra bebeğin
annenin göğsüne konmasının nedeni de budur zaten. Alıştığı bir yerden
koptuğunu düşünmesin ve aşina olduğu sese tekrar kavuşsun.
Bilim, doğum kilosu yükseldikçe, bebeğin zekasının ve hastalıklara
direncinin de yükseldiğini söylüyor ve doğum kilosuna çok önem veriyor.
Bebeğin doğum sürecini normal olarak tamamlamasına çabalayor. Anne
karnındaki bebeğin verdiği tepkilerin sürekliliği takip ediliyor. Ruh
haline önem veriliyor. Üstelik kişisel zekanın yüzde 25'inin anne
karnındaki dönemde şekillendiği bildiriliyor.
7 Yaşına Kadarki Hayatınız
Uzmanlar, zeka ve karakterin %20-25'inin genetik yolla, %20-25'inin anne
karnında, %20-25'inin ise, 7 yaşına kadarki dönemde oluştuğunu ve geriye
kalan %20-25'lik kısmın ise, 7 yaştan sonraki tüm hayatımız boyunca
şekillendiğini belirtiyorlar. 7 yaşına kadarki okul öncesi eğitime ve
evde kuracağımız sisteme bu açıdan büyük bir mesuliyet yüklenmektedir.
Geleceğimiz, bu yıllar arasında şekilleniyor. Bu açıdan bir kişinin, 7
yaşına kadarki hayatını inceleyerek nasıl bir ruh hali ile yetiştiğini
anlayabiliriz. Özellikle bilinçaltı okumaları ile.
Bedeniniz
Beden özelliklere bakıp, falcılık yapacak değilim. Size kafa, baş, beyin,
alın, gözler, yüz, burun, kulaklar, yüzdeki benler, dil, çene, eller,
ayaklar, göbek, omuz, koltuk altı, kan grubu, beden tipi, cinsiyet, göğüs
§eWi, oyluklar, kalça, diz, ayak ve boyunuzun hatta göbek deliğinizin
şek-'n!n karakterinizle alakalı ipuçları verdiğini söylesem acaba ne
dersiniz? Şimdi sizi bedensel özelliklerle ilgili söylenmiş bazı sözlerle
baş başa ^akıyorum. Başı dik tutan kişiler inatçı, hafif tepeden bakanlar
ise, çok
9'Çİik taslıyor. Alnı düz olanlar rahat, çok çizgili olanlar ise, stresli
oluyor- Göz kapağı ince olanlar zeki, çakır gözlüler hiddetli, çekik
gözlüler temkinli oluyor. Yuvarlak yüzlüler sempatik, uzun yüzlüler
rahat, kısa yüzlüler ise, kızgın oluyor. Burnu kalkıklar kendi işlerini
kendileri yapmayı
hekimhan
110 Nitelikli İnsan
7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 111
seven, büyük burunlular sempatik ve kaşif oluyor. Küçük ve narin burur
lular ise, zarif oluyorlar. Kulağı uzun olanlar daha ataerkil, kulağı
küçQ olanlar ise, daha hoşgörülüdür.
Uzun parmaklı olanlar cömert, küçük avuçlu olanlar ise, daha hırslı olu
Bilekler kalın ise, babacanlığa; bilekleri ince ise, sempatikliğe işaret
ede Erkeklerde geniş göğüs kafesi cesarete ve çalışmayı sevmeye;
kadınlard büyük göğüs tevekküllü bir ruh haline, küçük göğüs çalışma
şevkine işar! eder. Uzun boylu olmak sempatikliğe, kısa boylu olmak
çalışıp kazarın hırsının bolluğuna işaret ediyor. Bütün bunları yazdım
ama bunlara uymayJ birçok insan tanıyorum. Peki, neden mi yazdım?
insanları değerlendirirken sahip oldukları tüm bedensel özelliklerin
değişik bir kişilik halini yansıttıp na dikkatinizi çekmek için. Bir
başka kitabımızda, bu konuda örnekleri geniş bir incelemeyi sizlere
sunacağız.
Burcunuz
Eğer okumasını bilirseniz, burcunuz hem karakterinize hem de gelj
ceğinize ait önemli ip uçları içerir. Aşağıda burçların insan
karakterinde en belirgin özellikleri açıklanmıştır.
Koç
'Ben' duygusu ön planda, aktif, enerjik ve çok güçlü istekler.
Boğa
Kararlılık, sağlam basmak, güvenli hareket, oburluk.
| ikizler Zeka, sezgi, konuşma, düşünme ustası.
|| Hassas, sadakatli, anaç, çekinaen, çalışkan, || Yengeç
_ı j-, j ° | dedikoducu.
||
|~ Aslan Öz güven, zirveye abone, planlamacı ve idareci.
Başak Temiz, tertipli, mükemmeliyetçi, kibar ve çekingen.
Terazi Nazik, hassas, dengeli, kibar, uyumlu ve adil. |
Akrep 'Ya hep, ya hiç', güçlü sezgi, gizlilik, tatminsizlik ve hırs.
Yay iyimser, asaletli, şeffaf, özgürlükçü ve oto kontrollü.
||
_ , , |l Çok düşünen, az konuşan, meraklı, mütevazı ve
Oğlak v v , , .... 1
kontrollü
Kova Orijinalite, değişiklik, akıl ve üreticilik, iş birlikçi ve
analizci.
Balık Romantik, esrarlı, hayalperest, merhametli ve iyiliksever.
Kaçıncı Çocuk Olduğunuz
Anne babaların çocuklarına tüm dünyada, hemen hemen klasikleşmiş bir
davranış tarzı vardır, ilk çocuklar çok pohpohlanır ve üzerlerine
titrenir. ||k deney, ilk tecrübe bu çocukla yaşanır, ilk özlem, ilk umut,
ilk heyecan. Doğumhanenin önünde en sıkıntılı bekleyiş, ilk çocuktadır.
Bu tip davranışlar, hiç şüphesiz çocuğun karakterinde belirli özellikler
oluşmasına yol açar. Bu açıdan, kaçıncı çocuk olduğunuzun, karakterinize
bir yansımasını aşağıdaki tablodan bakarak anlayabilirsiniz. Çevrenizdeki
insanlara ve onların klasikleşen davranışlarına bir de kaçıncı çocuk
oldukları açısından bir kez daha bakın. Birinci çocuklar duygulu, ikinci
çocuklar sezgili ve üçüncü çocuklar mantıklıdır. Dördüncü ve takip eden
çocuklar, aşağıdaki tabloya göre yeniden başa dönülerek tabloya dahil
edilir. Eşinizin de kaçıncı çocuk olduğunun evliliğinizin başlangıcı ve
sonrasındaki saadeti ile çok yakın bir ilgisi vardır.
Tipiniz Kaçıncı Çocuk Olduğunuz
Duygu 1 4 7 10 13
Sezgi 2 s || e 11 14
Mantık 3 6 9 12 15
İsminiz
Dede Korkut hikayelerinden de hatırlarsınız. Eski Türklerde çocuğa ısim
koymaya çok ayrı bir önem verilirdi. Verilen isimler, onların yaşadığı
çevre şartlarına ve ailenin ondan beklentilerine uygun bir isim olurdu.
Genellikle söylenişi etkili ve mânâsı güçlü isimler seçilirdi. Hani
derler ya Birisine kırk gün deli deyin, deli olur." Gerçekten çok doğru
bir tespit. ^ize ne denirse o olursunuz.
İsimlerin hem mana hem de ses özellikleri, tınısı, söylenişi
karakterırnizj etkiliyor. Bugün "akrafoloji" diye bilinen bir disiplin,
tamamen bu
onunun karakterimiz, yaşantfmız ve sağlığımız üzerindeki
etkilerini
celiyor. ismimizin mana güzelliği ve anlam zenginliği hayatımıza o kadar
vok yansıyor ki, biraz daha dikkatlice çevrenize bakarsanız, eminim siz
de
112 Nitelikli İnsan
7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 113'
birçok örneği göreceksiniz. Siz hiç adı "Munise" olan cevval bir kızj
tanıdınız mı? Munise ismindeki kişiler genellikle sessiz, sakin,
sevecen,] sempatik, sabırlı, güler yüzlü, alçak gönüllü ve dingin bir ruh
haline sahip olurlar.
Anne Sütünden Faydalanma Süreniz
Modern tıp onca ilerlemesine rağmen illa da anne sütü diyor, başkq bir
şey demiyor. Her gün anne sütünün üstünlükleri hakkında birbirinden
ilginç araştırmalaryla karşılaşıyoruz, ileri teknoloji kullanan çok ulusk
mama firmaları bile, özellikle bebekliğin ilk aylarında kat'iyen mama
tavsiye etmiyorlar. Tıp, bebeklerin anne sütünden maksimum fayda^j
landırılmasını öneriyor ve istiyor. Anne sütü, bedenî gelişimimizi
takviye ediyor, bu doğru; ama asıl önemlisi, ruh sağlığımız ve
karakterimi; üzerinde de çok önemli bir etkisi olduğudur. Yeteri kadar
anne sütünden faydalanmayan çocuklarda kişilik bozuklukları, fobiler ve
öz güven eksiM likleri tezahür ediyor. Bu konuda bir fıkrayı sizinle
paylaşmadan edemeye| ceğim. Öğretmen derste çocuklara sorar: "Anne sütü
neden iyidir?" Minik bir yavrucak, çocukluğun verdiği bütün masumlukla
cevaplar: "Bir kere ücretsiz. Sonra hijyenik ve almak için markete gitmek
zorunda kalmıyor sunuz. Üstelik pişirme ya da pişerken taşırma derdi yok.
En önemlisi hiç bitmiyor."
Dış Görünüm
insan dış görünüşü ile yani imajı ile karşılanıyor, imaj düzgünlüğü size
itibar kazandırıyor. Ne tip kıyafetler seçiyoruz, giyiyoruz. Kıyafetlerin
birbiriyle uyumu nasıl? Kıyafetlerin renk, şekil, kalite, temizlik ve
kullanım amacına mı yoksa markasına mı önem veriyoruz? Bütün bu sorular
kendimizi keşfetmemize yardımcı olacaktır. Dış görünüm önemlidir ama
içerikten daha önemli değildir, içeride siz varsanız, içerideki güçlü
karakter, dışarıdaki kıyafeti etkileyecektir, içerideki 'siz' yeteri
kadar güçlü değil ise, kıyafet içeriyi (içerinizi; yani sizi)
etkileyecektir. Bu durumda hem kendinizi kıyafetle özdeşleştireceksiniz
hem de sizin dışınızdaki kişilere insan odaklı değil kıyafet odaklı
bakacaksınız. Yani dışında kıyafet olmamakla, içinde insan olmamak
arasındaki ince çizgide iyi bir denge tutturmak şart.
Soyunma Tarzı
Kıyafetlerimizle ilgili giyim tarzımız kadar önemli bir başka tarz da
soyunma tarzımızdır. Giyim tarzındaki üslup, soyunma tarzınıza da
yansımalı. Aksi takdirde, dışarıda başka, içeride başka bir insan oluruz.
Dışarıda itinalı kıyafetlerle gezip, eve girer girmez üzerimizden
çıkarttığımız giysileri etrafa serpiştiriyorsak, bir miktar sorumsuz ve
bir miktar da sabırsız bir ruh halimiz var demektir. Kıyafetlerimizi
çıkartırken sabırsızlık gösteriyor ve hele hele bir de oflayıp puflayarak
ayağımızdan çıkar-tamadığımız çorabımıza öfkeleniyor ve bu öfkeyi çorap
ayaktan çıkar çıkmaz ona pimi çekilmiş bir el bombası muamelesi
yapıyorsak, savaşçı bir ruhumuz var demektir.
Elbiseleri çıkartmanız 10 saat sürüyorsa ve hiç çıkartmadan yatıyorsanız,
aman dikkat. Uzmanlar çıkarttığımız elbiselerin düzgün ve tertipli bir
şekilde yerli yerine konmasının, kişide sorumluluk bilincini
geliştireceğini söylerler. Tertipli olalım derken, fazla abartıya kaçıp,
üzerinizden çıkarttıklarınızı hediye paketi yapmadan uyuyamayanlardan da
olmamak gerekiyor.
Davranışlar ve Kişisel Tercihler
Kişinin davranışları, kendini tanımasındaki en büyük kılavuzdur. Bu keşfi
yapmak için birinci safhada, bir Türkçe sözlük almanızı tavsiye ederim.
Bu sözlüğe bakarak baştan sona karakterle alakalı gördüğünüz tüm
kelimelerin bir listesini çıkartmanızı öneririm. Sonrasında her kelime
karşılığına kendinize bir puan vererek, kişisel davranışlarınızla alakalı
yazılı bir metin oluşturmaya başlamış olacaksınız. Duygulu, mantıklı,
sezgi 9ücü kuvvetli, yardımsever, adil, çıkarcı, zampara, üç kağıtçı,
yalancı, nazik, sempatik... Korkmayın, listeyi uzatın gitsin.
Bu çalışmayı kendiniz için yaptığınız gibi, tanıdıklarınız için de yap-
rr|aiısıni2. ikinci safhada tüm tanıdıklarınızın bir isim listesini
çıkartın, ismi Yüksek sesle okuyun. Hemen onunla alakalı aklınıza gelen
2-3 sıfatı adının karŞisına yazın.
Üçüncü ve son safhada isew -tüm akraba ve tanıdıklarınızla alakalı
yazdığınız sıfatlar bittiğinde, en çok kullandığınız sıfatları ayrı bir
kağıda
°carnan harflerle yazın ve okuyun. Bu çalışma ile, hem sizin hem de
114
i İNSAN
7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 115
tanıdıklarınızın karakteri hakkında yorumlar yapmış olacaksın^
Başlangıçta başkalarını tanımlarken kullandığınız kelimeler, bu aşamada
kendinizle alakalı ip uçları verecek. 2. safhada, en çok hangi özellikte
kelimeler yazmışsınız? Bu kelimelere bakarak, kendinize, dostlarınıza,
çevrenizi görme açınıza ve hayata bakış açınıza bakın.
Ev
Seçtiğiniz ev kaçıncı kat? Kaçıncı katta oturmak isterdiniz?' Köyde;
şehirde, şu şehirde, bu şehirde, villada, bahçeli evde, nerede oturmak
isterdiniz? Neden? Hayalinizdeki evin aklınıza gelen tüm özelliklerini
bir kağıda yazın ve kendinize şu soruyu sorun: Neden böyle bir ev
istiyorum? Neden böyle bir ev istediğinize dair verdiğiniz cevaplarla,
kendinizi bir miktar daha tanımış olacaksınız. Hayalleri, özlemleri ve
doğruları ile içinizdeki size bakacaksınız.
Kişisel Materyaller
Kullandığınız kişisel materyaller de kişiliğinizin bir parçasını
oluşturuyor. Saat, yüzük, bilezik, kolye, küpe ve sair aksesuarlar.
Bunların aşırı büyük ve abartılı olmamasına dikkat. Kullandığınız
materyallerin biçimi, kendi arasında birbiri ile uyumu veya uyumsuzluğu
iç dünyanızdan haber verir.
'' 1
Müzik
Bilim adamları klasik müziğin, beyindeki zeka seviyemizin bir göstergesi
olan gri hücrelerimizin çoğalmasında aktif rolü olduğunu söylüyor. Bazı
'hard' müziklerin ise, cinsî sapmalara ve kişilik bozukluklarına yo'
açtığını ifade ediyor. Dinlediğimiz müzik cinsi bir yana, müziği dinleme
şeklimiz de bizi ele veriyor. Aşırı yüksek sesli müzik dinleyenler, daha
saldırgan bir kişilik sergiliyorlar, mesela.
Gülüş Tarzı
Gülüş tarzımız da kişiliğimizin bir parçası. Aşırı yüksek sesle gülenler,
bilinenin aksine daha az öz güvene sahiptirler. Gülmek anti stres bir
davranış biçimidir ama çok sık gülmek de davranışlarımızda bir tedirgin^
oluşturur. Arkadaşlarınızla bulunduğunuz bir ortamda, her gülüşünüz0
Çarşıdan birde tepki beklersiniz. Bu tepki beklediğiniz gibi olmazsa,
ken-dinizi sebepsiz yere gülmüş bir pozisyonda bulursunuz. Gülümsemek
insan .-ruhunu dinlendirir. Sürekli yüksek sesle kahkahalar atan birisi
iseniz, çev-renize biraz daha dikkat edin lütfen. Mütebessim bir yüz,
hormonal dengenizi daha iyi düzenler. Karşmızdakilerle daha rahat bir
iletişim kurmanızı sağlar. Pozitif bir bakış açısına sahip olmanızı
temin eder.
Araba
Seçtiğiniz, aldığınız veya henüz alamadığınız ama hayallerinizi
: süsleyen arabalar. Araba bir objedir ve o objenin seçilmesi, benzer
ruh , halinin yansımalarıdır. Tıpkı, fümelerde gördüğümüz motorsiklet
kulüpleri üyelerinin aynı tip motorsiklet, aynı tip kıyafet ve aynı tip
bir karakter sergiledikleri gibi. Klasik tarz arabalar, olgun ve
tatminkar bir ruh halini , yansıtır. Son model bir arabası olan
tanıdıklarımızdan birisine "Sonradan görme." derken, aynı arabaya
sahip diğer bir dostumuz için ise , (samimiyetle) "Hah tam sana
göre." deriz. Bize bunu söyleten şey, ara-banın kişilik yapısına
uygunluğudur.
El Yazısı
ikiz Kule saldırılarından sonra ABD'deki paniğin devam etmesine yol açan
'şarbon'lu mektup vakalarına her gün bir başkası ekleniyor, istih- •,
barat uzmanları, yaptıkları birçok teknik çalışmanın yanında, "grafoloji"
diye bilinen el yazısından "Karakter analizi yöntemini kullanalım."
dediler. Bu konuda kendini yetiştirmiş bir uzmandan yardım istediler.
Mektupların üzerindeki yazıları inceleyen uzmanın teşhisi netti. Yaptığı
el yazısından karakter tahlili ile suçlunun bir ismini vermediği kaldı.
El yazısı ile, ilgili ayrıntılı bilgileri güzel yazı bölümünde geniş bir
şekilde ele alacağız. ,
Zeka Düzeyi (IQ)
Eskiden bir kişinin ne kadar zeki olduğunun tek bir göstergesi vardı, 0
da \Q idj \q testlerinden yüksek puan alan kişiler çok şanslı görülür ve
hayranlıkla izlenirdi. Çok aşırı zeki insanlarda bir terslik
gördüğümüzde, aahilikle delilik arasındaki o ince1 çizgiden bahsederdik.
Şu anda anlıyoruz ki' zekaya sahip olmakla onu kullanmak arasında da ince
nüanslar var. ^ yu, şirketlerin sahip oldukları kaynaklardan paraya
benzetebiliriz. Para,
f
116 Nitelikli İnsan
7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 117
başarı için gereklidir. Şirket kurulurken çok daha gereklidir ama yeterli
değildir. Üstelik sadece parasına güvenenler, bir müddet sonra maalesef
ya iflas ederler ya da başarısızlıkla piyasadan çekilirler. Ben ilk okul
düzeyinde eğitim alabilen tüm çocuklarda \Q düzeyinin yeterli olduğunu
düşünüyorum. Mühim olan, sahip olunan 165 puanlık IQ'nun kaçını yapılması
gereken bir iş için kuiianabileceğimizdir Bu nedenle IQ testi
yaptırabilirsiniz. İQ'nuzun daha da gelişimi için gerekli çabalarda
bulunabilirsiniz. Bunlara bir sözüm yok ama lütfen (sadece parasına
güvenen bir tüccar gibi) IÇ'muza güvenip, diğer zeka türlerini ihmal
etmeyelim, sakın.
Duygusal Zeka (EQ)
Ferdî ve sosyal yetkinlik zekası olarak tanımlanan EQ (duygusal zeka) son
yıllarda gerçekten çok popüler oldu. EQ, sahip olunan paranın harcanması
yani sahip olduğunuz IÇ'nun davranışlarınızdaki yansımasıdır. Kişisel
yetkinliğimizin merkezinde öz güven vardır ki bu konuya kitabımızda ayrı
bir bölüm ayrılmıştır. Sosyal yetkinliğimizin merkezinde ise, empati
vardır. Kişinin iç ve dış iletişiminde işte bu 2 unsur ile sergilediği
davranışlar bütününe EQ diyoruz. EQ, özellikle son 5 yılda IQ'dan çok
daha fazla "reyting" aldı. Buna rağmen araştırmalar, insan başarısının
%10 IQ, %40 EQ, % 50 ise, diğer zeka türlerine bağlı olduğunu göster-:
mektedir.
Ruhsal Zeka (SQ)
Ruhsal Zeka; başarının ardındaki manevi etki alanı olarak tanımlanır,
insan beyni ile ruhu arasındaki bağların hayatın akışına olan manevi
etkisini ortaya koyar. Düşünme, hissetme ve davranma şeklinizi
ruhunuzdan; gelen manevi tatminle değiştirir ve kontrol ederseniz, yaşam
kalitenizin değişeceğini ve başarınız için umulmadık kapıların
açılacağını açıklar.' Kişinin zeka seviyesi ve duygusal zekası ne olursa
olsun, ruhunun beyni- i ni yönetmesine izin vermesi durumunda ortaya
çıkan manevi bir güçle! daha başarılı, daha mutlu, daha güçlü bir kişilik
kazanacağını ifade ederi Ruhsal zeka bir anlamda, bedensel algılamalara
göre değil, kainattaki] ruhsallarla amaçlı bir etkileşim ilişkisi içinde
olma durumunun sonuçlarımı gösterir. Ruhsaltık ne kadar bilinçli ve
amaçlı ise, sonucu o kadar etkili vej başarılıdır.
Aile Zekası (FQ)
Aile Zekası: (hangi zeka türüne hangi düzeyde sahip olursak olalım) aile
içi uygulamalardaki uyum ve ahengin akıl - beyin - beden ve ruh
üzerindeki etkisini ortaya koyar. Ailemizle oluşturduğumuz yaşam
alanındaki kozmik enerji, ruhumuzu, genlerimizi ve genlerimizin ruhunu
şekillendirir. Dünya literatürüne ilk kez yazar tarafından kazandırılan
bu kavram ingilizce Family Intelligence Çuotient kelimelerinin
kısaltılmasıyla FQ olarak sembolize edilmektedir. Aile zekalarını
tanıyan, geliştiren ve tüm aile bireyleri ile uygulayan aileler hem aile
kurumu hem de bu kurumun üyeleri olarak kişisel gelişim alanında, iş
dünyasında, askeri, siyasi ve ekonomik kurumlarda kalıcı başarılara imza
atacaklardır. Şu anda Aile Zekası isimli yeni kitap çalışmamızda geniş
bir şekilde ele aldığımız bu zeka türü, aslında uygulamaları ile günlük
hayatımızda var olan ama modemizmin etkileri ile umursamadığımız
geleneksel aile yapısının canlandırılması ve aile olabilme nimetlerinden
yeniden faydalanılması ilkesine dayanıyor. Yaşam kalitemizi belirleyen
şey, sahip olduğumuz zekaları ferdi, egoist ve bencil bir şekilde
kendimiz için kullanma yerine tüm ailemizle bütünleşebilmemizde saklıdır.
Şirketlerde katıldığımız kişisel gelişim seminerleri kazanımlarını,
mensubu olduğumuz şirket için kullanmamak iş yaşamında ne kadar vahim
doğurursa, başarı yolunda aile zekamızı geliştirmemek de o kadar vahim
sonuçlar doğuracaktır.
Diğer Zeka Türleri (MI) Çoklu Zeka
IQ ve EQ'dan başka, dil bilim zekası (sözel konuşma), görme zekası
(bir şeyi zihnimizde görebilme ve canlandırabilirle), mantıkî ve sayısal
zeka (hesap ve planlama), müzikal zeka (ses ve melodileri uyumlaştıra-
bilme), uzaysal zeka (yön bulma ve muhakeme yeteneği), bedensel ve
kinestetik zeka (sporcular ve fiziksel aktivite yapabilme), dış iletişim
zekası (sosyal olabilme) ve iç iletişim zekası (iç görü sahibi olabilme),
doğal nesneleri tanımlama zekası (doğal silsileyi takip edebilme ve S|
ralayabilme yeteneği) ve varoluş zekası (hayatın anlamı, ölüm ve ölüm
ötesini idrak) olarak açıklayabileceğimiz ve çoklu zeka olarak tanımlanan
başka zeka türleri (MI) de vardır.
118 Nitelikli İnsan
7. Bölüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 119
Kendimizi keşfetme ve insanları tanıma sürecinde odaklaşmamız
gereken şey, bu zeka türlerinden bizde veya başkalarında kaç birimj
olduğu değil, kaç birim harcıyor olduğumuzdur. Karşılaştığımız olaylar
karşısında, sahip olduğumuz bu zeka türleri kasasından kaç birimlik bir
harcama yapmaya istekliyiz? Harcamaya istekli olduğumuz bu birimlerden!
kaçını insan onuruna uygun bir şekilde harcayabiliyoruz?
Sevilen Mekanlar
iş başvuru formalarının vazgeçilmez alanlarından bir tanesi de, "şu kadar
paranız olsa, tatilinizi nerede geçirmek isterdiniz?" gibi sorularır
olduğu kısımlardır. Bu soru, personele ilerde ödül verileceği zaman onur
kişisel tercihleriyle örtüşen bir tatil ödülü olsun diye de sorulur, iş
veren| genellikle verilen cevaba bakıp alacağı kişinin nasıl bir ruh
haline sahip olduğunu anlamaya çalışır. Rio Karnavalı'na katılmak,
kutuplarda avpartisj yapmak, çöl rallisine katılmak veya vahşi bir safari
turu. Sizce bu istekleri den hangisi daha masum görünüyor? Cevabınız
"Hepsi." veya "Hiçbiri.'1 olabilir. Umarım, bundan sonra sevilen
mekanlarla ilgili, orasının neder sevildiğine dair, kısa bir düşünce turu
yaparsınız.
Yemekler
Bir Çin atasözü "Ne yersen, osun." der. Ben bu güzel söze birka hususu
daha eklemek istiyorum. "Ne yersen, ne kadar yersen ve nası|| yersen
osun." Yani neleri yediğimiz, ne kadar yediğimiz ve yemek yem' şeklimiz
kişiliğimizi ele veriyor. Batı dünyasında da bu konuda çok değer li
çalışmalar yapılıyor. Evlilik teklifinde bulunacağınız kişiyi yemeğe götü
rerek, seçilen yemeklerden karakter analizi yapmanızı öneren ve öğrete
kitaplar bile var. Genellikle kırmızı et sevenlerin obur ve katı kuralcı
olduk lan söylenir. Balık sevenlerin uysal ve kibar oldukları, sebze
sevenleri kendilerine daha çok güvendikleri, meyve sevenlerin keşfedici
bir ruh sahip oldukları, zeytin yağlı sevenlerin ise romantik oldukları
söylenir.
Merhum Vehbi Koç'un bu konu ile ilgili bir prensibini okumuştum Vehbi
Bey, üst düzey bir yöneticiyi işe alma safhasında, (Gerekli tü
safhalardan geçtikten sonra) bütün göstergeler olumlu ise, onu bi yemeğe
davet edermiş. Yemekteki durumundan birçok hususu anali ettiğinden
eminim. Mesela bütün testlerden geçmiş ve alınmasına keşi
qjbi bakılan bir adayla yediği bir yemekten sonra, bu şahsın kesinlikle
işe glınmamasını bildirmiş. Sebebi sonradan oraya çıkmış. Genç adam,
yemekler gelir gelmez (Kişisel bir alışkanlığından olsa gerek.) hemen
tuzluğa sarılıp, yemeklere bir miktar tuz dökmüş. Halbuki öncelikli
olarak tadına bakması, sonrasında bir karara varması ve daha sonra da bu
kararı uygulaması gerekiyormuş. Size biraz karışık görünebilir ama Vehbi
Bey, bu tip insanların ön yargılı ve peşin hükümlü olduklarını veya
olacaklarını söyleyerek, diğer yönetici arkadaşlarını ikna etmiş.
Yemek yeme şekli deyince, hızlı veya yavaş yemekten de bahsetmeliyim.
Ağır ağır yiyenler, genellikle daha sabırlı, uysal, mantıklı ve
kararlıdırlar. Çabuk yiyenler ise, bir o kadar aceleci, sabırsız ve
duygusal ama genellikle lider ruhlu kişilerdir.
Ne yediğimiz ve nasıl yediğimiz dışında, ne kadar yediğimiz de kendimizi
ele verir. "Obezite" olarak bilinen aşırı şişmanlık bir hastalıktır.
Üstelik hem bedensel, hem de ruhsal bir hastalık. Öyle ya, şişmanlığın
getirdiği onca ağır külfete rağmen, kısa bir yemek yeme ânında kendine
hakim olamayarak, ömür boyu çekeceği acıyı artıran bir ruh hali, acaba
nasıl kendisi ile barışık olabilir? Bir anlık zevk uğruna, ömür boyu
acıyı seçmek acaba nasıl bir ruh halidir? Bir filmde şöyle bir sahne
izlemiştim: "Hayır baba, bu kadar fazla yiyerek, kendini bizlerden mahrum
etmeye hakkın yok. Seni bir baba olarak evlilik günümde de görmek
istiyorum." Mesele, sadece şahsi zevk ve tercihlerimiz açısından değil,
kişilik boyutu yanında, bir de gelecek kuşaklar boyutuyla inceleniyor.
Hk okulda öğretmenimizin öğrettiği bir tekerleme vardı: "Yaşamak için
yemeli, yemek için yaşamamalı." Yıllar sonra tam manası ile olmasa bile,
"ir parçasını anlayabildiğim bu söze göre, "insan yemek, zevki için
yaşayan bir canlı olmaması gerektiğini anlamalıdır." diye düşünüyorum.
Üstelik bunca fakirlik, savaş ve sefaletin kol gezdiği modern (!)
dünyamızda, açlık sınırında yaşayan yüz milyonlarca insanı düşünmek de
bir insan-llk borcu değil
mi? .•_... ... .'. '.
. '
Meslek
Seçtiğimiz meslek kişiliğimizi yansrtır. Yaptığımız işin, seçtiğimiz iş
Orr|arnası da kişiliğimizi yansıtır. Yaptığımız iş dışında, yapamadığımız

120 Nitelikli İnsan
1- ŞÇlüm: Kendini Keşfet İnsanları Tanı 121
de kişiliğimizi yansıtır. Sonuçta, iş konusunda bundan kurtuluş yoktur'
insanlar yaptıkları veya yapmak istedikleri veya yapamadıkları işle
bakılarak tanınırlar.
işimizi analiz etmeyi ve yaptığımız işin, gerçekten yapmal. istemediğimiz
iş olmaması durumunda ruhumuzda derin yaralar açacağın bilmemiz gerek.
Yaptığımız iş, sevdiğimiz iş olursa, ömrümüz uzun kafamız rahat ve öz
güvenimiz daha yüksek olur. Kişileri sadece kartvizit-lerindeki
unvanlarına göre değil, yaptıkları ve yapamadıkları işe göre de
değerlendirmemiz gerektiğini biliyorum. Sizi, işini yapamayanları suçla]
mak yerine, o işi neden yapamadıklarını keşfe ve daha iyi yapmaların}
sağlayacak bir çabaya davet ediyorum.
Kişisel SVVOT Analizi
Yönetim biliminde işletmelerin güçlü ve zayıf yönlerini keşfetmek içir
kullandığımız bir usûl vardır. Kısaca SVVOT dediğimiz bu çalışmada, işlet
menin güçlü yönlerini (Strenght), zayıf yönlerini (VVeakness), güçlü
yönleri ni daha da kuvvetlendirerek devam ederse karşılaşacağı fırsatlar
(Opportunuties) ve zayıf yönleri ile devam ederse işletmeyi bekleyer
tehditleri (Threats) bir bir yazarak analiz ederiz. Ben aynı işletme ana
lizinde olduğu gibi fertlerin de kurumlar gibi, bu tip usûllerle anali;
edilmesinden yanayım. Hem de periyodik olarak.
SVVOT analizinde bir sayfaya 10 cm'lik bir artı çizip artının her bil
ucuna SVVOT'daki harflerden birini yazarız. Kuzey yönündeki çizgini!]
ucuna S (güçlü yönler), güneydekine W (zayıf yönler), doğudakine O (fit
satlar) ve batıdakine de T (tehditler) yazarız.
Sonra her harfin altına hayatımızdaki ana, yaşantı alanlarına ait görüş|
lerimizi yazarız. Evde, okulda, iş yerinde, askerde, çevremizde,
kend bedenimizde, ruhumuzda ve inançlarımızda güçlü yönlerimiz (S) olarak
kabul ettiğimiz hususlar neler, zayıf yönlerimiz (W) neler, önümüzdeki
fırsat^ lar (O) neler ve son olarak bizi bekleyen tehditler (T) neler.
Her yıl periyodik olarak yapacağınız bu tip bir kişisel değerlendiril
tablosu ile hayatınızın nasıl olduğunu, nasıl değiştiğini
veya r değişemediğini anlamış olacaksınız.
Kişiliğime Hızlı Bir Bakış
Kendimizi anlamak için yapmanızı istediğim bir diğer test ise, "Kişiliğe
hızlı bakış." adını verdiğim bir kişisel analiz çalışmasıdır. Aşağıdaki
listedeki soruların karşısına kendi cevaplarınızı yazınız. Bunu ayrı bir
kağıda da yazabilirsiniz. Şimdi isterseniz sorulara geçelim.
Yapabildiğim şeyler?
Yapmayı sevdiğim şeyler?
Yapmak istediğim şeyler?
Yapmam gereken şeyler?
Yapamadığım şeyler?
Yapamadığım ama kesinlikle yapmam gereken şeyler?
Yapmamam gereken şeyler?
En çok sevdiklerim?
En çok korktuklarım?
En çok nefret ettiklerim?
En kaygı duyduğum şey?
En çok merak ettiğim şey?
En güzel hayalim?
En güzel anım?
En kötü anım?
En beğendiğim özelliğim?
En nefret ettiğim özelliğim?
En mutlu arkadaşım?
En güzel akrabam?
En iyi modelim?
En iyi sanatçı?
En başarılı politikacı?
En iyi iş adamı?
En iyi öğrenci?
:
En iyi gazeteci?
En güzel kitap?
En iyi sporcu?
En güzel film? -•
En güzel müzik?
122 Nitelikli
İnsan__________________...............____________________...............
..
Bütün bunlara ait kendi kişisel görüşlerinizi yazdıktan sonra, ayağa
kalkıp odada dolaşırken soru ve cevapları sesli olarak okumanızı
istiyorum. Bunu yapın, kendi kulaklarınızla duyacaksınız. Bunlar sizin
hayat gerçekleriniz Bunlarla yaşıyorsunuz ama beraber yaşamak zorunda
olmadıklarınızdan kurtulmanın ve kişiliğinizi daha oturaklı, daha sağlam
daha güvenli bir çerçeveye oturtmanın zamanı gelmedi mı? Ne dersiniz?
"Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen. Merdüm-i dide-i ekvan olan
âdemsin sen."
Şeyh Galib
Oz Güven Geliştirmek
Özdeki Gerçek, Özdeki Çekirdek
insanın kendine güvenme duygusu olarak ifade edilen öz güven, içimizde
saklı ama keşfedilmeyi bekleyen muazzam bir hazinedir. Bu hazineyi
keşfedince insanın kendine güvenme duygusu doruğa çıkar. Kendine güvenme
duygusu, insan onuruna uygun davranışlar sergilememiz için gerekli olan
bir duygudur. Bu duygu bize şahsiyet kazandırır. Şahsiyetli olanlar,
bana, sana ve onlara uyum sağlayabilenlerdir. Bu uyum hızla ve tamamıyla
bize ferdî sorumluluklarımızı idrak ettirir. Sorumluluk bilincimiz
kendimize verdiğimiz öz değer ile birleşerek öz saygımızı artırır.
Böylelikle yapabileceğimize inanır ve tüm olumsuz prangalardan kurtu-
larak özgür olma haline kavuşuruz. Kısaca öz güven sahibi oluruz. Goethe,
Mal kaybeden bir şey kaybetmiştir. Onurunu kaybeden birçok şeyini kay-
°stmiştir. Cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir." der. işin sırrı
Cesaret ve öz güvendedir.
Çoğumuz uranyum elementinin yüksek düzeyde radyoaktivite dğ
düşünürüz ama bilinenin aksine, uranyum radyoaktif özelliği uŞük olan
bir elementtir. Nükleer reaktörde reaksiyona girmeden önce, .. S|t bir
lastik eldivenle bile tutulabilir ama fizyon sonucunda ortaya çıkan 'erin
çoğu yüksek düzeyde radyoaktivite-içerir. Nükleer reaktör çalış-

başladıktan sonra, ne içine girmek ne de reaktörden çıkan yakıt


3. Bölüm: Öz Güven Geliştirmek 125
124 Nitelikli İnsan
atıklarına yaklaşmak imkansızdır. Yukarıda açıkladığım reaksiyonlar zjn
cirinde öz güven reaktördeki uranyumdur; ancak zenginleştirilmesi iş|
6rrı görmesi ve belli bir amaç uğruna kullanılması gerekir. Reaktördeki
amaç enerji üretimidir. Öz güven gelişimindeki amaç ise, insan onuruyla
ban. daşan şahsiyetli davranışlar yapmaktır. Bu şahsiyete kavuşunca bana
sana ve onlara uyum sağlama yeteneği kazanırız. Bu uyum, sorumluluk
bilincimizin artmasını sağlar. Bu bilinç, öz değerimizle birleşir ve
ö? saygımızı artırır. Böylelikle yapabilme safhasına kadar gelir ve özgür
olma haline kavuşuruz. Tıpkı nükleer santraldeki reaktördeki füzyon
tepkimeleri gibi, olağanüstü bir enerjiyi açığa çıkartırız; yani
reaktörde enerji üretimini başarıyla tamamlamışızdır. Peki, şimdi bu
enerji, bu yapabileceğine inanç ve özgür olma hali, nerede ve nasıl
kullanılacaktır?
Uranyum, reaktörün bir yerlerinde herhangi bir tepkimeye maruz
bırakılmadan öylece tutulursa, enerji açığa çıkar mı? Asla. Siz de
gerekli
olanı yapabilmek için yüreğinizde saklı uranyumunuz olan öz güveninizi,
apabilecekleriniz için gerekli enerjiyi üretecek şekilde tepkimeye
sokalısınız; yoksa enerji açığa çıkmaz. Enerji olmazsa, ampul yanmaz,
araba
mez, insan çalışmaz, çalışamaz.
Gen yapılarımızın yüzde 99.9 oranında aynı olduğunu, farklılığın çok jçük
bir orandan kaynaklandığını söylemiştik. Reaktör örneğine dönecek
jlursak, iki şekilde kendini gösterir. Birincisi herkeste
yeteri kadar uranyum vardır. Mesele bunu zenginleştirmektir; çünkü
zenginleştirilmiş uranyum daha fazla enerji verir, ikincisi, açığa çıkan
enerji gereken yerij zamanda kullanılmalıdır. Peki içimizdeki uranyumu
nasıl zenginleştirebiliri! Bu zenginleştirilmiş uranyum ile ürettiğimiz
enerjiyi nasıl kullanmalıyı Öz güven, insanın kendine güvenme duygusu
demiştim. Bu tanım d ayrı öğeyi de beraberinde getiriyor, insan,
kendimiz, güvenebilmek! duygumuz. Aslında hepinizin yakinen bildiği bu
tanımlara kısaca değinnj
istiyorum.
insan dediğimizde, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olaij gelişmiş
canlı, huy ve ahlâk yönünden üstün nitelikli kimse şeyh Gal dediği gibi
kainatın özü ve en değerli varlığı karşımıza çıkıyor. Kend deyince,
düşünsel, duygusal nitelikleri toplum içinde belirlenen insani
r biri ve insanlarla ortak yönleri olan; ama kendine özgü özellikleri de
bulunan tek ferdi, kendi canımızı kastediyoruz.
Peki ya güvenmek? Güvenmek, korku, çekinme ve kuşku duymadan nanrna ve
bağlanma duygusu, yüreklilik, cesaret ve itimat olarak ifade ecti liyo r.
Son olarak duygularımıza baktığımızda ise, duyularla, Alladığımız
hislerimiz, belirli nesne, olay veya fertlerin iç dünyamızda uyandırdığı
izlenimi kastediyoruz ama kendi kendimize güvenme duy-ausunun, ahlâkî ve
estetik unsurları da kapsaması lazım. Bu olguları değerlendirebilme ve
onlara bağlanabilme yeteneği ile kendimize özgü bir ruhsal hareket ve
hareketlilik kazanıyoruz.
Özgüven Enerjisini Niçin Üretemiyoruz?
Her insan yeterli kaynaklara sahipse, yaşamamız için gerekli olan
enerjiyi niçin üretemiyoruz? Aslında cevabı çok basit.
Birçoğumuz; yakıtımız olmadığı,
elimizde yakıt olduğu ama bunun uranyum olmadığı,
elimizdekinin uranyum olduğu ama bunun yeterli olmadığı,
yeterli yakıt olsa bile onu asla zenginleştiremeyeceğimiz gibi safsatalar
söyleniyor.
Biz de bunlara inanıyoruz. Üstelik bunları bize illa başkalarının
söylemesi de gerekmiyor, işin acı yanı, hayatımızı karartan ve enerji
kıtlığında yaşamamıza yol açan bu negatif telkinleri bize, en çok biz
söylüyoruz. Ayrıca, gerekli olan enerjiyi üretememekteki en büyük
neden-'erden biri de "insanların kendilerini tehlikede hissettiklerinde
güvenleri 'Çin özgürlüklerinden daha fazla fedakarlık edebiliyor
olmaları" Yapmama, Ortaya çıkmama, fikrini savunmama şıkkı zamana göre
daha değerli Gelebiliyor. En küçük bir baskı, bir tehdit, bir korku
semeresi gördüğümüz anda, hemen oracıkta saklanıveriyoruz. Bu
saklanmalar, hayatın güzellik-er'yle buluşabilmemize engeldir.
Yüreğimizdeki reaktörün uranyum olmadığına, yeterli olmadığına ve nu asla
zenginleştiremeyeceğimize dair kendi hayatınızdan örnekler ver-enİ2i
istiyorum. Düşünün lütfen. "Dur, düşersin, yapma, oraya çıkaksın, yazma,
ona yazamazsın, alma dedim sana, bırak o kalemi bir
126 Nitelikli İnsan
tarafına batacak, otur bakayım, bırak o sürahiyi kıracaksın, sen doldura
mazsın, bana ver bakayım o bardağı, hayır tabağı eline alma, sen mezsin,
koşma dedim düşeceksin, elleme, otur bakayım şuraya ve bel söylemeden
asla yerinden kalkma"larla başlayan bir hayatın nere doğru gideceğini
tahmin ediyorsunuz?
"Tembel nolucek, çalışmıyorsun dersine, yine anlamadın di mi, zaman adam
oluceksin sen, serseri nolucak"larla devam eden hayat, sonunda "ne
hayrını gördük ki" cümlesi ile bitiveriyor bir gün. Hakikat? bana, sana
ve onlara hiçbir hayrımız olmadan tüketip gidiyoruz bu g(jj ömrümüzü.
Halbuki bizim için gerekli enerjiyi üretecek nükleer santra bütün
muhteşemliği ile zaten içimizde kurulu. Yapmamız gereken tek şe şalteri
kaldırmak ve santrali devreye almak. Üstelik nükleer santralde çıkacak
enerji, öz güven santralinden çıkacak enerjinin yanında çok sönü ve donuk
kalır.
Kendi Değerini Anla
Kendimize, hayatımıza, hayattaki hedefimize değer vermek ve kendf
değerimizi anlamak. Bu sadece hayatımızın anlamını bulduğumuz takdirde
bir değer ifade ediyor. Aynı şekilde başkalarına ve başkalarının
hayatlarına da değer vermemizi sağlıyor. "Bir insanı kurtarmak tüm
insanlığı kurtarmak gibidir ve bir insanı öldürmek bütün insanlığı
öldürmek gibidir" ifadesinin ardındaki hakikati öz güven, konsepti içinde
daha iyi anlıyorum. Konu öldürmek olunca, ha karşımızdaki ölmüş ha
içimizdeki, ne fark eder. Sonuçta bir insanı yok ediyoruz; inançları,
hedefleri ve hayalleri ile birlikte. Unutmayalım ki insanlığı kurtarmak
erdemine sadece kendilerini kurtarmış insanlar ulaşırlar. Kendi
yüreğimizdeki prangalardan kurtulmadan, : insanlığı kurtarmak, devleti
kurtarmak, sistemi kurtarmak gibi boş laflara karnımızın tok olması
lazım. Ah herkes ilk önce kendisini bir kurtarabilse-
Kendine değer vermek ile ilgili, "Hüsnü Aşk" isimli eserin yazarı ünlü
divan şairi ve Mevlevi şeyh Galip, insanı şu dizelerle anlatır:
"Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen.
Merdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen."
Ey insan, kendine hoş bir bakışla bak. Kendini güzel gör, kendini ta]
çünkü sen bu âlemin özüsün. Aslında sen küçük bir kainatsın. Kainat
8. BÖLÜM: ÖZ GÜVEN GELİŞTİRMEK 127
aöz bebeği olan âdemsin, insanı kainatın en değerli varlığı olarak gören
bu bakış açısı, ona iç ve dış dünyasını düzenlemesi için de müthiş bir
güç veriyor. Çöplükte bir yaşantımız olduğuna inanıyorsak, bırak dağınık
kalsın. Etrafı toparlamanın ne anlamı var? Kendimizi kainatın en değerli
varlığı olarak görüp, kendi öz saygımızı gereği gibi oluşturup
geliştirsek, muhteşem bir güce kavuşuruz.
Duvarsız ve Kapısız Okul Ekolü
Hollanda'da gördüğüm sosyal daldaki bir okul, şimdiye kadar gördüklerimin
en ilginciydi. Koca bir hangar ve içinde değişik toplantı masaları
etrafında toplanmış öbek öbek öğrenciler. Alışageldiğimiz bir sınıf
sistemi yok ama içeride toplanan öbekler ayrı ayrı bir sınıfı temsil
ediyor. Duvar yok. Duvar olmayınca kapı yok. Kapı olmayınca içeri
girerken kapıyı çalıp izin isteme yok. Hal böyle olunca, öğrenci kendi
kendine oluşturduğu bir oto kontrol mekanizması ile o anda kendi
tercihlerine göre yönelebileceği dersi kendisi seçiyor. Öyle ya, belki o
anda canımız matematik istemiyor. Belki o anda coğrafya ile ilgili
içimizde coşkun bir duygu var veya fizikle alakalı bir deneyin sonucunu
acilen tartışabileceğimiz paylaşabileceğimiz bir ortam arıyoruz. Bu
örnekte asıl olan öğrenciye güvenmek ve ona değer vermektir. Sen
değerlisin. Kendi değerini zenginleştirebilmen için gerekli tercihleri
yapabilecek güçtesin. Kendi hayatını yönetebilirsin. Bir de otururken,
kalkarken, tuvalete giderken bile parmak kaldırıp izin aldığımız, içeri
girerken kapı çalıp onay aldığımız kendi eğitim sistemimizi düşünsenize.
Her şey bir emir komuta zinciri içerisinde 'rutin' olarak devam
ediyorken, özgür bir gelecekten nasıl bahsedebiliriz? Ne zaman, ne
şekilde, neyi anlatmam 9erektiğine benim dışımda karar verilen bir
sistemin çıktıları, en sonunda annelerinden izin almadan tuvalete
gidemeyen ve liderlerinin gözüne bakladan parmak kaldıramayan şahıslara
dönüşüyor.
Buradaki amacım, bütün eğitim sistemimiz böyle olsun anlamına 3İİ.
Amacım, farklı bir bakış açısı vermek. Uygulasanız da uygularsanız da
özgüven için bir özgürlük ortamı gerektiğini unutmayalım lüt-i-
Claparade'nin "Çocuklarımızın ayaklarına bile gösterdiğimiz özen ve
"akımı kafalarına göstermiyoruz. Ayaklarına uygun olsun diye pabuçlarını
yap.
128 Nitelikli İnşan
ısmarlama yaptırıyoruz. Acaba, kafalarına uygun okulları ne zaman
tıracağız?" sözünü de unutmayalım.
Hyde Park Konuşmacılar Köşesi
Londra'da bir öğle vakti sınırsız yeşillikler diyarı Hyde Park'ta dolaşı-
i
.* yordum. "Speaker's Corner" denilen "Konuşmacılar
Köşesi"nç
geldiğimde, yüzlerini parkın Buckingham Sarayı tarafına dönmüş 15-2C
kadar minik çocuk gördüm. Daha sonra ilkokul 1. ve 2. sınıf öğrencileri
olduğunu anladığım bu grup, zaman zaman sevecen ve sempatik, zamar
zaman da öfkeli ve kızgın bir çehre ile bir şeyler söylüyorlardı.
Söyledikler
şeyler yenilir yutulur şeyler değildi. Politikacıları, okul
yöneticilerini hatt;
kendilerini bu özgür ortamın nimetinden faydalandırmak için
buray;
getiren anne babalarını suçlayan konuşmalardı bunlar. Konuşanlar tarafın
I
da kızgınlık olsa bile, dinleyenler tarafında sürekli empatik bir
tebessüm'
vardı. Biz sizin kendi kendinizi ifade etme hürriyetinizi destekliyoruz.
Bu
özgürlüğü aleyhimize kullanmış olsanız bile, öz güvenlerinizin gelişmesi!
için bu egzersizleri yapmanızı destekliyoruz; çünkü bugünün
suskun"
çocukları yarının suskun milleti olacak, işte biz sizi bu nedenle
susturmak
istemiyoruz.
Yaşadığınız yer itibarı ile bir Hayde Park'ınız veya Speaker's Comer'ınız
olmayabilir ama en azından kendi kendimizi ve karşımızdaki kişiyi
buradaki gibi konuşmaya teşvik edelim. Onun konuşmasına imkan] tanıyalım.
Onun, kendisini ifade etmesine zemin hazırlayalım. Asla unut-? mayalım:
Susturulan, bastırılan, küstürülen insanlardan öz güveni bekleyemeyiz.
Başarı öz güven olmadan kapımızı çalmaz. '
ABD Polis Köpekleri
ikiz Kule'lerin enkazında arama kurtarma faaliyetlerine katılan polis
köpekleri, enkazdan canlı çıkartamayınca depresyona giriyorlarmış. Bunu
fark eden eğiticileri, enkaz altına yaralanmış süsü verdikleri birkaç
kişiy'j özenle yerleştirip köpekleri serbest bırakmışlar. Sürekli
başarısız geçirdik-] leri birkaç günün ardından, görevlerini yapabilme ve
başarabilme duy; gusunu bu sayede yeniden yaşayan köpeklerin hali görmeye
değerdi. Bı masum oyun ile eğiticileri, köpeklerin öz güvenlerini
geliştiriyorlar. Eğe
3. BÖLÜM: ÖZ GÜVEN GELİŞTİRMEK 129
böy^ yapmazlarsa, bir sonraki kurtarma faaliyetine başarısızlık duygusu
le başlayacak olan köpeklerin verimliliği düşüyor. Bu sahneleri
seyrederken, aklıma bizim çocuklarımız geldi. Sürekli horlanan, üzülen,
başarısız oldukları defalarca yüzlerine karşı söylenmesinin yanında, bir
de tarihî bir vesika ile başarısızlıkları tevsik edilen bu yavrucaklar,
bu psikolo-jjleri ile acaba nasıl öz güven sahibi olacaklar?
Hayatı hep emir komuta zinciri penceresinden görmeyi ara sıra bir kenera
bırakıp, arada onlar için de yapabilecekleri, başarabilecekleri minik
oyunlar oynasak nasıl olur?Başarısız bir sınav sonunda, şişirip havaya
attığımız balonla 'balon yakalama yarışması' yapsak veya başarısız geçen
bir pazarlama ziyareti sonrasında moralmen çöküntüye uğramış satış
departmanınında güzel bir 'başarı senaryosu yazma yarışması' düzenlesek.
Hemen oracıkta ödülleri infaz etsek, nasıl olur acaba?Ertesi gün ve daha
ertesi gün ve daha daha ertesi günlere doğru hep daha iyi ve güzel için
motive olarak ilerlesek, kötü mü olur?
Matrix ve Kullanamayacağımız Özgürlükler
Matrixfilminde 'seçilmiş kişi' Neo'yu hatırlıyorsunuzdur. AjanSmith'in
kendisine Matrix'deki yasal adıyla Bay Anderson diye hitabına "Hayır, ben
Neo'yıım." diyen Neo'yu... Acaba kaçımız, üstelik onca ağır işkence ve
tehditlerin altında "Hayır, ben bana yakıştırdığın kişi değilim. Ben
benim." diyebilme cesareti gösteriyoruz? "İnsanlar kendilerini tehlikede
hissettiklerinde güvenleri için özgürlüklerinden daha fazla fedakarlık
edebiliyorlar." sözü burada da geçerli.
Sahnede Neo, tutuklandığı andaki sorgu odasında "Konuşma özgürlüğümü
kullanmak istiyorum." filan gibi laflar eder. Ajan Smith düşünce 9ücü ile
Neo'nun dudaklarını birbirine birleştirip kapatırken şöyle söyler:
Kullanamayacak olduktan sonra, konuşma özgürlüğünün ne anlamı var?"
Gerçek hayatta ağzımız dikili veya Neo'nunki gibi dudaklarımız birbirine
Oynamış olmamasına rağmen, kullanmadığımız özgürlüklerimizle kaybe-°en
tarafta oluyoruz hep. (Burada Ajan Smith'in sorgu sırasındaki öz 9uvenine
de dikkatinizi çekmek,istiyorum. Her şey kontrolünüz altında
yani özünüze ve özünüzdeki güce~güveniyorken, neden kuru gürültü
siniz ki?) '..'...
^Q Nitelikli İnsan
Akrep Kız
Bütün bunları söyledikten sonra öz güven ile ilgili aşağıdaki okumanızı
ve bu olayın bir öz güven olup olmadığını kendi kendinize etmenizi
istiyorum. Bu olayda, yukarıda saydığım hangi öz güven öğ var ya da yok.
"Malezya'da bir cam kafeste binlerce akreple bir ayını geçiren kad rekor
kırdı. Ülkenin kuzeyindeki Kalentan eyaletinin başkendi Kat Baru'da 1
Temmuz'dan beri 12 metrekarelik cam kafeste 2 bin 700 akre le yaşayan Nur
Malena Hasan, kafesteki 'dostları' tarafından 7 kez soku masına rağmen,
pes etmeyi hiç düşünmediğini söyledi. 19 gün 2 bin a' reple yaşadıktan
sonra, kafese 700 akrep daha isteyen 24 yaşında Hasan, "Rekorlar
Kitabı'nda yerini aldı."
Doğru cevabı bulmanız için size bir ipucu sorusu daha sorayım: Canınızdan
çok sevdiğiniz eşiniz veya çocuğunuz veya annenizin, öz güven teşhiri
uğruna böyle bir olay yaşamasına katlanır mıydınız' Uzmanlar öz güveni,
insan olma sorumluluğu ve erdemli bir hareket serbestisi olarak
açıklıyor. Bu durumda örneğimiz kuru bir maceradan öte gidemiyor.
Evrenin Kanunları Şaşmaz
Birçok insan, başarı için yeterli kaynaklara sahip olmadığını düşünür.
Başkalarının kendine göre daha şanslı olduğunu düşünür. Başkalarına bu
imkanlar tanınırken, kendisine neden verilmediğini düşünür. Hayatı bu
düşüncelerle yaşadığı için, kendisine verilmediğini düşündüğü şeyleri
alıvermek hiç aklına gelmez. Buna bir de başarı için yeterli sebeplerinin
olmaması da eklenince, özdeki çekirdek çürümeye terk edilir. Halbuk1
ekildiğinde, bakıldığında, büyütüldüğünde o minik çekirdekten, muhteşef
ağaçlar çıkacaktır.
Biz elimize aldığımız minik bir çekirdeğe bakıp "Bu minik çekirdekte11
koca bir ağaç çıkamaz." demeyiz hiç; çünkü minik bir
tohumda11' muhteşem bir ağaç çıktığını defalarca görmüşüzdür. Buna
inanırız. Pf* ellerindeki kıt kaynaklara rağmen, sadece özlerindeki o
minik çekirdelj işe başlayan ve başaran milyonlarca insana ne demeli? Her
gün çeŞ1
8. BÖLÜM: ÖZ GÜVEN GELİŞTİRMEK 131
vesilelerle bu tip insanlarla karşılaşır ve onların bizim için imkansız
gibi görülen başarı hikayelerini dinleriz. Bu azmimizi artıracağı yerde,
başarı bizim için başarılması imkansız bir hal alır. Bu tip başarı
hikayelerinden çok az insan kamçılanır. Hayata sıfırdan; hatta eksiden
başlayan bu insanların sırrı nedir dersiniz?
Evrendeki bütün kanunlar şaşmaz bir şekilde işler. Bardağı elinizden
bıraktığınızda düşer. Suya attığınızda taş batar. Elimize iğne
batırdığımızda kanar. Evrendeki kanunlar sadece fizik olaylarda mı
geçerlidir? Ya zihinsel ve ruhsal kanunlar. Kara kara düşündüğünüzde
kapkara bir hayatınız olur. Kendisine değer vermeyen bir kişiye hiç kimse
değer vermez. Eğer inanıyorsan, başarırsın. Evren fiziksel ve ruhsal
öğlerden oluşmuştur. Fiziksel unsurlar için geçerli kanunlar ne kadar
açık, net ve berrak ve öngörülebilir ise, ruhsal unsurlar için geçerli
kanunlar da o kadar şaşmaz, net ve öngörülebilirdir. Gerçekten, bir kişi
başaracağına inanıyorsa, başarır. Bir kişi değerli bir gayaye sahipse,
gerçekten değer kazanır. Bu açıdan baktığınızda, yemek yapmak için
yapılması gerekenleri yapanlarla, herhangi bir konudaki bir başarı için
yapılması gerekenleri yapanlar açısından sonuç aynıdır. Birinde ortaya
yemek çıkar, diğerinde ise, hedeflenen başarı.
Hepimizin oturduğu şöyle ya da böyle bir ev vardır; bize ait veya
kiralık; büyük veya küçük, bahçeli veya bahçesiz. Tanımları
çoğaltabilirsiniz. Fiziksel evimiz bedenimizin, gönül evimiz de öz
güvenimizin barınağıdır. Fiziksel evimizin seçimi, tefriş ve bakımına
verdiğimiz önem kadar, gönül evimize de önem vermezsek, hayatı kiracı
gibi yaşamaya devam ederiz. Halbuki fiziksel evdeki kiracılık geçicidir,
iki gönül bir olunca samanlık seyran olur. Gönül evindeki öz güvenine
güvenmeyen kişi, bu seyranı yaşayamaz çünkü gönül evinde beslediğimiz
misafir, hayattaki 9erçek başarımıza, kalitemize ve mutluluğumuza karar
veren öz güveni-mizdir.
Eve giren çıkanın belli olmadığı bir karmaşa döneminde. "Ev, yol-9(c)çen
hanına döndü." diye ifade edilen bir tabir vardır. Evimizin kontrol
âtında olmadığı durumlarda söylediğimiz bu söz, gönül evimiz için de
aVnen geçerlidir. Bugün maalesef gönül evimiz de yol geçen hanına
dönmüştür. Ziyaretçileri hep istemediğimiz kişilerden oluşmakta.
Karamsarlık
132 Nitelikli İnsan
S, BÖLÜM: ÖZ GÜVEN GELİŞTİRMEK 133
denen acube, ziyaretimize geliyor her gün. Biz daha şöyle bir ağız tadıy.
la (!) onu ağırlayamadan, yanına güvensizlik, çaresizlik ve ümitsizlik d
katılıyor. Onlar da kendi yandaşlarını çağırıyorlar yanlarına. Hep berabe
güvensiz, samimiyetsiz, huzursuz bir gönül evi kuruyoruz el birliği ile.
He kendimizle hem de gönül evimizin dışındaki dostlarımızla gergin, üzgün
kırgın bir hayat yaşıyoruz. Artık Yeterrrrrr! Uyanmanın zamanı gelme mi?
Bakın gönül dostları, yol geçen hanına çevrilmiş gönlümüzün bahç duvar
dibinde hâlâ büyük bir arzu ve istekle sizi bekliyor. Çağırın. Dave edin,
açın gönlünüzün kapılarını.
Fiziksel oiarak oturduğunuz bir evle ruhsal olarak oturduğunuz e aynı
olmalı. Nasıl bir evde oturmak isityorsanız öyle bir eviniz olur. Pis v
dağınık bir evimiz olmasını istemeyiz. Aslında evimiz dağınık ve pis ols,
bile bir dostumuz gelmeden hemen temizliğe koyulur, evimizi onun ziyan
tine uygun bir hale getiririz. İşte gönül dostları gelirken de içerd
dağınıklıkları derli toplu bir hale getirmek gerekiyor. Unutmayın başarı
içi öz güven en büyük gönül dostunuzdur. Ona güvendikçe hayat güvenecek,
huzur ve başarıyla yaşayacaksınız.
Öz Güven Nasıl Gelişir? (Biraz Pratik Lütfen)
Öz güvenimizin eksikliği, karşımızdaki kişi veya durum ile ilgili yüksen
düzeydeki duygu yükümüzden kaynaklarnır. Yüksek düzeyde makam mevki
sahibi kişilerin karşısında ezilip büzülürüz. İş verenimizle,
amirlerimizle ve bizden daha üst makamlardaki kişilerle etkin bir
iletişim kura-mayışımız.ın sebebi bu öz güven eksikliğidir. Bu gibi
durumlarda etkilemeye çalışacağımız veya iletişime geçeceğimiz kişi ile
ilgili, onun çocukluk resimlerini elde etmek ve ona bakmak, sizde çok
faydalı bir pozitif duygu şarjı yapacaktır.
Eski bakanlar, başbakanlar veya cumhurbaşkanlarının çocukluk resimlerine
baktığınızda sizinkinden farklı bir şey görebiliyor musunuz?Asla-O
resimlere bakıp, "Benim bundan bir farkım yok ve onun bana bir üstünlüğü
yok." demeniz lazım. Çocukluk resimleri yanında onların komik re-
simlerini çizebilir ve' çocukluk resimlerini kendiniz oluşturabilirsiniz-
Mesela, bir karikatürün gövde kısmına onun baş resmini monte
edebilirsiniz. Onu bir su tabancasıyla sırılsıklam ıslattığınızı
düşünebilirsinizocukluk masumluğuyla elinizdeki çikolatayı almak için
size yalvardığını ysünebilirsiniz. Tüm bu düşünceler, şu andaki duygu
düzeyinizi |eğjştirmek ve içinizde ona karşı duyduğunuz ezikliği gidermek
için bir yöntemdir.
Öz güvenimizin gelişmesi için, kendimizin farkında olmalıyız. Ne kadar
büyük bir güce sahip olduğumuzun farkına varmalıyız. Bu farkın-jalık,
kendimizle barışmamızı ve barışık kalmamızı sağlamalı. Kendisi ile
barışık bir insan, kendisine saygı duyabilir. Bu saygı ile kendimize
sürekli hürriyet bağışlamalıyız. Hürriyete layık bir insan olduğumuzu
fark etmeliyiz. Ayağa kalkma hürriyeti, cevaplarla yetinmeme hürriyeti,
soru sorma hürriyeti. Sadece öğrenmek için dinlememe hürriyeti,
öğretilebilmek, geliştirilebilmek ve değiştirilebilmek için de dinleme
hürriyeti. Sorduğumuz sorular ve aldığımız cevaplar kendimizi tanıma
sürecine katkıda bulunmalı. Kendimizi anlayabilmemize yardımcı olmalı.
Nasıl bir kişiliğimiz olduğunu anladığımızda, ömrümüzü yapamadıklarımıza
hayıflanarak geçirmektense, küçük va basit de olsa, yapabileceklerimizle
işe başlayabilmeliyiz.
Buraya kadar gelebilen birçok insan, bu aşamadan sonraki deryada boğulup
gidiyor. Tamam, kendimizi anladık, gereken değeri verdik, işe
başlayacağız ama nereden başlayacağımızı bilemiyoruz. Özellikle genç
dostlarımız çok haklılar, çünkü onlara ne nereden başlayacaklarını
öğreten bir sistem ne de nasıl yapacaklarıyla ilgili bir yöntem var.
Bunun en önemli sebebi hedefsizlik. Bu deryayı aşmak için ilk önce bir
hedef belirlemek gerekiyor. Hem belirlenmesi, hem de ona ulaşılması
açısından hayatın ta kendisi değil mi hedef?Ya biz ona nasıl ulaşacağız?
Bizden öncekiler, tespit ettikleri hedefe nasıl ulaştılarsa, biz de
onları modellemeliyiz. Yapanlar nelerini kullandı ise, biz de onlarımızı
kullanarak "erlemeliyiz. Sürekli çalışmalı ve kendimizi geliştirmeliyiz.
Gelişimi sürek-'' ö'lçümlemeliyiz. Ölçümlemelerimiz sonrasında elde
ettiğimiz skorla yetinmemeli ve çıtayı sürekli yükselterek
koyabilmeliyiz. Yüksek ideallere u'aŞmak için gelişimi mükemmel
değişimlere çevirebilmeli ve asıl önem-is'' değişime direnen benliğimizi
değişim konusunda yüreklendirmeliyiz.

beklendirme inanç olmadan olumuyor, değerli dostlar. Kendinize inan-
134 Nitelikli İnsan
: Öz Güven Geliştirmek 135
madan olmuyor, içimizde bir şey sürekli direnç gösterip, aklımızı
karıştırıyor ve karışan aklımızla bir karara varamıyoruz.
Başarıların altında, alınan kararlar olduğunu unutmamalıyız. Karar alma
ve alınan karan uygulayabilme yeteneği çok önemli. Birçok kimse karar
almada başarısızdır.Başarılı olanlar da aldıkları kararın sorumluluğunu
almada başarısızdır. Eleştiriyi önce kendimize yapma hatalarımızı
anlayabilme ve hataların üstesinden gelmek üzere yeniden organize
olabilmeliyiz. Başkalarının hatalarını hoş görebilmeliyiz. Bu
organizasyonda başarı için bir karar alınacaksa, istişare, danışma ve
yardımlaşmanın gücünü olaya dahil etmeliyiz. Kaynakları iyi görmeli hatta
ilk gören biz olmalıyız. Onları iyi kullanmalıyız. Sürekli gözlemlemeye
devam etmeliyiz. Bu bir süreçtir ve bu süreci sadece öz saygı ve öz
benliklerini kaybetmeyenlerin başardığını unutmamalıyız. Umutsuzluğa
düştüğümüz anda, tarihe not düşmüş başarılı insanların hepsinin aynı ve
daha kötü durumlara düştüğünü; ama kurtulmasını bildiklerini
hatırlamalıyız. Okuduğumuz başarı öyküleri bizi yüreklendirmen, biz de
başkalarını yüreklendirmek için kendi başarı hikayemizi yazabilmeliyiz.
İlkokuldaki Halimizi Unutmayalım
Şimdi hepimizin yaşadığı ilkokul birinci sınıftaki ilk günümüze, ilk
haftamıza ve ilk aylarımıza gidelim hep beraber. Ne görüyorsunuz.
Heyecanlı, tedirgin, haylaz, utangaç, yaramaz, okuma yazma bilmeyen,
çarpım tablosunu bilmeyen yumurcaklar değil mi? Hepimizin gördüğü
filmdeki ortak özellik şu olsa gerek. Hiçbirimiz okuma yazma bilmiyoruz
ve ilk hedef okuma yazmayı öğrenmek. Biz de bunun için oradayız. Okuma
yazma bilmediğimizden utanmadan, sıkılmadan, üstelik okula gittiğimiz
için kendimizden gurur duyacak kadar yüksek derece bir heyecanla
okuldayız; yani işin ilk kısmını geçmişiz. Okumayı istiyoruz.
Her gün okumak için verilen ödevleri yapıyor ve sınıfta yapılan
çalışmalara büyük bir heyecanla katılıyoruz, ilerle, ağır fakat zevkli.
Heceler dudağımızdan kuyudan su çeker gibi ağır ve yavaş bir şekilde
dökülüyor. Su içer gibi okuyamıyoruz ama okuyanları da görmüyor değiliz.
Onlara bakıyor, ara sıra yardım bile alıyoruz. Soruyoruz. Bıkmadan
yaptığımız ilk 2-3 aylık çalışmalarımızın sonunda mutlu sona ulaşıyor ve
hayatta en zor,
en ulaşılmaz ve başarılamaz olarak görülen en büyük hedefimizi
gerçekleştiriyoruz.
Bir düşünün lütfen, okuma yazma bilmeyen birisine ne kadar zor gelirdi
okumak. Çalışınca, yeteri kadar uğraşınca başarı geldi değil mi? şimdi
zannetmeyin ki hayattaki diğer başarılar, okuma yazma işleminden daha
zordur. Bilakis, çocukluğun o masum afacanlığı ve ürkekliğindeki bu
muhteşem başarıyı kazanmanızı önemseyin. "Sen okuma yazma bilmiyorsun."
diyenlere "Şu anda bilmiyorum ama öğreniyorum ve de öğreneceğim." diye
verdiğiniz muhteşem cevapları unutmayın. Siz çalıştınız ve de başardınız.
Hayatınızın en zayıf anındaki bu fevkalade başarınızı, şimdi alın ve
diğer başarılarınız için modelleyin. Bunu yaptığınız zaman şunları
göreceksiniz.
Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır.
Tek ihtiyacım, nasıl yapmam gerektiğini öğrenmek.
Bana "Yapamıyorsun." dediklerinde küsmek ve kırılmak yerine, çalışmak ve
yapabilecek duruma gelmek daha mantıklıdır.
Şu anda yapamamam, gelecekte yapamayacağımı göstermez.
Yapanları modelleyerek ben de yapabilirim.
Yapabilme yolunda ilerlerken karşılaşacağım aksilikler, yapamaz
dünyasındaki duygulardan daha eğlencelidir.
7 yaşımda iken gerçekleştirdiğim bu başarı, şimdi başka başarılarıma
model olabilir.
Utanarak, çekinerek, kaçarak başarıdan da kaçıyorum. Başarı, kovalamadan
yakalanmıyor, çalışınca oluyor. Yapmam gerekenleri yerine getirdiğimde
sonuca ulaşıyorum.
Bir Öz Güven Klasiği
Oz güven dediğimde, 13 yaşındaki öğrencim Zübeyir'den bahsetmeyim.
Babasının işi gereği yaz tatilinde Özbekistan'a gidiyordu. itrneden önce,
Özbekistan'da neler yapabileceğini sorduğunda ona şu evabı verdim: "Büyük
bir •ğaz'etenin Özbekistan muhabirisin. Kendini °yle şartlandır ve git
mükemmel bir Özbekistan seyahat anısı hazırla e- Özbekistan'a
gittiklerinde, mükemmel bir dosya hazırladı. Çektiği
136 Nitelikli İnsan
fotoğraflar, topladığı materyaller, aldığı bilgilerle başlı başına "tam
bir kitap olacak" anı ile döndüklerinde hepimiz çok sevinçliydik, ilk
başlarda imkansız gibi görünen bu hedef, içindeki öz güven duygusunu
geliştirdikçe bir hayat başarısına dönüşmüştü. Başardığı bu projenin ona
kazandırdı en önemli husus, başlayacağı herhangi başka bir projeyi de
bitirebile-ceğine inanmasıydı.
Bu öz güveni ile dünyada ilk kez, orta üçüncü sınıftaki bir öğrenci, tüm
dünyada lise ikilerle aynı kategoride fizik olimpiyatlarına katılacak. Bu
amaçla fizik olimpiyatları hocası sevgili arkadaşım Melih Yalçıneli ile
hem olimpiyat çalışmaları hem de bilimsel merakı artırıcı bilim deneyleri
çalışmalarını birlikte yürütüyor. Bu çalışmaya "Büyüyen Çocuklar, Büyüyen
Umutlar ve Büyüyen Özbekistan" adını verdik. Şu aralar, hazırladığı o
güzelim dosyayı bürokrasi ve iş dünyasına takdim ettiğimizde, çalışmayı
alan kişiler o kadar mutlu oluyorlar ki, anlatamam. Yaz tatilini en etkin
bir şekilde geçiren öğrenci unvanını alırsa şaşırmayın. Şimdi arkadaşları
da, bir yerlere gittiklerinde, gezdikleri, gördükleri ve yaşadıkları
dünyaya dair bir şeylerle dönebilmeyi planlıyorlar. Gittikleri yer,
isterse köyleri olsun. Yaşanası ve paylaşılası şeyler vardır mutiaka.
Yiğitlik, onu oradan buralara taşıyabilme gücünü ve cesaretini kendinizde
görüp görememenize bağlı.
Nezaket, insana para kazandırmaz;
ama her şeyi satın alır.
Montaigne
"İİİİİ
Nezaket Kuralları
Neden Nezaket?
Bu bölüme gelene kadar öncelikle 'öğrenmeyi öğrenmek' kavramı ile öğrenme
kalitemizi artırma yollarını ele aldık. Hemen sonrasında düşünce gücümüzü
etkin bir hale getirebilmek için 'düşünmeyi düşünmek1 yöntemiyle
tanıştık. Öğrenmemizin kaliteli ve düşüncelerimizin verimli olabilmesi
için, evimizi 'ev yönetim sistemi' ile düzenledik. Tertip ve düzene
kavuşturduğumuz evimizde 'ailede etkin iletişim' yöntemi ile faydalı bir
iletişim ve iş birliği ortamı oluşturduk. Daha sonra 'NLP ile beynimizi
programlama' sanatını öğrenip, beyni tarafından yönetilen insan olmaktan
Çıkıp, beynini yöneten insan olabilmenin yollarına baktık. Kontrol altına
aldığımız beynin (hem fiziksel, hem bilgi, hem de ruhsal manada) sağlıklı
büyümesi ve gelişmesi için de 'hızlı okuma yöntemi ile beynimizi
Geliştirme' yöntemlerini öğrendik.
Bu yükseltilmiş algı düzeyimiz ile projeksiyonu kendimize yönelttik.
Kendimize baktık. Böylelikle 'kendini keşfet ve insanları tanı' sanatını
a'9|ladık. Kendimiz ve başkalarını tanıdığımız safhadan sonra yapabile-
Ceğimize olan inancımızı güçlendirmek için 'öz güven geliştirme'
usûllerini e'e aldık. Bütün bunları gördükten sonra, biraz soluklanmak
istiyorum. Şimdi hız kesme zamanı. Tekrar içimize, dönüp, "Tamam da bütün
bu °ğrendiklerimi nasıl uygulayacağım?" deme zamanı. Şimdi
tarihten
138 Nitelikli İnsan
9. Bölüm: Nezaket Kuralları 139
süzülerek gelen fazileti (ruhsal olgunluğu, erdemi ve alçak gönüllüğü)
kucaklama, zarafete (incelik, güzellik ve zarifliğe) kavuşma ve letafeti
(hoşluğu) elde etme zamanı. Şimdi 'nezaket kuralları1 (başkalarına karşı
saygılı ve incelikle davranma ve dikkatli olma) zamanı; çünkü buraya
kadar okuyup, öğrendiklerimizi faziletle elde etmez ve zarafetle
kullanmazsak, elde ettiğimiz enerjiyi amacı dışında kullanma riski doğar.
Bildiklerimiz güzel olsa da, dışımıza yansıması can sıkıcı olabilir.
Nostalji ve Nezaket
Nostalji deyince kalbinizde geçmişe dair bir özlem duyuyor musunuz?
Geçmişte yaşamak istediğiniz anlar oluyor mu? Zaman zaman geçmişi
gelecekten daha fazla sevdiğiniz anlar oluyor mu? Hepimiz bu tip
sorularla zaman zaman karşılaşırız. Zaman zaman hepimizin dudaklarından
"Ahh, o çocukluk bayramları!.." ya da "Ahh, o gençlik yılları!.."
seslenişi dökülür. İnsanlar geçmişi severler. Geçmişte sevdikleri şey,
aslında yapmaya muktedir oldukları gerçeğidir. Olaylara hakim olma ve
olayları kontrol edebilmelerini severler. Bir düşünsenize. Faks, telefon,
cep telefonu, telsiz, radyo, motorlu taşıtlar, uydu antenleri,
televizyonlar ve uçakların olmadığı bir dünyada değişim ne kadar
yavaştır. Bu yavaşlıkta insanlar, o yavaş atmosferi sever; çünkü olaylar
henüz kontrol edebilecekleri hızdadır. Olaylar hız kazandığında kontrol
zorlaşır ve insanlar, olayların üstesinden gelemeyeceklerini düşünerek
strese girerler.
Yavaş olan bir hayatta değişim daha ön görülebilir ve gözlenebilirdir.
Bir şey değişmeden önce değişimin ayak seslerini duyar ve başınıza
gelecekleri önceden tahmin edebilirsiniz. Başınıza gelen olayı yaşarken,
değişimin tüm sürecini seyredebilirsiniz. İşte bu olay, size olayların
kontrol altında olduğu mesajını verir. Olaylar kontrolden çıksa bile,
kontrolü yeniden ele almak daha mümkün gözükür. Bütün bunların nezaket
ile ne ilgisi var? Neden size nostaljiyi, geçmişi, yavaşlığı, durağanlığı
anlatıyorum dersiniz? Nezaket, alıvermemizi bekleyen bir halde, geçmiş
sevgisi içinde saklı duran bir hazinedir de ondan.
Nostalji ve nezaket birbirini tamamlayan kavramlardır. "Ah benim canım
efendim." sözlerini bir şirket toplantısında duysanız, kulaklarınıza
inanamazsınız. "Kim bu dalkavuk kişi?" gibi bir hava oluşuverir hemen-
Rıhurnuzda kopan fırtınaların aksine, bedenimizin yavaşladığı anlarda
zaket ortaya çıkar. Bir kişiye en duygusal, en içli, en samimi duygular-,
hitap edebilmeniz için ruhunuzda fırtınalar kopması; yani ruh işleminizin
çok çok hızlanması gerek. Ruhunuzun tam tersi, bedeninizin de bu
iaqanüstü âna şahit olabilmesi için birazcık yavaşlayıp durması gerek.
Günümüz koşuşturmasında ise, durum tam tersi oluyor.
Ruhumuz yavaşlıy°r ve bazen o kadar yavaşlıyor ki, zaman zaman
birbirimizi ruhsuzlukla bile suçluyoruz. Ruh yavaşlayıp, beden hız
kazandığında da, acele işe şeytan karışıyor ve nezaketi elden
bırakıyoruz.
Ruhumuzun Yaşam Hızı
Eski krallık, padişahlık veya şahlık zamanlarını bir düşünün. Sarayda
olsa olsa tatlı bir koşuşturmaca vardır. Yürüyüşler tempolu ama vakur ve
yavaştır. Konuşmalar ağır, tane tane ama okkalıdır. Davranışlar saygılı,
kibar ve usturupludur. Bu gibi anlar, ruhların coşku ile bedeni
yavaşlattığı anlardır. Yaşadığı ânın hazzını tatmak için seyahat
halindeki ruh, duran bedende konaklar sanki.
Afrika'nın balta girmemiş ormanlarında, yanlarındaki yerli rehberlerle
kayıp bir medeniyetin izlerini süren Batılı arkeologlar çok
heyecanlıdırlar. İz sürdükleri medeniyete her an biraz daha yaklaşmanın
heyecanıyla geceyi gündüze katıp yola devam ederler. Tam bir hafta böyle
bir koşuşturmaca ile geçer. Güneşin tam tepede olduğu bir öğle vakti
yerli rehberler, aniden ellerindeki yükleri bırakıp yere otururlar.
Batılı arkeologların ödül vaatleri ve uğraşları fayda vermez. En sonunda
yerli tercümandan durumu öğren-mek için rehberlerin lideriyle konuşmasını
isterler. Tercüman birkaç dakika "üyük bir serinkanlılıkla yerde uzanmış
yatan rehberle konuştuktan sonra Merakla kendisine bakan Batılılara
döner: "Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız 9eride kaldı. Oturup ruhlarımızın
gelmesini bekleyeceğiz." der.
Şimdi bizim de okuldu, evdi, işti, hayattı diye büyük bir hızla iz
SUrdüğümüz hayatımızı birazcık yavaşlatma vaktidir. Ruhlarımız gerçekten
asride kaldı. Birbirimize en sevecen, en sempatik, en nazik, en kibar, en
utevazı, en vakur, en duygusal, en narin, en babacan ve en etkileyici
hacizle seslenebilmek için, bu tınıyı verecek olan ruhlarımızı
bedenimizle
t>ulu<
durmalıyız, yeniden.
140 Nitelikli İnsan
9. Bölüm: Nezaket Kuralları 141
Nezaket kuralları deyince, size çatalı sol elle bıçağı sağ elle ti
malısınız, peçeteyi kucağınıza sermelisiniz gibi kurallar söyleyecek de
lim. Millî, dinî, ahlakî, hukukî ve evrensel kurallar bütününden oluş
nezaket kurallarını zaten biliyoruz. Ben bu bölümde "Hayatımıza bu nez
keti nasıl getirebiliriz?" sorusu üzerinde duracağım.
Saraydaki Prenses
Minik kızım Dilara Büşra ile zaman zaman Topkapı Sarayı'nı ziyarel
gideriz. Sarayda kullanılan eşyalar, o muhteşem elbiseler ve bir bütil
olarak sarayın o büyüleyici havası herkes gibi bizi de etkiler. Akşam e\!
geldiğimizde, o büyünün etkisiyle kızımla birlikte iki kişilik bir oyun
sergi leriz. Ben bir padişah rolünü oynarken o bir prensestir.
Kitaplardan, masaj lardan, filmlerden hafızalarımızda kaldığı kadarıyla
birbirimize saray sözle ile hitap ederiz. Ağdalı nezaket cümleleri
dökülür dudaklarımızdan. Prense! hanımefendi hazretleri biricik babacığı
sultanlar sultanı padişah efend hazretleriyle konuşur. Karşılıklı saygı
ve nezaket dolu iltifatlar edilir.
Böyle bir seansın arkasından onun yaşından beklenmedik bir vak
gösterdiğine ve konuşmalarında, hareketlerinde derhal bir fevkaladeli|
oluştuğuna şahit olmuşumdur. Bu nedenle bazen yaramazlıkların durdu
rulması gerektiği anlarda sorarım: "Peki bu konuda prenses hanımefend
hazretleri ne düşünüyorlar acaba?" Birden tüm haşarılıklar biter ve saraj
moduna geçilir.
Bu tecrübe de bana gösteriyor ki biz evlatlarımıza saraylara layık bfl
üslupla muamele edebilsek, onlar da saraylara layık bir şahsiyet sahitj
olarak büyüyecekler. Köle muamelesi yapılarak yetiştirilen evlatlarla hö
bir gelecek tesis edilmesi mümkün müdür?
Evlerimiz mütevazı olsa da, dünyamız büyük bir saray hükmündedir Bizler o
sarayın bugünkü sakinleri olarak tüm çevremizdeki insanlarla nezaket ve
saygı dolu ifadelerle muhatap olabilsek, gülen bir yüzle, şifi1! bir
sözle çevremize sevgi saçabilsek ne kadar muhteşem olur değil mi? ]
Kıyafetlerdeki Nostalji
Sosyologlar, 20 kadar gönüllü üniversite öğrencisini denek olaral mahkum,
20'sini de gardiyan yaparlar. Kurallar konur, roller belirlenir
syO|oglar gözlemlerine başlarlar. 1 ay kadar süren deney boyunca aslında
duygusal ve sempatik olanlardan seçilen gardiyanların (üniversite
öğrencilerinin) aşırı saldırgan bir tutum sergiledikleri görülmüş, işin
garibi, ym durumdan şikayetçi olan mahkum öğrencilerle gardiyanlar yer
jgğjştirdiğinde, aynı saldırganlık (daha evvel bu saldırgan durumdan
şikayet eden) eski mahkum ve yeni gardiyan öğrencilerde de zamanla artan
bir oranda baş göstermiş. Hani derler ya "Birine 40 gün deli deyin o
olur."
Üstelik bir de bunları kıyafetle tam bir rol uygulamasının içerisine
ittiğinizde durum daha net ve belirgin oluyor. Aynı durum, deneyi yapıldı
mı bilmiyorum ama bizim öğrencilerimiz veya şirketteki elemanlarımız,
aile bireylerimiz için de geçerli olurdu bence. Acaba onlara da birer
asilzade kıyafeti giydirsek, kıyafetteki asalet, davranışlarına da
tezahür eder mi dersiniz? Benim şahsi cevabım "Evet."tir. Hem de koca bir
evet.
Eski Türk filmlerinde sık gördüğünüz bir sahne vardır. Köşke bir besleme
veya bir yabancı getirildiğinde ilkin temiz bir banyo ve ardından köşkün
ihtişamına uygun kıyafetler gelirdi. Aynı olay, tarih boyu bütün
uygarlıklarda, kurumsal imajı belirlemek ve kesinleştirmek için yapıla
gelmiyor mu zaten? Bugünün modern devlet askerleri de dünün kraliyet
askerleri gibi bir aidiyet ve davranış oturaklığı için kuruma uygun bir
elbise ile çerçevelenmiyor mu? Elbiseler özgür olsun, tek tip olsun veya
çok tip olsun. Ayda bir kez bile olsa, bütün duygusal ağırlığımızla,
kendimizi tarihte bir yolculuk yapmak için uygun bir kıyafete bürüyüp,
Geçmişimizdeki atmosferden de soluk almamız lazım.
Çok önemli bir iş toplantısına, çok önemli bir sınava, çok önemli bir
arkadaş buluşmasına giderken gardırobun altını üstüne getirmemizin ve
evi talan etmemizin bilinçaltından gelen nedeni de bu olsa
gerek.
^ygınlık, itibar, kabul görme arzusu, içimizdeki reddedilme korkusu veya
<aygısı ile birleşince olanlar oluyor. Ayrıca kabul edilme, zarif, güzel,
kibar,
estetik ve sempatik olma ve görünme arzusu da ağır basmıyor değil hani.
°u açıdan baktığımda ben nezaketi, duygusal bir yoğunluğun bedene
Ansıması olarak görüyorum. Duygular ne kadar ağır basıyorsa, beden o
ac'ar güçleniyor. Duygular olumsuz olur ise, beden
kırılganlaşıyor.
uYgular olumlu olur ise, beden yine kırılgan ama bu kez narinlik ile
ifade
142 Nitelikli İnsan
9. Bölüm: Nezaket Kuralları 143
edebileceğimiz bir kırılganlık gösteriyor. Peki duygularının en
anlarında bile bedenlerine hakim olabilen o istanbul beyefendileri v
hanımefendileri, bu kırılganlığı hangi duygularla nazik bir
hareket dönüştürebiliyorlardı dersiniz. Yani nezaket nasıl ortaya
çıkıyordu sizce?
Hareketlerdeki Nostalji
Nezaket, ilkin bir duygu olarak tezahür eder. Daha henüz siz belli bir
düşünce silsilesine girmezden evvel, nezaketi hissedersiniz. Kariyeri
sizden çok çok yükseklerde olan birisi ile karşılaşmazdan evvel, onun
binasına odasına girdiğinizde nazik olma ve nezaketli davranma duyguları
ağır basar bedeninizde. Bunun sebebi, ruhunuzun yaşadığı o derin
duygulardır. Ortamı ilk önce ruh dedektörleri algılar ve insana
algılanılan olaya uygun bir düşünce tarzına girmesini telkin eder. Kişi
sevgi ve korku arasındaki duygunun tüm frekanslarında her türlü dalga
boyunun etkileşimine girerek bir nezaket rolüne bürünür. Nazik olur.
Kibar olur. Sempatik olur; çünkü böyle durumlarda kişi kendisinden
rütbece, makamca ve kariyerce üstün olan bir şahıstan beklenti içindedir.
Çocukluk yıllarımızda babamızla ziyaretine gittiğimiz aile dostumuzun
yanında "Maşallah ne kadar da usluymuş." dedirtecek uysal davranışlar
sergileyip onların yanından çıkar çıkmaz her şeyi babamızın burnundan
getirircesine alt üst etmemizin nedeni de budur. Babadan gelen övgü
sevgi, yergi, korku henüz bizde bir durum değiştirecek ölçüde ruhumuzu
etkilememiştir. En azından "Yeter bee!.." safhasına veya "Bak, usiu
durursan sana oyuncak alırım." safhasına kadar.
Peki nezaket, acaba her zaman alıcı durumda iken mi tezahür eder?
Amirlerimizce atılan nutukları veya fırçaları uysal kedi pozisyonunda
dinlerken, karşımızdakiler verici pozisyonundadır. Dolayısı ile nezaket
çoğu zaman "hak getire"lik olur. Bence asıl erdem, hem alıcı hem verici
hem de bunların her ikisi veya hiçbiri durumunda iken bile elden
bırakılmayan ruh duyumudur. Ruhumuzun girilen her pozisyonu duyum alması
ve bu duyU' ma uygun bir düşünceyi aklımızda tezahür ettirerek, bilinçli
ve istekli bi( şekilde buram buram nezaket kokan bir davranışı ortaya
çıkartabilmesi^1'
Böyle olursa, evde, işte, okulda, askerde, tek başımıza ve toplu ha!de
iken birbirimize karşı saygılı ve nazik bir şekilde davranma
erdemi'11
gösterebiliriz, ilk birbirimiz de kendimiz olursa; yani içte ve dışta bir
olur-sak, nezaket sahibi bir insan olabiliriz. Yoksa kendimize tek
başımıza iken göstermediğimiz bir nezaketi başkaları onunla karşı
karşıyayken bize asla göstermeyecektir ve bunda haklıdır da. Kendi
kendimize layık gördüğümüz ve bir başımıza iken kendimize karşı uygulaya
geldiğimiz nezaket, her hareketinde elindeki elmasa başka bir şekil ve
değer veren mücevher ustasının hassas ve titiz çalışması gibi, bizi insan
sarrafları önünde kıymetlendirir. Her nazik hareketimiz, hem ruhumuzun
hem de bedenimizin kıymetini artırır. Kabalıklarımızın her yontuluşunda
başka bir zarafet tezahür eder ve kafi surette değerimiz bir öncekine
nazaran daha fazla artar.
Bilginin Efendisi ve Davranışın Kölesi Olmak
Kişisel gelişim yolunda bilginin efendisi olmak için ilerlerken, bu
duygularla ruhumuzun sesine de kulak verip bir miktar yavaşlamamız
gerektiğini düşündüğümden beri, ruhum daha fazla konuşuyor sanki. Bazen
aklımız, bazen kalbimiz, bazen de içimizdeki şeytanın sesini dinleriz.
Ayhan Songar Hocam "Ruh hasta olmaz." derdi. Ruh, kainatın özüdür. Bu öze
dönmek için zaman zaman ruhumuzdan gelen sinyalleri algılamaya
çabalamamız ve ruhumuzun sesine kulak vermemiz lazım. Bilginin efendisi
olanlar, bu sese daha fazla kulak veriyorlar. Davranışın kölesi olanlar,
davranışlarına mahkum oluyorlar-, fevri davranıyor, kırıcı oluyor ve
insanlardan kopuyorlar. Nezaket bu aşamada devreye girerek, bilginin
aslında davranışımızın kölesi olmamak için üretildiğini bize ispat
ediyor.
Davranışın kölesi olan insanlar, bir şeyi düşünmeden yaparlar ve
bedenleriyle yaşarlar, bedenlerini takip ederler. Tepkileri beden verir.
Halbuki yaşamanın kaynağı ruhtur. Yaşamayı keşfetmek için ruhtan gelen
sinyallere göre davranmak gereklidir. Ruh her zaman karşıdakini anlamayı
ve anlayışla, bilgelikle ve nezaketle davranmayı öğütler. Üstelik bunu
size karşı nazik olanlara değil, size karşı gaddar ve zalim olanlara
karşı da yaptığınızda mükafat olarak size öyle bir bilgelik makamı sunar
ki orada bilginin ve davranışınızın efendisi olursunuz. Bildikleriniz
sizi kötülük yapmaktan, kötü davranmaktan ve kalp kırmaktan korur. Bunun
yanı sıra, tüm davranışlarınızda öyle bir nezaket tezahür eder ki kalb
kırmaz, aynı zamanda birçok kalpleri de hoşout -edersiniz. Kalbleri yok
etmediğiniz ve kaybetmediğiniz gibi, her an yeni yeni kalbler
kazanırsınız, işte bu sizin yaşama bereketinizdir. Bereket nezaketle
hayatınıza yeni bir boyut kazandırır.
144 Nitelikli İnsan
Nezaketin Yeni Boyutunda Yeni Bir Hayat
Nezaket, yaşadığınız anda sizinle ve karşınızdaki ile ilgili karşılıklı
beklentileri kesinleştirme sürecidir. Nezaketli bir insanın neler yapıp
neler yap. mayacağı hatta bunları nasıl yapıp yapmayacağı bile kesindir.
Bu kesinlik hem nezaket sahibine hem de karşısındakine güven verir. Bu
güven, ilişkilerde davranış standardizasyonu getirir. Bu standart da
beraberinde bize huzur getirir. Nazik bir davranış, aramızdaki
farklılıkları gidermede çok büyük bir rol oynar. Nezaket, sergilendiği
ortamda hem o role bürünene, hem de ona şahit olana müthiş bir güçlü olma
duygusu kazandırır.
Hayata farklı bir bakış açısından bakılması gerektiği laflarını hep
duyarız; ama en farklı bakış, duygusal yoğunluğunuzla en nezaketli bir
davranış kalıbına girdiğinizde oluşur. Şimdiye kadar nazik davrana-
madığınız bir olayla işe başlayabilirsiniz. Karşınıza dikilip "Sizden
özür diliyorum efendim." diyen elemanınıza "Tamam kes, anladık. Bir daha
olmasın." edalarını bir tarafa bırakarak "Ne demek efendim, asıl ben
sizden özür diliyorum, sizi özür dilemek zorunda bıraktığım için." gibi
bir frekansa girseniz kötü mü olur yani? Siz hiç kendi kızınız ve
oğlunuzun zalim bir patron tarafından ezilmesine tahammül gösterebilir
miydiniz?
Nezaket, yaşadığımızı sandığımız ama yaşamayı tüm dalga boylarıy-la
algılayamadığımız bir hayatı bizim için daha anlamlı kılar. Hayatımıza
yenilikler katar. Yeni duygular yaşatır. Şimdiye kadar hiç
hissetmediğimiz türden duygular. Sadece büyüklere, makam ve mevki
sahiplerine nezaket değil, küçüklere, haksızlara, çaresizlere de nezaket.
En önemlisi kendimize de bir parça nezaket. Bunu yaparak hem ferdî
kalitemizi ortaya çıkartacak, hem de başkalarına güzel örnek olacağız.
Kendi ruhumuzla olgunlaşma adına bir sözleşme yapacağız.
Olgun bir ruha sahip olmanın verdiği mükemmellikle içimizde olgunlar
kulübü aidiyeti baş gösterecek. Olgunlaşacağız. Olgunlaştıkça artan tecrü
beleri birbirimize aktaracağız. Bu aktarım için biraz yavaşlayıp bir
nefe' soluklanacağız. Her aktarımda biraz daha yanlışlardan
uzaklaşacağız. Ası1 önemlisi, nezaketli davranışlar, yapılan bu aktarım
ve paylaşımlarla öyle bi" toplumsal kültür oluşturacak ki en sonunda
Japonlara özenmeyi bir taraf* bırakarak kendi toplumsal geleceğimizi
nezaket kuralları üzerine bina edeceğiz. Nezaket kuralları derken
gelenek, görenek, anane, âdet, din, hukuk, kültür, sanat, evrensel
kabuller ve top yekun ahlakî değerlerimizi kastediyorum. Bütün bu
kurallar silsilesi, kendi arasında anlaşabiliyorsa ve anlasa' bilirse,
toplumun geleceği daha nezih olacaktır.
Uç sevgi var kainatta muteber;
ilki rağmen, ikincisi çünkü, üçüncüsü eğer,
Bir sevgi ki her şeye rağmen sürer,
kainatta O'na olmaz eş sevgi.
Münir Arı kan (Dr. Masumi Toyotome'den esinlenerek)
Her Şeye Rağmen Sevgisi
Üç Sevgi Türü
Japonya, Tokyo Uluslar Arası Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Masumi
Toyotome, sevgi üzerine yazdığı "Tinh Yeu Nao" (Three Kinds of Love) 3
Sevgi Türü adlı yazısı ile tanınır. Kendisi pek tanınmasa bile, tüm
dünyada sevgi üzerine yazılmış en güzel eserlerden birisi olan bu 15
sayfalık yazıyı okuduğumda neredeyse kendimden geçtim. Sevgi üzerine bir
eser ve bir 'klasik'di bu yazı.
Toyotome, yazısına basit insan dürtülerinden belki de en önemlisini
tanıtarak başlıyor, sevgiyi. Herkes sevilmek istiyor, insanlar, hayvanlar
hatta bitkilerde bile daha çok sevilme duygusu yaşatıldığında gelişim
daha büyük oluyor. Peki, sevgi nedir ve nerede bulunur? Toyotome'ye 9öre
sevgi karşılıksız paylaşım ve beklentisiz bir vericilik içeriyorsa ve
hiçbir şarta bağlı değilse sevgi olabilir. Bunun için de sevgiyi 3'e
ayırıyor.
Eğer Sevgisi
Birincinin adı 'eğer' (if) türü sevgi. Belli beklentileri
karşıladığımızda l2e karşı beslenen duyguların cinsi bu eğer sevgisinde
saklı. "Eğer nıfını geçersen ailen seni sever," türü sonu şartlı bir
eğere bağlanmış bu evQİ, en çok rastlanan sevgi türüdür Toyotome'ye göre.
Bir şarta bağlı, arŞ!lık bekleyen ve sevenine istediği bir şeyin
sağlanması karşılığı olarak
146 Nitelikli İnsan
10. Bölüm: Her Şeye Rağmen Sevgisi 147
vaat edilen bir sevgi türüdür bu. Şartlar varsa, bu şartın nedeni büyük
ihtimalle kendi şartımızdır. Kendi şartımız ya da şartlarımız ise,
bencilliği ifade eder. "Eğer bana ayak uyduramazsan beni unut. Bana en
fazla ayak uydurabilen, bana en çok benzeyen en iyi dost olur." Bu tür
bir ilişkide tek yaptığımız, öne sürdüğümüz şartlarla kendimizin bir
kopyasını klonlamak değil midir? "Ben iyiyim, benim dediklerim daha iyi
ve benim dediklerime uyarsan eğer, sen de daha iyi olacaksın. İşte o
zaman ben seni seveceğim."
Sonu çıkmaz sokak olan bu sevgi türünde öne sürülen şarta bütün
kalbimizle inandığımız halde, elimizde olmayan nedenlerden dolayı bizden
istenenleri karşıya sunamıyorsak ne olacak? Kapitalist ekonomilerin bir
küçük modelini de kendi gönül bakkalımızda uygulamaya çalışmıyor muyuz
böylelikle? Cebinde paran varsa, galeriye girebilirsin ve pazarlamacılar,
kendilerini boş (!) yere meşgul eden alıcı kılığındaki boş (!) adamlarca
meşgul edilmekten hiç hoşlanmazlar. Pazarın taleplerini karşılayamazsan
iflas edersin. Pazardaki arzla örtüşen taleplerde bulunmazsan hiçbir şey
alamazsın. Peki, pazarın taleplerini karşılamak uğruna yaptığım çabalar
bu fotoğrafın neresindedir? O masum çocuk aklıyla verdiğimiz binlerce
sözün ve çocukluk gururunu yenerek dilediğimiz binlerce özrün değeri
nedir? Bu değer neye yansıyacaktır? Sürekli bizden beklentilerle geçecek
bir ömür yerine, beklentileri aşacak bir ömür peşinde olmalıyız.
Toyotome'nin de dediği gibi, beklentilerin gerçekleşmemesi hayal
kırıklığına sebep oluyor, insanlar hayallerini yıkanlara (basit bir insan
dürtüsü olarak) pek hoş gözle yaklaşmazlar. Zaten bu nedenle "Yergiden
kaçın ve övgüyü bollaştır ki dostlukların bol olsun." denmiştir.
Çünkü Sevgisi
Toyotome'ye göre ikinci sevgi türü "çünkü" (because) sevgisidir. Bu
tür sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey
yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir
niteliğe ya da koşula bağlıdır. "Seni seviyorum; çünkü çok güzelsin. Seni
seviyorum; çünkü çok zenginsin. Seni seviyorum; çünkü bana o kadar çok
güven veriyorsun ki..." Çünkü sevgisi, eğer sevgisine kıyasla daha makul
ve
masum gözükebilir. Eğer sevgisindeki sevgi, bir beklentiye, bir şarta
bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Zaten sahip
olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz hoş bir şeydir, egomuzu okşar
ama daha detaylı bir şekilde düşünürseniz, bu tür sevginin de 'eğer'
türünden pek farklı olmadığını görürsünüz.
insanlar bizi sahip olduğumuz bir özellikten dolayı seviyor ise sevgi, o
özellik var ise, var olacaktır. Bu ise, bizi her ne olursa olsun o
özelliği kaybetmeme hatta daha da fazlalaştırırla çabasına iter. Hem de
ölümüne. Özelliğimizi kaybettiğimizde gidecek olan bir sevgi, adı sevgi
bile olsa, bilmem ne kadar sevecen geliyor kulağa.
Kız arkadaşına ölümüne âşık olan bir arkadaşım vardı. Arkadaşım, kızı
çünkü sevgisi ile seviyordu. Çünkü kız (ona göre) çok; ama çok güzeldi.
Kızcağız da arkadaşımı çünkü sevgisi ile seviyordu. Arkadaşım onu
Amerika'lara götürüyor, istediğini alıyor ve ona gönlündeki hayatı
yaşatıyordu. Nişanlandıktan sonra, genç kızın beyninde hızla ilerleyen
bir tümör olduğu ortaya çıktı. Arkadaşım beyninden vurulmuşa döndü. Onun
hayalindeki kız sürekli şuh kahkahaları ile onu mutlu eden, sempatik,
sevecen ve her an o muhteşem güzelliğini etrafına yansıtacak bir kızdı.
Onu seviyordu; çünkü kız bu saydığım özelliklere sahip güzel bir kızdı.
Arkadaşım, kızı hiç hastahanede, ameliyathanede, kemoterapide ve
radyoterapide hayal etmemişti. Hayal etmediği ve hiç düşünmediği bu
gerçek, onunla karşılaştığı ilk anda hayallerini yıktı ve kıza karşı
duyguları tamamen değişti. Düğün de yapılmamıştı. Tavırları silikleşti.
Daha az ortalarda gözükmeye başladı. Halbuki kızın sevgisi de çünkü
sevgisi idi. Üste-'ik kız, kendisine istediği hayatı yaşatacağını
düşündüğü arkadaşımı Çünkü sevgisi ile severken, beynindeki tümörün bile
bu sevgiye yenik düşmeyeceğini tasarlıyordu. Onu seviyordu, çünkü onun
için her şeyi yapabilirdi. Ne kadar masum değil mi? Onun için kendi minik
dünyasında tasarladığı her şeylerden bazıları yapılmayınca, sevgi
karşılıklı olarak feshedildi. Bırakın çocukları, aileler bile birbirine
düşman kesildiler. Sevgiyi isleyecek kaynaklar biterse çünkü sevgisi de
bitiyordu.
Ayrıca çünkü sevgisinde "Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi ^'Viz?"
korkusu ile yaşamak, 'insanları haddinden fazla tedirgin eder. nsanlar
dışa karşı sergiledikleri; ama içlerinde sadece kendilerinin bildiği
148 Nitelikli İnsan
10. Bölüm: Her Şeye Rağmen Sevgisi 149
kişilikleri yüzünden daima tedirginlik içindedirler. Ya vaat ettikleri
veya karşıya sundukları imaj, karşının sandığı imaj değilse ve
karşımızdaki bunu anlar bizi terk ederse. Ayrıca, çünkü şartına bağlı
olan olay ortadan kalkar ise, bu sevginin ve ilişkinin devam etmeyeceği
endişesi bu sevginin sonu hazırlayan etkenlerden biridir.
Rağmen Sevgisi
işte sevgilerin en gerçeği. Üçüncü tür sevgi benim "rağmen" (in spitı of)
diye adlandırdığım türdür diyor Toyotome. Bu üçüncü tür (gerçek) sevgide,
insan bir şey olduğu için değil, bir şey olmasına rağmen sevilir. Kişi
dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara rağmen
sevilebilir. Tabii bu, sevgiyle karşılanması şartı ile. Burada insanın,
iyi,! çekici, ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor.;
Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağme
olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. Bütünüyle çok değersiz biri gibi;
görünebilmesine rağmen en değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar-:
"Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur." diyor. Farkında olsanız da.ı
olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile,
zengin-, lik, başarı ya da ünden daha önemlidir.
Bunun böyle olduğundan nasıl emin olursunuz? Haklı olduğunu ispat lamak
için sizi bir teste davet ediyor, "şu soruma cevap verin." diyo
"Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiı
kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zengi
lik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi
kendiniz1 'Yaşamamın ne yararı var?' diye sormaz miydiniz?" Toyotome: "şu
anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini
anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez
miydi? O an yaşamak size anlamsız gelmez, miydi? Diyelim sıradan bir
yaşantınız var. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve
doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl
yaşardınız?" diys soruyor ve hemen cevaplıyor: "Öyleleri ya iyice
umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü
haline geliyorlar."
Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor Rağmen sevgisin. yaşantınızı
sürdürebilmenizin nedeni, rağmen türü sevgiyi şu anda yaşa
manız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır. Son sözlerinde
biraz umutsuz, Toyotome. "Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu
sevgiyi bulmak zor; çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede
başkasına verecek fazlası yok." diye açıklıyor. Anlatıyor: "Yakınımızda
olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz ama o da aynı şeyi
başkasından beklemektedir."
Peki bu dünyada sevgi ne kadar var? Yazara göre, açlığımızı biraz
bastıracak kadar, yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi. Bu
minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik
ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor.
Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz.
Hani nerede? Hepsi o. Asıl çarpıcı cümle en sonda. Dünyamızdaki en büyük
kıtlık, rağmen türü sevginin yeterince olmayışıdır.
Her Şeye Rağmen Sevebilme Gücü
Toyotome'yi gençlik yıllarımın en hırçın, en delikanlı günlerinden
birinde tanıdım. Yazdığı makale neredeyse benim doğduğum yıllara
rastlıyordu. Savunduğu fikirler değil benim yaşımı, benim gibi
milyarlarca gencin yaşını katlayacak bir güç ve dinamizmdeydi. Annem ben
8 yaşında iken vefat etmişti. Sırf bizlere iyi baksın ve aile içi uyum
sorununu yine sülalemizden gelen aile gücü ile aşsın denilerek babam
amcasının kızı ile ikinci evliliğini yaptığında annemin vefatı üzerinden
henüz 1 ay bile geçmemişti. Üvey annemle (Ben her şeye rağmen sevgisini
keşfedene kadar.) hırçın, kızgın, küskün ve bitkin bir dönem yaşadık.
Zaman zaman eğer ve zaman zaman da çünkü sevgisi ile bürünmüş üvey (!)
bir aile ortamını birlikte paylaştık. Her şeye rağmen sevgisini
keşfettiğim gün kendime bir söz verdim. Üvey annemi her şeye rağmen
sevecektim. Üvey annemle her şeye rağmen iyi geçinecektim. Üvey annemi
her şeye rağmen sayacaktım. Bunları yaptım da.
Her şeye rağmen sevgisi hayatımda bir dönüm noktası idi. Üvey annemi her
şeye rağmen sevince, babamla ilişkilerim de her şeye rağmen "üzeldi.
Onlar da beni her şeye rağmen sever ve sayar oldular. Üvey annem
yakalandığı amansız bir hastalık dolayısı ile kaybetme safhasında bana
hayatımın en büyük ödülünü verdi. "Oğlum, ben amansız bir
150 Nitelikli İnsan
10. Bölüm: Her Şeye Rağmen Sevgisi 151
hastalığın pençesinde sabırla ve ümitle yaşıyorum. (Lütfen ifadeye dikkat
edin kıvranıyorum veya sürünüyorum değil.) Bu şekilde ruhumu teslim
edersem, Müslümanların inancına göre ahiretteki hesap gününde 3 kişiye
şefaat edebilme hakkım olacakmış. Ben önce babanı , sonra da seni
seçeceğim." dedi. Gözlerim doldu, doldu, doldu... Kendi anne, babası,
kardeşleri ve öz çocukları vardı. Yapamadığım bir evlatlık hakkını, her
şeye rağmen sevgisine o da dönüştürebilmiş ve ruhunu beni Cennet'e davet
edecek kadar yüceltebilmişti.
Halbuki üvey annem için o gözünde büyütse bile, bırakın evlatlığı, basit
bir insanlıktan başka hiçbir şey yapmamıştım. Üvey annem için yaptıklarım
bende ve ondaki her şeye rağmen sevgisi ile birleşince, özlük, üveylik,
küslük gibi her şey rafa kalktı. Baştan yemin etmiştim; çünkü her şeye
rağmen ben bu İNSAN ile iyi geçineceğim. Sonrasında "Gerçek sevgi, iyilik
gördüğünde artmayan ve kötülük gördüğünde eksilmeyen sevgidir." sözünün
gerçekliğini o kadar yakinen yaşadım ki, anlatamam.
Üvey annemi kaybettik. Babam yeniden evlendi. Evde üvey annemden olan bir
kız kardeşim ve bir de erkek kardeşim vardı. Bir gün üvey(l) kız kardeşim
Tuba'yı (Üvey demek ona olan muhabbetime bir ihanet gibi gelse de olayı
size anlatabilmek için kavramları yerli yerinde kullanmak zorundayım.)
yanıma alarak onu, bana üvey ona ise öz olan annemizin mezarına götürdüm.
Annemizin mezarı başında muhteşem bir duygusallıkla süslenmiş bir dua
faslından sonra, onun ruhunu da şahit tutarak, kız kardeşimden bundan
sonraki hayatında her şeye rağmen sevgisini benimseme ve uygulama sözü
aldım.
Hayatın yokuşlu olan anlarında, gelecek inişlerin daha da çabuklaşması
için her şeye rağmen sevgisini benimseyeceğine ve uygulayacağına söz
verdi. Şimdi onu da hayatını her şeye rağmen sevgisi ile süslediği
anlarda daha mutlu ve huzurlu görüyorum. Üstelik her şeye rağmen
sevgisinin illa bir üvey anneye karşı uygulanması gerekmediğini o da
benim gibi kısa sürede anladı. Tüm kainatı her şeye rağmen sevgisi Üe
sevebilmek. Bu erdeme kavuştuğundan beri o da, çevresi de daha mutlu>
daha huzurlu ve daha rahat. Dünya hayatının elverdiği ölçüde.
Ben Kendimi Düzeltmeden Başkaları Düzelmeyecek
Hayatımızda uygulayabileceğimiz her şeye rağmen sevgisinden başka bir
güce daha sahibiz. O da karşılaştığımız her olay sonrasında "Bunu bana
nasıl yaparlar?" diye düşünmek yerine "Ben kendimi düzeltmeden başkaları
kendilerini asla düzeltmeyecek." düşüncesidir. Bu düşünce başkalarıyla
ilgili beklentilerimizi minimize ederken, değişim için kendimizle ilgili
beklentilerimizi maksimize etmemizi sağlıyor. Karşılaştığımız olaylar
sonrasında her seferinde mahkemeler kurup onları yargılayacağımıza, bir
tek kişiyi, onu yargılıyoruz yani bizi, kendimizi. Her seferinde, biz
kendimizi düzeltmeden başkalarının asla düzelmeyeceğine olan inancımızı
bir kat daha pekiştirerek yaşıyoruz hayatı.
Ah bir anlasak, ah bir görsek ve ah bir benimsesek şu düşüncenin
manasını. Başkalarını yargılamayı bırakıp, olayı gerçek yönü ile ele
alabileceğiz o zaman. Hep onlar suçlu, hep onlarda hata, hep böyle
yapıyorlar zaten, hep, hep, hep... Peki nereye kadar gidecek bu kendimizi
kandırmaca? Ne zaman yaşadığımız olayların gerçek sorumlusunun biz
olduğunu anlayarak başkalarını suçlamayı bir tarafa bırakıp, bir daha
aynı olayı yaşamamak için kendimizi gerekli tedbirleri almaya
yönelteceğiz?
Birisi bizi üzdüğünde ilk tepkimiz şu olur: Neden beni bu kadar üzüyor,
neden hep beni üzüyor, neden hep sürekli beni üzüyor?.. Bu tepki bizi
gerçeklerden uzaklaştırır. Başlangıçta bir cevap aramaya yönelik gibi
gelen bu soru kipleri, gittikçe bizi olayın gerçek yüzünden uzaklaştırır
ve en sonunda gerçeği kaybederek sanal bir âlemde kendi kurgumuzla baş
başa kalıveririz.
Halbuki başımıza gelen bir olayla ilgili ilk düşünmemiz gereken şey, asıl
sebebin sürekli biz olduğumuzdur. iş veren sesini yükselterek bize fırça
mı atıyor? Öğretmen hep bize mi kızıyor? Arkadaşlarımız sürekli bize mi
küsüyor? Tek sebep biziz. Küstüren de, kızdıran da sadece biziz. Bir
düşünelim. Birisi bize kızdığında, biz dünyaya gelmemiş olsak, dünyada
°lrnasak bize kızabilir mi? Neden Japonya devlet başkanı size hiç
kızmıyor? Hiç karşı karşıya gelmediniz de ondan. Onunla hiçbir işiniz
olmadı. Onunla hiçbir iletişim kurmadınız.
Kızgınlıkların ve kırgınlıkların olabilmesi için, ya karşılaşma ya konuş-
rria. ya iletişim ya da bir eylem gereklidir. Ortaya çıkan kötü sonuçlar,
kötü
152 Nitelikli İnsan
kişileriden değil, kötü işlemlerden kaynaklanan sonuçlardır. Biz bunu
kişilere yansıttığımızdan olayı değil kişileri sorguladığımızda hem
sorunu büyütürüz, hem de yanlış anlaşılmaya bir kapı daha açarız. Aksi
giden tüm olaylarda biz kendi kendimizi sorgulamaya başladığımızda, işler
öylesine rayına girecek ki buna biz bile şaşıracağız.
Unutmayın, ben kendimi düzeltmeyince, başkaları asla düzelmeyecek; çünkü
başkaları ve başkalarının dünyası da kendi içinde başkalarını suçlayan
'ben'lerden oluşuyor. Herkesin başka bir seçenek bularak yapıl-ması
gereken şeyler peşinde koştuğu bir dünyada, hiç kimse birbirini suçlamaya
zaman bulamayacaktır. Hem unutmayalım, "Büyük insanlar fikirlerle, orta
insanlar olaylarla, küçük insanlar insanlarla uğraşırlar." En büyük
insanlar ise, sürekli kendilerini geliştirmeye çalışarak büyük fikirler
ve idealler peşinde koşabilenlerdir.
GÜZEL KONUŞMA
SUNUM BECERİLERİ
Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı.
Söz ola ağulu aşı,
Yağ ile bal ede bir söz.
Yunus Emre
msm
Güzel Konuşma ve Sunum Becerileri
Mttfc
Niçin Konuşuyoruz?
Hiç düşündünüz mü niçin konuşuruz ve niçin konuşuyoruz? Bu soruya
hemencecik verilen klasik cevap: "iletişim için konuştuğumuzdur." Peki,
"Neden iletişime geçiyoruz?" dersem ne dersiniz? "Bilgi vermek, bilgi
almak, ikna etmek, elde etmek, korumak veya kaçınmak". Kısaca
istediklerimizi elde etmek ve istemediklerimizden uzaklaşmak için
iletişime gireriz. Bu, aslında hayatın kendisidir. Yaşamak için iletişim
kurar ve yaşamak için konuşuruz. Konuşmak, hayatın belirtisidir. Çok az
insan konuşmasını yaşamak ve yaşatmak için yapar. Genelde yaptığımız tek
şey, konuşmalarla kendimizi rezil etmek, ailemizi üzmek, dostlarımızı
Küstürmek, arkadaşlarımızı kızdırmak kısaca, bindiğimiz dalı keserek
hayatımıza son vermek oluyor. Yaptığı konuşmalarla yeni yeni hayatlar
başlatan büyük insanları görmezden gelerek, konuşma süresince sözcük-
leı"i bir ok gibi kullanıyoVuz. "Dili, zehirli ok gibi." deyimi de
buradan gelse 9erek. Aristotales, "Konuş ki seni göreyim." demiş. Biz ya
karşımızdakine haddini bildirmek için yani kendimiz yerine gücümüzü
göstermek için konuşuyoruz ya da kendimizi göstermek yerine gizlemek
için.
Alıcı Konuşmacı Tipi. ,
Bu açıdan baktığımızda, dili zehirli bir ak gibi kullananlar konuşurken
ICi olanlar oluyor. Hep alıcı olanlar. Almak istedikleri avını ucu
zehirli bir
154 Nitelikli İnsan
1
okla avlayan avcılar gibi, sözü iki dudakları arasından fırlattıklarında
sö? ne kendilerine ne de karşısındakilere yarıyor, istediğimize
ulaşamıyoruz Alıcı konuşmacılar, baskın bir üslupla hep isteyen
pozisyondadırlar Onlar sürekli kendileri için bir şeyler yapılmasını
isterler. Meydanda duyg. lan tek ses onların sesleri olmalı, beyefendi
konuşurken herkes susmalıdır. Karşı koymak "hak getire" ama bir ara hafif
bir sızlanma i|e sesinizi çıkartacak olsanız "kes sesini" üslubu ile
onunkinden başka tüm sesler kesilir.
Verici Konuşmacı Tipi
Bir de verici konuşmacılar vardır. Bunlar konuşurken bilgilerini
verdikleri kadar, yaptıkları konuşmanın yanında eşantiyon olarak
tecrübelerini, hoşgörülerini, sevgilerini ve yüreklerini verirler.
Alıcılar karşısındakileri sustururlar ama vericiler, konuştuklarında
karşısındakilere dinleme alışkanlığı verirler, sabır verirler, umut
verirler, heyecan verirler ve her konuştuklarında bambaşka bir bakış
açısı verirler. Onlar konuştuğunda hayatınıza yeni yeni zenginlikler
girer.
Mükemmel bir tablo önünde durup da "muhteşem" deme ihtiyacı hissetmemizde
olduğu gibi, konuşma içten bir güçle ortaya çıkan bir sonuçtur.
Çirkinlikler karşısında dudak büküp kızgınlığımızı belli ederken de,
güzellikler karşısında heyecana kapılıp "Harika." derken de aynı dürtü
ortaya çıkar ve bizi konuşturur. Bu açıdan baktığımızda, herhangi bir
durum karşısında yaşıyor olduğumuzun ispatıdır konuşabilmek. "Ben
güzelliği gördüm." diyebilme gücüdür veya "Olmaz böyle bir şey." diyerek
çirkinlikleri reddedebilme gücü. Tepkinin yönü olumlu veya olumsuz olsun,
bir başka konuşturucu güç akıl ve zekamızdır. Konuşmak aynı zamanda "Ben
akıllıyım, anlayabiliyorum, algılayabiliyorum, ayırt edebiliyorum.
ifadesidir. Ancak çok azımız bu gücün kendilerinde olduğunu, bir sürü laf
kalabalığı ile kendini ve karşısındakiler! yormadan ifade edebilme gücüne
sahiptir.
Nasıl Konuşuyoruz?
Konuşma şekillerine baktığımızda, yapılan konuşmaların %70'inden fazlası
reddetmek üzere yapılıyormuş. Herkesin kendi başına buy'ul<
ll^BÖLÜM:GOEL
ve SUNUM BECERİLERİ 155
olduğu ve herkesin kendi kafasına göre gittiği bir dünyada başka nasıl
bir sonuç olabilirdi ki. Ortak bir yaşantı şekli kuruyoruz diye güya
sanayileştik ve muasır medeniyetler kurduk ama hâlâ birbirimizi
desteklemek ve güçlendirmek için konuşmasını öğrenemedik. Konuştuk mu hep
reddet-me|< için konuşuyoruz. Eskiler "Sükut ikrardandır." derlerdi.
Şimdi ise, sükut bile kızgınlık, kırgınlık veya küskünlüğe alamet
sayılıyor.
Bir içinize dönüp kendi kendinize bakın. Kendinizle yaptığınız
konuşmaların da %70'nin olumsuzluk içeren reddedici konuşmalardan
oluştuğunu göreceksiniz. "Sen ne anlarsın? Sen asla başaramazsın.
Yapamayacağını bile bile niye başladın ki buna. Sen kendini ne
zannediyorsun. Katiyen olmaz." türü konuşmalarla, kendi içimize de
negatif düşünme ve konuşmanın zehrini akıtıyoruz.
Tek bir isteğimiz var. Hep bizim istediğimiz olsun, insanlar bizim
istediğimiz gibi konuşsun, işler bizim istediğimiz gibi gitsin ve dünya
bizim istediğimiz gibi olsun. Onun için nerde bir iyi görsek elimizdeki
vasatı öne sürüp, "Senin iyin sana, benim vasatım bana yeter." edasıyla
reddediyoruz her şeyi. insanlar bu tavrımızı görüp de daha iyiyi
çıkartacak bir güç bulamıyorlar kendilerinde. Hem neden bulsunlar ki; en
sonunda ortaya daha iyi çıksa bile "Elimizdeki iyi yeterli." deyip, yine
onu reddetmeyecek miyiz? Başkalarını aşağılayıcı bir biçimde konuştukça,
kendimizi de küçük düşürdüğümüzün farkına varmalıyız. Toplumdaki imajımız
felaket tellalı, kötü kalbli, kötümser, muhalif vs. gibi sıfatlarla mı
ifade edilmeli? Konuştuğumuz zaman insanları üzücü, kırıcı, yıkıcı
konuşmalarla kendi bindiğimiz dalı da kesmekte olduğumuzu biliyor muyuz
acaba? Kötü konuşma sonucu çevremiz bizden uzaklaşır. Daha önemlisi, biz
de kendimizden uzaklaşırız. Kendimizden, yüreğimizden, cesaretimizden,
iyi âyetimizden uzaklaşırız. Yaptığımız her olumsuz konuşma aslında
karşımızdakinden çok, kencjı kendimize yaptığımız ve kendi kendimize ayk
gördüğümüz bir konuşmadır. Bizimle aynı tip bir üslupla konuşul-masını
ister miyiz?
Nasıl Konuşmalıyız?
Konuşma, sözün sahibini yüceltir, ona güç'verir. Dolayısı ile konuşma r
Şeyden önce sözün sahibi ile yapılmalıdır. Karşısındakilere söyleyecek
156 Nitelikli İnsan
11. Bölüm: Güzel Konuşma ve Sunum Becerileri 157
bir sözü olan kişi, sözü ilk önce kendisine söyler gibi konuşmalıdır.
Ken< inanmadığını ve kendi yapmadığını başkalarına söylemenin etkisi
olmayj çaktır. Konuştuklarımız kendi hayat süzgecimizden süzülmedi ise,
ya şey elekte kalacak ve aşağıya hiçbir şey düşmeyecektir ya da her
kalburla su taşımak gibi elekten aşağıya dökülecek ve elimizde bir
kalmayacaktır. Bir sözü söylerken ince eleyip sık dokumak gerekir.
tartmak gerekir. "Senin söylediğini kulağın duymuyor galiba." gibi
suçlamayla karşılaşmamak için bütün bunlara dikkat etmek gerekir.
Uluslararası ilişkilerde çatışmaların çözümünde önerilen ilk kurd "Masada
kal ve müzakerelere devam et." kuralıdır. Küçük büyük bütil çatışmalarda
uluslararası toplum bir taraftan taraflara sükunet çağrıl yaparken, diğer
taraftan da görüşmeleri devam ettirmeleri uyarısınc bulunur. Masada
kaldıkça konuşma şansı artacak ve konuştukça çözür daha fazla
yaklaşılacaktır. "Köprüleri atma, onları kaç kez geçmek zorul da
kaldığını gördüğünde sen de şaşıracaksın." sözündeki gerçek budur.
Yıkılmaması gereken en önemli köprü, iletişim köprüsüdil Masadan
kalkmayan kişi, silahı bırakmış ve görüşmeye gelmiş; Kendisini konuşarak
ifade etmeye çalışmaktadır. Bırakılması gereken ti silah, elimizdeki ya
da belimizdeki silah, değil şüphesiz. Bir de dilimizde silahı bırakmış
olmamız lazım. Yeni yeni kapıları aralamak, yeni ye çözümlere ulaşabilmek
için silahları bırakmak şart. Tarih boyu görülj örneklerde olduğu gibi,
öfke ile kalkan zararla oturuyor ve keskin sirke' çok küpüne zarar
veriyor.
Konuşabilmek için önce bilgiye, sonra da zengin bir düşünce gücü ihtiyaç
vardır. Bu kitabın önce öğrenmeyi öğrenmek ve hemen sonrasın ise,
düşünmeyi düşünmek ile başlamasının nedeni budur. "Düşünm< içten
konuşmak; konuşmak, dıştan düşünmektir." ifadesinde kendini bul düşünerek
konuşmanın erdemi başka türlü ortaya çıkamaz.
Konuştuğumuzu önce kendimize söylemek ve önce kendimiz duyr için
konuştuklarımızla ilgili verimli bir düşünce süreci yaşamalı)
Konuşacaklarımızı bir kağıda dökmeli, yazılı bir şekilde çalışmalı an
yazılı bir metne bakarak konuşmamalıyız. Seçtiğimiz kelimeleri büyük
hassasiyetle seçmeli ve kelimelerin gizemine inanmalıyız.
Konuşf süresince, konuşma dili yanında sunum diline de önem
vermeliyi
ile konuşmanız; düşünce dili, yazı dili, konuşma dili ve sunum dili |e
bir bütünlük arz etmeli ve uyum içinde olabilmelidir. Düşünme, yazma,
konuşma ve sunum dili aynı olmazsa, bunlar uyum ve ahenkle davranmazsa,
konuşmanın içeriği ne olursa olsun, itici gelir. Üstelik kendimiz de
bundan haz almayız. Üstelik "Önemli olan, söylenenin ne olduğu ya da
nasıl söylendiği değil, ama söylenenin nasıl anlaşıldığıdır." sözünü de
akıldan çıkartmamak gerek.
Bir söz söylediğimizde karşımızdakine "Sen önce kendine bak" dedirtmemek
için özü ile sözü bir olmak gerek. Harfler kendi başlarına alfabenin
vazgeçilmez unsurları olsalar da, gerçekten 'kelime haline gelmeye
çalışmayan harflerin' ne anlamı vardır ya da eylem haline dönüşmeyen
hareketlerin? Her ne kadar toz pembe hayallerimiz, cafcaflı kelimelerimiz
ve ağdalı konuşmalarımız bunun aksini söylese de.
Neden Konuşamıyoruz?
Hem iç hem de dış konuşmada amaç ne olursa olsun, konuşan kişi bir şeyler
sunuyor. Ya kendine ya başkalarına bir şeyler anlatıyor. ABD'de yapılan
araştırmalar, Amerikan halkının %75'inin topluluk önünde konuşma fobisi
olduğunu ortaya koyuyor. Glossophobia denilen bu fobi, topluluk önünde
konuşma fobisi, karanlık korkusu ve ölüm korkusu gibi gelebiliyor. Peki,
neden? Neden teknolojik ve bilimsel sahada dünyanın en süper gücünün
fertleri, tek başlarına bu korkuyu yaşıyorlar. Sebebi çok basit.
Beyniniz, siz hangi uygarlığa, hangi milliyete ve hangi sülaleye ait
olursanız olun, sadece ve sadece size aittir ve sadece size ait olan
duygular-'a çalışır. Üyesi olduğunuz toplum, dünyayı yönetiyor olabilir
ama sizi yöneten sizin beyninizdir. Beyninize şekil veren duygu ve
düşüncelerinizi değiştirmedikçe de istediğinizi yapabilme ergine
kavuşamazsınız, isterse arkanızda tüm dünya olsun. Duygularınızın gücü
dünyaya bedeldir.
Konuşamıyoruz; çünkü korkuyoruz. "Kişi bilmediği şeyin düşmanıdır." er|ir
ya tamamıyla öyle. Hiç topluluk önünde konuşmadan ondan nasıl
Akabilirsiniz? Bugün yüz milyonlarca kişinin yüz yüze olduğu bu gerçek,
ut
çıplaklığı ile ortadadır. Anlamadan, görmeden, öğrenmeden ve her
ğ g ğ
?eyden önemlisi topluluk önünde konuşma yapmayı denemekten korkup
158 Nitelikli İnsan
11. BÖLÜM: GÜZEL KONUŞMA ve SUNUM BECERİLERİ 159
kaçıyoruz. Biz kaçtıkça da, araba lastiklerinin peşinden havlayan köpe
gibi, korkularımız, kaygılarımız bize karşı havlayıp peşimizden
kovalıyor. Hem topluluk önünde konuşma korkumuzu yenecek, hem de bi;
diğer korkularımızdan emin kılacak bir bilginin eksikliğini çekiyoruz.
Dah ötesi, konuşmanın içeriğini oluşturacak olan bilginin eksikliği oluyo
Bilginin gücünü ve gizemini kullanamıyoruz. Beynimizi konuşmanın esa ve
usulüne hakim kılacak bir bilgi zenginliğine kavuşturamıyoruz. içeri fos
olunca, konuşma da fos çıkıyor. Konuşmadan sonra "Dağ, fare doğuı du."
diyerek birbirimizden burun kıvırıyor, yüz çeviriyoruz. Konuşmalarımı
birbirimizi tatmin etmiyor. Tatmin etmekliği bir tarafa bırakın, üstür
üstlük bir de kızdırıyor, sinirlendiriyor. Neden? işleri suhuletle çeki]
çevirmeye yetecek gerekli ve yeterli bilgimiz yok da ondan.
Bir Konuşmanın Anatomisi
Konuşmayı bir vücuda benzetecek olursak, iskeleti, bilgi ve içeriğidij
sinir sistemi, inancınızdır, inancınızla, konuşmayı istediğiniz yöne
sürüklf ve hareket ettirebilirsiniz. Beyni, tecrübelerinizde aklı ve
zekası, güveninizdir. Kalbi, algılarınızdır. Gözü, duygularınızda. Etkin
bir konuşr için, inancınızla iyi bir başlangıç yapar, bilgiyle içeriği
zenginleştirir, tecrJ belerle sahip olduğunuz teknikleri uygular ve öz
güvenle konuşmanı akıcılığını sağlarsınız. Bu açıdan konuşmayı aynı kendi
bedeniniz gibi ' canlı organizma olarak görmelisiniz. Konuşmanız ölünce
siz de ölür, koni manız canlanınca siz de canlanırsınız. Kendinizi ve
dinleyenlerinizi canlı ti mak için dipdiri canlı bir beden meydana
getirmeli ve onu konuştı malısınız.
Nasıl İyi Bir Konuşmacı Olabiliriz?
İyi bir konuşma için 7 önemli unsuru bir araya getirebilmemiz lazımdır
Konuşmayı ister kendimiz ister başkalarına yapalım, ister kendimize,
ister başkalarına sunalım, bu 7 unsur mutlaka göz önüne alınmalıdır.
Buradaki 7 konunun tepesine yazılması gereken bir cümle var. O da, "Söz
bilirsen söyle, sözünden ibret alsınlar. Söz bilmezsen sus, seni bir adam
sansınlar-gerçeğidir.
1. Konuşulacak Konu (Konsept)
Ortada konuşulacak bir konu olması için, o konu ile ilgili bir şeyler
bilmeniz gereklidir. Bilgi, konuşulması gereken konuyu ve konuşulması
gerekenleri bize fısıldayan bir ilham perisidir. Bildiklerinizle ilgili,
sapla samanı birbirinden ayırt edebilme gücüne sahip olmanız gereklidir.
Bunun içip iyi bir algılama gücüne sahip olmalısınız. Konuşulması
gerekenleri söyleyebilmek için gerekli olan bu algı gücü sayesinde,
üzerinde konuşulması gereken konuyu tutarlılıkla seçebilirsiniz. Bugün
dünyada üzerinde durulması ve konuşulması gereken milyarlarca konu var.
Alternatifler çok. Yapabileceklerimiz az ve süremiz kısıtlı. Bunca kıt
kaynak arasından en uygun konuyu seçmeniz demek, o konu ile ilgili
yapılması gerekli olan şeyi yapmayı da zihninize koymanız anlamına
geliyor.
Bu konuda yapmanızı istediğim şey, sizce konuşulması gerekli 50 önemli
konuyu bir liste haline getirip her hafta gözden geçirmenizdir. 4 hafta
boyunca, çevrenizle de istişare ederek ilk başta yaptığınız 50 maddelik
önemli konular listenizi yeniden şekillendiriniz. Elinizdeki 50 maddelik
önemli konular listesini en önemliden daha az önemliye doğru bir
sıralamaya koyunuz. Nedir sizin için üzerinde konuşulması gereken en
önemli ilk 10 konu. Savaş, kriz, bunalım, depresyon... Sakın ha, listenin
bu şekilde şekillenmesine izin vermeyin. Konuşulacak konu olumsuz
kavramlardan seçilirse, gidişat ister istemez olumsuzluklar diyarına
doğru kayacaktır. Siz cehenneme gitmeme yollan yerine, cennete gitme
yollarını konu olarak seçin. Trafik canavarı yerine, geleceğin ulaşımı
gibi bir konuyu seçin. Göreceksiniz, kavramlar olumsuzlardan olumluya
doğru kaydıkça, Çözümlere ulaşmak da bir o kadar kolay olacaktır.
En önemli konularda ilk 10 listenizi sürekli görebileceğiniz bir yere
asm. Bir yıl boyunca üzerinde düşünün. Ev, iş, okul ve sosyal hayatınızı
Şekillendirerek, nihayetinde dünyanızı yeniden kuracağınızın bilinci ile
ilk lu konunuzun popüleritesinNhiç kaybetmeyecek konulardan seçmeye °2en
gösterin. Okul gibi belki de gelecekte olmayacak kavramlar yerine eğitim
konusunu seçin, iş yeri yerine çalışmayı, ülke yerine yeryüzünü,
kit.
ileti den
aP yerine, bilgi kaynağını seçin. Ülkeden ülkeye önemini yitirmeyecek,
sağlık, barış ve adalet gibi kavramlar üzerinde durun. Evrensel
e9erlere yönelin. Ne olacağınız hiç önemli değil, iyi bir öğrenci, iyi
bir
160 Nitelikli İnsan
1
11. Bölüm: Güzel Konuşma ve Sunum Becerileri 161
öğretmen, iyi bir idareci, iyi bir aile ferdi, iyi bir iş veren, iyi bir
asker. |\je olursanız olun, bu gibi evrensel konularda yapacağınız
konuşma için mutlaka kader bir gün kapınızı çalacaktır. Şans, sadece
önceden kendisi içjn iyi hazırlananlara güler.

2.. Konuşulacak Zaman ( Konjöktür)


"Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu her yerde söylemek doğru
değildir." sözü çok şeyi özetliyor. Bir sunum yapacaksınız ve sunumunuz
fedakar annelerimiz ile ilgili ise, bunun etkisini, göstereceği en iyi
zaman "Anneler günü"dür. Yalnız burada bahsedilen 7 hususu da aynı anda
düşünmeye çalışın lütfen. Zamanı gelmemiş bir konuşma yaparsanız, erken
öten horozu keserler misali sözünüz kesilebilir ve koltuğunuzu
kaybedebilirsiniz. Zamanı kollamak ise, sadece etkin düşünce gücüne
ulaşmış kişilerce yapılabilen bir davranıştır. Bir konuşma, bir sunum
yapmak için, uygun olan zaman nedir? Bu uygun olan zamana kim ya da
kimler karar verir.
Yaşıyorsak konuşmalıyız ya da konuşulanları duymak için susmalıyız. Bir
konuşma veya sunum için insan hayatının tümü uygun zamanlardır. Burada
mühim olan, konuşulacak zamanda uygun ve gerekli konuyu bulup
çıkartmaktır. Konjöktüre uygun davranabilmektir.
Dedem rahmetli, yaptığı sohbetlerde (Bölgesel bir vaka olması hasebiyle
olsa gerek, ayakkabıların giyilirken içinde herhangi bir haşarat
olabilmesi riskine karşılık, dik tutulup topuklardan yere vurulduktan
sonra giyilmesini sıklıkla öğütlermiş. Bir gün "Ah hocam." demiş bir
dinleyeni. 'Ah, bunu bana neden daha önce söylemediniz? Bu sabah
ayakkabımı giyerken içindeki akrep beni soktu." Dedem gülümsemiş.
"Evladım. Ben bunu her zaman söylüyorum ama senin başına bir iş gelip
canın yanmadığ1 için, ben söylerken senin anlama vaktin henüz
gelmemişti." "Bir musibet bin nasihatten evladır." sözü de bunun için
söylenmiş olsa gerek.
insanların bir olayı anlayıp idrak edebilmeleri için illa başlarına bir
musibet gelmesini mi bekleyeceğiz? Gönlümüze hoş gelen konuşmalar o âna
uygun konuşmalar oluyor, tam isteğimize göre ve istediğimiz anda yapılan
konuşmalar. Bu isteklilik ânını bekleyeceğiz ya da konuşman'112 için bir
isteklilik zihnini hazırlayacağız. "Talep edilmeyen meta zayidir-denir.
Sizden bir istenilmeden verdiğiniz şey kayıptır. Talep ânıno3
rc|jğiniz ise, ihsan olur. insanlar sadece başarılı, dürüst ve babacan
kişilerden bir şeyler duymak isterler. Konuşmamız için bir istek ânını
bek-I ^ek yerine, başarı için şimdiden çalışmaya ne dersiniz?
3, Konuşulacak Konu (Metin)
Bir konuşmanın önünüzdeki bir metne bakarak yapılması konuşma değil, olsa
olsa yüzünden okuma olur. Bir konuşma metninin motamod ezberlenerek
(metne bakılmadan) okunması da ezberden okuma olur. Konuşmanın
yüreğinizin sesini dinleyerek yapılması için ezberden yapılması
gereklidir. "Buradaki metin de ne oluyor?" diye soracaksınız. Yüreğinizin
sesini duyabilmek için yazdıklarınızı gözlerinizle görebilmeli, aklınızla
muhakeme edebilmeli ve üzerinde yeteri kadar çalıştıktan sonra kürsüye
çıkıp istediğiniz gibi konuşabilmelisiniz.
Konuşulacak metin hazırlığı safhasında ileri bölümlerde detaylı bir
şekilde anlatılacak olan beyin haritaları tekniğini kullanabilirsiniz.
Hem konuşmanıza akıcılık hem de fikirlerinizde hakimiyet kazandıracaktır.
10 dakikalık bir konuşma için, en az 50 dakikalık bir metin oluşturmanız
gerektiğini unutmayın. Çalıştığınız metnin ancak 1/5'i aklınızda kalacak
ve konuşma boyu kullanılabilecektir. Konuşma sırasında küçük bir
kartvizit arkasına çizilmiş bir beyin haritası ve üzerindeki minik
resimlerden hatırlatıcı olarak faydalanabilirsiniz. Sürekli elinizde
tutarak değil, ya konuşma kürsüsü ya da masanızın üzerine koymak şartı
ile.
Konuşma projeksiyon, tepegöz veya slayt makinesi gibi bir ekipmanla
yapılacaksa, bu, konuşma değil, bir sunum olacağı için, yazılı metin ve
güzelce hazırlanmış renkli, şekilli bir sunum dosyası gereklidir. Böyle
bir metin olduğunda sayfayı 9 eşit parçaya bölerek, ortasına resmi,
üstüne başlığı ve yanlarına da açıklamaları yapabilirsiniz, tek slaytta
çok fazla konuyu birbirine karıştırmamak kaydı ile. Her sayfada 1 konuyu
anlatacak Şekilde bir sunum daha çarpıcı olacaktır. Sunum sırasındaki
beden diliniz-'e ilgili bilgiler "Etkin Beden Dilr^ bölümünde ele
alınacaktır.
4. Konuşacak Kişi (Konuşmacı)
Konuşacak kişi için en önemli şart, dinlemektir.
Sokrates "iyi bir hakimde 4 nitelik vardır: Nezaketle dinlemek, akıllıca
konuşmak, dikkatlice düşünmek, tarafsızca karar vermektir." der. İyi bir
^°nuşmacı olabilmek için ilk şart da iyi bir dinleyici olmanızdır,
içindeki
162 Nitelikli İnsan
11. Bölüm: Güzel Konuşma ve Sunum Becerileri 163
sesi dinleyeceksin, kalbinin sesini, inançlarını dinleyeceksin. Evreni'
dinleyeceksin. Sana seslenilen şeyleri dinleyeceksin. Seninle yapılan
konuşmaları dinleyeceksin. Öğretilenleri ve öğretilmeye çalışılanları
dinleyeceksin. Gördüklerinle, duyduklarınla, bildiklerinle baş başa
kaldığında vicdanının sesini dinleyeceksin. En önemli dinleme de bu olsa
gerek. Eflatun, "Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır." der. Ruh
yoksa, düşünce de yok olur ve konuşma daha ortaya çıkmadan biter.
Ruhsuzluktan kaçınmamız lazım. Konuşurken de, düşünürken de, dinlerken de
ruhumuzu vererek bu eylemleri yapıyorsak, istediğimiz sonuç hasıl olur.
Gerçek konuşmacı olmak için "Her bildiğini söyleme, her söylediğini bil."
düsturunca evreni vicdanının sesi ile dinleyebilmelisin. Bazen yeri ve
zamanı gelmemiş konular olgunlaşmaya bırakılır. Bazen yeri ve zamanı
gelen konular uzun uzun konuşmalarla değil bir bakışla anlatılır. Etkili
ve I güzel konuşmak istiyorsan, sahip olduğun düşünce, savunduğun inanç,
yaşadığın hayat, ağzından çıkan söz ve bedeninle yaptığın hareketler
birbiri ile uyum içinde olmalıdır. Biz genelde dinlemeden söz eder,
düşünmeden konuşur ve bilmeden ahkam keseriz. Böyle olup da istediğimiz
etki meydana gelmeyince de sızlanmaya başlarız. Konuşma sürecinde akıl,
düşünceyi; düşünce de dil'i çalıştırmalıdır. Maalesef bugün her şeyimizi
çalıştıran tek şey dilimizdir.
Zamanı gelince konuşmak için, zamanın geldiğini takip etmek gereklidir.
Her şeyden önce neyin zamanıdır gelen? Susmanın mı, dinlemenin mi,
konuşmanın mı, anlamaya çalışmanın mı? Bunları anlamak için büyük bir
bilgi birikimi ve idrak gereklidir. Küpteki bilgiyi anlayışla yoğurmak ve
gereğini yapmak. Sizce bilge Konfüçyüs neden "Az konuşmaktan pek az, çok
konuşmaktan sık sık pişman oluruz." dedi dersiniz?
Konuşmacı için içteki faktörlerden biri olan cesarete sahip olmasını
öneririm. En büyük cesaret, karşıdakini değil, insanın kendi kendini sus-
turabilme cesaretidir. Babayiğit olmak, yiğitliği harcamakla değil, yerli
yerinde kullanmakla olur. Ağzımıza gelen lafı hiç düşünmeden söyleme
cesaretine karşı bir cesaret geliştirmek lazım. Konuşmanın vakti geldi mi
de hiçbir şeyden korkmadan gereğini söyleyebilme cesaretine sahip olmak
lazım. Bu cesareti bize veren bilgi ve tecrübelerimizdir. "Ben güzel
üşüyorum." diyebilmek için, ayna karşısında güzel konuştuğumuza
,efg|arca şahit olmamız lazım. Geçin evde bir boy aynasının karşısına ve
her 9un elinizdeki güzel bir metni okuyup, kendinizi bir haber spikeri
gibi
jfışünün. Milyonların karşısındaki başarılı, mükemmel bir haber
spikeri...
jeSt ve mimiklerinize bakın. Ana dilinize hakim olun. Kelime hazinenizi
e|jştirin ve genişletin. Sesinizi kontrol edin. Gözlerinizin içini görün.
Konuşurken beyninizden geçenlerle uğraşıyorsanız, aklınızdan geçen
fikirler konuşmanızın iskeletini bozar ve yıkar. Bu, aynı futbol oynarken
başım yerdeki toptan kaldırmadan oynamaya çalışan oyuncuya benzer. Futbol
takım işidir. Başınız yerde ve gözleriniz sadece futbol topunu görüyorsa,
siz top değil, topla oynuyorsunuz demektir. Aynı şekilde aklınızdan
geçenlerle konuşmak yerine, karşınızdakileri konuşmak istiyorsanız, odak
noktası olarak konuştuğunuz kişileri seçmelisiniz. Onları görmeli,
duymalı ve takip etmelisiniz. Dinleyicileri unutup da, aklınız fikriniz
konuşmanın iskeleti ve "Ben nasıl konuşacağım?" sorusunun cevabını
aramadaysa, büyük ihtimalle güzel ve etkili konuşamayacaksınız demektir.
Dinleyicilerin gözüne bakın. Hareketlerini ve yüz ifadelerini hissedin.
Onlarla hemhal olun.
Bütün bunları ayarladıktan sonra ses, nefes ve dil öğelerine eğilmek
gerek. Artikülasyon denilen sesin, konuşmanın akışına göre gerekli
boğumlama ile etkili bir hale getirilmesi çalışmalarını yapmanız lazım.
Bunun en iyi yolu değişik ses tonları, ifade tarzları ve zıt
anlamlılıklarıyla değişik değişik konuşmalar yapmaktır. Ses ve konuşma
üslubu ile ilgili fonetik üzerinde de durmak lazım. Ayrıca tonlama ve
vurgulamanın etkili bir biçimde yapılabilmesi için de diksiyon
çalışmaları yapılmalı. Aynı okumanın ve öğrenmenin sadece beynimizle
değil, bütün vücudumuzla yapılması gibi, konuşma da sadece dilimizle
değil, bütün vücudumuzla ortaya konuları bir eylemdir. Üstelik hem iç hem
de dış vücudumuzla.
Bazıları etkili bir konuşma için etkili bir kıyafeti öneriyor olsa da
J^nce bu şart değildir. Sade, düzenli, temiz ve kişiliğimizle örtüşen
nor-nal bir kıyafet yeterlidir. Önemli oWu-söz I erde ki ve üsluptaki
çarpıcılık, ve ahenktir.
164 Nitelikli İnsan
11. Bölüm: Güzel Konuşma ve Sunum Becerileri 165
5. Dinleyecek Kişi (Dinleyici)
Konuşma, dinleyen için yapılırsa değer kazanır. Dinleyicilerle frekan-l
sı tutturup istekleri kadarını, algılayabilecek bir şekilde sunmanız
şarttır I insanlara akılları ve anlayışları öJçüsünde konuşmak gereği bir
kez dahal karşımızdadır, istediğin kadar anlat, anlattıkların
karşındakinin anlayışı i|el sınırlıdır ve bu gerçeğe aykırı davrananlar
ya anlaşılamamaktan ya dal anlatamamaktan dolayı hep kaybederler.
Anlatamamak veya aniaşılama-l mak. Sonuç aynı olduktan sonra hatanın
kimde olduğunun ne önemi var?l
Konuşma, dinleyicilerin beyninde kurulabilirse etkili olur. Konuşmacı,!
dinleyici locasına; hatta dinleyicilerin zihnine, aklına, beynine
girebilmeli! ve onlarla bütünleşebi-fmelidir. Yapmadığınız şeyleri
söylerseniz bunun ne kıymeti kalır? Yaptığınızı söylüyorsanız da bu sade
bir konuşma değil, bir! hayat paylaşımıdır, Böyle bir paylaşım, hele hele
bir de yürekten oldu mu,| mutluluk verir.
Dinleyiciye asla yan veya arkanızı dönmeden konuşmak da bir ana kuraldır.
İletişim, gözle başlar ve gözle biter. Aradaki konuşma bunur süsüdür. Göz
temasını kaybedince, beyindeki etki azalır, neredeyse kay-| bolur. .
• '
6. Konuşulacak Mekan (Ortam)
Her horoz kendi çöplüğünde öter. Bize ait mekanlarda, ortamın loç|
kokusu, duvarın çatlak sıvası, halının deseni ve masanın ayağı konuş
mamızın bir parçasıdır. Bize ait olmayan mekanlarda paniklememizir
nedeni, bize ait bir eşya ile bütünleşememektir. Bazı başarılı
konuşmacılaj konuşma yapacakları- mekâna önceden gidip orayı kontrol
altına alırlarf Bazıları önceden gitmese bile girer girmez ortamı kontrol
altına alın Ortam, konuşmaya canlılık kazandıran mekandır. Ne kadar canlı
olur isel o kadar heyecanlı ve etkili bir konuşma olur. Ses, ışık,
oksijen, eşyalar] dekor, mobilyalar her şey dikkat dağıtan bir eşya
olmaktan ziyade, siziıj bir dinleyiciniz gibi canlı olarak algılanmalı ve
ilkin onlarla konuşulmalıda . ilk destek onlardan alınmalıdır. Mekan,
yaşayan bir organizmadır ve sizin konuşma öncesindeki hayal gücünüzle
kendi kraliyet tahtınıza dönüşebilir-
7. Konuşmaya Konu Materyaller (Ekipman) .
Projeksiyon makinesi, tepegöz, slayt makinesi, not kağıtları, flip r-
hartlar, projeksiyon perdesi ve yazı tahtası, laser pointer, marker
kalemler, silgi, mektup, çikolata, konuşma çubuğu, elinizdeki bir kalem
veya ^unların hepsi konuşmanızın bir parçasıdır. Duruma göre sadelik puan
getirebilir. Etkileyici bir sunum ve konuşma jçin mümkün olan en son
Iteknolojik yeniliklerden faydalanmak sizde güven, dinleyicilerinizde
hayranlık uyandıracaktır. İmaj çok önemli. Zaman zaman özel hazırlanmış
'<ahn sunum kağıtlarını laminasyon yaptırıp dinleyicilerin ellerinde
dolaştırmak, katılımcılarla tek tek iletişim kurmanızı1 sağlayacaktır.
böylelikle hem sunum notları ellerinde olur, hem de dah.a büyük bir eşya
|ile etkileşime girerler, işiterek etkilenmelerinin yanında, görerek ye
dokunarak (kinestetik) da etkilenirler.
-
Bir arkadaşınızla çok önemli bir konuşma yapacaksınız,. Sizin hoşjan-
nadığınız bir hareketi bir daha yapmamasını söyleyeceksiniz. Söyleyin,
bence yine yapacaktır. Kurallara uygun bir şekilde söylerseniz eminim
başarılı olma şansınız çok çok yüksek olacaktır. Ana kural, "Toplu öv,
teke Itek döv"dür. Topluluk önünde rencide etmemek için kimseyi yermeye-|
ceksin; hatta onore edeceksin. Bir kenara çekip eleştiriyi teke tek
yapacaksın. Buraya kadar her şey normal.- Konuşma materyalleri ile bu
Ikonun ne alakası var? Alakası şu: Dinleyicilerinize hediye almalı ve
ikram-Ida bulunmalısınız. "Seminer ve konferanslarda bu zaten yapılıyor."
diye-|bilirsiniz. Bence eksik.
isterseniz deminki arkadaşınıza dönelim. Yapmasını istemediğiniz bir
[davranışı var. Onu inceleyin. Kızılderililer "Birini eleştirmeden
öncegökte |2 ay değişene kadar onun ayakkabısını giy." derler. Onu
gözlemle ve anla-Jmaya çalış. Neden o hareketi yapıyor? Sonra aklına
gelen ilk düşüncelden uzaklaş ve olabilir bir çözüm bul. Tırnak yeme.
demek kolay. "Tırnağını |yeme." Bunu bir papağana bile öğretebilirsiniz.
Konuşmanıza Güç Veren Yöntemler
İnsan olmanın onuru.bin papağanın yapabileceğinden çok daha l'azlasını
ortaya koyabilmemizi gerektiriyor.'Daha fazlası şudur: O konuy-I a ügili
araştırma yapmak, seçenekler arasından en uygun çözümü bulmak
166 Nitelikli İnsan
11. Bölüm: Güzel Konuşma ve Sunum Becerileri 167
ve bunu yazıya dökmek, sonra o arkadaşınıza postalamak. Çekinmeyin!
yapın. Neden ilk başta mektup kavramını bir konuşmanın materya||eJ
arasına aldığımı şimdi anladınız mı? Şimdi o arkadaşınızın elinde mektupü
size gelmesini bekleyin. "Talep edilmeyen meta zayidir." demiştim, bakın
şimdi o sizden bir şey talep ediyor. Konuşmayı talep ediyor. BüyQ|
ihtimalle gösterdiğiniz özenden dolayı size teşekkürler başlayacaktır
Eleştirinize anlayışla yaklaştığı için, şimdi cebinizdeki/çantanızdaki
nazı hediye paketindeki kalemi, silgiyi, çikolatayı veya sakızı ona
vermenir tam zamanı, insanlara bu şekilde yürekleriyle yaklaşanlar
günümüzde oldukça azaldı.
Bir örnek vermek istiyorum. Tırnağını yiyen bir dostunuza kaç kej
söylediniz "Tırnağını yeme." diye. Hâlâ yiyor değil mi? Bence de öyle
Tırnak yemenin kötü bir alışkanlık olduğunu ona, şirketinizin yönetin
kurulu toplantısında söylemeseniz de, işi yapılması gerektiği gibi planla
yarak yapsanız, sonuç belki de ummadığınız kadar olumlu olacaktı^
Deneyin, internetten ve kitaplardan tırnak yeme alışkanlığının zararları
ı ilgili bilgiler toplayın. Bu bilgileri daha anlaşılır ve arkadaşınıza
özel bi| hale getirin. Metnin üzerinde çalışın. Gerekiyorsa çıkartma ve
eklemele yapın. Bu metni bir başlık yazısı ile birlikte onun adresine
postalayırj Mektubun içerisine küçük bir hediye, kuru bir çiçek, bir
kartpostal veyj elle yazılmış hoş bir fıkra koyabilirsiniz. Mektup eline
geçtiğinde size gele çektir. Bu âna hazırlıklı olun. Küçücük bir hediye
daha alın. Bir çikolata, b sakız ne bileyim basit, ucuz ama ona
takdiminizi güzelce yapabileceğini bir hediye. Mektubu alıp size
geldiğinde onun için özel paketlenmi hediyeyi ona verin. "Bir kutu
sakızın hediyesi veya hediye paketi mi oluı muş?" demeyin.
Hüdhüd Kuşu, Hazreti Süleyman Peygambere kendince en kıymet] hediye olan
besili çekirgeyi getirdiğinde onu çok güzel bir hediye paketi sarmıştı.
Hazreti Süleyman, bu hediyeyi tahtının baş köşesine koymuştı Siz de böyle
yapın. Hediyeyi hediye paketi ile takdim edin. Önceden üze rine
yazdığınız bir yazı ile o ana hazırlıklı olduğunuzu belli edin. insanlî
kendileri için bir şeyler yapılmasından hoşnut olurlar. Asıl değer,
planlı b" eylemle ortaya çıkandır. O size geldiğinde, hediye olarak
tırnak yiyenler1 karşı geliştirilmiş bir tırnak ojesi alıp, kendi
ellerinizle ilk kez siz onun
paklarına sürebilirsiniz. Merak etmeyin bu tip ojeler renkli olmadığı
için sürüldüğü dışarıdan anlaşılmaz. Böylece çok nefes tüketmeden, belki
bunları yaparken çok çok az konuşacaksınız, ama hangi konuşma daha etkin
bir konuşma? "Yeme tırnağını." diye aylarca yıllarca mızmızlanıp durmak
mı, büyük bir sabır ve isteklilikle böylesine muhteşem bir planı onun
için uygulamak mı?
Prizma Dudaklar
Konuşma ile ilgili eğlenceli bir oyun oynamak ister misiniz? O halde bir
saatliğine dudaklarınızı bir prizma olarak düşünün. Çıkan sesinizi de
ondan çıkan bir ışık huzmesi. Bu 1 saat içinde sadece izin verdiğiniz
renkteki bir stille yani planladığınız bir tarz ve şekilde konuşun. Her
gün bir saat boyunca, hangi renge göre konuşacağınızı tespit edin.
Mesela, yedi rengi şöyle klasifiye edin. Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil,
mavi, çivit ve mor. Kırmızı ateştir. Duygularınıza göre konuşursanız
kırmızı hem sizi hem de karşınızdakileri yakar. Bu oyunda amaç, yedi gün
boyunca her gün kırmızıdan mor'a doğru bir yelpazede, konuşmanın rengini
daha sevecen ve babacan bir hale getirmek. Bu oyunu oynayanlar, güzel
konuşmanın aslında sesi mor ötesine geçirmek olduğunu anlayıp, bir müddet
sonra bütün kırmızıları, yakıcı, yıkıcı ve yıpratıcı sözleri mor ötesinin
görünmezliğine taşıyorlar. Gerekmedikçe konuşma erdemine yani dillerine
sahip olma faziletine eriyorlar. Denemeye ne dersiniz?
Kozuna, pozuna ve dozuna dikkat et. Mustafa Ballı
Mlİİİl
Etkin Beden Dili
Kaç Parçayız ve Hangi Parçamızla İletişim Kuruyoruz?
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, insanlar birbirleriyle
karşılaştıklarında ilk 30 saniye ile 3 dakika arasında bir fikre
varıyorlar. Varılan bu fikir ne konuştuğumuzla değil, nasıl
konuştuğumuzla ortaya çıkıyor. Bu esnada bedenimiz ve sesimiz,
konuştuğumuz sözcüklere oranla 9 kat daha etkili bir imaj oluşturuyor.
Bir insanın 5 çeşit kimliği vardır, insanlar bu kimliklerini değişik
imajlarla yansıtırlar.
1. Gerçek Kimlik
Gerçek kimlik, kişide var olan kimliktir. Mesela bir iş adamını
düşüne-:'m- Bu iş adamının gerçek kimliği iş adamlığıdır. Yönetim kurulu
başkanıdır, vs. Aynı iş adamı, aynı anda ailesinde koca ve babadır da.
Aynı zamanda bir oğuldur da. Siz onunla karşılaştığınızda, o andaki ruh
haline göre yüreği yanık bir eş, aklı şen bir baba veya kalbi ızdıraplı
bir Ç°cuk kimliğinde bulabilirsiniz. Gerçek kimlik, kişide var olan
kimliktir. herkesin aynı anda birden çok gerçek kimliği olduğunu
unutmayalım.
2. Sanılan Kimlik
İkinci kimlik var olduğunu sandığımız .kimliktir. Aynı iş adamı için
Orneğe devam edelim. Siz kendi çocuğunuz için işverenin karşısına çıkıp,
I
170 Nitelikli İnsan
12. Bölüm: Etkin Beden Dili 171
ne
çocuğunuza gerekli olan bir ameliyat için 1000 dolar sağlık yardımı jsu
diğinizde, o size "Hayır olmaz." derse ne yaparsınız? Üzülürsünüz. |\jey
göre? Beklentilerinize göre. Siz iş verene çıkarken, "O da bir baba ve
bçn bu yardımı istediğimde bir baba gibi düşünüp işimi halledecektir."
beklen. tisine girdiğiniz için böyle düşünüyorsunuz. Peki, iş veren o
anda ortaklarına karşı sorumluluğunu düşünüp, onda var olduğu sanılan
yönetici kimlini. ni kullanıyorsa buna ne demeli? Bir kişi ile
karşılaşmadan önce onun gerçek kimliğine yöneliriz. Karşı karşıya
geldiğimizde farklı kimliklere girmesini isteriz, iyi de,
karşılaştığınızda sizin başka kimliklere bürünrrıe-nizi istemesi ve
farklı tavırlara girmenizi istemesi onun da hakkı değil im?
3. Algılanan Kimlik
Algılanan kimlik ise öyle zannetmemize rağmen öyle olmadığını görüp,
farklı yönlerini algıladığımız kimliktir. O iş verenin odasına girdik. "O
hem iş verendir, hem de babadır ve beni anlayacaktır." dedik. Derdimizi
açtık. Gördük ki, ne iş verenliğini yapıp, bir çözüm öneriyor, ne de bir
baba gibi düşünüp işimiz hallediyor, işte bu safhada gördüğümüz kimlik,
bizim öyle zannetmemize rağmen öyle olmadığını görüp farklı yönleri ile
algıladığımız kimliktir.
4. Algılatılmaya Çalışılan Kimlik
Algılatılmaya çalışılan kimliğe gelince: Karşıdaki kişi tarafından bize
kabullendirilmek istenen kimliktir. Biz, iş verenden baba kimliği
beklerken. o çok katı kuralcı bir kimliğini dayatırsa. Biraz daha ileri
gidip, bizimle tehditvari üsluplarla konuşmaya başlarsa. Aslında bir saat
öncesinde birlikte masa tenisi oynayıp bir spor arkadaşı gibi vakit
geçirdiğiniz-(tm) vereniniz, 15 dakika sonrasında size spor arkadaşı
değil de iş veren ki ligini dayatıyorsa, o anda o kimliği baskın olarak
kullanmak istiyordur. a buna algılatılmaya çalışılan kimlik diyoruz.
5. Olması Gereken Kimlik
Beşinci kimlik ise olması gereken kimliktir ve karşımızdaki ş bulunması
zaruri olan kimliktir. Bizim beklentilerimiz, o anda iş veren" başka bir
kimlik kullanımıydı. Biz onu yardımsever ve anlayışlı bir bli"~ kimliği
ile görmek istemiştik, iş veren çok sert birisi olsa bile, zanV
zaman bu tip beklentilerle karşımızdakinden ani bir değişiklik isteriz.
En azından bu sefer beni anlasın gibi bir beklenti, işte bu beklenti,
genel kabullere, millî ve manevî değerlere ve örfe uygun bir beklenti
ise, biz buna olması gereken kimlik diyoruz. Ticarî örfe göre iş verenden
şirketin gele-ceğini korumasını beklemek de olması gereken bir kimliktir.
işte beden dili ile ilgili farklı algılama farklı kimlik ve farklı imajın
altında yatan sebepler bunlardır. Kişiler farklı zaman, mekan ve durumlar
karşısında sürekli farklı davranışlar gösterirler. Bir patron her zaman
patron olamaz, bir baba her zaman baba olamaz, bir öğretmen her zaman
öğretmen olamaz. Kendi iç dünyamıza göre girdiğimiz ruhsal durumlar bizi
karşıya farklı farklı algılatır. Beden dili, bu farklılıkları, sadece ve
sadece o âna göre yaşamamız gerçeğine konsatre olarak, o âna hakim olma
ve o ânı yönetme sanatıdır.
Beden dili, bir sunum, bir karşılaşma, bir konuşma veya dinleme
esnasında, konuşmanızı, sadece dudaklarınızdan dökülen sözcüklerle değil,
ruhunuzla beraber sunmanızı sağlar. O ânı yaşamanıza ve yüreğinizle
sunmanıza imkan tanır. Yakın bir aile ferdiniz öldü ve sizin bir
toplantıya katılmanız gerekiyor. Ya katılmayacaksınız ya da
katıldığınızda ruh, beden, kıyafet vb. bütün yan unsurlarla tam bir
performans sergileyerek katılacaksınız. Yarım sunum, insanları sonuçtan,
sizi de tatminden eder.
Kişisel İmajınız
insanlar burada anlattığım değişik kimlik ve kişilikleri ile farklı
farklı imajlara sahiplerse, karşımıza iki önemli soru çıkıyor. Bunlardan
birincisi Konuşmacı, diğeri de dinleyici açısından çözüme kavuşturulması
gereken sorulardır.
1. Yapmamız gerekenleri bizden beklenen kimliğe göre nasıl
sergileyeceğiz?
2. Bize sunulan farklı imajları, rolleri, kimlikleri nasıl
algılayacağız? Söylediklerimiz hep doğru olurken, onlar için doğru zaman
ve zemini
SeÇrnek daha önemli bir hal alıyor, işte bu sebepten dolayı, zaman zaman
9erçek kimliğimizi bir tarafa bırakıp; bizden beklenilen kimliğe ya
da
a'9ilanan kimliğe dönmemiz gerekebilir. Bunu sakın kişilik değişimi veya
irnÜk bunalımı şeklinde algılamayın. Olay, şirketinizin iflas ettiği gün,
eve
172 Nitelikli İnsan
12. Bölüm: Etkin Beden Dili 173
neşeli ve güler yüzlü bir şekilde girebilme sanatıdır. "Merhaba tatlım"
dediğinizde, yüzünüzde hiçbir olumsuzluk belirtisi görülmemeli^
Gözünüzdeki hayat parıltıları dünküne göre eksilmiş olmamalıdır. Sesini?
titrememeli, gözlerinizin feri sönmemelidir.
Bugün birçok pazarlamacı, aklı, aldığı maaşın eksik sıfırlarını tamam.
lamak için fır dönerken, elinde alacağı maaşın bol sıfırlı çeklerini
yazacak olan müşterilerini kaybediyor. Eskilerin deyimi ile, "Elleri
işte, akıllan oynaşta." olduğu için kaybediyor. Halbuki o anda yaptığınız
işe tam bir şekilde layıkıyla hakim olmalısınız. Peki, o âna hangi
faktörlere dikkat ederek hakim olabilir, iletişimi güçlendirir, yapmamız
gereken işi yap. mamız gerektiği şekliyle yapabiliriz? Bizim için
istediğimiz sonucu aldıracak hal ve hareketler nelerdir? Nelere dikkat
etmeli, neleri yapmalı ve nelerden kaçınmalıyız?
Beden Dilinin Unsurları \
Konuşmacının Kimliği
Yukarıda saydığım beş çeşit kimlik arasında olması gereken kimliğinizi
net, güçlü ve tutarlı bir şekilde sunabilmek için henüz profes-
yonelleşmediyseniz, acilen profesyonelleşmenizi öneririm. Acilen bir
konuda uzmanlaşmanızı, bir konuda derinlemesine bilgi sahibi olmanızı
öneririm. Beden dili boş kafada, eksik tecrübede ve yetersiz bilgide
kendini ifade edecek elverişli bir ortam bulamaz.
Var olan kimliğiniz, yaptığınız konuşma ve bulunduğunuz ortamla da
örtüşmeli, sadece konunuzla ilgili ortamlarda bulunup, uzmanlık
alanınızla ilgili konuşmalar yapmalısınız. Eskiden köye gelen bir
yabancının etrafında toplanıp merak dolu gözlerle ona bakan insanlar yok
artık. Görülecek duyulacak, bilinecek bütün bilgi, modern iletişim
araçları sayesinde çocuklarımızın bile bilgi dağarcığında. Daha
enteresan, daha ilgi çekici' daha farklı ve daha doyurucu konuşmaya
mecbursunuz. Bunun için de i|K başta söylediğim gibi bir konuda çok ama
çok derinlemesine uzmanla?' malısınız. Bu uzmanlaşma hem size müthiş bir
öz güven verecek, henn karşınızdakiler sizi dinlediklerinde kendilerini
daha şanslı sayacakla Alış veriş tam ve mükemmel, her iki tarafın da
kazandığı bir şe cereyan edecek.
Uzmanlaşma düzeyiniz arttıkça, bilgiye hakim olma gücünüz de artanı için,
sizden daha net, daha akıcı, daha anlaşılır ve daha kolay bir n|atım
beklendiğini unutmamalısınız. Sunduğunuz konu net bir şekilde, kolayca
anlaşılabilmeli. Dinleyicileri teknik detayda boğarsanız, beden alinin
pek bir önemi kalmayabilir. Onların sizin kadar ihtisas sahibi
olmamalarını, onlar için bir avantaja dönüştürmelisiniz. Uzmanlığınızı
onların aleyhine kullandığınız anda, iletişim kopacaktır. Ondan sonra siz
istediğiniz kadar beden dilini iyi kullanın.
Fiziksel Görünüş
insanlar fiziksel görünüşe çok önem veriyorlar. Bunun nedeni hem
görünüşteki dengenin beynimizdeki pozitif imajı, hem de dengeli bir
beslenme alışkanlığının belli bir kişisel disiplinden doğmakta olduğu
inancıdır. Öyle ya, kendine değer vermeyen, bana nasıl değer verebilir?
Kendi sağlığını önemsemeyen, hayatı ve başkalarının hayatını nasıl
önemseyebilir? Dolayısıyla, ilk görünüşte boyumuzun uzunluğu-kısalığı,
vücudumuzun zayıflığı-şişmanlığı gibi fiziksel niteliklerimiz
karşımızdaki kişilerce kodlanacaktır. Koca göbekli birinin "Ey insanlar,
az yiyin, israf etmeyin. Sorumluluk sahibi olun, nefsinize hakim olun."
diye nutuklar attığını bir düşünsenize. Dinleyenler, anında bu koca
göbeğin nasıl bir sorumluluk ve nasıl bir nefse hakimiyet duygusuyla
peydahlandığını kendi beyinlerinden sorgulamaya ve sizinle ilgili bazı
senaryoları kurgulamaya başlayacaklardır. "Kelin merhemi olsa başına
sürermiş." gibi bir duruma sebebiyet vermemeli ve "Başkalarına verir
talkını, kendi yutar salkımı." 9ibi bir imaj doğurmamalıdırlar.
2001 Aralık ayında Emniyet Genel Müdürlüğü tüm polis teşkilatına bir
9enelge ile fazla kilolardan kurtulmak için bir beslenme listesi
yayınladı.
"'Ç Şüphesiz, bunu yaparken polislik mesleğinin çeviklikle ilgili
beklentileri
9°2 önüne alındığı kadar, toplum nazarındaki göbekli polis imajının da
e9İŞtirilmek istendiğini düşünüyorum.
Kıyafet
Çocuğunuz kıyafetine her^arriankinden çok daha fazla titiz ve hassas
,e' âşık olmuş demektir. Her ne kadar "Aşkın gözü kördür." dense de,
s'klar kıyafetlerine çok dikkat ederler. Sevgiliye hoş görünme arzusu ve
174 Nitelikli İnsan
12. Bölüm: Etkin Beden Dili 175
sevgilinin hoşuna gitmeme kaygısı vardır. Geçimimize vesile olan i; ve
yaptığımız tüm işlere de ciddiyetle sarılsak iyi olmaz mı?
İmaj danışmanları, var olan imajı değiştirerek olması gereken bir ir
oluşturmaya çalışırlar. Bunun için binlerce dolar para alırlar.
TelevizyOn: programlarında yapılacak açıkoturumun cinsine göre kıyafet
tercihi yapan programcılar biliyorum. Stüdyonun arka plan rengine ve
dekoruna göre giyinen programcılar da var. Aslında imaj danışmanları
sadece bununla da kalmıyor, beden tipinize, yüz şeklinize göre de size
uygun bir kıyafs seçiyorlar, internette kendi fotoğrafınızın üstüne
sınırsız bir seçir kıyafetler giydirdiğiniz siteler bile var. Nedir
kıyafet uyumu veya etk imaj açısından kıyafetin anlamı?
Kıyafet, vücudunuza giydirilen ama içinizi yansıtan bir aynadır.
Giyinmesini bilmeyene zevksiz ve rüküş denmesinin sebebi budur. Çok
uyumlu giyinenler daha ilk dakikada gerçek bir saygı kazanırlar. Beden
dilinde kıyafet, giysilerin bedene, ruha, kişiliğe, zamana, mekana,
konuya ve mesleğinize bile uyumlu olmasını ifade eder. Bunların yanında
kıyafetin kıyafete de yakışması ve uyumlu olması şarttır. Peki, uyum
nedir? Uyum; renk, şekil, kalite, temizlik ve kullanım uygunluğudur.
Uygun olan kombinasyonları yapmak için haber spikerlerine Her gün
yenilendikleri için en fazla dikkat eden kişi onlardır, bakabilirsiniz.
Ayrıca toplumsal kabul görmüş sunucu, programcı, sanatçı ve
politikacıları da kıyafet konusunda kendinize örnek alabilirsiniz.
Kıyafet ve moda dergileri, büyük mağazaların vitrinleri de size bir fikir
verebilir. Çok daha titiz bir kıyafet seçimi peşinde iseniz, bu konuda en
az 3-5 imaj danışmanı ile çalışan devlet başkanlarının haberlerdeki
görüntüsünden faydalanabilirsiniz. Bunu yaparken, sakın illa da pahalı ve
markalı kıyafetler giymek lazım gibi bir duyguya kapılmayın lütfen.
Birçok iyi giyh nen kişi, çok ucuz ve sade kıyafetleri kendine uydurma ve
yakıştırm| becerisine sahiptir.
Kişisel Eşyalar
Bir kolejde "etkin beden dili" semineri verecektim. Seminerden b| gün
öncesinde el işi takı satan yerlere uğrayıp, kendime nostaljik takılaj
aldım. Aldıklarım, türünün en abartılılarındandı. Büyük büyük kolyelej
yüz
r, bilezikler, küpeler, halhallar, rozetler ve broşlar ve daha bir çanta
ş ç
jo|usu takı. Ayrıca bir şaka malzemeleri satan dükkandan da epey bir
maske, takma diş, peruk, komik gözlük vb. malzemeler aldım. Beden dili
konseptindeki tüm hususları içeren bir hazırlıkla karşılarındaydım. Bana
üzerimdeki her şeye hatta üzerimdeki ağır parfüm kokusuna bile konsantre
olmalarını söyledim, ilk önce yüzümdeki maskeyi çıkartarak şöyle dedim:
"Beni görünce şaşırdınız; çünkü gerçek yüzümü görmek istiyordunuz. Peki,
arkadaşlarımıza, ailemize ve bizzat kendimize karşı taktığımız maskeler
hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlardan da kurtulup, "herçek yüzümüzü
göstermenin ve gerçek yüzümüzle yaşamanın zamanı gelmedi mi? Ne zaman
gerçek yüzümüzle konuşmaya başlayacak ve ne zaman gerçek kişiliğimizle
insanları etkileyeceğiz?"
Tüm salon meraklı gözlerle bana bakarken ben üzerimdeki tüm
fazlalıklardan, abartılardan, aykırılıklardan birer birer kurtulmaya
başladım. Her çıkarttığım nesneyi bir katılımcıya veriyor ve şöyle
diyordum: "Arkadaşlar, işte şu anda elinizde tuttuğunuz her bir parça,
ayrı ayrı ve bütün olarak, bu salona girer girmez ben daha konuşmaya
başlamadan önce konuşan beden dilinizin parçalarıdır. Onları konuşmanıza
ve kişiliğinize uygun hale getirir söz ve bedeni aynı dilden konuşturmayı
başarır-sanız, işte o zaman başarılı olursunuz. O gün oracıkta, onlardan
bedenlerine, bedenlerine giydirdikleri kıyafete ve kıyafet yanında
kullandıkları kişisel aksesuarlara daha fazla dikkat etme sözü aldım.
Tepeden tırnağa tüm kişisel aksesuarlara dikkat etme sözü. Bunların
büyüklüğüne, rengine, şekline dikkat etme sözü. Seminer sonunda,
kulaklarına küpe yapacakları şeyin, sadece kulağımdaki haç şeklindeki
küpe olmadığını anlamışlardı.
Ruh Hali
Fiziksel görünüş, kılık kıyafet, kişisel eşyalar beden dilini etkiliyor.
leşimi doruğa çıkartmak için söz ile bedeni aynı dilden konuşturmak azı|
rı dedik. Peki beden deyince sadece cesedimizin akla gelmesi yeterli
^ıdir? Bedenimizi konuşturan ruhtur. Elbetteki içinde bulunduğumuz ruh
a"' hem konuşmamızı hem de.bedenimizi etkiliyor. Ruhumuzun yeterli
nerJiyi vermediği anlarda, gözümüzün feri sönük, bakışlarımız donuk
176 Nitelikli İnsan
kalıveriyoruz. Konuşmak içimizden gelmiyor, istemeye istemeye yap.
tığımız bir konuşma sonrasında da "Ruhsuzdu. Monotondu, çok iticiydi
canlı değildi, gözleri ölü balık gibiydi." gibi tepkiler alıyoruz. Boşuna
'Beden ruhun dilidir. O konuştuğunda sözcükler kifayetsiz kalır'
denmemiş. Dilimiz, ruhumuzda kopan fırtınalara tercüman oluyor; ama
bedenimiz konuştuğunda tercümana da gerek kalmıyor.
Etkin bir beden dili için, önce ruhunuzu harekete geçirmeniz gereklidir.
Ruh konuşmaya bir başladı mı onu dinlemeyecek bir varlık tanımıyorum.
Peki, ruh halimizi nasıl canlı tutabiliriz?
Göz Teması
"Bir bakış, bir bakışa neler neler anlatır, Bir bakış, bir bakışı,
saatlerce
ağlatır." sözü, bakışlarımızdaki gücü ifade eder. ilk görüşte aşk gibi
güçlü
bir duygudur bu. Bilim adamları "insanlar karşı karşıya geldiklerinde,
sadece göz göze gelirlerse, beyindeki hareketlenme maksimuma ulaşıyor,
aksi takdirde ilgi ve etki sönük kalıyor." diyor. Aynı kural, beden dili
için
de geçerli. Gözleri konuşturmadan ne ağız dilimiz, ne ruh dilimiz ve ne
de
beden dilimiz konuşur. Gözler, ruhun aynasıdır. Gözler, kalbin kapısıdır.
Gözler, içimizdeki ruh halinin dışa olan yansımasıdır. Onun için "Seni
seviyorum." diyen dillere değil, "Senin için ağlayan gözlere inan."
demişler.
Gözler bir konuşma, bir sunum ve bir anlık bir bakışma esnasında bile
iletişimle ilgili kilit rol oynar. Bugün infrared gözleri sayesinde göz
göze
gelen kompüterler arasında, dosyalarla karşılıklı transferler olmaktadır.
Bir de insan beyni ve o beyne bilgi aktaran insan gözünün aktardıkları
dosyalan düşünsenize?
Yeni geliştirilen bir yalan makinesinde, zanlılara olay mahalline ait,
diğer zanlılara ait ve bu olaya ait birçok resim gösteriliyor. Zanlı
kendisine gösterilen resimlerden bir tanıdık kişiyi görürse, beynindeki
bazı bölgeler uyarılıyor ve manyetik rezonans gibi modern tıbbî teşhis
yöntemleri i'e zanlı beynindeki bu değişim filme aktarılabiliyor. Bu
sisteme, çok yakın bir gelecekte katî delil olarak bakılacağına
inanılıyor. Göz ve beyin bir aray3 geldi mi yanılma olmaz. Sunum
sırasında da, karşımızdaki kişinin beynine girmenin en önemli yolu,
onunla göz temasını korumaktır. Gözler hede kitleye kitlenecek ve asla
göz temasını kaybetmeyeceğiz. Yalan söyle'
12. Bölüm: Etkin Beden Dili 177
eye çalışan bir insana yapılan "Gözlerime bak." uyarısı da bu sebeple
olsa gerek.
Beden Hareketleriniz
İnsanlar ahenkli, uyumlu, profesyonel hareketlerden hoşlanırlar. Siz
konuşmadan konuşmaya başlayan beden diliniz, yürümeniz, adımlarınız,
sallanarak veya sallanmadan duruşunuz, yan yan veya ileri geri
gidişinizle tüm beden hareketlerinizi kapsıyor, ilgi, sözlerinizden
ziyade bedeninize odaklanıyor. Ken Cooper gibi araştırmacılar, iletişimde
vücudun %60, sesin %30 ve sözcüklerin %10 etkili olduğunu söylüyorlar.
Etkin bir beden dili için yan yan, çok hızlı ve çok yavaş yürümemek
gerekir. Ayrıca geri geri yürümenin bir kaçış veya üstünlük olarak
algılanacağını unutmayın. Duruş noktanıza konsantre olun ve duruş
noktasına geldiğinizde dönüş veya durduktan sonraki hareketlerinizi tatlı
bir ahenkle yapmaya çalışın. Korkmayın, sizi kovalayan yok. Aheste olun.
Bunun için başınızın üstüne bir kitap koyup, yürüme, durma ve dönme
çalışmaları yapabilirsiniz. Hareketlerinizin birbirini tamamlaması ve
birbiriyle uyumlu olması gerektiğini de göz ardı etmemek gerekiyor.
Konuşma esnasında ellerin kullanımı tehditkar olmamalı, işaret parmağı
ile bir şeyi göstermemeli veya bu parmağı bir şeyi gösteriyor gibi
kullanmamalıdır. Elin yumruk yapılmaması ve el içinin dinleyicileri
reddediyor gibi gösterilmemesi gerekiyor. Parmaklar ve kollar birbirine
kenetlenmemeli ve hiçbir şekilde parmak çıtlatılma gibi umursamaz
hareketler yapılmamalıdır. Ellerin cepte olması birçok yerde üstünlük ve
hakimiyet olarak algılanıyor. Bazı durumlarda ellerin cebe sokulması,
yakınlık ve samimiyeti de ifade ediyor. Size burada bütün parmak, el ve
k°l hareketlerinin kodlarını vermeyeceğim. Bir boy aynasının karşısında,
kendi kendinize, kılıktan kılığa ve şekilden şekle girerek sizin için en
hoş beden dilini tespit edebilirsiniz.
Yalnız ayna karşısına geçmeden kendinize yazılı olarak şu gibi soruları
Orrnaya çalışın: itici olmadan, nasıl baskın bir kimlikle konuşabilirim?
insanla a bağırmadan onları nasıl, motive .edebilir ve inandırabilirim?
En sempatik a lrn hangi yüz hali? Soruları daha da çoğaltabilirsiniz.
Mesela, iş başvurusu âğınız şirketteki patronun size karşı nasıl
davranmasını isterdiniz? Bu
I !'
178 Nitelikli İnsan _
f
12. Bölüm: Etkin Beden Dili 179
sorulara verdiğiniz cevaplan daha da güzelleştirmek istiyorsanız, seyret
tiğiniz filmlere, sinemaya, televizyona ve çevrenizde oynanan filmlere
yeniden bu gözle bir bakın. Modellemeniz gereken, yapmanız gereken iq
güzel hareketi seçin ve uygulayın.
Dinleyicilere Yakınlaşıp Uzaklaşmak
" - s
_.
ilk tanıştığınız bir kişinin hafifçe koluna dokunarak onu tasdik etmeniz,
o kişiyi sevdiğinizin ve onunla iş birliğine hazır olduğunuzun göstergesi
olarak kabul ediliyor. Kişilerin ellenmekten, dokunulmaktan hoşlanmadığı
bazı durumlar da yok değil. Başarılı iletişimciler, dinleyenin davetine
göre mesafeyi daraltır ya da açar. Dinleyenin ilgisini takip eder. Onun
coşkulu anlarında kişisel mahrem alan olarak kabul edilen ilk 25-30
cm'lik mesafeyi bile kapatacak şekilde ona yakınlaşabilir.
Genelde kişisel iletişimimizi 30-100 cm.lik bir alanda kuruyor ve kabul
ediyoruz. Konuşma bir seminer veya konferans gibi toplu bir konuşma ise,
bu mesafe büyüye-biliyor veya çok özel şahsi konularda daha da
daralabiliyor. 1 metreden sonraki alan, kişilerin birbirini sosyal bir
varlık olarak algıladıkları bir alan, Yakınlaştırıp, yakınlaştırmamak
uyguladığınız beden diline kalmış. 2,5 -3 metreden sonraki mesafelerde
ise, kişilerin iletişimi ancak özel bir sebeple bire bir eşleşebilir.
ilgi ve dikkat bu mesafede en aza inmiştir. Problemi çözmek için ve
psikolojik hakimiyet sağlamak için konuşma sırasında düşmanına yaklaşma
stratejisinin uygulanması istenir. Böylelikle onun kişisel alanına kadar
sokulabilir ve daha sıkı bir diyalog geliştirebilirsiniz.
İlgi, yakınlaştıkça artar. Ne zaman yakınlaşıp, ne zaman uzaklaşacağınızı
çok iyi ayarlamanız lazım. Genel konularda konuşmayı daha geniş bir
çerçevede ele aldığınız zamanlar hafif uzaklaşmak, konunun önemli bir
noktasını vurgulamak istediğinizde yakınlaşmak gereklidir.
Konuşma esnasında salıncak gibi bir gidiş geliş, hareketleri bir müddet
sonra monotonlaştırır. Bu riski ortadan kaldırmak için, her zama11
değişik rotaların kullanılması gerekir.
Ses Kullanımı
Yaşamak için nefes alırız. Nefes aldığımızda hayat unsuru oksije
i k hürelerimize taş1111'
et'rl
burada temizlenir. Temizlenen kan aynı şekilde tekrar vücudumuzdaki
macerasına başlar. Nefes alma bununla sınırlı değildir. Konuşmak için de
nefes alırız. Bazen "Dur, bir soluklan" denir. Ya, düşünmek ve olayı daha
jyi anlayabilmek için nefes alırız. Bazen konuşma esnasında aşırı
heyecanlanır, soluk soluğa kalırız. Halbuki konuşma esnasında etkin nefes
alma teknikleri uygulasak, hem nefes nefese kalmayız, hem de sesimize bir
güzellik gelir. Ses deyip de geçmeyin. Tınısı, ahengi, tonu, rengi,
şekli, şiddeti, duygusu olan ve hayatın devamı için aldığımız nefesi
kullanan canlı bir organizmadır, sesimiz.
ilk şart olarak, ses bedenle uyumlu olmalıdır. Çok ince, çok aşırı
kibarlığa kaçmadan, fazla kırılgan ses tonlarını kullanmamaya
çalışmalıyız. Etkin beden dilinde hep ses deyince konuşma şekli akla
gelir. Zamanı geldiğinde susma da sesi etkin bir şekilde kullanmaktır.
Ayak sesi, el sesi, burnumuzu içine çekme sesi, öksürme sesi, aksırma
sesi, boğazımızı temizleme sesi. Bunların hepsi tıpkı konuşurken
çıkarttığınız ses kadar önemlidir. Dinleyicileri etkiler. Lüzumsuz ayak
sesi, topukları yere vura vura yürümek ilgiyi dağıtır. Gerektiği anda el
çırpmak, alkışlamak insanları etkiler. Sürekli eller, kollar, ayaklar
takur tukur sesler çıkartıyorsa, konuştuklarınız çok fazla önemsenmez.
Hele hele dinleyenleri takmadığınız ve genel görgü ve nezaket kurallarını
umursamadığınız anlamına gelen burnunuzu içine çekme, boğazımızı veya
burnumuzu temizleme aşırı bir saygısızlık örneğidir.
Bulunduğunuz Ortam (Mekan)
ister konuşun, ister dinleyin veya isterseniz hiçbir şey yapmadan öylece
durun, hiç fark etmez, içinde bulunduğunuz mekan size ve dinleyenlerinize
bir şeyler söylüyor. Mekan seçimi şirketler için prestij olarak görülür
ve büyük şirketler sürekli daha elit, daha lüks semtlere doğru kayarlar.
Beden dilinde de aynı durum söz konusu aslında. Ötecek-Sepı, etkinin
yüksek olması için çöplüğünü iyi seç. Bugün kişisel gelişim
Seminerlerinin en kalitelilerinin 5 yıldızlı otellerde yapılmasına
şaşmamak 9erek. iyi mekan iyi etki doğurur, illa da her yeri 5 yıldızlı
otel yapacak halrrıİ
İ2 yok. Bulunduğumuz ortarnj,'. basit, sade, tertipli, düzenli, uyumlu,
kanımıza karışır ve damarlarımızla gitmesi gereken hücrelerimize taşj
naturel, sempatik vb. gibi etkileyici bir şekle getirebiliriz.
Şirketimizi, Hücrelerde biriken toksinler/zehirler kan yolu ile tekrar
akciğere gpt>
180 Nitelikli İnsan
12. Bölüm: Etkin Beden Dili 181
evimizi bu gözle bir kez daha gözden geçirip, aykırılıkları daha sade ve
kolay kabul edilebilir bir hale dönüştürebiliriz.
Bugün bütün dünyada tamamen dönüşümlü naturel ürünlerin kullanımı ön
planda. Hedef, basit, şık ve kullanışlı olarak tarif ediliyor. Kendi
mekanınızı bu tür bir ortama dönüştürebilirseniz, dinleyiciler ve
ziyaretçiler nezdinde daha anlaşılır olabilirsiniz.

Mekandaki eşyalar ve mekanın maddî unsurları bir yana, bir de mekanın


havası var, dikkat edilmesi gereken. Manevî havası, iklimi size ve
misyonunuza bağdaşmayan mekanlarda bulunmamalısınız. Mekanın hem maddî
hem de manevî havasına dikkat etmeliyiz.
Mekandaki Konumunuz
iş adamları odalarına yerleşirken, kapı açıldığında doğrudan doğruya
gelenleri cepheden görebilecekleri bir konum seçerler. Odaya hakim olan,
duruma da hakim olur. Konuşma esnasında siz de odaya hakimseniz, hedef
kitlenizi kontrol edebilirsiniz demektir, içerideyseniz dışarıdan
gelenleri doğrudan doğruya görecek bir pozisyonda olmanız gereklidir,
ikili konuşmalarda arkanızda bir duvar, tercihen bir tablo, bir çiçek
veya bir harita önünde konuşmak size güç kazandırır.
ilk giden siz olduğunuzda, o mekanda bundan sonra cereyan edecek olaylara
psikolojik olarak daha rahat bir şekilde uyum sağlayabilirsiniz.
Yapacağınız bir konuşma öncesinde, hiçbir ön hazırlık yapmasanız bile,
mekana bir göz atıp, nereye konuşlanacağınızı, nerede ne zaman hangi
hareketleri yapacağınızı, , hangi materyalleri kullanacağınızı şöyle bir
düşünmeniz stresinizi önemli ölçüde azaltacaktır. Bu, düşünce gücü.
Bunları bir de yazılı hale getirip, stratejik bir eylem planına
dönüştürürseniz, sonuç mükemmel olacaktır. Bu konuda basit bir kroki
çizip, stratejinizi daha canlı bir şekilde çalışabilirsiniz. Bunun için
satranç taşlarından faydalanabilirsiniz. Ben şu kalenin içinde duracağım,
veziniz şurada olacak... Mükemmel bir eylem planını böylece
oluşturabilirsiniz-Konuşmanın neresinde, ne tip bir soru ile dikkatleri
nereye toplayacaksınız. Bu, etkin konuşma ile ilgili bir sorudur. Etkin
beden dilinde, konuşmanın neresinde, ne tür davranışlar yaptığınıza
dikkat çekeceksin'?-. Bulunduğunuz mekanda dikkatleri dağıtan bir şey var
mı? Dinleyicileri
dikkatini maksimum düzeyde tutabilmek için etrafta nasıl bir düzenleme
yapmalıyım? Nereye konuşlanmalıyım? Herkes beni görüyor mu? Konuya
hakimim, peki mekana? işte bu soruları güzel bir şekilde cevapladıkça,
başarılı bir sunumun zeminini hazırlamış olacaksınız.
Zaman (Konuşma Zamanı ve Zamanlaması)
Vaktinden önce öten horozun başına gelenleri biliyorsunuz, insanları ilk
uyandıran horoz, bile vakitsiz uyandırırsa, sonu kötü oluyor. Peki ya biz
insanları uyandırırken (!) nasıl davranmalıyız? insanlar bir olayı
vakitsiz dinlemeyi hiç dinlememeye tercih ederler. Bunun 4 izahı vardır.
Ya fikir olgunlaşmamıştır, daha henüz hamdır; ya dinleyen onu dinleyecek
kadar olgunlaşmamıştır, anlatılanlar kafasına girmiyordur ya; anlatan
kendini olgunlaştırmamıştır, kendini yeteri kadar yetiştirememiştir, ya
da vakti gelmemiştir. Her halükarda da konuşma anlamsız kalır. Mesajlar
algılanamaz. Öfke, kızgınlık bıkkınlık veya bitkinlik doğurur. Yapılması
gereken şey, vaktinde olmaktır. Yabancıların "just in time" tam zamanında
veya "right now" hemen şimdi dedikleri bu olay, planlı bir davranışı
öngörür.
Konuşmanın vaktini planlamak deyince, 30 Ağustos konuşmasının 30 Ağustos
2001 Perşembe günü yapılmasını planlamak akla geliyor. Bu doğru; ama o
konuşmanın kaç dakika süreceğini planlamak da bu planın bir parçası.
Dinleyiciler o vakitte hangi algı düzeyinde. Yorgun argın mesai bitiminde
bir konuşma planlamak iyi bir plan olmasa gerek. Konuşma sizin için de
eşref olan bir saatte yapılmalı. Konuşmanın akıcılığı mükemmel olmalı.
"lıııı..."larla kesik kesik bir konuşma olmamalı. Verilmesi gereken
örnek, tam verilmesi gereken zamanda verilmeli. Bunda da geç kalınma-
malı. Yapılması gereken bir hareket, konuşmanın en uygun olan yerine
yerleştirilmeli. Gördüğünüz gibi, zaman ve zamanlama deyince bu çoklu
unsurların hepsinin eş zamanlı olarak ele alınması gerekiyor.
Kozuna, Pozuna ve Dozuna Dikkat Et
Sevgili gönül dostu Mustafa Ballı ağabey, bir gün elime küçücük bir kağıt
tutuşturdu. Kağıt da, kağıda yazılı yazılar da küçücüktü ama içinde
nayatımın en büyük derslerinden birisi vardı: "Kozuna, pozuna, dozuna
dikkat
et." Aman Ya Rabbil... Öyle büyük bir söz, öyle etkileyici bir nasi-
182 Nitelikli İnsan
hat ve öyle faydalı bir hayat şifresiydi ki Ballı ağabeyin verdiği
kağıçj. masama koydum. Her an gözüm onda, aklım, bu işin nasılındaydı
Kozuma, pozuma ve dozuma nasıl dikkat edebilirdim? Sonra neden bunlara
dikkat etmem lazımdı? Üstelik koz, poz ve doz da ne demek oluyor. du?
Asıl önemlisi ben bunlara dikkat etmezsem ne olurdu? Düşündüm ve
düşündükçe aşağıdaki cevaplan buldum.
Kozuna dikkat et. Normal kullanıldığında bizi avantajlı hale geçirecek
olan bir durumdur. Kozuna dikkat etmelisin. Bir konu hakkında sizi
dinlemeye gelmiş muhataplarınıza biraz sonra zihninizdeki fikirleri
açacak ve sunacaksınız. Bilgileriniz, sizin kozunuzdur.
Pozuna dikkat et. Eline bir koz geldiğinde, bu kozu karşındaki kişiye ima
etme şekline de poz deniyor. Sunacaklarınızı sunarken takınacağınız
tavır. Aşırı tevazu, sizi hiç bilmeyen ve aşırı kibir ise, sizi çok
bilmiş pozuna büründürür. Elinizdeki koza münasip bir poz'da olmalısınız.
Olmadığınız veya sahip olmadığınız bir şeyle ilgili rol yaparsanız buna
"poza bürünmek" denir ki aslında siz olmadığınız gibi görünüyorsunuz
demektir.
Dozuna dikkat et. Elindeki kozu, büründüğün bir poz ile uygulama şekline
de doz deniyor. Anlatım süreniz, muhtevadaki detaylar, vurgu miktarları,
örneklerin adetleri hep dozajdır. Tıptaki aşırı dozda alınan bir ilacın
ölüme götürdüğü gibi, her şeyin aşırısı bir dozaj problemi olarak
karşımıza çıkacaktır.
Açtı Ağzını Yumdu Gözünü
Cato'nun dediği gibi, "Öfkeli bir insan, ağzını açar, gözlerini yumar."
Öfke ânında gözünü kan bürüdüğü için, başka hiçbir şeyi gözü görmez olur.
Gözü görmeyen adam, ne bedeni görür, ne de beden dilini. Üstelik
konuşulanları (kendi konuştuğu da dahil) duymaz olur. Ağzından çıkanı
kulağı duymaz hale gelir. Açar ağzını, yumar gözünü, tıkar kulağını ve
insanlığın tükenişi için bu 3 olay yeter de artar. Beden dilinde
amacımız* "olayı, açtı ağzını, yumdu gözünü" merhalesine getirmeden
evvel, büyük bir anlayış ve ferasetle halledebilmektir. Sinyalleri
vaktinde algılayP1 önlemleri vaktinde almaktır.
^
Beyin haritaları, her yaş ve ırkın,
yabancılık çekmeden öğrenebileceği ve
iletişimine yön verebileceği yegane
evrensel dildir.
Münir Arı kan
Etkin Beyin Haritaları
. "!-
"Mind Mapping": Beyin Haritası Nedir?
Türkçemize zihin haritası ve akıl haritası gibi değişik kavramlarla giren
beyin haritası, hafıza dalında Dünya \Q şampiyonu olan Tony Buzan
tarafından bulunmuştur. Beyin hücrelerimiz olan nöronlar, dentrit denilen
binlerce kol gibi uzantılara sahiptir. Beynimizde bilgiler, bu nöronlara
kaydedilir. Kitaplık rafındaki dosyalar gibi birbirinden ayrı bir şekilde
depolanırlar. Öğrendiğimiz 2 bilgi arasında bir bağ kurduğumuzda, bu 2
nöron arasında bir bağlantı kurulduğu anlamına gelir. Bağlantı kurulacak
bir nöron yoksa, yeni öğrenilen bilgi ile ilgili bir nörona kayıt yapılır
yani yeni bir beyin dosyası oluşturulur.
Kişinin zeki olması, bu hücrelerde depolanmış bilgisiyle değil, bu
bilgilerin birbiriyle bağlantısını sağlayan dentrit ağının çokluğu ile
alakalıdır.
Bir insan bir nörondan diğer nöronlara ne kadar fazla uzantı çıkarta-
biliyorsa, o kadar zeki demektir. Başka bir ifade ile, bir konuyu ne
kadar 2engin bir bakış açısı ile görebiliyorsa, bir konuyu ne kadar çok
daha "aŞka konu ile irtibatlandırabiliyorsa, o kişi o kadar çok zekidir
demektir. ^ âna kadar hiç umulmadık ve kurulmadık bir bağlantıyı
kurduğumuzda, at'h Sultan Mehmet gibi gemileri karada yürütmek mümkün
olmaktadır.
İnsan beyninin bu şekilde etkin olarak kullanılabilmesi için, mantıkî bir
?'eyişe sahip olan sol beyin yanında, tamamen hayal gücünü yöneten sağ
184 Nitelikli İnsan
13. Bölüm: Etkin Beyin Haritaları 185
beyninin de geliştirilmesi gerekmektedir. Hayal gücü dediğimizde, renkler
şekiller, resimler, semboller ve düşünce zenginliği karşımıza çıkar, jşte
beyin haritası denilen bu çalışma yöntemi, beynimizin bu şekilde etkin ve
verimli olarak çalışabilmesi için, onun normal çalışma metodunun model-
lenmesi esasına göre oluşturulmuş bir çalışma yöntemdir. Kısaca,
beynimizin çalışma şeklinin kağıda dökülmüş bir hali de diyebileceğimiz
bu yön tem, bugün milyonlarca kişi tarafından büyük bir beğeni ve başarı
ile kul lanılmaktadır.
Beyin Haritası Nasıl Yapılır?
Beyin haritası yapmak için küçük veya orta boy bir resim defterine ve
kalın uçlu renkli kalemlere ihtiyaç vardır. Sayfayı yatay tutarak, en
ortasına o anda çalışmak istediğimiz konuyla ilgili bir şifre kelime
yazılır. Mesela] Türkiye'nin eğitim sistemi ile ilgili bir çalışma
yapacaksak, TC'de Eğitim11 gibi kısa bir konu başlığı yazarak
çalışmaya başlayabiliriz. (Ortayal yazdığımız bu yazının etrafını
güzel bir çerçeve içine almayı unutmayın,! Sonra, bu ana konudan güneş
ışınları gibi, alt başlıklar için dallar, oluştur-l mamız gereklidir.
TG'de Eğitim konusunda aklımıza gelen tüm alt dalları] beyin haritasına
işlemeye başlarız.
Sanki serbest bir beyin fırtınası yapıyormuşçasına aklımıza gelen her|
konuyu beyin haritasına yeni bir dal olarak işleriz. Mesela, TC'de Eğitim
i ilgili eğitimin yaşı, cinsiyeti, maliyeti, ulaşımı, öğretmeni,
bakanlığı! çalışanları, sistemi, eğitimde modern yöntemler, alternatif
eğitim yöntemleri, gelişmiş.ülkelerle kıyaslama, okul öncesi eğitim,
ilköğretim, ortaöğrej tim, meslekî ve teknik öğretim, yükseköğretim,
açıköğretim, kamu okulları, vakıf okulları, özel okullar, okurken
çalışma, eğitimin ücreti! eğitimin süresi, eğitimin kalitesi, eğitimin
metodu, eğitim klasmanlar1! özel ders ve dershaneler, denetim,
müfettişler, müfredat, eğitim ve ihtij saslaşma sorunu, öğrencileri,
okulları ve diğer hizmet binaları, derslerıl ders kitapları, ders
ekipmanları, yardımcı ekipmanları, not sistemi, sınıl geçme sistemi,
sınav sistemi, karneleri ve tatilleri ile aklımıza gelen hel konuyu bu
sayfaya yazarız.
Sonra bunları gözden geçirir ve tüm yazılanları olması gerektiği kadal
alt başlığa indiririz. Bunu yapmak için benzer konuları, alt başlığın da
a|
konusu olarak ele almamız gerekecektir. Mesela, binalar deriz ve binalar
alt başlığının altına bakanlık binaları, okullar, lojmanlar, tatil ve
dinlenme binaları, öğretmen evleri, yardımcı hizmet binaları vb. bina ile
ilgili tüm konuları yazarız. Amacımız binalarla ilgili parasal kıymeti
incelemek ise, finansal bilgiler veririz. Sadece sayısal bir bilgi vermek
istiyorsak, istatis-tikî bilgileri veririz. Amaç, bu binaların
Türkiye'deki dağılımı ile ilgili bilgileri vermek de olabilir. O zaman
bölge bölge bina bilgilerini ayrı ayrı verebiliriz.
Mükemmel beyin haritası yapmak için bir başka yöntem de
kullanabilirsiniz. Beyin haritası yapmaya başlamadan önce, çalıştığımız
konu ile ilgili aklımıza gelen tüm alt konuları bir kareli deftere alt
alta yazarız. Aklımıza gelen her şeyi eksik fazla ilgili ilgisiz demeden
bu sayfaya yazarız. Sonra birkaç değişik renkteki fosforlu kalemle ana
konu başlıklarını tespit ederiz. Mesela, eğitim kurumları, mensupları,
mekanları, yöntemleri, ücretleri, problemleri gibi konular, birer ana
başlık olacak kadar geniş kapsamlı konulardır. Sonra o başlığın alt
başlıklarını yaptığımız listeden aynı renkteki kalemle işaretleriz.
Mesela, eğitim mekanlarını ana konu başlığı olarak seçti isek, bakanlık
hizmet binaları, okul binaları, okul ek hizmet binaları, lojmanlar,
öğretmen evleri, tatil ve dinlenme tesisleri gibi eğitim sistemi
içerisinde yer alan tüm mekansal konulan, aynı sarı renkli kalemle
işaretleriz. Bu renklendirme ile tüm klasmanlar bittiğinde, asıl resim
defterimize geçip, ortadaki eğitim sistemi konusuna her renk için ayrı
bir dal açarak, tüm listeyi aktarırız.
Beyin haritası ile bütün bunları yaparken, konuların ayrı ayrı renklerde
yazılması gereklidir. Her bir konu yanına, bir resim veya akılda kalıcı
görüntülü bir sembol çizilmesi, daha da etkin bir beyin haritası ortaya
Çıkartacaktır.
Beyin haritalarını elimizle çizerek oluşturabileceğimiz gibi, bunun için
fony Buzan tarafından hazırlanmış bilgisayar programlarını da
kullanabi-'ir'Z- (Mind Manager 3.5 ve 4.0) Bilgisayar programları,
otomatik olarak beyin haritası yapımına elverişli bir şekilde yapıldığı
için kullanımı ve pay-laŞ|rnı daha kolay olmaktadır. ,Ayrıca
kullanacağınız sembollere de çok 2engin bir mönüden kolaylıkla
ulaşabiliyorsunuz.
Nitelikli İnsan
13. Bölüm: Etkin Beyin Haritaları 187
Beyin Haritasının Faydaları Nelerdir?
Beyin haritası yöntemi ile çalışmanın sayısız faydası vardır. Gen? olarak
özetleyelim.
Beyin fırtınalarınız daha üretken
Sunumlarınız daha etkili
Konuşmalarınız daha akılda kalıcı
Planlamalarınız daha başarılı
Ürettikleriniz daha faydalı
Stratejileriniz daha tutarlı
yaptıklarınız daha anlaşılabilir
İletişiminiz daha güçlü
Mesajınız daha net
Fikirleriniz daha açık
Raporlarınız daha verimli
Toplantılarınız daha saygın ve
Beyniniz daha sağlıklı olacaktır.
Bu konu ile ilgili dünya çapında birçok değişik kategoride yılın ödülü'
unvanını kazanan bir beyin haritası programını size tavsiye edebilirim.
Program ile ilgili bilgileri http://www.mindiet.com adresinden alabilir
ve programın 21 günlük deneme sürümünü kendi bilgisayarınıza
yükleyebilirsiniz. Unutmayın, bu program hayatınıza, üretkenliğinize,
çalışma k linize ve ürettiklerinize renk katacak. Bu yazılımı siz de
denemelisin^ Vazgeçemeyeceksiniz.
Beyin Haritasında Ustalaşma Süreci
Yıllardır büyük bir keyifle kullandığım bu usûl sayesinde, hem öğrenmemi
hem de düşünmemi daha etkin bir şekle soktuğumu söyleyebilirini. Bu usûl
ile çalışılan konularda, beynin sol ve sağ lobu eş zamanlı olarak devreye
girdikleri için, daha geliştirici fikirler ortaya çıkmaktadır. Norma1
klasik not tutma yönteminde satır aralarında kaybolan bilgiler, gözümüze
sokulurcasına sanki kağıttan beynimize uzanan bir nöron hücresi dalı
Qibı' doğrudan doğruya beynimizdeki bir başka nörona bağlanmaktadır.
Bu tip bir çalışma, öğrenmeyi daha zevkli ve özgün bir hale getirmekte,
böyle olunca da çalışılan konuların hatırda kalıcılık oranı artmaktadır.
gu usûlü, ortada olmayan bir konuyu çalışmaya başladığınız andan itibaren
de kolaylıkla kullanabiliyorsunuz. Eski konuları çalışmanın yanında,
yeni, özgün bir çalışma yapmak için de beyin haritalarını
kullanabiliyorsunuz. Bu yeni çalışma durumunda, beyin haritaları daha
üretken düşünmenize imkan tanıyor. Daha kapsamlı düşünüyorsunuz daha
zengin alternatifler ve seçeneklere ulaşabiliyorsunuz. Üstelik
kullandığınız resimler ve sembollerle çalışma sırasında görüntü bütünlüğü
sağlayıp, olayı tüm boyutlarıyla, herhangi bir kopukluk olmadan
irdeleyebiliyorsunuz. Sizin yaptığınız bu çalışmanın başka bir kişi
tarafından algılanması, yorumlanması ve öğrenilmesi de bir o kadar kolay
oluyor. Hem sizin hem de başkalarının bütünü görme kabiliyeti artırıyor.
Beyin haritaları ile çalışma kişide, sistemli bir çalışma metodu
oluşturuyor. Çalışmalara hem büyük bir özgünlük ve serbestlik, hem de
müthiş bir standardizasyon geliyor. Serbestlik, özgünlük ve
standardizasyonu aynı cümlede kullanmam size karışık gibi gelmesin.
Mesela, bir pilot güvenli bir uçuş yapmak için, uçuş öncesinde 'check
list' denilen ve üzerinde 200 kadar önemli hususun yazıldığı bir listeyi
bütün mürettebat ile kontrol eder. Bu standardizasyon onlara müthiş bir
uçuş keyfi ve serbestisi getirir. Uçak havalandıktan sonra gitmek
istediğiniz yön size kalmış, özgür bir biçimde uçabilirsiniz. Beyin
haritalarında da, bir konu üzerinde çalışma yöntemi geliştiriyorsunuz.
Bundan sonraki tüm konulara bu elinizdeki çalışma şekline bir 'check
list' gibi bakarak, müthiş bir stan-dardiszayon getirebiliyorsunuz.
Eğitim sistemini inceleme çalışmanız, adalet sistemini veya sağlık
sistemini inceleme çalışmanıza da bir standardizasyon getiriyor. Özgünlük
şurada ki, siz bütün çalışmalarınızı kendi "eyin fırtınanız sonrasında
özgün çizim, sembol ve şekillerinizle zengin-leŞtiriyorsunuz.
Beyin haritaları, beyninizin anladığı dilden yazma sanatıdır. Eskiden
^azı dili ile konuşma dili arasındaki farklılıklar dolayısı ile
iletişimi, bilim ve
Sanat tökezlemişti. Nasıl tökezlemesin ki. Tek beyin ve 2 farklı işletim
sisemini bir düşünsenize. Halbuki, beynin bakma, görme, anlama ve
kayetrne şifresine göre yapılan bir kayıt sonrasında, hatırda kalma ve
gerek-
188 Nitelikli İnsan
13. Bölüm: Etkin Beyin Haritaları 189
li olduğu anda o bilgiyi arşivden çıkartıp kullanma şaşırtıcı bir şekilde
h^ı, ve çabuk olmaktadır.
Beyin haritaları usulleriyle çalışmada, bir kağıda işlediğiniz yazılı Ve
görüntülü bilgi miktarı, klasik not tutma usûllerine göre çok daha
fazladır Beynin her iki lobu da devrede olduğu için, beyin kendi çalışma
sisteminde ilgili nöronları çok daha fazla nörona bağlamaktadır. Bu da
çok daha fazla yeni ilişki ve bağ kurulması demektir. Üstelik renkli
kalemlerle tamamen görüntülü bir şölene dönüşen bu sistemde, bilgi
hafızada daha fazla kalmaktadır. Daha hızlı hatırlanmaktadır. Anahtar
kelimelerle çalışıldığı için daha ekonomik kullanılmakta ve daha zengin
bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Zaman kullanımı açısından, hem oluşturma
hem de çalışma ve algılama safhasında olaya çok kısa bir sürede hakim
olmanızı sağlamaktadır. Üstelik sıkıcılığı yok edip, konsantrasyon
düzeyinizi daha canlı tutmanızı sağlar. Renkli kalemleri elinize her
alışınızda, beyninize yeni bir fikrin yazılmasını şartlandırır ve beyni
daha motiveli bir şekilde canlı tutar.
Beyin haritaları tek başınıza çalışacağınız bir metod olduğu kadar, bir
yazı tahtası önünde bütün bir şirketle, departmanla veya sınıfla
kolaylıkla yapabileceğiniz bir çalışmadır. Ekip çalışmasını daha zevkli
hale getirir. Bu usûlle yapılan ekip çalışmalarında insanların daha fazla
katılımcı oldukları gözlenmiştir. Bu tür bir çalışmada insanlar büyük bir
heyecanla, tek düzelikten kurtulup ve kendi beyinleriyle bir katkı
sağlama sürecine girmektedirler. Birbirlerinin fikirlerine çok daha kısa
bir zamanda adapte olabilmekte ve verilmek istenen mesajı çok kısa bir
sürede alabilmektedirler.
Beyin haritaları konusunda ustalaştığım süre içerisinde gittikçe
kelimelerin yerini şekillerin, resimlerin ve sembollerin aldığını
görüyorum. Bunun üretkenlik dışındaki katkısı, uluslar arası çalışmalar
yaptığınızda daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Dillerini bilmediğiniz
insanlarla, ortak bir metin üzerinde daha önce hiç konuşmuş olmasanız
bile aynı anda konsantre olabiliyor ve iyi bir ekip çalışması
yapabiliyorsunuz. Şekillerin ve renklerin evrensel dili, daha zengin bir
iletişim becerisini de beraberinde getiriyor.
Ben şahsen, bilgisayarla yaptığım çalışmalarımın büyük bir kısmım beyin
haritasında yapıyorum. Pazarlama amaçlı sunumlarım bile beyi11 haritası
şeklinde. 2000 yılı içerisinde geliştirdiğimiz bir halkla ilil"
^azılımı ile ilgili, yerli ve yabancı birçok devlet erkanına yaptığımız
sunumlarda bile beyin haritalarını kullanmıştım. Yabancı bir devlet
başkanı danışmanına yapacağım sunumda da beyin haritalarını kullanacak
olmamı, şirketteki arkadaşlar endişe ile karşıladılar. Ben kararlıydım.
Sunum muhteşemdi. Danışman, sunum sonrasında hem halkla ilişkiler
yazılımımızdan, hem de beyin haritaları ile tanışmasından dolayı
memnuniyetlerini bildirdi. Şu âna kadar yüzlerce arkadaşıma beyin
haritası programını tavsiye ettim. Onlar da büyük bir beğeni ile beyin
haritası usûlünü kullanıyorlar.
Faydaları saymakla bitmez. Beyin haritaları ile çalışan kişilerin
hafızalarının daha canlı olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Üstelik
beyin haritası usulüyle hem öğrenme, hem de çalışma sürecinde okuma yazma
bilmeniz gerekmediğini söylesem bana ne dersiniz?
3 Yaş İçin Beyin Haritası
"Beyin haritası yöntemi ile çalışmada ustalaştıkça, yazı ve kelimelerden
şekil ve sembollere doğru kayıyorsunuz." demiştim. Gerçekten de beyin
haritası usulüyle çalışmada ustalaştıkça, başka başka avantajlar kapımızı
çalmaya başladı. Eşim Sema Hatun'la birlikte beyin haritaları üzerinde
çalışıyorduk. Büyük kızım Dilara Büşra o zaman daha henüz 3 yaşındaydı.
Biz annesi ile resim kağıdına renkli kalemlerle değişik değişik beyin
haritaları çizdikçe, konunun onun daha fazla ilgisini çektiğini
gözlemledik. Az bir süre sonra o da çalışmamıza dahil oldu. Ben değişik
renkteki kalemleri ameliyat yapan doktor edasıyla istedikçe, o hem
renkleri bilmenin, hem de bize yardımcı olmanın keyfi ile sevinç içinde
çalışıyordu. Bir taraftan istediğim kalemleri veriyor, vermeden
kapaklarını açmayı da ihmal etmiyordu, kullandıktan sonra da verdiğim
kalemlerin kapaklarını kapatabilmek için benimle yarış ediyordu. Çok
müthiş enerjik bir çalışmaydı bizim için. Bir o kadar da zevkli.
Bir ara boş bir kağıda acayip şekiller çizip, kendince yaptığı dallar ve
olların bulutvari konturları içine İbranice'ye benzer bir şeyler yazmaya
asJadığını fark ettik. Resmen beyin haritası yapmaya çalışıyordu ama ne
j^abeyi, ne de okuma yazmayj 'biliyordu. Birden aklıma, "Neden beyin
^italarım tamamen onun anladığı bir dille yapmadım?" sorusu geldi.
Orüntülü şekiller ve resim dili ile yani. Hemen evdeki renkli, kaliteli
ve
190 Nitelikli İnsan
r
13. Bölüm: Etkin Beyin Haritaları 191
anlaşılır resim arşivimizden 15-20 adet resim kestik. Zaman zaman
İstanbul Büyükşehir Belediyesi önündeki havuzlu parka gittiğimiz için,
büyük şehir diye bir kavramı biliyordu. Başkanı, basında gördüğü kadar
tanıyOr. du. Hepsi o kadar. Ortaya büyük şehir belediye başkanı resmini
ve hemen altına da havuzlu belediye binası resmini kesip yapıştırdık.
"Bak kızım. Bu, büyük şehir belediyesi, bu da belediye başkanı. Peki
büyük şehir belediye başkanının görevlerini biliyor musun?" dedim.
Bilmiyordu. Kısaca yol, su, itfaiye, park, bahçe, zabıta, çöp gibi
konularda kestiğimiz resimleri ona göstererek başkanın görevlerini
anlattım. Tahmin etmediğim bir merakla dinliyordu. Yapıştırma işine
kendisi de yardım ettiği için, paylaşma duygusu, ekip çalışması gibi
kavramlara da yatırım yaptığımın bilincindeydim.
Aradan 3-4 ay bir süre geçti. Annesi ile birlikte Kahramanmaraş'taki
Zeytin Kaplıcaları'na babamların yanına gitmişlerdi. Şehir merkezinde
belediyenin önünden geçerken, oradaki büyük fıskiyeli havuzu görüp,
annesine seslenmiş: "Anne bak, burada da büyük şehir belediye başkanı
var." Ne kadar sevindiğimi anlatamam. Demek ki bu çalışmalarla onun algı
sistemi üzerinde de bir miktar yükselme sağlamıştık. Bu olayı paylaştığım
etkin beyin haritaları seminerimde, bir katılımcım bana şunu sordu:
"Peki, kızınızın her gördüğü fıskiyeli havuz olan yere, 'Burada da büyük
şehir belediyesi varmış.' diye bakması bir ikilem doğurmaz mı?" "Bence
doğurmaz." diye cevap verdim. "Bu sistemle çalışmayan akranları, bırakın
büyük şehir veya başka bir belediye olmasını, yanlarından geçtikleri
havuzun fıskiyeli olduğunun bile farkına varmadan, akılları fikirleri
karşıdaki elma şekercisinde veya uçan baloncusundayken, 3 yaşındaki bir
çocuğun burada bu hizmetleri gören bir belediye var diye bir düşünceye
girmesi, elbette çok enteresan bir davranış."
Bu açıklamamdan sonra onlar da kendi çocuklarıyla resimli beyin haritası
tekniği ile çalışma sözü verdiler. Aslında yemini demem lazım. Verdiğim^
kişisel gelişim seminerlerimde katılımcılar kendi özgür iradeleriyle bir
yemini etmeden semineri bitirmiyor, sertifika vermiyorum.
Beyin Haritalarının Değişik Uygulama Alanları
Beyin haritalarını bütün şahsî çalışmalarımda kullandığımı söylemi tim.
Evde, okulda, işte, askerde, gezi ve seyahatte kısaca aklınıza l
tüm yaşantı alanlarımda beyin haritalarını büyük bir zevkle ve başarıyla
kullandım ve halen de kullanmaktayım.
Beyin haritalarını yazı yazarken, iş görüşmesi yaparken, mülakat
yaparken, planlama yaparken, tasarım yaparken, bir konu üzerinde beyin
fırtınası yaparken, bir konuyu öğrenmeye çalışırken, bir konuyu analiz
etmeye çalışırken, bir problemi çözmeye çalışırken, bir buluş yaparken,
bir seyahate hazırlanırken, askerlik anılarını yazarken, seminer
sunarken, seminerde not alırken, günlük tutarken, haftalık, aylık ve
yıllık çalışma planı yaparken, sunum yaparken, pazarlama yaparken, makale
yazarken hatta bu kitabı yazarken hep kullandım ve kullanacağım da.
Evde, İşte, Okulda Beyin Haritası
Buraya kadar anlattıklarımı kısaca özetlemek ve sizin için beyin
haritaları konusunda son bir vurgulama yapmak istiyorum.
Beyin haritası ile çalıştığınızda daha kolay öğreneceksiniz. Çalıştığınız
konu din, fen, sanat, edebiyat ne olursa olsun, beyin haritaları sizin o
konuyu kolayca öğrenmenize yardımcı olacaktır. Mesela, coğrafya dersinin
1 aylık müfredatını bir beyin haritası haline getirin. 1. dönem sonuna
kadar 4 adet beyin haritası ile tüm müfredat gözlerinizin önünde olacak.
Yıl sonunda her dersle ilgili toplam 8 sayfalık, renkli, resimli ve kolay
anlaşılır beyin haritaları ile bir yılın özeti elinizde olacak. Tekrarlar
kolaylaşacak. Bilgiye ulaşma çabuklaşacak. Konuya hakimiyetiniz artacak.
Beyin haritaları bütünü görmenizi, konuyu tüm yönleriyle ele almanızı
sağlar. Klasik not tutma sisteminde tüm satırları ve kelimeleri bütünüyle
görmeniz imkansızdır. Klasik not tutma sistemiyle yazılmış 1 sayfalık bir
betinde, %60 fuzuli kelimeler olduğu araştırmacılar tarafında tespit
edilmiştir. Halbuki beyin haritası içinde kullanılan kelimeler saftır,
nettir, aÇiktır, özenle seçilmiş ve anlatılmak istenilen şeyi tam olarak
ifade edebilecek belki de tek kelime o olarak seçilmiştir. Resimlerle
zenginleştirilmiştir. °ir bakışta hakimiyet şansınız oldukça yüksektir.
Fotografik hafızanızın da 9elişimine katkı sağlar. . ,
Beyin haritaları bir olaya konsantre olmanızı ve ilginizi bütünüyle o
Konu üzerinde yoğunlaştırmanızı sağlar, işe odaklanmanızı, bütün ilgi ve
192 Nitelikli İnsan
13. Bölüm: Etkin Beyin Haritaları 193
dikkatinizle eğlenceli bir şekilde tamamlamanızı sağlar. Çalışma
esnasında kelimelerle resimlerin iç içe geçmesi, sağ ile sol lobun da
birlikte çalış, masını teşvik eder.
Beyin haritaları, çalıştığınız bir konuyu yıllar sonra bile kolayca
hatırlamanızı sağlar. Aynı zamanda hafıza gücünüzü artırır ve
kuvvetlendirir. Görüntülü olarak da kaydedilen bilgiler, modern hafıza
usûllerinde olduğu gibi, burada da işinizi kolaylaştırır. Aynı zamanda
organize olma yeteneğinizi de geliştirir. Değerli dostum Fatih Yıldız'ın
çocuklarına sadece 5 dakikalığına "Beyin haritası programı nedir ve nasıl
çalışır?" diye bir anlatımda bulunmuştum. Sadece topu topu 5
dakikalığına. En büyükleri olan Muhammed Sadık, o zaman ilk okul 3.
sınıfa, ortancaları Mustafa 2. sınıfa gidiyordu. En küçükleri Mahmut ise
o sonbaharda okula başlayacaktı. Gösterdiğim beyin haritası programı ile
10 dakika içerisinde tüm bir yaz tatilinin programını çıkarttığında,
onlar adına ne kadar sevindiğimi anlatamam. Çocuklar için bir tatili
berbat edecek en kestirme söz "Bir program yap." sözüdür. Beyin
haritasını gösterdiğimde, ben veya babaları "Şimdi bu yazılımla bir yaz
tatili programı yapın bakalım." demeden, kendi programlarını gönüllü
olarak yapmaları çok şaşırtıcıydı. Sadece programı öğrenip
geçebilirlerdi. Öğrenmek istemeleri de yeterli olabilirdi. Öğrendikleri
programla bir şeyler yapmak istemeleri de güzel olurdu. Anında
öğrenmeleri, kullanmaları ve bunu etkin bir şekilde başarmaları takdire
şayan bir hatıra olarak kaldı hafızamda.
Beyin haritaları, sunum yapma gücü kazandırır. Konuşmanız ve
anlattıklarınız arasındaki kesiklikleri ortadan kaldırır.
Dinleyenlerinizi olaya odaklandırır, ilgiyi yüksek düzeye çıkartır. Size
esnek bir alan bırakır. Bu arada sizi daha rahat bir ruh haline sokar.
Motamod bir metnin okunması ile değil, kelime ve sembollerin kendi
beyninizdeki çağrışımları ile daha esnek ve başarılı bir sunum yapmanızı
sağlar.
Sunum esnasında veya normal bir çalışmanızda iletişim gücünüz beyin
haritaları ile zirveye çıkar. Her şey çok açık seçik bütün çıplaklığı ile
ortadadır. Her şey özenle seçilmiştir. Hedefi 12'den vurduğunuz için.
sonuç da aynı şekilde mükemmel olur. Monotonluk yok olur. Herkesin ilgi
ve akalası yüksek seviyede kalır.
A
Beyin haritaları etkin planlama yapmanızı da sağlar. Tek bir kağıt
gerinde tüm bir günü, haftayı, ayı ve yılı görebilirsiniz. Yapılacak
işleri, randevuları, toplantıları, özel iş görüşmelerini v.s.. Benim
günlük takip ettiğim işler beyin haritası haline getirilmiş sayfalardan
oluşur. Bunların 7 tanesini hafta sonunda birleştirerek haftalık ve bu
haftalıklardan 4 ya da 5 tanesini ay sonunda birleştirerek aylık beyin
haritalarımı yaparım. Ve bunlardan 12 tanesi bir araya gelerek benim 1
yıllık beyin haritam ortaya çıkar. Ancak bunlardan 2 adet yaparım. 1 .si
yapacağım, planladığım işlerim için. 2. ise yaptığım işlerim için. Şu
anda beyin haritası yazılımı üzerinde planladığımız işler yapıldığında,
bunu otomatik olarak yapılan işler dosyasına atacak bir husus üzerinde
çalışıyorum. Ve en kısa zamanda bunu programın İngiltere'deki
yazılımcıları ile görüşeceğim. Ve eğer dediğim ilaveyi yaparlarsa, bu
hafta yapmayı planladığınız ama bir şekilde yapamadığınız bir iş, gelecek
hafta başında otomatik olarak yapılması gereken işler kısmına taşınacak,
iş dünyası için çok büyük bir kolaylık böylece gerçekleşmiş olacak.
Beyin haritaları, işe alma ve alınma safhasında da çift taraflı olarak
işe yarıyor. Öz geçmişinizi beyin haritası ile oluşturduğunuzda, çok daha
vurgulu ve başarılı bir sunum yapmış olacaksınız. Aynı şekilde insan
kaynakları direktörleri için de mülakat yaptıkları kişiye soracakları
soru, onun anlattıklarını not alma gibi işlemler, bir beyin haritası ile
çok iyi bir biçimde programlanabilir ve sonrasında da etkin bir şekilde
uygulanabilir.
Beyin haritalarının en büyük avantajlarından bir tanesi de düşünme
sürecini aktif tutmasıdir. Bu yöntemle çalıştığınızda, düşünme
sisteminize bir standart gelir. Eksik kalan, unutulan yönler telafi
edilir. Düşünce daha üretken, daha enteresan ufuklara açılır. Düşünce
kalitesi artar. Daha önce değinilmeyen konular da kapsama alanına girer.
Sağ beynin engin hayal 9ücü çalışmaya dahil olur.
Bu yöntemle çalıştığınızda, toplantılara gündemin tamamını göz °n(inde
bulundurarak daha fazla hakim olursunuz. Hem bütünü görür, ern de o anda
işlenen konuya odaklanabilirsiniz. Tek bir sayfada, konuyu 9underni
dağıtmadan değiştirebilme yeteneği kazanırsınız. Üstelik toplant"ı L
' t
Uir
bir
İŞ anlaşması ile ilgili ise', toplantı-tutanağı görüşmenin sonunda net
Şekilde hazır demektir. Toplantıda konuşulan tüm konular tek bir say-
194 Nitelikli İnsan
1
fada. Bu, kesinlikle klasik toplantı tutanaklarından daha etkin, daha
çarpıcı, daha anlaşılır bir özet olacaktır, sizin için.
iş görüşmelerinde, konuşulan konuların toplantı esnasında yazılması çok
önemlidir. Bunu, klasik sisteme göre alt alta liste gibi yaparsanız konu
dağılır. Beyin haritası usûlünde hem konuşulan konulan, hem de henüz
konuşulmayan konuları aynı haritada gördüğünüz için, toplantının katılım.
cilan üzerinde zamanı etkin kullanmakla ilgili psikolojik bir baskı
oluşur Toplantı ve zaman metodu için gerekli olan bu baskı, beyin
haritaları usûlünde "Beyler 10 dakika vaktimiz var." gibi bir uyarıya
gerek kalmaksızın, tamamen, oto kontrol sistemi ile gerçekleşir. Nereden
nereye gelindiği ve daha gidilmesi gereken ne kadar yer olduğu beyin
haritasında net bir şekilde ortadadır. ..
Daha okuma yazma bilmeyen çocuklarınızla çalışacak kadar basit ve bir
ülke yönetimi için bile kullanılabilecek kadar etkin. Zaten bunun için şu
anda milyonlarca kişi beyin haritası usulüyle çalışmanın keyfini sürüyor
ve bu keyfi alan benim gibi kişiler, sizler gibi henüz bu usûlle
tanışmamış kişilere ellerini çabuk tutmasını öneriyor. Siz de deneyin.
Başkalarının da denemesi için, tıpkı benim yaptığımı yapacağınızdan ve bu
usûlün kullanılması için başkalarını da teşvik edeceğinizden eminim.
. .
El yazınızı değiştirin, hayatınız değişsin. Vimala Rodgers
Güzel Yazım Becerileri
Güzel Yazı Güzel Bir Hayat Demektir
Yazdığınız yazının, aynı konuştuğunuz kelimeler kadar önemli olduğunu
biliyor muydunuz? Ya yazı yazma şeklinizin, konuşma şekliniz kadar önemli
olduğunu? Giyiminiz dışarıdan görünen kıyafetler bütününüzdür ama içinizi
yansıtır. Ruhunuzla ilgili karşınızdaki kişiye önemli ip uçları verir.
Giyiminiz, ruhunuza giydirdiğiniz elbiselerdir, aslında. Aynı şekilde,
kağıtlara döktüğünüz kelimeler de, ruhunuzdan dökülen parçalardır.
Yazdığınız yazı, ruhunuzu temsil eder. Yazdığınız yazı alın yazınızı
etkiler, biliyor musunuz?
Yazı kelimelerden oluşur. Kelimeler diyince karşımızda bir sonsuzluk
denizi olduğunu unutmamalıyız. Kelimelerin anlam bütünlüğü bakımından art
arda sıralanış korelasyonu yanında, akustik tınısı, ahengi, manası,
telaffuzundaki güzelliği, yazdığımız yazıyı etkiler; ama ya yazılış
şekli? Çoğumuz yazdığımız yazının ya da başka bir değişle yazı yazma
şeklimizin hayatımızı değiştirdiğini bilmeyiz. Vimala Rodger'in "Change
Your Hand VVritting, Change Your Life" El yazınızı değiştirin hayatınız
değişsin, adlı eserinde el yazısının kişilik labirentinin şifresi olduğu
söylenir.
Güzel Yazı Hayatımızı Nasıl Etkiler?
Giyime, kuşama, konuşmaya, beden diline, ölçülü yaşamaya ve doğru
davranmaya çok dikkat etmeye çalışırız, iş güzel yazmaya gelince hep
196 Nitelikli İnşan
pes ederiz. Belki de küflü sıralarımızda kalan çocukluk hatıralarımızın,
bir daha asla geri gelemeyeceği gibi, güzel yazı yazma yeteneğini de bir
daha asla kazanamayacağımız fikridir, bizi hep pes ettiren. Geçmiş zaman
gerj gelmez. Sürekli yenilenen, gelişen ve güzelleşen niteliklerimiz
sayesinde beğenmediğimiz yönlerimiz geçmişte kalabilir, eğer biz
istersek.
istemek, değişimin ilk adımıdır, insan isterse isteklerinin çoğunu
yapabilir. Romemary Sasoon ve Gunnlaugur S.E. Briem'in yazmış olduğu
"Better Handwritting" (Daha İyi El Yazısı) isimli eserde, istediğiniz
takdirde nasıl kendi kendinize el yazınızı güzelleştireceğinizin basit
teknikleri verilir. Yazarlar bu eserlerinde el yazınızın neden
kişiliğinizin aynası olduğunu anlatırlar uzun uzun. Güzel yazı yazmayı
istemek demek, güzel güzel yazılarla dolu sayfalan, oturduğunuz veya
yattığınız yerden, güzel güzel hayal etmek demek değildir, iş yerinizde,
yazısı en güzel kişinin herkesi etkileyen yazıları karşısında eziklik
duygusuna kapılmak hiç değil. O halde neden hâlâ duruyorsunuz? Alıp
elinize güzel kalemleri, açın güzel defterleri ve yazın hayatınızdaki tüm
güzellikleri. Güzel yazma, vücut geliştirme gibidir; sürekli pratik
yapmak ister. Yoksa gelişim yanda kalır. Yazın, bıkmadan usanmadan yazın.
Bu hafta değil belki gelecek hafta, gelecek ay veya gelecek yıl güzel bir
yazı şekliniz, biçiminiz olacak. Bunu size yüzde yüz garanti edebilirim.
Günde 10 dakikanızı ayırmanız durumunda, bir yılda güzel bir yazıya sahip
olacaksınız. Güzel bir yazıya sahip olunca, hayatınızın daha da
güzelleşeceğini biliyor muydunuz?
Yazıyı Nerelerde Kullanıyoruz?
Bir düşünün, yazınızı nerelerde kullanıyorsunuz? Arkadaşlarınıza
yolladığınız tebrik kartlarında, anne, baba ve kardeşlerinize aldığınız
hediyelerin içine iliştirdiğiniz özel notlarda, sınav kağıtlarında,
yazılılarda, ev ödevlerinde, mezuniyet defterinde, şahsî
dilekçelerinizde, iş başvurularınızda, evlilik defterinde imza atarken...
Yazı, hayatınızı oluşturuyor Yazı, karşınızdaki insana ruhunuzdan giden
bir mesaj oluyor. Bu safhada Vimala Rodgers'ın dediği gibi, güzel yazı
insanlarla iletişimimizi ve iş bir' ligimizi düzenleyen bir yardımcımız
oluyor. Öğretmeniniz, iş yerinde amiriniz veya arkadaşlarınızın güzel bir
yazıdan ne kadar etkilendiği anlamak için, yazısı en güzel arkadaşınızın
hayatına bir bakmanız yeter!!
14. Bölüm: Güzel Yazım Becerileri 197
olacaktır. Okulda yazısı en güzel arkadaşınız, eminim, kendine güveni
tam, neşeli, olumlu düşünen, güzel konuşan, başarılı, sempatik ve güler
yüzlü birisidir. Yazdığı yazılar ruhunun aynasıdır çünkü.
Yazımız, Ruhumuz ve Karakterimiz
Ruhunuzu güzelleştirmenin, yazınızı güzelleştirmeye bağlı olduğunu
biliyor muydunuz? Barbara Getty ve Ingua Dubay "VVrite Now" (şimdi yaz)
isimli eserlerinde, bilgi teknolojilerinin hayatımızın her alanını
kapsadığı baştan kabul edilir. Buna rağmen günlük yaşantıdaki el
yazımızın hâlâ hayatımızın en önemli parçası olduğu vurgulanır. Nasıl
olmasın ki...
Yazı yazarken kağıdı kullanmanız, kağıda verdiğiniz hacim, yazıya
kazandırdığınız boyut, kullandığınız kalem, yazınızın büyüklüğü,
küçüklüğü, basık veya yüksekliği, sık veya seyrek oluşu, dikey çizgilerin
90 derece, sola yatık veya sağa yatık olması gibi pek çok faktör,
zihninizde, ruhunuzda, beyninizde kopan fırtınaların veya dinginliğin
masum bir şekilde kağıda yansımasından başka bir şey değil. Yazı
yazarken, kişiliğimizi döküyoruz kağıda. Bu yansıma, dünyayı nasıl
gördüğümüzü de karşımız-dakine gösteriyor. Yaptığınız karalamalar, yazıya
dönüşmeden önceki o plansız karalamalarda ruhunuzla ilgili o kadar çok ve
kesin haberler var ki. Aslında eller, güzel yazmaya programlıdır. Onun bu
programını bozan biziz. Her şey aslına döner ya, o halde elimizi o güzel
yazı yazma yeteneğine yeniden kavuşturmamız lazım. Hem de bir an önce.
Güzel Yazan Güzel Bakıyordur
Güzel yazı, ruhu dinlendirir, insanı dingin kılar. Gözü yormaz. Anlamayı
kolaylaştırır, insana bir huzur verir. Güzellikler onu hep cezbeden Göz,
9üzel görmeye programlıdır. Güzellikleri gördükçe o da güzelleşir. Beyin
Güzelliklere programlıdır. Güzel düşününce o da güzelleşir. Beyin güzel
düşününce kalb daha çok duygulanır. Güzel kalbli olan insanlar hep güzel
^üşünen insanlardır. El, güzel yazınca, göz, güzeli görür; beyin, güzeli
^üşünür; kalb güzelleşmeye başlar, işte ruhu güzelleştirmeye başlamanın
Slrn da buradadır. O halde-sizfer güzel yazmaya, güzellikleri yazmaya,
9uzel bakmaya, güzelliklere bakmaya, güzel-düşünmeye, güzel konuşmaya e
sonuçta güzel yaşamaya davet ediyorum.
198 Nitelikli İnsan
14. Bölüm: Güzel Yazım Becerileri 199
Bilgi Birikimine Sahip Olmak
Şimdi birazcık, yazımızı nasıl hazırlamalı, yazmalı ve
sunmalıya
' üzerinde durmak istiyorum. Eksik bilgi ile güzel bir yazı olmaz.
Bırakın iyi bjr
yazı yazmayı, iyi bir yaşantımızın olması bile bilgi birikimimize
bağlıdır. Tarih
boyu bu bilgi birikimlerini yazıya dökememiş, sözle yaşamış kavimler
devlet
1 şekline gelememişlerdir. Eski Yunan ve Mısır uygarlığının günümüze
kadar
gelen etkinliği, bize ulaşan yazıları sayesinde olmuştur. Bilgi yoksa,
yazı
yok; yazı yoksa, uygarlık da yoktur. Lafla, sözle yaşanan ve aktarılan
bilgi,
' efsane olmakta ve olsa olsa çocuklarımızın uyku vakitlerindeki
masalları
olarak kalmaktadır. Bilgiyi zenginleştirip, yazıya dökmeliyiz.
Bilginin kalıcılığı, onun paylaşımı için çok zaruridir. Paylaşım, başka
bakış açılarıyla görülme demektir. Yazarının kastetmediği inceliklerin
bile bulunması söz konusudur. Yazarken yazarın kurgulamadığı bir incelik,
bir güzellik başka bir bakış açısı ile bakıldığında daha zengin bir mana
meydana getirebilir. Gözlerden kaçan yanlışlar ise, bizden sonra gelecek
nesillerin hayatını karartmadan, daha bugünden paylaşıldığı andan
itibaren dikkatli gözler ve akıllı beyinler tarafından sorgulanır,
yargılanır ve düzeltilir ve yeni yeni birikimler çıkar ortaya. Eskisinden
daha güçlü, daha yeni, daha güzel birikimler. İşte terakki, uygarlaşma ve
medeniyet de budur.
Duygu Yüklü Olmak
Duygusallaşamıyoruz. Aşık oluyoruz belki ama modern çağ eskisi gibi Leyla
ve Mecnun'lar üretemez oldu. Aşkımızı dilimizden kalbimize indi-remedik.
Böyle olunca da yazdıklarımız silik, uçuk, kaçık ve zaman zaman sapık
şeyler oluyor. Ruh mana aleminde ne kadar çok dolaşırsa, bilgimizi
hikmetli, yazımızı kıymetli kılar. Bazen gözyaşı dökecek kadar
duygulanmak, ruhlarımızda bambaşka titreşimler meydana getirir. Böyle
anlarda yazdıklarımız da bambaşka olur.
Duygusallığımız arttıkça, ruhumuz üzerindeki ağır yükleri atar, hafifim
ve başka âlemlere kanat çırpıp uçar, gider. Ruhumuzun derinliklerine
işleyen yazılar, o âlemlerden getirilen hikmetli ve kıymetli sözlerdir
aslın da. Yazıya o ağırlığı, o kibarlığı, o zenginliği ve o güzelliği
verebilmek İÇ'n
bu duygusallığa kavuşmamız lazım. Duygusallık başka hayatları yok sayıp.
Sir"f kendi arzu ve emellerimizi yaşatmaya yönelik ise, buna bencil
duygusallık denir. Halbuki verdikleriyle başka hayatlar başlatacak bir
duygusallık, işte bu kutsal duygusallıktır. Başkaları için duygu yüklü
bir hayata sahip olmak, başkalarını yaşatmak için düşünmek ve yaşamak,
başkaları için yazmak demektir.
Düşünce Zenginliği
Düşünmeyi de unuttuk. Bunca yüksek teknolojik imkanlara rağmen hâlâ eski
çağlardan gelen derin düşüncelerle besleniyoruz. "Kökü mazide olan atiyiz
biz." lafının tecelli etmesi gerek. Gücümüzü maziden alıp, daha güçlü bir
gelecek kurabilmeliyiz. Yazının asırlar boyu ayakta kalabilmesi köklerini
derinlere salmasına ve şimdiki asra faydalı olması da yapraklarına ve
meyvelerine bağlıdır. Yazıya bu hususiyeti kazandıracak olan yegane
kaynak ise, düşünce zenginliğidir. Bu zenginliğe, kelime fakirliğinden
kurtulmadan asla ulaşamayız. Kelime hazinemizi geliştirecek, çok*
okuyacak, çok istişare edeceğiz. Fikir alış verişinde bulunacağız.
Empatik düşünce sistemi geliştireceğiz. Dinleyeceğiz. Yargılamadan önce
anlayacağız. Anlayışlı olacağız.
Düşünme zenginliği, sıra dışı düşünebilmeyi de beraberinde getirecek.
Düşünceyi, olağan, rutin ve ezberci kalıplardan kurtarıp, evrendeki
zenginliğe layık bir hale getireceğiz. Ne için yazdığımızı, kimin için
yazdığımızı, daha güzel nasıl yazabileceğimizi düşüneceğiz. Elimizdeki
güzelliklerle yetinmeyeceğiz. Daha güzeli, daha doğruyu, daha iyiyi, daha
dolayı, daha pratiği ortaya koymak için elimizdeki ile yetinmeyeceğiz ve
düşündükçe bu güzelliklere ulaşacağız. Böylece, düşüncemiz güzelleştikçe
yazımız da güzelleşecek.
Var Olmayı İstemek
Yazı, "Ben varım, ben yaşıyorum, ben insanım, benim de fikirlerim,
hayallerim ve düşüncelerim var. Benim de söyleyecek bir çift sözüm
Var- m kağıda dökülmüş ifadesidir. JYazı, "Ben varım ve buradayım."m
Suretidir. "Ben yaşıyorum. Ben başardım.'Alın siz de başarın." veya "Ben
e var olmak, ölümsüzleşmek istiyorum, senin gibi. Ben de yaşayacağım
200 Nitelikli İnsan
senin gibi."nin ifadesidir. Kişi varolmayı neden ister? Kendisi ile
barışıp. sa, yaşadığı hayatın anlamını biliyorsa, hayatına bu anlamla
örtüşen bir kıymet biçti ise, değil mi? Aksi takdirde kişi neden var
olmak istesin ve bu varlığını başkalarına göstermek istesin?
Hak edilmemiş bir gösteri, sadece bir gösteridir. Hayatınızı başkalarının
görmesini istiyorsanız gerçekten hayatı yaşamanız gerekir Acısıyla,
tatlısıyla, inişiyle, yokuşuyla, varlığıyla, yokluğu ile gerçek bir
hayatı yaşamanız lazım. Aksi takdirde varlığınız, sadece hayatın belli
bir alanında hapis olmuş kısır bir ifadeden öteye geçemez. Örnek olmalı,
örnek bir insan gibi yaşamalı ve yaşadıkça bu tür bir hayatta var olmayı
istemelisiniz. Yaşadığınız hayatı istediğiniz zaman ve istediğiniz hayatı
yaşadığınız zaman, bununla yetinmeyeceksiniz. İsteseniz de yetinemezsiniz
ki zaten. O zaman başkalarını da var etmeye çabalayacaksınız. Sizinle
birlikte, fikirlerinizle, düşüncelerinizle, yazılarınızla yeni yeni
hayatlar başlayacak. Kökü mazide olan atiler gibi var olmayı isteyecekler
onlar da. Geleceği bizim için ve gelecek neslimiz için var edecekler.
Geleceğimizi kurtaran yazılar işte o zaman ortaya çıkacak.
Ruhu Konuşturmak
Yazı, ruhun sesini dinleyebilmek ve duyduğu sesi kağıda kaydedebilmektir.
Ruhumuzu ne kadar dinleyebiliyoruz. O kadar gerilerde kaldı ki ruhumuz.
Yüzyıllar öncesinin nostaljisi mest ediyor gönlümüzü ve eskilen arıyoruz.
Eski nağmeleri, eski şarkıları, eski dostları ve eski yazıları. Eskiye
rağbet ediyoruz; çünkü bunca bilgi birikimine rağmen, gönülleri mest eden
bir nağme, bir ezgi, bir yazı çıkartamıyoruz. Kültürümüzün vazgeçilmez
bir parçası olan şarkı sözlerimize bakın bir. Bir eski şarkılarımıza ve
türkülerimize bakın, bir de yenilere. İnsanın "yeni" diyesi gelmiyor.
Reklam olmasın diye örnek vermeyeceğim ama bu satırları okuyan sizler
gibi yüksek bir bilince sahip dostlarım, ne demek istediğimi
anlayacaklardır. İşine ruhunu vermezsen, ürettiğin üründe de ruh
göremezsin.
Bedene Sahip Olmak
Yazı yazarken oturuş şeklimiz, elimiz, parmaklarımız, gözümüz, kağ'°! ve
kalemi tutuşumuz yazımızın kalitesini etkiler. Kendinizi en güçlü hisset
14- BÖLÜM: GÜZEL YAZIM BECERİLERİ 201
{iğiniz vücut pozisyonunda en güzel yazılarınızı yazarsınız. Güçlü bir
beden duruşu; duygu ve davranışları etkiler. Size güç ve moral sağlar.
Kafamız kağıdın içine girecek şekilde iki büklüm yazmak iyi değildir.
Kalemi doğru kavrayarak yazmalıyız. Kalemi parmakları deforme edecek
gerece sıkı sıkı kavramak çok zararlıdır. Kalem ne sıkı, ne yumuşak
ikisinin ortası bir kararla tutulur. Kaleme baş parmakla işaret
parmağının birleştiği yer yatak olmalıdır. Bu şekilde bir tutuş, kaleme
verilen doğru açıdan dolayı kağıda daha fazla hakim olmanızı
sağlayacaktır.
Bedene hakim olmak deyince, Leonardo Da Vinci gibi ara sıra yazdığınız
yazının aynadaki aksini yazmak faydalı olabilir. Bunun için kağıdın
arkasını çevirip, ön yüzde yazılanlara baktığınızdaki görüş şekliniz
yazının aynadaki aksi gibidir. Dominant eliniz hangisi ise ara sıra
kullanmadığınız elle de yazmanız size farklı bir güç verecektir.
Doğru Ekipmanları Kullanmak
"Kem alat ile kemalat olmaz." derlerdi; yani kötü aletler ile iyi iş,
mükemmel iş ve kemalat olmaz. Güzel bir yazı için ekipman denince ilkin
akla kalem geliyor. Kağıt, kağıdı koyduğumuz kitap, defter veya sumen
gibi bir zemin ve üzerinde yazı yazdığımız masa.
Güzel bir yazı için kurşun kalem kullanıyorsanız en kalın uçlu 0.9 veya
0.7 mm uçlu bir kalemle işe başlayabilirsiniz. Uç olarak en yumuşak olan
2B gibi uçları seçmelisiniz. Normal kalemler yerine klasik kalemler
kullanmak istiyorsanız, 5B ve 8B arası yumuşak uçlu resim kalemlerini
kullanabilirsiniz. Kalemin parmak uçlarında hakimiyetini sağlayabilecek
bir Şekil ve biçime sahip olmasına da dikkat edin. Dolma kalem
kullanıyorsanız, iyi uçlu, ucu kalın ve cızırtısız yazan bir kalem tercih
edin. Tükenmez kalemle yazıyorsanız, kalın uçlu ve yazdıkları net bir
konturla belli olan kalemleri seçin. Dolma kalem ve tükenmez kalemin
rengi, mümkünse mavi ve turkuaz arası bir renk veya bunlardan herhangi
birisi olsun. Siyah klasiktir ama hafif bir renk daha göz alıcıdır.
Bazı kimseler ince uçlu kalemleri sever ve tercih eder. Bunun iyi veya
kötü bir yanı yoktur. Benim -burada söylediğim şeyler, tamamen başlangıç
düzeyinde, yazısını güzelleştirmek isteyen kişilere yönelik bir
tavsiyedir.
a2isı zaten güzel olanlara yapacağım tavsiye ise, bu görünüş güzelliğinin
202 Nitelikli İnsan
14. Bölüm: Güzel Yazım Becerileri 203
hangi anlamlara geldiğini de anlayabilecek bir bilgiye sahip olmalarıdır
yani grafoloji bilgisine.
Kağıdımızın da güzel bir kağıt olması gereklidir. Çok ince, yazıldığı
zaman arkasını gösteren ve çok parlak kağıtlara yazmaktan kaçının. Qaz]
hazır bloknotlar bu konuda gerçekten işe yarıyor; çünkü kağıt gramajları
daha yüksek ve yazdığınız zaman kalem kağıda gömülüyor. Kağıdın rengi
için de klasik renkte bir kağıtla başlayabilirsiniz. Mesela, eskitme
imajı verilmiş, eski tablo kağıtları gibi hafif sarı, açık füme veya mavi
kağıtlar işe yarayabilir. Net beyaz kağıtları başlangıçta kullanmayın ama
yazı kaliteniz geliştikçe beyaza geçebilirsiniz. Bu tip renkli kağıtlar
ufak tefek hataları örtecek ve yaptığınız hatalar göze batmayacaktır.
Halbuki bembeyaz bir kağıtta her şey. net bir şekilde ayan beyan
ortadadır. Hatalar daha çabuk fark edilecek şekilde göze çarpacaktır.
Yazdığımız zemin oynak olursa, yazı kalitesi düşer. Üstelik yazı
sürecinde daha fazla strese bürüneceğimiz için içerik kalitesinin de
düşme riski vardır. Masa oynak olmayacak. Yazdığımız kağıdın altına
hiçbir şey koymadan masanın üstünde yazıyorsak, cam zeminde veya üzeri
pütürlü tahta masada yazı kalitesi düşecektir. Kağıdın altına, zeminden
temasını kesecek bir şey koymalısınız. Bu koyduğunuz şeyin ebadı kağıttan
daha büyük olmalı. Bu, hem size kağıdın konturlarının farkında olmanızı
sağlayacak, hem de kağıda istediğiniz yönde kumanda etmenizi
sağlayacaktır.
Birçok iş adamı, önlerine bir sumen koyar ve yazılarını bu sumenin
üzerinde yazarlar. Sumen,- yazı kalitesini o kadar etkiler ki aynı
kalemle bir kağıda yazılan yazı, bir de sumen üzerinde yazılırsa bu net
bir şekilde fark edilecektir. Şimdiden masanın bir parçası olan daimi
sumenler var. Masayı boydan boya kaplayan ama enlemesine masanın yarı
veya 1/3 eni kadar olan bu sumenler size, masanın istediğiniz yerinde
yazı yazma serbestisi getiriyor.
Yazınız Kaderinizi Yazar
Yazınız, kaderinizdir, kişiliğinizdir, yaşantı biçiminizdir. Yazınızda
huylarınız ve alışkanlıklarınız saklıdır. Yazı, sizin kağıda dökülmüş bir
kop-yanızdır. Doğru tahmin ettiniz. Bu işin en son noktası olan
grafolojide11 bahsediyorum.'Çocukluğumuzda yazısı kötü olan bir
arkadaşımıza bakıp "Ne bu ya kıvırcık saç gibi?" veya "Ne bu ya, çalı
süpürgesi gibi?" derdik-
Ağlında bir miktar kızardık bile. Yazıdaki karışıklık, anlaşılmazlık,
harflerin, ^glimelerin, şekillerin, çizgilerin birbirine girmişliği bize
kıvrışık saç gibi dağınık ve çalı süpürgesi gibi (toplu görünse bile)
karmaşık bir olaymış gibi gelirdi.
Bugün dünyada kendilerine grafolog veya grafoterapist denilen birçok yazı
analizatörü, yazınıza bakarak ruhunuzu okumaya çalışıyor ve yazınızı
düzelterek size bir nevi yazı terapisi uyguluyor. Dürüstlüğünüzü, dinleme
alışkanlığınızın olup olmadığını, öz disiplininizi, öz güveninizi, kendi
kendinizi kontrol yeteneğinizi, istekliliğinizi, gayretkeşliğinizi,
bağışlayabilire gücünüzü, düşüncenizin akıcılığını, tahammül gücünüzü,
sebat ve sabrınızı, risk alma meylinizi, şimdinin gücünü kullanıp
kullanamadığınızı, dostluk ve arkadaşlığa bakış açınızı, samimiyet ve
sadeliğinizi, içerleme veya kızma huyunuzu, üretken fikirlere sahip olup
olmadığınızı, tezat yaşayıp yaşamadığınızı, meraklı olup olmadığınızı,
minnettarlık seviyenizi ve kadir kıymet bilirliğinizi yazınıza bakarak
anlamaya ve sizi okumaya çalışıyor.
Biraz daha abartılı bir şey söylemek istiyorum.. Bazı grafologlar cinsî
tercihleriniz, kanser hastalıkları, ruh ve sinir hastalıkları gibi bazı
önemli sağlık sorunlarında doktorlara erken teşhise imkan verecek
çalışmalar yapıyorlar. Adli tıp kurumları, polisler ve istihbarat
kaynakları zanlıyı suçludan ayırmak ve kesin sonuca ulaşmak için
grafolojiyi kullanıyorlar. Sahteciliğin ortaya çıkartılması için de bu
konuda çalışmalar yapılıyor.
Sıradışı Bir Yazı Testi
Burçlar kısmında bahsetmiştim. Burçlarda sizin kişiliğinizle ilgili ip
uÇİan vardır. Bu, kesin derecesine yakın bilgiler içerir. Aynı şekilde
yazınızda da kişiliğinizle ilgili ip uçları vardır. Onları okumasını
bilenler, sizin hangi karakterde olduğunuzdan, yazdığınız yazıyı hangi
ruh haliyle yazdığınıza tadar birçok fikir yürütebilirler.
Buna inanıp inanmakla serbestsiniz. Lütfen şimdi söyleyeceğim testi
bitabı okuduğunuz dönem içerisinde yapın. 10 arkadaş veya akrabanızdan 10
satırlık bir yazı yazmalarıhı 'isteyin. Sadece bunu isteyin. Başka bir ip
Ucu vermeyin. Şu. tip kalem, şu tip kağıt, şu konuda bir yazı vb. hiçbir
şey Söylemeyin. Bırakın istediklerini istedikleri gibi
yazsınlar. Kağıtları
204 Nitelikli İnsan
14. Bölüm: Güzel Yazım Becerileri 205
topladığınızda, her kişi için kağıdın başına onlarla ilgili duygu Ve
düşüncelerinizi yazın. Nasıl bir kişilikleri var sizce. Yukarıda saydığa
sıfatlar sizin için bir ipucu olabilir. Daha fazlasını da
sorgulayabilirsiniz Şimdi sizden istediğim, 10 satırdan oluşan her not'un
ana fikrini yine o kişi ile ilgili yazdığınız sıfatların yanına yazın.
Kimler ne konuda ve nasıl şeyler yazmışlar? Ne gördünüz? ikinci safhada,
kendinizle ilgili bir tanımlama yapın. Nasıl bir insansınız ve nasıl bir
kişiliğe sahipsiniz. Bunu da şimdilik sadece bir kağıda yazın.
Üçüncü safhada, topladığınız 10 kağıdı ayrı ayrı 10 kağıda kendi el
yazınızla yazın. Lütfen aynı yazı tipini yapmaya çalışın. Aynısını
yazmaya çalışın. Kendi kendinizi dinleyin, içinizden hangi yazıyı
yazarken hangi duygular geçiyor. "Ne biçim bir şekil bu, nasıl bir harf
bu, nasıl bir yazı bu, nasıl bir konu bu?" veya "Harika, bunu yapmak çok
eğlenceli." Neler konuştunuz yazarken kendi kendinize? En kolay
modelleyeceğiniz yazı karakteri size en uygun arkadaşınızın yazdığı
yazıdır. En zorlandığınız veya karmaşık duygularla yazdığınız yazı, size
en zıt karakterdeki arkadaşınızdır. Şimdi size dördüncü safhayı
söyleyeceğim, işin en zevkli yanı da burada, yazılarda dikkat edeceğiniz
yerler... ipuçları nerelerde saklı biliyor musunuz?
I
Yazınızda Kişiliğinizle İlgili İpuçları / Grafolojinin An Prensipleri
a) O'larda bir sonraki harf ile bağlantınız (a b d g o ö p)
> Sol alttan ise, başkalarından sakladığınız bilgiler vardır.
> Sağ üstten ise, başkalarıyla ilgili sakladığınız şeyler vardır.
> Tam harfin ortasında ise, doğruları söyleme kabiliyetiniz tam
gelişmemiştir.
> Yukarıdan açık ve sağda ise, sır tutamazsınız. <
> Yukarıdan; ama tam kapalı ise, sır tutarsınız.
b) O'ların şekli (a b d g o ö p )
> Dikey mekik gibi basık ise, sır tutmak istiyorsunuz ama sırla' uçmak
üzere.
;, (
y Yatay mekik gibi oval ise, sırları başkalarıyla paylaşmak arzusun-
dasınız.
> Tam yuvarlak ve kapalı ise, iyi bir sır küpüsünüz.
c) Harflerin dizilişi (Harfleri kullanma şekliniz)
> Sıkı sıkı, aralarda boşluklar yok denecek kadar az ise, konuşmayı
seviyorsunuz ve karşı çıkmak için dinlersiniz.
> Bastıra bastıra yazıyorsanız, başkalarının fikirlerine kapalı
ve sadece kendi fikirlerinize açıksınızdır.
d) e'ler (e)
> e'ler dinleme alışkanlığınızı ifade eder. e'ler geniş ve yumuşak ise,
başkalarına konuşmak için fırsat verirsiniz ve kontrol sizde olur.
> e'lerin şapkası tam aşağıya bakıyorsa, başkaları konuşurken sizi
dinletirler.
e) f'lerde (f)
> Üst ve alt çizgileri daire değil de çizgi gibi ise, kendi
ihtiyaçlarından ziyade başkaları için koşuşturduğunuzu gösterir.
> Sadece üst çizgi var ve bu çizgi büyük ve açık ise, hayal gücü ve
fantezilerinizin çokluğunu ifade eder.
> Sadece alt çizgi var ise, kendi planlarınız ve fikirleriniz olmasına
rağmen sürekli başkalarının fikir ve planlarını kullanıyorsunuz
demektir.
^ Üst ve alt çizgileri yarım daire şeklinde ve ortasında kesme çizgisi
yok ise kendi kendinizi tökezleten ve sabote eden bir yapınız var
demektir.
^ Alt ve üst çizgiler geniş ve yumuşak ise, başkalarına konuşmak için
fırsat verirsiniz ve kontrol sizde olur.
f) t'nin yatay çizgisi (t)
^ Her zaman dikey çizginin tepesinde ise ve dikey çizginin sol ve sağına
eşit uzunlukta taşmış" ise,_ fikir farklılıklarını kendinizi
geliştirmeniz için bir şans olarak görüyorsunuz demektir.
206 Nitelikli İnsan
Karşınızdaki farklı fikirlere karşı anlayışlı ve açık olduğunuzu gös
terir.
> Sadece dikey çizginin solunda ise, işlerinizi son âna bırakıyorsunuz
> Tam yatay değil de sola veya sağa yatık ise, kontrol edilmek isti-
yorsunuz
> Dikey çizginin dikeyde tam orta noktasında ise, sevecen ve
sıcakkanlı birisisiniz.
> Dikey çizginin tam tepesinde ve şemsiye gibi içbükey ise, planlı
kararlı ve dirayetli bir kişiliğiniz var demektir. Alışkanlıklarınızla
değil, kararlılık göstermenizle hareket edersiniz. Düşüncesizlik
etmezsiniz.
g) Harflerin basık, minik, sıkı ve küçüklüğü
> Tam bir işkolik olduğunuzu gösterir.
> "Delicesine yapmak gereklidir." dediğiniz sıkı kurallar var ama
üstesinden gelmeniz de bir o kadar zor. ..
h) Harflerin alt kuyrukları (f g j p y)
> Sağa doğru yattıkça duygusallığınız artar ve daha az sabır-
lısınızdır.
> Aşağıya doğru normalden uzunsa, kısaysa ve normalden farklı bir
şekilde uyumsuz ise, sabırsızlığınızı gösterir.
i) Harflerin sayfaya yazılması
> Yazı sayfanın sol tarafına doğru boşluk verilmeden bitişik yazılmış
ise veya az bir boşluk varsa, cevaplar için ve güvenliğiniz \çn geçmişe
yaslanıyorsunuz demektir.
> Solda çok boşluk var ve satır sonuna kadar yazılar devam ediyo' ise,
risk alma eğiliminizin fazlalığına işaret eder. Son bir iki kelimeniz
satır sonunda bir alt satırın sonuna da taşıyorsa, tam risk seven bir
kişisinizdir.
14. BÖLÜM: GÜZEL YAZIM BECERİLERİ 207
j) Harflerin nokta işaretleri (ğ i j ö ş ü)
> şu anda ne yazdığınızı, neden yazdığınızı, neden burada
olduğunuzu, kim olduğunuzu ve burada ne işinizin olduğunu biliyorsanız
yani yaşadığınız şu ânın farkında iseniz, noktalar dikey çizgilerin tam
üstünde ve ortasında olur. Ş'de ise altta ve tam ortada olur.
> Noktalar, harfin dikey çizgisinin solunda kalıyorsa,
geçmişle bağınızı kopartamıyorsunuzdur.
> Noktalar, harfin dikey çizgisinin sağında kalıyorsa, geleceğe doğru
müthiş bir merakınız var ve şu ânı yaşamaktan hoşlanmıyorsunuz demektir.
Bir an önce şu ânın bitişini ve başka bir âna geçişi istiyorsunuz.
k) Harflerin başlangıcında ve bitişindeki kuyruk
> Yarım veya 1/3 daire şeklinde ise, dostluğa verdiğiniz önemi gösterir.
> Biraz abartılı ve süslü ise mizah duygunuzun yüksekliğini gösterir.
> Sürekli bir kanca ile başlıyorsanız, olayları fazla abarttığınızın ve
fazlaca içerlediğinizin ifadesidir.
I) Harflerin satırdaki yerleri
> Harfler, genelde satır çizgisinin altında bir yerlere doğru ağırlık
kazanıyor ise, baskı altında bir kişilik ifadesidir.
> Harfler, genelde satırın üst çizgisine doğru, büyük harflerin tepe
noktası hizasına doğru gidiyor ve oralarda toplanıyor ise bu özgür
kişiliğinizin ve benliğinizin ifadesidir.
^ Harfler, b d g o gibi dairelerle aynı hizada başlıyor ve bitiyor
gibiyse; yani alt kuyruklar ve üst çıkmalar ortaya doğru ağırlık
kazanıyor ise, sürekli, yaptığınız işi sorgulayarak tezat içinde
kaldığınızın ve olayların üstünde gereğinden fazla durduğunuzun
ifadesidir. .
208 Nitelikli İnsan
Vimala Alfabesi ile Çalışın
Güzel yazı deyince, yazının biçimdeki uyum ve ölçülerindeki dengej
sayesinde hoşa giden bir hayranlık bırakması kastediliyor. Buna ilaveten
bu biçim ve ölçülerin kağıda uygun konuşlanması ve bakıldığında göze hos
gelmesi de gerekiyor. Baktığınızda yazı sahibi ile ilgili sizde bir
soyluluk düşüncesini uyandıran bir yazı hatırlıyor musunuz? Bakış dıştaki
yüzeyden içe, içeriğe doğru kaydığında ise, temel değerlere aykırı
düşmeyen bir yazı yani millî, dinî, ahlakî ve yasal kurallar
çerçevesindeki bir yazıya güzel yazı diyoruz.
istenildiği kadar ağdalı ifadelerle süslü püslü olsun, görgü kurallarına
aykırı bir konudaki yazı ne kadar güzel bir yazı olabilir veya
istenildiği kadar özene bezene yukarıda saydığım hususlara uygun yazılmış
olsa bile, içerik olarak anlaşılmaz ve boş konularla dolu bir yazı ne
kadar güzel olabilir? Yazı, bakıldığında olduğu kadar okunduğunda da bir
başarı duygusu uyandırabilmeli ve okuyanın ömründen tükettiği hayat
dakikalarını onun kazanç hanesine aktarmasına yardımcı olabilmeli yani
okuyana içindeki güzellikleri bahşedebilmelidir. Bakıldığında albenisi
fazla, etkileyici, hecelendiğinde okunaklı, okunduğunda sürükleyici,
uygulanmak istendiğinde teşvik edici, anlaşılır ve etkileyici bir yazıdır
güzel yazı.
Yazımızın bu özelliklere sahip olması için çocuk yaştan itibaren kendi
elimizi, bileğimizi, gözümüzü ve parmaklarımızı eğitmemiz gerek. Okul
başarısının en önemli unsurlarından biri olan not tutma, not alma ve
gördüğünü, duyduğunu kağıda aktarabilme yeteneğinizin gelişmesi için de
güzel bir yazı size büyük ölçüde destek olur. ABD'de uzun yıllardır
graphoterapi çalışmalarında bulunan ünlü grafolog Vimala Rodgers, işi
biraz daha ileri götürerek eğitim bakanlığına kendi oluşturduğu
yazım/çizim stilindeki kendi adını verdiği Vimala Alfabesini önerebilmek-
tedir. Çocukların, yazı yazmayı bu alfabe ile öğrendiklerinde, öz
güvenlerinin daha fazla ve hızlı gelişeceğini, kaliteli, başarılı ve
yetenekli olabilme yolunda kişilerin kendilerini daha fazla motive
edebileceklerini öne sürmektedir. Aşağıda bir örneğini gördüğünüz bu
alfabeyi her hafta bir harf çalışması yaparak, kendi kendinize siz de
uygulayabilirsiniz.
14. Bölüm: Güzel Yazım Becerileri 209
Tke Vîmcıla .Alpkabet
2IE2EEE5SH31S
nrr.

Bize, etkileyici olma, hayranlık uyandırma, örnek alınma ve mesajı en


etkili bir biçimde iletme gibi avantajlar sağlayan güzel yazı, hiç
şüphesiz bu özellikleri ile ruhsal tatminimiz için gerekli olan bir gücü
de beraberinde getirecektir. Vermek istediğimiz mesajı iletmemiz
kolaylaşıyor. Anlatmak istediğimizi daha güzel ve anlaşılır bir biçimde
anlatabiliyoruz. Anlattıklarımız karşıda hayranlık uyandırıyor. Bu
hayranlık "Ne kadar güzel bir yazınız var." şeklinde bir övgü olarak bize
geri dönüyor. Bütün bu anlattıklarım, insanın ruhsal tatmini için gerekli
yakıttır. Güzel bir yazınızın olmasıyla siz bu kaynaklara sahip
oluyorsunuz.
r
Güzel çizebilmek, her şeyden önce güzel görebilmeyi başarmak demektir.
Münir Arıkan
Güzel Çizim Becerileri
Neden Çizim Yapma Becerisine Sahip Olmalıyız?
Yıllardır TRT2'de "Resim Sevinci" adı altında sunulan bir resim programı
var. Yağlı boya resim yapmanın inceliklerini anlatan bu belgeselde,
sanatçımız Bob Ross'u Danimarka polis şapkası şeklindeki kabarık saçları
ile hatırlıyorsunuzdur. Dünyanın pek çok ülkesinde Doy of Painting' adlı
bir resim yapma belgeselini yürüten Ross; misyonunun resim yapma
hünerinin sadece birkaç kişinin işi olmadığını ispatlamak ve isteyen,
çalışan herkesin güzel resimler yapabileceğini göstermek olduğunu
söylüyor. Programı izlerken eminim siz de resim yapmanın bu kadar basit,
bu kadar kolay ve bu kadar rahat bir şekilde nasıl yapılabildiğine
hayretler' içerisinde kalarak şahit oluyorsunuzdur. Bu bölümde
anlatacağım husus-. 'ar, Ross gibi harikulade yağlı boya ve ünlü
ressamlar gibi tablo yapmak-'a ilgili olmayacaktır. Üzerinde duracağım
husus, kişisel hayatımızın bir Çok alanında kendimizi, fikirlerimizi,
projelerimizi ve evimizin adresini bile karşımızdaki:kişiye sunarken
tıkandığımız noktanın nasıl aşılabileceğidir. Kendimizi ifade edebilmek,
kendimizi başkalarına anlatabilmek ve kendi bayatımızın akışını birazcık
kolaylaştırabilmek için gerekli olan çizim becerilerinden bahsedeceğim.
212 Nitelikli İnsan
Çocuklarda Algı Kalitesi ve Resim
Okul öncesi çocuklar için hazırlanan kitapların resim kısımları (Ülke-miz
için söylüyorum) genellikle berbattır. Bir kitaptaki kuğu resmi ile öbür
kitaptaki karga resmi neredeyse aynıdır. Birindeki dolma kalemle
diğerindeki tükenmez kalem arasında neredeyse hiçbir farklılık yok
gibidir. Aynı durumu ev eşyaları, bitkiler, hayvanlar ve taşıtlar ile
ilgili resimlerde yakinen görüyorum. Hal böyle olunca, o minik
beyinlerdeki kavram kargaşasını bir düşünelim. Hangi resme inansın ve
hangi resmi asıl örnek olarak kaydetsin bu yavrucak. Kitaptaki resimler
gerçek hayattaki resimden o kadar farklı ki sonuçta çocukta anlayış
bunalımı ortaya çıkıyor.
Ben kendi çocuklarım için, bu konuda yurt dışındaki büyük imaj / dia ve
resim bankaları ile birlikte çalışan reklam ajanslarının resim
kataloglarını kullanıyorum. Elimde on binlerce gerçek resimden oluşan
kataloglar var. Bu kataloglardaki gerçek resimleri, canlı resimleri, her
biri birer sanat harikası olan resimleri, fotoğrafı çeken şahısların
kendi şaheserleri olarak ortaya koydukları görüntüleri, bir karesi için 1
yıl harcanmış resimleri gösteriyorum, onlara. Kendi çocuklarım için,
onlara göstereceğim timsahın tam bir timsah olması, onlara anlatacağım
gök kuşağının tam bir gök kuşağı olması gerekiyor çünkü.
Olayın vahametini daha iyi anlayabilmek için, özensiz ve düzensiz bir
şekilde çizilen bir gökkuşağı düşünün. Siz bunu yavrunuza "Bak
gökkuşağı..." diye anlatıyorsunuz. Peki kaç renk var gökkuşağında?
Hangileri hangi sıra ile görülüyor? ileride fizik dersinde prizmalar ve
ışığın kırılması konusunu işlerken ya küçükken gördüğü gökkuşağı resmi
ile olay bütünleşecek veya taban tabana zıt bir durum ortaya çıkacak.
Ondan sonra gelsin kavram kargaşası, gelsin öğrenme güçlüğü. Peki, bu
yavrucakların olayı olduğu gibi görme hakkı, nesneleri olduğu gibi tanıma
hakkı ve kendi beyinlerinde gerçekten olduğu gibi canlandırabilirle hakkı
ne olacak?
Okul öncesi kitaplarla başlayan bu tezatlıklar maalesef ilköğretim,
ortaöğretim, meslekî ve teknik eğitim ve üniversite döneminde pek farklı
-değil. Cin Ali'ler birazcık şişmanlamış o kadar. Yoksa ehliyet kursuna
hazırlık kitaplarından bilirsiniz. Bir motor resmi vardır. Motor demeye
bi şahit ister. Bu resimle teknik ve meslekî eğitim yaptırıp,
sonra o
15. Bölüm: Güzel Çizim Becerileri 213
"Gençler haydi bunun daha iyisini yapın." deme hakkımız var mı? Bir şeyin
daha iyisinin yapılabilmesini bir tarafa bırakın, bir şey yapılabilmesi
için bile, öncelikle o şey ile ilgili tüm hususların net, açık, anlaşılır
bir şekilde gösterilebilmesi lazım, insan algılayamadığı şeyi nasıl ele
alsın ve geliştirsin? Japonya'nın gelişim sürecini incelediğimizde, yurt
dışına gittiklerinde çektikleri milyonlarca resim ile gördüklerini gelip
kendi ülkelerinde gösterdiklerini, anlattıklarını görürüz. Bu olay Japon
kalkınmasında önemli bir yere sahiptir.
Olayın keşfedicilik düşünce kısmında, resimler çizimler olmadan gelişme
nasıl olsun? Gerçek renkler, gerçek desenler, gerçek şekiller ve hatta
gerçek gölgelerle görmeden yani daha ortaya çıkmadan önce olayı gerçekten
yaşamadan .geliştirme, keşfetme ve buluşlara imza atma nasıl olabilir ki?
Bize anlatılanların gerçek resimlerle anlatılmasını istediğimiz gibi, biz
de anlattıklarımızı gerçek resimlerle yapmalıyız. Elde gerçek resimlerin
bulunmadı zamanlarda ise, çizim yoluna gidiyoruz. Evimizin olduğu
mahallenin havadan çekilmiş bir fotoğrafı varsa, arkadaşımıza tarif için
harita veya haritaya benzediğini iddia ettiğimiz şeyi neden çizelim?
Veririz bir kartvizitin arkasına basılmış fotoğrafı. Baka baka gelir.
Günlük hayatta maalesef insan beyni istediği anda istediği şeyi düşünse
ve düşünde canlandırabilse de karşımızdakine bizim beyni-mizdekileri
aktarmak pek kolay olmuyor. Bunun için ya beynimizi bir print-ere
bağlayıp, düşündüğümüzün bir çıktısını alacağız ya da beynimizdeki
görüntüyü, tasarımı kendi ellerimizle kendimiz kağıda dökeceğiz. En
azından "şimdilik" kaydıyla ikinci husus daha mantıklı görünüyorum. Bunun
'Çin ben, kişilerin aklından geçenleri yazı ile kağıda dökmelerine "güzel
yazı" diyorsam, şekille kağıda dökmelerine de "güzel çizim" diyorum.
Güzel yazı kısmında bahsettiğim hususlar burada da geçerli. Çizimden
arnaç Picasso tablosu oluşturmak değil, içerik ve anlaşılabilirlik.
Tıpkı, iş 9örüşmesine giden bir aday adayının, en güzel bir biçim ve
şekilde yazdığı 02 geçmişte, o şirkete uygun bir iş yoksa işe
alınmayacağı gibi.
Etkileyici Bir Çizim ve Beyin İlişkisi
Bir sanat şaheserine bakınca içimizde bir şeyler kıpırdar. "Sanki
ruhumuzun derinliklerinden gelen bir duygu esintisi işte bu işte bir dağ
ancak
214 Nitelikli İnsan .
bu kadar güzel çizilebilir, bir manzara ancak bu kadar güzel yapılabilir
der. Böyle bir durumda etkilenen ve coşan şey içimizdeki ruh olsa da
aslında bilgi işlem merkezimizdeki fırtınalar olaya yön veriyordun Daha
ancak %1'ini anlayabildiğimiz beynimiz, sanki bir iç öğretmen
gjbj davranıp, iyiyi, güzeli, muhteşemi, olağanüstünü gördüğünde bunu
tasdik , eder. O iş için çabalanan vakte ve emeğe verdiği kıymetten midir
nedir -yapılan iş layıkıyla yapılmış ise, beyin bunu idrak eder ve buna
verdiği değer, bizde bir iç ürpertisi olarak ortaya çıkar.
Bir arkadaşınızın çizdiği bir resme bakıp, biraz da iç
geçirerek
"Harika" dediğiniz anları hatırlayın veya "Muhteşem" dediğiniz anları. Ne
oluyor o sırada beynimizde dersiniz? Beyin eksikliklere,
hatalara,
kusurlara tahammülsüzdür. Gerçekleri tam olarak algıladığı için, kendi
içinde kayıtlı olan bir görüntüye en uygun olanı beğenir. Resim veya
çizim
yarışmalarında, jürinin hangi kıstaslara göre sanatçının eserini değer-
. lendirdiğini düşünüyorsunuz? Dolayısı ile gerçeğe en yakın çizim,
ruhtaki
duygusallığı ve beyindeki hormonların salgısını artırır. "Neredeyse
gerçek
gibi" lafını çok duymuşsunuzdur. İşte bu gerçeğe uygunluk ve yakınlık
içteki tasdiki ateşler. Gerçeğe uygunsuzluk da.reddedişi, reddedilişi
tahrik
eden "Bu da ne?" veya "Ne biçim şey bu?" gibi sorgulamaları doğurur.
İşte güzel bir eser gördüğümüz zaman beynimizde ortaya çıkan olumlu
duygular bu sebepten dolayı meydana gelmektedir. Beynimizde sürekli bu
tip hoş duygular oluşması ise, hormonal dengemizin işleyişini düzene
sokar. Canımız sıkıldığında şöyle bir dolaşmanın ardında yatan sebep de
; budur. Canımızı sıkan şu gördüklerimizden bir an evvel uzaklaşıp,
bizi
'. rahatlatacak başka şeyler görebilmek umuduyla dolaşmaya
çıkarız.
. Gördüklerimiz bizi hayran bırakıyorsa, orada insan olsun, hayvan olsun,
eşya olsun, bitki olsun hiç fark etmez, bir şey olması gerektiği gibidir.
Bir
şey olması gerektiği gibi olunca kabul ve tasdik görür.
Çizim, Görebilme Yeteneğidir
Çizim dediğimizde, güzel bir çizim yeteneği anlaşılmamalı. Nasıl dinlern
erdemine kavuşmadan, güzel konuşma yeteneği oluşamazsa,
görme : yeteneğine kavuşmadan da çizme yeteneği oluşamaz. Dolayısı ile
güzel çizirn • becerisi, bir güzel görme yeteneğidir. Göz, bakılması
gerektiği gibi bakarsa
15. BÖLÜM: GÜZEL ÇİZİM BECERİLERİ 215
görmesi gerektiği gibi görür. Bakmak ve alıcı gözle bakmak arasında bile
Çağlar kadar fark vardır. Hele önce baktığınız sonrasında alıcı gözle
baktığınız ve en sonunda da (paraya kıyıp) aldığınız o an çok farklıdır.
Sizden bir şeyler götürecek bir durum varsa, olaya daha temkinli
yaklaşırsınız.
Baktığımız şeyler de bizden bir şeyler götürmüyor mu zaten? O ânımızı,
zamanımızı götürüyor. Duygumuzu, düşüncemizi götürüyor. O zaman "Bakmam
gerektiği gibi bakayım, görmem gerektiği gibi göreyim" düşüncesini
benimsemeliyiz. Akademi'de resim dersinde önce kemik, sonra kas ve en
sonunda onun üzerindeki son tabaka olan deri çalışması yapılır. Alttaki
kemiği, omurgayı ve onları çalıştıran kasların yönünü, boyunu, gücünü ve
hareketlerini bilmeden, yüzeydeki deriye hareket kazandırmak güçtür.
Temeldeki şeyleri anlarsanız, işiniz daha rahatlayacaktır. Bizim de
hayatımızda gördüğümüz nesnelere, onların sanki tomografisini çekiyormuş
gibi bakmamız lazımdır. Mesela, bir masa, bir sandalye, bir kitap, bir
raf, bir araba, bir hayvan resmi. Örnekleri çoğaltabilirsiniz. Bunların
resimlerini güzel bir şekilde yapabilen kişi, bunları anlamış ve anlayan
gözlerle bakmış demektir.
Güzel Çizmek İçin Bakış Açınızı Değiştirin
Çamlıca Tepesi'ne çıktığımızda, yanımdaki öğrencilerime gördükleri
şeylerin resimlerini çizmelerini söylerim, istanbul'un görüntüsü
ayaklarınızın altında ve karşınızda o muhteşem istanbul silueti. Her
seferinde farklı resimler çıkar ortaya; çünkü görünenler, ortada olanla
değil, ona bakanların bakış açısı ve tarzına göre anlam bulmaktadır.
Sonrasında, Şimdi istanbul'a mimar gözlüğü ile bakın, şimdi belediye
başkanı gözüyle bakın, şimdi Fatih Sultan Mehmet gözüyle bakın, şimdi
köprü altı çocuk-'arı gözüyle bakın, şimdi özürlüler gözüyle bakın, şimdi
çocuk gözüyle °akın... Örnekleri çoğaltırım. Her seferinde bakış
açılarını değiştirdikçe, terklı gözlükleri taktıkça, görüntünün
değiştiğine onlar da şahit olurlar.
Ev alan şöyle bir evin etrafını dolaşır, araba alan önce şöyle bir
arabanın etrafında, sonra da içine binip arabayla bir turlar. Sebebi
ördüğümün dışında bir başka'şöy daha var mı? Tek bir görüşle yetin-
rriernemize rağmen, iş çizime gelince gerçekteki zenginliği aktarmada
dersiz kalırız.
216 Nitelikli İnsan
^ Güzel Çizim Becerileri 217
I
Çizim Yeteneği ve Üretkenlik
Çizim yeteneği, mademki gerçeğin modellenmesidir, ortada olmayan bir olay
için olduğunda da üretkenliktir. Leonardo Da Vinci'nin bunca buluş
yapmasının önemli bir nedeni, aklından geçenleri kağıda dökebilme
yeteneği; aklından geçenleri kağıda dökebilme yeteneği ise, gerektiği
şekilde bakabilme ve görebilme yeteneğiydi.
Bir şeyler çizerken beynimiz aktif haldedir. Çizim bir olayı diğer bir
olaya bağlar. Haritayı sahanın kendisine, çizgileri de nesnelerin özüne*!
bağlar. Çizgi amacına ulaştığında beyin, kendini iş yapma kabiliyetini
artır- \l mış olarak görür. Bir nevi kendi kendini tasdik eder, onaylar
ve salgıladığı kimyevî şeylerle ödüllendirir. Çizebilen, düşündüğünü önce
kağıda, sonra da kağıttan 3 boyutlu gerçek âleme taşıyabilir, iyi bir
mimar, çizdiği plan ne kadar güzelse, ne kadar ayrıntılı ise, o kadar
gerçekleri görmüş ve düşünmüş demektir ve o kadar güzel bir bina yapacak
demektir. Massimo Vignelli'nin "Bir tasarımcı bir kaşıktan bir kente
kadar her şeyi tasarlaya-bilmeli" sözünün önemi burada daha iyi
anlaşılıyor. Olay basit bir çizim değil, hayatın kendisi ile ilgilidir.
Çizmek hayattır, iyi bir iş adamının toplantıda kalkıp tahtaya çizdiği iş
planı ne kadar güzelse, katılımcıları etkilemesi de o kadar güzel
olacaktır. Plan çok iyi düşünülmüş ama çok iyi çizilmemiş ise,
katılımcıların beyninde aynı sizin beyninizdeki gibi güçlü bir imaj
oluşmayacaktır. Kafanızdaki orijinali ne kadar mükemmel olursa olsun,
aktarabildiğinizle işlem yapılır. Dolayısı ile, bu aktarımın kayıplarını
minimize etmek ilk hedeftir. Sonrasında ise, aktarımdaki ilave
zenginlikler gelir.
Ne kadar iyi düşünüyorsak, o kadar iyi gözlerle bakarız. Ne kadar iyi
bakarsak, o kadar iyi çizeriz. Ne kadar iyi çizersek, o kadar iyi
anlatırız. Ne kadar iyi anlatırsak, o kadar kendimizi iyi ifade
edebiliriz. Kendimizi, fikirlerimizi, aklımızdakileri ve hedeflerimizi,
planlarımızı. Zaten iyi gelecek de bunlarla kurulmuyor mu?
Çizim Yeteneği ve Öz Güven
Çizerken yapabilme duygusu, kişiye öz güven verir. "Ben yapamam,! ben
çizemem, ben bunu hiç beceremem." lafları ise, boş bir bahanedir ve bizi
yıpratır. Yapmamız gereken "Ben de yapabilirim."in gücünü keşfet-f
mektir.
Bir uluslar arası toplantıda genel müdürümüz kalkıp tahtaya bir şeyler
çizdi. Çizdiği şeyler anlaşılmazdı. Sonra çizdiklerini anlatmak için bir
sürü şeyler anlatmak zorunda kaldı. Çizdikleri aklındakilere uygun
olmadığı için (Aman burasına dikkat. Öyle düşünmese bile) planlarına ters
düştü ve iş olmadı. Halbuki ilk baştan olayı tam ilk aklına geldiğindeki
gibi çizebilseydi, belki de sonuç daha mükemmel olacaktı. Çizilen resim
anlaşılır değilse, onu anlatmanın ne kadar da zor olduğunu bunu bir kez
daha gördüm.
Yavrularımız için de çizim yeteneği çok çok önemlidir. Ellerindeki kağıda
akıllarından geçenleri dökebilirlerse, kendilerini de ortaya
koyabileceklerdir. Anlatma, anlatabilme duygusunun verdiği rahatlığı
yaşayacaklar ve "Ya başaramazsam." kaygısından kurtulacaklardır. Ayrıca,
değişik fobileri olan kişilere "psikolojik destek amaçlı resim terapi"
gibi usûlleri uygulayarak onları anlamaya ve korkularını yok etmeye
çalışan psikologlar, resme büyük önem vermektedirler. Fobilerinden
kurtulan kişiler daha öz güvenli ve başarılı oluyorlar.
Çizim ve Saygınlık
Şirketinizde bir işi delege etmek istediğinizde, aklınızdaki tüm
hususlar, tam da aklınızdan geçtiği gibi karşınızdaki astınızın beynine
işleniverse ne iyi olurdu değil mi? Bu anlatımı klasik usûllerle
yapabilmek için, anlattıklarınızı değişik şekillerle ifade etmeye
çalışırsınız ama anlattıklarınızla Çizdiğiniz şekil birbirine uymaz. "O
cüssede böyle bir ses." dedirtecek bir fos" durum ortaya çıkar. Bu da
saygınlığınızı zedeler. Nasıl zedelemesin ki?
Bir komutanın tatbikat için plan çizdiğini düşünün. Emin olun, iyi bir
Çizim olmazsa, anlatılanların ağırlığı, çizimlerin hafifliği ile uçar
gider. Akılda bir şey kalmadığı gibi, anlattıklarınızla saygınlık da
kazanamazsınız. Halbuki birkaç fırça darbesi ile, birkaç kalem
oynatmakla, birkaç basit §ekil ile "Bu iş şöyle şöyle olacak." diye tarif
ettiğinizi bir düşünsenize, hareketlerinizde^ ahenk, elinizdeki planlı
çabukluk ve çizim destekli anlatınızla, sadece dinleyenlere karşı değil,
kendinize karşı da saygınlık Uzanacaksınız. • : •
*<••
Zaman paraya benzer, lüzumsuz yere sarfedilmedikçe daima yeter.
Konfüçyüs
Etkin Zaman Yönetimi
Zamanın Tanımı
Zaman, hareketin göreceli bir ölçüsüdür. Hareket = enerji = maddedir.
Hareketten bahsediyorsak, işin içinde madde de vardır. Madde diye
tanımladığımız, uzayda yer kaplayan cisimler, durgun gibi görünseler de,
atomik seviyeye inildiğinde veya bütün halinde bir referans sistemine
göre hareketlidirler. Durgun madde diye bir şey yoktur. Enerji, hareketin
tâ kendisi olduğuna göre ve madde ile enerjinin aslı aynı olduğuna göre,
enerjinin sıfır olduğu yer, yokluktur. Enerjinin olmadığı yerde ne
hareketten, ne maddeden, ne de zamandan bahsedilebilir, işte bu kavramlar
arasında farklı olan sadece zamandır; çünkü zaman, bu kavramların
arasında bir ölçüdür. Hareket demek yer değiştirme demektir. Bu verilere
göre evren, zamanla vardır. Zamansızlık, bu kainatın ya dışında ya da
bilmediğimiz başka bir boyutunda olabilir ama şu bildiğimiz, gördüğümüz
kainat, zamanla iç içedir. Kainatın her yerindeki zaman da birbirine göre
farklı ölçüdedir. Öyle ki kainatta bir noktayı tarif etmek için, sadece
bir noktaya olan uzaklıkları değil, aynı zamanda o noktanın
koordinatlarına 2arnanı da eklemek gerekir. Aksi halde o noktanın yerini
tarif edemeyiz.
Einstein'a Göre Zaman
Zamana tanım getirmeye çalışan bilim adamları içerisinde en fazla ilgi
Çeken rölativite kavramı ile Albert Einstein'dir. Einstein'nin ortaya
koy-
220 Nitelikli İnsan
duğu rölativiteye göre hiçbir şey durağan değildir; yani bir şey asla v
asla hareketsiz olmaz. Siz hiç hareketsiz duran bir şey biliyor musunuz1!
Dağlar, taşlar, çöldeki kuru kafa, evimizdeki masa, masadaki bardak sizce
hareketsiz mi? Bunu soruyorsak Einstein'i anlayabilmek için hemen "Neye
göre?" sorusunu da sormalıyız. Neyin, neye göre hareketsiz olduğunu veya
olmadığını anlamalıyız.
Aslında evrende hareketsiz hiçbir şey yoktur ve asla olmayacaktır.
Evrenin hareketsiz kalması demek, maddeyi oluşturan atomların durması
demektir. Dolayısı ile bir şey başka bir şeye göre daha az hareketlidir,
ama mutlaka hareketlidir. Einstein'a göre zamanı oluşturan tüm bu
unsurlar rölatiftir; yani bir başka şeye göre değişkendir. Kainatta
hareketsiz bir nokta olmadığı için, bir hareket tanımlanırken "Neye
göre?" sorusunu sormalıyız; çünkü referans noktası olarak aldığımız
Dünya, Güneş'e göre, Güneş, Samanyolu'na göre, Samanyolu ise, kendisine
en yakın galaksi olan Andromeda'ya göre hareket halindedir, durağaJ
değillerdir.
Madde'nin bir ağırlığı, bir kütlesi vardır. Kütle arttıkça cisim yavaşlaı
Cismi hızlandırmak için ona bir kuvvet uygulamak gereklidir. Siz bir cism
harekete geçirmek veya hızlandırmak istediğinizde, cismin
sizin bu davranışınıza gösterdiği direnç onun kütlesidir. Şimdi size
fizik dersi gibi gelen bu girişi, biraz hafifleteyim.
Mesela, ideal kilosunundan 30 kilogram fazlası olan bir dostunuzu
düşünün. 70 kilogram yerine 100 kilogram olan bu dostunuz büyük ihtimalle
bunu pek önemsemiyordun Ona yukarıda anlatılanları anlattığınızda eminim
değişmeye isteklilik gösterecektir. 30 kilogramlık göbek, aslında 5'er
kilogramlık 6 adet koca koca karpuz demektir. Bu dostunuza bu kadar çok
karpuz ile nasıl atik, çevik ve zamanla yarışır bir hızda olabileceğinin
bir tatbikatını yapmasını önerin. 6 karpuzu alın ve 70 kilogramlık
arkadaşlarınızdan birinin eline, koltuk altına, sırtına vs. yükleyerek
ondan hareket etmesini isteyin. Gözlemleyin; hız düştü, kütlenin hareket
kabiliyeti azaldı ve külte değişim için daha çok enerjiye ihtiyaç duydu
değil mi? Çabuk yorulduğunu ve dinlenme ihtiyacını gözlemlediniz değil
mi? Bu durumda onu daha hızlı hareket ettirmek için çok daha fazla
enerjiye ihtiyaç duyarsınız.
.
w
16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 221
Etkin zaman yönetimi diyorsak, işte bu anlatmaya çalıştığım zaman
[nefhumunu çok çok iyi anlamalıyız. Ben bir fizikçi değilim.
Fizikçilerimiz zamanı böyle anlatıyorlar. Bir kez daha tekrarlarsak zaman
mefhumunun İçinde şunlar var: Madde, enerji ve mekan, Peki bir şeyi
unutmuyor ınuyuz? Sistemi? Madde, enerji ve mekan belli bir sistem ve
düzene göre değişmezse ne olur bir düşünsenize? Kıyamet kopar. Ay,
Dünya'ya; Dünya, Güneş'e karışır. Samanyolu yok olur. Bu büyük olayların
olması için, atomların hücre içerisindeki hareketlerinin hızlarının
değişmesi yeterlidir. Hız sabit kalsa, bu sefer sadece yönlerini
değiştirseler yine kıyamet kopar ve mahvoluruz. Atomlar bu seyirlerine
Ay, Dünya Güneş ve diğer gezegenlerle birlikte devam ediyorlar. Bize de
sadece kendimizi düzeltmek kalıyor. Kainatta düzensiz olan biziz. Bizim
aklımız, davranışlarımız ve zamanı kullanışlarımız düzensiz. Zaman
kavramının kendisinde bir düzensizlik veya yetersizlik yoktur asla.
Şimdi madde, enerji, mekan bunların değişim ve dönüşüme uğradığı sistemle
dört dörtlük bir zaman mefhumunu birlikte oluşturalım. Bir düşünün madde
nedir? Biz bir maddeyiz değil mi? Etimizle, bedenimizle bir maddeyiz.
Peki enerji? O da hareketimiz için gerekli olan maddî ve manevî
yakıtlarımız. Mesela, yediğimiz yemekler, içtiğimiz su ve düşündüğümüz
pozitif fikirlerle bir şey yapmak için kütlemizi harekete geçiririz.
Mekan da, o işi yapmak istediğimiz veya yaptığımız şu andaki mekandır.
Dördüncü unsur olarak saydığım sistem de bizim çalışma ve o işi yapma
şeklimizdir. Aslında sabahleyin yatakta öylece uzun oturarak (!)
kalakalmış bedenimiz kütledir. Bu kütleye bir hareket vermek istiyorsak,
bu kütleyi yerinden kaldırmak istiyorsak bir enerji gereklidir. Maddî ve
manevî bir enerji. Bu bazen bir ses olur, "Kalk" emri verir ve bizi
harekete geçirir, bazen yüzümüze serpilen bir çisem su olur, bazen
"Kalkmalıyım, kalkmam lazım." düşüncesi olur. Bazen de kolumuzdan çekip
bizi yataktan aşağıya atan koğuş çavuşumuz olur, bizi kaldıran. Eğer
"Koğuuuuşşş kaaaallllllk!.." komutunu duymamışsak... Şimdi bulunduğumuz o
mekan-^ki bu hareketle tükettiğimiz-enerji, kütlemizi harekete geçirir ve
biz ?amanı yaşarız.
222 Nitelikli İnsan
Bir varilin içinde ellerimiz kollarımız bağlı ölene kadar öylece
kalakaldığımızı bir düşünelim. Mekan var varilin içi; kütle var, biz; ama
enerji ve o enerjiyi kullanma şeklimizi gösteren sistem yok. Dolayısi j|e
zamanı hissedemezsiniz. Bu şekilde bir varilin içinde bir ömür sürdürsem
bile, aslında hiç yaşamamışız demektir. Günümüzde bir varil içine
girmeden de "Sen hiç yaşamamışsın." dedirtecek kişilerden etrafımızda bol
miktarda görebilirsiniz; kendi kendilerini, kütlelerini ve enerjilerini
koca bir varil içinde betona gömüp öylece bekleyen kişileri, ite insana
"Sen hiç yaşamamışsın." dedirtmemek için zamanı anlamak, planlamak ve
yönetmek gerekmektedir. Peki, nasıl? Aşağıda size etkin zaman yönetimi
ile ilgili ipuçlarını anlatmaya çalışacağım.
2 Zarla 4 Tavla (Zaman Herkes İçin Aynı Ama Ya Sonuçlar?)
Birlikte çalıştığımız Saki Kal Bey'den bir hayat dersi aldım. "Münir Bey"
dedi bir gün. "Biz üniversite arkadaşlarımızla oyun salonunda '2 zarla 4
tavla' oyunu oynardık." Merak ettim ve bu oyunun nasıl oynandığını
sordum. "Dörder kişi karşılıklı 4 tavlanın başına otururduk 2., 3. ve 4.
tavlanın zarlarını alırdık. Zar sadece birinci tavlada atılırdı. Onlar
sıra ile zarı her attıklarında kaç kaç geldiğini yüksek sesle bağırarak
tekrarlarlardı. Dört cahar, penci yek, düşeş. vs. Atılan zarlar hepimiz
için aynı idi. Oyun bittiğinde bir de bakardık ki, 1. tavladaki 6-4, 2.
tavladaki 5-3 yenmiş. Dördüncü tavladaki aynı sıradaki arkadaşımız 6-0 üç
marsla yenilmiş." Saki Bey devamla, "Hayat da böyledir, Münirciğim."
dedi. Şanslar herkes için eşittir. Fırsatlar onu doğru kullandığınızda
ortaya çıkar. Herkese aynı zar atılır. Kimi korkak oynar, riske girmez,
oyunu garantiye alayım derken bir de bakar, yenilmiş. Bazıları atılan
zarlara bakıp, cesur davranır. Riske girer veya girişimci ruhu vardır,
kazanmak için gerekli olan o hamleyi yapar ve kazanır. Aslında herkes
için hayat da, o hayatın yaşandığı süreç olan zamanın çarkları da eşit
şartlarla dönüyor. Kimin1'2 zamanın çarklarında ezilip, başımız eğik,
koltuğumuzun altına sıkıştırılmış bir tavla ile kalkıyoruz oyundan,
kimimiz de başımız dik, yüzümüz sevinç dolu bir edayla kazanarak."
16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 223
2 zarla 4 tavla oyununu oynamadım ama verdiği dersi ömrümün sonuna kadar
unutmayacağım. "Öğretmenim elektrikler kesikti, çalışamadım. "
"Öğretmenim dedem ölmüştü, ödevi yapamadım." "Sayın genel müdürüm, eşim
rahatsızdı, gelemedim." "Sayın iş verenim, sabah otobüsü kaçırdım da..."
Bahaneler çok. Okuldan veya işten eve geldiğimizde herkes için aynı zarın
atıldığını unutmayın. Öğretmen "Bu sayfayı bir kez yazacaksınız."
dediğinde, kimileri ödevini her ne olursa olsun büyük bir gayretkeşlikle
yaparlar, iş veren "Bu rapor yarına yetişecek." dediğinde, kimileri her
ne olursa olsun büyük bir çilekeşlikle o raporu yetiştirir. Zamanın
kırılan çarkı yerine kendi gövdesini koyup, ölümü pahasına çarkı
döndürmek isteyen kahramanların yanında, ölüm tehlikesi bahanesinin
ardına saklanıp korkakça bir yaşam süren kişiler, zaman geçse
de geçmese de hiç fark etmez, ne zamanı ne de kendilerini anlayabilirler.
Etkin Zaman Yönetimi İçin Altın Kurallar 1. Hayatı Sev
Yaşadığın hayat, kainattaki en değerli varlıktır. Onun için "Bir kişiyi
öldüren, tüm insanlığı öldüren gibidir. Ve bir kişiye hayat veren bütün
insanlığa hayat veren gibidir." Bu en değerli varlık olan hayatını sev.
insan , sevmediği bir şeyi korumaz. Sevilmeyen bir şey geliştirilmez.
Hayatı .-sevmek için bugünden tezi yok, onu sevmeye başla.
Her sabah dünyamıza doğan güneş için Allah'a ne kadar şükretsek azdır.
Güneş'in bizi ısıttığı gibi sen de başkalarının içini ısıt. Bunu
yapacağına söz ver ve yap.
Hayat, her şeye rağmen değerlidir, güzeldir. Bunun en önemli ispatı, her
şeyin bittiğini sanıp, köprüden kendini aşağıya atanlardan kurtulan
olduğu zaman dinlediğimiz 3 kelime oluyor: "Yaşamak çok
güzel", 'aşamak gerçekten çok güzel. Yaşadığın hayatı sevmeden onu
yaşamış ' Sayılmazsın. Sevmediğin bir insanla olduğunda vakit hiç
geçmiyor gibi 9e'if"; çünkü zamanın unsurları işlemiyordun Onu
işletecek enerjiyi . harekete geçirmek için, tüm kütleleri, tüm
maddeleri, her şeye rağmen Sevgisi ile sev. Sen dahil.
II
224 Nitelikli İnsan
2. Planla
işler varsa, bu iyiye işarettir. Hele çok iş varsa, bu daha iyidir. Kötü
olan onların olması değil, birikmesidir. Plan işlerin kolayca üstesinden
gelebilmek için yapılır. Önce iş tespit edilir. Bütün yönleri ile ele
alınır Değerlendirilir. Nasıl yapılması gerektiği konusunda bir eylem
prototipi oluşturulur. Plan, eylemin ruhudur. Plansız hareket, düşüncesiz
konuşmaya benzer. Planın etkili olması, zamanın etkin kullanımı demektir.
Plan neyi, nasıl yapacağınızı gösterirken, bir taraftan da manevî bir
kuvvet kazandırmanıza vesile olur.
Olabilecek en basit plan, bir alış veriş planıdır. Anneniz "Oğlum/kızım,
git bakkaldan bir ekmek al." derse bunu da planlar mısınız? Bence
planlamalısınız. Bakın 1 ekmek almanın anatomisini çıkartayım, size.
Anneniz "Bir ekmek al" dediğinde hemen cebinizden kağıt kalem çıkartıp
"Bir ekmek alacağım." yazın. Bunu yapmak için kalemsiz ve kağıtsız
yakaladığım öğrencilerime nasıl bir ceza verdiğimi onlardan
dinlemelisiniz. Bir kişi asla ve asla kalem kağıtsız olamaz. Olmamalıdır.
Birinci eylemi yaptığınızda beyin rahatlar. Aslında önce beyin buna
direnç gösterir. "Canım bir ekmek almak için de kağıt kalem çıkartıp
yazmanın ne alemi var?" diye düşünür. Sizin beyniniz de şu anda böyle
düşünüyorsa, bu paragrafı okuduğunuzda ilk baştaki düşüncenizi yeniden
gözden geçirmenizi öneririm. Bir ekmek alma planınızı bile yazılı hale
getirdiğinizde bakın neler oluyor:
> Annenize "Ben planlı bir kişiyim." imajı veriyorsunuz.
> Beyniniz "Yazmaya gerek yok." diyor. Siz "Hayır, kontrol bende.
diyorsunuz.
> Dümene geçiyor olmanız, beyni rahatlatıyor.
> Ekmek almasanız da planınızı sadece yazdığınız zaman bile stres
azalıyor.
> Planın kağıda dökülmesi de bir icraat. Küçük de olsa bir iş yapm'Ş
oluyorsunuz.
> "5 dakika sonra çıkacağım, şu kıyafetimi giyeceğim, bakkala güler
yüzle davranacağım" vb. bir şeyler düşündüğünüzde, beVâl
gücünüzün gelişmesine katkı sağlıyorsunuz.
16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 225
> Plan kağıtta ama kağıttaki planı uygulayacak kumandan sizsiniz. Çoğu
kişinin sandığı gibi plan, hafızayı zayıflatmıyor, bilakis
güçlendiriyor.
> Ekmeği alırken kağıdı çıkartıp okumakla, kontrolsüz bir insan
olmadığınızı beyninize kazıyorsunuz.
> O sırada sizi görenler bilinçli bir tüketici ile karşılaştıklarını
anlayıp, bir alış veriş çılgını olmadığınız için sizi takdir ediyorlar.
> Siz sadece kağıda yazılı olanı alacağınız için israfı önlemiş
oluyorsunuz.
> Ekmeği aldıktan sonra kağıdı çıkartıp yanına bir işaret koymak veya
üstünü çizmek beyine bir "tamamdır" uyarısı gitmesine yol açıyor. Beyin
"Başardım." duygusunu yaşıyor ve rahatlatıcı bir hormon salgılıyor.
> "Bu ekmeği alamayanlar da var." gibi bir düşünce ile halinize
şükrediyorsanız bu salgılar ruhunuzu da kaplıyor.
> Alış veriş bittiğinde, bu deneyim ileriki
alışkanlıklarınıza bir basamak oluyor ve planlı yaşama alışkanlığı
kazanıyorsunuz.
Nasıl, bir ekmek almaya gitseniz bile kağıt ve kaleme sarılmak için
yeterli sebebinizin olduğunu anladınız mı?
3. Strateji Tespit Et
Çoğu kişinin planı yoktur. Planı olanların da çoğu, bu planı hangi
strateji ile uygulayacaklarını bilemedikleri veya uygun stratejileri
olmasına rağmen bunu uygulayamadıkları için başarısız olurlar. Plan
üniversite sınavını kazanmak ise, bu vizyona uygun bir strateji
geliştirmeniz gerekir. Neden üniversiteyi kazanmak zorundasınız ve bunu
ne pahasına yapacak-S|nız? insanlar bu iki kritik soruyu es geçerek
"Nasıl kazanırım?" sorusunun cevabının strateji olduğunu düşünürler. Çok
geçmeden yaptıkları bu nata, hayatın büyük bir şamarı olarak suratlarında
patladığında, "Ben nerde yanlış yaptım?" diye yakınır dururlar. Bir işi
yapacaksanız, plan size kapılacak bir işiniz olduğunu ve bunun şu zaman
diliminde yapılması gerektiğini söyler. Yapılacak iş:ile ilgili ^bir yol
haritası çiziyorsanız buna ey'em planı" denir. Eylem planında, planlanan
işin planlandığı gibi Yürütülebilmesi için gerekli tüm stratejiler
belirlenmiştir.
226 Nitelikli İnsan
Plan ne olursa olsun bu planı gerçekleştirirken sürekli "Ben bunu neden
yapıyorum, neden bunu yapmak zorundayım ve bunu ne bahasına
yapıyorum/yapacağım?" sorularına cevap aranıyor ise, o zaman p|an. layıcı
uzun vadeli düşünebiliyor demektir. Bu ise, başarıyı ve sahip olunan
kaynakları etkin kullanımı getirir. Öyle ya, ölümü pahasına yapılacak iş
olduğu gibi, ölseniz bile yapılmayacak iş vardır. Strateji bu iki uç
arasındaki denge ve uyumu sağlar. Strateji, belirlediğiniz hedef
doğrultusunda belli bir amaca odaklanarak çalışabilmenizi temin eden
yöntemdir, işlerin yürümediği veya ters gittiği dönemlerde, kızdığımız
kişiye "Bu ne biçim bir strateji?" diye bağırırız. Planlanan hedefe
gidişte bir problem vardır çünkü, işte strateji, bu problemleri
ortadan kaldırarak planı gerçekleştirmemizi sağlar.
4. Monotonluğu Yen
"Planladığımız bir iş, bizi monotonlaştırıyor mu?" diye düşünüyor
olabilirsiniz. Cevabım "Evet plan monotonlaştırır."dır ama
hangi plan? McDonalds'ın "500 sayfalık McDonalds Bürokrasisi" adı
altında bir kitabı olduğunu duymuştum. Bu kitapta ızgaranın üzerine
hamburger köftelerini hangi sıraya göre koyacağınızdan, kızartılacak
patateslerin kaç inç kesileceğine kadar yüzlerce hususun bir bürokrasi
kanunu gibi yazıldığını da. Peki siz hiç McDonalds'a gittiğinizde en
ufak bir monotonlukla karşılaşıyor musunuz? işlerin nasıl yapılacağı en
ince ayrıntısına kadar planlanmış olan bu işletmede, plan arasına güler
yüzlü olmak, güler yüzlü davranmak, insanlara hamburger vermeden önce
değer vermek, işi vaktinde yapabilmek için çalışma arkadaşınıza yardımcı
olmak gibi ara değerler eklenmiştir. Etkisini denemek için öyle bir
kurumda çalışmanız gerekmez. Yazdığınız planın altına "Bugün hava
muhteşem. Bunu yaptığımda harika olacak. Müthiş bir şey bu." gibi
cesaretlendirici ve sempati doğurucu ifadeler yazın, yeter. Siz de
monotonluğu yenmeye başlarsınız-Uyguladıkça gelişir bu yeteneğiniz, tıpkı
diğerleri gibi. Outlook gibi bilgisayar programlarına planladığımız
olaylara canlı, sempatik, duygusa' mesajlar ekleyebiliriz. Dijital
ajandalarımızı bizimle konuşan bir robot gi"3' kullanabiliriz, işi
yaparken duygu yüklü konuşmalar cesarete de sebep olabilir. Neden
olmasın?
16- ŞöiX!¥: Etkin Zaman Yönetimi 227
Dijital değil de, defter türü ajanda tutuyorsak, sayfalarına o güne ait
bir şeyle kesip yapıştırmak, kenarlarına güzel sözcükler eklemek veya
yapılan bir yazılı planın altına en yakın dostumuzdan yüreklendirici
biryazı yazmasını istemek bile bu monotonluğu yenebilir. Daha değişik
yolları da vardır, monotonluğu yenmenin. Zihninizi kontrol edin ve
neşelenin. Bu kadar, illa da bir şeylerin olması gerekmiyor, monotonluğun
bitmesi ve gitmesi için. Ayağa kalkın, haykırın "Ey monotonluk!... Seni
istemiyorum artık ve gelsin hayatıma bir canlılık, yetti artık!.."
Korkmayın. Haykırın. Bitsin monotonluk.
5. Yaşadığın Anı Hisset
Monotonluk, yapılan işlerin azlığından değil, yapılanlarla ilgili
hislerin azlığından kaynaklanır. Bunu önlemek için yaşadığın ânı
hissetmelisin. Sen harıl harıl bir ödevi veya bir işi yetiştirmeye
çalışırken, memeleri sarkmış bir köpek de yuvasında onu bekleyen
yavrularına süt olsun diye kemik peşinde koşuşturmaktadır. Kasaptan 250
gram kemik alıp, ona verecek kadar vaktin, onu görmeye vakit ayırmadan
hiç olmayacaktır. Yaşadığın anda, yaptığın işlerden başka yapılan işlerin
de olduğunu anlamalısın. Nağme söyleyen kuşları, "Hu...." diye uğuldayan
rüzgârı, fısıldayan yaprakları, zikreden çimenleri, olgunlaşmak için dua
eden meyveleri anlamalısın. Hep yaptığın işler değil. Başka işler de var
senin yaptığından başka. Onlar da sana yardımcı olabilir, işini zamanında
yetiştirmen için. Kuş sesi seni dinlendirebilir... Şelalenin sesi sana
huzur verebilir eğer bunları duymak istersen.
Annen evin içinde koştururken sen hâlâ elindekileri sağa sola saçıyorsan
yaşadığın ânın farkında değilsindir. Baban sana kızdığında kızarıp
bozaran sen, emrin altındakilere hâlâ kızarak görev veriyorsan yaşadığın
ânı hissetmiyorsun demektir. Hem kendini hem de seninle birlikte yaşayan
tüm varlıkları ve hayatı hissetmelisin, zamanı hissedebilmek ve nasıl
geçtiğini anlayabilmek için.
6. Direksiyona Geç
Bu hayat sana verilmiş. <Sünahıyla sevabıyla sana ait bir hayat
sürüyorsun evrende. Yapmak istediğin veya yapman istenen işlerin üstüne
Gitmeden kimse "Buyurun arzu ettiğiniz işi istediğiniz gibi bitirdim. Bu
da
3 11
228 Nitelikli İnsan
iş bitirme belgeniz" demez. Külfetine katlanmadığınız işin, nimetini yjye
mezsiniz. Yol almak için direksiyonun başına geçmek gerekiyor ama
arabanın da hazır olması lazım. Bir işi yapmak için gerekli olan tüm
ekipmanların o işe uygun bir şekilde tahsis edilmesi lazım. Büyük
şirketlerdeki en büyük hatalardan birisi budur. Gerekli kaynaklara
sahiptirler ama bu kaynakları yönetmek için gerekli zamanı bulamazlar.
Zaman yetmez. jş|er büyüdükçe yetişemez olurlar; çünkü kaynakları
yönetenler ile o kaynaklan onlara tahsis edenler aynı acıyı ve zevki
paylaşmıyordun
Kaynaklan yatırım yapıp kazanan ve onlara tahsis eden iş adamı, kazandığı
her kuruşun kalıbına alın terini boca edip, çelikleşmiş kuruşlar-
. la bir imparatorluk kurmuştur. O kuruşları harcayan kişiler, "kör
kuruş"un hesabını verme duygusundan yoksun olunca Çöküş başlar. Yoksun
olurlar; çünkü işi, kendi işleri gibi görmezler. Yanan lambaları iş
verenin hassasiyeti ile söndürmezler, arabaları onun kullandığı
hassasiyetle kullanmazlar, ekipmanlara gerekli bakımı yapmazlar.
Direksiyonun başına geçildiğinde durumun hiç de öyle olmadığı görülür.
Yapılan işlerle ilgili direksiyonun başına geçildiğinde, hayat ve ölüm
arasında, yolda kalmakla yoldan çıkmak arasındaki fark kadar ince bir
çizgi vardır.
işte, yaptığı işle ilgili direksiyon başına geçen kişi, yanından vızır
vızır
' geçen arabaları, önüne çıkan kamyonu ve ardından gelen otobüsü pür
dikkat takip etmeye mecburdur. Direksiyona geçersen arabayı, şirketi, işi
sen yürüteceksin. Direksiyonu kime teslim ederler bunu da iyi bir düşün
istersen. Bir de direksiyonu başkalarına veren insanlar için bir
hatırlatma yapmalıyım. Kaza ânında arabayı sadece şoför kontrol edebilir.
İsmarlama direktiflerle yoldan çıkan araba tekrar yola dönmez. Kaza
ânında zaman o kadar hızlı akar ki kendinden başka kimseciklerin sesi
duyulmaz olur o anda. Durmaya vakit olmadığı gibi, söylenenleri duymaya
da vakit olmaz.
7. Kendini Geliştir
Zaman, etkinlik ve yönetim gibi boyumuzu aşan laflar ediyoruz. Bütün
bunlar bir ömür gidip de kişisel gelişim yolunda bir arpa boyu yol
alamamış kişilerle idrak edilemez. Kendimizi geliştirmeliyiz. Yenilikleri
takip etmeliyiz, işleri yetiştirmek sadece koşuşturmakla olmaz. Bazen
16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 229
kuluçkaya da yatarak iş yapıldığı anlar olabilir. Lambalı kuluçka
makinelerinin çıkıp çıkmadığını sadece araştırma ve geliştirme
faaliyetleri ile anlayabiliriz.
Daktilo ile yazan bir arkadaşınız var mı hâlâ? Gittiğiniz bir resmî
dairede daktilo görüyor musunuz? Çok nadir ve müzelik olanlar istisna.
Halbuki 10 sene evvel hiç kimse bu kadar çabuk ve yaygın bir şekilde
bilgisayar teknolojisi ile iç içe geçebileceğimizi düşünmemişti; ama
oldu. Kendimizi geliştirdikçe, daha iyi yapma yolunda işimize yarayan
ekipmanı, tekniği, taktiği bulacağız demektir. Kendimizi geliştirdikçe
hem bedenen, hem de ruhen tahammül gücümüz artacak ve daha yetenekli bir
hale geleceğiz, işlerin üstesinden gelmenin en önemli prensiplerinden
birisidir bu. Kendini geliştir. Yük ağırsa, taşıyacak duruma gelmek için
kendimizi geliştirmekten başka yol yok. Hem yüke hem de yükü bize
taşıttıranlara karşı tahammül gücü.
8. Tembelliği Yen
Tembellik, ertelemek, üşengeçlik işte zamanı yiyip bitiren zaman
kurtçukları. Hayat ağacını bu kurtçuklardan kurtarmak istersen, onları
yok etmelisin. Büyük bir isteklilikle, "Ben yapabilirim, ben yapacağım,
ben yapıyorum ve ben yaptım." diyebilmelisin, işin üzerine gitmeden onu
aşamazsın, işe başlamadan onu bitiremezsin. Beklemekle sadece ve sadece
zamanı öldürüyorsun. "Bu işin daha zamanı gelmedi." diyerek yan gelip.-
yatanların karşısında, o işin yapılması için gerekli bütün şartlan
kendileri . oluşturanlar kazanıyorlar.
Engel gördüklerinde içlerinden gelen büyük bir hayat enerjisi ile şöyle
diyorlar: "işte kendimi geliştirmem için bir fırsat daha. Bu engeli
aşarak . bir tecrübe daha kazanabilirim." Tıpkı bir vücut geliştiricinin
var olan, kaslarını daha da geliştirmek ve zayıf kaslarının yerine yeni
ve güçlü kaslar kazanabilmek için kaldırdığı ağırlıklar gibi, her işin
yükünü iştiyakla Çekiyorlar. Ağırlık çalışmasının zorluğunu bilirsiniz.
Onlar kuvvetli birvücu- • da sahip olabilmek için, her türlü zorlu
antrenmanların içerisinde, gittikçe . ağırlıkları artan bir kütleyi
kaldırırken, evin tembel kızı yere attığı 50.." 9ramlık çorabını
kaldırmamak için bin bahane buluyor.

230 NİTELİKLİ İNŞAN


Yapılması gereken bir iş karşısında tembellik göstererek o işi yapa bilen
hiç kimse gelmedi şimdiye kadar. Filmlerdeki büyücüler bile "Abra
kadabra." derken bir hareket yapıyorlar. Bir şeyler kaynatıyor, formüller
oluşturuyorlar. Lambanın cinini istiyorsan lambayı ovuşturmalısın.
Çalışmadan yaşamak, hareket etmeden zamanın geçmesi demektir ki zaman,
hareket olmadan, enerji bir yerden başka bir yere akmadan asla yaşanmaz.
Olsa olsa ölü bir zaman olur.
9. Erken Kalk
Büyüklerimiz, "Rızık seher vakti dağıtılır. Erken kalkan yol alır.
Sabahın hayrını kaçırma." gibi tavsiyelerde bulunurlardı. İncelediğim
büyük iş adamlarının içinde gerçekten işinin adamı olanların istisnasız
hepsinin, erken kalkma alışkanlığı olan insanlar olduğunu gördüm. Şöyle
bir çevrenize bakın isterseniz. Başarılı bir arkadaşınız, başarılı bir
öğretmen, başarılı bir komutan, başarılı bir iş(inin) adamı... Bunların
hepsinin ortak özelliklerinin en başta geleni, sabahın hayrına kavuşmuş
olmalarıdır. Sabahları erken kalkıp, erkenden yola koyulmalarıdır.
Öncelikle, sabah erken kalkıp, erkenden işinizin başına geçmekle, vücut
metabolizmanıza uygun davranmış olursunuz. Vücudunuz "Haydi ileri" derken
siz yatıyorsanız, arabanın hızlanması gereken yerde, bir ayağınız gazda
bir ayağınız frende demektir. Sonra, işler başlamadan önce "Erken gelen
kazanır." teorisi gelir, işe, daha hiç kimseler işe başlamadan önce
gitmek size işe hakim olma ayrıcalığı verir. "İşimin başındayım" duygusu
güçlü bir duygudur. Telaşsız bir ortamda, eskilerin "Uhulet ve suhuletle"
diye tabir ettikleri ruh dinginliği ile çalışmaya başlarsınız. Bunu, işe
erken başlayarak, işler yetişmeyecek" kaygısını yenmeniz takip eder. Bu
ise, stres seviyenizi düşürür, işe geç kaldığmız-daki halinizi bir
düşünelim, iş yerinin kapısında personel devam takip kontrol sistemi
(PDKS) kurup, işe 10 dakikalık gecikmeleri bile performans
değerlendirmesinde, personelin kazancından düşen bir anlayiŞ' stresinizi
yeteri kadar artırmaya yeter de artar, işe erken başlayanla1"' çevresi
tarafından da örnek bir kişi olarak görülüp, gıpta ile bakılmaktadır-
Erken başlayan, düşünceli bir insan demektir, sorumluluk sahibi bir insan
demektir. Önce gelene, önce ikram edilir.
10. Stresi Yen
Topluluk önünde konuşma fobisini yenmenin bir yolu da, zaten herkeste var
olan o heyecanı ve stresi, güzel bir konuşma yapabilmek için lehimize
doğru yönlendirebilmektir. Stres olmazsa, konuşma ruhsuz olur. Her
konuşmacıda bir miktar stres vardır. Etkili konuşmacılar bu stresi,
konuşma heyecanına değil, konuşmaya heyecan katmak için kullanırlar.
Zamana hükmetmek için de aynı kural geçerlidir. Stres, akıllı insanlar
için varolan birmotivatördür. Sonuç, o gücü nerede kullanacağınıza göre
meydana çıkar.
Stresi yenmek, rodeo yaparken azgın boğaya hükmetmek demektir. Ölü bir
boğa ile rodeo yapılmaz. Onun sizi sallaması, düşürmesi, yıkması riskine
karşı, sizin ona kumanda edebilme cesaretiniz, sizi iyi bir binici yapar.
Zamana da bu rodeo binicisi gibi yaklaşmak zorundasınız. Stres, maçın
heyecanıdır. Onu yok etmek değil, onu kontrol etmek ve ona hükmetmek
lazımdır, işler yetişir. Dünya varoldu olalı, yapılması gereken işler bir
şekilde yetişmiştir. Bu bölüm içerisinde anlatılan tüm hususlar, stresi
kontrol etmenizi ve yenmenizi sağlayacak tekniklerdir. Uygulama
becerinize göre eminim siz de stres kavramına zamanı öldüren veya yaşatan
bir gözle bakacaksınızdır.
11. "Hayır" De
Üniversitede iken evde kaldığım bir dönemdi. Okul birinciliği için
Çalıştığım yoğun bir dönem. Hem okuyup, hem de bir müşavirlik şirketinde
çalışıyordum. İşler çok, ODTÜ'de dersler yoğundu. Kendi yaptığım zaman
planına göre, arkadaşlarla muhabbete ayıracak bir vaktim de yoktu.
Gençlik işte, arkadaşlarım da her gece sabahlara kadar vatanı birkaç kez
kurtarmadan uykuya dalamıyorlardı. Evime her gelen dostum için çekinceden
söylediğim bir kuralım vardı. 10 dakika sohbet, 5 dakika kahve kolası ve
15 dakika doldu mu herkesi evine veya yurduna göndermek.
Bir gün sohbetinden çok istifade ettiğim, dostluğu benim çok önemli "'
"arkadaşım eve geldi. Kuralımı bilmiyordu. Hem kuralı uygulamak, hem de
onunla birkaç dakika daha fâzla kalabilmek istiyordum. Biraz zorlandım
arna yine de toplam 15 dakika vaktimiz olduğunu ve bu süre sonunda beni
derslerimle ve işlerimle baş başa bırakması gerektiğini söyledim. Hiç
232 Nitelikli İnsan
16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 233
ı-1
ummadığım bir serinkanlılık ve ancak olgun bir ruhtan beklenecek bir
tevazu ile dedi ki: "Münirciğim. Neden yapman gereken bir şeyi kızarın
bozararak söylüyorsun? Biz dostuz ve eğer birbirimize biz yardımcı olrna-
yacaksak kim yardımcı olacak? Birbirimizi biz anlayışla karşılamayacaksak
kim karşılayacak?" 15 dakika sonunda muhabbetle kucaklaştık ve en ufak}
bir dargınlık olmadan kalktı gitti.
Bu söylediğimin uygulanmasının ne kadar zor olduğunu biliyorum.
Dostlarına ayırdıkları 15 dakika sonrasını iyi değerlendirebilir ve
yolladıktan sonra onları yollamaya değecek kadar büyük işler
başarırsanız, kırgınlıklar olmayacaktır. Yeter ki "Hayır" deme sebebiniz,
meydana getirdiğiniz eserinize değsin. Attığınız taş, ürküttüğünüz
kurbağaya değmeyecekse, boş yere yorulmayın, "Hayır" da deseniz, "Evet"
de deseniz sonuç hiç ' değişmeyecektir.
"Geyik muhabbeti"ne hayır, size maddî veya manevî bir fayda
getirmeyecek işler peşinde koşmanıza hayır, kendinize ait hayat hedefiniz
dışındaki işlerle uğraşmanıza hayır, sevdiklerinizi üzmeye hayır,
gereksiz: ve faydasız işler yapmaya hayır. Bunlara hayır diyebilirseniz,
sonunuz hayır olacaktır. Zamana hükmetmek için yapmanız gereken işleri
bilmeniz,' onları planlamanız ve şu anda sıranın hangisinde olduğunu
bilmeniz gereklidir, işin sırrı sadece hayır diyebilmekte değil, hayır
dedikten sonraki süreçte oluşturduğunuz başarılardadır. Hiçbir
şey üretmeden söylediğiniz hayırlardan, pek bir hayır gelmez.
12. Ferdiyetçiliği Bırak
Kendi hayat hedefin peşinde bile koşarken, sağladığın katkı ve katma
değer, başkalarının da işlerine yaramalıdır. Nalıncı keseri gibi "Hep
bana" diye yontarsan, başkaları da sana karşı koruma kalkanlarını açar ve
seni kendi ürettiklerinden faydalandırmazlar. Tek başına yaşamadığını
unutma. Arkadaşlarınla, ailenle ve akrabalarınla etkin bir grup hayatı
kurmalısın. Tek kişilik başarılar yok artık, istediğin sonuca ulaşmana
konsantre ol-"Hepsini ben yapmalıyım" veya "Ben o işin başında olmazsam,
olmaz yaklaşımını bırak. Dünyada milyarlarca iş, sen o işin başında
olmadan pek de güzel bir şekilde oldu ve olacak da... işlerin hepsine
yetişme yerine, yetişebileceğin işlerin peşinden koş. Yetişemeyeceklerini
plania, devret.
gırak, işin ucundan başkaları da tutsun, illa sen bitirmiş olmak için
uğraşla, işin bitmesine odaklan. Yardım al. Yardımcı ol. işi paylaştır,
ilerin bitmesi, senin namının yürümesinden daha önemlidir, işler başarı
ile bittikten sonra namın zaten alıp başını gidecektir, işi yaparken,
yaptırırken paylaştır. Tek kişilik ferdî başarıdan çok, ekip başarısına
konsantre ol.
13. Zaman Padişahlarına Danış
Zamana hükmeden insanlar vardır çevrende. Yeniden onları arayan gözlerle
bak. Bulduğunda zamana hükmetme sırlarını sor. Zamanı nasıl kontrol
altına aldıklarını anlamaya çalış. Unutma, yaşayan kitaplardan da
öğrenecek çok şey var. Onları okumak senin için daha kalıcı olabilir.
Basit bir işte bile zaman padişahlarıyla istişare et. Onların meclisinde
bulun, işleri nasıl yetiştirdiklerini gör ve modelle.
14. Her İşin Daha İyi Bir Yolu Vardır
Sürekli "Nasıl daha iyi, daha rahat, daha çabuk, daha ucuz ve daha
kaliteli yapabilirim?" diye kendini ve yaptığın işleri sorgula. Şükretmek
açısından elindekilerle yetinmen, olumlu bir davranış; ama
yapabileceklerinle ilgili sürekli senden daha iyileri örnek alıp, onlar
gibi olmaya çalışmalısın. Senden daha başarılı insanlar, daha iyi bir
sistemi bulmuşlar ve kendi hayatlarında kurmuşlardır. Kişilik olarak
muhafazakar olabilirsin; ama yaptığın işlerle ilgili muhafazakarlık
işleri durağanlaştırır. Bugünkü teknolojik gelişmelerle gün geçmiyor ki
işlerin daha iyi ve daha hızlı yapılmasına fırsat veren metodlar
geliştirilmesin. Bu yollan denemeli ve kendini sürekli geliştirmelisin.
15. Duygusallığa Yenik Düşme
Eskiler, "İki şeyi unut, iki şeyi tut." derlerdi, "iki şeyi unut;
başkalarına yaptığın iyiliklerle, sana yapılan kötülükleri, iki şeyi tut;
sana yapılan iyiliklerle başkalarına yaptığın kötülükleri. Bu düşünce,
zihninizin geçmişe Akılıp kalmasını önleyecek güzel bir düşüncedir.
Zamanı geçmez kılan, 2'hnî takıntılarımıza karşı müthiş bir koruma
kalkanıdır. Sana yapılan kötülükleri unut gitsin. "Ah, bunu bana nasıl
yaparlar?"] düşündükçe elindeki işe konsantre olamayacağın gibi, zihninde
ürettiğin kimyasallarla Edenine de zarar veriyorsun. "Ah, benim
iyiliğimin karşılığı bu mu
234 Nitelikli İnsan
16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 235
olmalıydı?" dediğin sürece, yaptığın iyilikleri unutamıyorsun ve bir
karşı bekliyorsun demektir. Karşılık bekliyorsan da işin içine
menfaatçilik gir ve sen menfaatini temin etmeden ne bedenin, ne de ruhun
rahatlar, "iyj. lik yap, denize at. Balık bilmese de Halik bilir." derler
ya, işte aynen öyle Zamandan rahatlık bekliyorsan, kimseden bir şey
bekleme. Beklent duygululuğu zirve noktasına çıkartır.
Duygululuğun karşılığı profesyonelliktir. Bununla ilgili yabancı bil
ülkede yatırımları bulunan iş adamı Ahmet Bey'in bir anısını anlatmadan
geçemeyeceğim. 3 yeni tekstil fabrikası kurması safhasında, bir bakan1
arkadaşı bir gün kendisini makamına davet eder. "Ahmet Bey, sana bir =
soru soracağım. Sabahleyin mesai başladıktan iki saat sonra bir kadın
işçin, kucağında bir çocukla gelse ve Ahmet Bey, özür dilerim. İşe
geciktim; ama bu yavrucak ateşlenmişti. Onu doktora götürmem lazımdı.
Bunun için geç kaldım.' dese ne yaparsın?" diye sorar. Ahmet Bey, bakan
beyi cevaplar: "Herhalde bir miktar para çıkartır ve kadıncağızın tuttuğu
kundağın içine koyar, sonra da 'Sana iki gün izin. Git çocuğunla ilgilen,
geçmiş olsun.' derdim." Bakan bey kafasını iki tarafa sallayarak Ahmet
Bey'e cevap verir: "Ahmet Bey, ben de senin yaptığını yapardım; ama biz
böyle davranarak hem kendimize, hem de çalışanlarımıza kötülük ediyoruz.
Halbuki şu karşıdaki Korelilerin fabrika sahibi, makamına gelen bu kadına
'Haa öyle mi? Peki kadın, sen bundan sonra git hep çocuğuna bak. Bize iki
saat geç gelen işçi lazım değil.' der ve kadını huzurdan kovardı..
Koreliler şimdi dünyanın sayılı sanayi ve teknoloji toplumlarından
birisi; oldu."
işte size duygululukla, profesyonellik hakkında iki örnek. Eminimi
insanlık, erdem, yardımseverlik damarlarınız kabararak bu satırları
bakan: beyin fikrine isyan ederek okudunuz. Yardımsever olup olmamanız
bir tarafa, işine duygusallıkla karıştıran kişiler, o kadına merhamet
edeyim derken başkalarının haklarından çaldıklarının farkındalar mı?
16. Tekrarları Azalt, Vurdun mu Bir Seferde Devir
Bir işe başladın mı sonunu getir. O iş bitene kadar o işe odaklan-Yoksa 3
kez, 5 kez o işe yeniden başlamak zorunda kalacaksın. Bir İŞ' eline aldın
mı bitir, vurdun mu tek seferde devir. Erteleme, vazgeçme ve
üşenme. İşin üstüne gittiğinde bitirilmeyecek iş yoktur. Koca dağlar bile
gelinir. Okyanuslar aşılır. Yeter ki başladığın işe devam etmekten
vazgeçip, sonra yeniden başlayıp, sonra yeniden vazgeçip maymun iştahlı
olma. Gücünü topla. Hedefe odaklan ve bir noktadan yüklen. Başladığın
işin sonunu getir ve el attığın işe güç yetir.
17. Öncelikleri Tespit Et
En önce ne olmalı. En önce ne yapmalı. Öncelikleri tespit etmezsen,
hayatının gidişatı kontrolden çıkmış demektir. Öncelikleri tespit etmen,
sana diğerlerine nazaran öncelik kazandırır. Ne yapacağını bilen bir adam
her zaman tercih edilen bir adamdır. Öncelikleri belli bir adam, nerede
ısrar edeceğini, nerede etmeyeceğini, nerede başlayıp, nerede
bitireceğini bilen bir adam demektir. Öncelikler belli ise, işin sonu da
belli demektir. En önemlisi, öncelikler belli ise, zamanın her
dakikasının kıymeti de belli demektir.
18. Piyonları Feda Et, Veziri Tut, Şahı Koru
Satranç bilenler bilir. Mat olmamak için şahı koruman, hareket serbestisi
kazanman için de veziri tutman gereklidir. Bu sebeple piyonlar öne
sürülür ve feda edilir. Zamana hükmetmek için ufak tefek başarısızlıklar
olabilir. Onları illa da başarıya çevireceğim, hiçbir şey kaybetmeyeceğim
dersen, her şeyini kaybedebilirsin. Bırak bazı şeyler gitsin. Ana
hedeflerinden uzaklaşma. Bırak bazı şeyleri başarmamış ol. Ana
hedeflerini unutma. Dünyada her istediğini sonuna kadar yapabilmiş bir
âdemoğlu yoktur. Olmamıştır. Olmayacaktır da. Daha büyük bir hedefe
nazaran daha küçük olanı feda et.
19. Vücudunla Çalış
Seminerlerimde "Vücudunuzla çalışın." dediğimde, katılımcılar şaşkın
Gözlerle bana bakıp, "Biz neremizle çalışıyoruz ki?" diyorlar. Ben de '
onlara "Vücudunuzu çalıştırmakla, vücudunuzla çalışmak arasında fark
vardır." diyorum. Vücudumuzu çalıştırırsak, ondan gelen sinyallere dikkat
etmeden, yapılacak işe göre vücudu ön safa sürer ve işi yaparız. Sabaha
kadar çalışıp, sonra da "Gözleri kan çanağına dönmüş." dedirtiyorsak,
vücudumuzu çalıştırmışız demektir. Halbuki vücudumuzla çalışmak, ondan
ı
236 Nitelikli insan
gelen sinyalleri algılamak ve vücudun uyarılarına kulak vermek demektir
Vücudun bio ritmine göre çalışmak demektir. Hangi iş için hangi zaman
diliminin uygun olduğunu anlamak demektir.
Vücut bio ritmi, sabahlan en dinç haldedir; ama tempo öğleye doğru biraz
düşer. Bu sebeple belki bir öğle uykusu veya kısa bir "kestirme" iyj
gelebilir. Öğleden sonra 2-3 saat biraz daha tempolu çalışabilen vücut
akşama doğru yeniden formdan düşer. Vücudun bio ritmini bilince, iç
salgılarımızı, hormonlarımızı ve vücut kimyevilerinin de nasıl
çalıştığını biliyoruz demektir. Böyle olunca, 15 dakika salim kafayla
yapacağımız bir işe, ters bir zamanda 2 saat ayırmak zorunda
kalmayacağımız için zamanı boşa harcamamış oluruz.
20. Nerede Durup, Nerede İlerleyeceğini Bil
Çoğu insan hayat boyu nerede durup, nerede ilerleyeceğini bilmediği için
zorlanır durur, işlerin sürüncemede kalması da zaman öldürücülerden bir
tanesidir. Ne olursa, bu iş bırakılacak veya tamamıyla terk edilecektir.
Ne olursa, yardım istenecek; ne olursa, iş başkasına havale edilecek. Ne
olursa, iş bitti sayılacaktır. Bunlar baştan tespit edilmediği için,
yaşanan olaylar karşısındaki kararsızlıklar zamanın boşa geçmesine yol
açar. İnsanı üzer hatta nasıl bir tavır takınılacağı ilke olarak tespit
edilmediği için yalpalamalar baş gösterir. Ne olursa, okulu bırakacaksın;
ne olursa, dükkanı kapatacaksın; ne olursa, yeni bir iş kuracaksın; ne
olursa, "B Planı"nı uygulamaya sokacaksın. Ne olursa, ne yapacağına dair
bir planın var ise, başın rahat, işin yolunda demektir. Bu özellik hem
zamanına, hem de hayatına değer katar; çünkü hem vaktini hem de bedenini
fuzuli olarak kullanmanı engeller.
21. Hızlı, Hızla ya da Hazla Çalışmak
Hızlı çalışmak aceleciliktir. Çalışırken hız ile beraber çalışmak yani
hıö çalışmanın yanında kullanmak iyidir, işe hız kazandırırken, yapılan
çaliŞ" maları hazla yapmak gerekir. Çalışmalara haz kazandırmak en
güzelidir-Bu, yapılan işe değer katar. Hız gerekli ama tek başına yeterli
değildi Onun yanına katacağımız değerlerle hızımızın amacı işimizin
kıymetim oluşturur.
16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 237
22. Sürüncemelerin Sebebini Bul
işler ne zaman yavaşlıyor? Canınız ne zaman sıkılıyor? Konsantrasyonunuz
ne zaman düşüyor? Motivasyonunuzu ne zaman kaybediyorsunuz? Bunların
sebepleri büyük ihtimalle şahsî olmakla beraber, tüm insanlar için belli
olan ortak sürünceme sebepleri vardır. En önemli sebep, maymun
iştahlılıktır. "Bir Türk gibi başlayıp, bir ingiliz gibi bitirmek deyimi"
bunun için söylenmiştir. Baştaki isteklilik, zevk, hırs ve tempo, işe
koyulduktan sonra zamanla düşer, iç motivasyonumuzu kaybeder ve kendimizi
işe başlarkenki âna geri götüremeyiz. Kendimizi ilk başladığımız ândaki
gerekçelerle motive edemeyince, işe olan inancımız aynı kalsa bile,
sonuca olan güvenimiz sarsılır. Bu durumda ya bir dış motivasyona ihtiyaç
duyarız, ya başkalarının bizi yüreklendirmesini ve cesaretlendirmesini
bekleriz ya da bu olmayınca, işten vazgeçeriz. Tüm bunlar olurken, iki
ileri bir geri tavırlarımız işleri sürüncemede bırakır.
Yaptığımız işlerle ilgili bir not defteri tutmak bu sürüncemelerin
sebeplerini bulmamızda bize çok yardımcı olabilir. Kış mı, yaz mı, gündüz
mü, gece mi, tatil mi, çalışma günü mü, paramız az mı çok mu, işin
başında mı sonunda mı, doğru karar mı yanlış karar mı? Bunlardan
hangisini yaşıyorken motivasyonumuzu kaybettik? Bunlardan hangisinde işin
sürüncemede kalmasına ses çıkartmadık? Hangi dönemde, cesaretle işin
üstesinden gelebilirken, hangi olay karşısında korkak veya çekingen
davrandık? Eminim kendi gerekçelerinizi bu usûlle bulup, işlerinizin
sürüncemede kalmasını önleyeceksiniz, işin üstüne üstüne yürümeden de bu
olayı ortadan kaldıramayacaksınız. O halde yürüyün, haydi ileri!
23. Beyin Haritası Yap (Gün - Hafta - Ay - Yıl)
Zamanı anla, planla ve planı uygula. Bunun için size çok başarılı
bulduğum 4 aşamalı bir plan önereceğim.
> Günlük
.:
> Haftalık
> Aylık
> Yıllık işlerinizi bir beyin, haritası haline getirin.
:
238 Nitelikli İnsan
T
16. Bölüm: Etkin Zaman Yönetimi 239
_..\ 8 Düşünceler 1 Önemli ?_
} --
}, 5 Ailevi İşler } \ 4 Resmi İşler
240 Nitelikli İnsan
Günlük işlerinizden planlayıp da yapamadıklarınızı bir sonraki günj beyin
haritasına aktarın. Haftalık işlerinizden planlayıp da yapamadı! larınızı
bir sonraki haftanın beyin haritasına aktarın. Aylık işlerinizde
planlayıp da yapamadıklarınızı bir sonraki ayın beyin haritasına
aktarın"" Son olarak yıllık işlerinizden planlayıp da o yıl
yapamadıklarınızı, bir sonraki yılın beyin haritasına aktarın.
Günlük beyin haritalarınız, konu başlıklarına göre yaptığınız işlerin
klasmanlarına ayrılmış haliyle ayrı ayrı gözüksün. Haftalık beyin
haritanız 7 kollu ve aylık beyin haritanız 4 veya o aya göre 5 kollu ve
her kolda 1 haftayı gösterecek şekilde olsun. Yıllık beyin haritanız da
12 kollu ve her kol 1 ayı temsil edecek şekilde olsun. Her kolda 4 veya 5
hafta yer alsın.
1 yıllık ana planlarınıza bakmak için topu topu 1 sayfalık yıllık
planınıza, orta vadeli aylık planınıza bakmak için ise, sadece 12
sayfalık beyin haritalarına bakmanız yeterli olacaktır. Bu haritalarının
çok önemli köşe taşlarını duvar takviminize de işaretleyebilirsiniz.
Sadece yazmış olmak için yazdığınız plan, beyindeki algılayıcı ve
kaydediciler tarafından çok fazla önemsenmeyecektir. Yaptığı plana
rağmen, bir türlü bunu uygulama becerisine sahip olmayan kişilerin
problemi budur; yaptıkları planları beyinleriyle yapmamak. Halbuki beyin
hiçbir tarafa yazılmasa bile kendi içinde kurgulanan bir planı, zamanı
geldiğinde en hassas saatlerden daha hassas bir şekilde kişiye
hatırlatabilmektedir. Sabah saat 05.30'dai kalkmayı beyni ile
programlayanların, vücut saati ile sabah o saatte gözlerini açtıkları
ilmî bir gerçektir. Burada söylemek istediğim, yapılan planın bilinçli
bir şekilde yapılması ve yazılan planın inanılarak yazılmasından başka
bir şey değildir.
24. Anla, Planla ve Yönet
Hiçbirimiz geçen yılı sorgulamayız. Geçen yıl, alınan karne ile
başarılmış ve bitirilmiş bir yıldır. Geçmişe "işi bitmiş" diye baktığımız
için, gelecekle ilgili ondan ilham almayız. Onu kullanmayız. Halbuki,
geçen yıl' anlayabilir ve çözebilirseniz, gelen yılın muhtemel
problemlerini de çözebileceksiniz demektir. Hem zamanı planlamak, hem de
planlanan zamanın nasıl geçtiğini anlamak için geçmişin gücü de işin
içine katılmalıdır. GÜÇ sizde ve beyninize "Zamanım, kontrolümde"
diyorsanız, zamanı anlama^ planlamalısınız. Bunu yaparken, geçmişten ders
alarak, geçmişten i alarak, geleceğe umutla bakmanız şartıyla, zaman
sizin olacaktır.
İçinizdeki ekiple etkin bir takım ruhu
kurmadan, dışınızdaki hiçbir ekiple
bütünleşemezsiniz.
Münir Arı kan
Etkin Takım ruhu
Viı. V.:!',',!
Hangi Takımın Üyesiyiz?
Arabayı tamirciye götürdüğümüzde kalın bir ses "Oğlum 14-15'i ver!" diye
bağırır. Arabadaki cıvatanın sökülmesi için gereken anahtarın
numarasıdır bu. Tiz bir ses karşılık verir: "Buyur usta!" Gelen anahtar,
sökülecek cıvataya uygunsa, sorun yok. Genelde ya ustanın, ya çırağın
ya da arabadaki parçanın bir hatasından dolayı, gelen alet karşılaşılan
problemi çözmeye yetmez. Gittiğim tamircilerde, gözü ustasının yaptığı
işte, bir sonraki yapılacak eylemin planlanışını sanki ustasının beynine
girmişçesine okuyan ve ustası daha seslenmeden 14-15 nolu anahtarı o
cılız sesine rağmen "Buyur usta." diye takdim edebilen çıraklar gördüm.
Bu tip çırakları araba tamircilerinde ve gittiğim kuaförlerde gıpta ile
imrenerek seyrederim. Berber saç tıraşında hangi şeye ihtiyaç duyacaksa
onu, ustasını söyletmeden veren çıraklar... Böyle çırakların olduğu
yerde, arabanın tamir edilmesinden emin bir şekilde arabamı alırım,
berberden keyifle çıkarım. Ustaları 50 kez söyleten hatta "Oğlum versene
şu 14-15'i." veya "Nerde kaldı şu sıcak su?" diye öfkeyle karışık
bağırtıların duyulduğu iş yerlerinden hep kaçmışımdır. Sebebi basit. İçte
etkin bir takım rühu oluşturulmamış bir işletme, dışa karşı
müşterileriyle nasıl bir takım rıjhu oluşturabilir ki?
242 Nitelikli İnsan
17. Bölüm: Etkin Takım Ruhu 243
lifi
Hepimiz öncelikli olarak kendi bedenimizle bir takımın üyeleriyi?
Onunla iletişimimizde etkin bir takım ruhu tesis eder isek, hem maddî hem
de manevî tatmine ereriz. Takım diyince, davranış (aktif) ve durumları
(pasif) açısından uyum ve bütünlük gösteren bir yapıyı kastediyorum Kendi
içinde veya dışında sözü dinlenip, saygı gören bir lidere sahip ve belli
bir amaç uğruna organize olmuş bir yapıyı. Ruh bu yapıyı canlı kılan ve
uyum içinde yaşatan güç olsa gerek. Bu takım ruhunun etkinliği ise, içe
ve dışa karşı amaçlandığı gibi olabilecek faaliyetlerde bulunmasıdır. Hem
de her şeye rağmen.
Takımı Seç
Ruhunu tatmin eden takım hangisi ise, bir an evvel seçimini yapmalısın.
Hayat hedefine uygun bir takım mutlaka vardır. Burada "mutlaka vardır"
sözümdeki kesinlikle iki şeyi kastediyorum: Birincisi, hayat hedefine
uygun bir takım mutlaka vardır. Git, onu bul ve dahil ol. Kastettiğim
ikinci mana ise, hayat hedefine uygun bir takım mutlaka vardır. Git, onu
kur ve dahil ol.
1
Profesyonel leş
Kendi bedenimizde etkin bir takım ruhu tesis etmemiz, bizden başka diğer
fertlerle de etkin bir takım ruhu tesis edebilmemizin ilk şartıdır.
Orkestranın başarısı, her biri farklı sesler çıkartan sanatçıların kendi
çaldıkları enstrümanlarında başarılı olmaları ve sonrasında orkestranın
ritmi için şefin talimatlarına uymaları ile mümkün olabilir. Keramet
orkestraya dahil olmakta değil, orkestraya dahil olabilecek beceri ve
yeteneklere sahip olabilmektedir. Bu nedenle, dahil olacağımız takıma
layık hale gelebilmek, etkin takım ruhunun ilk adımıdır. Bu da profes-
yonelleşmekle olur. Kalite için yeterli hale gelmekle olur.
Arabanın Bütün Parçaları Önemlidir
Formula 1 yarışları tam bir takım oyunudur. Başarı için iki şart vardık
Birincisi, arabanın tüm parçalarının tam bir takım ruhu ile çalışmak
gerekir. Formula 1 tarihinde, bitişe metreler kala, hem de en önde iken
eksik sıkılan bir cıvata yüzünden kaybedilen yarışlar vardır. Motorun
dağılması veya başka teknik bir arıza nedeni ile arabanın parçalan
arasındaki bir uyumsuzluk yüzünden kaybedilen yarışlar...
ikincisi, sürücü pilotun ekibi tam bir takım ruhu ile çalışmalıdır.
Arabanın bilgisayar destekli çizim tasarım programcısından, sponsora,
lastik üreticisinden motor firmasına kadar takımın tüm üyesi, tek bir
kişi için, pistte kendi adlarına yarışan pilot için seferber
olmalıdırlar. Üstelik lastik değişimi, benzin alımı ve yağ değişimi gibi
aktiviteler, yarışın normal süresinden sayıldığı için, pilot kenara
yaklaştığında hummalı bir faaliyet görürsünüz. Pistte yarışan pilot
dışında, kenardaki teknik ekip de kendi aralarında bir dünya rekoru
kırar. Pilotu başarıya götüren 16-17 kişiden oluşan bu ekibin
başarısıdır. Arabanın bütün parçalarının önemli olduğunu bilen bu ekip,
hem tüm parçalara gereken önemi azami titizlikle vererek işini yapar, hem
de kendileri bu ekipte tıpkı bir arabanın en az birbiri kadar değerli ve
gerekli parçaları olduklarının bilincinde olarak ferdiyetçi davranmazlar.
Kısır çekişmelere girmezler. Kendi aralarında "En önemli adam benim"
havalarına girmezler. Takımın tüm oyuncuları bir diğeri için vardır ve en
az diğerleri kadar değerlidir. Başka türlü başarı hayal olur, zaten.
Saatin Çalışmasını Modelle
Saate neden bakarız? Zamanın nasıl geçtiği ile ilgili bize bilgi verdiği
için. Saat aslında kendi içerisinde, tüm çarkları ile uyumlu bir şekilde
çalıştığı için sürekli yüzüne bakılmaya hak kazanıyor. Zamanla ve takım
ruhu ile ilgili verilen bütün örneklerde yer alıyor. Bir şeyin tıkır
tıkır işlediğini belirtmek için "saat gibi" deriz. Takım uyum içinde
çalışıyor ise, saatin dişlileri gibi uyumlu" deriz. Aslında saatin
kendisi için hiç de önemli olmayan zamanın geçmesi veya geçmemesi, onu
görevini tam olarak yaptığında yüzüne bakılası bir nesne yapıyor. Sürekli
geç kalan Veya ileri giden veya çalışmayan bir saati kolunuzda taşır veya
duvarınıza asar mısınız? işlerin tıkırında gitmesi için, kendi işimize
gelsin gelmesin, kendi işimize yarasın yaramasın, görevimizi yapıp,
saatin işlediğini göstergeliyiz.
. -" - .
244 Nitelikli İnsan
17. Bölüm: Etkin Takım Ruhu 245
Takımdaki rolümüz ne olursa olsun, elimizden gelenin en iyisin; yaparak,
takımı en başarılı kıldığımızda, biz de en başarılı olacağa otomatikman.
Saatin içindeki irili ufaklı parçalar gibi, minik dişlilerden zembereğe
kadar tüm parçaların uyumu takımı saat gibi yapıyor. Uyumlu ne haddinden
fazla ileri gidecek kadar hızlı, ne de olması gerektiğinden daha geri
kalacak kadar yavaş. Olması gerektiği gibi, vaktinde ve gereği kadar,
işte takım başarısının sırrı da burada zaten.
Beklentileri Anla
Futbolda en sevdiğim anlardan bir tanesi başarılı bir "ver kaç" denemesi
yapıldığı andır. A oyuncusu topu B oyuncusuna verir. Kendince rakiplerini
yanıltarak, beklenmeyen bir yöne doğru hamle yapar. Topu verdiği B
oyuncusuna aslında gizli bir mesaj yollamıştır. "Bak ben şimdi maçtan
evvel planladığımız gibi şu yöne doğru kaçacağım. Topu tam oraya senden
beklediğim yere at." B oyuncusu gerçekten de aslında A oyuncusunun o anda
koşmadığı bir yöne doğru topu atar. Rakip ne olduğunu anlamadan A
oyuncusu topa doğru hamle yapar ve topu kazanır. Topu yeniden almak için
vermiş, rakibinden kaçmış ve topu yeniden kazanarak golü atmıştır. Etkin
bir takım ruhu örneği daha.
Bazı oyunlarda, özellikle hayat oyunlarında, önceden yüzlerce kea
çalışılmasına ve kararlaştırılmasına rağmen, topu verip kaçtığımız ve
sonrasında topu tam istediğimiz yere atmasını beklediğimiz oyuncu,
beklentilerimize uygun davranmaz. Topu beklediğimiz yere atmak bir yana,
ya ayağında tutar ya da rakibe kaptırır, iyi bir oyun kuramadığımız için
de mağlup oluruz.
Normal hayatımız içerisinden de bu tip kesitler alabiliriz. Öğretmen,
dersi derste anlamanızı bekler. Anlattığı zaman dinlemenizi, sorduğu
zaman cevaplamanızı bekler. Amiriniz, verdiği görevle ilgili işi tam
zamanında bitirmenizi bekler. Komutan, cephedeki her neferin görevlerini
iştiyakla yapmasını bekler. Takımın beklentilere cevap verebilmesi İÇİn
herhalde etkin bir takım ruhundan önce "Etkin bir iletişim becerisi
lazım, dediğinizi duyar gibi oluyorum. Haklısınız, beklentilerin olduğunu
anlaya-bilmek ve bekleneni, sizden beklenen zamanda yapabilmek için bu
beceri
lie teçhiz olmanız şart. Aksi takdirde, iş işten geçtikten sonra yapılan
iş neç gelen adalet gibi ölüm getiriyor.
Beklentilerin olabilmesi için önceden planlama ve planlanan olay ile
ilgili takım çalışması yapma gerekliliğini göz ardı etmemeniz lazım.
Denemek çalışmak, ama çok çalışmak gerek. Verkaç'lar sadece söylendiği
qibi o kadar basit eylemler değildir. Hem veren, hem alan, hem de kaçan
gereken hareketi yapmaz ise, vermen ve kaçman sadece kendini yormaktan
başka bir işe yaramaz. Formula Tin pilotlarından Alain Prost der ki: "Bir
yarışı kazanmak istiyorsan ne kadar hızlı gitmen gerektiğini bilmeli ve o
kadar hızlı gitmelisin.. Ne eksik ne de fazla."
Görev Verilmez Alınır, Almasını Bilirsen...
4x4 bayrak yarışı seyretmişsinizdir. Her biri eşit mesafeyi art arda
koşacak 4 koşucu... 1. koşucu elinde bayrak ilk 100 m'yi koşmaya başlar.
2. koşucu 100. m'de beklemez. 70. - 80. m'de bekler. 1. koşucu mesela 70.
metreyi geçtiği anda 2. koşucu aniden 1. koşucu ile aynı yönde koşmaya
başlar. 100. metreye gelirken hızını 1. koşucunun hızı ile eşitlemiştir o
anda bayrağı ondan teslim alır ve kendisine ait 100 m'yi koşmaya başlar.
3. ve 4. oyuncular da aynı kendisi gibi bayrağı onu teslim alacakları
koşucunun hızına eşit hale geldiklerinde alırlar. Bunu yaparak yarış 4
oyuncu tarafından tek bir tempoda tamamlanmış olur. 4 koşucunun da aynı
hızda koşabilmesi çok etkileyicidir. Hiçbir duraksama olmadan ve bayrak
teslimi anlarında bayrağı yere düşürmeden alıp koşuya devam eden başarılı
olur.
Burada bazen öyle uyumsuzluklar olur ki, 1. koşucu istese de kendisinden
önde giden, 2. koşucuya bir türlü elindeki bayrağı teslim ede-mez. 2.
koşucu gereğinden fazla hızlanmıştır çünkü. Bazen de gereğinden fazla
yavaştır. Bayrağı alır ama diğer takım koşucularından daha yavaş bir
tempoda olduğu için yarışı yine kazanamaz. Hüner bir önceki koşucudan
daha süratli davranırken bayrağı da düşürmeden teslim alabilmek, bir
s°nraki koşucuya da aynı şekilde bayrağı teslim edebilmektir. Bu işlemler
eksiksiz olarak yapıldığında, -dünya rekorları gelir, başarılara yenileri
eklenir. Koştuğumuz her parkurda, bayrağı teslim alacak hıza
ulaştığımızda, onu almaya hak kazandığımızı unutmayalım. Kimse olduğu
yerde
246 Nitelikli İnsan
17. Bölüm: Etkin Takım Ruhu 247
duran, yerinde sayan ve yapması gerekeni yapmayan bir kişiye görev teslim
etmez. Bekleme, koş ve görevi almak için hazır hale gel. Bayrak, kenarda
duranlarda değil, parkurda koşanların elinde el değişiyor.
Yardım Beklemek İçin Yardım Et
Okulda arkadaşlarınızın dersine, şirkette çalışanlarınızın işine en fazla
yardım edeniniz, başı sıkıştığında en fazla yardım edilen kişidir.
Elinden geleni yapma konusunda beceriksiz ve yapabilecekleri şeyler
konusunda bencil davranan bir kişi, yardıma muhtaç durumda iken
beklentilerine asla kavuşamaz. Yardım almaya hak kazanmanız için, daha
önce yardım konusunda birçok iş bitirmiş olması lazımdır. Takımın başka
üyeleri için canı pahasına koşturan, bütün imkanlarını takımın bir diğer
ferdi için seferber eden kişi, ihtiyaç duyduğu anda en fazla yardım alan
kişi olacaktır.
Takım, muhtemel problemleri aşmak üzere odaklanmıştır. Problem hayatın
vazgeçilmez unsurlarından birisidir. Problem anında yardım kaçınılmazdır,
işlere tek bir kişinin güç yetirmesi de mümkün değildir. 0 halde
potansiyel problemlere karşı gereken yardımı alabilmek için, şu anda
yaşanılan problem sürecinde elinden gelenin en iyisini yapmalısın.
Bananecilikle, adamsendecilikle, vurdumduymazlıkla ve boşvermişlikle,
kazanılan bir ferdî veya takım oyunu yoktur. Engelleri aşma konusunda
ferdî yeteneklerine güvenmekte haklısın; ama ferdî yeteneklerimizle
aşamayacağımız engellerle de karşılaşacağız. Kendini en üst düzeyde pro-
fesyonelleştirip, elinden geleni en üst seviyede ortaya koyman, sadece
kendin için değil, olduğu kadar, takımın için ve takımın diğer fertleri
için de olmalı, olabilmeli. Takıma da yardım etsen, takımın bir ferdine
de yardım etsen, sonuç değişmez. Takım kazanınca hepiniz başarılı takımın
üyeleri olarak bu haklı gururu paylaşacaksınız.
Anlık Başarıların Peşini Bırak
"Hayatta 5 dakikalık başarılar yoktur. 5 dakikalık başarıların ardında 5
yıl, 15 yıl, 25 yıl yattığını unutma." derler. Gerçekten de öyledir.
Ayağına patenleri geçir, buzun üstüne çık ve kaymaya başla. Dünyada bunu
yapa" bilecek tek bir kişi bile tanımıyorum. Dışarıdan bakıldığında
artistik buz
pateni şampiyonasında, her şey çok kolay görünüyor olabilir.
Patencilerin, buzun üstünde kolaylıkla (!) ahenkle dans etmeleri seni
yanıltmasın. Yıllarca aynı hareketler üzerinde çalışıldığı için o ahenk
ortaya çıkıyor. B3Şarı yıllarca, sabırla ve yılmadan yapılan bir
çalışmanın ürünü oluyor. 5 dakikalık başarılar hayatta asla yok. Dolayısı
ile 5 dakikalık başarıların peşini bırakmalısın.
Hiçbir şey 5 dakikada olacak kadar ucuz ve basit değildir. O 5 dakikayı
hakkıyla yaşayabilmen için, gereği kadar önem vermeli, gereği kadar
antrenman yapmalısın. Gereği kadar harcayacak vaktin olmayan hiçbir işe
girişmemelisin. Giriştiğin işin senden ne kadar bir vakit çalacağını
baştan anlamalı ve idrak etmelisin. Bunu anladığında hem takımını 5
dakikalık başarılar peşinde sürüklemeyeceksin hem de başarılı bir takıma,
gerekli niteliklere sahip değilsen girmeyeceksin. 5 dakikada olmadığını
anlamalısın.
İşini Sev(miyorsan), Seveceğin İşi Bul
işini gerçekten sev. Etkin bir takım, işini seven, ama gerçekten seven
üyelerden oluşmuştur, işini sev. Kendin ve takımının geleceği için işini
sev. işini sevemiyorsan, seveceğin işi bul. Seveceğin ve severek
yapacağın işi. Aksi takdirde hem takım senin sırtında yük, hem de sen
takımın sırtında yük olacaksın. Sıkıntılarına katlanacak kadar değer
verdiğin, uğrunda koca bir ömür tüketecek kadar sevdiğin işi yap. Bunu
yapabilmen için, ne kadar kazanırsan kazan, kazancının %20'sini tasarruf
etmeyi ve kredi kartlarını kullanmayı bırakmalısın. Şirketlerdeki birçok
çalışan, sevmediği bir işi yapma mecburiyetine, bir dönem sonra gelecek
olan kabarık kredi kartı ekstresini karşılayabilmek için katlanıyor.
Eminim, 2-3 aylık geçimlerini Sağ!ayacak bir tasarrufları olsa, birçoğu
sevmediği işi yapma konusunda, kendisini bulunduğu şirkette çalışmaya
mecbur ve mahkum hissetmezdi. Etkin bir takım ruhunu ancak sevdiğin bir
ortamda tesis edebilirsin. Ruhun nerede tatmin oluyorsa, oraya git. Para
için "Ben profesyonelim" diyerek ruhunun tatmin olmadığı takımlara
transfer olanların, çok geçmeden ya kadro dışı kaldığını veya başka:bir
takıma satıldığını görüyoruz.
248 Nitelikli İnsan
İlle de İstikrar
Takımın başarılı olması eğitimde tek derse, sporda tek maça ve güvenlikte
tek savaşa bağlı değildir. Tüm derslerdeki başarı, okulunuza ve size
başarı getirir. Tüm maçlardaki başarı, şampiyonluğu getirir. Tüm
cephedeki savaşlar kazanıldığında, güvenlik sağlanmış olur. Yapmanız
gereken işi yapma hususunda zafiyet gösterirseniz, istikrar olmaz. Bugün
başarılıysanız, yarın da başarılı olmalısınız. Yaptığınız işte istikrar,
bir işi yapmaya devam etmek değil, o işi her geçen gün daha iyi yapmaya
devam etmenizdir. Aksi takdirde, hem başka bir takım tarafından
geçilirsiniz, hem de yerinize alınan sizden daha iyi bir kişi ile
değiştirilirsiniz. Her iki durumda da istikrarsızlık, başarısızlığı
getirir. 30 yıl sabah erkenden kalkıp, işini en iyi şekilde yapan bir
tüccar, akşam oldu mu kasayı kitler, kepenkleri çeker ve evine gider. 30
yıl istikrarlı bir şekilde bunu başarıyla yapar. 30. yılın birinci günün
akşamında, 30 yıldır kazandığı tüm paraları koyduğu kasayı kitlemeyi
unutur ve kepenkleri indirmeden eve giderse ne olur? Böyle bir adama
istikrarlı diyebilir miyiz? 30 yıllık istikrarına bir ödül verebilir
miyiz? Olsa olsa "Sen 30 yıl boşuna çalışmışsın" deriz, değil mi? 30
yıllık istikrarın sonu bir koca sıfır ise, buna istikrar denmez. Takım
başarısı için istikrar, ille de istikrar.
Etkin Takımların Şımarık Çocukları
Her takımda bir tane vardır. Sürekli mızmızlayan, yerini, formasını,
kadrosunu, maaşını, sosyal haklarını, sununu, bununu beğenmeyen bir
şımarık çocuk, her takımda vardır. Bazı takımlarda fazladan birkaç tane
daha bulunur, işin garibi, bu şımarık çocukların becerisi, takımın uysal
çocuklarından birazcık daha fazladır. Ya başardıkça şımarıklaşır ya da
şımarık olmalarına rağmen başarılı da olabilmişlerdir. Her iki durumda da
takımın lideri, onu kaybetme riskine giremez. Yaptığı bütün hatalara
rağmen, gözden çıkartılamayan bu oyuncu, belki bir maç kurtarabilir ama
takımı kurtaramaz. Bu, asla unutulmamalıdır.
Kendini kontrol edebilen, iç disiplini gelişmiş oyuncular, oynadıkla^1
oyun sürecindeki prensipli davranışlarını oyun bitiminde de hayatlarına
yansıtırlar. Sırf daha iyi gol attığı için, daha fazla mal sattığı için,
daha iy1
17. Bölüm: Etkin Takım Ruhu 249
jş yaptığı için, ait olduğu takımın diğer fertlerini ve takım için
ortaklaşa geliştirilmiş olan kuralları yok sayıp, kendi şahsına
münhasıran özel kurallar ve kuralsızlıklar isteyen zavallılar ile uzun
soluk gerektiren projelere nasıl girişilebilir?
Sevgi Takımı Kur
Etkin bir takım ruhu için, sevgi şart. Kendinizi, yaptığınız işi ve
takımın bütün üyelerini sevmeniz gerek. Saygı, yine kendinize, yaptığınız
işe ve takımın bütün üyelerine saygı duymanız şart. inanç da aynı
şekilde, olmazsa olmazlardan, işleri severek, sayarak ve inanarak
yapmanızı sağlayacak bir sistem geliştirmeli ve kurmalısınız. Profesyonel
bir şekilde, ama istikrarla, disiplinle, özveriyle ve yüksek motivasyonla
çalışmalısınız. Unutmayın, canınızı yakan tüm işler, karşı takımın bu
kurallara uymamasından dolayı meydana geliyor. Alış veriş yaptığınız
mağaza, müşterileriniz veya tedarikçileriniz içerisinde canınızı yakacak
bir şey yapan oldu ise, inceleyin. Takımın bir üyesi, o takımın kuruluş
ve var oluş amacının dışında ferdî bir şey yapıyordur. Buraya kadar
paylaştıklarımızladan hareketle "Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi
sen de başkalarına yapma." düşüncesi ile davranırsan, hoşlanmadığın
sürprizlerle karşılaşma riskinden kurtulacağını biliyorsundur.
Her probleme çözüm bulmak yerine,
problemi çıkmadan bulmak daha
mükemmel bir yoldur.
Münir Arıkan
Etkin Problem Çözmek
Problem, Gelişmemiz İçin Olağanüstü Bir Fırsattır
ilkçağlardan itibaren insanoğlunun başına gelen bütün problemler, ya
onlar ya da daha sonraki kuşaklar için müthiş bir gelişim fırsatı
olmuştur. Bu nedenle Çince'de kriz; tehdit ve fırsat sembollerinin
birleşiminden meydana gelir:
Bizi tehdit eden unsurların ardında, gelişmemiz için yatan fırsatları
görmezsek, tehdit krize dönüşür ve bizi bitirir. Eğer tehditlerin ardında
saklı olan fırsatları görebilirsek de kriz, gelişmemiz için bir fırsat
olur ve hakikaten bize katkı sağlar. Çin Seddi'nin yapılışına sebep olan
askerî baskınlardan bıkan Çin Hanedanından Çin Shi Huang'ın önünde iki
seçenek vardı, karşısındaki bu büyük problemi çözmek için. Birincisi, tüm
askerlerini hayat boyu baskınlara maruz bırakmak ve ani baskınlarda
düşman askerlerinin karşısına kendi askerlerini dikmekti ki bu, çok kayıp
demekti, ikincisi ise, kimsenin aklına gelmeyen, gelse bile söylemeye
Yürek isteyen büyük bir projeyi,"Çin Seddi'ni yapmaktı. Düşman askerinin
karşısına kendi askeri yerine Çin Seddi'ni diken bu büyük imparator,
kendi
252 Nitelikli İnsan

ırkını savaşlardan koruması yanında, dünyanın uzaydan görülen tek insan


eserinin meydana gelmesine sebep olmuştu.
Bir düşünsenize, ilk çağlardan itibaren yiyecek bulmak için avlanmak
gerekmese idi, avlayacağımız hayvan kendi kendine bir sözümüzle yanımıza
gelip, etini bize sunsa idi, ne olurdu? Gerçi kulağa hoş gelmiyor da
değil. Halbuki dünya mücadele meydanıdır. Mücadeleden kaçmadan
problemleri çözen yarışı kazanır. Dert varsa, derman da var. Hastalık
varsa, şifa da var. Problem varsa, çözümü de var. Eğer sen bulmak
istersen. Problemleri gördüğün gibi problemlerin çözümlerini ve
çözümsüzlüklerin ardındaki riskleri, fırsatları görebilirsen. Gördüklerin
ve etkin bir sorumluluk duygusu ile riskleri üstlenebilirsen. Bunları
yapabilirsen işte problemler orada seni bekliyor, hem de yığınla. Senin
için problemler, başarı sayfalarının kapılarındaki kilitlerden ibarettir.
Şifresi ise azimdir.
Problem Gördüğüm Gibi mi?
Problem, ortadaki durumum yamukluğu değil, ona bakış açımızın
eğikliğidir. Pek çok kimse karşılaştığı bir meseleyi kendi fikrine göre,
kendince çözüm sandığı bir duruma getirdiği için, kendini problemin
içinde bulur. Peki problemi nasıl görmeli, ona nasıl yaklaşmalı ve onu
nasıl çözmeliyiz? Etkin problem çözümünde en temel ilke, "Ben bu problemi
çözecek kadar profesyonel miyim?" sorusu olmalıdır. Çözümüne girişeceğim
bu problemi çözmek için yeterli ve gerekli niteliklere sahip miyim?
ABD'de bir arkadaşım kaza geçiren bir kişiye yardım ettiği için mahkemeye
çıkartılmış, ancak kefaletle serbest bırakılmıştı. Mahkeme sebebi ise,
çok basitti, Sen bu kişiye yardım edecek niteliklere sahip misin?
Karşılaştığımız problemlerde çözüm için profesyonel olup olmadığımıza
bakmamız lazım. Bu problemin çözümü için yeterli yetkinliğe sahip miyim?
Bunu tespit edebilmek için aşağıdaki soruların cevaplandırılması
lazımdır.
Zihnen hazır mıyım?
Konu ile ilgili yeterli bilgim var mı?
Olayı tüm yönleriyle görebiliyor muyum?
Gördüklerim tecrübelerimle örtüşüyor mu?
.. 18. Bölüm: Etkin
Problem_Çözmek 253
Tecrübemi sergileyebilmek için yeteneklerim var mı?
Yeteneklerimi (Olayla ilgili, şu anda.) kullanabilme becerisine
sahip miyim?
Ne Yapacağımı Biliyor Muyum?
Karşılaştığımız problemlerde, çoğunlukla ne yapacağımızı bilemeyiz. Bunun
sebebi, vaktinde önlem almamak, problemi doğuracak sebepleri ortadan
kaldırmamak ve problemin doğuşu ile ilgili sinyalleri önemsememektir.
Elimizde ne yazılı bir eylem planı vardır ne de yazılı bir zaman planı.
Üstelik bu planları önceden yapma zahmetine katlanmadığımız gibi, problem
anında ve sonrasında da, bu yaşanan durumdan geleceğe yönelik bir ders
çıkartıp, kendimizi disipline etmeye çalışmayız. Sonra da "Ne yapacağımı
bilemedim" diye yakınır dururuz.
Halbuki problemin çözümü ile ilgili fırsatlar zorun içinde, görünmeyenin
ardında ve bilinenin dışındadır. Bunlara ancak yazılı bir eylem planı ile
ulaşırsak, hem şu andaki hem de bundan sonra karşılaşılacak problemlerin
çözümüne bir katkı sağlanmış olunur.
Yapacağım Şeye İnanıyor muyum?
Birisinden bir fikir aldığımız zaman ilk sorduğumuz şey şu olur: "Sen bu
söylediğine inanıyor musun?" Bu soru ile karşımızdakinin kendisini bizim
yerimize koyup koymadığını ve çözümü inanarak söyleyip
söylemediğini anlamak isteriz. Çözüme ne kadar inanırsak ve nereye kadar
inanırsak, oraya kadar gidebiliriz. Üstüne gitmedikçe, her problem
gittikçe daha da yayılan bir kangren halini alır. ilk başlarda onu et-
yı kilemediği kişilere de ulaşır. İnanarak öne sürülen ve uygulanan çözüm
, ',, usulleri problem için kalıcı çözüm olur. İnanç olmadı mı, pansuman
tedbirlerle olsa olsa, ân'ı kurtarırız, ama problem yine nüksetmeye
başlar ve bu ... ' / kez çare, ilk baştaki kadar basit değildir.
; - ,.
Örnek Aldığım, Modellediğim Kişiler Var mı?
Her işin bir kolayı vardır. Her.problemin de bir çözümü, ama çözümü ','
kendi kaynaklarımızla yapamadığımız durumlarda, aynı durumla ,".
karşılaştığında bunu kolaylıkla çözebilen kişileri örnek almalı ve onları
mo-
254 Nitelikli İnsan
delleyebilmeliyiz. Örnek alıp rnodellemekle modellendiğim kişinin)
tecrübesinden yararlanmak arasında fark vardır. Bir müteahhidi düşünelim
Gösterişli bir köşk yapmak isteyen bu kişi, aynı hayalindeki gibi bir
köşk bulsa ve bunu yapmaya başlasa, buraya kadar ki anlattıklarım 'örnek
aldığım' bir şey var demektir. Uygulama safhasında malzemelerden çalarak,
planı bozarak ve katları ve odaları azaltarak aynı köşkün yapılma imkanı
var mıdır? Örnek aldığımız kişilerin yaptıklarını aynıyla uygularsak,
aynı sonuca ulaşırız. Onların tecrübelerini hiçe sayarak, dediklerine
kulak asmazsak, çözüme ulaşamayız.
Hangi Engellerle Karşılaşacağımı Biliyor muyum?
Modelleme yaparken, ilk başta "Tamam, ben bu çözüme varım. Bu olayı bu
şekilde çözelim." deriz. Halbuki bu çözüm, aklımıza gelen değil, aklımıza
esen bir çözümdür. Olay tüm yönleri ile ele alınmamıştır, bir eylem planı
yoktur. Bir işi yaparken hangi engellerle karşılaşaılacağı baştan
düşünülmemiştir. Problem çözümünden önce, uygulayacağımız çözümle işin
ucunun nereye varacağı iyi hesap edilmelidir. Çözümü tespit ettik ve
hangi engelle karşılaşacağımızı da biliyoruz. Peki bu engelleri aşmak
için neler yapmamız gerektiğini biliyor muyuz? Bunları yapmaya istekli
miyiz?
Hangi Engelde Pes Edeceğimi Biliyor muyum?
Problem çözümünde en önemli aşama budur. Bu aşamaya kadar gelen kişi,
çözeceği problemle ilgili hangi engellerle karşılaşacağını bili' yorsa,
kendisine bir kırılma noktası tespit eder. Bu kırılma noktasına kadar
dayanma gücü toplar. Psikolojik olarak hangi noktaya kadar pes
etmeyeceğini ve hangi engelde uğraşmayı bırakacağını kendi zihninde
kurgular. Ne pahasına olursa olsun, iki küs arkadaşını barıştıracak ve ne
pahasına olursa olsun, iki küs arkadaşını barıştırma çabasından
vazgeçecektir. Bütün problem çözücüler, aşağı yukarı bu safhaya kadar
gelmQ başarısı gösterir.
Elinizde düğüm atılmış basit bir ipi çözmeye ne kadar zaman* ayırırsınız?
ipi çözme işi, define adası gibi bir yarışmada final eylemi ise* ve o ipi
çözünce ipin ucundaki araba da sizin olacaksa? Bu durumda iŞİer
F
18. Bolüm: Etkin Problem Çözmek 255
jeğişir ve ipi çözmeye daha fazla bir dikkatle konsantre olursunuz, değil
mi? insanların hangi engelde pes edeceklerini bilmemeleri, hangi engel
sonrasında ne tip bir fırsatla karşı karşıya kalacaklarını bilememekten
dolayıdır, insanlar problemi çözdüklerinde ne tip bir fırsatla
karşılaşacaklarını bilselerdi, tüm dünya insanları iyisi ve kötüsüyle,
güçlüsü ve zayıfıy-la var olan problemleri çözmek için kuyruk olurlardı.
Mükafatlar genellikle, onu görmek isteyen erdem sahibi kişilerin
gözlerine görünürler, sadece.
Hangi Kaynaklara Sahip Olduğumu Biliyor muyum?
Haydi, neler yapmam gerektiğini de biliyorum diyelim. O çözüm şeklini
uygulamak için gerekli ekipmanım yok ise, ne olacak? Engelleri bileceğiz,
nasıl aşılacağını da. Engel aşmak için gerekli ekipmanlara sahip olmazsak
çözüm sorun haline dönüşebilir. Başlanıp da, gerekli ekipman yokluğundan
bile olsa, çözülmeyen problem, çözülemeyen problemdir. Ona daha sonra
yaklaşanları ürkütür ve korkutur. Belki çok basit bir alet edevat ile
veya çok basit bir usûlle çözülecek bir problem, sürüncemede kalır, daha
da büyür ve başımızın belası haline gelebilir.
Bir problem çözümünde, sahip olunması gereken kaynaklar; zaman, mekan,
eleman, ekipman ve finansman kaynaklan olabilir. Bunların hepsi veya bir
kısmı problemin çözümü için gerekli olabilir. Başarı bu kaynaklara sahip
olmakla değil, sahip olunan bu kaynakları gereği gibi yerli yerinde
kullanmakla olur.
Kaynakları Nasıl Harekete Geçireceğim?
Kaynaklara sahip olmak onları gereği gibi kullanmakla anlam kazanır.
Kaynaklarımızı bir probleme tahsis etmeden önce, onları nasıl harekete
geçireceğimizi tasarlamamız lazım. "Başla!" komutu ne olacak? Sahi bir
Problemin çözümü ile ilgili sizin başla komutunuz ne olurdu? Hakemin
başla düdüğü mü?
içinizde kopan bir fırtına mı? Yârin edalı bakışları mı? Ne olurdu, sizi
• . Problemin çözümüyle ilgili harekete geçirecek şey? Bir daha düşünün
lütfen. '
Bir problemi çözmek için sizi harekete geçirecek o sinyallere gerçekten
ihtiyacınız olup olmadığını da düşünün. Gerçek gücün içinizde
256 Nitelikli İnsan
olduğunu ve istediğiniz takdirde, problemlerin üstesinden gelmek içjn
başla komutunu kendinizin de verebileceğini düşünün. "Başla!" deyin
artık, hayatınızdaki problemlerin çözümüne. Başla. Bu kadar basit.
Kaynakları Nasıl Yöneteceğim?
Çözümü için yola koyulduğumuz problem, ya kendi gücümüzle ya da dışarıdan
bir yardım alarak güçlü bir iş birliği ile çözülecektir. Çözüme giden
yolda, çözüm için yapılan tüm çabaların başka bir probleme sebebiyet
vermemesi için azami dikkat sarf edilmelidir. Bir yerde cami yoktur.
Caminin nasıl yapılacağı ve hangi kaynaklarla yapılacağı kararlaştırılır.
Gerekli yol ve usûller belirlenir. Bir cami yapmanın zorluklan, bu
zorluklara nasıl göğüs gerileceği, hangi engelde pes edileceği iyi bir
şekilde gözden geçirilir. Sırf bu iş için bir cami yaptırma ve yaşatma
derneği bile kurulur, inşaat başladıktan sonra işin gevşek tutulması
sonucunda, cemaat arasında huzursuzluklar başlar. "Paraları kim topluyor,
nereye harcıyor?" gibi sorular aklı kurcalar. "Her hafta her hafta para
mı toplanır?" gibi aykırı sesler yükselmeye başlar.
Burada işin hiçbir şekilde dedikoduya sebebiyet vermeyecek bir biçimde
sıkı tutulması gerekirken, baştan biraz gevşek bir davranış, aslında bir
problemin çözümüne giden yoldaki tüm hayırlı engelleri hayırsızlığa
çevirebilir. Aynı sorun, okul yapımında veya kooperatiflerin mesken
yapımında da geçerlidir. Kaynaklara sahip olan, o kaynakların yönetimi
ile ilgili en profesyonel, en titiz ve en hassas bir şekilde mükemmel bir
icraat sergilemelidir. Aksi takdirde, mevcut problemler yetmezmiş gibi
bir de elimizdeki problemlerin kanserli hücre gibi yeni yeni problemler
üretmesini seyreder dururuz.
Güvenilir miyim?
Problemlerinizi kime çözdürürsünüz? Ana okulunda iken problemler sorun
olmaz. Sizden birkaç yaş büyük herhangi birine probleminiz1 söylerseniz,
size çözümünü hemencecik verir, ilkokul 1, 2, 3 derken sorular zorlaşmaya
ve problemler çözülmez bir hal almaya başlar. Ana kura': 3 kez cevap
veremeyene bir daha soru sorulmaz. Bu annemiz, babamız veya iş verenimiz
olsa da hiç değişmez. Problem çözücü bir insan olabil'..
I
\§meniz için 3 defa şansınız vardır. Size yapılan 3 müracaatta da
gelenleri eli boş çevirdi iseniz veya gelenlerin eline bir şeyler
tutuşturdunuz ama verdikleriniz, problemin çözümünde yetersiz kaldı ise,
şansınızı tükettiniz demektir.
Problem çözümü ile ilgili sizi o problemi çözebilecek birini aramaya iten
şey, o konuda güvenebileceğiniz bir insan bulmaktır. Matematik
problemlerinizi coğrafya hocanıza, ingilizce ile ilgili problemlerinizi
Fransızca hocanıza götürdüğünüz oluyor mu? Götürmüyorsunuzdur. Okulunuzda
bütün derslere bir tek hocanın girmesi durumu istisna. Problem
dediğinizde, çözüm için güvenilir olmak da ana şartlardan birisidir ve
güvenilir olması gereken ilk kişi de sizsiniz. Hayatınızdaki problemlerin
çözümü için güvenilir olun. Size getirilecek problemlerin çözümü için
güvenilir olun. Güvenilir insan sayısı gittikçe azalıyor. Kendine
güvenen, çözebileceğine güvenen insan sayısı gerçekten çok çok azalıyor.
Kendi kendinize, "Hangi konularda kendime güvenim tam, hangi konularda
tam değil?" diye bir liste hazırlamalısınız. Evlilikle, okulla,
arkadaşlıkla veya askerlikle ilgili konularda muhtemel problemleri
çözemeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz? O halde "Ben hangi konularda (kendim
dahil) kimlere güveniyorum ve hangi konularda kimler bana güveniyor?"
diye objektif bir analiz yapmanız gerekiyor. Güvenilir olup olmamakla
ilgili nedenleri de bulmanız lazım. Güvenilir bir insan mısınız?
Güvenebilir bir insan mısınız? Kimler size güvenir ve siz kimlere
güvenirsiniz. Bu listeyi oluşturduğunuzda hayatınızdaki muhtemel
problemlerin kaynaklarına da inmiş olacaksınız. Probiem bütün çıplaklığı
ile karşınıza çıkıverecek. Çözüp çözmemek size kalmış.
Hangi Durumda Problemi Çözmüş Olacağım?
Orta Doğu Barış Planı'nı duymuşsunuzdur. Yıllardır üzerinde özenle
Çalışılan bu planın bir parçası olan Filistin ve İsrail temsilcilerinin
Beyaz Saray'daki buluşması, kimilerine göre, problemin çözümü olarak
görüldü; kimilerine göre, problemin bir parçası... Kimilerin her iki
temsilcinin aynı masada oturabiliyor olmasını,, b,u problemin çözümündeki
başarı olarak tanımladı. Kendi hayatımızda da, bazılarına göre okula
gidiyor olmak, bazılarına göre zayıf sayısını daha fazla artırmadan 3-
5'lerde tutuyor ola-
258 Nitelikli İnsan
1
bilmek, bazılarına göre sadece geçer not alabilmek başarı olarak
tanımlanıyor.
Diğer taraftan, bütün notlan ile sınıf birincisi, okul birincisi olmadan
kendini başarılı saymayan ve BB veya BA notunu çözülmesi gerekli bir
problem olarak gören kişilere de rastlıyoruz. Burada ne oluyor da aynı
olay iki farklı yorumla karşımıza çıkıyor? Burada olan şey, aslında "Bir
problemle ilgili başarı nedir? Buna kim karar veriyor ve başarırsam ne
olacak?" sorularına verilen cevapların kendisidir. Bir problemi gerçekten
çözmek istiyorsak bu üç soruya samimi cevaplar bulmak zorundayız,
kendimizi aldatmadan. Unutmamalıyız ki çözümler sıradan, çözümsüzlük
olağan, çözümsüzlükleri çözmek ise olağanüstüdür.
Bütün Bunların Bana Maliyeti Ne Olacak?
1
Buraya kadar, bir problemi etkin bir şekilde çözmek için gerekli olan
unsurları gördünüz. Bir problemin çözümüne el atmadan önce, şunu son bir
kez düşünmenizi öneririm. Bütün bunların bana maliyeti ne olacak?
Samanlıkta kaybettiğiniz iğne için samanları yakar, külleri eler, iğneyi
bulur musunuz? Kaybettikleriniz, kazanacaklarınızdan daha çok olduğu
müddetçe bunu yaparsınız; çünkü risk vardır. Kazanacaklarınız,
kaybettiklerinizden çoksa da bunu yaparsınız; çünkü fırsat vardır.
Samanlıktaki saf kan atınızın ayağına iğne batması size milyon dolarlık
bir yarış kaybettire-cekse, dşğil samanları yakmak, samanlığı bile yakıp,
başka bir samanlık yapabilirsiniz.
Problem çözümü ile ilgili başka örnekler de var, vermek istediğim.
Mesela, küsleri barıştıracağım, zayıf notlan düzelteceğim, iletişim
problemlerimin üstesinden geleceğim ve bütün bunları yapmak için de şu şu
yolları deneyeceğim. Güç bizde. Direksiyonun başına geçtik. Rotaya son
bir kez baktık. Yol uzun, güzergah tehlikeli, yolculuk çetrefilli. "Bütün
bunların bana maliyeti ne olacak?" sorusunu sorduğumuz zaman aslında şu
sorunun da otomatikman cevabını bulmuş olacağız: "Bütün bunlara
katlanabilir miyim?" Ne istediğinizi bildikten sonra, katlanamayacağınız
bir şey yoktur. Zorluklar, kolaylıklar gelsin diye; ayrılık,
birlikteliklerin tadı çık' sın diye vardır.
18. Bölüm: Etkin Problem Çözmek 259 "
Problem çözümünde bizi ateşleyen olay, problemin- çözümü veya ,
çözümsüzlüğü değil, ondan dolayı uğrayacağımız fayda veya zarardır. ,
',." Birileri ne pahasına olursa olsun, problemi çözmeye uğraşırken,
diğerleri 5 dakikayı aşan çabayı yeterli ve çok görüp yarıştan
çekilirler. Her zorlukla : iç içe yaratılan onlarca kolaylık, iyilik,
güzellik ve fırsata binaen, onları yenip mutlu sona ulaşmak kendi
elimizdedir. Problemlerin çözümüne girişmek için daha ne bekliyorsunuz?
Girişin, büyük bir girişimci ruh ile önünüzde sizi bekleyen çözülesi
problemlere. Darmadağan edin, hayatınıza tuzak kurmuş tüm
problemlerinizi. Kahraman olacaksınız.
Rujlar ve Kızlar
Bir üniversitenin kız yurdunda müdire hanımın başı derttedir. Kızlar
sabah makyajından sonra, kalın bir tabaka ruj sürdükleri dudaklarıyla
aynaya okkalı bir öpücük kondurup, öyle çıkmaktadırlar lavabodan. Zavallı
hademe kadın, temizlik maddesi yetiştiremez hale gelir, yurdun rujlarla
öpücük izi yapılmış aynalarına. Ne kendisinin ne de müdire hanımın
uyarıları sonuç verir. Bir sabah müdire hanım kızları alt kattaki
lavabonun önüne toplar. Hademe kadına bir göz işareti yapmasıyla
kadıncağız, elindeki yer fırçasını klozetteki suya batırıp, çıkartır.
Öpücüklü aynaları silmeye başlar. Müdire hanım ciddi bir eda ile "Kızlar!
Ne olur artık şu öpücük alışkanlığınızdan vazgeçin. Zavallı hademenin
sabahtan akşama kadar bu şekilde aynaları silmekten canı çıkıyor." der. O
günden itibaren hiçbir ayna, hiçbir şekilde rujlu veya rujsuz öpülmez.
Etkin bir problem çözümü, değil mi?
Deneyim, Doğru Karar, Yanlış Karar ve Tecrübelerimiz
Problem, çözüm ile ilgili sorunun değil, çözümün bir parçası olarak
gereklidir. Karar verme riskine giremediğimiz için hayatımız problem
Çözümü açısından pısırık bir şekilde geçer, gider. Karşılaştığımız
problem-'erle ilgili herhangi bir karar vermeyiz; çünkü vereceğimiz
kararın yan-''Şİığından, eksikliğinden, etkisizliğinden veya
gülünçlüğünden korkarız. Deneyim, yanlış kararlarla oturaklaşan doğru
kararlarımızın sonucunda °'uşan hakikî, bize ait tecrübelerimizdir.
260 Nitelikli İnsan
I
Unutmayın başarılarımızı, deneyimlerimize; deneyimlerimizi, doğru
kararlarımıza; doğru kararlarımızı ise, yanlış kararlarımıza borçluyuz
Şirketimize aldığımız elemanlar sürekli işten ayrılıyor ise, ya aldığımız
elemanlarda sorun vardır ya da eleman alma usûlümüzde. Bazen sorun bu
ikisi de değildir. Doğru adamı, doğru bir süreç sonrasında şirketimize
alırız; ama yanlış uygulamalarla işten soğutup, kaçırtıveririz. Bu
aşamada probleme yanlış teşhis koyup, problemin asıl kaynağının biz
olduğunu görmezden gelmek, olsa olsa yeni yeni işler açar başımıza.
Yanlış kararlar bir yerde fark edilip, bundan ders alınarak doğru
kararlara yönelin-mezse, sonuç, yanlış kararlar, kötü deneyimler ve
kahreden bir başarısızlık silsilesidir.
Psikologları Alt Eden Marangoz
Adamcağız kan çanağına dönmüş gözlerle psikologun odasına girer.
Uyuyamıyorum doktor bey, der. 1 haftadır uyuyamıyorum. Yatağa uzanıyorum,
tam uykuya dalacakken birden karyolanın altında birisi var gibi geliyor.
Doktor Bey:
- Şu ilaçlan kullan ve bir hafta sonra kontrole gel.
Adam gider ve geldiğinde gözler öncekine nazaran daha fazla şiştir.
Doktor:
- Ne oldu?..
Adam: Sorma doktorum... ilaçları aldım almasına ama karyolanın altında
hâlâ birileri saklanıyor olsa gerek. Tam ben kontrol etmek için
karyolanın altına baktığımda aniden oradan yok olduklarını fark ediyorum.
Doktor: Bu hafta değişik bir usûl uygulayalım. Yatağın altında
birilerinin olduğunu anladığın anda yatağın altına gir ve orada uyu.
Adam bir hafta sonra yine kan çanağı gözlerle gelir.
- Doktor bey, karyolanın üstünde yatarken, karyolanın altında birileri
var zannettiğimde, söylediğiniz gibi karyolanın altına yatıyorum. Bir
müddet sonra da bu sefer karyolanın üstünde birileri var gibi geliyor.
Bir alta bir üste taşınmaktan gözüme uyku girmiyor.
Doktor: Sana Hint usulü bir terapi uygulayacağım ve bunun ücreti de 500
dolar.
Adam: Kusura bakmayın, o kadar param yok.
Adam muayenehaneden çıkar gider. Ertesi hafta doktor hastasıyla yolda
karşılaşır. Hastanın kan çanağı gözleri bile düzelmiştir. "N'oldu?" der
doktor hayretle. "HiiiçL" der adam, umursamaz bir tavırla. "Sorunu
marangozumla 10 dolara hallettik." "Nasıl yani?" der doktor.
Adam: "Marangozum geldi ve karyolanın ayaklarını kesti. Problem de bitti.
Şimdi yatağın üstü de altı da bir artık."
Temel ile Dursun Gökdelen Önünde
Temel , Dursun ile Amerika seyahatine gider. Koca koca gökdelenleri
görünce Temel: "Ula Tursun'um. Bu bina o kadar yüksek ki buradan bir adam
düşse yere ancak üç günde varır ve kesinlikle ölür."
Dursun cevaplar: "Ula Temel'im. Elbette ki ölür, 3 gün yemeden içmeden
yaşanır mı?"
Bir olay, iki kişi, aynı sonuç ama iki farklı bakış açısı. Problemler
zaten genellikle bu sebeplerden dolayı çıkar ve büyürler. Aynı sonuca
ulaşmanız, aynı problemi görmeniz anlamına gelmez. Tüm süreçleri el
birliği ve gönül birliği ile hepsinden önemlisi de aynı algı düzeyiyle
yaşamanız gereklidir. Başarılı ve etkin bir problem ancak bu şekilde
çözülebilir.
i
Toplantılar, gevezelikleri yaşatmak uğruna, zamanımızı öldürdüğümüz anda,
toplu intihar seanslarına döner. Münir Arıkan
Etkin Toplantı Yapma Sanatı
Toplantı Nedir?
Etkin toplantı yapma sanatı ile ilgili olarak bu kitapta buraya kadar
anlatılan tüm hususlar size müthiş bir güç verecektir. Özellikle sunum
becerileri, beden dili, takım ruhu, 6 şapkalı düşünce ve toplantı
teknikleri, beyin haritaları ve etkin zaman usulü konseptleri, toplantı
yapma sanatının içerisindeki unsurlardır. Toplantılarınızda yukarıda
saydığım hususlara riayet edeceğinizi göz önünde bulundurarak, bu bölümde
bazı basit teknikler üzerinde durmak istiyorum. Toplantıyı verimli
kılacak ve sizi etkin bir şekilde sonuca götürecek teknikler üzerinde
duracağım.
"Toplantı nedir?" sorusundan başlamak istiyorum. Toplantı, belli bir amaç
ve ehil kişilerce varılmak istenen hedefler doğrultusunda, belli bir
zaman ve mekanda organize olabilme sürecidir. Mesela, "Şirketimizin yeni
pazarlama stratejilerini tespit etmek üzere, bütün pazarlama departmanı,
ocak ayının ilk pazartesi günü toplantı salonunda toplanacaktır."
şeklindeki bir duyuruda iyi bir toplantı ile ilgili tüm bilgiler vardır.
Kim, ne için, ne zaman, nerede toplanacak. Bu bilgiler toplantının
minimum unsurlarıdır., Bunun üstüne eklemek zorunda olduğumuz birçok
unsur da vardır.
Toplantı Çeşitleri •! '
Hayatınızda birçok toplantıya katılmışsınızdır, davetli veya davetsiz
misafir olarak, iş toplantıları, aile toplantıları, nişan ve düğün
merasimleri,
264 Nitelikli İnsan
resmî toplantılar, mahkemeler, sosyal klüp toplantıları, sportif
toplantılar maçlar, akademik toplantılar, dersler, dinî toplantılar,
bayram namazı ve askerî toplantılar, cephede savaş. Fert olarak altından
kalkamadığımız işlerin halli için toplantı yaparız. Bu yük bazen bir
problem olur, sırtlanırız. Şirket iflas ediyordur. Krizden kurtulma
yolları için yaparız bir toplantı veya kurtuluş yollarını bulana kadar
seri halinde toplanırız. Taşınacak yük, bazen muhteşem bir güzellik
olarak çıkar karşımıza. Duygular tek başına taşınamayacak kadar yoğun ve
ağırdır. Onu da paylaşarak, sırtlanırız. Mesela sporda aldığımız uluslar
arası bir başarı sonrasında Taksim Meydanı'nda kutlama amaçlı
toplandığımız gibi.
Bazen talimat vermek için toplanırız, ilgilileri çağırır ve "şunları
şunları yapacaksınız"deriz. Bazen gidişatla ilgili bilgi almak ve vermek
için toplanırız. Bazen acılarımızı paylaşmak için toplanırız; çünkü tabut
bir kişinin taşıyamayacağı kadar ağırdır. Bütün bu toplantıların ortak
yönü, katılımcıları, hedefi, zamanı ve mekanı olmasıdır. Bu bölümde
anlatılacak olan birçok husus, hayat boyu yapılan bütün toplantılar için
geçerli olsa da, bundan sonra anlatılacaklar, asıl şirket içerisindeki
toplantılarımızla alakalıdır. Hep birlikte, daha iyi, daha rahat, daha
verimli, daha güzel, daha neşeli, daha huzurlu, daha faydalı, daha
üretken ve daha etkin bir toplantıyı nasıl yapabilirizi bulmaya
çalışacağız.
Toplantı Yöntemleri
Şirketlerdeki en sıkıcı süreçlerden birisi, toplantı sürecidir. Bunun
sebebi toplantının bizatihi kendisinin sıkıcı olmasında değil, toplantı
usûllerinin yanlışlığındadır. Toplantının esası asıl alsa da, yöntemdeki
yanlışlıklar sonuca etki edip, verimi azaltacaktır. Bu nedenle bir
toplantı sürecinde, öncesinde, sırasında ve sonrasında etkili yöntemler
kullanmak gereklidir. Bu yöntemlerin amacı, toplantıların yapılış amacına
uygun bir şekilde sonuçlanmasını sağlamaktır. Yabancılar toplantı ile
ilgili "meeting of minds" derler; yani toplantı, beyinlerin ve fikirlerin
buluşmasıdır. Buluşan beyinlerin uyuşması olmadan etkin bir sonuç nasıl
doğabilir? Toplantıya herkesin katılıp katılmadığına bakıyoruz. Herkes
katılmalı ama katılanlarda katılımcı olmalı-Bunun sağlanması için etkin
bir toplantı usûlü ve bu usûllerin yönetimi şart. Arkadaşça bir ortam
hazırlamaktan sorumluyuz.
19. Bölüm: Etkin Toplantı Yapma Sanatı 265
Büyük insanlar, savaş sonrasında ve savaş sırasında bile en son raddeye
kadar ortamı germeden, savaşı engelleme stratejileri üzerinde
durmuşlardır. Tarihimiz savaş sonrasında affettiğimiz düşman
kumandanlarıyla doludur. Savaşın yanında toplantı nedir ki? Maalesef
yanlış teknik ve taktiklerle Meclis toplantılarımızı bile savaş alanına
çevirme becerisi gösterir bir hale geldik. Sebep? Toplantı usûllerinin
yanlışlığı. Dostluk ön planda olmayınca, şakalaşma ve mizah anlayışı ile
zemin daha canlı tutulmayınca, çelik gibi gerilen sinirler içimizden
birisinin hayatına bile mal olabiliyor.
Klasik Toplantı Hataları
a) Yanlış Zamanda Toplantı
Mesela, mesai bitimine yakın başlayan ve gece geç saatlere kadar
süreceğine kalıbınızı bastığınız toplantılar. Hafta sonu, tatil veya
çalışma zamanları dışındaki toplantılar yanlış zamandaki toplantılardır.
Bir de zamanlaması yönetim konseptine göre doğru ama sizin ruh
hallerinize uymayan zamanlardaki toplantılar vardır. Bunlar da yanlış
zamandaki toplantılardır. Bu tip toplantılar, sadece ve sadece vakit
öldürmeye yarar. Problem çıkartmaya, var olan sorunları daha da büyütmeye
ve sistemi daha da hantallaştırmaya yarar.
b) Yanlış Adamlarla Toplantı
Yönetim kurulu toplantınıza yanında bir dostu ile gelen ortağınıza,
kızsanız bir türlü, kızmasanız bir türlü. Doğru adamlarla başlamayan
toplantı, doğru adımlarla başlamamış olur ve sonucu problemlidir. Sadece
iki kişilik toplantılarda, toplantı odasına dalan misafiriniz, hem
moralinizi hem de toplantı gündeminizi alt üst eder. Davetsiz misafirler
şirketinizin içinden olduğu gibi, şirket dışından da olabilir. Genelde
hatırı sayılır müşterileriniz bile bile -ki bir toplantıyı erteletecek
kadar etkin olabilmek, vazgeçilmez bir müşteri olabildiğinin en önemli
göstergesidir- toplantıyı böler. Hem de zevkle.
Yüksek rakımlı tepelerdeki.idarî ve mülkî erkan bir şirkete gitti mi,
dünyanın en önemli stratejik toplantısını yapjyor olsanız bile, o şahane
toplantınızı bölmek ve toplantıya onları da almak zorunda kalırsınız.
Tarih, bize alimlerin toplantısını bölmemek için saatlerce kapıda
bekleyen devlet
(tm)ı
266 Nitelikli İnsan
I
başkanlarının varlığını haberdar ediyor. Siz bırakın devlet başkanını, o|
Ur olmaz her yerde 'devletin resmi memuru' klişesi altında kabartma
unvanların altına saklanan karakterdeki kişiler, toplantıyı böler,
toplantıya dahil olur. Böyle önemli zatların gelişinde toplantı salonunun
çil yavrusu gibi dağılmasını -kaybolan iş gücü ve konsantrasyon
eksilmesini umursamadan.- zevkle seyrederler.
Sonuçta yanlış adamla başlayıp, yanlış adamlarla devam eden toplantıların
hepsi, yanlış adamlarla yapılan toplantılardır; ha işin başında ha
sonunda hiç fark etmez. Bir de orada olmadıkları halde, toplantının bütün
ayrıntılarını, içerideki toplantı sekreteryası gibi not almışçasına bilen
zevat vardır. Bunlar bazen basın, bazen siyasiler, bazen de içimizdeki
sıkboğaz kişilerdir. Toplantı bitiminde tüm gündemi aslında duymaması,
bilmemesi gereken kişilerle lüzumsuz yere paylaşan bu kişiler, toplantıya
olan güveni sarsarlar. Yanlış adamlarla yapılan toplantıya dönüşür
sonunda.
Yanlış adam deyince, dışarıdan gelen yanlış adamların yanında, içerdeki
yanlış adamlardan da bahsetmeliyim. Bir keresinde Kuş Pazarı'ndan aldığım
koca bir papağanla toplantıya gittiğimi hatırlıyorum. Sürekli başkanın
dediğinden başka bir şey demeyen katılımcılara, "Bugün toplantıyı başkan
ve başkanın papağanı yapacaklar. Haydi biz çıkalım." dedim. Espriyi
anlayanlar gülüştüler ve ben devam ettim: "Nasıl olsa içerde olsak da
farklı bir durum olmayacak. Başkan konuşacak ve başkanın papağanları onun
konuştuklarını aynen tekrarlayacaklar. Üretkenlik, yeni fikirler,
riskleri görmek ve riskler üzerinde alternatif stratejiler üretmek mümkün
olmayacak elbette."
c) Yanlış Mekanda Toplantı
Bir iş arkadaşınızın cenaze merasimi boyunca, arkalardaki siyah elbiseli
adamlar hararetli bir konuşmanın mümessilliğini yaparlar. Cenaze
defnedilirken bile, bir araya gelememenin verdiği ezikliği, merhumun
acısıyla birleştirip, "Bari bu vesile ile şu konuları bir görüşelim"
derler. Yaptıkları toplantı cenazenin manevî havasına uymayabilir bazen.
Krizli (!) bir toplantı ise, sesler kısık, başlar eğik ve gözler
sönüktür. Bazen bu siyah takım elbiseli adamlar maç ile ilgili veya sauna
muhabbeti ile ilgi'1 toplantılar da yapabilirler. Cenaze töreni sona
erince de bir başka vesile ile görüşmek üzere, ayrılır, iş verenin
masanıza baskın yapar gibi çörek-
19. Bölüm: Etkin Toplantı Yapma Sanatı 267
lenmesine ve yan masadan, odadan veya gelip geçenler tarafından duyulacak
bir şekilde sizinle özel bir toplantı yapmasına ne demeli? Ya öğle yemeği
ısmarlayan genel müdürünüzün, yediğiniz yemeği burnunuzdan getirircesine
yaptığı lokanta toplantılarına...? Komiye rezil olduğunuza mı yanarsınız,
yemeğin lezzetinin yediğiniz fırçalarla kaybedilmesine mi?
d) Yanlış Gündemli Toplantı
Siz tam yeni piyasaya çıkacak ürünle ilgili ve halkla ilişkiler konulu
toplantıya geldiğinizi sanırken, önceki ürünlerle veya hiç alakasız
futbol maçı ile ilgili bir toplantıda buluveririsiniz kendinizi ve
kurtulamazsınız. Gündem önceden verilmezse bu bir eksikliktir. Önceden
verilse iyi olur ama verilmemesi toplantı başladığında telafi edilebilir.
Gündem belirliyken yapılan sapmalar asla düzelmez. Yazılı olmasına rağmen
rotayı çevirebilmek, pusula varken gemiyi ters rotaya sokmaya benzer ki
bunun düzelmesi biraz zordur. Toplantı heyeti işin farkına, ancak italya
yolcuları, Mısır'a vardıklarında varır, iş işten geçmiştir. Yanlış
gündemli toplantıların en büyük handikapı, "geyik muhabbeti" ile
geçirilen 1/4'lük zamandan sonra, kalan 3/4'lük zaman diliminde, tüm
işleri halletmek için yapılan son dakika atağıdır ki asla sonuç vermez.
e) Yanlış Başkanlı Toplantı
Lider, her zaman toplantı başkanı olmak zorunda mıdır? Lider, yeri
geldiğinde "onurlu başkan" gibi köşesine çekilip, işi profesyonellere
devretmeyi bilmediği gibi, üstüne üstlük bir de yapılan her toplantıyı
kendi geçmiş deneyimlerini genç kuşaklara fedakarane (!) anlatabilmek
için bir fırsat olarak görür. Toplantının affa gündemi şu andaki problemi
çözmek olmasına rağmen, geçmişin ş"anlı sayfalarında başkanın, ortağın
veya fınansörün yaptığı çaycılık deneyimleri bile dinlenir. Okulu ne tür
zorlukla okuduğu, hangi fedakarlıklara katlandığı dinlenir. Toplantının
değişmez ana gündemi toplantı başkanının geçmişidir; acısıyla tatlısıyla.
70 kez din-'ene dinlene "kabak tadı" veren bu deneyimler, katılımcılara
gelecekte yapılacak bu tip toplantılara iştirak etmeme fikri verir.
Halbuki lider, Motive edici, onurlandırıcı, sinerji', doğurucu
konuşmalarla katılımcılara sevgiyi yerleştirmelidir; çünkü gidişattan
sorumlu olan başkan odur.
Toplantının bir başkanı olması normaldir. Eğer bu zamanla dönüşümlü bif
başkanlık ise, şirketteki herkes toplantı yönetebilme deneyimine sahip
268 Nitelikli İnsan
olur. Bu fırsat verilmezse, kişilerin kendini geliştirebileceği elverişli
bjr ortam oluşturulmuyor demektir; veya konuşmacılar birbirinin sözünü
kesiyorsa veya konuşmak için verilen süre aşılıyorsa.
f) Yanlış İkramlı Toplantı
Katılımcıların Antep baklavası veya şiş kebaplı bir ikram beklediği]
toplantı sonunda, saatlerce toplantı odasında kalıp, dışarıya içtiğiniz
su ile çıkıyorsanız, ikram cinayetine kurban gitmişsiniz demektir. Kim ne
derse desin, toplantılarda ikramların ayrı bir önemi vardır. Üstelik bu
ikram, yeme içme ikramı dışında bir hediye ikramı da olabilir. Devlet
düzeyinde ki toplantılarda, katılımcılar birbirine bir iyi niyet
hediyesi sunar. Bi keresinde toplantıya katılan arkadaşlarıma ayakkabı
sileceği süngeri ver mistim. Bazı toplantılarda çikolata, bazılarında
sakız. Her toplantıda bi şey vermeye çalışıyorum. Bir keresinde güzel bir
hediye paketi içerisinde verdiğim sımsıcak ekmek, evlerine götürdükleri
en anlamlı ekmek olmuş tu. O toplantının konusunu ömür boyu
unutmayacağız; çünkü koni "Ekmek paramızı nasıl kazanırız?"dı.
Bir hediye, basit, ucuz, pahalı j kaliteli, kalitesiz fark etmez.
Çam sakızı, çoban armağanı" olsun yeter.
g) Yanlış Ekipmanlı Toplantı
Katılımcıların seviyesine göre bir ekipmanla toplantı yapmalıyız. Mesela,
bilgisayar bilmeyen misafirlerinizle kendi "notebook"unuza veya cep
bilgisayarlarınıza gömülmüş bir vaziyette, ilginizi katılımcılardan
ekipmana doğru yöneltmiş bir vaziyette toplantı olmaz. Hem katılımcılar
reria cide olur, hem de iletişim hatası yaparız. Göz kontağı kaybolur. Ne
almamız gerekiyor ise, bunu bir toplantı sekreteryasının yapması, bunJ
imkan olmayan yerlerde çok kısa kısa notlar alınarak katılımcılara
yönelin* mesi gereklidir.
Toplantı mekanına girişte bir uyarıcı yazı, levha, tabela gibi bir şey
koymak katılımcıları onurlandırır ve ilgiyi bu iyi hazırlanmış olan
toplantıya; çeker. Toplantı öncesinde katılımcılara yetecek kadar
bloknot, kalem, kağıt vb. materyalleri de hazırlamak gerekir. Mümkün ise,
masaya katılımcıların isimlerinin yazılı olduğu birer isimlik koymak çok
çekicidir. Değer verildiğini gösterir. Toplantıya girenler, masada
toplantı gündemi ile ilgi'h bir doküman bulurlarsa, daha aktif bir
dinleyici ve katılımcı olacaklardık
19. Bölüm: Etkin Toplantı Yapma Sanatı 269
Hele hele toplantı öncesinde katılımcılara genel bir bilgilendirme
dokümanı sunulmuşsa, toplantı daha etkin olacaktır. Bütün bu
hazırlıkların yapılmış olması, yapılacak iş toplantısının bir 'iş olsun
toplantısı' olmadığının önemli bir göstergesidir.
h) Yanlış Dokümanlı Toplantı
Birçok toplantıda katılımcılar için doyurucu olmasını bir tarafa bırakın,
bilgilendirici bir doküman bile verilmez. Hal böyle olunca da katılımcı
yeteri kadar bilgilenmediği bir konuda yeteri kadar katılımcı olamaz
haliyle. Toplantı ile ilgili takdim edilecek doküman hem toplantı
öncesinde, hem de toplantı sonrasında ayrı ayrı takdim edilmelidir.
Toplantı öncesinde verilecek doküman iyi bir hazırlık yapıldığının
göstergesi; toplantı sonrasındaki doküman ise, boşu boşuna
toplanılmadığının bir göstergesi olacaktır. Üstelik en büyük eksiklik
olan toplantı kararlarının yazılı hale getirilmesini sağladığı için,
katılımcılar nasıl bir toplantı yaptıklarına ve ne tip kararlar
aldıklarına dair hatırlatıcı ve yönlendirici bilgilere kavuşmuş olurlar.
Toplantı dokümanı arasına kuru bir çiçek, el yazınızla imzalı bir
teşekkür yazısı koymanız ilgi çekecektir.
i) Yanlış Kıyafetli Toplantı
Yanlışlardan bahsederken toplantılardaki kıyafet problemlerinden
bahsetmeden geçemeyeceğim. Birçok resmî toplantıda frak mecburiyeti
vardır. Bazı toplantılarda ceket çıkartılıp çıkartılmaması bile resmî
toplantı gündemine girer. Şirketlerde işi bu derece sıkılaştırmanın bir
anlamı yok. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Bir cumartesi toplantısına
nasıl olsa mesai saati dışındaki bir toplantı diyerek, spor
kıyafetlerinizle gelmenizde aklınız bir an evvel toplantıdan çıkıp yarım
kalan golf maçınızı tamamlamakla meşgul olmadığı sürece, bir mahzuru yok.
Bir de sizi görenlerde aşırı bir laubalilik ve ilgisizlik hissi
uyandırmıyorsanız, istediğinizi giyebilirsiniz. Modern pazarlama
stratejistleri, başarılı bir satış 'Çin, satış ve pazarlama
toplantılarının mahallî değerlere uygun, beklenti-'e'"i aşmayacak bir
kıyafetle olmasını tavsiye ederler. Beklentileri hissetmek ise, size
kalmış. - •. •.
2.70 Nitelikli İnsan
Toplantı Neşelendiricileri
Kendi içinizdeki toplantıdan galip çıkmadıktan sonra, kendi dışınızdaki
kişilerle etkin bir toplantı yapmanız mümkün değildir. Siz öncelikli
olarak kendi iç toplantınızı bitireceksiniz. Hem ruhunuz, hem de
bedeninizle barışacaksınız. Ondan sonra başka bir toplantıya
katılabilirsiniz. Eli işte, gözü oynaşta bir şekilde, bedeni toplantı
mekanında bırakıp, ruhunuzda kopan fırtınalara kapılarak hayal alemindeki
gezinizin toplantıya pek katkısı olmaz. Kendi iç sükunetinizi bulmadan,
dışınızdakilere nasıl bir sükunet verebilirsiniz ki?
Toplantıları durağanlıktan çıkartıp biraz daha neşeli bir hale getirmenin
başka bir yolu da onları tarihî ve turistik mekanlarda yapmaktır.
Şirketimizinde iki büyük toplantısını Yere Batan Sarnıcfnda ve Topkapı
Sarayı'nda yaptığımızı söylersem eminim konuyu daha iyi anlatmış olurum.
Tarihî mekanların büyüleyici havasıyla toplantılara renk, canlılık ve
heyecan gelmişti. Üstelik meraklı gözlerle süzüldüğünüz bir ortamd
umursamaz tavırlar içerisine de giremiyor insan, daha bir ciddi ve vaku
davranıyor. Süre daha etkin kullanılıyor. Üstelik basının da ilgi odağı
olu yorsunuz. Bir düşünsenize, A şirketi, yeniden yapılanma projesi
toplan tısını Anadolu Hisarı'nda yapmış veya B şirketi, pazarlama iletişi
toplantısını Kız Kulesi'nde yapmış. Etkinlik ve verimlilik kaynağı bir
uyguj lama, "Tebdil-i mekanda ferahlık var" diye boşuna dememişler.
Ayrıca toplantı süresinde katılımcıların fotoğrafları çekilirse v
toplantıdan hemen sonra bu fotoğrafları onlara takdim etme imkanı olursa,
çok ilgi çekici bir etkinlik yapmış olursunuz. Bazı toplantılarınızda
çekilen resimleri, bir bardak veya t-shirte baskı yapan printerle kalıcı
biranı ve hediyeye dönüştürerek de büyük bir sürpriz yapabilirsiniz.
Hiçbir sürpriz, toplantının ortasında bir ilim adamı, bir sanatçı ve bir
sporcunun toplantı odasına programlı bir şekilde girmesi kadar müthiş bir
etki yapamaz. Böylece, çalışanlarınız kişilik olarak o sporcudan
etkilenir ve motive olurlar. Aynı zamanda, çalışanlarınız aktüaliteyi
takip eden ve meşhur sanatçıları şirketinize kadar getirtebilecek bir
etkinliğe ve güce sahip olduğunuzu görür ve motive olurlar. Ölü şirket
imajını yıkarak, etkin ve canlı bir şirket dinamizmini yakarsınız,
böylece.
Ben, liderimin, her şeyi gören gözüm, Tüm problemlerime çözüm olmasını
isterim.
Münir Arıkan
Etkin Liderlik
Lider Kimdir?
Lider; yapılması gerekli, doğru işlerin üstesinden gelme cesareti ve
yeteneği olan insandır. Yapılacak bir sürü iş arasından sadece yapılması
gerekli olanı görebilen ve gösterebilen kişidir. Kendi vizyonu ve ileri
görüşlülüğü ile ortaya yapılması gerekli bir iş çıkartan ve bunun
yapılması için ilgililere umut aşılayan, sonuçlan gösterebilen ve
inandırabilen insandır. Sonuç almak için insanları etkileme, inandırma ve
yönlendirme becerisine sahip olan kişidir. İnsanları etkileme sürecinde
kullanılan güç, kimi zaman ödül, kimi zaman ceza, kimi zaman da heyecan
yaratarak kişilerin iç potansiyellerini ortaya çıkartmak olabilir. Bu
yapılanlar meşru olmayan bir güç kullanımı ile yapılıyorsa, o zaman
liderden değil, olsa olsa bir kabadayıdan bahsedebiliriz.
Lider, kullandığı gücü, insanların canu gönülden isteyerek,
kabullendikleri bir süreçte uygular. Yoksa her güç kullandığında
kendisine karşı isyan çıkartılan, gücüne karşı alternatif bir güç ortaya
konan sopası kırıldığında veya havucu kaybolduğunda işleri yürütemeyen
kişi lider olamaz. Kıt kaynaklarla hayatta ve ayakta kalabilmenin
başkalarına göre "^kansız olan usûllerini bulan,, deneyen ve kendi grubu
için koyduğu hedefin gerçekleştirilmesini sağlayan kişidir, lider. Lider,
başa geçen değil, "aşa geçirilen taçtır. Başımızda taç iken, aynı zamanda
"Allah sizi başımız-
272 Nitelikli İnsan
dan eksik etmesin." diye dua edilebilecek kadar yüreklerde de taşınabilen
kişidir.
Lider Neden Gereklidir?
American Management Association'in yaptığı bir ankete göre çalışanların
motivasyonunu yükselten en önemli faktörün, ileriyi gören bir vizyonu ve
kendilerini gelecekte de yaşatacak değerleri olan bir lider olduğu
söylenmiş. Bütün insanlar aynı kaynaklara sahiptir. Bir imtihan tecellisi
olarak hasta, özürlü veya akılsız olarak doğanları kastetmiyorum. Gerçi
tarih, özürlü olarak görülüp de hiçbir işe yaramaz gözüyle bakılan birçok
kişinin kahramanlık destanları yazdığına şahittir, iki bacağını kaybedip
tahta ve takma bacakla maraton koşan, sadece sol ayağının çatal
parmaklarıyla bir şaheser yazan, elleri olmadığı için kalemi ağzına veya
ayak parmaklarına alıp harikulade tablolar yapan, gözleri görmediği halde
ülkesinin en başarılı motor tamircisi olan kişiler görmüştür bu dünya,
görmeye de devam edecektir, işte lider, tam burada ortaya çıkar. Sahip
olunan kaynaklarla yetenekleri eşleştirin Zamanını yanlış yerde harcayan
kişiye babası, annesi, arkadaşı veya öğretmeni liderlik eder, onu
bilgilendirir, ona yol gösterirler. Parasını yok yere tüketenlere,
emeğini yanlış yere harcayanlara, yanlış zamanda yanlış mekanda bulunan
kişilere liderlik ederler.
Bu kişilere, görünüşte tıpkı kendilerinin aynı olan insanların liderlik
etmesi nasıl olmaktadır? Bunda doğuştan gelen genetik liderlik
vasıflarının % 10-15 gibi etkili olduğunu söylemeliyim. Asıl fark,
liderin kendini yetiştirmesi, geliştirmesi, cesaretlendirmesi,
yüreklendirmesi ve içindeki savaşları kazandıktan sonra yüreğinin sesine
tercüman olarak çevresine liderlik etme hakkını kazanması ile ortaya
çıkar. Lider, bilinçli olarak yaşadığı hayattan aldığı tecrübeleri,
ileride karşılaşacağı benzer durumlar için kullanmak üzere saklar. Filmin
başında yönetmenin duvarda asılı kılıcı fonda göstermesinin, filmin bir
yerinde o kılıcın kullanılacağı anlamına gelmesi gibi, lider kişilikli
insanlar da, kendi hayatlarının yönetmeni olarak yaşadıklarını çektikleri
ve oynadıkları hayat filminin tüm sahnelerinin gelecek günlerde bir
şekilde başka bir fonda kullanılacağını bilir-
20. ŞölOm: Etkin Liderlik 273
|er. Dolayısı ile liderler sadece oynamazlar, senaryoyu da yazarlar.
Filmin kurgusunu yaparlar ve yönetirler.
Liderler ve Kaynaklar
"Kıt kaynaklar" demiştim. Hayatın gittikçe hızlanması, kompleks bir
yapıya bürünmesi, işlerin çetrefilleşmesi, ilişkilerin daha da
dallanması, iletişim imkanlarının artması, sonuçta bir tek şeyle izah
ediliyor: Hız artıyor. Hayatın hızı artınca, tıpkı Dünya'nın hızına bağlı
olarak onun çekim kuvveti etkisi altında onunla birlikte giden nesneler
gibi, biz de hayatımızı bu akışa kaptırıyoruz. Bizden önce benzer
durumları yaşamış, gün görmüş tecrübeli kişilerin bize yol göstermesi ve
liderlik etmesi gerekiyor. Bu liderler ya gerçekten bizden önce o
tecrübeyi yaşamış veya kendi beyninde olayı canlandırarak yaşamışçasına
tecrübe sahibi olmuştur. Bu tip kişiler akl-ı selimleri sayesinde olayı
önceden görebilme ve hafızalarında canlandırabilirle yeteneğine
sahiptirler. Bu özellikleri ile liderliğe hak kazanırlar.
Hayat gemisinde kimileri buhar kazanları için ocağa kömür atmakla
meşgulken, kimileri kamaralara oda servisi yapar. Kimileri mutfakta
yemekle meşguldür. Bütün bunlar olup biterken, birinin kaptan köşkünde,
dümeni eline alıp, gemiye yol ve yön vererek liderlik yapması gerekir.
Fortune Dergisi, dünya ekonomisinde hatırı sayılır yeri olan pek çok
şirketin tepe yöneticisinin neden başarısız olduğunu sorgulamıştı, bir
sayısında. Araştırmayı yapan muhabir, "Başarısızlığın altında son derece
basit hataların yattığını buldum diyordu. Bu basit hatalar, başarısız
tepe yöneticilerine aitti. Zafiyet derecesine gelen hataların başında
"icraat yapmakta zorlanmak, kararlı davranamamak, işini iyi takip
etmemek, verdiği sözleri yerine getirmemek" gibi ölümcül hatalar vardı.
Lider o kadar inanarak ve kararlı bir şekilde işe koyulur ki inandığını
ne pahasına olursa olsun icraata koyar. Lider, takip etmesi gerektiği
işleri de bilir. Söz verdiği zaman sözünde durması onun en önemli
meziyetlerinden birisidir.
Kimselere Lider Olmadan Önce Kendinin Lideri Ol
Victor Hugo "Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama kimse önce
indisini değiştirmeyi düşünmez." der. Bu kitapta, bu bölüme kadar
ve-
274 Nitelikli İnsan
rilen bilgilerle, önce kendi ayaklarınız üzerinde durmanıza ve sonrasında
da kendinizi değiştirerek hayatınızın gerçek lideri olmanıza bir nebzecik
katkı sağlamayı amaçladım. Kendi hayatınızın lideri olmadan, başkalarına
canlılık kazandıracak bir lider olmanız asla mümkün değildir. Kendi beden
ve ruhunuza liderlik etmeden, başka beden ve ruhlara tesir edemezsiniz
Ölümcül silahlarla gözü dönmüş bir şekilde etrafına dehşet saçan
zorbaları lider olarak saymıyorum. Sözüm, bu tiplerin dışındaki normal
insanlar için geçerli. Lider olacaksan önce kendinde denemelisin bu
liderliği. Bakalım kendine sözün geçiyor mu? Bakalım kendini
yetiştirebiliyor musun? Bakalım kendini geliştirebiiiyor musun? Bakalım
kendine yetiyor mu gücün? Başkaları üzerinde bu gücünü denemeden,
kendinde ihtisas sahibi olup uzmanlaşman, liderlik kalitenin
yükselmesindeki en büyük faktördür. Kendi bedeninin, ruhunun va hayatının
lideri ol. Eskiler "Sana itaat edilmesini istiyorsan tez elden buyruk
sahibi ol." derlerdi. Vur kır değil, insanların sana itaat etmesi için
gerekli olan tüm şartları yerine getir; yani hakkıyla buyruk sahibi ol.
Yapman gerekeni, üzerine düşeni yap ki örnek bir şahsiyet olabilesini
insanları etkileyebilesin.inandırabilesin.
Hitler'in en önemli başarı sebebi, bir şeye karar verdi mi, tüm
kaynakları ile sadece o hedefe yüklenmesiydi. Tüm birlikleri ve gücü ile
o hedefi ele geçirmesiydi. Kendi hayatının lideri olabilmek için, tam
zamanında, anında, hedefe tam odaklanarak ve tüm kaynaklarınla işe
koyulmalısın.
Bir seminerimde katılımcılardan birisi "Neden kendi hayatımın lideri
olmalıyım ki?" diye sordu. "Nasıl olsa işleri yapılması gerektiği gibi
yaptıran birileri hep ortalıkta dolaşıyor, iş yerinde hep başkalarının
sözü geçiyor ve ben neden kendimin ve kendi işimin lideri olmalıyım?" "Bu
sualini ters çevir." dedim. "Cevap kendi sualinde gizli. Ortalıkta
dolaşıp kendilerini birilerinin lideri olarak gören ve lanse etmeye
çalışan kişiler de şöyle düşünürler: Şu ortalıkta görünmeyip hep
birilerinin bir şeyler söylemesini bekleyen ve bir şeyler yapmak için
birilerinin komutu ile çaliŞ" maya alışık olan kişilerin lideri
olmalıyım. Lider olmasam bile öyle görünmeliyim. Onlar nasıl olsa her
söyleneni yapacaktır."dedim. "Eyvah" dedi katılımcım. "Desenize,
içimizdeki gerçek liderleri çıkartamadığımız için sahte liderleri
besleyip büyüten de biz oluyormuşuz..."
?<?•
: Etkin Liderlik 275
Gördüğünüz gibi, birilerinin çıkmasını beklemeden herkes kendi ruh ve
bedeninin lideri olmak zorunda. Hem ortalıktaki sahte liderleri bertaraf
edebilmenin, hem de potansiyel gerçek liderlerin önünü açmanın tek yolu
bu olsa gerek. Kendi hayatınızın lideri olmadığınız takdirde, sizi ve
hayatınızı yönetmeye çalışanların başarısı, kendi kişisel
başarısızlıklarınızı gizleyemez. Kendi hayatınızın dışındaki başarılarla,
kendi iç başarısızlıklarınızı örtemezsiniz. Kendi hayatınızın başarısı
için, kendi hayatınıza lider olmaya var mısınız?
Uzman Ekip; Ama Kiminle?
Liderlik deyince, takımın üyelerinin oluşumundan bahsetmeden
geçemeyeceğim. Takımı oluşturan, coşturan, takımın hedeflerini sürekli
çıtayı yükselterek aktif bir şekilde büyüten bir lider vardır. Lider,
ekip oluşturabilen ve ekibin motivasyonunu hedefteki işi gerçekleştirmek
üzere canlı tutabilen kişidir. Lider, takımı oluştururken "uzman üyelerle
bir ekip oluşturmakla, "uzman üyelerden bir ekip oluşturmak" arasında bir
tercih yapmak zorundadır. Tercihini ikinci usûlden yana kullanan lider
bencil bir liderdir, istişareye önem vermeyen, başkalarının fikirlerine
önem vermeyen, tepeden inmeci bir lider. Böyle bir lider, yapılacak iş
ile ilgili tek başına aldığı kararlarla uzman üyelerden bir ekip
oluşturuverir. Halbuki gerçek lider, uzman üyelerden değil, uzman
üyelerle birlikte, onların fikirlerini de alarak, onlara da danışarak,
yani ekip halinde bir ekip oluşturur. Lider ne kadar güçlü ve karizmatik
olursa olsun, tek yürek olmak için el birliği etmek ve çok beyinle
çalışmak gerekiyor.
Sürdürülebilir Liderlik
Şu ânı yöneten, günü kotaran bir lider her zaman iyi bir lider
olmayabilir. Lider olabilmenin bence en önemli şartı, liderliğin
sürdürülebilir bir liderlik olmasıdır. Bununla hiç şüphesiz idarî, ticarî
ve siyasî anlamda kendi vefatına kadar ömür boyu sürdürülebilir bir
liderlik yapmaya çalışan kişileri kastetmiyorum. Sürdürülebilir liderlik,
lider tarafından verilen kararların, bu karardan etkilenen tüm taraflar
için - güzellik getirmesi demektir. Sürdürülebilir liderlik, ailede
kardeşlerin hakkından, şirkette başka departmanların hakkından, sosyal
hayatta toplumun başka kesimlerinden ve

276 Nitelikli insai\


dünya üzerinde başka milletlerin kaynaklarından çalınarak
gerçekleştirilmiş bir liderliği asla kabul etmez.
Liderin vereceği kararların, gelecek nesillerin kaynaklarını umutlan ile
birlikte tüketmemesi gereklidir. Şu âna en uygun çözümü gelecek
nesillerce de kabul edilebilecek bir güzellikte sunabilen lider, gerçek
sürdürülebilir liderdir. Yoksa simide yapışmış çörek otu gibi, hem
parıldayan genç neslin kariyer basamaklarını tırpanlayan, hem de verdiği
kararlarla gelecek nesillerimizin daha bedbaht olmasına yol açan kişiler,
sürdürülebilir lider olmaktan çok, geleceğe dair umutlarımızı süründüren
liderlerdir.
Özellikle iş dünyası "aile şirketlerinin kurumsallaşması" diye süratle
kabiliyetli genç nesillerin önünü açmak için yeniden yapılanmaktadırlar.
"Sosyal paydaş" kavramı çerçevesinde, şirketin geleceğine olduğu kadar,
içinde bulundukları toplumun ve dünya toplumunun gelecek nesillerine de
yatırım yapmaktadırlar. Ne üretirlerse üretsinler, çevreyi korumaya,
doğal kaynakları israf etmeden kullanmaya, eğitim, sağlık ve beslenmeye
kaynak ayırmaktadırlar. Gerçek sürdürülebilir liderlik de budur zaten.
Şirketinizin ve gelecek nesillerin hayatını sürdürebilir kılmak. Geleceğe
lider olacak kaliteli ve nitelikli insanlar da bu tip insanlar
olacaklardır. j
j
İyi Bir Lider Ne Yapar?
Seminerlerimde gördüğüm en lider ruhlu kişi, Robert Koleji lise ikinci
sınıfta okuyan Fatih Demir kardeşimdi. Hayatının karşılaşabileceği en
kritik anlarından birini yaşarken, gözlemledim onu; dikkat, ilgi, merak
ve hayretle. Çelik gibi bir irade sergiledi. Ne gururuna, ne de hislerine
yenik düştü. Verdiği karar ve sergilediği karakteri unutamam. Yaşına
inat, sergilediği serinkanlılık ve nezaket görülmeye değerdi. Bağırıp
çağırıp, etrafı darmadağın edebileceğiniz bir anda, hayattaki tek hakiki
gücü, kendinize hakim olma gücünü gösterebiliyorsanız, işte gerçek lider
sizsiniz demektir.
iyi bir lider olmak ister miydiniz? En iyi lider olsanız hangi
sıfatların, huyların sizde olmasını isterdiniz? Lütfen bu isteklerinizi
bir liste haline getirip, kendi arzularınızı yazılı bir halde görün.
Okuyun ve anlamaya çalışın. Hem bu yazdığınız vasıflara sahip iyi bir
lider olunca ne tip iyilikler yapacağınızı da yazmalısınız? iyi kalbli
bir lider mi olacaksınız? insanlara
20. Bolum: Ltkın Liderlik 277
mülayim davranıp, onların gönlünü hoş tutup, onlara ılımlı ve güzel
sözler mi söyleyeceksiniz? Ne için çalışacak, ne için yorulacak ve hangi
kötülükleri bitirip, hangi iyilikleri yapmaya çalışacaksınız? Tedbirli,
disiplinli, güler yüzlü, cömert, iyimser, inançlı ve her şeyden önemlisi
girişimci bir lider mi olacaksınız?
Sözlüklerde Saklı Liderlik Vasıfları
Bütün bunlara karar vermeden önce, size hayatınızın diğer alanlarında da
iyi bir katkı sağlayacak bir sözlük çalışması önereyim. Sarı fosforlu bir
kalemle bir Türkçe sözlüğü baştan sona tarayarak, gördüğünüz tüm olumlu
fiilleri ve sıfatları bir bir işaretleyin. Sonra bu işaretleme bitince,
bilgisayar veya el yazınızla bir liste oluşturun ve en başına da
"Liderlik Vasıfları" diye başlık atın. Daha sonra, şayet sözlükte mesela
bağışlamak ve bağışlayıcı olmak gibi sıfatlar dikkatinizi çekti ise, iyi
bir lider olmak için bu sıfata sahip olmanız durumunda bunu ne şekilde
kullanacağınıza birkaç dakika zihninizi yorun. Bir düşünün, iyi bir lider
kimleri bağışlar, hangi suçları ve suçluları bağışlar? Bunları neden
yapar? En bağışlanmayacak suç hangisidir? Lider hangi durumda bu vasfını
kullanmaz veya kullanamaz? Cevaplarınızla kendi hayatınızın lideri olma
yolunda, şişirme bilgilerle değil, tamamen size ait kendi gerçeklerinizle
yol alacaksınız. Devam edin.
Etobur ve Otobur Liderlik
ilk çağlarda taşı avının en hassas yerine isabet ettiren, baltayı en
ölümcül şekilde savuran, mızrağı en uzağa atan ve oku yayı fazla geren
kişiler lider oluyorlardı, kendi kabilelerinde; yani en fazla et getiren
lider oluyordu ki buna ben "etobur liderlik" diyorum. Şirketlerimiz şu
anda, sadece satıştan gelen kârlara odaklanmış ve gözleri gelen paradan
başka bir şey göremez halde etobur liderler tarafından yönetiliyor, işin
en vahim yanı, etobur liderlerin, kendi tepe yöneticilerini de arada bir
paylarına düşen et hatırına bu sisteme razı etmiş olmasıdır.
insanlar sulu tarıma geçtiklerinde, toprağı işlemeyi öğrendiler. Etobur
liderlik yanında 2. bir liderlik çıktı ortaya. En çok mahsul alan ağa
oldu, paşa oldu, bey oldu, derebeyi oldu ki buna da ben "ötobur liderlik"
diyorum, insanlık etobur ve otobur liderlikten kurtulmadıkça, daha fazla
üretim ve daha fazla tüketim çılgınlığından da kendini kurtaramayacaktır.
Etobur ve otobur liderlik,
21S Nitelikli İnsan
sürdürülebilir kalkınmanın da, sürdürülebilir liderliğin de önündeki en
büyük engeldir. Şimdiki ve gelecekteki hayatımızın selameti için süratle
bu engellerden kurtulmamız lazımdır.
Doğadan 5 Doğal Liderlik Tipi
Yaptığım radyo programlarında ve seminerlerimde, sürekli doğadan ve
hayvanlar âleminden örnekler veririm. Liderlik deyince de doğadan
seçtiğim 5 doğal liderlik tiplemesinden bahsetmek istiyorum.
Arslan Lider Tipi
Birinci tip liderler aslan liderlerdir. Bu tip liderlerin ininden
çıkmasalar bile kükremesi yeter. Aslanlar doğarken kedi karakterinde
masum ve sempatik doğar, büyüdükçe öğrenir, tecrübe kazanır ve yetişmiş
bir ergen olunca gerçek kral olurlar. Osmanlı şehzadeleri lalaları
tarafından yetiştirilmeden önce aslan yavrusu gibi uysal, söz dinleyen ve
eğitilen lider aday adaylarıydılar. Padişahlık tacı başlarına konduğunda
aslan lider oldular. Bu tip liderler heybetli, azametli, güçlü ve bir o
kadar da sabırlıdırlar.
Tilki Lider Tipi
ikinci tip liderler tilki liderlerdir. Tilkiler güç yetiremedikleri
olaylarda aslanın işi bitirmesini beklerler. Kurnazlıkları, sabırlarının
erken tükenmesine yol açar ve kümesteki tavukları elde etmek için bir yol
bulurlar. Sabırsız tavırları kümesin içindeki tuzağı görmemelerine yol
açar, ya tuzağa ya da kümes dışında pusu kurmuş köylülere yakalanırlar.
Tipleri güven vermez. Çeviktirler.
Sırtlan Lider Tipi
Üçüncü tip liderler sırtlan liderlerdir. Sırtlanlar, doğadaki sınırsız
beslenme kaynaklarına rağmen aslanların avına göz diker. Onların avını
ça-labiliyorlarsa, çalarlar. En garibi, aslan liderlerin en ufak bir
zafiyetinde lideri yemekten çekinmezler. Aslan yara alınca onların
ziyafet mönüsü olur. Takipçi ve hırslıdırlar. Zafiyeti asla affetmezler.
Liderin güçsüzlüğe düştüğü ânı, ânında hissederler. Lider düşmanıdırlar.
20. _Bölüm: Etkin Liderlik 279
Karınca Lider Tipi
Dördüncü tip liderler, karınca liderlerdir. Karıncalar, iletişim,
haberleşme ve iş bölümü açısından son derece gelişmiş bir sistemin
sahipleridirler. Bu sistemi koruyup işletmeleri karıncaların
kraliçe liderleri sayesinde olur. Kraliçe vardır; ama her karınca da
kendi işinin lideridir. Ferdî karıncaların başı derde girdiğinde
diğerleri yardım eder ve yükünü taşırlar, iş birliği yaparlar. Karınca
tipi liderler, işin sonunu görürler, işi organize ederler ve geleceğe
yatırım yaparlar. Bu yatırım, kendi ırklarından başka bir canlıya
yaramaz. Kurdukları sistemin kusursuz çalışması, oylarının devamı için
şarttır. Topladıkları ve depoladıkları besinler, sadece kendi tüketimleri
içindir.
Arı Lider Tipi
Beşinci tip liderler arı liderlerdir. Anlar lider olamaz, lider doğar.
Sadece içlerinden kraliçe arı lider olabilir. Kovanda birden fazla
kraliçe arı olursa, kovandaki fazla nüfusu peşine toplayıp, oğul verme
dediğimiz bir olayı gerçekleştirerek, kendi hayatlarını kurarlar.
Liderlik sadece kraliçe arının hakkıdır. Arılar kovan içinde ve dışında
benzersiz bir sistem ile çalışır ve yaşarlar. Tüm faaliyetler lider
kraliçe arı için yapılıyor gibi görünse de, kraliçe arıya çalıştıkları
sürece soylarının devamını temin etmiş olurlar. Kurulu düzen yıkmaya
çalışanın hayatına son verilir. Dakik, sistematik ve paylaşımcıdırlar.
Bir önemli husus da arıların, kraliçe arıya uydukları sürece kendi
soylarının devamını sağlamalarının yanında, biz insanoğlu için de müthiş,
benzersiz ve şifa kaynağı bir ürün olan "bal"ı üretmiş olmalarıdır.
Dolayısı ile liderlikleri de, sistemleri de, ürettikleri de, üretim
sürecindeki polen toplama çabaları da aslında kendileri için olduğu
kadar, biz insanoğlu için de kadar faydalıdır. Çiçek tozu toplarlarken
çiçeklerin döllenmesini sağlarlar. Bal yaparlar ve kurdukları örnek
sistemi modelleyerek arı tipi bir liderlik sistemi kurmamıza ön ayak
olurlar. Hep kendileri içinmiş gibi Çalışarak, başkalarına da fayda
sağlayan, başka sistemlerin de sağlıklı bir şekilde işlemesine yardımcı
olan bir sistemdir bu.
Liderlik ve Yöneticilik
Modern kişisel gelişim konsepti içerisinde zaman 2a *man zaman
yöneticilik ve yerine göre de liderlik yapmam"
280 Nitelikli İnsan
hayat sürüyoruz, işçilik, standart; yöneticilik ise, tekdüzedir,
olağandır. Bir kez sistemi kurduğunuzda kusursuz bir şekilde çalışır.
Hüner, kurulu sistemlerin kusursuz çalışmasında değil, daha kusursuz bir
sistemin keşfinde ve kurulmasındadır. Sürekli yenilik, beraberinde
olağanüstülüğü ve De Bono'nun dediği "rekabet üstünlüğünü" getirir. Bu
ise, yöneticilikten liderlik tipine geçişle olabilir.
işçiler, pratisyen hekim gibidirler. Bir yaralanma ânında pansuman
yapabilirler. Yöneticiler, tıbbî teşhis ve tedavi uzmanı doktorları
gibidirler. Yaranın altındaki hastalıkları görürler. Çekilen filmleri
okuyabilir, gerekli testleri yapabilir ve hastalığı teşhis edebilirler.
Gerekli durumlarda cerrahî yöntemlerle ameliyat yaparlar. Liderler ise,
koruyucu hekim gibidirler. Hastalıklar oluşmadan evvel, sağlıklı bir
bünyenin mevcudiyetini koruyabilmesi için gerekli olan tüm tedbirleri
alırlar. Hastalığı değil, hastalığa giden yollan kapatırlar. Onların
olduğu yerde hiçbir problem yokmuş gibi görünür. Gün boyu boş boş
oturuyor veya avare bir şekilde dolaşıyor gibi görünebilirler. Sevgili
Hadi Uzun ağabeyimin şirket içi toplantılarda sürekli söylediği gibi,
"yüksek ökçelerin kerameti." tıkırtısı varken değil, tıkırtısı kesildiği
anda anlaşılıyor. Zaman zaman hepimiz yüksek ökçeli ayakkabılar giymemiz
gereken dönemler yaşıyoruz, lider olsak da olmasak da.
Cumhurbaşkanlarımızdan Turgut Özal'ın suikastten parmağına isabet eden
bir kurşunla kurtulmasından henüz 3 dakika geçmişti. Salonun güvenliği
sağlanmamış, sadece suikastçi yaka paça salonun dışına sürüklenerek
götürülüyordu, içeride daha başkaca bir suikastçi var mı, yok mu tespit
edilmiş değildi. Üstelik o 3 dakika boyunca, Özal'ın parmağından akan
kanlarla kürsünün arkası minik bir kan gölüne dönmüştü, işte tam bu anda,
sadece gerçek bir liderden beklenen gür bir ses tüm kongre salonunu
titretti. Konuşan minik bir bandaj atılmış elini havaya kaldırarak korku
içindeki delegelerin yüreğine su serpercesine bir tavır sergileyen
Özal'dı. "Allah'ın verdiği canı O'ndan başka da alacak yoktur!" O anda
yapılacak onlarca daha başka eylem vardı. Kongre salonunu boşaltmak.
Özal'ı hastaneye kaldırmak veya bu suikastı düzenleyenlere lanet e tarzda
acımasız bir konuşma yapmak gibi, onlarca değişik tavıj sergilenebilirdi.
Kongre salonunu titreten o ses, "Ben liderim ve gerçek bjj
lidere yakışan bir konuşma yapmalıyım." diyordu. Sadece lidere yakışanı
yapıyordu. 4 eğilimden bütün kesimleri içerisinde eriten o günlerin "Özal
misyonu", başarısını, sanırım liderlik vasfının toplumun oldukça geniş
bir kesimi tarafından büyük bir heyecanla benimsenmesine borçluydu.
Lider misiniz Yoksa Yönetici mi?
Yönetici ile lideri birbirinden ayırt etmemize yarayacak özellikler
nelerdir?
1 Yönetici 1 Lider
[
i Uyum sağlar. Uyum sağlayacak ekip kurar.
Motive edici konuşur ve davranır. Liderin varlığı motive kaynağıdır.
Çatışma olduğunda engeller. Çatışma çıkmayacak sistem kurar.
Yol açar, yolu temizler. Yeni bir yol bulur ve yol gösterir.
I Herkesi susturabilir. Konuştuğunda herkes susar.
Statükoyu korur. | Yeni bir sistem bulur. ||
Strateji belirler. Yepyeni stratejiler yaratır.
1 Ameliyat eder. Genleri düzeltir. l|
Konuşur. 1 Konuşturur.
| "Dinleyin" der. | Dinler ve hazla
dinletir, |
Bu günü düzenler. Geleceği yaratır.
Başa gelenlerle uğraşır. Başa gelebileceklerle ilgilenir.
Davranışları düzenler. 1 Düşüncelere yön verir.
iletişim kanalları kurup işletir. Sezgi gücü ile hükmeder.
Daha ucuz alacak bir yer arar. Yepyeni bir enerji kaynağı bulur.
| Aklına geleni söyler. || Dinleyicilerin aklına
göre söyler.
Liderlik deyince, güç kullanımı, kuvvete başvurma ve zorbalık yapma gibi
bazı eylemlerde akla geliyor. Lider, yaptığı bütün işlerinde meşruiyyet
Çizgisi dışına çıkmayan ve her eylemi meşru olan kişidir. Lider, asla
zorbalık yapmaz; çünkü büyük liderler; küçük kimselerin küçük haklarını
yeme küçüklüğünde bulunmazlar. Onların varlığı, hakkın, haklıya teslimi
içindir. Yapılması gerekli olanın yapılması içindir. Emirlerinde ne
korkudan bir
282 Nitelikli İnsan
eser, ne de cezadan bir emare vardır. Ne zorlar, ne de kanunî güçlerinin
ardına saklanırlar, insanları her zaman emirlerine amade kılarlar, hem de
zevkle. Lider, kendisine karşı gelinmesini kanunlarla güvence altına
alıyorsa, gerçek lider değil, olsa olsa yasal bir liderdir. Şirketin
devamı için kendisine uyulmasına karar verilmiş; ama uzman olmadığı için
işleri yürütememesi bir tarafa, saygınlığını da kaybetmiş bir lider,
nasıl etkileyici bir lider olabilir.
Aslında karizma konuşunca ödül de ceza da susar. Onlara gerek kalmaz.
Yapılması gerekli olan iş, yapılması gerekli olduğuna inanıldığı için
canla ve başla yapılır. Kurtuluş Savaşı'nda canları, malları ve bütün
varlıklarıyla savaşan ecdadımız, göğüslerine takılacak "İstiklal
Madalyası" için mi savaştı? Savaştan kaçmayanlar istiklal Mahkemeleri'nde
yargılanacakları için mi savaştan kaçmadı? Elbette değil. Onların ortaya
koyduğu değerler, ödül ve cezadan çok çok daha üstün bir değerden tezahür
ediyordu.
Günümüz şirketleri içindeki birçok isimsiz kahraman da, aslında ayın
adamı veya yılın adamı olmak için çabalamaz. Onların bu kadirşinas
çabaları, en sonunda onları yaşadıkları o sürecin en başarılı elemanı
yapar ve ödülü hak ederler. Hayatından gerçekten haz alarak yaşamak
istiyorsan, kendi hayatının sürdürülebilir lideri ol. Arı tipi liderlikle
başlamaya ne dersin? Kovandaki arıları "ayartmak" için, kraliçe arının
salgıladığı koku gerekli, korku değil. Unutma, kraliçe arı olmasan da
kraliçe arıların dünyaya gelmesine vesile olabilirsin.
\
Planınız bir yıl içinse, pirinç ekiniz; on
yıl içinse, ağaç dikiniz. Planınız yüz yıl
içinse, insan yetiştiriniz.
Çin Atasözü
Etkin Hayat ve Kariyer Planı Yapma Sanatı
Şu Ana Kadar Okuduğunuz Yirmi Bölüm Hayatınıza Ne Kattı?
Buraya kadar paylaştığımız 20 bölüm, şu anda okumakta olduğunuz bölümün
başarıyla gerçekleştirilebilmesi için yazıldı. Başarılı, etkin, verimli,
üretken ve örnek bir hayat ve kariyer planı yapabilmeniz için,
hayatınızda söz sahibi olabilmeniz için yazıldı. Hayatı başkalarının izin
verdiği ölçüde değil, hayallerinize, umutlarınıza ve kendi hayat
planınıza göre yaşayabilmeniz için yazıldı. Buraya kadar sizlerle
paylaştığım tüm bilgilerle, işte tam şu safhada, hayatınızı kendi
isteklerinize göre daha doğru bir biçimde şekillendirebilmenizi
amaçladım. Bu destekle şimdi şapkayı önümüze koyup bir durum
değerlendirmesi yapmanın, yanlışlardan dönmenin, doğrulara yönelmenin tam
zamanı. Şimdi etkin bir hayat planı yapmanın tam zamanı.
Şu âna kadar nasıl bir hayatınızın olduğunu bilmiyorum. Eğer
seminerlerime katıldıysanız, nasıl bir hayat yaşadığınızla değil, nasıl
bir hayat yaşayacağınızla ilgilendiğimi siz de görmüşsünüzdür. Geçmiş,
adı üstünde 9eçmiş, bir şekilde hayatımızdan geçip gitmiş yıllar
demektir. Gelecek, bütün ihtişamıyla bizi bekleyen asıl hayatimızdjr.
Orada yaşacağız ve Orada hayat bulacağız. Dolayısıyla bizi bekleyen bu
muhteşem geleceğe 9öre bir hayat planı yapmanın hâlâ zamanı gelmedi mi
dersiniz?
284 Nitelikli İnsan
t:
ı:
Öğrenmeyi öğrendiniz, nasıl öğrenmeniz gerektiğini, niçin öğrenmeniz
gerektiğini, en önemlisi öğrendiklerinizi nerede kullanmanız gerektiğini
öğrendiniz. İşte şimdi öğrendiklerinizi uygulama zamanı,
öğrendiklerinizle hayatınızı şenlendirme zamanı. Şimdi, hayallerinizi
gerçeğe dönüştürme zamanı. "Kendini keşfet, insanları tanı" kısmında,
etkin bir hayat planı yaparken göz önünde bulunduracağınız öz bilgileri
edindiniz Nasıl bir kişiliğiniz olduğunu, nelerden tatmin olduğunuzu,
neleri sevdiğinizi, nelerden hoşlanmadığınızı yazılı bir halde
listelediniz. Milyonlarca başarılı insan, yıllardır zihinlerini
kurcalayan ve aslında ilk başlarda imkansız gibi gelen o müthiş
hayallerini kendilerini tanıyarak ve kendilerinin farkına vararak
gerçekleştirdiler. Ne sayesinde dersiniz? Hayat planlan sayesinde.
Edison'un bir planı vardı. Arşimed'in, VVrite Kardeşler'in, Graham
Bell'in, Jemelson'un, Bili Gates'in ve Gincer (yeni adı Segvvay olan bir
tür elektrikli scooter)ın kaşifi olan Dean Kamen'in bir hayat planı
vardı. Sahip oldukları kaynaklarını bu planlarını gerçekleştirmek için
kullandılar ve başardılar. Başarılarının hayat planlarındaki başarılarına
bağlı olduğunu görebilmişlerdi. Sizin de aynı gerçekleri görmemeniz için
hiçbir sebep yok. isteyin, planlayın ve gerçekleştiriri. Bu kadar basit.
Bu satırları okurken içinizden bir ses "Aslında hiç de bu kadar basit
değil." diyorsa, bu hayat planınızı gerçekleştirmenin zorluğundan değil,
içinizde kendi kendinize karşı inşa ettiğiniz engellerin
büyüklüğündendir. Aşın o engelleri.
75 Yaşında İlkokulu Bitiren Adam i
Bir gün haberleri seyrediyordum. "Kamerunlu Atangana isimli bir kişi,
ilkokulu bitirme sınavını vermeyi başardı." diye bir cümle geçti.
"Ajansların verdiği bu haberde ne enteresanlık var?" diye düşünürken,
birdenbire ekrana pirî fani 75 yaşında bir ihtiyar gelmez mi? "75
yaşındaki birisine, ilkokulu bitirme sınavı vermeyi başartacak kadar
güçlü duygu ne olabilir? diye düşündüm. Atangana, "ihtiyarlar heyetinde
söz sahibi olmak için bu sınavı geçmeyi çok istedim." diyordu, ilkokulu
bitirmek için gösterdiği azmin, Tanrı ile barışı bulmasına yardımcı
olmasını umduğunu ekliyordu sözlerine. Kendi ülkemizde de 75 olmasa bile
çok ileri yaşlarda ilkokul veya üniversite diploması almaya hak kazanan
gayretkeş yaşlıları görü-
21. Bölüm: Etkin Hayat _vte Kariyer Planı Yapma Sanatı 285
yoruz. Elbette işin gıpta edilecek yanı bu gördüğümüz, geç kalmış bir
hayat planından başka bir şey değildir.
Diş, İş, Eş ve Aş'ta Geçicilik mi, Seçicilik mi?
Dişlerimize küçükken bakmayız. Çürümüş dişlerin verdiği acıya, bir de
dişçide çektiğimiz acı veya korku eklenince, diş nimetinin kıymetini
bilmezliğimize mi yanalım, dişimizin gittiğine mi bilemeyiz. Büyük bir
azimle dişlerimize bakmaya başlarız. Dişlere bakma yaşı 2 yaşından
itibarendir. Evet, bir yazım hatası yok. 2 yaşından itibaren
yavrularımıza diş fırçalama alışkanlığı kazandırmalıyız. Eğer bu
alışkanlığı kazandıramazsak, "Nasıl olsa süt dişler gidecek, kalıcı
dişler gelecek, o zaman fırçalar." mantığı ile hep yapılması gerekli
işleri geleceğe havale ettiğimiz için, doğru alışkanlıklarla desteklenmiş
etkin bir hayata kavuşamıyoruz. Öyle ya, "Yarın süt dişlerin yerine
kalıcı dişler gelecekse, karşılaştığımız diğer problemlerde de nasıl olsa
bir telafisi vardır." düşüncesine itiyor bizi bu ve planlı yaşayamıyoruz.
Plan bizi sıkıyor sanki, tabiri yerindeyse.
Dişte durum böyle de işte farklı mı sanki? Girdiğimiz işe aynı dişimize
yaptığımız muameleyi reva görüyoruz. Bu iş de geçici nasıl olsa. Nasıl
olsa okula gidene kadar, askere gidene kadar, bir iş kurana kadar, yurt
dışına kapağı atana kadar... Örnekleri daha da çoğaltabilirim; ama hep
bir şeyler yapana kadar, köprüyü geçene kadar mantığı hakim. Maalesef
işimiz de dişimiz gibi geçici oluyor. Öyle ya, bu iş olmazsa öbür iş, o
da olmazsa daha başka bir iş. En sonunda bu mantık, bizi hayatın ücra bir
köşesinde, boynumuza "Ne iş olsa yaparım abi." tabelasını astıktan sonra
terk edip gidiyor. Hayat "Ne iş olsa yaparım abi"cilere hiçbir iş
vermiyor. Hatta "Ne işi kardeşim?!.." diye çıkışmadan da edemiyor.
Peki ya eş'te durum nasıl dersiniz? Maalesef onda da aynı. Gelip geçici
heveslerle yaşıyoruz. "Elimi sallasam ellisi." mantığı ile, kıymet
bilmeyen bir hayat tarzımız oluşuyor. Magazin programlarıyla şekillenen
ve bize ait olmayan bir hayat. Programlanan tek şey, magazin programının
kendi kurgusu, içerikte yaşananların hiçbir.hayat planı ile örtüştüğünü
zannetmiyorum. Televole yaşantılarının dışında.
Peki, ya aş? "Dişine, işine, eşine bakmayanın aş neyine gerek ki?"
diyebilirsiniz. Haklısınız. Diş, iş ve eş geçici olunca aş da geçici
oluyor. Ne
286 Nitelikli İnsan
bulursak yiyoruz ondan sonra. Ağzımıza layık bir şey yemek ne haddimiz
Baştan seçici olmazsak, geçici öğünlerle yetinmek zorunda kalıyoru Peki
çare? Etkin hayat planı. Kesinlikle.
e.
oruz.
Hedef, Sevgi ve Dostluk
Bir hedefiniz var mı? Henüz ilkokuldaki minik bir öğrencim, etkin hayat
planı seminerimin sonrasında benim o âna kadar duyduğum hayat
hedeflerinin en büyüğünü yazmıştı, seminer kağıdına: "Çayımı daha sessiz
karıştıracağım." Aman Allah'ım, ne masum ve ne büyük bir hedef. Belli ki,
çayını şangır şungur karıştırdığından ötürü çevresinin rahatsız olduğunu
hisseden veya kendisine bu durumdan rahatsız olunduğu söylenen bir
yavrucak. Ah keşke hepimiz onun gibi harbî ve hasb?i olabilsek. Sürekli
gerçekleştiremeyeceğimiz hedefleri inanmaya inanmaya sadece iş olsun diye
söylemekten vazgeçip, inandığımız ve gerçekleştirebileceğimiz hedefleri
söylesek. Birbirimizi ve kendimizi kandırmadan, yapabileceğimize inansak
ve yapsak. Söz versek ve sözümüzde dursak. Hayat planımıza bir çay
kaşığından başlayacak kadar büyük bir tevazu ve alçakgönüllülük
göstersek. Bu minik hedefleri gerçekleştirerek kendimize güvenimizi
tazelesek ve çıtayı sürekli yükselterek daha büyük hedeflere koşsak. Hem
de hiç durmadan, ilk baştaki hedefler ne kadar küçük olursa olsun, sonuç
o kadar muhteşem olurdu ki. Peter Marshall boşuna dememiş, "Yapılmış
küçük işler, planlanmış büyük işlerden çok daha iyidir." diye.
Hayat planı için hedefe, sevgiye ve dostlara ihtiyaç var. Hedefiniz
olmadan, hedefinizi sevmeden ve hedefe ulaşmanın keyfini dostlarınızla
paylaşmadan, planı yapsanız da yapmasanız da hiç fark etmez. Her şeyden
önce hayat sizin hayatınız, dolayısı ile hedef de size ait bir hedef
olmalı. Hedef size ait bir şey ise, onu sevmeniz şart. Şayet kendi
kendinizle barışık bir insansanız, hedefinizi sevmelisiniz. Okula
gitmenizi, askere gitmenizi, işe girmenizi sevmelisiniz. Hayatı
sevmelisiniz.
Ferdiyetçi bir yapınız varsa, süratle bundan uzaklaşıp, hemen şimdi
paylaşımcı bir hayata dönmeniz gereklidir. Etkin bir hayat planından bah'
setmek için bu üçlüye sahip olmalısınız. Aksi takdirde ne kadar ileriye
git" miş olursanız olun, inanın bir gün durmak veya geri dönmek zorunda
ka-
21. Bölüm: Etkin Hayat ve Kariyer Planı Yapma Sanatı 287
labilirsiniz. Yol yakın ve henüz işin başında iken alın bu üçlüyü ve
öylece devam edin hayat yolculuğuna.
"En büyük ömür törpüsü nedir?" diye sorsanız "Hedefsizlik" derim. Hedef
yok. Varolanlar da bize ait kendi hedeflerimiz değil, ikinci eksiklik,
her şeye rağmen sevgisi bölümünde açıkladığım ilahî sevgi türü; yani "her
şeye rağmen sevgi"sinin eksikliği. Üçüncü eksiklik, dostluklar.
Dostluklar deyince, "Düşenin dostu olmaz." sözü ile başlayıp, "Babana
bile güvenmeyeceksin." edebiyatı ile devam eden basit, sünepe ve silik
laf kabalıklarını ve kalabalıklarını kastetmiyorum, şüphesiz.
Hani derler ya "Dostluklar üç türlüdür. Birincisi, gıda gibi dostlar,
üç öğün yesen de bık-mazsın, sürekli onlarla olmak istersin. İkincisi,
ilaç gibi dostlar. Sadece hastalandığında, sen ona ihtiyaç duyduğunda
alırsın ve şifa bulursun. Üçüncü dost ise, mikrop gibidir. Sen istesen de
istemesen de gelir seni bulur ve hasta eder. Bunların ölümcül olan
türleri bile vardır." Sahi siz ne tür bir dostunuz olmasını isterdiniz?
Gücünü Anla
"Pay İt Forvvard" (İyilik Yap İyilik Bul) filminde, okula yeni tayin olan
öğretmen Bay Simonet (Kevin Spacey), okulun ilk günü öğrencilerine,
"Dünyayı değiştirecek bir projeyi icraata koymaları" ile ilgili bir ödev
verir. Kendi içlerinde dünyayı değiştirecek bir güç olduğunu sınıfta
sadece Trevor McKinney (Haley Joel Osment) anlar. Dünyayı değiştirecek
projesini açıklar. Birisine onun gerçekten işine yarayan büyük bir iyilik
yapıyorsunuz ve ondan bunun karşılığını ödememesini; ama ileriye
taşımasını istiyorsunuz. Böylece iyilik yaptığınız kişi, üç yeni kişi
bulup karşılıksız olarak onlara iyilik yapıyor. Bu üç kişinin her biri de
kendi üç kişilerini bulup onlara karşılıksız iyilik yapıyor. Böylece,
kısa bir müddet sonra tüm ülkeyi saran evrensel bir iyilik, fedakarlık
ve nezaket akımı başlıyor. . Bunun sadece bir film olduğunu mu
düşünüyorsunuz? Evet, bu anlattıklarım basit bir film; ama sadece siz
öyle düşündüğünüz sürece. Kendi çevrenizde dünyayı değiştirmeye
karar verdiğinizde, minik Trevor McKinney'in "İyilik Yap İyilik
Bul"unu modelleyebilirsiniz.
Akıllarına bir fikir geldiğinde çok az kişi, bu fikrin dünyayı
değiştirecek bir fikir olduğuna inanır. Bu çok az kişiden de yine çok
azı, bu fikri
J
288 Nitelikli İnsan
gerçekleştirebilecek bir güce sahip olduğuna inanır. Sonuçta, dünyayı
değiştirecek milyarlarca güzel fikirden geriye sadece üç-beş tanesi
kalır. Dünyayı değiştirmek iyi; ama neden? Çok iyi bir nedeniniz var mı
dünyayı değiştirmek için? iyi bir nedeniniz olması için, dünyanın
gidişatından memnun olmamanız gereklidir, insanlık onurunun vazgeçilmez
unsurlarının eksildiğini düşünüyorsanız, kendi içinize bakın. Bu
saydıklarım, içinizde, işinizde, ailenizde yeteri kadar olmadan,
dünyamızda asla yeteri kadar olamayacak.
Onun için ilkin kendi kendinize tüm dünyaya yetecek kadar sevgi üretmeniz
gerek. Tüm dünyayı sevmeniz gerek; zira kişi sevmediği bir şeye ne vakit
ne de emek harcar. Sevebildiğiniz takdirde, dünyayı değiştirecek fikirler
ve projeler orada, işte oracıkta kalbinizde, beyninizde öylece
durmaktadır. Alın onları ve dışarı çıkartın. Gün ışığına. Dünyaya ışık
saçmak için. Yapabilirsiniz, inanın. Eminim. Gerçekten.
Karar Ver, Risk Al, Sorumluluğu Kabullen ve Başar
Ünlü bir iş adamından aylar süren çabalarından sonra 10 dakikalığına
röportaj için randevu alabilen gazeteci kız, büyük bir heyecanla soracağı
sorular üzerinde çalışır. Ne sormalı ki ünlü iş adamı ona 10 dakikadan
daha fazla zaman ayırsın. Öyle sorular hazırlar ki, normal bir insan
sadece bu sorulara kısa kısa cevaplar verse bile röportaj en az bir saat
uzayacaktır ve kendisi de çalıştığı gazetede bir numaralı muhabir
olacaktır. Başarılı iş adamı, şimdiye kadar devlet başkanlarına bile 15
dakikadan fazla bir vakit ayırmamıştır.
Randevu günü geldiğinde heyecan içinde ünlü iş adamının odasına alınır.
Sesinin titremesine engel olamadan ilk sorusunu sorar: "Efendim,
başarılarınızı neye borçlusunuz?" Adam istifini hiç bozmaz. Şöyle bir
doğrulur. Kızcağız "Evet, işte şimdi en az 10 dakika başarılarını neye
borçlu olduğuna dair kısa bir hayat hikayesi anlatmaya başlayacaktır."
diye içinden geçirir ve record (kayıt) düğmesine basar. Adam keskin bir
bakış fırlattıktan sonra aynı keskinlikle tek kelimelik bir cevap verir:
"Deneyimlerime!.." "Eyvah!" der kızcağız kendi kendine, "Sert kayaya
tosladık." Ama çabuk toparlanır. Gerçi tüm planları suya düşmüş ve
röportajın seyrini iş adamına kaptırmıştır; ama ne de olsa deneyimli bir
21. Bölüm: Etkin Hayat ve Kariyer Planı Yapma Sanatı 289
gazetecidir. Verilen bu ilk cevaptan ikinci sorusunu çıkartır güçlükle.
"Peki efendim, deneyimlerinizi neye borçlusunuz?" Adamın gözlerinde aynı
bakış belirdiğinde içinden "Eyvah!.." der; ama o anda kısacık cevap
kulaklarına ulaşmıştır. "Doğru kararlarıma." der iş adamı.
Perişan bir vaziyette durumu kurtarabilmek için son bir hamle yapar:
Muhabir kız: "Peki doğru kararlarınızı neye borçlusunuz efendim." Adam
nezaketle yerinden kalkar ve eliyle görüşmenin bittiğine dair kibar bir
işaret yaparken aynı anda şunu söyler "Yanlış kararlarıma." Kızcağız
gazete tarihin bu en kısa süren röportajını, enteresan bir başarı
hikayesine dönüştürmek azmi ile gazetenin yolunu tutarken, aklına bir
fikir gelir. Ertesi gün gazetenin ilk sayfasında "En kısa, en özlü, en
başarılı hayat hikayesi: Başarılarımızı deneyimlerimize,
deneyimlerimizi doğru kararlarımıza, doğru kararlarımızı da yanlış
kararlarımıza borçluyuz. Öyle ise, cesur olun, korkmayın, karar verin.
Riske girin; ama sorumluluğu da alın. işte başarının sırrı." Ve bu haberi
kahramınız ile büyük bir gazetecilik ödülü alır.
Hilary Rodham Clinton ve Bili Clinton'ların Hayat Planı
Hilary Rodham Clinton ve Bili Clinton'ların daha henüz 16 yaşında kolejde
okurken ABD başkanı olmaya karar verdiklerini okumuştum, ilginç değil
mi? Bence de ilginç. Sadece o kadar; yani imkansız değil.
Milyonlarca Amerikalı içerisinde onları diğerlerinden üstün yapan şey,
sahip oldukları meziyetleri değildi. Eminim siz de onlardan daha başarılı
onlarca, yüzlerce, binlerce Amerikalı biliyorsunuzdur. Sahip
olunan meziyetlerle değil, yaptığınız hayat planı ile öne çıkıyorsunuz;
çünkü hayat planınızı yapınca sahip olduğunuz güçlerin farkına
varıyorsunuz. Farkına varılan % 30'luk bir güç, farkına varılmayan %
70'lik güçlerden daha üstün oluyor.
Haydi, siz de % 50'li, 80'li ve 100'lü durağan potansiyellerinizin
farkına varın, içinizde saklı kalmasın gücünüz. Bir hayat planı yapın ve
adım adım, sabırla uygulayın. Dalında bir meyvenin olgunlaşma sabrını ve
minicik ayaklarıyla arının polenleri toplama azmini örnek alarak.
Kararlılıkla
??9
planlanmış hiçbir işbaşladıktan sonra yarım kalmamıştır. Sizin
hayat planınız da yarım kalmayacaktır. Şayet siz onu yarı yolda
bırakmazsanız.
Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u Fethi
Hayat planı deyince Fatih Sultan Mehmed'den bahsetmemek ona olduğu kadar
zamana da haksızlık olur. Henüz 21 yaşında bir padişah. Onu diğerlerinden
ayıran en büyük fark, ne yapacağını ve ne zaman yapacağını biliyor
olmasıydı. Etkin bir hayat planı vardı. Planlı yaşardı. Bir hayat planına
sahip olmanın yanında, o planı icra edecek bir kişide bulunması gerekli
olan meziyetleri de elde etmiş ve lazım olan tüm becerileri kazanmıştı.
Hayat planınızı yüklenecek kadar gücünüz ve onu başarıyla yönetecek kadar
beceriniz ve yok edici muhalefete ikna kabiliyetiniz yoksa, her şey
planda kalır. Planlarınızı gerçekleştirmek için çalışmazsanız, hayat
yarışında siz de geri planda kalmışsınız demektir, iyi bir plan, onu
gerçekleştirecek iyi meziyetlerle donanmakla başlar.
10 yaşında bir öğrencim var, minik Hümeyra. Size onun Fatih Sultan
Mehmed'in çağımızdaki ikizi dersem, ne dersiniz? 10 yaşın verdiği
masumluk, yaptığı hayat planının muazzamlığı ile birleşince geleceğindeki
muhteşem başarıları, gözlerinde elmas gibi parıltılar oluşturuyor. 10
yaşına rağmen, insan olma erdeminin zevkine varan, sorumluluklarını
bilen, öğrendikleri ile yaşayacağı hayatı şimdiden oluşturma gayretine
giren, planlı yaşayan, planlı çalışan, planlı öğrenen ve hayatı seven bu
minik yavru-1 cak, eminim ki ileri yıllarda hepimizin yakinen tanıdığı ve
takdir ettiği bir dostumuz olacak. Fatih Sultan Mehmed 21 yaşına inat,
hayata dikilmeyi başarmıştı. Hayata ve yaşadığı kapanması gereken çağa
inat. Minik Hümeyra ise, onun ikizi olduğunu ve hayattaki planlarını
yapabilme azim ve cesaretine sahip olduğunu daha henüz 10 yaşında iken
gösterebiliyor. Size onun hayatını anlatacak değilim. Fatih Sultan
Mehmed'in hayatını okuyun, yeter. Bu okuma, sizin de Fatih'ler doğuracak
yaşta olduğunuzu ve daha önemlisi, sizin de Fatih'ler olabileceğinizi
idrak ettirsin, size. işte asıl kazanımımız bu olacaktır.
.'•'
En İyi Yapacağınız İşi Seçin
Etkin bir hayat planı için sadece en iyisini yapabileceğiniz bir işi
seçin. Uzmanı olduğunuz, ilerleyebileceğiniz, zevkle çalışabileceğiniz,
sıkıntılari-
21. Bölüm: Etkin Hayat ve Kariyer Planı Yapma Sanatı 291
na göğüs gerebileceğiniz ve asla pes etmeyeceğiniz bir işi seçin. Bakınız
bilge Konfüçyüs ne diyor: "Seveceğin bir iş seçersen, hayatında bir gün
bile çalışmış olmazsın." Yani sana hiçbir sıkıntı ve elem vermeden o
kadar rahat geçer ki günlerin. Bu konuda Socrates'in dediklerine de kulak
verelim isterseniz: "Dağın tepesinde bir çam olamazsan, vadide bir çalı
ol; fakat oradaki en iyi küçük çalı sen olmalısın. Çalı olamazsan bir ot
parçası ol. Bir yola neşe ver. Bir misk çiçeği olamazsan, bir saz ol;
fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın. Hepimiz kaptan olamayız,
tayfa olmaya da mecburuz. Dünyada hepimiz için bir şey var. Yapılacak
büyük işler var, küçük işler var. Yapacağınız iş size en yakın iştir.
Cadde olamazsan, patika ol. Güneş olamazsan, yıldız ol. Kazanmak ya da
kaybetmek ölçü ile değildir. Sen her neysen, onun en iyisi ol".
Bir reklamda gördüğümüz taksi sürücüsü, hava alanına gitmeye çalışan
müşterisine sunulabilecek tüm güzellikleri sunar. Bizdeki taksi
sürücülerini gördükçe, reklamdaki şoförün uzaylı bir taksi şoförün
olabileceği ihtimalinde duramadan edemediğimiz bu reklamda olanlar,
aslında oldukça basit bir işini sevmek ve sevdiği işi yapmak eyleminden
başka bir şey değildir. Çaylar, kahveler, gazeteler, müzik vs. Gerçi biz,
insana "eh pes yani." dedirtecek ardı arkası kesilmeyen bu güzel
ikramların sadece güler yüz kısmına da çoktan fitiz; ama yine de bütün
güzelliklerin peş peşe gelmesi hiç de fena olmazdı.
Kariyer Planı Beyin Haritası
13. bölümdeki etkin beyin haritaları tekniklerini kullanarak bir beyin
haritası hazırlamanızı öneririm. Hayattan beklentilerinize dair bir beyin
haritası. 10 yıl içerisinde neler yapmayı planlıyorsunuz? Nereye ulaşmak
istiyorsunuz? Maddî, manevî, iş, aile, okul, askerlik, sosyal çevre,
eğitim, sağlık. Hayata dair her şeyin var olduğu bir beyin haritası. Bu
kariyer haritanız oluştuktan sonra, büyükçe bir kartona bir tepsi gibi
büyük bir daire çizmenizi ve bu daireyi pasta dilimliyor gibi 8 dilime
bölmenizi istiyorum. Şimdi sizin için hayatınızda ve kariyerinizde önemli
olan ilk 8 hedefi bu bölümlerin içine yerleştirin. Yazdığınız hedeflerden
tamamen ulaştıklarınızın olduğu dilimleri en dış konturdan kalın bir
kalem ile çizin. Ulaşamadığınız hedeflerinizin olduğu dilimleri de,
(ulaşma oranınıza göre)
292 Nitelikli İnsan
daha küçük dilimler olarak çizin. Ortası aynı; ama uçları törpülenmiş
pasta dilimleri oluşacaktır, bu durumda. En sonunda, pasta dilimlerinin
dış kon-turlarından bir tekerlek yapmaya çalışın. Tamamen tepsinin dış
yüzeyinin aynısı bir kariyer tekerleği çıktı ise, kariyerinizin önünde
bir engel yok demektir. Ya ortaya çıkan şekil yusyuvarlak bir tekerlek
değilse? Sizce bu tekerlek sizi hedeflediğiniz kariyere ulaştırabilir mi?
X ,- 3 --"* 1 X
/ 7 \ / 2 \
\ 6 / \ 3 i
X f 5 **- 4 -."* y
Bu Tekerlek Sizi Hedefinize Götürür mü?
I
Mühim olan bilgisayar bilmeniz
değil, bilgisayarı hayat hedefleriniz
doğrultusunda kullanabilmenizdir.
Münir Arıkan
On iki Bilgisayar Programı
Bilgisayar Bilmeden Olmaz mı?
Bilgisayarlar, bizim az zamanda çok iş yapmamıza yarayan robotlardır.
Daha verimli ve faydalı bir hayat yaşamamıza vesile olan bu robotlar,
eğitimden sağlığa, güvenlikten imara kadar birçok alanda (aslında her
alanda) varlıklarını kaçınılmaz kılmayı başarmış yardımcılarımızdır.
Günümüzde 6 milyarı aşkın insana el yazması kitaplarla ulaşmak ne kadar
mümkün ise, bilgisayarsız yaşamak da o kadar mümkündür. Bir düşünsenize,
bilgisayar yok, printer yok, internet yok ve bilgisayarlarla
kullandığımız birçok özel ve güzel yazılım yok. Bilmem ki o zaman ne
yapardık?
Kitabıma bu bölümü de almamın iki sebebi var. Birincisi, bilgisayar
deyince, tıpkı cep telefonlarının mesaj alış verişi için kullanılması
gibi, bilgisayarların da sadece oyun makineleri gibi kullanılmasına karşı
olduğumu belirtmek, ikincisi ise, bir türlü bilgisayar öğrenmeye cesaret
edemeyen kişilere artık bir yerden başlama zamanı geldiğini haber
verebilmektir. Üolayısı ile bilgisayarına gün boyu hatta gece boyu
birbirinden çekici yüzlerce oyun yükleyip, beyinlerini-darmadağın eden ve
dumura uğratan kişilere bilgisayarın başka meziyetlerinin de var olduğunu
ispata çalışıyorum. Bir türlü işe neresinden başlayacağına karar
verememiş kişilere "Haydi, davranın, öğreneceksiniz." diyorum.
294 Nitelikli İnsan
Bilgisayarın Parçaları
Bilgisayarı minyatür bir kütüphane olarak düşünün. Bu kütüphanenin
içindeki bilgiler hard disk denilen raflarda ve kitaplıklarda saklanır,
içindeki bilgi saklama kapasitesinin ne kadar büyük olmasını istiyorsak,
HD o kadar büyük olmalıdır, kütüphane görevlisi "VVindovvs Gezgini"
dediğimiz zattır ki hangi dosyayı istersek üzerine tıkladığımız,
işaretlediğimiz dosyayı tutup bize getirir, istediğimiz dosyaların
üzerinde çalışmalar yaparken bu geçici çalışmalarımızı RAM denilen geçici
belleğinde tutar, kütüphane memurumuz. Hem bize dosyayı bulup getirmesi,
hem de onun üzerinde yaptığımız geçici çalışmaları hafızasında
tutabilmesi için RAM kapasitesinin yüksek olması gereklidir. RAM ne kadar
yüksek olursa, hız ve verimlilik o kadar artar. Bu minyatür kütüphanenin
işleyiş kuralları ve hangi sistemde çalışacağı ise, "işletim sistemi"
denilen bir sistemle belirlenir.
Bütün bunları içerisinde barındıran kütüphane binasına "kasa" diyoruz.
Kütüphanede olan bitenleri bize gösteren kısma "ekran" ya da "monitör",
kütüphanede yaptığımız çalışmaları kumanda ettiğimiz minik alete "fare"
ve yaptığımız çalışmaları yazıp çizmemize yarayan kısma da "klavye"
diyoruz. Kütüphanede yaptığımız çalışmalarımız bittiğinde bunların bir
kopyasını almamıza yarayan alet de "printer" oluyor. Şüphesiz bilgisayar
dieyince iş sadece bunlarla sınırlı değil. "Web Cam" denilen mini
kameralarla görüntülü olarak haberleşebilir veya "scanner" denilen
aletlerle elinizdeki bir resmi tarayarak bilgisayarınıza yükleyebilir ve
oradan da başka bir arkadaşınıza "mail"le yollayabilirsiniz.
A'dan Z'ye Bilgisayarın Zararları
Bilgisayarın bilinen bütün yararları yanında hiç şüphesiz birtakım
zararları da vardır. Zararları var diye onu terk etmek yerine,
zararlarını bertaraf ederek ondan en yüksek düzeyde faydalanmaya çalışmak
daha akılcı bir çözümdür. Bilgisayarın bilinen en büyük zararlarını A'dan
Z'ye şöyle sıralayabilirim:
.,,;.
a) Ekrandan kaynaklanan radyasyon.
y<,9İi;
b) Göz yorgunluğu. .
: .(< '.
c) Sürekli çalışma durumunda bel ağrıları.
<'y-(f': ;
22. Bölüm: On İki Bilgisayar Programı 295
d) Oturuş pozisyonuna bağlı olarak sırt ağrıları.
e) Dinlenmeden çalışma durumunda baş ağrıları.
f) Ellerimizden ayırmadığımız fare ile tıklama medeniyeti (!).
g) Klavyelere bağlı elektronik bir kelepçe mahkumiyeti.
h) Zararlı oyunlarla beynimizin dumura uğraması bağımlılık yapan
oyunlarla zeka geriliği.
>i
i) Sanal bir alem oluşturarak gerçeklikten uzaklaşma.
>i
j) Yanlış kullanımlar sonucu porno vb. seks tuzakları
^'
k) Vaktin nasıl geçtiğini anlayamadığımız bir çekici yok ediş.
"'
I) Korsan kopya yazılım kullanımı ile suç işlemeye teşvik.
;
m) Sınırsız seçeneklerle sahtekarlıklara zemin hazırlaması, n) Kaptığı
virüslerle zaman ve emek kaybı riski, o) Vesile olduğu bilişim suçları,
ö) Ailede iletişim kopukluğuna sebep olması, p) internet çılgınlığı
yüzünden kabarık telefon faturaları. r) Geleneksel aktivitelerde azalma.
s) Eşler arasında kırgınlıklar.
ş) 'İnternet Addiction Disorder' denilen internet bağımlılığı hastalığına
yol açması.
t) Kardeşler arasında kavgalar.
u) Sürekli fare ve klavye ile uğraşılmasından el becerilerini
engellenmesi.
ü) Yapmamız gereken işleri aksatma alışkanlığı
v) Sanal ortamlarda yaşanan şahsiyet bozulmaları.
y) Sanal tartışmalardaki seviyesizliklerin kişiliğimize yansıması.
z) Fikir üretme, yerine tıkla oku alışkanlığı
Bilgisayarın zararları bunlarla sınırlı değil. Ben A'dan Z'ye dediğim "
için bu kadarla yetindim. Çare nedir? Bu satırları okuduktan sonra
hışımla bilgisayarınıza doğru koşup, onu imhaya çalışmayın sakın. Durun.
Çaresi var. Bunca zararlarına rağmen,- bilgisayar hayatımızı daha etkin,
daha verimli, daha başarılı ve daha mutlu yaşamamıza yardımcı olabilir.
Bilgisayarınıza herhangi bir şey yapmadan evvel aşağıdaki satırları da
okumaya devam edin.
296 Nitelikli İnsan
22. Bölüm: On İki Bilgisayar Programı 297
Planlı Çalışın, Ne Yaptığınızı Bilin
ABD'de çıkartılan bir kanun ile günde 4 saatten fazla klavye veya fare
kullanmak yasaklandı. Bu kanun ile Amerikan ekonomisinin 9 milyar
dolarlık bir iş kaybını önleyeceği varsayılıyor. Yukarıda saydığım A'dan
Z'ye bilgisayar zararları karşısında en etkin çözüm, bilgisayarı planlı
ve zamanlı kullanmak. Bunu yapmak için de tıpkı alış verişe giderken bir
"alınacaklar listesi" hazırlamanız gibi, günlük çalışmalarınız için de
bir "yapılacaklar listesi" hazırlayın. Günlük çalışmanızı biten her günün
sonunda sakin bir kafa ile değerlendirin. Ne planlamıştınız, ne oldu?
Neden planladığınızı yapamadınız? Kumanda sizin elinizde olduğunda, önlem
almak da tamamen sizin elinizde demektir.
Ayrıca, ofiste çalışırken odanıza gelen bir misafiri elleriniz klavyede
karşılamayın. Onun yüzü yerine ekrana bakakalmayın. Evde yavrularınızı
bilgisayar oynamakla (Maalesef bilgisayarla çalışmadığımız için oynamak
tabiri kullanılır oldu.) ödüllendirmeyin. Ceza vereceğiniz zaman
bilgisayardan uzaklaştırmakla tehdit etmeyin. Bilgisayar kullanımı
sonrasındaki kazanımları ile onları ödüllendirin. Mesela, bilgisayarın,
cep telefonunun veya internetin zararları ile ilgili bir araştırma
yapmalarını isteyin. Bir süre koyun. O sürede en iyi ödev hazırlayana
ödül verin. Ceza yerine teşvik edin, öğretin.
Bilgisayarı sadece yazılı amaçlarınız ve kendi hayat hedefiniz için
kullanın. Bir şirkette size verilen iş, hayat hedefinizle örtüşmüyorsa,
nazik bir şekilde bunu reddedin. Eğer kendi konunuzda uzmansanız bu
uyarınız mutlaka dikkate alınacak ve size uzmanlık alanında daha verimli
olabileceğiniz bir iş verilecektir. Hiçbir işe yaramayan ve boş oturan
bir ele-mansanız, "Ne iş verilirse yaparım abi." edasından
kurtulamayacağınız için, reddetseniz bile bunun pek fazlaca bir faydası
olmayacaktır.
Hayatınızı Renklendirecek On iki Bilgisayar Programı
M1
1. Mind Manager (Beyin Haritası)
Beyninizi etkin kullanmanızı, daha verimli çalışmanızı ve yaptığınız
işleri daha doğru yapmanızı sağlayan harikulade bir program. (Kitabın 13.
bölümü tamamen bu konsepte ayrılmıştır. Gerekli gördüğünüz takdirde
lütfen yeniden okuyunuz.)
2. Outlook (Kişisel Organizatör)
Outlook Express
TeehtsQ5Q#ss
Kişisel e-mail trafiğinizi ayarlayan, gelen ve giden posta klasörü,
takvim ve ajandası, kişiler klasörü ile telefon ve adres rehberi,
yapılacak işlerle ilgili görevler klasörü, ekrana yapıştırılan
hatırlatıcı notlar ve günlük klasörü ile o güne ait işlemleri tek sayfada
görebilme imkanı sağlayan Outlook vazgeçilmez bir yardımcınız olacaktır.
3. Word
Söz uçar, yazı kalır. Fazla söze ne1 hacet, yazıyı en iyi Word hazırlar.
Sizin için tam bir yazım sekreteridir.
4. Excel
Tablolar, hesaplamalar ve özef formüHer deyince aklımıza ilk gelen bilgi
işlem uzmanı. Asla tam olarak öğrenemeyeceğiniz kadar müthiş seçenekler
sunan bir program.
298 Nitelikli İnsan
5. İnternet Explorer ^ •mMâMasimm '
Bilgiye açılan kapı. Sınırsız bilgi ve eğlence dünyası, internet deyince
akla ilk gelen program. Dünya üzerindeki 200 milyonu aşkın internet
kullanıcısının ve 10 milyona yaklaşan web sayfasının birbirine kavuşma
platformu.
6. Paint/Photo Shop/Corel Dravv
COREL
Resim, çizim, ve tasarım için en azından bunlardan bir tanesini
öğrenmeniz şart. Görüntülü zenginlikler oluşturmak ve etkileyici resimler
dizayn etmek istiyorsanız, buyurun.
7. VVindovvs Gezgini İH*
Sanal kütüphanenizin kütüphane memuru. Ne istediğinizi ona söyleyin
yeter. Önce onu eğitmeniz ve ona bir çeki düzen vermeniz gerek. VVindovvs
Gezgini ile kütüphanenizi yönetecek bir sistem kuracaksınız
8. Povver Point
Etkin bir sunum hazırlama programı. Animasyonlu, sesli, efektli, resimli,
resimsiz ve olağanüstü etkileyici sunum dosyalan hazırlayabileceğiniz bir
program.
33
İ
22. Bölüm: On İki Bilgisayar Programı 299
9. Visio
Güzel bir çizim programı. Özellikle iş tanımları, süreç analizleri, iş
akış diyagramları, kalite politikaları, yerleşim planlan, krokiler,
organizasyon şeması, proje zaman planı vb. çizimler için çok güzel.
10. İCO - MSN Messanger icq
Chat deyince çat diye aklımıza gelen programlar. Acil bilgi toplama,,
anında iş emri verebilme, bilgi paylaşımı ve fikir alış verişi sağlaması
için gerekli.
11. AceReader
Bilgisayar destekli hızlı okuma programı. Hızınızı kontrollü ve planlı
bir şekilde artırırken, aynı zamanda size hızlı okuma konseptini de
öğreten yazılım.
12. ACDSee / İrfanvievv
s.o
Bilgisayarınızdaki resimlere bakma ve görüntülü dosyalarınız üzerinde
belli değişiklikler yapmanızı sağlayan bir program. Olmazsa olmazlardan
biri.
En İyi Öğrenme Yöntemi
Bütün bu programlan nasıl öğreneceğiz? Bu 12 programı öğrenmekle ilgili
size kendi öğrenme şeklimi önermekten başka şansım yok. Kendi ken-
300 Nitelikli İnsan
dinize deneyerek, çalışarak, çabalayarak öğrenebilirsiniz. En iyi öğrenme
şekli budur, imkanınız varsa, kursa gidebilirsiniz. Bu programların
tanıtımının yapıldığı seminerlerimize katılabilirsiniz. Unutmayın,
anlattıklarımız anladıklarınızla sınırlıdır. Hele hele teknolojik
kavramlar işin içine girdiğinde, hazmetmeden, denemeden, yanılmadan, hata
yapmadan ve en önemlisi hatalarınızın sonucunu yüreğiniz yanarak görmeden
güzel bir şekilde bilgisayarı öğrenemezsiniz. Bu işin tadı, birkaç
saattir üzerinde çalıştığınız o güzelim bilgileri vaktinde
kaydetmediğiniz için kaybetme acısını tatmadan çıkmaz.
Bilgisayarınızı Zıplatacak Bir İpucu
Bilgisayarı kullanmaya başladığınızda, onun gerçekten hayatınızı
kolaylaştırmasını istiyorsanız, lütfen aşağıdaki bilgileri vakit
geçirmeden bilgisayarınıza uyarlayınız. Bilgisayar kullanmayı
bilmiyorsanız, öğrendiğinizde bilgisayarınızı bu bilgi sistemine göre
çalıştırınız.
C ve D diskinde size uygun klasörler oluşturun. Mesela, işinizle ilgili
bir klasör açtıysanız, muhtemelen bu klasörün içine yönetim, denetim,
kalite, finans ve muhasebe, insan kaynakları, araştırma ve geliştirme,
üretim, satış ve pazarlama, halkla ilişkiler (imaj ve itibar yönetimi)
gibi alt klasörler açmanız lazım. Mesela, kendinizle ilgili bir klasör
açtıysanız, bunun altına da eğitim, ailem, iş, sosyal hayat, arkadaşlar,
resimlerim, seyahatlerim, bütçe ve finans bilgilerim, planlarım vb. özel
alt klasörler açmalısınız.
Bütün bunları yaparken, dikkat etmenizi istediğim bir şey var. Klasörler
her yerde aynı isimle ve aynı şekilde açılmalı, içerisine konan bilgiler
her yerde hep o klasörde olmalı. Mesela, C ve D disklerindeki klasör
isimleri birbirinin aynı olmalı. Ama siz prensip gereği ile C'ye bilgi
kaydetmezseniz bile, klasör isimleri boş boş orada yer almalı, internet
Explorer'daki "sık kullanılanlar" klasörüne C veya D diskinizdeki
klasörlerin aynılarını, aynı isimlerle açmalısınız. Durun, daha bitmedi.
Hayatınızı kolaylaştıracak ve size zaman kazandıracak pratik usûllerden
bahsediyoruz şimdi. Outlook'daki gelen ve giden klasörünüzde de aynı
Internet Exploler'daki klasörleri açmalısınız. Bunu yaptığınızda şöyle
bir durum çıkacak ortaya.
22. Bölüm.- On İki Bilgisayar Programı 30i
> VVindovvs Gezgini ile bilgisayarınızın içine baktığınızda;
> Disk/lerinizdeki klasörler,
> Internet Explorer'daki klasörler,
> Outlook'daki gelen-giden posta klasörleri birbirinin aynı olmuş
olacak.
Bilgisayarlar ve Kütüphanecilik Sistemi
Bunun faydalarını anlamak için bir kütüphane zinciri kurduğunuzu düşünün.
Ankara, istanbul, izmir'deki kütüphanenizde nasıl bir kitaplık ve raf
sistemi oluştururdunuz. Üstelik senenin dört ayı Ankara'daki, dört ayı
istanbul'daki ve kalan dört ayında da izmir'deki kütüphanede çalışıyor ve
bilgileri oradan alıyorsanız, ilk başta nasıl bir sistem kurardınız.
Bütün kitaplık ve raf bilgileri birbirinin aynı olan bir kütüphane
kurardınız, değil mi? Neden; Çünkü çok basit. Vakit kaybına son vermek
istersiniz. Bir bilgiyi Ankara'da hangi kitaplık veya rafta bulduysanız,
istanbul'da da aynı yerde bulmak istersiniz. Bir bilgiye elinizi
attığınızda onu elinizle koymuş gibi "şıp" diye bulmak istersiniz.
Zihninizdeki karmaşalıklara son vermek istersiniz, işlerinizi standardize
etmek istersiniz, işi yaparken aklınızın karışmamasını ve dağılmamasını
istersiniz. Güzel. Ben de aynı işlemi bilgisayarınızda yapmanızı tavsiye
ediyorum.
Yabancılaştıran bir yabancı dil, yalancı
bir dildir.
Münir Arıkan
DOYSAK Yabancı Dil Öğrenim Metodu
Konuşabilmek İçin Neler Gereklidir?
Hiç ölümcül hastalığa yakalanan bir yakınınız oldu mu? Eğer olduysa,
bilirsiniz. Ölüme ağır ağır giden yolculuğunda, önce azalan umutlan ile
konuşuruz onunla. Sonra gün geçtikçe daha da kısılan sesi ile konuşuruz.
Daha sonra gözlerinin azalan feri ile konuşuruz, En sonunda gözlerini ka-
patıncaya kadar sesi hiç çıkmasa bile hüzünlü bakışlarıyla konuşuruz.
Gözlerini kapatıp bitkisel hayata girdiğinde, hâlâ elinizi tutan ve arada
bir sıkan parmakları ile konuşursunuz onunla. Son nefesini verdiği âna
kadar ellerindeki kudret ve kuvvet bitmiş olsa bile, siz onun hemen yanı
başında, ondaki sessizliğe inat konuşurken, onun sizi duyduğunu,
anladığını, sadece cevap veremediğini bilirsiniz. Sessizliğe,
hareketsizliğe ve çaresizliğe inat konuşursunuz. Tıpkı onu mezara
götürüp, üstünü kalın bir toprak tabakasıyla örtmenize rağmen, hâla
yaşıyormuşçasına mezarını her ziyaret edişinizde bıkmadan, usanmadan
onunla konuştuğunuz gibi.
Konuşmayı gerçekleştirebilmek için, fiziksel açıdan bakıldığında, her ne
kadar beyin, dil, ciğer, ses telleri, dudaklar vb. uzuvlarımızın gerekli
olduğu aşikarsa da, konuşabilmek için en önemli ve en gerekli olan şey
beklentilerdir. Bir amacınız vardır ve onu gerçekleştirdiğinizde bir
beklentinize kavuşmuş olacaksınızdır've bu nedenle de konuşursunuz. Bazen
gözlerinizle, bazen göz kapaklarınızla, bazen sadece kafa
sallayarak,
304 Nitelikli İnsan
bazen el kol hareketlerinizle, zaman zaman dilinizle ve en gerçek konuşma
olan yüreğinizle konuşursunuz. Kızılderili filmlerini görmüşsünüzdür
Kahramanımız, yerliye yaklaşır. Her ikisi de temkinlidir. "Geronimo" der
Kızılderili, eliyle tam kalbini işaret ederek. "Jones" der kahramanımız.
Her ikisi de birbirinin dudaklarından dökülen hecelerin birbirlerinin
isimleri olduğunu anlar, içlerinden birisi Geronimo dediğinde, Jones ona
kendi ismini söylemesi gerektiğini anlar, ismi tekrar eder. isimler
tekrar edile edile bir paylaşım ve öğrenme süreci başlar. Kelimeler
tahmin edile edile, tekrarlana tekrarlana kavramları oluşturur. Her
kültür kendi uygarlığına ait kişileri ve eşyaları diğerine gösterir,
isimlerini tekrar eder. Bu kavramlar, bilgi dağarcığımızı ve bu bilgiler
de yaşantımızı oluşturur. Böylece bir başka dili öğrenmiş oluruz.
Hemen hemen bütün kitabî dinlere göre, Allah, Hazreti Adem'i yarattığında
O'na eşyanın isimlerini öğretmiştir. Aslında, var oluşundan önceki bir
cennet hayatının işletim sistemi ile çalışmaktadır, beynimiz, insan dili
ile. Dilimiz beynimize hükmetmekte, kalbimizi şekillendirmekte ve
uygarlığımızın oluşmasında en önemli unsur olmaktadır. Dil neyse, kalb de
odur. Akıl da, düşünce de dile göre şekillenir. Mesela, maalesef
Türkçe'deki bozulma ile meydana gelen kültür erozyonu bir çok ahlakî
çöküntüyü de beraberinde getirmiştir.
Bir düşünsenize, insan borç aldığı arkadaşına, borcunu ödeme vadesi
geldiğinde "Yedik mi ulan paranı?" diyebiliyorsa, bunu dilin bozulmasıyla
oluşan kişilik bozulmasından başka neye bağlayabiliriz. Dünyanın hiçbir
dilinde para yenmez. Para bir haktır. Kul hakkı yenmez. Kul hakkı
istismar edilmez; ama dil bir bozulmaya görsün. Dil bozulursa, para da,
yenir, pul da bozulur. Üstelik borç alınan para, daha henüz alınma
safhasında "Yaz tahtaya al haftaya" sözleri ile alınıyorsa, işin sonunu
siz hesap edin. Gerçi kriz sonrasında dildeki bozulma ticarî hayatta da
yeni bir bozulmayı beraberinde getirdi. Borç alırken "Yazama tahtaya,
alama haftaya." deniyor; yani ne kaydedebil, ne de alabil. Lakaytlığın
böylesine bilmem ki ne demeli. Eskiden en azından "Yaz tahtaya al
haftaya" denirdi.
Neden Yabancı Dil Öğrenemiyoruz?
Dilin unsurlarından en önemlisi genetik olsa gerek. Genetik yapıdaki
farklılıklarımızla konuşan tek canlı olma özelliğimizi hâlâ elimizde
tutu-
23. Bölüm: DOYSAK Yabancı Dil Öğrenim Metodu 305
yoruz. Bu bağlamda, "Human Genome Projesi" kapsamındaki çalışmalarda
bulunan 7. kromozom içerisinde, dil öğrenimi ile ilgili bir gen'in dil
öğrenimini çok etkilediği söyleniyor. Bu gen üzerindeki bozulmaların, dil
ve gramer öğrenme zorluğuna yol açtığı ilmen ispatlandı. 7. kromozom
üzerindeki "Language Gene" adı verilen bu dil geninin tam olarak
çözülmesi ile dil öğreniminde yeni keşifler yapılacağa benziyor.
Konuşma deyince elbette papağan konuşmasını kastetmiyoruz. Dolayısı ile
bir diğer dil unsuru da akıl oluyor. Aklımızla konuşuyoruz. Aklımıza
estiği gibi konuşursak, sonumuz felaket oluyor; çünkü varlığı da yokluğu
da dili etkileyen bir unsurdur akıl. Tıpkı azlığı ve çokluğu hayatımızı
etkilediği gibi, konuşma dilimizi de etkiliyor.
Kültür... Kimilerine göre kültürün bir unsurudur dil. Buna karşı
çıkıyorum. Önce dil olacak ki oradan bir uygarlık çıkacak. Orada bir
medeniyet oluşacak. Kültür böyle oluşuyor. Dil olmadan kültür olur mu?
Kültürsüz olanların konuşmasına bakın bir. Ne kadar sığ, çiğ ve iticidir.
Dilin başka bir unsuru ise, ilimdir. Bilimin olmadığı, içerikten yoksun
bir dil düşünsenize. Akılsızca davranan kişilere "kuş beyinli" diye
çıkıştığımız gibi, ilimden yoksun kendince konuştuğunu sanan kişilere de
"Nedir bu kuş dili mi konuşuyorsun?" demiyor muyuz?
Ya hayat? Ölümün gizemi, dili çözülemediği için hâlâ bir giz olarak
kaldı. Ölümün dili. Ölülerin dili. Ölümün olduğu yerde dil ne arar. Ölüm
varsa, madde yok olmuş demektir. Ölüm deyince gerçek bir ölümden
bahsediyorum. Atomların durduğu ândır ölüm. Zamanın o boyutunda hiçbir
dil konuşulmaz; çünkü o ân hiçbir dil olmadığı gibi, zaman da yok
demektir.
İstek... İstek, beklentilerinizin kabulüdür. Bir şeyi istemeniz, "Ben
bunun olmasını bekliyorum." demenizdir. Dil öğrenmek istiyorsanız,
konuşma isteğinizin, öğrenme isteğini geçmesi lazımdır, istek, güçlü bir
amaca bağlanmazsa, sırf öğrenme isteği gelip geçici bir heves olarak
kalır. Ne için bir dili öğreneceksiniz? Aklınızı kullanıp, öğreneceğiniz
dili bir kültür ve ilim sevdası ile hayata bağladığınızda, işte gerçekten
öğrenme sürecine girmişsiniz demektir.- Yüreğinizde yanan bu ateş, size o
dili öğrenme sürecinde gerekli ışığı-sağlayacaktır.-
306 Nitelikli İnsan
ilerlemiş bunca teknolojik imkanlara rağmen yabancı dil öğrenimi hâlâ
istenilen seviyede değildir. Her yıl dünyada yabancı dil öğrenimi için
yaklaşık 100 milyar dolarlık bir işlem hacmi oluşturulur. Hepimiz yerli
ve yabancı okullarda yıllarca dayatma dil öğretimi metodunu görmedik mi?
Okul, yıllar süren yabancı dil eğitimine inat, karnım aç demekten aciz
bir halde biter, çoğu zaman. Dayatmacı zamanlar, gramer ve dilbilgisi
ağırlıklı bir sistemden başka ne beklenebilir ki? Halbuki hiçbir dil
öğrenim sürecinde, şu anda modern dil bilimcilerin iddia ettikleri gibi,
gramerle dil öğrenme kavramı yoktur. Mesela, Afrikalı yerliler sayıları
binleri bulan diğer kabile dilini öğrenmek için o kabileye gider ve oraya
ait bir insan gibi çalışır. Orada yaşar. O kültürü alır ve o dili
öğrenir.
Dünyanın herhangi bir yerinde dünyaya gelen bir bebek, hiçbir gra-matik
kural öğretilmeksizin bilinçsiz bir yetenekliliğe kavuşarak ait olduğu
toplumun dilini öğrenir. Bu öğrenme süreci, dünyanın tüm kültürleri ve
dilleri için 1 + 2 yıldır. Alfabesi en zor dil olarak kabul edilen
Çince'de bile değişmez. Zor dil, kolay dil ayrımı yoktur, dil öğrenme
sürecinde. Noam Chomsky, "Dillerin Kaynağı" kuramı ile ilgili, her insan
beyninde genetik olarak kayıtlı olan bir "evrensel dil iskeletine",
dünyaya yeni gelmiş bir bebeğin kendince bir et giydirmek suretiyle
konuşmaya başladığını savunur. Bir nevi dil edinim cihazı gibi bir şeydir
bu. Evrensel bir grameri, insan konuşmasını, beklentisini ve anlamasını
oluşturur. İşte tam bu safhada size, tamamen dil öğrenim metodolojisini
modelleyerek geliştirdiğim DOYSAK Yabancı Dil Öğrenim Projesi'nden
bahsetmek istiyorum.
DOYSAK Metodu Nedir?
DOYSAK, Dinlemek, Okumak, Yazmak, Seyretmek, Anlamak ve Konuşmak
kelimelerinin baş harflerinden oluşturulan bir kısaltmadır. DOYSAK
tamamen bu 6 esasa bağlı kalarak yabancı dil öğrenme metodolojisidir.
ı
DOYSAK Metodunun Hedefi
DOYSAK metodu; kolay, hızlı, ucuz, basit, güvenli, amaç odaklı, planlı,
sonuçlan ölçülebilir, doğal, kişisel güveni geliştirici, motive edici ve
........___......_.........................11^-Ş-9LV.¥.:..Ç9IŞAK Yabancı
Dil Öğrenim Metodu 307
anlaşılır bir şekilde kişilerin kendi kendilerine bir yabancı dili
öğrenmelerini hedefler.
DOYSAK Metodunun Uygulanması
1. Tekrar
DOYSAK projesinin uygulanmasında öğreneceğimiz yabancı dilin, DOYSAK
metodolojisi ile oluşturulmuş kelime ve metinleri belli bir sistematikle
tekrar edilir. Buna göre ilgili kelime ve metinler kişinin ilgi, istek ve
yeteneğine göre değişecek bir frekansla, 10 ile 50 kez arasında Dinlenir,
Okunur, Yazılır, Seyredilir, Anlaşılır ve anlayarak Konuşulur. Dünyanın
en iyi beyin uzmanlarından birisi olan Dünya Hafıza şampiyonu Tony Buzan,
kalıcı bir öğrenme için 5 kez tekrarlamayı öneriyor. Ancak ben bir
çocuğun ana dilini öğrenirken ki, o bitmek bilmez sayısız "Bu ne, bu ne,
bu ne..." sorularından dolayı, dil öğrenimi için bu sayının 10 ile 50
arasında bir yerlerde olmasını tavsiye ediyorum. Burada amaç, çalışılan
kelime ve metinlerin kişilerin beyninde arşivlenmesini ve oluşturulan bu
kişisel arşiv sisteminizden istediğiniz zaman kolayca tekrar alınıp
kullanılmasını temin etmektir.
2. NLP ve Öğrenme Tipi
DOYSAK usûlü ile çalışacak kişiler, verilen testlerle kendi öğrenme
tiplerini bularak, öğrenme tiplerine en uygun çalışma şeklini seçer. NLP
bölümünde görsel, işitsel ve kinestetik kişilerin algılama ve öğrenme
süreçlerinin farklı olduğunu belirtmiştik. Bu projede tip belirleme,
algılama ve öğrenme yönteminize göre çalışmanızı sağlar; ama asıl
önemlisi NLP usûlleri kullanarak sizi başarmaya motive eder. Size cesaret
verir. Moralinizi yüksek tutar.
3. En Çok Kullanılan İlk 1000 Kelime
Yabancı dil öğreniminde kişilere belli bir hedef verilmezse, kişi sürekli
olarak o hedefin ulaşılabildiğini kaygı eder. Bu kaygı kişinin
motivasyonunu düşürür. DOYSAK usûlleri hangi-dil ile çalışılacaksa, o
dile ait en çok kullanılan ilk 1000 kelime ile işe başlanır. Böylece
hedef basitleştirilir. Daha önemlisi hedef, ilk kez kişinin beyninde
ulaşılabilir hale getirilmiş
308 Nitelikli İnsan
olur. Kişi) bunları öğrenebileceğine, bunu basabileceğine inanır, ilk kez
ve istekli bir şekilde konsantre olur.
ilk 1000 kelimenin önce kendi ana dilindeki manalarını öğrenmek
gereklidir. Çoğumuzun, hayatımızda en çok kullandığımız "öğrenmek" veya
"düşünmek" gibi kelimelerin anlamını bildiğini sanması; ama gerçekten
bilmemesi ne kadar garip değil mi? Önce kendi ana dilimizdeki ilk 1000
kelime hazmedilir, DOYSAK'lanır; yani bir kelime önce 10 ile 50 kez
arasında teyp veya bilgisayardan dinlenir. Dinleme işlemi bittiğinde, o
kelime 10-50 kez sesli bir biçimde ve mümkünse bir ayna karşısında el kol
hareketleri, jest ve mimiklerle okunur. Bu safhadan sonra, öğreneceğimiz
dildeki ilk 1000 kelimeye DOYSAK'lanır. Hayata dair kendi arşiv
sistemimiz olmadan, kendi dilimizin kavramlarını anlamadan, başka bir
dilin algılanması imkansız gibi bir şeydir. Araplarda hurma, deve ve çöl
ile ilgili, Kızılderililerde iz sürmek, av ve şölenle ilgili,
Eskimo'larda ise kar, kürk ve kızakla ilgili başka dillerdeki
karşılığından en az 20-30 kat daha fazla zengin kavramlar vardır.
4. İlk 1000 Kelimenin Resimlerle Anlatımı
Modern hafıza metotlarına göre, okuduğunuz kelimeleri daha etkin bir
şekilde hafızanızda tutabilmeniz için resimler eşliğinde öğrenmeniz
gerekmektedir. Her kelimenin bir resim ile anlatıldığı DOYSAK sisteminde,
resimler hem öğrenmeyi, hem de daha sonra öğrenilen kelimenin
gerektiğinde kolay bir şekilde hatırlanmasını kolaylaştırmaktadır.
Piyasadaki mevcut resimlerle yabancı dil öğreten serilerdeki telaffuz
problemi, öğrenmeyi güçleştirmektedir. Görüntülü öğrenme ânında işiterek
bir takviye yapılmazsa, beynimize kayıt yarım kalmaktadır. Daha sonra
telaffuzla ilgili aynı kelimeye ikinci bir kayıt yaptığımızda
öğrendiklerimizi hatırlama zorlaşmakta ve gereksiz tekrarlar ortaya
çıkmaktadır. Bir kelime öğrenimi sırasında en iyi kayıt usûlü onu
DOYSAK'lamaktır. Aynı anda dinleyerek, okuyarak, yazarak, seyrederek
(görerek) ve anlayarak konuştuğumuz bir dil, beyine en kalıcı bir şekilde
kazınacaktır.
5. İlk 1000 Kelime ile Yazılmış Bize Özel Bir Metin
Kelimelerin DOYSAK'lanması bittiğinde, algılamalarımıza zemin teşkil
edecek kavramlar zihnimizde oluşmuş demektir. Bu safhada ilk
~?--L_?ölüm: DOYSAK Yabancı Dil Öğrenim Metodu 309
1000 kelimenin kullanılmasıyla özel olarak hazırladığımız kişiye özel bir
metin DOYSAK'lanır. Bu metin kişinin o dili öğrenme ve kullanma amacına
göre oluşturulmuştur. Mesela, bir milletvekiline siyaset, bilim ve
sosyoloji ağırlıklı metin verilirken, bir öğrenciye kendi bölümüne göre
bir metin verilir. Yaş grubu ve cinsiyet de dikkate alınmıştır.
Kullanılan ana
(kelimeler ilk 1000 kelime olmasına rağmen metinlerdeki anlatım, tamamen
kişinin uzmanlık alanına göre hazırlanmıştır. Mesela, ancak Londra'ya
gittiğinizde anlayabileceğiniz bir kavram vardır ingilizce'de.
Yağmur yağdırıldığında onun ıslaklığını iliklerine kadar hisseden bir
köylü kızına ingilizlerin "Do you have an umbrella (şemsiyen var mı?)"
sorusu ne kadar öğrenilebilir ki? Kızcağız bırakın şemsiyesi olmamasını,
şemsiye kullanmayan bir kültürden gelmiştir.
Ona verilen metin, kendi yaşantısının sıcaklığını yüreğinde hissettire-
mezse, dil öğrenimi hayal olur. Bu metnin yazımında, kişinin yaşadığı
hayata uygun bir zincirleme süreç modellenmeye çalışılır. Kalıcı hafıza
usûllerinde kullanılan zincirleme bağlantı metoduyla, kişinin bu metne
daha sürükleyici bir biçimde hakim olması sağlanır. Anlatılan şeyler,
kişinin yaşadığı fıtrî sürece tamamen uygundur. Üstelik metin içerisinde
o dile ait, ana kalıplar ve tüm zamanlar birbirini takip eden bir tarzda
kullanılmaktadır. Deyimler, güzel sözler, ata sözleri, eş anlamlılar, zıt
anlamlılar mümkün olduğunca çok kullanılmaya çalışılmıştır. Yaşadığımız
çağa ait haber değeri olan büyük olaylardır. Hangi dil olursa olsun,
insanlık haber alırken ortak bir dili kullanıyor. Mesela, deprem
olduğunda, Ay'a gidildiğinde, Mars'a uzay aracı gönderildiğinde hep aynı
duyguları paylaşıyoruz. Sevinçte ve kederde. Bu açıdan DOYSAK metodu,
kişiye özel metinlerle o kişinin hayat biçimine uygun, onun
anlayabileceği, algılayabileceği, zihninde canlandırabileceği ve en
önemlisi yaşayabileceği gerçek hayattan kesitlerle ona ulaşmaya çalışır.
Kişi ancak bu durumda öğrenmeyi benimseyerek, onu daha kalıcı hale
getirebilir.
6. En Fazla Yazım Hatası Yapılan Kelimeler
Bir yabancı dilde en fazla yabancılık çektiğimiz hususların başında,
yazımı birbirine benzeyen kelimelerin dikkatli bt-r şekilde beyne
kaydedile-memesi gelir. Minik yavrularımız "araba" kelimesini ilk
öğrendiklerinde
310 Nitelikli İnsan
onu 'aağğnn-düüt' gibi bir kavramla ifade ederler. Araba ile ilgili ilk
hissettikleri şey onun giderken çıkardığı "Aağğğnnnn" ve arada çalınan
kornalarla oluşan "Düüüttt" sesidir. Yavrucak "Aağğnn-düüt" dediğinde biz
ona "Araba" deriz. Pek çok masum yavru ilk telaffuzunda araba diyebilir.
Genellikle "ababa" gibi bir kavramın telaffuzundan sonra, biz onu düzelte
düzelte, tekrar ede ede "araba"ya çeviririz. Çocukların arşiv
sistemlerinde kayıtlı olan "baba" kavramına, en kolaylarına giden "a"
harfinin eklenmesiyle "ababa" kelimesini bulurlar. Biz o yanlışlığı
tekrar ede ede, düzeltiriz. Yabancılar bizim araba kelimesi yerine
akraba, akbaba, abaza, acaba, alaca, araka, arala, arama ve arasa gibi
bildikleri başka bir kelimeden yola çıkarak en uygununu uyduruverirler.
Ne zamanki arabayı araba olarak öğrendiklerinde bu kavram da kalıcı
hafızaya kaydedilmiş olur.
ODTÜ'de iken, Amerika'ya yolladığım mektuplarda evim Küçük Esat
Caddesi'nde olduğu için bu adresi yazardım. Her seferinde "Esat"
kavramının "east" (doğu) kavramı ile değiştirildiğini görürdüm, bana
gelen mektuplarda. Zarfın üzerini yazan sekreter, büyük ihtimalle benim
aslında "east" yazmaya çalıştığımı yanlışlıkla "esat" yazdığımı
zannediyor ve her seferinde büyük bir işgüzarlıkla adresimdeki bir
kelimeyi yanlış bir şekilde yazarak bana gönderiyordu. Türkçe'de,
ingilizce'de olduğu kadar Fransızca'da, Almanca'da, Arapça'da,
ispanyolca'da ve Dünya'nın diğer dillerinde de benzer kelime ve kavramlar
vardır. Bunların öğrenilmesi gerçekten maharet ister.
DOYSAK Sistemi en çok kullanılan ilk 1000 kelimedeki, yazılışta benzerlik
gösteren kelimeleri ayrı bir metodla sunmakta ve kalıcı bir şekilde
öğrenmenizi sağlamaktadır.
7. En Fazla Telaffuz Hatası Yapılan Kelimeler
ingilizce, Almanca ve Fransızca dillerinde Türkçe'deki yazıldığı gibi
okunma yoktur. Kelimelerin yazılışı ayrı, telaffuzu ayrıdır. Bu nedenle
DOYSAK sisteminde -en fazla yazım hatası yapılan kelimelerde olduğu gibi-
en fazla telaffuz hatası yapılan kelimeler de etkin bir yöntem ile
öğretilmektedir.
8. Seslendirme Zenginliği
DOYSAK yönteminde kaset ve CD ortamına aktarılan kelimelerin
seslendirilmesi, aksanlara göre, yaşa göre, cinsiyete göre değişik kişi-
23. Bölüm: DOYSAK Yabancı Dil Öğrenim Metodu 311
lerce yapılarak zenginleştirilmiştir. Bu zenginlikle dil öğreniminde,
beyni-' mize kayıt sürecindeki monotonluğun yenilmesi amaçlanmıştır. Bir
minik bebeğin, ömrü boyunca tek bir ses kaynağını duyduğu ve bütün
sesleri tek bir kaynaktan kaydettiğini bir düşünsenize. Doğal yöntem
bebeğe, dil öğrenirken oldukça zengin bir ses alternatifi sunar. Bebek,
insanların her türlüsünü, tabiatı ve hayatın kendisini dinleyerek dili
öğrenir. Bir şeyi duyarken arka planı ile kaydeder. Treni gördüğünde arka
plandaki rayların cızırtısını ve lokomotifin "çuf çuf'unu da kaydeder.
DOYSAK sistemi de bunu modellemiştir. Kelimelerin seslendirilmesinde, o
kavram ile ilgili fıtrî süreçte mevcut bulunan sesler işin içine
katılmıştır.
9. Mizah
Meşhur komedyenlerin skeçleri, konuşmaları, tiplemeleri neden yıllar
geçse de aynı tazelikle hafızanızda kalıyor dersiniz? Dil öğreniminde de
mizah olmadan zenginlikten nasıl bahsedebiliriz ki? insan diyorsak, beyin
diyorsak, hayat diyorsak orada mizah vardır. Maalesef mizahın eğitici,
öğretici, dinlendirici, gevşetici ve rahatlatıcı etkisini pek
kullanmıyoruz nedense. Çocuk esirgeme yuvalarındaki yavrucakların dil
fakirliğinin ve yaşantı fakirliğinin en büyük sebebi, bulundukları konum
itibari ile yaşadıkları hayatın mizahtan uzak olması değil midir? işte bu
sebeple DOYSAK sistemi, ilk 1000 kelime ile oluşturduğu kişiye özel
metinlerde mümkün olduğunca çok mizah unsuru katmıştır. Sürekli
kullanılan, kullanılacak olan ve her kullanıldığında etrafımızı ve bizi
neşeye boğan mizahın eğitici gücü işin içine katılmıştır.
10. Kafiye (Şarkı Sözü ve Şiirler)
Çocukluk yıllarında dinlediğiniz şarkıların tınısı hâlâ kulağınızda değil
mi? Yabancı bir filmin fon müziği veya çok güzel bir şiir. Bütün bunları
kalıcı hafızaya daha kolay bir şekilde kaydedebiliriz. DOYSAK sisteminde
Yhyming effect' dediğimiz kafiye gücü etkin bir şekilde yer alır. Üstelik
birçok yerde fon müziği olarak öğrenme ve hatırlamaya yardımcı olan müzik
işin içine katılmıştır.
11. Beyin Haritaları
Aynı grupta yer alan kelimeler hem liste, hem resim ve hem de beyin
haritası olarak verilmektedir. Dil öğreniminde beyin haritaları etkin bir
yön-
J
312 Nitelikli İnsan
temdir. Özellikle gruplama yapmanızı ve karıştırmadan öğrenmenizi sağlar.
Üstelik zincirleme bir süreci anlatıyor veya öğreniyorsanız, bir beyin
haritasında bunları kolayca gösterebilirsiniz. Mesela, kahvaltı ile
ilgili kelimeler bir beyin haritasında, alış verişle ilgili kelimeler
başka bir beyin haritasında gibi.
12. Renklerin Gücü
Dil, hayatın kendisidir, insanları hayatın renklerinden mahrum
bıraktığınızda, hayat monotonlasın Zevkler azalır, iletişim kopuklukları
baş gösterir. Üniversitedeyken, Zonguldak'taki maden işçileri ile ilgili
bir araştırma yapmıştım. Kelime ve kavram zenginliği açısından o kadar
çok kısıtlı bir arşiv sistemleri var ki. Bütün bir gün boyunca sanırım
50-60 civarında çok çok kısıtlı bir kelime hazinesi ile konuşuyorlardı.
Yerin 7 kat altında, kömür tozlan içinde başka ne bekleyebilirsiniz ki?
Bu fedakar insanlar için daha sonra sendika, bazı özel gün ve geceler
düzenleyerek bu monotonluğu yenme ve onların hayatını zenginleştirme
çalışmaları yapmıştım. Hâlâ öyle mi bilmiyorum.
DOYSAK siteminde gerek kelimeler, gerekse resim ve metinlerde renklerin
gücü olabildiğince kullanılmaktadır.
DOYSAK Dil Öğrenim Metodunun Faydaları
Yukarıda anlatılan yöntemlerin kullanılması ile yabancı dil öğrenim
sürecini etkin ve doğal bir şekilde yaşamanız hedeflenmektedir. DOYSAK
siteminde bütün bu usûllerle çalışmanız size aşağıdaki faydaları
sağlayacaktır:
1. Hedef belli olduğu için kendinize güveniniz gelir.
2. Beyniniz öğrenmeye istekli hale gelir.
3. Kişisel olarak bu işi başaracağınıza olan inancınız artar.
4. Beyinde doğal bir arşiv sistemi oluşmaya başlar.
5. Beynimiz daha uzun süreli öğrenir.
6. Beynimizin kayıt alternatifleri çoğalır.
7. Hatırlama gücümüz artar.
8. Çalışmak zevk verir bir hale gelir.
?5- Ş°lüm: 5QYSAK Yabancı Dil Öğrenim Metodu 313
9. istekli olarak öğrenilen bilgiler daha fazla akılda kalır.
10. Konsantrasyon gücü artar.
11. Fıtrî bir öğrenme metodudur.
12. Zincirleme olgusunu kullanarak hatırlamayı kolaylaştırır.
13. Kelimeler, şarkı sözü ve şiirlerle daha kalıcı hale gelir.
14. Kafiyeli tekerlemeler eğlenceli bir süreç yaşatır.
15. Unutma azalır.
16. Tekrar, daha istekli ve sistematik bir şekilde yapılır.
17. Kısa sürede çok bilgi öğrenilir.
18. Beynimizdeki kayıt sistemi ile örtüşür.
19. NLP'nin kullanımı ile dile hakimiyet artar.
20. Gramerin gereksiz sıkıcılığı ortadan kalkar.
21. Dil bilinçsiz kabiliyetlilik durumuna girer.
22. Beyin haritaları kullanımı ile öğrenme daha etkinlesin
23. Müziğin gücünden faydalanılır.
24. Ata sözleri, deyimler ve özlü sözler de öğrenilmiş olur.
25. Hafıza teknikleri ile öğrenme daha zevkli hale gelir.
26. Kültürel öğrenme dönemi başlar.
27. Bu metodun en büyük faydalarından birisi de kendi karar, istek ve
beklentilerinize uygun bir dil öğrenme sürecini yaşamanıza imkan
tanımasıdır. Bu sistemde anahtar sizin elinizdedir.
Bu kitabın yazarı tarafından geliştirilen bu usûller; bütünlüğü,
kullanılışı, sıralaması, tarzı ve uygulanışı açısından yepyeni zengin
metotlar içermektedir. En önemli zenginliği, bir yabancı dil öğrenirken,
kendi dilinize yabancılaşmamamızı sağlamasıdır. DOYSAK kaidesine göre,
yabancılaştıran bir yabancı dil, yalancı bir dildir.

Maharet hasta olunca en iyi doktoru


bulmak değil, bizi hastalıklardan
koruyacak en iyi doktoru bulmaktır.
Münir Arı kan

Alternatif Tıbbı Keşfet


- :* .
; / . :•
Modern Tıbba Tamamlayıcı mı, Alternatif mi?
Türkiye'ye ilk modern teşhis usûllerini getiren sağlık grubunun ortağı ve
yönetim kurulu üyesiydim. Haliyle hayatımın doktor çevresi en geniş
dönemiydi. Aşırı stres ve yüksek tempoda çalışmaya bir de düzensiz
beslenme eklendiğinde ülser oldum. Hemen engin (!) tıp bilgilerimle
birkaç doktor dostuma da danıştıktan sonra o günün en güncel ve etkili
ilacını aldım. Tam kullanmaya başlayacaktım ki, dostum Faruk Nadir Bey
"Amman Münirciğim. O ilacı asla kullanma!" dedi. "Niye ki?" dedim
şaşkınlıkla. "Karaciğerinde yağlanma yapar." demesin mü?
1987'nin sıcak bir yaz gününde, modern tıp ile ilk şaşkınlığımı böylece
yaşamış oldum. Çektiğimiz bilgisayarlı tomografi ve manyetik
rezonanslarda, vücudun iç organlarının halleri ayan beyan her gün
gözlerimizin önündeydi. Karaciğerdeki yağlanmanın seconder etkilerini
bilen bir kişi olarak, haliyle ilacı daha kullanmadan bıraktım. Halbuki o
güne kadar "Doktorların verdiği tüm ilaçlar, istisnasız ve tereddütsüz
olarak sorgulanmadan kullanılır." diye biliyordum, iyi de ülserdim ve bir
şeyler yapmam gerekiyordu. Alternatif tıp veya tamamlayıcı tıp diye
isimlendirilen alana doğru ömrümün sonraki dönemlerinde gittikçe artacak
keyifli bir yolculuğa, yaşadığım bu şaşkınlık sonrasında başlamış oldum.
316 Nitelikli İnsan
Beslenme, çalışma, düşünme sürecini yeniden düzenleyerek ve bazı nebatî
kürler kullanarak ülserden kurtuldum. Ülser basit bir hastalık; ama
1987'den bu yana birçok ölümcül hastalık için bile tamamlayıcı tıbbın
etkin bir şekilde şifa dağıtmaya devam ettiğini duyuyor ve görüyorum.
Bugün modern dünyanın gerçekten zihinleri ile modernleşmiş birçok
ülkesinde, tamamlayıcı tıp, yasal sınırlar içerisinde tavsiye edilen ve
uygulamalarıyla saygınlık kazandıran bir tıp alanı olarak yerini
almıştır. Maalesef ülkemiz gibi henüz kavramları yerli yerince
oturtamayan ülkeler de var. Hiç şüphesiz bunda doktorlar ve
idarecilerimizin yanında, tamamlayıcı tıbbı şarlatanlıkla şahsi,
emellerine alet eden seviyesiz kişilerin payı da büyük. Diğer taraftan,
kanunî sağlık sistemimizin içinde de, bırakın Hipokrat yeminine,
insanlığa sığmayan uygulamalar ile her gün medyada boy boy resimleri
çıkan doktorcuklara da yeterince şahit olmuyor muyuz?
Kişisel olarak, tamamlayıcı tıbbın şarlatanların elinden kurtulması ve
kanunî sağlık sistemimizin bir parçası haline gelmesi için çabalıyorum.
Bu çabalar sizin de bu usûlleri tanımanız ve bu işin kanunî uzmanlarına
yönelmenizle yaygınlaşacak. Güç bulacak. Bu amaçla kişisel gelişim
konsepti içerisine tamamen fıtrî olan bu usûlleri de kattım. Sağlık
olmadan kişisel gelişim neye yarar? Sağlığınıza iş işten geçmeden sahip
çıkabilmeniz için, aşağıdaki "26 Tamamlayıcı Tıp" dalını sizinle
paylaşmaya karar verdim. Ucuz, pratik, doğal, kendi kendinize
uygulanabilir, koruyucu, bağışıklık sisteminizi güçlendirici ve her
şeyden önce yan etkisiz bu usûlleri tanıdıkça, eminim sizler de benim
gibi, bu usûllerin tamamen kanunî uygulayıcıları eliyle toplumun tüm
katmanlarına yaygın bir şekilde uygulanması için çaba sarf edeceksiniz.
Ülkemizde ve tüm dünyada. Siz de bu kitabı okuduktan sonra, ilk okuldan
itibaren, ders müfredatları içerisinde tamamlayıcı tıp konseptinin olması
için kanunî yollardan mücadele vereceksiniz. Eminim...
.,
Hastalandıktan Sonra mı, Hastalanmadan Önce mi?
Ne zaman doktora gidersiniz? Seminerlerimde sorduğum bu soruya verilen
cevapların hemen hemen % 99'u "Hastalanınca" oluyor. Ne kadar acayip bir
şartlanma. Oysaki doktorluk mesleği, özü itibarıyla hastalıkları ortadan
kaldırmayı ilke edinen kutsal bir disiplindir. Bu disiplinin gelecek-
24- Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 317
teki en önemli başarısı, hastalıkları ortaya çıkmazdan evvel yenme
başarısı olacaktır. Minik yavrumuz Muhammed ikbal, henüz 20 aylıktı ilk
dişçiye götürdüğümüzde. Yeni çıkmakta olan pırıl pırıl dişleri ile onu
dişçiye neden getirdiğimizi soran doktor hanımefendi "Dişlerinin
gelecekte de böylesine sağlıklı olabilmesi için tavsiyelerinizi dinlemeye
geldik" cevabımızı duyduğunda öylesine mutlu olmuştu ki anlatamam. Şimdi
hayat yoldaşım Sema Hatun, yavrularımıza geleceğe yönelik en önemli
yatırımlardan birisinin diş sağlığı olduğu bilincini aşılamaya devam
ediyor, sürekli, bıkmadan, boş vermeden.
Aşağıdaki alternatif tıp usûllerinin birçoğu Dünya Sağlık Örgütü
tarafından ilmî bir tedavi usûlü olarak kabul edilmiştir.
)•
Bazı Tamamlayıcı Tıp Dalları 1. Akupunktur
Her canlı organizmanın muhtemel tehditlere karşı bir kendi kendini koruma
ve savunma mekanizması vardır. "Bağışıklık sistemi" olarak adlandırılan
bu mekanizma sayesinde vücudumuz, karşı karşıya kaldığımız tüm
tehditlerde yapabildiği kadarıyla kendini savunur ve mikroplan yok etmek
için karşı saldırıya geçer. Ne var ki, vücudumuzun fıtrî dengesini birçok
yanlış yaşantı sonucu bozduğumuz için, vücut karşı karşıya kaldığı tüm
tehditlerde gerekli olan hormonların, kimyevîlerin ve enzimlerin
salgılanmasında her zaman etkin bir şekilde çalışamaz. Akupunktur,
Latince'de iğne ile noktalama anlamına gelen "akus" ve "punctura"
kelimelerinden gelir. Asıl kaynağı Çin tıbbidir. Özellikle son 50 yılda
Batı dünyasının ilgisini çekmiş ve Batı'da da uygulamaya konmuştur.
Vücudumuzun sahip olduğu bu dengeyi yeniden sağlama çalışmayı amaçlar.
Bunun için belli noktalara ince çelik iğneler batırmak suretiyle,
uyarılan noktalardan beynimize belli sinyaller gitmesini sağlar. Bu
sinyaller, bedenimizde fıtrî yollarla oluşmuş olan serotonin,
asetilkolin, endorfinler ve enkafalinler gibi kimyevîlerin
salgılanmalarını ve salınmalarını değiştirirler. . ; >
Mesela, beyindeki hipofiz bezinin salgıladığı "oxytocin" hormonunun
dişileri cinsî açıdan uyardığı bilinmektedir. Cinsî isteksizlik durumunda
318 Nitelikli İnsan
hipofiz bezini tetikleyici bir akupunktur uygulaması yapılabilir.
Utangaçlıkları ve çekingenlikleri sebebiyle toplum içine çıkamayan ve
asosyal bir hayat sürmek zorunda kalan kişilere, uygulanacak özel bir
akupunktur seansı ile, beyinlerin yeterli düzeyde seratonin maddesini
salgılaması sağlanabilir. Böylece kişinin kendine güven duygusu
kamçılanarak, daha fazla mutluluk hissi oluşur. Kişi kendini ifadede daha
rahat davranır ve öteki insanlarla çok daha kolay ilişki kurabilir.
Akupunktur, bedensel ve ruhsal birçok rahatsızlıkların tedavisi yanında,
bazı zararlı alışkanlıklardan kurtulmak amacıyla da başarı ile
kullanılmaktadır. Özellikle kulaktaki hassas noktaların iğnelerle
uyarılması sonucunda, beyne giden sinyallerde vücut için olumlu
değişiklikle, yapılabilmektedir. Hastalığa yakalanmadan da, koruyucu ve
güçlendirici etkisinden faydalanmak amacıyla belli uygulamalar
yaptırabilirsiniz. Yoğun tempolu çalışmalarınızda, sınav öncesi gibi
strese yenik düştüğünüz anlarda, akupunktur size destek olacak ve sizi
rahatlatacaktır.
2. Alexsander Tekniği
Alexsander Tekniği ilk kez Sezen Aksu'nun en sevdiği insanları peş peşe
kaybetmesi sonrasında yaşadığı hüzün dolu olaylar neticesinde duyuldu
Türk basınında. Sevdiklerinin ölümü veya hastalanması, ameliyat olması
vs. "Minik Serçe"yi neredeyse şoka sokmuştu. "Çok özendim köylü kadınları
gibi avaz avaz ağıt yakmaya; ama bir an geldi ki bırakın şarkı söylemeyi,
yutkundum kaldım, konuşamıyordum bile." demişti bir röportajında.
Medyadan arkadaşları sayesinde Alexsander Tekniği ile tanışıyor. Odasını
aynalarla kaplatıyor. Her konuştuğunda, şarkı söylediğinde, bedenindeki
değişimlerin sesini nasıl etkilediğini görüyor ve işi çözüyor. Ondan
sonra sahnelere devam...
Tekniği bularak kendi adını veren, F. Matthias Alexander da şiir ve şarkı
okurken sesini yavaş yavaş kaybediyordu. Bir gün ayna karşısında şiir
okurken vücudunda garip değişiklikler olduğunu fark etti. isteği dışında
vücudunun fıtrî duruşunu bozuyor ve kendini gerginleştiriyordu. Vücudu
zihninden geçirdiği söyleyeceklerine veya okuyacaklarına uygun bir
pozisyonda olmayınca sesi kısılıyordu. Ve doğal duruş tekniğini önerdiği
"Kendini Kullanma" adlı kitabını yayınladı. Kitabında, özellikle
24. Bölüm.- Alternatif Tıbbı Keşfet 319
vücudumuzu yanlış öğrenilmiş hareketlerden kurtarıp sağlıklı yaşamamız
için gerekli olan kendi doğal duruş, hareket ve nefes alma biçimleri
kazanmamızı tavsiye etmektedir.
3. Aromaterapi
Aromaterapi, nebatî saf uçucu aroma yağları ile terapi usûlüdür. Her
bitkinin kök, çiçek, yaprak ve çiçeklerinin ayrı etkilerde güçlü
antiseptik koruyucu, mikrop öldürücü, iyileştirici ve hücre yenileyici
etkileri vardır. Bitkilerde fıtrî yollarla oluşan yağlar bitkinin gerçek
özü ve hormonu sayılır. Bizim vücudumuzdaki hormonlarla eşit bir etkisi
olduğu bilinmektedir. Aromaterapide, uzmanı eliyle ve kesin teşhisi
yapılmış bir durumda ve özellikle hastanın bütün kişisel özellikleri
bilindiği durumlarda etkin ve başarılı terapi uygulamaları yapılabilir.
Doğru yağ seçimi, seçilen uçucu yağın kalitesi, doğru kullanımı, uygulama
dozajı ve hastayı bilgilendirme, başarının vazgeçilmez şartlarıdır.
Hastalık dışında, hücre yenileyici, koruyucu, gençleştirici etkileri için
de güzellik ve formda kalma amaçlı kullanım şekilleri vardır.
4. ASED
Alternatif Sistemle Enerji Dengesi olarak bilinen ASED, kısaca vücuttaki
fıtrî dengenin korunmasını tavsiye eden bir disiplindir. Ruh, beden ve
kainattaki var olan enerji dengesi, yanlış soluma, yanlış beslenme,
yanlış hareket veya hareketsiz bir hayat ve yanlış ilaç kullanımları ile
bozulur. Buna bir de ruhsal dengesizliklerimiz, stres, sıkıntı ve
takıntılarımız eklenince vücudumuzu kendi elimizle imha sürecine
itekleriz.
ASED ile vücudumuzun fıtrî dengesini düzeltebiliriz. Doğru teşhis
sonrasında uygulanacak fıtrî usûllerle duygu, düşünce ve davranışlarımızı
önce kontrol altına alabilir, sonrasında ise, sağlığımıza destek olacak
bir biçime sokabiliriz. Koruyucu hekimliği de içinde barındıran ASED
teknikleri ile birçok hastalıkların ortaya çıkmadan engellenmesi yanında,
gereksiz ilaç kullanımlarının da minimuma indirHmesi mümkün olacaktır.
5. Ayurveda : '
Sevgili dostum Yüksel Körükçü bir gün elinde bir kitapla çıkageldi.
Kapakta, o âna kadar duymadığım "Ayurveda" yazısını görünce "Nedir
320 Nitelikli İnsan
bu?" diye sordum. "You are vvhat you eat." dedi. "Ne yiyorsan osun." Bir
Çin ata sözü olan bu tespiti Ayurveda kitabını okuduktan sonra daha iyi
anladım.
Zaten,günümüz dünyasında, hastalıkları önlemenin en önemli usûlünün az
yemek, yeterli yemek ve doğru yemekten geçtiğini savunan öğretiler
gittikçe değer kazanıyor. Hintçe ayur (hayat) ve veda (bilgi)
kelimelerinin birleşiminden gelen ayurveda, hayat bilgisi anlamına
gelmektedir. Vata, Pitta ve Kapha adı verilen kişiye özel 3 ayrı beden
tipi vardır ki buna kişinin Dosha'sı denmektedir. Ayurveda, kişinin
bireysel, bedensel , ruhî, hormonal ve düşünce tipini anlamasını ve kendi
tipine uygun bir beslenme ve hayat şekli seçmesini tavsiye eder.
Eskiden vajeteryen beslenme dendiğinde, hayvanî ürünlerden uzak durmak ve
bol bol sebze ve meyve tüketmek akla gelirdi. Ayurveda bitkilerin de
ekolojik tarım ile; yani tamamen hormonsuz ve tamamen doğal yöntemlerle
yetiştirilmiş olmasını beden tipinize ve vücut saatinize uygun bir
şekilde beslenmenizi tavsiye ediyor. Aynı zamanda içinde kul hakkı
barındırmayan; yani tamamen hak edilmiş bir kazançla satın alınmış
gıdalarla beslenmenizi istiyor. Dahası, yemeği hazırlayan kişinin iyi bir
duygu ve düşünce ile onu hazırlaması ve olumlu niyetlerle sunmasının
yararlarından bahsediyor. Ayurveda ile tanıştığınızda yaşantınıza yeni
bir yön vereceksiniz, eminim.
6. Bioenerji
Bioenerji disiplinine göre, kainat makro ve mikro kosmos denilen iki
âlemden oluşur. Kainatta bulunan bu hayat enerjisi vücudumuzda "şakra"
adı verilen enerji dağıtım merkezlerinde toplanır. Geleneksel Hint
tıbbın-da 7 adet şakra vardır. Bunlar Kök, Sakrum, Solar Pleksus, Kalb,
Boğaz, Üçüncü Göz ve Taçşakra'larıdır. Bioenerji uzmanların
kendilerindeki enerjiyi, enerji dengesi bozulmuş hastalara bu şakralardan
ileterek, onların doğal enerji dengelerini düzeltmelerini sağlarlar.
Vücudumuzun dışında, "Aura" adı verilen kişiye özel enerjik bir alan
(kalkan) vardır. Bu enerji kalkanı, vücudun fıtrî dengesini bozduğumuzda
yırtılır. Bozulmaya doğru önce bu aura'da incelme, sonra da yırtılma
gözlemlenir. Bioenerji, hastanın aurası yırtılmadan onun enerji kalkanını
24. Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 321
güçlendirmeyi amaçlar. Kişiye özel bu enerjik beden onu hastalıklardan
koruyacak fıtrî bir güç ve kuvvet kaynağıdır. Birçok bioenerji uzmanı, bu
kalkanın zayıfladığını ve yırtıldığını gözlerinizden, kulaklarınızdan,
dişlerinizden ve ayak tabanlarınızdan anlayabilir.
7. Çampisaj
Modern tıp tarafından da gün geçtikçe daha fazla faydası keşfedilen |
masajla, bebeklerde zeka gelişimi dahil birçok harikalıklar
görülmektedir. Aromatik Hint baş masajı olan Çampisaj, aslında Ayurveda
düşüncesinden Ş doğmuştur. Özellikle vücuttaki hücrelerin gerekli ve
sağlıklı bir biçimde beslenmesi ve hücredeki toksinlerin mümkün olan en
kısa sürede bedenden atılmasını amaçlar. Çampisaj uzmanları, üst beden
denilen sırt, i omuz, boyun, kafa, saçlar, saç derisi ve yüze aromatik
öz yağlarla uygu-I ladıkları bu özel masaj tekniği ile bu iki etkiyi
oluşturmaya çalışırlar. Masaj, sırasında kan dolaşımı hızlanır. Hücreler
daha çok ve daha çabuk | oksijene kavuşur ve biriken toksinler daha kısa
bir sürede vücuttan atılır. Çampisajda kullanılan aromatik yağlar,
özellikle ruhsal açıdan da dinlenmenizi, dinlenmiş ve huzura kavuşmuş bir
beden ile doğal koruyucu sisteminizi işletmenizi temin eder. Egzotik bir
etki yapar. Çampisaj'da yerine göre enerji veren, harekete geçiren,
dengeleyen, sakinleştiren, durağan-laştıran ve dinginleştiren aramalardan
faydalanılır. Elimden gelse bütün şirketlerde bir masaj odası kurar ve
çalışanların istedikleri vakitlerde, masaj ihtiyacı hissettiklerinde, bu
odada etkin bir şekilde rahatlamalarını sağlardım. Okullarda, resmî
dairelerde ve askerî kurumlarda. Hülasa rahatlamaya, engin bir düşünce
gücüne, dingin bir ruh haline ve etkin bir beden gücüne ihtiyaç
duyduğumuz her yer ve zamanda masaj diyorum.
8. Çiçek Terapi
Kızılderili kültüründe bitki ve hayvanların da insan ruhuna benzer bir
ruh taşıdığına inanılır. Çocuklar küçüklükten itibaren hedefledikleri o
ruha kavuşmak için özenle seçilen av etini ve özenle hazırlanan bitki
kürlerini yerler. Ergenlik törenlerinde, evlilik törenlerinde ve özel
gecelerde, bu beslenme ve kür uygulamaları daha da önem kazanır. Dahilî
ve haricî kullanılan bitki kürleri üstelik bir de yakılarak tütsüsünden
faydalanılır. Çiçek terapide de aynı buna benzer bir yaklaşım vardır.
Bitkilerin özündeki pozitif
J
322 Nitelikli İnsan
enerjinin bedene aktarılması esasına dayanan çiçek terapi, özellikle son
yıllarda yaygın olarak kullanılmaktadır. Özellikle, zihnî sıkıntılar
için, enerji eksikliği, konsantrasyon bozukluğu motivasyon olamama
durumlarında ve özgüven geliştirme amacıyla etkin olarak kullanılan
kürler vardır.
Babaannem rahmetlinin muhteşem bir gülistanı vardı. Rahmetli dedem, bu
bakımlı ve alımlı çiçek bahçesindeki uğraşılarına bakıp babaanneme
sürekli "Hayriye Hanım, şunların bir de yemeğini yapsan da yesek." diye
takılırmış. Babaannem, çiçek terapinin ilmî esaslarını bilmiyordu. Eminim
onlara her dokunuşunda, onları her koklayışında içi tarifi mümkün olmayan
bir sevecenlikle dolup taşıyor ve ruhunu böylelikle huzura erdiri-yordu.
Çiçeklerin dibini çapalarken, onları sularken, budarken, hülasa
çiçeklerle yaşarken onun çok mutlu olduğunu biliyordum. Çiçek terapide
d,ikimden itibaren olmasa bile, hazır satılan çiçek özlerinden dahilî ve
haricî kullanımlarla ruh ve beden sağlığınıza katkı sağlamanız mümkün.
Bir de onları satın alma yerine, kendi yetiştirdiğiniz tamamen fıtrî bir
hayat yaşayabilseniz. Çiçek gibi bir hayatınız olurdu, eminim.
9. Çigong
Çigong, evrenin temelindeki enerji, doğal güç, canlıların beden-lerindeki
hayat enerjisi anlamına gelen "çi" ile iş ve kararlı çalışma anlamına
gelen "gong" kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Geleneksel
Çin tıbbının koruyucu bir sağlık yöntemidir.
Beden; soluma, zihin ve hayat enerjisi düzenleme temelleri üzerine
kuruludur. Hareketleri belli duruş, hareket, soluma, zihnî hayal ve
odaklama usûllerini içermektedir.
Bir koruyucu hekimlik uygulaması olan Çigong, aynı zamanda erken
yaşlanmaya karşı bir aşı gibidir. Bedenen ve zihnen dengeyi sağlamanıza
ve vücudunuzu kontrol edebilmenize yardımcı olur.
10. Feng Shui
Feng Shui, mekanla ilgili imaj danışmanlığı ilmidir. Yaşadığımız
mekanları huzur, mutluluk, refah ve sağlık getirecek şekilde düzenleme
sanatıdır. Mekanla ilgili imaj danışmanları olan Feng Shui uzmanları, Çin
ve Hint'ten gelen geleneksel bilgileriyle, bulunduğunuz ortamı en uyumlu
bir şekilde
24- Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 323
düzenlerler. Ana uyum, evrende yer alan yin (dişi) ve yang (erkek)
enerjisinin uyumudur.
Yang, yoğunlaşan bir enerjidir. İçeri giren, kasılma ve bası yapan,
pozitif, erkek, tek, küçük, ağır, sert, katı, günü temsil eden, güneşi
temsil eden, tuzlu, hızlı, sağ bir enerjidir. Yin ise, dağıtan, genişleme
yapan, küçük, hafif, yumuşak, dik, gece, karanlık, soğuk, kış, tatlı, sol
taraf ve yavaşlığı temsil eden bir enerjidir. Yaşadığımız mekanda ancak
bu iki enerji dengede ise, ortam bize huzur verir ve bizi rahatlatır.
Aksi takdirde kasvetli bir hava sarar ortalığı.
Feng Shui, kainattaki 5 elementi birbirini dengeleyen bir şekilde
bulunduğumuz ortama taşımamız gerektiğini söyler. Bunlar, ateş, toprak,
metal, su ve ağaçtır. Bu 5 element dışında ortamın dengelenmesi için 8
ana araçtan faydalanılır. Bunlar ise, ışık, ses, renk, canlılar (bitki ve
hayvanlar), hareketli cisimler, durağan cisimler, mekanik aletler ve
kılıç gibi düz hatlardır. Bütün bunların dengelenmesi esnasında en dikkat
edilecek husus, tamamen natural eşyaların veya doğal usûllerle
oluşturulmuş cisimlerin kullanılmasıdır. Mesela, denge için bulunduğunuz
mekana ateş alacaksanız, doğalgazla yanan bir şömine, Feng Shui'da asla
önerilmez; çünkü dengenin korunması için doğallık esastır.
11. Hipnoz
Her ne kadar Yunanca'da uyku anlamına gelen "hypnos" kelimesinden gelse
de, hipnoz gerçek bir uyanıklılık halidir. Çeşitli zararlı
alışkanlıkların bıraktırılmasında, fobilerin yok edilmesinde, davranış
bozukluklarının giderilmesinde, öğrenme güçlüklerinin yenilmesinde, sınav
stres ve kaygılarının giderilmesinde, başarılı bir eğitim motivasyonunda,
güzel sanatlar ve sporda etkin bir performans sergilenmesinde ve
konsantrasyon yükseltilmesinde başarılı bir şekilde uygulanmaktadır.
Usûlün basit olması onu, kendilerini hipnozör olarak gören bazı
şarlatanların eline düşürmüştür.
Hipnoz kişinin, dış dünyanın etkilerine kapalı; ama hipnozu yapan kişinin
telkinlerine açık bir şekle, getirilerek, söz, bakış ve telkinle meydana
getirilen bir çeşit şartlanma durumudur. Kişi bu şartlanmayı kendi
kendine yaptığında buna otohipnoz denir ki sınav öncesi çalışmalarımız-
324 Nitelikli İnsan
dan maksimum verim alabilmek, öğrenme kalitemizi yükseltmek ve daha kolay
hatırlayabilmek için hipnoza başvurabiliriz. Hipnoz esnasında kişinin
tamamıyla inandığı konularda hipnoz olması mümkündür.
Hipnotizör, deneğe onun kabulleri dışında bir şey yaptıramaz. Değişimi
istediğimiz konu, büyük bir inanç ve istekle değişmeye razı ve hazır
olduğumuz bir konu olmalıdır. O zaman irademize yön verilmesi, herhangi
bir iç çatışma meydana getirmeden sağlanmış olur. Aksi takdirde,
bilinçaltı direnci ile uyanık da olsak, uykuda da olsak hiçbir telkin,
inanmadığımız bir şeyi bize yaptıramayacaktır. Gerçek uzmanlarını
bulmanız kaydı ile diş çekiminden bazı basit ameliyatlara ve stres,
fobilerinizi yok edip rahatlamaya ve sigara gibi zararlı
alışkanlıklarınızdan kurtulmaya kadar birçok değişik konuda hipnozun
yapıcı ve destekleyici etkisinden faydalanabilirsiniz.
12. Kinesioloji
Dr. George Goodheart tarafından geliştirilen kinesioloji, vücut
dengesinin adalelerdeki dengeye bağlı olduğu prensibi üzerine
kurulmuştur. Her adale bir şakra ve belli bir organla iletişim
halindedir. Vücudun herhangi bir yerindeki kaslarımızın yorulması bu,
aslında o bölgedeki ilgili şakra, organ ve kas arasında olan enerji
ilişkisindeki bir bozulmanın belirtisidir. Dolayısı ile kastaki kramp
veya kasılma ancak kasa karşı gelen diğer kasın güçlendirilmesi ile
mümkün olabilir.
Bu amaçla kişinin özellikle kol ve bacak kaslarına belli basılar
uygulanarak ve belli uyarılarda bulunularak, o bölgeden gelecek
sinyallere göre uygulanan masaj ve rahatlama teknikleri ile enerji
blokajları aşılır.
13. Kriopratik
Yunanca "chiros" (el) ve "practicos" (uygulama) kelimelerinden gelen
kiro-: praktik omurga, eklemler sinir sistemi sağlığının korunması ve
vücut fonksi-: yonlarının yeniden dengelenmesi için tümüyle elle yapılan
bir tedavi şeklidir. Tedavi sürecinde, beslenme düzenlemeleri, egzersiz,
dinlenme, duruş ve oturuş pozisyonlarının doğallaştırması, masaj ve
"yoga"dan da yararlanılır.
Gerçek bir kriopratik ancak tam bir teşhis sonrasında planlı bir uygu-
lama ile olabilir. Uygulama sonucunda, duruş ve oturuş bozukluklarını
_2_4- Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 325
düzeltmek, omurga ve pelvis eklemlerinin fıtrî fonksiyonlarını yeniden
kazandırmak, ağrı ve fonksiyon bozukluklarına yol açan sinir
yıpranmalarını ve basılarını ortadan kaldırmak hedeflenmektedir.
14. Kristal Terapi
Taşların tedavi edici özelliği olduğuna inanmayanlardansanız, lütfen
kaplıcalara gidip şifa bulmuş milyonlarca insandan birkaç tanesi ile
konuşun. Büyük ihtimalle kendi yakın çevrenizde rahatlıkla
bulabileceğiniz kaplıca müdavimleri vardır. Kaplıcalardaki suyun şifalı
olmasının sebebi suyun kendisi değil, yer altı sularının yeryüzüne
çıkarken içinden geçtiği şifalı taşlardır. Bir başka ifade ile, o şifalı
taşların içindeki mineraller ve suya kazandırdıkları enerji ile
kaplıcalar birer şifa merkezi olurlar. Kristal terapi, taşlardaki hem
şifalı mineraller, hem de elektromanyetik enerjilerle kişilerde tedaviyi
amaçlayan bir disiplindir.
Bu konuda profesyonel hizmet veren taş uzmanları, son zamanlarda bu ilmin
daha da yaygınlaşmasını sağlamışlardır. Bugün burcunuza göre bünyenize en
uygun taşı sizin için seçen merkezler bile vardır. Taşınıza ihtiras
düzeyinde bağlı kalmamanız, onu elde etmek için hırslı davranmamanız, onu
gösteriş amaçlı değil vücudunuzun fıtrî dengesini korumak amacıyla
kullanmanız ve taşınızı başkalarına elletmemeniz gerekir. Dünyanın en
büyük elmasları, sahiplerine, bu hususlara uymadıkları için hep felaket
getirmiştir.

Bazı taşların bilinen şifalı yönleri şöyledir: Agat; tansiyon


dengeleyici. Akuamarin, yatıştırıcı. Ametist, enerji verici. Aventurin,
stresi yok edici. Aytaşı, sezgileri artırıcı. Hematit, kan dolaşımı
düzenleyici. Jasper, sindirim sistemini çalıştırıcı. Kaplan Gözü, baş
ağrılarını hafifletici. Kuvars Kristali, ruhsal denge sağlayıcı.
Krizopras, sinirsel gerilimleri yok edici. Malahit, dengeleyici Mavi
Kuvars, zihin açıcı Obsidyen, heyecanı azaltıcı. Pembe Kuvars, stresi
giderici Rodonit, cesaret arttırıcı Rutilat Kuvarsı, depresyonu azaltıcı.
Sitrin Kuvarsı, toksinlerin atılmasını kolaylaştırıcı Sodalit, sakinlik-
leştirici Topaz, neşelendirici; Tormalin ise, ilham verici bir taştır.
15. Manuel Lenf Drenaj Masajı
Vücuttaki toksinlerin atılmasını sağlayan, hücre ve dokulara besin
taşıyan beyaz kan dolaşımı olan lenfatik dolaşım, bağışıklık sisteminin
326 Nitelikli İnsan
güçlendirilmesini de sağlar. Konunun uzmanları tarafından doğal yollarla,
elle ve yardımcı bir madde kullanılmadan yapılan bu masajda, bedenin uç
noktalarından kalbe doğru periyodik hareketlerle bloke olmuş lenf
sıvısının serbest akımının sağlanması amaçlanır.
Elbette tek masaj yöntemi bu değil. Bunun dışındaki sayısız masaj
türlerini siz de deneyebilirsiniz. Benim hayalimdeki okul ve iş yerleri
şöyledir: Kapıdan girerken sağlı sollu masaj koltukları. Gelenler
sedirlere uzanıp 3-5 dakikalık masaj yaptırıyorlar. Herkes rahatlayarak
içeri giriyor. Yakın bir gelecekte bulunduğumuz kurumlarda bu yapılır mı
bilmem; ama ben kendi adıma, eve her girdiğimde çocuklarıma ister 1
aylık, ister 7 yaşında hiç fark etmez, masaj yapıyorum. Onlarla kurduğum
bu çok özel iletişim usûlü sayesinde, akşam eve geldiğimde sevimli
kedicikler gibi yanıma sokulup, o sevimli yumurcak şiveleriyle "Baba bana
masaş yap." diyorlar. Yaptığım masajı bilinçli bir şekilde yaptığımı
söylememe gerek yok sanırım. Aldığım masaj teknikleri eğitimi ile hem
onlardaki stres gideriyor hem de beyinle gelişimlerine destek oluyorum.
Bilim dünyası, masaj yapılan çocukların IQ'larında % 30'luk bir gelişme
olduğunu gözlemlemiş. Psikolojik rahatlama yanında, kan dolaşımını
rahatlatması ve bedenî temasın verdiği güven duygusu açısından, Batı
dünyası her anne babaya, bebeği soyarak cildine elle masaj yapmayı
öneriyor. Sizinle iletişim bağlarının güçlenmesine ve dünyayı
algılamasına da yardımcı oluyorsunuz masaj yaparak. Deneyin,
çocuklarınıza masaj yapın. 1 ayda değişimi görmeye başlayacaksınız.
16. Reiki
Birçok NLP uzmanının da kullandığı reiki, Japonca "yaşantı enerjisi"
anlamına gelir. Yaşantımızı kendi ruh, beden, zihin ve duygu olarak
dengede tutabilmemiz için kendi iç enerjimizi kullanabilmeyi öngörür.
Reiki tüm varlığınızla evrenle tamamen barışık olma sanatıdır. Anne,
baba, eş, kardeş, arkadaş, çocuklar, işimiz ve duygularımızın dengeli bir
barışıklığıdır bu. Reiki, güne başlarken söyleyeceğiniz bazı sözlerin
evrende karşılığını bulup, işlerinizin yolunda gitmesine yardımcı
olacağını savunur. Deneyin: "Sadece bugün hiç endişelenmeyeceğim."
"Sadece bugün işimi dürüstçe yapacağım." "Sadece bugün için canlı her
şeye sevgi ve saygı
24. Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 327
göstereceğim." "Sadece bugün hiç kızmayacağım." "Sadece bugün hayattan
zevk alıp şükredeceğim." diye başlayın güne.
17. Refleksoloji
Kaynağını Çin tıbbından alan refleksoloji, ayak tabanımızda bedenin
tüm bölgelerine, organlarına ve sistemlerine karşılık gelen refleks
noktalarının varlığını savunur. Bu noktalara el ve parmaklarla uygulanan
yoğun baskılarla, deri altındaki kristalimsi sert noktalar bulunur. Bu
noktalara yapılan uyarılarla, o noktalarla bağlantılı olan çeşitli
guddeler, organlar ve hücrelerde sonuçta da tüm bedende serbest enerji
akışı sağlanarak bedenin kendi kendini tedavi etme mekanizması harekete
geçirilir. Bedende fizyolojik bir rahatlama sağlanır. Bu nedenle rahat
bir ayakkabı, ayak sağlığınız için çok çok önemlidir.
18. Renk Terapi
Güneşten gelen ışık, Dünyamız'ın tek hayat kaynağıdır. Bitkiler,
hayvanlar ve insanlar için olduğu kadar, yağmurun yağması ve rüzgârın
esmesi için de gereklidir. Güneş olmadan hayat olmaz. Hayat, güneş varsa
vardır. "Güneş giren eve doktor girmez." denmiştir. Güneş'ten gelen her
ışın aynı etkiyi göstermez. İşık, bir tür elektromanyetik enerjidir.
Kaynağı güneş olan bu enerji bir cisimden yansıyarak gözümüze çarptığında
ışığı görmüş oluruz. Aslında görebildiğimiz her şey, ışığın yansımasıdır.
Dolayısı ile görme, gözden cisme değil, cisimden göze gelen bir ışık
oyunudur. Renkler ise bir ışık frekansının belli oranda yoğunlaşmasıyla
oluşur. Işığın değişik dalga boylarına dönüşmesi, kırılması veya
emilmesiyle değişik renkler meydana gelir. İşık bir enerji ise, renkler
de değişik enerji tipleri demektir, işte renk terapi bu ilmî gerçekten
yola çıkarak, kişinin ruh halinin dengelenmesinde renklerin gücünden
yararlanmaya çalışır.
Bugün hem psikoloji de hem de tamamlayıcı tıpta yaygın olarak kullanılır.
Kişilerin burçlarına göre renk tercihleri olduğu gibi, psikolojik
durumlarına göre de renk tercihleri vardır. Ishaac Nevvton, ışığın önüne
bir prizma koyarak elde ettiği 7 renge "Güneş Tayfı" adını vermişti. Renk
terapi, bu 7 rengin vücutta bulunan 7 şakraya karşılık geldiğine inanır.
Şakranın dengesinin bozulduğu durumlarda, o şakranın rengi ile yeniden
fıtrî denge sağlanacağını savunur. Mesela, kırmızı hayat enerjisi veren
328 Nitelikli İnsan
canlandırıcı bir renktir. Turuncu, neşe ve bilgelik kaynağı, coşku
verici; sarı, sinirleri yatıştırıcı ve zihnî faaliyetleri dengeleyici;
yeşil, kan dolaşımını düzenleyici ve sakinleştici; mavi, zihni
dinlendirici ve ilham verici; lacivert, ruhsal ve fiziksel
rahatsızlıkları giderici, beynin sağ ve sol lobu arasında uyum sağlayıcı,
yatıştırıcı ve zihni dinlendirici, mor ve eflatun ise, iskelet yapısını
etkileyerek ruhsal dinginlik sağlayıcı renklerdir. Toksinlerden
arındırıcı ve rüyaları düzenleyici etkisi vardır.
19. Shiatsu
Aynı zamanda iğnesiz akupunktur "accupressure" olarak da bilinen,
shiatsu, Japonca "shi" (parmak) ve "atsu" (basınç) kelimelerinden
oluşmuştur. Parmaklarımız ve avucumuzun içi ile uygulanan masaj
tekniğidir. Vücudumuzdaki gerginliklerin ve kasılmaların giderilmesi
yanında, önemli bir tedavi ve iyileştirme yöntemi de olan shiatsu, korucu
hekimlik özelliğine sahiptir. Uyku kalitesini artırması, dinlenmeyi
sağlaması, ağrıları gidermesi ve gevşememizi sağlayan bu usûl, stresin
etkilerini de azaltmaktadır.
20. Sıcak Taş Terapi
Sıcak bir su içerisinde bekletilmiş ceviz büyüklüğündeki bir taşı, iki
kaşınızın ortasına koydunuz mu hiç? Bunu yapmadıysanız bile bir akarsu
kenarında çakıl taşlarıyla oynamışsınızdır eminim. O pürüzsüz çakıl
taşlarının avuçlarınızdan kayarken çıkarttığı mistik şakırtılar eşliğinde
nasıl da duygulanmışsınızdır. Taşlar, üstelik sıcak suda bekletilmiş
taşlar, bir de volkanik özelliklere sahip olursa, vücut için çok etkin
birer terapi araçlarına dönüşürler. Uzmanların eliyle yapılacak bu
terapide, taşların ısısının kasların derinine nüfuz etmesiyle etkin bir
masaj yapma imkanına kavuşulur. Üstelik sıcak taşlarla yapılan masaj çok
daha etkili olmaktadır. Taşlardan daha uzun süreli ve kesintisiz olarak
emilen ısı, hem toksinlerin atılmasında, hem de oksijenin hücrelere daha
kısa zamanda ve daha çok ulaşmasını sağlamaktadır.
21. Şifalı Bitkiler
Çingene kültüründe bir söz vardır: "Biz yılda bir kez ısırgan yersek, o
yıl hastalanmayız ve eğer o yıl 2 kez ısırgan yersek, o yıl ölmeyiz."
Özellik-
W
24. Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 329
le büyük şehirlerde her kırmızı ışık yandığında arabanızın yanında biten
ayakkabısız ve muhtemelen belden aşağısı çıplak minik yavrucakları siz de
görmüşsünüzdür. Onlara yağmur, çamur, kar, tipi demeden yalın ayak ve bir
kısa şartla dolaşacak kadar cesaret veren o büyük hayat kaynağının
özellikle ısırgan olduğunu biliyorum. Hastahanelerde hiç çingene
vatandaşlarımıza rastlamayız. Kendi geleneksel usulleriyle tedavi
olmalarının yanında, ısırgan tüketimleri sayesinde bağışıklık
sistemlerini sürekli güçlü tutmaları bunda en önemli faktördür. Üstelik
bugün modern tıp otoriteleri de geçmişe nazaran ısırganın kullanımını çok
daha fazla tavsiye etmektedirler. Sadece ısırgan mı? Elbette hayır.
Doğada bulunan sayısız bitki, içeriklerindeki şifa sayesinde tüm dünyada
yaygın bir şekilde kullanılıyor.
Özellikle ısırgan, kantorun otu, sarımsak, adaçayı, ceviz, ginseng,
ıhlamur, kuşburnu ve kekik son yılların oldukça popüler şifalı bitkileri
oldular. Popüler olmasalar da onların sağlığımızı koruyucu, dinlendirici,
rahatlatıcı, hafızayı canlandırıcı, fiziksel ve bedensel açıdan
kuvvetlendirici, koruyucu, toksinlerden arındırıcı, bağışıklık sistemini
güçlendirici, kısaca hayatî özellikleri, Lokman Hekim tıbbının mütevazı
satırlarında bizi bekliyor. Ben özellikle her gün en az bir litre şifalı
bitki suyu içiyorum. Uzmanına danışmak, temiz ve kalitelisini bulmak ve
bilinçli bir şekilde kullanmak kaydı ile sizi de şifalı bitkiler
dünyasına davet ediyorum. Ne olur şu hususların dikkatinizden çıkmasına
izin vermeyin.
Bir hastalığınız varsa, öncelikli olarak bunun tıbbî açıdan kesin
teşhisinin konmuş olmasına dikkat edin. Şifalı bitki uzmanına "Karnım
ağrıyor" diye gitmeyin. Muhtemelen sizi kıramayıp, karın ağrısına iyi
gelen bir şeyler verecektir. Karnınızın ağrıması demek gerçekte ne
olabilir acaba, hiç düşündünüz mü? Size karın ağrısı gibi gelen şey,
mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi, böbrek veya apandisit ağrısı
olabilir. Tıbbî açıdan iki ana kısma ayırdığımız alt batın ve üst
batında, en az 200'e yakın birbirinin benzer belirtilerini gösteren; ama
birbirinden farklı rahatsızlık vardır. Mesela, sesiniz kısıldığında bunun
nedeninin mide asitleri olacağı hiç aklınıza gelir miydi? Mide
asitlerinin yemek borusundan yükselerek ses tellenizin olduğu bölgede
birikmesi sonucunda reflü olduğunuzda, siz hâlâ ses tellerine iyi gelecek
sıcak bir şeyler içiyorsanız, sorunun kaynağını bir tarafa bırakarak
pansuman tedbirlerle yaşıyorsunuz demektir. Burada kullandığınız
ilaçların dışında yapmanız gereken en önemli şey, midedeki asidi
330 Nitelikli İnsan
kesici bir düzenli beslenme alışkanlığı kazanmanızdır. Az yemek,
acıkmadan yememek, doymadan kalkmak, "midenin 1/3'ünü yemeğe, 1/3'ünü
içeceğe ve 1/3'ünü de havaya" (yani boş) bırakmanız en idealidir. En son
öğününüzü, gün batımından en geç 1 saat sonrasına kadar yapmanız
gerektiğini unutmayın. Yemek yeme vakitlerinizi standardize etmeyi de...
22. T'ai Chi Ch'uan
Bir bilge, "Girdiği her savaşı kazanan usta değildir. Karşısındakini
savaşmadan çaresiz bırakan, işte o ustadır." der. Bir başkası "Dövüş
ustası olanlar öfkelenmezler. Kazanma ustası olanlar korkmazlar.
Dolayısıyla akıllılar dövüşmeden kazanır. Aptallarsa, kazanmak için
dövüşür." der. Tüm bu fikirlerin temelinde yer alan husus, kazanmak için
illa karşı bir güç kullanımının gerekmemesidir. Güç, kazanmak için
gerekli ve yeterli olan tek kudret değildir. Gücün akıllı kullanımıdır,
bize kazandıran. T'ai Chi Ch'uan da mantık olarak yumuşak ve dirençsiz
olanın, sert ve dirençli olanı yenmesi ilkesini savunan bir savaş
sanatıdır. Kazanmanızı sağlayan şey, boyun eğmenizdir. Bu sayede önce
karşınızdaki güçle uyum sağlar ardından da rakibinizi kendi gücüyle
yenebilirsiniz. T'ai Chi'ciler su gibi yumuşak ve dirençsizdirler. Su,
boşlukları dolduran ve sabrı ile barajların o muazzam setlerini bile aşan
bir güçtür.
Burada değerli dostum Adnan Demir Ağabeyi anmadan geçemeyeceğim. Çünkü O,
bağırıp - çağırması gereken bir anda bile, gayet müte-vazi bir şekilde
davranabiliyor. Toplantı masasının bir köşesinde elinde bir kağıt kalem
söyleyemediklerini en usturuplu bir biçinde kaleme alıp, yazıya
dökebiliyor ve yazdıkları bitince de kağıdı katlayıp çantasına
koyabiliyor. Yine bir toplantıda, (o andaki kızgınlığı had safhada
olmasına rağmen) asla bağırıp çağırmadı, aslında hiç konuşmadı demem daha
doğru olur. Tüm toplantı boyunca söylemek istediklerini önündeki bir
kağıda yazdı durdu. Toplantıdan sonra merak ettim. Asıl konuşması
gereken, esip gür-lemesi gereken kişiydi. Ama tek bir kelime bile
etmeden, sadece dinleme erdemi göstererek toplantıyı bitirmişti. Yazdığı
kağıdı gösterdi. Aslında söylemeye hakkı olduğu şeylerdi. Ama öfkeyi
yenmek ve asıl, üstün durumdayken saldırmadan çekilebilmek erdemi,
gerçekten çok az kişide bulunan bir meziyetti. Bu tür meziyetlere sahip
insanlarla karşılaşmak ve
24. Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 331
izzetli ve erdemli davranışlara şahit olmak bu kadar keyif verebiliyorsa
insana, o meziyetlere sahip olanların tattıkları keyfi varın sizi
düşünün. Kızmasının gerçekten hak olduğu, en haklı olduğu anlarda bile,
hatalı ve suçlu kişilere karşı tek bir laf etmeme yürekliliğini gösteren
ve öfke yerine olayların çözümü için aklını kullanma yolunu seçen Adnan
Ağabey'den çok şeyler öğrendim.
Ülkemizdeki uygulamalarını bilmiyorum; ama yurt dışında gördüğüm T'ai
Chi'ciler, bu sanatı bedenlerinin yanında, ruh ve düşünce faaliyetlerini
disipline etmek için de kullanıyorlar. Şirketteki bir toplantıda üstünüze
gelene saldırırsanız, alt olursunuz. Telefonda sizi kahraman yapacak şey,
size söven kişiye "Her şeye rağmen sizi affediyorum. Umarım bir gün siz
de size şovenlerle karşılaştığınızda onları affetmek cesaretini
gösterebilirsiniz." demenizdir.
23. Transandantal Meditasyon
Maharishi'nin Transandantal Meditasyon tekniği zihin potansiyelinin
geliştirilmesine, sağlığın iyiye gitmesine, toplumsal davranışlarımızın
daha verimli hale gelmesine, toplumdaki hayat niteliğinin daha iyiye
gitmesine ve dünya barışının yaratılmasına çalışan bir öğretidir. Ciddi
bilim dergilerinde yayınlanan bazı ilmî makalelerde bu tekniğin 1 yıl
süreli uygulanması sonrasında aşağıdaki gelişmelerin gözlendiğine
değinilmektedir. Artan sözel yaratıcılık, yeni kavramları öğrenmede artan
verimlilik, ahlakî değerlendirmede daha sağlam ilkeler, yüksek sözel IQ,
azalan sinirlilik, daha hızlı refleks toparlanması ve artan nörolojik
verimlilik.
Bunun yanında öğrencilerle ilgili yapılan bir diğer araştırma sonucunda
ise, yaratıcılığın artması, algı düzeyinde artış, hafıza verimliliğinde
artış, sözel ve analitik düşüncenin gelişmesi, sentezci ve bütüncül
düşüncenin gelişmesi, daha geniş kavrayış odaklanma yeteneği, zeka
artışı, akademik notlarda gelişme, ahlakî olgunluk, daha şahsiyetli ferdî
bağımsızlık gözlemlenmiştir.
Transandantal Meditasyon, her gün iki kez 20 dakikalık sistemli bir
meditasyon ile, bilinç düzeyinin yükseltilmesi tekniğidir. Rahat bir
şekilde oturduğunuz yerde gözler kapatılarak bu tekniğin uygulanmasıyla,
kişinin zihin faaliyeti durulmakta kendine özgü sakin bir
uyanıklık olan ve
332 Nitelikli İnsan
"Transandantal Bilinç" denilen bir durum deneyimlenmektedir. Bu bilinç
hali, insan bilincinin en sade şekli olup zihnin tüm yaratıcı
potansiyelini içermektedir.
24. Uyku Terapi
ilim adamları tarafından en fazla merak edilen konulardan biridir, uyku.
Son zamanlarda kurulan uyku merkezleri, araştırma laboratuarları ve bu
konuya ayrılan milyarlarca dolarlık ödeneklere rağmen uyku hâlâ sır
kapılarını açmamakta direniyor. Gerek klasik, gerekse tamamlayıcı tıp,
ferdin uyku kalitesini artırmayı hedefler. En yüksek düzeyde ruhsal ve
bedensel rahatlığa kavuşma, en doğal uyuma sürecine geçildiği anda
başlamaktadır. Uyku üzerindeki araştırmalar, bir sonraki güne sirayet
eden yorgunlukların, halsizliklerin ve daha ileriki dönemlerde baş
gösteren sıkıntıların sebebinin doğru bir şekilde uyuyamamak olduğunu
gösteriyor.
Bu amaçla uyku uzmanları, doğru uyuma teknikleri göstererek bir rahatlama
ve dinlenme vesilesi olan uykunun, bu gerçek görevini ifa etmesini
sağlıyorlar. Doğru bir uyuma, sinir sisteminizi olduğu kadar kas,
sindirim, boşaltım ve solunum sisteminizi de rahatlatıyor. Hormonal
dengenizi koruyor. Bütün bunların sonucunda, ertesi günkü çalışmalarınızı
daha verimli yapmanızı sağlıyor.
Uyku uzmanları 4 saat ile 5 saat arasındaki bir uykuyu normal buluyor.
"Erken yat, erken kalk" tavsiyesi, kişiye özel uyku süresinin ve
zamanının bulunmasını sağlıyor. Son zamanlarda ortaya konan ilmî
çalışmalar, kısa uyuyanların daha enerjik, dışa dönük ve kendi
hayatlarından memnun kişiler olduğunu gösteriyor. Buna rağmen uzun
uyuyanların (7 saatten daha fazla bir uyku kastediliyor) kendilerine
güvenleri zayıf ve daha fazla eleştirme eğiliminde oldukları
belirlenmiştir. Ayrıca vücudun bio ritmine ve fıtrî dengesine en uygun
uyku şekillerinden birisi olan öğle uykusunu 15 dakika ile 45 dakika
arasında bir süre için yapmayı sakın ihmal etmeyin. Araştırmalar, öğle
uykusu uyuyan kişilerin enfarktüse yüzde 30 oranında daha az
yakalandığını göstermektedir. Üstelik beyin aktiviteleriniz ve ve-
rimliliğinizdeki artış da cabası.
24- Bölüm: Alternatif Tıbbı Keşfet 333
25. Yoga
Yoga diyince büyük ihtimalle 'şişe adam' olarak tanınan Arjantinli yoga
ustası Hugo Zamoratte aklınıza geliyor. Hani şu camdan bir su damacanası
içine kıvrım kıvrım olarak girebilen yogiyi sanırım hatırladınız.
Sanskritçe'de "yoga" (birleştirmek veya bütünleşmek) anlamına gelir. Yoga
düşüncesinde 8 ana basamak vardır. Bunlardan yama, ahlakı; niya-ma, öz
disiplini; asana, vücudun duruş ve hareketlerini kontrol edebilmeyi; *
pranayama, nefesimize hakim olmayı; pratyahara, duygulan kontrol etmeyi,
dharana, konsantre olabilmeyi; dhayana, meditasyonla düşünce gücüne
ulaşmayı, samadhi beden ve duyular dinlenirken, aklın ve ruhun uyanık
kalmasını ve böylece üstün bilince erişebilmeyi sağlar. Kişinin kalbini
arıtmasını, benliğini yüceltmesini yaptığı dua ve ibadetlerle kendisini
ve eylemlerini Yaratıcısına adamasını sağlayan yoga, genel olarak
duruşlar, nefes egzersizleri, gevşeme ve konsantrasyon üzerine kurulmuş
bir öğretidir.
Düşünce, Düşünce Değil, Düşmeden Düşünce
"Düşünce, düşünce değil; düşmeden düşünce" sloganının sahibi olarak
sizlere son bir uyarıda bulunmak istiyorum. Henüz hasta olmamış, ameliyat
olmamış, hastahanelere düşmemiş bir kişi iseniz, kendinizi şanslı
kişilerden sayabilirsiniz. Yine de en azından yılda bir kez, hiç olmazsa
öylesine bir hastane ziyareti tavsiye ediyorum. Gidin ve dolaşın. Gezin.
"Sağlığımın kıymetini anlamak için geldim" deyin kapıdaki görevlilere
size izin vereceklerdir. Elinizde bir demet kır çiçeği ile ilk gördüğünüz
odaya dalın ve şifa dileklerinizle elinizdeki çiçekleri odadaki hastaya
vererek dolaşmaya devam edin. Bu satırlara sizinle bunları paylaşma
amacım, hasta olmadan sağlığınızın kıymetini bilmeniz ve hasta olmadan
önce sağlığınızı koruyucu ve tamamlayıcı tıp usulleriyle gerçek sağlığa
kavuşmanız. İş işten geçtikten sonra gerçekten çok geç oluyor.
Kaybettiğiniz sağlığınızla birlikte neşenizi, canlılığınızı, iş yapma
isteğinizi, başarma heyecanınızı, motivasyonunuzu, kariyerinizi, işinizi,
eşinizi, çocuklarınızı ve hayatınızı kaybediyorsunuz. Tamamlayıcı tıbbı,
neden kaliteli ve nitelikli insan olma sanatı konsepti içerisinde ele
aldığımı sanırım böylece daha net bir şekilde ifade edebilmişimdir.
Spor, bedenin ve ruhun yanında,
dostlukları ve ilmî başarıları da
geliştirmiyorsa, spor değil, olsa olsa
sade bir skordur.
Münir Arıkan
Etkin Sporu Keşfet
Neden Spor?
Spor, insanı bedenen geliştirmesinin yanında, zihnen de canlı tutan
bilinçli bir faaliyettir, insanı daha hareketsiz bir yaşantı tarzına
mahkum eden teknolojik gelişmeler, spora olan ihtiyacı her geçen daha da
artırmaktadır. Gideceğimiz her yere, mümkün olsa çalışma odamıza bile
araba ile gitmek istiyoruz. Ofiste her işimizi bilgisayarla hallediyoruz.
Mesaj ihtiyacını e-mail veya sms ile, görüşme ihtiyacını vveb cam denilen
görüntülü kamera sistemleri ile, konuşmaları çet'leşerek hallediyoruz.
Ola ki tüm bunlarla halledemediğimiz bir problem varsa, yan odadaki mesai
arkadaşımızın yanına yürüyen bantlarla gitmek istiyoruz. Merdiven,
asansörler yüzünden neredeyse sözlüklerden bile çıkartılacak. Diğer
taraftan, beslenme alışkanlıklarımız da tamamen bozuldu. Bedenimizin
fıtrî oturma şekli değişti. Oksijenimizin azalması yetmiyormuş gibi, bir
de nefes alış veriş şeklimizi uzaklaştırdık, doğallığından. Yoğun ve
ferdiyetçi çalışma temposu, aşırı stres ve anksiyeteye yol açtı. Bir
taraftan elimizdeki işi bitirirken, diğer taraftan da kendi işimizi
bitirdiğimizin farkında mıyız? Gelişimindeki heyecan verici onca
güzelliklerine rağmen teknoloji gittikçe daha problemli bir hale
getiriyonbizi ve ancak sporla bu olumsuzluklardan kurtulabiliyoruz.
336 Nitelikli İnsan
Sporun Faydaları
Kişisel gelişim seminerimi zaman zaman değişik mekanlarda yaptığımı
söylemiştim. Burada amaç sadece mekan değişikliğindeki ferahlığa kavuşmak
değil, kapalı ofisten tabiata doğru yaptığımız her yöneliş, sağlığımıza
yaptığımız bir katkı olarak geri dönüyor. Hareketsiz vücudumuz canlılık
kazanıyor. Daha bol oksijene kavuşuyoruz. Kazancımız bunlarla kısıtlı
kalmıyor. Spor yaptığımız bir süreçte, yoğun iş temposundan kurtuluyoruz.
Bir anlamda bedenen yorulsak bile, zihnen ve ruhen dinleniyoruz. Vücut
kimyasallarımız hormonlarımız daha düzenli bir hale geliyor. Yaşadığımız
heyecan bizi zinde tutuyor. Yeni yeni arkadaşlık bağlan kuruyor ve var
olan dostlukları perçinliyoruz. Öz güvenimizi geliştiriyoruz, iletişim
problemlerimizi yeniyoruz. Çekingenliğimizi yeniyoruz. Daha atak, daha
cesur ve kendinden daha emin, bahadır bir ruh haline giriyoruz, işte tam
bu esnada, kişisel gelişim konsepti içerisinde yer alan birçok mesaj
kişiye daha kolay bir şekilde verilebiliyor. Kişiler öğrenmeye daha
istekli oluyor. Mesaj daha açık ve net olarak ifade edilebiliyor.
Karşınızdaki kişi tarafından da daha rahat bir şekilde algılanabiliyor.
Spor ve Sağlığımız
Düzenli ve bilinçli bir şekilde yapılan sporun kansere yakalanma riskini
% 60 oranında azalttığı biliniyor. Alzeimer hastalığına yakalanma riski
ise, neredeyse % 80 oranında azalıyor. Spor, vücudun bağışıklık
sisteminin korunmasında ve özellikle de güçlendirilmesinde etkili oluyor.
Bu özelliği ile gerçek bir koruyucu hekimlik usûlü. Kemik, kas ve sinir
sistemimiz üzerinde de olumlu etkileri var. Kan dolaşımını regüle etmesi
kalb sağlığını koruyor. Damar sertliği veya varis gibi hastalıkları
önlüyor. Vücudun enerji dengesini sağlıyor. Akciğerin kapasitesini
artırıyor. Bizi daha enerjik yapıyor. Şişmanlığı önlüyor ve şişmanlığın
seconder birçok etkisinden bizi korumuş oluyor.
Zihinsel olarak da sayısız faydaları olan spor, hem ferdî hem de
toplumsal bilincimizde bir kalite sağlıyor. Ferdî açıdan kazanılan
başarılardan duyulan haz bir yana, başarı kazanan her sporcu kendi
ülkesinin zihinsel sağlığına da bir katkı sağlıyor. Bir kişilik bir
başarı, bir anda milyonlarca kişinin beyninde mutluluk hormonu
salgılanmasına yol açıyor. Bunun
25. Bölüm: Etkin Sporu Keşfet 337
malî değerini bulmaya çalışsak, Amerikan toplumunda 1 yıllık bir dönemde
kazanılan sportif başarıların, kendilerine en az 10 milyar dolarlık bir
dış kazanç sağladığını söyleyebiliriz. Düzenli spor, beyindeki dopamin
üretimini artırarak, depresyon ve mental hastalıklara yakalanmamızı
önlemektedir.
Spor ve İletişimimiz
Sporun komşuluk bağlarını güçlendirici yönleri olduğunu söylediğimde
hayretler içinde kalıp, "Abartmıyorsunuz değil mi?" diye soran
öğrencilerimi görüyorum. Apartmanlarda komşular arasında yapılacak spor
müsabakalarının özellikle komşuluk ilişkilerini güçlendirdiği ve hem
yavrularımız, hem de aileler arasındaki bağları kuvvetlendirdiğini
söyleyebilirim.
Spor konsantrasyon yeteneğimizi de geliştiriyor. Strateji geliştirme
kabiliyeti kazandırıyor. Durumu ve rakibi okuma becerisi sağlıyor.
Metabolizmayı canlandırıyor. Sürekli yapılan egzersizler beyinle kasların
uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlıyor. Üstelik spor yapan kişiler
zararlı alışkanlıkları hızla bırakıyor. Bize hız ve dayanıklılık
kazandırıyor. Kişiyi daha güçlü, daha esnek, daha atak ve bunun sonucunda
daha cesur bir kişiliğe kavuşturuyor. Refleksleri geliştiriyor.
Spor, sağlıklı ve kontrol edilebilir rekabet duygusu geliştiriyor, iş
dünyasında yaşadığımız ölümüne rekabet felsefesinin aksine, erdemli bir
rekabeti öngörüyor. Stratejik karar alabilme, takımdaşlık ve ekip ruhu
ile problem çözme, strateji tespit etme ve uygulama gibi yetenekler
kazandırıyor. Üstelik oyun öncesi, sırası ve sonrasında hem rakip, hem de
takım arkadaşlarımızın durumlarını değerlendirebilme duygusunu elde
ediyoruz. Gözlem yeteneği kazanıyor, liderlik, iletişim ve motivasyon
becerilerimizi artırıyoruz.
Spor, erdemli bir faaliyetler sistemidir. Mesela, atlı ciritte olduğu
gibi, güçlü durumdayken ve rakibe vuracakken onu affetme ile de puan
kazanıla-biliyor. En yıpratıcı sporlardan biri olan futbolda bile,
centilmen hareketler uluslar arası bir düzeyde "fair play" ödülüyle
ödüllendiriliyor.
Nasıl Spor Yapmalı?
Spor yapmanın ilk kuralı ihtiyacınız olan sporun yapılmasıdır. Bünyenizi
ve sağlık durumunuzu bilmeli ve size en uygun olan sporu yapmalısınız.
338 Nitelikli İnsan
Kalb rahatsızlığınız varsa, koşu yerine düzenli yürüyüş size daha fazla
yardımcı olacaktır. İkinci kural, sporun düzenli yapılmasıdır. Aklınıza
estiğinde yaptığınız spor, bünyenizde sadece yorgunluk, kas ağrıları ve
halsizlik kazandıracaktır. Bir de antrenmansızlık dolayısı ile kendi
kendinizi sakatlamadıysanız.
Üçüncü kural, sporun bilinçli bir şekilde yapılmasıdır. Bunu söylerken,
uygun zamanda, uygun kıyafet ve ekipmanlarla, uygun kişilerle, uygun bir
şekilde yapılmasını kastediyorum. Spora başlamadan önce gerekli olan
hazırlıklar ve ısınma yapılmalıdır. Düşük tempoda başlayıp, gittikçe
hızlanan bir tempo sergilenmelidir. Tüm ağırlığı ayak tabanımıza yansıtan
ayakkabılarımızın yaptığımız spora uygun olmasına dikkat edilmelidir.
Doğru bir beslenme yapılmalıdır. Asla doping gibi geçici güçlendirici;
ama kalıcı yıpratıcı ilaçlara başvurulmamalıdır Ezici bir rekabet değil,
dostluğu pekiştirici tatlı bir rekabeti bizimle paylaşacak, kişiliğimizle
bağdaşan arkadaşlarla spor yapmalıyız. Aksi takdirde kazanmak için
gerekli olan tatlı sert rekabet, ezmek ve yok etmek için kullanılan
nefret dolu bir hırsa dönüşebilir.
Dördüncü kural, sporun bedeninize ve ruhunuza kazandırdığı güzellikleri
kendi hayatınıza taşıyabilme erdemi gösterebilmenizdir. Spor yaparken
sahada centilmen, şirkete veya eve dönünce kaplan kesilen bir kişilik,
çok geçmeden sahibini de yok eder. Spor, bedeni ve ruhu geliştirdiği
gibi, dostlukları ve ilmî başarıları da geliştirmiyorsa, spor değil, olsa
olsa sade bir skordur. Spor yaparken sahip olduğumuz kazanma hırsı,
cesaret ve öz güveni derslerimizde veya işlerimizde de gösteremiyorsak,
biz spor değil skor peşinde koşan bir kişi durumuna düşmüşüz demektir.
Spor mutluluk verir; ama skor için yapıldığında daha başlamadan önce % 50
kayıp demektir.
Spor ve Kişisel Gelişim
Kişisel gelişim konseptine en uygun spor türlerini sürekli olarak
seminerlerimde anlatıyor ve katılımcıları bu konuda bilinçlendirmeye
çabalıyorum. Bir faaliyetin kişisel gelişim konseptine uygun bir spor
olabilmesi için şu 5 özelliğe sahip olması gerekir.
> Kişinin insanlık onuruna uygun olacak.
> Kişi bu faaliyetle skordan başka kazanımlar da edecek.
25. Bölüm: Etkin Sporu Keşfet 339
> Rakibi ile dostluk bağları güçlenecek.
> Oyun içinde uyguladığı stratejiler, gerçek hayatta da
kullanılabilecek.
> Yapılan aktiviteler sadece spor amaçlı kullanılacak, bahis vb.
kumar faaliyetlerine alet edilmeyecek.
Hangi sporların bu özellikleri taşıyıp taşımadığı konusunda sizi
vicdanlarınızla baş başa bırakıyorum. Bu safhada düşünmenizi
kolaylaştırıcı birkaç soru yöneltebilirim, size. Mesela, çiftliğinizdeki
en sevdiğiniz boğanızın arenada mızraklanmasına tahammül edebilir
miydiniz? Sevgili oğlunuzun omuriliğine aldığı bir boynuz darbesiyle felç
olmasını ister miydiniz? Kızınızın kafasına aldığı bir darbe ile beyin
travması geçirmesine ne demeli? Kırılan kemikler, akan kanlar, vurulan
yumruklar, ezilen ve yaralanan rakipler, katledilen canlar, kaybedilen
sağlık, yok edilen umut, kaybolan ahlakî değerler, başkalarının sırtından
kazanılan para ve başkaları yüzünden kaybedilen para. Siz hiç kendi
yavrularınızın bu yıl sınıflarını geçip geçmeyeceğine dair tüm okulda
müşterek bahisler oynanmasına ve hele hele bunun tüm ülke bazına
yayılmasına tahammül edebilir miydiniz?
Tavsiye Ettiğim Bazı Spor Dalları
Kişisel gelişiminiz sonrasında kazandığınız özellikleri şahsınız,
aileniz, okulunuz, işiniz, arkadaşlarınız ve sosyal çevreniz için
kullanmalısınız. Kazanılan özellik sadece iş yerinde kullanılır ve
hayatınızın diğer alanlarına yayılmazsa, bodur kalır, körelir. Bu açıdan
spor, sahip olduğunuz özellikleri kullanacağınız yeni ortam, ekip ve
dostlukların da oluşumu demektir. Hem öğrenme hem de öğrendiklerinizi
paylaşmanız için yeni ve etkin bir mecradır. Şirkette oluşturacağınız
takımın takım ruhu denemesini simule edebileceğiniz, sonuçlarını hiç
kimseye zarar vermeksizin gözlemleyebileceğiniz bir süreçtir.
Oluşturduğunuz ekipteki fertlerin ve takımların birbirine karşı
besledikleri sorumluluk duygusunu da test etmenizi sağlar. En coşkulu
anlardaki kişisel davranışları gözlemlemenizi sağlar. Kişilerdeki
liderlik vasıflarının ortayı çıktığı karar verme anlarını analiz etmenize
yardımcı olur, hem de bir çok kez. Üstelik bunları hem kendiniz hem de
ekibiniz için ayrı ayrı yapabilirsiniz.
340 Nitelikli İnsan
Yukarıda saydığım tüm olumlu hususları bünyesinde barındıran, seminer
katılımcılarım ile zaman zaman katıldığım ve sürekli olarak tavsiye
ettiğim bazı spor dallan ve faydalan şunlardır:
> Yüzme. (Özellikle ruh ve beden dinginliği, eklemlere baskı
oluşturmadan yapılması, koruyucu, güçlendirici, geliştirici,
sakinleştirici.)
> Masa Tenisi. (Özgüven geliştirme, strateji oluşturma, rakibin
beynini okuma, atiklik, cesaret ve aynı oyunda hem hücum hem de müdafaa
gibi değişik oyun stilleri deneyebiime.)
> Eskrim. (Hız, hareket, tempo, dayanıklılık, güçlülük,
esneklik, refleks gelişimi, mücadele azmi, strateji geliştirme ve taktik
uygulama, rakibe göre ani stil değişikliklerine adapte olabilme, kılıçlı
satranç, çabuk düşünme ve hareket yeteneği, rakibin düşündüklerini
okumak, onun düşündüklerinden ileriye geçmek ve onu şaşırtabilmek, karar
mekanizması gelişimi, ilk fırsatta saldırıya geçme cesareti.)
> Okçuluk. (Hedefe konsantre olma, beyin gücünü kullanma,
bedene söz geçirebilme, sabırlılık, dikkat.)
> Atıcılık. (Hedefe odaklanma, dikkat gelişimi, öz güven gelişimi, stres
atma, doğal hayata uyum, görgü ve nezaket gelişimi)
> Binicilik. (Jokeylerin binip, sizin seyretmeniz, para kazanıp para
kaybetmeniz için değil, sizin binicilik yapmanız kaydıyla, hayvan
sevgisi, sorumluluk duygusu, bilinçli farkındalık, dikkat, motivasyon,
ekip ruhu, algılama, iletişim becerileri.)
> Sualtı/Dalgıçlık. (Gizli bir âlemin keşfi, su altı uygarlığı ile
tanışma, sessizlik, dinginlik, sükunete erme, dikkat.)
> Yamaç Paraşütü. (Heyecan, macera, tutku, ruhsal dinginlik, stres atma,
oksijen.)
> Trekking/Doğada Yürüyüş ve Gezi. (Sağlık, bilgelik, fikrî gelişim ve
olgunlaşma, insanın kendisiyle yarışması, dayanıklılık,
mukavemet, ekip ruhu, grup motivasyonu, yardımlaşma, fıtrî hayata uyum,
hayatı koruma bilinci, canlı ve ağaç sevgisi, tarih, coğrafya, kültür,
turizm ve sanat.)
> Bisiklet. (Dayanıklılık, hareketlilik, sabır, dikkat.)
25. Bölüm: Etkin Sporu Keşfet 341
U
h
> Karting. (Heyecan, macera, ruhsal dinginlik, stresi yok etme, ekip
ruhu, arkadaşlık.)
> Aikido (Bilgelik, sabır, strateji, akıl, bedensel yeterlilik, ruhsal
tatmin ve öz güven gelişimi.)
> Bowling. (Heyecan, macera, arkadaşlık, takım ruhu, dikkat, sabır ve
konsantrasyon.)
> Buz Pateni. (Heyecan, macera, dikkat, dinginlik, sükunet,
konsantrasyon.)
> Paintball. (Strateji geliştirme, hedefe ulaşma, dayanıklılık, macera,
takım ruhu, stresi yok etme, doğal hayata uyum ve zor şartlara adapte
olabilme.)
> Altetizm. (Hız, hareket, canlılık, sabır, dayanıklılık, mücadele azmi,
stresi yok etme.)
> Golf. (Klasik takım ruhu, yeni dostluklar, sabır, strateji, çevreye
uyum, tabiatı okuma, anlama ve uyum içinde davranma, nezaket ve kültür.)
> Rafting. (Macera, tutku, hayata uyum, oksijen, başarı, sabır,
mukavemet, dayanıklılık, cesaret, özgüven gelişimi, stres yok etme,
takım ruhu, iletişim, liderlik, konsantrasyon ve uyum.)
Kişisel gelişiminizi doruğa çıkartmak, hayatın güzelliklerini keşfetmek
ve onu sevdiklerinizle paylaşmak istiyorsanız, severek yapacağınız ve
başarılı olacağınız bir spor dalı vardır. Şirketlerdeki sıkıcı ve
kasvetli havadan kurtarın kendinizi ve tabiata çıkın. Spora başlayın.
Kendiniz ve çevreniz için olağanüstü bir başarıya adım atmış olacaksınız.
Öğrenme ve Spor
Geleceğin şirketlerinde ve okullarında öğrenme usûlleri şimdikinden çok
farklı olacak. Öğrenme sürecini, öğretmenimizle bir maç esnasında
yaşayacağız. Şirket vizyonu ile ilgili önemli bilgileri öğrendiğimiz
mekan bir trekking turu olacak ve yan yana soluk soluğa patronumuzdan çok
şeyler öğreneceğiz. Öğrenmenin'şekli değişecek. Daha şimdiden birçok özel
okul ve başarılı şirket, değişik alternatif-öğrenme metotları üzerinde
zihin yoruyor. Değişim şart. Sadece sınıflarda, şirketlerde oturarak
öğren-
342 Nitelikli İnsan
me dönemi bitiyor. Spor yapmak beynimizi, zihnimizi, hormonlarımızı,
konsantrasyon düzeyimizi geliştiriyor. Daha aktif bir kişiliğe
bürünüyoruz. Bunlar doğru; ama sporun öğrenmeye kazandırdığı, bence
birlikte spor yaptığımız takım arkadaşlarımızla öğrenme sürecimizin
zenginleşmesi.
Spor, özgüvene katkı sağlıyor. Takımdaşlığı ateşliyor, iletişimi
destekliyor. Okulda, şirkette, askerde, evde, nerde olursanız olun
birlikte spor yaptığınız kişilerle öğrenme odaklı arkadaşlık içinde
buluyorsunuz kendinizi. Yarın sınav var mı? Geçen haftaki ders notları
sende var mı? Dünkü toplantıda neler konuşuldu? Bulunduğunuz yer neresi
olursa olsun, hemen bir spor kulübü kurmanızı öneririm. Gittiğim her
şirkette en azından bir tenis masası alarak işe başlar ve hemen takımı
kurarım. Yeni bir paylaşım ortamında yeni bir öğrenme süreci başlar
böylelikle.
Gerçek müzik, kainatın var oluş tınısını kulaklara taşıyan ezgi ve
melodilerdir.
Münir Arı kan
Etkin Müziği Keşfet
Müzik, Bebek, Anne, Aile ve IQ
Hamileliğin altıncı ayından itibaren anne karnında klasik müzik
dinletilen bebeklerin daha zeki oldukları biliniyor. Özellikle Batı
toplumunda bu amaçla yapılan IQ serisi klasik müzik kasetleri, hamile
anneler tarafından kapış kapış alınıyor. Anne ile bebek arasındaki
iletişime yeni bir boyut getiren müzik, doğum öncesinde olduğu kadar
doğum sonrasında da değişik ezgilerle devam ediyor. Tüm kültürlerde
mevcut olan ninni bunun bir ispatı. Bebeği yatıştırıcı etkisi ile her
annenin ister istemez mırıldandığı ninniler, bebeğin ruhsal sükunete
ermesinde büyük bir rol oynuyor. Bebeklerin ilk uyanan organları
kulakları oluyor, daha görmeye başlamadan önce duymaya ve seslere tepki
vermeye başlıyorlar. Bu da müzik ile bağlarını güçlendirici bir etki
oluşturuyor.
Müzik, bunun yanı sıra bebeğin bedenen ve ruhen gelişimine de katkı
sağlıyor. Müzik dinletilen bebeklerde ağlama ve hırçınlık belli oranlarda
azalıyor. Bebekliğinde org gibi bir müzik enstrümanıyla oynayan
çocukların daha yaratıcı oyunlara yöneldiği ve hafızalarının daha güçlü
olduğu gözleniyor.
Anne ile bebek arasındaki iletişime katkısı kadar müzik, aileye yeni
katılan bebeğin kardeşleri ile iletişimini de •güçlendiriyor. Herhangi
bir

344 Nitelikli İnsan


müzik enstrümanı eşliğinde ailecek toplu olarak yapılan aktiviteler,
kardeş kıskançlıklarını belli oranda frenliyor.
Müzik ve Toplum
Müzik, kişisel, sosyal ve evrensel özellikler de taşıyor. İnsanın
güzelliklere meftun olması, müzikte de kendisini gösteriyor ve hangi
kültüre ait olursa olsun, etkileyici bir melodi duyduğumuzda yüreğimizle
ona yöneliyoruz. Coşuyoruz, ağlıyoruz. Sözlerinin anlamını bilmesek de,
müziğin ritmi ruhumuza etki ediyor ve etkileniyoruz. Devlet bazında
diplomatik problemler yaşayan ülkelerin sanatçılarının verdikleri
karşılıklı konserler, toplumlar arası bir yakınlaşma ve hoşgörü ortamı
oluşmasına yardımcı oluyor. Aynı zamanda dünya çağında yıllık 1 trilyon
dolara yakın işlem hacmi ile müzik ve eğlence, savunmadan sonra en canlı
sektör olma özelliğini koruyor. Eski çağlardan günümüze, askerî bandolar
hâlâ dinleyenlerin cesaretlerini yükseltici etkiler yaratıyor. Osmanlı
Devlet tipini sevmemelerine rağmen, Mehter Müziğini ilgi ve sevgi ile
dinleyen turistleri görüp, onlarla konuştukça bu hususu daha iyi
anlıyorum.
26. Bölüm: Etkin Müziği Keşfet 345
Müzik, Mental Hastalıklar ve Suç
Batı kültürünün mental hastalara karşı en duyarsız ve acımasız olduğu
dönemlerde, Osmanlı'da akıl hastaları müzik terapi ile sakinleşti-riliyor
ve iyileştiriliyordu. Müziğin ilmî açıdan ispat edilen bu iyileştirici
özelliği dolayısı ile dünya çapında birçok hastane, şirket, okul ve resmî
kurumda dahili müzik yayınları ile insanların ruh hali sakinleştirilmeye
çalışılıyor. Dünyanın sayılı kolej ve üniversiteleri, ders aralıklarında
merkezî sistemle müzik yayını yapmanın eğitim kalitesi yanında,
arkadaşlık bağlarını güçlendirdiğini ve okul içerisinde suç işleme
oranlarının düştüğünü bildiriyor. Okul hayatında müzikle ilgilenen ve bir
müzik aleti çalan öğrencilerin daha başarılı oldukları gözlenmiştir.
Okuma ve hızlı okumaya katkı sağlayan müzik türleri vardır. Ayrıca, iş
yerinde bir müzik enstrümanı çalan birisinin bulunmasının takım ruhu,
aidiyet ve iletişim becerileri üzerinde olumlu katkılar sağladığı ve bazı
önemli toplantılardan önce toplantı katılımcılarından biri tarafından
icra edilen kısa bir müzik ziyafetinin toplantı verimini artırdığı
gözlenmiştir.
Daha abartılı örnekleri görmeye alışık olduğumuz Batı toplumu, suç
işlemenin yaygın olduğu bazı semtlerde hoparlörle klasik müzik yayını
yaparak suç işleme eğiliminde belli oranda azalmalar elde ediyor.
Diğer taraftan suç işlemeyi engellemesinin yanında, öğrenmeyi
kolaylaştıran ve ruh halimizi düzenleyen müzik, alış veriş merkezlerinde
de ticarî işlem hacmini artırmak için kullanılıyor. Hiper marketler,
müşterilerinin satın alma isteklerini körükleyecek canlı müzik türleri
seçiyor ve dinletiyorlar. Bazı büyük fabrikalarda, işçilik kazalarının
engellenmesi, hatalı üretimin önüne geçilmesi ve asıl önemlisi işçilerin
verimliliğinin artırılması için müziğin sakinleştirici ve rahatlatıcı
etkisinden faydalanılıyor. Biz sonuna kadar açılmış teypten bangır bangır
arabesk müzik yayınlamayı daha çok sevsek de, Batı dünyası müziği farklı
kullanıyor.
Müziğin ekolojik tarımda bazı hayvan çiftliklerinde ve hayvanat
bahçelerinde bile kullanılmaya başladığını söylersem sakın şaşırmayın.
Bütün bunların yanında bazı özel frekanslı müziklerle öğrenmeyi ve
hafızayı daha etkin kılacak çalışmalar yapılmaktadır. Hipnoz seanslarında
da, etkin bir şekilde kullanılan özel müzik türleri ile telkinin daha
kolay kabul edilmesi sağlanmaktadır.
Müzik ve Makamlar
Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nde görevli Yard.
Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç Hocamdan aldığım müzik ve makamlarla ilgili
bir bilgiyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Yıllar boyu süren uzun
araştırma ve uygulamaları sonrasında meydana getirdiği makamlara ait bu
bilgiler, umarım sizin de kendi burç, kişilik, karakter ve eşref
saatinize göre, müziğin etkisinden en üst düzeyde faydalanmanızı
sağlayacaktır.
1. Rast Makamı: "Gitmesin gözlerinden pırıl pırıl arzular..." Özellikle
Koç Burcu mensuplarının makamı. Gece yarısı ve seher vakti etkili. Sefa,
neşe, huzur ve rahatlık veriyor. Mental rahatsızlıklarda tedavi edici
özelliği olan bir makam.
2. İrak Makamı: "Hüsnün,gibi ey bi vefa..." Boğa Burcu mensuplarının
makamı. Kuşluk ve ikindi vakti etkili. Haz ve lezzet verici, düşünme,
anlama ve kavrama konusunda etkili. Korkuyu, giderici, rahatlatan bir
etkisi var. Saldırganlığı önleyici özelliği ile biliniyor.
346 Nitelikli İnsan
3. İsfahan Makamı: "Fesleğen ektim gül bitti..." ikizler Burcu
mensuplarının makamı. Öğleden sonra, gecenin ilk dönemine kadar etkili.
Güven hissi, uyum sağlama, hareket yeteneği, zihin açıklığı,
duyguları değiştirme, zekayı açma ve hatıraları tazeleme özelliği var.
4. Büzürg Makamı: "Beni çevrin harab etti..." Aslan Burcu mensuplarının
makamı. Hormonların en etkin ve canlı olduğu gün başlamasının hazırlık
dönemi ve ilk saatlerinde etkili. Zihni olumsuz duygulardan arındırıcı,
vesvese ve korkuyu giderici. Olumlu fikirlerinizin olumlu bir silsileyi
takip etmesini ve amacınıza ulaşmanızı sağlıyor. Fikirlere yön
veriyor. Sefa, neşe ve rahatlık veriyor. Mental rahatsızlıklarda tedavi
edici özelliği olan bir makam.
5. Zengüle (Zirgüle) Makamı: "Yine bir gülnihal..." Özellikle Başak
Burcu mensuplarının makamı. Gün batımından sonra etkili. Gizem, hayal ve
sırlarla dolu hisler oluşmasını sağlıyor. Uyku ve masalı çağrıştırıyor.
6. Rehavi Makamı: "Farabi'nin rehavi saz semaisi" Terazi Burcu
mensuplarının makamı. Seher vakti ve akşam ile gecenin başlangıcı
arasında etkili. Sonsuzluk hissi ve yer çekiminden kurtulma hissi
veriyor.
7. Hüseyni Makamı: "Bak şu güzel köylüye, işte bu kızdır peri..."
Özellikle Akrep Burcu mensuplarının makamı. Sabah ve gün ağarırken
etkili. Güzellik, iyilik, rahatlık ve refahlık hissi veriyor. Sefa,
neşe, rahatlık, sükunet, barış, kendine güven ve kararlılık hissi
veriyor.
8. Hicaz Makamı: "Bir bahar akşamı rastladım size..." Özellikle Yay
Burcu mensuplarının makamı. Gece yarısından itibaren sabaha kadar etkili.
Alçakgönüllülük duygusu veriyor.
9. Nihavend Makamı: "Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur..."
Özellikle Oğlak Burcu mensuplarının makamı. Öğleden sonra etkili.
Güçlülük, kuvvet ve barış duygusu veriyor. Sefa, neşe ve
rahatlık veriyor. Mental rahatsızlıklarda tedavi edici özelliği olan bir
makam.
26. Bölüm: Etkin Müziği Keşfet 347
10. Neva Makamı: "Yine bağlandı dil bir nev-nihale..." Özellikle Kova
Burcu mensuplarının makamı. Gece ve günün ilk anları ile öğleden
sonrasına kadar etkili. Üzüntüyü giderici, lezzet verici, hayattan haz
alma duygusunu artırıcı, kötü fikirleri uzaklaştırıcı, cesaret, yiğitlik
ve ferahlık verici, gönül sevinci ve iyilik hissi oluşturucu ve gönül
okşayıcı bir makam olarak biliniyor.
11. Uşşak Makamı: "Cana rakibi handan edersin..." Özellikle Balık Burcu
mensuplarının makamı. Günün ilk döneminden gün batımı-na kadar etkili.
Gülme isteği, sevinç, kuvvet, cesaret, kahramanlık ve neşe veriyor. Derin
aşk ve mistik duyguların ifade aracı. Uyku ve istirahat için faydalı.
Gevşeme hissi veriyor.
12. Acem-Aşiran Makamı: "Gel ey denizin nazlı kızı nuş-i şarab et..."
Lider vasıflı bütün burçlara etkin. Üretkenlik duygusu verir, ilham
verir; ama burada hayalperestlik özelliği yok. Durgun düşünce ve
duyguları canlandırıyor. Lezzet hissi veriyor ve gevşemeye yardımcı
oluyor.
13. Segah Makamı: "Düştü dildar ile firkat areye..." Su tabiatlı
burçların makamıdır. Gün boyu etkilidir. Yeni düşünceler üretme,
bağlantıları görme, olaylar arasında yeni yeni ilişkiler kurma
becerisi veriyorr. Mistisizmi canlandırır.
14. Saba Makamı: "Seni herkesten kıskanıyorum..." Cesaret, güç, kuvvet
ve rahatlık duygusu veriyor. Seher vakti etkili.
15. Hisar-Buselik (Buselik - Ebiselik) Makamı: "Dök zülfünü mey-dâne
gel..." Genel olarak rahatlık hissi veriyor. Vücudun ferdî dengesini
sağlamasına yardımcı oluyor.
Müzik ve Kişisel Gelişim
Bütün bu bilgilerden sonra sanırım vvolkman dinleyen birisini
gördüğünüzde (Kulaklıklardan taşan sesi ile size dinletmiyor ve sadece
kendisi dinliyorsa) ona karşı biraz daha hoşgörülü davranacaksınızdır. Ne
de olsa kendisine ve toplumumuzun geleceğine bir yatırım yapıyor. Bunun
olabilmesi için dinlenilen müzik türü, zamanı, mekanı, ortamın
özellikleri, kişinin özellikleri ve davranışları gibi birçok hususa
dikkat edilmesi gereklidir.
348 Nitelikli İnsan
Şirketinizde dahili müzik yayını başlatabilirsiniz; ama hâlâ
çalışanlarınızın sesine kulak tıkıyorsanız, ne kadar saygın bir yönetici
olabilirsiniz? Kişisel düşünün. Şirkette daha fazla motive olmak ve daha
hatasız üretim yapabilmek amacıyla müzik dinliyorsunuz; ama çalışma
arkadaşlarınızın, müşterilerinizin ve tedarikçilerinizin söyledikleri bir
kulağınızdan giriyor, diğer kulağınızdan çıkıyor. Çevrenizin sesini,
kendi içinizdeki sesi ve kainatın sesini uyumlaştırabilmektir müzik
dinlemek. Bu sesleri dinlemeden, müziğin sesi diye kulaklarınıza
dayadığınız şey, olsa olsa bir kuru gürültüden başka bir şey değildir.
Her şey dinlemekle sınırlı değil. Üstelik, herhangi bir müzik enstrümanı
çalabilen öğrencilerin, kendilerini daha rahat ifade edebildikleri ve
daha kolay öğrendikleri ilmen ispatlanmışken, elbette müziği sadece
dinleyin diyemeyiz. Dinlemeli, çalmalı, keşfetmeli ve ruhunuzu dingin-
leştirmelisiniz.
Kendi duyduğunuz müzik, başkalarına birçok güzellikler duyurmanıza
yaramıyorsa, boşuna dinliyorsunuz demektir. Dinlemek bir şeyler öğrenmek
içindir. Öğrenme ise, uygulamak için. En iyi uygulamalar, eşsiz bir
paylaşım duygusu ile çevremize saçtığımız ışıkla ortaya çıkar.
Karşılıksız ve menfaat beklemeden saçtığımız ışıkla, işte bu ışık gerçek
hayat ışığıdır ve dünyanın neresinde olursanız olun, daima gerçekleri ve
doğru yolu gösterir.
Marikan Vedası
Elinizdeki bu kitabı, bu satırlara kadar dikkatle, merakla, istekle ve
heyecanla okuduğunuz için öncelikle sizi tebrik etmek istiyorum. Okumanın
çok bir şey olmadığını da söylemiştim, daha önce. Başarmanızı sağlayacak
sır, kitabın içinde değil, beyninizin içinde gizlidir. Şimdi buraya kadar
sizlerle paylaştığım bilgilerle, beyninizdeki bu tohumu
yeşertebilirsiniz. Evet gerçekten bunu yapabilirsiniz. Şimdi, sizinle bir
Marikan Vedası'y'a ayrılmadan önce, bu kitapta şu âna kadar verilmeye
çalışılan kişisel gelişim stratejilerini kolayca uygulamanıza yarayacak
bazı ipuçları vermek istiyorum. Gelişim ve değişim yönünde aldığınız
kararları, büyük bir girişimci ruhla başarabilme azminde size örnek
olacak ve işinize yarayacak ipuçları.
Kendinizi değiştirmeye karar verdiniz. Güzel! Şimdi sizin için evrensel
bir insanı modellenecek bir örnek olarak açıklıyorum. Dünyanın hangi
ülkesinde, hangi ırkına ve takımına mensup olursa olsun, "ölümüne
taraftarları modellemelisiniz", değişim savaşınızda. Değişimi ve gelişimi
onların maça gitme ve maç seyretme isteği kadar güçlü tutmalısınız.
Ölümüne maç seyretme ve ölümüne takım destekleme güdüleri sayesinde,
hiçbir şey onları maça gitmekten ve tuttukları takımı desteklemekten
alıkoyamaz. Elbette burada ölümüne taraftarların yaptıkları ve^ sebebiyet
verdikleri yıkıcı, üzücü ve zaman zaman yaralanma ve ölümle sonuçlanan
insanlık dışı vukuatlarını modellemenizi istemediğimi biliyorsunuz. Benim
istediğim, tamamen geçici dünyevî isteklerin bile bu derece ölümüne
istenebilmesi karşısında, sizin de kendi hayatınızla ilgili gerçek
hedeflere ulaşmak arzunuzun en az onlar kadar yüksek olmasıdır. Hayattaki
hedeflerinize, en az onların kendi takımlarını tuttuğu gibi kuvvetle
sarılmalısınız. Her maç öncesinde yenileceklerini bilseler bile,
kameralar karşısına geçip büyük bir şevkle "Beş, beş, beş!.." diye
bağırdıkları kadar, siz de başaracağınıza inanmalısınız. "Ceplerinde beş
para olmamasına rağmen, ne yapıp edip, maça gitmenin bir yolunu
buldukları gibi,
350 Nitelikli İnsan
kendi hayat hedefinize azimle ilerlemelisiniz. Maça gitmek için hiçbir
şeyin mazeret teşkil etmediği gibi, siz de hedefinize doğru yol
almalısınız. Asla vazgeçmemelisiniz. Bütün yolları denemelerine rağmen,
stadyuma girememeleri durumunda, yakın bir apartman veya ağaç tepesine
çıkarak maçı izledikleri gibi, başarı için yeni alternatifler bulmalı ve
yeni yeni yolları denemelisiniz. Bıkmadan, pes etmeden, inatla, azimle.
Değişimle ilgili modelleyeceğiniz daha birçok girişim türü var. Mesela,
Batılıların "bull riding" dedikleri "rodeo yapma girişimi." Bir
düşünsenize. Usta kovboy, azgın boğayı gördüğünde asla ürkmez. Önce ona
bineceğine, onu kumanda edebileceğine inandırır, kendini. Kapı açılıp
azgın boğanın üstüne sahaya fırladığında, boğanın üstünde kalma süresi
ortalama 30 saniyedir. Her kovboy bir süre sonra boğanın kendisini
düşüreceğini, üzerinden fırlatacağını ve genellikle bir taraflarına bir
şeyler olacağını bile bile rodeo yapmaktan vazgeçmez. Elbette size "Gidin
azgın boğaların üzerine binin" demiyorum. Hayatınızın rodeosunu yapmaya
ne dersiniz? Hayatın sizi her salladığı, silkelediği, üstünden attığı,
yerlere yuvarladığı ve yaraladığı anlarda, büyük bir hırsla ve inatla
kalkıp yeniden hayatın azgın boynuzlarından tutabilme cesaretini
kazanmaya ne dersiniz? Ufak bir engelde pes etme, küsüp gitme yerine,
hayatla ve ondaki hedeflerinizle rodeo yapmaya ne dersiniz?
"Tavuğun civcivlerini koruma giriştmi"ni bir düşünün. O cılız bedenine
rağmen, yavrularına saldıran korkunç tilkinin gözlerini oymak istercesine
kabaran tüyleriyle, canhıraş bir feryatla tilkiye saldıran tavuğun
girişimini bir düşünün. Hedefi, yavrularını korumak olan anne tavuk için
tehdit nereden gelirse gelsin, ne kadar büyük olursa olsun, canı pahasına
yapması gereken görevi yapacaktır. Kendi hayat hedeflerinizi de bu
şekilde canınız pahasına korumaya ne dersiniz? Hayat hedefinizle örtüşen
projelerinizi, ümitlerinizi, umutlarınızı, istek ve arzularınızı bu
şekilde korumak için, sadece korumayı istemeniz gerekiyor, isteyince
yapacaksınız. Yeter ki isteyin.
"Zebraların Serebnity'de nehri geçme girişimi"ne ne demeli? Binlerce
zebra nehrin bu yakasındaki su kaynakları tükenince, yeni kaynaklara
kavuşma umuduyla nehrin karşı yakasına geçmeye karar verdiklerinde,
nehirde kendilerini bekleyen binlerce timsahla karşı karşıya gelirler.
Bir
Marikan Vedası 351
müddet tereddütlü bir bekleyişten sonra, içlerinden birisi nehre doğru
atılır ve binlerce zebra onu takip eder. Bundan sonra timsahlarla
zebralar arasında müthiş bir ölüm kalım mücadelesi başlar. Sizler hayat
nehrindeki timsahları gördükçe, daha iyi ve daha güzele gitme isteğinden
vaz mı geçeceksiniz, her seferinde? "Yeter artık kurak topraklardaki
beklemem. Nehirde timsahlarla boğuşmam gerek." diyeceğiniz bir an
gelmeyecek mi hiç? Nehri daha hızlı, daha çabuk ve daha zararsız
geçebilmek için kendi çözümlerinizi ne zaman üreteceksiniz? Yüzmekten
korkuyor, timsahlarla savaşı göze alamıyor olabilirsiniz. Peki, köprüye
ne dersiniz?
Hayat engellerle dolu, kabul. "1500 m engelli koşu atletlerinin yarışa
katılma ve yarışı bitirme girişimi" de modellenecek örnek girişimlerden
birisidir. Atletler asla pes etmez. Gördükleri engellerin çokluğu, olsa
olsa yarışa zevk ve heyecan getirir. Koşar ve yarışı bitirilen içlerinden
kazananlar olur. Kaybedenler de. Kaybedenlerin hiçbiri, bir sonraki
yarışlara katılmama kararı almaz. Kaybedilen bu yarış, bir sonraki
yarışın kazanılması için bir şart olmuştur onlar için. Daha iyi
hazırlanarak, daha iyi çalışarak girerler, bir sonraki yarışa. Sizler de
hayat yarışında, önünüzdeki tüm engelleri görmeye ve onları aşacak
şekilde bir hazırlık yapmaya ne dersiniz? Hayatınızın ve hayatımızın
kahramanı olmaya var mısınız?
Bir sonraki kitabımda veya değişik seminerlerimde görüşünceye dek,
hepinize sağlık, başarı ve mutluluklar diliyorum.
Münir Arıkan
Düşünce Öğretmeni
Lisanslı NLP Trainer
İstanbul, Mart 2002
bilge yayınları
Sevgili kitap dostları,
Sosyal hayatın pek çok yönünü kapsayan türde yayınlarımızı, bu yayın
döneminde de devam ettiriyoruz. Şimdiye dek sizlerden aldığımız destekle
güzel çalışmalara imza attığımızı düşünüyoruz. Eserlerimize olan
ilginizi, bizleri daha iyi bir noktaya taşıyacak eleştirilerinizi
telefon, faks ve e-mail aracılığıyla bizlerle paylaşabilirsiniz.
ÜSTÜN YETENEK DİZİSİ
Nitelikli insan / Münir Arıkan
Başarılı Öğrencinin Portresi /Ali Karaçam
Başarılı Öğretmenin Portresi /Ali Karaçam
Sözsüz İletişim-Feraset / Dr. Muhammed Necib izzet
ÖZGÜN EĞİTİM DİZİSİ
Ailede ve Okulda ideal Din Eğitimi / Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Çocuklarımıza Neyi, Ne Zaman, Nasıl Öğretelim? / Ramazan Varol
Eğitimcilere Aspirin Öğütler/Ahmet Çağlayan
Evimizdeki Öğretmen-1 /Ahmet Çağlayan
Evimizdeki Öğretmen-2 / Ahmet Çağlayan
Evimizdeki Öğretmen-3/Ahmet Çağlayan
Evimizdeki Öğretmen-4 /Ahmet Çağlayan
Evimizdeki Öğretmen-5 /Ahmet Çağlayan
Evimizdeki Öğretmen-6-7-8 /Ahmet Çağlayan
Evde Okul, Okulda Kalite / Ahmed Maraşlı
Eğitimde Yönetim, Yönetimde Kalite / Ahmet Çağlayan
Özgürleştiren Disiplin / S. Ahmet Uzun
Sana Dünyayı Anlatıyorum / Mecbure inal
DİN KÜLTÜRÜ DİZİSİ
Aşkta Sonsuzluk / Selami Yalçın
Cennete Yolculuk / Selami Yalçın
PRATİK HAYAT DİZİSİ
Aile Hayatımız / Ramazan Varol
Görevlerimiz ve Sorumluluklarımız / Ahmet Muhtar Büyükçınar
Hanımlara Özel Fetvalar/ Prof. Dr. Faruk Beşer
Hanımlara Özel ilmihal / Prof. Dr. Faruk Beşer
Kadının Çalışması ve Sosyal Güvenliği / Prof. Dr. Faruk Beşer
Sorular ve Cevaplarla Günlük Hayatımız / Prof. Dr. Faruk Beşer
islâm'a Göre Sosyal Hayatımız / Prof. Dr. Faruk Beşer
insan Kopyalamak Caiz mi? / Ürdün Tabipler Derneği
Mutluluk Yolları / Ahmet Muhtar Büyükçınar
Mutlu Bir Aile Yuvası / Ahmet Muhtar Büyükçınar
(0 inanç Dünyamız / Ahmet Muhtar Büyükçınar
(II) islamın Temel ilkeleri / Ahmet Muhtar Büyükçınar
(llö Ruhî Arınma ve Sosyal ilişkilerimiz / A. Muhtar Büyükçınar
Kur'an-ı Kerim Işığında insan Tipleri ve Davranışları / Dr Hüseyin Emin
Sert
Kur'an'da Bir iletişim Aracı Olarak Beden Dili / Prof. Dr Necati Kara
DENEMELER DİZİSİ
Anı Defterim /Ayşe Bulut
Siyah Gözlüklerinizi Çıkarın-Burası Dünya / Niyazi Sanlı
Kadının Fendi Erkeği Yenemedi / Arzu Karamanlı
Arka kapak yazısı:
Nitelikli insan
Kişisel gelişim serüveninde başarıya ulaştıran 26 temel yetkinlik
MÜNİR ARIKAN
5D Düşünce Felsefesi'nin kurucusu olan Münir Arıkan, International
Coaching Federation üyesidir ve The Society of NLP tarafından Lisanslı
NLP Trainer olarak kurumsal yönetim danışmanlığı yapmakta ve kişisel
gelişim seminerleri vermektedir.
"Düşünce düşünce değil, düşmeden düşünce" felsefesi ışığında yazılan
eser, yıllar boyu süregelen alışkanlıkların insanı nasıl
yönlendirebildiğine dikkat çekiyor. Yazar "düşünce'nin illa bir sıkıntıya
"düşünce" olmaması gerektiğinden yola çıkarak; "düşmeden" "düşünce"
felsefesini hayata adapte etmeye çalışıyor. Karşılaşılacak tatsız
sürprizlere önceden çözümler bulunmasına yönelik yöntemler sunuyor.
Sizleri bekleyen geleceğe şimdiden hazır olmanızı sağlayacak ve kişisel
gelişiminizi tamamlayıp nitelikli birer birey olarak geleceğin toplumunda
yer edinmenizi sağlayacak unsurların neler olduğunu bu eserde
bulacaksınız.
26 bölümden oluşan eserin her bir bölümünde, geleceğin nitelikli insanı
olmaya giden yolun aşamalarından biri ele alınıyor.
14.50 YTL
Münir Arıkan _ Nitelikli İnsan

Münir Arıkan _ Nitelikli İnsan

You might also like