You are on page 1of 15

ŞAMANİZM VE ESKİ TÜRK DİNİ

SHAMANİSM AND OLD TURKİSH RELİGİON

Sadettin GÖMEÇ*

ÖZET ABSTARCT

Çağlar içerisindeki, büyük Türk Glancing through the history of the


milletinin tarihine şöyle bir baktığımızda belki Great Turkish Nation, İt was observed that
de dünyada en fazla din değiştiren milletlerden Turkish Nation was one of the nations which had
biri olduğu görülür. Buna rağmen girmiş many conversions in the world. But the Turks
oldukları dinlerin de en ateşli savunucuları yine became the worst ordent defenders of the
Türkler olmuştur. Hatta zaman zaman kendi religions they admitted.Owing to this reason,
kardeşleriyle bile savaşmışlardır. Ancak ne they fıghted their comrades far their religious
kadar dine girersek girelim, sosyal hayatımızda feelings at times.However religion we admitted,
eski Türk dininin izlerini silmek mümkün İt wasn't possible to erode the effects of the old
olmamıştır. Türk Milletinin hayatına bu kadar Turkish religion upon our social life.The
tesir eden olgu üzerine de ister istemez scientists, willingly or unwillingly, focus on this
araştırmacılar eğilmişler ve kendilerine göre phenomena and produced results themselwes. İn
neticeler çıkarmışlardır. Bugüne kadar yapılan ali analysis up to date, the most importent
incelemelerde aşağı yukarı araştırmacıların Question was, " was Şamanizm the old Turkish
takıldıkları nokta, eski Türk dini Şamanizm religion or not?". İn our preseni analysis, We
miydi? değil miydi? olmuştur. İşte biz bu tried to shed some light on Şamanizm and İts
incelememizde, tarihî belgelerden de yola principles depending on the historical
çıkarak, Şamanizm nedir? Kök Tengri Dini ne documents.
demektir? İlkeleri nelerdir? konusu üzerinde
durarak, okuyucuyu aydınlatmaya çalıştık.

Anahtar Kelimeler; Türk, Din, Şamanizm, Key Words; Türk, Religion, Şamanizm, Kök
Kök Tengri. Tengri.

da Altay Türk inancının bir olduğunu söylemek


mümkün değildir. Çok eski zamanlardan itibaren bir
devlet geleneğine sahip olan Türklerin dini itikatları,
Din; yol, inanç sistemi, bir inancın uyulması gereken bugünkü Altay ve Saha dini inançlarından daha
kaidelerinin tamamıdır. Bu mefhum etnik gelişmiş düzeydeydi.
toplulukların ve milletlerin eski çağlarda tabiatüstü Bizde eski Türk dini üzerine ilk ciddi çalışmaları
güçlere duydukları hayranlıklarla başlar. Eski Türk bilindiği gibi Ziya Gökalp yapmıştır. Ona göre eski
dininin de esaslarını kavrayabilmek için Türk töresi, Türk dinine "Toyonizm" veya "Nom" denilmelidir.
ve geleneklerinin araştırılmasıyla beraber, rahmetli Nom kelimesinin de Tarih-i Cihangüşa'da "Türk
A.İnan'ın da dediği gibi, tarihin derinliklerine kadar dininden olanlara Nomiyan" denilmesine
inmek gerekir. bağlanmaktadır. Yine Cihangüşa'nın bildirdiğine
göre, hakan huzurunda Nomilerle Kamlar imtihan
Bugün Samanlık olarak bilinen, fakat bizim din olmuşlar ve Nomiler Kamları mağlup etmişlerdir.
adamlarından dolayı Kamlık diyebileceğimiz, eski Cüveyni Nomilerin "Nom" adlı bir de kitaplarından
Türk dini veya Kök Tengri Dini ile Saha (Yakut) ya bahsetmektedir1. Bize göre Tarih-i Cihangüşa'da
bahsedilen Maniheizm olsa gerek. Çin kaynaklarının
bilgilerine göre, Kök Tengri Dini birtakım dini
(Doç. Dr.) Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-
1
Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü( Genel Türk Z.Gökalp, Türk Medeniyeti Tarihi, Haz.
Tarihi Ana Bilimdalı) Öğretim Üyesi K.Y.Kopraman-İ.Aka, Ankara 1976, s.40-41.
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1998, Sayı:4 39

törenlerin muayyen bir düzen içerisinde ifa edildiği Kağanlığı yıkılıp, dağıldıktan sonra bile varlığını
bir sistemdir. Hunlardan sonra Türk Devletinin başına devam ettirdi.
geçen Tabgaç sülalesi zamanında da bu inançlar
devam ettirilmiş, onlar da baharın ilk ayında kutsal Türk Devletinin başına Kök Türk Aşina sülalesinden
Atalar Mezarlığında Kök Tengri'ye kurbanlar sonra, Uygur Yaglakar ailesi geçene kadar Kök
sunmuşlardı. Onlar kurbandan sonra kayın ağaçları Tengri dini Türklerin inanç sisteminin temelini
dikerler, böylece kutlu ormanlar meydana getirirlerdi. oluşturmuştur. Bu durum, Bögü Kağan (759-779)
zamanına değin sürdü. Yazılı kayıtları ve önemli
Kök Türklerin keçeden ve deriden tözler yaptıkları ve ilkeleri olan dinler Türklerin bu milli dinine tesir
bunları iç yağıyla yağladıktan sonra sırıklara astıkları, edemediler. Ancak Bögü Kağan devrine gelindiğinde
yılın dört mevsiminde de kurban kestikleri yine Çin ise işler değişti. An Lu-shan'ın isyanı (755) Çin'de
kaynaklarında kayıtlıdır. Merkezleri kutlu Ötüken bütün dengeleri değiştirdiği sırada Uygurlar,
olan Kök Türkler, tıpkı kendilerinden önceki Türkler Çinlilerin yardımına koşmuşlardı. Çin'e giden
gibi, Kutlu Atalar Mezarlığında kurban keserlerdi askerler burada uzun müddet kaldılar. Çünkü An Lu-
shan'dan sonra da Çin imparatorluğunda isyanlar
Tabgaç Türk sülalesi, 4. yüzyılın sonlarına doğru durmamıştı. Bu yüzden Çin'de bulunan Bögü'nün Lo-
Çin'e hakim olduktan sonra, kendini Çinlilerden yang seferi bilhassa Türk kültür tarihi bakımından çok
ayırabilecek bir dine ihtiyaç duydu. İç Asya'da ve önemli olmuştu. Bu sefer sırasında o, resmen Mani
Hindistan'da tamamen hür hareket edebilen itikadmı kabul etti. Uygurların Moçak dedikleri dört
Budistleri, bu Tabgaç hükümdarlan himaye ettiler. mani rahibini de beraberinde Uygur başkentine
Kağan kendisini Buda'nın müridi kabul ettiği için, getirdiler. Bundan sonra Karabalgasun şehrine bir
Tabgaç hanedanının da milli dini oldu. Belki mani mabedi yapıldı3. Mani inancının Türk hayatında
Tabgaçlar, Budizmin milli yapılarını zayıflatması yararları olduğu gibi zararları da oldu. Özellikle
sebebiyle Çinlileştiler, ama Tabgaçlar budist sanatta Türklerin savaşçılık ruhunu köreltt
yeni bir devir olan Wei San'atının geliştiricisi oldular.
Daha sonra Kök Türklerin meşhur hükümdarı Taspar Bununla beraber bütün Türklerin Maniheizmi kabul
(Tapar) Kağan da (572-581), Budizmi kabul ederek, ettiğini de söyleyemeyiz. Bu inanç ancak yönetici
Türklerin arasına budistliği yeniden sokmuştu. Kuzey sınıf arasında yayılmış olmalıdır. Çünkü Uygur
Chou Devletinde, İmparator Wu-ti tarafından dönemi yazıtlarından olan Karabalgasun Kitabesinde
yasaklanan Budizmin ünlü misyoneri Hintli bu itikadın Türkler arasında yeterince yerleşmediğini
Jinegupta, müritleriyle beraber Kök Türklere sığınmış gösteren işaretler mevcuttur. Mani metinlerinden
ve burada on yıl kalmıştı.. Bu sırada Budizmin bazı anlaşıldığına göre, bu inanış Bögü Kağan ile onun
ilkeleri öğrenilmekle beraber; birçok dini kitap ve ailesinin çevresinde bir saray dini olarak gelişmiş,
metinler Kök Türkçeye çevrilmiş, budist tapınakları Türklerin çoğunu kazanamamıştı. Türkler hem bu
ve manastırları kurulmuştu2. Taspar Kağan tahta dinden, hem de Bögü Kagan'dan çekinmişlerdir. Bu
çıktığında Kök Türk Kağanlığı en kudretli çağında inancın bazı şekillerinin Türklerin milli bünyesine
bulunuyordu. Emrindeki ordunun sayısı yüzbinleri uymadığı ortada idi, ama baş din adamı durumunda
geçiyor ve bu kuvvetle Çin'e korku salıyordu. Çin olan kağana da kimse karşı çıkamıyordu. Maniheizme
elçileri çeşitli vesilelerle Türk başkentine geldikleri göre, herkes birgün içinde yalnızca akşamları yemek
zaman onlara "oğullarım" diye hitap ediyordu. Bilge yemelidir. Suya saygı göstermek lazımdır. Süt katiyen
Kağan da (716-734) Taspar Kağan gibi bir hataya içilmemelidir. Tereyağı yemek yasaktır. Hatta Mani
düşmüştü. O da, Türklerin yerleşik hayata geçmeleri mezhebinin büyük rahipleri yerlerinden birkaç sene
için Budizmi kabul etmek ve şehirlerde yaşamak kımıldamıyorlardı. Küçükleri ise, durmadan
istiyordu. Ancak onun bu düşüncesine dahî devlet gezerlerdi. Maniheizmin biri farsça, altı tanesi
adamı Tunyukuk karşı çıkmış, böyle bir durumun süryanice olmak üzere yedi kitabı vardı. Mani itikadı
Türklerin milli karakterine uymadığını söyleyerek,
Bilge'yi bu işten vazgeçirmişti. Fakat Budizm, ki
Uygur Türkleri Buda'ya "Burkan" diyorlardı,
Uygurların yükseliş dönemine kadar ve hatta Uygur
3
R.Grousset, Bozkır İmparatorluğu, Çev.
R.Uzmen, İstanbul 1980, s. 130; B.Ögel,
2
S.Gömeç, Kök Türkçe Yazılı Metinlerin Türk İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, 2. baskı,
Tarihi ve Kültürü Açısından Değerlendirilmesi, Ankara 1984, s.349-350; L.Rasonyi, Tarihte
Doktora Tezi, Ankara 1992, s.25. Türklük, 2. baskı, Ankara 1988, s. 106.
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1998, Sayı:4 40

bir tüccar ve şehirli diniydi. Mani inancının savaşçı Türklerde samanlık olsaydı, Hunların örf ve adetleri
ruhları yumuşattığı da doğrudur4 hakkında oldukça geniş bilgiler veren Latin ve
Germen yazarların "Hunlarm dini törenleri yoktu"
Çin ve İslam kaynaklarına göre Uygurlardan sonra diyecek yerde, garip ayinleri olan şamanik
yönetimi ele geçiren Kırgızlar da Kök Tengri'ye telakkilerden haber vermeleri gerekirdi.
inanıyorlardı. 11. yüzyılda Hazar ile Aral arasında
yaşayan Oğuzlar üzerinden İtil Bulgarlarına giden İbn Hükümdar ailesinin Budizmle yakın ilgisine rağmen,
Fadlan'm malumatında ise Oğuzlar da eski Türk Tabgaçlarda da Samanlığı hatırlatan birşey yoktur.
dinindendiler. Ölü gömme merasimleri aynı Kök Hem Budizmi, hem de Maniheizmi kabul etmiş olan
Türklerinkine benziyordu. Balbal dikip, yog törenleri Uygurlarda bile bu hususta açık bir delile
yapıyorlardı. Yine İbn Fadlan, Başkurtların gökte rastlanılmamaktadır. Hatta Uygurlarda kam sözü din
yaşayan en büyük tanrıya inandıklarını adamı değil, "büyücü, sihirbaz" manalarında
söylemektedir5. kullanılmıştır. Kaşgarlı Mahmud, "kam" sözünü
kahin kelimesiyle açıklamıştır. Bu söz o zamanki
a-Şaman müslüman Türkler tarafından da unutulmamıştı.
Yusuf Has Hacip ise, Kutadgu Bilig'de kamları
Şaman kelimesinin etimolojik kökeni üzerinde "otacılar" olarak çevirmekle beraber, bunların insan
şimdiye kadar çok durulmuştur. Bu terimin toplulukları için faydalı insanlar olduğunu söyler.
Tunguzcadan Rusça yolu ile Batı ilim dünyasına Kanaati temsil eden Odgurmuş hakana nasihat
geçtiği bilinmektedir. Aslen Sanskritçenin bir koluna verirken; "bazı insanlar yoksul, bazı insanlar da kaygı
bağlı olduğu sanılan kelimenin, Hind-Avrupa ile yıpranmışlardır. Bunların ilacı, dertlerine derman
dillerinden Toharca (Samane=budist rahip) ve sendedir. Bunları tedavi et, bunların kamı ol"
Sogdçadaki (Saman) transkripsiyonları keşfedilince, demektedir 8. Din adamı manasına Türk boylan
bu terimin Hind-Avrupa menşeili olduğu görüşü arasında değişik adlandırmalar vardır. Mesela Kazak
kuvvet kazanmıştır. Çünkü bu kelime Tunguzcaya ve Kırgızların Kam yerine Bahsi, eski Kartukların da
yabancı görünmekte ve Samanlığın güneyden kuzeye Sagun kelimesini kullandıklarını biliyoruz. Baksı
doğru yayılışında Budizmin tesiri sezilmektedir. herhalde Budizm vasıtasıyla gelmiş yabancı bir
Fakat Tunguzların komşuları olan Sahalara etki kelime olmalıdır. Türkmenlerde bakşı veya baksı "saz
ettikleri de bir gerçektir6. şairi" manasını ifade eder. Altaylılar ve Tuvalılar
bugüne kadar kam kelimesini yaşatmışlardır. Saha
Hakikaten eski Türk topluluklarında Samanlığa Türkleri erkek kama "oyun", kadın kama "udagan"
benzer bir inancın varlığına ihtimal verdirecek hiçbir derler. Mogolcada erkek kam "bö" yahut "böge",
kayıt mevcut değildir. Altay Türkleri tarafından kadın kam da Sahalar gibi Udagan adını alır. Çuvaşlar
bugün Şaman manasına "Kam" sözü kullanılmakta ve da ise bu kelime "yum"dur. Müslüman Türkler kam
bu kelime bilindiği kadarıyla 5. yüzyıldan beri kelimesini unutmuşlardır. Şaman kelimesini Türkler
yaşamaktadır. Avrupa'da hakimiyet kuran Hunlar bilmez. 18. yüzyılın sonlarına doğru kabul edilmiş
zamanında Ata-kam ve Eş-kam adlarında iki kişiden olan "şaman" terimi Türkçeye yabancıdır9. Orkun
bahsedilmektedir. Yani Avrupa Hunlarının din kitabeleri de dahil olmak üzere, şimdiye kadar
adamlarına da Kam denilmekteydi7. Eğer eski bulunan kitabelerde ne Kam sözüne, ne de Şamana
tesadüf edilmiştir. Bu nedenle, mevcut vesikalardan
yola çıkarak, Eski Türkler Şaman idiler şeklinde bir
sonuçta çıkarılamaz.
S.Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü,
Ankara 1997, s.80-81. b-Şamanizm
5
İbn Fazlan Seyahatnamesi, Haz. R.Şeşen, İstanbul
1975, s.36.
A.İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, 2. baskı, Türk, Kutadgu Bilig ve Turfan Metinlerinde de
Ankara 1972, s.74; S.Buluç, "Şaman", İslam geçmektedir.
8
Ansiklopedisi, C. 11, 2. baskı, İstanbul 1979, s.310- Kutadgu Bilig İndeksi, İstanbul 1979, s.218;
311; H.Tanyu, "Samanlık veya Şamanizm", Türk Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-it-Türk Dizini,
Ansiklopedisi, C. 30, Ankara 1981, s.203. Ankara 1986, s.257.
9
İnan, a.g.e., s.72; İ.Kafesoğlu, Eski Türk Dini, W.Radloff, Sibirya'dan Seçmeler, Çev. A.Temir,
Ankara 1980, s.40; P.Vaczy, "Hunlar Avrupa'da", Ankara 1975, s.301-302; İnan, a.g.m., s.74-75;
Attila ve Hunları, Yay. G.Nemeth, Ter. Ş.Baştav, Kafesoğlu, a.g.e., s.40-41; L.Rasonyi, Tuna
Ankara 1982, s. 105. Kam kelimesi Divanü Lûgat-it- Köprüleri, Çev. H.Akm, Ankara 1988, s. 12.
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1998, Sayı:4 41

ve güvey ilk ateşlerini çakmak taşıyla yakmışlardır.


Bugün Asya Bozkırlarındaki dini inançların Saha oyunları da tören için gerekli olan ateşi çakmak
Samanlığa bağlanması adet haline gelmiş gibidir. 19. taşıyla alevlerler. Kibritle yakılan ateşe Rus ateşi
yüzyılın 2. yarısında Orta Asya Türkleri arasında deyip, ayinlerde bunu kullanmazlar. Bununla beraber
araştırma yapan VV.Radloff, V.Verbitsky, A.Anohin aile ocağında yanan ateş nasıl olursa olsun kutludur.
gibi Rusların tesbitleri sonucunda eski Türk dininin Altay Türkleri, herşeye küfür etseler de, ateşe hakaret
ana vasfında Samanlık varmış gibi bir düşünce hasıl etmezler. Ateşi su ile söndürmek, ateşe tükürmek,
olmuştur. ateşle oynamak kesinlikle yasaktır. Asya Türklerinin
çoğu ateşe bakarak fal açarlar. Manas Destanın'da
Bugün eski Türk dininin geleneklerini yaşatan anlatıldığına göre, Manas'in babası Çakıp Han ateşe
Türklerin kozmogonisine göre, esas itibarıyla bakarak, gelinlerinin mukadderatını söylemiştir.
tanrıların en yükseği, insan oğullarının atası olan Türklerin itikadına göre ateş herşeyi temizler, kötü
Tengri Kayra Kan (veya Bay-Ülgen) kişiyi ve bunun ruhları kovar. 6. yüzyılda Kök Türklere gelen Bizans
aracılığıyla yeryüzünü yaratmış, kişinin kendisiyle elçilerinin, kötü düşüncelerden arındırılmaları için
mücadeleye girmesi üzerine ona Erlik adını vererek, ateşten atlatıldıkları Bizans kaynaklarında kayıtlıdır.
ışık diyarından, yeraltına atmış ve yerden dokuz dallı Moğol larda da bu adet görülür. Hatta müslüman
bir ağaç büyüterek, her dalında bir cins insan Türklerde de bu gelenek halâ yaşamaktadır. Başkurt
türetmiştir. Kamlık inancına göre kainat üst-üste ve Kazak Türkleri bir yağlı paçavrayı tutuşturup,
katlardan müteşekkildir. Bu katlar belirli bir düzen hastanın etrafında "alas, alas" diye dolaştırırlar. Buna
üzere birbirlerinden ayrılmışlardır. Bundan dolayı "alaslama" denir. Bu kelime Türkiye Türkçesine
Kam san'atını icra ederken, bir kattan diğerine "alazlama" şeklinde geçmiştir. Manası ateşte
geçmek için büyük bir güç sarfetmek zorundadır. temizleme demektir. Bu sebeple eski Türk inancında
Yukarıda onyedi kat vardır ve ışık alemini teşkil eder. ateş kültü ile ocak kültü birbirinden ayrılmaz12
Aşağıda yedi veya dokuz kat bulunur. Bu da
karanlıklar dünyasıdır. İnsanlar da bu iki alem Dünyanın ve insanın yaradılışıyla ilgili rivayetlerin
arasında, yani yeryüzünde yaşarlar. Koruyucu ve iyi hemen hepsi Şaman olduğu söylenen Türklerin kendi
ruhlar bu ışık diyarında bulurlarken, kötülüğün düşünceleri değildir. Bunlar çeşitli dinlerden gelen
kaynaklan da yerin altındadır. Göğün en üst katında tesirler neticesinde karışarak ortaya çıkmıştır. Halbuki
ise, altın bir taht üzerinde, dokuz erkek ve dokuz kızı dünyanın yaradılışı Orkun kitabelerinde çok açık bir
ile beraber Bay-Ülgen oturmaktadır10. Kırgız ve şekilde izah edilmektedir: Üze kök tengri asra yağız
Kazak lehçelerinde "Ülgen" büyük ve ulu anlamlarını yer kılundukta ikin ara kişi oglı kılınmış13.
ifade eder. Ülgen iyilik eden bir varlıktır. Onun Rivayetlerde geçen özel isimlerin birkaç tanesi
huzuruna giden yolda yedi engel bulunur. Onun müstesna yabancı menşeilidirler. Araştırmacıların
yanma giden yol ancak erkek kamlara açıktır. belirttiğine göre bu hikayeler Hint, İran, Yunan,
Bununla beraber erkek kam beşinci engele kadar, yani Yahudi efsaneleriyle, belki de Kök Tengri dininin iç
Temir Kazık yıldızına gidebilir ve oradan geri döner. içe girmesiyle, Moğol devrinde ortaya çıkan birtakım
Bir inanışa göre, Saha Türklerinin tarihinde yalnız bir hikayelerden doğmuştur. Bunların arasından Altay ve
Oyun dokuzuncu kata ulaşmış ve bugüne kadar da Saha Türklerinin gerçek inançlarını ayıklamak çok
geri dönmemiştir" zordur.

İlk insanlar meyve ve otla beslendikleri için ateşe Bugünkü Altay ve Saha Türklerinin inancında "Tufan
ihtiyaçları yoktu. Et yemek ihtiyacı ortaya çıktıktan Efsanesf'nin çeşitli varyantları mevcuttur. Altay
sonra ateş gerek oldu. Ülgen gökten biri ak, biri kara Türklerine ait tufan efsanesini ilk defa rahip
iki taş indirdi. Kuru otları bu taşları birbirine sürterek Verbitskiy tesbit etmiştir. Bu rivayetlere göre
yaktı. Bundan dolayı ateş kutlu olup, Altaylılar ve Tufan'dan önce yeryüzünün hakimi Tengiz Han idi.
Sahalar çakmak taşından elde edilen ateşi kutlu Bu zamanda Nama adlı meşhur bir adam vardı.
saydılar. Altay Türklerinde son zamanlara kadar gelin Tengri Ülgen buna tufan olacağını, insanları ve
hayvanları kurtarmak için bir gemi yapmasını söyledi.
10 Nama'nın üç tane oğlu bulunuyordu. Oğullarına
İnan, a.g.e., s.72; Radloff, a.g.e., s.214-216;
gemiyi inşa etmelerini söyledi ve Ülgen'in öğrettiği
Kafesoğlu, a.g.e., s.22-23. Altay Türklerinden olan
Lebedlere göre Ülgen'in 4 oğlu vardır.
12
1
F.Fedotoviç, "Saha Yeri ve Saha Türkleri", Çev. İnan, a.g.e., s.66-68.
13
S.Gömeç, AÜ. DTCF. Tarih Araştırmaları Dergisi, Bakınız, Köl Tigin Yazıtı, Doğu tarafı, 1-2. satır;
16/26, Ankara 1994, s.238. Bilge Kağan Yazıtı, Doğu tarafı, 2-3.
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1998, Sayı:4 42

biçimde bir gemi yapıldı. İnsanlar ve hayvanlar Ülgen kalacak ve o "ölüler kalkın" diye bağırınca,
gemiye alındı. Gök yüzünü sis kaplayıp yerin altından bütün cesetler yeniden dirilecek.
sular fışkırmaya başladı. Gökyüzünden de yağmur
yağıyordu. Bir müddet sonra sular çekilip, kara Teleüt Türklerine göre; "kalgancı çak" geldiğinde gök
parçalan görünmeye başladı. Nihayet gemi bir dağın demir, yer sarı bakır olur. Hükümdarlar birbirleriyle
tepesinde karaya oturdu. Suyun derinliğini öğrenmek savaşır, halklar kötülük düşünmeye başlar. Sert taşlar
için Nama kuzgun, karga ve saksağanı gönderdi, fakat ufalır, katı ağaçlar kırılır. İnsanların boyu bir dirsek
bunlar dönmedi. Bunun üzerine güvercini yolladı ve kadar kısalır. Oğul babayı, baba oğulu tanımaz.
güvercin gagasında bir dal ile geri döndü. Nama daha Telengütlerde de buna benzer rivayetler anlatılır. Bu
önce gönderdiklerini görüp görmediğini güvercine zaman geldiğinde töre bozulur, tepeler çalkalanır,
sordu. Güvercin üçünün de bir leşe konup demir üzenginin dibi delinir, çuvaldızın deliği yırtılır.
gagaladığını söyledi. Nama onlara kıyamete kadar leş Toplumun düzeni bozulur14.
ile beslensinler diye bedduada bulundu. Tufandan
sonra Nama, "Yayık Han" adıyla ilahlar araşma girdi. Şamanizm hususunda bugüne kadar en ciddi
Bir başka Altay rivayetine göre, yer yaratılmadan çalışmayı M.Eliade yapmıştır. O, Orta ve Kuzey Asya
önce su vardı. Ülgen birgün suya bakarken, üzerinde topluluklarında dini hayatın Kam etrafında
yüzen bir toprak parçası gördü. Bu toprağın insan yoğunlaştığını söyler. Ancak Kam bütün dini
vücuduna benzeyen bir yapısı vardı ve buna "işi faaliyetlerde rol oynamaz. Her sihirbaz Kam olmadığı
olsun" edi. Toprak da derhal insan oldu. Ülgen buna gibi, her şifa verici de Kam değildir. O, Samanlığa
Erlik adını verdi. Erlik bir müdet geçtikten sonra, kısaca "vecd ve istiğrak (extase) tekniği" demektedir.
Ülgen'den daha büyük ve kudretli olmak istedi. Bununla beraber dinler tarihinde ve din etnolojisinde
Nihayet Ülgen'e düşman oldu. İnsanlar da ağaç görülen çeşitli vecd hallerinin hepsi de Şamanizme
dalındaki meyveler gibi bitti. Buradan eski Türk girmemektedir. Eliade'ye göre Kam herşeyden önce
inancında mevcut maddelere şekil vermenin olduğu kendi özel yöntemleri sayesinde ulaştığı extase hali
açıkça ortaya çıkmaktadır. Fakat yoktan var etme ise, içinden ruhunu göklere yükselten veya yeraltına
her halde Samî dinlerden girmiş olmalıdır. indiren bir kişidir. Bu esnada başka ruhları hükmü
altına alarak, tabiat güçleri ve şeytanlarla bağlantı
G. Potan in tarafından tesbit edilen bir Tuva kurmaya muvaffak olur. Kam ateş üzerinde hakimiyet
hikayesinde yer bir kurbağanın üzerindedir. Kurbağa kuran, hastalanan ruhlara şifa veren, ölülerin
kımıldarsa tufan olur. Eski zamanda bu kurbağa bir arzularını yerine getiren, dertlilerin şikayetlerini
kere kımıldamış ve denizler dalgalanarak ulu tufan dinleyen, yer altındaki tanrıların yanma giderek
olmuştur. Bu felaketi evvelden sezen bir ihtiyar demir aracılık yapabilen bir kişidir. Bu özellikleriyle de
çivili sal yapmış ve bununla insan nesli ile hayvanları çevresinde korkuyla karışık bir saygı uyandırır15.
kurtarmıştır. Yine Anohin tarafından kaydedilen bir
rivayette, tufan olacağını "temir boynuzlu kök teke" Eski Türklerin de birtakım kutsal saydığı nesneler
haber vermiştir. Bu teke yedi gün dünya çevresinde bulunmaktadır. Bunlar "Kutlu Atalar Mezarlığı"
dolaşmış, acı acı melemiş, yedi gün deprem olmuş, olduğu gibi16, zaman zaman büyük bir dağ veya ırmak
yedi gün dağlardan ateş fışkırmıştır. da olabiliyordu. Hunlar, Çin ile yaptıkları
andlaşmaları Hun-dağı denilen bir dağın tepesinde
Yayık Han'ın gemisinin son durağı Altay Türklerine kurban keserek teyit ederlerdi. Asya'nın başka
göre, Altay Dağlarının birisidir. Fakat her Türk boyu kavimleri de bu Türk adetlerini almışlardır. Altaylı
kendi dağlarını göstermektedirler. Bu tufan efsanesi Şor ve Beltirler de kurbanlarını Kök Tengri'ye
de Türklere daha sonra Sami dinlerinden girmiştir. yüksek dağ tepelerinde sunarlardı. Fakat bunların
hiçbiri Şaman özelliklerini yansıtmaya
Altay Türkleri, birgün dünyanın sonunun geleceğine yetmemektedir. Mesela, Kök Türkler yılın 5. ayın
inanırlar. Bu gelecek son güne, yani kıyamete ikinci yarısında Tanrıya Kutlu Atalar Mezarlığında
"kalgancı çak" derler. Türkiye Türkçesinde karşılığı kurban takdim ediyorlardı. Cüveynî tarafından
kalacak olan çağ demektir. Kıyamet inanışına göre,
birgün insanlar çok azacak, günahtan korkmayacaklar İnan, a.g.e., s.22-25.
ve kötülükler alıp başını gidecek. İyilik ilahı Ülgen bu 15
Radloff, a.g.e., s.233.
kötü insanlardan uzaklaşacak ve Erlik yeryüzüne 16
Şine-Usu Yazıtına göre 748 yılında, Uygurlar
yaklaşacak. Dünyada iyi güçler ile kötü güçler savaşa Atalar Mezarlığında yaptıkları bir kurultay ile Türk
tutuşacaklar. Milyonlarca insan ölecek. Nihayet bir devletinin başına geçmişlerdir. Bakınız, Gömeç,
a.g.t., s.119.
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1998, Sayı:4 43

bildirilen bir Uygur efsanesine göre, Uygurların verme adeti vardı ki, bu gelenek günümüze kadar
saadet ve bolluk sağlayan kutlu dağları vardı. Bu dağa gelmiştir. Bütün Türk topluluklarında ölünün
Kut-tag denirdi. Bu dağ Çinliler tarafından parçalanıp hatırasına düzenlenen yok olmaktan gelen "yog"
götürüldükten sonra, Uygurlar felakete uğramışlardır. merasimleri tertip edilirdi. Ölen hükümdarlar veya
Bugünkü Moğolistan'da Karabalgasun harabelerine kahramanlar için kabirlerinin başına hayatta iken
yakın Erdene-Ula hakkında da aynı hikayeler savaşıp öldürdükleri kişilerin sayısı kadar balballar
anlatılır. Bunlar, bereketli eski Türk yurtlarının dikerlerdi. Bu saydıklarımızın hepsi Türklerin semavi
Çinliler tarafından işgal edildiği çağların izlerini taşır. dinlere girmeden önceki adetlerinin umumi bir
Eski Türkler dağların Tanrı makamı olduğuna görüntüsüdür. Hatta bunların bazıları Hak dinlere
inanırlardı. Yüksek dağ tepelerinin göklere yakın girdikten sonra da, Türklerin dini hayatlarında
bulunması, uzaklardan mavi renkte görünmesi bu süregelmişlerdir.
inancın yerleşmesine sebep olmuştur17. Mesela eski
Türklerin en kutsal dağı Ötüken'in "ıduk-başı" idi. Samanlıkta ruhun uçuşu (göklere yükselme veya
Bugünkü Altay Türklerinin hepsince de Altay en yeraltına inmesi) ile extase aynı anda meydana gelir.
kutlu dağdır. Şaman gerek gökte Bay-Ülgen ile gerek karanlıklar
dünyasında Erlik gibi tanrılarla dostluk kurar, onları
Orta Asya kavimlerinde güneş ve ay kültü de vardır. görür ve onlarla konuşur. Hastanın vücudundan
Altaylı Türkler ve müslüman Türklerden Mişerler çıkmış olan ruhunu bulur ve geri getirir, yani hastalığı
arasında güneşle yemin etme adeti bulunur. iyi eder. Samanların elbiselerinde her şeklin bir
Altaylılara göre güneş ana, ay da atadır. Güneşi yerde manası olan semboller vardır. O külahlar giyer,
ateş temsil eder. Bazı Saha masallarında büyük maskeler takar. Üzerinde özel tasvirleri bulunan
kahramanlar güneş ve aym himayesi altındadır. davulunu veya defini çalar20. Kendinden geçinceye
Onların inancına göre zaman zaman güneş ve ay kötü kadar çeşitli şekillerde zıplar, sıçrar, acaip sesler
ruhlarla mücadeleye girişirler. Eğer yenik düşerlerse çıkarır. Bazan da bayılır. Kırgız ve Kazak baksıları
güneş ve ay tutulması gerçekleşir. Güneş ve ay Altay ve Saha kamları gibi özel cübbe ve elbise
tutulması olduğunda Altay Türkleri bağırıp, çağırırlar, giymezler. Bunları diğer insanlardan ayıran
davul çalarlar. Bu gürültülerin kötü ruhları hususiyetleri, perçem ve külahlarına taktıkları kuş
korkutacağına inanılır. tüyleridir. Bazı baksılar bunlara da önem vermezler.
Sıradan insanlar gibi gezerler. Kazak baksıları Altaylı
Sahalara göre güneş ve ay iki kardeştir. Her ikisi de meslektaşlarından farklı olarak kopuz kullanırlar.
üstün özellikleri olan ilahlardır. Oyunun cübbesinde Kırgızlar kadın baksılara "bübü" derler ki, Bibi'den
güneşin sembolü olarak demirden ve gümüşten bozmadır. Kamın cübbesine Altay Türkleri
yapılan halkalar vardır. "manyak", Saha Türkleri de "kumu" veya "oyun
tangasa" (oyun giyimi) adını verirler.
Yıldızlardan da Çolpan kutludur. Bugün şamanist
olduğu söylenen Türklerin yıldırım ve şimşek Ayin yapmak için gerekli olan nesnelerin en önemlisi
hakkında da ilginç düşünceleri mevcuttur. Bunlara davuldur. Altaylılar ve Sahalar bu davullarına
göre yıldırım ve şimşeğin hareketleri Ülgen "tüngür" derler. Davul Türkler tarafından tarihin en
tarafından kontrol edilmektedir. Yıldırım düşen eski devirlerinden beri kullanılmaktadır. Buna ait Çin
ağaçtan bir parça alıp, saklanırsa, o yere kötü ruhlar kaynaklarında da kayıtlar mevcuttur. Eski Yenisey
giremez. Tuva Türkleri yıldırım ve şimşek çaktığında Kırgızları ye Oğuzlar tarihçi Gerdizî'nin malumatına
saçı saçarlar. Çin kaynaklarının Uygurlar hakkında göre kopuz kullanmışlardır. Bu özelliğiyle de kopuz
verdikleri bilgilere göre, onlar yıldırım düşmesinden Türklerin milli çalgısı olmuştur. Yani bugünkü
hoşlanırlardı. Gök gürledikçe bağırıp, çağırırlar ve bağlamanın veya sazm atası kopuzdur. Bilindiği gibi
göğe ok atarlardı. Bir yıl sonra yıldırım düşen yerde Dede Korkut her hikayesinde kopuzuyla ortaya
toplanıp, bir koyun keserek oraya gömerlerdi18. Ölüm çıkmaktadır. Ad verirken, dua (alkış) ederken hep
halinde yas törenleri düzenlenir, bu sırada acılarını
dile getirmek için bağrışarak yüzlerini, gözlerini Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında 714 yılında, Beş-
çizerlerdi19. Bundan sonra ölü için yemek Balık seferi sırasında ölen amcalarının oğlu Tonga
Tigin'in yoğundan (mateminden) bahis vardır.
İnan, a.g.e., s.49-50. Bakınız, S.Gömeç, "Atsız Bir Kahraman: Tonga
18
İnan, a.g.e., s.29-30. Tigin", Türk Kültürü, 33/390, s.63-64. 20 İnan,
19
İbn Fazlan..., s.63. Mesela Orkun yazıtlarında yog a.g.e., s.90-96; Radloff, a.g.e., s.234-236; B.Ögel,
adetiyle alakalı olan ibarelere rastlamaktayız. Köl Türk Mitolojisi, Ankara 1971, s.29.
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1998, Sayı:4 44

kopuzunu kullanır. Saha oyunları ise davul Öldü yerine kergek boldı veya uçmağa bardı
bulamadıkları zaman at kuyruğundan yararlanırlar. deyimleri söz konusudur. Sahaların kereh kelimesi de
bundan başka birşey değildir. Bu kelimeye yine
Her kamın davulu ölümünden sonra bir ormana kurban manasında mogolca ve buryatçada da tesadüf
götürülerek, parçalanıp, bir ağacın dalına asılır. edilmektedir.
Kamın ölüsü de bu ağacın dibine gömülür. Kamlar
mümkün olduğu kadar obadan ve yollardan uzak bir Kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar
tepeye, hayvan sürülerinin yaklaşamayacağı bir yere vardır. Saçı, yalma (ağaçlara veya kamın davuluna
demedi lirler. Eski inanışlara göre, her kamın evinde bağlanan paçavralar), ateşe yağ atma, tözlerin
iki davul bulunur. Bunlardan biri ayinlerde kullanılır, ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu
ikincisi de bir köşede saklanır. Bazı istisnai kansız kurbanlardır. Kansız kurbanların en önemlisi
durumlarda kamlar davul yerine yölgö (küçük yay) ruhlara bağışlanarak başı-boş salıverilen hayvanlardır.
bulundururlar. Fakat yölgö ile tam bir tören Bu tür kurbanlara eski Türkler "ıduk" demişlerdir.
gerçekleştirilemez. Altay Türkleri davul tokmağına Bunun kelime karşılığı "salıverilmiş", "gönderilmiş"
"orbu", Sahalar ise "bula-ayah" derler. Bu tokmak demektir. Terim olarak "tanrıya gönderilmiş, tanrıya
kayın ağacından veya sıgun (geyik) boynuzundan bağışlanmış hayvan" anlamını taşır. Bu hayvana yük
yapılır. vurulmaz, sütü sağılmaz, yünü kırpılmaz. Kansız
kurbanlardan olan saçı ise bütün Türk boylarında
Davul tören sırasında kamın ruhu dünyayı dolaşırken müşterektir. Bu Türkçe kelime mogolcaya "saçu"
taşıt görevini ifa eder. Karada gezerken davul at, şeklinde girmiştir. Saçıya dini terim olarak saçılga
tokmak kamçı; sulardan geçerken davul kayık, veyahut çaçılga da denir. Saçı her boyun kendi
tokmak kürek; göklere çıkarken kuş vazifesindedir. emeğiyle kazandığı en kıymetli ve kutlu saydığı
Doğu Türkistan'ın müslüman bakşıları, davul yerine nimetlerden biri olur. Konar-göçer Türklerde bu süt,
dap (def) ve dombak kullanırlar. Ayin yaparken def kımız, yağ; çiftçi Türklerde de buğday, darı, şarap;
kamın arkadaşı tarafından çalınır, dombakı ise bakşı tüccarlarda ise para olabilir. Bu saçı adetini dünyanın
kendisi çalar. Bazı bakşılar ravab (rübap) denilen üç başka kavimlerinde de görebiliriz. Birisi hakkında
telli bir saz ile tören icra ederler21. hayırlı haber verilirken "darısı başımıza" temmennisi
de bu eski töreden gelmektedir. Kök Tengri dininin
Eski Türk dininde ayin ve törenlerin iki kısma geleneklerini yaşatan bugünkü bazı Türk boylarıyla,
ayrıldığı söylenmektedir: 1-Muayyen zamanlarda müslüman Türklerde evlenme hadisesi sırasında da
yapılan ayin ve törenler. 2-Sırf tesadüf olaylar saçı saçılmaktadır. Burada saçının amacı, yabancı bir
dolayısıyla yapılan özel törenler. Belirli vakitlerdeki soydan gelen gelinin, kocasının ailesi tarafından
törenler ilkbahar, yaz ve güzün yapılır ki, bunların kabul edilmesi için yapılan gelenektir. Gelinler için
geçmişi çok eskilere dayanır. Eski Türk sülaleleri birçok şeyler tabu sayılır. Kocasının ve onun soyuna
bunları dini bayramlar olarak kutluyorlardı. mensup erkeklerin adını söylemek, kayınpederi ve
kaymlarıyla konuşmak ayıp karşılanmakta idi. Bu
Bahar bayramı müslüman Kazak, Kırgız ve geleneğin son yıllara kadar yaşadığını bizzat ben
Başkurtlarda "kımız murunduk" adıyla günümüzde annemden dinledim.
bile mayıs ayında yapılmaktadır. Başkurt kadınları
ilkbaharı erkekleri karıştırmadan, "karga toy" diye Her tören için kanlı veya kansız kurban sunulması
kutlarlar. Bu törende kargalara darı, süt konur. Törene gerekir. En önemli kurban attır. Attan sonra koyun
küçük erkek çocukları dahi katılamaz. gelir. Gerek bugün Kök Tengri dinini devam ettiren
Türklerin eski inanç sistemine göre aşağı- Türklerde, gerekse müslüman olmuşlarda kurban için
yukan kurbansız ayin yapılmaz. Kurban mefhumunun en makbul hayvan erkek olanlardır. Dede Korkut
da eski Türkçede tam karşılığı kesin olarak hikayelerinin kahramanları Oğuz Türkleri kurban
bilinmemektedir. Günümüz Türk boylarında tayılga olarak "attan aygır, deveden buğra, koyundan koç"
ve hayılga kelimeleri varsa da, mogolcadan geçtiği kesmişlerdir. Kırgız ve Kazaklarda da aynı motiflere
düşünülmektedir. Saha Türkçesinde kurban anlamına rastlanılır.
gelen kereh sözü vardır. Oyunun iştirakıyla ruhlara
sunulan kurbana denilir. Kurban edilen atın, sırıklara Kurban kesilen hayvanların kemikleri kırılmaz.
takılan derisine de bu ad verilir. Eski Türk Köpeklere verilmez. Ateşe atılır veya yere gömülür.
yazıtlarında da bu kelimeyi görmek mümkündür. Bazı özel törenlerden soma kurban kemikleri
toplanarak, bir kaba konulup, kayın ağacına asılır. At
İnan, a.g.e., s.93-96. kurbanlarının kafatası ise bir sırık üzerine konulur.
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1998, Sayı:4 45

Altay Türkleri ve Sahalar kurban olarak kestikleri âtın Eskimo şamanı kurtu, Japon şamanı ren geyiğini
derisini bir sırığa geçirip, tıpkı at şekline sokarlar. taklit eder. Samanların bu hayvanların gizli dillerini
Buna Altay Türkleri haydara, Saha Türkleri tabık de öğrendikleri söylenmektedir25. Davulunu çalarak
derler cinleri ve perileri toplayan oyunun elindeki ip veya
asa bir kozmik bölgeyi diğerine bağlayan yoldur2 .
Sonbahar bayramı kötü ruhlardan korunmak için Esasen kamın mistik seyahatlarında kullandığı başka
yapılırdı. Bu bayrama abası ısıga (kötü ruhlara saçı) araçlar da vardır. Mesela kayın ağacından yaptığı
adı verilirdi. Bu isme rağmen törenin ilk gününde dokuz basamaklı merdiven, gök kuşağı gibi
aydınlık ruhlardan Ulu Toyon, ikinci günde kötü
ruhların lideri Arsan Dulay namına ayin Genellikle gerçek kamlar dünya malına düşkün
gerçekleşirdi22. değildirler. Onlar hakkında söylenen menkıbelere
göre fakir insandırlar. Kamların kendileri de böyle
Kamların diğer insanlar üzerinde tesirler bırakan bu yaşamaya inanmışlardır. Onlar birer hokkabaz
hareketlerinde başarılı olmasının bazı şartları olmadıklarını törenler sırasında ekstaz halleriyle
bulunmaktadır. Bu şartlar, kam olma konusunda gösterirler: Bunu başaramayanlara şarlatan gözüyle
kendini gösterir. Buna göre kam olmak için ya bir bakarlar. Bazı kamlar aynı zamanda kabile veya
kam ailesinden gelinmeli veya doğrudan doğruya oymağın öğütçüsü görevini de yüklenir. Öğüt vermek
kendi yeteneklerine göre halk tarafından seçilmelidir. kamın tekamülünü gösterir. Hayatı boyunca kamlar
Kamlık sanatı öğrenilmekle elde edilemez. Kamlar cinsi münasebetten uzak, günahtan arınmış, oruç
bağlı oldukları toplulukların gelenek ve göreneklerini tutmaya ve susuz kalmaya dayalı bir yaşam tarzını
iyi bilmelidir ki, ona göre tedavilerde bulunabilsinler. sürdürmek zorundaydı27
Bunun için genç kamın mutlaka yaşlı ve tecrübeli bir
kam tarafından yetiştirilmesi lazımdır23. Sahalarda Her kamın kendisinin özel ruhları olduğunu söyledik.
oyun namzedi mesleğe girmeye hazırlanırken mensup Altaylı kamlar bu özel ruha "tös" (töz), Sahalar
olduğu oymak toplanıp bir dağa veya tepeye çıkar. "iyekil" derler. Töz kültüyle, Moğolca ongon
Namzedin üzerine kumu giydirirler, eline at kılları kültünün alakası mevcuttur. Töz, bugünkü Türk
bağlanmış bir asa tuttururlar. Adayın sağ tarafında lehçelerinde asıl, kök, menşe demektir. Eski Türklerin
dokuz delikanlı, sol tarafında dokuz kız, bunların ve bugünkü Altay Türklerinin bu heykelciklere töz
ortasında da bir ihtiyar oyun yer alır. Yaşlı oyun adını vermeleri, bunların ataların hatırası için
mesleğe sadakat yemini olan duayı okur ve aday da yapıldığını göstermektedir. Gerçekte böyledir.
bunu tekrarlar. Kamlar seleflerinin okudukları duaları Altaylılar bunlar hakkında "bu babamın tözü, bu
ezberlemek zorunda değildir. Çünkü kamların ayin ve anamın tözü" derler. Büyük ve ünlü kamların
vecd halindeyken söylediklerini tesbit etmek de çok hatırasına yapılmış tözler de vardır. Moğolların ongon
zordur. Törenden sonra kendisi de söylediklerini kültüyle alakalı araştırmalar yapan D.Banzarov bu
tekrarlayamaz. Bir sürü ruhlara sahiptirler. Bunların kültün ölü kültüyle ilgisi olduğunu söylemektedir.
bir kısmı kamı korurken, bir kısmı da ona yardım 1253 senesinde Fransa kralı IX. Ludwig tarafından
etmekle vazifelidir. Bu ruhların hepsinin kişisel Moğolistan'a Mengü Han'ın huzuruna elçi olarak
isimleri, özel bir şarkısı ve kendine Özgü simgeleri gönderilen Rubruk'un bir budist Uygur tapınağında
vardı24. Bu ruhlar büyük çoğunlukla hayvan gördüğü putlar hakkındaki malumatından, bu tözler
biçimindedirler. Sibirya kavimlerinde bunlar ayı, kurt, aslı hususunda bir netice çıkarmak mümkündür.
geyik, tavşan ve çeşitli kuşlar, özellikle kartal, baykuş Rubruk; "Uygurlar bir Tanrıya inanırlar. Tanrının
ve karga şeklinde görülebilirler. Mesela yeraltına insan veya başka bir cisim halinde tasvir edilmesini
inerken yanında "ayı perisi", gökyüzüne çıkarken "at kabul etmezler. Onlara niçin bu kadar putunuz var
ruhu"ndan yardım görür. İhtiyaç halinde o dünyanın diye sorduğumda, bizimkilerden birinin herhangi bir
her tarafından yardımcı ruhlar çağırır. Bu daveti yakını öldüğü zaman, onun suretini yapar ve buraya
davulunu veya defini çalarak yapar. Yardımcılarının koyar. Biz de bunları ölünün hatırası olarak saklarız"
geldiklerini onların seslerini çıkararak belirtir. demektedir.
Tunguz samanının baş yardımcısı yılan sesini,
Ebu'1-gazi Bahadır Han da tözler hususunda
22 açıklamalar yapmaktadır. Onun anlattığına göre; "bir
İnan, a.g.e., s.97-102.
23
Radloff, a.g.e., s.233. 24 S.Kan, "Shamanism and
25
Christianity: Modern Day Tlingit Elders Look at the Kafesoğlu, a.g.e., s.31-32; Tanyu, a.g.m., s.204.
26
Past", Ethnohistory, 38/4, Durham 1991, s.365. Buluç, a.g.m., s.315.
27
Kan, a.g.m., s.365.
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1998, Sayı:4 46

kişinin oğlu, kızı veya kıymetli bir yakını öldüğü ölürler. Bu efsuncular bakşı, kam ya da oyun
zaman suretini (kugurçak) yapar, evinde saklardı. değildirler: Ocaklı olan her adam efsun öğrenmişse
Ara-sıra bu heykelciği öpüp, severlerdi. Bu suretin okuyabilir. Arbagçılar, efsunla birlikte faydalı otları
önüne yemeklerinin ilk lokmalarını korlardı. Onları kullanmayı da unutmazlar29.
okşayarak, koklarlardı. İşte böylece haberleri
olmaksızın puta tapmaya başladılar", diyor. Ebu'l- Eski Türk dininin geleneklerinden birisi de falcılıktır.
gazi'nin kugurçak dediği nesne, bebek (oyuncak) Fal eski Türkçede ırk kelimesiyle ifade edilmiştir.
demektir. Altaylıların tözlerinin büyük çoğunluğu da Kaşgarlı Mahmud bu kelimeyi "falcılık, kahinlik ve
bebeklerden ibarettir. yürektekini dışarı çıkarmak" diye açıklamaktadır3 .
Türkiye'nin birçok yerinde "ırk bakmak" deyimi de,
Ongon kelimesini Çagataylılar, mogolcadan alarak fala bakmak demektir. Oğuz destanında geçen Irkıl
damga, ayırıcı belge anlamında kullandılar. Hoca'nın adı da bu "ırk"tan geliyor olmalıdır.
Reşideddin vasıtasıyla bu kelime Osmanlı Türkçesine Sahaların ilk oyununun ismi Argıl'dır ki, bu
de geçti. Ongon kelimesini Moğollar, Türkçedeki kelimeyle alakalıdır. Bu şahısların da gelecekten
ıduk yerine de söylerler. Moğollar töz ile ıduku haber verdikleri şüphesizdir. Altaylıların inancında
ayırmazlar. kamdan sonra "ırımcılar" gelir. Bunların saraları
tuttuğunda gelecekten haber verirlermiş. Kamlar
Müslüman Türklerde de eski töz ve ongon kültünün arasında fal anlamına kullanılan başka bir kelime de
izlerine rastlanılır. Doğu Türkistanlı bakşılar hastaları tölgedir. Ünlü Kırgız destanının baş şahsiyeti
tedavi ederken birçok kugurçakdan (kukla) Manas'in arkadaşı Kara-Tölek adlı bir tölgeçidir.
faydalanırlar. Başkurt ve Tobol bakşıları sıtma Bugünkü Asya Türkleri ve müslüman Türkler de
hastalığını paçavradan yaptıkları korçaklara (kukla) dahil olmak üzere en meşhur fal bakma usulü kürek
nakledip, uzaklara götürürler. kemiğiyledir. Etnografya arştırmaları bu tür fala
bakmanın aşağı-yukarı bütün dünya milletlerinde
Özellikle Türklerde ve Mogollarda ongon olarak olduğunu göstermektedir. Kürek kemiği falı Moğol
kuşlar tercih edilmiştir. Kuş gibi tasvir edilen ruhlar saraylarında çok önemliydi. Rubruk'un verdiği
daha çok Sahalarla, Dolganda bulunur. İlkbahar ve malumata göre, Mengü Han bir işe girişmeden evvel
güz mevsimleri kartalın temsil ettiği ruhun iradesine kürek kemiği falı açtırırdı. Bunun için önce kemik
bağlıdır. Kartal bir defa kanatlarını sallarsa buzlar ateşte kızdırılır, sonra bunun üzerinde meydana gelen
erimeğe başlar, ikinci defa sallarsa bahar gelir. çizgilere bakılarak yorum yapılırdı. Mesela Mengü
Reşidedin'in naklettiği Oguz-name'ye göre Irkıl- Kağan, kemiğin üzerindeki çizgiler düz ise sefere
Hoca Oğuz boylarından herbirine bir kuşu ongon çıkar, değil ise çıkmazdı31. Konar-göçer Türkler aşık
olarak seçmiştir. Orta Asya Türklerince meşhur olan kemiğiyle de fal açarla
Çingiz-name'de de, Çingiz Han, on iki Türk boyuna,
nişan olarak birer kuş, damga ve uran (savaş parolası) Türk boylarında eski devirlerden beri yaşayan yaygın
ve ağaç tayin etmişti28 bir inanç da, Türk Tengrisi'nin Türklerin büyük
atasına yada denilen sihirli bir taş armağan etmesidir.
Kamlar gerek erkek, gerek kadın olsun bir kast Bu taş ile istendiği zaman yağmur, kar, dolu
halinde bulunmazlar. Mensup oldukları boy, oymak yağdırılır, fırtına çıkartılır. Bu taş her devirde Türk
veya köyün bir üyesi olarak halk içinde yaşarlar. kamlarının ve Türk komutanlarının elinde
Onların diğer insanlardan üstünlüğü ancak ayin bulunmuştur. Altay ve Saha Türklerinin inancına göre
sırasındadır. Ekstaz hali geçtikten sonra diğer günümüzde de bu taş büyük kamların ve yadacıların
ölümlülerden hiçbir farkları kalmaz. elindedir. Türk lehçelerinde çeşitli şekillerde
adlandırılır (sata, cada, cay vs.). İslam kaynaklarında
Eski Türk dininin izlerini taşıyan bir de efsun olayı Türklerin bu sihirli taşma "yağmur taşı" ve "cada
vardır ki, Türkçede buna arvaç veya arbag denir. taşı" denilmektedir. Saha Türklerine göre bu taş at,
Yılan ve akrep gibi zararlı böcekler tarafından inek, ayı, kurt gibi hayvanların içinde bulunur. En
ısırılanlar olursa müslüman Türkler bu efsuncuları kuvvetli yada (sata) taşı kurdun karnından
çağırarak, okuturlar. Türk folklor bakiyelerinden çıkarılandır. Onların itikadına göre bu taş canlıdır.
öğrendiğimize göre öyle arbagçılar vardır ki, ısıran İnsan kafasına benzer. Yüzü, gözü, kulağı, ağzı çok
haşaratı kendi yanına kadar çekebilirlermiş. Bazı
haşaratlar ve yılanlar bu arbagçmın yanına 29
İnan, a.g.e., s. 145-146.
28 t
gelerek, 30
Divanü Lûgat-it-Türk Dizini, s.218.
İnan, a.g.e., s.42-47. 31

inan, a.g.e., s. 151-152.


PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1998, Sayı:4 47

açık bellidir. Kadın veya bir yabancının eli veya gözü Mesela, bazı Orta Asya Topluluklarında Ak-Kam,
dokunursa ölür, kuvvetini yitirir. Canlı yada taşı Kara-Kam ayırımının İran tesirli olduğu
yukarı doğru kaldırılırsa derhal soğuk bir rüzgar eser, düşünülmektedir. Altaylılar Ak-Kam, Kara-kam;
yağmur veya kar yağar' 2 . Türkiye'nin bazı Sahalar Ayı-Oyun (iyi oyun), Abası-Oyun (şeytani
bölgelerinde yağmur yağdırmak için taş okuyup suya oyun) şeklinde adlandırmalar yaparlar. Ak-Kamlar,
atmak adeti, bu yada taşı ile irtibatlıdır. cübbe veya külah taşımazlar, davul kullanmazlar.
Kötü ruhlar ve karanlık dünyaya ayin yapmazlar,
Görülüyor ki, bugünkü Türk inancı bir dinden ziyade, kanlı kurbanlar vermekten sakınırlar. Kara-
temel prensibi ruhlara, cinlere, perilere emir ve Kamlardan ayrı olarak, gündüzleri iyilik ruhları
kumanda etmek, gelecekten haber vermek düşüncesi şerefine ayin ve tören icra ederler. Ayin yaptırmak
olan bir sihirdir. Bütün bu anlatılanlar sadece Asyalı için halk daha çok kara-kamlara müracaat ederler.
Türk topluluklarına ait değildir. Ufak tefek Bunun sebebi de aydınlık dünyasının ruhlarının
değişiklikleri olmakla beraber Şamanizm denilen bu insanlara daha az zarar vermelerine inanış olsa gerek.
yaşayış Mogollarda, Japonlarda, Eskimolarda,
Malezya'da, Avustralya'da, Kafkaslarda, İzlanda ve Saha Türklerinin bereket ve doğum tanrıçası Ayzıt'ın
Kuzey Amerika'da ve Afrika'nın birçok yerinde durumu, dokuz erkek ve dokuz kız evlatlı Bay-
görülür. Ülgen'in hali toprağa bağlı kültürlerin tasavvurlarıdır
denilmektedir. Örneğin, kamın aynasının da güney
Tarihin dini inançları ve telakkileri değişikliklere kökenli olduğu, davulunun Budizm yoluyla
uğratarak bazan zenginleştirip, bazan da Hindistan'dan geldiği iddia edilmektedir34. Şimdi
fakirleştirerek akıp gittiğini söyleyen araştıramacılar toparlayacak olursak:
her dinin içerisinde şamanik unsurların bulunduğunu
söylemektedirler. Ve yine araştırmacılar Samanlığın Kamlık bir din değildir. Saha Türklerinin birçok tören
Orta ve Kuzey Asya topluluklarının gerçek itikatları ve adetlerinde oyuna iş düşmez. Ancak bugün
olmadığını da iddia etmişlerdir. Buna göre Şamanizm olarak bilinen itikad ve gelenekler Sibirya
Şamanizmin özünde asabi hastalıklar yatmaktadır. kavimlerinin sosyal bünyelerine o derece tesir etmiştir
Kuzey kutbuna yakın bölgelerde şiddetli soğukların, ki, bunları söküp atmak mümkün değildir. Saha
uzun gecelerin, yalnızlığın ve vitaminsizliğin Yeri'nde oyunizm bir inançtan ziyade bir meslek
insanların sinir sisteminde tahribata yol açtığı durumuna gelmiştir. Saha Türklerinin hayatında Kök
bilinmektedir. Kamların sar'a nöbetine maruz Tengri dini çok önemli bir rol oynamış, bugünde
kalmaları buna bağlanmaktadır. Ancak bunlar hakiki Şamanizm olarak adlandırılan bu merasimler
hastalardan farklı olarak kendi arzularıyla bu duruma oynamaya devam etmektedir. Saha bilim adamlarına
gelmektedirler. Çünkü kamlar kendileri hasta göre bugünkü Kut-Sür, eski Türk dininin felsefî, sanat
olmaktan ziyade, hastaları iyileştiren kişilerdir. Bu ve tıbbi yönlerini göstermektedir. Hastalara bakmağa
yüzden sağlıklı olmak zorundadırlar. Hatta toplum ve tedavi etmeğe çağırılan Saha oyunu, eve girdiği
içinde en akıllı kişilerdir de diyebiliriz. Bütün bu zaman tör yerine, yani baş köşeye kurulup oturur. Boz
olumsuz şartlarda ortaya çıkan kam aciz durumdaki at derisinden yapılan post üzerine bağdaş kurar.
halkı, ruhlarla temasa geçerek rahatlatırlar. Ayin Çünkü Sahalarda boz at derisi kutlu sayılan
sırasında kamın ağzından çıkan teselli edici sözlerle nesnelerdendir. Oyuna akşama kadar birçok çeşit
avunurlar. Onlar şifahi destan edebiyatının da yiyecek ikram edilir. Saha Türkleri için önemli bir
koruyucularıdırlar. Buryatlarda olduğu gibi, Saha özel ayin de ev yapmak için seçilen yerde yapılan
oyununun söz hazinesi 12 bin kelimeyi bulduğu törendir. Sahalar yeni ev kurmak için kutlu bir arsa
halde, halkın konuştuğu kelime sayısı 4 bini geçmez. arar. Bu törene de oyun karışır.
Kazak ve Kırgızlarda baksılar şarkıcı, şair, müzisyen,
kahin, hekim ve halk menkıbelerinin Saha oyunizmine ait ilk bilgilerin 13. yüzyıldan
yaşatıcı farıdırlar03. kalma olduğu söylenmektedir. Rus işgalinden sonra,
Daha öncede belirttiğimiz gibi Samanlığın izlerine süratli bir şekilde Hrıstiyanlık propagandası
güney yarım küre ülkelerinde de rastlanmış ve yapılmasına rağmen, eski Türk dininin izlerini
bundan dolayı menşeini sıcak bölgelerde arayanlar da silememişlerdir. Oyunizm Sovyet dönemiyle birlikte
olmuştur. Bunların başında M.Eliade gelmektedir. Savaşçı Ateizm ile büyük bir mücadeleye girişmişti.

32
İnan, a.g.e., s. 161-163. d-Kök Tengri İnancı
33
Kafesoğlu, a.g.e., 35-37; Buluç, a.g.m., s.321; Buluç, a.g.m., s.322.
34
Tanyu, a.g.m., s.204.
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1998, Sayı:4 48

Mezarlığında kurban keserlerdi37. Türklerde atalara


Eski Türkler tabiatta bazı gizli kuvvetlerin varlığına olan saygı, onların mezarlarına yapılan hakaretlerin
inanmışlardır. Bunlar kutsal (yani ıduk) idiler. Tabiat şiddetli bir şekilde cezalandırılmaları şeklinde de
güçlerine itikad, hemen hemen bütün halk dinlerinde görülür. Mesela Attila'nın Balkan seferi (442), Hun
mevcuttur. Fiziki çevrede bulunan dağ, deniz, ırmak, hükümdarlarına ait mezarların, hrıstiyan papazlar
ateş, fırtına, gök gürültüsü, ay, güneş, yıldızlar gibi tarafından soyulması yüzündendir38. Türkler için
tabiat şekillerine ve hadiselerine karşı hayret ve büyük hakaret olan bu davranışa hrıstiyan hırsızları,
korkuyla karışık bir saygı hissi eskiden beri Türk mezarlarına ölülerin değerli eşyalarıyla
olmuştur"5. Mesela ziraatçı kavimlerde daha çok gömülmeleri sevketmiştir. Çünkü Türkler öbür
bereket tanrıları olarak bazı kuvvetler bulunur. dünyaya, yani ölümden sonra ikinci bir hayatın
Savaşçı kavimlerde ise, zafer tanrıları birinci varlığına inanıyorlardı.
plandadır. Çoban topluluklarda hayvanların
yavrulaması veya koyun kırkma zamanlarında özel Eski Türkçede "ruh, can" manasına gelen Tin
törenler düzenlenirdi. İşte halk dinlerinin mahalli kelimesi kullanılıyordu. Bu aynı zamanda "nefes"
özelliklerine karşılık, yüksek dinlerde bütün cihana demekti. Ölümü nefesin kesilmesi, ruhun bedenden
şamil olan hususiyetler vardır. çıkıp uçması şeklinde tasavvur ediyorlar, bazan ölü
yerine "uçmak" tabirini kullanıyorlardı. Bugüne kadar
Eski Türklerde ruhların insan biçiminde tasavvurları kitabeler üzerine yapmış olduğumuz incelemelerde,
olmadığından putları da olmamıştır. Fakat ruhlara altı yazıtta biz uçmak terimine tesadüf ettik. Uçmak'ı
karşı bir saygı bulunduğundan, kahinlik ve falcılık Türkler aynı zamanda cennet için de kullanmışlardır.
gibi mesleklere Türkler arasında da tesadüf Bazan Türklerin evlerinde atalarının suretlerini tasvir
edilmektedir. Avrupa Hunlarındaki falcılığı Latin eden töslere rastlanılmıştır. Mesela 13. yüzyılın ikinci
kaynakları kaydetmiştir. Ayrıca orijinal Kök Türk yarısında Moğolistan'a giden elçi Rubruk, bir Uygur
harfleriyle yazılı lrk-Bitig3Ğ adlı fal kitabı ilgi mabedinde puta benzeyen bazı nesneler görmüş ve
çekicidir. Ancak falcılık ve kahinlik eski ve orta çağ putlar nedir diye sormuştur. Uygurlar da bunlar tanrı
kavimlerinin hepsinde mevcuttur. tasvirleri değil, içimizden biri öldüğü zaman yakınları
onun suretini yapar ve tapınaklara koyar, biz de
Türklerin dini diyebileceğimiz, ancak şimdiye kadar bunları ölünün hatırası olarak saklarız, diye cevap
bu dinin ismi hakkında bir belgeye rastlamadığımız, vermiştir. Yani bu durumun ne totemcilikle, ne de
fakat kitabelerden yola çıkarak Kök Tengri dini kamlıkla bir alakası yoktur. Ancak bu husus bazı
olarak adlandırabileceğimiz bu inancın temelinde diğer kavimlerde ölen kudretli insanların sonradan
ölmüş atalara saygı, onlar için kurbanlar kesilmesi (ki ilahlaştırılıp, yarı tanrı durumuna sokulacak kadar
bu babaerkil toplumlara mahsustur), baba ileri götürülmüştür. Ölünün daha mutlu yaşayacağına
hakimiyetinin ailedeki belirtisi olarak sayılmaktadır. inanılan bazı Hind-Avrupa kavimlerinde ölünün
Bu itikata göre insanların ruhu öldükten sonra bile mezarına eşyaları konur, hatta önemli ölülerin
yaşamaktadır. Din tarihi araştırıcıları ve etnologların akrabaları da öldürülerek yanına gömülürdü. Kuzey
Türk halkları üzerine yapmış oldukları incelemeler, Avrupa topluluklarının kutsal hayvanları domuz için
Kuzey Asya ve eski Orta Asya kavimlerinde Atalar yaptıkları ' törenlerde insan kurban ettikleri
Kültü'nün bulunabileceğini ortaya koymuştur. Asya bilinmektedir. İnsan kurbanı esasen Sami
Hunları her yılın mayıs ayı ortalarında "Kutlu Atalar kavimlerinde ehemmiyet taşıyordu. Arabistan'ın
kuzey bölgesinde bereket ile ilgili olarak, tabiatı idare
eden tanrılara insanlar kurban edilirdi. Tanrının
35 hiddetini yatıştırmak için cahiliye devri Araplarmca
Y.Çavuşoğlu, "Eski Türk Dini", Tanıtım, 7/79, en kıymetli evlat olan erkek çocuk takdim olunurdu.
İstanbul 1986, s.30.
36 Hz. İsa'nın insanlığı kurtarmak için kendisini feda
Irk-Bitig için bakınız, H.N.Orkun, Eski Türk
eltiği telakkisi gibi, İslamiyette kutlanan Kurban
Yazıtları, C. 2, İstanbul 1938, s.71-93; S.E.Malov,
Pamyatniki Drevnetyurkskoy Pismennosti, Bayramı, Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'i kurban etme
Moskova-Leningrad 1951, s.80-92; V.Thomsen, hikayesidir.
"Dr.M.A.Stein's Manuscripts in Turkish Runic Script
from Miran and Tun-huang", Journal of Royal
Asiatic Studies, London 1912, s. 196-210;
S.G.Clauson, "Notes on the İrk Bitig", Ural- Gömeç, a.g.t, s.119.
Altaische Jahrbücher, Vol. 33, Wiesbaden 1961, 38
.Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, 2. baskı, İstanbul
s.218-225. 1983, s.75; Buluç, a.g.m., s.330-331.
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1998, Sayı:4 49

Eski Türklerde en büyük kurban, bozkırlı Türk'ün Açıkça görülmektedir ki, bu semavi Tanrı inancının
ençok kıymet verdiği hayvan at idi. Orta Asya'nın Şamanik düşüncelerle hiçbir alakası yoktur. Şurası da
Türk bölgelerinde, özellikle Altaylardaki kurganlarda, bir gerçektir ki, ne Şamanizm, ne de diğer Hak dinler
birçok at iskeleti bulunmuştur. Hatta çok enteresandır Türk'ün bu milli dinine etki yapamamış, yani onu
ki, bugünkü Kazak ve Kırgızların bazılarının Kurban k en d i g a ye l er in e h iz me t e d e ce k ş ek le
Bayramında dahi at kurban ettikleri söylenmektedir. sokamamışlardır.
İnsan kurbanı bozkır kültürünün değil, ziraat
kültürünün belirtisidir. Bu mühim noktayı dikkate 8. yüzyılda Hazar Türklerinin "bir yaratıcı Tanrı"
alan tanınmış kültür tarihçisi W.Eberhard, Türklerde tanıdıkları, hrıstiyanların "üçlü inancına" karşılık,
böyle bir adetin mevcut bulunmadığını ve hatta onların tek Tanrıya iman ettikleri kaynaklarda
Türkler kendi hakimiyeti altında bulunan bazı yazılıdır. 10. yüzyılda bazı Türk boyları arasında
kavimlere bunu yasak etmiştir, demektedir39. dolaşan İbn Fadlan, Oğuzların içlerinden biri zulme
uğrar veya sevmediği birşey görürse başını semaya
Türklerin eski inancı Kök Tengri itikadı idi. Kök kaldırıp "bir Tanrı" dediklerini söylemektedir42.
Tengri bozkır kavimleri inancında tek yaratıcı olarak
görünmekte ve din sisteminin merkezinde yer almış Dini itikad olarak varlığının m.ö. 5. yüzyıla kadar
bulunmaktadır. Bütün Türk boylarında kurban indiği söylenen Kök Tengri'nin Asya Hunları
sunulan en yüksek kutsal varlık Kök Tengri olmuştur. arasında bile tek bir ulu varlığı temsil ettiği kayıtlıdır.
Tanrı tam iktidar sahibidir. Aynı zamanda semavi Gökyüzündeki tabiat varlıklarının büyük rol oynadığı
mahiyeti olduğu için Kök Tengri adı ile eski halk dinlerinde güneş, ay ve yıldızların tanrı
zikredilmiştir40. İlim adamları Kök Tengri inancını olarak tanınmalarına karşılık, Türkler göğü bütün
doğrudan doğruya bütün Türklerin ana kültü olarak olarak sembolleştirmişler ve Kök Tengri itikadı
vasıflandırmıştır. ortaya çıkmıştır. Bu yüzden bu inanç sistemi sadece
Türklere özgüdür. Kök Tengri yalnızca kendisine
Kök Tengri itikadının esaslarını aşağı-yukarı Orkun itaat edilmesi gereken, koruyucu bir kudret olduğu
kitabelerinden tesbit etmek mümkündür. Bu halde, diğer varlıklar (güneş, ay, yıldızlar) için önemli
yazıtlarda kağan ve begler, Türk milletine yaptığı bir fonksiyon mevcut değildi. Mesela Bizans
yardımlardan dolayı, Tanrıyı içten gelen minnet ve kaynaklarında, Kök Türkler ülkesinde Kök Tengri'nin
şükranlarla anmaktadırlar. Türk kağanlarına siyasi tek yaratıcı varlık olduğuna; Türklerin ateş, su gibi
hakimiyetin temeli olan kut Tanrı tarafından verilir. bazı şeylere kutsallık atfetmelerine rağmen, ancak yer
Tanrı izin verdiği için düşmanlar perişan edilmiş ve ve göğün yaratıcısı Tanrı'ya taptıkları kaydedilmiştir.
devlet sahibi olunmuştur. Kitabelerde birçok yerde
zikredilen Tengri'ye bazan Türk Tengrisi şeklinde de Dinler tarihinde tesbit edilen bir hususa göre, hiçbir
tesadüf edilmektedir. O zaman milli bir hüviyeti din saf halde kalmamış, Tanrı herzaman kutsal
ortaya çıkıyor. Aşinaların hanedanlık kurmaları Tanrı sayılan ikinci derecede yan varlıklar ile çevrili
tarafından olmuştur. Bumın ile İstemi'yi Tanrı tahta bulunmuştur. Tarihin en büyük dinlerinde durum
çıkarırken, Türk milleti yok olmasın diye İlteriş ile İl- böyledir. Hrıstiyanlıkta bir yerine üç olan Tanrı
Bilge Katun'u halk içerisinden çekip, yükselten kişiliğinden başka, Meryem Ana, melekler, azizler ve
O'dur. Halk kağanı terkettiği zaman Tanrı onları ölü ruhları kutsaldır. İslamiyette, İhlas Suresi'nde
cezalandırmıştır. Savaşlar onun sayesinde "Allah'ın birliği ve vasıfları din felsefesi ve
kazanılmıştır. Tanrı Kut'a ve Ülüg'e layık edebiyatında görülmemiş bir şekilde belirtilmiş"
olmayanların elinden de bunları almıştır41. Yani Tanrı olduğu halde Amentü Suresi'nde peygamberlere,
Türk milletinin geleceğini belirleyen en yüce kitaplara, meleklere iman vardır.
varlıktır.
Bütün bunlar Tann'nın eşi ve benzeri Kök Tengri dininin Türklere mahsus bir inanç olduğu
olmayan, insanlara yol gösteren, onların varlıklarına Tanrı kelimesinden de anlaşılmaktadır. Bu kelime
hükmeden bir Ulu yaratıcı olduğunu göstermektedir. bütün Türk dillerinde olduğu gibi, Türkçeden birçok
Asyalı kavmin diline de geçmiştir. Eski Türkçedeki
39 Tengri kelimesi bugünkü çeşitli Türk lehçelerinde,
W.Eberhard, "Eski Çin Kültürü ve Türkler",
her lehçenin fonetik özelliklerine göre tengri, tengere,
DTCF. Dergisi, 1/4, Ankara 1943, s.21.
S.Gömeç, "Drevnyaya Religiya Tyurok", tangrı, tangara, türe şekillerinde söylenir. Türkçenin
Şamanizm Kak Religiya: Genezis,
42
Rekonstruktsiya, Traditsii, Yakutsk 1992, s.20. R.Şeşen, İbn Fazlan Seyahatnamesi, İstanbul
41
Gömeç, "Eski Türklerde Siyasi..., s. 113-115. 1975, s.31.
PAÜ. Eğitim Fak.Derg. 1998, Sayı:4 50

asli kelimesi olan Tann'ya yazılı kayıt olarak, en eski mantığa sığmayan hurafeler soktukları için onlar
m.ö. 3. yüzyılda rastlanmaktadır. Hiç şüphesiz şeytan işleriyle uğraşıyorlardı. Onların davullarını,
bundan önce de mevcut idi. Zamanımızdan 2500 yıl cübbelerin'i ve asalarını ateşte yakarak gerçekleri
evvel, başta eski Yunanlılarda olmak üzere ölümlü ve görmeye zorlamak lazımdı. Tanrıya hoş kokulu
ölümsüz birçok Tanrının olduğunu görenler, otların dumanı, süt, şarap ve kımız gibi saçılar da
Türklerde tek bir ilahın ve yaratıcı yerine geçen Tanrı kurban sayılabilirdi. Eğer bu din etrafında
kelimesinin varlığına inanmamışlar ve bunu kabul birleşirlerse, Rus zulmünden de kurtulmak mümkün
edememişlerdir. Çinlilerin Türklerden aldığı kesin olacaktı.
olan bu kelime eski kayıtlarda (m.Ö. 5. yüzyıl) T'ien
şeklinde, Tann manasına kullanılmıştır. Yani Türkler Çet-Çelpen bütün vaazlarını çok güzel bir hitabeti
Tanrı'yı dinlerinin en yüksek varlığı olarak olan kızı vasıtasıyla yapıyordu. Bu kızı dinlemek için
kullanmışlardır 43 . Altaylı kamlar Tann'ya dua binlerce kişinin toplandığı oluyordu. Zamanla Çet-
ederken "yüksekte bulunan büyük atamız tengere, Çelpen'in onbinlerce taraftan oldu. Bu Rus
yaratıkları yaratan tengere, yıldızlarla dünyayı hakimiyetinin Altaylarda tehlikeye girmesi demekti.
süsleyen tengere" diye hitap ederler. Eski Türkçede 1904 temmuzunda binlerce Altay Türkü tören için
"gök" (sema) ve "en büyük yaratıcı" mefhumları tek Çet-Çelpen'in çadırı etrafında toplanmışlar, genç
bir kelimeyle ifade edilmiştir. İslam dinini kabul eden kızın ateşli nutkunu ve ilahilerini dinlerlerken,
Türkler ise gök kelimesini sema, Tengri kelimesini de ibadetle meşgul bu silahsız insanlar Rus askerleri
"Allah" mefhumuna tahsis ettiler. Eski Türkçede hava tarafından baskına uğradılar. Çet-Çelpen, karısı, kızı
anlamına gelen "kalıg", İslamdan sonra "gök-sema" ve ileri gelen yirmi kadar müridi tutuklandı. Rus
manasına kullanılmak istenmişse de, tutunamayarak, hükümeti Altaylı Burhanistlerin mallarını ve
sonraları büsbütün unutulmuştur. Tanrı kelimesi mülklerini yağmaladı. Çet-Çelpen ve arkadaşları ağır
yerine Oğuzların kullandığı "çalap" terimi de yaşama ceza mahkemesinde yargılandılar. O zaman Rus
imkanı bulamadı. devlet dumasında bulunan bazı liberal görüşlü kişiler
ve avukatlar onların savunmalarını üstlendiler.
Günümüzde yaşamaya çalışan eski Türk dininin Böylece ölüm cezasından kurtuldular44. İki yıl sonra
zaman zaman ıslah edilmeye çalışıldığını Çet-Çelpen Biysk hapisanesinde öldü. Burhanizm
görmekteyiz. Son teşebbüs 20. yüzyılın başında Altay hareketi böylece sona ermiş oldu.-
Dağlarında görüldü. Bu harekete dünya literatüründe
Burhanizm denmektedir. Altay Türkleri ise Ak-Yang
(Ak din) demişlerdir. Bu hareket yalnız bozulmuş
Şamanizme karşı değil, Rus emperyalizmine karşı da
bir baş kaldın idi.

Burhanizmin kesin başlangıç tarihi belli değildir.


Ancak bu inancın Rus hükümeti tarafından ortaya
çıkarılması 1904 yılının başlarına rastlar. Bu itikadın
temeli bozulmuş, yani içerisine budizm, maniheizm
ve sonra bazı semavi dinlerin karıştığı Türk dini ile
Rus egemenliğine düşmanlıktır. Burhanizmin belki
ilk şeyhi diyebileceğimiz kişi Altaylı bir Türk olan
Çet-Çelpen'dir. Karısı ile beraber, 14 yaşında bir kız
evlatlığı olan bu Türk Üst-kan kasabasından 20 km
uzaklıkta bulunan bir ormanlık bölgede yaşıyor ve
burada ibadet ediyordu. Yanına gelenlere bu Ak-
yang'ın ilkelerini öğretiyor ve nasihatlarda
bulunuyordu. Çet-Çelpen'in öğretisine göre, Ruslarla
beraber yemek yemek, onlarla dost olmak yasaktı.
Hatta Rus parası bile kullanılmamalıydı. 20. yüzyılın
kamları Kök Tengri Dininin içine birçok akla ve
43
Kafesoğlu, Eski Türk Dini, s.22-66; H.Tanyu, İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı,
Ankara 1980, s. 15-19; Çavuşoğlu, a.g.m., s.28.
44
İnan, a.g.e., s.201-203. Burhanizm için bakınız, A.G.Danilin, Burhanizm, Gorno-Altaysk 1993.

You might also like