Professional Documents
Culture Documents
Gogol İvan İvanoviç Ile İvan Nikiforoviç'in Öyküsü Cumhuriyet Kitap
Gogol İvan İvanoviç Ile İvan Nikiforoviç'in Öyküsü Cumhuriyet Kitap
İVAN İVANOVİÇ
ile
İVAN NİKİFOROVİÇ
ÖYKÜSÜ
Povest o tom, kak possorilsya
lvan lvanoviç s lvanom Nikiforovicem
Rusçadan çeviren:
Hasan Bıçakçı
Cumhuriyet
Cumhuriyetimizin 75. yılı
coşkusuyla...
Hümanizma ruhunu anlama ve duy.mada ilk aşama, in
san varlığının en somut anlatımı olan sanat yapıtlarının be
nimsenmesidir. Sanat dalları içinde edebiyat, bu anlatımın
düşünce öğeleri en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir ulu
sun, diğer ulusların edebiyatlannı kendi dilinde, daha doğ
rusu kendi düşüncesinde yinelemesi; zeka ve anlama gücü
nü o yapıtlar oranında artırması, canlandırması ve yeniden
yaratması demektir. işte çeviri etkinliğini, biz, bu bakımdan
önemli ve uygarlık davamız için etkili saymaktayız. Zekası
nın her yüzünü bu türlü yapıtların her türlüsüne döndürebil
miş uluslarda düşüncenin en silinmez aracı olan yazı ve o
nun mimarisi demek olan edebiyatın, bütün kitlenin ruhuna
kadar işleyen ve sinen bir etkisi vardır. Bu etkinin birey ve
toplum üzerinde aynı olması, zamanda ve mekanda bütün
sınırları delip aşacak bir sağlamlık ve yaygınlığı gösterir. Han
gi ulusun kitaplığı bu yönde zenginse o ulus, uygarlık dün
yasında daha yüksek bir düşünce düzeyinde demektir. Bu
bakımdan çeviri etkinliğini sistemli ve dikkatli bir biçimde yö
netmek, onun genişlemesine, ilerlemesine hizmet etmektir.
Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemeyen Türk aydınlarıa
şükran duyuyorum. Onların çabalarıyla beş yıl içinde, hiç de
ğilse, devlet eliyle yüz ciltlik, özel girişimlerin çabası ve yine
devletin yardımıyla, onun dört beş katı büyük olmak üzere
zengin bir çeviri kitaplığımız olacaktır. Özellikle Türk dilinin
bu emeklerden elde edeceği büyük yararı düşünüp de şim
diden çeviri etkinliğine yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir
Türk okurunun elinde değildir. 23 Haziran 1941.
5
SUNUŞ
Cumhuriyet
7
Hasan Fehmi Bıçakçı ( 1919 - 1993 ) acılı kuşaktan
bir aydın. Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fa
kültesi Rusça Bölümü'nü ilk bitirenlerden. Rusça ve Fran
sızca öğreniminden sonra aynı fakültede asistanlık yapma
ya başlayan Bıçakçı, devletin önce Rusça öğretip sonra da
o dönemde Rusça biliyor diye izlediği, soluğunu dinledi
ği, kovuşturduğu, tutukladığı, hapse attığı aydınlardan bi
ri. Ahmet Arif'in, Mehmet Kemal'in, vb. hapis arkadaş
larından. Ahmet Arif ve Mehmet Kemal, Hasan Bıçak
çı'nın kayınbabam olduğunu öğrendiklerinde, anılara da
lıp birlikte oldukları o günleri anlatmış, biraz da hüzünle
nerek, "Hasan Fehmi hastaymış diye işitiyoruz, şimdi na
sıl, ne yapıyor?" diye eski arkadaşları üzerine benden bil
gi almışlardı.
Hasan Fehmi'nin rahatsızlığı acılı günlerin sonucuy-
du.
Bu kitabı büyük bir coşkuyla çevirmiş, bir de önsöz
yazarak ilk kez 1945 yılında yayınlamıştı. Destek ve özen
dirme bir yana, bu gibi işlere bulaşanların cezalandırıldı
ğını yaşayarak görünce, arkasını getirememişti. Ahmet
9
Arif, Mehmet Kemal ve bütün o acılı kuşakla birlikte Ha
san Fehmi Bıçakçı 'yı rahmet ve sevgiyle anıyorum. Onla
rı unutmayan ve unutturmayan Cumhuriyet'e gönülborcu
duyuyorum.
Yüksel Pazarkaya
10
Bu çeviriyi Ankara Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi Rus
Dili ve Yazını Enstitüsü'nde dört yıl süren öğrenciliğim sı
rasında hazırladım. Fakülteye girmeden önce hiç Rusça bil
miyordum. Rus dili üzerinde çalıştığım sürece bana yol
gösteren, başta profesörüm Akdes Nimet Kurat olmak üze
re öğretmenlerime teşekkürlerimi bildirmekle büyük bir kı
vanç duymaktayım. Öğrenimimi sürdürme yolunda yar
dımlarda bulunan Milli Eğitim Bakanlığı'na da şükranla
rımı sunarım.
Klasik Rus yazını dilinden Türkçe'ye çeviriler yap
manın çok güç bir iş olduğunu biliyorum. Fakat Türk ay
dınlarına Gogol gibi seçkin bir sanatçının şimdiye kadar
dilimize çevrilmemiş bir yapıtını tanıtma fırsatını da ka
çırmak istemedim. Okuyucularımdan çevirimde görüle
cek yanlışların ba.ğışlanmasını diliyorum.
Hasan Bıçakçı
l1
NİKOL AY VASİLYEVİÇ GOGOL
13
Rus etkisi artınca bu aile "Gogol" soyadım almış ve yeni
den Ortodoksluğa dönmüştür.
Gogol, l 9 Mart 1 809 yılında Poltava eyaletinin Mir
gorod Kazasında doğmuştur; annesinin en son ve yaşamda
kalan oğludur. Ailesi içinde on yaşına kadar onu yalnızca
Nikolay adının küçültülmüş biçimi olan Nikoşa sözcüğüy
le çağırdılar. Babası, Vasiliy Afanasyeviç, çiftlik yönetimiy
le uğraşırdı; çiftlikte yaşardı. Bununla birlikte, yazına kar
şı da yeteneği vardı. Hatta iki kısa güldürü bile yazmıştır.
Özetle, Gogol'ün nükteciliğini babasından aldığı söylene
bilir. Annesi, Mariya lvanovna çok dindar bir kadındı. An
nesinin bu özelliği Gogol'ü çok etkilemiştir. Küçük yaşla
rında ondan dinsel eğitim almış ve bu eğitim Gogol' ün bü
tün yaşamında ve yapıtlarında büyük rol oynamıştır.
Gogol 'ün ailesi o kadar zengin değildi; fakat hali vak
ti yerindeydi. O çevrelerde çok zengin vardı. Bu zenginler
den, etkili biri, eski bir bakan olan Troşenko, Gogol'ün an
ne tarafından akrabasıydı. Bunun çiftlik konağında çevre
deki diğer zenginler, öbür gelip geçenler, konuklar topla
nırlar, haftalarca kalırlardı. Burada, şarkılar söylenir, oyun
lar ve tiyatro yapıtları oynanırdı. Gogol de buraya sık sık
giderdi. O, içinde bulunduğu köy yaşamını, incelediği in
sanları, doğayı, soyluların, köylülerin ve uşakların yaşayış
larını burada daha yakından gördü.
On yaşlarında, Poltava Ortaokulu'na girmek istedi.
Ama bu sırada hastalandı ve adı geçen okula giremedi.
l 82 1 yılında Nej in Lisesi'ne girdi. Burada sekiz yıl oku
du. Okul yaşamında, derbeder ve tembeldi. Annesine yaz
dığı mektuplardan, sınavlara altı ay kala derslerine çalış
maya başlamış ve okulu bitirmiş olduğunu anlıyoruz.
14
Küçük sınıflarda sahneye karşı merakı vardı. Okulda,
arkadaşlanyla birlikte oynadıklan Fonvizin' in "Anasının
Kuzusu" adlı yapıtında kız rolünü oynanuştır. Çok akıcı ko
nuşurdu.
Babası, 1 823 yılında, Gogol Nejin'de öğrenciyken öl
dü. Bu ölüm onu çok etkiledi. Ancak bundan sonra ciddi
bir insan oldu; gelecekle ilgili tasanlar yaptı. Bu dönemde,
Puşkin, Jukovski, Belinski gibi değerli kimseler, bütün mes
lek seçenler, sanatçılar, yazarlar, şairler hep Petersburg'da
(sonra Leningrad, şimdi yine Petersburg) toplanmışlardı.
Yazına ve sahneye meraklı olan başka birçok insan gibi
Gogol de yazın devinimlerinin merkezi olan bu kente git
meyi tasarladı. Gogol'ün daha Nejin Lisesi'ni bitirmeden
önce buraya gitmeyi aklına yerleştirdiğini 1 827� 1 828 yıl
lannda annesine yazdığı mektuplardan anlıyoruz. Gogol,
Nejin'de öğrenciyken Petersburg'daki birçok arkadaşıyla
da mektuplaşıyordu. Gogol, bu kentte tiyatrolara gideceği
ni, ünlü şair ve yazarlarla tanışacağını, büyük caddelerden
birinde örneğin Nevskiy Caddesi'nde yaşayacağını düşlü
yordu.
Gogol, kendi üzerinde büyük bir etki bırakan, eski ar
kadaşlanndan Danilevskiy ile birlikte Petersburg'a hareket
etti. Bu Nejin-Petersburg yolculuklan sırasında eski izle
nimlerini yitirmemek için Moskova'ya uğramadılar. Pe
tersburg' a yaklaştıkça coşkulan bir kat daha artıyor ve ayak
ta durarak kenti gözlüyorlardı. 1 828 yılı Ağustosu' nda, Pe
tersburg' a vardılar. Uzun zamandan beri özlemini çektik
leri bu kente geldikleri zaman iki dost kucaklaşarak birbir
lerini kutladılar. Ama bu kuzey kenti düşledikleri gibi çık
mamıştı. Burası çok pahalıydı. Nevskiy Caddesi' nde yaşa-
15
yacaklannı sanırlarken, kentin uzağında bir yerde, rutubet
li, karanlık, pis ve küçük bir ev bulabildiler. Zaten duyarlı
ve sinirli bir insan olan Gogol'e, Petersburg'un havası hiç
yaramamıştı. Böylece Petersburg'dan soğumaya başladı.
Sinir hastalığı bu kentte arttı. Bir süre sonra Amerika 'ya git
mek için tasarılar yaptı. Hatta vapura bindi, Lübik kentine
kadar da gitti. Fakat, buralarda gördüğü yabancı insanlar,
görenekler hoşuna gitmedi ve yeniden Petersburg'a döndü.
Petersburg'a bu ikinci gelişinde, ilk olarak sahneye
çıkmayı denedi. Güzel okuma becerisine güvenerek bir ti
yatro yöneticisine çıktı. Ama bu yöneticinin "güzel okuma"
anlayışı ve zevki başka türlü olduğu için Gogol beğenilme
di. Böylece sahneye çıkma düşlemi de gerçekleşmedi.
Petersburg 'da bulunduğu sıralarda, annesinden Ukray
na 'nın özellikleriyle ilgili notlar göndermesini istedi. Bu
nun üzerine, Petersburg'un sisli havasında Ukrayna anıla
nyla küçük öyküler yazdı. Bu öykülerini topladığı "Dikan
ka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları" adlı ya
pıtını 1 833 yılında yayımladı. Özellikle Ukrayna görenek
lerine göre her yıl, yaz mevsimi için kurban edilen bir kız
çocuğunun öyküsü olan "İvan Kupal Arife Gecesi" adlı öy
küsünde Gogol, bu kurban etme göreneğini hafif, güzel bir
deyişle canlandırarak dikkatleri üzerine çekmiştir.
Gogol, bundan önce yazdığı bir öyküsünü l 828 yılın
da yayımlamıştı. Ama "Hans Küshelgarten" adlı bu yapıtı
hiç kimse tarafından alınıp okunmadığı için çok duyarlı ve
sinirli bir insan olan Gogol, bütün kitaplıklardan bu kitabı
nı toplattırmış ve karalamalarıyla birlikte yakmıştır. Bugün
bu yapıtın yalnızca adı bilinmektedir.
l 833 yılında basılan yapıtından sonra "Kasaba Pana-
16
yın" adlı öyküsü çıkmıştır. Bu yapıtlarıyla, köy yaşamını,
köylülerin giyinişlerini, inançlannı ve konuşmalarını betim
ler.
Gogol, artık yavaş yavaş umut ve düşlemlerine kavuş
maya başlamıştır. Tanışmak istediği birçok büyük kişilikle
dost olmuştur. Özellikle o zamanın tanınmış Rus yazarla
nndan Jukovskiy, onunla fazla ilgilenmiştir. Gogol, Jukovs
kiy'in yardımıyla "Patriyotik Enstitü"ye öğretmen olarak
atanmıştır. Bundan başka, Jukovskiy, Gogol'e maddi yar
dımlarda da bulunmuştur. Artık Gogol, Petersburg yaşamı
na alışmış ve ciddi olarak yazın çalışmalanna başlamıştır.
Bir süre memurluk yapmış, fakat çok sinirli olduğu için bu
yaşama dayanamamıştır.
O, bir aralık Kiev'de açılacak olan üniversiteye tarih
profesörü olmayı istemiş ve 1 83 1 yılından sonra tarihle il
gilenmeye başlamıştır. Özellikle, Ukrayna tarihi üzerinde
incelemeler yapmıştır. Sonra Kiev Üniversitesi'ne atanama
mışsa da, Puşkin ve Jukovskiy'in yardımlarıyla Petersburg
Üniversitesi'ne tarih profesörü olmuştur. Bu üniversitede
bir yıl tarih dersi vermiştir. Bu yolda çok başarılı olmuştur.
Bunlardan biri ilk dersi olan "Açış Dersi", ikincisi de Puş
kin ve Jukovskiy'in de hazır bulunarak dinledikleri "El Me
mun" dersidir.
Bu tarih incelemeleri sonucunda Gogol'ün tarihi ya
pıtlar yazmaya başladığını görüyoruz. Ukrayna Kazakları
nın bir destanı sayılan "Taras Bulba" adlı yapıtı bunlardan
biridir. Bu yapıtta XVI. yüzyılda Ukraynalıların yaşayışla
n canlandırılmıştır. Özellikle Kazaklann yaşanu olduğu gi
bi incelenmiş ve anlatılmıştır. Taras Bulba, Gogol'ün en
yüksek değerli yapıtlarından biri sayılmaktadır.
17
Tanınmış Rus araştırmacısı Belinskiy, bu yapıtı şu bi
çimde över ( 1 ) :
"Taras Bulba, bir ulusun yaşamından alınmış büyük bir
kahramanlık olayının bir parçasıdır. Eğer zamanımızda bir
kahramanlık destanına olanak varsa, işte size onun en yük
sek örneği, ideali ve ilkörneği. Eğer 1lyada bütün Grek ya
şamı ve kahramanlığını yansıtıyorsa, aynı şeyi, XVI. yüz
yılın Ukraynası hakkında Taras Bulba için de söyleyebili
riz. Ve gerçekten garip kültürüyle, coşkunluklanyla, hovar
dalıklanyla, düşüncesizlikleriyle tembellikleriyle, yorul
mak bilmeyen çalışmalarıyla, coşkun eğlenceye olan düş
künlükleri ve kanlı baskınlarıyla bütün Kazaklar bu yapıt
ta gösterilmemiş mi?"
"Eski dini inanışlarına sadık kalan çiftlik sahipleri" ad
lı yapıtında, bir çiftlik sahibi ve kansından başka kişilik yok
tur. Eski Rus çiftlik sahiplerinin ne kadar basit, amaçsız ve
anlamsız kimseler olduklarını canlandım. Bu yapıtta, hiç
bir işi olmayan ve ancak yiyip içmekle uğraşan çiftlik sa
hipleriyle alay eder. Kadın, kocasına iyi yemekler hazırla
makla uğraşmaktadır; kocası hastalandığı zamanlar çok
üzülür. Kocasıysa kıtlık olduğu zamanlar ne yapacağını şa
şırır. Bunlar, iki boş ruhlu insan tipidir; ancak birbirlerini
düşünürler ve boş inançları vardır. Kadın, kaçak kedisinin
geri geldiğini görünce, inançlarına göre kendisinin yakın
da öleceği kanısına varıyor ve gerçekten de ölüyor. Artık
kocası için yaşamda hiçbir tat kalmıyor; kansının adı geç
tikçe ağlamaya başlıyor. Gogol, bu öyküsüyle Ukrayna'da
ki o zamanki toprak sahiplerinin yaşamlarını çok ince bir
18
biçimde göstermiştir. Gogol, artık bu tiplerle "Ölü Canlar"
adlı yapıtına doğru yükselmektedir.
Gogol 'ü küçüklüğünden beri etkisi altında bulunduran
dinsel eğitimi de bazı yapıtlarında göze çarpar. O, hasta de
nebilecek kadar dindar bir insandır. Kendisinde, herkese
karşı insan gözüyle bakıp iyilik yapma isteği vardır. Bu,
"Palto" adlı yapıtında açıkça görülür. Bu öyküsünde, ya
şamda hiç kimseyle ilgisi olmayan ve yalnızca harfleri se
ven bir memur tipi vardır. Bu memur, kendisine bir palto
yaptırmak için para biriktiriyor. Bu nedenle, en çok zevk
duyduğu alışkanlıklarından vazgeçiyor, örneğin çay içmi
yor; aynca, geceleri mum yakmıyor, ayakkabıları eskime
sin diye yollarda parmaklarının ucuna basarak yürüyor. Ya
şamında bir tek amacı vardır; yeni bir palto yaptırmak. So
nunda paltoyu yaptırıyor. Artık bu düzgün giyimiyle ken
disini toplantılara çağırıyorlar. tık gün, bir çağrıdan evine
dönerken, kendisini yolda soyuyorlar ve bin bir güçlükle
_
yaptırdığı paltosunu sırtından alıyorlar. Paltosunun bulun
ması için zavallı memur, polis müdürüne başvuruyor. Ama
o sırada, yanında bir arkadaşı bulunan polis müdürü göste
riş yapmak için onu odasından kovuyor. Sonunda o gece çok
fazla soğuk alan memur ölüyor.
Gogol, bu öyküsüyle basit insanların yaşamlarını Rus
yazınına sokmuştur. Daha sonra, bu konulan Dostoyevski
ve Gorki de işlemiştir.
Gogol 'ün yine kendine özgü özellikleri bulunan "Port
re" adlı yapıtı, bize onun duygularını daha yakından duyum
satır. Bu yapıttaki birçok olay Gogol 'ün yaşamında da ol
muştur. Bu yapıtta, başarılı bir ressam vardır. Bu ressam,
sanatıyla, fazla para kazanma sevdasına düşüyor; sanatını
19
yalnızca bu yolda kullanıyor. Gogol, bununla bir sanatçı,
ancak sanatını sevmelidir demek istiyor. Bu ressam, faizle
para işleten insan tiplerinden birinin resmini yapıyor. Fakat
bu resmin gözleri yerine, İblis 'in gözlerini koyuyor. Bu res
me bakan herkesin içi şeytani duygularla doluyor. Ressa
mın da artık rahatı kaçıyor ve türlü türlü duygular içinde
kalıyor. Bundan sonra ressam, ne zaman bir portre yapsa
gözleri hep İblis'in gözlerine benziyor. Sonunda ressam
yaptıklarından pişman oluyor; rahip olup Kudüs'e gidiyor
ve günahlarını bağışlatıyor.
Gogol 'de de bu pişmanlığı ve günahlarını bağışlatmak
için Kudüs'e gitmeyi daha sonra göreceğiz. Gogol 'de, bu
yapıtında olduğu gibi, şeytanlardan pek fazla söz ettiğin
den, içinde bir rahatsızlık vardır ve herkesin h uzurunu ka
çırdığını sanmaktadır.
1 835 yılında, toplumun düzensiz ve kötü yönlerini
göstermek amacıyla "Müfettiş" adlı güldürüsünü yazıyor.
Gogol bu yapıtını, yalnızca gülmek için alay amacıyla de
ğil; fakat, acımak için güldünnek amacıyla yazmıştır. Rus
lar bu gibi güldürülere "gözyaşlarıyla gülmek" derler.
Ufacık bir kasabada, güzel giysileri bulunan bir adam
beliriyor. Bu adam, otel gibi yerlerde kimseye para venni
yor. Herkeste biraz dalaverecilik olduğu için bütün kasaba
bundan çekinmeye başlıyor. Bu kişi, tüccarfan kendine bağ
lıyor, belediyenin kazancını istediği gibi harcamaya başlı
yor. Yapıttaki kişiliklerden belediye başkanı orta yaşlı, şiş
man, "dünyada günahsız insan yoktur" diyen bir tiptir. Be
lediye başkanının kansı, dedikoducu bir kadın tipidir. Bun
ların kızı, basit bir insandır. Posta müdürü, postaneye veri
len bütün mektuplan açıp okuyan ve güzellerini kendine
20
ayıran bir kişidir. Sahte müfettiş, Hıristakof, bütün amacı
güzel giyinmek olan boş bir adamdır. Bununla birlikte o,
bu sahte müfettişliğe isteyerek başlamamıştır. Çevresinde
kiler ona bu önemi vermiş ve kendisi de bundan olabildi
ğince yararlanmıştır. Yapıtın sonlarına doğru, Hıristakof 'un
zeki bir tip olan uşağı, artık buradan uzaklaşmaları gerek
tiğini söyler ve kasabadan ayrılırlar. Fakat, bu sırada kasa
bada gerçek müfettişin geldiği haberi duyulur.
Bu yapıtın oynanması için, Çar Nikola'dan izin alını
yor ve yapıt sahneye konuyor. Fakat, yapıtın gerçeğe uy
madığı ileri sürülerek bütün memur sınıfı, Gogol 'e karşı ta
vır alıyor.
l 836 yılından sonra, Gogol 'ün yaşamında ikinci bir
bölüm başlar. Gogol, bütün Rus yazar ve ressamlarının gör
mek istedikleri İtalya'ya gitmek için yola çıkıyor. Bu gezi
si sırasında, bir süre İsviçre'de kalıyor ve l 83 7 yılında Ro
ma 'ya geliyor. "Ölü Canlar" adlı yapıtını bu gı;ziye çıkma
dan önce yazmaya başlamıştır. Roma 'da kaldığı sürece de
bu yapıt üzerindeki çalışmalarını sürdürmüştür. 1 839 yılın
da, Moskova 'ya dönmüş ve yapıtını basbrmak için uğraş
mıştır. Dostları, bunun için devlet hazinelerinden kendisi
ne, o zaman için önemli denebilecek bir para yardımı yap
mışlardır.
Bu yapıtta, zengin olmak isteyen bir memur tipi var
dır. Bu memur, ölen köylüleri, ucuz fiyatla satın alıp dev
lete teslim etmek ve karşılığında çiftliklere sahip olmak is
tiyor. (O zamanki Rusya'da köylüler, soyluların ölmez ma
lı durumundaydı. Bunlann ölülerine karşılık devletten top
rak almak mümkündü.) Bu memur, bu amaçla ölü topla
mak için geziye çıkıyor. Gogol' ün bu yapıtta ele aldığı tip-
21
ler olumsuz tavırlı kimselerdir. Bu yapıtta Rus soylularının
ne kadar anlamsız oldukları gösterilmiştir. Köylülerin top
lumsal durumu belirtilmiş ve Ukrayna'nın güzel betimle
meleri yapılmıştır. Bu yapıtı, bazı noktalarından Goethe'nin
Faust'una benzetirler. Birinci bölümde, maddi yaşam ve
dünya zevki tanımlanır; ikinci kısım yükselme yollarını
gösterir. Yapıtın ikinci bölümü, Rusya'yı yükseltecek tip
ler aramaktadır. Bu bölümü, Gogol bir kez Roma'da ta
mamlamış ve bir sinir bunalımı sırasında yakmıştır; aynı bö
lümü bir kere daha Moskova'da yazmış ve ölümünden 15
gün önce, öleceğini duyumsayarak, bir gece yatağından
kalkmış ve "Ben Rusya'ya kötülük yapıyorum" diyerek
yakmıştır. Elimizde bu ikinci bölü�ün ancak bazı karala
maları kalmıştır. Gogol' ün bu yapıtı da birçok kimse tara
fından beğenilmemiş ve eleştirilmiştir. Fakat değerini bi
lenler de vardır. Özellikle, o zamanın tanınmış Rus eleştir
meni Belinski, bu yapıt üzerine şunlan söylemiştir:
"Gogol, Ölü Canlar adlı yapıtının, 2 58'inci sayfasın
da: Tanrı'nın buyruğuyla, bu garip kahramanlarımla, sü
rüklenip giden şu koca yaşamı, herkesin görebileceği alay
la ve kimsenin göremeyeceği gözyaşıyla daha ne kadar
seyredeceğim diyor. Bu tümce bütün Ölü Canlar' ın öne
mini ve ona niçin "poem" dendiğini gösterir. llyada'da ya
şam yükseltilmiştir. Ölü Canlar'da ise yaşam alçaltılıyor ve
yadsınıyor. llyada'da tanrısal ve parlak yaşamın gidişinden
doğan bir coşku vardır. Ölü Canlar'daysa insanların seze
bileceği alay ve görünmeyen gözyaşlarıyla irdelenen bir
görüş vardır" (2).
22
Gogol, Roma'da bulunduğu sırada, bir aralık yapıtla
rını yadsıyacak kadar koyu bir gizemciliğe dalmıştır. Bu sı
rada, yayımladığı "Yazınadamının İtirafı" adlı yazısında
kısaca: "Ben, çarlığı ve onun yönetim sistemini eleştirme
dim, yapıtlarım yanlış anlaşılmasın; çarlıktan ve yetenek
ten yanayım" demiştir. Hatta, 1 848 yılında Kudüs'e gide
rek, İsa'nın mezarında uykusuz bir gece geçinniş ve günah
larının bağışlanmasını istemiştir. Sonra, İstanbul yoluyla
Moskova'ya dönmüş ve 1 850-1 8 5 1 yıllarını burada Lev
Tolsoy'un kardeşi Kont Tolstoy'un evinde geçirmiştir.
Gogol 2 1 Şubat 1 852 yılında ölmüş ve çok dindar ol
duğu için bir manastır yanına gömülmüştür.
Okuyucularımıza sunduğumuz öykünün yazınsal de
ğeri hakkında Belinski 'nin görüşlerini aktarmayı ve böyle
ce yapıtın yazınsal değerini belirtmeyi yararlı buluyorum.
Büyük Rus eleştirmeni bu yapıt üzerine şunları yazıyor:
"Bu yapıtta, anlamsızlıkları, alışkanlıkları ve başıboş
luklarıyla birbirlerine karşı çözülmez bağlarla bağlanmış
olan iki dost vardır. Yazar tarafından iyice canlandırılmış
olan bu tipler hakkında uzun açıklamalara gerek yoktur. Ya
pıtta görüldüğü gibi, bu iki yakın dost, birdenbire, birbir
lerinin amansız düşmanları oluyorlar; yaşamları boyunca,
çiftliklerinde, birbirlerine karşı açtıkları davalarla uğraşı
yorlar. Fakat, niçin bu iki dost birdenbire düşman oldular?
Bu düşmanlık, özyapılarındaki bazı özelliklerden ortaya
çıkmıştır. Yazar, bu noktayı çok ince bir biçimde, bize, öy
küsünde duyumsatmaktadır. İvan İvanoviç, ağır başlı, çok
ince ruhlu, güzel konuşmayı seven, zenginliği ve çiftliğiy
le onurlanan; birçok boş, anlamsız huylan ve alışkanlıkla
rı olduğu halde güzel görünmesini seven ve kendine önem
23
veren bir insandır. Bu adamın düzenli bir yaşamı vardır; ge
zeceği, yatacağı zamanlar hep aynıdır. Hatta, yaşamında en
çok sevdiği şeylerden biri de kavun yemek olduğu halde,
onu bile rasgele yemez, öğle yemeklerinden sonra yer ve
çekirdeklerini ayırdığı özel bir kağıdın üzerine hangi tarih
te yediğini, o sırada yanında kimin bulunduğunu hep aynı
biçimde yazar. Burunotu sunmak için saygılı bir kuralı var
dır. İvan Nikiforoviç ise birçok özellikleri İvan İvanoviç'ten
ayn olmakla birlikte o da bir takım huylar, alışkanlıklar ve
anlamsızlıklar içinde yaşar. Yapıtta, bu iki dost tipi, bize bir
çok dost soyluyu anımsatır. Özellikle, yazar, tip yaratmak
ve tipleri göstermek konusunda yeteneklidir. Bu öyküde,
gerçek doğallık, olduğu gibi; fakat, sanatçıya yakışır bir bi
çimde aktarılmıştır. O dönemin Rus tarihi içinde Gogol'ün
tipleri yaşamaktadır. Bu yapıtı okurken dönemin bütün ya
şayışı, yöneticileri, Rus mahkemeleri ve bunların yargıçta
n, üyeleri, Yazmanları, hademeleri gözümüzün önünde can
lanır. Örneğin, Mirgorod Kaza Mahkemesi'ndeki yazman,
bütün Ukrayna yazmanlannın bir örneği gibidir. Yazarın di
ğer yapıtlarını olduğu kadar bu yapıtını da, o sıralardaki Rus
toplumsal yaşamını ve Rus tarihini anımsayarak okumak
ve irdelemek gerekmektedir.
Bu yapıtta, Gogol'ün kendisinin "gözyaşlarıyla gül
mek" dediği bir güldürü vardır. Yapıt, okuyucuyu sona ka
dar eğlendirici bir biçimde getirir; fakat, sonunda hüzün
başlar. Yapıtta artık gözlerimizde canlanan güzel Ukrayna
ve onun yaşamı yoktur. Gogol, böylece, öyküsüne 'Beyler,
bu dünya üzüntülüdür' sözüyle son verir."
H.B.
24
İVAN 1VANOV1Ç
ile
İVAN NİKİFOROVİÇ
ÖYKÜSÜ
25
I. BÖLÜM
27
ğiyle sundurmaların altında dinlenir, bahçede ve sokakta
olup bitenleri gözler. Evinin tam pencerelerinin dibinde,
onun ne elmaları, ne armutları vardır! Yalnızca pencereyi
şöyle bir açın, dallar hemen odaya dalarlar. Bunlar, bütün
evin önünde olanlar, bir de bahçesindekileri görseniz! Ora
da neler yok? Erikler, kirazlar, vişneler, çeşit çeşit sebze
ler, ayçiçekleri, hıyarlar, kavunlar, fasulyeler hatta harman
ve demirhane de vardır.
İvan İvanoviç çok iyi bir adamdır! Kavunu çok sever.
Bu, onun en sevdiği yiyecektir. Yemek yer yemez, yalnızca
bir gömlekle sundurmalar altına gider ve hemen Gapka'ya
iki kavun getirmesini buyurur. O, artık bu kavunları kendi
si keser, çekirdeklerini özel bir kağıda ayım ve yemeye baş
lar. Ondan sonra, Gapka'ya hokka kalem getirmesini söy
ler ve çekirdeklerin bulunduğu kağıda kendi eliyle: "Bu ka
vun şu tarihte yenmiştir" diye yazar. Eğer o sırada bir konu
ğu da bulunduysa: "filan da katılmıştır'' diye ekler.
Mirgorod'un rahmetli yargıcı, İvan İvanoviç'in evine,
her zaman hayran hayran bakardı. Evet, bu küçük ev hiç de
kötü değildir. Onun, dört bir yanına eklenmiş olan büyük
küçük yapılar hoşuma gider. Bunlara uzaktan bakılınca,
gözleme dolu bir tabağı veya daha iyi bir benzetmeyle,
ağaçta bitmiş olan mantarları andıran, yalnızca birbiri üze
rine oturtulmuş damlar görünür. Bununla birlikte, çatılar tü
müyle kamışla örtülüdür. Söğüt, meşe ve iki elma ağacı, da
ğılan dallarıyla damların üzerine yaslanmıştır. Sokağa doğ
ru bir çıkıntı yapan, badanalanmı ş oyma kepenkli, çok bü
yük olmayan pencereler ağaçlar arasından fark edilir.
İvan İvanoviç çok iyi bir adamdır! Onu, Poltava ko-
28
miseri de tanır. Daroş Tarosoviç Puhivoçka, Haral 'dan her
dönüşte kendisine uğrar. Kolibert'te bulunan papaz Petro,
evinde toplanan konuklarının sayısı beşi bulduğu zaman,
lvan lvanoviç kadar dinsel görevlerini yerine getiren ve ya
şamasını bilen kimseyi tanımadığını her zaman söyler.
Tannım, zaman ne çabuk geçiyor! lvan lvanoviç'in
çocuğu olmamıştır. Gapka'nın çocukları vardır ve sık sık
bahçede koşuşurlar. lvan lvanoviç her zaman, bu çocukla
ra, ya birer halka, ya birer parça kavun ya da birer armut
verir. Kiler ve mahzenlerin anahtarları Gapka'dadır; yatak
odasındaki büyük sandığın ve orta odanın anahtarlarıysa
lvan lvanoviç'in yanındadır ve bunlara kimsenin dokun
masını istemez. Gapka, taze bacakları ve yanaklarıyla uzun
giysiler içinde dolaşan sağlıklı bir kadındır.
lvan lvanoviç çok dindar adamdır! Her pazar, kürklü
kaftanını giyer ve kiliseye gider. O, içeri girdikten sonra
çevreye eğilerek selam verir ve genellikle koronun bulun
duğu yere çıkıp oldukça güzel bir basla koroya katılır.
lvan lvanoviç, ayin bittikten sonra dilencileri dolaş
madan duramaz . Eğer, yaratılışındaki iyilik onu sürükle
meseydi o, böyle sıkıntılı işlerle uğraşmazdı. Ufak yama
larla yamanmış ve parçalanmış bir giysiyle duran kadın
ların en sakatını seçerek: "Merhaba zavallıcık, nerelisin
sen?" derdi.
- Ben, sabaha karşı çiftlikten geldim. Üç gündür ne
bir şey yiyorum, ne de içiyorum. Beni kendi çocuklarım
kovdu.
- Vah zavallıcık, peki buraya niye geldin?
- Ne yapayım, belki biri ekmek parası verir diye, er-
kenden sadaka istemeye geldim.
29
lvan lvanoviç, her zamanki gibi sürdürerek:
- Hım, galiba ekmek istiyorsun?
- Nasıl istemeyeyim, köpek gibi açım.
lvan lvanoviç alışkanlık edindiği gibi yanıtladı:
- Hım, sen herhalde et de istersin?
- Evet, zatıaliniz ne verirse sevinirim.
- Hım, et ekmekten daha iyi midir?
- Aç bir insan bunu nasıl ayırt etsin? Her şey, verece-
ğiniz her şey iyidir.
Bu sırada, yaşlı kadın alışkanlıkla elini uzatıyordu.
lvan lvanoviç:
- Haydi yolun açık olsun, haia ne duruyorsun? Seni
dövmüyorum ya, dedi.
Buna benzer sorulan bir ikisine daha sorduktan son
ra ya evine döner, ya bir kadeh votka içmek için komşusu
lvan Nikiforoviç'e, yargıca, ya da polis müdürüne uğrar
dı.
lvan lvanoviç, kendisine bir şey armağan edildiği za
man çok hoşnut olur. Armağanları çok sever.
lvan Nikiforoviç de çok iyi bir adamdır. Onun evi, lvan
1vanoviç' in eviyle yan yanadır. Aralarında, dünyada henüz
görülmemiş bir dostluk vardır. Hala, mavi kollu, kahveren
gi bir ceket giyen ve pazar günleri yargıçlarda yemeğe ka
lan Anton Prokofyeviç Pupopuz, her zaman lvan Nikifo
roviç ile lvan lvanoviç'i birbirlerine şeytanın iple bağladı
ğını söyler. Biri neredeyse arkasından öbürü de oraya gi
der.
lvan Nikiforoviç hiç evlenmemiştir. Onun evlenmiş
olduğunu söylerlerse de bu tümüyle uydurmadır. Ben, lvan
Nikiforoviç'i çok iyi tanının ve onun hiçbir zaman evlen-
30
me isteğinde bile bulunmadığını söyleyebilirim. Bütün bu
dedikodular nereden çıkıyor? Bundan başka, bir de lvan
Nikiforoviç'in kuyruklu olarak dünyaya geldiğini söyler
ler. Fakat bu uyduruş o kadar yersiz, anlamsız ve acıma
sızcadır ki ben kuyruğun, aydın okuyucularca kuşkusuz bi
linen, ancak bazı cadılarda bulunduğu ve böylece erkek
lerden çok dişi yaratıklara özgü olduğu gerçeğini kanıtla
maya gerek görmüyorum.
Aralarındaki büyük yakınlığa karşın, bu iki bulun
maz dost, biribirlerine çok benzemezlerdi. Bunların kişi
liklerini karşılaştırmayla daha iyi öğrenebiliriz. lvan lva
noviç, olağanüstü bir konuşma yeteneğine sahiptir. Tannın
nasıl konuşur! Bu duygu ancak, başınızda bir şeyler aran
dığı veya topuklarınızda haf i fçe bir el gezdirildiği zaman
duyulan duyguyla tanımlabilir. Dinlersin, dinlersin ve ar
tık dalarsın! Çok hoş, olağanüstü hoş, banyodan sonraki
bir uyku gibi! lvan Nikiforoviç tersine çoğunlukla susar,
fakat bir söz söylerse de kendinizi koruyun; çünkü sözü
bıçak gibi keskindir. İvan lvanoviç, zayıfça uzun boylu;
İvan Nifikoroviç biraz daha kısa, fakat enine vermiştir.
lvan lvanoviç'in başı, kökü aşağı çevrilmiş bir turba, lvan
Nikiforoviç'in başıysa kökü yukan çevrilmiş bir turba ben
zer. İvan lvanoviç, yalnızca öğle yemeklerinden sonra, yal
nızca bir gömlekle sundurmaların altında yatar ve akşama
doğru kürklü kaftanını giyip dışan çıkar; örneğin, kente,
un sattığı dükkana veya bıldırcın avlamak için kıra gider.
lvan Nikiforoviç, çok sıcak olmayan günlerde, çoğunluk
la güneşe sırtını vererek bütün gün avluda yatar ve hiçbir
yere gitmek istemez. Sabahleyin aklına eserse bahçede bir
gezinir, ev yönetimine bakar ve yine dinlenmeye çekilir.
31
Eskiden arasıra lvan lvanoviç'e uğrardı. lvan lvanoviç,
çok ince ruhlu bir adamdır; doğru dürüst bir konuşmada
asla uygunsuz bir söz söylemez ve böyle bir söz işittiği an
hemen gücenir. lvan Nikiforoviç bazen sözünü sakınmaz,
o zaman lvan İvanoviç yerinden kalkar ve: "Yeter, yeter
İvan Nikiforoviç, böyle sözcüklerle konuşup günah işle
mektense hemen gidip güneşe yatsanız daha iyi olacak!"
derdi. lvan İvanoviç, lahana çorbasında sineğe rasladığı
zamanlar aşın derecede kızar, kendini unutur, tabağı fırla
tır, ev sahibinin de burnundan getirir. lvan Nikiforoviç yı
kanmayı çok sever, boğazına kadar suya gömüldüğü za
man, su içine bir masa ve semaver konmasını buyurur ve
böyle bir serinlikte çay içmeye bayılır. İvan lvanoviç haf
tada iki kez, lvan Nikiforoviç ise bir kez sakal tıraşı olur.
İvan İvanoviç çok meraklı bir adamdır. Tann korusun, ona
bir şey anlatmaya başlar ve bitirmezsen! O, bir şeyden hoş
nutsuzluk duyduğu an hemen duyumsatır. İvan Nikiforo
viç bir şeyden hoşlandığı zamanlar hiç göstermez, görü
nüşünden, onun hoşnut veya küskün olduğunu anlamak
çok zordur. lvan lvanoviç biraz korkak yapıdadır. lvan Ni
kiforoviç'in şalvarlarının pilileri o kadar geniştir ki, bun
lar şişirilseler avlunun bütün ambarlarını ve yapılarını içi
ne alır. lvan lvanoviç'in anlamlı ela gözleri vardır ve ağ
zı biraz V harfine benzer. lvan Nikiforoviç'in olgun bir eri
ği andıran burnunun, şişkin yanaklarının ve sık kaşlarının
arasında kaybolacak kadar ufak ve sarımtırak gözleri var
dır. lvan lvanoviç, size burunotu ikram edeceği zamanlar,
her zaman ilk önce, burunotu tabakasının kapağını diliyle
yalar, ondan sonra üzerine parmağıyla bir fiske vurur ve
uzatarak, sizinle tanışıyorsa: "Buyurmanızı rica edebilir
32
miyim efendim?", tanışnuyorsa: "Rütbenizi, adınızı ve so
yadınızı bilmek onuruna erişmeden, buyurmanızı rica ede
bilir miyim efendim?" der. lvan Nikiforoviç ise, tabakası
nı doğrudan doğruya elinize verir ve yalnızca: "Buyuru
nuz" der. lvan lvanoviç gibi lvan Nikiforoviç de pireleri
hiç sevmez ve bundan dolayı ne lvan lvanoviç, ne de lvan
Nikiforoviç öteberi satarak geçen Yahudi'yi öncelikle iyi
ce hırpalamadan ve bu zararlı böceğe karşı türlü kutular
la sattığı ilaçlan satın almadan bırakmazlar.
Sözün kısası, bazı farklarına karşın lvan lvanoviç gi
bi, lvan Nikiforoviç de çok iyi adamdır.
33
il. BÖLÜM
34
!eri, yeni bir şeylere takıldı ve çitin arasından İvan Nikifo
roviç'in bahçesine kayıp elde olmayarak bu meraklı görü
nümü izlemeye koyuldu.
Zayıf kadın, uzun zaman sandıklarda saklanmış giy
sileri arka arkaya dışan çıkarıyor ve havalandırmak için ge
rilmiş bir ipe seriyordu. Çok geçmeden, kol kapaklan eri
miş eski bir üniforma kollarını havaya uzatarak lame bir
bluzu kucakladı. Onun arkasından, armalı düğmelerle, ya
kası yenmiş beylik bir ceket ve İvan Nikiforoviç'in bir za
manlar giydiği, fakat şimdi ancak parmaklarına geçirebi
leceği, lekeler içinde kalmış beyaz yünden bir pantolon or
taya çıktı. Bunlardan sonra çabucak başka şeyler "Rusça
A" ve 'T' harfleri biçiminde asıldılar. Daha sonra İvan Ni
kiforoviç'in bundan yirmi yıl kadar önce, milis güçlerine
katılmak üzere olduğu ve bıyık bıraktığı sıralarda diktir
diği lacivert kazağı çıktı. Sonunda bunlara ek olarak ok gi
bi sivri bir de kılıç göründü
Sonra yeniden, çeyrek büyüklüğünde bakır düğmele
ri olan, yeşil ot renginde kaftana benzer bir şeyin etek bö
lümleri havalandırılmaya getirildi. Bu eteklerin arkasından,
altın sırmalı ve önü fazla açık bir yelek göründü. Yelekten
sonra içine birer karpuz sığabilecek kadar geniş cepleri bu
lunan rahmetli büyük.annenin eski etekliği ortaya çıktı.
Birbirine karışan bütün bu şeyler, İvan İvanoviç'in karşı
sında oldukça meraklı bir görünüm oluşturuyordu. Zaman
zaman güneşin ışıkları, lacivert veya yeşil bir kolun veya
kırmızı bir kol kapağının veya altın sırmalı bir kumaşın
üzerine düştükçe, kılıcın ucunda parladıkça bütün bunlar,
serserilerin çiftlikten çiftliğe dolaştırdıkları "vertep"i (3)
35
andıran garip bir biçime giriyordu. Özellikle, izleyici ka
labalığı sıkışarak altın taçlı Çar lrod'a veya keçiyi süren
Anton' a baktığı zaman "vertep"in arkasından bir keman
vızıldıyor ve bir çingçne davul yerine parmaklarıyla du
daklarından sesler çıkarıyor; güneş batıyor ve güney gece
lerinin taze serinliği yavaş yavaş şişman köylü kızlarının
taze omuz ve göğüslerine sıkı sıkı sarılıyordu.
Az sonra yaşlı kadın inleye inleye sırtına yükleyerek,
sandık odasından kopuk üzengileri ve yırtık pırtık deri ta
banca kılıfları bulunan ve bir zamanlar al şapraklı, altın sır
ma işlemeli ve bakır pulları olan çok eski bir eyer çıkardı.
İvan lvanoviç kendi kendine: "Ne aptal kadın, nere
deyse lvan Nikiforoviç'in kendini de havalandırmaya çı
karacak" diye söylendi. lvan lvanoviç bu düşüncesinde
gerçekten hiç yanılmamıştı. Beş dakika sonra, lvan Niki
foroviç'in pamuklu kumaştan yapılmış şalvarı çıkarıldı ve
bahçenin hemen hemen yansını kapladı. Bundan sonra da
kadın bir şapka daha ve bir tüfek çıkardı.
İvan İvanoviç kendi kendine: "Bu da ne demek? Ben,
İvan Nikiforoviçlerde hiçbir zaman tüfek görmemiştim. O
da nesi? Tüfek kullanır desek, kullanmaz; ama tüfeği var!
Onun nesine gerek?
Oysa iyi bir şey! Çoktandır böyle bir tüfek edinmek
istiyordum. Bu tüfeğin benim olmasını çok isterim. T üfek
le eğlenmek çok hoşuma gider" dedi ve parmağıyla işaret
ederek:
- Hey kadın, buraya baksana, diye bağırdı.
Yaşlı kadın çite yaklaştı.
- Nedir o elindeki?
- Görüyorsunuz, tüfek.
36
- Nasıl tüfek?
- Kimbilir nasıl! Eğer benim olsaydı, belki de ben o-
nun neden yapılmış olduğunu bilirdim, fakat bu beyindir.
lvan lvanoviç kalktı, tüfeğin her yanına iyice bakma
ya başladı ve kadını, tüfekle kılıcı havalandırmaya çıkar
dığı için azarlamayı unuttu.
Kadın sürdürdü:
- Herhalde demirden olacak.
lvan lvanoviç kendi kendine: " Hım, demirden, ama ni-
çin demirden?" diye söylendi ve ekledi:
- Bu, beyde eskiden beri duruyor muydu?
- Belki de eskiden.
lvan lvanoviç:
- Güzel şey, ben bunu isteyip alacağım. O tüfeği ne
yapacak, olmazsa bir şeyle değişirim. Bey evde mi?
- Evde.
- Yatıyor mu?
- Yatıyor.
- Peki öyleyse, ben onu göreceğim.
lvan lvanoviç giyindi, sokaklarda insanlardan çok kö
peklere raslandığından kendini korumak için budaklı bas
tonunu aldı ve çıkıp gitti.
lvan Nikiforoviç 'in bahçesi, lvan lvanoviç'inkine bi
tişik olduğu ve birinden ötekine çitten geçilebildiği halde
lvan lvanoviç yolu izledi. Bu sokaktan, tek atlı iki araba
nın karşılaştığı zaman kımıldayamadığı ve her ikisinin de
arka tekerleklerinden sokağın öbür yanına çekilinceye ka
dar öylece kaldıklan çok dar bir sokağa sapmak gerekiyor
du. Yaya olarak geçenlerinse üstü başı, çiçeklerle süslen
miş gibi, çitin her iki yanında biten kelotlanyla dolardı. Bu
37
dar sokağın bir yanında, İvan İvanoviç'in samanlığı, öte
ki yanında İvan Nikiforoviç'in ambar, güvercinlik ve bah
çe kapısı vardı. lvan İvanoviç bahçe kapısına yaklaştı ve
kapının tokmağını vurdu. İçerden köpeklerin havlamaları
duyuldu. Fakat değişik renklerde bir sürü köpek, gelenin
yabancı olmadığını görünce kuyruklarını sallaya sallaya
çekildiler. İvan İvanoviç, içinde İvan Nikiforoviç'in kendi
eliyle beslediği renk renk hint güvercinlerinin gezindiği,
karpuz ve kavun kabuklarının, bazı yerlerde atılmış seb
zelerin veya kınk bir tekerleğin, bir fıçı çemberinin bulun
duğu veya pis gömlekli bir çocuğun yere yatmış olduğu -
işte ressamların sevdikleri bir tablo- avludan geçti. Asılı
duran giysilerin gölgesi, hemen hemen bütün avluyu kap
lıyor ve biraz serinlik veriyordu. Kadın, onu selamla kar
şıladı ve şaşırarak yerinde kaldı. Evin önündeki sahanlık
ta iki meşe sırığı üzerinde duran bir çatı vardı. Bu çatı da,
o zamanlarda Ukrayna'da şakaya gelmeyen ve gelip geçe
ni tepeden tırnağa sıcak bir ter içinde bırakan güneşe kar
şı iyi bir korunma yöntemi değildi. Her zamanki akşamla
n gezinme alışkanlığını bozarak bu zamanda sokağa çık
ması, lvan lvanoviç'te bu gerekli şeyi elde etme isteğinin
ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.
lvan lvanoviç'in girdiği oda çok karanlıktı, çünkü
pancurlar kapalıydı ve pancurlarda açılmış olan bir delik
ten geçen güneş ışıklan renkli bir durum alıyor ve karşı du
vara vurarak, kiremitli damların ağaçların ve dışarda seri
li bulunan giysilerin oluşturduğu, yalnızca tersine olarak,
alacalı bir görünüm çiziyordu. Bundan dolayı, bütün oda
da az fakat çok güzel bir ışık vardı. lvan lvanoviç:
- Tann yardımcın olsun, dedi.
38
Odanın köşesinden gelen bir ses:
- O, merhaba lvan lvanoviç, diye yanıtladı.
lvan lvanoviç, ancak o zaman, yere serilmiş bir halı
üzerinde yatan İvan Nikiforoviç'i gördü.
- Bağışlayın, karşınızda çıplak bulunuyorum.
lvan N.ikiforoviç'in üstünde hiçbir şey, hatta gömlek
bile yoktu.
- Bir şey değil, bugün yattınız mı lvan Nikiforoviç?
- Yattım. Siz yattınız mı?
- Yattım.
- Demek, siz şimdi kalktınız?
- Şimdi mi kalktım? Tann iyiliğinizi versin lvan Ni-
kiforoviç! Bu zamana kadar uyumak olur mu? Çiftlikten
yeni geldim. Yolda çok güzel ekinler vardı. Olağanüstü! Ot
lar da o kadar güzel yetişmiş, o kadar yumuşak, o kadar
başaklı ki!
lvan Nikiforoviç:
- Gorpina! lvan lvanoviç'e votka ve kaymakla börek
getir, diye bağırdı.
- Bugün hava çok güzel!
- Hiç övmeyin lvan lvanoviç, Tann belasını versin, sı-
caktan bir yere çıkılmıyor.
- Hiç de bela okumadan duramazsınız, bu çirkin söz
lerinizin cezasını öbür dünyada çekeceksiniz. Ey lvan Ni
kiforoviç, bu sözlerimi bir gün anımsayacaksınız; fakat iş
işten geçmiş olacak.
- Peki, sizi kıracak ne söyledim; ne annenize, ne ba
banıza dokundum, anlamıyorum, sizi kıracak ne söyle
dim?
- Yeter, yeter artık lvan Nikiforoviç.
39
- Vallahi sizi kıracak bir şey söylemedim, lvan lvano-
viç.
- Şaşılacak şey, artık bıldırcınlar düdük sesine gelmi
yorlar.
- Nasıl isterseniz, ne isterseniz öyle varsayın, fakat ben
sizi gücendirecek hiçbir şey söylemedim.
lvan lvanoviç, lvan Nikiforoviç'i duymuyormuş gibi:
- Anlamıyorum, bıldırcınlar niçin gelmiyorlar? Aca-
ba zamanı gelmedi mi? Oysa tam zamanıdır sanıyorum.
- Ekinlerin iyi olduğunu mu söylediniz?
- Ekinler son derece güzel, son derece güzel!
Bundan sonra bir sessizlik oldu.
Sonunda lvan lvanoviç:
- lvan Nikiforoviç; ne o, giysileri mi havalandırıyor
sunuz?
- Evet, çok güzel, kahrolasıca kadın, hemen yeni de
necek giysileri çürüttü. Şimdi havalandın yorum. Çuha in
ce, olağanüstü, tersyüz yapılırsa yeniden giyilebilir.
- Onların arasında hoşuma giden bir şey var.
- Hangisi?
- Söyleyin rica ederim, giysilerle birlikte havalandı-
rılmaya çıkarılan şu tüfek ne işinize yarıyor, dedi ve son
ra, buyurmanızı rica edebilir miyim diyerek burunotu ik
ram etti.
- Zahmet etmeyin, kendi tabakamdan alıyorum.
Bu aralık, lvan Nikiforoviç çevresini yoklayarak ta
bakayı buldu ve:
- Vay sersem kadın, demek tüfeği de onlarla birlikte
dışarı çıkarmış. Soroçintsiy'deki Yahudi iyi burunotu ya
pıyor. Bilmem içine ne koyuyor, öyle güzel kokuyor ki! Bi-
40
raz tarhun otuna benziyor. Buyurun, biraz alıp çiğneyin.
Tarhuna benziyor değil mi? Buyurun alın.
- Ben hep tüfeği düşünüyorum lvan Nikiforoviç. Söy
leyin rica ederim, o sizin ne işinize yarıyor? Onu ne yapa
caksınız?
- Nasıl ne yapacağım? Bazen kullanılır.
- Tann iyiliğinizi versin tvan Nikiforoviç, ne zaman
kullanacaksınız? Herhalde dünyaya ikinci gelişinizde. İyi
ce bildiğime ve başkalarının da anımsadıklarına göre siz
daha bir ördek bile vurmadınız. Zaten sizin bedeniniz Ce
nabı Ha_k tarafından tüfek kullanmaya uygun bir biçimde
yaratılmamış. Kocaman ve görkemli bir bedeniniz var. Ba
taklıklarda nasıl dolaşacaksınız ve şimdi hala havalanmak
ta olan bu, her konuşmada adlarıyla söylenmesi uygun ol
mayan giysileriniz o zaman ne olacak? Hayır, size erinç ve
rahat gerekli.
Yukarıda söylenmiş olduğu gibi İvan lvanoviç, birini
inandırmak gerektiği zamanlar açık ve düzgün konuşurdu.
Nasıl konuşurdu! Tanrım nasıl konuşurdu! Evet, size da
ha uygun hareketler gereklidir. Dinleyin, şunu bana verin!
- Nasıl olur, bu tüfek çok değerlidir. Böyle bir tüfeği
şimdi hiçbir yerde bulamazsınız. Ben bunu, daha milis
güçlerine katılmak üzereyken bir Türk'ten satın almıştım.
Ve şimdi onu birdenbire vermek! Nasıl olur? Hem bu çok
gerekli bir şey.
- Neresi gerekli?
- Nasıl neresi? Ya eve haydutlar saldırırsa ... amma da
gereksiz! Çok şükür Tanrım! Şimdi rahatım, kimseden kor
kum yok. Nedeni? Çünkü biliyorum ki tüfeğim sandık oda
sındadır.
41
- Evet, iyi tüfek! Fakat lvan Nikiforoviç, mekanizma
sı bozuktur.
- Bozuk olsun ne çıkar? Onanlabilir, yalnızca paslan
maması için beziryağıyla yağlanması gerekir.
- lvan Nikiforoviç, sözlerinizde bana karşı hiçbir dost
ça eğilim göremiyorum. Dostluğumuz adına, batının için
bir şey yapmak istemiyorsunuz.
- Ben size hiçbir dostluk göstermiyor muyum? Bunu
nasıl söylüyorsunuz İvan lvanoviç, hiç sıkılmıyor musunuz?
Öküzleriniz kırlanrnda otlarlar; ben onlara bir kez olsun do
kunmadım. Poltava' ya gideceğiniz zamanlar her zaman be
nim arabamı istersiniz, e bu ne? Hiç olmaz dedim mi? Ço
cuklarınız, çitten bahçeme atlar ve köpeklerle oynarlar, hiç
bir şey söylemem, varsın kendi kendilerine oynasınlar, yal
nızca bir şeye el sürmesinler! Varsın oynasınlar!
- Armağan etmek istemiyorsunuz, öyleyse değişelim.
1van Nikiforoviç eline dayanarak doğruldu ve İvan
1 vanoviç'e bakarak:
- Ona ne verirsiniz? diye sordu.
- Size, özel olarak beslediğim boz renkli domuzu ve-
ririm. İyi domuzdur! Göreceksiniz, bir yıl sonra size ne ka
dar yavrulayacak.
- Anlamıyorum 1van İvanoviç nasıl oluyor da bunu
söyleyebiliyorsunuz? Sizin dornuzunuzu ne yapayım? Şey
tana kurban mı keseyim?
- İşte gene! Günaha girmeden konuşulmaz mı? İvan
Nikiforoviç günaha giriyorsunuz, vallahi günaha!
- 1van 1vanoviç, tüfek için bana nasıl oluyor da domuz
gibi bir şey öneriyorsunuz?
- Domuz olsa ne olur?
42
- Kendiniz de iyice bir düşünseydiniz anlardınız! Bu
tüfek, tüfektir; bunu herkes bilir. Ya domuz ne oluyor?
Eğer bunu söyleyen siz olmasaydınız, kendimi aşağılan
mış sayabilirdim.
- Domuzun nesini beğenmediniz?
- Gerçekte beni ne yerine koyuyorsunuz? Sanki ben
domuzla ..
- Oturun, oturun! Artık kestim ... tüfeğiniz sizin olsun,
varsın sandık odasının köşesinde çürüsün, paslansın! Ar
tık ondan daha fazla söz etmeyeceğim.
Bu konuşmadan sonra bir sessizlik oldu. Sonra İvan
lvanoviç:
- Üç kralın Çanmız' a savaş ilan ettiğini söylüyorlar.
- Evet Pyotr Fedoroviç bana söylemişti; ne biçim sa-
vaş, ne için acaba?
- İvan Nikiforoviç, ne için olduğu kesinlikle söylene
mez; fakat, bu krallann bize Türk dinini kabul ettirmek is
tediklerini sanının.
İvan Nikiforoviç başını kaldırarak:
- Aptallara bak ne istemişler! dedi.
- İşte böylece, Çanmız da buna karşılık onlara savaş
ilan etmiş ve hayır, siz Hıristiyanlığı kabul edeceksiniz, de
mış.
- Ne dersin İvan İvanoviç? Bizimkiler olasılıkla onla
n tepeleyecekler.
- Yenerler İvan Nikiforoviç, demek ki tüfeği değiştir
mek istemiyorsunuz?
- İvan İvanoviç, çok garipsiniz, siz kültürünüzle tanın
mış bir adam olduğunuz halde bilgisiz gibi konuşuyorsu
nuz. Sanki ben aptalmışım ...
43
- Oturun, oturun, kalsın! Varsın gebersin, daha fazla
bir şey söylemeyeceğim.
Bu arada meze geldi.
lvan lvanoviç, bir kadeh votka içti ve üzerine bir par
ça börekle kaymak yedi.
- Dinle beni lvan Nikiforoviç, size domuzdan başka
iki çuval yulaf vereceğim. Siz yulaf ekmediniz. Bu yıl na
sıl olsa yulaf satın alacaksınız.
- lvan lvanoviç, vallahi sizinle konuşmak için insanın
önceden iyice nohut yemiş olması gerek. (Bu da bir şey de
ğil, lvan Nikiforoviç daha ne sözler söyler!) Tüfeğin iki çu
val yulafla değiştirildiği nerede görülmüş? Kürkühüze hiç
yanaşmıyorsunuz.
- lvan Nikiforoviç, unuttunuz galiba, domuzu da ve
receğim.
- Nasıl! Tüfeğe karşılık iki çuval yulafla bir domuz
mu?
- Evet, az mı?
- Tüfek için mi?
- Tüfek için iki çuval mı?
- İki boş çuval değil, iki çuval yulaf, bir de domuz,
unuttunuz mu?
- Domuzunuzla öpüşün, eğer onu istemezseniz defo
lup gidin!
- Çabuk öfkeleniyorsunuz! Görürsünüz! Günaha gir
diğiniz bu sözler için öbür dünyada dilinize kızgın iğneler
batıracaklar. Sizinle konuştuktan sonra, insanın yüzünü, el
lerini yıkaması ve iyice tütsülenmesi gerek.
- İzin verin lvan lvanoviç, tüfek çok soylu bir şey, me
raklı bir eğlence ve aynı zamanda odanın hoş bir süsüdür.
44
lvan lvanoviç, artık, gerçekten kızmaya başlamıştı.
Can sıkıntısıyla:
- lvan Nikiforoviç, siz tüfeğinizle bir budalanın süs
lü bir torbayla övündüğü gibi övünüyorsunuz, dedi.
- lvan lvanoviç, siz de tam bir kazsınız.
Eğer, lvan Nikiforoviç bu sözü söylememiş olsaydı,
onlar aralarındaki tartışma bittikten sonra her zamanki gi
bi dostça aynlırlardı; fakat bu defaki olay bambaşka oldu.
lvan lvanoviç kıpkırmızı kesildi ve sesini yükselterek:
- Ne dediniz lvan Nikiforoviç? diye sordu.
- lvan lvanoviç, sizin Kaza benzediğinizi söyledim.
- Efendi, görgü kurallarını unutarak bir insanın rütbe-
sine ve soyuna karşı saygı göstermeksizin böyle bayağı bir
sözle nasıl onur kırma davranışında bulunuyorsunuz? . .
- Bu sözün neresinde onur kıncı bir nitelik var? lvan
lvanoviç, fakat niçin ellerinizi bu kadar çok sallıyorsunuz?
Yineliyorum, bütün görgü kurallarına aykırı olarak
bana nasıl kaz demek düşüncesizliğinde bulundunuz?
- Başınıza hapşırayım lvan lvanoviç ! Yumurtlamış ta
vuk gibi ne bağırıp duruyorsunuz.
lvan lvanoviç, artık daha fazla kendine egemen ola
mıyordu. Dudakları titriyordu; ağzı her zamanki "V" har
fi biçimini bozmuş ve "O" harfine benzemişti. Gözleri
korkunç bir durum alarak kıpırdıyordu. Bu durum, lvan
lvanoviç'te çok az görünürdü. Bunun için onu iyice kız
dırmak gerekirdi. Sonunda lvan lvanoviç:
- Şunu bilin ki, sizi artık görmek bile istemiyorum,
dedi.
lvan Nikiforoviç:
- Büyük yıkım! Vallahi buna hiç üzülmeyeceğim! dedi.
45
Yalan söylüyordu, yalan, billahi yalan söylüyordu!
Bu ona çok ağır gelmişti .
- Bir daha evinize ayak basmayacağım.
lvan Nikiforoviç, can sıkıntısından kendini unutmuş,
ne yapacağını bilmiyordu. Bununla birlikte, alışkanlığına
aykırı olarak ayağa kalktı ve:
- Ehe, ehe, hey kadın çabuk ol!
Bundan sonra. kapıda, q zayıfkadınla orta boylu, uzun
ve geniş ceketine bürünmüş bir çocuk göründü.
- lvan lvanoviç ' i ellerinden tutup kapı dışarı edin! de-
di.
lvan lvanoviç onur ve öfkeyle:
- Nasıl! Bir soyluyu mu? Yanaşın! Sizi, aptal beyiniz
le birlikte yok ederim! Kargalar bile yerinizi bulamazlar,
diye bağırdı. (İvan lvanoviç ruhça sarsıldığı zamanlar çok
etkili konuşurdu.)
Bu grup, heyecanlı bir görünüm oluşturmuştu. lvan
Nikiforoviç, hiçbir şeyle süslenmemiş olarak, olduğu gibi
odanın ortasında duruyordu. Kadın ağzını açakalmıştı; yü
zünde büyük bir şaşkınlık ve büyük bir korku vardı. lvan
lvanoviç, yukarı kaldırmış olduğu eliyle bir Roma aytacı
nı (4) andırıyordu. Bu görülmemiş bir andı. Gösterişli bir
yapıt! Fakat buna karşın bir tek izleyici vardı; o da, koca
man ceketiyle, sakin sakin duran ve parmağıyla bumunu
temizleyen çocuktu.
Sonunda, lvan lvanoviç şapkasını aldı ve:
- lvan Nikiforoviç, çok güzel davranıyorsunuz, diye
cek yok! Bunu size anımsatacağım.
46
- Gidin lvan lvanoviç, gidin, karşıma çıkmamaya dik
kat edin, yoksa suratınızı dağıtırım.
- Al sana öyleyse lvan Nikiforoviç, diye ona yumru
ğuyla ayıp bir şey yaptı ve kapıyı hızla çekerek çıktı. Ka
pı, acı acı gıcırdayarak kapandı ve yeniden açıldı.
lvan Nikiforoviç kapıya çıktı ve bir şey daha söyle
mek istedi; fakat lvan lvanoviç bir daha arkasına bakma
yarak çabucak bahçeden çıktı.
47
111. BÖLÜM
48
ğil" derdi. lvan Nikiforoviç de, durduğu yer uzak olsa bi
le, her zaman lvan lvanoviç' e eliyle burunotu tabakasını:
"Buyurun" diye uzatır, en içten dostluk işaretini gösterir
di. İkisinin de çiftlikleri ne iyi yönetiliyordu. Bu iki dost!...
Ben bunu duyduğum zaman, bir gök gürültüsüyle sersem
lemiş gibi oldum. Uzun zaman inanmak istemedim. Tan
rım! 1 van İvanoviç 'le 1van Nikiforoviç' in aralan açıldı! Bu
saygıdeğer insanlar! Artık bu dünyanın nesine inanılır?
İvan İvanoviç evine döndüğü zaman, uzun süre büyük
bir heyecan içerisinde kaldı . Eskiden, ilk önce ahıra uğrar,
kısrağın otu yiyip yemediğine bakar, (İvan İ vanoviç'in, al
nında ufak bir keli bulunan, açık doru kısrağı çok güzel bir
hayvandır) ancak hindileri ve domuz yavrularını kendi
eliyle besledikten sonra dinlenmeye veya tahtadan kaplar
yapmaya gider, (bir tornacıdan geri kalmayacak biçimde,
ustaca, tahtadan çeşitli şeyler yapabilir) veya Lübiy'de,
Gariy'de, Popof'da basılan kitaplardan birini okur (İvan
İvanoviç, kitapların adlarını anımsamaz; çünkü, hizmetçi
kadın çocuklarını eğlendirmek için bu adların olduğu ilk
sayfaları çok daha önceden koparmıştır) veya sundurma
lar altına dinlenmeye giderdi. Fakat şimdi, her zamanki iş
lerinden hiçbiriyle ilgilenmedi. Buna karşılık, Gapka'ya
raslayınca, neden işsiz güçsüz dolaşıyorsun diye azarlama
ya başladı, oysaki kadıncağız mutfağa bulgur götürüyor
du; bastonunu, kapı eşiğine her zamanki yemini almaya ge
len horozun üstüne fırlattı; yırtık gömlekli, kirli oğlan ya
nına koşup: "Baba, baba kurabiye ver!" deyince ayakları
nı yere vurarak öyle sert bağırdı ki, korkan çocuğun nere
ye kaçtığını Tanrı bilir.
49
En sonunda, aklı başına geldi ve her zamanki işleriy
le uğraşmaya başladı. Yemeği çok geç yedi, sundurmalar
altınaysa ancak akşama doğru çıktı ve dinlenmek için uzan
dı. Gapka'nın pişirdiği güvercinli, güzel lahana çorbası
sabahki olayı tümüyle unutturdu. lvan lvanoviç, yeniden
büyük bir zevkle çiftliğini seyretmeye başladı. Sonunda,
bakışları komşu bahçede durdular ve lvan lvanoviç kendi
kendine: "Bugün, lvan Nikiforoviç ' e uğramadım, onu bir
göreyim" dedikten sonra şapka ve paltosunu aldı ve soka
ğa çıktı. Fakat, bahçe kapısından çıkar çıkmaz dargın ol
duklarını anımsadı; tükürdü ve geri döndü. lvan Nikiforo
viç ' in bahçesinde de buna benzer bir olay oldu. lvan lva
noviç, lvan Nikiforoviçlerdeki kadının, ayağını çitin üze
rine atıp kendi bahçesine geçmek üzere olduğunu gördü
ğü an, birdenbire: "Dön, dön istemez" diye lvan Nikiforo
viç' in sesi duyuldu. Bununla birlikte, 1van 1vanoviç' in çok
canı sıkıldı. Eğer lvan Nikiforoviç ' in evinde, daha sonra
olan olay bütün umutlan kırarak, aralarındaki sönmekte
olan düşmanlık ateşini yeniden körüklememiş olsaydı, bel
ki de bu değerli insanlar başka bir gün banşabilirlerdi.
Aynı günün akşamı, lvan Nikiforoviç 'in evine Agafi
ya Fedoseyevna geldi. Agafiya Fedoseyevna, lvan Nikifo
roviç ' in ne akrabası, ne baldızı, ne de yakın bir şeysiydi.
Onun lvan Nikiforoviç ' in evine gelmesinin tümüyle an
lamsız olduğu İvan Nikiforoviç ' in de bundan o kadar hoş
nut olmadığı sanılırdı. Oysaki, Agafiya Fedoseyevna onun
evinde haftalarca, hatta bazen daha da uzun kalırdı. O za
man, Agafiya Fedoseyevna, anahtarları ele geçirir ve bü
tün evi avucuna alırdı. Bunu, lvan Nikiforoviç hiç beğen
mezdi; yalnızca, şaşılır ki lvan Nikiforoviç onu bir çocuk
50
gibi dinler ve bazen tartışsa da her zaman Agafiya Fedo
seyevna haklı çıkardı.
İtiraf ederim ki, neden kadınların bizi burnumuzdan,
çaydanlığın kulpunu tuttukları kadar ustaca tutabilecek bi
çimde yaratıldıklarını anlamıyorum. Ya onlann elleri bu
na göre yaratılmıştır, ya da bizim burunlarımız başka bir
işe yaramaz. lvan Nikiforoviç' in burnu biraz eriğe benze
mesine karşın, Agafiya Fedoseyevna yine onu, bu burnun
dan yakalamış, bir köpek yavrusu gibi peşinden sürüklü
yordu. lvan Nikiforoviç, Agafiya Fedoseyevna yanında ol
dukça, alışık olduğu yaşama biçimini bile umarsız değiş
tiriyordu. Güneşte eskisi gibi uzun süre yatamıyordu; yat
sa bile soyunamıyor, Agafiya Fedoseyevna kuşkusuz bun
ları istemediği halde gömleğini ve şalvarlarını giyiyordu.
O, törenden hoşlanmazdı. lvan Nikiforoviç'in ateşi yüksel
diği zamanlar, Agafiya Fedoseyevna onu kendi elleriyle te
peden tırnağa kadar terebentin ve sirkeyle ovalardı. Aga
fiya Fedoseyevna ' nın bumunda üç sivilce vardı; başına bir
başlık takar ve san çiçekli kahverengi bir sabahlık giyer
di. Bütün vücudu küçücük bir fıçıya benzediği için onun
belini bulmak, insanın aynaya bakmadan bumunu görme
si kadar güçtü. Bacakları kısa ve iki küçük yastık biçimin
deydi. Sabahlan dedikodu yaparak haşlanmış pancar yer
ve oldukça iyi söverdi. Bütün bu çeşitli davranışlarında yü
zü bir an bile biçimini değiştirmezdi; bu genellikle, ancak
bazı kadınlarda görülebilir.
Agafiya Fedoseyevna gelir gelmez her şey altüst ol
du. Pis kadın: "İvan Nikiforoviç, sakın onunla banşma,
özür de dileme, o sana zarar vermek istiyor, o öyle insan
lardandır, sen daha onu tanımamışsın" diye söyleye söy-
51
leye, İvan Nikiforoviç'i, lvan lvanoviç hakkında hiçbir şey
duymak istemez bir duruma getirdi.
Her şey başka bir biçim aldı. Komşusunun köpeği,
bahçeye girdiği zamanlar, onlar ellerine ne geçerse onun
la köpeğe vuruyorlardı. Çitin öbür yanına geçen zavallı ço
cuklar, gömlekleri yukarıya kaldırılmış ve sırtlarında so
pa izleriyle, çığlıklar içinde geri dönüyorlardı. Hatta, bir
gün İvan İvanoviç, aynı kadına bir şey sormak istediği za
man, kadın öyle bir terbiyesizlik yaptı ki; çok ince bir in
san olan lvan lvanoviç yalnızca tükürerek: "çok kötü ka
dın, efendisinden de kötü!" diye mırıldandı.
Sonunda bütün bu aşağılamalar yetmiyormuş gibi,
kötü komşu, tam lvan lvanoviç' in karşısında, çitin çoğun
lukla geçildiği yerinde, sanki aşağılamalarını şiddetlendir
mek amacıyla bir kaz kümesi yaptırdı . 1van l vanoviç 'e çok
kötü dokunan bu kümes, şeytansı bir hızla bir günde yap
tırılmıştı.
Bu, lvan lvanoviç 'te bir kin ve öç alma isteği uyan
dırdı. Bu kümesin kendi toprağının da bir parçasını kapla
masına karşın o, yine hiçbir üzüntülü durum göstermiyor
du; fakat, o kadar sinirlenmişti ki, bu dış görünüşünü ko
rumak için çok güçlük çekiyordu.
Günü böylece geçirdi. Gece oldu . . . Eğer ressam olay
dım gecenin bütün bu güzelliğini olağanüstü canlandıra
bilirdim! Bütün Mirgorod'un nasıl uyuduğunu; gökyüzün
de kımıldamadan duran sayısız yıldızlan; sürüp giden ses
sizi iği bozan, uzaktan yakından gelen köpek havlamaları
nı; onların yanlarından koşarak, şövalye yürekliliğiyle du
vardan atlayan aşık çömezi; ay ışığında, evlerin beyaz du
varlarının nasıl daha fazla beyazlaştığını ve çevredeki ağaç-
52
ların gölgelerinin nasıl daha koyulaştığını; çiçeklerin ve hı
şırtısız duran otların kokularının nasıl fazlalaştığını ve ge
celerin yorulmak bilmeyen şövalyeleri olan cırcır böcek
lerinin her yandan ve hep birlikte başladıkları cırlak şar
kılarını canlandırabilirdim. Bu alçacık damlı toprak evler
den birinde, yatağında yalnız uyuklayan, kara kaşlı kentli
kızı, onun titreyen taze göğsünü, düşünde gördüğü bir at
lının bıyığını ve mahmuzlarını ve bu arada yanaklarında
gülümseyen ay ışığını da canlandırabilirdim. Beyaz yollar
üzerinde görünüp kaybolan kara gölgeleriyle uçan ve ev
lerin beyaz bacalarına konan yarasaları da canlandırabilir
dim. Fakat; bu gece eline bir testere alarak dışarı çıkan lvan
lvanoviç'i acaba canlandırabilir miydim? Yüzünde ne ka
dar değişik bir anlatım vardı! Sessiz sessiz, yavaş yavaş kaz
kümesine yaklaştı ve onun altına girdi. lvan Nikiforoviç' in
köpekleri onların aralarındaki dargınlıktan henüz haberle
ri olmadığı için onu eskisi gibi dost sanarak, dört meşe di
rek üzerinde duran kümese yaklaşmasına ses çıkarmadı
lar. lvan lvanoviç, en yakın direğe sokularak testereyi da
yadı ve kesmeye başladı.
Testerenin çıkardığı ses, onu dakikada bir çevresine
bakınmak zorunda bırakıyordu: fakat uğradığı aşağılama
aklına geldikçe cesareti tazeleniyordu. Birinci direk kesil
mişti. lvan lvanoviç ikinci direği kesmeye koyuldu. Göz
leri parlıyor ve korkudan hiçbir şey görmüyordu. lvan lva
noviç, birdenbire bağırdı ve donakaldı. Bir hortlak görür
gibi olmuştu. Fakat, bunun boynunu kendisine doğru uza
tan bir kaz olduğunu görünce, çabucak kendine geldi. İvan
lvanoviç öfkesinden tükürdü ve işini sürdürdü. Yapı sar
sıldı; ikinci direk de kesilmişti. Üçüncü direği kesmeye baş-
53
Iadığı zaman lvan lvanoviç ' in yüreği çok şiddetli bir bi
çimde çarpmaya başladı ve birkaç kez işe ara verdi. Üçün
cü direğin yansından çoğu kesilince, temeli bozulan kü
mes şiddetle sallanmaya başladı. lvan lvanoviç, yana çe
kilir çekilmez de kümes birdenbire çatırtıyla çöktü. lvan
lvanoviç büyük bir korkuyla testereyi kaptı, evine kaçtı ve
yaptığı korkunç işin sonucunu pencereden seyretmek için
kendinde güç bulamayarak doğru yatağa atıldı. Ona öyle
geliyordu ki, lvan Nikiforoviç 'in bütün ev halkı toplandı :
Yaşlı kadın, lvan Nikiforoviç, uzun, kocaman ceketli ço
cuk, ellerine kazma kürek alarak Agafiya Fedoseyevna'nın
yüreklendirmesiyle evini yıkıp dökmeye geliyorlardı.
lvan lvanoviç, ertesi günü hummaya yakalanmış gibi
geçirdi. O hep, kötü komşunun öç için, hiç olmazsa evini
yakacağını sanıyordu. Bundan dolayı, Gapka'ya bir yere
kuru ot konulup konulmadığını anlamak için, dakikada bir
çevreye bakmasını buyuruyordu. Sonunda, lvan Nikiforo
viç 'ten önce davranmak için tavşan gibi ileri atılmayı ve
Mirgorod Kaza Mahkemesi' ne dilekçesini vermeyi karar
laştırdı. Bu dilekçenin içeriği bundan sonraki bölümde öğ
renilebilir.
54
iV. BÖLÜM
55
pılmış olması beni ilgilendirmez. Fakat saygıdeğer beyler,
onun sekiz penceresi vardır. Sırayla sekiz pencere, tam
alana ve polis müdürünün de göl adını verdiği yukarda söz
ettiğim suyun bulunduğu yana bakar. Mirgorod'da buna
benzer bütün yapılar yalnızca badanalanmış olduğu halde,
yalnızca bu yapı granit rengine boyanmıştır. Damı bütün
tahtadır. Eğer memurlar onun boyanması için hazırlanan
yağı, sanki isteyerek yapıyorlarmış gibi, tam perhiz gün
lerinde soğanla kanştınp yemeselerdi çatı boyasız kalma
yacak ve kırmızıya boyanacaktı. Bu yapının alana doğru
çıkan bir sahanlığı vardır. Hemen hemen her zaman bir bul
gur veya herhangi bir yiyeceğin dökülmüş olduğu bu sa
hanlıkta sık sık tavukların dolaştığı görülür. Bu yemler, bu
raya özellikle serpilmez; yalnızca dilek sahiplerinin dik
katsizliğinden ileri gelir. Yapı "işlem bölümü" ve "tutuk
lular bölümü" olmak üzere ikiye bölünmüştür. Yapının, iş
lem bölümünün bulunduğu ilk yansında badanalanmış, te
miz iki oda vardır. Öndeki oda dilek sahipleri içindir. Öte
ki odada üzeri mürekkep lekeleriyle dolmuş olan bir ma
sa ve bunun üzerinde de üç köşeli "adalet aynası" (5) var
dır.
Bunlardan başka, meşe ağacından yapılmış, yüksek
arkalıklı dört iskemle ve duvar yanlarında, içinde yığın yı
ğın kazadaki işlerle ilgili bildirim kağıtları bulunan demir
çemberli sandıklar vardır. O anda, bu sandıklardan birinin
üzerinde boyanmış bir çizme duruyordu.
56
Mahkemeye sabahtan başlanmıştı. İvan Nikiforo
viç 'ten biraz ince olmakla birlikte oldukça şişman, iyi yüz
lü bir adam olan yargıç, üzerinde yağlı bir hırka, elinde pi
po ve bir çay fincanı bulunduğu halde üyeyle konuşuyor
du. Yargıcın dudakları bumuna çok yakındı ve böylece
bumu üst dudağını istediği kadar koklayabilirdi. Bumuna
gönderilecek burunotu hemen hemen her zaman bu duda
ğın üzerine konduğu için, bu, kendisine tabaka görevini gö
rürdü. İşte böylece yargıç, üyeyle konuşuyordu. Yanda,
tepsiyle fincanları tutan yalın ayak bir kız vardı .
Yazman masanın bir ucunda, bir işin sonucunu öyle
tekdüze ve neşesiz bir sesle okuyordu ki, bunu dinleseydi
sanık bile uykuya dalardı. Eğer yargıç, şimdi meraklı bir
konuşmaya başlamamış olsaydı, bu uykuya dalmak işini
herkesten önce, kuşkusuz kendisi yapardı.
Yargıç, artık soğumuş olan fincandan çayını yudum
yudum içerek:
- Onların iyi ötmelerini sağlayan şeyi öğrenmek için
özellikle uğraştım. Benim iki yıl kadar önce hoş bir ardıç
kuşum vardı. Ne oldu? Sesi birdenbire tümüyle bozuldu.
Tanrı bilir neler saçmalamaya başladı. Sesi gittikçe daha
kötüleşti: gırlamaya, hırlamaya başladı; kuş atılacak duru
ma geldi. Sorun nedir? Boğazının altında nohut tanesin
den ufak bir şişkinlik oluşuyor, işte nedeni budur! Bu şiş
kinliği iğneyle delmek gerekir. Bunu, bana Zahar Prokof
yeviç öğretti. İsterseniz bu olayı da size aynen anlatayım.
Bir gün ona gitmiştim . . .
Okuduğu şeyi birkaç dakika önce bitiren yazman:
- Demyan Demyanoviç, buyurursanız başka bir yazı
yı okuyayım mı? diye sözünü kesti.
57
- Okuyup bitirdiniz mi? Baksanıza, ne kadar çabuk?
Hiçbir şey duymadım ! Peki, nerede o? Buraya verin de im
zalayayım. Başka okuyacağınız ne var orada?
- Kazak Bokitka'nın çalınan inekle ilgili davası var.
- Öyle olsun, okuyun ! Evet, işte ona gitmiştim . . . Hat-
ta size beni nasıl ağırladığını da aynntılanyla anlatabilirim.
Votkaya meze olarak olağanüstü bir balık çıkardılar. Evet
bü Mirgorod bakkalının bize ikram ettiği, bizim balıktan de
ğil. (Yargıç bunu söylerken dilini şapırdattı, gülümsedi ve
burnuyla her zaman tabaka işini gören üst dudağından bu
runotu çekti.) Ringa balığı yemedim; çünkü bildiğiniz gi
bi o midemi bozar. Fakat, havyann tadına baktım, olağa
nüstüydü ! Doğrusu diyecek yok, çok güzeldi! Sonra, bin
türlü otla kanştınlarak hazırlanan şeftali rakısından içtim.
Safran votkası da vardı; fakat bildiğiniz gibi bunu ben kul
lanamıyorum. Bakın o, çok güzel bir şeydir; dedikleri gi
bi, öncelikle iştahı açmalı, sonra tamamlamalı . . .
Yargıç, bu sırada içeri giren lvan lvanoviç ' i görünce:
- A! Ne görüyorum, gözlerime inanamıyorum . . . diye
bağırdı.
lvan lvanoviç, kendine özgü incelikle her yana eğile
rek:
- Tann kolaylıklar versin ! Merhaba efendim! dedi.
Tannın, davranışlarıyla herkesi nasıl etkileyeceğini
biliyordu. Ben, kimsede bu kadar incelik görmedim. O,
kendi değerini çok iyi bilir ve çevreden kendisine gösteri
len saygıyı, yapmak zorunda olduklan bir görev sayardı.
Yargıç, lvan lvanoviç'e kendisi iskemle verdi ve burnuy
la üst dudağındaki bütün burunotu çekti; bunu genellikle
büyük bir hoşnutluk duyduğu anlarda yapardı.
58
- 1van lvanoviç, sizi neyle ağırlamamızı dilersiniz? Bir
fincan çay buyurmaz mısınız? diye sordu.
1van 1vanoviç:
- Hayır, çok teşekkür ederim, diye eğilerek yanıtladı
ve oturdu.
Yargıç:
- Çok rica ederim, bir fincancık! diye üsteledi.
1van 1vanoviç eğilerek:
- Hayır, teşekkür ederim, konukseverliğinizden çok
hoşnut oldum, dedi ve oturdu.
Yargıç:
- Bir fincancık? diye yineledi.
1van 1vanoviç :
- Hayır rahatsız olmayın, Demyan Demyanoviç, dedi,
yeniden eğildi ve oturdu.
- Fincancık?
İvan lvanoviç:
- Fincancık mı? Öyleyse olsun! dedi ve elini tepsiye
uzattı.
Tannın, insanda ne kadar sonsuz incelikler olabilir!
Bu gibi davranışların ne hoş etki bıraktıklarını anlatmak
olanaksız.
- Bir fincancık daha buyurmaz mısınız?
lvan lvanoviç, tersine çevirdiği fincanı tepsiye koydu
ve eğilerek:
- Çok teşekkür ederim, diye yanıtladı.
- Lıitfediniz, lvan lvanoviç.
lvan lvanoviç eğilerek:
- İçemem, çok teşekkür ederim, dedi ve oturdu.
- lvan lvanoviç, beni kırmayın, bir fincancık!
59
lvan lvanoviç:
- Hayır, ikramınıza karşı kendimi borçlu duyumsuyo-
rum, dedi eğilerek teşekkür etti ve oturdu.
- Yalnızca bir fincancık, bir fincancık!
lvan lvanoviç, elini tepsiye uzattı ve bir fincan aldı.
Aman Tanrım! Bir insan kendi onurunu nasıl da ko-
ruyabiliyor!
lvan lvanoviç son yudumunu içerek:
- Demyan Demyanoviç, size önemli bir işim düştü; bir
dava dilekçesi veriyorum.
Bu sırada, lvan lvanoviç bardağı tepsiye koydu ve ce-
binden, yazılmış armalı bir tabaka kağıt çıkardı. ı
- Düşmanıma, can düşmanıma karşı dava dilekçem.
- Bu kime karşı?
- lvan Nikiforoviç Dovgoçhun'a karşı.
Yargıç, bu sözleri duyunca az daha iskemlesinden dü
şecekti. Ellerini birbirine vurarak:
- lvan lvanoviç, ne diyorsunuz? Bunu söyleyen siz mi
siniz?
- İşte görüyorsunuz, benim.
- Tanrı aşkına! Nasıl ! Siz! lvan lvanoviç! lvan Niki-
foroviç 'e düşman mı oldunuz? Bunu sizin ağzınız mı söy
lüyor? Yineleyin, sakın arkanıza biri saklanıp sizin yerini
ze bunları söylemesin?
- Bunda şaşılacak bir şey yok; onun yüzüne bakamam
artık; o beni öldürücü bir biçimde aşağıladı, onurumu kir
letti.
- U lu Tanrım! Ben şimdi annemi nasıl inandıracağım;
her gün, kız kardeşimle birbirimize darıldığımız zaman,
yaşlı kadıncağız: "Yavrularım, hep köpekler gibi kavga
60
edersiniz; lvan lvanoviç ile lvan Nikiforoviç 'ten örnek al
sanıza. . . dost dediniz mi böyle olur! Ne arkadaşlık! Ne de
ğerli insanlar!" der. Al sana dostları ! Anlatsanıza ne yü
zünden? Nasıl oldu?
- Demyan Demyanoviç, bu çok ince bir konudur; bir
iki sözle anlatılamaz; buyurursanız dilekçenin okunması
daha iyi olacak. İşte bu yandan alın; buradan daha kolay.
Yargıç, yazmana dönerek:
- Taras Tihonoviç, şunu okuyuverin! dedi.
Taras Tihonoviç, dilekçeyi aldı ve kasaba mahkeme
lerinin bütün yazmanları gibi, iki parmağının yardımıyla
sümkürdükten sonra, okumaya başladı:
"Mirgorod Kazası soylularından lvan oğlu lvan Pere
repenko 'nun aşağıdaki konularla ilgili dilekçesidir:
1 - İnsanı yılgıya düşüren günahları ve ölçüsüz, sınır
sız, yasasız davranışlarıyla bütün dünyaca tanınmış olan
soylu Nikifor oğlu lvan Dovgoçhun, içinde bulunduğu
muz l 8 1 O yılının 7 Temmuz günü kişiliğime olduğu kadar
rütbe ve soyuma da çok ağır gelen öldürücü bir aşağılama
da bulunmuştur. Yukarıda adı geçen ve pek çirkin bir in
san olan soylu, içi sövgülerle ve dinsizlere özgü sözlerle
dolu bir adamdır."
Yazman, bu sırada okumayı keserek sümkürdü. Yar
gıç ise ellerini kavuşturarak kendi kendine: "Ne akıcı de
yiş, Tanrım, bu adam ne hoş yazı yazıyor! " dedi.
lvan lvanoviç, okumanın sürdürülmesini istedi ve Ta
ras Tihonoviç sürdürdü:
"Adı geçen soylu Nikifor oğlu lvan Dovgoçhun, ken
disine dostça önerilerde bulunmak için yanına gittiğim za
man bana onur kıncı nitelikte olan kaz sözcüğüyle seslen-
61
di. Bense, bütün Mirgorod kazasının bildiği gibi kaz deği
lim ve ilerde de bu adı taşıma düşüncem yoktur. Soyluluk
kökenime gelince: bu, Üç Aziz Kilisesi 'nin nüfus kütüğün
de, doğum günüm ve vaftizimle birlikte yazılmıştır. Az çok
bilim ve kültür sahibi olan herkes bilir ki: kaz nüfus kütü
ğüne yazılmaz; çünkü kaz insan değil kuştur. Bunu, hiç
okula uğramamış kimseler bile bilirler. Adı geçen kötü ya
ratılışlı soylu, bu konularda bilgi sahibi olduğu halde, bu
çirkin sözü benim rütbe ve konumuma karşı öldürücü bir
aşağılamada bulunmak amacıyla söylemiştir.
2 Yine bu yakışıksız ve saygısız soylu, din adamla
-
62
ken şimdi sık sık çıkmaya başlamıştır. İkincisi, merhum ba
bam Onisi oğlu lvan Pererepenko'dan bana kalan toprağı
mın sınırını oluşturan ve çitle bitişik olan, kendi hizmetçi
odasında her gün sürekli olarak ışık görülmektedir. Bu da
onun niyetini kanıtlamaya yeterlidir. Çünkü şimdiye kadar
cimriliği yüzünden orada bir mum değil, biraz içyağı bile
yakmazdı.
Bundan dolayı, kundakçılık, aşağılama ve toprağıma
saldın ve özellikle benim soyadıma kaz adını takmak gibi
alçakça davranışlardan suçlu olan soylu Nikifor oğlu İvan
Dovgoçhun 'un para cezasına ve zarar ziyanımı karşılama
ya mahkum edilerek, yasaya aykın davranışlarından dola
yı zincire vurularak cezaevine yollanmasının hemen ve
aynen buyurulmasını rica ederim. Yazan: Mirgorod'da top
rak sahibi, soylu İvan oğlu İvan Pererepenko."
Dilekçe okunduktan sonra Yargıç, hemen İvan İvano
viç 'e yaklaştı, düğmesini tuttu ve şu biçimde konuşmaya
başladı:
- İvan İvanoviç, ne yapıyorsunuz? Tann'dan korkun !
Bu dilekçeden vazgeçin, ortadan kalksın! Tanrı layığını
versin! İvan Nikiforoviç'le el ele verin, öpüşün; ondan son
ra, santurin şarabı veya nikopolsk şarabı alın veya yalnız
ca punç yapın, beni de çağırın, birlikte içelim ve her şeyi
unutalım!
1 van İ vanoviç, kendisine her zaman yaraşan bir gurur-
la:
- Demyan Demyanoviç, hayır, sorun öyle değil; bu,
dostça bir uzlaşmayla çözülebilecek sorunlardan değil !
Hoşça kalın! "Aynı gururla bütün salonda bulunanlara ses
lenerek: "Sizler de hoşça kalın, dilekçemin gereken etki-
63
yi yapacağını umuyorum, dedi . Salonda bulunanların hep
sini şaşırtarak ayrıldı .
Yargıç, hiçbir sözcük söylemeden oturdu. Yazman bu
runotu çekti. Memurlar, mürekkep hokkası olarak kulla
nılan kınk şişe parçasını devirdiler: Yargıç da dalgınlıkla
mürekkep birikintisini parmağıyla masanın üzerine yaydı.
Epey bir sessizlikten sonra yargıç üyeye dönerek:
- Dorofey Trofimoviç, buna ne dersiniz? dedi.
- Üye:
- Diyeceğim hiçbir şey yok! diye yanıtladı.
Yargıç:
- Ne işler oluyor! dedi.
Fakat daha sözünü bitirmeden kapı gıcırdadı ve lvan
Nikiforoviç'in gövdesinin ilk yansı salonda göründü; di
ğer bölümü henüz dışarıdaydı. lvan Nikiforoviç'in görün
mesi, hem de mahkemede görünmesi çok gariplerine gitti.
Yargıç birdenbire bağırdı; yazman da okumasını kesti. Ka
lın çuhadan yapılmış, yanın frağı andıran bir giysi giymiş
olan memur yazı kalemini ağzına aldı; başka biri de bir si
nek yuttu. Hatta, o ana kadar, kirli gömleğinin omuzunda
işaretleri olan, kaşınarak kapıda duran, postacı ve odacı gö
revini gören sakat bile ağzını açtı ve birinin ayağına bastı.
- Sizi hangi rüzgar attı? Ne var ne yok, nasılsınız lvan
Nikiforoviç?
Fakat, lvan Nikiforoviç'ten hiçbir ses çıkmıyordu; o,
ne ölü ne de canlı bir durumdaydı; kapıya sıkışmış, bir adım
ileri veya geri atamıyordu. Yargıç, dışarıda bulunanlardan
birinin, 1van Nikiforoviç'i iterek salona sokması için boş
yere bağırıyordu. Dışarıda yalnızca, kuru elleriyle, bütün
çabalarına karşın bir şey yapamayan yaşlı bir dilenci ka-
64
dm vardı. O zaman, iri dudaklı, geniş omuzlu, koca burun
lu, şaşı, baygın bakışlı, ceketinin dirsekleri yırtılmış bir me
mur lvan Nikiforoviç ' in önüne yaklaştı, bir çocuğu tutar
gibi onun elini kavuşturarak tuttu. lvan Nikiforoviç 'in kar
nına dizleriyle dayanan sakat yaşlıya işaret etti, acı inilti
lerine bakmayarak lvan Nikiforoviç ' i dışanya itti. O za
man sürgüleri çektiler ve kapının iki kanadını da açtılar.
Memur ve sakat yardımcısı, birlikte çabaladıklan sırada
ağızlanndan o kadar keskin bir koku çıkmıştı ki mahkeme
salonu geçici bir zaman için meyhaneye dönmüştü.
Yargıç :
- lvan Nikiforoviç, bir yerinizi incitmiş olmasınlar?
Anneme söyleyeyim de size ispirtolu bir ilaç göndersin;
onunla belinizi ve sırtınızı ovarsınız, bir şeyiniz kalmaz,
dedi.
Fakat, lvan Nikiforoviç sandalyeye yığılmış, çektiği
uzun uzun "of"lardan başka ağzından bir söz çıkmıyordu.
Sonunda, yorgunluktan ancak duyulabilecek kadar zayıfbir
sesle:
- Buyurmaz mısınız? dedi. Ve cebinden burunotu ta
bakasını çıkararak: Lütfen buyurun, diye ekledi.
Yargıç:
- Sizi gördüğüme çok sevindim. Fakat bir türlü, bizi
bu hoş raslantıyla sevindiren ve sizi buraya kadar yoran şe
yi düşünemiyorum, diye yanıt verdi.
İvan Nikiforoviç yalnızca:
- Bir dilek için, diyebildi.
- Dilek için mi? Ne gibi?
- Bir dava dilekçesi ... (Bu anda başgösteren bir soluk
alma zorluğu uzun bir sessizliğe neden oldu.) Of... hile
baz. . . İvan lvanoviç Pererepenko'ya karşı dava dilekçesi . . .
65
- Tannın! Siz de onun gibi ! Bu bulunmaz dostlar!
Böyle erdemli bir insana karşı dava dilekçesi !
lvan Nikiforoviç kısık bir sesle:
- O bir şeytandır, dedi.
Yargıç istavroz çıkardı,
- Alın dilekçeyi, okuyun.
Yargıç, hoşnut olmamış bir biçimde yazmana döndü
ve önceden, ancak büyük bir hoşnutluk duyduğu anlar çek
meye alışık olduğu, üst dudağındaki burunotunu burnuy
la elinde olmadan çekti ve:
- Taras Tihonoviç, ne yapalım, okuyun, dedi.
Burnunun, böyle kendi bildiğine davranması, onun
can sıkıntısını bir kat daha artırmıştı ; mendilini çıkardı ve
burnunun edepsizliğinin cezasını vermek için, üst duda
ğında bulunan bütün burunotunu sildi.
Yazman, okumaya başlamadan önce mendilini kullan
maksızın her zamanki alışkanlığını yaptı ve her zaman
okuduğu sesiyle şöylece başladı:
"Mirgorod Kazası soylularından Nikifor oğlu lvan
Dovgoçhun 'un aşağıdaki konularla ilgili dilekçesidir:
1 - Kendisine soylu süsü veren lvan oğlu lvan Perere
penko, hakkımda beslediği öç ve kötü niyet nedeniyle ba
na her türlü kötülüğü yapmakta ve beni zarara sokan dav
ranışlarda bulunmaktadır. Dün öğleden sonra bir haydut,
bir hırsız gibi elinde balta, testere, keski ve diğer çilingir
araçlarıyla, geceleyin avluma girerek benim kümesimi ken
di elleriyle kötü bir biçimde parçalamıştır. Bense böyle
haydutça ve yasadışı bir davranışa hiç neden olmamıştım.
2 - Böylece, yine o soylu Pererepenko benim yaşamı
ma da zarar vermek istemiştir. Geçen ayın 7 'sinde bu giz-
66
li amaçla bana gelerek, odamda bulunan bir tüfeği istemiş
ve beni dostça ve kurnazlıkla kandırmaya çalışmıştır. Bu
tüfeğe karşılık olarak da bana, kendisine özgü cimriliğiy
le, boz renkli bir domuz ve iki ölçek yulaf gibi gereksiz
şeyler önermiştir. Bense onun bu yabanıl amacının farkın
da olduğum için onu bu önerisinden vazgeçirmeye çalış
tım. Fakat, o hileci ve alçak Pererepenko, bana kabaca aşa
ğılamada bulundu; ve o günden sonra bana karşı düşman
lık beslemektedir. Fakat, kudurmuş soylu ve haydut Pere
repenko ' nun soyu da bozuktur. Kız kardeşi herkesin bildi
ği bir sokak kızıydı; beş yıl önce Mirgorod'da bulunan av
cı bölüğünün peşine takılmıştı; kocasınıysa köle olarak
yazdırmıştı. Annesi ve babası da yakışık almayan insan
lardı ve ikisi de çok sarhoş kimselerdendi. Adı geçen soy
lu ve haydut Pererepenko ise hayvanca ve ayıp davranışla
rıyla bütün soyunun yaptıklarını geçmiştir. O, dindarlık
görüntüsü altında da alçakça davranışlarda bulunmaktadır.
Oruç tutmaz; Flipofka 'nın arifesinde bu inançsız adam, bir
koç satın almış ve ertesi gün, yasadışı olarak yanında bu
lundurduğu Gapka 'ya buyurarak o koçu kestirmişti ve ba
hane olarak da mum yapmak için yağ gerektiğini söyle
mişti.
Bundan dolayı, bu inançsız haydudun hırsızlık ve hay
dutlukları ortaya çıkmıştır. B u dolandırıcının zincire vu
rularak cezaevine atılmasına ya da rütbe ve soyluluğunun
da alınarak gereğine göre dayak atılmasına, Sibirya ' ya kü
rek mahkfımu olarak yollanmasıyla zarar ziyanımın ken
disine ödettirilmesine karar verilmesini dilerim.
İşbu dilekçede Mirgorod Kazası soylularından Niki
for oğlu lvan Dovgoçhun' un imzası vardır."
67
Yazman okumayı bitirir bitirmez, lvan Nikiforoviç
şapkasını aldı ve selam vererek gitmek istedi.
Yargıç arkasından:
- lvan Nikiforoviç, nereye gidiyorsunuz? Biraz otu
run, bir çay için! Orişka, aptal kız, orada ne durup memur
larla göz kırpıştınyorsun, git çay getir! dedi.
Fakat lvan Nikiforoviç evinden bu kadar çok uzakla
ra ayrılmış ve bu kadar tehlikeli bir karantinada sabrede
bilmiş olmanın verdiği korkuyla hemen kapıya yönelerek:
- Rahatsız olmayın, çok hoşnut oldum, dedi.
Ve bütün salonda bulunanları şaşırtarak kapıyı arka
sından çekti.
Yapılacak bir şey yoktu. İki dilekçe de kabul olundu.
Bütün sorun oldukça önemli bir ilgi uyandırmaya başla
mıştı. Fakat bu arada olan umulmadık bir olay, bunu da
ha meraklı bir duruma soktu. Yargıç, eşliğinde üye ve yaz
man olduğu halde salondan ayrıldıktan sonra, memurlar di
lek sahiplerinin getirdiği tavuk, yumurta, ekmek parçala
n, börek, yağlı çörek ve buna benzer şeyleri çuvallara yer
leştirdikleri sırada, boz renkl i bir domuz koşarak odaya gir
di, orada bulunanların şaşkınlıkları içinde börek veya bir
ekmek kabuğu değil, fakat masanın bir ucunda duran ve
yaprakları aşağıya sarkan, lvan Nikiforoviç ' in dilekçesini
kaptı. Kağıdı kapan boz renkli domuz, o kadar hızla kaçtı
ki arkasından cetvel ve mürekkep hokkaları attıkları hal
de memurlardan hiçbiri ona yetişemedi.
Bu olağanüstü olay büyük bir telaş uyandırdı; çünkü
dilekçenin daha kopyası bile çıkarılmamıştı. Yargıç, daha
doğrusu üye ve yazman bu gibi duyulmadık durumlar üze
rine konuştular ve sonunda, bu konuyu Polis Müdürlü-
68
ğü'ne yazmaya karar verdiler; çünkü bu işin soruşturul
ması daha çok polisi ilgilendiriyordu.
389 sayılı işlem, aynı gün Polis Müdürlüğü'ne gön
derildi. Böylece polis müdürüne oldukça meraklı bir yazı
yazıldı. Okuyucular bunu izleyen bölümde anlayabilirler.
69
V. BÖLÜM
70
re dikilmişlerdi. Son çarpışmada, sol ayağından yaralan
dığı için topallıyordu ve yürüdüğü zaman bu ayağı sağ
ayağının da bütün çabasını bozacak biçimde yana fırlıyor
du. polis müdürü, yürüyüşünü ne kadar hızlandırırsa bu
ayağı o kadar az kımıldardı. Bundan dolayı polis müdürü
sundurmaya yaklaşıncaya kadar, lvan lvanoviç, onun ne
den böyle ellerini salladığı bilmecesiyle uğraşacak yeter
li zaman bulabildi. polis müdürünün yanında yeni kılıcı
nın da bulunması işin pek önemli olduğunu gösteriyordu
ve lvan lvanoviç'in merakını bir kat daha artırıyordu.
Yukarıda söylediğimiz gibi lvan lvanoviç çok merak
lı bir adamdı; polis müdürü, merdivene saldırdığı zaman
bir atışta basamağa ulaşamayan sakat ayağına, gözlerini yu
karı kaldırmadan çıkışırken o sabırsızlığını tutamayarak:
- Hoş geldiniz Pyotr Fedoroviç, dedi.
Polis müdürü:
- Gününüz aydın olsun saygıdeğer dostum ve velini
metim lvan lvanoviç, diye yanıtladı.
- Rica ederim oturun, yaralı ayağınız zorluk verdiği
için sizi çok yorgun görüyorum.
Polis müdürü, lvan lvanoviç'e, dev gövdeli bir ada
mın bir cüceye veya bilgiçlik taslayan birinin dans hoca
sına attığı bakışlara benzer bir bakış atarak:
- Ayağım mı? diye seslendi.
Bu arada, ayağını uzatıp yere vurdu. Fakat bu cesaret
ona pahalıya mal olmuştu; çünkü, bütün gövdesi sarsıla
rak bumu parmaklığa çarpmıştı. Fakat, güvenliğin onurlu
koruyucusu, bunu belli etmemek için hemen kendini to
parladı ve burunotu tabakasını arıyormuş gibi ceplerini
yoklamaya başladı.
71
- Aziz dostum ve velinimetim İvan İvanoviç, size şu
nu da söyleyeyim ki, yaşamımda öyle seferler yaptım ki,
onların yanında bu hiç kalır. Evet, çok önemli seferler yap
tım. Örneğin 1 807 savaşında. . . Ah size, güzel bir Alman
kızı için duvardan ne biçimde atladığınu anlatayım.
Polis müdürü bu sözleri söylerken bir gözünü kapadı
ve yüzünde şeytanca bir gülümseme belirdi.
İvan İvanoviç, polis müdürünün sözünü kesmek ve ko
nuşmasını bir an önce gelişinin nedenine getirmek isteğiy
le:
- Bugün nerelerdeydiniz? diye sordu.
Polis müdürünün kendisine ne haberler getirdiğini
sormak için can atıyordu; fakat, görgü kurallarının bütün
inceliğine sahip olan İvan İvanoviç, böyle bir sorunun çir
kinliğinin ayrımına vararak, yüreği olağanüstü bir biçim
de çarpmaya başladığı halde, ister istemez, bilmecenin
kendiliğinden çözülmesini beklemek zorunda kaldı.
Polis müdürü:
- İzin verirseniz, nerelere gittiğimi anlatacağım. Fa
kat ilk önce şunu söyleyeyim ki, hava çok güzel, dedi.
O, bu son sözcükleri söylerken İvan İvanoviç az kal
sın ölecekti.
Polis müdürü konuşmasını sürdürdü:
- Fakat, bağışlayın, bugün size çok önemli bir iş için
geldim.
Bu sırada, polis müdürünün yüzü ve davranışları, mer
divenlere atılıp çıktığı zamanki kaygılı durumu aldılar.
lvan lvanoviç canlandı, nöbet tutmuş gibi titredi ve alış
kanlığı olduğu üzere soru sormakta gecikmedi.
- Nasıl bir iş, önemli mi? Gerçekten önemli mi?
72
- Lütfen bakın, sevgili dostum ve velinimetim İvan
İvanoviç, her şeyden önce size şunu söylemek yüreklili
ğinde bulunayım ki, siz. . . bence, lütfen bakın, ben bir şey
değil, fakat hükümete göre, hükümetten böyle istiyorlar:
Siz güvenliğin düzenini bozdunuz!
- Ne söylüyorsunuz Pyotr Fedoroviç? Hiçbir şey an
lamıyorum.
- Rica ederim İvan İvanoviç! Nasıl bir şey anlamıyor
sunuz? Sizin kendi hayvanınız, çok önemli resmi bir bel
geyi kapıp götürmüş olduğu halde, siz hala bir şey anla
madığınızı söylüyorsunuz.
- Hangi hayvan?
- Söylenmesi uygunsa, sizin boz renkli domuzunuz.
- Öyleyse benim suçum ne? Mahkeme bekçisi niye ka-
pılan açık bırakıyor!
- lvan lvanoviç, fakat hayvan sizindir; öyleyse siz suç
lusunuz.
- Beni domuzla bir tuttuğunuz için size çok teşekkür
ederim.
- İşte bunu söylemedim. İvan İvanoviç! Vallahi söy
lemedim! Lütfen elinizi yüreğinize koyarak düşünün; kent
te ve özellikle büyük caddelerde pis hayvanların dolaşma
larının yönetimce yasaklanmış olduğunu herhalde bilirsi
niz. Siz de itiraf edin, bu iş yasaklanmıştır.
- Ne diyorsunuz, Tanrı aşkına? Sanki domuzun soka
ğa çıkması önemli bir sorun!
- İzin verin, size söyleyeyim, izin verin, izin verin
lvan lvanoviç, bunun hiç olanağı yoktur. Fakat ne yapalım?
Yönetimin buyruğu, biz boyun eğmek zorundayız. Bazen
sokağa, hatta alana bile, tavuklar ve kazlar çıkarlar, iddia
73
etmiyorum, fakat dikkat edin: Tavuklar ve kazlar; domuz
ve keçilerin halk alanlarına bırakılmamaları için, daha ge
çen yıl bildirimde bulunmuştum. Bu bildirimi, daha o za
man, mecliste, bütün halkın önünde okutturmuştum.
- Hayır Pyotr Fedoroviç, bu sözlerinizde beni her ba
kımdan incitmek isteğinizden başka bir şey göremiyorum.
- Sevgili dostum ve velinimetim, işte, sizi incitmeye
çalıştığımı söyleyemezsiniz. Anımsayın: Geçen yıl çatı
nızı, saptanan ölçüden bir arşın daha yüksek yaptırmış ol
duğunuz halde size bir sözcük olsun söylemedim. Tam ter
sine, bunun hiç farkına varmamış gibi davrandım. Emin
olun, aziz dostum, şimdi de şey etmezdim . . . Fakat göre
vim: Görevim temizliğe uyulmasına dikkat etmektir. Dü
şünün, büyük caddede birdenbire . . .
- Sizin büyük caddelerinizin ne olduğunu biliyoruz !
Bütün kadınlar gereksiz şeyleri oraya atarlar!
- lvan lvanoviç, beni incittiğinizi söylememe izin ve
rin! Evet, bazen böyle bir şey olur; fakat çoğunlukla yal
nızca duvar diplerinde, samanlık veya ambar diplerinde gö
rülür. Fakat, gebe bir domuzun büyük caddede, alanda gö
rünmesi öyle bir iş ki . . .
- N e çıkar Pyotr Fedoroviç! Domuzu da Tann yarat
mıştır!
- Kabul. Sizin çok okumuş bir insan olduğunuzu, bi
limsel ve başka türlü şeyler bildiğinizi herkes bilir. Bense,
bildiğiniz gibi, hiçbir bilimle uğraşmadım; el yazısına bi
le ancak otuz yaşlarında başladım. İşte ben, bildiğiniz gi
bi alaydan yetiştim.
lvan lvanoviç:
- Hım, dedi.
74
Polis müdürü sözünü sürdürerek:
- Evet, 1 80 1 yılında ben 42. avcı alayının 4. bölüğün
de teğmendim. Bölük komutanımız, eğer öğrenmek ister
seniz, yüzbaşı Eremeyef'di, dedi.
Bu sırada, polis müdürü, lvan lvanoviç'in, elinde açık
tutarak içindeki burunotunu karıştırdığı tabakasına par
maklarını soktu.
lvan lvanoviç:
- Hım, diye yanıtladı.
Polis müdürü sözünü sürdürdü:
- Fakat benim görevim hükümetin isteklerini yerine
getirmektir. lvan lvanoviç, mahkemeden resmi bir belge
yi yok edenlerin, diğer bütün suç işleyenler gibi ceza mah
kemesinde cezalandırıldığını biliyor musunuz?
- Evet biliyorum, eğer isterseniz size de öğreteyim. Bu
söylediğiniz insanlar içindir; örneğin, belgeyi siz çalmış
olsaydınız, öyle olurdu. Fakat domuz hayvandır. Tann 'nın
yaratığı!
- Öyledir, fakat yasa der ki : Hırsızlıkta suçlu. . . dikkat
etmenizi rica ederim, suçlu! Burada, ne soyu, ne cinsi, ne
de özelliği söylenmektedir; demek ki hayvan da suçlu ola
bilir. Siz bilirsiniz, fakat, hayvanın önceden söylemiş ol
duğum karara göre cezalandırılması için, düzeni bozma su
çundan polise teslim edilmesi gerekir.
lvan lvanoviç, soğukkanlılıkla:
- Hayır Pyotr Fedoroviç, bu asla olmayacak, diye kar
şı çıktı.
- Nasıl isterseniz, yalnızca, ben üstlerimin buyruğu
na göre davranmak zorundayım.
- Beni ne korkutuyorsunuz? Domuzu aldırmak için,
75
galiba, çolak bir asker göndermek istiyorsunuz. Hizmetçi
kadına bu askeri ocak demiriyle kovmasını söyleyeceğim.
Onun öteki eli de kırılacak.
- Sizinle tartışmak beni aşar. Mademki onu polise ver
mek istemiyorsunuz, öyleyse istediğinizi yapın. isterseniz,
onu Noel için kesin, jambon yapın ya da öylece yiyin. Yal
nızca, sizden bir isteğim, eğer sucuk yapacak olursanız,
Gapka' nın domuzun kanıyla yağından ustaca yaptığı bu su
cuktan bana bir çift gönderin. Kanın Agrafena Turofimov
na bu sucuğu çok sever.
- Sucuk, seve seve ·bir çift gönderirim.
- Sevgili dostum, velinimetim, size çok borçlu kala-
cağım. Şimdi size bir söz daha söylememe izin verin; Yar
gıcın da aralarında olduğu bütün tanıdıklarımız aynı biçim
de, beni, dostunuz lvan Nikiforoviç'le sizi barıştırmakla
görevlendirdiler.
- Nasıl ! O terbiyesizle mi ! O kaba insanla mı barışa-
yım! Asla! Bu olmayacak, olmayacaktır!
lvan İvanoviç çok kararlı görünüyordu.
Polis müdürü burnuna burunotu çekerek:
- Nasıl isterseniz, size yol göstermek beni aşar; fakat,
izin verirseniz söyleyeyim, şimdi siz dargınsınız, ama ba
rışır barışmaz...
Fakat İvan İvanoviç çoğunlukla sözü değiştirmek is
tediği zamanlarda yaptığı gibi, bıldırcın avından söz etme
ye başladı. Ve böylece polis müdürü, hiçbir sonuç elde
edemeyerek geri dönmek zorunda kaldı.
76
VI. BÖLÜM
77
benzer bir adam buldu. Bu adam çizmelerini katranla bo
yar, kulaklannın arkasına üçer yazı kalemi takar ve mü
rekkep hokkası yerine, düğmesine bir bağcıkla küçük bir
şişe asardı. Bir oturuşta dokuz parça börek yer ve onuncu
sunu da cebine koyardı. Bir armalı kağıda, hiçbir okurun
öksürüp aksırarak dinlenmeden okuyup anlayamayacağı
türlü türlü şeyler yazıp doldururdu. Bu pek büyük olma
yan insan benzeri, çalıştı, çabaladı, yazıp çizdi ve sonun
da şöyle bir kağıt hazırladı:
"Mirgorod Kazası Mahkemesi'ne soylu Nikifor oğlu
lvan Dovgoçhun'un dilekçesidir:
Ben, soylu Nikifor oğlu lvan Dovgoçhun'un dilekçe
sinden dolayı, soylu lvan oğlu İvan Pererepenko ile birlik
te Mirgorod Kaza Mahkemesi'nin nzasıyla. Boz renkli do
muzun yolsuz küstahlığı gizli tutulduğu halde yabancılar
dan duyulmuştur. Bu isteyerek yapılan savsaklama ve yü
reklendirme mahkemede görüşülmelidir; çünkü domuz
aptal bir hayvandır ve kağıdı kapabilir. Bundan görülüyor
ki sık sık söz edilen bu domuz, ancak düşmanım, kendisi
ne soylu adını veren, haydutluk ve suikastlar yapan ve kut
sallığa saygı göstermeyen lvan oğlu lvan Pererepenko ta
rafından sürülmüş olabilir.
Fakat, Mirgorod Mahkemesi kendine özgü olan yan
daşlığıyla bunu gizlice onamıştır. Çünkü böyle olmasay
dı, domuz kağıdı kapamazdı; çünkü, Mirgorod Kaza Mah
kemesi'nin birçok hademesi vardır. Her zaman sofada bu
lunan, gözü şaşı ve bir eli çolak olan hademenin domuzu
kovacak ve ona vuracak kadar gücünün olduğunu söyle
mek yeterlidir. Bundan, Mirgorod Mahkemesi'nin yürek
lendirmesi ve bu işten oluşacak Yahudi kazancını aralann-
78
da paylaşmış oldukları açıkça ortadadır. Adı geçen haydut
ve soylu delice suç işlemiştir. Bundan dolayı, ben soylu Ni
kifor oğlu lvan Dovgoçhun mahkemeye bildiriyorum ki bu
boz renkli domuz ve onunla anlaşma içinde olan soylu Pe
rerepcnko hakkında, dürüstlükle ve benden yana karar ve
rilmezse, ben soylu Nikifor oğlu lvan Dovgoçhun bu yol
suz yüreklendirmenizi daha yüksek mahkemeye sunaca
ğım.
79
lvanoviç'in bahçesinde eskisinden daha çok çocuk koşuş
maya başladı; (nereden peydah olduklarını Tanrı bilir).
lvan Nikiforoviç, lvan lvanoviç'in inadına, eskisinden bi
raz uzak olmakla birlikte yeniqen bir kaz kümesi yaptırdı.
80
olan atlan avluda dolaştınyorlardı. polis müdürü, ne balo
vermişti! İzin verirseniz burada bulunanlann hepsini sa
yayım: Taras Tarasoviç, Evpi Akinfoviç, Evtihiy Evtihiye
viç, lvan lvanoviç, fakat bu bizim lvan lvanoviç değil, baş
ka bir lvan lvanoviç, Sava Gavriloviç, bizim lvan lvano
viç, Elevferiy Elevferiyeviç, Makar Nazaryeviç, Foma Gri
goryeviç . . . Fazla sayamayacağım! Gücüm kalmadı, el yaz
makla başa çıkamıyor! Ne kadar da çok, esmer, beyaz,
uzun boylu, kısacık boylu, lvan Nikiforoviç gibi şişman,
her biri polis müdürünün kılıcının kınına girecek kadar za
yıf hanım vardı! Kırmızı, san, kahverengi, biçimi değişti
rilmiş, ne kadar çok başlık, ne kadar çok giysi, mendil, kur
dela, çanta vardı! Hoşça kalın, zavallı gözler! Bu sahne
den sonra hiçbir işe yaramayacaksınız! Hele, ne kadar uzun
bir masa hazırlanmıştı ! Herkes, derin bir konuşmaya dal
mıştı; çok gürültü yapıyorlardı. Bütün taşlanyla, tekerlek
leriyle, dişli çarklanyla, dibek taşlanyla bir değirmen bu
nun yanında hiç kalırdı. Onlann ne konuda konuştuklan
nı doğal olarak söyleyemem; fakat, hava, köpekler, buğ
day, başlıklar, aygırlar gibi birçok hoş ve yararlı şeylerden
konuştuklan akla gelebilir. Sonunda, lvan lvanoviç, fakat
bizim lvan lvanoviç değil, öteki; bir gözü kör olan lvan lva
novıç:
- Sağ gözümün, Bay lvan Nikiforoviç Dovgoçhun'u
görmemesi bana çok garip geliyor, dedi.
Bir gözü kör lvan lvanoviç, kendisinden her zaman
alayla söz ederdi.
Polis müdürü:
- Gelmek istemedi, dedi.
- Nasıl olur?
81
- Onların, yani lvan lvanoviç'le lvan Nikiforoviç'in
aralan açılalı maşallah iki yıl bile oldu işte, birinin bulun
duğu yere, öteki ne olursa olsun gelmiyor.
Bir gözü kör lvan lvanoviç, gözlerini yukarı kaldıra
rak ellerini kavuşturdu ve:
- Ne söylüyorsunuz! Ne olacak şimdi, sağlam gözlü
insanlar banş içinde yaşamadıktan sonra şu kör gözümle
ben nasıl geçineyim.
Herkes, bu söze kahkahalarla güldü. Şimdiki kadar
hoş şakalar yaptığı için bir gözü kör l van lvanoviç'i çok
severlerdi; hatta bu ana kadar köşede oturan uzun boylu,
zayıf, sırtında pamuklu kumaştan yapılmış bir c·eket bulu
nan, bumu üzerine bir yakı yapıştırılmış olan ve bumuna
sinek kaçtığı zaman bile yüzünde bir kıpırtı görülmeyen
adam yerinden kalktı, onu saran kalabalığa biraz daha yak
laştı. Bir gözü kör lvan lvanoviç, çevresini oldukça büyük
bir topluluğun sardığını görünce:
- Dinleyin, benim şaşı gözüme bakıp duracağınıza,
haydi gelin, bizim bu iki dostumuzu barıştıralım! Şimdi
lvan lvanoviç kadınlarla, kızlarla konuşuyor; biz gizlice
lvan Nikiforoviç'i getirtelim ve onları barıştıralım, dedi.
Bir gözü kör lvan lvanoviç'un bu önerisini, orada bu
lunanların hepsi oybirliğiyle onayladılar ve lvan Nikiforo
viç'i, neye mal olursa olsun, polis müdürünün şölenine ge
tirmesi için, onun evine, hemen birini yollamaya karar ver
diler. Fakat, yapılması çok güç olan bu iş, kime yüklene
cekti? Bu önemli sorun herkesi şaşırttı. Diplomatlıkta ki
min daha çok yetenekli ve becerikli olduğu uzun zaman
tartışıldı; sonunda bu işi oybirliğiyle, Anton Prokofyeviç
Golopuz'a vermeyi kararlaştırdılar.
82
Şimdi, öncelikle okuyucuları bu olağanüstü kişiyle bi
raz tanıştırmak gerekiyor. Anton Prokofyeviç, sözün tam
anlamıyla çok erdemli bir adamdır. Mirgorod'un değerli
insanlarından biri ona bir boyun atkısı veya bir hırka ver
diği zaman teşekkür ederdi; biri burnuna hafifçe fiske at
tığı zaman gene teşekkür ederdi. Eğer ona: "Anton Prokof
yeviç, niye ceketinizin kollan mavi de bedeni kahveren
gi?" diye sorarsanız, o, her zaman: "Sizde böylesi de yok
ya! Bekleyin, biraz eskisin, her yanı aynı renk olacak" di
ye yanıtlardı. Ve gerçekten, güneşin etkisiyle lacivert çu
ha önceleri kahverengine dönmeye başlar ve sonra ceket
tümüyle bu rengi alırdı. Fakat, Anton Prokofyeviç ' in ço
ğunlukla yünlü giysiyi yazın ve pamuklu giysiyiyse kışın
giymek alışkanlığı gariptir. Anton ProkofyeviÇ 'in evi yok
tur. Eskiden kentin ucunda bir evi vardı: fakat onu sattı ve
eline geçen parayla üç doru at ve bir de pek büyük olma
yan yaylı araba aldı. Bu arabayla toprak sahiplerinde ko
nuk kalmak için dolaşırdı. Fakat, bunlarla çok uğraşmak
gerekirdi ve hayvanlara yulaf almak için de paraya gerek
sinim vardı . Bundan dolayı Anton Prokofyeviç onların
hepsini vererek yerine bir keman, bir hizmetçi kız ve üs
tüne de 25 rublelik bir kağıt para aldı. Anton Prokofyeviç,
sonra kemanı sattı, kızı altın işlemeli maroken bir tütün ke
sesiyle değişti ve şimdi onun hiç kimsede eşi bulunmayan
bir tütün kesesi var. O, bu zevke karşılık, artık köylerde do
laşamıyor, kentte kalmaya ve çeşitli evlerde, özellikle bur
nuna fiske atmaktan hoşlanan soyluların evinde gecelemek
zorunda kalıyor. Anton Prokofyeviç, boğazına düşkündür
ve iskambilde \'aptal" ve "değirmenci" oyunlarını olduk
ça iyi oynar. Boyun eğmek onu yaratılışının başlıca özel-
83
!iği olduğundan hemen şapka ve paltosunu alıp yola düş
tü.
Fakat lvan Nikiforoviç 'i toplantıya getirebilmek için,
ne biçimde davranması gerektiğini giderken düşünmeye
başladı. Saygıdeğer bir insan olmasına karşın lvan Niki
foroviç' in az çok sert yanlan bulunması, onun işini hemen
hemen olanaksız bir duruma getiriyordu. Ve gerçekten,
yataktan kalkarken bile çok büyük bir güçlük çekerken, na
ili yola çıkacaktı? Çıktığını kabul etsek bile, amansız düş
manının şüphesiz bulunduğunu bildiği o yere nasıl gide
cekti? Anton Prokofyeviç, ne kadar çok düşünürse o ka
dar çok engel buluyordu. Hava sıkıntılıydı; güneş ortalığı
yakıyor ve o, b uram buram terliyordu. Burnuna fiske atıl
masına karşın, Anton Prokofyeviç birçok işte oldukça kur
naz bir adamdı. Aptal gibi görünülecek zamanlan çok iyi
bildiği halde, yalnızca alışverişte o kadar şansı yoktu. An
cak, birçok zeki kişinin bile yakayı sıyıramayacağı durum
larda kolayca bir çıkış yolu bulurdu.
Yaratıcı zekasıyla, lvan Nikiforoviç ' i kandırabilecek
bir yol bularak, her şeye karşı güvenle yürümeye başladı
ğı an beklenmeyen bir olay onu biraz şaşırttı. Bu bahaney
le okuyucuya, Anton Prokofyeviç 'in, diğer bütün şeyleri
gibi garip özellikleri bulunan bir pantolonu olduğunu ve
onu giydiği zamanlar, köpeklerin kesinlikle bacaklarından
ısırdığını bildirmek yerinde olur. Ters bir raslantı, o gün,
özellikle bu pantolonu giymişti. Ve böylece, o düşüncele
re dalmış giderken, çevreden gelen korkunç köpek havla
malannı duyunca çok şaşırdı. Anton Prok�fyeviç öyle bir
çığlık kopardı ki (ondan daha yüksek bir sesle kimse ba
ğıramazdı) yalnızca, o tanıdığımız kadın değil, aynı evde
84
oturan kocaman ceketli çocuk da onu karşılamış oldu; hat
ta, lvan lvanoviç' in bahçesindeki çocuklar bile ortaya dö
külmüşlerdi. Anton Prokofyeviç, köpekler ancak bir baca
ğını ısırabildikleri halde, tüm cesaretini yitirdi ve evin mer
divenlerine bir tür sıkılganlıkla yaklaştı.
85
VII. BÖLÜM
Öykünün Sonu
86
Anton Prokofyeviç, bir zahmet edin (benim için yorulacak
sınız ama), lvan Nikiforoviç'i getirin , dedi. Ne dersiniz,
l van Nikiforoviç? Gidelim! Şimdi orada güzel bir toplan
tı var!
l van Nikiforoviç, sahanlıkta duran ve boğazı yırtılır
casına öten horoza dikkatle bakmaya başladı.
Gayretli aracı:
- Bilseniz l van Nikiforoviç, P yotr Fedoroviç'e ne gü
zel mersin balığı etleri , ne taze havyarlar göndermişler! di
ye sözünü sürdürdü.
lvan Nikiforoviç, bu sırada, başın ı çevirdi ve dikkat
le dinlemeye başladı. Bu durum, aracıyı yüreklendirdi:
- Haydi çabucak gidelim, Foma Grigoryeviç de ora-
da.
Sonra, İ van Nikiforoviç'in hiç kıpırdamadan aynı du
rumda yattığını görünce:
- Ne dersiniz, gidelim mi, gitmeyelim mi? diye sor-
du.
- İ stemiyorum.
Anton P rokofyeviç, inandırıcı sözleriyle bu saygıde
ğer insanı tümü yle inandırdığını sanırken kesin bir " iste
miyorum" sözü işitince çok şaşırdı.
Hatta, bu biçimde eğlenmeyi sevenler, özellikle yar
gıç ve polis müdürü başına yanar bir kağıt koydukları za
manlar bile çok seyrek görünen bir can sıkıntısıyla hemen:
- Neden istemiyorsunuz? diye sordu.
İ van Nikiforoviç biraz burunotu çekti.
- Siz bilirsiniz lvan Nikiforoviç, sizi alıkoyan şeyi bil
miyorum!
S onunda İ van Nikiforoviç:
87
- Niçin gideyim? Haydut oradadır!
Bu adı çoğunlukla lvan lvanoviç 'ten söz etmek için
kullanırdı. Aman Tanrım! Daha geçenlerde ..
- Vallahi gelmeyecek! Billahi gelmeyecek! Beni he
men şuracıkta yıldırım çarpsın ki gelmeyecek! lvan Niki
foroviç, haydi gidelim!
Bunları bir saatte on kez ant içmeye hazır olan Anton
Prokofyeviç söylüyordu.
Yalan söylüyorsunuz Anton Prokofyeviç, o orada-
dır!
Vallahi, billahi değil! Eğer oradaysa ben şuracıkta
öleyim! Kendiniz de bir düşünün, niçin yalan söyleyeyim!
Ellerim ayaklarım kurusun ki! Şimdi de inanmıyor musu
nuz? Buracıkta, önünüzde gebereyim! Ne babam, ne anam,
ne de ben cennet yüzü görmeyelim! Hala inanmıyor mu
sunuz?
lvan Nikiforoviç, bu güvencelerden sonra tümüyle ra
hatladı; kocaman ceketli odacısına şalvarını ve pamuklu
ceketini getirmesini buyurdu.
lvan Nikiforoviç ' in şalvarını nasıl giydiğini, ona kra
vatını nasıl bağladıklarını ve sonunda, sol koltuk altı pat
lamış olan ceketini nasıl giydirdiklerini anlatmanın tümüy
le gereksiz olduğu görüşündeyim. lvan Nikiforoviç' in gi
yinmeyle uğraştığı bütün bu zaman için, Anton Prokofye
viç 'in ona Türk burunotu kesesini bir şeyle değişmesi için
yaptığı önerilere, görgülü sessizliğini koruyarak tek söz
cükle bile yanıt vermemesi takdir edilir.
Bu sırada, toplantıda bulunanlar, lvan Nikiforoviç 'in
geleceği ve sonunda, genel isteğin yerine gelmesi için bu
değerli insanların birbirleriyle barışacağı heyecanlı anı
88
sabırsızlıkla bekliyorlardı. Birçoklarıysa lvan Nikiforo
viç' in gelmeyeceğine hemen hemen emindiler. Hatta, po
lis müdürü 1van N iki foroviç' in gelmeyeceğine dair, bir gö
zü kör olan İvan tvanoviç'le bahse tutuşuyordu. Fakat, bir
gözü kör İvan İvanoviç, bahse, kendi kör gözüne karşılık,
onun da sakat ayağını koymasını istediğinden polis müdürü
bahse girmekten vazgeçti. polis müdürü bu isteğe çok gü
cendi, toplantıda bulunanlarsa kıs kıs güldüler. Mirgo
rod'da tören zamanlarında bile, yemeğin yenmiş olması ge
rektiği ve saat çoktan ikiyi geçtiği halde henüz hiç kimse
yemek masasına otunnamıştı.
Anton Prokofyeviç, kapıdan girer girmez, hepsi bir an
da onun çevresine toplandılar. Anton Prokofyeviç, bütün
sorulara karşılık kararlı bir sesle: "Gelmeyecek" diye ba
ğırdı. O, bu sözü söyler söylemez, elçilikte uğradığı başa
rısızlıktan dolayı, tam bir azar ve sövgü yağmuru başlaya
cağı, belki de başına bir yığın fiske yiyeceği an, birdenbi
re kapı açıldı ve lvan Nikiforoviç içeri girdi.
Eğer, kapıda bir şeytan veya bir hortlak görünmüş ol
saydı, bütün toplantıyı, İvan N ikiforoviç 'in bu umulmadık
gelişinin düşürdüğü kadar büyük bir şaşkınlığa düşüre
mezdi. Bu sırada Anton Prokofyeviç de, böylece bütün
toplulukla eğlendiği için sevinçten kasıklarını tuta tuta gü
lüyordu.
Bu nasıl olmuştu, bu kadar kısa bir zaman içinde lvan
Nikiforoviç' in, bir soyluya yakışan bir biçimde giyinebil
miş olması, herkese, hemen hemen olanaksız göründü. Bu
anda, lvan İvanoviç orada yoktu; bir nedenle dışarı çıkmış
tı. Bütün bulunanlar, şaşkınlıktan uyanarak, İvan Nikifo
roviç ' in sağlığıyla ilgilendiler ve şişmanlamış olduğu için
89
sev indiklerini bildirdiler. lvan Nikiforov iç " çok teşekkür
ederim" diyerek hepsiyle öpüştü.
Bu sırada lahana çorbasının kokusu odaya yayıldı ve
acıkmış olan konukları n buru n deliklerini hoş bir biçimde
gıdıkladı. Herkes, yemek odasına saldırdı. S ıra sıra konuş
kan, sessiz, zayıf, şişman hanımlar ilerledi ve uzun masa
türlü renklerle göz kamaştırıcı bir duru ma geldi. Mas ada
bulu nan yemekleri betimleyemeyeceğim. Ne kaymaklı
gözlemeleri, ne lahana çorbasıyla birlikte su nulan böreği,
ne erikli ve üz ümlü hindileri, ne şırayla ıslatılmış, çizme
ye benzeyen yemeği, ne de şarap alev leri içinde ortaya çı
karı larak bayanları hem eğlendiren ve hem de korku tan, es
ki ahçının son buluşu olan yemeği anlatacağım. Bunlar
üzerine, uzun uzun konuşmaktan çok onları yemek hoşu
ma gittiği için, bu yemeklerden söz etmeyeceğim.
İvan İvanov iç, bayır turpuyla hazırlanmış olan balığı
çok beğendi. Bu yararlı ve besleyici alıştırmayla özellikle
ilgilenmeye başladı. Balığın en ince kılçıkları ndan seçe
rek tabağa koydu ve isteği dışında, düşünmeden karşısına
baktı. Aman Tannın bu ne garip şeydi. Karşısında İvan Ni
kiforov iç oturu yordu .
Aynı biçimde ve aynı anda lvan Nikiforoviç de bak
tı! Hayır! Yazamıyorum! Bana başka bir kalem verin! Ka
lemim, bu görünüm karşısında incecik ucu yla, u yuşuk ve
ölü kalıyor. Onları n yüzleri, şaşkınlığın etkisiyle sank i taş
kesilmişti. Her ikisi de beklemedikleri bir dosta raslamış
gibi, bir alışkanlıkla, birbirlerine yaklaşmaya ve: "Bu yu
run" veya "buyurmanızı rica edebilir miyim?" sözcükle
riyle burunotu su nmaya hazır oldukları sanılan, çoktan be
ri tanıdıkları bir yüzle karşılaştılar. Fakat, aynı zamanda,
90
yine bu yüzlerde kötü bir şeyler olacağını gösteren korkunç
bir görünüş vardı. Her ikisi de ter dökmeye başladı.
Masada bulunanların hepsi, dikkatten çıt kesildiler ve
gözlerini bir zamanki dostlardan aymnadılar. O zamana ka
dar, horozların nasıl iğdiş edildikleri üzerine oldukça me
raklı bir konuşmaya dalmış olan bayanlar, birdenbire ko
nuyu kapadılar. Her şey sustu! Bu, büyük bir ressamın fır
çasına layık bir tabloydu.
Sonunda, lvan lvanoviç mendilini çıkardı ve burnu
nu silmeye başladı; lvan Nikiforoviç ise çevresine bir ba
kındı ve gözleri açık bulunan kapıda durdu. Polis müdürü,
hemen o anda, bunun farkına vardı ve kapının sıkıca ka
patılmasını buyurdu. Bundan sonra, her iki eski dost da ye
mek yemeye başladılar ve artık birbirlerine bakmadılar.
Yemek biter bitmez, bu iki eski dost, yerlerinden sıç
radılar ve savuşup gitmek için şapkalarını aramaya başla
dılar. O zaman polis müdürü, lvan lvanoviç'e, bizim İvan
lvanoviç'e değil, ötekine, bir gözü kör olan İvan İvanoviç'e
işaret etti ve o, lvan Nikiforoviç 'in arkasına geçti ve her
ikisi birden, onları bir yere getirinceye ve ellerini birbirle
rine verdirinceye kadar bırakmamak üzere arkalarından it
meye başladılar. Bir gözü kör lvan lvanoviç, lvan Nikifo
roviç 'i, biraz yana olmasına karşın, yine de az çok başa
rıyla lvan lvanoviç' in durduğu yere doğru itti. Fakat, po
lis müdürü dümeni çok yana kırdı; çünkü o anda, aksi gi
bi hiçbir buyruk dinlemeyen ve kendi bildiği gibi davra
nan sakat ayağına bir türlü egemen olamıyordu. Ve aksi
ne, lvan lvanoviç' i büsbütün uzağa ve tümüyle başka ya
na sürükledi; (bu belki de, masada pek fazla ve çeşitli iç-
91
kinin bulunmasından dolayı olmuştur) ve böylece, lvan
lvanoviç, merakla tam onların ortasına sokulan kırmızı en
tarili bir bayanın üzerine düştü. Bu, hiç de iyi bir belirti de
ğildi. Fakat, yargıç işi düzeltmek için, burnuyla üst duda
ğında bulunan bütün burunotunu çekerek polis müdürünün
yerine geçti ve lvan lvanoviç'i öteki yana itti. Mirgorod da
genellikle barıştırma yöntemi böyledir. Bu yöntem biraz
top oyununu andırır. Yargıç, 1 van 1 vanoviç'i çeker çekmez,
bir gözü kör olan lvan lvanoviç de bütün gücüyle yükle
nerek, teri saçaklarından akan yağmur sulan gibi boşalan
lvan Nikiforoviç'i itti. Her iki dost da iyice direnmesine
karşın, bunları itenler öteki konuklardan önemli bir yar
dım aldıkları için yine de yüz yüze getirildiler.
O zaman, ellerini birbirlerine uzatmaya karar verme
dikçe, bırakılmamak üzere çevreleri kuşatıldı. "Tanrı aş
kına lvan Nik.iforoviç ve lvan lvanoviç! Ellerinizi yüreği
nize koyarak söyleyin, ne için danldınız? Hiç yoktan de
ğil mi? İnsanların ve Tann'nın karşısında utanmıyor mu
sunuz?"
lvan Nik.iforoviç yorgunluktan soluyarak:
- Bilmiyorum, (barışmaktan o kadar kararlı bir biçim
de kaçınmadığı belliydi) ben lvan lvanoviç'e ne yaptığımı
bilmiyorum; niçin benim kümesimi yıktı, niçin bana zarar
vermek istedi?
lvan lvanoviç, gözlerini lvan Nikiforoviç'e çevirme
den:
- Ben; hiçbir kötü niyet besleyerek suç işlemedim.
Saygıdeğer soylular, sizin ve Tann'nın önünde ant içerim
ki, ben düşmanıma hiçbir şey yapmadım. Bana niye söv
dü, benim rütbemi, samını niye kirletti?
92
lvan Nikiforoviç :
- lvan lvanoviç, ben size nasıl bir kötülük yaptım? de-
di.
Bir anlaşma dakikası daha; eski düşmanlık sönebilir
di. Hatta, lvan Nikiforoviç, burunotu tabakasını çıkarmak
ve "buyurun" demek için elini cebine attı .
lvan lvanoviç gözlerini kaldırmadan:
- Saygıdeğer beyefendi, burada söylenmesi uygun ol
mayan bir sözcükle rütbemi ve soyadımı aşağılamanız kö
tülük değil midir? diye yanıtladı.
- lvan lvanoviç, izin verirseniz size dostça söyleyeyim,
derken lvan Nikiforoviç, parmağıyla lvan lvanoviç' in düğ
mesine dokundu. "Bu, lvan Nikiforoviç ' in eğilimini tü
müyle gösteriyordu." Siz, hiç önemi olmayan bir şey için
danldınız, size kaz demiştim, onun için . . .
lvan Nikiforoviç, bu sözcüğü söylemekle yapmış ol
duğu dikkatsizliğin farkına vardı; fakat geç kalmıştı. Söz
cük artık söylenmişti. Bütün emekler boşa gitti.
Bu sözcük, tanıksız söylendiği zaman bile lvan lva
noviç kendinden geçmişti. O kadar sinirlenmişti ki, Tanrı
insana bu kadar sinirlenmiş kimseler göstermesin. Şim
diyse, sevgili okuyucular, kendiniz de bir gözünüzde can
landırın, bu öldürücü sözcük lvan lvanoviç' in yanlarında
özellikle kibar görünmek istediği birçok hanımın bulun
duğu bir toplantıda söylenmişti. lvan Nikiforoviç, bu bi
çimde davranmayarak, kaz değil de kuş demiş olsaydı, bel
ki de düzeltme olanağı bulunabilirdi. Fakat, bu yanlış her
şeyi bitirdi.
lvan lvanoviç, lvan Nikiforoviç'e bir bakış baktı; öy
le bir bakış ki ! Eğer, bu bakışa bir yaptırım gücü verilmiş
93
olsaydı, lvan Nikiforoviç'i kül ederdi. Konuklar, bu bakı
şın anlamını anladılar ve onları çabucak ayırdılar. Ve bu,
hiç bir dilenciyi sorular sormadan bırakmayan, yumuşak
lık örneği adam büyük bir öfkeyle, hızla çıkıp gitti. Hırs
lar, böyle sert fırtınalar yaratır!
Tam bir ay lvan lvanoviç'le ilgili hiç bir şey duyulma
dı. Miras kalmış olan sandık açılmıştı ve içinden neler çı
karılmıştı? Gümüş rubleler! Eski, dededen kalma, gümüş
rubleler! Ve bu gümüş rubleler, yazı işleriyle uğraşan kim
selerin kirli ellerine geçti. Dava, Yargıtay'a gitmişti. lvan
lvanoviç, ancak davanın ertesi gün sona ereceğine dair se
vinçli haberi aldığı zaman dünyayı görmeye başladı ve dı
şarı çıktı. Heyhat! O zamandan sonra, Yargıtay on yıl sü
reyle her gün davanın ertesi gün sonuçlanacağını açıkla
dı!
Beş yıl kadar önce Mirgorod kentinden geçiyordum.
Yolculuğum kötü bir mevsimdeydi. Hüzünlü ve rutubetli
havası, çamuru ve sisleriyle güz sürüp gidiyordu. Sürekli
olarak ve durmadan yağan yağmurların oluşturduğu ye
şillikler, yaşlı bir adamın çapkınlık yapması, bir kocakarı
nın gül takması gibi yersiz bir biçimde, tarla ve çayırlan
seyrek bir ağ gibi örtüyordu. O zamanlar, hava beni şid
detle etkiliyor ve hava sıkıcı olduğu zamanlar benim de
içim sıkılıyordu. Fakat, buna karşın, Mirgorod'a yaklaştık
ça yüreğimin şiddetle atmaya başladığını duyumsuyor
dum. Tanrım, ne kadar çok anı var! On iki yıldan beri Mir
gorod'u görmemiştim. O zamanlar burada içten bir dost
luk içinde iki eşsiz dost, iki eşsiz insan yaşıyordu. Birçok
tanınmış insan öldü! Yargıç Demyan Demyanoviç daha o
zaman Tann'nın rahmetine kavuşmuştu; bir gözü kör lvan
94
lvanoviç de sizlere ömür! Büyük caddeye girdik: Her yer
de, tepelerine ot demetleri bağlanmış direkler vardı ; yeni
bir tasanın uygulanıyordu. Birkaç kulübe kaldmlmıştı. Çit
ve parmaklık yıkıntılannın görüntüsü hüzün vericiydi.
Bir bayram günüydü. Hasırla örtülmüş olan arabamı
zın kilisenin önünde durmasını buyurdum ve kimse gör
meden usulca içeri girdim. Kilise boştu ve hemen hemen
hiç kimse yoktu. En dindar kimselerin bile çamurdan kor
karak gelmedikleri belliydi. Sıkıntılı, daha doğrusu bu
üzüntülü günde mumlarda hoşa gitmeyen garip bir durum
vardı; kutsal köşeler karanlık ve üzüntü verici bir durum
daydılar. Dar ve uzun pencerelerin yuvarlak camlanndan,
göz yaşlan gibi yağmur damlacıklan dökülüyordu. Kutsal
köşeye girdim ve saygıya layık, ak saçlı bir yaşlı adama
dönerek:
- Bağışlayın, İvan Nikiforoviç yaşıyor mudur?
Bu anda, kutsal resimlerin önünde yanan kandil daha
canlı bir biçimde parladı ve komşumun tam yüzüne bir ışık
vurdu. Dikkatle bakarak, bu yüzün tanıdığım çizgilerini
gördüm ve çok şaşırdım. Bu İvan Nikiforoviç 'in ta kendi
siydi. Fakat, ne kadar değişmişti!
- Nasılsınız lvan Nikiforoviç? Ne kadar yaşlanmışsı-
nız!
lvan Nikiforoviç:
- Evet, yaşlandım. Bugün Poltava'ya gidip geldim.
- Ne diyorsunuz! Bu kötü havada Poltava'ya mı gitti-
niz?
- Ne yapalım, dava...
Bu sırada ben elimde olmadan içimi çektim.
lvan Nikiforoviç, bu iç çekişimin farkına vardı ve:
95
- Üzülmeyin, gelecek hafta davanın benim kazan
mamla sonuçlanacağı konusunda kesin haber aldım, dedi.
Omuzlarımı silkerek, İvan İvanoviç 'le de ilgili bir şey
ler öğrenmek için ayrıldım.
Birisi bana:
- lvan lvanoviç burada ! Koronun bulunduğu yerdedir,
dedi .
O zaman, zayıfbir beden gördüm. Bu muydu lvan lva
noviç? Yüzü buruşuklarla örtülmüş, saçları tümüyle ağar
mıştı; fakat, kürkü yine eskisi gibiydi. Hali hatırı sorulduk
tan sonra, lvan lvanoviç, şeytan minaresini andıran yüzü
ne her zaman yakışan sevinçli bir gülümsemeyle bana ses
lenerek:
- Size, sevinçli bir haber muştulayayım mı? dedi.
- Ne haberi? diye sordum.
- Davam benim kazanmamla yarın kesin olarak sonuç-
lanacak. Yargıtay'clan kesinlikle duydum.
Daha derin bir iç çektim ve çok önemli bir iş için yol
da bulunduğumdan çabukça esenleşerek arabaya bindim.
Mirgorod'da posta atlan diye tanınan cılız atlar, gri
renkli çamur tabakasına tırnaklarıyla dalarak kulakları tır
malayan bir sesle ilerlediler. Yağmur, arabacı yerinde ha
sırla örtülmüş olarak oturan Yahudi'nin üzerine, bardak
tan boşanırcasına dökülüyordu. Rutubet iliklerime kadar
işlemişti. İçinde, öldürülmüş birinin kendi öte berisini onar
makta olduğu, üzünçlü karakol kulübesi ağır ağır yanımız
dan geçti. Sonra yine, bazı yerleri sürülmüş, kara, bazı yer
leri yeşillenmiş kırlar, ıslanmış alaca kargalar, sürekli
yağan yağmur, ağlayan ışıksız gökyüzü . . . Beyler, bu dün
ya ne kadar can sıkıc ı !
96