You are on page 1of 84

Şeyh Cemalüddin Ahmed b.

Muhammed
b. Mahmud b. Said el-Gaznevi
Adı Ahmed, babası Muhammed, dedesi Mahmud'dur.
Lakabı Şeyh Cemaleddin, nisbesi Gaznevidir. Doğum
yeri ve yılı bilinmektedir. Ailesi ve yaşadığı çevre
hakkında da bilgi yoktur. Hayatını tahsilini yaptığı
Halep'te geçirmiştir. Gaznevi fıkıhçı kimliğiyle öne
çıkmıştır. Hocası Kasani Mısır'da meşhur bir alim­
dir. Kasani kendisi gibi meşhur kayınpederinin Tuhfe
isimli kitabının şerhi, fıkıh usulü kitabı Bedai' ile ta­
nınmıştır. Gaznevi aynı zamanda Kasani'nin medrese­
deki yardımcısıdır. Hocasıyla birlikte Halaviye med­
resesindeki çalışmalarıyla bölgenin ihyasında önemli
rol oynamıştır. 593/1197 yılında vefat etmiştir.

Arş. Gör. Dr. Hafzullah GENÇ


Hafzullah Genç 1987'de Ankara doğdu. Aslen Ordu
ilinin Aybastı ilçesindendir. İlk, orta ve lise eğitimini
Ankara'da tamamladıktan sonra 2006 yılında girdiği
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini 2011 yılın­
da bitirdi. 2011-2017 yılları arasında Diyanet İşleri
Başkalığında imam-hatip olarak görev yaptı. 2015 yı­
lında Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde
yüksek lisans yaptı. Halen aynı enstitüde doktorasına
devam etmektedir. 2017 yılında Hitit Üniversitesi İla­
hiyat Fakültesinde araştırma görevlisi olarak göreve
başlamış ve halen aynı görevi devam ettirmektedir.
Kur'an-ı Kerim Ayet-i Kerime/erinin Mu'ciz İfadelerine
Göre Ya CCıc ve Büyük Mevzularda Ufak Fikirler isimli
çeviri kitapları vardır.
Ankara Okulu Yayınlara: 369

©Ankara Okulu Basım Yay. San. Tic. Ltd. Şti.

Kelam Klasikleri: 6

Baskı ve Cilt
Vadi Grafik Tasarım ve Reklamcılık Ltd. Şti.
İvedik Org. San. 1420. Cad. No: 58/1
Yenimahalle/ANKARA• Tel: O 312 395 85 71
Sertifika No: 47479

Editör: Mehmet Evkuran


Dizgi ve kapak: Ankara Dizgi Evi
Birinci baskı: Eylül 2021

ISBN: 978-625-7387-08-8

Ankara Okulu Yayınları


Şehit Mehmet Baydar Sokak 2/A Maltepe/Ankara
Tel: (0312) 341 06 90 GSM: 0542 382 74 12
web: www.ankaraokulu.net
e-mail: ankaraokulu@ankaraokulu.net
ankaraokuluyayinlari@gmail.com
Kitabu Usüli'd-Dln
Dinin Temel İlkeleri

GAZ NEVİ
(ö. 593/1197)

Çeviren

Arş. Gör. Dr. Hafzullah GENÇ

Ankara Okulu Yayınları


Ankara 2021
İÇİNDEKİLER

EDİTÖR NOTU ....................................................................................................... 7

GAZNEVİ'NİN DÜŞÜNCESİ VE ESERİ ÜZERİNE ................................. 11


Hayatı ve Eğitimi ......................................................................................... 11
Eserleri ............................................................................................................ 13
İlmi Kişiliği ve Görüşleri. .......................................................................... 15
Gaznevi'nin Yaşadığı Dönemde Siyasi Durum ................................ 16
Gaznevi'nin Yaşadığı Dönemde Sosyal Durum ............................... 18
Gaznevi'nin Yaşadığı Dönemde İlmi Durum .................................... 20
Kitilbu usCıli'd-dfn Hakkında .................................................................... 22
Kaynakça ......................................................................................................... 32

KİTABU USÜLİ'D- DİN ..................................................................................... 33


Mukaddime .................................................................................................... 35
Sıfatlar
.............................................................................................................. 35
Selbi Sıfatlar .................................................................................................. 36
el-Vahdaniyyet .............................................................................................. 36
el-Kıdem .......................................................................................................... 36
el-Beka'............................................................................................................ 36
el-Muhalefün li'l-Havadis ......................................................................... 37
Kıyam bi'n-nefs ............................................................................................ 37
el-İstiva'
........................................................................................................... 38
en-Nüzul .......................................................................................................... 38
Hayat Sıfatı ..................................................................................................... 41
el-İlm
................................................................................................................ 41
el-Kudret ......................................................................................................... 41
el-İrade ............................................................................................................ 41
el-Semi' ve'l-Basar ...................................................................................... 41
el-Kelam .......................................................................................................... 42
el-Esma' ........................................................................................................... 44
Tekvin Sıfatı ................................................................................................... 45
Ru'yetullah ..................................................................................................... 46
en-Nübüvvat .................................................................................................. 47
el-Mi'rac .......................................................................................................... 48
İsmetü'l-enbiya ............................................................................................ 49
Peygamberler Arasındaki Üstünlük .................................................... 49
Kevniyyat ........................................................................................................ 50
Melekler .......................................................................................................... 50
Velilerin Kerametleri ................................................................................. 51
6 Kitabü Usuli'd-Dfn

Kulların Filleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 51
Salah-Aslah ..
............................................................. . ........... ........................ . 53
Sevap-İkab .
............................ ................................................................... . . 53
....

Rızık ve Rızıklar . .
.. ................................. ...................................................... 54
Kaza ve Kader ................................................................................. ...
........... 56
Kıyamet Alametleri. . .
................................................... ............................... 61
Gaybiyyat . ................ ................................................................................ ...... . 63
Şefaat .. ................................................................................................. ............ . 66
Cennet ve Cehennem .
............................ .............................. .. ......... ........ . . . 67
İman . . .
. .. . ................................................................... .. .................. ................... . 69
İslam ve İman . .
................. .................................... .................... . .................. .. 71
İmamet . .
.................................................. .. .................................. .................... . 73

DİZİN ....................................................................................................................... 79

KİTABU USÜLİ'D-DIN ORİJİNAL METİN ............................................ .... . 85


EDİTÖRÜN NOTU

Kelam Klasikleri projesi, bir süredir gündemimizde yer


alan bir düşünceydi . Ancak proje içeriğinin oluşturulması
ve benzer bazı projelerin başlatılmış olması gibi neden­
lerden dolayı biraz olgunlaşmasını beklememiz gerekti .
İslam düşünce geleneği oldukça zengin bir içeriğe sahiptir.
Bu gerçeği fark etmeye en çok ihtiyacı olanlar, günümüzde
gelenekçilik sıfatıyla öne çıkanlardır. Özellikle kelam gele­
neği bağlamında düşünüldüğünde ve tarih boyunca Müs­
lüman düşüncesinin temel problemleri, ana ekoller, ekol
içinde yaşanan farklılaşmalar, ekollerin birbirleri üzerin­
deki etkileri araştırıldığında gelenek olarak adlandırılan
içeriğin tam olarak anlaşılmadığı gerçeği ortaya çıkmak­
tadır. Müslüman düşüncesinin en parlak başarılarından
biri sayılan İslam kelamı ilminin doğuşunda etkili olan pek
çok neden sayılabilir. İlk olarak Kur'an'ın düşünmeye ve te­
fekküre yaptığı açık vurgusu gelmektedir. Ardından Müs­
lüman toplumunun tarihsel ve entelektüel gelişimi, İslam
inancını tespit ve savunma ihtiyacı, öteki ile karşılaşma
gibi etkenler, kelam ilminin seyrini ve içeriğini belirlemiş­
tir. Günümüzde de inanç esaslarının gündemden düşmedi­
ği görülmektedir. Gerek içerik gerek anlaşılma açısından
inanç esasları üzerinde teolojik tartışmalar devam etmek­
te ve yenileri eklenmektedir. Bu durum düşünüş biçimi ve
bir disiplin olarak kelama duyulan ihtiyacı arttırmıştır.

Bu proje, temelde İslam kelam geleneğinin doğru tanın­


ması ve tanıtılması amacını gütmektedir. İlk olarak kelam
klasiklerinin Türkçeye aktarılması ve orijinalleri ile birlik­
te yayınlanması düşünülmüştür. Bunun yanında proje kap­
samında klasiklere yönelik çalışmalara da yer verilerek
geleneğin kendi klasiklerini nasıl algıladığı ve yorumladı-
8 Kitiibü Usuli'd-Dfn

ğı ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu yaklaşım bir yazım


türü ve aktarım yolu olarak şerhlere dikkat çekmektedir.
Şerh türü metinler sadece açıklama amacıyla yazılmış de­
ğildir. Aksine yerine göre bir yeniden inşa, yapılandırma
ve hatta dönüştürme rolü de üstlenmişlerdir. Bu açıdan
klasikler kadar şerhlerin de anlam inşa etmede belirleyici
olduğu varsayılmıştır. Gelenek üzerine araştırmaların yo­
ğunlaştığı her dönemde içinde yaşadığımız süreç de içinde
olmak üzere, klasik metinleri doğru anlama ve yorumla­
ma çabasının sağlam bir zeminde ve yönde ilerlemesi için
metinlerin, ideolojik ve mezhebi aşırı okumalardan uzak
biçimde kendi bütünlükleri ve doğallıkları içinde anlaşıl­
ması önemlidir.

Metinleri seçerken herhangi bir ekol ve şahıs ayrımı gö­


zetilmemiştir. Esasen kelam geleneğinin kapsamlı, sürek­
li ve dinamik bir yapı gösterdiğini fark edenler açısından
bu açık ve anlaşılır bir tercihtir. Zira zengin ve dinamik
bir tartışmanın ürünü olarak telif edilen kelam metinleri­
ni anlamada tercih edilecek en son yol, onları bağımsız ve
tek başına yapılar gibi okumaktır. Bu okuma tarzı, metnin
oluştuğu tarihsel ve teolojik hikayeyi vermekten uzaktır.
Ayrıca öne sürülen görüşlerin diğer ekol ve metinlerdeki
sunumlarından habersiz olması açısından da yanıltıcı ola­
caktır. Bu nedenle kelam klasikleri projemizde farklı ekol­
lerden kelamcılara ait öne çıkan metinler tercih edilmiştir.
Alanında uzman kelam hocaları ve araştırmacılar tarafın­
dan tercüme edilen eserlerde müellif, düşüncesi ve eseri
hakkında bilgiler verilmiştir.

Okuyucuların metinleri orijirtalleri ile karşılaştırma


imkan bulacağı Kelam Klasikleri'nin ilahiyat öğrencileri,
araştırmacılar ve İslam kelamına ilgi duyanlar için yararlı
olması ümit ediyoruz . Yıllardır İslam düşüncesi alanındaki
nitelikli ve ilkeli yayıncılığıyla göz dolduran yayıncı dost-
Gaznevl'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine 9

lanın Lütfi SEVER ve Hasan ERDOGAN'a, yaratıcılığı, sabrı


ve çalışkanlığı ile kitaplara hayat veren sevgili Zeynep ÖZ­
GER'e çok teşekkür ederim.

Gaznevi'nin eserini birlikte tercüme ettiğimiz fakül­


temiz kelam ekibinden Dr. Hafzullah GENÇ ve Dr. Yunus
ÖZTÜRK'e çok teşekkür ederim . Hafzullah GENÇ ayrıca
müellifin eseri ve düşüncesi hakkında değerli bir bölüm
yazarak eserin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.

Prof . Dr. Mehmet EVKURAN


Mayıs 2021-ÇORUM
GAZNEVi'NİN DÜŞÜNCESİ VE ESERİ ÜZERİNE
Hafzullah GENÇ1

Hayatı ve Eğitimi
Gaznevl'nin tam adı Şeyh Cema.Iüddln Ahmed b . Mu­
hammed b. Mahmud b . Sald'dir. Bazı kaynaklarda Mahmud
ismi zikredilmemiş, bazılarında da Said yerine Sa'd ismi
kullanılmıştır. Gazne şehrine nispetle Gaznevl, bağlı bulun­
duğu mezhebe nispetle de Hanefi nisbesini almıştır.2

Tarihi kaynaklar onun doğum yılını belirtmemişlerdir.


Nitekim el-Feth u 'l-Mübfn adlı eserinde el-Merağl doğum
tarihi bilgisine ulaşamadığını söylemiştir.3 Ailesi hakkın­
da da pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Nerede doğduğu,
çocukluğunu ve gençliğini nasıl geçirdiği, akrabalarının
kim olduğu vb . hakkında kaynaklarda herhangi bir bilgi­
ye rastlanmamaktadır. Gaznevl hakkındaki bu bilgi azlığı
muhtemelen depremlerin Halep'i vurmasıyla elde kalan ve
Gaznevl hakkında bilgi veren kitapların musannifin tercü­
mesine dayanan kitaplar olmasından kaynaklanmaktadır.
Bir ihtimal daha var ki, o da kalan nüshaların bu tahkikte
kullanılanlardan ibaret olmasıdır. Gaznevl 593 /1197 yılın­
da vefat etmiştir.4

1 Arş. Gör. Dr., Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı,
Çorum.
2 Bk. Abdülkadir b. Muhammed. Muhammed el-Kuraşi, el-Cevô.hiru'l-mu­
diyye fi tabakô.til'l-Hanefiyye (Riyad: Hicr, 1993), c.1, s. 315; Zeynüddin
Kasım b. Kutluboğa, Tô.cü't-terô.cim (Beyrut: Daru'l-kalem, 1996), s.
104; Hayrüddin Zirikli, el-İlô.m (Beyrut: Daru'l-ilm li'l-milliyyin, 2002),
c.1, s. 217.
3 Abdullah Mustafa el-Meraği, el-Fethu'l-mübfn fi tabakô.ti'/-usüliyyfn
(Y.y.: Matbaatü ensari's-sünneti'l-Muhammediyye, 1947), c. 2, s. 37.
4 el-Meraği, e/-Fethu'l-mübfn, c. 2, s. 37.
12 Kitô.bü Usü/i'd-Dfn

Gaznevl birçok alimden fıkıh öğrenmiştir. Fakat bu


alimlerin kimler olduğuna dair detaylı bilgi yoktur. Ders
aldığı hocalar arasında ismi belli olan tek kişi el- Kasanl'dir.
Ebu Bekr b . Mesud b . Ahmed el-Kasanl5 (ya da el-Kaşanl)
fıkıh usUlü alimidir. es-Sulta n ü 'l-m übfn fi usu/i'd-dfn ve Be­
daiu 's-sanaf fi tertfbi'ş-şeraf isimli eserler ona aittir. Tera­
cim kitaplarının Gaznevl'nin hayatının anlatıldığı bölüm­
lerinde Kasanl'den bahsederken genellikle Bedô.iu 's-sanaf
fi tertfbi'ş-şeraf isimli kitabına atfen "Bedai'nin sahibi"
olarak bahsedilir.6 Kuraşl şöyle der: "el-Bedai"nin yazarı,
Alaaddin Muhammed b . Ahmed es-Semerkandl'den ders
almıştır. Ona et-Tuhfetü fi'l-ftkh ve diğer usUI kitapları gibi
kendi yazdığı kitapların çoğunu okutturdu . Kasanl'nin ha­
nımı, hocasının kızı, fakih, alim Fatıma Hanımdır. Fatıma
Hanım et-Tuhfe'yi ezberlemişti . Rum diyarından çok ta­
liplisi vardı, fakat ailesi kimseyle evlendirmemişti . Kasan)
geldi, ailesinin gözüne girdi, usUI ve füru ilimlerindeki
maharetini gösterdi . et-Tuhfe'nin şerhi el-Bedai'yi yazdı,
.
hocasına sundu ve onu ziyadesiyle memnun etti . Hocası,
Kasanl'yi Fatıma Hanımla evlendirdi ve yazdığı şerhi mihr
olarak saydı . Onun çağdaşı fakihler Kasan) için şöyle der:
"Hocasının Tuhfe'sini şerhetti, kızıyla evlendi ."7

Kuraşl Cevahiru 'l-mudiyye'de Gaznevl'nin Ahmed b . Yu­


suf el-Hüseyni el-Alevl'den (ö . 648/1250) ders aldığını,
daha sonra aynı eserin başka bir yerinde Ahmed b . Yusuf
el-Hüseyni el-Alevl'nin Gaznevl'den ders aldığını kaydet­
miştir. Vefat tarihleri dikkate alındığında ikincisinin doğru
olduğu ortaya çıkmaktadır.8

5 Taşköprüzade, İsamüddin Ebu'l-Hayr Ahmed b. Muslihiddin, Tabaka­


tü'l-fukahı'i (Mısır: Matbaatü'z-zehra, 1961), s. 114.
6 et-Temimi, Takiyyüddin b. Abdülkadir, et-Tabakı'itü's-seniyye fi terı'ici­
mi'l-Hanefiyye (Y.y.: Daru'r-riffü, t.y.), s. 89.
7 el-Kuraşi, el-Cevı'ihiru'l-mudiyye c.l, s. 315.
8 el-Kuraşi, el-Cevı'ihiru'l-mudiyye c.l, s. 315; Ahmet Akgündüz, "Gaznevi,
Ahmed b. Muhammed", Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (İs­
tanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1996), c. 13, s. 486.
Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine 13

Gaznevi, Ebu Bekir Kasani gibi alimlerden aldığı ilimle


önemli bir Hanefi imamı ve fakihi olmuştur. Şöhreti o ka­
dar yayılmıştır ki mezhepte riyaset derecesine kadar çık­
mış ve mezhebin önemli bir temsilcisi olmuştur.9

Tarih ve tabakat kitapları, Gaznevi'nin öğrencilerinin


sayısından bahsetmezler. Fakat onlardan öne çıkan birin­
den söz ederler; Ebu Nasr Ahmed b . Yusuf b . Ali b . Muham­
med b . Ahmed . O, Ebu'l-Abbas İmadüddin el-Haseni ismiy­
le tanınmış ve anılmıştır.

Ebu'l-Abbas imadüddin el-Haseni hicri 560'lı yıllarda


Halep'te doğmuştur. Gaznevi'den fıkıh okumuştur. Hanefi
şeyhi Ebu Haşim Abdülmuttalip b . el-Fadl el-Haşimi'den
hadis dinlemiştir. Tatarlar Rum diyarını istila ettiği sıra­
da hicri 640 yılında Halep'ten Mısır'a geçmiştir. Mısırdaki
baskılar nedeniyle Halep'e geri dönmüş ve hicri 648 yılın­
da vefat edene kadar Halep'te ikamet etmiştir.10

İmadüddin el-Haseni'nin Mısır ve Halep coğrafyasında


yaşadığı dikkate alındığında Gaznevi'nin talebe silsilesinin
bu bölgede varlığını sürdürdüğü ve bu silsilenin Halep ve
Mısır'da Hanefi kültürün yayılmasında önemli etiklerinin
ve katkılarının olduğu söylenebilir.

Gaznevi'nin öğrencileri arasında gösterilen bir diğer


isim de Ahmed b . Yusuf el-Hüseyni el-Alevi'dir. Onunla il­
gili pek fazla bilgi yoktur. Ayrıca hocaları bölümünde onun
karışık durumuna değinilmiştir.

Eserleri
Gaznevi, fıkıh ve fıkıh usı1lünde itibar sahibi, akide me­
selelerinde ve kelamda parlak bir alimdir. Hanefi ve diğer

9 İsmail Paşa el-Bağdadi, Hediyyetü'l-arifin, esmaü'l-müellifin ve asa­


ru'l-musannifin (İstanbul: Daru ihyfü't-türasi'l-Arabiyye, 1951), c. 1, s.
89.
10 Ebu'l-Hasenat Muhammed Abdülhayy el-Leknevi, el-Fevaidü'l-behiyye
fi teracimi'l-Hanefiyye (Kahire: Daru'l-kitabi'l-İslamiyye, t.y.), s. 40.
14 Kitdbü Usı1li'd-Din

mezhep alimlerinin istifade ettiği pek çok eseri vardır. Bu


durum, farklı ilim dallarında yazılmış kitaplarının içeriğin­
de kendini gösterir. Bu kitaplar şunlardır:

- Mukaddimetü 'l -Gaznevf. Gaznevl'nin kendi ismiyle meş­


hur olmuş fıkıh eseridir. Leknevl bu eser hakkında şöy­
le der: "Onun "nimetleriyle beldeleri kuşatan Allah'a
hamd olsun" diye başlayan, mukaddimesi incelendiğin­
de, hacim olarak küçük fakat ilim olarak büyük bir eser
olduğu görülür."
- Kitô.bü usuli'd-dfn. Aşağıda metnini ve tercümesini ver­
diğimiz bu eser başında ve sonunda müstensih tara­
fından düşülen kayıt sebebiyle bu isimle anılmaktadır.
Kelam konularını özlü bir biçimde ele almaktadır. İçin­
de doğduğu Hanefi-Matürldl geleneği yansıtmaktadır.
- Kitô.bü ô.kaidi'l-Gaznevf. Bu kitaptan Hediyyetü 'l-ô.rijfn
adlı tabakat eseri dışında diğer kaynaklarda bahsedil­
mez. Kitap adından anlaşıldığı üzere akaidle ilgilidir.
Fakat Hediyyetü 'l-ô.rijfn'de özel bir isimle anılmaz . Biz­
ce bunun sebebi, yazara, Gaznevl'nin akfüd alanında bir
eser yazdığı bilgisinin ulaşması fakat kitabın adının bu
bilgiler arasında yer almamasıdır.11
- Kitô.bü ravdati fi ih tilô.fi'l- ulemô..
- Kitô.b fi usuli'l-fikh.
- Kitô.bü ravdati'l-m ü tekellimfn fi usuli'd-dfn.
- Kitô.bü 'l-rrıün tekô. fi ravdati'l-m ü tekellim in . Kitô.bü rav-
da ti 'l-m ü tekellimfn fi usuli'd-dfn isimli eserinin muhta­
sarıdır.
- Kitô.bü '1-hô.vi'l-kutsffi'l-füru.
- Kitô.bü 'n-nutfi fi'l-fetô.vô.. Bu eser de yalnızca Hediyye-
tü '/-Arifin' de ziredilmektedir.

11 el-Bağdadi, Hediyyetü'l-arifin, c. 1, s. 89.


Gaznevl"nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine 15

İlmi Kişiliği ve Görüşleri


Gaznevi, Hanefi mezhebindendi . Yukarıda bahsi geçen
Mukaddime isimli eseri buna delalet eder. Ayrıca alimlerin
ve tarihçilerin icmaları da bu yöndedir.

Gaznevi Mukaddime'de şöyle demiştir: "Birinci bab il­


min talebi hususundadır. Bu dört fasıldır; İmam Ebu Ha­
nife (Allah ona rahmet etsin)'nin menkıbelerinde . . ." Bu
sözler onun fıkıhta Hanefi mezhebini takip ettiğini göste­
rir niteliktedir. Gaznevl, Matürldi idi . Bu durum yazdığı bu
eserde neşrettiği görüşlerinin içeriğinden de açıkça anla­
şılmaktadır.

Gaznevi yaşadığı bölgede Hanefiliğin önemli temsilci­


lerindedir. Yazdığı eserler ve yetiştirdiği talebelerle yaşa­
dığı coğrafyanın Hanefi- Matüridi gelenekle yoğrulmasına
ciddi katkılar sağlamıştır. Gaznevl'nin hocası Kasanl'nin,
Halep'te Hanefi geleneğin sistemleştiricisi olduğu ve Be­
d a iu s san af'nin fıkıh literatürü içindeki şöhreti dikka­
' -

te alındığında Gaznevi'nin önemi daha da artmaktadır.


Şam Halaviye medresesinde Burhanüddin el- Belhl'nin
Şam'daki etkisi ve Hanefiliği ihya projesi, Halep'te Kasani
ve yardımcılığındaki Gaznevi tarafından gerçekleştiril­
miştir. Kahire bölgesindeki Hanefi bilginlerinin ekseri­
sinin Suriye (Halep-Şam) kökenli olduğunu düşündüğü­
müzde, bölgeye rengini veren medresenin Halaviye med­
reseleri olduğu; bu medresenin Halep ayağını el- Kasani
ve öğrencisi/yardımcısı Gaznevi'nin temsil ve teşkil etti­
ği, dolayısıyla da Gaznevi'nin bölgedeki Hanefiliğin yayıl­
masında etkin olan en önemli bilginlerden olduğu görül­
mektedir.12

12 Wilferd Madelung, "11.-13. Asırlarda Hanefi Alimlerin Orta Asya'dan


Batıya Göçü", İmam Matüridi ve Matüridilik-Tarihi Arka plan, Hayatı,
Eserleri, Fikirleri ve Matüridflik Mezhebi-, haz: Sönmez Kutlu (Ankara:
Otta Yayınları, 2012), s. 401.
16 Kitabü Usüli'd-Din

Gaznevl yalnızca ilim yapmakla kalmamış bölgenin


dini, sosyal ve kültürel yapısıyla yakından ilgilenmiştir.
Mesela o yörede varlığını sürdüren sı'.'ıfilerle etkileşim için­
de olmuştur. Hatta onları tenkit edecek kadar dini yaşam
ve geleneklerinden haberdardır. İbnü'l-Adlm, Halep tarihi
hakkında kaleme aldığı Buğye adlı eserinde Gaznevl'nin
sı'.'ıfilere dönük olumsuz bir tutumundan bahseder. O, Gaz­
nevl'nin sı'.'ıfilerin sema, müzik ve vecd kültürlerini eleşti­
ren bir beytine yer vermektedir. Yine İbnü'l-Adlm'in nak­
lettiğine göre Gaznevl sı'.'ıfileri midelerini doldurma ama­
cıyla bir araya gelen bir topluluk olarak telakki etmekte­
dir.13

Gaznevi'nin Yaşadığı Dönemde Siyasi Durum


Abbasiler İslam'a altın çağını yaşatmış, devletin sınırla­
rını ve dolayısıyla İslam'ı Çin sınırından Fransa kapılarına
kadar taşımıştır. Fakat Gaznevl'nin yaşadığı hicri 6. asır
Abbasi Devleti'nin, siyasi çalkantılarla sarsıldığı, yozlaş­
mış idari yapısı ve sosyal hayatıyla yıkılmaya yüz tuttuğu,
sonunun başlangıcı olan asır olmuştur. İslam ümmeti bu
asırda zorlu, kritik fetret dönemlerinden birini yaşamıştır.
Bu sebeple tarihçiler ve araştırmacılar açısından hicri 6.
asrı, problemli olan ilmi ve edebi yönü dahil olmak üzere,
detaylı bir şekilde araştırmanın güçlüğü devam etmekte­
dir. Bu güçlük, hilafet topraklarında siyasi yapının değiş­
kenliği sebebiyle ortaya çıkan problemlerin çokluğundan
kaynaklanmaktadır. Siyasi, ekonomik ve sosyal çalkantılar
ilmi, edebi ve kültürel birikimin çoğunun yitirilmesine yol
açmıştır.14

Tarihçiler, bir yandan Abbasi halifelerinin zayıf oluşu,


diğer yandan iç ve dış olayların çokluğunun hilafeti bir

13 Celaleddin es-Suyuti, Tarfhu'/-hulefa (Beyrut: Daru'l-kütübi'l-ilmiyye,


t.y.), s. 118.
14 İbrahim Hasan, Tiirfhu'f-İslô.m: es-siyasi ve'd-dfnf ve's-sekafi ve'/-ictimaf
(Kahire: Mektebetü'n-nihdati'l-Mısriyye, 1982), c. 4, s. 9.
Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine 17

arada tutan bağları koparttığı ve sonraki süreçte de hilafe­


ti yok ettiği hususunda ittifak halindedirler. Bazı eyaletler
halifeden bağımsızlıklarını almak için ayaklanmışlardır.
Bu durum küçük devletlerin siyasi ve askeri nüfuzlarını
genişletmeye güçlerinin yettiğini ve sultanının güçlü veya
zayıf olmasına göre genişleyen veya daralan bir hakimiyet
tesis ettiklerini göstermektedir.

Abbasi Devleti'nin kuzey doğusunda Gazneliler Devleti


ortaya çıkmıştır. Gazneliler Devleti'nin ömrü takriben bir
asır sürmüştür. Siyasi nüfuzu Afganistan, Pencap, Hindis­
tan, Lahor oradan da İsfehan ve Semerkand'ı içine alacak
şekilde genişlemiştir. Daha sonra, yıkılan Gazneliler Devle­
ti'nin enkazı üzerinde başka bir devlet ortaya çıkmıştır. Bu,
Gazneliler Devleti'nin topraklarını kontrol eden ve siyasi
nüfuzunu Sind'in tamamını da kapsayacak şekilde geniş­
leten Gurlular Devletidir. Bundan sonra da Rüknüddin Ebu
Talib Tuğrul Bey eliyle Selçuklu Devleti'ni kuran Selçuklu
Türkleri dönemi başlamıştır. Gaznevi'nin asrı Selçuklu sul­
tanlarından ikisine şahit olmuştur:

ı. Gıyasüddin Ebu Şücca Muhammed b . Ebi'l-Feth Me­


likşah

2. Müizzüddin Ebu'l-Haris Sencer15

Araştırmacılar siyasi ve ekonomik açıdan yaşanan tüm


zorluklara rağmen bu asrın şehircilik ve medeniyet açısın­
dan Gur ve Selçuklu Devletlerinden önce daha üstün olma­
dığını itiraf ederler. Bu üstünlük fikri hayatta kendilerine
bir yer bulabilen alimler için ilmi ve ictimai hayata da yan­
sımıştır.

Müellifin yaşadığı asırdaki ictimai hayatın bahsine gir­


meden önce Gazneliler Devleti'nin takip eden asırlara bı­
raktığı faydalı işlerine işaret etmek uygun olacaktır.

15 Celaleddin es-SuyO.ti, Tô.rfhu'l-hulefô., s. 118.


18 Kitabü Usiili'd-Din

İslam'ın Hint yarım adasına yayılmasında Afganlar


önemli bir rolü vardır. Nitekim Sebuktekin Gazneliler Dev­
leti'ni Horasan (Afganistan), Sistan ve Hindikuş dağlarının
etekl�rinde kurmuştur. Hatta İslam fetihleri Hint kıtasının
neredeyse tamamını kapsamıştır.

Sebuktekin'den sonra tahta geçen Gazneli Mahmud'un


yöntemi selefini izlemek oldu . Samaniler'in Horasan ve
Maveraünnehir bölgesinde bulunan topraklarının tama­
mına hakim olmuş, topraklarını Kazvin bölgesinin ötesine
ulaştırdı ve Gazne ve Herat arasında kalan bütün bölgeyi
hakimiyeti altına almıştır. İslam bu mıntıkalarda alabildiği­
ne yayılmıştır. Daha sonra Gazneli Mahmud İslam dininin
yayılması ve öğrenilmesi için İslam her tarafta duyulana
kadar cihat ilan etmiştir. Bu sebeple İslam Hint kıtasında
tamamen yayılana kadar 392-415 yılları arasında yani yir­
mi üç yılda on yedi kez Hint kıtasına sefer düzenlemiştir.

Gazneli Mahmud'un düzenlediği bu seferlerle Müs­


lümanlar İran'ın doğusundaki tepelerden Hindistan'ın
düzlüklerine inmişlerdir. Seferlerin sınırları Keşmir ve
Pencap'a kadar ulaşmıştır. Müslümanlar hicri 408 yılında
Kannauj, Mitra ve çevrelerini hakimiyet altına almışlardır.
Bütün bu seferlerin ardından Gazneliler'in tahakkümü Sel­
çuklular eliyle sona ermiştir.

Yine, Gaznevl'nin yaşadığı asır, etkinliği 568 yılına kadar


süren Fatımiler'in hakimiyetine de yakından tanık olmuş­
tur. Aynı şekilde 448-541 yıllarında Mağrib ve Endülüs'te
ortaya çıkan Murabıtlar Devletine ve bunlardan sonra zu­
hur eden Eyyubiler Devleti de Gaznelilerle aynı dönemde
ortaya çıkan Müslüman devletlerdir.

Gaznevi'nin Yaşadığı Dönemde Sosyal Durum


Müellifin yaşadığı asırda siyasi hayat sosyal hayata da
yansımıştır. Hilafet devletini sarsan savaşlar kargaşa çık-
Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine 19

masına ve istikrarın yok olmasına sebep olmuştur. Bu du­


rum, birbirine düşman kabilelerin asabiyet kavgasıyla or­
taya çıkmış eskiden var olan ihtilafların tekrar alevlenmesi
gibi, hem daha önce var olan yaraların tekrar açılmasına
yol açmış, hem de Haçlı seferlerinin sebep olduğu sosyal
hayatın baskılanması ve güvenlik ve istikrarın tehdit al­
tında olması gibi harici problemlere ilave bir sorun haline
gelmiştir.

Diğer yandan, uzun zaman boyunca halifeler ve sultan­


lar tarafından yapılan İslam fetihlerinin büyüyerek geniş­
lemesi, ırk, renk, din ve sonraları İslam Devletini etkileye­
cek olan fırkaların mevcudiyetinin çeşitlenerek sayıca art­
masına sebep olmuştur. Ancak Müslüman olmayan halkın
hepsinin aynı oranda sadakat göstermeye devam etmeme­
si, toplumda dini, siyasi ve sosyal problemlerin birbirine
karışması hususunda önemli bir etken olarak ortaya çık­
mıştır. Tıpkı devletin himayesinde yaşayan ehl-i kitaptan
Yahudi ve Hıristiyanların düşüncelerinden etkilenen bazı
dahili siyasi fırkalar üzerinde etken amil olması gibi . Farklı
din ve kültürlerden olumsuz anlamda etkilenen gruplara
örnek gösterebileceğimiz Batıniler toplumu saldırganlık,
cinayet ve umumi ve hususi mülklere tecavüz gibi terörist
faaliyetlerle tehdit eden bir fırka olarak zuhur etmiştir.
Hatta onların Karamita kolu, Fatımilerle olan anlaşmala­
rına rağmen Hacerü'l-esved yönünden Mescid-i Haram'a
girerek mescidi istila edip Kabe'nin bir kısmını yıkarak in­
sanların sinesini korkuyla doldurmuşlardır.16

O dönemde sosyal hayatın diğer yönleri itibariyle Müs­


lümanların yaşadığı taraklar, bölgelere göre iktisadi ve
medeni açıdan farklılıklar arz etmekteydi . Haçlıların ve
diğer düşmanların saldırılarıyla tehdit altında olan sınır

16 Salahaddin es-Selçuki, Afganistan (Kahire: Mektebetü's-Sahafe, 1960),


s. 21.
20 Kitabü Usı1li'd-Dfn

şehirlerinin çoğunda, istikrarın olmaması sebebiyle eko­


nomi kötü durumdaydı .

Gaznevi'nin Yaşadığı Dönemde İlmi Durum


Gaznevi'nin yaşadığı asır halifeler ve sultanların ken­
.
dilerini kaptırdıkları dahili ve harici savaşların yanında
gereken önemi vermeleri sebebiyle ilmi açıdan kısır geç­
memiştir. Bu özelliğiyle bu asırda ilmi ve medeniyeti, insa­
na bu hayatta başka ümmet ve toplumlarda eşi ve benzeri
görülmemiş dengeli bir şekilde yaşama imkanı sunan hak
dinin gölgesinden başka bir yerde bulmamız imkansızdır.
Allah Teala bu yüzden bu asra ilim, edeb, takva, eğitim
açısından Selefi Salih'e tabi olan halifeler sultanlar nasib
etti . Nadir de olsa, o sultanlardan günümüze ulaşan, yok
olmayan eserler kalmıştır. Mesela, Gazne ve Gur devletle­
rinin ilmi, edebi ve dini yönlerden bıraktıkları kültürü ele
alırsak, emirlerin ilmi ve kültürel gelişime ne denli önem
verdiklerini görebiliriz .17

Gazneli Mahmud, büyük fetihler yapmış, güzel ve adil


bir siyaset benimseyerek tarihe damga vurmuş, İslam'ın
öğretilmesi için çabalamış ve ilmin gelişmesi adına bir
sultan olarak pek çok güzel iş yapmıştır. Kaynaklarda
onun, savaşlarda toplanan ganimetten kendine ayrılan
kısmı fakirlere, düşkünlere, alimlere ve şairlere dağıttığı,
bunları sarayında topladığı ve ondan başka hiçbir sulta­
nın böyle yapmadığı, onun savaşçı yönüyle öne çıkarak
fatih, gazi olarak değil, devletini kılıç ve kalemle kuran
iyi bir yönetici, akıllı, edib, zeki ve birleştirici yönleriy­
le öne çıktığı rivayet edilmiştir. Sarayında zaman zaman
Firdevs! ve Biruni gibi bölgenin alimlerinin tamamını
toplamış ve ilmi münazaralar yaptırmıştır. Firdevsi'den
Şahniime'yi yazmasını talep etmiş ve her beytine bir altın
vermeyi vaat etmiştir. Aynı şekilde zamanın eşsiz şahsı ve

17 İbrahim Hasan, Tarfhu'J-İslam, c. 4, s. 178.


Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine 21

Herat'ı etkileyen kişisi olarak öne çıkan Hemedani ve Ebu


Bekir Harezmi'nin de ilim dünyasında temayüz etmesini
sağlamıştır.

Genel olarak Gazneliler İslam'ın yayılmasında büyük


fedakarlıklar ve cesaret örnekleri göstermişlerdir. Durum,
fethettikleri yerlerde İslam'ı yayan ve bu fetihlere Bengal
gibi yenilerini ekleyen Afgan Gur Devleti'nin sultanları açı­
sından da aynıdır. Gurlu sultanlar Sind'i egemenlik altına
alarak okyanusa kadar ulaşmışlardır. Devletlerini, fethet­
tikleri yerlerde istikrarlı ve kalıcı kale getirmişlerdir. Böy­
lece güçlü, korkulan, genişleyen, egemen bir İslam devleti
olmuşlardır. Kültürel, ilmi, fenni ve medeni eserleri günü­
müze ulaşmıştır.

Tarihçiler, Şihabeddin el-G-0.ri ve Gazneli Mahmud'u


karşılaştırdıklarında, İslam için gösterdikleri cesaret, yi­
ğitlik ve gayret açısından aralarında büyük benzerlikler ol­
duğunda hemfikirdirler. Her ikisi de Hindistan'ın fethinde
övgüye değer bir cihat politikası izlemişlerdir. Şihabeddin
alimlerin iltifatına Sultan Mahmud'dan daha fazla mazhar
olmuştur. Tefsir-i Kebir in sahibi, meşhur tefsir alimi Fah­
reddin Razi'nin dersinde bulunduğu sırada Razi bizzat
Şihabeddin'e şöyle demiştir: "Ey sultan! Ne senin hüküm­
darlığın ne de Razi'nin giysileri bakidir, bize gereken Allah
Teala'dır." Bu söz üzerine Şihabeddin o kadar çok ağlamış­
tır ki insanlar ona başsağlığı dilemişlerdir.18

Bütün bu anlatılanların yanı sıra müellifin yaşadığı asır


farklı ilmi ve fenni alanlarda alimlerin ileri gelenlerinden
sıra dışı olanlarına şahit olmuştur. Aynı zamanda bu alim­
ler dinin önderleri olarak da itibar görmüşlerdir. Referans
olarak gösterilmişler ve itimat edilen pek çok kitap telif
etmişlerdir.

18 İbrahim Hasan, Tdrihu'l-İslô.m, c. 4, s. 180.


22 Kitabü Usiili'd-Dfn

Kitô.bu usuli'd-din Hakkında

Hacim olarak küçük bir eser Kitô.bu usuli'd-dfn'in el yaz­


ması otuz dört varaktır. Ömer en-Nesefi'nin Akô.id'i kadar
ile Ebu'l-muin en-Nesefi'nin Tem h fd'i arasında bir hacme
sahiptir. Buna rağmen hemen hemen bütün kelam konu­
larına özlü biçimde de olsa değinmiştir. Gaznevi ile aynı
asırda yaşamış olan Matürldi kelamcıların eserleriyle
benzerlik arz eden eser kelam konularından yalnızca bilgi
bahsine değinmemiştir. Mesela daha önce vefat etmiş olsa
da Gaznevi ile aynı asrı paylaşan Alauddin el-Üsmendi'nin
lübô. bü '/-kelô.m 'ı ile ciddi benzerlikler taşımasına rağmen
onda yer alan bilgi bahsi Usu li 'd-dfn'de yer almaması dik­
kate değerdir. Matüridi ile başfa.yan ve Nesefi akidesiyle bir
geleneğe dönüşen, akıl-duyu-haber şeklinde tasnif edilen
bilgi bahsinin Gaznevi'nin diğer eserlerine baktığımızda
aynı şekilde takip edildiğini görürüz . Ancak Usuli'd-dfn'de
bu bahse değinmeye gerek duyulmamıştır.

Usüli'd-dfn Gaznevl'den yaklaşık bir asır önce yaşamış


olan Ebu'l-muin en-Nesefi'nin et-Temh fd li kavô.idi't-tevhfd
isimli eseriyle büyük benzerlik taşımaktadır. İkisi de muh­
tasar biçimde yazılmıştır. Değinilen konular, konuların ele
alınış sıralaması vb. neredeyse aynıdır. Aradaki fark lü­
bô.bü 'l-kelô.m 'da olduğu gibi bilgi bahsinin Temhfd'de yer
almasıdır. Biz de bu bölümde zikrettiğimiz üç eseri karşı­
laştırarak bir değerlendirme yapmayı uygun gördük . Eser­
lerden Tem h fd 6. yy.ın başında, l.ü bô.bü 'l-ke/ô.m ortasında,
Usuli'd-dfn ise sonunda yazılmış olması hasebiyle bir yüz­
yıl içinde Matüridi akaid geleneğinin seyrini göstermesi
açısından böyle bir değerlendirme önem arz etmektedir.

Bu bölümde aşağıdaki tabloda Usüli'd-dfn ve et-Tem hfd


karşılaştırılmış, benzerlikler, farklılıklar, birinde var olup
diğerinde olmayan hususlar vb . tespit edilerek 6. asrın ba­
şında ve sonunda Hanefi-Matüridi akaidinin ne durumda
olduğu tespit edilmeye çalışılmıştır.
Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine 23

Usiilü'd-din Temhid

- Alemin yaratıcısı hadis değil-


dir. Hadis olsaydı onu da yara-
tan biri gerekirdi.
- Alemin yaratıcısı vardır. Ale- - Alemin bir muhdisi vardır.
min nizamı ve muhkemliği Çünkü mümkün olan aJemin
bunu gösterir. varlığını yokluğuna tercih
edecek bir müreccih gerekir.
- Marifetullah vaciptir. Çünkü
nimete şükretmek nimeti ve-
reni bilmeyi gerektirir.
- Alemin yaratıcısı tektir. Aksi - Alemin yaratıcısı tektir. Aksi
haJde temanu' olurdu. haJde temanu' olurdu.

- Alemin yaratıcısı kadimdir. - Alemin yaratıcısı kadimdir.


Hadis olsaydı onu da yaratan Hadis olsaydı onu da yaratan
biri gerekirdi. biri gerekirdi.
- Alemin yaratıcısı ebedidir.
Çünkü onun varlığı zorun-
ludur. Varlığı zorunlu olanın
baki olması gerekir.
- Alemin yaratıcısı cevher de- - Alemin yaratıcısı cevher de-
ğildir. Çünkü cevherler mü- ğildir. Çünkü cevherler cisim-
rekkeptir ve hadislere mahal !eri oluşturur ve mürekkeba-
olur. tın bir cüzüdür.
- Alemin yaratıcısı cisim değil- - Alemin yaratıcısı cisim değil-
dir. Çünkü cisim cevherden dir. Çünkü cisimler mürekkep
meydana gelmiştir. varlıkladır.
- Alemin yaratıcısı araz değildir. - Alemin yaratıcısı araz değildir.
Çünkü arazlar kaim olmak ci- Çünkü arazların baki olması
simlere muhtaçtır. imkansızdır. Ayrıca arazlar
var olmak için bir mahale ih-
tiyaç duyarlar.
- Alemin yaratıcısı suret değil-
dir. Çünkü suret birleşmeyi
gerektirir.
- Alemin yaratıcısının renk, tat, - Alemin yaratıcısının renk, tat,
koku vb. sıfatları yoktur. Çün- koku vb. sıfatları yoktur. Çün-
kü bunlar arazdır. kü bunlar arazdır.
24 Kitô.bü Usü/i'd-Din

1- Alemin yaratıcısı bir cihette


değildir. Çünkü cihet bir ma-
halde olmayı gerektirir. Dua-
nın kıblesi sema olduğu için
1
eller yukarı kaldırılır.
- Alemin yaratıcısı bir mekan- - Alem.in yaratıcısı bir mekan-
da değildir. Çünkü mekan ha- da değildir. Çünkü mekan ha-
distir. Hadiste yer tutan hadis distir. Hadiste yer tutan hadis
1
olur. olur.
- Allah Teala arşa istiva etmiş-
tir. Keyfiyeti bilinmez. Nüzul
etmiştir. O'nun nüzulü yer de-
ğiştirme değil rahmettir.
- Allah Teata'nın iki eli vardır.
Bunlar yaratma ve kudret sı-
fatıdır. Vechi vardır. İkram ve
cömertlik anlamına gelir.
- Alemin yaratıcısı mahlfikata - Alemin yaratıcısı mahlfika-
benzemez. Çünkü ya atemin ta benzemez. Çünkü teşbih
1 yaratıcısı hadis ya da atem ka- temsildir. Dolayısıyla alem
1 dim olurdu. onun yerine geçerdi. Ayrıca ya

1-
alemin yaratıcısı hadis ya da
alem kadim olurdu.

1 Alemin yaratıcısı hakkında


"o nedir" denilmez. Çünkü bu
1
1
soru cins hakkında sorulur.
- Alemin yaratıcısı hakkında "o
nasıldır" denilmez. Çünkü na-
sıl sorusu şekle sahip olmayı
! gerektirir.
1- Alemin yaratıcısı hakkında "o
nerededir" denilmez. Çünkü
nerede sorusu mekanda bu-
lunmayı gerektirir.
Alemin yaratıcısı hakkında

ı- "ne zaman" sorusu kullanıl-


maz. Çünkü zaman onu kuşa-
1 tamaz.
1
Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine 25

- Alemin yaratıcısı hakkında


"neden yaptı" denilmez. Çün-
kü neden sorusu muhtaç ol-
mayı gerektirir.
- Alemin yaratıcısının mahlı1-
katta bulunan şehvet duyma,
üzülme, gülme, ağlama vb.
vasıfları yoktur. Çünkü bunlar
hadis olmanın alametidir.
- Allah Teala'nın babası, oğlu,
eşi vb. yoktur. Çünkü bunlar
hadis olmanın alametidir.
- Alemin yaratıcısının fiillerin-
de illet, kaza ve kaderinde
sapma yoktur.
- Alemin yaratıcısını hiçbir akıl
tam olarak kavrayamaz, hiçbir
göz ve akıl onu idrak edemez.
- Alemin yaratıcısı bir ruh ve
nefis olmadan diridir.

- Alemin yaratıcısı külli ve cüzi


bütün malumatı bilir.

- Alemin yaratıcısı kadirdir.


Çünkü filleri mükemmeldir.

- Alemin yaratıcısı alemi dü-


zenleyendir. Çünkü aksi halde
düzen bozulurdu.
- Alemin yaratıcısı işiten ve gö- - Alemin yaratıcısı diri, bilen,
rendir. Çünkü bunların olma- işiten ve görendir. Çünkü aıe-
ması eksikliktir. min bir nizam üzere yaratı)-
ması ve muhkemliği bunu ge-
rektirir.
- Alemin yaratıcısı mütekellim- - Alemin yaratıcısı tek bir
dir. Çünkü aksi eksikliktir. kelamla mütekellimdir. Kelam
suskunluğu nefyeden bir sıfat-
tır.
26 Kitabü Usuli'd-Dfn

- Alemin yaratıcısının kelamı - Alemin yaratıcısı ezelde kela-


vardır ve kadimdir. Çünkü mıyla mütekellimdir.
kelamı olmaması eksiklik,
kelamın kadim olmaması ise
hadis olmaktır. Onun kela-
mı harf, ses, mahluk değildir.
Kudret gibi ayrı bir sıfattır.
- Alemin yaratıcısının hayy, - Alemin yaratıcısının hayy,
alim, kadir, mürid, semi', basir alim, kadir, semi' ve basir ol-
ve mütekellim olduğu sabit duğu sabit olduğunda, O'nun
olduğunda, O'nun hayat, ilim, hayat, ilim, kudret, işitme ve
kudret, irade, işitme, görme görme sahibi olduğu ortaya
ve kelam sahibi olduğu ortaya çıktı.
çıkar. Çünkü ilimsiz alim vd.
olduğu iddia edilemez.
- Allah TeaJa'nın isimleri sıfatla-
i rıdır ve tevkifidir.
1

ı- Allah TeaJa'nın sıfatları Zatı'na


mahsustur. "Sıfatları Zatının

1
aynıdır ya da bazısı ayrı bazı-
sı da zatından gayrıdır" deni!-
1 mez. Çünkü iki şeyin birbirin-
den ayrı olması biri olmadan
diğerinin varlığını ya da biri-
nin diğerinden farklı da olma-
sını mümkün kılar. Sıfatları için

1
1
"onlar Allah'tır", zatına muva-
fıktır ya da muhaliftir denile-
mez.

1- Allah TeaJa'nın iradesi murat - Alemin yaratıcısı irade sahi-

1
i
ettiği her şeye taalluk eder.
O'nun murat ettiği her şey
bidir. Aksi halde muztar olur.
Muztar ise acizdir.
1 olur.
1- Allah TeaJa'nın kudretinin ve
! ilminin sınırı yoktur. Aksi ek-
1 siklik olurdu.

1- Alemin yaratıcısı zatıyla kaim-

1 dir. Aksi halde hadis olurdu.


Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine 27

- Tekvin Allah TeaJa'nın ezeli sı- - Tekvin Allah Teala'nın ezeli sı-
fatıdır. Tekvin tahlik, icad, ih- fatıdır. Tekvin tahlik, icad, ih-
das vb. aynı anlamdadır. Tek- das vb. aynı anlamdadır. Tek-
vin mükevvenden farklıdır. vin mükevvenden farklıdır.
- Alemin yaratıcısı ahirette gö- - Alemin yaratıcısı ahirette gö-
rülecektir. Çünkü var olan şey- rülecektir. Çünkü var olan şey-
lerin görülmesi mümkündür. lerin görülmesi mümkündür.
- Alemin yaratıcısının resul gön- - Alemin yaratıcısının resul gön-
dermesi mümkündür. Çünkü dermesi mümkündür. Çünkü
onun mahlı1katın faydasına ol- onun mahlı1katın faydasına ol-
ması için emir ve nehiyde bu- ması için emir ve nehiyde bu-
lunması mümkündür. lunması mümkündür.
- Alemin yaratıcısının resul
göndermesi hikmet gereği va-
ciptir.
- Alemin yaratıcısı herhangi bi-
rini peygamber olarak gönde-
rebilir.
- Hz. Muhammed'in (s) mucize-
leri vardır. Mi'rac haktır.

- Peygamberler masumdur. Ara-


larında üstünlük vardır.

- Melekler Allah TeaJa'nın kulla-


rıdır ve masumdurlar. Melek-
ler arasında üstünlük vardır.
İnsanların seçkinleri bütün
meleklerden üstündür.
- Berzah aleminde alınan mi-
sak, arş, kürsi, kalem, levh-i
mahfuz haktır.
- Keramet caizdir. Yeli nebiden - Keramet caizdir.
üstün değildir.

- İstitaat, bilkuvve ve bilfiil ol- - İstitaat sebeplerin ve organla-


mak üzere iki çeşittir. rın selameti ve hakiki kudret
olarak ikiye ayrılır. Birincisi
fiilden önce, ikincisi ise fiille
beraberdir.
28 Kitabü Usuli'd-Dfn

ı-
Kul fiillerinin yaratıcısı değil- - Kulların fiilleri isyan vey� ita-
dir. Fiillerin kullara nispeti Al- at olsun Allah Tea!a'nın malı-
1
1 !ah Tea!a'nın yaratması anın- !il kudur.

1 da kulların onları yapması


sebebiyledir.
- Biri yaratma diğeri kesb ol-
mak üzere bir fiile iki kudretin
taalluku mümkündür.
1 - Mütevellit fiiller Allah Tea!a'nın - Mütevellit fiiller Allah Tea!a'nın

1-
makdurudur. makdurudur.

Alemin yaratıcısı kullarını


güçlerinin yetmediği şeyle so-
rumlu tutmaz.
- Teklif, aslah ve mükafat Allah .• Aslah ve maslahat Allah

1 Tea!a'ya vacip değildir. Teala'ya vacip değildir.

1- Her insanın tek eceli vardır. - Her insanın tek eceli vardır.
Maktul eceliyle ölmüştür. Maktul eceliyle ölmüştür.
-

- Rızık, helal olsun haram ol- - Rızık, helal olsun haram ol-
sun, kendi mülkü olsun ya da sun, kendi mülkü olsun ya da
1
1
olmasın, kula ulaşan ve kulun olmasın, kula ulaşan ve kulun
1 onunla beslendiği her şeydir. onunla beslendiği her şeydir.

ı- Günahlar Allah Tea!a'nın ira- - Masiyetler Allah Tea!a'nın ira-


1
desiyledir. desiyledir.
1
!- Allah Teala kafire iman etmesi
için imanı emretmiş ve küfür-

1 den sakınması için de küfür-


den nehyetmiştir. Vacip olan
1 imanı terk edip nehyedildiği

1
küfrü tercih ettiği için azaba
müstahak olur.

ı- Allah Tea!a'nın ilmi kulu bir


şey yapmaya mecbur etmez.
-

:_ Kader Allah Tea!a'nın sıfatıdır. - Kaza ile kastedilen fiildir. Ka-


i
1 Kader sırdır, levh-i mahfuzda der ise olan bir şeyin olması
1
1
değildir. Kaza rızayı, kader ise
tevfizi gerektirir.
gerektiği gibi olmasıdır.
1
Gaznevi'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine 29

- Kul cebir altında değildir, fi-


illerinde muhtardır. Doğru
görüş, hayrın ve şerrin takdir
edenin Allah Teala, fiili yapa-
nın ise kul olduğudur.
- Her bir kula olan hidayet ve
rüşt Allah tarafından bir faz-
!dır. Kulun yardımsız kalması
ve mahrum kılınması da Al-
lah'ın adaleti gereğidir.
- Allah Tea!a'nın hükümleri
emredip vacip kıldıkları olan
farzlar, emretmeyip sevdikle-
ri olan nafileler, hem sevmeyi
hem de emretmedikleri olan
günahlar olmak üzere üç kı-
sımdır.
- Allah Teala'nın kazasına konu - Küfür Allah Teala'nın makzi-
olan şeyler dört çeşittir: İtaat, sidir (olmuş, bitmiş) , kazası
günah, nimet ve musibet. değildir. Biz Allah Teala'nın
kazasına yani küfrün batıl olu-
şuna razı oluruz fakat makzi-
sine yani küfrün sıfatımız ol-
masına razı olmayız.
- Hidayet ve dalalet Allah - Hidayet ve dalalet Allah
Teala'dandır. Teala'dandır.

- Fiyatlar Allah Teala tarafından


belirlenir.
-
Fasık cehennemde ebedi kal- - Fasık cehennemde ebedi kal-
maz. Azap çekip çekmeyeceği maz. Azap çekip çekmeyeceği
Allah Teala'ya kalmıştır. Allah Teala'ya kalmıştır.
- Kıyamet alametleri haktır.

- Peygamberlik iddia eden kişi


tevbe etmezse öldürülür.

- Müşriklerin çocukları hakkın-


da en doğrusu susmaktır.
30 Kitô.bü Usı1/i'd-Dfn

ı1 -
Allah Teala kudretini ortaya
koymak için hayvanları tekrar
diriltecektir.

1- Kabir azabı haktır. - Kafirler ve bazı günahkar mü-

1 minler için kabir azabı haktır.

1-
-

-1
Ölüler kendileri adına yapılan
hayır ve sadakadan faydalanır.

Peygamberimiz Muhammed • Peygamberlerin şefaati haktır.


Mustafa (s), diğer peygam-

1
herler (as), alimler, sıddıklar,
şehitler ve salihlerin şefaati
haktır.

ı- Cennet ve cehennem hali ha-


1
zırda yaratılmıştır.
1 İ man kalp ile tasdiktir. - İman tasdikten ibarettir.
ı-
1

ı1 - Müslümanların maslahatları- - Müslümanların maslahatları-


nı düzenleyecek, hükümlerini
uygulayacak, şer'i cezalarını
nı düzenleyecek, hükümlerini
uygulayacak, şer'i cezalarını

1
yerine getirecek, ordularını yerine getirecek, ordularını
donatacak, sadakaları top- donatacak, sadakaları top-

1 !ayıp aralarından hak sahibi


olanlar için sarf edecek bir
!ayıp aralarından hak sahibi
olanlar için sarf edecek bir

1 imamlarının/devlet başkanla-
rının olması elzemdir.
imamlarının/devlet başkanla-
rının olması elzemdir.
- Hz. Peygamber'in (s) " İ mam- - Hz. Peygamber'in (s) " İ mam-
!ar Kureyştendir" sözü dola- !ar Kureyştendir" sözü dola-
yısıyla Kureyş! olmak da ima- yısıyla Kureyş! olmak da ima-
1 mm şartlarındandır. mm şartlarındandır.
1- İ mamet salah ehl-i (ehl-i hal
1
1
ve'l-akd)'nin seçimiyle belir-
!enir.
11
İ mamlara itaat etmek vaciptir.
ı- İ mamlara isyan etmek helal
1 değildir.
i

ı-
Ümmetin en faziletlisi sırasıy- - Ümmetin en faziletlisi sırasıy-
la Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz .. la Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer, Hz.
1 Osman, Hz. Ali'dir. Osman, Hz. Ali'dir.
Gaznevl'nin Düşüncesi ve Eseri Üzerine 31

- Hz . Ali ve Muaviye (Allah iki-


sinden razı olsun) arasında
geçen olay içtihad farklılığı ve
Muaviye'nin Hz. Ali'ye karşı
çıkmasına dayanmaktadır.
- Büyük günahı helal saymadan - Büyük günahı helal saymadan
işleyen kişi mümindir. ve hafife almadan işleyen kişi
mümindir.
- Zalim bile olsa Müslümana la-
net ve beddua etmek haram-
dır.

Usu/ü 'd-dfn eseri akide türünde olmasına rağmen Tem­


h fd kelam eseri hüviyetindedir. Gaznevi konulara kısa ama
detaylı olarak değinmiş, adeta akidenin tamamını ayrıntılı
olarak özetlemiştir. Nesefi ise daha az konuya değinmiş,
değindiği konuları daha geniş anlatmıştır. Nesefi farklı
fırkaların görüşlerine de değinip onları iptal ederken Gaz­
nevi Hanefi-Matüridi görüşlerle yetinmiştir.

Nesefi ve Gaznevi içerik bakımından pek çok noktada


benzerlikler göstermektedir. Yukarıdaki tabloda bu du­
rum ayrıntılı olarak görülmektedir. Nadir de olsa ikisinde
de bulunan bazı konularda farklar bulunmaktadır. Mesela
Gaznevl alemin bir yaratıcısının bulunduğunu ispat eder­
ken delil ofarak a.Jemin nizamını Nesefi ise a.Jemin imkanı­
nı göstermiştir. Bunun gibi birkaç ayrıntı dışında iki kitap
hemen hemen aynı içeriğe sahiptir. Bu durum bize bazı
yöntem farklılıklarına rağmen bir fırkanın akaid-kelam
geleneğinde bir asırda içerik bakımından hiçbir değişiklik
yapmaya ihtiyaç duyulmamıştır. Buna göre mevcut konu­
lar ve deliller ihtiyacı o dönem için karşılamaya yettiği or­
taya çıkmıştır.
32 Kitdbü Usüli'd-Dfn

KAYNAKÇA
Akgündüz, Ahmet. 'J\h med b. M u hammed Gaznevi". 1 3 : 4 8 6 -
4 8 7 . Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İ s tanb u l :
Türkiye D iyanet Vakfı Yayınları, 1 9 9 6 .
Bağdadi. İ s m a i l Paşa, Hediyyetü 'l-arifin, esmô ü 'l-m üellifin ve asô­
ru 'l- m usannifin . İstanb u l : Daru i hyfü't-türasi'l -Arab iyye,
1951.
Gaznevi, Ahmed b. M uhammed b. Mahmud. Kitôbü usüli 'd-dfn .
B eyrut: Daru'l-beşfüri ' l - İ s!amiyye, 1 9 9 8 .
Hal ebi, M u hammed Rağıb et-Tabbiih . İlô m ü 'n -Nubelô bi tarih i
Halebi'ş-şübehô. Hal e p : Daru'l-kalemi'l -Arabiyye, 1 9 8 8 .
Kuraşi, M uhyi ddin E b u M uhammed Abdülkadir b . M uhammed.
el-Cevah irü 'l-m üdiyye fi tabaka ti 'l-Hanefiyye. Y.y. : H i cr,
1993.
Leknevi, Ebu'l-Hasenat M uhammed Ab dülhayy. el-Fevôidü 'l-be­
h iyye fi teracimi'l-Hanefiyye. Kahire : Daru'l-kitabi'l - İ s la­
miyye, t.y.
M eraği, Abdul lah M u stafa. el-Feth u 'l-mübin fi tabakôti'l-usüliy­
yfn . Y.y. : Matbaatü Ensar, 1 9 47.
Nesefi, Ebu'l-muin. et-Temhfd li kavaidi 't- tevhfd. M ı sır: e l - M ekte­
b etü' l - E zh eriyye, 2006 .
Selçuki, Salahad din. Afganista n . Kahire : M e ktebetü's-Sahafe,
1 9 60.
Suyı1ti, Celaleddin. Tôrfh u 'l-h ulefô. B eyrut: Daru'l-kütüb i'l-ilmiy­
ye, t.y.
Temimi, Takiyyüddin b. Ab dülka d i r. et-Tabaka tü 's-seniyye fi terô­
cim i'l-Hanefiyye. Y.y. : Daru'r-rifiii, t.y.
Hasan, İbrahim. Tôrfh u 'l-İslam : es-siyasi ve 'd-dfn f ve 's-sekafi
ve 'l-ictimôf. Kah ire : Mektebetü'n-nih dati 'l - M ısriyye, 1 9 82.
İbn Kutluboğa, Ebu'l-Fida Z eynüd din Kasım. Tôcü 't- teracfm . Y.y. :
Daru'l-kalem, 1 9 9 6 .
Wil ferd M a d e l ung. " 11 . -1 3 . Asırlarda Hanefi Alimlerin Orta As­
ya' d a n Batıya Göçü". İma m Môtürfdf ve Ma türfdflik-Tarihi
Arka plan, Haya tı, Eserleri, Fikirleri ve Ma türfdflik Mezhe­
bi-. haz: Sönmez Kutlu, 3 91 - 406. Otto Yayınları, Ankara
20 1 2 .
Taşköprüzade, İsamüddin Ebu'l- Hayr Ah med b . M uslihiddin, Ta­
bakatü 'l-fukaha, Matbaatü'z-zehra, M ı s ı r 1961 .
Kitab u U s üli ' d - Dln

GAZNEVI
�)\ �)\ .uı\ r.

Mukaddime
Hamd, dua edenlere icabet eden, çaba gösterenlere kar­
şılığını veren, isteyenlere ihsanda bulunan, kendisine yö­
nelenlerden razı olan, helak olacakları kurtuluşa erdiren,
salikleri irşad eden, müminlere karşı rahim, rahmeti itaat
eden ve asi olanları kapsayan Allah'a mahsustur. Allah'a
(Suhbanehu ve Teala) hamd ederim, O'na şükür ve O'na
tevbe eder, O'ndan bağışlanmamı dilerim. Allah'tan başka
ilah olmadığına ve O'nun şerikinin bulunmadığına en gü­
zel sonuca ulaşacağımız bir şehadet ile şehadet ederim . Ve
Hz . Muhammed'in (s) O'nun kulu, din ve şeriatı uygulamak,
muhataplara bildirmek, mübah, mendub, mahzur, farz, va­
cib, müstehab türünden hükümleri açıklamak ve bunların
icab ve iltizam yoluyla yapılmalarını emretmek üzere gön­
derilen resulü olduğuna şehadet ederim . Kıyamete kadar
sürecek bir salat ve selam Hz . Muhammed'in (s) ve onun
ashabının üzerine olsun . Mukaddime burada bitmiştir.

Sıfatlar
1. Fasıl: Alemin yaratıcısı hadis/sonradan olma değildir.
Eğer hadis olsaydı kendisini sonradan var eden bir yaratı­
cısı ve var edicisi olması gerekirdi . Böyle olan ise yalnız­
ca Allah'tır. O varlığı yoktan yaratan ve ortaya çıkarandır.
Alemlerin Rabbi olan Allah yücedir.

2. Fasıl: Alemin yaratıcısı mevcuttur. Göklerin ve yerin


yaratılışındaki acayipliklere ve canlıların fıtratındaki ince­
liklere bakan biri, incelikli, düzenli ve sapasağlam bir ya­
ratma ile olan bu muazzam işleri düzenleyen, sağlam kılan
ve ayrı ayrı yaratan bir yaratıcının olması gerektiğini anlar.
36 Kittibü Usı1/i'd-Dfn

Yaratılanların varlığıyla yaratıcının varlığına istidlalde


bulunur. Allah Teala şöyle buyurdu: " Yerin ve göklerin ya­
ratıcısının Allah olduğu h ususunda şüphe mi var! " (İbrahim,
14/10) .

3 . Fasıl: Yaratıcının bilinmesi, vaciptir. Çünkü o nimet


vericidir. Nimet verene şükür aklen ve şeran vaciptir. Şük­
rün ilk derecesi ise nimet vereni tanımaktır.

Selbi Sıfatlar
el-Vahdaniyyet
4. Fasıl: Alemin yaratıcısı tektir. O'nun ortağı yoktur.
Çünkü alemin iki ya da daha fazla yaratıcısı olsaydı, ara­
larında mutlaka birbirlerini engelleme (temanu') ve çe­
kişme (tedafu') ortaya çıkardı . Bu temanu' ve tedafu' ise
bozulmaya ve ikisinden birinin aciz kalmasına yol açardı .
Aciz olanın ise ilah olması mümkün değildir. İki yaratıcının
varlığı imkansız olunca, zorunlu bir şekilde yaratıcının tek
olduğu anlaşılır.

el-Kıdem
5. Fasıl: Alemin Yaratıcısı Kadlm'dir, O'nun başlangıcı
yoktur. Çünkü onun sonradan ortaya çıkması, onu sonra­
dan var eden bir varlığın (muhdis) olmasını da gerektirir­
di . Sonra bu şekilde onun muhdisi de başka bir muhdisi
gerektirirdi . Bu şekilde de sonu olmayan bir teselsül orta­
ya çıkar. Bu durumda alemin yaratıcısının Kadim olduğu
anlaşılmaktadır.

el-Beka'
6. Fasıl: Alemin Yaratıcısı Ebedl'dir, O'nun sonu yoktur.
Kıdemi sabit olanın ademi/yokluğu imkansızdır. Çünkü
O'nun varlığı zorunludur. Varlığının zorunlu olması, O'nun
baki olmasını gerektirir.
Kitabü Usuli'd-Dfn 37

el-Muhalefün li'l-Havadis
7 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı cevher değildir. Çünkü cev­
her, parçalara ayrılır ve hadis olanlar onda yer edinir. Al­
lah Teala ise bundan (hadislere mahal olmaktan) yüce ve
büyüktür.

8 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı cisim değildir. Çünkü cisim,


cevherden meydana gelmiştir. Alemin Yaratıcısı'nın cevher
olması imkansız olunca, cisim olması da zorunlu olarak
imkansız olur.

9. Fasıl: Alemin Yaratıcısı araz değildir. Çünkü araz, ken­


di başına kaim olamaz aksine kendisiyle kaim olduğu cis­
me muhtaçtır. Aziz ve Celil olan Kadim Allah, zatıyla kaim­
dir ve kendisiyle kaim olan mahalle muhtaç değildir.

10. Fasıl: Alemin Yaratıcısı suret değildir. Çünkü suret,


birleşme/bir araya gelmeden meydana gelir. O'nun cevher
ve cisim oluşunu geçersiz kıldığımızda, suret oluşunu da
geçersiz kılmış oluruz .

11. Fasıl: Alemin Yaratıcısı renk, tat, koku, sıcaklık, so­


ğukluk, kuruluk ve ıslaklık gibi özelliklerle nitelenemez .
Çünkü renk, tat, sıcaklık, soğukluk, koku ve cisimlerin ta­
biatına ait dört nitelik cevherlerde yer tutan arazlardır.
Onların araz ve arazlar için mahal oluşunu geçersiz kıldı­
ğımızda bunların hepsi (Allah'ın yukarıdaki arazlarla nite­
lenmesi) geçersiz olur.

Kıyam bi'n-nefs
12 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı herhangi bir yön/cihette
değildir. Altı yön (ön-arka, sağ-sol, üst-alt) onu kuşata­
maz . Çünkü bu altı yön hadistir. Onları yaratan Allah'tır.
Onları yarattıktan sonra Yüce Allah'a bir yön tahsis edil­
seydi, belirli bir yön ile sınırlandırılmış olurdu . Bu ise ba­
tıldır.
38 Kittibü Usüli'd-Dfn

13 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı alemin üstünde değildir,


alemin dışında bir yönde de değildir. Şayet böyle olsaydı
(Allah'a bir yön izafe etmek mümkün olsaydı), yön olarak
alemin karşısında olurdu . Cisimlerle ilgili her türlü karşı­
laştırma şu ihtimalleri barındırır: Ya onun misli ya ondan
daha büyük ya da daha küçük olması durumu . . . Bu ise bir
takdir ediciye/düzenleyiciye ihtiyaç duyan bir iştir. Allah
ise bundan münezzehtir.

14. Fasıl: Dua sırasında ellerin semaya kaldırılması me­


selesine gelince: Dua sırasında eller duanın kıblesi olduğu
için semaya kaldırılır. Tıpkı, Allah Teala Kabe'nin içinde ol­
madığı halde namazda kıbleye dönüldüğü ve yerin altında
olmadığı ha1de de secde anında alnın yere koyulmasında
olduğu gibidir.

15. Fasıl: Alemin Yaratıcısı bir yerde mekan tutmakla


vasıflanamaz. Çünkü O ezelde bir yer edinmiş değildir. Şa­
yet mekanı yarattıktan sonra onda bir yer edinmiş olsaydı,
başka bir şeye dönüşürdü . Allah bütün bunlardan münez­
zehtir.

el-İstiva'
16. Fasıl: Allah'ın Arş'a istiva etmesi hak ve doğrudur.
Biz de keyfiyetiyle ilgilenmeksizin O'nun dilediği şekilde
istivaya iman ve i'tikad ederiz .

en-Nüzül
1 7. Fasıl: Allah'ın dünya semasına nüzülü/inmesi, bir
yer değişikliği ve hareket değil lütuf ve rahmettir. Daha
önce bu konuyu ele almıştık .

18 . Fasıl: O'nun iki eli vardır ve bunlar O'nun sıfatıdır.


Bunlarla dilediğini yaratır. Bu ikisi yaratma (halk) ve kud­
ret sıfatı olup, tutma ve kavrama organı anlamındaki el de­
ğildir. Daha önce bu konuyu ele almıştık .
Kitabü Usuli'd-Dfn 39

19 . Fasıl: O'nun vechi vardır ve vech O'nun bir sıfatıdır.


Sıfat olarak vech, karşı karşıya olma ve görüşme anlamın­
da değil, ikram ve cömertlik anlamındadır. Daha önce bu
konuyu ele almıştık .

2 0 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı aleme ya da alemdeki her­


hangi bir şeye benzemez . Şayet Allah aleme ya da alemin
herhangi bir cüzüne benzeseydi, Allah'ın hadis olması ya
da alemin kadim olması zorunlu olurdu . Bu sözlerin her
ikisinin de aksi daha önce ispat edilmiştir.

21. Fasıl: Alemin Yaratıcısı hakkında "O nedir?" denile­


mez . Çünkü "ne" sorusu, cins hakkında sorulur. Oysa O'na
cins kavramı nispet edilemez .

2 2 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı hakkında "O nasıldır?" da


denilemez. Çünkü "nasıl/keyfe" sorusu şekil ve durum
hakkında bir bilgi istemektir. O'na bir şekil ya da keyfiyet
nispet edilemez .

2 3 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı hakkında "O nerededir?" de­


nilemez . Çünkü "nerede" sorusu, mekan hakkında bilgi is­
temektir. O'na mekan nispet edilemez.

2 4. Fasıl: Alemin Yaratıcısı hakkında "O kaçtır?" da de­


nilemez . Çünkü "kaç" sorusu, aded hakkında bilgi istemek­
tir. Oysa O'na kemmiyet/çokluk nispet edilemez.

2 5 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı hakkında "O ne zaman var


oldu?" da denilemez . Çünkü "ne zaman" sorusu, zaman
hakkında bir sorudur. Zaman ise O'nu kuşatamaz .

2 6. Fasıl: Alemin Yaratıcısı hakkında "Niçin yaptı?" de­


nilemez . Çünkü "niçin" sorusu bir sebep, ihtiyaç ya da zo­
runluluk gerekçesiyle eylemde bulunan kişi için söylenir.
Allah ise bundan münezzehtir.

2 7 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı'nın, inişi/nüzUI, yükseli­


şi, bir şeye yönelmesi, tefekkür etmesi, ihtiyacı, şehveti,
40 Kitiibü Usuli'd-Dfn

uykusu ve uyuklaması yoktur. O'na zarar ulaşmaz . İlleti,


hüznü, mutluluğu ve zatında bir değişiklik ifade edecek
şekilde rızası ve gazabı yoktur. Tamahı, hasedi, yemesi,
içmesi, arzusu, ayakta durması, oturması, yürümesi, koş­
ması, acelesi, yaslanması, dayanması, yana yatması, gül­
mesi, tebessümü, kahkaha atması, mesafe ve mekan ifade
edecek şekilde uzaklığı ya da yakınlığı yoktur. O'nun yar­
dımcısı ve ortağı, yöneticisi, benzeri, destekleyicisi, ya­
kınları, engelleyicisi, muhafızı, üstü, altı, sağı, solu, önü,
arkası, hafıza ve akıl yürütmesi, verirken haz duyması,
hibe ederken de pişmanlığı yoktur. Çünkü bütün bunlar
hudus/sonradan olan şeylerin emarelerindendir. Allah
kadimdir ve hadisatın tamamından ve bir halden başka
bir hale dönüşmekten de münezzehtir. Alemlerin Rabbi
olan Allah Yücedir.

2 8 . Fasıl: Yüce Allah'ın babası, oğlu ve eşi yoktur. Çünkü


baba, oğlun sonradan olmasının sebebidir. Allah Kadlm'dir,
O'nun için hudus söz konusu değildir. Oğul da babanın bir
parçasıdır. Allah ise zatı itibariyle Tek, sıfatları itibariyle de
Samed'dir. Cüzlere ve bölümlere ayrılmayı kabul etmez . Eş
ise şehveti olan kimse içindir. Allah ise bunlardan münez­
zehtir.

2 9 . Fasıl: Alemin Yaratıcısının yaratması ve fiillerinde


dayandığı bir illet, hükümlerinde yanlışlık, kaza ve kade­
rinde bir sapma yoktur. Çünkü o adi ve faz! sıfatıyla nite­
lenir.

3 0 . Fasıl: Alemin yaratıcısına hiçbir akıl onu tam olarak


kavrayamaz, herhangi bir vehim O'nu tasavvur edemez,
göz ve akıl O'nu idrak edemez, hiçbir bilgi O'nu kuşatamaz .
Hiçbir hadis kendi zatıyla varlığını devam ettiremez . O'nun
sıfatlarında değişim söz konusu değildir. Aklına gelen her
ne varsa Allah bunları ve benzerlerini yaratmaya kadirdir.
Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!
Kitti.bü Usuli'd-Dfn 41

Hayat Sıfatı
3 1 . Fasıl: Alemin yaratıcısı, kendisinde bir ruh ve kendi­
sinden çıkacak herhangi bir nefis olmaksızın ezell bir ha­
yat sıfatıyla Hayy'dır. Çünkü bu mükemmel alemin varlığı
ancak Hayy ve Kadir olduğu tasavvur edilen Allah'ın bir
yaratmasıdır.

el-İlm
3 2 . Fasıl: Alemin yaratıcısı, külliyat (tümelleri) ve
cüz'iyyatı (tikelleri) ile birlikte bütün ma'lumatı bilir. Süfll
ve ulvi alemlerde zerre kadar bir şey O'nun ilminden gizli
kalamaz . Şayet O, alim olmasaydı, ilmin zıddı olan cehl/ce­
halet ile vasıflanırdı . Bu ise bir eksiklik olup Yüce Allah ise
bu eksiklikten yüce ve büyüktür.

el-Kudret
3 3 . Fasıl: Alemin yaratıcısı mükemmel bir kudretle ka­
dirdir. Çünkü sapasağlam ve mükemmel fiillerin meydana
gelmesi, kadir (_r...ı.i) bir Kadir (_,.)li) olmaksızın tasavvur
edilemez .

el-İrade
3 4. Fasıl: Alemin yaratıcısı kainatı dileyen ve kainattaki
bütün işleri de düzenleyendir. Şayet O, irade eden olmasay­
dı, eşya O'nun irade ve meşieti olmaksızın ortaya çıkmaz,
O'nun bunları yapmaya zorunlu olurdu . Allah'ın bir şeye
zorunlu olması ise acizlik göstergesidir ki, Allah bundan
yücedir.

el-Semi' ve'l-Basar
3 5 . Fasıl: Alemin yaratıcısı Semi'/her şeyi işiten ve her
şeyi gören/Basir'dir. Çünkü duyma ve görme övgü ve yet­
kinliğe dair iki sıfattır. Bunların olmaması ise eksikliktir.
Allah ise eksiklikten yücedir.
42 Kitiibü Usuli'd-Din

el-Kelam
3 6 . Fas ıl: Alemin yaratıcısı mütekellimdir. Zira Allah
mütekellim olmasaydı bunun zıddı ile nitelenmesi gerekir-
di. Bu da konuşamamazlıktır. Allah ise bundan yücedir.

3 7. Fasıl: O'nun Ketam'ı vardır. Çünkü emir ve nehiy an­


cak kelam ile gerçekleşir. O'nun Kelam'ı kadimdir. Kadim
olmasaydı, Allah ezelde kelamdan yoksun olurdu . -Allah
ise bundan yücedir- O'nun Kelam'ı mahlük değildir. Eğer
mahlük olsaydı Allah hadisler için bir mahal olurdu . -Allah
ise bundan yücedir- O'nun Kelam'ı zatıyla kilimdir. Zattan
ayrılma, intikal anlamında bölünme, kalplere ve kağıtlara
doğru taşınma kabul etmez . Çünkü bu O'nun Ketamı'dır.
Kelam'ı da O'nun bir sıfatıdır ve O'nun sıfatları zatıyla
kilimdir. Zattan ayrılma ve bölünme kabul etmez . Bu söz­
ler O'nun kadim ve ezeli Kelamı'nın zatıyla kilim olduğuna
delildir. Harfler, sesler, harflerin ve kelimelerden bir araya
gelen muhdes ve mahlük olan ibareler de Allah Teata'nın
Kelam'ı olarak isimlendirilir. Çünkü ibareler zatıyla kilim
manalardır. Mahlük olmayan ise mahluk olan ile dile geti­
rilir/ifade edilir. Şairin sözü bunu gösterir:
Kelam gönlün içindedir Dil ise gönülde olana delildir

3 8 . Fasıl: O'nun Kelam'ı harf değildir. Çünkü harfler


kendinde farklılıklar içerir. Bir defada değil birbirini takip
ederek sıralı bir şekilde ortaya çıkarlar. Bu ise harflerin hu­
dı1sunu gerektirir. Allah'ın Kelam'ı ise kadimdir.

3 9 . Fasıl: O'nun Kelam'ı ses değildir. Çünkü sesler, ken­


disiyle cins açısından birlikteliği olanlarla idrak edilir.
Şayet O'nun Kelam'ı bir ses olsaydı, sesler kategorisinde
olurdu . Bu ise hudı1su gerektirdiği için muhaldir. Allah'ın
Kelam'ı Arapça, Süryanice, İbranice değildir. Çünkü bu dil­
ler harflerden oluşan lafza ait niteliklerdir. Allah'ın Kelam'ı
ise harf değildir.
Kitdbü Usüli'd-Dfn 43

4 0 . Fasıl: Allah Kelamı'nın Arapçayla okunuşu Kur'an


olarak, Süryanice okunuşu İncil, İbranice okunuşu ise Tev­
rat olarak isimlendirilir. Bunların hepsi kendi dillerinde
okunması anlamına binaen Allah Kelamı olur.

4 1 . Fasıl: Allah'ın Kelam'ı olan Kur'an mahlllk değildir.


Kadim olan Allah kelamının yerine geçmeksizin Kur'an
mushaflarda yazılı, dillerle okunan, kalplerde korunandır.
Tıpkı şunu söylemen gibidir: "Kendi zatı bunlarda olmak­
sızın Yüce Allah dillerde zikredilir, kalplerde bilinir, mes­
citlerde kendisine ibadet edilir".

"Kur'an Allah'ın Kelamı'dır" sözümüzle kulun fiili olan


okuma eylemini değil okunan şeyi kastetmekteyiz Çünkü
Kur'an sözlük anlamı olarak hakikatte okumaktan ibaret­
se, bu durumda Kur'an ile okunan şeyin zikredilmesi ve
onun kastedilmesi pekala mümkündür.

Bu konuda alimlerimiz "Kur'an mahluk değildir demek


caiz değildir. Ancak Allah'ın Kelamı anlamında Kur'an,
mahlllk değildir" şeklinde söylemek gerekir" demişlerdir.

4 2 . Fasıl: Kelam ilim, kudret ve irade gibi ayrı bir sıfat­


tır. Ayrı ve bağımsız olanın kendine ait gerçekliği vardır.
Aded/sayı/kemmiyet birbirine muhalif olur. Kemmiyette/
adedde söz sonsuz ve sınırsızdır.

4 3 . Fasıl: Allah'ın Kelamı'nın Kur'an, Tevrat ve Zebur ola­


rak isimlendirilmesi, Kelamı'nın çokluğunu gerektirmez .
Tıpkı Allah'ın (Azze ve Celle) Arapçada '1\llah", Farsçada
"Hüday", Türkçede "Tengri" olarak isimlendirilmesi gibidir.
Aslında Allah Tek'tir ve aynı şekilde O'nun Kelamı da tektir.

44. Fasıl: Emir, nehiy, haber, nida, va'd ve va'idi, kıssalar,


misaller ve öğüt türünden Allah Kelamı, tek bir kelamdır.

4 5 . Fasıl: Allah'ın Kelfünı'nın bahsettiğimiz anlamda işi­


tilmesi caiz değildir.
44 Kitabü Usuli'd-Dfn

46. Fasıl: Allah Teala'nın (Takdis ve Tenzih Allahındır)


hayy, alim, kadir, mür'id, sem'i', bas'ir ve mütekellim olduğu


sabit olduğunda, O'nun hayat, ilim, kudret, irade, iş itme,
görme ve kelam sahibi olduğu o rtaya çıkar. Çünkü ilimsiz
alim ve kudretsiz kadir olduğunu iddia etmek, hareketsiz
hareket sahibi ve sükuneti olmayan sakin olduğunu iddia
etmek gibidir. Bu da aynı şekilde Allah'ın bizimle ilgili ilmi­
nin ve üzerimizde kudretinin olmadığını iddiasına götürür.
Bu ise çi rki n ve imkansız bir şeydir.

4 7. Fası l : O'nun ilmi kesbi ve zaruri değildir. Çünkü bun­


lar hudus emareleridir.

el-Esma'
48. Fasıl: Allah Teala'nın isimleri O'nun sıfatlarıdır. Al­
lah (Azze ve Celle), şöyle buyurmuştur: "En güzel isimler
O'n undur". (A'raf, 7 / 1 80) Yani O'nun yüce sıfatlarıdır.

49. Fasıl: Aziz ve Cel'il olan Allah' ın isimlerinin, kıyasla


elde edilmesi mümkün olmayıp, tevkifi olarak elde edilir.

5 0 . Fası l : O'nun sıfatları araz değildir. Çünkü arazların


varlığı sürekli değildir. O'nun sıfatları ise Allah'ın Beka'sı
ile bakidir. Allah' ın Beka'sı da zatının ve sıfatlarının b eka­
sını ifade eder.

5 1 . Fas ı l : O'nun sıfatları Zatı'na mahsustur. (Bu ne­


denle) "Sıfatları Zatının aynıdır ya da bazısı ayrı bazısı da
zatından gayrıdır" denilmez. Çünkü iki şeyin birbirinden
farkl ı/gayr olması hakikati, b i ri olmadan diğerinin var ol­
masını mü mkün kılar; ya da birinin diğerinden bağımsız/
farklı da olabileceğini mümkün kılar. Bu ise Allah'ın sıfatla­
rı hakkında muhaldir.

5 2 . Fasıl: Allah'ın sıfatları ''.Allah ile beraberdir ya da Al­


lah'tadır" d enilmez. Aksine O'na has ve O'nunla kaimdir ya
da zata içkin O'nunla kaim olan manalardır denilmelidir.
Kitabü Usüli'd-Dfn 45

5 3 . Fasıl: O'nun sıfatları hakkında zatına muhalif ya da


zatına muvafık denilmez. Çünkü bu da çelişkif muğayere
fikrine sebep olur. Allah ve O'nun sıfatları arasında çelişki
olması ise muhaldir.

54. Fasıl: Alemin Yaratıcısı, ahval (halden hale geçmek)


ile nitelenemez . Çünkü ahval sıfatlara göre ortadan kalkar.
Allah'ın sıfatları hakkında bu muhaldir.

5 5 . Fasıl: Aziz ve Celil olan Allah'ın iradesi, murad et­


tiklerinin tamamında geçerlidir. Bir şeyin olmasını diledi­
ğinde o şeyin olmaması ya da bir şeyin olmamasını dile­
diğinde de o şeyin olması mümkün değildir. Çünkü O'nun
hakimiyeti altında O dilemeden bir şey ortaya çıkarsa Al­
lah gafil ve mağlup olur ki bu ise eksiklik . Allah eksiklikten
münezzehtir.

5 6 . Fasıl: O'nun bildiği, güç yetirdiği ve irade ettiği şey­


lerin sınırı yoktur. Eğer sınırı olsaydı ilminin de sınırı ol­
ması gerekirdi . Oysa O'nun ilmi sonsuz ve sınırsızdır.

5 7 . Fasıl: Alemin Yaratıcısı, zatıyla kaimdir. Kendisinin


dışındaki şeylerden müstağnidir. Şayet O, zatıyla kaim ol­
masaydı, başkasına muhtaç olurdu . Yüce Allah bundan
münezzehtir.

5 8. Fasıl: Alemin Yaratıcısı, sıfat ve kudret açısından


azimdir. Zatının azametinden söz edilmez . Çünkü zat an­
lamında azamet, cüzlerin çokluğunu gerektirir. Allah ise
tektir. Cüzlere ayrılmaz ve bölünme kabul etmez .

Tekvin Sıfatı
5 9 . Fasıl: Bilmiş ol ki, tekvin, tahllk, icad, ihdas, ibda', ih­
tira' aynı anlama işaret eden kavramlardır. Bu da bir şeyin
ademden/yokluktan vücuda/varlığa getirilmesidir.

6 0 . Fasıl: Bilmiş ol ki, tekvin mükevvenden başkadır.


Çünkü tekvin ve mükevvenin aynı olduğunu söylemek,
46 Kitô.bü Usuli'd-Dfn

vurmak fiili ile vurulan şeyin, kati fiili ile maktülün aynı
olduğunu söylemek gibidir. Bu ise muhaldir.

6 1 . Fasıl: Tekvin Allah'ın sıfatıdır. Çünkü alemin ortaya


çıkması onun yaratmasıyla yani tekviniyledir. Bu durumda
Allah muhdis ve mükevvin; tekvin ise O'nun sıfatı olur.

6 2 . Fasıl : Tekvin Allah'ın zatıyla kfüm bit sıfatıdır. Şayet


o Allah'ın zatıyla kfüm olmasaydı, başka bir mahalde kfüm
olurdu . Bu durumda mükevven tekvin sıfatına sahip yara­
tıcı olurdu . Bu ise muhaldir.

6 3 . Fasıl : Tekvin hadis değil ezeli bir sıfattır. Aziz ve Ce­


lil olan Allah ezelde mükevvin ve haliktir. Çünkü o hadis
olsaydı, Allah'ın zatı hadis şeylere mahal olurdu . Allah ise
bundan yüce ve büyüktür. Böylece tekvinin mükevvenden
ayrı, hayat, ilim, kudret gibi Bari'in ezeli bir sıfatı olduğu
ispat edilmiştir.

64. Fasıl : Allah'ın sıfatlarının hepsi zatıyla kfüm ezeli sı­


fatlardır. Aksi halde Allah'ın zatında sonradan ortaya çık­
ma durumu mümkün olurdu . Bari' isminin taşıdığı anlamı
yaratılmışları/mahlı1katı ihdas edip yaratmasıyla kazan­
mış değildir. Bari' insanlar ona taptığı için ilah ya da onları
yarattığı için halik olmuş değildir; O zatı dolayısıyla ilah ve
haliktir. Tıpkı hayat verdikten sonra ölüleri diriltmesi gibi­
dir. Çünkü bu ismine (muhyil mevta ismine) onları dirilt­
meden önce layıktır. Aynı şekilde halik ismine de insanları
yaratmadan önce layıktır. Böyle o her şeye kadirdir.

Ru'yetullah
6 5 . Fasıl: Alemin yaratıcısı ahiret yurdunda gözlerle,
ihata edilmeksizin, keyfiyetsiz, idraksiz ve nihayetsiz bir
surette görülecektir. Çünkü var olan şeyin görülmesi müm­
kündür. Allah Teala da vardır. Bu surette de O'nun görül­
mesinin/ru'yetullahın mümkün olduğu kesin bir şekilde
ortaya çıkmıştır.
Kitabü UsCıli'd-Dfn 47

en-Nübüvvat
66. Fasıl : Resullerin gönderilmesi aklen imkansız değil­
dir. Çünkü Aziz ve Celil olan Allah, yaratılmışların halik'i ve
maliki'dir. Yaratma, emir ve mülk sahibi olan kimse mül­
künde ve sahip olduğu şeylerde dilediği gibi tasarruf hak­
kına da sahiptir. Dünya ve ahirette hayra nfül olmaları ve
faydalanmaları için onlara emretmesi, nehiyde bulunması
mümkündür. Bununla ilgili de asla bir imkansızlık söz ko­
nusu değildir. Bu yüzden de resullerin gönderilmesi müm­
kündür.

6 7 . Fasıl: Peygamberlerin gönderilmesi iki açıdan hik­


met gereği vacip olan hususlardandır.

Birincisi: N imet verenin nimetine şükretmek, aklen ve


şer'an vaciptir. Akıl ayrıntılı bir ş ekil de olarak bizi bunun
bilgis ine ulaştıramaz. Bu bilgi ancak sem' ile elde edilir.
Sem' ise peygamberlerin gönderilmesi ile gerçekleşir. Böy­
lece hüküm itibariyle vacip olur.
İ kincisi: Peygamberlerin gönderilmesinde dini delilin
ispatı, hüküm için delilin kesinleşmesi, cennet ve cehen­
nemle ilgili Allah'ın vaad ettiklerinin gerçekleşmesi söz
konusudur. Çünkü peygamberler gönderilmeseydi, kafi rle­
rin iman etmemeleri hususunda kendileri için bir bahane
olurdu. Zira Allah şöyle buyurmuştur: "Resullerden sonra
insanların Allah 'a karşı bahaneleri olmasın diye, m üjdele­
yici ve sakındırıcı olarak resuller gönderdik. Allah Azfz ve
Hakimdir" (Nisa, 4 / 1 6 5). Bu hikmet gereği p eygamberlerin
gönderilmesi vacip olmuştur. Vucubdan kastettiğimiz ş ey,
aklen muhal olmayıp hikmetin gerektirdiği şey anlamın­
dadır. Bu Allah'ın üzerine kendisinin ya da bir başkasının
gerekti rmesi dolayıs ıyla vacip olmamıştır. Allah bunlardan
yüce ve büyüktür.
48 Kitô.bü Usü/i'd-Dfn

68. Fasıl: H erhangi bir şahsın peygamber olarak gönde­


rilmesi vacip değildir. Onun dışındaki kişilerin d e gönde­
rilmesi cfüzdir. Ancak buna dair bir delilin olması gerekir
ki bu delil de mucize göstermektedir. Birinin elinde mucize
ortaya çıktığında, onun Allah' ın elçis i olduğu anlaşılır.

6 9 . Fasıl: Allah Teala nebileri resul, müj deleyici ve uya­


rıcı olarak göndermişti r. M uhammed'i (s) de resul, nebi,
müj deleyici ve uyarıcı olarak göndermişti r. Bunun gös ­
tergeleri de H z . Peygamber'in elinde açık şekilde ortaya
çıkan şu mucizelerdir: inşikaku'l-kamer (işaretiyle ayın
yarılması), ağacın yerinden kalkıp yanına gelmesi ve işa­
ret etmes iyle geri dönmesi, taşın kendisini selamlaması,
elindeki çakıl taşlarının tesbih etmesi, parmaklarının ara­
sından su fışkırması, ağacın inlemesi, dişi bir devenin ken­
disine ş ikayette bulunması, pişmiş koyu n etinin kendin­
deki zehri haber vermesi, az b i r yemekle birçok insanı do­
yurmas ı, az bir sudan birçok insana su içirmesi, kü çükken
kendisini gölgeleyen bulut, iki omzu arasındaki nübüvvet
mührünü n bulunması, insanlar aras ında en güzel kokan
bi ri olması, ümmi olmasına rağmen geçmiş ve gelecek­
ten gaybi hususlardan haber vermesi, Hz. İ sa (s) 'nın onun
gö nderilmesini müj delemesi ve bunlar dışında sayılama­
yacak kadar çok diğer mucizeleridir. Kur'an-ı Kerim, bu­
gün aram ızda bulunan mucizelerindendir. Araplar çoğun­
lukla fesahat, belağat ve temyiz sahibi olmalarına rağmen
Kur'an' ın bir benzerini, benzerinden bir sureyi getirmede
aciz kalmışlardır. Bu apaçık mucizeler ve ayetler, onun nü­
büvveti nin doğruluğunu ve risaletinin gerçekliğine işaret
etmektedir.

el-Mi'rac
7 0 . Fas ı l : Mi'rac haktı r. Resulullah uyanıkken bedeniyle
semaya yükselmiş ve Allah'ı n dilediği yere kadar gelmiş­
tir. Allah Hz. Peygamber'i M escid-i Haram'dan Mescid-i
Kitaba Usuli'd-Dfn 49

Aksa'ya yürütmüştür. Bu Allah'ın Kitabı'nda ve Resulü'nün


sünnetinde sabittir. Allah'ın kudreti açısından da i mkansız
değildir.

İsmetü'l-enbiya
7 1 . Fasıl: İ nsanlar, p eygamberlerin ismeti ko nusunda
ihtilaf etmişlerdir. Mu'tezile'nin çoğunluğu dedi ki : Pey­
gamberler için hata, zelle, günah ve gaflet cinsinden bir şey
mümkün değildir. Çünkü bunlar peygamberler hakkında
ayıplamayı gerektirecektir. Bazıları da dedi ki : Bunlar fiili
ve kavli olarak peygamberler için mümkündür. Çünkü bu
onların güvenilirliklerinin artmasını sağlar.

Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in bazısı dedi ki : Zelle peygam­


berlerde, daha faziletli şeylerin terk edilmesiyle ortaya çı­
kabilir. Bu söz görünüşü itibariyle güzel görünse de başka
bir açıdan doğru değildir. Çünkü efdal, alternatifi karşısın­
da fazilet sahibi olmayı gerekli kılar. Bu durumda A dem'in
(as) yasaklanmış olmasına rağmen ağaçtan yemesinin fa­
ziletli olması gerekirdi. Ancak Allah "A dem rabbine karşı
geldi ve yolunu şaşt rdı (Taha, 2 1 / 1 2 1) buyurmuştur.
"

Ehl-i Sünnet'in bazısı da p eygamberlerin küçük günah­


lar olmaksızın büyük günahlardan ko runmuş olduklarını
s öylemiştir. Çünkü peygamberlerin şefaat makamları var­
dır. Musibetle sınanmayan kimseler, bu musibetler üze­
rinde ilerleyemez. Sahih görüş ise Kur'an'a iman etmek
peygamberler (as) hakkında ortaya konulan te'villerin
bulunduğu kitaplara iman etmeyi de gerektirmez. Çünkü
bu te'villerde peygamberler hakkında hatadan emin olu­
namayacak türden çelişkiler vardır. Biz de zaten bunlarla
mükellef değiliz. Bundan sakınmak gerekir.

Peygamberler Arasındaki Üstünlük


N ebll erin bazısı daha üstündür. Resuller ise onların
hepsinden üstündür. Bazı resuller de diğer resullerden
50 Kitı'ibü Usü/i'd-Din

üstündür. N ebimiz Muhammed (s) nebi ve resullerin en


üstünüdür. Nebi ve resullerin tamamı yüz yirmi dört bin
üç yüz otuz adettir. Ulu'l-Azm olan p eygamberler ise beş
tanedir: N uh, İ brahim, Musa, İ sa ve M uhammed (s) 'dir.
Dört tanesi de ölmemiştir: B unlar İ sa (as), İ dris, Hızır ve
İ lyas (as) 'tır.

Kevniyyat
Melekler
7 2 . Fas ıl: Meleklerin (as) bazısı bazılarından daha üs­
tündür. Onların en faziletlileri şu dördüdür: Cebrail, M ikail,
İ srafil, Azrail (as) . Bunların faz i leti Kur'an ve Sünnet ile sa­
bitti r.

7 3 . Fas ı l : Ademoğullarının seçkinleri bütün melekler­


den üstündür. Ademoğlunun avamından müttaki olanlar,
meleklerin avamından daha üstündür. Çünkü A dem me­
lekler için secde makamıdır. Melekler ise ona secde etmiş­
lerdir. Kendisine secde edilin secde edenden daha üstün
olduğunda ise şüphe yoktur.

H avassın havassa üstünlüğü sabit olunca avamında da


avama üstünlüğü sabit olmuştur.

74. Fasıl : M elekler Allah'ı n kullarıdır ve onlar günahlar­


dan korunmuşlardır. İ nsan türünün peygamberleri hariç
insan ve cinler masum değildirler.

7 5 . Fas ıl: Allah'ın Adem (as) ve zürriyetinden aldığı


misak haktır. Arş, Kürsi, Levh, Kalem, Levh'teki yazılanlar
haktır. Bütün varlıklar, Allah'ın Levh'te olmasını yazdığı
ş eye karşı olmamasını yap mak için bir araya gelmiş olsalar
bile buna güç yetiremezler. Bunun tersi de böyledir. Kıya­
met gününe kadar olacak şeyler hakkında kalem kurumuş­
tur yani hükmün değiştirilmesi mümkün değildir.
Kitabü Usuli'd-Dfn 51

Velilerin Kerametleri
76. Fasıl : Tabii olayları nakzedecek ya da onları kes inti ­
ye uğratacak şekilde evliyadan kerametlerin zuhuru caiz­
dir. Çünkü bu Allah Teala'nın kudreti açısından mümkün­
dür. Velilerin kerametlerinin ortaya çıkmasında herhangi
bir imkansız yön yoktur. Allah Teala'nın, kendisine mahsus
kıldığı delillerle bir veliye ikramda bulunması caizdir. Bu
durum Kitab ve Sünnet ile sabit olmuştur.

7 7 . Fasıl: Veli nebiden daha üstün olamaz. B ilakis tek bir


nebi velilerin tamamından daha üstündür. Bunun burhanı
ise apaçıktır. Velinin derecesi ve makamı ne kadar yükse­
lirse yükselsin kendisinden farz ibadetler sakıt olmaz. Kim
veli olup hakikate vasıl olan kişiden dini hükümlerin sakıt
olduğunu iddia ederse, doğru yoldan çıkmış bir sapkındır.
Çünkü ibadetler nebilerden bile düşmezken velilerden na­
sıl sakıt olsun?
İ stitaat iki çeşittir. Hal olan istitaat (bilkuvve) . Bu da
sağlıklı organlar ve uygun şartlardır.

Fiili istitaat ise anlık yaratılan bir arazdır. Allah'ın yarat­


masına bitişik olarak fiille birlikte yaratılır. H al anlamında
istitaatin (bilkuvve) varlığında şüphe yoktur.

Fiili istitaate (bilfiil) gelince fiile bitişik oluşunun dela­


leti şudur: O fiilden önce olsaydı fiilin ortaya çıkması anın­
da kendisinin olmaması gerekirdi. Çünkü o bir arazdır ve
arazların sürekliliği yoktur.

Kulların Filleri
78. Fasıl: Hayır ve ş erriyle kulların fiilleri Allah' ın ya­
ratmasıyla ortaya çıkmışlardır. Çünkü Allah'ın kudreti ka­
dimdir ve makduratın bir kısmı hariç diğerlerine mahsus
değildir. O'nun kudreti makdurat cinsinden olan şeylerin
tamamına taalluk eder. Kulların fiileri de makdurat cin-
52 Kitô.bü Us{l/i'd-Dfn

sinden hadis şeylerdir. Allah'ın kudreti kulların fiillerine


taalluk eder. Fiiller ortaya çıktığında Allah'ın yaratmasıyla
ortaya çıkmış olurlar.

79. Fası l : Kul, fiillerinin yaratıcısı değildir. Onun icad


edicisi de değildir. Eğer kul lcad ve yaratmaya kadir olsay­
dı, fiili kastettiği ve istediği şekilde olurdu. Fiilin onun iste­
diği ş ekilde ortaya çıkmadığı görüldüğünde, onun, fiilinin
haliki yani yaratıcısı ol madığı da bilinmiş olur.

8 0 . Fasıl : Kullar için kendisiyle asi ya da itaatkar olarak


nitelendirild ikleri fiiller vardır. Bunları da Allah Teala ya­
ratmıştır. Mükafat ve ceza Allah Teala'nın yaratması anında
o fiillerin yapılmasına taalluk eder. Çünkü failin fiili, onun
kastını ve iradesini içerir. Çi rkin görme ve uzak durma gibi
şeylerin fiile dahil olmasını engeller. Kulların fiilleri hak­
kında bu hususlar gerçekleştiğinde fiiller kullara nispet
edilir.

8 1 . Fasıl: Hissiyatta olduğu gibi ilki ihtira'/yaratma di­


ğeri ise kesb/iktisab kudreti olmak üzere iki kudretin al­
tı nda bir makdO.run gerçekleşmesi mümkündür. İ mkansız
olan ise iki kudretin bir arada bulunmasıdır. Kudretlerden
her biri ya iktisab ya da ihti ra' kudretidir.

8 2 . Fası l : Darbe sonucu darp edilende ortaya çıkan acı


ve kırma eylemi sonucunda ortaya çıkan kırılma gibi, insan
eyleminden ortaya çıkan sonuçlar Allah'ın mahlukudur.
Çü nkü bu sonuçlar eğer kulun fiili olsaydı, darp edilendeki
acıyı engellemeye kulun gücünün yetmesi gerekirdi. Bunu
yapmaya gücü yetmediği için fiilin, kulun makdO.ru olma­
dığı bilinir.

8 3 . Fasıl : Alemin yaratıcısı kullarını gücünün yetmediği


ş eylerle sorumlu tutmaz. Aksi halde mükellefiyetin gerek­
ti rdiği ş ey, acziyet durumunda da ortadan kalkmazdı. Çün­
kü teklifin varl ığı, kişinin yerine getirmesi halinde itaatkar
Kitabü UsCıli'd-Dfn 53

sayılıp sevap kazanmasına, terk etmesi halinde de asi sayı­


larak ceza görmesine neden olmaktadır. Bu ise acz halinde
ve aletlerin yokluğunda gerçekleşmez.

84. Fasıl: A lemin yaratıcısı, halk ve ihtira' ile lütufta


bulunan ve kullarına sorumluluk yükleyendir. Yaratma ve
tekl if onun üzerine vacip değildir. Çünkü vacip kılan, emir
ve nehiy eden bizatihi kendisidir. O nasıl olur da bir yü­
kümlülük ve zorunluluk altına girebilir ki ! Vacip, emir ve
nehiy gibi kavramlar A lemlerin Rabbi olan Allah'ın hitabı­
nın sonucu ortaya çıkar.

Salah-Aslah
8 5 . Fasıl: Allah aslahı ve maslahatı yapmak zorunda de­
ğildir. Çünkü O küfrü ve masiyeti yaratmıştır. Aslahı yap ­
m a k zorunda olsaydı o ikisini yaratmazdı. Çünkü küfür ve
masiyet iyi şeylerden değildir. Kulları hakkında dünya ve
ahirette azaba sebep olduğu için kullar açısından ikisi de
kötüdür.

Sevap-İkab
86. Fasıl: Taatler sevapların alametleridir illetleri değil.
Günahlar ise azabın alametleridir sebepleri değil. Çünkü
Kadim Subhanehu ve Teala illete muhtaç değildir. Allah
kulların ibadet etmesine layık olan mabuddur. Onun ödül­
lendirmesi ve cezalandırması adalettir. Hiçbir ş ey Allah
-Azze ve Celle- üzerine vacip değildir. Çünkü vacip/zorun­
luluk, vacip/zorunlu kılan bir faili gerektirir ve vacip kılan,
vacip kılınandan daha üstündür. Hiç kimse Allah'tan -Azze
ve Celle- daha üstün değildir.

8 7 . Fasıl : Sevap ve azap cinsinden amellerin karşılığı


Allah'ın -Azze ve Celle- takdiri ile değil kulların fiilleriyle
ilgilidir. Çünkü Allah Teala "Siz ancakyaptık/arımzm karşı ­
lığım göreceksin iz" (Yasin, 3 6/ 5 4) buyurmuştur.
54 Kitô.bü Usüli'd-Dfn

88. Fasıl: Ö ldürülen eceliyle ölmüştü r. O nun için bun­


dan başka ecel yoktur. Eceli öne alınmaz ve e rtelenmez.
Çünkü Allah onun eceliyle yarın öleceğini bildiğinde, onu
bugün eceli dışında öldürmek i mkansızdır. Çünkü bu Al­
lah' ın, kulunu yarına kadar yaşatması hususunda acziyeti­
ne yol açardı. Bu ise muhaldir.

89. Fas ı l : Her insanın bir eceli vardır. Çünkü onun için
tayin edilmiş iki ecel olursa bu Allah'ın, işlerin s o nunu bil­
memesi anlamına gel ir. Allah böyle bir eksiklikten münez­
zehtir.

9 0 . Fas ı l : Ecel, müddet ve bu müddetin bitmesi anlam­


larına gelir. Ancak ikinci anlam kullanım açıs ından daha
çok yaygı ndır. Kati/öldürme, katil/öldüren biri sebebiyle
gerçekleşen bir eylemdir. Ö lüm, ruhun alınması olup kati­
lin burada herhangi bir etkisi olmaksızın Allah'ın yaratma­
sıyla gerçekleşir. Bu şekilde de alemde yapıcısı olmaksızın
doğrudan ortaya çıkanların hepsi Allah Teala'nın mahluku­
dur. Bu ise, alemin hudusu konusunda zikrettiğimiz üzere,
Allah'ın sonradan yaratmasıyla ortaya çıkar.

Rızık ve Rızıklar
9 1 . Fasıl: Rızık, helal olsun haram olsun, kendi mülkü
olsun ya da olmasın, kula ulaşan ve kulun onunla beslendi­
ği her ş eydir. Çünkü rızık, helal ya da kendi mülkü olsaydı,
helale güç yetiremeyenin ve herhangi bir mülkü olmayanın
rızıklanması tasavvur edilemezdi.

92. Fasıl : Herkes kendi rızkını yer ve eğer başkasının


rızkını tüketirse, diğerinin yiyeceği rızkı kalmazdı. Bu ise
onun helakına yol açardı.

Günahlar Allah'ın iradesi ve meşietiyledir. Hangi sıfatla


ortaya çıkarsa çıksın, kulların fiillerinin hepsi de, Allah'ın
iradesi ve meşietiyledir. Taat ve iyilikler Allah'ın i radesi,
meşi eti, kazası, kudreti, rızası, muhabbeti ve emri iledir.
Kitaba Usuli'd-Dfn 55

Günah ise Allah'ın iradesi, meşieti, kazası, kudreti iledir;


ancak emri ile değildir, onda rızası ve muhabbeti de yoktur.
Çünkü Allah'ın emri, rızası ve muhabbeti onun katında gü­
zel olan şeylerden kaynaklanır. Bu ise günahlara değil taat
ve iyiliklere daha uygundur. Kulların fiillerinin tamamı, Al­
lah Teala'nın yaratmasıyla mahluktur. Bunlar Allah'ın ya­
ratmasıyla mahluk olduğundan Allah'ın iradesiyle olmuş­
tur. Çünkü bunlar Allah'ın iradesiyle olmasaydı, O onları
yaratmada muhtar olmaz aksine mecbur olurdu ki, bu ise
küfür ve dalalettir.

Mu'tezile şöyle dedi: Günahlar Allah Teala'nın iradesi ile


değildir, meşieti de yoktur. Bilakis Allah'ın çirkin görme­
siyledir.

9 3 . Fasıl: Allah Teala'nın iradesi ve meşieti, emretme­


si ve nehyetmesi olmaksızın O'nun ilmine uygundur. Allah
Teala ezelde olmasını bildiği her şeyin, hayır olsun şer ol­
sun var olmasını irade etmiştir. Var olmamasını bildiği her
şeyin de var olmamasını irade etmiştir. Çünkü O Firavun'un
küfrünü bilir. Diğer isyankarlar ve kafirler de böyledir.

Mu'tezile şöyle dedi: Allah Teala'nın iradesi O'nun em­


rine uygundur. Böylece Allah emrettiği şeyi irade etmiş;
nehyettiği şeyi de çirkin kabul etmiştir.

Bizim delilimiz şudur: Allah Teala kafirden iman dile­


seydi, kafir ise kendisi için küfür dileseydi kafirin dilemesi
Allah'ın dilemesine üstün gelirdi ki bu ise acziyet gösterge­
sidir. Allah böyle bir eksiklikten münezzehtir.

94. Fasıl: Emir ve nehye gelince, şöyle deriz: Allah kafire


iman etmesi için imanı emretmiş ve küfürden sakınması
için de küfürden nehyetmiştir. Böylece ona iman vacip, kü­
fü r ise haram olmuştur. Vacip olan imanı terk edip nehye­
dildiği küfrü tercih ettiği için azaba müstahak olur. Böylece
Allah'ın, kafirin vacip olan imanı terk etmesi ve yasaklan-
56 Kitabü Usüli'd-Din

mış olan küfrü işlemiş olmasındaki bilgisi gerçekleşmiş


olur. Bundan dolayı cehennemde ebedi kalmaya layık olur.
Bu surette de Allah'ın ilmi ve ihbarı gerçekleşmiş olur. Ö y­
leyse tüm bunlar Allah' ın ilmi ve iradesine göre tahakkuk
eder.

9 5 . Fasıl: Kul, Allah'ın -Azze ve Celle- ilmi dolayısıyla bir


şeye mecbur değildir. (Her ne kadar Allah'ın iradesinin dı­
şına çıkması mümkün olmasa da) . Çünkü Allah'ın kulun­
dan istedikleri azap ve sevab ı gerektiren ihtiyari fiillerdir.
İ man ve küfür cebir olmayıp ihtiyari fiillerdendir.

Kaza ve Kader
96. Fası l : Kaza ve kader h akkındadır. Bilmiş ol ki kader
sırdır ve kaza da Levh-i Mahfüz'daki bu sırrın açığa çıkma­
sıdır. H üküm de kaderin kulun üzerinde gerçekleşmesidir.
Hüküm teslimiyeti gerektirir. Kaza rızayı, kader ise tevfizi
gerektirir. Kader Allah'ın ilmindedir, kalem ile levh-i mah­
fuzda değildir. Levh, kader hakkında b ilgi sahibi olduğun­
da/kader Levh'de yer aldığı andan itibaren kaza olarak
isimlendirilir. Kula ulaştığında ise hüküm adını alır. Kader,
Allah'ın dilediği takdirde kulun başına gelecek olan ş eyleri
içeren ilminde mukadderdir. Kader Allah'ın sıfatıdır. Tak­
dir ettiği ş ey de O'nun mülküdür. Kader'in bir sınırı ya da
sayısı yoktur. Ancak takdir edilen ş eyler /makdur, sınırlı
ve sayılı olan şeylerdir. Kaza ve kaza edilen ile hüküm ve
hükmedilen şey arasındaki ilişki de bunun gibidir. Kader,
Allah' ın herhangi bir yöne yönlendirmeyi içermeyen rubu­
biyet sıfatıdır. Kaza ise Allah'ı n uygun bulduğu şeyi gerekli
görmesidir. H üküm ise kul hakkında gerekli gördüğü ş eyin
kula ilişmesidir.

9 7 . Fasıl: Cebr iki çeşitti r: Fiil olarak zorlama anlamın­


da cebr, ceberut anlamında cebr. Zorlama/ İ cbar fiilleri
ortadan kaldırır (fiilin kuldan nefyedilmesine yol açar) .
Ceberut ise kuldaki istiğna/büyüklük duygusunu ortadan
Kitaba Usuli'd-Dfn 57

kaldırır. Kul fiildeki etkisini ortadan kaldıran bir zorlama/


icbar ile mecbur/zorlanmış değildir. Bilakis kul ceberut al­
tında olup fiilinde muhtardır; başarıya ulaşmak ve istitaat
sahibi ol mak konusunda da Allah'a muhtaçtır. Uzuvlarıy­
la fiillerini yapma ve yokluktan varlığa çıkma hususunda
mecburdur. Yani kul fiillerinin yaratıcısı/haliki değildir.
Çünkü fiiller ancak yaratmayla ortaya çıkar. Fiillerin yerine
getirilmesinde mecbur değildir aksine fiillerinde muhtar­
dır /tercih sahibidir. Çünkü Allah kula temyiz (akıldan kay­
naklanan) , anlayış ve zihin vermiştir. Kul rüzgarın hareket
ettirdiği bilinçsiz bir ağaç veya bulut gibi değildir. Kul, gü­
neş, ay ve diğer bilinçsiz varlıklar gibi değildir. Çünkü kul
emir ve nehye muhataptır.

Cebr altında olanlar emre ve nehye muhatap değildir.


Kul ise ödül ve cezaya muhataptır. Oysa bilinçsiz ve cansız
varlıklar için sevap ve azap yoktur. B öylece insanın, fiilini
ortadan kaldıracak bir cebr etkisinde olmadığı anlaşılmış
oldu. Bununla birlikte bir şeyi yokluktan varlığa çıkartacak
güçte Rabbi'nden müstağni de değildir. Çünkü kul Yaratıcı/
Halik değildir.

98. Fasıl: Bilmiş ol ki; doğru görüş, hayrın ve şerrin tak­


dir edenin Allah, fiili yapanın ise kul olduğudur. Kul, fiilin­
de özgürdür. Buradaki özgürlük, temyiz ve elde anlamın­
da olup, meşiet ve kudret anlamında değildir. Kul emir ve
nehyin gereklerini yerine getirmek ve kaza ve kaderi gö­
zetmekle muhataptır. Kul için havf, reca, çalışma ve iyiliğe
rağbet ortaya çıkar. Kul ödüllendirilme ve cezalandırılmak
için kaza ve kader açısından değil, emir ve nehiy açısından
s orumludur. Kul kendi kendine "Kaza ve kadar benim hak­
kımda böyle ortaya çıkmaktadır. Benim bunda ne günahım
var ! " diyerek mazeret üretemez. Bilakis kul, emir ve neh­
yin gerektirdiklerini yerine getirmekle yükümlüdür. Bu
yüzden ona şöyle denilir: Sen Allah'ın rububiyetine teslim
58 Kitabü Usuli'd-Dfn

oldun. Allah'ın rububiyetinden kaynaklanan kaza ve kade­


rini tasdik ettin. Emir ve nehiy de böyledir.

99. Fasıl: Bilmiş ol ki her bir kula olan hidayet ve rüşt


Allah tarafından bir fazldır. Kulun yardımsız kalması ve
mahrum kılınması da Allah'ın adaleti gereğidir. Fazl ve
Adalet Allah'ın birer sıfatıdır. Kime hidayet vermişse ona
fazlıyla davranmıştır. Kimi de mahrum kıldıysa ona da
adaletiyle davranmıştır. Allah kendisinden gelen şeylerden
dolayı zulüm ve hata ile nitelenemez. Tevfiki engellemiş
olması kulun bir kaderi değildir. Çünkü O engellemeside
adil, ihsanda bulunmasında da fazilet sahibidir. Her ş ey
O'ndandır. Kul bu hususta itiraz hakkına sahip değildir ve
kaçacak yeri de yoktur. Kulun, Allah'ın kendisi hakkında
takdir ettiği her şeye razı olması gerekir. Sabır, teslim ve
tevfiz (işlerini Allah'a havale etme) yolunu tutması gerekir.
Vesvese veya boş sözlerle Allah'ın kaza ve kaderini kurca­
lamaması gerekir. Allah Teaıa kullarından kader bilgisini
gizlemiş ve kaderde bizim için murad ettiği şeyleri araştır­
maktan onları nehyetmiştir. O nları kader hususunda itiraz
etmelerini ve kader hakkında soru sormalarını şu ayetle
yasaklamıştır. "Allah yaptıklarından dolayı sorgulanmaz
faka t onlar sorgulamr" (Enbiya, 2 1 / 2 3 ) . Hz. Peygamber de
şöyle buyurmuştur: " Allah varlıkları yarattığında yasaklar
hususunda hareketli, emir hususunda da sakinliği onların
tabiatlarına koymuştur. Hareketli olana sakin olmayı, sa­
kin olana da hareket etmeyi emretmiştir. Allah'ın gücü ve
kuvveti sayesinde böyle yapmaya imkan bulursunuz".

Bu konuda Kaderiyye ve Cebriyye bize muhalefet etmiştir.

Kaderiyye şöyle dedi : Hayır ve şer kulun fiilidir. Allah' ın


bu konuda bir etkisi yoktur.

Cebriyye de şöyle dedi : Hayır ve şer Allah'tandır, kulun


fiili değildir. Zikrettiğimiz deliller onların bu görüşlerinin
geçersiz olduğunu göstermektedir.
Kittibü Usuli'd-Dfn 59

1 00 . Fasıl: Bilmiş ol ki Allah'ın hükümlerinin tamamı üç


çeşittir:

1 . Allah'ın dilediği ve vacip kıldığı hükü m : Bunlar farz­


lardır.
2 . Allah'ın dilediği, sevdiği ve fakat emretmediği hü­
küm : Bunlar nafilelerdir.
3 . Allah'ın dilediği fakat s evmediği ve emretmediği hü­
kümler: Bunlar da günahlardır.

1 0 1 . Fasıl: Allah'ın kazas ına konu olan ş eylerin tamamı


dört çeşittir: itaat, günah, nimet ve musibet. İ taata yönelik
kaza hususunda kulun üzerine düşen başarıya ulaşmak için
onu hamd ve ihlas ile kabul etmesi; günaha ilişki n kazada
ise kula düşen muhabbet ve mağfiret elde etmesi için tev­
be ve istiğfara yönelmesi; nimete yönelik kaza hususunda
kula düşen ise daha da artması için şükür ve sıdkla kabul
etmesi; musibete yönelik kaza hususunda da kula düşen
ecir ve sevap görmesi için sabır ve rıza göstermesidir.

1 0 2 . Fasıl: Hidayet ve dalalet Allah'tandır. Çünkü kulun


fiilleri Allah'ın mahh1kudur.

1 0 3 . Fasıl: Fiyatlar Allah tarafından belirlenmiştir. Kul­


ların müdahalesiyle değişmez. Allah Teala şöyle buyurmuş­
tur : "Allah rızıkları daraltır ve genişletir" (Bakara, 2 / 2 4 5 ) .

1 04. Fasıl: Nimeti n aslı l ezzettir. Şükrün aslı ise huşu


içerisinde nimet verenin nimetini kabul etmektir. Buna de­
lil ise, çeşitli durumlarda Allah'ın kulun nimetini kesmesi
ve tekrar vermesidir.

1 0 5 . Fasıl : Bilmiş ol ki Allah müminleri marifet ve iman­


la nimetlendirmiştir. Biri "Müminleri musibetler ve sıkın­
tılarla da nimetlendirmiş olur mu?" diye sorabilir. Nitekim
Allah Teala kafirleri iman ve marifetle nimetlendirmemiş­
tir. Aksine onları nimetlendirmesi, onlara dünyevi lezzet­
ler ve faydalar sunmasıdır.
60 Kitô.bü Usü/i'd-Dfn

Ona şöyle demek gerekir: H e r menfaat ve zarar, kulu ta­


atlere ve ebedi nimetlere ulaştırır. Bu da Allah'ın kula zahir
ya da batın bir nimetidir. Kulu bunlara ulaştırmayanlar ya
da kulun günah elde etmesine yol açan her ş ey, zahirde ni­
met, batında da ceza/nikmettir.

1 0 6 . Fasıl : Bilmiş ol ki Allah, itaat olmaksızın yarattığı


bütün varlıkları cennete koyarsa, bu güzel ve apaçık bir
hikmet olur:' Onları günahları olmaksızın cehenneme koy­
sa bu hikmete uygun düşer mi?

Ehl-i Sünnet'in bazısı bunun güzel ve hikmet olacağını


söylemiştir.

Bazı ulemamız da (Allah on l ardan razı olsun) "bu hik­


mete uygun düşmez çünkü bu dostu ve düşmanı günahına
bakmaksızın cehennemde bir araya getirmektir" demişler­
dir.

1 0 7. Fasıl: Günahkar mümin günahından dolayı iman­


dan çıkmaz. Çünkü imandan çıkmak tasdikin ortadan kalk­
ması ile olur. Tas dik olduğu sürece kişi mümindir.

1 08. Fasıl: Fasık cehennemde ebedi kalmayacaktır. Çün­


kü cehennemde ebedi kalmak kafirler hakkındadır. Oysa
fasık kişi, tasdik eden bir mümindir.

1 0 9 . Fasıl: Fasık kimse affedilebilecek kullar arasın­


dadır. Çünkü Allah Teala affedici, Gafür ve Rahim'dir. Af,
mağfiret ve rahmet ise ancak işlemiş olduğu bir günahtan
dolayı kendisi hakkında azabı n mümkün ol duğu kişiden
cezanın kaldırılmasıyla gerçekleşir. Büyük günah işleyen
hakkında mağfiretin mümkün olduğu ortaya çıkınca, şe­
faatçilerin şefaatiyle günahlarının bağışlanması daha da
mümkün olur. Çünkü ş efaatin dayanağı mağfiretin müm­
kün olmasıdır. Şefaat olmadan mağfiret mümkün oluyorsa,
şefaatle birlikte olması daha uygun bir şekilde mümkün­
dür.
Kitiibü UsCıli'd-Dfn 61

1 1 0 . Fasıl: Fasık tövbe etmeden ölürse imanlı olduğun­


dan Allah ona mutlaka azap edecektir denmesi ya da onu
mutlaka affedecektir denmesi caiz değildir. B ilakis bu Al­
lah'ın dilemesine kalmıştır. Allah şöyle buyurmuştur: "Al­
_
lah kendisine şirk koşulmasım affetmez. Bunun dışında di­
lediğini ise affeder" (Nisa, 4/48) . D ilerse imanı dolayısıyla
fazlı, cömertliği ve bereketi ile veya ş efaatçilerin şefaati ile
affeder. Ya da dilerse günahı miktarınca azap eder ve sonra
cennete koyar.

Kıyamet Alametleri
1 1 1 . Fasıl : Aşağıdakiler kıyamet alametlerindendir:

DeccaI'ın çıkışı, Hz. İ sa'nın nüzulü, Dabbetü'l-Arz'ın or­


taya çıkması, güneşin batıdan doğması, Ye'cuc ve M e'cuc'ün
çıkışı, fitnelerin yayılması, ilmin ve alimlerin ortadan kay­
bolması ve bunun dışında kıyametin alametleri hakkı nda
Seyyidü'l-Muhtar Hz. Peygamber' den (Salat ve selamın en
üstünü ona olsun) bize gelen haberlerde yer alan diğer ala­
metlerdir.

1 1 2 . Fasıl: Hz. İ sa (as) ahir zamanda indiğinde Peygam­


berimizin şeriati üzerine gelir ve insanları ona davet eder.
B u durumda Hz. İ sa davetçilerden biri gibi olur.

1 1 3 . Fasıl : Kahini, büyücüyü ve Kitap, Sünnet ve Ü mme­


tin icmasına aykı rı bir şeye çağıranı tasdik etmeyiz.

1 1 4. Fasıl: Kim peygamberlik iddia ederse, tövbeye da­


vet edilir. Eğer tövbe etmezse nübüvvet son bulduğu ve
peygamberlik kapısı da kapandığı için onun öldürülmesi
gerekir.

1 1 5 . Fasıl: İ nsanlar, müşriklerin çocukları hususunda


ihtilaf etmişlerdir. Bazıları "onların cennete -olduğunu"
bazıları ise "cehennemde olduğunu" söylemişlerdir. Ba­
zıları "cennet ehlinin hizmetçileri olduğunu" söylemiştir.
İ nsanlar onlar hususunda ihtilaf etse de, en doğru olan bu
62 Kitdbü Usü/i'd-Dfn

konuda susmaktır. Onların durumu Allah'ın dilemesine


kalmıştır.

1 1 6 . Fasıl: İ nsanlar hafaza meleklerinin sayısı konu­


sunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları "ikisi gündüz ikisi gece
muhafızı" olmak üzere dört tane olduğu söylemiştir. Doğru
olan da budur. Bazıları da beş adet olduğunu; beşincisinin
gece ve gündüzle kayıtlı olmadığını söylemiştir.

1 1 7. Fasıl: İ nsanlar yazıcı melekler konusunda da ihtilaf


etmişlerdir. Bazıları şöyle demiştir: Bu melekler ademo­
ğullarının fiil ve sözlerinin hepsini yazmaktadırlar.

Bazıları da şöyle demiştir: H epsini yazarlar. Semaya


çıktıklarında da sevap ve g u nah cinsinden olmayanları
ise ayırırlar. İ bn Abbas (Allah her ikisinden de razı olsun)
şöyle dedi: Melekler hayır ve şer olarak yazarlar. İ lk görüş
daha doğrudur, çünkü Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Ki­
tap ortaya konm uştur. Günahkarların içindekilerden dolayı
korktukların ı görürsün" (Kehf, 1 8/49).

1 1 8. Fas ıl : İ nsanlar kafirle r için hafaza melekleri olup


olmadığı konusunda da ihtilaf etmişlerdir. Bazıları olma­
dığını bazıları ise olduğunu söylemişlerdir ki doğru olan
görüş de budur. Allah Teala onlar hakkında şöyle buyur­
muştur: "Hayır! Bilakis dini ya/anlıyorsun uz. Üzerinizde gö­
zetleyiciler vardır. Onlar şerefli yazıcı/ardır. Yaptı klarınızı
bilm ektedirler" ( İ nfitar, 82/9- 1 2 ) .

1 1 9 . Fasıl: Vahşi hayvanlar, kuşlar ve diğer hayvanlar


tekrar diriltil ecekti r. Çünkü Allah rububiyeti ni ortaya koy­
mak için mahlllkatı yarattığı gibi kudretini ortaya koymak
için de bunu yapması aklen mümkündür.

1 2 0 . Fasıl: Alemin yaratıcısı cevherleri, cisimleri, araz­


ları ve yok olan varlıkları tekrar yaratmaya kadirdir. Çünkü
iad.e /tekrar yaratma, yokluktan var etme olduğu için baş­
langıç anlamına gelir.
Kitdbü Usuli'd-Dfn 63

1 2 1 . Fasıl: Ö lüm ve ölüm sarhoşluğu şu ayet dolayısıyla


haktır: "De ki sizi dirilten son ra da öldürecek olan Allah 'tır"
(Casiye, 4 5 / 2 6) ve diğer ayet de şöyledir: "Ölüm sarh oşlu­
ğu hak olarak geldi" (KM, 5 0 / 1 9 ) .

Gaybiyyat
1 2 2 . Fasıl: Ruhları kabzeden ölüm meleği, Allah Teala
"sizden birin e ölüm geldiğinde elçilerimiz onun canını alır"
(En'am, 6/61) ayeti dolayısıyla haktır.

1 2 3 . Fasıl: Alemin yaratıcısı kendisi hariç bütün varlık­


ları öldürür. Allah'ı Teala şöyle buyurmuştur: "Allah 'ın vec­
h i dışında her şey helak olacaktır ." (Kasas, 2 8/88).
. .

1 2 4. Fasıl: Kabir azab ı Allah Teala' nın "Onlar sabah ak­


şam ateşe arz olunurlar ." (Mü'min, 40/46) ayeti dolayısıy­
. .

la haktır. Firavun ailesinin kıyametten önce sabah akşam


ateşe sunulması kesinlik kazanmıştır. Bu ise kab ir azabın­
dan başka bir şey değildir.

1 2 5 . Fasıl : Kabirde ölüye sorguyu akledip anlayabile­


ceği, mümin ise ikramdan lezzet alabileceği, kafir ise de
acı çekeceği kadar tamamen ya da kısmen hayat verilece­
ği kabul edilmiştir. Çünkü Allah Teala şöyle buyurmuştur:
"Ey Rabbimiz bizi iki kere öldürdün, iki kere de dirilttin " ...

(Mü'min, 40/ 1 1 ) .

1 2 6. Fasıl: M ünker ve N ekir'in sorgusu haktır. Çünkü Hz.


Peygamber (s) Hz. Ö mer'e (r) "münker ve neki r hakkı nda
ne bilirsin?" demiştir. Hz. Ö mer "Ey Allah'ın Resulü ! Mün­
ker ve Nekir nedir?" dedi. Hz. Peygamber şöyle dedi : "Kab­
rin iki meleğidir. Onlar ürkütücü, heybetli, simsiyah görü­
nümlü, masmavi gözlü iki gençtir. Bakışları çakan şimşek,
sesleri kulakları sağır eden bir gök gürültüsü gib idir. Azı
dişleriyle yeri kazarlar. Ellerinde öyle birer balyoz vardır
ki yer ve gök ehli bir araya gelse onu ağırlıklarından dolayı
kaldıramazlar. Kabirdeki kulun yanı başında durur ve şöy-
64 Kitabü Usüli'd-Dfn

le derler: Rabbin kimdir? Dinin N edir? Nebin kimdir? Hz.


Ö mer (r) : "Ey Allah'ın Resulü ben o gün ne durumda ola­
cağım?" dedi. Hz. Peygamber (s) : "Bugünkü durumundaki
gibi olacaksın" dedi. Hz. Ö mer (r) de " O halde o ikisine ye­
terim" dedi.

1 2 7. Fasıl : Hz. Peygamber'in (s) Hz. Ali'ye (r) buyur­


duğu şu hadise göre ölü kendisine gönderilen hayırlar ve
sadakalardan faydalanır: "Ya Ali ! Ö lülerin için tasaddukta
bulun, çünkü Allah Teala ve b ütün melekler yaşayanların
sadakalarını ölülere taşırlar. B öylece ölüler bununla sevi­
nirler, öyle ki bu sevinçten daha şiddetlisi olmaz. Sonra hü­
zünlenirler ve karşılık veremedikleri için pişman olurlar
ve "Allah' ım ! Kabirlerimizi nurlandıranların günahlarını
bağışla. B izi müj delediğin gibi onları da cennetle müj dele.
Bizden sonra arkada bıraktıklarımız için vah bize ! " derler."

1 2 8. Fasıl : Sur'un üflenmesi haktır. İ ki üfleme olacağı


söylenir: 1 - H er şeyin yok olması (helak) için 2 -Yeniden di­
riliş için. Ü ç üfleme olacağı da söylenir, doğrusu da budur.
Allah Teala buyurmuştur ki : "Sur'a üfü.rüleceği ve Allah 'm
dilediği kimselerden başka gökler.deki ve yerdeki herkesin
korkuya kapılacağı günü ha tırla. Hepsi de boyunlanm bü­
kerek O'na gelirler" (Nemi, 27 /87).

1 2 9 . Fas ıl: Ö lümden sonra dirilişin hak olduğunu ve onu


tasdik etmenin zorunlu olduğunu bil. Muhakkak ki Allah
ölümlerinden sonra mahlı'.lkatı diriltir. Allah Teala buyurdu
ki: "Bu böyle. Çünkü Allah hakkm ta kendisidir. Şüphesiz O
ölüleri diriltir ve O her şeye hakkıyla kadirdir. Çünkü kıya­
met muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüp­
hesiz Allah kabirdeki kimseleri diriltecektir" (Hac, 2 2 /6-7)

1 3 0 . Fasıl: Mahlı'.lkatın kıyamet meydanlarında toplan­


ması haktı r. Her bekleme mahallinde elli bin sene bekle­
tilirler. Allah Teala buyurdu ki: "Süresi elli bin yıl olan bir
günde. " (M earic, 7 0 /4) . Kab i rlerinde sarhoş gibi şaşkın
..
Kitô.bü Usılli'd-Dfn 65

bir şekilde Allah'tan ihsan umarak kırk yıl beklerler. Allah


Teala'nın şöyle buyurduğu gib i : "On u göreceğiniz gün, h er
emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve h er
hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsan ları
sarhoş görürsün; halbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki
Allah 'ın azabı çok şiddetlidir" (Hac, 2 2 / 2 ) .

Allah Teala buyurdu ki : '... onlar kalkmış bekleşiyorlar"


'

(Zümer, 3 9/68). Kırk seneden sonra hesap vermekl e emr


olunurlar ve en ince ayrıntısına kadar hesap verirler. Rab­
lerine arz edilirler ve hayır olsun şer olsun amellerinden
sual olunurlar. Az olsun çok olsun fiillerinden ve sözlerin­
den ötürü hesap verirler. Allah -Azze ve Celle- araların­
da hakkaniyetle hüküm verir; mazlumu zalimden ayırır
ve (zalimin) rezilliklerini, kötülüklerini ortaya çıkarır. Şu
ayette buyurduğu gib i : "Bütün sırların yoklanacağı g ü n ü
h a ttrla " (Tarık, 86/9) . İ nsanlar bu (hesap konusu) nda çe­
ş itlilik gösterirler: H esap konusunda münakaşa edenler,
hesabında müsamaha görenler, sorgusuz cennete gi renler
ve sorgusuz ateşe girenler. M ünadi şöyle nida eder: "Bu­
gün herkese kazandığının karşıltğı verilir. Bugün asla zu­
lüm yoktur. Şüph esiz Allah hesabı çabuk görendir" (Mü'min,
4 0 / 1 7) .

1 3 1 . Fası l : Allah Teala kullarından herhangi biri gibi


azap edecek ve razı olacak değildir. Yani kul rahmetini hak
etmişse cennete girer ya da azabı hak etmişse cehenneme
girer -ki Allah'ın gazabından ve öfkesinden yine Allah' a sı­
ğınırız-

1 3 2 . Fasıl: Kitabın okunması haktır. İ nsanlardan bazı­


larına kitabı sağından, bazılarına önünden, bazılarına ise
arkasından verilecektir.

Allah Teala buyurdu ki : "... Kıyamet günü kendisin e, apl­


m ış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız. "Oku kita­
bını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter" den ile-
66 Kitabü Usuli'd-Din

cektir" ( İ sra, 1 7 / 1 3 - 14). Ve yine Azze ve Celle buyurdu ki :


"Fakat kime kitabı arkasından verilirse . ." ( İ nşikak, 84/ 1 0 ) .
.

1 3 3 . Fasıl : Kendisinde, Allah Azze ve Celle'nin dilediği


gibi kulları n amellerinin Allah Teala'nın kudretiyle tartıldığı
iki kefesi bulunan mizan haktır. Amellerin yazılı olduğu ki­
tapların onda tartılacağı söylenir. Onun heybeti, göklerin ve
yerin tabakalarının mislidir. Allah Teala buyurdu ki : "Kıya­
met günü için adalet terazileri kuracağız " (Enbiya, 2 1 /47).
...

1 3 4. Fasıl: M izanın ağır ve hafif gelmesi haktı r. Allah


Teala b uyurdu ki : "O gün tartılması da haktır. " (A'raf, 7 /8).
..

Ve yine buyurdu ki : ''Artık kim in tartıları ağır gelirse, işte


onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Kim lerin de tartı­
ları hafifgelirse, işte onlar da kendilerini ziyana uğra tanla­
rın ta kendileridir. Onlar cehennemde ebedi kalacaklardır"
(Mü'minun, 2 3 / 1 0 2 - 1 0 3 ) .

1 3 5 . Fasıl : Nebimiz M uhammed (s) 'in havzı haktır. Mü­


minler ondan su içerler. Onun suyu kardan beyaz, baldan
tatlıdır ve ondan içtikten sonra içenler ebediyen susamaz­
lar. Allah Teala buyurdu ki : "Sana Kevser'i verdik" (Kevser,
108/1).
E y Kerim Allah' ı m ! Fazlınla b i z e ondan içir.

Şefaat
1 3 6. Fasıl: Peygamberimiz M uhammed Mustafa (s),
diğer p eygamberler (as), alimler, sıddıklar, şehitler ve Sa­
lihlerin şefaati haktır. Allah Teala şöyle buyurmuştur: " . . .
um ulur ki Rabbin sen i makô.m-ı mahm uda ulaştırır" ( İ sra,
1 7 /79) . M akam-ı mahmud ş efaat makamıdır.
1 3 7. Fasıl: Cennet haktır ve sekiz kapısı vardır. Cehen­
nem de haktır ve ayetin işaret ettiği gibi (Hicr, 1 5/43 -44)
yedi kapısı vardır. Cennetin isimleri farklı ş ekillerde zikre­
dilmektedir.
Kitô.bü Usı1/i'd-Dfn 67

1 3 8. Fasıl: H esapları görüldüğünde onlara "Hadi cen ne­


te ve cehenneme gidin ! " denilir. Yolların başına geldiklerin­
de cennet ve cehennem ehli birbirlerinden ayrılır. C ennet
ve cehennem ehli, kendileri için hazırlanan şeylere sürü­
lür. Allah Teala şöyle buyurmuştur: " ... bir kısm ı cennette
bir kısmı da cehennem dedir" (Şura, 42/7) .

1 3 9 . Fasıl : Sırat haktır ve cehennemin tam ortasına ku­


rulmuş kıldan daha ince, kılıçtan daha keskin bir köp rü­
dür. İ nsanlar topluca sıratın üzerine getirilir. Cehennemin
çevresinde ayaktadırlar. Sonra amelleri kadarıyla sırattan
geçerler. Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Sizden herkes
oraya varacaktır. Bu Rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür"
(Meryem, 19/7 1 ) .

140. Fasıl: Sırata gelmek haktır. İ nsanlar arasında ş imşek


gibi geçip kuş gibi uçacak, yarış atından daha süratli geçen
ve sona kaldığında yürüyüp orada kalacak adamın koşusu
gibi koşanlar vardır. Hadiste bu şekilde varid olmuştur.

1 4 1 . Fasıl: Takva sahibi muvahhit müminlerin hepsi,


kimi amelleri, kimi şefaatçilerin şefaati, kimileri de Allah'ın
fazlı ve rahmeti vesilesiyle cennete gireceklerdir. Cennete
gireceklerin tamamı, Allah'ı n fazlı ve rahm eti sayesinde
girmiş olacaktır.

1 4 2 . Fasıl: Peygamberler (as), müttakiler, evliya ve


ulema ş efaat makamındadırlar. Bütün p eygamberler kendi
ümmetleri, bizim peygamberimiz Hz. M uhammed (sav) de
kendi ümmetiyle cennete girecektir. "Bizler sonrakiler ve
öncekilerdeniz. Cennetin kapısına vuranların ilki benim"
sözünde olduğu gibi, Hz. Peygamber ü m metiyle cennete
gireceklerin ilkidir. Hz. Peygamber (s) d oğruyu söyledi.

Cennet ve Cehennem
1 4 3 . Fasıl: Müminler için amelleri karş ılığınca cennet­
te dereceler vardır. Allah -Azze ve Celle- onlara huri, saray,
68 Kitabü Usüli'd-Dfn

hizmetçiler, evlatlar ve temiz içeceklerden oluşan cennet


nimetleriyle ikramda bulunacaktır. Müminler orada ebedi
olarak kalacaklar, ölmeyecekler ve asla oradan çıkarılma­
yacaklardır. Allah Teala aynı ş ekilde onlara kendi istedi­
ği anlamda görünerek ikramda bulunacaktır. Allah Teala
şöyle buyurmuştur: "O gün bir takım yüzler vardır ki parıl­
darlar. Rab/erine bakarlar''. ( Kıyamet, 75/2 2 - 2 3) Ey mer­
hametlilerin en merhametlisi Allah'ım! Bizi rahmetinle bu
kullarından kıl.

1 44. Fasıl: Günahkar müminler ise Allah'ın meşietine


bağlıdırlar. Allah dilerse onlara azap eder, dilerse merha­
met eder. Cehennemdeki azapları günahları kadardır ve
sonra Allah onlara merhamet eder, cehennemden çıkarır
ve cennete gönderir. Hz. Peygamber (s) şöyle buyurmuş­
tur: "Kalbinde zerre miktarı iman olan kim s e cehennem­
den çıkacaktı r".

1 4 5 . Fasıl: Kafirlerin tamamı cehenneme girecekl erdir.


Ebedi olarak da orada kalacaklardır. Ne ölecekler ne de
oradan çıkabileceklerdir. Küfü r ve masiyetl e ri oranında çe­
şit çeşit azaba uğrayacaklardır. -Bundan Allah'a sığınırız.

146. Fasıl: Cennet ve cehennemin ehli için yaratılmış


olduğuna ve asla yok olmayacağına iman et. N itekim bu
şekilde hadis de vardır.

147. Fası l : Allah Teala'nın cennet ve cehennem için in­


sanlar yaratmış olduğunu bil! B u cenneti dilediği insanlar­
dan hakkında Allah'tan bir fazl; cehennemi dilediği hakkın­
da ise adalet olur. Allah Teala cennet ve cehenneme girecek
insanların adedini bir seferde topluca bilmektedir. Bu sayı­
da ne bir artış ne de bir eksilme olur. İ nsanların yaptıkları
fiiller de böyledir. Allah bunları yarattığı i ç i n hepsi kolay
kılınmıştır. Kim cennet ehlinden ise Allah -Azze ve Celle­
cennet ehl inin amelini; kim de cehennem ehlinden ise ce­
hennem ehlinin amelini onlara kolaylaştırmıştı r.
Kittıbü Usuli'd-Dfn 69

İman
1 48. Fasıl: Hakiki anlamda imanın kalp ile tasdik oldu­
ğuna inan. Bu kula farz kılınan imanın kendisidir. İ manı
dil ile ikrar etmek ise, kalplerde bulunanı insanlar ara­
sında ortaya koymak içindir. Bu ş ekilde dil ile ikrar edene
İ slam'ın hükümleri uygulanır. Kalp ile tasdik eden kimse
kendisi ve Allah katında mümindir. Kalp ile tas dik edip dil
ile de ikrar eden Allah ve insanlar katında mümindir.
İ man Allah'a, meleklerine, kitaplarına, p eygamberleri­
ne, ahiret gününe inanmandır. İ manın kalp ile tasdikten
ibaret olmasına delalet eden şey, imanın zıddının küfür ve
tekzib (yalanlama) olmasıdır. Tasdik ve tekzib kalbin fiili­
dir.

149. Fasıl: İ badetler imanın ahkamındandır. İ man ismi


tasdik, ikrar ve amellerin tamamının ifade ettiği ş ey olsay­
dı, bazı ya da bütün amellerin ortadan kalkmasıyla i man
da ortadan kalkardı. Bundan dolayı imanın ortadan kalma­
s ı söz konusu değildir.

1 5 0. Fasıl: Taatlerin ilişmesiyle imanda bir artış ve gü­


nahların işlenmesi dolayısıyla imanda bir eksilme olmaz.
Çünkü iman tasdik ve ikrardan ibarettir. Bu ikisi dışında­
kilerde ise artmayacağına ve azalmayacağına dair ihtilaf
yoktur.

1 5 � . Fasıl: Kur'an-ı Kerim'de artmanın olduğuna yöne­


lik ayetlerin te'viline/açıklamasına gelince, bu açıklamalar
birkaç açıdan olabilir:

Birincisi: Onlar/ashab topluca iman etmiş ve tasdik et­


mişl erdi. Sonra bir farzdan sonra başka bir farz gelmişti.
Bu yüzden bütün farzlara özel olarak iman ediyorlardı. On­
ların imanı topluca iman etmelerine rağmen tafsili anlam­
da artış gösteriyordu.
70 Kitabü UsCıli'd-Din

İ kinci si: İ mandaki sebat ve devamlılıkları her an artı­


yordu.
Ü çüncüsü: Onların imanlarının artışından kasıt, Hz.
Peygamber'in (s) mucize üstüne mucize, yardım üstüne
yardım gördüklerinden ş ek ve şüphesiz sürekli ihlas ve ya­
kinleri nin artmasıdır. İ nsanlar İ slam dinine girdikçe İ slam
dininin hakikati, Hz. Peygamber'in (s) nübüvvet ve risale­
ti nin doğruluğu hakkındaki ihlas ve yakinleri artmıştı. Bu
vel isinin kerametlerini ve ibadetlerdeki fazlalıkları gördü­
ğünde, velisi hakkında inancı, ihlası ve yakini artan müri­
din durumuna benzer.

1 5 2 . Fasıl: Kul, Allah'a iman ve O'nu tasdik edip Allah'ı


Allah'ın tari f ve hidayet ettiği şekilde bildiğinde onun ger­
çek anlamda mümin olduğuna hükmedilir. Çünkü birinin
gerçek manada mümin olduğunu söylemek, hakikatlere
bağlıdır. Nitekim gerçek manada kendi nefsi açısından mü­
min olan birinin durumu, uzun ve kısa olan kimsenin du­
rumu gibidir. Bu Allah katında da böyle olur.

1 5 3 . Fasıl: İ manın Allah'ın ve kulun fiili olmak üzere iki


yönü vardır. Allah' ın fiili olan yönü, tevfik ve hidayet olup
bunlar yaratıl mamıştır. Çünkü bunlar O'nun sıfatıdır ve Al­
lah'ın sıfatı da ezelidir. Tasdik ve ikrar kulun fiili olup bun­
lar da yaratıl mıştır. Çünkü kulun bütün fiilleri Allah tara­
fından yaratılmıştır.

1 54. Fas ı l : Mukallidin imanı geçerlidir. Çünkü o ken ­


d i s i n e a l e m i n sonradan oluşu, Yaratıcının varlığı, kı demi,
vahdan iyyeti, bütün sı fatları, p eygamberler göndermesi,
kitaplar indirmesi ve bunun dışında fa rz kılınan her ş eye
doğru bir ş ekilde akli delil i htiyaç duymaksızın şüpheden
uzak b i r kesinlik içerisi nde tümüyle iman etmiştir. Bu
kimse mümindir ve onun imanı dünya ve ahirette geçer­
lidir.
Kitabü UsO.li'd-Dfn 71

İslam ve İman
1 5 5 . Fasıl: İ man ve İ slam tek bir şeydi r ve eş anlamlı­
dır. Her mümin, müslüman; her müslüman da mümindir.
Allah'ın şu ayetleri buna delildir: "Kim İslam 'dan başka
din getirirse asla kabul edilmeyecektir". ( Al-i İ mran, 3/85).
"Allah ka tında din İslam 'dtr" (Al-i İ mran, 3 / 1 9 ) . Yani Allah
Teala'nın dini İ slam'dır.
İ man İ slam'dan başka bir ş ey olsaydı makbul olmazdı.
İ man kesinlikle bir dindir. Eğer İ slam'dan başka din olsay­
dı Allah' ın dini olmazdı ve kabul de edilmezdi. Durum ise
bunun aksinedir.

1 5 6. Fasıl: " İ nşallah ben müminim sözünün" istisna ol­


duğunu bil. İ stisna ise şekk ifade eder. İ manın aslına dair
şekk, küfür ve dalal ettir. Kafir "ben başlangıçta inşallah
mümindim" deseydi iman esnasında mümin olmazdı; veya
"ben Allah ve resulüne bin sene iman ettim" dese yine mü­
min olmaz. Onun bin seneye kadar mümin olduğu düşünü­
lür ancak şu durumda küfrüne hükmedilir.
İ stisna ebedi değil geçici fiillerde geçerlidir. İ man belirli
bir vakte bağlı değil ilelebet geçerlidir. Biri " İ nşallah mü­
min olurum ve inşallah mümin ölürüm, inşallah makbul bir
iman olur" derse, uygundur. Çünkü ebedi anlamda mümi­
nin akibeti hakkında havf ve reca arasında olması gerekir.
B u en önemli hususlardandır. N itekim kul ömrünün iman
veya küfür üzere sona erip ermeyeceğini bilemez. Çünkü o
korku içerisinde olanların gözyaşlarından daha değerlidir.
Bu itibarla istisna gerekli olur. Şekk sebat ve devamda; ka­
bul ise imanın aslındadır.

1 5 7. Fasıl: İ yi ve kötü kişilerin imanı aynıdır. Bunun de­


lili Allah Teala'nın "Allah, melekler ve ilim sah ipleri O'ndan
başka ilah olmadıiJına adaletle şahitlik ettiler" (Al-i İ mran,
3 / 1 8) buyurarak melekler ve müminlerin şehadetini eşit
72 Kitô.bü Usı1li'd-Dfn

kabul etmesidir. Bu ayette ilim sahiplerinden kas ıt mümin­


lerdir. Şayet onların imanları aynı olmasaydı, şahitlikte bir
tutulmazlardı. Yine Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Şayet
onlar sizin iman etmiş olduğunuz gibi iman etmiş olsalardı
hidayete erer/erdi" (Bakara, 2 / 1 3 7) Burada ehl-i kitab ve
müşrikleri n, Hz. Muhammed (s) ve ashabının (r) iman etti ­
ği gibi iman etselerdi hidayete erecekleri kastedilmektedir.
Şayet iman etmiş olsalardı müşrik ve ehl-i kitabın imanı
peygamber ve ashabının imanı ile aynı olurdu.

1 5 8. Fasıl : Hz. Peygamber (s) "said annesinin karnında


said; ş aki de annesinin karnında şaki olmuştur. Ameller
sonradan gelir" manasında buyurduğu için, said Allah' ın
kaza ve kaderiyle said; şaki de Allah'ın kaza ve kaderiyle
şaki olan kişidir. Allah Teaia'dan fazlı ve keremiyle hayı rlı
bir son dileriz. Kim imanlı ölürs e, ona ebedi bir saadet; kim
de (Allah ko rusun) küfür dolayısıyla kötü bir sonla ölürse,
ona ebedi bir şekavet ulaşır.

1 5 9 . Fasıl: B ilmiş ol ki ! Ki m iman ettiyse onun o durum­


da mümin ol duğuna hükmedilir; aynı durum kafir için de
geçerlidir. H ayatının başlangıçlarında onun kafir olduğuna
hükmedilmez. Çünkü bu durum Allah ve resulünü tasdik
eden, ihlasla ve emin bir şekilde ibadetleri ve taatları yeri­
ne getirip iman ettiği halde onun kafir olduğuna hükmedil­
mesi neden olur. Bu fesat o rtaya çıkarır. Bu A dem ve Davud
(as) 'ın isyankar oldukları sonucunu doğurur. Yine bu Fira­
vunun sihirbazlarının putlara taptıkları için de mümin ol­
malarını gerektirir. Bilmiş ol ki ! Yaşlıl ığı anlaşılmayan kişi,
gençl iğinin dinçliği durumundaki bir yaşlıdır. Veya anne­
sinin karnında uzunlamasına duran her ne kadar bundan
sonra ayağa kalsa da, mevcut durumda oturduğu bilinen
biri gibi kesinlikle oturan/kuud olarak isimlendirilir. Bu
hüküm gerçekliklerin inkar edilmesi anlamına gelir. Allah
doğruları en iyi bilendir. Allah'tan fazlıyla bizim imanlı bir
Kitabü UsCıli'd-Dfn 73

ş ekilde canımızı almasını dileriz. Allah' ı m ! Muhammed (s),


aline ve ashabına salat ve selam olsun !

İmamet
1 60. Fasıl: Müslümanların maslahatlarını düzenleye­
cek, hükümlerini uygulayacak, ş er'i cezalarını yerine geti­
recek, ordularını donatacak, sadakaları toplayıp araların­
dan hak sahibi olanlar için sarf edecek bir imamlarının/
devlet başkanlarının olması elzemdir. Çünkü bunları yapa­
cak bir devlet başkanının olmaması, yeryüzünde fesadın
ortaya çıkmasına neden olur. İ mamın/Devlet Başkanlığı­
nın Şartları şunlardır: İ mam akıl sahibi, baliğ, erkek, adil,
helal ve haramı bilen, önemli kişileri hakka davet eden,
harama yol açan şeylere tedbirler alan, adalete, cuma ve
bayram namazlarını kıldırmaya muktedir olan biri olmalı­
dır. İ nsanların bunun dışında ihtiyaç duydukları ş eylere de
muktedir olması gerekir. Çünkü imamda bu şartlar bulun­
mazsa eksik ve aciz kalır; bu ise fitnenin ortaya çıkmas ına
neden olur.

1 6 1 . Fasıl: Hz. Peygamber'in (s) " İ mamlar Kureyştendir"


sözü dolayısıyla Kureyşi olmak da imamın şartlarındandır.
En güzeli Haşimi, masum ya da insanların en üstünü veya
kayıtsız şartsız usul ve furu konusunda müçtehit olmasıdır.

1 6 2 . Fasıl: İ mamet, salah ehl-i (ehl-i hal ve'l-akd) 'nin


seçimiyle belirlenir. İ çtihad ve adalet vasfına sahip birinin
gözeti minde seçim gerçekleştirilir. İ mametin sübutunun/
varlığının delili, Hz. Peygamber'in imamet yetkisini saha­
b eye bırakmış olmasıdır. Hz. Peygamber (s) ş öyle buyur­
muştur: " Ebu Bekir'i imamete getirdiğinizde onu kendine
karş ı zayıf, Allah'ın emri hususunda ise güçlü bulursunuz".
Akitleşmenin lehine olan delil ise şudur: Ashabın (Allah ta­
mamından razı olsun) imamet için icma' ve belirli anlamda
s ayı şartı koşmamış olmalarıdır. Bilakis onların bu konuda
itibar ettikleri şey akitti r.
74 Kittibü Usuli'd-Dfn

Bundan sonra da biatleşmeyi gerekli görmüşlerdir. Bu­


nun için Hz. Ebu Bekir, sadece Hz. Ö mer'i (Allah ikisinden
de razı ols un) imamete aday göstermiştir. Daha sonrakiler
de uygun bulmuş ve ona biat etmişlerdir.

1 6 3 . Fasıl: İ mamlara itaat etmek vaciptir. Bu diğer ş er'i


farzlar gibi bir farz-i ayndır. Çünkü kendisine itaat edilen
imamın olmaması, din nizamının bozulmasına ve dünyada
da sayılamayacak kadar kötülüğün ortaya çıkmasına yol
açar. Aynı şekilde sultanlara, emirlere ve valilere de itaat
etmek vaciptir. Ancak onlar kötülükleri emrederse bu du­
rumda onlara karşı çıkan için bir günah yoktur. Çünkü Al­
lah Teala ş öyle buyurmuştur: "Allah 'a, resulüne ve sizden
olan emir sahiplerine itaat edin" (Nisa, 4/59).

1 64. Fasıl: Haksızlık etseler dahi onlara karşı isyan et­


mek helal değildir; zulmetseler veya büyük günah işleseler
de imamet ve velayetten azledilmezler. Zulmetleri halinde
onlara beddua etmeyiz aksine onların düzelmelerini ve
adil olmalarını dileriz.

1 6 5 . Fasıl : Sahabe (Allah hepsinden razı olsun) Hz. Ebu


Bekr'in hilafetinin Hz. Peygamber'in işaretiyle gerçekleş­
tiği konusunda icma' ve ittifak etmişlerdir. Hz. Ö mer'in hi­
lafeti de Hz. Ebu Bekr'in aday göstermesi ve ataması daha
sonra da icma' ile meşru bir ş ekilde gerçekleşmiştir. Hz.
Ö mer'in vefatından sonra ashab Hz. Osman'ın (Allah on­
dan razı olsun) hilafeti hususunda icma' etmiştir.

Bu üç sahabe Kureyş kab ilesindendir. Ashab Hz. Os­


man'ın vefatından sonra Haşimi- Kureyş! olan Hz. Ali b. Ebi
Tal ib'in (Allah onu şerefli kılsın) hilafetinde icma' etmiştir.
Hz. Ali'nin vefatından sonra o rtalık karıştı. (Allah hepsin­
den razı olsun) Bunlar ashab hakkında kötü konuşmayı
gerektirmez.
Kitô.bü Usüli'd-Dfn 75

1 66. Fasıl: Ü mmetin en faziletlisi sırasıyla Hz. E b u Bekr,


Hz. Ö mer, Hz. Osman, Hz. Ali'dir (Allah hepsinden razı ol­
sun) . Daha sonra sırasıyla aşere-i mübeşşere, m ertebele­
rine ve değerlerine göre ashabın geri kalanları, tab iün ve
tebei't-tabiin, selef uleması sonra da ümmetin imamlarıdır
(Allah hepsinden razı olsun) .

1 6 7. Fasıl : Biz Hz. Peygamber'in (s) ehl-i beytini, eşle­


rini, evlatlarını, akrabalarını ve sahabenin hepsini severiz.
Onları hayırla anarız. O nlardan övgüyle söz ederiz. Hak­
larında hayır duada bulunuruz. Onlar için rahmet dileriz.
Onlardan birini sevmede aşırıya kaçmayız ve onlardan
herhangi birisinden teberri etmeyiz (uzaklaşmayız) . Sev­
diklerini sever buğz ettiklerine de buğz ederiz. O nları kö­
tülükle anan doğru yoldan sapmıştır. Onları sevmek din
ve imandır. Onlara buğz etmek küfür ve azgınlıktır. Onlar
hakkında güzel söz söyleriz. Aralarında ortaya çıkan olay­
lar hakkında sukut ederiz.

1 68. Fasıl: Hz. Ali ve Muaviye (Allah ikisinden razı ol­


sun) arasında geçen olay içtihad farklılığı ve Muaviye'nin
Hz. Ali'ye karşı çıkmasına dayanmaktadır. Hz. Ali, savaş ve
barış ve diğer konulardaki davranışlarında isabet etmiştir.
H akk Hz. Ali'nin ve Allah'ın kendilerinden razı olduğu iyi­
lerle birliktedir.

H e r müçtehidin bir görüşü vardır. Her müçtehid de isa­


b et etmiştir. Hz. Ali, Hz. Osman'ın katillerinin sayılarının
çokluğu ve ordu içerisindeki ağırlıklarından dolayı teslim
edilmesinin imametin başlangıcında zorluklara yol açaca­
ğını düşünerek, teslim edilmelerinin geciktirilmesini daha
doğru bulmuştur. Muaviye ise işledikleri cinayetin büyük­
lüğünden dolayı durumlarının geciktirilmesinin imamet­
ten azledilmeyi gerektireceği ni düşünmüş ve onların kanı­
nı dökmek için ayaklanm ıştır.
76 Kitabü Usuli'd-Dfn

İ çtihatta isabet edenin tek olduğu da söylenmektedir. ·


Biz Hz. Al i'nin hata ettiğini kabul etmeyiz. Bu durumda ke­
sinlikle Muaviye'nin hata ettiği sabit olur.

1 69. Fasıl: Çeşitli meseleler hakkındadır. Allah'a, melek­


lerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır
ve ş erriyle kaderin Allah'tan olduğuna, hayrı ve şerri ik­
tisab edenin kul olduğuna, helale helal harama da haram
olarak i nanan, hakkı hakk, batılı da batıl bilen, sahabe, ehl-i
beyt, tabiin, tebei't-tabiln, bunlardan sonraki din önderleri
ve inançları hakkında lanet etmeyen ve kötü söz söyleme­
yen, büyük günahı helal saymayan kişinin gerçek bir Müs­
lüman ol duğuna hükmedilir. Müslümanlardan herhangi
birini haksız yere öldürmeyi doğru bulmayız. Ehl-i kıble­
den günahkar ya da iyi kim olursa olsun arkasında namaz
kılmayı ve aralarından ölen olduğunda da cenaze namazını
kılmayı uygun buluruz. Bizimle aynı kıbleyi kıble edinen­
leri aksine bir şey ortaya çıkmadıkça müslüman ve mümin
olarak isimlendiririz. Sünnet ve cemaate uyarız. Bid'at, de­
lalet ve yasaklanmış çeşitli hevalardan da kaçınırız. H ayır
ve doğru yolda olanlara muhabbet besleriz. Şer ve fesat­
çılara buğz ederiz. Müslümanların cemaatine muhalefet
etmeyiz. Cemaati hak ve doğru, ayrılığı ise hata ve azaplı
buluruz. M üslümanların güzel gördükleri şey, Allah'a göre
de güzeldir. Günahı helal saymayan ehl-i kıbleden herhan­
gi bir kimseyi günahı dolayısıyla tekfir etmeyiz. İ man ettiği
şeylere karş• gelmesi dışında kulu iman dairesinden çıkar­
mayız. İ man birdir. İ man sahibi olanlar da imanda eşittir.
Aralarındaki üstünlük ancak takvaya dayanır. Usı1li'd-din
hususunda muhal efet edenler, heva ve bid'at ehlidirler.
Müslümanlardan herhangi b i r kimseyi kesin anlamda ne
cennete ne de cehenneme yerleştiririz. Onlar bunları yap­
madıkça küfrüne, şirkine ya da nifaklarına şahitlik etme­
yiz. Kalplerindeki şeyi Allah'a havale ederiz. Peygamberler
ve Hz. Peygamber'in resul olduğuna şehadet getirenlerin
Kitabü Usuli'd-Dfn 77

cennetlik olduklarına şehadet ederiz. Muhsin kulların mü­


minlerden olmasını dileriz. Onların aleyhine düşünmeyiz.
Cennetlik olduklarına ş ehadet ederiz. Günahları için af di­
ler, ahiretteki durumları hakkında da endişe duyarız ancak
haklarında ümidimizi yitirmeyiz. Ehl-i kıble hakkında mil­
let-i İ slam ve Hak yolda olanlardan nakledilen, havf ve reca
arasında olmaktır. Bütün müminler Allah Teala'nın dostu­
dur. Allah katında en çok ikram görenler, ona en çok itaat
edenlerdir. Allah Teala müminlerin dostudur, kafirlerin ise
dostu yoktur.

1 70. Fasıl: Gusül, abdest, teyemmüm, mestler üzerine


mesh, namaz, zekat, oruç, hac, cuma namazı, cemaatle na­
maz, ezan, kamet, cihat, cenaze namazı, bayram namazları,
iyiliği emir kötülükten nehy, sıla-i rahim, anne babaya itaat
ve bunlar dışında kalan bütün şer'i emirlerin hak ve doğru
olduğuna iman ederiz. Akrabaya ve bütün insanlara eziyet
etmekten kaçınmak, vaciptir. Yalan, gıybet, laf taşıma ve if­
tira, yalancı şahitlik ve müslümanlar aras ına fitne tohumu
atmak haramdır.

Zalim bile olsa Müslümana lanet ve beddua etmek ha­


ramdır. Şöyle denilebilir: Allah' ı m ! Eğer tövbe ederse, töv­
besini kabul et; şayet etmezse, bizi ve bütün müslümanları
onun ş errinden uzak tut. Din önderleri ve selef uleması
hakkında kötü söz söylemek ve nehyedilen şeylerin tama­
mını yapmak haramdır. Allah katında din tekdir, o da İ s­
lam'dır. Allah'tan bizi İ slam üzere sabit kılmasını dileriz.
İ şte bu bizim zahir ve batıni olarak dinimiz ve itikadımız­
dır. Allah hakkıyla bilendir.
DİZİN

A B
Abbasiler 16 Basar 41
Adem 49, 50, 72 Basir 41
Afganistan 17, 18 batını 77
ahiret 46, 69, 76 Batıniler 19
Ahmed b. Yusuf el-Hüseyni el-A- beddua 31, 74, 77
levi 12, 13 Bengal 21
Alauddin el-Üsmendi 22 Berzah 27
alem 39, 54 bid'at 76
alemin kadim olması 39 Biruni 20
alemin nizamı 23 Burhanüddin el-Belhi 15
alemin yaratıcısı 23, 24, 25, 26, Büyük günah 60
27, 28, 35, 36, 41, 42, 46,
52, 53, 62, 63 c
Ali (Hz.) 30, 31, 64, 74; 75, 76 cebr 56, 57
alim 12, 26, 41, 44 Cebrail 50
Allah'ın adaleti 29, 58 Cebriyye 58
Allah'ın dilemesi 61 cehennem 30, 56, 60, 61, 67, 68
Allah'ın eli 38 cehennem ehli 67
Allah'ın fiili 70 cenaze namazı 76
Allah'ın ilmi 44, 45 cennet 47, 60, 61, 66, 67, 68
Allah'ın ilmi 56 cevher 23, 37, 62
Allah'ın iradesi 45, 54, 55 cihet 24
Allah'ın Ke!am'ı 42, 43 cinler 50
Allah'ın kudreti 49, 51, 52 cisim 23, 37, 62
Allah'ın meşieti 68 cüz'iyyat 41
Allah'ın sıfatları 42, 44, 45
Allah'ın sıfatları 44, 45, 46 D
Allah'ın vechi 39 Dabbetü'l-Arz 61
Allah Teala'nın isimleri 26, 44 dalalet 59
ameller 69 Davud 72
Arapça 42, 43 Deccal 61
araz 23, 37, 44, 62 devlet başkanı 73
arş 27, 38, 50 dil ile ikrar 69
arşa istiva 24 diriliş 64
asabiyet 19 Dua 38
aslah 53
aşere-i mübeşşere 75 E
azap 53, 56, 57, 60, 61, 65, 68 ebedi nimet 60
Azrail 50 Ebu Bekir Harezmi 21
80 Kitiibü Usılli'd-Dfn

Ebu Bekr (Hz.) 30, 74, 7S hafaza melekleri 62


Ebu Hanife ı s Halaviye medreseleri ı s
Ebu Haşim Abdülmuttalip b . el­ Halep 11, ı3, ı s
Fadl el-Haşimi ı3 Hanefi kültürü ı3
Ebu'I-Abbas İmadüddin el- Ha- Hanefi-Matüridi 22
seni ı3 Hanefi mezhebi ı s
Ebu'l-muin en-Nesefi 22 Haşimi-Kureyş! 74
ecel S4 havf S7, 71, 77
ehl-i beyt 7S, 76 hayat 9, ı8, 26, 4ı, 44, 46, 63
ehl-i kıble 76 hayır ve şerr 76
ehl-i kitap ı 9, 72 Hayy 4 ı
Ehl-i Sünnet 49, 60 Hemedani 2 ı
Endülüs 18 Herat ı8, 2ı
evliya s ı, 6 7 heva 76
Eyyubiler ı8 Hıristiyanlar ı 9
Hızır S O
F hidayet 29, S8, S9, 70
Fahreddin Razi 2 ı hikmet 27, 47, 60
fasık 29, 60, 6 ı Hindikuş 18
Fatıma Hanım ı2 Hindistan ı7, ı8, 2 ı
Fatımiler ı8, ı 9 Hint 18
fıkıh ı3 Horasan ı8
fıkıh usulü ı3 hudus 40, 44
fiillerinin yaratıcısı 28, S2, S7
Firavun'un küfrü S S ı-i
Firdevs! 20 Isa (Hz.) 48, so, 6 ı
fitne 6 ı Isa'nın nüzulü 6 ı
ibda' 4 S
G İbnü'l-Adim ı 6
gaybi 48 İbrahim S O
Gazne 11, ı8, 20 İbranice 42, 43
Gazneliler ı 7, ı8, 2 ı icad 27, 4S, s2
Gazneli Mahmud ı8, 20, 2 ı içtihad 3 ı, 7S
Gur Devleti 20, 2 ı İdris S O
Gurlular ı7 ihdas 27, 4S, 46
günah 29, 49, S9, 60, 62, 74 ihlas S9, 70
günahkar 30, 76 ihtira' 4S, s2
günahkar mümin 60 ihtiyari S6
ikrar 69, 70
H ilim ı4, ı6, 20, 2ı, 26, 43, 44, 46,
Hacerü'I-esved ı 9 71, 72
Haçlı seferleri ı 9 İlyas S O
hadis 23, 24, 2s, 26, 3S, 39, 40, İmamet 30, 73
46, S 2 İmamlar Kureyştendir 30, 73
Dizin 81

iman 55, 59, 60, 69, 71, 72, 76 Kureyş kabilesi 74


imanda artış 69 küfür 53, 55, 56, 68, 69, 71, 72,
İncil 43 75
insan 50 kürsi 27, 50
İnşallah ben müminim 71
inşikaku'l-kamer 48 L
irade 26, 41, 43, 44, 45, 55 Lahor 17
İran 18 Leknevi 14
İsfehan 17 Levh 50, 56
İslam 71 levh-i mahfuz 27, 56
İslam fetihleri 19
İsmetü'l-enbiya 49 M
İsrafil 50 Mağrib 18
istitaat 51, 57 mahluk 26, 42, 43, 54, 55
istiva 24, 38 mahlukat 24, 25, 27
itaat 28, 30, 35, 59, 60, 74, 77 makam-ı mahmud 66
marifet 59
K Marifetullah 23
Kabe 19, 38 masiyet 53, 68
kabir azabı 30, 63 maslahat 53
kader 28, 40, 56, 57, 58 Matüridi 15, 22
Kaderiyye 58 Maveraünnehir 18
Kadim 36, 37, 40, 42, 53 mekan 24, 38, 39, 40
kadir 26, 41, 44, 52 melekler 27, 50, 62, 64, 69, 71,
kafir/ler 55, 60, 62, 72 76
Kalem 50 Melikşah 17
kalp ile tasdik 30, 69 mendub 35
Karamita 19 Mescid-i Aksa 48
Kasani 12, 13, 15 Mescid-i Haram 19, 48
kaza 25, 40, 54, 56, 57, 58, 59, meşiet 41, 54, 57
72 Mısır 13
Kazvin 18 Mikail 50
keramet 27, 27 Mi'rac 27, 48
kesb 28, 52 misak 27, 50
Keşmir 18 Mizan 66
kıyamet 61, 64 Muaviye 31, 75, 76
kıyametin alametleri 61 mucize/ler 48, 70
kitaplar 69, 70, 76 Muhammed (s) 50, 66, 72, 73
kudret 24, 26, 27, 38, 43, 44, 45, Muhammed (s)'in havzı 66
46, 57 muhdes 42
kulların fiilleri 43, 51, 52, 54, 55, muhdis 23, 36, 46
58, 59, 70 Mukallidin imanı 70
Kur 'an mahluk değildir 43 Murabıtlar 18
Kuraşi 12 Musa (Hz.) 50
82 Kitô.bü Usuli'd-Din

musibet 29, 59 s-ş


Mu'tezile 49, 55 said 72
mübah 35 Samaniler 18
müçtehid 75 Samed 40
mükellefiyet 52 Sebuktekin 18
mükevven 45, 46 secde 38, 50
mükevvin 46 Selçukl�lar 17, 18
mümin 69, 70, 71, 76 Semerkand 17
münker ve nekir 63 Semerkandi 12
müslüman 71, 76 Semi' 41
müstehab 35 Sencer 17
müşrik/ler 72 sevap 53, 57, 59, 62
müşriklerin çocukları 61 sıfatlar 23
mütekellim 25, 42 Sırat 67
Sind 17, 21
N Sistan 18
nebi 27, 51 sorgu 63
Nesefi 31 sorumluluk 52, 53
nimet 29, 36, 59, 60 sı1filer 16
Nuh 50 Sultan Mahmud 21
nübüvvet 48, 61, 70 Sı1r'a üfürme 64
nüzı11 38, 39 suret 23, 37
Süryanice 42, 43
0-Ö şaki 72
Osman (Hz.) 30, 74, 75 Şam 15
ölüm meleği 63 şefaat 49, 60, 66, 67
ölüm sarhoşluğu 63 Şihabeddin el-Gı1ri 21
Ömer en-Nesefi 22 şirk 61, 76
Ömer (Hz.) 30, 63, 64, 74, 75 şükür 35, 36, 59

p T
Pencap 17, 1 8 tabiin 75, 76
Peygamber (Hz.) 30, 48, 58, 61, tahlik 27, 45
63, 64, 67, 68, 70, 72, 73, tasdik 60, 69, 70
74, 75, 76 tebei't-tabiin 75, 76
peygamberler 49, 69, 70, 76 tedafu' 36
Peygamberlerin gönderilmesi 47 tekvin 27, 45, 46
temanu' 23, 36
R teselsül 36
reca 57, 71, 77 tevbe 29, 35, 59
rızık 54 tevfik 70
rubı1biyet 56, 57, 62 tevfiz 58
Rum diyarı 1 2, 13 te'vil 49, 69
ru'yetullah 46 tevkifi 44
Dizin 83

Tevrat 43 y
tövbe 61, 77 Yahudi l9
Tuğrul Bey 17 Yaratıcının bilinmesi 36
Ye'cuc ve Me'cuc 61
u-0 yön 37, 38, 51
ulema 67
Ulu'l-Azm 50 z
Ümmetin en faziletlisi 30, 75 zahir 77
zatıyla kfüm 42, 45, 46
v Zebur 43
vacib 35
va'd ve va'ld 43
vahdaniyyet 70
vech 39
veli 51

You might also like