Professional Documents
Culture Documents
KAPITALIZMIN
•• •
KOKENI
Geniş bir bakış
�
ep os
F.POS YAYINLARI-12
Rilim-l'clsefe-P.,Iitika Kitapları
ln�iliJ.<"c'deıı Çeviren
A. Cevdet Aşkın
Yayıııı;ı Hazırlayan:
M. Scrd;ır Kayao�lu
l>ii1.elıi:
1 iliilckin Ko<;uşa�ı
Kapak Tasarımı:
Kilahın orijinal kal'allı kullanılmıştır
Baskı ve Cilı:
l'ıınoObct (0.112) 341 ll Ol
EI'OS YAYlNLARI
GMK Bulvan 77n (0M70t Malıcpc·Ankııra.Tei.Fax: (0.312) 232 14 70 · 229 98 21
Ellen Meiksins Wood
KAPiTALiZMiN KÖKENi
geniş bir bakış
İngilizce'den Çeviren
A. Cevdet Aşkın
�
epos
İ Ç İ NDEKİ LER
TEŞEKKÜR
GiRiş/9
1. GEÇİŞ TARİHLERİ
1. Ticarileştinne Modeli ve Mirası 19
2. Marksist Tartışmalar 42
3. Marksist Alternatifler 59
7
GİRİŞ
1
The Pristine Culture of Capitalism: A Histarical Essay on Old Re!iimes
and Modern States (Londra: Verso, 1991 ). Bu tarih modeline " hurjuva
paradigması" adını verdim.
ı4 KAPiTALiZM iN KÖKENi
Geçiş Tarihleri
TİCARİLEŞTİRME MODELİ VE MiRAS
mantığı hep aynı şekilde kaldı: Doğal mantık, eğer serbestçe işle
mesine izin verilirse, ekonomik büyümeye ve üretici güçlerin ge
lişimine her zaman yardımcı olacak ve yararlanılacak bir fırsattır.
Dolayısıyla da doğal mantığın sanayi kapitalizmini üretmesi kaçı
nılmazdır.
Başka bir ifadeyle söylersek ticarileştirme modeli, kapitaliz
me özgü zorunlulukları, piyasanın kapitalizmdeki özgül işleyiş
biçimlerini, onun insanları benzersiz biçimde piyasaya yönelt
meye, artı değeri yeniden yatırıma sokmaya ve emek üretkenliği
ni artırarak 'verimli şekilde' üretmeye zorlayan özgül hareket
rekabet, kar maksimizasyonu ve sermaye birikimi - yasalarını
dışlamıştır. Dolayısıyla bu modelin taraftarları, bu özgül hareket
yasalarını belirleyen özgül toplumsal mülkiyet ilişkilerini ve öz
gül sömürü tarzını açıklama gereği duymadılar.
Aslında, ticarileştirme modelinde kapitalizmin ortaya çıkışını
açıklamanın hiç gereği yoktu. Çünkü bu model, insan doğası ve
rasyonalitesinin, kapitalizmi tam olarak özünde değilse de en
azından embriyon halinde ama tarihin şafağından itibaren içerdi
ğini varsayıyordu. Dahası, insanların, şans verildiğinde kar pe
şinde koşarak ve kar amacıyla emek üretkenliğini artırma yolla
rını arayarak, daima kapitalist rasyonalite kurallarına göre dav
randıklannı varsaydılar. Böylece tarih, aslında kapitalist gelişim
yasalarına göre ve kimi büyük kesintilerle de olsa üretici güçleri
geliştirerek sürdürülen ekonomik bir büyüme süreci içinde iler
ledi. Şayet olgun bir kapitalist ekonominin ortaya çıkışı herhangi
bir açıklamayı gerektirseydi, bu, kapitalist ekonominin doğal ge
lişiminin önüne çıkan engelleri ve o engellerin kaldınlma yön
temlerinin teşhis edilmesi olurdu.
Elbette burada büyük bir paradoks söz konusu. Piyasanın bir
seçim arenası ve 'ticaret toplumu'nun da mükemmel bir özgür
lük alanı olduğu farz edildi. Ne var ki, sözü edilen piyasa kavra
mının insan özgürlüğünü dışladığı anlaşılmaktadır. Böylece mo
dem kapitalizm, neredeyse doğal ve kaçınılmaz bir sürecin sonu
cu olarak belli, evrensel, tarihötesi ve değişmez yasalara göre iş
lediği varsayılan bir tarih teorisiyle ilişkilendirilmektedir. Bu ya-
TİCARİLEŞTİRME MODELİ YE MiRASI 25
KARL POLAN Y I
ren toplumlar ile ' piyasa toplumu' arasında net bir ayrım yapıl
masının piyasaların iyice geliştiği yerlerde bile zorunlu olduğunu
söylüyordu. 'Ekonomik' ilişkiler ve pratikler, daha önceki tüm
toplumlarda ekonomik olmayan - akrabalık, topluluk, dinsel ve
siyasal - ilişkiler içine 'gömülü' ya da 'örtük' idi. Ekonomik fa
aliyetin sürüklenmesinde, kar ve maddi kazanç gibi katıksız
'ekonomik' olanlardan başka. statü ve prestij kazanma ya da top
lumsal dayanışmanın sürdürülmesi gibi nedenler de söz konu
suydu. Ekonomik hayatı organize etmenin piyasanın değişim
mekanizmasından başka özellikle ' karşılıklılık' ve 'yeniden dağı
tım' - örneğin akrabalık ya da belli bir tür siyasi ya da dinsel
merkezi güç tarafından artık'a otoriter biçimde el konulması ve
merkezi olarak yeniden dağıtılmasıyla belirlenen ayrıntılı karşılık
lı yükümlülükler - gibi yolları vardı.
Polanyi, Adam Smith'in ' ekonomik insan', doğal ' takas, mü
badele ve değişim eğilimi 'ne ilişkin varsayımiarına bu 'eğilimin'
Smith" tarafından atfedilen hakim rolünü hiçbir zaman oynarna
rlığını ve ekonomiyi bir yüzyıl sonraya kadar düzen leyem ediğini
ileri sürerek doğrudan karşı çıktı. Piyasalar, mevcut olan - yay
gın ve önemli oldukları piyasa öncesi toplumlarda bile - diğer
ekonomik davranış ilkelerinin hakimiyetindeki ekonomik haya
tın tali yönleriydiler. Dahası bu piyasalar en geniş çaplı ve karma
şık ticaret sistemlerinde bile modern kapitalist piyasanın mantı
ğıyla karşılaştınldıklarında oldukça farklı bir tarzda işlediler.
Esasında kapitalizm öncesi ekonomiterin (rekabet tarafından
yönetilrnek şöyle dursun, diye ekleyebilirdi), ne yerel piyasaları
ne de uzun mesafeli ticari karakteri rekabetçi bir öz taşıyordu. Bu
ticaret biçimlerinin - bir durumda kent ve kır, diğerinde iklimsel
bölgeler arasında- rekabetçi olmaktan çok 'tamamlayıcı'- bes
lle l l i ' tamamlayıcılık', eşitsiz güç ilişkileri tarafından çarpıtıldı
ğıııda hile - olduğunu söyler. Dış ticaret, sadece 'taşıma' ticare
ı i yd i . Polanyi 'ye göre yerel ticari faaliyet sıkı sıkıya düzenlenmiş
ve d ı şlayıcı iken, dış ticarelle tüccarın işi, malları bir piyasadan
di �l·rine giiHirınckı i . Genel olarak, rekabet kasten ortadan kaldı
rıld ı , 1 i nı l icarc ı i ıı organi zasyonunu bozmaya meyilliydi.
TiCARiLEŞTiRME MODELi VE MiRASI 31
1 1 A.g.e., s. 42.
2
1 A.g.e., s . 4 1 .
1 3 A.g.e., s . 40.
1 4 A.g.e., s. 33.
15 A.g.e., s. 37.
34 KAPiTALiZMiN KÖKENi
ANTİ- AVROMERKEZCİLİK
18
Bu tartışma ' Eurocentric Anti-Eurocentrism' (Against the Current 92
-----·····- ------- . . --- --------- - - · · - - · - · - ·---
42
MARKSİST TARTIŞMALAR 43
GEÇİ Ş TARTlŞMASI
Marx'tan itibaren en önemli Marksist tarihlemeler,.. onun ilkel bi
rikim eleştirisinde atılan temeller üzerine inşa edildi. Çoğunluk
la Marksist tarih teorileri olarak anılan ve en az işlenmiş tekno
lojik determinizm türlerini bütünüyle bir kenara bıkarak en ciddi
karşı çıkışları sergileyen Marksist açıklamalar üzerinde yoğunla
şabiliriz.
1 950' de ekonomist Paul Sweezy' in, iktisat tarihçi si Maurice
46 KAPiTALiZMiN KÖKENi
�
taya koydu. Bu ise, geçişe katkıda bulunarak kesinlikle karmaşık
bir sürecin yaşanmasına neden olan bu faktörlerin, aynı zaman
da feodalizmi çözen unsurlar olarak kabul edilmemesi gerektiği
anlamına geliyordu.
Hem Dobb'un hem de Hilton' un çeşitli biçimlerde belirttik
-
lerine göre küçük meta üretiminin özgürleşmesine esas olarak
toprak sahipleri ile köylüler arasındaki sınıf mücadelesi yol aç
mış, böylece prangalarından kurtulan feodalizm de, feodalizmin
dağılması ve kapitalizmin doğuşuyla sonuçlanmıştır. Ö rneğin
Dobb, 'sınıf mücadelesi ' basit ve doğrudan bir biçimde' kapita
lizmi doğurmasa da� diye ileri sürüyordu,
" A.g.e., s. 1 06 7 - .
K A.g.e., s. 46.
'' Brenner. 'The Origins of Capitalisı Development: A Critique of Neo
Smithian Marxism ' , New Left Review 1 04 (Temmuz/Ağustos 1 977) s.
25-92.
50 KAPiTALiZMiN KÖKENi
ona karşı cephesel bir saldındır. Sweezy' nin özel olarak Piren
ne'in tezinden yola çıktığı sanılabilir, ama daha genel olarak yay
gınlaşan uzun mesafeli ticaret sistemi ile feodalizmin esas ilkele
ri arasındaki temel antagonizmayı ima eder, fakat zaman zaman
da pre-kapitalist ekonomik aktörlere kapitalizme özgü bir rasyo
nalite atfetmeyi ihmal etmez. Buna karşıt olarak Dobb ve Hilton,
kentlerin ve ticaretin doğalan gereği ve zorunlu olarak feodaliz
me karşıt olduklarını ve 'ana kuvvet' in feodalizmin temel mülki
yet ilişkileri içinde bulunması gerektiğini dolayısıyla da toprak
sahipleri ile köylüler arasındaki sınıf mücadelesinin sürecin mer
kezi unsurunu oluşturduğunda ısrar ederler.
Ne var ki tartışmaya ilişkin söylenecekler bundan ibaret de
ğildir. Dobb ve Hilton, 'ana kuvvet'i kent yerine kıra yerleştire
rek ve ticari yaygınlaşmanın yerine, artık'a el koyanlarla üretici
ler arasındaki sınıf mücadelesi üzerinde yoğunlaşarak ticarileştir
me modelinden kesin bir şekilde uzaklaşmıştır. Ancak kritik var
sayım aynı şekilde korunur: Kapitalizm feodalizmin prangalan
kınldığında ortaya çıkar. Kapitalizm bir şekilde feodalizmin çat
laklarında zaten mevcuttur, orada sadece serbest bırakılınayı bek
ler.
Dobb ve Hilton, böylece, ticarileştirme modelinin temel var
sayımlarının tümüne karşı çıktıktilarına dair izienim yaratmazlar,
ancak Sweezy tarafından ortaya atılan soruların bir kısmı aniann
çözümsüz bıraktığı problemierin kalbine yönelir. Dobb ve Hil
ton'ın argümanlarında göze çarpan bir noktaya göre: Kapitalizme
geçiş, basit meta üretiminde mevcut olan ekonomik mantığın öz
gürleştirilmesi ya da ' serbest bırakılması ' meselesi dir. Şans veril
diğinde meta üreticisi köylünün (ve zanaatkarın) bir kapitalist
haline geleceği gibi güçlü bir izienim ediniriz. Ağırlık merkezi
kentten kıra kayan bu argümanla sınıf mücadelesine yeni bir rol
verildi, ama bu argümanın dayandığı varsayımlar ticarileştirme
modelinin temel önvarsayımlarının bir kısmından ne kadar farklı
dır? Kapitalist piyasanın bir zorunluluk olmaktan ziyade bir fırsat
olduğu ve kapitalizmin doğuşunun açıklanmasında gerekli olan
unsurun tümden yeni bir ekonomik mantığın yaratılması değil de,
MARKSIST TARTIŞMALAR 51
mı ş olsa da, ilk iki ciltten, özellikle de Lineages ' den ve çeşitli
bölümlere içeriten ayrıntılardan öğrenilecek çok şey olduğu an
laşılıyor.
Konuya niyetimize uygun olması bakımından Anderson 'un
feodalizm tanımıyla başlayabiliriz. Anderson'da feodalizm, 'hi
yerarşik ve koşullu bir mülkiyet zinciriyle ilişkilenerek ' parçalı
bir egemenlikler zinciri ' ne dönüşen ve nihayet 'ekonomik bir
idarenin organik birlik' i tarafından tayin edilen üretim tarzı 'ydı.
Buna göre, devlet iktidarı feodal beyler arasında parçalı durum
dadır, beylik ise, ekonominin ve idare tarzının birliğini temsil et
mektedir. Feodal beylerin sahip olduğu devlet parçası - onların
siyasi, adli ve askeri güçleri - bir ve aynı zamanda bağımlı köy
lülerin artık emeğine el koymakla ekonomik gücü de oluştur
maktadır. Ve beyliğe, 'ekonomik sömürü ve siyasi-yasal baskının
kaynaştığı' 'bir artık sızdırma mekanizması' olarak serflik eşlik
ediyordu. 1 1
Ama feodal formasyonu istikrarsızlaştıran bir şey oldu. Eski
feodal bağlar, vergi ve rantların paralı ranta dönüşmesi ve daha
da özel olarak meta ekonomisinin büyümesi sonucunda iyice za
yıfladı. Anderson, ' vergi ve rantların genel olarak paralı ranta dö
nüşümüyle' , ' köylülük üzerindeki politik ve ekonomik baskının
hücresel birliğinde ciddi bir zayıflama olduğunu ve dağılma teh
likesi gösterdiğini ileri sürer. Sonuç, siyasi-yasal baskının yuka
rıya, merkezi, askeri bir doruğa - Mutlakiyeıçi Devlet- öte/enme
si oldu' 1 2
Bu arada kentte, parçalı feodal sistemin çatlaklarında, aristok
rasİ tarafından kontrol edilmeyen bir ekonomi dünyası ortaya çık
mıştı. Aynı zamanda bu kentler teknik yeniliklere de sahne oldu.
Anderson bundan, ' siyasi sistem feodal kalırken ... toplumun gi
derek daha çok burjuvalaştı 'ğı sonucunu çıkarır. 1 3
Mutlakiyetİn ortaya çıkışı, Anderson ' un kapitalizmin doğuşu-
14 A.g.e., s. 18.
MARKSİST TARTIŞMALAR
mesini temsil ettiğini öne süren başka bir görüşe göre: Monarşik
devlet, feodal beylikteki maledinmeyle benzeşen bir maledinme
biçiminin artık emeğe el koyma aracı işlevini yerine getirir. Bu
nunla birlikte ekonomik ve politik gücün birbiriyle kaynaşmış
durumda olmasına karşın köylünün artık emeğine elkoyma süre
cinde devletin ve bey'in işlevleri farklı tarzlarda devam etmekte
dir: Devlet ve devletin memurları köylünün artı emeğine vergi
biçiminde el koymaya devam ederken feodal bey rant olarak el
koyar.
Anderson kimi zaman mutlakiyeti bu koşullara rağmen eko
nomik ve politik alanların bir birliği olarak düşünüyor gibidir.
Ama mutlakiyetİn kapitalizme geçişte merkezi bir rol oynadığı
argümanının tümü mutlakiyeıçi devletin politik ve ekonomik
alanları ayırmadaki esas işlevine bağlıdır. Mutlakiyeıçi devlette
'yukarı doğru merkezileşen' in politik ve ekonomik alanların fe
odal kaynaşması değil, ekonomik sömürü momentinden farklı
olarak feodalizmin siyasi-yasal ya da baskıcı momenti olduğunu
vurgulamak için büyük çaba sarf eder. Mutlakiyeıçi devlet, basit
bir şekilde onun için farklı bir düzlemde gerçekleşen ekonomik
sömürüyü zorla yürüten siyasi-yasal baskıcı iktidarın temsilcisi
dir.
Aslında Anderson'un argümanında, feodal siyasi iktidarın yu
karıya doğru ötelenmesi, eski modelin diğer versiyonlarında
prangaların kırılmasının oynadığı rolle yerine getirilen işlevi üst
lenir. Gerçekte mutlakiyet, feodalizmin ekonomi aracılığıyla
prangalarından kurtulduğu esas araç değilse bile, esas araç ola
rak görünür. Öyleyse mutlakiyet, feodalizm ve kapitalizm arasın
da zorunlu bir geçiş noktası gibi durur. Ne olursa olsun 'ekono
mi' doğrudan doğruya, siyasi kölelikten azat edilen ve büyüme
sürecine giren meta ekonomisinin kendine özgü yeteneklerince
belirlenen eğilimleri izledi. Kapitalizm açıkça, burjuvazinin si
yasi iktidarı burjuva devrimleriyle ele geçirip, devleti kendi öz
gül gereksinimlerine uygun şekilde dönüştürüneeye kadar geçen
sürede, tam olarak tamamlanmasa da ekonominin özgürleştiril
mesinin, feodalizmin ölü elinin devre dışı bırakılmasının ve eko-
56 KAPiTALIZMiN KÖKENi
BRENNER TARTlŞMASI
Tarihçi Robert Brenner, Pası and Preseni dergisinde 1 976 yılın
da yayımlanan 'Agrarian Class Structure and Economic Deve
lopment in Pre-lndustrial Europe (Sanayi öncesi Avrupa'da Ta
rımda Sınıf Yapısı ve Ekonomik Gelişme) adlı önemli kabul et
mek gereken makalesiyle bir tartışmayı da başlatmış oldu. ı Ma
kalenin hedefi iki etkin tarihi açıklama modeliydi. İ lki, Ortaçağ
ı Brenner'in orijinal makalesi ilk olarak Past and Preseni 70'de (Şubat
1 976) yayımlandı. Bu makaleye M.M. Postan ve John Hatcher, Patricia
Croot ve David Parker, Heide Wunder, Emmanuel Le Roy Ladurie, Guy
Bois, R.H.Hilton, J. P. Cooper ve Arnost Klima'nın cevapları izleyen
60 KAPiTALiZMiN KÖKENi
4 A.g.e., s. 82.
MARKSİST ALTERNATiFLER lı'l
E. P. THOMPSON
Brenner'in argümanı, doğrudan üreticilerin piyasanın zorunlu
luklarına nasıl tabi olduğunu göstererek, kentlerin ve piyasaların
kapitalizmin gelişimindeki rolünü ayrıntılı bir şekilde anlatmasa
bile, ticaret ve piyasaların tamamen dönüşerek yeni bir ekono-
Ö ZET
KENTLER VE T İ CARET
Kapitalizmin kentlerle ilişkilendirilmesi, Batı kültürünün en yer
leşik geleneklerinden biridir. Kapitalizmin kentte doğduğu ve
büyüdüğü varsayılır. Ama ondan da öte, bu anlayışın sonucu ka
rakteristik ticaret ve alış veriş pratikleri olan herhangi bir kentin,
doğası gereği başlangıçtan itibaren potansiyel olarak kapitalist
olduğu ve yalnızca dış etkenierin herhangi bir kent uygarlığının
kapitalizmi doğurmasının önünde engel teşkil ettiğidir. Yalnızca
yanlış din, yanlış devlet türü değil ya da kentli sınıfların ellerini
bağlayan diğer ideolojik, siyasi ya da kültürel prangalar da çok
eski zamanlardan başlayarak ya da en azından teknolojinin yeter
li artık üretimine izin verdiği andan başlayarak kapitalizmin her
hangi bir yerde ve her yerde boy vermesini engellemiştir.
Bu görüşe göre, Batı' da kapitalizmin gelişimini açıklayan,
kentlerin ve onların en tipik temsilcisi olan sınıfın yani kentliler
ya da burjuvazinin benzersiz özerkliğidir. Diğer bir ifadeyle, ka
pitalizm, henüz olmayan - kentteki ekonomik pratiklerin kısıt
lanması - ama mevcut olan nedeniyle Batı'da ortaya çıktı: Kapi
talizmin mevcut koşullarda gelişerek tam olgunluğa ulaşmasını
sağlayan ticaretin az ya da çok yaygınlaşması idi. Bütün gereken,
niceliksel bir büyüme, ve sonuç olarak zamanın akışıyla hemen
hemen kaçınılmaz bir biçimde meydana gelen (elbette bazı versi
yonlarda ' Protestan Etik'in yardımcı olduğu ama orijinal olarak
nedenini oluşturmadığı) zenginlik birikimiydi.
Kentler ve kapitalizm arasındaki doğal bağa ilişkin bu varsa
yımlarda, ama her şeyden önce kapitalizmi doğallaştırma, onun
tarihsel olarak, bir başlangıcı ve potansiyel olarak sonu olan öz-
TiCARET Mi KAPiTALiM Mi?
likle tahıl ticareti bilhassa kentli nüfusu beslemek için çok yııy·
gındı. Ama burada yine, ticaret ilkeleri esas olarak mal üretimi il
keleriyle aynıdır: Kar, düşük maliyetli ve rekabetçi üretimden
daha çok dolaşım süreçlerindeki avantajdan sağlanır.
Oldukça sınırlı bir piyasa için yapılan lüks mal ticareti, kendi
içinde üretkenliği artırmanın sistemik itkisini taşımıyordu. Ama
hemen göreceğimiz gibi, bu açıdan benzersiz değildi. Tahıl gibi
temel ihtiyaçlardaki ticaret bile aynı üretimden çok dolaşımdan
elde edilen kar ilkeleriyle yönetiliyorrlu - ve hatta gelişimi lüks
mallardaki ticarete bağlıydı. Tüm ticaret türlerinde, büyük tücca
rın esas işi, üretimden ziyade dotaşıındı ve esas ticari avantajlar
·ekonomi-dışı ' ydı.
Floransa gibi önde gelen bir ticaret merkezinin - daha sonra
döneceğimiz bir durumdur bu - dış merkanti I faaliyete ve hizmet
rolüne ek olarak kent içi üretimi geliştirdiğinde bile ekonomik
işlemlerin temel mantığı esas olarak farklıydı. Ü retimde hiHa de
ğer yaratılması ve artı-değere kapitalist tarzda el konulmasından
ziyade zenginliğin yeniden dolaşıma sokulması ya da dolaşım
sürecindeki 'temlik karı ' söz konusuydu.
Kapitalist olmayan bu ticaret ilkeleri, kapitalist olmayan sö
mürü tarzlarıyla bir arada mevcuttu. Ö rneğin, feodal serfliğin fi
ilen ortadan kalktığı yerlerde Batı Avrupa'da bile ( lüks malların
üretimi büyük ölçüde pazann sınırları ile bağlantılıydı), 'ekono
mi dışı' diğer sömürü biçimleri hala varlığını sürdürüyordu. Pre
kapitalist toplumlardaki parasal rantlar bile, ekonomi-dışı güce
dayanıyordu. Örneğin köylülerin nüfusun hala büyük çoğunlu
ğunu oluşturduğu ve toprağın çoğunun mülkiyetine sahip olduğu
on sekizinci yüzyıl Fransası ' nda, merkezi devletteki memuriyet,
hakim sınıfların pekçok üyesine ekonomik bir kaynak, köylü üre
ticilerden vergi biçiminde artı emek sızdınlmasının bir aracı ola
rak hizmet görüyordu. Ranta el koyan toprak sahipleri bile tipik
zenginliklerini artırmada bir biçimde çeşitli ekonomi-dışı güçle
re ve imtiyaziara bel bağlamışlardı.
Bu nedenle köylülerin üretim araçlarına, toprağa doğrudan
erişimi söz konusu iken, toprak sahipleri ve memurlar, çeşitli
l)() KAPiTALiZMiN KÖKENi
gelişime ilişkin ' ticarileştinne modeli ' ni eleştirel bir şekilde in·
celerken, gıda ürünleri ticaretinin daha büyük bir ekonomik �c
ma içinde ortaya çıktığı farklı biçimlerin ayrıntılı incelemesiyle
çok şey öğrenebiliriz. Gelecek bölümde kapitalizmin ancak, pi
yasa zorunluluklarının, yaşamın en indirgenemez gereksiniminin
sağlanmasını yani gıda üretimini pençesine almasıyla birlikte ka
pitalizmin doğduğu ileri sürülecektir. Ama o noktaya ulaşmadan
önce çelişki oluşturacak şekilde, farklı bir durumu, piyasanın
hiçbir rol oynamadığı ya da yalnızca oynadığı küçük rolü değil,
ama tersine ticaretin, geçimin ve toplumsal yeniden üretimin te
mel koşulu olduğu, ancak yine de piyasa zorunluluklarının oyun
daki sırasının henüz gelmediği bir durumun kabaca tanımlanma
sı yararlı olabilir. Yaygın ticaretin en temel ihtiyaçlarda bile bera
berinde daima rekabetçi üretim, kar maksimizasyonu ve üretici
güçlerin dunnak bilmeyen gelişim zorunluluklarını getirdiğini
sorgulamadan doğru kabul etmemeliyiz.
Ticarileştinne modeline göre, merkezi ortaçağ ve erken mo
dem dönem Avrupası 'nda bulunan uluslararası ticaret, kapitalist
gelişimin temeli kabul edilmektedir. Bu kabul ediş nedeniyle gı
da ürünleri ticaretinin oynadığı rolün ayrıca değerlendirilmesi ge
rekiyor. Avrupa'da gıda ürünleri üretimi yapan belli bölgelerin
kendi tüketimlerini, ama özellikle ve esas olarak kentlerde yaşa
yan insanların ihtiyaçlarının karşılanamayacak oranlarda gerçek
leşen üretim düzeyi, kıtanın diğer bölümlerini birbirine bağlayan
hayli yerleşik bir gıda, özellikle tahıl ticareti ağının oluşmasına
neden olmuştu. Kıtanın çeşitli kesimlerinde ve özellikle de bü
yük ticaret merkezlerinde artan kentli nüfus, yalnızca Avrupa sı
nırlarının ötesine geçen uzun mesafeli ticaret ile giderek daha çok
genişleyen lüks mallar piyasası için değil, ama kendi yerel tarı
mının karşılayamadığı çok temel geçim ihtiyaçları için de bir pi
yasa yaratti . Bu ihtiyaçlar, her şeyden önce özellikle Baltık böl
gesinden ithal edilen tahılla karşılandı.
Uluslararası ticaretin başlıca özelliklerinden biri olan tahıl ti
careti pre-kapitalist ticaret ilkelerine uygun şekilde yürütüldü.
Merkantil kar metaları, metanın bir piyasadan diğerine ta�ınına-
KAPiTALiZMiN KÖKENi
esasen uluslararası ticarete giren bir dizi lüks ürün, ister herhan
gi birine isterse kiliseye bağlı olsun, her zaman başlıca piyasayı
oluşturmuştur . . . Elbette, tahıl ve kereste gibi hacimli metaların
da uluslararası ticareti yapılıyordu, ama bu metalara olan talep
esasen kenteydi ve muhtemelen nihai biçimde uluslararası lüks
mal ticaretinin gelişimine bağlıydı.4
7 A.g.e . . s. 596.
K A.g.l· özell ikle s. 2 1 7- 1 8 .
TİCARET Mi KAPİTALİM Mi? I lli
9 A.g.e., s. 676-7.
10
A.g.e., s.680.
1 ()4 KAPiTALiZMiN KÖKENi
TARIM KAPiTALiZMi
İnsanlar, maddi ihtiyaçlarını bin yıldır toprağı işleyerek karşıladı
lar. Ve muhtemelen sınıflara bölünmeleri, hemen hemen tarımla
uğraştıkları süre boyunca toprağı işleyenlerle başkalarının emeği
ne elkoyanlar biçiminde gerçekleşti. Elkoyanlarla üreticiler ara
sındaki bu bölünme, pekçok biçim aldı, ama ortak karakter doğ
rudan üreticilerin tipik köylüler olmalarıydı. Genel olarak köylü
üreticilerin hem yeniden üretim araçlarına ve hem de toprağa
doğrudan erişimleri vardı. Köylülerin, artık emeklerine sömürü
cüler tarafından el konulması, Marx ' ın 'ekonomi-dışı' araçlar di
ye adlandırdığı unsurlarla, yani askeri, adli ve siyasi güce dayalı
üstün güçlere erişimlerinde imtiyazlarını kullanan toprak sahiple
ri ya da devlet tarafından uygulanan doğrudan baskıyla yapıldığı
anlamına geliyordu.
106
KAPiTALiZMiN TARIMSAL KÖKENi 1 07
tışmasını konu edinen önemli bir makalede uygun bir şekilde ay
dınlatılır. John Merrington, feodal artık emeğin parasal ranta dö
nüşümünün kendi içinde feodal ilişkilerin temel doğasını değiş
tirmese de önemli bir sonucunun olduğunu, artık emeğin değiş
mez bir büyüklüğe sabitlenmesine yardımcı olarak 'bağımsız me
ta üretimimin gelişimini tahrik etti' ğini söyler.3
Ama, görünüşe göre bu önerme, ampirik kanıttan daha çok
şans verilmesi halinde küçük üreticilerin kapitalist gibi hareket
etmeyi seçecekleri varsayımına ve fırsat olarak piyasa modeline
dayanıyor. Parasal rantlann sonuçları, bu rantlan üreten köylüler
ile onlara elkoyan toprak sahipleri arasındaki mülkiyet ilişkileri
ne göre geniş ölçüde değişkenlik arz ediyordu. Köylüler, feodal
beylerin ekonomi-dışı güçlerinin etkin olduğu yerlerde eskisiyle
aynı ölçüde, ama emek hizmetleri yerine şimdi parasal rant biçi
ınini almış bile olsa onlardan daha fazla artık emek sızdırmaya
çalışan toprak sahiplerinin zorlayıcı haskılanna maruz kalıyorlar
dı. Eğer köylüler Fransa' da olduğu gibi, toprak sahiplerinin gide
rek artan zorlamalarına rağmen kendilerini savunabiliyorlarsa,
rantları genel olarak nominal oranlarla sabitleniyordu.
Elbette, köylülerin güvenli mülkiyet hakianna sahip olduğu
ve yalnızca sabit değil, ama mütevazı rantlar da ödediği Merring
ton ' ın varsayımları temelindeki bir durumda, nihai olarak kapita
lizmi dağurabilecek meta üretimi için bir dürtü bulmayı umabi
l irdik. Ama sonuç tam tersiydi. Brenner tarafından ana hatlan ve
ri len kanıt, meta üretiminin büyümesini tahrik eden unsurun bu
tür sabit rantlar olmadığını söyler. Tersine, İngiltere ' de meta üre
t i m inin gelişimini, üretkenliğin artışını ve kendi kendini sürdü
ren ekonomik gelişmeyi tahrik eden piyasa zorunlulukianna has
sas, sabit olmayan, değişken rantlardı. Böyle bir dürtü, Fransa' da
t a m tarnma köylülerin tipik olarak sabit ve nominal rantlarla top
rak mülkiyeünden yararlanması nedeniyle mevcut değildi. Diğer
lıir ifadeyle, küçük meta üreticilerini birikime yönlendiren piya-
' John Merrington, 'Town and Country in the Transition to Capitalism'
<·ditiirlüğünü R. H . Hilton'ın yaptığı The Transition from Feudali.wn to
Capitalism 'de (Londra: Verso, 1 976) s. 1 79.
ı 14 KAPiTALiZMiN KÖKENi
4 Fransız sorveyörleriyle ilgili bir tartışma için bkz. Marc Bloch, The
French Rural Economy, çeviri. Janet Sondheimer (Berkeley ve Los An
geles: University of California Press, 1 966) s. 1 3 1 .
1 16 KAPiTALiZMiN KÖKENi
VE 'ISLAH' ETİGİ
O halde, İngiliz tarımına belli bölgelerde olsa bile on altıncı yüz
yıldan itibaren, tüm ekonominin istikametini tedrici olarak belir
leyecek olan benzersiz bir koşullar kombinezonu damgasını vur
du. Sonuç, toprak sahipleri ve kiracıların ' ıslah' dedikleri ve top
rağın üretkenliğinin kar için artırılmasından başka bir şeyin dü
şünülmediği yüksek düzeyde üretken bir tarım sektörü oldu.
İngiliz tarımı ve kapitalizmi ır gelişimi (bizim için çok açıkla
yıcı olması nedeniyle ıslah konsepti) üzerinde durmaya değer.
Orijinal anlamında 'ıslah etmek' sözcüğünün kendisi genel an
lamda sadece 'daha iyi hale getirmek' değil, ama harfi harfine
parasal kar için bir şey yapmak, özellikle kar için toprağı işle
rnek anlamına geliyordu. On yedinci yüzyılda, 'ıslahçı ' sözcüğü,
dilde kesin bir biçimde toprağı özellikle çitleyerek ya da boş ara
zileri kullanıma sokarak üretken ve karlı kılan kişiyi anlatmak
için kullanılıyordu. Tarımsal ıslah, o sırada, yerleşik bir pratikti
ve on sekizinci yüzyılda, yani tarım kapitalizminin altın çağında,
'ıslah' sözde ve fıilde gerçekten saygınlık kazandı.
Sözcük, aynı zamanda bugün bildiğimiz biçimiyle daha genel
bir anlam kazanıyordu.('Daha iyi hale getirmek' i anlatan keli
menin köklerinin parasal karı anlatan sözcükte olduğu bir kültü
rün çıkarsamalan hakkında düşünmek hoşumuza gidebilir) Tarım
ile ilişkilendirilirken bile, sonunda eski özgüllüğünün bir bölü
münü yitirdi - öyle ki , örneğin, ıslah on dokuzuncu yüzyılda ba
zı radikal düşünürler tarafından, ticari kan çağrıştırmayacak sa-
l iK KAPiTALiZMiN KÖKENi
ÇİTLEME
Bu durum bizi, mülkiyet haklarının yeniden yapılan ünlü tanım
lamasına götürür: Çitleme. Çitleme çoğu zaman, ortak topraklar
da ya da İngiltere 'de kırsal bölgelerin belli parçalarını karakteri-
ze eden ' açık tarlalar 'da sadece çit çekme olarak düşünülür. Ama
çitleme, toprakların etrafının basit ve fiziksel bir şekilde çitle
çevrilmesi değil, pekçok insanın geçimlerinin bağlı olduğu ortak
ve geleneksel hakların yok edilmesini içeriyordu.
İlk başlardaki çitlerneler kimi zaman küçük çiftçiler tarafın
dan ya da onların rızasıyla, ama her zaman zarariarına olmayacak
şekilde yapıldı. Bununla birlikte çitlemenin toplumsal olarak ilk
ve büyük yıkıcı dalgası büyük toprak sahiplerinin giderek ka
zançlı hale gelen koyun yetiştiriciliği için otlak olarak karlı kul
lanırnlara açılabilecek yeni ve karlı topraklardan soylu olmayan
nüfusun atılmasıyla gerçekleşti. Çağdaş yorumcular, çitlemeyi,
diğer başka herhangi bir faktörden çok daha fazla. giderek çoğa
lan serseriler, kırsal bölgelerde avarece gezen ve toplumsal düze
ni tehdit eden mülksüzleştirilmiş ·efendisiz erkekler' belasının
sorumlusu olarak gösterdiler.7 Uygulama bu yorumcuların en ün
lüsü ve kendisi de bir çitlemeci olan Thomas More tarafından,
' koyunların insanları yu tınası ' olarak tanımlandı. Kendilerinden
sonra gelen pekçok tarihçi gibi, bu sosyal eleştirmenler de çitle
menin etkilerini İngiliz mülkiyet ilişkilerinde dönüşüme yol
açan diğer faktörlerin aleyhine olacak şekilde fazla abartmış ola
bilirler. Ama, yalnızca İngiliz kırını değil, ama dünyayı da değiş
tiren amansız sürecin en canlı ifadesi değişmeden kalır: Kapita
lizmin doğuşu.
Çitleme, erken modern İngiltere' de ister koyunlar, ister gide
rek artan karlı ekilebilir topraklardaki tarım açısından büyük bir
çatışma kaynağı olmaya devam etti. On altı ve on yedinci yüzyıl
lar çitlerneye karşı isyantarla doludur ve çitleme, İngiliz İçsava
şı'nda başlıca şikayet konularından biri olarak su yüzüne çıktı.
Uygulama, ilk evrelerinde kamu düzenine tehdit oluştunnası ne
deniyle monarşik devletin kısmi direnişiyle karşılaştı. Ama, dev
let ve toprak sahibi sınıflar, devleti değişen gereksinimlerine gö
re biçimlendinnekte başarılı olur olmaz - sonunda 1 688 yılında
güya 'Şanlı Devrim'de pekişen bir başarı - daha fazla devlet mil
dahalesine ihtiyaç duymadılar. On sekizinci yüzyılda ' Parlamen
ter çitlemeler' diye anılan yeni bir tür çitleme hareketi ortaya çık
tı. Bu tür çitlemede, bazı toprak sahiplerinin birikim güçlerine
engel olan mülkiyet haklarının ortadan kaldırılması biçiminde
Parlamento yasalarıyla gerçekleştirildi. Tarım kapitalizminin za
ferini başka hiçbir şey bundan daha derli toplu biçimde ifade
edemez.
değerindeki değildir (II. 43) Locke ' nin başka bir yerde ve bilin<,:
! i olarak sömürgeci aşağılamayı içeren ifadesinin altında ıslah
edilmemiş toprağın işe yaramaz olduğu fikri yatmaktadır. Öyle
ki. onu ıslah etmek için ortak mülkiyetten çıkarıp maledinen her
hangi bir - ortak mülkiyetteki toprağı alan ve onu çitleyen - ki
şi insanlıktan bir şey almamış, insanlığa bir şey vermiş olur.
Elbette Locke' nin, emeğin, değerin kaynağı ve mülkiyetİn te
meli olduğu fikrinde çekici bir şey olmasına rağmen aslında, fik
rin temelinde tuhaf bir şeyi içerdiği de anlaşılabilir. Bir kere, bir
insanın diğerinin emeğine el koyabilmesi nedeniyle, emek ve
mülkiyet arasında doğrudan bir ilişki olmadığı ortaya çıkar. Bir
insan bir mülkiyet hakkını, kendi emeğiyle değil, ama istihdam
ettiği bir başkasının emeğiyle 'kanştırarak' elde edebilir. Öyle
görünüyor ki, Locke 'ye göre mesele, bu türden emek faaliyetin
den daha çok e_meğin karlı kullanımıyla ilgilidir. Örneğin, Ame
rika' daki acre'ın değerini hesaplarken yerlinin çabasından ve
emeğinin maliyetinden söz etmez, ama yerlinin bir kar elde ede
memesinden söz eder. Diğer bir ifadeyle, mesele bir insanın
emeği değil, ama mülkün üretkenliği, onun değişim değeri ve ti
cari kara uygulanışıdır.
Mülkiyetİn temeli olarak değişim değerinin yaratılmasına ya
pılan vurgu, kapitalist mülkiyetİn teorileştirilmesinde kritik bir
hamledir. Elbette ki Locke, insanların, verimli hale getirmeye
ınuktedir ve istekli iseler işgal edilmemiş ya da kullanılmayan
toprakların mülkiyetini alma hakkına sahip olduğunu iddia eden
ilk kişi değildi. Onun mülkiyetİn emekten türediği fikri, gelenek
sel nosyondan çok uzak değildir.
Teorisini tam tarnma farklı kılan, ' emek ' in değişim değeri ya
ratma ile ilişkilendirilmesi ve mülkiyetİn değişim değeri yaratı
ınından türetilmesidir. Bunun, sadece yerli üretim ilişkileri için
değil, ama göreceğimiz gibi, mülkiere sömürgeci elkoymanın
haklı çıkarılması açısından da çıkarımları vardı. Ülkede ' karlı ol
mayan' toprakların yanı sıra sömürgelerde yerli nüfus tarafından
ticari olarak karlı kullanıma sokulmayan toprakların çitlenınesini
savunmak için kullanılabilirdi.
1 24 KAPiTALIZMiN KÖKENi
Ünlü ve çok tartışılan bir pasajda Locke, ' Atıının ısırdığı ot,
Uşağıının kestiği Çim, ve başkalanyla ortak biçimde hakkırnın
olduğu herhangi bir yerde kazdığım Maden, Mülkiyetim
olur. ' (11.28) diye yazar. Bu pasaj ve Locke ' in ücretli emek gö
. .
rüşüyle (çimi kesen uşağın emeği) ilgili çok şey yazılıp çizildi.
Ama pasajla ilgili gerçekten çarpıcı olan şey, Locke ' nin ' U şağı
mm kestiği Çim'i ' Kazdığım Maden' ile eşdeğer olarak ele alma
sıdır. Bu, benim, efendinin uşağıının emeğine el koymam değil,
ama bu el koymanın ilkesel olarak, uşağın çalışma faaliyetinden
farklı olmaması anlamına gelir. Kendi kazışım, bütün niyet ve
amaçlara rağmen uşağıının kestiklerine el koymamla aynıdır.
Önemli olan nokta daha ziyade toprağını üretken kullanıma so
kan, bir başkasının emeğiyle de olsa onu ıslah eden toprak sahi
binin en az emek sarf eden uşak kadar - belki de ondan daha faz
la çalışkan olmasıdır.
-
Bu, üzerinde durolmaya değer bir noktadır. Locke ' nin kast et
tiğini anlamamızın bir yolu bugünkü genel kullanımı göz önüne
almaktır. Günlük ga:z;etelerin finans sayfalan ' üreticiler'den söz
ederken, normal olarak işçileri kast ederler. Aslında onlar muh
temelen örneğin otomobil ' üreticileri' ile otomotiv işçileri ya da
sendikalan arasındaki çatışmalardan söz ederler. Diğer bir ifa
deyle emeğin kullanıcılan ' üretim' ile şeretlendirilir. B u kullanı
ma, ifade ettiklerini göremeyecek kadar alıştık, ancak onu ola
naklı kılmak için belli çok özgül tarihsel koşulların gerekli oldu
ğunu akılda tutmak önemlidir.
Pre-kapitalist bir toplumda pasif de olsa bağıml ı köylülerin
rantlarına el koyan geleneksel yönetici sınıflar, kendilerini asla
· iirct ic i ' olarak düşünmezdi. ' Üretken ' olarak adlandınlabilecek
el koyma türü, ayırt edilebilir bir şekilde kapitalisttir. Mülkiyetİn
l iiks tüket i m için değil, ama yatırım ve kan artırmak için aktif bir
hirinule kullanıldığını dalaylı olarak anlatır. Zenginlik basitçe,
doğrudan üretici lerden rantiyeci aristokratların tarzıyla daha faz
l a art ı emek kazanmak amacıyla güç kullanarak ve pre-kapitalist
t j kcarl ar g i h i ucuza alıp pahalıya satarak değil, ama emek üret
k ı· ı ı l i �·. i ıı i ( hi r i nı çal ı�maya düşen ürün) artırarak elde edilir.
KAPiTALiZMiN TARIMSAL KÖKENi ı ı�
10
Petty ile ilgili bu noktayı Cathy Livingstone'un (York Ü niversitesi,
Toronto-Kanada) tamamlanmamış bir doktora tezine borç! uyum.
1 26 KAPiTALiZMiN KÖKENi
bir gelir kaynağı olarak hizmet gördü. Aynı zamanda, siyasal ola
rak oluşturulmuş bir mülkiyet biçimi olarak devlet, köylülerin
ürettiği aynı artık için toprak sahibi sınıftarla rekabet etti. Böyle
ce aristokrasinin bazı kesimleri, monarşinin özerk güçlerini bas
tırma ve merkezi bir mutlakiyetçi devlete mal etme çabalarına
karşı mücadele ederken, diğerleri aynı devlette ya mülkiyet sahi
biydiler ya da mülk edinmeye çalışıyorlardı. Bir burjuva, imti
yazlı olmayan Üçüncü Tabaka tarafından taşınan aşırı vergi yükü
ne ve imtiyazlı tabakalar olan soyluluk ve kilisenin yararlandığı
ayrıcalıklara karşı çıkabilirken, aynı zamanda artı emeğe vergilen
dirme yoluyla elkoymanın bir aracı olarak devlet memurluğu (ki
satın alınabi lirdi) peşinde koşabilirdi. Bu kuşkusuz, artık emeğin
birincil kaynağı olan ve aynı zamanda sürekli artan vergi yükünü
taşımaya mahkum edilen köylülerin, rant düşkünü toprak sahip
lerinin yıkıcı saldırı lanndan, sırf artık sızdırmak amacı taşıyan
vergi düşkünü monarşik devlet tarafından korunması anlamına
geliyordu.
Öyleyse, artık'a el koyan sınıfların, ister imtiyaz, ister doğru
dan devlet memuriyet biçiminde olsun siyasal olarak oluşturulan
mülkiyetİn korunması ya da ona erişimin elde edilmesinden
maddi bir çıkarı vard ı. Bu durum, aristokratik imtiyaza Üçüncü
Tabaka tarafından kar�ı çıkı ldığı ve özellikle burjuvazinin onların
devlet memuriyeline erişim lerinin önüne kesme tehdidine karşı
tepki gösterdiği 1 7g9 Devrimi ' nin temel bir meselesi olduğunu
kamtlayacaktı. 1 1 Üretici sınıtlar ve özellikle köylüler için ancien
regime boyunca biricik sınıf meselesi kuşkusuz vergi yüküydü ve
halkın direnişi muhtemelen her şeyden önce devletin aşırı ölçüde
yükselen ve vergi biçiminde beliren sömürüsü üzerine odaklana
caktı.
Erken modem İngiltere'deki tablo çok farklıydı. Orada siya
sal olarak oluşturulan mülkiyet temel bir mesele değildi. Toprak
sahibi sınıflar, katıksız ekonomik sömürü biçimlerine artan ba-
12
Bkz. Wood and Wood, Trumpet ofSedition, bu radikal mirasla ilgili özel
l ikle 4. Bölüm.
KAPiTALIZMiN TARIMSAL KÖKENi ı .u
137
1 38 KAPiTALiZMIN KÖKENi
TARIM K APiTALiZMi
GERÇEKTEN KAPiTALİST MİYDİ?
Burada iki önemli noktanın altını çizmek için biraz durmalıyız. İl
ki, kapitalizmin ilk başlardaki gelişimini ileriye doğru iten süre
cin sürükleyici gücü tüccarlar ya da imalatçılar değildi. Toplum
sal mülkiyet ilişkilerinin dönüşümünün kökleri sağlam bir şekil
de kırdaydı ve İngiliz ticaret ve sanayinin dönüşümü İngilte
re ' nin kapitalizme geçişinin nedeninden çok sonucuydu. Tüccar
lar kapitalist olmayan sistemlerde mükemmel bir şekilde faaliyet
gösterebildi. Gördüğümüz gibi, sadece kentlerin özerkliğinden
landa Cumhuriyeti ' nden bile farklı kılıyordu. Diğer bir ifadeyle,
Hollanda tarımı ne kadar üretken olursa olsun, ekonomisinin bü
yük kent nüfusunu besieyebilme kapasitesi, orantısız bir şekilde
uluslararası ticarete ve başka bölgelerde üretilen malların dolaşı
mına bağımlıydı.
Elbette Britanya' nın - ve daha da özgül olarak İngiltere ' nin
farklı durumu, sadece özel olarak verimli tarım tekniklerinden
çok daha fazlasına tanıklık etmesi dışınch, toplumsal mülkiyet
ilişkilerindeki bir devrime de işaret eder. Örneğin Fransa bir
köylü mülk sahipleri ülkesiyken, İngiltere'de toprak çok daha az
kişinin elinde toplandı ve mülksüzler kitlesi hızla büyüdü. Fakat
merkezi mesele mülkierin boyutu değildi. Fransa' daki tarımsal
üretim hala geleneksel köylü pratiğine (İngilizlerin ıslah literatü
rü gibi bir şey Fransa· da yoktu ve köy toplumu haHi kurallarını
ve sınırlamalarını daha büyük toprak sahiplerini de etkileyecek
bir şekilde üretime dayatıyordu) göre yapılırken, İngiliz tarımı re
kabet ve ıslah zorunlulukianna uygun karşılıklar veriyordu.4
İngiltere'nin demografik kalılıında daha farklı bir şey vardı.
Kent nüfusundaki artış, İngiliz kentleri arasında eşit bir şekilde
dağılmamıştı. Avrupa' nın başka yerlerindeki tipik kalıp birkaç
önemli kent arasında dağılmış olan bir kent nüfusuydu - öyle ki,
örneğin Paris, Lyons'u gölgede bırakmıştır. B·una karşın Londra,
diğer İngiliz kentlerine göre orantısız biçimde çok büyüktü.
l 530' lardaki 60 bin kişilik nüfusu 1 700'de 575 bine çıkarak Av
rupa' nın en büyük kenti haline gelmiştir.
Bu kalıp, ilk bakışta apaçık olandan daha fazlasına işaret eder.
Londra, diğer şeylerin yanı sıra tarım kapitalizminin merkezi
PiYASAYA BAGIMLILIK
VE YENİ BİR TİCARET SİSTEMİ
Tarım kapitalizminin farklı ve benzeri görülmemiş mantığı ken
dini ekonomik yaşamın her alanında hissettirdi. İngiliz kapitaliz
minin daha büyük bir ticaret sistemi bağlamında ortaya çıktığı ve
ticaret sistemi olmadan ortaya çıkamayacağı kesinlikle doğrudur.
İngiliz kırsal alanında doğan ekonomik 'hareket yasalannın' çok
eski ticaret kurallarını dönüştürmesi ekonominin sürükleyici gü
cünü ticari faaliyette gören anlayışların tersine, tamamıyla yeni
türde bir ticaret sistemi yarattı .
Avrupa'daki diğer büyük ticari güçlerin, Polanyi tarafından
tanımlanan taşıma ticareti türundeki dış ticaret gücü aracılığıyla
gelişmiş olmasına rağmen, Britanya kapitalizmi kendileri ve ai
lelerinin tüketimi için gıda ve tekstil gibi sıradan maliann üreti
mine artık katılmayan ve giderek büyüyen bir nüfusa sahip büyük
ölçüde gelişmiş bir içpiyasaya dayanıyordu. Londra' nın büyük
temel tüketim mallan piyasası, büyüyen içpiyasanın, boyut, öz ve
'hareket yasalan ' açısından diğerlerinden farklı olan bir pazann
merkeziydi. Piyasanın giderek ulusallaşan ve bütünleşen doğası,
onun giderek artan şekilde, sadece ' temlik kan' ilkeleriyle değil,
TARIM KAPiTALiZMi VE ÖTESi 1 47
TARIM KAPiTALiZMiNDEN
SANAYİ KAPİTALİZMiNE
İngiliz tarım kapitalizminin uzun dönemli sonuçlarının sonraki
ekonomik gelişmeler üzerindeki etkileri açık olmalıdır. Tarım ka
pitalizminden İngiltere ' nin ilk ' sanayileşmiş ' ekonomiye doğru
gelişimi arasındaki bağların ayrıntılı bir şekilde araştırılmasının
yeri burası değildir, fakat, bazı noktalar kendiliğinden apaçıktır.
En azından sanayi kapitalizminin tarımsal biçimi önceden varsa
yışını ana hatlarıyla sergileyebiliriz.
Tarım dışı büyük bir işgücünü besieyebilen üretken bir tarım
sektörü olmasaydı, muhtemelen dünyanın ilk sanayi kapitalizmi
ortaya çıkamazdı. İngiltere ' nin tarım kapitalizmi olmadan, emek
gücünü bir ücret karşılığı satmak zorunda olan mülksüzleştiril
miş bir kitle olmazdı . İngiltere' de mülksüzleştirilmiş tarım dışı
işgücü olmadan, sanayileşme sürecini sürükleyen gıda ve tekstil
gibi ucuz gündelik mallarla ilişkili kitlesel bir tüketici piyasası
varolmazdı. Bu büyük piyasanın özel karakterinin yalnızca ender
görülen boyutu nedeniyle değil, ama piyasanın sınırlamalarından,
gündelik kullanımları için ucuz mallar talep eden tüketicilerin
nispl yoksulluğundan türediği vurgulamaya değer bir noktadır.
TARIM KAPiTALiZMi VE ÖTESi 1 55
PRE-KAPiTALİST EMPERYALiZM
Emperyalizm ve kapitalizm arasındaki bağın çoğu zaman ticari
leştirme modelinin sol versiyonlarıyla ilişkilendirilen yaygın bir
açıklamasına göre, Avrupa'nın Yeni Dünya, Afrika ve Asya'daki
emperyalist girişimleri, kapitalizme yol açan ' ilkel birikim' sü
recinde belirleyiciydi. Emperyalizm, Avrupa'daki ' proto-kapita
listler 'e diğer toplumlardan farklı ve o zamana kadar ticari, tek
nolojik ve kültürel gelişirnde çok daha ileri gitmiş olan 'Batı 'yı
ileriye doğru sıçratmak için gerekli olan kritik zenginlik kitlesi
ni biriktirme imkanını verdi. Emperyalist sömürü, aynı zamanda,
kaynakları tüketti ve Avrupalı olmayan ekonomilerin gelişimini
durdurdu.
159
1 60 KAPiTALiZMiN KÖKENi
1 Son örnekler olarak bkz. J. M. Blaut, The Colonizer 's Model of the World:
Geographical Diffusionism and Eurocentric History (New York ve
Londra: Guilford Press, 1 993) ve And re Gunder Frank, Reorient: Global
f.'conomy in the Asian Age (Berkeley ve Los Angeles: University of
ralifornia Press, 1 998). Avrupa emperyalizmin rolüne ilişkin böyle 'an
ti Avromerkezci'argümanlar 'Eurocentric Anti-Eurocentrism' makalem
ıle tartı�ılır. bkz. Against the Current 92 (Mayıs/Haziran 200 1 ) s. 29-35.
KAPiTALiST EMPERYALiZMiN KÖKENi lhl
2 Eric Williams'ın Capitalism and Slavery (New York: Russell and Russell,
1 96 1 ) ve C. L. R. James'in The Black Jacobins (New York: Vintage,
1 989) bu konudaki Marksist klasiklerdir. Bu tartışmaya en son büyük
katkı ise Robin Blackbum' un The Making of New World Slavery'dir
(London: Ve�o. 1 997) .
3 Blackbum bu iddiayı The Making of New World Slavery' de ileri sürer.
1 62 KAPiTALIZMiN KÖKENi
İRLANDA:
YENİ BİR KAPiTALİST EMPERYALiZM Mİ?
Büyüyen kapitalist sistemin yeni dinamikleri yeni bir sömürge
leştirme tarzını ve yeni bir tür emperyal yönelimi yarattı : Sadece
çok eski zenginlik ve yağma düşkünlüğü değil, ama daha özgül
olarak, içpazarı yöneten kapitalist zorunlulukların, rekabetçi üre
tim ve sermaye birikim zorunluluklarının dışarıya doğru yayılma
sı söz konusudur.
Kapitalist zorunluluklar, baskıcı mülksüzleştirme için yeni sa
ikler ve mazeretler yarattı . Pre-kapitalist toplumlarda, ekonomi
dışı baskıya açık emeğin bağlı olduğu toprak, genel olarak tek ba
şına topraktan daha değerlidir. İnsanlar üzerindeki hakimiyet
toprak üzerindeki doğrudan hakimiyetten daha önemlidir. Örne
ğin Güney Amerika hazinelerinin peşine düşen İspanya impara
torluğu, soykırımcı olsa bile yerli nüfustan ve onların teknik uz
manlığından geniş ölçüde yararlandı. Kapitalizmde emek gücüne
elbette ihtiyaç vardır, ama emek üretkenliğini artırma yönündeki
rekabet baskısının sürükleyici bir zorunluluk anlamına geldiği
alanlarda, mülkiyetİn temerküzünün ve doğrudan üreticilerin
miilksiizleştirilmesinin tamamen yeni nedenleri söz konusudur.
Orneğin bu durum İngiltere ' de, potansiyel sömürge yerleşimci
Ini olan mülksüzleştirilmiş bir artı nüfus yaratılmasına katkıda
KAPiTALİST EMPERYALiZMiN KÖKENi 1 65
bulundu - ve burada İngiltere ile Fransa gibi benzer bir artı nü
fusu asla üretmemiş olan bir köylü toplumunun farkı kolayca gö
rülür.
İngiltere'nin erken modern dönemde İrlanda ile ilişkileri er
ken kapitalist emperyalizmin dinamiklerinin iç yüzünün anlaşıl
masını sağlar. İngiliz tarım kapitalizmi ile ilintili toplumsal sü
reçler ve ideolojik stratejiler, burada açık biçimde görülmektedir
ve dolayısıyla İrlanda vakası, kapitalist emperyalizm ile daha ön
ceki biçimler arasında ortaya çıkan farkların aydıntatıcı bir tanıtı
rnma hizmet eder. ilgilendiğimiz süreçler on altıncı yüzyılda Tu
dor sömürgeciliğinden on yedinci yüzyılın ortalarındaki Crom
well ' in fethi arasındaki dönemde gerçekleşti. Zaten ' vahşi İrlan
dalılar'a boyun eğdirmeyi amaçlayan uzun bir İngiliz istila giri
şimi tarihi vardı, ama on altıncı yüzyılın sonlarında önemli bir de
ğişim yaşandı. İngiltere 'de devleti sağlamlaştıran Tudor monar
şisi, bu kez de devletin hegemonyasını İrlanda' ya kabul ettirme
ye yöneldi. Bu nedenle Tudor monarşisinin kontrol stratejilerin
deki değişimin izienitmesi açıklayıcı olacaktır.
İrlanda' ya boyun eğdirmek için doğrudan askeri yollar de
nendi ve on altıncı yüzyılda, İrlanda isyanına karşı bir savunma
önlemi olarak özel askeri yerleşim bölgeleri kurulması yönünde
çeşitli başarısız girişimler gerçekleştirildi. Bu, aslında bağımlı bir
nüfusun ekonomi-dışı araçlarla hakimiyet altına alınması için
•
kullanılan bir tür feodal beyliğin feodal ve emperyal hakimiyet
modeliydi. Tudor monarşisi, zora dayalı yöntemleri sistematik
leştirerek, devletin İrlanda üzerindeki hakimiyetini genişletme
ye çalıştı. Fakat yalnız bununla kalmadı, emperyalizmin genişle
mesinde kapsamlı sonuçları olacak yeni yöntemler denedi.
İngiltere, on altıncı yüzyılın sonlarına doğru, İrlanda' da feoda
lizmden kapitalizme ani geçişi çağrıştıran bir strateji değişikliği
ne yöneldi. Fakat bu kez fiili askeri fetihle uygulanmaya çalışı
lan ekonomi-dışı kontrol çabasına, hem yeni bir ekonomik siste
min hem de yeni bir siyasi ve yasal düzen yerleştirmek için as
keri güce dayalı ekonomik bir hegemonya kurma girişimi eklen
di.
1 66 KAPiTALiZMiN KÖKENi
4 Steven G Eli is, Iretand in the Age of the Tudors. 1447 - 1 603 (Londra ve
New York: Longman, 1 998) s. 1 5.
1 68 KAPiTALiZMiN KÖKENi
ABD' nin sürekli askeri baskı tehdidi ' küreselleşme 'nin zorunlu
bir savunma aracı durumundadır. Ama bugün, ekonomik zorla
maların nakil aracı olarak eski sömürge yerleşimcilerinin rolünü,
kapitalist zorunlulukların volan kayışı olarak hareket eden ve pi
yasa ' yasaları 'nı uygulatan yerel ulus devletler üstlendi.
argümanı bir biçimde tekrarlar. Argümanın özünde ' ıslah' la, üret
kenliğin artırılmasının sonucu olarak değişim değerindeki artış
konu edilmektedir. Burada mesele, sadece işgal ya da verimli
kullanım değil, ama nispi değerdir. Gerçekten de benzerlikler en
son ayrıntısına kadar şaşırtıcıdır: ' Kullanılmayan toprak'tan söz
ediş, ıslah edilmemiş toprağa göre ıslah edilmiş olanın değerinin
nümerik hesabı, ıslahçı yerleşimcilerin bir şey almadığı ama bir
şey ekiediği iması.
İrlanda hadisesi yalnızca en erken olduğu için değil, ama İr
landa'nın on yedinci yüzyılda, İngiliz toplum teorisi ve hatta do
ğa bilimi için bir gözde deney vakası ya da laboratuvarı olduğu
için önemlidir. Örneğin, İngiliz tanmını ıslah etmeyle ilgilenen
bilim adamları İrlanda' yı pilot projeler için mükemmel bir yer
olarak düşündüler. En yenilikçi tarım tekniklerinin bazılan İrlan
da' da dene ndi. İrlanda, B aconcu tarzda, çeşitli pratik ve kurum
ların doğal tarihi olarak adlandırdıkları şey için ideal bir çevre
olarak da görüldü.
William Petty gibi siyaset ve ekonomi düşünürleri, İrlanda'yı
o koşullar içinde düşündü. Örneğin, 1 67 l -2'de, malıcup bir Bıı:
concu doğa tarihi An Essay of Political Anatamy ' yi yazdı . İrlan
da'nın siyasi anatomisi üzerine olan kitap 1 69 1 ' de basıldı. İrlan
da'yı ' incelemelerini ucuz ve çok bulunan, hareketlerini en iyi
bildikleri ve kısımlanna ilişkin en az kafa karışıklığının olduğu
hayvanlar üzerinde ' yapan tıp öğrencilerini model alarak örnek
leyici ' Siyasi Hayvan' ı olarak seçtiğini bize anlatır. O, bu özel si
yasi hayvanı, embriyon halinden beri bildiğini söyler. Kastettiği,
İrlanda' yı Cromwell'in fethinden, yani Petty ' nin fetbedilen top
raklarda onun Genel Sorveyörü olarak hizmet ettiği ve o görev
de İrlanda toplumunun zor kullanarak yeniden yapılandırılmasın
da önder bir rol oynadığı zamandan beri bildiğidir.
1 74 KAPiTALiZMiN KÖKENi
6 Richard Tuck, işgal edilmemiş toprağa haklı bir şeklide yerel egemenin
açık arzusuna rağmen dahi el konulabileceği fikrini 'açık ve gelişmiş bir
biçime sokan'ın aşikar bir şekilde More olduğunu belirtir: The Rights of
War and Peace: Political Thought and the International Order from
Grotius to Kant (Oxford: Oxford University Press, 1 999) s.49. Tuck,
daha ilerideki sayfalarda bu fıkrin daha sistematik bir şekilde, on altıncı
yüzyılın sonlarında Medeni Hukuk Kraliyet Profesörü ve Essex Kontu ve
Francis Bacon ile yakın arkadaş olduğu i ngiltere'de yaşayan bir İ talyan,
Alberico Gentili tarafından geliştiriidiğini yazar.
1 76 KAPiTALiZMIN KÖKENi
1 79
1 80 KAPiTALiZMIN KÖKENi
ile ulus devlet arasındaki ilişkiye şimdiye kadar ana hatlan ile su
nulan önermelere dayanarak daha farklı bakmamızı gerektirir:
Kapitalizm, sadece, ' rasyonalizasyon' . teknolojik ilerleme, kent
leşme ya da ticaretin yayılması gibi belli tarihötesi süreçlerin do
ğal sonucu değildi; ortaya çıkışı, artan ticaret ya da genişleyen pi
yasaların ya da 'burjuva' rasyonalitesinin uygulanmasının önün
deki engellerin kaldınlmasından daha fazlasını gerektirdi; Avrupa
ve Batı Avrupa'da en azından Avrupa'nın daha geniş ve Avrupa
lı olamayan bir uluslararası ticaret ağına sokulması kadar önemli
olan belli koşullar, kapitalizmin ortaya çıkışı için gerekl i olma
sına rağmen, aynı koşullar çeşitli Avrupalı ve hatta Batı Avrupa
lı durumlarda farklı sonuçlar yarattı; birbirlerini karşılıklı güçlen
diren tanm ve sanayi sektörlerine sahip olan kapitalist bir siste
min 'kendiliğinden' ya da yerli ve kendi kendini sürdüren gelişi
minin zorunlu koşulları yalnızca İ ngiltere'de söz konusuydu.
PRE-KAPİTALİ ST AVRUPA' DA
EGEMEN ÜLKE DEVLETi
1
Buradaki argümanlanmdan bazılan editörlüğü Mark Rupert ve Hazel
Smith tarafından yapılan Now More Than Ever: Histarical Materialism
and Globalization (Londra: Routledge, basılıyor) kitabında yer alan
'Global Capital, National States' makalemden alınmıştır ve orada daha
geniş bir şekilde geliştiril ir.
1 82 KAPITALiZMiN KÖKENi
2 Kapitalist olmayan ' burjuva' devrimi olarak Fransız Devrimi 'yle ilgili
bkz. George Comninel, Rethinking the French Revolution: Marxism and
the Revisionist Challenge ( Londra: Verso. 1 987).
1 84 KAPiTALiZMiN KÖKENi
1 02-S'e bakınız.
1 90 KAPiTALiZMiN KÖKENi
çimlendirdi. Ancak kapitalizm, tek bir ulus devlette bir kere or
taya çıktıktan ve ulusal ölçekte örgütlü diğer ekonomik gelişim
süreçleri tarafından izlenildikten sonra, artık yalnızca ulusal sınır
ları ortadan kaldırarak değil, ama ulusal örgütlenmesini yeniden
üreterek dolayısıyla artan sayıda ulusal ekonomi ve ulus devlet
yaratarak yayıldı. Ö zellikle farklı ulus varlıkların rekabet zorun
lulukianna tabi olabilen, farklı ulusal varlıkların - içsel olarak
ilişkili olsalar da - kaçınılmaz eşitsiz gelişimleri, ulusal biçimle
rin varlıklarının sürmesini hemen hemen garantiledi.
POST-MODERN İ TE
Sözüm ona ' Aydınlanma projesi'ne saldın, artık düşünce ifade
etmeyen bir klişe oldu. Daha önce sayılan Aydınlanma değerleri
nin, 'insanlığa (yirminci) yüzyıl boyunca çile çektiren hastalıkla
rın - dünya savaşları ve emperyalizminden ekolojik yıklma dek
her şey - kökeninde' olduğu farz olunur - ve bu daha yumuşak
suçlamalardan biridir. 5 Burası bir zamanlar Aydınlanma eleştiri
lerinde - onun akıl ve ilerleme ilkelerinden kaynaklanan hem
iyilikleri hem de kötülükleriyle ikililiğini teslim ederler - yer ve
rilmiş olan makul kavrayışları artık çok aşan en son saçmalıkla-
2 Ö
zellikle Kıta Avrupası ' nın kent ortamındaki böylesi kentli ya da 'bur
juva' kültürlerle ilgili daha fazla bilgi için The Pristine Cıılture of
Capitalism: A Historical Essay on Old Regimes and Modern States
(Londra: Vreso, 1 99 1 ) kitabıma bakın.
212 SONUÇ
Wood, kaygı duyarak vardır diyor. Ona göre, "Kap i talizıl ll: b r� ı l ı k
gelecek altemati Oerin düşün ülmesi, kaçın ı l rnaz ol arak kapli; ı l i :r.ı ı ı ı ı ı
g e ç m i ş i ü z e ri ne gelişti rilen al te rn a t i f k a v ra m la ı lı a ı.. J... ı ı ı d ; ı
dü şün rnemiz i d e gerektirir" ve " K apita l i zm i n t ar i h i l l i ; ı ı ı L ı y ı .,
tarzı m ız ı n kapitali zmin kendi sin i aniayı ş tarzı m ız Lizcri ı ı dt• 1 ı i ıyı ı k
bir et k i si vard ır. " Örneğin "Kapital i zmin kökeni taı1 ı � ı ı ı; ı l ;ı rı ı ıı 1 . ı k ı
··
pek çok M arksist, Marks i st ol mayan tarihçi l c rd e ı ı l'1 ı.: i l l' ı ı r ı ı ı �
ve "kapital i z m i i n sani ge l i ş i m i n doğ a l bir son u c u o t o ı r a k L ı l ı ı ı l
etm iştir". Dahası bu k abu L yan i "kapital i z m i n doğa l l o ı �ı ı rı l ı ı ı a .... ı .
g e ç m i ş e i l i ş k i n an l ay ı ş ı m ı z ı s ı n ı r ı . . ' a r:ı k k :ı p i t a l i :r. ı ı ı i ı ı
aşı lamayac ak/geçi lemeyecek ı-.;- k kah u l L'd i 1 r ı J ( ' � ı ı ı t• .
ge le ceğe il işki n umut v e beklen ��crçck b i r :ı l k rı ı ; ı t ı l
olarak sosyalizm dü şünces i n in i , . . . arı n ı n - de k ı s ı t l a ı ı ı ı ı ; ı -, ı ı ı ; ı
y o l açmıştır. "
ı .• 1
�
ep o, B ı l ı ın-Fe l .,clı: Pnl ı ı ı lo.. a K ı l a p t a r ı