Professional Documents
Culture Documents
MU'TEZİLE VE AHLAK
..
İZ YAYINCILIK: 897
inceleme araşhnna dizisi: 350
ISBN: 978-605-326-11 1-7
İstanbul, 2016
ABDUNNASIR SUT
·z:::.::
1 i
ABDUNNASIR SÜT; 1980 Bingöl doğumludur. 2000 yılında Atatürk Üniver
sitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri
Başkanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulundu. 2005
yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde, "İslam Düşüncesinde
İlk Muhalifler: Ma'bed el-Cuheni, Gaylan ed-Dımeşki" adlı tezle master çalış
masını, 2011 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde "Kadı
Abdulcebar'ın Ahlak Felsefesi" isimli tezle doktorasını tamamladı. 2011 yılında
Bingöl Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaya başlayan yazar, 2012-
2013 eğitim-öğretim yılında Amerika Birleşik Devletleri, Georgetown Üniver
sitesinde misafir araştırmacı (visiting-researcher scholar) olarak bulundu. Ha
len Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde Kelam Anabilim Dalında öğretim
üyesi olarak çalışmaktadır.
İçindekiler
1. BÖLÜM
III. BÖLÜM
Onsöz
1•
slam düşünce tarihine yön veren düşünürlerimizin düşün-
ce ve kültür mirasımıza yapmış oldukları katkıları bilmek
ve anlamak büyük önem arzetmektedir. Müslüman düşü
nürlerin bizlere miras olarak bırakhğı düşünce ve kültür bi
rikiminin yeterince araşhrılmaması, düşüncelerinin belirli bir
paradigma doğrultusunda okunmaması ve üretmiş oldukları
eserlerin bilimsel ve düşünsel değerinin analiz edilmemesi ve
yorumlanmaması bizim açımızdan büyük bir eksikliktir. Bu
eksikliği gidermek amacıyla birçok bilimsel çalışma yapılma
ya devam edilmektedir. Bu çalışma da söz konusu eksikliğin
giderilmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Şüphesiz
bu çalışmayla bu eksiklik giderilmeyecektir. Düşünce tarihi
miz konusunda İslam coğrafyasındaki alimlerin yanında bahlı
müsteşriklerin düşünce tarihimiz hakkında yaphkları çalış
maların katkısı yadsınamaz. Onlar bu tarz çalışmalara daha
erken tarihlerde başlamış ve bizler bu tür çalışmalarla bu ek
sikliğimizin farkına varmışızdır. İslam düşünce tarihinde rol
oynayan alimlerin mezhep ayırımı gözetilmeksizin yakın dö
nemde araşhrılmaya tabi tutulması hem sevindirici, hem de
düşünce tarihimizi anlamada çok önemli bir başlangıç olmuş
tur. Mu'tezile ekolu ve temsilcilerinin görüşleri hakkında son
dönemde yapılan bilimsel çalışmalar, bunun önemli bir par
çasıdır. Bizim bu çalışmamız da, düşünce tarihimizin aydın-
10 Mu'tezile ve Ahliik
b. :bin, ibn
bkz. :bakınız
c. :cilt
çev. :çeviren
derl. :derleyen
h. :hicri
haz. :hazırlayan
m. :miladi
md. :madde
No. :Numara
s. :sayfa
S. : Sayı
tsz. :tarihsiz
Vol. :Volume
1•
1. Bir Kelam Problemi Olarak Ahlak
slami ilimler arasında dinin inanç ilkelerini konu edin-
diği için merkezi bir yere sahip olan kelam ilminin temel
konu ve sorunları; varlık, bilgi ve insanın iradi eylemleri
ni konu alan ahlak sayılabilir. Kelam ilminde ahlak meselesi
bağımsız bir konu olmasa da teolojik zeminde ele alınan hu
sun-kubuh, ta'dil-tecvir gibi çeşitli başlıklar altında tarhşılmışhr.
Kelam ilmi, Allah ile insan arasındaki ilişkiyi akli bir temele
dayandıran, anlaşılır kılan, Allah ile insanın ilişkisinde, taraf
ların konumunu belirlemeye çalışan ilim dalı olarak tanımla
nabilir. Şayet kelam ilmi için böyle bir tanım kabul edilirse,
kelamın ahlak konusunu doğrudan işlediği de ifade edilebi
lir. Kelamın ahlak konularını doğrudan ya da dolaylı olarak
şu başlıklar alhnda işlediği rahatlıkla söylenebilir. Husun-ku
buh, ta'dil-tecvir, salah-aslah, teklif, irade, halku 1-ef'al, kader vs.
Bu temalar, Allah'ın ve insanın fiillerini anlama ve açıklamaya
dönük düşünsel çabalardan bazılarıdır. İnsanın bilme ve de
ğer koyma gücünden hareketle, onun eylemlerinin niteliğini
belirleyen unsurların neler olduğu, kaynağı ve yetkinliği so
runu, önemli birer problem olarak kelam ilmindeki yerini al
mışhr. Olgu (varolan), bilgi ve değer üçlüsü arasındaki ilişki
yine ana tema olarak tarhşılmışhr. Aynı şekilde insan tutum
ve eylemlerinde, fiile iyi veya kötü vasfını kazandıran unsur-
16 Mu'tezile ve Ah/ilk
İbn Manzur, Lisanu 1-'.Arab, "hlk" md., Kahire; Serdar Mutçalı, el-Mu 'cemu 1-'.A
rabi1- Hadis, Arapça-Türkçe Sözlük, "halk ve hulk" md, Dağarcık Yaymevi,
İstanbul 1995; Mustafa Çağrıcı, "Ahlak" md., Türkiye Diyanet Vakfı İsliim An
siklopedisi,(DİA), İstanbul II, 1. (Bu ansiklopediye bundan sonraki dipnotlan
mızda kısaca DİA olarak yer verilecektir.); Recep Kılıç, Ahliikın Dini Temeli,
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1992, s. 1 .
2 Fethi Kerim Kazanç, Gazali Öncesi Ehl-i Sünnet Kelamında Ahliik Düşüncesi, An-
kara Okulu Yayınları, Ankara 2007, s. 9.
3 Şu' ara Suresi, 26/137.
4 Kalem Suresi, 68/4.
5 Fethi Kerim Kazanç, a.g.e., s. 39; Toshihiko Izutsu, Kur'a n'da Dini ve Ahliiki
Kavramlar, Çev. Selahattin Ayaz, Pınar Yayınlan, İstanbul tsz. s. 268-318.
18 Mu 'tezile ve Ahlak
16 Şaban Ali Düzgün; İnsanın Onuru ve Toplumsal Yaşam İçin Etik, Kelam Araşhr
malan Dergisi 5:1 (2007), s. 1 .
17 Lokman Çilingir, Ahlak Felsefesine Giriş, Elis Yayınları, Ankara 2003, s.12; Re
cep Kılıç, a.g.e, s. 3-4.
18 Annemarie Pieper, Etiğe Giriş, Çev. Veysel Atayman ve Gönül Sezer, Ayrmh
Yayınları, İstanbul 1999, s.l 7, 19.
22 Mu'tezile ve Ahlnk
33 Hasan Hanefi, "Kelam İlminin Tarihselliği", Çev. İbrahim Aslan, Kelam Araş-
tırmaları Dergisi 1:2, 2003, s. 157-158. .
34 M. Sait Yazıcıoğlu, Mıltüridi ve Nesefiye Göre insan Hürriyeti Kavramı, M.E.B. Ya
yınlan, İstanbul 1997, s. 3. Bu konuda. çok sayıda bilimsel çalışma yapılmışhr.
Ahmet Akbulut'un "Sahabe Dönemi iktidar Kavgası" adlı çalışması Islam ke
lamının ne denli siyasi olaylardan etkilendiğini göstermesi açısından önem
lidir. Bkz. Ahmet Akbulut, Sahabe Dönemi İktidar Kavgası, Pozitif Matbaacılık,
Ankara 2001; Aynca Hüseyin Atay'ın, "İrade ve Hürriyet" adlı çalışmasına
kader ile ilişkilendirilebilecek kavramların kaynaklarını ve g�çirmiş oldukla
rı anlam kaymalarını görmek için bakılabilir. Hüseyin Atay, irade ve Hürriyet,
Atay ve atay Yayınlan, Ankara 2002.
35 Mustafa Çağrıcı, "Ahlak", s. 3.
36 Mustafa Çağrıcı, İslam Düşüncesinde Ahlılk, Dem Yayınlan, İstanbul 2006, s. 94.
Giriş 27
39 Adam Mez, Onuncu Yüzyılda İslam Medeniyeti, Çev. Salih Şaban, İnsan Yayın
lan, İstanbul 2000, s. 1 1 .
40 Adam Mez, a.g.e., s . 12.
30 Mu'tezile ve Ahlak
47 Macit Fahri, İslam Ahilik Felsefesi Tarihi, Çev. Kasım Turhan, Birleşik Yayınevi,
İstanbul 2000, s. 16.
48 İsmail R. Faruki, Tevhid, İnsan Yayınlan, İstanbul 1995, s. 38.
Giriş 33
den bütün işlerinde bir gaye vardır. Onun bütün işleri iyi, adil
ve hikmetlidir, onun fiillerinde kötülük yoktur.58
Mu'tezili düşünürler, adalet ilkesinin gereği olarak, yü
kümlü tutulan insanın irade özgürlüğüne ve tercihini ger
çekleştirebilecek belli bir kudrete ve hangi eylemin doğru ve
yanlış olduğuna karar verecek akli yetiye sahip olmasını zo
runlu görürler. Mu'tezile'nin insana tanımış olduğu bu yetkin
lik görüşü, insanın sorumlu bir varlık oluşunun ahlaki gereği
olarak telakki edilmelidir.
Ayrıca Mu'tezile, yine adalet ilkesinin gereği olarak, tekli
fin ahlaki olması için, teklif edilen şeyin ifasının güç yetirile
bilir cinsten olması gerektiğini öne sürer. Güç yetirilemeyen
bir şeyin teklifi, ilahi adalete aykırıdır. Bu bağlamda tarhşı
lan "istitaat" ve "teklifi ma la yutak" problemi, önemli bir ahlaki
sorun olarak ortaya çıkmıştır. İradi eylemlerin gerçekleştirile
bilmesi ancak gerekli bilgi, irade ve kudretin varlığı ile müm
kün olabilir. Ancak bu unsurlar hem teklife, hem va'd ve va'fde
ahlaki anlamlılık ve izah edilebilir bir nitelik kazandırır. Bu
nun ötesinde, Allah aklı olmayan bir varlığı kendisine muha
tap kabul etmemiş, emaneti ona teklif etmemiştir. Ancak akıl
sahibi bir varlık, sorumluluk için gerekli olan unsurların ko
ordinasyonunu sağlayabilir.
Mu'tezile, insanın iyi ve kötüden birini hür iradesiyle seçme
ve yapma yeteneğinde olduğunu savunurken, iki türlü şerri
birbirinden ayırmayı ihmal etmemiştir. Birincisi kabih teri
miyle ifade edilen "fısk" ya da "fesat" manasında kullanılan
ahlaki kötülük, diğeri ise kıtlık, hastalık, sakatlık gibi zarar ve
musibetlerden kaynaklanan tabii ya da metafizik kötülüktür.
İnsanın irade ve kudretine istinaden vuku bulan ve sorumlu
luk gerektiren kötülük, ahlaki kötülüktür. Tabii ya da meta
fizik kötülükte insanın irade ve kudretinin bir etkisi yoktur.
Bunlar Allah'ın takdirine bağlıdır.59 Başka bir ifade ile ahlaki
60 Fethi Kerim Kazanç, Kelami Düşüncede Kötülük Sorununa Kısa Bir Bakış, Kelam
Araşhrmaları Dergisi, 6:1 (2008), s. 77-106, s. 78.
61 Biz kötülük olarak telakki ediyoruz ama Allah kahnda o kötülük değildir. O
bizim bilgi veya gerekçesini kavrayamadığımız başka bir nedenden dolayı
bize kötülük gibi gelmektedir. Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, XIII, s. 387-389;
Metin Özdemir, a.g.e., s. 82.
62 Mustafa Çağrıa, "Ahlak", s. 4-5.
Mu'tezile ve Ahlak
68 Gabiriel Said Reynolds, The Rise and Fa/l of Qadi 'Abd al-/abbar, İnt. J. Middle
East Stud, 37 USA, (2005), s. 3-18.
69 Macit Fahrhi, İslam Ahilik Teorileri, s. 20.
70 Adam Mez, a.g.e., s. 227.
71 İbrahim Aslan, Kadı Abdulcebbar'da Kelam Yöntemi, s. 5.
72 George F. Hourani, Islamic Rationalism, s. 129.
Mu 'tezile ve Ahilik
daha sonra Bağdat'a geçti. Uzun süre burada Mu 'tezill kelamcı Ebu
Abdullah el-Basrf'nin yanında kaldı. '176
Bağdat' ta tam olarak ne kadar kaldığı hususunda kesin bir
bilgi mevcut değildir. Ancak 346/957 tarihinde Basra'da, 360/970
tarihinde ise Remahürmüz'de olduğu77 bilinen Kadı Abdulceb
bar'ın bu tarih aralığında ya da bir kısmında Bağdat'ta yaşa
mış olması muhtemeldir.
Kadı Abdulcebbar, Basra Mu'tezilesinin son dönem kelama
ları arasında yer almaktadır. Kelam anlayışı, Ebu Haşim el-Cüb
bai'ye yakındır. Kadı; Ebu1-Hüzeyl el-Allaf (ö.226/840), Ebu
Yakub eş-Şahham (ö.257/871), Ebu Ali el-Cübbai (ö.304/915),
Ebu Haşim el-Cübbai (ö.321/926), Ebu İshak el-Ayyaş ve Ebu
Abdillah el-Basri (ö.369/979) ile oluşan gelenek içerisinde yetiş
miş son dönem bir Mu'tezile düşünürüdür.78 Kadı Abdulceb
bar'ın bu alimlerin görüşlerinden çok istifade ettiği ve onlara
derin bir saygı duyduğu kendi eserlerinde çok sık olarak üs
tatlarına göndermelerde bulunmasından anlaşılmaktadır. Hat
ta kelam tarihinde Cübbailer diye meşhur olan baba Ebu Ali
el-Cübbai ile oğul Ebu Haşim el-Cübbai arasındaki görüş fark
lılıklarını Kadı Abdulcebbar, el-Hilaf beyne'ş-şeyheyn adlı bir
eserle göstermeye çalışmışhr.79 Başta Kadı Abdulcebbar olmak
üzere son dönem Mu'tezileleri Ebu Haşim el-Cübbai'nin me
todunu izlemişlerdir.80
Kadı Abdulcebbar'ın yaşadığı dönem, ilmi ve kültürel faa
liyetlerin yoğun olarak yaşandığı bir dönemdir. O, bu yoğun
ortamdan istifade etmiş, dönemin önemli ilim merkezleri olan
Rey, Basra ve Bağdat'ta verimli ilmi münazaralar yaparak ha
reketli bir yaşam geçirmiştir. Kadı, bu yoğunluğu sadece ilmi
76 Ahmed b. Yahya el-Murtaza Babu zikri1- Mutezileti min kitabi el-münye ve>l-emel
fi şerhi1-milel ve'n-nihal, Dairetü1-mearif, Haydarabad 1316/1898, s. 66; Marga
rettha T. Heemskerk, a.g.e., s. 38.
77 Margarettha T. Heemskerk, a.g.e., s. 38.
78 İbrahim Arslan, a.g.e., s. 9.
79 Kadı Abdulcebbar, Şerhu 1-Usuli1-hamse, Thk. Abdulkerim Osman, Mektebetü
Vehbe, 4. Baskı, Kahire 2006, s. 21. Abdulkerim Osman, bu eserin Vatikan'da
el yazmasının bulunduğunu ifade etmektedir.
80 Şehristani, el-Milel ve'n-niha/, l, 96.
42 Mu'tezile ve Ahlak
83 Sahih b. Abbad, 326'da doğmuş ve 385'de ölmüştür. Rey'de Ebfı Haşim Cub
bai'nin görüşleriyle tanışmış ve onları benimsemiştir. Abbad, Ebfı1 Feth Ali
b. Ebi1 Faz! b. el- Amid'in vezaretinden sonra bu görevi 366 yılında üstlen
miştir. Büveyhi halifeleri Ebfı Mansur Büveyh b. Ruknu'd-Devle b. Büveyh
ed-Deylemi ve Fahru'd-Devle Ebfı1 Hasan Ali döneminde görev yapmışhr.
Sahih vezarete 385'deki vefatına kadar devam etmiştir. Şia Mu'tezile arası et
kileşim Sahih b. Abbad' in on sekiz sene devam eden (367-385/955-977) vezir
liği döneminde zirveye ulaşmışhr. Sahib, düşüncesinin gelişim döneminde
Mu'tezili bilginlerinden etkilenmiştir. Mu'tezile'nin en güçlü bilgin ve devlet
adamlarından biri olmuşhır. Bu fetret döneminde Mu'tezili görüşlere çağrı
da bulunmuş; bu da ağırlıklı olarak Ebu Haşim'in görüşleri ve yorumlarıyla
olmuşhır. Daha geniş bilgi için bkz. Abdurrahman Bedevi, Mezahibu 1-İslamiy
yin, Beyrut 1971, I, 337.
84 Ilyas Çelebi, "Akılcılık ve Kadı Abdulcebbar," s. 207; Margarettha H. Heems
kerk, a.g.e., s. 42.
85 Osman Aydınlı, a.g.m., s. 118 ; Margarettha H. Heemskerk, a.g.e., s . 42.
86 Margarettha H. Heemskerk, a.g.e., s. 42-43.
44 Mu'tezile ve Ahldk
B
u bölümde tevhid ve adalet ilkelerinin Mu'tezili dü
şüncede ahlaka nasıl dayanak yapıldığı ele alınacakhr.
Adalet ilkesi kapsamında el-va'd ve1-va'fd", "el-menziletü
beyne1-menzileteyn ", "emr-i bi1-maruf nehy-i-ani1 münker ilkele
rinin yanı sıra lütuf ve salah-aslah konularına da değinilecektir.
Klasik İslam kelamının temel konuları inanç ilkeleridir. Bu
inanç ilkelerinin en başında Allah inancı gelmektedir. Kelam
disiplininde Allah'ın zah, isimleri, sıfatları ve fiilleri dahil ne
redeyse tarhşılmadık konu kalmamışhr. Kelam'da Allah ha
riç tutularak hiçbir konu tarhşılmamışhr. Mu'tezile ekolünün
kendi düşünce sistemlerini üzerine ikame ettiği en başat il
ke hiç kuşkusuz Allah'ı hakkıyla birlemeyi ve eşsizliği ifade
eden tevhid ilkesidir. Ekollerin uluhiyyet tasavvurları, onların
düşünce sistemlerini, itikadi yorumlarını ve yaşam pratiğini
dayandırdığı temel çerçeve oluşturmaktadır. İkinci sırada ise,
Allah'ın yarahlmışlarla ilişkisini her açıdan konu alan adalet il
kesi gelmektedir. Bu bölümde Mu'tezile ekolünün görüşlerini
dayandırdığı bu iki temel ilkenin ahlak ile ilişkisi irdelenecektir.
Mu'tezile ekolünün üzerinde ittifak ettiği bu iki temel ilke
nin yanında bu ilkeleri beşe çıkaranlar da vardır. Bu beş ilke
kelam kitaplarında Usulu1-Hamse diye nitelenmektedir. Bu ilke-
50 Mu'tezile ve Ahlak
5 Bu konuda daha ayrınhlı bilgi için bkz. İsmail Raci el-Faruki ve Luis Lamia
el-Faruki, İslam Kültür Atlası, İnkılab Yayınları, İstanbul 1999, s. 89-106.
Mu'tezile'de Teolojik Eylemin Ahlakf Temelleri 53
6 Şaban Ali Düzgün, "Kur'an'm Tevhid Felsefesi", Kelam Araştırmaları, 3:1 (2005),
ss. 3-21, s.3; İbrahim K�plan, "M. İ�bal'in Tevhid Yorumu: Tevhid İnancının
Dinamik Yapısı," Fırat Univeristesi, Ilahiyat Fakültesi Dergisi, 12:1 (2007) ss. 83-
101, s. 100.
54 Mu'tezile ve Ahlak
24 Lokman, 31/13.
25 Mülk, 67/3; "O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahman'm yarahşmda
hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzen
sizlik) görüyor musun?"
26 Şaban Ali Düzgün, a.g.e., s. 63.
27 Metin Özdemir, İslam Düşüncesinde Kötülük Problemi, s. 53.
6o Mu'tezile ve Ah/dk
28 İlhami Güler, Özgürlükçü Teoloji Yazıları, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2004,
s. 15
Mu'tezile'de Teolojik Eylemin Ahlılkf Temelleri 61
36 Ühami Güler, İ.1J1an Alılfik İlişkisi, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2010, s. 43.
37 Ilhami Güler, Ozgürlükçü Teoloji Yazıları, s. 15.
38 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Vl/I, 3.
39 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Vlfl, 3; Şerhu'l-Usuli'l-hamse, s. 301; Hulusi Ars
lan, Kelami Açıdan Şia-Mutezile Ilişkisi, Nehir Yayınevi, Malatya 2007, s. 1 19.
40 Kadı Abdulcebbar, el-Muhtasar fi usuli'd-Din, "Resailü1 Adi ve't-Tevhid 1-11"
içinde, Thk. Muhammed Ammara, Kahire 1984, s. 232; İlyas Çelebi, "Kadı Ab
dulcebbar" DİA, s. 106.
Mu 'tezile ve Ahlak
45 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, XIV, s. 53, Metin Özdemir, a.g.e., s. 57, 60.
46 Ali İmran, 3/18.
47 A'raf, 7/29.
48 Fussilet, 41/46.
49 Ankebılt, 29/40
50 Mü'min, 40/31.
66 Mu'tezile ve Ahlak
77 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, XIIl, 9; Lütfun daha geniş anlamı için bkz. Bin
yamin Abrahamov, "'Abd al-Jabbar's Theory of Divine Assistance (Lutf)", Je
rusalem Studies in Arabic and Islam 1 6 (1993), ss. 41-58, s. 45.
78 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, XIII, 23.
79 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, XIII, 27.
Mu 'tezile'de Teolojik Eylemin Ahldkf Temelleri 79
T
eklif, sözlükte zorluk, sıkıntı, sorumluluk verme, görev
lendirme, formalite, masraf gibi anlamlara gelmekte
dir. Mükellef ise sözlükte bir şeyi yapma zorunluluğu
olan, memur, aklen sorumlu tutulabilir kimse olarak tanımlan
mıştır.1 İslam düşüncesinde kişinin dini, hukuki sorumluluğu
"teklif" kavramıyla ifade edilmiştir.2 Teklif, fayda sağlamak
veya zararı gidermek amacıyla kendisinde zorluk bulunan bir
eylemi gerçekleştirmesi veya terk etmesi için başkasına bildi
rimde bulunmaktır. Bu tanıma göre teklifin meşakkat ve ilam
(bildirim) olmak üzere iki unsuru bulunmaktadır. Mükellefin
işlemekle terk etmek arasında tercihte bulunmakla karşı kar
şıya getirilmesi hali olan teklifin ilam yönü, bazen nasla bazen
de zaruri bilgi ile gerçekleşir. Teklifin geçerli, sahih sayılabil
mesi için mükellefin eylemi yapmaya gücü yetmesi, bunu ya
pacak donanıma sahip olması ve eylemin mahiyetini bilmesi
1 İbn Manzur, Lisanu1-'Arab, III, "klf" md.; Serdar Mutçalı, Arapça Türkçe Söz
lük, "Teklif", md.; Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Ankara 2005,
s. 1937.
2 Abdurrahim Kozalı, "İslam Hukukunda Yükümlülüğün Şarh Olarak "Güç
Yetirme (Kudret)" Sorununa Ehl-i Sünnet UsU!cülerinin Yaklaşımları -İs!am
Düşüncesinde Tanrı'nm Mutlak Kudreti İle Dogmanın Makuliyeti Arasında
ki Dengeye Bir Örnek-" Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: 15,
Sayı: 1, 2006 s. 247-265
86 Mu'tezile ve Ahlak
24 Macit Fahri, İslam Felsefesi Tarihi, Çev. Kasım Turhan, İstanbul 1998, s. 66.
25 Fethi Kerim Kazanç, a.g.e., s. 194.
·
26 İsfehani, a.g.e., s. 530; Yusuf Şevki Yavuz, "İstitaat", DİA, İstanbul 2001, XXIII,
399.
94 Mu 'tezile ve Ahldk
53 Kadı Abdukebbar, a.g.e., s. 334-335, Mustafa Sait Yazıcıoğlu, "Fiil", DİA, XIII,
61.
54 Kadı Abdukebbar, el-Muhtasarfi usiili'd-Din, "Resailü1-Adl ve't-Tevhid," 1-II,
içinde: Muhammed Ammara, Kahire 1984, s. 238; Mu'tezile'de Din Usulu, Çev.
Murat Memiş, İz Yayıncılık, İstanbul 2007, s. 86.
55 Kadı Abdukebbar, el-Muğni, XX/11, 189; Ali Mufid Saruhan, a.g.e., s. 217.
56 Ali Mufid Saruhan, a.g.e., s. 217.
Teklifin Epistemolojik ve Ahldkf Temelleri 101
yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir. (Mü'minün, 23/14); . . . Çamurdan bir
kuş yapıyordun da . . . (Maide, 5/110); . . Allah'tan başka size yerden ve gökten rızık
.
verecek bir yaratıcı var mı? .. . (Fahr, 35/3); Yaratan hiç yaratmayan gibi olur mu? . . .
.
(Nahl, 16/17);
59 Metin Özdemir, a.g.e., s. 224-227. Özdemir, Mutezilenin bu konuda çok hak
sız eleştirilere maruz kaldığını ifade etmektedir.
60 Mustafa Sait Yazıaoğlu, a.g.e.,s . l l l .
102 Mu 'tezile ve Ahlıik
70 İsmail R. Faruki, Tevhid, s.17; Abdullah Draz, sorumluluğun ikinci şartı ola
rak insanın yükümlü tutulmadan önce bilgilendirilmesini, Kur'an'ın gerekli
gördüğünü belirtir. Buna kanunun bilinmesi prensibi demektedir. Bkz. a.g.e.,
s. 124.
71 İsmail R. Faruki, a.g.e., s.121.
72 Metin Özdemir, a.g.e., s. 294.
ıo6 Mu'tezile ve Ahlak
dulcebbar'a göre akıl bir güç, bir potansiyel, bir yeti değil, bir
bilgi birikiminden ibarettir ve zamanla kazanılır. İnsan bu bi
rikim ile nazarı gerçekleştirir. Yükümlü olduğu şeyleri düşü
nüp akıl yürütür. Kadı, aklı mükellef kavramından ayırmaz.
Mükellef olan kişi, sorumlu bir hayah amaç edinen ve bu ga
yeye uygun olarak bir yaşam pratiği geliştiren insandır. İşte
aklın, insanın sahip olduğu "bilgilerin toplamı" şeklindeki ni
telemesi, yükümlülüklerin bilinmesi ve değerlendirilmesi açı
sından önem taşımaktadır.
Mu'tezile'ye göre akıl, teklifi ma la yutakı reddeder. Bunun
aksi, Allah'ın fiilleri hakkında düşünülemez. O'nun fiillerinde
bir hikmet ve amaç vardır. Hatta Mu'tezile'ye göre bütün bilgi
nesneleri akılla değerlendirilir ve gerekli güçlerini akli kavra
yıştan alırlar. Vahiy de buna dahildir.
Kadı Abdulcebbar, ahlak bilgisinde akıl ve vahyi iki te
mel bilgi kaynağı olarak kabul etmekte, ancak yükümlülüğü,
vahye (sem 'iyat) değil, akla dayandırmaktadır.85 Mu'tezili dü
şünürler, dil bilgisi kurallarından ve tecrübe edilen olgular
dan faydalanarak sık sık akıl yürütmelerde bulunmaktadırlar.
Kadı Abdulcebbar'ın eserlerinde sık sık dil bilgisi tahlillerine
rastlanmaktadır.86 Düşünürümüz, dilsel tahlillere önem vere
rek somut ve reel bir alandan hareketle rasyonel bir düşünce
nin temellerini hazırlamak istemektedir. Kadı'nın akla verdiği
önem, lafız ile mana, muhkem ile müteşabih ayetler arasındaki
ilişkinin anlaşılmasında ve te'vilin sağlıklı bir şekilde gerçek
leşmesinde de açık bir şekilde görülmektedir.87
88 Bu konuda daha ayrınhlı bilgi için bkz. Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, XII, 230
vd.; Şerlıu1-Usuli1-lıamse, s. 64,75;
89 Kadı Abdulcebbar, Şerlıu Usu/i'l-lıamse, s. 70.
90 Fethi Kerim Kazanç, a.g.e., s. 84.
112 Mu'tezile ve Ahlak
jik açıdan bir değer hükmü ortaya koyma bakımından bir an
lam alanına sahip olmuştur. Onların anlayışına göre akıl, iyi
ve kötü, faydalı ve zararlı olan şeylerin arasıru ayırt eden bir
mümeyyiz vasfı taşımanın yanında tevhide ilişkin konular ve
ahlaki değerler alanında müstakil hüküm verme mertebesi
ne de sahiptir. Burada, Mu'tezile'yi mutlak akılcı bir şablona
oturtmak, onların hahrasına saygısızlık olur. Zira Mu'tezile,
bilgi nazariyesi konusunda bütünüyle akılcı değildir. Kısmi
(izafi) bir akılcılıktan söz edilebilir. Ama akla sarılma ve ak
lı iyi kullanma konusunda büyük gayretler sarf etmişlerdir.
Mu'tezile'nin bilinen yaygın akli bakış açısı, tevhid ve adalet
konuları başta olmak üzere, ahlaki hükümleri nesnel manada
akılla bilme temeline dayandırmasıdır. Bu yönüyle onlar şe
riah, akla tabi kılmışlardır. Yoksa Mu'tezile aynı bakış açısıru
ahiretin ahvali, sevap ve ceza, namaz, oruç, hac gibi taabbudi
hükümleri bilmede sürdürmez. Bu konularda nakle alan aça
rak, aklın alanım sırurlandırmışlardır. Kısaca onlar, ilahiyat ala
nı (akliyat) ile ibadet alanını (sem'iyyat) birbirinden ayırmışlardır.
O halde Mu'tezile akılcılığını mutlak olarak değil, kısmi bir
akılcılık olarak görmek gerekir. Hemen hemen bütün kelami
ekollerin yaphğı nassı eleştirmek değil, te'vil etmektir. Bu se
beple Mu'tezile'nin akıl anlayışını dini ya da te'vilci bir akıl ola
rak tanımlamak mümkündür."91
Mu'tezile, bilgi ile doğru arasında bir paralellik kurar. Doğ
runun sağlaması bilgi ile bilginin sağlaması da en önemli bilgi
kaynağı olan akılla gerçekleştirilmelidir. Bu onların akılcı tezi
nin odak noktasıdır. Doğru ile yanlışın tabiahnın aklen bilin
mesinin zorunlu olduğu hususunda mutabıklar.92
Kadı Abdulcebbar'ın aklı bilgi olarak tanımlamasının iki
gerekçesi olabilir. Bu gerekçeler aynı zamanda aklın iki göre
vini de ifade etmektedir.93
109 Bu konuda daha aynnblı bilgi için bkz. Orhan Şener Koloğlu, a.g.e,, s. 109-111.
110 Kadı Abdulcebbar, a.g.e., s . 46 .
1 1 1 Kadı Abdulcebbar, el-Muğnl, IV, 197; Kadı Abdulcebbar, el-Muğnf, XII, 4.
112 Kadı Abdulcebbar, el-Muğnl, XII, 4.
Teklifin Epistemolojik ve Ahldkf Temelleri 11 7
tespit edilen bilgi ve diğer sıfatlar daha sonra Allah için tespit
edilmiştir.113 Kadı Abdulcebbar'a göre akıl yürütme ile doğru
sonucu elde etmenin yolu, kişinin zeka seviyesi ve yaşı ile de
ğil, doğru akıl yürütme ile mümkündür. Zeki birisi yanlış ka
nıtlar ile doğru sonuca ulaşamazken, sıradan birisinin doğru
kanıtlar ile doğru sonuca gitmesi mümkündür.114 Akıl yürüt
melerin sağlıklı sonuçlar doğurması, yapılan akıl yürütmenin
tutarlı olmasını da gerekli kılmaktadır. Evren tümüyle neden
sel bir tutarlılık içindedir. Bilgi alanının bu evrenin dışında tu
tulması kabul edilemez.115
Kadı Abdulcebbar'a göre akıl yürütme her zaman bilgi ile
sonuçlanmayabilir. Ancak doğru önermelere ve yönteme da
yanan bir akıl yürütme ile bilgiye ulaşmak zorunludur. Delile
ve kişinin durumuna bağlı olarak yapılan akıl yürütme bilgi
ile sonuçlanabileceği gibi, baskın zan (galip zan) veya daha alt
değerdeki bilgisel değerle de sonuçlanabilir.116
Kadı Abdulcebbar'a gôre akıl yürütme, pek çok durumda
bir gereksinimden dolayı vuku bulur. Endişe ve kaygılarımız
bizi aklımızı kullanmaya mecbur etmektedir. Genel olarak en
dişelerimizin temelinde gereksinimler bulunmaktadır. Endi
şelerimiz arthkça korkularımız da artmakta, akıl yürütmeye
duyulan ihtiyaç da artmaktadır.117 Kadı, akıl yürütmenin en
dişe ve gereksinim temelli açıklamasını şu cümle ile özetle
mektedir: "Zarara uğramak söz konusu olduğunda akıl yürütmek
zorunludur (vacib). "11B
Kısacası, Kadı Abdulcebbar, Allah'ı bilmenin ve O'na karşı
sorumluluklarımızı idrak etmenin, teklife ilişkin sorumluluk
larımızı ifa etmenin, hayata ilişkin kaygı, zarar ve endişeleri-
113 Yunus Cengiz, a.g.e., s. 116; Şehadete Dayanarak Gaybın Çıkarsanması Yöntemi
nin Kellim İlmindeki İşleniş Biçimi, Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversi
tesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Van 2003.
114 Kadı Abdulcebbar, el-Muğnl, XII, 147; Yunus Cengiz, a.g.e., s. 118..
115 Yunus Cengiz, a.g.e., s. 120.
116 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, XII, 11, 69.
117 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, XII, 4.
118 Kadı Abdulcebbar, el-Muğnl, XVII, 89.
118 Mu'tezile ve Ahlak
Mu' tezili düşüncede akıl naklin esası iken, Eş' ari ekol deyse
nakil aklın esasıdır.119 Mu'tezile, dini epistemolojinin kaynağı
konusunda akıl-nakil alanı ayrımı yaparak aklın alanına giren
konularda sem'i, akla tabi kılmıştır. Dolayısıyla i'tizali görü
şe göre, eylem ve sorumluluk bilgiden; bilgi akıl yürütmeden,
akıl yürütme ise doğrudan akıldan çıkar. Böylece akıl, bütün
ahlaki hayatın düzenleyicisi olmuş olmaktadır. 1 20 Zira değer
ler izafi değil, nesneldir. Bu konularda vahiy, akla uygun dü
şecek şekilde haber verir. Öte yandan Mu'tezile düşünürleri,
aklı vahiyden bütünü ile soyutlamamaktadırlar. Bu konuda Ka
dı Abdulcebbar, "yararlı olanın iyi, zararlı olanın kötü olduğu
akılda yerleşmiştir. Ama bizim hangi fiilin kötü ve hangi fiilin
iyi olduğunu aklımızla bilmemiz mümkün değildir. Allah bu
fiillerin durumunu bize öğretmek için peygamberler gönder
miştir", demekle bu hususa işaret etmektedir. Çünkü akıl, tü
mel olarak bilirken, vahiy onu tafsil eder. 1 21
Mu'tezile akılsal bilgileri, haber dahil her türlü algı temelli
bilgilerin ölçütü olarak kabul ettiği için aklı epistemolojik açı
dan nakle öncelemektedir.122
Kadı Abdulcebbar, fiillere ait hükümleri tasnif ederken, akıl
ile bilinenleri akli hükümler, nakil (sem', şeriat) ile bilinenleri
ise sem'i hükümler diye tasnif etmektedir. Hükümlerin ken
disiyle bilindiği deliller değişse de, hükümlerin hakikati de
ğişmez. Akıl ile zorunlu veya düşünülerek bilinen her hükmü
nakle izafe etmeye gerek yoktur. Çünkü nakil, (vahiy) varid
127 Kadı Abdulcebbar, el-Muğnl, VIn, 64-65; George F. Hourani, Islamic Rationa
lism, s. 132.
128 Fethi Kerim Kazanç, a.g.e.,s. 99 .
Teklifin Epistemolojik ve Ahldkf Temelleri 121
164 İsmail Kıllıoğlu, Ahlak-Hukuk İlişkisi, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul
1998, s. 51-53.
165 İlyas Çelebi, Akılcılık ve Kadı Abdulcebbar, s. 51.
166 Erich Fromm, Erdem ve Mutluluk, Çev. Ayda Yörükan, Türkiye İş Bankası Kül
tür Yayınlan, s. 37.
130 Mu 'tezile ve Ahldk
167 Fethi Kerim Kazanç, Gazali Öncesi Ehl-i Sünnet Kelamında Ahlak Düşüncesi, s.
241; Ebfı1 Mu'in en-Nesefi, Tabsiratu 1-edille, !, 8.
168 Fethi Kerim Kazanç, a.g.e., s. 242.
169 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, XVI, 57 ; Metin Özdemir, Kötülük Problemi, s. 294.
170 Müfid Selim Saruhan, a.g.e., s. 40-41.
Teklifin Epistemolojik ve Ahliikf Temelleri 131
176 George F. Hourani, Islamic Rationalism, s. 89; Müfid Selim Saruhan, a.g.e., s.
70-71 .
177 Macit Fahri, İslam Ah/tik Teorileri, s. 56.
Teklifin Epistemolojik ve Ahlaki Temelleri 1 33
1 79 İsmail Hakkı İzmirli, Yeni İlmi Kelam, Haz. Sabri Hizmetli, Umran Yayınları,
Ankara 1981, s. 1 43 .
180 Kadı Abdulcebbar, Şerhu 'l-Usuli'l-hamse, s. 46-47.
Teklifin Epistemolojik ve Ahldkf Temelleri 1 35
Bir şeye onu destekleyecek şekilde taalluk eder, ancak zihinde bir gü
ven oluşturmaz ise bu ne ilim ne de cehalet olur.181
Böylece bilginin kendine has hem nesnel hem de öznel fark
lılıkları olduğu ortaya çıkmaktadır: (a) bir doğru tarzı olarak
hakikate tekabül eden entelektüel içerik, (b) duygusal bir tat
min ve sükun durumu. Her iki özellik bilginin oluşması için
zorunludur.182
Kadı Abdulcebbar, sukunu'n-nefs kavramının insanda ya
rattığı sübjektif dinginlik eleştirilerine de cevap verir. Mu'te
zill Cahız'ın (ö. 255/869) bu meyandaki itirazı şudur:
"Bilgisiz biri vardığı kanıda zihinsel kesinlik içinde olabilir,
eğer zihinsel kesinliği ölçüt sayarsak bilgisizin kanısını da bilgi
saymamız gerekir." 183
Kadı cevap vermek üzere şöyle bir alt yapı oluşturur:
"İdrak eden akıl sahibi bir varlık ise, onun zihnini bulandıra
cak unsurlar ortadan kalktığında, algıladığına karşı kendisini zihin
sel kesinlik (sükunu'n-nefs) içinde bulur, böylece (daha önce sahip
olduğu yanlış) bilgisinden vazgeçer, itikadının gerektirdiği bilgisel
yöne yönelir. Çünkü ateşi gördüğü zaman korunur, suyu gördü
ğü zaman üzerinde yürümez, toprağı gördüğü zaman yürür, aslanı
gördüğü zaman yolunu değiştirir. . . Madem durumu zan içinde ve
şans eseri bilgi edinen birinin durumu gibi değildir, zan içinde
olmak ile dinginlik içinde olmanın eylemlere yansıması fark
lıdır. Sadece zihinsel kesinliğin gerçekleştirdiği bilgiyi 'sahih' bilgi
kabul etmemiz gerekir. "184
Bu alt yapıdan sonra Cahız'ın itirazına şöyle cevap verir:
"Bilginin sahih olması için diğer kanıların değil, zihinsel kesinli
ğin olması gerekir. Cahız'ın dinginlik içindedir dediği kişi, gerçekte
dinginlik içinde değildir, sadece öyle olduğu varsayılmaktadır. Alim
ise bilgisine karşı zihinsel kesinlik içinde olduğunu bilir . . . Bu şuna
197 Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul 1998, s. 618.
198 Philippa Foot, "Free Will İnvolving Determinism", The Philisophical Review,
Vol. 66, No. 4, 1957, s. 439.
Mu 'tezile ve Ahlak
199 Stanley M. Honer ve Thomas C. Huni, Felsefeye Çağrı, Çev. Hasan Ünder, İm
ge Yayınları, Ankara 1996, s. 63.
200 Yunus Cengiz, a.g.e., s. 170.
201 Peter Van Invangen, "The Incompatibility of Free Will and Determinism'', Phi
losophica/ Studies: An International fournal for Philosophy in the Analytic Traditi
on, Vol. 27, No. 3. 1975, s. 188.
202 Doğan Özlem, a.g.e., s. 97.
Teklifin Epistemolojik ve Ah/tikf Temelleri 143
203 Cari Ginet "Can the Will be Caused?", The Philosophical Review, Vol. 71, No. 1,
1962, s. 49-50.
204 R. Clarke, "Libertarianism", Action Theory, and the Loci of Responsibility",
Philosaphical Studies: An İnterııaitanal ]arnal far Philasaphy in the Analytic Tradi
tion, Vol. 98, No. 2, 2000, s. 155-158.
205 Ruth Macklin, "Action, Causality, and Teleology", The British ]aurnal far Phi
losaphy of Science, Oxfard Üniversty Press, Vol. 19, No. 4, 1969. s. 301; "Reasons
vs. Causes in Explanation of Action", Philosophy and Phenamenalagca/ Resear
ch, Vol. 33, No. 1, 1972, s. 78.
206Ruth Macklin, "Reasons vs. Causes in Explanation of Action", s. 80.
207 Ruth Macklin, "Action, Causality, and Teleology", s. 301; "Reasons vs. Causes
in Explanation of Action", s. 78.
Mu'tezile ve Ahldk
210 Hacı Mustafa Açıköz, Sağduyu Eylem Felsefesi, Birey Yayınları İstanbul 1997,
s. 248 ; Yunus Cengiz, a.g.e., s. 180.
211 İbn Manzur, Lisanu1-'Arab, "Rvd" md; Şemseddin Sami, Kamus, s. 86; Hasan
Ocak, a.g.e., s. 82.
212 A. J. Ayer, "Freedom and Necessıty" Free Wil/, Edt. Gary Watson, Oxford Uni
versty Pres, New York 1982.
Mu'tezile ve Ah/dk
213 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Vl/11, 3-5; Yunus Cengiz, a.g.e., s. 185.
214 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Vl/l, 73.
215 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Vl/I, 185.
216 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Vl/11, 94
217 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Vl/I, 81.
Teklifin Epistemolojik ve Ahldkf Temelleri 147
223 Tafra teorisi için bkz. Abdussettar Ravi, el-'Aklu ve1-hürriyye dirıisetun fi fik
ri1-Kadı Abdulcebbar, el-Müessesetü1-'Arabiyye, Beyrfıt 1980, s. 310-311 .
224Kadı Abdulcebbar, Şerhu'l-Usfıli'l-hamse, s . 432.
Teklifin Epistemolojik ve Ahldkf Temelleri ı49
245 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Vl/II, 35-36. Kadı, doğal istek (iştaha) ve irade
arasındaki ayırıma dikkat çekmek için anılan yerde ayrı bir başlık açmış ve
yukarıda sayılan maddeleri o bölümde saymışhr. Bu maddelerin çevirisinde
Yunus Cengiz' in anılan çalışmasından yararlanılmışhr. Bkz. a.g.e., s. 205-206.
246 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, VI/11, 9.
247 Kadı Abdulcebbar, Şerhu'l-Usuli'l-hamse, s. 433.
248 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Vl/II, 38.
249 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, XII, 227.
Mu'tezile ve Ahliik
259 Kadı Abdulcebbar, el-Muhit bi't-teklif, l, 273-280; Metin Özdemir, Kötülük Prob
lemi, s. 215.
260 Şerafeddin Gölcük, Bakılılni ve İnsanın Fiilleri, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınla
rı, Ankara, s. 70.
261 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, VI/II, 31; Şerafeddin Gölcük, a.g.e., s. 89.
ı6o Mu'tezile ve Ahilik
hr. Eğer kainatta olan hayır, şer, adalet, zülüm nevinden ira
de edeni Allah ise, Allah'ın bu vasıflarla nitelenmesi gerekir.
Halbuki Allah hakkında kötülük düşünülemez, O'na kötü sı
fatlar isnat edilemez.262 Mu'tezile, irade konusundaki bu tezi
ne Kur'an'ı-Kerim'den, "Allah kullarına zulüm dilemez"263 ayeti
ile "Allah fesadı sevmez '1264 ayetini delil getirir.
Mu'tezile, iradeyi bir eylem olarak telakki ettiği için, insa
na iradeyi veren bir tutum almaktadır. Çünkü onlara göre in
sanın eylemlerini yaratan Allah değildir, irade de bir eylem
olduğuna göre iradeyi yaratan da Allah değildir.265 Kadı Ab
dulcebbar, ilahi iradenin ibadet fiillerine ilişkin yönü ile mubah
ve günah türündeki eylemlere ilişkin yönü arasında bir ayı
rım yapmaktadır. O ayırım da şudur: Allah'ın namaz kılma ve
iyilikte bulunma gibi ibadetlere ilişkin iradesi ancak farz veya
vacip şeklindedir. Diğer taraftan Allah'ın masiyetleri (günah
ları) çirkin görmesi, onları irade etmemesini zorunlu kılar.266
Çünkü bir eylemi irade etmek, onu onaylamakla aynı anlama
gelir. Allah'ın kötü olan bir fiili işlemesi mümkün olmadığın
dan, irade etmesi de mümkün değildir. Allah, kötü olan bir fi
ilin kötü olduğunu bildiğinden dolayı, o fiili işlemediği gibi,
irade de etmemektedir.267
Kadı Abdulcebbar, ilahi iradenin insan iradesi üzerinde be
lirleyici olmadığını şöyle izah etmektedir. Örneğin Allah, tüm
insanların iman etmelerini istemekte; nankörlük etmelerini,
küfre sapmalarını istememektedir. Ancak buna rağmen Allah
insanların bir kısmının imanı, bir kısmının küfrü irade ettikle
rini, edeceklerini (tercih etme) bilmektedir. Allah, bazı şeylerin
rızasına uygun olarak gerçekleşmeyeceğini bilmesine rağmen
onu irade eder. Bu değerlendirmeye göre, ilahi iradenin insa-
1. Eylem ve Kısımlan
B
u bölümde eylem (ji'l) ve değer (hükmü 1-fi'l) kavram
larının kelam terminolojisinde, bilhassa Kadı Abdul
cebbar'ın düşüncesindeki tanımları, çeşitleri ve ahlak
ile ilişkileri değerlendirilecektir. Eylem ve değere ilişkin dü
şünsel arka planın açıklanması, bize Kadı'nın ahlak felsefesi
nin şekillenmesinde nasıl bir fikri zeminden beslendiğini tespit
etme imkanı verecektir.
Kadı Abdulcebbar'ın eylem anlayışına geçmeden önce, onun
insan tanımı ve insanın neden eyleme ihtiyaç duyduğuyla il
gili görüşlerini aktaralım. Çünkü ahlaka konu olan eylem an
cak insan eylemleridir. Bu nedenle, "insanın eylemlerini diğer
varlıkların eylemlerinden ayıran ve ahlaki kılan unsurlar ne
lerdir?" sorusuna cevap ile başlamak yerinde olacakhr.
Kadı'nın insan anlayışı, ruh ve beden düalizmine dayan
mamaktadır. Kadı, insanı ne salt ruh ne de salt beden olarak
değerlendirmektedir. Özellikle insanın canlılığının temel be
lirleyeni olarak sunulan ruhun temel belirleyen olmadığına
dikkat çekmektedir. O, bedeni önemsemekle birlikte, insanı
bedenle değil, bedendeki niteliklerin tüme ile tanımlamakta
dır. Kadı'ya göre insan, sahip olduğu özel bünye ile diğer can
lılardan ayrılan ve bu bünyenin oluşturduğu suret ile tanınan,
166 Mu 'tezile ve Ahlak
"Yararlı (eylem), bir zarara sebep olmaması şartı ile haz ve sevin
ci ya da bunların aracılarını ya da birisini sağlayandır. Zararlı (ey
lem) ise daha büyük bir yararı sağlamaması şartı ile üzüntü ve acıya
ya da bunların aracılarına ya da birisine sebep olandır. 115
Haz ve sevincin "yarar" olabilmesi için zarar verici olmama
sı gerekmektedir. Kadı, üzüntü ve acının (elem) zarar olarak
değerlendirilebilmesi için daha büyük bir yararı sağlamama
sı gerektiğini ifade ederek eylemin, kendisi haz vermese bile,
hazza aracı olmasının onun yararlı olarak görülmesinde yeterli
olduğunu öne sürmektedir. Kadı'ya göre daha büyük fayda için
üzüntü ve acı veren şeyler yarar olabilmektedir. Örneğin has
ta bir insanın ilaç alması, tedavi görmesi acı verse de, faydalı
bir sonuç beklentisinden dolayı yararlıdır. Kadı Abdulcebbar,
bu dünyada yapılan ibadetlerin içerdiği meşakkate rağmen,
öteki dünyada büyük yarar sağlayacağı beklentisinden dola
yı ibadetleri yarar olarak kabul etmektedir. 6
Kadı Abdulcebbar' ın, haz ile istek, acı ile tiksinme arasında
zorunlu bir ilişki kurduğu şu iki cümlesinden açık bir şekil
de anlaşılmaktadır. " . . . Kişi iştah duyduğunu (istek) elde etmekle
haz, tiksindiğini elde etmesiyle de acı elde etmiş olur . . . Hazzın mü
essiri iştah, acının müessiri tiksinmedir. 117 Bu ifadelerin anlamı
açıktır. İsteklerin gerçekleşmesi ile haz, tiksinmelerin gerçek
leşmesi ile acı ortaya çıkmaktadır.
Kadı, yukarıda sayılan unsurlara ilaveten insanın doğal is
tek (iştiha) ve nefret tabiatlı olmasını da eylemin gerçekleştiril
mesinde itici unsur olarak değerlendirmektedir. Bu dünyada
var olmak ve hayat sahibi olmak, doğal istek sahibi olmak ve
nefret etmek tabiatını da gerekli görmektedir. Diri olmak, in
sanda doğal istek ve tiksintinin var olmasını sağlamaktadır.8
Bu açıklamalardan, insanın tabiatı gereği eylemde bulunmak
1.1. Eylem
Eylem; ortaya çıkışı, sebebi, var olma biçimi ve sonuçları
açısından eylem teorisi kapsamında çok geniş olarak ele alı
nan bir konudur. Eylemin tanımı, eylemi gerçekleştirenin bunu
gerçekleştirme potansiyeli, kudreti, eylemin epistemik boyutu
gibi konular eylem felsefesi kapsamında değerlendirilmekte
dir. Eylem ve sonuçlarının iyi ve kötü olması, insanın eylemle
rinden ve sonuçlarından sorumlu olması hakkındaki konular
ahlak ile ilgilidir. Bu bağlamda "Ahlaki eylem nedir?" sorusu
önem kazanmaktadır. Bunu kavramak için öncelikle eylem
den ne anlaşıldığına, daha sonra ahlaki eylemin ne olduğu
na değinilecektir.
İnsanın sorumluluğu ve ilahi sıfatlarla ilişkisi açısından
kelam tarhşmalarına konu olan eylem (fiil) terimi, kelime ola
rak "iş, davranış ve eylem" anlamında kullanılmaktadır.9
Arapça fiil kavramının karşılığı olarak Türkçe'de eylem, edim,
davranış, tutum vb. kavramlar kullanılırken, İngilizcede "act,
doing, behavior" gibi kavramlar kullanılmaktadır. İnsanların
eylemleri, tutum ve davranışları ahlakın en temel malzemesi
olduğundan, eyleme ilişkin yapılacak değerlendirmeler konu
muz açısından önem kazanmaktadır.
"Amel, tasarruf" gibi kavramlar da eylem kavramına yakın
anlamda kullanılmaktadır. Kadı Abdulcebbar bu kavramları da
kullanır. O tasarruf kelimesine amele yakın bir anlam vermek
tedir. 10 Eylem, ahlak felsefesinde "bir ilke, norm, inanç, değe
re vd. bağlı, istençli (iradi) davranış11 şeklinde tanımlanmışhr.
Kadı, eserlerinde "amel" kavramına da değinmiştir. Bu
kavramı, insanların eylemlerinde özgür olması ve insanın yü
kümlü olması bağlamında, bilgi-eylem ilişkisini açıklarken
12 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Xl, thk.: Muhammed Ali en-Neccar, Kahire, tsz.
s.380; el-Muhit bi't-teklif, s. 25-16; Semih Duaym, Mevsu 'ıitu Mustalahati1-Eş'ari
ve1-Qadı Abdulcebbar, Mektebetu Lübnan, Beyri'ıt 2002, s. 449.
13 Kadı Abdulcebbar, el -Muhit bi't-Teklif, s. 16.
14 İsfehani, a.g.e., s. 382.
15 Mustafa Sait Yazıaoğlu, Mıitüridi ve Nesefiye Göre İnsan Hürriyeti Kavramı, s.
21.
16 Kadı Abdulcebbar, el-Muhit bi't-teklif, l, 230, 330, el-Muğni, VI/I, 5; Muhtasar,
s. 203.
(J•\j 0' �J.>- L..) Eylem ve eylem kavramları dilimizde birbirinin yerine kul
larulmaktadır. Günümüzde eylem kavramı daha yaygın bir kullanıma sahip
olduğu için, fiil kavramı yerine eylem kavramı tercih edilecektir.
Mu'tezile ve Ahliik
22 Robert Ware, "Acts and Action", The /ournal ofPhilosophy, Vol. 70, No. 13,1973,
s. 403; Yunus Cengiz, a.g.e., s. 31.
23 H. F. Bames ve Winston, "Action", Mind, New Series, Vol. 50, No. 199, 1941,
s. 244.
24 Ahmet Arslan, Felsefeye Giriş, Vadi Yayınları, Konya 1998, s. 1 19.
Mu'tezile ve Ahlak
60 Ali Sami en-Neşşar, İslam'da Felsefi Düşüncenin Doğuşu, il, Çev. Osman Tunç,
İnsan Yayınları, İstanbul 1999, s. 290.
61 Bkz. Aristoteles, Metafizik, lOllb (s. 228) Aristo kuvvenin eyleme dönüşme
sini zorunlu görmüştü, bunun bir sonucu olarak, bir şey ya var ya da yok ol
duğunu kabul ediyordu. Ancak Mu'tezile kuvve ile eylem arasındaki ilişkiyi
zorunlu olarak değerlendirmemektedir. Mutezileye göre kuvve sadece bir
imkandır. Bu imkanın eyleme dönüşmesi için, tahsis edici bir etkinin devre
ye girmesi gerekmektedir. Bkz. Yunus Cengiz, a .g.e.,s. 51. 209. dipnot.
62 Kadı Abdulcebbar, el-Muhit bi't-teklif, I, 41 .
Eylem ve Değer Hükümleri
siyah olmaması kendilerinden dolayı değil, her bir cisim ile ilgilifark
lı hal (durum)den kaynaklanmaktadır. 63 "
Bu ifade, bir cismin ya d a cevherin bulunma halleri olan
sükun, hareket, ayrılma, birleşme gibi hallerde bulunmasına
imkan tanımaktadır. Başka bir ifade ile Kadı "hal" kavram ile
bir cismin bulunma hallerine ilişkin cisimde var olan potan
siyele işaret etmiş olmaktadır. Kadı Abdulcebbar, bu imkan
şartını, hıll (durum) kavramı ile ifade etmektedir. Bir cismin şu
ya da bu konumda olması o cismin hali olarak ifade edilmek
tedir. Kadı Abdulcebbar, "hal" kavramı ile arazların gerçek
leşmesine, sıhhat şartına (imkan şarh) vurgu yapmaktadır.64
Kadı Abdulcebbar'a göre Allah insanı çoklu eşit imkana sa
hip olarak güç yetiren kılmaktadır. İnsan güç yetiren olduktan
sonra var olan seçeneklerden -biz buna kuantumun belirsiz
likleri, ontolojik olasılıkları da diyebiliriz- birini seçmekle veya
ona yönelmekle eylem haline geçmiş olmaktadır. Kadı Ab
dulcebbar gücün ortaya çıkmasını ve eylem ile ilişkisini şöy
le özetlemektedir:
"Güç yetiren (kadir) için en doğru söz, failin eyleminin zorunlu
olarak meydana gelmesi değil, kadirin onu yapabilme (potansiyeli)
dir. Her ne kadar böyle olsa da, güç yetirme ile beraber eylem ile il
gili yönlendirici nedenler oluşunca eylemin gerçekleşmemesi müm
kün değildir. O zaman güç yetiren failin durumu aslanla karşılaşan
kişinin durumu gibidir, durması imkansızdır. Ancak böyle bir du
rumda bile eylem failin seçimine bağlı olarak gerçekleşmektedir.65 "
Kadı Abdulcebbar, bir eylemi seçmeye zorlanmış bir kişinin
bile, önünde farklı eylemleri gerçekleştirme olasılığı bulundu
ğunu belirtmektedir. Dolayısı ile insanın gücü dahilinde olan
tüm eylemler, insanın önündeki imkanları -başka bir ifade ile
belirsiz zorunlu seçenekleri- işaret etmektedir.
2. Değer ve Hükümleri
2.1. Değer
Değer kavramı, bilim, sanat, ekonomi ve felsefe başta ol
mak üzere kullanım alanı çok yaygın bir olan bir kavramdır.
Bu kavram ile "bir şeye karşılık gelen soyut ölçü, davranışın
içeriğine tekabül eden nitelik" anlamları kastedilir.
Değerler, bizim zihni (kognitiv) muhtevamızın başlıca un
surlarıdır. Düşünce, davranış ve duyguya ilişkin izlenimler, et
kiler değerden bağımsız değildirler. Çünkü insan intibakının
en önemli problemlerinden biri gerek davranışlar, gerekse dü
şünce unsurları arasında ahenk sağlayabilmesidir.70
Bir kimsenin değer sıralamasının birincisi -en üstünde bu
lunan- onun temel değeri sayılabilir. Genel mutluluk için ça
lışmanın en temel ahlak normu olduğu konusunda belli bir
anlaşma vardır. Diğer bütün değerler, o yolda birer vasıta hük
mündedirler. Scheller'in, Kant'ın ahlak yasasını eleştirmesin
deki en temel argümanı değer ekseninde gerçekleşmektedir.
Scheller, insanın sahip olduğu duygusal edimler sayesinde
değer duygusuna sahip olduğunu, insanın ahlaksal yaşamı
nın ancak Kant'ın kavrayıcı edimlerin yöneldiği akılda değil,
duygusal edimler aracılığıyla yöneldiği değerler ile mümkün
olabileceğini ifade etmektedir. Kavranılan değerler ile olumlu
ve olumsuz değerler arasında bir sınıflandırma yapmak müm
kündür. Scheller'in aksiyolojik felsefesi, bir değerler hiyerar
şisine dayanmaktadır. O değerleri dirimsel, duygusal, tinsel
ve mutlak değerler şeklinde dört ana kategoride değerlendir
mektedir. Değeri isteme ve gerçekleştirme etkinliği, ahlaklılı
ğın temeli olarak değerlendirmektedir.71
102 Ali Bardakoğlu, "Hüsn ve Kubh Konusunda Aklın Rolü ve İmam Miitüridi", s. 59.
103 Ali BArdakoğlu, a.g.m., s. 60.
104 Hulusi Arslan, Şia-Mu 'tezile İlişkisi, s. 121.
105 Ali Bardakoğlu, a.g.m., s. 60-61.
106 Kadı Abdulcebbar, el-Muhit bi't-teklif, 1, 234.
107 Hulusi Arslan, a.g.e., s. 25.
Eylem ve Değer Hükümleri 1 99
134 Fethi Kerim Kazanç, "Kelami Düşüncede Kötülük Sorununa Kısa Bir Bakış",
s. 78.
135 Fethi Kerim Kazanç, Gazali Öncesi Ehl'i-Sünnet Kelamında Ahlak Düşüncesi,
s.166.
Eylem ve Deger Hükümleri 205
136 Metin Özdemir, Kötülük Problemi, s. 66; bkz. Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, iV,
s. 65.
137 Kadı Abdulcebbar, el-Muhtasar fi usCili'd-Din, s. 255.
2o6 Mu 'tezile ve Ahlak
2 . 2 . 1 . 3 . Elem ve Izdırap
Dünyada var olan kötülük, ızdırap ve acıların, adil, kud
retli ve mutlak iyi olarak tavsif edilen bir yaratıcının hikmetli
ve adil davranışı ile nasıl bağdaştırılabileceğine ilişkin oluştu
rulan istifhamlara karşı yapılan açıklamalar, bazen makul ve
152 Kadı Abdulcebbar, el-Muğnl, VI/I, s. 136; Hulusi Arslan, a.g.e., s. 83-84 ; Metin
Özdemir, a.g.e., s. 102-103.
153 Kadı Abdulcebbar, el-Muhit bi't-teklif, s. 254.
154 Metin Özdemir, a.g.e., s.104.
212 Mu'tezile ve Ahlak
155 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, XIII, s.227-230; Metin Özdemir, a.g. e., s. 78-81.
156 Kadı Abdulcebbar, a.g.e., s. 229.
Eylem ve Değer Hükümleri 21 3
157 Kadı Abdulcebbar, e/-Muğnl, XIII, s. 387-389; Metin Özdemir, a.g.e., s. 82.
158 Kadı Abdulcebbar, a.g.e., s. 281; Şerhu '1-Usuli'l-hamse, s. 484-485 ; Metin Özde
mir, a.g.e, s. 84.
21 4 Mu'tezile ve Ahlak
Vacib Mudayyak
\
(
Hasen Nedb/
Muhayyer
(iyi) tafaddul
Mubah
165 İbn Manzur, Lisanü1-'Arab, "hsn" md. ; Türkçe Sözlük, "İyi", TDK, s. 1006.
166 İbn Miskeveyh, Ahlıikı Olgunlaştırma, s. 73.
167 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Vl/I, s. 31.
168 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Vl/I, s. 59.
218 Mu 'tezile ve Ahlak
199 Kadı Abdulcebbar, Şerhu '1-Usuli'/-hamse, s. 42; el-Muğni, XVII, s. 99-100; el-Muğ
ni, VI/I, s. 43-44.
Eylem ve Deger Hükümleri 227
200 Kadı Abdulcebbar, Muğni, Vl/I, s. 43-45 ; Hulusi Arslan, a.g.e., s. 29.
201 Kadı Abdulcebbar, Şerhu'l-Usu/i'/-hamse, s. 75.
202 Kadı Abdulcebbar, Şerhu 'l-Usuli'l-hamse, s. 76. Kadı Abdlulcebbar, Muğni'nin
17. cildi olan "Şer'iyyat" kitabında "mudayyak" vacibin yerine bazen "muay
yen" vacip, "muvassa' " vacibin yerine bazen muhayyer vacip kavramlarını
kullanmaktadır. Bkz., el-Muğni, XVII, s. 99-100.
203 Kadı Abdulcebbar, Şerhu 'l-Usu/i'/-hamse, s. 66
204 Hulusi Aslan, a.g.e., s. 88.
228 Mu'tezile ve Ahlak
lendirilmektedir.
Hatta Mu'tezile, Allah'ın insana yönelik tasarruflarında bi
le ahlaki nesnellik adına bazı tasarrufları gerekli görmüştür.
Bu anlayışa göre Allah'ın kullarına karşı davranışlarında bir
nesnellik söz konusudur. Başka bir ifade ile O, her insana eşit
mesafededir. Allah ödülü, mükafatı, sevabı, cenneti hak ede
ne verir. Kendi iradesine göre tahsis etmez. Allah rahmetini,
nimetini, yardımını ve ıslahını dilediğine tahsis etmez, aksine
Onun için bir kimsenin itaati ile hak etmesinin dışında kulları
arasında eşit davranmak zorunludur (vacib). Başka bir deyiş
le, Allah'ın gerekli olmadıkça kullarına nimet ve azap vermesi
214 Her ne kadar Ehl-i sünnet düşünürleri, ahlaki değerlerin ilahi iradeye bağlı
olarak belirlenmesini doğru kabul etseler de, bu, onların aklın doğru ile yan
lış arasındaki mümeyyizlik özelliğini ortadan kaldırdığını göstermez. Örne
ğin Gazali, bazı ahlak kurallarının rasyonel bilgi alanına girdiğini belirtmekte,
ancak Allah'ın belli bir tarzda davranmak zorunda olduğu şeklindeki bir an
layışa şiddetle karşı çıkmaktadır. Bkz. Oliver Leaman, Ortaçağ İslam Felsefesi
ne Giriş, Çev. Turan Koç, Rey Yayıncılık, Kayseri, 1992, s. 169-170, 178.
215 Fethi Kerim Kazanç, a.g.e., s.121.
232 Mu'tezile ve Ah/dk
222 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, VI/I, s. 64-65; Ali Bardakoğlu, a.g.m., s. 65.
223 Kadı Abdulcebbar, el-Muğni, Vl/I, s. 65.
224 Kadı Abdulcebbar, el-Muğııi, Vl/I, s. 64.
234 Mu 'tezile ve Ahlak
dolayı bu niteliği taşır ve iyi olandan ayrılmış olur. Aynı gerekçe ile
nedb de vacipten ayrılmış olur. "235
Kadı, eylemin kazandığı değerin eylemin içinde bulundu
ğu "hal" den ileri geldiğine pek çok yerde vurgu yapmaktadır.
Ona göre eylem içinde bulunduğu durumdan (halden) dolayı kö
tü olur. Bir eyleme salt olarak bu kötü, bu iyi denilemez. Kötü ey
lemin işlendiği durum (hal) o eylemin kötü olmasını gerektirir.236
Başka bir yerde şöyle demektedir: "Bir cismin siyah bir diğeri
nin siyah olmaması kendilerinden dolayı değil, her bir cisimle ilgili
farklı 'hal' (durum, bulundukları konum)den kaynaklanmaktadır. "237
Kadı Abdulcebbar, bir eylemin iyi ya da kötü oluşunu, ey
lemin oluş şekli, amacı, sonucu gibi unsurlara bağlı olarak de
ğerlendirmekte, değeri (iyi ya da kötü) buna göre vermektedir.
"Hal" dediği eylemin durumu, gerçekleşme imkanı çok önem
li olmaktadır. Kadı, eylemin değerlenmesini ontolojik/objektif
veya epistemolojik/sübjektif yaklaşım dışında başka perspek
tif kazandırmaktadır. Bir eylem ne kendisinden kaynaklı bir
sebepten dolayı (li nefsihi) kötü olur, ne de dışardan gelen bir
illetten (emir, yasaklama, irade vb.) dolayı. O, içinde geliştiği
kendisine özel durumdan dolayı kötü olmuş olur.238
Bununla beraber Kadı, bir eylemin ontolojik temelini göz
ardı etmemektedir. Kadı'nın eyleme değer yüklemesi, eylem
le ilgili bütün süreçleri ilgilendiren bir konudur. O, okuyucu
ya, önce eylemleri değerden soyutlayarak düşünmelerini, daha
sonra eylemin "eylem olanakları" (imkan) nın farklı değersel
nitelik kazanabileceğini göstermeye çalışmaktadır. Eylemin hal
(bağlam)inden dolayı iyi ya da kötü oluşu eylem olanakları ile
sağlanmış olmaktadır.239 Bu durumda eyleme değer katan ne
dir? Kadı'nın buna cevabı açıkhr. Bir eylemin iyi ya da kötü
ması durumunda zulüm olduğu gibi, zararı aşan bir fayda ge
tirdiği zaman adalet olabileceğini söyler. Kadı'ya göre, iyilik ve
kötülüğü belirleyen şeyler; irade etme, hoş görmeme (kerahet),
failin durumu, emir ve nehiy gibi harici nedenler de değildir.
O'na göre şeriat ve akıl da iyiliği ve kötülüğü belirlemez; sa
dece eylemlere ait olan değerleri haber verir. 245
Eylemin kazandığı ahta.ki hüküm (değer) ontik ile episte
mik ve itibari, objektif ile sübjektif oluş yönünden tartışılmıştır.
Kadı Abdulcebbar'ın bu soruya verdiği cevap şudur: Eylemle
re ait değer hükümleri (hasen, kabih, vacip, mendup) belirleyen
şey, eylemlerin kendilerine has yönlerinden, durumlarından
kaynaklanmaktadır.246 Başka bir ifade ile her eylem, gerçekleş
tiği vecih, sebep üzerine değer kazanır. Kadı Abdulcebbar, bazı
eylemlerin kendine has niteliklerinde dolayı kategorik olarak
iyi ya da kötü oluşlarına hükmedilebileceğini söylemektedir.
Buna birçok yerde şu örnekleri vermektedir. Yalan, yalan ol
duğu için; zulüm, zulüm olduğu için; nankörlük, nankörlük
olduğu için kötüdür.
Kadı Abdulcebbar da bu konuda esas itibari ile kendisinden
önceki Mu'tezili düşünürlerden farklı düşünmemekle beraber,
yeni ilave açıklamalarla konuyu daha da detaylandırmışhr. Ona
göre iyilik ve kötülük kendiliğinden sabittir. Fakat bazı eylem
lerdeki iyilik ve kötülük, eylemlerdeki yön ve itibarlar sebebi
ile oluşabilir. Aynı eylemin şartları ve durumları değiştiğin
de hükmü de değişebilir. Kadı bir eylemin kazandığı değeri
(hükm-i zaid), eylemin gerçekleştiği yönle (vech) açıklamakta
dır. Kadı, ahlaki iyi ve kötünün bilinmesini izah etmek için en
sık başvurduğu kavram vucuh kavramıdır. İyi ve kötü değerin
aynı eylem de bile vuku bulabileceğini örneklerler izah eder.
Mesela "secde" eylemi Allah'a yapıldığında güzel, Allah
dışında başka bir varlığa, şeytana yapıldığında çirkin olur.247
Ev sahibinin izni ile bir başkasının evine girmek güzel karşı-
İnternet Kaynakları:
Michael McKenna, "Compatiblism" The Stanford Encyc
lopedia of Philosophy/ Summer 2004 edition. http://plato.stan
ford.edu/entries/compatibilism/ (12. 1 1 .2010)