Professional Documents
Culture Documents
• •
EKONOMiSi
M. 1. FINLEY
Yayımlayan
Nezih BAŞGELEN
ISBN: 9944-75-011-5
Kitabevi/Satış Mağazası:
arkeopera
Yeniçarşı Cad. Petek Han No: 16/A, Galatasaray, lstanbul
Tel.: O 212 249 92 26 Fax: O 212 244 31 64
www.arkeolojisanat.com
info@arkeolojisanat.com
İÇİNDEKİLER
VII
ÖNSÖZ
VIII
lKlNCl BASl<lNlN ÖNSÖZÜ
Bu baskı için, büyük bir bölüm oluşturacak kadar fazla bilgiyi içe
ren "ek düşünceler"e de yer verdim ve ilk basımdaki asıl metin ve
dipnotlarda yetmiş beş kadar da küçük düzeltme ve değişiklik
yaptım.
Bu kitabın ilk baskısından bu yana yaklaşık on bir yıl geçti. Bu kı
sa süre içinde, Antik Çağ ekonomi tarihi ile ilgili basılan eser sayı
sı da gün geçtikçe artmıştır. Sanıyorum elinizdeki eserin bu artışta
büyük payı vardır. Kitabın elinizdeki baskısı, hem metodolojik ola
rak hem de kavramların ele almışı bakımından daha gelişmiş ve
oturmuş durumdadır. Bu baskıda, çok önemli yayınlara da yer ver
meye çalıştım. Bununla birlikte, alıntı yaparken ve kaynakça oluş
tururken oldukça seçici olmaya dikkat ettim. Ancak şunu da belir
teyim ki, konuya yaklaşımım esasta değişmemiş olduğundan, yapı
lan değişiklikler sadece hemfikir olmadığım bazı konularm vurgu
lanması veya daha önceden de kabul ettiğim bazı fikirlerin destek
lenmesi yönünde olmuştur.
Darwin College, Cambridge M. 1. F.
Mayıs 1984
IX
Kitabın Türkçe Redaksiyonu Hakkında
X
SUNUŞ
lan MORR1S
• Die Staatlıaııshaltııııg der Atlıeıı adlı Almanca eser 182B"de Tlıe Pııblic
Ecoııoıny of Atheııs adıyla lngilizceye çevrilmiştir. (r.n.)
XI
dünyanın 14. ve 15. yüzyıllarına ve M.Ö. 5. yüzyılı ise M.S. 16. yüz
yıla denk gelmektedir." 1
Akademik tartışmalar yalnızca, akademisyenlerin hangi soruların
sorulabileceği konusunda anlaşmaya varmaları sonrasında gerçek
leştirilebilir. Bu sadece, ilkelci (primitivist) veya yenilikçi (modernist)
görüşü savunan akademisyenlerin değerlendirilmesi değildir. Her
kes tarafından bilindiği gibi sorun, Hellas ve Roma ekonomilerinin,
kendi kendine yeterli ev ekonomisinden günümüz sanayi toplum
larına ulaşılması sürecindeki ekonomik gelişim aşamalarının nere
sine oturtulabileceği hususunun, nasıl küçük ve dar kapsamlı bir
konu haline getirileceğidir. 1890'larda Alman Klasikçileri bu mese
leyi gerçekten önemli ve değerli bularak konuya takılıp kaldılar. 20.
yüzyılın ilk yarısında da bu tartışılan konuya diğer ülkelerden katı
lanlar olmuştur. Tartışmada yer alanlar genel olarak şu sonuca var
dılar: ( 1) Gerçekten bu soru, sorulabilecek olan önemli sorulardan
bir tanesidir. (2) Yenilikçilik (modernizm) taraftarı olanların konuya
yaklaşımı daha iyidir. 1933'te Mikhail Rostovtzeff, çağının en bü
yük Antik Çağ ekonomi tarihçisi ve ABD'de yaşayan bir Rus idi.
Hatta Meyer bile kendisinden etkilenerek, "Hellenistik Dönem'deki
Antik Çağ dünyasının ekonomisi, çağdaş ekonomiden nitelik ola
rak değil, sadece nicelik olarak farklıydı" demişti. Ve 1950'lere ge
lindiğinde hala çözülememiş sorunlar mevcuttu.2
Akademisyenler, bu konudaki çalışmalarda izledikleri hattı değiş
tirirken, üzerinde detaylarına kadar incelenmiş ve iyi oluşturulmuş
kademeli değişmeler yapma yerine, birden ani değişimler ortaya
koymuşlardır. Bütün araştırma programlarında olduğu gibi, ilkel
cilik (primitivizm) ve yenilikçilik (modernizm) ile ilgili tartışmalar,
daha geniş kapsamlı konuların tartışılmasını bir kenara bıraktır
mıştır. Tarihçi akademisyenler, tarihi olayların değerlendirilmesi
sırasında takip edilmesi gereken yolların, genellikle akademisyen
lerin (ki buniar alana yeni katılan genç akademisyenler ya da tar
tışmaların haricinde kalan azınlıklardır) "normal bilim"deki gele
neksel modellerle yapılmasının oluşturduğu tartışmaların fayda
dan ziyade zarar getireceği görüşündedirler. Bazı yeni akademis
yenler, eski sorulara yeni cevaplar vermek yerine, bütün eski soru
ları yeni sorular lehine bir tarafa bırakmanın daha gerekli olduğu
XII
görüşündedirler. Bu, Thomas Kuhn"urı verdiği isimle "çeki listesi
değişimi"dir.J
Böyle bir değişim hiç yok değildi ya da oldukça seyrek olarak da ol
sa vardı; ve zeki insanların karşısında, yanlış yönlendirilmiş bir dün
ya bulunmaktaydı. Genellikle bu değişim bir akademisyenler grubu
tarafından başlatılmıştır. Eğer üzerinde durdukları konular geçer
liyse ve bunları yeterince güzel sunabiliyorlarsa, kendi özgüvenle
rinden kaynaklanan bir bilgelikle, diğerleriyle olan ilişkilerinde hu
zursuzluk duygularını yenerek meseleler arasında ilişki kurarlar.
Eğer yenilikler kesintiye uğrarsa, artık sorulara cevap verecek yeni
araştırma programlarının hızla oluşturulması gerekir. Eski gündem
tamamıyla unutulur. Finley önceleri, 1950'lede kendisi ile aynı zih
niyete sahip olan bilim adamları gibi (özellikle Columbia'daki Kari
Polanyi ve Cambridge'deki A. H. M. Jones) yeni sorular üreten uç
bir şahsiyetti. Aslında o, bir "'Finley modeli"nden başka bir şey or
taya koymadı. Fakat 1 970'lerde Antik Çağ sosyal ve ekonomi tari
hini yeniden gözden geçiren ve Antik Çağ ekonomi yapısının yeni
yorumunu ortaya koyan tek kişiydi. O, esas olarak bu tartışmanın
terminolojisini yeniden belirleyen kişidir.
XVI
aynı şekilde bu da tek başına belirleyici değildir...
"Statü grubu", büyük bir grup içinde, aşağıda belirtilenlere başa
rıyla sahip olmuş insan topluluğudur :
a- Özel sosyal itibar,
b- Statü tekelciliği.
Statü grupları şöyle oluşabilir:
a- Öncelikle, kendilerine özgü yaşama şekilleriyle, özellikle de
meslek türüne göre "kendine has" bir şekli bulunan mesleki statü
grupları,
b- ikincisi, kalıtsal karizma yoluyla sahip olunan fazilet sayesin
de üst sınıflara ulaşabilmek için verilen mücadele: Kalıtsal statü
grupları,
c- Siyasi veya denetim gücünü elde ederek oluşturulan tekelci
bir saygınlık: Siyasi veya denetleyici statü grubu. 1 2
Statü grupları, tabiatlarından dolayı akışkandır, mücadeleye ve ye
niden değerlendirmeye açıktır. Bunlar, buuün sosyologların belirtti
ği yarışmacı kategorilerdir. Her zaman yeni gruplar ortaya çıkar ve
eski gruplar, bu rekabet ortamında yeniden düzenlenir. Weber, "bu
durumda, sınıflandırmanın tamamıyla geleneksel, zorla ele geçirme
ye dayalı bir temeli" olduğunu gözlemlemiştir. Ancak Weber, "olum
lu ya da olumsuz hukuki ayrıcalığa giden yolun, sosyal düzenin ger
çekten 'yaşadığı' belirli bir sınıflandırma ortaya koymaz, ekonomik
gücün dengeli bir şekilde dağıtılmasıyla, istikrarın kolayca sağlandı
ğını belirtir." 1 3 Atina ve Roma'da erkek vatandaşlar, statü grupları
nı "kendine özgü bir tarzdan", birinin diğerinin kızıyla evlenmesi ile
yapılan iç evlilikler, toprağın kontrol edilmesi, siyasi haklarda tekel
leşme, sömürüye karşı hukuki savunma (özellikle borç sebebiyle kö
lelik) ve zaman zaman da ortaklık gibi önemli ayrıcalıklarla, hukuki
olarak belirlenmiş bir düzene dönüştürdüler. Bu şekilde, geniş çap
lı ve olumsuz ayrıcalıklara yol açan -özellikle kadınları, taşınabilir
köleleri, azat edilmiş köleleri ve yerleşik yabancıları kendilerine bağ
lı olarak kabul ettiler- başka sınıflar ortaya çıktı.
Weber, Antik Çağ insanını, ekonomisiyle, başta şehir devletinin si
yasi ve askeri başarılarını desteklemek amacıyla kazanç elde etmt'-
XVII
ye önem veren lıomo po/iticus olarak ve bu konuda kendi yetenek
lerine dayanarak mücadele veren " savaşçı esnaf birliği" olarak dü
şünmüştü. Günümüz insanı, kendisini kazanca götürecek şeyler
peşinde olar. bir /ıomo econoınicııstur. 1 4 Hellas ve Roma'yı ilgin�
yapan şey, onun Avrupa'dan farklı olmasıdır. Bu farklılık, daha son
raki statü yapısı nın -öncekilerde bulumayan- iyi mi yoksa kötii
yönde mi olduğu tartışmasına girmeden, /ıoıııo ecoııomicıısuıı gr
lişmesiııi sağlayan bir alan oluşturmuştur.
Weber, a şağıdaki açıklamaları yaparak. statü gruplarını sınıf grup
ları ile karşılaştırmıştır:
Bizim terminolojimizde, " sınıflar" ["statü grupla
rı"ndan farklı olarak] birer topluluk değildir. Bunlar
sadece, sosyal faaliyetlerin mümkün ve sürekli teme
lini oluşturur. "Sınıf'tan şu şekilde söz edebiliriz : ( l )
Hayatın tesadüfleri sonucu, belirli ortak unsurla rı
paylaşa n birçok insanın. buna bağlı olarak (2) bu un
surlarırı, yalnızca, mal sahipliği ve gelir imka nıyla
bağla ntılı olan ekonomik ilgilerle belirlendiği, (3) rm
tia ve işgücü pazarı şartları altında temsil edildiği bir
gruptur. Bu, ··sı nıf duru mu"dur. 1 5
• Kendiliginden. (r.rı.)
.. Arazi sınır kayıtları (r.n.)
XIX
na'da gerçek bir toprak piyasasının olmadığını ve sadece bazı zen
ginlerin bellibaşlı ihtiyaçları için para biriktirdikleri görüşündedir.
Sürekliliği, gerçek bir kredi piyasasının olmadığı sonucuna da var
maktadır. Atina'da karakteristik bir uygulama olan eranos· kredile
ri yoluyla nakit para elde edilmek üzere bir grup p'1iloi.. veya ar
kadaşın bir araya gelerek temin ettikleri para, normalde faiz öde
mesine dayanmıyordu. iyi bir vatandaş, arkadaşlarına yardım etme
li ve diğer vatandaşların kötü durumlarından istifade etmemeliydi.
Atinalılar zengin olmak istiyorlardı fakat statü endişesi her zaman
piyasayı belirledi. Finley, bu terminolojiyi kullanmamasına rağmen,
onun Atina ekonomisi hakkındaki görüşleri, Polanyi'nin yeniden
paylaşımcı modeline uyuyordu. 1 9
1953'te Finley, Atina ekonomisinin piyasasız çalıştığı hususunda,
belki de yeterli bilgi elde ettiğini düşündü. Daha sonra da bu sos
yal sistemin nasıl ortaya çıktığını açıklamaya çalıştı. Hemen, Polan
yi'nin oluşturduğu grubun yerini alan ve klasikleşecek olan Tlıe
World of Odysseus (Odysseus'un Dünyası) adında ikinci bir kitap
daha yazdı. M.Ö. 1200'de Miken yeniden paylaşımcı ekonominin
çöküşünden sonra, kahramanlararası armağan ekonomisinin doğ
duğunu ileri sürdü. Atina sisteminde olduğu gibi bu da karşılıklı gi
diş gelişlere dayanıyordu. Finley, Homeros zamanında (Finley bu
nun M .Ö. 900'lerde olduğunu belirtmektedir) bu durumun, bir bü
tün erkek vatandaş anlayışı yaratmak yerine armağan alışverişlerin i
rekabet düzeyine ulaştırdığını ve buna bağlı bir hiyerarşi oluştur
duğunu ileri sürdü.
Kahramanların, bir süper insan olarak ortak düşmana karşı, tama
mıyla birinin diğerine karşı mücadele elliği bir zamanda, Hobbe-
XX
siancı· bir savaşta, karmaşık bir siyasi kitle bütünlüğü oluşturula
rak, armağanlar, bunlara gönderilen karşı armağanlar ve evlilikler
yoluyla güçlünün haklı, zayıfın ise değersiz olduğu bir dönem
başlamıştı. 20
19 54'te Finley, eşinin ve kendisinin radikallerle olan siyasi bağlan
tısı sebebiyle, Rutgers 'in yoğun etkisi altında kaldı. Weber sosyolo
jisinin ciddi bir öğrencisi olarak Finley, ilginç bir komünist oldu.
Ancak bundan sonra eşi Mary ile birlikte Britanya'ya yerleşmeye
karar verdiler. Burada Cambridge Üniversitesi'nde başını Jones'un
çektiği, sosyal tarihi ve hatta Marxizmi ciddiye alan bir Klasikçi
gruba katıldı. Bu hoş görünen ortamda bile Finley, Homeros hak
kında yapmı) olduğu değerlendirmelerden dolayı yeni bir problem
le kaşılaştı. Nasıl olur da Hellen toplumu, kahramanlar arasında
karşılıklı gidip gelen armağanların olduğu bir dönemden, eşitliğe
dayanan vatandaşların Klasik Dönem polisi haline gelebildi? Ceva
bını, köleliğin mevcudiyeti olarak açıkladığı bu ve buna benzer so
runlarla ilgili olarak seri halinde yazmaya başladığında, ilk makale
si 1959 'da yayımlandı. 2 1
Weber, Antik Çağ'da gerçek sınıf mücadelelerinin, sadece Lıorç kriz
lerinin oluştuğu bazı durumda or taya çıktığını ileri sürmekteydi. 22
Finley, Arkaik Dönem sosyal devrimlerinin, Atina'da M.Ö. 594'te
şehri Solon reformlarına götürdüğü dönemde, Homeros zamanının
statü sistemine ve borçlanma yoluyla köleliğe karşı çıkılması sebe
biyle sınıf mücadelelerinin başladığını ileri sürerek Weber'in görü
şünü desteklemiştir. Şiddet veya korku yoluyla, fakirin borçtan do
layı birilerine bağlanmayı, zenginlerin evlerinde görev alarak alçal
tılmayı reddetmesiyle şehir devleti, eşit şahıslardan oluşan bir top
lum haline gelmiştir. Erkekler (Finley'in anlatımlarında kadınlar ba
riz bir şekilde yer almaz), karşılıklı değişim yapan hür vatandaşlar ve
ithal edilen ve toprağa bağlı olmayan köleleri kullanarak onlardan
fayda sağlayanlar olmak üzere iki gruba ayrılıyordu. Ekonominin
değişkenleri, statü endişesi tarafından belirlenmişti. Sadece, vatan
daşların doğrudan çalıştırılmasını yöneten ve toprak, işgücü veya
XXI
kredi piyasasında fiyatların artmasına engel olan, saygın bir zengin
lik kaynağına sahip olmak kabul görüyordu. Bir uç anlayış olmakla
birlikte, sadece bedenleri bir eşya olarak görülen ve köleler haline
getirilen yabancıların sömürülmesi yaygın bir uygulamaydı.
Weber, Hasebroek ve Polanyi'nin de gördüğü gibi Antik Çağ eko
nomi tarihi, ekonomistlerin değil sosyal tarihçilerin üzerinde çalış
tıkları bir konudur. Weber, Antik Çağ dünya tarihini, statü grupla
rının oluşumu tarihi olarak görmüştür. F inley de aynı düşünceyi ta
kip etmiştir. Ona göre, M.Ö. 1000 ile M.S. 500 tarihleri arasındaki
bu uzun dönem şöyle özetlenebilir:
[a] Antik Çağ toplum tarihinin en sistemli modeli olan
statü, köle ve özgür insan gibi iki ayrı uç arasında be
lirlenen, sürekli değişime uğrayan bir toplumun gelişi
miyle oluşmuştur. Bu model, belirli sebepler dolayısıy
la dikkatimizi çeken ve hemen tamamıyla toplumlarda
oluşan bir şeydir. Ve sonra, Roma imparatorluğu ida
resinde bu model tersine dönmüştür. Antik Çağ toplu
munun statüleri giderek süreklilik kazandı ve sonra da
bizim Orta Çağ dünyası dediğimiz ortam oluştu. 2 3
işte dokuz yıl sonra Antik Çağ Ekonomisi, şu an elimizde bulu
nan büyüklükte bir kitap haline gelmiştir.
XXIII
ortaya koyar. Finley, "Açıkcası, Cicero Roma'sını özel analizler yap
mak için seçtim. Çünkü bu dönem, statü temelli yapının dağılma
ya yüz tuttuğu bir devredir" diyerek, bölümün sonunda neden Ci
cero'dan fazlaca faydalandığını izah etmektedir. Ancak bu yapı,
görüleceği gibi, tehdit edilen ve savunulan bazı değerlerin mantı
klı bir yol takip etmesi vasıtasıyla dağılmamış ve tercihler bütünüy
le ve her yönde değil, ancak bazı farklı yönlerde genişletilerek ye
niden bir araya getirilmiş ve yeniden uyarlanmıştır" (s. 56). Bura
dan öğrendiklerimiz de yine oldukça Weber tarzı bilgilerdir. Atina
ve Roma'da, "yeterli sayıda elit vatandaş, ne kendileri ne de yaşa
dıkları toplumdaki insanların alışkın olduğu düzeyi koruyabilecek
şekilde ekonominin çeşitli dallarında faaliyet göstermek konusun
da hazır değillerdi... Bunlar bir anlamda bu amaçtan yoksun bir
grup olarak (azınlığın tepkisi ne olursa olsun) ağır basan kendi de
ğerleri sebebiyle geri kaldılar." (s. 55).
Kitabın diğer kısımlarında Finley, tasarlamış olduğu modelin üç
önemli özelliği üzerinde durmaktadır. Köy hayatı (bağımsız olma
yan işgücü ve çiftçiler ilgili bölümlerde ele alınmaktadır), şehirlerin
konumu ve son olarak ekonominin politika içindeki yeri. Finley bu
bölümlerde gözlemlerini oldukça açık bir şekilde ortaya koymakta
dır. iki canlı örnekle, "gerçek" köle ekonomisinin hür vatandaşlığı
ortaya çıkarmasının mümkün olduğunu, Antik Çağ sosyal ve eko
nomi tarihinin, her şeyden önce tarım ve çiftçiliğin tarihi olduğu
nu -Hellas'ta M.Ö. 600'de, İtalya'da ise M.Ö. 200'de haşlayıp daha
sonra M.S. 200'de sona eren bir dönem- söylemektedir. Bu dönem,
ailenin ön planda olduğu ve herkesin ekonomik olarak kendine ye
terli olmaya çalıştığı bir devredir. Ticaret, genelde küçük çaplı ola
rak ve kısa mesafeler arasında yapılmıştır. Gelirlerin büyük çoğun
luğu, kiralardan ve vergilendirme mekanizmasının denetiminden
elde edilmiştir. Tüccarlar ve sanayiyle uğraşanlar nadiren maddi ka
zanç elde etmişler ve bunu elde ettiklerinde de kazançlarını topra
ğa yatırmaya çalışmışlardır. Ekonomik değişiklikler olsa da -özellik
le, Roma İmparatorluk Dönemi'nde, toprağın birkaç elde toplan
ması ve hür ve köle arasında net olmayan bir sınırın bulunması gi
bi- bu dönemde daha çok küçük ekonomik gelişmelerden bahsedi
lebilir. Tabii ki Roma, iskenderiye (Aleksandreia) ve Antakya (Anti
okheia) gibi bazı büyük şehirler veya Klasik Dönem Atina'sı gibi kü-
XXIV
çük şehirler birer istisnadır. Bu şehirler, vatandaşlarının ve tarımla
uğraşmayıp şehirde meskun grupların sürekli hububat ihtiyaçlarını
temin etmek zorundaydı. Ancak bunlar yine de istisna olarak kal
maya devam etti. Hatta Roma imparatorluk Dönemi'nde bile şehir
nüfusu, tarımla uğraşanların 1/20'si kadardı. Bu sebeple, her ne ka
dar yönetici sınıf şehirli de olsa, Hellen-Roma medeniyetini şehir
toplumu olarak belirtmek yanlış olacaktır. Yeterli yiyecek temin et
tikleri sürece bu insanlar, taşraya çok az ilgi gösteriyorlardı ve dev
let ekonomisi olarak isimlendireceğimiz (ki eğer varsa) bir yapı he
men hemen yok gibiydi.
Bu modelin, daha önceki primitivist-modernist tartışmasına getirdi
ği bir katkı yoktur. Hellas'ı ve Roma'yı, sürekli olarak basitten kar
maşığa giden bir yapılanma olarak belirtemeyiz. Çünkü, bunların
ekonomileri böyle bir süreklilik göstermez. Bunlar nitelik olarak bir
birinden farklıdır. Weber'in, Orta Çağ'dan farklı olarak, büyük bir
ileri görüşlülükle değerlendirdiği Antik Çağ ekonomisi, bu devre,
Jıomo econoınicusun gelişmesi için gerekli olan tohumları taşıma
maktadır. Polanyi'nin Atina hakkındaki karmaşık fikirlerine karşı
olarak Weber, ekonomiyi canlandırarak sınıflara fırsat tanıyacak ve
piyasanın statüyü aşmasına yol açacak bir gücünün bulunmadığı
görüşündedir. Finley'in Antik Çağ ekonomisi, iç çatışmalar sebebiy
le değil, Roma sosyal yapısı ve sınırlarda sürekli artan güçlü dış bas
kı sebebiyle sona ermiştir. "Bu bir anlamda, Antik Çağ dünyasının
sonunun ekonomik açıklaması olarak kabul edilebilir" (s. 210).
Antik Çağ Ekonomisi kitabı, Finley'in diğer eserleriyle birlikte
okunduğunda, Antik Çağ'da resmi statü yapısının beş sonucunun
içerik olarak genişlediği görülür. Birincisi, Weber için olduğu gibi
Finley için de toprak piyasasının, işgücünün ve birikimin ve bu se
beple teknolojinin ve ticaretin gelişmesinde engel oluşturan Hellen
Romen statü kavramıydı ve bu çok önemliydi. Demosthenes ve Cice
ro 'nun, geçerli davranış olarak adlandırdıkları kavram farklıydı. Fakat
her ikisi de genel anlamda sosyal ilişkiler içindeki ekonomik etkenin
gizlenmesine sebep olacak bir yaklaşım ortayd koymuştur. Ne Atina
h ne de Romalı hatipler, faizli borç alınmasının benimsenmesinden,
uzun mesafeli ticaret yoluyla birikim yapılmasından ve kendilerinin,
zenginliklerini mülk edinerek artıran bir kimlikle tanıtılmasından
XXV
memnun değillerdi. Ticari potansiyelin teknolojik gelişmeyi kullan
masındaki başarısızlığından bahseden bir makalesinde Finley, bu du
rumda yine statü yapısının etkili olduğunu ileri sürmüştür.2 5
İkincisi, zenginler için fakirlerin vatandaş statüsüne erişme başarı
sı göstermeleri, "özgürlük ve köleliğin el ele gelişmesi" konusunda
işgücünün yönlendirilmesi oldukça sınırlı bir fırsatla mümkündü.2f,
Finley, üç sosyal sebep bir araya geldiğinde -toprağın özel ellerde
toplanması, topraktan elde edilen ürünler için dış piyasanın bulun
ması ve iç işgücünün hazır bulunmayışı- şartların zenginler için
kölelerin ticari bir mal haline gelmesine yol açtığını ileri sürmektt"
dir. Arkaik Dönem Hellas ve Roma'sındaki sosyal mücadeleleri,
üçüncü şartı tamamlayan (olumsuz) bir faktör olarak görür ve böy
lece Antik Çağ ekonomisini dünyanın ilk gerçek köle ekonomisi
olarak kabul eder. 27
Üçüncüsü, vatandaşların statü endişesi, daha faydalı faaliyetlerin
toplumun en uç noktalarına itilmesine sebep olmuştur. Yabancıla
rın, kadınların ve kölelerin ticari ve mali alanlarda bulunmaları na
diren karşılaşılan bir durumdu. Bazı zengin vatandaşlar varlıklarıııı,
aslında kendi topraklarında köleleri tarafından yetiştirilen ürünleri
satarak veya kendilerine bağlı kimselere verdikleri ya da kiraladıkla
rı topraklarda yetiştirilen ürünlerin satılmasından sonra paylarııı.ı
düşen nakit parayla elde ettikleri gelir sayesinde sağlıyorlardı ve
bunlar sonuçta tarımsal ürünlerdi. Fakat bu değişimleri gerçekleş
tirmek için vatandaş bulmaları gerekiyordu.
Dördüncüsü, Hellenler ve Romalılar zenginliği, bizim ekonomik
yollar dediği!1liz yöntemlerle değil, hukuki ve siyasi kanallarla elde
etmeye çalışmışlardır. Finley, Antik Çağ şehirlerinin üretici şehirler
olmadığını, buraların şehre ait ürünleri kırsal kesime satan yerler ol
maktan ziyade taşrayı vergilerle, zorunlu hizmetlerle ve kiralama
yoluyla sömüren tüketici şehirler olduklarını ileri sürmekteclir. 28
Beşincisi, sömürünün vatandaş olmayan toplumların dışına da ya
yılması ihtiyacı ve siyasi \·özümlere öncelik verilmesi, Hellen-Roma
toplumlarına, savaş ve emperyalizm gibi yollara başvurarak varlık
elde etmeleri için özellikle güçlü bir sosyo-ekonomik motivasyon
kazandırmıştır. Son kitabında Finley, savaşlar üzerinde bu kadar ça
lışma yapılmış olmasına rağmen, hemen hiçbir Antik Çağ tarihçisi-
XXVI
nin savaşı, Antik Çağ toplumunun yapısal özelliği olarak ele alma
dığını göstermektedir. 2 9
Sonuç
Yayımlanmasından çeyrek yüzyıl sonra bile Antik Çağ Ekonomi
si hala tartışmaların merkezinde yer almaya devam ediyor. Finley
açık bir şekilde filolojik/deneyimci tarihçiliğin, Antik Çağ'ın ekono
mik etkinliğini açıklamakta bir anlam ifade etmediğini gösterdi. Bu
tarzda hala çok iyi çalışmalar yapılmaktadır. Fakat genelde yeni dü
şüncelere bağlanmaktan ziyade, 1890'ların tartışmaları hakkında
henüz söylenecek çok şey vardır. Antik Çağ Ekonomisi, determi
nist ekonomist yaklaşım ile postmodern edebi araştırmalar arasın
da kalmıştır. Eğer bu çalışmaları aşırı toplumcu gören veya toplum
cu görmeyen eleştirilerin her ikisi de derinleştirilmek isteniyorsa,
bunlar Finley'in çalışmalarını ciddi olarak incelemelidirler.
Weber, gerçek sosyolojik anlayışın iki çeşit araştırmaya ihtiyaç gös
terdiğine inanmıştı. Bunlardan birincisi, soyut ideal tipin formülleş
tirilmesi ; diğeri ise, belgelerdeki bilgilerin insanların gerçek tavırla-
XXXV
n ve inançlarıyla karşılaştmlmasıydı. 58 ldeal olarak aynı kişi, her iki
araştırmayı da farklı zamanlarda gerçekleştirebilir. Tam olarak Fin
ley'in Antik Çağ Ekonomisi'nde de yaptığı gibi sonuç, genel ya
pı ile tek tek bireylerin deneyimleri arasında gidip gelmek şeklinde
olacaktır. Elbette ki çalışmanın amacı, Atina bankacılığının büyük
lüğü, Roma ekonomisinde pazarın yeri ve Antik Çağ'da ekonomik
gelişmeler gibi Finley'in ulaştığı bütün sonuçları test etmek değil
dir. Fakat Antik Çağ Ekonomisi'ndeki Hellen ve Romalı geçmişin
cana yakın görünümü, yakın gelecekte de bizim görüşlerimizin
merkezinde kalacaktır. Bu konuda bildiğimiz tartışmalar, Finley'in,
eşit vatandaş grubunun merkeziyetçiliği ve bunun, büyük çaplı
alım-satıma konu olan kölelerle ilişkilerini inceleyen modeli ile baş
lamış olmalıdır. 1970'1er ve 1980'1erde Antik Çağ tarihi alanına yö
nelenler için Antik Çağ Ekonomisi'ni okumak bir gereklilikti. Bu
yeni baskı, yeni nesil öğrencilerin benzer ihtiyacını gidermeyi
amaçlamaktadır.
XXXVI
DİPNOTLAR
1 . Michel Austin ve Pierre Vidal-Naquet, Economic and Social History of
A ncient Greece, (yeniden basım), Londra 1 977, s. 5'ten alıntı yapılmış
tır. Kitabın birinci bölümünde, bilimsel tarih anlayışıyla yazılmış çok
güzel bir özet yer almaktadır.
2. Bu makalelerin orijinalleri, Moses Fin ley (ed.), Thc Büchcr-Mcyer Cont
reversy, New York 1 980'de yer alma ktadır. Rostovtzefften yapılan bu
alıntı, 5. C. Humphreys, Antropology and The Greeks, Londra 1 978, s.
42'de bulunmaktadır.
3. Thomas Kuhn, The Structure of Scientijic Revolutions, (2. baskı), Chi
cago 1 970.
4. Bu bölüm daha çok Brent 5haw ve Richard 5aller, "Editors' lntroducti
on", Moses Finley, Economy aııd Society in A ncient Greece Londra
1 9 8 1 , s. lX-XXVl'deki bilgilerden faydalanılarak yazılmıştır.
5. Finley'in 1 1 Aralık 1 947'de Fritz Heichelheim'a yazdı91 mektuptan an
laşıldı9ına göre bu, Bren t 5haw, "The Early Development of M. 1. Fin
ley's Thought: The Heichelheim Dossier", Athenaeum 8 1 , 1 993, 1 83 -
84'te basılmıştır.
6. Kari Polanyi, The Great Transformation, Baston 1 944, s. 234; 5. C.
Humphreys, Aııtropology and tlıc Grecks, (yukarıda dn. 2), s. 3 1 -7 5 ;
Polanyi'nin çalışmaları ve bunun Antik Ç a 9 tarihçileri üzerindeki etkisi
ile ilgili olarak geniş de9erlendirme bulunmaktadır.
7. Kari Polanyi, "Aristotle Discovers the Economy", Trade and Market iıı
the Early Empires, (ed. Kari Polanyi, Conrad Arensberg ve Harry Pear
son), G lencoe, 111., 1 957, 64-97.
8. Kari Polanyi, The Livelihood of Man, (ed. Harry Pearson), New York
1 977, 43. Bu eksik el yazması, yazann ölümünden sonra, Mayıs
1 95 1 'de basılmıştır. Finley, Pearson'ı Hellen belgelerini bir kenara bırak
ması konusunda ikna etmeye çalışmıştır. Bkz. David Tandy ve Wal ter
Neale, "Kari Polanyi's Distinctive Approach to 5ocial Analysis and the
Case of Ancient Greece: ldeas, Criticisms, Consequences", Froın Politi
cal Economy to Aııtropo/ogy: Situating Economic Life in Pası Soci
eties, (ed. David Tandy ve Colin Duncan), Montreal 1 994, s. 25, dn. 6.
9. Moses Finley, "Aristotle and Economic Analysis", Past and Prescnt 47,
1 970, 3-25. Bu makale daha sonra Studies in Ancient Society, (ed.
Finley), Londra 1 974 ve The Use and Abusc of History, Londra 1 97 5,
s. 1 1 7'de yeniden yayımlanmıştır.
1 0. Polanyi, Great Transfomıation (yukarıda dn. 6), s. 45-46; Finley, "Em
poros, naukleros and kapelos: Prolegomena to the Study of Athenian
Trade", Classical Philology 30, 1 93 5, 3 20-36. Finley, tezini 1 95 1 'de
tamamlamış ve Studies in Land and Credit in Ancient Athcns, 500-
XXXVII
200 BC, adıyla yayımlanmıştır (New Brunswick, NJ 1 952; 1 979'da
New York ve 1 98 5'te New Brunswick'de yeniden basılmıştır). Bu konu
da önemli çalışmaların kaynakçası, 304-27 sayfaları arasındadır. Weber
hakkındaki diger degerlendirmeler için bkz. "The Ancient City: From
Fustel de Coulanges Max Weber and Beyond", Comparative Studies iıı
Society and History 1 9, 1 977, 305-27; Finley, Economy and Society,
{yukarıda dn. 4), s. 3-23'te yeniden basılmıştır. A n cient History Evi
dence and Mode/s, Londra 1 985, s. 3, 52, 60-6 1 , 88- 1 08. Şubat
1 984' te, bir konuşma mız sırasında Finley, Weber'in kendi düşünceleri
üzerinde etki yapan tek kişi oldugunu ve sonra birkaç yıl içinde We
ber'in büyük çalışmalarını yeniden okuyacagını söylemişti.
1 1 . Weber hakkında en güzel degerlendirmeler H. H. Gerth ve C. Wright
Milis, Mlntroduction : The Man and His Works", From Max Weber: Es
says in Sociology, New York 1 946, s. 3-74; Rein hard Bendix, Max We
ber: Aıı Iııte//ectual Portrait, New York 1 960 ve Guenther Roth, M l n t
roduction", Ma.x Weber, Economy and Society, (ed. Guenther Roth ve
Claus Wittich), 2 cilt, New York 1 968, (Weber ile ilgili diger çalışmalar
da bir araya getirilerek, 1 922'de yazılmış olan Almanca aslından
1 978'de Berkeley'de yeniden yayımlanmıştır.), XXXIII -CX.
1 2. Weber, Economy and Society, (yukarıda dn. 1 1 ). s. 305-6.
1 3. Aynı eser, s. 933.
1 4. Aynı eser, s. 1 3 54, 1 3 59.
1 5. Aynı eser, s. 927.
1 6. Aynı eser, s. 928.
1 7. Aynı eser, s. 937.
1 8. Johan nes Hasebroek, Die imperialistische Gedanke im Altcrtum,
Stuttgart 1 926; Trade and Politics in Ancient Greece, (çev. L. M. Fra
ser ve D. C. MacGregor), Londra 1 933, ( 1 928'deki Almaca aslından).
Hasebroek'un yanlış degerlendirmeleri hakkında bkz. Paul Cartlege,
MTrade and Politics' Revisitede: Archaic G reece", Trade in the An cient
Economy, (ed. Peter Garnsey, Keith Hopkins ve C. R. Whittaker), Camb
ridge 1 98J, s. 2-5.
1 9. Fin ley, Studies in Land and Credit, (yukarıda dn. 1 O); "Land, Dept and
the Man of Property in Classical Athens", Political Science Quarıerly
68, 1 9 53, 249-68; bu makale daha sonra Finley, Ecoııoıny a nd Soci
el)', (yukarıda dn. 4), s. 62-76'da yeniden basılmıştır.
20. Fin ley, The World of Odysseus, New York 1 954, yen iden gözden ge
çirilmiş baskı, s. 62-76.
2 1 . Finley, "Was Greek Civilisation Based on Slave Labour?", Historia 8,
1 959, 1 45-64; "The Servile Statuses of Ancient Greece", Revue in ter
nationale des droits de / 'antiqu ite, 3rd ser., 7, 1 960, 1 65-89; "Betwe-
XXXVIII
en slavery and Freedom", Comparative Studies in Society and Histor_v
6, 1 964, 233-49 ; "La servitude pour dettes", Revue historique de dro
it françois et etranger, 4th ser., 43, 1 965, 1 59-84. Bu makaleler Fin
ley, Economy and Society, (yukarıda dn. 2 1 ), s. 97- 1 66'da basılmıştır.
22. Weber, Economy and Society, (yukarıda dn. 1 1 ), s. 303-4, 93 1 .
23. Finley, "Between Slavery a n d Freedom", (yukarıda dn. 2 1 ), s. 249
(Economy and Society, s. 1 3 2).
24. Shaw and Saller, "Editors ' Introduction", (yukarıda dn. 4), s. XVlll.
2 5. Finley, "Techn ical innovation and Economic Progress in the Ancien t
World", Economic History Review, 2. ser. 1 8, 1 965, 29-45, (Economy
and Society, s. 1 76-95).
26. Finley, "Was Greek Civilisation Based on Slave Labour?" (yukarıda dn.
21 ), 1 64, (Economy and Society, s. 1 1 5).
27. Fin ley, "Slavery", lnternational Encyclopedia of tlıe Socia/ Scienccs,
New York 1 968, 1 4: 307- 1 3 ; Ancient Slavery and Modern Jdco/ogy,
Londra 1 980, s. 1 1 -9 2 ; ve bu kitabın 63-84 sayfaları arası.
28. Finley, "Ancient City", (yukarıda dn. 1 0).
29. Finley, A ncient History, (yukarıda dn. 1 9- 1 0), s. 67-87.
30. Mesela, Harry Pleket, "Economic History of The Ancient World and
Epigraphy", Akten des VI. lnternationalen Kongress für griechischc
und /ateinisclıc Epigraphik, Münih 1 972, s. 243-57; Willem Jong
man, Tlıc f:conomy and Society of Pompeii, Amsterdam 1 988; Pierrc
Vidal-Naq uet, "Economie et societe d ans l a G rece a ncienne: l'oeuv
re de Moses 1. Finley", A rclı ives europeenes de sociologic 6, 1 965,
1 1 1 -48; Finley'in çalışmaları hakkında İ talyan dergilerindeki değerlen
dirmeler için bkz. Opus, vals. 1, 1 982 ve 6-8, 1 987-89. Finey'in Inter
national Historical Congress at Stockholm 1 960'da Ancient Slavery
and Modern Ideology, (yukarıda n. 27), s. 60-62'de verdi9i bilgiler ol
dukça aydınlatıcıdır.
3 1 . Özellikle şu çalışmaları daha fazla önemsiyorum : Peter Garnsey ve Ric
hard Saller, The Roman Empire, Londra 1 987; Dominic Rathbone,
Economic Rationalism and Rural Society in Tlıird-Century A.D.
Egypt, Cambridge 1 99 1 ; C. R. Whitta ker, Land City and Trade in the
Roman Empire, Aldershot 1 993; Peter Garnsey, Fa miııe and Food
Supply in tlıe Graeco-Roman World, Cambridge 1 988; Citics, Pc
asenıs aııd Food in Classical A ntiqity, Cambridge 1 998. Sosyal bilim
ciler için ayrıca bkz. Orlando Patterson, S/avery and Socia/ Deaılı
Cambridgc, Mass. 1 982; Ma urice Godelier, The Mental and the Mate
rial, Londra 1 986, ( 1 984'te basılan Fransızca aslından çevrilmiştir).
32. Keith Hopkins, "Introduction", Trade in the Ancient Economy, (ed.
Garnsey vd.), (yukarıda dn. 1 8) s. xi, 7.
XXXIX
33. Lynn Hunt, "Introduction", Tlıe New Cultural History, (ed. Hunt),
Berkel ey 1 989, s. 7.
34. Carol Dougherty ve Leslie Kurke, "Introduction", Cultural Poetics iıı
Archaic Greece, (ed. Dougherty ve Kurke Cambridge), 1 993, s. 1 - 1 2.
3 5. Paris makaleleri, A nnales Historie Sciences Sociales 50, 1 995, 947-
89'de basılmıştır.
36. Robert W. Fogel ve Stanley Engerman, Time on the Cross: The Eco
nomics of American Negro Slavery, 2 cilt, Boston 1 97 4. Stanley El
kins, Slavery: A Problem i n American Institutional and lııtellectual
Life, (3. baskı) Chicago 1 976, s. 267-302'de Amerika'daki köle çalış
maları ile ilgili olarak, sosyal ve ekonomik durumdan kültürel sorunla
ra geçiş konusunda fevkalade de9erlendirmeler yapmaktadır.
37. 1 984'e kadar Antik Çağ Ekonomisi'ne yapılan eleştirilere karşı Finley,
kitabın ikinci baskısında (s. 1 77-207) cevap vermektedir.
38. Finley, Ancient Economy, (yukanda dn. 10), s. 5.
39. Bu konuda en iyi bilinen örnek, Martin Frederiksen, "Theory, Eviden
ce and the Ancient Economy", Journal of Roman Studies 65, 1 975,
1 64-7 1 .
40. Weber, Economy and Society, (yukanda dn. 1 1 ), s. 2 1 . Ayrıca bkz. Fin
ley, Ancient History yukanda dn. 10), s. 60- 1 .
41 . Richard Levins, Evolution in Changing Environmcnts, Princeton 1 968,
s. 7.
42. Finley, Antik Çağ Ekonomisi, (yukarıda dn. 10), s. 61 .
43. Bkz. Edmund Burke, 'The Economy of Athens in the Classical Peri
od : Some Adjustments to the P rimitivist Model", Traıısactioııs of the
American Philologica/ Association 1 22, 1 992, 1 99-226.
44. Mark Granovetter, "Economic Action and Social Structure: The Prob
lem of Embeddedness", A merican Journa/ of Sociology 9 1 , 1 985,
485-510.
45. Thomas Rawski bunu aynntılı olarak Economics and the Historian,
(ed. Rawski), Berkeley 1 996, s. 1 -59'daki makalesinde ele almaktadır.
46. Keith Hopkins, "Economic Growth and Towns i n Classical Anti
quity", Towns in Societies, (ed. P. Abrams ve E. A. Wrigley), Cambrid
ge 1 978, s. 35-79; "Taxes and Trade in the Roman Empire", Journal
of Roman Studies 70, 1 980, s. 101 -25; "Models, Ships and Staples",
Trade and Famine in C/assical Antiquity, (ed. Peter Garnsey ve C. R.
Whittaker), Proceedings of the Cambridgc Philological Socicty, supp.
Yol. 8, Cambridge 1 983, 84- 109. Hopkins'in Jones-Finley'in Trade in
thc Ancicnt Economy, (ed. Gamsey vd.), (yukarıda dn. 1 8) geleneksel
ligine ait, giriş kısmının XI-XII. sayfalarındaki özetinde, Finley'in müs
takilcili9inden ziyade, hemen tamamıyla, kendisinin "Antik Ça9 ekono-
XL
misinin hücresel kendine yeterliliği" olarak isimlendirdiği mesele üze
rinde yoğunlaşmaktadır. David Mattingly, Tripolitania, Oxford 1 995.
Yeni dengeler için bkz. William Harris (ed.), Tlıe lnscribed Economy,
Journal of Roman Archaeology, supp., C. 6, Ann Arbor 1 993 ; Nigel
Marley, Metropolis and Hineterland, Cambridge 1 996.
47. Edward Cohen, Athenian Economy and Society: A Banking Perspec
tive Princeton 1 992.
48. Özellikle bkz. Paul Halstead, "Traditional and Ancient Rural Economi
es in Mediterranean Europe: Plusça change?"', Jou rnal of Hellenic
Studies 1 07, 1 987, 77-87 ; Stephen Hodkins, "Animal Husbandry in
the Greek Polis", Pastoral Economies in Classica/ A ntiqu ity, (ed. C. R.
Whittaker), Proceedings of the Cambridge Philological Society, ek C.
1 4, Cambridge 1 988, s. 3 5-74; "lmperialist Democracy and Market
Oriented Pastoral Pruduction in Classical Athens"", A ııthropozoologica
1 6, 1 992, 53-60; John Cherry, Jack Davis ve Eleni Mantzourani,
Landscapc A rchaeo/ogy as Long-Terın History, Los Angeles 1 9 9 1 , s.
3 33-46; Michael Jameson, Curtis ve Tjeerd van Andel, A Greck Co
u ntryside, Stanford 1 994, s. 383-94; Victor Ha nson, The Other Grc
eks, New York 1 995.
49. Roger Chater, Cultural History: Bctween Practices aııd Representati
ons, l thaca 1 988, özellikle günü müz Fransız tarihçiliğinde bu doğrul
tuda yazılmış iyi bir giriştir.
50. Roma üzerinde yapılmış eşdeğerde çalışmalar vardır. Ancak bkz. Cat
harine Edwards, The Politics of lmmorality in Ancicııt Romc, Camb
ridge 1 993 ve Writing Rome, Cambridge 1 996 ve Emily Gowers, Thc
Loaded Tab/e, Oxford 1 994.
5 1 . Sitta von Reden, E.rchangc in Ancient Grcecc, Londra 1 995, s. 5.
52. Weber, Economy a nd Socicty, (yukarıda dn. 1 1 ), s. 9.
53. Josiah Ober, Mass and Elite in Democratic Atlıcns, Princeton 1 989,
s. 308; Finley, Democracy Ancient and Modern, Londra 1 973, 2. baskı
Londra 1 985.
54. Josiah Ober, The Athenian Revolution, Princeton 1 996, s. 8.
55. Ober, Mass and Elite, (yukarıda dn. 53), s. 45, 338.
56. Aynı eser, s. 1 53-4.
57. Sitta von Reden, "Money, Law and Exchange: Coiııage in the Greek Po
lis", Jou rnal of Hellenic Studies 1 1 7, 1 997, 1 54-76; James Davidson,
Courtesans and Fislıcakes: The Consuming Passioııs of Classical A t
lıens, New York 1 997; Leslie Kurke, Coins, Bodics, Gam es, and Go/d:
The Polit ics of Meaning iıı Archaic Greece, Princeton, bası mda.
58. Weber, Economy and Society, (yukarıda dıı. 1 1 ), s. 20- ı .
XLI
')PARTH I
,4
/{
�=:;:::'.�;:=�':,-:,_-:_-:_..__..___;Sı::,j'OO
N
o
z
M 1LES
500 KM
.\
\ ARA B I A
i EGYPT
M.S. 2. YÜZYILDA ROMA İMPARATORLUGU D .E S E RTA
ÖNEMLİ TARİHLER LİSTESİ
M.Ö. 7 50 Batıda Hellen "kolonizasyonunun""
başlaması.
594 Solon'un Atina'da arkhonlu!}u.
545-510 Peisistratos'un Atina'daki tiranlı!}ı.
509 Roma'da Cunıhuriyet'in kurulması.
490-479 Pers Savaşları.
43 1 -404 Peloponnesos Savaşları.
336-323 Büyük lskender.
304-283/2 Mısır'da 1. Ptolemaios Devri.
264-241 1. Pön Savaşı.
2 1 8-201 11. Pön (Hannibal'ın) Savaşı.
1 60 Cato'nun, De Re Agri Cultura'yı
yayımlaması.
1 33 Tiberius Gracchus'un tribunlu!}u.
8 1 -79 Sulta 'nın diktatörlü!}ü.
73-71 Spartacus l syanı.
58- 51 Caesar Fransa'da (Gallia).
37 Varro'nun, De Re Rustica'yı
yayımlaması.
31 Actiuın Savaşı.
M.S. 60-65 Columella'nın, De Re Rustica'sının
yayımlanması.
61-1 1 2 Genç Plinius.
XLIV
I
ANTiK ÇAG TOPLUMLARl VE EKONOMlLERi
G lasgow Üniversitesi'nde felsefe profesörü ve Adam Smith'in de
hocası olan Francis Hutchenson 1 742'de, Short Iııtroduction to
Moral Philosophy (Ahlaki Felsefeye Giriş) başlıklı eserini Latince
olarak yayımladı. Yazar, aynı eserin beş yıl sonra yapılan lngilizce
çevirisinde, ifadelerin tam karşılıklarını bulmanın mümkün olmadı
ğını fark etti . lll . Bölüm, "The Principles of Oeconomics and Poli
tics" (Ekonominin ve Politikanın ilkeleri) başlığını taşıyor, evlilik ve
boşanma, ebeveynler ile çocukların görevleri, efendiler ve köleler
kon uları olmak üzere üç bölümden oluşuyordu. Ancak kitap, te
melde poli tikadan bahsediyordu. "Elements of the Law of N ature"
(Tabi at Kanunl arının Esasları) adını taşıyan 1 1 . Bölümde ise mülki
yet , veraset, mukavele, mal ve para değeri, savaş kanunları gibi ko
n ular yer alıyordu. Tabii ki bunlar esas olarak "oeconomics"in ko
n uları değildi.
H utchenson, ne dikkatsizdi ne de konuyu yanlış anlamıştı. Ancak
2 .000 yıldan bu yana devam edegelen geleneği sürdürmüştü. Esas
itibariyle ekonomi Hellence bir kelime olup; aile, ev halkı anlamı
na gelen oikos ile anlambilimsel (semantik) olarak oldukça karışık
bir kökten gelen "tanzim etme, idare ve d üzenleme" anlamlarını
içeren nem- kelimelerin in birleşmesinrlerı oluşmaktadır. Bu yazma
geleneği i çin model alınan kitap , yine Hutrhenson tarafından çe
virilen ve M.Ö . 4. yüzyılın ortalarından önce Atinalı Ksenophon ta
rafından yazılmış olan Oikonomikos 'tur.' Sokrates'in diyalogları
na benzeyen bir formda yazılmış olan Ksenophon 'un Oikononıi
kos'u, arazi sahibi olan asilzadeler için rehber niteliğindedir. Mü
reffeh bir hayat sürmek hakkında uzun bir giriş ile başlayan kitap,
varlığın iyi bir şekilde kullanılması, mülk sahibi olabilmek için ge
rekli olan değerler, idareciliğin vasıfları, kölelerin idaresi ve eğitil
meleri gibi kon uları içeren bir bölümle devam etmektedir. Daha
sonra uzun bir bölüm, kadınlıkla ilgili değerler ve eş olan kadının
1
eğitimi üzerinde durmaktadır. Hepsinden daha fazla yer tutan bö
lüm ise, tarım konusunu ele almaktadır (ki bu, okuyucunun teknik
bilgiye gerek duymayacağı ölçüde sade bir Hellence ile yazılmıştır).
Esas itibariyle bu çalışma, ahlak ile ilgiliydi ve Francis Hutchenson,
Short Introduction to Moral Plıilosophy adlı kitabının evlilik,
ebeveynler ve çocuklar, efendiler ve köleler ve ekonomi ile ilgili kı
sımlarını yazarken Kscnophon·un bu kitabını da okumuştu. Hutc
henson "üniversite öğrencilerine" seslenerek, yazmış olduğu kitabın
"gençlerin, herkes tarafından iyi bilinen Antik Çağ'da yaşamış Pla
ton, Aristoteles, Ksenophon ve Cicero gibi düşünürlerin çalışmala
rını veya günümüz fikir adamları Grotius, Cumberland, Puffendorf,
Harrington ve diğerlerinin eserlerini tanımalarını sağlayacağını"
söylüyordu. Hutchenson ayrıca, "oldukça iyi bilinen yazarları refe
rans göstermek suretiyle" yazdıklarını ispatlamak amacıyla "sıkıcı
ve gereksiz bir işe" de girişmişti. Çünkü ona göre, "... ellerinde alın
tı yapmış olduğu kitapları bulunduranlar dışında -ki sadece bunlar
atıfta bulunulan bölümleri bu kitapların dizinlerinden bulabilirler
di- kimse de verilen referanslardan faydalanamayacak"tı.
Her zaman konuların karşılığını bulmak da mümkün değildir. Me
sela Hutchenson'ın evlilik ve boşanma kavramı Hıristiyanlığa daya
nıyordu (dini ayine bağlı kalmadan özgürce Tanrıya inanmak). Bu,
Hellen ve Roma değerlerinin her ikisinden de oldukça farklıydı. Ve
Hutchenson, "oeconomics" kelimesinin Antik Çağ'daki anlamını
gerçekten karşılayabilecek bir kelime bulamamıştı. Bu kelime, An
tik Çağ'da, "aile içindeki hak ve görevlerin bilinmesi" anlamına ge
liyordu. 1 Ne Hellence ne de Latince, bugün dilimizde "Noel'i ailem
le birlikte geçireceğim" cümlesinde kullandığımız "aile" kelimesini
karşılayacak bir kelimeye sahip değildir. Latin familianın geniş bir
anlamı vardır : Bütün ailenin başı, aile reisi olan babanın (pateıfa
m ilias) idaresi altında bulunan hür ya da hür olmayan herkes veya
aynı ataC:an gelen şahıslar, yahut da basitce herkesin bir tek kişinin
hizmetkarı olması (böylece fami/ia caesaris; imparatorluk hizmet
lerinde çalışan bütün köleler ve azatlıları içine almakla birlikte im
paratorun eşi ve çocuklarını içine almamaktadır) gibi. Hellence oi
kos kelimesi ise daha çok mülkiyet ile ilgilidir ve ihtiyaçlar, hiçbir
2
zaman bizim "aile" kavramımızın karşılığı olarak kullanılabilecek
belirli bir kelime olarak ortaya çıkarmamıştır. Paterfa milias (aile re
isi baba) biyolojik bir babalık değildi, fakat onun ailesi üzerindeki
otoritesine bağlıydı. Roma kanunları, bu otoriteyi üç bölüme ayır
mıştı. Bu otoritenin unsurlarını burada düzenli bir şekilde verece
ğim. Bunlardan ilki potestas yani babanın çocukları (evlatlıkları da
hil), çocuklarının çocukları ve köleleri üzerindeki gücü, manus ya
ni eşi ve oğullarının eşleri üzerindeki gücü ve nihayet dominiunı
mal ve mülki:! üzerindeki gücüdür. 2
Bu üç sınıflandırma, başta bulunan kişinin, ekonomik, kişisel veya
sosyal davranışları arasında fark gözetmeden emri altında çalışan
ları, mal ve mülkünü denetlediği bir çiftlik evindeki durumunu ta
nımlamaktadır. Çiftliği idare eden kişi, zihninde, uygulamalarında
fark gözetmeyeceğini tasarlamış olsa bile, gerçek uygulamasında
bu mümkün olmamaktadır. Ksenophon'un Oikonomikos'u da
aynı şekilde bu üç sınıflandırmaya dayanmasına rağmen o, köy
lülüğün üzerindeki bir topluluğun tasvirini amaçlamıştı. Ksenop
hon 'un bu sınıflandırması, 1 8. yüzyıl Avrupa toplumlarının teme
lleri oluşuncaya kadar geçerliliğini korudu (hatta pek çok bölgede
daha uzun süre).
lngilizcede, Latince bir kelime olan patria potestas· kelimesini kar
şılayan bir kelime yoktur. Fakat Almancada Hausgewalt (hane ha
kimi) bu terimi karşılamaktadır. Aslında Almancada da, 1 8. yüzyıl
da Familie kelimesinin geçerlilik kazanmasına kadar bu terim "ai
le" kelimesini tam olarak karşılamıyordu. 3 Almancadaki Wirtschaft
kelimesi "ekonomi" kelimesine benzer bir geçmişe sahiptir ve za
manımız öğrencileri bunun literatürde karşılığı olan Hausvatcrlite
ratur kelimesini ustalıkla yerleştirdiler. 4 Wolf Helmhard'ın zamanı
na geldiğimizde, 1 682'de yayımlanmış olan von J--lohenberg'in Ge
orgica curiosa oder Adeliges Land- ımd Feldleben (Tarımsal ilgi
ya da Soylu Kırsal-Köysel Hayat) kitabının önsözünde kullanmış ol
duğu oeconomia kelimesi, daha kapsamlı bir kelime olup çok çe
şitli konuları içermektedir. Hohenberg'in oeconomiası Ksenop
hon'unkinden daha teknik bir terim olmakla birlikte oikos veya fa
milia gibi esas terimin içerdiği konular değişmemiştir.
• Baba hakimiyeti. (r.n.)
3
Bunlar, zirai ya pılanmada ve Ta nrı ile insa noğlu arasındaki doğru
ilişkiyi tesis etmede olduğu gibi, ahlaki ve fi zyolojik öğretilerde kul
lanılmak üzere hazırla nmış çalışmalardı. Bununla birlikte, Ksenop
hon'un eserinde bir tek cümle olarak dahi ekonominin ilkeleri dile
getirilmez veya ekonomik bir a naliz ortaya konulmaz. Üretilen
malların yeterliliğ i, "akıllı" seçim, ürünlerin pazarlanması gibi ko
nulara yer verilmez. 5 Roma tarım talimatnamesi (ve şüphesiz bun
ların Hellence asılları kaybolmuştur) sadece zaman zaman pazarla
ma ve toprak şartları ve benzeri şeyleri ele alır. Fakat bunların da
sağduyu ile ya pıla n gözlemler olduğu söylenemez (ki bunlar sade
ce gaflet ve yanlış fikir vermeye yol açmazlar). Varro'nun eserind e
(De Re Rııstica - Çiftçilik Hakkında 1 . 1 6.3) eğer çiftlik şehrin ya
kınlarında ise gül ve menekşe ekilmesini tavsiye eden, şayet arazi
merkezi yerleşimin uzağında ise bunun uygun olmayacağını belir
ten ifadeleri, ekonomik sağduyuya iyi bir örnek olarak gösterilebi
lir. 6 "M eslek sahihi olmaya n kimsenin bilgisi", Schumpeter"in haklı
olarak üzerinde durduğu, "bol ürün, gıda madd elerinin fiyatların ın
düşük tutulmasına bağlıdır" ifad esindeki "öngörülü ve eski yazım
larda sanki gizli bir buluş yapmış gibi ortaya çıkma nın anlamsız"lı
ğına benzer. Her şeyd e olduğu gibi ekonomide d e "he�a p cetvelle
rinin çoğunda, temel sebepleri görebilmek ve fiyatlarda spekülas
yon yapmak için altya pıya önem verilmesi gerekir ve bu altyapının
yokluğu genellikle karşılaşılan bir durumdur". 7 Hausvaterliteratur
hiçbir zaman bir altyapı oluşturmadı ve bu sebeple ekonomi tarihi,
analiz ve teori yönünd en şimdiye kadar belli bir yere gelmedi. Fran
cis Hutchenson'ın " oeconom ics"'i ile, ondan yirmi dört yıl sonra ya
yımlanan Adam Smith'in Tlıe Wealtlı of Nations'ı (Ulusların Zen
ginliği)" arasında hiçbir bağlantı yoktur. 8
Sözlük anlamı açısından kelimenin kökeni, oikon oınianın yazılışın
da kapsadığı anlama dayanmaz. Ancak sözcüğün tarihi macerası,
onun herhangi bir kurum veya yönetimiyle olan bağlantısı ile baş
lar. Ksenophon'dan sonraki kuşaktan, ona muhalif bir politikacı
olan Demosth eıı es, "şehir işlerinde oikonomia faydasız"dır diyerek
Ksenophon'la alay ed ebilmiştir. Bu mecazi ifade, iki yüzyıl sonra
Hellen tarihçi Polybios tarafından da kullanılmıştır. 9 Kelime Latin-
4
ceye girdiğinde, Quintilianus'un bu kelimeyi, bir şiirin veya belaga
tın düzenlemesi veya planlanması için kullandığı görülmektedir. ı o
1 736'da Francois Quesnay'in, Essai physique sur l'econonıie
aninıale (benzer şekilde Queasnay'ın 1758'de yazmış olduğu Ta
bulae economique, A. Smith'in The Wealth of Nations ile aynı
seviyede olmalıdır) adlı eseri çağımız disiplininde "ekonomi" olarak
adlandırdığımız terimin yerleşmesinin temel taşı olmuştur.
Bir devletin içişlerinde, gelirler oldukça fazla önem taşıdığından, oi
konomianııı da bazen kamu gelirlerinin idaresi anlamında kullanıl
ması hiç de şaşılacak bir durum olmasa gerekir. Pseudo Aristoteles
Hellence yazmış olduğu Oikoııomikos'un ikinci bölümünün baş
l angıcında ve daha da önemlisi burada geçen bir düzine paragraf
ta, birbiriyle çatışan bir basitlik sergilemektedir. Fakat şimdiye kadar
bozulmadan gelen Antik Çağ yazılı metinleri içinde bu türden olan
lar ayırt edilebilmektedir. L'cconomie politique kelimesini konuşma
diline geçiren ilk millet Fransızlardır ve onlar bile 17 50 yılına kadar
bu kelimeyi normalde ekonomiden ziyade politika anlamıyla kullan
dılar. Bu tarihten sonra ticaret, para, milli gelir, ekonomi politika ve
18. yüzyılın ikinci yarısında "politik ekonomi" gibi anlamlar yükle
nen sözcük, sonunda bu alanda yazılan eserlerle gelişerek, milletle
rin zenginliklerinin bilimsel olarak tanımlanmasında kendisine has
ve özel anlamına ulaştı. En kısa anlamıyla "ekonomi" kelimesi, 1 9.
yüzyıl sonlarının buluşu olup 1890'da Alfred Marshall'ın Princip
les of Econonıics (Ekonominin ilkeleri) adlı kitabının birinci cildi
yayımlanıncaya kadar da bu alanda yaygın kullanımda değildi.
Marshall'ın başlığı Hellenceye veya Latinceye çevrilemez. Hatta
emek, üretim, ana para, yatırım, gelir, piyasadaki para miktarı, ta
lep, girişimci, işe yararlık, en azından ekonomi analizi için gerekli
olan bu nazari kavramlardan hiçbiri standart terimler olarak bu dil
lerde tam karşılık bulamazlar. 1 1 Bunu vurgulamakla, Antik Çağ'da
kilerin, Moliere'in metnini anlamadan okuyan M. Jourdain'ı gibi
olduğunu ileri sürmek istemiyorum. Fakat Antik Çağ'dakilerin
"ekonomi" kavramını eksik bıraktıklarını ve a Jortiori," kavramsal
unsurlarla birlikte "ekonomi" adını verdiğimiz kelimeden de yoksun
olduklarını anlıyoruz. Tabii ki onlar da çi ftçilik yaptılar, ticaretle
• Dah;ı kesin olarak. (r.n.)
5
uğraştılar, ürettiler, madencilik yaptılar, vergilendirdiler, para bastı
lar, borç para aldılar ve verdiler, ticari girişimlerinde kar elde ettiler
veya etmediler. Ve bu faaliyetlerini, konuşmalarında ve yazılarında
dile getirdiler. Fakat Antik Çağ insanı, Parsons tarzı bir ifadeyle,
"toplumun ayırt edilebilen alt sistemi" 1 2 olan bu ayrı ayrı faaliyet
leri kavramsal bir bütün haline getirmemişti. Bu nedenle, bilginin
dallarını sistemleştiren bir program hazırlamış olan Aristoteles, eko
nomi konusunda yazmadı. Sonuç itibariyle de Antik Çağ "ekono
mi"si ile ilgili yazılı metinlerdeki yetersizlik ve basitlik ve bu konu
da süregelen rahatsızlık, işte temelde bu metinlerdeki hatalardan
kaynaklanmaktadır. ' 3
Bu sonuç karşısında, bunun sadece tesadüfen mi yoksa tarihte dar
anlamda fikri problem olan akli yaııılgının neticesi mi, yoksa Antik
Çağ toplumunun yapılanmasının bir sonucu olarak mı ortaya çık
tığı sorusunu sormak gerekiyor. Burada soruyu iki sağlam örnekle
pekiştirmekte fayda vardır. Antik Çağ yazarlarının çoğunu dikkatli
ce okumuş olan David Hume (çoğu zaman önemsenmemiştir),
önemli gözlemler yaptı. "Hiçbir Antik Çağ yazarında, bir şehrin bü
yümesini bir fabrikanın kurulmasına bağlayan bir ifadeye rastlama
dım. Geliştiği söylenen ticaret, sadece farklı toprak ve iklimlerde ye
tişen malların değişimine bağlıdır." 1 4 Ancak ekonomi tarihçisi Ed
gar Salin son yıllarda, "gerçek gelişimin gerçek rahatsızlıkları" (dili
sadeleştirmeden aynen veriyorum) olarak adlandırdığı, çağımız ile
dönemsel krizleri karşılaştırdı. Antik Çağ krizleri daima doğal afet
lere, Tanrının kızgınlığına ve siyasi rahatsızlıklara dayandırılmıştır. 1 5
Bunlar sadece analizdeki farklılıklar mıydı (veya yanılgılar mı) veya
araştırma sonucunda gerçeklere dayanan temel farklılıklar mıydı?
Çağımız ekonomi uzmanları bu konuda kesin bir görüş birliği sağ
lamış değiller. Fakat inanıyorum ki, nüanslar bir yana bırakılacak
olursa, Erich Roll'dan aldığım şu ifadeler bir kısım ekonomiste ters
düşecektir: "Eğer ekonomiyi birbirine bağlı pazarlardan oluşan bü
yük bir sistem bütünü olarak kabul edersek, ekonominin temel so
runsalının, değişim kanallarının açıklanması veya özellikle de fiyat
oluşumunun açıklanması haline geldiği görülür." 1 6 (Pazar kelimesi
elbette ki soyut olarak kullanılmış bir kelimedir ve bu noktada bu
kelimenin Hellence veya Latinceye çevirilmesinin mümkün olmadı
ğını belirtmek gerekir). Eğer toplum "birbirine bağlı pazarlardan
6
oluşan büyük bir kitle" halinde, maddi isteklerin karşılanması
amacıyla d üzenlenmezse ne olur? Bu durumda, ekonomik tavırla
rı belirleyen kanunları tespit etmek veya açıklamak gerekir (tercihen
"istatistiğe dayanan birlik" denebilir), ki "ekonomi" kavramının ge
lişmesi, bunlar olmadan imkansızdır ve ekonomik analiz yapmak da
mümkün değildir.
Kont Pietro Verri, Meditazioni sull' economie politica (Ekono
mi Politika Üzerine Yorumlar) adlı eserinin 1 772 tarihli baskısında,
"ekonomi politika bir bilim haline gelinceye kadar, ona bilimsel ya
pısını verebilmek için, sadece teorileri birbirine bağlayacak bir m e
toda ihtiyaç duyduğunda" "işte o an gelmişti" diye yazdı. 1 7 Bu hi
potezin gerçekten geçerli olduğu şundan da anlaşılabilir ki, Antik
Çağ'da o an hiç gelmemişti. Çünkü Antik Çağ toplumunun büyük
bir holding oluşturacak, birbirine bağlı pazarları olan ekonomik bir
sistemi yoktu. Bu meseleyi açıklamak için seçmiş olduğum Hume
ve Salin'in ifadeleri, aklın yanılgısının bir yansıması değil fakat ge
leneksel davranış üzerine bir gözlemdir. Antik Çağ 'da iş dünyasın
da bir dalgalanma yoktu. Hatta biz bile, Antik Çağ'daki bir şehrin
gelişimini bir fabrikanın kuruluşuna benzetemeyiz. Thomas Mun'ın
"Dış Ticaretimizin Bakiyesi Hazinemizin Kuralıdır" altbaşlığı ile ka
leme aldığı ve 1 620-24'deki ekonomik durgunluğun oluşumunu
kurguladığı çalışmasında bahsettiği, "dış ticaret hazinesi" kavramı
Antik Çağ'da bulunmamaktaydı ; aslında Mun'ın bu eseri, Erken
Prehistorik Çağ'ın bir ekonomik analiziydi. 1 8
Kesin bir kararlıklıkla, "ekonomi" kelimesinin kapitalist sistem ana
lizi olarak kullanılmasına karşı olduğum anlaşılacaktır. "Ekonomi"
kelimesini kesinlikle kapitalist sistemin bir analizi olarak kabul et
menin doğru olmadığı iddia edilebilir. Halbuki kapitalist olmayan
veya kapitalist olma aşamasında bulunan toplumlar da, kavranılaş
tırmış olsunlar veya olmasınlar aldıkları tahmini önlemlerle birlikte
uyguladıkları birtakım kural ve kanunların bulunduğu bir ekono
miye sahiptirler. "Kesinlikle" kelimesini kullanmaktan kaçınmak ge
rektiği konusunda hemfikir olmakla birlikte, Antik Çağ insanının
dahi üzerinde pek düşünüp zihninde sorular oluşturmadığı böyle
bir ekonomi üzerinde çalışma sorumluluğumuz olduğunu sanıyo
rum. Giriş kısmında böylesine geniş bir sözcük bilgisi vererek keli
meler üzerinde fazlaca durmamızın sebebi, bu konuyu işlerken iz-
7
Jediğimiz yöntemle ilgilidir. Halktan insanların kullandığı ekonom i
dili ile bizim de bu çalışmada örnek aldığımız Alfred Marshall ve
Paul Samuelson gibi ekonomi uzmanlarının "ilkeleri" farklıdır ve bu
farklılık bizleri yanlış çıkarımlara götürmektedir. Mesela Hellen ve
Roma dünyasında haftalık ücretler ve faiz oranlarının her ikisi de
yöresel uygulamalarda (artan yoğun siyasi karışıklık ve askeri fetih
ler sırasındaki ani değişmeleri hariç tutarak) oldukça sabit tutul
m uştu. Bu sebeple o döneme ilişkin "iş piyasası" veya "para piya
sası·· hakkında konuşmak pek gerçekçi değildir. 1 9 Aynı sebeple gü
nümüz yatırım modelini Antik Çağ'da hakim olan toplum düzeni
ne uygulamak da doğru olmaz.
Faiz oranı sabit tutulan deniz kredisi, M.Ö. 5. yüzyıl sonlarına ta
rihlenen ilk sigortalamaya konu olmuştur. Oldukça önemli bir ya
sal doktrin anlayışı, bu sigortalama şekli etrafında gelişmiştir. Fa
kat bununla ilgili istatistiki bir kavrama rastanmamıştır. Belki de
bu, istatistiğin bulunmayışının bir ifadesi ve ekonomik bilgileri de
ğerlendirmemizdeki güçlüğün sebebidir ; ki bu tarihçiler tarafından
sürekli şikayet edilen bir konu olmuştur. Hatta Antik Çağ yazarla
rının bu konuda vermiş olduğu bilgilerin azlığı, uygulama örnekle
rinin az olduğu şüphesini uyandırmaktadır. Bu bilgiler, çoğu zaman
yazarın kendi tahmininden ileri gitmeyebilir veya yazar bilgileri ola
ğanüstü bulduğu için verebilir. Ancak verilen hu bilgilerin kaynağı
nın ne olduğunu her zaman bilmemiz mümkün olmayabilir. Yüz
yıllık zaman dilimi içine yayılmış olan belli beş ayrı çiftlik üzerinde
yapılan çalışmalar dışında, Klasik Dönem Atina'sındaki çiftlik yöne
timi konusunda bilgi edinmek mümkün değildir. Ayrıca bunlardan
en azından birisi, çiftlik tanımının dışında, tanımlanması zor özel
lik gösterir. Roma idaresinde bu konu hakkındaki bilgi eksikliğimiz
de Atina'dan geri kalmaz. 20
Mesela Thukydides'in (7.27.5), Peloponnesos Savaşları'nın son on
yılında Attika'dan 20.000'den fazla savaş esiri elde edildiğini söy
lemesi dışında gerçekten bu konu hakkında başka ne biliyoruz?
Acaba Thukydides, bu on yıl zarfında, kaçıp kurtulan ve ellerini
kollarını sallayarak etrafta gezen firarileri yakalamak için gönderi
len görevlile�n. Attika ve Boiotia arasındaki sınır boyunca nereler
de konakladıklarını biliyor muydu? Thukydides'in verdiği ve gü-
8
nümüz kitaplannda halen aynen tekrar edilen bu bilgilerin, değer
lendirme ve çıkarımlarda kullanılmasının sorgulanmasının önemsiz
olduğu düşünülmemelidir. Thukydides'in bu ifadelerinden, onun
Atina'ya gelenleri büyük bir kayıp olarak değerlendirdiği anlaşıl
maktadır. Günümüz tarihçisi, tabii ki 20.000 esirin toplam köle nü
fus içinde yüzde kaçlık bir rakamı ifade ettiğini bulmak isteyecek
tir. Ne Thukydides'in kendisi ne de Atina'da hiç kimse bunu hesap
lamıştı, çünkü köle sayısını bilmiyorlardı. Bu demektir ki, 20.000
sayısı da bir tahminden başka bir şey değildir; ümit ederiz bu tah
min, bilgi sahibi eğitimli bir kişi tarafından yapılmış olsun. Bunun
yanı sıra, M .Ö. 72'de Spartacus önderliğinde Roma üzerine yürü
düğü belirtilen 1 20.000 silahlı köle sayısının gerçeklere ne kadar
uygun olduğu konusunda da endişeliyim . 2 1
Bu konuda sızlanmak anlamsızdır. Hatta günümüzde, Fogel'in
programlanmış hesap cetvelleri ile açıkladığı ekonometri adlı "yeni
ekonomi tarihi"nde, "çoğu zaman elde edilen bilgilerin miktarının
gereken standart istatistiki işlemin çok altında olduğu bir gerçek
tir. Bu tür örneklerde başarıya ulaşmanın sırrı, araştırmacının ken
di kabiliyeti ile yeni bir metot bularak bilgileri oldukça iyi bir şekil
de kullanmasında saklıdır. Yeni bir yöntem bulmak, kişinin mevcut
ve sınırlı bilgilerle meseleye çözüm yolu bulmasını da sağlayacak
tır. " 22 Biz Antik Çağ tarihçilerinin, çağımız tarihçilerine nazaran çı
karım yapma konusunda imkanları daha sınırlıdır. Henüz Antik
Çağ'da demiıyolu icat edilmemiş olduğundan ve o zamanlar ancak
suyolu yapma çalışmaları bulunduğundan, hiçbir Antik Çağ tarih
çisi , Fogel'in 1 9. yüzyılda ortaya çıkan demiıyollarının ekonomik
önemi konusundaki çalışma sıııa benzer bir çalışma yapamaz. Bu
nunla birlikte, ilk bakışta elde edilmesi mümkün gibi görülmeyen
sistematik bilgilerin, aslında An tik Çağ'a ilişkin dağınık bilgilerin bir
araya toplanması ile kendiliğinden ortaya çıktığı görülecektir.
Doğaldır ki burada bi rtakım tehlikeler de vardır. Antik Çağ tarihçi
lerinin, günümüzdeki numaralandırma alışkanlığından uzak olduk
ları sanılmamalıdır. Antik Çağ tarihçileri , belgelerde yer almasa bi
le bunlar üzerinde sayısal deliller ararlar veya bazen verileri veya
ipuçlarını yanlış değerlendirirler; ki bunu vermiş oldukları sayılar
dan anlayabilmemiz mümkündür. Bugün olduğu gibi o dönemde
9
de kalıplar, davranış şekilleri, tarihi ihtiyaçların esasını oluşturuyor
du. Whitehead, "Şartların gerektirdiği kalıplar bir yana bırakılacak
olursa", "sayı hiçbir şeyi ifade etmez." demişti. 23 istatistik, kalıpla
rın hem açığa çıkarılmasına hem de izah edilmesine yardımcı olur.
fakat bunun sayı bakımından anlam ifade etmeyen başka yönleri
de vardır. 2 4
Ayrıca doğru rakamları üretsek bile, bilgileri birleştirerek seçim ya
pıp bir karara varmanın ve bu sonuçları Antik Çağ toplumlarına
uyarlamanın çeşitli tehlikeler olabilir. Yüzyıllarca önce Antik Çağ'da
da toplum, bugün de olduğu gibi "her şeyden önce bir istatistik ev
reninde yaşamıyordu". 2 5 Bu sebeple, sonuçta mesele pek de büyük
sayılmaz ; bugünkü ihtiyaç, yeni ve karışık yöntemler bulmak değil
dir. Mesele, eideki mevcut delillerle, ihtiyacın gereklerini basit tuta
rak, doğru sorular sormaktır ; ancak şunu da eklemeliyim ki, bir ve
ya birkaç örneği dayanak yaparak değerlendirmelerde bulunmak
gibi komik teknikler de bir kenara bırakılmalıdır.
Antik Çağ'dakiler, ekonomi analizlerinde olduğu gibi istatistik ko
nularında da birçok bilgiden habersizdi. Bu konulardaki değerlen
dirmeler tamamıyla akli çıkarımlara dayanmaktaydı. 17. yüzyılda
İngilizlerin ve Hollandalıların "siyasal aritmetik" dedikleri şey ve Sir
Charles Davenant'ın 1 698'de Discoıırse on the Public Revenues
(Kamu Gelirleri Üzerine Söylev) adlı eserinde, "hükümetle ilgili şey
leri rakamlarla değerlendirme sanatı"ında 26 belirttiği konu, bizim
"istatistik" adını verdiğimiz alanda Pergeli Apollonios'un koniklerle
ilgili çalışmalarında ortaya koyduğu toplumun matematik düzeyin
den çok da farklı değildi. Ancak Antik Çağ dünyasında devletle il
gili rakamlar tamamıyla yoktu denilemez. Thukydides eserinde (2.
13.3 -8), savaş çıktığı sırada Atina'da elde bulunan lıop/i(, süvari,
gemi sayısı ve paranın miktarından bahsederken, sadece tahminle
rine dayanarak bilgi vermiyordu. Antik Çağ'da her devlet, en azm
darı listeler halinde belirlenmiş bir savunma gücüne sahipti. Bazı
devletler, özellikle de otokratik olanlar vergi toplamak ve kamu
(kraliyet) gelirlerinin faizini hesap etmek için nüfus sayımı yapıyor
lardı. 27 Bununla birlikte rakamları değerlendirmek, onları saymak
ve kaydetmekten daha önemlidir ; aslında bu ikisi arasında büyük
4
Ağ ır silahlı piyade. (r.n.)
10
fa rk vardır. Sayıları değerlendirmek, grupları olduğundan fazla da
raltmadan ve daha da önemlisi bunları değerlendirenlerin sadece
işlerine yarayacak birkaç kayda bağlı kalmadan, ele alman ilişki ve
eğilimleri kavramaya çalışmayı ifa de eder. Antik Çağ'da, g erek ka
muda gerekse özel sektörde, istisnalar bir yana, bir zaman dizisi
yoktu. Zaman dizisi olmadan sayıl arı değerlendirmek ve istatistik
yapmak mümkün değildir. Th ukydides, Peloponnesos Savaşları de
vam ederken insan gücünün sürekli değişimini gösteren bir bilgi
sunamadı (veya sunmadı) .
Buraya kadar aslında henüz, özellikl e yeni olan bir şey söyl emedim.
Uzun zaman önce, Ricardo'nun kiralama yönteminin, kiralamanın
evrensel bir şekli olduğunu kabul eden faraziyesini, 1 83 1 'de Richard
Jones "çiftçi kiralaması" olarak nitelendirmiş ve buna şiddetle karşı
çıkmıştı. Tarihi gerçekler bu görüşün yanlış olduğunu ortaya koy
muştur. 28 Geçtiğimiz dönemde Max Weber, pazar merkezli analiz
lerin Antik Çağ toplumlarına uyarlanmasına şiddetle karşı çıkmıştı;
Antik Çağ tarihçilerinden Johannes Hasebroek ve günümüzde de
Kari Polanyi onun önemli takipçileri olmuştu. 29 Ancak bunların
hepsi, açıklamaya çalıştığımız alana çok az katkıda bul unmuşlar
dır. 30 Bugün Hellen ekonomisi üzerine İngilizcede yazılmış en sevi
yeli kitabın dizininde, ne "lıousehofrl" ne oikos kelimeleri bulunmak
tadır.3 1 Sir John Hicks, şehir devletlerinde "First Phase of the Mer
cantil e Economy" (Ticari Ekonominin lık Evresi) için bir model ileri
sürmektedir. Buna göre, "iyi bir gelir elde edilmedikçe ticaretin (mı
sıra karşılık petrol) başlaması mümkün değildir" (italikl er bana
ait) . 32 Klasik bir bilim adamı, M.Ö. 6. yüzyılda Atina'da Peisistratos
tiranlığında "ticari birikimin yatırım ile rekabete girerek" "hüküme
tin elinde bulunan birikimi kırsal kesimin gelişmesi için harcadığını"
söyleyebil ir.33 Bu konudaki varsayıml ar, " topl umun kimyasal doktri
ni"ni ifade eder veya açıklar. Bunların varsayımları, "her çeşit toplu
mun tarafsız bir şekilde sınırlı sayıda ve değişmez elemanlarla taraf
sız bir analiz yapılabil eceğini" ileri sürer. 34 Eğer bu varsayımlar An
tik Çağ'ın geçersizliğini ispatla rsa, ekonomik davranışlar ve yönlen
dirici değerler gibi kavramların ve benzerl erinin yanlış olması gere
kir. Kanaatime göre bu noktada, bizimkine uyup uymamasını (ge
rekli olup olmamasını) bir yana bırakıp, Antik Çağ ekonomisine uy
gun düşen değişik kavram ve modelleri araştırmak l azımdır.
11
Şimdi "Antik Çağ" kavramı ile neyi ifade ettiğimi belirtmemin za
manı geld i ; 1 9. yüzyılda bunun için uğraşmama gerek yoktu. Av
rupa tarihinin Antik Çağ, Orta Çağ , Yeni Çağ ve Yakın Çağ olarak
ayrılmasının temelleri Rönesans'a dayanmaktadır ve bu kavram bü
tün dünyada da geçerlilik kazanmıştır. içi nde yaşamakta olduğu
muz yüzyılda epistemolojik, psikolojik ve siyasi mücadeleler ve mu
h alif hareketler olmuştur. Fakat sonunda bütü n güçlükler ve istis
nalar zamanında kaydedilirse, "tarihi dönemler kavramının rastge
le yazılmış olmaktan ziyade herkes tarafından kabul edilmiş delil
lere dayandığını düşünürsek" 3 5 ve "Karanlık Çağlar" ifadesi ile ü s
tü kapalı olarak anlatılmaya çalışılan değerlendirmeleri de bir ke
nara bırakırsak, Çin ve Hindistan'ın da yabana atılamayacak kadar
önemli tarihi geçmişe sahip olduklarını kabul etsek dahi şu gerçek
orta yerde durmaktadır : Öncelikle Avrupa medeniyeti, ayrı bir ko
nu olarak çalışmaya değecek kadar kendine özgü bir tarihe sahip
tir. 36 İkincisi, Avrupa tarihi nin bir bölümü nü herhangi bir vesileyle
tanıma fırsatı bulan kişiler, geleneksel dönemler arasınd a (aynı dö
nem içi nde değişiklikler olduğu gibi) nitelik bakımından farklılıkla
rın olduğunu göreceklerdir.3 7 Üçüncüsü, tarih (history) ve tarihön
cesi (prehistory) , ihtiyaçlara cevap vermek bakımınd an, birbirinden
farklı iki dönem olarak düşünülmelidir. Mesela günümüzde eğitim
seviyesi düşük toplumları n antropologlar tarafından incelenmesi
gibi, Neolitik Çağ sakinleri nin incelenmesi de farklı bir başka "dö
nem" olarak düşü nülmelidir.
Fakat bu arada, şu anda elde mevcut bilgilerle, Antik Çağ Yakındo
ğu'sunun, sonraki gelişmelerin tohumlarını içeren medeniyetleri
olan Sumerler, Babilliler ve Assurlular, Hititler, Kenanlılar, lbraniler
ve Fenikeliler, Mısırlılar ve Persleri "Antik Çağ tarih i"nden çıkarmak
doğru olur mu? Tabii ki bu medeniyetleri n doğduğu alanlar, şu an
da bizim yaşadığımız Avrupa'dan ayrı bir bölgede, Asya ve Afri
ka'da yer alıyorlar ve buralarda yaşayanların pek çoğu Hint-Avrupa
dil ailesinin (mesela Hitit ve Persleri n i çinde bulundukları dil gru
bu) dışında bulunuyorlar diye bunları medeniyeti n dışında tutmak
doğru olmaz. Diğer yandan, Hellen ve Roma dünyası ile Yakındo
ğu arası ndaki ekonomik ve kültürel alışverişin varlığı da tartışma
götürmez bir gerçektir. Ancak , mesel a İngiliz Sanayi Devrimi'nin
değerlendirmesi yapılırken Wedgwood mavi porselenlerini n ortaya
12
çıkışını doğrudan doğruya Çin etkisine bağlayarak i zah etmek de
doğru olmaz. Burada önemli olan, iki ayrı medeniyetin (veya kül
türler karışımının) sosyal ve idari yapı (iç ve dış) , idari erk ve din
arasındaki ilişki, yazmanlığın satatüsü nü n önemi veya önemsizliği
gibi konularda birbirinden her yönüyle ve tamamıyla ayrı olduğu
nun bili nmesidir. Bu noktadan hareketle, "özgürlük" kelimesini
Hellencedeki eleutheria ve Latincedeki libertas kelimesi ile karşıla
manın veya "özgür insan" kavramını, lbranice de dahil olmak ü ze
re herhangi bir Yakındoğu veya U zakdoğu diline çevirmenin müm
kün olmadığını belirtmemiz yerinde olacaktır. 38
Yakındoğu ekonomisi, to prak ve her türlü mülke sahip olan ve
" sanayi ürünü" adını verebileceğimiz dış ticareti de (sadece dış ül
kelerle yapılan ticaret değil şehir içi ticareti de içine alır) kapsayan
büyük saray veya tapınak kompleksi merkezinde oluşturulmuştur.
Bu yapı, tek elde topladığı b ürokratik yapılanma ve kayıt tutma
yöntemiyle , to plumun ekonomik, a skeri, siyasi ve dini hayatını dü
zenlemekteydi. "Paylaşım" kelimesi, bu tanımlamalarımızı bir tek
keli me ile ifade edebilir. Bu yapılanmanın hiçbir yönü, Büyük
l skender'in fetihleri ne ve daha so nraları Romalıların bütün Yakın
doğu'yu bir araya getirmesine kadar, Hellen ve Roma dünyası için
geçerli olmamıştı. Bu noktada, Yakındoğu toplumlarını yakından
incelememiz faydalı olacaktır. Eğer "Antik Çağ" kavramını açıklar
ken her iki dünyayı da ele alırsam, burada tek bir ko nuyu bağlan
tısız bölümlerle karşılaştırmadan, farklı kavram ve modelleri tartış
makla yetinmek doğru olmaz. Bu sebeple, hem alışkanlıklar hem de
kolaylık açısından "Antik Çağ" ifadesini muhafaza ederken, Yakın
doğu'yu bu ko nunun dışında tutmak mümkün değildir.
Konuyu daha da fa zla basitleştirmek istemiyorum. Yakındoğu'da,
kişilerin üzerinde bizzat kendilerinin çalıştıkları özel çiftlikler, ken
di başlarına çalışan zanaatkarlar ve kasabalarda tüccarlar vardı. El
deki belgeler bunların sayılarını belirtmemize imkan tanımamakta
dır. Fakat bu tip insanların varlığını, yaygın bir ekonomik yapılan
manın görünümü şeklinde yüceltmenin mümkün olduğuna i nan
mıyorum. Halbuki Hellen ve Roma dünyası, ister birkaç dönüm ol
sun isterse Roma senatör ve i mparatorlarına ait büyük çiftlikler ha
li nde bulunsun, aslında kesinlikle bir çeşit özel mülkiyete sahipti .
Bir tür özel ticaret dünyası ve özel üretim alanı vardı. Her bir dün-
13
ya, kendine ait ikincil ve sadece kendilerine özgü, uç insanlara sa
hipti. Mesela Mezopotamya ve Mısır'da nehir vadilerine yerleşmiş
toplumlar için göçebeler her an bir tehlike olabilirken, Suriye kıyı
larındaki Fenike şehirleri ve belki de Hellas'taki Spartalılar, bulun
dukları çevre için tehlike oluşturuyorlardı. Roma imparatorluğu
yönetimi, bir şekilde Ptolemaioslar ve onlardan önceki Mısır fira
vunları gibi otokratik ve bürokratik bir hale gelirken; Frigyalılar,
Medler ve Persler ise artık hiçbir şekilde ne Babilliler ne de Mısır
lılar gibi değillerdi. Bu noktadan hareketle artık Yakındoğu'da
baskın şekil ve karakter yapısı oluşturan davranışlar üzerinde dur
mamız gerekmektedir. 3 9
Zaman ve mekan bakımından Hellen ve Roma dünyasının çerçeve
sini çizmeye çalışırsak, bunun anlatımının pek de kolay olmadığını
görürüz. Her bakımdan bu dönem, zaman bakımından genel bir
ifadeyll" M.Ö. 1000 ile M.S. 500 tarihleri arasını kapsar." Başlangıç
ta bu "dünya", Balkanlar'ın bir köşesi ile Türkiye'nin Ege kıyıların
da birkaç adımlık bir alandan ibaretti. Zamanla Roma düzensiz bir
şekilde farklı yönlerde genişleyerek, M.S. 117'de imparator Traian
us'un ölümü:ıden sonra bir an geldiğinde, batı-doğu doğrultusun
da Atlantik Okyanus'undan Kafl<aslar'ın bir ucuna kadar uzanan,
lngiltere'den Ren Nehri'ne, Sahra Çölü sınırına ve lran Körfezi'ne
kadar yaklaşık 4.800 km (3.000 mil) genişliğinde bir alana yayıl
mıştı; kuzey-güney doğrultusunda ise toprakları, lngiltere bir yana
bırakılacak olursa, bir uçtan diğer uca yaklaşık 2.800 km'ye ( 1 .750
mil) uzanan bir imparatorluk haline gelmişti. O sırada bu alan
muhtemelen bugünkü Amerika Birleşik Devletleri'nin hemen he
men yarısı kadar bir alanı ifade eden, aşağı yukarı 4.500.000 km2
( 1.750.000 mil kare) kadardı.
Bu gerçekten oldukça etkileyici bir sayı olmakla birlikte, insanların
faaliyetlerini daha doğru kavrayabilmek için meseleyi biraz daha
yakından incelemekte fayda görüyorum. Gibbon'un incelemesine
• M .Ö. 1000 ve M.5. 500 tarihlerinin her ikisi de oldukça önemlidir, çünkü bu
tarihlerde önemli olaylar meydana gelmiştir. M.Ö. 1000, kanaatime göre
Honıeros'un destanlarının ifade ettigi gibi Hellas'ta "Karanlık Çag"m baş
langıcını ifade eder.
14
göre Roma ordusu, imparatorluğun en iyi dönemlerinde dahi,
"krallığının büyüklüğü, Roma lmparatorluğu'nun sadece bir eyale
ti kadar olan" XlV. Louis'nin ordusundan daha büyük değildi.40 Ta
bii ki tek başına ordu, bütün nüfus için bir gösterge olamaz. Gib
bon'un kendisinin de bir dipnotunda belirttiği gibi, "Fransa'nın
bunu hala oldukça yüksek bir sayı olarak gördüğü" unutulmama
lıdır. Fakat bütün bu verilerden Roma imparatorluğu'nun, bedeli ne
olursa olsun karşılaştırma çabası gösterecek kabiliyete sahip olma
dığını öğreniyoruz. Hellen ve Roma dünyasının, Hıristiyanlık döne
minin başladığı ilk zamanlarda ulaştığı en büyük nüfus miktarı
muhtemelen bugünkü lngiltere, ltalya veya California Eyaleti nü
fusunun üç katından fazla değildi ve tahmini olarak 50-60 milyon
kadardı. 4 ı Milyonlarla ifade edilen bu nüfus, ancak farklı bölgeler
de dağınık bir şekilde ve farklı oranda bulunmanın yanı sıra şehir
lere, köylere ve kasabalara yayılmıştı. Bir yanda Roma, lskenderiye
ve Kartaca gibi beş-altı büyük merkezi şehirde nüfus oldukça ka
barıkken, diğer yanda özellikle imparatorluğun doğu kısmında, yüz
binlerce köy ve kendilerine gururla "şehir" denilmesinden hoşlanan
yüzlerce küçük kasaba bulunmaktaydı. Bu arada, erken dönemler
de ünlü ve güçlü Sparta'nın erişkin erkek nüfusunun 9.000'den
fazla olmadığını ve hatta başka dönemlerde de bu sayının üzerine
çıkamadığını hatırlamakta fayda vardır.
Nüfusun, dağılım açısından farklılık göstermesi, üzerinde durulma
sı gereken bir konudur. Hellen ve Roma dünyası birbirine, tarihin
her devrinde olduğu gibi Roma Dönemi'nde de Romalıların mare
nostruın "Bizim Deniz" dedikleri Akdeniz ile bağlanmıştır. Ro
ma 'nın tarihinde rol oynayan bütün şehirler -Atina, Syrakousai, Ky
rene, Roma, iskenderiye (Aleksandreia), Antakya (Antiokheia) ve ls
tanbul (Konstantinopolis)- genellikle deniz kıyısından birkaç km
içeride kurulmuşlardır. Hellen ve Romalıların hayatı uzun süre, iç
kısımdaki bu küçük alan çevresinde geçmiştir. Ancak l lellen ve Ro
malılar değil fakat barabarlar; saklanmak, yiyecek, maden ve köle
bulmak, ganimet elde etmek ve savunma yapmak için askeri karar
gah oluşturmak üzere kıyılara yerleşmişlerdi. Platon, "Karıncaların
ve kurbağaların küçük bir gölün çevresinde yaşaması gibi biz de
Phasis'ten (Karadeniz kıyılarında) Herakles Sütunları'na (Cebelitarık
15
Boğazı) kadar olan d enizin çevresinde, dünyanın küçük bir bölü
münde yaşıyoruz" d emişti (Phaidon 1 09 B):
Akd eniz çevresi, yazlan kurak ve sıcak, kışları yağışlı tek bir "iklim
bölgesi"ni oluşturm aktadır. 42 Yakındoğu ekonomisi, işte bu sulu
tarım üzerine oturmuştu. Burası, dışarıda yaşaması, yerleşmesi ol
dukça kolay bir bölgedir. Kıyılarda ve geniş iç kesimlerde, verimli
topraklar üzerinde başlıca hububat bitkileri, sebze ve meyveler,
özellikle üzüm ve zeytin yetişm ektedir. Küçükbaş hayvancılığa mü
sait otlaklarda koyun, domuz ve keçi beslenmektedir. Fakat bu böl
genin h er yerinde büyükbaş hayvancılığa uygun ortamlar yoktur.
Her yerd e yaygın bir şekilde yetişen zeytin -en iyi sabunun üretil
mesi ve aydınlanma için yakıtın kaynağı olan yağ zeytinden eld e
edilmektedir- Akdeniz hayatı hakkında bize bilgi vermektedir. Zey
tin ağacı, yaz kuraklığında dahi çok fazla işgücüne ihtiyaç duyma
dan, sadece iyi bir bakımla ve zamanla gelişebilmektedir. Zeytin
ağacı, ancak 1 0- 1 2 yıl sonra ürün verebilmektedir. Bu sebeple bu
ürün yerleşik düzenin varlığını gerektirir -ki bu ürünün uzun süre
nin sonunda hasat edilmesi şenliklerle kutlanır- ve Akd eniz'in ge
m�ld e göçebe toplumla r için uygun olmadığını gösterir.
Diğer yandan ne zeytin n e de kuru tarım; genelde Nil, Dicle, Fırat,
İndus ve Sarı Nehir boylarındaki büyük vadilerd e olduğu gibi karma
şık bir sosyal düzenlemeye gerek göstermez. Sulu tarım burada da
ha da verimlidir. Bu bölgede, nüfus yoğunluğu ile ile ürün arasında
tutarlı bir denge vardır. M.S. 1 . yüzyılda Mısır'ın Roma lmparatorlu
ğu'ndaki sulu tarımın merkezi olması tesadüfi değildir. 7 . 500.000
nüfus sadece lskenderiye'ye43 ait bir sayıdır; ki bu sayı Antik Çağ
toplumlarının nüfus sayımları içinde belki de en doğru olanıdır. Par
çalanma sonucunda, merkezi düzenlemeler ortadan kalktığı zaman,
nehir vadileri tamamıyla çöl haline gelmiştir. Halbuki Antik Çağ ku
ru tarım bölgeleri, çabucak yeniden yapılan düzenlemelerle, doğal
afetlerden ve insanların tahribatından korunmuştur.
Tabii ki Hellas'ta, Orta ve Kuzey ltalya'da ve Orta Anadolu'da da
d enizden yeterince uzakta, iç kesimlerde d enizin kolayca yaklaşa
rak ürünleri etkileyem eyeceği yerleşim alanları vardı. işte bu Akd e-
• Türkçe çeviri : Phaidon, (Çev. H. R. Atademir-5. K. Yetkin), lstanbul 1 989,
MEB Yayınlan.
16
niz ekseni hakkında söylediklerim, 800 ile 1 .500 yıllık tarihi dö
nemlerimizi için e almaktadır. Daha sonra Hellen ve Roma d ünyası
nın iç kesimlere, özellikle de kuzeye doğru yayılması ile bu alanda
büyük bir değişiklik meydana geldi. Sonra , bölgeye gösterilen ilgi
nin azalması sonucunda Fransa, Belçika, lngiltere ve Tuna Havza
sı'na kadarki Orta Avrupa bir araya geldi. l k i basit sebep bu son u
cu doğurmuştu. Birincisi. kuzeydeki bu eyaletler Akdeniz iklim böl
gesinin dışındaydı ve genelde daha sert bir toprağa sahipti. ikinci
si ise, bu bölgeler Akdeniz trafiğinden uzakta, karasal alanda, bir
bölgeye sıkışmış -ve taşımacılığa elverişli n ehirler çevresind e kalan
a lanlar dışında (Küçük Asya [Anadolu] , Hellas, halya'nın tama mı,
N il çevresi ha riç Afrika'nın diğer kısımlarında bilinmiyordu) 44 - pa
halıya mal olan kara taşımacılığı yapıyorlardı. Rhone, Saone, Ren ,
Tuna ve Po gibi nehirler ve özellikle Gallia 'daki (Fransa) küçük ne
h irler üzerinde ise oldukça hareketli bir n ehiryolu trafiği vardı.
Akd eniz ekseni ve Akden iz iklim bölgesinden bahsederken bu böl
ge içinde de iklim ve çevre açısından farklılıkların olduğunu belirt
miştim. Şimdi isterseniz bu farklılıkla rı kısaca gözden geçirelim. Bu
noktada, verimlilik konusunda kendini doğrudan doğruya ortaya
koyan alanlardan, belli ürünler için elverişli olan bölgelerden veya
ön emli maden yataklarının bulunduğu veya da bulun madığı yerler
den bahsetmeyeceğim. Fakat iş düzeninde, toprağın kullanımı ve
sosyal yapı üzerinde durmaya çalışacağım. Romalıların dünyaya ge
tirmiş oldukları tek imparatorluk sistemi, uzun bir geçmişin ürün üy
dü. Romalıların izlerini silmek istemedikleri ve silemeyecekleri kadar
farklı ve derin bir tarihi geçmişti bu. Roma şehrinin ve ltalya'nın , di
ğer bölgelerden ayrı olarak toprak vergisinden muaf tutulması bu
nun en güzei örneğidir. Mısır.ve diğer bölgelerdeki ta rım sistemin in
son ucu olarak ortaya çıkan kölelik , zaman içind e halya ve Sicilya'da
da fazlasıyla yerleşen bir düzen oldu. Sanıyorum daha fazla örnek
vermeye gerek yoktur. Bu durum Andre Deleage'nin, Diocleti
anus'un, imparatorluk genelinde çıkarmış olduğu yeni vergi sistemi
hakkında yazdığı esaslı çalışmada özetlenmektedir. Deleage'nin yaz
dığına göre bu sistem, "imparatorluğun her yerind e farklı şekilller
de uygulandığından" "oldukça karışık" bir sistemdi.4 5 Bunun sebe
bi, imparatorların kaprisleri değildi; fakat gerekli gelirlerin toplan
masında etkili olabilmek için böyle bir vergi sistemi getirilmişti.
17
Bunların incelenmesiyle, tarihi olarak oluşan bu sistemin ve bunun
altında yatan toprak rejiminin anlaşılması mümkün olacaktır.
Peki bütün bunlardan sonra "Antik Çağ ekonomisi"nden söz etmek
doğru olur mu? Daha önceki toplumların Yakındoğu'da meydana
getirdikleri sistemi sonrakilerden farklı bulduğumuza göre, daha
sonraki gözlemlerimizde de bu farklılıkları göremeyecek miyiz? Ros
tovtzeffin yolundan giden Walbank, imparatorluğun ilk yüzyılını,
"her türlü küçük-büyük ürünün ve malın yoğun bir şekilde değişti
rildiği ve bunlardan özellikle tahıl, şarap, yağ ve köle gibi dört un
surun ticaretin önemli elemanları olduğu" "tek bir ekonomik birlik"
olarak nitelendimıektedir. 46 Fransa'nın sanayisi, özellikle belirttiğine
göre, "oldukça hızlı bir şekilde dünya pazarının önemli bir rakibi ha
line gelmişti " ve "Mısır'ın madeni eşyaları her yerde iyi şekilde satıl
maktaydı, ki bunların örneklerine bugün hala Güney Rusya ve Hin
distan'da rastlanmaktadır."47 Benzer şekilde Rostovtzeff de "lüks
üretim mallarının değil fakat günlük hayatta kullanılan malların ül
kenin her tarafında el değiştirdiğini" belirtmektedir.48
Ancak bunların tamamı belirsizdir ve kesinlikten uzaktır. Bu genel
lemeleri açıklayabilmek, dökümünü yapmak, yapısal özellikkrini
anlayabilmek için daha anlamlı düşünmek ve değerlendirmek ge
rekmektedir. Wheeler, lsveç'te Gotland Adası'nda üretilmiş olan
otuz dalı.uz çeşit tcrra sigillata· çanak çömleğin burada 400 m 2
genişlikteki bir alana yayılmış olduğunu ve kapların aslında kırıla
rak parçalara ayrıldığını anlatan bir hikayeden bahsetmektedir. 49
M.S. 400 yıllarında zengin bir piskopos olan Kyreneli (günümüzde
Libya) Synesios'un lskenderiye'deki kardeşi Synesios'a bir mektup
yazarak (Epistıılae-Mektuplar 52), Kyrene'ye geldiğini ögrendiği
bir Atinalıdan hafif yaz elbisesi satın almasını istemişti. Bu Atinalı,
Synesios'un daha önce kardeşi için ayakkabı satın aldığı bir tacirdi
ve lskenderiye'deki kardeş, malların iyisi satılmadan ağabeyinin
kendisi için kaliteli bir kıyafet almasını istiyordu. Böylece, "dünya
piyasasında" "hazır pazar" ortamına bu iki örnekle açıklık getirmiş
olduk. 50 Metinlerden de alıntı yaparak örnekler vermemin sebebi,
Antik Çağ ticaretini karikatürize etmek veya hangi seviyede oldu
ğunu göster1:1ek değil fakat meseleyi daha belirgin hale getirmek
tir. Bu şekilde, anlatımlarımızın bazı kısımlarında kullanmadığımız,
• Kabartma bezekli ve baskı mühürlü seramik. (r.n.)
18
"yoğun mal değişimi", "oldukça hareketli" ve "örnekler ortaya çı
karıldı" gibi belirsiz ve genel ifadelerle ne söylemeye çalıştığımız,
asıl metinlerden yaptığımız alıntı örneklerle daha da belirginleşe
cektir. İmparatorluk merkezi olan Roma; Sicilya, ispanya, Kuzey Af
rika ve Mısır'dan getirilen hububatla hayatını devam ettiriyordu.
Fakat M.S. 362-363'te Antakya'da (Antiokheia) kıtlık olduğu sıra
larda şehrin ihtiyacı olan hububat, İmparator lulianus'un araya gir
mesiyle, Kuzey Suriye'de biri 80 km (50 mil), diğeri 160 km ( 100
mil) mesafedeki iç bölgelerden temin edilmişti. 5 1
Daha anlamlı düşünmek gerekirse, "tek bir ekonomik birlik" mey
dana getiren "dünya piyasası", elbette sadece, bazı malların uzak
yerler arasında değişiminden ziyade başka konuları da içermelidir.
Mesela Çin, Endonezya, Malay Yarımadası ve Hindistan da bu dün
ya piyasasının ve birliğinin parçalarıydı. Bu sebeple, geniş bir alan
da birbiri ile bağlantısı olan -Erich Roll'un "birbirine bağlı pazar
lardan oluşan fevkalade büyük bir holding" adını verdiği- böyle bir
ekonominin oluşturduğu piyasada, yiyecek ve madenler gibi malla
rın fiyatlarına cevap veren bir ekonomik yapı vardı.5 2 Tanınmış bir
ekonomi coğrafyacısının belirttiğine göre, "ne yerel ne de uzun
mesafele arasındaki ticaret", "köylü toplumlarında, çiftlik ve evin
içinde yer aldığı ekonomik yapıyı etkilememektedir". Diğer yandan
çağımızda ortaya çıkan merkezden idarenin sonucu olan hiyerarşi
ise, işgücü ve gerektiği anda haneye ait ihtiyaçların karşılanamayı
şı arasındaki farklılığın göstergesidir.5 3 Göstergenin ise Antik
Çağ'da yeterince olmadığını burada belirtmek gerekir tabii.
Buraya kadarki anlatımlarımda, kavramlaştırmaya karşı oldum ve
konuya yaklaşımımı kısaca ortaya koymaya çalıştım. Birkaç farklı
kalıp, ifadelerimizde sık sık ortaya konulmaya çalışıldı. Kuzey İ tal
ya kasabası olan Arezzo'nun, terra sigi/lata üretimini tekelleştir
mesinin sona ermesi, büyük savaşlar ile köle fiyatları arasında ge
nel bir bağlantı kurulması, doğrudan doğruya hu temeller üzerine
oturtulamaz. Benim "Antik Çaü ekonomisini" incelemem başka bir
konuya dayanmaktadır. Antik Çağ dünyası, son dönemlerinde artık
siyasi bir birlik haline gelmişti ve ortak kültürel psikoloji çerçeve
sinde, bu dönemin ekonomisi hakkındaki görüşlerimi geniş bir şe
kilde gelecek bölümlerde anlatacağım.
19
DlPNOTI..AR
22
World at Work, (çev. Janet Lloyd), Londra 1 969'daki bilgilerle karşı
laştırınız.
32. A Theory of Economic History, Oxford 1 964, s. 42-43.
33. A. French, T/ıe Growth of tlıe A thenian Economy, Londra 1 964, s. 54.
34. Georgescu-Roegen, Analytica/ Aconomics, s. 1 1 1 . Yazarın kitabının 1.
bölümü, kapitalist sisteme göre hazırla nmış olan ekonomi teori ve
kavramlarının, başka toplumlara uyarlanmasının doğru olmadığını et
kili bir şekilde açıklamaktadır. Ayrıca kitabın 360-2 sayfaları arasında
da kısa fakat anlamlı açıklama lar yer almaktadır.
35. G. H. Nadel, "Periodization", International Encyclopedia of the Soci
al Sciences ll, 1 968, s. 581 -5, 58 1 .
36. Bölümlere ayırma, sınıflandırma ve kavramlar konusunda Batı tarihi
nin Çin tarihine uyarlana manıası konusunda bkz. A. F. Wright ve D.
Bolde, Generaliıation in the Writing of History, (ed. L. Gottschalk),
Chicago 1 963, s. 36-65.
37. "Bazı tarihçiler, geçmişten günümüze bazı benzerlik ve farklılıkların
olduğunu görememektedirler" ifadesi, E. Panofsky'nin bu konu ile il
gili dipnotunun başlangıç cümlesidir (Mean ing in the Visual A rts,
Penguin Yayınevi, 1 970, s. 26, dipnot 3).
38. Bkz. "Slaveıy and Freedom" adlı makalem. Genel bir anlatıma sahip
olan ve tavsiye edeceğimiz J . Genıet ve J . P. Vernant arasında geçen
konuşma için bkz. "L'evolution des idees en Chine et en Grece du Vie
au lie siecl� avant notre ere", Bul/etin de l'Association Guillaume Bu
de, 1 964, 300-25.
39. Burada kendi durumumu kısa ve kesin bir şekilde izah etmem gerekir.
Ayrıca, sadece A. L. Oppenheim, Ancient Mesopotamia, Chicago ve
Londra 1 964, Bölüm 2 ve "Trade in the Ancient Near East" yazı, 5th
l nternational Congress of Economic Histoıy, Leningrad l 970'teki top
lantıda sunulmak üzere hazırla nmış bir bildiriydi ve Na uka Publishing
l-louse, Moskova 1 970 tarafından basıldı. Bu konuda bütün Antik Çağ
Ya kındoğu uzman ları aynı fikirde değildir; bkz. S. L. U tchenko ve 1. M.
Diakonoff, "Social Stratitication of Ancient Society''. Buna benzer bir
çalışma 1 3the lnternational Historical Congress, Moskova 1 970'te su
nulmuştu. Marxist çevrelerde "Asya tipi üretinı "den bahseden bu yazı
da üzerinde durduğumuz mesele ile ilgili olarak okunmalıdır. Burada
cidden tartışılması gereken konu, sınıflandırma meselesidir diye düşü
n üyorum ("Asyalı" ifadesi tarihi olarak belirlenmiş, yanlış sını fla ndırma
sonucunda verilmiş teknik bir terimdir. Bu terim, Asya'nın büyük ne-
23
hir vadilerini, Hellas'taki Grit ve Miken uygarlıklannı ve belki Fenikeli
leri değil ama Etrüskleri'de içine almaktadır).
Konu ile ilgili kaynakça oldukça fazladır. Burada sadece seçilmiş bir
kaç örnek vermekle yetineceğim. E. J. Hobsbawm, Kari MarI, Pre-ca
pitalist Economic Formations, (çev. J. Cohen), Londra 1 964 kitabının
önsözünde, Marx'ın Almanca yazılannın çarpıtılmış şekli yer almakta
dır. Aynca iki Almanca makale de bu konuda fikir vericidir. J. Pecirka,
Eirene 3, 1 964, 1 47-69; 6 1 967, 1 4 1 -74 Sovyet tartışmasını özetle
mekte ve <ieğerlendirmektedir. G. Sofri, "Sul 'modo di produzione asi
atico', Appunti per la storia di una controversia", Critica storica 5,
1 966, 704-810; H. Kreissig ve H. Fischer, "Abgaben und Probleme der
Wirtschaftgeschichte des Altertums in der DDR", Jah rbuch .für Wirtsc
haftgeschichte, 1 967, 1, s. 270-84; 1. Hahn, "Die Anfange der antiken
Gesellschaftsformation in Griechenland und das Problem der soge
nannten asiatischen Produktionsweise", aynı eserde, 1 97 1 , 11, s. 29-47.
N. Brockmeyer, A rbcitsorgan isation und ökonomisches Denken in der
Gutswirtschaft dcs römisclıen Reiches, Bochum 1 968, 33-70 adlı
eserinde, bütün yukarıda bahsedilen kitap ve tartışmalardan habersiz
gibi görünmektedir. Marxist edebiyat ve Marxist anlayış hakkındaki
görüşleri, kitabını yaygınlaştırmıştır. Hocası Kiechle gibi, ona göre de
"Marxizm", Sovyetler Birliği'ndeki ve Doğu Avrupa'daki tarihçileri sı
nırlandırmış gibi görünmektedir.
40. The Decline and Fail of the Roman Empire, (ed. J. B. Bury), Londra
1 900, 1, S. - 1 8.
41 . Antik Çağ toplumlarının nüfusu hakkında şu ana kadar en köklü ça
lışma, lulius Beloch, Die Bevölkerung der griech isch-römischen
Wdt, Leipzig 1 886'da yapılmıştır. Ayrıca, Brunt'ın Manpoıver adlı
çalışmasına da bakınız.
42. Bkz. F. Braudel, Thc Meditemıncan a rıd tlıc Meditcrrancan Wor/d in
tlıc Agc of Phi/ippos 1 1, (çev. S. Reynolds), 1 . kitap, Londra 1 972, 1.
Bölüm. C. Semple, Thc Gcography of the Mediterrancan Region, New
York 1 93 1 , Bölüm 5 de ayrıca coğrafi bilgiler bakımından oldukça fay
dalıdır.
43. Josephus, Jewish War, 2. 385.
44. Günümüz tarihçileri arasında, Lynn White, Jr., ağır toprak türü üze
rinde durmaktadır. Bu konuda kendisinin, Medieval Iechnology and
Social Charıgc, Londra 1 962 kitabında Bölüm 2'ye bakınız. İç kesim
lerdeki yerleşmeler hakkında geniş bilgi için bkz. G. W. Fox, History in
Gcograp/ıic Perspective. The Other France, New York 1 97 1 .
24
45. A. Deleagt', La capitation du Bas-Empire (Annales d l 'Est, no. 1 4,
1 945, s. 254). Aynı sebeplere dayanarak, Erken imparatorluk Döne
mi'nde vergilendirmedeki farklılık hakkında bilgi verilmektedir. Fakat
bu konuda günümüzde yazılmış derli toplu bir çalışma bulunmamak
tadır.
46. F. W. Walbank, The Awful Revolution. The Decline ofthe Roman Em
pire iıı the West, Liverpool 1 969, s. 20, 3 1 . Aynı zamanda "Mit der
politischen Einheit verband sich die kulturelle und wirtschaftliche Ein
heit'"; S. Leuffer, "Das Wirtschaftsleben im römischen Reich", lenseits
von Resignation und Illusion, (cd. H. J. Heydorn ve K. Ringshauscn),
Frankfurt 1 97 1 , s. 1 35-53, 1 35.
47. Walbank, Awftıl Revolution, s. 28 ve ayrıca s. 26.
48. Rostovtzeff, RE, s. 69.
49. M. Wheeler, Rome beyond the imperial Frontiers, Penguin Yayınlan,
1 955, s. 1 09. Metinde bu alan "400 milkare" olarak geçmektedir. Her
halde bu yanlış yazılmış olmalıdır.
50. Karşılııştırma ve di9er örnekler için bkz. Rouge, Commerce, s. 41 5- 1 7.
5 1 . lulianus, Misopogoıı, 368c-369d.
52. E M. Heichelheim, "On Ancient Price Trends from the Early First Mil
lcnium BC. to Heraclius 1", Finanzarchiv 1 5, 1 955, 498-51 l 'de bu ko
nudaki gayreti oldukça dikkat çekicidir. Ayrıntılı "fiyat endeksi" de9er
lendirmesi ve di9er hesaplamalar için J. Szilagyi, "Prices and wages in
the Western Provinces of the Roman Empire", Acta Antiqua 11, 1 963,
325-89'un yaptıgı açıklamalar artık dikkate alınmamalıdır. Açıklama
lar, zaman ve mekan içinde oldukça parçalanmış olup, hesaplamalar
köyde ve şehirde çalışanlar arasında belirgin bir fark ortaya koyma
maktadır. Ayrıca ortaya konulan varsayımlar ço9u zaman gerçek olma
yan, belirsiz ifadelere dayandırılmaktadır ve bunların ispatlanması bile
mümkün de9ildir. Burada "dünya ticareti"nin do9rudan do!')ruya
"dünya pazar fıyatlan"nı göstermedi9inin ifade edilmesi gerekir ki, bu
görüş uzur. yıllar önce Riezler tarafından ortaya konmuştu. Bkz. K. Ri
ezler, Über Finanzen und Monopole im o/ten Griechenland, Berlin
1 907, s. 54-56.
53. B. J. L. Berry, Geography of Market Centres and Retail Distribution,
Englewood Cliffs, N. J. 1 967, s. 106.
25
il
SlNlFLAR VE STATÜLER
istatistik kültürüne sahip olmayan bir toplumda yaşamış ve yaşadık
ları dönem hakkında bilgi vermiş olan Antik Çağ yazarlarının kitap
larını okuyanlar, verilen bigiler karşısında şaşırabilirler. Çünkü, Antik
Çağ toplumlarında kişilere ait servetlerin büyüklüğü veya şahısların
mali durumları ile ilgili olarak kesin rakamlar verilmektedir ve bun
ların miktarı dikkatimizi çekecek kadar yüksektir. Odysseia'da' ( 1 4.
98- 1 04) domuz çobanı Eumaios, bir '"yabancı"ya kayıp efendisinden
bahsederken, "Belki de yirmi insanın varlığı onun zenginliğine denk
değildir. Bak sana onun malının ne kadar olduğunu söyleyeyim. Yir
mi sürü sığır, pek çok koyun, birçok domuz sürüsü" vs şeklinde zen
ginlik unsurlarını sıralamakta ve ondan bir haber yok demektedir.
Shaw'un Anns and the Man (Askeri Güç ve insan) adlı kitabında
ki lsviçreli otelci Captain Bluntschli de, "9.600 çift çarşaf ve batta
niye, 2.400 pufla ördek tüyünden yorganım var. 1 0.000 bıçak, ça
tal, aynı sayıda tatlı kaşığı ... ve üç dilim var. Bana Bulgaristan'da
bu kadar varlığı olan bir adam daha gösterebilir misin?" diyordu.
Augustus, ölümünden önce kendi döneminde yaptıklarını anlatan
bildirisinde, emekli askerlere toprak almak için 860.000.000 sester
tius harcadım; hazineye, Roma'daki plebler, askerlerin yerleştirilme
si ve daha nice işler için 2.400.000.000 setertius verdim diyerek ken
di büyüklüğünü ifade etmeye çalıştığı gibi, şüphesiz Eumaios da
Odysseus'un büyüklüğünü anlatmaya çalışıyordu. •
Antik Çağ'ın zenginliği konusundaki tespitlerimiz, tamamıyla kesin
ve açıktır. Antik Çağ'da zenginlik gerekliydi ve iyiydi. iyi bir hayat
sürmenin tek yolu zengin olmaktı ve böyle bir yaşantı için gereken
tek şey de buydu. Odysseus'un Phaiak Kralı Alkinoos'a, ayrılmadan
önce, "Anavatanıma eli dolu dönmek, halkın bana saygı duyması
na ve sevmesine sebep olacağından, söz vermiş olduğun hediyeler
için sadece bir gece değil bir yıl bile bekleyebilirim" sözleri, Antik
• Türkçe çeviri: Odysseia, (Çev. A. Erhat-A. Kadir), lstanbul 1 994, Can Yayın
ları. (r.n.)
26
Çağ'ın sonuna kadar devam eden bir anlayışı sergilemektedir. Bu
rada Sa tyricon'da adı geçen azat edilmiş "kahraman" Trimal
cio'nun, akşam yemeğine davet etmiş olduğu kişilere hitaben yap
tığı konuşmayı vermek istiyorum. "Eğer şarabı beğenmediyseniz
değiştirteyim. Siz bilirsiniz. Nasıl olsa şarap, para vererek satın al
dığım bir şey değil. Gerçekten, bu akşam tabaklarınızın yanındaki
bardaklara konulan şarap, henüz hiç görmediğim bağlarımdan ge
liyor. Söylendiğine göre bu bağlar, benim Terracina ve Taras'taki
(Tarentum) topraklarıma yakınmış. Bundan sonra yapmak istedi
ğim ise, Sicilya'yı bu küçük topraklarınma katmaktır. Böylece, Af
rika'ya gitmek istediğimde, kendi topraklarımı terk etmeden Afri
ka 'ya geçebileceğim. " 2
imparator Nero'nun consul smıfından bir saray görevlisi tarafından
yazılmış olan Satyricon'unu, ortaya koyduğu değerlerle, hüküm
lerle ve bizlere vermeye çalıştıklarıyla değerlendirmek pek kolay bir
şey değildir. Bu çalışma, geçmişteki olayları alaycı bir dille ve hiciv
li bir şekilde anlatır. Fakat bu Alice Harikalar Diyannda'da ol
duğu kadar basit bir çalışma da değildir. Trimalchio, doğrudan
doğruya bir Antik Çağ figürü olmayabilir ancak tümüyle de o dö
nemin dışında bir insan tipi değildir.3 Yukarıda bir kısmını asıl me
tinden alıntı yaparak vermiş olduğum konuşmada, agcllae'm (kü
çük bir toprak parçası) idaresi bir yana, aslında yapmacık bir al
çakgönüllülük gibi görünen bir konu, gözleneceği gibi kabul edi
lebilir bazı değerlerin aşırı birtakım ifadelerle abartılarak, reductio
ad absurdum· yani alaycı bir dille kaleme alınmış olmasıdır. Tri
malchio her ne kadar meseleleri abartarak veriyorsa da iki önemli
öğeyi güzel bir şekilde sunmaktadır. Burada Trimalchio, zenginliği
ile övünerek, bundan duyduğu memnuniyeti açıkça ifade etmekte
dir. Aynı şekilde Trimachio, yeterli mal varlığı sebebiyle, ihtiyaçlar
ne kadar çok ve istekler ne kadar smırsız olursa olsun, ihtiyaç duy
duğu her şeyi yetiştirebileceği tarla ve bahçelere sahip olduğundan
dolayı da oldukça memnun görünmektedir.
Tabii ki istisnalar da vardır. Sokrates, kendi yaşam tarzında da uy
guladığını vurgulayarak, zenginliğin, iyi bir yaşantı için tek ve ke-
• Anlamsız olana yönelik düzeltme. (r.n.)
27
sin bir çare olmadığını söyleyecek kadar iddialı olmuştur. Platon
da, en azından Politeia (Devlet) adlı eserinde, filozof-idareci figü
rünü, bütün mülkünü (diğer bütün malları da dahil) bir kenara bı
raktıracak şekilde betimlemiştir. Thebaili Krates'in öğrencilerinden
olan Kynik Diogenes, aslında Zt"ngin bir kişi olmasına rağmen, Geç
Roma imparatorluğu Dönemi'ndeki kahraman azizler gibi gönüllü
olarak bütün mülkünü bir kenara bırakarak yaşamıştı.
Yukarda anlattığımız filozoflar gibi, taşralılara benzer şekilde basit
veya sefil bir hayatı anlatan pek çok antoloji de daha sonraları ya
zılmıştır. 4 Ancak bunların hepsinin ayrı ayrı incelenmesi gerekir.
Mesela Apuleius M.S. 2. yüzyılın ikinci yarısında (Apologia
Savunma 1 8.2-6), "Fakirlik, ... her zaman için felsefeye hizmet ett
miştir. ... Düzenbazları düşünün; bunların arasında hiç fakir insan
bulamazsınız. ... Fakirlik, tarihin ilk dönemlerinden bu yana devle
tin ortaya çıkması ve sanatın doğmasını sağlamıştır" demektedir.
Metnin kendisi, bizim üzerinde durduğumuz komı ile doğrudan
bağlantılı olmasa da gerçekten de Apuelius'un bu ifadesi, ilk bakış
ta oldukça açıklayıcıdır. Kuzey Afrika'da bir Roma kolonisinde, bir
üst düzey görevli olan Madaurus'un oğlu Apuleius, hayatının bü
yük bir kısmını yurtdışında felsefe ve hitabet üzerine çalışarak ge
çirmişti. Kuzey Afrika'ya döndüğünde, kırk yaşlarında, kendinden
yaşlı, zengin dul bir hanımla evlenmiş ve daha sonra da bu kadı
nın oğlu tarafından, büyü yaparak annesini ayarttığı iddiasıyla
mahkemeye verilmişti. Apuleius'u mahkemeye veren şahıs, onun
zavallı bir servet avcısı olduğunu iddia etmiş ve Apuleius da mah
kemeye çıktığında, yukarıdaki alıntıda yer alan konuşmayı yapmış
tı. Apuleius mahkemede önce, fakirliğin kötü bir şey olmadığını
açıklamaya çalıştı. Sonra da babasının kendisine (ve kardeşine) öz
gürce yaşamasını ve seyahatini karşılayacak kadar büyük bir mik
tar, yani 1.000.000 sestertius miras bıraktığını ve hu sebeple olduk
ça zengin bir kişi olduğunu belirtti.
Bir başka açıdan ele almak gerekirse, ünlü tarihçi Thukydides (2.
37. 1) Perikles'in, "insan ne kadar kötü durumda olursa olsun, fa
kirlik, onun şehrine faydalı olması için engel değildir" dediğini yaz
maktadır. Bu söz de açıkça ve doğrudan doğruya varlıkla ilgili de
ğerleri ortaya koymaktadır. Ancak Perikles'in Atina'da övgüye şayan
28
bulduğu bu değer elbette ki istisnai bir durumdu. Klasik Dönem'
de Hellen şehirlerinden pek çoğu, h erhangi bir mülkiyete sahip ol
mayan veya mali d urumu iyi olmayan hiçbir insanın siyasi h ayatta
yer almasına imkan tanımamıştı. H atta Atina'da bile orta halli bir
insanı veya fakir bir kimseyi lider posizyonunda görmek mümkün
d eğild i . Bu durumdaki insanlar, Antik Çağ dünyasında hemen hiç
bir dönemde de kabul görmemişti.
Ancak, istisnaları da bir kenara bı rakmanın doğru old uğu kanaatin
d e değilim. Hemen her dönemde de istisnalarla karşılaşmak müm
kündür. Gerçekten d e yukarıda söz ettiğim örneklerin sayısı fazla
d eğildi r ve gen ellen emez. Bizim üzerinde d urmamız g ereken konu
yaygın olan anlayışı tespit etmek olmalıdır. Platon'un g enel bazı
ifadeleri, Hellen toplumunun tamamının değer yargıları gibi göste
rilebilir. An cak sadece Platon'un anlatımlarına dayanarak meseleyi
çarpıtmak, rezilce bir şey olur ve tarih yazımında tamamıyla yanlış
bir metottur. Politeia (Devlet)" kitabında monogamiye ve aileye
karşıt görüşler ileri sürülmüşse de, M.Ö. 4 . yüzyılda Hellenler, her
şeye rağmen bu sosyal kurumları değişti rmeyi düşünmemiş veya
ortadan kaldırmamışlardı . Bu arada, bütün bu kon uları d eğerlendi
rirken, şu anda Hellas ve Roma hakkında sahip olduğumuz ideolo
jik bilgileri bize sunmuş olan Antik Çağ yazarlarının çoğunun üst
sınıfa mensup veya bunlarla bağlantılı olduklarını ileri sürmemiz
doğru olur mu acaba? ideoloji, asla bütün sınıflar arasında eşit ola
rak dağılmaz. Ancak bununla birlikte, eğer gerekli ve faydalı ise b ü
tün sınıflar arasında dolaşır ve işlerlik kazanır. Zenginlik ve fakirlik,
Antik Çağ'da belirgin bir şekilde hemen her dönemd e yukarıda izah
edildiği şekilde d eğerlendirilmiştir. Trimalchio, elbette ki Pla
torı'dan daha iyi bir hatipti .
Antik Çağ'da ahlaki konular üzerinde çalışan lar, en azından Sofist
ler (hatta bunun ilk adımları, daha erken dönemlerde Solon ve
Theognis gibi düşünürler tarafından atılmıştır), zenginlik d ahil top
lumun sahip olduğu bütün değerleri ele almışlardır. Bu çalışmalar
da ekonomi değil, ancak dah a dar bir çerçevede zenginliğin ahlaki
29
yönü değerlendirilmiş, tartışılmış ve karşıt görüşler ortaya konmuş
tur. Zenginlik sınırsız mıdır? Eğer zenginlik yerli yerinde kullanıl
mıyorsa iyi midir? Zenginliği ahlaki olarak iyi ve kötü yollarla ka
zanmanın farkı var mıdır? Azınlığı oluşturan ahlakçılar arasında bi
le, zenginlik olmadan sadece birtakım değerlerle yaşamak mümkün
müdür? Bütün bu sorulara karşılık şu bir gerçektir ki, "fakirlik kut
saldır" düşüncesi Hellım-Roma dünyasına ait bir anlayış değildi.
İncil'de -orijinal metinlerin tefsirini yapanların değerlendirmesine
göre- bu düşüncenin ortaya çıkması da başka bir dünyanın ve baş
ka değerlerin başlaması anlamına geliyordu. Bu yeni dünya, önce
den var olan kökleşmiş düşüncelere aykırı bir ideoloji getirmişti. O
dönemde ortaya çıkan şiddetli açgözlülük, süfıliğin (gösterişten
uzak bir hayat sürme) tazyikiyle, içinde bulunulması pek de kolay
olmayan, hatta utanç duygusu uyandıran fakirliğin, toplumda da
ha yumuşak değerlendirilmesine yol açtı.
Philantropia (insan sevgisi) kelimesinin tarihi de bu farklılığı or
taya koymaktadır. 5 Gerçekte bu kelime, insanın inanç derecesini
veya Tanrının insana bahşettiği lütufkarlığı ifade etmek için kul
lanılmış ve Lıu anlamı, paganist dönemde kullanıdığı gibi, Hıristi
yanlığın kabul edildiği dönemde dr Antik Çağ'ın sonuna kadar de
vam etmiştir. Günümüzde ise philnntropin, nezaket ve incelik ifa
de eden insani duygu ve davranış şekliyle, insanlığın yüksek bir
değrri olarak düşünülmeye başlanmıştır. Şahıslar veya toplu mlar,
krala müracaat edip onun takdirini kazanmak istediklerinde veya
ondan herhangi bir meselelerini çözümlemelerini beklediklerinde,
aslında onun phi/antropiasını umuyorlardı. Eğer bu girişimlerinde
başarılı olurlarsa, parasal bir değeri ifade eden herhangi bir vergi
den veya görevden muafiyet veya genellikle genel bir af, sığınma
hakkı, bazı idari hataların düzeltilmesi gibi birtakım hakları, yani
philantroponu elde ediyorlardı. idareci ve onun vekilleri, herhan
gi bir başkaldırma veya zarar verici hareketlere karşı halkın koru
yucusuydu. İşte herhangi bir kimse, aslında benzer şekilde, iyiye
ulaşmak ve adalet için bunların plıilan tropiasına müracaat edi
yordu. 6 M.S. 3. yüzyılın karakteristik özelliğini ortaya koyan bir
anekdot, bir gladyötöriiıı bir mücadele sırasında hasmına yenik
düştüğünde hayatını bağışlaması için, o anda amfıtiyatroda bulu
nan imparator Caracalla'dan aman dilediğini, imparatorun da bu
30
konuda karar sahibinin kendisinin olmadığını söyleyerek mücade
leyi kazanmış olan kişinin karar vermesi gerektiğini belirttiği, ka
zanan gladyötörün ise, affetmeye hakkı olmadığı halde, impara
tordan "daha p hilantropik" (Dio. 78.9.4) davranarak, diğerinin
hayatını bağışladığı anlatılmaktadır. Bu noktada, Antik Çağ'da ke
limenin gelişimi durmuş ve daha sonraki dönemlerde kelime sade
ce parasal anlamda insancıllığı ifade etmeye başlamış, ihtiyaç sa
hiplerine ve fakir insanlara yardım edenleri ve bunların hayır dere
cesini belirten bir terim haline gelmiştir.
Antik Çağ'da kelimenin günümüzdeki bu dar anlamından, tama
mıyla hayır faaliyetlerinden uzak olduğunu söylememiz mümkün
değildir. Normalde, aslında cömertlik, ihtiyaçlı olan kişilere veya
gruplara yapılmıyor, topluma karşı yapılıyordu7 (fakirlerle kurulan
ilişkileri, müşterilen." ve sevilen kölelere karşı cömertliği bundan ay
rı tutuyorum). Genç Plinius'un i talya'da ve imparatorluğun batısın
da yapmış olduğu iyilik ve ihsanın eşsizliği, konuya ilişkin tipik bir
örnektir. 8 Fakat bu konuda istisnaları belirtmekle birlikte, bunların
ancak sayılı olduklarını da söyleyebiliriz. Antik Çağ boyunca fakir
insanlara çok az sevgi ve şefkat gösterilmiştir. M.Ö. 7. yüzyılda, şa
ir Hesiodos, "Yerene ver, vermeyene verme" diyordu (İş ler ve Gün
ler 355): Hesiodos ve diğer Antik Çağ yazarlarının, tamamıyla üst
sınıfların değerlerini yansıttığını söyleyemeyiz. Burada eksik olan
şey günah anlayışıdır. Bir �kilen veya Romalı kolaylıkla Tanrılarını
gücendirebileceğini düşünürdü. Buna dayanarak, her zaman değil
ancak zaman zaman, günah düşüncesine yakın bir anlayışı bu dö
nemde de görebiliyoruz. Fakat temelde onların yanlışları, dışarıdan
kaynaklanıyordu ve bunların düzeltilmesi de dini ayin ve törenler
le günahlardan arınmayla veya Sokrates tarzı öğretilerde olduğu
gibi insanın kötülüğü bilerek ve isteyerek yapmadığı rlüşünülerek
mantıklılaştırılıyorrlu. Burada vurgulanmak istenen şey "davra
nış"tı; sadece dini bir kerametle kurtulunamayan günahkarlık du
rumu değildi. Böylece, bütün bu anlatılanlara göre, zenginliğin iyi
olduğuna şüphe yok, ancak fakirliğin de kötü olduğu söylenemez. 9
31
Antik Çağ'da devlet bile fakirlerle fazla ilgilenmemiştir. Bunun en
güzel istisnai örneğini, yoğun bir siyasi hayat yaşanmış olan Ro
ma'da görebiliriz (aynı zamanda imparatorluğun son dönemlerin
de lstanbul'da). Bu şehirlerde, Gaius Gracchus zamanından itibaren
halkın beslenmesi, imparatorların sorumluluktan kaçamayacağı si
yasi bir zorunluluk haline gelmişti (ve hatta papalar bu durumlara
karıştıkları zaman imparatorların bu konudan kaçınmaları mümkün
değildi). Bu, fakirlere bakış açısını etkileyen istisnai bir durumdu.
Nüanslar bir yana bırakılacak olursa -çok önemli olmayanlar dışın
da- M.5. 3. yüzyıla kadar herhangi bir yerde yerleşik vatandaşlar,
durumlarına bakılmaksızın devletin verdiği yardımlardan faydalan
ma hakkına sahiplerdi. Burada, bu hububat ve domuz etini, impa
ratorluğun her şehrinde kimin bedelsiz olarak halk için temin etti
ğini sormak yerinde olur. Antakya (Antiokheia) ciddi bir kıtlık teh
likesi ile karşı karşıya kaldığında, lulianus da diğer imparatorların
insancıl yaklaşımları gibi, meseleyi çözmeye çalışmış ancak bunda
tümüyle başarısız olmuştu. Traianus, ltalya'da alimenta· diye bili
nen, ilginç ve yeni bir aile karnesi projesi oluşturdu. Ancak Traia
nus bunu, önce şehrin sadece küçük bir azınlığında uygulayabildi.
Bu uygulama, yüzyıldan fazla bir süre devam etmiş olmasına rağ
men, projenin ne derece yaygınlaştırıldığı konusunda doğrudan
bilgi bulunmamaktadır; hatta dolaylı bilgi dahi azdır. Traianus'un
ltalya'da doğum oranını artırmayı planladığı da biliniyor (fakat im
paratorluğun diğer bölgelerinde değil). ı o Yine bir istisna kuralları
doğruluyor.
Fakirlere karşı gösterilen temel anlayışı kavramak isteyenlerin,
borçlar kanunda zaman zaman uygulanan 'philantropy'yi görme
leri gerekir (ki bu üst sınıftan insanlara değil, sadece fakirlere uy
gulanmıştır). Bu kamın, oldukça ağır ve sertti. Hatta Arkaik Dö
nem 'den gelen, borçtan dolayı kölelik sistemi ortadan kalktığı hal
de, borçlu olan kişi her ne şekilde olursa olsun, borç almış olduğu
kişiye kendisinin veya çoçuklarının sağlayacağı işgücü ile zararı
ödemek zorundaydı. 1 1
• Yiyecek ve yaşam için gerekli diğer şeyler, yaşamı sürdürmek için gerekli olan
şeylerin tümü. (r.n.)
32
Zenginliğin Hellen-Roma dünyasında kabul görmesi için, kişinin
kesinlikle özgür olması gerekliydi. Bu da, şahsın bağımsızlığı ve
serbestliği ile mümkündü. Aristoteles (Peri Rhetorikes-Hitabet
Sanatı Hakkında 1367a32)," "özgür insanın, bir başkasının baskısı
altında kalmadan yaşayan kişi olduğunu" yazmaktadır. Metinden
anlaşıldığına göre, baskı altında yaşamak sadece kölelere has bir
durum değildi. Ürretli işçiler ve ekonomik bakımdan bağımsız
olanlar da sınırlandırılabilirdi. Hellencede bununla ilgili ipucu ola
bilecek bir kullanım vardır. Hellence ploutos ve penia kelimeleri,
geleneksel olarak "zenginlik" ve "fakirlik" anlamında kullanılmak
taydı. Kısmen nüanslar olsa da Veblen, "bu iki kullanım arasındaki
farkın sömürmek ve kullanmak kelimeleri arasındaki gibi olduğunu
belirtmektedir." 1 2 Plousios, kendi gelirleriyle oldukça iyi bir hayat
süren zengin bir kişi (bizim bugün ifade ettiğimiz şekliyle), penes
ise bu şekilde yaşayamayan kişiydi. Bu ikincisi, tamamıyla bir mül
ke sahip olmayan veya tamamıyla fakir olan anlamına gelmiyordu.
Penes de bir çiftlik sahibi olabilir ve köleleri bulunabilirdi. Belki bu
kişi, kasasında birkaç drakhme biriktirmiş bir kimse de olabilirdi.
Ancak, her şekliyle o, hayatını çalışarak kazanmak zorunda bir ki
şiydi. Kısacası penia, yerine getirilmesi oldukça güç bir görevdi. 1 3
Halbuki bir geçim kaynağı olmayan yoksul, Hellencede ptoklıos
olarak adlandırılır, dilenci ise hiçbir zaman penes olarak belirtil
mezdi. 1 4 Aristophanes'in günümüze gelen son oyunu Ploutos 'ta,
Penia, kendisinin ve Ptokhiea'nın kardeş oldukları fikrini şiddetle
reddeden bir Tanrıçadır (ki bu yazarın kendi zihninde oluşturduğu
bir hayal ürünüdür) (552-4. satırlar). Ona göre, "Ptokhos'un haya
tı ... hiçbir şeye sahip olmaktan ibarettir. Penes ise, bir işi diğerine
ekleyerek tutumlu bir şekilde yaşamakta, gelirini artırmasa da hiç
bir şeyden de mahrum kalmamaktadır."
Ploutos, her yönüyle oldukça karmaşık bir eserdir; dilencilikten
farklı olmasına rağmen, Apuleius'un Paupertas'ı gibi, halkın zih
ninde küçük düşürücü bir durumu ifade eden peniayı öven bir ça
lışma olduğu ileri sürülemez. 1 5 Ancak bu, Aristoteles'in fikirlerini
açıklamak için dipnot olarak kullanılabilecek mahiyette bir şeydir.
* Türkçe çeviri : Retorik, (Çev. Mehmet H. Doğa n), lstanbul 1 99 5, Yapı Kredi
Yayınları. (r.n.)
33
Eğer bu ifadeleri bu şekilde değerlendirdiğim takdirde, Cicero'nun
oldukça bilinen ifadelerini de burada tümüyle belirtmem gerekir
(De Officiis-Görevler Hakkında 1. 150- 1 ) :'
"Günümüzde, ticaret ve istihdam, bağımsız etkinlikler olarak düşü
nülmektedir ve bu da aşağı yukarı kabul görmüş bir görüş olduğu
anlamına gelmektedir. Öncelikle, limandaki vergi toplayıcılar ve
borç para verenler gibi görevliler de görevlerini kötüye kullanıp ya
kalanarak mahkum edilmişlerdir. Zanaatları için değil ürettikleri iş
için kendilerine bedel ödediğimiz bütün işler de hasis bir şekilde
oluşturulmuştur. Bunlara ödenen ücretler ise onların köleliklerinin
garantisidir. Ayrıca, tüccarlardan mal alıp satan perakendecileri de
düşünmeliyiz. Onlar da işlerine çok fazla yalan karıştırmadan ka
zanç elde edemezler. ... Ve bütün zanaatkarlar alım satımla uğra
şırlar. Bu sebeple, işyerlerinde çalışan her insanın hiçbir şekilde ba
ğımsız olduğunu söyleyemeyiz. Bunların arasında önemi en az ola
nı, insana duygusal haz veren ticarettir. 'Balık satıcıları, kasaplar,
ahçılar, tavukçular ve balıkçılar' ve Terence'in bunlara eklediği par
fümericiler, dansçılar ve müzik salonunda görevli aşağı tabakalar
dan diğer oyuncular bu grupta sayılabilir.
"Fakat yüksek bir zekaya ihtiyaç duyan meslekler veya topluma ol
dukça fazla faydası olan işler -tıp, mimari ve eğitim gibi- statüsü
ne uygun olan insanlar tarafından saygın görevler olarak kabul
edilmiştir. Küçük çaplı olarak yapılan ticaret, alelade bir iş olarak
görülürken; ticaret geniş çaplı ve yaygın yapılıyorsa, yani işe pek
çok yalan katmadan ithalat yapılıyor ve farklı yerlere çok mal ihraç
ediliyorsa, bu da çok fazla aşağı görülmüyor:· Gerçekten, bu işle
meşgul olup bundan ekmek yiyenler, bu tür işlere oldukça fazla
saygı duyulması gerektiğini düşünürler. Veya şöyle söyleyeyim, bu
işlerinden memnun olanlar, malları denizden limana taşıdıkları gi
bi, limandan da gayrimenkullerine götürüp gelirler. Fakat bütün bu
34
işler, özgür bir insan için yaşamda eld e edebileceği her türlü şey
arasında tarımdan daha iyisi, dah a verimlisi, daha hoşu yoktur."
Bütün bunlar aklımıza Cicero'nun, daha önce adlarından bahsetti
ğim Sokrates, Platon, Kynikler gibi diğer ahlak yazarlarından daha
mı özellikli olduğu sorusunu getirmektedir. Kendisin in , "bu az çok
kabul ed ilen bir görüştür" (haec fere accepimus)" cümlesi ile baş
ladığı ifadeler, yalnız bir tarafın menfaatini kollayan (ex pa rte) söz
ler olup delil olarak kabul edilemez . Belki de yukarıda bazı satırla
rı aynen alınmış, oldukça inandırıcı bir dille yazılmış olan De Of
ficiis, şimdiye kadar olmadığı kadar bilimsel ve ahlaki bir çalışma
olup Batı'da ancak yakın zamanlarda yaygın bir şekilde okunmaya
başlanmıştır. Papaz Burnet, l 692'de yayımlanmış olan Discourse
of tlıe Pastoral Care (Pastoral ligi Üzerine Söyleşi) adlı eserind e,
Tully'nin Officiis'inde (Görevler) "soyluya akıl ihsan et" diye yaz
dığını belirtmişti. Bu kitap 1 82 1 'de 1 4. baskısını yapmış ve Kutsal
Emirler'in takipçisi olan bir cemaat tarafından "J-lıristiyan bilgisini
destekleyen" bir kitap olarak kabul edilmiştir. 1 6 Aşağı yukarı belli
bir sosyal çevrenin temsilcisi olarak ortaya çıkan yazarlarla diğerle
ri arasında fark vardır ve bunların örneklerine tarihte sıkça rastlan
maktadır. Mesela John Stuart Mill, Em erson ile N ietzsche veya Ci
cero ve Platon arasındaki fark gihi. "Karakteristik olmayan" ahlak
yazarları da elbette toplumun gerçeklerini derin bir şekilde anlamış,
kavramış olmalarına rağmen bunların farklı okunmaları gerekmek
tedir. Daha açık bir ifad eyle, bunların olayları doğrudan doğruya,
olduğu gibi anlattıklarını d üşünmemek gerekir.
Fakat Cirero'nun yazdıklarına karşı çıkamıyorum. Bunun yerine, Ci
cero'dan alıntı yapmış olduğum kısımları, hipotezimin temeli ola
rak kabul ediyorum. Acaba bu, Cicero'nun zamanında, tamamıyla
yaygın bir davranış biçimi miydi yoksa değil miydi? Ve daha nice
sorulabilecek soru. işte mesele bu seçeneklerden birindedir. Tam
bağımsızlığa, hayatta hiç kimsenin , hatta Robinson Cruose'nun da
h i sahip olmadığı düşünüldüğünde; J-l ellen ve Romalının bu özgür
lüğ ü, pek çok "m eslek" içinden seçmiş olduğu hangi güçle, kendi
işgücüyle mi yoksa elde ettiği mal mülkle mi sağladığı sorusu or-
35
taya çıkmaktadır. Belki daha kesin bir ifadeyle, içinde ekonomik et
kenlerin ağır bastığı bu seçeneklerde, gelirin artırılması mı yoksa
pazar hesabı mı önemlidir? Daha da açık konuşmak gerekirse ; ba
lıkçılar, zanaatkarlar ve çarşılarda, meydanlarda yer alan oyuncular
tamamıyla kısıtlanmış olduklarından, serbest olmayı ve özgürlüğü
bir ütopya olarak düşünürken, zengin bir Hellen veya Romalı ne
kadar özgürdü?
Roma imparatorluk Dönemi ordusundaki astsubayların durumlarını
ise aşağıdaki birkaç cümle izah etmektedir : "Belki söylediklerime ka
tılırsınız, bütün toplumlarda olduğu gibi, imparatorluk toplumunda
da şahıslar, sosyal olarak yükselmek için aileye ihtiyaç duymuşlardır.
imparator, şahısların bu isteğini engellemeyi amaçlamamış ancak
topluma azarrıi faydası olacak şekilde onları memnun etmeye çalış
mıştır." ı 7 Bu, bütün toplumlar için genellenebilecek bir durumdur.
Fakat bu, toplumun bütün katmanları için kanıtlanabilmesi müm
kün bir şey değildir. Roma imparatoruna verilmiş olan rolü belgele
mek veya savunmak oldukça zordur. Bütün bu zayıf noktalar bir ya
na bırakılacak olursa, burada en azından bize yakın olabilecek bir
düşünceyi ortaya koymaya çalıştık. Karşı çıkmadan, kanıtlamadan,
sadece "belki söylediklerimize katılırsınız" önerisiyle sözlerimize
başladık. Bu, Hindistan üzerinde çalışan tanınmış bir kişinin ifade
siyle, Hindistan 'ın sosyal yapısını anlamamızı güçleştiren büyük bir
engel ve günümüzün "ferdiyetçi" sosyal davranış düşüncesine göre
sunulmuş bir ifadedir. "Hiyerarşi bizim yanlış anladığımız bir şeydir.
Günümüz insanı, bunu tamamıyla anlama kapasitesine sahip değil
dir. Öncelikle, bunu fark edemez. Eğer bunu anlamak için kendini
zorlarsa, o zaman da fevkalade bir şey olarak görür." 1 8
Hellen-Roma dünyası, ekonomik davranış bakımından, iki uç nok
ta olan "ferdiyetçilik" ve "hiyerarşi" arasında hangi nok tadadır? iş
te bu, tartışmamızın asıl sorusudur. Bunu dikkatle düşünmek ve
belirgin bir şekilde sınıflandırmak gerekir. Sakınca bulunmamakla
birlikte bazı metinlerde, sınıflar için gelişigüzel isimlendirmeler ya
pılmıştır. Mesela zihinsel algılama olarak ben de "yüksek zümre"
ifadesini bu şekilde kullanıyorum. Fakat artık Antik Çağ toplum
larındaki sosyal durumu daha kesin ve net bir şekilde ortaya koy
mamız gerekiyor.
36
Burada, Cicero'nun sınıflandırmasını bütünüyle kabul etmenin
doğru olmadığı anlaşılmış olmalıdır. Saymış oldu!)u pek çok iş, bi
rer meslektir fakat elbetteki tamamı değil. Mesela, ücretli işçilik gi
bi, çok büyük topraklar üzerinde, yüzlerce hatta binlerce adsız ça
lışanıyla, fakir kiracı çiftçileri de içine alan tarım alanındaki çiftçi
lik bir meslek değildir. Cicero kendisi de büyük bir toprak sahibi ol
duğu halde onun ··mesleği" çiftçilik değildi; fakat anlaşılacağı üze
re kendisinin çoğu zaman belirtmeyi ihmal ettiği, hukukçu ve po
litikacı olduğuydu. Antik Çağ'ın oldukça dürüst bir tipi olarak Ci
cero, Roma Cumhuriyeti'nin bazı özel durumlarına has bir özellik
olmayıp, klasik Sparta ve Atina'da da toprak sahipliğinin "herhan
gi bir meslek olmamasının" örneğini oluştumıaktadır.ı 9 Plutarkhos,
Perikles'e babasından bir çiftliğin miras kaldığını ve "Perikles'in bu
rayı, babasının kendisine öğrettiği en basit ve en katı yöntemle dü
zenlediğini" yazmaktadır. Perikles, "Yılların ürününü bir seferde
sattı ve pazardan bütün ihtiyaçlarını aldı ... Bütün harcamalar ve fa
turalar, sayım ve ölçümlerle yapıldı. Onun vekili olarak, bu işlerin
tam ve doğru olarak gitmesinden sorumlu olan hizmetli Euangelos
ya doğal olarak Tanrının bir lütfu ile veya Perikles'in verdiği eğitim
sayesinde ev idaresinde eşsiz bir yetenek sergiledi". Plutarkhos, Pe
rikles'in oğullan ve gelinlerinin, "böyle büyük bir evde ve zengin
lik içinde iken, refahın olmadığı" gerekçesiyle, Perikles'in uygula
malarından memnun olmadıklarını söylemektedir (Perikles 1 6.3-
sr. Bu örnek, zenginliğin nasıl elde edildiğini ortaya koymasa da,
onun nasıl harcandığını göstermesi bakımından önemlidir. Perikles
de, uygulamalardan memnun kalmayan oğullan da, Ksenophon'un
Oikonomikos'ta yazdığı gibi, profesyonel anlamda çiftçiliğe ilgi
duymamışlardı.
Antik Çağ'ın plousioiunda.. -ve artık bunlar başlı başına düşünül
melidir- sosyal farklılıktan doğan sınıtlaşmadan ziyade, meslek sa
hibi olmanın her şekliyle öncelik taşıdığı söylenebilir; burada üç
önemli noktayı ele almak isterim. Düzen veya sosyal tabaka (dev
rimden önce Fransa'da, Almanca stand olarak kullanıldığı gibi), sı-
37
nıf ve statü. 20 Tabii ki "düzen", Latincede ordo kelimesi ile karşı
lanmış, ancak Romalılar bu terimi sosyolojik anlamıyla kullanma
mışlar, bizim lngilizcede karşılaştırmalı olarak kullandığımız gibi
kullanmışlardı. Burada ben, kelimeyi Romalıların kullandığı anlam
da kullanmayacağım. Tabaka veya sınıf, bütün nüfus içinde, yasal
olarak belirlenmiş birtakım ayrıcalıklar ile hükümet, askerlik, ka
nun, ekonomi, din, aile gibi çeşitli alanlarda yetkisi olmayan ancak
diğer sınıflarla hiyerarşik ilişkisi bulunan bir gruptur.
Roma'nın ilk dönemlerindeki en basit ve belirgin şekliyle patrici' ve
pleb .. gibi iki sınıftan oluşan gruplara üyelik, Antik Çağ'da temel
de veraset yoluyla mümkündü. Bir patrici evinin erkek varisinin
mutlaka bulunması gerektiği düşüncesi gibi, her toplumun benzer
düşünceye sahip olması, Roma'da olduğu kadar basit ve kesin bir
şekilde ortaya konulmamıştır.
Önceleri Roma, ilkel bir köylü toplumunu oluşturan köylüler ve Ti
ber Nehri çevresindeki çobanlardan ibaret iken; topraklarını ve gü
cünü genişlettikçe, var olan sistemdeki bu iki sınıfın konumu, ka
nun, din ve geleneklerle de büyük bir kararlılıkla kabul edilmiş ol
masına rağmen, sonraları, toplumun şiddetle karşı gelmemesi için
yeni gelişen şartlara adapte edilmişti. Romalıların Cumhuriyet Dö
nemi'nin ilk yüzyıllarına ait bilgileri, Livius'tan ve Augustus Döne
mi'nde geçmişi kaleme alan Halikarnassoslu Dionysios'tan öğreni
yoruz. Bu yazarların ele aldıkları konuların ana teması, patricilerle
plebler arasındaki mücadelelerdir. Bu açıdan M.Ö. 445 yılında, sınıf
lar arasındaki ev1ilik yasağının kaldırılması, M.Ö. 366'da çıkarılan
kanunla devletin yüksek görevlerinden olan iki consu/luktan birinin
pleblerden seçilebilmesi hakkı, p/chler aras 1 11da kazanılan "zafer"
olarak görülmüştür. Bu zaferlerden kimlerin faydalandığını anlamak
için, Roma tarihi hakkında birtakım özel bilgilere sahip olmaya ge
rek yoktur. "Eğer toplumda zengin plebler yoksa" bu mesele "anla
şılmayacaktır''. 2 1 Nexum, yani borçtan dolayı köleliğin kaldırılması,
bu konuda sağlanan bir diğer başarıdır ve bu kez, patrici ve zengin
p/eblere karşı, bundan istifade edenler fakir p/ebler olmuştur.
• Soylular. (r.n.)
.. Halk, alt sınıf. (r.n.)
38
M.Ö. 366 yılından itibaren, yirmi birden fazla patrici ismi taşıyan
eve rastlanmamıştır. Patriciler yüzyıllarca varlıklarını devam ettirdi
ler. F akat uygulamada, "plebler" bir yandan bugün lngilizcedeki
anlamını bulurken, diğer yandan patricilerin önemi kısa sürede
azaldı; birtakım dini ayrıcalıklara sahip olmak ve tribun· görevine
zihinsel uygunluk önem kazanmaya başladı. Önceki patrici-pleb
mücadelesi de böylece önemini kaybetmiş oldu. Artık senato üye
leri, en yüksek sınıf haline geldi. Yıllar geçtikçe bu üyeler arasında
pleblerin sayısı artmaya başladı. Senatoya ve bu sınıfa üyeliğin ba
badan oğula geçmediği kanunlarda kesin olarak belirtilmişse de
zamanla bu durum, gerçekte kan bağı ile oluşan bir tür ayrıcalık
haline gelmeye başladı. Daha sonra M.S. 2. yüzyılın sonlarına doğ
ru asker sınıfı, en az 400.000 setertiusu olan ve senatör olmayan
herkesi askeri sınıfa dahil ettiğini açıklayarak yeni bir gelişmeye se
bep oldu.- Eski bir isimlendirme olan eqııites, Antik Çağ dini
ayinleri ile bağlantılı ve "kamuya ait at"a sahip olan belirli sayıda
ki ( 1 .800 veya 2.400) şövalyeyi kapsıyordu; ancak daha sonra bun
lar artık doğrudan doğruya aynı sınıfa dahil edilmemiş, onlara sa
dece geleneksel şekilde şeref nişanları vermek suretiyle toplumda
bir çeşitlilik meydana getirilmiştir. Artık pek çok eqııites için bile bu
durum yeni ve gerçek sosyo-psikolojik bir anlam taşımaya başla
mıştı. Arkaik ifadeyle equites, "yüksek sınıfa ait dernekleri olan
mülkiyet sayımına göre belirlenen, antik gelenekler çerçevesinde ve
süsleyici bir hayalcilikle" oluşturulmuş bir sınıftı. 22
Pek çok krizin ortaya çıktığı M.S. 2. yüzyılın sonlarında, Roma'nın
bir imparatorluk haline gelmeye başladığı dönemde devlet, sadece
Po Ovası'nın aşağısındaki tüm İtalya'yı değil aynı zamanda Sicilya,
Sardinya, Korsika ve lspanya'nın büyük bir kısm1111 da içine alıyor
du, ki buralardan Kuzey Afrika, Makedonya ve Hellas'ı da
denetleyebiliyorlardı. Böyle büyük bir imparatorluğun, bünyesinde
ki sınıfların entegrasyonunu sağlayan tek bir kurum olarak çalışma
sı mümkün değildi. Fakat o zamana kadar oluşmuş olan sınıf ge
leneği de o denli güçlüydü ki, bunu bir çırpıda söküp atmak kolay
39
değildi. Hiyerarşi, uzun süredir artık bütünüyle senatör sınıfının
hakim olamadığı; daha aşağıdaki bir gruptan olan ve yasal hakları
bulunmamasına rağmen bunlardan önce, geçmişte veya o dönem
de kendi aile bireylerinden birinin consul" olmasını talep edebilen
ve belli bir aileye mensup "soyluların" (kendi ifadeleriyle) yönlen
dirdiği bir alan haline gelmeye başladı. 23
Soylular aslında bir sınıf değildi fakat ben bunu kısaca statü ola
rak tanımlıyorum. Augustus, iktidarı zamanında cumhuriyetin ye
rine morıarşi getirildiğinde, imparator, sınıf sistemini oldukça ge
niş bir şekilde yeniden düzenledi. Burada, bu konudaki gelişmele
ri bütün ayrıntılarıyla ele almamıza gerek yoktur; ancak sadece
meselenin önemli bir yönünü vurgulamamız gerekmektedir. 24 Bu
raya kadar sınıflar hakkında anlatıklarımın hepsi, tamamıyla Ro
malıların kendileri ile ilgiliydi. Fakat M.Ö. 2. yüzyılın veya Augus
tus Dönemi'nin Romalıları kimlerdi? Bunlar ne bir millet ne de bir
ırktı, sadece resmi olarak belirlenmiş bir gruptu. Roma vatandaşı
olarak tanımlanan bu grup da bir sınıf olarak kabul edilmelidir. An
cak bu sınıflandırma, içerdekilerden ziyade Roma dışındakiler için
gerekliydi. Bu sebeple Romalılar, sınıfları çok belirgin bir şekilde
ayırt etmemişlerdir... Bugün bizdeki "vatandaş" kelimesi, Latince
deki civis veya Hellencedeki politeste olduğu gibi "şehir" kelimesi
ile aynı filolojik bağlantıya sahipti. Ancak hatırlattığı daha zayıf
anlamıyla, her iki medeniyetin en geliştiği dönemlerde de "şehir",
birbirine din, gelenek, dostluk ile bağlı bir toplumu barındıran an
cak bugün hiçbir şehrin sahip olamayacağı kadar siyasi bağımsızlı
ğı olan bir yerleşimdi. Böylece vatandaşlık, yasal olarak belirlenmiş
ve kıskanç bir şekilde korunmuş, pek çok çalışma alanında bir seri
ayrıcalık ve görevi içine alıyordu. Özellikle oldukça fazla sayıda "ya
bancının" imparatorluğun içine girmesine kadar vatandaşlık, yuka
rıda belirtildiği gibi, şartları sıkı bir şekilde belirlenmiş bir sınıfa
üyelikti. 25 Roma vatandaşlığı bundan sonra, M.Ö. 9 1 'de Roma'nın
yanında savaşa giden ve Augustus'un (Res Gestae 8.3-4)
40
4.233.000 kişi olduğunu belirttiği Roma'nın ltalya'daki "müttefık
leri"ne de verilmeye başlandı. M.S. 1 4'te, muhtemelen toplam nü
fusun 50-60 milyon oldu!)u bir dönemde, M.Ö. 8'de yapılan nü
fus sayımında 4.937.000 kişi oldu!)u belirlenen vatandaşlardan
ço!)unun ltalya'da yaşadığı anlaşılmaktadır.
Hellas'taki sınıfların tarihi daha az karışıktır ve önemli noktalarının
bununla karşılaştırılmasında fayda vardır. 26 Bence bu farklılıklar,
Hellas'ın, Roma için büyük bir karışıklı!)a sebep olan, çok geniş bir
alana yayılmamış olmasından kaynaklanmaktadır. ikincisi, demok
rasi Hellas'ta do!)makla birlikte bu Roma'da hiçbir zaman gerçek
leştirilememiştir. Tabii ki demokratik devletlerde, sınıflardan statü
gruplarına geçiş, tamamıyla Klasik Dönem'de, aşa!)ı yukarı M.Ö.
SOO'de mümkün olmuştur.2" Daha önceki sınıflar yeterince belge
lenmiştir. Geleneksel olarak M.Ö. 594'te hazırlandığı düşünülen
Solon'un Atina anayasası reformu bunun en güzel örneğidir. Bura
da Solon, vatandaşları dört gruba ayırmış ve her bir grubun elinde
bulundurduğu mülk durumunu lıelirlemiştir.2 8 Fakat Hellen eko
nomisi üzerine yapılan çalışmalarda kavranması güç olan en önem
li şey, Klasik Dönem boyunca devam etmiş olan ve hem demokra
tik hem de oligarşik devletlerde görülen, vatandaş ve vatandaş ol
mayan ayrımıydı. Çünkü bu evrensel bir kuraldı -ki bundan farklı
olanını bilmiyorum- ve toprak sahibi olmak, vatandaşlar için özel
bir ayrıcalıktı. Ayrıcalıklar, nadiren vatandaş olmayan kişilere de ve
rilmişti fakat bu da ancak zaman zaman ve olağanüstü durumlar
da gerçekleşebiliyordu. Atina gibi bir şrhirde, böyle bir durumun
doğurabileceği sonuçlar şöyle bir an düşünülmeli. Şehirde yerleşik
vatandaş olmayan erkeklerin toplam erkek vatandaşlara oranı, fark
lı zamanlarda değişik olmuştur; bir zaman gelmiştir ki bu 1/6'dan
1/2,S'e yükselmiştir. Vatandaş olmayanların büyük bir çoğunluğu,
doğrudan doğruya ticaretle uğraşmış, bunlardan bir kısmı üretim
yaparak ve borç para vererek zenginleşmiş vr bir üst sosyal kesim
içine girmiştir. Sonraları Platon'uıı, bizim Politeia (Devlet) adıyla
bildiğimiz kitabındaki konuşmalarını aktardığı (tabii ki hayali ola
rak) Syrakousailı Kephalos bunlara örnek olarak verilebilir. Kepha
los, ne bir çiftlik evine ne bir üzüm bağına ne yaşayabiceği bir eve
sahip olabilir ne de toprağının güvenliği için borç para alabilirdi.
Çünkü bunlara sahip olma hakkı olmadığı gibi ipotek verme hakkı
41
da yoktu. Buna karşılık, paraya ihtiyacı olan Atina vatandaşları da
vatandaş olmayanlardan kolayca borç para alamazlar, ancak bu ih
tiyaçlarını borç para veren belli kişilerden karşılayabilirlerdi. Toprak
ve tedavüldeki para arasındaki bu duvar, ekonomide bir engel mey
dana getiriyordu. Fakat yasal olarak belirlenmiş durum ve zorla yer
leştirilen sosyal hiyerarşi, oldukça sıkı bir şekilde oluşturulmuştu ve
yıkılması mümkün değildi. 29
Solon'un belirlediği ve benim "tabaka" olarak isimlendirdiğim şey,
Antik Çağ'da genellikle Solon'un ifade ettiği şekilde "sınıf' olarak
tanımlanmıştır. Tabii ki kural olarak bir sınıflandırma sisteminde
her bir üye bir "sınıfa" dahildi. Fakat burada yasal olarak durumla
rı belirlenmiş ve belirlenmemiş gruplar arasında farklılık olduğunu
bir şekilde ifade etmemiz gerekir. Gerçekten de bazı öğrenciler, "ta
baka "nın önce, "sınıf'ın da sonra gelmesi gerektiğini ifade etmek
tedirler. Bu fikri çürütecek özel bir örnek bulunmadıkça, buna ka
tılmamak mümkün değil gibi görünüyor. Bir kimsenin Solon'un ta
bakasının ya da Roma'da patrici veya senatör tabakasının bir üye
si olup olmadığını düşündüğümüzde, bunun kabul edilirliği daha
iyi anlaşılmaktadır. Halbuki, incelenmesi bugün daha kolay olan
günümüz toplumlarında tabakalar arasında, bir kimsenin üst, alt
veya orta sınıftan hangisine mensup olduğu konusunda kuwetli
bir belirsizliğin olduğu daha iyi gözlenebilir. 30
"Sınıf'ırı nasıl belirlenmesi gerektiği veya bir kişinin hangi sınıfa ait
olduğunu belirleyen kanunlar konusunda tarihçiler ve sosyologlar
arasında görüş farklılıkları vardır. Ancak görünüşte çok belirgin ol
mayan farklılıklar, Marxistlerin sınıf kavramının kendine özgü bir
yapıya sahip olması nedeniyle, güçlükle karşılaşılmadan belirlene
bilmektedir. insanlar, üretimleri doğrultusunda sınıflandırılmışlar
dır. Bireyler önce, üretim yapanlar ve yapmayanlar olarak ayrılmış
lar, sonra bu öncekiler içinden kendileri için çalışanlar ve başkası
nın yanında işçisi olarak çalışanlar şeklinde yeniden bir ayırıma
tutulmuşlardır. Her şekliyle, günümüz toplumlarındaki sınıf ayrımı
nı Antik Çağ toplumlarına uygulamada, tarihçiler büyük güçlükler
çekecektir. 3 1 Bu durumda, mekanik bir değerlendirmeyle, An tik
Çağ'daki zengin bir senatör ile çalışmayan bir �·ömlekçi çarkı sahi
bi aynı sınıfın üyesi olarak değerlendirilebileceği gibi, bir köle ile
42
özgür olan ancak ü cretli işçi olarak çalışan bir şahıs yine aynı sınıf
ta kabul edilecektir. Bu, Antik Çağ toplumunu d eğ erlendirmede hiç
d e doğru bir yol gibi görünmemektedir. 32
Kapitalist sistemde bir tarihçinin aklına ilk gelen pazar merkezli
ekonomi, bu noktada krndisini daha iyi ortaya koymaktadır. Roma
equites sınıfı hakkında The Roman Middle Class (Roma Orta
Sınıfı) adıyla (H . Hill tarafından) 1 952 yılında yayımlanmış olan, ol
dukça etkileyici bir tarzda yazılmış kitap orta sınıftan bahsetmek
tedir, ki bu bahsedilenler Romalı işadamlarıdır. Equites sınıfının
böyle yanlış bir şekilde tanımlanması Roma Cumhuriyeti'nin geç
dönem tarihinin tahri f edilmesidir. lşadamı, sermayedar, yeni para
lı sınıf vb isi mlerle adlandırılan ve toprak sahibi aristokratlarla fa
kirler arasında yer alan oldukça güçlü bir sermayedar sınıfın bulun
duğu fikri yerleşmeye b aşlamıştı. Burada, büyük bir çoğunluğunun
toprak sahibi olduğu ispatlanan equitesin, kesinlikle bir tabaka ol
duğunu görüyoruz. Fakat bunların i çinde küçük bir grubun, kamu
sözl eşmeşleri ve vergi ihaleleri ile ilgilen en, gen ellikle vergilerini
ödemekte güçlük çeken eyaletlerdeki halka borç para veren publi
canlar· olduğu görülmektedir. Publicanlar aynı zamanda, buralar
dan Roma adına vergileri de toplamaktaydı. Bu insanları tamamıy
la bir kenara atmış değilim. Ancak bunların ne kendi başlarına bir
sınıf olduğunu -burada şunu belirtmek gerekir ki bunlar sözleşme
lerinin güvenliği için bir araziyi teminat olarak göstermek zorun
daydılar- ne de bütün equestrian sınıfın temsilcisi olduğunu söy
leyebiliriz. Bunlar, zanaat ve ticaret alanlarında da geniş çaplı işler
le uğraşmamışlar ve sen atörler ile aralarında herhangi bir sınıf mü
cad elesi de olmamıştır. Fakat şu ana kadar yanlış varsayımlar te
melinde Roma tarihindeki sınıflar üzerine anlatılagelen uydurma
ifad eler hala bazı kitaplarda yer almaktadır. 33
Elli yıl önce ortodoks bir Marxist olan Georg Lukacs, doğru bir d e
ğerlendirme yaparak, kapitalizm öncesi toplumlarda "statü bilin ci
nin, ... sınıf bilincini ortadan kaldırdığı"nı belirtmişti. Lukacs bu
fikrini, kendi sözleriyle "toplumun, kastlara ve toprak sahipliği du
rumuna göre yapılanmasında, ekonomik unsurların, siyasi ve dini
etkenlerle karmaşık bir şekilde birbiri içine girmiş, birbirine bağlan-
43
mış olduğunu" ifade etmiş ve "ekonomideki zümreler ile yasal
zümrelerin tamamıyla içiçe ginniş olduğunu ve birbirinden ayrıla
mayacağını" ortaya koyrnuştur.34 Kısacası, Marxist olan veya olma
yanlar açısından sınıf, bizim ele aldığımız konu itibariyle yeterince
gruplara ayrılmıştır -tamamıyla doğru olarak belirlendiğini iddia
etmiyorum fakat yukarıda belirttiğim gibi genel bir ifadeyle "üst"
(veya alt) sınıflar olarak- fakat Sparta'nın "alt grubundakiler"e (tek
nik olarak topraklarını kaybeden vatandaşlar denebilir), Geç Roma
Cumhuriyeti ve Erken Hellenistik Dönem'de kralların çevresinde
idari mekanizmada rol oynayan "kralın dostlarına", "statüleri uy
gun olanlara''J 5 eczacılık ve mimari konularda kimlerin eğitim ver
meleri gerektiği konusunda düşünürken Cicero'nun aklına gelen
uzmanlara 36 ve Trimalchio'ya gerekli olan terimin ne olacağı konu
sunda bizler hala kesin bir kanaate sahip değiliz.
Trimalchio azatlı bir köleydi ve Romalılar onu ordo libertinoru m ·
olarak kabul etmişlerdi. Fakat onlar aynı zamanda böyle anlamsız
bir sınıflandırmanın gereksizliğini anlamış ve bu terimi ancak na
diren kullanmışlardı. Trimalchio, zenginliği ve "sınıf'ıyla, Marxist
anlamda da senatörlere eşitlenmişti. Lüks içinde yaşadığı hayat tar
zı, bazı "senatörlere ait" değerleri kabul etmesi, "üzerinde yaşama
dığı halde" sahip olduğu büyük araziler ve ekonomik yeterliliğin
den duyduğu gurur yine kendisini senatörlere eşit bir duruma ge
tirmişti. Fakat bütün bunlar, Trimachio'nun geçmişine bakmadığı
mız zaman tamamıyla anlamlı olmaktadır. Kendisinin yasal azatlı
olması, bulunduğu sosyal konumdan da aynı şekilde ayrılması ve
bunları elde etmek için yaptığı çalışmalar unutulmamalıdır. Tri
malchio, Moliere'in bourgeois gentillıomme'unun" tersine, inan
dırıcı bir şekilde sürekli söylendiği gibi, o sonradan görme değildi
ve cısla o şekilde olmaınıştı.3 7
işte bu farklılıktan dolayıdır ki "statü" kelimesi, psikolojik bir an
lam ifade ettiğinden dolayı esas olarak belirsiz bir kelimedir.
44
Kendisini princeps lebertinorum · olarak isimlendiren Pompeiili
azatlı ilk kölelerden biri,3 8 bütün azatlı köleler içinde Trimalc
hio'yu tercih ederek onu çok sevmişti, ki işte bu onun statüsünü
belirleyen etken olmuştur. Zengin Hellenler ve Romalılar, kendi iç
lerinde adeta doğal olarak birbiriyle çatışan bir gruptur. Bunlarda,
mesela vatandaşlık ve toprak sahipliği gibi bazı şeyler, tamamlayı
cı özelliklerdir. Ancak mesela, azatlı köleler ve özgür vatandaşlar
arasında olduğu gibi bazı özellikler ise, değerler sisteminde ve
davranış kalıplarında karışıklıklara ve çatışmalara sebep olur. Her
hangi bir tabaka veya sınıf, bir diğerlerinden daha üstün veya on
lara göre daha aşağı olmasına rağmen, aynı sınıf içindeki her şa
hıs da eşit değildi -Perikles'in, Atinalı fakirlerin şehirlerinden isti
fade edebilme ayrıcalığına sahip olduklarını belirten ifadeleri ile il
gili verilen bilgiler bunu açıklamaktadır-.3 9 Roma soylularının
M.Ö. 6J 'te bir araya gelerek Catilina'ya suikast düzenlemelerinde
olduğu gibi, sınıf içinde ortaya çıkan gerginlik kolayca bir ayak
lanmaya dönüşebilirdi.
Sayısız örnekler üzerinde durmayacağım. fakat Antik Çağ'ın son
dönemlerinde ortaya çıkan gelişmelere dikkat çekmeye çalışacağım.
Roma'nın topraklarını genişletmesi ile, özellikle de yerel devlet va
tandaşlığı konusunda farklı yerel ve milli (Roma) statülerde Roma
vatandaşlığı -bağımsız bir şahıs bunlardan sadece birincisine, ikin
cisirıe veya her ikisine birden sahip olabilirdi- ortaya çıkmıştı. Daha
sonra, Caracalla'ya kadar Roma imparatorları yavaş yavaş Roma va
tandaşı olmanın önemini (ayrıcalığını) azaltmaya çalıştılar. Muhte
melen M.5. 21 2'de Caracalla'nın vatandaşlık hakkını bütün özgür
insanlara tanıması ile bunun önemi ortadan kalkmış oldu. Ancak
clarissimus .. ve pe�fectissimus ·.. vb gibi abartılı isimlerle tanımla
nan değişik sııııf türleri, akıl almaz bir şekilde arttı. 40 Oldukça il
ginç bir şekilde ortaya çıkan (reductio nd absurdımı) bu sınıflarda,
insanlar gerçekte sadece imparatorun sevgisini kazanarak bir sınıf
tan diğer sııııfa geçmeye, şeref elde etmeye ve ayrıca maddi çıkar
da sağlamaya çalıştılar.
• Azatlıların önderi. (r.n.)
•• Çok ünlü, seçkin bir kişiye verilen resmi olmayan unvan. (r.n.)
... En yetkin, en kusursuz olan. (r.n.)
45
Son olarak, Cicero'nun ortaya koyduğu ahlaki kurallar ile Antik Çağ
toplumunun ekonomik gerçeklerinin ne derece bağdaştırılabilir ol
duğu sorulabilir. Bu soruya verilebilecek geleneksel cevap, tekdüze
bir düzen içinde, Cicero'nun yaşadığı dönemin azatlı köleleri hak
kında geçenlerde piyasaya çıkmış olan bir kitapta bulunabilir. Oku
duğumuz kadarıyla Cicero'nun "katı görüşü", "tarım yaşantısında
geçmişe özlem duyan fakat buna karşı büyüklük taslayan" "aristok
ratik önyargıyı" sembolize etmektedir. Uygulamada her şey farklıy
dı. Cicero dolaylı da olsa kendi hitabet yeteneğinden istifade etmiş
ti. Brutus gibi senatörler genellikle tefecilikle uğraşmışlardı. Mesela
kusursuz olduğu düşünülen eques· sınıfından Attikos, yayın banka
cılık ve tarımsal üretim konularında çalışmıştı. 4 1 Bir başka bilim
adamı, oldukça karmaşık bir imkanı ortaya koyarak, Cicero'yu bu
konuya ilgisiz bulmaktadır. Aynı dönemde, önde gelen iki Arretine
çömlekçisinin toprak sahibi senatör bir aileden gelmiş olması, belki
de sadece bii tesadüftür (daha da öteye götürülemez) 4 2 • Fakat bir
diğer tarih yazarı, "bu konuda senatör olmayan bir zengin bir se
natörden güçlükle ayırt edilebilir" demektedir.43
Meğerse sosyal ve ekonomik tarih ne kadarda basitmiş. Cicero, top
lumda sosyal istikrarın yaygın şekilde bulunduğundan bahsetmek
tedir (Hellen ve Roma literatüründe de benzer bir düşünce yer alı
yordu). Ancak Cicero, kendi fikirlerini kabul etmemiş birkaç kişi yü
zünden bir kenara atılmıştır. Böyle bir durumda ne doğruluk ne de
kesinlik gereklidir. Bu değerlendirmede "önyargı", "kibarlık tasla
yan " ve "çifte standart" gibi kelimelere yer yoktur. Tarım ürünleri,
toprak sahipliği ile ilgilidir ve Cicero'ya karşı kullanılamaz. Daha
önce de belirttiğim gibi Cicero, avukatlığı kendi sözlüğünden at
mıştır. Sayısal analiz yapmaya çalışmamıştır. Onunla ilgili olarak,
bazı kesin ve belirli bilgiler de halihazırda elde bulunmasına rağ
men birtakım farklı görüşler ileri sürülmektedir.
Burada bazı noktaları açıklamakta fayda vardır. Ne Cicero'mın Ro
ma'sı ne de daha karmaşık bir başka toplum, insanoğlunun yasalara
uygun davranmasını sağlayabilmiştir. Böyle yavan bir söz bir defa
geçerli olmuş, kabul görmüş ve söylenegelmiştir. Homeros zamanı
Hellas'ın arkaik değerlerinin devam ettirilmesi veya Roma'nın erken
46
dönem destanlarının aynen kalması vr diğer dönemlerle bağlantısı
nın kurulması mümkün değildir. Fakat mesele, arkaik değerlerle ol
mayan değerler arasındaki ilişki de değildir. Cicero'nun fikirlerinin
reddedilmesinden önce, yeni zengin olma özgürlüğünün, soylular
için bile bütünüyle, kanunla mı yoksa geleneklere göre mi veya şa
hısların kendi statülerine dayanarak mı yönlendirildiğine karar veril
mesi gerekir. 44 Cicero zamanı bunun için uygun bir inceleme devre
sidir. Bu dönem, siyasi çozülmenin ortaya çıktığı, en zorlu iktidar
mücadelelerinin başladığı, geleneksel ahlaki tavırlarda köklü değişik
liklerin olduğu, değerler ve uygulamalar arasında büyük çatışmaların
meydana geldiği bir devredir. Eğer bugün birileri kalkıp da "günü
müz" tarzı ekonomik faaliyetlerin belirtilerini Antik Çağ'da bulmaya
çalışırsa, böyle bir formülleştirme, Cicero'nun De Officiis'inde bah
sedildiği gibi boş ve abartılı sözler olmaktan öteye gidemez.
Romalıların, 1-lellenlerdcn farklı olarak erken dönemlerden itibaren
faiz oranlarını kanunla denetim altında tutmakta hiç de başarısız
olmadıkları görülnıektedir. 45 Ancak Cicrro dönemi anormal derece
de karışık bir zamandı. Daha sonraları siyasetçilerin faiz üzerinde
ki beklen tileri, politikanın elemanlarından olan dikkat çekici dü
zeydeki tüketim, soyluların olduğu gibi diğerlerinin de borç ver
meyle muazzam şekilde ilgilendiği bir alandı. Seçimlerde rüşvet alı
nıp verilmesi, varsıl bir hayat, halk için düzenlenen pahalı ve şaşa
alı oyunlar ve halka farklı şekillerde verilen bahşişler, siyasi kariye
rin en gerekli unsurları haline gelmişti. Piyasada likit ve hazır para
azlığı, zenginliği toprağa bağlı olan kişiler için ciddi bir baskı un
suru oluşturdu. Sonunda siyaset alanı, karışık bir borçlanma ve ga
ranti mekanizmasını da içine almaya başladı. Bir kimsenin eyalet
idaresine atanmasına ve bir öncekinin yol açmış olduğu zararları ka
patmasına -ortaya çıkan siyasi sorumluluğun devralınması- kadar
geçen dönem de bunları içine alıyordu. Böylece eyaletlerde müsa
dere, kişisel bir gereklilik haline çJelmeye başladı ve hemen her za
man bu, Roma toplumunun üst kesrrıinde, para konuları ile ilgili
olarak oldukça büyük çekişmeler ortaya çıkarıyordu. Fakat mesela
Porrıpeius ve Crassus gibi sadece birkaç zengin bu tür endişelerden
uzaktı. Tabii bu alandaki risk de oldukça fazlaydı. Eğer bir kimseye
kredi veren kişi, siyaset hayatından onun ayağını kaydırmak isterse,
onu iflasa sürükleyebilirdi. Bu durum, o kişinin senatodan atılması
na ve topraklarının elinden alınmasına kadar gidebilirdi. 46
47
Cicero'nurı kendisi d e, Crassus'un Palatine'deki lüks evini satın al
mak için °106 faiz oranıyla, tanın mış bir tefeciden 3 .500.000 sester
tius borç almıştı. Cicero bir mektubunda, sürekli tefecilerin hakları
nı savunacağından dolayı oldukça yüksek bir risk altına girdiğini
söylüyordu. 47 Daha sonraki dönemlerde Caesar'dan almış olduğu
800.000 sestertius borç, Cicero'nun Pompeius'un karargahına ilerle
mesinde büyük bir utanç oluşturacaktı. 48 Daha sonra M.Ö. 47 veya
46'da Caesar oldukça güçlü bir durumda iken Cicero, diktatörün
sekreteri Faberius'a yüklü miktarda (miktarı kesin olarak bilinmiyor)
borç verdi ve bu paranın tekrardan Cicero'ya dönmesi oldukça zor
old u ; bu iş adeta hastalıklı bir sorun haline geldi.49 Her iki borcun
da faizli olup olmadıği bilinmiyor fakat Cra ssus ve Ca esar'ın her iki
sinin de diğer siyaset adamları arasında, siyasi olarak kendilerine
fayda sağlayabilecek kimselere yüksek miktada faizsiz kredi verdik
lerine şüphe yoktur. 50 Bu karşılaştırma oldukça tiksindirici görün
mekle birlikte uygulamalar Aristoteles'in, "Bir kimsenin görevi, sa
dece bir hizmetin yapılıp bitirilmesi değil fakat aynı zamanda bir
hizmetin yerine getiril mesi için inisiyatif kullanmasıdır" (Etlıika Ni
komakheia-Nikomakhos'a Etik 1 1 JJa 4-5f cümlesinde kastettiği
ile aynı olmaiıdır.
Burada bir başka örneğin daha verilmesinde fayda vardır. M.Ö. 58
ve 56 yılları arasında, soyluların fazilet timsali olan genç Brutus,
Kıbrıs'ta Salamis şehrine %48 faizle yüklü miktarda kredi vermişti.
Brutus'un parayı toplama zamanı geldiğinde, Cicero bu durumdan
mü teessir olmuş ve Kilikia'nın idarecisi olarak, meseleyi yasal oran
olan O/o 1 2 faizle çözüml emeye çalışınıştı. 5ı Bu, sad ece Romalılara
değil, Brutus'a ödenmesi gereken ve Cicero'nun, Homa eyal et idare
cisi olarak toplamaya çal ıştığı ilk borç d eğildi. Acaba "tefecilere (fa
eneratores) yapıldığı gibi, kötü niyetlerle istihdam şahısların ellerin
den alınırsa" geride ne kalır'? Cicero, alaycı Cicero'nun ifadelerini bir
ahlak abidesi gösterebil ecek kadar usta bir insan değil miydi?
Farklar açıkca ortaya konulursa bunun böyle olmadığı anlaşılacak
tır. Cicero, hicbir yerd e memuriyetlerin gereksiz olduğunu söyl emek
istemedi. Onlar dışarıda, Hiç-Hiç-Toprak bulabilirl er miydi? Tefeci-
• Türkçe çevirisi : Nikoınakhos'a Etik, [Çev. Saffet Babür), Ankara 1 998, Ay
raç Y:ıyınları. (r.n.)
48
ler, onun yaşadığı dünyadaki dükkan sahipleri, zanaatkarlar, parfü
mericiler ve doktorlar gibi (kendisi için de) vazgeçilmez insanlardı.
Ancak Cicero'yu düşündüren en önemli mesele sadece pratisyen
doktorların ahlaki (ve sosyal) statüleri olmuştu. Cicero'nun, kendi
satüsiine uygun bir ev satın almak için tanınmış bir Jaeneratores
ten (tefeciden) borç almasıyla, bir şahıs olarak aynı faeneratoresi
yermesi bir çelişki olarak düşünülmemelidir: Brutus, Crassus ve Ca
esar farklı bir meseledir. Bunların hepsi de büyük miktarlarda borç
para verdiler ancak bunlar tefeci değillerdi. Onlar, asillere en çok
yakışan iki önemli faaliyet alanı olan savaş ve siyasetin adamlarıy
dı. Bu tür insanların. oldukça fazla parayı hiç çekinmeden borç ola
rak vermelerine alışılmıştı ve acemice yapıları bu tür faaliyetler, on
ların bütün zamanlarını soyluluk kariyerlerini korumak için yapa
cakları harcamalardan alıkoyamazdı. Cicero döneminde buna bir
başka şey daha eklendi, ki bu şekilde para kazanmak, eyaletlerde
yenilgiye uğratılarak kendilerine bağlanan halka uygulanıyordu ve
tamamıyla siyasiydi. Cicero bu amatörleri, hiçbir zaman faenerato
res olarak adlandırmayı hayal bile etmeıniştir. 5 2
"Siyasi yolla para kazanma" fırsatını yakalamak ise oldukça zordu.
Para ; ganimet, tazminat, eyalet vergileri, borç alma ve muhtelif
mallardan sağlanan gelirlerden elde ediliyor ve Hellen-Roma tari
hinde örneğine rastlanmayan bir hızla artıyordu. Kamu hazinesi de
bundan fayda gördü fakat büyük bir ihtimalle bu gelirler özel kişi
lerin, öncelikle de soyluların servetini büyüttü. Daha sonra ise, da
ha az miktarlara düşen hu gelirler equites, askerler ve hatta Roma
şehrindeki p/eblerin eline geçti.53 Bu arada yaşanan iç Savaş Döne
mi'nin unutulmaması gerekir. Bu sırada Sulla'nın yasaklama ve
müsadereleri ile Roma'nın kötü durumuna çare arandı54 fakat Au
gustus'un Antonius'u yenmesi ile yeni bir dönem başladı. Ancak
bugün tarihçiler bütün meseleyi "karışıklık" ve "kötü uygulamalar"
başlığı altında değerlendirirken, meselenin bütününü yanlış anla-
• Plutarkhos, "Zeus'u Olympia veya Hera 'yı Argos'ta, Pheidias veya Polyklei
tos'u gördü9ünde ... E!)er birisi senin saygı duyulmaya layık oldu!)unu ya
zarak çalışmasıyla seni memnun ederse, onu takip etmene gerek yok" demiş
ve bunu "gençli9in oturmamış karakteri" olarak nitelendirmişti (Plutarklıos,
Pı..'Tikles, 2. 1 -2).
49
maktadırlar ve hala da ısrarla bu yanlışı devanı ettirmektedirler. 5 5
Cicero, M.Ö. 5 1 -50 yıllarında Kilikia ·ya gönderilen dürüst bir eya
let idarecisiydi ve bu sebeple de görevi bittiğinde, sadece kendisi
ne hak olarak tanınmış miktar kadar kazanç elde etmişti. Cice
ro'nun bir kitabında belirtildiğine göre (Paradoxa Stoicorum 49)
o dönemde lüks bir hayat sürmek için yılda en az 2.200.000 ses
tertius kazanmak gerekiyordu, ki bu miktar kendisinin kazanmış ol
duğu 600.000'in üç katından fazlaydı. 56 Artık burada toplumun
temel yapısı hakkında bir fikre varmış oluyoruz.
Samimiyetten uzak ve ölçüsüzce yapılan işler Roma Cumhuriyeti'nin
son döneminde çözülmelere sebep olmuştu. Hellen şehir devletle
rinde, Hellenistik Dönem"de bile savaşı sevk ve idare eden kişi "ga
nimetleri istediği şekilde satarak kazanç elde edebilirken, ülkesine
getirmiş olduğu her şeyin devlet malı haline gelmesi kural haline
gelmişti". 57 Doğrusu, oldukça önemli olmasına rağmen bunun ora
nını bilemiyoruz ; ancak incelenen generallerden zengin olanların
büyük bir çoğunluğunun, tiranların ve yabancı kralların emrinde üc
retli asker olarak çalışmış oldukları anlaşılmaktadır. Roma kanunları
hemen her yerde aynıydı. Fakat eğer kanunlarda değişiklik olmadıy
sa İtalya'nın dışında, mesela M.Ö. 3. yüzyılda Kartaca'ya karşı yapı
lan ilk savaşta olduğu gibi, uygulamalarda farklı davranışlar göste
rildiği söylenebilir. Elde edilen ganimetler dışında ordu kumandan
larının zenginliği, aristokratik senatör grubunun l talya 'da müsadere
ettiği ve ele geçirdiği topraklardan gelmekteydi. 58
Roma İmparatorluğu'nda (imparatorların da teşvikiyle) barış ve sü
künet dönemi böyle bir imkanı ortadan kaldırınca, şahısların savaş
ve yönetim yoluyla zenginleşmesi, bu konuda Hellenistik modele
meyleden yeni bir gelişmeyi ortaya çıkardı. işte bu, siyasi yolla zen
gin olmanın imparatorluk dönemindeki şekliydi. Seneca'nın karde
şi Mela'nın, "Roma equesi iken, consulun kötü etkisi altına ÇJirme
endişesi ile kamu görevinden vazgeçtiği ve onun, zengin olabilmek
için imparatorun özel işlerini takip eden procuratorlük. görevini
üstlenmenin daha doğru olduğuna inandığı" belirtilmektedir. (Ta
citus, Annales-Yıllıklar, 1 6. 17). Bir süre senatörlük yapmış olan
Seneca, Nero'nun hocası ve en yakın yardımcısı olmuştu ve
* Yönetici, maliye memuru ; (eyalelle) vali. (r.ıı.)
50
300.000.000 sestertius biriktirmişti.59 Bu meblağın bir kısmını, kırk
yaşına girmeden önce M.S. 55 yılında zehirlenerek öldürülen Ne
ro'nun kayınbiraderi Britannicus'un müsadere edilen toprakların
dan elde ettiğine şüphe yoktur.
Yüksek satütüde yer alan insanlar; güzel evler, kadınlarla ilişkilerin
de kullandıkları pahalı hediyeler ve politikada yer almak için gerek
li olan masraflar gibi alışılagelmiş harcamaları için daha fazla mik
tarda paraya ihtiyaç duyuyorlardı. Üst tabaka arasında, bitmek tü
kenmek bilmeyen bu istekleri karşılayabilmek üzere kazanma hırsı
nın ortaya çıkmasının sebebi, tek zenginliğin toprak olması ve bu
kesimin ciddi bir hazır para yetersizliği ile karşı karşıya bulunma
sıydı -ki Antik Çağ dünyasında, altın ve gümüş sikkelerin dışında
bir şey yoktu-. Bu tür harcamalara cevap verebilmek ancak, iç sa
vaş sırasında ortaya çıkan hasımlardan ve ele geçirilen yerlerden ve
ya Roma'ya bağlı halklardan toplanan gelirler ile mümkündü. Fa
kat bunun için oluşan hırsın sınırlandırılması ayrı bir durum gerek
tiriyordu. "Çalışma hayatı"nda askeri ve politik faaliyetler yoluyla
bu tür gelir elde edilmesi, günümüz mantığına ters gelmeyebilir fa
kat Cicero'nun bahsetmekten kaçındığı, borç para veren profesyo
nel tefeciler ile Cicero'nun da içinde bulunduğu senatör grubunun
borç para verme usülleri, Antik Çağ kanunlarına göre birbirinden
ayrı tutulmuştu.
Cicero aslında, kendisinin devlette idareci kardolara girmesine im
kan tanıyan kamu kanunlarının yürürlükten kalkmasını isteyecek
kadar ikiyüzlü bir kişi değildi; gerçekte o tanı tersine "oldukça ileri
seviyede bir mantığa" sahipti. Roma'da avukatlar ve hukukçular, hi
yernrşi içindr özel bir konumdaydılar. Bunların çalışmaları, siyaset
ile yakından ilgiliydi ve siyaset gibi saygın bir alandı. M.Ö. 204'te çı
karılan bir kanun, avukatları, ücret almaktan ve müşterilerinden pa
ra talep ederek mahkemeye çıkmaktan men ediyordu. Böyle bir ka
nunun uygulanması hiç de kolay olmadı; Roma'd;ı hu kanuna uyul
madığına dair pek çok kayıt bulunmaktadır. Cicero'nun seviyesinde
olmasalar da Roma Cumhuriyet Dönemi'niıı ünlü avukatları ve hu
kukçuları, aslında bu basil işler için ücret almaya ihtiyaç duyacak
konumda değillerdi. "Cicero, müvekkilini ücret talep etmeden mem
nun ederse, bu kişinin arkadaşları ve üzerinde etkili olduğu kimse-
51
ler de onu tanıyacak ve daha sonra gerektiğinde Cicero'yu koruyup
kollayacaklardı.-"60 Gerçekten de yapmış olduğu böyle bir işin karşı
lığı olarak Cicero bir politikacıdan 2.000.000 sestertius faizsiz borç
para almıştı. Bu sadece Roma'da bu alanda olan bir uygulama de
ğildi, şüphesiz diğer alanlarda da gerçekleşiyordu (keneli şahsi kana
atime göre). M.S. 2. yüzyılda yazmış olduğu kitabında hukukçu lu
lianus şu kuralları belirlemişti (Digest 38.1.27): "Azat edilmiş bir ki
şi, ticaret yaparken yanında bir pandomimci taşıyorsa, sadece kendi
efendisine değil, efendisinin arkadaşlarına da aynı kalitede hizmet
vermek zorundadır. Aynı şekilde, tıp üzerinde çalışan azat edilmiş
bir kimse, efendisinin isteği üzerine, onun arkadaşlarını da ücretsiz
olarak tedavi etmelidir': Antik Çağ dünyasında doktorların statüleri
her dönemde ve her yerde oldukça farklıydı. Hellenler ve imparator
luk Dönemi'nde Romalılar, doktorlara genellikle saygı gösterirlerdi.
Fakat Romalılar arasında pratisyen hekimler genellikle köleler, azatlı
köleler ve yabancılar arasmdan çıktığından 6 1 lulianus, doktorları,
toplumda hiçbir saygmlığı olmayan, aşağı seviyedeki pandoınimci
lerle eşit görmekteydi.
Kısacası, yukarıdaki kuralın tersine Cicero, bir ahlakçı olarak top
lumda yaygın kabul gören kötü değerleri takip etmemiş, topluma
iyi yönde örnek olmaya çalışmıştır. Ticaret ve üretim alanı ele alın
dığında, konu içinden çıkılmaz bir problem yumağı haline gelmek
tedir. Olumsuz bir görüşü doğrulamak ve kabul ettirmek her zaman
zordur. Kabul edilmelidir ki, Antik Çağ kaynakları, bölük pörçük ve
ya eksik bilgiler içerdiğinden genellikle yanlış yorumlanmış ve çar
pırtılmıştır. Cicero burada, köle ve azatlı köle vekillere karşı sessiz
kalarak onların yanmda olma kuralı ile, kendine has bir yöntemle
meseleden sıyrılmaya çalışınaktadır.62 Bunların hepsi yasal noktalar
olmalarına rağmen, genellikle hukuk dışı alanlara çekilmiştir. Niçin
Pire'nin (Piraieus) pragmateutai'i,' Herodes Attikos'un (Atina'da
M.S. 2. yüzyılda en güçlü ve en zengin kişi) hanımı için bir heykel
diktirmişti? Bu soruyu soran bir tarihçi, kendi sorusunu hiç tered
dütsüz, "Çünkü onlar Herodes'in ticari vekilleriydi" şeklinde cevap
lar.63 Burada değişmeyen nokta, sessiz ortaklığın veya benzer bir
n işanm, detayları az bilinen birkaç örnekle sınırlı olmadığıdır; an-
• Devlet yönetidleri. (r.n.)
52
cak şövalye sınıfından birinin "mutlaka tüccar olduğu söylene
mez"64 veya "hububat ticaretinde denizaşırı ülkelerle ferdi olarak
bilfiil ticaret yapmakta olan "65 herhangi bir equitesin de mutlaka
senatör olması gerekmez.
Toprak sahipleri (topraklarını kiraya vermedikleri sürece), çiftlik
kahyaları ve yönetici memurların ödemelerini karşılayabilmek için
elbetteki kendi ürünlerini satmayı düşünmüşlerdir. En azından ltal
ya'da toprakları, çanak çömlek, kiremit ve tuğla yapımına uygun
killi toprakların işletilmesi, Perikles'in adamı Euangelos gibi, tarım
statüsünde bulunmayı gerektiriyordu. Böylece "tuğla yapımı, Ro
ma'da aristokratların bu üretimin geliriyle çekinmeden bağlantıda
bulundukları bir sanayi dalıydı".66 Burada fark yine ortaya konul
malıdır. Cicero, "istenilen her tür şey içinde hiçbir şey tarımdan da
ha iyi olamaz" sözüyle sona erdirdiği uzun yazısında, geçim kay
nağı olarak tarımı en son şey olarak değerlendirmektedir. Dikkat
edilirse burada "saygın tücrar"dan veya "saygın üretici"den bahset
miyor, hala "saygın çiftçi"den söz ediyoruz. Fakat günümüzde bu,
adeta fosilleşmiş bir şeydir. Çünkü tarım da kapitalist bir girişimdir
ve insanlık tarihinin hemen her devresinde çok büyük farklılıklar
göstermiştir. Birilrri kalkıp, grtirdiği grlir ve zenginlik dışında bazı
etkrnlerin, tarım sayesinde beyefendi olmanın, geçmişin anlaşılma
sını zorlaştırdığını ileri sürebilir. Hiç kimse, eski değerleri mas ma
iorum· olarak korumak ve savunmak için kendini görevli addetmiş
olan Yaşlı Cato'dan daha hararetli bir şekilde, kuruşun hesabını ya
parak tasarruf etmeyi öneremrz.
Yukarıda söylenilenleri yeniden gözden geçirmek için dikkatlerimizi
Roma'dan, ticaretin merkezi olan eyaletlere çevirelim. Rostovtzeff,
bir Fransız kasabası olan Lugdunum 'un (bugünkü Lyons), M.Ö.
4J'te burada bir Roma kolonisinin kurulmasından sonra, bulundu
ğu konumun Rhone (Ren) ve Saonr nehirlerinin birleştiüi noktada
bulunmasından dolayı, hızla Fransa'nın en büyük ve en zengin şeh
ri olduğunu ·.e idari bir merkez haline geldiğini belir tmektedir. İkin
ci yüzyılda Fransa'da ticaret ve sanayinin muhteşem bir şekilde ge
liştiğini takip edebilmek için, " Corpus' u n 20. ve 30. bölümlerini
içeren yazıtları okumamız yeterlidir. Bu Latince yazıtlarla birlikte
53
seyredenleri hayran bırakacak heykel ve kabartmaların gözden ge
çirilimesi faydalı olacaktır... Mesela Lyons yazıtları, taş üzerine ve
ya yaygın bir şekilde kullanılan diğer maddeler üzerine yazılmış
olsunlar (instru menta domesticar ve bunlardan özellikle farklı ti
cari ilişkilerden bahsedenler, bu şehrin Fransa içinde ve hatta Ro
ma imparatorluğu'nun bütününde oynadığı rolü göstermektedir
ler. Lyons sadece mısır, şarap, zeytinyağı ve kerestenin değişim
alanı değil, aynı zamanda Fransa, Almanya ve lngiltere'de kullanı
lan malların üretimi ve dağıtımının yapıldığı, imparatorluğun en
büyük merkeziydi". 67
Ru bizlere oldukça abartılı gelebilir, ancak bu kadar malın ve trafi
ğin bu ülkeler üzerinden geçtiği de tartışma götürmez bir gerçektir.
Aslında konumuz bu değil fakat bizim için daha çok ticaret ve eko
nomik faaliyetlerle uğraşan ve bundan gelir elde eden şahısların sta
tüleri önemlidir. A. H. M. Jones, gerçekten imparatorluk aristokrasi
sinden bahsetmemekle birlikte, varlıklı Lyons tüccarları arasında,
kendilerini yerel aristokrasinin parçası ve Lyons'un vatandaşı olarak
kabul eden azatlı köleler ve yabancılar (sadece Fransız kasabaların
dan değil, Suriye kadar uzak memleketlerden de) bulunduğunu far
k etmiştir. 68 Arles69 ve yakın zamanda Noricum Eyaleti'ndeki Mag
dalensberg7 0 ticaret merkezlerinde yapılmış olan kazılar sonucunda,
benzer bir analiz de bu şehirler için yapılmış ve Rostevtzeff her iki
şehri de bir "takas odası" olarak nitelendirmiştir. Tabii ki bunların dı
şında kalan farklı kişiler olduğu gibi farklı şehirler de vardı. Mesela
bir liman kenti olan Ostia, kervan şehri olan Palmyra, belki bir za
manlar terra sigillata şehri oları Arezzo gibi şehirler bunların dışın
daydı. Fakat burada tekrar bu farklı şehirler üzerinde değerlendirme
yapmak istemiyorum. Şu ana kadar okunabilen epigrafik kaynakla
rın bize verdiği bilgi -ki henüz bizim ele aldığımız konu ile ilgili ye
terli bilgi bulunanamıştır- Roma tarihi boyunca, literatür kaynakla
rın ve yasal belgelerin aşağı statüdeki pro fesyonel tüccarlar ve üre
ticiler hakkında vermiş olduğu bilgileri doğrulamaktadır.
Daha önceki toplumlar, Cicero zamanından, imparatorluk Ro
ma'sından veya Klasik Dönem Atiııa'sından daha az lüks içinde ya
şıyor ve daha basit bir hayat sürdürüyorlardı ; Antik Çağ toplumla-
• Ev eşyaları; özel eşyalar. (r.n.)
54
rının pek çoğu, daha az lüks içinde, daha basit bir hayat sürmekle
birlikte oldukça gelenekçiydiler. Birileri yiyecek, maden, köle ve lüks
tüketim mallarını ithal etmeli; ev, tapınak ve yol inşa etmeli; ve pek
çok alanda ihtiyacı karşılayacak ürünler üreten kişiler bulunmalıy
dı. Eğer durum böyle ise, belgelerin doğruyu aktardığına inanarak,
bu faaliyetlerin Atina'nın sosyal bakımdan oldukça saygın olup si
yasi bakımdan dışarıdan sayılan aşağı statüdeki insanları veya seç
kin zenginleri tarafından gerçekleştirildiğini söylemek mümkündür.
Fakat bunun bir açıklaması olması gerekir.
Atina, varlığını devam ettirebilmek için gerekli olan mısır ithalatını
güvence altına almaya çalışırken ve bunun için pek çok kanun çı
karmışken, neden mısır ticaretinde görev alan personel ile ilgili ka
mın çıkarmamıştı ve neden bu ticaret Atinalı olmayanların elindey
di? Niçin Roma senatörleri, siyasi olarak oldukça canlı ve karlı olan
eyaletlerdeki vergi toplama işini açıkca equitese bıraknıışlardı? 7 1
Böyle yapmışlardı, çünkü seçkin vatandaşlar ekonominin bu kolu
nu yürütebilecek sayıya ulaşmamışlardı. Ne yaşadıkları toplum ne
de kendileri, alışık oldukları şartların dışında yaşayamazlardı.
Seçkinler, kaynaklara ve siyasi güce sahiptiler ve emirleri altında
pek çok kişi çalışıyordu. Herhangi bir talepleri yoktu. Yani bir grup
olarak ağır basan değerlerle (azınlığın tepkisi ne olursa olsun) en
gellenmişlerC.:i. Artık bu noktada, Platon"dan luvenalis'e kadar ge
len, azatlı köleler ve meslek erbabı hakkında benzer çeşitli bilgile
rin, ekonomik temelli olmayıp ahlaki olduğunu anlamış bulunuyo
ruz.72 Onlar, dürüst insanı yoldan çıkarmak için rekabet etmediler,
ancak hayatlarını sürdürmek için kötü yollara başvurmaları ve kö
tü huyları sebebiyle kınandılar.
Antik Çağ'da, ekonomik model seçeneği halinde, farklı şekilde be
lirtilmiş olan yatırım modeli, bu statüye ayrı bir ağırlık kazandır
maktadır. Bunun tek etken olduğunu veya diğer statü gruplarınnı
üyeleri ile eşit ağırlıkta olduğunu söylemiyorum. Aritmetiksel eşit
lik hakkında söylediklerimi nasıl telaffuz edebileceğimi de bilemi
yorum. Genellikle bahsedilen dönemlerde bu, yeterli zenginliği say
gın yollar ve kaynaklardan elde edebilme yeteneğine ve kazanılan
ları gerektiğinde iyi yerlerde harcama ve tüketmelerine bağlıydı. Ci
rero devri Roına'sıııı burada örnek olarak özellikle seçtim, çünkü
55
bu dönem, statü temelli modelin açıkca çökmeye haşladığı bir dö
nemdi. Fakat Lıu model eğer farklı dönemlerde devam ettiyse, fark
lı bölgelerde de devam ettiğine şüphe yoktur. Bu noktada bir ko
pukluk oluşmamakta, bunun aksinr bağlayıcı Lıir özellik taşımakta,
her yönde olmasa da bazı yönlerde adapte edilerek, korkulan ve sa
vunulan değerlerin mantıklı olarak takip edilmesini sağlamaktadır.
Bu durumda Trimalchio'nun güvenilir bir konuşmacı olduğu söy
lenebilir.
DlPNOTLAR
1 . Augustus, Res Gestae 1 6. 1 ve Ek Bölüm 1 .
2. Petronius, Satyricon 4 8 . 1 -3, (çev. J. Sullivan), Penguin Yaymevi, 1 % 5 .
3. Genel bilgi için bkz. Veyne, "Trirnalcion".
4. Bkz. Wilhelm (Gulielmus) Meyer, Lcıııdes lnopiae, Göttingen 1 9 1 5 : R.
Vissrher, Das einfachc Leben, Göttingen 1 965.
5. Bu kelimenin kullanımı hakkında bilgi için bkz. H. Hunger, "<l>ıA.av0om
ia (Philanthropia) Eine griechisrhe Wortpragung auf ihrem Wege von
Aischylos bis Theodoros Metorhites", Anzeiger d. Oesterreichischen
Akad. D. Wiss. , Phil. -Hist. Ki. 1 00, 1 963 1 -20.
6. Bkz. M. - The. Lenger, "La nation de 'bienfait' (phi/an tropôn) royal et
les ordonnances des rois Lagides", Stııdi in onorc di Viııcenzo A ran
gio-Rııiz, Napoli 1 953, 1, s. 483-99. Buna paralel bir deger Roma'daki
indıılgenyia priııcipis 'tc de görülmektedir. Bkz. J . Gaudemet, Indul
gcntia Principis, Publication no. 3, 1 962, the lstutito di storia del dirt
to, Univ. Of Tricste, s. 1 4.
7. Genel olar;ık bkz. A. R. Hands, Clıa rit ies and Social Aids in Grecce aııd
Romc, Londra 1 968, özellikle 3-6. bölümler arası : H. Bolkestein, Wohl
ıörigkeit uııd Armepjlegc im ııorclı ristlichen Altertıım, U trecht 1 939.
8. Bkz. R. Duncan-Jones, "The Fin;ınces of the Younger Plinius", PBSR,
no. 20, 1 965, 1 77-88; yazarın Economy adlı eserinde de yeniden ya
yımlanmıştır.
9 . Antik Çag hakkında yazı yazan günümüz tarihçileri, günahııı manevi ol
dugunu savunmaktadırlar. Bunun için bkz. K. Latte, "Schuld und Sün-
56
de in der griechischen Religion", A rclıiı• fiir Religionswissenschaft 20,
1 9 20/2 1 , 254-98, yazarın Kirine Sclı riften, Münih 1 968, s. 3 - 3 5 adlı
eserinde yeniden yayı mlanmıştır.
1 0. Bu konuda en iyi değerlendirme R. Duncan-Jones, "Thc Purpose and
Organisation of the Alimenta", PBSR, no. 1 9, 1 964, 1 23-46'da bulun
maktadır. Bu makale, yazarın Economy adlı eserinde yeniden basılmış
tır. Duncan-Jones'un geçerli kabul edilebilecek görüşleri yanında P.
Veyne, "la table des Ligures Baebiani et l'institution alimentaire de
Trajan", !Hclııııges d 'a rclıcologie eı d 'lı istorie 70 1 9 58 1 77-241 'de yi
ne dar anlamda i talyan projesi hakkında verdiği bilgiler önemini koru
maktadır. Ayrıca bkz. P. Ga rııscy, "Trajaıı's Alimen ta : Some Problems",
Historia 1 7, 1 968, 367- 8 1 . Ayrıca bunlardan başka, bütün içinde çok
önemli olmayan birkaç küçük özel aliıııcııta da yer almaktadır. (Bkz.
Bölüm 7, Kısım 6)
1 1 . Burada Frederiksen'in "Caesar"ım vermek yeterlidir.
1 2. Thornstein Veblen, Thc Tlıcory of thc Leisurc Class, Modern Library
ed., New York 1 934, s. 1 5.
1 3. Visscher, Das einfııchc Lcbcn, �- 3 1 ; C. J. Rijgh, "Enige Griekse adjec
tiva die 'arm' betekenen ·, A n t idoron . . . S. A nton iadis, Leiden 1 9 57,
s. 1 3-2 1 .
1 4. Bu konudaki deliller düzenli bir şekilde J . Hemelrijk, nevıc't en fl A.o
f rrnç, Utrecht 1 9 28; J. J. Van Manen n E N I A en n AOYTO:[ iıı de pc
riode na Alcxa ııdcr, U trecht 1 93 1 'de topla nmıştır.
1 5. Visscher, Das ciııfachc Leben, s. 30-3 1 .
1 6. M. L. Clarke, C/assica/ Educatioıı iıı Britain 1 500- 1 900, Cambridge
1 959, s. t 69'dan alıntı.
1 7. B. Dobson, "The Centurionate and Social Mobilityduring the Princi
pate", Reclıerclıes sur fes strııctures sociales dans / 'anliquitc c/assi
quc, (ed. C. N icolet), Paris 1 970, s. 1 1 6.
1 8. L. Dumont, Homo Hicrarclı icus. Thc Castc System and Jts Implica
tions, çev. M. Sainsbury, Londra 1 970, s. XVll .
1 9. Veyne, "Trimacioıı ", s . 238-2]9.
20. An tik Çağ'da kast sistemi bulunmadığından, bu sistemi burada ayrı
tutuyorum. Bkz. Dumont, /-/01110 Hicrarclı icus, özellikle s. 2 1 , 2 1 5 ; E.
R. Leach, "lntroduclion : What Should We Mea n by Caste?", Aspccıs
of Caste in Soııtlı lndia, Ceylon aıııl North-west Pakistan, (ed. Le
a ch), Cambridge 1 960, s. 1 - 1 0; J . Littlejohn, Social Stratijicatioıı: A n
Iııtroduction, Londra 1 972, Bölüm 4. Kast sistemi, farklı yerlerde de-
57
!)işik şekilde tanımlanmaktadır Fa ka t C. Bougle'niıı açıklamaları, benim
görüşlerimi desteklemektedir. Dunıont, kast sistemini şöyle açıklamak
tadır (s. 2 1 ) : "Kast sistemi, bütün toplumu, birbirinden veraset yoluy
la oluşan büyük gruplara ayırır ve bu grupları üç noktada birbirine
ba(ılar. Dolaylı veya do9rudan (beslenme) evlilik ve ilişkilerde ayrılık;
her bir grup, teoride veya geleneksel olarak, üye sayısı belli rakamlar
la sınırlandırılmış profesyonel gruplar arasındaki işgücü farkı ; ve son
olarak hiyerarşi, grupları birbirine göre yüksek veya aşa91 olarak sınıf
landırır." Antik Ça9 tarihçileri "kast" yazdıkları zaman, bununla "sınıf'ı
i fade etmek istemişlerdir.
2 1 . P. A. Brunt, Social Conjlicts in the Roman Republic, Londra 1 97 1 , s.
47. "Plabians versus Patricians", 509-287'dcki bilgiler kısaca bu konu
nun özeti durumundadır.
22. M. 1. Hendersoıı, "The Establishment of Equestor Ordo", JRS 53,
1 963, 6 1 -72, fı l . R. Seager (ed.) The Crisis of the Roman Republic,
Cambridge - New York 1 969, s. 69-80'de yen iden yayı mlanmıştır. Bu
rada equites equo publico sınıfının karışık tarihini ayrıntılı olarak ele
almanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Bunun için bkz. T. P. Wise
man, "The Defınition of 'Eques Romanus· in the Late Republic and
Early Empire", Historia 1 9, 1 970, s. 67-83.
23. P. A. Brunt, "Nobilitas and Novitas", JRS 72, 1 982, s. 1 -7 ; Keith Hop
kins, Deatlı and Reneval, Cambridge 1 983, Bölüm 2. Bu aşanıadaki
sosyal hareketl ilik için bkz. T. P. Wisenı.ın, Neıv Men in thc Roman Sc
natc 1 3 9 BC - AD 1 4 , Loııdra 1 97 1 ; bu bölümde eleştireceğim bazı
kısımları olmasına rağmen yine de Faydalı bi lgiler bulunmaktadir.
24. Bkz. K. Hopkins, "Elite Mobility in the Roman Empire", PaslftPresent,
no. 32, 1 %5, 1 2-26; ayrıca Fin ley, Studies, Bölüm 5'te yeniden ya
yımlan mıştır. H. Pleket, "Sociale Stratificatie en Sociale Mobiliteit in
de Romeinse Keizertij d", Tidsclırift ııoo r Gesrh iedcn is 84, 1 9 7 1 , 2 1 5-
5 1 ; M . Reinhold, "Usurpation of Statusand Status Synıbols in the Ro
man Empire", Historia 20, 1 97 1 , 27 5-302.
25. Bkz. Crook, Laıv, s. 37-45.
26. Sosyal yapıyla ilgili kitabın giriş bölümünde not 1 7'de, Nicolet (s. 1 1 -
1 2) b u kitabın orijinal başlığının konulması için düzenlenen toplantı
da, "Ordres et classes dans l'Antiqite" başlığının konulması yasaklan
mıştır. Çünkü eğer Lıu başlık kon ulmuş olsaydı, "Yunanistan'daki tarih
çiler etkili bir şekilde bertaraf edilecek ti". Bana kalırsa bu karar, Roma
kanunlarındaki smıflandırma kavra mı gibi çok dar bir an layışa dayan
maktadır.
58
27. Hellenistik Dönem'de, sosyal ve siyasi durumun gelişmesi yeni kanşık
lılara sebep olmuştur. Burada bunları n tümünü açıklamamız çok faz
la yer tutacağından, bunların hepsini ele almıyorum. Ayrıca ne bunla
ra ne de Roma İ mparatorl uğu'ndaki çifte vatandaşlığın karışıklığını
izah etmeye (konudan ayrılarak) gerek olduğunu da zan netmiyorum.
28. Solon'un sistemi, Antik Çağ'ın "statünün doğumla belirlenmediği �·ift
lik düzeni"nin klasik bir örneğidir. Ossowski, Class Strııcı urc, s. 42.
29. Bkz. benim "Land, Debt a ııd the Man of Property in Classical Athens",
Po/it ical Scicncc Quartcr/y 68, 1 953, s. 249-68 ; aynı zamanda Finley,
E.ftS., Bölüm 4'te yeniden yayımlan mıştır.
30. Bu konuda oldukça fazla yazılı bilgi bulunmaktadır. Bkz. Ossowski,
C/ass Structure, s. 44-49.
3 1 . llu kon uda fevkalade bir değerlendirme için bkz. aynı eser, Böl üm 5.
32. llkz. P. Vidal-Naquet, "Les esclaves grecs etaint-ils une classe?", Le
Clıasscur noir, (yeniden gözden geçirilmiş baskı), Paris 1 983, s. 2 1 1 -
2 1 ; Bölüm 7, 2 . Kısım ve daha sonrasında geniş bilgi verilmektedir.
33. T. R. S. Broughton'ın (s. 1 50-62) değerlendirmeleri ile birlikte, P. A.
Brunt, "The Equites in the Latc Republic", Proccedings . . . Ai.r, s. l 1 7-
49'daki biligiler gerçekten oldukça açıklayıcıdır. Bu bilgilerin tamamı,
Seager'in, Crisis, s. 83- 1 30'da ve C. Nicolet, Lordre equcstrc iı / 'epo
q uc repub/icaine (3 1 2 -43 J.-C.}, Paris l 966'da yeniden basılmıştır.
Ayrıca, llrunt'ın, A n nalcs, 22, 1 967, s. 1 090-B'de yeniden gözden ge
çirilmiş anlatımlarına bakınız.
34. History and Class Consciousncss, Londra 1 97 1 , s. 55-9 ; W. G. Run
ciman, '"Capitalisnı without Classes ... ", Britislı .1. of Sociology, 34,
1 983, 1 57-8 1 ; .1 . P. Vernant, Mytlıc et societe ... , Paris 1 974, s. 1 1 - 1 9.
1 5. llkz. C. Habicht, "Die herrschende Gesellschaft in den hellenistisrhcn
Monarchien", Vicrıc/jalırschri..ft fıir Sozial-und Wirtschaftsgcsclı ich
tc 45, 1 9 5R, 1 - 1 6.
36. La tincede hu, quorum ordin i conven iu n t (onların sınıfı için uygun
durlar - r.n.) olarak geçmektedir. Fakat Cicero burada ordo kelimesini
teknik anlamda tabaka veya sınıf olarak değil, genel anlamıyla kullan
maktadır. Ayrıca belirttiğim gibi ben, "statü" kelimesini Romalıların
kullandığı gibi yasal anlamda kullanmıyorum.
37. Veyne, "Trimalcion", s. 244- 5.
38. Aynı eser, s. 240.
39. Bkz. Ossowski, Class Strucııı rc, Bölüm 7.
59
40. Bkz. H. G. Pflaum, "Titulature et ran g social d uran t le Haut-Empire",
Rccherches (not 1 7'de verilmişir), s. 1 59-8 5 ; P. Arsac, " La dignite se
n atoriale au Bas-Empire", Revue lı istorique de droit Jrançais ... 4th
ser., 47, 1 969, 1 98-243.
41 . 5. Treggiari, Roman Freedmcn durirıg ılıe Late Republic, Oxford 1 969,
s. 88-89.
42. T. P. Wiseman, "The Potteries o F Vibienus and Rufreııus at Arretiu",
Mnemosyr.c, 4. ser., 1 6, 1 963, 275-85. New Men, s. 77 'de, Wiseman,
De oj]iciis'ten alınmış bir bölümde, "Bu eserin L. Ci ncinnatus gibi, pa
raya ihtiyacı olmayan, kendi küçük çiftliğinde çalışan ve ideal bir ha
fızaya sahip bir kişi esas alınarak yazıldığı" belirtil mektedir. "Roma'nın
gelişmesi ile uygulamalarda kesin bir geçerlik kazanan b u düşüncenin
yaşa masının gerisinde ise aslında, Cato'nun d üşüncelerinden etkilenen
geçim ekonomisi yatmaktadır". Cato ve Cicero'nun ebedileştirdi!"ji dü
şüncede "paraya ihtiyaç yoktu". Bu gerçekten hayret verici bir d urum
ve ben b u konuda a ncak Cato ve Cicero'nun kitaplarının okunmasını
tavsiye ediyorum. Böylece De of.fıciis'deki pasajlaradaki Hellen etkisi
kendiliÇıincleıı görülecektir (Bkz. mesela Seneca, Epistu/ac Mora/es,
88. 2 1 - 2 3 ; D. Nörr, "Zur sozialen und rech tliclıen 13ewertung der fre
ien Arbeit in Rom", ZSS 82, 1 965, 67- 1 05, s. 72-79).
43. Fredriksen, "Caesar", s. 1 3 1 , not 2G.
44. M.Ö. 2 1 8'de yürürlüge giren kanunu bir kenara bırakarak, b urada adet
ve gelenekiere daya narak, bir senatörün sa hip olabileceği bir geminin
b üyüklüğünün sınırlı oldu!'.jurı ıı belirtmek isterim. Taşıma bedellerinin
yüksek olmasından dolayı gemiler, en azıııdan arazi sahiplerinin ken
di ürünlerini taşıyabilecek b üyüklükteydi. Yasal caydırıcılık, sadece sos
yal hava buna müsaitse 9eçerliydi ve detaylarda kalıyord u. Ancak b u
kon uya d a h a sonra önem verilecektir.
45. Bu konudaki doküman tasyon, old ukça karışık bir çalışma olan G. Bil
leter, Gcsclı iclıtc dcs Zinsfusses im gricclıisclı -röın isclıcn Altertuın,
Leipzig 1 8CJ8'de bulun abilir.
46. Bkz. Frederiksen, "Caesar"; J. A. Crook, "A Study in Decoction", Lato
mııs 26, 1 967, JGJ-76.
47. Cicero, Epistıı/ae ad Familiares 5. 6. 2:deki şiddetli suçla masında ; De
Officiis 2. 78-84'te, borçtan kurtulma ile ilgili önlemler ve özellikle
Caesar'ın aynı konu ile i lgili olarak soygu n olara k isi mlendirdiği toprak
kan u n larında, tefecilerden ziyade mülkü koruduğunu belirtmektedir.
48. Epislulac ad Atticum 5.4.J ; 7.J . 1 1 ; 7.8.5.
60
49. Bkz. O. E. Schmidt, Der Briefıııechse/ des M. Tullius Cicero von se
incr Prokonsulat in Cilicicn bis zu Caesars Ermordııng, Leipzig 1 893,
s. 289-3 1 1 .
50. Kısa bilgi için bkz. Gelzer, Nobi/ity, s. 1 1 4- 1 7. Cicero'nun M.Ö. 54'te,
Episı ulac ad Fam iliares 1 .9. 1 B'de Caesar'ın kendisine ve kardeşine
işaret et tiği büyük liberalitasta 800.000 sestertius borcu belirtmesine
adeta gerek yoktur. Bu borcun tarihi bilinmemektedir ancak. ilk kez
M.Ö. 51 'de (Episııılae ad A tticum 5. 5.2'de) tespit edilmiştir. Fakat
eğer Cicero bu kelimeyi sürekli kullanıyorsa, liberalitas kelimesi, ilgi
mizin dışında yer alır. De ofjiciis 1. 43-44; De Leqibus 1. 48'de oldu
!)u gibi. Caesar'111 aldığı faiz miktarı, Cicero'nun Attikos'a gönderdiği
iki mektupta (5.5.2 ve 5.9.2) "20. 000 ve 800.000" olarak verilmekte,
kesin bir rakam belirtmemektedir. Fakat e!)er 20.000, 800.000'in
(O/o2,5 ora 111ndan) fa iz miktarı ise, bu, Antik Çağ'da faiz oranın111 on i
kin in katı kadar olduğunu gösterir, ki bir ay için oldukça fazla bir mik
tardır.
5 1 . Bu konudaki esas metin Cicero'nun mektuplarında yer almaktadır. Ci
cero, Episı ulac ad Atı icum 5.2 1 ; fı. l . Ayrıca kısa bilgi iç·in bkz. E. Ba
dian, Roman lınperilaism iıı thc Late Repııblic (2. baskı), Oxford
1 968, s. 84-87.
52. Burada bahsedilen konular iciıı bkz. A. Bürge, "Vertrag ıınd persona
le Abhangigkeit in Rom der spaten Republik und der frühen Kaiserze
i t", ZSS 97, 1 980, 1 05-56, özellikle s. 1 1 4-38.
53. W. V. Harris, War a nd lmperilaism in Republican Rome, Oxford 1 979,
s. 68- 104 ; Badiarı, Jmperialism, Bölüm 5-G; A. H. M. Jones, The Ro
man Economy, (ed. P. A. Bru n t), Oxford 1 974, s. 1 1 4-22 (lleriki bö
lümlerde, Bölum 7'de 7. Kısma bakınız).
54. Bkz. Brun l, Manpower, s. 301 -5.
55. Lily Ross Taylar, Party Polit ics in ıhe Age of Caesar Berkeley ve Los
Angeles 1 949 ve dizinindeki "Brilıery, lıkz. Elecıioııs, Jurors, Malp
racıice" konuları, finans ile ilgili konularda yukarıda söylenmiş olan
larla ilgili geniş bilgi vermektedir. Ayrıca lıkz. D. Stockton, Ciccro,
Apoliıica/ Biography, Londra 1 97 1 , s. 240'da Brutus'un Salamislilere
vermiş olduğu kredi hakkında bilgi bulunmaktadır ve "Bu iş bütünüy
le na mussuzluk kokuyordu" denilmektedir.
56. Yüzyıl sonra, şartlar değişmeye başladığında, fakir olmasa da en zen
gin senatör de olmayan Genç Plinius, yıllık geliri 2.000.000 sestertius
olan bir mahallede yaşıyordu. Bkz. Duncan-Jones, "The Finances o f
Plinius". Cicero. Kilikia'da kazandıklarını E fes'te (Ephesos) vergi topla-
61
yıcılarında biriktirmişti ve son unda bu p::ıra Pompeius'un ad::ım ları ta
rafından ellerinden alınmıştı. Bkz. Srhmidt, Briefwechscl, s. 1 8 5-9.
57. Pritchett, Military Practiccs, s. 85.
58. 1. Shatzman, "The Roman General\ Authority over Booty", Historia
21 1 972, 1 77-205.
59. Tacitus, Amıalcs 1 3 .42 ; Dio, 6 1 . 10.3.
60. Crook, Laıv, s. 90.
6 1 . K. H. Below, Der Arzt im römislıcn Reclıı, M ünih 1 9 53, s. 7-2 1 ; K.
Visky, " La qualifica del la medicina e dell' a rchitettura nelle fan ti del
dirtto romana", /ura 1 0, 1 9 59, 24-66.
62. Bunların mümkün olup olmadığı Broughton tarafından bclirtilmişitir.
Broughton, Seager'de, Crisis, s. 1 1 9-2 1 .
63. Rouge, Commercr, s. 3 1 1 .
64. Brunt, i n Seager, Crisis, s. 94.
65. Broughton, aynı eser, s. 1 1 8, 1 29.
66. Tcnney Frank, An Economic History of Rome, (2. baskı), Londr;ı
1 927, s. 230- 1 . Romalı hukukçular, killi toprağın çiftliklerin instru
mcnıası (dona111mı, bütünün bir p::ırçası-r.n.) olup olmadığını tartış
mışlar, ş::ıhısları ıı buradan yararlanma hakkına sahip olup olmadıkları
nı değerlendirmişlerdi. Digcsı 8.3.6; 33.7.25.l.
67. Rostovtzeff, RE, s. 1 76-7.
68. "The Economic Life of the Towns of the Roman Empire", Tlı c Roman
Economy, Bölüm 2.
69. Aynı eser, s. 1 83-4.
70. Broughton, Seager'de, Crisis, s. 1 29-30.
7 1 . Cicero, Epistulae ad A ıticum 1 . 1 7. 9'da oldukça yapıcı eleştiriler bu
lunmaktadır.
72. Bkz. J. Pecfrka, "A Note on Aristotale's Conception of Citizenship and
the Role of Foreigners in Fourth Century Athens", Eirenc 6, 1 967, 23-
26.
62
III
EFENDiLER VE KÖLELER
Her ne kadar genel anlayışa aykırı gibi görünse de, Antik Çağ dün
yasındaki sosyal statüler içinde, kölelik kurumu kadar karmaşık
olanı yoktur. Bu kurum bütün olarak basit gibi görünse de köle,
mutlak bir mülk olarak ve onun kuralları çerçevesinde alınan, satı
lan, kiralanan, çalınan, değeri artan ya da azalan bir mal gibidir.
Odysseus'uıı en sevdiği kölesi, domuz çobanı Eumaios ; M.Ö. 4.
yüzyılda Atina'da büyük bir bankanın idarecisi iken kölelikten azat
edilen ve sonra da Atina vatandaşlığı ile şereflendirilen Pasion; is
panya gümüş madenlerinde kötü şartlarda çalıştırıldıkları bilinen
köleler; Philnn tarafından, lskenderiye'deki (Aleksandreia) Yahudi
topluluğunun problemlerinden sorumlu olduğu için farklı olarak
nitelendirilen imparator Caligula'nın kölesi Helicon (Legatio ad
Gaiıım - Gaius'a Elçi, 166-72); M.S. 55'te doğmuş ve önceleri N e
ro 'nun kölesi iken sonradan azat edilmiş sekreterlerinden olan sto
acı filozof Epiktetos; bunların tümü köleydiler. Yukarıda verilen ba
zı bilgilerin de gösterdiği gibi sahip olunan kölelerin durumları, ev,
çiftlik ve pek çok mi.i lke sahip olmaya benzer şekilde farklılık gös
termekteydi. Köleler, hayvanlar gibi dövülüp çeşitli yöntemlerle
damgalanmakta ve bazen kaçtıkları da vaki olmaktaydı. Bütün bu
gelişmelerin sonucu olarak Roma kanunlarına göre, kölelerden sa
hipleri sorumlu olduklarından, köleler de hayvanlar gibi sahiplerine
ve mülklere büyük maddi zararlar verebilmekteydiler. Bu açıklama
lara göre, köle ve mülkün bire bir eşit konumda olup olmadığı hu
susu akla gelebilir. 1- Köle kadınlar, kendi efendilerinden çocuk
doğurabiliyorlardı; 2- Köleler vaftiz edilme gibi dini ayinlere katı
lıp, öldüklerinde de temizlenmeleri söz konusu olduğundan, en
azından Tanrıların gözünde insan oldukları düşünülüyordu.
13uckland'ııı 1908'de yayımlanan Tiıe Romaıı Law of Slavery
(Roma Kölelik Kanunları) adlı kitabında güzel bir şekilde örneklen
diği üzere, kölelerin bu sökülüp a tılamayan iki yönü, bir şahıs veya
mal olmaları, toplumda büyük bir belirsizlik meydana uetirmektey
di. Huckland meseleyi en sade haliyle inceleyen bir yazardır. O, sa-
63
dece imparatorluğun hukuki doklrinlerini dar bir çerçevede ele al-
mıştı. Fakat kitabının önsözünde belirttiği gibi, bu konuda Buck
land'ın 735 sayfa daha yazma'.>ırıa sebep olan ve "kanunun her ala
nında kendini gösteren sıkıntılı bir husus mevcuttur. Halihazırda
kölelerin bir grubuna hala köle muamelesi yapılması meseleyi çö
züme ulaştırmayacaktır". Bu belirsizlik ortamında, kölelerden bir
kısmı hala bilinen engellerle mücadele ederken, diğer bir kısmı da
yaygın şekilde azat edilmişli. Bu belirsizlik, çok yayg111 olmayan
azat edilme müessesesi ile bir kat daha arttı. Azat edilmiş olanlar,
hala bazı engeller yaşamalarına rnğmen bu büyük ayrımı aşmışlar
dı. Kendisi azat edilmiş olan kölenin sonradan dünyaya gelen ço
cukları, mesela şair Horatius'un kendisi gibi, tamamıyla özgür ka
bul ediliyordu. Roma'da Roma vatandaşı olan köle sahiplrriniıı azat
ettikleri köleler, resmi anlaşma gereğince tabii olarak vatandaş ala
bilmekteyken Hellas'ta bu gec;erli değildi. Ancak Lıu, sadece ve ka
tiyetle, özel kişinin kt>ndisi tara fından yapılan bireysel girişim sonu
cu takdir ettiği ödüllendirme ile mümkün olmuştur.
Belirsizlikler bu kadar çok olmcısına rağmen -ki ben de aynı kana
atteyim- en başta anlattığım hususlar bütün bu aykırılıkları oluş
turınaz. Aşağıda bu konuda iki bilinen kurumdan örnekler verece
ğim. Birincisi Sparta'daki lıeilot sistemid ir. Hei/otlar sayıca, Lako
nia ve Mesenia'daki çiftlik sahiplerinin topraklarındaki Spartalıl:ırın
sayısından, hizmet ettikleri efendilerinden veya hizmet verdikleri
diğer işlerdeki kişilerden daha kalabalık bir grup oluşturuyorlardı.
Hellenler, lırilolları genellikle "köle'" olarak isimlendiriyorlardı. Fa-
kat bunların, mesela Alina'da alınıp satılabilen kölelerden farklılık
ları kolaylıkla anlaşılabilmekteydi. Bunlar, özgür olmamakla birlik
te Spartalıların mülkü de değillerdi. Alınıp satılamaz, azat edile
mezlerdi (devletin tasarrufu hariç) ve hepsinden daha açık olan fark
ise, sürekli aynı yere ait olmalarıydı. Antik Çağ'da her nerede alınıp
satılabilen köle bulunuyorsa, bununla birlikte mutlaka doğumlarla
veya sürekli sürüler halinde yapılan köle ithalatıyla mevcudiyetini
sürdüren bir köleliği görüyoruz. Fakat hei/otların hem de Jncto hem
de de jure· olarak asla bu şekilde olmadıkları, doğrudan doğruya
veya veraset yoluyla kendilerine ait ailelerinin bulduğu, şüphesiz
64
kendi kültleriyle ve genelde bütün normal kurumlarıyla (özgürlük
hariç) nesilden nesile geçen bir kölelik olduğu anlaşılıyor. Romalı
lardan önce Hellen dünyasındaki gerçek kölelerden farklı oldukları
h.ılde onlar da isyan etmişlerdi. Bunların bir kısmı ise, ağır askeri
sorumluluklar sırasında (sadece emir eri veya sekreterlik işlerinde
değil, .ığır silahlanmış gerçek askerlrr gibi) Sparta ordusunda sa
vaşnıcık zorunda bırakılmışlardı. 1
İkinci örnek ise Roma'da, Hellas'takinden daha iyi geliştiği bilinen
peculium· kurumudur. Romalılar, belirli sınırlar içinde (ne şekilde
olursa olsun), kanunda mülk edinme hakkı açık bulunan kölelerin
ve pa tria potestasın birbirine devredebildiği kullanma, idare etme
hakkına peculium adını vermişlerdi. Kanunların belirlediğine göre
peculium, efendi veya pater· tarafından tamamıyla yardım ama
cıyla verilen borçtu. Bu efendiye, üçüncü bir kişiye verilmek üzere
istediği zaman çekebileceği peculium miktarı kadar yasal bir so
rumluk getiriyordu. Fakat uygulamada mal sahibi, idare konusun
da bağımsızdı. Bir köle isterse bu pecıı liuın ile kendi özgürlüğünü
satın alalıilir, isterse azat edilmiş bir kişi olarak işine devanı edip
bunu varislerine bırakabilirdi. Uygulama daha sonra, yerleşik ticari,
ekonomik ve endüstriyel faaliyetlerde, İtalya'da Roma'da ve Roma
lıların faaliyette bulundukları her yerde, M.Ö. 3. yüzyıldan itibaren
köleler ve azat edilmiş kimseler tarafından sürdürüldü. Köle çiftlik
kahyaları ve idarecileri dışında, pecııliu ına sahip olup da bağımsız
şekilde çalışanlar, sadece sahipleri için değil kendileri için de çalışı
yorlardı. Eğer gelir düzeyleri belli bir seviyenin üzerinde ise, bunla
rın peculiu mu diğer kölelerle birlikte onlara yapılan ödemeleri,
dükkanları, malzemeleri ve ticari sermayeyi de içine alıyordu. 2
Artık anl::ışılıyor ki, herhangi bir çiftliğin ve evin hizmetlisi, peculi
uma sc1hip köleler ve zincire vurulmuş bir vaziyette büyük çiftlikler
de çalışan kölelerin hepsi için geçerli olan hukuki statü, bunlar ara
sındaki ekonomik ve sosyal farklılıkları ortadan kaldırarak tek bir ad
li kategori içinde kabul ediliyorlardı. 3 Bu kategoriyi heilotlar olarak
düşünürsek, yasal statünün kendisi de oldukça sönük kalmaktadır.
Gelişmiş bir hukuk sistemi Lıulunınayan Hellenler, heilotiarııı yasal
• Eski Ronıa'da kölelerin özgürlüklerini satın almak için biriktirdikleri para.
(r.n.)
** Baba, aile reisi. (r.n.)
65
statülerini belirlemek için hiçbir gayret göstermemişlerdi. Yaptıkları
tek şey, "özgür insan ve köle" arasındaki farkı (Polydeukes, Ono
nıastikon 3.83) ortaya koymak olmuştu. Romalılar bunu gerçekleş
tirmek için çabalamışlarsa da bunu başaramadıkları bir gerçektir.
Roma hukukçuları, daha ziyade Roma'nın iç dünyası ile ilgilendiler;
oldukça karışık etnik gruplardan oluşan imparatorluk içindeki sos
yal yapılanma, zihinlerini hem karıştırmış hem de daha çok m eşgul
etmiştir. Liber homo bona fide serviens' ve servus quasi colonus..
şeklindeki zorlayıcı sınıflandırmalarla uğraştılar. Geç İmparatorluk
Dönemi'nde 4 co/oni-· adı verilen alt grupları bir çare olarak ortaya
koymakta da aciz kaldılar. Roma kanunlarının varisleri olarak, Orta
Çağ'dan bu yana süregelen ve sosyal tabakalanmanın en alt kısmın
da bulunanları tanımlayan bir kavram olarak, bizleri hayrette bıra
kacak şekilde, işgücü konusunda bizde köleler, serfler ve bağımsız
olarak kazan,· elde edenler şeklinde sadece ve sadece üç kategori
bulunmaktadır. Buna göre lıeilotiar, serf olmaktadır. 5 Peculiumlu
köleler de yine konunun en başında, köle olarak ele alındılar. Eko
nomik olarak toplumun düzeni ve işleyişi açısından bunlar, genel
likle serbest meslek sahibi zanaatkar, rehinci, tefeci ve dükkan sahi
biydiler. Onlar da özgür olup aynı işi yapıyorlardı. Yasal statükrin
deki şekli farklılıklara rağmen aynı şekilde ve aynı şartlar alt111da ça
lışıyorlardı. Her iki grubun üyeleri, bir diğerinin sınırlandırması al
tında iş yapıyordu. Oysa bir anlamda Aristoteles ve Cicero, köleliği
ve birilerine bağlı olmayı kınamışlardı. Bu ise, Antik Çağ'da nesiller
boyunca süregelen kökleşmiş kölelik düşüncesine aykırıydı.
Tarihi olarak konuşmak gerekirse, ürretli işçilik, daha sonraları or
taya çıkan oldukça karmaşık bir olgudur. Ürretli işçilik düşüncesi,
iki önemli ve zor kavramsal aşamayı gerektirmektedir. Bunlardan il
ki, insan gürijnün kişisel birikime ve yapmış olduğu işin sonunda
oluşan ürünün özüne ihtiyaç duymasıdır. Bağımsız veya köle ola
rak peculiu ma sahip olsun ya da olmasın, bir kimse bağımsız bir
zanaatkardan herhangi bir şey satın alırsa, eşyayı sat111 alan kişi, za
naatkarın kendi çalışma ortamında zaman içerisinde sarf ettiği
emeğini değil, onun malını satın al mıştır. Eğer bir kimse bir işçi ki-
* iyi niyetle hizmet eden özgür i nsan. (r.ıı.l
H Sözde çi ftçi olan köle. (r.ıı.)
66
ralarsa, işgücünü soyut olarak satın alırsa, satın alan, belli şartlar
da ve her istediği zaman bu işi kullanır. Bunu kullanma hakkı ar
tık, işgücü sahibine değil, satın alan kişiye aittir (ki müşteri, nor
malde işgücünü kullandıktan sonra ödeme yapar). İkincisi ise, üc
retli işçilik sistemi, ikinci bir soyut kavram olarak, iş süresinin be
lirlenmesini ve işin karşılığının ödenmesi için genellikle satılan hiz
metin ölçülmesi ve değerlendirilmesi metodunu gerektirir. 6
Bunu önemsememek mümkün değildir. Bir aydın olarak değil, halk
tan bir insan olarak konuşmak gerekirse, bu iki kavramsal adımın
her ikisini de tanımlamak, Roma hukuçuları için bile herhalde zor
olsa gerek. 7 Şahsın veya ailenin kendi ihtiya,·larından artan kapasi
telerini, işgücü ihtiyacının karşılanılmasında kullanılmaları fikri ol
dukça eskidir. Bu, tarihöncesi dönemlere kadar gitmektedir. Yeterli
kaynak ve güç birikimine sahip olduğunu tespit ettiğimiz herhangi
bir sosyal �Jrubun (kral, tapmak, yönetici kabile veya aristokrasi) iş
gücü ihtiyacının, bir evde çalışanlar veya akraba grubunun tarını,
madenler, kamu hizmeti veya silah üretimi için duyulan ihtiyaçtan
daha fazla olduğunu görürüz. Bazı sosyal gruplar bu işgücünü, sa
tın alma yoluyla değil, güç ve silah kullanarak, kanunlarla veya ge
leneksel kurallarla zorunlu bir görev olarak temin ediyorlardı. Bu is
teksizce sağlanan işgüci.i, normalde kölelerden oluşmuyordu; fakat
borçlanma yoluyla sağlanan hağıınlılık, /ıri/otiara benzer şekilde Er
ken Dönem Roma c/ieııtıı lusu·, Geç Roma colonıısu gibi bir tür "ya
rı" kölelik benzeri yöntemlerle gerçekleştiriliyordu. Bağımsız ücretli
elemanların yanı sıra çalıştırılan köleler, özellikle savaşlar sırasında
kaçırılan kadınlardan oluşuyordu. Fakat hunların her ikisi de, ne
toprakta ne de kasabalardaki üretimde önemli bir etken değildi.
Bu aşağı statü içindeki gruplar arasında gerçek bir denge kurmak
olduk,·a zordur. Homeros'un ünlü kitabında Odysseus·un Hades'i
ziyeretinden bahseden bölümde, Odysseus, Akhilleus'un hayaleti ile
karşılaştığında, ona mutluluğunun sebebini sorar. Cevap oldukça
acıdır. Akhilleus, bütün ölülerin kralı olmaktansa, "yeraltında bağlı
olarak, herhangi bir toprağa sahip olmayan bir adamın yanı başın
da, Lıir başkası için tlıes.. olarak çalışmayı yeğlerim" demiştir.
' Rom;ı'd;ı zengin evlerindeki yan aşma, hizmetli. (r.n.)
.. Alina'da Solon'un düzenlemesinde dördüncü sınıfa mensup olan kişi, işçi,
serf. (r.n.)
67
(Odysseia 1 1 . 489-9 1 ) . Akhilleus, insanlığın en aşağı statüsünün
kölelik değil fakat toprağı olmayan t/ıeslik olduğunu düşünmüştür.
İlyada'da ise Tanrı Poseidon, Troia Kralı Laomedon için, Apollon ile
birlikte bütün yıl boyunca beraberce tlıetes olarak çalıştıklarım , kral
la " ücret konusunda uzlaştıklarını" hatırlatmaktadır. (llias 2 1 . 441 -
52): Yılın sonunda , her ikisi de hiçbir ücret ödenmeden oradan
uzaklaştırılmışlardı. 8 Tlıetcsler bağımsız kişilerdi; domuz çobanı Eu
maios ise bir köleyd i. Fakat ikinicisi, birilerinin malı olmadan, yasal
bağımsızlık statüsünden daha anlamlı, daha değerli bir bağlılık olan
a sil bir ev sahibine. oikosa bağlı olduğundan, daha güvenli bir ko
numdaydı. Bir başka nüa ns, borç yoluyla köleliğin kaldırılması ama
cıyla , M.Ö. 6. yüzyılı n başlarında Atina'da ve M.Ö. 5. ve 4. yüzyıl
larda Roma 'da ortaya çıkan mücadelelerde görülmekted ir. Her iki
toplumda da vatandcışların büyük bir çoğunluğu, borçlanma yoluy
la birilerine bağla nmışlardı. Hatta Aristoteles Atina'daki durumdan
bahsederken,"fakirlerin, eşleri ve çocuklarıyla birlikte zenginlerin
'kölesi "' olduklarını belirtmektedir (He Atlıenaioıı Politeia-Atina
lıların Devleti 2.2).- Fakat bunların başarılı mücadeleleri , ne kendi
leri ne de Antik Çağ uzmanları tarafından bir köle ayakla nma sı ola
rak değerlendirilmedi. Bunlar kendi toplumlarında hakettikleri yeri
-sadece kendileri için, o sıralarda Atina 'ya ve Roma'ya dışarıda n ge
tirilen, alınıp satıla n köleler h;in değil- isteyen birer vatandaştı. 9
Bu vatanda ş-köleler, bağımsızlığa kavuşmadan önce , gerçekten
bağımsızlar mıydı yoksa bağımsız değiller miydi? Bunun daha ön
ce belirttiğim gibi yanlış zorlama ları yansıttığını ve anlamsız, hatta
şaşırtıcı bir soru olduğunu düşünüyorum. Gerçekten bizler, bütün
işgücü grubunu, köle, serf veya hür olarak üç kategoriye sığdırma
ya çalışırız. Bir kutupta, bir eşyadan başka bir şey olmayan köle; di
ğer kutupta , bütün işlerini özgürce ve birilerinin yardımıyla ya pa
bilen tamamıyla h ür bir şahıs yer almaktadır. Bunların her ikisi de
gerçekte hiçbir zaman var olmamıştır. Kötü talihleri sebebiyle , bir
maldan farklı görülmeyip sahipleri tarafından kötü muamele edilen
• Türkçr çrviri: İlyada, (Çev. Azra Erhat, A. Kadir), lstanbul J ')84, Can Yayın
lan . (r.n.)
.. Türkçe çrviri : A tinalılarııı Devleti, (Çev. S. Y. Baydur), Ankara 1 943, MEB
Yayınları. (r.n.)
68
köleler scıdece münferit kalmaktadır. Ancak kölelere, aslında böyle
sine basit şekilde bildiğim hiçbir toplumda bakılmamıştır. Bir diğer
uçta ise, Robinson Crouse hariç her şahıs, belirli bir toplumda ya
şamasının bir sonucu olarak sınırlı bir özgürlüğe sahiptir. Tam öz
gürlük ise aptalca bir hayalden ibarettir (ve pisikolojik olarak da hoş
görülmeyecek bir şeydir).
Bu iki hipoletik uç arasında ise, daha önce örneklerini verdiğim çok
çeşitli veya farklı durumlar, çoğu zaman aynı toplum içinde bir ara
da bulunabilmektedir. Bir şahıs bazı haklara, ayrıcalıklara, istek ve
görevlere sahiptir veya değildir. Borcunu, kirasını, vergisini ödedik
ten sonra, işinde elde ettiğinin fazlasını kendisine ayırabilir. Fakat
kendi işinin mahiyetini ve yerini kendisi seçmektt' hür değilclir. Bel
li kamu hakl;ırı olabilir fokat siyasi hakları yoktur ; siyasi hakları ola
bilir fakat mali hakları yoktur. Velhasıl, Roma terminolqjisinde in
potestate' olarak, kendi harcamaları veya kamu harcamaları ile as
keri yükümlülükte (veya görevde) bulunma veya bulunmama vb
haklara sahip olmayabilir. Bu hakların bir araya getirilmesi veya ol
mayışı, tabii ki aritmetiksel bir süreklilik değil, daha ı;ok meta forik,
süreklilik çıösterıneyl'n, boşlukları olan ve bir yerinde ağır yoğunlu
ğu bulunan bir ışık dalgası gibi, şahsın bu yelpaze i�·indcki yerini
belirler. Hatta renk dalgasındaki bu aritmetiksel devamlılık içinde,
ayrı ayrı renklrr daha kolay görünür. ıo
Bunların hepsi gereksiz nazari ve sofistik fikirler gibi görünebilir.
Fakat ben böyle olduğunu düşünmüyorum. Bir önceki bölümde,
sosyal derecelendirmenin üst tabakasının en sonunda var olan bir
statü yelpazesini ve ("yelpaze" kelimesini kullanmamakla birlikte)
daha çok ekonomik eğilimi ortaya koyan düzeni açıklamaya çalış
tım. Şimdi ayrn analitik aracı, diğer aşağı uçta var olan ve çözüm
lenmesi kolay olmayan soruların cevaplarının bulunmasına cia
uyarlanabileceğini düşünüyorum. Daha öne(', Hellas'taki alınıp sa
tılabilir kölelerin isyan etmediklerini, buna karşın heilotların ayak
landıklarını belirtmiştim. Buradan anlaşılan şu ki, heilotlar bazı hak
ve ayrıcalıklara sahiplerdi (bu imkanlardan yoksun değillerdi) ve da
ha fazlasını istiyorlardı. Çok çeşitli olmakla birlikte, Antik Çağ'da
genellikle "sınıf mücadelesi" olarak adlandırılan bu mücadeleler,
69
yelpazenin farklı noktalarındaki gruplar arasında var olan hak ve
ayrıcalıkların dağılımı konusunda ortaya çıkan çatışmalardır. M.Ö.
140-70 yılları arasında italya'da ve Sicilya'daki gerçek köleler üç
misli daha şiddetli bir şekilde ayaklanırken, onlar köleliği bir kurum
olarak düşünerek hareket etmemişler, basitçe, köleliğin ortadan
kaldırılmasını değil ancak kendilerini ve statülerini düşünmüşler
di. 1 1 Yelpaze düşüncesi, aynı zamanda peculiu mlu kölelerin, köle
çiftliğinde, bağımsız zanaatkar ve dükkan sahipleri ile olan ilişkile
rindeki yerlerinin tespitinde bize yardımcı olur. Daha dar ekonomik
soruların çözümü için költ' ve d iğer yollarla sağlanan işgücünürı
yeterli olup olmadı y ının karşılaştırılması sırasında bu yaklaşım, ay
nı zamanda kendi ahlaki değerlerimizi, ele aldığımız konuya aktar
maktan bizleri alıkoyar.
Antik Çağ'da hür şahısların çoğu, hatta hür vatandaşlar, kendi ha
yatlarını sürdürebilmek için çalıştılar. Hatta Cicero da bunu kabul
eckr. Fakat toplam işgücü, dilimizde bunu ifade edebilecek tek hir
kelimeden oluşan bir isim bulamayacağımız, küçük ya da büyük
çapta hür olmayan başka büyük bir sektörü daha içine almaktadır.
Halbuki, aslında bunların içinde alırnp satılabilir köleler sadecr bir
alt kategoridir. "Bağımlı (veya gönülsüz) işuücü" olarak isimlendir
diç) im hu genel kateçıoriyc ben, bir başkası için çalışan herkesi da
hil ettim. Bunun sebebi, bunların sadece daha sonraki ailelerde lıir
çiftlik evinde çalışmalarından veya gönüllü olarak o işe girdiklerin
den veya mutabık kalınmış herhangi bir sözleşmeyle çalışmaların
dan dolayı değil (haftalıklı, ücretsiz veya ücretli) fakat yapılması
gereken işi, önceden belirlenmiş bazı şartlara göre yapmaları gerek
tiğinden ; bağımlı bir sınıfa, genellikle uzun bir süre için veya bir
hayat boyu doğumla, borçlanmayla, savaşlarda yakalanma yoluyla
veya herhangi bir başka durumla gelmiş olmaları sebebiyle, kanun
veya gelenek, otomatik olarak krndisinin bağımsızlığı seçmesine ve
bunun için harekete geçmesine karşı bazı önlrmler aldığından do
layı, bu grubu böyle isimlendirmeyi uygun buluyorum.
71
ni öne sürd ü . 1 5 Tarihçilerin, köleliğin kötü yanlarını ve kısa süreli
kiracılığın da ağır Roma kanunları altında çekilmez olduğunu dü
şünerek, kafalarını bununla meşgul etmelerinden dol ayı, Fustel'in
görüşün e pek fazla önem verilmedi . Aslınd a bu fikir öyl e önemsen
meyecek bir görüş de değildi. 1 6
Şehir üretiminin gelişmesi, alınıp satılabilir kölelerin varlığına ze
min h azırlayan bir etkendi. Ancak gelen eksel bağımlı i şçilik buna
uygun değild i . Toprakta '1ei/otluğun ve bununla karşılaştırılabile
cek bir işçi statüsünün yaşamasının mümkün olmadığı ortamlarda
kölelik, h angl sebeplerle olursa olsun toprak sahiplerinin ihtiyaçla
rının yeterli derecede karşılanması konusunda (an cak bu Sparta'da
böyle ol mamıştır) oldukça önemli bir yol katetti . Bu, mesela Solon
reformlarının yapılmasından sonra Atina'da olduğu gibi, sadece iç
kaynakların yetersiz olduğu dön emlerde, hür işçinin bulunmadığı
pazarlard a , kölelerin ithal edildiği -ki köleler her zaman i çin önce
likle dışarıdan gelenlerden oluşmaktadır- anlamına gelir. Bu ilişki,
Büyük i skender ve haletleri zamanında ve daha sonra Yakındoğu
'nun büyük bir kısmını ele g eçi ren Romalılar döneminde d e g eliş
menin oldukça önemli bir itici gücünü oluşturmuştu. Bu toplum
lar, orada halihazırda toprakta işçi olarak çalışan hür bir çiftçi top
luluğu bulmuşlardı. Oranını tahmin bile edemeyeceğimiz bu to plu
luk, topraklarını fethedenler tarafından , yürürlükteki ki ralama yön
temini de d evam ettirerek, sadece ihtiyaç duyulduğunda küçük d e
ğişiklikler yapılarak, mesela to prakları geleneksel olarak kraliyet ve
ya tapınağın denetiminde olan Hellen şehirlerinin kuruluşund a ol
d uğu gibi, kullanılacak ve sömürülecekti . ı 7 Bu yapıyı n eden d eğiş
tireceklerdi ki? Halihazırda var olan ve yüzıllarca statüleri kabul
edilmiş bağlı çiftçileri, farklı bir bağlılık şekline sokarak, onları top
raklarından çıkarıp bunun yerine işçi getirmek için mi uğraşmalıy
dılar? Niçin her şeyin statüsünü kesinleştireceklerdi? Bu düşündü
rücü soruya cevap vermeye herhalde gerek yoktur. Sonuç olarak
Küçük Asya'da (Anadolu), Suriye'de ve Mısır'da, toprakta kölelik
hiçbir zaman ön emli bir etken olmamıştır. Roma'nın Batı Avru
pa'da ve Kuzey Afrika'da farklı Roma sosyal yapısı ile eld e ettiği
şeyler, daha sonra bir kenara atılmış fakat onların yerin e de yeni
gelişmeler olmuştur. ı s
72
Köleliğin doğuşu ve ortadan kalkması ile ilgili soruları bir süre için
bir kenara bırakıp Hellas ve ltalya'daki büyük Klasik Dönem'i düşü
nürsek, tarihte farklı bağımlı işgücüne dayanarak varlığını sürdüren
bir toplumla çevrelenmiş (veya yerleştirilmiş) ilk gerçek köle toplu
mu ile karşı karşıya geliriz. Bunlardan hiçbiri tamamıyla düzenli sa
yısal kavramlarla ifade edilemez. Hellas'ta ve ltalya'da herhangi bir
zamandaki köle sayısını, hatta kölelerin herhangi bir toplumdaki
sayılarını veya istisnalar bir kenara, herhangi bir şahsın sahip oldu
ğu köle sayısını kesin olarak bilmiyoruz. Günümüz tarihçilerinin
Klasik Dönem Atina'sı ile ilgili vermiş oldukları sayılar da
20.000'den 400.000'e kadar oldukça farklılık göstermektedir. Her
iki sayı da imkansız olmakla birlikte, bugünkü bilgilerimizin ne de
rece tutarsız olduğunu göstermektedir. 1 9 Bunlar aynı zamanda
meseleye sabit fikirli, alışılagelmiş, kişi5el ve temelde yanlış yakla
şımların var olduğunu gösterir. Tabii ki kaynakların verdiği kada
rıyla rakamları iyi bir şekilde anlamaya çalışmamız gerekir. Fakat
basit aritmetik oranlar üzerindeki tartışmalar daha sonra sistema
tik bir sayımın sonucu olmaktan ziyade sayısal bir gizemlilik hali
ne dönüşebilmektedir. Demosthenes zamanında Atina'da 20.000
kadar kölenin var olduğunu ortaya koyan sayı aslında oldukça dü
şüktür. Bu, o dönemde Atina'daki köle sayısının vatandaşlık hakkı
sahiplerine oranının, bire birin daha altında olmayan bir oranını ifa
de eder. 20 Eğer bu gerçek olsaydı neyi doğrulayacaktı? 1860'ta
Amerikan toplumunda köle nüfusu, toplam nüfusun üçte birinden
azdı. Resmi nüfus sayımına göre, belki de beyazların J/4'ünün hiç
kölesi yoktu.ı ı Amerika köle devletlerinin, bir köle toplumu olduğu
nu kimse inkar edemez. Sayısı belirsiz de olsa, asgarinin üzerinde ve
fakat yeterli kölenin bulurıuşundaki temel mesele, sayıda değil an
cak bunların sosyal ve ekonomik konurnlarındaydı. Bir tarihçinin,
Bağdat halifesinin hareminde toplam kaç tane kadın kölenin var ol
duğunu belirtirken, bunların sayısını doğru verip vermemesinin hiç
bir önemi yoktur. Tarım ve sanayi üretimi hür erkekler tarafından
yapılırken, bunların sayısının belirtilmesinin bir anlamı yoktur.
Elbetteki, '"yeterli asgari sayı" kesin bir kavram değildir. Fakat, sü
rekli ve geniş çaplı olarak savaş esirlerinden ve "korsanlık" yoluyla
oluşan kölelik hakkında, bütün Antik Çağ tarihi boyunca yazılmış
tır. Sadece Caesar'ın kendisinin, M.Ö. 58- 5 1 yılları arasında Fran-
73
sa'ya yapmış olduğu seferlerden bir milyon köle elde ettiği belirti
lir, ki bu inanılmaz bir rakam değildir. 22 M.Ö. 4. yüzyıl ortalarında
eserini yazmış olan Ksenophon, yaklaşık elli yıl önce Nikias adında
bir generalin, Atina'daki gümüş madenlerinde çalıştırılmak üzere
kiraya verdiği 1.000 kölesinin olduğunu, bir başka adamın 600, bir
diğerinin ise 300 köleye sahip olduğunu aktarmaktadır (Peri Po
roıı-Gelirler Hakkında 4. 1 4- 15). Ancak bu konular genellikle saç
ma bir şekilde abartılmıştır. 2 3 Bu sebeple Ksenoplıon'un da tama
mıyla doğru olduğunu sanmıyorum ve bu ifadeleri "doğrulayacak"
herhangi bir delil de yoktur. Bunu kabul etmek zorunda da değiliz.
Ksenophon, okurlarının bu rakamı makul bulacaklarını düşünerek,
yazdıklarını oldukça geniş bir plan üzerine oturtmuştu. Tlıukydides
(7.27.5) de bunun oldukça makul bir tahmin olduğunu düşünmüş
ve Peloponnesos Savaşları'nırı son on yılı içinde, çoğu kalifiye
20.000 köknirı kaçtığını belirtmişti. Günümüzde yapılan tahminle
re �Jöre gerçekte Ksenophon zamanında madenlerde çalışan köle iş
gücünün beşli rakamlara çıktığı aıılaşılmaktadır. 24 Oldukça titiz
olan Kephalos'un 120'ye yakın köleyi kalkan üretiminde kullanma
sı, bize fikir vermesi bakımından, üzerinde tartışmaya gerek kalma
yacak kadar yeterli bir bilgidir. 25 Ya da tekrar Roma'ya dönecek
olursak, Nero'nun idaresi döneminde, bir kölesi tarafından öldürül
müş olan şehrin prnefectusu· Lucius Pedanius Secundus'un sadece
kendisinin, kasabadaki evinde 400 kölesi vardı (Tacitus, Annales
14.43). O dönemin Roma şehir mezarlığında halka ait mezartaşla
rının pek çoğu, azat edilmiş şahısların (önceki köleler) hür doğan
lardan daha fazla olduğunu göstermektedir.26
"Yer", birbirine bağlı iki şey için önemlidir. lşteki yer (kölelerin ça
lıştığı yer) ve sosyal yapılanmadaki yer (mevki) (tabakaların sahip
olduğu köle işgücünün dayanak teşkil ettiği mevki) düşünmemiz
gereken konulardır. Madenciliğin, köleliği ve köleler ile azat edilmiş
şahısların iç hizmetlerini tekelleştirmeye müsait olmasına karşın,
hem kölelerin hem de azat edilmiş şahısların hemen bütün kamu
hizmetlerinde görevlendirilmiş olmaları başlangıç noktamızı oluş
turmalıdır. Bu noktada Cicero'nun her iki faaliyeti de kendi uygu
lamalarından çıkarmış olması ayrıca dikkat çekicidir. Madencilik,
• Yüksek yönetici, vali, komutan. (r.n.)
74
kölelerin müsait olduğu ortamlarda. hür insanların hürriyetlerinin
hassaslaştığı ve hürriyetlere kolaylıkla müdahale edilebildiği, ancak
köleliğin artık daha fazla yaşamadığı yerlerde, halkın bunalım ya
şadığı sektörlerde ortaya çıkan (mesela bugün hala Güney Afrika'da
olduğu gibi) hemen her zaman istisnai bir meslekti. Antik Çağ bo
yunca hür madenciler, çoğunlukla istismar edilen bir grup olmuş
tur. 2 7 Buna bağlı olarak Ksenophon, Atina Devleti'nde kölelerin
gümüş madenlerinde çalıştırılmak üzere imtiyaz sahipleri tarafın
dan kiralanmalarının ve gelirinden de bütün vatandaş topluluğu
nun faydalanması amacıyla sa tılmalarının oldukça yerinde olacağı
nı düşünmüştü. Bu katagori, sadece zengin evlerindeki ev hiznıet
lerinde, özellikle ahçı, sofracı ve kadın hizmetçi olarak değil dadı,
"pedagog", yün eğirici ve dokumacı, kitap bakıcı, idareci olarak da
görevlendirilmişti ; Roma imparatorlarının saraylarında ise, aşağı
kademedeki imparatorluk kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde
çalıştırıldıklarını belirtmem gerekir.
Bu tahlilimizi yeniden gözden geçirmek üzere yine Cicero'nun gö
rüşlerine başvurmamız yerinde olur. Cicero, bütün bedeni çalışma
alanlarını. adi ve özgürlükten uzak olarak tanımlamaktadır. Fakat
o, köle kavramını mecazi olarak, sadece ücret karşılığı çalışan kira
lanmış işçiler için kullanır. Her işte hür insanlara rastlamak müm
kündür fakat bunlar genellikle ya küçük işyeri olanlardır veya kira
ladıkları toprakta çalışanlar, serbest zanaatkarlar, tüccarlar ve şehir
lerde tefecilik yapan serbest meslek sahipleridir. Antik Çağ toplum
larında bu, köleliği ilk kez belli bir yere oturtan köklü bir ayırımdı.
Bununla ilgili deliller az olmakla birlikte, etkisi ve önemi büyük
olan bir sayıyı i fade etmektedir. istenildiği zaman kiralanabilen iş
gücü rastgele bulunmaktaydı ve sezonluktu." Genellikle tarımda
ürünlerin toplanması sırasında oldu�u gibi, sadece istisnai durum
larda ve kısa süreli işler için köle işgücünün satın alınması ve elde
tutulması anlamsızdı ve bu durum ihtiyaçlarla sınırlanmıştı. Benzer
şekilde şehirlerde, kazandığı ücret ile geçinmeye mecbur edilen şa
hıslar, limanlarda ve inşaat faaliyetlerinde taşıyıcılık gibi ilginç mes
lekler bulup çalışan insanlar da vardı. Hellenlerin ptoklıoi olarak
75
adlandırdıkları " fakir" insanlar, dilencilerin aksine ağır işlerde çalı
şıyorlardı. 2 8 Ürün toplayıcılığı ve taşıyıcılık, gerçekten oldukça
önemli işlerdi. Fakat bu işleri yapan kişiler ya başka işi olmayan ki
şiler veya sürekli elde ettikleri düşük gelire bir miktar daha ekleme
ye çalışan bağımsız çiftçiler ve zanaatkarlardı.
Ne zaman, düzenli olarak pek çok işçiye iş sağlayan, şehirde veya
taşrada bir özel yapılanma ile karşılaşsak, burada çalışanların sta
tülerinin köle olarak belirlendiğini görürüz. Açıkcası, hür şahısları
kiralayan yarı-geçici temeller üzerine oturan girişimcilere antik
kaynaklarda rastlanmamaktadır. Bu sebeple Atinalı hatip Demost
henes, adalet sarayında verasetini vasilerinden kurtarmaya çalıştığı
sırada, "köleler" ve "atölyeler'"i (ergasterion) mükemmel birer keli
me olarak kullanmıştır. 29 Yarım yüzyıl sonra, adı verilmeyen ve üç
köleden oluşan (erkek çocuk, babası ve erkek kardeşi) bu ergaste
rionu satın alan bir parfümerici, ki kendisi ticaret için az srrmaye
ve çok fazla borcunun olduğunu söyleyen Atinalı bir toprak sahi
biydi, bir erkek çocuk köleyi şehvetle arzuladıktan sonra onu kan
dırmıştı (Hypereides 5). Augustus zamanı italya'sında Arezzo
çömleklerinin üretiminde, sadece bir kuruluşta altmış kadar köle is
tihdam edilmekteydi. "Arretine malları"nın üretim merkezi Fran
sa 'ya geçtiğindr ise bu işi, çoğunluğu Kelt kökenli yerel çömlekçi
ler, yanlarında çok sayıda köle veya ücretli işçi çalıştırmayan küçük
bağımsız zanaatkar girişimciler üstlenmişlerdi. 3 0 Sonunda Geç Ro
ma imparatorluğu'nda, imparatorluğa ait fabrikalarda ve darpha
ne gibi büyük sanayi kuruluşlarında, köleler ile ihtiyaç olmadan is
tihdam edilen işgücü arasındaki fark hemen hemen kaybolma nok
tasına geldi. imparatorluk, diğer ihtiyaçlarmın yanı sıra askerler için
üniforma ve silaha ihtiyaç duymuştu ve genel olarak konuşmak ge
rekirse, bu alanda çalışanlar yine aşağı gruptakiler ve dar anlamda
da büyük çoğunluğu kölelerdi. Bu işgücü daha sonra, aynı grubun
sonraki nesillerinden sağlandı.3 1
Bu geç dönemdeki değişiklikten başka, mutlak bir otokrasi altında,
kamu işleri belirli küçük farklılıklarla özel girişimlerden ayrıldı. Ka
mu işleri ve özellikle de mermer tapınaklar için belirli alanlarda uz
manlaşmış işçilere ihtiyaç duyuldu. Burada üç çarpıcı etken önem
liydi. Birincisi, kendini Tanrıya adayarak çalışmak, özel iş yerlerin-
76
d e çalışanlar açısından m ümkün olmasa da, tapmak inşaasmda ça
lışmayı hür işgücü için çekici hale getirmek; ikincisi, bazı alanlarda
fırsat oluşturarak zanaatkar vatandaşlara ek gelir sağlamak; üçün
cüsü ise, Atina ve Roma gibi benzeri olmaya n m erkezlere, dışardan
getirilmesi gereken çok sayıda uzmanlaşmış eleman ihtiyacını kar
şılamak. Bu sebeple bu tür işlerd e kölelerin çalıştırılması sınırlı kal
mıştır. Fakat aynı çarpık yapıla nma büyük ölçekli firmaların da bu
ortamda çalışmala rını imka nsız hale getirmiştir. İş, eşit olarak kü
çük parçalara bölünmüş ve tek tek kişilere ücret vermek yerine
bunlarla ayrı ayrı sözleşmeler yapılmıştır. 3 2 Roma hukukçuları, lo
catio conductio operis· ve locatio conductio operrarum.. adlarıyla
kiralanan iki türlü işgücü nü n sözleşmeleri ara sındaki farkı, özgü r
lük ve bağımlılık olarak bilirtmişler; kendi hayatını sürdürmek için
çalışan hür işçi ile yanaşma olarak çalışan kişi (özel veya kamu için)
ve ücretli olarak çalışan işçi arasındaki farklılıkları ortaya koyarak
bunlar arasındaki statü farklılığını dile getirmişlerdir. 33
Mükemmel hir şekilde ya pılmış olan tapınaklar, pek çok kamu
yapısının -yollar, d uvarlar, cadd eler, su kem erleri, kanalizasyon
nitelikli, meslek sahibi işgücünden ziyade daha fa zla çok kas gü
cünü gerektirdiği hususunda bizi düşünm ekten alıkoymamalıdır.
Fakat kaynaklar bu noktada konuyla ilgilenm ediğinden, hüküm
vermek bizim için d e yanıltıcıdır ve bu konuda arkeoloji de bize
yardımcı olamamaktadır. Bunla r, a skerler ve savaş esirlerine yükle
nen işlerd i. Ancak burada, o döneme ait iki Roma metni ipucu ver
m ektedir. Hikayeye göre, birisi İm parator Vespasianus'a gelerek,
icat ettiği yeni bir makine ile ağır sütunları düşük bed elle Ca pi
tol'e taşımak için bir teklifte bulunur. imparator, yapmış old uğu
bu zeki buluşu için mucidi ödüllendirir fa kat "Bu durumda halkı
besl em em mümkün olur mu?" diyerek, onun yapmış olduğu aleti
kulla nmc1yı reddeder. Bu oldukça çarpıcı bir ifadedir. Fakat genel
likle Roma halkı, meslek sahibi olmak için değil, gelir elde etmek
ve geçimini sağlamak için bu işlere gid iyordu ve bu, imparato rlu
ğa sürekli gelir sağlıyordu. 3 4 Vespa sinus'un belirttiği alelade işgi.i
cü, benim halihazırda üzerinde durduğum gruptur. Sütunları Ca-
77
pitol'e fazla sayıda işçi ile taşımak gerektiğinden, bu kadar işçiyi
sürekli bu işte istihdam etmek mümkün değildi. Halbuki, su temi
ni ve bunun sürekliliği için 700 köle ( "mimarlar" dahil) devamlı
görevli olarak bulunduruluyordu.3 5
M.S. 97'de İmparator Nerva'nın cıırntor aquarum· olarak tayin et
tiği Sextus lulius Frontinus tarafından yazılmış olan kitaptan bun
ları biliyoruz. Frontinus, şehir pmetorluğu, consunuk ve Britanya
Eyaleti'nin idareciliğini yapmadan önce, Roma su ihtiyacının karşı
lanmasında daha önceden görev almış diğer senatörlerden farklı bir
senatördü. Kendisinin statüsü ile sistemin teknik idarecileri olan kö
le "mimarlar"ın statüleri arasındaki fark oldukça fazlaydı. Siyasi yö
netim bir şeydi, yöneticilik ise bir başka şey. Klasik Dönem boyunca
yönetim, Roma'da olduğu kadar Hellas'ta, şehirde olduğu kadar
taşrada, en azı�dan normalde sahiplerinin aktif olarak başında bu
lunmadıkları büyük kuruluşlarda, köleler ve azatlıların yerlerini ko
rumuştur. Yüksek statüdeki insanların, gerçekten sahip oldukları
tarla, bahçe ve diğer işleri kendi başlarına idare edemeyecekleri ve
edemedikleri aşikardır. Hayat şartları bunu imkansız kılmaktadır. Ay
nı şekilde, büyük toprak sahipleri ve şehirde yaşayanlar, mülklerin i
ancak zaman zaman ziyaret etmişlerdir. Ksenophon'un Oikononıi
kos, Cato'nun el kitabı (De Re Rustica) veya Plinius'un Epistıı
lae ' ından (Mektuplar) hemen hangisine bakarsak bunu görürüz.
Hatta, yüksek mevkilerden daha alt kadamedeki kamu yönetimi bi
le oldukça problemliydi. M.5. 2. yüzyılın sonlarından günümüze
ulaşan, rhetorik .. sanatında usta, edebiyat alanında güzel örnekler
vermiş ve hayatının sonuna doğru imparatorluk hizmetinde görev
almış Suriyeli bir Hellen olan Lukianos'un Apologias'ı (Savunma)
da bunu doğrulamaktadır. Bir edebiyatçı olarak o, bir defasında,
zengin e rendilerin evlerinde bir yıllık ücret karşılığı yapılan "köleli
ğe" şiddetle karşı olduğunu belirten bir yazı yazmıştı. Kendisi de
aynı şekilde yapmıyor muydu? Doğru dedi kendi kendine, onlar da
ben de "başkasının emri altında" ücret karşılığı çalışıyoruz. Ancak,
"Onların kölelikleri açık ve kesin olmakla birlikte, onlar satın alınan
veya nesillerin türemesiyle oluşan kölelerden farklılar" ; -eğer kasti
78
değilse, Aristoteles'in ve Cicero'nun bu konudaki yankılarını daya
nılmaz buluyorum- benim durumum ise farkl ıdır çünkü ben kamu
işleri için buradayım.3 6 Şüphesiz bu jeu d 'csprit' maalesef bir de
lildir. Bugün küçük bir memuriyeti kabul etmenin nedeni bu kap
samda değerlendirilemez.
Şehir ekonomisinde köle-idareciler peculiumlu kölelere sıkı sıkıya
bağlıydılar. Bu sebeple özellike Roma toplumunda bunlar, çiftlik
kölesi değil, genellikle önceden hür iken köleleştirildiklerindeıı,
azatlılarla birlikte bulunan kölelerdi. Artık kölelere ve azat edilmiş
lere bırakılan ekonomide, ellerinde kalan gt"lir ne için önem taşı
maktaydı diye sormamız gerekir -vt"ya daha açık konuşmak gere
kirse Antik Çağ terimiyle elde ettikleri kazanç neydi?-. Bu konuya,
"hür olmayanların ve yeni hür olanlanların daha iyi eğitilmeleri için
gereken her \ürlü şeyin sağlanması" diye cevap verebiliriz.3 7 Fakat
belki de sebeplerin belirlenmesinde bir kısır döngü de bulunmak
tadır. Eğer hür doğanlar eğitilmeye uygun değillerse, bunlar başka
larının verdikleri işlerde çalışmak istemeyeceklerdir. Bu durumda, iki
idari personel arasında, gerçek bir seçimden kaçınma emarelerin
den sakınmak için vurgu bu noktaya yapılmalıdır. 38
Azat edilmiş bir kimsenin statüsünün, sadece tek bir nesille sınırlı
tutulduğu ve zamanla ortadan kalktığının kanunla belirlendiği, ve
rasetle de böyle kabul edildiği artık açık bir özelliktir. Bir kölenin
oğulları, kendisinin azat edilmesinden önce doğmuşlarsa, bunlar
köle olarak kalır (ayrıca kendilerine de bu hak tanınmamışsa); azat
edildikten sonra doğanlar ise tamamıyla hür kabul edilirdi. Kanun,
azat edilmişlerin de özellikle kamu hizmetlerinde görev almalarına
izin vrrmedit) inden, azat edilmiş kişi, zenginliğin önemli bir sonu
cu olan sosyc1l ve siyasi ortamlarda yer almaları ümidini oğullarına
saklamaktaydı. Buna yakın bir analiz de bundan bir yarım yüzyıl
önce yapılmıştı. 3 9 imparatorluk Dönemi'nde italya'da yerel senato
üyelerinin büyük bir çoğunluğu, babaları azatlı kölelerin oğulların
dan oluşmuştu. Ostia gibi gelişmiş şehirlerde bu oran O/o3 3 'e ulaş
mıştı. Daha az gelişmiş, taşra konumundaki Cisalpine Fransa'sında
isi" bunun O/o 1 2 olduğu söylenebilir. Bu sayılar, sayıları veren yazar
ların azatlı kölelerin oğulları olup olmamalarına göre, az veya çok
• Akıl oyunları. (r.ıı.)
79
gösterilmiş olabilir. Ancak yanlış yönlendirilmedikçe, belli bir de
ğerlendirme yapmak mümkündür. Hiç kimse, azat edilmiş şahısla
rın oğullarının sayılarının artarak yerel aristokrat haline gelmelerini
veya yerel senatonun baskın bir sayı ile hunlar tarafından idare
edilmesini yahut da Roma toplumunda yeni bir "sınıf' oluşturma
larını istememiştir. Hatta bu kurumlara girişte yarı yarıya bir oranın
belirlenmiş olması şartı bile, azat edilmiş kişilerin oğullarının yük
sek sosyal ve siyasi statüye sahip olarak, oldukça yüksek bir sayıya
ulaşmaları sonucunu değiştirememiştir. lmparator Claudius M.S.
41 'de lskenderiyelilerin, şehrin üst sınıf Hellen gençliğini "köle ola
rak doğanlardan" ayrı tutmalarını emrederken anlamsız bir jest
yapmıyordu.40 Marcus Aurelius da 175 yılında, azatlı kölelerin
oğullarının Atina Beş Yüzler Meclisi üyesi olmalarına izin verirken,
azat edilmiş kişilerin en az üçüncü nesilde bu üyeliği alabilmeleri
ne; hür doğmamış şahıslarınııı ise Atina Areopagos Meclisi'nde yer
alamamalarına dikkat edilmesini emretmişti.4 ı Tacitus'a göre (An
nales 13.27) Roma'da da Nero'nun zamanında bir kenara a tılama
yacak bir mesele olan, askeri sınıf ve senatörlerin pek çoğunun ata
larının köle olması, şüphesiz oldukça mübalağalı bir durumdu.
Yüksek miktarda bir yardımın normal yollarla topluma ve vatandaş
lara harcaıırrıasıyla başarı sağlandı w basitçe açıklamak gerekirse
bu harcanan büyük servet, ticaret, üretim ve tefecilikle tekrar ka
zanıldı. Başarılı azatlı köleler arasından, imparatorluk kademelerin
de ve yerel kamu hizmetlerinde yükselen bu çok sayıdaki insana
dikkat etmek gerekir. Ayrıca, Triınalchio gibi azat edilmiş zenginler
ve bunların üst tabakada bulunan oğullarının yüzde kaçının, mülk
lerini ne derece güvenli limanlara yönlendirdikleri sorusu halen
açıklanamamıştır. Bu soruya ikna edici bir açıklama getirmek de
imkansız gibi görünmektedir. Fakat bazı ipuçları bulmak mümkün
dür. Pompeii'de büyük çiftliklerde (ve üzüm bağlarında), belki de
yarısı azatlı kölelerin mülkü olan onlarca köle çalıştırılıyordu42 (di
ğer buluntular arasında zincirlere de rastlanmış olması bunu doğ
rulamaktadır). Önemli bir somıç ise, aristokratik temelli patronlar
arasındaki ilişkileri düzenleyen ve şehrin ekonomik faaliyetlerinde
yer almaya devam eden ailelerin büyük bir kısmının, kısa süreli de
olsa bir sosyal tabaka oluşturmasıydı; bunlar, hiçbir zaman Rostovt
zeffirı bu�juvazisi haline geleıneyecekti. 4 J "Toplumun yeni ekono-
80
mik örgüsüne" tutunmuş olan "toprak sahibi beyefendiler", çiftlik
yöneticileri ve müfettişler Sanayi Devrimi öncesi Avrupa'nın hu
kukçuları üzerinde belirleyici bir rol oynamamışlardı. 44 Trimalchio,
Gonçarov'un Oblomov'unun Stolz'u olanıazdı. 45
Hellen yapılanmasının, yeterince tesbit edilebilen köle-yöneticilerin
varlığından değil fakat azatlı köleler ve onların torunları göz önün
de bulundurularak daha az anlaşılır durumda olduğu kabul edil
melidir. Burada hem konu açısından hem de teknik bakımdan sı
kıntılar vardır. Hellen azatlıları, vatandaş olarak kabul edilmiyor, o
yerde yerleşmiş yabancılar olarak görülüyorlardı. Ailevi isimleri, Ro
ma'da olduğu gibi azatlı statüsünü göstermiyordu. Hellenler, Ro
malıların mezar taşlarındaki unvan kısaltmalarındaki uygulamaları
almadılar (en azından Roma imparatorluk Dönemi'ne kadar). Böy
lece hür göçmenlerden ayrı olarak, o yerde yerleşmiş yabancıların
veya onların nesillerinden gelenlerin yüzde kaçının şehir ekonomi
sinde yer aldığını söyleyemeyiz. Bu konuda bilgimizin olmayışı ve
diğrr farklılıkların bulunması, küçük ayrılıkların oluşmasına sebep
olmuştur. Bence daha belirgin bir ifadenin bulunmayışı sebebiyle,
"Klasik Dönem" olarak adlandırılan Hellen ve Roma dönemlerinde
bulundukları "yer" itibarıyla köleler Antik Çağ ekonomisinde ol
dukça önemliydiler. Hem istihdam edilmeleri (çalıştıkları yerler) ve
hem de sosyal yapılanmaları (yönetici sınıfların ve üst tabakaların
hayatlarının bu gruba bağlı olması) sebebiyle önemliydiler.
Kısacası Klasik Dönem'de Hellas ve ltalya, genel anlamda Güney
Amerika'da olduğu gibi birer köle toplumuydu. Ancak bazı sebep
lerden dolayı -en azından katı bir izlenim oluşturması sebebiyle
aralarında önemli farklılıklar vardı. Köle sahipliğinin, güney ülke
lerde nüfusun °ıo25'ini oluşturduğu hesaplanmışken, Antik Çağ'da
bu oran, güney ülkelerinden daha fazlaydı. Bizler parasız bir insa
nı tanımlarken "beş parasız" deriz. Romalı şair, meteliksiz bir insa
nı "kölesi ve para kutusu olmayan kişi" olarak ifade etmektedir.46
M.Ö. 400'lerde bir Atinalı meclise müracaat ederek, iki yüz günde
kazanılan ücrete eşit olan 200 drakhmeden daha az değerde mül
ke sahip ve fiziksel olarak kuwetten düşmüş vatandaşların kamu
yardımına hak kazandıkları halde, kendisinin neden bu listeden çı
karıldığını sormuştur. Savunmasında, kendisine bakacak (burada
kullanılan gerçek kelime "yrrini dolduracak") bir köle satın alabile-
81
cek durumda olmadığını fakat yakında bunu yapabilecek duruma
gelmeyi ümit ettiğini belirtmişti. Bundan hemen hemen 800 yıl
sonra, o günlerin dünyasının ünlü hatibi ve eğitimcisi Libanios, An
takya (Antiokheia) Meclisi'ne müracaat ederek, her bir öğrencinin
iki ya da üç köleden daha fazlasına sahip olamayacak kadar fakir
olduklarını ve kazanması gerekenin oldukça altında bir ücret öde
diklerinden dolayı gelirinin yetersiz olduğunu ve ders bedellerinin
artırılması gerektiğini ifade etmişti.4 7 O sıralarda, orta düzeydeki
şahısların bile özel ayakçı köleleri vardı. 48
Diğer köle toplumlarında olduğu gibi o dönemde de hürler ve köle
ler yan yana çalışmışlardır. M.Ö. 5. yüzyılın sonunda, Atina Akro
pol'ündeki Erekhtheion'dan elde edilen bazı parçalar, binanın yapı
mının sonuna doğru halkın düşüncelerini ortaya koyınakladır.49 Ati
na Devleti sözleşmeyi yapan tcıraf olduğundan, bunlar günlük kayıt
lar halinde tutulmuştu. 86 işçiden 24'ünün vatandaş, 42'sinin şeh
re yerleşen yabancılar ve 20'sinin ise köle olduğu bilinmektedir. Dı
şarıdan gelip şehre yerleşmiş duvar ustası Simias'ın, beş kölesi ile bir
likte çalışması gibi pek çok örnek, köle sahiplerinin bir ya da birkaç
kölesiyle bir arada çalıştığını doğrulamaktadır. Böyle çalışmanın on
lara sağladığı tek avantaj, aynı projede sürekli çalışabilme ihtimali
olanlara (mimarlar dahil), hepsine günlük 5 veya 6 obol olarak aynı
değer üzerinden ücret ödenmesinden ileri gelmektedir. 50 Tabii ki Si
mias, hem kendisine hem de kölelerine ödenen miktarı alıyordu. An
cak bu, burada ifade edilmeye çalışılan meseleden ayrı bir konudur.
Antik Çağ'da genellikle haftalık ücret tutarları oldukça sabitti ve
hatta değişmezdi. Bu sebeple, işe alınma ve ödeme açısından hür
şahıslarla köleler arasındaki rekabette, hür şahısların durumlarının
aşağıya çekildiğini düşünebiliriz. Fakat daha önce söylediğim gibi
köleler ve kölelik hakkındaki şikayetlerin çoğunlukla ekonomik de
ğil ahlaki olduğunu hiç kimse belirtmemiştir. Ancak bir istisnai du
rum bunu çürütmektedir. Geç Roma Cumhuriyeti Dönemi'ııde kö
le işçilerin çalıştıkları çiftliklerin büyümesi, ciddi protestoların oluş
masına yol açmıştır -Tiberius Gracchus, taşradaki biiyük köle top
luluğuna mektuplar gönderdi.!" Fakat bunlar, hür işçiler, tarım ve
şehir hayatı için değil, mallarına el konulan küçük toprak sahiple
ri, çiftçiler adına yapılan hareketlerdi. 5 2 Mülklerinden çıkarılanlar,
82
büyük çiftliklerde çalıştırılmayı değil, topraklarının geri verilmesin i
istediler. Açık konuşmak gerekirse kölelerle h iç ilgilenmiyorlardı.
Bunlar, yüksek zümreye ait geleneksel şirketlerdeki köle işçilerin sa
vunmasını da yapmıyorlardı.
Sanayi Devrimi başlangıcında İngiltere'de Arthur Young, "Aptal ol
mayan herkes, aşağı sınıfların fakir kalması veya bunların kesinlikle
sanayileşmemeleri gerektiğini bilir" diye yazmıştı. 53 Klasik Dönem
boyunca Hellen-Roma yoksulları, yoksul vatandaşlar, fakirler, asker
lik ve donan ma hizmetlerinden muaf tutulnıuşlardır. 54 Bunların da
kendi özgürlüklerini kullanarak tam siyasi özgürlüklere sahip olmak
veya Antik Çağ'ın uzun süren değişiklik programı içinde yer almak,
borçlarının iptal edilmesi, topraklarının geri verilmesi, işçi sınıfı
mensubu değil çiftçi olma sloganları için ayaklandıkları zamanlar
olmuştur. Emekli askerler, terhi� olmak için sürekli olarak toprak
yardımı istemişlerdir. Bu son istekleri karşılamak için , Roma Cumhu
riyeti'nin son yüzyılında iç savaşlar devam ederken, alışılagelmişin
dışında oldukça fazla dağıtım yapılmış, bir milyon emekli ailesinin
dörtte birlik kısmına, sadece ltalya'da Sulla, Caesar, Triumvirler (üç
lü idare) ve Augustus tarafından toprak verilmiştir. 5 5 Çoğu zaman
verilen bu hisseler o denli küçüktü ki, bunlarda vergiden muafiyeti
gösteren sınırlar bile yoktu. İşte bu malum durum, sonunda bir ka
bus olacaktı. M.Ö. 2 . yüzyılda, 1 2 ila 20 dönüm (3-5 acre) arasnıda
toprak payları tespit edilmiştir. Caesar M.Ö. 59'da, üç veya daha faz
la çocuklu bir emekli asker ailesine (veya fakir bir erkeğe) 10 iugera
(25 dönüm) pay vermiştir. 56 Yahut da bunlar, şehirlere dayanarak
dah a fazla gelir ve geçim kaynağı elde etmek istemişlerdir.
Burada tamamıyla eksik olan şey ise, ücret durumu, çalışma şartla
rı ve köleler arasındaki rekabet ile ilgili olarak hazırlanmış iş progra
mıdır. Antik Çağ'da kazanç kaynağı ticaret ve zanaat oları pek çok
küçük topluluk, genellikle şehirlerde ve kasabalarda ortaya çıkmıştır.
Hellen istik Dönem'de ve Roma imparatorluğu'nda, hu topluluklara
yönelik faaliyetler dini, sosyal ve yardım ilişkileriyle sınırlandırılmış
tır. Bun lar hiçbir şekilde, Orta Çağ'da ve Yeni Çağ'ın ilk dönemlerin
de usta ve kalfalara yönelik örgütlenmeler gibi, üyelerini teşvik et
meye ve onların ekonomik haklarını korumaya çalışan esnaf birliği
şeklinde değildi. Burada hiyerarşik yapılanmada, çıraklığın varlığını
83
ortaya koyacak deliller de yoktur. 57 Büyük bir ihtimalle toplumda,
yarışma hissinin bulunmayışı sebebiyle, köleler ve hür şahıslar (ve ge
nellikle de bağımsız zanaatkarlar) bu topluluğun üyesi olabilirlerdi.
Hellence ve Latincede "iş" kelimesini tanımlayacak genel bir ifade
veya "sosyal işlevselliğe sahip" bir kavram olarak işi karşılayacak bir
kelime bulunmamaktadır. 58 Antik Çağ'da çalışma şartları, işçi sını
fı gibi genel bir düşüncenin doğmasını engellemiştir. Hesiodos,
"lnsanlar günün üzüntü ve yorgunluğundan ancak gece ile kurtul
muşlardır" demiştir (İş ler ve Günler 176-8). Bu oldukça açıklayı
cı bir ifadedir. Bu bir ideolojinin değil bir gerçeğin ifadesidir. So
nuç olarak ölüm, ağır yorgunluktan daha yeğdir. Eğer mümkünse,
işçi bir köle olmak daha iyidir. Fakat dünya herkes için acı ve üzün
tü yeri değildir ve zorluk da buradan kaynaklanmaktadır. iş, günah
ve cezalandırma ile bağlantılı olarak düşünüldüğü halde, işçileri
aşağılayan bir düşünce olmamış ve cennetten çıkarılmak, koruyu
cu bir karakter taşıyarak bütün insanlığı kucaklamıştır. Herkesin ka
deri trajik olabilir ancak utanç verici deyildir. Tabii ki ahlaki aşağı
lama olmadan günahtan kurtulunabilir. Aristoteles'in Ta Politika
(Devlet)' adlı yapıtının birinci kitabındaki tabii kölelik, bir uç du
rumdur. Fakat bunu kabul etmeyenler, bu doktrini farklı bir şekil
de yorumladılar. Acayip işlerde veya kölelik şartlarında çalıştırılan
lar, işleri dolayısıyla daha aşağı görüldüler. Her iki durumun da te
selli edici bir tarafı yoktu.
Bütün bunlar, sessizce çalışan işçilerin düşüncelerine değil, üst sı
nıf ve onların sözrüsü durumunda olan aydınlar tarafından ortaya
konulmuş fikirlerin üzerine oturtulmuştu. Bu kadarla da bitmiyor
du. Bu durum kültlere de yansıdı. Mesela bir anlamda zanaatkar
ların ve özellikle de madeıı işleyicilerin efendisi olarak hilinen ve
Tanrılar arasında zanaatkar olarak tanınan Tanrı Hephaistos (Ro
ma'da Vulcanus), gökyüzündeki Tanrılar arasında da daha aşağı bir
konumda görülmüş, yeryüzünde ise daha küçük, şekli ibadetlerle
anılmıştır. 59 Klasik Dönem'de en çok "sevilen" kültler, özellikle Sar
hoşluk Tanrısı olarak bilinen Dionysos/Bacchus (çok hislilikten zi
yade teki ifade erten) gibi coşkulu T.ınrılardı. Dionysos sayesinde,
• Türkçe çeviri: Politika, (Çev. Mete Tuncay!, lstanbul 1 975, Remzi Kitabevi.
(r.n.)
84
yorgunluklar unutulur ve rahatlanırdı. Çalışanlar da toprak istekle
ri konusundaki düşüncelerini ortaya koyarlar ve oldukça nadir d e
olsa, köleler isyan ettiklerinde bile onların ittifak yapmak konusun
da ne kadar başarısız olduklarını fark ederlerdi . 60
Elbette ki maharet, saygı d uyulan ve hayranlık uyandıran bir şeyd i .
Fakat zanaatkarlıkta gurur, pisikolojik b i r olguydu. Bu, b i r işin
olumlu bir şekilde kabul edilmesi ile karıştırılmamalıdır. Hatta Pla
ton, usta işçiliğe hayrandı ve yeteneğe dayalı işgücünü kendi h iye
rarşik de!')erleri içinde daha aşa!')ıda görmesin e ra!')men yazılarında,
yetenekli zanaatkarlar ile ilgili sayısız karşılaştırmalar yapmıştı . Kö
leler d e sözl eriyle d eğil -ki böyle bir şeye rastlamıyoruz- fakat işle
riyle lıuna benzer bir övün ç içindeydiler. Erekhtheion kalıntıları
arasında, hangi kalıbın Simias, hangilerinin kendisinin beş kölesi
tarafından işlendiğini ayırt ed emeyiz. Köleler tarafından yapılmış
Arezzo tara sigillata kapları, Lezoux çömlekçilerinin yapmış ol
d ukları ürünlerden daha ustalıkla yapılmıştır.
Köle psikolojisi, en azından Antik Çağ'da oldukça karmaşık ve hat
ta anlaşılmaz bir şeydir. Tam bir analiz yapmak için, kölenin geldi
ği ülke ve akrabalık bağının birbirinden ayrılması; her yerde bulu
nabilen bir "erkek çocuk olarak" herhangi bir yaştaki erkek kölenin
şeklen bir tarifinin yapılması ; seksi isteklerdeki artış, genç Trimalc
hio'nun hem efendisi hem de metresleriyle seksi ilişkilerinde örnek
lenmiştir. Bu durum, yaşlı Trimalchio ve köleleri arasındaki ilişkiler
de de tekrarlanmıştır. 6 1 Büyük ayaklanmalarda, kırsal kesimdeki kö
lelerin çokluğu, şehir kölelerinin buna tarafsız kalmamaları, ancak
efendilerinin yanında bunlara karşı savaşmaları;62 kölelerin kuşatma
savunmasında aktif bir şekilde yer almaları 63 ve daha nicelerini söy
lemek mümkün, ki bunlar bizi esas konumuzun dışına götürebilir.
Burada ön emli bir nokta, köle işçinin yapmış olduğu işin kalitesi
dir. Antik Çağ'da onları çalıştıran işveren için kölenin yeterliliği ve
üretken liğini göz önün e alarak bir tercih yapabilme şansı vardı. Bu
mesel e daha sonra dogma ve uydurma konularla bozulmuş, çoğu
ahlaki değerlerin dışına çıkmıştı. Siyasi renkliliğin öneminden bah
seden ve birbirini taklit eden pek çok yazar, en azından tarım ala
nında, köle işçilerin yetersiz ve sonunda verimsiz olduklarını ileri
sürd üler. 64 Bu varsayım, yüzyıllarca köleleri sayesinde oldukça bü-
85
yük gelir elde etiğine inanan ve bu kaza ncı müsrif bir şekilde har
caya n Hellen ve Roma köle sahiplerini şaşırttı. Brezilya ve Missisip
pi'de, Yeni Dünya'nın kölesiz topraklarında hemen hemen benzer
gelir elde eden ve ekim-dikimle uğraşa nlar da benzer şekilde bunu
hayretle kaşılayacaklardır. 65
İki nci bir " savunma hattı" olarak, köleliğin, üretimde teknik bir ge
lişme ve büyüme olduğu belirtilmelidir; ha lta Orla Çağ sertliğinin
başlangıcı olan Geç Roma İmparatorluğu'nun kölelikle ilgili "colo
nate"si oldukça kabul edilebilir bir şeydi . Çünkü, coloni 'de "kölele
rin kendilerinden ziyade ortaya koydukları işe önem verilmiştir" (hür
kiracılardan bahsedilmedil miştir) . 66 Yine belli bir gerçek olarak An
tik Çağ İtalya'sında, kölelerin çalıştığı çiftliklerde hububat üretimi
nin bire dört veriyor olması, 1 4. yüzyıl İngiltere ve Fransa'sında da
a maçlanan bir durumdu.67 i spanya madenleri ve Roma latifundiası
gibi köleliğin yüzünü en sert ve en ezici şekilde gösterdiği yerlerde,
bazı teknolojik gelişmelerin daha açıkça ortaya çıktığı söylenebilir. 68
Antik Çağ'daki köleliğinin üretkenliğini hesa playabilmek için ge
rekli bilgiyr sahip rleğiliz. Güney Amerika üzerine yapılan son ça
lışmalarda da görüldüğü gibi bunu hesaplamak kolay da değildir
veya diğer iş çeşitleriyle karşılaştırarak Antik Çağ'daki üretkenliğin
aşağı yukarı yakın bir değeri ni ortaya koymamızın da mümkünatı
yoktur: Birincisi , Antik Çağ'dakiler de böyle bir şeyin hesabını yap
mamışlardı. Fakat bunda n, düzenli olarak yeterli bir kazanç elde
edeceklerini elbette ki biliyorlardı. ikincisi, yaklaşık bir hesa plama
yı tahayyül bile edemezlerdi. Hangi gerçekçi değerlerle bunu he
sa playabilirlerdi ki? Gü neyli ziraatçiler ve üreticiler, kendileri gibi
Kuzey'de çalışanlara bakarak bir değerlendirme yapabilirlerdi. Hel
len veya Romalılar kime bakarak fikir yürütebileceklerdi? Güney,
köleliği devam ettirmek i çin savaşa girmişti ve Antik Çağ'da da wır
ola n böyle bir düzenin, basit bir tarihi sebep olarak artık sona er
dirilmesi gerekliydi . Ekonomik büyüme, teknik gelişme, artan ihti
yaçlar "doğal" üstünlükler değildir, bunlar her zaman var olan ve
ya her zama:ı arzu edilen imkanlar da değildir. En azından, serve
ti kontrol altında tutanlar için değildi.
86
Ahlaki kararlar ve uygulanan kararlar genellikle farklıdır. "Ahlaki ol
maya n sosyal düzenlem eleri n sebeplerini n ekonomik yetersizlikte
aranması gerekmez. Hatta bu durumun baskın sınıf içi n gerçek
maddi ödüll er temin ettiği görüşü de maksadını aşa n bir varsayım
dır". 69 Roma lmparatorluğu'na ait yazılı kaynaklar, kölelik hakkın
da endişt> w huzursuzluk, köleler tarafında n öldürülme korkusu,
ayaklanma çıkarma ihtimalleri gibi tekrar tekrar ortaya çıkan (eski)
konularla dolud ur. Ancak bu eserler bölüm bölüm ele alınarak, G ü
ney Amerika ·dan t>lde edilen meti nlerle karşılaştırılabilir. Fakat her
iki toplumda da uygulamada, köleliğin bir başka işgücü şekli yl e
değiştirilmesi , kısacası köleliği n ortadan kaldırılması gibi bir sonu
ca ulaşılmamıştır.7 0
Ancak sonunda Antik Çağ'da kölelik "çökmüştür"; fakat buna
açıklama getirmek gerekir. Şimdi isterseniz ko numuzun ne old u
ğunu daha açık bir dille ifade edelim. Antik Ça ğ köleliği , l 865'te
ABD'd e olduğu gibi ne tamamıyla kaldırılmış ne kendiliğinden yok
olmuş ne de hür ücretli işgi.icü sistemiyle değiştirilmiştir. Yine bu
rada istatistik bilgilerin yokluğu sebebiyle bir fikir ileri sürmemiz
m ümkün d eğildir. Ancak Antik Çağ'da köl eler, hemen h er zaman
ve h er yerd e vardı. M.S. 4. yüzyılın sonund a , Trakya'da (Thrakia)
Gotlara karşı bir savunma hattı oluşturmuş ola n Roma görevlileri,
d üşma nla köle alış verişi ilişkileri içerisine girerek imparatorluğun
savunma h attını ihmal etmi şti. 7 1 Bir nesil sonra imparatorlar, sava
şın tam ortasınd a , lllyricum 'daki (Yugoslavya) çiftçilerin, barbarla
rın ellerinden kaçarak kurtula n savaş esirlerini n ve hatta impara
torluk içi nde toprak verilerek zorla yerleştirilen ve barbar bir kabi
le olan Scirialıların barbarlar tarafından köleleştirilmem eleri için
Got lideri Alaric ile m ücadeleye girişmişlerd i . 72 Aziz Palladius· bun
ları raporlarına ya zmaktan çekinmemişti (Historia Lausiaca
Lausos Tarihi, 61 ) . Tam o sırada, soylu bir Romalı hanım ola n genç
Melaııia , bülün varlığını ve 8 .000 kölesi ni , ruhani l lıristiyan yaşan
tısına adamaya karar vermişti .
Fakat bizim ele aldığımız dönemin M.S. 4 . ve 5. yüzyıllarında , ale
lad e köleliğin artık o a nahtar rolünü, h ür işgücünün etken ve üret-
87
ken olduğu şehirlerde ve taşrada, coloni olarak bilinen bağlı çiftçi
lerin bulunduğu Klasik Dönem'in kırsal alanında bile kaybettiği
açıkça görülmektedir.7 3 Olan neydi ve neden oldu? Eğer daha ön
ce karşı çıkmış olduğum gibi, ne kendi kendine yeterlilik ve üretim
ne de ekonomi bu sistemi çalıştıran etmenler değilse, üst sınıfların
özellikle de büyük çiftlik sahiplerinin köleleri bağlı çiftçiler haline
dönüştürmelerini sağlayan neydi? Bazen bu tür meselelerin basit
çözüm yollarını gösteren açıklamalarla karşılaşırız. Durum şöyle ge
lişti : Roma, sadece en son fethetttiği yerleşim itibariyle değil fakat
başlangıcından sonuna kadar, önce Balkanlar'ı, sonra Küçük Asya
(Anadolu) ve Suriye'yi, benzer şekilde Caesar'ın Gallia'yı (Fransa) al
dığı gibi diğer yerleri, dünyanın pek çok bölge toprağını ülkeye ka
tar ve Doğu'daki fetihleri halen devam ederken, yüzlerce-binlerce
erkek, kadın ve çocuğu köle pazarına taşıdı; ancak daha sonra pek
çok kavim ve millet kölelikten kurtulmaya başladı ve böylece Roma,
başarılı genişlemesinin faturasını ödemek zorunda kaldı.
Böyle bir tabloda kesin bir doğruluk payı vardır. Hem ele geçirilen
çok sayıdaki savaş esrinin yüksek maliyeti hem de köle tacirlerinin
oldukça uzun mesafeler katederek köle kaynaklarına ulaşmalarının
doğrudan aritmetiksel maliyeti nedeniyle köle fiyatlarının yüksek
olması gerektiğini söyleyebiliriz. Ancak elimizde fiyat istatistiği çı
karabileceğimiz veriler bulunmamaktadır. Fakat bu görüşlerimizde
ayrıca, yeterli bir açıklama için başkaca eksiklerimiz de vardır. Bi
rincisi zamandizinseldir. Sistematik Roma fetihleri M.S. 1 4'te bit
miştir ve köle temininde gözle görülür bir ani değişme, bundan
uzun zaman sonra bile görülmemektedir. ikincisi, çocukların plan
lı ve düzenli olarak kaçırılması yoluyla satılmaları ve ele geçirilme
leri ile oluşan "iç kölelik" de açıkçası hukuka bir meydan okuma
dır.7 4 Bir başka durum ise, şüpheli bir varsayım da olsa, yüzyıllar
boyunca Hellenler gibi Romalılar için de uygun bir köle kaynağı
olan ve diğer "barbarlar" gibi imparatorluğun dışında bırakılan Al
manların (Germenler) köle olarak tutulmaktan memnun olmamala
rıdır. Halbuki bu varsayım, Antik Çağ kaynakları tarafından destek
lenmediği gibi mesela Gotlarla savaş devam ederken ortaya çıkan
köleleştirme faaliyetleri de bunu yalanlamaktadır.
Dördüncü gelişme ise, savaş esareti veya satın alınma yoluyla elde
edilen kölelerin üremelerinin, köle ihtiyacının karşılanmasında ye-
88
tersiz kalacağı varsayımıdır. Köle nüfusun yeniden türemeyeceği
düşüncesi sadece bir varsayımdır. Ancak bu nüfusun fiilen sona er
mesi uzun zaman almaktadır. 1 9 . yüzyıl başında köle ticaretinin
tamamıyla d urduğu sırada, kölelerin sistemli bir üremeyle çoğaltı
larak üzerinden büyük gelirlerin elde edildiğinin görüldüğü Güney
Amerika'daki d urum bunu açıkça doğrulamaktadır. Antik Çağ'da
da bizim düşünebileceğimizden daha fazla köle, üreme yoluyla ço
ğaltılıyordu. Çünkü bu çalışma alanı da oldukça suistimal edilmiş
bir konud ur.7 5 M.5. 1 . yüzyılın ortalarındaki uygulamalardan bah
seden ve üç çocuk annesini çiftlikte çalışmaktan m uaf tutan ve da
ha fazla çocuğu varsa onu hür bırakan Columella'nın eseri, sadece
hisleri ortaya koyan bir metin değildi (1 . 8 . 1 9).
Ancak çeşitli hipotetik görüşlere rağmen Geç imparatorluk Döne
mi'nde işverenler, köle işgücünün tümüyle devam ettirilmesi için
özel bir gayret sarf etmemişlerd i . Eğer bu davranışları, köle kayna
ğının kurumc1 sına yol açmışsa veya köleliğin, üretkenlik vb konu
larda yetersiz kaldığına karar verilmesine sebep olmuşsa, bir bütün
olarak toplum yapılanmasının tamamıyla değiştiğini düşünmek ge
rekir. Burada anahtar rol oynayan şey köleler değil hür yoksullardır
ve bu etkenlerin birbirinden ayrılabileceğine inanıyorum . Augus
tus'tan itibaren , Roma'da monarşik idarenin başından beri gözle
nebilen eğilim bunun başlangıç noktasıdır. Bir başka deyişle, sınıf
ların işlevsel olarak daha belirgin olduğu, statü yelpazesinin daha
genel hatlarıyla ortaya çıktığı "Arkaik" yapıya gidersek, bunun Kla
sik hür insan ve köle gruplaşması halinde değiştiğini görürüz. Bu
d urumun bir etkisi olarak gelişme de, Arkaik Dönem'den Klasik Dö
nem'e geçişte tersine bir gelişme süreci olmuştur. Yoğun siya si fa
aliyetlerle, şehir devletinde hükümet şekli bürokratik, otoriter mo
narşi tarafından desteklenmiştir. Memurların seçimi ve onların a s
keri kadrolardaki yerlerinin profesyonel elemanlarla ve "geri kalmış"
eyaletlerden elde edilen askerlerle doldurulması, büyük vatandaş
toplul uğ unun, bu görevlilerin belirlenmesi için üstlendikleri rolü
kaybetmeleri sonucunu doğurmuştur. Böylece bu grup diğer alan
larda da ba zı üstünlüklerini kaybetmiştir.
Bu değişme, 2 . yüzyılın başlarından önce nüfus içinde, genel ola
rak "üst sınıf' ve "alt sınıf' şeklinde tanımlanarak lıonestiores' ve
• Daha itibarlı (saygın) olanlar. (r.n.)
89
h u m iliores· olarak isimlendiri len ve kanun karşısında farklı ceza
landırmaları doğal olan iki ayrı kategori ile sembolize edildi. M ese
la h ıımiliores, "köle gibi" olarak tanımlanarak ağır cezalara çarptı
rılabiliyordu. Callistratus (Digest 48. 1 9 .28 . 1 1 ) diri diri yakmanın,
genellikle efendilerini d ehşete düşüren kölelere uygulanan bir ce
zalandımıa usulü olduğunu fakat bu cezalandırmanın, p/eblere ve
aşağı statüden diğer insanlara (hu miles personae'1 da uygulana
bildiğini yazmaktadır:- Vatandaşlar arasında seçim yapılırken ve
orduda savaşırlarken bu durumun geçerli olduğu h içbir şekilde
söylenemez. 7 6 Kanun önündeki uygulamaların, idealdeki eşitlik
gerçeğinin gerisinde kaldığını savunmaya gerek yoktur. H ür vatan
daşlar arasınd a aşağı statüde bulunan bireylerin d urumlarının top
lu bir yenileşmeyi ortaya koyarak (ve buna katkıda bulunarak)
d eğişmesiyle bu düşünceni n de değiştiğini görüyoruz.
Burada, iyi bili nen bir metin bun u açıklamamızda yeterli olacaktır.
Commodus idaresini n ilk yıllarında, hemen hemen Gibbon'un dı
şında Kartaca bölgesinde imparatorluk nı ülklerindeki kiracılar im
paratora müracaat ederek, kiracı beyleri nin (conductores) gerekti
ğind en fazla isteklerde bulunduklarını belirtmişlerdi. Ayrıca i mpa
ratorun procuratorunun "yıllarca", halkın imparatora iletilmesi için
verdiği mektupları hiçe sayarak imparatora göndermemekle kalma
yıp, çoğu Roma vatandaşı olan protestocuların üzerine askerler
göndererek onları dövüp tartaklamaları ve zincire vurmaları emrini
verdiğini de anlatmışlardı. imparator bu d uruma ciddiyetle eğilerek
Afrika'daki görevlilerine, bu çiftçilerin normal yasal konumlarına
uygun davranılması emrini verdi . 77 Belge bize ancak bu kadar bil
gi vermektedir. Bu bilgi aynı zamanda bizim, Kartaca'da aniden or
taya çıkan bir konuda ve belki de aslında imparatorluı)un her ye
rindeki imparatorluk mülkleri nde var olan bu türden meseleler i çin,
imparatorun emirlerinin ne d erece etkili olup olmadığı konusunda
endişe d uymamıza sebep olmaktadır. Uzun yıllar önce Rostovtzeff,
Afrika'da imparatorluğa ait mülkleri n işletilmesi ile ilgili ayrıntılı
90
yazısının etkili ifadeler kullandığı dört sayfasında, kiracı çiftçilerin
conductorese karşı kendilerini savunmalarından bahsetmektedir.
Yine aynı yazıda, çiftçilerin, bir yandan procuratorlar diğer yandan
bunlara benzeyen diğer görevlilerin eline düştüğünü anlatan ifade
ler bulunmaktadır. 7 8 Kural olarak imparatora müracaat etmek her
zaman mümkündü. Fakat bir grup lıu m iliores tarafından oluşturu
lan güçlü bir eyalet şehir aristokrat tabaka karşısında bunlar olduk
ça zayıf kaldıklarından ve "imparatorun koruması konusundaki"
gerekçeler nedeniyle şanslarının çok az olduğunu söyleyebiliriz.79
Netice itibariyle böyle bir konuda ahlakçıların, kölelerin insanca ya
şaması meselesine dikkat çekmesi kaçınılmazdır. Antik Çağ'da sto
acıların ve Hıristiyanların, doğrudan doğruya köleliğin feshedilme
si için herhangi bir çalışma yapmamalarına rağmen, bu kurumun
sona ermesinde etkilerinin olduğu konusunda zaman zaman çeşit
li fikirler ileri sürüldü. 80 Bu konudaki mantığı anlamak pek kolay
değildir. imparatorluk Dönemi Roma stoacılarından kölelik ile ilgi
li çok az yazılı metin günümüze gelebilmişLir ve antolojilerin bu
konu ile ilgili kısımları da yanıltıcıdır. Bu eserlerde efendilerin ah
laki bir görev olarak, kendi menfaatleri ve aynı zamanda köleleri
nin insanca muamele görmeleri için nasıl kendilerine hakim olma
ları ve ölçülü davranmaları gerektiği üzerinde durulmuştur. Diğer
yandan kölelerin de buna mukabil, statülerini kabul edip gerektiği
gibi davranmaları ve eğer kabul etmeyip herhangi bir şiddet, gü
vensizlik ve isyan çıkarırlarsa rezalandırılmaları istenmiştir. Şüphe
siz bu fikirler ayrı ayrı olarak kabul edilmiş fakat kölelik kurumu
sonunda önemini yitirıniştir.B ı
Constantinus'un Hıristiyanlığı kabul etmesi ve kilisenin hızla impa
ratorun iktidar yapısı ile bütünleşmesi sonucunda ise, Hıristiyanlık
ta kölelikten vazge<;;ilnıesi için bir kanun çıkarıldığına, hatta bunun
için bir girişimde bulunulduğuna dair herhangi bir bilgi bulunma
maktadır. Ancak M.S. 6. yüzyılda bütün bu Hıristiyan imparatorla
rın yapmış oldukları Roma kanunlarını toplayan Justinianus, sade
ce kölelikle ilgili kanunların tamamını bir araya getirmekle kalma
mış, yüz yıllarca sonra Hıristiyan Avrupa'nın Yeni Dünya'ya kölelik
hakkında sunabileceği hazır bir yasal yapıyı da oluşturmuştu.82
Commodus Dönemi'nde de Fransa'ya has ilk çiftçi ayaklanması çık
mış ve batı eyaletlerinde M.S. 5. yüzyıla kadar devam etmiştir. Bu-
91
gün bilmediğimiz bir sebepten dolayı Bacaudae adı verilmiş olan is
yancıların, kendileri ve toprak sahipleri arasında rol değişimi istekle
rinden başka herhangi bir sosyal programlarının olmadığı görülmek
tedir. Devletin sıkı politikası sebebiyle, yazarların bu konuları göz
ardı etmeleri sonucu elimizde çok az bilgi bulunmasına rağmen,
bunların çıkarmış oldukları ayaklanmaların, sadece polis gücü değil
askeri güç gerektirecek düzeyde olduğunu ve çevreye de oldukça
fazla zarar verdiklerini söyleyebiliriz.8 3 Ancak burada iki önemli
nokta ortaya çıkmaktadır. Köleler ve çiftçilerin isyanlarının bir araya
gelmesi az rastlanan bir durum olmasına rağmen, bu kez köleler ve
kiracı çiftçilerin işbirliği yaptıkları bu yazılarda anlatılmıştır. Gerçek
te ise bu durum eşine az rastlanan bir durum olmayıp Bacaudae,
yukarıda da ifade ettiğim gibi, en aşağı statüdeki insanların durum
larının değişmesinin bir göstergesiydi. Aynı zamanda, -ki bu ikinci
bir noktadır- Erken imparatorluk Dönemi'nde olduğu gibi bu olay
lar sosyal e�irliğin bozulmasının da delilidir. Daha açık konuşmak
gerekirse, M.S. 2. yüzyılın sonuna gelinmeden önce tarımsal üreti
cilerin verdiği zararın maliyeti, kendilerine gösterilen hoşgörü ve iyi
niyetin derecesini aşmıştı. Bunu takip eden yüzyıllarda ise bu sorun,
tarihin akışı ve imparatorluk sisteminin değişmesinde daha belirgin
bir etki yapmış ve hız.la daha sert bir hal almıştı.
Roma imparatorluğu'nda başından beri, geleneksel olarak, devletin
zenginliğini de içine alacak şekilde, toprak en önemli zenginlik
kaynağı olarak anlaşılmış olmalıdır. Bu demektir ki, imparatorun
kendisi sadece en geniş topraklara sahip olmakla kalmıyor, aynı za
manda vergilerin büyük bir çoğunluğunu da topraktan alıyordu.
Burada pek çok tarihçinin yaptığı gibi Erken imparatorluk Döne
mi'nde vergilendirmenin "çok ezici olmadığını" söylemek anlamsız
dır. 84 Ancak vergi indirimi için halktan yükselen sesler çeşitli giri
şimlere yol açmış olmasına rağmen, bu insanların toprağı terk et
memeleri veya isyan etmemeleri, vergilendirmenin getirdiği yükün
taşınabilir olduğunu doğrulamaktadır. imparatora yapılan bu mü
racaatların, Tiberius idaresinin ilk dönemlerine rast ladığını söyle
mek ise doğru değildir." Böylece imparatorluk harcamaları hızla
artmaya, gelirler yavaş yavaş israf edilmeye başlandı. Bu nedenle
• Tacitus (Annales 2. 42) sadece bu metinde, Suriye ve Kudüs eyaletleri için
"bitkin" ifessae) i fadesini kullanmaktadır.
92
Vespasianus'un bazı eyaletlerde vergil eri iki katına çıkardığı belirtil
mektedir (Suetonius, Vespasianııs 1 6 .2). Ancak genelde, M.S. 2 .
yüzyıldan o zamana kadar terk edilmiş ve ücrada kal mış toprakla
rın yeni programlarla düzenlenmesi, müsadere ve yol yapımı ve i m
paratorun posta hizmetlerinin gerçekleştirilmesi gibi çeşitli ihtiyaç
lar, halktan yeni dolaylı vergilendirme ile sağlanan gelirlerle karşı
lanmıştır. M.S. 3. yüzyıldan itiba ren hızla miktarı artırılan toprak
vergisine ek olarak, bu uygula maların halka ayrıca bir yük getirdi
ği şüphesizd:r. l ustinianus zamanında devletin, toprak ürünlerinin
1 /4'ü ile 1 /J'ü arasında vergi aldığına dair yapılan hesapla ma h er
halde abartılı bir hesaplamadır. 85 Buna ayrıca, çok sayıda vergi top
layıcının ve memurun hiçbir zaman hazineye ulaşmayan kısmen
yasal istekl eri (sportulae' olarak bilinen) kısmen de kanuni olmayan
talepl eri eklenebilir.
Artan ihtiyaçlar, sayıca çok ve hayat tarzı olarak pahalı bir yaşam
süren bürokrasi nin değişmez kanunları haline geldi. imparatorun
hizmetinde bulunan insanlar, yıldan yıla hızla artan l üks tüketim
tarzla rıyla, kamu fonlarından d esteklendiler. Daha sonra tesadüfen
bir dış etken d evreye girdi. M.S. 1 80 yılında ölen Commodus'un
babası Ma rcus Aurelius zamanında, Kuzey Avrupa'nın uç kısmında
bulunan Alman kavimler yine ilk kez, son iki yüzyıl boyunca hiç ol
madıkları kadar saldırgan olmaya başladılar. Ve uzunca bir süre,
imparatorl uğun batı kısmını tahrip edinceye kadar da durulmadı
lar. Doğu'da Persl er ve üzerlerine küçük askeri kuwetl er gönd erilen
Kuzey Afrika 'da çölün ucunda bulunan yerli kabilel er de de bu par
çalanmaya katkıda bulundular.
Askeri ihtiyaçlar ve a skeri harcamalar böylece imparatorların en
önemli ve sürekli düşündükleri meseleler haline geldi. Askeri faali
yetl eri için gereken mikrar, vergil erden ve zorunlu işgücünden veya
zorunlu bağışlardan eld e edilen gelirlerin bir araya getirilmesi ile
oluşuyordu. Hemen hemen en azından yirmi Roma imparatorunun
senato tarafın dan resmen tahta geçirildiği ve diğer bir yirmisinin
veya daha fazlasının ise unvan alarak ord uya dön mek istediği ve di
ğer sayısız insanın da bu işe aday olduğu. M.S. 235 ve 284 yılları
ara sındaki yarım yüzyıllık dönemde siyasi karışıklık tamamıyla im
paratorlu�)a egemen oldu. Bu yük, coğrafık olarak eşit dağıtılmadı.
93
Bunun birinci sebebi, özellikle iç savaşlar sırasında Roma orduları
nın veya dışarıdan gelen işgal ci kuwetlerin bilmeden tahripkar ol
malarıydı; 86 ikincisi ise, yerel zirai üretim ve askeri ihtiyaçlar arasın
da doğru bir orantının olmayışıydı. Mesela, Britanya'da tutulan ge
rekenden fazla sayıda askerden oluşan ordu, yerel üretimin olduk
ça büyük bir kısmını tüketiyordu. 87
Bu yükün sosyal dağılımı ise tamamıyla eşitlikten uzaktı. Dolaylı ya
da dolaysız olarak ağır toprak vergisi, toprakta çalışan çiftçi ve kira
cılar üzerine yüklenmişti. Üzerinde köle çalışan çiftliklerin sahipleri
doğal olarak vergi toplayaınazlardı. Fakat en önemlisi, imparatorluk
aristokrasisi vergi kaçırmada ustaydı (ve ltalyan toprağı, M.S. 4. yüz
yılın başına kadar vergiden muaftı). imparator lulianus geleneksel
vergi affını haklı olarak, fakir vergisini tam vaktinde öderken "bu sa
dece zenginin işine yarıyor" diyerek kaldırmıştı. 88 Bağımsız veya ki
racı çiftç:Jer topraklarına doğal olarak oldukça zayıf bağlılık duyu
yorlardı. Zor zamanlmda bu insanlar çok zor hareket edebiliyorlar
dı. Vergilerin artması, yağmalama ve tahribat, h u miliores kategori
si kanununun değişmesinde sembolleşen statü değişimi gibi incele
diğim pek çok gelişmenin birbirini etkilemesi, bu insanların ya ka
nuna karşı çıkmalarına sebep oldu veya onları en yakın toprak sahi
binin (veya toprak sahibinin temsilcisinin) kollarına attı. Kartaca'da
ki imparatorluk toprakları üzerindeki kiracıların durumlarında oldu
ğu gibi toprak sahiplerinin kucaklarına düşenler, hem koruma hem
de aynı zamanda baskı altındalardı.
lulianus'un çağdaşı ve Libanios'un öğrencisi olan Aziz loannes
Khrysostomos, "Toprak sahiplerinden -ve onların temsilcilerinden
daha ezici kim olabilir ki?" diye sormuştu. Khrysostomos (Aziz Mat
ta Vaızları 61. 3) bu durumu; dövmek, tartaklamak, zorbaca istek
ler ve daha benzer nice uygulamalar, "onların vücutlarına eşeğe veya
katıra muanıe!e eder gibi" davranmak, onlardan baskıyla hizmet iste
mek şeklinde tanımlamıştı. Yarım yüzyıl sonra Salvianus, Fransa'da
yazmış olduğu bir yazıda, bu konudaki tüm endişelerini dile getiriyor
du. Kaçmak, Bacaudae'ya, istilacı barbarlara veya en yakın yerel bir
patrona sığınarak "korunma" talep etmek ile küçücük toprağı arasın
da seçim yapmanın çiftçilerin önünde bulunan tercihleri olduğunu
söylüyordu. 89 Din adamları ve ahl5kçıların ifadelerinden tarihçiler ra
hatsız olurlar, ancak bu örnekteki belirtiler, onların söylediklerinin ta-
94
rihçilerle çatışmadığını ve doğru olduğunu göstermektedir. Salvi
anus'un söylediklerini Fransa'da bulunan arkeolojik deliller destekle
mektedir.90 Daha genel bir ifade ile, M.S. 3. yüzyılın sonundan yani
Diocletianus Dönemi'nden günümüze kadar gelen kanun metinleri,
kiracıların h ür olmayıp bağlı olduklarını göstermektedir. imparatorun
üzerinde durduğu şey, kiracıların statüleri değil vergiydi. Fakat kanun
larda var olan hükümleri zaman içinde uygulamakta sıkıntılar vardı.9 ı
Hür kiracıların ortadan kalkmasıyla, klasik Roma kiracılık sözleşmeleri
olan locatio conductio rei de kanun metinlerinden çıkarıldı.92
Tabii burada eğer Slavianus bir şahit olarak kabul edilirse, M .S. 5 .
yüzyıld a Fransa'da halen h ür mal sahibi çiftçilerin olduğu görüle
cektir. Sad ece 5. yüzyılda değil, 6 . ve hatta 7 . yüzyılda da toprak
üzerind e çalışan köleler olduğu gibi, şüphesiz mal sahibi çi�çiler
de vardı -tarihi bir gerçeklik olarak, kendilerine karşı toplu bir b as
kı u ygulanmasın.ı rağmen bazı çiftçilerin varlığı hemen her top
lumda devam etti-. 93 Kesin olarak veya yaklaşık olarak bu mukave
metli mal sahibi çiftçilerin sayısını hesaplama mız mümkün d eğild ir.
Ancak bizim üzerinde durmamız gereken konu, baskın gücün kö
lelerd en kiracılara geçtiğinin inkar edilemrye,eği (ve edilmediği)
gerçeğidir. Muhtemelen böylece M.S. J . yüzyılda, belirsiz statüleri
tedriren zedelenen tamamıyla h ür insanlar, imparatorlara, senatör
lere ve d;ğer insanlara ait olan büyük çiftliklerdeki işçiler durumu
na düştüler. Biz bunlar için genel olarak co/oni terimini kullanıyo
ruz. Fakat Hellen ve Latin kaynakları etkili bir intiba oluşturmak
için bunu cömertçe kull anırlar. Geç imparatorluk Dönemi'nde kul
lanıla n terminolojik kalıbın sosyal gerçekleri yansıttığı gibi çarpırı
bir iddia ortaya atılmıştır. Mesela, bölgesel farklılıklar veya farklı
kaynaklardan gelen statüler birbirine yaklaşabilir ya da yaklaş
maz. 94 Bu varsayım şimdiye kadar hiç incelenmed en kabul edile
g eldi. Bu , a p riori, ma ntığa uygun bir düşünceydi. Çünkü fetihler
sayesind e Roma, daha önce de belirttiğim gibi çok geniş bir böl
geye yayıl mış olan bu imparatorluk, farklı sosyal yapıları ve toprak
düzenlemesinde farklı sistemleri içine almıştı.
Doğu'da Geç imparatorluk Dönemi'nin gelişmeleri, halihazırda var
olan bağımlı statüdeki çiftçilerin esas olarak çoğaltılmasını ve bü
tünleştirilmesini sağlamıştı. Batı'da i talya'da ve diğer yerlerde ise,
gerçek köle toplumlarınnı varlığını tespit elliğimiz yerlerd e, köle-
95
likten co.'oni 'ye geçişin daha şiddetli bir etki yaptığı görülmektedir.
Bir başka ifadeyle köleliğin çöküşü, köleliğin kaldırılmasıyla bu sü
recin tersine dönmesine sebep olmuştur. Bir zamanlar bu bölgede
işçileri istihdam eden kişiler, ihtiyaçlarını karşılamak için köle ithal
etmeye başlamışlardı. Şimdi ise, daha önceleri mümkün olmayan,
kendi alt sınıflarından insanlar artık kendi istekleri ile değil zorun
lu olarak çalıştırılmaya hazırdı. Böylece, ne köle kaynağını besle
mek için ayrıca bir dikkat sarf etmeye ne de ücretli işçi sistemine
geçişe gerek duyulacaktı.
İmparatorluğun şehirleri de bu yapısal değişime uyum sağladılar.
Maddi yük curialis sınıfa (yerel senato üyeleri) ağır geldi. Ağır bar
bar saldırıları altında ezilen bölgelerde zenginler, güvenlik önlemi
olarak ve üretilen malların artırılmasını sağlamak amacıyla kendi
topraklarına çekildiler. Devlet, askerin ve sivil hizmetlilerin bedelle
rinin karşılığını mal ile ödemeye başladı. Ordunun yiyecek ihtiyacı ve
çeşitli ürünler yine devletin kendi kölelerinin çalıştığı işyerlerinden
elde ediliyordu. Sonuçta şehirlerdeki büyük özel üretim ünitelerinin
ortadan kalkması, şehir zanaatkarlarının yanında çalışan işçiler üze
rinde büyük etki yaptı. Geç İmparatorluk Dönemi'ndeki pleb urba
na isyanları bir yana bırakılırsa, bu günümüz tarihçileri tarafından
en çok istismar edilen bir meseledir. 95 Ancak bunların sayısının çok
olduğunu, yahut da M.S. 4J2'deki imparatorluk anayasasında bile
ordo plebiorurn (Codex Theodosianus 9.45.5) olarak kabul edil
dikleri gibi, coloni ve kölelerden farklı olarak hür insanlar arasında
sayıldıklarını kimse inkar edemez. Bunlar sadece hiçbir marifeti ol
mayan "dilencileri" değil, aynı zamanda şehirlerde uzmanlık sahibi,
çok çalışan ancak yoksul olan insanları da içine alıyordu. Şimdi ar
tık şehir köleleri asalak durumuna gelmişlerdi. Çeşitli intibalara ba
karak biz de bir karara varabiliriz. Fakat Geç imparatorluk Döne
mi'ne ait bütün kaynakların, üretken köleleri taşrada ziraat ve za
naatla uğraşır göstermesine karşın, pek çok şehir kölesini (impara
torluk fabrikalarının dışında) aynı kurallar çerçevesinde ev ve çiftlik
işlerinde ve idareci olarak sadece zenginler için değil, aynı zamanda
Libanios'un Antakya'da (Antiokhiea) okulundaki hocalar gibi orta
halli insanlar için de çalışır göstermekle birlikte yanında çalıştıkları
bu insanları da sanki lüks ve aşırı bir tüketim içindeymişçesine gös
termeleri oldukça dikkat çekicidir.
96
DlPNOTLAR
ı . Bkz. Y. Garlan, "Les esclaves grecs en temps de guerre", Actrs du Colloqur
d 'historirs socialr, Univ. Of Besançon, 1 970, Paris 1 972, s. 29-62.
2. Roma prculiumu, Roma kanunlan ile ilgili hemen her kitapta tartışılmıştır.
Atina'dakiler için bkz. E. L. Kazakevich, "Were oi. xropı.ç oiıcoÜvEç Slaves?",
VDI, ( 1 960), na. 3, s. 23-42 ve "Slave Agents in Athens", aynı eser ( 1 6 1 ),
na. 3, s. 3-21 (her ikisi de Rusça): L Gernet, "Aspects du droit athenien
del"esclavage··, Droit rt societe dans la Grecr ancirnne, (yeniden basım),
Paris 1 964, s. 1 51 -72'de, 1 59- 1 64 arasında (llk kez, A rchivrs d'historie du
droit orirntal 5, 1 956, 1 59-87'de basılmıştır).
3. Genelde, Antik Çağ köleliğinde peculiumun önemi yeterince açıklanmamış
tır. Bunun sebebi, yapılan çalışmalarda daha çok kanuni konulara ağırlık vc
rilmesindendir. Bu konuda ilk çalışma, E. Ciccotti'nin [I/ tramonto della
schiavitil nrl mondo a ntico, (yeniden basım), Turin 1 977, Kısım il, Bölüm
9) çalışmasıdır. Ciccotti, köleyi işlevsel olarak ücretli işçiyle bağlantılı olarak
gösteımesinin doğru olmadığını anlamış ve kitabının sonraki baskısında bu
nu düzeltmiştir. E. M. Shtaerman, "Slaves and Freedmen in the Social
Struggles at the End of the Republic", VDI, 1 962, na 1, s. 24-25 (Rusça).
Bu eser kölelikle ilgili açık seçik bilgiler vermekle birlikte, makalesinin baş
lığı da dahil, dar bir bakış açısı ile konuyu ele alması sebebiyle pek çok ko
nuya açıklık getirememiştir. Bu konuda faydalı bir değerlendirme için bkz.
H. Rosovsky, "The Serf Entrepreneurin Russia", Explorations in Entrrpre
nrurial J-listory 6, 1 954, 207 -33.
4. Mesela bkz. Code.r Theodosianus 5. 1 7. 1: co/oni"den kaçmaya çalışan, "kö
le gibi demir i�·ine konmalıdır. Böylece, kölelere özgü bir cezalandırmayla
hatalannı anlayabilirler ve özgür bir insan olarak yerine getirmeleri gereken
görevlerini yaparlar"; lustinainus'un Code.r'inde ise (il. 53. 1) co/oni ve in
quilini "toprağın kölesidir. Fakat bunlar toprağa vergi ile değil coloni adı ve
unvanıyla bağlıdır" denilmektedir.
5. Serfı kesin olarak tanımlamak kolay olmamakla birlikte, statüsünü açıkla
mak sadece onun geleneksel kurallarla hakları ve görevleri belirlenmiş ve
özellikle ikincisinin tam yasal otoritesine (oldukça sıkı bir şekilde) ba!')lı olan
efendisi ile arasındaki kişisel ilişkisi sayesinde mümkündür. Bkz. Marc Bloch,
Cambridge Economic History, C. 1, (ed. M. M. Postan), 2. baskı, Cambridge
1 966, s. 253-4. Hei/otlar bu şekilde açıklanamaz. Yukarıdaki açıklamalara
dayanarak, [editörlüğünü O. Daiches ve A. Thorlby'nin yapmış olduğu, Li
teratu re and Westenı Ciııilization. Kitap 1, Aldus Books, Lomlra 1 972 adlı
.
eserin giriş kısmında, s. 30'da, neden . hei/oılar ı•e (serfler') şeklinde yazdı
!')ımı düşünebilirler. Çünkü "serfler" kelimesi benim bilgim dışında konmuş
tur ve yazı basıma girmeden önce, bana son şeklinin sorulmamasıııdan kay
naklanmıştır.
97
6. iş rejimi ve zaman zaman bilinci arasındaki ilişkilerin tarihi bunu açıklamak
tadır. Günümüz tarihi için, Antik Çağ'la ilgili yazılmış bir kitabın var olup
olmadığını bilemiyorum. Ancak bkz. E. P. Thompson, "Time, Work-Discip
linr, and lndustrial Capitalism", Post ft Presrnt, no 38, 1 967, 56-97. Ayrı
ca kitapta bu konu ile ilgili geniş kaynakça da bulunmaktadır.
7. Bkz. J. A. C. Thomas, '"Locatio' and 'operae"', Bul/etino dr/1 ' Jstituto di
dirtto romana 64, 1 96 1 , 231 -47 ; .J. Macqueron, Le travail des hommes lib
rrs dans l'antiquite romaine ("Cours de Paııdectrs 1 9 54-5"den, Ai.r-rn
Provence, olarak teksir edilmiş hali), s. 25-29.
8. Makedonya!; kurucu bir aile hakkında buna benzer destanımsı bir hikaye
Herodotos'ta :ınlatılmaktadır (Herodotos 8. 37).
9. Bkz. Finley, "Debt-Bondage and the Problem of Slavery", E ft S., Bölüm 9.
1 0. Günümüz çalışmalan arasında teorik analiz içeren kısa çalışmalar için bkz.
Ossowski, Class Strucrııre, s. 92-96. Bu benim ilk kez, "Servile Statuses of
Ancient Greece", Reııur intrrnationale des droits de l 'antiqitc, üçüncü se
ri, 7, 1 960. 1 65-89 ve "Slavery and Freedom"da geliştirdiğim yaklaşımdır.
1 1 . Köle kökenli aydınlar da anti-kölelikle ilgili fikirler ileri sürmemişler, hatta
onlann ileri sürdükleri düşünceler, hür doğanlardan daha farklı değildi.
Bkz. Shtaerman, "Slaves and Freedonı", s. 34-35.
1 2. D. M . Pippidi, "Le probleme de la maiıı-dc:euvre agricole dans les coloni
es grecques de la Mer Naire", in Problcmes de la terre en Grece aııcien
ıır, (ed. Finley), Paris ve The Hague 1 973, Bölüm 3, oldukça anlaşılır ifa
delere sahiptir.
1 3. Bu konuda bkz. benim, "Debt-Bondage" ve aynca, Frederiksen, "Caesar",
s. 1 29; W. L. Westermanıı, "Eııslaved Persoııs Who Are Free", Americaıı
Jou rna/ of Philology 59, 1 938, 1 -30'da, s. 9- 1 8.
1 4. Caesar, De Bel/o Civili 1. 34. 2; ayrıca, 1. 56. J'te de bunları doğrulayıcı
bilgi bulunmaktadir.
1 5. N. D. Fustel de Coulanges, "Le coloııat ronıain", Rechercfıes sur qur/qu
es problcmes d 'histories, Paris 1 885, s. 1 5-24. Kaynak olarak ise Plinius,
Epistulae 9. 3 7 ; Colunıella, De rr rustica 1. 3. 1 2 ; Varro, De re rusıica 1.
1 7. 2; ayrıca, Sallustius, Catiline JJ. l'de doğrulayıcı bilgi bulunmaktadır.
1 6. "Debt-Bondage"'ı yazarken ben kendim de Fustel de Coulanges'in fikirle
rini kavramadan yazdığımı düşünüyorum. Şimdi, s. 1 59'da bu kısmı yeni
den farklı bir şekilde yazacağım. Bkz. yine benim yazmış olduğum, "Pri
vate Farm Tenancy in Roman ltaly before Diocletian", Finley, Roman Pro
pcrty, Bölüm 6.
1 7. Hellenistik ve Roma Dönemi Doğu memleketlerinde toprakta çalışan işgü
cü üzerinde yeniden çalışılması gerekir. Elde mevrut olan kitaplar bu ko
nu ile doğrudan bağlan lılı olmayıp genel, geçersiz bir terminoloji ve kav-
98
ramlar kullanmakta ve kesin olmayan "sayısal" değerler vermektedir (ço
\')unluk oluşturan hür ve bağımsız çiftçilerin muhtemel sayısı gibi). Bura
da oldukça seçilmiş bir kaynakça vermenin faydalı olacağı kanatindeyim.
M. Rostowzew, Sıudies zur Gesc/ıicte des römisclıeıı Kolonates (A rchiv
.fü r Papyrusforschuııg, Beiheft, 1 , 1910) ve T/ıe Social ft Economic His
toıJ• of the He/leııistic World, (ortak editör ve ] kitap). Oxford 1953. Kü
çük Asya"da (Anadolu) tapınak topraklan hakkında farklı görüşlerin düzel
tilmesi ile (gerçi benim konumla do\')rudan ilgili de!'.jildir) ilgili olarak bkz.
T. R. S. Broughton, "New Evidence on Temple-Estates in Asia Minor'',
Studics . . . in Honour of Allan Chester .lohnsoıı, (ed. P. R. Coleman-Bnor
ton), Princeton 1951, s. 2]6-50'de ve T. Zawadzki, "Quelques remarques
sur l'etendue de l'accroissemenl des domaines des grand temples en Asie
M ineure", Eos 46, 1952/3, 8]-96'da; her ikisi hakkında daha fazla kay
nakça için, Zawadzki, Problems of tfıc Social and Agrariaıı Structurc in
Asia Minor in tlıc Hcllcnistic Agc, (lııgilizcc özeti bul unan ve tam met
ni Polonya dilinde basılmış olan) Historical Commission of the Poznan So
ciety of Friends of Sciencr tarafından basılan, Kitap 16, no. ] , 1952, s.
67-77'de. Westermann, "Enslaved Persons··; E. Bikerman, Institutions des
Se/eucides, Paris 1938, s. 172-185; H. Krcissig, " Hellenistisc:he Grundbc
si tzverhaltnisse im oströmischen Kleinasien", Jalırbuc/ı .für Wirtsclıaft
gcschichtc, 1 967/1, 200-6; Liebeschuetz, Antioklıeia, s. 6 1-73. Makkabi
lerin (Maccabee) Kudüs'teki farklı duruma son vrrrrek Hellenistik kiralama
usulüne ( fakat borçlanma yoluyla özgürlüğünü kaybetme de\'jil) geçmele
ri önemli bir degişimdir. Bkz. Kreissig, "Dir landwirtschaftlic:he Situation
in Palastine vor dem judfüschen Krieg", Acta A ntiqua 17, 1969, 223-54
(bkz. benim Bölüm 7, not 1 1 ).
18. Bkz. S. Gsell, "Esclaves ruraux dans l'Afrique romaine", Mclangcs Gusta
vc G/otz (2 kitap), Paris 1 932, 1, ]97-415. Roma yazarlannın "babası" ola
rak nitelendirdikleri Mago, Kartac:alıydı. Onun 28 kitaptan oluşan çalışma
ları, Senato'nun emriyle Latinceye çevrilmişti (Columelle 1. 1. 13). Fran
sa'da, lspanya'da ve Kuzey Afrika'nın diğer yerlerindeki işgücünün duru
mu halen tartışılmaya değer. Fransa'daki büyük çiftlik binalan ve komp
lekslerinin varlığını ve yaygınlığını açıklayacak başka sebepler düşüneme
diğimden, tarım alanındaki köleliğin, aslında günümüz yazarlarının tah
min ettiklerinden daha fazla olduğu görüşündeyim (Bu konudaki düşün
cemi değiştirmiş bulunuyorum). Bkz. aşa!'._iıda Bölüm 7, Kısım 1.
19. 20.000 için bkz. A. H . M. Jones, Athenian Dcmocracy, Oxford 1957, s.
76-79; Athenaeus'ta verilen ve oldukça hummalı tartışmalara rağmen ka
bul gören 400.000 için bkz. W. L. Westernıann, "Athenaeus and the Sla
ves of Athens", Hanıard Studics in Classical Philology, (ek kitap), 1941,
4 5 1-70; bkz. daha önceki çalışmalardan, L. Gallo, Annali . . . Pisa ] . Seri,
9, 1979, s. 1 595- 1 605.
99
20. Caesar'ın ölümü sırasında ltalya·daki köle nüfusu, erkek vatandaşlann sa
yısının iki katı kadar olmalıdır. Bkz. Brunt, Manpower, Bölüm 1 0.
2 1 . Bkz. K. M. Stampp, The Peculiar lnstitution: Slaver)' in tlıe Antc-Bellum
South, New York 1 956, s. 29-30.
22. Plutarkhos, Caesar 1 5. 3 ; Appianos, Ce/tica 1. 2. Aynca tablo haline geti
rilmiş bilgi için bkz. Pritchett, Military Practices, s. 78-79 ve genel olarak
bkz. P. Ducrey, Le traitcınent des prisonniers de guerrC' dans la Grecr atı
tique, Paris 1 968, özellikle s. 74-92, 1 3 1 -9, 255-7 ; H. Volkmann, Die
Massenvrrsklavungen der Einwohner rroberteıı Stiidte in der lıdlenis
tische-römischen Zeit (Akad. Der Wissenschaften und der Literatur, Ma
inz, Abhandlungen der geistes-und sozialwissrnschaftliche Klasse, 1 961 ,
no 3). Aynca dikkatli bir şekilde kullanılması gereken bir başka kaynakça
için benim Gnomoıı'da (39 ( 1 967), 521 -2) yeniden gözden geçirdiğim kıs
ma bakınız.
23. Mesela bkz. Westenıann, "Athenaeus".
24. S. Lauffer, Die Bergwerkssk/aven von Laureion, (Mainz, Abhandlungen.
1 955, no 1 5, 1 956, no 11) il 904- 1 2. Polybios'a göre, M.Ö. 2. yüzyılın baş
lannda, lspanya'da Kartagena·daki gümüş madenlerinde 40.000 kadar kö
le çalıştırılmıştır (Strabon'un yaptığı alıntıya göre, 3. 2. 1 0).
25. Daha kesin konuşmak gerekirse bu 1 20 köle, Kephalos·un yine dikkatli
olan ogullan Lysias ve Polemarkhos'un malıydı. Bunlar M.Ö. 404'te Otuz
lar yönetimi tarafından el konulan, çok azı kalkan üreticisi olmayan, evde
çalışan kölelerdi. Bkz. Lysias 1 2. 1 9.
26. L. R. Taylar, "Freedonı and Freebom in the Epitaphs of lmperial Rome",
American Journal of Philology 82, 1 96 1 , 1 1 3-32.
27. Dacia',faki (Romanya) madenlerde çalışan hür kişilerin özgürlüklerinin sı
nırlanması konusunda bkz. A. Berger, "A Labor Contract of AD. 1 64",
C/assica/ Plıilo/ogy 43, 1 948, 231 -242 ; Macqueron, Travail, s. 202-26'da
doğrulayıcı bilgi bulunmaktadır.
28. Atirıa'da rastgele iş, agoraya yakın belirli yerlerde, günlük iş olarak "şekil
lendi". Bkz. A. Fuks, "Koı..cııvoç �ıicr0ıoç: Labour Exrhange in Classical At
hens", Eranos 49, 1 95 1 , 1 7 1 -3. Burada, 3. yüzyıla ait Orta Tunus'ta Mak
tar'da bulunan (Corpus lnscrivtioııum Latiııarum VIII 1 1 824) ve yerel bir
senatör olarak hayatı sona ermiş bir tanm işçisinin mezar anıtını hatırlat
mak istiyorı ım. Merhuma rahmet diliyorum fakat daha başka mezar kita
beleri bulununcaya kadar bu "toplayıcı yazıtına" sarfedilen dikkatin beni
ikna etnıedi\')ini belirtmek isterim. Vt-rgiulius'un Georgica'sında, "Hayatın
yorgunluk ve sıkıntılannı idealleştirerek maddi ve ruhani. ödüllerin varlıgı
nı oldukça övücü sözlerle" anlatan ancak toplumda yaygın olmayan an
lamsız ifadeleri içermesi sebebiyle yazılmış bir metin olduğunu düşündü
ğüm bu yazıt beni ikna etmedi. Bkz. G. Steiner, "Farıning", The Muses at
100
Work, (ed. C. Roebuck), Cambridge, Mass .. 1 969, 1 48 - 1 70"de, s. 1 69-70.
29. Demosthenes 27. 1 9, 26. 1 2. Daha fazla Heli ence delil için benim, Land
and Credit, s. 66-68'e bakınız.
30. Arezzo vr Lezoux hakkında herhangi bir görüş farklılığı yoktur. Bkz. G.
Pucci, '"La produzione della ceramica aretina", Dia/oghi di arclıeo/ogia 7,
1 973, 255-93 ; F. Kiechle, Sklaııenarbeil und tec/ınizche Fortsclıritt im
röınischen Reich, Wiesbadrn 1 969, s. 67-99; genel olarak ise W. L. We
temıann, "lndustrial Slavery in Roman l taly", Jou rnal of Economic His
tory 2, 1 942, 1 49-63. La Graufesenque'deki kalıp oldukça karmaşık gibi
görünyor. Bkz. R. Maıichal, Comptes rendus de l 'Aacad. Des bıscripti
ons ... , 1 97 1 , 1 88-208. Hatta Antik Çağ'da bu kalıp bütünüyle değişmemiş
ve elimizdeki kaynaklara göre, hür işgücünün bazı işyerlerinde önceden
olduğu gibi kiralama usulüne dönüştüğü görül mektedir.
3 1 . A. H. M. Joııes, "The Caste System in the Later Roman Empire", Eircne 8,
1 970, 79-%'da s. 83. imparatorluğa ait fabrikalarla ilgili düşünceler hak
kındaki bilgi için bkz. A. W. Persson, Staat und Manufaktıır im römisc
hcn Rcichc (Sk rijtcn ... Vetenskaps-Societeten Lund, no 3, 1 923), s. 68-
8 1 : N. Charbonnel, "La condition des ouvriers dans les ateliers imperiaux
au ive at Ve siecles"", Travaux et reclıerches de la Faculte de Droit de Pn
ris, Serie "Sciences historiques", 1, 1 964, 61 -93.
32. Belki de bu konuda en iyi Hellence kaynak, Delos'taki tapınak kayıtlann
dan elde edilebilir. Bkz. G. Glotz, "Les salaires iı Delos", Journal des Sa
ııants 11, 1 9 1 3, 206- 1 5, 251 -60; ve P. H. Davis, "The Delos Building Acco
unts", Bul/etin de corrcspondcnce lıellenique 6 1 , 1 973, 109-35. Ayrıca
bkz. A. Burford, Thc Greck Temple Builders at Epidau ros, Liverpool
1 969, özellikle s. 1 9 1 -206; "Tlıe Economics of Greek Temple Building",
Proceedings of the Cambridgc Philological Socicıy, ııcı. il, 1 965, 2 1 -34.
Roma'da da bununla kıyaslanamayacak bilgi bulunmaktadır. Daha sonra
ki bölümlerde bunlardan birisi üzerinde (Atina) durulacak olan bazı istis
nalann açıklanmasında fayda vardır.
33. Bkz. Crook, Law, s. 1 91 -8. Roma kanunlanna göre arenada, spor yapmak
için değil fakat bir ücret karşılığı vahşi hayvanlarla dövüşen hür şahıslar,
infamiadan (lnfamia: Rezalet, şerefsizlik, iftira - r.n.) çok çektiler. Digest
3. 1. 1. 6. Bu, tarihçilerin genellikle göz ardı ettikleri. benim üzerinde de
ğişik bir açıdan bakarak durduğum önemli bir farklılıktır. Bu durum aşa
ğıda Frank'ten yapılmış olan alıntıda görülmektedir. Frank, Surııey V, 235-
6. "Hür inşaatçılar haya tlarını, kolayca elde edilmesi mümkün olmayan
büyük miktarlardaki birikimlerden ve hareketli col/egium fabrıım tignuari
orumdan ... (marangozlar cemiyeti - r.n.) sağladılar. Üye listeleri üzerinde
yapılan çalışmalardan anlaşıldığına göre, 1 .000- 1 . 500 hür veya azat edil
miş fabri (Zanaatkarlar - r.n.) pek çok köleyi işlerinde denetleyen oldukça
başanlı marangozlardı ... Kamu işlerinde çok sayıda hür işçinin çalışmış ol
ması muhtemeldir." (italik i fade bana ait).
101
34. "Panem et circenses... daha aşağıda bulunan halkın, kendi kötü durum
larına anlamsız çareler hayal etmekten kurtarmak için dayandıkları bir for
müldü". T. Veblen, Essays iıı Dur Changimg Order, (yeniden basım), New
York 1 954, s. 450. O, karakteristik olarak da şunları ekledi: "circenses me
selesinde ise, ... bu geçiş yüzyıllarında, kurtarılması en son akla gelebile
cek kişiler avam olduğundan, birtakım değişiklikler ve gelişmeler mevcut
tu ve sadece avamdan bir kişinin ücret ödemesi kabul edilebiliridi..." Ay
nca, "zamanının büyük bir kısmını yarışlarda, tiyatroda ve gladyatör gös
terilerinde geçirmemek" Roma pleblerinin bazı şeylere sahip ol:ımadıklan
nın bir başka göstergesidir. J. P. V. D. Balsdon, "Panem et circenses",
Hommages ... Renard il, Brüksel 1 969, s. 57-60; A. Cameron, Bread and
Circuses (lnaug. Lecture, King's College), Londra 1 973; J. Le Gali, "Rome
ville de faineants?", Reııue des etudes latines 49, 1 97 1 , 266-77.
35. Frontinus, De Aquae Ductu Urbis Romae (Roma Su Kemerleri) 96- 1 1 8. Bi
na ticaretinde kölelerin oynadıkları rol hakkında kaynak için bkz. H. J. Lo
ane, lndustry aııd Commerce of the City of Rome (M.Ö. 50- M.S. 200),
Baltimore 1 938, s. 79-86.
36. Lukianos, ücretliler için Apologia 1 0. Bkz. D. Nörr, "Zur sozialen und
rechtliclıen Bewertung der freien Arbeit in Rom", ZSS 82, 1 965, G7-
1 05'de, s. 75-76.
37. Westermann, "lndustrial Slavery", s. 1 58.
38. Mesela, A. M. Du ff, Freedmen in thc Ea rly Roman Empire (yeniden ba
sım), Cambridge 1 958, s. 1 1 : "Daha kurnaz olan Doğululara karşı eşit ol
mayan bir mücadele".
39. M. L. Gordon, "The Freedman's Son in Municipal Life", JRS 2 1 , 1 93 1 , 65-
77. Bu eser binden fazla metni içermektedir.
40. Caludius'un 56-57'inci satırlarının bulunduğu Hellence yazıt önce, H. 1.
Beli, Jeuıs and Christians in Egypt, 1 924, daha sonra yakın zamanda ba
sılan Corpus Papyrorum Jııdaicarum, (ed. V. A. Tcherikower ve A. Funks),
2. kitap, Cambridge, Mass., 1 960, no. 1 53 ' te yayımlanmıştır.
4 1 . J. H. Oliver, Marcus Aıırelius: Aspccts of Civic and Culturel Policy in thc
East (Hespcria, Ek Bölüm 1 3 , 1 970) tarafından yayımlanan Hellence ya
zıtın 59-60 ve 99- 101 . satırları.
42. J. Day, "Agriculture in the Life of Pompeii", Yale C/assical Studies 3,
l 9J2, 1 66-208, s. 1 78-9 (Onun döniim hesaplaması da oldukça basit bir
temele oturmaktadır.). Bazı edebi ve epigrafik metinler Shtaerman tarafın
dan bir araya getirilmiştir. Bkz. Shtaerman, "Slaves and Freedmen", s. 26-
7 ve S. Treggiari, Roman Freedmeıı du ring the Late Republic, Oxford
1 969, s. 106- 10. Ancak belgeler degerlendirilmemiştir.
43. Bkz. Veyne, "Trimacion", s. 230- 1 . Veyne bunları, "düşük sınıf' olarak ad
landırmaktadır.
102
44. J. H. Plumb, The Growtlı of Political Stability in England 1 675- 1 725,
Penguin 1 969, s. 21 -22.
45. Stolz, il. Ptolemaios'un idaresi altında, büyük arazide idareci olarak çalı
şan Apollonios'un Zenon'unu hatırlatan kişiydi. Artık bunun alışılagelmiş
olmadığı ve sonunda çöktüğü açıktır. Bkz. J. Bingen ve D. J. Crawford.
Problemes de la tcrrc, (ed. Finley), 1 1 - 1 2. bölümler.
46. Catullus 23. 1 : 24. 5, 8, 10.
47. Orations 3 1 . 1 1 : bkz. .lones, LRE, s. 851 .
48. Aynı eser, s. 64 7.
49. Bu konuda bilgi için bkz. J. H . Randall, Jr., "The Ereclıtheum Workmen",
American Journal of Arclıaeo/ogy 57, 1 953, 1 99-2 1 0.
50. Hesaplamayı bilirsek, her bir iş başına, yaptıklan işe göre kişilere ödenen
miktann farklı olduğu ortaya çıkar.
5 1 . Klasik Dönenı'e ait metin Appianos, iç Saııaşlar 1. 9 - 1 1 .
52. Bkz. Shtaerman, "Slaves and Freedmen", s. 25-26, 36, 41 -43.
'i3. Eastern Tou r ( 1 77 1 ), iV 361 , aktaran R. H. Tawney, Religion and the Ri
sc of Capitalism, Penguin, 1 947, s. 224.
54. K. Hopkins, "Slaveıy in Classical Antiquity'', Casıc aııd Racc: Comparati
ııe Approaches, (ed. A. De Reuck ve J. Knight). Londra 1 967, s. 1 66-77,
s. 1 70- 1 'de.
55. Brunt, Manpower, Bölüm 1 9.
56. 2. yüzyıl hisseleri için bkz. Livius 35. 40; 39. 44, 55; 40. 29; 42. 4. Ca
esar'ın almış olduğu karmaşık önlemler için bkz. Brunt, Manpower, s.
3 1 2- 1 5. Bu küçük lıissrleri almaya niyetlenen hak sahipleri, muhtemelen
halihazırda elde ettikleri ürünü desteklemek, kamuya ait otlaklarda veya
büyük komşu çiftliklerde sezonluk işlerde elde ettikleri geliri artırmak ümi
diyle istemiş olmalıdır.
57. Not 28'de belitilen "Hasat y;ızıtı", Efes'te (Ephesos) 2. yüzyılın sonuna ait
"fırıncılann ::ıyakl::ınınası" ile ilgili olarak bulunan yazıtın bir benzeridir. Bu
yazıt, W. i L Buckler, "Labour Disputes in the Province of Asia", Aııatoli
aıı Studics Presenıcd ıo Sir William Ramsay, Manchester 1 923, s. 27-
50, 29-3J 'te yayımlanmıştır. Aynı zamanda, T. R. S. Broughton, Frank,
Sıınıey iV, 847-8'de de bulunmaktadır. Bu bir kenarda kalmış, tarnama
lanmamış ve anlaşılırlıktan uzak metin, fııırıcılarm "fitne çıkarmalannın"
sebepleri, toplu ekonomik sıkıntılann buna sebep olup olmadığı veya es
naf birliklerinin istekte bulunup bulunmadıklannı tahmin etmemizi sa!c')la
yacak ipucu vermemektedir. Rostovtzefrin (RE, s. 1 78-9) şu paragra fı ise
hayali bir kurgudur: "İşçilrrin serfliğine son verildiği fakat şehirlerin va tan
daşı olarak kabul edilmedikleri" yerlerde, "gerçek profesyonel grevler" or
taya çıkar ve "gerçek sosyal yenilik çalışmaları" yapılır.
103
58. Bkz. J. P. Vernaııt, Mythc et pmsee chez /es Grecs, Paris 1 965, 4. Bölüm;
F. M. De Robertis, Laııoro c /avoratori ııel mondon romana, Bari 1 963, s.
9- 1 4. H. Altevogt, Labor improbus, Münster l 952'nin ilk sayfalarında da
doğrulayıcı bilgiler vardır. Aynca bkz. B. Effe, "Labour improbus-ein
Grundgrdanke der Georgica in der Sicht des Manilius", Gymnasium 78,
1 97 1 . 393-9.
59. S. Marie Delcourt, Hephasitos 011 la legrnde du magicieıı [Bibliothcque
de la Fac. De plıilosophie et lettres, Liege, no 1 46 ( 1 957)]. H. Philipp,
Tektonoıı Daidalos. Der bildende Künstler und sein Werk im vorplato
ııischeıı Schriftuın, Berlin 1 968, Bölüm 3'te (Delcourt'u referans göster
meden) onun verdiği bilgilerin tersini iddia ederek, inanılması güç savun
malar yapmıştır. Belki de burada, Roma imparatorluk Dönenıi'nde, Küçük
Asya'da (Anadolu), üzerinde Hephaistos'u tasvir eden sikkelerin sayısında
büyük bir artış olması, 23 5-270 yıllan arasındaki kanşık döneme rastla
maktadır. Bu, yerel kült olan Hephaistos ile ilgili olmayıp Akhilleus efsane
siyle bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır. Bkz. F. Brommer, "Die kleinasiatisc
hen Müıızen mit Hephaistos", Chiroıı 2, 1 972, 53 1 -44.
60. Slıtaerman, "Slaves and Feedmeıı" (s. J l -33'te) bu konuda, esnaf teşkila
tında (collegia) bulunan hür ve köle arasındaki "bagdan" bahsederken,
olumlu bir bakış açısı getimıekle birlikte oldukça kesin konuşmaktadır. Ne
yazık ki, M.Ö. 1 32- 1 3 1 'de Küçük Asy.ı'da (Anadolu) Aristonikos'un alışılma
dık bir şekilde ortaya çıkan isyanı hakkında, onun "kısa sürede, fakir insan
lar ve kölelerden (dou/oi) oluşan bir kalabalığa özgürlük vaad ederek etkili
olmasından ve kendilerinin ona Heliopolitaııs adını vermeleıinden " başka
hiçbir şey bilmiyoruz (Strnbon 1 4. 1. 38). Kısa süre önce basılan J. C. Du
mont, "A propos d'Aristonicos··. Eireııe 5, 1 966, 1 89-96 ve benim kısa
"IJtopianism Anrient and Modern", Tlır Critical Spirit. Essays iıı Hoııor of
Herberı Marcuse, (ed. K. A. Wolff ve B. Moore, Jr.), Baston 1 967, 3-20"de,
s. 1 0- 1 2. Aynı zamanda benim, Use aııd Abuse of History, Londra 1 975,
1 1 . Bölüme bakınız. Douloi kelimesiyle Strabon, alelade köleleri değil ba-
91mlı işçileri kastetmiş olmalıdır. Fakat bu metinde açıkça belirtilmemiştir.
6 1 . Petroııius, Satyricon 69. 3 ; 7 5. 1 1 vd ; Veyne, "Trimalcion"', s. 2 1 8-21 9'da
doğrulamaktadır.
62. Mesela, ikinci Sicilya Ayaklanması'nda Morgantina 'da: Diodoros 36. 3 ;
bkz. benim Ancient Sicily, (yeniden göı.deıı geçirilmiş baskı), Londra
1 979, 11. Bölüm.
63. Bkz. Garlan, "Esclaves en guerre··, s. 45-48.
64. Mesela. Max Weber, "Die soziale Gründe des Untergangs der aııtiken Kul
tur", Gesamınelte A ııfsiitzr zur Sozial-und Wirtschhaftsgcschiclıtc, Tü
bingen 1 924, s. 289-31 l 'de, 299-300; Salvioli, Capitalisınr, s. 250-3; E.
M. Schtajerman, Dir Krise der Sklal'rnhalterordııuııg im Westen des rö
mischen Reiches, (Rusçadan çeviren W. Seyfart h), Berlin 1 964, s. 34-35,
69 ve diğer sayfalarda.
104
65. Yazılı eserlerin çoklugu sebebiyle aşagıda sadece birkaçından örnek ver
mek yeterli olacaktır. R. W. Fogel ve S. Engerman, The Reinterpretation of
American Economic History, New York 1 9 7 1 , 7. Bölüm'de, N. G. Butlin,
Ante -bel/um Slavery- A Criciquc of a Debate, Australian National Univ.,
Canberra, 1 97 1 degerlendirmeleri ile; E. D. Genovese, Thc Political Eco
nomy of Slavery, New York 1 965, 2. Bölüm; metodolojik zayıtlı!')ına rag
men oldukça faydalı olacagını düşiindügüm R. S. Starobin, Industrial S/a
ııcry in thc 0/d South, New York 1 970, özellikle 5. Bölüm; M. Moohr,
"The Ecoııomic lmpact of Slave Emancipation in British Guiana, 1 832-
1 858", EcHR, 2. Seri, 25, 1 972, 588-G07'de konuyu şöyle bitirmektedir:
" Ekim dikimle ugraşanlar ve kamu görevlileri ... coloni'nin önceki köleleri
ni topraksız bırakmakta başarılı olsalardı, hu serbestlik ekonomiye de yan
sıyacaktı, ki bunu daha önce serbest bırakılan kölelerden ayırt etmek
mümkün olmayacaktır. Bu konuda Amerikalılann yaptıklan tahliller yanlış
ve eskimiştir ancak yine de bkz. C. A. Yeo, "The Economics of Roman and
American Slavery", Finanzarchiıı, n. F., 1 3, 1 952, 445-85.
66. Schtajerman, Krisc, s. 90-91 .
67. Orta Çag'la ilgili deliller, oldukça tutarlı ve fakat azdır. Bunlar tablo halin
de, B. H. Slicher van Balh, Yicld Ratios, 8 1 0 - 1 820 (A. A. G. Bijdragen,
ııo 1 0, 1 963); yine kendisine ait, Tlıc Agrarian History of Westcrn Eııro
pc, A.D. 500- 1 850, Londra 1 963, s. 1 8-20'de ve tablosu s. 328-33'de
destekleyici bilgi bulunmaktadır. Slicher van Bath, ltalya ile ilgili olarak 1 8.
yüzyıldan öncesi için rakam vermemektedir. Bu, Antik Ça9 ve Orta Ça9 ile
ilgili olarak karşılaştırmalarda halihazırda var olan güçlügü artırmaktadır.
Aynca, sadece yıllık ürün miktarı, yeterli tarım üretimi oranını vermekten
uzaktır. Mesela bkz. P. F. Brandan, "Cereal Yields on the Sussex Estate of
Battle Abbey during the Later Middle Ages", EcHR, 2. seri, 25, 1 972, 403-
20. Ptolemaioslar Dönemi Mısır'ı hariç (ki bu hesabımızın dışındadır), bun
lar Antik Çag'la ilgili olarak (ki bunun için bile yeterli degildir) elimizde
bulunan eserlerdir. En azından benim burada vermeye çahşlıgım fikri des
tekleyecek bildigim eserler bunlardan ibarettir.
68. Benim "Technical lnnovation", s. 43'e bkz. Roma'nın ispanya madenlerin
de sagladıgı önemli teknik ilerlemeleri için (buluşlar olmadan) bkz. P. R.
Lewis ve G. D. B. Jones, "Roman Gold-mining in North-west Spain", JRS
GO, 1 970, 1 G9-8 5.
69. A. Fishsaw ve R. W. Fogel, "Quantitative Economic History: An lnterim
Evaluation", Journal of Economic History 3 1 , 1 97 1 , l 5-42'de, s. 27.
70. Bu konu ile ilgili metinler, güzel bir şekilde, E. M. Shataerman, "The 'Sla
ve Question in the Roman Empire", VDJ, 1 965, na 1, s. 62-8 l 'de toplan
mıştır. Bir noktada yazar (s. G6), isyan korkusunun ciddi bir ekonomik so
run oluşturdugunu belirtmekle birlikte, makalenin ilerleyen kısımlannda,
bazı maddi verilerle bu fikrinden vazgeçtigi anlaşılmaktadır.
105
7 1 . Aınmianus 3 1 . 4-6; bkz. E. A. Thompson, The Visigoths in the Time of
Ulfila, Oxford 1 966, s. 39-42.
72. Codex Theodosianus 10. 1 0. 25; 5. 7. 2; ve kısmen 5. 6. 3.
73. Colonusıın ilk anlamı, "çiftçi", " köylü" ve daha sonra " kiracı" fakat me
tinde ben c!aha çok bunu, daha sonraki dönemlerdeki anlamıyla "ba9lı ki
racı" olarak kullanıyorum. Okz. K. -P. Johne vd., Die Kolonen in Italien
uııd deıı westlicheıı Provinzen des römisclıen Reiches, Berlin 1 983, 11.
yüzyılın sonuna do!'.)ru ltalya'da co/onusun lngilizce karşılı91 için bkz. P.
W. De Neeve, Amsterdam 1 984. Hür toprak sahibi çiftçiler de, varlıklannı
sürdürdüler. Fakat bunlann oranlannı tahmin etmek mümkün de!}ildir.
Bence tarihçiler bu oranı abartmaktadırlar. Mesela Libanios'un 47. konuş
ması, çiftçiler hakkında ateşli bir konuşmadır.
74. Bu konu üzerindeki fikirler hakkında ayrıntılı kaynakça için aşa!}ıda 2. Kı
sım 7. Bölüme bakınız.
75. Bkz. W. L. Westermann, Thc Slaııc Systems of Greek and Roman Aııti
quity, Philadelphia 1 955, s. 32-33 (M.Ö. l 50'de köle ticareti, genellikle
ltalya·ya kayd19ında, Orta Yunanistan'ın durumu hakkında) ; 1. Biezunska
Malowist, "Les esclaves nes dans la maison du maitre ... en egypte roma
ine··. Studii Clasice 3, 1 962, 1 47- 1 62 ve "La procreation des esclaves
comme source de l 'esclaveage" (M. Malovist ile), Melanges offerts ıi K.
Michalouıski, Varşova 1 966, s. 27 5-80.
76. Bunun için genel olarak bkz. P. Gamsey, Socia/ Stıııus and Legal Priııilc
gc in thc Roman Empire, Oxford 1 970; cezalandırma için ise yine Gam
sey'in "Why Penal Laws Became Harsher: The Roman Case", Natura/ Law
Forum 1 3, 1 968, l 41 -G2'de, s. 1 47-52'e bakınız.
77. Corpus Inscriptionum Latinarum Vlll 1 0570; metin ve çeviren R. M. Hay-
wood tarafından, Frank, Survey lV 96-98'de verilmiştir.
78. Rostowtzew, Kolonaı, s. 370-3.
79. Garnsey, Legal Priııilege, s. 274.
80. ilk Hıristiyanlarııı bu konudaki fikirleri yakın zamanda ayrıntılı bir şekilde
H. Gültzow tarafından ele alınmıştır. Bkz. H. Gültzow, Christentum und
Sklaııerei in den ersıen drei Jahrhundcrteıı, Bonn 1 969.
8 1 . Genel olarak stoacılann ve Hıristiyanlann cezalandırma hakkındaki görüş
leri için bkz. Gamsey, "Penal Laws", s. 1 54-6.
82. Bkz. D. B. Davis, Thc Problem of Slavcry in Wcstcrn Culture, lthaka 1 966,
1 -3. bölümler.
83. Bkz. E. A. Thompson, "Peasent Revolts in Late Roman Gaul and Spain",
Past Et Present, no 2, 1 952, 1 1 -23. Aynı yazı, Finley, Studics, Bölüm 1 4'te
yeniden basılmıştır. 4. yüzyılın sonunda, Fransa'nın güneyinde Bacaudae
tarafından yapıld191 tahmin edilen tahribat arkeolojik buluntulardan da
anlaşılmaktadır. Bkz. Fouet, Villa de Montmaurin, s. 3 1 1 .
106
84. Rostovtzeff, RE, s. 5 1 4.
85. Jones, LRE, s. 469'de ve ayrıca Jones'un, "Over-Taxation and the Decline
of the Roman Empire", Antiquity 33, 1 959, 39-43'te de bunları destek
leyici bilgi bulunmaktadır.
86. Mesela Panegryci laıinide (5. 5-6), 269-70 yılları arasında Burgondiya 'nın
tahrip edilişini anlatan tasvirler bunu dogrulamaktadır.
87. Bkz. A. L. Rivet, "Social and Eronomic Aspects", The Roman Villa in Bri
tain, (cd. Rivet), Londra 1 969, 1 73-2 1 G'da, s. 1 89-98. Ayıca bkz. Erik
Gren. Klcinasien ımd der Ostbalkan in der uıirtsclıaft/ichcn Entwicklung
der römischen Kaiscrzr:it, Uppsala Universitets Arsskrift, 1 94 1 , no 9, s.
1 3 5-49. Ren Nehri kıyısında bulunan orduya hububa_t, gemilerle Britan
ya'dan götürülmüştür: Ammianus 1 8. 2. 3; Libanios, Söyleı•ler 1 8. 83.
88. Ammianus, 1 6. 5. 1 5. Ayrıca bkz. Salvian, On the Goııernment of God 4.
30-3 1 : 5. 35.
89. Aynı eser, 5. 25, 38-45.
90. Bkz. A. Grenier, "Aux origines de l'histoire rurale: la conquete du sol fran
çais", Annales 2, 1 930, 26-47'de, s. 40-4 1 .
9 1 . Fustel d e Coulanges, "Colonat", kanun metinlerinden oldukça seviyeli bir
örnek vererek, uygulamanın kanunlardan daha önde oldugunu göster
mektedir (özellikle s. 92, 1 1 9). Max Weber de aynı konuyu başlı başına ele
aldı. Bkz. Die römischc Agrargesehiec/ıtc, Stutgart 1 89 1 , s. 2 1 9.
92. Köklü bir çalışma olan Erııst Lcvy, "Yon römischen Precarium zur gcrma
nischen Landleihe", ZSS 66, 1 948, 1 -30'da, s. 1 7-25.
93. Hatta mesela Kuzey Afrika için bkz. H. D'Escurac-Doisy, "Notcs sur le phc
nomene associatif dans le monde paysan a l'epoque du Haut-Empire",
Aııtiquites Africaincs 1, 1 96 1 , 59-7 1 .
94. P. Collinet, "Le colonat dans l'empire romairı", Recueils de la Societe le
an Bordin 2, 1 937. 85- 1 22. Bölgesel farklılıklar için aynca bkz. J. Perci
val, "Seigneurial Aspects of Late Roman Estate Management", English
Historical Rcııiew 84, 1 969, 449-73.
9 5. Benim de fikirlerimin kayna!'jını oluşturan, istismarı ve varlıgı hakkında bil
gi sahibi olmadı!'jı mız kaynaklarla ilgili bilgi için bkz. l. Hahn, "Freie Arbe
it und Sklavenarbeit in der spatantiken Stadt", Annales Uııiıı .... Buda
pestiensis, Sectio historica 5, 1 96 1 , 23-29. Aynca bkz. W. Seyfarth, So
ziale Fragcn der spiilrömisCihe,ı Kaiserzeit im Spicge/ der Theodosi
a nus, Berlin 1 963, s. 1 04-27. Roma şehrinde çıkan ayaklanma hakkında
bkz. H. P. Kohns, Versorgungskrisen und Hungerreııo/ten in spiitantiken
Rom, Bonn 1 96 1 . Daha önceki dönemler için ise bkz. C. R. Whittaker, "The
Revolt of Papirius Dionysius A.D. 1 90", Historia 1 3 , 1 964, 348-69.
107
IV
TOPRAK ASlLZADELERl VE KÖYLÜLER
108
toprakları vergiden muaf olduğu halde devletin önemli miktardaki
harcamalarını bunlar karşılıyorlardı. Eğer en azından M.Ö. 3. yüz
yıldan sonra zengin Cumhuriyet Roma'sı böyle yapmadıysa, bunun
sebebi, Roma'nın sömürgeci yayılma tarzının, devletin yükünü bağ
lı devletlere ve eyaletlere aktarmasını engellemesinden kaynaklan
maktadır. imparatorluk idaresinde durum tersine döndü. Üst taba
ka kamu harcamalarının çok azını üstlenirken, topraktan alınan
vergiler genellikle fakirlere ve bazen de orta sınıfa yüklendi. 1
imparatorluklarda (ve Erken Arkaik Dönem rejimlerde) şehir devle
tindeki klasik vatandaşın kısmen veya tamamen özgür veya özgür
lükten yoksun olması gibi birbirinden farklı konular siyasi termino
lojide, farklılıkların birbirleriyle oları ilişkileri şeklinde ortak bir for
mül haline getirilmiştir. Burada, vergi muafiyeti ve köylünün siyasi
topluluğıJn tam üyesi olarak bütünleşmesi, bu hikayenin önemli bir
ayağı olmasına rağmen bu meselenin Klasik Dörıem'de nadiren
tekrar edilen bir konu olduğunu ileri sürüyorum. 2 ideolojik olarak
bu, Vergilius'un oldukça iyi bilinen ve sanatsal anlatıma sahip Ge
oı;gica'sındaki gibi, sadece ziraatle ilgili çeşitli bayram ve kutlama
larda kullanılan bir ifadedir. Vatandaş topluluğunun tüm tabakala
rı gencide bu düşünceyi paylaşırdı. Daha sonra özellikle ayrılıklar
çıkmaya başladı. Heitland, "taşra hayatından tekrar tekrar övgüyle
bahsederek, başarının gerçek sırrının vaizlerin kutsal öğretilerinde
söylenildiği gibi, 'toprağa dönüş'te olduğunu" yazmaktadır. Fakat
"taşra hayatından tekrar tekrar övgüyle bahseden ifadeler gerçek
değildir. Hatta, şehrin şaşaalı hayatının tekdüzelik ve bıkkınlığı ile
taşraya gitmiş olan şehir kökenli insanların samimi ifadelerinde bi
le, taşradaki tatillerinden rahatlamış olarak dönseler bile bir süre
sonra böyle bir yerden sıkıldıkları ifadeleri yer almaktadır."3 Daha
önce de üzerinde durduğum gibi, onlara göre toprak sahipliği her
hangi bir mesleğe sahip olunmadığını göstermektedir. Diğerleri
içinse bu zahmetli bir iştir. Herkes toprak sahibi olmak için belli bir
hırs besler ve bir dereceye kadar herhangi bir fırsat doğduğunda,
bir başka toprak parçasını kendi toprağına katmaya çalışır. Diğer
yandan, insan ekonomik bir çöküntü yaşadıktan sonra malına el
konulması rlurunıunda bile, büyük bir istekle yeniden toprağa sa
hip olmak isteyecektir.
109
Ancak bunlardan hiçbiri sayısal olarak ifade edilemez. Geniş top
rakları olan ve vatandaşlarının büyük bir çoğunluğu toprak sahibi
ve kiracı çiftçilerden oluşan, yüzde yüz birbirine yakın yerlerde bu
lunan yerleşim alanları (özel bir duruma sahip olan Sparta hariç),
"kasaba" veya "şehir" olarak adlandırılmıştı. 4 Roma İmparatorluk
Dönemi'nde Roma şehrinin kendisi, lskenderiye (Aleksandreia), Kar
taca (Carthago), Antakya (Antiokheia) gibi nüfusu altı basamaklı
rakamlara yükselen, toprak ve tarımla pek ilgisi olmayan birkaç bü
yük şehir vardı. Bu iki kutup arasmda 1 .500 yıllık tarih boyunca ge
niş topraklar üzerinde bulunan bu alanlara ne oldu? Anladığımız
kadarıyla, Atina'da M.Ö. 403 yılında hazırlanmış olan bir yasa tas
lanğında, bir parça toprağa sahip olmayan vatandaşlara siyasi hak
verilmemesi öngörülmüştü. Eğer bu kural kabul edilmiş olsaydı, ki
kabul edilmemiştir, 5.000 vatandaş bu siyasi haktan faydalanama
yacaktı. Bunlar tabii ki bize kadar gelen bilgilerin doğru olup ol
madığına bağlıdır (bu konuya tereddütlü bakanlar da vardır). An
cak acaba bu bilgiler ne kadar doğrudur? Mesela M.Ö. 403'te va
tandaşların toplam sayısı ne kadardı? "Bir parça toprağın" ne an
lama geldiği belli değ ildir. Bu, şehirde biraz fasulye ve üzüm yetiş
tirilen evin önündeki küçük bir bahçeyi de ifade edebilir. 5 Muhte
melen nüfus sayımı bilgilerine dayanılarak bize anlatılanlara bakı
lacak olursa (losephos, Historia Ioudaikou Polemon 2.385), ele
aldığımız dönemlerin ilk yüzyıllarında, lskenderiye hariç Mısır'ın
nüfusu 7.500.000 idi. Bu bir bakıma oldukça faydalı bir bilgiydi.
Çünkü bu durumda, nüfusu yarım milyondan daha fazla olmayan
lskenderiye dışında, askerler ve çok sayıda küçük memur da dahil
olmak üzere herkesin tarımla uğraştığını düşünmemiz gerekir. An
cak Mısır, imparatorluk içerisinde en kalabalık ve en fakir eyalet ol
duğundan, buranın durumu genellenemez.
Bu konuyla ilgili olarak belirli belirsiz birtakım kavrayışlara sahip
olabiliriz ve pek çok fikir ileri sürebiliriz. Ancak Antik Çağ dünya
sında pek çok insanın toprağa sahip olmadığını fakat buna rnğ
men toprağı, şu ya da bu şekilde maddi-manevi her şeyin üzerin
de tuttuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Burada toprak sahipliği ile
ifade edilen büyüklüğe ve bunun ölçümü konusuna tekrar döndü
ğümüzde belki kendimizi biraz daha rahat hissedebiliriz. Ele aldı
ğımız alanın bütünü ve incelemekte olduğumuz dönemdeki tek
110
tek sayısal verilerin toplamı ile söze haşlayacak olsak, bu sayının
oldukça küçük olduğu görülür. Şimdiye kadar bunları bir araya
getirip toplayan olmadığından, büyük toprak sahibi sayısının tah
minen 2.000'in üzerinde olduğunu söylemek mümkün değildir. 6
\kincisi, elde bulunan sayılar orantılı değildir. Antik Çağ yazarları
tarafından söz konusu ('dilen parasal değerlere, pek çok sebepler
le inanılması mümkün değildir ; zira normalde sadece kendilerinin
belirledikleri sayıları vermişlerdir veya toprağın dönümünün belir
tilmesinden ziyade bir yılın bütün gelirinin verilmesi ya da bir şah
sın bütün mülkünün belirtilmesi yerine sadece belli bir çiftliğin öl
çülerinin verilmesi şeklinde farklı değerlendirmeler vardır. Günü
müz tarihçileri hesaplama yapmak için, verilen herhangi bir sayıyı
kendilerine göre değerlendirerek, "yatırımın normalde" 0to6 veya
O/o8'inin "toprağa yapıldığı"nı belirlemeye çalışmışlardır. Örnekle
rimde, adeta karşı çıkarcasına kurallar ve kalıplar vermeye çalıştı
ğım için sonunda kendimden utanmaya başladım. Gerçekten de
bu tür bilgileri çok az sayıdaki metinde ve sadece özel durumlar
da bulmamız mümkündür. Ancak çok farklı toprak türleri, ürün
çeşidi ve farklı toprak rejimleri bulunmasına rağmen, bu verilen
değerlerden çok azı sayısal bilgi içerdiğinden ÇO!JU da değersizdir.7
Orta Çağ'ırı sonlarından itibaren, toprak drğerinin birçok yılın
alım satım değerine göre belirlendiği İngiltere'de, bu durum hiç de
yabancı drğildir. Üçüncüsü, Antik Çağ yazarları nadiren sayısal
büyüklükler vermekle birlikte eğer bir çiftlik, Varro'nun örnekleri
n in bulunduğu listedeki gibi normalden fevkalade büyük ise (De
Re Rustica 3. 2) veya Roma şehrine yakın villalarda arılardan, çi
çeklerden, tavuklardan, güvercinlerden ve tavuskuşlarından büyük
gelir elde ediliyorsa, anacak bu durumlarda sayılardan bahsetmek
teydiler. Bu sebeple elimizde bulunan az miktardaki örnek ise rast
gele örnekler değildir.
Ancak yine de toprak sahipliği çeşitlerini ve bunların eğilimlerini
anlamamız herhalde faydalı olacaktır. Burada çok uç ve kendine
has bir özellik taşıyan Mısır'ı ele almakla işe başlayalım isterseniz.
Mısır kendine has ve benzersizdi. Çünkü Mısır'da toprakların pek
azı kullanılmaz durumdaydı (Fayum'da olduğu gibi %5 oranı ka
dar küçük bir oran), yerli çiftçiler Klasik Dönem Hellen-Roma dün
yasında olduğu gibi hür toplumsal tabaka değildi ve ayrıca sulu ta-
111
rım sayesinde oldukça düzenli şekilde yüksek verim (mesela belki
de bire on hububat) elde edilmekteydi. Ptolemaioslar Dönemi'nin
tipik bir Fayum köyü olan Kerkeosiris 1.500 nüfusa sahipti ve
1 2.000 dönüm (3.000 acre) arazi üzerinde tarım yapılıyordu. Pek
çok köylü sadece temel ihtiyaç maddelerini karşılayabilecek 4 veya
8 dönümlük ( 1 -2 acre) arazilerde tarım yapıyor, bunlardan bir kıs
mı ise toprağını bir yıl kiraya veriyordu; ancak hepsi de vergi ve
harca tabiydi.8 En üst noktada, iki eksik değer, eğilimi ve oranları
tahmin etmemizi sağlayacaktır. Bunlardan birincisinde, Fayum'da
Apollonius adında, M.Ö. 3. yüzyılda memlekette yüksek memur
luklarda bulunmuş bir şahsa ait olan bir çiftliğin 26.000 dönüme
(6.500 acre) ulaştığı görülmektedir9 (Memphis'te hazı şeyler deği
şirken Apollonius da toplumun gözünden düşmüştü; ancak kendi
sinin en azından bir başka çiftliği daha vardı). lkinci bir sayısal ifa
de, M.S. 6. yüzyılda Bizans imparatorluğu Dönemi'nde iki kez pra
etor praefectus gibi üst düzey görevlerde bulunmuş, Mısır'ın yerli
ailelerinden Apion'lara aittir. Bu aile, Mısır'da sayıları fazla olma
yan oldukça zengin toprak sahibi ailelerin önde geleniydi. Ne ka
dar zengin olduğu bilinmeyen bu ailenin lstanbul'a (Konstantino
polis) yılda muhtemelen 7.500.000 litre hububat yardımında bulu
nabildikleri, toplam 300.000 dönümlük (75.000 acre) bir araziye
sahip oldukları söylenebilir. ıo
Böyle fevkalade büyük bir çiftlik, Antik Çağ dünyasında benzerine
az rastlanan bir durumdur. Ancak en küçük toprak ile en büyük
toprak arasındaki fark herhalde oldukça fazlaydı ve sanıyorum fark
gittikçe de artmaktaydı. Roma vatandaşlarının M.Ö. 2. yüzyılda
ltalya'da 12 dönüm (3 acre) kadar küçük topraklar üzerine coloni
olarak yerleştiklerini ve Caesar'ın zamanında büyük aileler için 24
dönümlük (6 acre) arazilerin yeterli alanlar oldu!)unu biliyoruz.
M.Ö. 3. veya 2. yüzyılda Adriatik adası Curzola'da küçük bir Hellen
yerleşimi kurulduğunda, ilk yerleşenlerden her biri, ölçüsü belli ol
mayan miktarda tarım yapılabilen toprak ile aşağı yukarı 3 dönüm
(O, 7 5 acre) bağ almıştı. ı ı Bu konudaki belgeler yeterli olmamakla
birlikte bu tür küçük çaplı çiftçili!)in oldukça yaygın olduğuna şüp
he yoktur. Mısır'dan farklı olarak bunlar en azından vergiden mu
aftı ve bu sebeple de daha yaşanabilir bir ortam sağlamışlardı. Ro
ma imparatorlarının genel olarak bağımsız çiftçilerin durumlarını
112
kötüleştirmelerine kadar da bu durumun çok belirgin bir değişikli
ğe uğramış olması ihtimali zayıftır.
Gelişme olup olmadığını gözleyebilmek için üst sınıflara bakmak
gerekir. M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda Atina'daki toprak sahiplerinin, Ati
na'nın çeşitli yerlerinde üç-dört mülkü vardı. Bunların içinde en
değerli iki çiftlikten birisi Eleusis'te, diğeri Thria'daydı. Bu mülkler,
Buselos adında, kökleri 5. ve 4. yüzyıllara kadar giden ve pek çok
ferdi Atina'da askeri ve siyasi işlerde görev almış bir aileye aitti. Ele
usis çiftliğinin 1 2.000, diğerinin ise 15.000 drakhme değerinde ol
duğu belirtilmektedir. Bu tutarlar, muhtemelen bu mülklerin nor
mal değerinin altındaydı. Ancak böyle olsa bile 12.000 drakhmelik
bir mi.ilk, bir kimseden kamu yardımı talep edilebilmesi için sahip
olunması gereken en az mal değerinin kırk katıydı. Aynı zamanda
yine 12.000 drakhme, oligarşik anayasanın M.Ö. 322'de Atina'da
yönetime katılmak isteyen her şahıs için ön gördüğü, sahip olun
ması gereken en az mal miktarının da altı katıydı. ı 2
Bus('Jos ailesi, M.Ö. 4. yüzyılda Atina'daki ('TI zengin ailelerden bi
riydi. Ancak Roma imparatorluğu Atina'sında bunların durumu de
ğişmiş ve sadece normal bir aile haline gelmişlerdi. Burada ifade et
mek istedi!)im şey belki de oldukça uç bir meseledir. Fakat örneği
ne az rastlanan bu durumlar, döneme ilişkin sınıflandırmayı göste
rir. M.S. 2. yüzyılda Atina'daki sanatın ve yazı hayatının (kendisi de
döneminin önemli bir yazar ve düşünürüydü) efendisi, sadece Ati
na 'da değil Hellas ve Küçük Asya'da (Anadolu) imparatorlar kadar
kamuyu mallarıyla destekleyen, pek çok önemli görevden sorumlu
olup imparatorlarla arkadaşlık ve akrabalık kurmuş olan Herodes
Attikos adındaki tek bir kişinin elinde bulunuyordu. n Herodes At
tikos, aslen geçmişi M.Ö. 2. yüzyıla kadar giden, Marathon'un ile
ri gelen ailelerinden birine mensuptu. Nero zamanında da kendile
rine Roma vatandaşlığı bahşedilen bu aile, sahip oldugu statü ve
gücünü devam ettirdi. M.S. 92 veya 93'te Domitianus, Herodcs'in
büyükbabası olan Hipparkhos'un çiftliğine el koyunca, Hipparkhos
büyük bir sıkıntıya düşmüştü. Domitianus bu mülkleri, bir kimse
nin senatör olabilmesi için gerekli olan en az mal miktarının yüz
katı veya Genç Plinius gibi pek de fakir olmayan bir kimsenin yıllık
gelirinin elli katı kadar olan 100 milyon sestertius (2.500.000
113
drakhme) gibi bir fiyata satmıştı. Ancak Hipparkhos, yüklü miktar
da bir parayı da herkesten saklamış ve birkaç yıl sonra da Nerva 'nın
biraz daha hür bir ortam oluşturan idaresi döneminde, Hippark
hos'un oğlu ve Herodes Attikos'un babası, ailesinden kalan bu mi
rası yeniden kullanabilmişti. Ölümünden sonra her bir Atinalıya yıl
lık gelir olarak 1 00 drakhme bırakmıştı. Buna göre toplam miktar
100 milyon sestertiustan fazlaydı.
Gerçi Atinalılar bu vaat edilen parayı hiçbir zaman alamadılar; an
cak bu işin bir başka yönüydü. Fakat burada bizim için önemli olan
Herodes Attikos'un (ki başka insanlara verilen yüklü miktarda borç
paranın ailenin önemli gelir kaynağı olduğu anlaşılmaktadır) 14 Ati
na şehrine yakın bir yerde Kephisia'da ve Maratlıon'da bulunan vil
laları, şehirdeki evi, her iki bölgedeki çifllikleri, Euboia Adası'nda,
Kuzey Attika'da, Korinthos'ta ve Peloponnesos Yarımadası'nın bazı
yerlerinde, Mısır'da ve eşi dolayısıyla Via Appia'da ve italya'daki
Apulia'da sahip olduğu mülklerdir. ı s Ayrıca Marathon'da ve çevre
sindeki mülklerin büyük bir alana yayıldığı ve fevkalade büyük mik
tara ulaştığı görülmektedir. 1 6
Bu ailenin zenginliği, Roma standartlarına göre bile oldukça faz
laydı. Suetonius'un (Vcsp asianus 13), Herodes'in büyükbabasına
ait malları Domitianus'un müsadere ederek 100 milyon sestertius
gelir sağladığına dair ifadelerinin vurgusuna bakılırsa, bu malların
o dönemdeki değeri de anlaşılır. Romalı üst düzey insanların, mal
birikimi yaparak geliştikleri düşüncesi, Gracchus'un reformlarından
itibaren söz konusu edilebilir. Tiberius Gracchus M.Ö. 133'te, ager
publicusa· ait toprakların kişi mülkü olmasını yasaklayan bir kanun
çıkardı. Bu, Roma Devleti'nin italya'da savaşlar sonucu ele geçirdi
ği ve daha sonra da çok düşük tutarla kiraya verdiği toprakları ifa
de etmekteydi. Her bir aileye en fazla 2.500 dönümlük (625 acre)
arazi için, kiralama tutarı en fazla 500 iugera ( 1.250 dönüm)
karşılığı olarak belirlenmişti ve sahip olunan her iki erkrk çocuktan
her biri için de 250'şer iugera (625 dönüm) ayrıca bir ek ödeme is
teniyordu ("hususi topraklara" ise dokunulmadı). Ancak pek çok se
natör ve diğer bir kısım insanın bu kanuna karşı çıkmasına bakılır
sa bunların, Gracchus'un ele geçirilen toprakların dağıtılması konu-
• Kamu arazisi. (r.n.)
114
sunda koymuş olduğu sınırı aşarak ager publicustan, belirlenen ya
sal 2.500 dönümden (625 acre) çok daha fazla toprak aldıkları an
laşılır. 1 7 Yüzyıl sonra Pompeius, ordusunda bulunan 800 köle ve
çobana toprak vaat ettiği halde, ele geçirilen toprakların tamamı
lulius Caesar'a verilmiştir. Ahenobarbus'un ise her bir adamına Et
ruria'daki kendi topraklarından l OO'er dönüm (25'er acre) toprak
vermeye söz vermesine rağmen bunu gerçekleştirememiştir (emri
altındaki görevlilerine ve emekli askerlerine daha fazla toprak söz
vermişti). ' 8 Ahenobarbus, 4.000 veya 15.000 askere toprak verece
ğini belirterek, toprak vaat edilen insan sayısını sürekli artırmış ve
sonuçta farklı değerlendirmelerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Böylece halk arasında "onun adamı" gibi bir tabirin oluşmasına yol
açmıştır. Ancak tabii ki bu gelişmelerden dolayı, ne kendisi yeterli
toprak bulabilmiş ne de cömertçe söz verdiği toprakları dağıtabil
miştir. Her şeye rağmen bu, o dönemdeki propagandayı ifade et
mesi bakımından önemlidir.
Burada iki örnek daha vermeden geçemeyeceğim. Genç Melania,
M.S. 404'te fani dünya hayatından çekilmeye karar verdiğinde, ken
disinin ve eşinin ltalya'nın çeşitli yerkrinde; Sicilya, ispanya, Kuzey
Afrika ve Britanya'daki mülklerinden yılda 522 kg ( 1. 150 pound) al
tın ( 1.600 Roma poundu*) gelir elde ediyordu. Roma'ya yakın bir
toprağı 62 köyü içine alıyordu ve her bir köyde de 400 köle tarım
la uğraşıyordu; böylece bu mülkün tamamında toplam 24.000 kö
le yaşıyordu. 1 9 Ayrıntılar üzerinde durmcık ist emiyorum. Dini eser
lerde gerçekçi olmak veya dürüst yazmak konusunda herhangi bir
anlayış bulunmamaktadır. Ancak ben bunların doğruluğuna inanı
yorum (köle gücünün büyüklüğü bir yana) ; çünkü, o döneme ait
çok sayıda arkeolojik ve yazılı belgenin bir kenara atılmış olmasına
rağmen bunların aynı yönde bilgiler sunduğu anlaşılmaktadır. 20 Mı
sır'daki Apion ailesi hakkındaki bilgiler oldukça tutarlı görünmekte
dir. Daha açık bir ifadeyle, M.5. 445 vcycı 446'ya tarihlenen ve ger
çrğe uygunluğu konusundcı şüphe bulunmayan yasal bir belge, im
parator Honorius'un, Melania gibi geçmişi aristokratik olmayan ön
ceki büyük teşrifatçısının, bir zamanlar genç erkek köleler arasında
• Roma poundu Antik Ça !l " da as veya libra olarak ifade edilmekteydi vr
3 27.45 gr'a denk gelmekteydi. (r.n.)
115
bulunduğunu ve daha sonra Sicilya'da, sadece altı parça mülkten
yılda 1 4 kg (30 pound) altın gelir elde edildiği belirtilen bir çiftlik
te, imparatorluk hizmetlisi olarak görevlendirildiğini göstermekte
dir. 2 1 Tabii ki imparatorların gelirinin ne kadarlık bir yekün oluştur
duğunu bil ememekteyiz; ancak müsad ereler, hediyel er, veraset yo
luyla sağlanan mülkler ve kullanılmayan mülklerin işler hale getiril
mesiyle eld e edilen akıllara durgunluk verecek miktardaki servetiyle
Melen ia'nın durumu karşılaştırılamaz. Ancak Pa palık'a, piskoposlu
klara ve manastırlara ait mülklerin artması sonucu kilise, M .S. 4.
yüzyıldan itibaren imparatorlarla yarışır hale gelmişti. 22
Yukarıda verilen pek çok örnek çerçevesinde artık birtakım fikirler
ortaya koyabilir ve bir sonuca ulaşabiliriz sanıyorum. Antik Çağ'da
toprak sahipliği, basit bir hat halinde hızla yukarıya doğru çıkmıyor,
ancak birbirinden farklı yerlerde dağınık vaziyette, hatta bazen bir
birinden oldukça uzakta bulunan toprakların sürekli olarak bir ara
ya getirilmesi ile yükselen bir grafik oluşturmaktadır. Bu genell eme,
gelişigüzel herhangi bir gruptan bir şahsın veyd bir ailenin durumu
nu ortaya koymaktan ziyade zengin sınıftaki toprak sahipleri için
geçerlidir. Savaş ve siyasi çöküşler sebebiyle bunun bir anda değiş
tiğini görmek mümkündür. Ancak her kriz dönemi, daha önceden
belirli bir mülke sahip zengin şa hısların, öncekine göre daha da faz
la mülke sahip olmasını ve da ha da fazla zenginleşmesini sağlamış
tır. Hannibal'in savaşları Güney i talya'yı altüst etmesine rağmen,
Ro ma toplumunun öndt' gelen ve küçük bir grup oluşturan sınıfı
burada daha fazla ager publicusa sahip olmuştur. Sulla'dan Augus
tus'a kadar yarım yüzyıl devam eden ve hemen hemen bir önceki
kadar tahripkar olan l ç Savaş Dönemi de benzer şekilde sonuçlan
mıştır (dışarıda elde edilen büyük gelirler hariç) . Öncelikle buna gü
zel bir örnek verelim; Naples (Napoli) Koyu'nda önceleri Marius'a ait
olan pahalı bir villa, Sulla'nın Comelia adındaki kızı tarafından
300.000 sestertiusa satın alınmış ve bu villa daha sonra Lucullus'a
10.000.000'a satılmıştır. 23 Bu, ahlaki ve öğretici bir hikaye olabilir,
ancak d ers verici hikaye olarak köklü bir gerçeği ortaya koya r. 24
Sonuç itibariyle şunu söyleyebiliriz ki, büyük topraklar büyük ge
lirler getirmiştir. Antik Çağ'da tarihçilerin "tarım krizi" adını verdik
leri durum, aslında köylüler arasında meydana gelen, a sker alımın
dan veya diğer benzer konulardan kaynaklanan bir krizdir; latijun-
116
dia'mn gelirinin düşmesinden kaynaklanan bir kriz değildir. Bu ko
nuda bir bilanço çıkaramayız, ancak kişisel gereksinmeler veya tü
ketim malları için yahut da seçimlerde ve diğer ortamlarda halkın
desteğini almak için yaptıkları harcamaları ile zenginlerin ortaya
koyduğu alışılmışın dışındaki hayatlarını inceleyebiliriz. Bu durum
hiçbir zaman durmadı, her defasında büyümeye devam etti; büyü
me hızı nadiren yavaşladı. 2 5 Açıkca anlaşıldığı iizrrr, ister bir çi�
liğe bağlı çiftçiler olsun ister Doğu'da ve ele geçirilen diğer yerler
deki bağımlı işçiler olsun, temelde köleler ve Klasik Dönem'de kü
çük gelirli kiracılar olarak uç noktada yaşayan bağımsız bireyler
olan tarım işçileri, oldukça ağır sömürü altında bulunuyorlardı. Da
ha sonraları alt sınıflar için vatandaşlığın anlamının, toprakta ağır
vergiler ve ödemeler anlamına gelmesi, çiftçilere iki kat daha dar
be vurdu. Bir zamanlar, Antik Çağ köleliğinin çöküşü sırasında göz
lemlediğimiz gibi, hu grup tamamıyla sömürülmeye zorlanan bir
sınıfta yer alıyordu. Bu, bir yandan sömürü ve işgücü verimliliğinin
yoğunluğunu sürdürmeyi sağlarken diğer yandan da tarım işgücü
nün sosyal yapılanmasında ve mülkiyet sisteminde değişiklik mey
dana getirmişti:
Bu dönemde herhalde orta büyüklükte toprağı olan bir mülk bul
maya çalışmak anlamsızdır. Bildiğim kadarıyla şimdiye kadar kimse
de bunu ara�tırmayı düşünmedi. Burada, Erken imparatorluk Dö
nemi'nde italya'daki orta ölçekli bir mülkü ele almak, konuyu an
lamak açısından belirleyici olacaktır. Bu konudaki bilgiler, Piacen
za yakınlarında Velleia'daki bir tunç tabletten elde edilmektedir.
M.S. 98'den 1 1J yıllarına kadar uzanan devreyi kapsayan bu belge,
bir projeyi desteklemek amacıyla büyük mülklerin gelirleriyle oluş
turulan impara torluk fonlarını çocuklara ayıran Traianus'un Ali
menta Pro9raını'nı anlatmaktadır.26 Bu grupta, projeyi destekleye
ceği düşünülen kırk altı parça toprak vardı. Bunlardan dördünden
her birinin ı milyon sestertiustan fazla değerr sahip olduğu, diğer
lerinin ise ortalama 300.000 sestertius değerinde olduğu belirtil
mektedir. Keyfi olmakla birlikte oldukça makul olan bir miktar, yıl-
• Elimizdeki belgelerin verdigi bilgiler dışında hiçbir şey pazar kurallannm ta
mamıyla toprak sahipleri tarafından belirleııdigi hususunda bilgi verme
mektedir.
117
lık gelirin °/o6'sı, ortalama 18.000 sestertius etmektedir. Bu bir lej
yon askerine ödenen en yüksek tutarın on beş katıdır (yiyecek ve
diğer ihtiyaçları hariç). Değerler arasındaki bu farkın, günümüzün
45.000 doları ile 3.000 doları arasnıdaki kadar olduğu söylenebilir.
Bazı Velleia mülk sahiplerinin diğer mülkleri de muhtemelen aynı
yerde veya başka yerlerdeydi. Bunlardan yarısına yakınının temsili
sahiplik şeklinde olması olduk�·a fikir vericidir.
Burada tek bir metne dayanarak her şeyi ispatlamak gibi bir niye
tim yok. Güzel konuşma konusunda ün yapmış ve sonunda da
consul olmuş olan Ausoius'un, M.S. 4. yüzyılın ortalarında Borde
ux'da kendisine 500 dönüm ( 125 acre) ekilebilir toprak, bunun ya
rısından biraz fazla bağ, otlak ve 1 .600 dönümden (400 acre) Faz
la da orman alanın miras kaldığım belirten ifadelerine dayanarak
da kesin bir hüküm vermek doğru olmaz. 27 Ancak Fransa'daki ar
keolojik buluntulara bakılırsa, bu miktardaki bir mülkün bu sınıf
içinde oldukça yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Ve bu belge daha
önceki bölümde, Pompeius'a ait bağ arazisi ve yerel idareye katıl
ma hakkına sahip olmuş azatlı kölelerin oğullarının oluşturduğu
aristokratik kesim veya imparatorluk genelinde şehirlerde oturmak
la birlikte toprağa bağlı gelire sahip sınıf (curia/) hakkındaki bilgi
lerle birleştirilecek olursa ; Erken imparatorluk Dönemi'nde, küçük
çiftçiden büyük toprak sahibine kadar, özellikle de oldukça güzel
ve rahat mülkleri olan fakat haklarında çok az tarihi kayıt bulunan
geniş bir toprak sahibi yelpazesinin var olduğuna dair ileri sürülen
teorinin, Geç imparatorluk Dönemi'nde de halen geçerli olduğunu
gösterir. 28 Yere ve zamana göre farklı refah temellerine sahip olun
makla birlikte, Antik Çağ tarihinin hemen her döneminde, hemen
her yerinde bu durumun böyle olduğunu belirtmemiz gerekir.
Diğer toplumlarla karşılaştırıldığında çiftçilerin büyi.ik bir yelpaze
oluşturduğu görülecektir; ancak çiftçilerin durumları arasındaki
farkı gösteren bir tabloyu tahayyül etmemiz mümkün görünme
mektedir. I3u arada tarihçiler vt· sosyologlar, "çiftçi" teriminin anla
mını açıklama konusunda zahmete girmemişlerdir. lngilizce konu
şulan memleketlerde çiftçi, bir tip olarak görülmeye devam etme
sine rağmen, diğer ülkelerde bunun reddedildiği görülmektedir.
Ben bunu tarihi açıdan oldukça "ilginç" buluyorum. Çünkü çiftçi,
toplumu olusturan bireyler içinde en yaygın ve en büyük grubu
118
oluşturan bir sosyal tiptir. "Güvenlikleri ve kazançları toprağa ve ai
lelerinin toprak üzerindeki işgücü ile ilgili belirli haklara sahip ol
malarına bağlı olan çiftçiler, hak ve görevleriyle, çiftçiliğin dışında
ki işlerde d e yer alan daha geniş bir ekonomik sisteme iştirak eden
bir gruptur". 29 Köylünün , bir yandan "geniş ekonomik sisteme" ka
tılmayan ilkel ziraatçiden ve otlakçıdan, diğer yandan ailenin bir
üretim birimi olmasından ziyad e "girişimci bir birim" halin e geldi
ği çağdaş aile çiftliklerinden farklılığını gösterebilmek için bazı
şartlar gereklidir. 3 0 Bu belirleme, hür ve küçük toprak sahipleri ve
bağımlı çiftçiler olan co/oni'yi d e içeren .ı\ntik Çağ dünyası nüfu
sunun büyük bir bölümünü için e almaktad ır. Ancak kesin bir ifa
d eyl e belirtmek gerekirse, kısa süreli sözleşm eleri d ışında toprak
üzerinde herhangi bir hakları olmayan bağımsız kiracılar bu d uru
ma uymamaktadır. Fakat bazı kiracıların, büyük toprak sahipl erinin
şanslarını sın ırla ııdırdıkları da görülmüştür.
Küçük çiftçilere ait çiftliklerin ideal büyüklüğe sahip olmaları hiç
bir anlam ifade etmez. Çünkü Antik Çağ'da bunun pek çok çeşidi
bulunmaktaydı. Ancak burada isterseniz, bir temel oluşturması ba
kımından Caesar'ın em ekli, üç çocuklu bir askere 10 iugera (25 dö
nümden fazla) toprak vererek oluşturduğu iskanı örnek olarak ala
lım . Jugum, Roma'da bir kişinin bir günde işleyebileceği (varsayı
lan) toprak parçasıd ır. Kiradan ve vergid en muaf olan, rkilebilen 1 0
iugeralık (2 5 dönüm) bir toprak parçası nadasa bırakılsa bil e bir ai
lenin g eçimini (ancak öküz olmadan) sağlayacak d urumundaydı."
Fakat burad;:; ailenin büyüklüğü önemliydi; çünkü, öncelikle kulla
nılabilecek hububat m iktarı azdı. İkincisi 10 iugera (25 dönüm) , bir
ailenin sürekli üzerind e çalışması için yeterli değildi. Ü çüncüsü,
Hellen ve Roma veraset kurallarına göre, kural olarak toprak en bü
yük erkek evlada bırakılm ıyor, yasal erkek evlatlar (ve bazen kız ço
cuklar) arasında eşit olarak paylaştırılıyord u. Dördüncüsü, çiftçiler
fazla işgücünü reddetmezdi. Hesiodos'un M.Ö. 7 . yüzyılda kendi
sin e has üslubuyla ifade ettiği şeyler, Antik Çağ tarihi boyunca ge
çerli olm uştur. "Baba evini besleyecek tek bir oğul bırakırsanız evin
119
refahı artar. Eğer ikinci bir erkek evlat bırakırsanız daha fazla yaş
landığınızda ölürsünüz" (İşler ve Günler )76-8). Erken yaştaki
bebek ölümleri bu duruma yardımcı olmuştur. Doğal yollarla bu ol
madığı takdirde ise, istenmeyen ve yeni doğmuş bebeklerin öldü
rülmesi ve çocuk düşürme (gen ellikle bu d urum , kanunun hür do
ğan çocukların köle olarak satılmalarını engellemesi sebebiyle baş
vurulan bir hiledir 3 2 ) yollarına başvurulduğunu anlatan ve sokakta
bulunan çocukları konu edinen Hellen ve Roma m itoloji, efsane ve
komedilerinde de vurg ulanmıştır.
Buradan hareketle, 20 veya 24 dönüm (5 veya 6 acre) toprağın da
ha başka n eyi ifade ettiğini hesaplamak zordur. Karşılaştırma yap
mak gerekirse, Almanya'da 1 950'1erde 1 00 dönümün (25 acre) al
tındaki çiftliklerin hemen büyük çoğunluğu çok yaşlı kimselerin ,
savaş dullarının veya işçi-çiftçilerin elinde bulunuyordu. 33 An lik
Çağ'da küçük çiftçi toprakları, üretim açısından sürekli az iş yü
kümlülüğünü ifade eder, ki hu enerji bakımından da az işgücü an
lamma gelm ez ; bu iki kavram birbiriyle aynı değildir. Günümüzde
yapılan çalışmalar sonucu, küçük topraklarda çalışan belli sayıdaki
işçiye bir saat itibariyle düşen çalışma alam büyüklüğü de azalmak
tadır. Küçük çiftlik sahipleri ne yapabilirdi? Ailesinin bütün ü yele
rini yakamayacağın a göre ve eğer bunları daha büyük topraklara
kiracı olarak da gönderemiyorsa, bir şekilde yanında sürekli m eşgul
etmek zorundaydı. Teknik olarak bu, "geliri veya yeterliliğin diğer
belirtilerini artırmak değil, ham işgücünü artırmaktır". 3 4
Bu durum bir yandan yetersizliğe sebep olurken , aynı zamanda
m ümkün olan başka yollarla kaynakların kullanılması pahasına,
teknolojiye ve diğer gelişmelere erişm eyi engeller ve geçim için ge
rekli oları ihtiyaçlara da etki eder. Mesela Yaşlı Plinius'un ifadeleri
ne bakarak (Naturalis Histvria), 10 iugerum (25 dönüm) topra
ğa sahip bir çiftçinin, toprağının verimliliğine verdiği zararın gele
neksel nadasa bırakma sisteminin nasıl ötesine geçtiğini merak
edebiliriz. Ve belki de hububatın sağladığı faydalara rağmen bir
uğraş olarak bu işin profesyon elleşmesinin gerekli olduğunu düşü
n ebiliriz. Sadece hayatı sürdürmek için yapılan çiftçil iğin pazara
yönelik bir ziraat olmadığı, üretilen hububatın paraya çevrilmediği
açıktır. Tipik "çiftçi pazarları" , çiftçilerin (ve köylü zanaatkaların) 8-
120
1 0 km uzaktan gelerek, ihtiyaçlarını birbirleriyle değiş-tokuş yoluy
la giderdikleri bir yerdi. Her şey yolunda gitse de, çiftçilerin kendi
lerinin üretemedikleri birkaç şey -mesela saban demiri- vardı. Ger
çek taşra bölgelerinde az sayıda sikkeye rastlanması bu sebeple bir
tesadüf değildir.3 5
Özellikle daha büyük aile çiftliklerine sahip olan çiftçileri, hubu
batlarını paraya çevirmek konusunda bazı özel durumlar destekle
miş olabilir. Bu durumun, insanların il�Jisini çeken milletlerarası
ibadet yerleri (Olympia ve Delphoi) gibi yerlere gelmiş ve burada
konaklama zorunda olan insanların bulunduğu veya az çok ordu
nun sürekli konakladığı büyük şehirlere yakın yerlerde ( 1 5-JO
km 'den [ 1 0-20 mil] daha fazla olmayan bir mesafe içinde) gerçek
leşmiş olabileceğini düşünüyorum. Bununla birlikte iyi ve verimli
toprakların, Varro'nun bahsettiği (De Re Rııstica 1 . 1 fı.3) gibi özel
ürünlerin yetiştirildiği villa sahibi zengin toprak sahiplerinin ilgisi
ni çekeceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Zaten şehrin, ordu
ve tapınakların ihitiyaçlarını karşılayanlar da normal çiftçiler değil
bu zengin sınıftı. 3 6 Peloponnesos Savaşları'nın başılangıcında za
man zaman çapulculuk yapan Sparta ordusu tarafından sürgüne
gönderilmiş olan Aristophanes'in Aklıanıes (Akharnai'lılar)" adlı
eserinin giriş konuşmasında, şehir yaşantısının nahoşluğundan
bahsedilmektedir. Meclis'te pnyks.. benzeri yüksek bir mrkanda
bulunan bu kişi, Akharnai'daki çiftliğinden çevrryi gözlemekte ve
bulunduğu köyünden, " 'satın alma' kelimesinin henüz bilinmediği
ve 'mangal kömürü, sirke ve yag satın almak' için kimsenin özlem
duynıadı(:jı'' hir yer olarak bahsetmektedir. Şüphesiz şairin bu mü
balağalı ifadesi, bir oyun eseri için söylenmiş bir espri olmalıdır.
Antik Çağ köylüsü hemen her zaman güvenlikten uzaktı. Cato zin
cirlenmiş kölelerine, Hrllen-Roma Dönemi 'ndeki Mısır'da bir köy
lünün tüketebileceği ortalama temrl gıda maddesinden daha fazla
yiyecek vermekteydi. 3 " Antik Çağ'da daha büyük çiftliklerde, özel
likle hasat döneminde mevsimlik işçi olarak çalışmak, köylülerin
121
ön emli bir geçim kaynağıydı. Ziraat hakkında bilgiler veren Roma
lı yazarlar, bu işgücünün hemen her yerde bulunmuş olması g erek
tiğini düşünmüş ve bütün d eğerlendirmelerinde de bunu göz
önünde bulundurmuşlardır. Bunun gerisinde, sanayinin henüz ge
lişmediği toplumlarda, vardiyalı bir görevlendirmenin az görüldüğü
ve pek de verimli olmadığı anlaşılmaktadır. M.Ö. 5. ve 4. yüzyıl Ati
na donanması yukarıdaki bu durumdan farklı olarak, Atinalıların
tarım sektörünün problemli ortamından uzaklaşabilmeleri i çin bir
çıkış kapısıydı. O dönemd e ord u, Roma ordusunun ltalya dışında
uzun süreli görevlerd e bulunmasına kadar, yine ta rım alanından
farklı görevl endirmelere yer veren bir başka alandı; ancak donan
maya oranla daha az ön emliydi .
Burada old uça d erin bir mantığa aykırılık söz konusudur. Antik Çağ
köylü�ü ne kadar hür olursa, siyasi anlamda durumu o kadar riskli
oluyordu. Arkaik Dönem yana şması veya Geç imparatorluk Dön emi
colonu.r n da baskı altında kalabiliyordu. Fakat bunlar yine de efen
dileri tarafından, borçlanmayla ilgili ağır kanunlar ve a skeri hizmet
ler yoluyla (genellikle görev sebebiyle uzun zaman toprağı boş bı
rakmak sonuçta çiftliğin elden gitmesine sebep olabiliyordu) 3 8
mallarını kaybetmemeleri için korunmuş, d esteklenmişlerdir. G er
çek anlamda hür köyl üler, kötü ürün aldıkları dön emlerde, zorun
lu a skerlik görevine katılmaktan kaçamaz ve bitip tükenmek bilme
yen iç mücad eleler ve dışarıdaki savaşla rın yıkımından kurtulamaz
lardı. Buna ka rşılık M.Ö. 8 . yüzyıl Hcllen dün yasına kadar geriye gi
dildiğinde, çiftçilerin boş kamu topraklarına veya tapınak toprakla
rına ··yerleşerek" 39 ara zilerini şehre ve çalılık alanlara kadar g eniş
lettikleri, bu duruma karşı çıkıldığında ise tepkilerini sonunda
a yaklanmaya dönüştürdükleri anla şılmaktadır. Roma imparatorluk
Dönemi'nde ise bunla rın bağımlı statülerinin bir kural haline g el
diği tarihsd bi r süreç ortaya çıkmaktadır.
Büyük top rak sahiplerinin çeşi tli kriz dönemlerinde, krizin getirdiği
şartlardan etkilenmemelerinin sebebi, hem toprakla rının büyük h em
de birikimlerinin fazla olmasıydı. Belki her dönemde olmasa da ba
zı dönemlerde, salt siyasi pozisyonlarının sağladığı imkanlardan de
ğil ancak ziraat sebebiyle de birtakım zenginlikler elde edebilirlerdi .
Aile ve evrensel ardıllık da onların hayatında aynı rolü oynadı. Bu
122
insanlar taşrada her ne kadar lüks bir hayat yaşıyor olsalar da, niha
yetinde toprakları üzerinde kendilerine yeterlilik açısından "çiftçiler
gibi" kapalı bir ycıpı içindeydiler. Bunlar da aynı şekilde tarımın ,
bedelinin iki yılda bir nadasa bırakılarak yapıldığı ve taşımacılık
bedelinin yüksek olduğu, sınırlı ve oldukça durağan bir teknolojiye
bağımlı oldukları bir ekonomik yapılanma içindeydiler. Bu noktala
rın açıklıkla ortaya konulması gerekmektedir. Çünkü günümüz ta
rihçileri, Hellen ve Romalıların "basit" ilerlem eler gerçekleştirmeye
muktedir olmadıklarına inanarak, somut veriler üzerinde değil pisi
kolojik temeller üzerind e düşün erek değerlendirme yapmışlardır.
Oysa Antik Çağ'da, özellikle de Klasik Roma Dönemi'nde, öyle ya da
böyle birtakım gelişm eler olmuştur. Su kana11arı, sulu tarım, aletler
ve tohum ayrıştırmakta ku11anılan taş deği rm enler hep bi rer geliş
medir; ancak Roma ziraati hakkında yazmış olan ve bu konuda ba
şı çeken çağımızın bir yazarının özetlediği hikayede olduğu gibi,
"toprağın kullanılma şekli ve işlenme metodu d eğişmed en aynen
kalm ıştır. Antik Çağ sanayiinde olduğu gibi , yeni ihtiyaçlar eski yön
temlerin yeniden uyarlanmasıyla karşılanmıştır."40 Ancak bu gizem
li "durgunluğa" inanmamak için ciddi bir gerekçemiz yoktur. Olduk
ça yüksek m iktardaki gelirler, iş veya görevde bulunmama alışkanlı
ğı ve bu psikolojiye bağlı olarak gelişen zevk ve sefahat, bir işsizlik
olarak telakki edilebilen toprak sahipliği ve ki raya verilen veya tek
rar kiracı tarafından bir başkasına kiraya verilerek uygulanan parça
parça kiracılık bir araya getirildiğinde, bunların hepsinde bir bütün
halinde gerçek bir gelişmenin olduğu anlaşılacaktır. 4 1
Kendine yetebilmek üzerine d üşünceler ne eskiye ait bir değerlen
dirmedir (mesela Platon gibi) ne de Trimalchio'ya ait bir espridir. Bu
noktada elbette ki bizler, yiyecek temini için değil nakit gelir getir
mesi için ta rım yapılan toprakları göz önünde bulunduruyoruz. Bu
arada bağ aletleri , hayvan yemi, şarap ve toprağa ekmek için gerek
li her türlü şey ve işgücünün devamlı tutulması için nakit olarak ya
pılan ödemeler hakkında nasıl bir yol izlendiğine vurgu yapmak ge
rekirse, bunun ancak elde edilen gelir çerçevesindr açıklanabileceği
görülür. Burada, gelecekte doğabilecek herhangi bir ihtiyaç d üşün
cesiyle ve yüksek gelir elde etme beklentisiyl e, her türlü sorumlulu
ğu ve sıkıntıyı kabu11en erek ; sığır, köle. eski yük arabası, eski ku11a
nılmayan al etler, hastalıklı koyun ve hasta köleleri elinde tutan her-
123
hangi bir kimse için, hiçbir şey eski şeyler olmayıp bunları muhafa
za etmek de ahlaksızlık değildir. Cato övgü dolu bir konuşmasını,
"Pate,familias bir alıcı değil, satıcı olmalıdır" (De Agri Cultura
Çiftçilik Üstüne 2.7) gibi veciz bir şekilde kapatır. Bu (bizim dilimiz
de), ekonomik olmaktan ziyade moral değeri olan bir söylemdir. An
cak Cato 'nun bu ikisi arasında çok ince bir fark gözetip gözetme
diği konusunda endişeliyim. 19. yüzyıla ait bir Rus hikayesindeki bir
bölüm, her ne kadar Antik Çağ'ın bu düşüncesi için kesin bir delili
olarak gösterilemez ve belki de bu noktada düşünce farklı da olsa,
bu hikayeden alıntı yapmaktan kendimi alıkoyamıyorum:
"Oblomov'un annesi ve babası, evlerinde üretilmeyen veya üretile
meyen, dışarıdan satın alınan her türlü şeyi son derece tutumlu şe
kilde kullanıyorlardı. Misafirlerini ağırlamak ve onları memnun et
mek için fevkalade iri bir hindi veya bir düzine tavuk kesip onlara
ikram etmekten kaçınmazlar, ancak tabaklara bunlardan başka bir
tanecik kuru üzüm koymazlardı. Misafirleri ikinci kez bardaklarına
içki almak istediklerinde ise oldukça huzursuz olurlardı. Ancak Ob
lamovka'da bu tür toplantılarla çok nadiren karşılaşılaşılırdı .... Genel
olarak konuşmak gerekirse, ne kadar önemli bir ihtiyaç olursa olsun
onlar, Oblamovka'da para harcamaktan büyük bir sıkıntı duyarlar ve
ancak belki de çok küçük bir meblağ tutan şeyler için harcama ya
parlardı.... Ne kadar gerekli olursa olsun, bir çırpıda herhangi bir eş
ya için 200, 300 veya 500 ruble ödemek onlar için ölüm demekti.
Genç bir toprak sahibinin Moskova'da bulunduğunu ve bir düzine
gömleğe 300 ruble ödediğini, bir çift bota 25 ruble ve düğünü için
bir elbiseye 40 ruble ödediğini duyan Oblonıov'un babası bu duru
ma şiddetle kızar ve bakışları büyük bir öfkryle dolarak, 'böyle ya
ramaz ve şımarık birini hapsetmek lazım' diye söylenirdi." 4 2
Buradaki ahl;}ki ifade açıktır. Merkezi bir şehirde yerleşik, siyasi ola
rak hareketli bir hayata sahip ve toplumun ileri gelenlerinden olan
bir Roma senatörü ile kendi toprağında sıkışıp kalmış önemsiz bir
Rus aristokratının geliri arasında mutlaka fark olacaktır. Ancak bu
rada benim ilgimi çeken nokta, bu hikayeyi yazan yazarın Rusya'da
bir geçiş dönemini anlatırken farklı iki konuyu ele almasıdır. Yazar
hikayesini, "Onlar genellikle, birikimin gerektiğinde çabucak değiş
tirilebileceği, artan üretim ve malların takas edilmesi konusunda
124
ekonomik gerçeklere kapalıydılar" ifadesiyle bitiriyor. Cato, "bu eko
nomik gerçeğe" kapalı değildi, bunları hiçbir zaman duymadı. Onun
dünyasında hiç kimse, bu duruma karşı herhangi bir şey ileri süre
mez veya karşı çıkacak bir şey bulamazdı. Bunları hesaplayarak de
ğerlendirecek bir tekniğin ve tercih edilecek seçeneklerin bulunma
yışı, mesela köleler için yetiştirilen veya satın alınan arpa veya a sma
dalları için gerekli olan direkler ile ilgili olarak nisbi ekonomik de
ğerlerin bilinmeyişi ; bu şartlar altında, bir hububat türü ile diğeri
arasında veya tarını ve otlak geliri arasında nisbi gelir durumunu he
saplayacak yöntemlerin bulunmayışı;43 alıcı olarak pazara veya ihti
yaçlarını karşılamak için başkalarına bağımlı olmamaları gibi sebep
lerle Antik ÇaO" da toprak sahipleri, geleneklere ve pratik usullere da
yalı olarak çiftliklerini işletmişler ve "paterfamiliasın alıcı olmaktan
ziyade bir satıcı olması" bir kural olarak kabul edilmiştir.44
Cato'nun el kitabında, 1 00 iugerumluk (250 dönümlük) bir çiftlik
te; üzüm, bahçe meyveleri ve sebzeleri, söğüt, zeytin, mera, hubu
bat, yem için ormandan kesilen ağaç dalları ve meşe palamudu gi
bi şeyler arasında, önem sırasına göre yukarıdan aşağıya doğru
azalan bir sıralamayı yaparken ortaya koyduğu yaklaşım, bu konu
da ünlü bir örnektir. Cato'nun ifadeleri farklı bir sebeple ün yap
mıştır. Cato'nun eserinde M.Ö. 2 . yüzyıl ltalya'sının ziraatinin ger
çek yönlerini ele aldığı bu pasaj, çoğu zaman ltalya için genel d u
rum olarak örnek verilmiştir. Ancak bu ifadeler, Antik Çağ kaynak
larında yapılan ekonomik değerlendi rmelerin anlamsızlığının delili
olarak kabul edilmelidir. Çiftliğin en yakın çevredeki pazara göre
durumu veya ihraç imkanlarının var olup olmadığı, "eğer üzü mler
iyi ve ürün de fazlaysa" gibi tanımlamalardan başka toprağın ve
rimliliği hakkında herhangi bir bilginin bulunmayışı, sadece esas
olarak bile fiyatların hesa planmaması gibi , buradaki eksiklikleri ko
laylıkla sıralamak pek mümkün değildir.'
Herkes Cato değildi. Toprağın ve ürünlerin en uygun şekilde değer
lendirilmesinde başka etkenler de vardı; ancak bunlar ekonomik te-
• Cato·nun tamamıyla düşüncesiz olduğunu iddia etmiyorum. I.J'tr Cato, bir
çiftlik satın alınırken, buranın su ihtiyacının iyi bir şrkilde karşılanmasına, dr
nize. nehire veya yola girişi olan bir yer olmasına dikkat edilrtiğini belirtmek
tedir. Ancak elde edilen ürünün bölgeden bölgrye, toprağın durumuna göre
farklılık gösterdiği clr anlaşılmakla birlikte, Cato bundan söz etmemektedir.
125
melli değil, sosyal ve siyasi etkenlerdi. Perikles'in, siyasi faaliyetler
den geri kalmamak için bütün ürününü bir defada satması gibi bir
uygulama gözümüze çarpmaktadır. Perikles'in siyasi bakımdan ra
kibi olan Kimon ise, Aristoteles'in bize aktardığına göre (He Athe
naion Politeia 27.3-4), "mülklerinde çalışan pek çok adamına her
gün yeterince gıda alabilmesi için imkan tanır ve onları destekler
di. Bununla birlike hiçbir çiftliğinin etrafını çevirmezdi ve bahçe
sindeki meyvelerden yemek isteyen herkes gidip alabilirdi." 13u,
Pompeius ve Ahenobarbus gibi kişilerin, insanların oylarını alabil
mek ve onların savaşma gücünden faydalanmak için büyük insan
kaynaklarını desteklemeye önem verdiklerinin, Roma Cumhuriye
ti'nin son yüzyılında oldukça gelişmiş ve temel alman işçilik siste
minin ilk örneğiydi.
Şu ana kadar ekonominin ölçüsü hakkında konuşmaktan kaçınma
mın sebebi, bunun o dönemde olmayışından değil, ancak bana gö
re çok az olmasındandır. Ayrıca şunu da belirtmem gerekir ki, bu
rada herhangi bir sonuç ifade etmemiz de pek doğru olmayacaktır.
Antik Çağ'daki şartlar altında, mülklerin sürekli olarak birleştirilip
büyük birer mülk haline getirilmesi, özellikle de kölelerin asıl işgü
cünü oluşturduğu yerlerde otomatik olarak ekonominin çapını
göstermez. Ziraat konusunda yazan yazarlar ve kadastrocuların ya
zılarındaki bazı ip uçları onların, 200 iugerahk (500 dönüm) top
rağı tek bir kahyanın idare edebildiği ideal büyüklükteki bir çiftlik
olarak kabul ettiklerini göstermektedir. Ancak tabii ki imparatorluk
içinde bundan çok daha büyük çiftliklere de rastlanmaktadır. M.S.
1 . yüzyılın başlarında eserini yazmış olan ve güvenilir ifadeler kul
lanan Frontinus'a göre, imparatorluk içinde bazı yerlerde, çalışan
işgücüyle birlikte çeşitli köyleri de içine alan (llici) ve bu köylerin
villaların etrafını bir sur gibi çevrelediği (in ınodum m unitioıı u m)',
şehirlerin sahip oldukları topraklardan daha büyük olan kişilere ail
özel çiftlikler vardı. 45 Ve batıda henüz yeni gelişen topraklar ise
Roma'nın kullanımına oldukça açıktı. Mesela Toulouse'tan fazla
uzakta bulunmayan Montmaurin"de kısa süre önce araştırma yapıl
mış olan alan, muhtemelen bir ııilicustu. Çalışanlara ait evlerin, ev
sahibinin villasının, hayvanların, ziraat aletlerinin muhafaza edili-
126
diği ve ürünlerin depolandığı yerlerden oluşan ve bütün bunlara
bağlı faaliyetlerin yürütüldüğü tek bir bina kompleksinin 1 80 dö
nüm (45 acre) üzerine oturtulduğu, tamamı 1 0.000 dönümlük
(2.500 acre) ekilen bir çiftlik arazisiydi burası. M.S. 1. yüzyılda in
şa edilen bu villa, 2. yüzyılın sonunda bir sel felaketi ile yıkılınca
ya kadar tek hir bütün halinde çalışan bir ev olarak ayakta kalmış
ve su baskınından sonra da yeniden onarılmamış bir çiftlikti.46
Buna karşılık, imparatorluğun uygarlaşmış büyük kısmında ise top
rağın bir araya toplanması, her zaman için bunların büyük birimler
halinde birleştirilerek işletilmesi şeklinde gelişmemiştir. M.S. 3. yüz
yılın başlarında Güney Sicilya'da massa Calvisiana'da· olduğu gi
bi, oradan 16 km ( 10 mil) kadar ileride Gela Nehri'nin güney kıyı
sına kadar olan alanda, herhangi bir fırsat ortaya çıkmış olsa bile
yine de massae ve fundinin.. birbirinden ayırılnıası istenilmemişti ;
aksine birleştirilmiş bazı arazi örnekleri bulunmaktaydı. 47 Tabii ki
bu, ekonominin tümü içinde çok az dikkat çeken bir durumdur ve
inanıyorum ki Herodes Attikos'un birbirindeıı ayrı yerlerdeki top
rakları esas yaygın yapıyı temsil etmekteydi. Ünceleri genç Cice
ro'nun iki zengin müşterisi, her biri birbirinden ayrı olarak değer
lendirilerek işletilen pek çok çiftliğe sahiplerdi. Aulus Caecina'nın
toprakları, ek olarak iki ayrı çiftliği de içeriyordu ve en azından
bunlardan birisi kiraya verilmişti. Sextus Roscius Ameria ise, Umb
ria'nın en güney ucunda, tamamı Tiber Vadisi"nde bulunan on üç
parça toprağa sahipti. 48
Acaba o dönemin ekonomisinin büyüklüğünden bahseden yazarla
rın, bu konudaki yanılgılarını bir kenara atabilir miyiz? Trimalc
hio'nun uçarı bir isteği yansıtan, "'Sicilya'yı benim küçük toprağıma
katmak"' şeklindeki ifadesinin fazlaca ağırlığı olmayabilir. Ancak Pli
nius'un hu konu ile ilgili mektuplarından biri (3. 19) kolayca göz ar
dı edilemez. Umbria'daki bir araziye bağlı bir çiftliğin indirimli fiya
ta satışa çık:ırılması (sahibi ve kiracısı tarafından) oldukça önemli
bilgiler vermektedir. Plinius burayı satın almayı düşünüyordu. Onun
yazdı�)ına göre hunun ilk avantajı, hayata zevk ve zarafet (pulchri
tudo) katacak olmasıydı. Ayrıca bu çiftliğin pratik avantajları da var-
127
dı. Her iki mülk de bir gidişte ziyaret edilebilir, ikisi de tek bir pro
curato,un (yönetici) ve hatta tek bir actorun (kahya) idaresine veri
lebilird i . Buradaki taşra evlerinden sadece birisinin, bir senatörün ara
sıra çıktığı bir seyahat sırasında konaklayabileceği temellerde dü
zenlenmesi yeterli olacaktı. Borç yönünden ise, ona göre iki büyük
mülkü, mesela hava şartları gibi aynı "tehlikeli geleceğe" (incerla
fortunner terk etmek oldukça riskli olabilirdi.
Plinius'un kendisi tahmin etmiş olsa da arazinin ölçüleri, o andaki
kira tutarı ve elde edilen ürün hakkındaki detaylar gibi bilgilere yer
vermeden mektubu yazdığı kişiye, "Senin tavsiyen nedir?" diye so
ruyordu. Sezinlenen av,ıntajlar grnelde psikolojikti. Kahyalar dış111-
da, iki çiftliğin birleştirilmesinin, üretimin yen iden düzenlenmesi
konusundaki düşünceler bir yana, mesela daha büyük ayrılığa ve
ya daha fazla uzmanlaşmaya yahut da işgücünün daha iyi şekilde
kullanılması gibi ekonomik kaygıların derecesin i gösterdiğine veya
gösterebileceğine dair hiçbir emare yoktu.
işçileri denetleme ve yönlendirme, bütün Antik Çağ yazılarında
çiftlik idaresi ile birlikte, h atta kira sisteminde bile tekrar tekrar ele
alınan bir konudur. Tabii ki tipik olarak, büyük toprak sah ipleri
çiftlikte hul:.ınmayarı mülk sahipleridir. Ancak burada üzerinde
durulan konu, toprak işleme metotlarında veya işçinin fazla yor
ulmamasırn sağlayan alet ve makinelerle işgücünün verimliliğ inde
kalite gelişimin i sağlamak değil, işgücünün dürüstlüğü, sürekli iş
çi konu munda olanların çalışma zamanını, para ve eşyaları dürüst
olarak kullan malarıydı. Adeta meseleye bir g irişimci gözüyle değil,
bir polis zihniyeti ile bakmışlardı. Günümüzdeki çalışmalar, "çift
liklerde işlerinin başında bulunmayan toprak asilzadelerinin düze
nincle kesinlikle geleneksel tarım metodunun açık bir şekilde gö
rüldüğünü, ancak bunların geçmişte kaldığını ortaya koymakta
dır".49 Geleneksel metotlar, teknik gelişmeye de yer vermesine rağ
men 50 -ki bu tekrar tekrar söylenmiş olmalıdır-, normal olarak bir
yerde son bulmaktadır. Benzer şekilde, arazilerin in büyük olduğu
ve daha fazla büyüdüğü varsayıl an bazı kimselerin durumlarının
ekonominin derecesini gerçek anlamıyla ortaya koyması da müm
kün değildir.
128
Köle /atiftmdiasına alternatif olarak ortaya çıkan kiracılık, fazlaca
tartışılmış bir konudur. 51 Fakat kiracılık, diğerine göre daha kötüy
dü, çünkü bunun kısa süreli olması ve aile yaşantısı çerçevesinde
gelişmesi sınırlı bir etki yaratmıştır. Peki bütün bu ifadelerden son
ra acaba kiracılar kimlerdi? Halka ait topraklar dışında büyük top
rak parçalarının tek bir kiracıya verildiği durumlar bilinmektedir.
Özellikle Roma imparatorlarının, Afrika'daki büyük boyutlu çiftlik
lerden ziyade küçük parçalara ayrılan arazileri üzerinde kiracı ola
rak bulunan şeflerin, imparatorların vekilleri ve aslında hukuken ol
masa da yöneticisi durumunda oldukları anlaşılmaktadır. Temel bir
uygulama haline gelmesi nedeniyle, Kuzey Afrika 'da imparatorlara
ait mülklerin durumundan yola çıkarak meseleyi genellediğimizde;
İtalya, Sicilya, Hellas ve Hellenistik Doğu'da olduğu gibi hatta bel
ki ispanya ve Fransa'daki uygulamalar da bu duruma (diğer taraf
ta fellahlarından yola çıkarak Ptolemaioslar ve Romalıları genelle
mek doğru olmadığı gibi) uygun düşmeyecektir. Plinius'un birbiri
ne bağlı çiftlikler halinde satın alm.ıyı düşündüğü, ekseriyetle kira
cılar tarafından (kötü bir şekilde) işletilm iş olan arazi, elbette ki bu
özel toprak mülkiyetinin klasik şekliydi. Bu tamam ıyla elde bulu
nan imkanlara bağlıydı. Hem ekonomik bakımdan uygun fiyatla
hem de profesyonel kişilere geniş alanları kiraya vermek isteyen
herhangi bir kimse, Roma'ya veya başka bir büyük şehre giderek
hemen hu konularda etkin insanları toplayıp gelemezdi. Zayıf bir
köylü, "lüzumsuz" bir köylünün oğlu veya Horatius'un Ofellos'u
gibi (Satirae-Taşlamalar 2.2r malı olmayan bir köylü ve ihtiyaçla
rı karşılamaya dayanan (köylü terminolojisindeki söylemle) aile bo
yu mi.ilk sahipleri ve Hor;ıtius·un ifadesinde kendi kiracıl.ırı için kul
landığı patres kelimesi (Epistulae-Mektuplar 1 . 1 4.1)," normal bir
kiracıyı, kendi toprağı olmadan kıt kaynaklarıyla geçinen kişileri ifa
de etmekteydi.52
Büyük alanlardaki kiracılık ise, kısa �üreli kiracılık, gelişme ve eko-·
nomik düzeyde bir boşluk oluşturmaktaydı. Bunun en belirgin ör
neğini, Delos'taki yirmi çiftlikte ve yakınında Apollon Tapınağı'na
• Türkçe çeviri : " Horatius'tan Satira (Taşlama) Örnekleri"', (Çev. Ç. Dürüşken),
Sombahar 1 1 ve 1 2, lstanbul 1 992, i l : s. 59-61 , 1 2 : s. 4 5-47. (n.r.)
.. Türkçe çeviri: "Epistulae 1, 1 0", (Çev. G. Öner). Tcrciiıııe 1 7, 8 1 , 1 965, s. 7-
9 ; "Mektup 1, Vl l", (Çev. G. Öner), Terciiıııe 1 7, 84, 1 965, s. 6- 1 1. (r.n.)
129
ait iki adada görüyoruz. Bunlar, üzerinde kölelerin çalıştığı, Delos
toplumunun zenginlerince kiraya verilen ve en iyisinin, en iyi dö
nemde, en yüksek kira bedeli olarak yılda 1.650 drakhme gelir sağ
ladığı oldukça büyük birimlerdi. Ancak kira dönemi, kiralayan tara
fından yeniden düzenlenmek şartıyla on yıldı. Bu konuda M.Ö.
31 3'ten 170'e kadar uzun bir dönemi içine alan ayrıntılı belgeler,
kiracıların kendilerinden ne istenmişse sadece onu yaptıklarını gös
termektedir. Böylece kiracılar, mülk üzerinde sözleşme yaparken
devraldıkları sayıda zeytin ağacı, incir ağacı ve canlı hayvanı, söz
leşme süresi biterken de ne fazla ne eksik aynı şekilde teslim etmiş
lerdir.5 3 On yıl için kiraya vermek, bu büyüklükteki çiftlikler için ol
duğu gibi elbette ki daha yaygın olan aile boyu çiftlikler gibi kü
çük çaplı çiftlikler için de gelişmeyi engelleyici bir uygulamaydı.
Toprak ıslahı projesi, normalde sürekli gelir elde etmek için müra
caat edilen bir yöntem olarak, daha çok imparatorluğa ait toprak
larda bir sıkıntıya çözüm olurken, ailelere ait küçük çiftliklerde ise
bir boşluk oluşturdu.
Böylece yine başından beridir üzerinde tartıştığımız o temel me
seleye yeniden gelmiş olduk. Mesela Colunıeııa·nın, her ne kadar
kendisini sınırlandırm ış da olsa, var olan büyük çaplı bir işletme
den yola çıkarak basit aritmetiksel bir hesaplamayla iktisadi duru
mu ortaya k::ıymuş olması gerekirdi diye düşünüyorum. Bir başka
ifadeyle burada mesele, o kadar da zor ve aklı kullmı mayı gerek
tiren bir problem değildir. Günümüz terminolojisinde, "çiftlik dö
nüm miktarının belirlenmesi sürecinin başlangıç rıoktası"nda, arit
m etiğin bulunmadığı ve aritmetiğin anlamsız kaldığı, ancak sosyal
ve ekonomik etkenlerin bunu birlikte belirlediği görülmektedir. 54
Çiftçi ailelerin kuwetli bir cazibe oluşturması, çiftlik idaresine ve
işgücüne yaklaşım, zayıf bir yerel pazarın bulunması, halihazırda
var olan toprak rejiminin yeterli görülmesi, herhalde büyük köle
işgücünün idare edilmesinde ve düzenlenmesinde açıkca görülen
zorlukların -ki Antik Çağ kaynaklarına ve burada köle işgücünün
sağladığı faydalara bakarak bu konuların tamamıyla gözlenmesi
bile mümkün değildir- hepsi gelişme ve değişmeleri engelleyici bi
rer etken olmuştur. Plinius·un "nakit para darlığı içinde olmadığı
o yıllarda" kiracılar hakkındaki şikayetleri, bu konudaki zorlukları
ortaya koyması bakımından oldukça önemlidir.5 5 Ayrıca Plinius'un
130
Umbria'daki mülk hakkında yazmış olduğu mektuba cevap veren
ahbabı da yine mektubunda benzer zorluklardan bahseden ifadele
re yer vermektedir: "3 m ilyon sestertiusu kolayca biriktirip biriktir
mediğimi sorabilirsin. Sahip olduklarımın hemen hepsini şu anda
toprağa harcadım. Ayrıca çevreye borç para da verdim ve gerektiğin
de bunu almam da zor olmaz. Bunun yanında, para kaynağını ken
diminmiş gibi kullanbildiğim kayınvalidemin parası da var."
Bir kez daha apaçık bir gerçeğe yeniden dönüyoruz. Büyük ziyafet,
bir anda Trimalchio'nun sekreterinin 26 Temmuz'da ziyafet odası
na girmesiyle ve getirdiği haberi okumasıyla bölünür. Cumae'daki
çiftlikte 70 köle çocuk doğmuş, 500 öküz ağıllarından kaçmış, bir
köle kutsal şeylere itaat etmemesinden dolayı çarmıha gerilmiş,
"yatırım yapılamadığı için 10 milyon sestertius para kutusuna ko
nulmuş"tu (Satyricon 5 3.3). Trimalchio, kendi statüsünde olan bir
kimsenin zenginliğini gösterecek üç önemli yeri olduğunu söyle
mektedir. Toprak, kısa süreli ve faizli borç para vermek ve sağlam
bir para kutusuna sahip olmak. Bunu tabii ki abartılı bir ifade ola
rak kabul edebiliriz. Çünkü bundan başka sahip olunan gemiler, şe
hir evleri, ambarlar, köle zanaatkarlar ve hammaddeler de zengin
liği ifade ediyordu. Ancak bunlar, seçkin tabakanın zenginliğinin
çok küçük bir kesimini gösteriyordu ve "ekonomik" düşüncede çok
büyük bir farklılık meydana getirmiyordu.
Böylece artık bir yerde, bu insanların "tasarruf ettikleri birikimi har
camaları"nda, toprağın "tercih edilen bir yatırım " olduğunu söyle
yebiliriz. 56 Bu tanımlama gerçeği ifade etmese de bazı gerçekleri
anlatmaktadır. Çünkü bu ifade, günümüz okurları için öncelikle,
ekonomiyle ilgili olmayan çok geniş bir meseleyi ifade etmekten
uzaktır. Bir başlangıç yapmak gerekirse, burada itfa kelimesini
karşılayan bir kavram eksikliği vardır. 57 M.Ö. 4. yüzyılda Atinalı ha
tip Demosthenes büyük bir kamu desteği kazandığı dönemde, ken
disine kalan mirası vasilerinden geri alabilmek için dava açmıştı.
Demosthenes, babasının vasiyetnamesine kaydedilmiş mülkleri iki
başlık altında toplayarak hakimlerin huzuruna çıkmıştı. ( 1) 32 veya
3 3 kölenin bilfiil (energa) kılıç ürettikleri ve yıllık geliri 3.000
drakhme olan, diğeri 20 kölenin mobilya üretimi yaptığı, yıllık ge
liri 1.200 drakhme olan imalathane ve 0ıo 12 faizle verilen 6.000
131
drakhme borç; (2) babasının ölümünden dokuz yıl önce 1 5.000
drakhme değerindeki işlenmemiş hammadde, 3.000 drakhme değe
rindeki ev, mobilya ve annesinin mücevheratı, evde para kasasında
ki nakit 8.000 drakhme, denizcilere verilen 7.000 drakhme borç ve
iki ayrı bankaya konulan 4.600 drakhme para ve bunun faizi. Bu,
gerçekten önemli bir "birikim " kavramını ifade eder ve aldıklarını
geri ödemeyen ve kalan malları değerinden düşük gösteren vasiler
den geri istenenlerin ayrıntıları incelendiğinde, bunlardan istenen
lerin gerçek değeri anlaşılır. Demosthenes'e kalan imalathanelerin
yıllık üretim miktarlarının, faiz oranları ve gelir miktarının değişme
mesi beklenirdi. 58 Ancak bu, görevlileri de içine alarak, aileye ait ev
ve malları (annesinin mücevherleri) ve işle ilgili malları (hammad
de) ifade eden normal bir Antik Çağ anlatımdır. Bu anlatımıyla De
m osthenes davayı kazanmıştır.
Oldukça karmaşık bir yapılanma gerektireceği düşünülen şehrin iş
hayatını incelemeyi, özellikle ve öncelikle ele aldım. Günümüz ta
rihçileri tarafından, Antik Çağ ltalya çiftlik gelirlerinin değerlendi
rilmesinde en güvenilir kaynaklardan biri olarak alıntılar yapılan
Plinius'un zamanında 7 iugerum ( 17,5 dönüm) olarak tarif edilen
bağların bulunduğu yerdeki çiftliği, Columella'nın (3.3.8-10), bağ
lardaki köle işçileri, bağları ve bağ çubuklarmı, yeni üzümler yeti
şirken iki yılın verimini de bir kenara atarak, aldığı fiyata satışa çı
kardığı; ancak bu arada çiftlik binasını, tarım aletlerini, buraya
bağlı toprakları (mesela hububat yetiştirilen), kölelerin varlıklarını
sürdürebilmeleri için yapılan harcamalar gibi konuları ihmal ettiği,
gelir kaybını ve kazancını pek düşünmediği görülmektedir. 59 Ken
disinin bu Mlümde kabul ettiği, tartışmaya açık bu niyetinden
sonra bile, yıllık 0/0 34 gelir elde ettiğini söylediği miktar hiçbir şey
ifade etmemektedir. Sonuç olarak, bunun sadace dikkatsizce ya
şanmış sıradan bir tecrübe olduğunu, büyük toprak sahiplerinin
sosyo-psikolojik baskı altında, sadece gelişigüzel elde edilmiş tec
rübelere dayanarak karar verdiklerini söyleyebiliriz. Herhalde Plini
us, Umbria'daki ikinci bir çiftliğin getireceği gelirin, çiftliği satın al
mak için vermiş olduğu borç paralardan daha fazla gelir getirip ge
tirmeyeceğini ne hesaplamış ne de bunu düşünmüştü. Ancak o sa
dece hayatın zevklerini tadacağından söz ediyordu.
132
Kısacası Antik Çağ'da toprağa yatırım, Weber'in ifade ettiği gibi sis
temli, hesaplanmış bir politika ve ekonomik bir akılcılık değildi.60
Sermaye miktarı ve işçi giderleri arasında belirgin kavramsal bir ilişki,
daha verimli bir ürün elde etmek için planlı şekilde toprağı işlemek
ve verimliliği artırmak için uzun süreli kredi vermek yoktu. Bu söz
den, kısa süreli kredi vermek (bu kısa süreli kiracılık gibi) önemli gö
rülmelidir anlamı çıkarılmamalıdır. Antik Çağ'ın bir noktasından di
ğerine, satın almak veya gelişme sağlamak amacıyla ödünç alınan
mallar ile ilgili örnekler kolaylıkla sayılabilecek kadar azdır. ipotek ise
bir felaketti ("eski çiftlik evinin ipoteği"). Kısa süreli bireysel kredi,
"borç alan kişinin hiç beklemediği bir zamanda kaynaklarını kaybet
tiği bir dönemde, genellikle bazı özel durumlarda çok ihityaç duy
duğu şeyleri karşılamak için alınmıştır".6 1 Yoksa Antik Çağ'da, günü
müz iş hayatındaki krediler gibi para kazanmak ve büyük yatırımlar
yapmak için düşük faizli kredi almak şeklinde bir uygulama yoktu.
Mal sahipleri arasında bu tür harcamalar, ailevi ihtiyaçlar (mesela bir
kızın çeyizi), lüks tüketim harcamaları ve siyasi giderlerden ya sade
ce birisi için veya tamamını içine alan kapsamda olurdu.
Gördüğünüz gibi bazen bu tür harcamalar, büyük getiriler de sağla
mıştır. Ancak genelde normal anlamıyla düşünüldüğünde, bu harca
maların gelir sağlamak için mala yatırım yapmak olmadığı açıktır.
Böylece gerçekte büyük bir mülk pazarının, profesyonel anlamda
bir çiftlik satıcılığı veya emlakçılığın bulunmadığını söylemek yan
lış olmayacaktır. Günümüz Almancası gibi Hellerı dili de birleşik
isimler üreten bir dil yapısı üzerine oturmaktaydı. Bu konuda
"satıcı" kelimesi ile ilgili yüzden fazla birleşik isim oluşturan keli
me düzenlenmesi tespit edilmiştir. Hellencede "Mısır satıcısı", "par
füm satıcısı", Aristophanes'in yaptığı komik bir birleşik isim olan
"hüküm satıcısı" gibi isimler bulunmasına rağmen "toprak satıcısı",
"ev satıcısı", "emlak satıcısı" gibi birleşik isimler tespit edilememiş
tir.62 Ayrıca Hellencede "komisyoncu" gibi bir kelime de yer alma
maktadır.63 Ve aynı durum Latince için de geçerlidir.
Plinius M.S. 109 - 1 l ü'da imparator Traianus tarafından Küçük
Asya'daki (Anadolu) Bithynia Eyaleti'ne, mali karışıklıkları ve şehir
lerdeki zenginlerin lüks harcamalarının getirdiği problemleri çö
zümlemesi için gönderildiğinde, imparatora eyaletteki durumu bil-
133
diren bir bilgi göndermişti (Epistıılae 1 0.54) . Plinius, eyaletin bir
şehird en , m uhtem elen Prousa'dan (Bursa) a ldığı yüklü m iktardaki
borcu geri ödemek için para topladığını belirterek, "Herhangi bir
arazi bulunmadığı için, arazi satın alma fırsatımız olmadığından,
korkarım ki para atıl kalacak. Benzer şekilde bu parayı, özel kredi
faiz oranı olan °/o9 ile şehir yönetiminden borç olarak alabilecek in
sanların olduğunu da sanmıyorum". Plinius bunun üzerine, şehir
m eclisi üyelerinin düşük faiz oranıyla bu parayı borç olarak alma
ları zorunluluğunu g etirmeyi düşünmüş ve bu fikrini imparatora
belirtmişti. Traianus ise mektuba verdiği cevapta, bunun "adalet
siz" olacağını belirterek bu fikri tamamıyla reddetmişti. Burada üç
noktanın üzerinde durulması gerekmektedir. Birincisi, birbirine ya
kın üçlü olarak belirtilen d eğerler; elde b ulunan nakit, toprak ve
borç olarak verilen paradır. ikincisi, ne şehir ne de imparatorun, pa
ranın bir kenarda atıl kalmasını kötü bir şey olarak görmem eleridir.
Ü çüncüsü ise, satın a lmak için arazinin bulunmayışıdır.
Plinius'un, s::ıtın alınacak bir toprağın bulunmadığını nasıl tespit
ettiği konsu pek açık d eğildir. Tahminimce Plinius bu bilgiyi, Ak
deniz toplumlarının küçük kasaba çevrelerind e kulaktan kulağa ak
tarılan söylentileri sayesinde elde etmiştir. Daha da açık bir ifadey
le muhtemel en bu söylenti, Plin ius'a kredinin kendilerin e verilme
sini ta vsiye eden yerel aristokrasi tarafından ortaya atılmış bir ifa
de olmalıdır. Syrakousai'da oturacak bir yer almak isteyen ve Roma
askeri sınıfından olan Gaius Canius araştırmaya çıktığında, Cicero
(De Officiis 3 .58), "bırakın" pazarda olduğu "bilinsin" (dictabat)
d emiştir. Bu söylenti, o sıralarda sahilde kendisine ait bir hortulusu
(küçük bahçe) sahtekarca normal değerinin üzerine satmak isteyen
bir bankerin kulağına gider ve burayı Canius'a satmayı düşünür.
Antik Çağ'da normal şekilde toprak satın almak, bence bekleneme
dik bir anda ve beklenmedik şekilde yapılan bir girişimdi (ki bek
lenmedik durumlar az değildi). Plinius, Umbria'da bir arazi satın al
mayı düşündüğünde, bilfiil böyle bir mülkün arayışı içinde değildi
ve hatta harcama yapmak için kayınvalidesinin kesesine bağımlı ol
duğu bir sırada elbette ki bir tarafta atıl kalan nakit parası da yok
tu. Terk edilmiş bir toprağın, bakımsızlık, savaş tahribatı ve satıcı
sının talihsizliği sebebiyle oldukça ucuz fiyata satışa çıkarılması,
böyle beklenmedik bir durumdu. Daha önemlisi ise, ager publicus
134
gibi, mahkeme yoluyla veya imparator kararıyla kişilerden alınan
veya iç savaş ve fetihler yoluyla ele geçirilen ülkelerde müsadere
edilen topraklardı. Bunlara ayrıca insanların kötü duruma düşm e
leri nedeniyle ya da çiftçilerin aldıkları kredileri gereği gibi kullana
mamaları durumlarında veya gayri meşru hacizler ve "efendilik" gi
bi sebeplerle toprakların satılması da eklen ebilir. 64
Siyasi krizler veya siyasi baskılar elbette ki toprak fiyatlarının yük
selm esini tere; yönde etkileyen durumlardı. Caesar'ın M.Ö. 49'da
Roma'ya yaptığı seferin sonuçları 5. bölümde ele alınmış iyi bir ör
n ektir. Bir diğeri ise, Plinius'un M.S. 2. yüzyılın başında bir m ektu
bunda anlattığı olaydır (6. 1 9) :
" Özellikle Roma çevresinde, toprak fiyatları artmış haberin var mı?
Fiyatlardaki bu ani artışın önemli tartışmalara sebep olduğu görü
lüyor. Son seçimde Senato fikrini açıkca belirterek, 'Adayların eğ
l ence düzenlemeleri , h ediyeler dağıtmaları ve adamlarına yatırım
yapmalarını yasaklamıştır'. İlk iki kural herhangi bir sıkıntıya mahal
vermeden uygulanmış ancak h erkesin d e iyi bildiği gibi üçüncüsü
gizli olarak da olsa d evam etmiştir." imparator Traianus "rüşvete
karşı bir kanun çıkararak , adayların büyük söylentil ere sebebiyet
verecek şekilde çok yaygın harcamalar yapmalarını sınırlandırmış ve
adayların üçüncü mesele üzerinde durarak gerçek anlamda sorum
luluk taşımalarını istemiştir. Adayların , memurluğa atandıklarında
çirkin bir şekilde, Roma ve italya'yı kendi öz vatanları gibi görm e
diklerini (ki öyle olmuştur) , sadece ziyaretleri sırasında uğradıkları
bir mekan ve kalacak bir yer olarak gördüklerini belirtmiştir. Son uç
itibariyle adaylar, satışa çıkarıldığını d uydukları her türlü malı satın
alma yarışına girerek , ellerindeki nakit parayı artırarak yeni yerlere
a lm aya hazırlık yapmaktadırlar" diyerek bu kötü uygulamanın çö
zümlenmesini istemiştir. 65
Bu geçici ve tesadüfi durumlar, o dönemi alıcılarının akibeti oldu
ğu gibi satıcılarının da zora düşmesine sebep olan güzel bir örnek
tir. Sadece siya si kariyerleri nedeniyle ani kararlarla mal mülk satın
a lan adaylar yüzünden değil, aynı zamanda ele avuca sığmayan,
kontrol ed ilem eyen kimselerin ihtiyaçları sebebiyle de fiyatların et
kilendiğini a � latan Plinius, gerçek bir mülk piyasa sının bulunmayı-
135
şı üzerinde durmuştur. Büyük miktardaki aşırı (siyasi) harcama ların
moral verici etkisi dikkate değerdir (ve bu tam anlamıyla doğru ola
rak kabul edilmelidir) . i mparatorun amacı da, "ltalyan tarımının
geliştirilmesi için daha fazla insa nı teşvik etmek" d eğil, günden gü
ne Senato'da ağırlığı artan eyalet temsilcilerini g erçek birer Roma
lı veya ltalyalı haline gelmeye zorlayarak, statülerinin imparator
l uğun elit kesimi düzeyine gelmesini sağlamaktı.
Gözd en çıkarılan topraklar oldukça ucuz ve fakat değerliydi . Belki
de bu benim, h enüz sonuçlanmamış tecrübelerden elde edilen bil
giye dayandığını söylediğ im, çok karmaşık araştırma g erektirmeye
n bir konudur. Antik Çağ kuru tarım şartları a ltında, ayrıca çok
miktarda suyun depolanamadığı, pahalı makinelerin kullanılamadı
ğı ortamda, terk edilmiş ve zarar görmüş topraklara kısa sürede el
konulmaktaydı. Zeytin, üzüm ve hayvan sürülerinin yenilenmesi
için birkaç yıl gerekliydi. Fakat bizim burada, birikimden daha faz
la üzerinde durduğumuz ve derecesi zaman zaman günümüz yo
rumcuları tarafında n abartılan toprak sahibi üst sınıfın bunun için
sabırlı olması gerektiğidir.
Gözden çıkarıla n mülkün satın alınması tabii ki bir tür yatırımdı.
Ancak bu benim belirl emiş olduğum sınırlı a nlamıyla bir yatırımdı.
Augustus M.Ö. 30- 1 4 yılları arasında çok sayıda emekli askerini is
kan ederken, müsadere etmek suretiyle kendi mülkiyetine g eçirdiği
önemli sayıd::ı ve kulla nılmaz durumdaki mülkün, bu iş için yeter
siz olduğunu görmüş ve askerlerin en azından bir kısmını iskan et
mek amacıyla ltalya'da ve eyaletlerd e bir miktar toprağı toplam
860 milyon sestertiusa kendi parasıyla satın almış ve askerlerine da
ı:
ğıtmıştır (Res Gestae 1 6. 1 Bu gerçekten önemli ve harikulad e
bir işti. Daha sonra Augustus, "ltalya ve eyaletlerd e çağdaşlarım
arasında askeri coloni'leri kuran ilk kişi benim" diyerek "kendi özel
maddi kaynaklarından bunu öd eyen ilk kişi olduğunu vurgulama
ya çalışıyordu". 67 Ancak kendisi daha i leriye giderek, bu arazileri
nasıl satın aldığını ve hatta satıcıların gerçekten mallarını yasal ola
rak satıp satmak istemedikleri konusunda bir açıklama yapmamıştır.
• Türkçe çeviri : Augustus, Aııkara Aıııtı, (Çev. H. Dereli), lstanbul 1 949, MEB
Yayınlan. (r.n.J
136
Şu bir gerçektir ki, Antik Çağ devletlerinin hepsi , kiraya vererek ge
lir elde ettikleri topraklara sahipti. Roma imparatorlarının, hemen
hiçbir zaman toprak satın almadan, doğrudan doğruya kendi vekil
leri vasıtasıyla sahip oldukları toprakları kullanmaları bunun farklı
bir örneğidir. Tapınaklar ve kült merkezlerinin çoğu da benzer şek
lide hediyeler ve adaklar yoluyla birikim yaparak büyük hazinelere
sahip oldular. Hatta pek çok yarı özel kült grupları ve toplulukları
da Hellen-Roma dünyasında bu şekilde büyük gelirler elde ettiler.
Onlar hediye olarak kendilerine takdim edilen topraklara sahip olu
yor, bazen de vakfetme yöntemiyle elde edilen mülk nakde dönüş
türülebiliyor (Traianus'un Alimenta Projesi gibi) ve ele geçen na
kit para da toprağa yatırım yapılarak değil faizli borç vererek artı
rılıyordu. Sadece kanunun kendilerini toprağa yatırım yapmaya ve
ya faizli borç vermeye mecbur ettiği bazı çocukların vasileri, en
azından Roma'da bu durumdan müstesna tutulmuşlardı. 68 Tabii ki
bağış ve diğer kamu yardımlarının güvenli şekilde toprağa yatı
rılmasını sağlamayı amaçlayan bu önlem bile günümüz geleneğin
den oldukça uzak bir uygulamadır.
Elbette, gözden çıkarılmış olan mülkler, herhangi bir tehlike belir
tisi olmadan fark edilemezler. Hatta gerçek kazanç için bundan
ziyade, siyasi etki ve statüye sahip olmak daha önemlidir. Hatta ba
zı insanlar vardı ki, -hepsi olduğuna inanmıyorum- bunlar genel
likle şehir binalarının bulunduğu terk edilmiş topraklarda bilfiil
vurgunculuk yapıyorlardı. Krassos bu konuda efsanevi kişidir (Plu
tarkhos, Krassos 2 . 1 -6). 69 Antik Ça9 'ın pek çok d öneminde istik
rarlı bir mülk sisteminin olduğuna karşı çıkmıyorum. Bu olmadan
başta belittiğim günden güne büyüyen bir birikim oluşturan her
hangi bir tırmanmanın gerçekleşmesi mümkün olmayacaktı. Mese
la bir yanda Trimalchio gibi bir kimse veya diğer yanda Tiberius ve
Gaius Gracchus, daha sonra Ahenobarbus veya Herodes Attikos gi
bi kimselerin ölümüne sebep olarak agcr publicusa sahip olan her
hangi başka kimseler de bulunmayacaktı. Buraya kadar Antik Çağ
'daki "yatırım" kavramının karakterini belirlemeye ve düşüncede ve
uygulamadaki sınırlarını çizmeye gayret ettim. Antik Çağ yazarları
-kesinlikle unutmamalıyız ki- toprağı, gelir kavramının gelişim sü
resinde en iyi "yatırım" olarak tanımlamamışlardır. Toprak, büyük
137
ölçekli olarak elde bulunduruluyorsa elbette fayda getiren bir şey
d i . Ancak önceleri bu "tabiat" ve ahlak temell eri üzerin e oturtul
muştu. Fakat ahlak ve fayda elde etmek arasında bire bir eşit basit
bir yapı da !Jelişmemişti . Hatta bugün bile bilinçli olarak tarıma
yaptıkları yatırımın, "doğrudan para getirisi olan . . . eğlence hakkı,
sosyal durum, belki bazı vergi avantajları gibi kişisel güvenliği sağ
layan" yatırımlara göre daha az getirisi olduğu halde, ona yatırım
yapan önemli bir sosyal tabakanın var olduğu hatırlanmalıdır.7°
Oikonomikos'un ilk kitabını yazan Pseudo Aristoteles ( 1 J4Ja 2 5-
b2), "Mülk olarak toprak ile ilgili ilk dikkat edilm esi gereken şey,
tabiata bağlı olmasıdır. Ziraat tabiatta birinci sırada yer alır. ikinci
si ise, madencilik ve benzeri şeyler olup toprak altından kazanç el
de etme sanatıdır. Bunların içinde tarım en iyisidir. Çünkü ziraat,
ticarette gönüllü olarak yapıldığı gibi, bir ücret kaşılığı olarak veya
da savaş sırasında zorunlu olarak talep edildiği gibi başkal arının
em eğine dayanmaz ve daha dürüsttür. Bir başka yönden d e ziraat,
tabiata göre düzenlenen bir iştir. Çünkü tabiatta her şey besinini
anasından alir ve insanoğlu da bunları topraktan alır" diye yazmış
tır. Bu acı ve garip açıklamaları yapan Pseudo Aristoteles'in görüş
lerine eklenecek daha pek çok şey vardır. Ancak bu konuya daha
fazla d evam etmeyeceğim. Elbette Cato ve Cicero'nun da bu konu
da yararlı görüşleri vardır. Kısacası bu, Antik Çağ üst sınıfının top
rak sahipliğinine ilişkin pek çok id eolojisinden bir tanesidir. Aris
tokra si, modası g eçmiş ideolojilere pratik davranışlarında yer ver
miş, onlara sarılmıştır ve bunlar onlarla birlikte yok olmuştur. An
tik Çağ'da bu onların kad eri d eğildi. Weber'in "protestan ahlakı" ile
karşılaştırırsak, onların fikirlerinin üretken olmadığı, bunun hiçbir
şekilde kazanç sağlayan bir şey olmadığı görülür. Ahlaki bir seçe
nekle kendilerinin lüks mallara sahip olmalarını sağlamışlar ve yük
selmek için her d efasında fakir olmaya değil zengin olmaya çalış
mışla rdır.
138
DlPNOll..AR
1 . Tertullian, Apologeticum 1 3. 6, do!')rudan vergilendirmeyi "ba!')ımlılı!')ın
göstergesi" olarak ifade etmektedir (notae captivitatis: marka köleli!')i -
r.n.).
2. Halihazırda bir siyasi ba!')lantı anlayışı varken, bu nasıl bir ayrıcalık ola
rak görülebildi (veya görülebilir) acaba? Bkz. Peasent and Peasent So
cieties, (ed. T. Shanin), Pengiun 1 97 1 .
3 . Heitland, Agricola, s. 226 ve 200- 1 . (Lukretios'ta d a benzer ifadeler
vardır. 3. 1 060-70). Bu kitap, bu konu ile ilgili olarak Hellen-Roma ya
zılı kaynakları ile doludur. Antakya aristokratları, ileriki dönemde bunun
Do!')u ile karşılaştın lması hakkında bilgiler vermektedir. Bkz. Liebeschu
etz, A ntiokheia, s. 5 1 .
4. Ksenophon'un (Hel/enika 5. 2. 5-7), Spartalıların M.Ö. 3 85'te Arka
dia 'daki Mantineia'yı yerle bir etmeleri hakkındaki görüşleri fikir verici
bir örnek oluşturmaktadır.
5. Bu konu ile ilgili kaynak, Dionysios Halikarnassos, Peri ton rhetcr Lysi
as 32 (genellikle Lysias'a karşı "fikir" beyan etti!')i şeklinde yayımlanmış
tır 34). Atina'daki toprak sahipli!')inin hesaplanmasını sa!')layacak kaynak
olmadı!')ı için, bunun mümkün olmadı!')ını başka çal ışmalarımda ifade
etmiştim. Land and Credit, s. 56-60.
6. Mısır'da Hellen ve Roma Dönemi'ni aydınlatan ve farklı bir toprak reji
mini ortaya koyan u fak tefek pek çok bilgiyi daha sonra ifade edece
!')imden burada de!')erlendirmiyorum.
7. Hesaplamalar için en iyi Antik Ça!') kayna!')ı olarak düşünülen Columel
la'daki bilgiler, Duncan-Jones'un Economy adlı eserinin 2. Bölümünde
ki de!')erlendirmeler sayesinde çürütülmüştür. Rene Maretin, "Pline le
Jeune et les problemes economiq ues de son temps", Revue des etudes
anciennes 69, 1 967, 62-97"de mitolojiye dayanarak çiftliklerin, parasal
de!')eri ve dönümleri (ki bunlar geçerli de!')ildir) ve hatta her bir iugen u
mun 1 .000 sestertiusa satıldı!')ına dair bilgiler kabul edilemez.
8. Bkz. D. J. Crawford, Kerkeosiris, Cambridge 1 97 1 .
9 . C. Preaux, Leconomie royale des Lagides, Brüksel 1 939, s. 1 7-20.
1 0. Bu konudaki hesaplamalar, Jones'un (LRE, s. 780-4) eserinde olduk
ça iyi şekilde yapılmıştır. Apion'a ait çiftlik hakkında temel bilgi için bkz.
E. R. Hardy, Jr., The Large Estates of Byzantine Egypt, New York 1 93 1 .
Ayrıca daha yakın tarihli çalışmalar için bkz. D . Bonneau, "L'administ
ration de lirrigation dans les grandes domaines d'Egypte... " ve J. Fikh-
139
man, "On the Structure of the Egyptian Large Estate in the Sixth Cen
tury", Proceedings of thc Xllth Internatioııal Congrcss of Papyrology,
Toronto 1 970, s. 43-60 ve kısmen 1 23-32.
1 1 . Syll. 1 4 1 . Hellen ölçü birimlerinin farklılığı sebebiyle, burada ve pek
çok değerlendirmemde sayısal ifadeler kull;ınmanın gerekli olduğu ka
naatindeyim. Bu metinde oldukça belirgin -üç plethralık üzüm bağı
alanı- olan phlctron, 1 00 x 1 00 Hellen ayağına eşitti. Ancak Hellen
ayağı değişkendi.
1 2. Buselos ailesi hakkında bkz. J. K. Davies, Athenian Propertied Famili
es 600-300 BC, Oxford 1 97 1 , no. 292 1 . Atina'dan diğer örnekler için
(ve bu örneklerin gerisine gidebilmenin mümkün olmadı!)ı hakkında)
ise bkz. benim Land and Credit, s. 56-60. Hellen tarihinden di!)er ör
nekler için ise bkz. A. Jarde, Les cereales dans l 'antiquite grecque, Pa
ris 1 925, s. 1 1 8-22.
1 3 . Devamı için bkz. P. Graindor, Un milliardaire antique, Herode Atti
cus et sa famil/e, Kahire 1 930 (New York 1 979'da yeniden basılmış
tır).
1 4. Rostovtzeff (RE, s. 1 49-50), Herodes'in, "şehir burjuvazisinin elinde
mülkün toplanmasının" önemli bir örne!)i oldu!)unu belirtmektedir.
1 5. Bu belgenin özeti ; John Day, An Economic History of Athens u nder
Roman Domination, New York 1 942, s. 23 5-6.
1 6. U. Kahrstedt, Das wirtschaftliche Gesicht Griechenlands in der Ka
iserzeit, Bern 1 9 54, s. 47-48.
1 7. Nüfus sayımları rakamlarının kesin olmadıkları bilindi!)i halde bunu
rahatlıkla söyleyebilirim. Bu konuda yakın zamanlarda üzerinde d uru
lan Brunt, Manpower, s. 77-8 1 'e bakınız.
1 8. Caesar, De Bel/o Civili, 3. 4. 4 ve kısmen 1 . 1 7
1 9. Bu konudaki bilgi, Lausaike Historia'da Hellen ve Latin yaşantısı hak
kında bilgi veren Melania ve Palladius'tan elde edilebilir. Hellen haya
tı hakkında yakın tarihlerde yazılmış D. Gorce'un (Paris 1 962) eseri de
oldukça faydalı bilgiler vermektedir.
20. Bkz. S. Applebaum, The Agrarian History of England and Wales, C.
l ii, (ed. H. P. R. Finberg), Cambridge 1 972, s. 230- 1 ; G. Fouet, La vil
la ga/lo-rcmaine de Montmaurin (Haute-Garonne) (Gallia, ek 20),
1 969, s. 304- 1 2.
2 1 . J. O. Tjader, Die nicht/iterarischen /ateinischen Papyri Ita/iens aus
der Zeit, 445-700, Lund 1 9 55, no 1 .
22. Bazı Doğu eyaletleri dışında Hellen-Roma pagan tapınakları büyük
140
topraklara sahip değildi. 3. Bölüm 1 7. notta bahsedilen Broughton ve
Zawadzki'nin makalesine bakınız.
23. Pluta rkhos, Marius, 34. 1 -2. Ayrıca, Cicero, Se.rtus Roscius (20-2 1 )
hakkındaki konuşmasında, Sulla'nın azatlı kölesi Crysogonus'un, Tiber
Vadisi'nde Roscius'un 6 milyon sestertius değerindeki on adet çiftli
ğinden sadece 2.000 sestertius elde ettiğini yazmaktadır.
24. Bkz. M. Jaczynowska, "The Economic Di fferentiation of the Roman
Nobility at the End of the Republic", Historia 11, 1 962, 486-99.
25. Lüks özel binalar hakkında fevkalade çalışma için bkz. J . H . D'Arms,
Romans on the Bay of Naples, Cambridge, Mass. 1 970; Axel Boethi
us, The Golden House of Nero, Ann Arbor 1 960.
26. 2. Bölümde 1 0. nottaki referansa bakınız. Buradaki bilgiler Duncan
Jones'un dikkatli değerlendirmelerine dayanmaktadır.
27. Kendisinin kısa şiirinde bu sayılar verilmiştir. De herediolo ("On My
Little l nheritance"). Ayrıca bu konudaki değerlendirmeler için bkz. M.
K. Hopkins, "Social Mobility in the Later Roman Empire: the Eviden
ce of Ausonius", Classical Qua rterly, no. 11, 1 96 1 , 239-49'da, s. 240-
3 arası.
28. Bkz. R. P. Duncan-Jones, "Some Confıgurations of Landholding in the
Roman Empire", Finley'de, Roman Property, 2. Bölüm. A. H. M. Jo
nes, "Census Records of the Later Roman Empire", JRS 4 1 , 1 953, 49-
64; ayrıca Roman Economy, 1 0. Bölümde de yayımlanmıştır.
29. J. S. Saul ve R. Woods, Shanin, Peasents, s. 1 05. Editör önsözünde (s.
1 4- 1 5), "belirli geleneksel kültür" ve "biçare durumlar"ı da buna ekle
mektedir. Şüphesiz bunlar genelde, o dönemin "asıl yüzü"ydü. Fakat
daha önce de üzerinde durduğum gibi, Shanin'nin "tahlilsel olarak bir
uç grup" diye i Fade ettiği, klasik Hellen-Roma çi ftçisi bu bakımdan ay
rı tutulmalıdır.
30. A. Galeski, aynı eser, s. 1 22.
3 1 . Erken dönemdeki emekli askerlere ait yerleşimler için bkz. Brunt, Man
power, s. 294-7. 4. yüzyıla ait her iki metin de Code.r Theodosian us'ta
(7. 20. 3, 8) bulunmaktadır.
32. Bkz. 1. Biezunska-Molawist, "Die Expositio von Kindern als Quelle der
Sklavenbe�-:haffung im griechisch-römischen Agypten", Jah rbuch .für
Wirtschaftsgeschichte, 1 97 1 , il, 1 29-33.
33. S. H . Franklin, The European Peasen try: the Final Phase, Londra
1 969, 2. Bölüm. Hatta M.Ö. 4. yüzyılda Atinalı hatip, 1 4 dönümlük
çiftliğin küçük olduğunu reddetmektedir. lsaios 5. 22.
141
34. Franklin, Peasantry, s. 1 ve 1 9. Ayrıca, N. Georgescu-Roegen, A naly
lical Economics, Cambridge, Mass. 1 966, s. 37 1 : " 1 930'larda büyük
çiftçi toplumuna sahip çeşitli ülkelerde yapılan çalışma sonuçları, mil
li üretimin az miktarda düşmesiyle bile nüfusun büyük bir kısmının
azalmasına sebep olduğunu göstermiştir."
3 5. Bkz. M. Crawford, "Money and Excahange in the Roman World", JRS
60, 1 970, 40-48, özellikle 43-45.
36. Bir kenarda kalmış olan ve Roma i mparatorluk Dönemi'nde zeytin ye
tiştirebilen Kuzey Suriye'nin verimsiz tepelerin de çalışan ve statüleri
belli olmayan çiftçileri bir kenara bırakıyorum. G. Tchalenko, Villages
antiques de la Syrie du nord, (3. kısım), Paris 1 953.
37. D. J . Crawford, Kerkeosiris, s. 1 29-3 1 'deki sayılan inceleyiniz.
38. Askerlik görevinin çiftçiler üzerindeki yıkıcı etkilerini anlayabilmek
için Brunt'a müracaat ediniz. Brunt, Manpower, s. 1 30- 1 5 5'teki
özeti okuyunuz.
39. Bu konuda Güney italya 'da, Heraclea"da iki tapınağa ait toprağın du
rumu iyi bir örnek teşkil etmektedir. Bunun için yakın zamanda yayım
lanan A. Uguzzoni ve F. Ghinatti, Le tavo/e greche di Eraclea, l nsti
tuto di Storia Antica, Un iv. Of Pavia, Publicazioni no. 7 1 968.
40. K. D. White, Roman Farm ing, Londra 1 970, s. 452. Aynca P. A. Brunt,
JRS 62, 1 972, 1 53-8'e bakınız. Jarde, "Genel olarak Hellen ziraati ve
özellikle de hububat ekimi, tarihi dönemlerde nadiren uyarlanmıştır.
Bu tamamıyla yanlış bir görüştür, ki Hellen tarı mının bazı toplumlar
tarafından uygulanarak sürekli bir gelişme gösterdiği anlaşılmaktadır"
d iyor (Cerea/es, s. 1 94).
41 . Bu görüşe "Techn ical l nnovation"da geliştirmeye çalıştım. Aynca bkz.
H. W. Pleket, "Technology and Society in the Gareco-Roman World",
Acta Historiae Neerlandica 2, 1 967, 1 -2 5 ; "Technology in the Gre
co-Roman Worl d : A General Report", Talanla 5, 1 973, 6-47.
42. 1. Goncha rov, Oblornoıv, (çev. D. Magerschack), Penguin 1 954, s. 1 28-
9.
43. Hesaplama tekniğinin yetersizliği konusunda bkz. G. Mickwitz, "Eco
nomik Rationalism in Graeco-Roman Agriculture", English Historical
Review 52, 1 937, 577-89 ve "Zum Problem der Betriebsführung in
der antiken Wirtschaft", Vierteljah rschrift für Sozial- und Wirtsc
haftsgeschichte 32, 1 939, 1 -25; G. E. M. De Ste. Croix, "Greek and
Roman Accounting", Studies in the History of Accounting, (ed. A. C.
Littleton ve B. 5. Ya mey), Londra 1 956, s. 1 4-7 4.
44. Aynca bkz. Varro, De re rustica, 1. 22. 1 ; Plinius, Natura/is Historia,
1 8. 40.
142
45. Gromatici veteres, (ed. C. Lachmann), Berlin 1 848, s. 53.
46. Fouet, Villa de Montmaurin, s. 32, 43-46, 29 1 . Chiragan'daki çiftlik,
beş yüz insanı istihdam etmektedi ve bu çiftlikten yedi veya sekiz kat
daha büyüktü. Belçika'da Namur Eyaleti'nde Anthee'deki bir çiftlik ise,
büyük bir villa binası ile bundan başka bir kısmı sanayi ile ilgili olan
ve etra fı duvarla çevrili 1 20 dönümlük bir alanda yirmi binayı içine
alan bir bütündü. Bkz. Grenier, Maııue/ il ii, s. 843-58, 888-97. Ku
zey Fransa"da Somme yöresinden çekilen bir hava fotografı, bu bölge
de varlıgı bilin meyen ve bulunma ihtimali olup olmadıgı konsunda bir
beklenti olmayan, üzerinde 2 veya daha fazla kilometrelik alanlara vil
laların otu�tuldugu ve temelde bugday üretimi ve koyun yetiştiriciligi
yapılan yüzlerce büyük çiftligin var oldugunu göstermiştir. Bkz. R.
Agache, Dctection acrienne de vestiges protohistoriques gal/o-roma
ins et mcicvaux . . . Bulletin de la Socictc de Prchistorie du Nord, özel
sayı s. 7, 1 970, Bölüm 4 ve harita listesinde 1 8 5-6. Britanya'daki da
ha büyük çiftlikler için bkz. Applebaum, Agrarian History, s. 240-4,
266-7. '"Villa" kelimesi, arkeologlar ve tarihçiler tarafından kullan ılır
ken, ilk belirgin anlamını (Romalılar arasında oldugu gibi, Varro, De Re
Rust ica, 3. 2) kaybetmiştir. Metin içinde bu kelime önceki ilk anlamıy
la kullanılmıştır.
47. Bkz. D. Adamesteanu, "Due problemi topografıci del retroterra gele
se'", (Academia nazionale dei Lincei, Rendicomti della C/asse di sci
enze morali, 8. Seri, 1 0, 1 9 55), 1 98-210; P. Orlandini, "Lo scavo del
thesmophorion di Bitalemi e il culta delle divinitiı ctonie a Gela", Ko
ka/as 1 2, 1 966, 8-35; Finley, Ancient Sicily, (yeniden genişletilmiş
baskı), Londra 1 979, s. 1 59-6 1 .
48. Bu konuyla ilgili açıklayıcı bilgiler Pro Caecina (Caecina Savun ması),
1 1 , 2 1 , 94'te ve Pro Roscio Comoedo (Komedi oyuncusu Roscius Sa
vun ması) 20'de yer almaktadır. Cicero tekrar tekrar tek bir çiftlik biri
mine fu ndus (örnek için bkz. De Oratore -ideal Hatip Hakkında- 1. 58.
249) demektedir. Teknik bir terim olarak bir birimin işletilmesi konsun
da bkz. A. Steinwenter, Fundus Cum iııstrumcnto, (Akad. D. Wissensc
haften in Wien, Phil.-hist. Klasse, Sitzungsberichte 2 2 1 , no. 1, 1 942),
s. 1 0-24. Burada Antiokheia'da 4. yüzyılda muhtemelen şehrin en
zenginine ait olan ve birbirinden oldukça uzaklarda bulunan toprak
lara bir örnek daha vermekten kendimi alıkoyamıyorum. Bunun için
bkz. Liebeschuetz, A ntiokheia, s. 42 ve not 2.
49. E. Feder, "Latifundia and Agricultural Labour in La tin America", Sha
nin, Peasants, 83-97 arasında, s. 88'de.
50. A. G. Drachmann, A ncient Oil Milis and Prcsses, Kopenhagen
1 93 2'de bir araya getirilmiş belgelere bakınız.
5 1 . Lat ifu ndia kelimesi için bugün teknik bir terim bulunmaya çalışılma-
143
sına rağmen ben bu kelimenin Romalıların da genel bir ifadeyle "bü
yük çiftlikler" için kulla ndıklarını düşünüyorum ve /atifundiayı bu an
lamda kullanmakta hiçbir sakınca görmüyorum. Büyüklüklerinin he
saplanması konusunda hiçbir bilgi bulunmayan araziler konusuna yer
veren eserler hakkında bkz. K. D. White, "Latifundia", Bul/etin of the
Londra Institute of C/assical Studies 1 4, 1 967, 62-79; Rene Martin,
"Pline le Jeune" ve tekrar tekrar Recherches sur /es agronornes latins
et /eurs conceptions econorniques et sociales, Paris 1 970. Ayrıca yu
karıda dipnot 7'ye bakınız. Sık sık eserinden alıntı yapılan Yaşlı
Plinius'un "latifundianın İtalya'yı mahvettiği"ne dair verdiği bilgiler,
geçmişten ahlak dersi vermek için [o dönemde yaşamış olan Seneca
(De Benejiciis, 7. 1 0. 5) bu konuda latifundia kelimesini kulla nma
mıştır], Roma'da ortadan kalkan küçük toprak sahipliğine serzenişi ve
eski basit ve iyi günlere duyulan özlem sebebiyle kullanılmıştır. Metin
de büyük ölçekli işletme ve daha fazla parçalara ayrılmış küçük birim
ler arasında fark olup olmadığına dair herhangi bir değerlendirmeye
rastlamadım. Martin 'den farklı olarak ("Pline le Jeune", s. 67), ben Pli
nius'un aslında her iki çiftliğin de aynı hava şartlarında risk altında ol
duğu konusunda endişe taşıdığı kanaatinde değilim.
52. Horatius'un, Maecenas tarafından kendisine hediye edilen Sabinus'ta
ki çiftliği, daha küçük birimlere ayrılarak doğrudan doğruya işletiliyor
du. Köle bir kahya idaresinde, burada sürekli görevli sekiz köle bulu
nuyordu. Diğer beş mülk ise kiraya verilmişti. Bunun için kısaca bkz.
Heitland, Agrico/a, s. 2 1 5- 1 6. Bu çiftlik, Horatius'a, Roma'da o döne
min yüksek zümresinin yaşadığı standartlarda yaşayabilmesi için yeter
li bir gelir sağladı. Kendisi bir beyefendi çiftçi değildi. Hatta Rostovt
zeffin (R[, s. 59) Horatius hakkında yazdığına göre, "bu sebeple o
emekli asker çiftçilerle aynı kategoride bulunuyordu".
53. Bkz. J. H. Kent, "The Temple Estates of Delos, Rheneia, and Myko
nos", Hesperia 1 7, 1 948, 243-338.
54. Bkz. P. A. David, "The Mechanization of Reaping in the Ante-Bellum
Midwest", Industrialiıation in Two Systerns: Essays . . . Alexander
Greschenkron, New York 1 966, s. 3-39. R. W. Fogel ve S. L. Enger
man, The Reinterpretation of Arnerican Econornic History, New York
1 97 1 , s. 2 1 4-27'de yeniden basılmıştır. Günümüzde, Antik Çağ'daki
"Galler felaketi"nin etkilerinin bir başlangıç noktası olarak değerledi
rilmesinin doğru olmayacağı kanaatindeyim. Bunun için bkz., K. D.
White, "The Economics of the Gallo-Roman Harvesting Machines",
Hornrnages a Marcel Renard 2, Brüksel 1 969, s. 804-9; Agricultural
Implements of the Roman World, Cambridge 1 967, 1 0. Bölüm.
55. Sherwin-White, Plinius, s. 258.
56. Plinius'un Mektupları'nın (Epistulae) en güzel İ ngilizce çevirisi, Betty
144
Radice tarafından hem Penguin Classics'te hem de Loeb Classsical Lib
raray'de basılmış olan çeviridir. Bu konuyla ilgili anahtar ifadeler ise
şöyledir (3. 1 9) : "Gerçekten sahip oldugum birikimin tamamı toprak
tandır. Fakat diger bazı yatınmlarım da var ve bunları toplamak da
zor olmayacak. Bunun yanında birikimini kendiminmiş gibi kullana
bildigim kayınvalidemin parası da var." (Burada italik harflerle yazdı
gım kelimelerin, benim daha edebi yönüyle metnimde kullanmak üze
re çevirdigim kısımla karşılaştırılabilir.). Sherwin-White'ın (Plinius, s.
259) bu konudaki de!'.)erlendirmesine bakınız. "Borç verdi!'.)i paraları
geri isteyerek oldukça yüklü miktarda bir bedel ödeyebilirdi ve gelirle
rinden elde ettigi birikimler bir yana, daha sonra kendisine ne kadar
para gerekecekse o kadar parayı yine borç verirdi" i fadesi gerçeklerden
uzak ve anlaşılması güç bir ifadedir.
57. Bkz. Mickwitz, "Betriebsführung", s. 21 -22. Hanseatik ve Rönesans
İtalyan malları arasında mükemmel bir karşılaştırma yapmış olan
Mickwitz, ilgiçtir ki Amerikan kaynaklarını de(Jerlendirirken yanılgıya
düşmüş ve sadece kölelerin varlığının geri ödeme kavramını engelledi
gi kanaatine varmıştır.
58. Bu konuda asıl metin Demosthenes 27. 9 - 1 1 'de yer almaktadır. An
cak, bu konuda geniş bir fikre sahip olabilmek için, kendisinin 27 ve
28 numaralı konuşmalarını da okumak faydalı olacaktır. Demosthe
nes'in yaşadığı döneme ait ifadelerinin, farklı yönlendirmelerle günü
müzde geçerli iş hayatına uyarlanması konusunda bkz. F. Oertel, "Zur
Frage der attischen Grossindustrie", Rhcinisches Museum, 79, 1 930,
230-52 ; J. Korver, "Demosthenes gegen Aphobos", Mncmosync, 3. se
ri, 1 0, 1 941 /2, 8-22.
59. Bkz. Duncan-Jones, Economy, 2. Bölüm ve devamına, 7. Bölüm 1 . Kı
sım.
60. Bu kısımda yazaca9ım ifadeler için oldukça kesin konuşmam gerekir.
Sadece birtakım belli kimselerin menfaatleri için çıkarılmış olan satış
kanunu dışında, Antik Çag'da toprak alım satımı ile ilgili sistemli, gü
venilir bir çalışma yok gibidir (ve hatta hiçbir çalışma yoktur). Bu ko
nuda sadece Atina hakkında rahat konuşabilirim. Çünkü Lami and
Credit adlı kitabımdaki bilgileri, genellikle olumsuz yönde bilgiler ve
ren belgelerden elde ettiğim konuların benzerli(jine dayandırdım. Me
sela Frank, Suroey; Heitland, Agrico/a; G. Billeter, Gcsclı ichte des
Zinsfusses im gricch isch-römisclıcn Alcrtum, Leipzig 1 898; E. Zi
ebarth, Das gricclıhischc Vcrcinsıvcseıı, Leipzig 1 896; F. Poland,
Geschichtc des griechischen Vereiıısıvcsens, Leipzig 1 903 ; J. Walt
zing, Etudc historiquc sur /es corporations professional/es chez /es
Romains, (2 kitap), Louvain 1 895-6; Jones, LRE.
6 1 . Bu kısımda, ferdi veya tüketici kredisi hakkında, kısa fakat anlamlı bir
145
şekilde yapılmış olan bu değerlendirmeni n ekonomik, sosyal ve tarihi
yönlerine dikkat çekmek amacıyla, H. Sieveking, "Loans, Person al",
Enyclopaedia of the Social Sciences 9, 1 933, s. 561 'den alıntı yaptım.
62. F. M. Heichhelheim, A n A ncient Economic History, 2. Kitap, (çev.
Joyce Stevens), Leiden 1 962, s. 66-67.
63. Liddell-Scott-Jones Sözlüğü, npom:iıArıç ifadesini "bir kimseye bir mal
almak için pazarlık yapıp fiyatta indirim yaptıran kişi, komisyoncu."
olarak açıklamaktadır. Bu açıklamanın, J. Partsch, Gricch isches
Bürgschajıstrcclı t, Leipzig ve Berlin 1 900 tarafından ya nlış olduğu
belirtildiği halde, kitalıın 1 968 baskısı nda hata düzeltilmemiştir. Bu
kelimen in doğru karşılığı, " kcjil"dir.
64. Bkz. Brunt, Manpoıvcr, Ek Bölüm 8.
65. Bu eser Betty Radice tara fından çevrilmiştir (Penguin 1 963). Yine (yu
karıda 56. notta olduğu gibi) "yatırım" ve "birikim" kelimeleri ni günü
müzde yakalanamayan anlamalarıyla kullanmak yerlerine "üzerinde
durmak" ve "hamilik" şeklinde kullandım. Benzer bir sebeple, Radice
Hanımefendi'nin "pazara daha fazla şey getirmek" ifadesi yerine, "sa
tışa çıkarılan miktarı artırmak" şeklinde kullanmayı uygun buluyorum.
66. Bu, Heitland'ın (Agricola, s. 274) yaptığı a çı klamadır. Bu mesele,
Sherwin-White tarafından (Plinius, s. 3 79-80) daha doğru bir şekilde
açıklan mıştır. Marcus Aurelius ikinci bir adım atmış fakat İtalya'ya
ödenen kesintiyi senatörlerin toplam gelirlerinin dörtte birine indir
miştir. Historia A ugusta, Marcus, 1 1 . 8.
67. Brunt, Manpower, s. 297.
68. Bu kon udaki kaynak belgeler E. J. Jon kers, Economische en socialc
toestanden in het Rmeinsche Rijk blijkende uit het Corpus Juris, Wa
geningen 1 933, 1 . Bölüm'de toplanmıştır.
69. Ünlü Hellence örnek, Ksenophon'un Oikonomikos'unda 20. 22'de yer
almaktadır. Oldukça ünlü olduğundan bu kısım sık sık alıntılanmıştır.
Burada Atinalı bir beyefendi hakkında anlatılanlar bir hayal ürün ü gi
bi görünmektedir. Herhalde bu evrensel bir Hellen tipidir. Bkz. Claude
Mosse, La fin de la dcmocratie atlıcnienne, Paris 1 962, s. 3 5-67. Bu
rada M .Ö. 4. yüzyılda, Crassus'un 500 köleden oluşan "ateş bölü
mü"den bahseden ifadeler de oldukça kendine özgü ve benzer şekilde
hayali bir şeydir. B. W. Frier, Landlords and Tcnants in lmperial Ro
me, Princeton 1 980, s. 32-4. Romalılar arasında şehirdeki mülklerin
birer gelir kaynağı olarak kullanılması hakkında bkz. P. Garnsey, "Ur
ban Property l nvestment", Finley, Roman Propcrty, 7. Bölüm'de.
70. C. Clark ve M. Haswell, The Economics of Subsistence Agriculture, (4.
baskı), Loııdra 1 970, s. 1 64.
146
V
ŞEHlR VE TAŞRA
Hellen coğrafyacı Strabon, İtalya dışındaki Batı Avrupalıların geri
kalmışlığını, avlanmaya, tabiata bağlılığa ve at kullanmaya daya
nan yaşam biçimini sürdürmelerine bağlamaktadır. Eğer bu yaşam
biçimini değiştirmiş olsalardı, barış içinde yaşayan bir tarım toplu
munun kurulması kaçınılmaz olacak, şehirleşme gerçekleşebilecek
ve uygar toplumlar haline gelebileceklerdi. 1 Her ne kadar Strabon,
ele aldığımız dönemin ilk devrelerinde yazmışsa da, oldukça iyi bi
linen eski bir Hellen (aynı zamanda Roma) anlayışını tekrar ediyor
du. Hellenler ve Romalılar, tarımla uğraşmalarıyla övünerek sürekli
vurguladıkları husus, medeniyetin şehirlere ihtiyaç duymasıdır. Bu
düşünceleri kendi yaşam biçimleriyle çelişmemekte, bilakis tam uy
gunluk göstermekteydi. ileride görüleceği üzere Strabon, ticaret ve
üretimden ziyade tarımı, şehirleşme ve barışın temeli olarak gör
müştür. Antik Çağ'ın Klasik Dönem'inde yerleşim birimi olarak şe
hirler, khora· ve taşra alanlarını içeren, en iyi yetişmiş nitelikli in
sanların topluca bulunabildiği, toplumu yöneten idari kurumların
ve halkın kült yapılarının yer aldığı merkezlerdi. Hellenistik Dönem
kralları, doğu bölgelerinde yeni ortaya çıkan Hellen şehirlerindeki
khoranın "bağımsızlığını" kabul etmişler ve kraliyet içindeki şehir
toprakları, kralın mülkiyeti dışında kalmıştı.
Peki şehir neydi? Günümüz coğrafyacıları, şehirin ne olduğu ile il
gili "standart bir tanımlama" yapamamışlardır.2 Eski bazı yazarla
rın İber Yarımadası'ndaki büyük köyleri (komai) yanlışlıkla "şehir"
olarak nitelendirmesini Strabon tenkit etmiş (3.4. 1 3) fakat kendisi
ni şehir tanımı yapma hususunda zorlama ihtiyacı duymamıştır.
Muhtemelen okurları da böyle bir talepte bulunmamış olmal ıdır.
Daha geç dönem Hellen yazarlarından Pausanias, Hellas'ta küçük
bir yerleşim biriminin kendisini polis olarak ilan etmek istemesini
alaycı bir dille tenkit etmiş, "Herhangi bir hükümet binası, tiyatro
su, agorası, su akan bir çeşmesi bulunmayan ve insanların yaşadı-
• Bölge (r.n.)
147
ğı küçücük dağ kulübelerine benzeyen evlerden oluşmuş bir yer"in
şehir olmasının mümkün olamayacağını ifade etmiştir ( 1 0. 4. 1 ).
Herhalde okurları da bunu anlamıştır. Bu konuda yapılacak estetik
mimari tanımlamalar da, sosyal ve siyasi bir tanımlama için yeter
sizdir. Gerçek bir "şehir", siyasi ve kültürel bir merkezdir. Artık bu,
sahip olduğu bağımsızlıkla övünen Hellen po/eisinin" tersine, şüp
hesiz sınırlı bir özerkliğe de sahip bir birimdir. Fakat burası yine de
şanslıların doğduğu ve eğitim alarak uygar bir şekilde yaşadığı
(Romalıların ifadesiyle urbanitas-ı ve bütün devlet politikasına
olmasa da yerel ilişkilere hükmettikleri bir yerdir. Yerleşim biriminin
alan bakımından büyüklüğü, şehir olarak tanımlanabilmek için tek
başına bir öiçüt olarak kabul edilemez. Şehir olarak kabul edilen
pek çok birim, gerçekte nüfus veya alan bakımından bir köyden da
ha büyük değildi. Bu değerlendirmede, uygar bir toplumun temel
ihtiyaç maddelerinin karşılanabilme etkeni dışında ekonomik et
kenler hiç göz önüne alınmamıştır.3
Günümüzde pek çok ülkede olduğu gibi Antik Çağ'da da polisin
veya civitasın·.. resmi idari tanımlaması vardı. Oysa ekonomi tarih
çileri gibi Strabon da meselenin bu yönüyle ilgilenmemiştir. Ancak
Strabon'un, sadece insan topluluğunun büyüklüğü, bir şehir olarak
tanımlanmaya yetmez ifadesine kolaylıkla katılabiliriz. Ya da Ho
meros'un lthaka'sının, Orta Çağ başlarındaki katedral şehirleri gibi
olduğu düşünülebilir; ve buna dayanarak şehirde hapishane veya
ordunun bulunduğu anlaşılmalıdır. Günümüz hapishanelerindeki
insan sayısı, o dönemin "şehirlerindeki" toplam insan sayısından
fazladır. Böylece Strabon'dan (ve bütün Eski Çağ yazarlarından) bir
adım daha ileriye giderek, bütünüyle farklı bir soru sorabiliriz. Şe
hir ile taşra arasındaki ekonomik ilişki nedir? Bu sorunun cevabı,
günümüz Roma'sı ve Cenova'sı için mümkün olmadığı gibi, Spar
ta ve Atina için de bu soruya verilecek cevap aynı olmayacaktır.
Martin Luther, An den Christliclıen Adel Deutscher Nation (Al
man Ulusunun Hıristiyan Soylularına) adlı eserinde şiddetle "Hz.
isa'ya karşı olanlar, yazıldığı üzere dünyanın bütün zenginliklerini
148
almalıdır. E!'jer hırsızları asmakta ve haydutların kellesini uçurmak
ta haklıysak, neden Roma'ya duyduğumuz hınçtan dolayı onu ce
zalandırmadan bırakalım? işte şu ana kadar dünyaya gelmiş ve ge
lebilecek en büyük hırsız ve haydut" diyerek kendi amaçları, hedef
leri doğrultusunda önemli bir tarihi gözlem yapmıştır. Roma bir
imparatorluk şehri haline geldikten sonra, buradakiler aldıkları he
diyeler, kiralar, vergiler ve zorunlu hizmetlerle hayatını sürdüren
asalakların şehir haline gelmiştir. Bu durum Roma'yı küçük bir bi
rim haline getirmemiş, ancak sadece Cenova'dan farklı tipte bir şe
hir olduğunu göstermiştir.
Bir şehrin taşra ile olan ekonomik ilişkileri -öncelikle tek bir şehir
örneği ile konunun ele alınması daha doğru olacaktır- bütün bir
yelpaze içinde değerlendirildiğinde, kelimenin tam anlamıyla bir
asalağın, belirli bir yaşam seviyesinden bir başka ortak yaşam sevi
yesine geçti!'ji şekildir. Şehir sakinleri, tüketmekte oldukları temel
yiyeceklerin ve diğer hammaddelerin üretimini bizzat kendileri yap
mamakta, bilakis taşradaki üreticilerden temin etmektedir. Bu se
beple bütün şehirler, üretim merkezleri değil tüketim merkezleri
halindedir. Aynı şekilde, Max Weber'in de düşündü!'jü gibi, şehirle
rin tüketim merkezleri olup olmadıkları hususu düşünürleri sürekli
meşgul etmiştir. 4 Oysa farklı bir şekilde tezahür etmekle birlikte şe
hirler, taşradan aldıkları kira ve vergilerin bir kısmını veya tamamı
nı tekrar taşraya döndürerek, şehirde üretilen mallarda ve hizmet
lerde de bire bir ödeme yapılmasını sağlayarak tamamıyla ortak bir
ilişki kurmuşlardır. Değişkenleri, nüfus dağılımı, taşraya ait üretimin
miktarı ve birbirine dönüştürülen malların oranı olan çok çeşitli ya
pılarda formüller oluşturulabilir. Sadece şehre ait üretim ve hizmet
lerden, şehrin kendi tüketimi hariç tutulur. Ancak kiracı çiftçilerin,
şehirde meskun efendilerinin kiralarını, ürettikleri hububat üzerin
den belli bir miktar olarak vermeyip de gerek efendilerinin tüketi
mi için gerekse de onun ücret ödediği herhangi bir işçisine karşılık
olarak ürelilen maldan alması, kiracı çiftçiler için hiç de istenilen bir
yol değildi.
Görüldüğü gibi bu yapı biraz karmaşık bir sistem olmalıdır. Çünkü
birbirinden tamamıyla ayrılmış şehir-taşra yapılanması, sadece ilkel
toplumlarda ve ütopik yazarların hayal ürünlerinde kalmaktadır.
Şehir bir anda, kendi topraklarındaki yiyecek üretimi kapasitesini
149
artırabilir. Mesela kölelerden, dericilikten, kıymetli taşlardan ve uy
gar bir toplum için gerekli olan diğer mallardan bahsetmeden ; ke
reste, metal, tuz, baharat üretiminde kendine yetebilen şehirler var
dır ama bunlar çok azdır. Platon ve Aristoteles, kendine yeterliliği
talihsiz bir hayatın sebebi olarak kabul etseler de, bu ekonomik ya
pılanmanın ahlaki avantajlarını ısrarla ortaya koymuşlardır. 5 Bura
da yine, zenginliğin karşılığının nasıl ödediği sorulduğunda, karşı
mıza olasılıklar yelpazesi çıkmaktadır. Odysseus'un, lsmaros üzeri
ne yürüdüğünde, "şehri yağmaladım ve insanları öldürdüm. Pek
çok kadın ve kıymetli eşyayı alarak onları mahvettim" ifadesi, bu
alışverişin dengesini fevkalade ortaya koymaktadır (Homeros, Ody
sseia 9.39-42). Bazıları, Odysseus'un dünyasındaki esas öğenin
toprak olduğunu asla kabul etmezler ve bu konuda ciddi bir fikir
le karşılaşmadıklarına inanırlar. Ben bu fikre katılmıyorum. Fakat
Caesar'ın Fransa'ya gidişi, imparatorluğun M.Ö. 5. yüzyılda Ati
na'nın kamu gelirlerinin 0/oGO'ını üretmesi ve Roma şehir halkının
da Sicilya'dan sağlanan hububat vergisiyle geçimini sağlaması ka
dar gerçek ve bir o kadar da tarihidir. İlkel modelin uygun olduğu
ücra şehirler daha sonraki değişiklere uyarlanmış olabilir. Kiralar,
vergiler ve zorunlu hizmetler, şehrin yakınındaki yerleşimlerden ve
uzaktaki topraklardan elde ediliyordu. İhracat amacıyla şehirde ve
taşrada üretilen mallar için ulaşım imkanları sağlanmış olmalıdır.
"Tam bir ekonomik analizde" siyaset de göz ardı edilemez. Ro
ma'nın başarılı şekilde yayılması, ltalya'yı ağır vergilerden kurtar
mıştır. Dışarıdan elde edilen zorunlu hizmetler değişikliğe yol aça
rak taşra üzerindeki zorunlu vergileri azal tınıştır.
Bu konuda en belirgin, değişmeyen şeylerden biri olan öküzlerle işe
başlamak gerekir. Öküz, Antik Çağ'ın en önemli taşıma aracıdır; ka
tır ve eşek buna yakın hizmet gören hayvanlardır; at ise bu alanda
çok az kullanılandır. Diocletianus'un azami fiyatları gösteren emir
namesi (edictio) yaklaşık 550 kg ( 1.200 pound) hububat yüklü bir
arabanın yol açacağı maliyet artışının, her 480 km'de (300 mil) fi
yatın iki katına çıkarılmasını gerektireceğini göstermektedir. Bir ge
mi dolusu hububatın Akdeniz'in bir ucundan diğer ucuna gitmesi
(risk bir yana bırakılacak olursa) karada 120 km (75 mil) ilerlemek
ten daha ucuza mal olacağı anlaşılmaktadır. 6
150
Devlet öküz gruplarını, h er bir mermer blok için 30 çift öküz tah
sis ederek, bunları7 tapınaklara taşıtmak gibi fevkalade zor işlerde
ve ordunun ihtiyacı gibi özel d urumlarda kullanıyordu. Ancak böy
le ağır blokları, kişilerin ticari faaliyetler çerçevesinde normal bir iş
olarak, karcı üzerind en uzun mesafelere de taşımaları mümkün d e
ğildi. H atta sadece kişilerin değil, en zengin ve güçlü toplumların
da bunu yapması imka nsızdı. Pek çok ihtiyaç, ağır yük d urumun
daydı -hububat, çömlek, metall er, kereste- ve böylece eğer şehir
lerin herhangi bir suyol u ile doğrudan bağlantısı yoksa, çok yakın
larında bulunan besinlerin kolayca ve güvenle, kısa sürede şehre ta
şınması da mümkün d eğildi.
Hatta, ticari amaçlarla değil fakat askeri ve siyasi sebeplerle inşa
ed ilmiş olan ünlü Roma yolları, kara nakliyesinde önemli h içbir d e
ğişiklik yapmamı ş ve taşımacılık aynen eskiden olduğu gib i devam
etmiştir. Romalı yazarlar, Frcınsa'da iç kesimlerdeki şehirlerin geliş
mesine ve refahımı yol açanın karayolları değil nehirler olduğunu
belirtirler. 8 Plinius M.S . 2 . yüzyılın başlarında, Marmara Denizi'nin
doğu ucundaki İzmit Körfezi'nde bir liman şehri olan İzmit'ten (Ni
komedia) yazdığı mektubunda, Sapanca (Sophon) Gölü'nü doğuya,
kuzeyde Karadeniz'e ve batıda Marmara Denizi'ne bağlayan bir
projeden bahsetmektedir. Plinius daha büyük bir gölü geçerek ya
pılacak taşımacılığın (Epistulae 10.41 -2) "mermer, çeşitli ürünler
ve bina için gerekli ağaçların daha ucuza ve karayolu taşımacılığın
dan dah a kol:ıy bir şekilde yapılabileceğini, ancak bu durumda d e
nize ulaşmak için daha fazla işgücüne ih liyaç duyulup daha büyük
h arcama gerekeceğini " belirtmişti. izmit'in (Nikomed ia) doğusun
dan geçerek en sonunda Ankara'ya ve daha ilerisine ulaşan Roma
anayolunun, gölden izmit'e (N ikomedia) en kısa mesafesi ile deni
ze olan mesafesi arasındaki fark 1 8 km kadardı. Kestirme karayolu
ise bundan daha kısa değildi. 9 Bu durum, Antakya'da (Antiokheia)
M.S. 3 62-J 'te kıtlık baş gösterdiğinde, 80 km (50 mil) ilerisindeki
Roma yolu üzerinden hububat temini imkanı olduğu halde, ned en
büyük bir felaket yaşandığını göstermektedir. Şüphesiz malların
stoklanması ve fi yatlardaki iniş çıkışlar bu konuda önemli rol oyna
mışsa da, böyle yakın bir suyolunun bulunduğu bir yerde kıtlık ol
ması sadece kişilerin hırsına bağlanamaz.
151
Ancak devletin yanı sıra çiftçilerin de belirli bir bölge içinde Roma
yollarından azami oranda istifade ettikleri doğrudur. Böylece, Bri
tanya 'nın Romalılaştırılmış güneydoğu kısımlarındaki yol yapımı
köylerin gelişmesini sağlamıştır. Taşımacılığın ilkel olduğu yerlerde,
küçük bir yerel pazarın "nehir kesimine" ortalama uzaklığı 7-8 km
gibi en çok tercih edilebilecek standartta kalmıştır. 1 0 Çiftçiler (ve
aslında sadece çiftçiler değil), ekonomi coğrafyacılarının "cüz,i gay
ret kanunu" veya "en az gayret ilkesi" olarak adlandırdıkları kural
lara uygun yönetilmişlerdir. 1 1 Ancak çiftçilerin bir kıtlık anında bü
yük bir şehri kurtaramayacağı veya iznik'in (Nikomedia) kereste ve
mermer ihtiyacını temin edemeyeceği çok az dile getirilmiştir.
Antik Çağ'da hayatın bu çok önemli unsurunu unutan kişiler so
nuçta hüsrana uğramışlardır. Marcus Antonius M.Ö. 31 'de ihtiyacı
olan tüm şeyleri temin çabalarına rağmen bunu unutmuş, açlığın
kaçınılmaz bir sonucu olarak da salgın hastalık ve firarlarla karşı
karşıya kalmıştı. Böylece Actium Savaşı'rıua adamları tarafından or
tada bırakılmıştı. Roma im paratorları bu durumu hiçbir zaman
unutmadılar. Roma'nın Batı ve Kuzeybatı Avrupa'ya yayılması, An
tik Çağ dünyasını ilk kez Akdeniz dünyasından ve nehir alanların
dan uzaklaştırdı. Ancak, gemilerin geçebildiği, kıyısında bölge sa
kinlerinin yerleştiği nehirler ve zamanın en büyük un değirmeni bi
nasının var olduğu Arles gibi bölgeler, askeri lojistik hesaplamalar
da oldukça önemli etkenlerdi. 1 2 Orduyu, nehirden veya denizden
uzakta bir yere yerleştirmenin kaçınılmaz olduğu durumlarda, böl
genin tarım üretimi ve askeri ihtiyaçların giderilmesi arasında her
hangi bir ba0lantı olup olmadığı düşünülmeden, o çevre halkı, as
kerlerin hayatlarını sürdürmelerini sağlamaya gönüllü olmuşlardır.
Roma orduları, beslenmeden, giydirilip kuşatılmadan ve silahlan
madan uzun yollar boyunca ilerleyebilirdi.
Kısacası, suyolu taşımacılığı ve özellikle de deniz taşımacılığı Antik
Çağ şehri için büyük imkanlar sundu. Öncelikle, yiyecek ve kargo
halindeki diğer malların ihraç edilmesi nüfus artışını getirdi. Yerel
ihtiyaçlara yönelik sınırlı tarım ürünlerinin çeşitlenmesi uzun sür
medi ve üretilen bu çok çeşitli mallar, kölelerin ev işlerinde ve üre
timde kullanılması, hayat standartının yükselmesine sebep oldu.
Nüfus ve tüketim mallarındaki artış; zanaatkarlar, komedyenler, sa
natçılar, öğretmenler, turistler vb'den oluşan ikinci bir nüfusun bü-
152
yük cazibesi sayesinde teşvik edilmiş oldu. Taşrada i se, ithal edilen
ihtiyaç madd eleri, büyük çiftliklerde uzmanlaşma yoluyla daha g e
lişkin işletmeciliğin oluşmasına ve g eri besleme etkisi yapmasına
sebep olmuştur. Ancak bu gerçekte, az çok ücrada kalmış ve ken
dine yetebilen toplumlar için g eçerli değildi. Burada şu soru akla
gelmektedir: Eğer Roma'nın h ububat ihtiyacı eyal etler tarafından
karşılanmasaydı, şehre yakın villalarda gül, menekşe ve tavuskuşu
gibi canlıların yetiştirilmesinden acaba halk memnun kalacak mıy
dı? (Varro, De Re Rustica 3 .2) Antik Çağ şehirleri gerçek birer
özerk toplum olarak yaşamaya devam ettikleri sürece, yiyecek ihti
yacının teminini şansa veya serbest pazar ekonomisine bırakmak is
tememişlerdir. Hatta Klasik Dönem Atina'sı, Akdeniz'de egemen ol
masına ve Güney Rusya'dan (ve diğer yerlerden) hububat ithal et
mesine rağmen, ülkeden tahıl ihraç edilmesine karşı çıkmıştır.
Burada hemen sonuca gidecek bir değerlendirme yapmak yanlış
olur. Çünkü o dön emlerde, taşra-memleket ve d eniz arasındaki iliş
ki oldukça karmaşık ve gelişme aşamaları yavaştı. Bazen de hemen
hemen hiçbir gelişme yoktu . Gelişme için son derece gerekli olan,
d enizlere ve büyük nehirlere açılma imkanı da h er şehir için bulu
na mıyor ya da mümkün olamıyordu. Atina'nın büyük limanların
dan olan Pire (Piraieus), M .Ö. 5. yüzyılda Themistokles'in donan
ma inşaası programı çerçevesinde, kumlu sahillere sahip Phale
ron'un artık yetersiz kalması sebebiyl e ortaya çıkmıştır. Bir kısmı
doğuya ve Hellas'a bakan ltalya'nın doğu sahillerinde, Ancona'nın
g ün eyind e çok müsait bir liman olan Brundisium (bugünkü Brin
disi) bu özelliğini büyük bir şehir olma yolunda kullanama mış ve
gelişememiştir. Bunun biraz daha kuzeyinde, Po'nun ağzında bu
lunan Ravenna, 250 geminin rahatlıkla d emirleyebileceği fevkalade
bir limana sahip olduğu halde, hiçbir zaman ticari bir merkez ha
line gelememiştir (Dion Cassius 55.33).
Roma şehrinin bizzat kendisi, bu konuda çarpıcı bir örnektir. Ro
ma, deniz kıyısındaki Ostia'dan ve Tiber'den 24-3 2 km ( 1 5-20 mil)
içerid edir. Ancak Ostia'nın ticari bir liman olarak gelişip büyüme
sinden çok önce, Roma italya'yı feth etmiş ve Kartaca'yı ele geçir
miştir. 1 3 Roma'nın Ostia'ya ilk yön elişi ise M.Ö. 4. yüzyılda a skeri
savunma a macıyla olmuştur. Sonra da yine J . yüzyılda Kartaca ile
savaş sırasında, donanmanın ihtiyaçlarının karşılanması a macıyla
153
Roma, Oslia'dan yardım istemiştir. Böylesine h assas bir dönemde
Roma, Antik Çağ uzmanlannın biraz abartarak belirttikleri üzere
"hiçbir savaş gemisi, tek bir kadırgası bile bulunmayan", gemiler
veya gemi inşaası hakkında bilgiye sahibi olmayan, vatandaşlarının
gemicilik, kfüek çekme ve deniz savaşı h akkında bilgisiz olduğu bir
yerdi. 1 4 Bu, Kartacalı Hanno'nun Batı Afrika kıyılarında, en azın
dan Sierra Leone'ye kadar gemiyle yol aldığı dönemden iki yüzyıl
sonraydı.
M.Ö. 3 . yüzyılın sonunda Roma'nın H annibal karşısındaki başarısı,
sadece siyasi tarihi ile ilgili yeni bir başlangıç değil aynı zamanda şe
hirleşme tarihi açısı ndan da bir başlangıçtır. Nobilitas' olarak adlan
dırılan ol igarşik idare çevresi kısa sürede çok sayıda ager publicusa
ve köle işgücüne ihtiyaç duydu. Bununla birlikte, siyasi mücadelede
ve tüketim malların da geometrik gelişmeyi bir anda değiştirecek
olan lüks tüketimi ve alışkanlıkları da bir ihtiyaç olarak ortaya çıktı.
Mesela gladyatör gösterileri aslında ilk kez M .Ö. 264'te, önceleri ce
naze törenlerinde üç çift gladyatörle yapılırken, daha sonra M.Ö.
2 1 6'da yirmi dört çift, M.Ö. 1 74'te yetmiş dört çift gl adyatörle üç
gün süren törenler halinde düzenlenmiştir. 1 5 Bu sırada köleler ve
hür çiftçiler, büyük bir hızla şehrin nüfusunun artmasında etkili ol
muştur. Bunl arın beslenmeleri, giydirilmeleri ve barınacakları yer te
min edilmesi (ve hür insanların eğlendirilmeleri) de gerekiyord u.
Yüzyıllar geçtikçe, N a poli Körfezi 'ndeki Puteoli Limanı'ndan gelen
küçük kıyı teknelerinin yakın topraklardan getirdiği ve Tiber'i geçe
rek Roma'ya ulaştırdığı insanlara güvenmek artık mümkün değil di.
Liman şehri Ostia sonunda, dört yüzyıl boyunca gelişerek İsken de
riye ve Kartaca gibi şehirlerle boy ölçüşebilecek bir seviyeye gelm iş
ken, sıtma illeti ile karşı karşıya kalm ıştır.
Diğer kentler gel işmeden Roma'nın büyük bir şeh ir haline gelme
sinde, kentin denizi tercih etmesinin etken olduğunu söylemek
doğru olur. Roma sadece kendine özgü bir büyüklüğe sahip olmak
la birlikte, diğerleri gibi esas olarak asalak bir şehirdi. Hiç k imse,
Roma'nın bütün ithal malları içinde küçücük bir kısmının üretimi
için bile bir şey ödediğini söyleyemez. Peki acaba eyaletlerden elde
edilen ganimet ve zorunlu hizmetlerle kendi hesaplarını düzenle-
154
yemeyen şehirler ne yapıyordu? Bu tip şehirlerin yerleşim alanları
nın, tahliye veya taşımacılık bölgesi olarak kullanıldığı ve gelirleri
nin büyük bir kısmının ticaret ve gemi taşımacılığı hizmetlerden
sağlanması kadar, geliş-geçişten alınan liman vergilerinden ve ter
sane gelirlerinden elde edildiği fark edilebilir. Antik Çağ gemileri
genellikle ve mümkün olduğunca kısa mesa feler arasında gidip gel
meyi tercih etmiştir. Akdeniz'in kendine has rüzgarı ve akıntısının
olması, pusulanın olmayışı nedeniyle yol bulma zorluğu, yiyecek,
içecek ve su depolayacak alanın azlığı bunu destekleyen etkenler
di. Böylece Hellenistik Dönem'de gemilerin konakladıkları bir liman
olarak Rhodos'un önemi büyüktü. M .Ö. 2. yüzyılın ortalarında Ro
ma siyasi sebepler yüzünden Rhodos'a diz çöktürmek istemiş ve
çok basit bir düzenlemeyle Delos Adası'nı serbest bir liman haline
getirerek buradaki liman tesisini geliştirmiştir. Kısa süre içinde Rho
doslular, kamu gelirlerinin 1.000.000 drakhmeden hızla 150.000'e
düştüğünü görerek bu durumdan şikayetçi olmuşlardır. 1 6 Trafik
akışının böyle ani şekilde yön değiştirmrsi ve gelirlerin °ıo85 ora
nında düşüşü, Rhodoslu tüccarların korunmaması, Antik Çağ dev
letlerinin liman vergilerini kendi vatandaşlarından ve yabancılardan
eşit ölçülerde almaları, limana bağlı yan sektörlerin de ortadan
kalkmasına sebep olmuştur. Rhodos ekonomisinde kamu ve özel
alanların bütününde en büyük çöküş böylece ortaya çıkmıştır.
Mesela akla, Khios'ta (Sakız Adası) köle ticaretinin merkezi olan Ai
gina 1 7 veya taşımacılıkta ve iç kesimlerdeki barbar kavimlerden ge
tirilen ürünler için bir antrepo vazifesi gören Marsilya (Massilia) gi
bi diğer ticari şehirler de gelmektedir. ı ıı Ancak bunların durumları
özeldi. Ekonomik ilgileri genellikle ve en başta toprak üzerinde
olan insanların yaşadığı şehirlerde, çalışan veya efendi konumun
daki çiftçiler, Antik Çağ'da şehirlerdeki vatandaşlıklarında esas ola
rak çi ftçi nitelikleriyle dikkate alınmışlardır. Bu şehirlerden sadece
önemli olanları tarımla uğraşmamıştır. Bu demektir ki, toprak şe
hirlerin zenginlik kaynağıydı ve mesela Thebai veya Akragas (Roma
Dönemi'ndeki Agrigentum), Antik Çağ'ın ikinci şehri durumundaki
Sicilya veya Pompeii'nin aşağısındaki Kyrene gibi şehirler ithal et
tikleri metal, köle ve lüks tüketim mallarını tarım ürünleri fazlası ile
ödüyordu. Burada, bu şehirler veya sürekli olarak oldukça çok hiz
met sağlayan şehirler hakkında da bir şeyler söylemek yerinde olur.
155
Tarım alanlarından ziyade Campania'daki gibi "kendilerine özgü
konumlan" olan, mesela Hellenistik ve Roma dönemlerinde Suri
ye'deki Antakya (Anthiokeia) ve M.Ö. 4. yüzyılda bir imparatorluk
merkezi olarak olağanüstü büyüyen ve küçük bir koloni haline ge
len Sava (Savun) Nehri kıyısındaki Sirmium (bugünkü Mitrova) gi
bi yerlerdeki büyük askeri birlikler ve imparatorluğa ait diğer per
sonel, şehirlerde tüketim sektörünü büyütmüştür.
Son olarak, oldukça ilginç, zor ve belki de en belirgin grup olarak,
yetersiz tarım temeline sahip şehirler ile tarım, sanayi ve ticaret gi
bi hepsinin bir arada olduğu geçekten "karma" ekonomiye sahip
şehirleri de belirtebiliriz. Atina bu bakımdan sadece yeterli bilgimi
zin olduğu bir şehir değil, aynı zamanda ekonomi tarihi açısından
en belirgin ş�kilde zihinlerde soru oluşturan bir şehirdir. Bir kısmı
içeride üretilen, diğerleri de dışarıdan getirilen ihtiyaç maddeleri
için Antik Çağ şehirleri nasıl ödeme yapıyordu? Asalak olmayan im
paratorluk Atina'sı bunu, uyguladığı geniş zorunlu hizmetle sağla
mışken, M.Ö. 4. yüzyılın Atina'sı ise artık bu giderleri bağlı devlet
lere ödetemezdi."
Bunlarla ilgili olarak ithalat-ihracat dengesini gösteren bir bilanço
hesabı çıkaramayız veya aşağı yukarı bir tahmin de yapamayız.
Gerçekten bununla ilgili bir sayı belirtememiz nedeniyle yine eko
nomik yapıyı ve bu yapıda belirleyicileri olan etkenleri sık sık kont
rol etmemiz gerekir. Weber-Hasebroek okulundan Gomme hala,
"Hellenlerin ithalat ve ihracat kayıtlarının bir şekilde yapıldığını id
dia etmektedir". 1 9 Ancak bunu söylerken hiçbir uzmanı dayanak
olarak göstermemiştir. Benzer şekilde Schumpeter ekolünden hiç
değilse birkaı; uzmanın, "bilimselliğin ilk koşulu" olarak bir "kanıt"
gösterme zorunlulukları vardır. Plutarkhos (Solon 22. 1), Atinalı bir
hukukçu olan Solon'un çıkarttığı kanunlarda yer alan, tüccarların
geri dönüş için vasıta bulamamalarından dolayı zanaat ürünleri it
hal etmek istememeleri sebebiyle el sanatlarının teşvik edilmesine
ilişkin bölümün -ve Atina o dönemde tahıl ithal etme ihtiyacı için
deyken- kadınlarla ve gayri meşru çocuklarla ilgili bölümde "para-
156
zit" ve "asalak" gibi kelimelerin etimolojilerinin incelendiği kısım
dan hemen sonra geldiği şeklinde ilginç bir gözlem yapmıştır. Yaş
lı Plinius'un eserinin herkesçe bilinen bir bölümünde (Naturalis
Historia, 6. 101 ; 12.84), Hindistan'a ve diğer Doğu ülkelerine lüks
tüketim malları için Roma'nın inanılması güç miktarda altın ve gü
müş ödendiğini belirtmesi, bu düşüncesinin oldukça ahlaki kaygı
lardan kaynaklandığını düşündürtmektedir. Bu konuda pek çok
şüphe bulunmakla birlikte Dion Khrysostomos (79.5-6), tamamıy
la abartısız bir konuşmasında, aynı konuda sessiz kalmaktadır. Ah
lakçıların yazılarında veya uygulamalarında, özel veya kamu ile il
gili ekonomik konularda analiz veya program yer almamaktadır.20
Gomme ayrıca, bugünkü karmaşık ekonomide pek çok şehir ve ka
sabanın "pazarın merkezi olma rolünü üstlenerek, özel olarak des
teklediklerini" ve "perakende satış grupları ve hizmet kuruluşu" ol
duklarını göz ardı etmiş gibi görünmektedir.2 ı Gomme; şarap, zey
tinyağı, yerel üretilen mallar ve görünmeyen ihracat kalemleriyle,
deniz taşımacılığı ve turizm gelirlerinin yanı sıra gümüş gibi ihraç
edilen madenlerin toplanmasıyla "bilançonun" bulunabileceği ko
nusunda ısrar etmiştir. Bilanço eleştirilebilir ancak, tek parçalar için
de bazı oranlar belirtilmedikçe bu açıklayıcı değildir. Burada, Hel
len-Roma dünyasının nüfus bakımından o günkü en büyük şehri
olan (bu konu ele alınırken, vatandaş olmayanlar ve köleler, nüfus
harici tüketiciler olarak değerlendirilmelidir) ve bugün bile gelenek
sel olarak yüksek hayat standartında yaşamak için gerekli olan ih
tiyaçlarını ithal eden, örneğin belki de düzenli olarak buğday ihti
yacının 2/J 'ünü ; demir, kalay, bakır ve gemi kerestesinin gerekli
olanını; kölelerin (içeride türeyenler hariç) ve fildişi ihtiyacının tü
münü ; yarı kıymetli taşlar, post ve derinin büyük bir kısmını ve çok
çeşitli malları (iç çamaşırı için keten ve yazı yazmak için papirüs gi
bi) ithal eden bir şehirden bahsettiğimiz unutulmamalıdır. Atina sa
dece bal, zeytinyağı, günlük kullanılan şarap, gümüş, yapı taşı
(mermer dahil), seramik toprağı ve yakacak bakımından gıpta edi
lecek kadar kendine yetebilen; ancak yün, balık ve et konusunda
kendine yetmeyen bir yerdi. Yani ithalat faturası oldukça kabarıktı.
Bunu ihracatla nasıl aynı seviyede görebiliriz ki? Her şeyin başın
da, tarım ürünlerinin önemli olduğunu burada söyleyemeyiz, hat-
157
ta zeytinyağı ve şarabın dahi önemli olduğunu belirtemeyiz. Genel
olarak Hellen dünyasındaki zeytin hakkında bilgi veren bir ekono
mi tarihçisi, herhangi "bir bölgede aynı tür tüketim maddeleri yay
gın bir şekilde yetiştiriliyorsa bu konuda ancak parça parça bilgi
bulabiliriz ve bunlar da genellikle olağanüstü durumlarla ilgilidir" 22
demektedir. Bu sadece yazılı kaynakların birleştiği bir konu değil
fakat Hellen üretiminin ve ticaretinin gerçek bir sonucudur. Atina
lılar tarihleri boyunca zeytin ve zeytinyağı ihraç ettiler. M.S. 1 25'te
yayımlanan Hadrianus Kanunları, yerel üretimin 1/) 'ünün kamu
nun yararına kullanıldığını gösterir ve Hellen (ve Roma) şehirlerinin
büyük birer zeytinyağı tüketicisi olduklarını düşünmemize sebep
olur. 23 Bu altyapıyı ve zeytin ağacının bu çevrede yaygın bir şekil
de var olduğunu ortaya koyduk. Acaba bu ürünün ihraç edildiği
pazarlar, yerleşim yerleri içinde önemli şehirler, bu malın karşılığını
ödeyebilecek büyüklükte şehirler miydi? Şarap ihracatı için de aynı
soru akla gelebilir. Ayrıca burada, Atina şarabının kalitesinin düşük
olduğu düşünüldüğünde, bu şarabın nasıl ve nereye satıldığı soru
su bir kat daha içinden çıkılmaz bir hal alır. Dış ticaret için önem
li olan şarap, özellikleriyle ün yapmış bölgelerde vin ordina ire' ola
rak bilinen bölgesel şaraplard ı. 24
Listedeki diğer iki malzemenin durumu ise daha farklıydı. Gümüş,
Atina'nın külçe veya önemli miktarda olmamakla birlikte sikke ola
rak çok miktarda dışarıya sattığı en önemli yeraltı zenginliğiydi.
Ksenophon'a göre (Poroi 3 . 2), "dönüş için tekrar vasıta istemeyen"
ithalatçılar sadece gümüş taşımakla oldukça yüklü miktarda kazanç
elde ettiklerinden Atinalılar büyük bir avantaja sahiplerdi. Bununla
ilgili olarak Ksenophon, Laureion'da madenlerde kamu gelirleri
üzerine yaptığı bitip tükenmek bilmeyen çalışmasını, çok sayıda
firmayı değerlendirip programlı bir şekilde ele alarak küçük bir
kitapta topladı. Buna göre bu ikinciler, bizim gizl i ihracat dediği
miz bir ihracat tarzı oluşturmaktaydı. Atina da bu konuda birbiri
ne bağlı iki avantaja sahipti. Atina M.Ö. 6. yüzyıldaki tiranlık dö
nemine kadar giden bir dönemde, ticari bir merkez, yükleme ve bo
şaltma alanı, çok sonraları da turizm merkezi oldu. Başlangıcı çok
iyi bilinmemekle birlikte, her iki alan da birbirini destekledikçe ve
158
imparatorluk bu alanları teşvik ettikçe, şehrin her iki açıdan da ge
liştiği kolaylıkla görülebilmektedir. Burada sadece büyük Diony
sia'ya ve sofistlere bakarak çok cömert davranmamıza gerek yoktur.
Pire (Piraieus), sahip olduğu her türlü imkanla uluslararası bir li
mandı ve lsukrates'in on yedinci konuşmasında adı Trapezitikos
olarak geçen ve esnek bir kavram olan (theoriar üzerinde çalışmış
olan Kırımlı bir soylunun oğlu gibi oldukça zengin kimselerin uğ
radığı bir yerdi. Fahişe efendisi Menander, Plautus ve Terence gibi
şahıslar komik birer uydurma tip değildi. Neaira'ya karşı Demosthe
nes tarzı ilk konuşmalar, tamamıyla yaşanmış olaylara dayanmak
taydı ve bunlar aslında Atina'da değil Korinthos'ta yapılmıştı. Ne
amaçla olursa olsun sürekli gelip-giden onlarca, binlerce "yabancı",
Hellen ve diğerleri, Atina'nın ödeme gücüne ölçülmesi mümkün ol
mayan büyük katkı yaptılar.
İhraç edilen işlenmiş mamulleri en sona bıraktım. Bu, Gomme mo
delinin temel taşıdır. Burada kaybettiğimiz bağlantıyı da yeniden
kurmamız gerekir. Seramikler dışında Atina'da üretilen hangi malla
rın ihraç edildiği konusunda bir belge bulunmamaktadır; M.Ö. 4.
yüzyılda ve Lıizim ele aldığımız dönemde Hellenlerin ince bir zevk
le boyadıkları çanak-çömlekler çok çabuk (ve gizemli bir şekilde) or
tadan kalkmıştır. Elde üretilen bu ürünler hakkında mevcut kaynak
larda bilgi bulunmamakla birlikte, acaba bunlardan ne kadarı ihra
cat için hazırlanmış "olmalıdır"? Antik Çağ yazarlarının bu sorunun
farkında oldukları anlaşılmaktadır. Bu konuda, her ikisi de Ksenop
hon tarafından yazılmış iki önemli metinle işe başlamak istiyorum.
Ona göre, Pers sarayında ikram edilen yemeğin mükemmelliği,
mutfaktaki görevlilerin sayısının çokluğuna bağlanamazdı (Kyrou
Paideia-Kyros'un Eğitimi 8.2.5)." "Çok çeşitli ticaret kollarının,
oldukça gelişmiş büyük şehirlerde oluşması gibi, sarayda ikram edi
len yiyecekler de oldukça büyük bir becerinin eseridir. Küçük şehir
de tek bir insan yatak, kapı, pulluk ve masa üretir; hatta genellik
le bunları evde yapar ve geçimini devam ettirdiği sürece bundan
memnun kaı ırdı. Ancak bir insanın bu tür ekonomik faaliyetlerin
159
her türünü çok iyi şekilde yapması mümkün değildir. Halbuki bü
yük şehirlerde herkes tek tür bir iş istemekte ve bu bir tek alan bir
insanın geçimini sağlayabilmektedir; hatta bir kişi başlı başına bir
işten daha az iş, mesela sadece erkekler için ayakkabı yapar, diğe
ri kadın ayakkabıları üretir; hatta tek bir işi bazı yerlerde bir şahıs
sadece ayakkabı tamir ederek, bir başkası ayakkabıları keserek, di
ğeri ayakkabının üstlerini dikerek, bir diğeri de bütün bunlardan
başka bütün parçaları bir araya getirip birleştirerek hayatlarım sür
dürür. ihtiyacımız olan şeyleri o alanda uzman olan kişiler daha iyi
yapar".
Şüphesiz bu, Antik Çağ tarihinde işgücü ayrımıyla ilgili olarak bize
gelen en önemli metindir. 2 5 Fakat ben bu konudan ziyade, ihtiyaç
tan fazla üretimin sonucu olarak ortaya çıkan korku karşısında, ka
ba ve esneklikten uzak tepkilere yapılan vurguya dikkat çekmek is
tiyorum. ihtiyaçlar, basit bir aritmetiksel sayı değeri olarak durur.
Şehir ne kadar büyük olursa, ihtiyaçları da o kadar büyük olur. An
cak Ksenophon'nun, eserinin bazı kısımlarında bahsettiği gibi, bü
yük şehirlerde ihtiyaçlar bir baskı da oluşturmaz. Ksenophon bu
düşüncelerini, gümüş madenciliğinin oldukça fazla geliştiği ve bü
tün vatandaşların sonunda geçimlerini tamamıyla devletten sağla
yacak bir gelir talep ettiğini anlattığı Poro i'da" (Atina Devletlerinin
Gelirleri Üstüne) şunları söylemektedir (4.4.-6) : "Bildiğim bütün fa
aliyetler içinde gümüş madenciliği, büyüdükçe çekiciliği azalmayan
tek alandır... Mesela, çok fazla bakır işleyici varsa, bakır işlemecili
ği o derece ucuzlar ve böylece bakır işleyicileri işi bırakır. Bu du
rum, demir ticareti için de geçerlidir... Ancak gümüş madeni bu
sektöre daha fazla insan getirir".
Her iki metinde de Ksenophon herhalde üretimi, salt yerel pazarlar
için yapılan bir faaliyet anlamında kullanmış olmalıdır. Aksi takdir
de değerlendirmeleri hiçbir anlam ifade etmez. 26 Benzer şekilde
Aristoteles, Ta Politika'sında ( 129 1 b22-25) demosun alışılmamış
şekilde tarım dışı istihdam sağlayan şehirlerinden bahsederken,
özellikle balıkçılığı (Byzantion ve Tarentum), ticareti (Aigina ve
• Kitabın adının tam açılımı şöyle: Peri Prosodon Tes Athenaikes Polite
ias. (r.n.)
160
Khios), deniz ulaşımını (Tenedos) ve donanmayı (Atina) anlatır fa
kat el ürünlerinde uzmanlaşılan bir yerden bahsetmez. Strabon ge
niş bir şekilde (8.6.20-23) Korinthos'un büyük zenginliğinin daya
naklarının M.Ö. 1 46'da Romalılar tarafından tahrip edildiğini anla
tırken, ihracat için üretim yapılıp yapılmadığını bilmiyordu. Hellen
sikkeleri üzerindeki sınırsız sayıdaki sembollerde, sevilen tarım
ürünleri pek kullanılmamıştır ve bu sebeple üretilen tüm ürünler
bilinmemektedir. Hellen ve Romalı ahlakçılar ne kadar nefret eder
lerse etsinler, yerel küçük dükkan sahiplerinden farklı olarak yaban
cı tüccarlar kullandıkları çeşitli kredilerle onlara, ihracatçı olarak
değil ithalatçı olarak çeşitli değerler taşır. Burada Aristoteles ve Ci
cero'dan alıntı yaparak konuyu tekrar etmeye gerek yoktur. M.Ö. 5.
yüzyılın sonunda, Kuzey Ege adalarından olan Taşoz'daki (Thasos)
bir kanuna göre, Trakya kıyılarına dışarıdan getirilen şarabın, Taşoz
(Thasos) tarafından kontrol edilmesinin yanı sıra ithalinin yasaklan
ması da yerel tarımın korunması için alınan sıkı önlemlerdendi.27
Üretimi koruyan bir başka kanun bilmiyorum.
Listeyi genişletmeyeceğim. Bunların hepsi, belgelerin sessiz kalma
larındandır diye karşıt bir fikir ortaya atılabilir. Ancak yine belirti
yorum ki, kaynakların özelliğini verdikten sonra, belgelerdeki bu
sessizliği nasıl yorumlayacağımızı da düşünmeliyiz. Acaba edebi ve
arkeolojik eserlerin günümüze kadar gelmesi sadece Gomme'nin
eserinde öne sürdüğü gibi tesadüfi midir? Yoksa bu Antik Çağ ede
biyat eserlerindeki edebi zevkle mi ilgilidir? Veya benim de inandı
ğım gibi, etkili şekilde konuşacak bir veri olmadığından, belgelerin
sessiz kalışı söylemi olabildiğince basit bir ifade ve bahane midir?
Açıkcası bazı ürünler sadece ihracat için üretilmiştir. Mesela Papaz
Synesios'un satın almak fırsatını kaçırmamak için sabırsızlandığı
ayakkabı, yaz sandaletleri gibi Atinalıların Kyrene'ye yılda bir kez
getirdikleri bu küçük ihraç malının nerede üretildiğini bilmiyoruz.
Aziz Paulos'un şehri olan Tarsus, bütün Roma imparatorluğu ça
pında oldukça kaliteli kumaşları ile ün yapmıştı ve bu zanaat şe
hirdeki dokumacılara iyi bir hayat sağlamıştı. Ancak şehirdekilerin
kazanç durumları genelde çok düşük olduğundan, bunların içinden
çok azı, yerel vatandaşlık için gerekli olan 500 drakhmelik bedeli
ödeyebiliyordu (Dion Khrysostomos 34.2 1-23). Gemi üretiminin
yapıldığı bir bölgede kurulmuş olan ve denize bir nehir ile bağla-
161
nan Patavium (Padua), Erken imparatorluk Dönemi'nde bir süre
Roma'ya çok miktarda yünlü, özellikle ince dokunmuş halılar ve
kumaşlar ihraç etmişti (Strabon 5. 1.7, 12).28 Arretium (Arezzo) ise,
kısa bir süre için moda olan terra sigillatadan, hemen hemen iki
nesil kadar bir süre oldukça büyük gelir elde etmişti. Lezoux ve
Fransa'da La Graufesenque, bu şehri başarıyla takip eden yerler ol
du. Gerçeklen de uzun süre, ürettikleri malları Batı imparatorlu-
9u'na ihraç ettiler. Fakat bunların içinde çömlekçiler, küçük Wedg
woods'ların· olmadığı kadar mütevaziydiler.
D. Hume, "hiçbir Antik Çağ tarihçisinin, bir şehrin gelişmesinin
imalathanelere dayandığını belirten bir paragrafını bile hatırlama
makla" ciddi bir yanlış yapmamıştır. 29 Kumaş dokuma atölyeleri sa
dece Tarsus'da kurulmadı, ayakkabı ve yaz sandaletleri de sadece
Atina'da üretilemedi. Lezaux ve La Graufesenque'deki gibi bunlar
sadece arkeolojik birer belge olarak kalmıştır. Bir türlü doyurulama
yan bir şehir olan Roma'nın pazarı haline gelmesine kadar Patavi
um, Kuzey İt;:ılya'nın koyun yetiştiren ve yün üreten (o bölge ve o
çevre için) bir bölgesiydi.JO
Çok kısa süren gelişme döneminde Arezzo'da, her biri elliden faz
la köle çalıştıran çömlekçi atölyesi vardı. M.Ö. 5. yüzyılda, Kepha
los'un kalkan imalathanesinde yüzden fazla köle çalışıyordu. Gom
me, Sanayi Devrimi sonucunda girişimcinin bilançosunda, ham
maddenin işlenerek ürün haline gelmesi ile sermayeden ayrılması
na kadar bu tür büyük dükkanların büyümesinin mümkün olmadı
ğı ve büyümediği konusunda vurgu yapmakta haklıydı. Korinthos
ortaya çıkıncaya kadar çömlekçilik merkezi olarak araştırılan alan
ların, görünüşte "Orta Çağ şehirlerinin zanaat merkezleri" olduğu
büyük bir ısrarla iddia edildi. 3 1 Ancak Tarsus'ta araştırma yapanla
rın genellikle bazı şeyleri görmedikleri ve bir dikimevine de rastla
madıkları anlaşılmaktadır. Bütün Antik Ça9 şehirlerinde, ltalya,
Fransa, F landres, Hansa kasabaları veya lngiltere'deki Orta Çağ şe
hirlerinin mimari bir başarısı olan katedralin yanında bir esnaf bir
liği binası ve borsa yoktu. Brüksel'deki Grand Place ile Atina Ago-
162
rası'nı karşılaştıralım. Pausanias, küçük bir şehir olan Foça'dan
(Phokaia) küçümseyici bir dille bahsederken, bu tür binalardan söz
etmemesi kendisinin hatası değildi.
Şehrin, tamamıyla yönetici oligarşik grubunu oluşturan F landres'in
terzileri, vatandaşlık hakkını satın almak için gerekli olan meblağı
ödemekte zorluk çekmiyorlardı. Zanaatkarların siyasi rollerinin, Or
ta Çağ şehirlerini Antik Çağ şehirlerinden ayırması gibi, /\ntik Çağ
köylülerinin bu dünyayı belirlemesi de bu dönemi Orta Çağ dünya
sından ayırmaktaydı. 32 Antik Çağ'da var olmayan sadece esnaf bir
likleri değildi. Her ne kadar Roma'da col/egia" bulunuyor ve bu
kelimenin Yunanca ve Hellencedeki karşılıkları diğer dillere yanlış
tercüme edilerek kullanılıyorsa da Antik Çağ'da sadece esnaf birlik
leri değil esnaf da yoktu. Col/egia, hür veya köle bütün alt sınıfların
sosyal ve dini hayatında önemli roller oynamıştı. Bunlar saygın ti
cari faaliyetlerde hiçbir zaman düzenli ve koruyucu bir kurum ha
line gelememişler, bazen sadece törenlerini finanse etmek gibi ha
yır kurumu işlevi gören bir örgüt olmuşlardır:· Tabii ki bunlar, ra
ison d'etre,··· Orta Çağ ve Yakın Çağ'daki gerçek zanaatkarlar gibi
değillerdi.33
Antik Çağ ve Orta Çağ arasındaki karşılaştırmada, daha çok her iki
dünyada da ihracat için üretilen malların miktarı ve önemi rol oy
namaktadır. Yerel köylüler sürekli olarak varlığını devam ettirdi.
Şimdiye kadar ele alınan konulardan, hür köylü vatandaş olarak
küçük toprak sahibi olan kimselerin, şehrin ihtiyacı için üretiminin,
daha aşağı düzeyde ve esnek olmayan bir pazar türünü temsil et
tiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple "çoğu köylü toplumunda, pazarlar
sürekli ve sabit olmaktan ziyade belli ar;ılıklarla kurulmaktadır...
Pazarda satılan mallar için ödenen yer tutarı az, taşımacılık tekno
lojisi yetersiz ve pazaryeri alanı küçük ve bu sebeple yerleşik dük
kanlara büyük miktarda mal göndermek mümkün değildi." 3 4 Köy
lülerin talep durumları için (belli aralıklarla olmasa da) geçerli olan
• Cemiyetler, birlikler, esnaf birliği. (r.n.)
.. Benzer şekilde, Antik Çağ'daki ütopya projesi de, Aristophanes'in Ekklesi
azousai'mda (Kadınlar Meclisi) alaycı bir dille konu edilen "komünizm"de
olduğu gibi, üretimden ziyade tüketim üzerinde durmuştur.
... Var olma nedeni olarak. (r.n.)
163
neyse, şehir plebleri için de bu o kadar geçerliydi. Bu sebeple üre
tim bir noktaya, sadece bir noktaya kadar artabilirdi, ki Antik
Çağ'da ihracat pazarları ancak su trafiğine açık yerlerde kurula
bilmiştir. Ancak yaygın şekilde her evin kendine yetebilecek kadar
ürüne sahip olması, ihracat amacıyla üretilen malların artmasını
engellemiştir.
lşte Max Weber, Antik Çağ şehrini, üretim merkezi değil tüketim
merkezi olarak tanımlarken bunu kastediyordu. O, farklı kalitede
sayısız şeyler üreten yüzlerce zanatkarın varlığından habersiz değil
di. Ancak o, bu insanları şehrin yapısı içinde doğru bir yere oturt
muştu. Antik Çağ tarihi boyunca tüketim sürekli artmıştır. Hatta
bazı dönemlerde büyük oranda artmıştır. Bu konudaki kaynakların
da tekrar edilmesinde fayda vardır. Zaman zaman bu konudaki uz
manlar aşırı ifadeler kullanarak, abartılı kanunları Solon, Phaleron
lu Demetrios, Sulla, lulius Caesar ve Augustus gibi birbirinden ta
mamıyla farklı kişilere mal etmişlerdir. Genç Plinius M.S. 2. yüzyı
lın başlarında Traianus tarafından Bithynia'dc1ki gereksiz harcama
ları ve yerel fonlardaki israfı araştırmak üzere görevlendirilmişti. Bu
konularda a:�aç hemen her zaman aynıydı. Statü ihtiyacı sebebiy
le güçlü bir baskı altında kalmış olan yerel aristokrasinin kendi ken
dine zarar vermesini engellemekti amaç. Mesela Colbert, F ransa'da
işçilerin ve köylülerin üretkenliğini artırmak için kutsal günlerin sa
yısını azalttığında, kendisi ile doğrudan bağlantısı olmadığı halde
hakkında dava açılmıştı.
Sonuç olarak aslında Antik Çağ şehirlerinin yiyecek, maden, köle
ve diğer ihtiyaçları dört önemli şey üzerine kurulmuştur : Yerel ta
rımsal üretimin miktarı, ki bu şehirlerin kendi taşra alanlarının
ürünleridir ; gümüş gibi özel kaynak ve mc1denlerin bulunmc1sı ve
ya bulunmaması, bunlardan başka diğer madenler; özellikle kıy
metli şarap ve yağ elde edilen bitkiler ; ticarette gizli ihracat ve tu
rizm; dördüncü olarak da imparatorluktaki kiralar, vergiler, haraç,
bağlı ülkelerden gelen hediyeler ve toprak sahipliğinden elde edi
len gelirlerdi. Üretimin tespit edilmediği veya bulunmadığı ve bu
konuda üretimin katkısının önemsenmeye değmeyecek kadar az
olduğu yerlerde, tarihçileri araştırmaya sevk eden yanıltıcı model
ler vardı.
164
Ayrıca burada farklı büyüklüklerdeki şehirlerin gelişmişliklerinden
bahsetmediğimi fark ediyorum. Bu noktada da Antik Çağ'ın ilk iki
yüzyıl boyunca, sadece Roma imparatorluğu'nun büyük metropol
lerinde (Roma'nın kendisi gibi) değil, aynı zamanda özellikle doğu
yarısında 1 00.000 nüfusun bulunduğu şehirler dizisinde de geliş
melere tanık olarak, bu gelişmeleri bir birikim haline getirdiği ve
yükseldiği anlaşılmaktadır. Yeni gelişimlerin boyutu da aynı çizgi
de görünmekteydi.
Hatta M.S. 79'da yok oluşu sırasındaki Pompeii'ye benzeyen ve
toplamı bir ::!üzineyi geçmeyen Klasik Dönem'in küçük Hellen şe
hirlerinde 20.000 kadar insan meskundu. Bu şehirsel gelişme, kıs
men genelde nüfusun artmasının bir sonucu kısmen de büyüyen
bu ticari değerlerin üst sınıfların elinde toplanarak zenginliğin art
masının da göstergesiydi. Ancak temelde bu, şehir devletinin, bü
yük bir imparatorluk bürokrasisi ile yer değiştirmesi anlamına ge
len ve yeni siyasi kalıba karşıt olarak gelişen bir durumdu. Büyük
şehirler (veya ordu merkezleri), içerdeki hizmetlerin karşılanması
için ticaretin gelişmesi anlamına geliyordu. Bazı durumlarda ise bu
mesela, Roma'dan oldukça uzak mesafelerdeki taşranın hemen ge
risindeki bölgelerde, Roma tüketicilerinin şarap ve domuz eti ihti
yacını karşılamak zorunda kalmaları, oldukça büyük etki yapabili
yordu. Fakat herhangi bir etkinin, ihracat için yapılan şehirsel üre
timi nasıl etkilediğini anlamamız mümkün değildir.
Önceki şehir devletlerini ayakta tutan gelirlerden ve haraçlardan
şehirlerin yoksun kalmaları hiç de uygun değildi. Teknik olarak ar
tık gelirlerin şehir devleti yerine imparatorluk hazinesine gitmesi
gerekirken, bu gelirlerin büyük bir kısmı, sayıları günden güne ar
tan imparatorluk memurlarına, onların görevlilerine ve askerlere
ödenen ücretlere, gerekli ihtiyaçların karşılanması ve bahşişler
(rüşvet) için Roma yerine şehirlere akmıştır. Geride kalan daha bü
yük şehir gelirleri, özellikle halkın daha önceden olduğu gibi top
raktan, hükümet hizmetinden ve gizli ihracattan aldıkları gelirle
rin ödenmesinde kullanılmıştır. Bunlar, daha önce de sebepleri be
lirtildiği üzere büyük gelirlerdi. Belki de bu dönemde ekonomik
anlamda şaşaalı bir hayat süren asalak bir sınıfın mutlak ve açık
bir şekilde büyümesi, gelişen şehirleşme döneminde bir tesadüf
165
değildi. Bu dönem aynı zamanda honestiores ve humiliores ara
sındaki farkın son derece belirginleştiği ; hür, fakir, zanaatkar ve
köylülerin statülerinde sarsıntıların yaşan dığı bir dönemdi. Şehir
gelirlerinin üretim yoluyla artırılması yollarının araştırılması gibi
bir mesele hiçbir zaman gündeme gelmedi. Potansiyel birikime sa
hip olanların, ne ekonomik bir ihtiyacı ne de pazar imkanı vardı ve
bu duruma karşıt olarak da güçlü bir sosyo-psikolojik baskı bu
lunmaktaydı. Fakat buna karşılık tarımla uğraşan feodal Avru
pa'daki Orta Çağ şehirleri, Antik Çağ şehirlerinde olmayan ölçüde
dış pazarlarla desteklendiler. Kendi malikanelerinde veya küçük
çevrelerinde yaşayan krallar, lordlar ve kilisenin saygın şahsiyetle
ri, oldukça şehirleşmiş olan toprak sahibi atalarından devraldıkla
rından tamamıyla farklı bir şehir-taşra ilişkisi oluşturdular. 35
Genel itibarıyla kabaca, onların iş uygulaması olarak isimlendire
bileceğimiz aynı yıldırma hareketinin, Antik Çağ ekonomisinin bir
başka yönünü ortaya çıkardığına defalarca şahit oldum. Bu, para
nın hiçbir itibarının olmadığı veya üzerinde konuşulabilen bir
değer ifade etmediği bir dünyaydı. Para, genellikle gümüşten ya
pılan sert metalden bir sikkeydi ve bunun büyük çoğunluğu yer
yüzünde kasalarda ve genellikle faizli olmamak üzere bankalarda
saklanıyordu. 3 6 Ödemeler sikke ile yapılıyordu. Ancak Roma'nın
vergi toplayan kuruluşları, sadece özel durumlarda, belli bir ban
kanın kasasını kullanarak, parayı bir yerden diğer bir yere taşıyor
du. Hellen kanunlarına göre, satış fiyatının tamamı ödenmediği
müddetçe satış yasal ve geçerli değildi. Kredi vermek ise, hayali
olarak borç para vermek (ve bu sebeple, normalde kaynakl arda bu
konuyu takip etmek m ümkün değildir) olarak görülmüştür. Gör
düğümüz gibi Hellenlerde ve Romalılarda bitip tükenmek bilme
yen bir borç alıp verme usulü vardı. Fakat borç verenlerin hepsi,
verdikleri paranın tamamını elden geri alıyorlardı. Bir başka ifa
deyle, üzerinde değerlendirme yapılabilecek bir kredi kayıt düzeni
yoktu. 3 7 Bu noktada, halka ait hiçbir borç kaydının olmaması bu
nun önemli bir göstergesidir. Hiçbir Hellen veya Romalı, günü
m üzde var olan "toplam banka mükellefiyeti, artı, banka d ışında
halkın elinde bulunan para "nın ihtiyaca cevap vermesi gibi bir m e
seleyi düşünemezdi. 3 B
166
Hellen bankacılığı ve borç alma konusunda kısa süre önce yapılan
çalışmalar, iş hayatı ile ilgili olarak iki farklı (ki bunlardan birisi uy
durmadır) uygulamayı ortaya çıkarmıştır. Tarım, ticaret ve sanayi
konularında kaynaklarda, hemen her dönemde, deniz kredisi (veya
gemi rehin edilmesi) hariç tutulmuştur. Çünkü bu ayrı tutulma, ve
rilen kredinin durumuna göre, bir kredi olmaktan ziyade bir sigor
talama politikası olarak işliyordu39 (Bizim Antik Çağ'da "bankalar"
olarak adlandırmayı tercih ettiğimiz şey, gemi rehini işinde olduk
ça az görülen bir şeydi). 40 Elbette kaynaklara geçmeyen bazı işlem
ler de olabilir. Ancak Hellen iş hayatında borçlanma, üretken olma
yan bir amaç için kullanılan kaçınılmaz bir şeydi.
Roma vatandaşlık yapısı, şimdiye kadar incelediğim konular içinde,
Hellen şehir devletlerindeki gibi toprak ve kredi arasında yasal ve ka
rakteristik bir duvar oluştumıadı. Cicero şehirde bir villa satın almak
için faeneratoresten· para aldı (Epistulae ad Faınilianes-Yakınla
rına Mektuplar 5.6.2). Ancak Plinius, Umbria'da büyük bir çiftlik al
mayı tasarladığında profesyonel bir tefeciden ev kredisi almayı dü
şünmemiş, bunun aksine kendisinin önceden faizli olarak başkala
rına vermiş olduğu borç paraları geri toplamayı planlamıştı (Epis
tıılae 3. 1 9). Para eksik kaldığı takdirde, eğer gerekirse kayınvalide
sinden borç almayı düşünmüştü. Acaba bu konuda Cicero'nun mu
yoksa Plinius'un mu davranışı, yaşadıkları dönemin geçerli uygula
masıydı? Roma borç verme yapısı üzerine yapılan çalışmaların Hel
len bankacılığı ile kıyaslanması, az önce belirttiğim gibi birtakım
varsayımlara bağlıdır. Benim şahsi kanaatim, Romalılar arasında da
büyük çaplı oorç almalarda, borç alan kişilerin çoğunlukla alt ta
bakalardan oldukları ve borçların da üretken olmayan amaçlarla
alındığı yönündedir. Ben, siyasi sonuçları veya getirileri olan kredi
leri de bu başlık altında topluyorum.4 1 Kısa süreli krediler, eksik
defter tutmak (özel ödemelerde fatura verme uygulamasının uygun
olmamasını da ekleyebiliriz) ve borcu taksitle ödeme gibi kavram
ların bulunmayışı -ki bu konuda daha önceden söylediklerimi tek
rar etmeye gerek yoktur sanırım- bu köklü meselenin ürünüdür. Bu
sebeple, bu konuda, rehincilik ve borç para almada küçük miktar
larla yapılan tefecilik, fakir insanların paralarıyla gelişti.
• Tefeciler. (r.n.J
167
Sonuç olarak, sad ece üretimdeki iniş çıkışlar, doğal afetlere ve si
yasi problemlere tabi d eğildi. Devresel krizler d eğil, "kredi bunalı
mı" olarak adlandırılan bu krizler d e, arz ve talep hareketlerinin
normal "para piyasası"nda bulunma ması g ibi benzer sebeplerden
kaynaklanmaktaydı. Bununla ilgili olarak Cicero'nun, faiz oranlan
ve toprak fiyatlarının sikkelerin üzerindeki etkisini üzülerek farket
mesi, bu konuya iyi bir dayanak oluşturmaktadır.
Bundan üç yüzyıl sonra ise Dion Cassius, Augustus'un ele geçirdi
ği Mısır hazinel erini Roma'ya getirdiği vakit, bunun zıddı bir duru
mun ortaya çıktığını fark etmişti . 42 Ancak bir Antik Çağ eleştirme
ni "veya kendini tarihçi olarak tanımlayan herhangi bir kişi, h er n e
kadar olaylan günü gününe dikkatlice takip ettiğini belirtiyorsa da,
bizim uzun vadeli hareketler olarak adlandırdığımız fiyatların bir
hareket içinde olduğunu somut olarak gösteren herhangi bir çalış
ma ortaya koymaz" demektedir. 43
Eksik olmakla birlikte, askeri bir felaketin sonunda ortaya çıkan bir
kredi krizini konu alan ve şans eseri korunabilmiş uzun bir kararna
me metni, bu konuda ön emli bir örnek teşkil etmektedir. Efes'te
(Ephesos) bulunmuş ve M.Ö. 3. yüzyılın başlarına tarihlenen bu kar
maşık kararname metni, tarım yapılan topraklarda kullanılan ev kre
disinin ödenmesi konusunda alınan basit ve geçici önleml erden, çe
yiz ve d iğer görevlerd en bahsetmektedir. 44 Bundan başka, acilen çı
kartılan bu kanun, Büyük lskender'in halefleri arasında süregelen
savaşlar sırasında yayımlanmıştır. Efes (Ephesos) bu sırada da önem
li bir mücadele alanıydı ve zarar görmüştü. Bu n edenle d e büyük bir
kriz içindeydi.
Veyahut da l ulius Caesar'a güç kazandıran iç savaşlar sırasında, Ro
ma'da borçl;:ırın affedileceği şeklinde yapılan "demagojik" t emelli
vaad, Roma'nın paralı çevresinde korkuya yol açmıştı. Faiz oranla
n tribu n la r tarafından düşürüldü; borç verenler, verdikleri paralan
geri istediler; borçlular aldıkları paralan ödeyemediler ve toprakla
rına el konuldu ; pazara büyük bir bolluk geldi, sikke g erçekten faz
laca kullanılır old u . Ca esar, kronik bir mesele haline gelen sikke az
lığı ile ilgilenirken aynı zamanda mülk edinmeyle ilgili süreçte be
l irli d eğişiklikler yapan ve belki de bu konuyla ilgili kanunlarda d e
ğişiklik için sonuç vermeyen girişimlerde bulundu.4 5 Roma'da bir
168
başka gizemli çalkantı, M.S. JJ'te Tiberius zamanında ortaya çıktı.
Bu kriz, Tacitus'un çok kısa fakat açık olmayan ifadesine göre (An
nales 6. 1 6- 1 7), borç para veren kişilerin verdikleri borçları geri is
temeleri karşısında halkın çıkardığı bir ayaklanmaydı ve yine saygın
büyük toprak sahipleri için oldukça ürkütücüydü. imparator, yüklü
miktarda borcu olanlar için yüz milyon sestertius vaat ederek me
seleye müdahale edip borçlulara faizsiz kredi vereceğini açıklayın
ca, ayaklanan bu kesim dağılmıştı. 4 6 Tiberius, "dignitas· ve fa
ma 'ya.. sahip olanların ürkmesi gerektiğini düşünüyord u . "47 Ger
çekten Cicero'nun genel ve özel olarak borçtan kurtulma önlemle
ri karşısındaki korkunç suçlaması bunu açıklamaktadır (De Officiis
2.78-84). O, açık ve kesin bir dille, mülklere ve malı mülkü olan sı
nıfa hücum ettiler d emektedir. Ancak o, bunun ekonomik büyüme
veya gen el olarak ekonomi için, eksik "öngörülü" gözlem olması
hariç (yin e Schumpeter'in ifadesi), ne kadar büyük bir tehlike oluş
turduğunu bilmiyordu. Borç para daha çok, borcun toplanmasının
d emagojik girişimlerle tehlikeye düşürülmediği dönemlerd e veril
mişti .
Kalitenin istikrar kazanması ile ilgili bu uzun hikayeye, M.Ö. 4. yüz
yılın sonundan sonra iş haya tında ortaya çıkan "durgunluk" da bir
olumsuzluk olarak eklenmelidir. 48 Burada, sadece ortaklıkların ol
mamasından söz etmekle kalmayıp aynı zamanda uzun süreli or
taklıkların da bulunmadığını belirteceğim . Gerçi Roma imparator
luğu yönetimindeki büyük limanlarda, bu kapsamda Beyrut'ta da
acentaları bulunan, Aries'teki gemi sahiplerinin (navicularii) gayri
resmi olarak ortaklaşa oluşturdukları "birlik" gibi, sürekli temsilci
veya acenta bulunduran tüccarlar vardı.49 Bununla birlikte bu ba
sit ve sınırlı girişim, özel iş ilişkilerinde uzun süreli ortaklıkların
oluşmasını sağlayamadı. Genelde girişimciler yalnız çalışıyordu .
Cumhuriyet Dönemi'ndeki güçl ü ve sürekli kurumlar, erken dö
nemlerden beri vergi toplayan şirketler tarafından oluşturulmuştu.
Ancak belki de bunların arasında, imparatorluğa ait h ububatın ta
şınmasından sorumlu olmayan tüccarlar ve gemi sahipleri de var
dı. 50 Burada bununla ilgili bir delilimiz de olduğundan -ki bu ke-
169
limeyi özellikle kullanıyorum- mantık dışı bir duru mla karşı karşıya
değiliz. Bir birlik oluşturma düşüncesi bu dönemde var olduğuna
göre, bu girişimin diğer alanlarda yaygınlaşmaması, böyle bir ihti
yacın olmadığını göstermektedir. Mali birikime sahip bir şahsın pa
zarlanabilir mallar üretmesi, üretimini artırması, ticaretini sürdür
mesi ve bu faaliyetler için borç para alması gibi konularda bir tüc
carlar birliğine gerek duymadığı açık şekilde görülmektedir.
Kısacası, zenginliğin eld e edilmesi, güçlü bir girişime dayanma
makta ancak bir birikime ihtiyaç göstermektedir. Farklı ifade edil
mekle birlikte bu konudaki mantık, üretkenliğe d eğil kazanç hırsı
n a dayanan bir anlayıştı: Bu meseleler Antik Çağ dünyasındaki iş
hayatında, başka yerden getirilip bir yere yerleştirilenl er, azatlı kö
leler ve kölelerin rolleri ile ilgili olarak yine beni konuyu tekrar et
me noktasın;:, geti rmektedir. Bir yerden getirilip başka bir yere yer
leştirilenlerin , Hellenler ve Hellen toprak sahipleri gibi davranabil
diklerini söylemek de, bu konuda ısrarcı ol mak da pek mümkün d e
ğildir. Hiç kimse farklı etnik grupların varlığını benimsememiştir.
Güçlü sosyal ve siyasi yaklaşımlar ve bunların önemli ekonomik so
nuçları ise kabul görmüştür. Antik Çağ'da bütün şehirlerde, günlük
olarak alınıp satılan işlenmiş besinler, diğer hammadd eler ve işlen
miş ürünler -ki tahminime göre bunların miktarı oldukça fazlaydı
bunları üretenler tarafından tüketiciye doğrudan doğruya satılmak
üzere, hiçbir aracı olmadan taşınıyordu. Hellen dünyasında, çel işki
li bir durum olmakla birlikte, bu zanaatkar satıcıların büyük bir ço
ğunluğu toplumun saygın vatandaşlarıydı ve Roma azatlı köle sis
teminin yaygın olduğu yerler bunun dışında olmak üzere, Roma
l mparatorluğu'nun çoğu yerinde de durum böyleydi -Klasik Dö
n em d emokratik Atina'sındaki bu döneme mahsus, g en ellikle siya
si bakımdan zayıf fakir vatandaşların oluşturduğu topluluklar ha
riç- . Ancak sosyal açıdan aşağı olsalar da bunlar vatandaştılar; baş
ka yerden getirilip yerl eştirilen insanlar veya yabancılardan değiller
d i . Büyük çaplı d eniz ticaretini yürüten girişimciler, ki bunlar zen
ginlere borç para veren kimselerdi, Rostevtzeffin bourgeoisie ola
rak ifad e ettiği bu gruptan insanlar, genellikle bazı yerel işler ve i m-
• Farklı bir işlevi üstlenmek üzere bunlardan bazılan, Geç Roma lmparatorlu
ı)u'nda devletin zorunlu kurumları haline gelmiştir.
170
paratorluk idaresi ile ilgili işlerin getirdiği sorumluluklardan muaf
tı. Belki de bu insanlar kendilerinden, yeni birikim şekilleri ve tek
nikleri getirerek bunları geliştirmesi beklenilen kimselerdi -ancak
bunu gerçekleştirememişlerdir-. Aslında bunlar çok büyük birikim
lere, fevkalade potansiyele sahip insanlar değillerdi. Bu nedenle
toprak sahibi seçkin tabakanın durumuna baktık ve onların bıkkın
lıklarının oldukça belirgin olduğunu gördük.
Şimdiye kadar söylediklerimin hiçbiri; sanayi, mühendislik, besin
üretimi ve denizcilik gibi bütün alanlarda, üretimi geliştirecek usta
veya ehil kimselerin bulunmadığı gerçeğinin aksini göstermez. An
tik Çağ'da bu konuda pek çok şey yazılmıştır. Bu dönemden son
ra, 1 .500 yıl içinde yazılmış olan eserler arasında temel bir çalışma
olan ve Augustus zamanında yazıldığı tahmin edilen Yitruvius'un
De Architectura'sı (Mimarlık Hakkında)* hariç, bugün bunların
hepsi kayıptır. 5 1 Vitruvius, böyle bütünsel bir çalışmayı yazmayı dü
şündüğünde, tam bir güvenle işe başlamıştı. Edebiyat ve bilim açı
sından oldukça seviyeli eğitime sahipti. Mühendis ve mimar olarak
uygulamada da oldukça tecrübeliydi ve Hellenistik literatürün pek
güçlü olmayan etkisinden uzak kalmıştı. Bu sebeple yazmış oldu
ğu eser, Antik Çağ'ın sadece bilgili kişileri arasında değil, Hellen ve
Roma uygulamalarını en iyi şekilde bir araya getiren, düşünen ve
uygulayan şahısları arasında da yüksek düzeyde bilgi içerdiği kabul
edilen en seçkin örnektir.
De Architectura sırasıyla şu konuları ele almaktadır: Genel olarak
mimarlık ve mimarın nitelikleri, şehir planlaması, inşaat malzeme
leri, tapınaklar, şehre ait binalar, ev inşaası, kaldırımlar ve dekora
tif süsleme çalışmaları, su temini, geometri, ölçüm, astronomi, as
troloji ve son olarak "makineler" ve kuşatma aletleri. Yitruvius, ol
dukça fazla konuyu ele alan ve bunlardan sonuç çıkaran bir yazar
dır. Mesela kendi mesleği hakkında söyleyeceği pek çok şey vardır.
1 0. kitabının önsözünde Efes (Ephesos) kanunlarından uyarlama
yaparak, mimarların yapmış oldukları işlerde, onların kişisel hatala
rından ve dikkatsizliğinden kaynaklanan zararların telafi edilebil
mesi için, yapı için harcanan bütün paranın °/o25'ini mimarlara
• Türkçe çeviri: Mimarlık Üzerine On Kitap, (Çev. Suna Güven), 1 990, Şev
ki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayını. (r.n.)
171
ödetme zorunluluğu getirilmesini önermektedir. Önsözün diğer kı
sımlarınd a , tarihi buluşlardan bahseden hikayeler de yer almakta
dır. Bu h ikayelerde çeşitli m eselelerden dolayı ortaya çıkan farklı
durumlar ve bunların açıklamaları ya tesadüflere dayandırılmıştır
Efes'te (Ephesos) bir tepenin eteklerind e m ücadele eden iki koçun
ayaklarının kazdığı yerd e mermer ocağının bulunması gibi) veyah ut
da (Arkhimed es'in kralın isteği üzerine, dürüst olmayan bir gümüş
işlem ecisinin ma skesini düşürmek için suyun kaldırma kanununu
bulması gibi) anlamsızdır.
Mesela M.Ö. 4. yüzyılda Aristoteles'in gözlemlediği gibi, daha son
ra Vitruvius da, sistemli ve sürekli oluşacak talebin ne gelişecek
teknolojinin getireceği nimetleri n e d e gelişm esin e imkan sağlaya
cağını görm üştür. Artık esas "makin eler" -m erdiven, palanga, bo
curgat, yük arabası, körük ve mancınık- biliniyordu. Vitruvius, ken
disi de bir mühendis ve inşaatçı olmasına rağmen , Ksenophon gibi
ustaların imkanlar dahilinde üretebildikl erinin çeşitliliği üzerin d e
değil , onların bilgi, beceri v e kullandıkları teknikl erin faydaları üze
rinde durmu:;,tur. Ancak Ksenophon, hatırlanacağı gibi sadece Pers
sarayındaki yiyeceğin mükemmelliğind en bahsediyordu . Bu sebep
le nasıl kısa , ba sit içerikli bir paragraf ( 1 0.5.2) ön emli bir buluş olan
su değirmeninin keşfi konusunda açıklayıcı olabiliyorsa, De Archi
tectura'da, büyük bir ekonominin fevkalade büyük bir üretim so
nucunda ortaya çıkabileceğin i ileri süren tek bir bölüm de o d ere
ce yeterlidir. Vitruvius (5. 1 0. 1 ) , halka açık hamamlarda sıcak su d e
posunun, erkek ve bayanlara ait kısımların ara sına yerleştirilmesini
tavsiye etmiştir. Böylece h er iki kısım da tek bir ısınma kaynağın
dan beslenecektir. Ancak bunun hiç de etkileyici bir örnek olmadı
ğı kabul edilmelidir.
Hellenler ve Romalılar, kendi özel değerlerine uyan oldukça g eliş
kin teknik ve tecrübelere dayanan bir bilgi birikimin i d evralmışlar
ve kendi ihtiyaçlarına göre bunları kullanmışlard ı . Ayrıca bunlara,
dişliler ve pe:v.m eler gibi yeni unsurlar ekleyerek , dönen çarklı d e
ğirmen ve su d eğirmenini gibi buluşlar da yaptılar. Üfleyerek cam
eşya üretimini, beton hazırlamayı, tunçtan çukur kaplar dökmeyi,
Latin yelkeni yapmayı ve daha pek çok şeyi de icat ettiler. Birçok
alanda yeni düzenlemeler ve gelişmeler sağladılar. Ancak M.Ö. 4 . ve
5 . yüzyıllardan sonra gerçek anlamda çok sayıda buluş olmadı; bu
172
konuda etkili bir engel vardı. Pek çok tarihçi, bu son bahsettikleri
me bazı ilgi nç sebeplerle karşı çıkmaktadır. Ancak iki önemli etken
aslında fa ydalı açılımlara yol açarak, tamamıyla bu nların görüşleri
nin doğru olmadığını göstermektedir. Bunlardan birincisi madenci
lik ile ilgilidir. Özellikle doğu ve batı eyaletlerinde, g enellikle yeral
tı su hattının büyük zorluklar oluşturduğu , kimsenin suyu yeryü
züne çıkarmak için kolay çareler bulamadığı dönemlerde, suyun
akaçla nmasında (drenajında) su çarklarının a yak pedallarıyla ve
belki de Arkhimedes tarzı pervanelerle sağlandığı d önemdir. Bu sı
ralarda hayvan gücüyle çalışan, basit zincir pompası gibi bir bulu
şa rastlanmamıştır. 52 lkinci örnek ise, daha genel bir örnektir. An
tik Çağ'da kulla nılan güç, insan ve hayvan kas kuwetine daya nı
yordu. Antik Çağ'daki i nsa nlar, rüzgarla gemilerini hareket ettire
bildikleri ve oldukça karmaşık rüzgar gülünü yapabildikleri halde,
yeld eğirmenini icat edememişlerdi .
Pek çok Romalı yazarın sürekli olarak tekrarladığı b i r hikaye vardır.
Buna göre, bir adam -karaktersitik olarak adı verilmeyen- kırılma
yan bir cam icat etmiş ve bunu Tiberius'a gösterdiğinde, bu şahsa
i mparator tarafından büyük bir ödül verilmişti. lmparator mucide,
bu sırrı kendisinden başka kimsenin bilip bilmediğini sorduğunda,
şahıs, bunu kimsenin bilmediğinden emin olduğunu söylemiş. Bu
nun üzerine Tihrrius hemen mucidin başını kestirtmiş ve altın ça
mura da düşse yine değerini kaybetmez demiş. Bu hikayenin ne ka
dar doğru olduğu hakkında hiçbir fikrim yok . Ancak zaten bu sade
ce bir hikaye. Fak;ıt ilginç ola n nokta, ne Plinius ne Petronius ne de
tarihçi Dion Cassius'un hikayeyi anlatırken, mucidin, icat ettiği ma
lı bir kazanç elde etmek için üretiminin desteklenmesini talep etme
si yeri ne, bunun karşılığında ödüllendirilmesi ile ilgilenmiş olmala
rıdır. 5 1 Acaba gerçekten böyle bir şey tal ep edilmiş midir? Bu a n
lamlı soruya benim cevabım "hayır"dan ziyade (ilginç değildir)
"evet"tir. Bu noktada tekrar zamanı hatırlamalıyız; Avrupa'nın a n
cak Orta Çağ'ın sonlarına doğru ekonomide, teknoloji ve bunu ta
kip eden d eğer sistemine ulaşması uzun bir tecrübenin sonucudur.
Bu, i nsanlık tarihinde kısa süre önce ortaya çıkan ihracat eğiliminin
başlamasına kadar hayli özgün bir şeydi. Dönemin başla ngıcından
bu yana, teknik gelişme, ekonomik büyüme, üretkenlik, hatta ken
di kendine yetebilme önemli bir hedef değildi. Kabul edilebilir bir
173
hayat tarzının sürdürülmesine ve bunun koşullarının da belirlenmiş
olmasına rağmen, diğer değerler ön plana çıktı.
Bu konuda hükümetlerin tavırları son bir inceleme konusunu oluş
turmaktadır. Antik Çağ devletleri büyük kaynakları, zevk ve askeri
ihtiyaçlar için harcayabilecek durumdaydı. N ero'nun Altın Evi'nden,
Diocletianus'un Dalmaçya'da kendi i mkanıyla yaptırdığı 36 d ö
nümlük (9 acre) sarayına veya Augustus'un Roma'yı mermerden bir
şehir haline getirmesinden, Diocletianus'un kamu imkanlarıyla 1 20
dönümlük (30 acre) halk hamamı yaptırmasına varıncaya kadar, bu
konudaki eğilim megalomani seviyesine ulaşmıştır. Hatta orta h al
li şehirlerden biri olan ve Güney Fransa'da çok önemli bir eyalet
şehri konumunda bulunmayan Pont du G ard, şehre su temin eder
ken Puteoli de büyük bir amfıtiyatroya sahip olabiliyordu. Ancak
böyle olmasa ne yapacaklardı? Büyük i skender'in Mısır'ı işgal etti
ği dönemden hemen sonraki yüzyılda, Ptolemaioslar ülkeyi hemen
yeniden inşa etmişlerdi. Geniş topraklara ihtiyaç duydular, sulama
sistemini yaygınlaştırdılar ve geliştirdiler, yeni h ububat türleri yetiş
tirdiler, Tunç Çağı'ndan Demir Çağı'na geçmekte geç kalmış olan
Mısır'ı Demir Çağı'na getirdiler. idari ve ekonomi ile ilgili konular
da değişiklikler yaptılar -kraliyet gelirlerinin tamamında faiz uygu
laması getirdiler- ancak bütün bunlar Mısır'a, h alihazırda var olan
Hellen teknolojisi ve Hellen gelişiminin getirdiği faydalar dışında
başka avantajlar sağlamadı. Aynı zamanda Ptolemaioslar, iki yüzyıl
boyunca Batı'nın bilimsel araştırma ve buluş merkezi olacak olan
l skenderiye'deki müzeyi kurdular ve buna yatırım yaptılar. Müze
den, askeri teknoloji ve müthiş bir zeka ürünü olan mekanik oyun
caklar gibi muhteşem eserler çıktı. Fakat Ptolemaiosların kendileri
de dahil olmak üzere hiç kimse bunlardan yeterince ve doğrudan
doğruya faydalanamadı. Ktesibios'un· enerjisi ve mucitliği, tarım ve
sanayi teknolojisine dönüştürüldü. lngiltere'deki kraliyet topluluğu
ile bun u karşılaştırmak kaçınılmazdır.
Ayrıca, Gibbon'un da belirttiği gibi, ord uları tek bir Roma eyaletin
de bulunan ve diğer Antik Çağ imparatorlarının idare edemeyeceği
174
kadar büyük olan Geç Roma imparatorları ile XIY. Louis'nin karşı
laştırılma sı da yapılabilir. M .S . 3. yüzyılın ortalarından itibaren im
paratorluğun idaresind en sorumlu olanlar, sürekli olarak gelişen
G ermen ve Pers saldırılarına karşı koymakta ordunun sayı bakı
mından yetersiz kaldığını fark etme sorumluluğundan kurtulama
zlar. Ancak bu durumda h içbir şey yapılamazdı. N e halihazırda var
olan insan gücü, ne besin üretimi, ne taşımacılık Oiocletianus'un
ordunun gücünü, en azından kağıt üzerinde iki katına çıkarma sıy
la oluşacak yükü karşılamaya yetmezd i. Vergiler ve zorunlu hiz
metler artırıldı ve bu yük daha çok bu işleri g erçekleştirmeleri sı
nırlı ölçülerde mümkün olan şahıslara yüklendi. Bazen sınırdaki
eyal etleri güçlendirmek için diğer eyal etlerin gelirlerine ihtiya ç du
yuldu ve normal insanlar ve aşağı seviyelerdeki şahıslar tehlikeli
n oktalara g eldiler. Fakat yin e de imparatorluğun tamamıyla üret
ken bir hale gelebilmesi için hiçbir şey yapılamazdı veya yükün da
ğıtılması da mümkün d eğildi. Bunun için tamamıyla yapısal bir
d eğişime ihtiyaç vardı.
DlPNOll.AR
1 . Anlaşılır, kesin ve kısa açıklamalar, 4. 1. 5'te yer almaktadır. Ancak, bu
konu ile ilgili çalışmalar parçalar halinde A. N. Sherwin-White, Racial
Prejudice in Imperial Rome, Cambridge 1 967, s. 1 - 1 ne de bulunmak
tadır.
2. R. F. Pahl, Modc/s in Geography, (ed. R. J. Chorley ve P. Haggett),
Londra 1 967, s. 237. Aynca bkz. H. J. Gans, "Urbanism and Suburba
nism as Ways of Life: A Re-evaluation of Defınitons", Human Belıavi
ourand Social Processes, (ed. A. M. Rose), Londra 1 962, s. 625-48,
özellikle s. 643-4. Genel olarak bkz. W. Sombart, Der moderne Kapita
lisınus, vol. li, (5. baskı), Münih ve Leipzig 1 922, Bölüm 9.
3. N. J. G. Pounds, "The Urbanisation of Classical World", Annals of the
Amer. Assn. of Geographers 59, 1 969, s. 1 35-57'de Antik Çag şehir ve
köyleri arasında "işlevsel" bir farklılık oldugunu ortaya koymaya çalıştı
ve haklı olarak pek çok durumda da ilk birimin "tanmsal işlevi"nin de
vam etti!)ini vurguladı.
175
4. M. Weber, "Agrarverhaltnisse im Altertum", Gesamme/te Aufsiitze zur
Sozial- und Wirtschaftgeschichte, Tübingen 1 924, 1 -228'de arasında
s. 1 3'te.
5. Platon, Politeia, 370E-37 1 A ; Aristoteles, Ta Politika, 1 327a 25-3 1 'i re
ferans vermek yeterli olaca ktır.
6. Bkz. Jones, LRE, s. 841 -2 ve genel olarak Bölüm 2 1 ; Dunca n Jones,
Economy, Ek Bölüm 1 7. Ayrıca bundan 400 yıl önce kıyıda, boğa sır
tında zeytinyağı çıkarma aleti taşındığına dair bilgi için bkz. Cato, De
agricultura. 22. 3,
7. Belgeler bütünüyle A. M. Burford, ("Heavy Transport in Classical Anti
q uity", EcHR, 2. Seri, 1 3, 1 960, 1 -8 tarafından özetlenmiştir.
8. Bkz. L. Bonnard, La navigation interieure de la Gau/e a l 'epoque gal
/o-ramaine, Paris 1 9 1 3. Ayrıca bkz. A. Grenier, Manuel d'acheologie
gallo-romaine, vol. il ii, Paris 1 934, 1 2- 1 4. bölümler; Y. Burnand, "Un
aspect de la geographie des transport dans la Narbonnaise rhodainien
ne: les nautes de l'Ardeche et de l'Ouveze", Revue archeologique de
Narbonnaise 4, 1 49-58.
9. Bkz. F. G. Moore, "Three Canal Projects, Roman and Byzantine", Ame
rican Journal of Archaeology 54, 1 9 50, 97- 1 1 1 ; Sherwin-Whi te, Plini
us, s. 621 -625'te uzaklığı ya nlış olarak 29 km olarak vermektedir.
1 0. Bkz. 1. Hodder ve M. Marshall, "The Non-Random Spacing of Roma
no-British Walled Towns", Man 6, 1 97 1 , 391 -407'de s. 404. Günümüz
merkezi yer teorisinin ışığı altında Antik Çağ bölgelerini inceleyen tek
eser B. J. L. Berry, The Geography of Market Centres and Retail Dist
ribution, Englewood Cliffs, N. J., 1 967; Chorley ve Haggett, Mode/s,
9. Bölüm. Bu teorinin değerlendirmesini yapan Van ce, eserinde bu ko
nu ile ilgili hiç de uzmanca olmayan açıklamalar yaptığından bu açık
lamalar Antik Çağ için geçerli kabul edilemez. Bkz. J. E. Vance, Jr., The
Merchant's World: the Geography of Wholesaling, Englewood Cliffs,
N. J., 1 970.
1 1 . 8. J. Garner, şurada: Chorley ve Haggett, Models, s. 304.
1 2. F. Benoit, "L'usine de meunerie hydraulique de Barbegal (Arles)", Re
vue archeologique, (6. baskı), 1 5, 1 940, 1 8-80. Libanious'un, İ mpara
tor lulia nus'un Aşağı Ren Bölgesi'ndeki karayolunu tamir ettirerek Bri
ta nya 'dan gelen hububatla askerin ihtiyacını karşıladığına dair övgü
dolu i fadeleri bunu doğrulamaktadır. (Apo/ogias-Savunmalar 1 B. 33).
1 3 . Bkz. R. Meiggs, Roman Ostia, (2. baskı), Oxford, 3 . Bölüm.
1 4. Polybios, 1. 20- 21 ; bkz. J. H. Thiel, A History of Roman Sea-Power
before the Second Punic War. Amsterdam 1 954.
176
1 5. L. Friedl:inder, Darstellungen aus der Sittengeschiechte Roms, (G.
Wissowa tarafından yapılan 1 0. baskı ; yeni baskı Aalen 1 964), 11 50-
76.
1 6. Polybios 3 1 . 7. 10- 1 2 ; bu konuda temel bilgi için bkz. F. S. Gruen,
Classical Qaurterly 25, 1 975, 58-8 1 .
1 7. Aristoteles, (Ta Politika 1 29 1 b24), Khios'un (Aigina yanında) sadece
bir ticaret şehri olduğunu söylemektedir. Ancak, burasının köle ticare
tinin merkezi olduğunu ise Thukydides belirtmektedir (8. 40. 2).
Hellas'ta, Sparta'dan sonra Khios'ta, M .Ö. 4. yüzyıla kadar giden bir
geleneğin sonucu olarak pek çok kölenin bulunduğu ve Khiosluların
köle satın alan ilk Hellenler olduktan, bu şehrin yerlisi olan tarihçi The
opompos tarafından belirtilmiştir (Athenaeus 6. 264C-266F).
1 8. Bkz. E. Lepore, "Strutture della colonizzazione focae in Occidente",
Parola del Passato 25, 1 970, 1 9-54.
1 9. A. W. Gomme, "Traders and Manufactures in Greece", Essays in Gre
ek History and Literature, Oxford 1 937, 42-66'da, s. 45.
20. Günümüz ekonomistleri tarafından hoş olmayan bir tarzda değerlen
dirilen Plinius'a ait her iki metin de bu konuda geçerli kabul edilemez.
Bu konuda bkz. E. H. Warmington, The Com merce between the Ro
man Empire and India, Cambridge 1 928, s. 272-3 1 8. Ayrıca bkz. P.
Veyne, "Rome devant la preten due fuite del'or: Mercantilisme ou po
litique disciplinaire?", Annales 34, 1 979, 2 1 1 -44.
2 1 . Berry, Market Centres, s. 3. Bu bilgilerin devamı, E. Erxleben, " Das
Verhaltnis des Handels zum Produktionsfaktoren in Attica im 5. Und
4. Jahrhundert v.u.Z.", Klio 57, 1 975, 365-98'de bulunmaktadır ve
eser oldukça zayıf bir sonuç kısmıyla son bulmaktadır.
22. H. Michell, The Economics of Ancient Greece, (2. baskı), Cambridge
1 9 57, s. 285.
23. Inscriptiones Graecae 11 2 1 1 00. Aynca yeniden gözden geçirilmiş me
tin ve çevirisi için bkz. J. H. Oliver, The Ruling Power (Transactions of
the Amer. Philosophical Society, S. 43 [ 1 9 53], 4. Bölüm), s. 960-3.
24. Güney lspanya'da bir Roma eyaleti olan Baetica L. Casson, "The Gra
in Trade of the Hellenistic World", Transactions of the Amer. Philo
/ogical Assn. 85, 1 9 54), 1 68-87.
25. Bu paragrafı, üretimde miktardan ziyade kalite üzerinde yapmış oldu
ğu vurgu yönüyle ele aldım. "Technical l nnovation" ve "Aristotle and
Economic Analysis", PastftPresent, no. 47 1 970, 3-25.
177
26. Hayret ve�ici bir şekilde, Pounds, "Urbanization", s. 1 442'de, Kyrou
Paideia'ya ait paragrafı yanlış okuyarak, onun büyük şehirlerin "işlev
lerinin açıkça ... kendi sınırlarının tamamıyla ötesinde hissedilen ihti
yaçlarla bağlantılı olduğunu" söylediğini belirtmiştir. Bu, meti nde yer
almamaktadır ve konuyla ilgili olarak da bir fikir vermemektedir. Po
unds'un, hemen sonrasında Aelius Aristides'ten (To Rome 6 1 ) yapmış
olduğu alıntının ise konu ile hiçbir ilgisi yoktur.
27. Inscriptiones Graecae Xll Supp., no. 347.
28. Bu bölgedeki koyun yetiştiriciliği konusundaki belgeler, G . E. F. Chil
ver, Cisalpine Gau/, Oxford 1 94 1 , s. 1 63-72'den alınmıştır. Bu konu
da ayrıca bkz. Brunt, Manpower, s. 1 8 1 -2.
29. Alıntının tamamı, 1 . Bölüm 1 4. notta verilmiştir.
30. Günümüz tarihçilerinden birkaçının, Antik Çağ şehirleri arasında ulus
lararası sanayi merkezi olarak gösterdikleri ve listelerini hazırladıkları
şehirlerin tamamını gözden geçirerek zaman kaybetmeye gerek yoktur.
Ancak bunların içinde belki de Capua'nın ayrı tutulması gerekir. Çün
kü bu şehir, o dönemde de oldukça sevilen bir yerdi. Campania'da er
ken dönemlerden itibaren en önemli şehir ola n Capua, tek olmamak
la birlikte, doğal olarak bölgedeki toprak sahipleri için gerekli olan
malzemeyi üreten önemli bir şehir olarak hizmet verdi (Cato, De Ag
ricultura 1 3 5). Özellikle kuzey sınırında yapılan ve 1 . Bölümün sonun
da bahsettiğim gibi, gün ümüzde yapılan diğer kazılardaki kadar geniş
çaplı faaliyet gerektirmeyen arkeolojik kazılarda, çok sayıda örneğe
rastlanmasına bakılırsa, burası ihraç etmek üzere kaliteli tunç üretili
yordu. Fakat yine de daha fazla belgeye ihtiyaç vardır. "Roma'da gün
lük olarak kulla nılan tunç eşyaların Capua'da yapılıp yapılmadığı ko
nusu ciddiyetle ele alınmış değildir". M. W. Frederiksen, "Republican
Capua : A Social and Economic Study", PBSR 27, 1 956, 80- 1 30'da s.
1 09. Oldukça ilginçtir ki -Roma, kendisine ait bir tunç sanayii olduğu
halde- Frederiksen bu uzun eserinde, kon uyu destekleyecek geçerli bir
belge göstermemektedir.
3 1 . Martin , Urban isme, s. 34.
32. Weber, "Agrarverhaltnisse", s. 257. Ayrıca yine kendisinin Wirtschaft
gesch-ichte, (ed. S. Helmann, M. Palyi), Münih - Leipzig 1 923, passim
(ayrıntılı tablo içermektedir). Bu kitabın İngilizce çevirisi, General Eco
nomic History, Collier Books ed., New York 1 961 başlığı altında F. H.
Knight tarafından yapılmıştır.
3 3 . G. Mickwitz, Dic Kartel/funktion der Zünfte ... (Societas Scienttiarum
Fennica, Commcııtationes Humanarum Litteraru m VIII 3 , 1 93 6) 5.
Bölüm oldukça köklü.
34. Berry, Market Ccntres, s. 93. Roma İ mparatorluğu'nun farklı yerlerin-
178
de kurulan düzenli pazaryerleri için bkz. R. Macmullen, "Market-days
in the Ror.ıan Empire", Phoenix 24, 1 970, 3 33-41 .
35. G. W. Fox, History in Geographic Perspective, New York 1 97 1 'de,
özellikle de 3. Bölümde bu konu ile ilgili açıklamalar bulunma ktadır.
3 6. Örnekler, Bogaert, Banques, s. 336, 3 68-70'de verilmiştir.
37. Benim "Land, Debt and the Man of Property in Classical Athens" için,
Political Science Quarterly 68, 1 953, 249-68'e bakınız. Ayrıca bkz.
Bogaert, Banques, s. 3 52-5; Rouge, Commerce, l l l . Kısım, 2. ve 7. Bö
lümler.
38. B. J . Fogel ve S. L. Engerman (ed), The Reinterpretation of American
Economic History, New York 1 97 1 , s. 441 .
39. Bogaert, Banques, s. 3 56-7. iki örnekten birisi, Demosthenes 40. 52
ve kısmen Lysias 38. l 'den alın mıştır. Diğeri kesin olarak bilinmemek
tedir.
40. Aynı eser, s. 355; Bogaert, "Banquiers, courtiers et prets maritimes a
Athenes et a Alexandrie", Chronique d'Egypte 40, 1 965, 1 40-56. De
niz kredisi ile ilgili olarak sadece bozuk bir papirüs vardır ve bu da Ro
ma hakkında çok az doğrudan bilgi vermektedir. Rouge, Commerce,
111. Kısım, 2. Bölüm. Ayrıca daha ileride 7. Bölüm 5 ve deva mına ba
kınız.
4 1 . Bu, Rouge'un aynı eserinde incelediği belge ile benzer belirtilere sa
hiptir. Ben buna "görünüşte" böyle diyorum. Çünkü, Rouge'un meto
du sayısal değildir, daha çok gözlemlere daya nmaktadır.
42. Cicero, Epistulae ad Atticum 7. 1 8 . 4; 9. 9. 4; 1 0. 1 1 . 2; 1 0. 1 4. 1 .
Bunları n hepsi M.Ö. 49 yılının ilk dönemlerine rastlamaktadır. İleride,
metinde bahsedilen Caesar zamanının krizleri hakkında bkz. Dion Cas
sius 5 1 . 2 1 . 5 (ayrıca bu Suetonius, Augustus 41 . 1 -2'de de yer almak
tadır).
43. C. Nicolet, "Les variations des prix e t la 'theorie q uantitative de la
monnaie' a Rome, de Ciceron a Pline l'Ancien", Annales 26, 1 97 1 ,
1 203-27'de s. 1 225. Tırnak içindeki başlık ve daha önceki değerlen
dirmeler, Nicolet'in alıntı yapmış olduğum cümlesinde ortaya koymuş
olduğu gibi, daha çok temel bir "teori" meydana getirmeyi amaçlamış
tır. Bu görüşler, M. H. Craw ford'da, Annales'ten (s. 1 228- 1 233) he
men sonra, "Le probleme des liquidites dans l"an tiquite classique"de
yer almak tadır. Sikkelerin azlığının etkisini yüzeysel bir şekilde ele alan
ilginç de!'.jerlendirme J . M. Kelly, Roman Litigation, Oxford 1 966, 3.
Bölümde yer almaktadır.
179
44. Sy/1. 364. Bu metnin İtalyanca çevirisi ve kısa değerlendirmesi, bütün
kaynakçası ile birlikte D . Asheri, "Leggi greche sul problema dei debi
ti", Studi classici e orientali 1 8, 1 969, 5- 1 22'de s. 42-47 ve Ek ll'de
bulunmaktadır.
45. Geniş değerlendirme için bkz. Frederiksen, "Caesar".
46. C. Rodewald, Mon ey i n the Age of Tiberus, Manchester 1 976 ve 7 .
Bölümde, 5 Kısım v e devamına bakınız.
47. M. H . Crawford, "Money and Exchange in the Roman World", JRS 60,
1 970, 40-48'de s. 46.
48. Crook'un Law'unda, 7. Bölümdeki özet kısmının başlangıcına bakınız.
49. Bkz. Rouge, Comrnerce, s. 420- 1 ("sabitlik" kelimesi kendisinin kita
bında 49 1 . sayfada geçmektedir). Rouge, bu dönemin karakteristiği
olarak pek çok "acenta" ağının var olduğunu belirterek, bununla ilgi
li olarak bir-iki örnek vermektedir. Pseudo Demosthenes'in, Kleomenes
tarafından Rhodos'a gönderildiğini söylediği vekillere, B. İskender'in
Mısır'daki eyalet idarecisi tuhaf bir uygulamada bulunmuştur. Bu se
beple ben tarih verirken "M .Ö. 4. yüzyıldan beri" ifadesini kullandım.
50. Bana göre bu, Rouge'un aynı eserinde, s. 423-34'te tersini iddia et
tiği, özel bir layihaydı. Rouge, meselenin önemini göz ardı ederek,
vermiş olduğu bir örnekte, tüccarların h ükümetle ilgili bir faaliyet
olan i mparatorluk annonası (yıllık ürü n ; ürün fıyatı-r.n.) ile meşgul
olduklarını belirtmektedir.
51 . 'Technical lnnovation " adlı yazımdaki fikirlerime sadık kalıyorum.
52. Bkz. O. Davies, Roman Mines in Europe, Oxford 1 935, s. 24.
53. Bu konudaki kaynaklar, Plinius, Natura/is Historia 3 6. 1 9 5, Petroni
us, Satyricon 5 1 ; Dion Cassius 57. 2 1 . 7.
180
VI
DEVLET VE EKONOMl
M.Ö. 5. yüzyılın sonunda zengin bir kişi, Atina Devleti'ne karşı iş
lemiş olduğu ciddi bir suçtan dolayı yargılanmıştı. O zamana ka
dar, pek tanınmayan bu kişi, daha sonra mahkemede hukuk dışı ki
şiliğiyle tanınmaya başlandı (Lysias 21. 1-5).
"Theopompos'un (M.Ö. 41 1/ 10) arkhonluğu· sırasında, tragedia
alanında yapılan bir yarışma için khoregos.. seçimi düzenlenmişti.
Ben bu iş için 3.000 drakhme harcadım ve iki ay sonra, Thargelia
Festivali'ndeki erkekler korosundan 1.200 drakhme kazandım." Bir
sonraki yıl, "Büyük Panathenaia'da Pyrrikhos dansçıları için 8 00
drakhme harcamam, erkekler korosu ile Dionysia'da başarı kazan
mam ve burada bir kurban sunmam bana toplam 1.500 drakhme
ye mal oldu." Daha sonraki yıl, "Aşağı Panathenaia'da belirli aralık
larla devam eden koro için 300 drakhme harcadım. Bütün bu süre
içerisinde 7 yıl trierarkhostum . ... Bunun için 6 talent (36.000
drakhme) ayırmıştım. Prometheus Festivali'nde gymnasiarkhos....
olduğumda güçlükle kendimi toparlayabilmiştim. Başarılı oldu
ğumda bu işe 1.200 drakhme harcamıştım ve daha sonra erkek ço
cukların korosunda khoregos olmam bana 1.500 drakhmeye patla
dı." Sonraki yıl, "Komedia şairi Kephisodoros'a göre en başarılı kho
regostum ve adaklarla bu işi desteklememi de sayarsak 1.600
drakhme harcadım. Aşağı Panathenaia'da sakalsız Pyrrikhos dansçı
ları için de khoregostum, bu da 700 drakhmeydi. Ayrıca Sunion ya
rışında trieres ..... ile başarılı olmuştum ve 1.500 drakhme harcamış
tım. Bundan başka, 3.000 drakhmeden fazla para ödediğim tören
ler de vardır".
Hellence bir terim olan ve pahalıya mal olan bu kamu faaliyetinin
teknik adı leitourgia idi. Bizim dinler tarihimizde, basit bir değişim-
181
le " liturgy" şekline dönüşen (halk için çalışmak- devlete yapılan hiz
met- ku tsal hizmet) 1 bu kelime, kökleri eskiye dayanan bir kelimey
di. 1-lellen litürjisi, toplumun canlanmaya başladığı bir çağda, aristok
ratik ailelerin tapınakların inşaası, bunun için gerekli insan gücü ve
malzeme giderlerinin kendi bütçelerinden karşılanması gibi, esas halk
hizmetlerini üstlendikleri bir dönemde köklendi, yerleşti. Klasik Dö
nem şehir devletlerinde leitourgia, hem zorunlu hem de aynı zaman
da onurlu bir görev durumuna geldi. Bu, bürokrasi ile işlemeyen dev
let mekanizmalarının, bazı alanlarda kendi bütçelerinden para öde
meksizin, ze?1gin şahıslara bir işin yapılması görevini ve bunun
tutarını bir sorumluluk olarak yüklemek yoluyla işlerin yürütülmesini
sağlamaktı. Bu işin şeref kısmı iki yönden önemliydi. Birincisi, litür
jik faaliyetlerin en önemli özelliği dini olmalarıydı. Demosthenes'in
zamanında, Atina'daki festivaller için bir yılda en azından 97 leito
urgosluk· başvurusu yapılmıştı. Bu sayı, Panathenaia Festivali'nin ya
pıldığı yılda (ki bu dört yılda bir kutlanmaktaydı) 11 B'in üzerine çıkı
yordu. 2 Atina ve diğer bazı şehirlerde (gerçi Atina'nın dışında belge
az olmakla birlikte) trierarkhia- denilen, denizdeki gemileri bir yıl
boyunca sevk ve idare etmek de leitourgianın bir başka şekliydi. Fa
kat duvar inşaası veya sokak temizliği konularında leitourgosluk gibi
bir görev yoktu. ikincisi, ileriki bir mesele olmakla birlikte, Hellenle
rin agon- dediği, işin rekabet oluşturan yönüydü. Çünkü leitourgi
ayı yapan kişi vergi vermiyor, ancak belli bir amaca hizmet etmek
üzere, kendi !dşisel harcamalarıyla küçük ya da büyük bir işin etkili
bir şekilde yapılmasını sağlıyordu. Yurakıdaki örnekte söz konusu ki
şi, sekiz yıl boyunca, kanunen kendisinden beklenilen miktarın üç ka
tından fazla yardımda bulunması ile övünüyordu. Bunu kimsenin
kontrol etmesi mümkün değildir. Fakat bu şahsın başanlar dizisine
bakarak bunun doğru olduğunu söyleyebiliriz. Hatta gelirlere göre,
yapılması gereken harcamalar da oldukça fazladır. Sözü edilen bu se
kiz yıl boyunca -ki savaş yıllandır- yapılan harcama 9,5 talenttir. Bu,
bir hoplite hizmeti için gerekli olan asgari mülk miktarının yirmi ka
tından daha fazladır.
• Hizmetten sorumlu başkan. (r.n.)
.. Üç sıra kürekleri olan savaş gemilerine kumanda etme görevi. (r.n.)
... Yarışma, mücadele. (r.n.)
182
Bugün hiç kimse ödediği gelir vergisi miktarının fazlalığı ile övün
mez ve gerçekten vergi tahsildarının toplayacağı miktarın üç katın
dan fazlasını da ödemez. Ancak Atina mahkemelerinde ve bazen
halk meclisinde, bir kimsenin kendisinin yapmış olduğu leitourgia
ile övünmesi veya bir başkasının, hasmının açıklarını bularak onu
suçlaması normal bir uygulamaydı. Bu, sık sık duyduğumuz rheto
riksel basit bir topostu.* Şüphesiz başarılı hatipler, halkı tahrik et
mek için topoi yapmadılar. Leitourgianın şeref kazanmak için ya
pılıyor olması oldukça anlamlıydı. Bu, Hellen "toplum" yapısının
karmaşıklığının göstergesiydi. Aristoteles'in, insanı sadece zoon po
litikon·· değil, polis (şehir) yaratılışlı, aynı zamanda zoon oikono
mikon·- (ev yaratılışlı) ve zoon koinonikon.... yani tabiat olarak ko
inonia..... halinde yaşamaya müsait olarak belirlemesi göz ardı
edilmiştir. Çok dar anlamı bir yana, kelime kolaylıkla çevrilemez.
Burada "toplum "un, mesela erken Hıristiyan toplumunda olduğu
gibi geçmişte içerdiği anlamın, günümüzde halk arasında kullanı
lan şeklinden daha genel bir anlam içerdiğini söyleyebiliriz.
Şehir devletinin, bir toplum olarak en belirgin zorluğu, sorumluluk
ve yardımları karşılıklı olarak paylaşmaları konusundaki baskıydı, ki
bu üyeleri eşit olmayan bir toplumda oldukça zor bir durumdu. En
problemli eşitsizlik, şehir ve taşra arasında ya da sınıflar arasında
değil fakat zengin ve fakir arasındaki eşitsizlikti. Gerçek bir top
lumda bunun üstesinden kim gelebilirdi? Buna verilecek demokra
tik cevap ise, bazı zenginlerin ekonomik yükün büyük bir kısmını
üstlenerek, bunun karşılığında şereflendirilmeleri olabilirdi. M.Ö. 4.
yüzyıl hatiplerinden biri /eitourgia ilkesini, "Benim kaynaklarımın
senin zevkin için harcanması" şeklinde özetlemiştir (Aiskhines l. 1 1).
Demokrasiyi tasvip etmeyenler ise bunu daha farklı tanımlamışlar
dır. 5. yüzyılda, "halkın ortak malı" olarak anonim bir dille yazılan
bir bildiride, "şarkı söyleyerek, koşarak, dans ederek ve gemide se-
183
yahat ederek insanların para kazanmaları için diğerlerinden para is
temek ve bu şekilde zengini fakirleştirmektir" denilmiştir (Pseudo
Ksenophon, Athenaion Politeia -Atinahların Devleti 1. 1 3)."
184
lirli m ülklere sürekli yapacakları ödeme şeklinde verilmişti ve bu
görev, toprak sahibinin değişmesi ile yeni toprak sahibine d evredi
liyordu. Geç imparatorluk Dön emi'ndeki uygulamalar arasında cor
pus navicularioruma· üye olma zorunluluğunu bir kenara bırak
mam m ümkün değildir. G emi sahipleri kuruluşu, hüküm etin hubu
batının taşınmasından sorumluydu. 5
Rom a imparatorluğu içinde yerel yöneticil er, imparatorluk hizmet
lerinde bazı ayrıcalıklara sah ip olan görevliler gib i, ücret ödenme
yen kimselerdi. Bunlardan summae honorariae yani oyunlar için
ya rdım, resmi binalar, hamamlar ve diğer ihtiyaç duyulan şeyleri
yapmaları beklenirdi. Geç Cumhuriyet Dön emi'nde kurulmuş olan
bu summaelar M.S. 1 . yüzyılda sürekli bir görev haline geldi. Şe
hirlerin geleneksel olarak ödedikleri miktar şehirden şehire farklı
lık gösterirken, kendisine herhangi bir görev yüklenilen kişilerin
cömertlikl eri de kişiden kişiye d eğişiyordu . Belli görevl ere getiril
mek konusunda şahıslar arasında yarışın d evam etmesine bakıla
cak olursa, leitourgianın onursal yanının da d evam ettiği anlaşı
lır. 6 Ancak pek çok kimse için şeref, belli bir görevde bulunmak ve
kendi yerel toplumlarına faydalı olmak gibi bir anlam ifade ediyor
d u . Fakat /eitourgoslar bir bütün olarak düşünüldüğünde, impa
ratorluğun yolları, 7 imparatorluk ulaşım ağı ve taşımacılık sistemi,
ordunun h ububat ihtiyacı ve ordunun konaklama ihtiyaçlarının
karşılanması gibi birbirin e bağlı, büyük ve oldukça pahalı işleri ifa
d e etmekteydi. Böyl ece, g elen eksel Altın Çağ'ın bitiminden kısa
süre önce, Hadrianus zamanında bu işin uygulamasında zorunlu
l u k başlamış old u . 8
Böylece leitourgia tarihi, pek d e yeni bir d üşünce olmamakla bir
likte, "devlet"in çok geniş bir kategoride değerlendirilmesi gerekti
ğini belgelemektedir. Devlet ve ekonomi arasındaki herhangi bir
ilişkinin var olup olmadığının tespit edilmek istenmesi durumunda,
sad ece özerk toplumlar, şehir d evleti ve otokratik monarşi
arasındaki farklılaşma d eğil, aynı zamanda daha sonraki Hellenistik
monarşiler ve Roma arasındaki farklılaşma da ortaya çıkacaktır. As
lında Hellenistik monarşiler; ister Ptolemaioslar, ister Seleukoslar
185
veya Attaloslar olsun, hepsi kendi sınırları içinde idarecileri tarafın
dan yönetilen birimlerdi. Halbuki Roma imparatorları, en azından
M.S. 3. yüzyıla kadar aralarında keskin bir fark olan, azınlık duru
mundaki Roma vatandaşları ile çoğunluk durumundaki bağlı mil
letleri yöneten ve italya ile eyaletler arasındaki farkın da ön plana
çıktığı bir yönetim tarzını yürütmeye çalışan yöneticilerdi. lskende
riye'deki l-lellen vatandaşları ve Mısır'da Kerkeosiris'teki köylüler ile
honestiores ve humiliores arasındaki farklar gibi, her iki şekilde de
tabakalaşmaya ve statüye dayanan iç farklılıklar vardı. Hellen ida
reciler de zaman zaman başka yerlerde mülklere sahipti. Ancak
bunlar arasındaki temel farklılık, otomatik bir sonuç oluşturma
makla birlikte, oldukça açıktır. Sonuç itibariyle, imkanlar her zaman
göz önünde bulundurulmak şartıyla, bu toplumlarda ekonominin
gelişmesinin farklılık gösterdiği açıktır.
Ancak bu konunun tahlili açısından yapısal farklılıkların kesiştiği
bir ortak nokta vardır. Otokrasilerde olduğu gibi şehir devletlerinde
de devletin otori tesi bütündü ve bu devletin sınırları içerisinde ya
şayan herkese ulaşıyordu (gerçekten emirlerin ulaşabildiği herkese).
Klasik Dönem Hellenleri ve Cumhuriyet Dönemi Romalıları ; konuş
malarında, siyasi görüşmelerinde, iş hayatlarında ve hatta dinlerin
de, bağımsızlık konusuna oldukça fazla vurgu yapmışlardır. Devre
dilemez ve satılamaz haklar onlara ancak büyük bir korku verirdi.
Devletin herhangi bir konu hakkında doğru kararların alınması için
oluşturduğu hukuki bir otorite ve devletin gücü, faaliyetleri, insan
davranışlarının belirlenmesi için herhangi bir teorik sınır yoktu. Öz
gürlüğün anlamı, kanunların yönetilmesi ve kararların alınması saf
halarında ye, almaktı. Bu belirleme içinde, Hellen tiranları (tyran)
olduğu kadar, Hellenistik monarklıoslar' ve Roma imparatorları
için, devletin müdahalesine imkan tanıyan sınırsız bir alan vardı.
Bunların uygulanması sırasında sadece yöntemler farklı ve çeşitliy
di. Bu sebeple eğer Hellen devleti en yüksek faiz oranını koymak
ta başarısız olmuşsa, bu durum mesela haklar ve devletin kişisel
cephelerin gerisine ulaşamaması ile değil daha somut yollarla açık
lanabilir.
186
Veya burada, müdahale edilmemiş bir ekonominin /aisser faire' te
orisiyle açıklanabilirliği için belli bir örnek vermem de mümkün de
ğildir. Ne bu doktrin ne de bir başkası, öncelikle "ekonomi" gibi bir
kavramın bulunmadığı bir ortamda söz konusu olamaz. Böyle bir
şeyin olamayışı sebebiyle ben de artık bu noktada söylediklerimi
tekrar edemem herhalde. Elbette ki genel kavramlar ve teoriler
olmasa da, ad hoc- bazı sonuçlara varmak için tecrübelere dayanan
yeterli bir bilgi birikimi vardır. Ve farklı sebeplerle yapılan işlerin so
nunda ortaya çıkan, bazıları önceden görülebilen bazıları görüleme
yen ekonomik sonuçlar da bulunmaktadır ! Özellikle "ekonomik et
kenlerin siyasi ve dini etkenlerle iç içe olduğu"9 toplumlarda, eko
nomi politika ve ekonomik amaç gözetmeksizin ortaya çıkan eko
nomik sonuçları çözümlemek oldukça zordur. Fakat yine de çözüm
lemeye çalışacağız.
isterseniz burada örneklerle bunu açıklamaya çalışalım. Roma, De
los'ta bağımsız bir liman kurarak Rhodos'u cezalandırdığında, Ro
ma senatörleri, tüccarların ekonomik faaliyetlerinin Delos'a doğru
yöneleceğini ve buranın bu işten yarar sağlayacağını biliyordu. Te
melde siyasi olan bu kararın mı, yoksa hoş karşılanmayan bir şey
olmamakla birlikte, gelişmelere dayalı olarak alınan önlemin so
nuçları mı ağır basıyordu? Acaba bir ekonomi tarihçisine dayana
rak, "Rhodos mallarının ticari hareketinin bir anda azalarak tica
retin Romalı rakiplerin eline geçmesi" sayesinde, bunun Roma fe
tihlerini başlatan "ekonomik bir girişim"in en belirgin örneği ol
duğunu söyleyebilir miyiz? 1 0 Polybios'un tamamıyla siyasi açıkla
malara dayanarak yeterli bulduğu etkenler, gerçekte bize çok şey
anlatmamaktadır. Ancak elbette şu nokta oldukça kesindir ki, De
los'ta bu işten faydalananlar Romalılar olmayıp, M.Ö. 2. yüzyılda
ticari ilgileri Roma'nın bu kararı almasında etkili olmayan, İtla
ya'nın güneyindeki eski Hellen kolonilerini de içine alan diğer İtal
yan toplumlarıydı. ı ı
Yahut da Hellenlerin vatandaşlarına uygaladığı, toprak sahibi olma
konusundaki evrensel sınırlamalar ile Roma eyaletlerinde 2. yüzyıl
da yeni ortaya çıkan, Roma senatörü olabilmeye ltalya'da arazi sa-
• Bırakınız yapsınlar. (r.n.)
•• Bunun yanı sıra, buna ek olarak, bu amaçla. (r.n.)
187
hibi olunması şartının getirilmesi ya da arazi edinme isteklerinin
hangi yönleri üzerinde durmalıyız? Bu kanunlar ve önlemler, eko
nomik ayrılıklara yol açıyordu; ancak bundaki amaç neydi? Hellen
veya Roma gibi karmaşık ekonomik unsurların bulunmadığı, kamu
veya özel hiçbir harcamanın ve ekonomide bir ya da farklı yönler
de değişimin olmadığı toplumlarda herhangi bir faaliyetin devlet
tarafından üstlenilmesi zordur. Bu anlamda bütün kamu faaliyet
leri ekonomik faaliyetlerdir ve yapılanlar anlamsız bir açıklamadır.
Antik Çağ devletinin ekonomide nasıl etkili olduğunu anlayabilmek
için (ve her iki taraflı olarak, ekonominin devlet üzerindeki etkisini
de tabii ki) sadece amaçları ve sonuçları birbirinden ayırt etmek de
ğil aynı zamanda üzerinde durulması gereken meseleleri doğru bir
şekilde ("sebep" kelimesini kullanmaktan kaçınıyorum) belirtmek
için, menfaatleri mümkün olduğunca kesin bir şekilde tespit etmek
gerekir. Mesela Pompeius M.Ö. 67 yılında, Küçük Asya'nın (Anado
lu) güneyinde Kilikia'da yerleşmiş olan korsanları ortadan kaldıra
rak, Doğu Akdeniz'i onların saldırılarından kurtardı. Karmaşık ol
mayan bir icraat olduğu anlaşılan bu işte, yine de hiçbir Romalının
daha önceki yüzyıl içinde herhangi bir ilerleme kaydetmediği bu
ortamda, Pompeius tarafından birkaç ay içinde nasıl gerçekleştiril
diği gibi bir soru aklımıza gelebilir. Buna verilecek cevap, aşina ol
duğumuz bir mesele olan menfaatlerin çatışmasının varlığını orta
ya koyacaktır. Korsanlar, İtalya ve Sicilya arazileri için gerekli köle
ihtiyacını karşılıyorlardı. Bu tabloya iki yeni etkenin eklenmesine
kadar Roma'nın menfaati her şeyin üzerindeydi. Roma idarecileri ve
Roma gelirleri artık saldırılara açık hale gelmişti ve Adriyatik Deni
zi'ndeki korsanlık faaliyetleri Roma şehrinin hububat ihtiyacının
karşılanmasını tehlikeye düşürebilirdi. Ancak bundan sonradır ki
Roma bunlara karşı etkili bir tavır takınabilmiştir. 1 2
Savaş ve yayılmacılık bunu sağlamanın en iyi yoluydu. Bu mesele
lerin altında sömürüye açıklık yatmaktadır. Bu, kölelik ve farklı şe
killerde de olsa bağımlı işgücünün yaygın olduğu toplumların ka
rakteristik özelliğidir. Buradaki fetih ideolojisinde veya yayılmacılık
konusundaki açıklığın vurgulanmasına gerek yoktur. Aristoteles, Ta
Politika adlı kitabında, ahlak tarihinde tarihçiler t:ırafından en az
alıntı yapılan bir bölümünde ( 1 33Jb38-34a 1 ), "köle olmaya hak
kazananların efendisi olmak için" devlet adamının savaş sanatını
188
bilmesinin gerekli olduğunu yazmaktadır. Bu fikre hiç kimse karşı
çıkamaz veya belki de ancak birkaç kişi karşı çıkacaktır. Savaş sıra
sında hiçbir Atinalı veya Romalının imparatorluğu teslim etmeyi
düşünmesinin mümkün olmadığını unutmamalıyız. Strateji ve za
manlama üzerinde anlaşmazlıklar olabilir, ancak imparatorluk üze
rinde bu tür tartışmaların olması düşünülemez.
Ancak bu noktada Antik Çağ savaş tarihi büyük bir bütünlük için
dedir. Arkaik Dönem'de, sadece ganimetten başka getirisi olmayan
yerel savaşlar vardı. Daha sonraki dönemlerde de zaman zaman,
mesela Büyük İskender'in babası 11. Philippos'un M.Ö. 339'da lskit
ya'ya (Skythia) yapatığı başarılı sefer gibi sadece hazinesini doldur
mak amacıyla düzenlenen seferler olduğu söylenir. 1 3 Caesar Fran
sa'ya gittiğinde amacı sadece şan şöhret kazanmak değil, aynı za
manda henüz gelişmemiş olan bu toprakları ülkesine katmaktı. Di
ğer yandan, bir Roma imparatoru için salt imparatorluğu zengin
leştirmek amacıyla bir tek fetih yapmak yeterli değildi. istisnalar bir
yana, elde edilen ganimetin hepsi ordu tarafından toplansa da si
yasi, stratejik hesaplamalar sonuçta imparatorun devlete yeni eya
letler eklemesine yol açıyordu. Ekonomik etkenlerin olaylara da
yanması ve hazineye belirli bir maliyet getirmesi ve insan kaybına
neden olması sebebiyle, borçlar hariç, savaşların önemsiz olması
sonucunu doğurmuştur. Erken dönemlerde, M.Ö. 54'te Cicero ar
kadaşı Attikos'a (Epistulae ad Atticuın-Atticus'a Mektuplar
4. 16.7), Caesar'ın Britanya'ya yaptığı ikinci seferin Roma'da büyük
bir endişeye sebep olduğunu yazmıştı. "Sanırım edebiyat ve müzik
alanlarında bile eğitim almamış savaş esirlerinden başka bir şey
bekleyemezsin" sözlerinin yanı sıra Cicero, diğer bazı şeylerle bir
likte, adada gümüş olmadığını da belirtiyordu. Daha sonraki nesil
lerde de bu düşüncelerin özü değişmedi -fetih halfı yeni sömürge
ler elde edilmesine yol açıyordu-. Fakat fetihler imparatorların du
rumlarını değiştiriyor ve her bir fetihle yeni ülkeler ele geçirilerek,
sınırlar daha uzak ülkelere taşınıyordu.
"Sömürü" ve "empeıyalizm" sonuç olarak, çeşitli türden yorum ko
nuları ortaya koymaktadır. "Devlet" gibi bunlar da tanımlanma ve
açıklık gerektirmektedir. Antik Çağ tarihinde o büyük ve karmaşık
Roma İmparatorluğu içinde, bu kavramlar hangi şekilleri almış veya
almamıştır? Roma Devleti için eyaletler, vergilendirme yoluyla önem-
189
li bir gelir kaynağı olmuştur. Cumhuriyet ve imparatorluk Dönemle
rinde devlet hizmetindeki eyalet idarecileri, vergi toplayıcıları ve eya
letlerdeki tefeciler gibi ancak Romalıların küçük bir bölümü büyük
zenginlikler elde etmiştir. Topraklarında sürekli bulunmayıp toprak
ları temsilcileri tarafından işlenen zengin Romalılar, eyaletlerde bü
yük topraklar talep etmişlerdir. Daha fakir durumdaki Romalılar,
özellikle emekli askerler eyaletlere yerleştirilirken, en fakir grup olan
Roma'daki pleblere ise, panem et circenses" benzeri bir amaçla kü
çük toprak parçaları verilmiştir. Bununla birlikte Romalılar, eyalet
topraklarını salt kendi tekellerine almamışlar ve yerel halktan toprak
sahibi olup zengin olanların hayatlarını devam ettirmelerine imkan
tanımışlar veya zengin olmayanların toprak sahibi olmalarına ses çı
karmamışlardır. Buna karşın eyaletlerdeki zenginler, günden güne
daha fazla pax Romana'dan- istifade edip Roma vatandaşlığını ve
hatta sayısı artarak devam eden senatörlük statüsünü elde ederek
yükseldikçe, imparatorluk aristokrasisi taşralaşmaya meyletmiştir.
Bu tabloda, ticari veya kapitalist işletmecilik eksiktir. Antik Çağ eko
nomisi, kendine has ucuz işçiliğe sahipti ve eyaletleri bahsettiğimiz
usullerle sömürmedi. Kolonicilik ile bağlantılı olduğunu belirtebile
ceğimiz daha faydalı kazanç yollarını aramak gibi bir aşırılığa da gi
dilmemiştir. imparatorluğun ilk iki yüzyılı boyunca genişleyen ticari
faaliyetler bir Roma olgusu değildi. Bu, Romalı ve Romalı olmayan
ların pazar için rekabet içinde olmadan, imparatorluktaki pek çok
insanın katılımıyla gerçekleşen ve sömürünün rolü olmadan ortaya
çıkan bir şeydi. 1 4 Böylece Roma tarihinde veya Antik Çağ'da ticari
nedenlerle veya ticari anlayışın sonucu ortaya çıkmış bir savaş yok
tur. Tabii ki bunların bizim kitaplarımızda yer aldığından eminim:
M.Ö. 7. yüzyılda Euboia'da Lalentine Ovası'ndaki savaş, Peloponne
sos Savaşları, Roma'nın Kartaca ile olan mücadelesi, hatta Traia
nus'un yanlış hesapladığı ve imparatorluğa pahalıya mal olan Pers
Savaşları, en azından bir-iki tarihçi tarafından ticari anlaşmazlıklara
dayandırılmaktadır. Ancak araştırılırsa, bu tarihçilerin Anglo-Fle
menk savaşları ile adı geçen savaşları karıştırdıkları anlaşılacaktır.
• "Ekmeği ve sirk oyunlannı" kullanarak kitleleri etkileyip nüfuz kazanmayı
ifade eden bir deyim. (r.n.)
.. Augustus'un i mparator olmasından sonra Roma topraklarında 200 yıl süren
barış ve bolluk dönemi. (r.n.)
190
Bunlar bir süre önce, ortaya çıkan önemli bir soru ile yüz yüze gel
mekten kaçındılar. "Yazarın, pazar için rekabet etmek ifadesinden
neyi kastettiğini anlamış değilim. Acaba bununla, malların teminini
mi kastetmektedir? Her iki durumda da M.Ö. 430 ile ilgili olarak Hel
len tekniği ve psikolojisinden bahseden bir metinde bunların anlamı
nedir? Bu temel sorular sorulmadığı sürece, oldukça derin anlamı
olan 'açıklama' sadece özlü bir söz olarak kalacaktır." ı s Bu sorular
sorulduğunda ise, "büyük etkisi olan açıklamanın" güvenilirlikten
uzak ve yanlış olduğunu belgeler göstermektedir.
Kısa süre önce bulunan, Roma İmparatorluğu'nda deniz ticareti ko
nusunda bilgiler veren büyük bir taş abidede şunlar yazılıdır: ''Ca
navar gibi olan Nero veya zeki bir adam olan Traianus gibi ekono
mik faaliyetlere ilgi duyan imparatorlar, bu ilgileri dolayısıyla çeşit
çeşit muhteşem eserler yaptırmışlardır. Limanların yapılması veya
genişletilmesi, Nil'in Kızıldeniz ile bağlantısının Pelusion ağzıyla
sağlanabilmesi için bir kanalın yapılması ve bunun için temizleme
çalışmalaraının yaptırılması. ... tehlikeli yerlerde ve liman girişlerin
de deniz fenerlerinin yaptırılması.... Kendilerini bu faaliyetlere ada
mış olan Roma imparatorlarının aynı zamanda Roma şehrinin yiye
cek ihtiyaçlarını karşılamak için de belli önlemler aldıklarını görüyo
ruz. Farklı şekilde belirtilmekle birlikte ... imparatorluk, ekonomik
meselelerle yüz yüze gelmiştir. Bu, imparatorluğun ticarete el uzat
tığı, imparatorluğun başlangıcındaki sınırsız özgürlüğün artık orta
dan kalktığı ve bunların devletin kontrolüne geçtiği anlamına mı
gelmektedir? Bir şeyden faydalanmak, kontrol etmek anlamın gel
mez -ticaret bağımsızlığını devam ettirmiştir. " 1 6
Roma halkının beslenme problemini, genel itibariyle ekonomik fa
aliyetlerin dışında ayrı bir kenarda tutmanın mümkün olmaması ve
açıkça eski bir kavram olan "ticaretin bağımsızlığı" -daha önce
üzerinde durduğum gibi burada müdahale etmek, karışmak ve
laisser Jaire doktrini arasındaki farkın görülmesi gerekir- ile ilgili
olarak M. Rouge'un ekonomi politika hakkında ne söylediğine ba
kabiliriz. Kendisi, devletin faaliyetleri arasında, genel olarak satış
larla ve özellikle pazarın işleyişi ile ilgili olarak ortaya çıkan ve ce
za kanunları çerçevesinde polisiye tedbirlerle bağlantısı olan bir
ikinci kategorik faaliyetten bahsetmektedir. Yazar daha sonra ken
di değerlendirmesi olan ; imparatorluğun, imparatorluk annonası
191
(hububat temini), ordunun ihtiyaçlarının karşılan ması ve nadiren
d e imparatorluğun takdir ettiği ve bazı şahıslar hariç muhtemelen
Akdeniz'in bütün büyük limanlarından ve g en el olarak limanlardan
aldığı fakat her zaman ad valorem· 2 1 /ı'si kadar olmayan vergiyi
hatırlamaktadır. 1 7
Burada büyüklükten ziyade dikkat edilmesi gereken ilk nokta, tica
ri açıdan büyük işlerin , n e yeni ne d e imparatorluğa has şeyler ol
madığıdır. imparatorluk idaresinde, limanlarda tahliye ve yükleme
işleri ile ilgilenen ve bu işlerden fayda sağlayan özel kişiler ve yerel
hüküm etler de vardı. Daha önceleri , aynı dar anlamıyla ve onursal
yanı da bulunmamakla birlikte her şehir d evleti bu doğrultud a , pa
zarlara güvenlik görevlisi yerleştirilm esi ; herkesten yer bedelli ve
küçük-büyük h er türlü maldan , bunların ihracat ve ithalatından
vergi alınması gibi yapılabilecek her şeyi yapmaktaydı -Pire'nin (Pi
raieus) g elişmesi için bir imparatora ihtiyaç duyulmamıştı-. Velha
sılı Antik Çağ toplumu, uygar ve gelişmenin birtakım güzellikleri
ne ihtiyaç duyan bir toplumdu. Limanlarını, h erhangi bir takdir
görmek için değil, ancak hem deniz ulaşımı hem d e maddi ihtiyaç
larının karşılanması için geliştirmişlerdi. Daha başka ne yaptıklarını
(veya ne yapmadıklarını) sorgulayabiliriz ve özellikle Roma impara
torlarının o eşsiz muhteşem güçleri, büyük kaynakları, hemen he
m en 5 milyon km 2 (2 milyon mil kare) büyüklükteki imparatorluk
toprakları üzerindeki kontrolleri ile yaptıkları veya yapmadıkları
şeyl er acaba küçücük Atina'nın veya Korinthos'un M .Ö. 5. yüzyıl
da yaptıklarından çok mu farklıdır?
"Maddi isteklerin karşılanması", ekonominin gereği olan ticaret ve
ya tüccar sınıfı gibi şeyler ile eşanlamlı d e!)ildir, ancak anahtar bir
kavramdır. Bazen bu ikinci gruptakiler, yani ticaret ve tüccar sınıfı,
üretim yoluyla (her zaman olmamakla birlikte) daha faydalı olabilir.
Diğer meseleler de üst üste geldi!)inde, benim kamu hazinesini d e
içine kattığım siyasi-askeri ilgiler zaman zaman d a olsa aksaklıklar
la ka rşılaştığında, maddi isteklerin karşılanması tehlikeye girebilir.
Bu konudaki en acı örn ek G eç Roma Dön emi'nde, "özel girişimci
ve tücca rların" "büyük bir sektör olan ekonomiden " ayrı tutulma
ları olmuştur. 1 8 Yine, imparatorluk içinde bir anda ortaya çıkan d e-
192
ğişikliklerin de Diocletian us'un buluşu olduğu düşünülmemelidir.
Sicilya M . Ö . J. yüzyılda bir Roma eyaleti haline gelerek vergilerini
ürün olarak venneye başladığında, ilk öneml i adım uzun zaman
sonra atılmış ve Roma şehrinin ve ordunun hububat ihtiyacının
karşılanması için hileli yollara başvurulmuşt u ; sonra da i mparator
luğun öncelikle askeri olmakla birlikte, tamamı askeri olmayan pek
çok ihtiyacı doğrudan pazardan karşılanmıştı. ı 9 i mparatorlar bu
şekilde, kendi askeri-endüstriyel tesislerini oluştunnuşlard ır. Günü
müzdekinin tersine, kazancın gücünün daha etkili olduğu o dö
nemlerde, gelir -ki eğer bu kelimeyi kullanmak doğru ise- hükümet
ve temsilcilerine gitmekteydi . 20 Bu tür önlemler, sadece aşağı sını
fa ağır bir yük getinnedi, aynı zamanda zengin sınıfın ekonomik
potansiyelinin de siyasi ve sosyal elitin altına düşmesine, fiyatlarda
ve karda yapay bölgesel dengesizliğin oluşmasına sebep old u . Bu
uygulamalar yine de bir siyaset veya amaca bağlı olarak gelişme
miş , kendiliğinden ortaya çıkan bir sonuç olmuştur ve sonunda
seçkinler olabildiğince kendi haline bırakılınca, şehirdeki endüstri
yel üreticilerden alışveriş yapma maya başladılar ve böylece hükü
metin verdiğ; zararı biraz daha artırarak daha büyük zararlara se
bep oldular. 2 1
Maddi isteklerin karşılanmasıyla ekonomi politika arasındaki fark
lılık bir başka şekilde, Akdeniz dünyasının parçalandığı uzun süreç
içinde ortaya çıkmıştı. Kesin olarak konuşmak gerekirse, kanun la
rın hazırlanması sürecinde yer almak, her bir toplum üyesi için bir
ayrıcalıktı ve dışarıdan de facto gelenlerin, normalde yasal ilişkileri
inkar etmedikleri, daha resmi bazı de jure süreçler de istedikleri bi
linmektedir. Bazen de ticaret ve toplum sınırlarının dışına taşmak,
ortak ve temel bir ihtiyaç durumuna gelmiştir. Dışarıda alım satım
yapan kişilerin özel girişimlerinin takdir edildiğinin gösterilmesi ge
rekmektedir, ki kendilerine bağlı olarak çalışan insanların ve malla
rının kanunlarla korunduğundan ve yaşadıkları toplum içinde,
ödenmemiş borçlar ve çözümlenmemiş anlaşmazlıklardan kaynak
lanan ayaklanmaların çıkmayacağından emin olsunlar.
Romalılar ilk dönemlerde yakın komşuları ile, mesela önce Latinler
le, sonra da ltalya'nın yerli halkıyla karşılıklı anlaşmalar yapmak su
retiyle -kendilerine Etrüsklerin yaptıkların ı örnek almışlardı- şartla-
193
rı belirlemişler, kısa formüllerle ticaret cephesini sınırlandırmışlar ve
amaçlarına iki yolla ulaşmışlardır. 22 Roma lmparatorluğu'nun, ltal
ya dışında özel anlaşma yöntemleri geliştirip yaygınlaştırdığını ve
uyguladığını düşünemeyiz. Roma'nın böyl e bir şeyi yapması için
hiçbir sebep yoktu. Bir yeri fetheden kişi, uygulanacak kuralları
şüphesiz tek taraflı olarak belirleyecektir.
Hellen şehir devletleri ise Roma'dan farklı olarak etnik, siyasi ve
"evrensel" bir çevrede gelişmiş ve farklı bir uygulama geliştirmişler
di. M.Ö. 5. yüzyılda, symbola' adı verilen ve iki devlet bireyleri ara
sı ndaki herhangi bir anlaşmazlığı çözümlemek için yasal süreçler
oluşturmuşlar ve bunun için köklü anlaşmalar yapmışlardı. 23 Bu
konudaki uygulama esas olarak tüccarlara yönelik olmakla birlikte,
bu işten kazançlı çıkanlar sadece onlar d eğildi. Elimize geçen az
sayıdaki belgede, ticari bilgilere veya bu konuda ipucu verecek her
hangi bir şeye yer verildiği görülmemiştir. Bu, hiçbir zaman ticari
anlaşma yapılmadığı anlamına gelmemelidir. Aristoteles (Peri Rhe
torikes 1 3 60a 1 2- 1 3) , yiyecek ihtiyacının karşılanmasını da bağlı
topl uluklara yüklemiştir (trophe*1 -kelimeleri oldukça itinalı bir şe
kild e seçmektedir- ki siyasi bir liderin, şehrin iç anlaşmazlıklarının
çözümlenmesind e usta olmasının gerektiğini belirtmektedir. 24 Fa
kat bunlarla ilgili olarak belirgin örnekler bulmak zordur. M.Ö. 4.
yüzyılda Kırı m'da Bosporos Krallığı olarak bilinen yarı Hellen yarı
l skit krallık, Atinalıları, sevil en millet statüsü ile şerefl endirmiştir.
Böylece Kırım, Güney Rusya hububatının Hellas'a gönderildiği bir
merkez olmuştur. Gemiler Atina'ya gitmeye başlamış, büyük müş
terilere, kargolarını yükleme önceliği verilmiş ve liman vergisinde
ind irim yapılmıştır. Bu büyük şehir de kraliyet ailesine onursal bir
vatandaşlık hakkı vermiştir. Fakat bu önemli ve o kadar da uzun
süren d üzenlemenin bir anlaşmayla belirlenip belirlenmediği kesin
olarak bilinmemekted ir. 25
"G emiler Atina'ya gitmek üzere harekete geçiyorlardı", bunlar "Ati
na gemileri değildi" -amaç, tropheydi- ; Atinalı tüccarlar, ihracatçı
lar ve gemi sahipleri düşünülmemişti. M.Ö. 4. yüzyılın ortalarında
Atina, dış ticaret faaliyetlerini teşvik etmek ve bu işleri kolaylaştır-
• Katkı. (r.n.)
.., Yiyecek, beslenme. (r.n.)
194
mak için yeni bir adım attı. Kanuna, "ticaret hukuku"na (dike em
porike) , Atina'da denize açılma dönemlerinde (ve sadece bunun
için), ticari ilişkilerden doğan anlaşmazlıkların hemen çözümlene
bilmesi amacıyla yeni bir madde eklendi. Bu konu ile görevlendiril
miş olan kişilerin ; davaları, vatandaşlara ve vatandaş olmayanlara
ve şehir oluşumunda symbolai olsun ya da olmasın, dışarıdan ge
lenlere de eşit şartlarda imkan tanıyarak, bir ay içinde hakim önü
ne getirmesi emri verilmişti. 26 Böylece Atina, Atina'ya mal getiren
yabancıların hukuken korunmasını sağlıyor ve adaletin sağlanması
için hızlı yargılama garantisi veriyordu. Burada üç noktanın anla
şılması gerekir. Birincisi, Atinalı olmayan tüccarlara, halkın ihtiyaç
larının karşılamasında gereksinim o kadar fazlaydı ki, Atina başka
ülkelere giden kendi tüccarları için de kendisinin diğerlerine tanı
dığı imkanların verilmesi konusunda istekte bulunmamıştı. ikincisi,
bu belirli, açık ve kesin faaliyetlerin Klasik veya Hellenistik diğer
Hellen devletlerinde de yaygınlaştığına dair hiçbir belirti yoktur.
Roma fetihlerinin siyasi özerkliğe son vermesine kadar -ki artık bu
gerekli hale gelmişti- diğer kentler hayatlarından memnun bir şe
kilde anlaşmazlıklara karşı, talihlerine ve yapmış oldukları karşılıklı
basit anlaşmalara güvenerek, işleri kendi haline bırakmışlardı. 2 7
Üçüncü nokta ise, dışarıdan gelip ülkeye yerleşmenin teşviki kısa
sürede durdurulmuş ve bu konuda kesin bir sınır çizilmiştir.
Tekrar tekrar adından bahsedip alıntılar yaptığım Ksenophon'un
Poroi'u kesinlikle, Atina'nın ticari dava kanunlarının yürürlüğe
konduğu bir dönemde ve bu atmosfer içinde yazılmış olmalıdır. Bu
beyannamedeki yeni kararların, başta bir liman şehri olan Pire'de
kiler (Peiraieus) olmak üzere, genel olarak halk içinde gümüş ma
denlerinde çalışan köleler ve dışarıdan gelenler gibi iki grubu gö
zeterek, halkın gelirini artırmak amacıyla çıkarılması bir tesadüf de
ğildir. Ksenophon, Atina'da dışarıdan gelenlerin sayısının artması
konusunda altı sebep ileri sürmektedir: ( 1 ) Bunların yaya askerler
için ağır sorumluluklar getiren hizmetlerden muaf tutulmaları ; (2)
Artık onursal bir hizmet olan süvari sınıfına kabul edilmeleri; (3)
"Değerli" yabancıların şehirde, içinde kendilerine ev inşa edebile
cekleri arsalar satın almalarına izin verilmesi; (4) Pazar görevlisi
olarak çalışanlara, tartışma ve anlaşmazlıkları adaletli ve çabuk bir
şekilde çözümledikleri takdirde ödül verilmesi ; (5) Yabancı tüccar-
195
lara tiyatroda belirli bir yer ayrılması ve yabancı tüccarların sürek
liliğini sağlamak için diğer misafirperverlik usullerinin uygulanma
sı; (6) Pire'de (Peiraieus) daha fazla konaklama yerleri, oteller ya
pılması ve pazar yerlerinin sayısının artırılması. Ksenophon biraz
çekimser olmakla birlikte, tüccarların gemilerini devletin kendisinin
inşa etmesini bir yedinci madde olarak eklemektedir.
Bu düşüncelPrin uygulanıp uygulanmadığıyla hiç ilgilenmiyorum
ya da Ksenophon'un Antik Çağ bilgeliğinin başı ve sonu olduğunu
da ileri sürmüyorum. Ancak bunların hepsi, anlaşılacağı üzere "ka
mu gelirleri" -yazar açıkça yabancıların bu konuda en önemli kay
nak olduğunu söylemektedir- başlığı altında anlatılmaktadır ve
Ksenophon'un düşünceleri bir noktaya kadar oldukça hamasi gö
rünmekte ve geleneksel sınırları asla aşmamaktadır.2 8 Yabancıların
kendilerine mülke edinmelerinin kabul edilmesi (sadece kendi kul
lanımları için) ve aynı ülkenin topraklarında yaşayan vatandaşlarla
eşit bir uygulamaya tabi tutulmaları oldukça cesaret isteyen bir
şeydi. Fakat Ksenophon'un bundan daha ileriye gitmemesi de
önemlidir. Vatandaş olmayıp da şehirde kısa süreli yaşamakta olan,
belki de bir ay gibi kısa bir süre, erkekler için ayda bir drakhme, ka
dınlar için yarım drakhme olan metoikiona yani kelle vergisine de
hiç değinmemektedir.29 Sadece böyle bir uygulama, kamu gelirle
rini artırmak için daha fazla yabancıyı ülkeye getirme düşüncesini
engellemeyecek, aynı zamanda kabul edilmesi mümkün olmayan
bir siyasi çıkışa da sebep olacaktı. Vatandaşlar üzerinde uygulana
cak herhangi bir doğrudan vergilendirme, tiranik olarak değerlen
dirilecek (savaş durumları hariç) ve doğrudan vergilendirme olan
metoikion yani kelle vergisi ise yabancılar için, par excellence" aşa
ğılayıcı bir işaret olacaktı.
Hellen şehirleri arasında, tiyatroda özel yerler ayırarak yabancı "gi
rişimcileri" onurlandırmak (Ksenophon'un açıkça belirttiği gibi),
vergilendirmede eşitlik, metoikiondan muaf olmak anlamına gelen
isotelia ve bazen de liman vergisinden muaf olmak sıkça karşılaşı
lan uygulamalardı; sonra Hellenistik Dönem'de de bu tür uygula
malar gittikçe arttı. Ancak hizmetlerle ilgili örneklerin büyük ço
ğunluğunun ticaret, sanayi ve ihracat ile ilgili değil, siyaset veya
196
hayırseverlikle ilgili olduğu kesindir. Gerçekten hemen çoğu zaman
vergiden muafiyet, kişisel kullanım için ihtiya ç duyulan ve yurtdı
şına götürül en mallara uygulanmış ve bununla sınırlı kalmıştır.JO
Her şekliyle, onurlandırmak için uygulanan kişisel vergi muafiyeti
nin varlığı, bize yeterin ce fikir vermektedir. Bu bize, vergi sistemi
nin ekonomi üzerindeki etkisinin, Hellen kavramsal dünyasındaki
gibi olmadığını göstermektedir diyebiliriz. Liman vergisinden mu
a fiyetin, bundan faydalananların ticaret veya sanayideki rekabet
durumlarına bakılarak ve geçerli ya da geçersiz oldukları değerlen
dirilerek, bir teberru olarak kabul edildiğine dair bir belgeye rast
lanmamıştır. Tiyatroda bu insanlar için yer ayrılması da aynı şekil
d e değerlendirilmelid ir. Yergil er, ekonomik birer güç olarak kulla
nılmamıştır. Hatta bunlar, ekonomide açıkça birer engel halin e gel
diğind e bile tekrar incelenmemiş, yin e her zaman olduğu gibi sağ
duyunun bastırılma sının fırsatları olarak uygulanmıştır. Burada, li
manlardan ülkeye giren ve çıkan mallardan aynı oranda alınan ev
rensel bir liman vergisini düşünelim. Yerli ürünlerin korunması ve
ya asıl ithalatın teşvik edilmesi ve ticaret dengesinin korunması gi
bi bir fikrin olmadığı anlaşılmaktadır. Hatta, normalde uygulanma
sı gereken hububat vergisinden muafiyetin bile olmaması3 1 ve bu
vergi ödenmediği takdirde, yasal ve askeri yaptırımların uygulan
ması gibi durumlar da ortaya çıkmıştır.
Ekonomi için iyi ya da kötü olabileceğini bilemeyeceğimiz alterna
tif bir gelir kaynağı şansının olup olmadığını değerlendirebileceği
miz belgeler de yoktur. Ksenophon'un, gümüş konusunda sınırsız
isteklerin bulunduğuna dair görüşl eri, az ve yetersiz istisnalardır.
Tercihl er, gelenek görenek ve sosyal psikolojinin göz önünde bu
lundurulmasıyla ve en başta da litürjinin uygulanmasıyla, mülk
vergisinden vazgeçilmesi şeklinde belirl enmiştir. Bazen sistem bo
zulsa da -bu durumda ya gelirler çok azalmıştır veya güçlü grup
kendisini, haklı veya haksız olarak, fazlasıyla sıkıştırılmış hissetmiş
tir. Tabii yeni kanunların çıkma sına ve mal müsaderel erin e sebep
olan statis yani iç savaş da vardır- devran yine aynı şekild e devam
eder: Siyasal bozulma, vergilerin ve kamu harcamalarının ne en dar
anlamıyla n e de sosyal yapı a çısından hiçbir şekilde yeniden göz
d en geçirilmesine yol açmamıştır.
197
En sonunda, tekrar daha önce sorduğumuz soruya dönüyoruz. Aca
ba Roma imparatorları var olanlara yeni şeyler kattılar mı? Buna ve
rilecek cevap kesinlikle 'hayır'dır. imparatorluk Dönemi'nin liman
vergisi ve yerel belediyelerin geçiş bedelleri, her iki doğrultuda gelip
geçen mallardan, esas olarak gelir elde etmek amacıyla geleneksel
yollarla alınan vergilerdir. Ancak Roma şehri için taşınan buğday ve
ordu için taşınan mallar bu vergiden muaftı. Vergilerin tamamı,
toplumun tepkisine yol açan bir yapıya sahipti ve yıllar geçtikçe de
bu tepki artıyordu: Thomas Mun'dan çok daha önce yaşamış Roma
imparatorları ona uzaktı ve kendi dönemindeki kralların düşünce
sinde var olan Hellen şehir devletleri de bu düşünceden farklıydı. Yi
yecek eksikliğinin giderilmesinin, ordu ihtiyaçlarının veya senatör
lerin tüketim ihtiyaçlarının ithalatla karşılanması, Mun'ın "dış tica
retle bütçe oluşturmak" dediği husus değildir. Acaba 1. Charles'a,
daha önce bahsetmiş olduğum gibi herhangi birisi kırılmaz cam icat
ettiği haberiyle gelmiş midir? Bu durumda mucit herhalde bunun
için patent isterdi. Romalı mucit sadece ödül bekledi, çünkü impa
ratorluk hazinesi bir yandan gelir elde ederken diğer yandan da An
tik Çağ'da girişimcileri teşvik edecek hiçbir standart ticari destek
-patent, sözleşme, tekel hakkı, devlet yardımı- uygulamadı.
Bu imparatorların hiçbiri, maddi olarak varlıklı şahıslara veya tekel
leştirilmiş ürünlere karşı değildi. Bütün Antik Çağ devletlerinde, en
azından maden kaynakları üzerinde kralların veya imparatorların
hakları vardı. Bunlardan farklı olarak, Hellen şehir devletlerinde te
kelleştirme, nadiren başvurulan bir acil önlemdi. Ancak Hellenistik
Dönem kralları, Yakındoğu'da pek çok ekonomik faaliyet alanında
uygulanan tekelleşmeyi kendileri de hemen uygulamaya başladılar
-yine genellikle doğrudan uygulamak yerine kurallar koyarak- ; Ro
ma imparatorları da bunları kendilerine uyarladılar. 3 2 Ancak motif
tamamıyla maliydi. Kraliyet tekelleştirmesinin, ürüne veya üretime
dönüşmesi gibi bir beklenti yoktu. Bu açıdan teknolojiye yaklaşım
da, bu meselelere duyulan ilgiden daha fazla değildi.
ister şehir devleti ister imparatorluk olsun, bütün Antik Çağ devlet
lerinin devam ettirdikleri tek bir tekel vardı, ki o da sikkeydi. Bu-
• Leitourgialar, aristokratik kesimin vergilerden muaf olması i çi n de\'.jil , top
lumdaki dengenin yeniden sa\'.jlanması için yapılmış olmalıdır.
198
nunla birlikte devletl er, genellikle mesela ordularına ücret ödenme
si gibi konularda ihtiyaç duymadıkları sürece, yeterli sikkenin bası
lıp basılmamasını kendilerine ait bir sorumluluk olarak görmemiş
lerdir. 33 Para, sikkeden başka bir şey değildi ve toplam sikke sayı
sının, h em de istenilen tipteki sikkenin azlığı sürekli yaşanmaktay
dı. Ancak dah a önce gördüğümüz gibi kredi bu nalımı diye adlan
dırılan dönemde bile devlet, normalin dışında ciddi bir girişimde
bulunarak para kıtlığını gidermek için çaba h arcamamış ve sadece
istifçilerden biriktirdikleri sikkeleri vermelerini istemiştir. Yine Hel
len veya Roma imparatorları, şehir devleti düşüncesinin ilerisine de
geçememişlerdir. Gerçekten, Erken Roma i mparatorluğu Dönemi'n
d e öyle bir zaman gelmiştir ki, i mparatorlar güçlerini n kendilerine
sağladığı ü stünlük sayesinde sikke basımı tekelini ellerinde bulun
durduklarından, sikkenin d eğerini düşürmek suretiyle kendilerini
zenginleştirmişlerdir. Bu u ygulama, sikkelerin sağlıklı şekild e dol a
şımını engellemiştir.
i mparatorların artık üstesinden gelemeyecekleri bir mesele ise, sa
yısız çeşitte, farklı standartlarda, Hellen dü nyasının ayrı ayrı ba
ğımsız iktidar odaklarının değişik tarzlarda bastırdığı yerel tunç sik
kelerdir. Hellenlerin sikkeye ve daha çok sikkenin güzelliğine olan
ilgileri herkes tarafından bilinmektedir ve bazen bu yanlış a nlaşıl
maktadır. Bu ilgi uzun zaman, h emen yakınlarındaki gelişmiş kom
şuları; Fenikeliler, Mısırlılar, Etrüskler ve Romalılar tarafında n pay
laşılmamıştır. Çünkü aslında bu, "bir tür yerel gösteriş, vatanperver
lik, çok uzak yerlere ulaşma imkanı olmasa da yine de propaganda
anlamı taşıyan siyasi bir olgudur". Yakındoğu dünyası, o binyıldaki
yaygın ticarette metali sikke haline getirmeden dahi, para yerine
metalin ağırlıkla d eğiştirilen d eğerine sahip olmuş ve toplumda
kullanmıştır. 3 4 Böyl ece, önemli bir istisna olan Atina'nın sanatsal
d eğere sahip sikkeleri, ekonomik değeri olmayan sikkeler olarak ıs
rarla kullanılmıştır (para değişimi yapan hiçbir kimse, sikkeler Eu
ai netos tarafından imzalandığı için Syrakousai 'ın tetrad rakhmesini
o dönemd eki değerinin tam karşılığında değiştirmedi). Yine Hellen
ler arasında ortaya çıkan sahtecilik, sikkeleri kaplayarak değerini
d eğişti rmek ve bu nlara verilen ağır cezalar h alk arasında endişeye
sebep olmaktaydı. Halk gerçekte, paranın değerinin düşürülmesin-
199
den ya da bu durumun pazarı etkilemesinden ziyade cezalardan
çekinmekteydi.·
Çok çeşitli para nın olması, her yerde rastlanan sarraflara g elir sağ
lamaktan başka kimseye fayda getirmiyor ancak sadece büyük bir
külfet oluşturuyordu . Bunu abartmamalıyız, a ncak Rönesans döne
mi ticaretini yakından tanıyanlar bu durumu daha iyi a nlayacaklar
dır. Kullanıla n mad enlerin çeşitli oluşu da sıkıntıları artırıyordu .
Tunç, yerel ihtiyaçlar için darpedilen sikkelerd e kullanıldığından
herhangi bir problem oluşturmamıştır. Gümüş ve altın kulla nımı ol
dukça iyi yerleşmişti, geleneksel değerler yavaş yavaş d eğişiyordu .
Sarraflar, b u sikkelerin ağırlığını v e saflığını ölçebiliyordu . Sadece
altın-gümüş alaşımı olan beyaz altın ve elektron kontrol edilemi
yordu. Doğal veya yapay alaşım halinde elektrondan kesilen sikke
ler içind e en makbul olanını üreten Küçük Asya'daki (Anadolu)
Kyzikos'tu ; ancak Arkhimedes'in yeni bir işleme tekniğini bulma
sında n önce sikke basımında bu yöntem uygulanmamış olduğun
dan, bu sikkeler geleneksel değerden dolaşmış olmalıdır. 3 5
Özerk Hellen d evletlerinin sikkeye siyasi bir anlam vererek yükü
azaltmak için büyük çaba harcamamış olması şaşırtıcı d eğildir. Me
sela devletler arasında para d eğişim kuru ile ilgili yapılan a nlaşma
lar oldukça azdı ve etkili değildi. 36 Bu konuda şu a nda bizim için
önemli olan, büyük miktardaki ödemelerde gereken yeterli sikkenin
temin edilmesinde oldukça başarısız kalınmış olmasıdır. Oemosthe
nes mahkemede fakirleri savunan bir konuşmasında, bir yerd e
(27.58) jüriye, düşündürücü bir edayla "bazılarınız Theogenes'i
agorada para sayarken " görmüştür d emiştir. Bu mesele, 3 .000
drakhmenin ödenmesi ile ilgili bir konuda ortaya çıkmış ve bu mik
tarın şahitler huzurunda, en yaygın ve en çok kullanılan Hellen gü
müş parası tetradrakhme ile yapılması istenmiş olsaydı, bu büyük
bir külfet olacak, hele bir d e ödeme yapılan kişi, sikkelerin ağırlı-
200
ğı ve saflığının ölçülmesini istediğinde bu d urum daha da zorl a
şacaktı. Burada, M .Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda neden Pers altın dare
i kosl arının VC' Kyzikos'un elektron staterlerinin her b irinin 20 gü
müş drakhmeden daha fazla değere sahip olduğunun ve oldukça
yaygın kullanıldığının d üşünülmesi gerekir. 37
Böylece şahıslar kendi tecrübelerine dayanarak, devletin desteğini
almadan yapabildiklerince iyi şeyler yapmaya çalıştılar. Sarraflar bir
noktaya kadar belli sikkelere, mesela Atina'nın glaukesine· ve Kyzi
kos'un staterine öncelik tanıdılar.38 M .Ö. 4. yüzyılda, Karadeniz'in
kuzey sahilinde bir Hellen şehri olan Olbia'da alınan bir karar, bu
konudaki yapıyı iyi şekilde özetlemektedir. 39 Bu kararname dört te
mel kuralı ortaya koym aktadır: ( 1 ) Şeh ir içindeki işlemlerde sadece
Olbia güm üşü kullanılacaktır; (2) Elektron VC' yerel gümüş sikkeler
arasındaki değişim oranı devlet tarafından belirlenecektir; (3) "Her
iki tarafın anlaşması d urumunda, taraflar ne karar almışl arsa " sik
ke değişiminde de bu esas olacaktır ve (4) Her türlü sikkenin itha
li veya ihracında sınırsız hak tanınmıştır. Elektrona ilişkin güç du
rumlara m üdahale edilmesinin dışında kanun, devleti para mesele
lerine hiçbir şekilde karıştırmıyor, siyasi durumun korunması için de
yerel sikkelerin kullanılmasını öngörüyordu. Olbialılara, yabancılara
karşı üstün olma hakkı verilmem işti. Dışarıya b uğday satmak için
giden ve ülkeye yabancı sikkeyle dönen bir Olbialı ile aynı tür pa
rayla Olbia'ya gelen bir yabancının getirdiği sikkeyi sarraf aynı
orandan işleme alıyordu.
M.Ö. 5. yüzyılda Atina'da alınmış bir kararın, Atina imparatorluğu
içinde sadece Atina sikkelerinin geçerli olduğunu belirtmesi,
tamamıyla siyasi bir karardır.40 Bu kararın kesin tarihinin ne oldu
ğu üzerinde tartışmalar vardır. Bir gün mutlaka epigrafık a çıdan bu
hüküm üzerinde (belki de nümismatik değerlendirmelerin de yapıl
masıyla) b ir karara varılacaktır. Fakat, Perikles'ten ziyade Kleon 'un
parası ile ilgili yapılan tartışmalara benzer şekilde, belge üzerinde
ya pılan epigrafık tartışmalar kadar uygulanan karmaşık politika
hakkında araştırma yapılmam ıştır. Siyasi etken, d ikkat edilmeyecek
türden değildir. Atina'nın eşine az rastl anır bir oranda askeri ve ida
ri ödemelerinin olduğu ve kamu gel irlerinin büyük oranda yaban-
201
cılardan alınan vergilerden sağlandığı bir dönemde, durum tek bir
sikke sistemi ile kolaylaştırılmıştı. Artık Atina, bağlı devletlerin
özerklik sembollerini, kendilerine ait sikkelerini kabul etmemek su
retiyle, imparato rluk içind e kimin efendi olduğunu göstermek isti
yord u . Aynı zamanda Atinalılar, sikke basımından da fayda sağla
mak istemiş olabilirler; ancak metinler üzerindeki kırık kısımlarda,
sikke basım bed eli gibi herhangi bir ibare bulunmadığı sürece bu
nu kesin olarak bilemeyeceğiz.
Ayrıca Atinalı tüccarlara, diğer tüccarlardan daha farklı ayrıcalıklar
verilmek istendiği gibi ticari bir motivasyon ortaya çıktığı da anla
şılmaktadır. Ancak mantığım beni böyle d üşünmekten alıkoyuyor.
Bir defa herkes eşit bir şekilde, sikke basımı fazlalığının kurbanıydı.
Eğer Atinalılar, belli yıllarda aldıkları kararları uygulayabilselerdi,
imparatorlukta herkes biraz değil , eşit olarak bunlardan istifade
edebilecekti. Diğerlerinden farklı olmayarak Atinalılar da, övünme
ve vatanperverlik dışında, bunun diğer yararlarından istifade ede
ceklerdi. Kaybedenler sadece sarraflar olacaktı; fakat hiç kimse böy
le kuwetli bir kararın kendilerine zarar vereceğini belirtmemişti. Pe
loponnesos Savaşları sırasında Atina'nın bozguna uğraması sonucu ,
imparatorluğun tahrip edilmesinden h emen önce çıkarılan bu ka
nun, her yönüyle başarısızdı. Hellen veya Roma imparatorlarının,
şehirlerin özerkliğine son vermesine ve buna bağlı olarak çok çeşit
li yerel sikkeyi ortadan kaldırmasına kadar bu kanun h ed eflediği
amacı gerçekleştiremedi, gerçekleştiremezdi de.
Yiyecek ve kereste ihtiyacının temini sona erdiğinde, Atinalılar im
paratorluk güçlerini uygulamada son derece merhametsizdiler ve
bunda o derece d e başarılıydılar. 4 1 Antik Çağ d ünyası, d üşük tek
nolojisi, sınırlı dağıtım yöntemleri ve yine sınırlı yiyecek d epolama
imka nları sebebiyle, özellikle de şehirler, sürekli bir kıtlık tehlikesi
endişesi yaşamıştır. i mparatorluğun ortadan kalkmasından çok
sonraları (ve belki de dah a ö nce de, ancak ne zaman olduğunu bil
mediğimiz bir dönemd e) Aristoteles'in zamanında, Atina kyria
ekklesiasında" yani prytaneiondaki"" h er kraliyet toplantısında il-
202
ginç bir şekilde, "hububat ve ülkenin savunması" konularının gö
rüşülmesine ihtiyaç duyulmuştur (He Athenaion Politeia 43. 4).
O sıralarda otuz beş sitophylakes; yani hububat denetleyicisi -ön
celeri on kişi iken daha sonra sayısı artırılmıştır- olarak adlandırı
lan görevliler vardı. Aristoteles'in (aynı eser, 5 1 . 3) görevlerini, "ön
celikle, pazardaki hububatın geçerli fiyattan satılması, değirmenci
lerin unu, arpa için belirlenen fiyatla bağlantılı bir şekilde doğru fi
yattan satması, fırıncıların ekmeği, buğday fiyatına göre ve belirle
nen ağırlığa uygun olarak satması ve bunların kontrolü" şeklinde
belirlediği bu görevlilerin sayısı alışılmışın oldukça dışındaydı. Doğ
ru veya geçerli fiyat, bir Antik Çağ kavramı değil, bir Orta Çağ kav
ramıdır. Devletin bu şekilde müdahalesi, Antik Çağ'da devletin sü
rekl i olarak uygulayamayacağı, sadece acil durumlarda, yiyecek
problemi ortaya çıktığı zamankiler gibi istisnai durumlarda olabile
cek bir şeydi. Bu ve daha önce bahsettiğim yasal önlemler başarı
sız olursa, bu durumda devlet son bir kaynak olarak, bulabildikleri
yerden hububat temin edip satın alan, gerekli fonlar için halkın
onayını alan, fiyat indirimi ve karne usulünü getiren, sitones adı
verilen görevlileri tayin etmişti. 4 2
Sitonia kurumu geçici bir önlemdi. Fakat M .Ö. 4. yüzyılın sonla
rından itibaren bunun sürekli bir kurum haline getirilmesi için bir
eğilim vardı. Kıtlığın yaygın şekilde hissedildiği M.Ö. 330-326 yıl
ları, böyle bir ihtiyaca sebep olmuş olmalıdır. 4 3 Muhtemelen Kyre
ne bu dönemde, Kıta Yunanistan ve adalardaki kırk bir toplulukta
yaşamakta olan ortalama 1 50.000 kişinin bir yıl boyunca iaşesini
karşılayacak bir miktar olan 1 .200.000 Attik medimnosu .. mısır
göndermiştir. Kryene, benzeri şekilde Atina'ya 1 00.000; Korinthos,
Argos ve Thessalia'daki Larisa'nın her birine 50.000, Rhodos'a
30.000, Büyük lskender'in annesi Olympias'a 72.600, kız kardeşi
Kleopatra'ya 50.000 medimnos Kyrene hububatı göndermiştir. Ya
zıttaki metinde Kyrene şehrinin hububatı edoke olarak verdiği an
latılmaktadır. 44 Bazı araştırmacılar, bu konuda emin olmamakla
birlikte, mesela M.Ö. 445'te Mısırlı bir firavunun Atina'ya hububat
203
göndermesi gibi, hububatın Antik Çağ'da hediye olarak gönderil
diğini belirtmektedirler. Böylece bu d ön emde, düşük fi yattan satış
yapılması gibi bir kavram aramak da mümkün değildir. Eski bir ku
ral olan, malların kendi toplum üyelerin e ait olduğu ve özel du
rumlarda da onlar arasında paylaşılması gerektiği düşün cesin e d a
yanılarak, bu mallar bedelsiz olarak, sadece bunu alma h akkına sa
hip vatand aşlara dağıtılmıştır. 4 5
Fetihler ve bir yerden bir anda eld e edilen ganimet ve vergilerle ge
lirin arttığı dönemlerde "özel durumlar" oluşmaktadır. M.Ö . 58'de
Roma, o uzun tarihi boyunca şehirde bedelsiz hububat (ve d aha
sonraları diğer yiyecek madd elerini de) dağıtmaya başladığı d ö
n emlerde, şehrin yerleşik vatandaşları dışınd a hiç kimse bun u alma
hakkına sahip değildi. Bu uygulama Severus zamanına kadar de
vam etti . Ele aldığımız dönemde, M.S. 3 . yüzyılın başlarında d ev
let yiyecek dağıtımını, siyasi statülerine bakılmaksızın Romalı fakir
ler için bir yardım haline dönüştürdü. Böylece imparatorluk içinde
vatandaşlığın resmi bir statü olarak hiçbir anlamı kalmamış oldu. 46
İstanbul (Konstantinopolis), M.S. 4. yüzyılda doğunun merkezi h a
lin e geldiğinde, şehrin fakirleri de bu yardımı almaya hak kazanan
Romalı fakirler arasın a katıldılar. Ancak bir noktadan son ra i mpa
ratorlar bu sorumluluğu bir kenara attılar. 47 Buna rağmen i mpara
torluğun bazı şehirlerinde yiyecek dağıtıldığına dair bilgimiz bu
lunmaktadır; i skenderiye (Al eksandreia) ve Antakya (Antiokh eia) gi
bi şehirlerde bu, düzensiz aralıklarla ve belki de bir noktaya k adar
i mparatorun veya yerel idarecilerin bir sorumluluğu olarak d eğil d e
belirli kişilerin topluma hediyesi olarak dağıtılmıştır. 4 8
Kaçınılmaz şekilde Roma literatürü, bir yandan bedelsiz hububat
alan zengin lerden bahsed erken diğer yandan da kölelerini besleye
meyen zenginlerin, bunları ellerinde tutabilmek için giderlerini
d evlete yıkmaya çalıştıklarından ya da kölelerini azat ettiklerin d en
bahseden kötü hikayel erle doludur. Bu hikayelerden bazıları belki
de doğrudur. Fakat bedelsiz hububat dağıtımının her zaman i çin
öncelikle fakirlere yardım i çin alınmış bir önlem olarak algılandığı
na şüphe yoktur. Daha başka n eler yapılmıştı? Kamu işlerind en d ü
zensiz olarak elde edilen gelirler, savaşlar yoluyla sağlanan kazanç
lar ve imparatorluğun doğrudan veya dolaylı vergil erle elde ettiği
204
gelirlerin bir kısmı, toprak vergisinin olmadığı yerlerde yardım ola
rak çiftçilere verilen destek (her nerede böyle bir durum oluşmuş
sa), fiziki yetersizlikleri sebebiyle ihtiyacı olanların ihtiyaçlarının
karşılanmasında zaman zaman yapılan yardımlar şeklinde kullanı
lıyordu. Bununla birlikte bir kimse, bir fakire öncelikle şartlar
onunla ilgilenmesini gerektirdiği için yardımcı oluyor ve bu yardı
mı da bir başkasının cebinden yaparak onları çevresinden uzaklaş
tırmış oluyordu.
Bizim "kolonizasyon" dediğimiz şey, Antik Çağ'da uzun ve karma
şık bir süreci kapsayan belirsiz bir terimdi. Hellen toplumlarını, Ka
radeniz'in en uç noktalarından Fransa'daki Marsilya'ya (Massalia)
kadar götüren, Hellen dünyasında M.Ö. 750'den önce başlayıp
yüzyıllarca süren yayılma dönemi, sadece sayıları oldukça artan ve
yoğunlaşan nüfus sonucu vatandaşların sürekli dışarıya gönderil
dikleri bir dönem değil, bazen fetihlerle yabancı topraklara yerleş
tirildiği bir dönemdir. 49 M.Ö. 5. yüzyılda bu imkanlar kalmadı. F a
kat ihtiyaç halinde de bu imkanlar hemen tekrar zorlandı. Ati
na'nın, imparatorluğunun isyancı üyelerini, sahip olduğu toprak
larda iskan ederek oluşturduğu askeri koloniler (klerouk hia) buna
örnek olarak gösterilebilir. Belki de kendi anavatanlarıyla (şehirle
riyle) anlaşarak, Sicilya'ya bu amaçla 60.000 göçmen getirilmiş ve
M.Ö. 4. yüzyılda Timeleon tarafından adanın yarısı fethedilmişti;
gerçek sayısı bilinmemekle birlikte çok sayıda Hellen de Büyük ls
kender'in halefleri zamanında Doğu'ya göç ettirilmişti. Roma'nın
fethettiği topraklar üzerinde kurduğu "koloniler"in ayrıntılarını in
celemeye gerek yoktur. Bu da, kazanılan topraklar üzerine fakirle
rin yerleştirilmesi esasına dayanıyordu. Ancak kolonizasyon, fakir
lerin ihtiyaçlarına cevap veren bir çözüm değil bir kaçış olmuştur.
Çünkü öyle bir zaman gelmiştir ki, fakir insanları yerleştirecek yer
artık kalmamıştır.
Roma kolonizasyonunun uzun tarihi boyunca emekli askerler ha
kim unsurdu. Bu, Roma ordusunun karmaşıklığının ve belirgin ola
rak da yavaş uzmanlaşmasının bir göstergesidir. Geleneksel olarak
şehir devletlerinde askeri hizmet, ordu için ağır silahlar sağlayabi
lecek durumda olan zengin vatandaşların sorumluluğuydu. Her ne
kadar devlet, bu şahıslar savaştayken onların ihtiyaçlarını karşıla-
205
mışsa da, bu her zaman mümkün olamayabiliyordu. 50 Bu kimseler
bedel ödemeden bu sorumluluklarından kurtulamıyorlardı ve as
kerlik hizmetlerinin sonunda başarıdan başka maddi bir ödül de
verilmiyordu. Atina ve diğer bazı şehirler, savaş sonrası ortada ka
lan öksüz çocukları büyüyünceye kadar az miktarda bir gelir sağ
layarak onları koruyordu. Fakat bu, genellikle babaları belli bir ke
simden çocuklara uygulanıyor ve fakir aile çocuklarının desteklen
mesi nadiren görülüyordu.5 1
Atina donanmasında görev almak ise tamamıyla ücretli bir işti. Ma
li sıkıntıların bulunduğu dönemler haricinde, donanma düzenli bir
iş imkanı sunuyordu. Hatta daha sonraları Atina'da kürekçilik, yüz
lerce tersane işçisi ve ayakçı (ve pek çok Atinalı olmayan da dahil
olmak üzere) için oldukça iyi gelir getiren bir meslek oldu. Bütün
vatandaşlar arasından, özellikle de fakir kesimlerden veya da küçük
iş sahipleri arasından kaç bin kürekçinin bulunduğunu bilemiyoruz.
Sürekli tekrar edilen bir paragrafta Aristoteles (He Athenaion Po
liteia 24.J) imparatorluğa şükrederek şunları yazmaktadır : "Atina,
vergiler ve gümrük gelirleri sayesinde çok sayıda insana, ki bu
20.000'de fazlaydı, gelir sağladı ... 7.000 yargıç, 1.600 okçu, 1.200
atlı, 500 meclis üyesi, 500 tersane muhafızı, 50 akropol muhafızı,
şehirdeki diğer işer için yaklaşık 700 görevli ve yurtdışında görev
li diğer 700 memur hayatlarına devam ettiler. Ayrıca, savaş sırasın
da 12.500 hoplit, 20 sahil muhafızlığı yapan gemi, kurayla seçile
rek göreve getirilen ve 2.000 kişiden oluşan mürettebatıyla vergi
toplayan gemiler, prytanes," savaşta öksüz kalan çocuklar ve mah
kumlar da bunlara eklenebilir." Sayı inanılmazdı. Bütün gruplar sa
dece vatandaş veya özgür insanlardan oluşmuyordu. Donanma il
ginç bir şekilde ihmal edilmişti. Hoplitler hiç olmadıkları kadar pa
rasız kalmaya başladılar. Adı listede yazılı olan 6.000 yargıç her gün
duruşmalarda bulunmuyordu. Ancak yine de Aristoteles, halk hiz
metinde çalışan vatandaşlara ödeme yapılması ilkesini savunmuş ve
bunların görevlerini sade vatandaş olarak yapmaları gerektiği şek
linde Atina'nın kendine özgü sisteminin anahtarı olabilecek açıkla
malar yapmıştır. Donanma dışında düzenli bir gelirin olmadığı an-
206
! aşılmaktadır. Çoğu kamu görevleri yıllıktı ve bu görevin yenile
nmesi söz konusu değildi. J üri hizmeti ise tam olarak değerlendi
rilemeyecek durumdaydı. Bütün siyasi beli rtiler bir yana, zaman za
man kamu i şlerine yapılan fazla ödemelerin sağladığı ek gelirler, bu
i şi teşvik edici bir etki yapmıştır. Örneğin zaman zaman yapılan an
cak sürekli olmayan ödemeler, özellikle çok yaşlı şahıslar tarafından
normal ev gelirine eklenmiştir. Aristophanes'i n Sphekes (Eşekarıla
rı)" adlı eseri'"! deki gerçek burdur.
Burada önemli olan nokta, çok çeşitli kamu görevlisine Atina'dan
başka hiçbir şehirde görevleri karşılığında ödeme yapılmamasıdır.
Ayrıca diğer şehirlerde, uzun yıllar boyunca Atina donanması ile boy
ölçüşecek bir donanma da ortaya çıkmamıştır. Atina'nın, Pelopon
nesos Savaşları sırasında karıştığı iki olay dışında, iç bunalımlardan
iki yüzyıl boyunca uzak olması da dikkat çekicidir. H atta şehir, ge
leneksel iç savaş haberlerinden, borçların iptal edilmesi ve toprakla
rın geri verilmesi gibi olaylardan da uzak kalmıştır. Bu konuda ilk
olarak yaygın bir şekilde dağıtılan kamu fonlarının ve ikinci olarak
da mali sistemin gerisinde imparatorluğun bulunmasının etkili ol
duğuna şüphem yoktur. M.Ö. 5. yüzyıl sonlarında imparatorluğun
yok olmasından sonra, büyük zorluklar ve mali sıkıntılara rağmen
Atinalılar sistemi korumayı başardılar. 52 Burada gözden kaçırılma
ması gereken, imparatorluk kaynaklarına sahip ol mayan hiçbir şeh
ri n Atina sistemini uygulamamasıdır. Daha sonra Roma, öncekilerle
karşılaştırılması mümkün olmayan derecede vergi salmıştır. Fakat
Roma hiçbir zaman bir demokrasi olmamıştır ve Roma'nın, impara
torluğun gelirlerini dağıtması daha farklı bir yol izlemiştir.
M.Ö. 4. yüzyılda Eubulos, Demosthenes ve Lykurgos gibi Atinalı
devlet adamlarının siyasi sistem için gerekli olan maddi varlığı sağ
lamakta sıkıntı çektikleri yapılanma -ki bu konuya girmemize ge
rek yoktur5 L Antik Çağ devleti nin, dar sınırlar içinde de olsa mad
di bir manevra yapmak zorunda olduğunu göstermektedir. Antik
Çağ devletlerinde ortak bir nokta, bugünküne benzer bir bütçeye
sahip olmamalarıdır. Ancak Hellen ve Roma devlet adamları kendi
207
tecrübelerine dayanarak, devletin yıllık gelirleri ve harcamaları hak
kında oldukça yeterli bilgiye sahiplerdi ve birini diğerinden çıkarıp
hesaplayabiliyorlardı. Bu anlamda onlar kendilerine göre bir bütçe
oluşturmuşlardı. Yine hatırlamalıyız ki, bunlar basit birer toplum
değildi ve bu devletler tamamıyla hiçbir bütçe tahmini olmadan da
yönetilmiyordu. Bu sınırların elbette araştırılması gerekmektedir.
Öncelikle devletin herhangi bir şahıs gibi, elinde nakit parası olma
yacak kadar elinin sıkıntıda olabileceği (zaman zaman kısa süreli
olarak, çoğu zaman zorunlu kredilerle) bir yapı olduğunu belirtmek
gerekir. M.Ö. 2. yüzyılda, muhteşem zenginliğe sahip Delos'taki
Apollon Tapınağı, Klasik Dönem Atina'sında Athena Tapınağı'nın
yaptığı gibi, hem kendi tasarruflarını hem de Delos şehrinin biri
kimlerini, bir şekilde korunan kutsal odasında saklamıştır." Bu iki
hazine, her biri "içerisine konulan şeylerin türünü belirten işaretler
taşıyan" çeşitli küplerden oluşan bir zenginliğe sahipti ve "kutsal
hazine" ve "kamu hazinesi" olarak adlandırılmaktaydı. 54 Delos as
lında çok fazla birikime sahipti -küplerden bir grubu 48.000
drakhmeden fazla sikke alabiliyordu ve M.Ö. 1 88'den 1 69'a kadar
hiç açılmamıştı- ve adanın hem küçük hem de milletlerarası kutsal
bir alan olması gibi kendine has karakteri nedeniyle genelde bütün
Antik Çağ devletleri için bir model teşkil etmemiştir. Ancak hazine
lerin imparatorluğun farklı merkezlerine yayılması ve hazinede na
kit para bulundurma ilkesi, Roma imparatorlarını sınırlandırmıştır.
Yeni bir imparator başa geldiğinde askerlere para dağıtmak adet ol
maya başladığında, dağıtılan para, küplerde halihazırda mevcut
olan para miktarıyla sınırlı olmuştur. Diğer yandan ise Hellen şehir
devletlerinin çoğu, gelirleri ve harcamaları arasındaki dengeyi erken
dönemlerden itibaren kurmuştu. Bunlardan çoğu az miktarda biri
kime sahipti ya da bir kısmının birikimi bile yoktu. Bu sebeple sa
vaş, kıtlık dönemlerinin sıkıntılarını gidermek, hatta tapınak inşa
ası gibi çok büyük işleri, ad hoc geçici önlemlerle karşılamışlardır.
Gerçekten kendi kendilerini yöneten şehir devletleri, varlıklarını sür-
• Burada para olarak, diğer tapınaklarda olduğu gibi sikke halinde bulunma
yan ve mücevherlerden oluşan hazineden değil, sadece sikkelerden bahse
diyorum.
208
dürdükleri yüzyıllar boyunca ek önlemleri geçici olarak uygulamış
lardır. Atina, sadece savaş zamanlarında toplanan savaş vergisi eisp
horayı h içbir zaman sürekli bir vergi haline dönüştürmeye girişme
miş, bu yönde yapılan teşvik ve önerilere-de karşı çıkmıştır. Roma
lılar da aynısını yapmış ve sonunda bütün savaşları ek tedbirlerle
oluşturulan fonlardan karşılamaya imkan bulmuşlardır. Ancak bu
geçici vergileri sürekli kılmak için "girişimde bulunmama"nın ahla
ki kaygı taşıyan hiçbir yanı yoktur. Bu şans gerçekte hiç oluşmamış
tır. Gelirlerden veya topraktan elde edilen doğrudan vergileri daha
da artırmak siyasi olarak imkansızdı. Çabucak oluşmayan ve geliş
meyen pazarlar, geleneksel teknolojik yöntemler ve tarım örgütlen
mesi, üretimde gerçek bir gelişmenin olmasını, bizim gayri safı mil
li hasıla dediğimiz ortalama gelir düzeyinin ve dolaylı vergiden el
de edilebilecek gelirlerin hızla artmasını engellemiştir. Her ne se
beple olursa olsun, halihazırdaki mevcut besinlere yönelik talebin
karşılanmasında, kamu hazinesinin ve zenginlerin leitourgia siste
mi gibi kurumlarla yardımda bulunarak kamu kaynaklarının çok
fazla harcamasına, Antik Çağ dünyası iki şekilde karşılık vermiştir:
Birincisi, insanların dışarıya göç ettirilmesiyle nüfusun azaltılması ;
diğeri ise, ganimet veya dış ülkelerin vergiye bağlanmasıyla dışarı
dan gelir elde edilmesi. Bunlardan her ikisi de söylediğim gibi, çö
züm değil geçici önlemlerdi. Hellen koloniciliği, Ege'de oluşturul
muş olan Hellen yerleşim yapısına bir değişiklik getirmemiştir. Bu
sebeple, kamu finansmanı da dahil olmak üzere meseleler geçerli ve
sürekli bir çözüme kavuşmamıştır.
Değişiklik, Roma fetihleriyle ve Roma imparatorluğu'nun yapılan
masıyla oluşmuştur ve öncelikle bu köklü siyasi bir değişikliktir.
Mali alanda değişiklik iki temel şekilde ortaya konulabilir. impara
torluğun her tarafından toplanan toprak vergisi en büyük gelir
kaynağı olmuştur (bütün limanlardan toplanan liman vergisi de
küçümsenmemelidir). ikincisi, fakirlerin statülerindeki değişiklikle
birlikte, mali yükün büyük bir kısmı zengin nüfustan fakir halka
geçmiştir: Bunların hiçbiri bir gecede olmuş şeyler değildir ve yıl
lar süren bir süreçte ortaya çıkan bu oluşumu dönemlere ayırarak
takip etmemiz de mümkün değildir. Fakat M .S. 3. yüzyılda bu ge-
209
l işme gözle görülür şekilde ortaya çıkmıştır. Bu sırada soruna, ha
len devam eden fetihleri takip eden kolonizasyon gibi daha baş
ka dış çözümle cevap verilmesi ihtimali de tedricen sona ermişti.
Bir örnek vermek gerekirse, Traianus'un Parthlar üzerine yapmış
olduğu talihsiz sefer gibi girişimlere, halihazırda elde bulunan
kaynaklar da artık müsaade etmiyordu . Traia nus'tan yarım yüzyıl
sonra, Gibbon 'un Altın Çağ adını verdiği istikrarlı bir ortam ve bir
denge dönemi başlamıştı. Methiyeciler, Roma lmparatorluğu'nun
günümüz uygar dünyasını kuşattığını varsaysa da, Amerika bugün
hala Kızılderililere ait olmasına rağmen Avrupa, Batı Asya ve Ku
zey Afrika neden hala Roma imparatorları tarafından yönetilme
mektedir?
Ancak daha M.S. 2. yüzyıl bitmeden, sonsuza kadar dayanılamaya
cak ölçüde dış baskılar başlamıştı. Ordu, artık sınırların ötesine se
ferler düzenleyecek durumda değildi. Buna karşılık topraklar da ar
tan nüfusa yetecek durumdan çıkmıştı. Vergilerin ve leitourgianın
çok ağır yükler getirmesi sebebiyle, toprak üzerindeki durum daha
kötüleşmeye başladı. Askeri ihtiyaçlar arttığından dolayı insanlara
yüklenen görevler çok ağırdı. Devlet bir ateş çemberi içinde sarsın
tıdaydı. Derine batmaya başlayan sosyal ve siyasi yapı, kurumlaşmış
değer sistemi ve bütün bunları gölgede bırakan üretici gücü sömü
ren organizasyonu ile Antik Çağ dünyası artık hızla sonuna doğru
ilerliyordu. Arzu ederseniz, bu durumu Antik Çağ dünyasının eko
nomik sonunun açıklaması olarak da kabul edebilirsiniz.
210
DlPNOTLAR
1 . N. Lewis, "Leitourgia and Related Terms'", Greek, Roman and Byzantin e
Studies 3, 1 960, 1 75-84; 6 , 1 965, 226-30.
2. J. K. Davies, "Demosthenes on Liturgies: A Note", Journal of Hellenic Stu
dies 87, 1 967, 33-40.
3. Bkz. A. H. M. Jones, "The Caste System in the Later Roman Empire", Eire
ne 8, 1 970, 79-96; S. Dill, Roman Society in the Last Century of the Wes
tern Empire, (2. baskı), Londra 1 92 1 , 248-70.
4. Mesela J. Vogt, The Decline of Rome, (çev. J. Sondheimer), Londra ve New
York 1 967, s. 27-28.
5. Bkz. Jones, LRE, s. 827-9.
6. Bu konuda (Afrika eyaletleri ve ltalya hakkında) en ayrıntılı bilgi Duncan
Jones, Economy, 3.-4. Bölümlerde bulunmaktadır.
7. Bkz. T. Pekary, Untersuchungen zu den römischen Rcichsstrassen, Bonn
1 968, bölüm 3. Düzeltmeleriyle birlikte Cumhuriyet Dönemi'ni de içine alan
açıklamalanyla bkz. T. P. Wiseman, PBSR 38, 1 970, 1 40-52; W. Eck, Die
staatliche Organisation Italiens in der hohen Kaiserzeit, Münih 1 979, s.
69-79.
8. Bkz. P. Gamsey, "Aspects of the Dedine of the Urban Aristocracy in the Em
pire", A ufsti�g u nd Niedergang der römischen Welt, (ed. H. Temporoni), il
1 Berlin 1 974, s. 229-52.
9. Bu, Lukacs'tan alınmıştır. 2. Bölüm, 34. nota bakınız.
1 0. S. Lauffer, "Das Wirtschaftsleben im römiscen Reich", Jenseits von Resig
nation und Illussion, (ed. H. J. Heydorn ve K. Ringshausen), Frankfurt
1 97 1 , s. 1 3 5-53 'te 1 37.
1 ı. Uzun yıllar önce bu J. J. Hatz feld, Les trafıquants italiens dans / 'Orient
hellenistique, Paris 1 91 9'da ortaya konulmuştu. A. J. N. Wilson, Emigra
tion from Italy in the Republican Age of Rorne, Manchester ve New York
1 966'da iki bölümde (7-8) Hatzfeld'in sonucunu başansız bir şekilde çü
rütmeye çalışmaktadır. Kendisi daha çok varsayımlar temelinde, Roma eko
n omisi ve değer sistemi hakkında Rostovtzefften alınmış yanlış görüşlere
dayanmaktadır. "Devletin merkezi düşünüldüğünde, dış ticaret konusun
da muhtemelen Roma vatandaşları daha iyi konumda bulunmuşlardır" (s.
88). Ayrıca kendisinin şahısları, isimlerine bakarak onların "milliyetlerini'"
yeniden belirlemesi, sadece kendisine has ve tabii ki temelde yanlış bir var
sayıma day'a nan özel bir açıklama olarak değerlendirebiliriz. " (Doğu'da ti
caret yapan ve] bu işlerle olan ilgisi geçmişe dayanan, öncüler veya öncü
grupları oluşturan her bir ailenin hür olmaması mümkün değildir" (s. 1 07).
Ancak kendisi tekrardan (s. 1 02'de) Roma Devleti Delos'u bağımsız bir li-
211
man olarak ilan ettiğinde, ltalyanlara (Romalılara) özel bir ayrıcalık ver
ilmediğini yazmaktadır.
1 2. Strabon 1 4. 5. 2'de bu durum için olabildiğince yakın bir anlatım kullan
mıştır. Bunun için aynca bkz. Cicero, De imperio Pompeii 32-33, 54; Plu
tarkhos, Pcı.'npeius 25. 1 .
1 3. lustinus 9. 1 -2. Ayrıca, muhtemelen çağdaşı olan tarihçi Theopompos'un
eserini esas alarak yazdığı kitapta Orosius (3. 1 3. 1 -4) da bu konuyu an
latmaktadır. Bkz. A. Momigliano, "Della spedizione scitica di Filippo ... ",
Athenaeum, no. 1 1 , 1 933, 336-59.
1 4. Tenney Frank, An Economic History of Rome, (2. baskı), Londra 1 927, s.
1 1 4- 1 8. Bunu açıkça gözlemektedir. Ancak Romalılan karakteristik olarak,
"'ekonomik açıdan kör"' olarak eleştirme yoluna gitmiştir (s. 1 25).
1 5. E. J. Bickerman, ilk baskının düzeltilmiş şekli (ki bu noktada hiç düzeltil
memiştir), H. Beııgston, Griechische Geschichte; American Journal of
Philology 74, 1 953, 96'da verilmiştir. Ayrıca bkz. Ed. Will, Le monde grec
et Lorient, vol. 1, Paris 1 97 2, s. 201 - 1 1 .
1 6. Rouge, Commerce, s. 465-6.
1 7. Aynı eser, s. 443-9. Bu konudaki tam değerlendirme için bkz. S. J. De La
et, Portorium, U niversity of Ghent, Brugge 1 949.
1 8. A. H. M. Jones, Proceedings of the Third International Conference of
Economic History, Münih 1 965, vol. 3, The Ancient Empires and the
Economy Paris ve The Hague 1 969, s. 97 (kendisinin Roman Economy, 6.
Bölümde yeniden basılmıştır).
1 9. Annona konusunda en köklü çalışma yine de D. Van Berchem, "L'annone
militaire dans l'empire romain au ille siecle", Mcınoires de la Societe na
tionalı: des aııtiquaires de France, 8. seri, 1 0, 1 937, 1 1 7-202'dedir.
20. Ordunun kişisel başanyla ekonomiden çekilmesi hakkında bkz. R. Mac
Mullen, Soldier aııd Ciı,ilian in the Later Roman Empire, Cambridge,
Mass, 1 963, 2. Bölüm; Erik Gren, Kleinasien und der Ostbalkan in der
wirtschaftlichen Entwicklung der römischen Kaiserzeit, Uppsala Univer
sitets Arsskrift, 1 94 1 , na. 9, 4. Bölüm. Yollarda, köprüler üzerinde ve ka
nallar çevresinde askerlerin kullanılması göz ardı edilmemelidir.
2 1 . Bkz. Salvioli, Capitalisme, s. 1 1 8-25.
22. Roma-Kartaca antlaşmalan konusunda bkz. F. W. Walbank, A Historical
Commentary on Polybios, vol. 1, 1 957, s. 3 37-56; ve benim Aspects of
Antiquity, Penguin ed. 1 972, 9. Bölüm.
23. Bu konudaki anlatımlar genellikle P. Gauthier, Symbola. Les etrangers et
la justice dans /es cites grecques [Annales de l 'Est, no. 42, 1 972)'ye da
yanılarak yapılmıştır.
24. Ta Politika ( 1 280a 38)'de Aristoteles bun lan "'ithalat anlaşmaları" olarak
isimlendirmektedir. Bu bölümler için bkz. Gauthier, Symbo/a, s. 90-93.
212
25. Bu konudaki deliller Demosthenes'in 20. konuşması (Pros Leptinen) ve bir
yazıttan (Sy/1., 206, Tod, GHI 11 1 67) elde edilmiştir.
26. Bkz. Gauthier, Symbo/a, s. 1 49-55, 1 98-201 ; L. Gernet, "Sur les actions
commerdales en droit athenien", Revue des etudes grecques 5 1 , 1 938,
kendisinin 1 -44, Droit et societe dans la Gri:ce ancienne (yeniden basım
Paris 1 9 64), s. 1 73-200'de yeniden basılmıştır.
27. Bu konu, Gauthier (Symbola, s. 204, not 20) tarafından, üstü kapalı ola
rak ifade edilmişse de, ortaya konulan delillerin meseleyi bu sonuca ulaş
tırd,91 kanaatindeyim.
28. Burada aynca belirtmemiz gerekir ki, bu fikirler Y. Garlan, "Les esdaves
grecs en temps de guerre", Actes du Col/oque d 'h istorie sociale, Univ. of
Besançon 1 970, Paris 1 972, s. 29-62'de 49'a aittir. Hellen yazarları arasın
da kendine özgü bir şey gibi görünen, devlete ait kölelerin piyadeler ara
sına kaydedilmesi hakkında bkz. Poroi (6. 41 -42)
29. D. Whitehead, The /deology of the Athenian Metic (Cambridge Philologi
cal Sor. Supp., Yol. 4, 1 977). Önceki görüşlerini de9iştirmektedir.
30. Bu belgeler üzerinde sistemli bir çalışma yapıldı91 konusunda bir bilgim
yok.
3 1 . Ps. Demosthenes 59. 27, en azından Atina için kesin bilgiler vermektedir.
32. Bu konudaki belgeler, F. M. Heichelheim,"Monopole", Pau lys Real-Enıyk
/opiidie der klassichen A ltertumswissenschaft 1 6, 1 933, 1 47-99.
33. Sikke temini konusunda bkz. C. G. Starr, Athenian Coinage 480-449
B.C., Oxford 1 970, özellikle 64-70; Bogaert, Banques, s. 328-9; Frederik
sen, "Caesar", s. 1 32-3 ; M. Crawford, "Money and Exchange in the Ro
man World", JRS 60, 1 970, 40-48'de, s. 46-7,"La probleme des liquidites
dans l'antiquite classique", Annalcs 26, 1 97 1 , 1 228-33'de, s. 1 23 1 -2 (ay
rıca 7. Bölümde 5. Kısıma da bakınız).
34. J. M. Keynes, A Treatise on Moncy, 2 vals., Londra 1 930, 1 1 2.
35. R. Bogaert, "Le cours du statere de Cyzique au Ve et lVe siedes avant J.
-C.", L'Antiquite classique 32, 1 963, 85- 1 l 9'da yazann ayrıntılı hesapla
maları bulunmaktaıdır. 34, 1 965, 1 99-2 l 3'te de bu konu ile ilgili tartışma
yer almaktadır. S. K. Eddy, Museum Notes 1 6, 1 970, 1 3-22.
36. Sayısı çok az olan örnekleri burada not etmek yerinde olacaktır. Bunun
için bkz. T. Reinach, "L'anarchie monetaire et ses remedes chez les and
ens Grecs", Mrmoires de / 'acad. Des lnscriptions et Bel/es Lettres 38,
1 9 1 1 , 3 5 1 -64. Bölgesel birliklerin ortak paralan müstesna olmamakla bir
likte, Reinach"ın belirttiğine göre (s. 353). bu çok önemli olmayan tama
mıyla siyasi olgu, sadece "anarşinin" sınırlarını biraz de9iştirmiştir.
37. Bogaert, "Cours du statere··, s. 1 05- 1 1 4'teki tabloya bakınız.
38. Ksenophon'un (Poroi 3.2), Atina sikkelerine öncelik verilmesi ile övünme-
213
si ile ilgili olarak, Mısır'dan ilginç bir destekleyici bilgi gelmektedir. M.Ö.
4. yüzyılın başlarında sikke basmayan Mısırlılar, Hellen askerlerine ödemek
için derhal sikkeye ihtiyaç duydular ve bu ihtiyacı karşılamak amacıyla Ati
na sikkeleri basmaya başladılar. Bkz. C. W. Curtis, "Coinage of Pharaonic
Egypt", 43, 1 957, 7 1 -76. Fakat bu konuda henüz anlamadı()ımız ve araş
tınlması gereken şeyler de vardır. Uzun uzadıya yazılmış olan bir Atina ya
zıtı, R. S. Stroud, Hcspcria 43, 1 974, 1 57-88'de basılmıştır. Bu yazıt, Ati
na Devleti tarafından M.Ö. 375/4'te Atina pazannda aldıkları malın karşı-
1ı91 olarak kendilerine "glaukcs" verilen tüccarların bunu kabul etmedikle
ri için cezalandınlmasını öngörmektedir. Metinde, akıllara durgunluk vere
cek böyle bir kanunun neden çıkarıldı()ı konusunda herhangi bir şey be
lirtilmemektedir ve ben de bu konuda bir tahmin bile yapamıyorum.
39. Syll., 2 1 8 ; bkz. J. Hasebroek, Philologischc Wochcnschrift 46, 1 926, 368-
72.
40. Bkz. Starr, Athenian Coinagc, 4. Bölüm; Finley, Procccdings .. Aix, s. 22-
25. Oldukça u()raştıncı görüş, belge ve günümüz de()erlendimıeleri için
bkz. E. Erxleben, "Das Münzgesetz des delisch-attischen Seebundes",
Archiv fıir Papyrusforschung 1 9, 1 969, 9 1 - 1 39; 20 1 970, s. 66- 1 3 2 ; 2 1 ,
1 97 1 , 1 4-62. Ancak kendisinin M.Ö. 420'nin ikinci yansında olarak gös
terdi9i bu tarihi hiç de inandıncı bulmuyorum. Bu kendisinin, yazıtın "Kle
on'un tahrip edici politikasının ... geçerli olan bütün rakamları yok etti()i"
parçası oldu()unu ileri sürdü()ü bir sonuç fikridir.
41 . Bkz. L. Gernet, " L'approvisionnement d'Athenes en ble au Ve et au !Ve si
ecles", Melanges d 'historics ancicnnc (Bibliotheque de la Faculte dcs
Lcttrcs, Univ. de Paris 25, 1 909, 4. Bölüm).
42. Bkz. H. Bolkestein, Woh/tiitigcit und A rıncnpjlege im ı,orch ristlichcn Al
tcrtum, Utrecht 1 939, s. 251 -57, 364-78.
43. Ps. Demosthenes 34. 37-39, Atina'da bundan sonraki durum hakkında bil
gi vermektedir.
44. Supplcmcntum cpigraphicum graccum IX 2.
45. Bundan sonra, buna hak kazanmamış olan sakinlerin firavunun hediyele
rinden pay almalanyla, vatandaşlann resmi listesi kaldırıldı; Plutarkhos,
Pcriklcs 37. Atina'ya gönderilen di()er hububat türü hediyeler için bkz.
Bolkestein, Woh ltiitigkcit, s. 260-2; toplum mallarının paylaşılması konu
sunda bkz. aynı eser, s. 269-73 ve K. Latte, "Kollektivitbesitz und Sta
atsschatz im Griechenland", Nachrichtcn d. Akad. D. Wisscnschaftcn in
Göttingcn, Phil.-hist. Ki., 1 946/47, 64-75; aynı zamanda Kirine Sch rif
tcn, Münih 1 968, s. 294-3 1 2'de basılmıştır.
46. Bkz. D. Van Berchem, Lcs distributions de ble et d 'argcnt a la plebc ro
mainc sous L'Empirc, Cenevre 1 939.
47. M.S. 92'de Domitianus'un yayımlad191, ltalya'daki üzüm ba()lannı yasak
layan ve eyaletlerdeki üzüm ba()larından yarısının bozulmasını istedi9i
214
emırname, Romalı tüketicilerin hububat üretimi ile ilgilendiğini göster
mektedir. Bu durum, o çağda (veya ona yakın çağlarda) yazılmış olan kay
naklarda açıkça belirtilmiştir. Statius, Silvae 4. 3. 1 1 - 1 2 ve Suetonius, Do
mitianus 7. 2'de bir önceki yazann yazdıklarına, masrafla ilgili notlar da
eklemektedir. Bu emirnameden, eyaletlerin rekabeti karşısında ltalya üzüm
üretimini korumak amacıyla alınmış bir önlem olarak alıntı yapan günü
müz tarihçileri, mantiki değerlendirmeleri ve Antik Çağ uzmanlanmn açık
iddialannı göz ardı etmektedirler. Bunun farklı bir önlem olduğunu ileri
sürerek yanılmaktadırlar. Daha kötüsü bu emirname, Domitianus'un ken
disi tarafından iptal edilmiştir (Suetonius 7. 2; 1 4. 5). Rostovtzeffin (RE,
s. 202) bunun tersini iddia eden görüşleri ise daha kötüdür. Rostovtzeff,
Suetonius·un, emirnamenin iptal edildiğinden bahseden iki açıklamasın
dan faydalanmadığından dolayı yanılgıya düşmüştür.
48. Bkz. Liebeschuetz, Antioch, s. 1 26-3 2.
49. Herodotos 4. 1 53, yazıtla bağlantılı bilgiler vermektedir. Supplementum
Epigraphicum Graecum IX 3, Kyrene'deki erken dönem Hellen kolonizasy
onu zorunlu görev etkeni hakkında veya Roma'nın ve en azından Cicero'nun
(Oratore Pro Aulus Caecina 98) " Latin colonileri" adını verdiği teşekküller
hakkında hiçbir endişe bırakmamaktadır.
50. Hellen belgeleri için bkz. Pritchett, Military Practices, 1 ve 2. Bölümler.
5 1 . Atina belgeleri, R. 5. Stroud, "Theozotides and the Athenian Orphans",
Hesperia 40, 1 97 1 , 280-301 'de s. 288-90'de özetlenmiştir. Stroud tarafın
dan yayımlanan yeni yazıt, emirname metninin bütününü vermektedir.
Muhtemelen bu, M.Ö. 402'de Otuzlar Yönetimi'ni (Triakonta-r.n.) yıkıp
demokrasiyi yeniden sağlamak üzere ortaya çıkan mücadeleler sırasında
ölen belirli sayıdaki insanın yetim oğullarının temel ihtiyaçlarının karşılan
ması ile ilQilidir. Emirname, bu yardımı açıkça vatandaşların hukuken bu
nu almaya hak kazanmış çocuklarına dağıtılmak üzere sınırlandırmıştır
52. A. H. M. Jones, Athenian Democracy, Oxford 1 957, s. 5- 10. Jones, M.Ö.
5. yüzyılda ortaya konan demokratik mekanizma ve 4. yüzyılda bunun de
vamlılığı konusundaki iki soruyu birleştirerek tek bir soru haline getirnek
tedir.
53. Kısaca bkz. Claude Mosse, La fin de la democratie athcnicnne, Paris 1 962,
s. 303- 1 3.
54. Larsen, Frank, Su rııcy iV, 341 'de.
215
VI I
EK DÜŞÜNCELER
( 1 984)
220
yüksek öznel tahminlerdir, tüm gözlem ve ölçümlerin birleşimini
içermezler. Fakat bunlar, anlaşılmaz ve olması muhtemel değerli
detaylara sahip oldukları gibi, gerçeklerin ortaya çıkmasına da esas
itibarıyla izin verirler" 2 6 Ya da Weber'in yazmış olduğu gibi "bu
mantiki yapı, gerçeklik içinde tecrübeye bağlı olarak, kavramsal
saflık halinde bulunamaz. Bu bir ütopyadır. Tarihi araştırmalar, tek
tek her bir olay hakkında karar verirken, ideal yapıyı gerçeğe yak
laştırmak ya da uzaklaştırmak meselesiyle karşı karşıya gelir. Mese
la bu anlamda, acaba belli bir şehrin ekonomik yapılanması ne de
receye kadar bir 'şehir ekonomisi' olarak tanımlanabilir?" 2 7
Antik Çağ ekonomisinde istihdam modellerine güzel bir örnek ola
rak son zamanlarda Roma lmparatorluğu'nda ticari alanda alterna
tif iki modelin oluşturulduğu görülmektedir. Keith Hopkins, ticaret
hacminde üç ya da dört yüzyıl boyunca önemli bir artış getiren ve
bundan dolayı da bu dönemde önemli bir ekonomik gelişme sağ
layan oluşumları, özenle hazırladığı bir modelle ortaya koymuş
tur. 2 8 Thomas Pekardy tarafından hazırlanan alternatif modelde
ise, ticaret hacminde önemli değişiklikler ve ekonomik gelişmelerin
varlığı yadsınmıştır. Özellikle kara taşımacılığında onun modelinde
ki unsurlar şunlardır: 1) "Tüketici sınıfının" küçük boyutta olması,
2) Sikke basımının miktarının az olması (ki bu noktada Hopkins'e
doğrudan doğruya ters düşmektedir) ve 3) Taşımacılıktaki yüksek
fiyatlar. 29
Bu iki model arasında tercih yapmak (veya birini önermek) için, bu
rada mümkün olandan daha ayrıntılı bir analiz yapmak gerekecektir.
Bu bizim antik ekonomiyi daha iyi anlamamız için kolaylık sağlayan
bir yoldur. Yoksa amaç münferit "etkenkrin" sürekli hatırlatılması
değildir. Belki şimdi Pekardy modelini Hopkins modeline tercih etti
ğimi söyleyebilirim. Çünkü Romalıların, "eyaletleri kendi çıkarlarına
uygun olarak sistemli bir şekilde sömürebilmeleri ve eyalet halkının
vergilerini ödeyebilmeleri için bir ticari dengenin var olması gerekti
ğini düşünmeleri gibi" kazançta herhangi bir artış olmadan sömürü
nün olması ihtimali de bana gözden kaçırılmış gibi görünüyor. 30
Bütün içinde yapılan bu eleştirilerden bahsederken Hellenistik dün
yayı görmezlikten geldiğimi söylemeliyim. Bunu yaptım, "çünkü
kavramlar tam olarak birbirini tutmuyordu". 3 1 Hellenistik terimi,
221
18JO'da büyük Alman tarihçisi J. G. Droysen tarafından, Hellen ta
rihinde Büyük İskender'in M.Ö. 3 23 'te ölümü ile Kleopatra'nın
M.Ö. JO'daki ölümü arasında kalan dönemi tanımlamak için kulla
nılmıştır. Bu tanım dünyaca kabul edilmiş, ancak antik ekonomi ça
lışmalarında cidden yanıltıcı olmuştur. Çünkü bu üç yüz yılda,
"Hellen" toplumunda temelde iki farklı oluşum vardı. 3 2 Bir yanda,
"batılı" Hellenlerin içinde yer aldığı Eski Hellen dünyası, ki şüphe
siz bunlar tüm politik ve kültürel değişimleri oluşturmalarına rağ
men, özel sebeplerle ekonomide bir değişime uğramamışlardır. 3 3
Öte yandan kısa bir zamanda birleşen Doğu bölgelerinde -Küçük
Asya'nın (Anadolu) çoğu, Mısır, Suriye, Mezopotamya- bulunan te
mel sosyal ve ekonomik sistem, ki Makedonyalı fatih tarafından ya
da Hellen göçmenleri ve onların takipçileri tarafından veya daha
sonraları Romalılar tarafından değiştirilmeden korunmuştur; ben
zaten bu konuyu daha önceden dile getirmiştim. Bu sebeple bura
da "Hellenistik ekonomi" yer almamaktadır. Başlangıçtan itibaren
bu, Antik Çağ alanı ve Şark (oriental) alanı (Doğu etkili-Doğulu)
olarak ikiye ayrılmıştır.
222
ğişmez bir zıtlık içindedir". Fakat 18. Brumaire'in" ikinci baskısının
( 1869) önsözünde şu yazılmıştır: "Antik Çağ'da, Roma'da sınıf mü
cadelesi yalnızca hür zenginler ve hür yoksullar olan imtiyazlı azın
lık içinde meydana gelmekteydi. Nü fusun büyük çoğunluğunu
oluşturan üretici kitle, köleler, yalnızca mücadele edenler için ta
mamıyla pasi f bir temel oluşturuyordu".
Bu iki durum, Marx gibi dikkatli bir yazar için bile kategorilerinde
ve terminolojilerinde dayanılmaz bir çelişki anlamına gelmekteydi.
En azından prekapitalist toplumlardaki sınıf ilişkileri problemi, en
az benim için olduğu kadar onun için de açık bir durum gibi gö
rünüyordu. Bottomore'un son zamanlarda yazdığı gibi, sınıf yapı
lanması "Marx ve Engels'in yazdıklarından daha fazla karmaşık ve
anlamı belirsiz bir olgu olarak ortaya çıkmaktadır. Şüphesiz onların
(Marx ve Engels) bakış açıları büyük ölçüde erken kapitalizmin gö
ze çarpan sınıf ilişkilerinden, bunların da ötesinde siyasi hayatta iş
leyen sınıf hareketlerinden etkilenmiştir. " 3 6
Özellikle, ne köleler ne de köle sahipleri tek bir sınıfın üyesi değil
lerdi. Onların üretim sistemi içindeki yerleri çok çeşitliydi. 3 7 Sade
ce üretimde doğrudan doğruya görev alan köleler ve kölelerini üre
timde kullanan köle sahipleri aynı sınıf(lar)ın üyesi olabilirlerdi. Bu
yalnızca anlama ilişkin bir mesele ya da Marxist metinlerde bulu
nan değerlendirmeler değildir. Antik Çağ toplumunun ve Antik
Çağ ekonomisinin söz konusu kavramını analiz etmek için, Antik
Çağ ekonomisinde köleliğin merkezi rolünü, hem zaman hem de
yer olarak sınırlı bir şekilde ifade ettim. "Serflik" kelimesini (ve kav
ramını), heilotlardaki gibi bir nitelendirme ya da penestat" veya
Hellenistik Küçük Asya'rıın (Anadolu) (Hellen metinlerinde /aoi-·
olarak adlandırılır) tarım işçilerinin bağımlılığı için kullanıldığı gi
bi yalnızca arılama dair bir ikilik olarak antik dünyaya uyarlamak
uygun değildir. Serflik, feodal Avrupa ile yakından ilgilidir. Bu se
beple, Antik Çağ'da basmakalıp üçlü bir terminolojiyi (köle, köylü,
özgür işçi) devam ettirebilmek sadece toprağa bağlılığı değil fakat
• Türkçe çeviri : Louis Boııaparte'ın 18. Bnımaire'i, (Çev. Sevim Belli), An
kara, 1 976. (r.n.)
.. işçiler, sertler. (r.n.)
... Adamlar, askerler. (r.n.)
223
ekonomik yapıda yer almasa da bireysel top rak sahiplerinin hukuki
yargılama yetkisi ve feodal ilişkil erdeki vasallık gibi sosyal altyapı
açısından serbest bir yapıyı da dikkate almayı gerektirmektedir. 3 8
Mesela h eilotlar, tamamıyla Sparta Devleti'nin kontrolü altınd ay
dı. Devlet, onları öldürebilir ya da zorla askere alabilirdi (bu yüz
den coğrafyacı Strabon'un söylediği gibi onlar halkın kölesiydiler.
8 . 5.4) . Serflerin (veya kiracıların) evleri ile lordların malikan elerinin
birbirind en ayrılması, tımarlarının olmayışı, iyileştirme için bir sis
temlerinin ve özel yargı h aklarının olmayışına bakılırsa, hiçbir şe
yin d erebeylik sistemin e bu kadar yakın olamadığı anlaşılır.
H er şeyi hesaba katarak, şimdi Antik Çağ'da üretim sisteminin n a
sıl karmaşık ve değişik uygulamalarla dolu olduğunu görüyorum ve
köle gücünün yapısını ayrıntılı bir şekild e dah a iyi anlıyorum. i ki
temel nokta - 1 ) Mevsimlik ve gelişi güzel çalıştırılan hür işçilerin ol
ması (s. 7 3 , 1 07), 2) Köle ve hür işçi arasında samimi olmayan bir
rekabet ya da rekabet hissi- benim kanaatime göre hala geçerliyd i
(s. 80-8 1 ) . Fakat bunlar üzerinde daha fazla inceleme yapılmalı ve
meselenin ince ayrıntıları ele alınmalıdır.
Bununla ilgili olarak tahmin edemeyeceğimiz kadar fazla sorun var
dır ve bu sorunlar daha başta bir engel oluşturmaktadır. Bununla
beraber, toprak üzerindeki nüfusun büyük çoğunluğu köle gibi ça
lıştı. Bu n üfusu banndıran ve temelde köle işgücü kullanan büyük
araziler, daima sadece artan ekonomik gereksinimler sebebiyle d eğil
fakat kesinlikle hasat dön eminde, hür insanların ilave işgücün e ihti
yaç duyuyordu. Bu sebeple Cato el kitabının başında, bir arazi seçil
irken diğer sebeplerin yanı sıra "işçi temininin bolluğun un" düşü
nülmesin i tavsiye eder. Bu istihdam, mevsimlik ya da rastgele olabi
lir ancak bu kaçınılmaz bir durumdu; bu yüzden daha önce hür ve
köle işçiler arasındaki ortak yaşam üzerinde durmuştum. 39 Kırsal ke
simdeki mevsimlik işçilerin çoğunun geçimlerini uç düzeyde bir ha
yat tarzıyla, kıt kanaat eld e etmeye çalışan küçük toprak sahipleri ol
d ukları konusundaki daha ileri tartışmalara da katılıyorum. 40
Şehirde durum biraz d ah a farklıydı. En azından birçok gerçek bü
yük şehir yıllarca çok sayıd a göçmen çekti . Bu göçmenlerin b azı
ları vasıfsız ya da yarı vasıflıydı. Şüphesiz bu vasıflı zanaatçılar da
fırsat çıktıkça d evlet projelerinde çalışmanın önemini kavradılar
224
(ki buna her zaman ihtiyaç duyuluyordu). Bu konudaki en iyi ör
nek, büyük bir şehir olmayan fakat büyük bir tapınak kompleksine
sahip olan Delos'tan gelmektedir. Burada, ayrıntılı bilgiler veren
çok sayıda mali kayıt ortaya çıkmıştır. Bu kayıtlarda, yakındaki bir
adadan birkaç günlüğüne, özel bir parça üzerinde çalışmak için ge
len bir zanaatkarın varlığı tespit edilmiştir. Bu kişi aylarca, yıllarca
ya da bir daha hiçbir zaman tekrar Delos'ta görülmemiştir. Bu tür
insanlar da küçük toprak sahipleri ve kırsal bölgedeki hasatçılar gi
bi geçici olarak çalıştırılmıştır. Fakat Roma, iskenderiye (Aleksand
reia) ve Klasik Dönem Atina'sında onlarca, binlerce vasıfsız ya da
yarı vasıflı insan çoğunlukla daha kısa süreli çalıştırılmış olsa gere
kir. Açıkça belirtmek gerekirse iş vermek, tüm sanayi öncesi top
lumlarda aslında şehre ait büyük bir faaliyetti. Ticari yapı; kapıcı
lık, seyyar satıcılık, dilencilik ve hırsızlığı artırmaktaydı.4 ı Bu işçile
rin çok az bir kısmı taşradakilerden daha az üretkendi ve köle işçi
lerle ortak yaşam meselesi pek geçerli değildi.
Bu işgücünün dışında, zannedildiği gibi herhangi bir olumlu çalış
ma fikrinin ortaya çıkması da beklenemez. Bağımsız çiftçiler ve za
naatkarlar gibi kendisi için çalışan insanlarla, başkaları için çalışan
lar (mesela s. 79-82) arasındaki fark Antik Çağ boyunca değişme
yerek istikrarlı bir şekilde devam etmiştir. Bu ikisi arasındaki fark
çok da belirgin değildi. Mesela çalışma düzenlemeleri esasen para
nın el değiştirme şekline göre bölünmüştü.42 Bu durum Antik
Çağ'da ücretli işçilerin konumunda bir çarpıklığa yol açtı. Sınıf bi
linci meselesi, daha önce de belirttiğimiz gibi, çalışan sınıfın değil
çiftçi sınıfının devrimci sloganıdır. Bunların hepsi olmamakla bir
likte, düzinelerce hatta daha fazla sayıda çalışanın grev örnekleri
Geç Antik Çağ'dan birer delil olarak günümüze kadar gelebilmiştir.
(s. 226 n57).43 Bundan dolayı ne çalışmaya ait olumlu ideoloji ne
de köle "rekabeti"ne bir içerleme yoktur.44 Daha büyük şehirlerde,
en azından özellikle imparatorluğa ait Roma'da, temel psikolojileri
hayat şartları tarafından belirlenen çok sayıda özgür ve fakir ile bir
çok köle daha yoksul bölgelerde yaşamış ve çalışmışlardır. Nero'nun
kent valisi Pedanius Secundus, bu şartlar da kendi kölelerinden bi
ri tarafından M.S. 61 'de öldürüldü. Antik kurallar uygulanarak,
onun tüm köleleri aynı çatı altında toplandı. Bunlardan dört yüzü
öldürülmeliydi. imparator askerlerini gönderene değin, pleb göste-
225
rileriyle uygulama geçici olarak engellendi (Tacitus, Annales
1 4.42, bu durum seditio· olarak bilinir). Halkın tepkisinin arkasın
daki sebepleri inceleyecek kaynak yoktu. Fakat basit gerçekler or
taya çıkarıldı. Pleb ayaklanması, birey yaşamını korumayı amaçla
maktaydı, ki böylece plebler (bunların bir çoğu azatlı köleler ya da
onların torunlarıydı) gün be gün birleşmekteydiler.4 5
Pedanius Secundus hikayesinde kayıtlarda olmayan şey, köleliğin
eleştirilmesiydi. Fakat ne köleler tarafından yapılan esaslı bir saldı
rı ne de nadiren de olsa bir köle ayaklanması görülmemekteydi. Üç
ciddi ayaklanma -Antik Çağ'da hepsi bu kadardı- özel durumlarda
meydana gelmişti. Diğer yandan hırsızlık, sabotaj, kişisel şiddet, fi
rar şeklinde düşmanca davranışlar, kölelerin kişisel tepkisiydi. Yete
rince ortak r.oktaları bulunmasına rağmen kölelerin büyük çoğun
luğunun, sistem içinde kendilerinin olabildiğince iyi bir yere yerleş
tirilmiş oldukları sonucuna varmaları ve bunu kabullenmeleri şaşır
tıcı değildir.46 Köleler, hür nüfus içerisinde yaygın bir korku mey
dan getirmişlerdi. Roma hukukunda, mesela hür yoksullar ve köle
ler arasındaki sosyal ilişki ve yaşam alanını birbirinden ayırmak
mümkün değildi. Fakat kölelerin, kar amacı gütmeyen derneklere
(collegia) efendilerinin özel izni olmadan üye olmaları yasaklan
mıştı (Digest 47. 22. 3. 2). Batı imparatorluğundan tatmin edici
kanıtlar, efendilerin kült dernekleri dışında, gerekli onayı vermek is
temediklerini göstermektedir.47 Bu açıklamayla bağlantılı olarak
efendiler, co/legia 'daki yakın sosyal ve kişisel ilişkilere köle üyelerin
"bulaşması"ndan korkuyorlardı. Bununla beraber, bu korkunun
varlığı iyi belgelenmiş olsa bile takip edilememekteydi ve daha ön
ce de uzun uzadıya değerlendirmiş olduğum gibi (açıkça bu ciltte
bu duruma karşıt görüş ele alınmıştır), kölelerin düşmanca tavırla
rı Antik Çağ köleliğinin çöküşüne sebep olmuştur.4 B
Roma imparatorluğu'nda gerçekte uygulamalar ile yasalar arasında
zaten geniş bir boşluk yer almaktadır. Bir yüzyıl önce Mommsen,
küçük bir istisna dışında imparatorluktaki kölelerin -ki bunların kö
kenleri yazılı ve epigrafık kaynaklarla belirlenmiştir-, İtalya 'dan ya
da imparatorluk eyaletlerinden geldiklerini gözlemlemiştir. 49 Bu ça
lışma, kendi zamanından günümüze kadar gelen buluntularla doğ-
• i syan. (r.n.)
226
rulanmıştır. 50 imparatorların, çeşitli şekillerde ortaya çıkan "iç kö
leliği" yasakladığına dair çok sayıda emirname bulunduğu kesindir.
Bu kanunların sadece bir kısmını biliyoruz. 5 1 Fakat uzmanların bu
kanunları uygulamada ne derece kararlı oldukları, bunları ne dere
ce uygulayabildikleri konusunda herhangi bir belge yoktur. Kanun
lar ne derse desin, kendini satma, özgür çocuklarını satma ve kesin
olarak adam kaçırma, profesyonel köle tüccarları aracılığıyla çok
büyük ölçüde devam etmiştir. Burada güçlü patronların mevcudi
yeti, gerekli bir önşart gibi görünmektedir.
Son zamanlarda bu konuda etkileyici yeni kanıtlar (başka kanıtların
yanı sıra) Aziz Augustinus'un mektuplarında keşfedilmiştir. 52 Bun
lardan birisi (n. 1 0) yaklaşık M.S. 422-423 yıllarına tarihlenmekte
dir. Bu mektup, Kuzey Afrika'daki gençlerin ve hür doğan çocukla
rın geniş ölçüde kaçmlmasından şikayet etmektedir. Bu çocuklar kö
le olarak Hippo Limanı'ndan· denizaşm yerlere gönderilmekteydiler.
Aynı zamanda Augustinus, ailelerin çocukları satmalarına yirmi beş
yıldan beri yasal olarak izin verilmemesine rağmen, bunun daima
var olduğunu söylemektedir. Burada konunun hukuki yönüne gir
miyoruz. Fakat diğer başka metinlerde bunu ima eden akıl almaz
ifadeler bulunuluyor. Böyle bir kanunla ilgili olarak elimizde her
hangi bir referans bulunmamakla birlikte, diğer metinlerde, bu gibi
satışlara karşı esasta yasaklamalar bulunmasına rağmen Geç impa
ratorluk Dönemi'nde izin verildiğini gösteren akıl almaz ifadeler yer
almaktadır. 53 24. mektupta Augustinus hukukçu bir arkadaşına,
benzer olaylarla ve hukukla ilgili sorular sormaktadır. Fakat bunun
cevabının yer aldığı bölüm korunamamıştır. Bu alanda birçok iş ya
pılması gerektiği kesindir. Bunun başlangıç noktası, Augustinus
mektuplarında, aslında yeni olmayan "barbarlık öncesi" Roma im
paratorluk toplumuna özgü sorunları yansıtan olaylar olmalıdır. 54
3) Toprağın i şletilmesi, Zenginl ik ve Kazan ç
Genel olarak kabul edilen, zenginliğin temel şeklinin toprak olduğu
fikri Antik Çağ boyunca hep vardı. Toprağın işletilmesi normal şart
larda otomatikman zenginleşmek, mevcut kaynakları kullanmak ya
da kendini sosyal statüde ilerletmek ve çeşitli yollarla güç elde et-
• Tunus"ta, Sicilya'nın karşısında Akdeniz kıyısında antik liman. (r.n.)
227
mektir; bu da belli bir plana göre h areket etmeyi gerektirir. Sınır
lı anlamıyla bu, sadece gelir eld e etmeyi hedefl er. Fakat bunun
yanı sıra mesela toprak sahi plerinin yönetimi altında insan gücü
nü artırmak, kişisel etkinin güçl endirilmesini ya da doğrudan
doğruya d en etimin artırılmasını gerektiri r. Bana göre bu çok açık
tır. Fakat bu konuda tarihçiler tarafından son d erece basit bir
mantıkla gösterilen ısrarlı i steksizliğe karşı çıkmayı gerekli bulu
yorum. Çünkü bun ların görüşleri , kapitalist toprak işletmesindeki
tam gelişmiş bir kazan ç ha reketi ile " geçim ekonomisi"ne ilişkin
anlamsız fikirler arasında tutarsız bir temele oturmaktadır. On yıl
sonra Whittaker aynı şikayeti tekrar günd eme geti rmiştir: "Zen
gin toprak sahi pleri kavramı, topraklardaki üretimden doğan ka
zançl arla ilgilenmemekte ya da bunu i çermemektedir.... Bu tama
men ve açıkça saçmadır. Bu tür bir 'iş', bir çeşit doğrudan üretim
fazlasının yok edilmesidir. Mevcut olan gerekli eşyalar ya da l üks
şeyler (bununla birlikte zen ginlik için gerekli şeyler) , piyasa saye
sinde ya da değil ve ajanlara rağmen ya da değil, tan ı m la maya
çalıştı kları şekliyle satma ve satın almanı n kazancı üzerinden
yaşama, Roma meclis üyelerinde olduğu gibi keskin bir şekilde
birbirinden ayrılmalıdır" (italik vurgu bana ait) . 55
Büyük toprak sahiplerinin, kötü üne sahip olarak kendi işletmeleri
ni sömürmeleri ve ürettiklerini tasarruflarında tutmak konusunda
benimsedikleri yöntemlerle ilgili olarak yazılı belgelere dayalı kay
nakların hemen hemen tümünün sessiz kalması, bu karmaşık ve
çeşitlilik gösteren yöntemler üzerin e somut bir tablo çizilebi lmesin
de merkezi konumda yer alan en ön emli zorluktur. Bu konuyla il
gili olarak kaynak malzemenin içerisinden süzülerek ve yetersiz ih
ti mallere dayanarak ya pılan çıkarımlarla yavaş yavaş bilgi üretil
mekte veya en azından hi potezler oluşturulmaktadır. Mesela eko
nomik yelpazenin en altında, kesin şartlar altında (özellikle Roma
i mparatorluğu yön etiminde) devlete ve büyük to prak sahiplerine
güç ve kazanç sağlayarak kaynak oluşturan köylü piyasası artık or
taya çıkmıştır. 5 6 Bu yelpazenin en üstünd e ise, sadece malın pazar
da satılması değil bunun yanı sıra tarım zenginliğinin bir himaye
aracı olarak kullanılması ve diğer yollarla ticari olmayan zi rai ürün
l erin kayda d eğer hareketi yer almaktadır. 57
228
Buraya kadar hem Roma hem de Hellen tarihinde, Klasik ve Klasik
sonrası dönemlerde merkezi bir yer tutan, büyük miktarda toprak
kiralayanlar cephesindeki mal üretimi üzerinde bu derece durma
mız yeterlidir. Özellikle şimdiye kadar ele alınanların marjinal ol
m a sı, yani kil yataklarının seramik, tu!)la ve kiremit imali için ken
di çıkarlarına kullanması gibi örnekler, bizim meseleyi anlamamı
zı sa!)layan en büyük etkendir. "Do!)al olarak" kil, bir tür toprak
sayıldı!)ından, bunlar arasında kile ayrı bir yer vermek akl ımıza
gelmez ve bu sebeple tarihçilerin bunu büyük ölçüde önemseme
miş olmaları da hiç şaşırtıcı de!)ildir. Hatta Roma bürokrat ve hu
kukçularının kilin konumu hakkındaki görüşleri de belirsizdir. Hu
kukçular arasında bu konudaki farklı görüşlerin delili olarak, kil
yataklarından yararlanma, köle işgücü kullanma veya başka birta
kım amaçlarla mülkten yararlanma hakkı olup olmadı!)ı; veya M.S.
4. yüzyılda Constantinus'tan sonra imparatorluğun collatio lust
ralis' yani arabulucu (negotiatores) üzerine konan bir vergi ile ta
nışma sı, 58 irrıparatorların tekrar tekrar verdikleri çabalarla bu ver
ginin etki alanlarının sınırlanması, mülk yönetimindeki normal iş
lerin bundan muaf tutulması (Codex Teodosianus 1 3 . 1 ) bunlar
arasında sayılabilir.
Bununla beraber bunlar hukukçuların çok hafifletilmiş anlamlı tar
tışmalarıdır ve özellikle metinlerde bulunabilir. Bu toprak sahipleri
nin onların kil kaynaklarındaki gelişmeleri kanıtlaması karşısında,
doğrudan bir işletme olsa da olmasa da bu, latifundia sahipleri için
bir rantiye gibi olmuştur. Şimdiye kadarki en etkileyici sonuç, im
paratorluğun M.S. 2. yüzyılın başlarına ait mühürlü tuğlalarının sı
kı analizleri sonucu ortaya çıkmış bulunuyor. Tuğlalar yapıların en
önemli malzemesi olduğundan, bunlara çok fazla miktarlarda ihti
yaç duyulduğu ortadadır. 59 Böylelikle kil yatağı sahipleri, birbirin
den farklı ücretlerin ve bireysel katılımın bulunduğu tuğla üreti
minde, esas l)larak ü st sınıfın bir üyesi olarak yer alıyorlardı. Bun
lar zaman içinde imparatorlarla birlikte güçleri zaman geçtikçe ar
tan etkil i bir kesim haline gelmişlerdir. ltalya ve Sicilya'da tapınak
ve şehir oluşumuna dahi katılmışlardır. Burada seramik üretimi de
vardır. Ancak bunlar, Atina'da veya başka bir yerdeki iyi boyanmış
229
ince seramikler gibi değildir. Küçük kentsel sanayi ürünlerinden
başka, seri üretim amphoralar ve sofra çanak çömleği antik dün
yanın her yerinde üretilmiştir. Bunlar M.S. 4. ve 3. yüzyıllarda bir
Kuzey Ege adası olan Taşoz'da (Thasos) ve "Erken İmparatorluk -
Geç Cumhuriyet Dönemi'ne ait" Orta İ talya'nın Cosa Bölgesi'nde
yapılan parlak arkeolojik çalışmalarda açığa çıkarılmıştır. 60 Aynı
değerlendirme, Gal (Kelt) merkezlerinin terra sigillatası için özel
likle La Graufesenque tarafından ikna edici şekilde yapılmıştır. 6 1
Arkeoloji tabii ki bize kiremit, tuğla ve seramik imalatçıları ile top
rak sahipleri arasındaki hukuki ve ekonomik ilişkiyi gösteremez. Az
sayıda kireç ocağının tesbit edilmesi -bu gerçekten arkeolojik bir
faaliyettir- ve bunlardan çok azının da sistematik araştırılmış ol
ması şaşırtıcıdır. 62 Bunun yanı sıra M.S. 3. yüzyıl ortalarına ait
Oxyrhynchus'tan gelen 3 adet papirüsle ilgili son yayın, toprak sa
hipleri ile çömlekçiler arasındaki ilişkileri gün ışığına çıkarmakta
dır. Bu konuda şimdiye kadar yapılan bilebildiğim spekülasyonlar
bu çalışmada dikkate alınmamıştır. 63 Papirüsler, çömlekçiler adına
iki yıllığına kiralanan geniş mülklere değinmektedir. Kiracılar, ken
dilerini "şarap kapları yapan çömlekçiler" olarak tanımlamışlardır;
her yıl 15.000, 24.000 ve 16.000 iyi kalite kap üretmeyi taahhüt
etmişler ve sırasıyla, ilk ikisinde her yüz parça için 32 drakhme, so
nuncusuna ise her yüz parçada 36 drakhme ödeyeceklerini belirt
mişlerdir. Bunun yanı sıra ayrıca belirlenmiş iki veya sekiz tür kap
da az miktarda üretiliyordu. Bunların bedeli, kaplarla şarap ya da
mercimek olarak ödeniyordu. Mal sahipleri çömlekçilere hammad
de ve ekipman sağlarken, çömlekçiler sadece işgücü temin ettiler
(ancak bu kesin değildir) ve her iki çalışma da (biri yayımlanma
mıştır) bakış açımızı destekleyen çeşitli kanıtlarla birlikte, mal sa
hiplerinin hatırı sayılır öneme sahip insanlar olduklarını ortaya
koymaktadır.64
Oxrhynchus'taki kiralamaların, Roma dünyasının çömlekçilik üreti
minde ortak bir metot uygulandığının göstergesi olduğunu ileri
sürmüyorum . (bunun yaygın olmadığını ispatlamanın imkansız ol
duğunu da sanmıyorum). Fakat öncelikle, sadece büyük merkezler
olan Arezzo, Pisa, Puteoli, Lezoux, La Graufesenque, Kuzey Afrika
gibi büyük yerlerde değil, bunun dışında sayısız küçük üretim mer-
230
kezinde de tamamen yerel bir dağıtım için, çok çeşitli metotlar uy
gulandığına kesin olarak inanıyorum. İkincisi, tüm bu mal sahiple
ri, küçük ya da büyük, doğrudan ya da dolaylı yollardan hammad
de elde ederek, işletmelerinden yeterince kazanç sağlama şansına
sahiplerdi. Burada esas olan onların toprak sahibi olmalarıydı.
231
Orta Çağ kentleri ve Antik Çağ kentleri arasında büyük bir bölün
m enin olduğu açıkça fark edildi. Bu, Max Weber ve Weiner Som
bart'ın çalışmasıydı. Bunlar Kari Bücher'e göre biraz daha öndeler
di ve yıllarca yakın iş arkadaşıydılar. Orta Çağ kentleri, daha sonra
yazıldığı gibi "Hellen ve Roma şehirlerindeki gibi önemsiz tüketim
merkezleri" değil di. 67 Sombart bu kavramın ayrıntılarına girdi ve
konuyu netleştirdi. "Bir tüketim şehri bana göre, geçinebilmek (Le
bensunterhalt) için gerekeni ödeyendir... bunun için kendi üretim
leri gerekli değildir, çünkü buna ihtiyaçları yoktur. Bunlar yasal uy
gulamaların oluşturduğu kaynaklardan geçimlerini sağlarlar. Mese
la, vergiler ya da kiralar şeklinde geri dönen değerleri, dağıtma yü
kümlülükleri olmadan bunu yaparlar." 68
Antik Çağ üzerine çalışmalar yapan klasik tarihçiler normal olarak
bu bakış açısını reddettiler ya da Eduard Meyer'in yolundan gide
rek, bu konuda Bücher, Weber ve Sombart'ın cahil ve akılcılıktan
uzak bir şekilde bu alanı istismar ettiklerini kabul ettiler ve bun
ların yolunu takip etmemeyi önerdiler. Weber'in ideal tipleri (veya
model leri) hakkında zaten birtakım şeyler yazmış bulunuyorum ve
bu konuda tekrar gerek olduğunu sanmıyorum. Uzun uzadıya bu
noktayı ele almanın gereği de yoktur. Weber ve diğerleri, şehir nü
fusunun çoğunluğunu oluşturan köleler, yabancılar, yurttaşlar ve
zanaatçıların, geçimlerini sağlamak için çalışan vasıfsız işçiler,
çarşı esnafı ve profesyonel adamlara benzer şekilde hayatlarını ka
zandıklarının farkındaydılar. Birçokları -köle ya da özgür olmala
rı fark etmeksizin- ihraç etmek veya satmak için evde bir şeyler
üretmekle meşguldüler. Bu konuda hiçbir ciddi tartışma bulun
mamaktadır. Bu gibi pek çok faaliyet bulunmasına rağmen Arez
zo seramiği, Tarsus'un keten giyisileri veya Patavium'un yünlüleri
konusuna daha önce dikkat çekmiştim. Mesela Marsilya'da (Mas
salia), daha sonraları değil ancak erken koloni günlerinde, içinde
barbarlara ihraç edilen ya da onlardan ithal edilen ürünlerin yer
aldığı antrepolar bulunduğu artık ispatlanmıştır. 69 Bununla bera
ber Taras'ta (Tarentum) var olduğu düşünülen (Rostovtzeff bura
yı "antik dünyanın önemli sanayi merkezleri" i çine dahil etmiştir)
yün sanayii ,.ıntik kaynaklarda en ufak bir bilgiyle bile desteklene
memiştir. 70
232
Değerlendirmelerimin çoğu, son zamanlarda söylenmiş olduğu gi
bi, "sessizlikten gelen bir tartışmaya ve bilgilerin yetersizliğinden
dolayı bir genellemeye dayanmaktadır." 7 ı Belgelerin sessizliğinden
dolayı konunun, büyük oranda ve bıkkınlık verici tartışmalarla,
başka bir yerde de "yetersiz kişisel tartışma" olarak tanımladığım
şekilde, metinlerde yer almayan kuramsal ve iddialar halinde değer
lendirilmesi anlamına gelmektedir. Bu tür değerlendirmeler üzerin
de belirgin uzun tartışmalar yapmak saçma olabilir. Fakat burada,
iki örnekte yer alan ve yaygın olmayan teknik bir bakış açısı üze
rinde durabiliriz. D'Arms, Roma dünyasındaki tüccarların statüsü
üzerine yazmış olduğu makalesine, kısa süre önce La Rochelle'den
elde edilen ve 1 8. yüzyıl başlarına tarihlenen soylular sınıfına ait bir
ailenin karşılıklı şahsi yazışmalarını içeren mektuplarla başladı. Bu
mektuplarda, ailenin servetini oluşturan şeyin tamamıyla toprak ol
duğu ve ailenin temel geçim kaynağını köle ticaretinin oluşturdu
ğu ve bunun onlar için büyük bir mutsuzluk kaynağı olduğu açık
tı. Fakat D'Arms, Roma'ya ait kanıtlar, "bizi bir şekilde yanıltmak
tadır, ki ... bu konuda şimdiye kadar bir Roma senatörünün kendi
temellerine dayanarak ticaret yapmakla birlikte Depont gibi tüccar
ları aşağıladığına dair herhangi bir örneğe sahip değiliz" şeklinde
devam eder ve "eğer Roma'dan da kişisel olsa bile karşılıklı yazış
malardan bir kısmı günümüze gelebilseydi... bizim Jean Samuel
Depont'un benzerlerini Antik Çağ Roma'sında bulabileceğimizden
kesinlikle eminim" diye sözünü tamamlar. 7 2
Herhangi bir delil bulunmamasına rağmen Moeller'in, Pompeii'de
yerel koyun yetiştiriciliğinden kaynaklanması gereken büyük bir
yün sanayiinin varlığını ortaya koymak için harcadığı büyük ve hat
ta olağanüstü çaba daha da abartılıdır ve bu bölge antik kaynak
larda sığır yetiştiren bir yer olmasına karşın, eğer kabul edilebilirse,
kendisi koyun üretilen bölgede Lactarius Mons teriminin süt üreti
mini ifade ettiğini iddia ederek bu konuyu açıklamaktadır. Moel
ler'in tartışmasının tamamında, girişimci bir ihracat sanayiinin var
lığı ve bunların yün çırpıcılar tarafından kontrol ve koordine edil
diği konusundaki görüşleri birbirini izleyen hatalarla dolu olup
tahminlere dayalı olarak ortaya konmuştur. Mesela o, bir evi yirmi
çalışanıyla birlikte küçük bir fabrikaya dönüştürmüş ve bu iddiası
na, dokumacı bir adam olarak tanımladığı birinin yazmış olduğunu
233
varsaydığı duvar yazılarını kaynak olarak göstermiştir. Ve Moeller,
tama mıyla arkeolojik d eğerlendirmelere a ykırı olmasına rağmen,
Eumakhia 'nın heykelinin yün çırpıcılarının girişimleriyle dikildiği
büyük bir binada, Yün Çırpıcıları Birliği'nin ve "giyisi ve eşya d eğiş
tokuşunun yapıldığı veya satıldığı bir müzayede ala nın" bulun
duğunu belirtmektedir. 7 3
Fakat bu temel metodolojik tartışmayla gereğinden fazla meşgul
olundu. Bu "tüketici şehir" modeli ve benim kurmaya çalıştığım a n
tik ekonomi hakkındaki tüm analizler, Pompeii'de birkaç tekstil
atölyesinin keşfi ya da senatörler aristokrasisinin birkaç üyesinin ti
caret ve üretimle meşgul olması, benim bu analizlerimi doğrusu hiç
etkilemedi ve bozmadı. Bu olağanü stü adamların olağanü stü şehir
leri üzerine burada bir tartışma yapamayız. Bütün bilinen ya da
mümkün olan tekil örnekler, ne tarihi ne de sosyolojik olarak belir
leyiciymiş gibi görülemezler. Anlamlı sayısal verilerin yokluğunda,
yargıda bulunurken yapılabilecek en iyi şey, saptanan fikirlerin bir
model olmadığını ve mevcut bilgilerin tartışmalı bir modelden daha
tatmin edici olduğunu açıklamaktır (Antik Çağ uzmanları hala,
yaygın olarak tüm bilinenlerden farklı "g erçekleri" listeleme yönte
mine giderler, ki bu h içbir zama n bir metot değildir). Tüketici şe
hir modeli, gelirlerin sad ece kiralar ve vergiler gibi istikrarlı sektör
lerden d eğil, daha çok ticari kayıtlarda "yabancı" tarım sektörü ola
rak belirtilen alanlardan temin edildiği bir modeldir. Bununla bir
likte tüketici şehir, gelirlerini, çoğu kentsel ürün için g etirilen kötü
ürün imal etme sınırlamalarına rağmen, bağımsız zanaatkarların
yerel halka satmak a macıyla basit olarak ürettikleri mallarda n sağ
lar. Özb eöz tüketici bir kent olan Roma, benzer şekilde çok sayı
da insana ihtiyaç d uymaktaydı. Fakat normalde sadece önemsiz
malların üretiminde bunlara ihtiyaç vardı. Eleştirici bir öneri Som
bart tarafından ileri sürülmüştür. Doğrudan doğruya aşağıdaki
alıntının a nlaşılmasına yardımcı olacak şekilde, bir başka a lıntıyı
ben zaten tüketici kenti ta nımlarken yapmıştım. Sombart ise, "şeh
rin asıl temel yaratıcıları tüketicilerdi. Bunu ikinci d ereced e (üçü n
cü d erecede, vs) sağlayan ise üreticilerdi" demekte ve üreticileri ba
ğımlı bir unsur "olarak, hayatları tüketici sınıf tarafında n tüketim
fonunun paylaşılmasına izin verilmesine bağlı" bir grup şeklinde
ta nımlamaktadır.
234
işte üzerinde doğrudan doğruya tarışma ve değerlendirmeler yapıl
ması gereken konu budur. Başka bir ifadeyle belirtmek gerekirse, so
ru sadece antik dünyada ne şehre ait önemli boyutta imalat ve ti
caretin zenginliğe yol açmasıdır, ne de tarım ve madencilik sektörü
tarafından yaratılan tüketim fonunun bir parçasının alınmasıdır. Er
ya da geç sonuçta Roma lmparatorluğu'nun, Antik Çağ boyunca ta
mamıyla eşit olmasa da, bütün topraklarını bir bütün haline getir
miş olması, şehirlerin oldukça geliştiğinin önemli bir kanıtıdır. Som
bart'ın ikincil - üçüncül şehir yaratıcılarının sayısı muazzam şekilde
artmıştı. Fakat ben şehre ait üretim mallarının, bir zaman sonra me
sela M.S. 3. yüzyılda ve sadece batı imparatorluğunda büyük top
rak sahiplerinin şehirlerden kaçışı ve piyasalardan malların gittikçe
artarak geri çekilmesi sonucunda bazı çöküşlerle azalmaya başladı
ğına inanıyorum (kısaca yukarıda, s. 1 60 ). Bu öneri, bu konuda
sıraladığımız sorulardan daha fazla araştırmayı gerektirir ve zaten şu
anda üzerinde durduğumuz mesele, ekonomik büyümenin ne za
man gerçekten sona erdiğini tayin etmektir. 74
Nihayetinde, gerçek ya da hayal ürünü tüm istisnalar bir yana, şeh
re ait üretimin genel hatlarına günümüz benzeri bir itibar kazandır
mak için göstermiş olduğumuz son çabalar, bu konuda bazı nokta
lara değinilmesini engellemiş görünmektedir. Öncelikle, Antik
Çağ'da bir esnaf birliğinin (collegia) (s. 138) olmadığını, Roma co/
legiası hakkındaki son çalışmalar bir kez daha ortaya koymuştur. 7 5
Bu ilk düşüncemizi takip eden ikinci nokta ise, a fortiori, eğer ora
da esnaf birlikleri yoksa, esnaf birliği salonları, kumaş salonları, bor
salar, değiş tokuş alanları da yoktur. Bu konuyu açıklığa kavuştur
mak için yapılan girişimler de Pompeii'deki "Eumakhia binasında"
olduğu gibi tamamıyla patetiktir". Veya Ostia'daki, diğer adıyla "Pi
azzale della Corporazioni" olarak tanınan ve işlevi kesin belli olma
yan bir binayı, heyecanlı bir arkeoloğun aşırıya kaçarak, küçük tica
ri ofis adacıklarından oluşan bir yapı olarak tanımlaması, bunları
keşfetmek için yapılan müstesna girişimlerdendir. 76 Bu gibi genel
noktalar (ve diğer birçoğu doğrudan doğruya gelecek bölümde in
celenecek) bana göre antik ekonominin karakteristiğinin belirlen
mesinde temel oluşturacaktır.
• Acıklı , dokunaklı (r.n.)
235
5) Para ve Kredi
Bugün Batılı kapitalist ülkelerde yaşayanların hiçbiri için, paranın
gerçekte mad eni paradan daha başka bir şey olmad ığı, özellikle
kağıt para (geleneksel değerlerde metal dolaşımı, para yerine ge
çen nesn elerdeki gibi temelde farklıydı) ve bunun yan ı sıra ciro
edilebili r (aktarılabilir, devredilebilir) kağıtların da bulunmadığı
Antik Çağ toplumlarındaki para kullan ımını kavramak kolay olma
yacaktır. Daha açık bir ifadeyle, antik enflasyon hakkındaki her tar
tışma , özellikle M.S. 3. ve 4. yüzyıllarda va r olduğu düşünülen enf
lasyon ve bunun temel nedenleri üzerinde yoğunlaşarak sonuçsuz
kalsa da, esasen bu ta rtışma temelde eksik yürütülmektedir. 77
Büyük oranda eldeki para miktarının , altın ve gümü ş olarak yetki
liler tarafından bastırılmasına bağlı olduğu v e toplumun d evam
eden ihti yaçlarını karşılamakta yetersiz kaldığına hiç şüphe olma
dığı bir ortamın , ekonomik gelişmeyi ken di haline bıraktığı olduk
ça kesindir. Cumhuriyetin son yüzyılında Romalı yetkililerin "bazı
ekonomik kavramların . . . den eysel anlayışını" bir "parasal politika
ta sarımı" şeklinde gelişti rmek ve diğer şeylerin yan ı sıra "değiş to
kuşu amaçlayan piya sa ihtiyacını yeterince karşılamak"78 için ge
rekli yeterliğe sahip olduklarına dair Lo Cascio'nun görüşl erine ve
onun tartışmalardaki ısrarlı çabalarına katılanlar olsa bile -ki ben
hiç ikna olmuş değilim- her ne kadar bu, d eğerlendirmenin dışın
daysa da, Roma 'da da zaman zaman para azlığından kaynaklanan
"krizler"in etkili olduğu anlaşılmaktad ır. 7 9 Ayrıca yine bu tartışma
n ın ötesinde, Roma Devleti ve imparatorluk haline gelmi ş diğer
devletler bir yana bırakılacak olursa , Antik Çağ d evletleri fetihler
yoluyla elde ettikleri gelirler veya madencilikten sağladıkları büyük
miktardaki ka ynakla r dışında kronik kıtlıklarla ka rşılaşmışlard ır.
Bunun yanı sıra , bu noktada benim kaygım kredilerden çok para
basımıyla ve özellikle de borç para verilmesinin ötesinde kredi me
kanizmasıyla ilgilidir. ilk baskıda, kredinin yaratılmasına i mkan ta
n ıyan ve Erken Yakın Çağ'dan veya Geç Orta Çağ'dan i yi bilinen
yöntemlerin Antik Çağ'da bulunmadığın ı vurgula mıştım. Bu , borç
verenlerin veya borç veren kurumların, bir çeşit para yerin e g eçen
çeşitli n esnelerin nakit parayla alışveriş yapar gibi kullanılması için
toplum kaynakla rını yaygınlaştırmaları anlamına geliyordu . Ben
236
özellikle ciro edilebilir veya devredilebilir kağıtların azlığı, borsala
rın veya değiş tokuş yerlerinin bulunmaması ve resmi banknotlar
şeklindeki devlet tahvili veya benzeri kağıt para karşılığının olma
yışına da dikkat çektim (s.141 -3). Çağdaş ekonominin geliştirilme
sinde bu kurumların asıl rolü ve teknikleri, ki ekonomi tarihçilerin
ce çok iyi bilinir, bu belgelemeyi gerektirmektedir. Antik Çağ'da
bunların bulunmayışı, eğer durum gerçekten böyleyse, esnaf birlik
lerinin ve esnaf birliği salonlarının da olmayışı gibi temel bir konu
dur. Antik Çağ iş hayatının uygulama ve finansmanının temel şart
ları, istisnalarla açıklanamaz.
Benim görüşüme karşı iki büyük "anti-ilkelci" (anti-primitivist) kar
şıt yaklaşım Andreau ve Thompson tarafından ortaya atılmıştır;
bunların kredi yaratma sorununu nasıl ele aldıklarını sorgulamak
gerekir. 80 Thompson'un, kaynakların sessizliğine kişisel bir açıkla
ma getirdiği noktada, artık uzmanlaştığı "kayıp insanlar tartışma
sı" olarak bildiğimiz görüşlerine daha fazla yer vermeye gerek yok
tur. Thompson, Atina "jurilerinin, mülk yönetiminin detaylarını
duymak bile istemediğini" belirtmektedir. 8 ı Fakat her iki bilim ada
mı da Antik Çağ tefeciliğinin önemli ölçüde üretim için kullanıldı
ğını ifade ederken bu görüşü ön planda tutmuşlardır, ki bu nokta
da durup deliller üzerinde ısrar etmek gerekir. Kısa süre önce, "tüm
Klasik Hellas'tan elde edilen çok farklı türden hemen hemen dokuz
yüz ticari borç verme örneklerinden oluşan katalogda", belki beş
ödünç para verme işlemi -denizcilikle ilgili krediler hariç olmak
üzere- üreticilerce değerlendirilmiştir. 82 Katalogda, yer alan tek bir
ticari işlemin sınıflandırılması için dahi hiçbir iddia veya hiçbir tar
tışma bunların aritmetik etkilerini değiştiremez. Hellenistik dünya
ve Roma için bir özet tablo mevcut değildir ve biz burada tahmin
lerimize ve önsezilerimize dayanarak değerlen dirme yapmış
bulunuyoruz. Bununla beraber, üretim dışı tefecilikte çizdiğimiz bu
tablo kayda değer bir değişme göstermemiştir. Bilebildiğim kay
naklar da bu yönde değerlendirmeler yapmaktadır.
Thompson kredi oluşturulması konusunda hiçbir noktayı ele alma
dan ortaya çıkmaktadır. Ancak Andreau devlet borcunun bulunma
dığını belirtir fakat bir görüngü (fenomen) olarak "ve doğrudan
doğruya ondan önceye gelen bu dönemi" yanlış bir şekilde Sanayi
237
Devrimi dönemine konumlandırır ve bir cümleden bile kısa bir ifa
deyle bunu reddeder (s. 1132 ). Andreau daha sonra Antik Çağ'da
ki bankacılık, "paranın belirli ekonomik miktar oluşturduğu yapı
içerisinde var olan global satın alma gücünü artıracak şekilde etki
lemiştir" der. Çünkü, bir yanda yatırımcıların malı hala para olarak
kalırken, aynı zamanda bankalara para olarak borç verilmiş ve bu,
miktarı ikiye katlamıştır (s. 1143). Bu beni şaşırtıyor ve başka bir al
ternatif göremiyorum, fakat bu durumun tuhaflığı beni yanlış de
ğerlendirmeler sürüklemesine de müsaade edemem.8 3 Kredi oluş
turma araçlarının ve kurumlarının bulunmayışı, halen Antik Çağ
ekonomisinin sarsılmaz teme1lerini oluşturmaktadır.
Belki de konuyu kapatmadan önce bir kez daha, Antik Çağ'da çok
geniş bir borçlanma ve tefecilik bulunduğu konusunu bir an için
bile tartışmayacağım, söylemeliyim. Bu bilinmeyen ve keşfedileme
yen yüzdelik içerisinde, kentin ve kırsal kesimin yoksulları için kü
çük tefecilik yoluyla verilen krediler şeklini almaktaydı ve bu tefe
cilikten elde edilen kazançlar ise üst sınıflar için düzenli bir gelir
oluşturmaktaydı. Burada mesele bu değildir, ancak mesele üretim
de ve ekonomik büyümede tefeciliğin rolüdür, ki bu konuda benim
görüşüm tamamıyla olumsuzdur.
6) Kentlerin Beslenmesi
Çok açık bir şekilde Atina ve Roma'da gördüğümüz gibi bazı antik
kentler, dışarıdan düzenli olarak büyük miktarlarda hububat ithal
etmek zorunda kalmıştır. Daha sonraları bu iş kendi kendine bir sı
nıf oluşturmuştur. İthalat ihtiyacı (ihtiyatlı çağdaş tahminlere göre)
M.Ö. 1 . yüzyıldan M.S. 3. yüzyıla kadar her yıl en azından 1 50.000
ton hububat olarak belirmektedir (buna ek olarak Roma ordusunun
uzaklara savrulmuş birlikleri için gerekli malzemeler de bulunmak
tadır).84 Bu gibi miktarlar (ve M.S. 3 32'den sonra Bizans için ge
rekli malzemeler), "Antik Çağ'da önemli miktarlardaki ucuz mallar
için uzak mesafeler arasında sürekli bir taşımacılık örneği olarak"
dikkat çekmektedir. Bu, "bozulması kolay karmaşık bir sistemdir".
Henüz "sistemin yetersizliklerini çok ciddi şekilde vurgulayamıyo
ruz. Fakat bunlara rağmen sistem, normalde doğru olarak çalış
maktadır. "8 5 Hububat temini, kısmen ayni kiralar ve çeşitli vergiler
den kısmen de (özel ve devlet olmak üzere) merkezi ltalya, Sicilya,
238
Sardinya, Kuzey Afrika ve nihai olarak Mısır'dan satın alınarak sağ
lanmaktadır. Daha az miktarlar da Gallia ve l spanya'dan temin edil
m ektedir. Büyük miktardaki emtianın çoğu, tahminen °ıo85'i deniz
yoluyla (denizcilik mevsiminin devam ettiği yedi ay süresince) Cla
udius'un Ostia Limanı'nı kurmasından ö nceki Rom a'ya değil, N a
poli Körfezi'ndeki Puteoli'ye, buradan da nehir taşımacılığıyla Ti
her Neh ri'ne g eliyordu. En büyük gemiler, 400 ile 600 ton arasın
da değişiyordu; ancak Tiber N ehri'nde hareket edecek olanların to
najı ise 1 50 tona kadar düşüyordu. Fakat bu küçük gemilerin, kı
yıdaki Puteoli'den Tiber N ehri'ne kaç kez sefer yaptıklarını bilme
miz mümkün değildir. imparator Claudius kıtlık döneminde, gemi
inşa edenleri teşvik etmek için, en az 70 ton hububat taşıyabilecek
kapasitede gemi yapabilecek kabiliyette olanlara çeşitli vaatlerde
bulunmuştu. 86
Bu rakamları vermemin sebebi, Roma şehir nüfusunun yiyecek ih
tiyacı için g erekli olan çalışmaların içeriği hakkında bir fikir ver
mektir. Emtianın miktarını bilmemiz mümkün değildir. Aynı za
m anda h ububatı, yetiştiği bölgeden limana taşıyacak, limanlarda
g emilere yükleyip boşaltacak, Puteoli , Ostia ve Roma'daki depola
ra yerleştirecek ve limanlardaki depolarda n değirmene, fırıncıya ve
sonunda satıcıya taşıyacak insan sayısının ne kadar olduğu ko nu
sunda da bilgimiz yoktur. 87 Yalnız, geniş idari m ekanizmanın yanı
sıra İ talya, Sicilya, Mısır, Kuzey Afrika ve diğer bazı yerlerdeki top
lumlarda, temelde bürokratik olmayan bu işlerde görev alan kişile
rin sayısının oldukça fazla olduğu söylenebilir. Ancak Claudius'un
gemi inşa edenleri teşvik etme önlemleri, devletin bu konuları g eliş
tirme çabalarının çok yavaş olduğunu ve uzun zam an aldığını gös
termektedir. Cumhuriyet Dönemi'nde devletin müdahalesi , adeta bir
kriz meydana getirecekti. imparatorluk Dönemi'nin başlarında Au
gustus, devlette yeni bir idari mekanizma geliştirdi.88 Fakat M.S. 3 .
ve 4. yüzyılın sonlarına kadar devlet yine de "zorunlu hizmet"ten zi
yade "im tiyaz ve sempati yaklaşımı"nı tercih etti. Bu, "bir bakıma
libero commercio· veya /aisser faire, laisser passer'den.. daha az"
olm akla birlikte "dirigisme"den·- uzaktı. 89 Bu bakımdan, Antik Çağ
• Serbest ticaret ile. (r.n.)
.. Bırakınız, yapsınlar, bırakınız geçsinler (r.n.)
... Devlet müdaheleciligi (r.n.)
239
şehirleri içinde durumunu çok iyi bildiğimiz bir şehir olan ve çok sa
yıda görevlinin bulunduğu, hububat taşıma kurallarının Atina kö
kenli tüccarlar ve gemiciler üzerine kurulduğu Klasik Dönem Ati
na'sında bu işle görevlendirilenlerin çoğu, vatandaş değil kente yer
leşmiş yabancılardı ; ancak bu elemanlar ile çalışmanın, beraberinde
hayal kırıklığı getirmesi oldukça dikkat çekicidir. 90 Atina, vergi sis
temini, yiyecek ihtiyacını karşılamak için bile kullanmadı. Fakat di
ğer maddelerde olduğu gibi, ithal edilen hububattan da liman ver
gisi aldı (s. 164). Diğer şehirler için belirli bir yapı oluşturmamız
mümkün değildir. Büyüklükleri, Roma ile rahatlıkla karşılaştırılabile
cek durumda olan lskenderiye (Aleksandreia) ve Kartaca hakkında
da bu konuda anlamlı bilgilere sahip değiliz.
Sanıyorum ki hububat dağıtımı ve kriz önlemlerinin, büyük şehir
lerin sürekl i bir problemi olan beslenme meselesinden çok daha
fazla tarihçilerin dikkatini çekmesi kaçınılmazdı. Oldukça marjinal
ve tesadüfi bilgiler veren yazıt ve papirüs şeklindeki yeni belgelerin
çok az bilgi vermesine karşın, yakın zamanlarda yazmış olduğum
gibi, bu meselelerin yeniden gözden geçirilmesini sağlayacak bel
geler ele geçirilmiştir (s. 40, 169-71). Devlet (Roma) tarafından,
Roma kentinde ve sonunda istanbul'da (Konstantinopolis) düzenli
ve geniş çaplı hububat veya daha sonra da ekmek (ve bazen yiye
cek) dağıtıldığı doğrudur. Daha ne beklenebilirdi ki? Roma impara
torlarının şahsi zenginliklerinin, büyük bir planla bütünleştirilmesi
mümkün değildi. Hatta Roma imparatorlarının zenginlikleri, sade
ce Roma şehrinde yapacakları geniş çaplı yardımları dahi karşılaya
bilecek durumda değildi. Bilinen diğer yardım planlarının hepsi de
-ki bunların sayıları oldukça azdır- az sayıda insanı kapsamıştır ve
yardımın uzun süre devam ettiğini gösterecek bir belgeye de rast
lanmamıştır. Bu girişimler ya özel olarak ya da belediyeler tarafın
dan desteklenmiştir. 9 1 Bu yardım planları içinde hububat ve sada
ka dağıtımı yer almıştır; ancak bunu alacak olanları sayısından zi
yade genellikle oyunlar, eğlenceler, anma törenleri ve bunun gibi
şeylerin giderlerini karşılamak için gönderilen yardımların toplam
miktarını kestirmek mümkün değildir. İmparatorluk italya'sında,
birkaç yerel yöneticinin ve imparatorluk oligarşisinin yaptığı yar
dımlar dışında kalanların miktarlarının az olduğunu ortaya koyan
ele geçen deliller yeterince açık görünmektedir. 92 Bunların ne ka-
240
dar küçük miktarlar olduğuna örnek, kısa süre önce Lykia'nın Tlos
kentinde ele geçen ve M.S. 2. yüzyıla ait olduğu düşünülen bir ya
zıtta görülebilir. Yazıt, Lalla adındaki bir kadının 12.500 denarius
bağışladığını belirtmektedir ve para faize konulmuştur. Şehir yerel
hububat dağıtım listesinde adı geçen 1. 100 vatandaşının her biri
ne, her yıl haziran ayının 15'inde, gelirlerinden bir denarius verme
yi garanti etmektedir.93
Aslında Roma hububat yardımını ayrıca ele aldığım kısımda (s. 40
ve 170-71), Hıristiyanlıktan önce devletin bile fakirleri önemseme
diğini ve bunun istisnai bir durum olmadığını vurgulamıştım.94 Yu
karıdaki örnek gerçek bir istisnadır ve bu bence hala kesin gibi gö
rünmektedir. Günümüz değer yargıları içinde bunun tekrar tekrar
vurgulanmasının sebebi, yardımın, ihtiyaç sahibi olup olmadıkları
kontrol edilmeden bütün vatandaşlara açık olmasının zihinlerde
yanlış yorumlara neden olmasındandır. Burada hassas mesele, bu
yardımı almaya hak kazanmış olmakta ya da olmamakta değil, uy
gulamadadır. Acaba yüzyıllar boyunca bedelsiz hububat dağıtımını
(kimin bu yardımı almak için karneye sahip olduğu değil) mümkün
kılan neydi? Antik Çağ kaynakları, yardımların, pleblerin büyük
mücadeleleri sonucunda elde edildiği ve fakirleri rahatlatmak ama
cına yönelik olduğu konusunda hemfıkirdir. 9 5 Hatta belgeler, va
tandaşların köleleri adına uydurma belgeler düzenleyerek bazı gi
derlerini devlete yüklemeye çalıştıkları ve "hile"ye başvurdukları
hakkında birtakım olaylardan bahsetmektedir. Bu fikre ve yerleşmiş
ortak yargılara karşı çıkmak kolay olmasa da, her bir senatörün sı
raya girerek kendi payına düşeni alması veya bu payı alması için
hizmetlilerinden birini göndermesini çok ukalaca ve ilginç bir dav
ranış olarak görüyorum. Clodius Pulcher adlı tribun, M.Ö. 58'de sü
rekli mısır yardımı yapılacağını açıkladığında, bunun fakirlere yapı
lan bir yardım değil, vatandaşların hakkı olduğunu belirtmişti. Bu
yaklaşım, hem sembolik hem de ideolojik bakımdan oldukça ilginç
tir. Ancak onu destekleyenlere ve daha sonraki Roma yazarlarına
bakılacak olursa bu, gerçeği değiştirmemektedir. 96 Augustus'tan
başlayarak imparatorlar, bedelsiz hububat dağıtımının patronu
konumuna yükselmeyi siyasi bir avantaj olarak görmüşlerdir. Fakat
bu da, yardımların hiçbir zaman fakirlerin durumunu iyileştirmek
için yapılır hale gelmesini sağlayamamıştır.
241
Bir diğer istisnai durum da Traianus tarafından, Alimenta Progra
mı olarak l talya'da ilan edilmiş (veya Nerva tarafından olması d a
ha mümkündür) yardım programıdır. imparator, büyük miktardaki
bir parayı, yaşları aşağı yukarı on dört ile on sekiz arasında d eği
şen çok fakir erkek çocuklar (ve bir kısmı d a kızlar) için harcanmak
üzere bir kenara ayırmıştı; fakat ne kadar olduğu bilinmem ektedir.
Ancak para doğrudan doğruya yerel yöneticilerin rllerine verilmi
yor, faiz geli;-i şeklinde kendilerine öd eniyordu. Büyük top rak sa
hipleri , toprakları içi n almış oldukları 0108 faizli kredilerin D/o5'ini b u
çocuklar için ödemiş oluyorlardı. Hiçbir kural, olası b i r ekonomik
b aşarısızlığı ve i nsanların hata yapmal annı engelleyem ez; ancak bu
proje, hem süreklilik arzediyordu hem d e pek çok şeyin hesaplan
m asını gerektiriyordu ve bu sebeple de oldukça karmaşıktı . Toplam
kırk dokuz şehrin bu projede yer aldığı ve bunların dörtte üçü nü n
d e l talya'nın dört merkezi bölgesinde bulunduğu bilinm ektedir. 97
Belgelerin çoğunun epigrafik olması nedeniyl e, bu konudaki bilgi
lerimiz böylesine şanslı olduklarından, bu projeni n İtalya'nın bütün
şehirlerine ulaşamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak seçimin
nasıl yapıldığı, yardım yapılacak çocukların nasıl seçildiği veya her
topl umdaki tüm hü r çocuklar içinde bunların sayısının ne olduğu
konusunda ise hiçbir fikir edinemiyoruz.
Bu projenin amacı ne olursa olsun, sadece i talya'ya ait bir prog
ramdı. Bunun siyasi amaçlı bir program olduğu kesin olmakla bir
likte, belki de şaşırtıcıdır ama eğer varsa başka amaçları, sonu gel
m ez tartışmalara hala açıktır. Programın görünürdeki amacının, ba
zı fakir ailelerin çocuklarını besleyerek onlara maddi d estek sağla
m ak olduğu kesindir. Fakat özellikle Veyne, birtakım gizli maksat
lar olmadan faki rlerin çok fazla düşünülmesinin mümkü n olmaya
cağını belirterek , bunun amacının doğum oranını artırmak olduğu
nu ileri sü rmektedir. 98 Bunu temel bir fikir olarak kabul etmiştim (s.
40), ancak şimdi endişeliyim. Veyne, oldukça ayrıntılı bilgilere sahip
olduğumuz Veleia'da her on çocuktan birisini n bu yardımı aldığını
tahmin etmektedir. Bu sadece bir tahmindir, ancak yine de yeterli
dir. Bu nasıl bir yardım projesiydi ki , yardımdan faydalanacak olan
şehirler belirlenecek ve bu şehirl erin sad ece küçük bir yüzdesine yar
dım verilerek italya'daki doğum oranı artırılacaktı? imparatorlar, di
ğer toplumlarda ve Augustus'un ilk yıllarında olduğu gibi bekarlara
242
belirli bir ceza koyup ailelere doğrudan yardım yapmak yerine, böy
le dolaylı siyasetler yapma gereği duymuşlardı? Veyne, hükümetin
demografik politikasının her zaman kör olduğunu belirterek bu so
rulara cevap vermektedir, ancak ona göre Traianus'un yardım prog
ramının etkisiz olması, onun hedefleri hakkında fikir de vermez.
Belki de, ancak emin olmamakla birlikte, imparatorların patronlu
ğunun genişlemesinin tabiatında var olan basit siyasi açıklama da
bu konuda yeterli değildir. Kısa süre önce yeniden gündeme gelen
ve projenin temelde toprak kredisi oluşturarak, ltalyan tarımını ge
liştirmeyi amaçladığını ileri süren eski bir görüşün ortaya koyduğu
fikirleri de hiç gerçekçi bulmuyorum.99 Toprak üzerinden elde edi
len gelirlerin toplamının vergi oluşturması (kredi faizleri), toprak sa
hiplerinin parayı temin edebilmek için işlerini geliştirmelerini sağla
yacaktı. Bunu yaparken bir yan dan da yıllık faiz ödemeleri durma
dan devam edecekti, ki bu hiçbir şekilde işleyemeyecek bir şeydi. Ve
yine belki de, Domitianus'un kısa süreli olarak bağcılığı sınırlandır
maya çalışmasında olduğu gibi, çok gerektiği anda doğrudan doğ
ruya daha sert bir yöntem de uygulanabilirdi (s.244n47).
Bi r çapraşıklık da alimenta ile ilgilidir ve bu sorun halen devam et
mektedir. Bu yardım projesiyle ilgili son belge, M.S. 3 . yüzyılın or
talarından hemen sonrasına tarihlenmektedir. Demek ki , proje en
azından yüz elli yıl kadar devam etmiştir. imparatorluğun sonraki
merkezlerinin de bundan faydalandığını düşünmemiz için sebepler
vardır ve projenin devam ettiği uzun zaman zarfında, iflas ve çö
küşlerin olduğuna da şüphe yoktur. Ancak acaba bu projede yer al
mak gönüllük esasına mı yoksa zorunluluğa mı dayanıyordu? Eğer
birincisi yani gönüllülük ise, yardımı ya panlar istedikleri zaman ge
ri çekilebiliyorlar mıydı? i çerideki belgeler ve az miktarda dışarıdan
elde edilen delillerin (Plinius, Epistulac 1 0.55) şiddetle ve ısrarla
gösterdiğine göre, zorunluluk mümkün değildi. ıoo Bu fikirleri ka
bul ediyorum ancak diğer durumun da doğru bir şekilde uygulanıp
uygulanmadığı konusunda endişeliyim. Binlerce zengin İtalyan
toprak sahibinin, imparatorun büyük şanı adına (ltalya'da doğum
oranının artmasına yardımcı olmak için) maddi bir külfetin altına
girmesi, imparatorluğun iyi niyetle yoksullara yaptığı yardım ol
maktan daha çok, o zamanın mantığına ters düşmektedir. Böyle bir
243
durumda yasal durum oluşturmaktansa "ahlaki" baskı oluşturmak
için pek çok yol vardı. içtenlik gibi isteklilik de kaypak bir şeydi.
M.5. 268 ile 272 yılları arasını kapsayan ve Oxyrhynchus'ta buluna
rak 1972'de basılan bir grup papirüs, Roma yiyecek dağıtımı konu
suna yeni bir bakış açısı getirmiştir. Bu belgeler, muhtemelen 4.000
yerel ev için dağıtılacak hububat miktarını göstermektedir. Editör,
papirüsün, "yardımların çok fakir kimselerin ihtiyaçlarını karşılamak
için değil, ancak Roma 'da olduğu gibi, şehirlerin imtiyazlı orta sı
nıfına ödenen bir ek maaş olduğunu" belirtmektedir (italik yazılan
kısım bana aittir). ı o ı Claudius'tan itibaren (ve hatta daha önce) Ro
ma'nın şehir tarihini anlamsız hale getiren bu dikkat çekici sonuç
kabul gördü, çünkü boş yerleri doldurmak ve yardım alacakları be
lirlemek için hazırlanan Oxyrhynchus listesi, Roma lmparatorlu
ğu'nun uygulamalarından aynen alınmış gibidir. 102 Artık kesin kes
inanıyorum ki yorumlar birbiriyle çatışmaktadır. 103 Her halü karda,
imparatorluğun sonuna doğru hububat dağıtımı ile ilgili olarak ele
geçen belgeler, Roma ve lstanbul'da bunların devam ettiğini göster
mekten başka, bilinenlere çok şey katmamaktadır. Acaba bunlardan
başka süreklilik gösteren yerler olup da bizim bilgimiz dışında ka
lanlar var mıdır? Böyle sürekli hububat dağıtımını öngören projeler
varsa bunlar neden başlamış ve neden sona ermiştir? Haklı olarak
"eyalet ekonomisi"nin, Oxyrhynchus'taki hububat dağıtımında ol
duğu gibi, "çok sayıda kurumun süreklilik kazanmasından sıkıntıya
düşeceği" söylenmektedir. ı o4 Ben yine de Mısır'ın önemsiz bir köyü
durumunda olan Oxyrhynchus'tan elimize geçen ve birkaç yıllık bir
devreyi ele alan belgelere göre değil, Geç Roma imparatorlarının ls
tanbul'daki (Konstantinopolis) uygulamalarındaki anlayışa göre de
ğerlendirme yapmayı uygun buluyorum.
7- Savaş ve 1mparatorlu k
Bu iki konu, doğal olarak Geç Roma lmparatorluğu'nun diğer özel
meselelerinden ayrı bir şekilde (s. 90-93) bu kitapta tekrar ele alın
maktadır (özellikle s. 1 56-6 1 ve 1 69-76). Burada da meselenin ba
zı yönleri veya en azından bazı ayrıntılarının yeniden ele alınması
gerekmektedir.
Temel bir noktayı belirtmek gerekir ki, imparatorluğun gelirleri ne
kadar fazla olursa olsun Antik Çağ'da ne bir ticari savaş ne de ti-
244
cari emperyalizm bulunduğu konusundaki fikrimi değiştirmem için
bir sebep yoktur. ı o 5 Yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için bel
ki de bazı şeylerin tekrar edilmesinde fayda vardır. Ben insanları,
kamu ya da özel, bağlı veya bağımlı olarak ayırarak veya ticaretin
savaş ve yayılmacılıktan faydalandığını inkar ederek sömürüyü kü
çümsemek düşüncesinde değilim. Ancak son bahsettiğim şey yani
sömürü, zaten savaş ve fetih anlayışlarında yer almak zorunda ol
mayan, amaçlanmadan ve kendiliğinden oluşan şartların ürünüdür
ve bu noktada tabii ki tüccarların, politikaları yapanların planları
üzerindeki emellerini de tespit etmek mümkün değildir. Kısaca bir
iki defa belirttiğim gibi, vergilendirmeyi de ticari bir araç olarak
kullanmadaki başarısızlık üzerinde daha da fazla durulması gerekir,
ki belki de bu olumsuz noktanın en karakteristik belirtisi budur.
Her zaman olduğu gibi, istisnai durumlar vardır. Ancak bu konuda
istisnaların sayısı azdır. Bunlardan birisi, Cicero'nun De Re Repub
lica'sınde (Devlet Hakkında 3. 16) geçen yarım cümlelik sitayişli bir
ifadedir. "Biz, Alpler'in gerisinde, zeytin ve üzüm yetiştirenleri ka
bul etmeyen insanların en adaletlisiyiz. Zeytinin iyisi bizim toprak
larımızda yetişir ve bağlarımız daha da değerlidir". Cicero, bunun
için ne bir tarih ve ne de yazılı bir belge halinde metnin tamamını
vermektedir ve Roma tarihinde bununla karşılaştırabileceğimiz
başka bilinen bir tedbir de yoktur. Bu sebeple güvenilirlik konu
sundaki endişelerimizi zaten belirtmiştik. Ancak bütün tarihi gü
vensizliğine rağmen Cicero'nun neden böyle bir kuralı (zorlama ve
ya zorlanabilirlik problemini bir kenara atarak) ortaya koymuş ola
bileceğini düşünmek mümkün değildir. Ve gerçekten, bu tedbirin
M.Ö. 2. yüzyılda var olduğunu gösteren arkeolojik sebepler de var
dır. 1 06 2. yüzyılın son çeyreğinden ı . yüzyılın son çeyreğine kadar
Roma askerlPrine gönderilen şaraba ek olarak yılda 100.000 hekto
litre şarap italya'dan başta Tyrrhen kıyılarına ve oradan da Fran
sa'ya kadar gemilerle gönderiliyordu.
Buradan fayda sağlayan esas kişiler tabii ki İtalya 'daki bağımsız
tüccarlar veya gemiciler değil büyük toprak sahipleriydi. Sonraları
görüldü ki, imparatorluk Dönemi'nde 100.000 hektolitre şarap bel
ki de sadece Roma şehrinin ürettiği şarabın onda birinden daha az
dır ; bu durum anlaşılınca, bu adaletsiz kuralın kimler için garanti
olabileceği gibi bir soru haklı olarak ortaya çıktı (Cicero'nun kendi
245
ifadesi). Sadece bu yüzyıla has olmakla birlikte, Galli (Kelt) üst ta
bakanın üretimin erken dönemlerinde bulunduğu ve şarap içmenin
zevkine vararak çok miktarda şarap tüketmeye başladıkları aşama
da (Diodorus 5.26.3) şarap, Romalılar için köle elde etmek amacıy
la hediye değişim sisteminde geçerlilik kazanmaya başlamıştı. Bu
kendine özgQ ticaret, daha sonra F ransa'nın imparatorluğa katıl
masıyla sona erdi ve F ransa'dan hukuki köle elde etme durumu da
son buldu. Hemen hemen aynı dönemde de Fransa'nın sosyo-eko
nomik yapısı bir iç değişim geçirdi. l07
Birtakım endişeler bir yana, Antik Çağ'da yayılmacılığın sağladığı ka
zançlar şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Ancak yine de savaşın getir
diği kazanç hala yeterince araştırılmamıştır (ve bu kitapta da aslında
yeterince ele alınmamıştır). 1 08 Burada iki ayrım oldukça temel gibi
görünüyor. Birincisi, sayısal bakımdan değerlendirilemeyen fakat as
keri güci.i etkili bir şekilde kullanıp kullanamamalarına göre birbirin
den ayırt edilebilen küçük ve büyük devletlerdir.ıo9 Antik Çağ dün
yası, komşu toplumlar arasında sık sık ortaya çıkan çapulculuk ve
yağma ortamından çıkmaya başladığında, ki küçük devletler de ken
dilerine düşen görevi yerine getirmişlerdir, savaşın nimetleri büyük
devletlere düşmüştür. işte bu, benim bahsettiğim az sayıdaki "fetih
çi devletler" ve diğerleri arasındaki ikinci farklılığı oluşturmaktadır.
Birinci gruptakiler savaştan kazanç elde eden saldırgan devletler iken
diğerleri Antik Çağ'ın kendi halinde olan imparatorluklarıydı. 1 ı o
Antik Çağ savaşlarını yapanları tespit etmek kadar, savaşların getir
diği ortalama kazancı veya kaybı net olarak hesaplamak mümkün
değildir. Thukydides, Potidaia'nın iki yıl süren kuşatması sırasında
Atina'nın 2.000 talent harcadığını belirtirken (2.70.2), devletin,
kendisine bağlı devletlerden haraç yoluyla elde ettiği -Antik Çağ'da
oldukça nadir görülen bir şeydir- büyük miktardaki nakit para re
zervini göz önünde bulundurarak bu rakamı vermektedir. Ancak
Thukydides, kişilere yapılan harcamalar veya hazineye giren gani
metlerin miktarını ve diğer masrafları tahmin edememektedir. Ben
daha önce (s. 1 57), Roma imparatorlarının bütün fetihlerde "eko
nomik unsurları ... normalde borç hanesine koyduklarını" yazmış
tım. Buradaki ifadeler bizleri yanlış bir izlenime sürükleyebilir. İm
paratorluğun kurulduğu dönemlerde, merkezden oldukça uzaktaki
246
yerlere fetih seferi yapmak, normalde tahmin edilen harcama mik
tarını geçebilirdi. Roma imparatorluğu idaresinde böylece savaş ve
fetihlerin ekonomik analizini yapmak, Antik Çağ emperyalizminin
sınırları içinde çözümlenmesi oldukça zor, karmaşık bir problem
haline gelmektedir. Roma, sahip olduğu teknoloji, insan gücü, eko
nomik ve sosyal örgütlenmesi ile Augustus'un ölümünden sonra
belki de en geniş sınırlarına ulaşmıştır. M.S. 3. ve 4. yüzyılda, im
paratorluğun artık vergilendirme kapasitesini genişletemediği ve
buna bağlı olarak askeri gücünü geliştiremediği dönemlerde, artık
yeni şartlara ihtiyaç duyulmuştur. Mesele esas olarak, zamanla aşı
rı hale gelen vergilendirmenin mi (daha önce 89-90. sayfalarda
yazdığım gibi) yoksa şimdilerde kuwetle ileri sürüldüğü gibi bir
yandan seçkin kesim gelişirken 1 1 1 imparatorluk merkezinin zayıfla
masıyla ortaya çıkan dikkat çekici dengesizliğin mi daha fazla araş
tırılması gerektiğidir. Augustus'un ölümünden itibaren dört yüzyıl
boyunca Roma savaşlarının, şahıslara ve devlete yüksek miktarda
kazanç getirdiği konusuna bir itiraz söz konusu değildir. Bunun
karşılaştırılamayacak kadar küçük çaplı şeklinin Klasik Dönem Ati
na fetihlerinde görüldüğü de ifade edilebilir. 1 1 2
Buradaki asıl nokta, Cumhuriyet'in sonuna kadar ve hatta daha
sonra da Romalıların, savaşın kazançlı bir şey olduğunu düşünme
leri ve buna göre savaşa karar vermeleridir. Cicero, Caesar'ın Britan
ya'yı işgalini yanlış bulmaktadır (s. 1 57'de geçmektedir). Çünkü bu
sırada savaş, hiç de getirisi olmayan bir şeydi ve savaşta elde edi
len esirler bile yeterince iyi değildi (en azından M.S. 4. yüzyılın so
nuna kadar, imparatorlar savaşlara devam ettikleri sürece, impara
torluğa köle olarak çok sayıdcı scıvaş esiri getirildiği unutulmamalı
dır). Son sözümü Romalılarla ilgili anlatımlarla değil, görüşlerinden
kendimize pay çıkarabileceğimiz Thukydides'in sözleriyle bitirmek
istiyorum . Atina Meclisi'nin M.Ö. 4 1 S'te yaptığı toplantıda Thuky
dides, neden herkesin sonunda Sicilya Savaşı'na olumlu oy kullan
dığını açıklarken şunları söylemektedir (6. 24) : "Büyük bir kalaba
lık oluşturan bu insanlar, savaşa katılanlar dahil, o anda para kaza
nacaklarını ve güçlerine (yani imparatorluğa) güç katacaklarını ve
bunun da gelecekte sürekli bir ödeme olarak kendilerine geri dö
neceğini düşünmüşlerdi".
247
DİPNOTLAR
248
ages of the Abso/utist State, Londra 1 974, s. 462-549 ; S. P. Dunn, The
Fail and Rise of the Asiatic Mode of Production, Londra ve Baston 1 982.
Bu konuda Marx ve Engels'e ait fikirlerinin gelişmesi ile ilgili olarak bkz.
L. Krader, The Asiatic Mode of Producıion, Assen 1 975.
1 2. Bu sebeple s. 1 1 2 ve 233n l 8'de yazmış olduğum fikirlerimden vazgeçiyo
rum. Özellikle bkz. C. R. Whittaker, "Rural Labour in Three Roman Provin
ce"; şurada: Garnsey, Labour, 9. Bölüm ve "Land and Labour in North Af
rira", Klio 60, 1 978, 3 3 1 -62, kaynakçası dahil; A. Daubigney, "Reconna
issance des formes de la dependance gauloise", Dialogues d'historie an
cienne 5, 1 979, l 45-90'a bakınız.
1 3. Mesela bkz. 1. Glodariu, "Die Landwirtschaft im römischen Dakien",
ANR W il 6, 1 975, s. 950-89.
1 4. Marx, Grundrisse, s. 5 1 3.
1 5. R. Banaji tarafından karşı çıkılan Amerikan köleliği, sosyal de!'.jişimin bü
tününü içine alıyordu. "Modes o F Production in a Materialist Concetion of
History". Capital Et Class, 1 977, 110. 1 90-93 'teki fikirler ikna edici değil
dir.
1 6. M arx'ın kendisinin kullandı!'.jı açık, özlü bir deyim haline gelen "üretim
tarzı" ifadesi için bkz. G. A. Cohen, Kari MarI's Theory of History, Ox
ford 1 978, s. 79-84.
1 7. ı. Walerstein, The Capitalist World-economy, Oxford 1 979, s. 1 5; aynca
s. l 38'de bunu "süngerimsi ifade" olarak adlandırmaktadır.
1 8. Giardina'nın (s. 1 42-5) ve kısmen de Whittaker'in (s. 1 75-6) Opus 1
1 982'deki makelesinin sonuna bakınız.
1 9. Kısa bilgi için bkz. Finley, Opus 1, 1 982, 208- 1 0. C. Wirkham, "The Other
Transition: From the Anrient World to Feudalism", Past and Present 1 03,
1 984, 3-36'da üretim tarzı kavramını ilginç bir şekilde meselenin etrafın
da dolaşıp durarak anlatmaktadır. Ben bu anlatımı pek de anlaşılır bulmu
yorum.
20. A. Carandini, "Columela's Vineyards and the Rationality of the Roman
Economy", Opus 2, 1 983, 1 77-204. Ayrıca bkz. E. Fentress, aynı eser, 1 6 1 -
75; M . Corbier, Giardina/Schiavone 1 , 1 98 1 , 427-44'de.
2 1 . Kula'nın çalışmasını, sadece aslı Polonya dilinden ltalyancaya oradan da
lngilizceye yapılmış olan çevirisinden biliyorum. Bu sebeple benim kendi
sinden alıntı yaptığım şeylerin tamamıyla do!'.jru olduğuna emin değilim.
Her ne şekilde olursa olsun zaten Momigliano'nun da ifadesine göre (Ri
lJİsta storica italiana 87, 1 975, 1 68) Kula, Antik Çağ dünyasıyla ilgilen
memiştir. Onun modeli tamamıyla W. A. Lewis, "Economic Development
with Unlimited Supplies of Labour", Maııchester School... 22, 1 954, 1 39-
249
91 'den alınmıştır. Bu sonuncuyu okuma zahmetine katlanan herkes Ca
randini'nin yapt191 çalışmanın anlamsızlı9ını kavrayacaktır.
22. Antik Ça9 hesaplama sistemi hakkında temel bir kitap olup Carandini ta
rafından ele alınmayan G. E. M. de Ste. Croix, "Greek and Roman Acco
unting", Studies in the History of Accounting, (ed. A. C. Littleton ve B.
S. Yamey), Londra 1 956, s. 1 4-74'e bakınız.
23. Kula, Thcory 36-37 ; 1 74-5 (dn. 10 ile birlikte).
24. Özellikle bkz. Andreau, "Banque·: Aynca bkz. A. Carandini, L'anatomic
della scimmia, Turin 1 979, s. 209- 1 5.
25. Burada belirlenmesi gereken nokta tabii ki metnin, yazan tarafından mı
yanlış ifade edildi9i yoksa tarihçinin mi bunu yanlış de9erlendirdi9idir.
Mesela Plinius, Natura/is Historia'da (6. 26. 1 01 ; 1 2. 41 . 84) iki kısa bö
lümdeki ifadeler, çok miktardaki altının Roma lmparatorlu9u'ndan D09u
'ya "aktı9ını" göstermektedir. Bu konuda aynca bkz. P. Veyne, "Rome de
vant la pretendue fuite de l'or ... ", Annales 34, 1 979, 21 1 -44.
26. Socio-Economic Models iıı Gcography, (ed. R. J. Chorley ve P. Haggett).
(özetlenmiş ciltli baskı), Londra 1 968, s. 22; ayrıca Kula, Thcory, 2. Bö
lüm.
27. M. Weber, Gesammelte Aufsiitzc zur Wisseııschaftslch re, (ed. J. Winckel
mann), (5. baskı), Tubingen 1 982, s. 1 9 1 .
28. Hopkins kendi modelini üç farklı ortamda de9işik şekillerde ifade etmiştir.
Bunun tamamı, "Taxes in the Roman Empire (200 BC. -AD 400)", JRS 70,
1 980, 1 01 -25'te yer almaktadır. Fakat aynı zamanda, yine kendisinin "Eo
nomic Growth and Towns in Classical Antiquity", Towns in Societies, (ed.
P. Abrahams ve E. A. Wrigley), Cambridge 1 978, s. 3 5-77 ve Garnsey'in
Trade'indeki giriş bölümüne de bakınız.
29. T. Pekaıy, "Zur Bedeutung des Handels in der Antike", Aspekte der /ıis
torischcn Forschung in Frankrcich und Dcutschland, (ed. G. A. Ritter ve
R. Vierhau�). Göttingen 1 98 1 , s. 30-39. Yazar aynı zamanda sikke azh91-
nı, Lcs "de11aluations " iı Romc, no. 2, Ecole française de Rome, s. 1 03-20
sayFaları arasında yapılan bir toplantı sonucunda (Gdansk 1 978'de) basıl
mıştır. Toplantıda yapmış oldu9u de9erlendirmelerin bazı katılımcılar ta
rafından yanlış anlaşılması sebebiyle, bir kısım katılımcının tepkisini almış
tır. (Leveque'nin s. 1 1 9'da bahsetti9i gibi).
30. C. R. Whittaker; bu kitabın "birçok kere gözden geçirilmiş" hali Eu rope 5,
1 982, 7 5-90'da s. 87'de yer almaktadır.
3 ı . J. F. Oates, aynı eserde, s. 77.
32. Aynı çizgide H. Kreissig, "Versuch einer Konzeption der hellenistischen
Epoche", Jah rbuch far Wirtsclıajlsgesclı ichte, 1 982, no. 1, 1 53-60'a ba
kınız.
33. Oates, (dn. 31 'de bahsedildi9i gibi) benim 2. Bölümüm hakkında "Menan-
250
dros'un Dyskolos'unun sosyal ve siyasi düşünceleri, Finley'in evrensel kav
ramsallaştırma çabalannı ciddi bir şekilde kıracaktır" demektedir. Burada
bazı noktalan belirlemekte pek de başanlı deı:)ildir. Ancak belki de o bun
ları söylerken son iki sahneyi düşünmüştür. Bunlardan birincisinde, insan
lardan nefret eden bir çiftçi olan Kncmon, tam öleceı:)ini düşündüı:)ü bir
sırada, deı:)işik bir karakter sergileyerek, kendi öz kızının farklı bir babadan
olan erkek kardeşi olan Gorgias'ı evlatlık edinmiş ve bütün mülkünü bu
na bırakarak, bunun yarısını, kız kardeşinin çeyizi olarak ayırmasını iste
miştir. Takip eden bölümde, zengin bir şehirli kızın durumuna acıyarak
oı:)lunun bu kızla evlenmesi konusunda hemfikir kalarak, onlara pahalı bir
hediye verir. Bu kısımda metin pek çok fikir ve duygularla yüklüdür. "Ba
ba, kendine ait paran olduı:)u sürece, bunu kendin için harcamalısın ve bu
nu herkese vermelisin. Yapabildiı:)ince herkesi zengin etmelisin" (Philip
Vellacott'un Penguin serisindeki sıradan çevirisinde 805-8'inci satırlar).
Zenginlik ve onun kullanılması ile ilgili ahlaki konularda azınlıkta kalan bu
fikirler, daha önce, Pindar, 0/d Comedy ve Euripides'de (E. W. Handley,
Londra 1965. Bir tiyatro oyunu olarak kaleme alınan kitapta bu fikirlerden
ayrıntılı bir şekilde bahsedilmiştir) ele alınmıştı. Bunlan n Menandros'ta ye
ni bir ekonomik düşünce şeklinde ortaya çıkmasına herhalde gerek yoktu.
Bu konuda siyasi fikirler için ipucu bulamadım.
34. Özellikle kölelikle ilgili olarak, geçen on iki veya on beş yıl içindeki kay
nakça bir araya getirilecek gibi deı:)ildir. Bu konuda yeterli bilgi ve kaynak
ça, benim Opus 1, no. l'de ( 1 982) yayımlanan S/aveıy'nin 1. Bölümünde,
"ideolojik tarih" konusu altında geniş bir araştırma sonucu olarak verilmiş
tir. Roma'da 1981'de basılan kitabın tartışmalannı da içermektedir. Bunun
için aynca bkz. Y. Garlan, Les esc/aves en Grece ancienne, Paris 1 982. He
nüz yansı bilgisayarda yazılmış olan M. Morabita, Les rea/ites d'esc/ava
ge d'apres le Digeste, Annales Besançon 254, 1981 'e bakınız.
3 5. Ben de Politics in the Ancient World, Cambridge 1983 'te böyle yaptım
ve Antik Çaı:) ekonomisini incelerken de (s. 10- 1 2) bu kategoride yer alan
kitabın, benim bu fikre karşı çıkmamla neden uyuşmadıı:)ını açıklıyorum.
3 6. T. E. Bottomore, "Class", A Dictionary of Marrist Thouglıt, (ed. Botto
more vd.J, Oxford 1 983, s. 74-7. De Ste. Croix, Struggle 61 farklı bir şe
kilde ele almaktadır. O bunları, "küçük öneme sahip ayıncı belirtiler" ola
rak görmekte ve önemsememektedir. Marx'ın söylediklerinin hiçbiri De Ste.
Croix'in doı:)ru yorumlamalan ile tutarlı deı:)ildir. Kendisinin, 1 8. Brumaire
adındaki kitabının ikinci baskısının önsözünden, yukarıda alıntı yaptıı:)ım
Marx'ın, "formülleştirdiı:)i antitezini, kitabın sonuna doı:)ru unutabilmiştir"
şeklindeki ifadesi, onu fevkalade bir duruma sokmuştur.
37. Bu, kısa fakat etkili bir şekilde Kreissig tarafından, Seleukidenreich 8-9'da
ele alınmıştır. De Ste. Croix, bunu kaçınlmış bir nokta olarak kabul etmek
tedir. Bunu aslında çok önemli bir nokta olarak görmediı:)ini vurgulamak-
251
tadır (s. 44-5); ancak Kreissig'in durumunu göz önünde bulundurmadan
ve daha sonra da Vidal-Naquet'in, kölelerin Marxist anlamda Hellen-Ro
ma'da sınıf oluşturmadıklan konusunda şüphe götürmeyen açıklamaları
na da (21 8n32'de referans mevcuttur) çatmaktadır (s.63-5).
38. Marxistlerin öfkelerini dindirmek için, benim "geçersiz" olduğunu ileri sü
rerek kabul etmediğim "uluslararası ortak bir isimlendirme" [bununla,
1 926'da (Slavery Convention of the l.eague of Nations) Milletler Birliği
Kölelik Sözleşmesi'ni kasdetmektedir] olarak ortaya çıkanlan serflik olduk
ça komik bir girişimdir: De Ste. Croix, Strugglr, 1 37-8.
39. Finley, S/avrry, 77-8.
40. Bkz. Gamsey, Labour, 6. Bölüm (Gamsey) ve 8. Bölü m (Skydsgaard).
41 . Görüşlerinden bir kısmını zorlamış olsa da bunlardan başka bkz. P. A. Brunt,
"Free Labour and Public Works at Rome", JRS 70, 1 9 80, 8 1 - 1 00. Aynca ge
rekli olan hububatın Ostia ve Roma'ya taşınması konusunda bkz. G. Rick
man, Roman Granarirs and Storr Bu ildings, Cambridge 1 97 1 , s. 8- 1 0.
42. Mesela M. Corbier, "Salaires et salariat sous le Haut-Empire", Les "deııa
/uations " ci Romr, no. 2 (dn. 29'da geçmiştir), s. 6 1 - 1 01 .
43. A. Giardina, "Lavoro e storia sociale: antagonismi e alleanze dell'ellenis
mo al tardoantico", Opus 1, 1 982, 1 1 5-46.
44. Bunun tersi bir görüş, G. Nenci, "il Porbleme della concorenzo fra man
dopera libera e servile nelle Grecia dassica", Jndrx 8, 1 978/9, 1 2 1 -3 1 'de
ele alınmıştır. Ancak eserin, Antik Çağ tarihi kaynaklarının sessizliğini ka
patmaya çalışmak amacıyla, temel bilgiler ve varsayımlan içerdiği unutul
mamalıdır. Halbuki belgelerin bu konudaki sessizliğini, ben gerçeğin gü
nümüze yansıması olarak kabul ediyorum.
45. Kaynakçası ile birlikte Finley, Slaıırryı, 1 02-3'e bakınız.
46. Bütün bunlar için bkz. Finley, Slaıırry, 103- 1 7.
47. Bkz. Ausbüttel, Vrrrine, 40-42. imparatorluğun doğu kısmında d urum
farklı görünmemektedir. Hellen dönemi için bkz. F. Poland, Geschichıc der
griechisclıı:n Vcreinswescn, Leipzig 1 909, s. 328-9.
48. P. Dockes, Mediavel Slavrry and Liberaıion, (çev. A. Goldhammer), Lond
ra 1 982, 4. Bölüm. Dockes, "sınıf mücadelesinin iç münakaşası" olarak
isimlendirdiği kölelerin köle sahiplerine karşı olan girişimlerini ele alırken,
kaçaklar ve diğerlerine karşı alınan ağır önlemler ve korkular dışında bel
ge göstermemektedir.
49. T. Mommsen, "Bürgerliches und peregrinisches Freiheitsschutz im römisc
hen Staat", Juristische Sch riften 3, Berlin 1 907, s. 1 -20 (ilk kez 1 885'te
basılmıştır).
252
50. Kısa bilgi için bkz. Finley, Slavery, 1 28-9. Aynntılı bilgi için de W. V. Har
ris, "Towards a Study of the Roman Slave Trade", The Seaborne Commer
ce of A ncient Rome 'da, (ed. J. H. D'Arms) ve E. C. Kopff, Memoirs of the
American Academy in Rome J6, 1980, s. 1 17-40.
5 1 . Bkz. W. W. Buckland, The Roman Laıv of Slavery, Cambridge 1908, Bö
lüm 18.
52. Corpus Scriptorıım Ecc/esiasticorum Latinorum 88, Viyana 1 981. Augus
tinus'la ilgili materyaller, bunlarla baglantılı degerlendirmeler ve mektup
ların özeti için bkz. H. Chadwick, Journal of Theological Studies J4,
1 98], 425-52.
5J. Bkz. M . Humbert, "Enfants a louer ou a vendre: Augustine at l'autorite
parentale", Etudes Augustiniennes, Paris 198], s. 189-204'de yayımlanan
mektuplar.
54. Bu dogrultuda önemli karşı çıkışlar için (4. yüzyılda, "köleligin yeniden or
taya çıkması"nın konuşulmasının artması hakkında) bkz. P. A. Fevrier, ay
nı eser, s. 101- 15.
55. Whittaker, şurada: Garnsey, Trade, 17J. Roma kanun yapıcılı!,'jı hakkında
referans için Codr.r Theodosianus, 1 J. 1. 1 J'e bakınız.
56. Bkz. B. D. Shaw, ""Rural Markets in North Africa and the Political Economy
of the Roman Empire··, Antiquites africaines 17, 1 981, J7-8J. Bir önce
ki makalenin benzer bir başlıkla yazılmış bir diger şekli için ayrıca, Rese
arch in Economic Anthropology 2, 1 979, 91- 1 1 7.
57. Ö zellikle Geç Roma lmparatorlugu Dönemi için Whittaker, şurada: Gam
sey, Trade, Bölüm 1 J'e bakınız.
58. A. H. M. Jones, The Roman Economy, (ed. P. A. Brunt), Oxford 1 974, 2.
Bölüm (ilk kez 1 955'te basıldı) oldukça temel bilgiler içermektedir.
59. Özellikle bkz. T. Helen, Organisation of Roman Brick Productian in the
First and Sccond Centuries AD, Helsinki 1 97 5 ; P. Setala, Priııate Domi
ni in Roman Brick Stamps of the Empire, Helsinki 1 977. J. Andreau, An
nalcs J7, 1 982, 29J- 5' te Helen'in kitabının eleştirisini yaparken, onun en
düstrinin ekonomi yönünden bahseden ifadelerini kabul etmektedir; an
cak bunlann önceden bilinen şeyler oldugunu ileri sürerek neden mesele
yi sulandırdı!,'jını anlayamıyorum. Bunu, meseleye olumlu yönden bakan
bir çalışma olan D. P. S. Peacock, Pottery in the Roman World, Londra ve
New York 1982, s. 1 JJ-5 ile karşılaştınnız.
60. Y. Garlan, "Greek Amphorae and Trade", Garnsey, Trade J4-5'te; D. Ma
nacorda, "Produzione agricola, produzione ceramica e proprietari nell'ager
Cosanus nel I a. C.", Giardiani/Schiavone il J-54, özellikle s. 47-9.
253
6 1 . C. Delplace, "Les potiers dans la societe at l'economie de l'ltalie et de la
Gaule au ıre sieclc av. Et au ıre siecle ap. J. -C.", Ktema 3 , 1978, 5 5-76,
s. 73-6. Wiseman'ın görüşlerini açıkça reddeden kısımlar yukanda s. 5 2 ve
dn. 42'de.
62. D. P. S. Peacock, "Recent Discoveries of Roman Amphora Kilns in l taly",
Antiquaries Journal 57, 1977, 262-9, kaynakçasıyla birlikte. A. Hesnard
ve C. Lemoine, "Les amphores du Cecube et du Fakone", MEFRA 93,
1981, 243-95.
63. H. Cockle, "Pottery Manufacture in Roman Egypt: a New Papyrus", JRS
7 1 , 198 1 , 87-95. Açıkça konuşmak gerekirse, sadece bir tek papirüs yayım
lanmıştır. Oigerleri ise sadece makalenin belli yerlerinde çeşitli vesilelerle
zikredilmiştir. Çömlek imalathanesinin 1 /3'ü ve 1 /4'ünün kiraya verildigi
ni gösteren iki yazıt editör tarafından yayımlanmamıştır. Belgeden geriye
kalanlar da günümüze kadar gelmemiştir. Ben de rakamlan buna göre
uyarladım.
64. Bazı aynntılardan, karışıklıklara sebebiyet vermemek için burada bahset
medim. Bu konuda, çok ayn ntılı olmasa da diger Mısır çanak çömleklerin
de yeterli bilgi oldugu halde, uygulamanın hesaba alınmaması rahatsız
edicidir. Bunlardan M.S. 6. yüzyıla ait olanlardan ikisinde, çömlekçi ima
lathanesinin oranı verilmektedir. Bunlardan sırasıyla, on yıl ve kiralayanın
hayatı boyunca devam etmek üzere birinde oran 1 / 14 digerinde 1 /3 ola
rak gösteriliyor. P. Lond. 111 994 (s. 259) ve P. Cairo Masp. 1 671 1 0.
65. Çogu benim, "The Ancient City: From Fustel de Coulanges Max Weber
and Beyond", Comparatiııe Studics in Society and History 19, 1977,
305-27'de yer alan bu bölüm aynı zamanda, Finley, E Et S., 1. Bölümde
yeniden basılmıştır. P. Leveau, "La ville antique at l'organization de l'es
pace rurale", Annales 3 8, 1938, 920-42'de tüketici şehri "muglak" bul
maktadır ancak kendisinin yaklaşımı benimkine uymamaktadır.
66. Penguin serisinde, Ben Fowkes tarafından yapılan çevirinin 472. sayfasın
dan alınmıştır. The German Ideology'de şehir ve taşra arasındaki durumu,
"zıtlık" olarak degil, "çıkarların çatışması" olarak okuyoruz.
67. K. Büher, Die Entstehung des Vo/ksıvirtschafts, ( 5. baskı), Tübingen 1 906,
s. 3 7 1 .
68. W. Sombart, Der Moderne Kapitalismus, ( 2 . baskı), Münih ve Leipzig
1916, 1, 1 42.
69. Bkz. C. Goudineau, "Marseilles, Rome and Gaul from the third to the First
Century BC.", Gamsey, Tradc, 76-86'da.
70. J. - P. Morel, "La laine de Tarente", Ktema 3, 1 978, 9 3-1 10.
254
7 1 . W. E. Thompson, "Entrepreneur", 54.
72. J. H. D'Armas, "M. 1. Rostovtzeff and M. 1. Finley: The Status or Traders
in the Roman World", Ancient and Modern: Essays in Honour of G. E.
Else, Ann Arbor 1 977, s. 1 59-79'de yer almaktadır. Benim metinde yer
alan iki alıntı da s. 1 63 ve l 79'dan yapılmıştır. Bu makalenin büyük bir
kısmı, 1 . Bölüm olarak D'Anns, Commerce and Social Standing in Anci
ent Rome, Cambridge, Mass., 1981 'de yer almaktadır. Aynca gözden geçi
rilmiş degerlendirmesi için bkz. P. Garnsey, Classical Philology 79, 1 984,
85-8.
73. W. O. Moeller, T/ıe Wool Trade of Ancient Pompeii, Leiden 1976. Eumak
hia binası hakkındaki alıntı s. 1 62'de. Benim degerlendirmelerim ise, etki
leyici degerlendirmeleri içeren ve W. S. Jongman tarafından yazılmış ve ya
kın zamanda yayımlanacak olan Thc Economy and Society of Pompe
ii'den alınmıştır
74. Ben bu gelişmeyi Geç Antik Dönem'de, Antik Ça9 köleli9inin çöküşü me
selesinde ele aldım. Slavcry, 1 39-41 . C. R. Whittaker, bunun mümkün ola
bilece9ini iki yerde ifade etmiştir. Kendisinin endişelerinden anladıgım ka
danyla bu, onun var olmamasından de9il, çöküşün önemi ve büyüklügü
ile ilgilidir. Bkz. Whittaker, şurada: Garnsey, Trade, 1 74-7'de yer alan esas
lı bir çalışma olan 9- 1 2'deki "lnflation" makalesine bakınız.
7 5. Ausbüttel, Vereine, özellikle 3. Bölüm. Ausbüttel, günümüz tarihçilerinden
ne kadar az etkilenmiş olursa olsun, onlann yapmış olduklan tahminler ve
ileri sürdükleri fikirler üzerinde de9erlendinne yapmadan bunlan aynen
vermektedir. Mesela (97 n72'de) kısa notunda, Moeller'in Pompeii'deki
idarecinin, hiçbir garantisi olmayan Demirciler Birligi'nin su haklannı sa
vunan meselesinde onun "fıkirleri"nden faydalanmaktadır.
76. "Eumakhiamn binası", M.S. 62'de meydana gelen depremden sonra yeni
den inşa edilmemiştir. Bkz. H. Eschebach, Pompeji, Leipzig 1 978, s. 293.
Eschebach, hiçbir sorgulamaya girmeden Moeller'in fikrini kabul etmekte
dir ve Esnaf Birli9i odası ile on yedi yıl boyunca giyim eşyası de9işiminin
yapıldıgı yer oldu9u tahmin edilen bu yapının, tekrar inşa edilmesi konu
sundaki başansızlıgı so9ukkanh bir şekilde karşıladı9ı görülmektedir. Os
tia'ya ait piazzalcyi, M. Frederiksen tarafından (kitabının degerlendirme
sine ait makale JRS 6 5, 1 975, 170) buna aday gösterilmektedir. Aynca ka
lıntılann de9erlendirilmesinin zorlugu konusunda bkz. R. Meiggs, Ostia,
(2. baskı), Oxford 1 973, s. 283-8.
77. Ö zellikle bkz. Whittaker, "lntlation".
78. La Cascio. "Coinage", 76 (para temini s. 82-6 arasında geçmektedir) ; ay
nı konu aynntılı bir şekilde Anna/i of tlıc 1st. Ita/iano di Nuınizmatica
255
25, 1 978, 241 -6 l 'de geçmektedir. Aynca bkz. C. R odewald, Money in the
Age of Tiberius, Manchester 1 976.
79. Bir önceki notta bahsedilen Rodewald ve Lo Cascio'ya bakınız.
80. Andreau, "Banque" ; Thompson, "Entrepreneur" ve aynca kendisinin ön
ceki çalışması olan "A View of Athenian Banking", Museum He/ııeticum
36, 1 979, 224-41 . Thompson, Andreau'nun makalesinden habersiz gibi
görünmektedir.
81 . "Entrepreneur", 58. Burada, ekonomi konusundaki değerlendirmelerine
değer verdiğim bir kişinin görüşlerine yer vermeden geçemeyeceğim.
•...Ancak, bunlann (Atinalı bankerler) muhafazakar bir şekilde hareket et
tikleri düşünülmektedir. Fakat biz bunlann bir kısmının iflas ettiklerini bi
liyoruz" ("Banking", s. 235 n69).
82. P. Millett, "Maritime Loans and the Structure of Credit in Fourth Century
Athens", Garnsey, Trade, 36-52, s. 43 'te. Bu hesaplama için bulunan bel
geler halen hazırlanmaktadır ve Millett'in yazısının bulunduğu bölümde
verilecektir. Bu anlamda, deniz kredilerinin farklı bir yapıya sahip oldukla
rını ve bu kredilerin oldukça yüksek faizli olmalarının bir tür sigorta özel
liğine dayalı bir borç verme yapısı gösterdiğini daha önce açıklamıştım.
Millett (s. 44) bu konuda endişeli olduğunu belirtmektedir. Ancak ben
onun sebeplerini pek de geçerli bulamıyorum.
83. Lo Cascio, "Coinage", 77n3'te haklı olarak reddedilmiştir.
84. Garnsey, Trade, 1 1 8.
85. E. Tengström, Bread for People (Skrifter of the Swedish lnstitute of Ro
me 1 2, 1 974), s. 7, 93. Kitabın başlığının böyle olmasına rağmen eser M.S.
4. yüzyıldaki Roma'dan bahsetmekte ve Code.r Theodosianus'la ilgili bö
lümleri de filolojik analizleri içermektedir. Carandini, başka bir örnek ola
rak Kuzey Afrika'da M.S. 2. yüzyıldan 7. yüzyıla kadar gelen bir keramiği
vermektedir. "Pottery ve the African Economy", Garnsey, Trade, 1 45-62.
Bu ticaretin vazgeçilmez olduğu açık ve kesin olmakla birlikte, eğer Roma
her yıl fevkalade büyük miktarda hububat ithal etmese, aç kalabilirdi.
86. Bütün bu rakamlar P. Pomey ve A. Tchernia, "La tonnage maximum des
narives de commerce Romains", Archaeonautica 2, 1 978, 233- 5 1 , özel
likle 237-43'tendir.
87. Bu konudaki belgelerin tamamı için bkz. G. Rickman, The Corn Supply of
Ancient Rome, Oxford 1 980.
88. Bkz. H. Pavis d'Escurac, La preecture de / 'annone (Bibi. des Eco/es fr.
d 'Athee et de Rome 226, 1 976).
89. Garnsey, Trade 1 28.
256
90. Kısa süre önce basılan P. Gauthier, "De Lysias iı Aristotle (Ath. Pol., 51,
4) ... ", Revue historque de droit françois 59, 198 1 , 5-28'e bakınız.
9 1 . Carrie, "Distributions", 1070- 1 1 00.
92. Bkz. J. Andreau, "Fondations privees et rapports sociaux en ltalie roma
ine (lre-llle siecles)", Ktema 2, 1 977, 1 57-209. Yapmış oldugu çeşitli yar
dımlarıyla M.Ö. 2. yüzyılın ortalarından bize örnekler sunan Lykialı zengin
Opramoas'ı sadece epigrafik eserlerden tanıyoruz. Bkz. Balland, Xanthos,
7. Bölüm. Peter Garnsey'e, bu yayına dikkatimi çektigi için teşekkür ede
rim. Yazıt aşagıdaki notta belirtilmiştir.
93. C. Nour, Zeitschrift far Papyrologie und Epigraphic 24, 1 977, s. 265-
90'da, no. 1.
94. E. Patlagean, Pauvrete economique et pauvrete sociale ci Byzance 4e- 7e
siecles, Paris ve The Hague, 1 977, s. 1 8 1 -96'da, "De la generisite antique
iı la charitc chretienne" başlıklı bölümde ana hatlannı vennektedir.
95. H. Schneider, Wirtschaft und Politik, Erlangen 1 974, s. 3 6 1-91 'deki araş
tırmaya bakınız.
96. Cloudius hakkında önemli degerlendirmeler için bkz. W. Nippel, "Die plebs
urbana und die Rolle der Gewlt in der spaten römischen Republik", Vom
Elend der Handarbeit, (ed. H. Mommsen ve E. Schulze), Stuttgart 198 1 , s.
70-92, özellikle 8 1 -90. Paul Veyne'in "Alimenta" (s. 166)'da ifade ettigi gi
bi "Pratiquement ce sont les pauvres qui sont vises ... ; eux seuls beneficient
des lois araire, et touchent le ble foumi commetribut par les privinces.... Ce
pendant, jusqu'iı f'epoque chretienne le langage continuera iı dissoudre la
categorie sociale des pauvres dans l'universalite civique de la loi." (Gerçekte
hedef alınan fakirler... ; tanmsal yasalardan asıl yararlanan onlar ve kırsal
kesim için bir haraç olarak kullanılan bugdayı onlar kontrol ediyorlar. Ama
yine de Hıristiyanlıgın başladıgı döneme kadarki hukuk dilinin agırlı!)ı, fakir
lerin sosyal kategori olarak erimesinin devam etmesine sebep olacak.) (r.n.)
97. Bkz. Duncan-Jones, Economy, Ek Bölüm 5. idari meselelerin farklı yönle
ri için bkz. W. Eck, Die staatliche Organisation ltaliens in der lıohen Ka
iserzit, Münih 1 979, 5. Bölüm.
98. Bkz. P. Veyne, Le pain et le cirqııe, Paris 1 976, s. 647-58 ve Veyne, "Ali
menta·:
99. E. La Cascio, "Gli alimenta, l'agricoltura italica a l'approvigionamento di
Roma", Rendiconti ... Lincei, 8. ser., 33, 1978, 3 1 1-54.
1 00. Özellikle Gamsey, 2 1 6n 10'da bahsedilen kısma ve Veyne, "Alimenta"ya
bakınız.
1 0 1 . J. R. Rea (ed), The 0.xyrhnchus Papyri XL, s. 8.
257
1 02. Bu konuda en içten destek E. G. Tumer, "Oxyrhnchus and Rome ", Har
vard Studies in Classical Philology 79, 1 979, 1 -24, s. 1 6-24'te yer almak
tadır. Ayrıca bkz. Balland, Xanthos, 2 1 5-21 ve ele aldıgı konulann tama
mında, Rea·nın kurmuş oldugu sallantılı temeli benimsemeyen Carrie,
"Distributions"'. Mekanizma için C. Nicolet, "Tesseres frumentaires et tes
seres de vote"', Melanges ... Heugron, (Ecole françoise de Rome 1 976), 11
694-7 1 6'ya bakınız.
103. R. J. Rowland, Jr., "The 'Very Poor' and the Grain Dole at Rome and
Oxyrhnchus"', Zeitschrift .für Papyrologie und Epigraphic 21 , 1 976, 60-
72.
1 04. Carrie, "Distributions", 1 096.
1 05. "Colonies-an Attempt at a Typology"', Transactions of the Royal Histo
rical Society, 5. ser. 26, 1 976, 1 67-88; "Empire in the Greco-Roman
World"', Greece and Rome, 2. ser., 25, 1 978 , 1 - 1 5. Aynca, Review 2,
1 978, 55-68'de yeniden basılmıştır.
106. A. Tchernia, "ltalian Wine in Gaul at the End of the Republic", Gamsey,
Trade, 87- 1 04'nın görüşlerine katılıyorum.
1 07. Tchernia, aynı eser; A. Daubigney, "Relations marchandes mediterrane
ennes et proces des rapports de dependance (magu- et ambactes) en Ga
ule protohistorique", Colloque de Cortone Ecole française de Rome'da
Modes de contact et processus de transformation dans les societes an
ciennes'de basılmıştır.
1 08. Burada, "Soziale Modelle zur antiken Geschichte. il. Krieg und Herrsc
haft", Historische Zeitschrift 259, 1 984, 286-308'deki görüşlerimi takip
ediyorum.
1 09. Yunanistan için M. Amit, Grcat and Small Poleis, Brüksel 1 973.
ı 10. Benim, Politics in the Ancient World, Cambridge 1 983'teki ana temam
budur.
1 1 1 . Whittakcr, ·· ınflation"', 7- 1 5.
1 1 2. Benim, "The Fifth-Century Athenian Empire: A Balance Sheet"', Imperi
a/ism in thc A ncient World, (ed. P. D. A. Garnsey ve C. R. Whittaker),
Cambridge 1 978, 5. Bölümdeki yayın. Finley, E. Et S., 3. Bölümde yeni
den basılmıştır.
258
K1SALTMALAR VE KAYNAKÇA
Andreau, "Banque" - J. Andreau, "La banque antique et l'economie
m oderne", Annali ... Pisa, 3. ser., 7, 1 977, 1 1 2 5-52.
Annales - Annales: Economies, Societes, Civilisations (daha önce An
nales d 'histories econique et sociale).
ANR W - Aufstieg und Niedergang der römisches Welt, (ed. H. Tempo
rini).
Ausbü ttel, Vereine - F. M. Ausbüttel, Untersuchungen zu den Vereinen
im Westen des römischen Reiches (Frankjurter Althistorische Stu
dien il, 1 982).
Balland, Xanthos - Fouilles de Xanthos, c. 7, (ed. A. Balland), 1 98 1 .
Bogaert, Baques - R. Bogaert, Banques et banquiers dans /es cites
grecques, Leiden 1 968.
Brunt, Manpower - P. A. Brunt, Italian Manpower 225 BC. - AD. 1 4,
Oxford 1 97 1 .
Carrie, "Distributions" - J . M . Carrie, "Les d istributions alimentaires
dans les cites de l 'Empire romain tardir, MEFRA 87, 1 97 5, 995-
1 101.
Crook, Law - J . A. Crook, Law and Life a t Rome, Londra 1 967.
De Ste. Croix, Struggle - G. E. M. Ste. Croix, The Economy of the Ro
man Empire: Quantitative Studies, (2. baskı), Cambridge 1 982.
EcHR - Economic History Review.
Finley, E.ftS. - M . 1. Finley, Economic and Society in Ancient Greece,
(ed. B. D. Shaw ve R. C. Saller), Londra ve New York 1 98 1 .
Finley, Land and Credit - M . 1 . Finley, Studies in Land and Credit in
Ancient Athens, New Brunswick 1 9 52.
Finley, Roman Property - Studies in Roman Property, (ed. M . 1 . Fin
ley), Cambridge 1 976.
Finley, Slavery - M. 1 . Finley, Aııcient Slavery and Modern Jdeology
Londra ve New York 1 980.
Finley, "Slavery and Freedom" - M. 1. Finley, "Between Slavery and Fre
edom", Comparative Studies in Society and History 6, 1 964, 2 33-49.
Finley, Studies - M. 1. Finley (ed.), Studies in Ancient Society, Londra
1 974.
259
Finley, "Technical lnnovation " - M. 1. Finley, "Technical lnnovation and
Economic Progress in the Ancient World", EcHR, 2. ser., 1 8, 1 965,
29-45
Frank, Survey - T. Fran k, ed., A n Economic Survey of Ancient Rome,
6 cilt, Baltimore 1 933-40.
Frederiksen, "Caesar" - M. W. Frederiksen "Caesar, Cicero and the Prob
lem of Debt", JRS 56, 1 966, 1 28-4 1 .
Garnsey, Laboıır - Non-slave Labour in the Greco-Rornan World, (ed.
P. Garnsey), Cambridge Philological Society, Supp. c. 6, 1 980.
Garnsey, Trade - Trade in the Ancient Econorny, (ed. P. G arnsey vd.),
Londra ve Berkeley 1 983.
Giardina/Schiavone - Societiı romana e produzione sclıiavistica, (ed. A.
Giardina ve A. Schiavone), 3 cilt, Bari 1 98 1 .
Heitland, Agricola - W. E. Heitland, Agricola, Cambridge 1 92 1 .
Jones, LRE - A. H . M. Jones, The Later Roman Ernpire 284-602, 3 cilt,
Oxford 1 964.
JRS - Journal of Roman Studies.
Kohns, GGA - H. G. Kohns, bu kitabın eleştirisi Göttingisclıe gelehrte
Anzeiger, 230, 1 978, 1 20-3 2'de yer almaktadır.
Kreissig, Sele!ddenreiclı - H. Kreissig, Wirtschaft und Gesellschaft im
Selekidenreich, Berlin 1 978.
Kula, Theory - W. Kula, An Economic Theory of tlıe Feudal Sysytern,
Londra 1 976.
Liebeschuetz, Antioch - J. H. W. G. Liebeschuetz, Antioclı ... in the La
ter Roman Ernpire, Oxford 1 972.
Lo Cascio, "Coinage" - E. Lo Cascio, "State and Coinage in the Late Re
public and Early Empire", JRS 7 1 , 1 98 1 , 7 6-86.
MEFRA - Melanges de l 'Ecole .française de Rome. Antiquite.
Ossowski, Class Structure - S. Ossowski, Class Structure in the Social
Consciousness, (çev. S. Patterson), Londra 1 963.
PBSR - Papers of the British School at Rome
Pritchett, Military Practices - W. K. Pritchett, Ancient Greek Military
Practices, liölüm 1, (Univ. Of California Publications: Classical Stu
dies, c. 7, 1 97 1 ).
260
Proceedings ... Aix - Proceedings of the 2nd lnternational Conference
of Economic History, Aix-en-Provence 1 962, c. 1, Trade and Politics
in the Ancient World, Paris ve The Hauge 1 965.
Rostovtzeff, RE - M. Rostovtzeff, The Social and Economic History of
the Roman Empire, (2. baskı, P. M. Fraser), 2 cilt, Oxford 1 957.
Rouge, Commerce - J. Rouge, Recherches sur / 'organisation du corn
rnerce maritirne en Mediterranee sous l 'ernpire rornain, Paris 1 966
Salvioli, Capiıalisme - G. Salvioli, Le capitalisrne dans le monde anti
que, MS A. Bonnet tarafından İtalyancadan çeviri, Paris 1 906. l talyan
ca aslı 1 929'da basılmış olup elimizde bulunmamaktadır.
Sherwin-White, Plinius - A. N . Sherwin-White, The Letters of Plinius.
A Historical and Socia/ Commentary, Oxford 1 966.
Syll. - W. Ditteberger (ed.), Sylloge inscriptionounı graecarum, (3. Bas
kı), F. Hiller von Gaertringen, 4 cilt, Leipzig 1 91 5-24.
Thompson, "Entrepreneur" - W. E. Thompson, "The Athenian Entrep
reneur", L'Antiquite classique, 5 1 , 1 982, 53-85.
Tod, GHI i l - M. N. Tod (ed.), A Selection of Greek Historical Inscrip
tions, c. 2, 403-323 B.C., Oxford 1 948.
VDI - Vestik drevnei istorii.
Veyne, "Alimenta " - P. Veyne, "les 'alimenta' de Trajan", Les empere
urs rornains de l 'Espagne, Paris, CNRS 1 965.
Veyne, "Trimalcion" - P. Veyne, "Vie Trimalcion", Annales 1 6, 1 961 ,
2 1 3-47
Whittaker, "lntlation" - C. R. Whittaker, "lntlation and the Economy in
the Fourth Century AD.", (ed. C. E. King), Imperial Revenue, Expen
diture and Monetary Policy in the Fourth Century, (British Archa
eological Reports, l ntl. Series 76, 1 980), s. 1 -22.
ZSS - Zeitschrift der Savigny-Stiftung für Reclıtsgeschichte, Roma
nistische Abteilung.
261
DlZlN
A fortiori (daha kesin olarak) 5, 235 Altın Çağ 1 85, 2 1 0
Actium Savaşı XLVI, 1 52 Altın Ev 1 74
Actor (kahya) 1 28 Ambar 1 3 1
Ad hac (bunun yanı sıra) 1 87, 208 Ameria, Sextus Roscius 1 27
Ad valorem (değeri itibarıyla) 1 92 Amerika Birleşik Devletleri 1 4
Adak 1 37, 181 Amphora 230
Afrika XXXIV, 1 2, 1 7, 27, 90, 9 1 , 1 1 5, Ankara 3 1 , 34, 48, 68, 1 36, 1 5 1 , 222,
1 29, 1 54, 2 1 1 223, 23 1
Agellae (küçük toprak parçası), 27 Anlambilim (semantik) 1
Ager publicus (kamu arazisi) 1 1 4, 1 1 5, Anma törenleri 240
1 1 6, 1 34, 1 37, 1 54 Annona (hububat temini) 1 80, 1 9 1 ,
Agon (yarışma) 1 82 1 92, 2 1 2
Agora 1 00, 1 47, 1 62, 200 Antakya (Antiokheia) XXVI, 1 5, 1 9,
32, 82, 96, 1 1 0, 1 5 1 , 1 56, 204,
Agrigentum, bkz. Akragas
2 1 8, 248
Ahçı 34, 7 5
Antik Çağ emperyalizmi 247
Ahenobarbus, L . Domitius 7 1 , 1 1 5,
Antonius, Marcus 1 52
1 26, 1 37
Antrepo 1 55, 232
Aigina 1 55, 1 60, 1 77
Aphanes (görünmeyen) XXXlV
Aile xxvı. 1 , 2, 3, 1 2. 20, 29, 32, 36,
Apion 1 1 2, 1 1 5, 1 39
38, 40, 46, 64, 65, 67, 70, 80, 8 1 ,
83 , 98, 1 1 2, 1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6, Apollonios, Pergeli, 1 0
1 1 9, 1 20, 1 2 1 , 1 23, 1 27, 1 29, 1 30, Apuleius 28, 33
1 32, 1 33, 1 62, 1 82, 1 94, 206, 21 1 , Arabulucu 229
227, 233, 242, 243 ; aile çiftlikleri Arazi XXI, 1 , 4, 43, 44, 60, 1 03 , 1 1 2,
1 1 9, 1 21 ; aile reisi 2. 3, 65 1 1 4, 1 18, 1 22, 1 27, 1 28, 1 29, 1 34,
Akragas (Agrigentum) 1 55 1 36, 1 43, 1 88, 224
Akropol muhafızı 206 Arezzo (Arretium) 1 9, 54, 76, 85, 1 0 1 ,
Alaric 87 1 62, 230, 232; Arezzo seramiği
232
Aleksanclreia, bkz. İskenderiye
Aristophanes X, XVll, 33, 1 2 1 , 1 3 3,
Aletler 1 23 , 1 24, 1 27, 1 32, 1 7 1
1 63, 207
Alı cı 1 24, 1 25, 1 3 5
Aristoteles 2, 5, 6, 20, 3 3 , 48, 66, 68,
Alimenta (yaşamı sürdürmek için ge 79, 84, 1 26, 1 38, 1 50, 1 60, 1 6 1 ,
reken şeyler) 32, 57, 1 1 7, 1 37, 242, 1 72, 1 76, 1 77, 183, 1 88, 1 94, 202,
243, 258; Alimenta Projesi 1 37 203, 206, 2 1 2
Alkinoos 26 Arkaik Dönem XXlll, XXVIII, 32, 7 1 ,
Almarılar 88 89, 1 09, 1 22, 189, 2 1 8
262
Arkhon (önder, yönetici), XLVl, 181 Avukat 46, 5 1
Arles 54, 1 52 Ayak 1 73 , 206
Arpa 125, 203 Ayak pedalları 173
Arretium, bkz. Arezzo Ayakçı 82, 206
Arsa 195 Ayakkabı 18, 160, 161, 162
Arz ve talep XYI, 168 Ayaklanma 45, 68, 85, 87, 92, 103,
Asker 26, 49, 65, 7 5, 76, 77, 83, 89, 1 04, 107, 1 22, 169, 193, 226
90, 110, 1 1 5, 1 19, 1 36, 141 , 165, Azatlı 2, 44, 45, 46, 52, 54, 55, 7 1 ,
184, 190, 195, 205, 208, 2 12, 214, 78, 79, 80, 8 1 , 1 18, 1 40, 170, 226
223, 225, 245; askeri hizmet 86, Baba V, XVII, 2, 3, 28, 37, 39, 65, 76,
122, 205 ; askeri savunma 1 53 ; as 79, 93, 99, 113, 114, 120, 124,
keri teknoloji 174; askerlere para 1 3 1, 132, 184, 189, 206, 2 5 1
dağıtmak 208; emekli asker 26, 83,
Babilliler 1 2 , 14
1 1 5, 1 19, 136, 141, 144, 184, 190,
205 Bacaudae 92, 94, 106
263
Beton hazırlama 1 72 Cam eşya üretimi 1 72
Beyaz altın 200 Campania 1 56, 1 78
Beyefendi 53, 80, 1 44, 1 46 Canius, Gaius 1 34
Bithynia 1 33, 1 64 Canlı hayvan 1 30
Bizans 238; Bizans İmparatorluğu Capitol 77
112 Caracalla XLVI, 30, 45
Bloch, Marc 97 Carthago, bkz. Kartaca
Bocurgat 1 72 Cascio, Lo 236, 255, 256, 257
Boiotia 8 Catilina 45
Borç V, XI, XII, XIX, XXIII, XXVII, 6, 32, Cato, Yaşlı XLVI, 53, 60, 78, 1 2 1 , 1 24,
34, 38, 4 1 , 42, 43, 47, 48, 49, 68, 1 25, 1 26, 1 38, 1 78, 220, 224
7 1 , 83, 99, 1 1 4, 1 22, 1 28, 1 3 1 , Cebelitarık Boğazı 1 5
1 32, 1 33, 1 34, J J7, 1 44, 1 66, 1 67, Cenaze törenleri 1 54
1 68, 1 69, 1 7� 1 89, 1 93, 207, 23� Cenova 1 48, 1 49
237, 238, 246, 256; borç alma 49,
1 67 ; borç verme 1 37, 1 67, 237, Cicero XXV, XXVII, XXXIII, 2, 34, 3 5,
37, 44, 46, 47, 48, 49, 50, 5 1 , 52,
256; borç yoluyla kölelik xıx, 68;
53, 54, 55, 60, 61 , 62, 66, 70, 74,
borçlanma 47, 67, 68, 70, 7 1 , 99,
75, 79, 1 09, 1 27, 1 34, I J8, 1 40,
1 22, 1 67, 238
1 43, 1 6 1 , 1 67, 1 68, 1 69, 1 79, 1 89,
Bordeux 1 1 8 2 1 2, 2 1 5, 245, 247
Borsa 1 62, 235, 237 Ciro edilebilir kagıtlar 236, 237
Bosporos Krallığı 1 94 Cisalpine 79, 1 78
Brezilya 86 Civis 40
Britanya XXIII, 78, 94, 1 07, 1 1 5, 1 42, Civitas (şehir, devlet, yurttaşlık) 1 48
1 52, 1 77, 1 89, 247 Claudius XLVI, 80, 239, 244
Brundisium (Brindisi) 1 53 Clientulus (yanaşma, hizmetli) 67
Brutus 46, 48, 49, 62 Cohen XXXIV, XLI II, 23, 249
Buckland 63, 64, 253 Colbert 1 64
Bulgaristan 26 Collatio lustralis (kefalet kabilinden
Burjuva 80, 1 40 toplanan para) 229
Bursa (Prousa) 1 34 Collegia (cemiyet, birlik) 104, 1 63,
Buselos ı ı 3, 1 40 1 84, 226, 23 5
Bücher, Kari 20, 232 Colonate 86
Coloni (bagımlı çiftçiler, köylüler) 66,
Bütçe 1 82, 1 98, 207, 208
86, 87, 88, 95, 96, 97, 98, 105,
Caecina, Aulus, 1 27, 2 1 5 1 1 2, 1 1 9, 1 36, 1 84, 2 1 5
California XIII, 1 5 Colonus (yan köle) 67, 1 06, 1 22
Caligula 63 Columella XLVI, 7 1 , 89, 98, J JO, J J2,
Callistratus 90 J J9, 2 1 9
264
Commodus XLVI, 90, 92, 93 1 62, 230, 2 54; sofra çanak çömle
Conductores (toprak sahibi soylular) gi 230; çömlekçi atölyesi 1 62 ;
90, 91 çömlekçiler 76, 85, 1 62. 230; Arez
zo seramigi 232
Constantinus 91, 229
D'Arms, J. H. 1 4 1 , 233, 253, 255
Consul (Roma'da en yüksek makam)
27, 38, 40, 50, 78, 1 1 8 Dansçılar 34, 1 8 1
Conuhium (evlenme), X, VIII Danube (Tuna) Nehri Havzası 7 1
Corpus naviculariorum (gemi sahiple- Dardanos, bkz. Çanakkale
ri birligi) 1 85 Darphane 76
Cömertlik 3 1 , 1 85 Davenant, Sir Charles 1 0
Crassus 47, 48, 49, 1 46 de facto (fiilen) 64, 108, 1 93, 2 1 8
Curator aquarum (su kaynaklannın de jure (hukuken) 64, 1 93
yöneticisi) 78 Defter tutmak 1 67
Curial 1 1 8; curialis (yerel senato üye- Degirmen 1 23, 1 52, 1 72, 1 73, 203,
leri) 96 239
Curzola 1 1 2 Deleage, A. 1 7, 24
Cüzi gayret kanunu 1 52 Delos 101 , 1 30, 1 44, 1 87, 208, 2 1 1 ,
Çanakkale (Dardanos) 7 1 225
Çeyiz 1 68, 251 Delphoi 1 2 1
Çiftçi xxvı, XXXIV, 4, 5, 1 1 , 37, 53, Demetrios, Phaleronlu 1 64
66, 72, 76, 82, 83, 87, 88, 90, 9 1 , Demir 97, 1 57, 1 60; demir ticareti
92, 94, 95, 99, 106, 109, 1 1 0, 1 1 2, 1 60
1 1 3, 1 1 7, 1 1 8, 1 1 9, 1 20, 1 2 1 , 1 22, Demokrasi 4 1 , 1 83, 207, 2 1 5,
1 23, 1 30, 1 3 5, 1 4 1 , 1 44, 1 49, 1 52,
Demos (idari bölge) XXXVI, 1 60
1 54, 1 55, 205, 225, 2 5 1 ; çiftçi
ayaklanması 92; bagımlı çiftçiler Demosthenes (hatip) XXVII, 4, 73, 76,
(coloni) 1 1 9, 263; bagımsız çiftçiler 1 0 1 , 1 3 1 , 1 3 2, 1 44, 1 45, 1 59, 1 79,
76, 99, 1 1 3, 225; baglı çiftçiler 72, 1 80, 1 82, 200, 207, 21 1 , 2 1 3, 2 1 4,
88, 1 1 7 ; küçük çiftçiler 1 1 8; kiracı 217
çiftçiler 37, 9 1 , 92, 94, 1 1 0, 1 49, Deneyimci XXXI, XXXI I, XXXVII
çiftçi kiralaması 1 1 , çiftçi pazarı Deniz feneri 1 9 1 ; deniz kredisi 8, 1 67,
1 2 1 ; çiftçi sınıfı 225; hür mal sahi 1 79 ; deniz savaşı 1 54; deniz taşı
bi çiftçi 95; çi ftçilik 4, 5, 37, 1 24; macılıgı 1 52, 1 57 ; deniz ticareti
çiftlik gelirleri 1 32; çiftlik kahyası 1 70, 1 91 ; donanma 75, 83, 1 22,
53, 65, çiftlik sahibi 33 1 53, 1 6 1 , 206, 207
Çin Vl, XVIII, 1 2, 1 3, 1 9, 22, 2 1 6 Derebeylik sistemi 224
Çoban 26, 38, 63, 68, 1 1 5 Dericilik 1 50
Çöküş 96, 1 1 6, 1 1 7, 1 55, 226, 23 5, Ders ücreti 265
243, 255 Devlet 5, 10, 1 1 , 1 4, 28, 29, 32, 38,
Çömlek 42, 46, 53, 76, 85, 1 5 1 , 1 59, 39, 40, 4 1 , 43, 45, 5� 51 , 52, 6�
265
68, 73, 75, 82, 84, 89, 92, 1 48, Ege 1 6 1 , 209, 2 1 7, 230
1 70, 2 1 7, 22� 228, 236, 237, 238, Eğlence 1 3 5, 1 38, 240
239, 240, 241 , 245, 246, 247 ; dev
Eisphora (düzenli alınmayan servet
let borcu 23 7; devlet yardımı 1 98
vergisi) 1 08, 209
Dezolacja (tahribat) 220 Ekmek 240
Dicle 1 6 Ekonomi Xll l , XVI, XVl l, XXl l l , XXIY,
Dignitas (yüksek makam) 1 69 xxv1, xxvıı, xxvm. xxx, xxxı,
Dik-e mporik-e (ticaret hukuku) 1 9 5 xxxıı, xxxv, xxxv11, xxxvııı, xuı,
1 , 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 1 0, 1 1 , 1 3 , 1 6,
Dikimevi 1 62
1 8, 1 9, 20, 2 1 , 22, 29, 38, 4 1 , 42,
Dilenci 33, 76, 96, 225
43, 55, 60, 79, 8 1 , 88, 1 05, 1 26,
Din adamı 95 1 27, 1 29, 1 3 1 , 1 48, 1 52, 1 53 , 1 55,
Diocletianus XLYI, 1 7, 95, 1 50, 1 74, 1 56, 1 57, 1 58, 1 66, 1 69, 1 72, 1 73,
1 7 5, 1 93 1 74, 1 83 , 1 85, 1 86, 1 87, 1 88, 1 9 1 ,
Diogenes (Kynik) 28 1 92, 1 93, 1 97 , 2 1 1 , 2 1 2, 2 1 6, 2 1 7,
2 1 9, 220, 22 1 , 222, 223, 228, 23 1 ,
Dionysios, Halikarnassoslu 38
234, 235, 237, 238, 244, 2 5 1 , 2 53 ,
Dionysos (Bacchus) 84 2 5 6 ; ekonomi poli tika 5, 7, 1 87 ,
Dirigisme (devlet müdahaleciligi) 240 1 9 1 , 1 93 ; ekonomik büyüme 86,
Dış Ticaret 7, 1 3, 34, 1 58, 1 95, 1 98, 1 69, 1 73, 235, 238; ekonomik sis
211 tem 1 1 9 ; pazar merkezli ekonomi
43 ; serbest pazar ekonomisi 1 53 ;
Do!'.jum oranı 32, 242, 243
eyalet ekonomisi 244; Hellenistik
Dokumacı 75, 1 6 1 , 233
ekonomi 222; karma ekonomi 1 56
Dominium (babanın mal ve mülk üze El ürünleri 1 6 1
rindeki hakimiyeti) 3
Elektron 200, 20 1
Domitianus XLVI, 1 1 3, 1 1 4, 2 1 4, 2 1 5,
Eleusis 1 1 3
243
Eleutheria (özgürlük) 1 3
Domuz 1 6, 26; domuz çobanı 63, 68;
domuz eti 32, 1 65 Elit 59, 1 36, 1 93
266
Eranos (bir tür kredi) XXII, 1 00 Fakirlik 28, 29, 30, 33
Erekhtheion 82, 85 Fama (ün) 1 69
Ergasterion (atölye) 76 Familia 2, 3, 61 ; familia caesaris (im-
Esir 8, 9, 73, 77, 87, 1 89, 247 parator ailesi) 2
Esnaf 83, 1 03, 1 04, 1 62, 1 63, 222, Fayum 1 1 2
232, 235, 237, 255; esnaf birliği Febre, Lucien, 271
103, 1 63, 235, 237 ; çarşı esnafı
Fenike 1 2, 1 4, 23, 1 99 ; Fenikeliler 1 2,
232; dükkan sahibi 66; küçük dük
23, 1 99
kan sahibi 1 61 .
Feodal 1 66, 2 1 9, 220, 223, 224; fe
Eşek 94, 1 50
odal toprak sahipleri 220; feoda
Eşitsizlik 1 83 lizm 2 1 9
Et 1 57 Ferdiyetçilik 36
Etnik grup 66, 1 70 Fetih 8, 1 3, 88, 9 5, 1 3 5, 1 87, 1 88,
Etruria 1 1 5; Etrüskler 1 99 1 89, 1 95, 204, 205, 209, 210, 2 1 8,
Euangelos 37, 53 236, 245, 246, 247
Euboia Adası 1 1 4 Filo 7 1
Eumaios 26, 63, 68 Firar 8, 1 52, 226
Eumakhia binası 235 Fırat 1 6
Ev, 1 , 3, 1 9, 20, 37, 38, 39, 41 , 48, Firavun 1 4, 204, 21 4
49, 5 1 , 54, 55, 58, 63, 65, 67, 68,
Fırıncı 1 03, 203, 239
70, 74, 75, 78, 96, 100, 1 1 0, 1 1 4,
1 1 9, 1 24, 1 26, 1 27, 1 28, 1 3 1 , 1 3 2, Firma 77, 1 58
1 33, 1 48, 1 52, 1 59, 1 64, 1 67, 1 68, Fiyat 4, 6, 1 9, 24, 25, 88, 1 1 4, 1 25,
1 7 1 , 1 74, 1 95, 207, 224, 232, 233, 1 27, 1 29, 1 32, 1 34, 1 3 5, 1 45, 1 50,
244; ev hizmetleri 75; ev kredisi 1 5 1 , 1 66, 1 68, 1 80, 1 93, 203, 204,
1 67, 1 68 ; ev sahibi 68, 1 27 2 1 6, 2 1 7 , 22 1 , 248 ; fiyat indirimi
Ex parte (tek taraflı) 35 203 ; azami fiyat 1 50; satış fiyatı
Eyalet 1 5, 1 7, 43, 47, 48, 49, 50, 53, 217
54, 55, 78, 89, 91, 92, 93, 108, Flandres terzileri 1 62, 1 63
109, 1 10, 1 33, 1 34, 1 36, 1 40, 1 42, Fogel, R. W. XXYI, XLI, 9, 21 , 1 05, 1 44
1 53, 1 54, 1 73, 1 74, 1 75, 1 80, 1 84,
Frank, T. 62, 2 1 2
1 86, 1 87, 1 89, 1 90, 1 93, 2 1 4, 21 5,
22 1 , 226 Frankfurt Okulu,
Fabrika 6, 7, 76, 96, 101 , 233 Fransa (Gallia) XXlX, XLVl , 1 5, 1 7, 1 8,
Faeneratores (tefeciler) 48, 49, 1 67 37, 53, 54, 73, 76, 79, 86, 88, 92,
94, 95, 99, 1 07, 1 1 8, 1 29, 1 42,
Faiz 8, 1 0, 47, 48, 52, 61 , 1 3 1 , 1 3 2, 1 50, 1 5 1 , 1 62, 1 64, 1 74, 1 89, 205,
1 33, 1 34, 1 37, 1 66, 1 67, 1 68, 1 69,
2 1 8, 245, 246
1 74, 1 86, 241 , 242, 243, 256; faiz
oranları 8, 47, 1 32, 1 68 ; faizli borç Frederiksen XLII, 57, 61 , 98, 1 78, 1 80,
1 3 1 , 1 3 7 ; faizsiz kredi 48, 1 69 ; yıl 2 1 3, 255
lık faiz 243 Frigyalılar 14
267
Frontinus, Sextus lulius 78, 1 02, 1 26 Gladyatör 1 02, 1 54; gladyatör göste
Fundi (çiftlikler, mülkler) 1 27 risi 102, 1 54
Fustel de Coulanges, N. D. XL, 7 1 , 98, Glaukes (Atina'nın başkuş resimli sik
1 07, 254 kesi) 201 , 2 1 4
Gal (Kelt) 230; Gallia XLVI, 1 7, 88, Gomme, A. W. 1 56, 1 57, 1 59, 1 6 1 ,
239 1 62, 1 77
Ganimet 1 5, 49, 50, 1 54, 1 89, 204, Gotland Adası 1 8
209, 246 Gotlar (Almanlar-Germenler), 87, 88
Gayri safi milli hasıla 209 Gracchus, T. XLVI, 82, 1 1 4, 1 1 5
Geçim 33, 53, 60, 77, 83, 1 1 9, 1 20, Graccus, G. 32, 1 37
1 22, 1 50, 1 59, 1 60, 224, 228, 232, Granovetter, Mark 2 7 1
233 Graufesenque, L a 1 0 1 , 1 62, 230
Geçiş bedeli 1 98 Grev 1 04, 225
Gela Nehri 1 27 Gül 4, 1 53, 1 73
Gelir XX, XXVI, XXV111, 5, 1 O, 1 1 , 1 7, Gümrük gelirleri 206
33, 34, 36, 49, 5 1 , 53, 54, 62, 65,
Gümüş 1 58, 1 60, 1 64, 1 66, 1 72, 1 89,
72, 75, 76, 77, 79, 82, 83, 86, 89,
1 95, 1 97, 200, 201 , 236; gümüş
93, 1 03, 108, 1 1 1 , 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6,
ihracatı 1 57 ; gümüş işlemecisi 1 72 ;
1 1 7, 1 1 8, 1 20, 1 23, 1 24, 1 25, 1 30,
gümüş madenciliği 1 60, 1 64, 1 9 5
1 3 1 , 1 32, 1 3 3, 1 3 6, 1 37, 1 44, 1 45,
Günah 3 1 , 57, 84
1 46, 1 50, 1 5 5, 1 57, 1 58, 1 60, 1 62,
1 64, 1 65, 1 66, 1 74, 1 75, 1 82, 1 83, Güney Amerika 8 1 , 86, 87, 89
1 88, 1 90, 1 93, 1 95, 1 96, 1 97, 1 98, Güney Rusya 1 8, 1 53, 1 94
200, 201 , 204, 205, 206, 207, 208, Gymnasiarkhos (gymnasion yönetici-
209, 220, 221 , 228, 234, 236, 238, si) 1 8 1
241 , 242, 243, 244; yıllık gelir 62, Hadrianus Kanunları 1 58
1 1 3, 1 1 7, 1 3 1
Halı 1 62
Gemi 60, 107, 1 3 1 , 1 52, 1 54, 1 55,
Hamam 1 72, 1 85 ; halk hamamı 1 7 4
1 57, 1 73, 1 82, 1 94, 1 96, 206, 239,
245; gemi rehin edilmesi 1 67 ; gemi Hammadde 1 3 1 , 1 49, 1 70
sahipleri (naviculari) 1 69, 1 85, 1 94; Hannibal XLVl, 1 1 6, 1 54
gemi taşımacılığı 1 55; gemi üretimi Hanno 1 54
1 6 1 ; gemicilik 1 54 Hapishane 1 48
Georgescu-Roegen 2 1 , 22, 1 4 1 Hasat 1 6, 103, 1 2 1 224, 2 2 5 ; hasat
Germen 8 8 , 1 75 dönemi 1 22, 224; hasatçılar 225
Getiri 1 38, 1 67, 1 89 Hasebroek XXI, XXIV, XXXIII, XL, 1 1 .
Gibbon, E. 1 4, 1 5, 90, 1 74, 2 1 0 1 56, 2 1 4
Girişimci 7 6 , 1 1 9, 1 28, 1 62, 1 69, 1 70, Hausgewalt (hane hakimi) 3
1 92, 1 96, 1 98, 233 Hausva terli tera tur 3, 4
Giyim 255 Hayat standart, 1 52, 1 57
268
Haydut 1 49 Hama paliticus XlX
Hayır kurumu 1 63 Hanestiares (saygın kişiler) 89, 90,
Hayırseverlik 1 97 1 66, 1 86
Hayvan gücü 1 73; hayvan surusu Hanarius 1 1 6
1 3 6; hayvan yemi 1 23 ; küçükbaş Hapkins, Keith XXIX, XXXIV, XXXV,
hayvancılı91 1 6 xxxvı, XUI, 58, 59, 1 03, 1 4 1 , 22 1 ,
Hazine 7 , 26, 34, 49, 93, 1 37, 1 65, 250
1 6� 1 89, 192, 1 98, 208, 209, 246 Haplit (a9ır silahlı piyade) 1 0, 1 82,
Head 2 1 3 206
Hediye 26, 51 , 1 1 6, 1 3 5, 1 37, 1 49, Haratius 64, 1 29, 1 44
1 64, 2 1 4 Haroi (arazi sınır kayıtları) XXI
Hegel XV Hortulus (küçük bahçe) 1 34
Heilat (Sparta'da yarı köle çiftçiler) Hububat XXXl, XXXV, 19 , 32, 53, 86,
64, 65, 66, 67, 69, 7 1 , 72, 97, 223, 1 07, 1 1 2, 1 1 9, 1 20, 1 2 1 , 1 25, 1 3 2,
224 1 42, 1 49, 1 50, 1 5 1 , 1 53, 1 69, 1 74,
Heitland, W. E. 109, 1 39, 1 44, 1 45 1 77, 1 85, 1 88, 1 92, 1 93, 1 94, 1 97,
203, 204, 2 1 4, 21 5, 2 1 6, 2 1 7, 238,
Helmhard, Walf 3
23� 240, 241 , 24� 256; hububat
Hephaistas 84, 1 04 temini (annana) 1 51 , 192, 238; be
Herakles Sütunları 1 5 delsiz hububa t da91tımı 204, 241 ;
Hesiadas 3 1 , 84, 1 20 hububat da91tımı 204, 240, 241 ,
Hicks, Sir Jahn 1 1 244; hububat vergisi 1 50, 1 97
Hill. H . 43 Hukukçu 37, 51 , 52, 62, 66, 77, 8 1 ,
90, 1 56, 227, 229
Hindi 1 24
Hume, David 6, 7, 1 62
Hindistan XV111. 1 2, 1 8, 1 9, 3 6, 1 57
Humiles persanae (alçak kişiler) 90
Hipparkhas 1 1 3, 1 1 4
Humiliares (aşa9ılık, düşük kalite kişi-
Hippa Limanı 227
ler) 90, 9 1 , 94, 1 66, 1 86
Hıristiyanlık XVI, 1 5, 9 1 , 241
Hunt, Lynn xxxıı, XUV
Hırsız 1 49, 225, 226
Hutchensan, Francis 1 , 2, 4
Hititler 1 2
Hükümet 10, ı ı , 38, 89, 1 47, 1 65,
Hiyerarşi 1 9, 36, 38, 40, 42, 51 , 58, 1 74, 1 80, 1 85, 1 92, 1 93, 243
83, 85
Hür 2, 68, 69, 70, 7 1 , 72, 73, 74, 75,
Hizmet kuruluşu 1 57 76, 77, 79, 80, 8 1 , 82, 84, 86, 87,
Hizmetkar 2; hizmetli 37, 65, 67, 96, 88, 89, 90, 95, 96, 98, 99, 1 00,
1 1 6, 241 ; sivil hizmetli 96: kadın 1 0 1 , 102, 104, 1 06, 109, 1 1 2, 1 1 4,
hizmetçi 75 1 1 9, 1 20, 1 22, 1 54, 1 63, 1 66, 2 1 1 ,
Hameras XXJl, XXlll, 1 4, 46, 67, 1 48, 21 8, 222, 223, 224, 226, 227, 242;
1 50 hür daganlar 74, 79, 98
Hama ecanamicus xvııı, XXVI lllyricum 87
269
losephos 1 1 0 inşaat malzemeleri 1 7 1
lsmaros 1 50 ipotek XXII, 1 33
lsokrates 1 59 iran Körfezi 1 4
lnstrumenta domestica (ev eşyaları) iskenderiye (Aleksandreia] XXVl, 1 5,
54 1 10, 204, 2 1 8, 225, 240
lthaka 1 06, 1 48 iskitya (Skythia) 1 89
lugum (bir toprak büyüklüğü) 1 1 9, lspanya 1 9, 39, 63, 86, 99, 1 00, 1 05,
iugera 83, 1 1 4, 1 1 9, 1 26 1 1 5, 1 29, 1 78, 2 1 8, 239
lulianus XLII, 1 9, 24, 94, 1 77 istanbul (Konstantinopolis) 4, 1 5, 1 6,
lustinianus XLVI, 9 1 , 93 26, 29, 32, 33, 37, 68, 84, 1 1 2,
1 29, 1 36, 1 59, 1 84, 204, 207, 240,
luvenalis 55
244
İbraniler 1 2
istatistik 1 0, 26
l ç çamaşırı 1 57
istihdam 34, 48, 76, 77, 8 1 , 96, 1 42,
iç Savaş Dönemi 49, 1 03, 1 1 6 1 60, 221 , 224
idareci 30 isveç 1 8
ideoloji 29, 1 09, 231 lsyan XLVI, 226
iflas 47, 243 iş hayatı J J2, J J3, 1 45, 1 67, 1 69,
ihracat 1 50, 1 56, 1 57, 1 58, 1 59, 1 61 , 1 70, 237; iş programı 83 ; iş süresi
1 63, 1 64, 1 65, 1 73, 1 92, 1 94, 1 97, 67
233; ihracat için üretilmiş 1 59, 1 6 1 , lşçi 1 28, 2 1 8, 222, 223 ; bağımlı işçi
1 63, 1 65; ihracat pazarları 1 64 lik 7 1 , 72; hür işçi 72, 77, 82, 102,
iklim 6, 1 6, 1 7 2 1 8, 224; mevsimlik işçi 1 2 1 , 224;
İlkel toplum 38, 1 49 niteliksiz işçi 273 ; tarım işçisi 1 1 7,
İlkelci (primitivist] 237, ilkelcilik (pri 2 1 8, 223 ; ücretli işçi 33, 225
mi tivizm] işgücü 1 6, 1 9, 32, 35, 58, 66, 67, 68,
imalathane ı 32, 1 62, 254 70, 7 1 , 73, 74, 7 5, 76, 77, 8 5, 87,
İmparatorluk XXVI, 1 9, 24, 36, 52, 54, 88, 89, 93, 98, 99, 1 0 1 , 1 1 7, 1 1 9,
1 20, 1 22, 1 23, 1 26, 1 28, I JO, 1 5 1 ,
66, 76, 79, 81 , 89, 9 1 , 92, 9 5, 96,
1 04, 109, 1 10, 1 1 7, 1 1 8, 1 22, 1 41 , 1 54, 1 60, 1 88, 2 1 8, 224, 225, 229,
1 56, 1 62, 1 84, 1 85, 1 90, 1 92, 1 98, 230, bağımlı (veya gönülsüz) işgü
227, 230, 239, 240, 244, 245; im cü 70; işgücünün verimliliği 1 28;
paratorluk hazinesi 1 65, 1 98 hür ücretli işgücü 87
İşle tme 227; kapitalist işletmecilik
in potestate (iktidarda) 69
1 90; gelişkin işletmecilik 1 53
İncir a ğ acı 1 30
italya 1 5, 1 6, 1 7, 1 9, 2 1 , 3 1 , 32, 39,
İndus 1 6 4 1 , 50, 53, 57, 65, 70, 7 1 , 72, 73,
ingiltere 1 4, 1 5, 1 7, 54, 83, 86, 1 ı 1 , 76, 79, 8 1 , 83, 86, 94, 95, 1 00,
1 62, 1 74 105, 106, 1 08, 1 1 2, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6,
lnsan gücü 1 1 , 66, 1 7 5, 1 82, 228, 1 1 7, 1 22, 1 25, 1 29, 1 32, 1 3 5, 1 3 6,
247; nitelikli insan 1 47 1 42, 1 43, 1 44, 1 45, 1 47, 1 50, 1 53,
270
1 62, 1 80, 1 86, 1 87, 1 88, 1 93, 1 94, Kar XV, XVI, XVII, 6, 55, 1 93, 226
209, 21 1 , 2 1 2, 2 1 4, 21 5, 2 1 6, 21 9 , Karadeniz 1 5, 7 1 , 1 5 1 , 201 , 205
226, 229, 230, 238, 239, 240, 242 , Karanlık Çaglar 1 2
243, 245, 248, 249
Karayolu taşımacılıgı 1 5 1
ithalat 34, 55, 64, 1 56, 1 57, 1 92,
Kargo 1 52, 1 94
1 97, 1 98, 2 1 2 ; ithalatçılar 1 58, 1 6 1
lzmit (Nikomedia) 1 5 1 , 1 5 2 ; lzmit Karne 32, 203, 241
Körfezi 1 5 1 Kartaca (Carthago) 1 1 0
Jeu d'esprit (akıl oyunları) 79 Kasa 33, 1 3 2, 1 66
Jones A. H. M. 54, 6 1 , 99, 1 0 1 , 1 4 1 , Kast 43, 48, 58, 104, 1 64, 1 9 1
2 1 1 , 2 1 2, 2 1 5, 253, 260 Katır 94, 1 50
Jones, Richard 1 1 Kazanç XIX, XXVI, 34, 50, 66, 79, 83,
Jourdain, M . 5 86, 1 1 9, 1 37, 1 38, 1 58, 1 61 , 1 70,
1 73, 1 90, 1 94, 204, 21 7, 22 1 , 227,
Jüri XXXVI, XXXVII, 200, 207
228, 23 1 , 238, 246, 247
Kadastrocu 1 26
Keçi 1 6
Kadırga 1 54
Kelt 76, 230, 246
Kaf-'kaslar 1 4
Kenanlılar 1 2
Kahya 1 27
Kendine yetebilmek 1 23, 1 50, 1 57,
Kalay 1 57 1 64, 1 73, kendine yetebilen top
Kalite XXXV, 1 8, 52, 85, 1 28, 1 58, lumlar 1 53
1 6 1 , 1 64, 1 69, 1 78, 230 Kephalos 4 1 , 74, 100, 1 62
Kalkan imalathanesi 1 62 Kephisia 1 1 4
Kamu finansmanı 209; kamu fonları Kephisodoros 1 8 1
93, 207 ; kamu gelirleri 5, 10, 1 50,
Kereste XXXIV, 54, 1 50, 1 51 , 1 52,
1 55, 1 58, 1 96, 201 ; kamu hazinesi
49, 1 92, 208, 209; kamu hizmetle 1 57, 202
ri 74, 75, 79, 80; kamu işleri 76, Kerkeosiris 1 1 2, 1 39, 1 4 1 , 1 86
79, 1 0 1 , 204, 207 ; kamu toprakları Keten 1 57, 232
1 22 ; kamu yönetimi 78 Keynes 2 1 3
Kanal 6, 1 23, 2 1 2 Khios (Sakız Adası) 1 55, 1 6 1 , 1 77
Kanun IX, XVI, 1 , 3 . 7 , 32, 38, 39, 42, Khora (bölge) 1 47
47, 50, 5 1 , 55, 59, 60, 6 1 , 63, 64,
Khoregos (koro sponsoru, koro başı)
65, 66, 67, 70, 7 1 , 72, 79, 90, 9 1 ,
181
93, 94, 95, 97, 101 , 107, 108, 1 1 4,
1 20, 1 22, 1 3 5, 1 37, 1 45, 1 52, 1 56, Khrysostomos, Aziz loannes 94, 1 57,
1 58, 1 6 1 , 1 G4, 1 66, 1 68, 1 7 1 , 1 72, 161
1 82, 1 86, 1 88, 1 9 1 , 1 93, 1 95, 1 97, Khrysostomos, Dion 1 57 , 1 6 1
20 1 , 202, 2 1 4, 227, 253 Kil 22; kil yatagı 229
Kap 230 Kılıç 1 3 1 ,
Kapitalizm XVI, XVl l, 43, 2 1 8, 223 Kilikia 48, 50, 62, 1 88
271
Kimon 1 26 xxvm. xxxıv, xxxv. xxxvı, xuı.
Kira XXVI, XXVII, XXXVI, 1 1 , 37, 53, 1, 2, 3, 9, 1 5, 1 8, 1 9, 2 1 , 3 1 , 32,
63, 67, 69, 7 1 , 72, 74, 75, 76, 77, 33, 34, 38, 42, 44, 45, 46, 52, 54,
86, 90, 9 1 , 92, 94, 95, 99, 1 0 1 , 55, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70,
1 08, 1 1 0, 1 1 2, 1 1 4, 1 1 7, 1 1 9, 1 20, 7 1 , 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79,
1 23, 1 27, 1 28, 1 29, 1 30, 1 33, 1 36, 80, 8 1 , 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88,
1 44, 1 49, 1 50, 1 64, 224, 229, 230, 89, 9� 9 1 , 92, 9� 95, 96, 97, 9�
232, 234, 238, 254; bagımsız kira 99, 1 00, 1 0 1 , 1 02, 1 04, 1 05, 1 06,
cılar 1 1 9; hür kiracılar 86, 95; kira 1 1 5, 1 1 7, 1 1 8, 1 20, 1 21 , 1 23, 1 25,
cılık 7 1 , 95, 1 23, 1 29, 1 33 ; kiracılık 1 26, 1 29, 1 30, 1 3 1 , 1 32, 1 39, 1 40,
sözleşmeleri 95 1 44, 1 46, 1 50, 1 52, 1 54, 1 55, 1 57,
1 62, 1 63, 1 64, 1 70, 1 77, 1 88, 1 9 5.
Kireç ocağı 230
204, 2 1 3, 2 1 7, 2 1 8, 2 1 9, 222, 223,
Kırım 1 59, 1 94 224, 225, 226, 227, 229, 232, 233,
Kırsal kesim XXVIII, 1 1 , 85, 224, 23 1 , 241 , 246, 247, 248, 249, 251 , 252,
238, 257 253, 255; alınıp satılabilir köleler
Kitap bakıcısı 75 69, 70, 72; ayakçı köleler 82; borç
Kıtlık IX, X, 1 9, 32, 1 51 , 1 52, 202, yoluyla kölelik XIX, 68; köle ayak
208, 236, 239, 248 lanması 68, 226; köle işçi 82, 83,
85, 1 32, 2 1 7, 224, 225; iç kölelik
Kıymetli taş 1 50, 1 57
88; köle latirundiası 1 29; köle nü
Klasik Dönem XVII, XVIII, XXIII, XXVI, fusu 9, 73, 89, 100; köle pazarı 88;
XXXI I, xxxvı, 8, 29, 4 1 , 54, 70, 7 1 , köle sahipleri 64, 82, 86, 223, 252;
73, 78, 81 , 83, 84, 88, 89, 1 03, köle sahipliği 81, 270; köle tüccar
1 09, 1 1 1 , 1 1 7, 1 47, 1 53, 1 65, 1 70, hırı 227; köle zanaatkarlar 1 3 1 ; kö
1 82, 1 86, 208, 225, 240, 247, 248 le idareciler 79; köleci üretim tarzı
Kleomenes 1 80, 2 1 7 2 1 8. 2 1 9, 248
Kleon 20 1 , 2 1 4 Körük 1 72
Kleroukhia (askeri kolonileri) 205 Köy 38, 66, 1 08, 1 1 6, 1 2 1 , 1 22, 1 63,
Koinonia (topluluk) 1 83 1 64, 1 66, 1 86, 23 1 ; köylü sınıfı 3;
Kolonicilik 1 90; Hellen kolonileri hür köylü 1 22, 1 63
XLVI, 7 1 , 1 87 Kral 44, 50, 1 47, 1 66, 1 98, 200
Komai (köyler) 1 47 Krates, Thebaili 28
Komedyen 1 52 Kredi 8, 47, 48, 62, 1 33, 1 34, 1 3 5,
Komisyoncu 1 33, 1 45 1 45, 1 61 , 1 66, 1 67, 1 68, 1 69, 1 79,
1 99, 208, 236, 237, 238, 242, 243.
Konstantinopolis, bkz. lstanbul 2 54, 2 56, kredi bunalımı 1 68, 1 99,
Korinthos 1 1 4, 1 59, 1 6 1 , 1 62, 1 92, kredi faizleri 243, kredi mekaniz
203 ması 236
Korsanlık 73, 1 88 Kriz 6, 39, 1 1 6, 1 1 7, 1 22, 1 3 5, 1 68,
Koyun 1 6, 26, 1 23, 1 42, 1 62, 1 78, 1 69, 1 79, 2 1 7, 236, 239, 240; kriz
233 dönemi 1 1 6, 1 22
Köle XIX, XXIII, XXV, XXVI, XXVII, Ksenophon 1 , 2, 3, 4, 37, 74, 75, 78,
272
1 39, 1 46, 1 58, 1 59, 1 60, 1 72, 1 84, yetle hizmet eden özgür insan) 66
1 95, 1 96, 1 97, 2 1 3 Libero commercio (serbest ticaret ile)
Kula 2 1 9, 220, 248, 249, 250 240
Kumaş 1 6 1 , 1 62, 23 5 ; kumaş dokuma Libertas (özgürlük)
atölyeleri 1 62 Liman 34, 75, 80, 1 53, 1 54, 1 55, 1 59,
Kutsal günler 1 64 1 69, 1 87, 1 9 1 , 1 92, 209, 2 1 1 , 227,
Kutsal hazine 208 239
Kuzey Afrika 1 9, 28, 39, 72, 93, 99, Litürji 1 82
1 07, 1 1 5, 1 29, 2 1 0, 2 1 6, 2 1 8, 227, Livius 38, 1 03
230, 238, 239, 256 Locatio conductio operis (işi kiralama
Küçük Asya (Anadolu) 1 7, 72, 88, 99, sözleşmesi) 77
104, 1 1 3, 1 33, 1 88, 200, 222, 223,
Locatio conductio operrarum (hiz
248
metleri kiralama sözleşmesi) 77
Kült merkezi 1 37
Loca tio conductio rei (kiracılık sözleş-
Kürekçilik 206 mesi) 95
Kynikler 35 Lordlar 1 66, 224
Kyrene 1 5, 1 8, 1 55, 1 6 1 , 203, 2 1 5; Louis, XVI, 1 5, 1 75
Kyreneli 1 8
Lukacs, Georg 43
Kyria ekklesia (halk meclisi toplantısı)
202 Lukianos 78, 102
L'economie politique 5 Lüks tüketim 55, 93, 1 33, 1 54, 1 55,
1 57
Laisser faire, laisser passer (bırakınız
yapsınlar, bırakınız geçsinler) 1 87, Lykia 241 , 257
1 9 1 , 240 Lykurgos 207
Lakonia 64 Lyons 53, 54
Lalentine Ovası 1 90 Maaş 244
Laoi (adamlar, askerler) 223 Madas 1 1 9, 1 20, 1 23
Latifundia 86, 1 1 6, 1 29, 1 43, 2 1 9, Maddi isteklerin karşılanması 7, 1 93
229 Madencilik, 6, 74, 1 38, 1 73, 235,
Latin yelkeni 1 72 236; maden yataktan 1 7, 1 98
Lauffer, S. 1 00, 2 1 1 ; Mahkumlar 206
Leitourgia (devlete yapılan hizmet) Makedonya 39, 98, 200, 222
1 8 1 , 1 82, 1 83, 1 84, 1 85, 1 98, 209, Makineler 1 28, 1 36, 1 7 1 , 1 72
2 10, 2 1 1 ; leitourgos 1 82, 1 84, 1 85
Mal 1 , 3, 6, 1 7, 1 8, 1 9, 26, 27, 28, 34,
Lejyon askeri 1 1 7 35, 49, 50, 54, 55, 63, 65, 66, 68,
Lezoux 1 0 1 , 1 62, 230; Lezoux çöm 76, 95, 96, 1 1 3, 1 1 4, 1 33, 1 35,
lekçileri 8 5 1 45, 1 50, 1 63, 1 64, 1 8 1 , 1 90, 1 95,
Libanios 8 2 , 94, 96, 106, 1 07 1 97, 2 1 7, 2 1 8, 2 1 9, 229, 230, 231
Liber homo hona fide serviens (iyi ni- Mali sistem 207
273
Malikaneler 1 66, 224 Metropol 1 65
Mancınık 1 72 Meyer, Eduard XIII, XIV, 232
Mangal kömürü 1 2 1 Meyve 1 6, 1 25, 1 26
Manus (babanın eşi ve gelinleri üze- Mezopotamya 1 4, 222
rindeki gücü) 3 Mısır (hububat) ı 1 , 54, 55, 203, mısır
Marathon 1 1 3, 1 1 4 yardımı 241
Marius 1 1 6, 1 40 Mısır 1 1 , 1 2, 1 4, 1 6, 1 7, 1 8, 1 9, 22,
Marmara Denizi 1 5 1 72, 105, 1 1 0, 1 1 1 , 1 1 2, 1 1 4, 1 1 5,
Marshall, A., 5, 8 1 2 1 , 1 39, 1 68, 1 74, 1 80, 1 86, 1 99,
204, 2 1 � 2 1 6, 21 7, 222, 238, 239,
Marsilya (Massalia) 1 55, 205, 232
244, 248, 254
Marx, K. 22, 23, 42, 43, 44, 2 1 8, 222,
Mickwitz 20, 1 42, 1 44, 1 79, 220
223, 23 1 , 249, 251 ; Marxizm 23,
Neo-Marxist 273 Mili, John Stuart, 3 5
Masa 1 59 Milli gelir 5
Massae (toprak parçaları) 1 27 Mimar 34, 44, 78, 82, 1 48, 1 62, 1 7 1 ;
mimarlık 1 7 1
Meclis 80, 8 1 , 82, 1 2 1 , 1 34, 1 63, 1 83,
202, 206, 228, 247 ; meclis üyesi Missisippi 86
206 Mitrova, bkz. Sirmium
Medeniyet 1 2, 1 3, 40, 1 47 Mobilya 1 3 1 , 1 32
Medler 1 4 Modernist, modernizm (bkz. yenilikçi)
Mehirler 1 7, 53, 1 5 1 , 1 52, 1 53 Moeller 233, 234, 255
Mekanik oyuncaklar 1 74 Mommsen, T. 252
Melania 87, 1 1 5, 1 40 Monarkhos (en yüksek yönetici) 1 86
Memuriyet 79 Monarşi 40, 89, 1 84, 1 85
Menekşe 4. 1 53 Montmaurin 106, 1 26, 1 40, 1 42
Mera 1 25 Mos maiorum (ulusal gelenek) 53
Mercimek 230 Mosse, CI. 22, 1 46, 2 1 5
Merdiven 1 72 Muhasebecilik 272
Mermer 76, 1 5 1 , 1 52, 1 57, 1 72, 1 74; Mun, Thomas 7, 34, 1 98
mermer ocagı 1 72
Munera (letourgia) 1 84
Mesenia 64
Mücevherat 1 32
Meslek 4, 34, :; 5, 37, 55, 66, 75, 77,
Mühendislik 1 7 1
206, 2 1 6 ; meslek sahibi 4, 37. 66,
77 Mülk 1 , 3 , 1 3, 2 1 , 28, 33, 35, 39, 41 ,
6 1 , 63, 64, 65, 78, 80, 8 1 , 82, 90,
Meşe palamudu 1 25
108, 1 1 1 , 1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7,
Metal 1 50, 1 5 1 , 1 55, 1 66, 1 99, 236 1 1 8, 1 26, 1 27, 1 28, 1 29, 1 30, 1 3 1 ,
Metoikion (yabancılardan alınan kelle 1 33, 1 34, 1 3 5, 1 36, 1 37, 1 38, 1 40,
vergisi) 1 9 6 1 4� 1 4� 1 47, 1 68, 1 69, 1 82, 1 8�
Metres 8 5 1 85, 1 86, 1 96, 1 97, 2 1 8, 2 1 9, 229,
274
230, 237, 251 ; mülk edinme 65, Okçu 206
1 68; mülk piyasası 1 35 ; mülk yö Olbia 201 ; Olbia gümüşü 201
netimi 229, 237, mülkiyet sistemi
Oligarşi 41 , 1 08, 1 1 3, 1 54, 1 63
1 1 7, 1 37.
Olympia 49, 1 21 , 203
Müsadere 49, 1 1 6, 1 97
Ordo libertinorum (azatlılar sınıfı) 44
Müşteri 3 1 , 5 1 , 67, 93, 1 27, 1 94
Ordo plebiorum 96
Müzayede 234
Ordu 50, 1 21 , 1 89, 1 98, 205; ordu
Müzik 1 89; müzik salonu 34
merkezleri 1 65
Naples (Napoli) 1 1 6; Napoli Körfezi
Orman 1 1 8, 1 25
1 54, 239
Orta Ça!'.j 1 2, 66, 83, 86, 105, 1 1 ı ,
Naviculari (gemi sahipleri) 1 69
1 48, 1 62, 1 63, 1 66, 1 73, 203, 232,
Neaira 1 59 236; Orta Ça9 kentleri 232; Orta
Negotiatores (arabulucular) 229 Ça!'.j serfli!'.ji 86
Neo-klasik ekonomi teorisi 272 Ortaklıklar 1 69
Neolitik Ça9 1 2 Ostia 54, 79, 1 53, 1 54, 1 77, 235,
Nero 27, 1 4 1 , 50, 5 1 , 63, 74, 80, 1 1 3, 239, 252, 255
1 74, 1 9 1 , 225 Otel 1 96
Nerva (imparator), 78, 1 1 4 Otlak 1 6, 1 03, 1 1 8, 1 1 9, 1 25
Nexum (borçtan dolayı kölelik) 38; Otorite 3, 69, 89, 97, 1 86
nexus 71 Oxyrhynchus 230, 244
Nicolet, CI. 58, 59, 1 79, 258 Oyun 47, 79, 1 85, 1 90, 240
Nietzsche 3 5 Ö!'.jretmen 1 52
Nikias 7 4 Ördek 26
N ikomedia, bkz. İzmit Özerk toplum 1 53, 1 85
Nil 1 6, 1 7, 1 9 1 Özgür insan 1 3, 33, 45, 66, 206
Nobilitas (soyluluk) 58, 1 54 Özgürlük 1 3, 65, 69, 75, 77, 83, 1 00,
Nüfus 9, 1 5, 1 6, 2 1 , 24, 38, 41 , 73, 1 04
8 1 , 88, 89, 1 00, 1 10, 1 1 2, 1 1 9, 1 40, Padua, bkz. Patavium
1 41 , 1 48, 1 49, 1 52, 1 54, 1 57, 1 65,
Palanga 1 72
205, 209, 2 1 0, 223, 224, 226, 232,
239; nüfus sayımı 10, 41 , 73, 1 1 0 Palladius 87, 1 40
N ümismatik 201 Palmyra 54
Obaeratis (borç yüzünden kölelik, Panathenaia Festivali 1 82
serflik) 71 Pandomimci 52
Oblomov 8 1 , 1 24 Panem et circenses (ekmek ve sirk
Odysseus 26, 63, 67, 1 50 oyunlarıyla halkı oyalamak) 102,
Oeconomia 3 ; uikonomia 4, 5, 20; oi 1 90
konomikos 1 , 3, 5, 37, 78, 1 38, Papirüs 1 57, 1 79, 230, 240, 244, 254
1 46; oikos 2, 3, 1 1 , 68 Par excellence (dikkat çekici) 1 96
275
Para 1 , 5, 6, 8, 10, 27, 3 1 , 34, 4 1 , 42, Pedanius Secundus, L. 74, 225, 226
43 , 47, 49, 5 1 , 52, 62, 8 1 , 1 24, Peisistratos 1 1
1 28, 1 30, 1 3 1 , 1 32, 1 33, 1 34, 1 37,
Pekaıy, T. 2 1 1 , 250
1 38, 1 44, 1 66, 1 67, 1 68, 1 69, 1 70,
1 8 1 , 1 82, 184, 1 99, 200, 201 , 208, Peloponnesos Savaşları 8, 1 1 , 74, 1 2 1 ,
236, 237, 238, 24 1 , 242, 246, 247, 190, 202, 207
255; para azlı91 47, 236; para bası Pelusion 1 9 1
mı 6, 236; para de9işim kuru 200; Penestai (işçiler, sertler) 223
para kasası 1 32; para kutusu 8 1 , Penia (fakirlik) 33; penes (fakir) 33
1 3 1 ; para yerine geçen nesne 236;
Per se (kendili9inden) XX
nakit para 1 30, 1 34, 1 35, 1 37, 208,
236, 246; ka91t para 236, 237 Perakende 34; perakende satış grup
ları 1 57
Parfümeri 34, 49, 76; parfümerici 34,
49 Perikles 28, 37, 45, 49, 53, 1 25, 1 26,
20 1 , 2 1 4
Patavium (Padua) 1 62; Patavium yü
nü 232 Persler 1 2, 1 4, 93, 200
Patent 1 98 Pervaneler 1 72, 1 73
Pater (aile reisi) 65; paterfamilias (aile Petrol 1 1
reisi) 2, 3. 1 24, 1 25; patria potestas Phaiak 26
(baba hakimiyeti) 3, 65 Phaleron 1 53, 1 64
Patres (kiracı) 1 29 Phaneros (görünen) XXXIV, 274
Patrici (soylular) 38, 39, 42, 222 Philantropia (insan sevgisi) 30
Patron 80, 94, 227, 24 1 , 243 Philoi (dostlar) XXII
Paulos, Aziz 1 61 Piacenza 1 1 7
Pausanias 1 47, 1 63 Piazzale della Corporazioni 23 5
Pax Romana 1 90 Pire (Piraieus) 52, 1 53, 1 59, 1 92, 1 95,
Paylaşım 1 3, 231 1 96
Pazar 6, 7, 1 1 , 1 8, 1 9, 2 1 , 25, 36, 37, Pisa 99, 230
88, 1 1 7, 1 20, 1 2 5, 1 30, 1 33, 1 34, Platon 2, 1 5, 28, 29, 35, 41 , 55, 85,
1 45, 1 52, 1 53, 1 57, 1 58, 1 60, 1 62, 1 23, 1 50, 1 76
1 63, 1 64, 1 66, 1 68, 1 79, 1 9 1 , 1 92,
Pleb (halk, alt sınıf) 26, 38, 39, 49,
1 93, 1 95, 1 96, 200, 203, 209, 2 1 4,
90, 1 02, 1 64, 1 90, 222, 225, 226,
2 1 6, 2 1 9, 228; pazaıyeri 1 63; pazar
241 ; pleb urbana 96
için rekabet 1 90, 1 9 1 ; pazar için
üretmek 2 1 9; pazar merkezli eko Plinius, Genç XLVI, 3 1 , 62, 7 1 , 1 1 4,
nomi 43 ; serbest pazar ekonomisi 1 64
1 53 ; yerel pazar 1 30, 1 52, 1 60 Plinius, Yaşlı 1 20, 1 43, 1 57
Peculium (kölelerin kendi özgürlükle Ploutos (zenginlik) 33; plousios (zen
rini satın almada kullandıklan para) gin kişi) 33
65, 66, 70, 79, 97 Pnyks (halk toplantılarında kullanılan
Pedagog 75 bir mekan) 1 2 1
276
Po 1 7 ; Po Ovası 39 Ravenna 153
Polanyi, Kari XIV, XVI, XXXIX, 1 1 , 22, Reductio ad absurdum (anlamsız ola
248 na yönelik düzeltme) 27, 45
Poleis (şehir devleti) 1 48, 2 59 ; polis Rehinci 66; rehincilik 167
(şehir) XXlll, 92, 1 12, 1 28, 147, Rekabet 11, 55, 82, 83, 182, 197,
1 48, 183, 1 9 1 : polites 40 2 1 5, 224, 225
Pompeii 45, 80, 102, 1 55, 165, 2 1 2, Ren (Rhone) Nehri 14, 53, 107
233, 234, 235, 255
Rhetorik (hitabet) 78, 183
Pompeius 47, 48, 62, 1 1 5, 1 18, 126,
Rhodos 1 5 5 , 180, 187, 203
1 88, 2 1 2
Ricardo 11
Pont d u Gard 1 74
Robinson, James Harvey XXIX, 269
Posta hizmetleri 93
Rochelle, La 233
Potestas (babanın çocuklan, torunları
ve köleleri üzerindeki gücü) 3 , 65 Roll, Erich 6, 1 9
277
Salin 6, 7 Serbest liman 1 55
Salvianus 94, 95, 107 Serbest meslek sahibi 66
Samuelson, Paul 8 Serf 66, 67, 68, 7 1 , 86, 97, 1 03, 2 1 8,
Sanatçı 1 52 2 1 9, 222, 223, 224, 252
Sanayi Devrimi 1 2, 8 1 , 83, 1 62, 237 ; Sermaye 43, 65, 76, 1 33, 1 62
sanayi öncesi toplum 2 1 9 Seıvet 26, 28, 49, 80, 86, 1 08, 1 1 6,
Saone 1 7, 53 233
Sapanca (Sophon) Gölü 1 51 Seıvus quasi colonus (sözde çiftçi
Sardinya 39, 238 olan köle) 66
Sarı Nehir 1 6 Sestertius 26, 28, 48, 50, 5 1 , 52, 6 1 ,
62, 1 1 3, 1 1 4, 1 1 6, 1 1 7, 1 3 1 , 1 36,
Sarraflar 200, 20 1 , 202 1 39, 1 40, 1 69
Satıcı 34, 1 24, 1 25, 1 33, 1 34, 1 3 5, Seylan 2 1 6
1 3 6, 1 70, 225, 239; satın alma 1 8,
48, 49, 65, 67, 1 2 1 , 1 27, 1 29, 1 32, Shanin, T. 1 39, 1 4 1 , 1 43
1 33, 1 34, 1 3 5, 1 37, 1 61 , 1 63, 1 67, Sicilya 1 7, 1 9, 27, 39, 70, 7 1 , 1 04,
1 95, 220, 228, 238; satın alma gü 1 1 5, 1 1 6, 1 27, 1 29, 1 50, 1 55, 1 88,
cü 238 1 93, 205, 227, 229, 238, 239, 247
Sava (Savun) 1 56 Sierra Leone 1 54
Savaş 1 , 8, 1 0, 1 1 , 1 9, 2 1 , 40, 49, 50, Sigorta 8, 1 67, 256; sigortalama po
5 1 , 65, 67, 70, 73, 74, 77, 83, 85, litikası 1 67
86, 87, 88, 90, 94, 1 03, 1 08, 1 1 4, Sıgır 26, 1 23, 233
1 1 6, 1 20, 1 2 1 , 1 22, 1 26, 1 34, 1 35, Sikke 5 1 , 1 04, 1 2 1 , 1 58, 1 61 , 1 66,
1 3 8, 1 52, 1 53, 1 54, 1 68, 1 8 1 , 1 82, 1 68, 1 79, 1 98, 1 99, 200, 20 1 , 202,
1 88, 1 89, 1 9:J, 1 91 , 1 96, 1 97, 202, 208, 2 1 3, 2 1 4, 2 2 1 , 250; altın ve
204, 206, 207, 208, 209, 244, 245, gümüş sikke 5 1 ; altın dareikoslar
246, 24 7; savaş esiri 8, 247 ; savaş 201 ; elektron stater 201 ; sikke azlı
gemisi 1 54, 1 8 1 gı 1 68, 250; sikke basım tekeli 1 99 ;
Schumpeter, J . 4, 20, 1 56, 1 69 sikke degişimi 201 ; drakhme 33,
Scrialılar 275 8 1 , 1 1 3, 1 1 4, 1 30, 1 3 1 , 1 32, 1 55,
Sebze 1 6, 1 25 1 61 , 1 8 1 , 1 96, 200, 20 1 , 208, 230;
gümüş drakhme 200, 201 ; yerel
Seditio (isyan) 226
sikke 201 ; yerel tunç sikke 1 99 ;
Seleukoslar 1 85 glaukes 201 , 1 54
Senato 39, 99, 1 3 5, 1 36; senatör 1 3 , Simias 82, 85
39, 40, 42, 43, 44, 46, 50, 51 , 53,
Sınır 29, 3 1 , 36, 38, 39, 40, 41, 43,
55, 60, 62, 78, 80, 95, 1 00, 1 1 3,
44, 45, 8 1 , 83, 88, 89, 96, 1 1 3, 1 1 7,
1 1 4, 1 24, 1 28, 1 45, 1 84, 1 87, 1 88,
1 63, 1 65, 1 83, 222, 238 ; sınıf bi
1 90, 1 98, 233, 234, 241
linci 43, 225; alt sınır 38, 90, 96,
Seneca 50, 60, 1 43 1 1 7, 1 63 ; çalışan sınıf 225; sınıf
Seramik toprağı 1 57 ; seramik üretimi ilişkileri 223 ; sınıf mücadelesi 43,
229, 275 222, 2233, 252; üst sınıf 29, 3 1 ,
278
32, 80, 84, 88, 89, 1 08, 1 1 3, 1 36, 6 6 , 6 7 , 68, 69, 7 � 7 2 , 7 6 , 7 7 , 7 �
1 38, 1 65, 229, 238; soylular sınıfı 79, 80, 81 , 89, 90, 9 1 , 9 2 , 94, 95,
2 3 3 ; orta sınıf 42, 43, 44, 1 09, 244 97, 108, 1 1 3, 1 22, 1 3 1 , 1 36, 1 37,
Sipariş 2 1 7 1 4 1 , 1 64, 1 66, 1 86, 1 90, 1 94, 204,
209, 222, 227, 2 3 3 ; statü bilinci
Sirke 1 21
43 ; sosyal tabaka 37, 66, 80, 1 38;
Sirmium (Mitrova) 1 56 sosyal statü 63, 227, 276
Sitonai 2 7 5; sitones 203 Stoacılar 9 1 , 1 06
Sitophylakes 203 Strabon 100, 1 04, 1 47, 1 48, 1 61 ,
Skythia, bkz. İskitya 1 62, 2 1 2, 224
Smith, Adam VII, 1 , 4, 5, 2 3 1 Su çarkı 1 73 ; su degirmeni 1 72 ; su
Sofist 2 9 , 69, 1 59 kanalı 1 23 ; su kemeri 77, 102; su
Sofracı 7 5 yolu 9, 1 5 1 , 1 52, suyolu taşımacılı
gı 1 52
Sokrates 1 , 2 7 , 3 1 , 35, 1 59
Suetonius 93, 1 1 4, 1 79, 2 1 5
Solon 29, 4 1 , 42, 59, 67, 72, 1 56,
1 64; Solon reformları 72 Sulla XLVI II, 49, 83, 1 1 6, 1 40, 1 64
Sombart, Weiner 1 76, 232, 234, 23 5, Sulu tarım 1 6, 1 1 2, 1 23
254 Sumerler 1 2
Sophan Gölü, bkz. Sapanca Summae honorariae 185
Sosyal kurumlar 29 Suriye 1 4, 54, 92
Sosyal mücadele XXXII, Süt üretimi 233
Sögüt 1 25 Süvari sınıfı 1 9 5
Sömürge 1 09, 1 89 Symbola (katkı) 1 94, 1 95, 2 1 2, 2 1 3
Sömürü XIX, XXIII, XXVIII, 72, 1 1 7, Synesios 1 8, 1 61
1 88, 1 89, 1 90, 22 1 , 245 Syrakousai 1 5, 4 1 , 1 34, 1 99
Sözleşme 43, 70, 7 1 , 77, 82, 95, 1 1 9, Şarap 1 58
1 30, 1 98, 2 52
Şehir (komai) 4 1 , 1 47, 1 48, 1 49, 1 60,
Sparta 1 4, 1 5, 37, 44, 64, 65, 7 1 , 72, 185, 201 , 224, 23 1 , 241 ; şehir eko
1 08, 1 1 0, 1 2 1 , 1 39, 1 48, 1 77, 224 nomisi 79; şehir üretimi 72, 23 1 ;
Spartacus XLVI, 9, 2 1 ; Spantacus İs şehirleşme 1 47, 1 54, 1 65; şehir
yanı planlaması 1 7 1 ; Orta Çag kentlerir
Sportulae (müşterilere verilen arma- 232; tüketici şehir 23 1 , 234, 2 54 ;
ganlar) 93 ka tedral şehirleri 1 48; liman şehri
Stalin 276 54, 1 5 1 , 1 54, 1 95
Statis (iç savaş) 1 97 Tabaka xxı, XXXVI, 34, 37, 38, 42,
43, 45, 5 1 , 60, 66, 69, 74, 80, 81 ,
xıx,
Statü XVIII, XX, XXI, XXII, XXIII,
9 1 , 109, 1 1 1 , 1 3 1 , 1 38, 1 67, 1 7 1 ,
xxıv, XXV, XXVII, XVIII, XXXIII,
184, 186, 246
xxxıv, xxxv. xxxvı. xxxvıı. 26,
34, 38, 40, 4 1 , 43, 44, 45, 47, 49, Tacitus 50, 62, 74, 80, 92, 1 69, 226
52, 53, 54, 55, 5� 59, 6� 63, 6 � Tahliye 1 55, 1 92
279
Takas 54, 1 24, 2 1 6; takas odası 54 Terracina 27
Tapınak 76; tapınak inşaası 76, 208 ; Tersane işçisi 206
tapınak toprakları 99, 1 22, 77, 1 2 1 , Tersane muhafızı 206
1 37, 1 40, 1 5 1 , 1 7 1 , 1 82, 208 Tesalya 7 1
Taras (Tarentum) 27, 1 60, 232 Thasos, bkz. Taşoz
Tarihöncesi 1 2, 67 Themistokles ı 53
Tarım XVII, XXVI, XXVIII, XXXV, 2, 3, Theoria (araştırma, teori, festival, g ös-
4, 1 6, 1 7, 35, 37, 46, 53, 67, 73, teri) 1 59
75, 82, 85, 92, 99, 1 00, 1 05, 1 1 0,
Thes (işçi, sertl 6 7, 68, 203 ; thetes 68
1 1 2, 1 1 5, 1 1 7, 1 22, 1 23, 1 2 5, 1 28.
1 3 2, 1 36, 1 38, 1 42, 1 47, 1 52, 1 55, Thompson, W. E. 255
1 56, 1 57, 1 60, 1 6 1 , 1 64, 1 66, 1 67, Thria 1 1 3
1 68, 1 74, 1 76, 209, 228, 234, 235, Thukydides 8, 9, 1 0, 1 1 , 28, 74, 1 77 ,
243, 257; tarım krizi 1 1 6; tarımsal 246, 247
üretim 46, 1 64 Tiber 38, 1 27, 1 40, 1 53, 1 54, 239;
Tarsus 1 6 1 , 1 62, 232; Tarsus keten Tiber Vadisi 1 27, 1 40,
giyisileri 232 Tiberius 92, 1 37, 1 68, 1 69, 1 73, 256
Taş Çağı 2 1 6 Tiberius Gracchus XLVI, 82, 1 1 4
Taş değirmenler 1 23 Ticaret XVI, XXVI, XXVI I, XXXI I I ,
Taşıma aracı 1 50; taşımacılık 1 23, xxxıv. 5 , 6 . 1. ı ı . 1 3, 1 4. 1 0. ı 9 ,
1 5 1 , 1 55, 1 63, 1 75, 1 85, 22 1 , 238 25, 3 4 , 4 1 , 43, 52, 5 3 , 54, 5 5 , 76,
Taşoz (Thasos) 1 6 1 , 230 80, 83, 89, 102, 1 06, 1 38, 1 47,
1 55, 1 56, 1 58, 1 59, 1 60, 1 64, 1 65,
Taşra XXVII, XXVI II, xxxıv, 28, 76, 78, 1 67, 1 70, 1 77, 1 87, 1 9 1 , 1 92, 1 93,
79, 82, 87, 96, 1 09, 1 2 1 , 1 22, 1 28, 1 94, 1 95, 1 97, 1 98, 1 99, 200, 2 1 1 ,
1 47, 1 48, 1 49, 1 50, 1 53, 1 64, 1 65, 2 1 6, 2 1 7, 22 1 , 233, 234, 235, 239,
1 66, 1 83, 1 90, 225, 23 1 , 254 245, 246, 256; ticaret dengesi 1 97 ;
Tavukçular 34 ticaret hukuku 1 95
Tavuskuşu ı 53 Tımar 224
Tefeciler, bkz. faeneratores Timeleon 205
Tekelcilik 1 9, 74, 1 98 Tıp 34, 52
Teknik X, 2, 3, 23, 44, 60, 78, 8 1 , 86, Tiran (tyran), 50, 86, 1 58,
105, 1 20, 1 28, 1 43, 1 65, 1 7 1 , 1 72, Tlos 241
1 73, 1 8 1 , 222, 233 ; teknoloji 86, Tohum XXVI I, 1 2, 1 1 9, 1 23
1 20,1 23, 1 6l, 1 72, 1 73, 1 74, 1 98,
Topos 1 83
202, 209, 2 1 7, 247
Toprak VI, XXI, XX111, XX.VII, XXVI II,
Tekstil 234; tekstil atölyesi 234
xxxıv, xxxv, 4, 6, 1 3. 1 4, ı 6, 1 1.
Temel gıda maddesi 1 2 1 1 8, 24, 26, 27, 37, 38, 41 , 42, 43,
Terra sigillata (kabartma bezekli baskı 44, 45, 46, 47, 48, 50, 5 1 , 53, 6 1 ,
mühürlü seramik), ı 8, 1 9, 54, 85, 62, 6 � 67, 68, 72, 75, 76, 78, 80,
1 62, 230 82, 83, 85, 86, 87, 88, 92, 93, 96,
280
97, 98, 99, 105, 1 06, 1 08, 1 09, 1 1 0, 1 94, 1 95, 1 96, 202, 2 1 4, 2 1 7, 227,
1 1 1 , 1 1 2, 1 1 3, 1 1 4, 1 1 5, 1 1 6, 1 1 7, 233, 240, 245; tüccar sınıfı 1 92
1 1 8, 1 1 9, 1 20, 1 2 1 , 1 22, 1 23 , 1 24, Tüketici XXVlll, 34, 1 57, 1 58, 1 65,
1 25, 1 26, 1 27 , 1 29, 1 3 1 , 1 32, 1 33 , 1 70, 2 1 5, 234; tüketici kenti 234;
1 34, 1 3 5, 1 3 6, 1 37, 1 38, 1 39, 1 40, tüketici kredisi 1 45 ; tüketici sınıfı
1 42, 1 43 , 1 44, 1 45, 1 47, 1 49, 1 50, 22 1 , 234; tüketici şehir 23 1 , 234,
1 54, 1 55, 1 57, 1 63 , 1 64, 1 65, 1 66, 254; tüketim 47, 55, 93, 96, 1 1 7,
1 67, 1 68, 1 70, 1 7 1 , 1 74, 1 78, 1 8 5, 1 33 , 1 49, 1 52, 1 54, 1 55, 1 56, 1 57,
1 89, 1 90, 1 92, 1 96, 205, 207, 209, 1 58, 1 63, 1 64, 1 98, 2 1 6, 232, 234,
2 1 0, 2 1 8, 220, 224, 227, 228, 229, 235
230, 23 1 , 233, 235, 242, 243, 245;
Türkiye 1 4
büyük toprak sahipleri 78, 1 1 9,
1 22. 1 28, 1 32, 1 69, 228, 235, 242, Tyrrhen 245
245; toprağa yatırım 1 33, 1 37 ; Ulaşım ağı 1 85
toprak mülkiyeti 108, 1 29, 1 38, U mbria 1 27 , 1 30, 1 3 2 , 1 34, 1 67
2 1 8 ; toprak rejimi i l 1 , 1 30, 1 39 ; Un değirmeni 1 52
toprak ürünleri 9 3 ; hür ve küçük
Urbanitas (kent yaşamı) 1 49
toprak sahipleri 1 1 9; zengin toprak
sahibi 1 1 2 Usta 3, 48, 78, 82, 83, 85, 94, 1 7 1 ,
1 72, 1 94, 222
Toulouse 1 26
Uzmanlaşmış eleman 77
Traianus 1 4, 32, 1 1 7, 1 33 , 1 34, 1 3 5,
1 37, 1 64, 1 90, 1 9 1 , 2 1 0, 242, 243, Ücret 8, 2 1 , 33, 34, 37, 42, 50, 5 1 , 52,
66, 67, 68, 70, 7 5, 76, 77, 78, 8 1 ,
Trakya 87, 1 6 1
82, 83, 87, 96, 97, 1 0 1 , 1 02, 1 38,
Treggiari, 5., 60, 102
1 49, 1 65, 1 84, 1 85, 1 99, 206, 225,
Tribun (yüksek memur) XLVI, 39, 1 68, 229 ; ücretli işçi 33, 225
241
Üretim V, XVI, XXI, XXX, XXXIV, XXXV,
Trieres (üç sıra kürekli savaş gemisi) 5), 54, 86, 92, 1 00, 1 49, 1 93, 2 1 0,
1 8 1 ; trierarkhos (savaş gemisi ku 2 1 7, 223, 234, 237; üretim fazlası
mandanı) 1 8 1 ; trierarkhia (savaş 228; üretim merkezleri 1 49 ; üretim
gemisi komuta görevi) 1 82 sistemi 223, 224; üretim süreci
Trimalchio 27, 29, 44, 45, 56, 80, 8 1 , 2 1 7 ; üretim şekli 2 1 8, 2 1 9 ; üret
85, 1 23 , 1 27 , 1 3 1 , 1 37 kenlik 85, 86, 1 64; geçinmek için
Triumvirler 83 üretmek 2 1 9 ; ihtiyaçtan fazla üre
tim 67, 1 60
Trophe (yiyecek, beslenme) 1 94
Ü rün X, XXYlll, 1 2 5, 1 64, 1 67, 1 70,
Tuğla XXXN, 53, 229, 230; tuğla ya-
1 74, 1 80, 1 93 , 1 97, 1 98, 228, 230,
pımı 53
232, 234, 235, 245; ürün toplayıcı
Tuna (Danube) Havzası 1 7
lığı 75; ürünlerin depolanması 1 26 ;
Turist 1 52; turizm geliri 1 57 işlenmiş ürün 1 70
Tuz 1 50 Üzüm 1 6, 4 1 , 80, 1 10, 1 24, 1 25, 1 32,
Tüccar XXVI, 1 3, 34, 53, 54, 75, 1 55, 1 36, 1 40, 2 1 4, 2 1 5, 2 1 9, 245;
1 56, 1 6 1 , l f,'.), 1 70, 1 80, 1 87, 1 92, üzüm bağı 80, 2 1 4
281
Vardiya 1 22 Verri, Kont Pietro 7
Varlık XXVIII, XXXIV, XXXVI, 28, 37, Vespasianus XLVl, 77, 93, 1 1 4
39, 54, 1 06, 1 08, 1 32, 1 98, 209, Veyne 57, 58, 60, 1 02, 1 04, 1 77, 242,
21 8 243, 250, 257
Varro XLVl, 4, 7 1 , 98, 1 1 1 , 1 2 1 , 1 42, Via Appia 1 1 4
1 43, 1 53
Vilicus 1 26
Vatandaş XIX, XXII, XXIII, XXVl, XXVll,
Villa 1 06, 1 07, i l i , 1 1 4, 1 1 6, 1 2 1 ,
XXVIII, XXXV, xxxvıı. XX, XVI II, 32,
1 26, 1 27, 1 42, 1 53, 1 67
40, 4 1 , 42, 44, 45, 54, 59, 63, 64,
68, 10, 15, 77. 00. 0 1 . 02, 83, 89, Virgil 278
90, 1 00, 1 03, 1 08, 109, 1 1 0, 1 1 2, Walbank, F. W. 1 8, 24, 2 1 2
1 1 3, 1 1 7, 1 54, 1 55, 1 57, 1 60, 1 61 , Wallerstein, 1 . 2 1 9
1 63, 1 67, 1 70, 1 86, 1 87, 1 90, 1 94,
Weber, Max XV. XVII, XV111, XlX, XX,
1 95, 1 96, 204, 205, 206, 2 1 1 , 2 1 4,
2 1 5, 240, 241 ; vatandaşlık 40, 45,
xxı. xxıı. xxm. xx1v. xxv. xxvı.
73, 108; vatandaşlık hakkı 45, 73,
xxvıı. XXlX, XXX, XXXII, XXXIII,
XXXV, xxxvıı. XL, xu. Xlll, XLV,
1 63, 1 94
1 1 , 1 04, 1 07, 1 33, 1 38, 1 49, 1 56,
Veblen 33, 57, 102 1 64, 1 76, 1 78, 220, 22 1 , 232, 250,
Velleia 1 1 7, ı 1 8 254
Veraset 1 , 38, 58, 64, 76, 79, 1 1 6, Wheeler ı 8, 24
1 1 9, 1 84 White, K. D. 1 42, 1 43, 1 44, 1 45, 1 76
Vergi 6, 1 0, 1 7, 24, 30, 34, 43, 49, 55, White, Lynn 24
62, 69, 83, 92, 93, 94, 95, 97, 108,
1 09, 1 1 2, 1 1 7, 1 1 9, 1 38, 1 39, 1 49, Whittaker 107, 228, 249, 250, 253,
1 50, 1 55, 1 64, 1 66, 1 69, 1 75, 1 82, 255, 258
1 83, 1 90, 1 92, 1 93, 1 94, 1 96, 1 97, Wirtschaft 3, 20, 1 42. 257
1 98, 202, 204, 205, 206, 207, 209, Wiseman, T. P. 58, 59, 60, 2 1 1 , 254
2 1 0, 22 1 , 229, 232, 234, 238, 240, Yabancı XlX, XXlll, XXVlll, XXXlV,
243, 245, 247 ; aşar vergisi 108; 1 96; yabancı tüccarlar 1 96
dogrudan vergilendirme 1 39, 1 96;
dolaylı vergi 205; vergi indirimi 92; Yag XXXVl, 1 6, 1 8, 1 2 1 , 1 64
vergi muafiyeti 109, 1 97; mülk ver Yakın Çag 1 2, 1 63, 2 1 5, 236
gisi 1 97 ; vergi tahsildarı 43, 1 83 ; Yakındogu XVI II, XXV, 1 2, 1 3, 1 4, 1 6,
vergi toplayan gemiler 206; vergi 1 8, 23, 72, 1 98, 1 99
toplayan şirketler 1 69 ; vergi topla Yanaşma 67, 77, 1 22 ; yanaşmalık 7 1
yıcılar 34, 62, 1 90; hububat vergisi
Yapı taşı 1 57
1 50, 1 97 ; kelle vergisi 1 96 ; liman
vergisi 34, 1 55, 1 94, 1 96, 1 97, 1 98, Yargıç 206, 207
209, 240; toprak vergisi 1 7, 94, Yaşam seviyesi 1 49
1 09, 205, 209; geçici vergi 209 Yatak 1 7, 1 59, 229
Vergilius 109 Ya tırım 5, 8, 1 1 . 55, 1 1 1 . 1 3 1 , 1 33,
Vernant, J. P. 23, 59, 104 1 3 5, 1 36, 1 37, 1 38, 1 44, 1 45, 238
282
Yaya askerler 1 9 5 Yurttaş 232
Yaz sandaleti 1 61 , 1 62 Yük arabası 1 23, 1 72
Yeldegirmeni 1 73 Yüksek memurluk 1 1 2
Yeni Çag XXX, XXXI, XXXll, 1 2, 83 Yüksek zümre 3 6, 83, 1 44
Yeni dünya 30, 86, 9 1 Yün 75, 1 2 1 , 1 57, 1 62, 232, 233,
Yeni ekonomi tarihi 9 234; yün egirici 75
Yeni Kültürel Tarih XXX, XXXV; Yeni Zanaatkar 1 3, 34, 3 6, 49, 66, 70, 75,
Kültürel Tarihçi XXX, XXXV, XXXVI. 76, 77, 84, 85, 96, 1 3 1 , 1 52, 1 63,
1 66, 1 70, 225, 234; bagımsız za
Yenilikçi (modernist) XIV, XVll, 279;
naatkar 84, 234; serbest zanaatkar
yenilikçilik (modernizm) XIV 75
Yeraltı zenginligi 1 58 Zarafet (pulchritudo) 1 28
Yerel aristokrasi 54, 1 34, 1 64; yerel Zeytin 1 6, 54, 1 25, 1 36, 1 41 , 1 57,
senato 79, 80, 96, 1 84 1 58, 245; zeytin agacı 1 6, 1 30,
Yerleşim alanları 1 6, 1 10, 1 55 1 58; zeytin ticareti 279
Yiyecek XXII, XXVII, XXXIV, XXXVll, Zincir pompası 1 73
1 5, 1 9, 32, 55, 96, 1 1 8, 1 2 1 , 1 23, Ziraat XXXIV, 86, 96, 1 09, 1 1 9, 1 20,
1 49, 1 52, 1 53, 1 55, 1 59, 1 64, 1 9 1 , 1 2 1 , 1 22, 1 23, 1 25, 1 26, 1 38, 1 42 ;
1 94, 1 98, 202, 203, 204, 21 7, 239, ziraat aletleri 1 26; ziraatçiler 86;
240, 244; yiyecek dagıtımı 204, zirai üretim 94
244 Zoon koinonikon (iletişim kuran hay
Yoksul 33, 83, 89, 96, 223, 225, 226, van) 1 83
238, 243 Zoon oikonomikon (ekonomi yapan
Yollar vı, xıv. xvm, xxvııı, xxıx, 30, hayvan) 1 83
55, 70, 77, 80, 88, 1 20, 1 51 , 1 52, Zoon politikon (politika yapan hay
1 66, 1 85, 1 86, 1 90, 1 93, 1 98, 2 1 2, van) 1 83
2 1 7, 227, 228, 231
Zorunlu bagış 93; zorunlu hizmet
Young 83, 220 xxvııı. 1 49, 1 50, 1 54, 1 56, 1 1 5,
Yugoslavya 87 239; zorunlu işgücü 93
283
Moses Israel FINLEY 20 Mayıs 1 9 1 2'de New York City'de doğdu. 1 5
yaşında Syracuse Üniversitesi'nden mezun oldu. Eski Çağ tarihi üzerine ça
lışmadan önce Columbia Üniversitesi'nde kamu hukuku üzerine yüksek li
sans yaptı. 1 930'larda Columbia ve City College'da dersler verdi ve bu sı
rada Amerika'cla sürgünde bulunan Frankfurt Okulu'nun üyeleri ile temasa
geçerek Eski Çağ dünyası sosyolojisi konusundaki bil gilerini geliştirdi. Fin
ley 1 952'de Rutgers'de dersler verirken Amerikan Senatosu'nda iç güven
likten sorumlu bir komite tarafından, Komünist Parti'nin üyesi olup olma
dığı konusunda sorgulandı. Sorgulandığı meseleye cevap vermediğinden
dolayı üniversiteden atıldı ve Finley ABD'de iş bulamayınca lngiltere'ye gi
derek uzun yıllar Camhridge Üniversitesi'nde filolojiden kültüre, toplum
yaşantısından ekonomiye kadar Eski Çağ ve Klasi k Tarih dersleri verdi.
1962 yılında lngiliz vatandaşı oldu. Finley, 23 Haziran 1986'da hayata ve
da etti.
Finley'in diğer kitapları :
Studies in Land and Credit in Ancient Athens, 500-200 B. C. : The Horos
Inscriptions (1 95 1 ); Economy and Society in Ancient Greece ( 1 953); Tire
World of Odysseus (1 954); The Ancient Greeks: An Introduction to Their Li
fe and Thought (1 963); A History of Sicily: A ncient Sicily To Tire Arab Con
quest (I 968); Aspects of Antiquity: Discoııeries and Control'ersies (1 968);
Early Greece: Tlıe Bronze and Archaic Ages (1970); Democracy Ancient ond
Modern (1973}; Studies in Ancient Society, editor ( 1 9 74); Tlıc Usc and Abu
se of History (1975}; Sclıliemann's Troy: One Hundred Years After ( 1 9 75):
Studies in Roman property, editor (1976); Tlıe 0/ympic Games: Tlıc First
Tlıousand Years, with H. W. Pleket ( 1 976}; Ancien/ S/aı•ery and Modern ldc
ology (1 980); Tlıe Legacy of Greece: A Neıv Appraisal ( 1981 ); Aııtlıority and
Legitimacy in The Classical City-State (1 982); Politics in tlıe Ancient World
(1 983); Ancient History: Evidence and Models (1 985).
284