You are on page 1of 224

lki kimlikli, gizli, esrarl1 ve �ok gO�IO bir cemaat

Yahudi Tiirkler
yahut

Sabetayc1lar
Mehmed �evket Eygi
ETNİK KÜLT ÜRLERİN SOSYAL YAŞANT ILARI
SERİSİ: 1

ZVİ-GEYİIC YAYINLARI
İSTANBUL
İki kimlikli, gizli, esrarlı ve çok güçlü bir cemaat

Yahudi Türkler
yahut

Sabetaycılar

Mehmed Şevket EYGİ

�;'T· �·:,_����gı���ı
ZVİ·GEYİIC YAYINLARI
İSTANBUL
Kitabın Adı : İki kimlikli, gizli, esrarlı ve çok güçlü
Yahudi Türkler
bir cemaat
yahut Sabetaycılar
Yazan : Mehmed Şevket EYGİ

© : Her Hakkı ZVİ-GEYİK Dış Tic. Basın Yayın ve Turizm


San. Ltd. Şti.'ne aittir izinsiz alıntı ve iktibas yapılamaz.

Dizgi - Mizanpaj : Günan MERGEN


Düzelti : Ömer ÖZVEREN
Baskı : Matsan Matbaacılık
Cilt : Bayrak Cilt
Birinci Baskı : Ağustos 2000
İkinci Baskı : Eylül 2000
Üçüncü Baskı : Ekim 2000
Her baskıda 2000 adet basılmıştır

ISBN : 975-8516-02-7

ZVİ-GEYİK Dış Tic. Basın Yayın ve Turizm S�n. Ltd. Şti.


Galatasaray, Kallavi Sk. No: 14 D. 1 Beyoğlu/ISTANBUL
Tel: 0.212.292 18 61 - 62 • Fax: 0.212.292 18 69
.

E-mail: zvigeyik@e-kolay.net • zwigeyik@anet.net.tr.


Birkaç SÖZ

İZMİR'de 1626'da doğmuş, haham olmuş, Yahudilerin


beklediği mesih olduğunu iddia etmiş, 1676'da Berat'ta
sürgünde ölmüş Sabetay Sevi Türkiye'nin yakın tarihine
. dolaylı olarak damgasını vurmuş çok önemli bir şahsiyettir.
2ahirde Türk ve Müslüman görünen, gerçekte ise Sabetay
Sevi'nin yolundan giden, kendilerine "Selanik Dönmeleri",
"Selanikliler", "Avdetiler", "Sabataistler" gibi isimler verilen
bu gizli, esrarlı cemaat bence şu anda Türkiye'nin en güçlü
lobisini teşkil etmektedir. Sabetaycıları bilmeden, güçlerini
ve tesirlerini hesaba katmadan Türkiye'nin siyasi yapısını,
resmi ideolojisini anlamak, zihinlere takılan sırların içyüzünü
fehm etmek mümkün değildir. Bu konuya, ciddi ve ilmi
araştırmalar seviyesinde yaklaşmadan yakın tarihimizi
çözmek mümkün olamaz. Elinizdeki kitap, meseleyi ve
konuyu gündeme getirmek maksadıyla yazılmış fıkralardan
ibaret olup, şimdiye kadar su altında tutulagelen Sabetaycılık
hakkında aydınlatıcı bilgiler vermektedir.

Mehmed Şevket EYGİ

v
Üçüncü Baskıya
AÇIKLAMA
Mehmed Şevket Eygi

lT/" İTABIMIZIN ilk iki baskısı büyük ilgi gördü, binlerce


li� nüshası az zamanda kapışıldı. Halk Sabataycılığı, Saba­
taycıları merak ediyordu. Doğru ve yanlış bir sürü yorum ya­
pıldı, yazılar yazıldı. Yanlışların bir kısmı kasıtlıydı. Beni ırk­
çılık yapmakla, engizisyon mahkemesi kurmakla suçlayanlar
bile çıktı. Eserin yeni baskısına bazı açıklamalar koymak ge­
rekli oldu. Bunları, okunmaları ve anlaşılmaları kolay olsun
diye sorular-cevaplar halinde aşağıda beyan ediyorum:

1. SABATAYCILII< NEDİR?

Sabataycılık gizli ve esrarlı bir dindir. 1 626'da İzmiı'de


doğmuş, 1 676'da Osmanlı devletinin Adriyatik sahillerinde
küçük bir şehri olan Ülgün'de sürgünde vefat etmiş, haham-
lık tahsili yapmış, sonra Yahudilerin beklediği vaad edilmiş
mesih olduğunu iddia etmiş, Padişah'ın huzuruna çağrılıp �
!;J

!
sorguya çekilince yalancıktan Müslüman olmuş, kendisine
iman eden Yahudilerin de aynı şekilde hareket etmelerini is-
temiş olan Sabatay Sevi'nin dinidir. �
""
::c
"'


vıı
2. SABATAYCILAR KİMLERDİR?
Sabataycılara Dönme, Selanik Dönmesi, Avdeti isimleri
de verilir. İki kimlikli, iki dinli vatandaşlanmızdır. zahiren
Türk ve Müslüman görünürler, asıl gerçek kimlikleri ise, Sa­
batay Sevi'nin izinde Yahudilik ve Museviliktir. Türkiye Ya­
lmdi cemaati ileri gelenlerinden Bay Harry Ojalvo'nun Aksi­
yon dergisinde yayınlanan bir röportajdaki iddiasına göre ül­
kemizde bir buçuk milyon Yahudi kökenli Türk bulunmakta­
dır. Bu rakam abartılı olabilir. Sabataycıların sayısını bildiren
hiçbir istatistik ve çalışma yoktur.

SABATAYCILARIN İKİ DİNLİ VE İKİ KİMLİKLİ


3.
OLDUKLARINA DAİR NE GİBİ SOMUT DELİLLER
VARDIR?

İstanbul'da gizli sinagogları bulunmaktadır. Bunlardan


biri Etiler'de bir binanın alhnda olup son 30 Eylül'de burada

� toplanan Dönmeler, Yahudi dini yılbaşısını kutlamışlardır.


Tören, ayin, ibadet sabah saat yedi buçukta başlamış, öğle­


ıı:ı
den sonra üçe kadar sürmüştür. Hazan adı verilen Sabataycı

J5 hahamlar İbranice ve Ladino (Yahudi İspanyolcası) diliyle


!5 dualar ve ilahiler okumuşlardır. İstanbul'da Sabataycıların
::ı:
>: kendilerine mahsus mezarlıkları bulunmaktadır. Üsküdar'da


,!5
Bülbülderesi semtindeki mezarlık Dönme mezarlığıdır. An­
cak son yıllarda Zincirlikuyu kabristanına da ölülerini göm­
E--ı meye başlamışlardır. Bazı Sabataycıların resmi Türk ve Müs­

� lüman isimlerinin yanında gizli Yahudi isimleri de bulun-



Vlll
maktadır. Amerika Birleşik Devletlerine kaçan bir Dönme iş
adamı orada beyanat vererek, Sabataycı-Yahudi oldukları
için kendilerine baskı yapıldığım söylemiştir.

4. SABATAYCILAR MÜSLÜMANLARDAN KIZ ALIP


VERİRLER Mİ?

Böyle bir şey onların dininde büyük bir günahtır. Genel­


likle almazlar. Son yıllarda, kendilerine benzettikleri Türkler­
le evlenen Sabataycılar görülmektedir.

5. SABATAYCILAR İDDİA EDİLDİGİ GİBİ ÇOK MU


GÜÇLÜDÜR?

Onlar çocuklarım ülkemizin en iyi okul ve üniversitelerin­


de okuturlar. Bir kısmı Amerikan ve Avrupa'da yüksek tahsil
yapmıştır. Birkaç yabancı dil bilenleri �ardır. Sabataycıların
hemen hemen hepsi yüksek şehir kültürüne sahiptir. Geniş
ve tesirli çevreleri bulunmaktadır. Türkiye'nin en önemli,
stratejik, hayati; saha, makam ve mevkilerinde vazife alınış­
lardır. Kelle sayısı itibarıyla değil, fakat keyfiyet ve ağırlık ba­
kımından çok güçlü olduklarım söylemek asla bir mübalağa
teşkil etmez. Birkaç bin Sabataycı ülke işlerini parmaklarıyla
çeviriyorlar da denilebilir.


6. SABATAYCILIK GİZLİ VE ESRARLI MIDIR? A
o
Bunda hiç şüphe yoktur. Yirminci yüzyılda Türkiye'de Sa- �
:ı::
bataycılık konusunda üç kere tarhşmalar, münakaşalar, mü- ı.:ı


IX
zakereler olmuştur. Biri, 1924'te Lozan andlaşmasının müba­
dele maddesi gereğince Yunanistanlı Türkler ve Müslüman­
lar Türkiye'ye getirildiği zaman. İkincisi 1950'lilerdeki islami
basın ve çevrelerde. Sonra bu konu unutulmuş, karanlıkta
kalmış veya bırakılmıştır. Üçüncü olarak da şimdi gün yüzü­
ne çıkmış olup tartışılmaktadır.

7. SABATAYCILARIN YUNANİSTAN'DAN TÜRKİ­


YE'YE GELMEK İSTEMEDİKLERİ DOGRU MUDUR?

Mübadeleden (Nüfus değiş tokuşundan) önce Yunan hü­


kümetine ve meclisine müracaa� ederek, "Biz sanıldığı gibi
Türk ve Müslüman değiliz, iki kimlikli Yahudileriz, bizi Tür­
kiye'ye göndermeyin, Yu:Qanistan'da kalalım" demişlerse de,
bu dilekleri kabul edilmemiş ve Türkiye'ye gönderilmişler­
dir. Bu da onların kurtuluşuna ve varlıklarını sürdürmelerine
sebep olmuştur. Çünkü İkinci Dünya Savaşında Hitler Al­
manyası Yunanistan'ı işgal ettiğinde oradaki Yahudileri top­
latmış, kamplara koymuş ve bir çoğunun yok olmasına sebe-
5 biyet vermiştir.
o
?;:
!;,;
cc

� 8.BÜTÜN SABATAYCILARA AYNI GÖZLE BAKMAK

� DOGRU MUDUR?
� Sabataycılann hepsi de elbette aynı meşrebte değildir. Bir
� kısmı son derece militan ve fanatik İslam düşmanı olduğu
:� halde, bir kısım Sabataycılar ise kendi halinde yaşamaktadır.
E-<
·s Sabataycılar konusunda iki husus vardır: Birincisi onların iki
!2 kimlikli oluşu, Müslümanlıklarının gerçek dinlerini ve kim-

x
liklerini teşkil etmeyişidir. Böyle bir hal elbette ki, bir Müslü­
manı rahatsız ve tedirgin eder. İkinci husus ise, birtakım mi­
litan ve fanatik Sabataycıların İslam'a ve Müslümanlara sal­
dırmaları, çoğunluğun temel ve evrensel hak ve hürriyetleri­
ni tanımamalandır. Bu da Müslümanları rahatsız ve tedirgin
etmekte, derinden yaralamaktadır.

9.MİLİ TAN SABATAYCILAR İSLAM'A VE MÜSLÜ­


MANLARA DOGRUDAN DOGRUYA MI SALDIRIR·
LAR?

Hayır, onlar laikliği, çağdaşlığı, ilerlemeyi, Atatürk'ü ve


Atatürkçülüğü kalkan ve paravan olarak kullanırlar. Bu ko­
nuları kendi menfaatleri ve doğrultularında istismar ve istih­
dam ederler. Onların dindar olan bir kısmı gizli sinagoglara
gider, kendi dinlerinin gerekleri ne ise yerine getirirler ama
Müslümanlara İslam dinine göre yaşamak hakkını çok görür­
ler. Onlar Amerika'yı, Avrupa'yı iyi bilirler ama ileri ve me­
deni Batı ülkelerinde Müslümanlara tanınan haklan ve hür­
riyetleri burada tanımazlar. Türkiye' de şu anda Müslümanla­
ra uygulanan baskıların mimarları Sabataycılardır. Din ile ve
dindarlarla savaşanlar sadece Sabataycılardır demek istemi­
yorum; lakin ülkedeki din-devlet, laik-Müslüman çatışma­
sında onların büyük rolü, tesiri, tuzu biberi bulunduğunu
kimse inkar edemez.

XI
10. SABATAYCILARLA İLGİLİ YAYINLARINIZ DOLA­
YISIYLA ANTİSEMİTİZM YAPMIŞ OLMUYOR MUSU­
NUZ?

Ben müslüman bir Türkiyeliyim, Sultan İkinci Bayezid-i


Veli hazretlerinin manevi torunlanndanım. Tarih boyunca
Yahudilere en büyük iyiliği Müslüman, Osmanlılar yapmış­
tır. Onlar 1492'de İspanya'dan koğulduklan zaman Osmanlı
devleti kendilerini kabul etmiş ve asırlar boyunca bu vatan­
da dinlerini, kimliklerini, kültürlerini, dillerini koruyarak ya­
şamışlar ve zengin olmuşlardır. Sabataycılık konusunu gün­
deme getirmek istememden maksad, antisemitizm yapmak
değil, onlann militan ve fanatik takımının İslam'a ve Müslü­
manlara saldırmalarıını önlemek içindir. İslam'a ve Müslü­
manlara saldırmayan, düşmanlık etmeyen Sabataycılarla, sa­
dece iki kimliklilik hususunda bir anlaşmazlığımız vardır.
Onu kendilerinin halledeceğinden eminim. İslam ve Müslü­
man düşmanı olmayan Sabataycılarla her zaman konuşma­
ya, görüşmeye, sohbet etmeye hazırım. Kendilerine bir düş­
manlığım yoktur.


!;j 11. SABATAYCILAR KONUSUNDA ENGİZİSYON
l USULLERİNE BAŞVURDUGUNUNUZ DA İDDİA EDİLİ­
5:ı:: YOR...
� Boş bir iddia ve hezeyandır bu. Asıl engizisyoncular mili-
� tan İslam düşmanlığı yapan Sabataistlerle onlann müttefiki
� olan ilerici ve çağdaş bir zümredir. Müftü azarlayan bir baka­

·� nı protesto ettiği için onbeş yaşındaki Müslüman bir kız, şu


anda bir ayı geçen bir zamandan beri cezaevinde çile doldur-
.�
xıı
maktadır. Çok masum ve haklı bir protestoya karşı bu kadar
merhametsiz ve gaddarane bir tepki gösterenler engizisyon­
cudur. Yakın tarihimfade Müslümanlara büyük zulümler
edilmiştir. Binlerce cami kapatılmış, yıkılmış, satılmış, gaye­
sinden başka bir maksatla kullanılmışhr. Müslümanların bü­
tün eğitim müesseseleri kapatılmışhr. Din ve vicdan hürriye­
ti ayaklar altına alınmıştır. Uyduruk zulüm.mahkemelerinde
on binlerce Müslüman süründürülmüş, binlercesi idam edil­
miş, bir kısmı ise zindanlarda çürütülmüştür. Asıl engisizyon
bunlardır.

12. SABATAYCILARIN SİYASİ AGIRLIGI NE KADAR­


DIR?

Tek kelimeyle çok büyüktür. Son cumhurbaşkanlığı se­


çimlerinde üç Yahudi-sabataycı adayları vardı ama seçtire­
mediler. Dışişlerinde büyük ağırlıkları bulunmaktadır. Siyasi
partilerden birinin kurmayları Sabataycıdır. Başka partilerde
ve önemli mevkilerde de Sabataycılar vardır. Büyük bir ikti­
dar adamının karısı Sabataycı olup ülke işlerine perde ardın­
dan müdahale etmektedir. Sabataycılar modern T ürkiye'ye
damgalarını vurmuşlardır.

13. TÜRKİYE YAHUDİLERİ VE İSRAİL MAKAMLARI


SABATAYCILARI YAHUDİ OLARAK KABUL EDİYOR-

!i:i
LAR MI?
1
o
Ediyorlar ama, zahiren ve resmen etmiyorlar. Yahudi dini-

ne geçmek ve Musevi cemaati üyesi olmak isteyen bazı Saba-

· Xlll
taycılar İsrail'deki başhahamlığa ve Türkiye başhahamlığına
müracaat etmişlerse de bu istekleri kabul edilmemiştir. Hal-
. buki İsrail Habeşistan'daki zenci Fallaşalan bile Yahudi ola­
rak kabul etmiş ve onlara vatandaşlık hakkı vermiştir. Yıne,
dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan ateist veya marksist
bir Yahudiye de vatandaşlık hakkı verilmektedir. Sabataycı­
larin Yahudi-Musevi olarak kabul edilmemelerinin ardında
birtakım hesaplar olduğu muhakkaktır.

14. SABATAY SEVİ'NİN TARİHİMİZDEKİ ÖNEMİ NE­


DİR?
Bence Sabatay Sevi, son üç yüz elli yıllık tarihimizin on
büyük ve önemli şahsiyeti listesinde yer alan bir kişidir. Do­
laylı olarak modern Türkiye'de büyük tesiri vardır. Bu iddi­
amı isbat için büyük araştırmalar yapılması, arşivlere inilme­
si, sağlam bilgiler elde edilmesi, önemli belgelerin gün yüzü­
ne çıkartılması gerekmektedir. Sabatay Sevi ile ilgili büyük
bir kitap yazmış olan İsrailli profesör Scholem, Türkiye dev-

�� let arşivlerindeki Sabataycılıkla ilgili belgelerin yerinde bu­


lunmadığını yazıyor. Bu belgelere ne olmuştur? Tamamen

,�
imha mı edilmişlerdir, yoksa başka bir yerde mi saklanıyor­
..., lar? Şu anda Sabataycılıkla ilgili en fazla belge İsrail'de bu­
� lunmaktadır. İsrail makamlan bunların incelenmesine izin
� vermemektedir.


!i
E-<

i

xıv
15. SABATAYCILARDAN NE İSTİYORSUNUZ?

İki şey istiyorum: Birincisi, bazı militan Sabataycıların di­


nime, İslam'a ve ülkenin çoğunluğunu teşkil eden Müslü­
manlara düşmanlık etmemesini, onların temel hak ve hürri­
yetlerini tanımasını, hatta başörtüsü zulmü gibi konularda
Müslümanlara yardımcı olmasını istiyorum. İkincisi de, iki
kimlilikten vaz geçmelerini talep ediyorum. Bunu tamamen
medeni, barışçı, uzlaşmacı yollardan yapıyorum. Yasal sınır­
lar içinde yayın yapmak kabahat değildir.

16. SABATAYCILARIN GÜÇLÜ VE TESİRLİ OLMAYA


HAKLARI YOK MUDUR?

Elbette vardır. Ancak İslam'a ve Müslümanlara militanca


ve fanatikçe saldırmaya hakları yoktur. Atatürk'ü, laikliği,
çağdaşlığı tekellerine alma çabasından vaz geçsinler. Türkiye
bir çeşitlilikler ülkesidir. Cumhuriyete, rejime hükmetmek
hırsını da bıraksınlar. Devlet, cumhuriyet hepimizindir. Din
ve devlet arasındaki kavgayı kışkırtmasınlar, aksine bu çekiş­
menin ortadan kalkmasına çalışsınlar. Bu isteklerim militan
ve fanatik Sabataycılar içindir; kendi haline yaşayan, etliye
sütlüye karışmayan Sabataycılara (İki kimlilikleri dışında) bir
şey demiyorum.

xv
17. BAZI SABATAYCILAR MASUMANE POZLARA
BÜRÜNEREK "BİZİM SABATAYCI OLDUGUMUZDAN
BİLE HABERİMİZ YOKTU, BÜTÜN BUNLARI SİZDEN
ÖGRENİYORUZ" DİYORLAR .•.

Böyle Sabataycılar olabilir, samimi iseler, takiyye yapmı­


yorlarsa onlar bizim muhatabımız değildir. Bizim muhatap­
larımız Sabataycı olduklarını bilen, zahiren Türk ve Müslü­
man görünen, asıl kimlikleri ise Sabataycılık olan ve böyle bir
kisve altında İslam ve Müslüman düşmanlığı yapanlardır. Bu
gibileri takiyye yapmakta ve acındırıcı bir tavırla biz hiç bir
şey bilmiyoruz demektedir. Zeki, kabiliyetli, kültürlü insan­
lar. Maşallah iyi tiyatro oynuyorlar .
.........

Bu konuda son sözüm şudur: Heyecana, duygusallığa,


aşırılığa kapılmayalım. Sabataycılık meselesi öyle kolay ko­
lay halledilecek bir konu değildir. Sabırla araştıralım, okuya­
lım, dinleyelim. İşi çığırından çıkartmak, saptırmak isteyen­
ler çıkacaktır. Bunlara da alet olmayalım.

xvı
İÇİNDEKİLER

Mübadele Cilveleri .
.................. ....................................... 7

Şeriat Düşmanı TEKİNALP . .


.... ...... ................................ 8

Büyük Talan . .
..... .................................... ......................... 11

Masonlar ve Kemalizm .
................ ............................ .... . 14

İsraille İttifak . . .
.............. ................ .. ................................. 15

Galanti'nin Bildiği Diller .


................... ....... ..... .............. . . 17

Dr SCHACT ve Masonluk .......... .. ................................ 20

İçimizdeki Dönmeler . .. . .
........ ... . .... ......... .................... .... 22

İbranice ve T ürkçe ..... .... . .. ... . . .. .. . ... . .. . . .... . . ... . . . .... .. ... . . . . .. .24

Parvus'lar ........................................................................ 25

Ankara'ya Yeni Beyin mi . .................. .................... ....... . 28

Kemalizm, İslamcılık, Belediyecilik ................ ........... . 28

Kapadokya Dağlarına Kadar . .. . . .. . . .. .. .. . . . . ... ....... . .. . .. . . ...32

Dönenler ve Dönmeyenler ............................ .. ...... .. . 34


. ....

Rabin'in Ölümü . .
........................... ......... ................. ..... . . 36

Sabetaisteler .. . . . . . .. .... . . .. . . . ..... . .. .. . . .. . . . ...... . .. . .. .. . . .. .. ...... . . ...38

Sabetaist Bir Yazara . . .


............. . ....... ................... ............ . 39

Tarihle Banşmak .................................... ........ . : ................42

Sabetay Sevi ve Dönmeler ........................... .......... ..... . . 46

3
Sabetaistler, Museviler .
....... ............................... ... .... ...... 50

İsveçlilerin Nakşilik Toplantısı .................. . . . 54


........ ... ....

Yahudiler ve Sabetaistler ................................................58

Diktatörlüğe Doğru ..... .. ..


................ . ......................... .... . 62

Sünniler, Aleviler , Masonlar .................... ................ . .. 65


.

Dönmelerin Gücü ............................................................68

Bir Sabetaiste Açık Mektup . .


.... .... .............. .. . . . . 72
.... . ... .. ..

Sabetaistlerin Gizli Sinagogları . .


....... ...... .............. ..... . .76

Musevi Vatandaşlarımıza .
... ............. .. .................... ..... . .80

Malezya' dan Alınacak Ders . .


..... ....... ........ ....... ........... . . 85

Sabetaistler Niçin Atatürkçü . .


............. ..... .............. ..... . 89

Sabetaistler . . .
........................ .. ..... ....... . ... . ... . . . . .. . ... ........... 92

Varlık Vergisi ve Dönmeler . . ......................... . . ............ ... 94

Atatürk'ün Hocası Şemsi Efendi .... . .


....... ........ ... ........ . . 96
ı:>:
<
...ı Yahudiler .......................................................................... 98
o
� S.Sevi ve H.Nahuın . . . . . 100
[;;
............................. ...... .... ..... ... ..

'1:l

� Bir Sabetaiste . . ..
...... .... .
......................... .................. ...... . .103
!'--
::ı
:ı:: Masonlar Kadar Hür . . . .. . .. . 104

........... ... . . .... .......... ..... . ..... ..

ı:>:
ı:ı.ı
...ı
Kilise Yaptıran Müslüman ....................... ... ......... .. . . . . . 106

.cı::
·::ı Sabetaycıların Kavgaları . . . . 109
E--<
.. ..... ............. ...... ................

·a
::ı Sabetaycıların Saltanatı . . . .
.... ....... ...... ..... . . . . ............... .. . 111
:ı::

4
Bir Buçuk Milyon Yahudi Türk ................................ . . 114

Dönmeler ve Terörizm .
........... ........... .. . .
. ...... .............. 116

Niçin Susuyorlar ...


............................... . . .................. . ... . . 118

İki Kimlikliler ................. ..... . ,..............................; .........120

Sabetaycıların Kimliği . ..
.. ........................ . .................... 122

Ojalva Hakkı_nda Açıklama ........................... ; ............124

Sorular ............................................................................ 125

Açıklamaya Cevap . ...


......... ... . . . .
....... ...... ... .. ................ . . 127

Sabetaycılar ..... .. . .
................................ ........ ................ .. . 129

Sabetaycı Cemaat Şeffaflaşmalıdır .......................... . . 132


. .

Müslüman mı Yahudi mi ? .
........ ...................... .......... . 136

Sabetaycılar . . . . . ... .
...... .... ... ...... ...... ....... . . ... . ..................... 138

Bilgi Çağında Sabetaycılık . .......................... . ............ .. 140

İsrail Tedkikleri Enstitüsü .


............... ...................... ..... . 143

Türkiye ve İsrail .................... . .


..... .................. ............. . .145

Hem Haham , Hem Şeyh . . .


.. ..................... ................. . 151
___..

Sabetaycı Yemekler . . . .
.. ...... ... ... .................. ................. . 147

Üç Bin Dolar . ..
..... ... . ..... : ................................................150

Hem Mason , Hem Bektaşi , Hem Dönme . .


..... .. ....... 152

Yahudi Bir Sanatkar . .- .............................................154


.. ...

Sabetay Sevi . . . .. . . .
. .. .... .... . .......... ... ........... ..... ... . ........ . . .. . 157

5
Hacca Giden Sabetaycı ; ..............................................159
.

Yahudiler , Sabetaycılar , Antisemitizm ...... .. . .. ... ...... 160

Osmanlıyı Yıkmak , Yahudi Krallığını Kurmak . . .... 164

Sabetaycılann Okulu Şişli Terakki Lisesi ................ 167

Belgeleri Kim Yok Etti ? .


· ................ ..... ................ .... . . . .170

Sabetaycı Üstad-ı Azam . .


.. ..... ............... ....... ......... ... . . . 172

Mohiz Kohen Milliyetçiliği ............................. .. .. ...... . . . 174

Niçin ? ............................................................................ 176

Sabetaycılar . .. . .
... ........... ... .
................ .............. ........... .. . . 177

Sorular . . .. .
. .. ..... . ................. ...... ........... . :..........................180

Medya ve İslam . .
.... ................. ................... .. .............. . . 183

.Hepsin�_Bilmiyoruz ......................................................185

Çevik Bir ve Yahudiler .


.. ......................... ...... .... ....... . . . 188

Türkiye'ye Yahudi Başkan ..................... ........... . ...... . .. 188

Üç Yahudi Aday . . . .
............. ...... .. ...... ... ..... ..... ........... . . . . . 193

Pax Judaica ................. ....... . . . . .


................. . .... . ... . .. . ... . . . . . . 195

Manzara . .............. ... . . . . . .


.. ...... . ...... .. .. .......... ....... ...... ..... . . . 198

Ek : Fotoğraflar . .
..... ....... .......... . . .
.. ....... .. .. ..... . . .. .. .. . .. ...... 201
MÜBADELE CİLVELERİ

LOZAN muahedesinde bir mübadele bölümü vardır, bu­


na göre Yunanistan'daki Türkler ile (Bah Trakya'dakiler
müstesna) Türkiye'deki Rumlar (İstanbul Rumlan dışında)
değiş tokuş edileceklerdir. Nitekim öyle de yapılmışhr.
1924'te cereyan eden bu iki nüfusun mübadelesi sırasında
çok önemli ve beklenmeyen bir itiraz meydana gelmiştir. Se­
lanik'te yaşayan bir kısım Sabataistler (Dönme'ler) Yunan
hükümetine resmen müracaat ederek "Biz her ne kadar is-
men ve suret olarak Türk ve Müslüman görünüyorsak da,
hakikatte Beni İsrail'in bir koluyuz. Meşhur mesih Sabatay
Sevi'nin dinine bağlıyız. Binaenaleyh Musevi sayılmamızı
ve mübadele dışında tutularak, diğer Yahudiler gibi Yuna­
riistan'da bırakılmamızı talep ederiz" şeklinde dilekçe ver­
mişlerdi. Onların bu talepleri kabul edilmemiş ve. sureten -

Türk ve Müslüman, siyreten Museviliğin rafizi bir kolu olan �

l
bu güruh cümbür cemaat Türkiye'ye postalanmışhr.

Türkiye'deki Sabataistler şu anda ülkenin en güçlü lobisi- 0


ni, baskı grubunu teşkil etmektedirler. Sayılan bir kaç on bin
kişi civarındadır ama, ağırlıkları on milyon Müslüman Türk- J
,..::;

7
ten daha fazladır. Hatta şµ son on yıl içinde Sabataistler güç
bakımından masonları ve Yahudileri bile geride bırakmışlar­
dır.

Selanik Dönmelerinin en güçlü ve tesirli oldukları faaliyet


sahası rnediadır. Büyük gazeteleri, dergileri, TV kanalları bu­
lunmaktadır. Türk ve Müslüman ismi taşıyan nice yazar, ga­
zeteci, yorumcu, TV'ci, aslında bu gizli, iki kimlikli esraren­
giz cemaate mensuptur.

Türkiye'yi birbirine katan, halkımızın temel hak ve hürri­


yetlerini baskı altında tutan, din ve vicdan hürriyetini ihlal
eden, milletimizin. kendi öz kimliğine dönmesini engelleme­
ye çalışan basın liboşlarının çoğu Sabataisttir.

Vaktiyle Selanik Dönmesi Ahmet Emin Yalman da, mem­


leketi biİ-birine katmışh. Merhum Adnan Menderes onun
için, "Ahmet Emin Yalman'ın dostluğundan da, düşmanlı­
ğından da Allah korusun!" demişti.

07.07.1993


� ŞERİAT DÜŞMANI TEKİN ALP
� İSLAM'a düşman bir Türk kavmiyetçiliği uydurmak, di-
!:i nin yerine koymak üzere bir ideoloji düzmek için çalışanların

;. başında Tekin Alp ismini kullanan bir adam gelir. Bu zat,
eserlerinde ilk iki ismini kullanmamıştır. Tekin Alp ... Ne ka­

� dar da öz Türkçe, Altay'ca kokan bir isim değil mi? İnsan bu
E--< adı işitince, hayalinde Ortaasyı;ı ·bozkırlarında at koşturan

� börklü, bağalfaklı bir Türk cengaverini tasavvur ediyor. Ama

8
kazın ayağı öyle değildir. Bu Tekin Alp'in ilk ismi Moiz Ko- .
hen'dir ve Musevidir. Üstelik de Üniversite profesörüdür. Şu
meşhur, malum ve mahut Ziya Gökalp'in de can yoldaşı, bir
bakıma talebesi, bir bakıma hocasıdır. Zaten 19'uncu asırda
ve 20'inci asrın ilk çeyreğinde bazı Yahudiler Türkçülüğe pek
merak sarmışlar, Türkleri büyük İslam camiasından kopar­
tıp, onlara İslam'la uyuşmayan yeni bir kimlik , yeni bir din,
yeni ideolojiler kazandırmak için çok çalışmışlardır. Bir yan­
dan bu ilmi türkolojik (!) çalışmaları yaparken, öte yandan sı­
rası gelince Birinci Cihan Harbi'nde İngiliz ordusu safların­
da "Yahudi Lejyonları" teşkil ederek Türklere karşı savaşmış­
lardır.

Tekinalp'in (Moiz Kohen) önemli büyül< eserlerinden biri


Kemalizm adını taşır ve 1936'da basılmıştır (İstanbul, Cum­
huriyet gazete ve matbaası, 347 s.). Yahudi, bu kitabının
94'üncü sayfasındaki ll'inci bölüme "Kalır olsun Şeriat Hü­
kümeti" başlığını koymuştur. Tarihte bin yıl boyunca mukad-
des İslam Şeriatinin bayraktarlığını yapmış olan bir milletin
ekmeği ve tuzuyla beslenen bu çıfıttaki cesaret ve küstahlık
doğrusu şaşılacak bir şiddetteymiş. Osmanlı imparatorluğu,
Türk milleti, Al-i Osman hanedanı ve şer'i İslam nizamı ya­
hudilerin veliyyi ni'metidir. Çünkü onlar, 1492'de İspanya ve
Portekiz'den koğulduklannda, bütün Hıristiyanlık dünyası
kendilerine kapılarını kapatmış, sadece Osmanlı imparator- -

luğu onlara yeni bir vatan, bir melce (sığınak), barış ve refah �

içinde yaşayacakları bir ülke kazandırmıştı. Varlıklarını Os-


manlının Şeriat düzenine borçlu olan Yahudilerin içinden l
... r
o
böyle soysuzların zuhuru tarihin ibretli bir sahifesini teşkil �
::ı::
eder.

9
Yahudi Tekin Alp,adıgeçen kitabının bu bölümünde bakı­
nız neler diyor:

"tozan muahedesinden sonra, İstiklal mücadelesi, yu­


kanda gördüğümüz gibi, dahili düşmana tevcih edildiği
zaman, kafası ezilecek olan bu düşmanın adı teokrasi idi.
Kamal Atatürk asıl hastalığın menbaı o olduğunu çok iyi
biliyordu." (Yahudinin dahili düşmandan kasdi Müslüman
halkımızdır, teokrasi de İlahi Şeriat nizamıdır. Bir ara, kema­
listler, Kemal kelimesini Kamal diye değiştirmişlerdi.)

" aynı muzır zihniyet yüzünden Türk milleti


•••• men­
.•.•.

baı Arabistan çöllerinde bulunan ruhani ve şer'i kanunla­


rın tesiri altında yaşamağa mecbur bulunuyordu."

"I<amal Atatürk, tam layikliğe doğru dev adamlarla iler­


lemekle beraber, milli esran, tarihi nutkunda bizzat söyle­
diği vechile, vakt-i merhunundan evvel hiçbir zaman faş
etmemiştir. İslam dininin Türk devletinin dini olduğu hak­
kındaki hükmün, 1928 Nisanına kadar, kanunu esasiden çı­
kartılmaması ve çöl hayatından mülhem olan dini kanun-
j lann ceffelkalem lağvedilmemesi bu yüzdendir."
� Tekin Alp'in kitabı safsata, demagoji, hezeyan ve nankör­
� lük edebiyatının başarılı bir nümunesidir. 1936'da o çıfıt bu
� satırları yazıp bastıİ'll'k en, ülkenin hakiki sahibi olan Müslü­
� man Türkler, tarihte örneği az görülmüş bir tek parti dikta­
� törlüğünün zalimane baskıları altında inliyorlardı. Memleket
ffi

.�
f-ı
sıkıyönetim kanunlarıyla idare ediliyordu. Fikir, din, vicdan
hürriyeti yoktu. Demokrasi, adalet, halk iradesi yoktu. Halk­

·� tan yol vergisi alınıyor, para bulamadığı için bunu ödeyeme­


yen fakir vatandaşlar yollarda taş kırma cezasına mahkum

10
ediliyordu. Halk sıtmadan, frengiden, veremden kırılıyordu.
Ülke başta bit olmak üzere her türlü haşarahn istilası altın­
daydı. İşçilerin hiçbir hakkı, teminah yok.tu. Ne sosyal sigor­
ta, ne emeklilik, ne tatil ... hiçbir şey. Zonguldak havalisinde
bir kısım köylülerin maden ocaklarında çalışmaları mecbu­
riydi, bu adeta esirlik gibi bir şeydi. Çalışmayanlar hakkında
asker kaçağı muamelesi yapılıyordu. En küçük bir siyasi mu­
halefet devlete isyan muamelesi görüyordu. İslam vakıfları
iğrenç bir yağma mevzuu olmuştu. Camıler, tekkeler, vakıf
mallan haraç mezat sahlıyor, onun bunun elinde kalıyordu.
Hatta, Vakıflar idaresi bu sahş işleri için malların listesini ki­
tapçıklar şeklinde bastırtmışh. Halk inlerken, rejimin kayma­
ğını yiyen sefil, rezil ve küçük bir azınlık Firavunlar gibi eğ­
leniyor, zenginleşiyor, ganimet topluyordu. Halkın efendisi
diye ilan edilen köylü yırtık pırtık elbiseler içinde, ayağında
çankla (o da, bulabilirse) dolaşıyordu. Bu yüzdendir ki, man­
zarayı bozmasın diye Müslüman Türk köylülerin Ankara'nın
Yenişehir'ine girmeleri yasaklanmışh.

Ve Yahudi Tekin Alp, kitap yazıyor, kalır olsun Şeriat di­


ye haykırıyordu.
16.08.)993

BÜYÜK TALAN

BİR ülkedeki Yahudi azınlığın, iktisadi-mali-ticari hayalın

canlanmasında büyük rolü olduğu kadar, bu sahalarda men-

fi tesirleri de bulunduğu muhakkaktır. Paranın olduğu yerde 'g
onlar, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak daima mevcut- e;
...
tur. Son Ergun Göknel skandalında da, Yahudi ve Mason lo- �
11
bilerinin birinci dereceden medhaldar oldukları artık inkar
edilemez bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır.

İstanbul'da bir ''Talan devri"ne imzasını koymuş olan eski


belediye başkanlarından biri, pek beklemediği bir seçim
mağlubiyeti yaşadığı günün gecesi, Belediye Sarayı'nın kalo­
rifer dairesinde sabaha kadar belge, evrak, dosya yakmıştır.
O esnada da yanında, Yahudi cemaatinin trilyonerlerinden
meşhur bir zat bulunmaktaymış.

Halide Edip Adıyar'ın "Türkiye'de Şark, Garp ve Ameri­


kan Tesirleri" adlı kitabı meşhurdur. Bir merd-i gayur da çı­
kıp, "Türkiye'de Yahudi, Mason, Sabataist Tesirleri" diye ilmi
bir araştırma neşr etse ne büyük bir hizmet yapmış olur.

Ergun Göknel hadisesi, Türkiye'deki büyük talan mafiası


için tam bir sürpriz oldu. Terk edilen kıskanç bir kadın, aldı­
ğı 9 milyarlık tazminata ve sus payına �ağmen çenesini tuta­
madı ve ortalık allak bullak oldu. Şimdi Ergun Göknel olayı­
na telmihen "Nehri geçerken at, rüşvet alırken avrat değişti­
rilmez" diye bir atasözü üretilmiş. Ne kadar doğru.

g Göknel hadisesi, buz dağının su üstündeki küçük bir



kısmıdır. Suyun altında kalan rezalet kimbilir nasıldır. Bu
işin içinde masonlar, Yahudiler, Sabataistler, sosyalistler,
Ji
Rafiziler ve daha neler neler vardır. Başta İstanbul halkı ol-
!5

ııı:
mak üzere milletin, devletin, vatanın 5 trilyonu talan edil-
miştir. Media bu işin üzerine gitmeseydi sanki Göknel'den

:;:ı
hesap mı sorulacaktı?
E-- Bu ülkede daha nice Göknel'ler vardır. Onlardan kimse
·� hesap soramamaktadır. Talan bütün hızı, şiddeti, kesafeti,
>S
12
hayasızlığı ve pervasızlığı ile devam etmektedir. Türkiye'de
rahat çalışamayan nice Musevi iş adanılan İsviçre'den, Fran­
sa'dan, İtalya'dan ve sair ülkelerden, içerideki maşa ortakları
vasıtasıyla büyük talanları idare etmektedir.

İstanbul civarındaki ormanlar, çalılıklar cayır cayır yakılı­


yor. Devlet, adliye, emniyet sanki bunların önüne geçebiliyor
mu?

Vergi reformu yapılacak, hazineye daha fazla para topla­


nacakmış. Önce ülkedeki büyük talanı durdursunlar. Bu ka­
dar soygunu duyan vatandaş elbette seve seve vergi vermez.
Devlet, belediyeler kaşıkla vergi toplayacak, sonra bunlar
kepçeyle talancılara peşkeş çekilecek. Hangi vicdan buna ra­
zı olur?

Talanları kimler yapıyor? Kim ne kadar çalmıştır? Kara


parayla. trilyoner olan kaç kodaman vardır? Hazine soygu­
nuyla kaç namussuz mültimilyarder olmuştur? .. Bu gibi so­

ruların cevaplarını ilgililer bal gibi biliyorlar. Ama düzen ya­


mukluk üzerine kurulmuş olduğu için üzerine gidilmiyor.

. Bakalım Göknel skandalı nasıl sonuçlanacak? Göknel'i


ku.rtarma lobisi çoktan kurulmuş, pazarlıklar çoktan başla­
mıştır bile.

Bu hadise namuslularla namussuzların savaşıdır. Netice­


yi göreceğiz. -�
18.08.1993 ı
ı:ı:ı

o


13
MASONLAR VE KEMALİZM
MUSTAFA Kemal'in yaptığı faydalı bir inkılap vardır:
Mason loca�arını kapatmış, masonluğu yasak etmiştir. Bazıla­
rı, onun bu işi, Mason localarına Maşrık-ı Azam olmak istedi­
ği, masonlar da bunu kabul etmedikleri için yaptığını yazar­
lar. Kazım Karabekir Paşa da, merkumun Halife olmak iste­
diğini iddia etmektedir. Her neyse biz n�ticeye bakalım,
Mustafa Kemal' mason localarını kapatmış, onlara en büyük
darbeyi vurmuştur.

. İnkılaplar listesinde bu da vardır. Ama her nedense bizim


kemalistlerimiz, ideologlarırrİız, mitoloji uzmanlarımız bu
masonluk meselesini inkılaplar listesine almazlar. Mustafa
Kemal'in takvimi değiştirmesi, şapkayı mecburi kılması inkı­
lap sayılır da, masonluğu kapatması sayılmaz. Tekkeleri ka­
patması, tarikat zikirlerini yasaklaması inkılaptır, lakin ma­
son localarını J<a,patıp oralardaki kabalistik ayinleri men et­
mesi inkılap değildir.

Kemalistler niçin bu inkılabı göz ardı ediyorlar? Çünkü

�i:;: bunların çoğu masondur. Atatürkçülüğü bir koz, bir alet ve


araç olarak kullanırlar, işlerine gelmeyen tarafla�ını da gün-

! deme getirmezler.

Mustafa Kemal'in mirasına en büyük ihaneti, İsmet İnö­


� nü, Milli Şefliği zamanında mason localarının tekrar açılma-

sına izin vermekle yapmıştır. İnönü'nün Atatürkçülüğü ke-
5
sinlikle samimi değildir. Zaten, onun şifası olmayan bir has­
.�
� talığa yakalandığını öğrenince kafa tutmuş, başbakanlığı bı­

·�

rakıp kendisine meydan okumamış mıdır?

14
Bugün Türkiye'de üç büyük baskı grubu, lobi saltanat
sürmektedir. Bunlardan biri masonluktur. (Diğerleri: Musevi­
siyonist lobisi ile ortodoks Yahudiliğin dışında gizli bir
teşkilat olan Sabataistler-Selanik Dönmeleridir). Kemal'in ya­
sak etmiş olduğu Masonluk şimdi Kemalizmin bayraktarlığı­
nı yapmaktadır. Tarihin ve talihin ne garip tecellileri var.
14.11.1993

İSRAİL'LE İTIİFAK
İSRAİL ile yapılan ittifak üç zümreyi sevinçten çılgına çe­
virdi. Bunların.birincisi halis kan Yahudilerdir. İkincisi, sahte
Mesih Sabatay Sevi'nin gizli dinini taşıyan Sabataistlerdir.
Üçüncüsü de, hadis-i şeriflerde "Bu Ümmet'in Yahudileri" di­
ye vasıflandırılan Yahudileşmiş Türklerdir.

İsrail;le yapılan ittifak Türkiye'nin, milletimizin ve devleti­


mizin lehine değildir. Bu, tamamen İsrail'in lehine, Türki­
ye"nin aleyhine bir anlaşmadır. İsrail, bölgedeki tek büyük su
kaynağı Türkiye ile böyle bir ittifak imzalamak için can atıyor­
du. Çünkü pek yakın bir gelecekte vahim bir su sıkıntısı prob­
.
lemi ile karşı karşıya gelecekti.

Bazı Yahudileşmiş Türkler, Siyon devleti ile yapılan ittifa- t3


kın laik rejim için bir güvenlik unsuru olacağını iddia ettiler. &l
İsrail laik bir rejime ve devlet yapısına sahip değildir. Irkçı
Musevi Şeriatı üzerine kuruludur. Milli kimliği ve varlık se­ l
o

1
bebi din üzerine müessestir. Böyle bir devlet Türkiye'deki la­
ikliğe nasıl güç verecektir. İslam düşmanlığıyla mı?

15
İsrail, Türkiye'nin yanında Erıneni-PKK terörüne karşı
cephe alacakmış. Büyük bir yalandır bu. Daha SO'li yıllardan
itibaren İsrail, topraklarında Kürt komandolar yetiştirmiştir.

Türkiye ile İsrail arasındaki ittifakın perde arkasında şu


maddeler ve konular vardır:

1. Türkiye'de islami bir rejim kurulmasını önlemek.

2. İsrail'i tehdit eden islamcı Filistin cillad hareketini sır­


tından hançerlemek.

3. İsrail'e, yaşaması için gerekli suyu Türkiye'den temin


etmek.

4. Türkiye'yi uluslararası Yahudi finansının kontrolu altı­


na almak.

5. Kazakistan başta olmak üzere, Ortaasya'daki Yahudi


yayılmasını Türkiye şemsiyesi altında gerçekleştirmek.

6. Gerektiğinde, Türkiye'de de, Suriye'deki Nusayri reji-


mine paralel bir azınlık mezhebi düzeni kurarak ülkeyi zaafa,
devleti sarsıntıya millete zulme uğratmak.

7. İslam birliğini, Müslüman milletlerin ve devletlerin ya­

� kınlaşmasını ve işbirliğini baltalamak.
� 8. Ortadoğu'da Amerika-İsrail menfaatlerini güvence altı-
� na almak.

9. Bir Kürt devleti kurarak Türklerin, İranlıların ve Arap-

ı:ıı:

lann başına gaile açmak.


:;:ı
E-<
·s 10. Türkiye'yi parçalamak.
� Türkiye-İsrail ittifakı Türk devletinin, milletinin ve lehine

16
bir vesika değildir. Yahudileşmiş, aliene olmuş Yahudi-Türk­
lerin kontrolundaki basın ve televizyon haberleriyle bu ger­
çeği anlamak mümkün değildir. Müslümanlara, kurmalarını
uzun bir müddetten beri hararetle tavsiye ettiğim "İslami
Stratejik Araştırmalar Enstitüsü" mevcut olmuş olsaydı, bu
müessesenin uzmanlara hazırlatacağı rapor ve dosyalarla,
ciddi belge ve bilgilerin ışığında, yukarıdaki iddialarım isbat
edilmiş olurdu.

Türk İsrail ittifakı aslında, İsrail teokrasisi ile Ankara la­


isizmi arasında imzalanmış bir protokolden ibarettir ve tari­
hi gidişat karşısında hiçbir kıymeti ve faydası yoktur.
26.11.1993

GALANTİ'NİN BİLDİGİ DİLLER


CUMA akşamı yürüye yürüye Beyazıt'a gittim. Enderun
Kitabevi'ne uğradım, İsmail bey dostumuz yokmuş, mahdu-
mu Sinan bir köşede, üzerinde ismim yazılı, kimbilir kaç se-
ne önceden kalma küçük bir torba bulmuş, içinde kitaplar
varmış, "Adım varsa elbette benimdir" dedim aldım. Kitapçı
Arif Pamuk Hoca geldi, biraz sohbet ettik . Yaşar Nuri tehlike- ·-

sinden bahs açıldı; rivayete göre Hazret şeyh de olmuş. Ne .�


-
G
günlere kaldık! Yaşar Nuri bir suçluysa, ona karşı ehli sünnet :..:
İslamlığını müdafaa etmeyen ilgili ve bilgili Müslümanlar '�
..,.,.
o
bin suçludur. Enderun'a giderken yolda Kitapçı Vahan beyi :E
görmüştüm, bana "İsmail beye bazı Osmanlıca kitaplar bırak-

17
tım" demişti. Onlara baktım, içlerinden iki fasikül aldım.
Bunlar, şu meşhur Darü't-Talim Mektebi talebesinden Her­
sekli Mehmed Kamil'in tercüme hazırladığı 'Terceme-i Mu­
allakat-ı Seb'a"nın ikinci ve üçüncü cüzleriydi. Bu iki fasi­
külde İmriü'l-Kays'ın kasidesinin bir kısmının tercümesi, şer­
hi ve tahlili yer almaktaydı. Bu okuldan daha önce bahs et­
miştim. Merhum Hacı İbrahim efendinin kurduğu bu örnek
eğitim müessesesi, talebelerine o kadar kuvvetli bir lisan öğ­
retirdi ki, onlardan bazıları böyle zor eserleri başarılı ve güç­
lü bir şekilde tercüme edip bashrtmışlardır. Şimdi, çoct.ikları­
mıza yedi sene Arapça okutuyoruz, diplomalarına "Arapça­
dan başarılı oldular" diye yazıyoruz ve elifi görseler mertek
zannediyorlar. Büyük şehirlerimizden birindeki İmam-Hatip
mektebi genişleye genişleye 12 bin kişilik bir talebe ordusuna
sahip olmuş. Kemmiyette birinciyiz, peki kalite ne olacak? Bu
oniki bin çocuğumuzun içinde Arapçadan tercüme yapıp
bashracak kaç kişi çıkar? Bence hiç çıkmaz.

(Yazımda bahsi geçen cüz'lerin bibliyografik künyesi şöy-


ledir: Tercüme-i Muallakat-ı Seb'a, mütercimi: Darü't-Talim
j Mektebi sınıf-ı münteha talebesinden Hersekli Mehmed Ka­
� mil, Mahmud Bey Matbaası, Dersaadet, 1305. İkinci cüz 41-

ı:cı 80, üÇüncü cüz 81-120 sayfalar).
ü3
İsmail beydeki emanet torbadan Avram Galanti hakkında
� Fransızca bir kitap da çıkh. "Les Grandes Figures du Judais-

• ı:ıı: me, Le Professeur Abraham Galante, sa vie et ses oeuvres,

,�
r.
par Abraham Elmaleh, İstanbul, A. Apostoloğlu basımevi,
1946-1947, 104 s."

·� Gençliğimden bu yana Galanti'nin eserlerini, çalışmaları-



18
nı, görüşlerini ilgi ve merakla okumuşumdur. Harf devrimi­
ne karşı yazmış olduğu "Arabi Harfleri Terakkimize Mani
Değildir" adlı kitabı çok önemlidir. Galanti, gerçi bu kitabı
. harf devriminden kısa bir müddet önce yayınlamıştır ama,
Yahudi ve Bene Berit locası üyesi olmasaydı Mustafa Kemal
onu astınrdı. Nitekim, �skilipli Atıf Efendi Müslüman oldu­
ğu için_, kanun makabline teşmil edilerek idam edilmiştir.
Hem de savcı üç sene hapis cezası istemişken ...

Galanti ile ilgili kitabın 41'inci sayfasında onun bildiği dil­


lerden bazıları şöyle sıralanıyor: Türkçe, İbranice, İspanyolca,
İtalyanca, Arapça, Yunanca, Latince, Fransızca, İngilizce, Al­
manca ve başkaları. Bu başkaları içinde Ermenicenin de bu­
lunduğu muhakkaktır. Çünkü 1934'te "Un poeme armenien
sur Sabetai Sevi" adıyla bir kitap bastırtmıştır, Ermenice bil­
meseydi o araştırmayı yapamazdı. Osmanlı okullarında tah­
sil görmüş olduğu için Galanti'nin Farsçayı da bilmesi gere­
kir. Bazı ölü Anadolu ve Ortadoğu lisanlarına da vakıf oldu­
ğu Hamurabi Kanunu ve diğer ilmi tedkiklerinden anlaşılı­
yor.

Galanti'nin 15-20 lisan bildiğini söylersek mübalağa etmiş


olmayız. Eserlerinin çoğu Fransızcadır.

İşte Bodrum'da 1873'te doğmuş bir Osmanlı Yahudisinin


bildiği diller. Eserlerini tanıtmaya kalksam, günlerce tefrika
etmem gerekir. �

!il
Mustafa Kemal zamanında, alfabe değişikliğine karşı çık- �

tığı için Avram Galanti pek itibar görmemiştir. İsmet İnönü .�


..,.,.
ise onu Niğde milletvekili yapmıştır. Galanti, Meclis'te en �
fazla vaktini kütüphanede geçirerek, vesikaları incelemiş, ye- �,..:;
19
ni ilmi tedkikler için malzeme toplamıştır. O tarfüte İstanbul
ve Ankara üniversitelerine muhtariyet (özerklik) verilmesi
konusunda bir kanun hazırlanıyordu. Bunun 19'uncu mad­
desi doçent olabilmek için bir ecnebi lisanını yeterli görüyor­
du. Galanti kürsüye çıkarak bunu tenkid etmiş, ilim adamı
olacakların en az üç yabancı dile vakıf bulunmasının şart ko­
şulmasını istemişti. (Üniversiteyle ilgili kanunun numarası
4936'dır, tarihi de 13 Haziran 1946'dır. Meclis zabıtlarında Ga­
lanti'nin konuşmaları kayıtlıdır.)
26.12.1993

DR. SCHACHT VE MASONLUK


HİTLER'in sihirbaz maliye bakanı Dr. Schacht'ın hatırala­
rının birinci cildini bir eskiciden aldım, okumaya başladım;
yazık ki, ikinci cildi yoktu (Memoires d'un Magicien, l,de Bis-
marck a Poincare. Paris, 1954). Eserin 4'üncü bölümü "Yakın
Doğu'da" başlığını taşıyor. Farmason locasına kayıtlı olan Si-

:::l hirbaz Maliyeci, Alman masonluğu ile Osmanlı masonluğu

arasındaki farkı, 1909'da Türkiye'ye yaptığı seyahatte anladı-

� ğını şöyle anlatıyor:
!5 "Berlin'deki locam bana, Selanik'teki farmason bir ecza­
:ı:
� cının adresini vermişti. Yolumu şaşırmış ve oraya nasıl gi-
ffi debileceğimi sormak için ana caddedeki bir dükkana gire-
,�

rek yardım istemiştim. On dakika geçmemişti ki, dükkan,
hepsi de mason olan düzinelerle kimseyle dolmuş ve bu ki-
-� şiler bana hizmetlerini arz etmişlerdi. Bir anda, bu yabancı

20
. şehrin bir sürü sakiniyle ilgi kuruverıniştim Bu da çok işi­
me yaramıştı. Yeni dostlarım beni Jön-Türk hareke. tiyle ve
Bab-ı Ali'nin mutlakiyetçiliğiyle yaptığı savaşın iç yüzüyle
tanıştırmışlardı. Bu suretle öğrenmiştim ki, bü�­
Türk şefleri farın;sondur ve aralarındaki gizli temaslar an-
�Pca_Çatısı altında_gerçekl�ş�� Çünkü casuslar­
dan emin olunacak tek yer orasıdır." (s.106)
Dr. Schacht, o devrin Türkiyesi'ndeki mason localarının
devlete karşı siyasi faaliyet içinde olduklarını, bu açıdan mo­
narşist, devletçi ve muhafazakar zihniyetli ve siyaset dışı Al­
man localarına benzemediklerini kayd etmektedir.

Sabataistlerin ve siyonistlerin lehine, eski gücünü yitir­


miş olmasına rağmen Masonluk T ürkiye'de, el'an yıkıcı si­
ya�'i faaliyetler yapan bir lobidir. Birçok üniversiteler, dev­
let daireleri; basın ve media kuruluşlarında ağırlıkları ve te­
kelleri vardır. Öyle fakülteler bulunmaktadır ki, sanki birer
mason çiftliğidir. Kendi loncalarına mensup olmayan en is­
tidatlı ve çalışkan Müslüman genci bile asistan olarak ora­
ya almazlar. Tekellerinin kırılmasından korkarlar.

Tanzimat'tan bu yana, tarihimizi, masonluğun tesir ve fa­


aliyeti açıklanmadan izah etmek mümkün değildir. Ama bu
konu, bizde halen bir tabudur.

26.12.1993

21
İÇİMİZDEKİ DÖNMELER
OSMANLININ yıkılış devrinde Yahudi asıllı bazı şahsi­
yetlerin önemli mevkilerde bulunduklarını görüyoruz. Tan­
zimat başvekillerinden Ahmed Vefik Paşa'nın dedesi mühte­
di bir Bulgaristan Yahudisidir. Kıbrıslı Kamil Paşa'nın da Ya­
hudi olduğunu, Amerika'da neşr edilmiş bir Musevi almana­
ğında okumuştum. Romancı Halide Edib'in babası Mehmed
Edib bey qe Yahudilikten dönmedir. Kürt asıllı Ziya Gökalp
ile birlikte Türkçülük propagandası yapan Tekin Alp de, Mo­
iz Kohen adlı bir İsrail çocuğudur.

Bunlar az veya çok bilinen gerçeklerdir. Ama, imparator­


luğun yıkılışında büyük rol oynayan gayet önemli bir kişinin
Yahudi asıllı olduğunu bilen kaç kişi vardır? Bu hususun,
SO'li yıllarda Kudüs'ün İsrail kesiminde yayınlanan Fransızca
bir Yahudi gazetesinde yayınlanmış olduğunu işittim. Fakat
Kudüs'e gidip de bu gazetenin kolleksiyonunu kim araştıra­
cak?

Yıne cumhuriyetin önemli politik kişilerinden birinin


jo Nesturi asıllı bir yetim olduğunu, Vanlı Şeyh Reşid �fendiden
� işitmiştim.
!;;
a:ı
Şu anda da birçok önemli makam ve mevkilerde Ermeni,
ci3
Yahudi, Rum asıllı kişiler bulunduğuna dair rivayetler mev­

!
ffi
cuttur. Birinci Cihan Harbi esnasında yetim kalan birçok Er-
meni çocuğu, Kazım Karabekir Paşa tarafından toplanmış,

:::ı
Türk ve İslam terbiyesi ile yetiştirilmeye çalışılmış, fakat bun-
E-ı !arın çoğu, her şey aslına rücu eder kaidesi mucibince, yetişip
·s
::ı büyüdükten sonra 1915 Ermeni tehcirinin intikamını almış-
� !ardır. Hem de, Türk ve Müslüman kimliği alhnda.

22
Yahudiliğin bir kolu sayılabilecek olan Sabataizmin men­
suplan şu anda ülkemizin en güçlü ve tesirli lobisini teşkil et­
mektedir.

Müslümanlık, vatan, millet, devlet aleyhinde faaliyette


bulunan bir takım kişilerin geçmişlerini kanştınn, mutlaka
bir bozukluk, bir dönmelik bulursunuz.

Milleti Sünni-Alevi, Müslüman-Laik, Türk-Kürt diye düş­


man kamplara ayınp bir iç savaş zemini hazırlayanlar hep iki
kimlikli fesatçılardır. Nüfus kağıtlannda Müslüman oldukla­
n yazılıdır ama, gerçekte başka "millet"lerin mensubudurlar.

Gerçekten ihtida etmiş olanlara ancak saygı gösteririm ve


kendilerini bizden kabul ederim. Ama, çifte kimlik taşıyanla­
ra şüpheyle bakanın.

Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali zamanlarında, Yahudi


dönmesi Abdullah ibn Sebe'nin ektiği fitne ve fesat tohumla­
n hala zehirli meyvelerini vermeye devam ediyor.

Zamanımızda da İbn Sebe' torunlan eksik değildir.

Müslümanlann, bir '.'Stratejik Araştırmalar Enstitüsü" ve


ona bağlı araşhrmacılan olmadığı için, içimizdeki Erineni,
Yahudi, Rum, �_s_tu!i ajanlan hakkında hiçbir bilgi birikimi­
ne ve ciddi rapora sahip değiliz.

Vatanımızda yaşayan Ermeni, Rum, Musevi azınlıklannın ·�


mensuplarına karşı hiçbir düşmanlığım yoktur. Biz, 1492'de

İspanya'dan kovulan Yahudileri kabul eden banşın mirasçı-
larıyız. Ancak, hakiki kimÜğini gizleyip de bizi içimizden j_
0
yıkmak isteyen sahte Müslümanlara da asla müsamaha ede-

meyiz. �
23
Avram Galanti'ye bir şey demeyiz, ilmi çalışmalarından ya­
rarlanırız. Ama, Moiz Kohen ismini gizleyip de, Tekin Alp tak­
ma adıyla karşımıza bir Türkçülük havarisi gibi çıkan ve yaz­
dığı kitaplara "Kahr Olsun Şeriat!" başlıklı bölümler koyan çı­
fıtın karşısındayız. Bugün ezanlara küfr eden, İslam Şeriatine
saldıranlar işte bu Tekin Alp'in çömezleridir.

Ermeni, Yahudi, Rum vs menşeli meşhurları bilseniz hay­


retten küçük dillerinizi yutarsınız. Ey Müslümanlar siz ne ka­
dar safsınız!

21.l.1994

İBRANİCE VE TÜRKÇE
YAHUDİ türkolog Jacob M. Landau'nun "Jews, Arabs,
Turks" adlı kitabının (Magnes Press, Hebrew University, Ku­
düs, 1993) beşinci bölümü "Politicolinguistics" başlığını taşı­
yor. 363'üncü sayfada "İsrail ve Türkiye'de Lisan Politikası

ğ� ve Siyasi Gelişme" unvanlı bir araştırma var. Bunu okurken


Yahudilerin, ölü bir dil olan İbraniceyi nasıl canlandırıp di­
[;l
ııı rilttiklerini; bizim kemalistlerin ise, dünyanın önde gelen

zengin, canlı, sanatlı, büyük Türk lisanını, nasıl ölü bir uydu­

� rukça haline getirdiklerini düşündüm. Türkçenin bugün za-


vallı, fakir, mefluc (felçli), perişan, can çekişen bir sade-dile

:�
dönüşmesinde yahudileşmiş Türklerin büyük rolü olmuştur.
E-< Landau, çağımızın güçlü türkologlarındandır. Acaba biz-
·5 de o ayarda bir Yahudilik ve İsrail uzmanı var mıdır? Maale-

>S
24
sef yoktur. Bizde, ilmi araştırma yapacak seviyede İbranice
bilen bir araştırmacı bile mevcut değildir.

Müslümanlara bir sürü teklif getiriyor; plan, proje tasarısı


sunuyor; çare ve çözümler üretiyorum. Fakat ilgilenen yok.

Tezelden islami bir "Lisan, Edebiyat, Tarih, Kültür ve Sa­


nat Akademisi ve Araştırma Merkezi" kurulması gereklidir.
Bunu kimler kuracak, uluslararası standartlarda ve seviyede
na�ıl araştırma yapılacaktır?

Bu gibi işler ciddiyet, ehliyet, liyakat, vasıflılık, ihtisas,


tecrübe ister. Öyle bol keseden sürü sepet vakıf kurup para
toplamaya, iftar ziyafeti vermeye benzemez.

14.2.1994

PARVUS'LAR
PARVUS adıyla makaleler, kitaplar yazan adam, Osmanlı
İmparatorluğu'nun Almanlar safında harbe girmesini büİün
gücüyle teşvik ediyordu. Wilhelmstrasse'deki Alman İstihba­
rat Servisi'nin yönlendirdiği bu kişi, Türkiye'nin ezeli iki düş­
manı bulunduğunu, bunun birinin İngiltere, ötekisinin Rus­
ya olduğunu; Almanya'nın ise Osmanlı devletinin, Hilafet'in,
Alem-i İslam'ın dostu bulunduğunu, bunlara karşı emperya­
list gayeler gütmediğini, 1 9'uncu asrın ikinci yarısından beri
Türkleri ve Müslümanları desteklediği propagandasını yapı­
yordu. Hem, Almanya teknoloji ve sanayi açısından İngilte­
re'den daha üstündü, çıkacak bir savaşı kazanacağı muhak­
kaktı. Galibiyet Almanya lehine sonuçlanınca, onun müttefi-

25
ki ve silah arkadaşı Türkiye de elbette karlı çıkacak, Berlin
Muahadesi ile Ruslara terk edilmiş olan Kars, Ardahan ve Ba­
tum'u geri alacak, Kafkasya'ya yerleşecek, Türkistan'a kadar
uzanacak, Afrika'daki eski topraklarına tekrar sahip olacakh.
Aynca Kayzer hükümeti onun sanayileşmesine ve maliyesini
islaha da yardımcı olacaktı.

Osmanlı hükümeti Almanlar safında Birinci Cihan Har­


bi'ne katılmış, evdeki hesaplar çarşıdakilere uymamış, Dim­
yat'a pirince gidilirken hanedeki bulgurdan olunmuş; impa­
ratorluk yıkılmış, Hilafet çökmüş, ülke küçülmüş, büyük bir
hezimet ve felaketle karşılaşılmıştı.

Osmanhlara yanlış istikamet gösteren bu Parvus efendi


kimdi?

Onun gerçek adı "Alexander İsrael Helpland"dı, halis


kan bir Yahudiydi.

Osmanlı devletinin ve Hilafet'in yıkılmasında Yahudilerin


ve dönmelerin büyük rolü olmuştur. Tekin Alp imzasıyle ma­
kaleler ve kitaplar yazıp da Türkleri İslamiyet'ten koparhp,

....ı boş ideolojilerin peşinde koşmaya çağıran adam da "Moiz
0
� Kohen" adlı bir Yahudi değil miydi? Bu adam, kitaplarına
Gl
ııı
·
"Kalır olsun Şeriat!" başlıklı fasıllar koyarak İslam dinine ve
ci3
milletimizin mukaddesatına harp ilan etmiş çok cür'etkar bir
� kimseydi.

Parvus'u ve Tekin Alp'i sizlere hatırlatmaktan maksadım,
5
,�
E-<
şu zamanda da, içimizde Yahudi, Ermeni, Rum dönmelerinin
bulunduğu, bunların var güçleriyle devlet ricalini, aydınları,

·� kamuoyunu yanlış yollara sürüklemek için propaganda yap-



26
tıklan gerçeğini beyan etmek içindir.

İslam tarihinde ilk büyük fitne, Hazret-i Osman zamanın-:­


da Abdullah İbn Sebe' adlı Yemenli bir Yahudi dönmesi tara­
fından çıkarhlmışhr. Onun torunları aramızda daima bulun­
muşlar ve ümmeti birbirine düşürmüşlerdir. İbn Sebe' bir ha­
hamdı, yalancıktan ihtida ehniş ve Müslümanlardan intikam
almışhr.

İslam ve Türk dünyası asırlardan beri geri kalmış, kendi­


ni koruyacak istihbarattan, ehliyetli kadrolardan mahrum
bulunmuştur. İçimize sızan ajanları teşhis edemiyoruz. Par­
vus'u, Tekin Alp'i bilenlerimiz kaçta kaçtır? Şu anda içimizde
bulunan Parvus'lar, Tekin Alp'ler, İbn Sebe' torunları kimler­
dir?

Müslüman ileri gelenlere tezelden bir "İslami Stratejik


Araşhrmalar Enstitüsü, Bilgi Bankası ve Dokümantasyon
Merkezi" kurulması konusunda teklifler getirmiştim. Tabi­
atıyla bu projem hiçbir ilgi görmediydi. İşte böyle bir mües­
sesemiz olsaydı cahilliklerimizin, bönlüklerimizin, istihba­
ratsızlığımızın bir kısmı izale edilmiş, Müslüman aydınlar ve
kamuoyu bir dereceye k�dar aydınlatılmış olacaktı.

Felaketlerimizden Parvus'lar, Tekin Alp'ler ve diğer ajan­


lar kadar, ehliyetsiz Müslüman rical de sorumludur.
t.3.1994 �

Gi

1
o


:;E
27
ANKARA'YA YENİ BEYİN Mİ?
OCAK ayının 13'ünde (gerçekten uğursuz bir rakam mı­
dır?) Washington'dan Ankara Esenboğa tayyare meydanına
inen uçaktan U.S.A.'nın bir takım şaibeli ve sabıkalı Türkiye
uzmanları çıktı. Bunlar meşhur Abrahamowitz, Bernard Le­
wis, Fred Haymen ve Harold Rhode adlı Türk-İslam işleri
mütehassısı Yahudilerdi. Karanlıklar Prensi lakabıyla maruf
olan Richard Perle de bir müddet sonra bu heyete katıldı.

Bu Amerikalı Yahudiler Ankara'ya zahirde "Terörle Psiko­


lojik Açıdan Mücadele"yi organize etmek üzere gelmişlerdi,
hakikatte ise sebeb-i ziyaretleri Türkiye'deki islami gelişme­
nin durdurulması işini organize edip planlamaktı.

Terörle mücadele hususundaki tavsiyeleri de hayli aca­


yipti. Bu adamlar kuzey Irak'ta bir Kürt devleti kurulması
hususunda Türk ilgililerin beyinlerini yıkamak için hayli dil
dökmüşlerdi.

6 Şubat tarihli Nokta dergisi, bu Amerikalı Yahudilerin


ı.: Türkiye'de "Bir Türk Think-Tank'ı kurmak" için geldiklerini
:s
o yazdı. Yani, Amerika Ankara rejimine bir beyin nakli yapma-

ıı:ı
ya karar vermişti. Bu maksatla bir vakıf kurmak için teşebbü-
. se geçilmişti bile. "Ankara Siyasal ve Sosyal Araştırmalar
cl3
Vakfı.'' Resmi gaz�tede yayınlandı mı bilmiyorum.

j Vakfın işbirlikçilerinden bazıları şunlar: Rüştü Saracoğlu




ve Şükrü Elekdağ,ABD eski savunma bakanlarından Les As­
,[3 ten, Stephan Solarz, Paul Wolfowitz ve Michael Mardelbaum.
E-<
·5 Ankara'da bu esrarengiz toplantılar ve teşebbüsler yapı-

� lırken İsrail cumhurbaşkanı Weizman da her ne tesadüfse, la-

28
ik ve anti-klerikal rejimin başkentine önemli bir ziyarette bu­
lunmuştu.

Birinci Cihan Harbi'nden sonraki yıllarda Türkiye'yi


Amerikan mandası altına sokma teşebbüsleri olmuştu. Acaba
bu son Ankara toplantısı, bunun hayli geç kalmış bir hayata
geçirilişi miydi?

Amerikalılar, Yahudiler ve onların yerli işbirlikçileri böyle


faaliyetler yapadursunlar, Müslümanlar hala bir "İslami Stra­
. tejik Araştırmalar Enstitüsü" kurabilmiş değiller.
9.3.1994

KEMALİZM, İSLAMCILIK, BELEDİYECİLİK


MEHMET Barlas, üç adayın iştirak ettiği TV açık oturu­
munda, Tayyib Erdoğan'a teokratik dünya görüşü ile İstan­
bul'un belediyecilik meselelerinin nasıl halledilebileceğini
sordu. Barlas'ın endişeleri yersizdir. Onun İslam teokrasisine
allerjisi olduğunu bildiğimden, İsrail'den misal vermek isti­
yorum. Dünya'da laikliğin esamisinin okunmadığı bir ülke
varsa, o da kemalistlerin hayran olduğu Yahudi devletidir.
Orada teokratik partiler vardır. Bunlar, koalisyon hükümetle-
rine iştirak ederler ve bunların bakanlan, kabine toplantıla- t3
rında başlarında yahudi takkesi olduğu halde bulunurlar. .�
....
. �
Zaten dikkat etmişseniz, Israil'de politika ve resmi hayatta kı- �
yafete ve etikete pek .riayet edilmez. Meclis'te, kabine toplan- �
o
tısında, resmi ictimalarda kravatsız, ceketsiz, kısa kollu göm- ·

!ekli devlet ricali ve siyasiler görebilirsiniz. Şu anda hatırıma, ffi
:E
29
merhum Osman Yüksel Serdengeçti'nin, Adalet Partisi'nden
Antalya milletvekili seçildiği zaman Meclis'e kravatsız (ba­
lıkçı yaka kazak ile) girmek istemesi, kapıda vazifeliler tara­
fından göğüslenmesi; velhasıl, üyesi bulunduğu parlamento
binasına bin türlü engel, eziyet, tart�ma ve itiş kakıştan son-
. ra dahil olabildiği vak'ası geldi. Bizim bah uygarlığı anlayışı­
mız ne kadar maymuncadır. Batı medeniyetinin üç sacaya­
ğından birini teşkil eden yahudi unsuru bile o medeniyeti
taklitte bizim kadar fanatizm göstermemiştir.

İsrail'de halen "hassidique" Yahudiler denilen bir tarikat


vardır ki, dizlerinden aşağıya kadar uzanan siyah redingotla­
n, başlannda kara melon şapkalan ve kulaklannın önünden .
sarkan zülüfleri ile ilk bakışta kendilerini belli ederler. İsrail
milli ve kavmi bir din üzerine kurulmuştur, halkının hepsi te­
okrasi taraftarı değildir ama, bizdeki laiklere benzeyen Yahu­
diye ancak binde bir rastlanır. O ülkede bakan, belediye baş­
kanı, büyük bürokrat, üniversite profesörü, teknokrat, ilim
ve sanat adamı olan teokratik dünya görüşü riıensuplan da
pekala siyaset, şehircilik, bürokrasi, akademi hizmetlerini ba-
� şanyla yürütmektedir.
� Belediyecilikte mühim olan, şu veya bu ideolojiye men­

J sup olmak değil, işinin ehli, kabiliyetli, becerikli, çalışkan,

� kompetans saltlbi, emanete hıyanet etmeyen, başarılı bir kişi­


liğe sahip olmakhr.


.� ce
Resmi ideoloji, laiklik, çağdaşlık gibi maskeler takınan ni­
büyük belediyecinin, Türkiye'nin mahalli idarelerini nasıl
E--ı
talan ettiklerini son on yılda gördük. Hele, malum ve mahut

:C: bir partiye mensup bazı belediyeler kadrolannı mezhebdaş-

30
lan, sabıkalı militanlar, partizan haşarat ile doldurmuşlardır.

İSKİ'yi ele alalım. İstanbul'un su ve kanalizasyon işleriyle


uğraşması ve hizmet vermesi gereken bu kuruluşun idaresi
kemalistlerin elinden alınıp da İslamcıların uhdesine verilir­
se kıyamet mi kopar? Orada önemli olan, şu veya bu ideolo­

ji değil, saçı bitmedik yetimler dahil şu zavallı İstanbulluların


su ve kanalizasyon hizmetleri için ayrılmış paraların kimse­
nin zimmetine geçmeden (tümüyle) o hizmetlere sarf edilme­
sidir. Kemalistler bu emanete riayet etmiyorlar, İslamcılar
ediyorlarsa emanet elbette ikincilere verilecektir.

İstanbul'un belediye bütçesinin 50 trilyon olduğu söyleni­


yor. Şehrin idaresi Müslümanların eline geçerse inşaallah bu
rakam 100 trilyon olacakhr. Çünkü, dindar belediyeciler rüş­
veti, avantayı, israfı, bütçe talanını, suiistimali ortadan kaldı­
racaklar, gelirler soyguncuların ceplerine ve midelerine değil,
belediye bütçesine akacaktır.

Mesele kemalizm laiklik, teokrasi meokrasi değil; hırsız­


lık yapmamak, rüşvet yememek, belediyeyi mafia gibi ida­
re etmemek, halkın hakkını halka vermek, israfı önlemek,
kadroları asalak mezhebdaşlar ve hemşehrilerle şişirme­
mek; planlı programlı, iyi ve sıkı çalışmak meselesidir.

İslamcılar gelecek fuhuş, zina yasak edilecek, içki içirtil­


meyecek, çıplaklar rahatsız edilecek gibi kuruntulara kapıl- ·t;
masınlar. Fahişelik, Fransızların dediği gibi insanlığın en es­ &l
ki mesleğidir. Biraz zorlansalar da yine fırsatını bulur yapar.:
lar. İçkiye gelince: İslam halifeleri bile bunu önleyememişler­ l
j
dir. İşret biraz kısıtlanır, kösteklenir, ama isteyen yine zıkkım­
lanır. Z.aten Mustafa Kemal bile, mabetlerin yüz metre yakı-

31
nında içki satışını yasaklayan resmi metinler çıkartmamış mı­
dır? Mevcut laik rejimin, içki satışını, kullanımını kısıtlayan
mevzuatı yok mudur?

Belediye hizmetlerinin doğrudan doğruya ideoloji ile bir


alakası yoktur. Aranması gereken şartlar bilgi, birikim, ihti­
sas, dürüstlük, namuskarlık, emanete riayet gibi erdemler ve
bilgeliktir.

Kostantiniye'nin çivisi çıktı. Şimdi işleri düzeltmek için


erdemli, bilge, ahlaklı, ehliyetli bir reis ve ekibi gerek. Laik­
likmiş, kemalizmmiş, çağdaşlıkmış ... bütün bunlar laf ü gü­
zaftır. Musluklardan necasetli su akıyorsa, ben böyle çağdaş­
lığı ve laikliği ne yapayım!
233.1994

KAPADOKYA DAGLARINA KADAR


AMERİKA'nın baskısıyle İsrail'e yaklaştık ve onunla bir
�o sürü anlaşma imzaladık. Mediadaki yahudiler, sabataistler
� ve mürtedler sevinç çığlıkları kopardılar. "Türkiye gerçek
!;3
dostunu buldu... Şimdi iki devlet elele verecek radikal İslam-
� la mücadele edecek... İsrail'le dostluk bize çok yarar getire­
!5
:ı: cek..." kabilinden laflar ettiler. İsrail cumhurbaşkanının ülke-
>S mize resmi bir ziyaret yapmaya hazırlandığı şu günlerde, ko­
� nu ile ilgili bir kitap okuyayım dedim. Kütüphanemden
� 1948'de, İngiliz mandasının son yılında Kudüs'te basılmış

·� Fransızca bir kitabı çektim, okudum. "Herzl, Ecrits" başlığını


taşıyan eserin (Publication du Departement de la Jeunesse de
. >S
32
l'Organisation Sioniste Mondiale, traduction de Lazare
Wurmbrand) 55'inci sayfasında Theodore Herzl'in şu satırla­
rı yer alıyor:

"26 Nisan 1896 Dün öğleyin Münih'te Orient-Exp­


ress'te Hechler'le karşılaştım. Kompartımanda, Filistin ha­


ritalanm çıkartb ve saatlerce bu mevzuda konuştu. Sınır,
kuzeyde Kapadokya dağlanna, güneyde Süveyş Kanalı'na
dayanacaktı. Slogan şuydu: Davud ve Süleyman zamanın­
daki Filistin."

Herzl 1904'te kırk dört yaşında vefaat etti; aradan 44 sene


geçtikten sonra da Filistin'de Yahudi devleti kuruldu. Bu, gür
siyah sakallı Yahudi'nin büyük bir fotoğrafı İsrail Mil}.et Mec­
lisi'nin reis kürsüsünün arkasındaki duvarda asılıdır. O, bir
bakıma İsrail'in Atatürk'üdür.

Biz Türkler komşularımız içinde büyüklük kompleksine


kapılmış olanları sadece Yunanistan ve Ermenistan sanırız.
Bu listeye Yahudi devletini de koymak gerekir. Büyük İsrail
hayalinin hudutları Nil'den Fırat'a kadardır. Biz, Ortadoğu­
daki haklarımızdan çoktan vaz geçmişizdir. Ama İsrail Ço­
cukları binlerce yıldan beri hayallerini asla terk etmemişler­
dir. Onlar Türkiye'yi işgal etmeyi elbette düşünmüyorlar.
Ama, bizi bir Yahudi sömürgesi haline getirmek niyet ve
emelini beslemekte olduklarından kimse şüphe etmesin.

İsrail'le imzalanan son anlaşmalarla ülkemiz Yahudi nü-


;�.....
fuz bölgesi içine sokulmuştur.
10.1.1994
lo


:ı::


33
DÖNENLER VE DÖNMEYENLER
MÜFLİS ve kaçak işadamı Halil Bezmen'in, ABD vatan­
daşlığına kabul edilebilmek için Türkiye aleyhinde konuşm­
ası çeşitli reaksiyonlara sebebiyet verdi. 10 Ağustos tarihli
Hürriyet'te Yahudi trilyoner İzak Alaton'un konuyla ilgili şu
beyanını okudum: "Türk Musevilerinin, yani Musevilikten
dönmemiş olanların şikayeti yokken, dönmüş olan Halil
Bezmen'e ne oluyor?"
Bizim halkımız, hele Müslüman kesim "Dönmelik, Saba­
taizm, Avdetilik, Selanik Dönmeleri" gibi adlarla anılan ce­
maat hakkında pek bilğisizdir. 17'inci asnn sonuyla 18'inci
asrın başında İzmir'de ortaya çıkan ve Vaadedilmiş Mesih
olduğunu iddia eden Sabatay Sevi adlı haham, ülkemizin ye­
tiştirdiği çok önemli on kişinin içinde sayılabilecek bir isim­
ken, halkımızın ondan, cemaatinden, tesirinden haberi bu­
lunmamaktadır. Şu anda Türkiye'nin en güçlü lobisi, gizli ce­
maati Sabatay Sevi'nin dinine mensup olan Dönmeler'dir.
Bunların sayısını kimse bilmemektedir, çünkü haklarında

j0 hiçbir resmi istatistik tutulmamaktadır. Bunlar zahirde Müs-


lüman görünmekte; bahnen Sahte Mesih Sabatay Sevi'nin di­

!;j nine mensup bulunmaktadır. Yakın zamana kadar ölülerini
� sadece Üsküdar'da Bülbülderesi'ndeki Dönmeler Mezarlı-
!3 ğı'na gömerlerdi, sonra bu adeti kaldırdılar ve Zincirlikuyu

ffi
Mezarlığı'na gömmeye başladılar. Dönmeler hakkında Ba­

,�
tı'da ve İsrail'de iki yüz küsur ilmi araştırma (kitap veya
uzun makale) yapılmıştır.
E-o

i
Maliye Nazın Cavid Bey (Atatürk astırtmıştır), gazeteci
Ahmed Emin Yalman, A. İpekçi bu cemaattendi. Şu anda
>S
34
Türkiye medyasının (günlük gazete, haftalık dergi, TV kana­
lı) en büyük ve müessir kısmı Sabataist'lerin kontrolündedir.
İstanbul' da büyük bir liseleri vardır. Masonlar ve Siyonistler
bunların yanında solda sıfır kalırlar.

İzak Alaton'un " ...Musevilikten dönmemiş olanların


(Türkiye'den) şikayeti yokken, dönmüş olan Halil Bez­
men'e ne oluyor?" cümlesindeki "dönmüş, dönmemiş" keli­
melerindeki ince bir istihza vardır.

·, Bütün Müslümanların "Dönmelik, Sabataizm, Avdeti­


lik" konusunda yeterli ansiklopedik bilgiye sahip olması ge­
rekmektedir. Türkiye'de gerçekten milli bir eğitim sistemi ol­
saydı, lise tarih kitaplarında Dönmelik ile ilgili bir fasıl olma­
sı gerekirdi.

Lozan Andlaşması'na göre, 1924' te Yunanistan'daki Türk­


ler bize iade edilirken, oradaki Dönmeler Yunan Meclisine di­
lekçe vererek "Biz ne Müslümanız, ne de Türküz. Biz aslında
Yahudiyiz, Sabatay Sevi'nin din ve milletindeniz, binaena­
leyh bizi Türkiye'ye göndermeyiniz" demişlerse de, Yunanlı­
lar bu karışık ve bulaşık cemaatten kurtulmak için hepsini to­
parlayıp bize göndermişlerdir.

Sultan Abdülhamid düzenini bunlar yıkmıştır.

Unutmayınız: Türkiye'nin şu anda en güçlü, en tesirli, en


zengin, en esrarengiz lobi ve cemaati bu Dönmelerdir. Ülke­
lerindeki ve karşılarındaki böyle bir cemaati ve kuvveti tanı­
mayan cahil ve gafil Müslümanlara ne demeli?

25.8.1995

35
RABİN'İN ÖLÜMÜ
RABİN'in öldürülmesi üzerine sadece İsrail ve dünya ya­
hudileri mi şok geçirdiler? Hayır, Türkiye'deki bazı Türk
medya mensupları bu işe Yahudilerden çok üzüldü, şoka gir- ·

di. Ayda bir veya iki gazete alır okurum. Pazartesi günü bir iş
takibi için Kadıköy'e vapurla geçerken büyük gazetelerimiz­
den birinin o günkü nüshasını aldım, kısa seyahat esnasında
karıştırdım. İsimleri Türk, dinleri musalla Müslümanı olan
öyle yazarlar, muhabirler vardı �' sanki Mustafa Kemal ye­
niden öldürülmüş gibi üzüntü ve kahır içindeydiler. Şaşmak
adetim olsaydı, bunlara hayret ederdim.

Yaşadığım şu devirde hayli ünlü devlet başkanı, politika­


cı ve önderlerin suikaste uğrayıp bu Dar-ı Fena'dan Dar-ı
Ceza'ya feci şekilde intikal ettiklerine dair haberleri işitmi­
şimdir. Hindistan'da Gandi, Ürdün Kralı Abdullah, ABD
Başkanı Kennedy, Irak diktatörü Abdülkerim, bizde 27 Mayıs
darbesine çarpılarak idam sehpasında çırpma çırpına can ve-
�o ren Adnan Menderes, Mısır devlet başkanı Enver Sedat ...
::;: İsrail terörist bir devlettir. Emrindeki müthiş teşkilat ile
G
::c
çok insanı öldürtmüştür. Son derece sıkışmış olmasaydı Or­

tadoğu'da barış teşebbüsüne girişmezdi. Rabin de gençliğin­

��
de teröristlik ve çetecilik yapmıştır. Şahsen şiddete ve teröre
karşıyım, böyle hadi.seteri, suikastleri sevmem, alkışlamam.
�� Ancak, her silleyi bir vuran, bir de Vurdurtan vardır. Men
,;::,
� dakka dukka demişlerdir. Rabin'i mutaassıp bir Yahudi'nin

·� öldürµtesinde çok ibretler vardır.



36
Halkımızın çoğu, İsrail'deki mutaassıp Yahudilerin, İsrail
devletini idare edenleri kafir Yahudiler olarak gördüklerini
bilmez. Hele öyle mutaassıplar vardır ki, Beklenen Mesih gel­
meden önce kurulduğu için Yahudi devletini tanımazlar bile.
Mısır devlet başkanı Hüsnü, Ürdün kralı Hüseyin de İsra­
il'e gittiler. İsrail nüfus ve toprak olarak küçük bir devlet ama
nüruzu, tesiri, ağırlığı çok fazla bir dünya gücüdür.
Gazetelerde Rabin için samimi gözyaşları döken bazı
Türk yazarların fotoğraflarına dikkatlice baktım da, burunla­
rında, saçlarında, çenelerinde, kaş ve gözlerinde, dudakla­
rında �itik sıfatlar gördüm. Sakın bunların içinde de, vak­
tiyle kendisini halis kan bir Türkçü olarak gösteren Tekin Alp
gibi Moiz Kohen'ler buiunmasın?
Tarihimizde Yahudilerin büyük ağırlığı vardır. Yasef Nas- .
si bir ara Sadrazam Sokullu'ya rakip olacak kadar güç .ıre nü­
fuz kazanmıştı. Amerika'da yayınlanmış bir Yahudi Alma�
nak'ında "Kıbrıslı Kamil Paşa'nın Yahudi olduğu" yazılıydı.
Podgoriçalı bir Yahudi veledinin Din ü Devletimize neler et­
tiğini bilen kaç kişi çıkar şu altmış milyon içinden?
Bundan sonra Ortadoğu'da neler olacak? Her geçen gü­
nün, bir öncekinden daha kötü olacağını söyleyebilirim.
Dünya bozula bozula "Bir Kıyamet"e, yahut "Kıyamet"e


doğru gidiyor.
Filistin'de İsrail devletinin kurulması Yahudi milletinin le- ti
hine v{yaranna olmamıştır. Kendilerine de, insanlığa da ya- �
UYo
zık ettiler. Bir milleti vatanından kovacak ve başka bir mille- �
o

te vatan kazandıracaksın. Olur mu böyle şey? Böyle bir hak- �


·�
37
sızlık üzerine kurulu barış kaç gün devam eder?
Hitler'in Yahudilere yaphğını, Siyonistler Filistin halkına
yapmışlardır.
Keşif ve keramet sahibi ehlullahın kitaplarında günümüz
hadiselerine dair bazı haberler vardır. 2000'e varmaz, akıl al­
maz gelişmeler olur. Listede daha nice büyük şoklar var. Mel­
hame-i Kübra denilen savaş kopmayacak mı sanıyorlar? Bu­
na dair sahih haberler var. Müslümanlara böyle zamanlarda
hafifü'l-haz olmalarını, bazı çokbilmişlerin ve paraperestlerin
kuyruklarına kocaman kabaklar bağlamalarını tavsiye etsem
dinlerler mi? Onlar çok kös dinlemişlerdir, beni mi dinleye­
cekler?
8.11.1995

SABETAİSTLER
KONUNUN uzmanı olan ve işin içinde bulunan bir ağız-

....ı dan öğrendiğime göre Türkiye'de yüz bin kadar Sabataist kö­
ü
;;: kenli nüfus yaşıyormuş. 1924 Mübadelesinden sonra Sela-
� nik'ten getirtilen bazı Sabataist gruplar Ege bölgesinde köy­
r;f)
lük yerlere yerleştirilmiş. En azından kırk bin kişi Sabataist
� olduğunun bilincindeymiş, bunların beş bin kadarı da Saba-
� taist kimliğine sarılmış vaziyetteymiş.
;
:::ı
Türkiye'deki Yahudi Hahambaşılığına müracaat edilmiş,
E-< biz Yahudiyiz bunu resmen tanıyın denilmiş. Hahambaşılık
'§:ı:: "Hayır sizler Müslümansınız, biz sizi Yahudi olarak kabul
� edemeyiz" cevabını vermiş.
. 38
Sabataist bir temsilci İsrail'e gitmiş, orada resmi yetkililer­
le konuşmuş, onlar da Sabataistleri Yahudi olarak kabul ede­
meyeceklerini söylemişler.
Müslümanlar da, bu Yahudi seklini Müslüman olarak ka­
bul etmiyorlar. Bakalım işin sonu nereye varacak?
Şu anda Dışişleri Bakanlığı bünyesinde hayli Sabataist
var. Büyük basında da güçlü kalemleri ve yorumcuları bulu­
nuyor. Medya imparatorluklarından birinin patronu Sabata-
• ist. Bunlar, Sabataizmin İslam'a bakış açısını resmi laiklik uy­
gulamasına hakim kılmışlardır. Güç sahibi laik Sabataistler
zahiren "Biz de Müslümanız" diyorlar, lakin tatbikatta İslam
ile savaşıyor, Müslümanlara baskı yapıyorlar.
15.10.1996

SABETAİST BİR YAZARA


SAYIN yazar! .. Din ve vicdan hürriyeti insanların en te­
mel hak ve hürriyetidir ve bu yüzden de dinlere ve inançlara
saldırılmaz, onlar tahkir konusu yapılmaz. Çeşitli dinlerin
mensuplarından ilim ve kültür sahibi olanlar karşılıklı reddi­
yeler yazar, münakaşa eder, birbirlerini çürütmeye çalışır.
Ancak bunlar hep ilim ve ciddiyetle yüksek seviyede yapılır. ·�

Sayın yazar! .. Siz uzun yıllardan beri açıktan açığa İslam
dinine ve Müslümanlara seviyesiz bir şekilde saldırıyor, on- �

lan aşağılıyorsunuz. Bu memlekette çoğunluğu teşkil eden fil
Müslüman vatandaşlara düşman muamelesi yapıyor, onları �

39
tehlikeli addediyor ve dışlıyorsunuz. Bir Müslüman olmak
hasebiyle bu saldırı ve hakaretlerinizden rahatsız olmakta­
yım. Geçenlerde bir sohbet esnasında, konuyu bilen birisi si­
zin Sabataizm denilen gizli dine veya sekte mensup olduğu­
�uzu söyledi. Bu bilgi beni düşündürdü ve şu açık mektubu
kaleme almaya karar verdim.

Sayın yazar!.. Sizin cemaatiniz insanlık tarihinde benzeri


ender olan bir vak'a teşkil etmektedir. Müslüman bir memle­
kette Müslümanlara saldınyorsunuz ve bunu Müslüman­
Türk hüviyetiyle yapıyorsunuz. Oysa siz, Yahudiliğin gizli
bir koluna mensupsunuz. Ancak, Sabataizmin ne olduğunu
bilen Yahudiler sizi Yahudi olarak kabul etmedikleri gibi,
Müslümanlar da sizi Müslüman olarak kabul etmiyor. İki
arada bir derede kalmışsınız ve böyle garip bir durumda İs­
lamla ve Müslümanlarla Don Kişot gibi savaşıyorsunuz.

Durumunuz cidden gariptir, rahatsız edicidir, akıllara


hayret vericidir. Ben bir Müslüman olarak sizin Yahudiliğini­
ze karışmam, size inanç ve vicdan hürriyeti tanırım. Lakin siz
benim dinime, milletimin mukaddesatına saldınp duruyor­
jtı sunuz. Bunu da, iki kimlikli bir azınlığa ve dini sekte mensup

� olarak sinsice yapıyorsunuz. İşte bu yaptığınız mertliğe sığ­

� maz, medeniyete uymaz, temel insan ve hak ve hürriyetleri­


!:> ne ters düşer.

� Mustafa Kemal Paşa'nın nahak yere astırttığı Maliye Na­


::::>
zın Cavit Bey de Sabataistti. Ancak onun İslam ve Müslü­
manlara saldırdığına dair bir bilgimiz yok. İyi bir maliyeci ol­
r<
duğunu, memlekete hizmet ettiğini söylüyorlar. Bunu da ka­

] bul ediyorum. Fakat, bir vatandaş hem Sabataist olacak, hem

40
kendisini Türk olarak gösterecek, hem de İslam'a ve Müslü­
manlara amansızca saldıracak işte bunu kabul etmek ve tabii
görmek mümkün değildir.
Sayın yazar! .. Biz Müslümanlar, 1492'de İspanya'dan ko­
vulan Yahudileri ülkemize kabul etmiş toleranslı bir milletiz.
Siz şayet bugün bu topraklarda yaşıyabiliyorsanız, gazetecilik
yapabiliyorsanız, zengin olabiliyorsanız bunu İslam'a ve
Müslümanlara borçlusunuz. Gördüğünüz bunca iyiliklere
· karşı nankörlük etmek size yakışmaz.
Sayın yazar!.. Sizin müzmin bir şekilde sürdürdüğünüz
İslam ve Müslüman düşmanlığı hem S<ibataistlere hem de ül­
kemizdeki Yahudi azınlığına zarar verecektir. Bir ülkedeki
küçük azınlıkların, o ülkenin dinine, ezici çoğunluğuna cep­
he almamaları, aksine onlarla iyi geçinmeleri gerekmez mi?
Kaldı ki, sizi bu ülkeye laikler ve laiklik değil, Müslüman Os­
manlılar ve Şeriat kabul etmiştir.
Bir vatandaş olarak siz�en İslam'a ve Müslümanlara sal­
dırmamanızı, dindar milletimizle iyi geçinmenizi rica ediyo­
rum. Aksi takdirde isminizi vererek sizi kamuoyuna açıkla­
mak zorunda kalacağım.
Müslüman çoğunlukla iyi geçinmek isteyen Sabataistler
de, bu gibi aşırılıklara kendi içlerinde son vermek üzere ha­
rekete geçmelidir.

41
TARİHLE BARIŞMAK
DİN ve inanç açısından Müslümanlarla Musevilerin arası
açıktır. B1z Müslümanlar Beni İsrail Peygamberlerine iman
ederiz, onları severiz. Hazret-i Musa'ya (Aleyhisselam) iman
etmeyen bir kimse Müslüman sayılmaz. Museviler ise ne
Hazret-i İsa'ya, ne de Hazret-i Muhammed' e (ikisine de salat
ve selam olsun!) inanırlar.

Burada teolojik tartışmalara girecek değilim. Şunu söyle­


mek istiyorum: İki din arasında büyük kopukluk olmasına
rağmen, 1492'de İspanya'dan kovulan Yahudiler İslam ülke­
si Türkiye'ye kabul edilmişlerdir. Onları kabul edenler de,
Şeriat üzerine bir devlet ve nizam kurmuş olan Osmanlılar­
dır. Osmanlıların o tarihte başlarında İkinci Bayezid padişah
olarak bulunmaktaydı. Bu zata, sofuluğu ve dindarlığı dola­
yısıyla ''Veli" unvanı verilmiştir.

15'inci asrın sonlarında Hıdstiyan Avrupa ülkeleri kor­


kunç bir din taassubu içindeydiler. İspanya, bırakınız Yahu­
dilere, hatta Hıristiyanlığı kabul etmiş olan eski Musevilere

Ü
bile tahammül etmemiş, kimisini öldürmüş, geri kalanını da

� sürmüştü. Öteki Avrupa ülkeleri de bunlara insan muamele-


!;3 si yapmamış, topraklarında serbestçe yaşamak hakkı verme-
� miştir. .
� Osmanlının sistemi bir "Milletler Birliği" idi. O zamanlar

bugünkü gibi milliyetçilik, nasyonalizm yoktu. Topluluklar
�:..:
dini kimliklere sahipti. Osmanlı devleti içindeki Ortodoks
:!3
E-< Rumlar, Gregoryen Ermeniler, Museviler ayrı milletler halin­

]
de yaşıyor, kendilerine mahsus bütün özellikleri muhafaza

r'
ediyorlardı. Rum patriği sanki bir imparator gibiydi. Romen

42
tarihçi Yorga "Bizans'tan Sonra Bizans" adlı Fransızca ese­
rinde bunu güzelce anlahr. Ne zaman ki, Rumlar Mora isya­
nını çıkartmışlar ve Osmanlı sistemine baş kaldırmışlardır,
Ortodoksların bu saltanatı da sona ermiştir.

İkinci Bayezid'in Türkiye'ye kabul ettiği Yahudiler, bu


topraklarda bugüne kadar varlıklarını, kimliklerini, dinlerini
muhafaza etmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı esnasında dünya
Yahudilerinin Siyonist Lejyonlar kurarak, Filistin cephesinde
ve Çanakkale'de Türklere karşı savaşmış olmaları çok yan­
lıştı. Bu davranışları nankörlük olmuştur.

İslam devletlerinin hepsinde Hıristiyan ve Musevi teba­


aya hoşgörü ile bakılmış, onlara vatandaşlık hakkı tanınmış,
kimliklerini muhafaza etmelerine imkan verilmiştir. Tabii bu
hoşgörü zamanın amme hukukuna, kültürel ve sosyal kon­
tekstine göre olmuştur.

Bırakınız Ehl-i Kitab denilen Hıristiyan ve Musevileri,


hatta Hindistan'daki Mecusileri bile İslam devletleri ezme­
miş, varlıklarını korumalarına müsaade etmiştir.

Şimdi Türkiye'de bazı Yahudilerin, Sabataistlerin İslam'a


saldırmaları tamamen yersiz ve haksızdır. Tek parti diktatör­
lüğü zamanında Tekinalp takma adını kullanan bir Yahudi
çıkmış ve Kemalizm, Türkleşmek gibi kitaplar yazmış ve on­
larda "Kahrolsun Şeriat!" diyecek kadar ölçüyü elden kaçır- "t3
r�
.....
mıştır. Gerçek ismi Moiz Kohen olan bu adamın Türkçülük-
!;j

1
le, Türk milliyetçiliğiyle ne ilgisi olabilirdi? Bir Yahudi olma­
sı hasebiyle "Kahrolsun Şeriat !" diye bağırması alçakça bir
o
ı.ı:ı
saldırıdan başka nedir? Aklı başında hiçbir Musevi vatanda- ::
şunız, kendilerini bundan beş yüz yıl önce bu ülkeye kabul

43
eden Müslümanlara karşı böyle bir düşmanlık ve saldırı ya­
pamaz. Bu hem insanlığa, hem medeniyete, hem de hakka
hukuka aykırıdır.

Bu devirde, zulme uğrayan başka insanlar Türkiye'ye gel­


mek isteseler ülkemiz onları kabul eder mi? Laik rejim onları
buraya davet edip, kendilerine ikinci bir vatan kazandırır
mı?

Peki nazik bir soru daha ortaya atayım: Acaba, bugünkü


Müslümanlar, bundan beş yüz yıl önceki ataları gibi, Türki­
ye'ye Yahudileri kabul edecek derecede müsamaha sahibi
midirler? Açık konuşayım, bugün Türkiye'de o eski Müslü­
manlar, o geniş düşünen Bayezid-i Veli'ler yoktur.

Bu memleketin Atatürkçüleri, laikleri, dinsizleri, çağdaş­


ları da Osmanlıyı tanımıyor, Müslümanları da. Osmanlı dev-
. letinin mahiyetini ve değerini anlayabilmek için Arnold J.
Toynbee gibi büyük bir tarih felsefecisi, büyük düşünür, bü­
yük kültür sahibi olmak gerekir. Osmanlı devletini bugünün
milli devletleriyle kıyas edenler, kıyasın !asitliği dolayısıyla
� yanılmaya mahkumdur.

� Osmanlı bir barış devletiydi, islami esaslar üzerine oturan



CQ bir "Pax'' kurmuştu. Onun enkazından bugün otuz-kırk ka­
ci3
dar devlet ve devletçik çıkmıştır. Onun Balkanlar'da, Ortado­
� ğu'da bıraktığı boşluk hala doldurulamamıştır.

ffi Osmanlı devletinin yıkılmasında Arnavut milliyetçiliği- .

,�
[...
nin büyük tesiri olmuştur. Şimdi Arnavutluk'un ve Arnavut­
lann haline bakınız. Dimyat'a pirince giderken evdeki bul­
·� gurdan olmuşlardır.

44
Birinci Dünya savaşında Arapçılar da Osmanlı devletine
isyan ettiler. Sonunda bugünkü hale geldiler. 1917'de Ku­
düs' e giren Haçlı General Allenby ordusunu göbek atarak
karşılayan bazı beyinsiz Filistin Araplarının yerlerinde şimdi
yeller esiyor.

Osmanlı sistemini beğenmeyen Jön Türklerin, Levanten


kılıklı Avrupa hayranlarının hallerine bakınız. Türkiye'yi bu­
günkü acınacak hale İslam değil, onlar getirmiştir.

Rivayet ederler ki, Tanzimat Fermanı ilan edildiği vakit,


bazı basiretli Rumlar bundan memnun olmamışlardır. Çünkü
klasik Osmanlı sisteminde İslam Milleti'nden: sonra ikinci
olarak Rum Milleti geliyordu. Tanzimat'la birlikte onlar im­
tiyazlarını, üstünlüklerini kaybetmişlerdir. Rumların Osman­
lıyla, İslam'la mücadeleleri sonucunda artık İstanbul'da Rum
da kalmamıştır.

Üzerinde güneşin batınadığı İngiliz İmparatorluğu tarihe


karışmış, fakat İngiltere geleneklerinden, kültür mirasından
kopmamıştır. İngiltere'yi İngiltere yapan bundan yedi yüz yıl
önce tanzim edilmiş Magna Carta'dır. Bir ülke, bir millet, bir
devlet geleneklerine, hakim kültürüne, tarihine, mazisine ne
kadar bağlı olursa o kadar güçlenir, vasıflanır, üstün olur.

Türkiye'nin bu topraklarda bin yıllık bir tarihi vardır. Tür­


kiye'yi bundan yetmiş yıl kadar önce kurulmuş bir devlet
olarak göstermek ve önceki tarihe ve kültüre cephe alıp ata­
lara küfretmek bu ülkeye fayda getirmemiştir.

Tarihimizle barışmadıkça biz adam olamayız.


26.3.1997

45
SABETAY SEVİ VE DÖNMELER
MESİHLİGİNİ ilan etmiş olan İzmirli Haham Sabatay Se­
vi, bence tarihimizin çok önemli bir şahsiyetidir. Bugünün
modern Türkiye' sinde bu zatın büyük tesiri ve ağırlığı vardır.

1626'dan 1676'ya kadar süren elli yıllık hayatı akıl almaz


maceralarla dolu olan Sabatay Sevi, bugün ülkemizin en güç­
lü ve nüfuzlu lobisini teşkil eden Sabataistlerin veya Dönme­
lerin piridir. Bu cemaat kaç kişidir? Meşhur ve ünlü kişiler­
den hangileri Sabataisttir? İnançları, görüşleri, hedefleri ne­
lerdir? Ülkemizde bu soruların cevabını verecek kimse yok­
tur.

Ben inançların tartışma konusu olmasına taraftar değilim.


Ancak, Sabataizmin ilmi araştırma konusu yapılmasını isti­
yorum. Buna da hakkım vardır. Ülkemin gidişatında en bü­
yük ağırlığa sahip olan, yüksek mevkilerde bulunan, içlerin­
den bir kısmı İslam ve Müslümanlarla savaşan bir cemaati bu

� ülkede yaşayan aydınların, okumuşların ve halkın da tanı-


0 ması gerekir. Bunun için de, tamamen ilmi ve akademik sevi­

[;j yede araştırmalar yapacak bir "Sabataizm Araştırmaları

� Enstitüsü" kurulması gerektiğine inanmaktayım.

� Sadece ülkemizin değil, cihan tarihinin en esrarlı cemaati


� olan Sabataizmin kurucusu olan "Sabatay Sevi" hakkında en

� büyük ilmi araştırmayı İsrailli G_ershom Scholem yazmıştır;


"Shabbatay Sevi veha-tenu'ah hashabbetha'ith bi-yemei
E:!
hayyav" başlıklı bu İbranice büyük kitap 1957'de Tel Aviv'de

o
yayınlanmıştır.

46
Adıgeçen kitap, 1973'te ABD'de, Princeton University
Press tarafından İngilizceye tercüme ettirilmiş ve yayınlan­
mıştır.

Bu tercüme, gözden geçirilmiş ve ilaveli olarak aslından


daha üstün olmuştur. (The mystical Messiah).

Aynı kitap 1983'te, "Sabbatai Tsevl, Le Messie m�tique"


adıyla Fransızca (Verdier, Paris, 969 s.) yayınlanmıştır.

Türkiye tarihini ilgilendiren böyle önemli bir eserin hala


Türkçeye çevrilmiş olmaması, ülkemizin kültür ve araştırma
bakımından ne kadar geri olduğunu göstermeye artar da ye­
ter.

Sabataizmin esası gizliliktir. Bugün Sabataist gençlere,


mensubu bulundukları bu gizli din hakkında yeteri kadar
bilgi verilmemekte, ancak onlar son derece laik, ilerici, çağ­
daş ve İslam karşıtı olarak yetiştirilmektedir.

Geçenlerde, bir sohbette, Adnan Menderes zamanının ün­


lü bakanlarından Emin Kalafat'ın da Sabataist olduğunu öğ­
rendiğim vakit şaşmadım.

Şu anda, Sabataistleri� en güçlü oldukları yer Dışişleri


Bakanlığı' dır. Medya sahasında da çok güçlüdürler.

Kendileri hakkında ilmi ve akademik mahiyette araştır­


malar yapılmasından Sabataistler hoşlanmayacaklardır. Hoş-
·�
!anıp hoşlanmamak onların bileceği iştir. Ancak böyle bir şe-

ye mani olmaya hakları yoktur. Bugünün dünyasında ilmi ve
kültürel araştırma yapma hakkı vardır. Onlar da, bu sahada 1
0
ııı
bir "konu"dur.


47
Gershem Scholem'in kitabının sonunda, Sabatay Sevi ile
ilgili kaynakların bibliyografyası yer alıyor. Kurulacak ilmi
araştırma enstitüsüne bu eserlerin mikrofilmleri ve fotokopi­
leri getirtilmelidir. Ayrıca, Sabatay Sevi'yi ve Sabataizmi ince­
leyebilmek için İbranice, Ladino, Yiddiş li�anlarım bilen ele­
manların da yetiştirilmesi gerekir.

Sabatay Sevi 1666'da Edirne'ye getirtilmiş ve orada Padi­


şah'ın huzuruna çıkartılmıştır. Yapılan müzakere sonunda
ya Müslüman olup kurtulması, yahut da idam edilmeye razı
olması bildirilmiş, o da yalancıktan İslam'ı kabul etmiştir. Bu­
günkü Sabataistler, zahirde Türk ve Müslüman isimleri taşı­
yan, öldüklerinde İslam mezarlığına gömülen, fakat gerçekte
Yahudiliğin bir sekti olan Sabataizme mensup olan vatandaş­
lardır. . Çok güçlü olmasalar ve içlerinden bazıları· islam'a ve
Müslümanlara şiddetli düşmanlık yapmasa Üzerlerinde fazla
durmayacağız. Ancak, madem ki, birtakım Sabataistler İs­
lam' a ve Müslümanlara saldırıyor, bizim de onları tanımaya,
mensubu oldukları gizli ve esrarlı doktrini bilmeye hakkımız
vardır.
j
o Bizim yakın tarihimiz hala aydınlatılmamış sırlarla dolu-
>-


dur. Türkiye'nin son yüz senelik yenileşme ve batılılaşma ha-

� reketlerinde Sabataistlerin rolü nedir? Hangi resmi tarih ki-


tabında bu konu ile ilgili bir bölüm bulabilirsiniz?

� Şu güne kadar bu memleketin tarihçileri, araştırıcıları Sa­


:::ı
batay Sevi ve Sabataizm konusunda binlerce ilmi makale ve
yüzlerce de kitap hazırlayıp yayınlamış olmalıydı. İbrahim
f-<
·-
Alaettin Gövsa'nın "Sabbatay Sevi, İzmirli meşhur sahte
� Mesih hakkında tarihi ve ictimai tetkik tecrübesi" adlı yüz

48
sayfalık küçük eseri dışında herhangi bir orijinal araştırma
yapılmamışhr.

Hintli mürted Salman Rüşdi'nin, ilmi araştırma mahiye­


tinde olmayan, İslam'a ve Peygamberine hakaretlerle dolu
olan çirkef eserini fikir özgürlüğü abidesi olarak kabul eden
bazı Sabataistlerin, kendi cemaatleri hakkında yapılacak ilmi
tedkiklere karşı çıkmamaları gerekir.

Museviler Sabataistleri Yahudi olarak kabul etmiyor,


Müslümanlar da Müslüman olarak kabul etmiyor. Peki bu­
günkü durum hep böyle mi kalacakhr? Hayır, bu durum
böyle devam edemez. Sabataistlerin önünde üç yol bulun­
maktadır: Ya Museviliğe dönecekler, yahut gerçekten Müslü­
man olacaklar veya bu iki yolu seçmiyorlarsa, Sabataist ol­
duklarını alenen ve resmen ilan edip, nüfus kağıtlarına bu
dini yazdıracaklardır.

Kimin Sabataist olduğu meydana çıkarsa birtakım mah­


zurlar meydana gelebilir, bazılarının işleri bozulabilirmiş. Bu
onlara ait bir meseledir.

Sabataist bir gazeteci Allah'ın günü benim dinime, inanç­


larıma, mukaddesatıma saldırmakta, Müslümanlara sömür­
ge yerlisi zenci halk muamelesi yapmaktadır. Bu saldırılan,
ilerici ve çağdaş Türk hüviyeti alhnda icra etmektedir. Buna
hakkı var mıdır? Elbette yoktur.

Gershom Scholem'in kitabında basılmış, tahminen


1666'da Augsbourg'ta basılmış ve halen ABD Cicinnati Ohio,
Hebrew Union College kütüphanesinde bulunan bir gravür­
de Sabatay Sevi'nin peygamberi Nathan'ın resmi, Yahudileri

49
Kutsal Topraklara götürmesi, Mekke'nin Yahudiler tarafın­
dan zaptedilmesi ve Medine camiindeki türbesinden Hazret­
i Muhammed'in naşının çıkartılması sahneleri yer almakta-
dır. 22.5.1997

SABETAİSTLER, MUSEVİLER
GERSHOM, Scholem, Fransızca tercümesi "Sabbatai Tse­
vi, Le Messie Mystique" (Paris, Verdier Yayınevi, 1983, 969
sayfa) adını taşıyan eserinde, Türkiye'nin devlet arşivlerinde,
bir tek vesika dışında Sabataizmle ilgili belge bulunmadığı-
.
nı yazmaktadır. Bir fırsat ve imkan bulup da, arşivde bu ko­
nuda araştırma yapmak istiyordum. Yeni öğrendiğime göre,
·
Amerikalı araştırıcı Marc Baer, bu konuda Başbakanlık Dev­
let Arşivi'nde tedkikat yapmaktaymış ve hayli belge bulmuş.
Lakin bu zat ülkemizdeki Yahudi ve Sabataist çevrelerden
hiçbir bilgi alamıyormuş. Sabataizm denilince gerek Musevi-
ler, gerekse Selanik Dönmeleri sağır ve dilsiz kesiliyormuş.
S Dünyada her din, her cemaat, her grup kendisi hakkında az
o
� çok bilgi verir, araştırıcılara yardımcı olur. Birtakım sırlan,

� gizli kalması gereken tarafları saklı tutsalar bile Sabataistler


gibi büsbütün susmazlar.

� 1666 tarihinden, yani Sabatay Sevi'nin yalancıktan Müslü­


.�
man olup Mehmed Aziz ismini almasından sonra olup biten-
leri bu ülkede yaşayan herkesin bilmeye ·hakkı vardır. Pole­
.

f-<
·-
mik yapılması istenmeyebilir, bunu haklı görürüm . Ancak,
:ı::§ Sabatay Sevi kimdir, onun peşinden giden Selanik Dönmele-

50
ri kimlerdir, şu anda bu iki kimlikli gizli cemaatin Türki­
ye' deki gücü nedir? Bu gibi soruları bilmek herkesin hakkı­
dır. ·

Doçent Abdurrahman Küçük'ün "Dönmeler Tarihi"nin


üçüncü baskısı yapılmış. Bendeki i.kinci baskı 496 sayfalık ha­
cimli bir kitaptır. Bilgi edinmek isteyen vatandaşlar bu eseri
edinip okuyabilir.

Şu anda Dönme cemaati ülkemizin en güçlü, en nüfuzlu,


en ağırlıklı lobisidir. Ülke medyasında, siyasetinde, kültür ve
finansında, iktisat ve ticaret işlerinde büyük tesirleri vardır.
Yakın tarihimizin çok önemli bir şahsiyeti dönmedir.

Türkiye aylardan beri allak bullaktır. Bugünkü kargaşada


Sabataistlerin ne kadar tesiri ve rolü vardır? Milletimiz bu
konuda aydınlatılmalı, bilgi sahibi olmalıdır.

Yazık ki, Müslüman çoğunluk, kırsal kesim kafası yüzün­


den ciddi kültür ve araştırma faaliyetleri yapamamaktadır.
Antis�mitizme kaçmamak şartıyla ülkemizdeki Musevileri,
Sabataistleri tanımak bizim hem hakkımız, hem de vazife­
mizdir. Bu konudaki ilmi araştırmaları da bizzat kendimiz
yapmalıyız. Benim elimde imkan olsa hemen şimdiden on
zeki öğrenci bulur, onlara İbranice, Lodino, Yiddiş gibi lisan­
lar öğrettirir, ileride herbirinin Yahudilik ve Sabataizm konu­
sunda uzman olarak yetişmesi için harekete geçerim.

Bu maksatla, "Türkiye Yahudilik ve Sabataizm Araştır­


maları Enstitüsü" kurulmalıdır. Şu anda bu konuda dünya
çapında, uluslararası standartlarda araştırma yapacak uz­
manlarımız yoktur. Fakat konu hakkında arşiv çalışmaları

51
yapılabilir, bir kütüphane kurulabilir, dünyada bugüne kadar
bu konuda ne kadar yayın yapılmışsa onların mikrofilimleri
toplanır.

Ülkemizdeki son vahim gelişmeler J\.1usevi cemaatini de


endişeye sevketmiştir. En son, Mayıs ayının nihayetine doğ­
ru on kişilik bir Yahudi heyeti, güçlü islami cemaatlerden bi­
rinin "Hocaefendisini" ziyaret ederek uzun müddet kendi­
siyle görüşmüştür. Bu heyetin başında, Türk Yahudi cemaati­
nin siyasi işlerine bakan Bension Pinto bulunuyormuş. Neler
konuşuldu, ne gibi fikir alışverişi yapı\�e gibi kararlara
varıldı, bunları bilmiyorum.

Türkiye bir dönüm noktasına gelmiştir. 2000'li yıllarda


çok değişik, bambaşka bir Türkiye olacaktır. Yahudiler, kendi
hataları yüzünden büyük zararlara uğrayabilirler. Müslüman
çoğunlukla iyi geçinmek onların siyasetinin temeli olmalıdır.
Asıl ismini gizleyip de "Tekin Alp" takma adıyla saçmasapan
kitaplar yazıp, bunlarda "Kahrolsun Şeriat" diye yaygara ko­
partan Moiz Kohen'in y;ptığı densizlikler gibi yanlış işler ke-
� sinlikle yapılmamalıdır.
o Bundan yirmibeş sene kadar önce Avusturya'nın başbaka­

!;j
""
nı Kreisky adında bir Musevi idi. Rusya'dan gizlice İsrail'e
� göç eden Yahudilerle ilgili olarak Avusturya ile İsrail arasın­
5 da bir ihtilaf çıktığında,· Kreisky "Ben her şeyden önce Avus­
� turya'nın başbakanıyım" diyerek, idare ettiği ülkenin hakla­


•::>
nna ve menfaatlerine sahip çıkmıştır. Türkiye Yahudileri de
her şeyden önce Türkiyeli olmaya mecburdurlar. Onlar İsra­
f-<
illi gibi değil, Türkiyeli gibi davranmak zorundadır. Böyle
-�
S:: yapmadıkları takdirdeı'satrancı yanlış oynamış ve sonunda
>'.;
52
kaybetmiş olacaklardır. Nitekim ülkemizdeki Ermeniler ve
Rumlar, yabancı misyonerlerin, emperyalist sömürgecilerin
tahriklerine kapılarak büyük zararlara uğramışlardır. Türki­
ye Yahudileri bu ülkedeki ılımlı Müslümanları desteklemek­
le mükelleftir. İslami harekete karşı çıkmaları, ileride onlar
için telafisi mümkün olmayacak zararlara ve felaketlere yol
açacaktır.

Dönmelere gelince: Onların içindeki bazı kişilerin İslam' a


ve Müslümanlara insafsızca ve vicdansızca saldırmaları akıl
ve insanlık dışı bir davranıştır. Hiçbir azınlığın, içinde yaşa­
dığı milletin dinine, mukaddesatına bu şekilde saldırmaya
hakkı olamaz. Türkiye'deki bazı dönmeler Cumhuriyet'e
kendi renklerini vermek, rejimi kontrol etmek, ülkeyi kendi
keyiflerine göre idare etmek hevesinden vaz geçmelidir. Sa­
batay Sevi'nin yalancıktan Müslüman oluşundan bu yana üç­
yüz küsur yıl geçmiştir. Artık bu komedi bir son bulmalıdır.
Biz ülkemizde bir hukuk devletinin, demokratik ve hür bir
sistemin, insan haklarına saygılı bir rejimin, hakim kültürün
değerlerini hesaba katan bir düzenin barışı ve güvenliği için­
de yaşamak istiyoruz. Bizim milletimiz ve devletimiz başka­
lıklara, farklılıklara, çeşitliliğe daima hürmetkar olmuş, onla­
ra hakk-ı hayat tanımıştır. Yahudilerin içinden çıkan Sabatay
Sevi'nin peşinden giden ve şu anda ne Musevi, ne de Müs­
lüman sayılmaları mümkün olmayan Selanik Dönmelerinin
artık kendilerine kesin bir hüviyet kazandırmaları gerekmek­
tedir. Her hal ü karda, Türkiye' de gizli, görünmez bir salta­
nat kurmak hevesinden vaz geçmelidirler.
11.6.1997

53
İSVEÇLİLERİN NAKŞİLİK TOPLANTISI
İSTANBUL İsveç Araştırıria Enstitüsü'nde 9, 10, 11 Hazi­
ran tarihlerinde. Türkiye'deki Nakşibendi tarikatı hakkında
konferanslar verilmiş. ABD'den Profesör Hamit Algar, Profe­
sör Şerif Mardin gibi kişiler gelmiş konuşmuş. Dışarıdan ge­
len ilim adamları onüç kişiymiş. Bizden de katılımlar olmuş.
Profesör Korkut Özal "Şeyh Zahid Efendiyle Yirmi Yıl" ko­
nulu uzunca bir konuşma yapmış. Toplantılar Beyoğlu'nda
İsveç konsolosluğunda olmuş.

İsveçliler geçen sene aralık ayında Alevilik ve Bektaşilik


konusunda böyle bir ilmi konferans dizisi daha tertiplemiş­
lerdi. Fransızlar da, "Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitü­
sü" marifetiyle son yıllarda Nakşibendilik hakkında büyük
bir kollokiyum yapmışlar ve burada okunan tebliğleri yedi­
yüz küsur sayfalık büyük bir kitap halinde bastırtmışlardı.

Bütün dünya Türkiye'deki tasavvuf tarikatlarını merak

jü ediyor ve bunlar üzerinde ilmi ve ciddi araştırmalar yapıyor.


Sadece Batılılar değil, Japonlar da bu konuyla ilgileniyor. Me­
� deni insanların tarikat konusunda yasakları ve tabuları yok.
j Çünkü tarikatlar ve tasavvuf İslam'ın, Müslüman dünyası­

J
nın bir parçasıdır. Hıristiyanlıkta, Musevilikte, diğer büyük
dinlerde de mistisizm, tarikat, tasavvuf vardır. Sabık Sovyet­
ffi ler Birliği'nde diktatörlük rejimleri bunları kanunla, zorla,
s2
ı>.: baskıyla yasaklamak istemişler, fakat başarılı olamamışlardır.
:;:ı

·g
r....
Müslüman kesimin artık tasavvuf, tarikatlar, onların top­
:ı:: lum üzerindeki tesirleri gibi konularda ilmi araştırmalar yap-

54
malan, bu maksatla enstitüler kurmaları, yılda bir veya iki
defa çıkan, uluslararası çapta akademik dergiler yayınlama­
ları gerekmektedir. Nakşiliğin, tasavvufun merkezi Türki­
ye'dir. Tarikatlar konusundaki ilmi araştırmaları yabancıların
yapması, bizim seyrine bakmamız, hatta çoğumuzun haberi­
nin bile olmaması ayıptır.

Bir ilmi araştırma entitüsü kurmak o kadar zor bir iş de­


ğildir. Ciddi, haysiyetli, uluslararası çapta bir ilim adamı bu­
lunur, işin başına geçirilir. Birkaç yardımcı araştırıcı daha.
Bunlar işin merkezini teşkil ederler. Türkiye dahilinden ve
bütün dünyadan ilmi araştırma makaleleri istenir, bunlar
toplanır ve beş altı yüz sayfalık bir cilt halinde yayınlanır. Bu­
nun masrafları için astronomik rakamlar gerekmez. Müslü­
man kesim İstanbul'da bir camiin helaları, abdest alma ma­
halleri ve idare binaları için on milyarlarca lira masraf yap­
mıştır. Helaya milyarlar akıtanlar ilme, irfana, araştırmaya
niçin akıtmıyor?

Son yıllarda Müslümanlar tarafından bazı ilmi dergiler çı­


kartılmaya başlandı. Bu, çok sevindirici bir gelişmedir: YÖK
yüzünden, resmi ideoloji baskılarından ve daha başka sebep­
lerden resmi kesim artık ilmi dergi çıkartamıyor. Üniversite­
lerimizde öyle kürsüler ve enstitüler var ki, her yıl çıkartma­
ları gereken ilmi araştırma dergilerini onbeş yıldan beri çıkar­
tamamaktadır.

İlmi araştırmalarda esas olan kemmiyet değil, keyfiyettir.


Bir ilim dergisi beş yüz nüsha basılır. Yurt içinde ve dünyada
üç-dört yüz uzman, enstitü, kütüphane, fakülte tarafından
· alınır. Bu yeterlidir.

55
Müslümanların şu anda onlarca, ileride yüzlerce ilmi
araştırma konusunda eleman yetiştirmeleri, enstitüler kur­
maları, dergiler çıkartmaları gerekir. Hiç vakit kaybetmeden
başlanması gereken bazı konuları sayayım:

1 . "Türkiye Yahudilik ve Sabataizm Araştırmaları Ensti­


tüsü" kurulmalı, yerli ve yabancı ilim adamlarının iştirakiyle
her yıl bu konuda büyük bir ilmi araştırma dergisi çıkartıl­
malıdır. Şu anda Türkiye'de ilmi araştırma yapacak seviyede
İbranice bilen ve ihtisas yapmış olan yerli araştırıcı var mıdıi:,
bilmiyorum. Ama arşivlerimiz bu konularda belge doludur.
Onlardan başlanılabilir. İstidatlı, zeki, ruh soyluluğuna sahip
gençlerimizden bazılarının bu sahada uzman olması için
planlı ve programlı yatırımlar yapılır.

2. "Ermenilik Araştırmaları Enstitüsü" de kurulmalı ve


onun da ilmi dergisi çıkartılmalıdır. Yeterli sayıda gencimize
Ermenice öğretilmeli, yabancı ülkelere gönderilerek ihtisas
yapmaları sağlanmalıdır.

Türk lisan ve edebiyatı, TÜrk tarihi, Türk sanatı ve bunla­

ğ� ra benzer Türkiye tedkikleri sahalarında, dünyanın çok geri­


sinde olmamız bizim için yüz karası bir haldir. Bırakınız Türk

,"''�
lisanı ve edebiyatı konusunu, bizim hititoloji gibi Türkiye'nin
eski kültürüyle ilgili konularda da ilmi araştırma ve ihtisas

j
bakımından dünya birincisi olmamız gerekir. Müslümanların
ileride bütün bu konularda ilmi araştırma enstitüleri kurma­


� lan, ciddi yayınlar yapmaları, büyük uzmanlar yetiştirmeleri
gerekir.
E-<

·� Şunu da belirtmek isterim ki, böyle enstitülerin kurulma-


sı, ilmi araştırma yayınlanması gibi işler yüzde yüz ciddiyet
>S
56
ister. Bu gibi faaliyetlerin ciddiyetsizliğe, adam kayırmaya,
hizipçiliğe, cemaatçiliğe, şarlatanlığa, soytarılığa tahammülü
yoktur. Ya başarılı olursunuz, yahut rezil ü rüsvay.

Müslüman kesim yıllardan beri faydasız işler, lüks ve is­


raflı gösterişler için katrilyonlar harcamıştır. Yazık ki, çağdaş
ve uluslararası seviyede iltni araştırmalara yatırım yapılma­
mıştır.

Diyanet Vakfı'nın çıkarttığı İslam Ansiklopedisi güzel bir


teşebbüs olmuştur. Ancak, ansiklopedide Selefilik, telfikçilik,
Cemalüddin Efgani, Abduh, Reşid Rıza gibi konularda ilmi
objektifliğin dışına çıkılmaması gerekir. Diyanet Vakfı, Bağ-
. larbaşı'nda büyük bir ilmi araştırma merkezi inşa ettirmekte,
yine zengin bir kütüphane kurmaya çalışmaktadır. Bunlar
tebrike şayan faaliyet ve hizmetlerdir.

Müslümanlardan büyük paralar toplayan zengin ve bü­


yük cemaatlerin de ilmi araştırma konusuna önem vermeleri
gerekir. Muhterem Fethullah Hocaefendi cemaati Sızıntı
adındaki dergiyi her ay 300 bin adet bastırıyormuş. Böyle ge­
niş imkanlara sahip zengin cemaatlerin ilmi araştırma ve ya­
yın sahasında da faal olmaları gerekmez mi?

Ortaçağ İslam dünyasının ilim ve kültür dili Arapça, Hı-


ristiyan dünyasının lingua franca'sı Latince idi. Bugünün il­


mi araştırma dili de İngilizcedir. Müslümanların çıkartacak-
lan ilmi dergilerin çoğunun İngilizce yayınlanması gerekir.
Bunu da unutmamalıyız.

Sanat konusunda da araştırmalarımız ve yayınlarımız ol-


ı
@

ı
malıdır. Halıcılık, çinicilik geleneksel el sanatları, mimarlık,

57
bahçecilik gibi konularda yayınlayacağımız dergiler ciddi­
yetleri ve güzellikleriyle bütün dünyanın gözlerini kamaştır­
malıdır.

İlmi araştırmasız, sana�sız islami kalkınma olmaz.


14.6.1997

YAHUDİLER VE SABETAİSTLER
TÜRKİYE Yahudi cemaatinin yan resmi yayın organı olan
Şalom gazetesinde "Cemaat Yönetimi Apolitik" başlıklı ve ,
Silvyo Ovadya imzalı bir başyazı yayınlandı (28 Mayıs 1997).
Bunda Yahudi cemaat yönetiminin hiçbir partiyi destekleme­
diği, iç politika çekişmelerinin dışında kaldığı beyan edil­
mekteydi.

Yahudilerin politikaya karışmadıkları iddiası gerçeği ak­


settirmemektedir. Hem de, doğru olsa bile yanlış bir tutum­
dur. Madem ki, bir ülkede yaşıyorsun, oradaki siya�i faaliyet­

ğ� lere elbette katılacaksın. Bu, medeni bir vazifedir.

ti Son genel seçimlerde Türkiye Yahudileri ANAP'ı destek­


ıc

Jj lemişlerdir. Musevi Kamhi'nin DYP'den milletvekili seçilmiş


olması, Yahudilerin genellikle bu partiyi destekledikleri ma-

� nasına alınmamalıdır. Kamhi'nin babası Tansu Çilleı'le dost


olduğu için böyle şahsi bir tercih ve seçim mevzuubahis ol­
.�
ffi
muştur.
E-o
·es Türkiye Yahudileri nedense gizli ve kapaklı kalmak iste-

� mekte, kendi gettolarında yaşamakta, haklarında yayın ya-

58
pılmasından memnun kalmamaktadır. Sayılarının azlığına
rağmen büyük bir güç teşkil eden bir cemaatin tanınmaması
uygun olmayacağından bizdeki Yahudi cemaati hakkında ba­
zı özlü bilgiler vermek istiyorum.

Yahudilerin şu andaki nüfusu 20 ile 25 bin arasındadır.


Bunların yüzde 98'i Saferad Yahudisidir, pek az Eskenazi var­
dır. İki yüz kadar Kırım Musevisi Karait varsa da, asıl Yahu­
diler onları yüzde yüz benimsememektedir. Ancak İsrail'de
Karait Museviler için ayrı bir hahambaşılık mevcuttur.

Türkiye'de, sayıları 20 bin ile 40 bin arasında tahmin edi­


len Sabataistler de Yahudi sayılır. Ancak Museviler bu sapmış
kardeşlerini dışlamakta, onları Musevi olarak kabul etme­
mektedir. Sabataistler (Selanik Dönmeleri) gerçekten Türk ve
Müslüman da değildir. Resmi nüfus hüviyet kartlarında
Türk 'Ve din hanelerinde de "İ slam" yazılı olan bu Yahudile­
rin durumları gerçekten çok enteresandır. Çünkü onlar şu an­
da ülkenin en güçlü lobisini teşkil etmektedirler. Sabataistler
kendi aralarında Karakaşlar, Yakubiler ve Kapancılar diye
üç gruba ayrılır. Bilhassa medya sahasında çok güçlüdürler.
Basında İslam ve Müslümanlar aleyhindeki en şiddetli kam­
panyayı yürütenler de bu iki kimlikli gizli Yahudi cemaati
mensuplarıdır.

Eskiden genellikle Ortaköy, Balat, Hasköy, Kuzguncuk gi-


bi fakir bölgelerde ikamet eden Yahudilerin zengin ve trilyo­
ner tabakası Büyükçekmece'deki Alkent 2000, Ulus'taki Al-

!';;

kent, Büyük Ada ve Burgaz Adası gibi lüks muhitlerdeki sa- �


ı::ı
ray gibi villalarda oturmaktadır. Alkent 2000 mahallesinde JıJ
::E
bir milyon dolara ev satılmaktadır. Ayrıca Kemer Country de ffi
::;s
59
bir Sabataist mahallesidir. Burada da villalar bir milyon dolar
ile 500 bin dolar arasında satılmaktadır.

Mültimilyarder orta Yahudiler ise Şişli, Kurtuluş, Cadde­


bostan semtlerinde ikamet etmektedir.

Zaman geçtikçe Musevilerin kendi dinlerine olan bağlılığı


gevşemektedir. Laleli'deki Merit Antik otelinde bir koşer lo­
kanta varsa da, buraya daha çok Musevi turistler gelmekte­
dir. Yahudi vatandaşlarımız artık koşer olmayan yemekleri,
sütlü ve etli (mesela yoğurtlu iskender kebabı gibi) yemekle­
ri yemekte, Yahudi şeriatında yenmesi caiz olmayan bir kısım
balıkları, istakozu, havyarı çekinmeden mideye indirebil­
mektedir. Sabataist yasaklarına pek riayet eden de kalma:ffiış­
tır.

Yahudi cemaatinin meşhur hahamlarından biri bundan


iki sene kadar önce çocuklarını Hilton otelinde muhteşem ve
masraflı bir düğünle evlendirmiştir. Bir din adamının bu
masrafı yapacak kadar zengin olınası meraka değer bir hu­
sustur.

ti
ı:ıo:
...ı
<ı: Sabataycılar, lüks otellerde yaptıkları düğünlerde önce,
� gayet mahrem bir şekilde kendi tarikatlarına göre bir dini

merasim yapmaktadırlar. Onlar, din adamlarına ogan veya
� hoca demektedir.
� .

Türkiye Yahudileri gün geçtikçe kendilerini paraya, sefa-



� hate, eğlenceye, lükse, gösterişe vermektedir. Dinlerinin uy­

,g
E-<
gun görmediği boşanmalar çoğalmış, kumar ve gece hayatı
yaygınlaşmıştır.
-� Fransızca ve İngilizce konuşan yüksek tabaka ve kendini

60
beğenmiş Yahudiler ile Ladino konuşan Yahudiler arasında
da kutuplaşma ve kopukluk vardır.

Yahudilerin şu anda İstanbul Ulus semtinde bir "Özel


Musevi Liseleri" bulunmaktadır.

Yüz kadar Musevi şahıs ve aile Türkiye'nin en zenginleri


arasında yer almaktadır. Kamhi, Alaton, Garih, Hakko, Elha­
def, Rıfat Hassan, Rodrig, Bernadrette gibi.

Türkiye Yahudilerinin kendi dinleriyle mütedeyyin olma­


maları ve büyük bir kısmının parayı amaç haline getirip he­
donist bir hayata kapılmış olmaları sadece kendi açılarından
değil, üzerinde bizimle birlikte yaşadıkları Türkiye açısından
da son derece sakıncalı bir haldir.

Yahudilerin cemaatinin apolitik olması mümkün değildir.


Daha geçenlerde on kadar Yahudi ileri geleni Fethullah Hoca
ile özel, gizli ve uzun bir görüşme yapmışlardır. Yahudiler,
Masonlar gibi açıktan politika yapmamaktadır, fakat politi­
kanın içindedirler.

Geçenlerde bir yazımda Türkiye' de bir ''Yahudi ve Saba­


taist Araştırmalar Enstitüsü" ile bir "Ermeni Araştırmaları
Enstitüsü" kurulmasını, her iki enstitünün ilmi yayınlar yap­
masını, eğitim, öğretim ve araşhrma faaliyetlerinde bulun­
masını temenni etmiştim. Ermenilikle alakalı teklifime Türk-
çe-Ermenice yayınlanan Agos gazetesi ilgi gösterdi. Gazete-


nin yazı işleri müdürü Hrant Dinç bey ziyaretime geldi, be­
nimle bir röportaj yaptı. Bakalım Yahudi ve Sabataist cephe­
85..
den teklifime ilgi gösterilecek mi?

Ben Yahudilik ·ve Sabataizm konusunda uzman değilim.


J
61
Ancak Türkiye'nin bu iki büyük baskı grubu ve lobisi ile ilgi­
li ilmi araştırma yapılmasını zaruri görmekteyim.

Yanlış anlaşılmamak için şu hususu da beyan etmek iste­


rim ki, Yahudilik ve Sabataizm konusunda sadece ilmi ve ob­
jektif araştırma yapılmasını talep etmekteyim. Temennilerim­
de herhangi bir antisemi.tik niyet yoktur.

Yahudi ve Sabataist cemaatleri ülkemizin ilk iki büyük si­


yasi, iktisadi, mali gücüdür. Onlar istemeseler bile bizim on­
ları tanımamız gerekmektedir.
28.6.1997

DİKTATÖRLÜGE DOGRU
TÜRKİYE'yi zor, sıkıntılı, buhranlı günler bekliyor. Bu gi­
'
dişin sonu diktatörlüktür. 2000'e iki s�ne ,birkaç ay bir zaman
kaldı. Böyle bir devirde, Türkiye gibi büyük, dinamik, ha at y
dolu bir ülke diktatörlük rejimiyle idare edilebilir mi? Elbette

ğ?< edilemez. Ama, bazı maceraperestler bunu tecrübe edecekler­


dir.
!;-j
� Ülkemizdeki siyasi rejimin yavaş yavaş bir hukuk devle-
tine, gerçek bir demokrasiye doğru gittiği sanılıyordu. Meğer­

! se bir hayalmiş bu. Birileri hukuk devletine de, demokrasiye


de, insan haklarına da önem vermiyor. Onlar için hayati ve
5
,g
E-<
zaruri olan şey, 30'lu yıllardan kalma fosilleşmiş bir resmi ide­

J
olojiyi korumaktır.

Politikacılar, büyük idareciler, aydın ve seçkin sırufı, med-

62
ya, üniversiteler Türkiye'nin dertlerine, krizlerine, sıkıntıları­
na, meselelerine çare ve çözüm teklif etmiyorlar. Çare ve çö­
züm üretemeyen bir millet, sonunda felaketle karşılaşır.

Bugün ülkemizin birinci meselesi Sevr'in hortlatılmak is­


tenmesidir. Kimse bunun üzerinde durmuyor. Dıştaki düş­
manlarımız ve içteki yardımcıları memleketimizin parçalan­
ması için çalışıyor, bizim haberimiz yok.

İkinci önemli husus, Türkiye'nin bazı komşularıyla savaş­


tırılmak istenmesidir. Bu konu da gündemde değil. ABD'nin
ve Batı dünyasının Türkiye ve Ortadoğu uzmanları bu konu­
da raporlar hazırladılar, senaryolar ortaya koydular, bizim ka- .
muoyumuz bunların üzerinde durmadı. Türkiye-İran, Türki­
ye-Suriye, Türkiye-Yunanistan savaşlarından bahsediliyor.

Geçenlerde Gürcistan Yunanistan'la askeri işbirliği anlaş­


ması imzaladı. Bu komşumuzun Yunanistan'la sınırı yok. Er­
menistan da Yunanistan'la sıkı fıkı. Suriye de öyle. Peki, Türk
kamuoyunun dikkati bu konu üzerine niçin çekilmiyor?

Ülkenin birinci siyasi gücü haline gelmiş olan medya cep­


hesinde de büyük bozukluk, anormallik, dengesizlik var. İki
büyük medya holdingi, yan kuruluşları vasıtasıyla devlet büt­
çesinden yılda bir katrilyon civarında para çekiyorlar. Büyük
medya imparatorluklarından biri, aslen Sabataist olan bir za­
ta aittir. Sabataist, yani zahiren Türk ve Müslüman görünen,
gerçekte ise Musevilikten çıkma bir tarikat olan Sabatay Se­
vi'nin dinine bağlı bulunan bir kişi. Bu zatın, büyük bir güce
sahip olması, Türkiye'nin rejimiyle, devletiyle, halk tarafın­
dan seçilmiş hükümetleriyle, kedinin fareyle oynadığı gibi
oynaması doğru mudur?

63
Kimsenin bilmediği, üzerinde durmadığı bir konu daha
var. Kazım Karabekir Paşa, Birinci Dünya Harbi sonunda Do­
ğu Anadolu'da kimsesiz ve çaresiz kalan yetim çocukları top­
lamış, bunları himaye etmiş, bunlar için okullar kurmuş ve
yetiştirmişti. Bu çocukların içinde, anne ve babalarını 1915 fır­
hnasında kaybetmiş gayr-i müslim yetimler de bulunuyordu.
Onlar, sözde Türk ve Müslüman olarak yetiştirildiler ama ger­
çekte, şimdi "Tehcir''in intikamını alıyor dölleri.

Ben, Osmanlı zihniyetine sahip bir Türkiyeli ve Müslüman


olarak çokkültürlülüğe, çeşitliliğe taraftar bir kimseyim. An­
cak, aslında Türk ve Müslüman olmadığı halde, öyle görüne­
rek tahribat yapan unsurlara toleransla bakmama imkan yok­
tur. Yahudi ise Yahudi, Ermeni ise Ermeni, Rum ise Rum ola­
rak kimliğini açıkça bildirenlere iyi gözle bakarım. Ama Sa­
bataist olduğu halde bunu gizleyen ve kendini Türk ve Müs­
lüman olarak gösterenlerden korkuyorum. Çünkü, son yetmiş
yıllık tarihimizde bu cemaate mensup bazı gazeteciler, politi­
kacılar, aydınlar akıl almaz işler yapmışlardır. Şu anda da, bü­
yük günlük gazetelerden birinde hergün, irtica diyerek dine

�� saldıran adam da bu cemaattendir. Türkiye'de başbakanlık


yapmış ünlü bir politikacının annesi ve eşi de Sabataisttir. Şu
� anda kabinede de Sabataist bir bakan vardır. Çok önemli ve
ü§ hayati bir bakanlığın kadroları Sabataist doludur. Bence Saba­

! tay Sevi, Türk siyasetinde halen büyük tesiri olan tarihi bir
şahsiyettir.


:::ı
Düşmanlık ve antisemitizm yapılsın demiyorum. Lakin
E--< Türkiye halkının Sabataizmi, Sabataycıları bilmesi gereklidir.
.§ ·· k medya bu konuyu nedense hiç işlemiyor. Ülkenin en
Büyu
3
r'
büyük baskı grubu, lobisi, en güçlü azınlığı Sabataycılar ve

64
altmış beş milyonluk millet bundan bihaber. Olacak şey midir
bu?

Türkiye Müslümanlarının durumu da büyük bir faciadır.


Daha bir iki hafta önce, ülke sıkınhlar içinde bunalırken, İs­
tanbul'daki büyük camilerden birinin hatibi, "Muhterem ce­
maat, namazdan sonra yardım ediniz, camiye pabuçluk yap­
tıracağız" demiştir. İkinci ligte yayın yapan islami medyayı
inceleyiniz, doğru dürüst özeleştiri yapan, Müslümanlar için
plan ve program teklif eden, ülkeye çare ve çözüm teklifleri
sunan kaç yazi bulacak, kaç yorumla karşılaşacaksıniz? Biz
hala "Ayasofya açılsın, başörtüsü serbest bırakılsın" zihniye­
. tiyle vakit öldürüyoruz. Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin çıkma­
ması için ağırlığımızı koyabildik mi?

Bu memlekette en büyük güç İslam'dır. Fakat Müslüman­


lar parçalanmış, birbirinden kopuk din baronİiıkları saltanat­
larına ayrılmış, birtakım arrivistlerin "Endüljans ticaretleri"
için köleleştirilmiş, beyinleri yıkanmış kalabalıklar haline ge­
tirilmiştir.

Şu son yedi ay içinde Müslüman kesim, yasal huİ:iutlar


içinde kalmak şartıyla nice hizmetler, faaliyetler, aksiyonlar,
direnişler yapabilirdi. Yapılması gerekenlerin yüzde doksanı
yapılamamıştır.
24.7.tm

65
SÜNNİLER, ALEVİLER, MASONLAR...
YAPILMASI gerekli önemli işlerden biri sivil kesimde
Sünni-Alevi uzlaşmasının acilen sağlanmasıdır. Sünni-Alevi
kutuplaşması ve gerginliği heı: iki tarafın ve Türkiye'nin işi­
ne yaramaz, aksine büyük zarar verir, ülkenin parçalanması­
na bile yol açabilir. Böyle bir kutuplaşmayı birtakım beyinsiz­
ler ile dış güçler körüklemektedir. Unutulmamalıdır ki, bazı
büyük devletler Sevı'i hortlatmak için harekete geçmişlerdir.

Birtakım aklı kısa adamlar, ülkemizde Suriye'de olduğu


gibi bir Nuseyri azınlık diktatörlüğü kurmak istiyorlar. Laik­
liği, çağdaşlığı, Atatürkçülüğü de kalkan olarak kullanıyor­
lar. Suriye'de olan şeylerin Türkiye'de gerçekleşmesi müm­
kün değildir. Böyle bir teşebbüs büyük facialara yol açacaktır.

Tarihten gelen bazı rahatsızlıkların hukuk devleti ve de­


mokrasi içinde halledilmesi en iyi yoldur. Hukuk dışı, anti­
demokratik, şiddete ve zulme dayalı çözümler, çözdüğünün
yüz misli dert ve bela getirir.

ı:ı:: Sünni kesimden aklı ve kültürü yeterli üç beş kişi, Alevi


Ü
j kesimin akıllı ve vicdanlı üç beş temsilcisiyle bir araya gelip

� pekala bir uzlaşma, barış zemini bulabilir. Birtakım prensip­

Jl ler tesbit edilir ve bir bildiri hazırlanarak kamuoyuna duyu-

!:) rulur.
::ı::
� Hem Sünni, hem de Alevi kesimde küçük hesaplar peşin-


:;:ı
de olanlar, olan maceraperestler bulunabilir. Küçük hesapla-
nn, maceraların kimseye yaran olmaz. İş işten geçmeden uz­
E-<
laşma, anlaşma, barış için teşebbüse geçilmezse sonra çok
-� pişman olunacaktır,

66
Bir de, ülkemizdeki masonlara, Sabataistlere itidal tavsi­
ye ederiz. Medeni ve demokratik ülkelerde yaşayan farma­
sonlar, çoğunluğun dinine düşmanlık etmezler. Aksine saygı
gösterir, din, inanç hürriyetine ve herkesin kendi inançlarına
göre yaşayabilıne hakkına engel olmazlar. Sabataistlere gelin­
ce: Onlar, iki kimlikli bir cemaattir. Zahirde Müslüman ve
Türk gibi görünürler, gerçekte ise Yahudidirler ve Sabatay Se­
vi'nin yolundan gitmektedirler. Onlar da, içinde yaşadıkları
ve nimetlerini yedikleri bu millete düşmanlık etmemeli, te­
mel insan hak ve hürriyetlerine saygılı olmalıdır.

Sırası gelmişken çoğunluğu teşkil eden Sünni Müslüman­


lara da bazı hususları tekrarlamak isterim: Türkiye çok kül­
türlü bir ülkedir. Bu memlekette .Türk ve Kürt vardır; Sünni
ve Alevi vardır; Tanzimat'tan beri yetişip çoğalmış çağdaş
kütleler vardır. Bu çeşitliliği, bu çokkültürlülüğü inkar ede­
rek hiç bir yere varılmaz. Türkiye bir bütündür bu bütün için­
deki farklılıklar birbiriyle uzlaşmaya mecburdur. Başka ülke­
ler bunu yapabiliyor, biz de yapabiliriz.

En kötü şey Türklerle Kürtlerin, Sünnile�le Alevilerin,


dindarlarla laiklerin birbirine düşman olmalarıdır. Çoğunlu­
ğu teşkil eden Sünni Müslüman kesim çok tahammüllü, çok
sabırlı, çok itidalli, çok teennili hareket etmeye mecburdur.
Kesinlikle tahriklere cevap verilmemelidir. "Allah sabırlılarla
beraberdir."

Müslümanlar, aralarına sızmış olan din istismarcılarını ber­


taraf etmelidir. Kutsal İslam dini hiçbir şekilde birtakım sahte­
karların zengin olması, ün kazanması, makam ve mevki edin­
mesi için alet ve vasıta kılınmamalıdır.

67
Dini hizmet ve faaliyetler, hayır işleri bugünkünden on
kere, yüz kere daha fazla yapılmalı, fakat din ve mukaddesat
sömürüsü olmadan. Birtakım şarlatan, arrivist, soytarı, alçak,
sahtekar adamların din yoluyla dünyaya ait maddi ve mane­
vi vurgunlar vurmaları mutlaka önlenmelidir.

İyi bilinmelidir ki, zamanımızda İslam davası ve Müslü­


manlar örs ile çekiç arasındadır. Bir tarafta zalim din düş­
manları, öbür tarafta din istismarcıları bulunmaktadır.

Kuı'anda, Sünnet'te, tasavvufta, İslam ahlakında ve on­


dört asırlık uygulamada gerçek İslam büyüklerinin nasıl ya­
şadıkları, nasıl çalıştıkları, Kitab ve Sünnet'e nasıl bağlı kal­
dıkları, nasıl ihlaslı oldukları açıkça belirtilmiştir. Yüce İslam
dinini nefsani ihtiraslara, dünya zenginliğine, üne, alkışa, fa­
ni emellere alet edenler bu dine ve bu Ümmet'e en büyük kö­
tülüğü etmektedir.

. 3/8/1997

�� DÖNMELERİN GÜCÜ
t;j
ALMANCA "Merian" aylık dergisinin Nisan 1993 tarihli
� Türkiye sayısını aldım (146 sayfa, ayrıca eki var). Merian elli
S
� yıldan beri yayınlanıyor, ülkeleri, şehirleri, bölgeleri tanıtı­
yor. Derginin 8'inci ve 9'uncu sayfalarında "Türk kripto-ya­
5 hudileri: Gerçek İnanç" başlıklı ve Michael Studemund-ha-
,g
E-< levy imzalı bir yazıda bizdeki Sabataistler veya Selanik Dön­

·� meleri tanıtılıyor. 1908 Jön Türk ihtilalinden sonra bu iki kim­


likli; gerçekte Yahudi, zahirde ise sahte Türk ve Müslüman
>S
68
görünen cemaate mensup nice kimsenin önemli mevki ve
makamlara geldiği anlatılıyor. Mesela, nüfuzlu Ruso ailesi­
nin reisi Mehmed Cavid Beyin Jön Türklerin ileri gelenlerin­
den olduğu beyan ediliyor. Dönme Mustafa Arifin Dahiliye
nazın yapıldığı, yine bu cema�tten Muslihüddin Beyin de na­
zır olduğu açıklanıyor. Dönmelerin tanınmış isimlerinden
Ahmed Emin'in (Yalman) 20'nci asırda Türk matbuahnın
meşhur isimlerinden olduğu hatırlatılıyor. Dergideki yazıda,
yakın tarihimizin çok ön�mli bir şahsiyetinin de Dönme ol­
duğu iddia �dilmiş. Bu ismi maalesef okuyucularıma duyu­
ramıyorm.

Evet, Alman muharririn belirttiği gibi Dönmelik-Sabata­


izm Türkiye'nin en önemli lobisidir. Dönmeler, 1908'den bu
yana tarihimize damgalarını vurmuşlardır. Bu iki kimlikli,
esrarlı, güçlü cemaatin piri olan İzmirli Haham Sabatay Sevi,
son 350 yıllık tarihimizin on önemli ismi içinde yer alan bir
kimsedir.

Şu anda da Türkiye Dönmeleri, ülkenin en güçlü ve nü­


fuzlu baskı grubunu oluşturmaktadır.

Türkiye hakkında özel sayı çıkartan bir Alman dergisi


Dönmelerden, Sabatay Sevi'den bahsetmek lüzumunu duyu­
yor da, bu memlekette yaşayan onmilyonlarca Türk ve Müs­
lüman vatandaş bu konuda derin bir gaflet, ihmalkarlık ve
cehalet içinde yüzüyor.

1908'den bu yana ülkemizde cereyan eden inkılapları, ih­


tilalleri, darbeleri, değişimleri anlayabilmek için Dönmeliği,
. Dönmeleri, onların tesirlerini bilmek gerekir. Bu konuda bil­
gi sahibi olmadan tarihimiz anlaşılamaz.

69
Resmi tarih kitaplanmızda Dönmelerden, Dönmelikten,
Sabatay Sevi' den bahsedilmez.

Müslümanlar köylü, kırsal kesim, gecekondu ve taşra kül­


türüne, yahut daha doğrusu anti-kültürüne sahip oldukları
için bir
"Türkiye Musevilerini ve Sabataistlerini Araştırma
Enstitüsü" kurarak ve yapılacak araşhrmaları ilmi bir dergi­
de yayınlayarak boşluğu doldurmak kudretine sahip değil­
lerdir.

Yanlış anlaşılmasın ben antisemitizm yapmıyorum. İlmi


ve kültürel bir eksiklikten bahsediyorum. Arzum, Dönmelik
konusunda ilmi araşhrma yapılması, Türk aydınlarına ve
halkına ülkenin bu en güçlü lobisi ve baskı grubu hakkında
bilgi verilmesidir. Bilgi edinmek insanların en temel hakkıdır.
Üstelik de, Dönmelerin iki kimlikli olmaları, zahirde Müslü-
'
man ve Türk gibi görünmelerine rağmen, gerçekte Yahudi is-
mi taşımalan, kendilerine mahsus bir dine sahip bulunmala­
n ve bu halleriyle Türkiye'yi yönlendirmeleri gibi anormal
bir durum vardır.

jO Son kurulan Mesut Yılmaz kabinesinde Dönme bir bakan


vardır. Önemli bakanlfklardan birinin kadrolan. dönmelerle

G1 doludur. Türk medyasında Dönmelerin büyük ağırlığı var­
� dır.

� 1997'de zuhur eden büyük krizde Dönme bir medya pat-



ı:ı:: ronu yangının üzerine benzin dökercesine provokatörlük
5 yapmış, darbe olması için bütün gücünü kullanmışhr.
'�
E-< . Dönmeler, Dönme olduklannı söylemiyorlar. Karşımıza

! Atatürkçü, laik, çağdaş, alolcı olarak çıkıyorlar.

70
Müslümanların büyük bir kısmını yönlendiren, onlardan
büyük paralar toplayan din baronları, dindar kesimin mihra­
celeri ve racalan, maalesef Müslümanları birçok hayati ve za­
ruri konuda cahil ve yetersiz bırakmışlardır.

Avrupalılar Dönmelikle yakından ilgilenmekte, bu konu­


da ilmi araştırmalar yapmakta, dokümanter filmler hazırla­
makta ve TÜrkiye'deki olup bitenlerdeki Dönme tesirini biz­
den daha iyi bilmektedir.

Bugün Türkiye' de gizli bir Dönme saltanatı vardır. Biz


Türkiyeliler bu konuda bilgi edinme, bu meseleyi sorgulama,
gerçekleri öğrenme hakkına sahibiz. Bu hakkımızı kullanma­
lıyız. Ben şahsen çok kültürlülüğü normal görmekteyim. Tür­
kiye çokkültürlü bir ülkedir. Bu memlekette yaşayan azınlık­
ların temel haklarına, inanç hürriyetlerine saygı gösterilme­
lidir. Ancak, Dönmelerin dünya tarihinde ve başka milletle­
rin yapısında görülmeyen bir özellikleri vardır. O da iki kim­
likli oluşlarıdır. Sabatay Sevi'nin dinine mensup vatandaşlar
olarak bazı dönmelerin, çoğunluğun dini olan İslam'a saldır­
maya, Müslümanlara gerici demeye, halkın demokratik hak
ve hürriyetlerini kaldırmaya asla haklan olamaz. Dönmeler
Türkiye'de elbette hürriyet ve güven içinde yaşamalıdır.
Ama onlardan bazılarının bu ülkeyi gizli bir Dönme sömür­
gesi haline getirmelerine izin veremeyiz.

Benim tarizlerim, sahte Türk ve Müslüman kimliğiyle İs- �


Iam'a ve Müslümanlara saldıran Dönmeleredir. Kendi halin-
de yaşayan, Türkiye'yi seven, çoğunluğa ve hakim kültüre


hürmet edenlere bir şey dediğim yoktur. fil
Bu Dönmelik meselesi gerek İsrail'deki Başhahamlık ve !
;;
71
gerekse Türkiye Hahambaşılığı tarafından ciddi şekilde ince­
lenmeli ve Dönmeler bir Yahudi sekti (tarikah) olarak İsrail
Oğulları bünyesine alınmalıdır. Gerek İsrail mercilerinin, ge­
rekse Türkiye'deki Musevi makamların bu konuyu gündeme
getirmemeleri ileride hem kendilerinin, hem Dönmelerin,
hem de Türkiye halkının başını çok ağrıtacaktır.

Din düşmanı bir gazetede hiç ara vermeden bu milletin


inancına, mukaddesahna, temel hak ve hürriyetlerine saldı­
ran Dönme yazara da bu arada tekrar seslenmek istiyorum.
Nimetleriyle yetiştiğin bu millete kin beslemek sana şeref ka­
zandırır mı? Asıl hüviyetini gizleyerek bu millete, onun hak­
larına azgınca nasıl saldırabiliyorsun? Küçük bir azg111lığın,
velinimeti olan bir millete böylesine düşmanlık yapması ak- ·

la, vicdana, ahlaka, sağduyuya, insanlığa yakışır mı?

Çok önemli, hayati, zaruri bir konuda çok yumuşak yaz­


dım. Arlık bu konu aydınlığa çıkartılmalı, halkımız, ülkenin
en güçlü ve nüfuzlu baskı grubu ve azınlığı konusunda bilgi­
lendirilmelidir.
12.8.1997

BİR SABETAİSTE AÇil< MEKTUP


MÜSLÜMAN olmadığın halde, Müslümanmış gibi görü­

l
..
nerek, Müslümanların dinine, inancına, mukaddesabna kan- ,
şıyorsun, onları tahkir ediyorsun, bu ülkenin ezici çoğunlu­
·


ğunu teşkil eden Ehl-i İslam'ın temel hak ve hürriyetlerinin
� kısıtlanması, onlara sömürge yerlisi muamelesi yapılması

72
için çırpınıp duruyorsun.

Müslümanların Arapça asıl Kuı'an-ı Kerim'i okumalarını


istemiyor, tercüme ve meallerin okunmasını talep ediyorsun.

Ezan'ın da, bütün İslam dünyasında okunduğu şekilde


Arapça Ezan-ı Muhammedi şeklinde okunmasından rahatsız
oluyor, Türkçe tercümesinin okunmasını israrla istiyorsun.

ABD'de, İngiltere'de, Almanya'da, İsveç'te ve diğer bü­


tün medeni ve ileri ülkelerde yaşayan Müslümanların oralar­
da sahip oldukları din ve vicdan hürriyetinden Türkiye'deki
Müslümanların yararlanmasını istemiyorsun.

Müslümanlara mürteci (gerici), İslam'a irtica (gericilik)


diyecek kadar küstahlaşıyorsun.

Bir Don Kişot kesilmişsin durmadan, dinlenmeden İs­


lam' a saldırıyor, Müslümanları kösteklemek için şeytanla ya­
rış ediyorsun.

Ve bütün bu haksızlıkları, medeniyetsizlikleri, fikir zorba­


lıklarını, darbe kışkırtıcılığını bir Sabataist olarak yapıyor­
sun.

Benim dinime saldırmasan, Müslüman kardeşlerimin za­


rarına işler yapmasan senin Sabataistliğine karış�am. Lakin,
Müslüman olmadığın, Selanik Dönmesi bir kripto-yahudi ol­
duğun ve nimetleriyle beslenip ülkesinde refah içinde yaşa­
dığın bu millete saygı duyman gerektiği halde düşmanlık et­
men, fitne ve fesat çıkartman, fikir terörü meydana getirmen
beni rahatsız ediyor.

İstiyorsun ki, bu ülke Sabataycıların gizli bir sömürgesi ol-

73
sun. Bizim bu duaya amin dememizi bekleme.

Küçük bir azınlık olarak sizin de bu memlekette hürriyet


içinde yaşamaya, korkudan azade olmaya, farklılığınızı, ken­
di kimliğinizi muhafaza etmeye elbette hakkınız vardır. An­
cak bir şartla: İçinde yaşadığınız millete düşmanlık etmemek,
onun temel hak ve hürriyetlerinin çiğnenmesi için çalışma­
mak, çoğunluğu tahakküm altına almak gibi emeller besle­
memek şarhyla.

Türkiye'de yaşayan ve kimlik kartlarının din · hanesinde


Musevi yazan Yahudi cemaatinin ileri gelenlerine de burada
hitap ediyorum: Siz kabul etseniz de etmeseniz de Türkiye
Sabataistleri sizin bir parçanız, bir fırkanızdır. Sabataistlerin
Müslümanlığı göstermeliktir. Musevilikleri ise gerçektir. "Sa­
batay Sevi'nin mesihliğine inandıkları ve yalandan da olsa
Müslümanız dedikleri için bizim dinimizden çıkmışlardır''
itirazında bulunsanız bile, sosyolojik ve antropolojik açıdan
onların asıl kimliği Yahudi kimliğidir. Türkiye Hahambaşılı­
ğı Sabataistleri Yahudi olarak kabul etmeli ve onların nüfus

j
cüzdanlarının din hanesine "Sabataist-Yahudi" yazılmalıdır.
- Hahambaşılık şimdiye kadar, "Bu cemaatle bizim bir alaka-

� mız yoktur'' diyerek bu bulaşık işe girmekten kaçınmıştır.

l Sabataistlerin Müslümanlıkla da bir ilgileri yoktur. Ve bu ce-

5 maat şu anda Türkiye'nin en güçlü baskı grubunu ve lobisi­


:ı:
ni teşkil etmektedir. Medyanın neredeyse yansını onlar kont­

rx rol etmektedir. Kabinede bakanları vardır. Dış işleri bakanlı-


·ıs
ğının kadrolarında ağırlık onlarındır. Türkiye'nin fikir, siya­
set, iktisat, ticaret işlerinde büyük güçleri bulunmaktadır. Ve
bu cemaatten birkaç ölçüsüz şahıs Türkiye'nin dini olan İs-

� lam'a ve Müslüman millete amansız bir savaş açmışlardır.

74
Hahambaşılık, gizli bir Musevi sekti olan Sabataizm için "Bi­
zi ilgilendirmez" diyemez.

Ben Sabataistler konusunda antisemitizm yapılmasını uy­


gun görmem. Geniş düşünceli ve Osmanlı meşrebli bir Müs­
lüman olarak bu memleketteki çokkültürlülüğe, farklı inanç­
lara, azınlıklara, Hıristiyanlara, Musevilere toleransla bak­
maktayım. Lakin, çokkültürlülüğün bir parçası olan Sabata­
istlerin de İslam'a ve Müslümanlara saldırmalarını, Türki­
ye'yi bir Sabataist sömürgesi haline getirmeye çalışmalarını
kesinlikle kabul edemem.

Sabataistler kendi aralarında evlenmektedir. Nikah tören­


lerinden önce de kimseye farkettirmeden kendi dinlerine gö­
re dua okumakta, dini nikah kıymaktadırlar. Ben onların bu
özelliklerine karışmam. Ama onlar da, bu milletin dini-şer'i
nikahına karışmasınlar, Müslümanları gericilikle suçlamasın­
lar.

Sabataistlerin kendi özel din hocaları, bir nevi hahamları


bulunmaktadır. Biz onlara nasıl karışmıyorsak, onlar da bi­
zim hocalarımıza, şeyhlerimize, dini hizmet ve faaliyetlerimi­
ze karışmasınlar.

Cumhuriyet rejimi, Montesquieu'nün tarifi üzere "Fazilet


üzerine kurulu" bir rejimdir. Birtakım militan ve fanatik Sa­
bataistler cunhuriyeti bir Sabataist cumhuriyet haline getir­
mek için çalışırlarsa biz elbette onların karşısına çıkarız.

Lozan muahedesinin ilgili maddeleri gereğince Yunanis­


tan'daki Türkler Türkiye'ye gönderileceği zaman, 1924'te Sela­
nik Sabataistleri Yunan mercilerine müracaat ederek "Biz zahir-

75
de Türk ve Müslüman gibi görünsek de aslen Yahudiyiz, bina­
enaleyh bizi mübadele dışında tutunuz, Türkiye'ye gönderme­
yiniz" demişlerse de, antisemitik bir zihniyete sahip olan Yu­
nanlılar onları da diğer Türkler ve Müslümanlarla beraber Tür­
kiye'ye sürmüşlerdir. Sabataistlerin orada kalma dilekleri ka­
bul edilmiş olsaydı, İkinci Dünya Savaşı sırasında da bu cema­
at, Alman işgali esnasında Yunanistan'daki Yahudilerle birlikte
yokecj.ilmiş olacaktı.

Tekrar ediyorum: Sabataistlerin Yahudi olmaları, inançla­


rı, Sabatay Sevi'yi mesih olarak kabul etmeleri beni fazla ilgi­
lendirmez. Beni ilgilendiren o cemaate mensup bazılarının İs- .
lam ve Müslümanlar aleyhinde şiddetli düşmanlık etmeleri­
dir.

Artık bu meseleyi ilmin, hukukun, sağduyunun, insafın


ışığında halletmek zamanı gelmiştir. Hahambaşılığın Sabata­
istleri Musevi olarak kabul etmesi için girişimlerde bulunul­
malıdır. Aynca bir grup milletvekili bu meseleyi ele almalı ve
bununla ilgili bir düzenleme yapılmalıdır. Bu vatanda yaşa-
� yan Hıristiyanlann nüfus kartlarına din olarak nasıl Hıristi­
�u yanlık yazılıyorsa, Sabataistlerin kartına da gerçek dinleri ya-


ı:c
zılmalıdır.

� İslam'a ve Müslümanlara saldıran fanatik Sabataist yaza­

� n bizzat ılımlı Sabataistler hizaya getirmelidir. Aksi takdirde


� başlan çok ağrıyacaktır.
� 1.7.8.1997

,g
E--<

-�

76
SABETAİSTLERİN GİZLİ SİNAGOGLARI
TORKiYE Sabataistleri konusunda kaleme almış oldu­
ğum yazılar merak ve alaka ile karşılandı. Bazı Sabataistler
de tedirgin oldular. Kimse endişe etmesin, benim gayem an­
tisemitizm yapmak değildir. Gayem, gizli ve esrarlı bir cema­
ate ışık tutmak; Türkiye'nin bir numaralı lobisi, baskı grubu,
.
egemen azınlığı durumunda olan dini-mistik bir cemaati ta­
nıtmak, halkımızı bu konuda bilgilendirmektir.

Şu hususu tekrarlamakta fayda vardır ki, Sabataizm gibi


iki kimlikli, gizli, esrarlı bir topluluğun dünya tarihinde baş­
ka bir benzeri y�ktur. Böyle bir şey Türkiye'ye mahsustur ve
Türkiyelilerin bu konuda bilgilenmeye hakları vardır.

Büyük kısmı İstanbul' da yaşayan Sabataistlerin gizli sina­


gogları, kendi hahamları ve bir de hahambaşıları bulunmak­
tadır. Sabataist sinagoglarından birinin Büyükada'nın Maden
semtindeki bir köşkün alt kahnda bulunduğu söyleniyor. Eti­
ler'de ve Teşvikiye'de de Sabataist sinagogları mevcutmuş.
Bunlar gayet gizli tutuhıyormuş ve buralara evli olmayan ce­
maat mensupları bile alınmıyormuş.

Bakırköy'de bir Sabataist evinde ise, onsekizinci asırda


yaşamış olan bu gizli cemaatin "Karakaşlar'' grubunun din
büyüğü sayılan "Osman Baba"nın bir heykeli varmış.

Tıp profesörlerinden bir zahn Sabataistlerin hahambaşısı


olduğuna dair bazı rivayetler duydum ama bunların doğru-
�!;:;
luğunu araştıracak imkana sahip değilim. .
'�-
_,
-,..
o

ı
Sabataistlerin din dersleri sohbetler şeklinde oluyormuş.

77
Tek tük de olsa zaman zaman namaza giden, cami cema­
ati içinde görülen Sabataistler de varmış. Hacca giden de ol­
muş. Sabatay Sevi'nin kayınbiraderi ve Sabataizm hareketi­
nin büyüklerinden Yakov Qerido hacta ölmüş.

İsrail cumhurbaşkanlanndan Yitzhak Ben-Zvi de Sabata­


istmiş. Bu zat Osmanlılar zamanında Türkiye'de okumuş,
Türkçe bilirmiş. Onun, Ben Gurion ile beraber çekilmiş fesli
bir fotoğrafını görmüştüm.

Sabataistler üç mezhebe ayrılmaktadır: Kapancılar, Yaku­


biler ve Karakaşlar. Bunların aralarında bazı farklılıklar bu­
lunmaktadır.

Halen Polonya'da, Hollanda'da, Danimarka'da küçük Sa­


bataist cemaatler bulunmaktadır.

Sabataistler bazı Müslüman tarikatlarla ilişki kurmaya ça­


lışmaktadır. Mesela Melamilik ile.

Sabataistlerin İstanbul'da büyük bir liseleri bulunmakta­


dır. Bir de üniversite açmışlardır.

�� Birtakım Atatürkçü, laik, çağdaş düşünce derneklerinin


kurucuları ve başlıca üyeleri Sabataisttir.
&j
� Sabataizmin kurucusu hakkında en büyük ilmi eser Gers-
ğ
!5 hom Scholem'in İbranice yayınlamış oldu u ve İngilizce ter­


ı:ı.:
cümesi "Sabbatai Sevi, The Mystical Messiah" adını taşıyan
(USA, Princeton University Press. 1000 sayfa, 1975) adlı kita-


:::ı
hıdır. Fransızca tercümesi de yayınlanmıştır.
E-<
Sultan Abdülhamid'e karşı yapılan İkinci Meşrutiyet ha­

! reketi bir Sabataist hareketidir. Yakın tarihimizde büyük bir

78
rol oynamış bulunan ve halen de ülkenin en büyük gücünü
teşkil eden bu cemaat hakkında aydınlarımızın, halkımızın
bilgi sahibi olması gerekmektedir. Sayılan tahminen yirmi
beş bin olmasına rağmen kabinede bakanlan bile bulunmak­
tadır. Antisemitizme kaçılma�sızın ilmi araştırma ve bilgilen­
dirme faaliyetlerine başlanılmalıdır. Bence ilk yapılması gere­
ken de bir "Türkiye Yahudileri ve Sabataistleri Enstitü­
sü"nün kurulması ve yılda bir kere yayınlanacak ilmi bir
araştırma dergisi çıkartılmasıdır.

Bazı Sabataistlerin ülkemizde İslam ve Müslümanlar aley­


hinde çok şiddeti yayınlar yapmaları, çoğunluğun din hürri­
yetini kısmaya kalkışmaları mutlaka önlenmelidir. Hiçbir ce­
maatin, azınlığın, gizli bir grubun ülkenin ezici çoğunluğu­
nun din ve vicdan hürriyetine saldırmaya, onların temel hak
ve hürriyetlerini yok etmeye çalışmaya hakkı olamaz.

Sabataistlerin akıllılarının, makul düşünenlerinin dindaş­


larından aşın gidenleri uyarması ve engellemesi gerekir. On­
ların yaptıkları insanlığa, medeniyete, hukuka, ahlaka sığ­
maz.

Sabataistler bu ülkede refah, bolluk, zenginlik, lüks, kon­


for, güvenlik içinde yaşıyorlar. Maddi sıkıntı çekeni, işsiz ka­
lanı, baskıya uğrayanı yoktur. Türkiye'nin kaymağını yiyen
bu gizli taifenin Türkiye'yi sevmesi ve koruması gerekir. Tür­
kiye'yi sevebilmek için de, bu ülkenin halkını sevmek lazım­
dır.

Diyebilirler ki: "Biz gizli bir cemaatiz. zahiren Türk ve


Müslüman görünürüz. Gerçekte ise Yahudiyiz ve Sabatay Se­
vi'nin yolundan gideriz. Gizliliğimizi bozamayız, kenimizi

79
açıklayamayız." Onların bu savunmaları ,bizi ikna etmez.
,
Madem ki, Türkiye'nin en güçlü cemaatini teşkil ediyorlar,
milletin elbette onları bilmek, tanımak hakkı vardır.

İslam dini ile ve Müslüman çoğunlukla savaş halinde bu­


lunan birtakım Sabataist yazar, aydın, akademisyen, politika­
cıya buradan hitap ediyorum: Bir dine ve onun mensupları­
na saldırmak medeni bir insan için çok büyük bir ayıptır.
Yaptıklarınızdan vaz geçiniz. Aksi takdirde bunlara karşı do­
ğacak tepkilere katlanmak zorunda kalacaksınız.

Aklı başında Sabataistlere de sesleniyorum: İçinizdeki bu


aşırıları frenleyiniz, susturunuz.

Sabataizm konusunda zaman zaman yazmaya devam


edeceğim.

15.9.1997

MUSEVI VATANDAŞLARIMIZA
TÜRKİYE Musevilerinin yayın organı olan Şalom gazete­
sinin 17 Eylül 1997 tarihli nüshasında Dr. Robert Schild'in
"Daha nitelikli bir tüketime. doğru" başlıklı enteresan yazı­
sını okudum. Yazar Türkiyeli Musevileri eleştiriyor ve bu­
günkü gösteriş ve zevk u sefa tüketiminden, nitelikli ve üs­
tün bir tüketime geçiş için dikkat edilmesi gereken hususlar
üzerinde duruyor.

Benim de, Türkiyeli bir Müslüman olarak bu konuda Mu-

·� sevi vatandaşlarıma diyeceklerim vardır. Sakın kimse, "Sen


!E bize ne karışıyorsun?" şeklinde bir itiraz serdetmesin. Ülke-
>S
80
miz çokkültür�ü, çeşitlilik arzeden bir ülkedir. Biz hepimiz
aynı gemide yolculuk eden farklı gruplarız. Birbirimizi dost­
ça eleştirmeye, yapıcı olmak şarhyla uyarmaya hakkımız
vardır.

Yahudilerin önemli kutsal günlerinden Yom Kippuı'a az


bir zaman kaldığı şu günlerde iyi niyetle yapmış olduğum şu
tenkitlere kulak verilmesini dilerim.

Üzerinde durmak istediğim hususların birincisi ve en


önemlisi Türkiye Musevi cemaatinin çok kalitesiz bir tüketim
çılgınlığı içine düşmüş ve kendi dinlerinin ahlaki sınırlarını
çiğneyerek hedonist bir zevk u sefa b�taklığına yuvarlanmış
olduğu hususudur.

İstanbul'un lüks ve pahalı eğlence yerleri, restoranları,


barları, diskotekleri Yahudilerle dolup taşmaktadır. Bazıları­
nı sayayım:

Yazlan Büyükada'da Şamdan. Cumartesi geceleri gece


10-11 sularında buralara gelinq-ıekte, sabah dörtlere kadar ye­
nilip içilmekte, çılgınca eğlenilmektedir.

Boğaziçi'ndeki bütün lüks restoranlar, barlar, cafe'ler zen­


gin Musevi vatandaşlarımızla doludur. Çubuklu 29, Çubuk­
.
ı lu Hayal, Ortaköy'deki Pasha, Kuruçeşme'deki Divan gibi.
. Mecidiyeköy'de.ki "Merakli" Nişantaşındaki Şaziye Bar-Lo-
kanta, Cihangiı'deki Susam, Etiler Akmerkez'deki lüks ve
pahalı restoranlar...

Zengi.İl. Yahudiler artık dinlerinin kurallarına riayet etme- l
o

1
mektedirler: Cumartesi günüyle ilgili dini yasaklar ayaklar
altına alınmıştır. Koşer olmayan yemekler rahatlıkla ve fütur-

81
suzca yenilmektedir. Sinagoglara ancak dini bayram günle­
rinde, cenaze veya nikah törenlerinde uğranılmaktadır. Ha­
hambaşılığın beyanlarına göre, Yahudi olmayanlarla yapılan
evliliklerin nisbeti yüzde yirmi beşi bulmuştur.

Bazı Yahudiler, Musevi dininin yasaklamış olduğu tefeci�


!iği meslek haline getirmişlerdir.

Boşanmalar artmıştır. Velhasıl dini konularda büyük bir


gevşeklik görülmekte, ahlaki bakımdan bir çöküntü müşahe­
de edilmektedir.

Türkiye'deki Musevilerin sayılan azdır, lakin tesirleri,


güçleri, ağırlıkları çok büyüktür. Beş yüz yıldan beri Türkler­
le Museviler arasında olumlu olumsuz hayli hadise ve müna­
sebet olmuştur. Fatih Sultan Mehmed'i Venedik hükümetinin
gizli emriyle zehirleyen hekim Yakub Paşa (Maestro Lacobo)
bir Yahudi mühtedisi idi. Sadrazam Ahmed Vefik Paşa Bul­
garistanlı bir Yahudinin torunudur. Kıbrıslı Kamil Paşa nın '

Yahudilikten İslam'a dönmüş olduğunu ABD'de yayınlan­


mış bir Yahudi Almanağı'nda okumuştum. Meşhur Midhat

� Paşa'nın Macaristanlı bir Yahudi hahamının sülalesine men­


� sup olduğu rivayeti vardır. Kendisini Ziya Gökalp'in talebe­

w si ve su katılmamış bir Türkçü olarak gösteren Tekin Alp, as-
� lında Moiz I<ohen adında bir Musevidir. Mesililiğini iddia_

!;
eden Sabatay Sevi'nin peşinden giden ve kendilerine Sela-
nik Dönmesi veya Sabataist denilen cemaat de ülkemizin
kripto Yahudil�ridir.

� İkinci Meşrutiyet hareketinden sonraki gelişmelerde Ya­

-� hudiler ve Sabataistler Türkiye'de büyük roller oynamışlar­


dır. Cumhuriyet'in önemli kişilerinden biri Sabataisttir.

82
Büyük ağırlıkları, güçleri, tesirleri dolayısıyla Türkiyeli
Musevilerin zevk u sefaya, aşırı bir tüketime, hedonizme,
kendi dinlerinin kuralları açısından dinsizliğe, ölçüsüz bir
para kazanma hırsına kapılmış olmaları beni bir Türkiyeli
olarak endişeye sevketmektedir. Çünkü onların bu olumsuz
durumu, dolaylı şekilde de olsa büyük Müslüman çoğunlu­
ğu kötü şekilde etkilemektedir.

Vatanları olan Türkiyeyi sevmeleri, yüceltmeleri şartıyla


başka dinlere, başka kimliklere, değişik kültürlere sahip olan
kesimlere, azınlıklara toleransla bakmakta, onların temel hak
ve hürriyetlerini kabul etmekteyim. Benim bu yazımdan hiç
kimse antisemitizm yaptığım hükmünü çıkartmaya kalkma­
sın. Bu memlekete Yahudileri davet eden, onlara yeni bir va­
tan kazandıran Osmanlı Padişahı Bayezid-i Veli Hazretleridir.
Kemalist ve laik bir sistem yurtlarından kovulmuş Musevile­
re kucak açar mıydı?

Yahudiler son onbeş yirmi yılda çok zenginleştiler, büyük


bir mali ve iktisadi güce sahip oldular. Benim çocukluğumda
İstanbul'da çok fakir Yahudi vardı, sokaklarda kendi aksanla­
rıyla "Eskiler alayim" diye bağırarak gezen eskicilerin çoğu
Yahudi idi. Artık fakir Yahudi kalmamıştır. Ancak zenginlikle,
servetle birlikte Yahudiler arasına bir sürü sosyal hastalık gir­
miştir. Hazret-i Musa'nın yokluğunda Samiri'nin yaptığı altın
buzağıya tapan cahiller gibi, birtakım Museviler paraya, zev-
ke, gösterişe, çılgınca eğlencelere kapılmışlar, kendi dinlerini

!ii
unutmuşlardır.

Şu anda Türkiye'de çoğunluğun din, inanç, vicdan, fikir



o
ı:ıı

hürriyetine en fazla saldıranlar birtakım kripto Yahudilerdir.


j
83
Vaktiyle, Tekin Alp isminin arkasına saklanan Moiz Kohen de,
yazdığı kitaplardan birine "Kahrolsun Şeriat" diye çirkin bir
bölüm başlığı koymuştu.

Musevileri diyebilirler ki: "Biz, Sabataistleri Yahudi ola­


rak kabul etmiyoruz, onlardan bize ne?" İş bu kadar basit
değildir. Bugün bütün ilim alemi ve ciddi araştırıcılar Selanik
Dönmelerinin gizli Yahudiler olduğunu bilmektedir. Sabata­
istlerin Müslüman olmadıkları kesindir. Ama Museviliğin
mistik bir kolu ve sekti oldukları hususunda bin türlü delil
vardır. İstanbul'daki mezarlıkları bile ayrıdır.

Şalom gazetesinde Dr. ·Robert Schild imzalı özeleştiri yazı­


sının üslubu çok yumuşaktır. Gösteriş tüketiminden nitelikli
tüketime geçmekle mesele halledilmez. Biz Yahudilerin hassi­
dikler gibi mutaassıp olmalarını talep etmiyoruz. Ancak dini­
ni unutan bir cemaatin serseri mayın haline geleceğini, hem
kendisine, hem de üzerinde yaşadığı ülkeye ve birlikte bulun­
duğu millete zarar vereceğini gayet iyi �iliyoruz.

Türkiye Musevileri içinden güçlü ilim adamları, tarihçiler

j çıkmıştır. Bunlardan biri Profesör Avram Galanti'dir. Avram

� Galanti, gerçekleri cesaretle beyan etmiş bir zattır, Harf devri­

� mi yapılması ihtimalinin olduğu CHP diktatörlüğü günlerin­


J5 de, 1927'de "Arabi harfleri terakkimize mani değildir'' baş­

� lıklı bir eser yazmıştır. Yine bazı dinsiz Türklere karşı İslami­
>: yet'i müdafaa eden bir makale yayınlamıştır.

� Bizim Yahudilerden beklediğimiz, çoğunluğu teşkil eden


� Müslüman vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini koru­
·a mak için çalışmaları, kendilerinin de her hususta iyi vatandaş,

� iyi insan olarak topluma örnek olmalarıdır.

84
Samimi duygularla kaleme almış olduğum bu yazımın
dikkatle mütalaa edileceğini ümit ederim.
23.9.1997

MALEZYA'DAN ALINACAK DERS


BİR güneydoğu Asya ülkesi olan Malezya'da insanlar
mutlu ve müreffeh (refah içinde) yaşıyor. Orada, hukukun
üstünlüğü prensibine dayalı bir hukuk devleti var. Demokra­
si, insan haklan ve hürriyetleri var. İktisadi durum çok iyi.
Malezya da Güney Kore,· Taiwan ve Singapur gibi koşarak
ilerliyor, zenginleşiyor, kalkınıyor. Ülkede birbirinden ayrı ve
farklı üç etnik unsur, Malaylar, Hintliler ve Çinliler yaşıyor
ama köklü bir uzlaşma ve barış havası hakim; yirmi yıldır
bunlar arasında bir sürtüşme yok, çıt çıkmıyor.

Malezya'nın anayasasında "Devletin dini İslam dinidir.


Diğer dinlere de hürriyet tanınır'' diye yazılı. Oradaki Çin­
liler, asıl Çin'deki soydaşlarından, Hintliler Hindistan'daki
Hintlilerden daha hür, daha güvenli, daha iyi bir hayat sürü­
yorlar. Büyük bir şehrin Hindu mahallesinde Hint kültürü ve
kimliği hakim, orada bayram yapılırken, ötekilerin haberi bi-
le olmuyor. Kimse kimsenin dinine, diline, inancına, kültürü­
ne, kimliğine, kişiliğine karışmıyor. Yeter ki hepsi birden o -�

topraklar üzerinde hür, rahat, huzurlu bir hayat sürsün.

Bir İslam devleti olan Malezya, Müslüman olmayan va-



r;n.


J
tandaşlanna en geniş ürriyeti, güveni, yardımı sağlamıştır.

Elime imkan ve fırsat geçerse bir ara Malezya'ya gidip,

85
bizzat görüp tetkik ederek durumu incelemek ve Türkiye'ye
döndüğümde bir kitapçıkla milletimize arzetmek niyetinde­
yim.

Dünyanın hangi ülkesinde hukuk, demokrasi, adalet,


hürriyet, insaf varsa orada mutlaka din ve vicdan hürriyeti
sağlanmıştır. Din ve vicdan hürriyeti sadece kuru kuruya
inan�ak ve ibadet etmekle bitmez. Din hürriyeti deınek
inandığı gibi yaşayabilmek demektir. Çocuklarına, yeni yeti­
şen nesillere din eğitimi verebilmek demektir. Vatandaşları­
nın, inandıkları gibi yaşayamadıkları ve çocuklarına kendi is­
tedikleri gibi din eğitimi veremedikleri bir ülkede din hürri­
yeti yok demektir. Yıkılan Sovyetler Birliği anayasasında <la­
din hürriyeti maddesi vardı. Ama sadece sözdeydi.

Zamanımızda Türkiye'ye örnek ve model teşkil eden ne


kadar .Batı ve Doğu ülkesi varsa oralarda geniş din hürriyeti
vardır. Fransa dışında hiçbir devletin anayasasında da laiklik
ilkesi bulunmamaktadır.

Osmanlı devletinin kuruluş ve yükseliş devirlerinde çeşit­

j li dinlere mensup tebaaya büyük bir din ve vicdan hürriyeti

�!;j sağlanmıştı. Halk, milletlere ayrılmıştı. İslam milleti, Rum


milleti, Ermeni milleti, Yahudi milleti gibi. Arnold Toynbee
CQ

Ji Osmanlı sistemi için "Milletler Birliği" tabirini kullanıyor.


!3 Her milletin başında kendi ruhani reisleri, kilise ve din mü-
:ı:
� essesesi vardı. Kendilerine ait işlerde tamamen hürdüler. O
r:..:
::ı tarihlerde Hıristiyan ülkelerinde insanlar inançları ve farklı

,!§ görüşleri dolayısıyla diri diri yakılıyordu.


E-t
Bugün Türkiye' de en fazla konuşulan konu din ve laiklik­
tir. Aslında bizde gerçek manada laiklik olmamasına rağmen

86
bir takım egemen güçler laikliği korumak bahanesiyle mille­
tin ezici çoğunluğunun din ve vicdan hürriyetini çiğnemek­
. te, ağır baskılar yapmaktadır.

Din hürriyetinin belini kıracak yeni kanunlar çıkartıldığı


takdirde, Türkiye eski ırkçı Güney Afrika Cumhuriyetine dö­
necek, Müslüman çoğunluk, zenci yerliler gibi temel hakla­
rından ve hürriyetlerinden mahrum edilecektir.

Haksızlıkları protesto eden Batı dünyası, nedense Türki­


ye Müslümanlarına karşı yapılan zulümlere, baskılara ses çı­
kartmıyor.

Türkiye'deki bazı egemen güçler İslam'a, Müslümanlara,


demokrasiye, hukuk devletine, temel hak ve hürriyetlere
. sanki savaş ilan etmişlerdir.

Acaba, halktan kopuk egemen güçler ülkemizi eski karan­


lıklara ookabilirler mi? Dinsizlik üzerine kurulu bir diktatör­
lük rejimini bu topraklarda tekrar uygulamaya koyabilirler
mi?

Böyle bir şeyi mümkün, muhtemel, kabil sanmak büyük


bir hata olur. Tarihin bir akışı var, dünyanın bir gidişi var.
· 1 Portekiz' de Salazar, İspanya'da Franco, Fransa'da Napolyon
. veya Mareşal Petain, İngiltere' de, Cromwell, Almanya'da
Hitler, İtalya'da Mussolini, Rusya'da Stalin devirleri hortlatı­
lamazsa Türkiye'de de eski diktatörlük rejimleri geri getirile­
mez. Bu hayali besleyenler ülkemizi büyük bir felakete doğ­
ru götürmektedir.

Bugün ülkemizde en fazla ağırlığı olan görüşler, İzmirli


haham ve Yahudilerin sahte mesih olarak kabul ettikleri Sa-

87
batay Sevi'nin taraftarlarının fikirleridir. Bu zatın, milletin
büyük bir kısmı tarafından bilinmemesi benim iddiamı çü­
rütmez. Sabataizm gizlilik ve iki kimliklilik üzerine kurul­
muş esrarengiz bir cemaattir. zahirde M.üslümandırlar, ger­
çekte ise Yahudiliğin mistik bir sekti (mezhebi, tarikatı) olan :
Sabatay Sevi dinine mensupturlar. 1908'den beri bu memle­
kette olup biten ihtilal ve değişikliklerde Sabataistlerin bü­
yük rolü, tuzu biberi olmuştur. Yakın tarihimizdeki bazı
önemli Sabataistlerin · isimlerini burada veremiyorum. Ver­
sem kıyamet kop�r.

Türkiye'nin idaresinde, rejiminde, sisteminde, siyasetinde


bir Musevi tarikatı olan Sabataizmin prensipleri geçerli olu­
yor da, niçin İslam'ın ve Müslümanların görüş ve prensiple­
ri geçerli olmasın?

Ülkemizde çok az Nusayri vardır. Bazı Nusayriler bizde


de, Suriye'de olduğu gibi bir Nusayri rejimi kurulmasını isti­
yor ve bu uğurda çalışıp duruyorlar. Türkiye, birkaç Nusay­
rinin inanç ve prensiplerine göre idare edilmesini tabii gören­
ler, çoğunluğun inanç ve görüşlerinin ülke idaresinde ve sis­
jo teminde tesirli olmasını niçin tabii görmüyorlar?
?;:
,�
Masonlar, masonik prensiplerin devlete hakim olmasını
.., , ister. Marksistler marksist prensiplerin, şu veya bu dine .ve

� ideolojiye bağlı olanlar da kendi inançlarının ve görüşlerinin


>i devlete hakim olmasını temenni eder ve bu yolda çalışır. Te­


,!3
röre, şiddete, ahlaka aykırı olmadıkça bu istekleri tabii karşı­
lamak gerekmez mi?
E-<

-� Her fikre, inanca, ideolojiye mensup olan azınlıklar kendi


prensiplerini devlete hakim kılmak isteyecekler, ancak sade-
>i
88
ce Müslümanlar böyle bir şey isteyince bu suç olacak, gerici­
lik olacak, çağdaşlığa zıt bir istek olacak. Bu ne kadar sakat
bir görüştür.

Türkiye, Uzakdoğu'daki bazı Asya ülkelerinden ibret al­


malıdır. Japonya'da, Güney Kore'de, Taiwan'da, Malezya'da,
Singapur'da neler oluyor, bunları bilmeliyiz. O ülkelerde biz­
deki laiklik tarhşmaları var ntı? Onları ne gibi prensipler, ne
gibi sistemler ilerletmiş, kalkındırrnışhr? '
3.10.1997

SABETAİSTLER NİÇİN ATATÜRKÇÜ


5 EKİM 1997 tarihli Gazete.Pazarın 15'inci sayfası, ülke­
mizin tabu konularından biri olan Sabataizme tahsis edil­
mişti. Fatma Arığ adlı Sabataist bir vatandaşı konu olarak
alan bu yazıdan bazı cümleler alıyorum:

"Enişten oruç tutuyor ama Ramazan ayı değil. Sorunca


'Üç aylan karşılıyor'' diyorlar. Ama sonra Ramazan geli­
yor, aynı adam oruç tutmuyor. Yıllarca sonra, bu orucun
Yahudilikten gelen bir kuzu yeme yasağı öncesi orucu ol­
duğunu anlıyorum."

"Anneannemin niye namaz kılmadığını sorguladığım-


da hep 'Biz Atatürkçüyüz' cevabını aldım. Yani bu grup,

!i3
Atatürk'ün arkasına sığınmış, laiklik kavramı kendilerini
de rahatlatan bir kavram olduğu için, topluma karşı ken-
l

dilerini Selanikli Dönme değil, Atatürkçü laik diye tanı-


ı
89
tarak bu külfetten kurtulmaya çalışmışlar.''
Gazete Pazar' da yayınlanan bu yazıyı, aynı konuyu işle­
yen başka yazıların takip etmesini temenni ediyorum. Ben
bu ülkedeki çok kültürlülüğü kabul eden bir kimseyim.
Kendim dominant/hakim kültür olan İslam'a bağlıyım ama
öteki kültürleri inkar etmiyorum, farklı vatandaşlara baskı
yapılmasına taraftar değilim. Ancak azınlıkların da çoğun­
luk olan Müslümanlara baskı yapmaması, onlar üzerinde
bir sömürü sistemi kurmaması gerekir.

Ülkemizdeki Sabataistlerin durumu çok gariptir. Çünkü


onlar iki kimliklidir. Zahirde Müslüman görünüyorlar, ger­
çekte ise Museviliğin mistik bir tarikatına, bir sektine men­
supturlar. Milletin bunu bilmesi gerekir. Çünkü onların ba­
zısı Müslüman olmadıkları halde, Müslümanların işlerine
karışmakta, bu milletin temel hak ve hürriyetlerini kısıtla­
makta, bir ideolojinin hukukun üzerinde olmasını istemek­
tedirler. Sabataistler, nüfuslarının çok az olmasına rağmen
ülkenin bir numaralı gücü, lobisi, baskı grubu haline gel-
c.: mişlerdir. Medyanın yansı onların kontrolu altındadır. Güç-
:s lü okulları, üniversiteleri, finans ve ticaret müesseseleri bu-
o
� lunmaktadır. Bir azınlık böyle bir güce sahip olamaz mı?

� Eğer asıl kim�iğini saklıyor ve çoğunluğun temel hak ve


hürriyetlerine zarar veriyorsa bu kadar güçlü olması ülke­
� nin, milletin ve devletin faydasına olmaz. Sabataist, yani Ya­

hudi olduklarını açıklamaya mecburdurlar.

:::ı Bu memlekette birtakım egemen güçler, azınlıklar, lobi-
E-<
·-
ler, çeteler Atatürkçülüğü ve laikliği bir paravan olarak kul-
� }anmaktadır. Bu istismar da önlenmelidir. Sabataistler Ata-

90
türkçü ve laik olarak değil, asıl hüviyetleriyle, yani Selanik
Dönmesi olarak ortaya çıkmalıdır.

Ben bu gibi konuların üzerine ilmi şekilde yaklaşılması­


na taraftarım."Türkiye Musevilerini ve SabataisUerini
Araştırma Enstitüsü" bir an önce kurulmalı ve ilmi bir der­
gi çıkartılarak gerçekler ortaya konulmalıdır.

Ülkenin bir numaralı gücü ve baskı grubu haline gelen


gizli ve esrarlı bir azınlığin, çoğunluk tarafından bilinmesi
gerekir. Yahudileri ve Sabataistleri tanımak antisemitizm
olarak mütalaa edilemez. Azınlıkların ilmi, objektif, adil bir
şekilde incelenip araştırılması ahlaka ve hukuka aykırı bir
şey değildir. Ben, Türkiye'de Rumlar, Ermeniler, misyoner­
ler, yalancı mühtediler hakkında da ilmi araştırma yapılma­
sını istiyorum.

Sabataist bir gazete yazan her gün köşesinden Müslü­


manlara hakaret ve tehditler yağdırırken, onların evrensel
hak ve hukukun çiğnenmesi, çoğunluğun baskı altında tu­
tulması için gayret gösterirken bizim onları ilmi açıdan araş­
tırmamız niçin iyi göriilmüyor?

Bu ülkede Müslüman çoğunluğa düşmanlık eden Saba­


taistlerin yapacakları ilk iş, bu yakışıksız düşmanlıklarına
son vermektir. Bütün Sabataistleri kasdetmiyorum, hangile­
ri Müslümanlara düşmanlık ediyor ve saldırıyorsa onları
kastediyorum.

1 924' te, Lozan anlaşması mucibince Yunanistan'daki


Müslümanlar Türkiye'ye getirilirken, Selanik'teki Dönmeler
Yunan makamlarına dilekçe vererek "Biz Müslüman ve Türk

91
değiliz, gizli Yahudileriz. Binaenaleyh bizi mübadeleye tabi
tutmayınız, Yunanistan'da kalmak istiyoruz diye resmen
müracaatta bulunmuşlar, fakat bu istekleri kabul edilmemiş­
ti. Sabataistlerin istekleri kabul edilmiş ve Selanik'te kalmış
olsaydılar, İkinci Dünya Savaşı'nda Alman işgali esnasında
öteki Yunan Yahudileri gibi imha edilmiş olacaklardı.

Türkiye'nin nimetleriyle beslenen, zengin olan, iyi bir


hayat süren, güvenlik içinde yaşayan Sabataistlerin Müslü­
man çoğunluğa karşı olmamaları, aksine onun hak ve hür­
riyetlerini savunmaları gerekir.

Sabataistler niçin aşırı birer Atatürkçü ve laiktir? ben bu


sorunun cevabını biliyorum, lakin bu sütunlarda yazmama
imkan yoktur. Gün gelecek o gerçek de yazılacak ve millet­
çe öğrenilecektir.
7.10.1997

� SABETAİSTLER

� SABATAY Sevi (1626-1676) tarihimizin on meşhur insanı

� listesinde yer alacak derecede önemli ve tesirli bir şahsiyettir.


Sabataistler veya Selanik Dönmeleri denilen gizli cemaat de
� şu anda Türkiye'nin bir numaralı lobisi, baskı gücüdür.

� Buna rağmen Türkiye halkı, aydınlarımız, kamuoyu Saba­

� tay Sevi'yi, Sabataistleri tanımamaktadır. Bu bilgisizlik bü­

]
E-<
..... yük bir eksiklik, hatta ayıptır.

Ben polemik yapılsın, saldırılsın demiyorum. Sadece ilmi

92
araştırma yapılmasını, gizlenen gerçeklerin gün yüzüne çı­
kartılmasını istiyorum.

Yüzde yüz doğru bilgiler olduklarını söylemem ama Sa­


bataistlerle ilgili öyle rivayetler duyuyorum ki, bunları Tür­
kiyelilerin bilmesin�e yarar vardır.

Sabataistlerin Yakubi kolundan bir zat vaktiyle kadı bile


olmuş.

İsrail'de · birkaç kere cumhurbaşkanı seçilen Ben Zvi Po­


lonyalı bir Sabataistmiş.

Bazı Sabataistlerin isimlerini yazacağım, kıyamet kopa­


cak, yazamıyorum.

Sabataycılara saldırmak, hakaret etmek, onlara düşman


gözüyle bakmak elbette yanlıştır. Tiirkiye çokkültürlü bir ül­
kedir. Madem ki, tarihimizde böyle bir cemaat zuhur etmiş,
bugüne kadar gelmiş ve ülkenin bir numaralı lobisi ve baskı
grubu halini almıştır, mutlaka bilinmesi, araştırılması gerekir.
Sabataycılar �'Biz bilinmek istemiyoruz, biz Türk ve Müslü­
man görünerek bugünkü üstünlüğümüzü, saltanatımızı, gü­
cümüzü, tesirimizi, nüfuzumuzu muhafaza etmek istiyoruz"
derlerse, bu onların bileceği bir iştir. Lakin milletimizin, hal-
kın çoğunluğunun onları tanıması gereklidir. Kaldı ki, yakın
tarihimizde ve bilhassa bu günlerde bazı Sabataistler İslam �
G
dinine şiddetle saldırmakta, çoğunluğun temel hak ve hürri­
yetlerine ters düşen işler yapmaktadır. 1
o

1
Sabataistler Yahudidir, din bakımından da Museviliğin
mistik bir sektinin mensuplarıdır.

93
Üçyüz küsur senedir Türkiye tarihinde yerleri olan Saba­
taistler şimdiye kadar neler yapmışlardır? Hangi önemli şah­
siyetler Sabataisttir? Cumhuriyet yıllarında ne gibi faaliyet­
lerde bulunmuşlardır? Şu anda hangi makamlarda bulun­
maktadırlar? Ülkemizin belli başlı Sabataistleri kimlerdir?

Dünyanın başka ülkelerinde benzeri olmayan bir durum


karşısındayız. Yahudilikten kopma gizli bir cemaat Türki­
ye'nin bir numaralı baskı grubu ve gücü olmuştur.

1908'den bu yana Sabataistleri ve tesirlerini bilmeden


Türkiye'nin tarihini anlamanın, bugünkü durumunu bilme­
nin imkanı yoktur.
20.10.1997

VARLIK VERGİSİ VE DÖNMELER


İKİNCİ dünya savaşı yıllarında CHP iktidarı bir defaya
ı:.: mahsus olarak Varlık Vergisi toplarken İstanbul defterdarı
� olan Faik Ökte, "Varlık Vergisi Faciası" adlı eserinde vergi

alınan kimselerin dört kısımda mütalaa edildiklerinden, M,

� G, E ve D cetvelleri yapıldığından bahsetmektedir. M Müslü­
manları, G gayr-i müslimleri, E ecnebileri ve D de Selanik
� Dönmelerini (Sabataistleri) işaret etmek için kullanılmış. Def­
>S
ı:.: terdarın verdiği bu bilgiler, l 940'lı yıllarda Türkiye hüküme­
� _ tinin Dönmeleri ayrı bir zümre veya cemaat olarak tanımış

]
:::>
� olduğunun bir delilidir.

İsrail devleti kurulduktan sonra Dönme olduğu sandan

94
bazı kişilerin Türkiye'den oraya göç ettikleri de bilinmekte­
dir. Haldun Taner, Milliyet gazetesinin 4 Ekim 1981 tarihli
nüshasının 2'nci sayfasında yayınlanan "Yaprak" başlıklı ya­
zısında, 1949'da çıkan tek sayfalık Yaprak adlı dergiden bah­
sederken, onun yazarlarından olan Erol Güney hakkında
şöyle demektedir: "O tarihte Erol Güney okulunu bile bitir­
memişti. O devir Ankara'sının ve Türkiye'sinin sevimli ve
kültürlü bir aydını idi. Daha sonra yurduna, İsrail'e göç et­
ti. Orada kaldı."

Bazılarının inkar etmelerine rağmen Türkiye Cumhuriye­


ti tarihinde Dönmeliğin ve Dönmelerin büyük yeri, rolü, tesi­
ri olmuştur ve halen de olmaktadır.

Şu anda Dönmelerin düsturlarının birinci maddesi gizli


kalmak, tanınmamak, kendilerinden hiç bahsettirmemektir.
Eskiden kullanılan sigara kağıtları veya tarihi kartvizitler
hakkında bile araştırmalar yapıldığı, koleksiyonlar meydana
getirildiği bu zamanda, Türkiye'nin en güçlü baskı grubunu,
lobisini, cemaatini meydana getiren Sabataistler hakkında il­
mi araştırma yayınlanmaması, bu konunun gizlilikten çıkar­
tılıp milletin gözleri önüne serilmemiş olması büyük bir ek­
siklik ve ayıptır.

Türkiye'yi parmaklarında çeviren güçlü ve tesirli Dönme-


ler kimlerdir? 1997 senesinde meydana gelen krizlerde Dön­
melerin rolleri ne kadardır? Şu anda köşebaşlarında bulunan
nüfuzlu Dönmeler kimlerdir? Dönmeliğin aslı, esası nedir?

Dönmeler niçin laikliğe ve Kemalizme sımsıkı sarılmışlardır? ı


Bu gibi soruların cevapları ilmi şekilde verilmeli ve yayın­
lanmalıdır.
j
95
Günlük gazetelerde zaman zaman bazı Dönmelerin İslam
dini ve Müslümanlar aleyhinde çok ağır, çok şiddetli, çok
düşmanca yazıları yayınlanmaktadır. Bu milletin, o yazarla­
rın Dönme olduğunu bilmesinde büyük yararlar vardır.

Türkiye çokkültürlü bir ülkedir. Bu mozayik içinde her ce­


maat, her grup, her unsur yerli yerini almalıdır. Nüfus kart­
larına madem ki, vatandaşın dini de yazılıyor, Dönmelerin
kartlarına Sabataist diye yazılmalıdır. Müslüman olmadıkla­
rı, Yahudiliğin bir tarikatına mensup bulundukları halde din
hanelerine İslam yazılması yanlıştır. Rejim, Varlık Vergisi top­
larken, Dönmelere Dönme demesini biliyor da, başka husus­
larda gerçekleri niçin görmezlikten geliyor?
10.11.1997

l
ATATÜRK'ÜN HOCASI ŞEMSİ EFENDİ
ATATÜRK'ün öğretmeni Şemsi Efendi, 1852 doğum­
j0 lu bir Sabataist idi. O tarihlerde Sabataistlerin bir zahiri Müs-

� lüman ismi bulunuyor, bir de asıl kimliklerini teşkil eden Ya­


!;; hudilik ismi bulunuyordu. Şemsi Efendi'nin Yahudi ismi
� neydi, kaynaklarda buna dair bir bilgi bulamadım.

!� Şemsi Efendi Sabataist çocuklarını okutmak, Batı medeni-


yeti seviyesinde genel kültür sahibi olmalarını sağlamak
maksadıyla modern bir mektep açmak istiyordu. Kendisine,
,�
E-< Sabataistlerin Kapancı grubu üyelerince maddi imkan sağ-

·� lanmış ve okul açılmıştı. İşte Mustafa Kemal de çocukluğun­


da bu okulda okumuş, Şemsi Efendi'nin rahle-i tedrisinde

96
dirsek çürütüp ondan feyz almıştır.

Araştırmacı Ilgaz Zorlu Bey, Toplumsal Tarih dergisinin


l'inci sayısında (1 Ocak 1994) yer alan "Atatürk'ün İlk Öğ­
retmeni Şemsi Efendi Hakkında Bilinmeyen Birkaç Nokta"
başlıklı yazısında bu zatın o zamanın büyük bir Sabataycı ka­
balisti olduğunu beyan etmektedir. Şemsi Efendi, Osmanlıla­
ra ve Müslümanlara kendini Müslüman biri olarak tanıtır­
ken, el altından gizlice Sabatay dininin yayılması, Sabataycı­
lann bilgilenmesi, güçlenmesi, üstün hale gelmesi için çalışı­
yordu. Kurduğu okulun "Akaid-i diniye" hocalığını üzerine
almıştı. Bu derslerde Dönme öğrencilerine zahiren nasıl Müs­
lüman görüneceklerini, batınen de Yahudiliğin Sabatay Sevi
mezhebine nasıl bağlı kalacaklarını öğretmiş olsa gerektir.

Meşhur Sabataycı gazeteci Ahmed Emin Yalman 1922'de


Vatan gazetesinde yazdığı ''Tarihin Esrarengiz bir Sahifesi"
adlı yazı serisinde Sabataistlerin Karakaşlar grubunda mey­
dana gelen ilerlemenin Şemsi Efendi'nin açtığı Feyziye Mek­
tebi sayesinde olduğunu iddia ederek iki asulık fakr ü
"..•

cehaleti beş on senelik bir intibah silip süpürdü. Bir za­


manlar memleketin en mükemmel terbiye müessesesi olan
· 1 Fevz-i Sıbyan ve Feyziye'nin bu intibahın husfilüne pek

. büyük bir tesiri olmuştur" cümlelerini yazmıştır.


Atatürk'ün ilk hocası Şemsi Efendi bütün gayretiyle Saba-
tay Sevi'nin dinine bağlı olan Selanik Dönmelerinin ilerleme-
si ve güçlenmesi için çalışmıştır. Balkan harbinden so_nra Tür­

!;i
kiye'ye gelen bu zat, 1917'de ölmüş ve dönmelerin Üsküdar


o
Bülbülderesi'ndeki özel kabristanlarına gömülmüştür. Ölü-
münden altı yıl sonra öğrencisi Mustafa Kemal Paşa yeni
j
97
Türkiye cumhuriyetinin devlet başkanı olacaktır.

Gönül arzu eder ki, ciddi ve kudretli tarih araştırmacıları


çıksın ve bu Şemsi Efendi hakkında sahih bilgilere ve belge­
lere dayalı ciddi kitaplar yazsın.

ABD'de yayınlanan bir gazetede okuduğum bir yazıda,


çocukluğunda Atatürk'ün bir de Karay hocası olduğunu be­
yan ediyordu. 191l'de Trablusgarp savaşına kara yoluyla gi­
den Mustafa Kemal, Kudüs'te bulunduğu sırada, kaldığı ote­
lin lobisindeki birkaç Yahudi ile konuşurken onlara "Babam
bana bir Karay hoca tutmuştu" demiş olduğu yazılıdır. Bu­
rada daha fazla tafsilat veremeyeceğim. Bu konu da incelen­
melidir. Bu Karay hoca kimdir?

19.11.1997

YAHUDİLER

� BU memlekette tarihi devamlılığa en fazla taraftar olması

�!;l gereken cemaat Musevi azınlığıdır. Çünkü 1492'de Katolikler


onları İspanya'dan kovdukları zaman, kendilerine Müslü­
� man Osmanlı devleti himaye kanatlarını germiş, ülkemize

J
yerleşmelerine izin vermiştir. O tarihte hiçbir Hıristiyan ülke,
Yahudilere Müslüman Osmanlılar kadar toleranslı, şefkatli,
5 himayekar muamelede bulunmamıştır. Osmanlılar, Musevi­
,g
E-<
lerle din ve teoloji açısından aralarında büyük farklar, anlaş­
·- mazlıklar, ihtilaflar bulunmasına rağmen onları kendi barış-
§ larının (Pax) gölgesinde adalet, güven içinde yaşatmışlar;

98
dinlerini, milli kimliklerini, kültürlerini korumalannı sağla­
mışlardır.

Zamanımızda bazı Yahudilerin, Türkiye'deki din ve ide­


oloji kavgasında yanlış taraf tutmaları son derece yanlışhr.
İdeolojiler, tarihi arızalar gelip geçicidir. Rusya' daki marksist
arıza gibi her birinin bir başlangıç ve bir de bitiş tarihi vardır.
Ama tarihi devamlılık öyle değildir, o sürer gider.

CHP tek parti diktatörlüğü zamanında asıl ismini gizle­


yen, Tekin Alp adıyla kitaplar yazan ve sözde Türkçülük ya­
pan Musevi Moiz Kohen, bu milletin ezici çoğunluğunu teş­
kil eden Müslüman halkın mukaddesatına, dinine, temel hak
ve hürriyetlerine saldırmış, hatta kitaplarından birine "Kah­
rolsun Şeriat!" diye bir fasıl başlığı koymuştur. Bu ülkedeki
varlıklarını, refahlarını, güvenliklerini İslam'a ve Müslüman­
lara borçlu olan bir azınlığa mensup bu kişinin İslam dinine
bu şekilde ölçüsüzce saldırması akılla, vicdanla, hikmetle,
ahlakla, faziletle, sağduyu ile kabil-i telif olmayan bir çılgın­
lıktır. Moiz Kohen Tekinalp İslam'a böyle pervasızca saldırır-
. ken, gerçek bir ilim ve araştırma adamı olan başka bir Yahu­
di, Profesör Avram Galanti Müslümanları müdafaa ediyor,
hatta arıza rejiminin hışmından korkmayarak "Arabi Harfle­
ri Terakkimize Mani Değildir" başlığıyla ilmi bir kitap yayın-
.
lıyordu. Türkiye Yahudilerinden beklenen, Galanti'nin yo-
lundan gitmektir, Moiz Kohen Tekinalp'ın izinden değil.

İzmirli haham Sabatay Sevi'nin açlığı çığırdan giden gizli



G
Yahudi tarikatı Sabataizme (Selanik Dönmeleri) bağlı olan
Musevilere gelince: Maalesef onlardan bir kısmı da çok yan-
1fil


lış bir yoldadır. zahirde Türk ve Müslüman görünmelerine

99
rağmen, Mesihliğini ilan etmiş olan Sabatay Sevi'nin dinine
mensup olan Dönmelerin içinde İslam'a ve Müslümanlara
amansız bir savaş açmış olan güçlü kişiler vardır. Mesela ül­
kemizin medya krallarından biri bu dine mensuptur. Gazete­
lerinde. ve televizyonunda İslam'a ve Müslümanlara karşı en
ağır hücumları yapan, adeta "Türkiye'de İslam'a ve Müslü­
manlara hayat hakkı tanımıyorum" diyen bu adama, yanlış
yolda olduğunu kim söyleyecektir?

1922 yılının Eylül ayında Türk ordusu İzmir'e girerken, o


kargaşa içinde bir Musevi evinin balkonundan "Yaşasın, ya­
şasın!.." diye bağırıyormuş. Aşağıdan biri sormuş, "Çelebi,
kim yaşasın?". Yahudi "Henüz belli değil" demiş. Gönül ar­
zu eder ki, 1997 yılında da, Türkiye Musevileri, ülkemizdeki
iç kavgaya karışmasınlar; demokrasi, hukuk, insan hakları ne
gerektiriyorsa onu yapsınlar ve yanlış ata oynamasınlar.

Bu ülkedeki Yahudilerin menfaati, çoğunlukta olan ve. ta­


rihi devamlılığı temsil eden Müslümanlarla anlaşmak, uzlaş­
mak, onları desteklemektedir.

23.12.1997

S. SEVİ VE H. NAHUM
ELLİ altmış kişilik okur yazar topluluğa, Sabatay Sevi
adında birini tanıyıp tanımadıklarını sordum. Bir kişi elini
kaldırdı. Diğerleri böyle bir ismi hiç duymamışlardı.

Sabatay Sevi (1626-1676), Türkiye'nin son üç buçuk asır

100
zarfında yetiştirmiş olduğu on önemli kişiden biridir. Bugün­
kü Türkiye'de onun da tuzu biberi bulunmaktadır. Çünkü o,
. halen ülkemizin bir numaralı lobisi, baskı gücü olan Sabata­
istlerin, öteki isimleriyle Selanik Dönmelerinin piridir.
Şu anda Türkiye medyasının yüzde kırkına bir Sabataist
hükmetmektedir. Kabinede, benim bildiğim, en az bir bakan­
ları vardır. Kolejleri, üniversiteleri bulunmaktadır. Tesirleri,
güçleri, üstünlükleriyle ülkemizi hükümleri altında tutmak­
tadırlar.

Ve halkımızın, bilhassa Müslüman kesimin bu Sabatay Se­


vi' den, Sabataistlerden, Türkiye' deki güçlerinden haberi bile
yoktur. Bu cehalet beni korkutuyor, ürkütüyor.

Sabatay Sevi İzmirli bir Yahudi idi. Beklenen Mesih (Me­


sih�i mev'ud) olduğunu iddia etmiş, o zamanki Yahudilerin
bir kısmı kendisine iman etmiş, bir kısmı onu yalanlamış, ha­
dise Osmanlı devletinin sınırlarını aşmış, başka ülkelerdeki
Yahudilerin büyük ilgisini çekmiş, İstanbul'a. Saray'a getfrti­
len yalancı Mesih, kellesinin gideceği korkusuyla Kelime-i
Şehadet getirerek yalancıktan Müslüman olmuş, kendisine
Mehmed Aziz ismi verilmişti. Sabatay Sevi, peşinden giden­
lere, bundan böyle Yahudiliklerini sahte bir Müslüman kisve­
si altında yürüteceklerini bildirmiş, böylece ortaya iki kimlik­
li, zahirde yalancı Müslüman, kendi içlerinde ise Sabatay'ın
mesihliğine iman etmiş Yahudi olarak garip bir taife meyda­
na çıkmıştı. Bu Sabataistler, 1908'den bu yana Türk yenilik
hareketleri içinde büyük rol oynamıştır. Halen de, tekrar edi­
yorum ülkemizin bir numaralı gücü, lobisi, baskı grubudur.

Gelelim milletimizin başka bir cehaletine: Osmanlı devle-

1 01
ti zamanındaki son Yahudi başhahamı Hayim Nahum'un Lo­
zan andlaşmasında oynadığı hayati rolü bilen kaç vatandaşı­
mız vardır? Hayim Nahum modern Türkiye'nin mimarlann­

dandır. Lozan'ın ikinci müzakereleri esnasında Türkiye dele­


gasyonu içinde yer alan bu hahambaşı, andlaşmanın gizli
maddelerinin veya protokollannın gerçekleştiricisi olmuştur.

Türkiye Müslümanlarının şimdiye kadar Sabatay Sevi,


Hayim Nahuın hakkında ciltlerle ilmi araştırma eseri, yüzler­
ce, hatta binlerce ilmi makale yazmaları, gerçekleri gün ışığı­
na çıkartmalan gerekirdi. Lakin, ne yazık ki, köylü zihniyeti,
gecekondu ant-i kültürü Müslümanlan böyle araştırmalar
·

yapmaktan, ilmi çalışmalardan, gerçekleri öğrenmekten alı­


koymaktadır.

Bakınız ben lehte veya aleyhte bir hüküm vermiyorum.


Sadece, bu iki adam çok önemlidir diyorum. Milletin gerçek­
leri öğrenmeye hakkı vardır. Gerçekler ilmi araştırmalarla,
objektif çalışmalarla öğrenilir. Bu gibi tedkikatta demagojiye,
sövüp saymaya, beddua etmeye, sübjektifliğe yer olmaz.

jO Hani Müslümanlann "Türkiye Yahudilerini ve Sabata-


istlerini Araşhrma Enstitüsü"? Müslümanlar niçin bu önem­

!;j li konularda araştırma yapmıyorlar, yahut yapamıyorlar?

� Bu konulan inceleyecek araştırmacılann en az altı yaban­


!3 cı dile vakıf olmalan gerekir. Bizim böyle araştırıcılar yetişti-
:ı::
� recek vasıflı okullarımız var mıdır?

;
o
Sabataistler o kadar güçleniyor ki, bir müddet sonra, biz
.
istesek de, kendileri hakkında araştırma yapmamıza izin ver­
E-<
e meyeceklerdir.
� 28.3.1998
>S
1 02
BİR SABETAİSTE
BİR günlük gazetede yayınladığınız yazılan zaman za­
man okuyorum. Bu memleketin dini olan İslam'a, çoğunluğu
· teşkil eden Müslüman millete karşı korkunç bir kin besledi­
ğiniz, satırlarınızdan ve satır aralarından anlaşılıyor. Sizin de
nüfus hüviyet kartının din hanesinde İslam yazılı ama ben si­
. zin Müslüman olmadığınızı, Yahudiliğin bir tarikah olan Sa­
bataizme (Selanik Dönmeliği, Avdetilik) bağlı bulunduğunu­
zu biliyorum.

Sabataist olabilirsiniz. Bu Öncellikle sizin probleminizdir.


Ancak, benim ve on milyonlarca Türkiyelinin dini olan İs­
lam'a saldırmaya kesinlikle hakkınız yoktur. İnsan olarak
yoktur. Türkiyeli olarak yoktur. Medeni bir vatandaş olarak
yoktur.

Siz Sabataistler Türkiye'de çok küçük bir azınlıksınız. Üs­


telik de kendinizi gizliyor, zahirde yalancıktan Müslüman
görünüyorsunuz, gerçekte ise Yahudisiniz. Yakın zamana ka­
dar Sabataistler Üsküdar'daki Bülbülderesi mezarlığına ölü­
lerini gömüyorlardı. Şimdi Zincirli Kuyu kabristanına da gö­
müyorsunuz.

Siz İslam'a, Müslümanlara saldırmak hakkım nereden alı­


yorsunuz? Hukuktan, demokrasiden, adaletten, temel insan
hak ve hürriyetlerinden, medenilikten bahsetmeniz hep ya- ·�
landır. Siz, ülkenin asıl sahibi olan Müslüman millete bunla-

n layık görmüyorsunuz.

İrtica irtica diyorsunuz. Sizin irtica dediğiniz, İslam'dır.


1

·�

Müslümanların din ve inanç hürriyetlerine, inandıkları gibi

1 03
yaşama haklarına bütün demokrat ve medeni devletler izin
veriyor da, Türkiye'de niçin verilmeyecekmiş?

Sen, Donkişot yazar, mert, cesur, medeni bir insan isen ön­
ce "Evet ben Sabataist'im, Sabatay Sevi'nin dinine ve cema­
atine mensubum" diye ilan etmelisin. Sen bu işi yapmazsan,
günün birinde asıl hüviyetin elbette ortaya konulacaktır.

Türkiye Sabataistleri içinde aklı başında olan, hukuka ve


insan haklarına saygı gösteren kimselere . de buradan hitap
ediyorum. Cemaatinize, azınlığınıza mensup adamı uyarınız,
itidale davet ediniz, İslam'a ve Müslümanlara saldırmasını,
hakaret etmesini önleyiniz. Çünkü o, bugünkü azgınlıklarıy­
la, bir gün gelecek sizin de başınızı belaya sokacaktır. Bu
dünya etme bulma dünyasıdır. İnsan haklan size de lazımdı�.
Müslümanlarla iyi geçinmek sizin menfaatinizedir.
29.3.1998

MASONLAR KADAR HÜR


BAZILARI başkanlık sisteminin Türkiye'yi düze ve sela­
mete çıkartacağını söylüyor. Aslında ben de başkanlık siste­
mine taraftarım, fakat hemen o sisteme geçmekle dertlerin bi­
teceğini sanmıyorum. ABD, İngiltere, İsviçre, İsveç gibi ülke­
ı:ı::
!erdeki sistemleri, kanunları taklit ve iktibas etmekle mesele-
S
'::ı
!erimizi kolayca halledemeyiz. Oralardaki hukukun üstün­
� lüğü ve demokrasi sistemi çok eskidir, tarihi bir gelişmenin

� neticesidir.

1 04
Türkiye kendini kurtaracak sistemi öz geleneklerinde ara­
malıdır. Bizim büyük bir tarihimiz, kendi kültürümüz, kendi
medeniyetimiz, kendi "tradition"larımız vardır. Bunları dış­
layarak, geçmişe sövüp sayarak, atalarımızı kötüleyerek bir
yere varamayız.

Bugün Türkiye'deki en vahim durum devlet ile millet ara­


sındaki zıtlık ve savaşhr. Aslında devletin de bir kabahati
yoktur. Oligarşik sistemin menfaatlerinden ve imtiyazların­
dan yararlanan küçük bir azınlık kendi sistemlerini çoğunlu­
ğa zorla empoze etmek istemektedir.

Ortadoğu ülkelerinde din en büyük sosyal, siyasi, kültü­


rel güçtür. Türkiye de bir Ortadoğu ülkesi olduğuna göre,
kendi dini olan İslam'ı dışlayarak, vicdanlara hapsederek bir
yere varmasına imkan ve ihtimal yoktur.

Masonlar Türkiye Cumhuriyetini bir mason cumhuriyeti


haline getirmek istiyor ve bunun için serbestçe çalışıyor. İz­
mirli haham ve sahte mesih Sabatay Sevi'nin iki kimlikli (Za­
hirde Müslüman, batınen Yahudi) cemaati olan Sabataistler
de Türkiye'yi bir Sabataist cumhuriyet haline sokmak istiyor,
bu yolda ellerinden geleni yapıyor. Ülke medyasının yüzde
kırkı onların elindedir. Kabinede bakanları vardır. Kelle sayı­
sınca küçük, ağırlıkça büyük başka azınlıklar da cumhuriye­
ti kendi renklerine boyamak, kendi hegemonyalarını kurmak
için var güçleriyle faaliyet gösteriyorlar. Masonlara, Sabata-
istlere, başka azınlıklara, lobilere serbest olan şey Müslüman

la
çoğunluğa yasak edilmek istenmektedir. Masonlar mason I
"'-
...

cumhuriyeti kurmak isterken engellenmeyecekler; fakat
Müslümanlar kendi sistemleri, kendi idealleri, kendi kimlik-
1
1 05
leri için çalışırlarsa suç olacak. Aklın almadığı, vicdanın ka­
bul etmeyeceği bir çifte standart ka�şısındayız.

Eski 163'üncü maddeden yüz kere daha ağır bir madde­


nin Türk Ceza mevzuatına konulma teşebbüsleri korkunç bir
çılgınlıktır.

Hiçbir siyasi rejim kendi halkına zıt giderek, kendi ülkesi­


nin kimliğine, tarihine, geleneklerine cephe alarak devam
edemez.

Türkiye fazilet üzerine kurulu gerçek bir cumhuriyet, hu­


kukun üstünlüğü prensibine dayalı bir hukuk devleti, gerçek
demokrasi (sahtesi de vardır), sağlıklı bir toplum yapısı isti­
yorsa; milletler arasındaki yarişta ön sırada koşmak istiyor­
sa; ilerlemek, yücelmek, güçlenmek istiyorsa, bütün bunlan
İslam'ı dışlayarak, İslam'a cephe alarak yapamaz.

Masonlar, Sabataistler, ateistler bu memlekette ne kadar


rahat, hür, huzurlu ise Müslüman çoğunluk da en az onlar
kadar rahata, huzura, adalete, güvene kavuşmadıkça Türki­
ye bu çalkantılardan kurtulamayacaktır.

� 26.4.1998


CQ

ci3
5 KİLİSE YAPTIRAN MÜSLÜMAN
::ı::
� ÜLKEMİZİN çok büyük bir iş adamının, serveti ve gücü

� dolar milyarlanyla ölçülen zengin bir zatın Ortodoks dinine


� girdiğini iddia ettiğim için, Müslüman gazetelerden birinin

§ başyazan "Bu zat hacca gitmiştir, cuma nainazlanna devam

� eder, oruç tutar. Böyle dini bütün bir Müslümanı bu şekilde

1 06
karalamak ayıphr" mealinde bir yazı yazmışh. Polemikten
ve çekişmeden hoşlanmadığım için o zaman bu müdafaaya
cevap vermemiştim.

Şimdi, sayın başyazara soruyorum:

1 . Sizin savunmasını üzerine aldığınız ve dinibütün bir


Müslüman olarak göstermeye çalışhğınız zat, Antalya'daki
eski ve tarihi bir kiliseyi, taşlarını numaralahp gizlice naklet­
mek suretiyle kendi özel adasına getirtmiş ve müceddeden
inşa etmiştir.

2. Avrupa'dan antika kıymeti olan kilise eşyası getirtmiş,


bunları bu binaya yerleştirmiştir. Bu kilise eşyasının yurt içi­
ne kaçak olarak sokulmuş olduğunu sanmaktayım.

3. Bu zat şu anda İstanbul'daki tarihi ve çok önemli eski


bir Bizans kilisesini restore ettirmekte, bu işe büyük paralar
harcamakta, bizzat meşgul olmaktadır.

4. Aynı kişi özel jet uçağı ile sık sık Atina'ya gidip papaz­
larla görüşmektedir.

5. Adını vermediğim bu büyük zenginin Boğaz' daki köş­


�üne her gün akın akın Ortodoks papazları gelip kendisiyle
görüşmektedir.

6. Ortodoksların bayram ve yortu günlerinde Fener'deki


Patrikhaneye giderek toplantılara ve ayinlere kahlmakta,

Patrik'e karşı aşın hürmet göstermekte, önünde bel kırmak-
tadır. i

Sayın başyazar! Müslümanlıkta, "Dinde zorlama yoktur"
kaidesi vardır. Ancak, kilise yaphran, kilise tamir ettiren, pa-
J
1 07
pazlarla pek sıkıfıkı bir zatı bize "Dinibütün Müslüman" ola­
rak göstermeye çalışmanızı yadırgamamak mümkün değil­
dir.

Yakın tarihimizde, ancak zahiren Müslüman gorunen,


gerçekte ise Yahudiliğin bir tarikatı olan Sabataizme mensup
bulunan Selanik Dönmeleri de cami yaptırmışlardıf. Dönme­
lerden de hacca giden olmuştur. Onlar da zaman zaman ca­
mide görünmüşlerdir. Böyle yapmaları onların dinibütün
Müslüman olduklarını isbata yeter mi? Asıl Dönme kimlikle­
ri, Sabatay Sevi dini üzerine faaliyetleri görmezlikten geline­
bilir mi?

Ortodokslukla, Patrikhaneyle, kiliselerle, Atina'yla pek sı­


kıfıkı, pek can ciğer olan zengin ve güçlü iş adamı meselesin­
de de, madalyonun öteki yüzüne bakmadan "Pek dinibütün
bir Müslümandır" demek bir yanılma ve yanıltma olmaz mı?

Unutulmamalıdır ki, İslam'a ve Müslümanlara vurulan


en büyük darbeler, dış düşmanlardan değil, bizim kendi içi­
mizdeki "dinibütün" görünenlerden gelmiştir.
ı:>::

g Bir zat düşünün ki, cami yaptırmıyor, fakat kilise yaptın-


ı:c
yor. Din uleması ve şeyhleriyle konuşup görüşmüyor, fakat
patrikle ve papazlarla görüşüyor; camileri restore ettirmiyor,

fakat kiliseleri restore ettiriyor; sık sık İslam ülkelerine gitmi-
!3
�ı:.:
yor, fakat ayda bir kez Atina'ya gidiyor, elbette bu zatın du­
rumu şüphe vericidir ve üzerinde durulması gerekir.

ı:>:: İftira ve hakarete tabii ki karşıyız. Ancak uyanık olmalı­
:::ı
E-< yız.
"§:c
45.1998

1 08
SABETAYCILARIN KAVGASI
HÜRRİYET gazetesinin 5 Mayıs 1998 tarihli nüshasının
birinci sayfasında "Canan Barlas'ın İnanılmaz Kini" başlık­
lı yazıda "Gazeteci Canan Barlas, New York'ta kanser teda­
visi gören yazarımız Gülçin Telci'ye 'Bak ben hala Babıali­
deyim. Hiçbir yere gitmiyorum. Ama sana güle güle' diyerek
tacizde bulundu. (...) Dün kulaktan kulağa yayılan bu
skandal taciz olayı şöyle gelişti: Gülçin Telci, arkadaşları
Feride Donat ve yeğeni Mehmet Ongüt ile ( ...) New York'ta
Sofya adlı restorana gitti. Telci ve arkadaşları içeri girdiği
sırada restoranın barında Canan Barlas ve arkadaşları otu­
ruyordu. Barlas'ın yanında kızı, kaçak işadamı Halil Bez­
men'in eşi Selma Bezmen bulunuyordu."
Hürriyet' teki bu haber dikkatimi çekti. Niçin mi? Arzede­
yim:

1. Gazeteci Mehmet Barlas'ın eşi olan Mecbure Canan Bar­


las (iki ismi olmasının sebebi Sabataycılann genellikle çift
isim almalanndandır. Biri Yahudi ismidir, diğeri de Türk is­
mi), uzaktan olmak şarhyla yine Sabataycı olan Halil Bezmen
ve Gülçin Telci'nin akrabasıdır. Bu kişiler, Sabataycılığın Ka­
pancılar koluna mensuptur.

2. Halil Bezmen, daha evvel Hürriyet gazetesinde çıkan


beyanatlarında Sabataycı olduğunu açiklamış ve eğer Türki-
ye'ye iade edilirse öldürüleceğinden korktuğu için ABD Ya-

hudi cemaati tarafından koruma altına alınmıştır.
l

3. Uğur Dündar, Halil Bezmen'in babası Fuat Bezmen ile
mülakat yapmış, Fuat bey Sabatayci olduklarını reddetmişti.

1 09
4 Mayıs 1998 tarihli Yeni Yüzyıl gazetesinde yayınlanan bir
haberde Nermin Bezmen'in, Bezmen ailesinin tarihini yaza­
cağı bildiriliyordu. Nermin hanım, Bezmen'lerin İtalya'nın
Livorna şehrinden geldiklerini söylüyor. Acaba bu ailenin
kökeni nedir? Eski bir kökağacı belgesine göre, Livorno'nun
Alba kasabasından Selanik'e gelen ve ailenin başlangıcı olan
Yahudi asıllı kişi zahiren Müslüman görünerek Sabataycı ce­
maatin içine karışmıştır. Sürekli cemaat içi evlilikler dolayı­
sıyla Canan Paker (kızlık soyadı) Bezmen ailesi ile akraba ol­
maktadır.

4. Halil Bezmen'in büyükbabası olan Halil Ali Bezmen,


Sabataistlerin Kapancılar kolunun başkanı idi.

5. Bundan bir müddet önce Canan Barlas ile Gülçin Telci


arasında Mehmet Barlas yüzünden bir kavga yaşanmıştı.

Şimdiye kadar Sabataistler aralarındaki kavgaları ve ihti­


lafları açığa vurmazlardı. New York'ta bir restoranda Canan
Barlas ile Gülçin Telci arasında cereyan eden ve' Hürriyet'in
birinci sayfasına haber olan kavga, artık Sabataistlerin de bir-
e:.::

:S birleriyle kavga ettiklerini göstermesi bakımından benim il-


� gimi çekmiştir.
!;j
c:ı
Herhangi bir yorum yapmadan ve kıymet hükmü verme­

den okuyucularımın da dikkatlerini bu hususa çekmek iste­
!:l
:ı:: dim.
>:
� Altmış beş milyonluk büyük bir kütle olan Türkiye halkı­

'�
E-<
nın, kapalı kutu olan ve zahirde Türk ve Müslüman gibi gö­
ründüğü halde hakikatte Yahudi olan Sabataistleri tanıması


·

gerektiği kanaatindeyim. Çünkü sayılan birkaç on bin kişi


>:
1 10
olan bu iki kimlikli gizli cemaat şu anda ülkemizin bir numa­
ralı gücüdür. Medya sahasında büyük bir imparatorluğa sa�
hiptirler. Kabinede bakanları vardır. Başhahamları bir tıp
profesörüdür. İstanbul'da gizli sinagogları bulunmaktadır.
Bu kadar ağırlığı olan bir lobiyi, çoğunluğun tanımaması
doğru değildir.

14.5.1998

SABETAYCILARIN SALTANATI
GERSHOM Scholem'in "Sabbatai Tsevi, Le Messie
Mystique, 1626 - 1676" (Paris, 1983, Verdier Yayınevi, 969
sayfa) adlı kitabını okurken, İzmirli Sabatay Sevi'nin, ülkemi­
zin son üç asır içinde yetiştirdiği on önemli kişiden biri oldu­
ğunu daha iyi anlıyorum.

Sabatay Sevi'yi bilmeden, onun izinden giden iki kimlik­


li, zahiren Türk ve Müslüman görünen, gerçekte ise Yahudi
olan Sabataistleri tanımadan bugün Türkiye'de olan bitenleri
anlamanın imkanı yoktur.

Cahiller bilmedikleri şeyleri yok sanırlar. Bugün on mil­


yonlarca Türkiyeli Müslüman ne Sabatay Sevi'yi tanıyor, ne
de sayıca küçük, güç itibarıyla çok büyük olan Sabataycıları.
Lakin, halk bilmese de, onlar vardır ve el altından Türkiye'yi

idare etmekte, yönlendirmektedir.
�,.:�.
J
Gershom Scholem, Sabatay Sevi hakkındaki eserini İbra­
nice yazmıştır. Eser İngilizceye, Fransızcaya ve başka büyük

111
dillere çevrilmiştir. Türkçeye çevrilmiştir. Halbuki, bu eserin
en önce Türkçeye tercüme edilmiş olması gerekir. Çünkü Sa­
bataycılar, yakın tarihimizin en güçlü baskı grubunu ve lobi­
sini teşkil etmektedir.

Scholem'in eseri Türkçeye kolayca çevrilebilir mi? Bu ter­


cüme çok zordur. Konuya aşina olmak, Musevi dinini, misti�
sizmini, İbrani tarihini bilmek gerekir. Sadece iyi İngilizce ve­
ya Fransızca bilmekle halledilebilecek bir iş değildir bu. En
az iki mütercim, onların yanında Musevilik kültürüne aşina
iki danışman, yardımcı ansiklopedi ve kaynak kitaplar bu�
lu�masi gerekir.

Sabatay Sevi, 1676'da Adriyatik denizi kenarındaki bir


Osmanlı şehrinde sürgünde öldü ama şu anda onun tesiri
Türkiye' de bütün gücüyle hükürnfermadır.

Daha evvelce de yazmış olduğum gibi Ankara kabinesin­


de en az bir bakanlan vardır. Medyanın yüzde kırkı onların
elindedir. Kolejleri, üniversiteleri, güçlü müesseseleri vardır.
Türkiye'de onların borusu ötmektedir.

Türkiye'yi bugünkü perişan hale, çocukluğunda bir Ka­


ray hocadan gizlice Yahudi diniyle ilgili dersler alan ve her
gece "Sema Yisrael" duasını okumadan yatağa girip uyuma­
yan bir kişi sokmuştur.

Sabataistler kimlerdir? Şu andaki hahambaşılannın ismi



5 ve kimliği nedir? Kaç adet gizli sinagogları bulunmaktadır?

,�
E-<
Türkiye üzerindeki saltanatlarını devam ettirmek için ne gibi
bir strateji uygulamaktadırlar? Ortodoks Museviler ile Saba-
·g taycılann arası nasıldır?.. Bu millet bu gibi sualleri sormalı ve

1 12
cevaplarını öğrenmeye çalışmalıdır.

Sabataycılar meselesi antisemitizm yapılarak, iftira atıla­


rak, yalan dolan haberler yayılarak halledilemez. Yapılacak
iş, bu konuda sağlam bilgilere ve belgelere dayanarak ilmi
araştırma ve yayın işine ağırlık vermektir. Scholem'in kitabı­
nın sonunda Sabatay Sevi ile ilgili uzun bir bibliyografya yer
alıyor. Bunların bir kısmı pekala Türkçeye aktarılabilir.

Çok zeki, çok yetenekli, çok çalışkan, çok azimli on kadar


Türk gencine İbranice öğretilerek, Yahudi kültürü konusun­
da ihtisas yaptırılarak bir araştirma ekibi kurma faaliyetine
başlanılmalıdır.

Müslüman çoğunluk artık bu gibi konularda cahilliği,


akılsızlığı bırakmalı ve ilme ve araştırmaya sarılmalıdır.

Sabatay Sevi sağlığında, Yahudilerin beklenen mesihi ve


kralı olduğunu ilan etmiş, Osmanlı devletinin nice vilayetle­
rini kardeşlerine ve yakınlarına peşkeş çekmişti. Hatta bazı
sinagoglarda Padişaha yapılan duayı da kaldırtmış ve onla­
rın yerine kendisini koymuştu.

Sahte Mesih sürgünde öldü ama, peşinden gidenler, bu­


günün Türkiye'sine hakim oldular.

15.5.1998

1 13
BİR BUÇUK MİLYON YAHUDİ TÜRK
TÜRKİYE Yahudi cemaatinin ileri gelenlerinden, temsilci­
lerinden, SOO'üncü Yıl Vakfı idarecilerinden Harry Ojalvo,
Aksiyon dergisi muhabiri Mustafa Aydın'ın kendisine yönelt­
tiği "Bir de 17'nci yüzyılda bazı Yahudilerin İslam'a girme
olayı var " şeklindeki soruyu şöyle cevaplandırmış:
•••

"Sabetay Sevi hadisesi. Bu devirde bir kısım Museviler -


Benim tahminimce 50 bin Musevi- Müslümanlığı kabul et- ' .
miştir. Toplam nüfusu 13 buçuk milyonluk bir ülkede. Tür­
kiye eğer bugün 65 milyon oldu ise ve o devirde 50 bin kişi
Müslümanlığı kabul etti ise, nisbet itibariyle bugün Yahudi
kökenli bir buçuk milyon Türk'ün bulunması gerekli. Ya­
hudi kökenli olarak Sebati devrinden gelme nitekim hepi­
mizin tanıdığı bugün dışişleri bakanımız olan İsmail Cem
İpekçi var. O Sebati'dir. Coşkun Kırca var. Epeyi insan
var.. " (Aksiyon, 23/29 Mayıs 1998, s. 13-14).
.

Harry Ojalvo'nun "Sebatı" dediği, bizim Sabataist ve Sela­


nik Dönmesi olarak vasıflandırdığımız iki kimlikli gizli ve es-
ııı:
:s rarengiz Yahudi cemaatidir.

� Ojalvo, beyanatının başka bir yerinde, 17'nci asırda yalan­

� cıktan Müslüman olmuş Yahudiler için şöyle diyor:


!3

"Ne İspanyolca bilir, ne bir şey bilir, hatta su kablmamış
bir Türktür bu insanlar "
•••

Pi:
!::l
Yahudiler ve Sabataistler genellikle, kendi cemaatlerine ait
E:l
E:! sırları dışarıya vermezlerdi. Harry Ojalvo bu kuralı bozmuşa
§ benziyor. Aslında Aksiyon dergisi, yaşı seksene yaklaşmış Ya­

� imdi ileri geleniyle yaptığı röportaj ile çok önemli bir konuya

1 14
ışık tutmuş oldu. Sanırım bu röportaj hem Aksiyoncuların,
hem de Ojalvo'nun başını ağrıtacak, kapalı kapılar arkasın­
dan hayli müzakere ve tartışmaya sebep olacaktır.

Ojalvo'nun iddia ettiği gibi ülkemizde gerçekten bir buçuk


milyon Yahudi kökenli vatandaş var mıdır? Şu anda böyle bir
sualin muhatabı kimdir? Bu hususu kim inceleyip cevap vere­
cektir?

Bu Yahudi kökenli "Türkler" gerçekten Yahudil �erini


unutmuşlar mıdır? Yoksa, en azından bunların bir kısmı, biri
zahiri ve sahte Türk-Müslüman kimliği, diğeri Yahudi-Saba­
taist kimliği mi taşımaktadır? Sabataistlerin Cerrahpaşa Tıp
Fakültesinde profesör olan bir hahambaşıları bulunduğu söy­
leniyor. Yıne, İstanbul'un çeşitli yerlerinde gizli Sabataist sina­
gogları bulunduğuna dair rivayetler var.

Konuşan Türkiye, Sabataizmi, Sabataistleri de konuşmalı­


dır. Bu konunun üzerine ilmin, araştırmanın, tarihi belge ve
bilgilerin, gerçeğin ışığı tutulmalıdır.

İddia edildiği gibi bazı Sabataistler İslam'a ve Müslüman­


lara savaş ilan etmiş midir? Bunlar kimlerdir?

Sabataizm konusunda Türkiye hahambaşılığı niçin sus­


maktadır? Sabataistler Müslüman mıdır, Musevi midir? Hem
Müslüman, hem Musevi olmaları mümkün olmayacağına gö­
re, asıl kimlikleri hangisidir? ·�
rı.ı

Şu anda nüfus kartlarının din hanesi karşısında ''Musevi"


yazan 27 bin Yahudi vatandaşımız vardır. Bunlara, Harry ,l
..,.,..
Ojalvo'nun iddia ettiği bir buçuk milyon Yahudi kökenli

Türk'ü ilave edersek, gerçekten büyük bir rakamla karşı kar-

1 15
şıya geliyoruz. Doğrusu nedir?

Bırakınız gizli bir buçuk milyon Yahudiyi, yüzde yüz Ya­


hudi olduğu bilinen 27 bin kişilik cemaat bile Türkiye'nin ti­
caret, iktisat, sanayi, finans, kültür faaliyetlerinde çok büyük
bir paya sahiptir.

Ben siyonizme karşıyım ama antisemitist değilim. Ülkem­


de, millet tarafından bilinmeyen gizli cemaatlerin, iki kimlikli
cemaatlerin bulunması beni düşündürüyor. Düşmanlık yap- 1

madan bu konuları ilmin, realitenin ışığı altında incelemenin


zamanı gelmedi mi?

Bakalım Aksiyon'un yayını ne gibi yankılar uyandıracak?


Bu dergiyi yayınlayanlar şimdiye kadar böyle cesur yayınlar
yapmazlardı. Bu cesaretleri nereden geliyor? Ne gibi reaksi­
yonlarla karşılaş<tcaklar? Boş bulunarak mı bu yayını yaptılar,
yoksa artık bu gibi tabu konuların üzerine cesaretle gitmeye
mi karar verdiler? Bunu zaman gösterecek.

25.5.JQ<lS

DÖNMELER VE TERÖRİZM
AKİT gazetesinin 25 Mayıs tarihli nüshasında, İnsan Hak­
lan Derneği Başkanı Akın Birdal'a yapılan suikastta Dönme­
lerin Karakaşlar kolunun da parmağı olduğu, emekli bir is- .
tihbarat uzmanına dayanılarak beyan edildi. Aynı şahıs, ül­
kemizde YPO ve Druma Meclisi adlarını taşıyan iki gizli ör-

1 16
güt bulunduğunu, bunların yönetiminin Selanik Dönmeleri­
nin elinde olduğunu iddia ediyor.

Şimdiye kadar Türkiye Sabataistlerinin veya Selanik Dön­


melerinin böyle gizli teşkilatlar kurduklarını bilmiyorduk.
Hele, Sabataistlerin silahlı terör hareketine başvuracaklarına
hiç ihtimal vermezdik.

Türkiye'de 1997 Şubat'ından bu yana akıllara hayret vere­


cek gelişmeler oluyor.

İki büyük kartelin kontrolunda olan yüksek tirajlı ve tesir­


li gazeteler ile seyircisi çok televizyonlar ülkemizdeki mason­
ların, Selanik Dönmelerinin bu gibi faaliyetleri hakkında mil­
leti uyarmıyor.

Ben şahsen, Selanik Dönmelerinin nüfus kağıtlarının din


hanesindeki "İslam" sıfatının çıkartılmasını ve yerine "Mfrse­
vi-Sabataist" yazılmasını istiyorum.

Gerek İsrail'deki, gerekse Türkiye'deki hahambaşılıklar


bu gibi konuların kurcalanmasını istemiyor. Bizim Diyanet
İşleri Başkanlığımız da suya sabuna dokunmuyor. Peki, bu
iki kimlikli Sabataistler meselesi hep böyle mi kalacaktır?
Bunlar, zahiren Türk ve Müslüman görünüyor, gerçekte ise
Yahudiliğin bir tarikatına mensup bulunuyor. Rivayete göre
bir kısmının gizli Yahudi isimleri bile varmış.

Selanik Dönmelerinin, bir tıp fakültesinde profesör olan


başhahamları kimdir? Önemli makamlarda ve memuriyetler­
de hangi Sabataistler bulunmaktadır? Yakın tarihimizdeki
belli başlı §abataistler kimlerdir?

Bir kısım Sabataistler için Türkler ve Müslümanlar arasın-

117
da erimiş, asimile olmuşlardır deniliyor. Böyle midir? BÖyie
olanlara bir şey demiyoruz. Ama gerçekten iki kimlikli, bir
yüzü Türk-Müslüman, öbür yüzü Yahudi olanlar ne yapıyor?
Bir gazetede her gün İslam'a, Müslümanlara çatan Sabataist
yazarın, bu milletin, bu ülkenin dinine saldırmaya hakkı var
mıdır?

Türkiye ve Zaman gibi büyük gazeteler niçin Sabataistler


ile ilgili yayın yapmıyorlar? Ben polemik istemiyorum, sade­
ce gerçekleri öğrenmek istiyorum.

İnsanların doğruları öğrenmeye hakkı vardır. Ülkemizde


bu kadar güçlü, tesirli, nüfuzlu olan gizli bir cemaatin millet­
çe bilinmemesi doğru mudur?
28.5.1998

NİÇİN SUSUYORLAR
"'
YAHUDİLERİN "Beşyüzüncü Yıl Vakfı" yöneticilerin-
5 den Harry Ojalvo'nun Aksiyon dergisinde (sayı: 181) yayın-
0

.....
lanan önemli açıklamaları gereken ilgiyi görmedi ve bekle-
u.ı
ı:::ı
< nen yankıyı meydana getirmedi. Çünkü:
rJl

2 1 . Türkiye medyasının büyük kartellerinden biri Sabata-


< istlere aittir. Onlar, kendileri ile ilgili yayın yapmazlar, konu-
>-
fil yu kesinlikle gündeme getirmezler. Bu kartel, Türk medyası­
:2
"' nın yüzde kırkını temsil etmektedir.
'::ı
E-<
·5 2. Öteki büyük medya kartelinin sahibi Sabataist değildir
2
ama orada da Sabataistlerin büyük nüfuzu, tesiri vardır. On-

118
lar da, ülkemizin bir numaralı baskı grubu ve lobisi olan .?e­
. lanik Dönmeleri ile ilgili yayın yapmazlar.

Geriye ne kalıyor? .. İki büyük medya kartelinin dışında


bulunan Atatürkçü, çağdaş, laik yayın organlarında da hayli
Sabataist mevcuttur. Bu konuda onlar da susar.

İslami kesimin medyasına gelince. Hayli yüksek tiraja sa­


hip büyük bir gazetenin ana siyaseti fincancı kahrlarını ür­
kütmemektir. Pembe ve huzur verici yayınlar yapar, suya sa­
buna dokunmaz.

Öteki büyük cemaat �azetesi de pek ürkek, pek ihtiyat­


kardır.

Yahu, Sabataistler Türkiye'nin en güçlü cemaatini teşkil


ediyor ve bu iki kimlikli vatandaş grubunu bilen, tanıyan yok
denecek kadar az.

Sabataist bir yazar, her gün köşesinden İslam'a, Müslü­


manlara saldırıyor, çoğunluğun temel haklarını hiçe sayan
tehditkar yazılar kaleme alıyor. On milyon�arca Müslüman
bu saldırılar karşısında sanki afyonlanmış gibi sessiz ve tep­
kisiz kalıyor. Ümmet şuurunu yitiren, cemaat fanatizmine
kapılan kütlelerin tek derdi kendi din baronlarını a�şlamak,
reklamlarını yapmaktır.

Zaman zaman okuyucularımdan bazıları Sabataistlerle il-


gili kaynak soruyor. Onlara bir iki kitap ismi vereyim: �
1. Yakın Tarihimizde Gizli Çehreler. M. Ertuğrul Düzdağ
(2'nci baskı) İstanbul, 1994, 462 sayfa. Bu kitabın 300 sayfası l
l
Dönmelere ayrılmıştır. "Yakın Tarihimizde Dönmelik ve
Dönmeler" adıyla genişletilmiş yeni baskısı hazırlanmaktadır.

1 19
2. Dönmeler Tarihi. Prof. Abdurrahman Küçük. Ankara,
1990, 580 s.

3. Gizli Yahudi Cemaati: Türkiye Dönmeleri. Ankara Üni­


versitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi no. 30, s. 217-244. Ankara
1988. (İsrailli Profesör Gershom Scholem' in bu yazısı Abdurrah­
man Küçük tarafından çevrilmiştir.)

4. İngilizce bilenler için: "Sabbatai Sevi, The Mystical


Messiah." Princeton University Press. 27+1000 s. + 13 resim.
1975

5. Fransızca bilenler için: "Sabbatal Tsevi, Le Messie


Mystique." Verdier Yayınevi. Lagrasse (Fransa), 969 s. + 13 s.
resim.

Daha önce de yazmıştım, tezelden "Türkiye Yahudileri


ve SabataisUeri Araştırmalan Dergisi" yayınlanmalı, bu ko­
nunun üzerine ışık tutulmalıdır.
1.6.1998

�o
�CD
İKİ KİMLİKLİLER
cii TÜRKİYE çokkültürlü bir ülkedir. ''Türkiyeli" ana kimli-
� ğinin yanında bir yığın ikinci dereceden kimlik görülmekte­
,.:::
,,... dir. Etnik menşe (köken) itibarıyla homojen bir yapıya sahip


,;:ı
değiliz. Türklerden başka Kürtler, Zazalar, Arnavutlar, Boş­
naklar, Pomaklar, Romanlar, Çerkezler, Abazalar, Çeçenler,
E-<
·§ Karaçaylar, Balkarlar, Tatarlar, Lazlar, Gürcüler ve listesi

� uzun olacak birçok başka kavimlere mensup vatandaşlar

1 20
mevcuttur. Bunlar Türkleşmiştir, Türkçe konuşmaktadır ama
büyük bir kısmının ikinci kimlikleri de devam etmektedir.

Ülkemizde aynca Hıristiyan azınlıklar da vardır. Ermeni


. cemaati, Rum Ortodoks cemaati gibi. Bunların temel hakları
ve hürriyetleri Lozan andlaşmasıyla uluslararası güvence al­
tına alınmışhr.

Yirmi altı bin kişi olmakla beraber Türkiye Musevi cema­


ati de çok önemli bir cemaattir. İktisat, ticaret, finans bakı­
mından onların ağırlığı yirmi altı milyon Müslümandan da­
ha fazladır.

Türkiye' de, bu saydıklarımın dışında bir de fazla bilinme­


yen, gizli farklı topluluklar bulunuyor. Bunların en önemlisi
Sabataist cemaattir. Bunlar zahirde Türk ve Müslüman kim­
liği taşımakta, gerçekte ise Yahudiliğin bir kolunu teşkil et­
mektedir. Yahudi cemaati ileri gelenlerinden Harry Ojalvo,
Aksiyon dergisinde yayınlanan bir röportajda "Türkiye'de
bir buçuk milyon Yahudi kökenli vatandaş bulunduğunu"
iddia etti. Eğer Ojalvo'nun söyledikleri doğruysa bu gerçek­
ten çok büyük bir rakamdır. Bu Yahudiler ne işler yaparlar?
Hangi sahada tesir ve ağırlıkları fazladır? Türkiye'nin idare
mekanizması içinde bunların rolü nedir? Bugünkü İslam-La­
iklik kavgasında hangi tarafta yer almışlardır? Ben şahsen bu
suallerin cevaplarını bilmek isterim.

Ülkemizde Türk ve Müslüman kimliğine sahip bir kısım


Ermeni asıllı vatandaşların bulunduğuna dair de rivayetler
vardır. 1915'te cereyan eden müessif vakalar esnasında orta­
. da kalan birtakım Ermeni yetimleri toplanmış, okullara, ye-
tiştirme yurtlarına konulmuş ve bunlar Müslüman olarak

1 21
terbiye edilmiş deniliyor. Acaba bunların hepsi de Müslüman
olabildiler mi? Olmayanlar ne yaptılar? Onların çocukları, to­
runları ne yapıyor? Şu anda devletin üst tabakasında böyle
Ermeni asıllı kaç kişi vardır? Bu gibi sorulara kim cevap ve­
rebilir?

Osmanlılar Almanlarla iki yüz seneden fazla bir zaman


boyunca savaşmışlardır. Bu savaşlar esnasında onlardan esir­
ler alınmış, bu esirlerin bir kısmı zamanla ihtida ederek Müs­
lüman çoğunluğun içine karışmıştır.

Ben çokkültürlülüğü bir zenginlik unsuru olarak görmek­


teyim. Ülkemdeki ırk ve ikinci kimlik çokluğundan dolayı
hiç rahatsız değilim. Gerçek demokrasi, hukukun üstünlüğü,
din ve vicdan hürriyeti, temel insan haklarına riayet ve saygı
olduktan sonra pekala barış ve uyum içinde yaşayabiliriz.

Ancak beni korkutan husus zahirde Türk ve Müslüman


göründükleri halde asıl kimliklerini gizli tutan topluluklar­
dır. Bunlar Türkiye'yi içten yıkabili�.

26.1998

SABETAYCILARIN KİMLİGİ
İZMİRLİ sahte Mesih Sabatay Sevi'nin (1626-1676) dinine
ı:ı::


o
bağlı olan Yahudilere Sabataist, Selanik Dönmesi, Avdeti de-
nilmektedir. Bunların iki kimlikleri vardır. Hüviyet kartların­
E-<
da Türk w !vtüslüman oldukları yazılıdır. Bu bir aldatmaca­
§
dan ibarettir. Asıl kimlikleri Yahudi-Sabataist kimliğidir.

1 22
Yahudi cemaati en ileri gelenlerinden Harry Ojalvo'nun
Aksiyon dergisine verdiği beyanata göre, bugün Türkiye'de
bir buçuk milyon Yahudi kökenli vatandaş vardır. Bazı iddi­
alara göre bu rakam 180 bindir.

Sabataycıların bir Türk-Müslüman isimleri, bir de kendi


. aralarında Yahudi isimleri olduğu iddia edilmektedir.

Sabataycıların gizli bir hahambaşıları, gizli sinagogları


(havraları) bulunmaktadır.

Sabataycılar kendi aralarında üç kola ayrılmışlardır:

1. KAPANCILAR veya I<apani'ler.

2. KARAKAŞ'lar.

3. YAKUBİ'ler.

Sabataycılığın birinci prensibi gizliliktir. Osmanlı impara­


torluğu zamanında ve Cumhuriyet devrinde büyük işler, in­
kılaplar, ihtilaller başarmışlar, Türkiye'ye damgalarını vur­
muşlar, ülkeyi hegemonyaları altına almışlardır.

Gerek Türkiye Musevileri hahambaşılığı, gerekse İsrail


hahambaşılığı Sabataistleri Yahudi olarak kabul etmemekte,
"Onlar Müslüman olmuşlardır, öylece kalsınlar'' demektedir­
ler. Ancak, Sabataistlerin gerçekten Müslüman olmadıkları
kesin olduğuna göre bu gizli, esrarlı cemaat hangi kimlik
içinde mütalaa edilecektir?
19.6.1998

1 23
OJALVO HAKKINDA AÇIKLAMA
500. YIL VAKFI'ndan bir açıklama aldım. Metnini aynen
yayınlıyorum:

Sayın Mehmet Şevket Eygi,

Milli Gazete'nin 25 Mayıs 1998 tarihli sayısında yayınla­


nan "Birbuçuk Milyon Yahudi Türk" başlıklı makalenizle il­
gili olarak yapılmasını gerekli gördüğüm bazı açıklamaları
bilginize sunmak istedim:

Yazınızda adı geçen Bay Harry Ojalvo kendi arzusuyla


bazı konularda Vakfımıza danışmanlık yapmaktadır. Kendi­
sinin Vakfı temsil ve Vakıf adına demeç verme yetkisi yoktur.
Ayrıca söylediklerinin saptırıldığını ve çarpıtıldığını ifade et­
mektedir. Esasen bölücü-ayırıcı değil, birleştirici-uzlaştırıcı
niteliği olan ve kendisini Türkiye dışında bu ülkeyi ve bu ül­
kenin insanını tanıtmaya adamış bulunan Vakfımız yazınızın
konusunu oluşturan etnik hususlara itibar etmemektedir.

Arzeder, bilvesile saygılar sunarım.


TevfikSaraçoğlu
Başkan Vekili
Emekli Büyükelçi
Bu açıklamaya benim de ilave etmek istediğim bazı bilgi­
ler vardır. Harry Ojalvo'nun Aksiyon dergisindeki röportajı
Türkiye Yahudileri ve Sabataistler arasında sıkıntıya ve hid­
ı:>:
l"l
...J dete sebep olmuştur. Bay Ojalvo bunlardan kendi payına dü-
::..:
:� şen zılgıtı almıştır.
E-<
·g Türkiye Musevileri, Sabataist Yahudiler konusunda açık

� yürekli ve cesur olmaya mecburdur. Onlara "Siz Türk ve

1 24
Müslümansınız, Yahudilikle bir alakanız kalmamıştır" de­
mek gerçekleri inkar etmek olur. Ortodoks Musevilikten
uzaklaşmış olmalarına rağmen Sabataistler yine de Yahudi ve
Musevidir.

Gerçekleri Türkiye halkından gizlemek doğru değildir.


Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı ile Türkiye Yahudileri Baş­
hahamlığı bir araya gelerek Sabataistlerin dinini, kimliğini
açığa kavuşturı.�alıdır.

Büyük günlük gazetelerden birinde her Allah'ın günü İs­


H\m'a ve Müslümanlara ateş püsküren, kin kusan, Müslüman
çoğunluğun demokratik hakları.nı, temel hürriyet ve haysi­
yetlerini hiçe sayan, onları ezecek bii diktatörlük kurulması­
nı teşvik eden Sabataist-Yahudi yazar bu faaliyetine devam
ettikçe biz Müslümanlar da, Sabataizm konusundaki yayın­
larımıza devam edeceğiz.

500. Yıl Vakfı başkan vekili sayın Tevfik Saraçoğlu beye


açıklaması için teşekkür ediyorum. Şimdiye kadar böyle açık­
lamalar yapılmıyor, sorular sükut ile geçiştiriliyordu. İlk de­
fa bir açıklama yayınlanmıştır. Türkiye halkı bu gibi konular­
da bilgilendirilmelidir. İyi bir başlangıç olmuştur.
24.6.1098

SORULAR
O zat hacca gitmiştir, cuma namazlarını kılar, dinibütün
bir Müslümandır, onun Müslümanlığından şüphe etmek
ayıptır mealinde bir yazı kaleme alıp başmakale olarak ya­
yınlamıştınız. Şimdi size soruyorum:

1 25
Birinci soru: Bu zat, Antalya'daki bir kilise harabesinin
taşlarını teker teker numaralatarak gizlice İstanbul'daki ada­
sına getirtmiş ve orada yeniden inşa ettirmiştir. Siz hiç kendi­
sine kilise yaptırtan Müslüman gördünüz mü?

İkinci soru: Yine bu zat, Avrupa'dan maddi kıymeti yük­


sek eski ve antika kilise eşyası, şamdanlar, haçlar, putlar, su­
retler ve saireyi yasal olmayan yollardan yurda sokmuş ve
adasındaki kiliseyi bunlarla tezyin etmiştir. Siz hiç böyle ya- ,
pan bir Müslüman gördünüz mü?

Üçüncü soru: Sizin dinibütün halis Müslümandır dediği­


niz kişi, ayda birkaç kez özel uçağı ile Yunanistan'a gitmekte­
dir. Bu muntazam seyahatlere sebep olarak oradaki berberi­
ne traş olmak için gittiği söyleniyor. Bu cevap sizi tatmin edi­
yor mu? Sizin şu muhterem sakın oradaki patriklerle, papaz­
larla görüşmeye gitmesin.

Dördüncü soru: Bu kişi şu anda İstanbul'da camiye çev­


rilmiş olan eski bir Bizans kilisesini restore ettirmekte, sık sık
bu restorasyon faaliyetlerini yerinde incelemekte, bunun için

� trilyonlar harcamaktadır. Siz, bunca tamire muhtaç İslam ve

� ecdat eseri varken, kilise tamir ettirten bir Müslüman gördü­



CQ
nüz mü? Üstelik de, restorasyondan sonra bu binanın cami­
Jj likten çıkartılacağı ve önce müze, sonra kilise yapılacağı id­
!3 dia edilmektedir.

� Beşinci soru: Sizin şu dinibütün zatınız hiçbir İslam hoca-
� sı, tasavvuf büyüğü, şeyh ile görüşüp konuşmaz, ellerini öp­

E:! mez. Lakin Fener Patriki'ni sık sık ziyaret eder, önünde iki

§ büklüm reveranslar yapar. Bu zat ne biçim bir Müslümandır?


1 26
Altıncı soru: Bu zahn İstanbul'daki saray misali mAlika­
nesi şu sıralarda Yunanistan'dan gelen Ortodoks ruhanilerle
dolup taşmaktadır. Papazlarla bu sizin dinibütün Müslüma­
nın bu kadar sıkı fıkı alakasını nasıl izah ediyorsunuz?

Sayın yazar dostumuz, saflığı bırakalım ve gözümüzü iyi


açalım. Bugün memleketimizde Türk ve Müslüman kimliği
taşıyan, fakat Yahudiliğin Sabataizm tarikatına mensup olan
onbinlerce vatandaş bulunmaktadır. Onlara dinibütün Müs­
lüman diyebilir miyiz?

Sizin savunduğunuz zatın garip faaliyetleri, şüphe uyan­


dıran münasebetleri bulunmaktadır. Bu zat ülkemizin sayılı
zenginl�rindendir. Ürettiği mallan satarak milyarla dolar ka­
zanmışhr. Böyle bir kişi elbetteki Patrik'le, kiliseyle, papaz­
larla, Hıristiyanlıkla ilgisini halkın bilmesini istemez. Çünkü
büyük ticaretine kesat gelebilir.

Yunanistan'ın, Patrikhanenin Türkiye üzerindeki emelle­


rini düşünelim. Onların dinine girmiş olan bir kimsenin ya­
pabileceği tahribah küçümsemeyelim.

Hürmetlerimle.
24.06.1998

AÇIKLAMAYA CEVAP
-�
u.ı
TÜRKİYE Yahudi cemaatinin ileri gelenlerinden Harry !ü
Ojalvo, Aksiyon dergisinde yayınlanan beyanatında ülke-
mizde bir buçuk milyon Yahudi Dönmesi bulunduğunu, ha-
1
o

len kabinedeki bakanlardan birinin dönme olduğunu, meş-


hur bir gazetecinin de aynı cemaate mensup bulunduğunu J

1 27
iddia etmişti. Ben de bu konuda bir yazı kaleme almıştım.
500. Yıl Vakfı başkan vekili emekli büyükelçi sayın Tevfik
Saraçoğlu bir açıklama göndererek, Ojalvo'nun söyledikleri­
nin saptırıldığını bildirmişti.
, ""r�ı��o.,,.:'1,. · . ,
Aksiyon dergisinde yayınlanan röportajı hazırlayari'Mus-
tafa Aydın beyden, bu mevzu ile ilgili şu açıklamayı almış
bulunuyorum:

"24 Haziran 1998 tarihli "Takvimden Yapraklar" adlı kö­


şenizde 500. Yıl Vakfı başkan vekili emekli büyükelçi Tev­
fik Saraçoğlu beyin açıklamısını üzüntüyle okudum. Sayın
Harry Ojalvo ile iki saatten fazla bir sürede cereyan eden
sohbetten dört sayfalık bir haber oluştu. Sabataycılar ya da
sayın Ojalvo'nun deyişiyle "Sabatiler" bu röportajdaki un­
surlardan sadece biriydi. Yaptığımız haberde Yahudi cema­
ati ile ülkenin herşeye rağmen saygın bir cemaati olan Sa­
bataycıların arasını açmak gibi bir niyet olmadı. Olsaydı, o
unsur manşete çekilirdi. Sayın Tevfik Saraçoğlu'nun sayın
Ojalvo'yu bir çırpıda harcayıvermesini de vefa duygulan
ile izah edemiyorum. Bunu dile getirecek olan herhalde
ben olmamalıyım. Sayın Ojalvo'nun Yahudi Müzesi'ni kur­
mak için kaç yılını harcadığını herkes biliyor. Bir de, sayın
Saraçoğlu'nun benzer bir açıklamayı Aksiyon dergisine
yapması beklenirdi. Nedense buna gerek görmedi. Kendi­
sinin bana yönelik "çarptırma ve saptırma" iddialarına ge­
lince, o kaset her ihtimale karşı bir kaç adet çoğaltılmış
olup isteyen herkes dergiye gelerek bizzat dinleyebilir.
Eğer isterse, sayın Saraçoğlu'na da (ücreti mukabilinde) bir
nüsha çoğaltıp gönderebilirim. Mustafa Aydın."

1 28
Sayın Harry Ojalvo, Aksiyon dergisine verdiği beyanattan
sonra bazı Yahudi ileri gelenleri tarafından ağır baskılara ma­
ruz bırakılmıştır. Bunu üzüntü ile karşılamamak mümkün
değildir.

Ülkemizdeki Yahudi cemaatinin sayısı çok az olmakla be­


raber (26 bin kişi) iktisadi, mali, ticari, sosyal, kültürel nüfuz­
ları ve ağırlıkları çok büyüktür. Türkiye halkının, bu kadar
güce ve tesire sahip bir cemaati tanımak istemesi gayet nor­
maldir. Ancak Yahudiler ve onların gizli bir kolu olan Sabata­
istler kendilerinden bahsedilmesinden hiç hoşlanmıyor. Ar­
tık biraz cesaretli olmalı, açılmalı, şeffaflaşmalıdırlar.

Bu vesile ile şu hususu da belirtmek isterim ki, bugün bü­


yük basınımızda yuvalanmış birtakım Sabataistler İslam di­
nine karşı Don Kişotvari bir savaş açmışlardır. Azınlık men­
suplarının ülkenin hakim dini ile savaşmaları doğru değildir.
Böyle bir savaşın faturasını sadece savaşanlar ödemez, bu­
nun sıkıntısını bütün Yahudiler ve Sabataistler çeker. 500. Yıl
Vakfı yöneticileri, birtakım gizli Yahudilerin İslam'a ve Müs­
lümanlara saldırmasını önlemek için harekete geçmelidir. Bu
bir insanlık borcudur.

27.6.1998

SABETAYCILAR -�
ı:ı.:ı

LOZAN andlaşmasına, Türkiye'de yaşayan Rumların Yu-


nanistan'a orada yaşayan Türklerin de Türkiye'ye gönderi- l
... ,.,
leceği maddesi konulmuştu. Sadece İstanbul Rumları ile Ba-
tı Trakya Müslümanları bu mübadeleden muaf tutulmuştu. J
,.::;

1 29
Osmanlılar zamanında Selanik dünyanın· en büyük Yahudi
şehriydi. Oradaki Yahudilerin bir kısmı açık Musevi, diğer
kısmı ise Sabataist idi. Bunlar Balkan harbinden sonra Sela­
nik Yunanistan'ın eline geçtikten sonra da orada kalmışlardı.

Selanik Sabataistleri zengin, okumuş, güçlü bir cemaatti.


Mübadele maddesi mucibince Türkiye'ye göç etmek isteme­
diler. Yunan hükümetine ve meclisine dilekçe vererek "Biz
her ne kadar zahiren Türk ve Müslüman gibi görünüyorsak
da, aslında Yahudiyiz, binaenaleyh mübadeleye tabi tutul­
mamamız, Yunanistan'da bırakılmamız gerekir" dediler. Ya­
hudileri sevmeyen Yunan makamları bu isteği kabul etmedi
ve onları da Türkiye'ye gönderdi. Bu mübadele Sabataistle­
rin kurtuluşuna vesile olmuştur. Çünkü ikinci dünya savaşı
sırasında Nazi Almanya'sı Yunanistan'ı istila etmiş, Yahudi­
leri toplama kamplarına göndermiştir. Sabataistler orada ka­
laydılar yok olacaklardı.

1924 Türkiye'si birinci dünya savaşından ve Milli Müca-


dele'den yorgun çıkmıştı. Ülkenin en değerli evlatları savaş­
� larda kaybolmuştu. Selanik Dönmelerinin içinde Avrupa ül­

� kelerinde yüksek tahsil yapmış kültürlü, işbilen, başarılı in­



� sanlar bulunuyordu. Bunlar boşlukları doldurmuşlar ve
c:ı
cumhuriyet Türkiyesinde büyük rol oynamışlardir.
ri3
5 20'li yıllarda Türkiye basınında Sabataycılar hakkında .
� hayli yayın yapılmıştır; 1930'dan sonra matbuat (basın), re­

� jim tarafından gemlenmiş, bu gibi münakaşalar da son bul­


muştur. 1950'den sonra islami gazete ve dergilerde Sabatay­
f:!
cılar hakkında yine yayınlar başlamış, bu mevzuda hayli
§
� makale, polemik yazısı kaleine alınmıştır. Çünkü o devirde

1 30
gazetecilik yapan Necip Fazıl, Eşref Edib, Cevat Rıfat gibi
şahsiyetlerin kültürü Sabataycılığın mahiyeti, önemi, Türki­
ye'nin gidişatı üzerinde tesir ve gücünü anlayacak seviye­
deydi.

1970'lerden, 80'lerden sonra Sabataistler hakkındaki ya­


yınlar kesildi. Çünkü Müslüman kesim gittikçe köylüleşiyor,
bir gecekondu kültürüne doğru yöneliyordu.

1990'larda Sabataizm konusu cılız da olsa yine tazelen­


meye, eşelenmeye başladı. Bunda, Sabataist olan araştırmacı
Ilgaz Zorlu'nun büyük emeği olmuştur. Bu zat, Sabataistle­
rin kendilerinden bahsetmemek, gizli kalmakta diretmek
prensiplerine isyan etmiş, mensubu bulunduğu esrarlı ce­
maat hakkında yaptığı ilmi ve tarihi araştırmaları dergilerde
yayınlanmıştır. Yakında da bu konuda bir kitabı çıkacaktır.

Bugün Türkiye' de çok vahim gelişmeler cereyan etmek­


tedir. Bunlardan biri de Sabataycıların ülkenin bir numaralı
gücü, lobisi, baskı grubu haline gelmiş olmalarıdır. Sabatay
Sevi'nin yolundan giden, zahiren Türk ve Müslüman görü­
nen, gerçekte ise Yahudiliğin bir tarikatına mensup bulunan
güçlü medyacılar, politikacılar, aydınlar, üniversite mensup­
ları Cumhuriyet rejimine kendi damgalarını vurmak, Cum­
huriyet'i kendi menfaatleri, emelleri uğrunda vasıta kılmak
istemektedirler.

Sabatay Sevi kiıridir? Onun peşinden giden Sabataycı ce- ı:ll

maatin özellikleri nelerdir? Ülkemizdeki Sabataycıların güç- �


leri nedir? Bu gibi soruların cevabım bütün vatandaşların �

J
bilmeye hakkı vardır. Ben bu satırlarımla antisemitizm yap­
mıyorum, böyle bir şey yapmak da istemiyorum. Ancak, sa-

1 31
yıca hayli az olmalarına rağmen gizli bir Yahudi tarikatinin
ülkeme hakim olması gerçeği karşısında benim de bilgiye
hakkım vardır. Öğrenmek, bilmek insanın en tabii hakkıdır.

Bugün Türk medyasının yarıya yakın kısmı Sabataistle­


rin kontrolu alhndadır ve bu basın, hukuka, ahlaka, temel
insan hak ve hürriyetlerine, milli menfaatlere, iç barışa aykı­
rı olarak çoğunluğun dinine, din hürriyetine karşı çıkmakta­
dır. Bu işin öncülüğünü yapan Sabataycılar kimlerdir?

14 Haziran 1998 tarihli Akit gazetesinde Ilgaz Zorlu bey- ı

le bir sayfalık büyük bir röportaj yayınlandı. Bu gibi yayın­


lar esrarlı ve gizli cemaat üzerindeki bilgisizlik bulutlarını
dağıtmaktadır.

İslami kesim, duygusal olmamak, antisemitizm yapma­


mak, doğru bilgi vermek şartıyla Sabatay Sevi, Sabataycılar,
onların bugünkü Türkiye'deki rolleri, güçleri, siyasetleri ko­
nusunda devamlı yayın yapmalıdır.

Sabataycılık Türkiye'de bir gerçektir. Öyleyse gündeme


ç:: getirilmelidir.
j
Ü Mesela, her Allah'ın günü köşesinde İslam'a ve Müslü-
:-,: manlara ateş püsküren Dönme yazarın mahiyetini Türkiye
!;;
:::ı

� halkı bilmelidir.
!3 30.6.1998
::c
<
>--'
ç::


:;:ı SABETAYCI CEMAAT ŞEFFAFLAŞMALIDIR
E-<
·15 BİLGİ çağında yaşıyoruz. Bilgilenmek, öğrenmek, haber .
;:ı

� almak insanların en tabii hakkıdır. Bazı dernekler, cemaatler,

1 32
lobiler, gruplar, klikler gizli Y..almayı, göze batmamayı, bilin­
memeyi tercih ediyor. Milletin onları bilmeye, tanımaya, öğ­
renmeye hakkı vardır. İnsan haklarına, adil yasalara aykırı iş­
ler yapmamak şartıyla bu hakkın gerekleri yerine getirilmeli­
dir.

Bir trafik kazası neticesinde Susurluk hadisesi patlak verdi.


Devlet içinde devlet gibi çalışan, eroini helikopterlerle taşıyan,
yargısız infaz yapan, katrilyonlarla oynayan, kendisini Mec­
lis'in, hükümetin, yargının üstünde gören gizli bir güç bulun­
duğuna dair ipuçları, emareler, deliller var. Lakin bunca za­
mandan beri bu gücün etrafındaki esrar karanlıkları bir türlü
aydınlatılamıyor.

Türkiye'nin en güçlü ve nüfuzlu lobisinin Sabataist lobi


olduğu iddia ediliyor. Onlar da kesif (yoğun) bir gizlilik, bi­
linmezlik, esrar karanlığı içinde faaliyette bulunuyor. Aslın­
da Yahudiliğin bir koluna mensup bulunan, zahirde ise Müs­
lüman ve Türk görünen Sabataistler bu ülkede kaç kişidir?
Yahudi cemaatinin ileri gelenlerinden Harry Ojalvo, Yahudi
kökenli bir buçuk milyon vatandaş bulunduğunu iddia etti
Türkiye' de. Bu rakam doğru mudur?

Sabataistler kendi aralarında kaç zümreye ayrılmışhr? Es­


kiden beri Sabataizmin üç kolu olduğu biliniyor: Karakaşlar,
Yakubiler, Kapancılar. Bir de, Sabataycılığını ve Yahudi kim­
liğini yitirmiş, asimile olmuş zümre varmış.

Bazı Sabataycıların İslam'a ve Müslümanlara şiddetle sal­


dırdığını biliyoruz. Büyük bir gazetenin köşe yazarı olan Sa­
bataycı kalem her gün Müslümanlara çatıyor. Acaba, Saba­
taycılar içinde, Türklerle ve Müslümanlarla iyi geçinmek, on-

1 33
lann mukaddesahna saygı göstermek taraftan ılımlı kişiler
de var mıdır?

Bazı müfrit ve militan Sabataycılar Türkiye'de gizli, fakat


çok güçlü bir Sabataist saltanat kurmak istiyorlar gibi geliyor
bana.

Çağımızın en büyük gücü medyadır ve bizdeki medya kar­


tellerinden biri Sabataycılann elindedir. Yayınladıkları büyük
gazetelerde, dergilerde İslam'a, Müslümanlara niçin ağır şekil- ı

de saldırıyorlar? Daha demokratça hareket etseler, çoğunluğu-


n evrensel ve temel insan haklarına, din ve inanç hürriyetine
saygı gösterseler olmaz mı?

Büyük medya, gazeteleri, dergileri, televizyonları ile Sa­


bataycılığı hiç gündeme getirmiyor. İncir çekirdeğini doldur­
mayan konularda büyük yaygaralar kopartan, pireyi deve,
habbeyi kubbe yapan zihniyet acaba niçin Sabataizm gibi çok
önemli, çok güçlü, çok hayati bir konuda tamamen sessiz ka­
lıyor?

Sabataistlerin önderi İzmirli mesih Sabatay Sevi, krallığını


;: .

ilan etmiş, kendisine tabi olan Yahudilerin kontrolundaki si-


0
� nagoglarda Osmanlı sultanı için yapılan duaları kaldırtmış,
ti
:ı:ı
yerine kendisini öven dualar koydurtmuştu. Osmanlının to-
c.i1
- leransına bakınız ki, bu adamı idam ettirmemiştir.
_,

� 1997'den bu yana Türkiye'de devam eden şiddetli krizde

5 Sabataycılann ne kadar tesiri vardır?



::::> Bazı kaynaklara göre Musevi cemaati ile Sabataist cema- .
E--<
ö ahn arası açıkmış. Bu doğru mudur?
:::>
::ı::
� Ülkemizin doruğundaki bin kişi içinde kaç Sabataycı var-

1 34
dır? Ağırlıkları ne kadardır? Güçleri neye yeter, neye yetmez?
Türkiye halkının onları tanımaya hakkı yok mudur?

Sabataycılann şu andaki başhahamı kimdir? İstanbul'da


kaç sinagogları bulunmaktadır? Sabataycılık gizli bir tarikat
olmaktan çıkıp bir hümanizma haline mi dönüşmektedir? Sa­
ba taycılar nasıl bir Türkiye istiyorlar? Onların iradeleriyle
Türkiye halkının iradesi çatıştığı zaman hangi tarafın isteği
yerine gelmektedir?

Tarihin ne garip bir cilvesidir ki, 1626-1676 yıllan arasın­


da yaşamış olan İzmirli haham-mesih Sabatay Sevi, kendisi­
ne bağlı olan Yahudiler dolayısıyla ülkenin gidişatında bü­
yük tesiri olan bir şahsiyet haline gelmiştir.

Daha ne kadar gizlenecekler ve s1:1sacaklardır? Şeffaflaşan


bir dünyada yaşıyoruz.

Bazı Sabatayolann İslam'a, Müslümanlara, çoğunluğa


karşı açmış oldukları savaşa son vermelerini, milletle uzlaş­
malarını, bir azınlık olarak toplum içindeki yerlerini alma­
larını beklemek hakkımız değil midir?

Bu memlekette insaniık ve vatandaşlık haklan çiğnenen,


zulme maruz kalan bir tek Sabataycı yoktur ama büyük bir
Müslüman kütle ağır baskılar, tehditler, zulümler altında ya­
şamaktadır. Birtakım Sabataistler de zalimleri teşvik etmekte,
alkışlamakta, baskıların daha da ağırlaştmlması için propa-
ganda yapmaktadır.

fij

Bu hal böyle devam edebilir mi? 1


J
8.7. 1999

1 35
MÜSLÜMAN MI, YAHUDİ Mİ?
BENCE Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı'nın temsilcileri
ile Türkiye Başhahamlığı temsilcilerinin bir araya gelerek Sa­
bataycıların tek bir dine ve kimliğe kavuşturulması için müş­
terek bir çalışma yapmaları gerekmektedir.

Yazık ki, Müslümanların Diyanet'i de, Musevilerin Ha­


1
hambaşılığı da bu işi netameli görüyor ve bilmezlikten geli-
yor.

Ortada gerçekten garip bir durum vardır. Sabataycılar Ya­


hudi midir, Müslüman mıdır?

Onların Müslümanlığı zahirdedir, batınen Yahudi veya


Musevi olduklarında şüphe yoktur.

Sabataycıların gizli bir hahambaşıları olduğu, İstanbul' da


dört yerde yine gizli sinagogları (havraları) bulunduğu, bazı­
larının gizli tutulan ikinci bir Yahudi adına sahip oldukları,
lüks otellerde veya başka yerlerde düğün yaparken kendi
dinlerine göre gizlice nikah kıydırdıkları, evden eve dolaşa-
jo rak Sabatay dinini anlatan hocaları olduğu söylenmektedir. ·

� Kırımlı Karaylar ne kadar Yahudi ise Sabataycılar da o ka­


� dar Yahudidir.
ci3·
5 Nüfus kağıtlarında Musevi olduğu yazılan kişilerin hepsi
:ı::
� bir kalıptan çıkmış gibi midir? Hayır. Yahudilerde de mez­
ı::ı:
hepler, gruplar, çeşitlilik vardır. Sefaradlar, Eşkenazlar, re­
s
:::ı
formcular, hatta ateist Yahudiler bile vardır. İsrail'de dindar
� ortodoks Yahudilerin sayısı, genel nüfusun onda biri kadar-
� dır. Bizdeki 26 bin kişilik Yahudi cemaatinin dindar olanları
>S
1 36
bir iki bini bile geçmez. Sadece bayramda, merasimlerde hav­
ralara giden, kendi şeriatlarının kurallarını çiğneyen Yahudi­
ler çoğunluktadır. İstanbul'daki son koşer lokanta kapanalı
yıllar oluyor. Sabat gününün (cumartesi) yasaklarını dinle­
yen de pek kalmamıştır.

Türkiye Sabataycılarından Ilgaz Zorlu beyin çıkışları ge­


rek Museviler, gerekse Selanik Dönmeleri arasında tedirgin­
lik yaratmış bulunuyor. Onlar statükonun muhafazasını, Sa­
bataycı cemaat üzerindeki esrar perdesinin öylece kalmasını
istiyorlar. Bu onlar açısından haklı bir istek olabilir ama, şu
anda Türkiye'nin belki de bir numaralı güçlü lobisi olan Sa­
bataycı cemaatin açığa çıkmasını isteyenler de var. Ben, bun­
lardan biriyim. Antisemitizm falan da yaptığım yoktur. Sade­
ce gerçeklerin bilinmesini istiyorum. O kadar. Onlarsa bilin­
mek istemiyorlar.

Türkiye çok acayip bir memleket. Böyle iki kimlikli, zahir­


de Müslüman ve Türk, gerçekte ise Yahudi ve Musevi bir ce­
maat var. Bu cemaat ülkenin en büyük siyasi, kültürel, iktisa­
di gücü haline gelmiş. Medyanın yüzde kırkı onların elinde.
Kabinede bakanlan bile var. Ve milletin bundan haberi yok.
Olacak şey mi bu?

Sahibi bulunduğum Bedir Yayınevi vasıtasıyla, İstanbul


Darülfünunu müderrislerinden Profesör Avram Galanti'nin
"Arabi Harfleri Terakkimize Mani Değildir" adlı Osmanlıca
kitabını tekrar basıp yayınladım. Yahudi profesör iddiasında

fii
haklıdır. Zaten zaman da onu haklı çıkartmıştır. Galanti, �
1927'de, nice Müslümanın ve Türkün idrak edemediği bir


gerçeği cesaretle beyan etmiştir.

1 37
Galanti'nin zıddı bir Yahudi fikir adamı da vardır. Tekin Alp
takma adıyla kendini Türkçü imiş gibi gösteren bu kişi, kitapla­
rından birine "Kahrolsun Şeriat!" başlıklı bir fasıl koymuştur.
Moiz Kohen Tekin Alp, Türkçü Ziya Gökalp'in büyük dostu ve
müttefikidir.

Ilgaz Zorlu bey, zorlu bir işin içine girmiştir. Artık iki kim­
liklilik yeter, biz Selanik dönmeleri Yahudiyiz, Yahudiliğimi-
zi ilan etmeliyiz diyor. Böyle bir şeyi ne Yahudi cemaati isti- 1

yor, ne de büyük bir güç ve saltanat sahibi olan Sabataycı ce­


maat. Bakalım bu işin sonu nereye varacak?

Gerçeklerin bilinmesini istemek antisemitizm olarak gö­


rülemez. Onlar bilinmemeyi istiyorsa, millet de bilmeyi isti­
yor

2/2/1999

cıı:
SADETAYCILAR
5
� AÇIKÇA iddia ve ilan ediyorum ki, Sabataizm konusu iyi


c:ı
bilinmeden Türkiye'nin son bir asırlık tarihi anlaŞılamaz,
Ji izah edilemez, bilinemez.
!;

Üniversitelerimizdeki, liselerimizdeki tarih kitaplannda
Sabataizm'den hiç bahsedilmemektedir. Bu kadar önemli, ha-
:;:
"'
...ı yati, büyük bir konunun·sükUt karanlıkları içinde bırakılma-

sını tabii karşılamak mümkün değildir?

§ İzmirli haham, sahte mesih Sabatay Sevi, son ü ç}rüz elli
� senelik tarihimizin en önemli on şahsiyeti listesinde yer al-

1 38
ması gereken bir kimsedir. Türkiye halkı, Türkiye'nin resmi
tarihi bu şahsı niçin tanımamaktadır?

Sabatay Sevi ve onun açtığı dini yoldan giden "Selanik


Dönmeleri, Avdetiler, Sabataycılar'' niçin incelenmiyor; bu
küçük fakat çok güçlü, çok nüfuzlu grup niçin tarihin projek­
törleri ile aydınlatılmıyor?

Kimler, neden ve niçin korkuyorlar da, bu konuyu aydın­


lığa kavuşturmuyorlar?

Sabataycılan incelemek, yaptıklannı araştırmak antisemi­


tizm (Yahudi düşmanlığı) mi olur? Hayır, kesinlikle olmaz.
Hungaroloji (Macar tedkikleri) yapmak nasıl Macar düşman­
lığı olmazsa, Sabataycılan incelemek de düşmanlık sayılmaz.

Sabataycılar gizli kalmak istiyorlar, bilinmeyi arzu etmi­


yorlarmış. Bu onlann bileceği bir iştir. Sabataycılann gizliliği
özel hayat, aile hayatı ve şahsi hayat ile ilgili bir şey değildir
ki, hukuk ve ahlak tarafından korunsun. Sabataycılan araştır­
mak, bu konudaki gerçekleri yazmak herkesin hakkıdır.

Yakın tarihimizde kimler Sabataycıdır? Şu anda önemli


mevkilerde hangi Sabataycılar bulunmaktadır? Ülkemizdeki
Sabataycılann sayısı ne kadardır? İstanbul'da Sabataycılann
kaç gizli havrası (sinagoğu) vardır? Sabataycılann gizli ha­
hambaşısı kimdir? Büyük medyanın yüzde kaçı Sabataycıla-
nn kontrolundadır? .. Daha bunlar gibi, mutlaka aydınlatıl- �
ı::ı:ı
ması, bilinmesi gereken yüzlerce soru vardır.

Türkiye'nin resmi ideolojisinde, laiklik anlayışında, me­ ı


J
deniyet görüşünde Sabataycılann ne kadar tesiri, rolü vardır?

Ben, Sabataycılann, güç ve nüfuz itibanyla Türkiye'nin

139
bir numaralı lobisi, gücü olduğu kanaatindeyim. Böylesine
güçlü bir lobiyi bütün vatandaşların tanıması, bilmesi, öğren­
mesi gerekir.

Kaldı ki, Sabatay Sevi, Sabataizm, Sabataycılar bilinme­


den Türkiye'nin yakın tarihi bilinemez.

11.21999

BİLGİ ÇAGINDA SABETAYCILIK


KANAL 7'de Çarşamba gecesi yapılan Sabataycılıkla ilgi­
li program Türk televizyonculuğunda bir ilki teşkil etmiştir.
Akla hayale gelen her konuyu işleyen televizyonlarımız her
nedense bu hususta daima sükt'.ltu tercih etmişlerdir. Halbu­
ki Sabataycılı� ülkemizin çok önemli, çok hayati bir mesele­
sidir. Sayılan ne kadar olduğu bilinmeyen bu gizli, iki kimlik­
li cemaat Türkiye'nin (bence) en güçlü, en nüfuzlu, en tesirli

ı:ı:
lobisini teşkil ediyor. Tarihi, kültürel, etnografik açıdan bilin­
::i mesinde son derece yarar vardır.
Ü
� İki kimlikli olan, zahirde Türk ve Müslüman görünen,
G
c::
<: gerçekte ise Sabatay Sevi'nin yorumuyla Museviliğe iman et­
tJ')
� miş olan, mensuplarından bazılan çok önemli mevkilerde
:ı::
� bulunan, Türkiye medyasının en az yüzde kırkını kontrol al­
!:\ tında tutan, bir özel üniversiteleri, çok güçlü ve köklü bir ko-
...ı


:::ı
lejleri olan; siyaset, iktisat, fikir, kültür sahalarında üstünlük­
f--4 leri bulunan bu gizli cemaat hakkında halkımızın büyük bir
'§:ı:: kısmının fazla bir bilgisi yoktur. Hatta on milyonlarca Türki-

1 40
yelinin hiç bilgisi yoktur. Bu bilgisizliğin giderilmesi gerek­
mektedir.

Artık Sabataycılann gizlilikten, iki kimliklilikten çıkmala­


rı ve gerçek hüviyetlerini ilan etmeleri gerekir. Yirmi birinci
yüzyıla bir yıl bile kalmadı. Bilgi çağında yaşıyoruz. Sibir­
ya'daki Eskimo kabilelerini, Avustralya' daki ilkel yerlileri in­
celeyen ilim alemi, Türkiye'nin can damarını teşkil eden böy­
le bir kabileyi niçin incelemesin?

Müslümanların bu konuda heyecanlı hareket etmemeleri,


antisemitizm olarak yorumlanacak aşırılıklara kaçmamaları
gerekir. Sabataycılar 500 yıldan beri bu ülkede yaşıyorlar. On­
lar da vatandaştır. Onların da haklan vardır. Ancak, (hepsini
suçlamıyorum), dün olduğu gibi bugün de bazı Sabataycıla­
rın İslam'a ve Müslümanlara düşmanca muamele ettikleri
görülüyor. Onları bu gibi haksız ve aşın hareketlerden vaz
geçmeye çağırıyorum. Müslüman olarak bizden görünme­
sinler, bizimle barışsınlar, bize düşmanlık etmesinler ve bi­
zimle uyum içinde bu vatanda birlikte yaşasınlar.

İsrail'in ikinci cumhurbaşkanı Ben Zvi, Sabataycı kökenli


bir Yahudi idi. Nitekim, Sabataycılann arşivlerinin büyük bir
kısmı Kudüs'te Ben Zvi Enstitüsü'nde muhafaza edilmektedir.
Şu anda İsrail'in dini ve politik makamları, "Hayır, Sabataycı-
lar Yahudi değildir'' şeklinde bir hava içine girmişlerse de, bu
iddialarında samimi olmadıkları bellidir. Onlar Sabataycılann ·�

l
Yahudi olduklarını gayet iyi bilmektedir. Bir kimsenin Yahudi
olması için dindar, ortodcks, Musevi Şeriatına inanmış ve onu "-,..

J
hayatına tatbik Pden bir kişi olması gerekmez. Komünist, ate-
ist, Karay, reformist, dini tatbikatla alakası olmayan kişiler na-

1 41
sıl Yahudi olarak kabul görüyorsa, Sabataycıların da kabul
edilmesi gerekir.

Bu konu bizi ilgilendirmez diyorlar. İlgilendirir.

Bu konu sizi ilgilendirmez diyorlar. İlgilendirir. Çünkü


· 1666'dan beri Sabataycılar, gerçekten olmadıklari halde Müs­
lüman görünmektedir.

Hahambaşılığın ve Diyanet'in bu konuda açık ve cesur


kararlar vermesi gerekir.

İsrafı önlemek, ormanları korumak, yerlere tükürmemek


gibi konularda fetvalar veren, cuma hutbeleri tanzim eden
Diyanet İşleri Başkanlığı Sabataycılık konusunda duvar gibi
sessizdir. Bu tabii midir?

1924'te Dönme Karakaşzade Rüşdi bey Sabataycılık konu­


sunda bir çıkış yapmışh. Şimdi de Ilgaz Zorlu bey, "Evet Ben
Selanikliyim" adlı kitabı ile konuyu gündeme getirmiştir.

"Türkiye Yahudileri ve Sabataycılan Araştırmaları Ensti-


tüsü" kurulmalı; ciddi, ilmi, kültürel yayınlar yapmaya baş-
::ı::
:S lamalıdır. Gerçeklere, belgelere dayanmayan hiçbir şey neşre­
ü
� dilmemelidir. Bu konu demagoji, şarlatanlık, antisemitizm,
� provokasyon ile halledilecek bir şey değildir. Almanya'da
ci3 bulunan ve profesörlük yapan bir zat Kanal 7'ye telefon ede-

::ı: rek Scholem'in Sabatay Sevi ile ilgili büyük kitabını Türkçeye
� tercüme etmeye başladığını bildirdi. Kendisini tebrik ve teş­
� vik ederiz.

:::>
E-< Türkiye halkı bu konuda bilgilenmek, aydınlanmak, ger-
§ çekleri öğrenmek istiyor. Bu onun en tabii hakkıdır. Kimse

� engelleyemez 13121ıgqq

142
İSRAİL TEDKİKLERİ ENSTİTÜSÜ
İSRAİL'de Türkiye'yi ilmi açıdan inceleyen yeterli sayıda
araştırıcı var. Türkoloji kürsüleri ve enstitüleri var. Lisanımı­
zı, tarihimizi, mazimizi, bugünkü halimizi bilen uzmanlar
var. İstikbalimiz hakkında tahminler yürüten, hesaplar ya­
pan ilim ve ihtisas sahibi kimseler var.

Peki bizde İsrail'i inceleyen uzmanlar var mı?

. Kaç Türkiyeli eski ve yeni İbraniceyi bihakkın bilmekte­


dir? Museviliği, Yahudi tarihini, İsrail'in yapısını bilen kaç
uzmanımız, profesörümüz bulunmaktadır? Bu konularda
şimdiye kadar kaç adet ilmi araştırma yapılmış, kitaplar ve
uzun makaleler yazılmıştır?

İbranice öğrenmeleri için kaç Türkiyeli gence burs ve im­


kan temin etmişizdir?

İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük merkezlerimizde


}'ıllardan beri faaliyet gösteren ilmi "Yahudi Tedkikleri
Enstitülerimiz" bulunmakta mıdır?

"Büyük İsrail" projesi içinde, bizim ülkemizin bir kısmı


da yer alıyormuş. Bu iddia doğru mudur?

İsrail'in kuvvetli tarafları hangileridir? Z.ayıf taraftan


hangileridir?

Türkiye Yahudi ileri gelenlerinden bir zat, Aksiyon der-


·�
ı:1l
"Ülkemizde bir buçuk milyon
gisine verdiği beyanatta, S

Yahudi kökenli Türk, Sabataycı vardır" şeklinde bir iddia l


.,,.

J
ortaya atmıştı? Bu iddia üzerinde durduk mu, gereken in­
celemeleri yaptık mı?

1 43
Yakın tarihimizde Yahudilerin, Sabataycıların rolleri ne
kadardır? Birtakım büyük tarihi şahsiyetlerin Sabataycı, Sela­
nik Dönmesi oldukları söyleniyor, bu söylentilerin gerçekle
ilgisi var mıdır?

Son iki yıl içinde Türkiye ile İsrail arasındaki münasebet­


ler çok sıkı bir hale gelmiştir. Bu münasebetlerin Türkiye'ye
yararı var mıdır?

Yukarıda sıraladığım sorular ancak ve ancak ilmi araştır­


ma yapılarak, gerçek bilgilere ve belgelere dayanılarak ce- ı

vaplandırılabilir. Masa başında çalakalem yazmakla, dema­


goji yapmakla, dedikodu seviyesini aşmayan iddialar ortaya
atmakla hiçbir sağlam bilgi elde edilemez, hiçbir hüküm ve­
rilemez. Objektif, soğukkanlı, sabırlı olmak gerekir.

Her yıl en az zeki, istidatlı, karakterli, müsait on Türkiye­


li gence, İbranice öğrenmeleri ve İsrail konusunda uzman ol­
maları için burs verilmeli, imkan temin edilmelidir. Bu genç­
ler İsrail'e giderek oranın üniversitelerinde okumalıdır.

Türkiye' de bu yatırımı yapacak kimse, grup, cemaat, lobi


yok mudur?

Kuru lafa, palavraya gelince mangalda kül bırakmayan


birtakım din baronları niçin bu gibi faydalı, zaruri, lüzumlu
işleri yapmıyorlar?

Galiba boşuna konuşuyorum... Yahu, biz daha Türkoloji


tedkikleri konusunda bile pek cahil, pek yetersiz vaziyette­
yiz. İbrani ve İsrail tedkikleri konusunda bir iş yapacak hali-
'§ miz mi var?
:ı::
� 16/2/1999

1 44
TÜRKİYE VE İSRAİL
1. İsrail yüzölçümü ve nüfusu olarak küçücük bir devlet­
tir ama dehşetli bir güce sahiptir. İsrail kalite, üstünlük de­
mektir. Onun gizli istihbarat teşkilatı dünyanın en güçlü ve
başarılı teşkilahdır. Dünyada kaç ülke, kaç millet varsa onla­
rın dilini, kültürünü, içyüzünü bilen Yahudi elemanlar, uz­
manlar mevcuttur. Ancak madalyonun ters tarafında da İsra­
il'in zayıf ve çürük yanlan görülür. Halkının ancak yüzde
onu veya onbeşi dindardır. Yüzde doksanına yakın kısmı
dinsiz ve bozuktur. Ülkede Ortodoks Yahudiler, reformistler
ve laik dinsizler arasında gerginlik bulunmaktadır. Dünyanın
yetmiş iki ülkesinden gelmiş Yahudiler kendi aralarında kay­
naşamamışlardır. Çoğunluğu teşkil eden Sefaradlar genellik­
le ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekte, kültürce ve tah­
silce yüksek Eşkenaz azınlık memleketin kaymağını yemek­
tedir. İsrail' deki mutaassıp Museviler içinde beklenen Mesih
zuhur etmeden kurulduğu için Yahudi devletini meşru gör­
meyenler, bu yüzden, mahalli idareler seçimlerine katıldıkla­
rı halde siyasi seçimleri boykot eden dini cemaatler bile mev­
cuttur.
2. İsrail, varlığını sürdürebilmek için bütün Ortadoğu'da
bir "Yahudi Barışı" kurmak istemektedir. Mısu'ı pes ettirmiş-
tir. Ürdün zaten çantada kekliktir. Suriye ile gizli anlaşmaları
vardır. Kendisine kafa tutan Irak'ı şu anda fiilen üç bölgeye -�
ı:a
ayırmıştır, parçalamak üzeredir. Türkiye'yle ittifak kurmuş !il
ve onu kendi nüfuz bölgesi içine almıştır. İran'daki anti- siyo-
nist rejimi yıkmak için çalışmaktadır. İleride, bu ülke ile bü-
1
o

yük bir Ortadoğu ülkesini savaştırmak suretiyle, meseleyi


halledeceğini düşünmektedir. J

145
3. İsrail'in kendine mahsus bir emperyalizmi vardır. Onun
tabii hudutları Türkiye'nin Kapadokya bölgesini de içine ala­
rak Fırat ve Nil nehirleri havzalarına kadar uzanır.

4. Güçlü ve gerçekten bağımsız bir Türkiye İsrail'in işine


gelmez. Türkiye'de pro-İslam bir düzen kurulmasına İsrail
asla izin vermez.

5. İleride Türkiye de, Irak gibi parçalanmalıdır. Uzun va­


deli planlar böyledir. Özerk yarı bağımsız bölgeler oluşturu­
labilir, federatif bir yapı kurulabilir.

6. Türkiye aydınları, Türkiye idarecileri, Türkiye medyası,


Türkiye halkı İsrail'i tanımıyor, bilmiyor. İsrail, oraya turistik
turlarla adam gönderilerek anlaşılamaz. Türkiye'nin İsrail'i
tarafsız ve objektif bir gözle inceleyen ilmi araştırma enstitü­
leri olması gerekir. Türkiye'nin İsrail ve Yahudilik konusun­
da uzman ilim adamlarına, araştırıcılarına ihtiyacı vardır. İb­
raniceyi Yahudilerden daha iyi bilen, Yahudi kültürüne hak­
kıyla vakıf, geniş ufuklu, dünya çapında uzmanlarımız olma­
dıkça İsrail'i tanımamıza, onun siyasetini ve stratejisini bil-

:S memize imkan olmayacaktır.
o
� 7. Ucuz bir antisemitizm ile Türkiye'nin Müslüman kesi-
!;j
mi bir yere varamaz.

!5 8. Çok zeki, çok kabiliyetli, çok istidatlı, çok idealist yirmi
:ı::
� kadar Türkiyeli gence imkan temin edilerek Yahudilik, İbra­
� nice, Mu5evi teolojisi, İsrail kültürü gibi konularda yüksek

o
tahsil yaptırılmalıdır. Fobiler, düşmanlıklar, tazallümler, şika-
E-<
yeller, paranoyak kuruntular, ucuz edebiyatlar bir kenara bı-
§ rakılmalı ve ilmin, kültürün, medeniyetin araştırmanın ışı-

ğında bilmeye, tanımaya, anlamaya çalışılmalıdır. Yahudile­
rin de böyle şeylerden korkmamaları gerekir.
28.21999

SABETAYCI YEMEKLER
TÜRKİYE'den Esin Eden hanımın, Yunanistan'dan, Sela­
nik Musevi Müzesi eski müdürü Stavroulakis'in birlikte yaz­
dıkları "Salonica, a Family Cookbook" (Selanik, bir Aile Ye­
mek Kitabı) adlı eser İstanbul'da da satılmaya başlandı. Kita­
bın başında, Osmanlı devrinde bu şehirde yaşayan, zahirde
Türk ve Müslüman görünen, batında ise Sabatay Sevi'nin di­
nine mensup bulunan bir aile hakkında bilgi verilmekte, son­
ra o ailenin yemekleri anlatılmaktadır. Eser, kültürümüzün
karanlıkta kalmış, ş�mdiye kadar pek incelenmemiş bir kısmı­
na ışık tutmaktadır. (Talos Press, Atina, 1997)

Esin Eden hanım, Kapancılar koluna mensup, Robert Ko­


lefde okumuş, iyi İngilizce bilen bir vatandaşımızdır.

Geçenlerde Kanal 7'de yapılan Sabataycılıkla ilgili prog­


ram, bu konuda hiçbir bilgisi olmayan yüzbinlerce vatandaşı
bir dereceye kadar aydınlatmış oldu. Ne yazık ki, o program
gece yansına yakın yapılmıştı ve birçok kişi bu yüzden seyre-
demedi. Antisemitizm yapılmadan, sadece objektif ve ilmi bir �
l
açıdan bu mesele gündeme getirilmelidir. Çünkü, evvelce de
defalarca yazdığım gibi son yüz yıllık tarihimizde Sabataycı-
lığın ve Sabataycıların çok büyük tesirleri vardır. Bu tesirler ı:ı

bilinmeden tarihimiz anlaşılamaz. �


:E
1 47
İzmir'de yayınlanan bir günlük gazetenin Sabataycı başya­
zarı (isim vermek istemiyorum) Ilgaz Zorlu beye hayli kızı­
yormuş. O zatın da Sabataycıları derleyip toparlamak konu­
sunda bazı teşebbüsleri varmış.

Son zamanlarda Atatürkçü Düşünce Derneklerine de bu


gizli cemaate mensup hayli kişi katılmış.

Sabataycılık konusunda yapılması gereken işlerden biri


ı
de, M. Blumenthall ve M. Grossman adlı iki Musevi tarafıı)--
·

dan Fransa'da yapılan "Son Dönme'ler" adlı dokümanter fil­


min Türkiye'de de bir televizyon kanalı tarafından gösteril- ·

mesidir. Ancak, yapımcılar bu filmi herkese satmıyorlarmış.


Türkiye'de gösterilmesi de, hem Sabataist, hem de Musevi ce­
maati tarafından istenmiyormuş.

Solcu siyasi partilerimizden birinin kadroları Sabataycı


elemanlarla doluymuş. Genel başkanın nice danışmanı da Sa­
bataycı imiş.

Şişli'de meşhur bir özel lise de Sab.ltaycıların kontrolu al­


tına girmiş.

Diğer bir solcu partinin genel başkanının eşi de Sabatay


dini mensuplarındanmış.

Ben Halide Edib'in babasını, Yahudi dönmesi sanıyordum.


Meğerse o da Sabataycı imiş.

Atatürk'e karşı tertiplenen İzmir suikastinde Sabataycıla­


nn büyük rolü varmış. Maliye nazın Cavit bey ile Dr. Nazım
beyler Sabataycıdır.

Gelelim akıl almaz bir şeye. İzmir'de, Bektaşi şeyhi oldu-

1 48
ğunu iddia eden bir zat da Sabataycıymış. Onunla aynı soya­
dını taşıyan ve islami televizyon kanallarından birinde prog­
ramlar tertipleyen bir zat var, o da Sabataycı imiş.

Sabataycıların, Müslümanlara nüfuz etmek, dini işlere ka­


rışmak için Bektaşiliği kullanmak istedikleri anlaşılıyor.

İstanbul'da Maçka'da eski bir mezarlık vardır. Çok öncele­


ri buraya Müslümanlar gömülüyormuş. Sonradan Sabataycı
mezarlığı olmuş. Türk medyasının yüzde kırkına hakim olan
zatın annesi de burada yatıyormuş. Cemalüddin Afgani'nin,
1926'da Amerikalı bir Yahudi zengin tarafından yaptırılan
kabri de burada bulunuyor. 1944'te, Afgan devleti, adına alda­
narak Afgani'nin kemiklerini buradan alıp, törenlerle kendi
ülkesinde defnettirdi.

Geçenlerde İsrail'e giden bir dostum, orada Sabatay Sevi


ve Sabataycılıkla ilgili tarihi belgeleri görmek ve tedkik etmek
istemiş, lakin İsrail makamları buna izin vermemişler.

Hayırsever bir zat çıksa, veya bir dernek veya vakıf bu işi
üzerine alsa da, bir Türkiye Yahudilerini ve Sabataycılarını
Araşbrma Enstitüsü" kurulsa, ilmi yayınlar yapılsa, yılda bir
kere bu konudaki ilmi araştırmaları ihtiva eden bir dergi çı­
kartılsa ne iyi olacak. Fakat bu konuda hem para yok, hem de
İbranice bilen uzman yok. Bir şeyler yapılsın diye ortaya para
konulsa, onu iç etmek isteyecek bir takım cehelenin zuhur
edeceğinden de korkmaktayım.

mm.11JW

1 49
ÜÇ BİN DOLAR
YAHUDİLERİN SOO'üncü Yıldönümü faaliyetlerine işti­
rak etmiş, hem kültür, hem müzik tarafı olan, sonradan ken­
disini Müslüman gösteren, aslında Sabatay Sevi cemaatine
mensup bulunan bir zat, islami bir televizyon kanalında bir
defası üç bin dolara haftalık programlar yapıyor, parasını da
peşin alıyormuş. Bir defasında, olur ya, televizyon idaresinin
kasasında üç bin dolar yokmuş. Bizim hem Sabataycı, hem 1

Müslüman, hem konuşmacı, hem müzikçi zat, "Ya parayı


şimdi hemen peşin ve nakit verirsiniz, yahut da programı
yapmam" diye ültimatom vermiş. Vakit de çok az, televizyon
idaresi şaşırmış, hemen telaş içinde alelacele üç bin dolan
bulmuşlar da program öyle yapılabilmiş. Tabii seyircilerin ve
o cemaate mensup Müslümanların dünyadan haberleri yok.
Zevk ve hayranlık içinde programı seyretmişler.

Son zamanlarda islami hizmet ve faaliyetlere birtakım ate­


ist, solcu, İslam düşmanı, Şeriat karşıtı, Sabataycı elemanlar
girdiler, hatta bunlardan bazıları dizginleri ele aldılar. Öyle
ucuza da çalışmıyorlar. Haftada bir program üç bin dolar, ay­
da 12 bin dolardan fazla eder. Kaç Türk Lirası ettiğini siz he-
saplayınız. Müslüman halktan, "Biz İslam'a hizmet edece­
ğiz" diye paralar toplanıyor. Dindar kadınların yüzükleri, bi­
lezikleri, mücevherleri bağış olarak kabul ediliyor. Sonra bu
paralar ateist, farmason, solcu, Sabataycı elemanlara peşkeş

� çekiliyor. Alan razı, veren razı, bize fazla konuşmak düşmez.


,!§ Lakin, paralarını, mücevherlerini veren, gönüllerini bağlayan
E-< Müslümanlar düşünsünler derin derin.
·:::ı5
:ı::
5.3.1999

1 50
HEM HAHAM, HEM ŞEYH
SABATAYCILARIN temel prensiplerinden biri de, "Onla­
ra benzeme, onlan kendine benzet" ilkesidir. Bunu da ses­
sizce uygulamaktadırlar. Son asırda birtakım Sabataycılar
Müslümanlann içine sızmışlardır. Mesela, Selanik'te Sabatay
dininin hahamlarından olan bir zat, Mevleviliğe de intisap et­
miş ve şehirdeki dergahın şeyhi olmuştur. Hem haham, hem
şeyh. Olacak iş değil ama olmuş işte. Yunanistan'da basılan
bir kitapta bu şeyhin Mevlevi sanklı, cüppeli bir fo�oğrafı ya­
yınlanmışhr. Bu haham-şeyh yakın tarihimizde Türkiye cum­
huriyeti hükümetlerinden birinin dışişleri bakanı olan bir Sa­
ba taycının dedesidir. İşittiğime göre, bu bakan İsrail'i ziyare­
tinde oradaki yetkililerin bazısıyla Ladino, yani Sefarad Ya­
hudilerinin eski İspanyolcadan bozma dilleriyle konuşmuş;

Geçen gün yazmıştım. Sabataycılar Bektaşiliğe de nüfuz


etmişlerdir. Ülkemizin şu andaki büyük Bektaşi dedelerin­
den biri Sabataycıdır.

Sabatay Sevi dinine mensup olanlardan bazı kişiler Mela­


milik ile de ilgilenmişlerdir.

. Mevleviliğe, Bektaşiliğe, Melamiliğe giren Sabataycılar bu


yollan ortodoks-sünni. çizgiden uzaklaştırmak, yeni ve re­
formcu bir İslam yorumu getirmek için gayret sarfetmişler ve
hayli de başarı kazanmışlardır.

Ben, sahih itikad çizgisinde olmak ve şeı'i dairenin dışına �


.:_
çıkmamak şartıyla Mevleviliğe de, Bektaşiliğe de, Melamiliğe
de hürmetkanm. Ancak bu tarikatlann Sabataycılar tarafın- "�""

J
dan manipüle edilmesini bir Müslüman olarak kesinlikle is-
temem.

1 51
Benim bu yazıda dile getirdiğim iddialar ilim ve araştır­
ma adamları tarafından incelenmeli, belgelerin, bilgilerin
ışığında gerçekler gün yüzüne çıkartılmalıdır.

Yakın tarihimizde bir kısım Yahudiler Türkçülük cereyanı


ile de ilgilenmişlerdir. Aslen Kürt olan Ziya Gökalp ile Yahu­
di Tekin Alp (Asıl ismi Moiz Kohen' dir) Türkçülüğün iki mü­
him simasıdır. Haydi Gökalp'i bir tarafa bırakalım, fakat Te­
kin Alp'in Türkçülükle ne ilgisi olabilir. Üstelik de, bir yan­
dan aşırı bir Türkçülük edebiyatı ve propagandası yaparken,
öte yandan da dehşetli bir İslam düşmanlığı sergiliyor bu zat.
Kitaplarından birinin bölüm başlıklarından biri, "Kahrolsun
Şeriat"tir.

Halide Edib Adıvaı'ın "Türkiye' de Şark Garp ve Ameri­


kan Tesirleri" adlı kitabından çok bahsederim. Sanırım buna
bir zeyl yazıp, adını "Son asırda Türkiye'de Yahudi ve Saba­
taycı Tesirleri" başlığını koymak gerekmektedir.

Tabii kesinlikle antisemitizm yapılmayacak, son derece


objektif ve ilmi araştırmalar neticesinde gerçekler ortaya çı­

�Ü kartılacaktır.

� Ne kadar meraklı, esrarlı, garip bir yakın tarihimiz var!


ti
c:ı

Ji
6.3.1999

!3

o
� HEM MASON, HEM BEKTAŞİ, HEM DÖNME
r....
Akıl almaz haberler, bilgiler, rivayetler... Adam hem 33 dere.
§
celi bir mason üstad-ı azamı, hem önemli bir Bektaşi "Baba"sı

1 52
ve -olacak şey değil- hem de Sabataycı... Bu zat Ankara'daymış
ve uzun yıllardan beri masonluğu, Bektaşiliği, Sabataycılığı bir­
likte götürüyormuş.

Mason ve Saba taycı olan bu zat nasıl bir Bektaşidir? Tabii ki,
Şeriat'ı tanımayan, namaz kılmayan, İslam dininin kesin emir
ve yasaklarına riayet etmeyen Laik ve çağdaş bir Bektaşi. Hal­
buki benim bildiğim Tarikat-ı Aliyye-i Bektaşiyye Şeriat dairesi
içinde bulunan, sabah namazından önce ve sonra zikir ve evrad
ile ilgili kuralları olan, Kutbü'l-amilin ve Gavsü'l-vasılin Hacı
Bektaşı Veli kaddesallahu sırrehülali hazretlerinin Kitabullah'a,
Sünnet'e uygun yolundan ve izinden yürüyen ulu bir tarikattır.
Bizim mason ve Sabataycı zat ise bunların tam tersine hareket
etmektedir.

Bektaşilik bir İslam tarikatıdır. Açıkça ilan ve beyan etmese


de Yahudi olan bir Sabataycının bir İslam tarikatının babası, ya­
ni şeyhi görünmeye hakkı var mıdır?

Bu zatın ismi, hüviyeti malumdur, ancak bugün açıkça yaz­


mıyorum. Gerekirse ileride açıklayacağım.

Gelelim başka bir Sabataycılık vak'asına:

Aslen Bektaşi ve Arnavut olduğunu iddia eden, doğru dü­


rüst subhaneke bile okuyamayan, daha sonra kendini Tarikat-ı
Aliyye-i Mevleviyye şeyhi gibi gösteren, kadın erkek karışık
ayinler yaptıran, hiç çekinmeden rakı içen bir "Demci Dede"
vardı ya, işte o da Arnavut değil Sabataycı imiş.

Olmaması gereken işlerin ikincisi de budur.

Sanki bazı Sabataycılar İslam dinini bozmak, cahil Müslü­


manların kafalarını karıştırmak, tarikatları dejenere etmek için

1 53
seferber olmuşlardır. Maalesef bazı İslami cemaatler ve baron­
lar da bunların kimisini teşvik ve himaye etmektedirler.
Müslümanların paralarıyla kurulan, İslam' a ve Ümmet'e
hizmet edeceği söylenen bir televizyonda programlar yapan,
geniş kütlelere Müslüman olarak tanıtılan, her programına mil­
yar ödenen zatın aslında koyu bir Musevi olduğunu yazmıştım.
Bu zat, çocuklarının başına Yahudilerin dini takkesini geçiren,
kendi diniyle mütedeyyin bir kimsedir. Peki böyle bir kişi nasıl
oluyor da, milyonlarca Müslüman Türkiyeliye mühtedi olarak
gösteriliyor? Bir vatandaş Yahudi ise Yahudi, Hıristiyan ise Hı-
ristiyan olarak görünmeli değil midir? Bizim böylelerine dinin­
den ötürü bir şey dediğimiz yoktur. Lakin sahte mühtedilerden,
ajanlardan hoşlanmıyoruz. Böyle bir şey ahlaka uymaz.
Sabataycılığın temel prensiplerinden biri de "Benzeme, ben­
zet" ilkesidir. Bektaşi ve Mevlevi tarikatlarına giren babalık, de­
delik eden Sabataycılar hangi gayeyi gütmektedirle�? Bunların,
inanmadıkları, mensubu olmadıkları bir dinin mistik kuruluş­
ları içinde yerleri var mıdır?
li03.1999

c<:

:s
o
>-


c::ı

J5
5:ı::
<
>-
c<:
ili
...ı


,;:ı

·c;
::ı
:ı::
<
>-
1 54
YAHUDİ BİR SANATKAR
BAZILARININ Yahudi, bazılarının Sabataisttir dediği
(Her ikisi de aynı kapıya çıkar) bir zat hakkında yaptığım açık­
lama bazı çevrelerde heyecan, huzursuzluk, tedirginlik mey­
dana getirdi, kırılanlar da oldu.

Aynı konuda vaktiyle Zaman gazetesinin Kulis sütunun­


da 26 Mart 1992 tarihinde, "TRT'de bir Musevi: Engin No­
yan" başlığıyla birtakım açıklamalar yapılmış. Bu yazıdan ba­
zı cümle ve paragraflar alıyorum:

"...Arayan, romanlarıyla ses getiren bir yazar dosttu. Ba­


na, "Şu Engiıı Noyan'a dikkat et, bu adam ve kansı boyunla­
mıda altı köşeli yıldızla dolaşıyorlar, isimlerine aldanma"
dedi.
"Gecenin Konuklarında gitarını tıngırdatarak Aziz Üs-
. tel' e eşlik ederek, her programdan milyonları götüren Engin
Noyan, ülkemizdeki Musevi cemaatin kendisiyle övündü­
ğü bir sanatçıymış. Yakından tanımadığım için boynunda
altı köşeli yıldız taşıyıp taşımadığını bilmiycifum, ama artık
hiç kuşkum yok: Bu değerli gi�arcı, müzik topluluğu Los
Paslıaros Sefardis, karikatürcü Izel Rozetıtal, şair ve ressam
Habib Gerez, gazeteci Sami Kolıeıı, sanayici fak Kamlıi gibi
Türkiye'de yaşayan Musevilerin elçilerinden ... "
"Engin Noyan ve eşi Eser hanım, Türkiyeli Yahudileri
temsilen bu hafta İsrail'e gidip konser verecekler. Bu haberi
kendilerinden öğrendiğimiz Musevi cemaati, Engin- Eser
Noyan için "Toplumumuzun sevimli fudeo-Espanyol müziği
temsilcilerinden" tanımlamasını kullanıyorlar."

"Eser hanım galiba eşi gibi "Tam Musevi" değil ve bunun


sıkıntısı içerisinde. Ancak o da kendisini "Cemaatten biri"
olarak görüyor.... Kendimi bu cemaat içinde çok rahat hisse­
diyorum, sanki kan bağı varmışçasına... [diyor]"
"TRT ve Aziz Üstel sayesinde, Türkiye'deki Musevi ce-

1 55
maatin değerli bir temsilcisini, her hafta evimizde misafir
etmiş oluyoruz."

Sayın Engin Noyan beyin şu sıralarda hacca gitmiş oldu­


ğunu duymuş bulunuyorum. Bu haberin doğruluğunu araş­
tırmadım.

Ben yıllardan beri Müslümanlara, "Bilgi Bankaları, Dokü­


mantasyon Merkezleri, Araştırma Enstitüleri, Stratejik Ted­
kikler yapacak kurumlar'' tesis etmeleri için ısrarlı, devamlı
çağrılarda bulunuyorum. Bilmek ayıp değildir, günah değil­
dir, suç değildir. Ama cahillik, bilgisizlik, gaflet ayıptır, suçtur,
günahtır.

Gecekondu, taşra, varoş, köylü, kafasıyla, marjinal zihni-.


yetle bu devirde izzet ve şeref içinde yaşamak mümkün değil­
dir.

Biz Türkiye'de 500 yıldan beri Yahudilerle birlikte yaşıyo­


ruz. Önceleri de bu ülkede Yahudi vardı. Lakin İspanya'dan
koğulanlar geldikten sonra sayılan, nüfuzları, tesirleri artmış­

ı:ı::
tır. Bir asırdan beri de, bu sayıca küçük cemaatin, Osmanlı ta­

� biriyle Millet' in gücü, tesiri, üstünlüğü akıl almaz bir yükseliş


� göstermiştir. Antisemitizme kaçmadan onları tanımamız, bil-
!ii
ı:ı
memiz, haklarında malumat sahibi olmamız gerekir. Bir müd-
ci3
detten beri birtakım Yahudiler islami kesimde de faaliyet gös-


>-
termeye başladılar. Gayeleri nedir? Niçin dini bir cemaatle çok

ı:..: sıkı münasebetleri vardır bu Yahudilerin?

o
� Bunları bilsek fena mı olur?
E-<

§!I: 13/3/99


1 56
SABETAY SEVİ
SON üç yüz küsur yıllık tarihimizde nice padişah, sadra­
zam, vezir, paşa, vali, devlet adamı, idareci, şair, edib, tarihçi,
sanatkar gelip geçmiştir. Bu üç asırlık tarih kesiminin en
önemli on adamının listesi yapılacak olsa, ben kesinlikle İz­
mirli hamam ve mesih Sabatay Sevi'yi bu meyanda yazanın.

Sabatay Sevi zuhur etmemiş olsaydı, son yüz yıllık tarihi­


Ş
miz bu ekilde tecelli etmezdi. Sabatay Sevi, onun kurucusu
olduğu Selanik Dönmeliği (Sabataycılık, Avdetilik) ülkemizde
büyük değişimlere, inkılaplara, akıllara durgunluk verecek
cür'etkar hareketlere damgasını basmışhr.

Benim iddiam bu merkezdedir ve bu yüzden de Sabatay


Sevi'nin, Dönmeliğin, meşhur Dönmelerin incelenmesini isti­
yorum. Bu konuda kesinlikle antisemitizm, demagoji, ucuz
edebiyat yapılmasını istemiyorum. En ciddi şekilde, en yük­
sek seviyede tarihi araşhrmalar yapılmasını, sahih bilgilerin,
vesikaların gün yüzüne çıkarhlmasını, gizliliklerin ilim ve
araştırma nurlarıyla aydınlahlmasını talep ediyorum.

Sabatay Sevi ve Dönmelikle ilgili gizli arşivlerin belgelerin


büyük kısmı şu anda İsrail'de bulunmaktadır ve İsrail ma­
kamları, araştırıcılara bunları serbestçe göstermemektedir.
Zaten şu anda gösterilse bile fazla kıymeti olmaz. Çünkü bun-
lar bizde uzmanı bulunmayan İbrani ve Ladino lisanlarıyla
kaleme alınmışhr. Öncelikle İbraniceyi, Ladinoyu, Yiddişçeyi

iyi bilen, bu dillerle yazılmış eski belgeleri okuyup anlayabi-

len uzmanlara illtiyacırnız vardır.

0

Bu konuda bir araşhrma merkezi veya enstitüsü kurulma-


ı
1 57
lı ve bir ihtisas kütüphanesi meydana getirilmelidir. Basılı ki­
taplar, belgelerin kopyaları, fotoğraflar toplanmalıdır.
Şimdiye kadar çeşitli dillerde Sabatay Sevi ve Dönmelik
hakkında yüzlerce araştırma yapılmıştır. Kitap veya_uzun ma­
kale şeklinde yayınlanmış olan bu eserlerin bibliyografyası
yapılmalı, bunlardan bazıları Türkçeye tercüme edilip basıl­
malıdır.
Bu konuda antisemitizm, ucuz edebiyat, farfara, yaygara,
demagoji, sansasyon yapmak ciddiyetle bağdaşmaz. Her şey­
den önce bilmek gerekir. Bilmeden, anlamadan hüküm ver­
mek bir acz ve yenilgidir.
Benim bu araştırma, öğrenme, bilme talebim gerçekleştiği
takdirde tarihi altüst edecek gerçekler ortaya çıkacakhr.
Bu araştırmaların millet, ülke ve devlet olarak Türkiye'ye
hiçbir zararı olmayacak, aksine çok faydası dokunacaktır.
Bu işe yüz bin dolarla başlanabilir. Ancak hiçbir şarlatana,
soytarıya, yiyiciye, hortumlayıcıya, din istismarcısına, araştır­

j macı postuna bürünmüş hokkabaza bir kuruş bile kaptırılma­


ü mak üzere sıkı tedbirler alınmalıdır. Çünkü yiyiciler ve' yeter-

!il sizler paraya tamah ederek bu işi başlanmadan berbat edebi-
Q

� lir.
!:i

19.D.1.1999

1 58
HACCA GİDEN SABETAYCI
SABAYATCILARIN meşhur önderlerinden bir Jacob Qeri­
do (Jacob FilosofO vardır ki, bu zat aslında Yahudi olduğu
halde Müslüman görünmüş ve hacca gitmiştir. Bu zatın pe­
şinden giden Selaniklilere Yakubiler denilir. Sabataycıların
Kapancılar, Karakaşlar adlı iki büyük grubu (mezhebi) daha
vardır. Yakubiler Müslümanlara kendilerini çok dindar, çok
sofu gösterirler. Qerido'nun hacca gidişi de bu yüzdendir. Ya­
kob Qerido, Hicaz' da Müslüman kimliği ile bulunurken, tak­
dir-i ilahinin bir cilvesi olarak azgın bir devenin ayaklan al­
tında kalarak terk-i hayat etmiştir.

Geçenlerde, Osmanlılar zamanında Selanik'te, aslen Saba­


taycı bir Yahudi olan ve hatta gizlice hahamlık yapan bir za­
tın Mevlevi şeyhi kılığına girip Selanik Mevlevihanesinde
postnişinlik yaptığını yazmıştım. Bende bu zatın, başında
Mevlevi tacı, sırtında cübbe olduğu halde çekilmiş bir fotoğ­
rafı bulunmaktadır. Bu sahte şeyhin torunlarından bir Saba­
taycı bizde dışişleri bakanlığı yapmıştır.

Sabataycılar, Müslümanların gözlerini boyamak için ca­


miler de yaptırmıştır. Üsküdar' da Feyziyye camii (Bülbülde­
resindeki Sabataycı mezarlığının önünde) Selanik Dönmeleri
tarafından yaptırılmış olup, geçenlerde orayı ziyaret ede� bir
dostumun anlattığına göre kıblesi de yanlışmış. Diyanet'in ....
bu konuyu araştırması ve kıble gerçekten yanlış ise düzeltil- .�
-
mesi gerekir. Çünkü, mihrabı kıbleye dönük olmayan camide
kılınan namazların makbul olmayacağı malumdur. l
w ,..

J
Geçenlerde çok sofu görünen bir Sabataycıdan bahset-
miştim. Bu zat, Yakubi koluna mensupmuş. SOO'üncü yıldö-

1 59
nümü kutlamalarında Yahudilerin resmi müzisyeni olarak
hizmet vermiş. Kendisine aynca ruhani bir makam tarafın­
dan, sinagoglara (havralara) serbestçe girip çıkması için
resmi belge verilmiş. İşte şimdi bu kişi hactadır. Birtakım
Müslümanlar ise onun, bir hazretin kerametiyle ihtida etti­
ğini iddia etmektedir. Hem Yahudi, hem Sabataycı ve hem
de sofu Müslüman. Nasıl oluyor bu?

ABD'nin ünlü ve çok güçlü (Her sayısı ABD başkanının 1

masası üzerinde yer alır) Yahudi dergisi "Jerusalem Report"


Türkiye'ye bir muhabir göndererek Sabataycılarla ilgili bir
araştırma yaptırtmış. Dünya Yahudilerinin bu mesele üzerine
eğilerek, iki kimlikli kardeşlerine sahip çıkmaları dikkate de­
ğer bir hadisedir. Bizdeki Sabataycılar ise Türkiye'nin rantla­
rından yararlanmak için statükonun devam etmesini istiyor­
lar. Böyle bir şey hem Müslümanlığa, hem de Yah�diliğe uy­
gun değildir.

(Bu akşam) saat 21.35'te N1V'de Sabataycılar tarafından


kurulmuş olan Terakki Lisesi hakkında bir yayın yapılacağı­
ıı:: nı öğrendim. Meraklı okuyucularımın bunu takip etmelerini
g tavsiye ederim. O programda söylenemeyecek olan bazı


ı:::ı
önemli hususları inşaallah ileride yazacağım.

J3 243.1999

5

>-
YAHUDİLER, SABETAYCILAR,
ANTİSEMİTİZM
§:ı:: İKİ sene kadar önce ziyaretime, büyük bir Avrupa ülkesi­
� nin başbakan danışmanlarından, çeşitli fikir kitapları yazmış,

1 60
kalem sahibi bir zat gelmişti. Görüşürken bir ara söz Yahudi­
lere intikal edince, "Ben de Yahudiyim" demişti. Kendisine,
antisemit olmadığımı, lakin anti-siyonist olduğumu söyle­
yince, "Ben de siyonizme karşıyım" demişti.

İsrail, siyonizm ideolojisi üzerine kurulu, ırk ve din esası­


na dayanan bir devlettir. Ancak orada, siyonizmi ve İsrail
devletini kabul etmeyenler Yahudiler de bulunmaktadır.
. Bunların bir kısmı mutaassıp dindar cemaatlerdir. Onlara gö­
re, İsrail devleti, vaad edilmiş Mesih geldikten sonra kurula­
bilirdi. Mesih gelmeden Yahudi devleti kurulduğu için gü­
nah işlenmiştir, yanlış bir iş yapılmışhr.

İsrail'e karşı olanların bir kısmı ise, bu muhalefetlerini di­


ni esas ve sebeplere dayandırmakta, fikir ve siyaset açısından
tenkit etmektedir. Hatta, bunlardan biri, siyonizme, dini ve
ırki temellere dayalı devlete son verilerek, Araplarla Yahudi­
lerin birlikte yaşayacakları federe bir Filistin devleti kurul­
masını istemiştir.

Dünyanın her ülkesinde Yahudi mevcuttur. Ancak, Türki-


ye' deki durum gariptir. Bizde iki çeşit Yahudi cemaati vardır.
Bunların biri açık Yahudilerdir, Yahudi olduklarını, Musevi
dinine mensup bulunduklarını inkar etmemektedirler. İkinci-
si ise, zahiren (dıştan) Türk ve Müslüman görünen, gerçekte
ise, Yahudiliğin bir tarikah mahiyetinde olan Sabataizme
mensup gizli Yahudilerdir. Yahudi cemaatinin ileri gelenle- �!i:ı
rinden bir zata göre bunların sayısı bir buçuk milyondur, ya-
ni ülkemizde bir buçuk milyon Yahudi asıllı sözde Müslü- 1
J
man vardır. Bu açıklama Aksiyon dergisinde yayınlanmışhr.

Ben şahsen ülkemizde bu kadar fazla Yahudi kökenli va-


...::;

1 61
tandaş, Sabataycı bulunduğunu sanmıyorum. Elde herhangi
bir istatistik bulunmadığı için kesin bir rakam vermek müm­
kün değildir. En az tahmin beş bin kişidir. Bazıları 180 bin di­
yor.

Sayıları ne kadar olursa olsun, Türkiye'deki bu Sabataycı


cemaatin ağırlığının büyük olduğu bellidir. Bunların kabine­
de en az bir bakanları bulunur. Büyük medyanın yüzde kırkı
onların kontrolundadır. Üniversiteleri, büyük kolejleri vardır. 1

Fikir, siyaset, kültür, sanat, finans, iktisat, ithalat-ihracat, ban­


kacılık, sahalarında çok güçlüdürler. Yakın tarihimizde dam­
gaları vardır.

Birtakım meşhur şahsiyetlerin Sabataycı, yani Yahudi ol­


duklarına dair dedikodular, rivayetler dolaşmaktadır. Bunlar
doğru mudur?

Antisemitizm yaparak gerçek ortaya çıkartılamaz. Yapıla­


cak iş bu konularda ilmi araştırma yapmak, ciddi makaleler
yayınlamaktır. Filanca büyük zat aslen Sabataycı mıdır, değil
midir? İşin içine duygu, polemik, tartışma, düşmanlık, anti­
ı:>::

:s semitizm karıştırmadan mesele incelenmeli, sahih bilgiler ve


Ü belgeler ortaya konulmalıdır.

·�
Cil
Sabataycılık Türkiye'nin büyük bir gerçeğidir. Bu realite-
yi inkar etmek mümkün değildir. Türkiye'nin bugünkü siya-
!3
:§ si, kültürel, ideolojik yapısını anlamak, yakın tarihi kavra­
>; mak için Sabataycılığı bilmek zorund<;lyız. Sabataycılık faktö­


g
rünü hesaba katmadan doğru hükümlere ve neticelere var­
mak mümkün değildir.
§ Birinci dünya savaşında, İngilizlerin ve Fransızların safın-

1 62
da birtakım Siyonist taburları Gelibolu'da, Filistin cephesin­
de Osmanlı ordusuyla çarpışmışlardır. Bunları incelemek, bu
konuda yayın yapıp gerçekleri ortay� koymak, nasıl antise­
mitizm olmazsa. Sabataycıları incelemek de antisemitizm sa­
yılmaz.

Bir kitabında, "Kahrolsun Şeriat" başlıklı bir fasıl bulunan


Tekin Alp takma adlı sahte Türkçü Moiz Kohen'i incele­
mek,onun Yahudi olduğunu, İslam'a karşı kin ve düşmanlık
beslediğini söylemek de antisemitizm değildir. Ben şahsen
bazı dinsiz ve bozuk Türkleri de sevmem ve tenkit ederim.
Bu da Türk düşmanlığı değildir.

Alfabe devriminl! k:l.rşı olan, "Arabi Harfleri Terakkimize


Mani Değlldir" bsşhklı bir kitap yazan Yahudi profesör Av­
ram Galanti ile Moiz Kohen Tekin Alp'i bir tutmak mümkün
müdür? İkisi de Yahudidir ama...

Keşke Türkiye Müslümanları da ülkemizde yaşayan Muse­


viler kadar hür olsalar. Onlar kendi dini-ruhani reislerini ken­
dileri seçiyor. Müslümanlar ise seçemiyor. Onların havraları­
na, dini hizmet ve faaliyetlerine devlet ka rışmıyor. Bizde ise
bütün camiler, ibadetler devktb kontrolundadır.

Türkiye'de antisemitizm olmuş mudur, halen var mıdır?


Ol muştur, vardır. Lakin bu antisemitizm hiçbir zaman, yakın
tarihimizde Müslümanlara ve İslam dinine karşı yapılan sal­
dırılar kadar yoğun, insafsız ve şiddetli olmamıştır? Marjinal
kalmıştır.

Sabataycı Yahudilerin sırlan açıklanınca, asıl hüviyetleri


öğrenilince, Yahudi oldukları için imtiyazlarını kaybedecek-

1 63
ler, zulme mi uğrayacaklardır? Hayır! Bugün ülkemizde Ka­
run kadar zengin büyük Yahudi iş adamları mevcuttur. Yahu­
di oldukları için onlara bir şey diyen mi vardır?

Kimlikleri açığa çıkınca bazı Sabataycılann, aşın şekilde


sürdürüp durdukları İslam düşmanlığı ortadan kalkacakhr.
Fena mı olacaktır?

Açıklıkta yarar vardır.


12.4.1999

OSMANLIYI YIKMAK
YAHUDİ KRALLIGINI KURMAK
GERSHOM Scholem'in "Sabbatai Tsevi, Le Messie Mys­
tique, 1626-1676" adlı kitabının (Lib, Verdier, Paris, 1983. 969
s.) 612'nci sayfasında dikkatimi çeken bir pasaj var. 1666 İs­
tanbul'undan bahsediliyorken deniliyor ki:

...ı "Sahnede beklenmeyen propagandacılar da zuhur etti:
o
� Birçok derviş, Türk imparatorluğunun çökeceğine, hük­
t
ı::: mün (krallığın) Yahudilere geçeceğine dair kehanetlerde

bulundular. Her ne kadar De la Croix'nın raporları [o asır­
§ da yaşamış ve Sabatay Sevi'yi yazmış bir müellif] hayali
�ı:ı:
vak'al ar ve kurgu konusunda bereketli ise de, Amster-

s2
ı:ı:
dam'dan gönderilen bir mektup bu özel ayrıntıyı doğrul­
'::> amaktadır."
E-<
·g Hottinger yazmalarının 30'uncu cildinin 349 numaralı
� yaprağında bu konu ile ilgili bilgi bulunduğu kaydediliyor.

1 64
De la Croix ise eserinin 365-69'uncu sayfalannda konuyu
uzun uzadıya beyan etmektedir. Vaiz-derviş, Sabatay Sevi
tarafından, Türklere sokaklarda propaganda vaaz etmesi
için tutulmuş. Epeyce dayak yemiş ve kadının huzuruna gö­
türülmüş, sapıklıkla suçlanmış. Kadı bu adamı tımarhaneye
koydurtmuş, lakin onu muayene eden tabip serbest" bırakıl­
masını istemiş. Sonunda, kendisine değer verilmeyen bir de­
li olarak serbest bırakılmış. Fakat, başkent Yahudileri onun
kehanetlerinin hayli tesiri altında kalıp irşad edilmişler.
(Scholem'in aynı kitabının aynı sayfasındaki dipnotundan)

Evet İzmirli haham Sabatay Sevi, beklenen Mesih olduğu


iddiasıyla ortaya çıktıktan sonra krallığını ilan etmiş, bütün
dünya Yahudilerini ayağa kaldırmış, heyecanlandırmıştır.
Kendisi Gelibolu'da bulunduğu sırada dış ülkelerden onu
ziyaret için gelen Yahudilerin çokluğundan dolayı yiyecek
sıkıntısı başladığını Scholem yazıyor.

Sabatay Sevi Osmanlı imparatorluğunu yıkmak, kendi


krallığında Yahudi saltanat ve hükümranlığı kurmak istiyor­
du.

Osmanlı saltanatı gerçi Sabatay Sevi'nin sağlığında ger­


çekleşmemiştir ama 1922'de tarihe kanşmıştır. Sabatay'ın İs­
tanbul sokaklarında sahte bir dervişe ilan ettirdiği kehanet
aradan 256 yıl geçtikten sonra gerçekleşmiştir.

Mesihliğini ilan eden Sabatay Sevi'nin peşinden giden �


Dönme Yahudiler, Müslümanlar arasında söz sahibi olabil-
mek ve İslam Ümmetini manipüle edebilmek için birtakım ı
@
derviş tarikatlarına girmişler, bazı Sabataycı Yahudiler bu ta­

rikatlarda şeyhlik makamına kadar yükselmişlerdir. Ati-

1 65
na' da İngilizce yayınlanmış olan "Yahudiler ve Dervişler''
adlı kitapta, Selanik Mevlevihanesi postnişini (şeyhi) kılığın­
da; sırtında şeyh cübbesi, başında şeyh sanğı olduğu halde
bir Dönmenin fotoğrafı yer almaktadır. Bu Yahudi şeyh, biz­
de bir ara dışişleri bakanlığı yapmış bir Sabataycının dedesi­
dir.

Sabataycılar Bektaşiler arasina da girmişlerdir.

Din sömürücüleri tarafından maceradan maceraya sü­


rüklenen, soyulan, sömürülen, cahil bırakılan, kırsal kesim
ve gecekondu zihniyeti ilkellikleri ve karanlıkları içinde tu- 1

tulan Müslüman kesimin ne Sabataycılıktan, ne yakın tarihi­


mizin içyüzünden haberi vardır.

Gershom Scholem'in Sabatay Sevi ile ilgili anıt-kitabını


(gerçekten büyük bir ilmi araştırmadır) Türkçeye çevirip ya­
yınlayabilmek için bugünün rayiciyle 25 milyar lira kadar bir
maddi imkan sağlanması gerekiyor. Cami helalarına, imanı
meşrutalarına, hoparlörlere, anilin boyalı yaygılara, din ba­
ronu kaprislerine her yıl milyar dolar sarfeden Müslüman
kesim bu parayı ortaya koyup da tercümeyi yaptırıp kitabı
basamaz. Bu miktarda para bultmsa bile, tercümenin doğnı
dürüst yapılabileceğinden pek emin değilim.

(De la Croix'nın kitabı 1 684'te Paris'te "Menıoire... coııt�-


11aııt diverses Relatiotıs tres cıırieuses de l'Eınpire Ottonıan"
adıyla basılmıştır. Sabatay Sevi'den balısettiği bölüm: Cilt II, 259·
398'inci sayfalar arası. V'inci mektup.)
13.4.1999

1 66
SABETAYCILARIN OKULU
ŞİŞLİ TERAKKİ LİSESİ .

ÜLKEMİZDE gizli ve iki kimlikli bir azınlık olarak yaşa­


yan ve yakın tarihimizde büyük bir rol oynamış bulunan, ha­
len de Türkiye'nin güç ve ağırlık bakımından birinci lobisini
teşkil eden, büyük medyanın yüzde kırkı ellerinde bulunan,
Dışişleri Bakanlığı'nın üst kadroları onlardan olan Sabataycı
cemaat bilhassa eğitim işlerine büyük önem vermektedir. Şiş­
li Terakki Lisesi bir Sabataycı eğitim kuruluşudur. Artık Saba­
taycılann gizliliği ve iki kimlikliliği bırakıp. tek hüviyetle, Ya­
hudi kimliği ile ortaya çıkmalarını isteyen ve yolda mücade­
le veren Ilgaz Zorlu bey, Şişli Terakki Lisesi konusunda aşa­
ğıdaki açıklamayı göndermiş bulunuyor. Ben de, okuyucula­
rıma sunuyorum:

"Şişli Terakki Lisesi bir sabataycı okulu olarak Kapancı­


lar cemaati tarafından 19'uncu yüzyılda kurulmuştur. O yıl­
larda Kapancılar giderek dini yönlerini kaybetırieye başla­
mışlardı. Okul ·esas olarak dini birlikteliği sağlamak, cema­
atin gençlerini eğitim seviyesi olarak yükseltmek amaçlarını
taşımaktaydı.

Bu sebeple, okulun kurucularının yöneticilerini ve tüm


öğrencilerinin Kapancılar cemaatine mensup kişilerden olu- -
şması bir rastlanh değildi. Atatürk'ün ilk öğretmeni olan �
Şemsi Efendi de okulun kurucuları arasındaydı. Şemsi Efen-

di as�ında Selanik'te kendi adıyla anılan ilk özel okulu kur- �
��
muştu. Ama onun amaçlan çok daha başkaydı, o giderek di:-
ni duygularını · kaybetmeye başlayan sabataycılann ancak ·

1 67
eğitim yoluyla kurtanlabileceklerine inanıyordu. Sabataycı­
lık tamamen kabalistik bir hareket olmakla beraber, başlan­
gıcından l9'uncu yüzyıla kadar geçen süre zarfında günde­
lik yaşamdaki anlamını yitirmeye başlamışh. . Çünkü saba­
taycılar, Kabala'dan ve yahudi dini uygulamalarından, o dö­
nemde ortaya çıkan ve bahda da yaygınlaşan bazı din karşı­
h akımların da etkisiyle uzaklaşmaya başlamışlardı.

Bu manhkla Şişli Terakki Lisesi ile okulunu birleştiren


Şemsi Efendi, tamamen dinsel amaçlara sahipti. Fakat okul
böyle bir özelliği taşımamaktaydL Zaten Şemsi Efendi de
okulun iskeletini oluşturduktan sonra okuldan aynlmıştır.
Fakat Şişli Terakki Selanikli karakterini ve sabataycı kimliği­
ni korumuştur. 1970'lere kadar okul tamamen sabataycı bir
eğitim kurumu olarak yaşamış, hemen hemen tüm yönetim
kurulu üyeleri sabataycılardan oluşmuştur. Fakat okulun
öğrencileri de öğretmenleri çoğunluk olarak sabataycı kö­
kenden gelmeyen kişilerden oluşuyordu. Sabataycı aile gele­
neklerinde bu okulda okumak adeta bir kural haline gelmiş­
ti.
jo 1990'lardan itibaren Şişli Terakki aslen Selanik kökenli

� olan bir grubun yönetimine geçti. Haluk Anğ isimli bir za­

� t okulun idare heyeti başkanı yapıldı. Okulun hemen hemen

!:i tüm kaynaklan ve okulu oluşturan vakıf bu zatın yönetimi­

� ne verildi. Kendisi ile ilgili bazı iddialar da onunla beraber


dolaşmaya başladı. CHP kadrolarında danışmanlık görevle­


o
rinde bulunan Prof. Ahmet Yücekök gibi, Prof. İlter Turan gi­
� bi (bu zahn danışmanlık yaphğı kesin değildir) kişiler de bu-

� rada görev yapmaya başladılar. Fakat okul yönetimi ile biz­

� zat ilgilenmedikleri için bir takım rivayetler giderek arttı.

1 68
Okulun eski ve tarihi binası (ki Teşvikiye'nin merkezindedir,
değeri trilyonlarla ifade edilebilir) boş bırakıldı, geniş giriş
avlusu otopark yapıldı ve bu otoparkı da Sayın Anğ'ın şofö­
rü kiraladı. Okulun başarılan düştü, üniversite sınavlarına
giremeyen pek çok öğrenci var. Sabataycılar, cemaat sırlan
ortaya çıkmasın diye de işi kurcalamıyor. Bu arada son ce­
maat reislerinden birinin oğlu da bu okulun yönetim kurulu
azalanndandır. Bunun yanında Selanikli olmayan azalar
vardır ama bunlar da olaylara kayıtsızdırlar."

Sabataycılann, Şişli Terakki Lisesi'nden başka ikinci bir li­


seleri daha vardır. Bir de üniversiteleri bulunmaktadır. Onla­
nn bu liseleri ve üniversiteleri elbetteki öncelikle Sabataycılı­
ğa hizmet için kurulmuştur. Ilgaz Z.Orlu bey de bu hususu be­
yan etmektedir.

Şişli Terakki Lisesi'nde neler olmaktadır? Konunun uzma­


nı olmadığım için bu hususta fikir yürütmek istemiyorum.
Ancak, Sabataycı cemaatin ileri gelenlerine kendi işlerinde ve
hizmetlerinde daha tertipli, daha düzenli, daha prensipli ha­
reket etmelerini min gayri haddin tavsiye etmek isterim.

Sabataycılık konusunda tartışmaya, polemiğe girmek iste­


mem. Demagoji ve ucuz edebiyat peşinde de değilim. Antise­
mitizm yapmak aklımın köşesinden geçmez. Çünkü antise­
mitizm bir Müslüman olarak bana ve dılvama zarar verir. İs-
lılm barışının (pax) şemsiyesi altında Yahudilerin de, onlann �
ı
bir parçası olan Sabataycılann da güven ve adalet içinde ya-
şamak hakkı vardır. Ancak, bu iş iki kimliklilikle olmaz. Zil- '1--;.
hiren Müslüman ve Türk görünecek, bAtınen ise Sabataycı- fil
Yahudi olacak. Arbk bu komediye bir son verilmelidir.
ı
1 69
Bütün Sabataycılan itham etmiyorum ama onların içinde,
laiklik ve çağdaşlık maskesi altında İslam dini ve Müslüman­
larla savaşan birkaç kişi vardır ki, bu adamların bu faydasız
savaşı bırakmalarını can u gönülden temenni etmekteyim.
Hiçbir ileri, medeni, demokrat, insan haklarının geçerli oldu­
ğu, hukukun üstün bulunduğu ülkede medeniyet adına din ·

ile, dindar halk ile savaşılmaz.

Bu ülkede yaşayan Yahudiler din ve inanç hürriyetine sa­


hiptir. Bu konuda Müslümanlardan daha fazla haklan bulun- ı

maktadır. Sabataycılar, Yahudi-Musevi oldukların� açıkça


ilan etsinler ve tek kimlikli vatandaşlar olarak belli bir çizgi­
de yerlerini alsınlar. İsteğimiz, temennimiz budur.

. 16.4.1999

BELGELERİ KİMLER YOK ETI'İ


GERSHOM SCHOLEM, Sabatay Sevi ile ilgili kitabında

ğ (Fransızca tercümesi, s. 403, 176 numaralı dipnotu) "Sabatay


Sevi ile ilgili hiçbir resmi Türk belgesi bu güne kadar bu­
� lunamamıştır ve gelecekte de bir şey bulmak ümidi pek
� kuvvetli değildir. Profesör Uriel Heydt, 1665 Ekiminden
!3

ı:.:
1678 Nisanına kadar olan zaman içindeld hükümet kararla·
nnı ihtiva eden ciltlerin (dosyaların) İstanbul Devlet Arşiv·

j
E-<
terinde mevcut olmadığını ortaya çıkartmıştır" diyor.

Profesör U. Heydt'in, Tarbits, XXXV (1956), s. 337-339'da


ö
::> yayınlanan İbranice araştırmasının başlığı "Sabatay Sevi ile

1 70
ilgili bir Türk belgesi" olduğuna göre, arşivlerimizde İzmir­
li Mesih hakkında en az bir belge olması gerekmektedir.

Yahudi Profesör ve araşhncı Heyd'in iddiası doğru ise,


devlet arşivlerimizden Sabatay Sevi ve Sabataistlerle ilgili
belgeleri kimler yok etmiştir?

Tarihini tam olarak hahrlamıyorum, büyük ihtimalle


1986'daydı, bir gün Beyazıt'ta bir sergiciden Başbakanlık
Devlet Arşivi'ne ait bir tomar vesika satın almışhm. Bunları
daha sonra, Yeni Haber gazetesi vasıtasıyla Arşiv'e verdirt­
tim. Maalesef titizlikle korunması gereken resmi evrakımızın
bir kısmı kaybedilmiş, hatta bir ara balyalar halinde okkası
2,5 kuruştan Bulgaristan'a sahlmışhr.

Devlet Arşivimizdeki Sabatay Sevi ve Dönmelerle ilgili


resmi belgeleri kimler, niçin, nasıl yoketmişlerdir? Bunlar ar­
şivden alındıktan sonra bir yerde saklanmış mıdır, yoksa im­
ha mı edilmişlerdir?

Sabatay Sevi son üç buçuk asırlık tarihimizin yetiştirdiği


çok önemli bir şahsiyettir. Ben onu, bu devre içinde zuhur et-
miş on mühim kişi listesine koymuşumdur. Sabatay Sevi,
krallığını ilan etmiş ve bu ülkede hakimiyetin Türklerden Ya­
hudilere geçtiğini korkmadan ve açıkça beyan etmiştir. Bil­
hassa son bir asırlık tarihimizde meydana gelen akıllara dur­
gunluk verecek hadiseleri anlamak için Sabatay Sevi'yi ve Sa-
-�
bataycılığı iyi bilmek gerekir. Yazık ki, Türk tarihçileri içinde �

İbranice bilen kimse yoktur ki, gereken araşhnnalan yapsın,


bu konuda daha önce yayınlanmış olan ilmi ve tarihi tedki- l
.. r

@
kah gözden geçirebilsin.


1 71
Türkiye'yi, yakın tarihimizi ilgilendiren çok önemli bir
konuda cahil olmak, araştırma yapmamak afedilebilir mi?
Ankara'daki Tarih Kurumu Sabatay Sevi ve Sabataycılar ko­
nusunda niçin ilmi, ciddi, mufassal araştırmalar yaphrtmı­
yor, yayınlamıyor?

İslami kesimde bir sürü vakıf, cemaat var. Her yıl islami
hizmet ve faaliyetler için milyarlan:a dolar harcanıyor. Bu pa­
raların bir kısmı ile niçin ilmi çalışma ve araştırma yapılmı- ,
yor?

Evet soruyorum: Devlet arşivlerimizdeki Sabatay Sevi ve


Sabataycılarla ilgili önemli belgeler ne olmuştur?

17.4.1999

SABETAYCI ÜSTAD-1 AzAM


EN yukarıda Atatürk'ün portresi asılı, altında pergelli
ı:ıo: gönyeli mason amblemi var. Gazete haberinin başlığı, "Ma­
:S
ü sonlar şeffaflaşh". "Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük
� Locası" kapılarını medyaya açmış, kendini tanıtmış.
G
� Türkiye'de bir tek mason teşkilatı yoktur. Yukanda adı
5

geçen locadan başka üç ayn mason teşkilatı dalın bulunmak­
tadır.

l:.l
..ı


:::ı
Bir kısım mason teşkilatlarında kainahn Yüce Yaratan'ma
� inanmak şartı vardır, Ateistleri ve agnostikleri aralanna al-
o
::ı mazlar. Bir kısım localar ise ateist ve agnostik felsefeye bağlı-

� dır ve şiddetli din düşmanıdır.

1 72
Kapılarını medyaya açan mason teşkilatının başkanı "Bü­
yük Üstad" Sahir Talat Akev aynı zamanda Sabataycıdır.
Akev'ler Selanik kökenli zengin bir tütüncü ailesidir.

Madem ki, masonların bir kısmı kapılarını açtı; aynı şef­


faflık Selanik Dönmeliği, Sabataycılık konusunda da yapıl­
malıdır. Artık Sabataycılar da gizlilik prensibini bırakmalı,
kendi gerçek kimliklerini ortaya koymalıdır.

Sabataycılık yavaş yavaş ülke gündemine girmektedir.


Bundan birkaç yıl önce büyük kalabalıklar, bu gizli azınlığın
adını bile bilmezlerdi. Artık Selanik Dönmesi, Sabataycı, Av­
deti gibi kelimeler kullanılmaya başlandı. Zamanla bu konu­
da ciddi, objektif, ilmi, tarafsız yayınlar yapılacak, esrar per­
deleri aralanacak, karanlıklar giderilecektir.

Ben şahsen masonların şeffaflaşmasının ciddi bir teşebbüs


olduğuna inanmam. Bir kere, kapılarını medyaya açan loca
bütün masonları temsil etmemektedir. İkincisi, gizlilik ma­
sonluğun temel prensiplerindendir.

Bir sohw yapılmıştır.

Garibime giden bir husus da, mason localarında Ata­


türk'ün resminin asılı olmasıdır. Malum olduğu üzere Ata­
türk Mason localarını kapatmıştır. Localar ancak onun ölü­
münden sonra, İsmet Paşa'nın Milli Şeflik devrinde tekrar
açılabilmiştir. Peki, masonlar kendi localarını kapatan bir za- -�
r:.ı.l
tın resimlerini hangi maksatla localarının baş köşesine as- !il
maktadır? Madem şeffaflaşıyorlar, bu konuya da açıklık geti-
reb i
1
:�:: : nkılaplanrun bir maddesi de beynebnilel, kökü
J
1 73
dışarıda, esrarlı Mason tarikatlarının kapatılmasıdır.

Türkiye'de Masonluk bir yandan ilerliyor, güçleniyor; öte


yandan geriliyor ve gücünü yitiriyor. Son otuz yıl içinde Ma­
son teşkilatına bir sürü arivist, şaibeli, hedonist, kapkaççı
adam girmiştir. Ben Masonluğa karşı olmakla birlikte, onun
da kendine mahsus ilkeleri, kuralları olduğunu bilen bir kim­
seyim. Masonluktaki. insan kalitesi her geçen gün düşmekte­
dir. İdeallerin, prensiplerin yerini hedonizm, kazanç hırsı, 1

zenginlt:�me hırsı almıştır. Her sahada olduğu gibi masonlar .


ara« _,da da para en büyük, belki de tek ueğ�r hrıline gelmiş­
tir. Bu yazdıklarımı masonlar de.. pek ala bilmektedirler. La­
kin dışarıya fazla açılmazlar. Şeffaflığın da bir derecesi ve sı­
nırı vardır...
30.4.1999

MOİZ KOHEN MİLLİYETÇİLİGİ


MİLLİYETÇİLİK, Türklerin yücelmesini, ülkelerinin ba­
� yındır olmasını, milletin ilimde, irfanda, sanatta ilerlemesini,
:s halkın adaletli bir düzende yaşamasını, hayırlı işlerde Türki-
o
� yelilerin ve diğer Türklerin önde koşmasını istemekse böyle

� bir şeyi elbette alkışlarız. Ancak, milliyetçilik perdesi altında

!3 din düşmanlığı yapılmasını asla doğru bulmayız ve böyle bir


� şeyi desteklemeyiz.

� 30'lu yıllarda, Ziya Gökalp'in arkadaşı Yahudi Tekin Alp,
,�
E-<
asıl ismi olan Moiz Kohen'i gizlemiş ve hararetli bir Türk mil­
- liyetçisi kesilmişti. Bu zat, Türklere milliyetçilik öğretmek
� maksadıyla kaleme almış olduğu kitaplarından birinde,

1 74
"Kahrolsun Şeriat!" başlıklı bir bölüm yazmıştır. Müslüman
Türklerin Moiz Kohen Tekin Alp'in anladığı ve telkin ettiği
manada bir milliyetçiliğe ihtiyaçları yoktur. Böyle bir milli­
yetçilik Türkleri yüceltmez, alçaltır, esfel-i safiline düşürür.
Nitekim müreccebtir.

Aklı başında hiçbir Türk milliyetçisi İslam'a ' düşmanlık


etmez. Milliyetçi dindar olabilir veya olmayabilir. Ancak her
hal ü karda İslam'a saygılı hareket eder, mili2Hn dinine, ima­
nına, mukaddesatına hakaret etmez.

Moiz Kohen, asıl adını ve Yahudi olduğunu gizlemişti


ama İslam'a düşman�ğını açıkça beyan etmişti. Şimdi zama­
nımızda bazı sözde milliyetçiler, Moiz Kohen kadar mertçe
hareket edemiyor, dine saygılı imiş gibi görünmelerine rağ­
men, sinsice milliyetçiliği din düşmanlığı gibi yorumluyorlar.

19'uncu asırda Avrupa'da zuhur etmiş bir ideoloji olarak


milliyetçiliği (Nasyonalizm) hiçbir Müslüman kabul edemez.
Böyle bir şey İslam'a aykırı olur. Lakin ideoloji şeklinde değil
· de, milletini sevmek, onun yücelmesini ve izzet bulmasını is­
temek şeklinde olursa müsamaha ile karşılanabilir.

Müslüman Türklerin ideolojilere ihtiyacı yoktur. Türkler,


İslam'a hizmet ettikleri, i'la-i kelimetullah ile meşgul olduk­
ları müddetçe izzet bulmuşlar, şan u şeref kazanmışlar; güç-
lü, hükümran ve hür olmuşlardır. Ne zaman da, İslam'dan ·-

uzaklaşmışlarsa zillete düşmüşler, hürriyetleriİti yitirmişler,


,g.
....
kimliklerini kaybetmişlerdir.

Yakın tarihimizde Türk ve Müslüman dostu bir Yahudi


ıo

profesör vardır. Bu zat, 1927'de, "Arabi Harfleri Terakkimi-


1
1 75
ze Mani Değildir" adında bir kitap yayınlamış olan Avram
Galanti'dir. Dinsiz İctihad dergisinde yayınlanan, "Sen Türk­
leri bir menfaat karşılığında müdafaa ediyorsun" mealindeki
tenkide karşı da, "Müslümanlığı Niçin Müdafaa Ediyorum?"
serlevhalı bir yazı ile cevap vermiş, "Biz Yahu.diler bu ülkede
Müslümanların müsamahası sayesinde yaşıyoruz. Elbette
onlara bir minnet borcum vardır. Menfaat için değil, samimi
olarak onları müdafaa ediyorum" mealinde beyanda bulun­
muştur.

Bugün politika arenasında, medyada, üniversite çevrele­


rinde bazı Sabataistler, Moiz Kohen Tekin Alp tipi bir milli­
yetçilik için çalışıyor. Bunlara aldanılmamalıdır.

26/5/1999

NİÇİN?
SABATAİST bir vatandaşımız büyük medyanın yüzde
kırkına hakim oluyor. Bankalar satın alıyor, holdingler kuru­
ı:ıo:
yor, milyarlarca dolarlık bir servete ve iş kapasitesine sahip
g oluyor. Ülkenin siyasetinde, yönlendirilmesinde büyük ağır­

!ii lığı ve gücü oluyor.
� Sabataistlik nedir? Gizli bir Yahudi tarikah değil midir?
!3

. ><
Sabataycı bir vatandaş dıştan Türk ve Müslüman görünüyor,

ı:ıo: gerçekte ve içte ise Yahudidir.



� Bir Sabataycının bu kadar güçlü, nüfuzlu, tesirli olmasın­
o
r- dan dolayı laikler, çağdaşlar, batıcılar hiç rahatsızlık ve tedir-
§ ginlik duymuyorlar. Bu, onlar için çok tabiidir.

1 76
Sabataycılardan şu anda bakanlar, büyük iş adamları,
bankacılar, özel kolej ve üniversite sahipleri, büyük bürokrat­
lar mevcuttur. Büyük partilerden birinin lideri Sabataycıdır,
birinin eşi Sabataycıdır.

Bir Yahudi tarikatı mensuplarının ülkemizde siyasete,


sosyal faaliyetlere, iktisada, maliyeye, kültüre, medyaya, eği­
time, üniversitelere hakim olmaları Türkiye için bir tehlike
teşkil etmiyor. Lakin dindar bir şahsiyet okullar, kolejler, üni­
versiteler açarsa, gazete ve televizyon sahibi olursa; siyasi, ik­
tisadi, sosyal, kültürel faaliyetler yaparsa bunlar Türkiye için
büyük bir tehlike arzediyor. Allah Allah!.. Aynı şeyi Yahudi
yapınca hizmet oluyor, tabii oluyor, fakat Müslüman yaparsa
tehlike ve gericilik oluyor. Yahu bu memleket Türkiye midir,
yoksa İsrail mi?

Müslümanların kolej, üniversite açmaları, gazete çıkart­


maları, televizyon kanalı işletmeleri, üniversite kurmaları
Türkiye için niçin tehlike olacakmış, bir türlü anlayamıyo­
rum. Sakın, bütün bu işler Sabataycılar için tehlikeli olmasın?

19.6.1999

SABETAYCILAR
BU memlekette Müslümanlarla, islami hareketle diyaloğa
-�
girmek ve uzlaşmak zorunda olan Sabataycı cemaate men- ı:.ı:ı

sup bazı politikacılar: medyacılar, yazarlar, yapılması gereke-


nin tam aksine, İslam'a ve Müslümanlara amansız bir savaş l
.,, ,.

J
açmış bulunuyor.

1 77
Asıl ve gerçek kimlikleriyle Yahudiliğin bir tarikatine
mensup bulunan bu Sabataycılar nasıl oluyor da bu akıl al­
maz manhk dışı siyaset ve stratejiye saplanmışlardır?

Bu memlekete onları İslam ve Müslümanlar kabul etme­


miş midir? Dillerini, kimliklerini, geleneklerini koruyarak bu
güne kadar İslam toleransının gölgesinde yaşamamışlar mı­
dır?

Sabatay Sevi mesihliğ�ni iddia etmiş. Osmanlı mülkünün


nice eyalet ve vilayetiİli etrafındaki Yahudilere vermiş, onları
kral ilan etmiş, nice işler yapmış ve bütün bunlara rağmen
hayatta kalabilmiştir. Böyle bir tolerans, o çağda Hıristiyan
ülkelerinde var mıydı? Sabatay Sevi'yi görmeye gelen Yahu­
dilerin kalabalıklığı yüzünden İstanbul'da ve Gelibolu'da yi­
yecek maddeleri kıtlığı olmuş, Osmanlılar buna bile ses çı­
kartmamışlardır.

Bugün Türkiye'de iki kimlikli, dıştan Türk ve Müslüman


görünen, gerçekte ise Yahudi olan Sabataycı bir cemaat var­
sa, onlar başta medya olmak üzere ülkede büyük bir güce sa­

j hip iseler, bu varlıkları, bu güçleri İslam'ın ve Müslümanla­

�!;'j nn hoşgörüsüne dayanmıyor mu?

� Peki, yazılarında İslam'a ve Müslümanlara kin, düşman-


lık kusan şu Sabataycı köşeyazan ne yapmak istiy9r? Kendi
!;
��
fanatizmi, kendi dengesizliği yüzünden bütün Sabataycı ce­
maatin huzurunu, varlığını, geleceğini tehlikeye athğının


':::>
farkında değil midir?

E-<
Sabataycılann cumhuriyet, laiklik, çağdaşlık, demokrasi,
§:t hukuk, insan haklan konularında kendilerine mahsus garip

1 78
ve son derece subjektif görüşleri varclır. Onlar bu değerler
üzerinde kendi tekellerini kurmak istiyor; hakimiyeti bu ül­
kede Müslüman çoğunluk ile paylaşmak istemiyor. Onların
laiklik görüşleri gerçek demokrasiye, hukukun üstünlüğü
sistemine, temel insan haklarına, bu milletin kimliğine, akla,
manhğa, vicdana aykırıdır. Onlann laikliği Enver Hoca'nm,
Pol Pot'un, Stalin'in sözde laikliğini andırıyor.

İslam ve Müslüman düşmanı, Sabataycı köşeyazarı feryat


ediyor: "ABD'de, Avrupa ülkelerinde uygulanan laiklik Tür­
kiye'de tatbik edilemez. Halka ibadet etmek hürriyetini ve­
rirsiniz, o kadar. Daha fazla din hürriyeti verilirse laiklik el­
den gider. Devlet, dini kontrol alhnda tutmalıdır." Böyle laik­
lik olur mu? Şu anda kabinede din işlerinden sorumlu bir
devlet bakanı var. Devletin resmi bir Diyanet İşleri Başkanlı­
ğı var. Devletin yüz bin imamı, müezzini, vaizi, müftüsü var.
Bunlara bütçeden maaş ödüyor. Devletin bine yakın İmam­
Hatip okulu, on yedi İlahiyat Fakültesi var. İslam vakıfları
devletin kontrolunda. Böyle laiklik olur mu? Buna laiklik de­
nebilir mi?

Birtakım Sabataycılar bu çarpık uygulama konusunda ni­


çin bu kadar israrWar?

Yakın tarihimizde birtakım büyük kişilerin Sabataycı ol­


dukları iddia �itiyor. Bunların isimlerini açıkça vermek
mümkün değildir. Sabataycılar da söylemiyor. �
Devlet ve cumhuriyet hepimizindir. Türkiye çeşitliliğe sa­
hip bir ülkedir. Devlet ve cumhuriyeti hiçbir azınlık, iki kim­ ı
J
likli kesim, lobi, tekeline alamaz. Bu gibi tekelleşme gayretle­
rinin sonu yoktur.

1 79
Ben, azılı İslam ve Müslüman düşmanı Sabataycılara bu­
rada akıllarını başlarına toplamalarını bir kere daha bildiri­
yorum. Aklı başında, makul düşünceli, demokrat zihniyetli,
insaflı Sabataycı aydınlara da, ülkenin ezici çoğunluğunu teş­
kil eden Müslümanlarla diyaloğa girmelerini, onlarla uzlaş­
malarını tavsiye ediyorum.

İslam Türkiye'nin dinidir. Pek küçük bir azınlığın bu dine


savaş ilan etmesi çok yanlıştır. Sonunda bundan kendileri za­
rar göreceklerdir.

4J7/1999

SORULAR
TÜRKİYE'yi bir bütün olarak kabul edecek, ondaki bü­
tün çeşitlilikleri hesaba katacaksın. Mesela şu anda ülkemiz­
de iki üç bin kişilik küçük bir Rum cemaati vardır. Benim ço­

ı:.:
cukluğumda İstanbul'da yüz binden fazla Rum vardı. 6-7

g Eylül hadisesinden sonra kaçtılar, kaçınldilar. Kalan az sayı­


daki Rumlan hesaba katacaksın. Onlar da Türkiyelidir. Ken­
� dilerini tanımamız, eğer bir haksızlığa uğruyorlarsa onlara

(J)
!5 yardımcı olmamız gerekir.
:ı:
� Rumlardan bir Stefanos Yerasimos bey vardır ki, kendi
ffi sahasındaki kültür ve uzmanlık bakımından bu ülkede

� onun gibi kaç insan bulunur? Siz bu zatın ismini duymuş


o
� muydunuz? Şu anda Beyoğlu'ndaki Fransız Anadolu Araş-
-� tırmalan Enstitüsü'nün müdürlüğünü yapmaktadır.
:c

1 80
Yetmiş seksen bin kadarlık bir Ermeni cemaati de vardır.
Üçe ayrılırlar. Büyük kısmı milli Gregoryen kilisesi mensu­
budur. Bir miktar da Katolik Ermeni vardır. Az sayıda da
Protestan. Onlar içinden çıkmış bir Etyen Mahcupyan var­
dır ki, ülkemizin sayılı düşünürlerindendir. Ermenilerin
Türkiye kültürü, tarihi, sanatı üzerinde uzmanlaşmış kıy­
metli şahsiyetleri olmuştur ve halen de bulunmaktadır. Fu­
zuli hakkında en büyük araştırma kitabını, üç cilt olarak Er­
meni Terzibaşiyan telif etmiştir. Ermenilerin özel okulları,
hastahaneleri, vakıfları, hayır dernekleri bulunmaktadır.
Biz, ülkemizdeki Ermenileri tanıyor muyuz? Sıkıntıları, me­
seleleri, zorlukları varsa (ki v!'lrdır) onlara yardımcı ve des­
tek oluyor muyuz?

Ülkemizde yirmi altı bin kişilik bir Y�hudi cemaati var­


dır. Aynca, sayılarının ne kadar olduğu bilinmeyen Sabatay­
cılar vardır.

Süryaniler vardır. Nesturiler vardır. Bunlar kimlerdir, sa­



yılan ne kadardır? Süryaniler başta sveç olmak üzere göç
ediyorlar, niçin? Sebebini biliyor muyuz?

Ülkemizde İslam'ı bizim gibi yorumlamayan ve anlama­


yan başka mezhebten, başka meşrebten Müslümanlar da
var. Onlarla bir diyaloğumuz var mıdır? Yoksa ke�dileri ile
sadece kavga mı ediyoruz?

İslam'a karşı olan, "Kahrolsun Şeriat!" diye bağıran züm­


reyi ilmi ve objektif açıdan inceliyor muyuz? Dertleri nedir?
Niçin bu kadar ölçüsüzce düşmanlık yapıyorlar?

Türkiye'de solcular var. Mütecanis (homojen) bir toplu-

1 81
luk değildirler. Nelere inanırlar, neleri isterler, niçin solcu­
durlar? Onları inceliyor muyuz, mahiyetlerini biliyor mu­
yuz?

Bizde dört ayn Mason teşkilatı varqır. Bazıları birbirine


düşmandır. Haberimiz var mı?

Adamın biri Alevilere hitaben kocaman bir katip yazdı.


İsmi Alisiz Alevilik. "Hazret-i Ali Sünnidir, Şeriatçıdır, Ale­
viler böyle bir kişinin peşinden gitmemelidir" diyor. Bizim
Alevi kardeşlerimiz ve vatandaşlarımızla bir diyaloğumuz ı

var mı? Mezhep farklılığı olmakla birlikte Sünniler de Ale­


viler de iman kardeşidir. Onlara bu gözle bakabildik mi şim­
diye kadar?

Ve en önemlisi biz kendimizi tanıyor muyuz? İlmin, irfa­


nın, yüksek kültürün, hikmetin, vicdanın aynasında kendi­
mizi inceliyor muyuz? Biz nasıl Müslümanlarız? ·
Velhasıl biz ülkemizi, ondaki çeşitlilikleri, dünyayı, ken­
dimizi tanıyor muyuz, biliyor muyuz?

Bir koşuşturmadır, bir toz dumandır gidiyor. Dar ufuk­


lar, küçük fanatizmler, ucuz reçeteler, kuruntular... Yüzbin­
lerce, milyonlarca Müslüman birtakım din baronlarına para
toplamakla, onları alkışlamakla, onların olmayacak duaları­
na amin demekle; onları daha zengin, daha ünlü, daha mut­
lu etmek için didinmekle meşgul. Müslümanlık bu mudur?
İnsanlık bu mudur? Hazret- i Muhammed'in getirdiği hak
dinde din baronluğu diye bir şey var mıdır? Müslümanlar­
dan mütemadiyen para toplamak var mıdır? İbadetleri,
yüksek ahlakı, faziletleri, aleme nizam veren temel müesse-

1 82
seleri ihmal edip de saçma sapan baron ütopyalarının peşin­
de koşmak var mıdır? Niçin Ezan-ı Muhammedi okununca
din baronu bendeleri camilere gelip cemaatle ibadet etmi­
yorlar? Bazı cemaatler, yetiştirdikleri gençleri camilere gön­
dermiyor, bozulurlarmış. Bu düşünce tarzı İslam dininin ru­
huna uygun mudur? Beyni yıkanmış saf ve ahmak Müslü­
manlardan toplanan trilyonlar, katrilyonlar ile Karun gibi
zengin olan, Nemrud ve Firavun gibi hayat süren bazı ba­
ronlardan hesap sorulmayacak mıdır? Onlardan mal beyanı
istenmeyecek midir?

Sorular, sorular, sorular...

13/7/1999

MEDYA VE İSLAM
BELKİ otuz altı defa yazdım, tekrar ediyorum: Müslü­
manlar ülkenin güçlü, vasıflı, üstün medyasına sahip olma­
dıkça bugünkü zilletten, esaretten, mahkumiyetten, hakaret­
ten kurtulamazlar. Herkes, iki kere iki dört eder gibi bu ger­
çeği bilmelidir.

Yahudi cemaati ileri gelenlerinden Harry Ojalvo Türki-


.
ye' de bir buçuk milyon Yahudi kökenli Türk, yani Sabataycı
olduğunu iddia etti. Bu rakam bence fazladır. En fazla 200 bin 't3
civarında Selanik Dönmesi, Avdeti vardır tahmin ediyorum. �
İşte bu gizli ve esrarlı azınlık büyük Türk medyasının yüzde
kırkına hakim bulunuyor. Çok büyük ve güçlü günlük gaze- ı
j
telere, haftalık dergilere, televizyon kanallarına sahipler.
Medya konusunda terazinin bir kefesine birkaç Sabataycı

1 83
koysak, öbür kefesine' 60 milyon' Müslümati•koysak, birkaç
Sabataycı ağır basar. Çünkü onlar medya faaliyetlerinde biz­
den daha başarılı, daha istidatlı, daha müessirdir.

Sabayatcılar ve diğer İslam karşıh güçler medya sahasın­


da niçin başanlı oluyor? Çünkü onlar, (Türkiye ölçülerinde
olsa bile) şehir kültürüne sahiptir. Yüksek burjuva sınıfına
mensuptur. Avrupa ve Amerikan üniversitelerinde okumuş
binlerce elemanlan var.

Müslümanlar köylü ve taşra kültürü ile medya sahasında


başarılı olamazlar. Olamıyorlar.

. İslami medyada dehşetli bir sansür uygulanmaktadır. Öy­


le islami gazeteler vardır ki, din düşmanlan aleyhinde tek sa­
hr yazmaz. Çünkü o gazeteler İslam'ı ve Müslümanları koru­
mak için değil, patronlannın şahsi servetini çoğaltmak ve ko·
rumak için yayınlanmaktadır.

Başka bir islami gazete bir cemaat hazretinin emrindedir


ve ol hazret ne istiyorsa, nasıl düşünüyorsa, ne gibi bir metod

ı.:
takip ediyorsa onların dışına çıkamaz.
:5
Ü Müslümanlar Le Monde, The Times gibi gazeteler çıkart­

!'ii
ı:c
madıkça zilletten, esaretten, rezaletten, itilip kakılmaktan,

� hakaret işitmekten, sömürge yerlisi muamelesi görmekten,


S ikinci sınıf vatandaş olmaktan kurtulamayacaklardır.

� "Önümüzdeki seçimleri kazanırız ve devletin tepesinden

� işleri düzeltiriz ... " Ben böyle dualara amin demem. Bu müm­
kün bir şey değildir. Seçimleri yüzde seksen oy alarak kazan-

sanız bile, bu medya varken iktidar otamazsınız. Hem siz ola-
·g
� mazsınız, hem de karşıtlarınız buna izin vermez.

184
Müslümanların çıkartacakları güçlü, vasıflı, üstün gazete
ve dergiler hikmetin (bilg17liğin) kontrolünde olmalıdır. Din
baronlarının keyiflerine, kaprislerine alet olan basın organla­
rından hayır gelmez.

Türkiye'de böyle bir medya kuracak güçlü Müslüman


şahsiyetler yok mudur?•Galiba yoktur ki, çıkartamıyorlar.

Güç ne demektir?

Güç ilim, irfan, uzmanlık, tecrübe, birikim, ehliyet, kültür,


danışma, hikmet, zeka, feraset, fetanet demektir. Başarı bun­
lara sahip iyi niyetli, ahlaklı, faziletli, ihlaslı, istikametli kim­
selere verilir.

2/10/1999

HEPSİNİ BİLMİYORUZ
TÜRKİYE Yahudi cemaati ileri gelenlerinden sayın Harry
Ojalvo'nun iddia ettiği, yani bir buçuk milyon kişi olduklan­
nı söylediği kadar olmasa bile, zahirde Türk ve Müslüman
görünen, gerçekte ise Sabatay Sevi'nin yolundan giden, onun
dinine mensup bulunan vatandaşlarımızın hem sayıları az
değildir, hem de tesirleri, güçleri çok fazladır.


Bu konuda gerçekleri bütün çıplaklığı ile yazmak müm-
kün değildir. Ben yaşlı bir insanım . Ömrümün bundan sonra-
ki kısmını hapislerde inleyerek, yahut gurbet illerde sürüne- l
8
rek geçirmek istemem. sa


1 85
Sabatay Sevi'nin yalancılıktan, takiyye icabı, canım kur­
tarmak için Müslüman oluşundan bu yana üç yüz küsur yıl
geçti. Selanik Dönmeleri, Tanzimat'tan, hele 1908'deki İkinci
Meşrutiyet'ten ve bilhassa cumhuriyetin ilanından sonra çok
işler yaptılar. Yakın tarihimizdeki büyük Sabataycılar kimler­
dir? Bunlarırı tam listesini ne bilmek mümkündür, ne de açık­
lamak.

Şu anda devletin kilit noktalarında kaç Sabataycı vardır?


Bu da fazla bilinen bir konu değildir.

Bir bakanın, büyük medyanın y:üzde kırkına hükmeden


bir zatın, birkaç yazar ve profesörün Saba taycı olduklarını bi­
liyoruz. Bu bilgilerimiz yeterli değildir. Bildiklerimiz buzda­
ğının su üzerinde görünen kısmı kadardır. Ya suyun altında­
ki kısım ...

Müslümanların şimdiye kadar bir "Türkiye Yahudilerini


ve Sabataycılarım Araştırma Enstitüsü" kurarak, geniş çapta
ilmi, tarihi, kültürel araştırmalar yapmaları, bunları yayınla­
maları gerekirdi. Lakin köylü, kırsal kesim, gecekondu, va-

�o roş, taşra kültürü ve zihniyeti ile böyle şeyler yapılamıyor.

� Yakın tarihimiz, hele Milli Mücadele'miz büyük bir sırlar


!;;
yumağıdır. Resmi tarih mitolojisi gerçekleri aksettirmiyor. ·
� Lozan andlaşmasının gizli protokolunda neler yazılıydı? Or­

�ı:.::
tada bir belge bulunmadığı için bunu sarahaten bilen yoktur.
İslami kesimde bu gibi konulan araştıracak güçlü ve büyük

ı>::
tarihçiler bulunmamaktadır.
:::ı
E--
Yakın tarihimizde büyük işler yapan, çok meşhur olan,
"§:ı:: kendilerini tarih sayfalarına yazdıran şahısların hangisi Ya-

.�
1 86
hudi, hangisi Sabataycı, hangisi ecnebi kökenlidir? Bu husus
da incelenmemiştir, meçhulümüzdür.

Ucuz edebiyatlarla, işporta seviyesinde tefekkür hareket­


leriyle, zeka özürlü derecesindeki yazı ve sözlerle bir yere va­
rılmaz.

En az yedi sekiz dil bilen, Avrupa'nın ve Amerika'nın bü­


yük üniversitelerinde okumuş, çok zeki, çok çalışkan, çok is­
tidatlı tarihçiler yetiştirirsin. Bunlar Türkiye'nin ve başka ül­
kelerin kütüphanelerinde ve arşivlerinde yıllardır dirsek çü­
rütüp belge ve bilgi toplar. Sonra ciddi, büyük, derin tarih ki­
tapları yazarlar, bilinmeyen gerçekleri aydınlatırlar... Biz böy­
le adamlar yetiştirebildik mi, böyle kitaplar yayınlayabildik
mi?

Bir batı ülkesinde yayınlanan bir Yahudi dergisinde, Tür­


kiye'nin yakın tarihi ile ilgili dehşet verici bir yazı yayınlan­
dı. Yayınlandı da ne oldu? Müslüman kesimin kodamanları,
din baronları, milyarlarca dolarlık din vergisi toplayan
adamların bundan haberi oldu mu?

(Bu konuda kimse bana bir şey sormasın, derginin yayın­


landığı yeri, ismini, numarasını, tarihini, makalenin başlığım,
yazarını falan öğrenmeye kalkmasın. Kesinlikle cevap ver­
mem.)

Türkiye'de ezici çoğunluğu teşkil eden on milyonlarca


Müslüman sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci mu­
amelesi görüyor. Bu onlara revadır. Çünkü, ilmi, irfanı, kültü­
rü, sanatı, araştırmayı, medeniyeti, bırakmışlar; J;ıirt�kıın boş
işlerle uğraşmaktadırlar. Türkiye'nin ve fy_�u�lümanları'iı kur-

1 87
tuluşu ilimle, irfanla, hikmetle, kültürle, sanatla, araştırmay­
la, hukuk tefekkürüyle, mimarlık sahasında üstünlükle, tek
kelimeyle ifade etmek gerekirse kalite ile mümkündür. Bunu
anlayıp idrak etmedikçe ve hayata geçirmedikçe zillet içinde
sürünmeye devam edeceğiz.

12.10.1999

ÇEVİK BİR VE YAHUDİLER


İSTANBUL'da Yahudiler tarafından yayınlanan Şalom
gazetesinin (haftalık) 13 Ekim 1999 (3 Heşvan 5760) tarihli
nüshasında birinci sayfasının sağ üst köşesinde emekli orge­
neral Çevik Bir'in renkli bir fotoğrafı basılmış ve yanına da
"Yahudi Enstitüsünden Çevik Bir'e Liderlik Ödülü," başlığı
konulmuş. Türkiyeli generale bu ödülü ABD!deki ''Ulusal
Güvenlik İşleri Yahudi Enstitüsü" (JINSA) Washington'da
düzenlenecek ihtişamlı bir törenle takdim edecekmiş.

:S Yahudiler ve İsrailliler Çevik Bir ile niçin bu kadar ilgile-


D
� niyor? Buna siz bir mana verebiliyor musunuz?
!ii
ı:ı::ı

ci3 18110/99

!5
:ı:



:::ı
E-<
TÜRKİYE'YE YAHUDİ BAŞKAN
§ SİYASETIE, hele bizdeki gibi olursa, hiçbir şeye hayret
� etmemek gerekir. Şimdi anlatacağım konuyu da garipseme-

1 88
mek, hayretle karşılamamak icab ediyor. Mesele şudur: Ge­
rek İsrail lobisi, gerekse bizim içimizdeki Yahudi kökenli
Türkler önümüzdeki başkanlık seçimlerinde bütün güçleri­
ni, nüfuzlarını kullanarak ülkemizin başına bir Yahudi baş­
kan seçtirtmek istiyorlar. Bunu, güvenilir kaynaklardan öğ­
renmiş bulunuyorum.

Laik bir rejimde, bir Yahudinin başkan olması mümkün


değil midir? Elbette mümkündür. Zaten benim buna itiraz
falan ettiğim yoktur. Sadece haber veriyorum.

Son iki buçuk yıl içinde bir ara bir darbe yapılmak isten­
mişti. Darbeciler bir başbakan adayı ayarlamış bulunuyor­
lardı. İsmi vermeyeceğim . Sadece, darbe yapmak isteyenle­
rin başbakan adayının büyük bir talancı olduğunu söyleye­
ceğim. Soygun, talan, hortumlama, götürme yoluyla yüzler­
ce trilyonluk bir servet elde etmişti. Bu işin içinde de bazı Ya­
hudiler vardı.

Yoo, beni hemencecik antisemitizm ile suçlamasın kimse.


Kıymet hükmü verdiğim yok. Haber veriyorum.

İslami bir rejimde olmaz ama, laik bir düzende bir gayJ,"-i
müslimiri devlet veya hükümet başkanı olması kurallara ay-
kırı değildir. İslami olmayan bir düzende ben müteveffa Ab­
raham Galanti gibi bir Yahudi'nin, yahut yine müteveffa Ke­
vork Pamukciyan gib Ermeni bir vatandaşın devlet veya hü- t3
r�

l
kümet başkanı olmasını yadırgamam. Bu. iki zat da, böyle -

makamlara geçmiş olsalardı, Müslümanların din, inanç,


inandıkları gibi yaşamak hak ve hürriyetlerine riayet eder- <Jr

lerdi. Onların iktidarında başörtülü Müslüman kızlar lisele- �


re ve üniversitelere serbestçe girebilirlerdi.

1 89
Lakin, ileride yapılması düşünülen başkanlık seçimlerin­
de aday gösterilecek Yahudi acaba Abraham Galanti veya
Kevork Pamukciyan gibi, temel insan haklarına hürmetkar,
Müslümanlara hoşgörüyle bakan bir kimse midir? Maalesef
hiç de böyle değildir.

28 Şubat buhranının en şiddetli günlerinde bir zatın "Ge­


rekirse. 70 bin gericiyi temizler, memleketi bu dertten kurta­
rırız" mealinde bir söz sarfettiği rivayet edilmektedir. Doğ­
ruysa, bu söz korkunç bir zihniyeti gün ışığına çıkartmakta­
dır.

1927'de İslam düşmanı İctihad dergisi, İstanbul Darülfü­


nun'u müderrislerinden (üniveritesi profesörlerinden) Abra­
ham Galanti aleyhinde bir yazı yayınlamış, "Sen Müslüman­
lığı menfaat mukabilinde müdafaa ediyorsun" şekli�de bir
suçlama yapmıştı. Galanti bu yazıya "Niçin Müslümanlığı
müdafaa ediyorum?" başlıklı bir yazı ile cevap vermiş ve
"Müslümanlar biz Yahudileri, 1492'de İspanya'dan koğul­
duğumuz zaman bu ülkeye davet ettiler, bize yeni bir vatan
kazandırdılar. Dört yüz küsur yıl, Türkiye'de, Müslümanlar
5
o içinde kimliğimizi, kültürümüzü, dilimizi, dinimizi koruya­
� bildik. Elbette Müslümanları ve Müslümanlığı müdafaa ede-
ı;;
� rim. Bu işi asla menfaat için yapmıyorum" demişti.
� İsrail lobisinin Türkiye'nin başına seçtirtmek istediği Ya­

ı:.:
hudi maalesef Abraham Galanti gibi Türklere, Müslümanla­
::ı ra, İslam'a saygılı, hoşgörülü bir Yahudi değil, tam aksine,
,�
E-<
Tekin Alp takma adıyla Türkçülük yapan MoiZ Kohen zihni­
yetinde bir kimsedir. Bu adam, yayınladığı kitaplardan bi-
§... rinde "Kahrolsun Şeriat!" başlıklı bir fasıl yazarak İslam mu-

1 90
kaddesatına hakaret etmiştir.

Peki Türkiye'deki belli başlı "Yahudi kökenli Türkler"


kimlerdir? Hangi Yahudi'yi ülkemize başkan seçtirtmek iste­
mektedirler? Bu sorulara açık cevaplar vermem mümkün
değildir. Aklımı yitirmedim. Onlar çok güçlüdür ve adamı
cin gibi, şeytan gibi çarparlar.

Büyük bir devlet adamımızın kansı Sabataycıdır, yani Ya­


hudidir. Sabataycı bir bakan da vardır. Medya sahasında çok
güçlü bir holdingin sahibi de Sabataisttir. Velhasıl her taşın
alhnda zahiren Türk ve Müslüman görünen, gerçekte ise Sa­
bataycı bir Yahudi olan güçlü şahsiyetler bulunmaktadır. Ül­
kemizdeki Sabataycılar, Müslüman kesim gibi köylü, kırsal
kesim, gecekondu, taşra, varoş zihniyetine sahip değildir. İç­
lerinde birkaç yabancı dil bilen, yüksek kültürlü, Batının bü­
yük üniversitelerinde tahsil yapmış, sanattan anlayan, şehir
görgüsüne sahip binlerce kişi mevcuttur. Güçleri kemmiyet­
lerinden değil, keyfiyet üstünlüklerinden gelmektedir.

Büyük değişiklikler yapılır, başkanlık sistemine geçilir ise


Müslümanların istedikleri gibi dindar bir şahsın başkan se­
çilmesine imkan ve ihtimal var mıdır? Bence yoktur. Çünkü
Müslüman kesim siyaset satrancını iyi oynayamıyor. Bu gibi
işler kelle sayısının çokluğuyla değil, satrancı iyi oynamakla
halledilir.

Bizim için en uygun başkan insan haklarına, gerçek de- �

mokrasiye, hukuka saygılı bir zatın başa geçmesidir. Meseli


Yargıtay Başkanı Sami Selçuk gibi bir kimse. l
W"

İsrail ve Yahudi lobisinin adayı seçilirse Müslümanların


J
1 91
işi çok kötü olacaktır. Güçleri yeterse, bunu yasal sınırlar
içinde önlemeye çalışsınlar. Aksi takdirde analarından em­
dikleri süt burunlarından gelecektir.

Bazı Müslümanlar "Bizim hiçbir suçumuz yoktur. Bütün


kötülükler din düşmanlarının, karşıtlarımızın eseridir" şek­
linde ucuz bir edebiyat yapıyor. Birtakım bahanelerin, şika­
yetlerin, tazallüm (zulme uğramışlık) hikayelerinin ardına
sığınarak hatalarını, sorumluluklarını, yaptıkları yanlışları
gizlemeye çalışıyorlar. Bugün Müslümanların içinde bulun­
duğu kötü durum, son otuz sene içinde yapmış oldukları
yanlışlıkların neticesidir. Rüzgar ektiler fırtına biçiyorlar.

Senelerce "Halkın yüzde doksan dokuzu Müslümandır"


diye bağırıp durdular. Peki, yüzde doksan dokuzu Müslü­
man da niçin barolar Müslümanların kontrolunda değildir?
Niçin Mimar Odalan, Mühendis Odalan Müslümanların
elinde değildir?

Halkın yüzde doksan dokuzu Müslüman değildir. Olsa


bile sadece kemmiyet, kelle sayısı çokluğu bir şey ifade et-
5 mez. Önemli olan keyfiyettir, kalitedir, güçtür. Büyük med­

�!:l ya senin kontrolünde değilse, nüfusun yüzde doksan doku­


Q
zunu teşkil etsen bile kendi ülkende parya, köle, söm�rge
ci3 yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci muamelesi görürsün.
5
:ı: Elli yıldan beri bütün ağırlığımızı hafız kurslarına, İmam-

cı: Hatip mekteplerine, İlahiyat Fakültelerine verdik. Bilgi, ak-
::ı siyon, sanat boyutu güçlü adamlar yetiştirmedik, kadrolar

� kuramadık. Olmayacak dualara amin deyip durduk. Ucuz
§:ı: kurtuluş reçeteleri ile selamet bulacağımızı sandık.


1 92
İşte şimdi eloğlu ülkenin başına bir Yahudi başkan seç­
tirtmek için harekete geçmiştir, hesaplar ve planlar yapmak­
tadır.
2210.1999

ÜÇ YAHUDİ ADAY
TÜRKİYE'mizde elli kadar etnik kökene mensup
"Türk" veya "Türkiyeli" bulunmaktadır. Sadece Kafkasya
menşeli yirmi kadar grup vardır. Bu çeşitliliği tabii karşıla­
mak gerekir. Çünkü çok büyük bir imparatorluğun mirası­
dır bu etnik mozayik.

2000 yılında yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimi


için şimdiden bir düzine kadar adaydan bahsedilmektedir.
Bunların üçü Musevi veya Sabatayadır. Ancak zahirde bu
kişiler Türk ve Müslüman görünmektedir. Sabatayaların
Yahudi olduklarında hiç şüphe yoktur. İsrail makamlarının
ve bizdeki Başhahamlığın onları Yahudi olarak kabul et­
memesi gerçekleri değiştirmez. İsrail'in ikinci cumhurbaş­
kanı Ben Zvi Sabataycı idi. Habeşistan'daki Flaşalarla ilgi­
lenen İsrail'in Türkiye Sabataycıları ile ilgilenmemesi dü­
şünülemez. Bal gibi ilgileniyorlar, biliyorlar, lakln gerçek­
lerin açığa çıkması işlerine gelmiyor.

Evet, Anayasa'da gereken tadilat yapılıp, devlet başka­


nı halk tarafından seçilecek olduğu takdirde şimdiden üç
Yahudi adayımız vardır. Beni düşündüren husus şudur:
Sabataycılar ve Yahudiler niçin bir adayla çıkmıyor da üç

. 1 93
aday gösteriyorlar? Bu sorunun bence cevabı şudur:Onlar
da kendi aralarında bölünmüştür, onların .da iç çekişmele­
ri vardır.

Cumhurbaşkanlığına aday gösterilen sayın zatlardan


biri de en az yüzde elli Ermenidir.

Irkçılık mı yapıyorum? Haşa ve asla! Lakin millet ger­


çekleri bilmelidir. Sabataycıysa öyle olduğunu, Ermeni ise 1

öyle olduğunu halkımız niçin bilmesin? Adayları niçin ya­


kından tanımasın?Peki, sen niçin isim vererek tanıtmıyor­
sun denilirse, şu anda isim vermenin çok sakıncalı olduğu­
nu söylemekle yetinirim.

Önümüzdeki devlet başkanlığı seçimleri gerçekten ül­


kemiz, milletimiz, devletimiz için son derece hayati ve
önemlidir. Bu yüksek makama mutlaka demokrasiye ger­
çekten inanmış ve taraftar, hukukun üstünlüğü sistemini
benimsemiş, temel ve evrensel insan haklarına saygılı ve
riayetkar ehil bir zat gelmelidir. Böyle bir kişi, yukarıdan,
Derin Devlet heylilasından emir almaz; adalet, hakkaniyet,
hürriyet için çalışır. Memleketimizde şu anda korkl.\nç bir
kokuşma vardır. Bütçeler yağma edilmektedir. Zelzeleze­
deler için yurt içinden ve yurt dışından gelen yardımlar
konusunda bile çok üzücü, çok kahredici rivayetler, dedi­
kodular dolaşmaktadır. Bu pisliği ve diğer kötülükleri an­
cak güçlü bir devlet başkanı önleyebilir.

Sabataycı bir cumhurbaşkanı Türkiye'yi selamete çıkar­


tabilir mi? Yoksa bugünkü rejimin sonunu mu getirir?

02/12/1999

1 94
PAX JUDAİCE
TÜRKİYE her geçen gün, Ortadoğu'da kurulmakta olan
Pax Judaica'nın en güçlü kalesi haline gelmektedir. Böyle bir.
şey nasıl gerçekleşiyor? Bunun çeşitli sebepleri vardır:

(1) Yahudiler bilgi, kültür, uzmanlık konusunda Araplar­


dan, Türklerden, diğer Müslüman kavimlerden daha güçlü,
daha vasıflı, daha üstündür.

(2) Türkiye'de, Yahudi cemaati ileri gelenlerinden Harry


Ojalvo'nun beyanına göre "Bir buçuk milyon Yahudi kökenli
Türk, yani Sabataycı bulunmaktadır." Bunlar, zahiren Türk
ve Müslüman görünmekle birlikte gerçek kimlik olarak Ya­
hudi kimliği taşımaktadır. Kendi hahambaşıları, sinagogları,
din adamları vardır. Bunlardan başka ülkemizde 26 bin kadar
da Musevi vatandaş bulunmaktadır. Belki sayıları az görünür
ama keyfiyet itibariyle ağırlıkları fazladır. Bu Sabataycılar ve
Museviler, ülkemizin İsrail nüfuz sahasına girmesini iste­
mekte ve bu yolda çalışmaktadır.

(3) Büyük Türk medyasının yüzde kırkı Sabataycıların


kontrolu alhndadır. Medyanın, günümüzün en büyük siyasi,
sosyal, kültürel gücü olduğu düşünülecek olursa, ülkemizde­
ki Yahudi ve İsrail ağırlığı daha iyi anlaşılmış olacaktır.

(4) Türkiye'deki Sabataist ve Yahudi lobileri o kadar güç­


lenmiştir ki, önümüzdeki seçimlerde ülkenin başına, zahiren
Türk görünen, aslında Yahudi olan bir zatı geçirmek için
planlar yapmaya başlamışlardır. Kendilerini bu kadar emin
ve kuvvetli görmektedirler.

(5) Sabataycıların ve Yahudilerin bu kadar vasıflı, güçlü

1 95
ve üstün olmalarına karşılık, bu ülke halkının ezici çoğunlu­
ğunu teşkil den Müslüman kütle bilgi, aksiyon ve estetik bo­
yutları itibarıyla vasıfsız, güçsüz, geri bir durumdadır. Müs­
lümanlar köylü, kırsal kesim, gecekondu, taşra, varoş kültür
ve zihniyetine saplanmış kalmışlardır. Kendi ülkelerinde sö­
mürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci muamelesi görmek­
te; oligarşik güçler tarafından ezilmekte, tahkir edilmektedir­
ler.

Bugün Türkiye'ye hakim güçlerin takip ettikleri Yahudi


siyaseti doğru mudur? Ülkenin, milletin, devletin.menfaatle­
rine uygun mudur? Bu sorulara maalesef müsbet cevap ver­
mek mümkün değildir. Türkiye bir İslam ülkesidir. İslam
dünyasının bir üyesidir. Yeri Müslüman ülkeler arasında ol­
malıdır. Ben böyle söylemekle antisemitizm, Yahudi düşman­
lığı yapılsın demek istemiyorum. Türkiye'nin İsrail'in dümen
suyundan gitmesini tenkit etmek antisemitizm olmaz. Anti­
semit değilim ama kesinlikle antisiyonistim. Yakın tarihte ve
bugün birçok Yahudi aydını ve düşünürü bile siyonizme kar­
şıdır. Benim antisiyonist olmamda ne sakınca vardır?

Türkiye'nin İsrail'in yanında yer alarak İslam dünyasına


sırt çevirmesi kendi aleyhinedir. Devlete bu siyaseti empoze
edenler kendi bindikleri dalı kesmiş oluyorlar.

Osmanlılar devrinde olduğu gibi ülkemizde yaşayan Mu­


seviler ve Sabataycılar hürriyet, refah ve güvenlik içinde ya­
şasınlar. Kimliklerini, kültürlerini muhafaza etsinler. Ben bu­
na taraftarım. Ancak, onların da her şeyden önce Türkiyeli
olduklarının bilincinde bulunmalarını ve bunun gereklerini
yerine getirmelerini istemek hakkımızdır. Yahudiler ve Saba-

1 96
taycılar, 27 yıllık CHP oligarşisi ve tek parti rejiminde birta­
kım haksızlıklara uğradılar. Varlık vergisi zulmünde Yahudi­
lere ve "D" (Dönme) listesinde yer alan Sabataycılara haksız­
lık yapıldı. Müslüman bir Türk olarak bunu protesto ediyo­
rum. Ancak Türkiyeli hiçbir Musevi'nin ve Sabataycının, Tür­
kiye'nin ali menfaatlerine aykırı olarak İsrail taraftarlığı ve
militanlığı yapmasını hoş görmem. 70'li yıllarda Avusturya
başbakanı Kreisky bir Yahudi idi. O sıralarda Sovyetler Birli­
ği'nden İsrail'e, Avusturya üzerinden gizli bir Yahudi göçü
oluyordu. Kreisky bunu önleyince, Yahudiler tarafından ten­
kit edildi. Bu zatın, hakkındaki ithamlara verdiği cevap çok
ibretli ve düşündürücüdür: "Ben Yahudiyim ama her şeyden
önce Avusturya başbakanıyım. Öncelikle Avusturya'nın men­
faatlerini gözetirim."

Ülkemizde yaşayan Yahudilerin ve Sabataycıların da Kre­


isky zihniyetinde olmaları gerekir. Önce Türkiye ve onun
menfaatleri...

Musevi vatandaşlarımıza bir şey dediğim yoktur. Lakin


Sabataycı vatandaşlarımızın arlık iki kimlikli olmayı bıraka­
rak, hakiki hüviyetleriyle ortaya çıkmaları gerekmektedir.

İsrail makamları ve Türkiye başhahamlığı onların Yahudi


olduklarını kabul etmelidir. Ülkelerine gelen ateist, komü­
nist, dinsiz Yahudileri kabul ettikleri, zenci ırkına mensup
Falaşaları Yahudi saydıkları halde� ırk ve din itibariyle halis
Yahudi olan Sabataycıları niçin dışlıyorlar? Türkiye'de, ken­
di siyasetlerine hizmet edecek bir beşinci kol olarak ıİıı kal­
malarını istiyorlar? Lütfen samimi olsunlar.
29/10/1999

1 97
MANZARA
TÜRKİ YE üzerinde büyük oyunlar oynanıyor. Lozan'ın
gizli protokolları kadar önemli birtakım yeni anlaşmalar ya­
pıldı ve yapılıyor. Milletin, aydınların bunlardan haberi yok.
Köşebaşlarına Yahudi kökenli, yani Sabataist, Selanik Dön­
mesi, Avdeti şahıslar ve kadrolar geçiriliyor.

Bundan sonraki devlet başkanının ve başbakanın Yahudi


kökenli olması için sinsi faaliyetler, kulisler sürüp duruyor.
Hal-i hazırda çok önemli bir şahsiyetin karısı Sabataycıdır ve
perde arkasından hayli işler çevirmektedir.

Telaviv, Türkiye'de olup bitenleri, yapılanları, yapılması


gerekenleri çok iyi takip ediyor ve planlıyor. İsrail'de ülkemi­
zi bizden iyi bilen dünya çapında uzmanlar var. Bizde ise, İb­
raniceyi iyi bilen, İsrail'i tanıyan resmi veya gayr-i resmi tek
büyük uzman yok.

Türkiye'nin başına 1*yük çoraplar örülüyor. Lozan'dan


sonra bize suri ve zahiri bir bağımsızlık tanımışlardı, şimdi
ı:>:: onu da elimizden almak istiyorlar.
j
o Başkan Clinton Türkiye'ye geldiğinde, AB Senatosu'nun


co
Lozan'ı niçin imzalamamış old-µğunu ona sormak gerekirdi.

Üniversitelerde terör havası estiren, Müslümanlara kan
5
kusturan bir adamın Selanikli olduğunu söylediler. Resmine

ı:>:: baktım, tipik bir Yahudi siması gördüm. Hayır, ben antisemit
5
� değilim. Profesör Avram Galanti gibi bir Yahudi, üniversite-
o
E-t lerin başına geçse itiraz etmem.
·2s Bir kısım Sabataycılar İslam'a ve Müslümanlara sanki sa-

1 98
vaş ilan etmişlerdir. Çoğunluğunu Müslümanların teşkil etti­
ği bir ülkede bunu yapmaya hakları var mı? İslam'a saygı
göstermeye, Müslümanlarla iyi geçinmeye mecbur değiller
mi? Bindikleri dalları kestiklerinin, kendi kuyularını kazdık­
larının farkında değiller mi?

Müslüman kesim şaşkınlık içinde. Vaktiyle demokrasi kü­


fürdür diyenler şimdi demokrasiye kasideler düzüyor;
ABD'ye sövüp sayanlar şimdi ABD'den medet umuyor. Kır­
sal kesim, köylü, gecekondu kafalı, varoş zihniyetli bazı İs­
lamcı aydınlar tutarsızlıklar içinde.

Türkiye'nin bugünkü durumu, iç ve dış siyasi gelişmeler,


İsrail ile yapılan sıkı ittifak ve işbirliği konusunda ciddi, ilmi,
seviyeli, aydınlatıcı raporlar yok, stratejik araştırmalar yapıl­
mıyor.

Meclis'te milletvekillerine yine kıyak yapılmak istendi.


Lakin imanlı, İslamcı, vatansever geçinen şahıs ve çevreler­
den buna karşı büyük bir reaksiyon görülmedi. "Yan cebime
koy" mu diyorlar?

Milletvekili maaşlarına zam yapılmasına şiddetle karşı çı­


kan, bu zam yapılınca da gerekli makamlara ve Meclis Baş­
kanlığına müracaat ederek bu zammı almayan merhum Ad­
nan Kahveci'yi hatırlıyorum. Rahmet olsun!

Aydınlık gazetesinde Yalçın Küçük Selanik Dönmeleri


hakkında bilgi verip duruyor. Bunca malumatı hangi kay­
naktan elde ediyor?

İslami kesimde yarım ağızla birbirlerine "Canım" diyenler


var. Aslında onların "canım"lan, "canın çıksın" manasınadır.

1 99
Dil ile canım diyen, içlerinden ise canın çıksın diye beddua
eden bu adamlar kimlerdir?

Birileri su gibi para harcıyor, trilyonları hesapsızca sarf


ediyor. Bu paraları nasıl kazandılar acaba, bilgi verebilirler
mi?

Hasan Celal Güzel hapishaneye girdi. Şimdi Ramazan,


oraya kadar gidemem, inşaallah bayramdan sonra ziyaretine
gitmeyi düşünüyorum. Soyadım tutmuyor diye görüştür­
mezler mi? Bilmem. Gerede cezaevinde yattığım sırada
(1984), bir ziyaret günü ta İstanbul'dan gelen dostlarımı, so­
yadı tutmuyor diye benimle görüştürmemişlerdi.

Dört yüz bin lira para ile birkaç tişört gasbeden çocuklara
yetmiş yedi sene hapis cezası verilmiş. Koskoca bankayı so­
yan büyük, kravatlı, pahalı elbiseler giyen, özel uçağıyla se­
yahat eden adam ise izzet-i ikbal ile yaşıyor. Pozitif hukuk
sisteminin böyle cilveleri var.

19.12.1999

200
EK : FOTOGRAFLAR

Sabetay Sevi'nin, kendisini İzmir'de gören biri tarafından


çizilmiş gerçek resmi. 1669'da Amsterdam'da basılmışhr.

201
P<:

:5
o

!;;
c::ı

U3


P<:


:::ı
E-ı
·-
Önemli ve enteresanbir Sabetaycı: İbrahim (Abraham) İhsan

j Bey (........... . .... ....)


- . .

202
Selanik Mevlevi tekkesine şeyh olmuş bir Sabetaycının,
Mevlevi şeyhi kilığındaki fotoğrafı. (Atina'da basılmış, "The
Jews and Dervishes" adlı İngilizce kitaptan alınmıştır.

203
� Şemsi efendinin Üsküdar Bülbülderesi Sabetaycı mezarlığın­

.� daki kabri. (Bu zahn asıl ismi Şimon Zvi'dir. Kendisi Sabetay­
E--< cı hahamdı.)
§

204
Şemsi Efendi
(Şim.mı Zwi)

205
ı:>::

:5
o

ta
ı:o
<
r.rı

�ı:>::


:::ı
�- ......... ;'

E-<
Sabetay Sevi'nin peygamberi Gazzeli Nathan.
·g::c

206
Sabetay Sevi'nin Mesih ve dünya kralı olarak taç giyme
merasimi. (17'nci yüzyılda Avrupa'da basılmış bir gravür).

207
Buram buram Türklük kokan Tekin Alp takma adıyla
Türkçülük, Türk milliyetçiliği ve Atatürkçülük propagandası
yapan, "Kahrolsun Şeriat" başlıkları atan Moiz Kohen
(1883-1961)

208

You might also like