You are on page 1of 9

ULUSLARARASI BAKALORYA DİPLOMA PROGRAMI

A TÜRKÇE EDEBİYAT HL

YÜKSEK DÜZEY MAKALE

Araştırma Sorusu: "George Orwell'in 1984 romanında otoriter

devletin baskıcı yanı nasıl ele alınmaktadır?"

KİTAP: 1984

YAZAR: GEORGE ORWELL

Kelime sayısı: 1470


112

Dünya tarihi boyunca, iktidar sahipleri güçlerini daimî kılabilmek için tüm yetkilerin

merkezîleştirildiği, mutlak itaatin beklendiği baskı sistemlerini hemen hemen her dönemde

kullanmışlardır. George Orwell'in "1984" adlı distopik romanında yazar insanların temel

ihtiyaçlarını dahi devlet kontrolünde olduğu bir dünya kurgusu yaratarak II. Dünya

Savaşı'ından sonra ortaya çıkan baskıcı devlet yapılarını eleştirme amacı gütse de roman çağdaş

dünyadaki otoritelerin de toplum üzerindeki etkilerini okura sorgulatmaktadır. Romanda.

kurgulanan otoriter rejim, insanları ve toplumu kontrol altında tutmak için baskı unsuru
olarak

toplumu korkularla sindirme, dili değiştirip bozarak toplumu manipüle etme, ortak geçmişi silme
gibi yöntemler kullanmaktadır. İnsanların baskıcı devlet yapılarına karşı çıkmak için
tek
seçeneklerinin özgürlüklerine sahip çıkmak olduğu mesajını da taşıyan romanda, yaratılan

karamsar atmosfer ile okuyucu yaşadığı dünya düzeni hakkında düşündürtülmektedir. Bu

makalede Owell'in 1984'te kurguladığı "Büyük Birader, Tele-Ekranlar, Düşünce Polisleri,

Yeni Söylem ve Gerçeklik Denetimi" gibi distopik tercihlerin romanda anlatılmak istenenlere

etkisi incelenecektir.

"1984" adlı romanda George Orwell insanların özgürlüklerinin kısıtlanmasının onların

üzerinde yaratacağı baskılar üzerinde durarak bireylerin sindirilmesinin aynı zamanda

toplumun da sindirilmek olacağı fikri üzerinde durur. Yazar bu fikri sürekli izlenme kurgusu

üzerinden ele almakta ve roman boyunca kurguladığı "Poster ve Tele-ekran" sembolleriyle


okura taşımaktadır:

cephesindeydi.
"Nereye baksanız, siyah bıyıklı surat karşınızdaydı. Biri de hemen karşıki evin ön
BÜYÜK BİRADERİN'İN GÖZÜ ÜSTÜNDE yazan posterdeki kapkara gözler
Winston'ın gözlerine dikilmişti."'
Bu iç çözümlemede romanın ana kişisi olarak kurgulanan Winston'ın üzerinde Büyük Birader

posterinin etkisi betimlenerek otoriter rejimlerin halklarını sürekli kontrol altında tutmak

istediği fikri üzerinde durulmaktadır. Poster sembolü devlet baskısının insanların yaşamındaki

yerini ve etkisini göstermesi bakımından önemlidir. Bu posterlerin amacı insanların dikkatini

üzerinde toplamaktır. Posterlerde yazan “BÜYÜK BİRADER'İN GÖZÜ ÜSTÜNDE”


sloganı
roman boyunca bir laytmotif olarak tekrarlanarak ve büyük harf kullanımı belirginleştirilerek

genele değil doğrudan kişiye hitap etmekte ve okuyan bireyler üzerinde kuvvetli bir takip

edilme duygusu yaratmaktadır. Devletin baskıcı yanı doğrudan bireylere yönelen "siyah bıyıklı,

kapkara gözlerle" şeklinde betimlenen bir devlet liderinin yüzü kullanılarak resmedilir.

1 ORWELL, G, (2019), 1984, İstanbul, Can Sanat Yayınları, sayfa


12

113

"Nereye baksamız" ifadesinden de anlaşılacağı üzere devletin insanları her yerde ve sürekli

izlediği açıkça gösterilerek toplum üzerinde yaratılan baskı bu poster ve slogan üzerinden

somutlanır. Romanda insanların üzerindeki izleme kaynaklı baskının yalnızca posterlerle sınırlı

olmadığı ve distopik Okyanusya ülkesinde her bireyin her an izlendiğine dikkat çekilmektedir.

Yazar romanda kurguladığı "tele-ekran" sembolü ile bireylerin mahremiyetlerinin bile

olmadığı fikrini okura ulaştırmaktadır:

"Tele-ekran aynı anda hem alıcı hem de verici işlevi görüyordu. Fısıltıyla konuşmadığı sürece

Winston'ın çıkardığı her ses tele-ekran tarafindan alınıyordu; dahası, madeni levhanın görüş

alanında kaldığı sürece Winston işitilmekle kalmıyor, görülebiliyordu da. Hiç kuşkusuz, ne
zaman izlendiğinizi anlamanız olanaksızdı."

Romanda, devletin tele-ekranlar aracılığıyla insanları sürekli takip etmesi ister istemez bireyleri

suçlu psikolojisine sokmakta ve bu psikoloji de bireylerin üzerinde baskı unsuru olarak

hissettirilmektedir. Ev gibi insanın kendini güvende hissettiği sığınağında devletin tele-ekran

aracılığıyla bireyleri izlemesi ve dinlemesi romandaki en etkili baskı unsuru olarak


değerlendirilebilir. George Orwell, bu sembol ile bireysel özgürlüklerin kaybolması durumunda

insanların yaşayacağı baskı ve tutsaklığı somutlaştırmaktadır. Söz konusu durumda bireylerin

evleri aynı zamanda birer hapishane hücresine dönüşmektedir. Yazar ayrıca devletin
otoritesinin birey üzerinde yarattığı kontrolcü yapıyı somutlamak adına eserde yine distopik bir

tercih olarak görülebilecek "düşünce polisi" tiplemesinden de yararlanır. Toplum eğer yönetim

biçimini eleştirir ya da beğenmezse otorite bu gibi karşı görüşleri bastırmak adına polis gücü
kullanmaktadır:

"Düşünce Polisi'nin, kime ne zaman hangi sistemle bağlandığını kestirmek çok zordu. Herkesi her an
izliyor da olabilirlerdi. "3

Romanda tipleşmiş olarak kurgulan ve rejimin koşulsuz şartsız denetçisi olarak çizilen

"Düşünce Polisleri" de topluma salınan korkunun birer sembolü olmaktadır. Böylece sokakta

her yerde asılı olan ve gözlerini insanların üzerine diken posterler, evde insanları dinleyen ve

izleyen tele-ekranlar, sürekli devriye gezen polisler, devletin bireyler üzerinde kurduğu baskıcı
ve korkutucu tutumun fiziksel unsurları olarak sunulmaktadır.

2 ORWELL, G, (2019), 1984, İstanbul, Can Sanat Yayınları,


sayfa 12

3 ORWELL, G, (2019), 1984, İstanbul, Can Sanat Yayınları,


sayfa 13

114

George Orwell "1984"te otoriter rejimin kendi devamlılığını sağlamasını ortak bir

geçmiş ve kültür yaratmakla mümkün olabileceği fikri üzerinde de durur. Bu fikrin

iletilmesinde Büyük Birader rejimin kullandığı "yeni söylem" projesinden yararlanılır.

Uygulaması uzun zamana yayılan, hemen hissedilmeyen ancak daha kalıcı etkiye sahip kültürel

ögeler üzerinde yapılan bilinçli değişikliklerle ortak bir kültür dil yaratılmaya çalışılmakta ve

özgür düşünce bastırılmaktadır. Kullanılan kültürel ögelerin başında da dil gelmektedir.

Romanda "yenisöylem" adıyla aktarılan dil çalışmaları bireylerin düşünce yapılarını manipüle

etmekte ve onların eleştirel düşünebilmelerini engellemektedir:


"Yenisöylem 'in tüm amacının, düşüncenin ufkunu daraltmak olduğunu anlamıyor musun?

Sonunda düşünce suçunu tam anlamıyla olanaksız kılacağız, çünkü onu dile getirecek tek bir

sözcük bile kalmayacak. Gerek duyulabilecek her kavram, anlamı kesin olarak tanımlanmış,

tüm yan anlamları yok edilmiş ve unutulmuş tek bir sözcükle dile
getirilecek. "4
Bu diyalogda dil, insanların düşünmelerinin ve aynı dili konuşan bireyler arasında toplum
bilincinin kurulmasının temel aracı olarak görülür. Dil aracılığıyla düşünen, sorgulayan,

eleştiren ve düşüncelerini yayan bireyler baskıcı toplum düzenlerinde tehlikeli olarak görülür.

Dil, toplumda yarattığı bilinç yüzünden üzerinde değişiklik yapılan ve yozlaşmaya uğrayan

kısacası baskıcı yönetimler tarafından değiştirilmesi gereken bir unsur olarak algılanır.
Bu
diyalogda da görüldüğü üzere baskıcı devlet, insanların sistemi eleştirmelerine, birlik

olmalarına ve daha da ileri giderek düşünmelerine engel olmak amacıyla "yenisöylem" adıyla

yeni yapay bir dil yaratmaya çalışmaktadır. Yazar ayrıca otoriter rejimlerin yaptığı devrimlerin

devamlılığının da ortak bir dil yaratmaya bağlı olduğuna yine ana karakterle yapılan bir
diyalog
üzerinden dikkat çeker.

"Dil yetkin bir duruma geldiğinde Devrim tamamlanmış olacak. Yenisöylem İngsos
'tur, İngsos
da Yenisöylem 'dir, diye ekledi gizemli bir hoşnutlukla. En geç 2050 yılına kadar, şu andaki

konuşmamızı anlayabilecek tek bir kişinin kalmayacağını hiç düşündün mü, Winston?"5

Dilin bir toplumun varlığındaki önemi ve toplum bilincinin korunmasındaki önemi açıkça bu

diyalogda görülmektedir. Devrimin tamamlanmasının işkence, tele-ekran, düşünce polisi,

Büyük Birader posteri gibi baskı unsurlarına değil de dilin tamamen değiştirilmesine

bağlanması dikkat çekicidir. Devlet dil aracılığıyla insanların düşünmelerinin önüne geçmekte,

birlik olmalarını engellemekte ve dili kendi sistemsel varlığını korumak, devam ettirmek için

4 ORWELL, G, (2019), 1984, İstanbul, Can Sanat Yayınları,


sayfa 63

5 ORWELL, G, (2019), 1984, İstanbul, Can Sanat Yayınları, sayfa


63

115

baskı unsuru olarak kullanmaktadır. Orwell ayrıca dilin kültür ve edebiyat üzerindeki manipüle

edici etkisine da dikkat çekmektedir:

"Tüm eski edebiyat ortadan kalkmış olacak. Chaucer, Shakespeare, Milton, Byron, hepsi

yalnızca Yenisöylem'deki biçimleriyle var olacaklar: yalnızca başka şeye dönüşmekle

kalmayacaklar, aslında kendilerinin karşıtı bir şeye dönüşecekler. Parti edebiyatı bile
değiştirecek. "
Bu diyalogda da totaliter devletin baskı unsuru olarak dili kullanırken tek amacının onu bozmak

olmadığı aynı zamanda onu kendi çıkarları doğrultusunda değiştirdiği de anlaşılmaktadır.

Orwell, klasik edebiyatın "Chaucer, Shakespeare, Milton, Byron" gibi isimlerinden örneklerle

istenirse rejimlerin kendi çıkarları doğrultusunda manipülasyonları bu yazarları bile

kullanabileceklerine dikkat çekmektedir. Eski edebi ürünleri yok etmek yerine yeni dil ile onları

kendi çıkarlarına uygun olarak revize etmek devletin yaratmak istediği ortak kültüre daha

işlevsel olarak hizmet etmektedir. Böylece romandaki toplumun evlerine kadar ulaşan izleme,

takip etme baskısının dil ile insan beynine kadar ulaştığı görülürken bir taraftan da insanları

toplum yapan ortak tarih bilincinin yok edilmeye çalışıldığına dikkat çekilmektedir.

1984'te otoriter devlet yönetiminin toplum üzerinde oluşturduğu baskıların bir diğeri

"Gerçeklik Denetimi" üzerinden somutlanmaktadır. Buna göre insanların geçmişleri de

denetim altına alınarak yani tarih tekrar yazılarak geçmişle bağların koparılması
amaçlanmaktadır. Orwell "Gerçeklik Denetimi" kurgusu ile distopik Okyanusya'da baskıcı

devletin halkın ortak geçmişini silmesinin gerekçelerini okura ulaştırır. Romanda insanların

geçmişlerini değiştirme işlemine "Gerçeklik denetimi" Yenisöylem'de ise “çiftdüşün”


denilmektedir:

"Ve eğer başka herkes Parti'nin dayattığı yalam kabulleniyorsa eğer bütün kayıtlar aymı

masalı söylüyorsa-, o zaman yalan tarihe geçecek ve gerçek olacaktı. Parti sloganında ne
deniyordu: 'Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim
altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar.
""7

Tarihsel olayları istediği biçimde biçimlendirebilen bir sistem, sağladığı bilgi kirliliği ve

inandırdığı insanlar aracılığıyla toplumu sürekli kontrol altında tutabilir ve gelecek


konusunda

istediği yöne onları yönlendirebilir. Tüm kayıtların baskıcı devlet tarafından istenilen biçimde

6 ORWELL, G, (2019), 1984, İstanbul, Can Sanat Yayınları, sayfa 63-64

7 ORWELL, G, (2019), 1984, İstanbul, Can Sanat Yayınları, sayfa


44-45

116

yeniden yazılması durumunda bireylerin tek tek karşı çıkması hiçbir şey ifade etmemektedir.

Parti; geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki köprüyü istediği biçimde şekillendirerek kendi
varlığını sürekli kılmaktadır:

"Parti geçmişe el koyabiliyor ve şu ya da bu olayın hiçbir zaman olmadığını söyleyebiliyorsa,

bu hiç kuşkusuz işkenceden de, ölümden de beter bir şeydi....

Orwell romanda kurguladığı Winston karakterini özgür düşüncenin son temsilcisi olarak

çizmekte ve okurun da romandaki distopik dünyayı algılamasını sağlamaktadır. Winston bu

gerçekliğin farkında olduğu için bu durumu “işkence ve ölümden daha beter" bir durum

şeklinde algılamaktadır. Tüm kayıtların, olayların, yaşanmışlıkların silinip tekrar yazılması

toplum üzerinde doğrudan bir baskı ve kontrol mekanizması oluşturmakta ve yönetilmekte hiç

güçlük yaşanmayan, daima otoriteye boyun eğen, itaatkar bir toplumsal yapının oluşmasına

katkı sağlamaktadır.

Sonuç olarak George Orwell "1984" adlı romanında totaliter devletin toplumdaki tüm

bireylerin yaptıkları, hissettikleri ve düşündükleri her şeyi kontrol etme davranışını distopik bir

kurgu ile anlatırken bireylere özgürlüklerine sahip çıkmaları gerektiği ve kaybolan


özgürlüklerin yerine getirilemeyeceği mesajını vermektedir. Romanda aynı zamanda

teknolojinin gelişmesinin demokrasinin gelişmesiyle orantılı olmayabileceği ve teknolojinin

totaliter bir yönetimin elinde toplum için baskıyı artırıcı bir araç olabileceği de

hissettirilmektedir. Yazar bu fikirlerin iletilmesinde "Büyük Birader" posterleri, "Tele-

Ekranlar", "Düşünce polisleri", "Yeni Söylem" ve "Gerçeklik Denetimi" gibi distopik ve

bilimkurgu unsularından faydalanmaktadır. George Orwell'in "1984" romanı yazıldığı

dönemden bugüne hala etkisini devam ettirebilen klasik bir eser olma niteliği taşımakta bunu

hem kullandığı dile hem de romanda yarattığı karamsar atmosfer aracılığıyla okuyucu üzerinde

bıraktığı etkiye borçludur. Eser bu makalede de incelendiği üzere her ne kadar distopik bir

evrende geçen olay kurgusuna sahip olsa da çağdaş dünyadaki pek çok oligarşinin 1984'te

olduğu gibi toplumlarını korku ve baskılarla pasifleştirdiği düşünüldüğünde eserin distopyadan


realiteye uzandığı sonucuna varılabilir.

ORWELL, G, (2019), 1984, İstanbul, Can Sanat Yayınları, sayfa


44

117

Kaynakça
1. ORWELL, G, (2019), 1984, İstanbul, Can Sanat Yayınları
118

You might also like