You are on page 1of 1

MENÜ

Tarih Tahkik

Kemal Atatürk Sabataycı


Mı İdi?
Münderecât (İçindekiler)

1. Sabataycıların Hususiyeti
2. Selânik Şehrinin Nüfus Yapısı
3. Kemal Atatürk’ün Sabataycı Habitatı
4. Kemal Atatürk’te Sabataycı Kültür Tezahürleri
5. Kemal Atatürk’ün Yahudilerle Yakın Münasebeti
6. Sabataycıların Kemal Atatürk’ü İlâhlaştırması
7. Kemal Atatürk’ün Sabataycı Olduğunu Belirten
Açıklamalar
8. Kaynakça

Sabataycıların Hususiyeti

Görsel 1. “Sabatay Sevi’nin bir portresi, 1600’ler” (Şişman, 2016,


s. 36).

İngiltere ve Hollanda bağlantılı tüccar-komisyoncu bir


babanın oğlu olarak İzmir’de doğmuş, büyümüş,
hahamlık ve Kabala1 eğitimleri almış ve daha
sonrasında da kendisini iki defa (1648 ve 1665) mesih
ilân etmiş olan Sabatay Sevi (d.1626, İzmir-ö.1676,
Arnavutluk/Ülgün) adlı Kabalacı dinî liderin
takipçisine Sabataycı (meşhur kullanımlarıyla
Sabetaycı veya Sabetayist) denir. Sabatay Sevi’nin
Yemen’den İran’a, Kuzey Afrika’dan Kıta Avrupası ve
Balkanlara, Rusya’dan İngiltere’ye ve hatta
Amerika’ya kadar yayılmış olan mesihî hareketi, süreç
içerisinde Yahudi cemaati dahilindeki dinî bir
meseleden memleket çapında bir meseleye inkılâb
etmiş ve devrin Osmanlı Devleti erkânı huzurunda
Sabatay Sevi’nin Müslüman olduğunu ikrar etmesi,
Aziz Mehmed Efendi adıyla tesmiye olunması
neticesinde hem kabuk hem de mahiyet değiştirmiştir.
Dönemin hünkâr vaizi Vânî Efendi’den sıkı bir İslâm
Şeriatı eğitimi görmüştür. Bunun yanı sıra bir
Kadızadeli olan Vânî Efendi’den gizlice Edirne’deki
tekkelerde (örneğin, daha sonra zındıklık gerekçesiyle
Vânî Efendi tarafından yıktırılacak olan Hızırlık’taki
Bektaşî tekkesinde) zikirlere iştirak etmiştir. Sultan
Dördüncü Mehmed’in İslâmlaştırma siyaseti
mucibince Yahudilerin ihtida ettirilmesine
vazifelendirilen Aziz Mehmed Efendi, diğer taraftan
Sabatay Sevi kimliğini devam ettirmiş ve insanları
kendi mesihî dininin müntesibine dönüştürmüştür.2

Görsel 2. “Sabetay Sevi’nin Osmanlı sarayında Müslümanlığa


geçişini tasvir eden Münif Fehim tarafından çizilen resim.” (Kent
Konak, 2017, s. 54).

Luria Kabalası öğretisine göre Tanrı, evreni yaratırken


O’nun ilâhî ışıkı maddelere doğrudan değil yansımak
suretiyle tecellî etmiş ve böylece dağılan ışık,
maddelerde klipalar (kabuklar) meydana getirerek
hapsolmuş, aslına rücû edememiştir (Burul, 2006, s.
39). İşte bu arızayı giderecek kişi yani mesih olduğuna
inanan ve inanılan Sabatay Sevi nazarında “din
değiştirmek kurtuluşun veya Tikkun’un [tamiratın,
ilâhî bütünlüğün] gerçekleşmesi için neredeyse
zorunlu bir pratiktir. Bir başka dine giriş
gentilelerdeki [gayr-i Yahudilerdeki] tanrısal
kıvılcımları ele geçirmek için kaçınılmaz bir süreçtir.
Tanrısal hakikat olan Ein Sof’un [Sonsuz Olan’ın]
parçalanışı sırasında açığa çıkan ‘ışık’ların (İbranice
or) bir kısmı gentilelere sızmıştır. Gelişi bütün
dağılmış ilahi ışıkları toplamayı gerektirdiği için,
mesihin yeniden doğuşu başlatmadan önce bir başka
dine girmesi zorunludur.” (Demirci, 2012, s. 629).
Tikkunu gerçekleştirmek maksadıyla başka dîne
girmek ise ketumiyeti, büyük sırrı şart koşmaktadır
(Şişman, 2016, s. 131). Zorlu (2012) der ki “Sabetaycı
teoriye göre Zohar’a atfedilerek Amirah’ın din
değiştirmesi tamamen Kabbalaya uygun olarak
görülmektedir, çünkü Tanah’ta yer alan ‘İsrail denizin
kumları kadar çoğalsanız bile içinizden sadece bir
bakiyeniz bana dönecektir’ (İşaya Bap 10/22-23) ayeti
ile bağlantılı olarak, Amirah sondan bir önceki
dönemde (nihai yok oluş) Maşiah olarak gelmiş, ancak
Yahudilerin çok azı tarafından kabul edilmiş (kabul
edenlerin altın buzağıya tapmayan HaŞem’e hep bağlı
kalan Musevilerin soyundan geldikleri iddiasını bir
kere daha yinelemek istiyorum) ve bu sebeple yeniden
ondokuzuncu kez (nihai olarak Maşiah olarak)
dünyaya gelişine kadar (bu tarih konusunda da farklı
görüş var, ilki Maşiah’ın kesin olarak gelişinin Yahudi
takviminin altıbininci yılında olacağı, diğer bir görüş
ise yedibininci yılın sonunda gelişinin gerçekleşeceği
şeklindedir) ona inanan ve bağlı kalan bir topluluk, bu
gizemi saklayarak yaşamaya devam edecektir.
Sabetaycılığın bütünüyle bu gizeme dayalı olması,
sırlarını asla paylaşmaması bu nedene
dayanmaktadır.” (s. 555). Sabatay Sevi’nin 16’ıncı
emrinde mezkûr gizliliğin tezahür ettiği görülüyor:
“Türklerin gözlerini boyamak için onların adetlerine
dikkat edilmelidir. Mecbur olmadıkları ( Sabetaycılar)
Ramazan orucu ve kurban için de böyledir. Gözün
gördüğü her şey yerine getirilmelidir.” (Galante, 2006,
s. 67). Hâliyle Sabataycılar da “Ramazan’da oruç
tutmak, namaz kılmak ve cami inşa etmek de dahil,
görünüşte İslam’ın gereklerini yerine getiriyor
olmalarının yanı sıra, Kabala ritüellerini uyguluyor ve
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yahudilerin çoğunun
ortak dili olan Yahudi İspanyolcası Ladino ve İbranice
dillerinde dualar okuyorlardı” (Baer, 2011, s. 39).

Görsel 3. Aziz Mehmed Efendi’nin “hayalî bir gravürü (Thomas


Coenen, Ydele Verwachtinge der Joden, Amsterdam 1669)”
[Freely, 2003; Şişman, 2018a, s. 22].

Sabataycılar, Selânik şehrinde teksif etmişlerdir çünkü


onlara göre Sabatay Sevi burada konakladığı dönemde
Tevrat yazmış ve Tanrı’nın ilahi mevcudiyeti Şehina ile
nikâhlanmıştır binaenaleyh Selânik Kudüs’ten de
mukaddes bir mekân olmaktadır (Şişman, 2016, s. 52-
53). Sabataycılar; dinî saikle Yakubî, Karakaş ve
Kapancı olmak üzere üç cemaate ayrılmışlardı. İlk
bölünme, Sabatay Sevi’nin kayınbiraderi Jacob
Qerido/Yakup Çelebi’nin (Yakubîler); ikinci bölünme
ise Baruhya Russo/Osman Baba’nın (Karakaşlar)
yüceltilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Batıcılaşmanın
tesiriyle muhafazakâr, ıslahatçı ve laik/sekülerleşmeci
(türkçü3, sosyalist4) yeni katmanları da zuhûr etmiştir
(Hüseyin Necâti, 1924, s. 1; Şişman, 2016, s. 27, 283,
305, 317, 343, 353). Tenasüh inancına sahip oldukları
için ve Sabatay Sevi’nin 17’nci emri iktizasınca
ruhlarını safkan tutabilmek adına -19’uncu asrın
ikinci yarısı itibarıyla batıcı ve laik yetişmiş Sabataycı
yeni neslin şiddetli muhalefetine ve akraba
evliliklerine bağlı genetik hastalıkların fevkalâde
tehlike arz etmesine değin- cemaatiçi evlilik
yapmaktaydılar (Baer, 2011, s. 27-28). Müslüman ismi
taşımakta, Müslüman kıyafeti giymekteydiler (Baer,
2011, s. 128, 134, 174, 198). Öyle ki Sabataycılar
derviş, şeyh ve şeyhülislâm mevkîlerinde
bulunmuşlardır (Şişman, 2018b, s. 831-833). 19’uncu
asra değin “sürekli kapalı şekilde yaşayan cemaat
üyelerinin Türkçe’yi yeterince iyi konuşamamaları”
sebebiyle Sabataycılar, cemaat özel okulları ihdas
etmişlerdir (Zorlu, 1994, s. 59). Örneğin; berber,
kunduracı, gassal, çiftçi, kasap, tellal, gazeteci, nâşir
(yayıncı), şair, muharrir, muallim, müdür, tüccar,
banka memuru, banker, hekim, toprak mültezimi,
gümrük mültezimi mesleklerinde ve örneğin;
müezzin, imam, müderris, telgrafçı, çavuş, alay emîni,
başkâtip, müşâvir, komiser, dava vekili (avukat),
hâkim, erkân-ı harb (subay), askerî tabib, kaymakam,
belediye reisi, konsolos, ataşemiliter, odabaşı, padişah
başyaveri, nâzır, paşa, surre emîni makamlarında
mesai harcamışlardır.

Görsel 4. “Sabatay cüppesinin bir


tarafında Kur’an bir tarafında
Telmud” (Vakit, 20 Kânunuevvel
1931, s. 1).

❝Soru: Kendinizi Yahudi mi yoksa Müslüman olarak


mı görüyorsunuz? Cevap: Ben kendimi Yahudi
ırkından kabul ediyorum. Bu kesindir. Ancak evde
Müslüman olarak eğitim gördük, benim dinim
İslâm’dır. Bunu yaparken bizler, yani Dönmeler
Sabetaycılığa azami derecede uyarız. Soru: Sizin
dininizde, kıyafetlerinizde ve geleneklerinizde bizim
Yahudiliğe benzer taraflar var mı? Cevap: Yom Kipur
gibi Ocak ayına doğru bir tam gün süren bir oruç
günümüz var. Oruç bittiğinde borekitas (börek) yeriz.
Aralık ayında Purim bayramını kutlar ve Capeta
adında susamlı bir tatlı yeriz. (..) Soru: Sünnetlisiniz
herhalde? Cevap: Tabii ki! Soru: Ne şekilde? Cevap:
Yahudiler ve Müslümanlar gibi. Sünnetten önce dualar
okunur. Soru: Sünneti kim yapar? Cevap: Tabii ki
Bizlerden biri.❞5

Bu başlık altında son olarak iki ehemmiyetli hususun


altını çizmek istiyoruz: (i) Amirah Sabatay Sevi’nin üç
kehâneti vardı ve bunlardan birincisi -belki de en
çarpıcı olanı- O’nun Türk’ü tahttan indirmesi idi
(Zorlu, 2012, s. 554); (ii) ikinci kez mesihliğini ilân
eden Sabatay Sevi’nin müridi ve elçisi Luria Kabalacısı
Gazzeli Nathan da Ekim 1665 tarihli mektubunda
şöyle demekteydi: “Ve ben şimdi olayların akışını
açıklayacağım. Bugünden bir yıl ve birkaç ay sonra o
(Sabetay) Türklerin kralından savaşmaksızın
hâkimiyeti alacaktır, çünkü söyleyeceği ilahiler ve
övgülerin (gücü) sayesinde bütün kavimler onun
hükmüne girecektir. O, Türklerin kralını tek başına
fethedeceği ülkelere götürecektir ve bütün krallar ona
haraç verecektir, ama yalnızca Türklerin kralı onun
hizmetkârı olacaktır.” (Scholem, 2011, s. 246).
Binaenaleyh ister maamin (dindar) olsun ister
neşaması kararmış (cemaatdışı evlilik yapmış veya
Sabataycılığı reddedip sekülerleşmiş) olsun îtikâdî,
kültürel ya da şuuraltı bakımdan Sabataycılar, Türk
hânedanlığının aleyhinde yer almaktadır denilebilir.
Zira Sabatay Sevi’nin şu tarihî davranışı, söz konusu
aleyhtarlığa delil olsa gerektir: “Mesih Sabatay,
zımmilere şehir içinde ata binme ya da beyaz ve yeşil
gibi belirli renkler taşıyan giysiler giyinme yasağı
olmasına rağmen, at üzerinde ve yeşil giysiler içinde,
kenti yedi kez tavaf ettikten sonra, Kudüs’e krallar
gibi, muzafferane bir giriş yaptı. Kudüs’te, bir grup
destekçisiyle bir araya geldi ve onları, İsrail’in On İki
Kabile’sinin simgesel makamlarına atadı; onların, bu
kabilelerin temsilcileri ve kralları olduğunu ilan etti.
Bundan böyle takipçileri, onu, (‘Efendimiz ve
Kralımız, makamı yüce olsun’ anlamına gelen)
‘Adoneinu Malkenu yuram hodo’nun akronimi olan ve
Arapça emir terimi ile de alakalı olan Amirah diye
adlandıracaktır.” (Şişman, 2016, s. 66). Mesihçi uyanış
kendisini başka hususlarda da gösteriyordu. Her şabat
günü sinagoglarda ülkenin hükümdarları için okunan
geleneksel dua Filistin’de değiştirilmiş ve sultanın adının
yerine Sabetay’ınki geçmişti. Dua şimdi Beni İsrail kralı
“sultan Sabetay Sevi’ye sunuluyordu (Scholem, 2011, s.
238). Zorlu’nun (2012) ketumiyeti ise dikkat çekicidir:
“Amirah’ın üç kehanetinin ilki konusunda bir
açıklama yapmak istemiyorum.” (s. 555). Bununla
birlikte Almaz (2010) meseleye şöyle açıklık
getirmekte: “Mısır’daki müridler tarafından yazılmış..
bazı eski Sabetaycı ilahileri, Sabetay Sevi’nin Sultan’ı
yenmesini ve O’nun yerine geçmesini anlatır. ..Ancak,
Sabetay Sevi’nin Sultan karşısında din değiştirmesi
müridleri arasında bir hayal kırıklığı yaratırken aynı
zamandada Sultan’a ve Osmanlı Hanedanlığına
beslenen karşıtlığın tohumlarını atmıştır.” (s. 123). Bu
bağlamda Sabataycıların “Musa firavunların sarayında
bir Mısırlı gibi yaşamıştı. Sabetay da kendi halkını
kurtarmak için müslüman olmalı ve bir Türk gibi
yaşamalıydı” inancı oldukça manidardır (Zorlu, 2000,
s. 6). Nitekim Karakaşî Sabataycı Cavid Bey,
Ortaylı’nın (2007) belirttiğine göre “saltanat ve
hilâfetin ayrılmasını isteyenlerdendi” (s. 226). Öyleyse
Saltanat-Hılâfet hususundaki Sabataycı müktesebatın
vücud bulmuş olduğu da anlaşılmaktadır.6

Görsel 5. “Sabetay Sevi Mesih olarak


tahtında otururken (üstte) Mesih’le birlikte
Tevrat okuyan İsrail’in On Kavimi (altta)”
(Freely, 2003, s. 160-161).

Makalemizin sınırlarını fevkalâde aşacağı için


Sabataycılar hakkında daha fazla tafsilata burada yer
veremiyoruz lâkin Sabataycıların Osmanlı Devleti’nin
fikrî, idarî, ticarî hayatında nüfuz sahibi olduklarını,7
özellikle de malî ve askerî olarak bilfiil iştirak ettikleri
27 Nisan 1909 Askerî Darbesi itibarıyla resmî
kademelerde süratle kadrolaştıklarını ve en nihayet
Türkiye Kemalist Cumhuriyeti’nin teşekkülünde ciddî
roller üstlendiklerini vurgulamak gerekiyor.8

Atıf Gösterimi: Ömer Faruk. (2022). Kemal Atatürk Sabataycı Mı

İdi? Tarih Tahkik. tarihtahkik.com adresinden edinilmiştir.

[1] Yahudi bâtınîliği (Frenkçe ifadeyle mistisizmi). “Tasavvufi bir

gelenek olan Kabala, Yahudi Mistisizminin sözlü ve yazılı kaynağını

teşkil etmektedir. İbranice anlamı almak, kabul etmek, vahiy olarak

almak olan bu sözcük qbl kökünden türemiştir. Yahudi mistikleri

olan Kabalistler, eski Ahit’in ilk beş kitabı Torah’ı mistik manada

yorumlayarak ona gizemli ve özel manalar yüklerler. İşte Kabalist

gelenek de kaynağını buradan alır. Kabala geleneği, Musa’ya Sina

dağında vahyedildiğine inandıkları Torah’ın yazılı ve sözlü olarak

iki şeklinin bulunduğunu iddia eder. Kabalist geleneğin, başlıca

öğretileri ve iddiaları maddeler halinde ve şu şekilde özetlenebilir: •

Evren bir bütündür ve belli bir düzen doğrultusunda sürekli hareket

halindedir. • Evrende her şey Yaratıcı’nın bir parçasıdır; İnsan da,

evrenin ve Yaratıcı’nın bir parçası olarak bir ‘Küçük Evren’dir. •

Evren ve insan Ezelî Işık’tan intişar eder. Bu Ezelî Işık dünyevî her

şeye nüfuz etmiştir. • Tanrı kendini on ayrı oluşum aşamasıyla

göstermiştir. Bu aşamalar, Kabalist gelenek içinde Sefira adını

alırlar. Çoğulu Sefirot olan bu sözcük İbranice’de sayılar anlamına

gelmektedir.” (Burul, 2006, s. iii).

[2] “Kısa zaman zarfında onlarca Yahudi’nin Müslüman olmasını

sağladı. Ancak kendi anladığı türden bir İslam’a insanları davet

ediyordu. 1673 yılında İstanbul’da yapılan bir baskın sırasında,

Mehmet Efendi bir elinde Kuran bir elinde Tevrat olduğu halde

yakalandı. Bir kez daha Edirne’de Vezir-i Azam Fazıl Ahmet

Paşa’nın huzurunda yargılandı. Ölüm cezasına çarptırılmak yerine

bugünkü Karadağ sınırları içinde bulunan Ülgün’e sürgüne

gönderildi.” (Şişman, 2018a, s. 35). “Bazıları Babil, Kudüs ve diğer

uzak diyarlardan birçok Yahudi akın etti ve şapkalarını yere

fırlatarak, Büyük Senyor’un huzurunda gönüllü olarak kendilerinin

Muhammedi olduğunu ilan etti. Sabatay da, bu dinden dönmelerle

Türklerin saygısını kazanırken, kendisine kardeşlerini dostça ziyaret

etme imtiyazı verildi; o da, Musa’nın talimatı uyarınca, çocuklarını

sekizinci günde sünnet ettirerek, yeni öğretisini vaaz ederek bunu

uyguladı; böylece, birçoklarının mesihliğine dair inançlarını teyit

etti.” (Şişman, 2016, s. 139). Sabatay Sevi’nin çift kimlikli olması

meselesiyle alâkalı tafsilat için okuyunuz: Cengiz Şişman. (2016).

Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk Dönmelerinin

Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 35-157). İstanbul: Doğan Kitap.

[3] Sabatay Sevi/Aziz Mehmed Efendi, 1668’de dikkat çekici,

münhasır bir isim kullanmıştır: Turco (Şişman, 2016, s. 117).

Zorlu’nun (1994) zikrettiğine göre, batıcılaşmış genç Kapancılar

“Türklerle kaynaşma”yı arzuluyorlardı ve özellikle de Karakaş

hizbini “cahil ve mutaassıp görmekteydiler” (s. 60, sonnot 16).

Örneğin Türk Ocağı bünyesinde Yakubî kökenli Halide Edib Adıvar,

Feyziye Mektebi’nin Beyazıd şubesi müdiresi Karakaşî Nakiye

Elgün, muhtemelen Kapancı kökenli olan Fethi Erden (genel

sekreter) bilfiil bulunmuşlardır.

[4] “Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın kurucusu (1919) ve

daha sonra da Türkiye Komünist Fırkası’nın genel sekreteri (1925)

Dr. Şefik Hüsnü” Değmer, Yakubî idi (Şişman, 2016, s. 351).

TİÇSF’nin bir diğer Yakubî kurucu üyesi: Mümtaz Fazlı Taylan

(Şişman, 2016, s. 350, dipnot 68; Akal, 2013, s. 103). İlk

sosyalistlerden ve “Selanik’teki Sosyalist Federasyon’un Türkçe

yayın organı Amele Gazetesi‘ni çıkaran” Rasim Haşmet, Kapancı idi

(Tunçay, 2009, s. 59; Şişman, 2016, s. 313). “Rasim Haşmet Bey aynı

zamanda bir Türkçü ve bir İttihatçıdır.” (Odabaşı, 2012, s. 10).

[5] Giacomo Saban. (1988-1991). Residui Di Tradizioni Sabbatiane

Ancona Presenti in Turchia. Annurio Del Collegio Rabbinico Italiani,

(3), 117-131; Aktaran: Rıfat N. Bali. (2004). Devlet’in Yahudileri ve

“Öteki” Yahudi içinde (s. 401). İstanbul: İletişim Yayınları.

[6] Bu bağlamda birkaç noktaya dikkat çekmek istiyoruz: Karakaşî Cavid

Bey’in (daha sonra, 1926’da İzmir Suikastı kapsamında nâhak yere salben

idam edilecek olan) İsmail Canbolad’dan aldığı 14 Nisan 1922 tarihli

mektupta, Mustafa Kemal Paşa’nın “niyâbet-i hükûmete [hükûmet

vekilliğine] geçmek için en küçük bir şehzâdeyi padişâh yapıp tahsîline

i’tinâ etmek fikrinde bulunduğu” kaydedilmiştir (Cavid Bey, 2015, s. 358).

Zorlu’nun (2012) aktardığına göre Kapancı cemaatine mensub manikürcü

Atiye Hanım, İstanbul’da ikâmet ettiği yıllarda maliye eski nâzırı Cavid

Bey ile Mustafa Kemal arasındaki sözlü irtibatı kendisinin temin ettiğini

belirtmiştir (s. 552). Cavid Bey, 30 Ağustos 1919-3 Temmuz 1922 tarihleri

arasında İstanbul’da bulunmamaktaydı (Eroğlu, 2006, s. 105, 190).

Binaenaleyh söz konusu irtibat, Mustafa Kemal’in Anadolu’ya müfettiş

tayin edildiği ya da saltanat-hılâfetin ayrılması meselesinin tartışıldığı

devrede gerçekleşmiş olmalıdır. Örneğin, saltanatın kaldırılması sonrası

Mustafa Kemal Paşa, üst düzey yönetici İttihadcıların desteğini almak ya

da en azından muhtemel muhalefetini izale etmek maksadıyla Kara

Kemal’le Ocak 1923’te özel görüşmüş ve hılâfet-saltanat meselesini

Teşkilât-ı Esasiye Kanunuyla bütün âlem muhâlif olsa dahi halledeceğini

ifade etmiştir (Cavid Bey, 2015, s. 510-511).

[7] Sabataycıların İttihad ve Terakkî Cemiyeti’ndeki mevkîleri ve

faaliyetleri hakkında önemli bilgiler için okuyunuz: Marc David Baer.

(2011). Selanikli Dönmeler: Yahudilikten dönenler, Müslüman devrimciler ve

seküler Türkler (S. Kayır, çev.) içinde (s. 111-141). İstanbul: Doğan Kitap.

[8] Sabataycıların Türkiye Kemalist Cumhuriyeti’ndeki mevkîleri ve

faaliyetleri hakkında önemli bilgiler için okuyunuz: Cengiz Şişman.

(2016). Suskunluğun Yükü: Sabatay Sevi ve Osmanlı-Türk

Dönmelerinin Evrimi (A. Demirhan, çev.) içinde (s. 326-350).

İstanbul: Doğan Kitap.

Selânik Şehrinin Nüfus Yapısı

Görsel 6. Selânik Vilâyeti Haritası, 1900.

Görsel 7. “Selânik şehrinin haritasıdır” (DOA, HRT.H.204; akt.,


Gencer, 2012, s. 387).

Selânik şehri, eldeki belgelere göre 1519 ilâ 1912


tarihleri arasında Yahudi nüfusunun çoğunluk olduğu
bir şehir idi. Bu veçhile Selânik; “İsrail’in Anası”,
“Balkanların Kudüsü”, “Yahudi kenti” olarak da
nitelendirilmiştir (Veinstein, 2001, s. 19, 49; Mazower,
2007, s. 24). Selânik nüfusunun tarihî seyrini bir
hülasa etmek gerekirse:

❝Fethinden 48 yıl sonra 1478 tarihli tahrir defterine


göre Selanik’te 862 Müslüman hane, 994 Hıristiyan
hane bulunmakta iken Yahudi hane hiç yoktu. 1500
tarihli tahrirde ise 1.715 Müslüman hane, 1.688
Hıristiyan hane, 754 Yahudi hane vardı. 1519 tarihli
tahrir kaydında Selanik’te 1.374 Müslüman hane,
1.087 Hıristiyan hane, 3.174 Yahudi hanesi vardır.
Özellikle 1492’de İspanya’dan, 1496’da Portekiz’den
sürülen Yahudilerin büyük bir kısmı 1500 tarihinde
Osmanlı devletine sığınmış idi. Bunlardan 20 bin
Yahudi de Osmanlı devleti tarafından Selanik şehrine
yerleştirilmiş idi. Mohaç muharebesinde ve Budin
alındıktan sonra aman dileyen Yahudilerden bir kısmı
da Selanik’e iskân edilmişlerdi. XIX. yüzyılın son
çeyreğinde Selanik vilayetinin genel nüfusu 1.043.715
idi. Bunun 456.227’si Müslüman, 295.660’ı Rum,
237.396’sı Bulgar ve 37.174 ü Yahudi idi. Türklerin en
fazla bulunduğu yer Drama ve Siroz sancakları idi.
Selanik şehrinde de 24.528 Müslüman-Türk, 11.706
Rum, 1.111 Bulgar ve 39.495 Yahudi bulunmakta idi.
Diğer azınlıklarla birlikte şehrin nüfusu 78.202 idi.❞8

[8] Muzaffer Tepekaya. (2013). Selanik Vilayeti Almanya ve Fransa

Konsoloslarının Öldürülmesi Olayı (6 Mayıs 1876). Belleten, 77(280),

s. 1032.

Görsel 8. “1492’deki kovulmanın ardından Sefardi Diaspora


merkezi” (Brenner, 2011, s. viii).

Görsel 9. “1478 Selânik mahalleleri” (Gencer, 2012, s. 336).

You might also like