Professional Documents
Culture Documents
BUTUN .
.. ESERLERI
ağda 7
.. yiian ·
�
c:
ı-----�
-
kerli ·-
�
-
C)
:c
BiLGi Y AYlNLARI: 101
SAiT FAiK 1 BÜTÜN ESERLERi: 7
On ikinci Basım
Kasım 2001
BiLGi YAYlNEVi
Meşrutiyet Caddesi, No: 46/A, Yenişehir 064201 Ankara
Til : (0-312) 434 49 98 - 434 49 99 · 431 81 22
Faks : (0-312) 431 77 58
BiLGi KiTABEVi
Sakarya Caddesi, No: 8/A, Kızılay 064201 Ankara
Til : (0-312) 434 41 06 - 434 41 07
Faks : (0-312) 433 19 36
BiLGi DAGITIM
Narlıbahçe Sokak, No: 17/1, Cağaloğlu 34360 /Istanbul
Til (0·212) 522 52 01 - 520 02 59
Faks : (0·212) 527 41 19
Bütün Eserleri
BiLGi YAYlNEVi
kapak düzeni : fahri karagözoğlu
kapak fotoğrafı : ara güler
Sarmaşıkil Ev ........................................................... 58
Hişt, Hişt! . . . . .. . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .......... . . . . ..................... 72
Az Şekerli
Müthiş Bir Tren ......... ............................ ................. 1 13
Fındık ..................................................................... 1 28
5
G ...... ...................................................................... 1 43
Kalinikhta . . .............................................................. 1 57
Röportajlar
Bir Başka istanbul ............................ ...................... 1 63
Bardaklar .. .............................................................. 1 66
Kıraathaneler .......................................................... 1 82
6
AZ ŞEKERLi
· Birinci Basım 1954
ikinci Basım 1965
Üçüncü B asım 1970
Dördüncü Basım 1976
Beşinci Basım 1980
Altıncı B asım 1982
Yedinci Basım 1985
Sekizinci Basım 1987
Dokuzuncu Basım 1990
Onuncu Basım 1993
On Birinci Basım 1996
On ikinci Basım 1998
On Üçüncü Basım 2000
On Dördüncü Basım
Kasım 2001
MÜTHIŞ BİR TREN
117
BİR AŞK HIKAYESi
1 22
GÜMÜŞ SAAT
1 27
FINDIK
1 32
AZ ŞEKERLi
Biletçi;
"Rengi?" diye sordu .
1 37
Çımacı oynamadı�ı halde beyaz saçlı ada
mın ka�ıdına baktı.
"Kırmızı," dedi.
Kahveci gözünü açtı . Gözlüklerinin üstün
den baktı:
"Kırmızıymış, kırmızıymış" diye söylendi.
"Siyah olsa neyse, horya desene dangalak. "
1 38
BATTANIYE
1 48
HİKAYE PEŞiNDE
"Düzceli misiniz?"
Düzce'nin Kasaba ismindeki köyünü bilir mi
siniz siz? Benim çocukluğumda, bundan otuz beş
sene evvel Pompei'den bin defa daha marnur,
her şeyi yerli yerinde, mükemmel bir eski Roma
lı şehriydi .
"Yok, Kemerburgazlıyız ya . Orada benim bi
rader var . Yanına gidiyorum. Yapı kalfasıdır
kendisi. Beraber çalışacağız. Bende duvarcılık
var, badanacılık var, hafif tertip marangozluk,
dülgerlik . . . Allah ne verdiyse ! . . İstanbul'da işim
iyiydi. İyiydi ama biraderi de kırmak doğru ol
maz. 1lle de geleceksin diye tutturdu. Büyüğüm
benim. Sözünü dinlemek lazım. Bakalım bir gi
delim, dedim . "
Kasaba eski halindeyse, b u adam biraderine
bile hacet kalmadan tek başına iki ayda o Roma
1 51
harabesini restore eder. Eder ama acaba o hara
beden otuz beş sene sonra elde avuçta ne kal
mıştır ki? . .
Küçük valizle, küçük Hacer bana düştü. On-
ları Adapazarı trenine yerleştirdim.
"Bana müsaade , " dedim.
"Hani sen de geliyordun?"
Ben Haydarpaşa'ya geldi�ime pişmanım .
"Ben caydım, " dedim, "gitmeyece�im . "
"Amma yaptın ha ! " dedi adam . "Yolcu yo-
lunda gerek. Beyhude para mı harcayacaksın bu
ralarda kışta kıyamette? . . Ne var şu Istanbul'da
bilmem ki? Genç olsa n bir dereceye kadar. "
Yapma hemşerim ! Kırma beni ! Bakma be
nim çöktü�üme . Ben gencim daha yahu!
Vagonlar ve beton yol gürültü içinde oldu�u
halde bu gürültülere kulaklarını kapayabilirsen
istasyonda garip bir sessizlik vardı . Bir trenin de
rin derin soludu�u duyuluyordu. Bir di�eri dur
madan buhar fışkırtıyordu. Üstü örtülü perdenin
altında dolaştım durdum . Rayların üzeri ıslak, pı
rıl pırıld ı . Perdenin ta ucuna kadar, kum yola ka
dar gittim . Uzakta bir köprü hayali, kırmızı yeşil
ışıklar ve birbirini kesip biçen raylar . . . Bir tren
manevra yapıyor, kesik kesik düdük çalıyor. Ma
kasların kenanndan muşarnbalı bir adam hızlı
hızlı yürüyor, elindeki fenerin bana yeşil gözü
ken camını manevra yapan trene do�ru sallı
yor. . .
Bu yollardan bu d emiryollardan nerelere ka
dar gidilmezdi. . . Gözümün önüne köprüler,
akarsular, sessiz, gürültülü istasyonlar, vücudu
mu, kanımı uyuşturan düdük sesleri, yıkılıp yıkı
lıp dikilen a�açlar, telgraf dire�i fincanları, sah-
1 52
!ep fincanları, fincanlar, bardaklar , taş tespi hler,
taş a�ızlıklar, simitler, yemiş sepetleri , kış günü
kiraz sepetleri geçip gidiyordu.
Birden yanımızdan bir başka tren, ışıkları ve
insanlarıyla büyük bir gürültü içinde yıkılır düşer
gibi geçip gitti . Bir istasyonda durdu�umuz za
man yanımıza bir başka tren durdu. Karşı korn
partımanın camı açıldı. Bir insanla burun buruna
geldik. Birbirimizi süzüyorduk. Her şeyimizi; yo
lumuzu, kafa ka�ıdımızı, yüzü�ümüzü, ailemizi,
elbisemizi, her şeyimizi birbirimizle de�iştirebil
seydik: ben kendimi unutsam o olsam; o kendini
unutsa ben olsa . . . diye düşündüm.
O olsam nerede inerdim? Haydarpaşa'da.
Nereye giderdim? Sirkeci'deki bir otele.
N'apardım? Eşyaını bırakır, bir lokantaya atar
dım kendimi. Rakı getirtirdim . Bir balık ıskara
ettirirdim. Salata yaptırırdım . Pisbo�az! . . Son
ra? . . Sonra Beyo�lu'na çıkardım . Birisiyle çabu
cak ahbap olurdum. Nasıl yapardım bilmem ama
bir yerde otururken gülümser, laf atardım yanım
dakine .
"Kimsiniz?" diye sorarsa;
"Kayseri'de bir şirkette memurum," derdim.
"Şirketin bir işi için geldim de . . . Bir hafta kadar
kalaca�ım da . . . "
"Çoluk çocuk?"
"Allah, varsa sizinkileri ba�ışlasın! Bir tanesi
üniversitede okuyor. (Bunu söylerken kurumla
mrdım belli belirsiz. ) Eczacı çıkacak. Biri Kayseri
lisesinin son sınıfınd a . Kızım bir subayla evli
(tekrar kurumlanmak ister, sonra bir ikinci defa
kurumlanınaktan utanır, mütevazı olurdum) . Ge
çen sene çocukları oldu, a�baba da olduk. İhti-
1 53
yarladık ama farkında de�iliz. Gözümüz hala
çöplükte. (Yalandır) Siz kimlerdensiniz efen
dim?"
"Ben mi? Ben de dün akşamki trenle Anka
ra'dan geldim . "
"Demek aynı trende bulunuyorduk; n e garip
tesadüf! Keşke trende tanışmış olsaydık . "
Sanki fark edermiş gibi . Sanki trende tanış
mamız önemliymiş gibi.
Kendimi Haydarpaşa istasyonunun bekleme
salonunda buldum. Sessiz sedasız insanlar vardı.
Hemen yanı başımda iki geçkin ve şişman bayan
mahzun mahzun düşünüyorlardı. Bir tanesi ;
"Bu postada da çıkınazsa deli olurum, valla
hi ! " dedi.
"Aman abla sen de! Bir işi çıkmıştır . "
"Ne diye telgraf çeksin 'Yarın oradayım' di-
ye?"
'Tam telgrafı vermiştir, bir işi çıkmıştır.
Başmüdür bırakmamıştır . "
"Öyle şey olmaz. lnsan önce izin alır, telgra
fı sonra çeker."
"Sonradan işi çıkmış da müdür de bırakma
mışsa . . . "
"Ben onu bunu bilmem. Ama Bülent'i iyi bi
lirim de. o da benim ne kadar meraklı oldu�umu
bilir . "
lki hanımdan üç yaş genci (üç yaş; fazla ek
sik olamaz) ve sakini bir zaman cevap vermedi.
Söyleyece�i sözü epey bir hesapiadı gibi geldi
bana:
"inşallah bu postadan çıkar . "
(Yanındaki, çıkar'ın daha "r"si bitmeden) :
"Ama bu postaya neden kalsın?"
1 54
(Bir düşünme payını o koymasa bile ihtiya
ten biz koymalıyız . )
"Canım treni kaçırmıştır . "
"Hah ! . . Bak b u makul. Bak buna diyeceğim
yok. Yok müdür sonradan gitme demiş, ondan
evvel telgraf çekmiş falan, laf . Ama şimdi söyle
diğin makul . Her zaman tren, vapur, otobüs ka
çırmıştır. Kırk yılda b ir makul . "
(Bunun üstüne artık bir tenkide müsaade
vardır . )
"Aman abla ! Sen de n e kadar kılı kırk yarar-
sın . "
(Tenkit acemidir)
" Kılı kırk yarmıyorum . Merak ediyorum . Bir
denbire hastalandıysa, diye merak ediyorum . Is
tasyana gelirken bir araba çarptıysa . . . Hastane
lere götürdülerse . . . "
(Ya ikide bir aynaya baktığını abiası fark et
tiyse . . . )
"Aman abla! Valiahi beni de helecanı kalbe
uğratacaksın. Şu benzime bak hele; kül gibi . "
(Fark edilmiştir aynaya baktığı. Fark edilmiş
tir ama aynı işi abianın da yaptığı ya görülmüş
se . . . )
"Benzinde bir şey yok."
"Şu aynaya gözüm ilişti de kendimi tanıya
madım. "
(istasyon aynaları hakkındaki karar daha
bekleme salonuna girildiği zaman verilmiştir . Ne
şimdi, ne de pek eskiden . )
"Sen o karşıki aynaya bakıp d a suratın hak
kında bir karar vereceksen tamam . Bunlar istas
yon aynası, ayol ! Istasyon aynaları meşhurdur.
Insanı perişan gösterir . "
1 55
Yerimden kalktım . Aynaya do�ru ilerledim .
İki hanımın sessizce beni dikizlemelerine aldırış
etmeden baktım . Ben de perişan bir haldeydim .
Potinlerim çamur içindeydi. Şapkamın kurdela
sında beyaz beyaz leke1er vardı. Yüzüm sapsarıy
dı. Gözlerim kıpkırmızı . Kenarlarından fırlayan
saçlarımı toplamak için şapkamı çıkarınca, şöyle
parmaklarımla bir tarasarn elimde kalacaklarını
sandım. Şapkamı giyip kenarlardan fırlayan saç
ları içeriye tıktım. Dışarı çıktım. Merdivenleri in
dim. Vapur Kadıköy'den kalkmış geliyordu. Hay
darpaşa ist"asyonuna baktım. Kocaman kapıların
dan ötede kırmızı yeşil fenerli, demiryollu, tren
li, yolculu, meraklı , düşünceli, perişan, aceleci ,
melankolik, aynalı, sıkıntılı, helecanlı, yerini bul
maya çalışan bir alem vardı. Her gün yüzlerce
tren binlerce hikaye getiriyor, binlerce hikaye
alıp gidiyordu . lstasyonun kapıları insan alıp in
san veriyordu.
1 56
KALİNİKHTA
1 60