You are on page 1of 15

T.

C
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
DİL VE TARİH COĞRAFYA FAKÜLTESİ

DOĞU DİLLERİ VE EDEBİYATI


FARS DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

KLASİK İRAN ŞİİRİ VE DİVAN EDEBİYATI


NAZIM ŞEKİLLERİ

ÖĞRETİM GÖREVLİSİ
DOÇ.DR. ABDÜSSELAM BİLGEN

MERTCAN PAYALAN
23012157

18.03.2024
DİVAN EDEBİYATI

Osmanlı ülkesinde özellikle medreseden yetişen aydın kimselerin Arap ve Fars


edebiyatlarını örnek alarak oluşturdukları yazılı edebiyata "divan edebiyatı" adı
verilir. XIII. yy’dan XIX yy’ın ortalarına kadar süren divan edebiyatı,adını,
şairlerin şiirlerini topladıkları "divan"denilen kitaptan almıştır. 4 dönemden
incelenebilir.
KURULUŞ DÖNEMİ
Bu dönemde Sadi, Feridettin Attar, Nizami gibi iranlı şairlerin yapıtları türkçeye
çevirildi. Bu çeviriler, biçim ve öz bakımından yeni bi edebiyat geleneğinin
kurulmasına ön ayak oldu. Nesimi, Ahmet Dal, Şeyhi gibi şairler din dışı
konuları bazen, tasavvuf konularını işlediler.
GEÇİŞ DÖNEMİ
Saray ve çevresinde oluşan divan edebiyatı, bu dönemde özellikle belirli bir
sınıfın saray ve çevresi edebiyatı olma niteliği aldı. Konuları, genel eğilimleri,
dilleri ve dünya görüşleri, şairleri bu sınıfın hizmetine soktu. Ahmet Paşa,
Necati şiir alanında , Mericemek Ahmet, Sinan Paşa düzyazı alanında başarılı
yapıtlar ortaya koydu.
OLGUNLUK DÖNEMİ
Bu dönem, Fars edebiyatı etkilerinin en aza indiği, divan şairlerinin ve
yazarlarının kendi kişiliklerini, yarattıkları en iyi biçimde gösterdiği dönemdir.
Divan şair ve yazarkarları bu dönemde, "Sebk-i Hindi" Akımını tanıttılar ve bu
akıma uygun şiirler yazdılar. Fuzuli, Aşık Çelebi, Evliya Çelebi, Katip Çelebi,
Peçcvi, Naima, Veysi sayılabilir.
ÇÖKÜŞ DÖNEMİ
Osmanlı toplumunuda görülüen yenileşme akımları ve girişimleri, Batı
dünyasıyla çeşitli alanlarda kurulan yakın ilişkiler, gazete ve dergilerin Osmanlı
ülkesinde de yayınlanmaya başlanması, Bazı Osmanlı aydınlarının Batı
ülkelerinde öğrenim görmeleri, Batı toplumlarını ve uygarlığını yakından
tanımaları, edebiyat dünyasında da etki uyandırdı.. Divan edebiyatı, ilk sivil
gazetenin çıkış tarihi olan 1860 yıllarında sona ermiş kabul edilmektedir.
DİVAN EDEBİYATI GENEL ÖZELLİKLERİ
Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte tamamlanır. Beyit, cümleye
egemendir.
Nazım ölçüsü “aruz”dur
Dili Arapça , Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıcadır.
Zengin uyak kullanılmıştır.
Şiirlerin konuyu içeren başlıkları olmadığı için nazim biçimlerine göre
adlandirilmiştir.
Soyut bir edebiyattır. İnsan ve doğa gerçekte olduğundan farklı ele alınmıştır.
Aydın zümrenin edebiyatıdır. Medrese kültür hakimdir. Genellikle saraya ve
çevresine seslenir
Sanatlara bolca yer verilmiş, sanat yapmak amaç duruma gelmiştir.
Şiirde daha çok aşk, sevgili , içki, din ve kadercilik gibi konular işlenmiştir.
Nazım ön planda tutulmuş, Nesre önem verilmemiştir.

Aruz Ölçüsü
Divan şiirinin kullandığı ölçü aruzdur. Aruzun, değişik uzunlukta ve ahenkte
kalıpları vardır. Bu kalıplar uzun ve kısa hecelerin belirli sayılarda art arda
gelmesinden oluşur ve uzun ve kısa hecelerden yapılmış kelimeleri karşılar.
Divan şiirinin temeli beyit, yani ikili dizelerdir. Beyitler arasında anlam birliği
bulunması şart değildir.
Aruz, Arap diline dayanır ve bu dilin özelliklerine göre kullanılır. Türkçe,
Arapçada olduğu gibi uzun sesler içermez. Bu nedenle aruzu kullanan şairler bazı
sıkıntılar yaşamışlardır. Aruzun Türkçeye uygulanmasında birçok hata, zorlama
görülür. Şairler şiirlerinde ölçüye uyabilmek için pek çok Arapça ve Farsça
sözcüğü Türk diline sokmuşlardır.
DİVAN EDEBİYATINDA UYAK VE REDİF
Kafiye aruz vezniyle birlikte Divan şiirinin iki aslî âhenk unsurundan biridir.
Kısaca en az iki mısra sonundaki ses tekrarı olarak tanımlanabilecek olan kafiye,
redifsiz manzumelerde mısra ya da beyit sonlarındaki, redifli manzumelerde de
rediften hemen önceki ses ya da seslerin tekrarından doğan âhenktir. Kafiyenin
kullanım sıklığını ya da düzenini nazım biçimleri belirler.
Klâsik dönem Türk şiirinde kullanılan kafiye sistemi aruz vezni gibi Arap
şiirinden Fars şiirine oradan da Türk edebiyatına geçmiştir.
Tek bir sesin tekrarıyla meydana gelen kafiyelere mücerred kafiye, birden fazla
sesin tekrarıyla elde edilen kafiyelere de mürekkeb kafiye denir.
Mürekkeb kafiyenin mürdef, mukayyed ve mü’esses olmak üzere üç türü vardır.
Bu adlandırmada ridf, kayd, te’sîs ve dahîl adları verilen kafiye harfleri esas
alınmıştır.
Redîf ise, şiirde bulunması şart olmamakla birlikte Divan şairlerinin oldukça sık
kullandıkları bir âhenk unsurudur. Redîfi “revîden sonra gelen ve aynen
tekrarlanan ses veya seslerin tamamı” olarak tanımlamak mümkündür. Redîfli
manzumelere müreddef denir.
Arap ve Fars edebiyatlarında kafiyeyi teşkil eden kelimenin son harfine revî adı
verilir. Arap şairleri redife ilgi göstermemiştir. Redifin önemli bir işlevi de divan
şiirinde bazı gazellere ve özellikle kasidelere ad olmasıdır

NAZIM ŞEKİLLERİ
Nazım biçimleri dize ve uyağın bir düzen içinde birleşmesinden oluşur. Dizeeler
bir şiirde, en az ikili olmak üzere ikili,üçlü, dörtlü, beşli... kümelenirler. Nazım
biçimlerinde ölçü olarak kullanılıan parçaya nazım birimi denir. Divan şiirinde
nazım birimi beyit Halk şiirinde dörtlük ve Türk şiirinde de dizedir.
MISRA, Sözlükte “yıkıp yere çalmak” mânasına gelen sar‘ / sır‘ kökü “şiirin
beytini iki mısralı yani iki kafiyeli, kapıyı iki kanatlı yapmak” anlamlarını da ifade
eder. Arap edebiyatında genellikle en küçük nazım birimi beyit olduğu için
beyitten daha küçük parçalar manzume sayılmaz. Bu durum aslında aruz
vezninden kaynaklanmakta, mısra yerine “şatr” (yarım) kelimesi
kullanılmaktadır. Fars ve Türk edebiyatlarında mısraın oynadığı rolü Arap
edebiyatında beyit üstlenmiş durumdadır.

BEYİT
“Ev, çadır, oda, mesken, konak” mânalarına gelen beyit bir edebiyat terimi olarak
aynı vezinde iki mısradan meydana gelen bir nazım birimini ifade eder.
Beyit iki mısradan ortaya çıkan nazım parçası. Batı edebiyatında beyite
"kuple" denir.
Beyit, kafiyeli iki mısradan meydana gelirse "beyt-i musarra"; bir gazelin en
seçme beyti olursa "beyt-ül gazel".
bir kasidenin en güzel beyti olursa "beyt-ül kaside"; içinde şairin adının ya da
mahlasının bulunduğu beyitse "tac tâc beyit"; bir kasidenin ya da gazelin ilk beyti
"matla" ve son beyti ise "makta" adını alır.

Divan edebiyatında nazım biçimleri beyitlerle kurulan ve bentlerle kurulan olarak


üzere ikiye ayrılır.
BEYİTLERLE KURULANLAR
Gazel
Gazel kelimesi sözlükte “kadınlarla sevgi üzerine konuşmak, söyleşmek”
anlamına gelir. Arap edebiyatında gazel bir nazım şekli olmayıp kasidelerin
başında aşktan, sevgiliden söz eden bölümlere verilen addır ve “nesîb”
karşılığında kullanılmıştır. Daha sonraları şairin aşk, sevgili, şarap, bahar gibi
coşkulu haller karşısındaki duygularını anlatan şiirlere uzun yahut kısa olsun
gazel denilmiştir.
ilk beytinin mısraları birbiriyle, diğer beyitlerinin ikinci mısraları ilk beyitle
kafiyeli, aynı vezinle söylenmiş, genellikle beş beyit ile dokuz beyit arasında
şiirlerin yazıldığı bir nazım biçiminin adıdır. Bununla birlikte beyit sayısı 15’e
kadar çıkan gazeller de görülür. Dört beyitli gazellere ise nadir olarak
rastlanmaktadır.
Ilk 4 beyit gazelde musarra ya da müselsel adı verilir.
Kasîdede olduğu gibi gazelin mısraları birbiriyle kafiyeli ilk beytine matla,
matladan sonra gelen beytine hüsn-i matla denir.
Gazelin son beyitine “makta” makta dan önceki beyite hüsn-i makta denir.
Gazel genellikle 5 beyitle yazılmıştır.
Divan edebiyatında şairler daha çok beş beyitli gazeller yazmışlardır. 15 beyitten
uzun gazellere gazel-i mutavvel (=uzun gazel) adı verilir.
Gazelde kafiye düzeni kasîdede olduğu gibidir: aa, xa, xa, xa, xa . . .
Şair, mahlasını ya makta da ya da hüsn-i maktada kullanır. Buna göre şairin
mahlasının olduğu beyite “mahlas beyiti” denir.
Bir gazelde birden fazla matla beyti varsa, bu tür gazellere zü’l-metâli ya da
zâtü’l-metâli; gazelin en güzel beytine de şâh beyt, şeh beyt ya da beytü’l-gazel
denir. Beyitleri arasında konu bütünlüğü olan gazellere yek-âhenk gazel adı
verilir. Bir gazelin bütün beyitleri her bakımdan aynı etkileyicilikte söylenilmişse
bu tür gazeller de yek-âvâz olarak nitelenir. Mahlas beytinden sonra birkaç beytin
daha bulunduğu gazellere gazel-i müzeyyel denir.

KASİDE
Sözlükte “kastetmek, azmetmek, bir şeye doğru yönelmek” gibi anlamlara gelen
kasd kökünden türeyen kasîde terim olarak “belli bir amaçla söylenmiş, üzerinde
düşünülmüş, gözden geçirilmiş şiir” demektir. Bir tür olarak ilk defa Arap
edebiyatında ortaya çıkmış, oradan da Fars ve Türk edebiyatlarına geçmiştir.
Kasîdenin beyit sayısının alt sınırı her ne kadar 15 olarak kabul edilmiş olsa da
bu manzumelerin uzunluğu genellikle 31 beyit ile 99 beyit arasında
değişmektedir. Ancak bu konuda kesin bir sayı yoktur. Beyit sayısı 31’den az ya
da 99’dan fazla olan kasîdeler de vardır.
Kasîdenin kafiye düzeni şöyledir: aa,ba,ca,da,ea,fa
Kasidede beyit sayısının yedi-dokuz beyitten az olmaması şart koşulmuşsa da
bunun belirli bir sınırı yoktur. 100 beyti, hatta İbnü’l-Fârız’ın et-Tâʾiyye’sinde
olduğu gibi 700 beyti aşan kasideler de mevcuttur. Uyak düzeni, gazelin uyak
düzeninin aynıdır. Yalnız ondan çok uzundur. Kasidenin ilk beyitine matla denir.
Şair kaside içinde her hangi bir yerde matla yenileyebilir. Buna tecdid-i matla adı
verilir. Bu matlalar birden çok olduğunda bunlar sırasıyla, matla-i evvel , matla-ı
sani, matla-ı salis adını alırlar. Böyle olan kasidelere zatül-metali ya da zül-mitali
denir. Şair,kaside içinde tecdid-i matla yapmadan önce bunu beyite bildirir.
Kasidenin son beyitine makta denir. Şairin mahlasının bulunduğu beyite tac-beyit
adı verilir ve kasidenin sonlarına doğru verilir. Kasidenin en güzel beyitine beytül
kaside denir.
Kaside bazı özellikleri
Kasideler genellikle din veya devlet büyüklerinin yüceltilmesi veya yerilmesi
adına yazılan şiirlerdir.
Kasideler aruz ölçüsünün birbirinden farklı kalıpları ile yazılabilirler.
Birinci beyitte bulunan mısralar kendi aralarında, diğer beyitlerde yer alan
mısralardan ise birincisi serbest iken ikincisi birinci mısra ile uyaklı olacak
şekilde yazılır.
Tegazzül ve fahriyye hariç bütün bölümler kasidede olmalıdırlar.
Bazı kasidelerin dize ortasında kafiye bulunur ve bunlara musammat kaside
ismi verilir.
MESNEVİ
Mesnevinin kelime anlamı "ikişer ikişşer, ikili" demektir. Her beyitin
dizeleri kendi aralarında uyaklı, aruz bahirelerinin kısa kalıplarıyla uzun bir
nazım biçimine denir. Bu yolda yazılmış yapıtlara da mesnevi adı verilir.
Mesnevi, nazım biçimi olarak İran edebiyatının malıdır. Arap ve türk
edebiyatına İranlılardan geçmiştir. Araplar mesneviye, iki dize birbiriyle
uyaklı olarak birleştiği için müzdevice adını verirler. Mevlânâ Celâleddîn-i
Rûmî’nin altı cilt (defter) ve yaklaşık 25.700 beyitten meydana gelen Farsça
eserine Mes̱ nevî adını vermesi, onun öncelikle kitabın nazım şekline dayanarak
bir isimlendirmede bulunduğunu göstermektedir. Mes̱ nevî şârihleri, eserin “bir
şeyi ikiye katlamak, çift yapmak” anlamlarına gelen adının, şeklinin yanı sıra
mâna ve muhtevasına da işaret ettiğini, birbiriyle mütekabil ilâhî isimlerin
mazharları olmaları itibariyle şehâdet âlemindeki bütün varlıkların (sûret-mâna,
varlık-yokluk, gayb-şehâdet, ışık-karanlık gibi) çift çift veya ikili zıtlar halinde
zuhur ettiğini, Mes̱ nevî’nin şehâdet âlemindeki eşya türlerinin hakikatlerine,
duyulur şeylerden (mahsûsât) akledilen şeylere (ma‘kūlât) kadar bütün çift ve zıt
varlıkların hallerine dair bir kitap olmasından dolayı Mevlânâ’nın esere bu adı
verdiğini ileri sürmüşlerdir (Ankaravî, Mecmûatü’l-letâif, I, 3). Şârihlere göre
Mes̱ nevî adı hem kitabın şekline (sûret) hem muhtevasına (mâna) delâlet
etmektedir.
Mesnevi özellikleri,
İkili dizeler halinde yazılır.
Ortaya çıkışı İran edebiyatına kadar dayanır.
Yazılışında herhangi bir beyit kısıtlaması yoktur.
Herhangi bi konu sınırlaması yoktur.
Kafiye şeması aa, bb, cc şeklinde yazarın istediği uzunluktadır.
Beyitler kendi aralarında kafiyelidir ve konu bütünlüğü oluştururlar.
Mesneviler yazılan kişiler tarafından öğüt verici hikayeler anlatmak için
yazılmıştır.
Eğer bir şair beş adet mesnevi yazmışsa bunlara hamse adı verilir. Bu kişilere ise
hamse sahibi olarak adlandırılır.
En popüler hamse sahipleri: Şeyhi, Ali Şir Nevai, Hamdullah Hamdi, Kara Fazlı,
Behişti Ahmet Sinan Çelebi, Ahmet Rıdvan ve Fuzulidir.
Eğer mesneviler savaş konuları işliyorsa bunlara Gazavatname denir.
Bir mesnevi bir şehrin güzelliklerini anlatıyorsa Şehrengiz denilmektedir.
Büyük Selçuklular devrinde yazılan mesnevilerde daha çok hamâset, aşk, hikmet,
öğüt, tasavvuf gibi konuların işlendiği görülmektedir. Bunlar arasında Esedî-i
Tûsî’nin Gerşâspnâme’si, Hakîm Îrânşah’ın Behmennâme’si, Atâî-i Râzî’nin
Berzûnâme ve Bîjennâme’si, Muhtârî’nin Şehriyârnâme’si ile müellifi meçhul
Ferâmerznâme, Kûşnâme, Bânû Guşespnâme, Âzerberzînnâme adlı eserler
anılabilir.

KITA
Kıt’a bir edebiyat terimi olarak genellikle iki veya iki beyitten uzun, matla ve mahlas
beyti olmayan bir nazım biçiminin adıdır. Bir başka ifadeyle kıt’alar kasîde ve gazel gibi
musarra (iki dizesi de kafiyeli olan beyit) bir beyitle başlamayan ve mahlas
kullanılmamış manzumelerdir.
Kıt’ada beyitlerin ilk mısra’ları serbest, ikinci mısraları birbiriyle kafiyelidir. Kafiye
düzeni şöyledir: xa, xa, xa, xa . . .

Divan şiirinde daha çok iki beyitli kıt’alar yazılmışsa da bu nazım biçimiyle yazılmış
manzumelerin beyit sayısının otuza kadar çıktığı görülür. İki beyitten uzun olan böyle
kıt’alara kıt’a-i kebîre (=büyük kıt’a) denilir. Uzun kıt’aları kasideden ayıran en önemli
özellik, bu manzumelerde matla ve mahlas beyitlerinin bulunmamasıdır.

Türk edebiyatında kıta İran edebiyatındakine benzer özellikler gösteren, iki veya
daha çok beyitten meydana gelmiş bir nazım şekli olup matla‘ ve mahlası (taç
beyti) bulunmayan bir gazel gibi beyitlerinin ikinci mısraları birbiriyle
kafiyelidir. Dört mısralık kıtaların birinci ve üçüncü mısraları da genellikle
birbiriyle kafiyeli olur. Türk edebiyatında bu tür kıtalar daha çoktur. Kıtanın
beyitlerle yazılan nazım şekillerinden ayrılmasını sağlayan en belirgin özelliği,
birinci beytinin mısralarının aynı kafiyede olmaması ve umumiyetle bütün
beyitlerinde aynı konunun ele alınmasıdır. Öte yandan bendler halinde yazılan
nazım şekillerinin her bendine de kelimenin sözlük anlamından hareketle kıta
denilmektedir. Çok sayıda beyitten oluşan (iki beyitten daha fazla olan) kıtalara
“kıt‘a-i kebîre” denilmektedir. Kıt‘a-i kebîreler otuz-kırk beyit kadar
olabilmektedir. Bazan kıtanın birinci beytindeki mısralar birbiriyle (musarra‘),
ikinci beytinin ikinci mısraı birinci beyitle kafiyeli olabilmektedir. Bu şekilde
kafiyeli olan kıtalara diğer nazım şekillerinden ayırt edilmesi için “nazım” adı
verilmektedir.

Kıt’alarda her türlü konunun işlendiği görülmektedir. Çeşitli olaylara ebcedle


tarih düşürmede en fazla bu nazım biçimi kullanılmıştır. Beyitleri arasında konu
birliğinin ve anlam bütünlüğünün bulunması bu nazım şeklinin başka bir
özelliğidir. Kıt’alarda her türlü konunun işlendiği görülmektedir. Çeşitli olaylara
ebcedle tarih düşürmede en fazla bu nazım biçimi kullanılmıştır. Beyitleri
arasında konu birliğinin ve anlam bütünlüğünün bulunması bu nazım şeklinin
başka bir özelliğidir.

• 69 kıt’a ile Necâti Bey (ölm. 1508-09),


• 42 kıt’a ile Fuzûlî (ölm. 1556),
• 64 kıt’a ile Nev’î Yahyâ (ölm. 1599),
• 27 kıt’a ile Bâkî (ölm. 1600),
• 33 kıt’a ile Rûhî-i Bağdâdî (ölm.1605) sayılabilir.

BENTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİ


RUBAİ,
Arapça’da “dörtlü, dörtlük” anlamına gelen rubâî kelimesi (çoğulu rubâiyyât)
edebiyatta dört mısradan meydana gelen şiirlere verilen addır. Farsça’da dûbeytî
(iki beyitlik şiir) yanında terâne ve çihârgânî olarak da isimlendirilir.
1. Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa biçimindedir.
2. Rubailerde aşk, şarap, dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma, hayatın
anlamı ve hayat felsefesi, tasavvuf ve ölüm gibi konular işlenir.
3. Rubai diğer nazım şekillerinden farklı olarak özel bir ölçüyle yazılır. 24 kalıbı
vardır.
4. Rubaide ilk iki dize fikrin hazırlayıcısıdır. Asıl söylenmek istenen düşünce 3.
veya 4. dizede ortaya çıkar.
5. Genelde mahlasız şiirlerdir.
6. Rubai Edebiyatımıza İran Edebiyatından geçmiştir.
7. Rubai’nin en büyük şairi İranlı ŞAİR Ömer Hayyam (XII. yy)’dır.

Rubai bir edebiyat terimi olarak özel vezinlerle yazılmış dört mısralı bir nazım
biçiminin adıdır. Bu nazım biçimi İran edebiyatında doğmuş; Türk edebiyatına
da bu edebiyattan geçmiştir. Rubainin kafiye düzeni iki beyitlik nazımlarda
olduğu gibi genellikle “a a x a”dır. Bunun yanında kıt’a gibi “x a x a” şeklinde
kafiyelenmiş ve dört mısraı da birbiriyle kafiyeli “a a a a” şeklinde Rubailer de
vardır. Dört mısraı birbiriyle kafiyeli Rubailere rubâ’-i musarra veya terâne adı
verilmiştir. Rubai, bu nazım biçimine özgü ahreb ve ahrem adları verilmiş iki
grup vezinle yazılır. Aslında Rubaiyi nazım ve kıt’adan ayıran da budur. Rubai
vezinlerinin sayısı 24’e kadar ulaşır. Bunlardan mefûlü ile başlayan 12 vezin
kalıbına ahreb, mefûlün ile başlayan 12 vezin kalıbına da ahrem adı verilmiştir.

MURABBA

Murabba, bent adı verilen dört dizelik kıt’alardan oluşan şiir türüdür. Kelime
anlamı “dörtlük” demektir. Aynı ölçüde dörder dizelik bentlerden oluşan nazım
şeklidir. Uyak düzeni genelde aaaa/bbba/ccca/ddda/. şeklinde olmakla beraber,
ilk bendi kafiyeli olmayan ya da sonraki bentlerde kafiyesi tekrarlanmayan
murabbalar da vardır.

MURABBA ÖZELLİKLERİ

1. Nazım birimi dörtlük olan nazım şekillerinden biridir.


2. Kafiye düzeni aaaa, bbba, ccca …
3. Genellikle 4 ile 8 dörtlükten oluşur.
4. Her konuda murabba yazılabilir. Ancak dini ve didaktik konular ile övgü,
yergi, manzum mektup, mersiye vs. türlerde murabba nazım şekli daha çok
kullanılmıştır.
5.Aruz ölçüsüyle le yazılır.

TERKİB-İ BEND

Terkib-i Bend, bentler ile kurulmuş olan uzun bir nazım biçimidir. Felsefi
düşünceler, dini ve tasavvufi konular, yaşam ve toplumsal yergiler konu
edilebilir. En az üç en fazla ise on bentten oluşan Terkib-i Bend genellikle 6-10
arası beyitten oluşmaktadır.

Terciibendde olduğu gibi terkibibendde de beyit sayısı beş ile on arasında


değişmekte, çoğunlukla yedi-dokuz beyitli bendler tercih edilmektedir. Nitekim
Rûhî-yi Bağdâdî’nin eseri vâsıta beyti dahil sekizer beyitlik on yedi, Ziyâ
Paşa’nın şiiri ise vâsıta beyti dahil on birer beyitlik on iki bendden oluşmaktadır.

Terkib-i Bend'in kafiye düzeni gazele benzemektedir. Terkibibend. Arap


edebiyatında ortaya çıkmasına rağmen Arap şairleri bu nazım şekliyle şiir
söylemeye pek rağbet etmemiş, Fars edebiyatında ise bu türde güzel örnekler
ortaya konmuştur. Türk şairleri de bu türde manzume söylemeyi ustalık kabul
etmişlerdir. Anadolu sahasında Ahmedî’nin Germiyan beylerinden Süleyman
Şah için yazdığı terkibibend bu şeklin bilinen ilk örneğidir.
ÖZELLİKLERİ,

Bentlerden oluşan bir nazım biçimidir.

Her bent en az 6 en fazla 10 beyitten oluşmaktadır.

Bentlerin sayısı 3 ile 12 arasında olur.

Kafiye düzeni gazel ile aynıdır.

Her bendin sonunda vasıta beyti adında bir beyit olur. Bu vasıta beyti her hanenin
sonunda değişmektedir. Eğer değişmez bu terci-i bent olur.

Terkib-i Bend her konuda yazılabilir.

TERCİ-İ BEND

Sözlükte tercî‘ “geri çevirmek, tekrar etmek”, terkîb “birkaç şeyi birleştirerek
yeni bir şey elde etmek” anlamındadır. Farsça olan bend “bağlama” mânasına
gelir, ayrıca manzum yahut mensur metin parçaları için kullanılır. Terciibend ve
terkibibendin aslı vasf-ı terkîbî olarak tercî‘-bend ve terkîb-benddir.

Terci-i Bent, her bendindeki beyit sayısı genellikle 4 ile 10 arasında olan ve en
az üç bendden meydana gelen bir nazım biçimidir. Tercî’-i bendde de terkîb-i
bendde olduğu gibi bendlere hâne ya da tercî’-hâne, bendleri birleştiren beyitlere
de vâsıta yahut bendiyye denir. Bu terimlerin yerine yalnızca bendin kullanıldığı
da görülmektedir.

Kafiye düzeni şöyledir: aa, xa, xa, xa, xa… ZZ; bb, xb, xb, xb, xb… ZZ, …
Terciibend. Fars edebiyatında ilk terciibend örneklerinin IX-X. yüzyıllarda
Sâmânîler devrinde ortaya çıktığı kabul edilmekle beraber musammat şekli daha
çok Gazneliler zamanında (X-XI. yüzyıllar) kullanılmıştır.

Terci-i BENT ÖZELLİKLERİ

1-Bentlerden oluşmuş nazım biçimidir.

2- Her bent 4 ila 10 beyitten oluşur.

3-Bentlerin sayısı 5 ila 12 arasıdır.

4- Bentlerin kafiye düzeni gazel gibidir.

5- Her bentin sonunda “vasıta beyti” adı verilen bir beyit bulunur, bu beyit hiç
değişmez; eğer değişirse terkib-i bent olur.

I. Bend: aa ba ca da ea . vv
II. Bend: bb cb db eb fb . Vv
KAYNAKÇA

Cem Dilçin - Türk Şiir Bilgisİ

https://islamansiklopedisi.org.tr

https://www.turkedebiyati.org

https://dergipark.org.tr/tr

https://tr.wikipedia.org

You might also like