Professional Documents
Culture Documents
Tam Puan Almiş HL Makale Örneği̇
Tam Puan Almiş HL Makale Örneği̇
A TÜRKÇE EDEBİYAT HL
KİTAP: 1984
Dünya tarihi boyunca, iktidar sahipleri güçlerini daimî kılabilmek için tüm yetkilerin
merkezîleştirildiği, mutlak itaatin beklendiği baskı sistemlerini hemen hemen her dönemde
kullanmışlardır. George Orwell'in "1984" adlı distopik romanında yazar insanların temel
ihtiyaçlarını dahi devlet kontrolünde olduğu bir dünya kurgusu yaratarak II. Dünya
Savaşı'ından sonra ortaya çıkan baskıcı devlet yapılarını eleştirme amacı gütse de roman çağdaş
kurgulanan otoriter rejim, insanları ve toplumu kontrol altında tutmak için baskı unsuru
olarak
toplumu korkularla sindirme, dili değiştirip bozarak toplumu manipüle etme, ortak geçmişi silme
gibi yöntemler kullanmaktadır. İnsanların baskıcı devlet yapılarına karşı çıkmak için
tek
seçeneklerinin özgürlüklerine sahip çıkmak olduğu mesajını da taşıyan romanda, yaratılan
Yeni Söylem ve Gerçeklik Denetimi" gibi distopik tercihlerin romanda anlatılmak istenenlere
etkisi incelenecektir.
toplumun da sindirilmek olacağı fikri üzerinde durur. Yazar bu fikri sürekli izlenme kurgusu
cephesindeydi.
"Nereye baksanız, siyah bıyıklı surat karşınızdaydı. Biri de hemen karşıki evin ön
BÜYÜK BİRADERİN'İN GÖZÜ ÜSTÜNDE yazan posterdeki kapkara gözler
Winston'ın gözlerine dikilmişti."'
Bu iç çözümlemede romanın ana kişisi olarak kurgulanan Winston'ın üzerinde Büyük Birader
posterinin etkisi betimlenerek otoriter rejimlerin halklarını sürekli kontrol altında tutmak
istediği fikri üzerinde durulmaktadır. Poster sembolü devlet baskısının insanların yaşamındaki
genele değil doğrudan kişiye hitap etmekte ve okuyan bireyler üzerinde kuvvetli bir takip
edilme duygusu yaratmaktadır. Devletin baskıcı yanı doğrudan bireylere yönelen "siyah bıyıklı,
kapkara gözlerle" şeklinde betimlenen bir devlet liderinin yüzü kullanılarak resmedilir.
113
"Nereye baksamız" ifadesinden de anlaşılacağı üzere devletin insanları her yerde ve sürekli
izlediği açıkça gösterilerek toplum üzerinde yaratılan baskı bu poster ve slogan üzerinden
somutlanır. Romanda insanların üzerindeki izleme kaynaklı baskının yalnızca posterlerle sınırlı
olmadığı ve distopik Okyanusya ülkesinde her bireyin her an izlendiğine dikkat çekilmektedir.
"Tele-ekran aynı anda hem alıcı hem de verici işlevi görüyordu. Fısıltıyla konuşmadığı sürece
Winston'ın çıkardığı her ses tele-ekran tarafindan alınıyordu; dahası, madeni levhanın görüş
alanında kaldığı sürece Winston işitilmekle kalmıyor, görülebiliyordu da. Hiç kuşkusuz, ne
zaman izlendiğinizi anlamanız olanaksızdı."
Romanda, devletin tele-ekranlar aracılığıyla insanları sürekli takip etmesi ister istemez bireyleri
evleri aynı zamanda birer hapishane hücresine dönüşmektedir. Yazar ayrıca devletin
otoritesinin birey üzerinde yarattığı kontrolcü yapıyı somutlamak adına eserde yine distopik bir
tercih olarak görülebilecek "düşünce polisi" tiplemesinden de yararlanır. Toplum eğer yönetim
biçimini eleştirir ya da beğenmezse otorite bu gibi karşı görüşleri bastırmak adına polis gücü
kullanmaktadır:
"Düşünce Polisi'nin, kime ne zaman hangi sistemle bağlandığını kestirmek çok zordu. Herkesi her an
izliyor da olabilirlerdi. "3
Romanda tipleşmiş olarak kurgulan ve rejimin koşulsuz şartsız denetçisi olarak çizilen
"Düşünce Polisleri" de topluma salınan korkunun birer sembolü olmaktadır. Böylece sokakta
her yerde asılı olan ve gözlerini insanların üzerine diken posterler, evde insanları dinleyen ve
izleyen tele-ekranlar, sürekli devriye gezen polisler, devletin bireyler üzerinde kurduğu baskıcı
ve korkutucu tutumun fiziksel unsurları olarak sunulmaktadır.
114
George Orwell "1984"te otoriter rejimin kendi devamlılığını sağlamasını ortak bir
Uygulaması uzun zamana yayılan, hemen hissedilmeyen ancak daha kalıcı etkiye sahip kültürel
ögeler üzerinde yapılan bilinçli değişikliklerle ortak bir kültür dil yaratılmaya çalışılmakta ve
Romanda "yenisöylem" adıyla aktarılan dil çalışmaları bireylerin düşünce yapılarını manipüle
Sonunda düşünce suçunu tam anlamıyla olanaksız kılacağız, çünkü onu dile getirecek tek bir
sözcük bile kalmayacak. Gerek duyulabilecek her kavram, anlamı kesin olarak tanımlanmış,
tüm yan anlamları yok edilmiş ve unutulmuş tek bir sözcükle dile
getirilecek. "4
Bu diyalogda dil, insanların düşünmelerinin ve aynı dili konuşan bireyler arasında toplum
bilincinin kurulmasının temel aracı olarak görülür. Dil aracılığıyla düşünen, sorgulayan,
eleştiren ve düşüncelerini yayan bireyler baskıcı toplum düzenlerinde tehlikeli olarak görülür.
Dil, toplumda yarattığı bilinç yüzünden üzerinde değişiklik yapılan ve yozlaşmaya uğrayan
kısacası baskıcı yönetimler tarafından değiştirilmesi gereken bir unsur olarak algılanır.
Bu
diyalogda da görüldüğü üzere baskıcı devlet, insanların sistemi eleştirmelerine, birlik
olmalarına ve daha da ileri giderek düşünmelerine engel olmak amacıyla "yenisöylem" adıyla
yeni yapay bir dil yaratmaya çalışmaktadır. Yazar ayrıca otoriter rejimlerin yaptığı devrimlerin
devamlılığının da ortak bir dil yaratmaya bağlı olduğuna yine ana karakterle yapılan bir
diyalog
üzerinden dikkat çeker.
"Dil yetkin bir duruma geldiğinde Devrim tamamlanmış olacak. Yenisöylem İngsos
'tur, İngsos
da Yenisöylem 'dir, diye ekledi gizemli bir hoşnutlukla. En geç 2050 yılına kadar, şu andaki
konuşmamızı anlayabilecek tek bir kişinin kalmayacağını hiç düşündün mü, Winston?"5
Dilin bir toplumun varlığındaki önemi ve toplum bilincinin korunmasındaki önemi açıkça bu
Büyük Birader posteri gibi baskı unsurlarına değil de dilin tamamen değiştirilmesine
bağlanması dikkat çekicidir. Devlet dil aracılığıyla insanların düşünmelerinin önüne geçmekte,
birlik olmalarını engellemekte ve dili kendi sistemsel varlığını korumak, devam ettirmek için
115
baskı unsuru olarak kullanmaktadır. Orwell ayrıca dilin kültür ve edebiyat üzerindeki manipüle
"Tüm eski edebiyat ortadan kalkmış olacak. Chaucer, Shakespeare, Milton, Byron, hepsi
kalmayacaklar, aslında kendilerinin karşıtı bir şeye dönüşecekler. Parti edebiyatı bile
değiştirecek. "
Bu diyalogda da totaliter devletin baskı unsuru olarak dili kullanırken tek amacının onu bozmak
Orwell, klasik edebiyatın "Chaucer, Shakespeare, Milton, Byron" gibi isimlerinden örneklerle
kullanabileceklerine dikkat çekmektedir. Eski edebi ürünleri yok etmek yerine yeni dil ile onları
kendi çıkarlarına uygun olarak revize etmek devletin yaratmak istediği ortak kültüre daha
işlevsel olarak hizmet etmektedir. Böylece romandaki toplumun evlerine kadar ulaşan izleme,
takip etme baskısının dil ile insan beynine kadar ulaştığı görülürken bir taraftan da insanları
toplum yapan ortak tarih bilincinin yok edilmeye çalışıldığına dikkat çekilmektedir.
1984'te otoriter devlet yönetiminin toplum üzerinde oluşturduğu baskıların bir diğeri
denetim altına alınarak yani tarih tekrar yazılarak geçmişle bağların koparılması
amaçlanmaktadır. Orwell "Gerçeklik Denetimi" kurgusu ile distopik Okyanusya'da baskıcı
devletin halkın ortak geçmişini silmesinin gerekçelerini okura ulaştırır. Romanda insanların
"Ve eğer başka herkes Parti'nin dayattığı yalam kabulleniyorsa eğer bütün kayıtlar aymı
masalı söylüyorsa-, o zaman yalan tarihe geçecek ve gerçek olacaktı. Parti sloganında ne
deniyordu: 'Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim
altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar.
""7
Tarihsel olayları istediği biçimde biçimlendirebilen bir sistem, sağladığı bilgi kirliliği ve
istediği yöne onları yönlendirebilir. Tüm kayıtların baskıcı devlet tarafından istenilen biçimde
116
yeniden yazılması durumunda bireylerin tek tek karşı çıkması hiçbir şey ifade etmemektedir.
Parti; geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki köprüyü istediği biçimde şekillendirerek kendi
varlığını sürekli kılmaktadır:
Orwell romanda kurguladığı Winston karakterini özgür düşüncenin son temsilcisi olarak
gerçekliğin farkında olduğu için bu durumu “işkence ve ölümden daha beter" bir durum
toplum üzerinde doğrudan bir baskı ve kontrol mekanizması oluşturmakta ve yönetilmekte hiç
güçlük yaşanmayan, daima otoriteye boyun eğen, itaatkar bir toplumsal yapının oluşmasına
katkı sağlamaktadır.
Sonuç olarak George Orwell "1984" adlı romanında totaliter devletin toplumdaki tüm
bireylerin yaptıkları, hissettikleri ve düşündükleri her şeyi kontrol etme davranışını distopik bir
totaliter bir yönetimin elinde toplum için baskıyı artırıcı bir araç olabileceği de
dönemden bugüne hala etkisini devam ettirebilen klasik bir eser olma niteliği taşımakta bunu
hem kullandığı dile hem de romanda yarattığı karamsar atmosfer aracılığıyla okuyucu üzerinde
bıraktığı etkiye borçludur. Eser bu makalede de incelendiği üzere her ne kadar distopik bir
evrende geçen olay kurgusuna sahip olsa da çağdaş dünyadaki pek çok oligarşinin 1984'te
117
Kaynakça
1. ORWELL, G, (2019), 1984, İstanbul, Can Sanat Yayınları
118