You are on page 1of 46

Sosyoloji Kısa Bir Tarihçe:

Sosyologlar, Yaklaşımlar
Öğr. Gör. Anıl Çağlar ERKAN
SOSYOLOJİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
• İnsanlar, binlerce yıldır içinde yaşadıkları grupları ve toplumları
gözlemlemiş ve bu konuda çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir.
• Her ne kadar insan davranışını şekil­lendiren toplumsal etkenlerin
incelenmesi Antik Yunan’a kadar uzansa da bilim olarak sosyoloji
yaklaşık 200 yıl önce ortaya çıkmıştır.
SOSYOLOJİNİN ORTAYA
ÇIKMASINDA ETKİLİ OLAN
FAKTÖRLERİN BAŞLICALARI
• Rönesans ve Reform Hareketleri
• Fransız Devrimi
• Endüstri Devrimi
Rönesans ve Reform Nasıl
Etkilemişlerdir?
• Batı’da 16. yüzyıldan itiba­ren dinsel, siyasal, bilimsel ve felsefi
düşünceler değişmeye başlamış, Rönesans ve Reform hareketlerini
izleyen Aydınlanma Dönemi, Fransız İhtilali’nin ve Endüstri Devriminin
gerçekleşmesinde etkili olmuştur.
Fransız Devrimi Nasıl Etkilemiştir?
• 18. yüzyılın sonlarında yaşanan Fransız Devrimi ile mevcut toplumsal
yapı yıkılmış, kaos ve düzensizlik meydana gelmiş, ‘bireyler Ortaçağ’ın
görece düzenli ve daha huzurlu günlerini arar olmuş­tur’.
Endüstri Devrimi Nasıl Etkilemiştir?
• Endüstri Devrimi ise başta ekonomik ve endüstriyel yapı olmak üzere
aile, eğitim, tabakalaşma gibi toplumun temel kurumlarını ve yapısal
özelliklerini değiştirmiştir.
Bu gelişmeler sonucunda
• Avrupa toplumunda büyük ölçekli değişmeler yaşanmış, laikleşme,
kentleşme ve endüstri­leşme hızlanmış, nüfus artmış, sınıfsal yapı
değişmiş, kısacası yeni bir toplum ya­pısı meydana gelmiştir.
• Yaşanan bu büyük dönüşümle kırsal, bütünleşmiş, dura­ğan toplum
yapısı kentsel, kozmopolit, hızla değişen bir yapıya dönüşmüş;
geleneksel toplumların yerini modern toplumlar almıştır.
• İşte; Sosyolojinin ortaya çıkmasın­daki en büyük etken bu geniş çaplı
değişim ve dönüşümdür.
Düzenin Bozulması ve Sorular
• Toplumsal düzenin bozulmasıyla oluşan kaos ortamında 19.yüzyıl
düşünürleri toplumsal düzenin ye­niden nasıl kurulabileceği sorusu
üzerinde durmuş ve “toplum nedir?”, “toplum neden şu anda var
olduğu gibi yapılanmıştır?”,
• Ayrıca, “toplumlar neden ve nasıl değişir­ler?” gibi sorulara cevaplar
bulmaya çalışmışlardır.
İlk Sosyolojik Analizler
• İlk sosyolo­jik analizler, nelerin ve neden değiştiğini ortaya koymaya ve
gelecekte toplum ya­pısının nasıl olacağını tahmin etmeye çalışan
analizlerdir.
• Bir yandan yaşanan bu değişimler karşısında insanların toplumsal
yaşamla ilişkili sor­dukları ve yanıtlayamadıkları sorular, diğer yanda
bilimsel devrimle birlikte doğa bilimlerindeki gelişmeler ve bilimsel
yöntemin yaygınlaşması, bu sorulara bilimsel yöntemle cevap
bulunabileceği düşüncesini doğurmuştur.
• Yaşanan kaos ortamında sosyolojinin öncüleri top­lumla ilgili sorulara
cevap bulmak için de doğa bilimlerinin kullandığı yöntemlerin
kullanılabileceğini, böylece nasıl doğa bilimciler doğa kanunlarını
ortaya çıkarıyor­larsa, toplumsal yaşamın kanunlarının, yani toplumsal
yapıdaki düzenliliklerin de ortaya konabileceğini düşünmüşlerdir.
• Böylece, yaşanan bu büyük toplumsal dö­nüşümlerin oluşturduğu
soruların bilimsel yöntem kullanılarak cevaplanması çaba­sı, bilim
olarak sosyolojiyi doğurmuştur.
• Auguste Comte, toplumun bilimsel olarak incelenmesini sosyoloji
olarak adlandıran ilk düşünürdür ve bu nedenle sosyoloji­nin isim
babası olarak bilinir.
Sosyolojinin Diğer Bilimlerle İlişkisi
• Sosyoloji-Tarih İlişkisi
• Sosyoloji-Felsefe İlişkisi
• Sosyoloji-Antropoloji İlişkisi (insan kültürlerinin incelenmesidir)
• Sosyoloji-Siyaset Bilimi İlişkisi
• Sosyoloji-Hukuk İlişkisi
• Sosyoloji-Ekonomi İlişkisi
• Vs. vs. vs.
Sosyolojinin Öncü İsimleri
• Auguste Comte
• Emile Durkheim
• Karl Marx
• Max Webber
Auguste Comte (1798-1857)
• Sosyoloji terimini ilk kez kullanan düşünürdür.
• Sosyolojinin isim babasıdır.
• Sosyolojinin toplumu incelerken doğa bilimlerinin yöntemlerini
benimsemesi gerektiğini savunur.
• Bu bağlamda Pozitivist Sosyoloji Geleneğinin en önemli
temsilcilerindendir.
• (Pozitivistler toplumun da, fizik, kimya, biyoloji vs de hakim olan
araştırma yöntemlerince ele alınması gerektiğini savunur).
• pozitivist yaklaşımı benimseyenler, pozitif bilim yöntemleriyle
toplumun yasalarının keşfedileceği, toplumun daha iyi bir gelecek için
yönlendirilebileceği ve daha iyi bir toplumsal yapının inşa edileceği
düşüncesine sahiptirler.
• Bu yönüyle pozitivizm yöntem olarak toplumsal mühendislik
yaklaşımını benimser. Makinelerin kurgulanıp, kusursuz bir şekilde
çalıştırılması gibi, sosyolojik yöntemle işleyiş yasaları keşfedilmiş
toplumun da tıpkı bir makine gibi kusursuz bir şekilde
işletilebileceğine/yönlendirilebileceğine inanırlar.
• Comte, sanayi devriminin etkilerinin en yoğun olduğu 1800'lü yıllarda
yaşamıştır.
• Bir yanda sanayi devrimi diğer yanda Fransız İhtilali'nin Fransa'da
yarattığı siyasal karışıklıklarla karşı karşıya gelmiştir. Bu kaos içerisinde
toplumsal düzenin nasıl sağlanacağı üzerinde araştırmalar yapmış,
öneriler ortaya koymuştur.
Comte Çalışmalarında Toplumu Farklı
İki Boyutta Ele Alır
• 1. Toplumsal Statik
• Toplumun ele alındığı dönemdeki yapısının ve yapısal unsurlarının
incelenmesini içerir. Toplumsal yapının temelinde yer alan kurumlar ve bu
kurumların işleyişi, bunlarda yaşanan çözülmeler ve kurumların birbirleriyle
etkileşimi incelenir. Bir yönüyle toplumun röntgeninin çekilerek, sorun ve
önerilerin ortaya konmasını içerir.
• 2. Toplumsal Dinamik
• Toplumun tarihsel süreç içerisinde geçirdiği gelişimin ve aşamaların analizini
içerir.
• Toplumsal statik, bir toplumu statik olarak ele alıp, toplumun o anki
resmini çekip, sorunları ve önerileri ortaya koyarken, toplumsal
dinamik, toplumu tarihsel ilerleme sürecinden ele alarak toplumsal
değişmenin genel çerçevesini ortaya koymaya çalışır.
Üç Hal Yasası
• Comte, toplumların tarihsel gelişimiyle ilgili olarak üç hal yasasını
ortaya koyar.
• Her toplumun özellikle düşünsel gelişiminin birbirini izleyen üç
aşamadan geçtiğini belirtir;
• Teolojik Aşama
• Metafizik Aşama
• Pozitif Aşama
Teolojik Aşama
• Olayların dinsel ve doğaüstü nedenlerle açıklandığı döneme karşılık
gelir.
• Toplumsal alanda yaşanan sarsıcı felaketlerin ya da mutlu olayların
arkasında tanrılar ve dinsel güçler bulunmaktadır.
• Bu dönemde insanlar bir faaliyette bulunacağı zaman dinsel işaretleri
de dikkate alırlar.
Metafizik Aşama
• Olayların arkasında yatan nedenlerin metafizik ve soyut güçlerle
açıklanmaya çalışıldığı dönemdir.
Pozitif Aşama
• Olayların bilimsel düşünce yöntemleri ve akılla açıklanmaya çalışıldığı
dönemdir.
• Olaylar arasındaki ilişkilerin nedenleri bilimsel yöntemlerle ortaya
konulur.
• Comte, her toplumun benzer şekilde üç aşamadan geçtiğini belirtir.
Bütün toplumlar için genelleme içeren makro bir yaklaşım ileri sürer.
• Yaklaşımı, ilerlemeci tarih anlayışına sahiptir. (İnsanlık tarihi,
dönemlere ayrılmıştır ve ilkellikten dünya cennetine doğru gidiş
halindedir).
• Pozitif düşüncenin gelişimi, toplumsal hayatın merkezine
yerleşmesiyle birlikte içinde yaşadığı dönemdeki kaosun azalacağına
ve toplumsal düzenin sağlanacağına inanmaktadır.
• Comte, kendisinden önce belirtilen ama kimsenin ciddi olarak kurma
işine girmediği sosyolojiyi kurmakta ilk cesaretli adımı atmıştır.
• Sabırla, kuramsal çalışmalarla sosyolojiyi tamamlamaya çalışmış, bu
yönüyle sosyolojinin ilk sistemcisi olmuştur.
Karl Marx (1818-1883)
• Sosyolojide on dokuzuncu yüzyılda Karl Marx ta­rafından geliştirilen ve
tarihsel materyalizm olarak bilinen teorinin önemli bir et­kisi olmuştur.
• Marx, görüneni değil görünenin ardında yatan toplumsal dinamikle­ri
açığa çıkarmayı amaçlayan eleştirel bilim yaklaşımına yakın bir bilim
anlayışına sahiptir.
• Marx’ın ünlü Alman filozof Hegel’in idealist felsefe geleneği içinde
yetiştiği ancak kendisinin daha sonra bu felsefeyi materyalist bir tarih
felsefesine çevirdiği savunulur.
• Marx’ın materyalist tarih felsefesine göre insanların varlıklarını bilinçle­
ri belirlemez aksine toplumsal varlıkları bilinçlerini belirler.
• Marx’a göre insan yaşayabilmek için öncelikle yiyecek, giyecek,
barınacak yer ve benzeri materyal şeyler üretmek zorundadır.
• Ancak Marx’a göre insan bunu ancak toplumsal emek aracılığı ile
yapabilen ve bu sayede hem kendini hem de toplumu üretebilen
sosyal bir varlıktır.
• Marx özellikle üretim üzerinde yoğunlaşır.
• Buna göre tarihsel süreç içerisinde toplumsal yaşamlarını üretmek amacıyla
üretim sürecine katılan insanlar arasında Marx’ın adına üretim ilişkileri
(mülkiyet ilişkile­ri) dediği bazı toplumsal ilişkiler gelişir.
• Üretim ilişkileri oldukça önemli olup üretim araçlarına sahip olanlar ve
olmayanlar şeklinde, iki temel ve karşıt çıkarlara sahip, toplumsal sınıf ilişkileri
şeklin­de belirginleşir.
• Başka bir ifadeyle üretim sürecine katılan sosyal gruplar arasında üretim
ilişkilerinden kaynaklanan çıkar farklılıkları ve çıkar çatışmaları oluşur.
• Bu bakımdan Marx için tarihsel süreç içerisinde ilkel komünal olarak
adlandır­dığı toplum hariç bütün toplumlar, üretim araçlarına sahip
olan ve olmayan iki te­mel sınıfa bölünmüş sınıflı toplumlardır.
• Üretim araçlarına sahip olan sınıf, bu du­rumun sağladığı avantajla
siyasal ve benzeri güç çeşitlerini de tekelleştirerek top­lumda gerçek
yönetici sınıfa dönüşür ve güç sahibi olmayan diğer sınıf üzerinde
egemenliğini oluşturur.
• Bu nedenle Marx temel toplumsal sınıflar olarak tanımla­dığı bu iki
sınıf arasındaki ilişkileri sömürüye dayalı ve çelişkili ilişkiler olarak
tanımlar ve sınıf çatışmasını toplumdaki diyalektik değişmenin temeli
olarak görür.
• Marx toplum analizinde aynı zamanda alt yapı ve üst yapı şeklinde bir
ayırıma da gider.
• Alt yapı ekonomik yapıdan oluşur.
• Üst yapı ise hukuk, siya­set, din, aile ve ideolojilerden oluşur.

• Ona göre bir toplumu oluşturan ekonomik alt yapı ile üst yapı arasında
karşılıklı etkileşime dayalı ilişkiler vardır.
Marx’ın Katkısı ve Eleştirilen Yönü
• Marx’ın tarihi farklı üretim biçimlerinin ve üretim ilişkilerinin gelişim
tarihi ola­rak ele alan tarihsel materyalist yaklaşımı sosyoloji biliminin
gelişimine son dere­ce önemli bir katkı sağlamıştır. Ancak bazı
çevrelerde Marx tarihin materyalist açı­dan kavranışında ekonomik
faktörlere aşırı derecede önem atfettiği gerekçesi ile yoğun eleştirilere
maruz kalmıştır.
Emile Durkheim (1858-1917)
• Durkheim çalışmalarında sosyolojinin bir bilim dalı olarak sınırlarının
neler oldu­ğu ve kapsamına giren olguların hangi yöntemle incelemesi
gerektiği konusuna, kendisinden önce gelen sosyologlardan çok daha
fazla ağırlık vermiştir.
• Bu neden­le, Durkheim sosyolojinin en önemli kurucularından birisi
olarak kabul edilir.
• Durkheim toplumu bir bütün oluşturmak amacıyla farklı işlevler
üstlenmiş par­çalardan oluşan biyolojik bir organizmaya benzetir.
• Bu açıdan da toplumun onu oluşturan bireylere indirgenemeyecek
nitelikte bağımsız bir gerçekliği olduğunu düşünür.
• Durkheim çalışmalarında toplumun bireylerden bağımsız bir gerçekliği
olduğunu savunmakla kalmaz ayrıca bireylerin üstünde (yani
bireylerden daha önemli) ve üzerinde bir gerçekliği olduğunu da
savunur.
• Toplumun bireyler üze­rinde kolektif nitelikteki toplumsal olgular
(gerçeklikler) aracılığı ile yaptırım gü­cüne sahip olduğunu vurgular.
• Durkheim’a göre kolektif nitelikleri ve bireylerin dışında gerçeklikleri
olan toplumsal ol­gular bireyler üzerinde baskıcı ve sınırlandırıcı bir
güce de sahiplerdir.
• Bu nedenle toplumsal olguları sosyolojinin çalışma nesnesi olarak
tanımlar.
• Durkheim için toplumsal olguların toplumun sürekliliğinin sağlanması
açısın­dan önemli işlevleri bulunmaktadır.
• Bu bakımdan bir toplumda belirli bir düzeyi aşmamak kaydıyla suç ve
ceza dahi toplumsal olarak kabul edilebilir davranışların sınırının
belirlenmesi açısından işlevsel olgulardır.
• Yöntemsel açıdan Durkheim toplumsal yaşamın incelenmesinde doğa
bilimsel yöntemleri benimseyen Comte’a benzer bir pozitivist yöntem
benimser.
• Durkheim İntihar adlı ünlü çalışmasında psikolojik nedenlere bağlı
bireysel bir eylem gibi görünen intiharın bile aslında nasıl toplumsal
nedenlere bağlı bir top­lumsal olgu olduğunu intihar oranlarındaki
değişmeleri inceleyerek kanıtlamaya çalışır.
• Buna göre farklı toplumsal koşullara sahip gruplarda intihar oranları
da farklılaşmakta ve özellikle hızlı toplumsal değişmelerin yaşandığı
dönemlerde inti­har oranları değişmektedir.
• Bu da intiharın toplumsal nedenlere bağlı bir toplum­sal olgu olduğunu
göstermektedir.
• Durkheim intiharı bütünleşme ve düzenleme şeklinde iki bağımsız
değişkenle açıklar.
• Bir toplumda her iki değişkenin aşırı dü­zeyde ya da yetersiz düzeyde
bulunması intihara yol açar.
Toplumsal Bir Olgu Olarak İntihar
• Durkheim’ın intihar teorisi, bireysel gibi görülen bir eylemin arkasında
yatan toplumsal unsurların anlaşılması açısından son derece
önemlidir.
• Durkheim'a göre 4 intihar türü bulunmaktadır:
• Bencil İntihar
• Toplulukçu İntihar
• Anomik İntihar
• Kaderci İntihar
Bencil İntihar
• Kişinin içinde yaşadığı grupla bağların kopması ve yalnızlaşma sonrası
ortaya çıkan intihar türüdür.
• Bekarlar arasında intihar oranının daha yaygın olması buna örnek
olarak verilebilir.
• Günümüzde toplumsal bağların koptuğu, yalnızlaşmanın giderek
arttığı refah düzeyi yüksek Kuzey Avrupa ülkelerinde daha sık görülen
intihar tipidir.
Toplulukçu İntihar
• İçinde yaşanılan toplum ve grup değerlerinin kişide çok baskın olması,
topluma aşırı bağlılık sonucunda bir başarısızlık halinde yaşanan utanç
duygusu nedeniyle gerçekleştirilen intihar türüdür.
• Savaşta başarısız olan bir komutanın intiharı, yaptığı bir köprünün
çökmesi sonrasında yaşadığı utanç duygusuyla intihar eden Japon
mühendisin davranışı toplulukçu intihara örnek olarak verilebilir.
Anomik İntihar
• Hızlı toplumsal/ kültürel/ ekonomik değişim süreçlerinde özellikle öne
çıkan, kişiyi topluma bağlayan normların işlevini yitirmesi, kişinin yeni
oluşan yapıya adapte olamaması sonucunda ortaya çıkan intihar
türüdür.
• Sanayileşme sürecinde yaşanan değişimlere ayak uyduramayanların,
1929 dünya ekonomik krizinden etkilenenlerin, 1980'li yılların
sonlarında Rusya'da yaşanan toplumsal ve ekonomik değişim
sürecinde değişimden zarar gören kesimlerin intiharlarını buna örnek
olarak verebiliriz.
• Kriz dönemlerinde intiharların sayısında önceki dönemlere göre büyük
artışlar gözlenmektedir.
Kaderci İntihar
• Son derece zor şartlarda yaşayan ve bu şartları değiştiremeyecek
kişilerin gerçekleştirdiği intihar türüdür.
• Köle olan ve bu durumu değiştirme umudu olmayanların ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ataerkil yapıda hiçbir söz hakkı
bulunmayan kadınların başlarına gelecek durumu
değiştiremeyeceklerini anladıklarında gerçekleştirdikleri intihar
eylemleri bu intihar türüne örnek verilebilir.
Max Weber (1864-1920)
• Max Weber, sosyoloji geleneğinde Marx ile birlikte en köklü izleri
bırakan Alman sosyologtur.
• Hukuk ve ekonomi tarihi eğitimi görmüş, değişik üniversitelerde
profesör olarak dersler vermiştir.
• Çalışmalarını özellikle kapitalizmin gelişimi ve modern toplumun
özellikleri üzerine yoğunlaştırmıştır
• Onu sosyoloji tarihinde eşsiz bir konuma getiren toplumsal eylem
üzerindeki analizleri olmuştur.
• Max Weber, toplumsal eylemler ve bu eylemleri belirleyen faktörler
konusunda, bütün sosyoloji tarihini ve kendisinden sonraki
sosyologları etkileyen öncü çalışmalarda bulunmuştur.
• Weber’e göre bireyler özgürce eyleme ve geleceği biçimlendirme
gücüne sahipti. Durkheim ile Marx'ın inandıkları gibi yapıların
bireylere dışsal ya da onlardan bağımsız olduklarına inanmıyordu.
Bunun yerine, toplumdaki yapılar, yapıların karmaşık bir etkileşimi
tarafından oluşturulmaktaydı. Sosyolojinin ödevi, bu eylemlerin
gerisindeki anlamları anlamaktı.
• Ödev

• Weber’in Bürokrasi yaklaşımını araştırınız…

You might also like