Professional Documents
Culture Documents
Darbeler Kitabı
Darbeler Kitabı
DARBELER KİTABI
SE Ç LM ÖYKÜLER
Nesin Yayıncılık A.Ş.
Eskişehir Mah. Dolapdere Cad. Şahin Sok. No: 84/A-C Şişli/İstanbul
Tel: 0 2 1 2 291 49 89 • Faks: 0 2 1 2 2 3 4 17 77
nesin@nesinyayinevi.com • www.nesinyayinevi.com
Derleyen
Esin Pervane - Atay Eriş
Resimleyen
Mustafa Delioğlu
Grafik danışmanı
İlhan Bilge
NY.274
ISBN 9 7 8 -6 0 5 -9 5 6 9 -0 2 -6
Sertifika No: 18231
Baskı ve cilt: Pasifik Ofset Cihangir Mah. Güvercin Cad. No: 3/1
Baha İş Merkezi A Blok Kat: 2 Haramidere/İstanbul
Tel: 0 2 1 2 412 17 77 Sertifika No: 12027
Aziz Nesin
Darbeler Kitabı
Seçilmiş Öyküler
NESİNYAYINEVİ
W
İçindekiler
BAKANI
- Kimse kimseye bişey söylemedi, dedi, her subay kendi
ödevini yaptı.
Nasıl olmuştu da bir ihtilalin patlayacağını sezememiş, bu
LER
ihtilalde kendiliğinden görev almamıştı. Bütün subayların, bü-
tün erlerin bu ihtilalde payları varken o, ihtilal gecesini derin
uykuda geçirmişti.
DI
“Ben ne budalaymışım!” diye geçirdi içinden. Eli tabancası-
N
na gitti, intihar edecekti. Sonra birden akima geldi: Bütün bu
MESPER'
subayların hepsi de ihtilalden haberli değillerdi ya... Ama hep-
si de sanki ihtilali kendileri yapmışlar gibi davranıyorlardı. O
da öyle yapacaktı. Bu erekle orayaburaya sokulmaya çalıştı, o
SARL
da koridorlarda hızlı hızlı yürüdü, odalara girdi çıktı. Ama ne
yaptıysa olmadı, kendisini ihtilal çemberinin dışında buldu,
çabaları boşa gitti.
Öğleden sonraki resmî bildiri büsbütün yüreğini dağladı.
Kendi rütbesinde iki genç subay da generaller, albaylar, yarbay-
lar arasında ihtilal komitesi üyesi olmuştu.
Teğmen Kobuz bu kadar da mı beceriksiz, pısırıktı...
Ağızlarını bıçak açmayan subayların zamanla dilleri çö-
zülmüştü. Hepsi de ballandıra ballandıra ne işler yaptıklarını,
ihtilale olan hizmetlerini, başarılarını anlatıyorlardı.
Bir yüzbaşı, ihtilal saatine kadar bütün gece yağmur altında
komite merkez binasının kapısında beklemişti. Bir binbaşı da
sabaha karşı iki arkadaşıyla radyoevini zapt edişlerini anlatı-
yordu. Telsiz istasyonuna ilk giden teğmen anlatırken ne kadar
heyecanlıydı.
Teğmen Kobuz anlatılanları dinlerken yerin dibine geçiyor,
sararıyor, morarıyor, kızarıyor, utançtan renkten renge giriyor-
du. Burnunun dibinde koskoca bir ihtilal olmuştu da, şimdi
öbürleri gibi övünerek anlatabileceği en küçük bir hizmeti do-
kunmamıştı bu ihtilale...
D A R B E L E R K TABI
BAKANI
İhtilalin altıncı günü idi, bir general, teğmen Kobuz’un da
çalıştığı odaya girip kurmay albaya,
- Sarlimesper’i hemen getiriniz. Pek aceledir. Evine bir su-
LER
bay gönderin, arabaya bindirip hemen getirtin... dedi.
Teğmen Kobuz’un gözleri parladı, sevinçten heyecan için-
de idi. Oh, günlerdenberi beklediği fırsat en sonunda önüne
DI
çıkı vermiş ti.
M E S P E R ’ N
Sarlimesper tanınmış bir kişiydi, Fıştia’mn biçok önem-
li devlet hizmetinde bulunmuştu. Bugüne kadar yakalana-
madığına göre çok gizli biye re saklanmış olacaktı. Ama ce-
hennemin dibine bile girmiş olsa teğmen Kobuz onu bulup
S A R L
çıkaracaktı. Görürdü o gününü...
General odadan çıkar çıkmaz,
-A m an albayım, ne olur, bu ödevi bana veriniz, Sarli-
mesper’i ben getireyim... diye yalvardı.
Bu fırsatı da kaçırmak istemediği için, öbür subaylardan
önce davranmıştı.
Kurmay albay,
-B ö y le bir işe teğmen gönderemem, dedi. Üst rütbeli bir
subay göndereceğim.
Teğmen Kobuz ağlamaklı bir sesle yalvarmaya devam etti.
Albay,
- Peki peki, dedi, adresini bulun da hemen getirin... Doğru
generale götürürsünüz.
Teğmen uçarcasına çıktı. Muhafız bölüğünden bir manga
silahlı er aldı. Hepsi de seçme olan erlerin tüfeklerini, mermi-
lerini muayene etti.
- Doldur ve kapa! diye sert bir komut verdi.
Erler bir bağ fişeği mekanizmaya sürdüler. Teğmen Kobuz
mangaya,
-Arkadaşlar, vazifemiz çok önemlidir! dedi.
D A R B E L E R K TABI
BAKANI
istiyordu. Dahası, Sarlimesper’i kolaycacık yakaladığı için de
biraz üzgündü. Biraz olsun zorluk çıksaydı da önüne, başarısı
kıymetlenseydi. Ama o anlatmak için bu türlü zorlukları haya-
LER
linde de kurabilirdi.
İhtilal komitesinin toplandığı salonun kapısını vurdu. Ka-
pıdaki subayın müsaadesiyle salona girip selam verdi, ihtilal
DI
komitesi başkanı olan generale,
SA R L i M E S P E R ’ i M
- Getirdim generalim! dedi.
Sarlimesper, pijamaları içinde titreyerek, teğmenin arkasın-
da, iki er arasında duruyordu.
Durumu kavrayamayan general,
- Ne yaptın? diye sordu.
- Getirdim. Emir buyurmuşsunuz, yakalayıp getirdim.
- Kimi getirdin teğmen?
Teğmen arkasındaki pij amali adamı göstererek,
-Sarlim esper’i generalim... dedi.
General ve öbür komite üyeleri,
-N e ? Ne yaptın? diye bağırdılar.
Sonra pij amali adamı koluna girip bir koltuğa oturttular.
Ona bir yanlışlık, bir anlaşmazlık olduğunu söyleyerek özür
dilediler.
Komite başkanı,
- Biliyorsunuz Bay Sarlimesper, dedi, ihtilal hükümeti için
bütün bakanları sağladık, yalnız dışişleri bakanı bulamamıştık.
Çünkü dışişleri bakanının sahiden yabancı dil bilmesi gere-
kiyor. Doğrusu hem namuslu olan, hem de yabancı dil bileni
bulmak zordu bizim için. Güvendiklerimiz sizi salık verdiler.
Sizi onun için buraya rica etmiştik. Zahmet buyurup geldiniz,
teşekkür ederiz. Dışişleri bakanlığım kabul eder misiniz?
Sarlimesper, dişlerini sıkarak,
-Ederim , dedi, ederim ederim!..
D A R B E L E
U
OLU
Teğmen Kobuz geri geri giderek sırtını duvara dayadı, yoksa
oraya düşü verecekti.
BAKANI
İşte Bay Sarlimesper’in dışişleri bakanı oluşunun hikâyesi
budur. Ama ne yazık ki Teğmen Kobuz da güzel ihtilal hikâye-
sini herkesten sakladı. Yalnız söz arasında Bay Sarlimesper’in
LER
adı geçerse Teğmen Kobuz,
-H a d i camıım, derdi, biz onu sırtında pijamayla çalyaka
getirip bakanlık koltuğuna oturtmuş adamız!
DI
M E S P E R ’ N
S A R L
14 15
Aziz Nesin’in Rıfat Bey Neden Ka ınıyor adlı kitabından alınmıştır.
İhtilali Nasıl Yaptık?
22
- Peki şimdi ne yapacağız, milletin iktidara geçtiğimizden
haberi bile yok...
Miralay Zührevi, harekât haritasını masaya sererek üstüne
satranç takımım koydu, Ebülfeddal’a,
-Z ih n im o kadar karıştı ki, iki el satranç oynamazsam
kendimi toparlayamayacağım, hadi buyurun satranca albayım...
dedi.
Millete iktidara geçtiğimizi radyodan bildirm ek üzere
Radyoevi’ne gitmek için yola çıktım. Yolda Binbaşı Habibi ile
karşılaştım. Zavallı Binbaşı Habibi yoldaki çamurlardan ko-
runmak için pabuçlarını çıkarıp kolunun altına almıştı.
Beni görünce,
- Şu halime bak, dedi, bizi ihtilal yapmak zorunda bıraktı-
lar. ..
Binbaşı Habibi, Hazine Nezaretini zaptettiğini, fakat hazine
boş olduğu için başında nöbetçi bile bırakmadan iki nezareti
daha işgal ettiğini söyledi.
Ferik Hayyam Paşa da,
- İhtilalin bu kadar kolay olduğunu bilseydim, bunca yıl
beklemez, daha zabit vekiliyken ihtilali yapar, birden müşir
rütbesine terfi ederdim, dedi.
Yolda buluştuğumuz arkadaşlarla birlikte “Dürriye’mi al-
datması kolay mı?” marşını söyleyerek Radyoevi’ne geldik. Ben
davudi sesimle mikrofonda Övrekelilere ihtilali yaptığımızı ilan
ediyordum ki, bir kaymakam gelerek,
- Boşuna bağırıp duruyorsunuz, yağmur çiselediğindenberi
radyo istasyonu bozuk, teknik arıza var, dedi.
- Peki, iktidarı aldığımızı millete nasıl haber vereceğiz yahu?
Vatandaşlara teker teker mektup yazarak ihtilal olduğu ilan
edilmez ya... dedim.
Ebülhicap,
- Telefonlar çalışmaya başladı, sağasola telefonla söyleyelim,
onlar da birbirlerine haber versinler... dedi ve hemen gelişigüzel
bir telefon numarası çevirerek konuşmaya başladı.
D A R B E L E R K TABI
PS.
Muhterem efendim, sadece ismimi ve cismimi ve cinsimi
tebdil ile iktifa edilmeyip mümkün ise vicdanımın dahi tebdi-
lini arz ve talep ederim efendim.
B R
diye “testicule” yerine “taşak” deselerdi, ben de “taşak” yerine
“testikül” demeyi uygun bulurdum. Ama o zaman da şöyle bir
sorun çıkıyor ortaya: Türkçede erkek olanlar, salt erkeklerdir.
KALMI
Oysa Fransızların sözcükleri de erkekli dişilidir. Fransızca er-
kek sözcüklerin başına “lö”, dişi sözcüklerin başına “la” gelir.
YER NDE
E taşak da dişi olamayacağına göre, Fransızlar bizim taşağa “lö
taşak” diyeceklerdi.
Güzel bir rakı mezesi olduğu söylenen -b e n hiç yemedim-
“koç taşağı” yerine de, yine kibarlık olsun diye, “koç yumurtası”
YER
denilir. Öykümün başlığını “İğdiş Edilmiş İnsanlar Ülkesinde
Yumurtalı Kalmış Biri” koysaydım, bu saçmalıktan kimse bişey
AYI P
anlamayacaktı.
Bizde taşak, kendi doğal işlevi dışında ayrıca bir de yürek-
jjj
liliği simgeler. Bu salt bizde değil İngilizlerde de böyledir; açın
bakın sözlüklere, orda göreceksiniz. (Aşkolsun İngilizlere!)
ÜLKES NDE
Bunca çok taşaktan söz edilen bu öykünün dergide yayım-
lanıp yayımlanmayacağını bilmiyorum. Yayımlamazlarsa ken-
dilerinden yayımlamamalarının yazılı gerekçesini isteyeceğim.
Örneğin şöyle bir gerekçe: “Öykünüzün konusu taşak olduğu
için...” yada “öyküde pekçok yerde taşak sözcüğünün geçmesi
NSANLAR
B R
laya yalpalaya yürürdü. Yönetimi ele geçiren ötekilerse, taşak
ağırlıklarına göre sıraya girip yönetimde koltuklarım almışlardı.
Değil mi ki o ülkede en taşaklı olan en yiğit sayılıyordu;
KALMI
öyleyse en yiğit olanların yönetimi ellerine geçirmeleri de doğal
sayıldı ve halk en taşaklılara gönüllü olarak baş eğdi. Ancak
YER NDE
zaman geçtikçe, yönetimi ele geçiren o yedi yiğidin altı okkalık
taşakları olmasına karşılık, taşaklarının çoktanberi işlevlerini
yapamadıkları ortaya çıkıverdi; böyle olduğu hergün biraz daha
anlaşılmaktaydı. İşlevini yapamayan taşak ne işe yarardı ki, altı
YER
okka değil isterse altmışaltı okka olsun, işlevini yapamadıktan
sonra... En başa geçmiş olan o en taşaklı, gerek kendisinin ve
AYI P
gerek arkadaşlarının taşakları için çıkarılan söylentileri sık sık
gazetelerde, radyo ve televizyonlarda yalanladıysa da, kendi
I Lj
taşağını kendisinin övmesi halkı inandırmadı. Taşaklı oldukla-
rını sanarak darbeyle başa geçenlere gönüllü olarak baş eğmiş
ÜLKES NDE
olan halk yavaş yavaş kendisini aldatılmış, kandırılmış duyum-
samaya başladı. Demek bunlar sahteciydi; sahte yargıç, sahte
polis, sahte subay gibi, bunlar da sahte taşaklıydılar. İşlevini
yapamayan taşak ancak göstermelikti; ha böyle bir taşak ha
boş saman torbası... Halk, yönetimin başında gerçekten taşaklı
NSANLAR
oğul uşak!”
O ülkenin başka taşaklıları da yavaş yavaş taşak yarışma
girmeye başladılar. Özellikle ülkenin taşaklı aydınları, basın-
D
“Sevgili Hemşerilerim,
Çoktanberi güzel şehrinize gelmek istiyordum, fırsat bulup
gelemedim, ama bakın bugün geldim işte... Sizlerden, heryere
gidiyorsun da bizim şehrimize gelmiyorsun, diye şikâyet mek-
78 tupları alıyordum. Benim şehrinize bu ikinci gelişimdir. Bundan
yirmibeş sene önce de gelmiştim; burdan otobüsle geçerken,
tam işte bu meydanda kaşanma molası vermiştik. O zaman
şehrinizdeki hiçbir evde video bile yoktu, kompütür de yoktu.
Çünkü o zaman daha bunlar icat edilmemişti. Bakın şimdi ne
kadar ilerlemişsiniz ki, inşallah yakın zamanda videonuz da
olur, kompütürünüz de, daha daha neleriniz de... Bana buranın
şairleri sık sık şiirler gönderiyorlar, sağolsunlar. Çok içli olduğu
için bu şiirlerden birini sizlere de okuyayım:
“Taşaksız hayat
Oh ne rahat!”
Öyle ki, taşaklıları vatan haini ilan edenler bile çıkıyordu.
Taksilerin arka camlarına şu yazı bulunan bantlar yapıştırı-
lıyordu: “Ben iğdiş oldum, ya sen?”
Taşaklarını korumak isteyenler dağlara çıkmışlar, mağara-
larda ve ormanlarda yaşıyorlardı, ama yine de avuç kadarlık
taşaklarını koruyamıyorlardı. Çünkü iğdişler ordusu onların
ardına düşmüştü.
Sonunda? Evet, sonunda o ülkede bitek taşaklı adam kal-
madı; ancak bitek taşaklı adamın kaldığı, onun da nerde sak-
landığının bilinmediği söyleniyordu. Bunun doğru olup olma-
dığı da bilinmiyordu.
Gelgelelim, iğdiş işlemleri yüzünden eskiden yüzdeüç olan
nüfus artımı birdenbire durmuştu. İğdişlik, nüfus planlaması-
nın bile yapamadığını yapmıştı. Nüfus gittikçe azalıyor, ülke
uçuruma sürükleniyordu. Ülke her ne zaman uçuruma sürük-
lenecek olsa, orda hemen darbe yapılması bir gelenek olmuştu.
Yine öyle oldu. Yeni bir darbeyle iktidarı ele geçirenlerin ilk işi
yurttaşlara taşak özgürlüğü vermek oldu. Evet, taşak özgürlüğü
vardı ama taşak yoktu, kimsede taşak kalmamıştı ki... Dağ-
lardaki mağaralarda, saklanıp taşağını koruyan o tek adamın
ardına düşüldü. Kendisine taşak güvencesi verildiği ilan edildi.
Hatta taşaklarını korumuş olduğu için kendisine ödüller bile
verileceği duyuruldu. Ne var ki o tek taşaklı, hayır olmadı, o
taşaklı tek adam ortaya çıkmadı. Ama halk arasında bir söylenti
yayıldı: Ülkenin o taşaklı tek adamı, geceleri bir kır at üstünde
uçarak kenti yukardan dolaşıyormuş. Görenlerin dediklerine
göre, ak at üstünde uçan adamın taşakları gecenin karanlığında
göz kamaştırıcı nur saçıyormuş.
ÜD ED LM NSANLAR ÜLKES NDE |S «V.P YER YER NDE KALMI B R
D A R B E L E R K TABI
c/>
<
>-
<
85
cn
<
z:
<
uy
S
Q
>ü
D A R B E L E R K TABI
a & M E
A Z İ Z N E S İ N
ÖY K ÜLER İ VE Y A Z IL A R I K O N U L A R I N A GÖRE SEÇİLDİ
BU K İ T A P L A R D A T O P L A N D I www.nesmyaymevi.com