You are on page 1of 4041

Byk Trke Szlk

Srm No: 1.0 A klama Farabi

(veya a z n n iine) bakmak * ne syleyece ini beklemek. * onun szne gre davranmak. ... (bir) hl almak * bir duruma gelmek. ... canl s * d kn. ... damgas n vurmak * (biri iin) kt bir yarg ya varmak. ... -e kuvvet * herhangi bir eye a rl k verildi inde kullan l r. ... f r n ekmek yemesi lz m * bir duruma eri mek iin pek ok emek vermesi, al mas gerekir. ... gzyle bakmak * yerine koymak. ... ile beraber * ile birlikte. ... kim ... kim * yak t r lan eyin uygunsuzlu unu belirtmeye yarar. ... olsun, ... olsun, * sz geen her ey. ... ss vermek * gere e ayk r olarak, kendisinde veya herhangi bir eyde stn bir nitelik veya de er varm gibi gstermek. ... ziyafeti ekmek * herhangi bir eyi en iyi biimde ba armak, herhangi bir ynyle doyurmak. ...-a veya ...-e gelince * s ra gelince anlam na gelerek bir konu bittikten sonra sz ba ka bir konuya geirmeye yarar. * ayr cal k gsteren bir d nceye geildi ini anlat r. ...-a, ...-ya getirmek * birini bir duruma getirerek istedi i gibi davranmak. ...-den eylemek * yoksun b rakmak. ...- nda / ...-inde de il * bir eyin sylenen niteli ine nem vermeyi anlat r. ...i tutmak * bir i i yapaca ve grece i o zamana rastlamak. ...ikinci plna d mek * bir kimsenin veya toplulu un gznde eski nemini, de erini yitirmek.

...ile beraber * -d / -di i anda. * -dan / -den ba ka. * -d / -di i hlde. ...-mas yla, ...-mesi bir olmak * ayn anda, abucac k, birden. ...maya veya ...meye grsn (veya gr) * sz konusu fiilin do uraca sonuca kesinlik kazand rmak iin kullan l r. ...n n resmidir... * bir durumun olaca kesin ve bellidir. 19 May s 30 A ustos * Zafer Bayram . a a * (a:) a ma, hat rlama, sevinme, ac ma, zlme, k zma gibi duygular glendirir, cmlenin ba nda veya sonunda kullan l r. a/e * ekimli fiilin sonuna gelerek anlam peki tirir. -a- / -e-a / -e -a / -e * simden fiil treten ek. * Ynelme durumu eki: da a, eve, yola, ne. nl ile biten isimlerden sonra araya y sesi girer. * Seslenme bildirir.

* Fiilden zarf treten ek: yaza yaza, gide gide, ko a ko a, d e kalka, gle oynaya. nl ile biten fiillerden sonra araya y sesi girer: ya aya ya aya, bekleye bekleye, okuya okuya, yrye yrye. Bu ek gre, kala, gee, sapa rneklerinde kal pla m t r. a, A

* Trk alfabesinin birinci harfi, ses bilimi bak m ndan kal n nllerin dz ve geni olan n gsterir. * Nota i aretlerini harflerle gsterme ynteminde l sesini bildirir. * Su. * Ynden, dvlerek yap lan kal n ve kaba kuma . * Bu kuma tan yap lm yakas z ve uzun stlk. * Bu kuma tan yap lm olan. * Eskiden dervi lerin giydi i abadan yap lm , n a k h rka. * Abla. * Anne.

ab aba

aba alt ndan de nek (sopa) gstermek * yumu ak grnmekle birlikte yine de gzn korkutmak. aba gibi * (kuma iin) kaba ve kal n.

aba gre i * Aba giyilerek ve bele ku ak ba lanarak yap lan bir tr gre . aba vakti yaba, yaba vakti aba * ki i, ihtiyalar n vaktinden nce ve ucuz oldu u zaman kar lamal d r. abac * Aba yapan veya satan kimse. * Abadan giyecek yapan veya satan kimse. * Bedavac , asalak. abac kebeci, ara yerde sen neci? * "anlamad n bu i e ne kar yorsun?" anlam nda kullan lan bir sz. abac l k * Aba yapma veya satma i i. * Abadan giyecek yapma veya satma i i. abad * Kal nca ve a k saman renginde, yar mat bir yaz k d tr. abajur * I bir yere toplamak, do rudan do ruya gzlere vurmas n nlemek iin kullan lan lmba siperi. * Genellikle zeri siperli masa lmbas veya ayakl lmba. * Abajur yapan veya satan kimse.

abajurcu

abajurculuk * Abajurcunun i i veya mesle i. abajurlu abaks * Say boncu u, rk. abal * Abas olan, aba giymi olan. * Abajuru olan.

aband rma * Aband rmak i i. aband rmak * Bir kimsenin bir yere abanmas n sa lamak. * Bir hayvan yere ktrmek. abandone * Dv emeyecek duruma gelen (boksr). abandone etmek * dv emeyecek duruma getirmek. abandone olmak * dv emeyecek duruma gelmek. aban * Sar mt rak dall nak larla i lenmi bir tr beyaz, ipek kuma . * Bu kuma tan yap lm . * Abanmak i i.

abanma

abanmak

* E ilerek bir eyin, bir kimsenin zerine kapanmak. * Bir yere veya bir kimseye yaslanmak, dayanmak. * Bir eyin veya bir kimsenin zerine kp ullanmak. * Birine yk olarak onun s rt ndan geinmeye bakmak. * Abanozgillerin a r, sert ve siyah renkli tahtas .

abanoz

abanoz gibi * ok sert. abanoz kesilmek * sertle erek dayan kl l artmak. * kirden matla mak, rengini kaybetmek. abanozgiller * ki eneklilerden, s cak lkelerde yeti en ve kerestesine abanoz denilen bir bitki familyas . abanozla ma * Abanozla mak durumu alma. abanozla mak * A a ve benzeri maddeler uzun sre suda kalarak kararmak. * (insan) uzun sre gne te kalarak kararmak, yanmak. abart abart c * Bir eyi oldu undan byk veya ok gsterme huyunda olan (kimse), abartmac , mbal ac . abart c l k * Abart c olma durumu, abartmac l k, mbal ac l k. abart l * Oldu undan fazla gsterilen, mbal al . * Abartma, mbal a.

abart lma * Abart lmak i i. abart lmak * Abartmak i ine konu olmak, mbal a edilmek. abart s z abart abartma * Oldu undan fazla gsterilmeyen, mbal as z. * Abartmak i i veya biimi. * Abartmak i i, mbal a.

abartmac * Abart c , mbal ac . abartmac l k * Abart c l k, mbal ac l k. abartmak * Bir eyi oldu undan byk veya ok gstererek anlatmak, mbal a etmek.

abartmal * Abart lm , mbal al . abartmas z * Abart lmam , abartmadan, mbal as z. abas z aba o * Alt, alttaki, a a . * Gemiyi ba tan veya k tan halatla karaya ba lama. abat * Bay nd r, mamur. * en, rahat. abat etmek * mamur etmek, rahata kavu turmak, zenginle tirmek, gnendirmek. abat eylemek * abat etmek. abat olmak * mutlu olmak, rahata kavu mak, gnenmek. abay sermek * bir yere teklifsizce yerle mek. abay yakmak * gnl vermek, tutulmak, k olmak. Abaza Abazaca abazan * Kuzeybat Kafkasya'da ya ayan bir halk ve bu halka mensup olan kimse. * Abazalar taraf ndan kullan lan dil. * Karn a olan (kimse). * Uzun sre kad ns z kalan (erkek). * Abas olmayan, aba giymemi olan.

abazan kalmak * uzun sre cinsel ili kide bulunmamak, kad ns z kalmak. abazanl k * Abazan olma durumu. Abbas yolcu * yola kacak kimse. Abbas * Abbas bin Abdlmuttalib soyundan gelen, Ba dat merkez olmak zere n Asya ve Kuzey Afrika'da 7501258 tarihleri aras nda hkm sren slle. abd * Kul. * Kle. * Safevler devrinde ran'da ya ayan Trk oymaklar ndan biri.

Abdal

* Anadolu'da ya ayan birtak m oymaklara verilen ad. abdal * Eskiden baz gezgin dervi lere verilen ad. * Dilenci k l kl , st ba peri an kimse. * Bkz. aptal. abdala malm olur * bir eyin olaca n nceden sezen kimseler iin aka yollu sylenir. abdall k * Abdal olma durumu. abdest * Mslmanlar n, baz ibadetleri yapabilmek iin el, a z, burun, yz, kol, ayak y kama ve ba a, enseye slak el gezdirme, kula temizleme biiminde yapt klar ar nma. * drar yapma ve kal n ba rsa bo altma. abdest almak * abdest yoluyla ar nmak. * namaz k lmak iin gerekli y kama kurallar n yerine getirmek. abdest bozmak * ayak yoluna gitmek. abdest bozulmak * yeniden abdest alma gere i ortaya kmak. abdest tazelemek * yeniden abdest almak. abdestbozan * eritgillerden, vcudu yass , birbirine kenetlenmi bo umlar bulunan ve baz s metrelerce boyda olan bir ba rsak asala , tenya, erit. abdestbozan otu * Glgillerden, siyah ve ye il boya kar lan bir bitki (Poterium spinosum). abdesthane * Abdest bozacak yer, ayak yolu, tuvalet. abdesti gelmek (veya olmak) * abdest bozmaya ihtiya duymak. abdesti kamak * abdest bozma ihtiyac varken yok olmak. abdestinde namaz nda * dindar. abdestinden phesi olmamak * yapt i te kusuru olmad n kesin olarak bilmek. abdestini vermek * azarlamak. abdestli abdestlik * Abdest alm bulunan veya abdesti bozulmam olan. * Abdest al nacak yer. * Abdest al n rken giyilen ve kolsuz h rkaya benzeyen bir tr giyecek.

* Abdest almaya yarayan. abdestsiz * Abdest almam veya abdesti bozulmu olan. abdestsiz yere basmamak * din buyruklar na titizlikle uymak. abdiciz * Alak gnlllk bildirmek zere "ben" yerine kullan l r.

abdlleziz * Akdeniz blgesinde ve Afrika'da yeti en ok y ll k ve otsu bir bitki (Cyperus esculentus). * Bu bitkinin yemi gibi yenilen, tatl ve ya l rn. abece * Bkz. alfabe.

abece s ras * Bkz. alfabe s ras . abecesel * Bkz. alfabetik.

aberasyon * Sap n. abes * Akla ve gere e ayk r . * Gereksiz, lzumsuz, yersiz, bo .

abes bulmak * gereksiz, sama saymak. abes kamak * uygunsuz d mek. abesle u ra mak (veya abesle i tigal etmek) * yersiz, yarars z eylerle vakit ldrmek. abeslik ab hayat * Abes olma durumu. * Efsanelere gre ien kimseye lmszlk sa layan bir su, bengi su.

ab hayat imi * ya ok ilerlemi oldu u hlde gen grnen (kimse). ab kevser * Cennette bulundu una inan lan Kevser rma n n ad . ab ru * Yz suyu. * Irz, namus, eref, haysiyet. * An t.

abide

abidele me * An tla ma.

abidele mek * An tla mak. abidele tirme * An tla t rmak i i. abidele tirmek * An tla t rmak. abidemsi abidev abis abiye * Bayanlar n zel gecelerde giydi i k giysi veya tuvalet. abla * Bir kimsenin kendinden byk olan k z karde i. * Byk k z karde gibi sayg ve sevgi gsterilen k z veya kad n. * Genel ev veya randevu evi i letmecisi kad n, aa, mama. * Yayvan ve dolgun yz veya yz byle olan (kimse). ablaka ablakl k ablal k * Ablak gibi, ablak tarz nda. * Ablak olma durumu. * Abla olma durumu. * An t benzeri. * An tla ilgili, an tsal, an ta benzer, an t gibi. * Okyanuslar n ok derin yeri ve daha zel olarak, gne n n eri emedi i kesim.

ablak

ablal k etmek * abla gibi yak n ve koruyucu davran ta bulunmak. abltif ablatya abli * kma durumu. * Uzunlu u 150, geni li i 4-10 kula olan bir bal k a . * Yar m serenleri sa a, sola veya ortaya evirmek iin bunlar n ucuna ba l bulunan donan m.

abliyi ka rmak (veya b rakmak) * a rmak, so uk kanl l n yitirmek, ipin ucunu ka rmak. abluka * Bir lkenin veya bir yerin d dnya ile olan her trl ba lant s n kuvvet kullanarak kesme, ku atma, ihata.

abluka alt nda tutmak * ablukay devam ettirmek. abluka etmek * genellikle denizden ku atmak. * etraf n evirmek, bulundu u yerden ay rmak.

ablukaya almak * Bkz. abluka etmek. ablukay kald rmak * abluka karar ndan ve uygulamas ndan vazgemek. ablukay yarmak * abluka blgesini zor kullanarak yar p gemek. abone * nceden demede bulunarak sreli yay nlara al c olma i i. * Pe in para ile bir eye belli bir sre iin al c olan kimse. * Bir yere gitmeyi al kanl k hline getirmek. abone etmek * pe in para ile belli bir sre iin bir eyi srekli olarak almay sa lamak. abone olmak * pe in para ile belli bir sre iin bir eyi srekli olarak almay nceden stlenmek. abone yapmak * abone olmay sa lamak.. abonelik * Abone veya aboneler iin kullan labilecek kadar olan.

abonman * Bir sat c veya kamu kurulu u ile al c lar aras nda yap lan anla ma. aborda * Bir deniz teknesinin ba ka bir tekneye, bir iskeleye veya bir r ht ma yan n vererek yana mas . aborda etmek * (gemi iin) yanlamas na yana mak. abra * Bozuk teraziyi dengelemek iin hafif gelen kefeye konulan ta , demir, ivi gibi a rl k, dara. * Bir de i toku ta ste verilen ey.

abrakadabra * Eski a larda baz hastal klara iyi geldi ine inan lan byl sz. * Sihirbazlar n s ka kulland byl sz. abrama abramak abra * Alaca benekli. * (bitki yapraklar nda) Klorofil azl ndan dolay a k renkte lekeleri olan. * illi, opur yzl, a k renk gzl, apar. * Deseni ve atk s bozuk hal . * arp k, e ri, dzgn olmayan. * Ters, kaba, grgsz. abril * Nisan, april. abstraksiyonizm * Abramak i i, idare. * (deniz ta tlar iin) Ynetmek, idare etmek.

* Bkz. soyutuluk. abstre * Soyut, somut kar t , mcerret. abstre say * Bkz. soyut say . absrt * Sama.

absrt tiyatro * Bkz. sama tiyatro. abu * a ma ve korku bildirir. abuhava * klim.

abuk sabuk * Akla, mant a uymayan, d nmeden sylenen, sama sapan (sz). abuk sabuk konu mak * sama sapan sz sylemek. abuk sabukluk * Ciddiyetsizlik, samal k. abuli abullabut * sten yitimi, irade kayb . * Hantal, kaba ve anlay s z (kimse). * Biimsiz ve kt giyinen, giyimine zen gstermeyen (kimse).

abullabutluk * Abullabut gibi davranma, abullabut olma durumu. abur cubur * S ras , tad , yarar gzetilmeksizin rastgele yenilen eyler. * e yaramayan, bo . abus * As k suratl , somurtkan (kimse). * Somurtkan, at k, as k (yz). * Niteli i bilinmeyen, garip, acayip. * Aktinyum'un k saltmas . * Merak, karars zl k veya ku ku anlat r.

Ac acaba

-acak / -ecek * Fiil ekim eki (gelecek zaman eki). * Fiilden isim ve s fat yapma eki. Acar * Gneybat Kafkasya'n n Trkiye s n r na yak n blgesinde ya ayan bir halk. acar

* At lgan, gz pek, yi it, kabaday , y lmaz, kab na s maz. * Gl ve becerikli, evik, enerjik. * Yeni. Acara * Bkz. Acar.

acarla ma * Acarla mak i i. acarla mak * Acar duruma gelmek. acarl k * Acar olma durumu.

acayibine gitmek * yad rgamak, tuhaf na gitmek. acayip * Sa duyuya, grene e, ola ana ayk r , a lacak, a maya de er, garip, tuhaf, yad rganan, yabans . * a ma anlat r.

acayip olmak * yad rganacak bir duruma girmek. acayiple me * Acayiple mek durumu. acayiple mek * Ba kala mak, yad rganacak bir duruma girmek. acayiple tirme * Acayiple tirmek i i. acayiple tirmek * Acayip, yad rganacak bir duruma getirmek. acayiplik * Acayip olma durumu, yabans l k, gariplik, tuhafl k. accelerando * Paran n al n rken gittike h zlanaca n anlat r. acele * abuk davranma zorunlulu u, ivedi, ivecenlik. * Vakit geirmeden, tez olarak.

acele acele * abuk abuk, h zl olarak, byk bir abuklukla. acele etmek * abuk davranmak, ivmek. * tel etmek, sab rs zlanmak. acele i e eytan kar r * d np ta nmadan, ivedi olarak yap lan i ten iyi sonu beklenmemesi gerekti ini anlat r. aceleci * Tez i gren, abuk davranan, tel l , ivecen. acelecilik

* Aceleci olma durumu, ivecenlik. acelele tirme * Acelele tirmek i i. acelele tirmek * abukla t rmak. aceleye gelmek * abuk yap ld iin gereken zen gsterilmemi olmak. aceleye getirmek * zaman darl ndan yararlanarak birini aldatmak veya bir i i stnkr yapmak. Acem * ranl . * ran'a zg. * ran lkesi. acem * Trk mzi inde mi notas na yak n bir perde.

Acem halay * Gney Anadolu yresinde oynanan bir halk oyunu. Acem k l c gibi * hem birinden yana, hem ona kar olabilen. Acem llesi * Ta k rangillerden, turuncu ve sar renkte iekli, y ll k ve ok y ll k trleri olan, tohumla saks da ve tarlada retilebilen bir ss bitkisi, gne topu. Acem pilv * Safran ve zencefil ile yap lan ran usul bir pilv e idi. acema iran * Klsik Trk mzi inde kullan lan et makamlar ndan biri. acemborusu * Canl k rm z iekler aan bir ss bitkisi (Bigonia radicams). acembuselik * Klsik Trk mzi inde kullan lan birle ik bir makam. Acemce acemi * Farsa. * Bir i in yabanc s olan, eli i e al mam , bir i i beceremeyen. * inde, mesle inde ilerlememi . * Bir yerin, bir eyin yabanc s . * Saraya yeni al nm cariyelere verilen ad.

acemi a as * Hareme yeni al nan cariyelerin a as . acemi aylak * Tecrbesiz, toy, beceriksiz. acemi er * Askere yeni al nan ve e itim dnemini henz tamamlamam er.

acemi oca * Osmanl ordusuna kap kulu eri yeti tirmek iin kurulan okul. acemi o lan * Yenieri oca nda yeti tirilmek zere tutsaklardan veya dev irme yoluyla Hristiyanlardan toplanan ocuk. acemice * Toyca, beceriksizce. acemile me * Acemile mek durumu. acemile mek * Beceriksizlik gstermek, bocalamak. acemilik * Acemi olma durumu, aceminin ekingenli i ve rkekli i, acemice davran , toyluk.

acemilik ekmek * henz al mad bir i te zorluk ekmek, bocalamak. acemilik etmek * d ncesizce hareket etmek, acemice davranmak. acemkrdi * Klsik Trk mzi inde birle ik bir makam. acemle me * Acemle mek durumuna gelmek. acemle mek * Kltr ve medeniyet bak m ndan ran' veya ran halk n rnek almak. * Kendini ranl gibi hissetmek veya ranl gibi davranmak. acemle tirme * Acemle tirmek i i. acemle tirmek * Kltr veya medeniyet bak m ndan ran' veya ran halk n rnek ald rmak, Acem kltrn yayg nla t rmak. acente * Bir kurulu un mal veya ticar i lerini kazan kar l nda yrten ticarethane. * Vapur ortakl veya banka ubesi. * Bir kurumun veya ubelerinin ba nda bulunan kimse. * Bir kurulu a ba l olmaks z n szle meye dayanarak belirli bir yer ve blge iinde srekli olarak ticarethane veya i letmeyi ilgilendiren i lerde arac l k eden, bunlar o i letme ad na yapan kimse. acentelik * Acentenin yapt i . * Acente kurulu u. * Acaba. * Acizler, gszler, eli ermezler, d knler. * Tat alma organ nda baz maddelerin b rakt yak c durum, tatl kar t . * Tad bu nitelikte olan. * Keskin, ho a gitmeyen, iddetli.

acep aceze ac

* Renk iin, koyu. * A r , sanc . * D ar dan gelen bir etki ile d organlarda birdenbire olu an ve o etkilerin kalkmas ile duyulan rahats zl k, st rap. * K r c , zc, incitici, dokunakl , korkun. * lm, yang n, deprem gibi olaylar n yaratt znt, keder, elem. * Ac olarak, ac vererek, ac duyurarak, znt iinde. * Dokunakl , k r c , zc olarak, znt iinde.

ac ac

ac a a

* Sedef otugillerden, s cak lkelerde yeti en, kabu u ve odunu hekimlikte kullan lan kk bir a a, kavasya (Quassia amara). ac badem * Glgillerden bir meyve a ac (Amygdalus amara). * Bu a ac n ac mt rak, keskin kokulu meyvesi. ac badem kurabiyesi * rmik ve ekerle yo rularak zerine ac badem konduktan sonra f r nda pi irilen bir e it kurabiye. ac bakla * Baklagillerden, ac olan taneleri suda tatl la t r larak yenilen otsu bir bitki, Yahudi baklas (Lupinus termis). ac bal ac bal k amarus). ac ceviz * Deli bal. * Sazangillerden, Avrupa'da ve lkemiz gllerinde ya ayan, 8-10 cm uzunlu unda bir bal k, grdek (Rhodeus

* Genellikle Kuzey Amerika'da yeti en, gzel grn l bir ceviz tr.

ac ekmek (veya duymak) * a r , s z duymak. * zlmek, znt iinde kalmak. ac i dem * Zambakgillerden, 10-30 cm boyunda, erit yaprakl ve a k renk iekli, tohumlar romatizma tedavisinde kullan lan zehirli bir i dem tr, gz i demi (Colchicum autumnale). ac elma * Bkz. ebucehil karpuzu.

ac gelmek * dokunakl , k r c , zc gelmek. ac grm * kt gnler ya am . ac h yar * Bkz. ebucehil karpuzu.

ac karpuz * Bkz. ebucehil karpuzu. ac kavak * Da kava veya titrek kavak (Populus tremula). ac kavun

* Bkz. e ek h yar . ac kk * Lo usa otu kklerinin kurutularak dvlmesiyle elde edilen ac bir toz. ac kuvvet * Sert, etkili, zorlu kuvvet. ac marul * Birle ikgillerden, tad ac , di li yaprakl , srgnnden kan st uyu turucu ve yat t r c olarak kullan lan iki y ll k bir bitki (Lactuca virosa). ac meyan * Bkz. dikenli meyan. ac ot * Kuzey Anadolu da lar n n ormanlar nda yeti en, toprak alt nda bilek kal nl nda kk bulunan ok y ll k ve otsu bir bitki (Tamus communis). ac patl can k ra almaz * kt durumda olan bir kimseyi yeni kt durumlar etkilemez. ac sak z * am sak z . ac sylemek * olumsuz bir davran a kar gere i oldu u gibi sylemek. ac sz ac su ac tatl * yi kt. ac vermek * zntye sebep olmak, incitmek. ac yav an * Tyl dalak otu. ac yitimi * Sinir bozuklu u, ok il alma, donma gibi sebeplerle ac duyumunun biraz n n veya tamam n n yok olmas , analjezi. ac yonca * K z l kantarongillerden, batakl k yerlerde yeti en, kt kokulu ve ok ac olan yapraklar hekimlikte kullan lan bir bitki (Menyanthes trifoliata). ac ca ac k lma * Ac k lmak i i veya durumu. ac k lmak * Ac kmak i ine konu olmak. ac kl * Ac nd racak, ac verecek nitelikte olan, dokunakl , koygun. * Olduka ac . * Ki inin onuruna dokunan gnln inciten sz. * indeki minerallerin etkisiyle tad sert olan kuyu veya p nar suyu.

* Ac grm , yasl , kederli. ac kl komedi * E lendirici olmay amalamayan, dramatik yn a r basan, duygusal bir oyun tr, trajikomik. ac kma ac kmak d nr. ac kt rma * Ac kt rmak i i. ac kt rmak * Al k duymas na sebep olmak. * A b rakmak, yeterince doyurmamak. ac lanma * Ac lanmak i i. * Ac kmak i i. * Al k duymak, yemek yeme ihtiyac duymak. * Uzun sre bir eyin yoklu unu eken kimse, o eyden ne kadar ok elde etse, yine kendisine yetmeyece ini

ac lanmak * Tad ac olmak, ac la mak. * Ac l durumda olmak, zntye kap lmak, zlmek. ac la ma * Ac la mak i i.

ac la mak * Tad bozulmak, ac olmak. * Dokunakl duruma gelmek. * (konu ma) K r c , sert bir durum almak. * Yemlerde genellikle ya asitlerinin oksidasyonu ve hidroliz sonucu uygun olmayan koku ve tat meydana gelmek. ac la t rma * Ac la t rmak i i. ac la t rmak * Ac bir duruma getirmek. ac l * Ac kat lm olan. * Ac s olan, kederli. * Ac olma durumu. * Dokunakl l k, kederlilik, yasl l k. * Ac l olma durumu. * Ac mak i i. * Ba ka bir kimsenin veya canl n n mutsuzlu una kar duyulan znt, merhamet. ac mak * Tad ac duruma gelmek, ac la mak. * Ac l , a r l olmak. * Ba kas n n ac s na ortak olmak veya durumundan znt duymak.

ac l k

ac l l k ac ma

* Ba kas n n u rad veya u rayaca kt bir duruma zlmek, merhamet etmek. * Bir eyi vermeye k yamamak veya verdi ine, elden kard na zlmek. ac mas z * Ac maz, kat yrekli, merhametsiz.

ac mas zca * Ac mas z olarak, ac mas z bir biimde, zalimce, zalimane. ac mas zl k * Ac maz olma durumu, merhametsizlik, zulm. ac m k ac ms * Bu day tarlalar nda yeti en, tohumu zehirli, yaban bir bitki, belemir. * Ac ya yak n tad olan, tad az ac olan, ac mt rak. * Dokunakl .

ac mt rak * Ac ms . ac nacak * znt duyulacak, merhamet edilecek. ac ndan lmek * al ktan lmek. * ok ac kmak. ac nd rma * Ac nd rmak i i. ac nd rmak * Bir kimsenin ac mas na yol amak, merhamete getirmek. ac n lacak * znt duyulacak, merhamet edilecek durumda bulunan. ac n lma * Ac n lmak i i. ac n lmak * Ac nmak i ine konu olmak. ac nma ac nmak * Ac nmak i i. * Ac mak i ine konu olmak. * Ba kas n n hesab na zlmek, yaz klanmak, yerinmek, eseflenmek, esef etmek, teessf etmek. * Az ac , ac mt rak. * Yaban turpu. ac s kmak * olumsuz, kt sonucu ortaya kmak. ac s iine (veya yre ine) kmek (veya i lemek) * bir eyin ac s n pek ok duymak.

ac rak ac rga

* olmadan olaca d nerek ok zlmek. ac s na dayanamamak * bir kimse bir yak n n n lmnden byk znt duymak. ac s n almak * ac l n gidermek. * s z y dindirmek. * kederini azaltmak. ac s n ba r na basmak * ikyet etmeden zntye katlanmak. ac s n ekmek * yap lan yanl bir i in kt sonucunu grmek. ac s n karmak * (tat iin) ac l n yok etmek. * u rad madd veya manev zarar kar layacak bir i yapmak. * almak, intikam almak. ac s n grmek * bir yak n n n lmn grmek. ac s z * Tad ac olmayan. * A r , s z duyulmayan. * znt, s k nt olmayan, kedersiz. * Ac tmak i i veya biimi. * Ac tmak i i. * Ac l k vermek. * A r ve s z duymas na sebep olmak. * Ac ma duygusu olan (kimse). * Ac mak i i veya biimi. acibe acil * Hi grlmemi , al lmam , a lacak veya yad rganacak ey. * vedi, ivedili.

ac t ac tma ac tmak

ac y c ac y

acil servis * (hastanelerde) Vakit yitirilmeden bak lmas gereken hastalar n ilk tedavilerinin yap ld yer. acil ifalar dilemek * hastan n k sa srede iyile mesi dile inde bulunmak. acilen aciyo * Hemen, hi zaman yitirmeden, tez elden, gecikmeden, ivedilikle. * Bkz. acyo.

aciz

* Gc bir i e yetmez olan n durumu, gszlk. * Beceriksizlik. * Birinin borcunu vaktinde deyememesi durumu. * Gc bir i e yetmez olan, gsz. * Beceriksiz.

ciz

ciz kalmak * ok u ra maya ra men o i i yapamamak. cizane * Sz syleyen kimsenin kendi yapt klar n abartmamak iin kulland "acizlere yak acak biimde" anlam nda bir nezaket sz. cizleri cizlik acube acul * Tez canl , ii tez, ivecen. * H zl , abuk. acun * Dnya. acur acur * Bkz. ajur. * Alak gnlllk gstermek iin "ben" zamiri yerine kullan lan bir sz. * Beceriksizlik, gszlk. * Tuhaf kimse.

* Kabakgillerden, kabu u izgili ve tyl, sar mt rak, ye il veya sar , zeri ye il lekeli, irice bir e it h yar (Cucumis flexuosus). acurlu acuze acyo * Herhangi bir paran n gerek de eriyle srm de eri aras nda veya bir ticaret senedinin zerinde yaz l miktar ile indirimden sonraki tutar aras nda do an fark. * Bir ticaret senedinin yenilenmesinde al nan komisyon. * Senetli kredi i lemlerinde bankalar n yapt klar tahsilt. acyocu * Borsa veya piyasada tahvil iin e itli hileler uygulayan, dolaplar eviren kimse. * Bkz. ajurlu. * Huysuz, irkin, ya l kad n, cad kar .

acz iinde olmak * gc yetmemek, becerememek. acze d mek * aresiz kalmak, elinden bir ey gelmemek. a

* Yemek yeme ihtiyac olan veya yemesi gereken, tok kar t . * Yiyecek bulamayan, yoksul kimse. * Gz doymaz, haris. * ok istekli, ok hevesli. * Karn doymam olarak. -a / -e * simden isim ve s fat yapma eki: bakr-a, top-a, k r-a vb. * Fiilden s fat yapma eki: gl-e vb. * Fiilden isim yapma eki: t ka-, say-a, sr-e vb. a ac na * a olarak, bir ey yemeden.

a a k kalmak * yoksulluk iinde, evsiz barks z kalmak. a ay oynamaz * kendisinden i beklenilen kimseden eme inin kar l esirgenmemelidir. a b rakmak * yiyecek vermemek veya karn n doyurmas na engel olmak. a bil * Srekli olarak a ve bak ms z. * Srekli olarak a ve bak ms z.

a doymam, tok ac kmam san r * a insan elde etti inden o unu ister, varl kl insan ise var olanla yetinir gibi grnr. a doyurmak * yoksullar beslemek. a gezmektense tok lmek ye dir * yoksulluk lmden de beterdir. a gz a gzl a gzl * kar t . a gzllk * A gzl olma durumu veya a gzlye yak acak davran , doymazl k, tamahkrl k, tamah. a gzllk * kar t . a gzllk etmek * bir eye kar a r istek duymak, doyumsuzca davranmak, tamahkrl k etmek. a gzn, aarlar gzn * "u ra larda uyan k bulunmak gerekir, yoksa umulmad k bir anda byk zararlarla yz yze gelirsin" anlam nda kullan l r. a kalmak * karn n doyuramamak. * yoksullu a d mek. * Gz a, doymaz, tamahkr, haris. * Mala veya yiyecek iecek eylere doymak bilmeyen, gz a, doymaz, tamahkr, haris, camgz.

a karn na * mide bo ken henz bir ey yiyip imemi ken. a kurt gibi (yemek, mek veya sald rmak) * byk bir istekle. a susuz kalmak * yoksulluktan ya ayamayacak bir duruma gelmek, yoksul bir duruma d mek. a tavuk kendini arpa ambar nda san r * insanlar, yoklu unu, yoksullu unu ektikleri eyler iin olmayacak hayaller, d ler kurar. aacak * Amaya yarayan ara. * Anahtar. * Kokusuz, gzel renkli iekler aan bir bitki, aelya, azelya. * Amak i ini yapan. * Oynak kemiklerin aras ndaki a lar geni letmeye yarayan kaslar n genel ad , bken kar t . * Anahtar. * tah amak iin yemekten nce iilen alkoll iki, aperitif. * Bkz. aalya. * Birbirini kesen iki yzeyin veya iki do runun olu turdu u k nt . * Birbirini kesen iki yzey veya ayn noktadan kan iki yar m do runun olu turdu u geometrik biim, * Gr , bak m, yn.

aalya aan

aar

aelya a zaviye.

a lm * A lmede sz konusu olan yntem ve teknik. a c * Amak i ini yapan.

a a al nmak * grevine son verilmek. a a alma * bir grevliyi geici bir sre i ten alma. a a almak * grevine son vermek. a a karmak * i inden karmak. a a kmak * belli olmak, anla lmak. * i inden kar lmak. a a vurmak * belli etmek, ortaya karmak. * gizli bir durumu ortaya karmak.

a kmak * saklamakla grevli bulundu u paran n veya mal n eksik oldu u anla lmak. a n kapatmak * eksi ini tamamlamak. a k * A lm , kapal olmayan, kapal kar t . * Engelsiz. * rtsz, plak. * Bo . * Grevlisi olmayan, bo (i , grev), mnhal. * Aral ok. * ler durumda olan. * Kolay anla l r, vaz h. * Gizlili i olmayan, oldu u gibi grnen. * Her trl d nceyi ho gryle kar layabilen, etkisinde kalabilen. * (renk iin) Koyu olmayan. * (kitap, resim, film iin) Sevi me sahnelerini btn plakl yla anlatan. * Kapal olmayan (hava, i yeri). * Belli bir yerin biraz uza . * Denizin k y dan uzaka olan yeri. * Do ru olarak, a ka. * Bir ihtiyac n kar lanamamas durumu. a k a k * Saklamaks z n, gizli yer b rakmaks z n, itenlikle.

a k a l * Koyunlar n ve keilerin bar nd r ld klar st a k, etraf ta duvar veya l itlerle evrili basit bar nak. a k a zl * Aptal, sersem, ahmak. a k al nla * ba ar ve vn ile. a k art rma * Bir mal n sat nda al c lar aras nda fiyat art rma yar na dayanan sat . a k bilet * Yolculuklarda dn tarihi kararla t r lmam , belirli bir dnem iin geerli, gidi dn bileti.

a k bono * Para hanesi bo b rak larak imza edilen bono. a k bono vermek * s n rs z yetki tan mak. a k blge * Gmrk s n rlamalar n n olmad blge, serbest blge, serbest m nt ka. a k celse * A k duru ma. a k ciro a k ek * zerine para miktar yaz lmam , ek. a k deniz * Senet veya ek arkas na kime denece i belirtilmeden imzalanma yoluyla yap lan ciro.

* Denizin, kara sular n n d nda kalan blm. * Yak n karalarla evrili olmayan deniz, engin. a k devre * inden srekli ak m gemeyecek bir yal tkanla kesilmi elektrik devresi. a k dola m sistemi * Genellikle btn eklem bacakl larda ve birok yumu akada bulunan atardamar ve kan bo lu undan olu mu a k bir dola m sistemi. a k duru ma * Mahkemede herkesin duru may dinleyebilece i oturum. a k d me * Ya l gre te pehlivan n k st d erek yenilmi say lmas . a k eksiltme * Yapt r lacak bir i in veya sat n al nacak bir mal n ucuza sa lanmas iin i i yapacak veya mal satacak ki iler aras nda fiyat d rme yar na dayanan i lem. a k elli * Cmert.

a k ellilik * Cmertlik. a k fikirli * Olaylar ve zellikle yenilikleri iyi anlay p gere i gibi kar layabilen, d nd n oldu u gibi syleyebilen (kimse). a k fikirlilik * A k fikirli olma durumu. a k hava * Bulutsuz hava. * Bahe, park gibi yap d olan yer. a k hava sinemas * Yaz n veya iklimi elveri li yerlerde srekli olarak al an, st a k, yanlar kapal sinema. a k hava tiyatrosu * Yaz n veya iklimi elveri li yerlerde srekli olarak al an, st a k, yanlar kapal tiyatro. a k hece * nl ile biten hece.

a k hesap * Pe in para veya bono vermeden yap lan al veri . a k imza * zeri bo b rak lan bir k d n alt na, dolduracak olana gvenilerek at lan imza. a k i letme * Maden yata n rten verimsiz topraklar kald r ld ktan sonra a k havada yap lan i letme. a k kahverengi * Kahverenginin bir veya birka ton a . a k kalp ameliyat * Kalbin ii a lmadan nce dola m sun' kalp denilen bir ayg ta devredildikten sonra yap lan kalp ameliyat . a k kalpli

* Bkz. a k yrekli. a k kalplilik * Bkz. a k yreklilik. a k kapamak * (bte) gider fazlas n para sa layarak gidermek. a k kap b rakmak * gere inde, bir konuya yeniden dnebilme imkn b rakmak, kesip atmamak. a k kap politikas * Yabanc mallar bir lkeye serbeste sokma politikas . a k kap siyaseti * A k kap politikas . a k konu mak * gere i ekinmeden sylemek. a k kredi * Bankalar n gvendikleri m terilere rehin, ipotek veya kefil istemeksizin verdikleri bor para. a k liman * Btn gemilerin formalite ynnden kolayca girip kt klar liman. * Hava artlar ndan kolayca etkilenen liman. a k maa * Grevinden al nan birine yasaca tan nan, belirli bir sre iinde denen ayl k. a k mavi * Mavinin bir ton a . a k mektup * Zarf yap t r lmam mektup. * Yaz ld kimseye gnderilmeyip bas n yoluyla a klanan mektup. a k olmak * (o yerde) kendisi her zaman iyi kar lanmak. a k ordugh * K rda kurulan ordugh. a k oturum * Gncel, siyas, sosyal ve bilimsel konular n veya sorunlar n herkesin izleyebilece i bir biimde a k olarak tart ld toplant . a k oy * Verenin ad n gsteren ve konu ulan sorun zerindeki d ncesini belli edecek yolda verilen oy.

a k retim * Ders konular radyo ve televizyon gibi aralarla yay mlanan veya posta ile ilgililere ula t r lan retim yntemi. a k nerme * erisinde de i ken bulunan ve bu de i kenin alaca de erle do rulu u veya yanl l kesinle en nerme. a k pazar * Gmrk kayd olmayan, her devletin mal n serbeste satabilece i ehir veya lke. a k pembe * Pembenin bir ton a .

a k polie * Eksik bilgileri sonradan tamamlanmak zere dzenlenen polie. a k rejim * Parlmenter rejim. a k sa k * Grene e ayk r derecede plak veya rtsz. a k sa k konu mak * cins konularla ilgili szler sylemek. a k sar * Sar n n bir ton a . a k say m * Bir seim sonunda verilen oylar n a k olarak say lmas , aleni tadat. a k seik * ok a k, ok belirgin. a k senet * Bkz. a k bono. a k sylemek * anla lmam ynn b rakmadan anlatmak veya ekinmeden sylemek. a k szl * Her eyi oldu u gibi syleyen, szn esirgemeyen. a k szllk * A k szl olma durumu. a k ehir * D man sald r s na kar savunma nlemleri al nmam , iinde herhangi bir asker hedef bulunmayan ve bu durumu nceden iln edilmi olan ehir. a k ta t * st rtlmemi ta t (araba, otomobil vb.). a k te ekkr * Herhangi birine bas n yoluyla edilen te ekkr. a k tohumlular * Tohumlar kozalak pullar zerinde a k olarak bulunan iekli bitkilerin ayr ld iki byk daldan biri. a k tribn * A k havadaki spor msabakalar nda seyircilerin oturdu u ve st kapal olmayan blm. a k tutmak * bir i yerinin al r durumunu srdrmek. a k vermek * gelir, gideri kar lamamak. * gizlenmek istenen bir olay , bir d nceyi veya durumu elde olmayarak ortaya koymak, a klamak. a k yara a k ye il * Kapanmam , srekli i leyen yara. * Ye ilin bir ton a .

a k yrekle * z sz bir olarak, hibir ey saklamaks z n. a k yrekli * D nd n oldu u gibi syleyen, ii temiz, gizli yn olmayan (kimse), samim, a k kalpli. a k yreklilik * A k yrekli olma durumu, samimiyet, a k kalplilik. a k zaman * Tutkal n yzeye srld an ile pres edilip, s k lmas gereken an aras nda geen sre. a ka z a ka * Turpgillerden bir bitki (Hesperis acris). * Gizli bir yn kalmaks z n, kolay anla l r bir biimde.

a kas * Do rusu, a k olan , anla l r biimi, gizli kapakl olmayan yan . * A k olarak. a k a kgz * Uyan k davranarak kar n sa layan, imknlardan kurnazca yararlanmas n bilen. a kgzlk * A kgzllk. a kgzllk * A kgz olan n durumu, a kgze yak acak davran . a klama * A klamak i i, izah. * Borsada fiyat dalgalanmalar ndan yararlanarak a ktan para kazanan (kimse).

a klama cmlesi * Bir nceki cmleyle ba lant kuran yani, demek ki, yle ki gibi ba lay c larla ba layan, sz konusu duygu veya d nceyi btnleyen cmle. a klama yapmak * herhangi bir konuyu ayd nl a kavu turmak amac yla konu mak veya yazmak. a klamak * Bir konuyla ilgili olarak gerekli bilgileri vermek, izah etmek. * Bir sorunla ilgili olarak ayd nlat c bilgi vermek, tavzih etmek. * Bir szn, bir yaz n n ne anlatmak istedi ini belirtmek, yorumlamak. * A ka sylemek, if a etmek. * Belirtmek, gstermek, a a vurmak, izhar etmek. a klamal * Birtak m a klamalarla anla lmas , renilmesi kolayla t r lm , izahl . a klanan * A klamalar sonunda ortaya kmas beklenen kavram. a klanma * A klanmak i i. a klanmak

* A klamak i i yap lmak, izah edilmek, if a edilmek. a klar livas * i gc olmayan, bo ta kalan kimse. a klar livas * i i gc olmayan, bo ta kalan kimse. a klar livas olmak * i bulamayarak i siz ve kazans z kalmak. a kla ma * A kla mak durumu almak. a kla mak * A k duruma gelmek. * Rengi a lmak. a kla t rma * A kla t rmak i i. a kla t rmak * A k duruma getirmek. * Rengini at rmak. a klatma * A klatmak i i. a klatmak * A klamas n sa lamak. a klayan * A klamalar sonucunda elde edilen kavram.

a klay c * Bir sorunu gerekli a kl a kavu turan. * Kendinden nce gelen kelimeyi belirten, a klayan (kelime veya kelimeler): "Atatrk yeni Trkiye'nin kurucusu, daima sayg ile an lacakt r" cmlesindeki 'yeni Trkiye'nin kurucusu' sz Atatrk ad n n a klay c s d r. a klay * A klamak i i veya biimi. a kl a kavu turmak * (bir konu veya sorunu) ayd nlatmak, kapal l ktan kurtarmak, anla l r duruma getirmek. a kl k * A k olma durumu. * Uzakl k, mesafe. * rtsz, plak yer. * Bo ve geni yer. * Bir yerin uzaklara kadar bak labilecek ve bakan n iinde ferahl k do uracak durumda olmas . * Gere i oldu u gibi yans tma durumu. * Bir sz veya yaz da maksad n a k olmas zelli i, vuzuh. * Drbn, foto raf makinesi gibi optik aralarda a z ap , n girebildi i delik.

a kl k getirmek (veya kazand rmak) * (bir konu veya sorunu) anla l r duruma getirmek. a kl kler * Bir mikroskobun a kl n lmeye yarayan alet. a kta b rakmak

* i ve grev vermemek, yersiz yurtsuz b rakmak veya birka ki iye birlikte sa lanan bir iyilikten birini yararland rmamak. a kta kalmak (veya olmak) * i ve grev bulamamak, yersiz yurtsuz kalmak veya birka ki inin birlikte eri ti i bir iyilikten yararlanamamak. a ktan * Bir yerin uza ndan. * S ra ve a ama gzetilmeden, d ar dan atayarak. * Emek ve para harcamadan.

a ktan (para) kazanmak * emek ve sermaye olmadan para kazanmak. a ktan a a * Belirgin olarak, gz gre gre. a ktan kazanmak * emek ve sermaye koymadan kazan sa lamak. a ktan para almak * bir i veya mal iin, kararla t r lm cret veya de er d nda para almak. a ktan tayin * Derece ve belli bir s ra gzetilmeksizin yap lan atama. a lama a l m llr. * A lma. * Bir y ld zla gk ekvatoru aras ndaki uzakl k; kuzeye do ru olan art , gneye do ru olan da eksi i aretiyle * leride, ilerinde en uygununun seilebilmesi iin, g bir sahnenin e itli a lardan ekiminin yap lmas .

a l p sa lmak * (kad n iin) ok a k sa k giyinmeye ba lamak. * (kad n iin) eskisine gre lsz davran larda bulunmaya ba lamak. a l * A lmak i i veya biimi. * Yeni bir yap n n, yerin veya yeni bir kurulu un al maya ba lamas , k at.

a l konu mas * Herhangi bir toplant n n a lmas s ras nda yap lan ilk konu ma. a l treni * Bir a l kutlamak iin yap lan toplant , resmik at. a lma * A lmak i i. * Bir film ekiminde karanl kta ba lay p gittike ayd nlanarak grntlerin belirmesine dayanan noktalama. * Bir grupta, s ralar n jimnastik al t rmalar iin da n k dzene girmesi. * atlama. * Amak i i yap lmak veya amak i ine konu olmak. * (renk iin) Koyulu unu yitirmek. * Kendine gelmek, biraz iyile mek, ferahlamak. * (gemi) Gitmek, uzakla mak. * S k lmas , ekinmesi, tutuklu u kalmamak. * (kurulu lar iin) lk kez veya yeniden i e ba lamak.

a lmak

* ini gere inden veya gtrebilece inden geni tutmak. * Geni lemek, bolla mak. * Delinmek, y rt lmak. * (sis, karanl k, duman iin) Da lmak, yo unlu unu yitirmek. * Gereken gce ula mak. * S rr n , zntsn, sorunlar n birine sylemek. * (pencere, kap , yol iin) Geit vermek. * Ayr nt ya girmek. * (yzerken) K y dan uzakla mak. a m * Ama, a l , k at. a mlama * A mlamak i i, te rih, erh. a mlamak * Bir sorunu veya konuyu ele al p en ince noktalar na kadar gzden geirerek anlatmak, erh etmek, te rih etmek. a mlanma * A mlanmak i i. a mlanmak * A mlamak i ine konu olmak. a nd rma * A nd rmak i i. a nd rmak * A nmas n sa lamak. * Bir cismin yzeyini aarak bir dzlem zerine yaymak. a n m * A nmak i i, inki af. * Bir cismin yzeylerinin a l p bir dzlem zerine yay lmas . * A nmak i i. * Geli mek. * (tohum, hastal k iin) indeki yetenekler uyanarak amac na varmak, geli mek, inki af etmek. * A nsamak i i, istik af.

a nma a nmak

a nsama

a nsamak * Bir yerin zelliklerini ortaya karmak iin ara t rma ve inceleme yapmak, istik af etmek. a ortay * Bir a sal blgeyi, lleri birbirine e it olan iki a sal blgeye ay ran do ru. a ortay dzlemi * ki dzlemli bir a y iki kom u ve e it a ya blen dzlem. a ler a sal * Bkz. iletki. * A ile ilgili.

a sal blge * A ile i blgesinin birle iminden olu an dzlem paras . a sal ap * Ay ve Gne gibi gk cisimlerinin iki do rusu aras ndaki a . a sal h z * Hareket eden bir cismi duran bir noktaya birle tiren do ru paras n n birim zamanda tarad a . a sal ivme * A sal h z n birim zamanda de i en niceli i. a sal sapma * Belli bir a dzeyinde gerekle en sapma. a sal uzakl k * Gk cisimlerinin (y ld z veya gezegen) birbirlerinin kar la ma dzlemine gre uzakl . a sal yol * Hareket eden cismin birim zamanda gzlemciye gre ald yol. a * Amak i i veya biimi. * Bir kurulu u al maya ba latma.

a konu mas * Herhangi bir toplant y ba latmak iin yap lan ilk konu ma. a t ak * Bir duvarda a k b rak lm bulunan kap , pencere, kemerleme benzeri a kl k. * Bir cismin yzeyi zerinde sert bir madde veya bir ara srterek onu dzle tirip parlatma, perdah. * Demircilikte delik bytmekte kullan lan ara. * Anahtar ve her trl ama arac . * Ak yapan (kimse), perdah . * Anahtarc . * Ak lamak i i.

ak c

ak lama

ak lamak * Ak ile parlatmak. ak lanma * Ak lanmak i i. ak lanmak * Ak yap lmak, perdahlanmak. ak latma * Ak latmak i i. ak latmak * Ak i i yapt rmak, perdahlatmak. ak l * Ak yap lm , perdahlanm , perdahl . ak s z

* Ak yap lmam , perdahlanmam , perdahs z. al ldrmek * al k hissini gei tirmek, yat t rmak. al k * A olma durumu. * K tl k. * Yoksulluk. * A r istek iinde bulunmak.

al k ekmek * yoksulluk iinde bulunmak. al k grevi * Kendisine veya ba kalar na yap lan bir haks zl protesto iin bir kimsenin a durarak gsterdi i tepki. al ktan gz (veya gzleri) kararmak (veya dnmek) * ok ac kmak. al ktan iman gevremek * ok ac kmak. al ktan nefesi kokmak * yoksulluk iinde bulunmak. al ktan lmek * dayan lmaz derecede ac kmak, ok ac kmak. al ktan lmeyecek kadar * (yiyecek, iecek iin) pek az (yemek, imek). * gere inden az. ama * Amak i i. * Orman iinde a a kesme veya yakma yoluyla tar ma elveri li bir duruma getirilen arazi. * Bir e it susams z, kal nca ya l simit. * Ama yapan veya satan kimse. amak * Bir eyi kapal durumdan kurtarmak. * Bir eyin kapa n veya rtsn kald rmak. * Engeli kald rmak. * Sar lm , katlanm , rtlm veya iliklenmi olan eyleri bu durumdan kurtarmak. * Oyarak veya kazarak ukur, delik olu turmak. * T kal bir eyi, bu durumdan kurtarmak. * evresini geni letmek. * Birbirinden uzakla t rmak. * Yarmak. * D m veya dola m bir eyi zmek. * Bir kurulu u, bir i yerini, bir yeri i ler veya ilk defa kullan l r duruma getirmek. * Bir ayg t , bir dzeni vb.lerini al r duruma getirmek. * Al veri i ba latmak. * Rengin koyulu unu azaltmak. * Yak mak, gzel gstermek. * Ferahl k vermek. * Bir konu ile ilgili konu mak. * Sava la almak, fethetmek. * Avunmak veya dan mak iin sylemek. * Yapmak, dzenlemek.

amac

* Ay rmak, tahsis etmek. * S k lganl n , utangal n gidermek. * Grnr duruma getirmek. * (hava iin) Bulutlar n da lmas yla gk yz ayd nlanmak. * Geit vermek. * ini dkmek. amal k amaz * Satran oyununda ah koruyan ta lardan birinin yerinden oynat lmamas durumu. * inden zor k l r durum. * (tulatta) Kar s ndakine bir nkte veya tekerleme syleme kolayl n veren sz. amaz halat * Gemilerin limana ba lanmas ve sahilden esecek rzgrla r ht mdan uzakla mamas iin k y ya dikine ba lanan halat. amaza d mek * iinden k lmas g durumda kalmak. amaza getirmek (veya d rmek) * dzen, hile yapmak, bir kimseyi oyuna getirmek, zor duruma sokmak. amazl k * Amaz olma durumu. * A z pek s k olma durumu, ketumiyet. at a z n , yumdu gzn * fkelenerek veya k zarak a r szler syledi. at rma * At rmak i i. * Kiri karmak veya e yay iyice temizlemek iin kullan lan her trl madde.

at rma kutuyu, syletme kty * kt konu abilecek birine, bildiklerini a klama f rsat verilmemesi gerekti ini tler. at rmak * Amak i ini yapt rmak. ad * Bir kimseyi, bir eyi anlatmaya, tan mlamaya, a klamaya, bildirmeye yarayan sz, isim: ocuk, kedi, a a, d nce, iyilik, Ahmet, Ertu rul birer add r. * Herkese tan nm veya i itilmi olma durumu, n, nam, hret. * An lacak de er, nem. * sim. ad ad almak * Sayma, say lma. * kendisine ad verilmek. * n kazanma.

ad bilimi

* zel adlar zerinde duran ve zel adlar kken bilgisi, tarih geli me, dil ve kltr sorunlar a s ndan inceleyen bilim dal . ad cmlesi * Bkz. isim cmlesi.

ad ekilmek * ad ekmek i i yap lmak. ad ekilmek * ad ekmek i i yap lmak. ad ekimi * Bkz. isim ekimi. ad ekme * Ad ekmek i i, kur'a. ad ekmek * raslant ya ve talihe ba l bir ay rma yapmak iin, her birinde birer ad yaz lm k tlardan birini ekmek, kur'a ekmek. ad ekmeye girmek * kur'aya tbi olmak. * oyunun ba lang c nda, oyuncular aras nda alan seimi, ba lama at veya kar lama hakk iin ncelik sa layan i . ad ektirmek * ad ekmek i ini yapt rmak. ad de i imi * Bkz. mecazimrsel. ad durumu * Bkz. isim hli. ad gvdesi * Bkz. isim gvdesi. ad koymak * a rmak veya anmak iin bir canl ya, bir yere, bir eye ad vermek, adland rmak, isim koymak, tesmiye etmek. ad kk * Bkz. isim kk.

ad takmak * adland rmak, ad koymak. ad tamlamas * Bkz. isim tamlamas . ad vermek * ad koymak, adland rmak, tesmiye etmek. * bir i i kimin yapt n sylemek. ad yapmak * isim yapmak. ada * Her yan su ile evrilmi kara paras . * Trafi e a k bir yol zerinde sola dn leri sa layan, sa tarafta veya yol ortas nda yer alan kald r m ta yla ayr lm alan. * evresi yollarla belirlenmi olan arsa ve byle bir arsay kaplayan yap lar toplulu u. ada bal * Bkz. amber bal .

ada ay * Ball babagillerden, yurdumuzda ok yeti en tyl ve beyaz mt rak yapraklar olan t rl bir bitki (Salvia oflicinalis). * Bu bitkiden yap lan s cak iecek. ada gibi gemi * pek byk (gemi). ada so an * Zambakgillerden, so an ndan il olarak yararlan lan birtak m maddeler elde edilen ok y ll k bir bitki (Urginea maritima). ada tav an * Evcil cinsleri de olan tav ana yak n bir kemirici memeli (Oryetolagus cuniculus). adab mua eret * Terbiyeli, ince davranmak iin tutulmas gereken yollar, davran tresi, davran bilgisi, topluluk tresi, grg. adac k adac l k * Kavramlar n gerek varl klar oldu unu kabul eden, kavram gerekli ine kar t olarak, tmel kavramlar n yaln zca nesnelerin adlar oldu unu ileri sren gr , nominalizm. adagio * Yava , a r olarak. * Bu biimde al nan beste. adak * Adamak i i veya adan lan ey, nezir. adak adamak * bir dile in gerekle mesi amac yla kurban kesip yoksullara da tmak veya kutsal bir gce ynelik bir niyette bulunmak. adaklama * Adaklamak durumu. * Kk ada.

adaklamak * Kk ocuk yrmeye ba lamak. adaklanma * Adaklanmak i i veya durumu. adaklanmak * Ni anl duruma gelmek, ni anlanmak. adakl * Ada olan, adak adam olan. * Ni anl , yavuklu, szl. * Adak olarak ayr lm (hayvan). * Adak adanan yer. * Ada olmayan, adak adamam olan. * Ni anl olmayan.

adakl k

adaks z

adale

* Kas. adaleli * Kasl , kaslar s k , geli mi . adalesiz adalet * Kass z. * Hak ve hukuka uygunluk, hakk gzetme, do ruluk, tre. * Bu i i uygulayan, yerine getiren devlet kurulu lar . * Herkese kendine uygun d eni, kendi hakk olan verme.

adalet da tmak * kanunlar n sayd haklar sahiplerine vermek, tan nmak. adalet divan * Devletler aras ndaki birtak m hukuk anla mazl klar na bakan ve merkezi La Haye'de bulunan uluslar aras mahkeme. adalet kap s * Hak ve hukukun aranmas iin ba vurulan merci, mahkeme. adalet mahkemesi * Bkz. adliye mahkemesi. adalet rgt * Adliye te kilt . adalet saray * Mahkemelerin bulundu u byk yap . adalete teslim etmek * san , adalet i leriyle u ra an kurulu a gtrmek. adalete teslim olmak * san k, adalet i leriyle u ra an kurulu a gidip hakk nda gerekli i lemin yap lmas n istemek. adaletine s nmak * (birinden) anlay , ho gr, yak nl k beklemek. adaletli * Adalete uygun d en veya adaletli olan, adil.

adaletlilik * Adaletli olma durumu. adaletsiz * Adalete ayk r d en veya adaleti olmayan.

adaletsizlik * Adalete ayk r davran . adal adal * Ada halk ndan olan (kimse). * Kas niteli inde olan; kasla ilgili olan, kas l. * Kaslar iyi geli mi , adaleli, kasl . * nsan.

adam

* Erkek ki i. * yi yeti mi , de erli kimse. * Birinin yan nda ve i inde bulunan kimse. * Birinin yararland , kulland kimse. * Birinin szn dinleyen, naz n eken kimse, kay r c . * yi huylu, gvenilir kimse. * (belirsizlik zamiri yerine), Herkes, kim olursa olsun. * Grevli kimse. * (isim tamlamalar nda) Bir alanda derin bilgisi olan veya bir alan benimseyen. * E , koca. adam adama (savunma) * futbolda, basketbolda kar tak m oyuncusunu kollama, rahat hareket etmesini, say yapmas n engelleme. adam ak ll * Bkz. adamak ll . adam almamak * son derece kalabal k olmak. adam azman * ok iri yap l kimse. adam ba na * her ki iye, her birine. adam be enmemek * herkesi de ersiz grmek. adam boyu * Yakla k olarak normal bir adam boyunda. * nsan boyunca. adam de ilim * herhangi bir durumun gerekle memesi hlinde, kendisinin insan say lamayaca anlam nda kullan lan ant, gz da sz. adam etmek * e itmek, yeti tirmek, topluma yararl duruma getirmek. * bir yeri dzene sokmak veya bir eyi i e yarar duruma getirmek. adam evld * yi bir ailenin iyi yeti mi ocu u. adam gibi * terbiyeli, ak ll uslu. * adaml a, insanl a yara r yolda. * iyice. adam hesab na koymak * birine de er vermek, sayg gstermek. adam iine kmak * toplulu a kar mak, de erli insanlar n bulundu u yerlere gitmek, e e dosta gitmek. adam iine kar mak * de erli bir toplulu a girmek, kendisine de er verilir olmak. adam k tl nda (veya yoklu unda) * i e yarar kimselerin bulunmad durumda. adam kullanmak

* iyi al t rmas n bilmek. adam olmak * geli mek, bymek, i manlamak. * iyi yeti mek, iyi bir duruma gelmek. adam sarraf * nsanlar n karakterini abuk anlayacak duruma gelmi kimse, insan sarraf . adam sen de! (veya yaln z adam) * bir i in nemsenmedi ini anlatmak iin sylenir. adam s ras na gemek (veya girmek) * daha nce toplumda nemli bir yeri veya zel bir de eri yokken art k kendisine nem ve de er verilmek. adam yerine koymak * adamdan saymak, varl n kabul etmek. adama * Adamak i i. adama dnmek (veya benzemek) * dzelmek. adamak * Bir dile in gerekle mesi amac yla kurban kesip yoksullara da tmak veya kutsal bir gce ynelik bir niyette bulunmak, nezretmek. * Kutsal sayd bir ey u runa kendini feda etmek, ant niteli inde sz vermek. * Ay rmak. adamak ll * Gere inden ok, iyice. adamakla mal tkenmez * byk vaatlerde bulunanlar iin alay yollu sylenir. adamca * nsana yara r biimde. * nsan say s olarak.

adamca z * Kendisine kar sevgi veya ac ma duyulan adam. adamcas na * Adamca. adamc k * Yerilen, kmsenen; ac nan (kimse). adamc l * nsandan rkmeyen, insana al m olan, insana sokulan, s cakkanl , munis.

adamc ll k * Adamc l olma durumu. adamdan saymak * bir kimseye de eri olmad hlde de er vermek, sayg duymak. adam * (bir i i) ustal kla yapan. adam n ad kaca na can ks n

* Bkz. insan n ad kaca na can ks n. adam n alacas iinde, hayvan n alacas d nda * Bkz. insan n alacas iinde, hayvan n alacas d nda. adam n iyisi al veri te (veya i ba nda) belli olur * bir ki iyi iyi bir insan olarak de erlendirebilmek iin al veri te veya i ba nda ahlk d davran larda bulunmamas gerekir. adam na atmak * Bkz. tam adam na atmak. adam na d mek * (yap lacak bir i ) gzel bir rastlant sonunda anlayan na, uzman na verilmi olmak. adam na gre * ki iler aras nda ayr cal k gzeterek. * herkesin yetene ine uygun olarak. adam n bulmak * Bkz. tam adam n bulmak (veya adam na d mek). adamkk * Bkz. adamotu. adaml k * nsana yak acak durum, tutum ve davran . * Yabanl k.

adaml k sende kals n * iyilik bilmese de sen yine iyilik et. * bu i i nas l olsa sana yapt racaklar, bari kendili inden yap da onurunu koru. adamotu adams z * Patl cangillerden, geni yaprakl , kt kokulu bir bitki, kankurutan, adamkk (Mandragora autumnalis). * Yard mc s z, hizmetisiz. * Erkeksiz, kocas z.

adams zl k * Adams z olma durumu. a'dan z'ye kadar * ba tan a a , btnyle. Adana kebab * K ymas na bolca ac biber kat larak haz rlanan i kfte. adanma adanmak adap * Adanmak i i. * Adamak i ine konu olmak. * Tre. * Yol yordam, yol yntem.

adap erkn * Yol yntem.

adaptasyon * Uyarlama. * Bir eseri evrildi i dilin, konu uldu u toplumun ya ay na, inanlar na uyarlama. * Uyma. adapte * Uyarlanm .

adapte etmek * uyarlamak. adapte olmak * uymak. adaptr * Bir letin aplar birbirinden farkl olan paralar ndan birini tekine geirebilmek iin yararlan lan ba lay c . ada ada l k adatepe * Adlar ayn olanlardan her biri. * Ada olma, ayn ad ta ma durumu.

* Genellikle tropikal blgelerde grlen ve evresindeki alak alanlar zerinde dik yamalarla bir ada gibi ykselen, a n mdan dolay ortaya km tepe. adatma adatmak * Adamak i ini yapt rmak. adavet aday * D manl k, ya l k. * Bir grev, bir i iin kendini ileri sren veya ba kalar taraf ndan ileri srlen kimse. * Bir i iin yeti tirilmekte olan kimse, namzet. * Adatmak i ini yapt rmak.

aday aday * Herhangi bir i i yapmak, bir grevi yklenmek iin adayl k a amas n kazanmak amac yla ba vuran kimse. * Milletvekili ve senatr seimlerinde, partinin aday olmak iin, partisinde yap lan n seimlere adayl n koyan kimse. aday gstermek * bir i veya bir grev iin birini aday olarak belirlemek: Anayasa. aday olmak * herhangi bir i e al nmak veya seilmek iin istekli olmak. adayavrusu * ki veya ifte krekli kk bal k teknesi. adayl n koymak * bir i veya greve seilmek iin kendini ileri srmek. adayl k * Herhangi bir i , bir grev iin kendini ileri srme veya ba kalar taraf ndan ileri srlme, namzetlik. * Bir grevde yeti tirilme.

adc

* Adc l k retisiyle ilgili olan. * Bu retiye ba l kimse. adc l k * Kavramlar n gerek varl klar oldu unu kabul eden, kavram gerekli ine kar t olarak, tmel kavramlar n yaln zca nesnelerin adlar oldu unu ileri sren gr , isimcilik, nominalizm. addan treme fiil * Bkz. isimden treme fiil. addedilme * Addedilmek i i. addedilmek * Say lmak. addetme * Addetmek i i.

addetmek * Saymak. addolunma * Addolunmak i i veya durumu. addolunmak * Say lmak. aded adem * Adete, say ca. * Yokluk, hilik, lm. * Osmanl ca szlerle birle erek "-siz, -lik" anlam nda kullan l r. * Din inanlara gre ilk yarat lan insan ve ilk peygamber. * nsan, insano lu, adam. * nsanda bulunmas gereken olumlu zelliklere sahip olan.

dem

dem baba * nsanl n babas , Hz. dem. * Hapishanede evresindeki mahkmlar haraca ba layan kimse. * Afyonke . dem elmas * G rtlak k nt s . dem evld * Bkz. demo lu. demci * demcilik yanl s olan kimse.

demcilik * XX. yzy l n ba nda simgecili e kar bir tepki olarak Rusya'da ortaya kan bir edebiyat ak m . ademimerkeziyet * Yerinden ynetim. ademimerkeziyeti * Yerinden ynetimci.

ademimerkeziyetilik * Yerinden ynetimcilik. ademiyet demiyet * Yokluk. * nsanl k. * Do ru drst insana yak r durum, adaml k.

demo lu * nsan denilen yarat klar n hepsi. demotu * Bkz. adamotu. adenit adese * Lenf d mleri iltihab . * Mercek. * Kovucuk. * Gr derecesi, inceli i. * Say . * Herhangi bir say da olan ( ey), tane. * Bir kimsenin yapmaya al m oldu u ey, al k . * Topluluk iinde eskiden beri uyulan kural, tre. * Ay ba .

adet

det

det edinmek * bir eyi al kanl k ve huy durumuna getirmek. det grmek * (kad n) ay ba olmak. det olmak * teden beri yap l r olmak. * bir ey gelenek durumuna gelmi olmak. det yerini bulsun diye * gerekli grld iin de il, yaln z al lm oldu u iin. deta * Baya , basbaya , hemen hemen, sanki. * Baya yry le. * Say bak m ndan, say ca.

adete

adetimrettep * Bkz. tam say . adezyon kuvveti * Yan yana duran veya srtnen iki cismin moleklleri aras ndaki eki kuvveti. ad (veya ismi) gibi bilmek * ok iyi bilmek.

ad batas (veya ad batas ca) * "yok olas " anlam nda bir ilenme. ad batmak * (sevilmeyen bir ey veya kimse iin) unutulmak, ad an lmaz olmak, art k sz edilmemek. ad belirsiz * n olmayan, tan nmayan, kim ve ne oldu u bilinmeyen. ad bile okunmamak * birine hi nem verilmemek. ad kmak * kt bir n kazanmak. * hakk olmayan bir n kazanma. ad km dokuza, inmez sekize * birinin bir kere ad kt ktan sonra onun hakk ndaki yayg n inan art k kolay kolay dzelemez. ad deliye kmak * deli olmad hlde deli olarak tan nmak. ad duyulmak * tan nmak, nlenmek. ad gemek * an lmak, sz konusu olmak, ismi gemek. * ad yaz lmak. ad kald r lmak * an lmaz olmak, silinip gitmek. ad kalmak * bir kimse veya bir ey ortadan ekildikten, ldkten sonra dillerde yaln z ad dola mak. ad kar mak * (kt) bir i le birinin ilgisi bulundu u sylenilmek. ad ktye kmak * n kt olarak yay lmak. ad olmak * gereksiz, yersiz n olmak. ad san * bir kimsenin kimli i. ad stnde * ad ndan belli oldu u gibi. ad var * ya amayan, yaln zca hayalde var olan.

ad verilmek * ad tak lmak. ad l ad m * Zamir. * Yrmek iin yap lan ayak at lar n n her biri.

* Bir ad mda al nan yol (bu uzunluk 75 cm say l r). * Giri im, hamle. * Bir gsterge ucunun e olarak ayr lm yaylardan biri boyunca ald yol. * Ayakta temel duru tan, bir aya n trl ynlerde iki ayak boyu kadar ara ile yer de i tirmesi. * Teknolojide iki di li aras ndaki aral k. ad m ad m * A r a r, yava yava . ad m ad m gezmek * her yerini dola p grmek. ad m ad m izlemek * arkas ndan izlemek. * gizlice takip etmek. ad m atmak * yrmek iin aya n ne do ru uzat p basmak. * bir i e ilk kez giri mek. ad m atmamak * gitmemek, u ramamak, aramamak. ad m ba * Birbirine yak n yerlerde, s k s k. ad m n att rmamak * bir yere girmesine engel olmak. ad m n geri almak * ba lad bir i ten geri dnmek. ad mlama * Ad mlamak i i. ad mlamak * Ad mla lmek. * Bir yerde ileriye geriye do ru giderek dola mak. ad mlar n amak * yrrken h zlanmak. ad mlar n seyrekle tirmek * h zl yrrken ad mlar n yava latmak. ad mlar n s kla t rmak * daha kk ve abuk ad mlar atarak h zl yurmek, ivmek, acele etmek. ad ml k * Ad m uzunlu unda olan. * Bir yerin ok uzak olmad n belirtmek iin kullan l r.

ad msayar * Yrme s ras nda gerek sonulara varabilmek iin geilen yerin uzunlu unu anlayabilmek amac yla aya a tak lan alet, pedometre. ad na *o eyin veya o kimsenin yerinde olarak, nam na, onun hesab na.

ad n a z na almamak * darg nl k, k rg nl k, k zg nl k gibi bir sebeple bir kimseden hi sz etmemek.

ad n almak * ad tak lmak, ad verilmek. ad n anmak (veya anmamak) * birinden sz etmek (veya etmemek). ad n ba lamak * bir ba kas ndan ad n sylemesini istemek. ad n bozmak * and na uymamak, and na ayk r davranmak. ad n kirletmek (veya lekelemek) * ad n n ktye kmas na yol amak. ad n koymak * kar l n veya fiyat n kararla t rmak. ad n ta mak * birinin ad yla an lmak, sahip oldu u ad n sorumlulu unu yklenmi olmak. ad n vermek * birinin ad n bildirmek. * biri taraf ndan sal k verildi ini sylemek. ad yla san yla * bilinen n ve niteli iyle. ad * S radan, hibir zelli i olmayan. * A a l k, baya , alak. * Ad mda uygunluk, beraberlik gerektirmeyen ve grup olarak yap lan bir tr yry .

ad ad m

ad defter * Bir i letmenin veya ticarethanenin yapt i lemlerinin muhasebe kay tlar n n geirildi i ticar defter. ad kesir * Baya kesir. ad sulu adil * Basit sular i leyen kimse. * Adaletle i gren, adaletten, haktan ayr lmayan, hakk yerine getiren, adaletli. * Hakka uygun, hakl . * Adalete uygun olarak, haka. * Adle mek durumu.

adilne adle me

adle mek * Ad bir duruma girmek, baya la mak. adle tirme * Adle tirmek i i. adle tirmek * Adle mesine yol amak.

adlik adisyon

* Baya l k, d klk, a a l k. * (lokanta, otel gibi yerlerde) Hesap.

adland r lma * Adland r lmak i i. adland r lmak * Ad vermek i i yap lmak. adland rma * Adland rmak i i. adland rmak * Bir kimseyi veya bir eyi kullanarak belli etmek, ad vermek, ad koymak, tesmiye etmek. * Ad koyma, ad vermeyi sa lamak, tesmiye etmek. adlanma * Adlanmak i i.

adlanmak * Kendisine ad verilmek. * Kt n kazanmak. adla ma adla mak * Ad durumuna gelmek. adla t rma * Adla t rmak i i. adla t rmak * Ad durumuna getirmek. adl * Ad olan. * nl. * Adla mak durumu.

adl ad yla * herkesin bilip tan d biimde. adl sanl * nl. adl * Adaletle ilgili.

adl makam * Adalet i lerinin grld ve sonuca ba land kamuya ait ynetim yeri. adl merci * Adaletle ilgili sorunlar n zm iin ba vurulan resm daireler. adl polis * Adliye ierisinde gvenli i sa lay p adl i lere yard mc olan kolluk gc. adl sicil

* Bir kimsenin mahkmiyetinin olup olmad n n anla lmas iin konulmu olan kay t yntemi. adl tabip * Adl t pta grevli doktor. adl tatil * Her y l 20 Temmuz ile 5 Eyll tarihleri aras nda, kanunda yaz l durumlar n d nda, hibir adl i lemin yap lmad sre. adl t p adl y l * T bb n adalete yard m eden kolu; adaletin bu i le u ra an kurulu u. * Mahkemelerin bir y l iindeki al ma sresi.

adl zab ta * Bir su sonras san ve su delillerini adl yetkililere sunan kolluk kuvveti. adliye * Hukuk ve adalet i lerini gren devlet kurulu lar . * Hukuk ve dalet i lerinin grld resm yap . adliye encmeni * Adalet komisyonu. adliye mahkemesi * Anayasa mahkemesi, genel mahkemeler, asker ve idar mahkemeler d nda kalan ve denetim mahkemesi olan Yarg tay ile hkm mahkemeleri. adliye nezareti * Osmanl mparatorlu unda adliye te kilt n n ba l oldu u en st makam. adliye te kilt * Yarg organlar ve bu organlar n birbirleriyle olan ili kilerini, derecelerini, grev ve yetkilerini dzenleyen ve yrten mekanizman n btn. adliye vekleti * Adalet bakanl . adliyeci adrenalin * Bbrek st bezlerinin etkili bir maddesi; hekimlikte damarlar daraltma, bron lar ama, kanamalar kesme gibi amalarla kullan l r. adres * Bir kimsenin arand nda bulunabilece i yer, oturdu u yer. * Gnderilen eyin zerine, al c n n ad n ve bulundu u yeri bildirmek iin yaz lan yaz . adres b rakmak (gstermek veya vermek) * arand nda bulunabilece i, oturdu u yeri bildirmek. adres defteri * Ki ilerin kendilerine lz m olan adresleri toplad klar defter. adres kart * Adres defteri. adres kitab * Genellikle belli bir i veya meslekte olanlar n i ve ev adreslerini toplu olarak gsteren kitap. * Adliye kurulu unda meslek grevlisi.

adres makinesi * Posta gnderilerinin zerine k t, plstik veya madenden, adres basan alet. adres rehberi * Adres defteri. ads z * Ad olmayan, isimsiz. * Trklerde, ailesinden ayr ld iin art k onun ad n ta mak, onun ad ile an lmak hakk n yitirmi olan ve ancak bir yararl k gsterince ad kazanabilen delikanl . ads z parmak * Orta parmak ve sere parmak aras ndaki parmak, yzk parma . aerobik * H zl mzik temposu e li inde yap lan, vcudun evikli ine ve hareketlili ine dayanan bir tr jimnastik. aerobik solunum * Hcrede yaln z molekler oksijenin kullan ld bir solunum ekli. aerodinamik * Hareket hlinde olan bir cisim zerinde havan n yaratt etkiyi inceleyen bilim. * Aerodinamik bilim alan yla ilgili. * Fizik biliminin gazlar n hareketini inceleyen dal . af * Bir suu, bir kusuru veya bir hatay ba lama. * Mazur grme veya grlme. * (grevden) kar lma.

af buyurun! * "affedersiniz" veya "aff n z rica ederim" anlam nda bir sz. af kar lmak * bir suun ba lanmas iin Trkiye Byk Millet Meclisinden kanun karmak. af dilemek * ba lanmas n istemek. af kapsam na al nmak * af kanununa girmek. afacan * Zeki ve yaramaz (ocuk). afacanla ma * Afacanla mak i i. afacanla mak * Yaramazla mak, yaramaz, ele avuca s maz duruma gelmek. afacanl k * Afacan olma durumu, yaramazl k. afak * Ufuklar, drt bir taraf. afakan afak * Bkz. hafakan. * Belli bir konu zerine olmayan (konu ma), dereden tepeden.

* Nesnel, objektif. afaklik * Bkz. objektiflik. afal afal afallama * a k n bir biimde. * Afallamak i i.

afallamak * a k nl ktan sersemle mek. afalla ma * Afalla mak i i. afalla mak * a k nl k iinde kalmak, a r p bir ey yapamaz olmak. afalla t rma * Afalla t rmak i i. afalla t rmak * a k nl k iinde b rakmak, birini a r p bir ey yapamaz duruma sokmak. afallatma * Afallatmak i i. afallatmak * a k nl a d rerek sersemle tirmek. afat afazi aferin * Ok ama, alk lama, be enme gibi duygular belirtmek iin sylenir, bravo. * Eskiden rencilere verilen be enme ve takdir k d . aferin almak * de erli grlp be enilmek. aferist afet * Vurguncu, dalavereci, kar n bilen, karc . * Do an n sebep oldu u y k m. * K ran. * ok kt. * Gzelli i ile insan a k na eviren, akl n ba ndan alan kad n. * Hastal klar n dokularda yapt bozukluk. * Afete u ram , afet grm . * Afetler, bellar, k ranlar. * Bkz. sz yitimi.

afetzede

affa u ramak * ba lanmak, affedilmek. affedersin veya affedersiniz

* zr dilemek iin sylenir. * kar kmak iin sylenir. affedilme * Ba lanma. affedilmek * Ba lanmak. affetme affetmek * Ba lama. * Ba lamak. * Ho gr ile kar lamak, mazur grmek. * Grev veya i ten karmak.

affetmemek * ba lamamak, ho grmemek. affetmi sin * "hi de yle de il", yan l yorsun" anlam nda kullan l r. affettirme * Affettirmek i i. affettirmek * Ba lanmas n sa lamak. affettuoso * Bir paran n yumu ak ve duygulu bir biimde al naca n anlat r. affeyleme * Affeylemek i i. affeylemek * Affetmek. aff n dilemek (veya istemek) * bir i veya grevi yerine getiremeyece ini nezaketle bildirmek. aff n za s narak * "ba layaca n za gvenerek" anlam nda bir nezaket sz. affolunma * Affolunmak i i. affolunmak * Ba lanmak, affedilmek. Afgan * Afganistan halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. * Afganistan'a ve Afganistan halk na zg olan. Afganl * Afgan. afi * Gsteri , al m, caka.

afi kesmek (satmak veya yapmak) * birine kar gsteri yapmak, kabaday l k etmek.

afif afife afili afis

* ffetli. * Namuslu, iffetli, sayg de er (kad n). * Gsteri li, al ml . * Gm bal n n k .

afi

* Bir eyi duyurmak, tan tmak iin haz rlanan, o u resimli duvar iln .

afi asmak * duvarlara iln yap t rmak. afi yutmak * yalana dolana kanmak. afi i * Afi yapan sanat . afi ilik afi e * Afi yapma sanat . * A a km , duyulmu .

afi e etmek * a a vurmak, belirtmek, duyurmak, dile d rmek, reklm etmek. afi e olmak * (bir kimse) bilinmeyen bir ynyle tan nmak. afi leme * Afi asma i i, afi lemek i i.

afi lemek * Afi as p duyurmak. * Nitelemek, gstermek. afi te kalmak * (oyun iin) ilgi grerek gnlerce oynanmak. afiyet * Hasta olmama durumu, sa l k, esenlik.

afiyet bulmak * iyile mek, sa l n kazanmak. afiyet olsun * bir ey yiyip ienlere "yaras n" anlam nda sylenen iyi dilek sz. afiyet eker olsun * "yaras n, a z tad yla yensin'" anlam nda sylenir. afiyet zere olmak * sa l kl , rahat ya amak.

afiyetle afoni aforizm

* a z tad yla, keyifle. * Bkz. Ses yitimi. * zl sz, zdeyi .

aforoz

* Hristiyanl kta kilise taraf ndan verilen "cemaatten kovma" cezas .

aforoz etmek * kilise birli inden karmak. * dar l p biriyle konu mamak, yak n olmaktan karmak, ilgiyi kesip uzakla t rmak, ad n duymak bile istememek. aforozlama * Aforozlamak i i. aforozlamak * Aforoz etmek, kovmak. aforozlu afra tafra * al m. * al ml . afral tafral * al ml . Afrika ekirgesi * De i ik boyda ve renkte genellikle kuzey Afrika'da ekilmemi arazilerde rastlanan zarars z bir ekirge (Locusta migratona). Afrika domuzu * ift parmakl lardan, kal n derili, Afrika'da ya ayan ve yaban domuzuna benzer bir hayvan (Phacochoerus aethiopicus). Afrika menek esi * ki eneklilerden, tyl yaprakl , mor, pembe, beyaz renkli iekleri olan, evlerde saks da yeti tirilen ok y ll k bir ss bitkisi (Saintpaulia ionantha). Afrikal * Afrika kkenli olan kimse. * Afrikal oyuncu. Afrikal l k * Afrikal olma. afsun afsuncu * By, fsun. * Byc, frk. * Aforoz edilmi , kovulmu , uzakla t r lm .

afsunculuk * Afsuncunun yapt i . afsunlama

* Afsunlamak i i. afsunlamak * Bylemek. afsunlanma * Afsunlanmak i i. afsunlanmak * Bylenmek. afsunlu Af ar * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. aft aftos * Pamukuk. * Oyna , metres. * Byl, sihirli, fsunkr.

afur tafur * al m. afur tafura gelmemek * al m satmadan ho lanmamak; byle bir davran a kar tepki gstermek. afyon * Olgunla mam ha ha kapsllerine yap lan izintilerden s zan, sonradan kat la an st; iinde morfin ve kodein gibi ok uyu turucu maddeler bulunan, gl bir zehir olmakla birlikte, hekimlikte kullan lan de erli bir il. afyon ekmek * keyif iin afyon yutmak. afyon ruhu * Yat t r c olarak kullan lan afyon tentr. afyonke * Keyif iin afyon yutan veya eken (kimse), afyon tiryakisi. afyonke lik * Afyon ekmeye d knlk. afyonlama * Afyonlamak i i. afyonlamak * Afyon vererek uyu turmak, uyutmak. * Telkin yoluyla do ru d nmeyi nleyerek zararl bir yola srklemek. afyonlanma * Afyonlanmak i i. afyonlanmak * Afyonlamak i i yap lmak. afyonlu * inde afyon bulunan. * Afyon yutmu . * Dalg n, uyu mu , uyu uk (kimse).

afyonu ba na vurmak * a r davran larda bulunacak kadar fkelenmek, ne yapt n bilememek. afyonunu patlatmak * kendi keyfine dalm olan birini fkelendirmek. Ag aga * A a. agh * Bilir, bilgili, haberli, uyan k. * Gm 'n k saltmas .

agh olmak * bilgi edinmi olmak. agami aganta emir. agaragar * Deniz yosunlar ndan kar lan, beslenme endstrisinde, hekimlikte ve bakteriyolojide kullan lan bir tr jeltin, jeloz. agel * Arap erkeklerinin kefiyelerinin zerine ba lad klar , ynden rlm kal n ember ba . agitato * Bir paran n canl ve co kulu al naca n anlat r. * Y sa veya lka edilmekte olan bir halat n ve zincirin k sa bir sre elde tutulup b rak lmamas iin verilen * Gney Amerika'da ya ayan, mavi ve ye il metalik yans mal bir ku .

agltinasyon * Kmele im. agltinin agnosi * Tan s zl k. agnostik * Bilinemezci. * Bilinemezcilikle ilgili. * Serumda meydana gelen antikor.

agnostisizm * Bilinemezcilik. agnozi * Duyularda herhangi bir bozukluk olmamas na ra men s nav sisteminin belirli bir yerindeki doku bozuklu undan ileri gelen alg kayb veya yoklu u. Agop'un kaz gibi bakmak * aptal aptal bakmak. agora * Yunan klsik devrinde, sitenin ynetim, politika ve ticaret i lerini konu mak iin halk n topland alan, halk meydan .

agorafobi * Bkz. alan korkusu. agraf agrafi * Kanca, kopa. * Bkz. yazma yitimi.

agrandisman * Byltme. agrandisr * (foto raf l kta) Bylte. agreje agreman agu * St ocuklar n n ne elendikleri zaman kard klar ses. agu bebek * Byd hlde bebekli e zenen ocuklara alay yollu sylenir. agucuk * St ocu u. * St ocu unu sevmek iin sylenir. * Agulamak i i. * Yeni do mu bebeklerin kard ses. * (yabanc lkelerde) Doent olmak iin s nav vermi kimse, doent. * Bir elinin bir lkeye atanmas ndan nce o lkeden istenen uygun grme yaz s .

agulama

agulamak * (bebek) Agu agu diye ses karmak. agu a * plik, sicim, tel gibi ince eylerden kafes biiminde yap lm rg. * rmcek gibi birtak m hayvanlar n salg lar yla olu turduklar rg. * lke yzeyine yayg nla t r lm rg, ebeke. * Tuzak. * Oyun alan n ortadan ikiye blen iple yap lm rg. * aprazlama rg ile yap lan ve kale direkleri arkas na gerilen rg, file. a * Donun veya pantolonun ap aras na gelen yeri, ap l k. a atmak (veya b rakmak) * bal k avlamak iin denize a salmak. a benek * A kl koyulu kahverengi a grn nde olan, arpa yapraklar na yerle erek olduka nemli zararlara yol aan askl mantar. * Bu mantar n ortaya kard ekin hastal . a ekmek * Kucak.

* yakalanan bal klar toplamak iin a sudan karmak. a i nesi * A n rlmesinde kullan lan i biiminde tahtadan veya plstikten yap lm alet. a ipli i * Keten, kenevir, naylon gibi maddelerden a yap m nda kullan lan iplik.

a kay * Bal k a lar n ta yan kay k. a kepe a kurdu * En ok elma ve erik gibi yemi a alar na zarar veren bir kurt. a kur unu * Bal k a lar n suda tutmaya yarayan zeytin ekirde i biiminde delikli kur un madde. a mantarlar * nsan ve hayvanlarda hastal a yol aan ve birok tr iine alan ilkel bitkiler toplulu u. a tabaka a tonos * Gotik mimaride kullan lm , a biiminde paral tonos. a torba * 25 cm geni li inde ve 50 cm uzunlu unda a dan yap lm k rm z yosunlar n suya dal narak avlamada kullan lan, bir ip ve kay ktaki makara yard m ile suyun yzeyine k p inebilen bir torba. a yatak a a * Hamak. * K rl k kesimde geni topraklar olan, sz geen, varl kl kimse. * Halk aras nda say lan ve sz geen erkeklere verilen san. * Byk karde , a abey. * Okur yazar olmayan ya l ca ki ilerin adlar yla birlikte kullan lan san. * Osmanl mparatorlu unda baz kurulu lar n ba nda bulunanlara verilen resm san. * Gz yuvarlar n n i yzeyinde grme sinirinin yay lmas ile beliren, a duyarl , a ms blm, retina. * Bal k l kta kullan lan, a dan rlerek yap lan uzun sapl sepet.

a a bor eder, u ak har * a a para s k nt s iinde olup bor etse de, u ak, hlden anlamaz ve bol harcamay srdrr. a a kap s * Yenieri a as n n dairesi. a a yama * Yenieri a as na ba l emir avu u. a ababa * Dede, ata. * San "a a" olan babaya ocu unun sesleni i. * Bir yerde, bir topluluk iinde etkili olan, sz geen, ileri gelen (kimse). * Bir kimsenin kendinden ya a byk olan erkek karde i. * Karde olmayanlar aras nda da genellikle ya a byk olanlara bir sayg sesleni i olarak kullan l r.

a abey

a abeylik

* A abey olma durumu. a abeylik etmek (veya yapmak) * Birini a abey gibi korumak, gzetmek. a aca kan keinin dala bakan o la olur * ocuklar ana ve babalar ndan rendiklerini yapmaya zenirler. a aca ksa pabucu yerde kalmaz * davran lar na engel olacak hibir tak nt s yok. a aca dayanma kurur, adama (insana) dayanma lr * insan yapaca i te ba kalar na de il, kendine gvenmelidir. a ac kurt, insan dert yer * kurt a ac nas l iten ie kemirirse dert de insan iten ie yer bitirir. a a * Gvdesi odun veya kereste olmaya elveri li bulunan ve uzun y llar ya ayabilen bitki. * Bu gibi bitkilerin gvdesinden ve dallar ndan yap lan. * Direk.

a a ar s * Dzgn kanatl , kuyru unda yumurtlama hortumu olan, 3-4 cm boyunda a a zararl s . a a bal * Erik, kay s gibi a alardan s zan zamk. a a biti * Yar m kanatl lardan, bitkiler zerinde ya ayan, s ray c bir bcek tr (Psylla).

a a ile i * Ahududu. a a ebegmeci * Ebegmecigillerden, boyu yksek bir ot (Fr. lavatere). a a kaplama * Konut duvarlar n yal tma ve gzelle tirme amac yla a a veya a a rnlerinden yararlan larak yap lan kaplama. a a kavunu * Turungillerden, Akdeniz lkelerinde yeti en, ta yapraklar mavimsi pembe, kk bir a a (Citrus medica). * Bu a ac n iri bir limon grn ndeki buru uk kabuklu yemi i. a a kurba as * Kurba agillerden, boyu 3-5 cm olan, s rt yaprak ye ili, a alara t rmanan bir kurba a tr (Hyla arborea). a a kurdu * A alar kemirerek beslenen birtak m sinek kurtuklar na verilen ad. a a kpesi * Hatmi. a a mantar * A ata biten bazitli mantarlara verilen ad. a a minesi * Mine ie igillerden, bahelerde ss bitkisi olarak yeti tirilen, k rm z , mor iekli bir a a k (Lantana). a a mobilya

* Oturma, yemek yeme, al ma, yatma vb. i lerin yap lmas nda kolayl k ve rahatl k sa layan, paralar n n byk o unlu u masif, lifli, yangal ve tabakal a a malzemeden yap lan, ta nabilir veya sabit olarak kullan lan e ya. a a nemi * A ata bulunan su miktar n n, ayn a ac n mutlak kuru a rl na oran . a a olmak * bir yerde ve ayakta ok beklemek. a a oyma * Oyma bask sanatlar ndan dz bir bask tekni i. a a sak z * Reine. a a sansar * Sansargillerden, s rt koyu esmer, karn daha a k, iyi t rmanan, postu de erli bir memeli tr (Martes martes). a a ya iken e ilir * ocuklar kk ya ta kolay e itilir, byk insan kolay kolay e itilemez. a a k * Taflan gibi, dallar dibinden ba layarak atallanan kk a a. a a l k * A a yeti tirme i i.

a adelen * Yuva yapmak iin a alar oyan bcek. a akakan * Seregillerden, a a kurtlar ile geinen bir ku (Picus). a akesen * Zar kanatl lardan, kurtuklar en ok gl fidanlar zerinde ya ayarak yapraklara zarar veren, kara renkli bir bcek (Hylotoma). a alama * A alamak i i. a alamak * A aland rmak. a aland r lma * A aland r lmak i i. a aland r lmak * A al duruma getirilmek. a aland rma * A aland rmak i i. a aland rmak * Bir yeri a al duruma getirmek. a alanma * A alanmak i i. a alanmak * A al duruma gelmek.

a ala ma * A ala mak durumu. * Bitki ekilleri gsteren ve akiklerde oldu u gibi maden filizlerinin gerek yzeyinde gerek ilerinde rastlanan tabi desen. a ala mak * A a durumuna gelmek. a al a al k * A ac olan. * A a be i. * A ac bol olan (yer).

a al kl * A alar bol olan (yer). a as * A aca benzeyen, a ac and ran. a as z * A ac olmayan.

a alanma * A alanmak i i. a alanmak * A a tavr tak narak al m yapmak. a al k * A a olma durumu. * Kibar ve cmerte davran . -a an / -e en * Fiilden s fat ve isim yapma eki: yat-a an, gez-e en, ol-a an, dur-a an, pi -e en vb. a an n aln terlemezse rgad n burnu kanamaz * i veren i isi ile birlikte al mazsa i i i e var gcyle sar lmaz. a an n eli tutulmaz * cmertli i, elinin a kl , tart lmaz. a ar k a arma * A armak i i. * Tan atma, afak skme. a armak * Ak olmak, ak duruma gelmek, beyazlanmak, solmak. * Ayd nlanmak. a art * Uzaktan ancak seilebilen, belli belirsiz bir akl k. * St, yo urt, peynir, ayran gibi yiyecek ve iecekler. a art lma * A art lmak i i. a art lmak * Akla m , rengi solmu .

* Temizlenmek, beyazlat lmak. a artma * A artmak i i. * Kuyumculukta gm temizleme i i. a artmak * Ak duruma getirmek, beyazlatmak. a beneklilik * Arpa bitkisinde grlen mantar hastal (Pyrenophora). a c a c k a c l k * A ile bal k tutma. a da * Kaynat larak ok koyu ve yap kan bir macun durumuna getirilen pekmez veya limonlu eker eriyi i. * A ile bal k tutarak geinen kimse. * Palmiyelerde ieklerin dibinin evresindeki telli k n.

a da yapmak * vcuttaki fazla tyleri a da ile almak, temizlemek. a dac * eker, tatl ve helva yap m nda a da haz rlayan i i. * A da ile vcuttaki fazla tyleri veya k llar temizlemeyi meslek edinmi kimse.

a dalanma * A dalanmak i i. a dalanmak * A da durumuna gelmek, a dala maya ba lamak. * A da bula mak. a dala ma * A dala mak durumu. a dala mak * A da durumuna gelmek, a dalanmak. * (sohbet) Tam tad na var l r durum almak, koyula mak. a dala t rma * A dala t rmak i i. a dala t rmak * A da durumuna getirmek. a dal * A dalanm . * (deyi iin) Bilinmeyen kelimelerle, anla lmas g, dolambal cmlelerden olu an. * Karma k. * Pekmez yapmaktan ba ka i e yaramayan zm. * A d rmak i i.

a dal k a d rma

a d rmak

* A mas na sebep olmak. * A a inmek, yk veya terazide denge bozularak bir yan a r gelmek.

* Organizmaya girince kimyasal etkisiyle fizyolojik grevleri bozan ve miktar na gre canl y ldrebilen madde, zehir. a a ac * Zakkum. a ie i * Zakkum. a gibi * ac veren, ok etkileyen. * ok sert, keskin. a otu * Bald ran. a l * Koyun ve kei srlerinin geceledi i, it veya duvarla evrili yer. * Baz y ld zlar n, zellikle ay n evresinde grlen geni ve ayd nl k teker, ayla, hale. * Baz grntlerdeki ok kl cisimleri evreleyen kl teker. * A verme, zehirleme. a lamak * A vermek, zehirlemek. * (bir eye), A katmak.

a lama

a land rma * A land rmak i i. a land rmak * A l duruma getirmek. a lanma * A lanmak i i.

a lanmak * Bilmeden veya fark nda olmadan zehirli bir ey yemek veya imekle zehirlenmek. a la ma * A la mak durumu.

a la mak * A l duruma gelmek. a lda o lak do sa ovada otu biter * Tanr her yaratt n n r zk n verir. a l * inde a bulunan, zehirli. a l bcek * K n kanatl lardan, ba ka bcekleri yemesi bak m ndan yararl bir bcek. (Carabus). a llanma * A llanmak durumu.

a llanmak * Toplan p bir arada durmak. * evresinde a l denen hale olu mak, halelenmek. a m a ml * Aya n stndeki tmsek yer. * st a r tmsek olan (ayak).

a na d rmek * tuza na d rmek. a nma * A nmak i i. a nmak a r * (hayvan) Yere yat p yuvarlanmak. * Tart da ok eken, hafif kar t . * Davran lar yava olan. * De eri ok olan, gsteri li. * ap , boyutlar byk. * etin, g. * Tehlikeli, korkulu, vahim. * S k nt veren, bunalt c . * Dokunakl , insan n gcne giden, k r c . * Yava . * A rba l , cidd. * (koku iin) Keskin, bo ucu. * (yiyecek iin) Sindirimi g. * Yo un. * (uyku iin) Uyan lmas g, derin. * K s k, alak. * G i iten, sa r. * A r siklet. * Acele etmeden. * Fazlas yla.

a r a r

a r aksak yrmek (veya gitmek) * pek yava olarak. a r almak * bir i te yava davranmak. a r ara a r ayak * A r vas ta. * Do urmas yak n (gebe kad n).

a r basmak * a rl fazla gelmek. * bir i te gc ve etkisi stn gelmek. a r basmak * gc, etkisi veya zelli i daha stn ve belirgin olmak. * bir i te gc ve etkisi stn gelmek.

a r basmak * bir kimse kbusa u ramak. a r canl * ok yava i yapan, evik olmayan. * Varl s k nt veren sevimsiz. * Tembel. * Gebe (kad n). a r canl l k * Hareketlerin yava olmas , h mb ll k, tembelce davran biimi. a r ceza * A r hapis ve be y ldan yukar olan hapis cezalar .

a r ekmek * tart da a r gelmek. a r durmak * cidd, a rba l , oturakl , so ukkanl hareket etmek. a r elli * Bkz. eli a r. a r ellilik * Eli a r olma durumu. a r ezgi * ok a r, yava yava , ahenkli.

a r gelmek * gcne gitmek, onuruna dokunmak. * yap lmas g gelmek. a r hapis cezas * 2-24 y l veya mr boyu hapis cezas . a r hastal k * lmle sona erebilecek gibi olan hastal k. a r hidrojen * Dteryum. a r i * Byk tehlikeler yaratan ve fazla g isteyen her trl i .

a r i itmek (veya duymak) * kulaklar iyi i itmemek, kulaklar az i itmek. a r kamak * gcendirici olmak. a r kayba u ramak * madd ve manev byk zarar grmek. a r kay p * (sava , deprem, sel gibi do al afetlerde) Byk kay p. * Madd zarar. a r kre * Yer yuvarla n n, yo unlu u ve kat l ok olan blm, barisfer.

a r ol!

* cidd, a rba l , so ukkanl , sab rl ol!. * acele etme, yava ol!.

a r oturmak * uslu durmak. a r para cezas * Baz sulara gre takdir edilen para cezas . a r sanayi * retim aralar yapan sanayi. a r satmak * nazlanmak, gnlsz davranmak. a r s klet * Baz spor dallar nda yar mac lar n a rl ile s n rland r lan kategori, ba a rl k. a r sylemek * ac , dokunakl , szler sylemek. a r sz a r su * Baz nkleer reaktr tiplerinde ntron yava lat c s olarak kullan lan, iinde hidrojen atomlar yerine dteryum izotoplar bulunmas sonucu olu an su (DO). a r top * Gl, nl, tan nm kimse. a r uyku * Uyan lmas g, derin uyku. * Ki inin onuruna dokunan, dayan lmas g sz.

a r vas ta * Motoru, a r yk veya birden fazla rmork ta mak amac yla glendirilmi kamyon ve benzeri ara. a r vas ta ehliyeti * A r vas ta srclerine verilen kullanma belgesi. a r ya * Kal n ya . a rba l * Davran lar ll, olgun (kimse), vakur, cidd. a rba l l k * A rba l olma durumu, vakar, ciddiyet. a rca a rdan * A r olarak. a rdan almak * bir i i gereken sre iinde bitirmemek. * bir i i gnlsz, isteksiz yapmak, geciktirmek. a rkanl * Olduka a r.

* Hippokrates'in ortaya att a r canl l k, so ukluk, kolayca duygulanmay gibi nitelikleri kendinde toplayan ki ilik tipi. * Bkz. a r canl . a rkanl l k * A rkanl olma durumu. a rlama * A rlamak i i, ikram, izaz. * Gelin veya gvey kar lan rken al nan k vrak bir hava.

a rlamak * Konu a sayg gstererek onun her trl rahat n , ihtiyac n sa lamak, ikram etmek, izaz etmek. a rlanma * A rlanmak i i. a rlanmak * A rlamak i ine konu olmak. a rla ma * A rla mak durumu.

a rla mak * (hava) S k c ve bunalt c bir durum almak, bozulmak. * (hasta iin) Tehlikeli duruma gelmek, fenala mak. * Yava lamak. * (gebe kad n iin) Do urmas yakla mak. * A rba l olmak. * (yiyecek) Bozulmaya yz tutmak. * Gle mek, zorla mak. * (organ iin) Grevini yapamaz duruma gelmek. a rla t rma * A rla t rmak i i. a rla t rmak * Bir eyin a rla mas na yol amak. a rlatma * A rlatmak i i.

a rlatmak * A rlamak i ini yapt rmak. a rl nca alt n de mek * ok de erli olmak. a rl n (ortaya) koymak * kimli ini ve ki ili ini kabul ettirmek. a rl k * A r olma durumu. * De erli olma durumu. * A rba l l k. * Tehlikeli olma durumu. * S k nt l , bunalt c durum. * Orduda bir birli in cephane, yiyecek ve e ya ykleri. * eyizini dzmek iin gveyin geline verdi i para, kal n. * Uyu ukluk ve gev eklik durumu. * Uykuda iken gelen ve insana bo ulur gibi bir duygu veren durum. * Yer ekiminin, bir cismin moleklleri zerindeki etkisinin olu turdu u bile ke.

* Tak . * Yk, klfet. * Sorumluluk. * Etki, yetki, bask , glk. * Dikkati ve nemi bir ey zerinde yo unla t rmak. * Terazilerde tartma i i yap l rken bir kefeye konulan nesne. * De erlendirmelerde herhangi bir konu veya evreye, ola an n zerinde ve belli oranda, fazladan bir de er tan nmas . a rl k basmak (veya kmek) * gev eklik ve uyku gelmek. * (uykuda) s k nt l duruma girmek. * A r bir hava kaplamak, sessizlik olu mak. a rl k merkezi * Bir cismin btn noktalar na ayr ayr etki yapan yer ekimi kuvvetlerinden olu mu tek kuvvet durumundaki bile kenin uygulama noktas . * Bir i in en nemli blm. a rl k olmak * birine yk olmak, kendi masraf n ba kas na ektirmek, s k nt vermek. a rl kl (de er). a rsama * A rsamak hareketi. a rsamak * Birine kar so uk davranarak s k nt verdi ini anlatmak. * Bir i i yava yapmak, nemsememek, ilgilenmemek. * Bir i i a r bulmak, yk saymak, yksnmek. a r ak * Yn, iplik e irilen i i a rla t rmak iin alt ucuna geirilen yar m kre biiminde, ortas delik a a veya kemik para. * Teker biiminde yass nesne, kurs. a r aklanma * A r aklanmak i i veya durumu. a r aklanmak * banda veya (ergenlik s ras nda) memede a r ak biiminde bir tmsek olu mak. a * A mak i i veya biimi. * (su buhar n n ve ba ka gazlar n) Yerden havaya do ru k , ya kar t . * De erlendirmelerde, herhangi bir konu veya evreye ola an n zerinde ve belli bir oranda, fazladan tan nan

a t

* len bir kimsenin genli ini, gzelli ini, iyiliklerini, de erlerini, arkada b rakt klar n n ac lar n veya byk felketlerin ac l etkilerini dile getiren sz veya okunan ezgi, yaz lan yaz , sa u, mersiye. * A lama, gelin olan bir k z n arkas ndan meziyetlerini say p dkerek a lama. a t yakmak (veya tutturmak) * a t sylemek, a t dzmek. a t a t l k * lye a t sylemek iin para ile getirilen kimse, sa ucu. * A t n n i i veya mesle i.

a tlama a z bo luk.

* lm leri anmak iin dzenlenen trende okunan vg. * Yzde, avurtlarla iki ene aras nda, ses karmaya, soluk al p vermeye ve besinleri iine almaya yarayan * Bu bo lu un dudaklar evreledi i blm. * Kaplar n veya ii bo eylerin a k yan . * Bir akarsuyun denize veya gle dkld yer, munsap. * Koy, krfez, liman, yol gibi yerlerin a k yan . * Birka yolun birbirine kavu tu u yer, kav ak. * Kesici aletlerin keskin yan . * Bir dilin s n rlar iinde, blgelere ve s n flara gre de i en syleyi zelli i. * Birini yan ltmak, kand rmak amac yla dolambal birtak m szler syleme zelli i. * Bir blge ezgilerinde grlen zelliklerin tm. * Bazen "kez" anlam na gelir. * slp, ifade zelli i. * (tehlikeli eyler iin) Pek yak n yer.

a z

* Yeni do urmu memelilerin ilk st.

a z amak * sz sylemek, konu mak. * azarlamak, paylamak. a z amamak * tek bir sz olsun sylememek, susup kalmak. a z at rmamak * ok konu arak ba kalar n n sz sylemesine, konu mas na engel olmak. a z a za * a z na kadar, tamamen. a z a za vermek (veya konu mak) * iki ki i birbirine pek yak n durarak ba kalar i itmeyecek biimde konu mak. a z al kanl * ok sylendi i iin bir sz s k s k kullanma durumu. a z aramak (veya yoklamak) * renmek istenilen eyi syletecek yolda dil kullanmak. a z birli i * Bir konuda anla arak ayn biimde konu ma, sz birli i. a z birli i etmek * bir konuda anla arak ayn ekilde konu mak, sz birli i etmek. a z birli i etmek * bir konuda anla arak ayn biimde konu mak, sz birli i etmek. a z burun birbirine kar mak * dayak yeme sonunda yz, yara bere iinde kalmak. * yzde a r fke, znt, yorgunluk gibi durumlar n izleri grnmek. a z dala * A z kavgas , kar l kl at ma, ba r ma, dil dala . a z de i ikli i

* Yeme in e idinde de i iklik. a z de i tirmek * nce syledi ini ba ka trl anlatmak. a z dil vermemek * hi konu mamak, susmak. a z dolusu * A z n alabilece i kadar. * (kfr iin) Birbiri ard nca, birok. a z khyas * Birinin syleyece i szlere kar an kimse. a z kalabal * Birbirini tutmayan gereksiz szler. a z kalabal na getirmek * birini gereksiz szler sylemek yolu ile a rtmak. * sz syleme becerisine sahip olma. a z kavaf * Kar s ndakini kand rmak iin gerekli gereksiz ok sz syleyen. a z kavgas * Kar l kl a r szler syleyerek yap lan eki me, at ma, dil kavgas . a z kokusu * Bir kimsenin ekilmez davran lar , istekleri, szleri. a z kullanmak * duruma, ortama gre sz sylemek, szn amac na gre de i tirmek. a z ni an * Yaln z szle yap lan ni anlanma. a z satmak * yksekten atarak kendini vmek. a z akas * Szle yap lan aka. a z tad * (ailede veya toplumda) Dirlik dzenlik, iyi geinme veya rahatl k. a z tad yla * huzurla, rahatl k iinde, iine sine sine, lezzetini duyarak. a z tamburas almak * szle avutmaya, oyalamaya al mak. a z tats zl * Bir topluluk iindeki geimsizlik, huzursuzluk. a z t kamak * konu ma imkn vermemek. a z tfe i * Mermileri iddetle flenerek f rlat lan bir e it tfek tasla . a z ttn

* Keyif iin a zda i nenen bir tr ttn. a z nls * Geniz yoluna kaymadan kan nl, a zs l nl. a z yapmak * birini kand rma, yan ltma amac yla duygular n , d ncelerini oldu undan ba ka trl gsterecek biimde konu mak. a z yaymak * a k ve drst konu maktan ka nmak. a z yer, yz utan r * arma an alan, arma an verenin iste ini yerine getirmeye al r. a z yoklamak * Bkz. a z aramak. a zda da lmak * (genellikle hamur i i iin) iyi pi mi ve lezzetli olmak. a zda sak z gibi i nemek * bir sz veya d nceyi s k s k tekrarlay p durmak. a zdan * Yaz l olmayarak, szle, szl, ifah.

a zdan a za * Herkes birbirine syleyerek. a zdan a za dola mak (veya gemek) * herkes birbirine sylemek. a zdan burun yak n, karde ten kar n yak n * "insan n kendi yarar her eyden nemlidir" anlam nda kullan l r. a zdan dolma * (top veya tfek iin) Namlusu a z ndan doldurulan. a zdan kapmak * ba kalar ndan dinlemek yolu ile yar m yamalak birtak m bilgiler edinmek. a zlama * A zlamak i i. a zlamak * Bir i i kolaylamak. * Bir paray yuvas na geirmek iin nce yuvan n a z n ayarlamak. * Bir bo az n veya bir liman n a z n ortalamak. a zlara sak z olmak * herkesin diline d mek. a zla ma * A zla mak i i veya durumu. a zla mak * ki kan damar , birbiri iine a lmak. a zl * A z herhangi bir biimde olan.

a zl k

* Bir ucuna sigara tak lan, br ucundan nefes ekilen ubuk biimindeki ara. * Nefesli alg larda a za gelen yer. * Yemi kfelerinin zerine yaprakl dallarla yap lan kapak. * Kuyu bilezi i. * Su tesisat nda su al p vermeye yarayan vanal u. * Hayvan n s rmas na, zararl bir ey yemesine engel olmak iin a z na tak lan tel, deri gibi kafes. * (dokumac l kta) zgnn a l p kapand ve iinde meki in geti i yer. * Telefon ve benzeri cihazlarda a za yakla t r lan blm. * Bir eyin ba lad yer. * Huni.

a zl k * A zl k yapan veya satan kimse. a zotu a zs l * A zla ilgili. a zs l nl * Bkz. a z nls. a zs z * A z olmayan. * Yumu ak huylu, sessiz. * Toplar ate lemek iin falyaya konulan ve barutun patlamas na sebep olan madde.

a lad a layacak * a lamak zere olan. a lama a lamak * znt, ac , sevin, pi manl k aldanma vb.nin etkisiyle gz ya dkmek. * A a budand nda kesilen yerlerden besi suyu veya z su akmak. * S zlanmak, yak nmak. * Bir duruma kar znt duymak. a lamak para etmez * zlmenin yarar olmaz. a lamakl * A lar gibi olan, zntl. a lamakl olmak * a layacak duruma gelmek. a lamal * A lar gibi olan, a layacak gibi. * Ac ma duygusu uyand racak hlde, s zlamal . a lamayan ocu a meme vermezler * hakk n aramas n bilmeyen kimsenin i i grlmez. a lams a lanma * A layacak gibi, a lamal . * A lanmak i i. * A lamak i i.

a lanmak * A lamak i i yap lmak. a lant * Hafif hafif a lama.

a lar gzden, sahte szden kendini sak n * "kendini ac nd ranlardan kork" anlam nda kullan l r. a la ma a la mak * A la mak i i. * Birlikte a lamak. * S zlanmak.

a lata a lata * Srekli a latarak, devaml eziyet ederek, zerek. a lat a lat c * A lamaya yol aan. a lat a latma a latmak * A latmak i i veya biimi. * A latmak i i. * A lamas na yol amak. * Trajedi.

a laya a laya * A layarak. a layan n mal glene hayretmez * birinden haks z olarak al nan mal n onu alana yarar olmaz. a lay c a lay a l * A bulunan. a ma * A mak i i. * Akan y ld z, ahap. * Sarkmak, a a ya inmek, e ilmek, meyletmek. * Ykselmek, yukar kmak. * Koyun ve kei ba na al nan vergi, say m vergisi. * A namak i i. * lnn ard ndan a lamak iin para ile tutulan kimse, a t , yas . * A lamak i i veya biimi.

a mak

a nam a nama

a namak

* (hayvan) Yere yat p yuvarlanmak.

a namc * A nam vergisi toplayan kimse. a raz a r * Vcudun herhangi bir yerinde duyulan srekli ve iddetli ac . a r kesici * Ac y , s z y dindirici (il). a r kesimi * A r duyusunun kendili inden veya tedavi sonucu yok olmas , analjezi. a r s z * Rahats zl k veren ac , sanc . a r kesen * A r duyusunu ortadan kald ran, dindiren (il vb.), analjezik. a r larda gz a r s , her ki inin z a r s * herkesi en ok ilgilendiren ey kendi derdidir. a r l a r ma * A r yan, a r s olan. * A r mak i i. * Memeli hayvanlarda grlen ara konak kenelerin bula t rd a r ma asalaklar ndan ileri gelen hastal k. * Kt niyet ve d manl klar.

a r ma asalaklar * Omurgal lardan alyuvar asala olarak ya ayan trl biimlerdeki sporlular toplulu u. a r mak * (vcudun bir yeri) A r l olmak. a r na gitmek * onuruna dokunmak veya gcne gitmek. a r s tutmak * (gebe kad n iin) do um sanc lar ba lamak. * (hasta bir organ) a r maya ba lamak. a r s z * A r s olmayan. * A r vermeden. * Dertsiz, tasas z.

a r s z ba na ka bast ba lamak * kendine gereksiz yere i karmak. a r tma a r tmak * A r tmak i i. * A r mas na yol amak.

a s a u

* A grn nde olan, a gibi rlm olan. * A .

a ulamak * A ulamak. a ustos * Y l n 31 gn sren sekizinci ay .

a ustos bce i * E kanatl lardan, erke i yaz n karn n n alt ndaki zel bir organdan kesik ve srekli ses karan bir bcek, orak bce i (Cicada plebeja). a ustos bcekleri * Gen srgnlerden z su emerek tar m ve orman bitkilerine zarar veren birok trn bulundu u e kanatl lar familyas . a yar * Ba kalar , yabanc lar, eller.

a za al nmaz (veya a za al nmayacak) * sylenmesi ay p, irkin (sz, kfr). a za almamak * anmamak, szn etmemek. a za d mek * dedikodu konusu olmak. a za koyacak bir ey * yiyecek bir ey. a za tat, bo aza feryat * (yiyecek iin) miktar ok az olan. a z a k * a k n, al k, bn. * Hayranl kla, bylenmi olarak. a z a k (veya a z bir kar a k) kalmak * ok a rmak, a akalmak. a z a k ayran delisi (veya budalas ) * yeni grd her eye a k nl kla bakan, a ran. * saf, bn. a z bir * Sz birli i etmi .

a z bozuk * Svmeyi al kanl k edinmi olan, kfrbaz. a z burnu yerinde * olduka gzel, yak kl . a z iri ana na dnmek * a z kuruyup ac la mak. a z dili ba lanmak

* herhangi bir sebeple konu amaz olmak. a z dili kurumak * herhangi bir sebeple tkrk az olmak. a z dili tutulmak * beklenmedik bir durum kar s nda heyecanlanmak, hayranl k duymak. a z dolu dolu konu mak * heyecanl sz sylemek. a z gev ek * S r saklamaz, s r tutmaz. a z havada * evresindekilerden habersiz, al k, a k n. a z kalabal k * Birbirini tutmayan szler syleyen, yerli yersiz ok konu an, bo bo az. a z kara * Kara haber vermekten ho lanan, om a zl . * Bir yerde konu ulan veya yap lan duyup grmesi istenilmeyen (kimse).

a z kenetli * S r tutan, s r saklayan (kimse). a z kilitli * Dudaklar beyaz (at). * S r saklayan. a z kulaklar na varmak * ok sevinmek. a z kulaklar nda * ok sevinli, mutlu. a z kurumak * bir konuyu ok sylemek sebebiyle, ondan b kmak. * iecek ihtiyac duymak. a z kurusun * felket dile inde bulunanlara kar kullan lan bir ilenme. a z lf (veya lk rd ) yapmak * kolay konu ma yetene i olmak. * inand r c sz syleme yetene i olmak. a z oynamak * bir eyler yemek. * konu mak. a z pek a z pis * S r vermeyen, ketum. * Svmeyi huy edinmi olan.

a z s k * Bkz. a z pek. a z sulanmak

* imrenmek. a z st kokmak * ok gen ve toy olmak. a z teneke kapl (olmak) * ok s cak veya ok ac eyleri kolayl kla iebilen veya yiyebilenler iin aka yollu sylenir. a z torba de il ki bzesin * herkesin dedikodu yapmas n n nne geilemeyece ini anlat r. a z var, dili yok * pek sessiz, kendi hlinde. * konu mayan, derdini anlatamayan. a z varmamak * sylemeye, a klamaya gnl elvermemek. a z yanmak *o eyden byk zarar grmek. a z na (veya diline) kira istemek * sylemesi beklenen eyi sylemekte nazl davranmak. a z na (veya diline) sa l k * bir sz yerinde syleyen ki ilere sylenir. a z na (veya nne) bir kemik atmak * birini kk bir kar gstererek susturmak. a z na abdestle almak * o ki iyi anarken ok sayg l davranmak. a z na almak * sylemek. a z na almamak * ad n a z na almamak. a z na almamak * sz konusu etmemek, anmamak, sylememek. a z na atmak * yemek iin a za koymak. a z na bakakalmak * szlerine hayran olmak. a z na bakt rmak * kendini zevk ile dinletmek. a z na bir parmak bal almak * birini tatl szlerle veya e itli hediyelerle bir sre iin kand rmak, oyalamak. a z na bir ey (veya bir p) koymamak * hibir ey yememek. a z na bir zeytin verir, alt na (veya ard na) tulum tutar. * yapt kk iyiliklere kar l k byk kar bekler. a z na burnuna bula t rmak * bir i i beceremeyip berbat etmek, bozmak.

a z na d mek * ok yayg n olarak bilinip konu ulmak. a z na etmek * haddini bildirmek. a z na geldi i gibi * nn sonunu d nmeden. a z na geleni sylemek * nezaket d na karak a r ve k r c szler sylemek. * ok ve d ncesizce konu mak. a z na gem vurmak * susturmak, syletmemek. a z na kadar * bo yeri kalmayacak biimde. a z na kilit takmak (veya vurmak) * susturmak. a z na koymamak * yememek veya imemek. a z na ly k * bir yiyece in tad anlat l rken "sen de yesen, be enirsin" anlam ile sylenir. a z na sak z olmak * dedikodusuna konu olmak. a z na srmemek * bir eyden hi yememek. a z na ta alm * sze kar may p susanlar iin kullan l r. a z na t kamak * susturmak, fazla konu mas na engel olmak. a z na tkrmek * birini kltmek zere kfr olarak kullan lan uygunsuz szler sarf etmek. * birine benzemek. a z na verilmesini beklemek (veya istemek) * al may p, i lerinin ba kalar taraf ndan yap lmas n beklemek. a z na vur, lokmas n al * yumu ak huylu kimseye her istenileni kolayl kla yapt rabilme anlam nda bir ataszdr. a z na yak mamak * sylemesi ay p kamak, uygun d memek, yak k almamak. a z nda bakla slanmamak * hi s r saklamamak. a z nda b rakmak * Bkz. lf a z nda kalmak. a z nda bymek * sevmedi inden veya ii almad ndan yutamamak.

a z nda gevelemek * a ka sylememek. a z nda ya kalmamak * bir d ncesini bir kimseye birok kez sylemi olmak. a z ndan * birisinden dinleyerek. * ad na.

a z ndan baklay karmak * Bkz. baklay a z ndan karmak. a z ndan bal akmak * ok tatl konu mak. a z ndan kan (veya kan sz) kula duymamak (i itmemek) * szlerini tartmadan sylemek. a z ndan kmak * bir sz istemeden, fark na varmadan sylemek, sylemi bulunmak. a z ndan t kmamak * hibir ey sylememek. a z ndan dirhemle kmak * ok az konu mak. a z ndan dklmek * a ka sylemekten ekindi i ey, konu mas ndan belli olmak. a z ndan d memek (veya d rmemek) * her zaman szn etmek. a z ndan girip burnundan kmak * trl yollara ba vurarak birini bir eye raz etmek, kand rmak. a z ndan hay r kmazsa bari er syleme * "lehte konu muyorsun, bari aleyhte de konu ma" anlam nda kullan l r. a z ndan ka rmak * istemedi i hlde bo bulunup syleyivermek. a z ndan kapmak * birinin bildi i eyleri, ustal kl konu malarla ona sezdirmeden renmek. * birinin konu mas n keserek kendi sze ba lamak. a z ndan lk rd (veya lf) almak (veya ekmek) * kar s ndakini konu turarak birtak m gizli eyleri renmek. a z ndan lokmas n almak * birinin hakk olan eyi ondan almak. a z ndan yel als n * a z n hayra a. a z n (veya enesini) tutmak * bo bo azl k etmemek. * kt sz sylememe. * bir konuda arzu edilmeyen d ncelerin a a kmas n bir ekilde nlemek.

a z n aaca na gzn a * dikkatsiz ki ileri uyarmak iin "dikkatli ol uyan k ol!" anlam nda kullan l r. a z n a p gzn yummak * fke ile, sonunu d nmeden a z na gelen btn a r szleri sylemek. a z n amak * konu maya ba lamak. * a r szler sylemeye ba lamak. * al k al k bakmak. a z n amamak * hibir sz sylememek, ses karmamak. a z n aramak (veya yoklamak) * Bkz. a z aramak. a z n b ak amamak * zntsnden sz syleyecek durumda olmamak. a z n bozmak * kaba szler sylemek, kfretmek. a z n burnunu ar amba ana na (veya pazar na) evirmek * k r p paralamak, dvmek. a z n burnunu da tmak * birinin yzne iddetle tokat, yumruk indirmek. a z n dilini ba lamak * birini konu amaz duruma getirmek. a z n havaya (veya poyraza) amak * umdu unu elde edememek. a z n hayra a! * kt ihtimaller sz konusu edildi inde gerekle memesi dile i ile sylenir. a z n hayra amak * Bkz. a z n hayra a!. a z n kapamak * kendisine kar sa layarak bir kimseyi susturmak. a z n kapamak (veya kilitlemek) * susmak, bir ey sylemek istememek. a z n kiraya vermek * kendini de ilgilendiren bir konuda d ncesini sylememek. a z n koklamak * niyetini ve durumunu renmek. a z n kullanmak (veya satmak) * birinin sylediklerini kendi d ncesi gibi gstermeye al mak. a z n mhrlemek * konu mamak, susmak. a z n peyim (veya seveyim) * sevindirici bir sz syleyene "ne gzel syledin" anlam nda kullan l r.

a z n s k (veya pek) tutmak * s r vermemek. a z n t kamak * szn kesmek susturmak. a z n toplamak * sylemekte oldu u kt sz veya kfrleri kesmek. a z n yoklamak * birinin bir ey hakk nda bildi ini kendisine sezdirmeden syletmeye al mak. a z n n ii yang n yerine dnmek * a z n n tad bozulmak, tat alma duyusunu yitirmek. a z n n iine bakt rmak * szlerini seve seve ve dikkatli dinletmek. a z n n iine girmek * ok yana mak, iyice sokulmak. * hayranl kla, byk bir zevkle seyredip dinlemek. a z n n ka (kal b veya lokmas ) olmamak * bir ey bir kimsenin u ra abilece i konulardan olmamak. * bir ey, bir kimsenin szn edemeyece i kadar de erli olmak. a z n n kokusunu ekmek * bir kimsenin ekilmez davran lar na katlanmak. a z n n mhr ile * orulu olarak. a z n n pay n (veya lsn) vermek * verilen kar l kla bir kimseyi syledi ine veya yapt na pi man etmek. a z n n perhizi yok * a z na geleni syler. a z n n suyu akmak * ok be enip istemek, imrenmek. a z n n tad bozulmak (veya kamak) * bir kimsenin kurulu dzeni dirli i bozulmak. a z n n tad n almak *o eyin ac tecrbesini geirmi bulunmak. a z n n tad n bilmek * gzel yemeklerden anlamak. * her eyin gzelini, iyisini bilmek, anlamak. a z n n tad n bilmek * gzel yemeklerden anlamak. * her eyin gzelini, iyisini bilmek, anlamak. a z n n tad n ka rmak * bir kimsenin kurulu dzenini bozmak; ne esini, keyfini bozmak. a z yla ku tutsa... * ne yapsa, ne kadar aba ve ustal k gsterse. ah

* Sesin tonuna gre pi manl k, fke, zlem, be enme, sevgi gibi duygular anlat r. * (a:h) A r , ac duyuldu unda sylenir. * (:h) lenme, beddua. ah alan onmaz * "ktlk etti i iin beddua alan iflh olmaz" anlam nda kullan l r. ah almak * birinin ilenmesini stne ekmek.

ah ekmek * derin bir keder veya zlemle iten gelerek ah demek. ah etmek * ac ile iini ekmek. * ilenmek.

ah vah etmek * pi manl n , zntsn dile getirmek. ah yerde kalmaz * "ktlk cezas z kalmaz" anlam nda kullan l r. aha ahac k * Dikkati ok yak n bir noktaya ekmek iin kullan l r. ahali * Aralar nda ayn yerde bulunmaktan ba ka hibir ortak nitelik d nlmeksizin bir lkede, ehirde veya semtte oturanlar n tamam . * Bir yerde toplanan kalabal k, halk. ahar * Hattatlar n k t cillamak iin kulland klar ni asta ve yumurta ak ndan yap lan zel bir kar m. aharlama * Aharlamak i i. * te burada.

aharlamak * Ahar srmek. aharl ahbap * Kendisiyle yak n ili ki kurulup sevilen, say lan kimse. * Seslenme sz olarak da kullan l r. ahbap avu lar * her vakit birlikte grlen ve birbirine ok ba l olan arkada lar iin sylenir. ahbap kmak * nceden tan m olmak. ahbap kusuruna bakan ahbaps z kal r * "dostlar n ufak tefek kusurlar na bakmamak gerekir" anlam nda kullan l r. ahbap olmak * arkada olmak, dostluk kurmak, yak nl k kurmak. * Ahar olan, zerine ahar srlm olan.

ahbapa

* Dosta, iten, teklifsizce.

ahbapl a dkmek * yerli yersiz yak nl k gstermek. ahbapl k * Ahbap olma durumu, nsiyet. ahbapl k etmek * arkada l k etmek, arkada a konu mak. ahcar ah * Ta lar. * A .

ah ba * A ba . ah l k * A l k.

ahde vefa (etmek) * (devletler hukukunda) devletlerin, kat ld klar milletler aras antla malara uyma zorunlulu unda olduklar n belirten kural. * sznde durma. ahdetme * Ahdetmek i i.

ahdetmek * Bir eyi yapmak iin kendi kendine sz vermek. * Yemin etmek. ahd Ahdiatik * Antla maya gre olan, antla ma gere i olan. * (Hristiyanlara gre branilerde) sa'dan nceki kutsal kitaplar.

Ahdicedit * (Hristiyanlara gre branilerde) sa'dan sonraki kutsal kitaplar. ahengi bozulmak * dirli i, dzeni bozulmak. ahenk * Uyum. * Uyu ma, anla ma. * alg l e lence.

ahenk almak * uyumlu hle gelmek. ahenk kaidesi * Bkz. nl uyumu. ahenk kurmak * uyu ma sa lamak, anla ma sa lamak.

ahenk sa lamak * dzene sokmak, birli i sa lamak. ahenk tahtas * Telli alg lardan zerine teller gerilmi bulunan kapak tahtas . ahenk vermek * dzeni, uyumu sa lamak. ahenk yapmak * alg l e lence dzenlemek. ahenkle tirme * Ahenkle tirmek i i. ahenkle tirmek * Ahenk sa lamak. ahenkli * Uyumlu, dzenli. * E lenceli. ahenklilik * Ahenkli olma durumu, uyumluluk. ahenksiz * Uyumsuz, dzensiz. * E lencesiz.

ahenksizlik * Uyumsuzluk, dzensizlik. ahenktar aheste * Ahenkli. * Yava , a r.

aheste aheste * Yava yava , a r a r, usul usul. aheste beste * Yava yava , a r a r. ahfat * Torunlar, soy.

Ahfe 'in keisi gibi ba n sallamak * sylenen sz anlamadan kafa sallayarak onaylamak. ah kmak * yapt ilenme etkisini gstermek. ah tutmak * birinin ilenmeleri gerekle mek. ah yerde kalmamak * yapt ilenme er ge etkisini gstermek. ah m ah m * Be enilecek, de er verilecek bir ey de il.

ah m ah m bir ey de il * be enilecek, de er verilecek bir ey de il. ah r * Evcil byk ba hayvanlar n bar nd kapal yer, hayvan dam .

ah ra ekmek * bir sry ah ra kapamak, bir hayvan ah ra ba lamak. ah ra evirmek * bir yeri pis, bak ms z, da n k, harap duruma getirmek. ah rlama * Ah rlamak i i.

ah rlamak * (hayvan) Ah rda uzun sre kal p hamla mak. Ah ska Trkleri * Grcistan' n Trkiye s n rlar na yak n blgelerinde ya am olan, ancak 2. Dnya Sava sonlar nda Sovyetler Birli inin de i ik blgelerine srlen Trkler. Ahi * Ahilik oca ndan olan kimse. ahi Ahilik * Cmert, eli a k.

* Kk eski Trk tresinde olan ve Anadolu'da yksek bir geli im gsteren esnaf, zanaat , ifti gibi btn al ma kollar n iine alan ocak. ahilik ahir * Eli a k olma durumu, cmertlik. * Son, sonraki, ah r. * Sonra, en sonra, sonunda. * nsan mrnn son y llar .

ahir vakit

ahir zaman * Son zaman. * (halk inan na gre) Dnyan n son gnleri, k yametin kopmak zere bulundu u gnler veya y llar. ahir zaman peygamberi * Mslmanlarca son peygamber oldu una inan lan Hz. Muhammed. ahiren ahiret ahiretlik ahit * Kendi kendine sz vererek bir i i zerine alma, ant. * Antla ma. * Devir, zaman. * Son zamanlarda, son gnlerde, son olarak, yak nlarda. * Bkz. ahret. * Bkz. ahretlik.

ahitle me * Ahitle mek i i. ahitle mek * Antla mak. ahitname ahiz * Alma. * Kabul etme. ahize * Bir elektrik ak m n al p ba ka bir kuvvete eviren let, al c , reseptr. ahkm * Yarg lar, hkmler. * Antla ma belgesi, antla ma, anla ma.

ahkm karmak * kendi d ncelerine dayanarak birtak m yarg lara varmak. ahkm kesmek * ekinmeden kesin yarg larda bulunmak, bilir bilmez konu mak. ahkm yrtmek * (bir szden) kendi anlay na gre sonular karmak. ahlf ahlk bilim. * Birinin yerine geenler, halefler, ku aklar, eslf kar t . * Bir toplum iinde ki ilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulunduklar davran biimleri ve kurallar . * Belli bir toplumun belli bir dneminde bireysel ve toplumsal davran kurallar n tespit eden ve inceleyen * yi nitelikler, gzel huylar.

ahlk bilimi * Yarar, iyi, kt gibi sorunlar inceleyen, trelere dayanan bir davran yasas geli tiren, neyin u runda sava lmaya de er, neyin hayata anlam kazand rd , hangi davran n iyi ve hangisinin kt oldu u gibi sorunlar kendine konu edinen bilim, etik. ahlk d * Tre d . ahlk d c l k * Ahlk bilimine ayk r davranma. ahlk yasas * Ahlk i lerini belirleyen, kendine uyulmas ahlk a s ndan gerekli olan genel ve geer kural. ahlk zab tas * Byk ehir halk n n sosyal ve sa l k durumunu koruyan, ehir dzeni iin al an te kilt. ahlka ahlk * Ahlk anlay na gre, ahlk de erlerine ba l l kla. * Ahlk konular n inceleyen filozof veya bu konularla u ra an kimse. * Her eyi ahlk a s ndan de erlendiren kimse.

ahlk l k * Ahlk bir ara de il, bir ama sayan reti, trecilik, moralizm. ahlken ahlk yat ahlk * Ahlka uygun, ahlkla ilgili. ahlk vazife * Kanunun zorlamas olmaks z n, do ru bilindi i iin yap lmas gereken i ler. ahlkl * Ahlk kurallar na ba l , bunlara uygun davranan (kimse). * Ahlka uygunlukla. * Ahlk bilimi.

ahlkl l k * Bir insan n veya bir insan grubunun iyi ve kt a s ndan davran biimi ve ahlk d n . * Ahlk kurallar , yasalar ile uyum iinde olma. ahlks z * Ahlk kurallar na uymayan. * Drst davranmayan, kt huylu, terbiyesiz.

ahlks zca * Ahlks z biimde veya tarzda. ahlks zl k * Ahlks z olma durumu. * Ahlk kurallar na uymama, ahlks zca davran . ahlks zl k etmek * ahlks zca davranmak. ahlama ahlamak ahlat * Ahlamak i i. * ekmek, ah etmek, ah eker gibi ses karmak. * Glgillerden, kendi kendine yeti en, zerine armut a lanan a a, yaban armudu (Pirus piraster). * Bu a ac n, armuda benzeyen ve ancak iyice olgunla t ktan sonra yenilebilen yemi i. * Kaba adam, yol iz bilmez kimse. * Bir kar m iindeki paralar, geler. * Beden yap s n n temelini olu turan geler.

ahlt

ahlt erbaa * Bedende bulundu u var say lan drt ge. ahlat n (veya armudun) iyisini (da da) ay lar yer * kendilerine yak mayan gzel bir eyi eline geirenler iin kullan l r. ahma a yz, abdala sz vermeye gelmez * ahma a gere inden ok ilgi gsterirseniz sizi s k s k u ra t r r. ahmak

* Akl n gere i gibi kullanamayan, bn, budala, aptal. ahmak yerine koymak * bir kimseye aptalm , anlamazm gibi davranmak. ahmaka * Biraz ahmak. * (ahmak'a) Ahma a yak r nitelikte, aptalca.

ahmak slatan * Yava yava ve ince ince ya an ya mur, isenti. ahmakla ma * Ahmakla mak durumu. ahmakla mak * Ahmak duruma gelmek, aptalla mak. * Bir an iin a alay p bocalamak. ahmakla t rma * Ahmakla t rmak i i. ahmakla t rmak * Ahmakla mas na sebep olmak, aptalla t rmak. ahmakl k * Zeks az geli mi olma durumu, budalal k, anlay s zl k, ak ls zl k. ahraz ahret dnya. * Dilsiz, sa r ve dilsiz. * Din inan a gre, insan n ldkten sonra dirilip sonsuza dek kalaca ve Tanr 'ya hesap verece i yer, br

ahret adam * Dnya i lerinden el ekip srekli ibadetle u ra an kimse. ahret karde i * nan ve ibadette birbirinden ayr lmayan ve bu ili kiyi ahrette de srdreceklerini d nen kad nlara verilen ad. ahret suali * Gereksiz ve usand r c soru. ahret yolculu u * lm. ahreti (veya br dnyay ) boylamak * lmek. ahretini yapmak (veya zenginle tirmek) * hay r i leri yaparak sevap kazanmak. ahretlik * Besleme k z. * Ahret karde i olan kad nlardan her biri. ahrette on parma yakas nda olmak * kendisine kar sorumlu olan kimseden ahrette davac olmak. ah a

* nsan n veya hayvan n g s ve karn iindeki organlar, ba rsak, ci er gibi eyler. ah ap * A atan, tahtadan yap lm . ahtapot * Kafadan bacakl lardan, dokunal bir mrekkep bal tr (Octopus). * Genellikle burun zar zerinde kan bir e it ur, polip.

ahtapot gibi * s rna k, yap kan kimse. * smrmek amac yla birok i e, konuya el atan, yay lan. ahu * Ceylan, karaca. * Gzel, ince, zarif kad n. * ok gzel, ekici.

ahu gibi

ahu gzl * Gzel gzleri olan. ahu paras * ok gzel, ekici. ahududu * Glgillerden, dikenli bir bitki (Rubus idaeus). * Bu bitkinin duta benzeyen, k rm z renkli, sulu ve kokulu yemi i, a a ile i. ahval * Durumlar, hller, vaziyetler. * Davran lar. * Olaylar. ahzetme * Ahzetmek i i.

ahzetmek * Almak, kabul etmek. ahzita * Al veri , al m sat m, aksata.

ahzkabz * Kendine mal etme. aidat * denti. * Kesenek. * Ait olma durumu, ili kinlik.

aidiyet aile

* Evlilik ve kan ba na dayanan, kar , koca, ocuklar, karde ler aras ndaki ili kilerin olu turdu u toplum iindeki en kk birlik. * Kar , koca ve ocuklardan olu an topluluk. * Ayn soydan gelen kimseler zinciri. * Aralar nda kanda l k veya h s ml k bulunan kimselerin tm. * Birlikte oturan h s m ve yak nlar n tm. * E , kar .

* Ayn gaye zerinde anla an ve birlikte al an kimselerin btn. * Temel niteli i bir olan dil, hayvan veya bitki toplulu u. aile ad * Soyad .

aile bahesi * Ailelerin rahatl kla gidebilece i, genellikle ikisiz yer. aile btesi * K sa bir sre iinde bir i inin veya i i ailesinin hayat seviyesinde meydana gelen de i meleri belirlemek amac yla yap lan istatistik al mas . aile dostu * Ailece tan lan ve evlerine gidilip gelinen ahbap, yak n. aile gazinosu * Sadece evlilerin girebildi i ve birlikte e lendikleri yer. aile hayat * Aile bireylerinin btn i lerini dzenli olarak ev iinde yapma durumu. aile hukuku * Aileyi olu turan ki ilerin kar l kl hak ve grevlerini dzenleyen hukuk dal . aile meclisi * Aile makam n n grevini yerine getiren kan veya soy h s mlar ndan en az ki iden olu an heyet. aile oca * Ailenin kurdu u, yerle ti i, geli tirdi i ev. aile plnlamas * Ailede ocuk edinmeyi s n rlama, do um kontrolu. aile reisi * Kanunlara gre aile ykmll n ta yan kimse. aile saadeti * Genellikle kar , koca bazen de bykler ve ocuklar aras ndaki uyum, anla ma, sevgi ve ho gr. ailece ailecek ailelik * Aile say s n n btn. ailesiz ailev ait ait olmak * ilgilendirmek, birinin olmak, birine d mek. ajan * Ailesi olmayan. * Aile ile ilgili. * lgilendiren, ili kin, ili ik, ilgili, iin, -e d en. * Btn aile birlikte. * Ailece.

* Bir devlet veya kurulu un gizli amalar iin al an kimse, casus. * Bir kimsenin, bir ortakl n veya bir devletin baz i lerini gren kimse, i grevlisi, temsilci. ajanda ajanl k * Ajan olma durumu. * Ajan n grevi. ajans * Haber toplama ve yayma i iyle u ra an kurulu . * Bir ticar kurulu u tan tan, onunla ilgili bilgi aktaran ve bu yolla kazan sa layan i kolu. * Bu i kollar n n al t bro. ajitasyon ajur * Delikli rg, gzenek. ajurlu ak * Ajuru olan veya her yan ajur biiminde i lenmi bulunan, gzenekli. * Kar, st gibi eylerin rengi, beyaz, kara ve siyah kar t . * Bu renkte olan. * Temiz namuslu. * S k nt s z, rahat. * Beyaz leke. * Baz eylerde beyaz blm. * simden isim treten ek (kltme eki): ba -ak, ben-ek vb. * Fiilden yer isimleri treten ek: dur-ak, yat-ak vb. * Fiilden alet isimleri treten ek: or-ak, b -ak, tara-k, ele-k, kre-k vb. ak a a ak Arap * Saraylarda hizmet gren had m a alar n n beyaz rktan olan . * Ruhsal gerginli in d a vurmas . * Unutulmamas iin gerekli notlar yazmaya yarayan takvimli defter, anda.

-ak / -ek -ak / -ek -ak / -ek

* Arap szc "zenci" anlam na da geldi inden as l Araplar n sz konusu oldu u anlat lmak istenirken kullan l r. ak basma * Ak su, perde, katarakt.

ak basmak * Gze beyaz leke inerek grme yetisini yitirmek. ak benek benek. ak demir * Dvme demir. ak don kara don geitte belli olur * Gzn saydam tabakas nda bir yara veya ban sonucunda olu mu , grmeyi derece derece azaltan beyaz

* Bkz. ak karas geitte belli olur. ak d mek * (sa ve sakal) tek tk a armaya ba lamak. ak gzl * Gzlerinin rengi pek a k olan ve nazar n n hemen de di ine inan lan (kimse).

ak gn a art r, kara gn karart r * mutlu bir ya ay ki iyi din k lar, mutsuz bir ya ay ise y prat r. ak kan * Lenf.

ak kan yang s * Adenit. ak koyunun kara kuzusu da olur * iyi bir aileden kt bir ocuk da kabilir. ak kpek kara kpek geit ba nda belli olur * kimin ne oldu u deney veya s nav sonunda anla l r. ak madde * Demet durumundaki sinir liflerinden olu an beynin i, omurili in d tabakas . ak m kara m nne d nce grrsn * imdiden bo una d nme, sonu belli oldu u zaman anlars n. ak pak * tertemiz. * sa sakal a arm . * Bembeyaz, temiz, parlak.

ak pak ak pas

* Lhana, turp, algam, karnabahar gibi bitkilerin kk d ndaki btn blgelerine yerle ebilen, zellikle semiz otugillerde kar la lan yosunumsu mantar (Albugo candida). ak sakaldan yok sakala gelmek * ok ya lan p iyice kuvvetten d mek. ak slmen * C va ile klorun birle imi olan, ok zehirli, beyaz bir toz, sblime, slmen. ak yaz l * Bahtl , ansl . ak yel ak yem ak y ld z aka * Byk karde , a abey. akabe * Gneyden esen rzgr, lodos. * zmarit, istavrit, uskumru gibi bal klar n beyaz etinden yap lan ve oltada kullan lan yem. * oban y ld z .

* Tehlikeli, sarp ve zor geit. akabinde * Arkas ndan, hemen arkadan, ard ndan, hemen ard ndan. akacak kan damarda durmaz * herhangi bir zarar kar s nda bunun ka n lmaz oldu unu anlatarak avundurmak iin sylenir. aka * Bir yerde birikip kalan s v lar , bir i lem sonunda geriye kalan art klar , gereksiz nesneleri d ar ya ak tmak iin kullan lan boru, oluk veya ba ka ara. * Kanal, ark, su yolu. * Yer alt su olu u. akalama * Akalamak i i, tefcir, drenaj. * Yer alt sular n toplayan tesisat. akalamak * Bir yerde birikmi sular ak tmak. * Batakl klar aka yoluyla kurutmak. akalatma * Akalatmak i i. akalatmak * Akalama i ini yapt rmak. akademi * Bilginler, yazarlar, sanat lar kurulu. * Yksek okul. * plak modelden yap lm insan resmi.

akademici * Kurallara ba l resim ve heykel al mas yapan ki i veya sanat . akademicilik * Resim veya heykel al mas nda kurallara ba l l k. akademik * Akademi ile ilgili. * Bilimsel niteli i olan. akademisyen * Akademi yesi. aka a * Grgengillerin, kerestesinden yararlan lan beyaz kabuklu bir tr (Betula alba). akait akaju * Bir dinin renilmesi gereken inanlar n n ve tap nma kurallar n n tm veya bunlar toplayan kitap. * Maun. * Maundan yap lm . * Akarsu yata , yatak, mecra. * Irmak, dere, ay, kk akarsu. * (su iin) vinti yeri. * E imi, ini i fazla olan yer.

akak

akala akamber

* Amerikan tohumundan yurdumuzda retilen bir pamuk tr.

* zellikle amber bal n n ba rsaklar ndan kar lan, kl renginde, yap kan, bklgen ve misk gibi kokulu olan bir ta . * S cak kelerde yeti en bir a atan (Hymenea) elde edilen kat , gzel kokulu reine. akamet * K s rl k, verimsizlik. * Ba ar s zl k, sonusuzluk.

akamete u ramak * ba ar s z, sonusuz kalmak. akan sular durmak * itiraza, syleyece i sze yer kalmamak. akan y ld z * Gne sistemine ba l , kesin yrngesi bulunmayan ve bu sebeple atmosferin st katmanlar na girince ate klesi durumuna dn en kk gk cismi, a ma, ahap, meteor. akar * Kiraya verilerek gelir getiren ev, dkkn, tarla, ba gibi mlk. akar amber * Asya ve Amerika'da yeti en, odunu ceviz a ac n nkine benzeyen, gzel kokulu z suyu olan byk bir a a (Liquidambar orientalis). akarca * Kemik veremi. * Srekli i leyen ban, fistl. * Kk akarsu. * Kapl ca. * Kiraya verilerek gelir getiren ev, dkkn gibi mlk.

akaret akarlar

* T knaz yap l , gvdeleri halkas z, ba lar g sle birle ik, a z yap lar s r c , sokucu veya emici rmce imsiler tak m . akarsu * Yeryznde ve yer alt nda belirli bir yatak iinde, e im boyunca srekli veya zaman zaman akan su. * Tek s ra elmastan veya inciden gerdanl k. * Kesintisi olmayan, aral ks z. akaryak t * Benzin, gaz ya , mazot gibi s v durumunda olan yakacak. akaryak t istasyonu * Benzin, gaz, motorin gibi yak tlar n sat ld yer. akasma * D n ie igillerden, beyaz iek veren, bahelerde ss ie i olarak yeti tirilen sar l c bir bitki; yaban asmas , Meryem ana asmas (Clematis vitalba). akasya * Baklagillerden, s cak iklimlerde birok e itleri yeti en ve tanen, zamk, boya gibi maddelerinden yararlan lan bir a a (Acacia). * Baklagillerden, yurdumuzda yeti en bir ss ve glge a ac , salk m a ac (Robinia pseudoacacia).

akbaba

* Akbabagillerden, ba ve boynu plak olan, da l k yerlerde ya ayan, le le beslenen, ok yksekten uarak keskin gzleriyle ok uzaklar grebilen, iri ve y rt c bir ku (Vultur monachus). * htiyar. akbabagiller * Gndz y rt c lar alt tak m n n, kanatlar geni ve byk olan, iyi uan byk ku lar iine alan bir familyas . akbakla akbal k * Kuru fasulye. * Sazangillerden, eti k l kl , yumurtas ile tarama yap lan bir bal k (Leuciscus). * Akya bal .

akbal k l * Leyleksilerden, batakl k, rmak ve gl k y lar nda ya ayan, olduka byk, ak renkli bir ku tr (Egretta alba). akba * Yaz n kutup blgelerinde ya ayan, k n l k k y lara gen, k sa ve ince gagal , siyah bacakl yaban bir tr ku , deniz kaz (Bemicla). akbu day * Kurak iklime dayan kl , beyaz kabuklu, ekmeklik bu day. akburak akci er organ. * G s kafesinin byk bir blmn dolduran ve solunum organ n n temeli olan, sa l sollu iki paral * Baklagillerden, bura a yak n bir bitki cinsi (Lathyrus sativus).

akci er gbe i * Akci erin, i yan yznn hemen arkas nda bron , sinir ve damarlar n girip kt yer. akci er kesecikleri * Akci er lopu unun paralar ; bron uklar n son blm. akci er lopu u * Birok akci er keseci inin birle erek olu turdu u para. akci er pete i * Akci erlerde solunumda gaz al veri ini sa layan, hava borucuklar n n sonunu olu turan kesecik. akci er zar * G s bo lu unun iini ve bu bo lu un iinde bulunan akci erin d n kaplayan ince zar, plevra. akci erliler * Kar ndan bacakl yumu akalar n tek ci erle soluk alan bir tak m . aka aka * Olduka beyaz, beyazca. * Bkz. ake.

aka armudu * nce kabuklu, sar , etli ve sulu bir tr armut. aka paka

* Beyaz tenli, gzel (kad n). aka yel * Gneydo udan esen yel, ke i leme. akaa a * Akaa agillerden ss a ac olarak da dikilen tahtas hafif ve sa lam bir a a, isfendan (Acer).

akaa agiller * ki eneklilerden, rne i akaa a olan bir bitki familyas . akakavak * Akkavak. akal * Paraya ba l , parayla ilgili, mal. ake * Kk gm para. * Her tr maden para. * Rengini atm , a arm , iinde ak renk bulunan.

ak l

ak llanma * Ak llanmak i i. ak llanmak * Ak l duruma gelmek, rengini atmak veya atm gibi olmak. ak lla ma * Ak lla mak i i veya durumu. ak lla mak * Ak l duruma gelmi olmak. ak ll k * Ak l olan n durumu.

akpleme * Zambakgillerden, yapraklar n n uzun, geni olmas , ieklerinin gzelli i dolay s yla bahe iekleri aras na giren zehirli bir bitki cinsi (Veratrum album). akdar * Bu daygillerden, bir y ll k veya daha uzun ya ayabilen otsu bir bitki tr (Panicum miliaceum).

akdedilme * Akdedilmek durumu. akdedilmek * Akdetmek i i yap lmak. Akdeniz hummas * Malta hummas . Akdeniz mavisi * Parlak ve canl grnmde mavi rengin bir tr. akdetme * Akdetmek i i. akdetmek

* (mukavele, muahede, ittifak gibi kar l kl ba lanma anlam ta yan Arapa szlerle) Yapmak. akdiken * Hnnapgillerden, hekimlikte ve boyac l kta kullan lan bir bitki cinsi, gvem eri i, geyik dikeni (Rhamnus cathartica). akdo an * Kartalgillerden bir do an tr, aksungur. akdut akemi akgnlk akhardal * Hekimlikte i srdrc olarak kullan lan hardal trlerinden biri (Sinapis alba). ak seyeln. ak ak karas kara * beyaz tenli, kara gzl, kara sal . ak karas geitte belli olur * bir iddiadaki do rulu un ancak deney veya s nav sonunda belli olaca n anlatmak iin sylenir. ak bet * (bir i veya durum iin) Son, sonu. * Sonunda, eninde sonunda. * Herhangi bir kuvvet alan nda, belli bir dzlemin belli bir blmnden geti i var say lan g izgileri, * Beyaz renkte olan dut. * ki elemanl mermer yap t r c s . * Tts olarak yak lan bir tr a a sak z .

ak betine u ramak * birinin iinde bulundu u kt duruma d mek. ak c * Akma zelli i olan. * Kolay sylenebilen, okunabilen, anlamca a k (anlat m), selis. ak c nsz * Ci erlerden gelen havan n, a z bo lu undaki yar kapal bir engele arpmas yla olu an bol sesli nsz (r, l, , y). ak c l k * Ak c olma durumu. * Sz, yaz ve anlat m n ak c olma zelli i, selset. ak c l k le i * Bir s v n n belli s cakl ktaki ak c l n lmekte kullan lan alet. ak l * D nme, anlama ve kavrama gc, us. * Haf za, bellek. * t, sal k verilen yol. * D nce, kan .

ak l ak l, gel engele tak l * bir sorunun nas l zmlenece ini d nememe durumu.

ak l ak ldan stndr * bir kimsenin akl na gelmeyen bir are, herhangi birinin akl na gelebilir. ak l almak * dan mak, gr almak. ak l almamak * inan lacak gibi olmamak, akla uygun gelmemek. ak l almaz * inan lacak gibi olmayan, inan lmaz. ak l dan mak * bir konuda birinin gr n sormak. ak l defteri * Hat rlan p yap lmas gereken eylerin yaz ld kk defter, not defteri, muht ra defteri, ajanda. ak l d * Akla, gere e, uygun olmayan. * Us d , gayriakl, irrasyonel. ak l d c l k * Ak l d davranma yanl s gr , us d c l k, irrasyonalizm. ak l di i * Yirmi ya s ralar nda altl stl ve sa l sollu, en ieride kan az di i, yirmi ya di i.

ak l doktoru * Psikiyatrist. ak l durdurmak * bir ey ok a rt c nitelikte olmak, insan a rtmak. ak l erdirememek (veya ermemek) * ne oldu unu anlayamamak, s rr n zememek. ak l erdirmek * anlamak, s rr n zmek. ak l etmek * herhangi bir nlem veya areyi zaman nda d nmek, vaktinde hat rlamak. ak l hastahanesi * Ak l hastalar n n yat r ld hastahane. ak l hastas * Ruh hastas , deli. ak l havsala almamak * akla mant a s mamak. ak l hocas * Birine yol gsterip ak l reten kimse. * Herkese ak l retmeye merakl kimse. ak l iin yol (veya tarik) birdir * iyi d nlnce ayr ayr kimselerce var lacak sonu hep ayn d r. ak l i i de il * akla uygun de il, do ru de il.

ak l kr olmamak * ak ll bir ki inin yapaca i olmamak. ak l kethdas * Herkese ak l retme merak nda olan kimse. ak l kumkumas * ok bilmi kimse. ak l kutusu * ok ak ll , zeki kimse. ak l retmek * nas l davranaca n gstermek, yol gstermek, ak l vermek. ak l s r ermemek * bir i in niteli ini, gizli ynlerini anlayamamak. ak l terelelli * pek deli men, kendisinden cidd bir d nce, davran beklenmeyen (kimse). ak l var, yak n var (veya ak l var, izan var) * kafa yormaya gerek yok. ak l vermek * bir konuda yol gstermek, ak l retmek. ak l ya ta de il, ba tad r * ak ll olma ile ya l olma aras nda ilgi yoktur; baz kkler byklerden daha ak ll olabilir. ak l yormak * hat rlamaya al mak, zihnini zorlamak. ak l yrtmek * herhangi bir konuda fikir vermek. ak l zay fl * Delili e kadar varmayan ak l bozuklu u. ak lc * Ak lc l kla ilgili. * Ak lc l ktan yana olan kimse, usu, rasyonalist.

ak lc l k

* Akla dayanan, do rulu un ltn duyularda de il, d nmede ve tmden gelimli karmalarda bulan retilerin genel ad , usuluk, akliye, rasyonalizm. * Akla ve ak l yolu ile var lan yarg ya inanma, akla ayk r veya ak l d hibir eyi tan mama davran ve tutumu, akliye, rasyonalizm. * Bilginin evrensellik ve zorunlulu unun deneyden ve deneye dayanan genellemeden de il, yaln zca ak ldan kart labilece ini savunan reti, rasyonalizm. ak lda kalmak * ak lda yer etmek, unutulmamak. ak lda tutmak * unutmamak. ak ldan karmak * d nmemek, unutmak, umudunu kesmek. ak ldan kmak * unutulmak.

ak ldan kmak * unutmak. ak ldan kmamak * unutamamak. ak ldan geirmek * bir ey yapmay d nmek, tasarlamak. ak lland rma * Ak lland rmak i i, durumu. ak lland rmak * Akl n kullanmas n sa lamak, akl n ba na getirmek. ak llanma * Ak llanmak i i. ak llanmak * Kar la lan olaylar n sonular ndan yararlanarak davranmak. * Uslanmak. ak llara durgunluk vermek * ok a lacak bir sey olmak. ak llar pazara karm lar, herkes yine kendi ak l n alm (veya ak llar gelin olmu , herkes kendininkini be enmi ) * "insan kendi akl n ba kas n nkinden stn grr" anlam nda kullan l r. ak ll * Gere i iyi gren ve ona gre davranan. * Kar s ndakinin d ncesizli ini belirtmek iin sylenilen uyarma sz. * (alay yollu) D ncesiz, aptal.

ak ll d nnceye kadar deli ocu unu (veya o lunu) everir * kendini ak ll sananlar ok kez ak ls z diye tan nanlardan daha az ba ar gsterir. ak ll geinmek * kendini ok ak ll sanmak. ak ll kpr aray ncaya dek deli suyu geer * atak ki i tehlikeyi gze alarak i e giri ir ve abuk sonu al r. ak ll olmak * gereklere uygun davranmak. ak ll uslu * Ak ll olarak, yaramazl k etmeyerek, dengeli. ak ll ca * Akla yak n, do ru olarak. * Akla yak n, do ru, makul. * Ak ll olma durumu; uyan kl k.

ak ll l k

ak ll l k etmek * yerinde ve uygun davranmak. ak lsal * D nceyi ve gere i somut de erlerle birbirine ba layan hakikati iine alan ey.

ak lsalla t rma * Ak lsalla t rmak durumu. * Bilin d olaylar n mant k ve akla dayal olarak a klanmas . ak lsalla t rmak * Bir eyi ak lsa duruma getirmek. ak ls z * Akl , gere i grp ona gre davranmaya elveri li olmayan, anlay k t.

ak ls z ba n cezas n ayak eker (veya ak ls z iti veya kpe i yol kocat r) * d ncesizlik veya tedbirsizlik yznden, gereksiz yere gidip gelme zahmetine katlan l r. ak ls zl k * Ak ls z olma durumu. * Ak ls zca yap lan i veya davran .

ak ls zl k etmek * d ncesiz ve yersiz davranmak. ak m * Akmak i i. * Hava, su gibi ak kan maddelerin veya elektrik yklerinin belli bir ynde ak , yer de i tirmesi, cereyan. * Sanatta, siyasette, d nce hayat nda ortaya kan yeni bir gr , yntem, hareket, cereyan tarz. * Debi.

ak m derken bokum demek * szn yolunca syleyememek, dzensiz eyler sylemek. ak m lm * Bir akarsuyun veya kanal n su yolunda bir saniyede akan su hacmini lme. ak mc * Belli bir ak ma ba l ki i.

ak mler * Bir elektrik ak m n n iddetini lmeye yarayan ara, amperler. ak mtoplar * Ak, akmltr. ak n * Kalabal k bir eyin arkas kesilmeyen bir geli durumunda olmas . * D man topraklar na tedirgin etme, y ld rma, apul gibi amalarla toplu olarak yap lan bask n. * Futbolda say yapmak amac yla kar tak m kalesine do ru genellikle topluca giri ilen sald r , hcum. * Kazak-K rg z Trklerinin saz airlerine verdi i ad. ak n ak n * Arkas kesilmeyen kalabal k bekler durumunda. ak n etmek * toplu olarak gitmek, mek. * d man lkesine sald rmak, bask n yapmak. ak nc * D man lkesine ak n yapan sava . * Grevi kar tarafa top srmek ve say yapmak olan n s radaki oyuncu, forvet. * Ak nc olma durumu.

ak n

ak nc l k

ak nc l k etmek * d man lkesinde kar gleri y ld rmak, tedirgin etmek. ak nd r k * Reine, am sak z , akma. ak nkayas * Kaya bal giller familyas ndan derin ve uzaklarda ya ayan ince, uzun bir bal k tr. ak nt * Akmak i i. * Havan n veya suyun herhangi bir yne do ru yer de i tirmesi, ak m, cereyan. * Hastal k sebebiyle vcudun bir yerinden sulu madde akmas . * E iklik, e im, meyil. * am tr a alarda bulunan reinenin eriyerek akmas olay . * S v yap t r c lar n a a yzeylerine gere inden ok srlmesi ile olu an durum. ak nt bilimi * Deniz ak nt lar n inceleme konusu edinen bilim dal . ak nt a anozu * Ak nt ya kap lm yenge. * Vcudunda gze arpacak bir arp kl k bulunan kimseler iin kullan l r. ak nt l * Ak nt s olan, e ik, meyilli.

ak nt ler * Bir akarsuyun ve kanal n ak nt h z n ve dzeyini lmeye yarayan alet. ak nt ya kap lmak * bir ak nt n n etki alan na girmek, ak nt ile birlikte srklenmek. * etki alt nda kalarak bir toplulu un davran na kat lmak. ak nt ya krek ekmek * olmayacak bir i u runda bo una abalamak. ak p gitmek * (zaman iin) abuk gemek. ak * Akmak i i veya biimi. * Geip gitme, srp gitme. * Ak n.

ak kan * Kendilerine zg bir biimleri olmay p iinde bulunduklar kab n biimini alan ve y n olu turmayan (s v veya gaz), seyyal. ak kanla ma * Ak kan duruma gelme. ak kanla mak * Ak kan duruma gelmek. ak kanla t r c * Ak kan duruma getirme zelli i olan. ak kanla t r c l k * Ak kan duruma getirme zelli i olma.

ak kanla t rma * Ak kanla t rmak i i. * Ak kanlar n niteli ini dzeltmek iin yo unla an ak m iinde parac klar n as lt s n sa layan yntem. ak kanla t rmak * Ak kan duruma getirmek. ak kanl k * Ak kan olma durumu. ak ma * Kula a ho gelen veya kolayca sylenen seslerin zelli i. ak mal * Ak ma zelli i olan. ak maz * D etkenlerin tesiriyle ak mazl de i meyen, dura an.

ak mazl k * Ak maz veya dura an maddenin durumu. ak tma * Ak tmak i i. * Hayvanlar n, zellikle atlar n al nlar nda bulunan ve burunlar na do ru uzanan beyaz leke. * Un, st, ya , yumurta, eker veya pekmezle yo rularak c v k bir duruma getirilen hamurun k zg n sa zerinde pi irilmesiyle yap lan bir e it tatl . * Enli bilezik. ak tmak * Akmas n sa lamak, akmas na yol amak, dkmek.

ak tmal * Aln nda ak tmas olan (hayvan). akide akide * ekerin kaynat larak a da durumuna getirilmesi yolu ile yap lm renkli ve kokulu, a zda g eriyen eker; daha ok akide ekeri yerine kullan l r. akide ekeri * Bkz. akide. akidesi bozuk * nanc zay f olan (kimse). akideyi bozmak * do ru bilinen bir inan veya gidi ten ayr lmak. akik * Yzk ta , mhr gibi eyler yapmakta kullan lan, trl renklerde, yar saydam, parlak ve de erli bir ta ; kalseduan kuvars n n bir trdr. akil * Ak ll . * Bir eye inanarak ba lan , inan, din inanc .

akil bali * Dl verebilecek duruma gelmi olan, erin. akil bali olmak

* dl verebilecek eri kin duruma gelmi olmak. * r tn ispat etme ya na gelmi olmak. akilne akim * K s r, verimsiz, dl veremeyen. * Sonusuz, ba ar s z. akim kalmak * sonuca ula amamak, ba ar sa layamamak. akis * I k veya ses dalgalar n n yans t c bir yzeye arparak geri dnmesi, yans ma, yank . * Bir cismin, parlak bir yzeyde grnmesi. * Bir eyin ba ka bir ey zerinde yaratt etki. * Evirme, evirtim. * Ak ll ca.

akis uyand rmak * bir konunun zerinde d nlmesine, tart lmas na yol amak, ilgi veya tepki yaratmak. akit * Hukuk sonu do urmak amac ile iki veya daha ok kimsenin veya kurulu un kar l kl ve birbirine uygun irade beyanlar ile gerekle en i lem, szle me, mukavele, kontrat. * Nikh. kit * Bir i i kar l kl olarak kararla t r p stlerine alan taraflardan her biri, szle me veya mukavele yapan.

akit vaadi * n szle me. akkaraman * Vcudu beyaz, a z, burun, gz etraf , kulak ve ayaklarda siyah lekeler bulunabilen, kaba kar k yapa l , Orta Anadolu ve Do u Anadolu'nun bat kesimlerinde yayg n olarak yeti tirlen yerli bir tr koyun. akkar nca * Dz kanatl lardan, s cak veya l man lkelerde ya ayan, bitkilere ok zarar veren bir bcek cinsi, termit (Termes). akkar ncalar * A z paralar iyi geli mi , iri ba l , s r c bcekler toplulu u, termitler. akkavak akkefal * S tgillerden, yapraklar n n alt beyaz olan bir kavak tr, akakavak, Hollanda kava (Populus alba). * Sazangillerden bir cins tatl su bal (Alburnus).

akkelebek * Hemen btn meyve a alar nda tomurcuk d man say lan, iri ak kanatlar kal n, kara damarl bir kelebek (Aporia crataegi). akkirpani * Ak, fakat kirli. akkor akkorluk * I k saacak beyazl a var ncaya de in s t lm olan. * Akkor olma durumu.

akku akkuyruk

* Atmaca, y rt c bir ku . * Tad n art rmak iin ay harman na kat lan beyaz bir ay tr.

-akla / -ekle * Baz fiillerin s kl k at lar n treten ek: tart-akla- , it-ekle- vb. akla fenal k vermek * ok a rmak, ld racak gibi olmak, z vanadan kmak. akla gelmedik * d nlemeyen. akla gelmeyen ba a gelir * insan ummad , d nmedi i eylerle daima kar la abilir. akla gelmez * hat rlanamaz, d nlemez. akla hayale gelmez * inan lmaz. akla karay semek * (bir i i ba ar ncaya de in) ok s k nt ekmek, glklerle kar la mak. akla s ar gibi * akl n kabul edebilece i biimde, makul. akla s mak (veya s mamak) * inan lacak gibi olmamak. akla yak n * akl n benimseyebilece i, akl n kabul edebilece i. akla yatk n * uygun, ak ll ca, makul. akla zarar (veya ziyan) * ok a lacak, a k nl a u ratacak ( ey). aklama * Aklamak i i, ibra.

aklama belgesi * Alacak verecek kalmad n gsteren belge, ibraname. aklamak * Susuz veya borsuz oldu u yarg s na vararak birini temize karmak, tebriye etmek, ibra etmek. * Ba ar l gsterilmek, de erli olarak nitelendirilmek. * Sular n bir denize veya gle gnderen blge, maile. * Bir da s ras n n yamalar ndan her biri. * Aklanmak i i.

aklan

aklanma

aklanmak * Ak olmak, temizlenmek.

* Bir dava sonunda temiz ve ili iksiz kmak, temize kmak, beraat etmek. akla ma * Akla mak i i. akla mak * Ak duruma gelmek, a armak, beyazla mak.

akla t rma * Akla t rmak i i. akla t rmak * Akla mas n sa lamak, beyazla t rmak. aklen * Ak l icab , ak l gere ince. aklevrek akl * Tatl su levre i. * Ak bulunan, ak renkli.

akl almamak * anlayamamak, kavrayamamak. * bir eyin olabilece ine inanmamak. * uygun bulmamak. akl ba na gelmek * davran lar n n yanl l n sezerek do ru yolu bulmak. * ay lmak, kendine gelmek. akl ba nda * srekli ak ll davranan. * do ru drst, kusursuz. akl ba nda olmamak * iyi d nebilir durumda olmamak. akl ba ndan bir kar yukar (veya yukar da) * d nmeden akl na geleni yapan. akl ba ndan gitmek * ok sevinten veya ok korkudan ne yapaca n a rmak. akl ba ka yerde olmak * ba ka eyler d nmek. akl bir yerde olmak * d nlmesi gerekenden ba ka bir ey d nmek. akl bokuna kar mak * korkudan a r p ne yapaca n bilememek. akl kmak * titizlikle zerinde durmak, ok korku geirmek, ok korkmak. akl da lmak * d nceyi belli bir konu, sorun zerinde toplayamamak. akl durmak * d nemez bir duruma gelmek, a rmak.

akl ermek * anlayabilmek. * ak lca olgunla mak. akl evvel * Ak ll geinen. akl fikri bir eyde olmak * btn d nd bir konuda yo unla mak. akl gitmek * a rmak, korkmak. * ok be enmek, bay lmak. akl kalmak * be enilen bir eyi d nmekten kendini alamamak. akl karal * Ak ve karas olan, beyazl siyahl . akl kar mak * ne yapaca n bilememek, a rmak, bocalamak. akl kesmek * bir eyin olabilece ine inanmak. akl kesmemek * sonucu tahmin edememek, ilerisini grememek. akl s ra * akl nca, sand na gre, d n ne gre, umdu una gre. akl s ra * Akl nca.

akl sonradan gelmek * verdi i karar n yanl oldu unu anlay p vazgemek. akl tak lmak * zihni bir eyle u ra mak. akl tam ayar * akl yerinde. akl yatmak * anlamaya ba lamak, olaca na inanmak, tatmin olmak. akl z vanadan kmak * delirmek, akl n oynatmak. akl evvel * Densiz, mnasebetsiz, sa duyu sahibi olmayan. * Kendisini en ak ll sanan. * Ak olma durumu. * Kad nlar n makyaj iin yzlerine srdkleri beyaz bir s v , dzgn.

akl k

akl ma gelen ba ma geldi * olmas ndan korktu um ey oldu.

akl mda! sz.

* ldes oyununa kat lanlardan biri tekine bir ey verirken kar dakinin "unutmad m" anlam nda syledi i

akl na bir ey gelmek * phelenmek. akl na d mek * hat rlamak. * kafas nda bir d nce do mak. akl na esmek * daha nce d nmemi oldu u eyi birden yapmaya karar vermek. akl na geleni sylemek * rastgele konu mak. akl na geleni yapmak * her istedi ini d nmeden yapmak istemek. akl na gelmek * hat rlamak, an msamak. * bir eyi yapmay d nmek, tasarlamak. akl na getirmek * hat rlatmak. * d nmek. akl na koymak * bir ey yapmaya kesin olarak karar vermek. * kararla t rmak, ok istemek. akl na koymak * bir kimse birine, bir ey telkin etmek. akl na s d rmak * bir eyin olabilece ine inanmak, akl almak. akl na s mamak * anlayamamak, kavrayamamak. * olabilece ine inanmamak. akl na a ay m (veya a ar m) * ad geen kimsenin ak ls zca bir davran ta bulundu unu anlat r. akl na takmak (veya akl n takmak) * srekli olarak bir eyi d nmek, bir d nceye saplan p kalmak. akl na turp s kay m * birinin d ncesini ve yapt n be enmemek. akl na tkrmek * birinin d ncesini be enmemek, k namak. akl na uymak * birinin uygun olmayan gr ne gre i yapmak, davranmak. akl na vurmak * birden d nvermek. akl na yelken etmek * d ncesizce davranmak veya akl na geleni hemen yapmak.

akl nca

* (kmseme yollu) D ncesine gre, akl s ra.

akl nda kalmak * unutmamak. * hat rlamak. akl nda olsun! * unutma!. akl nda tutmak * renmek, bellemek. * unutmamak. akl ndan karmamak * devaml hat rlamak, hi unutmamak. akl ndan kmak * unutmak. akl ndan geirmek * bir ey yapmay d nmek, tasarlamak. akl ndan gemek * d nmek. akl ndan tutmak * bir ey d nmek. akl ndan zoru olmak * arada bir durum ve artlar n gerektirdi i gibi davranmamak. akl n (bir eyle) bozmak * bir ey zerine d erek hep onunla u ra p durmak. akl n ba na almak (veya toplamak, dev irmek) * ak ls zca davran larda bulunmaktan kendini kurtarmak. akl n ba ndan almak * d nemeyecek bir duruma getirmek, ok a rtmak. akl n ba ka yere vermek * konu ulan konudan ba ka bir ey d nr olmak. akl n almak * ilgisini a r derecede ekmek. akl n elmek * niyetinden, karar ndan cayd rmak. * ayartmak, ba tan karmak. akl n ka rmak * delirmek. * gereksiz, yersiz i yapmak. akl n oynatmak * ld rmak. * ak l d i ler yapmak. akl n peynir ekmekle yemek * a k nca ve ak ls zca i ler yapmak.

akl n a rmak * yerinde olmayan bir i yapmak, yersiz d nmek. akl n takmak * srekli olarak akl bir eyle u ra mak. akl n n k esinden gememek * hibir zaman d nmemek. akl n n terazisi bozulmak * ak ll ca olmayan davran larda bulunacak bir duruma d mek. akl nla bin ya a * akla yak n grlmeyen bir d nce ileri srene sylenir. akl selim akl akliyat * Ak l yolu ile kazan lan bilgiler. akliye * Ak l hastal klar ile ilgili hekimlik kolu. * Ak l hastal klar ile ilgili hastahane blm. * Ak lc l k, usuluk, rasyonalizm. * Ak l hastal klar uzman . akma * Akmak i i. * Reine, am sak z , ak nd r k. * Sa duyu. * Ak lla ilgili, akla dayanan.

akliyeci

akma haner * Ortas oluklu haner. akma s n r * Malzemenin belirli bir gerilme uygulanmas yla s n rl ve kal c deformasyona u ramas veya belirlenen toplam uzamaya maruz kalmas durumundaki mukavemeti. akmak * (s v maddeler veya ok ince taneli kat maddeler iin) Bir yerden ba ka bir yere do ru gitmek. * (bu gibi maddeler) A a ya, yere d mek. * (s v bir madde iin) Bir yerden kmak. * (bir kap veya bir yer) indeki veya stndeki s v y s zd rmak. * abucak savu mak; ortadan kaybolmak. * Art arda ve toplu olarak gitmek. * (kuma iin) Y pran p iplikleri erimeye ba lamak. * (zaman iin) abuk gemek. * (boya iin) Birbirine kar mak. * Kar mak, kat lmak. * Srp gitmek. * Tad gzel ve besleyici bir tr mantar, kei mantar (Agaricus campestris).

akmantar

akmasa da damlar * ok de ilse bile, az ok bir gelir veya kazan sa lar.

akmaz

* Durgun su, glet.

akompanyatr * Bir para al nd zaman ses veya bir letle ona kat lan kimse, e lik eden. akonitin akont * Bir borca kar l k, hesab daha sonra grlmek zere yap lan k sm deme. akordeon * stndeki d melere veya tu lara basarak, metal dilcikleri titretme yolu ile al nan krkl, elde ta nabilir bir alg . * Kuma larda makine ile yap lm k rma. akordeoncu * Akordeon alan kimse. akordiyon * Bkz. akordeon. akordiyoncu * Bkz. akordeoncu. akordu bozuk * Birbirini tutmayan, uyumsuz, akortsuz. akort * Bir alg y do ru ses vermesi iin ayarlama. * Armoniyi sa layan seslerin birle mesi. akort etmek * alg lar n seslerini ayarlamak, dzenlemek. akort yapmak * alg lar n tellerini, ses veren aralar n ayarlamak. akortu * Piyano ve org gibi mzik aletlerini ayarlamay meslek edinmi kimse. * Bo an otundan kar lan ve hekimlikte kullan lan zehirli bir madde.

akortlama * Akortlamak i i. akortlanma * Akortlanmak i i. akortlanmak * Akortlanmak i i yap lmak. akortlatma * Akortlatmak i i. akortlatmak * Akortlamak i ini yapt rmak. akortlu * Akordu olan, akort edilmi . akortsuz

* Akordu olmayan, akort edilmemi . * Birbirini tutmayan, uyumsuz. akortsuzla t rmak * Radyoda bir ayar frekans nda sapma meydana getirmek. akortsuzluk * Ses dzensizli i veya ayars zl . * Radyoda gerek ayar frekans ile do ru de eri aras ndaki sapma. akraba * Kan veya evlilik yoluyla birbirine ba l olan kimseler, h s m. * Olu ma ynnden ayn kayna a dayanan eyler. * Biri, di erinin sonucu olan eyler. akraba kmak * nceden tan madan veya bilmeden konu arak akraba olduklar n anlamak. akraba diller * Ayn ana dilden gelen diller. akraba olmak * evlilik yoluyla yak nl k kurmak. akrabal k * Akraba olma durumu. akran akranl k * Akran olma durumu, ya tl k. akreditif * Belirli bir nicelikteki para iin, bir bankan n ykmll alt nda, nc bir ki i yarar na bir ba ka bankada veya arac s nda at r lan kredi. * Kredi mektubu. Akrep * Zodyak zerinde Terazi ile Yay burlar aras nda yer alan bur. Zodyak. akrep * Akreplerden, s cak ve nemli yerlerde ya ayan, k vr k ve kalk k kuyru unda zehirli bir i nesi olan bcek (Scorpio). * Saatin iki ibresinden k . akrep gibi * her f rsatta szleriyle ba kalar n incitme veya onlara ktlk etme durumunda olan. akrepler akrobasi akrobat * rmce imsilerin, rne i akrep olan tak m . * Cambazl k, akrobatl k. * Cambaz. * Ya a denk, ya t, boyda , r.

akrobatl k * Cambazl k. akromatik

* Beyaz zmlemeden geiren, renksemez. * Hcrede boyay kabul etmeyen (blm). akromatik i iplik * Mitozun ilk evresi sonunda btn hcrelerde beliren ve hcre boyalar yla pek boyanamayan i biimindeki olu um. akromatin * Hcre ekirde i iindeki ince iplikiklerden yap lm , kromatin ile boyanmam olan kromozomlar olu turan blm. akromatopsi * Bkz. renk krl . akromegali * Genel geli me bittikten sonra el, ene, burun gibi vcudun sivri k s mlar ndaki kemiklerin kal nla mas , bymesi veya uzamas . akropol * Eski Yunan ehirlerinde, en nemli yap lar n ve tap naklar n bulundu u i kale. akrosti * Her dizenin ilk harfi yukar dan a a ya do ru okununca ortaya bir sz kacak biimde dzenlenmi manzume, muva ah, tev ih. aks aksak * Dingil. * Aksayan, hafife topallayan. * yi gitmeyen, iyi i lemeyen. * Trk mzi inde olduka k vrak bir usul. * Eski Yunan ve Ltin iir lsnde, sondan bir nceki hecesi k sa olacak yerde uzun olan dize.

aksak e ekle yksek da a k lmaz * eksik aralarla sa l kl i yap lmaz. aksakal * Kyn veya mahallenin ihtiyar heyetinde olan kimse. * Ermi , evliya. * Aksak olma durumu. * K s mlar. * Aksamak i i. * Hafif topallamak. * (bir i ) Gere i gibi yrmemek, geri kalmak. aksan * Bir lkenin insanlar na veya bir evreye zg syleyi zelli i. * Vurgu, kelime vurgusu, grup vurgusu. aksan bozuk * Bir dildeki kelimeleri do ru syleyemeyen. aksata

aksakl k aksam aksama aksamak

* "alma ve verme" Al veri . aksat * Aksatmak i i veya biimi. aksatma aksatmak aksay akse * Hastal k nbeti, kriz. aksedir * Kaplamas mobilyac l kta kullan lan, a k kahve rengi z odunlu olan bir a a (Thuya occidentalist). * Aksatmak i i. * Aksamas na yol amak, bir i i gere i gibi yrtmemek. * Aksamak i i veya biimi.

akselerograf * vmeyazar. akselerometre * vmeler. akseptans * Yabanc lkelerde okuyacak renciler iin gnderilen kabul belgesi. * Polielerin zerine "kabulmdr" biiminde yaz larak alt imzalanan a klama. aksesuar nesne. * Bir aletin, bir makinenin i levine kat lmayan, ancak kendine zg ayr bir yarar bulunan alet, ara veya * Konunun gerektirdi i lde kullan lan, bir sahne iinde yer alan veya oyuncunun dekor gere i kulland e itli e ya. * Kad n giyiminde giysiyi btnleyen ayakkab , anta, kemer, apka, eldiven, mcevher gibi e ya. aksesuarc * Aksesuar haz rlayan kimse. * Aksesuar kullanmas n seven. aksetme aksetmek * Aksetmek i i. * (ses) Bir yere arp p geri dnmek, yank lanmak, yank vermek. * ( k) Bir yere vurmak. * (bir k veya bir ekil) Dz ve parlak bir yzeye arp p orada aynen grnmek, yans lanmak. * Ula mak, yay lmak, duyulmak. * Evirmek, tersine evirmek.

aksettirme * Aksettirme i i. aksettirmek * (sesi) Yank lamak. * ( ) Yans tmak. * Haberi, durumu, ula t rmak, yaymak, duyurmak. aks r k * Herhangi bir sebeple burun zar n n g c klanmas sonucu solunum kaslar n n birdenbire kas lmas yla a z ve burundan h zl , grltl soluk bo almas olay , aks rma, hap rma, hap r k.

aks r kl * Aks r a tutulmu , aks r olan, s k s k aks ran, hap r kl . aks r kl t ks r kl * Ya l , hastal kl . aks r aks rma * Aks rmak i i. aks rmak * Burun zarlar n n g c klanmas ile solunum kaslar n n birdenbire kas lmas zerine, a z ve burundan h zl , grltl soluk bo altmak, hap rmak. aks rtma * Aks rtmak i i. * Aks rma, aks rma biimi.

aks rtmak * Birinin aks rmas na sebep olmak, hap rtmak. aksi * Ters, z t, kar t, olumsuz, menfi. * Uygun olmayan. * nat , h r n, huysuz. * Olumsuz bir biimde, ters ve k zg n olarak. * istenmedi i hlde, aksilik olarak.

aksi aksi aksi gibi

aksi hlde * yoksa, yle olmazsa. aksi eytan * i ler yolunda gitmedi i zaman "ne kadar ilgisiz, mnasebetsiz" anlam nda kullan l r. aksi takdirde * yoksa, aksi hlde. aksi tesadf * " anss zl a bak" anlam nda kullan l r. aksilenme * Aksilenmek i i. aksilenmek * Aksile mek, huysuzlanmak. aksile me * Aksile mek i i. aksile mek * Huysuzlanmak, huysuzluk etmek, ters davranmak, inat l k etmek. aksili i tutmak * glk karmak, inad nda direnmek. aksili i stnde

* olumsuz davran l . aksilik * Terslik, inat l k, huysuzluk. * Bir i in yolunda gitmemesi durumu, uygunsuzluk, elveri sizlik. aksilik kmak * engel ortaya kmak. aksilik etmek * glk karmak, uyu maya yana mamak, huysuzluk etmek, inat l k etmek, ters davranmak. aksine aksiseda aksiyom * Kendili inden apa k olan ve byle oldu u iin teki nermelerin n dayana olan temel nerme, belit, mtearife. aksiyon * Bir kuvvetin, madd bir etkenin, bir d ncenin ortaya kmas . * nsan etkinli inin veya iradesinin a a kmas . * Hareket, i . * Bir oyuncunun sahne zerindeki hareketi, bu hareketten ortaya kan geli im. * Oyunun temas n geli tiren ba l ca olay, hikye, geli im. * Sermayenin belirli bir blm. * Hisse senedi, pay senedi. akso an akson * Sinir uyarmalar n sinir hcresinden ileriye uzatmaya yarayan, sinir hcrelerinin uzant lar ndan en belirli ve uzun olan . aksona * Vurgun hastal na kar uygulanan emniyet duraklar . aks t aksu aksungur * S tgillerden, kabuklar eczac l kta kullan lan bir s t tr (Salix alba). * Gzdeki billr cismin saydaml n yitirerek a armas ndan ileri gelen krlk, ak basma, perde, katarakt. * Akdo an. * Ada so an . * Tersine. * Yank .

akslmel * Tepki, reaksiyon. ak am * Gndzn son ve gecenin ilk saatleri. * Gece. * Ak am vakti k l nan namaz.

ak am ah ra sabah ay ra * hayatta yiyip iip yatmaktan ba ka kayg s olmayanlar iin sylenir. ak am ak am

* Ak am n oldu u u dar zamanda. ak am azad * Ders k , ders paydosu. ak am ezan * Gnn drdnc namaz vaktini bildiren ezan; gne in batt s ralar. ak am gazetesi * Bask s leden sonra, zellikle ak ama do ru yap lan gazete. ak am gne i * Etkisi azalm gn . * Ya l l k dnemi. ak am karanl * Alaca karanl k. ak am namaz * kindi ile yats namaz aras nda k l nan namaz. ak am pazar * Pazarlarda, i portalarda ak ama do ru tezghta kalm mallar n ucuz fiyatla sat l . ak am piyasas * Ak am zerleri belli bir yerde yap lan gezinti. ak am saati * Ak am vakti, ak amleyin. ak am simidi * kindi zeri kar lan s cak, susaml simit. ak am yeli * Ak amlar esen serin rzgr. Ak am Y ld z * Vens, ulpan. ak ama do ru * Gndzn ak ama yak n bir zaman nda. ak ama kadar * btn gn, ara vermeden. ak ama kalmak * (i ) gecikmek, bitmemek. ak ama sabaha * Neredeyse, pek yak nda, k sa bir zaman iinde. ak amc * Ak amlar iki ime al kanl nda olan kimse. * al mas ak ama rastlayan. * al malar n daha yo un olarak ak am saatlerinde yapan. ak amc l k * Ak amc olma durumu. ak amc l k etmek * ak amc lar iki imek amac yla bir araya gelmek.

ak amdan * ak am olmak zere iken, ak ama do ru. ak amdan ak ama * Her ak am st ste. ak amdan kalm (veya kalma) * geceki sarho lu un mahmurlu unu ta yan. ak amdan kavur, sabaha savur * kazand n gn gnne harcayan tutumsuz kimselerin durumunu anlatmak iin kullan l r. ak amdan sonra merhaba (veya sabahlar hayrolsun) * i i ten getikten, olan olduktan sonra gsterilen ilgi iin sylenir. ak am bulmak (veya ak am etmek) * ak amlamak, gn bitirmek. ak am n i ini sabaha (veya yar na) b rakma * bu gn yap lmas gereken bir i i ertesi gne b rakmak sak ncal d r. ak amki * Ak am olan, ak am yap lan.

ak amlama * Ak amlamak durumu, i i. ak amlamak * Btn gn bir yerde veya bir i te geirerek ak ama eri mek, ak am bulmak. * Ak am bir yerde geirmek. * (ay) Dolun ay durumundan sonra ge do mak. ak amlar (veya ak am erifler) hayrolsun! * ak am vakti kullan lan esenleme sz, iyi ak amlar!. ak amlar * Ak am vakti. * Her ak am. ak amlatma * Ak amlatmak i i. ak amlatmak * Ak am yapt rmak, ak am buldurmak veya ettirmek. ak amleyin * Ak am saatlerinde, ak am oldu unda, ak am vakti. ak aml sabahl * Her ak am ve her sabah. ak aml k * Ak ama zg olan, ak am iin. ak aml k sabahl k * Nerede ise, ka n lmaz sonu pek yak n. ak amsefas * Gecesefas . ak amst * Gne in batt s ralarda, ak ama do ru, ak am yakla rken.

ak amzeri * Bkz. ak amst. ak n * K llar nda ve gzlerinde, bazen de derisinde do u tan boya maddesi bulunmad iin her yan ak olan (hayvan veya insan) apar, albino. ak nl k aktar * Ak n olma durumu. * Baharat, ev illar , gereleri satan kimse veya dkkn. * Anadolu'da i ne, iplik, baharat, zarf, k t, ttn vb. satan kimse veya dkkn. * Dam kiremitlerini aktar p k r klar yenileyen kimse. * Voleybolda br oyuncular n vurmas iin topu, a n zerine ykselten oyuncu. * Grnty bir blgeden ba ka bir blgeye ileten ara.

aktar c

aktar lma * Aktar lmak i i. aktar lmak * Aktarmak i ine konu olmak. aktar m * Aktarma i i, nakil. aktar aktariye aktarl k aktarma * Aktarmak i i. * Bir ta ttan ba ka bir ta ta geme. * Srlmemi tarlay ilk veya ikinci kez srme. * Al nt , iktibas. * Bir oyuncunun topu kendi tak m ndan bir ba ka oyuncuya gndermesi. * Ar lar bir kovandan tekine geirme. * Bir hesaptan ba ka bir hesaba para havale etme, virman. aktarma etmek * aktarmak. aktarma yapmak * bir ta ttan tekine gemek. * btede bir blmden ba ka bir blme denek geirmek. aktarmac * Aktarma i ini yapan kimse. aktarmac l k * Aktarma i i, aktarma i iyle u ra ma. aktarmak * Bir yerden, bir kaptan ba ka bir yere veya kaba geirmek. * Aktarmak i i veya biimi. * Aktar n satt eyler. * Aktar n yapt i .

* Bir eyin yolunu, ynn de i tirmek. * Bir kitaptan veya bir yaz dan bir blm almak, iktibas etmek. * Bir dilden ba ka bir dile evirmek, tercme etmek. * at kiremitlerini gzden geirerek k r k ve bozuk olanlar n n yerlerine sa lamlar n koymak. * Srlmemi tarlay ilk ve ikinci kez srmek. * letmek; bildirmek. * Bir tekni e gre biimlendirmek, uyarlamak. * Bir kitab , daha ok Kur'an' ba ndan sonuna kadar okumak. aktarmal * (ta tlar iin) Belli bir sre sonra inilip ba ka bir ta ta binilmesini gerektiren. aktarmas z * (ta tlar iin) Belli bir sre sonra inilip ba ka bir ta ta binilmesini gerektirmeyen. aktartma * Aktartmak i i yapt rmak.

aktartmak * Aktarmak i i yapt rtmak. aktav an aktif * Bir cins iri l s an (Jaculus). * Etkin, canl , hareketli, al kan. * Etkili, etken. * Bir ticarethanenin, ortakl n para ile de erlendirilebilen mal ve haklar n n tm. * Etken. * Etken fiil. aktif metot * rencilerin, ki isel al malar n ve i yapma yeteneklerini geli tirmeyi sa layan bilimsel yntem. aktif rol oynamak * etkili olmak. aktif ta ma * Bir maddenin hcre zar ndan enerji harcanarak hcre iine veya d na ta nmas . aktifle me * Aktif duruma gelme. aktifle mek * Canl hareketli, etkili olmak, aktif duruma gelmek. aktifle tirme * Aktifle tirmek i i. aktifle tirmek * Aktifle mesini sa lamak, aktif duruma getirmek. aktiflik * Etkinlik. aktinit * Aktinyum, toryum, protaktinyum, tulyum, pltonyum, amerikyum, kryum ve berkelyum radyoaktif elementlerinin ortak ad . aktinoloji

aktif fiil

* Gne nlar n n hem insan hem de btn canl lar zerinde etkisini inceleyen bilim dal . aktinyum * Atom numaras 89, atom a rl 227 olan, radyoaktif bir element.K saltmas Ac. aktinyumlu * znde aktinyum bulunduran. aktivite aktivizm aktr * Erkek oyuncu. * Oldu undan ba ka trl grnen kimse. aktre * Ahlk. aktrlk * Aktrn grevi, aktrn yapt i . * Oldu undan ba ka trl grnme, kendini ba ka trl gsterme. * Kad n oyuncu. * Gncellik. * Gnn olay veya konusu. * Etkinlik. * Etkincilik.

aktris aktalite

aktalitesini kaybetmek * gncelli ini yitirmek. aktalizm * Gemi jeolojik olaylar n bugnklere bakarak a klanabilece ini ileri sren reti, edimselcilik. * Kuvveden fiile gemi olan hl (Aristo felsefesi). aktel * Gncel, imdiki. * Edimsel. * Azg n, k zg n (hayvan). * Fizik biliminin konusu ses olan kolu, yank bilimi. * Kapal bir yerde seslerin da l m biimi, ses da l m , yank lan m. akut * lerlemi , iddetli, acil (hastal k). akuzatif ak * Ykleme durumu. * Akmltrn k salt lm ad .

akur akustik

akmltr * Elektrik enerjisini kimyasal enerji olarak depo eden, istenildi inde bunu elektrik enerjisi olarak veren cihaz, ak mtoplar.

akpunktr * Vcudun belirli noktalar na genellikle alt n i ne bat rarak yap lan in'de yay lm olan tedavi. akva * Kuvvetli, sa lam. * Bir tr s rmal ve kstekli b ak. * Kavimler. * Sulu boya resim.

akvam akvarel

akvaryum * Tatl veya tuzlu su hayvanlar n n, su bitkilerinin yapay bir ortamda beslendi i cam su kab . akvaryumcu * Akvaryum i iyle u ra an kimse. akvaryumculuk * Akvaryumcunun mesle i. * Ss bal beslemecili i. akya bal * Uskumrugillerden, ufak pullu, 10-15 bazen de 50-60 kg gelen bir bal k, akbal k (Lichia amia). akyuvar * Kan ve lenf gibi vcut s v lar nda bulunan ekirdekli, yuvarlak hcre, lkosit.

akzambak * Zambakgillerden, ss bitkisi olarak yeti tirilen, ie i di ve yz i lerinin tedavisinde kullan lan bir bitki (Lilium candidum). Al * Alminyum'un k saltmas . al al * Aldatma, dzen, tuzak, hile. * Kan n rengi, k z l, k rm z . * Bu renkte olan. * (at donu iin) Dorunun a , k z la alan. * Yze srlen pembe dzgn, all k.

al (veya al n) * i te. al (veya kanl ) gmlek gizlenemez * gizli tutulmas elde olmayan eyler iin sylenir. -al- / -el* simden fiil treten ek. -al / -el * simden s fat treten ek: gen-el, gvel (< gk-el), gz-el (<gzel), do -al, z-el vb.

al basmak * lo usa albast hastal na tutulmak. al bayrak (veya sancak)

* Trk bayra . al benden de o kadar * ben de ayn durumday m veya ben de ayn d ncedeyim. al birini, vur tekine (veya birine) * hibiri i e yaramaz, hepsi bir ayarda. al elmaya ta atan ok olur * de erli kimselere sata an ok olur. al giymedim ki al nay m * "bu i le hibir ilgim olmad iin sylenen szleri kendi zerime almad m" anlam nda kullan l r. al glm ver glm * iki sevgilinin birbirine sevgi gsterisinde bulunmalar . * bir kimseye yap lan hizmetin hemen kar l n bekleme durumu. al kan * Doymu alifatik hidrokarbonlar n genel ad , parajin. al kanlara boyanmak * yaralanmak, vurularak lmek; ehit olmak. al kar s * Lo usalara musallat olarak onlar bo du u san lan grnt. al kiraz stne kar ya m * d nlmeyen, beklenilmeyen eylerin de olabilece ini anlat r. al sana bir daha * yeni bir aksilik olunca bezginlik bildirmek iin "i te" anlam nda sylenir. al takke ver klh * uzun bir eki meden sonra, eki e eki e. * aralar ndaki senli benli ili kiyi srdrerek. ala * Kar k renkli, ok renkli, alaca. * A k kestane renginde olan, el (gz). * Kekli in boynundaki siyah halka. * Alabal n k salt lm ad . * yi, pek iyi.

-ala- / -ele* Fiilden s kl k (tekerrr) at s treten ek: alk-ala-, a -ala-, silk-ele-, it-ele-, kak-ala-, kov-ala- vb. ala ala * Toplu olarak yap lan i lerde ba r arak sylenen ala ala hey! nleminde geer.

ala alaya kalkmak * ba r arak grlt etmeye kalkmak. ala gn ala sulu * Yeni olgunla maya ba lam (meyve). * yi pi memi , suluca (yemek). * Yaz n gne bulut arkas nda kald nda olu an glgeli durum.

ala tav

* Az tavl , yar ya yar kuru olan (toprak).

ala tavl * Bitkinin imlenmesi iin yeterli tav bulmam (toprak). * yice pi memi (yemek). Ala Yuntlu * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. alabacak * Aya sekili (at). * Ara bozucu, dnek, u ursuz (kimse). alabal k * Ala bal kgillerden, so uk ve duru sularda ya ayan, eti turuncu ve lezzetli, 250 gr dan 2 kg a kadar gelen bir tatl su bal (Trutta faris). alabal kgiller * Omurgal hayvanlardan, kemikli bal klar n bir familyas . alabanda * Deniz teknelerinin i yanlar , borda kar t .

alabanda ate * Geminin bir yan nda bulunan toplarla birden ate edilmesi komutu. alabanda etmek * dmeni sa a veya sola, sonuna kadar evirmek. alabanda iskele * Dmeni sol yana do ru sonuna kadar evirme komutu. alabanda sancak * Dmeni sa yana do ru, sonuna kadar evirme komutu. alabanda vermek * azarlamak, paylamak, ha lamak. alabanday yemek * adamak ll azarlanmak. alaba * Turpgillerden, algama benzeyen bir bitki. alabildi ine * S n rs z, usuz bucaks z. * A r derecede, gere inden ok. * Olanca h z ile. alabora * Geminin devrilecek kadar yan yatmas . * Bir serenin yatay durumdan d ey duruma getirilmesi. * Selmlamak iin filika kreklerinin yukar ya kald r lmas . * Bal toplamak iin dalyan a n n yukar ya al nmas . alabora olmak * tekne, sandal vb. deniz aralar devrilip ters dnmek. * i ler alt st olmak. alabros * F ra gibi dik kesilmi (erkek sa ).

alaca

* Birka rengin kar m ndan olu an renk. * ki veya daha ok renkli. * Birka renkli iplikten yap lm dokuma. * A ata ilk olgunla an meyve. * Keklik, b ld rc n gibi ku lar avlamak iin kullan lan iki renkli bez. * Meyvelere, daha ok zme d en ben. * Kt huy. * A ure.

alaca a alaca bulaca * ok kar k renkli. alaca d mek * (meyve) olgunla maya ba lamak. alaca karanl k * Gne do madan nce veya batt ktan hemen sonraki ayd nl k, yar karanl k. alacabal k l * Bal k lgiller familyas ndan, uzunlu u 50 cm, kl rengi, akla kara kar k, sazl klarda ya ayan bir ku tr (Ardeola ralloides). alaca olmak * birinden al nacak paras olmak. * vakit darl ndan bir neriyi kibarca geri evirmek. alaca olsun! * "gnn birinde ondan cm al r m" anlam nda gz korkutma sz. alaca m olsun da ala kargada olsun * alacakl olmak iyi bir eydir. alaca na ahin, verece ine karga (veya kuzgun) * al rken kolayl k gsteren, verirken de glk karan kimse. alaca na tutmak * bir eyi verece e veya borca kar l k saymak. alacak * Bir hesap gere ince daha al nmam olan para, mal veya ba ka ey, matlp. * Para verilerek al nacak ey. alacak verecek * al veri ili kisi. alacakarga * Saksa an. alacakl * Birinden alaca olan, borlu kar t . * Birinden alaca olan kimse.

alacakl kmak * alaca verece inden ok olmak. alacakl olmak * birinden alaca bir ey bulunmak.

alacalama * Alacalamak i i. alacalamak * Renk renk, benek benek boyamak. alacaland rma * Alacaland rmak i i. alacaland rmak * Alaca duruma getirmek. alacalanma * Alacalanmak i i. alacalanmak * Alaca bir duruma gelmek. * Eriyen karlar aras ndan yer yer toprak grnmek. * Herhangi bir heyecan dolay s yla benzi k zar p bozarmak, renkten renge girmek. alacal * Alaca, rengrenk.

alacal bulacal * ok kar k ve i renkli, alaca bulaca. alacal k * Alacal olma durumu. * Renkli ve renksiz k llar n btn vcutta dzenli ekilde da lmayarak byk ve kk paralar hlinde birle mesiyle meydana gelen bir at donu. alacamenek e * Herca menek e. alacasansar * Benekli sansar tr. alaam ala k * Rengi k z la yak n bir am tr (Picea excelsa). * zeri dal ve has rla rtlm kulbe, ardak. * Keeden yap lan ad r. * Frenklerin tre, det ve hayat na uygun, Frenklerle ilgili, alaturka kar t . * Avrupa uygarl n benimsemi , Avrupa e itimiyle yeti mi (kimse). * Alafranga saat.

alafranga

alafranga mzik * Bat tarz nda ve llerinde yap lm mzik. alafranga saat * Gn 24 saat sayarak, gnn ba lay n gece yar s 01 olarak kabul eden saat sistemi. alafranga tuvalet * Bat tarz nda kapakl , zerine oturulabilen klozetli tuvalet. alafrangac * Alafranga hayat benimsemi olan. alafrangac l k

* Alafrangac olma durumu. alafrangala ma * Alafranga usulleri benimseme, alafranga olma. alafrangala mak * Alafranga olmak, alafranga davranmak. alafrangala t rma * Alafrangala t rmak i i. alafrangala t rmak * Alafrangala mas na sebep olmak. alafrangal k * Alafranga olma durumu. algarson * K sa kesilmi sa. * O lan sa biiminde kesilmi (kad n sa ). alageyik * Geyikgillerden, postu benekli, erkeklerinin boynuzlar uca do ru krek biiminde geni leyen, Gney Avrupa ve Kuzey Afrika'da ya ayan bir cins geyik, s n (Dama dama). alimisema * Gk ku a . -alak / -elek * Fiilden s fat treten ek: yat-alak, as-alak, k-elek vb. alka * lgi. * Gnl ba .

alka ekmek (toplamak veya uyand rmak) * ilgi ekmek. alka duymak * ilgi duymak. alkabah * lgilendirici, ilgi eken, ilgin. alkadar * lgili, ilgili bulunulan.

alkadar etmek * ilgilendirmek. alkadar olmak * ilgilenmek. alkaland rma * Alkaland rmak i i. alkaland rmak * lgilendirmek. alkalanma * Alkalanmak i i.

alkalanmak * lgilenmek. * Gnl ba lamak, yak nl k duymak. * Bir ey ekici gelmek; zevk almak. alkal alakarga * lgili. * Kargagillerden, iri gvdeli, tc, tyleri alacal bir ku tr, kestane kargas (Garrulus glandarius). * Saksa an. * Yemek listesinden seilen, fiyatlar ayr ayr hesaplanan (yemek), tabldot kar t . * Yemek listesinden yemek seerek. * lgisiz, ilgisi olmayan.

alkart

alkas z

alkas zl k * lgisizlik. alkay (veya alkas n ) kesmek * ilgiyi, ilgisini kesmek, ili kisi kalmamak, ayr lmak. alkok alalama alalamak etmek. alamana * Rafadan. * Alalamak i i, kamuflj. * Beneklerle, izgilerle veya renklerle bezeyerek bir eyi bulundu u evreye uydurmak, maskelemek, kamufle

* Bal k avlamakta veya yk ta makta kullan lan byk kay k.

alamana a * K y lardan uzak sularda avlanmak iin iki alamana kay taraf ndan kullan lan, uzunlu u 200 ile 250, geni li i 7 ile 25 kula olan byk a . almet * Belirti, i aret, iz, ni an. * Byklk, irilik bak m ndan a lacak durumda olan ey. almetifarika * Baz ticaret e yas zerine konulan, o e yay reten veya satan tan tan resim, harf gibi zel i aret, marka. * Ay r c nitelik, ay r c zellik. almetifarikal * Almetifarikas olan. almint * arabuk, an nda, hemen, ip ak.

almint yemek * Kolayca haz rlan p tketilebilen yemek. alan * Dz, a k ve geni yer, meydan, saha. * Orman iinde dz ve a as z yer, dzlk, kayran.

* Bir konu veya al ma evresi. * Yz lm. * inde birtak m kuvvet izgilerinin yay lm bulundu u var say lan uzay paras . * Eski Roma'da a k hava gsterisi yap lan geni yer. * Bir al c merce inin net bir grnt sa layabildi i derinlik ve geni li in btn. * Yar malar n, kar la malar n ve oyunlar n yap ld yer, saha. alan h z * Hareket eden bir cismi, duran bir noktaya birle tiren do ru paras n n birim zamanda tarad alan. alan korkusu * Baz ki ilerin alan, park, sokak gibi yerlerde duyduklar rkeklik hastal , agorafobi. alan talan * Karmakar k, allak bullak, darmada n k. alan talan etmek * allak bullak etmek, da tmak, alt st etmek, ya ma etmek. alan talan olmak * her biri bir yana da lmak. alan topu * Tenis. alarga * A ktan ge, yakla ma. * A k deniz, engin. * Uzaktan, a ktan.

alarga durmak * uzak durmak, kar mak istememek, ilgisiz davranmak. alarga etmek * a k denize kmak, engine a lmak. * geri ekilmek, uzakla mak. alargada durmak * uzakta durmak. alargadan seyretmek * Uzaktan bakmak. alrm * Bir tehlike oldu unda bunu herkesin haber almas iin verilen i aret.

alrma gemek * beliren tehlikeye kar direnebilecek, dayanabilecek duruma gelmek. ala a etmek * birini, yetkilerini elinden al p yerinden uzakla t rmak, atmak, kovmak. * kap p yere vurmak. ala a vur yukar * eki e eki e (pazarl k). ala m * ki veya daha ok metalden, baz durumlarda metallerle, C, P, Te gibi elementlerden olu an metal grnmnde kat veya s v kar m. ala mlama * Ala mlamak i i.

ala mlamak * zen metale, ala m elementlerini eriterek katmak. alaten alaturka * Czaml , abra . * Eski Trk gelenek, grenek, tre ve hayat na uygun, alafranga kar t . * Bu tre ve hayat benimsemi (kimse). * Alaturka saat. * Dzensiz, yntemsiz.

alaturka mzik * Trk mzi i. alaturka saat * Gne in bat nda 12'yi gsterecek biimde ayarlanm saat, ezan saat. alaturka tuvalet * Tuvalet ihtiyac n gidermek amac yla melme usulne gre yap lan tuvalet. alaturkac * Alaturka bilen, alaturka eser veren kimse. * Trk mzi inden yana olan. * Bu tr mzi i seslendiren veya alan, syleyen. alaturkac l k * Alaturkac olma durumu. alaturkala ma * Alaturkala mak durumu. alaturkala mak * Alaturka olmak. alaturkala t rma * Alaturkala t rmak i i. alaturkala t rmak * Alaturkala mas n sa lamak. alaturkal k * Alaturka olma durumu. alavandal * Bkz. andavall . alavere * Bir eyin elden ele gemesi. * Bir eyi elden ele vererek aktarma. * Vapurlarda bu biimde ta ma i i iin bordalarda kurulan basamakl iskele. * Karga al k.

alavere dalavere yapmak (veya evirmek) * hileli, dzenli bir i yapmak, yalanla dolanla i grmek. alavere tulumbas * Emme basma tulumbas . alavereci

* Piyasada fiyat d nce ykselir umuduyla mal alan ve fiyat ykselince mal satan toptanc , vurguncu, spekltr. alay * Herhangi bir trende veya gsteride yer alan topluluk. * ok kalabal k. * Btn, hepsi. * Genel olarak tabur (svarilerde drt veya be blk) ve bunlara ba l birliklerden olu an asker toplulu u. * ok miktarda, fazla say da. alay alay alay * Kalabal k olarak, pek ok. alay beyi * Albay rtbesinde jandarma alay komutan . * Ses tonu, sz, davran gibi yollarla biriyle, bir eyle e lenme; onu kmseme.

alay etmek * bir kimsenin, bir eyin, bir durumun, gln, kusurlu, eksik vb. ynlerini kmseyerek e lence konusu yapmak. alay gemek * alay etmek. alay gibi gelmek * inan lacak gibi olmamak. alay malay * hep birden, birlikte. alaya almak * alay etmek, e lenmek. alaya bozmak * alay niteli i vermek. alaya kmak * asker bir okulda ba ar gsteremeyerek k taya gnderilmek. alaybozan * Bir e it fitilli tfek. alayc * Alay etme huyu olan, mstehzi. * Alay eden, kmseyen, kmseyerek e lenen. * Alay etmeyi huy edinmi olma durumu.

alayc l k

alay nda olmak * i i nem vermeyerek yapmak, i i aka konusu yapmak. ly vl ile * btn gsteri i ile. alyi * Gsteri , gz kama t rma. alyi li

* Gsteri li. alayl * Erlikten yeti mi subay. * Gerekli okul e itimini grmeden kendini yeti tirmi olan (kimse), mektepli kar t . * Gsteri li, grkemli, debdebeli. alayl alays * Alaya benzer, cidd olmayan. alaz alaz alaz alaza alazlama * Alazlamak i i. * Vcutta k z ll k veya k z l lekeler belirmesi durumu. alazlamak * Bir eyin yzn alevden geirmek, aleve tutmak. * S zlatmak, yakmak, ac vermek. alazlanma * Alazlanmak i i. alazlanmak * Alazlamak i ine konu olmak. * nsan derisi iin, stnde k z ll k veya k z l lekeler belirmek. albasma albast * Albast . * Alev, yalaz. * Alev alev. * Dklen tohumlarla ertesi y l kendili inden kan tah l, so an vb. * Alay edici, kmseyici, mstehzi.

* Do um s ras nda temizli e dikkat edilmemesi yznden lo usan n tutuldu u ate li hastal k, lo usa hummas , albasma. albatr albatros exulans). albay albayl k * Albay rtbesi veya albay n grevi. albeni * Al m, ekicilik, cazibe. * Kaymak ta , su mermeri. * F rt na ku ugillerden, 1 m uzunlu unda, Atlantik Okyanusu'nda ya ayan iri bir ku tr (Diomedea

* Rtbesi yarbay ile tu general aras nda bulunan ve as l grevi alay komutanl olan stsubay, miralay.

albeni vermek * ekicili ini art rmak, ilgi toplamak, ho ve gzel gstermek.

albenili

* Al ml , ekici, cazibeli.

albenisi olmak * ekicili i bulunmak. albinos albm * Resim, foto raf, pul gibi eyleri dizip saklamaya yarayan bir tr defter. * Herhangi bir konu ile ilgili k sa a klamalar verilerek resimler bas lm olan kitap. * Bir sanat n n eserlerinin bir blmnn yer ald kaset, uzunalar, tekeralar. albmin * Bitkilerin, hayvanlar n doku ve s v lar nda bulunan, birle imi karbon, oksijen, azot, hidrojen ve kkrt olan, suda eriyen, beyaza yak n renkte, yap kan madde. albmin i eme * Birok hastal klarda, zellikle bbrek hastal klar nda idrarda albmin bulunmas durumu, ak tutma. albminli * inde albmin bulunan. alac k * ok alak. * Ak n.

alac k da lar ben yaratt m demek * ok kurumlu olmak, kendini ok be enmek. alak * Yerden uzakl az olan, yksek kar t . * A a , yksek olmayan (yer). * (boy iin) K sa. * Bile bile en kt, en ahlks zca davran larda bulunan, a a l k, soysuz, namert, rezil hain.

alak bas n * Barometrede 760 mm alt nda bulunan, kt havaya i aret olan hava durumu. alak gerilim * D k voltajl elektrik hatt . * De eri ve gc az olan elektrik potansiyeli. alak gnll * (makam, para vb. durumlarda) A a olanlar kendisiyle e it tutan veya kendi de erini oldu undan a a gsteren (kimse), mtevaz . alak gnlllk * Alak gnll olma durumu. alak kabartma * Heykel sanat nda, yzeyden k nt s az olan kabartma. alak kavu um * Kavu umda gezegenin gne le yer aras nda bulunmas . alak ses * Hafif ses. * Kal n ses.

alak yaylak

* Devaml oturma blgesinde, normal tah l ziraat yap lan alanlar n biti i inde genellikle deniz seviyesinden 900-1200 metre ykseklikteki yaylak. alaka * Olduka alak. * Alak, a a l k kimselere yara rcas na.

alakla ma * Baya la mak durumu. alakla mak * Baya la mak. alakla t rma * Alakla t rmak durumu. alakla t rmak * Alakla mas na sebep olmak. alakl k * Alak olma durumu. * Alaka davran , enaat. * A a la ma, baya la ma, mezellet. * Alalmak i i, inme. * Topra n kp oturmas . * Kabarma alalma olay nda sular n indi i dnem, cezir. * D knlk, zl. alalmak * Alak duruma gelmek, yksekten a a do ru inmek. * (insan iin) De eri azalmak. * Kk d rme, hor grme, zillet.

alal alalma

alalt

alalt c * Kk d rc. alalt * Alaltmak i i veya biimi. alaltma * Alaltmak i i.

alaltmak * Alak duruma getirmek. * De erini azaltmak. alarak al * Az alak. * Al ta n n pi irilip toz durumuna getirilmesinden elde edilen madde.

al kal p * Bir eyin zerine al dklerek al nan kal p. al ta

* Toprak iinde katman olarak bulunan ve pi irilip toz durumuna getirilerek al yapmaya yarayan hidratl kalsiyum slfat, jips. al c * Al ta n karan kimse. * Tavan ve duvarlar n al ile kaplanmas nda al an i i. * Al lamak i i. * Al ile s vamak. * Al kar t rmak. al lanma * Al lanmak i i. al lanmak * Al lamak i ine konu olmak. al latma * Al latmak i i.

al lama al lamak

al latmak * Al ile kapatt rmak, s vatmak. al l * inde al bulunan. * Al ile sar lm olan. al pan * Tavan sslemelerinde kullan lan ve e itli desenleri olan al dan yap lm kal p. al ya almak (veya koymak) * k r lan bir kemi i gere i gibi kaynamas iin al ya bat r lm sarg ile sarmak. aldan aldang aldan * Aldanmak i i veya biimi, kanma. aldanma * Aldanmak i i. * abuk ve kolay aldat lan kimse. * zeri ot veya kumla rtlm ukur, tuzak.

aldanmak * Grn e kap larak yanl bir yarg ya varmak, yan lmak. * Bir hileye, bir yalana kanmak. * D k r kl na u ramak. * Avunmak, oyalanmak. * (bitkiler iin) Havan n birden s nmas yla zamans z aan iek, so uk sebebiyle donmak. aldat c aldat lma * Aldat lmak i i. aldat lmak * Aldatma niteli i olan, yan lt c , kand r c .

* Aldatmak i ine konu olmak. aldat * Aldatma i i veya biimi. aldatma * Aldatmak i i.

aldatmaca * Aldatmaya dayanan davran , aldat c oyun. aldatmak * Beklenmedik bir davran la yan ltmak. * Kar s ndakinin dikkatsizli inden, ilgisizli inden, gere i gibi uyan k olmay ndan yararlanarak onun zarar na kazan sa lamak. * Birine verilen sz tutmamak, yalan sylemek. * Bir eyin grnrdeki durumu, o eyin niteli i bak m ndan yanl bir kan vermek. * Ayartmak, kt yola srklemek, ba tan karmak, i fal etmek. * (kar veya koca) E ine sadakatsizlik etmek, ihanet etmek. * Oyalamak, avutmak. aldehit ald * Alkolleri oksitlendirme veya asitleri indirgeme yolu ile elde edilen uucu bir s v . * (halk edebiyat nda) sylemeye ba lad .

ald abdest rktt kurba aya de memek * sa lad yarar, verdi i zarar kar lamamak. ald r * Ald rmak i i veya biimi. ald r etmemek * nem vermemek, ald rmamak, ilgi gstermemek, ilgilenmemek, ilgisiz kalmak, umursamamak. ald r s z * Ald rmaz, umursamayan. ald rma ald rmak * Almak i ini yapt rmak. * Getirtmek. * Vcuttan herhangi bir paray veya organ sa l k sebebiyle operasyonla kartmak. * nem vermek, de er vermek (bu fiil, bu anlam ile ancak olumsuz, soru veya art biimlerinde kullan l r). * Elindekini ba kas na kapt rmak. * S d rmak. ald rmaz * Bir eye nem vermeyen; umursamayan, kay ts z, lkayt. ald rmazl k * Ald rmaz olma durumu, tasas zl k, kay ts zl k, lkayd. ald rtma * Ald rtmak i i. * Ald rmak i i.

ald rtmak * Ald rmak i ini ba kas na yapt rmak.

alegori

* Bir grnt, bir ya ant veya bir davran n daha iyi kavranmas n sa lamak iin gz nnde canland r p dile getirme. alegorik aleksi * Alegori ile ilgili. * Okuma yitimi.

alelcayip * Acayip st ok acayip, tuhaf, garip, bamba ka. alelcele alelde * ok acele ederek, arabuk, ivedilikle. * Her zaman grlen, ola an. * Baya , s radan. * Alelde olma durumu. * Hesaba sayarak. * Hele, zellikle, en ok. alel tlak * Genel olarak.

aleldelik alelhesap alelhusus

alelumum * Genel olarak, genellikle. alelusul alem * Bayrak. * Minare, kubbe, sancak dire i gibi yksek eylerin tepesinde bulunan, madenden yap lm ay y ld z veya lle biiminde ss. lem * Yeryz ve gkyzndeki nesnelerin olu turdu u btn, evren. * Dnya, cihan. * Ayn konu ile ilgili kimseler veya bu kimselerin u ra lar n n btn. * Hayvan veya bitkilerin btn. * Durum ve artlar. * Herkes, ba kalar . * Ortam, evre. * E lence. * Kendine zg birok niteli i bulunan ey veya farkl davran iinde bulunan kimse. * Duygu, d nce, d gc. * (yntem gere i, yntem zere) Yol yordam gere ince, kurala uygun bir biimde.

alem olmak * sembol olmak. lem yapmak * sazl szl e lenmek. alemci

* Camilerin kubbelerine, minarelerine alem yapan veya takan kimse. alemdar * Bayra veya sanca ta yan, bayraktar, sancaktar. * nder. leme dalmak * evre ile ilgisini kesip i dnyas na kapanmak. * e lenceye, zevkusefaya kap lmak. lemi var m ? * yak k al r m , uygun olur mu?. lemin a z torba de il ki bzesin * Bkz. elin a z torba de il ki bzesin. lem mul * Dnya lsnde, evrensel, niversel. alenen alengirli * Gsteri li, yak kl . alen * A k, ortada, meydanda, herkesin iinde yap lan. * A ktan a a, herkesin gz nnde, herkesin iinde, gizlemeden, a ka.

alenle me * Alenle mek i i veya durumu. alenle mek * Herkese bilinir duruma gelmek. aleniyet * A k olma durumu, a kl k. alerji * Baz canl lar n birtak m yiyeceklere, illara, toz, koku gibi nesnelere kar hastal k derecesinde gsterdikleri a r tepki. * Bir kimseye veya bir eye kar olumsuz ynde duyulan a r duyarl k. alerjik * Alerji ile ilgili olan. * Herhangi bir maddeye veya kimseye kar olumsuz duygular olan, alerjisi bulunan. alessabah * Sabah erkenden. alesta * Harekete haz r, tetikte.

alesta beklemek * haz r durumda beklemek. alesta durmak * tetikte beklemek. alesta tutmak * hemen kullan labilecek durumda bulundurmak. alet

* Bir el i ini veya mekanik bir i i gerekle tirmek iin zel olarak yap lm nesne. * Bir sanat yapmaya, uygulamaya yarayan zel ara, ayg t. * Bir makineyi olu turan ve i lemesine yard m eden paralardan her biri. * Ho grlmeyen bir i e yard mc veya arac olmay kabul eden kimse, ma a. alet edevat * Bu el i ini veya mekanik bir i i gerekle tirmek iin kullan lan aralar. alet etmek * bir i te birini uygun olmayan bir biimde kullanmak. alet olmak * bilerek bir kar kar l veya bilmeyerek kt bir i te arac l k etmek, vas ta olmak. aletli * Aleti olan veya aletle yap lan. aletli jimnastik * Birtak m aletler kullan larak yap lan jimnastik. alev * Yanan maddelerin veya gazlar n trl biimlerde uzanan kl dili, yal m, yalaz, alaz. * Ate , s cakl k, k v lc m. * A k ate i. * M zrak ular na tak lan kk bayrak, flma. * Alevli olarak. * Vcut s s herhangi bir sebeple artm ve bu sebeple k zarm olarak. alev almak * tutu mak, yanmaya ba lamak. * co mak, heyecanlanmak, heyecana gelmek, tel lanmak, fkelenmek. alev bacay (veya saa ) sarmak * ate bacay sarmak. alev gibi parlamak * canl , l l olmak. alev k rm z s * Alev rengi. alev lmbas * Gaz veya benzinle al an, ucundan bir alev pskrterek yanan ve kur un boru i lerinde kullan lan bir ara. alev makinesi * D man zerine alevli s v lar pskrten ta nabilir alet. alev saa sarmak * bir olay, nne geilemez, tehlikeli bir duruma gelmek, ate bacay sarmak. Alev Alevlik * Alevli e ba l (kimse). * Halife Ali yanl s olma durumu.

alev alev

alevlendirme * Alevlendirmek i i. alevlendirmek

* Alevlenmesini sa lamak, tutu turmak. * Etkisini, iddetini art rmak, o altmak. alevlenme * Alevlenmek i i. alevlenmek * Alev karmaya ba lamak. * Zorlu, fkeli veya heyecanl bir durum almak. * Parlamak. alevli * Alevi olan, alevlenmi . * iddetli, hararetli. * Kar , kar t, z t.

aleyh

aleyhe dnmek * kar durum almak, kar duruma gemek. aleyhinde (veya aleyhine) sylemek (veya bulunmak) * eki tirmek, yermek. aleyhinde olmak * birine kar olumsuz duygu ve davran iinde bulunmak. aleyhine dnmek * destek vermekten vazgeip kar duruma gemek. aleyhine olmak * bir i , birinin zarar na olmak, onun iin iyi olmamak. aleyhtar * Kar olan, kar t .

aleyhtarl k * Bir i e, harekete veya d nceye kar olma, kar t l k. aleyhte olmak * kar durum almak. aleykmselm * Arapa selmnaleykm selmlama szne verilen "esenlik, selmet zerinize olsun" anlam nda kar l k. alfa alfa * Yunan alfabesinin birinci harfi. * Kuzey Afrika'da ve spanya'da yeti en ve k t, ip, hal yap m nda kullan lan bir bitki.

alfa nlar * Radyoaktif maddelerin yayd klar ndan biri. alfabe * Bir dilin seslerini gsteren, belirli bir s raya gre dizilmi belli say da harflerin btnne verilen ad. * Bir dilin harflerini tan tarak okuma renmeyi sa layan kitap. * Bir i in ba lang c . alfabe d * Bir milletin alfabesinde bulunmayan harf, Trk alfabesinde bulunmayan x, w, q harfleri gibi.

alfabe s ras * Harflerin alfabedeki belirli dzene gre dizili i. * E itlik ilkesini sa lamak iin uyulan dzen. alfabetik * Alfabe s ras na gre dizilmi .

alfabetik katalog * Eserleri yazarlar n soy adlar na veya adlar na gre s raya sokan katalog. alfabetik s ralama * Bkz. alfabe s ras . alfaterapi alfenit alg algarina * A r bir eyi denizden karmak veya denize indirmek i inde kullan lan byk vinli deniz teknesi. * Baz gemilerin ba veya k taraf ndan e ik olarak uzat lm bulunan makaral , k sa ve kal n dikme. alg * Kazan, alacak. * R vet. * Vergi. alg alg * Bir eye dikkati ynelterek, o eyin bilincine varma, idrak. alg b a * Ha ha kozas n izmeye yarayan alet. alg lama alg lamak * Alg lamak i i, idrak etme. * Bir olay veya bir nesnenin varl n duyum yolu ile yal n bir biimde bilin alan na almak, idrak etmek. * Ha ha stn toplamakta kullan lan ka k. * Alfa nlar n n tedavide kullan lmas na verilen ad. * inde bak r, inko, nikel bulunan ve atal b ak tak m yapmakta kullan lan gm l bir ala m. * Su yosunu.

alg lanma * Alg lanmak i i veya durumu. alg lanmak * Alg lamak i ine konu olmak, idrak edilmek. alg latma * Alg latmak i i veya durumu.

alg latmak * Alg lamak i ini birine yapt rmak, idrak ettirmek. alg lay c * Alg yetkisi olan. alg n

* C l z, zay f, hastal kl . * Birine gnl vermi , tutkun, vurgun. algler * Su yosunlar .

algoritma * IX. yzy l n ba nda ya am olan Trk matematikilerinden Musao lu Harezmli Mehmed'e Araplar n unvan olarak verdi i Elharezm ad ndan bat da yap lan bir terim. Orta a da ondal k say sistemine gre yap lan ve son zamanlarda belirli herhangi bir kurala ba l bulunan her trl hesap i lemine verilen ad, Harezmli yolu. -al / -eli * "...-den beri" anlam nda zarf-fiil eki: al-al , gid-eli, grme-y-eli vb.

al al, moru mor * tel veya yorgunluktan yz k pk rm z kesilmi (olarak). * sa l kl , canl kanl . al c * Sat n almak isteyen kimse, m teri. * Kendisine bir ey gnderilen kimse. * Bir elektrik ak m n al p ba ka bir kuvvete eviren cihaz. * Ahize, alma. * Azrail. * Grntleri alan cihaz, kamera. al c bulmak * m teri bulmak. al c kmak * m teri bulunmak. * istemek, talip olmak. al c gzyle bakmak * inceden inceye gzden geirmek. al c k l na girmek * m teri gibi davranmak. al c ku * Atmaca. al c verici * Ba lad n geri alan. al c ynetmeni * Al c y do rudan do ruya al t ran ve yneten, al c hareketlerini gerekle tiren, grntlerin filme al nmas n sa layan kimse, kameraman. * Televizyon al c s n do rudan al t ran kimse, kameraman. al * Glgillerden, k rlarda yeti en yaban bir a a (Crataegus). * Bu a ac n mayho yemi i. al k * Ak ls z, sersem, budala, ebleh. al k * Hayvan ulu. * Eskimi giyecek.

al k al k

* Aptalca, a k n a k n. al k al k bakmak * aptalca, a k n a k n. al k sal k * Aptal. * Aptalca. * Al kla mak i i.

al kla ma

al kla mak * Al k duruma gelmek, bir ey kar s nda aptalla p a rmak, a k nla mak, aptalla mak. al kla t rma * Al kla t rmak i i. al kla t rmak * Al k duruma getirmek. al kl k * Al k olma durumu veya al ka bir i .

al konulma * Al konulmak i i. al konulmak * Al koymak i ine konu olmak, menedilmek, tatil edilmek. al koyma * Al koymak i i. al koymak * Bir sre iin bir yerde tutmak. * Birini, yapmakta oldu u veya yapmak istedi i i ten geri tutmak. * Ay r p saklamak. * Mahrum etmek. * Mani olmak, engel olmak. al m * Almak i i. * Gz, gnl eken durum, cazibe. * Kurum, al m, gurur.

-al m / -elim * stek kipinin okluk 1. ki i eki: al-al m, gid-elim, ba la-y-al m, bekle-y-elim vb. al m al m * Gsteri , ekici hareket. al m sat m * Sat n alma ve satma i i, al veri . al m sat m brosu * Al veri i lerinin yap ld veya dzenlendi i ube, yer. al m sat m ofisi * Al m sat m brosu. al mc * Ba kas n n hesab na alacak toplayan veya kabul eden kimse.

al ml

* Al m olan, ekici, cazibeli. * Kurumlu, al ml , gururlu.

al ml al ml * Gsteri li, gzel. al ml l k al ms z * Al ml olma durumu. * Al m olmayan, cazibesiz.

al ms zl k * Al ms z olma durumu. al n * Yzn, ka larla salar aras ndaki blm. * Bir ocakta her trl ayak, galeri, baca, kuyu ve yolun ilerletilmekte olan yzeyi. * (baz eylerde) n, n yz. * Kar .

al n at s * ki ka n aras , aln n ortas . al n damar atlamak * Bkz. ar damar atlam . al n teri * Emek.

al n teri dkmek * ok emek vermek, zahmetli bir i grmek. al n teri ile kazanmak * hak ederek, al arak, emek vererek kazanmak. al n yaz s * Yazg , talih, kader, mukadderat. al nd al nd l * Para veya ba ka bir eyin teslim al nd n gsteren belge, makbuz.

* Yerine gitmesini sa lamak iin gnderenin ek bir cret deyerek postaya al nd kar l nda verilen (mektup, paket vb.). al ngan * A r duygulu, abuk gcenen, k r lan.

al nganl k * Al ngan olma durumu. al nl k * Kad nlar n al nlar na takt klar alt n veya gm ten ss e yas . * Yap larda cephe ss. al nma * Al nmak i i. al nmak

* Almak i i yap lmak. * Bir szn, bir davran n kendisine kar oldu unu sanarak incinmek, k r lmak veya fkelenmek. * Elde edilmek. * Uyarlanmak, adapte olunmak. al nt * Bir yaz ya ba ka bir yazar n yaz s ndan al nm para, aktarma, iktibas. * Ba ka bir dilden al nm kelime.

al nt lama * Al nt lamak i i. al nt lamak * Bir yaz ya ba ka bir yazar n yaz s ndan cmle veya cmleler almak, al nt yapmak, aktarmak, iktibas etmek. al p satmaz grnmek * ilgisiz grnmek veya davranmak. al p satt olmamak * hi ilgisi bulunmamak. al p verece i olmamak * bir kimseyle hibir ilgisi olmamak. al p verememek * anla amamak, ekememek, geinememek. al p vermek * yrek arp nt s geirmek. al p yrmek * az zamanda ok ilerlemek, yay lmak, o almak, artmak. al r almaz * hemen, derhal. al rl k al * Duygusal uyar mlar alabilme yetene i, idrak kabiliyeti. * Almak i i veya biimi.

al fiyat * Bir mal iin al m kar l denen para ve retim gereleri fiyat . al veri * Al m sat m i i. * li ki, mnasebet. al veri yapmak * al m sat m i ini gerekle tirmek. al veri e kmak * al m sat m i i iin ar ya gitmek. al veri i kesmek * biriyle ilgisi kalmamak. al k * Herhangi bir duruma al m olan. al k olmak

* al kanl k durumuna gelmek. al kl k * Al k olma durumu. al lma al lmak * Al lmak i i. * Bir eye al m duruma gelinmek.

al lmam * Nadir, bilinmeyen, az rastlanan. al lm * Her zamanki, mutat. al kan * Al k n.

al kanl nda olmak * iyice al k bulunmak, huy hline getirmek. al kanl k * Bir eye al m olma durumu, itiyat, huy. * Yak nl k, arkada l k, nsiyet. * ve d etkilerle davran lar n tekrarlanmas , hep ayn biimde gerekle mesi sonucu beliren, artlanm davran . al kanl k edinmek * bir eyi srekli yapar olmak, itiyat edinmek. al kanl ktan kopamamak * belli bir huydan vazgeememek, al kl b rakamamak. al k al k n * Bir eye veya bir ey yapmaya al m olan. al k n olmak * iyice al mak, hi yabanc l k ekmemek. al k nl k * Al k n olma durumu, al kanl k. al ma al mak * Bir i i tekrarlayarak kolayl kla yapabilmek. * Yad rgamaz duruma gelmek. * Uyar duruma gelmek, uygun gelmek, intibak etmek. * Srekli ister olmak. * Ba lanmak, s nmak. * Etkisini yitirmek. * Evcille mek, ehlle mek. * Tutu mak, yanmaya ba lamak. al m kudurmu tan beterdir * al lan bir eyden kolayca vazgeilmez. * Al mak i i. * Yap lmaya al lm davran .

al t rma

* Al t rmak i i. * Bir beceriyi, bilgiyi kazanmak iin yap lan tekrar, temrin, egzersiz. * Vcudun biyolojik ynden geli imini sa layan al ma, idman.

al t rmak * Al mas na yol amak. * Uyar duruma getirmek. Ali * Ki i ad olarak a a daki deyimlerde geer. li * Yce, yksek.

Ali Cengiz oyunu * "kurnazca ve haince dzen" anlam nda kullan l r. Ali k ran ba kesen * ok zorba. Ali k ran ba kesen * zorba. licenap * Cmert. * Onurlu, erefli.

licenapl k * licenap olma durumu. alifatik alil alim * Bilen, bilici. lim alimallah limane limlik * Bilginlik. alinazik * Kzlenmi patl can, sar msakl yo urt ve k yma ile yap lan bir e it yemek. * Bilgin. * Allah "Allah bilir" anlam na gelen bu sz, sylenen bir szn do rulu una inand rmak iin kullan l r. * lime yak an, limin yapt gibi. * A k zincirli (organik madde). * Hastal kl , sakat.

Ali'nin klh n Veli'ye, Veli'nin klh n Ali'ye giydirmek * (bir kimse) birinden ald n tekine, tekinden ald n bir ba kas na vererek i ini yrtmek. Ali'nin klh n Veli'ye, Veli'nin klh n Ali'ye giydirmek * birinden ald n brne, bir ba kas ndan ald n da ona vererek i ini yrtmek.

aliterasyon * iir ve nesirde uyum sa lamak iin sz ba lar nda ve ortalar nda ayn nszn veya ayn hecelerin tekrarlanmas . alivre * rn daha tarladayken, yeti ti i zaman teslim edilmek zere, nceden pey verilerek yap lan (sat ). * Da t m, da tma.

alivre sat * Vadeli sat . aliyyll alizarin * Kk boyas , kk k rm z s . alize Alka Evli alkali * Tropikal blgelerdeki denizlerde btn y l sresince dzenli esen birtak m rzgrlar. * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. * En gzel, en iyi, mkemmel.

* Alkali metallerin hidroksitleriyle amonyum hidroksitin genel ad . Bu maddelerde, asitlerin k rm z ya evirmi oldu u bitkisel mavi rengi eski durumuna dndrme zelli i vard r. alkali metaller * Oksitlenmelerini sodyum, lityum, potasyum, rubidyum, sezyum elementlerinin sa lad metaller. alkalik * Alkali ile ilgili olan veya iinde alkali bulunan, kalev, antiasit. alkalimetre * Bkz. alkaller. alkaloit * zellikleri ile alkalileri and ran organik madde.

alkaller * Alkalilerin safl k derecesini belirtmeye yarayan cihaz, alkalimetre. alkarna * stiridye, midye, tarak gibi kabuklu hayvanlar avlamak iin deniz dibini taramakta kullan lan, a z k sm demirden bir a . alk m * Gk ku a . alk * Bir eyin be enildi ini, onayland n anlatmak iin el rpma, alk lama.

alk a as * Padi ah alk lamakla grevli kimse. alk almak * ok be enilmek. alk kopmak * birdenbire gl bir biimde el rp lmak. alk toplamak

* ok alk lanmak. alk tufan kopmak * srekli ve co kun alk ba lamak. alk tutmak * el rparak veya topluca, yksek sesle "ya a", "var ol" gibi szler ile birini alk lamak. * taraftar olmak belli bir gr ten yana olmak. alk * Alk layan (kimse). * ak ak , dalkavuk, yze glc, ya c . * Alk olma durumu. * Alk lamak i i.

alk l k alk lama

alk lamak * Bir eyin be enildi ini, onayland n anlatmak iin el rpmak. * Be enmek, takdir etmek. alk lanma * Alk lanmak i i. alk lanmak * Alk lamak i ine konu olmak. alkil alkol * Alkol kk.

* Bira, arap gibi s v lar n veya pancar, patates ni astas n n ekere dn trlmesi sonucu ortaya kan glikoz zeltilerin mayala m zlerinin dam t lmas yla elde edilen, kokulu, uucu, yan c , renksiz s v , C2H5OH, ispirto, etanol, etil alkol. * Her trl alkoll iki. alkolik * Alkoll ikilere a r derecede d kn olan (kimse). alkolizm alkoll * Alkoll ikilere hastal k derecesinde d kn olma durumu. * Alkolden yap lm veya iinde alkol bulunan. * kili.

alkoller * S v lardaki alkol oran n lmeye yarayan cihaz. Allah * Kinatta var olan her eyin yarat c s , koruyucusu oldu una ve tek oldu una inan lan yce ve stn varl k, Yaradan, Tanr , Rab, Mevl. * Allah ad baz isim tamlamalar nda tamlanan kelimeyi glendirir. * En byk, en usta. Allah Allah! * a ma veya can s k nt s anlatan bir nlem. * Trk askerinin hcum naras . Allah (bin bir) bereket versin

* bir kazan kar s nda durumundan ho nut olmay belirtir. Allah (seni) inand rs n * inan lmas pek kolay olmayan bir ey anlat l rken yemin yerine sylenir. Allah (veya Allah m) * bir ey kar s nda hayranl k veya yakarma bildirir. Allah ac s n unutturmas n * Tanr bu ac y unutturacak daha byk bir ac gstermesin. Allah ak l fikir versin (veya Allah ak llar versin) * ak ls zca bir davran ta bulunanlar iin kullan l r. Allah aratmas n * yak n lacak bir durumda "Tanr daha ktsn gstermesin" anlam nda kullan l r. Allah art rs n * (gerek veya alay anlam nda) Tanr daha o unu versin. Allah a k na * birlikte sylendi i szn anlam na gre ant vermek veya yalvarmak iin "Allah' n seversen" anlam nda, a ma, usan bildirir. Allah ba las n * (ocu unu, sevdi ini) Tanr kazadan, beldan korusun, esirgesin. Allah baht ndan gldrsn * (evlenecek k z iin) mutluluk dile ini belirtir. Allah bana, ben de sana * imdi sana borcumu deyecek param yok, kazan rsam derim. Allah bels n versin * ilenme sz. Allah beterinden saklas n (veya esirgesin) * Tanr daha kt duruma d rmesin. Allah bilir * belli de il. * bana yle geliyor ki. Allah bir * yemin yerine kullan l r.

Allah bir dedi inden ba ka szne inan lmaz * birinin ok yalanc oldu unu anlatmak iin sylenir. Allah bir yast kta kocats n * yeni evlenenlere "bir arada ya lan n" anlam nda sylenen bir iyi dilek sz. Allah byktr * gnn birinde hakk n alaca na, kendine yap lm olan haks zl klar n dzelece ine inanmak gerekti ini anlat r. Allah can n als n * ilenme sz. Allah cezas n vermesin (veya Allah cezas n versin) * yar aka, yar a ma yollu, bazen de gerek fke ile sylenen ilenme sz.

Allah da na gre kar verir * Tanr herkese dayanabilece i lde s k nt verir. Allah derim * pek bozuk bir i iin sorulan "ne dersin?" sorusuna kar "syleyecek ba ka sz bulam yorum" anlam nda kullan l r. Allah dirlik dzenlik versin * Tanr aile huzuru versin. Allah dokuzda verdi ini sekizde almaz * al n yaz s ne ise o olur. Allah drt gzden ay rmas n * "Tanr , ocu u yetim veya ksz b rakmas n" anlam nda bir iyi dilek sz. Allah d man ma vermesin * anlat lan bir ktl n bykl n belirtmek iin sylenir. Allah ecir sab r versin * ba sa l dile i olarak sylenir. Allah eksik etmesin * Tanr yoklu unu gstermesin. * birinin yapt bir hizmet an l rken onun iin te ekkr yollu sylenir. Allah eksikli ini gstermesin * pek gerekli olan bir eyin kusuru anlat l rken, byle de olsa onun varl na kredildi ini anlat r. Allah emeklerini eline vermesin * Tanr emeklerini bo a karmas n. Allah esirgesin (veya saklas n) * Tanr korusun! Tanr kt durumla kar la t rmas n!. Allah etmesin * olmas istenilmeyen bir durumdan veya bir olaydan sz edilirken sylenir. Allah gecinden versin * "ok ya ayas n"' anlam nda kullan lan bir iyi dilek sz. Allah gstermesin * Tanr kt bir durumla kar la maktan korusun. Allah hakk iin * ant imek veya ant vermek iin kullan l r. Allah Halil brahim bereketi versin * Tanr ok versin, bereket versin. Allah hay rl etsin * genellikle bir olay ba lang c nda "Tanr u urlu etsin" anlam nda sylenir. Allah herkesin gnlne gre versin * Tanr herkesin dile ini yerine getirsin. Allah ho nut olsun * bir kimsenin, kendisine iyili i dokunan biri iin kulland bir iyi dilek sz. Allah iin * gerekten, do rusu.

Allah iki iyilikten birisini versin * (a r hasta iin) ya lsn kurtulsun, ya iyi olsun. Allah iyili ini (veya ly n ) versin * ho a gitmeyen bir davran kar s nda ho gr ile sylenir. Allah kabul etsin * sevap say lan bir i yap ld nda sylenir. Allah kahretsin * "Tanr cezas n versin" anlam nda bir ilenme sz. Allah kavu tursun * birinin yak n , bulundu u yerden ayr l nca kalanlara kavu ma dile inde bulunmak iin sylenen sz. Allah kazadan beldan saklas n * Tanr 'n n insan trl ktlklerden korumas dile iyle sylenen bir iyi dilek sz. Allah kerim * Tanr byktr, Tanr 'ya gvenmeli. Allah k smet ederse * Tanr izin verirse. Allah korusun (veya saklas n) * Tanr tehlikeye, kt duruma d rmesin!. Allah kuru iftiradan saklas n * bir sulama kar s nda bunun s rf iftira oldu unu anlatmak iin sylenir. Allah manda ifal versin * ok veya a r yemek yiyenler iin aka yollu sylenir. Allah mbarek etsin * kutlu olsun. * onaylanmayan bir durumda alay yollu kullan l r. Allah mstahak n versin * (gerek veya alay anlam nda) k ma anlatan bir sz. Allah ne verdiyse * yemek olarak evde ne varsa. Allah mrler versin * sayg gsterilen bir kimseye selm veya te ekkr olarak sylenir. Allah vm de yaratm * ok gzel olanlar iin sylenir. Allah rahatl k versin * genellikle yatmaya gidilirken sylenen bir iyi dilek sz. Allah rahmet eylesin * lleri hay rla anmak iin sylenir. Allah r zas iin * dilencilerin para isterken syledikleri yalvarma sz. * ne olursun. * kar l k beklemeksizin. Allah sa gz (veya eli) sol gze (veya ele) muhta etmesin * Tanr kimseyi kimseye, en yak nlar na bile muhta etmesin.

Allah selmet versin * yola kanlara "Tanr kazadan beldan korusun" anlam nda sylenen bir u urlama sz. * yolda glk iinde bulunanlara iyi dilek sz olarak kullan l r. * uzaktaki tan d klar an l rken kullan l r. * birinden pek yana olmayan bir sz sylenece i zaman onun ad ndan nce getirilen giri sz. * "keyfin bilir, gidersen git" anlam nda kullan l r. Allah senden raz olsun * yap lan bir iyilik kar s nda "Tanr seninle birlik olsun, iyili ini senden esirgemesin" anlam nda te ekkr olarak kullan l r. Allah seni (veya sizi) inand rs n * do ru sylyorum, Tanr tan kt r. Allah son grl versin * Tanr , ya l l kta s k nt gstermesin. Allah sonunu hay r etsin * bir i in sonucu iin kayg duyuldu unda sylenen bir iyi dilek sz. Allah taksimi * e itlik gzetilmeden yap lan payla t rma, kul taksimi kar t . Allah taksimi * E itlik gzetilmeden yap lan payla t rma kul taksimi kar t . Allah taksirat n affetsin * (ller iin) Tanr kusurlar n ba las n. Allah tamam na eri tirsin * herhangi bir i veya olay n iyi sonulanmas dile iyle sylenir. Allah tekrar na erdirsin * tekrar bu gnleri grn. Allah utand rmas n * bir i e giri enlere sylenen ba ar dile i. Allah var (veya Allah' var) * do rusunu sylemek gerekirse. Allah vere de * iyi dilek anlat r. Allah vergisi * Tanr vergisi, yarad l tan olan yetenek veya zellik. Allah vermesin * bir eyin olmamas dile ini anlat r. Allah versin * iyi bir ey ele geirenlere memnunluk bildirmek iin, bazen de tak lma ve aka iin sylenir. * dilenciyi savmak iin sylenir. Allah yap s * nsanlar taraf ndan de il de tabiatta oldu u gibi. Allah yaratt dememek * k yas ya dvmek, ok h rpalamak. Allah yazd ise bozsun

* gerekle mesi istenmeyen bir olay veya durum iin kullan l r. Allah yr ya kulum demi * az zamanda ok para kazananlar veya i inde ok ilerleyenler iin sylenir. Allah ziyade etsin * (kahve ve yemekten sonra) "Tanr art rs n" anlam nda kullan lan bir iyi dilek sz. Allah'a (bin) kr * "hamdolsun", "bereket versin" gibi durumdan memnun olundu unu anlat r. Allah'a bir can borcu var * Allah'a verece i can ndan ba ka hi kimseye bir borcu yok. Allah'a emanet * "Tanr esirgesin" anlam nda birini verken sylenir. Allah'a emanet olun * ayr lan n kalana syledi i bir esenleme sz. Allaha smarlad k * Ayr lan n kalan veya kalanlara syledi i bir iyi dilek sz. Allah'a yalvar * kendi kusuru yznden g bir duruma d p yak nan kimseye "ben sana yard m edemem, benden bir ey umma" anlam nda sylenir. Allah' (veya Allah' n ) seversen * "Allah a k na" gibi, yerine gre ant verme, yalvarma iin kullan lmakla birlikte, a ma veya usan gibi duygular da anlat r. Allah' ok, insan az bir yer * pek ss z ve kuytu bir yer. Allah' m! * iddetli bir duygulanma anlatan nlem. Allah' n (veya Tanr 'n n) gn * (b kk nl k duygusu ile) hemen hemen her gn. Allah' n adam * garip, saf, zavall (kimse). Allah' n bels * varl znt veren. Allah' n binas n y kmak * kendini veya ba kas n ldrmek. Allah' n cezas * pek yaramaz, irret. Allah' n emri * kader. Allah' n evi * cami, mescit. * insan gnl. Allah' n gazab * ok s k nt veren ey.

Allah' n hikmeti * beklenmeyen, sebebi anla lmayan veya a lan eyler iin kullan l r. Allah' n i ine bak * (bir i in, bir olay n) beklenmedik, a lacak bir durum almas nda kullan l r. Allah' n kulu * insan, kimse, ki i. Allah' ndan bulsun * ben kendisine bir ey yapmayaca m, yapt ktl n cezas n Tanr versin. Allah' n seversen * istek, dilek ve yalvarma amac yla kullan l r. allahl k allahs z * Tanr 'y tan mayan, Tanr 'n n varl na inanmayan, Tanr s z. * Ac mas z, insafs z, vicdans z. allahs zl k * Tanr s zl k. Allah'tan * iyi ki. * yarad l tan. * Kendisinden hibir i te yararl k umulmayan saf ve zarars z (kimse).

Allah'tan kork! * "yapma, utan, yaz kt r!". Allah'tan korkmaz * can yak c , insafs z, ac mas z. Allah'tan umut kesilmez * daha ok a r hastalar iin sylenilen "iyile ebilir" anlam nda bir iyi dilek sz. Allahlem * Tanr daha iyisini bilir anlam nda kullan l r. Allahteal * Yce Tanr , ulu Allah. allak * Sznde durmaz, dnek, aldat c . * Kendisine gvenilmesi do ru olmayan (kimse).

allak bullak * Alt st, karmakar k. allak bullak etmek * karmakar k bir duruma getirmek, dzeni bozmak. * (akl n , zihnini) d nemez duruma getirmek. allak bullak olmak * ok kar k duruma gelmek, alt stne gelmek, karmakar k olmak, dzeni bozulmak. * (ak l, zihin) a k na dnmek, kar mak, a rmak. allama * Allamak i i.

allamak allme

* "Sslemek, donatmak" anlam na gelen allamak pullamak deyiminde geer. * Derin ve ok bilgisi olan, ok bilgili.

allme kesilmek * her eyi bilir grnmek. allmelik * Allme olma durumu.

allmelik taslamak * bilgisiz oldu u hlde her eyi bilir grnmek. allanma allanmak * Sslenmek. alla ma alla mak allegretto allegro * Bir paran n canl , ne eli ve h zl al naca n anlat r. allem * Bir i i istedi i duruma getirmek iin "her trl kurnazca areye ba vurmak" anlam yla allem etmek kallem etmek deyiminde geer. all all pullu all k * zerinde al renk bulunan. * Gz al c renkler ve eylerle sslenmi . * Al olma durumu. * Kad nlar n ss iin yanaklar na srdkleri al boya. * Almak i i. * Al nt , iktibas. * Bir elektrik ak m n al p ba ka bir kuvvete eviren cihaz, al c , ahize, reseptr. * Bir eyi veya kimseyi bulundu u yerden ay rmak. * Bir eyi elle veya ba ka bir arala tutarak bulundu u yerden ay rmak, kald rmak. * Yan nda bulundurmak. * Birlikte gtrmek. * Sat n almak. * Ele geirmek, fethetmek. * ine s mak. * Alla mak i i veya durumu. * Al duruma gelmek. * Bir paran n allegrodan biraz daha a r al naca n anlat r. * Allanmak i i.

alma

alma almak

* Kabul etmek. * Kendine ula t rmak, iletilmek. * eri s zmak, iine ekmek. * (erkek, kad n iin) ... ile evlenmek. * Srkleyip gtrmek. * Kazanmak, elde etmek. * Zararl , tehlikeli bir eye u ramak. * Brmek, sarmak, kaplamak. * K saltmak, eksiltmek. * Yolmak, koparmak. * Yerini de i tirmek, ekmek. * Temizlemek. * (du , banyo iin) Yapmak; y kanmak. * (ieri) Gtrmek. * Bir yeri sava la ele geirmek. * (tat veya koku iin) Duymak. * rtmek, koymak. * (sre iin) De i tirmek. * ... gibi anlamak. * Ba lamak. * Davran veya makam de i tirmek. * (iecek veya sigara iin) mek. * Yutmak; kullanmak. * (yol iin) Gitmek, (mesafe) katetmek. * almak. * Greve, i e ba latmak. * Grevden, i ten ekmek. * Kazan sa lamak. * (lm sebebiyle) Ayr lmak. * Gidermek, yok etmek. * Soldurmak. * Vcuttaki hasta bir organ ameliyatla karmak. * (motor) al mas iin gerekli olan elektrik veya yak ttan yararlan r duruma gelmek. almamazl k * Kabul etmeme durumu. Alman * Cermen soyundan olan halk ve bu halktan olan kimse. * Alman halk na, Almanya'ya zg olan ey.

Alman gm * inko, bak r ve nikelden yap lan, gm and r r bir ala m, may or. Alman papatyas * Orta Avrupa'da yeti en bir papatya tr (Anfhemis mobilis). Alman usul * Bir topluluk iin yap lan harcamada giderlerin herkese e it olarak bl trlmesi yntemi. almanak * Y l n gn, hafta, ay gibi blmlerinden ba ka, bayram, y l dnm gibi belli gnleri ve birtak m astronomi, meteoroloji, istatistik bilgilerini gsteren kitap biiminde takvim. Almanca dil. * Hint-Avrupa dillerinin Cermence kolundan, Almanya, Avusturya ile svire'nin bir blmnde kullan lan * Almanlar n kulland dil. * Bu dile zg olan.

Almanc * Almanya yanl s olan (kimse).

* Almanya'da al an Trk i isi. Almanc l k * Almanc gibi davranma. Almanla ma * Almanla mak i i veya durumu. Almanla mak * Alman ya ay tarz n benimsemek. Almanla t rma * Almanla t rmak i i. Almanla t rmak * Almanlara zg ya ay tarz kazand rmak. alma * ki veya daha ok eyin s ra ile de i tirilerek kullan lmas veya kendili inden de i erek al mas , ke ikleme, mnavebe. * Birinin do ru olmas tekinin yanl l n gerektiren iki nermenin olu turdu u sistem. alma k * ki veya daha ok eyin s ralanmalar nda de i iklik olan. * Alma l olarak i leyen, mtenavip, alternatif. alma k yapraklar * Sap n iki yan nda kar l kl de il de aral kl olarak bir sa da, bir solda bitmi yapraklar. alma kl k * Dn ml ve dzenli s ralanma. alma l alna * Alma niteli i olan. * Bir eyin n taraf , n yz.

aln a k yz ak * ekinecek hibir durumu veya ay b olmayan. aln na kara srmek * bir kimsenin haks z yere kt tan nmas na yol amak. aln nda yaz lm olmak * bir olay n, ki inin ba na gelmesini Allah' n buyurmu oldu una inanmak. aln ndan pmek * be enmek, takdir etmek. aln n kar lamak * kmseyerek meydan okumak. aln n n ak ile * ay planacak bir duruma d meden, tertemiz, erefiyle, ba ar gstermi olarak. aln n n kara yaz s * kt kaderi, kt talihi. alo * Telefon konu mas nda kullan lan seslenme sz.

alogami alotropi alp

* Bir iek tepeci inin ba ka bir iek tozu ile tozlanmas . * Karbon, fosfor gibi maddelerin, fiziksel bak mdan ayr zellikler gsterebilmesi durumu. * Yi it, kahraman.

Alp eren

* Dervi . * Mcahit.

Alp y ld z * Da lar n ok yksek yamalar nda yeti en bir iek (Paradisia liliastrum). alpaka * ifte parmakl lar tak m n n devegiller s n f ndan, Gney Amerika'da ya ayan, uzun tyl, memeli bir hayvan (Lama glama pacos). * Bu hayvan n yn veya bu ynden dokunan kuma . alpaks alpinist alpinizm alpl k * Alp olma durumu, yi itlik, kahramanl k. al imi al imist alt * Elementleri alt na evirmek isteyen bir i alan , simya. * Al imi ile u ra an kimse, simyac . * Kolayca bklebilen alminyum ve silisyum kar m . * Da c . * Da c l k.

* Bir eyin yere bakan yan , st kar t . * Bir nesnenin taban . * Oturulurken uyluk kemiklerinin yere gelen blm. * Bir eyin yere yak n blm. * Birka eyin iinden bize gre uzak olan . * (birka eyden) Yere yak n olan. * Alt kelimesi "... alt nda" biiminde kullan ld nda "bir eyin etkisinde" anlam n verir. * Alt bir isimle tamlama kelime olu turdu unda a) nceki ismin kavram na etki veya yer anlam katar: Ayak alt . b) (s n flamalarda) ikinci derecede olan. * (kaynatma veya pi irmede) Yanan ocak, ocak alevi. alt alta * Birbirinin alt nda olarak.

alt alta st ste * birbirleriyle iti ir kalk r durumda. alt blm * Yaz larda blmlerin ayr ld paralardan her biri, ayr m. alt cins * Bir cins iinden ayr lan ikinci derecede bir cins.

alt ene

* nsan ve hayvanlarda yiyecekleri i nemeye yarayan, oynayabilen ene.

alt ene oynamak * yemek, imek. alt damak * Damaklardan altta olan . alt deri * st derinin alt nda bulunan ikinci tabaka, hipoderm. * Baz gvde ve yapraklar n st derilerinin alt nda bulunan, o u kez hcre zarlar kal nla m zel doku, hipoderm. alt di alt dudak * Dudaklardan altta bulunan . * Bceklerin a z sisteminde bulunan alt para. alt etmek * stnlk sa lamak, yenmek, s rt n yere getirmek. alt familya * Bir familyan n iinden ayr lan ikinci derecede bir familya. alt geit * Trafik ak m n kesmemek iin bir yolun alt ndan geirilen yol. * Alt ene zerinde s ralanm di lerin biri.

alt gverte * Gemilerde gvertelerden altta bulunan . alt hava yuvar * Dnyam z ku atan atmosferin 10 km kal nl nda olan alt katman . alt rk * Ayn rk iinde yeti tirme amac na ve evreye ba l kal narak de i me u rat lm ve bu yolla rk iinde zellikle fizyolojik nitelikleri bak m ndan kal tsal sapma gsteren hayvan toplulu u. alt kar t * Konusu ile yklemi ayn olan, biri tikel olumlu, br tikel olumsuz, kar kar ya konmu iki nermeden her biri: Baz insanlar bilgindirler" ile "Baz insanlar bilgin de ildirler" gibi. alt kat alt kurul alt olmak alt s n f * Bir s n f iinden ayr lan ikinci derecedeki s n f. alt ube * Bir ube iinde kurulan ikinci derecedeki ube. * Bir yap n n veya arac n katlar ndan altta bulunan blm. * Belli bir konuyu ele almak amac yla bir kurul iinden birka ki i seilerek olu turulan kurul. * yenilmek.

alt tabaka * Tabakalardan altta bulunan.

alt tak m

* Bir tak m iinde kurulan ikinci derecedeki tak m.

alt taraf (veya yan ) * geriye kalan . * i in daha sonras . * de eri, olup olaca . alt tr alt st * Bir tr iinde ayr lan ikinci derecedeki tr. * ok kar k ve da n k.

alt st bre i * nce bir yz, sonra evrilerek br yz k zart larak pi irilen brek. alt st etmek * alt yzn st yzne getirmek. * ok kar k duruma getirmek, dzenini bozmak. * zarar vermek, y kmak. * huzursuz etmek, rahats zl k vermek. alt st olmak * ok kar k duruma gelmek. * heyecanlanmak, zlmek, tedirgin olmak, y k lmak. * rahats zlanmak. alt yan kmaz sokak * sonu gelmeyen, sonu al namayan i ler iin sylenir. alt yap * Bir yap iin gerekli olan yol, kanalizasyon, su, elektrik gibi tesisatlar n hepsi. * Toplumun ekonomik yap s n olu turan ve insan bilincinden ba ms z olarak biimlenen retim ili kilerinin hepsi, st yap kar t . alt yaz * Gazete, dergi gibi yay nlarda kan resim ve foto raflar a klayan yaz . * Yabanc dildeki bir filmin konu malar n eviri olarak grntnn alt nda veren yaz .

alt yaz lama * Alt yaz lmak i i. alt yaz lamak * Alt yaz lar haz rlamak ve gerekle tirmek. alt yaz lay c * Alt yaz lamak i ini yapan (kimse). alt yaz l * Alt yaz s bulunan (film, grnt). Altayca * Altay Trkesi. * Trk, Mo ol, Manu-Tunguz, Kore ve Japon dillerinin kendisinden tredi i varsay lan ana dil. * Altayistik ile u ra an kimse.

Altayist Altayistik

* Altay grubuna giren Trk, Mo ol, Manu-Tunguz, Japon ve Korelilerin dil, edebiyat, kltr ve tarihleriyle u ra an bilim dal . alternatif * Seilebilecek bir ba ka yol, yntem; seenek. * Alma k. * Dalgal (ak m).

alternatr * Dalgal elektrik ak m veren rete. altes * Prens ve prenseslere verilen eref unvan . * Bu unvan ta yan kimse. * Be ten sonra gelen say n n ad ve bu say y gsteren rakam, 6, Vl. * Be ten bir art k.

alt

alt alay st kalay * ii d gibi zenilmi olmayan eyler iin sylenir. Alt Karde * Kuzey kutup ynnde, Byk Ay 'n n kar s nda bulunan tak m y ld z. alt kar beberuhi * k sa boylu olanlar iin alay yollu sylenir. alt kaval st i hane * Bkz. alt kaval st i hane. alt kaval, st i hane * (giyim iin) alt , stne uymaz. alt okka etmek * birini kollar ndan ve bacaklar ndan tutup yukar kald rarak sallamak veya gtrmek. alt ya olmak * i e birtak m oyunlar kar mak, byle bir i e giri mekte sak ncalar bulundu u anla lmak. alt yol * Alt yolun birle ti i yer.

alt dan yemek * hastahanelerde hi perhizi olmayan hastalara verilen tam yemek. alt gen * Alt kenarl okgen, mseddes. alt k * Konusu ile yklemi ayn olan, biri tmel olumlu, biri tikel olumlu; biri tmel olumsuz, biri tikel olumsuz iki nerme aras ndaki ba lant durumu, mtedahil: "Kimi insanlar fanidir" nermesi "Btn insanlar fanidir" nermesinin alt olur. alt l * Alt paradan olu an, kendinde herhangi bir eyden alt tane bulunan. * skambil, domino gibi oyunlarda zerinde alt i areti bulunan k t veya pul. * Divan edebiyat nda her bendi alt m sradan olu an naz m biimi. alt l k * Alt s bir arada, alt taneden olu mu , alt tane alabilen.

alt n

* Atom say s 79, atom a rl 196,9 olan, 10640 C de eriyen, kolay i lenen, yksek de erli, paslanmaz element, k saltmas Au. * Alt ndan yap lm . * Alt ndan yap lm sikke. * Niteli i iyi olan, stn nitelikte olan, de erli. alt n ad pul oldu, k z ad dul oldu * uygunsuz davran lar yznden temiz tan nan ki ili i lekelendi. alt n ad n bak r etmek * kt i ler yaparak temiz ve parlak nn karartmak. alt n anahtar her kap y aar * para olunca her glk yenilebilir. alt n babas * ok zengin, paras ok olan kimse. alt n be ik * Bir elleriyle kendi bileklerini kavrayan iki ki inin, teki elleriyle kar l kl olarak birbirlerinin bileklerini tutmalar . alt n bilezik * Alt ndan yap lm kola tak lan ve pek ok tr olan ss e yas . * Para getiren sanat veya meslek. alt n a * En parlak ve mutlu a . alt n eli b ak kesmez * varl kl veya de erli ki ilerin elini kimse bkemez. alt n gibi * alt na benzeyen, sar .

alt n kaplama * Herhangi bir metal alt n suyuna bat r larak ince bir alt n tabaka ile sar larak alt na benzetilmek. alt n kese i * Yerden temiz kle durumunda kan alt n. alt n kesmek * ok para kazan r olmak. alt n kk * Gney Amerika'da yeti en, kusturucu niteli i olan bir kk, ipeka (Cephaelis ipeca cuanha). alt n kp * Alt n para biriktiren; paras ok olan. alt n le ene kan kusmak * varl k iinde hastal k veya s k nt ekerek ya amak. alt n saat * zlenme oran n n en ok oldu u vakit, prime time. alt n sar s * Alt n rengini and ran. alt n suyu

* Bir k s m konsantre nitrik asit ile veya drt k s m konsantre hidroklorik asitten olu mu , zellikle pltin ve alt n gibi metalleri zmekte kullan lan bir kar m. alt n topu * gzel ve tombul olan kucak ocuklar iin bir benzetme sz olarak kullan l r. alt n tutsa, toprak olur (veya alt na yap sa elinde bak r kesilir) * giri ti i i lerde byk talihsizliklere u rayan kimsenin durumunu anlat r. alt n ya murcun * Bir tr ku , ya mur ku u. alt n y l * E lerin birlikte ula t klar 50. evlilik y l .

alt n yumurtlayan tavuk * mesle i, sanat , paras olan, gelirli kimse. * turist. alt n yrekli olmak * ok iyi niyetli olmak, yumu ak huylu grnmek. alt na etmek (veya ka rmak) * yata na veya donuna abdest etmek. alt nba alt nc * Daha ok Ege blgesinde yeti en, yuvarlak, kal nca kabuklu gzel bir kavun tr. * Alt say s n n s ra s fat , s rada be inciden sonra gelen.

alt nc duygu * n sezi. alt nc his * Bkz. alt nc duygu. alt nda kalmak * ezilmek. alt nda kalmamak * kar l n vermek, grd iyilik veya ktl kar l ks z b rakmamak. alt ndan apano lu kmak * giri ilen i te ba a dert olacak bir durumla kar la mak. alt ndan apano lu kmak * bir i te ba a dert olacak bir durumla, bir sorunla kar la mak. alt ndan girip stnden kmak * mal , paray d ncesizce harcay p tketmek. alt ndan kalkamamak * bir i i ba aramamak, becerememek, stesinden gelememek. * kendini savunamamak. alt ndan kalkmak * bir gl yenmek, ba armak. alt n izmek * (bir szn) nemini belirtmek, zerine dikkati ekmek; vurgulamak.

alt n slatmak * yata na veya donuna kk abdestini etmek. alt n stne getirmek * sz veya tutumuyla evreyi birbirine d rmek, karmakar k etmek. * bir ey bulmak iin aramad k yer b rakmamak. alt nla ma * Alt nla mak i i veya durumu. alt nla mak * Alt n durumu veya grnm almak. alt noluk * lemeli kad n alvar . * Alt n s rma veya k laptanla i lenmi izgili ipek kuma ve bu cins kuma lar n stnde bulunan s rma i lemeli yollar. * Sar klar n stne sar lan s rma erit. alt ntop * Turungillerden, s cak blgelerde yeti en bir meyve a ac , greyfrut (Citrus decumana). * Bu a ac n kanarya sar s renginde, tad ac ms meyvesi, k z memesi, greyfrut. * ki eneklilerden, uzun, dikenli ve krecikler hlinde saplar olan bir kakts tr (Trollius ranunculoides).

alt ntop

alt parmak * Ellerinde veya ayaklar nda alt ar parma olan (kimse). * ri bir tr palamut bal . * Ayr renkte alt yolu olan kuma . * Bu kuma tan yap lan gelin giysisi. alt patlar alt ar alt z * Bir do umda dnyaya gelen alt (karde ). altimetre altlama altlamak altl * Alt olan. altl stl * Alt ve st birlikte. * Alt ve st katta olmak zere, birlikte. * Tabak veya bardak alt . * Hayvanlar n alt na yay lan ot veya saman. * Arabaya ko ulan atlar n yollar kirletmemesi iin kuyru unun alt na yerle tirilen torba. * Ykseklikler. * Altlamak i i. * zel diye al nan bir eye, genel bir kavram n alt nda yer vermek. * Alt tane fi ek alan toplu tabanca, revolver. * Alt say s n n le tirme biimi; her birine alt , her seferinde alt s bir arada olan.

altl k

altm

* Elli dokuzdan sonra gelen say n n ad ve bu say y gsteren rakam, 60, LX. * Alt kere on, elli dokuzdan bir art k.

altm alt * Altm alt say almakla kazan lan bir e it iskambil oyunu. altm alt ya ba lamak * temelli olmayan bir zmle durumu kurtarm grnmek. altm drtlk * Bir notan n altm drtte biri de erinde olan nota. altm ar * Altm s fat n n le tirme biimi, her birine altm , her defas nda altm bir arada olan.

altm nc * Altm s fat n n s ra bildiren biimi, s rada elli dokuzuncudan sonra gelen. altm l k * inde altm tane bulunan. * Altm ya nda olan veya grnen. * Kemanla viyolonsel aras byk keman, viyola. * Kontralto.

alto

altta kalan n can ks n * "herkes ba n n aresine baks n, gc yetmeyen ne olursa olsun" anlam nda kullan l r. altta kalmak * herhangi bir at mada, eki mede yenilmek. altta yok stte yok * yoksul, fakir. alttan (veya a a dan) almak * sert konu an birine kar yumu ak, olumlu davranmak. alttan alta * gizlice, el alt ndan. alttan gre mek * gizli gizli yenme yollar n kollamak. altun alfte alftelik almin * Suda znmeyen, 20500 C de eriyen, beyaz bir toz olan alminyum oksit (Al2O3). almina * Bkz. almin. * Alt n renginde olan. * ffetsiz, oynak, cilveli (kad n). * Alfte olma durumu.

alminyum

* Atom numaras 13, atom a rl 26,98 olan, gm parlakl nda, beyaz, 6600 C de eriyen hafif bir element. K saltmas Al. * Alminyumdan yap lm . alminyum ta * Boksit. alvyon l . alveol * Akarsular n ta y p y d klar bal k, kil gibi ok ince taneli eylerin kum ve ak lla kar mas yla olu an y n,

* Torba biiminde kk bo luk veya geni lemi k s m.

alvere tulumbas * Emme basma tulumba. alyans alyon alyuvar Am * Amerikyum'un k saltmas . am * Di ilik organ , fer. * Ni an yz . * Para babas . * Kana al rengini veren, ekirdeksiz, yuvarlak, kk hcre, eritrosit.

-am / -em * Fiilden isim treten ek: tut-am, dn-em vb. ama * eli kili ve tutars z iki cmleyi birbirine ba lamaya yarar, amma. * Uyarma veya artl bir ifade niteli inde olan bir cmleyi, ba ka bir cmleye ba lamaya yarar. * Beklenmeyen bir sonucu anlatan iki cmleyi onun sebebi durumunda olan cmleye ba lar. * Bir yarg y veya bir buyru u peki tirmek iin de kullan l r. * Bazen dikkati ekmek iin cmlenin sonuna getirilir. * Grmez, kr. ama ne * ne ho . * a lacak niteli i olan. * Bir paran n sevimli ve cana yak n al naca n anlat r. * Eri ilmek istenilen sonu, maksat. * Gaye. * Hedef.

amabile ama

ama d * Gaye d , hedeflenen amac n d nda. ama edinmek * bir amaca ula ma iste inde bulunmak.

ama gtmek * bir amac gerekle tirmeye al mak. amalama * Amalamak i i, hedef alma, istihdaf. amalamak * Bir amaca ula may istemek, istihdaf etmek. amalanma * Amalanmak i i. amalanmak * Amalamak i ine konu olmak. amal * Amac olan, gayeli. * Bir amaca ynelik.

amal l k * Amal olma durumu. amas z * Amac olmayan, gayesiz.

amas zl k * Amas z olma durumu. amade -amak amal ml k * m olma durumu. amalierbaa * Matematikte drt i lem terimine verilen ad. aman * Yard m istendi ini anlat r. * Bir suun ba lanmas n n istenildi ini anlat r. * Rica anlat r. * Usan ve fke anlat r. * Dikkat uyand rmak iin kullan l r. * ok be enmeyi anlat r: Aman ne gzel ey! Bu anlamda kullan ld nda buna da edat da getirilebilir. * a ma anlat r. * (bir i i) Yapmaya haz r. * Fiilden isim treten ek: bas-amak, tutamak, ka-amak vb. * ler, i lemler.

aman Allah (Allah m) * a ma, be enme veya be enmeme, korku gibi duygular belirtmek iin kullan l r. aman bulmak * kurtulmak. aman dedirtmek (veya amana getirmek) * kar koyan birini boyun e mek zorunda b rakmak, zor durumda b rakmak.

aman derim! * sak n ha, byle bir i yapay m deme. aman dilemek * nce direnirken zor kar s nda boyun e ip can n n ba lanmas n dilemek. aman vermek * can n ba lamak, ldrmemek. aman vermemek * rahat b rakmamak, gz at rmamak. * ac may p ldrmek. aman zaman * Kar s ndakini yumu atmak iin sylenen szleri anlat r. amana gelmek * nce direnirken zor kar s nda boyun e mek. aman n * Korkma ve a ma sz.

amanname * slm devletlerinde d mana gvenlik iinde oldu unu bildirmek zere verilen belge. amans z * Aman vermez, hi ac mayan, cana k y c .

amans z hastal k * Kanser. amans zca * ldrc bir durumda, ac mas z olarak. * Ho grsz olarak. amas mamas yok! * hibir zrn geerli olamayaca n anlat r. amas var * herkesin bilmedi i sak ncas veya kusurlar var. Amasya'n n barda , biri olmazsa biri daha * ele geirilmeyen veya kaan bir eye zlmek bo tur, nk her zaman benzeri sa lanabilir. amatr * Bir i i para kazanmak iin de il, yaln z zevki iin yapan kimse, hevesli, profesyonel kar t .

amatrlk * Amatr olma durumu. amazon * (eski a lar n Amazonlar na benzetilerek) Erkek gibi, sava saflar nda yer alan kad n. * Ata binen kad n. ambalj * E yay sarmaya yarayan mukavva, k t, tahta, plstik madde gibi malzeme. ambalj yapmak * (bir eyi) bu gibi maddelerle paketlemek, sand klamak. ambaljc * Ambalj yapan kimse.

ambaljc l k * Ambaljc olma durumu veya i i. ambaljlama * Ambaljlamak i i. ambaljlamak * Ambalj yapmak. ambale etmek * Birini d nemez duruma getirmek, ok yormak. * Otomobili fazla gaz vermekten al maz hle sokmak. ambale olmak * ok yorulup i gremez, d nemez duruma gelmek. ambar * Genellikle tah l saklanan yer. * Yiyecek ve baz e yan n sakland yer. * Geminin yk koymaya ayr lm yeri. * E ya ta ma i leri yapan kurum veya ortakl k. * Kum, ak l gibi yap malzemesini lmekte kullan lan ve her yan o unlukla 75 cm olan kp lek. * Genellikle tah l n ok retildi i yer, blge.

ambarc * Ambara bakan grevli, ambar memuru. ambarc l k * Ambarc n n grd i . ambarda kurutma * Kapal bir yerde, gl bir vantiltr kullan larak sa lanan hava ak m ile ye il ve sulu yemlerin kurutulmas . ambargo * Bir devletin, gemilerin kendi limanlar ndan ayr lmas n yasaklama buyru u. * Bir mal n serbest srmn engellemek iin konulan yasak. ambargo koymak * gemilerin limanlardan hareketini yasaklamak. * bir mal n serbest srmn engellemek. * bir mala el koymak, msadere etmek. * siyas, ekonomik, sosyal alanlarda cayd rma amac yla yapt r m uygulamak. ambargoyu kald rmak * ambargo ile ilgili yasaklamay kald rmak. ambarlama * Ambar durumuna gelmek. ambarlamak * Ambar i i yapmak. amber * Amber bal ndan kar lan gzel kokulu, kl renginde bir madde. * Gzel kokulu baz maddelerin ortak ad .

amber a ac * Baklagillerden bir cins mimoza (Geum urbonum). amber bal

* Balinagillerden, boyu 25 m'ye kadar kan, ba byk, di li, ok y rt c bir bal k, ada bal (Catodon macrocephalus). amber ie i * Amber a ac n n toparlak, f nd k bykl nde, alt n sar s renginde gzel kokulu ie i. amberbaris * Sar al . amberbu amblem amboli * Hindistan'da, ran'da yeti en, pi ince gzel bir koku veren, iri ve uzun taneli bir tr pirin. * Soyut bir eyin, bir kavram n sembol olan varl k veya e ya, belirtke. * Atardamarda kan n p ht la mas veya ya parac klar n n olu mas sonucunda meydana gelen t kanma.

amblns * Hasta arabas , cankurtaran (arabas ), cankurtaran. amca * Baban n erkek karde i. * Ya l erkeklere sayg iin kullan lan seslenme. * Amca olma durumu.

amcal k

amcal k etmek * birine amca gibi yak nl k gstermek. amcamla day m, hepsinden ald m pay m * yak nlar ndan bekledi i ilgi ve yard m grmeyen bir kimsenin art k yeni bir dilekte bulunmaya niyetli olmad n anlatmak iin sylenir. amcazade * Amcan n o lu veya k z . amel * Yap lan i , edim, fiil. * Bir kimsenin dinin buyruklar n yerine getirmek iin yapt klar . * Srgn, trk, ishal. amele * i, emeki.

amele taburu * Genellikle yol yap m i lerinde grevli amelelerden olu an birlik. amelelik amel * Amele olma durumu. * e dayanan, i stnde, tatbik, pratik. * bak m ndan, i e. * Elveri li, kolay, uygun, kestirme. * Hareketle ilgili olan, yaln z d nce alan nda kalmay p i e dn en uygulamal , tatbik.

amelimanda * yapamaz durumda olan. ameliyat

* Operatrn, hasta zerinde kesme ve dikme yoluyla yapt mdahale, operasyon. * . ler, faaliyetler. ameliyat geirmek * ameliyat edilmi olmak. ameliyat masas * zerinde ameliyat yap lan zel donan ml masa. ameliyathane * Hastalar n ameliyat edildi i yer. ameliyatl * Ameliyat edilmi . ameliye * Yap lan i , i lem.

amenajman * Devlete ve ki ilere ait ormanlar n, nceden haz rlan p kabul edilmi esaslara uygun olarak i letilmesi. * Tabi kaynaklar n i letilmesi. amenna * nand k anlam ile "yledir", "do ru", "diyecek yok" gibi tasdik etme anlat r. Ament * Kur'an surelerinden birinin ad .

Amerika armudu * Defnegillerden, Amerika'da yeti en bir a a (Persea gratissima). * Bu a ac n armuda benzer yemi i. Amerika bademi * Aselbent ve zamk gibi maddeler veren bir s cak iklim a ac (Styrax americana). Amerika elmas * Antep f st gillerden, Amerika'da yeti en bir a a, bilader a ac (Anacardium occidentale). * Bu a ac n badem biiminde ekirdekli, armuda benzer yemi i. Amerika tav an * Kemiricilerden, arka ayaklar ok uzun, kk bir memeli krk hayvan (Eriomys chincilla). Amerika zm * ekerci boyas . Amerikal * Amerika Birle ik Devletleri halk ndan olan kimse. Amerikal la ma * Amerikal la mak i i veya durumu. Amerikal la mak * Amerikal lar n ya ay tarz n benimsemek. Amerikan * Amerika Birle ik Devletleri halk ndan olan kimse. * Amerika'ya zg, Amerika ile ilgili olan. amerikan * Pamuktan dz dokuma, kaput bezi. Amerikan bezi biiminde de kullan l r. Amerikan bar

* Lokanta, otel veya evlerde iki iin ayr lm k e. Amerikan bezi * Bkz. amerikan. Amerikan salatas * Rus salatas . Amerikanca * Amerika Birli ik Devletlerinde kullan lan ngilizce. Amerikanist * Amerikan tarihi ve kltr ile u ra an bilimci. Amerikanvar * Amerikal ya yak an biimde, Amerikal gibi. amerikyum * Atom numaras 95, yapay olarak elde edilen aktinitlerden bir element. K saltmas Am. ametal ametist amfi * Amfiteatr kelimesinin k salt lm . amfibi * ki ya ay l . * Hem karada hem de suda hareket eden (ta t), yzergezer. * Metal olmayan elementler. * Ss ta olarak kullan lan mor renkte bir tr kuvars.

amfibi harekt * Kara ve deniz aralar yla yap lan manevra. amfibol * Piroksenlere yak n siyah, esmer, ye il renkli bir silikat grubu.

amfibyumlar * Kurba a ve semenderleri iine alan iki ya ay l omurgal lar s n f . amfiteatr * Dinleyicilerin oturdu u, s ralar arkaya do ru basamakl olarak ykselen salon. * Yunan ve Roma'da a k hava tiyatrosu. * Toprak paras . amfizem amfor * ki kulplu, dibi sivri, dar boyunlu, karn geni testi. amfora amigo amigoluk * Bkz. amfor. * o unlukla spor yar malar nda seyircileri co turan kimse. * Amigonun yapt i . * Vcut organlar ndan bir blmnn hava ile i mesi.

amil amilz amin

* Yapan, etken, etmen, sebep, faktr. * Ni astay paralayarak ekere eviren bir enzim. * Amonyaktaki hidrojen yerine, tek de erli hidrokarbonlu kklerin gemesiyle olu an rnlerin genel ad .

min

* "Allah kabul etsin" anlam nda, dualar n aras nda ve sonunda kullan l r.

aminoasit * Bir amino grubu ile bir karboksil grubu ta yan, proteinlerin temel ta olan organik bile ik. amip * Amipler tak m ndan, vcudunun biim de i tirmesiyle olu an geici kollar veya ayaklar zerinde srnerek yer de i tiren, tatl ve tuzlu sularda ya ayan bir hcreli canl (Amoibe). amipler amipli * inde amip bulunan. * Amiplerin yol at . amir * Buyuran, emreden, st. * Bir i te emir verme yetkisi olan kimse. amiral * Deniz kuvvetlerinde, ordudaki general rtbesine e it rtbedeki subay. amirallik * Amiral olma durumu. * Amiralin makam . * Amir gibi, amire yak an biimde. * Amire yak r biimde, amir gibi. * Bkz. ita amiri. * Amir olma durumu. amit amitoz amiyane * Amonya n hidrojeni yerine bir asit kknn gemesiyle olu an birle iklerin s n f ad . * Amip, akyuvar ve baz bakterilerde hcre blnmesi yoluyla olan o alma. * Kibarca olmayan, baya . * S radan. * Bir hcreli hayvanlar n kk bacakl lar s n f na giren bir tak m .

amirane amirce amiriita amirlik

amiyane tabiriyle * halk a z ile, halk deyi iyle.

amma

* Bkz. Ama. * Yan na getirildi i kelimenin anlam na a r l k katarak a ma veya hayranl k anlat r.

amma velkin * Ancak, bununla beraber. ammada yapt n ha! * sylenen bir sze pek inan lmad n ve a ld n anlat r. amme * Halk n btn, kamu. amme davas * Kamu davas . amme efkr * Kamuoyu. amme hukuku * Kamu hukuku. amme idaresi * Kamu ynetimi. amme menfaati * Kamu yarar . amnezi amnios * Haf za kayb , bellek yitimi. * Dl kesesi.

amnios suyu * Dl kesesini dolduran ve cenini iinde bulunduran s v , a nak. amonyak * Azot ve hidrojen birle imi olan, keskin kokulu bir gaz (NH3). * inde bu gaz n eritilmi bulundu u su, n ad r ruhu.

amonyaklama * Amonyaklamak i i. amonyaklamak * Baz yemlerin amonyak veya bir amonyum bile i i ile kar t rmak veya doyurmak. amonyum * Amonyakl tuzlarda maden rol oynayan bir birle im kk (NH4). amonyum karbonat * Hamur kabartmada maya olarak kullan lan karbonik asidin amonyum tuzu, n ad r kayma . amonyum slfat * Sanayide sentez yolu ile elde edilen amonyum ntr slfat, azotlu gbrelerin en ok kullan lan d r. amor * Bir e it kuma .

amoralizm * Ahlk d c l k, tre d c l k.

amorf amorti

* Biimsiz. * Birden denerek faizinin i lemesine son verilen tahvil. * Piyangoda denen para kadar denen kar l k.

amorti etmek * bir giri imde yat r lan paray zamanla yeniden kazanmak. amortisman * Ta nmaz mallar n a nmalar na kar l k olarak, y ll k krdan ayr lan belirli pay. * Faizin i lemesine son vermek iin bir tahvilin birden denmesi. amortisr * Motorlu aralarda sars nt , sallant gibi hareketleri en aza indiren, yaylar n gereksiz hareketlerini gidermeye yarayan dzen. * Bu dzeni kuran ge, cihaz, yumu atmal k. amper * Elektrik ak m nda iddet birimi. K saltmas A.

amper saat * Bir amper iddetinde ak m geiren bir iletkenden bir saat iinde geen elektrik miktar . ampermetre * Amperler. amperler * Bir elektrik ak m n n iddetini lmeye yarayan ayg t, ak mler. ampir ampirik * Bir kurama de il de yaln zca deneye, gzleme dayanan. ampirist * Deneyci. * Napoleon dneminde Fransa'da ve Avrupa'da yay lm olan yap , mobilya, giyim vb. slbu.

ampirizm * Deneycilik. amplifikatr * Alak veya yksek frekansl ak mlar n gerilimini, iddetini veya gcn art rmaya yarayan ara, ykselte. ampul i e. * inde, elektrik ak m ile akkor durumuna gelerek k verebilen bir iletkeni bulunan, havas bo alt lm cam * inde o u kez zerk edilecek, s v durumda il bulunan kk veya byk cam tp.

amptasyon * Bir organ kesip karma. * Herhangi bir btnden bir para kesme veya koparma. amuda kalkmak * iki eli stne dayanarak bacaklar n havada dikey tutmak. amud * Dikey, dikine, dik. amuduf kar

* Omurga kemi i, bel kemi i. amut * Dikme, dik durumda. amyant an an an * Zihin. -an / -en -an / -en ana * simden isim treten ek: o ul-an > o lan, k z-an, kk-en vb. * Fiilden s fat treten ek. * Kolayca bklen ve ate e dayanan liflerden olu mu , bir tr ak asbest. * Zaman n blnemeyecek kadar k sa bir paras , lhza. * ki tarla aras ndaki s n r.

* ocu u olan kad n, anne. * Yavrusu olan di i hayvan. * Dince aziz tan nan baz kad nlara verilen sayg unvan . * Ya l kad nlara sayg l bir seslenme sz olarak kullan l r. * Velinimet. * Alaca n veya borcun, faizin d nda olan blm. * Temel, as l, esas. * izgilerden herhangi birini anlatan kelimeye s fat olarak geldi inde, o izginin, belirli bir kural alt nda hareket ederek bir yzey olu turmaya yarad n anlat r. ana ar * Ar beyi. ana avrat dz (veya dmdz) gitmek * svmek, kfretmek. ana baba * Ana ile baban n olu turdu u birlik.

ana baba bir * ayn ana ve babadan olan (karde ler). ana baba eline bakmak * ana ve baban n verdi i para ile geinmek. ana baba gn * ok kalabal k. * S k nt l kalabal k, tel l , tehlikeli zaman, yer veya durum. ana baba yavrusu * nazl bytlm ocuk. ana bilim dal * niversite veya fakltelerde blmlerin alt bilim veya uzmanl k dallar . ana bir, baba ayr * analar bir, babalar ayr olan (karde ler).

ana cadde * ehirde ara sokaklar n a ld geni yol. ana izgi ana dal * A a, a a k veya al larda gvdeden ilk kan ve bitkinin at s n olu turan dal. ana defter * Ticar bir kurulu un, ayl k ve bilno hesaplar n gsteren defter, byk defter, defterikebir. ana deniz * K talar birbirinden ay ran engin deniz, okyanus, umman. ana deniz bilimi * O inografi. ana dil * Ba ka diller veya leheler tretmi olan dil. ana dili ana direk * nsan n ocukken anas ndan, evindekilerden ve soyca ba l oldu u topluluktan rendi i dil. * Gemilerde, ekleme direklerde dipteki temel para. * Belli bir kurala gre yrtlerek bir biimin olu mas na yarayan izgi.

ana do rusu * Dnen silindirin yan yzn olu turan dikdrtgenin bir kenar . * Dnen koninin yan yzn olu turan dik genin hipotensne verilen ad. ana duvar * Bir yap n n, drt bir ynn evreleyen kal n d duvar. ana d nce * Temel fikir. ana fikir * Belirli bir konuda bir yaz n n temeli olan d nce.

ana gibi yr olmaz, Ba dad gibi diyar olmaz * insanlar iinde bize ana kadar candan ba l dost yoktur. ana kad n * Bir ailede veya bir toplulukta en ok say lan kad n. ana kap * Bir yap n n ssl, byk n kap s . ana kara ana kent * Yeryzndeki be byk kara paras ndan her biri, k ta.

* Bir lkenin veya bir blgenin evresindeki yerle im yerlerine ekonomik ve toplumsal ynlerden egemen olan ve genellikle lkenin ba ka lkelerle olan her trl ili kilerinin sa land en nemli kenti, metropol, byk ehir. * Bir lkede byk kentlerden herhangi biri, metropol, byk ehir. ana k z na taht kurar, k z baht kocadan arar (veya ana k z na taht kurmu , baht kuramam ) * kocas iyi olmayan bir kad n, kendi ne kadar zengin olursa olsun, mutlu olamaz. ana kitap * Bir bilim alan nda yaz lm temel kitap.

ana kk

* Tohumun imlenmesinden sonra kk n topra a dalarak geli mesi sonucu olu an ilk kk.

ana kralie * Kral n annesi. * Ar beyi. ana kubbe * Camilerde ayaklar veya ana duvar zerindeki kasna a oturtulmu kubbe. ana kuca * Anan n sevgi ve sevecenlikle dolu evresi. ana kuyu * bir ocakta ana k ve havaland rmada kullan lan kuyu. ana kuzusu * Pek kk kucak ocu u. * S k nt ya, g i lere al mam , nazl bytlm ocuk veya gen. ana mektebi * Bkz. anaokulu. ana motif * Bir sanat eserinde s k s k tekrarlanarak ona zellik kazand ran motif, laytmotif. ana muhalefet * ktidar n d nda say ca en stn olan parti. ana ortakl k * Birok ortakl n pay senetlerini elinde bulundurarak onlar denetimi alt nda tutan sermaye yat r m ortakl , holding. ana rahmine d mek * dl yata nda cenin olu mak. ana saat saat. ana sanl * Soyad n ana ynnden alan. ana sav ana saya * leri srlerek savunulan d ncelerin en belli ba l olan . * Bir gzlem evi veya kurumda, saatler iinde en do ru giden ve br saatlerin ayarlanmas nda kullan lan

* Belirli bir yerle im birimine veya bir ehre verilen toplam gaz n llmesi amac yla, ana da t m boru hatt ba lang c na tesis edilen saya sistemi. ana s n f * Genellikle be ya n bitirmi ocuklar ilkokul renimine haz rlayan s n f. ana szle me * Taraflar aras dzenlenen ilk ve temel szle me. ana ehir * Ana kent.

ana toplardamar * Kirli kan kalbin sa kulak na bo altan iki byk toplardamardan her biri.

ana vatan * Ana yurt. * Bir eyin ilk kez yeti tigi, grnd yer. ana yap * Bir yap btn iinde ykseklik ve biim bak m ndan gze arpan, nemli blm. ana yar s * Teyze. ana yol * Kk yollar n kendisine a ld byk yol. * Cadde. * Kuzey, gney, do u ve bat ynlerinden her biri. * lk yurt edinilen yer, ana vatan. ana yre i * Annelik duygusu, ana sevecenli i. anabolizma * zmleme. anaca anac k * Kk anne. * Sevimli, sempatik anne. anac l * Anas na d kn (ocuk). ana * Yavru yeti tirecek duruma gelmi olan hayvan veya yemi verecek durumdaki a a. * ri, kart. * Kurnaz, deneyli, bilgili, ba na buyruk. * Ana olarak.

ana yn ana yurt

anala ma * Anala mak i i. anala mak * Ana duruma gelmek. anal k * Ana olma durumu.

anadan (yeni) do mu a dnmek (veya anadan yeni do mu gibi olmak) * dertsiz, tasas z, sa l kl bir duruma gelmek. anadan do ma * r l plak. * do u tan olan. anadan grme * annesinde grd gibi. * geleneksel.

Anadolu

* n Asya'n n bir paras olarak Trkiye'nin Asya k tas nda bulunan topra na verilen ad.

Anadolulu * Anadolu halk ndan olan (kimse). anadut * Ekin veya ot demetlerini arabaya yklemeye veya harman aktarmaya yarayan, uzun sapl ara, dirgen, yaba. anaerki * Soyda temel olarak anay alan ve ailede ocuklar ana kln na mal eden ilkel bir toplum dzeni, mader ahlik. anaerkil * Anaerki temeline dayanan, mader ah, matriarkal.

anaerkillik * Kad n n stnl ne dayal toplumsal rgtlenme dzeni. * Anan n egemen oldu u aile hayat . anaerobik * Oksijensiz yerde ya ayabilen, yeti ebilen. anafor * Bir engelle kar la an su veya hava ak nt s n n dnerek ve ukurla arak yapt evrinti, ters ak nt lar n olu turdu u dnme, e rim, evri, burga, girdap. * Karmakar k, sinirli, g durum. * Yolsuz veya emeksiz elde edilen ey. anafora kapt rmak * emeksiz, kar l ks z olarak ba kas n n yararlanmas na imkn vermek. anaforcu * Yolsuz veya emeksiz kazan pe inde olan (kimse).

anaforculuk * Anaforcu olma durumu. anafordan * yolsuz veya emeksiz olarak. anaforlama * Anaforlamak i i. anaforlamak * Yolsuz veya emeksiz olarak kazan elde etmek. anaforlu anagram * Bir kelimedeki harflerin yerini de i tirerek elde edilen kelime. anahtar * Bir kilidi a p kapamak iin kullan lan ara, aar, ak . * Bir eyin zembere ini kurmak iin kullan lan ara, kurgu. * ifre yazmak ve zmek iin kararla t r lm olan yol. * stenilen yere veya ayg ta, iste e gre elektrik ak m n n gemesini sa lamak iin kullan lan dzen, komtatr. * Somunlar veya vidalar evirerek s k t r p gev etmek iin kullan lan elik sapl ara. * Notalar n mzik merdivenindeki ykseklik derecelerini gstermek ve buna gre okunmas n sa lamak iin portenin ba na konulan i aret. * Ak nt l , cereyanl .

* Konserve kutular n n kapa n keserek amaya yarayan alet, aacak. * Vesile, ara, vas ta. anahtar a zl * Mobilya kapaklar n n ve ekmecelerin yzlerine a lan anahtar deliklerinin zerine ivilenen paslanmaz elik veya dkmden yap lm ortas anahtara uygun, delikli metal ve plstik gere. anahtar bitkiler * Mera zerinde ok bulunan ve bunlar n do ru bir ekilde otlat lmalar ile tm meran n do ru bir ekilde otlanm olaca kabul edilen bitki trleri. anahtar kelime * Bir kompozisyonda kullan lan teman n ifade edildi i ba l ca kelimelerden biri. anahtar ta * (yap c l kta) Kemerlerin en stndeki ta , kilit ta . anahtar uydurmak * bir kilidi amak iin kendi anahtar ndan ba ka bir anahtar kullanmak. anahtar vermek * (tulat tiyatrosunda) komi e nkte yapma kolayl vermek. anahtarc * Anahtar yapan, satan veya onaran kimse. * Kap , kasa gibi yerlere anahtar uydurarak h rs zl k yapan kimse. anahtarc l k * Anahtarc n n yapt i . anahtar beline takmak * evde ynetimi ele almak. anahtarl k * Anahtarlar n kaybolmas n nlemek, kolayca kullan lmas n sa lamak iin tak ld maden, deri ve benzerinden yap lan halka veya k l f. -anak / -enek * Fiil kklerinden isim treten ek. anakonda * Bo agillerden tropikal Gney Amerika'da ya ayan, av n sararak ve s karak ldren y lan (Eunectes murinus). anakronik * a gemi , a a uymaz, eskimi . anakronizm * Tarihe ayk r l k. * a a uymama. anala t rma * Anala t rmak i i. anala t rmak * Annedeki zellikleri kazand rmak. anal * Anas olan.

anal kuzu k nal kuzu * Bkz. anal .

anal kuzu, k nal kuzu * annesi sa olan ocuklar n mutlulu unu anlat r. anal k * Ana olan n durumu. * Ana duygusu. * Ana yerini tutan veya ana kadar yak nl k gsteren kad n. * vey ana. * Anaca davran .

anal k etmek * anal k grevini yapmak veya ana gibi yak nl k gstermek. anal k zl * Sala, tuz, su, bulgur ve k yman n yo rularak kk kfteler hline getirilmesi ve bu malzemenin et suyu ve nohut ile pi irilmesiyle haz rlanan yemek. analist * Tahlil, analiz yapan kimse, zmleyici. analitik analiz * zmlemeli. * zmleme, tahlil.

analiz etmek * zmlemek, tahlil etmek. analizci * Analizle u ra an veya analiz yapan kimse. analizr analjezi analjezik analoji * Benze im, benze me. * And r , and r ma. * rnekseme. analojik * Analoji ile ilgili, benze meye dayanan. * Analiz yapan cihaz, ayg t veya organ. * A r y dindirme, ac duyumunu yok etme, ac yitimi. * Bkz. a r kesen.

anam avrad m olsun * birini kesin olarak inand rmak iin sylenen ok kaba bir ant. anam babam * teklifsiz bir seslenme. anam! * Kad n erkek, byk kk herkese kar kullan lan teklifsiz bir seslenmek. * Sese verilen tona gre a ma, be enme, ac , znt gibi duygular anlat r. * Sermaye, kapital.

anamal

sermaye.

* Bir ticaret i inin kurulmas , yrtlmesi iin gereken anapara ve paraya evrilebilir mallar n btn,

anamal birikimi * Anamalc n n elde etti i art k de erin bir blmn kendi kullan rken byk blmn anamal na ekleyerek onu bytmesi. anamalc * retim aralar n zel mlkiyetinde bulunduran, anamal sahibi, sermayedar, kapitalist. * Anamalc l k dzenini benimsemi . anamalc l k * Anamala dayanan ve kr amac gden retim dzeni, kapitalizm. anan yah i, baban yah i * birini, bir i e raz etmek iin gere inden ok verek yumu atmak amac gdld n ba kas na anlat rken kullan l r. ananas * Ananasgillerden, s cak lkelerde yeti en bir a a (Ananas sativus). * Bu a ac n tad , kokusu ok be enilen meyvesi. ananasgiller * Bir eneklilerden, s cak lkelerde yeti en ve rne i ananas olan bitki familyas . an'ane an'aneci * Gelenek. * Ananeye ba l olan, geleneki.

an'anecilik * Gelenekilik. an'anesiz * Gelene e sahip bulunmayan. ananet an'anevi * Erkekte cinsel gszlk, pululuk. * Gelene e dayanan, geleneksel.

anan n ak st gibi (hell olsun) * anam n st bana nas l hell ise, bu da sana yle hell olsun. anan n rekesi * sama bir sze kar verilen kar l k. anaokulu * renim a na henz gelmemi iki ile alt ya aras ndaki ocuklar okul dzenine haz rlayan e itim kurulu u. anapara anar i * letilen paran n faiz kat lmam btn. * Siyas ve idar kurumlardaki zlme sonucu olarak devlet denetiminin kalmamas durumu, ba s zl k. * Karga a, ba bo luk. * Anar i niteli inde olan.

anar ik

anar ist

* Anar i ile ilgili olan. * Anar izm yanl s olan kimse.

anar istle me * Anar istle mek i i veya durumu. anar istle mek * Anar ist zelli i ta mak. anar istlik * Anar ist olma durumu, i i. anar izm * Tarih artlar ne olursa olsun devletin ortadan kald r lmas na al an reti. anartri * Dil tutuklu u.

anas a lamak * ok s k nt ekmek, eziyet ekmek, bitkin duruma gelmek. anas danas * soyu sopu, btn aile. anas k l kl * gr , davran , huy vb. bak m ndan anas na benzeyen. anas turp (veya sar msak), babas algam (veya so an) * ne oldu u belirsiz kimselerin ocu u. anas yerinde * bir gencin anas kadar ya l (kad n). anas l * Kkten, as l olarak, esasl bir biimde.

anas na avrad na svmek * birinin anas n ve kar s n amalayarak irkin sz sylemek. anas na bak, k z n al, kenar na bak, bezini al * bir k z n karakterini renmek isteyenler, anas n n hlini gz nne al rlarsa aldanmam olurlar. anas ndan do du una pi man * ok tembel, enge. * can ndan bezmi . anas ndan do du una pi man etmek * ok eziyet etmek, ok zmek, bezdirmek. anas ndan emdi i st burnundan (fitil fitil) gelmek * bir i i yaparken ok s k nt ekmek. anas ndan emdi i st burnundan getirmek anas n a latmak * bir kimseye ok eziyet etmek, ok s k nt ektirmek. anas n bellemek * bir kimseye en byk ktl yapmak.

anas n e ek kovalas n! * sz edilen kimse veya i iin b kk nl k, dikkate almama ve umursamama anlat r. anas n sat! (veya satay m) * nem verme, ald rma, umursama, bunun iin gam yeme (yemem)!. anas n n gz * ok kurnaz, ok a k gz, dalavereci, hino luhin. anas n n ipini satm (veya pazara karm ) * ipsiz, kendisinden her trl soysuzluk beklenebilen (kimse). anas n n k z * anas n n huylar kendisinde de grlen k z. anas n n krpe kuzusu * pek kk kucak ocu u. anas n n nikh n istemek * bir eye de erinden ok para istemek. anas r anas z anas zl k anason * Maydanozgillerden, kokulu tohumu hamur i lerinde ve rak yap m nda kullan lan, yurdumuzda ekimi yap lan bitki (Pimpinella anisum). anatomi * nsan, hayvan ve bitkilerin yap s n ve organlar n n birbiriyle olan ilgilerini inceleyen bilim, te rih. * Beden yap s , gvde yap s . * Bir eyin olu umunda gze arpan zel yap . anatomici * Anatomi uzman . * Anatomi dersi veren retim yesi. anatomik * Anatomi ile ilgili. * nsan vcudunun anatomisi ile ilgili. * Unsurlar, geler. * Anas olmayan. * Anas z olma durumu.

anatomist * Anatomiyle u ra an bilimci. anava ya * Gc bal klar n Akdeniz'den Karadeniz'e kmas , katava ya. anayasa * Bir devletin ynetim biimini belirten, yasama, yrtme, yarg lama glerinin nas l kullan laca n gsteren, yurtta lar n kamu haklar n bildiren temel yasa, kanunuesas, te kilt esasiye kanunu. anayasac * Anayasay savunan, anayasadan yana olan. * Anayasa konusunda yetkili olan, anayasa okutan (kimse). anayasal

* Anayasa ile ilgili. anbean * Dakikadan dakikaya, her an, gittike. anca * Ancak.

anca beraber, kanca beraber * bir i te iki veya daha ok kimsenin, o i kt de gitse, birbirinden ayr lmamalar gerekti ini anlat r. ancak * "Yaln z, sadece" gibi s n rlama anlat r. * "Olsa olsa", "en ok", "daha ok", "glkle" gibi, bir eyin daha o unun, ilerisinin olmad n gsterir. * "Lkin", "ama", "yaln z" gibi bir d nceye kar t ikinci bir d nceyi anlat r. * En erken. * Genellikle hamsi, bazen de aa, sardalye veya tirsi bal klar ndan yap lan tuzlu ve ya l ezme. * Ajanda. * (o ul durumunda) An lar, hat rat. * An , yadigr. * Yar yava , adagio ile andantino aras .

anez anda

andante

andantino * Andante'den daha canl , daha h zl . andaval * Ahmak, aptal, beceriksiz, sa k n, bn.

andavall * Bn ve grgsz, beceriksiz (kimse). andemi andemik andezit and k * S rtlan. and r * And rmak i i veya biimi, analoji. * ki ey aras nda baz noktalardaki uygunluk, benzerlik durumu, temsil. * Belli bir blgede s k s k grlen hastal k. * Belli bir blgede s k s k grlen. * Pljiyoklzl bir yanarda kltesi.

and r ma * And r mak i i, analoji. * ltibas. and r mak * (bir ey) Ba ka bir eyi and rmak. and rma * And rmak i i.

and rmak * Anmak i ini yapt rmak. * Benzer yanlar bulunmak, a r t rmak. and z * Yapraklar dikenli olan bir e it ard . * Servi a ac . * K rlarda yeti en yaban bir otun kk.

and z otu * Birle ikgillerden, nemli yerlerde yeti en, sar iekli, ac ve kokulu bir ot ( nula). andoskop * Bkz. endoskop. andoskopi * Bkz. endoskopi. andropoz * Erkeklerde ya dnm. anekdot * K sa veya zl anlat m olan gldrc hikye, f kra. anele anemi anemik * Gemilerde trl i lerde kullan lan bir tr demir halka. * Kans zl k. * Kans z.

anemometre * Yeller. anemon aneroit anestezi * Da llesi. * C va yerine bir maden kutu kullanmak temeline dayanan kadranl barometre. * Uyu turucu bir illa vcudun btnnde veya belirli bir blgesinde duyular n yok olmas , duyum yitimi.

anestezist * Anestezi uzman . anesteziyoloji * Duyum yitimi bilimi. anevrizma * Bir atardamar n bir noktas nda olu an ur biimindeki gev eme i kinli i. angaje * Szle veya yaz l olarak ba lanan.

angaje etmek * birini sz veya yaz ile ba lamak, taahht etmek. angaje olmak

* szle veya yaz l olarak bir eye ba lanmak. angajman * Yklenme, stlenme, ba lant , taahht. angajmanl * Ba lant s , taahhd olan. angajmans z * Ba lant s , taahhd olmayan. angajmans zl k * Angajman olmama durumu. angarya * Bir kimseye veya bir toplulu a zorla, cret vermeden yapt r lan i . * Klelik dzeninde kylnn derebeyine yapt zorunlu cretsiz hizmeti. * Sava durumundaki bir devletin, kendi sular ndaki yabanc bir devletin ticaret gemilerine el koyarak bunlardan yararlanmas . * Ola anst durumlarda veya s k ynetimde devletin vatanda lara ait ta tlara el koymas . * Usand r c , b kt r c , zorla yap lan i . angarya ekmek * bir i i isteksizce, hat r iin yapmaya mecbur olmak. angaryac * Ba kas na cretsiz i yapt ran kimse. angaryaya ko mak * birini zorunlu olmad hlde bir i te al maya zorlamak. ang ang n * nl, an lm , me hur. Anglikan * ngiliz kilisesine ba l olan (kimse). * Harman zaman fazla sap yklemek iin kz ve at arabalar n n iki taraf na tak lan parmakl k.

Anglikanizm * ngiliz kilisesinin tuttu u inan yolu. Anglofil * ngiliz yanl s .

Anglosakson * V. ve VI. yzy lda Byk Britanya'y ele geiren Cermen rk ndan oymaklara verilen ad. * Ana dili ngilizce olan kimse. * ngilizlere has olan. Angolal * Angola'da ya ayan (kimse). angstrm * Metrenin on milyarda biri de erine e it olan k dalgalar n lme birimi. K saltmas A. angud angut * Angut ku unun renginde. * rdekgillerden, tyleri kiremit renginde, evcille tirilebilen bir yaban ku u (Casarca ferruginea).

* Ahmak, kaba saba. anha minha * A a yukar . anhidrit an * Genellikle kaya tuzu ve al ta yla birlikte bulunan do al, susuz kalsiyum slfat. * Hat ra. * Ya anm olaylar n anlat ld yaz tr, hat ra. * Haz r. * An klamak i i.

an k an klama

an klamak * Haz rlamak. an kla ma * An kla mak i i. an kla mak * Haz r olma durumu. an kl k an la ma * An la mak i i, an durumuna girme. an la mak * An niteli i kazanmak. an lma an lmak * An lmak i i. * Anmak i ine konu olmak, hat rlamak. * Haz rl k.

an msama * Hat rlama. an msamak * Hat rlamak. an msanma * Hat rlanma. an msanmak * Hat rlanmak. an msatma * Hat rlatma. an msatmak * Hat rlatmak. an r * An rma i i veya biimi.

an rma an rmak an rt an rtma

* An rmak i i. * (e ek) Ba rmak. * E e in an r rken kard ses. * An rtmak i i.

an rtmak an t rma

* An rmas n sa lamak. * An t rmak i i. * Bir yaz da veya iirde bilinen bir olay , bir ataszn anlatma veya a r t rma sanat , telmih.

an t rmak * Bir eyi a ka sylemeyip st kapal anlatmak, dolayl anlatmak, ima etmek ihsas etmek. an t * nemli bir olay veya byk bir ki inin gelecek ku aklarca tarih boyunca an lmas iin yap lan, gze arpacak byklkte, sembol niteli inde yap , abide. * nemi ve de eri ok olan eser. an t mezar * Grkemli, an tsal mezar. An tkabir * Atatrk'n mezar . * (kk a ile) Tarih de eri olan ki ilerin mezar olarak yap lan an t de erindeki yap . an tla ma * An tla mak i i. an tla mak * An t durumuna gelmek, an t de eri kazanmak. * Sayg ve sevgi ile an l r duruma gelmek, abidele mek. an tla t r lma * An tla t r lmak durumu. an tla t r lmak * An tla t rmak durumuna getirmek. an tla t rma * An tla t rmak i i. an tla t rmak * An t durumuna getirmek, abidele tirmek. an tsal * An t niteli inde olan, an ta benzeyen, abidev. * Bykl , grn ve gzelli iyle grenleri etkileyen, grkemli. an ts * An ta benzer. an z

* Ekin biildikten sonra tarlada kalan kkl sap. * Ekin biildikten sonra srlmemi tarla. an z bimek * an z ve tarla kenar ndaki otlar bimek. an z bozmak * an z alt st etmek iin topra yzden srmek. an zl k an * An z sklmemi tarla. * Bir anda oluveren, apans z. * Ans z n, birdenbire. * Bir anda gerekle tirilen hcum. * Bir andaki h z. * Hemencecik, bir anda, birden. anden anif anilin * Ans z n, birdenbire. * Sert, kaba. * Benzenden treyen bir amin.

an ak n an h z ande

anilin boyalar * Ta kmr eterinden elde edilen, foto raf l kta, bas m i lerinde, boya sanayiinde kullan lan organik boya cevheri. animasyon * Canland rma. animato animizm anjin anjiyo * Anjiyografinin k saltmas . anjiyo olmak * anjiyografi ektirmek veya yapt rmak. anjiyografi * Damar iine x nlar n geirmeyen bir madde r nga edildikten sonra damarlar n filminin al nmas . anjiyoloji * Dola m organlar n inceleyen anatomi blm. * Bir paran n canl al naca n anlat r. * Canl c l k. * Bo az mukozas n n i mesi, bo ak, yutak iltihab , hunnak, farenjit.

Anka

* Masallarda ad geen ve gerekte var olmayan byk bir ku , Zmrdanka.

Ankara keisi * Uzun, k v rc k ve ipek gibi yumu ak k llar olan ve Ankara yresinde yeti tirilen evcil kei tr, tiftik keisi. Ankara kedisi * Uzun tyl ve Ankara yresinde yeti en kedi rk . ankastre * Bir oyu a, yuvaya yerle tirilmi (tesisat).

ankesrl telefon * Kutulu telefon. anket * Soru turma, sormaca.

anket yapmak * bir konuda soru turma, ara t rma yapmak. anketi * Soru turmac .

anketilik * Soru turmac l k. anketr ankiloz * Oynar eklemlerde oynakl n kalmamas yla eklemin i lemez duruma gelmesi, eklem kayna mas . anlad msa arap olay m * hibir ey anlamad m. anlak anlakl anlam * Bir kelimeden, bir szden, bir davran veya olgudan anla lan ey; bunlar n hat rlatt d nce veya nesne, mana, fehva. * Bir nermenin, bir tasar n n, bir d ncenin veya eserin anlatmak istedi i ey. anlam ayk r l * Kar t anlaml kelimelerin, szlerin bir araya gelmesi. anlam baya la mas * Anlam ktle mesi. anlam bilimi * Dili anlam a s ndan inceleyen bilim dal , semantik. anlam bilimsel * Anlam bilimi ile ilgili, semantik. anlam karmak * bir cmlede veya bir metinden yeni ve de i ik bir anlam yakalamak veya bulup karmak. * Zek. * Zeki. * Anket yapan uzman.

* yersiz ve gereksiz bir yarg ya varmak, yanl de erlendirmek; bir sze, syleyenin akl ndan gemeyen bir anlam vermek. anlam daralmas * Geni kavramlar olan bir kelimenin, bu kavramlar iinden tek bir anlam bildirmesi durumu, genel bir anlamdan zel bir anlama gei . anlam de i mesi * Anlam n daralmas , geni lemesi, kaymas veya baya la mas . anlam geni lemesi * Dar bir anlamda kullan lan baz kelimelerdeki anlam n ilgili kavramlara yay lmas . anlam iyile mesi * Kt ve olumsuz bir anlam olan bir kelimenin zamanla iyi bir anlam kazanmas . * Bkz. isimden treme fiil. anlam kaymas * Yeni bir anlam vermek zere kelimelerin gerek anlamlar ndan kayarak kal pla malar . anlam ktle mesi * Anlam iyi ve olumlu olan bir kelimenin zamanla kt veya ktye do ru giden bir anlam kazanmas . anlam vermek * kendince bir yarg ya varmak, yorumlamak. anlama * Anlamak i i, vukuf. * Bir olay veya nermenin daha nce bilinen bir kanunun veya formln sonucu oldu unu grme. anlamak * Bir eyin ne demek oldu unu, neye i aret etti ini kavramak; yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonu niteli inde ba ka bir bilgi edinmek. * Sorup renmek. * Do ru ve yerinde bulmak. * Birinin duygular n , isteklerini, d ncelerini sezebilmek. * Bir ey zerinde bilgisi bulunmak. * (olumsuz veya soru biiminde) yilik grmek, yararlanmak. * Sahip olmay istemek, dile inin yerine getirilmesini istemek. anlamamak * ho lanmamak, ilgilenmemek. anlamamazl k * Anlamazl k. anlamazl k * Bir eyi anlamam , kavrayamam gibi davranmak. anlamazl ktan gelmek * bir eyi anlad hlde anlamam , fark na varmam gibi davranmak. anlamda * E anlaml , mradif, mteradif, sinonim. anlamda l k * E anlaml l k. anlam na gelmek (veya manaya gelmek) * (bir anlam) bildirmek. anlamland rma

* Anlamland rmak i i. anlamland rmak * Anlam n a klamak; anlam vermek, anlam kazand rmak. anlaml * Anlam olan, bir ey demek isteyen, d ndrc, manal , manidar.

anlaml anlaml * Anlaml olarak. anlaml l k * Anlaml olma durumu. anlamsal * Anlamla ilgili, semantik. anlams z * Anlam olmayan, nemli bir ey anlatmayan, manas z. anlams zla ma * Anlams zla mak durumu. anlams zla mak * Anlams z duruma gelmek. anlams zla t rma * Anlams zla t rmak durumu. anlams zla t rmak * Anlams z duruma getirmek. anlams zl k * Anlams z olma durumu, manas zl k. anlars n ya! * a klanmamas gereken bir olay dolayl yoldan anlatmak iin kullan l r. anla k * Aralar nda anla ma bulunan taraflardan, kimselerden biri. anla lan * anla ld na gre, galiba.

anla ld Vehbi'nin kerrakesi * i in i yz, gere i renildi. anla ld Vehbi'nin kerrakesi * Bkz. anla ld Vehbi'nin kerrakesi. anla lma * Anla lmak i i. anla lmak * Anlamak i ine konu olmak, belli olmak, ortaya kmak. anla lmaz * Anla lmas g olan, bir anlam verilemeyen, kar k, mu lk. anla ma * Anla mak i i, uyu ma, itilf.

* Devletler aras siyas, ekonomik, kltrel vb. alanlarda yap lan uzla ma ve bu uzla man n tespit edildi i belge, uyu ma, itilf, antant. anla ma yapmak * anla ma belgesi dzenleyip imzalamak. anla mak * D nce, duygu, ama bak m ndan birle mek. anla mal * Anla maya dayanan. anla maya varmak * bir konuda birisiyle anla mak. anla mazl k * ki veya daha ok taraf n kar la an d nce ve amalar aras nda ayr l k, uyu mazl k, ihtilf. anla mazl k kmak * bir konuda uyu mazl k sz konusu olmak. anla t rma * Anla t rmak i i. anla t rmak * Anla may , uzla may , uyu may sa lamak. anlata anlata bitirememek * bir eyden ok sz etmek, vmek. anlat * Hikye etme, tahkiye. anlat c anlat lma * Hikye, f kra gibi eyleri anlatan kimse. * Anlat lmak i i.

anlat lmak * Anlatmak i ine konu olmak. anlat m * Anlatmak i i. * Bir duyguyu, bir d nceyi, bir konuyu sz veya yaz ile bildirme, ifade. anlat m bilimi * slp yntemlerini inceleyen edeb ara t rma, inceleme, stilistik. anlat m tonu * Anlat mda mant k ve d nce zelli ine gre olu an ton. anlat mc * Yaln zca hikye etmeye a rl k veren (eser). * Eserlerinde hikye etmeye, tahkiyeye a rl k veren (yazar). anlat mc l k * Bkz. ekspresyonizm. anlat ml * D nce ve duyguyu gl ve canl bir biimde anlatan.

anlat anlatma anlatmak

* Anlatmak i i veya biimi, takrir. * Anlatmak i i. * Bir konu zerinde a klamada bulunmak, bilgi vermek, izah etmek. * nand rmak, belirtmek. * Sylemek, nakletmek.

anlatt rma * Anlatt rmak i i. anlatt rmak * Bir konu zerinde bilgisini lmek, a klama yapt rmak. anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az * anlay l kimseleri en kk bir sz bile etkiler, oysa anlay s z kimselere ne sylense yarars zd r. anlay p dinlemek * (bir olayla ilgili olarak) iyice anlamak. anlay * Anlamak i i veya biimi, telkki, zihniyet. * Anlama yetene i, feraset, izan, zek. * Ho grme, hlden anlama. * Ay r c bir nitelik olmak bak m ndan gr , zihniyet.

anlay gstermek * istenilen veya sylenilen bir eyi ho gryle kar lamak. anlay l * Anlay olan, ferasetli, izanl , zeki. * Ho grl. anlay l l k * Anlay l olma durumu. anlay s z * Anlay k t olan, kafas z, kavray s z, vurdumduymaz, kal n kafal , izans z, ferasetsiz, gabi. * Ho grsz. anlay s zl k * Anlay k tl , kafas zl k, kal n kafal l k, vurdumduymazl k, izans zl k, gabavet. * Ho grszlk. anl anl * Gzel, gsteri li, nl. anl k entelekt. * K sa sren, bir an iinde olan. * Duyu ve iradeden ayr olarak d nlen bilme melekesi, anlama gc; usa vurma, yarg lama, mdrike,

anl k l k * Duyu ve irade kar s nda anl n stnl n ileri sren doktrin, zihniye, entelektalizm. anma * Birini veya bir eyi akla getirerek szn etme. * lm bir insan hat rlamak iin yap lan tren, ihtifal.

anma treni * Bir ki iyi veya bir olay hat rlamak iin yap lan tren. anmak * Birini veya bir eyi akla getirerek szn etmek veya onu d nmek, zikretmek, hat rlamak. * Bir sz a z na almak. * Bir arma anla gnln almak. * Adland rmak. * An lmak iin verilen ey, hat ra, yadigr, bergzar. * ocu unu dnyaya getiren kad n.

anmal k anne

anne olmak * (kad n) ocuk sahibi olmak. anneanne * Annenin annesi. annelik * Anne olma niteli i veya durumu.

annelik etmek * annelik grevini yapmak veya anne gibi ilgi ve yak nl k gstermek. anofel anomali * Sapakl k, ayk r l k. anonim * Ad san bilinmeyen. * Yarat c s n n ad bilinmeyen (eser). * S tma mikrobunu a layan bir tr sivrisinek (Anopheles maculipennis).

anonim ortakl k * Sermayesi paylara blnm olan ve her orta n sorumlulu u sermayedeki pay yla s n rl bulunan ortakl k, anonim irket. anonim irket * En az be ki inin kurdu u, sermayesi hisselere blnm ve her orta n sorumlulu u sermayedeki hissesi ile s n rl ortakl k, anonim ortakl k. anons * Duyuru, duyurma.

anons etmek * szle veya yaz yla bir durumu, bir haberi halka bildirmek. anonsr anorak * Ba l kl , su geirmeyen spor ceket. anorganik * norganik. anormal * Genel olan rne e, al lm a ve kurala ayk r olan; dzgn olmayan, gayritabi. * Bkz. sunucu.

* Dengesi bozuk, deli. anormalle me * Anormalle mek i i. anormalle mek * Anormal duruma gelmek. anormallik * Anormal olma durumu. anot ansefal * Kafatas iindeki beyin ve yard mc organlar n hepsi. ansefalit ans ma ans mak ans z * Anlay s z, ak ls z. * Birdenbire, habersiz. ans z n * Hi hat ra gelmedik bir s rada, birdenbire, an olarak, anden. ansiklopedi * Btn bilim, sanat dallar n tek veya bir arada belli bir ynteme gre inceleyen eser, bilgilik. ansiklopedici * Ansiklopedi haz rlayan veya satan (kimse). ansiklopedicilik * Ansiklopedicinin yapt i . * De i ik alanlardaki bilgileri sistemli bir yntemle bir araya getirme veya toplama i i. ansiklopedik * Ansiklopedi ile ilgili. * Her konuda biraz bilgi sahibi olan. ansiklopedik szlk * Alfabetik s raya gre kelimelerin kar l klar n geni bir biimde veren, zel adlar da iine alan szlk tr. ant * Tanr 'y veya kutsal bilinen bir ki iyi, bir eyi tan k gstererek bir olay do rulama, yemin. * Kendi kendine sz verme. ant imek (veya etmek) * bir eyi yapmaya veya yapmamaya ant ile sz vermek, yemin etmek. ant karde i * Bkz. kan karde i. ant verdirmek * bir eyi yapmas iin bir kimseye ant iirmek. * Beynin irinsiz iltihapl hastal . * Bkz. an msama. * Bkz. an msamak. * Bir elektrolitte elektrik ak m n n gelip ba land ve ieri girdi i u, art u.

ant vermek * "Allah a k na, "ocuklar n n ba iin" gibi szlerle kar s ndakini bir eye zorlamak. antagonizma * Tezat. antant * Anla ma, uyu ma, mutabakat, itilf.

antant kalmak * anla mak, uzla mak. antarktik * Gney kutupla ilgili, gney kutup yak n nda olan.

antarktik kara * Gney kutuptaki kara blgesi. anten * Bo lukta yay lan elektromanyetik dalgalar toplayarak bu dalgalar n transmisyon hatlar ierisinde yay lmas n sa layan cihaz. * Duyarga. * Olta amand ras n n alt ve st k sm nda bulunan ince ular. anten ykselteci * Anten ile al c aras nda yer alarak elektromanyetik dalgalar n genli ini ykselten cihaz. antenli * Anteni olan.

antenli bal k * G s yzgeleri sapl , iskeleti kemikle mi , s rt yzgeleri uzam kemikli bal k tr. Antep baklavas * Antep yresinde yap lan zel bir tatl tr. Antep f st * Antep f st gillerin rnek bitkisi, yurdumuzda Gazi Antep ve Siirt blgelerinde yeti en, yanl olarak am f st da denilen bir a a (Pistacia vera). * Bu a ac n, ince ve sert kabuklu, ya l yemi i. Antep f st giller * Ayr ta yaprakl lardan, tipik rne i Antep f st a ac olan bir familya. Antep i i * Gazi Antep yresine zg, iplikleri kar lm ve kafes eklini alm kuma zerine ayn renk iplikle verevine sar larak yap lan bir e it el i lemesi. anterit * nce ba rsak iltihab .

anterograf * Ba rsak kas lmalar n lmeye yarayan alet. anterosel * nce ba rsak f t .

anterostomi * Ba rsak d mlenmesinin kesilip al nmas . antet

* K t veya zarf stne bas lm ad ve adres, ba l k. antetli * Ba l kl . antetsiz * Ba l ks z.

antialerjik * Alerjilerin nlenmesinde veya tedavisinde kullan lan illar n zelli i. antiasit * Alkalik, kalev.

antibiyotik * Bitkilerde, zellikle kf mantarlar nda bulunan veya sentezle elde edilen, birok mikroba kar kullan lan, penisilin, streptomisin gibi maddelerin ortak ad . antibiyotik tedavisi * Bir veya birok antibiyoti in durdurucu veya ldrc etkisinden faydalan larak yap lan tedavi. antidemokratik * Demokrasiye ayk r olan. antidot * Bkz. panzehir.

antiemperyalist * Emperyalizme kar olan. antiemperyalizm * Emperyalizme kar tutum, davran veya reti. antifriz * Bir s v ya kat ld nda o s v n n donma derecesini d rerek donmas n nleyen madde.

antihijyenik * Sa l k kurallar na ayk r olma. antijen * erisine girdi i organizma arac l yla antikor olu umunu sa layan bakteri, virs, parazit gibi protein yap s nda madde. antik * lk a daki uygarl klarla, zellikle eski Yunan ve Roma uygarl klar ile ilgili olan.

antik a * Eski Yunan ve Roma uygarl klar n n geli ip yay ld a . * Bu a a zg olan. antika * Eski a lardan kalma eser veya tarih de eri olan eski e ya. * Genele, ola ana, gelene e ayk r , acayip, tuhaf. * Mendil, rt, yatak ar af gibi bezlerin kenarlar na paralel ipliklerden bir blm ekilip dikey olanlar n ikisi, bir arada tire ile sar larak yap lan di di ss, s an di i, ajur. * Antik. antika mobilya * En az yz sene evvel imal edilmi olan, ana hatlarda herhangi bir de i iklik yap lmam ve belli bir ekole gre isimlendirilen mobilya. antikac

* Antika e ya veya eser satan veya toplayan kimse. antikac l k * Antika e ya veya eserlerle u ra ma i i. antikal k * Antika olma durumu. * Tuhafl k.

antikapitalist * Kapitalist rejime kar olan kimse. antikapitalizm * Kapitalizme kar olma. antikas n bilmek * en iyisini bilmek. antikatot yaprak. antikite * Tarihte lk a , antik devir. antikomnist * Komnizme kar . antikomnizm * Komnizm aleyhtarl . antikor antilop * Antiloplardan, s cak lkelerde ya ayan, ok h zl ko an, boynuzlu bir hayvan (Anthilopus). * Bu hayvan n derisinden yap lm . antiloplar * Gevi getiren memeli hayvanlar n bir familyas . antimon * Atom numaras 51, atom a rl 121,76 olan, 6300 C de eriyen, haddede veya eki alt nda i lenemeyen, o unlukla bas m harfleri ala m nda kullan lan, mavimt rak beyaz renkte bir element. K saltmas Sb. antinomi antipati * at k . * Sevimsizlik, so ukluk. * Kar t duygu. * Antipati uyand ran, sevimsiz, so uk. * Hastal k etkenlerini zarars z duruma getirmek iin vcudun kard madde. * Bas nc azalt lm bir elektrik bo alma tpnde, katot nlar n alan elektronik lmbadaki genellikle metal

antipatik

antipatik bulmak * sevimsiz bulmak, kan kaynamamak. antipropaganda * Kar propaganda. antisemit

* Yahudilik aleyhtarl . antisemitist * Yahudilere kar d manca duygular besleyen ve Yahudilere kar ay rt edici tedbirler al nmas n isteyen gr e ba l olan (kimse). antisemitizm * Yahudilere kar d manca duygular besleyen ve Yahudilere kar ay rt edici tedbirler al nmas n isteyenlerin gr veya tutumu. antisepsi * Mikroplar illa ldrme yollar . antiseptik * Antisepsi yapmak iin kullan lan veya antisepsi zelli i olan (madde). antisiklon * Yksek bas nl atmosfer ktlesi; havan n sarmal biimli hareketi iin kullan l r. antitez * Kar sav.

antitoksik * Antitoksin. antitoksin * ine giren toksinleri zarars z hle getirmek iin vcudun kard madde. antla ma * ki veya daha ok devletin sald rmazl k, sava ta ittifak gibi konularda stlenmelerini belirttikleri belge ve belgede belirtilen durum, muahede, pakt. antla mak * Antla ma yapmak, ahitle mek. antl antoloji * airlerin, yazarlar n, bestecilerin eserlerinden al nm seme paralardan olu an kitap, seki, gldeste. antrakt antrasit antre * Ara. * Glkle tutu an, koku, duman karmadan, byk bir s vererek yanan bir tr ta kmr. * Bir yap da girip geilen yer, methal. * Ba lang yeme i. * Ant imi veya ant iirilmi .

antrenman * Bir spor dal nda yap lan al t rma veya haz rl k al mas , idman, egzersiz. antrenman yapmak * spor amac yla al mak, al t rma yapmak. antrenmanl * dmanl . antrenmans z * Antrenman olmayan, idmans z.

antrenr

* Bir spor dal nda sporcuyu e iten, yeti tiren ve al t ran ki i, al t r c .

antrenrlk * Antrenrn i i veya mesle i, al t r c l k. antrepo * Gmrklere gelmi ticar e yan n konuldu u, korundu u yer, ardiye.

antrepocu * Antrepo i leten kimse. * Antrepoya bakan kimse. antrepoculuk * Antrepocunun yapt i . antrkot antrok * S r n iki krek aras ndan ve pirzolal k yerinden kart lan kemi inden s yr lm et dilimi.

* Triyas devri katmanlar nda bulunan, derisi dikenlilerden, deniz llelerinin saplar n olu turan kalsiyum karbonat birle imli fosil. antropoit * Bkz. insans .

antropoitler * Bkz. insans lar. antropolog * nsan bilimi uzman . antropoloji * nsan n kkenini, evrimini, biyolojik zelliklerini, toplumsal ve kltrel ynlerini inceleyen bilim, insan bilimi. antropolojik * nsan bilimiyle ilgili, insan bilimsel. antropomorfizm * nsan biimcilik. antroponim * Ki i adlar n inceleyen bilim dal . antroposantrizm * nsan tabiat n merkezi sayan, btn br yarat klar n insan iin yarat lm olduklar n syleyen din nitelikli reti, insaniincilik. antropozoik * nsan n belirmesi ve yay lmas n niteleyen antropozoik devir teriminde geer. antropozoik devir * Antropozoik. antrparantez * Sz aras nda, s ras gelmi ken, istitrat. anut * nat , ayak direyici.

anri ans

* drar n yapamama eklinde a r bir bbrek rahats zl belirtisi. * Sindirim kanal n n do ru ba rsak denilen son blmndeki k deli i, makat, er.

ans yzgeci * Bal klarda ans blgesinde tek olarak bulunan yzge. anyon anzarot * Negatif elektrikle ykl iyon, eksin. * S cak lkelerde yeti en bodur bir a a (Sarcocolla). * Bu a ac n yara tedavisinde kullan lan reinesi. * Rak . * Kalbin sol kar nc ndan kan ve vcuda k rm z kan da tan byk atardamar. * ok ac . * ok a k, ok belirgin.

aort apac apa k

apa kl k * Apa k olma durumu. * Bir eyin, hibir ku kuya yer b rakmaks z n ayd nl k, a k bir biimde grnmesi. apak * ok ak. apala apalak apandis apandisit * Apandisin iltihaplanmas . apans z * Hi beklenmedik bir s rada, pek ans z n. * Abla. * (bebekler ve kk ocuklar iin) Tombul, grbz, iri. * Kr ba rsa n ince bir parmak gibi olan son blm.

apans z n * Birdenbire, ok an olarak. apar topar * Tel ve acele ile, yaka paa. aparey * e itli paralardan meydana gelen alet, cihaz. aparkat aparma * Boksta bkk kolla a a dan yukar ya do ru at lan yumruk. * Aparmak i i.

aparmak

* Almak, al p gtrmek. * Gizlice almak, al p kamak, almak.

apart otel * M terilerin kendi yeme ve ime ihtiyac n kar layabilmek iin gerekli malzemeler ile donat lm ba ms z apartman veya vill tipinde in a edilmi ancak otel gibi i letilen konaklama tesisi. apartman * Birka katl ve her kat nda bir veya birka daire bulunan yap . apa apatit apayd n * ok ayd nl k. apayd nl k * Apayd n olma durumu. apayr apaz * Bsbtn ayr , bamba ka. * Avu. * Bir avu dolusu. * ok az. * Apazlamak i i. * Pupa ile orsa aras nda geminin omurgas na 450 a ile esen (rzgr). * Byle esen bir rzgrla. apazlamak * Avulamak. * Yelken rzgrla dolup i mek. * (gemi) Apazlama rzgrla gitmek. apel aperitif ap * Butlar n i taraf , iki bacak aras . ap aras * ki baca n aras nda kalan yer. ap ak * Bacaklar n aarak yryen, ayr k bacakl . * Bacaklar aa aa yrme. * Yorgun, gsz, a k n. * Anonim ortakl klarda sermaye art r m iin yap lan deme a r s . * tah amak iin yemekten nce iilen iki, aar. * Klhan beyi, kabaday , hayta. * Do ada, kemik dokusunda bulunan, iinde flor veya klor olan do al kalsiyum fosfat.

apaz apazlama

ap k

* Kuyru unu ap aras na alarak y lg n y lg n giden (hayvan). ap p kalmak * a rmak. ap l k ap ma ap mak * A . * Ap mak i i. * Hayvan yorgunluktan bacaklar n birbirinden ay rarak kvermek. * Oturmak, bacaklar ay rarak melmek. * Ne yapaca n kestirememek, a rmak. * Ap t rmak i i.

ap t rma

ap t rmak * Hayvan ok yorarak yryecek gcn b rakmamak. * ifte demir atarak dndke geminin bir alan iinde kalmas n sa lamak. apiko * Geminin, zinciri toplay p demirini kald rmaya haz r bulunmas . * Haz r, tetik. * Derli toplu, ssl, k. * Duvar amdan , duvar lmbas .

aplik

aplikasyon * Uygulama. * Bir kuma zerine ba ka bir kuma paras n veya bir danteli dikme yolu ile uygulayarak yap lan ss. * Eldeki haritaya gre arazi zerinde bir parseli kaz klarla belirtme. aplike * Dz veya desenli bir kuma tan kesilmi motiflerin bir ba ka kuma a i lenmi durumu.

apokaliptik * Anla lmaz, kapal , karanl k (sz veya yaz ). apokrif * Do rulu una gvenilmez sz veya yaz . apolet * Subaylarda rtbeyi gstermek iin niformalar n omuzlar na tak lan i aretli para, omuzluk. * Giysilerin omuzlar na ss olarak tak lan para.

apoletleri sklmek * bir su sebebiyle rtbesi indirilmek veya askerlikten at lmak. aport * Av n veya kendisine gsterilen eyin zerine at l p getirmesi iin kpe e verilen buyruk.

aposteriori * Deney sonucu ortaya kan (bilgi), sonsal. apo i * ember biiminde, telden yap lma, torbaya benzer, byk gzl a . apotr

* Yard mc , koruyucu, havari. appassionato * Bir paran n co kunca al naca n anlat r. apraksi apre * Bkz. i lev yitimi. * Kuma veya derinin cillanmas , perdahlanmas . * Dokumac l kta, boyac l kta cil olarak kullan lan madde. * Apre yapan kimse. * Aprelemek i i.

apreci apreleme

aprelemek * Kuma veya deriyi cillamak, perdahlamak. apreli apresiz april apriori * Hibir denemeye dayanmayan ve ak l yordam yla bulunup ortaya konan, nsel. apse * rin birikimi, ban. * Apresi olan. * Apresi yap lmam , perdahlanmam veya cillanmam . * Nisan ay , abril.

apse yapmak * bir doku iinde iltihap olu mak. apsele me * Apsele mek durumu. apsele mek * Yara irin ba lamak, apse yapmak. apsent apsis * Pelinle kokuland r lm sert bir iki. * Ynl bir eksen zerinde bir noktan n, ba lang noktas na olan uzakl n n cebirsel de eri. * Bir noktan n uzaydaki yerini bulmaya yarayan ana izgilerden yatay olan , koordinat. * Zeks pek geli memi , zek yoksunu, al k, ahmak. * Kmseme belirten seslenme; azarlama.

aptal

aptal aptal * Aptal gibi, aptalca, aval aval. aptal olmak * aptal durumda bulunmak.

aptal yerine koymak (veya koyulmak) * anlamaz, bilmez sanmak (san lmak). aptalca * Biraz aptal. * (apta'lca) Aptala yara r nitelikte, aptal gibi, ahmaka.

aptalcas na * Aptala yak r biimde, aptal gibi. aptalla ma * Aptalla mak i i veya durumu. aptalla mak * Zeks n i letemez olmak, al kla mak, ahmakla mak. aptalla t rma * Aptalla t rmak i i veya durumu. aptalla t rmak * Aptalla mas na sebep olmak, aptal duruma getirmek, ahmakla t rmak. aptall a vurmak * bir eyi bilmez, anlamaz gibi grnmek. aptall k * Aptal olma durumu veya aptalca i .

aptall k etmek * aptalca davranmak veya aptalca i grmek. apteriks aptes * Bkz. abdest. aptesbozan * Bkz. abdestbozan. aptesbozan otu * Bkz. abdestbozan otu. apteshane * Bkz. abdesthane. aptesli * Bkz. abdestli. apteslik aptessiz apukurya apul apul * Tombul ocuklar n bacaklar n aarak sal na sal na yry lerini anlat r. Ar * Bkz. abdestlik. * Bkz. abdestsiz. * Et kesimi yortusu. * Bkz. kivi.

* Argon'un k saltmas . ar * Tar m alanlar iin yz metre kare de erinde yzey l birimi. ar * Utanma, utan duyma.

-ar- / -er* Belirli fiillere gelen geni zaman eki: a-ar, bi-er, ge-er, bat-ar, k-ar, yat-ar, kalk-ar, l-er vb. Bu ekle yap lm isimler de vard r: keser, aar "anahtar", kar "menfaat" vb. -ar- / -er* simden gei siz fiil treten ek. -ar- / -er* simden gei li fiil treten ek: ba -ar-mak, suv-ar-mak vb. -ar- / -er* Fiilden ettirgen at treten ek: k-ar-mak, gid-er-mek vb. ar bels * namus ve onuru iin ba kas sz eder korkusu. ar damar atlam * utan duyulacak eyleri hi s k lmadan yapan, utanmaz. ar etmek * utanmak.

ar namus tertemiz * utanmas olmayan. ar ve hay perdesi y rt lmak * utanmamak, utan duymamak, yzszlk etmek. ar y l de il, kr y l * birinin s k lmay bir yana b rakarak yaln z kar na bakt anlat l rken sylenir. ara * ki eyi birbirinden ay ran uzakl k, a kl k, aral k, bo luk, mesafe. * ki olguyu, iki olay birbirinden ay ran zaman, fas la. * Ki ilerin veya topluluklar n birbirine kar olan durumu veya ilgisi. * Toplu bulunan nesnelerin veya kimselerin ii. * Bir oyunda, bir filmde dinlenme sresi, antrakt. * Toplu jimnastik dizilmelerinde, s radakilerin birbirlerinden yanlamas na olan uzakl klar . * Aral k. * Futbol oyununun k rk be er dakikal k iki devresi aras nda oyunculara verilen on be dakikal k dinlenme sresi, haftay m. * (basketbol ve voleybol iin) Tak mlar n oyun s ras nda ald klar birer dakikal k dinlenme ve talimat alma sresi, mola. ara amak * dostlu u bozmak, anla mazl a yol amak. ara ba l k * Esas blmn alt ba l klar n anlatmak iin kullan l r. ara bono * Arada denen ola an d bono. ara bozucu

* Ara bozan (kimse), fesat , fiti, mnaf k, mfsit. ara bozuculuk * Ara bozucu olma durumu, fitilik, mnaf kl k, fesat. ara bulma * Anla mazl k durumunda bulunan kimseleri uzla t rma i i. ara bulmak * anla amayanlar uzla t rmak. ara bulucu * Uzla t ran kimse, uzla t r c . ara buluculuk * Uzla t r c l k. ara buluculuk etmek * ara bulmada yard mc olmak. ara cmle * Birle ik veya yal n cmlelerde anlam biraz daha a klamak iin araya giren iki virgl veya iki k sa izgi iinde verilen cmle. ara deniz * Okyanuslardan dar ve az derin bo azlarla ayr lan, karalar n aras na sokulmu deniz.

ara kap * ki yap veya oda aras nda, kolayca gemek iin a lan kap . ara karar * Bir davan n bak lmas n kolayla t rmak iin yarg dan nce, arada nlem niteli inde verilen karar. ara kazan * Mal btnyle devretmeden arada elde edilen kazan. ara kesit * izgilerin, yzeylerin, kat cisimlerin birbirlerine rastlad klar ve kesi tikleri yer.

ara konak * Asala n, geli me evreleri s ras nda beslenip bar nd konak lardan her biri. ara mal * retimde gerekli mal elde etmek iin kullan lan yar i lenmi mal. ara na me * ark , trk, keke gibi kk gfteli bestelerde, gftenin iki k tas aras na, ba na, sonuna da gelebilen, szsz al nan para. * S k s k sylenen sz veya a lan sorun. ara na mesi * Bkz. ara na me. ara seim * Genel seimler d nda yap lan ara dnem seimleri. ara s cak * So uk ve s cak yemek servisi aras nda ikram edilen hafif s cak yiyecekler.

ara s nav * niversite ve yksek okullarda yar y l iinde yap lan s nav.

ara s ra

* Seyrek olarak, zaman zaman.

ara sokak * Ana yola a lan ikinci derecedeki yol. ara sz * Do rudan do ruya konu ulan veya yaz lan konuyu ilgilendirmeyen dolayl sz, istitrat. ara tmce * Bkz. ara cmle. ara vermek * yeniden ba lamak iin, bir i i bir sre b rakmak, durmak. ara yerde ara yn * Drt ana ynden ikisi aras nda olan ynlerden her biri. araba * Tekerlekli, motorlu veya motorsuz her trl kara ta t . * Araba ile ta nm veya ta nacak miktar. * aras nda, arada.

araba araba * Arabalar dolusu, birok arabalarla. araba devrilince yol gsteren ok olur * i i ten getikten sonra verilen dn de eri yoktur. araba falakas * ift atl arabalarda, okun dibinde ve iki yan nda bulunan ular na ko um kay lar ba lanan a a blm. araba kullanmak * araba srmek. araba mezarl * Kullan lmaz hle gelmi veya eski arabalar n b rak ld yer. araba vapuru * Arabal vapur. arabac * Arabay sren kimse. * Araba yapan veya satan kimse.

arabac l k * Araba srme i i. * Araba yapma veya satma i i. arabal * Arabas olan. * Araba vapuru.

arabal vapur * Arabaya ta yan vapur, vapur, araba vapuru. arabal k * Araba konulan yer, garaj. * Araba dolduracak miktar.

araban

* Klsik Trk mzi inde bir makam.

araban n n tekerle i nereden geerse art tekerle i de oradan geer * ocuklar, byklerin ya ay na uyarlar. araban n tekerine ta koymak * glk karmak. arabankrd * Klsik Trk mzi inde az kullan lm birle ik bir makam. arabas n dze karmak * kar la t glkleri yenip i ini kolay yrr hle getirmek. araba arabesk * Arap slbunda olan ( ey). * Giri ik bezeme. arabeski * Arabesk mzik sanat s . arabeskle me * Arabesk durumuna gelme. arabeskle mek * Arabesk zelli i kazanmak veya arabesk durumuna gelmek. Arab * Araplarla ilgili, Araplara zg olan. * Arapa. * Arap dili ve edebiyat yla u ra an kimse. * Pi mi ve dondurulmu hamur yan nda yenen tavuklu veya hindili orba.

Arabist

Arabistan defnesi * Dulaptal otugillerden, Asya ve Afrika'n n s cak blgelerinde yeti en, kabuklar hekimlikte kullan lan bir a a k (Daphne gnidium). Arabistik * Arap dili ve kltr ara t rmalar . arabizasyon * Arapla t rma. arabozan * ki ki inin aras ndaki dostlu u veya geimi bozan (kimse), fesat , mnaf k, mzevir.

arabozanl k * ki ki inin aras ndaki dostluk veya geimi bozma i i, mnaf kl k, mzevirlik. arac * Uzla t ran, anla ma sa layan kimse. * retici ile tketici aras nda al m sat m konusunda ba lant kuran ve bundan kazan sa layan kimse, mutavass t. arac koymak * bir kimseyi, uzla ma sa lamak iin grevlendirmek.

arac l yla * Arac olarak, ba lant kurarak, vas tas yla, yoluyla. arac l k * Arac n n grd i , tavassut, vas ta.

arac l k etmek * bir i in zmnde araya girerek yard m etmek, tavassut etmek. ara * Bir i yapmakta veya sonuland rmakta, gcnden yararlan lan nesne. * Ki iler veya nesneler aras nda ba lant sa layan ey, vas ta. * Bir eye ula mak, bir eyi elde etmek iin yararlan lan kimse veya ey. * Ta t. * Bir sonuca ula mak iin kullan lan ey.

ara l k

* D nme biimlerinin, kuramlar n, mant k ve ahlk biimlerinin yaln zca hayat n de i ik artlar na uyma aralar oldu unu savunan dnya gr , enstrmantalizm. aral * Arala yap lan veya olan, vas tal , bilvas ta.

aral jimnastik * Bkz. aletli jimnastik. aras z * Ara kullan lmadan, do rudan do ruya yap lan veya olan, vas tas z, bilvas ta. aras zl k * Aras z olma durumu. arada bir * seyrek olarak.

arada karmak * ba ka i ler aras nda bir i i de yap vermek. arada kalmak * iki taraf uzla t rmak zere araya girme dolay s yla g duruma d mek. arada kaynamak * kar k bir durumda gereken ilgiyi grmemek. aradan * o zamandan bu zamana dek.

aradan ekilmek * ili i ini kesmek. aradan karmak * birok i ten birini yap p bitirivermek. aradan kald rmak * i yapma imkn n yok etmek. Araf Arafat * Cennet ile cehennem aras nda bir yer. * Mekke'nin do usunda, hac lar n, kurban bayram n n arife gn topland klar tepe.

Arafatta soyulmu hac ya dnmek * her eyini kaybedip r l plak kalmak, aresiz kalmak. aragonit arak * Ter. * Pirin ve eker kam ndan elde edilen bir tr rak . -arak / -erek * Fiillerden zarf yapan ek. araka arak arak l k arak ye * Dervi lerin giydikleri, tiftikten yap lm ince klh. * Bir tr kk zurna. araklama * Araklamak i i, alma, a rma. araklamak * almak, a rmak. aralama aralamak * Aralamak i i. * ki ey aras nda a kl k olu turmak, yar amak. * Aral kl duruma getirmek, seyrekle tirmek. * Bitkilerin fazla dal ve ubuklar n kesmek, seyrekle tirmek. * Aralanmak i i. * ri taneli bezelye. * Araklayan, alan, h rs z. * H rs zl k. * Beyaz, ye il, mavimsi gri renkte billrla m bir tr kalsiyum karbonat.

aralanma

aralanmak * Biraz a lmak, aral k olmak. * Gitmek, uzakla mak, yan ndan ayr lmak. * Seyrelmek. aralar iyi * dostluklar dzenli.

aralar nda da lar kadar fark olmak * aralar nda her ynden byk ayr l klar bulunmak, benzer nitelikler ok az olmak. aralar ndan kara kedi gemek (veya aralar na kara kedi girmek) * iki dost birbirine gcenmek, iki dostun aras na so ukluk girmek. aralar ndan su s zmamak * birbirleriyle ok yak n, s k f k arkada l k kurmak. aralar n amak * iki ki i aras ndaki dostlu u, ili kiyi bozmak.

aralar n bozmak * iki ki i aras ndaki ili kiyi bozmak. aralar n bulmak * birbirleriyle anla amayan iki ki iyi uzla t rmak, bar t rmak. aralatma * Aralatmak i i.

aralatmak * Aral k duruma getirtmek, biraz at rmak. aral k * ki ey aras ndaki a kl k, mesafe. * S ra, vakit. * Uygun, elveri li durum, f rsat. * Evin iki blm veya iki oda aras ndaki dar geit, geenek, koridor. * Y l n 31 gn sren son ay , ilk knun. * Ayakyolu. * Yar a k, tam kapanmam . * Bir sesi bir ba ka sesten, kal na veya inceye do ru ay ran uzakl k. * Toplu beden e itiminde art arda dizilenleri ay ran a kl k. * Portenin paralel izgileri aras ndaki bo luk. * (bas mc l kta) Harfler veya sat rlar aras ndaki a kl k, espas. * Borsada hisse senetlerinin al m sat m emirlerinin verildi i sre.

aral k etmek * aralamak, yar amak. aral k oyunu * Tiyatroda iki perde aras nda yap lan koro, bale, monolog gibi e lendirici oyun. aral k vermek * yeniden ba lamak iin bir i i k sa sre ile b rakmak. * harfler aras nda veya sat rlar aras nda bo luk b rakmak. aral kl * Birbirine biti ik olmayan, aralar nda a kl k bulunan. * Dizgide kelimeler, harfler veya sat rlar aras nda a kl olan, espasl . * Kesik kesik. * Birbirine biti ik olan, aralar nda a kl k bulunmayan. * Srekli, aral k vermeden. aral kta * br eyler aras nda. arama * Aramak i i, taharri. * Saklanan san n ve su belgelerinin elde edilmesi iin bir kimsenin ev, i yeri gibi yerlerde, zerinde ve e yas nda yap lan ara t rma i lemi. arama emri * Yap lacak ara t rma i lemi iin yetkili organdan al nan buyruk. arama karar * Arama yap labilmesi iin hkim taraf ndan verilmi karar. arama tarama * Polisin ku kulu grd kimseler zerinde b ak, silh, esrar gibi yasak eyler aramas .

aral ks z

* Denizdeki may nlar toplama veya yok etme i lemi. arama yapmak * birini veya bir eyi bulmaya al mak, taharri etmek. aramak * Birini veya bir eyi bulmaya al mak. * Bir yntem bulmaya al mak. * Ara t rmak, yoklamak. * Ziyarete, hat r sormaya gitmek. * Bir eyin yoklu unu duyarak geri gelmesini istemek, zlemek. * nem verip istemek. * art ko ulmak.

aramak taramak (veya aray p taramak) * dikkatle aramak, ok aramak. aramakla bulunmaz * ok de erli, ancak rastlant ile ele geer. Aramca Aramce aran lma * Aran lmak i i veya durumu. aran lmak * Aramak i ine konu olmak. * Sz konusu olmak. aranje aranjman aranjr aranma * Aranmak i i. aranmak * Aramak i ine konu olmak. * steklisi bulunmak. * Eksikli i duyulmak. * Kendi stn aramak veya ortal kta kendi kendine bir eyler aramak. * art ko ulmak. * Olumsuz, kt davran larda bulunarak cezay gerektirmek. * Aran lan zm. * Orta Do u ile Kuzey Afrika'n n byk bir blmnde ya ayan halk ve bu halk n soyundan olan (kimse). * Arap halk na zg olan ey. * (kk a ile) Zenci, fellh. * Koyu esmer veya kara. * Bu sz "dzenlemek" anlam nda "aranje etmek" biiminde kullan l r. * Dzenleme. * Dzenleyici. * Bkz. Aramce. * Sam dillerinin bat lehelerini iine alan ve milttan nceki dnemlerde kullan lm bulunan l bir dil.

arant Arap

arap

* Negatif foto raf.

Arap gibi olmak * simsiyah olmak, kararmak. Arap olay m * ( aka yollu) sylenen bir eyin do rulu una inand rmak iin kullan l r. Arap rakamlar * Bugn kulland m z say lar gsteren rakamlar. Arap sabunu * Potasla yap lan, yumu ak, esmer bir sabun. arap sa gibi * karmakar k. arap sa na dnmek * i ler ok kar p zmlenmesi g bir duruma gelmek. Arap tav an * Kemirgen memelilerden bir hayvan (Daculus daculus). Arap uyand (veya Arab n gz a ld ) * geen bir olaydan ders al nd n anlat r. Arap zamk * Akasyadan elde edilen bir zamk, zamk arab. Arapa * Sam dilleri ailesine giren ve Arap lkelerinde kullan lan dil. * Bu dile zg olan. Arapala t rma * Arapala t rmak i i. Arapala t rmak * Arapaya evirmek. * Arap dili zelli i kazand rmak. Arapla ma * Arapla mak durumu. Arapla mak * Arap olmak, Arapl benimsemek. Arapla t rma * Arapla t rmak i i. Arapla t rmak * Arap kimli ini kazand rmak. Arapl k * Arap olma durumu.

Arapsa * zmlenemeyecek kadar kar k durum. Arapsa * Kk, yuvarlak ve ok s k ye il yapraklar olan uzad ka a a do ru sarkan bir tr ss bitkisi.

ararot

* S cak iklimlerde yeti en maranta adl kam tan ve ba ka bitkilerin kknden kar lan, ocuk mamas yapmaya yarayan un. ararot kam * Maranta. Arasat * Mslman inan na gre, k yamet gn btn llerin toplanacaklar yer.

aras (veya aralar ) a lmak (a k olmak veya bozulmak) * arkada l klar sars lmak, arkada l k ba lar kopmak, birbirine dar lmak. aras gemeden * vakit gemeden, s ca s ca na. aras ho (veya iyi) olmamak *o eyden ho lanmamak, aralar nda gerginlik, geimsizlik olmak. aras olmamak * geinememek. aras so umak * aradan zaman geerek nemini yitirmek. aras na (veya aralar na) kar mak * byyp yeti mek. aras z arasta ara it * Yer f st . ara t r * Ara t rma. * Srekli olarak, arkas kesilmeden, ara vermeden, mstemirren, vira. * ar larda veya al veri blgelerinde ayn i i yapan esnaf n bir arada bulundu u blm.

ara t r c * Ara t ran, inceleyen, ara t rman, ara t rmac (kimse). * Merakl , mtecessis. ara t r c l k * Ara t r c n n yapt i . ara t r lma * Ara t r lmak i i. ara t r lmak * Ara t rma yap lmak, gzden, geirilmek. ara t rma * Ara t rmak i i, taharri. * Bilim ve sanatla ilgili olarak yap lan yntemli al ma. ara t rma filmi * Herhangi bir bilimsel ara t rmada al c n n salt bir kay t arac olarak kullan lmas yla elde edilen film. ara t rma grevlisi

* Yksek retim kurumlar nda yap lan ara t rma, inceleme ve deneylerde yard mc olan ve yetkili organlarca verilen grevleri yapan retim yard mc s , asistan. ara t rmac * Bilim ve sanat alanlar nda ara t rma yapan kimse, ara t rman. ara t rmac l k * Ara t rmac olma durumu. ara t rmak * Birini veya bir eyi bulmak iin bir yeri gzden geirmek. * Bir gere i ortaya karmak iin aramalarda bulunmak, sormak, soru turmak. * Bilimde ve sanatta yntemli al malar yapmak. ara t rman * Ara t r c . arat aratma aratmak * Aratmak i i veya biimi. * Aratmak i i. * Aramak i ini bir ba kas na yapt rmak. * Arzu ettirmek, istetmek.

aratmamak * yenisi, eskisinin yerini doldurabilmek, yoklu unu duyurmamak. araya almak * bir evreye kabul etmek. araya girmek * iki ki inin aras ndaki bir i e kar mak. * iki ki iyi uzla t rmaya al mak. * bir i yap l rken ona engel olacak ba ka bir ey kmak. araya gitmek * harcanmak, kaybolmak, kar kl a kurban olmak. araya koymak * bir i te sz geer bir kimsenin arac l na ba vurmak. araya so ukluk girmek * dostluk ba gev emek. araya vermek * yarars z bir i e harcamak. aray amak * aradaki uzakl k artmak. aray so utmak * zaman gemek, eski yak nl k, dostluk kalmamak. aray yapmak * aralar a lm iki ki iyi bar t rmak. * aras a lm kimse ile bar mak. aray c * Bir eyi aramay i edinen kimse.

* Arama i iyle grevlendirilmi kimse. * stenilen y ld z teleskop iine getirebilmek iin byk teleskoplara paralel olarak ba l , gr alan geni olan kk teleskop. aray c fi e i * Bir tr donanma fi e i. aray p da bulamamak * beklenmedik iyi bir durumla kar la mak. aray p soran bulunmamak (veya olmamak) * kimsesi olmamak. aray p sormak * biri hakk nda haber sormak veya birinin ziyaretine giderek ona kar ilgi gstermek. aray araz * Aramak i i veya biimi. * Belirtiler. * Hastal k belirtileri, semptom. * linek. * Trk mzi inde bir birle ik makam.

arazbar

arazbarbuselik * Trk mzi inde bir birle ik makam. arazi * Yer yz paras , yerey, yer, toprak. arazi ama * fundal k, koruluk, sazl k yerleri temizleyerek tar ma elveri li duruma getirme. araziye uymak * ortama, evreye uymak, grnmemeye al mak. arbalet arbede * Grltl kavga, pat rt . arbitraj * Hisse senedi, tahvil, yabanc para gibi de erli k tlar daha krl grlen ba ka k tlarla de i tirme i i. * Kundakl , tetikli yay.

arboretum * Botanik bahesinde a a ve benzeri bitkilerin dikimine ayr lm blm. arda * aret olarak yere dikilen ubuk. * Maden zerine kaz ma yapmak ve kr kta evrilen eyleri yontmak iin kullan lan elik kalem. * Ard l. * ten rmeye yz tutmu a a.

ardak

ardaklanma * Ardaklanma i i, durumu.

ardaklanmak * (a alarda) Mantarlar n sebep oldu u rmeye u ramak. ard aras kesilmemek * aral ks z olarak gelmek. ard ard na * Birbirlerini kovalayarak, ara vermeden, aral ks z. ard kesilmek * arkas gelmemek, tkenmek. ard s ra ard * Pe inden, arkas ndan.

* Servigillerden, gzel kokulu yapraklar n k n da dkmeyen, yuvarlak kara yemi leri il olarak kullan lan bir a a k (Juniperus). ard ku u * Kara tavukgillerden, Avrupa ve Asya ormanlar nda ya ayan, s rt kahverengi, karn ak, kuyru u kara bir ku tr (Turdus pilaris). ard otu * Ard a ac n n kk bitkisi.

ard rak s * Cin. ard l * Birinin ard ndan gelip onun yerine geen kimse, ncel kar t , halef. * Bir kar mda var lan sonu.

ard l grnt * Bir duyunun kaybolmas ndan sonra geriye kalan grnt. ard lma ard lmak * Ard lma i i. * Birisinin s rt na as lmak. * Musallat olmak, as lmak, tak lmak. * Sata mak, atmak.

ard n ard n * Geri geri, ard s ra. ard na (veya arkas na) d mek * arkas ndan gitmek, pe ini b rakmamak. ard na kadar a k * (kap , pencere iin) sonuna kadar a k. ard nca * Hemen arkas ndan, hemen ard ndan, arkas s ra, ard s ra.

ard nda yz kpek havlamayan kurt, kurt say lmaz * nemli kimseleri ekemeyip onlara dil uzatanlar n ok oldu unu anlat r. ard ndan (veya arkas ndan) atl kovalamak * bir i i gereksiz bir tel la yapanlar iin sylenir.

ard ndan sapan ta yeti mez * bir kimsenin ok h zl gitti ini anlatmak iin kullan l r. ard n almak (veya getirmek) * bitirmek, tamamlamak. ard n b rakmamak * Bkz. pe ini b rakmamak. ard n kesmek * arkas gelmemek, nlemek, son vermek, durdurmak. ard k * Birbiri ard ndan gelen, mtevali.

ard k grnt * Bir duyunun kaybolmas ndan sonra da devam eden grnt. ard k olgular * Bir hastal ktan sonra grlebilen fakat hastal n kesin sonucu olmayan olgular. ard k say lar * Bir, iki, gibi birbiri ard ndan gelen say lar. ard kl k * Ard k olma durumu. ardiye * Genellikle ticaret e yas n saklamaya yarar yer, depo, antrepo. * Byle bir yerde saklan lan e ya iin denen cret. * Ardiye i leten kimse. * Ardiyeye bakan kimse. * Kaya an ta , kayrak. * Bkz. arife. arefe gn * Bkz. arife gn. arena * Amfiteatr n ortas nda, bo a gre i, yar , oyun gibi trl gsteriler yap lan alan. * Siyas eki melerin geti i yer.

ardiyeci

arduaz arefe

areometre * S v ler. arga * Dokuma tezghlar nda enine at lan iplik, atk .

argalama * Argalamak i i. argalamak * Dokumada arga atmak. argali * Boynuzlugillerden, Kuzeydo u Asya'da ya ayan, byk boynuzlar olan yaban koyunu (Ovis ammon).

arg n

* Yorgun, zay f, bitkin. * Beceriksiz. * Arg n olma durumu. * Geit, bo az, da bo az , derbent. * Keklik tutmakta kullan lan, tahtadan kapanlar n yan taraflar na ba lanan a a para.

arg nl k arg t

argo

* Kullan lan ortak dilden ayr olarak ayn meslek veya topluluktaki insanlar n kulland zel dil veya sz da arc . * Serserilerin, klhan beylerinin kulland sz veya deyim. argola ma * Argola mak zelli i gsterme. argola mak * Kar l kl argo konu mak. * Sz argo durumuna gelmek. argon * Atom numaras 18, atom a rl 39,9 olan, havada %1 oran nda bulunan, rengi, kokusu ve tad olmayan bir element. K saltmas Ar. argonot * Kafadan bacakl lardan, salyangoz kabu u biiminde kabu u olan ve ahtapota benzeyen bir hayvan (Argonauta argo). argman ar * Bir k kmesinin de i kenine verilen ad. * Temiz, mnezzeh. * Yabanc eylerden ar nm , kat ks z, saf, halis. * Gnahs z. * Zar kanatl lardan, bal ve bal mumu yapan, i nesiyle sokan bcek (Apis mellifica).

ar

ar bal alacak ie i bilir * i ini bilen kimse nereye ba vuraca n bilir. ar beyi * Her kovanda bir tane bulunan ana ar . ar biti * Kr, kanats z, k z lca renkli kk sinek (Braula caeca).

ar dala * Bal pete i. ar gibi * ok al kan.

ar gibi sokmak * i nelemek, ac sz sylemek. ar kil

* Porselen yapmakta kullan lan bir e it ak ve gevrek kil, kaolin. Ar Kovan * Yenge tak m y ld z yresinde bir y ld z kmesi. ar kovan * Ar lar n iinde bal yapt klar e itli maddelerden yap lm yuva. ar kovan gibi i lemek * (bir yerin) gireni kan ok olmak. ar ku u * Ar ku ugillerden, s rt sar , karn mavimsi ye il, Gney Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Asya'da az a al kl , a k yerlerde ya ayan bir ku (Merops apiaster). ar ku ugiller * Omurgal hayvanlardan ku lar s n f na giren bir familya. ar sili * Tertemiz. ar st ar c ar c l k ar k * Ark. * Fide veya fidan dikilen yer. ar k * Eti, ya erimi zay f, c l z, kuru, s ska. ar k ekmek * t kanan, bozulan arklar temizleyip amak. ar k emek * inin, ek sre iinde harcad ve sonucunda art k de er yaratt , kar l denmeyen emek. ar k ar klama * Ar klamak i i. ar klamak * Ar k (II) duruma gelmek. ar kla ma * Ar kla mak i i. ar kla mak * Ar k (II) olmak. ar klatma * Ar klatmak durumu. ar klatmak * Su yolu yapan kimse. * Gen i i ar n n ba ndaki bezlerden salg lad azotu ok madde. * Bal almak iin ar yeti tiren kimse. * Bal almak iin ar yeti tirme i i.

* Ar k (II) duruma getirmek. ar kl k * Zay fl k, s skal k. ar lama ar lamak ar lanma * Ar lamak i i, tenzih. * Bir eyde herhangi bir ay p veya kusur bulunmad n bildirmek, tenzih etmek. * Ar lanmak durumu, ar la ma.

ar lanmak * Ar la mak. ar lar * Tek tek veya bir topluluk dzeni iinde ya ayan, vcutlar , zellikle kar nlar ve arka ayaklar k llarla rtl zar kanatl lar familyas . ar la ma * Ar la mak durumu, ar duruma gelme, zle me.

ar la mak * Ar duruma gelmek, safla mak, zle mek. ar la t rma * Ar la t rmak i i, zle tirme. ar la t rmak * Ar duruma getirmek, zle tirmek. ar l k * Temizlik. * Kat ks zl k. * Gnahs zl k. * Kovanlar n konuldu u yer, kovanl k. ar na dokunmak * utan duymak. ar nd rma * Ar nd rmak i i. ar nd rmak * Ar nmas n sa lamak. ar n n yuvas na kaz k (veya p) drtmek * tehlikeli ki iyi k k rtmak. ar n ar nma * Ar nmak i i veya biimi. * Temizlenme. * Ruhun tutkulardan temizlenmesi. * Sanat yoluyla duygular n ar nmas .

ar l k

ar nmak

* Temizlenmek. * Kat ks z, ar duruma gelmek. * Rahatlamak. ar ar ar * Araba oku. ar t c * Ar tma zelli i olan. * Deterjan. * Ar tma i i. * (petrol, ya vb. iin) Ar tma i i, rafinaj. * Kolun dirsekten parmaklara kadar olan blm. * zg.

ar t c l k ar t m

ar t m evi * eker, petrol gibi maddelerin ar t ld yer, tasfiyehane, rafineri. ar t * Ar tmak i i veya biimi. ar tma * Ar tmak i i.

ar tma nitesi * Do al gaz retim kuyular ndan toplama hatlar yla gelen gaz n ierisindeki hidrojen slfr, karbondioksit ve su buharo gibi hidrokarbon bile i i olmayan gazlarla, hidrokarbon kondanstlar n n tabi gazdan ayr ld birim. ar tmak * Temizlemek. * Kat ks z duruma getirmek, tasfiye etmek. * Sonradan ortaya kan. * Bula m , musallat olmu .

ar z

ar z olmak * bula mak, srekli grnr durumda olmak. * sonradan ortaya kmak. ar za * Engebe. * Aksama, aksakl k. * Bir notan n sesini yar m ton ykseltmek, alaltmak veya eski durumuna getirmek iin notan n soluna konulan diyez, bemol ve bekr i aretlerinin ortak ad . ar za yapmak * Bozulmak, i lemez duruma gelmek. ar zalanma * Ar zalanmak i i. ar zalanmak * Ar za, aksakl k gstermek.

ar zal

* Engebeli. * (Ara vb. iin) Aksayan, i lemeyen, bozulmu . * Yar m yamalak, idare edecek biimde. * Engebesiz, dz. * Aksamayan, bozulmadan i leyen. * Huzurlu, rahat, mutlu.

ar zas z

ar z

* Sonradan olan, d tan gelen. * Geici, e reti. * ran'dan geerek Kuzey Hindistan'a yerle en halk veya bu halktan olan kimse. * Bu halkla ilgili, bu halka zg. * plak. * zgr, hr. * Hint-Avrupa dil ailesinin Hint- ran grubuna verilen ad. * Operalarda solistlerden birinin orkestra e li inde syledi i ark , arya.

Ari

ar

Ari dil aria arif

* ok anlay l ve sezgili (kimse), var l .

arif olan anlas n (veya anlar) * herkesin anlayaca kadar a k sylenmeyen bir szn gerek anlam nkavrayanlar iin sylenir. arifane * Arif olana yak acak yolda, biimde. * Yiyece i ortakla a sa lanan (toplant ).

arifane ile * ortakla a. arife * Belirli bir gnn, olay n bir nceki gn veya ona yak n gnler, n gn. arife gn * Din bayramlardan nceki gn. arioso Aristocu * Dramatik ve lirik bak mdan yksek bir anlat m gc olan a r ba l hava. * Aristotelesi.

Aristoculuk * Aristotelesilik. aristokrasi * Ekonomik, toplumsal ve siyas gcn soylular s n f n n elinde bulundu u tarih ynetim biimi. * Soylular s n f . aristokrat

* Aristokrasi yanl s . * Soylu. aristokratik * Aristokratl kla ilgili. aristokratl k * Aristokrat olma durumu. Aristotelesi * Aristotelesilik yanl s olan kimse. Aristotelesilik * Yunan filozoflar ndan Aristoteles'in felsefesi, gezimcilik. * Bu felsefeyi benimsemi olma durumu. aritmetik * Matemati in, konusu say lar, bunlar n zellikleri ve i lemler olan kolu. * Bu bilimle ilgili.

aritmetik dizi * Ard k terimleri aras ndaki ayr m de i meyen dizi: 1,3,5,7,9... dizisi aritmetik bir dizi olup ortak arpan denilen de i mez oran 2 say s d r. aritmetik i lem * Aritmetik yoluyla yap lan zm. aritmetik orta * Bir diziyi olu turan say lar n toplam n n, dizinin terim say s na blnmesiyle elde edilen say . aritmetiksel * Aritmetik ile ilgili. aritmi aritmik ariya ariyet * E reti, dn. * Belli bir ta n r mal n kullan lmas n n geri verilmek art yla bedelsiz olarak bir kimseye b rak lmas . ariyeten * E reti olarak, dn olarak. ariz amik ariza arjantin * Enine boyuna, her yn ile. * Yksek bir makama sunulan mektup veya dileke. * Byk bira barda . * Kalp at lar ndaki dzensizlik ve e itsizlik. * Ritimli olmayan, dzensiz. * Sanca , yelkeni veya sereni direkten a a alma.

Arjantinli * Arjantin halk ndan olan. ark

* inden su ak tmak iin topra kazarak yap lan a k oluk, ar k, hark, cetvel, kanal. arka * Bir eyin temel tutulan yznn tam ters yan . * Bir eyin s rt durumunda olan yzeyi. * Geri kalan blm. * Art, pe . * Otururken s rt n dayand yer. * (insan iin) Vcut, beden. * Arkada olan, arkada bulunan. * Koruyucu, kay r c , iltimas , piston. * Gemi , geride kalm zaman. arka (veya s rt) evirmek * eski ilgiyi gstermez olmak, yabanc gibi davranmak. arka arka * Geriye do ru.

arka arkaya * Hemen birbirinin arkas ndan, art arda. arka arkaya vermek * birbirini korumak iin birle mek, destek olmak, dayan mak. arka ayak * Hayvanlarda vcudun gerisinde bulunan ayaklardan biri.

arka bulmak * bir koruyucu, kay r c bulmak. arka kmak * bir kimseyi ba kalar na kar korumak, kay rmak. arka kap dan kmak * okuldan ba ar s zl kla ayr lmak. arka mzi i * Bir oyunda hareket ve szlerin yan s ra etkiyi art rmak iin hafife al nan mzik. arka olmak * madd, manev ynden destek olmak. arka plnda * Geride. * nemsiz. arka sokak * Ana yola a lan ikinci derecedeki sokak. arka teker * Aralar n arka dzeninde yer alan tekerlek. arka vermek * desteklemek, dayamak. arka yz arka * Bir eyin arkada kalan yz. * A l. * Da s rtlar nda davarlar n yat r ld dz, rzgr almayan kuytu yer.

arkada b rakmak * birinden daha ileri gitmek. arkada b rakmak * bir eyden epey uzakla m bulunmak. * zaman bak m ndan gemi te b rakmak. * (len kimseye gre) dnyada b rakmak. arkada kalanlar (veya arkadakiler) * bir kimsenin ld nde veya bir yere gitti inde geride b rakt yak nlar . arkada kalmak * geriden gelmek, geride kalmak. * de erce ileride olanlar n arkas nda kalmak, ileri gidememek, geride kalmak. arkadan arkaya * Gizli gizli, el alt ndan, gizlice, belli etmeden. arkadan sylemek * kendisi bulunmad bir yerde kimseyi eki tirmek, dedikodusunu yapmak. arkadan vurmak * bir kimse kendisine gvenen ve inanan birine gizlice ktlk etmek. arkada * Bir i te birlikte bulunanlardan her biri, hempa, refik, yren. * Birbirlerine kar sevgi ve anlay gsteren kimselerden her biri.

arkada canl s * arkada l a de er veren, arkada lar na ok d kn olan kimse. arkada de il, arka ta * zarar veren arkada lar iin sylenir. arkada olmak * bir kimseyle dostluk kurmak, iten olmak. arkada a * Arkada olarak; itenlikle, dosta. arkada l k * Arkada olma durumu, arkada a yak r davran , omuzda l k, nsiyet. arkada l k etmek * bir i te birlikte bulunmak; huyu ve d nceleri birbirine uymak. * bir sre beraber bulunmak, birlikte gitmek, e lik etmek, refakat etmek. arkaik * Arkaizmle ilgili, eskimi (sz veya eser). * Gzel sanatlarda klsik a ncesinden kalan. * Konu ulan ve yaz lan dilde, kullan mdan d m olan eski sz ve deyim. * Kullan ld a dan daha eski bir a dan kalma bir biimin, bir yap n n zelli i. * Arkalamak i i, yard m, mzaheret.

arkaizm

arkalama

arkalamak * Arkas na almak, yklenmek. * Bir kimseye gven vererek yard m etmek, destek olmak, korumak, mzaheret etmek.

arkalanma * Arkalanmak i i. arkalanmak * Kendisine yard m edilmek, destek olunmak. arkal arkal * Arkal k. arkal k * Ev iinde giyilen kolsuz, kal nca bir tr k sa h rka. * S rt dayamaya yarar yer. * S rt nda yk ta yan hamallar n, yk ta rken kulland klar arka yast , semer, arkal k. * Koruyan , koruyucusu, dayana olan.

arkal kl * Arkal , s rt dayayacak yeri olan. arkal ks z * Arkal , s rt dayayacak yeri olmayan. arkas (veya s rt ) yere gelmemek * sars lmamak, yerinden d rlememek, gl olmak. arkas al nmak * sona erdirilmek, bitirilmek, bir yerde durdurulmak. arkas gelmek * devaml olmak, srekli olmak. arkas kesilmek * tkenmek, son bulmak. arkas olmamak * kay racak kimsesi olmamak. arkas pek * Gl birine veya sa lam bir eye gvenen. arkas s ra * arkas ndan. arkas s ra * Ard ndan, pe inden. arkas yufka * Sevilen bir yeme in arkas ndan ba ka bir yeme in bulunmad n anlatmak iin sylenir. * So u a kar gere i gibi giyinmemi olma durumu. arkas na almak * s rt na yklemek, ta mak. * deste ini sa lamak. arkas na bakmadan gitmek * arkada kalanlarla hi ilgilenmeden bir yerden ayr lmak. arkas na d mek (veya tak lmak) * bir i i sona erdirmek iin s k al mak. * (birini) gzden ay rmayarak arkas ndan gitmek.

arkas nda (veya s rt nda) yumurta kfesi yok ya! * eski d ncesini de i tirmekte, sznden caymakta sak nca grmeyenler iin kullan l r. arkas nda dola mak (veya gezmek) * bir i i yapt rmak iin ilgili veya yetkili bir kimsenin u rad yerlere giderek gr me f rsat aramak. arkas ndan * birinin orada haz r bulunmamas durumunda. arkas ndan ko mak * i yapt rmak iin birinin arzusunu kollamak, gr me f rsat aramak. * birine ok ilgi duymak. arkas ndan srklemek * arkas ndan gelmesini sa lamak. arkas n (bir eye) vermek * dnmek. arkas n (birine) vermek * birinin koruyuculu una gvenmek. arkas n (veya pe ini) b rakmak * vazgemek. arkas n almak * bir i i tamamlamak. arkas n dayamak * birinin koruyuculu una gvenmek. arkas n getirememek * ba lad bir i i srdrp sona erdirememek. arkas n s vamak * ok amak, vmek, iltifat etmek. arkas z * Arkal olmayan. * Koruyan olmayan, koruyucusu, dayana olmayan. arkast * Arkas yere gelecek biimde. arkaya b rakmak (veya koymak) * sonraya, ba ka zamana veya i in sonuna b rakmak; ertelemek. arkaya kalmak * geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek. arke arkebz * XV. yzy lda Fransa'da kullan lmaya ba lanan, ta nabilir ate li silh. arkeen arkegon * Kambriyumlardan nce olu an en eski yer kat . * lk ana madde.

organ . arkeolog arkeoloji

* E relti otlar nda, baz su yosunlar nda, btn kara yosunlar nda ve baz a k tohumlularda grlen di ilik

* Kaz bilimci, arkeoloji uzman veya bilgini. * Tarih ncesi ve eski a lardan kalma eserleri tarih ve sanat bak m ndan inceleyen bilim, kaz bilimi.

arkeolojik * Arkeoloji ile ilgili. arkeopteriks * Hem ku hem srngen zellikleri gsteren bir hayvan fosili. ark t arkoz * Birle iminde feldspat bulunan, kum ta trnden bir tortul kaya. arktik arlanma arlanmak arlanmaz * Utanmaz, s k lmaz. arl * Namuslu, utanga, s k lgan. * Kuzey kutupla ilgili, kuzey kutup yak n nda olan. * Arlanmak i i. * (olumsuz olarak veya olumsuz anlaml cmlelerde kullan l r) Utanmak. * Ky evlerinde kap lar n arkas na konulan kal n ku ak.

arl ar ndan, huysuz huyundan vazgemez * herkes kendi karakterine gre davran ta bulunur. arma * Bir devletin, bir hanedan n veya bir ehrin sembol olarak kabul edilmi resim, harf veya ekil, ongun. * Geminin yrmesine hizmet eden direk, seren, ip, halat ve yelken tak m .

arma donatmak * armay yerli yerine koymak. arma soymak * hareketli olan armay , limanda k lamak, ya mur ve kardan korumak amac yla bir sre iin skmek. arma uurmak (veya arma budatmak) * armay rzgra kapt rmak. armada armador * Donanma. * Geminin direk, seren, yelken ve ip gibi donan m n dzenleyen usta.

armadura * Gemide direklere tak l halatlar ba lamak iin kpe tenin i taraf nda bulunan delikli ve ubuklu levha. arma an

* Birini sevindirmek, mutlu etmek iin verilen ey, hediye. * dl. * Bir bilim adam n n emek verdi i dalda onu anmak iin haz rlanan bilimsel eser. * Ba , ihsan. arma an etmek * birine bir eyi arma an olarak vermek, hediye etmek. armal armatr * Armas bulunan. * Ticaret gemisi sahibi.

armatrlk * Armatr olma durumu. * Gemi i letme i i, gemi i letmecili i. armatr * Bir aletin ana blmn olu turan k s m. * Bir m knat s n iki kutbu aras nda, kuvvet ak m n toplu bir duruma getirmek iin bu kutuplar aras na yerle tirilen demir paras . * Bir kondansatrdeki iki iletken yzeyden her biri. armoni * Trl sesler aras nda sa lanan uyum.

armoni orkestras * Yaln z flemeli alg lardan olu an orkestra. armonik * Armoni ile ilgili olan. * Armonika. armonika * Yan yana s ralanm deliklerden her biri flenince, ayr notada sesler karan kk a z alg s , m z ka. * Akordeon. armoniler * Frekans , ana sesin frekans ndan tam kat olan sesler. armonize * Tamamlay c sesler eklenmi (mzik paras ).

armonyum * Ta nabilir kk org. armud armudiye * Armut biiminde nazarl k olarak tak lan alt n. armudun iyisini (da da) ay lar yer * Bkz. Ahlat n iyisini (da da) ay lar yer. armut * Glgillerden, iekleri beyaz, yurdumuzun her yerinde yeti en, bir a a (Pirus communis). * Bu a ac n rengi sar dan ye ile kadar de i ebilen tatl , sulu, yumu ak, ufak ekirdekli meyvesi. * Fazla bn. * Armut biiminde olan.

armut gibi

* ok anlay s z, bn. armut kaba * rn, armut biiminde olan bir ss kaba . armut kurusu * Daha sonraki mevsimlerde yenmek zere kurutulmu armut. armut pi a z ma d ! * bir i e hi emek harcamaks z n onun kendili inden olmas n bekleyenlerin durumunu anlat r. armut top * Boksrn al malar nda kulland ii haval , d deri, armut biiminde top. armutun sap var, zmn (veya kiraz n) p var demek * her eye kusur bulmak, hibir eyi be enmemek. armuz Arnavut * Gemilerde gverte ve borda kaplama tahtalar n n yan yana gelmeleri sonucu aralar nda olu turduklar izgi. * Arnavutluk ve evresinde ya ayan bir halk. * Bu halka zg olan ( ey).

Arnavut bacas * at penceresi. Arnavut biberi * Ac k rm z biber. Arnavut ci eri * Ci er tavas . Arnavut kald r m * Yollarda irili ufakl ta larla geli igzel yap lan kald r m. Arnavuta * Hint-Avrupa dilleri ailesine giren, Arnavutlar n kulland dil. Arnavutla ma * Arnavutla mak. Arnavutla mak * Arnavut dilini ve kltrn benimsemek. Arnavutla t rma * Arnavutla t rmak durumu. Arnavutla t rmak * Arnavut kimli ini kazand rmak. Arnavutluk * Arnavut olma durumu. * Arnavut halk n n btn. arnika aroma * Bitki zlerinden veya ya lar ndan elde edilen ho koku. aromatik * kz gz, s r gz, mast ie i.

* Ho kokulu, aromal . arozz * Kamyon, araba gibi bir ta t arac na, doldurma ve bo altma dzeni olan, bir su deposu eklenmesiyle olu turulan, sulamaya yarar ara. arp * Bkz. harp (II). arpa * Bu daygillerden, taneleri ekmek ve bira yap m nda kullan lan, hayvanlara yem olarak verilen, yurdumuzda ok yeti tirilen bir bitki (Hordeum vulgare). * Bu bitkinin taneleri. arpa boyu kadar gitmek (veya yol almak) * pek az ilerlemek. arpa ektim, dar kt * ters sonu veren i ler iin sylenir. arpa gvesi * Tah llara dadanan bir gve tr. arpa suyu * Bira. arpa ehriye * Arpa biiminde dklm ehriye. arpac * Arpa alan ve satan kimse.

arpac kumrusu gibi d nmek * ne yapaca n bilmeyerek derin derin d nmek. arpac k * Gz kapa n n kenar nda kan kk ban, it dirse i. * Tfek, tabanca gibi ate li silhlarda namlunun en ileri blmnde bulunan ve ni an al rken gezle birlikte gz ile hedef aras nda ayn izgi zerine getirilen kk k nt . * Arpa biiminde ehriye. arpac k so an * Tohumdan yeti tirilen ve tohumluk olarak kullan lan kk so an. arpac l k arpa an arpalama * Atlar n ayaklar nda grlen ve rahat yrmelerini nleyen bir hastal k. * ok arpa yemekten ileri gelen bir hayvan hastal . arpal k * Arpa ekilen yer, arpa tarlas . * Arpa konulan yer. * Hayvan n di inde bulunan ve hayvan ya land ka silindi i iin ya n belli eden bir ni an. * Mft ve kazasker gibi din grevlilerine ayl k yerine verilen giyecek, yiyecek gibi eyler veya para. * Ba makl k. * Kar l ks z yarar sa lan lan yer veya kimse. * Arpa yeti tirme veya al p satma i i. * Yaban arpa.

arpal k etmek * arpal k yapmak. arpal k yapmak * bir kaynaktan srekli olarak kar sa lamak. arpas ok gelmek * co mak, azmak, kudurmak. arp arpej arsa arsenik * Atom numaras 33, atom a rl 74,91, yo unlu u 5,7 olan, atmosfer bas nc alt nda 4500 C de sblimle en, maden filizlerinde ok yayg n bulunan, metal grnmnde basit element, s an otu, z rn k. K saltmas As. ars ulusal * Uluslar aras . ars z * Utanmas , s k lmas olmayan, y l k, yzsz (kimse). * A gzl davranan (kimse). * Kolayca reyebilen (bitki). ars z ars z * Utanmaz bir biimde, y l arak, s rna arak. ars zca * Ars z gibi, ars za yak an biimde. ars zlanma * Ars zlanmak i i. ars zlanmak * Ars zl k etmek. ars zla ma * Ars zla mak i i. ars zla mak * Ars z duruma gelmek. ars zl k * Ars z olan n durumu veya ars za yak acak davran , y l kl k, s rna kl k. * Arp alan kimse. * Bir akort olu turan seslerin birbiri arkas ndan al nmas . * zerine yap yap lmak iin ayr lm yer.

ars zl k etmek * utanmadan, s k lmadan, yzszce davranmak; a gzl davranmak. arslan * Aslan.

arslan n ad km , akallar ba keser * haks zl veya ktl esas yapan n yerine bu konuda ad n plna kan ki iler anlam nda kullan l r. arslanl

* Osmanl devletinde kullan lan arslan bask l gm sikke. ar * slm din inan na gre g n en yksek kat . ar ar e * Askerlikte "yr" komutu.

* Keman yay . * Tren, troleybs, tramvay gibi elektrikle i leyen ta tlarda telden elektrik ak m almaya yarayan, yukar ya do ru uzanm demir yay. ar etip ar l ar n * lk rnek. * Dokuzuncu kat gk. * Yakla k olarak 68 cm ye e it olan uzunluk ls.

ar nlama * Ar nlamak i i. ar nlamak * Ar nla lmek. * Amas z, geni ad mlarla dola mak. ar nl k ar idk ar id es * Ar n lsnde, ar n kadar. * Avusturya'da imparator ailesi prenslerine verilen unvan. * Ar idkn kar s veya k z . * Avusturya hanedan nda prenses. * Belgelik. * Belgelik grevlisi veya uzman . ar ivcilik * Ar ivcinin yapt i veya grevi.

ar iv ar ivci

ar ivleme * Ar ivlemek i i. ar ivlemek * Ar ive kald rmak, ar ivde saklamak. art * Arka, geri. * Bir eyin br yz. art arda * Birbirinin arkas ndan. art avurt

* Avurdun arka blm. art avurt nsz * Dil ucunun art dama a arpmas ndan olu an ve dilin yanlar ndan akan ses. art blge * Deniz k y s nda bulunan bir yerin gerisindeki blge, hinterland.

art damak * Dama n arka blm. art damak nsz * Ci erlerden gelen havan n dil s rt yard m yla art dama n e itli noktalar nda bazen patlayarak, bazen de s zarak olu turdu u nsz: k, g, . art d nce * Bir d ncenin arkas nda gizli tutulan as l d nce. art elden * birini oyalay p, ondan gizli olarak. art ete inde namaz k l * ok temiz huylu kimseler iin sylenir. art niyet art oda art teker * tici gc sa layarak bisikleti yrten teker. art zamanl * Evrim a s ndan ele al nan sre iinde birbirini izleyen, diyakronik. art zamanl dil bilimi * Dil olaylar n de i ik zaman ve evrim a s ndan ele alan dil bilimi. art zamanl l k * De i ik zaman ve evrim a s ndan incelenen dil olaylar n n zelli i, diyakroni. arta an * Al landan veya beklenilenden art k verimi olan, bereketli. * o alan, fazlala an, art ml . arta anl k * Al landan veya beklenilenden art k rn verme durumu, bereket. artakalma * Artakalmak i i veya durumu. artakalmak * Artmak, geriye kalmak, fazla bulunmak. art * Yry durumunda bulunan bir asker birli in gvenli ini sa lamak iin arkadan gelmek zere b rak lan k ta, dmdar. * Gemi bir sanat veya edebiyat r n srdren (sanat , hareket). art l k * Art n n grevi. * Art d nce. * Gzde iris ile billr cismin aras ndaki bo luk.

arter

* Atardamar. * Trafi i yo un olan ana yol. * Atardamar bozuklu u. * Topra burgu ile delinerek a lan ve suyu ykse e f k ran kuyu.

arterit artezyen

artezyen kuyusu * Artezyen. art * Toplama i leminde + i aretinin ad , zait. * S f rdan byk, nnde art i areti bulunan (say ), eksi kar t , pozitif. art say * Kendisinden nce + i areti bulunan, s f rdan byk say , pozitif say . art u art k * Elektrikli zmlemede, s v ya bat r l p ak m n gemesini a layan, metal ulardan art ykl olan , anot. * ildikten, yenildikten veya kullan ld ktan sonra geriye kalan. * Kalan veya artan blm. * Bir ey harcand ktan sonra onun artan blm. * Daha ok, daha fazla. * Bundan byle, sonra, daha, yeter.

art k de er * inin, i gcnn kar l olarak, denen de erin zerinde retti i ve i verenin, kar l n demeksizin sahip oldu u ek de er. art k emek * inin, ek sre iinde harcad ve sonucunda art k de er yaratt , kar l denmeyen emek. art k gn * Art k y llarda ubat ay na eklenen, drt y lda bir gelen 29. gn. art k y l art klama * Drt y lda bir gelen 366 gnlk y l, seneikebire. * Art klamak i i.

art klamak * Yemekte art k b rakmak. art m * Artma, art , o alma. art ml art n art r lma * Pi ince i ti i iin miktar artm gibi grnen, arta an. * Katyon. * Art r lmak i i.

art r lmak * Art rmak i ine konu olmak, o alt lmak, tezyit edilmek. art r m * Bir eyi idareli harcayarak onun bir blmn art rma i i, tasarruf. * Mzayedede art rma.

art rma

* Art rmak i i. * Al c lar aras ndaki yar maya dayanan ve en yksek fiyat srene mal n verilmesiyle biten yntem, mzayede. art rmak * Artmas n sa lamak, o altmak. * Bir mal ba ka al c lar n verdi i fiyattan daha yksek bir fiyatla almak istemek. * Tutumlu davran p biriktirmek, tasarruf etmek. * Herhangi bir davran ta ileri gitmek. * Artmak i i veya biimi, artma, art m, o al . artist * Gzel sanatlardan birini meslek edinen kimse, sanat , sanatkr. * E lence yerlerinde gsteri yapan kimse. * boylu poslu, gzel ve al ml (kimse). * Artiste benzer biimde, artist gibi. * Gzel sanatlar n gerektirdi i niteli e uygun, sanatl . * Artistin grevi. * Artist olma durumu. artma * Artmak i i. artmak artmak * Byk heybe. * Eskisinden daha ok o almak. * Gere ince harcand ktan sonra bir miktar geri kalmak. * De eri ykselmek, fazlala mak. * Eklem romatizmas . * Genellikle ekil bozucu, iltihaps z, sre en eklem hastal . * Artt rmak i i. * Art rmak i i yap lmak. * Ykseltmek.

art

artist gibi artiste artistik artistlik

artrit artroz artt rma artt rmak

aruz

* Hecelerin uzunluk ve k sal k, kapal l k veya a kl k de erlerine gre trl ses kal plar ndan olu an Divan Edebiyat naz m ls. arya * Operalarda solistlerden birinin orkestra e li inde syledi i, genellikle kendi iinde btnl olan para.

Aryanizm * IV. yzy lda Arius adl bir papaz n kurdu u ve Hristiyan inan n n tersine olarak sa'n n tanr l n inkr eden mezhep. arz * Sunma. * (byk bir makama) Anlatma, bildirme. * En, geni lik. * Yer, yeryz. arz dairesi * Bkz. enlem dairesi. arz derecesi * Bkz. enlem. arz etmek * sunmak. * sayg ile bildirmek. arz odas * Mevkii olan insanlar n, halkla gr t oda. arz talep kanunu * Belirli bir piyasada sunu ve talep dengesini dzenli tutma sistemi. arz ve talep * reticinin piyasaya mal karmas ve tketicinin piyasadan mal ekmesi olaylar , sunu ve istem. arzan arziyat arzu * stek, dilek. * Heves. arzu duymak * birine veya bir eye kar istek duymak. arzu etmek * yrekten istemek. arzuhl * Dileke, istida. * Enine olan. * Yer bilimi, jeoloji.

arz arz

arzuhl gibi (veya kadar) * bir mektubun ok uzun oldu unu anlatmak iin sylenir.

arzuhlci

* Para ile dileke, mektup vb. yazan kimse.

arzuhlcilik * Arzuhl yazma i i. arzulama * Arzulamak i i. arzulamak * stek duymak, zlemek, istemek. arzulu * stekli, hevesli.

arzusu kalmak * iste i yerine gelmemek, hevesini alamamak. As * Arsenik'in k saltmas . as as * Kak m. * skambil k tlar nda birli. * Bir i te ba ta gelen (kimse veya ey). * Ast s fat n n k salt lm ; eklendi i kelimenin daha a a derecelisini anlatan yeni kelimeler tretmeye yarar. * Herhangi bir l biriminin blnd e it paralardan her biri. * Ara yn. asa * Baz lkelerde, hkmdarlar n, mare allerin, din adamlar n n g sembol olarak, trenlerde ta d klar bir tr a a veya metalden de nek. * Eskiden ihtiyarlar n baston yerine kulland klar uzun sopa. asab * Sinirli. * Sinirle ilgili, sinirsel. asable me * Asable mek i i. asable mek * K zmak, fkelenmek, sinirlilik belirtileri gstermek, sinirlenmek. asablik asabiye * Asab olma durumu. * Sinir hastal klar ile ilgili hekimlik kolu. * Sinir hastal klar ile ilgili hastahane blm. * Sinir hastal klar uzman .

asas kat as yn

asabiyeci

asabiyet asal

* Sinirlilik, asab yap l olma. * Ba l ca, temel niteli inde olan, esas.

asal gazlar * Atomlar n n d elektron halkalar tamam yla veya geici olarak elektrona doymu olan gazlar (helyum, neon, argon, kripton, ksenon), soy gazlar. asal say (lar) * Blenlerinin kmesi iki elemanl olan elemanlardan biri 1, br say n n kendisi olan do al say (lar). asalak parazit. * Bir canl n n iinde veya zerinde srekli veya geici olarak, onun zarar na ya ayan ba ka canl , tufeyli, * Ba kalar n n s rt ndan geinen (kimse), ekti.

asalak bilimi * Asalaklar n yap s n , ya ay n , konak yla ili kisini ve yapt hastal klarla bu hastal klara kar giri ilecek sava konu alan bilim dal , parazitoloji. asalakla ma * Asalakla mak durumu. asalakla mak * Asalak duruma gelmek. asalakl k asalet * Asalak olan n durumu. * Soyluluk. * Bir grevi yklenmi olan, o grevin sahibi olan kimse, asillik, vekillik kar t . * Yaz da veya szde baya sz ve deyim bulunmamas durumu. * Bir grevde temelli olarak, as l olarak, vekleten kar t . * Kendi ad na hareket ederek.

asaleten

asaleten atama * Srekli grev yapmak zere bir greve atama. asamble asansr ara. * nsanlar veya ykleri bir yap n n bir kat ndan tekine veya yksek yerlere kar p indiren elektrikle i ler * Kurul.

asansr bo lu u * Binalarda asansrn i lemesi iin b rak lan bo luk. asansrc * Asansrn bak m ve onar m n yapan kimse. * Otel ve hastahane gibi byk kurulu larda asansrn dzenli al mas n sa layan kimse. asap asar * Sinirler. * Yap lar, eserler.

asar atika asayi

* Eski yap lar, eski eserler. * Bir yerin dzen ve gvenlik iinde bulunmas durumu, dzenlilik, gvenlik.

asayi berkemal * Gvenli in yerinde oldu unu anlat r. asba kan * kinci ba kan. asbest * Tremolitin bozulmas ndan olu an lifli, k r lmadan bklebilen ve ate te niteli i de i meyen bir mineral, ta pamu u, kaya lifi. asbest yn * Asbestin i lenerek yn biimine sokulmu u. aselbent * Hekimlikte ve koku yap m nda kullan lan, aselbent a ac n n kabuklar izilerek elde edilen bir reine. * Bu reinenin elde edildi i a a (Styrax officinalis). * E zamanl olmayan, ba lama ve bitme anlar ba ka olan (olaylar); senkron, e zaman kar t , yad n kurun. * l kullanmadan, yaln z s yard m ile ayg t ve pansuman gereleri gibi eyleri mikropsuzla t rma i i. * Her trl mikroptan ar nm . ases * Gece bekisi. * Osmanl mparatorlu unda yenieri oca n n kald r lmas ndan nceki gvenlik grevlisi.

asenkron asepsi aseptik

asesba * Yenieri oca ndaki asker grevinin yan s ra, ba ehrin dzenini korumakla da ykml olan 28. ortan n orbac ba s na verilen ad. asetat asetatl asetik * Asetik asidin tuzu veya esteri, saydam. * Birle imine asetat kar t r lm . * Sirkeyle ilgili, sirkeyle ayn zellikleri ta yan.

asetik asit * Sirkeye tad n ve zelliklerinden biro unu veren asit. asetilen aseton asfalt * Renksiz, sar msak kokulu, gl ve beyaz bir k vererek yanan hidrokarbonlu bir gaz. * Birok organik maddeyi eritmekte kullan lan uucu, kolayca alev al r, eter kokusunda bir s v . * Siyah renkte ekilsiz bir cins bitm. * Ana maddesi katran olan ve yollar n kaplanmas nda kullan lan kar m.

* Asfaltlanm . asfaltit * Petroln ayr mas ile olu an ve oklukta tortul kayalar n gzeneklerinde bulunan do al bitm. asfaltlama * Asfaltlamak i i. asfaltlamak * Asfaltla kaplamak. asfaltlanma * Asfaltlanmak i i. asfaltlanmak * Asfalt dklmek, asfaltla kaplanmak. asgar m terek * Herkes taraf ndan kabul edilen nokta, zerinde anla maya var lan husus, uyu ulan konu, ortak payda. asgar * En az, en a a , en az ndan, en d k. * Minimum.

asgar cret * ilere bir al ma gn kar l olarak denen ve i inin g da, konut giyim, sa l k, ula m ve kltr gibi ihtiyalar n gnn fiyatlar zerinden en az dzeyde kar lamaya yetecek cret. ashap * Sahipler. * Hz. Muhammed'in meclislerinde ve konu malar nda bulunanlar, sahabeler. * Asmak i i.

as

-as / -esi * Fiilden s fat yapan ek. as da olmak (veya as da kalmak) * bir i e son verilmeyip ylece b rak lm olmak veya kalmak. as k * Somurtkan. * As l .

as k suratl * Ho nutsuzlu unu, k zg nl n yzne sert bir anlam vererek belirten" fkeli grn l yz olan. as l * Bir eyin kendisi, rnek, kopya kar t . * Kk, kken, kaynak. * Gereklik, esas, hakikat. * Soy, nesep. * Gerek. * Bir eyin temelini olu turan, ana. * Aran lan nitelikleri en ok kendinde toplam olan. * (a's l) Ba l ca, ba ta gelen, gerek olarak.

as l nsha * Bir yazma eserin veya belgenin kopyalar n n dayand zgn biimi. as l say lar

* S ra veya le tirme eki almam yal n say lar. as l vurgu * Kelimenin asl ndaki vurgu. as lanma * As lanmak i i, intifa.

as lanmak * Bir eyden yarar sa lamak, intifa etmek. as l as l * As lmak i i veya biimi. as ll as lma as lmak * Bir kkene dayanan, kkenli. * As lmak i i. * Asmak i i yap lmak veya asmak i ine konu olmak. * Bir yere tutunup sarkmak. * Tutup ekmek. * Bir ey isterken kar s ndakini tedirgin edecek derecede ileri gitmek stelemek, srar etmek. * H zla eline almak. * Boynuna ip geirip salland r larak ldrlmek, idam edilmek. * Kar cinsin ilgisini ekmek iin arp c davran larda bulunmak. * Israrla zerine gitmek, sonuna kadar mcadele etmek. * As lm olan.

as lm adam * Salepgillerden, iekleri as lm bir insana benzeyen ve kklerinden salep kar lan bir bitki. as ls z as lt * Do ru olmayan, temelsiz, dayanaks z, kksz (haber). * znemeyen madde parac klar n n dibe kmeden bir s v ortamda kalm durumu, sspansiyon. * Byle bir s v kar m , sspansiyon. * Asma i i.

as m

as m tak m * Kad nlar n tak nd klar ss e yas . as nt * Bir i i hemen yapmay p bekleterek geri b rakma, tehir, tavik. * Birini tedirgin edecek kadar zerine d me. * S rna an, tebelle olan kimse.

as nt olmak * tebelle olmak, s rna mak. as p kesmek * (genellikle i ba nda bulunan bir kimse iin) yasay i neyerek sert davranmak. as r * Yzy l.

* a . as rlarca * Yzlerce y l. as rl k asi * Yzy ll k. * Ba kald ran, isyan eden. * Hay rs z, dik ba l . * Un, et ve bamya ile yap lan bir Arap yeme i.

aside

asidimetre * Asitler. asil * Soylu. * Yksek duygu ile yap lan. * Bir grevde temelli olan, vekil kar t . asile me * Asile mek i i.

asile mek * Kar gelmek, ba kald rmak, isyan etmek. asilik * Asi olma durumu, isyan etme, isyankrl k.

asilik etmek * kar gelmek, ba kald rmak. asillik * Asil olma durumu, asalet. * Soylu olma durumu, soyluluk. * Soylu.

asilzade

asilzadelik * Soyluluk. asimetri asimetrik * Simetrisi olmayan, bak ms zl k. * Simetrik olmayan, bak ms z.

asimilsyon * Benzer hle getirme, kendine benzetme, kendine uydurma, zmleme. * Benze me. asimile asimptot * Bir e riye giderek yakla an, ama sonuna kadar uzat lsa bile yakla t hlde e riyi kesmeyen do ru; sonu maz. * Bu sz "benze mek", "kendine uydurmak" anlam nda "asimile etmek" biiminde kullan l r.

asistan

* Yard mc . * Ara t rma grevlisi.

asistanl k * Asistan, ara t rma grevlisi olma durumu asistan n grevi. asit * Turnusoln mavi rengini k rm z ya evirmek zelli inde olan ve birle imindeki hidrojenin yerine maden alarak tuz olu turan hidrojenli birle ik, ham z. asit alkol asit borik * Bkz. borik asit. asit fenik asitler ask askarit * Ba rsak solucan . asker * Erden mare ale kadar orduda grevli bulunan herkes. * Askerlik grevi veya devi. * Ordunun yaln z er rtbesinde olan blm. * Topluluk dzenine sayg s olan, disiplinli. * Yurdun korunmas yolunda iyi dv mesini ba aran. * Bkz. fenol. * Bir asidin zelli ini, konsantrasyon derecesini lmeye yarayan cihaz, asidimetre. * Bkz. askl . * Ayn zamanda asit ve alkol gruplar n ieren birle iklere verilen ad.

asker karmak * (bir devlet) belli kanunlara ba l olarak asker toplamak. * k y lara ve en ok d man k y lar na asker indirme. asker gibi * disiplinli, dzgn. asker kaa * Askerlik devini yapmamak iin asker oca ndan ayr lan veya oraya gitmekten kaan kimse. asker oca * Askerlik devinin yap ld k la, ordugh, tahkimli blge, gemi, tersane gibi hizmet yerlerine verilen ad. asker olmak * askerlik devine ba lamak. asker tay n * Erlere verilen az k. askerce askerci * Asker yanl s . askercilik * Askere yak r biimde.

* Askerci olma durumu. * Bir tr ocuk oyunu. askere al nmak * askerlik devini yapmak iin er e itim merkezine gnderilmek. askere a r lmak * askerlik devini yapmak iin ubece istenmek. askere gitmek * askerlik devini yapmak iin orduya kat lmak. asker * Askerlikle ilgili, askere zg.

asker ambargo * Bir lkeyi cezaland rmak amac yla asker alanda yapt r m uygulama. asker ata e * Bir ulusun yabanc lkelerdeki eliliklerinde grevli asker uzman. asker inzibat * Asker birlikler aras nda dzeni, disiplini, kanunlar yrtmekle grevli s n f ve bu s n ftan olan asker. asker kaput * Askerlerin giydi i kal n kuma tan stlk. asker r tiye * Asker ortaokul. askerle me * Askerle mek i i. askerle mek * Bir yer askerlikle ili kili duruma gelmek, askerlik niteli i kazanmak. askerle tirme * Askerle tirmek i i. askerle tirmek * Asker ynetimine geirmek; (bir eye) askerlik niteli i kazand rmak. askeriye * Askerlik. askerlik * Asker olma durumu; askerlik devi ordu hizmeti.

askerlik dairesi * Yurtta lar askere alma i leriyle grevli olan askerlik ubelerinin ba l bulunduklar blge dairesi. askerlik etmek * askerlik yapmak. askerlik hizmeti * Orduda belirli bir srede yap lan yurt devi. askerlik yapmak * kanunlara gre yurtta lar n ykml olduklar ordu devinde bulunmak. askerlik yoklamas * Askerlik ubelerine kay tl kimselerin belirli zamanlarda yap lan durum yoklamas .

ask

* zerine herhangi bir ey asmaya yarar nesne. * Pantolon veya giysilerin d mesini nlemek iin omuzdan a r lan ba . * Art rma, eksiltme gibi resm i ilnlar n n ilgili daire duvar nda belli bir zaman sresince as l durmas . * Hastahanelerde k r k kol veya bacaklar n as larak tutturuldu u ara. * ay, kahve ta maya yarar kahveci tepsisi, fener. * Saklanmak iin tavana as lm dizi veya hevenk. * Yeni yap lan yap lar n at s na, ev sahibi taraf ndan usta iin veya d n arabalar na d n sahibi taraf ndan arabac iin arma an olarak as lan kuma . * Gelinin oturaca yerin stne as lan ssler. * Kad nlar n kulland alt n dizisi veya zincirli mcevherat. * D nlerde geline yak nlar taraf ndan tak lan hediye. * pek bce inin kozas n sarmas iin yan na konulan al rp . * Saz airleri aras nda yap lan deyi yar nda stn gelene verilmek iin duvara as lan kuma , tabanca gibi dl. ask da b rakmak * sonuca vard rmamak. ask da kalmak * (bir i ) bir engel dolay s yla sonuca varamamak. ask l ask l k * Avc lar n s rtlar na takt klar ask tak m . * As l p saklanacak sebze, meyve. * Vestiyer. ask nt * Ba kalar n n s rt ndan geinen. * Kar cinsi rahats z eden kimse. * Ask s olan.

ask ya almak * alt bo al p deste i kalmayan yap y dikmelerle bo lukta tutarak y k lmaktan kurtarmak. * oturmu veya batm bir gemiyi yzdrmek iin ba ka teknelere asarak kald rmak. * bir i i zaman nda yapmay p belirsiz bir zamana b rakmak, savsaklamak. ask ya karmak (veya kar lmak) * evlenecek kimselerin durumunu nfus kay tlar n n bulundu u yerde ask yoluyla iln etmek. ask ya kmak * ipek bce i koza sarmak zere dallara kmak. askl * Sporlar ask denen torbalar iinde olu an (mantar). askospor asla Aslan aslan * Kedigillerden, erkekleri yeleli, y rt c , Afrika'da ya ayan, uzunlu u 160 cm, kuyru u 70 cm ve ucu pskll, ok koyu sar renkli gl bir memeli tr, arslan. * Grbz ve yi it adam. * Askl mantarlar n sporuna verilen ad. * Hibir zaman, hibir biimde. * Zodyak zerinde, Yenge ile Ba ak burlar aras nda yer alan burcun ad , Zodyak.

aslan a z * Havuz kenarlar na konulan ve a z ndan su akan aslan biiminde ss ta . aslan gibi * boylu boslu, gl ve yak kl . * sa l yerinde.

aslan kesilmek * aslan gibi gl ve cesur duruma gelmek. aslan pay * Hak edilenden daha ok al nan pay. aslan st * Rak . aslan yata ndan belli olur * bir kimsenin oturdu u yerin durumu, onun ki ili ini belli eder, uygun bir durumda olmas gerekir. aslan yrekli * ok yi it, hibir eyden korkmayan. aslana z * S raca otugillerden, trl renkte, gzel, kokusuz iekleri olan bir bitki. aslanca * Aslana yak r yolda, aslan gibi, yi ite. aslangiller * Kedi cinsinden olan btn et oburlar iine alan hayvan familyas . aslan m! * genler, delikanl lar iin kullan lan bir seslenme sz.

aslan n a z nda * elde edilmesi ok g. aslankula * Bir sap zerinde dizili sar veya k rm z iekli otsu bir bitki. aslankuyru u * Ball babagillerden, eskiden hekimlikte terletici olarak kullan lan bir bitki, yer p rasas (Leonurus). aslanl k * Yi itlik, cesaretlilik.

aslanpenesi * Glgillerden, sar , beyaz iekli bir yaban bitki (Alchemilla). * irpene. aslen * Kk veya soy bak m ndan.

asl astar * i yz, gerek ekli. asl astar * Esas , do rulu u, geerlili i. asl astar (veya asl asl ) olmamak * yalan, as ls z olmak.

asl kmak * gerek oldu u anla lmak, gerek oldu u ortaya kmak. asl fasl yok * yalan, uydurma. asl nesli asl k * K s r olan (kad n veya di i hayvan). asl * Temel olarak al nan, esas olan. * Soyu sopu.

asl d nce * Ana fikir. asl maa * Devlet dairelerinde al an memurlara verilen ayl n, ykselmeye temel olan her a amas . asl nsha * Bir yaz n n o alt lmas na rneklik eden ilk nsha. asliye asma * Temel, esas. * Asmak i i. * As lm , as l . * Asmagillerden, dallar ardak zerine yay lan bitkilere genel olarak verilen ad. * Belirli bir tr zm veren bitki (Vitis).

asma

asma bahe * Ayak ve kemerler zerine kurulan teraslardan yap lm bahe. asma b y * Asma dallar n n evresine tutunmas na yarayan ye il uzant lar, slk. asma biti * E kanatl lardan, asmalara zarar veren, sar ms renkte bir bcek, filoksera (Phylloxera vestatrix). asma kaba * Kabakgillerden srngen veya sar lgan, mevsimlik bir kabak tr (Lageneria vulgaris). * Bu trn ince uzun, sebze olarak kullan lan rn. asma kat * Yap larda genellikle tabanla birinci kat aras na yap lan, bas k tavanl , alt bo kat.

asma kilit * Kilitlenecek eyin stndeki halkalara geirilip kapat lacak biimde yap lm kilit. asma kpr * ki ba ndaki ayaklardan ba ka dayana olmayan, o unlukla uzun ve yksek kpr. asma merdiven * Yukar ucundan bir yere as larak kullan lan ip merdiven. asma yapra

* Zeytinya l ve etli dolma yapmakta kullan lan krpe asma yapra . asmagiller * ki eneklilerden, belli ba l tr asma olan bitki familyas . asmak * Bir eyi a a ya sarkacak biimde bir yere ili tirip sark tmak. * zerine tak nmak, ku anmak. * Bir kimseyi bo az ndan ip geirip sark tarak ldrmek, idam etmek. * Gitmek zorunda olunan bir yere zrsz gitmemek veya grevi olan bir i i zrsz yapmamak. * Asmas olan. * Asma iin ayr lm yer veya toprak. asmolen asonans * Pi mi toprak, cruf ve beton kar m ndan yap lan kiri , putrel nervrler aras na konulan delikli tu la.

asmal asmal k

* Yar m kafiye, her dizenin sonunda gelen, ayn aksan veren nlnn ondan sonra veya nce gelen nsz hi dikkate almadan tekrarlama eklinde uyak. asorti asortik asosyal * Sosyal olmayan. asparagas * Uydurma, gerek olmayan, gerekmi gibi gsteren haber. aspidistra * Zambakgillerden, genellikle saks da yeti tirilen, yapraklar do rudan do ruya topraktan kan bir ss bitkisi. aspiratr aspirin * A r kesici ve ate d rc olarak kullan lan beyaz renkli, ek imt rak il. aspur * Yalanc safran. * Havadaki duman, toz vb. yabanc maddeleri emerek d ar atan cihaz, emme. * (daha ok giyimde) Birbirine uygun, birbirini tutar renk ve yap da olan. * (daha ok giyimde) Birbirine uygun, birbirini tutar renk ve yap da olan.

asr saadet * Hz. Muhammed'in ya ad zaman. asr asrle me * a c lla ma, a da la ma. asrle mek * a c lla mak, a da la mak. asrlik * a c ll k. * Modern, a c l.

assai assolist ast

* Birlikte kullan ld terimin anlam na a r l k kazand r r: Adagio assai ok yava , ok a r. * Bir mzik program nda daha ok en son olarak sahneye kan, alan nda tan nm ve ok nl olan sanat . * Alt. * Birinin buyru u alt nda olan grevli, madun. * (birine gre) Rtbe veya k demce kk olan asker. * Giyecek, perde, anta, ayakkab gibi eylerde, kuma n veya derinin i taraf na geirilen ince kat. * S va veya boyadan nce vurulan kat. * Gemicilikte bir eyi sa lamla t rmak iin kullan lan bez, halat, a a vb.

astar

astar boyas * Boyac l kta as l boyadan nce srlen, kiri kapatmak ve srlecek boyan n dayan kl l n art rmak iin kullan lan boya. * zerine resim yap lacak bezin veya duvar n ya l boyay emmesi iin, resim yap lmadan nce srlen boya. astar kaplama * Kontratablalarda kr a ac n biim de i tirmesini nlemek amac yla iki yzne yap t r lan kaplama kat . astar srmek (veya vurmak, ekmek) * astar boyas ile boyamak. astar yznden pahal olmak * bir i in ayr nt lar na harcan lan para veya emek, elde edilen sonucun de erini a mak, masrafl olmak. astarlama * Astarlamak i i. astarlamak * Astar geirmek. * Boyac l kta, astar vurmak, astar srmek. astarlanma * Astarlanmak i i. astarlanmak * Astar geirilmek. astarlatma * Astarlatmak i i. astarlatmak * Astar yapt rmak veya geirtmek. astarl * Astar geirilmi , astarlanm . astarl zarf * yzne ince bir k t geirilmi zarf. astarl k astarya * Astar olmaya elveri li (kuma vb.). * Bir gemiye ykleme veya bo altma iin tan nan sre.

astas m astat

* ncllerinden biri nceki tas m n varg s durumunda olan bir ek tas m.

* Atom numaras 85 olan, bizmutun alfa nlar yla bombard man sonucu elde edilen yapay element. K saltmas At. astatin * Astat.

aste men * Orduda en kk rtbeli subay. aste menlik * Aste men rtbesi veya aste menin grevi. ast ast k, kesti i kestik * ac mas z, ok sert veya istedi i gibi davranan kimseler iin kullan l r. ast m ast ml * Ast m olan, ast m hastal na tutulmu olan. ast rma ast rmak astigmat * Ast rmak i i. * Asmak i ini yapt rmak. * Net grmeyen, astigmatizme tutulmu (gz). * Bron lar n daralmas ndan ileri gelen nefes darl .

astigmatizm * Gzn saydam tabakas nda meridyenlerin e itsizli i yznden net grememe durumu. astragan * Karakul kuzusunun k v rc k ve parlak postu. * Bu posttan yap lm olan. * Gk fizi i. * Y ld z fal yla u ra an kimse, mneccim. * Y ld z falc l , mneccimlik.

astrofizik astrolog astroloji

astronom * Astronomi bilgini, gk bilimci. astronomi * Gk bilimi, felekiyat. astronomik * Gk bilimiyle ilgili olan. * A r ok yksek. astronomik fiyat * ok yksek fiyat.

astronomik rakam * nsana a k nl k verecek derecede byk rakam. astronot * Uzay adam .

astronotluk * Uzay adam olma durumu veya uzay adam n n grevi. astropikal * Tropikal blgelere yak n, fakat daha yksek bir enlemde olan. astsubay * Silhl Kuvvetler yasas na gre astsubay okullar nda yeti erek Silhl Kuvvetlere kat lan astsubay avu tan astsubay k demli ba avu a kadar rtbesi olan asker. astsubay ba avu * Astsubayl n be inci basama . astsubay avu * Astsubayl n ilk basama . astsubay k demli ba avu * Astsubayl n alt nc ve son basama . astsubay k demli avu * Astsubayl n ikinci basama . astsubay k demli stavu * Astsubayl n drdnc basama . astsubay stavu * Astsubayl n nc basama . astsubayl k * Astsubay olma durumu veya astsubay n grevi. asude * Sessiz, rahat, sakin. asudelik asuman Asurca Asyal * Asya'da ya ayan kimse. * Asya'ya zg olan, Asya ile ilgili (olan). Asyal l k * Asyal olma durumu. a * Pi irilerek haz rlanan yemek. * Huzur iinde olma, mutluluk. * Gk, gkyz. * Sam dilleri ailesine giren ve Milttan nceki dnemlerde n Asya'da kullan lm olan l bir dil.

a dam * Baz blgelerde yemek pi irilen yer, mutfak.

a erme a ermek a evi

* A ermek durumu. * hamilelikte baz yiyeceklere kar a r d knlk gstermek, ok arzulamak veya nefret etmek, tiksinmek. * Para ile yemek yenilen yer, a , lokanta. * Yoksullara paras z yemek yedirilen veya da t lan yer, a hane. * D n ve benzeri toplant larda, verilecek yemekleri haz rlamak iin geici olarak mutfak gibi kullan lan * Tekkelerde yemek pi irilen yer.

yer.

a oca * Yemek pi irilip yoksullara da t lan yer. a ta nca kepeye paha olmaz * s k k zamanlarda nemsiz eylerin de eri oktur. a yermek * Bkz. a ermek. a a * Bir eyin alt blm. * Bir yere gre daha alak yerde bulunan. * E imli bir yerin daha alak olan yeri. * Niteli i d k, kt, ad. * Baya , ad. * Daha kk, daha az; de er ynnden daha az. * A a ya, yere do ru.

a a (falan) yukar * bir kimsenin ad n n dilden d rmedi ini, onun pek gzde oldu unu anlat r. * bir hizmette ok kullan lan ki ice, yak nma olarak kullan l r. a a almak * devirmek, y kmak. a a bitkiler * Su yosunlar , mantarlar ve kara yosunlar gibi su d nda fazla boy atmayan damars z bitkiler. a a d mek * dzeyi, miktar , niteli i alalmak. a a grmek * kk grmek, be enmemek, hor grmek. a a kal r yeri (veya yan ) yok * nitelikleri bak m ndan ba kalar yla kar la t r ld nda eksi i olmayan, denk olan. a a kalmamak * herhangi bir nitelik bak m ndan ondan geri olmamak. a a kurtarmaz * bundan daha ucuza olmaz. * daha a a bir durumu kendine ly k grmez. a a mahalle * Yksek bir yerle im blgesine gre alakta kalan yer, yerle im blgesi. * Genel ev.

a a tkrsem sakal m, yukar tkrsem b y m * iki kar t ve ayn derecede sak ncal durum kar s nda karar verme zorlu unu anlat r. a a yukar * Tama yak n, yakla k olarak. a a yukar (yrmek) * bir ba tan bir ba a (yrmek). a a dan almak * sert konu an bir kimseye yumu ak bir dil kullanmak, alttan almak. a a lama * A a lamak i i. a a lamak * De erinden d k gstermek. * Kltc davran larda bulunmak, hor grmek. a a lanma * A a lanmak durumu. a a lanmak * A a duruma d rlmek. a a la ma * A a duruma d me, mezellet. a a la mak * A a l k duruma d mek. a a latma * A a latmak i i. a a latmak * A a lamak i ine u ratmak, tenzil etmek. a a l yukar l * A a s ve yukar s olan; a a s yukar s birlikte. a a l k * A a olma durumu, adilik. * Niteli i d k, ad.

a a l k duygusu * Ki inin gereklere uyan veya uymayan sebeplerle, benli ini yetersiz ve kk grmesi. a a l k kompleksi * Kendini oldu undan yetersiz, yeteneksiz ve gsz grme duygusu. a a sama * A a samak i i. a a samak * Bir kimseyi veya bir eyi a a l k ve de ersiz gstermek, hafife almak, hafifsemek, tezyif etmek. a a s a ama * A a taraftaki. * nem veya de er bak m ndan gitgide ykselen bir s ra basamaklar n her biri, rtbe, mertebe, paye. * Var lmas istenen bir amaca do ru geilmesi gerekli dnemlerden her biri, evre, basamak, merhale.

a ama s ras * nem ve de er bak m ndan gitgide ykselen basamaklar dizisi, hiyerar i. * Otoritenin en geni lde en st mertebede olarak de i ik nem s ralar aras nda kat ve kesin bir biimde da ld toplumsal te kiltlan biimi, hiyerar i. a amal * A amas olan, kademeli. a ar * Ondal k. * Tar m rnlerinden al nan onda bir nisbetindeki vergiler. * Ondal k. * Yemek pi iren kimse, ah . * Yemek pi irip satan kimse. * Yemek yenilen dkkn, a evi, lokanta.

a ar a

a baltas * Kemikli et kesmeye yarar kk balta. a ba * Birka a n n birlikte al t yerde bulunanlar n ba . * Bir lokanta veya evde yemek pi irmekle grevli kimse. a ba l k * A ba olma durumu, a ba n n grevi. a l k * A olma durumu veya a n n grevi. * Yemek pi irme zanaat veya bilgisi. * Onluklar. * A evi. * Mutfak. a * Organizmada belli birtak m hastal klara kar ba kl k sa lamak iin vcuda verilen, o hastal n mikrobuyla haz rlanm eriyik. * Bir a ac n dal veya gvdesi zerine, ayn familyan n daha iyi bir trnden al nan dal, gz, tomurcuk gibi paralar kayna t rma i i veya bylece eklenen para. * Bu eriyi in uygulanmas . * A l (kimse veya bitki). a boyal * A boyas renginde boyanm . a boyas * ine kar an demir hidroksit miktar na gre pas sar s , k z l veya koyu esmer renk alm gevrek kil. * Koyuca k rm z , kiremit rengi. a k d * A olanlara verilen resm belge. a olmak * a yap lmak.

a erat a hane

a ta

* Ta durumundaki a boyas .

a vurmak * ba kl k veya tedavi amac yla vcuda a vermek, a yapmak. a c a c l k * A c n n yapt i . a Ba dad sorulmaz * bir eye ok istekli olan kimsenin, o eyi elde etmedeki zorluklar hie sayd n anlat r. a cuk oturmak * i i ok olumlu bir biim almak. kesilmek * tutku hline getirmek. n gz krdr * kendisini a ka kapt ran kimse, sevgilisinin kusurlar n grmedi i gibi, evresinde olup bitenlerle de ilgilenmez. a k * Bald r kemi i ile eklemle erek bile in belli ba l oynak merkezini olu turan, ayak bile inde bulunan kk kemiklerden biri. * Yap at lar nda, uzun mertek, a rma. k * Bir kimseye veya bir eye kar a r sevgi ve ba l l k duyan, vurgun, tutkun (kimse). * Halk iinde yeti en, deyi lerini sazla syleyen, szl iir gelene ine ba l halk airi. * Sevi en bir iftten kad na oranla genellikle erke e verilen ad. * Dalg n, kalender (kimse). * Ahbap, arkada gibi bir seslenme. * A yapan kimse.

a k atmak * yar etmek, yar mak. a k atmak (veya a k oynamak) * a k kemi iyle oyun oynamak. a k kemi i * A k. k olmak * sevmek, tutulmak. kane * a yara r biimde (olan). kl k kl s kta * k olan n durumu. * ok seveni, d kn. * Birbirleriyle sevi en erkek ve kad ndan her biri.

kta l k * Kar l kl sevi me, mua aka. kta l k etmek * kar l kl sevi mek. a lama * A lamak i i. * Yeni a lanm a a. * So u a s cak, s ca a so uk su katma. * Bu yolla elde edilmi . * Bitkilerin a yoluyla retilmesi, ilkah. * A lanm (a a). a lamak * Organizmada ba kl k yaratmak veya yerle mi bir hastal a kar koyabilmek iin haz rlanm bir a y vcuda vermek, a yapmak. * Elde edilmesi istenilen herhangi bir a ac n bir paras n ana zerine kayna t rarak retmek. * Ba kas na hastal k geirmek. * Birtak m d nce veya duygular ba kas na benimsetmek, telkin etmek, etkilemek. * So u a s cak, s ca a so uk su katmak. a lanma * A lanmak i i. a lanmak * A lamak i ine konu olmak. a latma a latmak a l * Herhangi bir hastal a kar a lanm olan (kimse). * Kendisine a yap lm (bitki). a lma * A lmak durumu. a lmak a m * A mak i ine konu olmak. * Erkek hayvan n di isiyle iftle mesi. * A latmak i i. * A lamak i ini yapt rmak.

a nd rma * A nd rmak i i. a nd rmak * A nmak i ine u ratmak. * Dokundu u cisimleri eriterek a nmas na yol amak. * (bir yere) Pek ok gidip gelmek. a n m * A nmak i i. * Erozyon. * A nmak i i.

a nma

* Yer kabu unu olu turan kayalar n, ba ta akarsular olmak zere trl d etmenlerle y prat l p, yerinden kopar lmalar veya eritilmeleri, itikal, erozyon. a nmak * Birbirine srtnerek incelmek. * Eskimek, y pranmak. * k nt lar silinmek, dzle mek. * A nm yer. * On say s . * Bir din tren s ras nda veya cemaatle namaz k l nd ktan sonra Kur'an'dan okunan on ayetlik blm.

a nt a r

a ramento * alma, a rma. a r * Al lan veya dayan labilen dereceden ok daha fazla, ta k n. * Bir eye gere inden ok fazla ba lanan, nem veren, mfrit. * Bir eyin gere inden ok olan . * tede, tesinde. * Gere inden fazla, ok. a r bellem * Belleme yetisinin ola anst bir durumda geli mi olmas . a r besi * Ola anst nicelikte yemek yeme veya yedirme.

a r doyma * Belli s cakl ktaki bir s v iinde, eriyebildi i kadar eriyen bir maddenin, s cakl n d mesine kar n bir s n ra kadar erimi olarak kalmas durumu. a r duyu * Herhangi bir duyu organ yla ve zellikle dokunma duyusuyla sa lanan her tr uyarana kar ola an d bir duyarl k gsterme durumu. a r erime * Erime noktas ndan daha a a bir s derecesine d mesine ra men birtak m artlar alt nda bir s v n n kat la mamas durumu. a r gitmek * ly ka rmak, usand rmak. a r ta r * ok a r , fazla miktarda. a r u a r c l k a r l k a r lma * A r lmak i i. a r lmak * Politika alan nda sa veya sol gr lerin en ate li ve y k c kanad . * Beklenenin stnde a r davranma e ilimi. * A r olma durumu.

* A rmak i ine konu olmak. a r nt * A r lm olan ( ey). a rma * A rmak i i. * Ba kalar n n yaz lar ndan blmler, m sralar al p kendininmi gibi gsterme veya ba kalar n n konular n benimseyip de i ik biimde anlatma, intihal. * A r lm . * Yap at lar nda uzun mertek, a k. * Kk kazan, kova, bakra. a rma kay * Bir ark dndrmek iin kasnaktan kasna a geirilen ku ak biimindeki kay ember. a rmac l k * Ba kas na ait olan bir eyi izinsiz alma. * Bir yazar n ba ka bir yazar n eserinden konu veya biim almas . a rmak * Yksek veya geilmesi g bir yerin stnden te yan na geirmek. * al p gtrmek. * Tehlike iinde bulunan bir eyi acele ka rmak. * Ba kas n n eserinden paralar al p kendininmi gibi gstermek.

a rmasyon * alma, a rma. a rt a rtma a rtmak * A rma i i. * A rtmak i i. * A rmak i ini yapt rmak. * A rmak. * Herhangi bir hastal a kar a lanmam olan (kimse). * Kendisine a yap lmam (bitki). * Siper, kuytu yer. * A lacak yer. * Da geidi. * A k, apa k, belli, meydanda olan.

a s z

a t

a ikr

a ikr etmek * a klamak, belli etmek. a ikr olmak * belli olmak, ortaya kmak, belirginle mek. a ikre a ina * A ka, belli ederek, saklamadan. * Bildik, dost, arkada , tan d k.

* Bilinen, tan d k olan. a inal k * Birbirini bilme, tan ma, tan kl k. * Tan kl gsterir davran . a inal k gstermek * ilgilenmek, tan d n belli etmek. a iret a iyan * Oymak. * Ku yuvas . * Ev, oturulan yer, mesken. * A r sevgi ve ba l l k duygusu, sevi.

a k

a k etmek * h zla vurmak. a k olmay nca me k olmaz * gl bir istek olmay nca hibir ey elde edilemez. a k olsun * "Aferin" sznden daha gl olarak bir davran n, bir tutumun ok be enildi ini bildirir. * Be enilmeyecek bir davran , bir tutum kar s nda k nama, sitem bildirir. * Dervi ler aras nda selm sz olarak kullan l r. a k yapmak * cinsel ili kide bulunmak, sevi mek. a ka d mek * k olmak. a ka gelmek * bir eyi yapmak iin byk bir istek duymak, co mak, co kunluk gstermek. a k n * Belli bir sreyi a m , tesine gemi . * Benzerlerinden stn. * ok, fazla.

a k nc l k * Birey ve evrenseli birle tirmeye al an ahlk nitelikli Amerikan felsefesi. a lama a lamak * Bkz. A lamak. a l k * A yapmak iin haz rlanan ve saklanan eyler. * Dvldkten sonra savrularak temizlenen ve kurutulan bu day. * S ras gelince kullan lmak iin saklanan yemeklik eyler, zahire. * A mak i i. a mak * Bkz. A lama.

a ma

* Yksek, uzak veya geilmesi g bir yerin te yan na gemek. * (sre) Gemek, bitmek, sona ermek. * (erkek hayvan) Di isiyle iftle mek. * Grnmeden kamak. a na * A ina.

a na fi ne * Gizli dost. * Gizli dostluk. a oz * Ah ap gemilerin omurgalar n n uzunlu unca ve iki yan nda borda kaplamalar n n en dar yzn yerle tirmek iin a lan keskin, sivri k eli yuva. a t rma a t rmak a ure * Bu day, nohut gibi taneleri, kuru yemi leri ekerle kaynatarak yap lan bir tr tatl . a ure ay * Muharrem ay . a ure gn * A urenin pi irildi i Muharrem ay n n onuncu gn. a urelik * A ure yapmada kullan lan. * A ure da tmaya yarayan ssl kap. * Oynak, a k sa k kad n, kokot. * A fte olma durumu. At at * Astatin'in k saltmas . * Atgillerden, binme, yk ekme veya ta ma gibi hizmetlerde kullan lan memeli hayvan. * Satranta, her ynde siyahtan beyaza ve beyazdan siyaha bir hane atlayarak L biiminde hareket eden ta . * simden isim treten ek (Arapa okluk eki): gidi -at, gelir-at vb. * A t rmak i i. * A mak i ini yapt rmak.

a fte a ftelik

-at

at anas * Bkz. atlar anas . at ba (beraber) gitmek * e it durumda olmak. at binenin (veya i bilenin), k l ku anan n * her ey, onu gere i gibi kullanmas n bilene yak r. at binicisine gre ki ner * insanlar n, ba lar nda bulunan ki inin etkisi alt nda kalarak, onun tutumuna gre davrand klar n anlat r.

at cambaz * At al p satan kimse. * Sirklerde veya e lence yerlerinde, at stnde hnerlerini gsteren kimse. at al nd ktan sonra ah r n kap s n kapamak * i i ten getikten sonra nlem almaya kalk mak. at evirmek * geri dndrmek. at donu at gibi * vcudu iri yar olan (kad n). at gzl * Atlar n ko um tak m nda, gz hizas nda bulunan korumal k. * evresinde olup bitenleri iyi alg layamama, de erlendirememe, sabit fikirlilik. at h rs z gibi * k l k k yafeti ve tutumu gven vermeyen (adam). at izi it izine kar mak * iyiyi ktden ay ramayacak kadar bir kar kl k ortaya kmak. at kestanesi * At kestanesigillerden, 15 ile 30 m ykseklikte, geni yaprakl , iekleri kokulu bir a a (Aesculus hippocastanum). * Bu a ac n kestaneye benzeyen yemi i. at kestanesigiller * ki eneklilerden, rne i at kestanesi olan bir bitki familyas . at ko turacak kadar * pek geni . at ko turmak * ok geni , alabildi ine rahat hareket edilebilecek yer ve ortam yaratmak, veya bulmak. at meydan * at ko ular n n yap ld meydan. at meydan * At veya at arabalar ko ular n n yap ld yer. at nal kadar * (ni an, madalya, elmas, plka gibi g se tak lan eyler iin) pek byk. at olur, meydan olmaz (bulunmaz), meydan olur (bulunur), at olmaz (bulunmaz) * gerekli artlar her zaman bir arada bulunmaz. at oynatmak * atla hner gstermek. * yar mak. * bildi i ve istedi i gibi davranmak. at pazar nda e ek osurtmuyoruz! * syleneni dinlemeyene sylenen bir uyarma sz. at sine i * At n tynn rengi.

* ift kanatl lardan, uzunlu u 8 mm kadar olan, kanatlar byk ve kt, at, s r ve domuzlar n bacak ve kuyruk aralar nda ya ayan, eklem bacakl bir sinek tr (Hippobosca equina). at var, meydan yok * yapacak g var, ama kullanma imkn yok. ata * Baba. * Dedelerden ve byk babalardan her biri. ata et, ite ot vermek * bir i i ters yapmak. atabek atabey * Bkz. atabey.

* Eski Trk devletlerinde, zellikle Seluklularda ehzadelerin e itimi veya ba ms z olarak bir eyaletin ynetimi ile grevli vezir. atac l k * Uzaklarda bulunan ve birok ku aktan beri grnmeyen birtak m zelliklerin yeni bir ku akta birden ortaya kmas , ataya ekme, atavizm. atadan babadan grmek * gelenek hlinde eskiden beri bilmek, yapmak, uygulamak. ataerki ataerkil * Ataerki temeline dayanan, peder ah, patriarkal. atak * D ncesizce her i e at lan, cr'etkr. * Geveze, yalanc . * At l m, ak n. * Sald r , sald r , hcum, hamle. * Soyda temel olarak babay alan ve ailede ocuklar baba soyuna mal eden topluluk dzeni, peder ahlik.

atak

atak yapmak * ak n yapmak, at l m yapmak. atakl k atalet * Atak olan n durumu veya ataka i , davran , cr'et. * Tembellik. * sizlik, i siz kalma, i lemezlik. * Ataya yak r davran , babal k. * Atamak i i, tayin. atamak ataman * Birini bir greve getirmek, tayin etmek. * Eskiden Rus Kazaklar n ba bu una verilen unvan.

atal k atama

atanma

* Bir greve getirilme, tayin edilme.

atanma yapmak * tayin etmek. atanmak * Bir greve getirilmek, tayin edilmek.

ataraksiya * Hibir heyecan veya zihin etkisiyle uyar lmayan ruh dinginli i, ac ya oldu u kadar k vanca kar da ilgisizlik. atardamar * Kalbin sa kar nc ndan akci erlere, sol kar nc ndan vcudun di er blmlerine kan ta yan damar, iryan. atari atarkanal atasz * Bilgisayarlarda basit programlarla dzenlenmi bir oyun tr. * Spermay idrar yoluna salan iki kanal.

* Uzun deneme ve gzlemlere dayan larak sylenmi ve halka mal olmu sz, darb mesel: Aya n yorgan na gre uzat. Atsan at lmaz, satsan sat lmaz vb. ata ata e * Bir elili e ba l uzman, elilik uzman . ata elik * Ata e olma durumu veya makam . * Ata enin grev yapt yer. * Tutacak.

Atatrk * Atatrklk yanl s olan (kimse), Kemalist. Atatrklk * Atatrk'n d nce ve uygulamalar ndan kaynaklanan; Trk Devleti'nin ba ms zl k ve btnl n, mill egemenli i, ki i zgrl n, a da olmay amalayan; akla, bilime ve gere e dayanan, evrensel a rl kl , gelece e ynelik, birbiri ile uyumlu amalar, uygulamalar ve ilkeler btn. * Bu ilkeye ba l l k. atavik * Atac l kla ilgili. atavizm atbal at at l k * Soy at yeti tiricili inde yap lan at ko ular , at sergileri gibi al malar. ate * Atac l k. * Su ayg r . * Soy at yeti tiricisi.

* Ateist. atefleksiyon * Dl yata n n biiminin bozulmas . ateh * Bunama, bunakl k, ihtiyarl k yznden al k duruma gelme.

ateh getirmek * bunamak. ateist ateizm * Tanr tan mazl k. atelye aterina ate * Bkz. atlye. * Gm bal . * Yan c cisimlerin tutu mas yla beliren s ve k, od. * Tutu mu olan cisim. * Is tma veya pi irme iin kullan lan yer veya ara. * Patlay c silhlar n at lmas . * Vcut s s . * Co kunluk. * Tehlike, felket. * Byk znt, ac . * K rm z , alev renginde olan. * fke, h rs, h n. * Tanr tan maz.

ate amak * ate li silhla mermi atmaya ba lamak. ate almak * yanmak, tutu mak. * (ate li silh) patlamak. * tel lanmak, fkelenmek, heyecanlanmak, co mak, acele davranmak, acele etmek. ate almaya m geldin? * u rad yerden hemen gitmeye kalkan kimseye sitem olarak sylenir. ate bacay (veya saa ) sarmak * bir olay, nne geilemez, tehlikeli bir durum almak. ate bal * Sardalye. ate basmak * k zarmak, s k l p ba na kan yrmek. ate bce i * K n kanatl lardan, karanl kta ldama zelli i olan bcek (Lampyris noctiluca). ate bcekleri * K n kanatl lardan, rne i ate bce i olan bcekler tak m . ate kmak

* Bkz. yang n kmak. ate ie i * Ball babagillerden, ate k rm z s renginde iekler aan bir ss bitkisi (Salvia splendens). ate d t yeri yakar * bir ac y onu ekenden ba kas tam anlayamaz veya ayn lde zlemez. ate etmek * ate li silhlarla mermi atmak. ate gecesi * Hristiyanlarda 24 Hazirana rastlayan Yahya yortusunun, meydanlarda ate yakmak, bu ate in stnden atlamak ve evresinde oynamak yolu ile kutlanan bir nceki gecesi. ate gemisi * Eski a larda d man gemilerini yakmak iin zel bir biimde yap lm , ii yak c maddelerle dolu gemi. ate gibi * ok s cak. * zeki, al kan ve becerikli. * k pk rm z . ate gibi yanmak * ate i ykselmek. ate hatt * Sava ta en ilerideki birliklerin ellerindeki silhlarla ate aabilecekleri hat. ate kay * Ate bal avlamak iin kullan lan ve iinde ate yak lan kay k. * Yang n sndrmede kullan lan tulumbay ta mak iin kullan lan byk ve geni kay k. ate kesilmek * ok k zg n davran larda bulunmak, ate pskrmek. * (sonradan) ok al kan, hareketli ve becerikli olmak. ate kesmek * ate li silhlarla yap lan at a son vermek. ate k rm z s * Yanan ate in rengi. ate olmayan yerden duman kmaz * kk de olsa birtak m belirtilerin nemli olaylara i aret oldu unu anlat r. ate olsa cirmi kadar yer yakar * hasm n pek nemsenmedi ini anlat r. ate pahas * ok pahal . ate paras * Ate in bir blm. * ok canl , hareketli, becerikli, al kan. * ok yaramaz (ocuk). ate pskrmek * iddetli, fkeli konu mak. * ok fkeli olmak. ate samak

* ok k zmak, ok fkelenmek. ate tu las * Ocak, soba gibi yerlerde kullan lan, ate e dayan kl tu la. ate vermek * tutu turmak. ate ya d rmak * ate li silhlarla aral ks z mermi atmak. * evresindekilere a r szler sylemek. ate ! ate baz * ate etmek iin verilen komut. * Osmanl larda enlikler iin donanma fi eklerini haz rlayan kimse. * Ate le hner gsteren oyuncu. * Fabrika, vapur, lokomotif gibi ate le i leyen yerlerde ocaklara kmr at p ate in srekli yanmas n sa layan

ate i kimse. ate ilik

* Ate inin i i.

ate e atmak * bile bile ok tehlikeli bir i e giri mek. ate e dayan kl * a r s dan zarar grmeyen. ate e tutmak * az s tmak. * zerine ate li silhla mermi atmak. ate e vermek * ate iine sokmak. * bir yeri kasten yakmak, kundak sokmak. * a r tel a ve s k nt ya d rmek. * bir lkeyi sava a sokarak veya karga a ve kar kl k yaratarak s k nt ve y k ma u ratmak. ate e vurmak * bir yeme i pi mek zere oca a koymak. ate e vursa duman vermez * pek cimri olanlar iin sylenir. ate i ba na vurmak * ok fkelenmek, sinirlenmek, co mak. ate i kmak (veya ykselmek) * (hasta iin) vcut s s ola andan ok artmak. ate i d mek * (hasta iin) ate i gemek veya azalmak. ate i uyand rmak * snmek zere olan ate i canland rmak. ate in * Ate li, co kun.

ate ine (veya nr na) yanmak * bir kimse yznden zarara u ramak. ate ini almak * yksek vcut s s n d rmek. * derece ile ate i lmek. * ac y , yanmay azaltmak. ate kes * Sava an iki kuvvetin kar l kl olarak sava durdurmas , b rak ma, mtareke.

ate le barut bir yerde durmaz * biri k z, biri erkek iki gencin bir yerde yaln z ba lar na kalmalar n n sak ncal oldu unu anlatmak iin sylenir. ate le oynamak * pek tehlikeli bir i le u ra mak. ate leme * Ate lemek i i.

ate lemek * Tutu turmak, yakmak. * Top, tfek gibi patlay c maddeleri patlatmak. * K k rtmak, heveslendirmek. ate lendirme * Ate lendirmek i i. ate lendirmek * Co turmak, k k rtmak, iddetlendirmek. ate lenme * Ate lenmek i i. ate lenmek * Ate lemek i ine konu olmak. * Vcut s s artmak. * Co mak, k z mak, iddetlenmek. ate ler iinde * (hasta) ok ate li bir durumda. ate letme * Ate letmek i i. ate letmek * Ate lemek i ini yapt rmak. ate leyici * Ate leme niteli i olan. * Patlay c maddeleri ate lemekte kullan lan cihaz. ate li * Ate i olan. * Co kun, co turucu, co kulu. * Cinsel istekleri gl olan. ate li ate li * Yo un ve heyecanl bir biimde, hararetli hararetli.

ate li silh * Patlay c madde arac ile mermi atan top, tfek gibi silh. ate lik ate lilik * Ate li olma durumu. ate perest * Ate e tapan. ate ten gmlek * ac , znt veren, dayan lmaz, s k nt l durum. atfen atfetme * Atfetmek i i, isnat. atfetmek * Bir i i veya bir sz bir kimseye mal etmek, yklemek, isnat etmek. * Yneltmek, evirmek. * Atlar , e ekleri ve zebralar iine alan, tek parmakl memeliler familyas . * Mal ederek, ykleyerek. * Ate yak lan veya konulan yer.

atgiller

at alan skdar' geti * f rsat n ka r l p art k yap lacak bir ey kalmad n anlat r. at c * yi ni an alan, att n vuran kimse. * Yalanc , as ls z eyler uydurup syleyen. * At c olma durumu. * Baz ate li silhlar kullanarak yap lan spor. * Yalanc l k, uydurmac l k. * Yneltme, evirme. * li kili bulma. * yilik, ba , kayra, ltuf, ihsan, inayet. * Kar l k beklemeden gsterilen sevgi. * St veya yo urt alkamaya yarar kk yay k. * At lm , at lan.

at c l k

at f

at fet

at k at k

at k k t * K t, i leme srecinden veya kullan mdan sonra arta kalan ve k t veya karton retiminde ve k t hamuru yap m nda tekrar kullan lan k t veya karton paralar . at k su * Evlerde, i yerlerinde kullan mdan dolay kirlenen ve bina d na sevkedilen pis su. at l

* Tembel. * siz, aylak. * Etkisiz, i e yaramaz. * Bkz. sreduran. at lgan * ekinip korkmadan kendini tehlike veya glklere atan. * Giri ken.

at lganl k * At lgan olma durumu. at l m * leri at lma, at lma i i. * H zla ilerleme, hamle, savlet. * Herhangi bir konuda ilerleme abas , hamle. * Say kazanmak amac yla yap lan at l , hcum. * Durumunu geli tirme gc gsteren, at l m yapan, hamleci. at l at lma at lmak * At lmak i i veya biimi, at lma. * At lmak i i. * Atmak i ine konu olmak. * Sald rmak, hcum etmek. * Bir eye do ru birden gitmek, birden bir davran ta bulunmak. * Bir i e giri mek, ba lamak. * Patlamak. * Atmak i i. * At lan bir eyin gidebildi i uzakl k. at mc * Pamu u, yn yay veya tokmak gibi bir arala kabartma, ditme i ini yapan kimse, halla. at mc l k at ml k * At mc n n i i, hallal k. * Silh doldurmaya yetecek veya en az bir at m yapabilecek barut miktar . * Konu acak, yazacak sz veya bilgi.

at l mc

at m

at n lm arpadan olsun * ok sevilen bir ey yap l rken veya sevilen bir yiyecek yenilirken sonu kt de olsa katlan laca n anlat r. at n sa lam kaz a ba lamak * e e ini sa lam kaz a ba lamak. at p (veya atmak) tutmak * bir kimse veya bir ey iin kt konu mak. * abartmal konu mak. at * Atmak i i veya biimi. * Bir silh n mermisini amaca ula t rmak iin gereken i ve bilgi. * (kalp, nab z iin) Vuru , arp .

at yeri at ma

* Silh atma al t rmalar yap lan yer, poligon. * At mak i i. * Saz airlerinin deyi le tart malar . * A z kavgas etmek. * Kendisine darg n olan bir kimseye bar km gibi sz sylemek. * Saz airleri, belli bir ayak zerine birbirlerini kk d rmek amac yla kar l kl deyi sylemek. * At t rmak i i.

at mak

at t rma

at t rma yeri * Ayakst yemek yenilen yer. at t rmak * Acele olarak yemek veya imek. * (ya mur veya kar) Serpi tirmek. at t rmal k * At t rmaya yarayan. ati * Gelecek. atik atik atik tetik atiklik * abukluk, eviklik. atk * So u a kar omuzlara, ba a, s rta veya boyna al nan rt. * Baz kad n ayakkab lar nda ve ocuk patiklerinde aya n stnden geen, yandan iliklenen ince uzun para. * Byk yaba. * Kap ve pencerelerin yap m nda st tarafa konan a a, ta veya beton destek, st e ik. * Dokuma tezghlar nda mekikle enine at lan iplik, arga. * Dokumac l kta mekikle enine at lan iplik kuma n en ipli i. * Atk lamak i i. * abuk davranan, evik. * Eski, eski zamanla ilgili. * abuk hareket edebilen, evik.

atk iplik atk lama

atk lamak * Dokuma tezghlar nda mekikle atk atmak, argalamak. atk l * Atk s olan.

atkuyru u

* Atkuyru ugillerden, kk sap mrl olan, daha ok nemli yerlerde yeti en ve il olarak kullan lan bir bitki (Equisetum arvense). * Gen k zlar n salar n ba lar n n arkas na toplayarak u blmn kald r p serbest b rakt klar sa biimi. atkuyru ugiller * E relti otugillerden, rne i atkuyru u olan bir bitki familyas . atla arpay dv trmek (veya dala t rmak) * fesat kar t rmak, ara bozanl k etmek. atlad geti Gen Osman! * bir i in bitti ini veya tehlikenin atlat ld n anlat r. atlama * Atlamak i i. * Belirli bir yerden gerilip h z alarak yap lan s rama ile vcudu yerden kesip daha uzak bir yere kondurma veya belli bir ykseklikten a rma. * Bu biimde en uza a atlamak veya en ykse i a mak amac yla yar lan atletizm dal . atlama beygiri * Yksekli i 1.70'e ayarlanabilen ve atlamalar iin kullan lan beden e itimi arac . atlama tahtas * Daha iyi bir duruma gemek iin ara olarak kullan lan yer veya kimse. atlama ta * Suyu geerken zerine bas p atlamak iin konulan byk ta , atlang . atlama ta yapmak * daha iyi bir yere gemek iin bir durumu veya bir kimseyi ara olarak kullanmak. atlamak * Bir engeli s rayarak veya f rlayarak a mak. * Yksek bir yerden alak bir yere, ayakst gelecek biimde kendini b rakmak. * Binmek. * (bas nda) Haberi zaman nda verememek veya di er gazetelerden renmek. * Okuma, yaz yazma, say sayma gibi i lerde baz blmleri b rak p gemek. * S n f okumadan gemek. * Yan lmak, aldanmak. * kmak, inmek. * ocuklar n atlama oyunu.

atlamba

atland rma * Atland rmak i i. atland rmak * Ata bindirmek veya binecek at vermek. atlang * Suyu geerken zerine bas p atlamak iin konulan byk ta , atlama ta . atlan lma * Atlan lmak i i.

atlan lmak * Atlanmak. atlanma * Atlanmak i i.

atlanmak atlanmak

* Ata binmek veya at edinmek. * Atlamak i i yap lmak.

atlar anas * ri yar , erkeksi kad n. atlar nallan rken kurba alar ayak uzatmaz * kkler byklerin yan nda hadlerini bilmelidir. atlar tepi ir, arada e ekler ezilir * byklerin at mas ndan kkler zarar grr. atlas atlas * Dnyan n, bir lkenin, bir blgenin fiziksel ve siyas co rafyas ile ekonomi, tarih gibi konularda toplu bilgi vermek iin bir araya getirilmi co rafya haritalar derlemesi. * Bir konuyu a klamak iin haz rlanm resim veya levhalardan olu mu kitap. atlas ie i * Uzun ve sark k yaprakl , parlak k rm z iekler aan kakts. atlas ie igiller * Kaktsgiller. atlas kemi i * Boyun omurlar n n stten birincisi. atlat lma * Atlat lmak i i. * Yz parlak, s k dokunmu bir tr ipekli kuma .

atlat lmak * Atlatmak i i yap lmak veya bu i e konu olmak. atlatma * Atlatmak i i. atlatmak * Atlamak i ini yapt rmak. * Kt bir durumu gei tirmek. * Savmak. * Savsaklamak. * Aldatmak. * (bas nda) Ba ka ilgililerden nce bir haberin yay mlanmas n sa lamak.

atlaya z playa * atlayarak. * istekle, isteyerek. atlet * Atletizmle u ra an kimse.

atlet fanils * Kolsuz erkek fanils . atletik * Atletleri ilgilendiren. * Vcudu geli mi , biimli, atlet gibi.

atletizm

* Beden gcn, evikli i, yetenekleri geli tirmeye yarayan ko u, atlama, a rl k kald rma ve atma gibi, tek ba na yap lan vcut al malar . atl * At olan. * Ata binmi kimse, svari. * Binek at kullanan asker veya asker s n f .

atl kar nca * ri bir kar nca tr (Ponera grandis). atl kovalarcas na * gereksiz yere acele ederek. atl spor * At zerinde yap lan btn sporlar n genel ad .

atl kar nca * Yere dikilmi bir eksen erevesinde dndrlen ask lara tak l oyuncak atlar, uaklar vb.den olu an bir e lence arac . atma * Atmak i i.

atma Recep, din karde iyiz * sylediklerin hep yalan (veya abartma), fark nday z. atmaca * Kartalgillerden, ava al t r labilen kk bir y rt c ku (Accipiter nisus). * Sapan. * Bir cismi bir yne do ru f rlatmak. * Bir eyi yere do ru b rakmak. * (bir kimseyi) Uzakla t rmak, gndermek, ilgisini kesmek. * Koymak. * Yerle tirmek, bir kenara koymak. * Uzatmak. * Bir yerden ba ka bir yere ta mak. * (sille, tokat, k l ) Vurmak. * (top, tfek gibi silhlar iin) Patlatmak. * (kur un, glle, ok gibi eyleri) Hedefe iletmek. * (zaman bildiren tmlelerle) Geri b rakmak. * rtmek. * (yap lm kt bir i i birine) Yklemek. * Szle sata mak. * Kovmak, d ar ya karmak, ilgisini kesip uzakla t rmak. * stenilmeyen bir eyi kendi mal olmaktan karmak. * Kullan lmas gelenek hline gelmi bir eyi kullanmaktan vazgemek. * karmak, d ar ya vermek. * Patlay c maddelerle havaya uurup y kmak. * Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak. * ki imek. * Bilmeden, kestirerek sylemek. * Yalan veya abartmal sz sylemek. * atlamak, y rt lmak veya yap k oldu u yerden ayr lmak. * (kalp, nab z gibi kan dola m ile ilgili organlar iin) Vurmak, arpmak. * (s k nt dolay s yla) Giyilen bir eyi karmak. * Yaz l veya banda al nm bir metinden baz blmleri karmak. * De erini eksiltmek.

atmak

* (renk iin) Solmak. * Sylemek. * Gndermek, yollamak. * Hayk rmak, ba rmak. * Etkisi kaybolmak, al mak, b rakmak. * Gtrmek, sahiplenmek. atmasyon * Uydurma, palavra. atmasyoncu * Uydurmac , palavrac (kimse). atmasyonculuk * Atmasyoncu olma durumu. atm k atmosfer * Erkeklerin cinsel organ ndan salg lanan madde, er suyu, bel, meni, sperma.

* Yeri veya herhangi bir gk cismini saran gaz tabakas , gaz yuvar . * Hava yuvar . * inde ya an lan ve etkisinde kal nan ortam, hava. * Bas n birimi olarak kullan lan, 150 C de deniz yzeyinde, 76 cm uzunlu unda ve taban l cm 2 olan c va stununun a rl (l kg 33 gr). atmosfer bas nc * Atmosferin yeryznde bulunan her cisim zerine yapt bas n. atmosferik * Atmosferle ilgili, cevv. atol atom parac k. * Mercanlar n bir araya toplanmas ile olu mu , halka biiminde adac k, mercan ada. * Birka tr birle ince e itli kimyasal birle ikleri (moleklleri), bir tek tr ise bir kimyasal geyi olu turan * (eski Yunan filozoflar na gre) Gere in son, art k blnemez, bozulamaz diye tasarlanan temel geleri.

atom a rl * Herhangi bir atomun 16 say s ile gsterilen oksijen atomuna gre a rl . atom bombas * Atom ekirdeklerinin paralanmas sonucu enerji olu mas temeline dayanan bomba. atom a * Atom enerjisinin insanl n hizmetine girdi i a . atom ekirde i * Atomun ekim kuvvetinin etkisiyle, evresinde elektronlar dola an, proton ve ntronlardan olu an pozitif elektron ykl merkez blm. atom enerjisi * Atom ekirdeklerinin paralanmas ndan veya hafif atomlar n kayna mas ndan olu an byk enerji. atom numaras * Bir atom ekirde inin iinde bulunan protonlar n say s . atom reaktr * Nkleer paralanma sonucu olu an enerjiyi kontrol etmekte kullan lan dzen.

atom santrali * Atomdan yararlanarak enerji elde eden fabrika. atom say s * Bir atom ekirde inin ierisinde bulunan protonlar n say s . atomal * Atomlarla ilgili olan. atomcu * Atomculuk yanl s (kimse). * Atomla ilgili.

atomculuk * Evrenin, blnmez paralar n kmelenmesinden olu tu unu ileri sren reti. atomik atonal atlye * Zanaat lar n veya resim, heykel sanatlar yla u ra anlar n al t yer, i lik. atlye resmi * Bir i in ayr nt lar n gsteren ve atlyede yap m s ras nda kullan lan 1/1 ldeki teknik resim. atraksiyon * Gazino gibi yerlerde yap lan, m terileri oyalay c , e lendirici, ilgi ekici gsteri. atropin * Gzelavrat otundan kar l p hekimlikte kullan lan zehirli bir il. * Atomla ilgili olan. * Yeni bir bestecilik r na gre, ton ve makam temeline ba l kalmadan olu turulan (beste).

atsan at lmaz, satsan sat lmaz * i e yaramad veya s k nt verdi i hlde vazgeilemeyen eyler ve kimseler iin sylenir. attan inip e e e binmek * bulundu u nemli grevden daha a a bir greve al nmak. attar * Bkz. aktar.

att t rnak kadar olamamak * bir kimsenin sz edilenden daha de ersiz oldu unu anlatmak iin kullan l r. att rma * Att rmak i i. att rmak Au aut gemesi. av * Atmak i ini yapt rmak. * Alt n' n k saltmas . * Top oyunlar nda topun kar tak m oyuncular n n vuru uyla oyun alan n n veya kale izgisinin arkas na

* Karada, denizde, glde veya akarsularda evcil olmayan hayvanlar vurma veya yakalama i i. * Bir hayvan n bir ba ka hayvan yemek iin yakalamas .

* Bu yollarla yakalanan hayvan. * Tuza a d rlen, kendisinden yararlan lan kimse. -av / -ev * Fiilden isim treten ek: s na-v, gr-ev, d-ev, i le-v, tre-v vb.

av avlanm , tav tavlanm * olan olmu , i i ten gemi , art k yapacak bir ey yok. av dnemi * Av hayvanlar n n avlanmas veya bu amala kullan lan av aralar n n kullan lmas n n serbest oldu u y l n belirli blm. av kpe i * Taz , kopoy, za ar gibi ava yard mc l k etmeye al t r lm kpek. av ku u * Avlan lan ku .

av mevsimi * Av dnemi. av yasa * Y l n av dnemi d nda kalan zamanda konulan yasak. ava kmak * avlanmak iin gitmek. avadanc * Eski Osmanl saray nda bir s n f hademe. avadanl k * Bir i i yapmak, bir arac onarmak iin kullan lan alet tak m . aval * Ticar senetlerde, demeden sorumlu olanlar n dememesi hlinde nc bir ki inin alacakl lara senet bedelini deyece ine ili kin verdi i gvence. aval * Safl sersemlik derecesine varan (kimse). aval aval avam * Aptal bir biimde, aptal aptal. * Halk n a a tabakas . * Halk. * Kolayl kla kand r labilen veya aldat labilen, aptal, bn. * Avanak gibi, avana a uygun d en biimde.

avanak avanaka

avanakl k * Avanak olma durumu, avanaka davran . avanakl k etmek * aptall k etmek, avanak gibi davranmak. avangart * nc.

avans

* Alaca na say lmak zere nceden yap lan deme, ndelik, pe inat.

avans almak * ndelik almak. avans ekmek * ndelik ekmek. avans vermek * ndelik vermek. avanta * Bir kimsenin, emek vermeden sa lad kazan.

avantac * karc , bele i, bedavac . avantac l k * karc l k, bele ilik, bedavac l k. avantadan * bedavadan, bele ten. avantaj * stnlk sa layan ey, yarar, kr.

avantajl * Yarar sa layan, yararl (durum veya ey). avantajs z * Yarar sa lamayan, yarars z. avantr * Serven, macera. avantriyer * Servene at lan, macerac . Avar * Kuzeydo u Kafkasya'da Da stan Federe Cumhuriyeti'nde ya ayan halk. * III. - VI. yzy llar aras nda Mo olistan'da VI. - IX. yzy llar aras nda Orta Avrupa'da ya am halk. * Bir geminin ba ka bir gemiden veya k y dan a lmas . * K y ya dayan larak sandal n a lmas iin krekilere verilen komut. * e yaramaz, kt. * zerinde dnd ve kendisini ta yan milden ba ms z olarak al an mekanizma.

avara

avara

avara kasnak i lemek (veya dnmek) * hibir i e yaramadan bo una. avaraya almak * o blmn al mas n durdurmak. Avarca * Avarlar n kulland dil. avare

* siz, i siz gsz, ba bo , ba bo luk, aylak. avare dola mak * i siz, i siz gsz, ba bo , aylak dola mak. avare etmek * bir kimseyi i inden al koymak. avare olmak * i siz gsz dola mak. avarele me * Avarele mek durumu. avarele mek * Aylakl k etmek. avarelik avar z * sizlik, ba bo luk, aylakl k. * Kazalar, bellar. * Engebeler, engeller, tmsekler, yzey biimleri. * Osmanl larda nceleri yaln z ola anst durumlarda, sonralar ise srekli olarak halktan toplanan vergi. * Bir deniz yolculu unda geminin veya yknn grd zarar. * e itli sebeplerle dayan kl l n ve esnekli ini kaybetmi yapa ve yn. * Yksek ses, nara.

avarya

avaz

avaz avaz (ba rmak) * var gcyle ba rmak. avaz kt kadar * ok yksek sesle. avc * Avlanmay seven veya av kendine i edinen kimse. * Avc lara zg olan. * Ba ka hayvanlar yakalamakta usta olan (hayvan). * Bir eyi byk bir istekle izleyen ve bulup ortaya karan, tan tan kimse. avc eri * Piyade mangas nda her ere verilen ad.

avc hatt * Sava ta d mana do ru da larak n safta ilerleyen asker toplulu u. avc otu * D n ie igillerden, kokusuz, parlak zehirli bir bitki (Adonis). avc ua * D man uaklar n d rmek iin kullan lan uak. avc l k * Avc olma durumu veya i i.

avc l k etmek * avlanma ile u ra mak.

avcu ka nmak * halk inan na gre eline bir yerden para geece i anla lmak. avcuna saymak * pe in olarak demek. avcunu yalamak * umdu unu ele geirememek. avcunun ii gibi bilmek * (bir yeri, bir eyi) ok iyi ve ayr nt l olarak bilmek. avcunun iinde tutmak * ona istedi ini yapt racak gte olmak. avcunun iine almak * bir kimseyi bask ve etkisi alt na almak. avdet * Dn , geri gelme. avdet etmek * dnmek, geri gelmek. avdet avene averaj * Ortalama. * Say fark . avg n * Duvarda suyun gemesi iin b rak lan delik veya st kapal su yolu. avisto avize * denmesi gereken polielere yaz lan ve "grld nde" anlam na gelen bir terim. * Tavana as lan, amdanl , lmbal , billr, cam veya metal ssl ayd nlatma arac . * (genellikle Musevler iin) slm dinine dnm olan. * Yardak lar.

avize a ac * Zambakgillerden, Amerika'dan dnyan n her yan na yay lm olan, avize biiminde sark k, iri ve beyaz iekli bir ss a ac (Yucca glosiosa). avlak avlama * Avlamak i i. * Voleybolda kar oyuncular n bo b rakt ve yeti emeyece i yere topu yava a indirip say alma. avlamak * Bir av diri veya l olarak ele geirmek. * Tuza a d rmek, kurnazl kla kand rmak. avlanma * Avlanmak i i. avlanmak * Av ok olan yer, av yeri.

* Avlamak i ine konu olmak. * Ava gitmek, ava kmak, av iin dola mak. avlatma avlatmak * Avlanmak i ini yapt rmak. avlu avokado avrat * Bir yap n n veya yap grubunun ortas nda kalan st a k, duvarla evrili alan. * Amerikan armudu (Persea americana). * Kad n. * Kar , e . * Avlatmak i ini yapt rma.

avrat pazar * Cariyelerin sat ld pazar. * Kad nlar n teberi satt klar pazar yeri. avret * Ut yeri.

Avrupa kay n * Avrupa'da yeti en bir kay n tr. Avrupa * Avrupal lara vergi, Avrupal lara benzer, Avrupal lar gibi.

Avrupal * Avrupa'da ya ayan, Avrupa halk ndan olan kimse. * Avrupa'ya zg olan, Avrupa ile ilgili (olan). Avrupal la ma * Avrupal la mak. Avrupal la mak * Avrupal lar n d nce, davran ve ya ant lar n benimsemek. Avrupal l k * a da olma, d nce ve davran ta bat llerinde bulunma. Av ar avu * Bkz. Af ar. * Elin i taraf . * Elin yar yumulmu durumu. * Yar yumulmu elin alaca miktar.

avu (veya el) amak * dilenmek, para istemek, yard m istemek. avu avu * Her defas nda bir avu. * (para iin) Bol bol, pek ok. * Avulayarak. avu dolusu

* (para iin) Pek ok. avu ii * Elin parmak dipleri ile bilek aras ndaki i blm. avu ii kadar * pek kk, dar (yer). avulama * Avulamak i i.

avulamak * Avula kavramak, avula almak. avukat * Hak ve yasa i lerinde isteyenlere yol gstermeyi, mahkemelerde, devlet dairelerinde ba kalar n n hakk n aramay , korumay meslek edinen ve bunun iin yasan n gerektirdi i artlar ta yan kimse. * Gerekmedi i hlde ba kas n n savunmas n stlenen kimse. avukat tutmak * adl i lemleri gere ince yerine getirmek iin bir avukata vekletname verip onu grevli k lmak. avukatl k * Avukat mesle i. * Avukat n yapt i . * Gereksiz, bo savunma. avun * Ac n n hafiflemesi veya unutulmas , avuntu, teselli.

avundurma * Avundurmak i i. avundurmak * Oyalanmas n sa lamak. * Ac s n hafifletmek, ac s n unutturmak, teselli etmek. avunma avunmak * Avunmak i i, teselli. * Bir eyle u ra arak ac s n unutmak, s k nt lardan uzakla mak, teselli bulmak, mteselli olmak. * Oyalanmak; yetinmek. * (hayvan) Gebe kalmak. * nsan avutan ey, teselli.

avuntu

avurdu avurduna gemek * ok zay flamak. avurt * Yana n a z bo lu u hizas na gelen blm.

avurt satmak (veya avurt zavurt etmek) * beceremeyece i eyleri becerebilecekmi gibi konu mak. * korkutucu byk szler sylemek. avurt i irmek * yana n i taraf ndaki bo lu u su veya havayla doldurup i kin duruma getirmek. avurt nsz

* Dil ucunun n dama a veya art dama a arpmas ndan olu an ve dilin yanlar ndan akan ses: Dil, bel, el, dal, bal, al kelimelerindeki l nsz gibi. avurtlama * Avurtlamak i i. avurtlamak * Bylenmek. * al m satmak, yksekten atmak. avurtlar kmek (veya avurtlar birbirine gemek) * ok zay flad yznden belli olmak. avurtlu * al m satan, yksekten atan.

Avustralya kara tavu u * Seregillerden, erke inin kuyru u lir biiminde ve ok ssl bir Avustralya ku u (Maenura superba). Avustralyal * Avustralya kkenli olan (kimse). Avusturyal * Avusturya kkenli olan (kimse). avutma avutmak * Avutmak i i, teselli. * (bir kimsenin ac s n veya s k nt s n ) Yat t rmak, teselli etmek. * Oyalamak. * Avutan, teselli eden. * Avutulmak i i.

avutucu avutulma

avutulmak * Avutmak i ine konu olmak. Ay * Yer yuvarla n n uydusu olan gk cismi, kamer. * Y l n on iki blmnden her biri. * Art arda gelen iki yeni ay aras nda geen sre. * Bir ay n herhangi bir gnnden ertesi ay n ayn gnne kadar geen veya yakla k 30 gn olarak kabul edilen sre. ay -ay / -ey * Birdenbire duyulan ac , a r veya a rma, rkme veya sevin anlat r. * simden isim treten ek: kol-ay, dz-ey, gn-ey, yz-ey vb.

-ay / -ey, y * Fiilden isim ve s fat treten ek: ol-ay, dene-y, yapa-y vb. ay a l * Ay n aylas , hale.

ay ayd n, hesap belli * anla lmayacak bir ey yok, hesap ortada, a k.

ay bal * Ay bal gillerden, 3 m boyunda, grn bal k ba na benzeyen, kuyruk yzgeci hill biiminde olan, Akdeniz'de ya ayan bir bal k tr, pervane bal , kemer bal (Mola mola). ay bal giller * Kemikli bal klar tak m n n engel eneliler alt tak m na giren bir familya. ay balta * A z yar m daire biiminde olan balta, teber.

ay ekirde i * Ay ie inin tohumu. * Genellikle vakit geirmek iin ii yenen kuru yemi e idi. ay dede * (ocuk dilinde) Ay.

ay dedeye misafir olmak * gece a kta yatmak, geceyi a kta geirmek. ay dnm * Ayba . ay evi ay gibi * Ayla. * Bkz. ay paras .

ay harmanlanmak * ay n evresinde ayla olu mak. ay * Ay n yeryzne verdi i k. * Ay n dolunay durumundaki parlak durumu, mehtap.

ay karanl * Bulutlar arkas nda kalan ay n yayd hafif ayd nl k. ay modl * Gzlem aralar n iinde ta yan, ay ara t rmalar iin kullan lan ve ay yzne yumu ak ini yapan ara. ay rmce i * Ay modl. ay paras (gibi) * (kad n veya k z iin) ok gzel. ay takvimi * Ay n gkyzndeki grnen hareketine ve evrelerine gre dzenlenen takvim, kamer takvimi. Ay tutulmas * Yer yuvarla n n Gne ile Ay aras na girmesiyle, Ay' n yer yuvarla glgesinde kalmas , husuf. ay y ld z ay y l * Ay n on iki kez yeni aydan yeni aya gelmesi iin geen sre (354 gn 8 saat). aya * Trk bayra ndaki aya ve be nl y ld zdan olu mu simge.

* Elin parmak dipleriyle bilek aras ndaki i blm, avu ii; ayak taban . * Yapraklar n dz ve parlak blm. aya a d mek * i e ilgisiz ve yetkisiz kimseler kar mak. aya a f rlamak * h zla aya a kalkmak. aya a kald rmak * tel ve heyecana d rmek. aya a kalkmak * ayaklar zerinde durmak, dikilmek. * tel lanmak, tel a kap lmak, heyecanlanmak. * (hasta) iyi olmak, iyile mek. * sayg gstermek iin oturma durumundan ayak zeri durumuna gemek. aya (veya ayaklar ) dola mak * yrrken tel tan ayaklar birbirine tak lmak. aya (veya ayaklar ) suya ermek * bir gere i anlayarak akl ba na gelmek. aya al mak (veya al mamak) * bir yere srekli gitmek (veya gitmemek). aya d mek * Bkz. yolu d mek. aya dze basmak * glkleri yenerek ilerisinden korkmayacak bir duruma girmek. aya ile (veya kendi aya ile) gelmek * kendi iste iyle gelmek veya emek ekilmeden elde edilmek. aya u urlu * geldi i yere u ur getirdi ine inan lan (ki i). aya zengide * hemen yola kmak zere olan. aya yerden kesilmek * aya yere de mez olmak. * bir ta ta binip yaya yrmekten kurtulmak. aya yrten ba t r * halk n dzen iinde al mas n ba takiler sa lar. aya na (veya ayaklar na) kapanmak * alal rcas na yalvarmak. * ba lanmak iin yalvarmak. aya na (veya baca na) geirmek * aceleyle bir eyi giymek. aya na ba olmak * (biri) bulundu u yerden ayr lmas na veya yapt i i srdrmesine engel olmak. aya na ba vurmak * nne bir engel karmak.

aya na abuk * bir yere al landan daha k sa srede gidip gelen. aya na a rmak * yan na gelmesini istemek. aya na elme takmak * biri yrrken ayaklar aras na ayak uzat p d rmek. * (birinin) i inde ykselmesine engel olmak. aya na dolanmak (veya dola mak) * ba kas na yapmay tasarlad ktlk kendi ba na gelmek. * i yapmakta olan birine engel olmak, yrmesine engel olmak. aya na d mek * ok yalvarmak. aya na gelmek * alak gnlllk gstererek birinin yan na gelmek. * emek ekilmeden elde edilmek. aya na getirmek * s ra, sayg gzetmeksizin birinin yan na gelmesini sa lamak. aya na gitmek * alak gnlllk ederek veya sayg gstererek birinin yan na varmak. aya na ip takmak * bir kimseyi eki tirmek. aya na kira istemek * gelmeye nazlanmak, gitmeye enmek. aya na s cak su mu, so uk su mu dkelim? * ender gelen bir konu a yar sitem, yar sevinle sylenen sz. aya na enmemek * hamarat olmak, ayak i lerini b kmadan, yorulmadan yapmak. aya nda donu yok, fesle en ister (veya takar) ba na * yoksullu una bakmayarak ss ve gsteri yapmak ister. aya n (veya ayaklar n ) alt na almak * tek baca n (veya bacaklar n ) k v r p zerine oturmak. aya n (veya ayaklar n ) peyim * yalvar r m. aya n alamamak * a r veya uyu ma dolay s yla aya n oynatamamak. * al lan bir yere gitmekten kendini alamamak. aya n ba lamak * engel olmak. aya n ekmek * s k s k gitti i bir yere art k u ramaz olmak, ilgiyi kesmek. aya n denk almak * ba kalar n n kendisine yapmas ihtimali bulunan ktlklere kar uyan k davranmak. * dikkat.

aya n denk basmak * dikkatli ve uyan k davranmak. aya n giymek * ayakkab s n giymek. aya n kayd rmak * bir yolunu bulup birini i inden veya grevinden uzakla t rmak. aya n kesmek * bir yere gitmez olmak, u ramamak. * ba kas n bir yere art k u ramaz duruma getirmek. aya n srmek * verilen bir i i a rdan almak. * bir yerden uzakla mak zere bulunmak. * halk inan na gre bir kimsenin gelmesi, ard ndan ba kalar n n da gelmesine yol amak. * lmek zere olmak. aya n tek almak * bir i te iyi d np dikkatli davranmak. aya n vurmak * ayakkab aya n yara etmek. aya n yorgan na gre uzatmak * giderini gelirine uydurmak. aya n n (veya ayaklar) alt nda * (yksek bir yerden) geni bir alan grr durumda. aya n n (veya ayaklar n n) alt n peyim * "pek ok yalvar r m" anlam nda kullan l r. aya n n alt na almak * tekme ile dvmek. aya n n alt na karpuz kabu u koymak * bir yolunu bulup bir kimseyi dzenle i inden uzakla t rmak. aya n n ba n zmek * kar s n bo amak. * serbest davranmas n engelleyen ili kilere son vermek. aya n n bast yerde ot bitmez * u rad yere bereketsizlik, u ursuzluk getirir. aya n n pabucu olamamak * de erce ondan ok a a olmak. aya n n pabucunu ba na giymek * dengi olmayan bir kimseyle evlenmek. * de ersiz bir kimseyi stn bir yere geirmek. aya n n tozu ile * yoldan gelir gelmez, henz dinlenmeden. aya n n tozunu silmeden * henz yoldan gelmi ken. aya n n trab olmak * bir kimse ba ka bir kimseye kul gibi ba lan p onun her emrini yerine getirmek.

ayak

* Bacaklar n bilekten a a da bulunan ve yere basan blm. * Bacak. * Birtak m eylerin yerden ykseke durmas n sa layan dayak, destek veya bunlardan her biri. * Vcudun belden a a blm. * Byk bir rma a kar an ikinci derecedeki akarsular n her biri. * Gl aya . * Yry n a rl k veya abukluk derecesi. * Basamak. * Halk edebiyat nda uyak. * Halk edebiyat nda ko uklarda k sa yedekli dizelere verilen ad. * Yar m ar n veya 30,5 cm uzunlu undaki l birimi, kadem. * 30,4 cm de erinde ngiliz uzunluk ls birimi, fut. * (buzdolab llerinde) ngiliz ls fut'un kb al narak hesaplanan de er. * Bir do runun ba ka bir do ruyu veya bir dzlemi kesti i nokta. * A a dzeyde, s radan, baya .

ayak atmak * girmek. * ilk kez gitmek. ayak atmamak * bir yere hi gitmemek, u ramamak. ayak ayak stne atmak * otururken bir baca n tekinin stne almak. ayak ba * Bir yere veya bir i e gidilmesine engel olan ey. ayak basmak * bir yere varmak, ula mak. * girmek, gelmek, u ramak. * (bir yere veya mesle e) girmek, ba lanmak. ayak basmamak * bir yere hi u ramamak. ayak bile i * Bald r kemikleriyle tarak kemikleri aras nda bulunan ve yedi kemikten olu an aya n arka blm. ayak ekmek * kand rmaya al mak, avutmak. ayak de i tirmek * talim yry nde k sa bir ad m atmak yolu ile ad mlar n ba kalar n nkine uydurmak. ayak diremek * bir d nceyi, bir davran sonuna kadar srdrmek, kendi tutumundan a mamak. ayak divan * Ola anst durumlarda o anda bulunulan yerde padi ah n kat lmas yla bir konuyu gr mek ve karara ba lamak iin yap lan toplant , ayakta toplanan meclis. * Ayakta yap lan sohbet. ayak i i ayak izi * Birtak m getir gtr i leri. * Herhangi bir zemin zerinde aya n b rakt iz.

ayak keseri * Ayakta durarak a a yontmaya elveri li uzun sapl keser. ayak kiras * Bir haber veya e ya getirene eme ine kar l k verilen para, ayak teri. ayak makinesi * Ayak yard m ile i letilen makine. ayak oyunu * Hile. ayak sat c s * Gezgin sat c . ayak srmek * verilen bir i i a rdan almak. * gnderilen yere iste i ile gitmemek. ayak tak m * Grgszlkleri veya bilgisizlikleri dolay s yla toplum iinde a a durumda olan ki iler. ayak tara * Bkz. tarak. ayak tedavisi * Ayakta olu an bir hastal n veya rahats zl n tedavisi. * Ayakta tedavi. ayak teri * Ayak parmaklar aras ndan kan pis kokulu salg . * Hizmet iin bir yere gnderilen kimseye verilen cret, ayak kiras .

ayak topu * Futbol. ayak tutmak * mani yar malar nda kar s ndakine uymas gereken uya vermek. ayak ucu * Yatan n veya yat lan bir yerin ayak uzat lan yn, yeri. * Ayak parmak ular n n olu turdu u dar dayanak yzeyi.

ayak uydurmak * yry te ad m at n ba kalar n nkine uydurmak. * kendi gidi ve davran n ba kas n nkine benzetmek. ayak vermek * k at malar nda dinleyicilerden biri uyak belirtmek. ayak yal n * Yal n ayak. ayak yapmak * birini aldatmak, kand rmak iin dalavere evirmek. ayakalt * Gelip geenlerin ok oldu u yer. ayakalt na almak * hakir grlmek, gzden kar lmak.

ayakalt nda b rakmak * ezilmesine, yok olmas na gz yummak, korumamak. ayakalt nda dola mak * bir i e yaramad hlde herkesin i ine engel olacak biimde ortal kta dola mak. ayakbast * Bir yere d ar dan gelen insan ve e yadan al nan vergi, toprakbast . ayakak * Merdiven, merdiven basama . * Dokuma tezgh ayakl . * ocuklar n, cambazlar n ayaklar na tak p yrdkleri ifte s r k. * Ayak i lerinde kullan lan kimse. * Bir i sresince tutulan hizmeti. * Gezici sat c , eri. ayak n * Dokuma tezghlar nda atk ipliklerini hareket ettirmek iin ayakla bas lan tahta ayakl k.

ayak

ayakkab * zellikle sokakta aya korumak iin giyilen ve alt ksele, lstik gibi dayan kl maddelerden yap lan ayak giyece i, pabu. ayakkab vurmak * (ayakkab ) aya zedelemek, aya rahats z etmek. ayakkab c * Ayakkab yapan veya satan kimse, pabuu. * Ayakkab sat lan yer. ayakkab c l k * Ayakkab c n n i i, pabuuluk. ayakkab lar n evirmek * konuk ayakkab lar n gidi ynne do ru dzgn biimde s ralamak. * baz davran larla konu u gitmeye zorlamak. ayakkab l k * Ayakkab konulan yer, ayakkab dolab . * Ayakkab yapmaya elveri li olan (deri, ksele gibi eyler). ayaklama * Ayaklamak i i.

ayaklamak * Ayakla lmek. ayakland rma * Ayakland rmak i i. ayakland rmak * Ayaklanmak i ini yapt rmak. ayaklanma * Ayaklanmak i i. * Birok kimsenin cebir ve iddet kullanarak devlet glerine kar gelmesi, ba kald rma, isyan, k yam. ayaklanmak * (ocuk iin) Yrmeye ba lamak.

* (hasta iin) Yryebilir duruma gelmek. * Aya a kalk p gitmeye davranmak. * (birok kimse) Cebir ve iddet kullanarak devlet glerine kar gelmek, ba kald rmak, isyan etmek. * Uyanmak, uyan p kalkmak. ayaklar alt na almak * nem verilmesi gereken eyleri hie saymak, i nemek. ayaklar ba , ba lar ayak olmak * de ersiz kimseler ba a geip, de erli kimseler ise en geride b rak lmak. ayaklar dola mak * yrrken ayaklar birbirine tak lmak. ayaklar geri geri gitmek * bir yere gnlsz, istemeye istemeye gitmek. ayaklar yere de memek * ok sevinmek. ayaklar na (veya aya na) kara su (veya sular) inmek * uzun sre ayakta kalmak veya yrmekten ok yorulmak. ayaklar nsrmek * glkle yrmek, aya n srmek. ayaklar n yerden kesmek * bir ta ta binerek yrmekten kurtulmak. ayaklar n n (veya aya n n) ucuna basmak * ok yava , sessiz, grlt yapmamaya zen gstererek yrmek. ayakl * Aya olan. * Bir destekle yere dayanan. * Ayakla i letilen.

ayakl canavar * ok hareketli, yaramaz, cin gibi ocuk. ayakl ko ma * Halk iirinde mstezat tarz nda sylenen deyi . ayakl ktphane * Pek ok konuda bilgisi olan, ok ey okumu ve renmi olan, sorulan her soruya cevap verebilen kimse. ayakl mani * Cinasl ayaklarla sylenen bir mani tr. ayakl k * Ayakla i letilen makinelerde aya n bast yer, pedal. * Ayak basacak yer. * Ayakak. * Taban. * Aya olmayan.

ayaks z

ayaks zlar * Omurgal hayvanlarda amfibyumlar s n f n n en ilkel yap l trlerini iine alan bir tak m. ayakta

* Aya a kalkm durumda. * Tel l , heyecanl . ayakta kalmak * oturacak yer bulamamak. * y k lmamak, kmemek. * de erini yitirmemek, nemini korumak. ayakta tedavi * hastan n yata a yat r lmas gerekli grlmeyerek kendisine ayakta yap lan tedavi. ayakta tutmak * oturtmak gerekirken oturtmamak. * bozulmas na, y k lmas na, kmesine engel olmak. * bir kurulu un ya amas n sa lamak. ayakta tutmak *o eyin sreklili ini sa lamak. ayakta uyumak * a r dalg n, a k n veya yorgun olmak. ayaktan * (kesim hayvanlar iin) canl olarak. ayakta ayakucu ayakst * Arkada , yolda ; hempa. * Yeryznde bir noktada ekln gsterdi i do rultudaki alt yn. * Oturmadan, ayakta durarak; k sa srede. * Acele olarak. * Haz r yemek, festfut.

ayakzeri * Ayakst. ayakyolu ayal * Kar , e . ayan yan * Belli, a k. * leri gelenler. * Senato yeleri. * nsan n besin art klar yla idrar n bo altt yer, abdesthane, hel, kademhane, memi hane, kenef, tuvalet.

ayan beyan * Besbelli, apa k, a k seik. ayan olmak * belli olmak, bilinir olmak. ayandon * 18 Ocak'ta ba layan bir f rt na. ayar

* Bir ayg t n gereken i i yapabilmesi durumu. * Saatler iin belli bir yere gre kabul edilmi olan l. * Alt n, gm gibi madenlerden yap lm eylerin safl k derecesi. * Bir i veya bir davran ta gereken l. * De er derecesi. ayar etmek * (bir ayg t n) al mas n dzeltmek, dzenli i ler duruma getirmek. ayarc * Esnaf n kulland l aletlerini denetleyen grevli.

ayar bozuk * Belli bir ayar olmayan. * Ahlk, karakter veya akl yerinde olmayan. ayarlama * Ayarlamak i i.

ayarlamak * Bir lnn do rulu unu belli bir rne e gre dzeltmek, do rulamak. * Bir ayg t belli bir i yapabilecek duruma getirmek. * leri birbiriyle at mayacak veya zaman nda bitirecek biimde dzenlemek. * Kand rmak. ayarlanma * Ayarlanmak i i. ayarlanmak * Ayar edilmek, birbirine uygun duruma getirilmek. ayarlatma * Ayarlatmak i i. ayarlatmak * Ayar ettirmek. ayarl * (saat ve makine iin) Ayarlanm , do ru al mas sa lanm , dzeltilmi , dzenli, do ru. * (alt n ve gm iin) Belirli bir ayar olan.

ayarl pense * Vida, c vata ve musluk aksam n s k t rmak amac yla kullan lan, a z a kl ayarlanabilen zel alet. ayars z * Ayar yap lmam , ayar bozuk, dzensiz. * Davran lar lsz. * (alt n ve gm iin) Belli bir ayar olmayan.

ayars zl k * Ayars z olma durumu. * lszlk, dzensizlik. ayart ayart c * Ba tan karma. * Ba tan karan, do ru yoldan sapt ran, ayartan.

ayart c l k * Ayart c n n yapt i .

ayart lma

* Ayart lmak i i.

ayart lmak * Ayartmak i ine konu olmak. ayartma * Ayartmak i i. ayartmak * Ba tan karmak, do ru yoldan sapt rmak. * Kand rmak. * Birini, al t yerden ay r p ba kas n n yan nda al maya kand rmak. * Duru, sakin havada kan kuru so uk. * (hava ve gece iin) So uk. ayaz kesmek * uzun sre so ukta kal p mek. ayaz pa a kol geziyor * d ar da ok so uk var. ayaz vurmak * (sebze ve meyveler iin) donmak. ayaza ekmek * k n kuru so uk artmak. ayazda kalmak * so ukta kalmak. * bo yere beklemek, eline bir ey gememek. ayazlama * Ayazlamak i i. ayazlamak * (hava) Ayaza evirmek. * Ayazda kal p mek. * Bo yere beklemek, eline bir ey gememek. ayazland r lma * Ayazland r lmak durumu. ayazland r lmak * Ayazlanmas sa lanmak. ayazland r lm rak * Halk inan na gre s tma tedavisinde kullan lmak zere rak n n a larak balkonda veya d ar da bekletilmi hli. ayazland rma * Ayazland rmak durumu. ayazland rmak * Ayazlanmas n sa lamak. ayazlanma * Ayazlanmak i i. ayazlanmak

ayaz

* Ayazda b rak l p so umak. ayazlatma * Ayazlatmak i i. ayazlatmak * So ukta bekletmek. * Ayazda so utmak. ayazl k ayazma ayba * Evlerde serinlemek iin kullan lan n a k yer, tahtabo , balkon, taraa. * Rumlar n kutsal sayd klar kaynak veya p nar. * Ay n ilk gn, ay dnm. * Ay n ilk gn.

ayba olmak * (kad n n) ayda bir dl yata ndan kan gelmek, det grmek. aybeay * Aydan aya, ay ay olarak. aya * Ay n ilk gnlerinde ald yay biimi, hill. * Bayrak ve sancak direklerinin tepesindeki pirinten yap lm ay y ld zl ss, alem.

ayie i

* Birle ikgillerden, sar renkli ie i ok iri olan, yurdumuzda ok yeti tirilen bir bitki, gn ie i, gnebakan; gndnd (Helianthus annuus). * Bu bitkinin ya kar lan tohumu. ayie i ya * Ay ie inden kar lan ya . ayre i * ine tar n, ceviz konularak ay biiminde yap lm rek.

ayda y lda bir * ok seyrek olarak. aydemir ayd n * I k alan, kl , ayd nl k. * Kltrl, okumu , grgl, ileri d nceli (kimse), mnevver. * Kolayca anla lacak kadar a k (sz veya yaz ), vaz h. ayd nger * Parlak yzeyli, saydam, mimarl kta izim iin kullan lan zel bir k t. * Yz yay biiminde bir e it keser.

ayd nlanma * Ayd nlanmak i i. * Bir sorun zerine gere i kadar bilgi edinme, tenevvr. * Bir yzeyin, kar s na konulan e it k kaynaklar n n say s ile orant l olarak ayd nl k grnmesi. ayd nlanmak * Ayd nl k olmak. * Bir sorun zerine gere i kadar bilgi edinmek, tenevvr etmek.

ayd nlat c * Ayd nl k verici. * Bir sorunla ilgili gerekli bilgileri veren. ayd nlat lma * Ayd nlat lmak i i. ayd nlat lmak * Ayd nlatmak i ine konu olmak. ayd nlatma * Ayd nlatmak i i. * Sahnelerin kland r lmas i i. ayd nlatmak * Karanl giderip grnr duruma getirmek. * Bir sorun zerine bilgi vermek. ayd nl k * Bir yeri ayd nlatan g, k. * I k alan. * Kolay anla lacak derecede a k olan, vaz h. * Ktlkten uzak, temiz, saf. * Bir yap n n ortas na gelen oda ve br blmlerin k almas iin, dam n ortas ndan zemine kadar a lan

bo luk.

ayd nl kler * Ayd nl klar lmeye yarayan ayg t, lksmetre. ayet * Kur'an surelerini olu turan cmlelerden her biri. ayg n * Bitkin.

ayg n bayg n * Gsz, ok yorgun, bitkin. * Duyguda ly ka rm . * Kendinden geercesine k, vurgun. ayg r * Dam zl k erkek at.

ayg r deposu * Ayg rlar n bak ld byk ah r. ayg r gibi ayg t * Birok paradan yap lm alet, cihaz. * Vcutta belirli bir grevin sa lanmas na yarayan organlar n hepsi, cihaz. * Birka aletin uygun biimde eklenmesinden olu turulan ve baz belli deneylerin yap lmas na yarayan tak m. ay-gn takvimi * Gne in grnen hareketlerine gre dzenlenen takvim. ay-gn y l * Hem ay evreleri de i imi hem de gne in gkyzndeki grnen hareketi gz nne al narak dzenlenmi olan takvim y l . * iri yar csseli, gl (kimse).

ay

* Memelilerin et obur tak m ndan, be parmakl , tabanlar na basarak yryen, yurdumuzda boz tr bulunan, iri gvdeli hayvan (Ursus arctos). * Kaba saba. ay bal * Fok. ay gibi * iri yar . * kaba, anlay s z (kimse).

ay grdm, y ld za itibar m (veya minnetim) yok * bir eyin en iyisine al t ktan sonra ondan a a olanlar beni doyuramaz. ay grmeden bayram etme * bir i gerekle meden ona oldu gzyle bak l p sevinilmemelidir. ay gl * ki enekliler s n f n n d n ie igiller familyas ndan bir akay k tr (Peconia corollina). ay zm * Fundagillerden, kk taneli yemi ler veren, tyl bir bitki (Arbutus uva ursi). ay yavrusu ile oynuyor * iri ve yeti kin birinin ufak tefek birine, bir ocu a el akas yapmas veya gcn onda denemesi kar s nda ay plama yollu sylenir. ay yry * Gergin kol ve bacaklarla drt ayak yrme. ay baca * ift yan yelkenlerden birini sa dan, birini soldan kullanma biimi. ay b n yzne vurmak * birinin kusurunu yzne sylemek. ay bo an ay c * ri yar , kaba ve anlay s z (kimse). * Ay oynatmay i edinen kimse. * Sert, kaba ve hoyrat (kimse). * Ay c n n i i, mesle i. * Memeli et oburlardan, ay lar iine alan bir familya. * Sarho lu u veya bayg nl gemi olan. * Sarho lu u gemi bir biimde. * Anlay l , uyan k. ay kla pirincin ta n ! * bir i in pek kar k ve iinden k lmaz durumda oldu unu anlatmak iin kullan l r. ay klama * Ay klamak i i. ay klamak

ay c l k ay giller ay k

* Bir eyin iinden, i e yaramayan, gereksiz veya istenmeyen taneleri veya maddeleri ay r p karmak, temizlemek. * Bir grevde gereksiz grlenleri i inden ay rmak. ay klanma * Ay klanmak i i. * Ya ayan varl klarda ortam n artlar na en iyi uyan trlerin veya bireylerin reyip kalmas , uyamayanlar n yok olmas , st fa. ay klanmak * Ay klamak i ine konu olmak. ay klatma * Ay klatmak i i. ay klatmak * Ay klamak i ini yapt rmak. ay kl k * Ay k olma durumu. ay kmak * Ay lmak, kendine gelmek, uyanmak, akl ba na gelmek.

ay kula * uha ie inin bir tr (Primula auricula). ay l k * Kabal k, kaba davran .

ay l k etmek * kaba davranmak. ay l p bay lmak * birini kendinden geercesine sevmek. * a r lde sinir bunal mlar geirmek. ay lma ay lmak * Ay lmak i i. * Sarho luk, bayg nl k gibi bir durumdan kurtulmak, kendine gelmek. * Akl ba na gelip gere i grmek. * ki imi bir kimsenin duydu u ba a r s ve sersemlik, mahmurluk. * Ay ltmak i i. * Ay lmas n sa lamak. -ay m / -eyim * stek kipi tekil 1. ki i eki: yaz-ay m, iz-eyim, oku-y-ay m, bekle-y-eyim vb. ay n * Arap alfabesinde on sekizinci, Osmanl alfabesinde yirmi birinci harf.

ay lt ay ltma ay ltmak

ay n on drd * Dolunay.

ay n on drd gibi * yz ok gzel (kad n veya k z). ay nga * Kaak ttn, ttn.

ay ngac * Ttn kaak s . ay ngac l k * Ttn kaak l . ay n n k rk trks var, k rk da Ahlat stne * bir kimsenin hep ayn eyi veya hikyeyi anlatmas kar s nda sylenir. ay nlar atlatmak * bu harfin gsterdi i Arapaya zg sesi g rtlakta bo umlamaya al mak. ay p * Toplumun ahlk kurallar na ayk r olan, utan lacak durum veya davran . * Kusur, eksiklik. * Utan veren. ay p etmek (veya yapmak) * yak ks zca davranmak. ay p yerler * vcutta rtl tutulmas gereken yerler. ay plama * Ay plamak i i, takbih.

ay plamak * K namak, takbih etmek. ay planma * Ay planmak i i. ay planmak * Ay plamak i ine konu olmak. ay pl ay ps z * Ay b , kusuru olan. * Ay b , kusuru olmayan.

ay pt r sylemesi * "bunu sylemek size kar sayg s zl k olacak, ama sylemek zorunday m" anlam nda zr dilemek iin kullan l r. * vnmek gibi olmas n ama. ay ra ay ran ay r c * Ay rma zelli i veya gc olan. ay r m * Cisimleri, birle ime veya ayr ma u ratarak niteliklerini belirtmede kullan lan madde, miyar. * I yal n gelerine ay rma zelli i olan.

* Ay rmak i i. ay r m yapmak * e it davran ta bulunmamak, fark gzetmek. ay r m yaratmak * farkl l k karmak, ikilik ortaya atmak. ay r mlama * Ay r m yapmak i i. ay r mlamak * Ay r m yapmak. ay rma * Ay rmak i i. ay rma ay rmak * Bir eyi benzerlerinden ay rt etmeye yarayan durum veya ge, farika. * Blmek. * Bir btnden bir paray herhangi bir amala bir tarafa koymak, saklamak. * Bir yeri bir engelle blmek. * Birbirinden uzakla t rmak. * Nitelik de i ikli ini anlamak. * Semek. * ki veya daha ok kimse aras ndaki anla may , uzla may bozmak. * Farkl davranmak, fark gzetmek. * (bir ey veya yeri) Bir ey veya kimse iin kullanmay belirlemek, tahsis etmek.

ay rt edilmek * Ay rt etmek i ine konu olmak. ay rt etmek * Birka eyi birbirinden ay ran niteli i anlamak, tefrik etmek, temyiz etmek. ay rt ay rtma ay rtmak ay rtman * S navlarda, sorular n haz rlanmas ndan notlar n verilmesine kadar btn de erlendirme al malar na kat lan grevli, mmeyyiz. ay rtmanl k * Ay rtman n grevi, mmeyyizlik. ay t * Mine ie igillerden, Akdeniz evresinde yeti en, mavi, beyaz veya menek e renginde iekler aan, 1-2 m boyunda bir a a k, hay t (Vitex agnus-castus). ay ya kaval almak * anlay s z bir kimseye bir ey anlatmaya al mak. ay y vurmadan postunu satmak * henz ele gememi bir ey zerinde hesap yapmak. * Ayn cinsten olan eyler aras ndaki ince fark, nans. * Ay rtmak i i. * Ay rmak i ini yapt rmak.

ayin

* Din tren, ibadet. * Mevlev tekkelerinde okunan a r bestelerin biimi. * Mevlev ve Bekta tekkelerinde kad n ve erke in birlikte kat ld , din mzikli sohbet treni. * Al lm a, do ru diye bellenmi e uygun olmayan, kar t, ters, mugayir. * Gidilen yol zerinde olmay p gidi ynne ters d en. * apraz, ters. * Btn noktalar ayn dzlemde bulunmayan.

ayinicem ayk r

ayk r do rular * Ayn dzlemde bulunmayan do rular. ayk r d mek * uygun gelmemek, ters gelmek, ters d mek. ayk r katmanla ma * Katmanlar dzenli bir biimde olmayan katmanla ma. ayk r olmak * ters olmak, z t olmak. ayk r lama * Ayk r lamak i i. ayk r lamak * Dikey olarak gelmek; kestirmeden gitmek, dz yoldan ayr lmak. ayk r la ma * Ayk r la mak i i. ayk r la mak * Ayk r duruma gelmek. ayk r l k * Ayk r olma durumu, mugayeret, muhalefet. ayla * Ay n ve baz y ld zlar n dolay ndaki k evresi, ay a l , hale. * Baz kutsal ki ilerin ba etraf nda gsterilen k evresi. * siz, bo gezen, avare. * siz, bir ey yapmayarak.

aylak

aylak olmak * bo ta olmak, yapacak bir i i olmamak, bo oturmak. aylak * Temelli i i olmayan i i.

aylak l k * Temelli i sahibi olmama durumu. * sizlik, avarelik. aylakl k * Aylak olma durumu, i sizlik, avarelik.

aylakl k etmek * bo durmak, bo oturmak, i siz gsz dola mak, al mamak. aylama aylamak * Beklemek. * Srmek, devam etmek. * Ay dolduran bir sre geirmek, aylarca kalmak. ayland z * Sedef otugillerden, Avrupa'ya in'den getirilmi , k sa zamanda yeti ip boy att iin bir glge a ac olarak dikilen, kt kokan bir a a, kokar a a (Ailanthus glandulosa). aylanma * Aylanmak i i. * Aylamak i i.

aylanmak * Bir yerin evresinde dolanmak. ayl * zerinde ay biimi bulunan. * Ay olan, mehtapl .

ayl a gemek * al mas kar l olarak her ay belirli bir para al nacak bir i e ba lamak. * gndelikten veya cretten kadroya gemek. ayl k * Birine, grevi kar l olarak veya geimi iin her ay denen para, maa . * Bir ay iinde olan veya bir ay sren. * Ayda bir kez yap lan veya kan. * ... aydan beri var olan. * Ay olarak, bir ay iin.

ayl k almak * bir ayl k al ma kar l nda para almak. ayl k ba lamak * emekli olan veya ba ka sebeplerle al mayanlara her ay iin belirli bir paray demeyi stlenmek. ayl k vermek * ayl k olarak stlenilen paray demek. ayl k * Ayl kla al an kimse. * Ba ka geliri olmay p yaln z ald ayl kla geinen kimse. * Ayl k alan (kimse), maa l . * Kar l ayl kla denen. * Aymak i i. * Kendine gelmek, akl ba na gelmek, ay lmak. * Gere i anlamak. * evresinde olup bitenlerin fark na varmayan, gafil.

ayl kl

ayma aymak

aymaz

aymazl k * evresinde olup bitenlerin fark na varamama durumu, aymaza yak acak durum, gaflet. ayn ayna * Gz. * I yans tan, varl klar n grntsn veren, cill ve s rl cam. * Gemilerde i areti erlerin kulland drbn. * Ak nt ve anaforun birle ti i yerde olu an su burgac . * Do ramac l k ve yap c l kta ereve iine geirilen tahta veya ta levha. * Kre in yass u blm. * (atlarda) Diz kapa . * yi bir durumda, yolunda. * (Karagz oyununda) Perde. * Bir olay , bir durumu yans tan, gz nnde canland ran olay, durum, ey. * dmdz ve parlak. * (deniz iin) k m lt s z, durgun. ayna ta * Yap , an t ve e me gibi yerlere konan yaz l veya yaz s z ssl ta levha. ayna t rna * Aynay duvara tutturmak iin kullan lan nikel veya kromla kaplanm metal paras . aynabakar * Byk, yumurtams , k rm z ms mavi renkli bir erik tr. aynac * Ayna yapan veya satan kimse. * Hileci, i ine hile kar t ran. * Aynac n n yapt i veya aynac olma durumu. * Aynas olan. * Parlak yzl, yak kl , gzel. aynal sazan * zerinde az say da byk pullar bulunan bir tr sazan bal . aynal k * Geminin ve ba l bulundu u liman n ad yaz lan, dz veya az yuvarlak k blm.

ayna gibi

aynac l k aynal

aynal k tahtas * Sandallar n k taraflar nda oturan n s rt n dayamas na yarayan tahta. aynas z * Aynas olmayan. * Ho a gitmeyen, kt, yak ks z, irkin, ters, biimsiz. * Polis.

aynas zl k * Aynas z olma durumu. aynaz * Batakl k.

aynaz aynen ayn

* Ky oyunlar n yneten kimse. * Oldu u gibi, de i tirmeden, ayn yla. * Ba kas de il, yine o. * Ay rt edilemeyecek kadar benzeri zde i, t pk s . * De i meyen, aralar nda ayr m olmayan.

ayn a z kullanmak * ayn eyi sylemek, ayn d nceyi ileri srmek. ayn kap ya kmak * sonu bak m ndan fark etmemek, ayn sonuca varmak. ayn potada erimek * benzer konular ve sorunlar birlikte d nmek veya de erlendirmek. ayn telden almak * ayn eyi sylemek. ayn yolun yolcusu * kt sonlar birbirine e olan. ayn zamanda * Hem de, bununla birlikte. ayn l k ayn sefa ayn yla ayn * Gzle ilgili. ayn ayn hak haklar. ayniyat ayniyet * Para olarak de il, madde olarak verilen. * Ta n r veya ta nmaz zerinde do rudan do ruya egemenlik yetkisi veren ve herkese kar ileri srlebilen * Ayn olma durumu, zde lik, ayniyet. * Birle ikgillerden, iekleri sar renkli bir k r bitkisi (Calendula arvensis). * Hibir de i iklik olmadan, oldu u gibi.

* Kullan lmaya veya harcamaya elveri li, ta nmas kolay e ya. * Ayn l k, zde lik.

ayn tayniyum * Bkz. einsteiniyum. ayol ayra * Daha ok kad nlar n kulland bir seslenme sz. * Yay ayra.

ayra amak * sz veya yaz iine, as l konu ile ilgisi az olan bir blm s k t rmak. ayran * St veya yo urt yay kta alkalanarak ya al nd ktan sonra kalan sulu blm. * Yo urdu suland rarak yap lan iecek.

ayran a zl * Aptal, budala, sersem. ayran budalas * Aptal, sersem. ayran delisi * Bn, safdil. ayran gnll * abuk k olan. ayranc * Ayran yapan veya satan kimse.

ayranc l k * Ayran yap p satma i i. ayran kabarmak * fkelenmek, co mak. * a r bir cinsel arzu duymak. ayran yok imeye, atla (veya taht revanla) gider s maya * yoksullu una bakmadan gsteri yapmaya kalkanlar n glnl n anlatmak iin kullan l r. ayran m budur, yar s sudur * yap lan bir i in yar m yamalak oldu u bildirilmek iin kullan l r. ayranla ma * Ayranla mak zelli i veya durumu. ayranla mak * Ayran durumuna gelmek. ayr * Yerleri bir olmayan. * Ba ka, ba ka trl. * Yaln z, tek ba na olan. ayr ayr * Birbirinden ayr olan, de i ik. * Her biri iin. * (her biri) Ayr olarak. ayr bas m * Genellikle bir dergide yay mlanm bilimsel bir yaz n n ayr bir bro r olarak bas m . ayr ba ekmek * topluluktan ayr l p kendi ba na i yapmak. ayr cinsten * Farkl yap da olan, heterojen. ayr anak yaprakl lar

* anak yapraklar birbirine biti mi olmayan bitkiler. ayr d mek * birbirinden uzakta kalmak. * uyu mamak. ayr gayr bilmemek (veya ayr s gayr s olmamak) * birbirinden hibir ey esirgemeyecek durumda olmak. ayr sei yapmak * birka ey aras nda fark gzetmek. ayr ta yaprakl lar * Ta yapraklar birbirine biti ik olmay p yan yana yer alm bulunan bitkiler. ayr tutmak * farkl davranmak. ayr ca * Ayr olarak. * Ayr bir nem verilerek. * Bundan ba ka. ayr cal ayr cal k * Ba kalar ndan ayr ve stn tutulma durumu, imtiyaz. ayr cal k tan nmak (veya gstermek) * ba kalar ndan ayr ve stn tutmak. ayr cal kl * Ayr cal olan, ayr cal k tan nan, imtiyazl . ayr cal ks z * Ayr cal olmayan, ayr cal k tan nmayan, imtiyazs z. ayr cas z * Ayr tutulmadan, istisnas z. ayr ayr k * Yol kav a , iki yolun ayr ld yer. * Ayr lm . * Ayr tutulan, ba kalar na benzemeyen, ayr cal , mstesna. * Kur'a d , mstesna. * Ayr k otu. * Dzgn ve uygun olmayan, arp k. * Ba kalar na benzemeyen, ayr tutulan, mstesna.

ayr k kme * Ortak elemanlar olmayan kme. ayr k otu * Bu daygillerden, kk hekimlikte idrar sktrcu olarak kullan lan yaban bir bitki (Agropyrum repens). ayr kl ayr kl k * Ayr tutulmu , benzerlerine uymayan, kural d olan, istisna. * Ayr kl olma durumu, ayr tutma, ayr tutulma, istisna.

* Bir konik (elips, daire, parabol, hiperbol) zerinde hareket eden bir cismi, oda a veya merkeze birle tiren do runun byk eksen ile yapt a . * nermelerin birbirine ba lanmas i leminde ya ... ya ve ya da ile gsterilen ili ki. * Kaplamlar birbirinden ayr olmakla birlikte ayn yak n cinsin kaplam na giren kavramlar aras ndaki ba lant . ayr ks * Al lagelmi tre ve davran lara ayk r olan, eksantrik. ayr ks ay * Ay n yrngesindeki en beri noktas ndan art arda iki gei i aras ndaki sre fark .

ayr ks y l * Yerin kendi yrngesindeki gnberi noktas ndan art arda iki gei i aras ndaki sre fark . ayr ks l k * Ayr ks olma durumu. ayr ks z * Hibir ayr olmadan veya hibirini ayr k tutmaks z n, istisnas z, bilistisna. ayr lanma * Ayr lanmak durumu. ayr lanmak * Ayr duruma gelmek. ayr la ma * Ayr la mak i i, teferrt.

ayr la mak * Benzerleri aras nda ayr bir yeri ve nemi olmak, teferrt etmek. ayr l ayr l k * Ayr lm olan, ayr duran, munfas l. * Ayr olma durumu. * Birinden uzak d me. * D nce, gr veya duygu aras ndaki uymazl k, mubayenet. * Evlilik birli inin yarg karar ile geici bir sre iin kald r lmas . * Ayr lmak i i veya biimi. ayr l ma * Ayr l mak i i veya durumu.

ayr l

ayr l mak * Birbirinden ayr lmak. ayr lma * Ayr lmak i i. * Bir bimeden geen beyaz n trl renklerde grnmesi. * Ay rmak i ine konu olmak. * Bir yerden, bir kimseden, bir eyden uzakla mak. * (kar ve koca iin) Evlilik birli ini bozmak.

ayr lmak

ayr lmazl k * zelliklerin, kendilerini ta yan nesnelerle; ilineklerin tzle ba lant s , kal c l k kar t .

ayr m

* Ay rmak i i, tefrik. * Bir kimse veya nesnenin bir ba kas yla kar t r lmamas n sa layan ayr l k; benzer eyleri birbirinden ay ran zellik, ba kal k, fark. * Alt blm. * Cinsleri ve trleri birbirinden ay ran ana karakter, fark. * Ayr lma noktas . * Bir veya daha ok sahne iinde geli tirilip, olay n tamamlanm bir paras n veren film bl . ayr mlama * Senaryonun haz rlanmas nda geli tirim ile evrim senaryosu aras nda yer alan, senaryonun sahne ve ayr mlar n n belirlendi i, ba l ca karakterlerin ayr nt lar yla izildi i, konu malar n son biimini ald a ama. ayr mla ma * Ayr mla mak i i, farkl la ma. * Hcrelerin veya canl organizmalar n i levlerine veya ya ay trlerine ili kin yap sal nitelik kazanmas , farkl la ma. * Bir i kayan n kat la mas srecinde yer ve zamana gre ayr mlar n ortaya kmas , farkl la ma. ayr mla mak * Ayr ml duruma gelmek, farkl la mak. ayr ml * Ayr m olan, aralar nda ayr m bulunan, de i ik, farkl .

ayr ml l k * Ayr ml olma durumu, farkl l k. ayr msama * Ayr msamak i i veya durumu. ayr msamak * Bir eyi anlamak, bir eyi grmek, fark etmek. ayr ms z * Ayr ml olmayan, ayn , farks z.

ayr ms zl k * Ayr ms z olma durumu, farks zl k. ayr nt * Bir btnn nemce ikinci derecede olan gelerinden her biri, detay. * Edebiyat veya sanat eserlerinde bir btnn gelerinden her biri, teferruat, tafsilt. * Bir tiyatro eserinde ana d nceye yard mc olan kelime, cmle veya e ya.

ayr nt lara inmek * bir konuyu en kk noktas na kadar inceleyip ara t rmak. ayr nt l * Ayr nt s olan, teferruatl , tafsiltl , detayl , mufassal. ayr k * Ayr m olan. * Ayr trden, e it e it, muhtelif.

ayr kl k * Ayr k olma durumu. ayr m * Ayr mak i i.

ayr ma

* Ayr mak i i. * Molekllerin, trl etkenlerle geici olarak daha yal n atom ve molekllere blnmesi, tahalll. * Birbirinden ayr lmak, birli i bozmak. * Molekller, trl etkenler sebebiyle geici olarak daha yal n atom veya molekllere blnmek.

ayr mak

ayr t rma * Ayr t rmak i i. ayr t rmak * Btnn bozulmas na sebep olmak. * Ayr mas n sa lamak. ayr t aysar * Ay n etkisiyle huyunun de i ti i san lan (kimse). * De i ken huylu, karars z (kimse). aysberg * Buz da . aysfild ays z * Buzla, bankiz. * Ay olmayan (gkyz, gece). * ki dzlemin ara kesiti.

ay ekad n * K l ks z, lezzetli bir tr taze fasulye. ayt ma * Ayt mak i i. ayt mak * At mak, tart mak, mnaka a etmek. * Halk airleri belli bir ayak erevesinde kar l kl at mak. * Glgillerden, iekleri iri ve pembe, yapraklar n n alt tyl, orta ykseklikte bir a a (Cydonia vulgaris). * Bu a ac n byk, sar renkte, tyl, mayho , dokusu serte, ufak ekirdekli meyvesi.

ayva

ayva gbekli * gbe i ukur olan (kimse). ayva ho af * Ayvadan yap lan ho af. ayva kompostosu * Ayvadan yap lan komposto. ayva marmeld * Ayva ve ekerden yap lan ezme. ayva reeli * Ayva ve ekerden yap lan kokulu reel. ayva ty * Vcuttaki ince, sar tyler.

ayvadana ayval k ayvan

* Yksekli i 15-70 cm , s k tyl, soluk sar iekli, ok y ll k ve otsu bir bitki (Achillea nobilis). * Ayva a alar n n ok bulundu u yer. * Teras, sundurma. * Bir taraf d ar ya a k olan oda.

ayvay yemek * kt duruma d mek, i i bozulmak. ayvaz * Byk konaklarda mutfak ve yemek hizmetlerinde al t r lan u ak. * Koca, erkek, e . ayvaz kasap hep bir hesap * ha yle ha byle, ikisi de bir. ayvazl k ayyar ayyarl k ayya * kiye d kn, ikici, iken, bekri. ayya l k ayyuk * Ayya olma durumu. * G n en yksek yeri. * G n kuzey yar m kresinde bulunan bir tak m y ld z n en parlak y ld z . * Ayvaz n grevi. * Doland r c , hilekr. * Doland r c l k.

ayyuka kmak * (ses iin) ykselmek. * (dedikodu iin) herkese duyulmak, yay lmak. Az az * Azot'un k salt lmas . Bu gaz N k saltmas ile de gsterilir. * Al lm olandan, umulandan veya gerekenden eksik, ok kar t . * Nicelik, g, nitelik, sre bak m ndan eksiklik bildirir. * Uzun sreli, yava yava . * Kk llerle. * Bir para, biraz.

az az

az buuk

az bulmak * yeterli grmemek, az saymak, az msamak. az buz olmamak

* (bir ey) az msanacak kadar olmak. az ok * Bir para, olduka. az daha az de il! * az kals n, neredeyse. * birinin herhangi bir karakter bak m ndan grnd gibi olmad n anlatmak iin sylenir.

az geli mi * geli mesi gecikmi olan. * e itim dzeyi d k kalm , retimi daha ok ilkel tar ma dayanan, do al kaynaklar n gere ince de erlendiremeyen (lke). az gelmek * yetmemek, daha ok istemek. az grmek * umdu undan eksik bulmak. * az msamak. az gnn adam olmamak * ok ya am , ok grm bulunmak. az kald (veya az kals n) * bir i in olmas , gerekle mesi, bitmesi ok yak nken olmad n anlat r. az tamah ok ziyan getirir * h rsl ve pinti insan her zaman zararl kar. aza * Organlar, vcut paralar . * ye. * Vcut paras , organ.

aza o a bakmamak * olanla yetinmek. aza sormu lar: "nereye?" "o un yan na" demi * kk kazanlar n bile hep varl kl kimselere d t inanc n belirtir. azade * Ba bo , erkin, serbest. * Ba bo , erkin, serbest olarak grltden azade ya amak.

azade azade * bir eyden kurtulmu , uzak. azadelik * Azade olma durumu, serbestlik. azalma azalmak * Azalmak i i, eksilme, tenakus. * Az denecek bir miktara inmek veya eskisinden az bir duruma gelmek. * Etkisini yitirmek, hafiflemek. * Azaltmak i i.

azaltma

azaltmak

* Az denecek bir miktara indirmek veya eskisinden az bir duruma getirmek, k rmak. * Etkisini yitirmesine sebep olmak, hafifletmek. * Ululuk, byklk. * Gurur. * Grkem, heybet. * Debdebe. * al m, kurum, tekebbr.

azamet

azamet satmak * byklk taslamak, al m satmak, bbrlenmek. azametli * Ulu, ok byk. * Gururlu. * Grkemli, heybetli. * Debdebeli. * al ml , kurumlu. * En byk, en yksek, en ok, maksimum. azap * (Mslmanl kta) Dnyada gnah i lemi olanlara ahrette verilecek ceza. * Organik veya ruh byk s k nt , ezin. * (Anadolu'nun birok blgesinde) iftlik u a . * Anadolu beyliklerinde donanmadaki grevlerde kullan lan asker.

azam

azap

azap ekmek * ahrette ceza grmek. * ok byk s k nt ya u ramak. azap vermek * ac ektirmek, zmek. azar azar azar * Paylama. * Sreyi uzatarak, yava yava , az az. * Kk llerle.

azar i itmek * azarlanmak. azarlama * Azarlamak i i, paylama. azarlamak * Paylamak, tekdir etmek. azarlanma * Azarlanmak i i, paylanma. azarlanmak * Azarlamak i ine konu olmak, paylanmak, kt szle kar la mak.

azarlatma * Azarlatmak i i. azarlatmak * Azarlamak i ini yapt rmak veya azarlanmas na yol amak. azat * Serbest b rakma. * Okullarda paydos. * Serbest b rak lm olan. azat etmek * serbest b rakmak, sal vermek. * (kle ve cariyeler iin) zgrl n geri vermek. azat eylemek * azat etmek. azatl * Azat edilmi (cariye veya kle). azatl k * Azat olma durumu, serbestlik. * Azat edilme vakti gelmi olan (cariye, kle). * Azat edilemez. * Olduka az.

azats z azca

azd r lma * Azd r lmak i i. azd r lmak * Azmas na yol amak. azd rma azd rmak * Azd rmak i i. * Azmas na sebep olmak. * Azg n duruma getirmek. * martmak. * Kt davran veya al kanl klara srklemek, yoldan karmak. * Aalya. Azerbaycanl * Azerbaycan halk ndan olan kimse. Azer * Azerbaycan Cumhuriye'tinde ve gney Azerbaycan'da ( ran'da) ya ayan Trk soylu halk veya bu halktan olan kimse. * Azer halk na zg olan, Azer halk ile ilgili (olan). Azerce azg n * Azerbaycan Trkesi. * Azm olan.

azelya

* (ten iin) abuk iltihaplanan, yaras hemen kapanmayan. * (ocuk iin) ok yaramaz. * Cinsel istekleri a r olan. azg nla ma * Azg nla mak i i. azg nla mak * Azg n duruma gelmek. * Cinsel istekleri a r la mak. azg nl k az * Kpek di lerinden sonra ieriye do ru, alt ve st enenin iki yan nda be er tane bulunan ve yiyecekleri tmeye yarayan di lerin ortak ad , az di i, tc di . * kz arabalar nda n ve arka yast klar dingile ba layan a a ivi. az o a saymak (veya tutmak) * verilen kk bir arma an ok ve de erli kabul etmek. az di i * Az . az c k * ok az, biraz. * (sre ve miktar iin) Az olarak, biraz. * Azg n olma durumu.

az c k a m kayg s z ba m * derdim olmas n da ba ka bir ey istemem. az k az kl * Yiyecek, besin, g da. * Az olan. * Yoksullar doyuran. * Az k olarak ayr lan veya haz rlanan yiyecekler. * Az k koymaya yarayan kap veya torba. * Hemen yemek zere, harman zaman ndan nce biilip savrulan ekin. * Gz bir eyden y lmayan, azg n. * iddetli, korkun, ok etkili.

az kl k

az l

az msama * Az msamak i i. az msamak * Bir eyin umuldu undan az oldu u yarg s na varmak, daha fazlas n istemek, az grmek, az bulmak. az nl k kar t . * Bir toplulukta herhangi bir nitelik bak m ndan ayr ve tekilerden say ca az olanlar, ekalliyet, o unluk * Bir lkede egemen ulusa gre ayr soydan ve say ca az olan topluluk, ekalliyet.

az nl k hkmeti * Mecliste o unlu u olmayan bir partinin kurdu u hkmet.

az nl kta kalmak * bir toplulukta belli bir sorun zerine oy verenler, kar d nceye oy verenlerden daha az olmak. az ma az mak * Gittike k z mak, iddetlenmek. az t rma * Az t rmak i i. * Az mak i i.

az t rmak * Az mas na yol amak. az tma az tmak * Azg n duruma getirmek. * r ndan karmak. azil * Grevden alma. azim azimet * Bir i teki engelleri yenme karar . * Gidi . * Az tmak i i.

azimet etmek * gitmek, yola kmak. azimkrane * Kararl . * Kararl l kla, kararl olarak. azimli * Karar nda, tutumunda direnen, kararl . azit aziz * Azothidrik asit HN3 deki hidrojenin yerine bir kkn gemesi ile treyen birle iklere verilen ad. * Sevgide stn tutulan, muazzez. * Ermi , eren. * Ermi kad n. * Sultan Abdlaziz'in ve devlet adamlar n n giydi i fes. * Aziz olma durumu. * Muziplik. azizlik etmek * muziplik etmek. azledilme

azize aziziye azizlik

* Azledilmek i i. azledilmek * Grevden al nmak. azletme azletmek azl k * Azletmek i i. * Bir grevliyi i inden ay r p a kta b rakmak, grevden almak, karmak. * Az olma durumu. * Az nl k.

azlolunma * Azlolunmak i i. azlolunmak * Grevinden al nmak, grevinden kar lmak. azma * Azmak i i. * ki ayr rk n kar mas ndan do an, k rma, melez, metis. * Kk su birikintisi, glck. * Batakl k. * Ta k nl kta ileri gitmek, ktl n art rmak. * (deniz, rmak vb. iin) Kabarmak, ta mak. * (yara, hastal k vb. iin) Etkili, tehlikeli duruma gelmek. * Cinsel duygular artmak. * (ama r) Art k a art lamaz duruma gelmek. * (hayvanlar iin) ki ayr rktan do mak. * ok geli mi . * Azma. * Kerestelik tomruk.

azmak

azmak

azman

azman kaya * Kaya bal n n bir e idi. azmanla ma * Azmanla mak i i. azmanla mak * rile mek, kocaman duruma gelmek. azmetme * Azmetmek i i.

azmetmek * Bir i teki engelleri yenmeye karar vermi olmak. azmettirme * Azmettirmek i i. azmettirmek * Bir suu veya herhangi bir i i kesinlikle yapmas na karar verdirmek.

azm kudurmu tan beterdir * "co kun ve heyecana kap lm kimseyi zaptetmek zordur" anlam nda kullan l r. aznavur * Grcce, iri "yar " "k r c " sinirli, as k yzl, sert kimse.

aznavur gibi * zalimce davranan. aznif * Bir tr domino oyunu. azoik * inde fosil bulunmayan (toprak). * En eski jeolojik (sistem). * Heterosiklik birle iklerin nemli bir s n f na verilen ad. * Yeryznn herhangi bir noktas nda enleme ba l olmaks z n meydana gelen olay.

azol azonal azot

* Atom numaras 7, atom a rl 14,008 olan, havada be te drt oran nda bulunan, rengi, kokusu, tad olmayan element. K saltmas N. azotlama * Azotlamak i i. * Azotlu besin almayan bitki veya hayvanlar n dokular ndaki serbest azotu tespit etme i i.

azotlamak * Azotla kar t rmak veya birle tirmek. azotlanm * Azotlama i lemi yap lm . azotlu * inde azot bulunan.

azotometre * Bir organik maddede bulunan azotun gaz hacmini ayarlamaya yarayan ayg t. azotler Azrail * Tanr buyru u ile insanlar n can n almakla grevli oldu una inan lan melek. Azrail'e bir can borcu olmak (veya kalmak) * nas l olsa lece ini kabul etmek. * hi kimseye borcu kalmamak, btn borlar ndan kurtulmak. Azrail'in elinden kurtulmak * lmden kurtulmak. Azrail'le burun buruna gelmek * lmle kar kar ya gelmek. azvay * Sar sab r. * Azotometre.

* Bor'un k saltmas . * Basso k saltmas . * Trk alfabesinin ikinci harfi. Be ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan tml, ift dudak patlay c s n

b, B gsterir.

* Nota i aretlerini harflerle gsterme ynteminde ngilizler b harfiyle "si" yi, Almanlar ise "si bemol" gsterirler. Ba * Baryum'un k saltmas . baba * ocu un dnyaya gelmesinde etken olan erkek. * ocu u olmu erkek. * Tarikatlar n baz s nda tekke by . * Bu gibi kimselere verilen unvan. * Silh kaak l ,kara para aklama ve uyu turucu madde ticareti gibi kirli ve gizli i ler yapan etenin ba . * Yarat c , kurucu kimse. * Gemi veya iskelede halat n tak ld yuvarlak ba l , iri demir, a a veya beton dikme. * Kaz larda kar lan topra n miktar n hesaplayabilmek iin yer yer b rak lan toprak dikme. * at merte i. * Koruyucu, babal k duygular ile dolu kimse; bir lkeye veya bir toplulu a yararl olmu kimse. * Ata.

baba baba adam * Ya l , a rba l , iyi yrekli, olgun adam. baba buca * \343 baba oca . baba de il, t rabzan babas * babal k grevlerini yapmayan babalar iin sylenir. baba evi * Babadan, dededen kalma ev, toprak, yurt.

baba hindi * ri ve iyi beslenmi erkek hindi. baba koruk (veya erik) yer, o lunun di i kama r * baban n yapt kt i in s k nt s n ocu u eker. baba miras * Baban n ya ad dnemden kalan de erli mal veya dost. baba nasihati * Bir baban n verdi i t. baba oca * Babadan, dededen kalma mlk veya bir kimsenin iinde do up byd , ya ad ev, toprak ya da yurt, baba evi, baba buca , baba yurdu. baba o luna bir ba ba lam ; o ul babaya bir salk m zm vermemi * babalar ocuklar iin byk fedakrl klara katlan rlar, ama ocuklar babalar iin fedakrl kta bulunmazlar. baba olmak * (erkek iin) ocuk sahibi olmak.

baba tatl s * Bir e it hamur tatl s , ambaba. baba yadigr * Babadan kalan, baba dneminde yap lm , baban n hat ras n ta yan. baba yurdu * Baba evi, baba oca . babaanne * (ocu a gre) Baban n annesi. babaca babacan * Baba gibi, babaya yak n. * Cana yak n, olgun, ho grl, iyi kalpli, gvenilir (erkek).

babacanca * Sevgi ve sevecenlikle, cana yak n olarak. babacanla ma * Babacanla mak i i veya durumu. babacanla mak * Babacan duruma gelmek. babacanl k * Babacan olma durumu, cana yak nl k. babac k * Kk baba. * Sevimli, ho , sempatik baba. babac l * Babas n ok seven, babas na ok d kn olan. babac l k * Devletin trl s n flar zerinde babal k ederek bu s n flar aras nda denge kurmaya al mas i lemi, paternalizm. baba babako * Erkek kmes hayvanlar n n en iri ve ya l olan . * (kad n iin) Gl ve gsteri li, iri yar .

babadan babaya * dedelere do ru zincirleme. babadan o ula * torunlara do ru zincirleme. * atalar ndan beri. babafingo * Yelkenli gemilerde direklerin ve gabyan n stnde bulunan en yksek blm. Baba Babalik * Babalik mezhebinden olan kimse. * XIII. yzy lda Baba shak' n kurdu u mezhep.

babak * Ayaks z oldu u iin y lan san lan, solucanla beslenen bir tr kertenkele (Anguis fragilis). babalanma * Babalanmak i i. babalanmak * Babalar tutmak, fkelenmek. * Diklenmek, kabaday ca davranmak. babalar m z * bizden, bizim ku aktan ncekiler. babal * Babas olan. babal babal k * Zaman zaman sinir nbeti geiren. * Baba olma durumu. * vey baba. * Kay n baba, kay n peder. * Ya l veya kmsenen adamlara seslenme olarak kullan l r.

babal k etmek * baba gibi davranmak. babal k f r n has i ler * babas n n paras ile geinenlere sitem olarak kullan l r. babam! * teklifsiz bir seslenme sz. * tekrarlanan iki emir kipi aras na getirilerek i in sreklili ini anlatmaya yarar.

babam n (veya ustam n) ad H d r, elimden gelen budur * gcm ancak bu kadar n yapmaya yeter. babana rahmet * yap lan bir i , bir davran kar s nda "Allah senden raz olsun." anlam nda kullan lan bir sz. babas tutmak (veya babalar stnde olmak) * gibi deyimlerde "ok fkelenmek, fkesi her hliyle belli olmak" anlam nda geer. babas na ekmek * her yn ile tamamen babaya benzemek. babas na rahmet okumak * hakk nda iyilik d nmemek. babas n n (veya babalar n n) iftli i * bir mal veya kurulu u yaln zca kendi karlar na ara yapmak. babas n n hayr na * hibir kar gzetmeksizin. babas n n o lu * her ynyle babas na benzeyen erkek ocuk. babas z * Babas lm ocuk, yetim.

babayani

* Gsteri i ve zentisi olmayan.

babayanilik * Babayani olma durumu. babayi it * Gl kuvvetli. * Mert, korkusuz adam, kabaday . * Bir giri imde kendine gvenebilecek durumda olan.

babayi itlik * Babayi it olma durumu, babayi ite davran , kabaday l k. Bab li * Osmanl imparatorlu u dneminde stanbul'da sadaret (Ba bakanl k), dahiliye ve hariciye nezaretleri ( i leri ve D i leri bakanl klar ) ile ray Devlet (Dan tay) dairelerinin bulundu u yap . * stanbul'da bu evredeki bas n. * Osmanl hkmeti. bab nda * Konusunda.

bab ndan * Bkz. bab nda. Bab Bablik * XIX. yzy lda, ran'da Ali Muhammed Bab' n kurdu u din reti. baca * Duman ocaktan ekip havaya vermeye yarayan maden veya kgir yol. * Su yolu, l m, maden oca gibi yer alt yap lar n n hava deli i. * "Bb'a ait" Bablik yanl s .

baca ba * Oca n stndeki ta raf. baca kula * Oca n iki yan nda ta tan yap lm ufak raf. baca tomru u * Bacan n damdan yukar blm. bacak * Vcudun kas ktan tabana kadar olan blm. * Hayvanlarda yrmeye veya atlamaya yarayan organ. * Baz eylerin yerden ykseke durmas n sa layan dayak, destek veya bunlardan her biri, ayak. * Oyun k tlar nda, o lan, vale. bacak bacak stne atmak * otururken bir baca n tekinin stne koyarak oturmak. bacak kadar * ufac k. bacak kadar boyu var, trl trl huyu var * daha kk, ama de i ik, herkesten farkl al kanl klar, huylar edinmi . bacak kalemi

* Kaval kemi i. bacakk ran * Nemli blgelerde yeti en ye ilimsi sar iekli bir bitki (Narthecium). bacaklar kopmak * ok yorulmak. bacaklar tutmamak * ayaklar n n zerine bas p yryemeyecek duruma gelmek. bacakl * Baca olan. * Bacaklar uzun olan, uzun boylu. * Felemenk alt n na verilen ad.

bacakl yaz * ri ve okunakl yaz . bacakl k bacaks z * Baca olmayan. * Bacaklar k sa olan, k sa boylu, bodur. * Ya ndan byk i lere kalk an ocuklar iin sylenir. bacanak * Kar lar karde olan erkeklerden her biri. * Dost, arkada . * zellikle hokey oyuncular n n giydikleri deriden yap lm koruyucu.

bacanakl k * Bacanak olma durumu. bacas ttmek * (aile iin) ya amas srp gitmek. bacas ttmez olmak * (aile iin) da lmak veya i i bozulmak. bac * Byk k z karde , abla. * K z karde . * Bir evde uzun zaman al m ya l kad nlara (daha ok ya l zenci kad nlara) verilen unvan. * Tarikat eyhlerinin kar s . * Osmanl mparatorlu unda gmrk vergisi. * Zorla al nan para, hara. -ba * Fiilden isim treten -ma/-me ekinin tr. ba ba l k bad * Ba alan kimse. * Ba alma i i veya grevi. * Yel, rzgr.

ba

badana

* Duvarlar boyamak iin kullan lan suland r lm kire veya boya.

badana etmek (veya vurmak) * badanalamak, badana yapmak. badanac * Geimini badana yapmakla kazanan kimse. badanac l k * Badanac n n yapt i . badanalama * Badanalamak i i. badanalamak * Duvarlar boyamak iin suland r lm kire veya plstik boya srmek. badanalanma * Badanalanmak i i. badanalanmak * Badana yap lmak. badanalatma * Badanalatmak i i. badanalatmak * Badanalamak i ini yapt rmak. badanal * Badana edilmi olan. * Yzne ok pudra ve boya srm olan (kad n). badanas z * Badana edilmemi . * Badanas bozulmu . badas * Harman kald r ld ktan sonra yerde kalan toprak, p ve samanla kar k tah l taneleri, harman dknts. badat bade badehu badeli * A k badesi imi kimse. badeli k * D nde bir pirin elinden a k badesi ierek saz al p syleyen halk airi. badem * Glgillerden, yurdumuzun her yerinde yeti en a a (Amygdalus communis). * Bu a ac n ya veya kuru yenilen yemi i. * Birle ikgillerden, ekeri ok, bir tr yer elmas . * arap, iki. * Ondan sonra.

badem a ac

* Glgillerden ilkbaharda beyaz ve pembe renkli iekler aan ykseke bir bitki, badem (Amygdalus communis ve Prunus amygdalus). badem b y k * Badem ii biiminde st duda n her iki yan nda yer alan b y k. badem ezmesi * Ezilmi bademle yap lan ekerleme. badem gibi * (salatal k iin) taze ve gevrek. badem gzl * Badem ii biiminde iri gz. badem ii * Bademin d kabu u al nd ktan sonra kalan ii. badem krk * Tilki postunun yaln z bacak kesiminden yap lan krk. badem parmak * Ba parmak. badem ekeri * nce bir eker tabakas yla kaplanm i badem. badem t rnak * Badem biiminde uzunca t rnak. badem ya * Bademden kar lan ve deri, ksele gibi eyleri yumu atmak iin kullan lan ya . badema bademci * Bundan sonra, bundan byle. * Badem satan kimse.

bademcik * Bo az n iki yan nda birer tane bulunan, badem biimindeki organ. bademli * inde badem bulunan yiyecek. bademlik bademsi baderna bad * Bakla, fasulye, bezelye gibi taze sebzelerde, iinde tohumlar n s ralanm bulundu u kabuk. bad saba badi * Sabah vakti esen ve ruhu ok ayan, gnle ferahl k veren hafif rzgr. * rdek. * Badem a alar ok olan yer, badem bahesi. * Badem biiminde olan. * Halat n a nabilecek yerine sar lan bez, halat sarg s .

badi badi yrmek (veya gitmek, ko mak) * rdek gibi iki yana sallanarak yrmek (gitmek). badik * rdek; palaz. * K sa boylu.

badikleme * Badiklemek i i. badiklemek * rdek gibi iki yana sallana sallana yrmek. badikle me * Badikle mek durumu. badikle mek * rdek gibi sa a sol yalpa vurarak yrme e ilimi gstermek. badire badiye * Birdenbire ortaya kan tehlikeli durum. * l.

badminton * Tenise benzeyen ve bir tr tyl topla oynanan oyun. badya bagaj * A z geni , yayvan, byke su kab . * Yolcu yk. * Tren, vapur gibi ta tlarda yolcular n yklerinin konuldu u yer. * Otomobillerin yk konulabilen, genellikle arkada olan blmleri.

bagaj kapa * Otomobillerde iine yk konulabilen bagajlar kapatmaya veya kilitlemeye yarayan blm. bagaj kilidi * Bagaj kapa n kilitlemeye yarayan alet. bagaj memuru * Toplu ta m yerlerinde ve aralar nda bagaj i lerini yrtmekle grevli kimse. baget * nce, k sa de nek. * T ra lanm , dikdrtgen biiminde de erli ta . * D k gramajl kk boy ekmek. bagetli ba * Bir eyi ba ka bir eye veya birok eyi topluca birbirine tutturmak iin kullan lan ip, sicim, erit, tel gibi d mlenebilir nesne. * Sarg . * Ba lam, deste, demet. * lgi, ili ki, rab ta. * Kemikleri birbirine ba lamaya, i organlar yerinde tutmaya yarayan lif demeti. * Bageti olan.

ba

* zm ktklerinin dikili bulundu u toprak paras . * Meyve bahesi.

ba bahe * Bahe gibi ta nmaz mal. ba b a * Ba ve bahelerde yeti en meyve fidanlar n , bitki ve zellikle zm ktklerini budamaya yarayan kesici alet. ba bozmak * ba n zmlerini toplamak. ba bozumu * Ba da rnn toplanmas . * Bu i in yap ld mevsim, gz, sonbahar. ba budamak * ba daki zm ktklerini budamak. ba ubu u * Asma fidesi. ba doku * Hcre say s az, hcre aras maddesi ok ve genel olarak di er dokular birbirine ba layarak destek grevi yapan doku. ba fiil ba a * Fiillerin zarf olarak kullan lan ekilleri, ula, zarf fiil: gl-e gl-e, ko -arak, otur-up vb. * Kaplumba a. * Deniz kaplumba as n n kabu u. * Kaplumba a kabu u. * Kaplumba a kabu undan yap lm veya bu kabu u and r r biimde olan. * Ur.

ba a bak, zm olsun, yemeye yzn olsun * ki i, kar l k bekledi i i ten istedi ini alabilmek iin gereken harcamalar yapmal d r. ba an * Vakti gelmeden l do an yavru, d k. * l do an kuzunun derisi.

ba bo an * Kskt, eytansa . ba c * Ba yeti tirip rnn satan kimse. * Ba layan veya so uk haddehaneden kan metal erit bobinlere bant yap t ran (kimse). * Ba lama i inde kullan lan erit biiminde ba .

ba c k

ba c kl * Ba olan, bulunan. ba c ks z * Ba olmayan, ba s z. ba c l k

* Ba yeti tirme ve rnn satma i i. Ba dad' tamir etmek * karn n doyurmak. ba dad * A a direkler zerine ak lm talara s va vurularak yap lan (duvar veya tavan). * Yap larda kullan lan ta.

ba dalama * Ba dalamak i i. ba dalamak * D rmek iin aya n birinin ayaklar na takmak, elme atmak. ba dama * Ba damak i i.

ba damak * Birka eyi birbirine geirerek ba lamak. * inden k lmayacak bir duruma getirmek, kr d m etmek. ba da * Sa aya sol uylu un, sol aya sa uylu un alt na alarak oturma biimi. ba da kurmak * bu biimde oturmak. ba da k * Her yeri ayn zelli i gsteren, mtecanis, homojen. ba da kla ma * Ba da kla mak durumu. ba da kla mak * Ayn zelli i gstermek, homojen duruma gelmek. ba da kla t rma * Ba da kla t rmak i i. ba da kla t rmak * Ba da k duruma getirmek, homojenle tirmek. ba da kl k * Ba da k olma durumu, homojenlik. ba da lma * Ba da lmak i i. ba da lmak * Ba da mak i ine konu olmak. ba da m * Tutarl k, tutarl l k, insicam. ba da ma * Ba da mak i i, imtiza. ba da mak * Anla mak, uzla mak, uymak, imtiza etmek. * ocuk oyunlar nda arkada olmak. * Ba da kurup oturmak.

ba da maz * Uyu maz, tutars z. ba da mazl k * Uyu mazl k, geimsizlik. ba da t r c * Ba da ma sa layan. ba da t rma * Ba da t rmak i i. ba da t rmac * Ba da t rmac l k yanl s kimse. ba da t rmac l k * Pek ok de i ik retiyi birle tirmeyi amalayan felsef veya din reti. * Farkl kkenlere sahip de i ik kltr zelliklerini birle tirme veya kayna t rma i i. ba da t rmak * Ba da mas n sa lamak. ba ba c * Byc. * Ba tan kar c . ba l * Grece, izaf. * Ba ka bir cisme uyarak srklenen, ayn zamanda kendine zg bir k m ldan da bulunan bir cismin grnrdeki bu k m ldan n n niteli i, izaf. ba l de er * Bir aritmetik say s n n, nne + ve - i aretleri yaz ld ktan sonraki de eri. * Bir say n n rakamlar ndan her birinin bulundu u basama a gre ald de er, izaf de er. ba l nem * Bir metre kp hava iinde bulunan su buhar a rl n n, ayn artlardaki havan n doymu su buhar n n a rl na oran . ba ldak * Be ikteki ocu un d memesi iin be i e sar l p ba lanan, kuma tan yap lm enli ba . * Kad nlar n det zaman nda ba lad klar bez. * Grece olma durumu, izafiyet, rltivite. * Bir eyin veya bir kimsenin gc ve etkisi alt nda bulunma durumu, tbiiyet. ba mlama * Ba mlamak i i. ba mlamak * Bir eyi ba m alt na sokmak, etkisi alt nda tutmak. ba mla ma * Ba mla mak i i. * By, sihir.

ba ll k ba m

ba mla mak * Bir eye veya bir kimseye tamamen ba ml olmak. ba ml * Ba ka bir eyin istemine, gcne veya yard m na ba l olan, zgrl , zerkli i olmayan, tbi.

ba ml s ral cmle * Anlam bak m ndan birbirine ba l olan ve zneleri, tmleleri veya yklemleri ortak olan cmle. ba ml l k * Ba ml olma durumu, tbiiyet. ba ms z * Davran lar n , tutumunu, giri imlerini herhangi bir gcn etkisinde kalmadan dzenleyebilen, hr, zgr, mstakil. * Herhangi bir kurulu a, partiye ba l olmayan kimse. ba ms z milletvekili * Herhangi bir partinin aday olmadan seilen veya herhangi bir partiye ba l olmayan milletvekili, ba ms z. ba ms z s ral cmle * Anlam bak m ndan birbirine ba l oldu u hlde zneleri, tmleleri, yklemleri ayr olan cmle. ba ms zla ma * Ba ms zla mak i i. ba ms zla mak * Ba ms z duruma gelmek. ba ms zla t rma * Ba ms zla t rmak i i. ba ms zla t rmak * Ba ms z duruma getirmek. ba ms zl k * Ba ms z olma durumu veya niteli i, istikll. ba n * n aatta veya kaz s ras nda topra n kmesini nlemek iin yerle tirilen para veya dayak. ba n vurmak * kaz duvarlar n n kmemesi iin ba nlarla desteklemek. ba nt * Bir nesneyi ba ka bir nesne ile uyarl k lan ba . * E yay , kavramlar veya tasar mlar birlik, ba l l k, birliktelik gibi durumlarda toplayan grn veya nitelik, grelik, ba ll k, izafet, rltivite. * ki veya daha ok nitelik aras nda matematik i lemleri yard m ile kurulan ba l l k veya e itlik. ba nt c * Ba nt c l k yanl s olan kimse, greci, rltivist. ba nt c l k * Ba nt l l k retisi; zellikle bilginin ba nt l oldu unu ileri sren her trl felsefe retisi; grecilik, izafiye, rltivizm. ba nt l * Varl ba ka bir eyin varl na ba l bulunan, mutlak olmayan, greli, izaf, nisp, rltif. ba nt l l k

* Var olabilmek veya belirlenebilmek iin, ba nt yolu ile ba ka bir eye ba l bulunma durumu, grelilik, izafiyet, rltivite. ba r * G s. * (ok yay ve da iin) Orta blm. * Ci er, ba rsak gibi vcut bo luklar nda bulunan organlar n ortak ad , ah a.

ba r yele i * Eskiden z rh alt na giyilen, kseleden yap lm yelek. ba rdak ba rgan * Ba r p a ran, tepkisini hemen ve sert bir ekilde d a vuran kimse. ba r yanmak * znt ekmek, ok ac duymak. * ok susam olmak. ba r p a rmak * fkeyle ba rmak. ba r * Ba rmak i i veya biimi. * Ba ldak.

ba r a r * Grlt, amata. * Grltyle, amata ederek. ba r ma * Bkz. ba r ma. ba r mak * Bkz. ba r mak. ba rma ba rmak * Ba rmak i i. * (insan) Yksek ve gr ses karmak. * Kendini belli etmek. * Yksek sesle azarlamak. * Sindirim organ n n mideden anse kadar olan, ince ba rsak ve kal n ba rsaktan olu an blm.

ba rsak

ba rsak ask s * nce ba rsa karn n arka blmne ba layan ve kar n zar n n bir blmnden olu an ask . ba rsak iltihab * Sindirim organ nda olu an iltihab durum ve buna ba l hastal k. ba rsak ingini * o unlukla srgn ve kar n a r s ile beliren ba rsak iltihab . ba rsak kaz nt s * Kal n ba rsak hastal klar nda kar lan smks madde. ba rsak kurdu * Omurgal lar n ve de zellikle insanlar n ba rsa nda ya ayan asalak solucan.

ba rsak otu * Farekula . ba rsak solucan * Ortalama 25 cm boyunda, insanlar n, zellikle ocuklar n ba rsaklar nda asalak olarak ya ayan yuvarlak solucan, askarit. ba rsaklar n de erim * "can na k yar m, ldrrm" anlam nda korkutmak, gzda vermek zere kullan l r. ba rt * Ba rma sesi.

ba rtkan * ok ba r p a rmak huyunda olan (kimse). ba rtlak ba rtma * Orta byklkte, eti sevilen bir cins gebe rdek (Querquedula). * Ba rtmak i i.

ba rtmak * Ba rmas na yol amak. * Bir haberi, bir iste i, birinin arac l yla duyurmak. ba * Ba lamak i i veya biimi. * Ba lanan ey, hibe, teberru. * Ba yapan kimse. * Herhangi bir devin veya ykmll n d nda kalan, muaf. * Baz mikroplara kar a veya do al yolla diren kazanm olan. ba kl k * Bir devin veya ykmll n d nda kalma durumu, muafiyet. * Baz mikroplara kar a veya do al yolla kazan lm diren durumu. ba kl k bilimi * Ba kl k olaylar n n ortaya kma artlar n , geli imini, al nabilecek nlemleri ve yap labilecek tedaviyi inceleyen t p dal , immnoloji. ba lama * Ba lamak i i, affetme, af. * Hibe etme. ba lamak * Bir mal veya hakk kar l k beklemeden birine vermek, teberru etmek. * Herhangi bir kt davran iin ceza vermekten vazgemek, affetmek. * Grevden ekmek, almak. * Deyimlerde "Tanr esirgesin, ay rmas n" gibi anlamlarda kullan l r. ba lamamak * kar s ndakinin yanl ndan, kusurundan do acak f rsatlar ka rmamak, ac madan de erlendirmek. ba lanma * Ba lanmak i i, affedilme.

ba ba k

ba lanmak * Ba lamak i ine konu olmak, affa u ramak, affedilmek, affolunmak. ba latma * Ba latmak i i. ba latmak * Ba lamak i ini yapt rmak. ba lay c * Ba layan. ba t ba t * Szle me, akit, mukavele, kontrat. * Ba t yapanlardan her biri, kit.

ba tlanma * Ba tlanmak i i veya durumu. ba tlanmak * Ba t ile sonulanmak. ba tla ma * Ba tla mak i i veya durumu. ba tla mak * Aralar nda ba t yapmak. ba tl * Ba tla, szle me ile ba lanm olan. ba kesen ba la * Makasl bcek.

* E grevli kelimeleri veya nermeleri birbirine ba layan kelime tr, rab t: Ve, ya, veya, ya da birer ba lat r. ba la grubu * Ba la be i. ba la be i * Ba lala veya ba las z birbirine ba lanm olan, ayn nitelikte iki veya daha ok kelimeden olu an bek. ba lal * Ba lac olan. ba lal tamlama * simleri, s fatlar aras na ba la alan isim veya s fat tamlamas . ba lal yan cmle * Birle ik cmlelerde ki ba lac yla temel cmleye ba lanan yan cmle. ba lad yerde otlamak * Bkz. b rakt m (b rakt ) ba lad m (ba lad ) yerde (ay rda) otluyorsun (otluyor). ba lam * Cinsleri ayn veya birbirine yak n olan eylerin bir arada ba lanm , demet, deste. * Bir iirdeki drtlklerin her biri, bent. * (herhangi bir olguda) Olaylar, durumlar, ili kiler rgs veya ba lant s , kontekst.

* Bir dil birimini evreleyen, ondan nce veya sonra gelen, birok durumda sz konusu birimi etkileyen, onun anlam n , de erini belirleyen birim veya birimler btn, kontekst. ba lama * Ba lamak i i. * ift telli olan ve m zrapla al nan bir saz. * Yap larda duvarlar birbirine ba layan kiri , putrel vb.

ba lama zarf fiili * Ve ba lac grevinde kullan larak, kendinden sonraki ekimli fiile veya fiilimsiye zaman ve ki i bak mlar ndan uyan - p ekini alm fiil: Gelip gitti (Geldi ve gitti) Glp geti (Gld ve geti) gibi. ba lamac * Ba lama yapan veya satan kimse. * Ba lama alan kimse. ba lamac l k * Ba lamac n n i i veya mesle i. ba lamak * Ba veya ba ka bir arala tutturmak. * D mlemek. * (yara iin) l koyup bezle sarmak. * Denk yapmak, paket yapmak. * Olu mak, tutmak, meydana gelmek. * Bir i veya kimse iin ay rmak, tahsis etmek. * (bir i iin) Anla ma yapmak. * Birinde bir eye kar ilgi, istek uyand rarak o eye ilgi, yak nl k duymas n sa lamak. * Uyulmas zorunlu olmak. * Ba ka bir i le u ra amaz durumda olmak. * Sona erdirmek, bitirmek, tamamlamak. * Gnln kazanmak. * Btn ilgisini bir yerde yo unla t rmak. * Gei i engellemek. ba lamal k * Ba lama yapmaya yarayan. ba lamsal * Ba lam ile ilgili. ba lamsal anlam * Bir szn kullan lan veya amalanan ba lama gre anlam kazanmas . ba lanak ba lan m * Ba lan lacak ey, ba lant , irtibat. * Ba lanmak i i veya biimi. * (siyas veya sosyal konularda) Yan tutma.

ba lan * Ba lanmak i i veya biimi. ba lanma * Ba lanmak i i. ba lanmak * Ba lamak i ine konu olmak. * Sevmek, iten ba l olmak. * Beklenen ey elde edilmez olmak. * Yaln zca belli bir i le u ra mak.

* Bir ey bir kimseye ayr lmak, tahsis edilmek. ba lant * ki veya daha ok eyin birbiriyle ba l , ili ik veya ilgili bulunmas , irtibat. * ki ey aras nda ili ki sa layan ba . ba lant borusu * Katlardaki pis ve kirli sular toplayan, kolona ileten boru. ba lant kurmak * irtibat sa lamak. * haberle me sa lamak. ba lant nls * Bkz. ba lay c nl. ba lant nsz * Bkz. ba lay c nsz. ba lant yapmak * ili ki kurmak; anla ma, szle me yapmak. ba lant l * Aralar nda ba lant bulunan, irtibatl , rab tal . ba lant s z * Aralar nda ba lant bulunmayan. * Asker, siyas ynden hibir bloka ba l olmayan (lke), bloksuz. ba lant s z lkeler * Ba lant s zl k siyaseti izleyen lkeler, bloksuz lkeler. ba lant s zl k * Ba lant s z olma durumu. ba lant s zl k politikas * Asker, siyas ynden hibir bloka girmeme siyaseti. ba lant s zl k siyaseti * Ba lant s z lkelerin izledi i siyaset. ba la k * Aralar nda anla ma veya szle me sa lanm olan (kimse veya topluluk), mttefik. * Sonu, sebep gibi birbiriyle s k s k ya ba l ve kar l kl ba ml olan (nesne, terim).

ba la kl k * Ba la k olma durumu. ba la m * E leme. * Aralar nda ortak kar bulunan devletler ili kisi.

ba la ml * Aralar nda kar l kl destek ve ba ml l k bulunan. ba la ma * Ba la mak i i, ittifak.

ba la mak * Bir ey yapmak iin birbirine antla ma veya szle me ile ba lanmak, ittifak etmek. ba latma

* Ba latmak i i. ba latmak * Ba lamak i ini yapt rmak. ba lay c * Ba lama niteli i olan. * Ba lamaya ve birle tirmeye yarayan: "Ve" ba lay c bir edatt r. * Uyulmas zorunlu. ba lay c nl * nszle biten kelime kk ve gvdelerine nsz ile ba layan eklerin getirilmesi s ras nda ve kk ile eki birbirine ba layan nl: al- -r, a- -l-mak, gec-i-k-mek vb. ba lay c nsz * nl ile biten kelime kk ve gvdelerine nl ile ba layan bir ek eklendi inde araya giren y nsz, koruyucu nsz: okul-da-y- m, eski-y-ince vb. ba l * Bir ba ile tutturulmu olan. * Gerekle mesi bir art gerektiren, tbi, vabeste. * Bir kimseye, bir d nceye, bir hat raya sayg veya a k gibi duygularla ba lanan, tutkun. * S n rlanm , s n rl . * Kapat lm olan, kapal . * Bir kurulu un yetkisi alt nda bulunan. * Bir halk inan na gre, by etkisiyle cinsel gten yoksun edilmi (erkek). * Sad k. ba l kalmak * uymak, tbi olmak. ba l kredi * Kredi aan lkeden mal veya hizmet sat n al nmas art ile sa lanan kredi. ba l olmak * tbi bulunmak. ba l su ba l k * A ata hcre zar n n emdi i ve ta d su. * Ba yeri, zm ba lar ok olan (yer).

ba l k bahelik,- i * Ba , bahesi zengin ve bol olan (yer). ba l la k * Biri tekine ba l olarak var olan; biri olmadan teki d nlemeyen iki eyin, bu ili ki ynnden durumu. ba l la m * ki veya daha fazla de i ken aras ndaki ba nt . * Organizman n de i ik yap , zellik ve olaylar nda grlen kar l kl ilgi, korelsyon. ba l la ma * Ba l la mak i i. ba l la mak * ki ey aras nda kar l kl ba nt olmak veya ba l l k kurmak. ba l l k * Ba l olma durumu, merbutiyet. * Birine kar , sevgi, sayg ile yak nl k duyma ve gsterme, sadakat.

* Bkz. Ba l la m. ba naz * Bir d nceye, bir inan a a r lde ba lan p ondan ba ka bir d nce ve inan kabul etmeyen, mutaass p. ba nazla ma * Ba nazla mak durumu. ba nazla mak * Ba naz duruma gelmek. ba nazl k * Ba naz olma durumu, ba nazca davran , taassup. * Bir d nceye, bir inan a a r lde ba lan p ondan ba kas n d nmeme durumu, taassup. ba r yan k * ok dert, ac , s k nt ekmi . ba r yufka * Yufka yrekli, merhametli. ba r kara * skete ku unun bir tr (Saxicola torquata). ba r na basmak * kucaklamak. * biriyle ilgilenerek onu koruyup kay rmak, yeti tirmek. ba r na ta basmak * sesini karmaks z n her trl ac ya katlanmak. ba r n delmek * ok dokunmak, iine i lemek. ba r n ezmek * zlmek, dertlenmek. ba r * Ba rmak i i veya biimi. ba r a r * Grlt, amata. * Grltyle, amata ederek. ba r a a r a * Byk grlt ederek, ba rarak a rarak. ba r ma * Ba r mak i i, birlikte ba rma.

ba r mak * Birlikte veya kar l kl ba rmak. ba r t rma * Ba r t rmak i i veya durumu. ba r t rmak * Ba rmas na yol amak, hep birden ba rtmak. ba s z * Ba bulunmayan.

baha

* Paha.

baha bimek * de erini belirlemek. bahad r * Sava larda, arp malarda gc ve y lmazl yla stnlk kazanan veya yi itlik gsteren (kimse).

bahad rl k * Bahad r olma zelli i, durumu. Baha Bahalik bahane * Bahalik yanl s kimse. * XIX. yzy lda Bablikten do mu olan, ran'dan ba ka Avrupa ve Amerika'da da yay lm bir din. * Bir eyin gerek sebebi gizlenerek ileri srlen szde sebep.

bahane aramak * bir i i yapmamak iin sebep aramak. bahane bulmak * bir i i yapmak veya yapmamak iin szde sebep gstermek. bahane etmek * herhangi bir eyi sebep olarak ileri srmek. bahaneli * Bahanesi olan.

bahanesiz * Bahanesi olmayan. bahar * Kuzey yar m kre iin, 21 Martta gndz gece e itli iyle ba layarak 22 Haziranda gn dnm ile biten, k ve yaz aras ndaki mevsim; ilkyaz, ilkbahar. * Bu mevsimde a alarda aan iekler ve yapraklar. * Genlik a . bahar * Yiyecek ve ieceklere ho koku ve tat vermek iin kullan lan tar n, karanfil, zencefil, karabiber gibi maddeler. bahar bayram * Genellikle may s ay n n ilk gnlerinde kutlanan bayram. bahar dnemi * Y l n k tan sonra gelen ilk aylar . bahar nezlesi * Bkz. saman nezlesi. bahar noktas * lkbaharda gndz gece e itli i an nda gne in gk ekvatoru izgisi zerinde bulundu u nokta. baharat * Tar n, karanfil, zencefil, karabiber gibi maddelerin toplu ad .

baharat * Baharat satan kimse. baharat l k * Baharat satma i i. baharatland rmak * Baharat ile sslemek, lezzetlendirmek veya baharat ekmek. baharatl * Baharat olan. baharats z * Baharat olmayan. baharc * Baharat al m sat m yla u ra an (kimse).

bahar ba na vurmak * (alay yollu) genli in verdi i co kuyla gereksiz veya a r davran ta bulunmak. bahariye baharl bahe * Divan edebiyat nda, bahar tasviri ile ba layan kaside. * inde karabiber, karanfil, tar n gibi bahar bulunan. * Sebze yeti tirilen yer, bostan. * iek ve a a yeti tirilen yer.

bahe domatesi * Tarla ve bahelerde sun' gbre kullanmadan, do al olarak yeti tirilen domates tr. bahe keki i * Bahelerde zel yntemlerle yeti tirilen kekik. bahe makas * e itli ot ve bitkileri dzgn kesmek ve budamak amac yla yap lan bir makas tr. bahe nanesi * Bahelerde yeti tirilen bir nane tr. baheci * iek, a a ve sebze yeti tirme i iyle u ra an kimse.

bahecilik * Bahecinin i i. * Bahe yapma i i. baheli * Bahesi olan. bahelik * Ba lar , baheleri olan (yer).

bahemsi * Baheye benzeyen, bahe gibi dzenlenmi yer. bahesiz * Bahesi olmayan.

bah van

* Geimini bahe rnlerini yeti tirip satmakla sa layan kimse. * Bir bahenin dzenlenmesi ve bak m yla grevli kimse.

bah vanl * Bah van bulunan. bah vanl k * Bah van n yapt i . bahir * Deniz. * Aruzdaki vezin tak mlar ndan her biri. * Mevlid'in blmlerinden her biri. bahis * Konu ulan ey, konu. * Gr nde veya iddias nda hakl kacak tarafa bir ey verilmesini kabul eden szl anla ma. * Sz. * Bir kitab n blmlerinden her biri.

bahis amak (veya a lmak) * belli bir konuda konu maya ba lamak (ba lan lmak). bahis konusu * Sz konusu. bahis mevzuu olmak * zerinde konu ulmak, sz konusu olmak. bahis tutu mak * kar l kl bahse girmek. bahisi * Oyunlarda veya at yar lar nda yar n sonular n tahmin ederek bahis oynayan veya oynatan kimse, m terek bahisi. bahname bahr bahr bahriye * Bir devletin deniz glerinin ve kurulu lar n n btn. bahriye ifte tellisi * Hareketli bir halk oyunu ve ezgisi. bahriyeli * Deniz Kuvvetlerine ba l asker. * Deniz Harp Okulu rencisi. * inde cinsel konularla ilgili a k sa k yaz lar n, resimlerin bulundu u eser. * Denizle ilgili. * Yal apk n .

bahse girmek * gr nde veya iddias nda hakl kacak tarafa bir ey verilmesini kabul eden szl anla ma yapmak. bahsetme * Bahsetmek i i.

bahsetmek * Bir konu zerinde sz sylemek, konu mak, szn etmek. bahsi gemek * bir konu zerinde konu ulmu olmak. bahsi kapamak * bir konu zerindeki konu may kesmek. bahsi kaybetmek * ileri srlen, savunulan gr n yanl oldu u ortaya kmak. bahsi kazanmak * ileri srlen, savunulan gr n do ru oldu u belli olmak. bahsi tazelemek * konu may ayn konu zerine getirmek. bah etme * Bah etmek i i. bah etmek * Ba lamak, sunmak. bah i * Bir hizmet grene hakk ndan ayr olarak verilen para.

bah i (veya bele ) at n di ine bak lmaz * para verilmeden sa lanan bir eyin ufak tefek kusurlar n ho grmelidir. baht * Olacaklar n, ka n lmaz oldu unu belirleyen ilh iradenin insan iin veya bir toplum iin izdi i hayat tarz , kader, talih. * ans, mutluluk. baht i i * Talihe b rak lm , talihe ba l i .

baht a k * Talihli. baht a k olmak * bir konuda ans yaver gitmek, talih yzne glmek. baht a lmak * talihi dnp uygun duruma veya arzulanan sonuca gelmek. baht ba l olmak * talihi kapal olmak. * (k zlar iin) evlenecek istekli kmamak. baht kapanmak * talihsizli e u ramak, istenen sonuca ula mamak. baht kara * Mutsuz, talihsiz. baht kara olmak * srekli olarak talihi yaver gitmemek, mutsuz olmak. baht na ksmek * talihsizli inden yak nmak.

bahtiyar

* Baht olan, bahtl , talihli, mutlu.

bahtiyarl k * Bahtl olma durumu, mutluluk. bahtl bahts z * Baht kt olan, mutsuz, talihsiz. bahts zl k * Bahts z olma durumu, mutsuzluk. bahusus bak bak! bak! * i te. * a ma anlat r. * kmseme bildirir. baka * Drbn. * Hele, zellikle, stelik. * a ma bildirir. * Baht iyi olan, mutlu, talihli.

bakakalma * Bakakalmak i i veya durumu. bakakalmak * a k nl a u ray p ne yapaca n bilmez durumda kalmak. bakal m (veya bakay m) * iinde yer ald cmlenin gvensizlik, ku ku, merak, uyarma gibi anlamlar n peki tirir. bakalit bakalitli * Bakalit bulunduran, bakalit kaplamal . bakalorya * (eskiden niversite ve yksek okullara girebilmek iin lise reniminden sonra verilen) Olgunluk s nav . bakam bakan * Baklagillerden, odunundan k rm z boya kar lan bir a a, bakkam (Haematoxylon campechianum). * Formaldehit ile bir fenoln yo unla mas sonucu elde edilen yapay reine.

* Bakmak i ini yapan (kimse). * Hkmet i lerinden birini ynetmek iin, genellikle milletvekilleri aras ndan, ba bakan taraf ndan seilerek cumhurba kan nca onayland ktan sonra i ba na getirilen yetkili, vekil, naz r. bakanak * Gevi getiren hayvanlar n ayaklar n n arkas ndaki krelmi t rnak, kemik k nt s .

bakanlar kurulu * Ba bakan ve bakanlardan olu an kurul, hkmet.

bakanl k

* Bakan olan n durumu ve grevi, vekillik. * Bakan n ynetimi alt ndaki kurulu lar n btn veya bu kurulu lar n bulundu u yer, nezaret, veklet. * kz, s r.

bakar

bakar kr * Gzleri sa lam grnd hlde gremeyen. * ok dikkatsiz (kimse). bakar m s n z? * seslenme nlemi. bakara * skambil k d ile oynanan bir kumar. bakarak bakars n bakaya * gre. * olur ki.

* Kal nt lar. * Askerlik a na girenlerden son yoklamada bulunarak askere al nm olduklar hlde a r ld klar nda gelmeyen veya gelip de k talar na gitmeden topland klar yerlerden veya yollardan savu anlar. * Ait oldu u y l iinde toplanamay p ertesi y la kalan vergiler. bak * zellikle da l k yrelerde bir yamac n gne nlar na, gneye veya kuzeye kar konumunu belirleyen, bunun sonucu olarak da do al artlar n tespit eden durumu. * Fal. bak c * Bakmak i iyle grevlendirilen kimse. * Bir eyi sat n almay d nmeden yaln zca bakarak ilgilenen (kimse). * Falc . bak c l k * Bakmak i i. * Falc l k. * Bak lmak i i. * Bakmak i ine konu olmak veya bakmak i i yap lmak. bak m * Bir eyin iyi geli mesi, iyi bir durumda kalmas iin verilen emek veya emek verme biimi.

bak lma bak lmak

bak m evi * Bak ma ihtiyac olan kimselerin bak ld klar , bar nd klar kurulu . * Kademe. * Kurum ve kurulu larda motorlu aralar n onar ld ve korundu u yer veya birim. bak m yapmak * ara ve gerelerin dzenli al mas iin onar m n yapmak. bak m yurdu * Yoksul veya kimsesiz ya l ve sakatlar n bar nd r l p bak ld klar yurt, darlceze.

bak mc * Bak m i ini yapan kimse. bak m ndan * Bak veya gr a s , yn, de erlendirme a s , -e gre. bak ml bak ml k * Filmin kartpostal bykl nde cam bir perde zerinde grnmesini sa layan cihaz. bak ml l k * Bak ml olma durumu. bak ms z * zen gsterilmemi , bak lmam . bak ms zl k * Bak ms z olma, terk edilme, yzst b rak lma durumu. bak ncak * Tfeklerde hedefin uzakl na, yak nl na gre ayar edilecek biimde yap lm iner kalkar gez, ni angh. bak nd bak nma * Bak hele, olacak ey mi? gibi a ma anlat r. * Bak nmak i i. * yi bak lm , zerinde iyi al lm .

bak nmak * Bakmak i i yap lmak, evreye gz gezdirmek, ara t rmak. * Muayene olmak. bak r * Atom numaras 29, yo unlu u 8.95 olan, 10840 C ye do ru eriyen, do ada serbest veya birle ik olarak bulunan, s ve elektri i iyi ileten, kolay dvlr ve i lenir oldu undan eski a lardan beri trl i lerde kullan lan, k z l renkli element. K saltmas Cu. * Bak rdan yap lm kap. * Bak rdan yap lm . bak r ala m * %1'in zerinde znm elementlerin olu turdu u bak r ala mlar n n genel ad . bak r al * Bak r tuzlar ile zehirli duruma gelmi . * Ye ile alar mavi renk. bak r almak * (bak r kaptaki yemek) bak r tuzlar ile zehirli duruma gelmek. bak r kaplama * Demir benzeri madenlerin yzeyinde bak r katman olu turma i lemi. bak r oksit * Kimyasal forml CuO veya Cu2O olan bak r n oksit biimi. bak r pas * Bak r zerinde nemli havalarda olu an bak r hidrokarbonat. bak r rengi

* K z la yak n kahverengi. * Bu renkte olan. bak r slfat * Gz ta . bak r ta * Malakit. bak r tuzu * Bak r slfat, gz ta . bak rc * Bak r i leyen veya bak r kap kacak satan kimse.

bak rc l k * Bak r kap yapma veya satma i i. bak rla ma * Bak rla mak durumu. bak rla mak * Bak r rengini almak, (rengi) bak r n rengine benzemek. bak rl bak * Bak r ieren maddeler. * Bakmak i i veya biimi.

bak a s * Bir olayda, konuyu, d nceyi belirli bir ynden inceleme, gr a s . bak atmak * k sa bir srede bak p gemek. bak k * Bkz. bak ml .

bak ks z * Bkz. bak ms z. bak m * ki veya daha ok ey aras nda konum, biim ve belirli bir eksene gre l uygunlu u. * Eksen olarak al nan bir do rudan, benzer noktalar kar l kl olarak ayn uzakl kta bulunan iki benzer paran n birbirine gre olan durumu, tenazur, simetri. bak ml * Bak m bulunan, simetrik, mtenaz r. bak ms z * Aralar nda bak m bulunmayan (iki ey) veya iki yan aras nda bak m olmayan (bir ey), asimetrik. bak ms zl k * Bak ms z olma durumu, asimetri. bak ma * Bak mak i i.

bak mak * ki veya daha ok kimse birbirine bakmak. * Kaamak ve gizli olarak birbirine bakmak.

baki

* Srekli, kal c , daim. * Bir eyden artan (miktar).

baki kalmak * srekli, kal ml olmak. * bir eyden artmak. * artakalan, geride kalan, teki. bakir * Cinsel ili kide bulunmam (erkek). * El de memi , kullan lmam . * (toprak iin) lenmemi . * Eskimemi , y pranmam , yeni. bakire bakirelik bakirlik * Bakir olma durumu; el de memi lik, bozulmam l k. bakiye * Art k, artan, kalan, geri kalan. * Kal nt . * Yiyecek, iecek ve ba ka ihtiya maddelerini perakende olarak satan kimse. * Bu gibi eylerin sat ld dkkn. * Cinsel ili kide bulunmam di i; k z, k z o lan k z. * Bakire olma durumu, erdenlik.

bakkal

bakkal akkal * Bakkal ve benzeri i lerle u ra an esnaf iin kmseme sz. bakkal defteri * Kar k, dzensiz yaz larla dolu defter. bakkal k d * Kal n ve kaba k t. bakkala b rakma! * bir i i "bakal m!" diyerek savsaklamak isteyenlere sylenir. bakkaliye * Bakkal dkkn nda sat lan eyler. * Byk bakkal dkkn .

bakkall k * Bakkal n i i. bakkam bakla * Bkz. bakam. * Baklagillerden, yurdumuzun her yerinde yeti tirilen, taneleri bad iinde bulunan bir bitki (Vicia faba). * Bu bitkinin ye il rn veya kuru tanesi. * Bir zinciri olu turan halka veya paralardan her biri.

bakla ie i * Sar mt rak efltuna alan beyaz renkte olan bitki.

* Bu renkte olan. bakla dkmek (veya atmak) * bakla ile fala bakmak. bakla fal * Bakla taneleri ile bak lan bir fal tr. bakla slanmamak * Bkz. a z nda bakla slanmamak. bakla kadar * (bit, pire gibi kk bcekler iin) ok iri. bakla k r * Beyaz o alm , beyazlamaya yz tutmu renk. * At donlar ndan koyu ve iri lekeli k r. bakla oda nohut sofa * Bkz. nohut oda. baklagiller * Bakla, fasulye, akasya, keiboynuzu gibi, bad l pek ok sebze ve a alar iine alan, iki enekli ayr ta yaprakl lardan byk bir bitki familyas , bakliye. baklal baklal k * Baklas olan. * Bakla tarlas .

baklams * Bakla biiminde olan. baklams meyve * Bkz. bad . baklan baklava * Anguta benzeyen k rm z renkli bir e it yaban kaz (Otis tarda). * ok ince yufkadan yap larak aras na kaymak, f st k, ceviz, badem gibi eyler konulan tatl . * E kenar drtgen biiminde olan nesne.

baklava amak * baklava yapmak iin gerekli olan ince yufkalar haz rlamak. baklava brek * (bir ba ka eyle kar la t r ld nda) ok kolay ve zevkli (i ). * ok tokluk durumunda "baklava brek olsa yemem" biiminde kullan l r. baklava dilimi * E kenar drtgen biiminde olan. baklavac * Baklava yapan veya satan kimse. baklavac l k * Baklava yapma veya satma i i. baklaval * inde baklava bulunan.

* inde baklava desenleri olan. baklaval k * Baklava yap m nda kullan lan veya baklava yapmaya elveri li olan. baklay a z ndan karmak * sabr tkenip o zamana kadar sylemedi i eyleri sylemeye ba lamak. * a k sylemekten ka nd bir sorunu sonunda a klamak. bakliyat bakliye bakma bakmak * Bak bir ey zerine evirmek. * Aramak. * (yer iin) Yz bir yne do ru olmak. * Bir eyin geli mesi veya iyi bir durumda kalmas iin emek vermek. * Beslemek, geindirmek. * (bir i ) Birinden beklenmek. * (hasta iin) Muayene etmek, tedavi etmek. * Yoklamak, incelemek, denemek. * Bir i i yapmak, bir i i yapmakla grevli olmak. * Yap labilmesi bir eye ba l bulunmak. * Gzetmek, ilgilenmek. * Renklerde, Benzemek, and rmak. * nem vermek, nem vererek zerinde durmak. * Anlamak, fark na varmak. * Ba ka bir eyle ilgilenmeyip elindeki veya nndeki i le u ra r olmak. bakra * o unlukla bak rdan yap lan kk kova. * Bir bakrac n alabildi i miktar. * Baklagillerden elde edilen rn. * Bkz. baklagiller. * Bakmak i i.

baksana! baksan za! * seslenme iin kullan l r. * dikkat ekmek sz. bakteri * Toprakta, suda, canl larda bulunan, rme, mayalanma veya hastal klara yol aan, kresel, silindirimsi, k vr k biimde olan, blnerek o alan, klorofilsiz, tek hcre canl . bakteridi * arbon hcresi gibi hareketsiz bakteri.

bakterigiller * Bakterilere verilen ad, bakterileri iine alan canl lar. bakterisit * Canl lar n vcudunda veya laboratuar deneylerinde bakterileri fiziksel, kimyasal etkiyle ldren (etken).

bakteriyel * Bakterilerle ilgili. bakteriyolog * Bakterilerle ilgili, bakteriyoloji alan nda al an kimse.

bakteriyoloji * Bakterilerin ve genel olarak mikroplar n biimlerini, niteliklerini inceleyen bilim. bakteriyolojik * Bakteri bilimi ile ilgili. bakteriyoskopi * Bakterilerin mikroskopla incelenmesi i lemi. bakt ka al r * gzelli i birdenbire gze arpmayan. bakt rma * Bakt rmak i i.

bakt rmak * Bakmas na yol amak, bakmas n sa lamak. bal * zellikle bal ar lar n n bitki ve ieklerden toplad klar bal znden yap p, kovanlar ndaki petek gzlerine doldurduklar , rengi beyazdan esmere kadar de i en tatl , koyu, s v madde. * Olgunla m incirin, d na s zan tatl s . * A alar n kabu undan s zarak p ht la an besi suyu. bal alacak ie i bilmek (veya bulmak) * kar sa lanabilecek yeri veya eyi bilmek veya bulmak. bal ar s * Zar kanatl lardan, bal yapan eklem bacakl tr (Apis mellifica). bal bal demekle a z tatl lanmaz * szde kalan dilek ve tasar lar n i bitirmede hibir etkisi olmaz. bal ba * En temiz bal. bal ie i * Alma k yaprakl , k rm z veya k rm z ya alar sar renkli iekli a a k. bal dk de yala * bir yerin ok temiz oldu unu anlat r. bal dudak * Bkz. bal dudakl . bal dudakl * Tatl dilli. bal gibi * pek tatl . * pheye yer b rakmadan, ok iyi, adamak ll .

bal kaba * i turuncu, iri ve tatl bir kabak e idi (Cucurbita moschata). * Aptal, beyinsiz kimse. bal kelebe i * Bal kovanlar na ok zarar veren bir bcek (Galleria mellonella). bal mumu * Ar lar n peteklerini yapmak iin kar n halkalar aras ndan salg lad klar yumu ak ve sar ms madde. * Bu maddenin sanayide kullan lmak iin yapay olarak haz rlanm .

bal mumu gibi erimek * ok zay flamak. bal mumu macunu * Mobilyadaki kusurlar n onar m nda kullan lan, toprak boya ile renklendirilmi bal mumu. bal mumu yap t rmak * unutulmamas iin i aret edip dikkati ekmek. bal zl * Bal z bulunduran. bal z * Baz ieklerin iinde bulunan, ar lar n bal yapmak iin emdikleri tatl s v , nektar.

bal z bezi * Bitkilerin yaprak, yumurtal k ve erkek organlar n n dibinde bulunan ve bal z karan bez. bal zlk * ieklerde bal zn karan bezlerin bulundu u organ. bal pete i * Ar lar n iine bal doldurdu u bal mumu levha. bal rengi * Kahverengine alan sar renk. * Bu renkte olan.

bal sa mak * kovandan bal rn almak. bal tutan parma n yalar * imknlar geni bir i in ba nda bulunan kimse bu imknlardan az da olsa yararlan r. bala balaban * ri, byk. * i man, grbz (kimse, ocuk). balaban * Atmaca veya do an gibi y rt c bir ku . balaban ku u * Batakl klarda ya ayan, bal k la benzer, eti ya l ve a r, iri bir ku (Botaurus). balabanla ma * Balabanla mak durumu. balabanla mak * Balaban duruma gelmek, irile mek. balabanl k * Balaban olma durumu. balak balalayka * Bkz. malak. * k eli, telli Rus halk saz . * Yavru, ocuk.

balama

* Orta oyununda Rum tipi. * Karagz, matiz ve klhan beyi tipleri taraf ndan yabanc lkelerin tiplerine hitap ederken kullan lan sz. * Denge, muvazene.

balans

balans ayar * Otomobilin sars lmas n nlemek iin, tekerleklere gere i kadar balans pensi denen kur un paras takarak denge sa lama i i. balans pensi * Arabalar n tekerleklerindeki dengeli dnmeyi sa lamak iin cant ile lstik kenar na s k t r lan kur un paras . balar balast * at kiri i olarak kullan lan ve kiremitlerin alt na d enen ince tahta, pedavra. * Demir yollar nda traverslerin alt na, oselerde dzeltilmi toprak zerine d enen ta k r klar . * Safra.

balast diren * Gerilimin byk de i imlerinde, devredeki ak m sabit tutmak iin konulan diren. balast gemi * Ambarlar nda yk bulunmayan gemi. balast yem * ok byk miktarda ham selloz ihtiva eden ve dolay s yla yo un yemlerden ok daha d k sindirilebilir besin maddeleri ihtiva eden ve hayvanlara tokluk hissi vermek amac yla kullan lan yem. balat * Orta a da, bentten olu an bir Bat iiri tr. * Bat da, belirli danslara e lik eden bir tr ark . * Serbest biimli, romantik, mzik aralar yla al nan veya ark olarak okunan eser. * So uk ve s cakta byk bir srtnme kat say s na sahip olan suya ve ya a dayan kl , yava a nan madde. * Motorlu aralarda fren yapmay sa layan, tekerlek mili zerine yerle tirilmi yar m ay biimindeki alet. balay * Evlilik hayat n n ilk ay veya ilk gnleri. balbal balc balc l k balak * Kabza. * Kabzan n demir siperi. bal k * inde e itli organik maddeler bulunan, daha ok killi, koyu, yap kan amur, mil. * Glk kartan. * indeki kil oran yksek, ya l , su geirmez, koyu toprak. * Eski Trklerde ki inin an lmas iin mezar n n veya baz kurganlar n etraf na dikilen ta . * Ar yeti tirip bal alan veya satan kimse. * Ar yeti tirme veya bal al p satma i i.

balata

bal k hurmas * Sand klara bas larak kurutulan hurma (veya kuru incir). bal k inciri * Kurutulmu incir, bal k hurmas . bal kl bald r * Baca n dizden ayak bile ine kadar olan blm, incik. * Bu blmn yumu ak ve i kin olan arka taraf . bald r bacak * A k sa k grlen kad n baca . bald r kemi i * Bald rda bulunan iki kemikten ince olan . bald rak * Don ve pantolon gibi giysilerin dizden a a olan blm. * K l kay n n a a uzanan paras . * Maydanozgillerden, nemli yerlerde yeti en zehirli bitkilerin ortak ad , a u otu. (Conium maculatum). * Bu bitkiden kar lan zehir. * Bal olan.

bald ran

bald ran erbeti * Ac ekerek, yz suyu dkerek elde edilen kazan. bald ranl k * ok bald ran yeti en yer. bald rgan * Bald ran. * eytan otu, eytan tersi otu (Ferula assa-foetida). bald r plak * Ayak tak m ndan, i siz, serseri. bald r kara * Nemli yerlerde yeti en birok e relti otu trnn ortak ad , karabald r. bald rpatlatan * Gre te hasm n bir aya n tutarak diz kapa na kadar bkp zerine yklenme oyunu. bald rsokan * ift kanatl lar n, sinekgiller familyas ndan, karasine e ok benzeyen, kan emen, hastal k bula t ran, hayvan sa l ynnden zararl bir sinek tr (Stomaxys calcitrans). bald z baldo * ri ve dolgun taneli, pilvl k pirin. bale * Belli hafif figrlere, ad m at lara, o unlukla sahne dzenine ve mzi e dayal gsteri tr. * Bu tr gsteri yapan sanat toplulu u. * Erke e gre kar s n n k z karde i.

balerin

* Bale yapan k z veya kad n sanat . balerinlik * As l mesle i balerin olan kimse. balet balgam * Bale yapan erkek sanat . * Solunum organlar n n salg lad , a zdan d ar at lan smks madde.

balgam atmak * yap lmakta olan bir i veya bir konu zerine ku ku uyand racak bir sz sylemek. balgam ta * Damarl ve yar saydam bir tr Kad ky ta , Hac bekta ta , mhresenk. balgaml * Balgam olan. balgmeci * Bal pete ini and ran bir tr diki bzgs. balhane * Bal szme ve paketleme i lemlerinin yap ld yer.

bal a kmak * bal k avlamaya gitmek. bal k bal k * Omurgal lardan, suda ya ayan, solungala nefes alan ve yumurtadan reyen hayvanlar n genel ad . * Zodyak zerinde, Kova ile Ko burlar aras nda yer alan burcun ad . Zodyak.

bal k adam * Deniz dibine inilebilecek donan mla su alt nda al may i edinen kimse, dalg , kurba a adam. bal k ba tan kokar * bir i te aksakl n ba ta olanlardan ba lad n anlat r. bal k bilimci * Bal klar s n f n inceleyen bilim adam . bal k bilimi * Su rnleri ara t rmalar nda zellikle bal klar s n f n inceleyen bilim. bal k orbas * Beyaz etli bal klardan yap lan bir tr orba. * Suda pi irilip k l klar ay klanm , incecik k y lm bal k ile so an, ya , havu, patetes ve domatesten haz rlanan bir orba tr. bal k eti * Omurgal lardan, suda ya ayan hayvanlar n yumu ak ve a k renkli eti.

bal k etinde * Ne i man, ne zay f olan, biimli tombul. bal k istifi * ok s k k olarak bir yere dolmu (insanlar). bal k kartal

* Kartallardan, su k y lar nda ya ayan, bal kla beslenen, beyaz, kahverengi izgili, y rt c ku (Pandion haliaetus). bal k kava a k nca * hibir zaman olmayacak i ler iin sylenir. bal k otu * Cava ve Malabar'da yeti en, zehirli meyvesiyle bal klar sersemleterek avlamaya yarayan bir bitki (Anamirta). bal k pazar * Bal k lar n avlad bal klar n gnlk ve taze olarak sat a sunuldu u yer, ticar merkez. bal k st * Yumurtlama s ras nda erkek bal klar n kard beyaz madde. bal k taba * Bal k koymaya yarayan kap. * Yayvan servis taba . bal k tutkal * Bal k endstrisi art klar ndan retilen, yava kuruyan, fakat ba lama gc yksek yap t r c . bal k tutmak * bal avlamak. bal k unu * Kurutulmu bal ktan zel i lemlerle elde edilen un. bal k ya * ri bal k ve deniz hayvanlar n n sanayide kullan lan ya . * Morina bal n n karaci erinden kar lan ve hekimlikte zay fl a kar kullan lan iyotlu, vitaminli ya . bal k yemi * Bal k avlamada oltan n ucuna tak lan genellikle yiyecek tr madde. bal k yumurtas * Bal klar n daha ok s yerlere b rakt klar , remelerini sa layan yumurta. * o unlukla mersin bal n n, eritilmi bal mumuna bat r larak haz rlanan yumurtas , havyar. bal k * Bal k tutan veya satan kimse. * Bal k lara zg.

bal k d m * leme ba lang c nda yap lan ve sonra kolayca zlerek i in tersine de tutturulan d m ekli. bal k kaza * Bal k lar n so uk ve nemli havalarda giydi i bo azl ve ynl kal n kazak. bal k yaka * Kazaklarda boynu saran ve katlanabilen yaka, bo azl k. bal k l * Bal kla beslenen, bal k yiyen. * Uzun bacakl lardan, boynu ve gagas uzun, su k y lar nda ya ayan, bal k yiyerek beslenen byk bir ku (Ardea cinerea). bal k lgiller * Leyleksiler tak m n n bal k llar alt tak m na giren bir familya. bal k l k

* Bal k tutma, avlama i i. * Bal k retme, bal ktan yararlanma ve satma i i. bal k llar * o unlukla uzun bacakl , uzun gagal bal k l cinsinden ku lar familyas . bal k n * Perde ayakl lardan, uzunca gagal , uzun ve atal kuyruklu, deniz k y lar nda ya ayan bir ku cinsi, deniz k rlang c (Sterna hirundo). bal kgz * Ayakkab lar n ba geirilen deliklerine ve kemer deliklerine tak lan maden, kemik gibi eylerden yap lm halka. bal kgz objektif * Normal objektiflerden ok daha geni a y alan ve grnty d bkey ayna grnts biiminde veren objektif tr. bal khane * Bal klar n toptan sat a kar ld , so uk hava deposu olan yer. bal klama * (suya dalmada, atlamada) Bal k gibi gergin, dz ve ba a a bir biimde. * Bir i e, bir duruma, bir harekete sonucunun ne olaca n d nmeden giri erek. bal klamak * Bal klama tarz suya atlamak. bal kland rma * Bal kland rmak i i. bal kland rmak * Bal k ile doldurmak, sslemek. bal klava * Deniz, gl ve rmaklarda bal k yata olan yer. bal kl * Bal olan.

bal knefesi * Balinagillerin ba ndan kar lan ve kozmetik maddeler ve ssl mumlar yap m nda kullan lan bir ya . bal ks rt * Bal k k l biiminde birbirine paralel ve apraz izgili kuma deseni. * Yollarda sular n ortada toplanmayarak iki yana akmas iin yap lan i kinlik. bal ks z bali * Dl verme a na eren, bulu a na ermi olan. bali olmak * bulmak, eri mek. * erinlik a na ermek, erinle mek, bulu a ermek, ak l bali olmak. balina * Balinalardan, uzunlu u 20 m, a rl 200 ton olan, ya ve ubuklar iin avlanan memeli hayvan, kad rga bal , falyanos (Balaena mistycetus). * Giysilerin dik ve dzgn durmas iin baz yerlerine zellikle yakalar na konulan sert, esnek, yass , dar, uzun ubuk. * Bal olmayan.

balina ubu u * Balinan n a z na ald suyu d ar ya szp iindeki deniz hayvanlar n tutmas na yarayan ve st enesinin iki yan nda tarak di leri gibi s ralanm , boynuz dokusunda, esnek kemiksi blmlerin ad . balina ya * spermeet balinas n n kafa sinslerinde bulunan ya . balinalar balinal balistik * Ate li silhlarda barut gaz n n bas nc ile f rlay p hedefe var ncaya kadar merminin havadaki hareketini inceleyen bilim. balkan * Sarp ve ormanl k s ra da lar. Balkanlar * H rvatistan, S rbistan, Karada , Kosova, Slovenya, Arnavutluk, Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan ve Trakya'y iine alan blge. Balkanl * Balkan devletlerinden olan, Balkanlarla ilgili. Balkanl l k * Balkanl olma durumu. Balkanolog * Balkanoloji uzman . Balkanoloji * Balkan uluslar n n dili, tarihi ve kltr ile u ra an bilim dal . Balkar Balkarca balk * Bkz. Malkar. * Bkz. Malkarca. * Gzel ssl, parlak. * A r , sanc . * Balk mak i i. * Parlamak, par ldamak. * im ek akmak. * Su halkalanmak, dalgalanmak. * Kesik kesik a r mak, sanc mak. balk r * Par lt . * im ek. * Bir yap n n genellikle st katlar nda d ar ya do ru km , evresi duvar veya parmakl kla evrili blm. * rnek hayvan balina olan, kutup denizlerinde ya ayan memeli hayvanlar familyas . * Balina tak lm olan, balina geirilmi olan (giysi).

balk ma balk mak

balkon

* Tiyatro ve sinema gibi byk salonlarda asma kat. balkonumsu * Balkona benzer. balkp * A k sar renk. balland ra balland ra * Balland rarak. balland rma * Balland rmak i i. balland rmak * mrendirecek biimde vmek. ballanma * Ballanmak i i.

ballanmak * Bal bula mak, bal srlmek. * Tatl la mak, tatlanmak, olgunla mak. ball * inde bal bulunan.

ball brek * ok lezzetli. ball brekli olmak * ok iyi anla mak. ball pasta * Bal ile yap lm veya iine bal konmu pasta. ball baba * Ball babagillerden, beyaz iekli ve ok y ll k otsu bir bitki (Lamiumalbum).

ball babagiller * Nane, lvanta ie i, kekik gibi kokulu bitkileri iine alan ve iki enekli biti ik ta yaprakl lardan olu an bir familya. ball dar * ncir. ball k * Bal konulan kap. * Ba larda grlen klleme hastal . * Ball baba. ball kl balo * Dansl ve resm giyimli gece toplant s . balo vermek * baloyu haz rlamak, dzenlemek. balon * Is t lm hava veya havadan daha hafif bir gazla doldurulan, atmosferde uabilen, kre biiminde ara. * Ball k hastal olan.

* Hava veya gazla doldurulmu , kauuktan yap lan ocuk oyunca . * Karn yuvarlak ve i kin, boynu dar cam kap. balon lstik * Bisikletlerde kullan lan bir lstik tr. balon uurmak * ilgililerin ne diyeceklerini ve nas l davranacaklar n anlamak amac yla asl olmayan bir haber yaymak. baloncu baloncuk * Balon satan kimse. * Kk balon.

balonculuk * Balon yapmak veya satmak i i. balonvari * Balona benzer, balon gibi. balotaj baloz balsam * Bir seimde adaylardan hibirinin, gerekli oyu sa layamamas dolay s yla seimin sonusuz kalmas . * Gemici, i i gibi kimselerin e lenmek iin gittikleri ikili, dansl yer. * Baz a alardan elde edilen, parfm ve illar n yap m nda kullan lan reine, belsem.

balsaml * Balsam ieren, antiseptik ve besleyici zelli i olan (il, merhem vb.). bals ra * Yapraklar n zerinde olu an bir tr kf. * Bir tr kudret helvas . * Kesmek, yarmak, yontmak gibi i lerde kullan lan a a sapl , demir ara.

balta

balta de memi (girmemi veya grmemi ) * iinden hi a a kesilmemi , s k ve gr (orman, koru). balta olmak * direnerek bir ey istemek, vakitli vakitsiz tedirgin etmek, as lmak, musallat olmak. balta vurmak * balta ile kesmek, paralamak. baltaba * Ba bodoslamas omurga hatt na dikey olarak elik lmadan yap lm (gemi). baltac * Balta yapan veya satan kimse. * Odun k r c . * Yang n sndrme kurulu lar nda balta kullanan er. * nceleri sefer s ras nda al l k ve ormanl k yerleri temizlemek, yol amak, ad rlar kurup kald rmak, ykleri bindirip indirmekle; sonralar k zlar a as na ba l olarak saray korumak ve saray n d hizmetlerini yapmakla grevli kimse. baltac k * Kk el baltas .

* De irmen ta n n ortas nda bulunan ha biimindeki alet. baltadan kurtulmak * kesilmemek. baltalama * Baltalamak i i, sabotaj. * Bilinli ve kas tl olarak, bir i i veya bir durumu bozarak zarara yol aan harekette bulunma, sabote etme. baltalamak * Balta ile kesmek. * Bir i i, bilinli ve kas tl olarak bozacak veya y kacak davran ta bulunmak, sabote etmek. baltalay c * Baltalama hareketini yapan kimse. baltalay c l k * Baltalama i ini yapan kimse. baltal * Baltas olan. * Yollar ama ve dzenlemede balta ile donat lm asker s n f . * S k s k kesimi yap lan orman. * Bir kyn odun ihtiyac n sa lamas na izin verilen koruluk veya orman blgesi.

baltal k

baltas ktkten kmak * bir engelden, bir s k nt dan kurtulmak. baltay ta a vurmak * fark nda olmayarak birine dokunacak szler sylemek, pot k rmak. Balt k * Balt k denizine k y s olan lkeler ve bu lkelerin halk .

Balt k dilleri * Balt k lkelerinde konu ulan Hint-Avrupa dil grubu. baltrap balya * ember ve demir tellerle ba lanm ticaret e yas . balya makinesi * De i ik tar m rnlerini ip ya da ember ile balyalama veya denkleme i ini yapan alet. balya yapmak * balyalamak. balyalama * Balyalamak i i. balyalamak * Balya yapmak, denk yapmak. balyalanma * Balyalanmak i i. balyalanmak * Balyalamak i i yap lmak. * At c l kta hedef vazifesi gren plkalar havaya f rlatan yayl alet.

balyemez balyos balyoz

* Eskiden kara ve deniz sava lar nda kullan lan, orta apta, uzun menzilli tuntan top. * Osmanl mparatorlu u dneminde Frenk ve zellikle Venedik elilerine verilen ad. * Ta lar k rmak, kaz k akmak gibi i lerde kullan lan, ok iri ve a r eki, varyos.

balyoz gibi * ok a r, ezici (kol veya yumruk). balyozlama * Balyozlamak i i. balyozlamak * Balyozla vurmak, balyozla dvmek. balyozlanma * Balyozlanmak i i veya durumu. balyozlanmak * Balyoz ile dvlmek. bam teli * Baz sazlarda kal n ses veren tel veya kiri . * Sakal n, alt duda n hemen alt ndaki blm.

bam teline basmak (veya dokunmak) * en ok k zaca eyi yapmak veya sz sylemek. bamba ka * Bsbtn ba ka, apayr , de i ik, farkl . bamba kal k * Bamba ka olma durumu. bambu * Bu daygillerden, s cak lkelerde yeti en, boyu 25 m kadar olabilen, mobilya, merdiven, baston gibi birok e yan n yap m nda kullan lan bir tr kam , Hint kam , hezaren (Bambusa vulgaris). * Bu kam tan yap lm olan. bambul * Kurtuk evresinde ekinlerin kkn, ergin evrede ba aklar kemiren, kahverengi, k n kanatl bcek (Anisoplia austriaca). bambul otu * S cak ve l man blgelerde yeti en otsu veya al tr bir bitki (Heliotropium). bamya * Ebegmecigillerden bir bitki (Hibiscus esculentus). * Bu bitkinin hem taze, hem kurutularak yenilen rn. bamya tarlas * Mezarl k. ban * Osmanl mparatorlu u dneminde Macaristan ve H rvatistan'da sancak beylerine ve kk prenslere verilen unvan. ban a ac

* Asya'n n tropik blgelerinde ve Afrika'n n kuzeyinde yeti en, yapraklar telek damarl , iekleri salk m durumunda, meyvesinden kokusuz bir ya elde edilen a a (Moringa oleifera). * Sepeti s d, sorgun. ban otu * Asya, Kuzey Afrika ve Avrupa'n n s cak blgelerinde yeti en zehirli ve otsu bir bitki (Hyoscyamus).

ban ya * Hint ya . bana * Ben zamirinin ynelme hli ekli biimi. bana bak! * "beni dinle" anlam nda teklifsiz bir seslenme ve gzda sz. bana da ... demesinler * bir i in kesinlikle yap laca n belirtmek iin sylenir. bana dokunmayan (veya beni sokmayan) y lan bin ya as n * birok kimseler, kendilerine ktl dokunmayan ki iye dokunmak istemezler. bana m s n dememek * hibir ey etkili olmamak, ald r etmemek. banak banal * Ekmek paras , lokma. * Herkesin kulland , herkesin anlad . * Baya , s radan. * Banal olma durumu. * Amerika zencilerinin ald gitar biiminde, maden gvdesi olan be veya daha ok teli olan bir mzik

banallik bano aleti.

banola ma * Banola mak durumu. banola mak * Bano durumuna gelmek. banda almak * bir sesi, ses cihaz ile bant zerine kaydetmek. bandaj * Sarg ile sarma. * Ba , sarg .

bandajlama * Bandajlamak i i. bandajlamak * Sarg ile sarmak. bandajlatma * Bandajlatmak i i. bandajlatmak

* Sarg ile sard rmak, bandaj yapt rmak. band ra * Geminin hangi devlete ait oldu unu gsteren bayrak. * Yabanc devlet bayra . band ral * Band ras olan. band rma * Band rmak i i. * pe dizilmi ceviz, badem ve benzerlerinin, ni asta ile kaynat lm zm suyuna veya ba ka bir tatl ya bat r lmas yla yap lan sucuk. * Kurutulacak zmn gne e serilmeden nce iine bat r ld potasl suyun konuldu u kap. band rmak * Banmak. * abuk kurumas ve renginin parlak sar olmas iin zm salk mlar n veya inciri kll veya potasl l k suya dald r p karmak. bando * Trl fleme ve vurgulu alg lardan olu an ve daha ok geit trenlerinde kullan lan m z kac lar toplulu u veya tak m , m z ka. bandocu * Bandoda grevi olan kimse, m z kac .

bandoculuk * Bandocu olma i i veya durumu. bandrol * Paket veya i elerin a zlar na konulan erit veya etiket. * Devlete verginin kesildi ini gsteren etiket. * Bayrak dire inin tepesine ss olarak konulan uzun, kuma erit. bandroll * Bandrol bulunan. bang r bang r * Yksek sesle, grltyle. bang r bang r a lamak * yksek sesle, h r karak a lamak. bang r bang r ba rmak * yksek sesle, avaz kt kadar ba rmak. bang rdama * Bang rdamak i i. bang rdamak * fkelenerek yksek sesle ba r p a rmak, bang r bang r ba rmak. Banglade li * Banglade halk ndan olan kimse. bani * Kurucu. * Yapan, kuran. * Etibank, Smerbank gibi belirtme gruplar nda banka sznn yerine kullan l r.

bank

bank banka

* o unlukla bahelerde, parklarda oturulacak s ra.

* Faizle para al p veren, kredi,iskonto, kambiyo i lemleri yapan, kasalar nda para, de erli belge, e ya saklayan ve daha ba ka ekonomik etkinliklerde bulunan kurulu . * Bankac l k i leminin yap ld yer. banka czdan * Banka hesab olanlar n sahip olduklar kk defter, banka czdan . banka defteri * Bkz. banka czdan . banka gibi * ok zengin (kimse). banka kart * Banka i lemleri iin otomatik makinede kullan lan zel ifreli kart. bankac * Bankac l k i lemleri ile u ra an veya bankada grevli kimse. bankac l k * Banka i lemleri yapma i i. * Bankac n n mesle i. bankadan ekmek (veya almak) * bankadaki hesab ndan para almak. bankamatik * Bankalar n para i lemlerini gnn her saatinde otomatik olarak yapan makine. bankaya yat rmak * bankadaki hesab na para koymak, biriktirmek. banker * Banka sahibi. * Bankac . * Para, alt n gibi ta n r de erlerin ticaretiyle u ra an kimse. * ok zengin (kimse). * Banker olma durumu. * Bankerin yapt i .

bankerlik

bankerzede * Banker ile olan i ili kilerinde zarara u rayan kimse. banket * ehirler aras yollar n iki taraf nda yayalar n yrmesine ve ta tlar n trafi i aksatmadan durabilmesine yarayan ak l veya toprak yol. bankiz * Buzla. banknot banko * Devlet bankas taraf ndan piyasaya kar lan k t para. * yerlerinde zerine e ya koymaya elveri li, i takibi iin gelenle grevli aras na konulmu tezgh.

* Talih oyunlar nda, oyunu ynetenin ortaya koydu u para. * Talih oyunlar nda oyunu yneten kimse. * Talih oyunlar nda ortada toplanan paran n hepsine oynand n anlat r. * Su alt tepeli i. banko at * Yar larda dereceye girece i kesin olarak tahmin edilen at.

banko geme * Banko gemek durumu. banko gemek * Yar larda veya toto, loto gibi oyunlarda, bir at n veya say n n kesin olarak tutturulaca n tahmin edip i aretlemek. banko say * Say sal loto oyununda, garanti olarak kaca tahmin edilen say . banlama * Banlamak i i. banlamak * Horoz tmek. * Ba rmak. banliy * Genellikle oturma alan niteli inde olan, ehir merkezinden uzakta veya s n rlar na yak n yerlerde bulunan ehir yresi, evre, dolay. banliy treni * ehirle banliy aras nda i leyen tren. banma banmak bant * Dz, ensiz, yass ba , erit. * Yara zerine yap t r lan zel olarak haz rlanm ill kk erit. * Ses alma cihazlar nda seslerin kayd iin kullan lan manyetik oksitli plstik veya selloz erit. bant zmek * manyetik bir bant zerine al nm sesleri yaz ya aktarmak, de ifre etmek. bant doldurmak * bir band ses kaydederek kullanmak. bant z mpara * ekmeye dayan kl , uzun k t veya bezden retilmi , genellikle z mparalama makinelerinde kullan lan a nd rma gereci. bantlama * Bantlamak i i. * Banmak i i. * Kat bir eyi sulu veya tuz, biber gibi toz durumundaki maddelerin iine bat r p karmak.

bantlamak * Bantla iki eyi birbirine tutturmak, bant yap t rmak. bantlay c * Bant yapan kimse. * Bantlama makinesi.

banttan vermek * genellikle radyo ve televizyonda banttan yararlanarak daha nceden al nm bir sesi veya grnty yay nlamak. banyo * Yap larda, iinde y kan lan blm, hamam. * Banyo kvetinde y kanma. * Tedavi amac ile haz rlanan ill su. * Vcudun bir blmn veya btnn, fiziksel veya kimyasal bir etki alt nda bir sre bulundurma i lemi. * Duyarl yzeylerin i lenmesinde belirli bir i lemin gerektirdi i maddeyi erimi olarak iinde bulunduran

s v . banyo bataryas * S cak ve so uk su ile du ba lant s n n bir arada bulundu u musluk tak m . banyo almak * banyo yapmak. banyo dolab * Banyo iin gereken btn malzemenin iinde bulunduruldu u dolap. banyo havlusu * Banyo sonras kullan lan ve zel olarak yap lan havlu. banyo kabini * Du kabini. banyo kazan * Banyoyu ve suyu s tmak iin yap lan zel kazan veya s tma aleti. banyo kveti * Genellikle iine su doldurulup y kanmaya elveri li tekne. banyo sabunu * Banyo yaparken vcudu y kamak iin kullan lan sabun. banyo tak m * Banyo odalar nda slak zemine serilen alt plstik, st havlu benzeri dokuma olan paspas. banyo yapmak * y kanmak. banyolu * inde banyo blm olan. * Banyodan henz km bir kimsenin durumu.

banyosuz * Banyosu olmayan. baobap * Ebegmecigillerden, s cak lkelerde yeti en, ok yksek olmamakla birlikte, gvdesinin evresi 20 m yi a abilen bir a a (Adansonia digitata). bap * Kap . * (kitaplarda) Blm, ba l k. * Konu, husus. * Arap gramerinde mastar e itlerinden her biri. bar

* Anadolu'nun do u ve kuzey blgesinde, en ok Artvin ve Erzurum yrelerinde el ele tutu ularak oynanan, a r ritmli bir halk oyunu. bar * Dansl , ikili e lence yeri. * Ayakst iki iilen meyhane. * Bir salonda iki imek iin haz rlanm k e. * Hava bas nc birimi. * Cam kaplarda olu an pas. * Halterde kald r lmas gereken alet. bar ate i * Yo un yayl m ate i.

bar bar bar

bar ba lamak * kir ba lamak, paslanmak. bar bar * Ba rmak fiili ile kullan larak ba r n fkeli ve yksek sesle oldu unu anlat r. * Apa k grnmek, ortada olmak.

bar havas * Bar oyunlar nda tek veya toplu olarak sylenen ezgi. bar tutmak * bar oynamak iin haz rlanmak ve oyuna ba lamak. baraj * Suyu toplamak, gcnden yararlanmak amac yla akarsu zerinde yap lan bent, b et. * Herhangi bir alanda ba ar y tespit etmek iin gerekli olan art. * Futbol veya hentbolda serbest at yapacak oyuncunun nnde kar tak m oyuncular n n yanyana dizilip olu turduklar duvar. baraj ate i * Yo un yayl m ate i. baraj mesafesi * Serbest at s ras nda, at noktas ndan kaleye do ru ve olu turulan baraja kadar belirlenen nizam ara a kl . baraj yapmak (veya kurmak) * (futbol veya hentbolda kaleye yap lan vuru lar nlemek iin) oyuncular kale nn kapatacak biimde s ralanmak, duvar yapmak. baraj a mak * herhangi bir sebeple konulmu olan art yerine getirip ba ar sa lamak. barak * Tyl, k ll uha, kebe. * Bir cins tyl av kpe i. * Tahta, inko gibi hafif eylerden yap lm , temelsiz e reti yap .

baraka

barakac k * Kk baraka.

baran barata

* Ya mur.

* Osmanl saray nda genel olarak bostanc lar n, baltac ve kap c lar n giydikleri, k rm z uhadan yap lm , ucu k vr k, uzunca ba l k. * Bilim doktorlar n n ve kardinallerin giydikleri drt k e klh veya ba l k. baratarya barba barbakan barbar * Uygarla mam . * Uygarla mam kavim, topluluk. * Kaba ve k r c . * Kaba saba, ilkel. barbarca * Barbara yak an bir biimde. * Kaba ve k r c bir davran la. * Kaptan n, tayfalar n, gemi sahibine, armatre veya sigorta ortakl na bilerek verdikleri zarar. * htiyar Rum meyhanecilerine seslenmek iin kullan l r. * Kale duvarlar nda d mana ok atmak iin a lm delik.

barbarizm * Bir szn fonetik veya morfolojik yap s nda yap lan byk yanl l k. barbarla ma * Barbarla mak i i. barbarla mak * Barbar gibi davranmak. barbarl k * Barbar olma durumu. barba barbata * Bar oyunlar nda s ran n sa ba nda yer alan ve oyunun dzenini sa layan kimse.

* Kalelerde mazgal ve mazgal siperlerinin olu turdu u girintili k nt l d duvarlar n st blm, kale korkulu u. barbek barbunya * Barbunyagillerden, k rm z pullu, beyaz etli, kemikli bir bal k (Mullus barbah s). * Taneleri yuvarlak, oval veya yass , k rm z benekli, bir tr fasulye. barbunyagiller * Dikenli yzgeliler alt tak m na giren, vcutlar iri pullarla kapl , barbunya ve tekir trleri iyi bilinen bir familya. barbut * Zarla oynanan bir e it kumar. barc * zellikle balkonlarda zgara et pi irmekte kullan lan ve duvar ierisine gmlm ocak.

* Bar i leten kimse. barc l k * Barc olma durumu. * Barc n n i i veya mesle i. bara * Orta a da kullan lan krekli ve yelkenli ta ma gemisi. * Kalyon trnden kk sava gemisi. barak * K l kabzas n n siperi. barda * Dam ustalar n n kulland , ba n n bir ucu ember paras biiminde e ri, br ucu keskin eki. * F c keseri. * Bir tr kk ve tatl ya incir.

bardac k

bardac k eri i * Bardak eri i. barda ta ran damla * sab r tketen a r davran veya durum. barda ta rmak * sabr n tketmek. bardak * Su ve benzeri eyleri imek iin kullan lan, genellikle camdan yap lan kap. * Bir barda n alaca miktar. * (baz blgelerde) Toprak testi.

bardak eri i * ri ve tatl bir tr erik. bardakalt * Barda n konuldu u yeri kirletmemesi iin kullan lan, genellikle rg, k t veya plstik rt. * Yemek ncesi yenilen bardak alt bykl nde bir tr lhmacun. bardak * Bardak veya mlek yapan veya satan kimse. bardaktan bo an rcas na ya mak * (ya mur) ok iddetli ya mak. bardan bardan * Yk ta mak iin kullan lan anta veya uval. bardan bardan * Beyaz beyaz. bardo barem * Ayg r ile di i e ek iftle mesinden retilen her ya taki hayvan. * Devlet memurlar n n maa lar n n derece ve tutarlar n dzenleyen sistem ve izelge. * ok beyaz.

baret baret

* ilerin ba lar na giydikleri, metal veya plstikten yap lm apka. * Kk takke, papaz takkesi. * Bir tr ss i nesi. * e itli beden hareketleri yapmaya elveri li ykseklikte, iki ayak zerine tutturulmu ubuklu jimnastik arac . * ine izinle girilen yer, ota , yksek divan.

barfiks bargh bargam barhana

* Levre e benzer bir bal k. * Kafile, kk kervan, g. * G e yas , ev e yas . * Bahe duvar , it. * Bar n lacak yer, melce.

bar bar nak

bar nd rma * Bar nd rmak i i. bar nd rmak * Bar nmas n sa lamak. bar nma * Bar nmak i i.

bar nmak * Do a etkilerinden korunmak iin kapal bir yere s nmak. * Yerle mek, ya amak iin uygun artlar bularak oturmak. * evresiyle uyumlu, dirlik iinde ya amak. * (soyut kavramlar iin) Bir yerde etkili olmak, geli ecek ortam bulmak. bar * Bar mak i i. * Sava n bitti inin bir antla mayla belirtilmesinden sonraki durum, sulh. * Byle bir antla madan sonra insanl k tarihindeki sre. * Uyum, kar l kl anlay ve ho gr ile olu turulan ortam.

bar gr olmak * her trl darg nl unutarak bar mak. bar yapmak * bar antla mas n imzalamak. bar * Bar seven, bar sever, sulhu, sulhsever, sulhperver. * Bar amalayan, bar ngren. * Bkz. bar .

bar l

bar l k * Bar olma durumu, kavga etmeme e ilimi.

bar k

* Ba kas ile bar durumunda bulunan, darg n veya d man olmayan, sevecen, ho grl.

bar k olmak * sevecen ve ho grl davranmak. bar kl k * Bar k olma durumu. bar ma * Bar mak durumu, uzla ma, anla ma. bar mak * ki taraf, aralar ndaki darg nl kald rmak, uzla mak, anla mak. * Sevmek, zevk almak.

bar sever * Bar , bar l, sulhu, sulhsever, sulhperver. bar severlik * Bar sever olma durumu. bar t rma * Bar t rmak i i. bar t rmak * Bar malar n sa lamak, ara bulmak. bari * Hi olmazsa, hi de ilse, o hlde, yle ise. * Ke ke. * Bir yolu veya geidi kapamak iin her trl aratan yararlan larak yap lan engel.

barikat

barikat kurmak * engel olu turmak. barikat yapmak * e itli aralarla bir engel olu turmak. barikatlama * Barikatlamak i i. barikatlamak * Barikat ile evirmek, barikat yapmak. barisfer barit baritin * Do al baryum slfat (BaSO4). baritli * inde barit bulunduran. * Bkz. a r kre. * Baryum oksit (BaO) veya baryum hidroksit Ba(OH)2.

baritli y kama * Kal nba rsa n ve rektumun radyolojik i lemde baryum slfatla doldurulmas ve y kanmas .

bariton

* Tenor ve bas aras ndaki erkek sesi. * Basso ile alto aras nda ses veren, pistonlu bir tr a z alg s . * Hemzemin geitlerde kara yolu gvenli ini sa lamak iin kullan lan a l r kapan r engel. * Kara yollar n n kenarlar na yap lan korkuluk, engel. * Herhangi bir yolu kapamak iin yap lan engel. * Engelli at yar lar nda zerinden atlanmas gereken yapay engel. * A k, gze arpan, belirgin.

bariyer

bariz

barizle me * Barizle mek i i. barizle mek * Bariz duruma gelmek. bark barka barkarol * Venedik gondolclerinin sz ve mzi i nceden yaz lmadan, ilerinden geldi i gibi syledikleri ark . * Ritmi zamanl mzik eseri. barklanma * Barklanmak i i veya durumu. barklanmak * Ev sahibi olmak; evlenmek. barkot barlam barmen * Bar tezghtar . barmenlik * Bar tezghtarl . baro * Bir ehir veya bir blge avukatlar n n ba l olduklar meslek kurulu u. * izgi im. * Bkz. barlam. * Bkz. ev bark. * Byk sandal.

baro ba kan * Baro genel kurulunca en az on be y ll k k demi olan avukatlar aras ndan seilen ve baroyu temsil eden baro yesi. barograf * Bir hava ta t n n uarken izledi i yolun yksekliklerini izgi hlinde gstermeye veya i aretlemeye yarayan alet, ykseklikler. barok * M.S 1600 ile 1750 y llar aras ndaki klsik sanat izleyen resim, mimarl k slbu.

* Bat edebiyatlar nda dengeden ok harekete, d nceden ok duyuma, biimlerin serbeste yarat lmas ndan duyulan co kuya nem veren, abartmal , etkileyici, eli kiden ekinmeyen edebiyat ak m . barok mzik * alg lar aras nda veya alg larla sesler aras nda kar tl klar kuran XVl-XVlll. yzy llar aras ndaki mzik reformunu olu turan mzik. baroku * Barokuluk yanl s olan kimse.

barokuluk * Barok sanat ve edebiyat gr ve ilkelerini benimseyen ak m. barometre * Bas nler. * Gsterge. baron baronluk * Bat lkelerinde vikont ile valye aras nda soyluluk unvan . * Baron olma durumu veya baronun grevi.

baroskop * Havan n iinde bulundu u cisimlerin a rl zerine yapt hafifletici etkiyi gsteren ve havas bo alt labilen bir fanus iinde terazisi bulunan fizik cihaz . barparalel * D ey direkler zerine paralel olarak tutturulmu iki tahta ubuktan olu mu jimnastik arac . barsak * Ba rsak. barsam barsama barud barut * Ate li silhla bir merminin at lmas na veya herhangi bir arac n f rlat lmas na yarayan, patlay c , kat madde. barut esmeri * Koyu esmer renkte olan (kimse). barut f s * Barut koymaya, doldurmaya ve muhafaza etmeye yarayan kutu, f . barut f s gibi * ok k zg n, sinirli ve kinle dolu kimse. * her an olay kacak yer veya kavgaya yol aacak durum. barut gibi * fkeli, huysuz, sert, aksi (kimse). * pek ek i veya ac . barut hakk * Mermiyi istenilen uzakl a atabilmek iin gerekli barut gaz bas nc n sa lamaya yetecek miktarda barut. * Yzgeleri dikenli ve zehirli bir e it arpan bal (Trachinus vipera). * Gzel kokulu yapraklar yemeklere konulan, nane ve yaban keki inin ortak ad . * Koyu gri renkte olan.

barut kesilmek (veya olmak) * ok fkelenmek. barut kokusu gelmek * sava tehlikesi sezilmek. barut rengi * Koyu giri. barutu * Barut yapan kimse.

barutuluk * Barut yapma veya al p satma i i. baruthane * Barut yap lan veya saklanan yer. barutla oynamak * tehlikeli i lerle u ra mak. barutluk baryum * Barut saklanan kap veya yer.

* Atom say s 56, yo unlu u 3.78 olan, do ada en ok baryum slfat ve baryum karbonat olarak bulunan, havada abuk oksitlenen, gm renginde, kat ve basit bir element. K saltmas Ba. baryum karbonat * Karbondioksidin, barit zerine etkisiyle elde edilen beyaz bir kat . baryum slfat * Baritin. bas * En kal n erkek sesi. * Sesi byle olan sanat . * En kal n sesli orkestra alg s . bas (veya bas git) * ekil, yr, git, defol!. bas bariton * Bas n kamad ince tonlara kabilen, buna ra men bas n indi i kal n ve tok tonlara inemeyen sesi olan sanat . bas bas * Ba rmak fiili ile kullan larak ba r n yksek sesle oldu unu anlat r. bas tutmak * ince sesli alg lara tek perdeden e lik etmek. basak basakl basaks z * Merdiveni olmayan. basamak * Merdiven. * Merdiveni olan.

* Bir yere karken veya bir yerden inerken bas lan ve art arda gelen, birbirinden belirli aral klarla ykselen dz yzeylerden her biri. * Derece, a ama, kerte. * Bir amaca ula mak iin yararlan lan ki i, durum veya yer. * (aritmetikte) On kural na gre yaz lm bir say n n, her rakam n n bulundu u s ra, hane. * (cebirde) Bir tam denklemde bulunan bilinmeyenin en yksek kuvveti. basamak basamak * Yava yava (ykselme veya inme). * Derece derece. basamak yapmak * bir durumu daha ykse ine eri mek iin ara olarak kullanmak. basamakl * Basama olan, basamak basamak olan. basar * Gz. * leriyi grme, alg lama yetisi. * Merdivenin ayakla bas lan yzeyi. * Grme ile ilgili. * Bir cismin bir yan n kald rala ykseltme i i. * Dalyan n kapak yeri.

basar basar basarna

basbaya * Al landan, bilinenden hibir de i ikli i olmayan. basen * Omurgan n bel ile kala aras ndaki blm. * K tasal uzant dan okyanus ortas s rtlar na kadar devam eden ve 4000-5000 m derinli i olan deniz dibi. bas * Resim kli esi, dkme harf, ta kal p kullanarak makine yard m ile k da ve bez gibi eylere yaz , resim karmak i i, tab . bas c * Kitap, dergi gibi eyleri basan kimse, tbi. bas c l k bas k * Bas c olma durumu veya bas c n n i i. * Bas lm , yass la m . * ok yksek olmayan, alak. * K s k.

bas kla t rma * Bas kla t rmak i i. bas kla t rmak * Bas k durumuna getirmek. bas kl k * Bas k olma durumu. * Bir elipsin byk ve kk eksenleri aras ndaki fark n byk eksene oran .

bas la

* Bas mc l kta, provalarda "bas n z, bas ls n" anlamlar nda kullan lan terim.

bas la vermek * prova hlindeki bir kitab n veya herhangi bir yaz n n bas ma uygun oldu unu bildirmek. bas l * Bas larak yerle tirilmi . * Bas m evinde bas lm , matbu. * Bas lmak i i veya durumu. * Bas lmak i i. bas lma dayan m * Dokusunu basarak ezmeye al an d etkilere a ac n gsterdi i diren. bas lmak bas m * Basmak i ine konu olmak veya basmak i i yap lmak. * Bas sanat , tabaat. * Bas i i, tab , tipografya.

bas l bas lma

bas m evi * Bas i i yap lan yer, matbaa. bas mc * Bas m evi i leten kimse, matbaac . bas mc l k * Bas m evi i letme i i, kitap basma i i, matbaac l k. bas n * Gazete, dergi gibi belirli zamanlarda kan yay nlar n btn, matbuat.

bas n ata esi * Resm veya zel kurum ve kurulu larda, yabanc temsilciliklerde bas n ile ilgili konular dzenleyen yetkili ve sorumlu kimse. bas n bildirisi * Bas n yay n organlar na bilgi vermek amac yla yetkili kurum veya ki iler taraf ndan haz rlanm yaz l a klama. bas n dnyas * Grsel ve yaz l bas n organlar ile burada grevlilerin tm. bas n kart * Mesle i bas n i leri olan kimselerin ta d kimlik belgesi. bas n zgrl * Gr ve d nceleri bas n ve yay n yoluyla a klayabilme ve yayabilme hakk . bas n toplant s * Yetkili veya ilgili bir kimsenin, bir konu veya e itli konular zerinde a klamada bulunmak iin gazetecilerle yapt toplant . bas n yasa * Bas n yay n organlar n n bir konu hakk nda yay n yapmas n k s tlay p engelleme.

bas n

* Bir yzey zerine etkide bulunan gcn yz lm birimine d en miktar , tazyik.

bas nlama * Bas nlamak i i. bas nlamak * Hava ta t aralar nda, insan organizmas iin yeterli bas n dzeyini sa lamak veya ayarlamak. bas nl * Bas n yklenmi olan. bas nl su * Bas n yklenerek f k rt lma dzeyine getirilmi su, tazyikli su. bas nler * Hava bas nc n lerek yer ykseltilerini ve hava de i imlerini tespit etmek iin kullan lan alet, barometre. bas nlm * Hava bas nc lmlerini inceleyen birim. bas ler * Buhar n veya herhangi bir gaz n bulundu u kab n yzeyine yapt bas nc belirleyen alet. * Ak kanlar n bas nc n len ara. bas p gemek * nde gideni gemek. * nem vermeyerek u ramamak. bas p gitmek * birdenbire gitmek, akl na koydu u eyi yapmak zere bulundu u yerden uzakla mak, ekip gitmek. bas rgama * Bas rgamak i i. bas rgamak * A rl k kmek veya basmak. * Kbus kmek. bas rganma * Bas rganmak durumu. bas rganmak * zerine a rl k basmak, kbus kmek. bas * Basmak i i. basil basiret * Bakterilerin omak biiminde ince uzun olan tr. * Do ru gr , uza gr , sezi , uyan kl k, anlay , kavray , dikkat, sa gr.

basireti ba lanmak * iyi d nemez, gere i gremez bir duruma d mek. basiretli * Gere i grebilen, uza grebilen, basireti olan, sa grl. basiretsiz

* Gerekleri grebilmekten uzak, ileri ve uzak gr l olmayan, sa grsz. basiretsizlik * Gerekleri, ileriyi ve uza grememe, sa grden yoksun olma. basit * Yap lmas veya anla lmas kolay olan, kar k olmayan, baya . * Sssz, gsteri siz. * Bilgi ve grgs s n rl olan, baya , grgsz. * Her zaman rastlanan, zelli i olmayan, ola an. * Kolay.

basit cisim * Maddesi tek elementten olu mu cisim. basit cmle * Tek yarg bildiren cmle. basit faiz * Faizleri zerine eklenmemi ana paraya belli bir dnem sonunda verilen faiz. basit kelime * Anlaml olarak daha kk paraya blnemeyen, kk durumundaki kelime, yal n kelime. basit kesir * Pay paydas ndan kk olan kesir. basit renk * Bimeden geen beyaz n ayr ld renklerden her biri. basite * Basit olarak, kolay taraf ndan. basite indirgemek * basitle tirmek, sade bir biime dndrmek,basite irca etmek. basitle me * Basitle mek i i. basitle mek * Basit duruma gelmek. basitle tirme * Basitle tirmek i i. basitle tirmek * Gereksiz ayr nt lardan ar tarak sade duruma getirmek. basitlik Baska basket * Basketbolda kazan lan say . basket yapmak * basketbolda say kazanmak. basketbol * Basit olma durumu. * spanya'n n Bask blgesinde kullan lan dil.

* Be er ki ilik iki tak m aras nda topu 3 m ykseklikteki kar l kl duran a geirilmi iki sepetten birine sokup say kazanmak esas na dayanan bir oyun. basketbolcu * Basketbol oyuncusu. basketbolculuk * Basketbol oynama veya oynatmak i i. basketi bask * Basketbol oyuncusu, basketbolcu.

* Bir eserin bas l biimi veya durumu. * Bas say s . * Bir eserin bas larak tekrarlanan her bir kezi. * Giysinin iine k vr l p dikilen kenar . * Hak ve zgrlkleri k s tlayarak zor alt nda bulundurma durumu, tazyik. * Bir maddeyi s k p ezen alet, pres. * Belirli ruh etkinlik ve sreleri, ki inin iste i d nda bilinalt na itmesi veya bu itilenlerin bilince kmas n nleme durumu. * Kar tak m oyuncusunun hareketini ve sonu almas n engellemek amac yla uygulanan yak n savunma durumu. bask alt nda tutmak * zgrl n engellemek, k s tlamak. bask grubu * Bir i in yap lmas nda, gerekle tirilmesinde veya tamamlanmas nda bask olu turan g. bask kal b * Kitap kaplar na sslemeler basmak iin kullan lan kal p. bask resim * Gravr tekni i ile yap lan resim, kaz ma resim. bask yapmak * bir kimseyi bir i i yapmaya zorlamak, zor kullanmak. bask c * lenecek kuma lar zerine kal plara resim basan kimse. * Matbaac l kta bask i lerini yapan kimse. * K s tlay c .

bask c l k * Bask c n n i i. bask da kalmak * ya mur ya d ktan sonra topra n st k sm sertle erek tohumlar fidelenip toprak stne kmak. bask l * Bask s olan. bask l k bask n * Bir masadaki k tlar n umamas iin zerlerine konulan zel biimdeki a rl k. * Su i ledi i veya sulular n bulundu u san lan bir yere ans z n girme. * K sa sreli, beklenmedik sald r . * (sertlik, zorluk bak m ndan) stn.

bask n basan nd r

* d man gafil avlay p sald ran taraf sava kazan r. bask n kmak (veya gelmek) * (kar la t rma konusu olan kimseyi) gemek, stnl n gstermek. bask n vermek * an ve habersiz girmek, sald r da bulunmak. bask n yapmak * su i lendi i veya sulular n bulundu u san lan bir yere ans z n girmek. * d mana ans z n sald rmak. * ans z n konuk gelmek. bask na u ramak * d man n beklenmedik bir sald r s yla kar la mak. * bir yerde su st yakalanmak. * beklenmedik bir zamanda konuklar gelmek. bask nc * Bask n yapan kimse. bask s z * Hak ve zgrlkleri k s tlanmam . * Disiplinsiz. * Terbiyesiz, ahlks z.

bask s z bymek * serbest bir e itimle yeti mek. basklrnet * Kal n sesli klrnet. baskl * o unlukla bir ktleyi ok daha kk bir ktle yard m yla tartmaya yarayan alet. * ki kolu s ra ile kalk p inebilen, ortas ndan veya ular ndan birine az ok yak n de i mez bir noktaya dayanan kald ra. basma * Basmak i i. * zerinde bas ile yap lm renkli biimler bulunan pamuklu kuma . * Bu kuma tan yap lm olan. * Gazete, dergi, kitap gibi bas ile haz rlanm yaz l eyler, matbua. * Bas lm , matbu. * skambil k d ile oynanan bir oyun. * Gbre, tezek.

basma kal b * Kitap, kuma gibi eylerin bask s iin haz rlanan kal p. basmac * Basma yapan veya satan kimse. * Pamuklu, tlbent vb. zerine kal pla desen basan kimse. * Boha ile kylerde e ya satan kad n, bohac . basmac l k * Basma al m sat m . * Pamuklu, tlbent vb. zerine kal pla desen basma i i. * Matbaac l k. basmahane * Basma yap lan i yeri.

basmak

* Vcudun a rl n verecek biimde ayak taban n bir yere veya bir eyin zerine koymak. * (kk ocuklar iin) Ayakta durabilmek. * Bir eyi, zerine kuvvet vererek itmek. * S k t rarak yerle tirmek. * Bas i i yapmak, tabetmek. * rtmek, brmek, kaplamak. * Bir ey zerinde kal p, mhr gibi bir arala iz yapmak. * Bask n yapmak. * Baz isimlerle birlikte sertlik, a r l k anlamlar nda yard mc fiil olarak kullan l r. * Bir kimse bir ya a girmek. * evreyi kaplamak, kmek. * Bas n yaparak s v ve gazlar itmek. * Kmes hayvanlar kulukaya yatmak. * Bir eyin etkisinde kal p eziklik, znt ve a rl k duymak.

basmakal p * zgnl olmayan, de i iklik gstermeyen, bilineni tekrarlayan, harc lem, kli e. basmakal pla mak * Basmakal p durumuna gelmek. basmal * Basma zelli i olan. basmal k * zerine bas lacak ey. basso * En kal n erkek sesi. * En kal n sesli orkestra alg s .

bastana salatas * Domates, taze so an, ye ilbiber, maydanoz, nane ve limon suyu kullan larak yap lan bir salata tr. bastarda bast * K yma ile pi irilmi sebze. * Bast rma. bast bacak * Bacaklar k sa veya arp k (kimse). * (ocuk iin) Yaramaz. bast yerde ot bitmez * gitti i yere u ursuzluk gtrr, gitti i yerin bereketini kurutur. bast yeri bilmemek * ok sevinmek. * a k nl ktan nerede oldu unu seememek, durumunu kontrol edememek. bast k bast rak bast r k * Pestil. * Yol yap m nda ak l, kum, curuf gibi maddeleri ezmeye ve s k t rmaya yarayan alet. * Kap y arkadan bast rmak iin kullan lan a a dayak. * A rl k, bask , yk. * Bkz. ba tarda.

bast r lma * Bast r lmak i i. bast r lmak * Bast rmak i ine konu olmak. bast r m bast rma * Bast rmak i i. * Bast . bast rmak * Basmak i ini yapt rmak. * Zararl bir olay nlemek. * stnl n gstermek. * Bir kuma n kenar n k v r p dikmek. * Gidermek. * (cevap iin) Hemen yeti tirmek. * Ans z n birinin yan na gitmek. * Birdenbire ve pek ok etkisini gstermek. * Kmes hayvanlar n kulukaya yat rmak. * Bask yapmak, zerine iyice d mek. bastika * Bir yelken serenine veya herhangi bir a aca a lan delik. baston * Yrrken dayanmaya yarayan a a veya metalden yap lan ara. * Geminin ba taraf ndaki yat k dire in (c vadran n) d ar ya do ru uzanan paras . * Ruh dnyas nda olu an tepkimelerin bilin d na yans mas .

baston francala * nce, uzun ekmek. baston gibi (veya baston yutmu gibi) * dimdik duran veya yryen (kimse). bastoncu * Baston yapan veya satan kimse.

bastonculuk * Baston yapma veya satma i i. bastonlu * Bastonu olan.

bastonsuz * Bastonu olmayan. basur * Kal n ba rsa n alt blmnde ve anste toplardamarlar n geni lemesiyle olu an varis, hemoroit.

basur memesi * Anste geni leyip meme gibi uzam damar y n . basur otu * D n ie igillerden, nemli ormanlarda biten, kklerinde basur memelerine iyi gelen bir madde bulunan, sar iek aan kk bir bitki (Ranunculus ficaria). basurlu

* Basuru olan, hemoroitli. basbadelmevt * lmden sonra dirilme. basya ba * Sapotgillerden, tohumlar ndan sabunculukta kullan lan bir ya elde edilen, Asya'da yeti en bir a a (Basia).

* nsan ve hayvanlarda beyin, gz, kulak, burun, a z gibi organlar kapsayan, vcudun st veya nnde bulunan blm, kafa, ser. * Bir toplulu u yneten kimse. * Ba lang . * Temel, esas. * Arazide en yksek nokta. * Bir eyin genellikle toparlaka ucu. * Bir eyin ular ndan biri. * Kasapl k hayvanlarda ve baz yiyeceklerde tane. * Para de i tirirken verilen veya al nan stelik, sarrafiye. * Bir eyin yak n veya evresi. * "Ba " kelimesi birok deyimde "z varl k, kendisi" anlam n ta yan bir zamir niteli indedir. * nem veya ynetim bak m ndan ileride olan, en nemli, en stn anlam nda birle ik kelimeler yapar. * Gre te pehlivanlar n ayr ld klar be derecenin en ykse i. * "... ba na" adlardan sonra ve nicelik anlatan kelimeden nce gelerek le tirme anlam verir. * Deniz teknelerinde n taraf. * En u, yksek nokta veya en n. ba * ban.

ba a rl k * A r s klet. ba a r s * Ba n a r mas , ba ta olu an rahats zl k. * Srekli s k nt yaratan durum veya kimse. ba a r s olmak * s k nt vermek, u ra t rmak. ba a r tmak * tedirgin etmek, b kk nl k vermek, can s kmak. ba alamamak * ok u ra t ran bir konu yznden vakit ve f rsat bulamamak. ba almak * f rsat bulmak. ba a a * Ba a a gelmek zere. ba a a d mek * ki ili inden kaybederek toplum iindeki durumu sars lmak. ba a a etmek * tersine evirmek. ba a a gelmek * tepesi st d mek. ba a a gitmek

* srekli zarar grmek veya ktle mek. ba a a gitmek * i leri ters gitmek, srekli zarar etmek. ba ba lamak * ba na bir rt rtmek. * ba ak vermek. * birine veya bir eye ba lanmak, intisap etmek. ba ba * ocuklar n "Allaha smarlad k" anlam nda ellerini ba lar na gtrmelerini sa lamak iin sylenir. ba ba a * Birlikte, beraberce.

ba ba a (veya kafa kafaya) vermek * iki veya daha ok kimse bir kenara ekilip konu mak. * dayan mak. ba ba a b rakmak * birinin, bir eyle veya bir kimseyle yaln z kalmas n sa lamak. ba ba a kalmak * biriyle veya bir eyle yaln z kalmak. ba ba a olmak * birlikte bulunmak, beraber ya amak. ba bels * S k nt , znt veren. ba bezi * Mendil.

ba b a * Ustura. ba biti * Bkz. bit. ba bulmak * (al veri te) kazan b rakmak. ba ana * Kafa tas . ba ekmek * n ayak olmak. ba evirtmek * ba arkaya do ru dndrtmek. * birinin arkas ndan hayranl kla bakmak. ba dndrmek * ba ar dan, gururdan, sevinten ok mutlu duruma getirmek, a r heyecanland rmak. ba dndrc * (abuklukta) ola anst, a r . * bayg nl k verici. ba dndrc

* a k na, serseme evirici. ba dnmesi * Gz karar p d ecek gibi olma. ba edebilmek * bir kimseyi yola getirmeye veya bir eyi yapmaya gc yetmek. ba e mek * sayg gstermek iin ba e erek selmlamak. * direnmekten vazgeip buyruk alt na girmek, ink yat etmek. ba elde iken * lmeden, ya arken sa iken. ba etmek (veya edememek) * gc yetmek (yetmemek), ba ar kazanmak (kazanmamak). ba gelmek * yenmek, gc yetmek. ba gstermek * belirmek, ortaya kmak, zuhur etmek, vuku bulmak. ba gz etmek * evlendirmek. ba gz olmak * evlenmek. ba kald rma * ba kald rmak i i, isyan. ba kald rmak * ayaklanmak, ynetime kar gelmek, isyan etmek. * iyice co mak, kabarmak. ba kald rmamak * Bkz. ba n kald rmamak. ba kesmek * selm iin ba e mek. ba k vurmak * ba tan gelen dalgalarla gemi, ba ve k zerinde inip kalkmak. ba k r l r fes iinde, kol k r l r yen iinde * aile iindeki, arkada lar aras ndaki uyu mazl klar yabanc lara duyurulmamal d r. ba komak (koymak) * bir ey u runa lm gze almak. ba ko mak * bir i i ba armak iin al mak. ba nereye giderse, ayak da oraya gider * kkler byklerin izinde gider, her i te onlar rnek tutarlar. ba ol da, istersen so an ba ol * kk bir i te de olsa, ba ta olmak nemlidir. ba olan bo olmaz

* bir yerde ba olan kimse ta d de er dolay s yla o yere gelmi tir. * i ba ndaki ki inin i i oktur. ba rts * Bkz. ba rt. ba sa l * len bir kimsenin yak nlar na sylenen ilgi ve yak nl k anlatan sz. ba sa l dilemek * len bir kimsenin yak nlar na ilgi ve yak nl k anlatan sz sylemek. ba sallamak * kar s ndakinin her szn uygun bulur grnmek. ba tac * ok sevilen, ok yksek tutulan (kimse veya ey). ba tac etmek ba tac etmek * ok sevmek ve saymak, el stnde tutmak. ba tutamamak * rzgr, f rt na yznden, yap l ndaki veya ykseli indeki bir bozukluk sebebiyle gemi dmene uymamak, rotadan kmak. ba tutmak * eleba olmak. ba ucu * Yat lan bir yerin ba konulan yn veya yak n . ba ucu kitab * S k s k yararlan lan, ana bilgileri veren, de erini hi yitirmeyen eser. ba stnde tutmak * ok iyi a rlamak. ba stnde yeri var * byk bir sayg ve ilgi ile kar lan r veya a rlan r. ba stne * bir dile in yerine getirilece ini itenlikle belirtmek iin "peki" anlam nda kullan lan sz. ba vermek * ( ban) olgunla mak. * (bu day vb. bitkiler) ba ak ba lamaya ba lamak, ba ak olu mak. * (gemi, kay k) dndrmek, evirmek. ba yakmak * kt duruma d rmek. ba yapmak * (kuafr) sa bak m ve tuvaleti yapmak. ba yar l r (k r l r) brk (fes) iinde, kol k r l r krk (yen) iinde * aile iindeki ki ilerin anla mazl klar aile iinde kalmal d r. ba yarma * Vida yap m nda kullan lacak olan perinlerin ba lar na tornavida yerleri amak i i.

ba yast * Yatakta ba n alt na konulan yast k. ba yemek (ba n yemek) * birinin lmne veya yok olmas na sebep olmak. * birinin g duruma d mesine yol amak. ba a ba * birinden stn olmadan. ba a ba * E it durumda, dengeli olarak. ba a ba gelmek * e it olmak, denk olmak. ba a ba noktas * bir yabanc paran n veya de erli k d n piyasa de eri ile stnde yaz l de erin ayn olmas durumu. ba a kmak * glkler karan biriyle olan i ini, kendi istedi i yolda sonuland rabilmek. ba a kmak * bir eye gc yetmek. ba a gemek * en stn yeri almak. ba a gelen ekilir * aresiz durumlara d ld nde insan n kendini zntye kapt rmay p bu durumlara katlanmas n n ola an ve do ru bulundu unu anlat r. ba a gelmek * (kt bir duruma) u ramak. ba a gre mek * ya l gre te, en usta pehlivanlar ba pehlivanl k iin yar mak. * en stn sonucu elde etmek iin mcadele vermek. ba a vermek * de i toku yaparken ste baz eyler vermek. ba a a * Boyuna dikey ynden kesilmi olan ve y l halkalar ember biiminde grnt veren a a. Ba ak ba ak * Zodyak zerinde Aslan ile Terazi burlar aras nda bulunan burcun ad , Zodyak. * Arpa, bu day, yulaf gibi ekinlerin taneleri ta yan k l kl ba . * Tarlalarda, ba larda dklm veya tek tk kalm olan rn.

ba ak ba lamak (veya tutmak) * arpa, bu day, yulaf gibi ekinlerde ba ak olu mak. ba ak toplamak * tarlalarda kalm ba aklar veya ba larda dklm meyveleri toplamak. ba ak * Tarlalarda kalm ba aklar veya ba larda dklm meyveleri toplayan kimse. ba ak k

* ieklerde ba a olu turan iek demeti veya toplulu u. ba aklama * Ba aklamak i i. ba aklamak * Tarlalarda, ba larda kalm dkntleri toplamak. ba aklanma * Ba aklanmak durumu. ba aklanmak * Ba ak ba lamak, tutmak. ba akl * Ba a olan (ekin). * Arka ucu ba ka biimde olan (ok). ba aktr * Bir filmde veya bir tiyatro eserinde en nemli erkek oyuncu. ba aktrlk * Ba aktrn i i veya mesle i. ba aktris * Bir filmde veya bir tiyatro eserinde en nemli kad n oyuncu.

ba aktrislik * Ba aktrisin i i veya mesle i. ba alt * Ya l gre te pehlivanlar n ayr ld be derecenin ikincisi. * Gemilerde tayfa ve erlerin ba taraftaki ko u lar . ba ar * Ba armak i i veya ba ar lan i , muvaffak yet. ba ar gstermek (veya kazanmak) * ba armak. ba ar l * Ba ar gsteren, muvaffak yetli. * Ba ar lm , stesinden gelinmi . * Ba ar l bir biimde, ba ar gstererek.

ba ar lma * Ba ar lmak i i. ba ar lmak * Ba ar ile sona ermek. ba ar m * Elde edilen bir ba ar . * Bir sporcunun yapabilece i en iyi derece, takat s n r , performans. * Ba ar gstermeyen, muvaffak yetsiz. * Ba ar lamayan, muvaffak yetsiz. * Ba ar gstermeyerek.

ba ar s z

ba ar s z olmak * ba ar sa layamamak, ba ar gsterememek.

ba ar s zl a u ramak * ba ar s z olmak. ba ar s zl k * Ba ar s z olma durumu, muvaffak yetsizlik. ba arma * Ba armak i i.

ba armak * Bir i i istenilen biimde bitirmek, muvaffak olmak. ba asistan * En st derecedeki asistan. ba asistanl k * Ba asistan olma durumu. * Ba asistan n grevi. ba at * Benzerleri aras nda g ve nem bak m ndan ba ta gelen, hkim, dominant.

ba at karakter * Bir melezde her zaman ortaya kan karakter. ba atl k * Ba at olma durumu, hkimiyet. ba atl k yasas * Irk kar mas nda gl z yap n n sonraki soylardan stn geldi ini kan tlayan yasa. ba bakan * Hkmet ba kan ; bakanlar kurulunun ba , kabinenin ba , ba vekil. ba bakanl k * Ba bakan olma durumu ve ba bakan n grevi. * Ba bakan n makam . * Ba bakan ve grevlilerinin al t daire. ba bayi ba bu * Bir da t m i inde btn bayilerin ba l bulundu u ana bayi.

* Eski Trklerde ba , ba kan, komutan. * Osmanl mparatorlu unda sava zaman ba ka birliklerden ayr l p bir araya getirilerek olu turulan birli in veya milis glerinin komutan . ba avu * Astsubay ba avu . * Yenieri oca n n avu u. ba avu luk * Astsubay ba avu rtbesi. ba * i ba . * i veya pi mi koyun, kuzu, s r ba satan kimse. * ieklerin erkek organlar nda iek tozunu ta yan torbac k, ha efe.

ba k

ba dan man * Dan manlar n ba . ba dan manl k * Ba dan man n i i veya grevi. ba dekorcu * Dekorcular n ba , dekor haz rlamada en st sorumlu. ba dekorculuk * Ba dekorcunun i i veya mesle i. ba dizgici * Bir bas m evindeki dizgicilerin ba , ba mrettip, sermrettip. ba dizgicilik * Dizgicilerin ba . ba dmenci * Dmencilerin ba . ba dmeni * Gemi veya teknelerin ba na yerle tirilen ve iyi bir manevra sa layan dmen. ba efendi * Devlet dairelerinde k demli memur, ba ktip. ba eksper * Eksperlerin ba . ba eser * Kendi trnde en mkemmel eser, ba yap t, aheser. ba eski * En k demli kimse. * Yenieri blklerinin en k demsiz subay ve erlerinin en k demlisi. * En iyi rn iin tespit edilen fiyat.

ba fiyat

ba gardiyan * Gardiyanlar n ba . ba garson * Garsonlar n ba , metrdotel. ba garsonluk * Ba garson olma durumu. * Ba garsonun i i, metrdotellik. ba gedikli * En yksek rtbeli astsubay. ba hakem * Yar may veya oyunu yneten hakemlerin ba . ba hekim * Bir hastahaneyi ynetmekle grevlendirilen hekim, ba tabip, sertabip. ba hekimlik * Ba hekimin grevi. * Ba hekimin makam .

ba hem ire * Bir klinik veya hastahanede hem ireleri ynetmekle grevlendirilmi hem ire. ba hem irelik * Ba hem ire olma durumu. ba hostes * Hava yollar nda hosteslerin en deneyimlisi ve yap lan sefer boyunca hizmetten sorumlu kimse. ba a k * rt veya apka ile ba rtlmemi . ba a r mak * bir i ten dolay sorumlu duruma d mek. ba ba lanmak * biri evlendirilmek. * birini yanda olarak kazanmak, kendi yan nda tutmak. ba ba l * Serbest olmayan. * Evli. ba belda * zlmesi g, s k nt l bir durumda. ba belya girmek (veya u ramak) * s k c , zc bir durumla kar la mak. ba btn * e i hayatta olan (kar veya koca). ba atlamak * ba ok a r mak. ba ekmek * herhangi bir konuda nde gitmek, n ayak olmak. ba dara d mek * s k nt ya girmek. ba daralmak * (para ynnden) s k nt ya, darl a d mek. ba darda kalmak * paras zl ktan dolay s k nt da olmak. ba derde girmek * s k nt l bir duruma d mek. ba dertte * zlmesi g, s k nt l durumda. ba devletli * Talihli, baht a k. ba dimdik * Onurlu, gururlu. ba din * Kayg s z ve tasas olmayan.

ba dnmek * insana, e yan n dnmesi, aya n n alt ndan yerin ekilmesi gibi bir duygu gelmek. * s k nt yaratan bir durum kar s nda bunalmak. * grkemli bir ey kar s nda a rmak. * para veya mevki sebebiyle a r p marmak. ba dumanl * Doru unu sis brm (da ). * Sevdadan veya ikiden sarho . ba g e ermek (veya de mek) * beklenmeyen bir mutlulu a ermek. ba havada * sevinli. ba ho olmamak * bir eyden ho lanmamak. ba iin * "ocu umuzun ba iin", "annenizin ba iin" gibi szlerde de erli bir ki i ortaya konarak kullan lan ant veya yalvarma sz. ba kalabal k * yan nda bir i i konu amayacak kadar ok kimse var. ba kazan gibi olmak * ba nda ok a r ve u ultulu bir sersemlik olmak. ba nra yanmak * ba kas u runa byk bir zarara u ramak. ba nnde * uslu, evrede gz olmayan. ba s k lmak (veya s k mak) * herhangi bir glk kar s nda kalmak, bunalmak. ba s k ya gelmek * herhangi bir glk kar s nda bunalmak, zor durumda kalmak. ba ta a de mek * a r bir durum kendisine ders olmak. ba tutmak * grltden veya zntden ba a r mak. ba stnde yeri olmak * her zaman iyi kar lanmak, a rlanmak. * bir d nce veya davran uygun bulmak. ba yast a d mek * yorgunluktan veya gszlkten uykuya dalmak. ba yast k yz grmemek * yata a yat p uyumam olmak. ba yerde * utanla, k rg nl kla, zntyle. ba yerine gelmek

* zihin yorgunlu u gemi olmak. ba yukarda * onurlu, kibirli, kendini be enmi . ba yumu ak * Uysal, sz dinler (kimse). ba zapt olunmamak * binicisini al p gtrmek. ba bo * Bir eye veya kimseye ba l olmayan. * Ba lanmam , serbest b rak lm . * Ynetimsiz, bask s z, denetimsiz.

ba bo b rakmak * stnde hibir bask veya denetim bulundurmamak, kendi havas na b rakmak. ba bo kalmak * bask alt nda bulunmamak, kar an , gr eni olmamak. ba bo luk * Ba bo olma durumu. ba bozuk * Askerlerin aras na kat lm sivil sava . * Dzensiz topluluk. * Karga al , kar k, iinden k lamayan. ba bozukluk * Ba bozuk olma durumu. * Dzensiz davran , dzensizlik, disiplinsizlik. ba kabak * Sa dklm veya dibinden kesilmi . * Ba n rtmeden. ba m gzm stne * belirtilen istekleri itenlikle yapmay kabul etmeyi anlat r. ba mla beraber * memnunlukla, seve seve. ba n sa olsun * yak nlar ndan birini topra a vermi bir kimseye sylenen ilgi ve yak nl k anlatan sz. ba na balta kesilmek (veya olmak) * srekli istemek, srar etmek, inat etmek. ba na bel amak * kt bir olay dolay s yla dert sahibi olmak. ba na bel almak * bir sorunla kar la mak, kt bir duruma d mek. ba na bel olmak (veya kesilmek) * s k nt vermek, tedirgin etmek, musallat olmak. ba na bir hl gelmek * kt bir duruma u ramak. * lm ihtimalini bildirmek iin kullan l r.

ba na buyruk * kimseden izin almaks z n diledi i gibi davranan. ba na almak * bir eyi fkeyle, nefretle geri vermek. ba na als n * birine verilmek istenilen bir eyin fke ve nefretle geri evrildi ini anlatmak iin sylenir. ba na karmak * martmak, ok yz vermek. ba na kmak * birinden yz bulup ona kar pek mar ka davranmak. ba na orap rmek * birine, haberi olmadan kt duruma d rc davran ta bulunmak. ba na dert etmek (veya amak) * bir eyi znt konusu yapmak. ba na devlet ku u konmak * beklemedi i byk bir nimeti ele geirmek. ba na dikmek * birini veya bir eyi korumak iin bir kimseyi grevlendirmek. * bir iece i kab yukar kald rarak sonuna dek imek. ba na dolamak * musallat etmek. ba na dnyan n bels n sarmak * byk felket getirmek. ba na ek imek * a r yk olmak. * stne kalmak. ba na geirmek * ba na giymek. * bir eyi fke ile birisinin ba na vurmak. ba na gemek * grevi alt nda bulundurmak. * bir i in ynetimini ele almak. * bir i i yapmaya ba lamak. ba na gelmek * bir grevin ba na gelmek. * kt bir durumla kar la mak. * beklenmedik, a rt c bir olay veya durumla kar la mak. ba na gne gemek * gne arpmak. ba na i amak * u ra t r c ve zc bir i in kmas na yol amak. ba na i karmak * istenilmeyen veya u ra t r c bir i e yol amak.

ba na i kmak * bo a gitmeyen ve beklenmedik bir i veya olayla kar la mak. ba na kak n etmek * yap lan bir iyili i srekli olarak syleyerek b kt rmak. ba na kakmak * yap lan bir iyili i yzne vurarak birini zmek. ba na kalmak * istemedi i hlde bir i i yapmak veya bir kimseye bakmak zorunlu u ile kar la mak. ba na kan kmak * fkelenmek, hiddete kap lmak, kontroln yitirmek. ba na karalar ba lamak * ok kederlenmek. ba na oturmak * Bir i i yapmaya ba lamak, i e koyulmak. ba na sarmak * birine musallat etmek. ba na ta etmek * ok de er vermek, ilgi gstermek. ba na ta d mek (veya ya mak) * felkete u ramak. ba na vur, a z ndan lokmas n al * uysal ve sessiz kimseler iin kullan l r. ba na vurmak * (iti i iki) ne yapt n bilemez bir duruma d rmek. * (gaz veya s caktan) ba a r mak. ba na y kmak * harap etmek, zor durumda b rakmak. ba nda * (bir eyin) s rada nde olan , nde geleni.

ba nda beklemek (veya durmak) * yan nda durup gzetlemek. ba nda de irmen evirmek * grlt ile tedirgin etmek. ba nda kavak yeli esmek * (gen iin) sorumluluk duygusundan uzak, zevk, e lence pe inde ko mak. * gerekle meyecek eyler d nerek vakit geirme. ba nda olmak * ayn s k nt l durumda bulunmak. ba nda olmak * yneticisi olmak. ba nda paralans n * yap lan bir iyilik ok sylendi inde o iyili in art k istenmedi ini belirten bir sz.

ba nda torbas eksik * e ek gibi bir adam. ba ndan almak * kurtulmak, sorumlulu u atmak. ba ndan a a kaynar sular dklmek * zntl veya kt bir olay kar s nda birdenbire byk bir s k nt duymak. ba ndan a k n olmak * i i pek ok olmak. ba ndan atmak * yap lmas g bir i i yapmaktan kendini kurtarmak. * srdrlmesi gereksiz grlen bir ba l l a, bir ili kiye son vermek. ba ndan byk i lere giri mek (veya kalk mak) * gcnn stnde olan i lere kalk mak. ba ndan gemek * daha nce ayn duruma u ram olmak. ba ndan kesmek * yap lmas istenmeyen bir i i ba tan engellemek. ba ndan korkmak * hayat ndan kayg duymak, cezaland r lmaktan korkmak. ba ndan savmak * bir istekte bulunan szde bir sebeple uzakla t rmak. ba n a r tmak * gereksiz szlerle birini bunaltmak. * bir i iin birini tedirgin etmek, u ra t rmak. ba n a r tmamak (veya ba n z a r tmayay m) * uzun uzun anlat lan bir sorunu sonuca ba larken szn uzad n anlatmak iin sylenir. ba n alamamak * bir eyden kurtulamamak. ba n al p gitmek * izin almadan ve gidece i yeri bildirmeden gitmek, savu mak. ba n ate lere yakmak * ba na byk bir dert almak. ba n ba lamak * birini ni anlamak veya evlendirmek. ba n beklemek * gzetlemek. ba n belya sokmak * birini, kt sonular verecek bir duruma itmek. ba n bir yere ba lamak * birini bir i e yerle tirmek, i sizlikten, ba bo luktan kurtarmak. ba n bo b rakmak * yaln z veya serbest b rakmak.

ba n atmak * ba a r s n nlemek iin aln n stnden arkaya do ru e arp ve benzeri eyleri epeevre ba lamak. ba n karmak * (bitki iin) filizlenmeye ba lamak. ba n derde sokmak * s k nt l bir duruma girmek veya getirilmek. ba n dik tutmak * onurunu korumak. ba n dinlemek * sessiz, sakin kalmak. ba n dndrmek * mutluluktan yar sarho duruma getirmek. * kendine hayran b rakmak. ba n duman almak * sis kaplamak, sis brmek. ba n ezmek * bir daha ktlk edemeyecek duruma getirmek. ba n gzn yarmak * bir i i kt yapmak, bir i i istenildi i gibi yapmamak. ba n istemek * ldrlmesini istemek. ba n kald rmamak (veya kald ramamak) * bir i i aral ks z srdrmek. * iyile ememek, yataktan kamamak. ba n ka maya vakti olmamak (veya ba n ka yacak vakti olmamak) * arada en ufak ba ka bir i yapamayacak kadar s k k durumda bulunmak. ba n koltu unun alt na almak * lm gze alarak bir i e giri mek. ba n kurtarmak * can n korumak. * geimini sa layacak bir duruma gelmek. ba n nra yakmak * birini a r bir zarara u ratmak. ba n ortaya koymak * bir i e giri irken lm gze almak. ba n sokmak * bar nacak bir yer bulmak. ba n ta tan ta a vurmak * aresiz kalarak ok pi man olmak. ba n toplamak * (kad n) sa n toplay p ba na bir eki dzen vermek. ba n uurmak * Bkz. kellesini uurmak.

ba n vermek * kendini feda etmek. ba n yakmak * g bir duruma sokmak. ba n yemek * yok olmas na sebep olmak. ba n n alt nda * yast n n alt nda. ba n n alt ndan kmak * birinin hilesiyle yap lmak. ba n n aresine bakmak * kimseden yard m grmeden kendi i ini kendi yapmak. ba n n derdine d mek * ba ka bir eyle ilgilenmeyecek kadar s k nt l durumda bulunmak. ba n n dikine gitmek * kendi d nce ve gr nn en iyi oldu una inanarak kimsenin dn, uyar s n dinlememek. ba n n etini yemek * kar s ndakini bezdirinceye, b kt r ncaya kadar srekli konu mak veya sylemek. ba n n gznn sadakas * ba a gelecek bir bely savmak veya nlemek iin yap lan ba , zveri. ba imam ba ka * Bilinenden ayr , de i ik, farkl , zge. * Nitelik ynnden al lm n d nda bir stnl olan. * Konu edilen, bilinenden ayr nesne ve kimse iin teklik veya okluk olarak ba kas , ba kalar biiminde kullan l r. * "Ayr ca stelik bir yana" anlamlar nda -dan / -den ba ka biiminde kullan l r. ba ka biri * di er bir kimse. ba ka i i yok mu? * Bu i e ne diye kar yor? Bu i onu ilgilendirmez. ba ka olmak * farkl olmak, de i ik grnmek. ba kaca * Ayr ca. ba kafiye * Dize ba lar nda ayn kelime olmamak kayd yla ayn sesleri veren kelimelerden olu an kafiye. * Birden ok imam bulunan camilerde ynetici durumundaki imam.

ba kahraman * Bir eserde ba rol oynayan ki i, ba ki i. ba kala m * Bir ktlenin fizike ve kimyaca de i mesi, istihale, metamorfizm.

ba kala ma * Ba kala mak i i. * Embriyon evresinden ergin olana de in bir hayvan n geirdi i biim ve yap de i imleri, istihale, metamorfoz. ba kala mak * Ba ka bir varl a, niteli e dn mek, de i mek, farkl l k kazanmak. * Biim de i tirmek, istihale etmek. * Ktle mek, bozulmak. ba kala t rma * Ba kala t rmak i i. ba kala t rmak * Ba ka bir duruma getirmek. ba kald r * Ayaklanma, isyan. ba kal k ba kan * Bir toplulu un, bir toplant n n veya bir derne in ba nda bulunan kimse, reis. * Baz lkelerde devletin ve hkmetin ba . ba kan vekili * Ba kan n i ini grmesi iin yerine b rakt veya yetki verdi i kimse. ba kan yard mc s * Ba kana yard m eden sorumlu ve yetkili kimse. ba kanl k * Ba kan olma durumu. * Ba kan n grevi veya makam , reislik, riyaset. ba kanl k etmek * bir toplant veya toplulu u, ba kan olarak ynetmek. ba kanl k makam * Ba kan n odas n n bulundu u veya oturdu u yer. ba kanl k sistemi * Devlet ynetiminde tek bir ki inin ba kanl nda hkmet etme ve devleti ynetme esas na ba l siyas sistem. ba karakter * Oyunun nde gelen asl karakteri , asl tipi. ba kas ba ktip * Di er bir ah s, herhangi bir kimse, di eri, tekisi. * Bir resm dairede veya kurulu ta al an ktiplerin ba , ba yazman. * Al lana benzememe, de i ik olma durumu, de i iklik.

ba ktiplik * Bir resm dairede veya kurulu ta al an ktiplerin ba , ba yazman. ba kent * Ba ehir. ba kentlik

* Ba kent olma durumu. ba kesit * A ac n boyuna dikey ynde kesilmesi sonunda y l halkalar n n ember biiminde grnt verdi i yzey. ba kilise ba ki i * Piskoposluk makam olan byk kilise, katedral. * Bir eserin veya bir oyunun en nemli ki isi, ba kahraman.

ba komutan * Sava ta bir devletin btn kara, deniz ve hava kuvvetlerine komuta eden en byk komutan, ba kumandan, serdar. ba komutanl k * Ba komutan n grevi. * Ba komutan n makam . ba konak * Asala n en iyi geli ti i, dolay s yla en ok yararland ve ya amaktan ho land konak . ba konsolos * En yksek derecedeki konsolos. ba konsolosluk * Ba konsolosun grevi. * Ba konsolosun makam . ba k e * Bir yerde en sayg n ki inin veya byklerin oturmas iin ayr lan yer.

ba k eye kurulmak * sayg n ki ilere ayr lan yere oturmak. ba kumandan * Ba komutan. ba kumandanl k * Ba komutanl k. Ba kurt * Rusya'daki Ba kurdistan Federe Cumhuriyeti'nde ya ayan Trk halk veya bu halk n soyundan olan kimse. * Bu halka zg olan, bu halkla ilgili.

Ba kurta * Ba kurt Trkesi. ba lhana * Yapraklar s k , yuvarlak ba l lhana (Brassica oleracea). ba lama * Ba lamak i i.

ba lama meridyeni * Boylamlar n hesab nda ba lang olarak kabul edilen meridyen. ba lama vuru u * Futbolda oyuna ilk ba lamada veya her golden sonra topu santrada yeniden oyuna sokmada yap lan vuru . ba lama! * (ho olmayan bir sz veya davran la ilgili olarak) "tekrarlama" anlam nda emir.

ba lamak

* Bir i e giri mek, harekete gemek. * al r, i ler, yrr duruma girmek. * Olmak, olu mak, ortaya kmak, do mak. * Grnmek. * Etkisini gsterme. * Ho olmayan bir davran a koyulmak.

ba lang * Bir i in, bir dnemin, bir hayat n vb.nin ilk blm. * n sz veya giri , mukaddime. ba lang noktas * Bir i in veya eyin ba lad yer. * S f r say s n n, say do rusundaki yeri. * Parametrelenmi bir yay n ular ndan biri. ba lang tutmak * bir i i, bir dnemin, ba lad nokta veya tarih olarak kabul etmek, belirtmek. ba lan lma * Ba lan lmak i i. ba lan lmak * Ba lanmak. ba lanma * Ba lanmak i i. ba lanmak * Ba lamak i ine konu olmak. * Ba olu mak. ba lat lma * Ba lat lmak i i. ba lat lmak * Ba latmak i i yap lmak. ba latma * Ba latmak i i.

ba latmak * Ba lamas na yol amak. * (birinin) Kt konu mas na yol amak. ba lay c * Bir ey renmeye yeni ba layan (kimse), mptedi. ba lay * Ba lamak i i veya biimi. ba l * Ba olan.

ba l ba na * Ba ka eylerden ayr olarak kendi ba na, tek ba na. ba l ca * En nemli, ba ta gelen.

ba l k

* Genellikle ba korumak iin giyilen nesne, takke, klh, serpu . * Hayvan ko umunun ba a geirilen blm. * Bir stunun, bir dire in tepeli i. * Bir yaz n n, bir kitab n blmlerinin ba na konulan ve konuyu k saca tan tan yaz , serlevha, antet. * Baz blgelerde, evlenirken, damad n kaynatas na demesi grenek olan para. * Tablalar n veya i paralar n n dzgn kalmas n sa lamak amac ile ba taraflar na tak lan para. * Tekerlek parmaklar n n ak l oldu u k s m, top.

ba l k atmak (veya koymak) * bir yaz ya ba l k olarak ad bulmak. ba l k vermek * baz blgelerde, evlenirken damat kaynatas na para veya mal vermek. ba l k ba l kl * Ba l olan. * Antetli, anteti olan. ba l ks z * Ba l olmayan. ba mabeyinci * Osmanl saray nda mabeyincilerin ba . ba mak * Ayakkab , pa mak. * Ba l k yapan veya satan (kimse).

ba makale * Ba yaz . ba mak * Ayakkab yapan, satan kimse, pa mak . * Camilerde, giri blmnde, kar lan ayakkab lara bekilik eden kimse. ba mak l k * Ba mak n n i i. ba makl k * Padi ah n anne, k z karde , k z ve hasekilerine ba lanan denek, has, arpal k. * (camide) Ayakkab konulan yer. ba mal * Anamal, sermaye, kapital.

ba misafir * En de erli konuk. ba muallim * Ba retmen. ba muallimlik * Ba retmenlik. ba mubass r * Gzetmenlerin ba olan kimse. ba muharrir * Ba yazar, sermuharrir.

ba muharrirlik * Ba yazar olma durumu. ba murak p * En st dzeydeki deneti. ba murak pl k * Ba murak b n yapt i . ba mdr * En st dzeydeki mdr. ba mdrlk * Ba mdrle ynetilen kurulu . * Ba mdrn al t daire. ba mfetti * En st dzeydeki mfetti . ba mfetti lik * Ba mfetti olma durumu. ba mhendis * En st dzeydeki mhendis. ba mhendislik * Ba mhendisin yapt i veya grev. ba mrettip * Ba dizgici, sermrettip. ba mrettiplik * Ba mrettibin yapt i . ba msevvit * Yaz msveddeleri haz rlayan ve ad na msevvit denen memurlar n ba kan . ba nokta * Ba lang noktas . ba oda * Geleneksel Trk evinde zellikle konuklar n a rland byk ve zenli d enmi oda.

ba oyuncu * Bir filmde veya tiyatro eserinde ba rol canland ran oyuncu. ba oyunculuk * Ba oyuncu olma durumu. ba retmen * (ilkokullarda) Ynetimden sorumlu olan retmen, mdr. ba retmenlik * Ba retmen olma durumu. ba rt * Kad nlar n salar n rtmek iin kulland klar rt, e arp.

ba rtl * Ba n ba rt ile rtm olan (kad n).

ba papaz

* Baz kiliselerin papazlar na, teki papazlara gre bir stnlk veren unvan.

ba papazl k * Ba papaz n grevi ve makam . * Ba papaz n sorumlulu unda olan blge. ba parmak * El ve ayakta bulunan en kal n parmak. ba pehlivan * Birok pehlivan yenerek gcn kabul ettirmi pehlivan. ba pehlivanl k * Ba pehlivan olma durumu. ba piskopos * Katoliklerde piskoposlar n ba olan din adam . ba piskoposluk * Ba piskoposun grevi ve makam . ba rahip * Manast rlarda en k demli ve ynetimden sorumlu rahip. ba rahiplik * Ba rahibin grevi. ba rejisr * Ba ynetmen. ba rejisrlk * Ba ynetmenlik. ba rol * Ba oyuncunun rol. * Bir filmin veya bir tiyatro eserinin ba ki isini canland rma i i. ba savc * En st dzeydeki savc . ba savc l k * Ba savc olma durumu. * Ba savc n n grevi veya makam . ba s z * Ba olmayan. * Yneticisi, ba kan olmayan. * Ba veya ba kan bulunmama durumu. * Yasas ve hkmeti olmayan topluluk, erksizlik, anar i. * Bir devletin ynetim merkezi olan ehir, devlet merkezi, ba kent.

ba s zl k

ba ehir

ba ta (veya ba nda) bulunmak * bir i in yneticisi olmak. ba ta gelmek * nde olmak, stn durumda olmak.

ba ta gitmek * en ileri durumda bulunmak. ba ta ta mak * ok sayg gstermek. ba taban * Yunan ve Roma mimarl klar nda, stunlar n stne oturan ve iki stun aras ndaki uzakl n stn rten byk, uzun ta kiri lerin olu turdu u blm. ba tabip * Ba hekim. ba tabiplik * Ba hekimlik. ba tan * ba ndan alarak, bir kez daha, yeniden.

ba tan a a * Hepsi, btn, bir utan br uca kadar. ba tan a mak * pek ok olmak, pek o almak. ba tan ba a * Tamamen, btnyle, hepsi bir arada. * Ba ndan sonuna kadar. ba tan karmak * ayartmak, kt yola srklemek, do ru yoldan sapt rmak. ba tan kmak * ahlk bozulmak. ba tan kalm (veya kalma) * ba kas taraf ndan kullan lm . ba tan kara etmek * batma tehlikesi kar s nda, gemi ba n karaya vurup oturmak. ba tan kara gitmek (veya etmek) * sonunu d nmeyerek hesaps z, batarcas na ya amak. ba tan savma * stnkr, zen gstermeden. ba tan savmac * Bir i i yapmamak veya savsaklamak iin bahane bulma, ba ndan savma veya atma. ba tan savmac l k * Bir i i yapmamak iin bahane bulma i i. ba tan sona * Daima, her zaman. ba tan maz * Asi, isyanc , dzen bozucu. ba tan mazl k * Anar izm.

ba tankara * tc ku lar tak m n n, ba tankaragiller familyas ndan, Kuzey Afrika, Avrupa ve Asya'da ya ayan, esitli renklerde olabilen bir ku tr (Parus maior). ba tankaragiller * Omurgal hayvanlar n, tc ku lar tak m ndan yz kadar ku trn iine alan geni bir familya. ba tarda * Osmanl donanmas nda yer alan kad rga cinsinden bir tr sava gemisi.

ba teknisyen * En yksek dzeyde bulunan teknisyen. ba teknisyenlik * Ba teknisyenin grevi. ba ucu * Bir yerin d eyinin gk kreyi kesti i nokta.

ba ucu noktas * Yeryzndeki bir gzlem noktas ndan geen d ey do rultusunun gkyzn deldi i iki noktadan, ufkun stnde olan , semtrreis. ba ucu uzakl * Gkyznde verilen bir nokta veya y ld z n ba ucu noktas ndan a sal uzakl . ba uzman * En yksek dzeyde bulunan uzman. ba uzmanl k * Ba uzman olma durumu. * Ba uzman n grevi. ba lke ba st * Smrge imparatorluklar nda smrgelere egemen olan lke. * Geminin n blmnde apan n bulundu u yer.

ba veklet * Ba bakanl k. ba vekil * Ba bakan. ba vekillik * Ba vekil olma durumu. ba vurdurma * Ba vurdurmak i i veya durumu. ba vurdurmak * Ba vuru i i yapt rmak, mracaat etmesini sa lamak, mracaat ettirmek. ba vurma * Ba vurmak i i, mracaat. ba vurmak * Bir i in yap lmas iin bir kimsenin arac l n istemek veya bir i te bir eyden yararlanmak amac yla ona el atmak, mracaat etmek. * Bilgi sahibi olmak iin bir kayna kullanmak.

ba vuru

* Ba vurmak i i, mracaat. * Bilgi sahibi olmak iin bir kayna kullanma, bilgiye ula ma, referans.

ba vurucu * Bir i iin ba vuran kimse, mracaat . ba vurulma * Ba vurulmak durumu. ba vurulmak * Ba vuru yap lmak, mracaat edilmek. ba yap t * aheser.

ba yard mc * Bir kurum veya kurulu ta grevli amirin yard mc lar ndan en st dzeyde olan . ba yarg c * Oyunu yneten yarg c lardan, anla mazl k durumunda, kararda yetki stnl olan , ba hakem. ba yaver * Yaverlerin ba olan kimse. ba yaverlik * Ba yaver olma durumu. * Ba yaverin grevi veya makam . ba yazar * Bir gazete veya derginin ba yaz lar n yazan kimse, ba muharrir, sermuharrir.

ba yazarl k * Ba yazar olma durumu. * Ba yazar n grevi. ba yaz * Gazete ve dergilerde ilk stuna veya birinci sayfaya konulan nemli yaz , ba makale.

ba yazman * Bir dairedeki yazmanlar n ba , ba ktip. ba yazmanl k * Ba yazman olma durumu, ba ktiplik. * Ba yazman n grevi veya makam . ba yemek * Geleneksel Trk mutfa nda orbadan sonra gelen en nemli yemek. ba y ld z * ift y ld zlarda byk olan y ld z. ba ynetmen * Bir filmde veya tiyatro oyununda en st dzeyde ynetmenlik yapan kimse, ba rejisr. ba ynetmenlik * Ba ynetmenin i i veya mesle i. ba yukar * Bir yer alt kuyusunun st k sm na gemeyi sa layan geit. bat

* Kur un borular n a z n amakta kullan lan, im irden yap lm , ucu sivri bir e it takoz. bata ka * Glkle zorlukla. bata a saplanmak * iinden k lmas g bir durumda olmak. batak * zerine bas nca ken amurla m toprak. * Hay r gelmez, yarar sa lamaz, batm . * Kt durum, iinden k lmaz i .

batak ullu u * ullukgillerden, batakl klarda ya ayan, rengi kahverengiye alan siyah, 30 cm uzunlu unda bir ulluk tr (Gallinago gallinago). batak * Borcunu dememeyi al kanl k hline getirmi olan (kimse). * Eline geen paray bat ran. * Batakl klar seven, batakl klarda ya ayan (bitki, hayvan).

batak l

batak l k * Batak olma durumu. batakhane * Gidenlerin doland r ld veya kt bir durumda b rak ld yer. * lerin zaman nda ve gere ince yap lmad yer. batakl batakl k * ok derin olmayan sularla rtl batak blge. * Uygunsuz ve kt, ahlk d durum. batakl k ard c * Batakl k ve s k bitki rtl yerlerde ya ayan kk ve tc ku (Acrocephahus palustris). batakl k bayku u * Bayku giller familyas ndan, s rt tyleri pas rengi olan, batakl klarda ya ayan bir ku tr, ishak ku u (Asio flammeus). batakl k gaz * Metan. batakl k keteni * Papirs familyas ndan, batakl klarda yeti en bir bitki, pamuk otu (Eriophorum). batakl k k rlang c * K sa gagal , uzun kanatl , uarken deniz k rlang c n and ran bir tr ku (Glareda). batakl k ku lar * Omurgal hayvanlardan hem tavuksulardan, hem ya mur ku lar n iine alan ku lar s n f . batakl k nergisi * Avrupa ve Kuzey Amerika'da gne li su k y lar nda yeti en ok y ll k bir bitki (Caltha palustris). batar * Zatrree. * Batakl olan (yer).

batarya

* En kk topu birli i. * Sava gemilerinde borda toplar ve bunlar n bulundu u gverte paras . * Birka ayg t n bir araya getirilerek belirli biimde eklenmesinden olu an tak m.

batarya ate i * Bir bataryada bulunan toplar n hep birden ate dzenine gemesi. batarya kutusu * Bataryan n btn olarak ta nmas n sa layan sand k. bataryal * Batarya ile glendirilmi veya desteklenmi . * Batarya ile al an (radyo, telefon vb.). bateri baterist bat * Yeryzndeki ba l ca drt ynden gne in batt yn, gn indi, garp. * Bu ynde olan, bu ynle ilgili, garb. * Bulunulan yere gre gne in batt ynde olan blge, garp. * (siyas anlamda) Avrupa ve Kuzey Amerika. * Gne in 22 Martta ve 23 Eyllde batt nokta. bat bloku * Bat Avrupa lkeleri ile Kuzey Amerika lkelerinin olu turdu u blok. Bat Trkesi * Hazar Denizinin bat s ndaki Trk dnyas nda XIII. yzy ldan beri kullan lan ve O uzcaya dayanan Trk dili. bat c bat c l k bat k * (gemi iin) Batm . bat l * Do ru ve hakl olmayan. * rk, temelsiz. * Bat yanl s olan kimse, garp . * Bat yanl s olma durumu, garp l k. * Orkestrada vurma alg lar tak m , davul. * Bateri alan kimse, davulcu.

bat l inan * Do a st olaylara, gizli ve ak l d glere, kehanetlere a r derecede ba l bo inan, bat l itikat. bat l itikat * Bo inan. bat l * Bat lkeleri veya bat blgesi halk ndan olan (kimse), garpl . * Bat uygarl n benimsemi bulunan (kimse).

bat l la ma * Bat l la mak i i, garpl la ma.

bat l la mak * zellikle Avrupa lkelerinin d ncede, al mada, gr ve anlay ta izledikleri temel ilkeleri benimsemi olmak, garpl la mak. bat l la t rma * Bat l la t rmak i i, garpl la t rma. bat l la t rmak * Bat l la mas n sa lamak, garpl la t rmak. bat l l k * Bat l olma durumu. * Bat uygarl n benimseme, garpl l k. bat n * Kar n. * Gbek, ku ak. Bat n * Bat niye mezhebinden olan kimse. * rek. Bat nye * Grnrdeki olaylar n ard nda gizli gereklerin bulundu unu kabul eden tarikatlara verilen ad. bat r k * Kftelik bulgur, dvlmemi ceviz ii, so an, domates, nane, maydanoz, tahin ve limon suyu kullan larak yap lan, taze asma yapra veya lahanaya sar larak tketilen bir salata tt. bat r lma * Bat r lmak i i.

bat r lmak * Bat rmak i ine konu olmak. * Yok edilmek. bat rma bat rmak * Bat rmak i i. * S v n n veya yumu ak bir maddenin iine gmlmesine yol amak, batmas n sa lamak. * Bir i te sermayeyi yitirmek. * Bir kimseyi eki tirip iyice ktlemek. * Kirletmek. * Mahvetmek. * Batmak i i veya biimi. bati batik * Yava , a r. * Kuma , deri veya k t sslemede kullan lan bir yntem. * Bu yntemle haz rlanm kuma . * Bu kuma tan yap lm olan (giysi). * Su st aralar na elik kablo ile ba lanm , negatif yzebilirli i bulunan dal kresi. * Deniz diplerinde inceleme yapmak iin kullan lan ara.

bat

batisfer batiskaf

batk batk n

* Batk nl k, ifls. * Borlar n deyemez duruma d en, ifls etmi (kimse), mflis.

batk nl k * Borlar n deyemedi i mahkeme karar ile tespit ve iln olunan tccar n durumu, ifls. batma * Batmak i i. * Y k lma, kme; yok olma, ink raz. * Bir gk cisminin (Ay, Gne , Y ld z vb.) ufkun alt na inmesi. batmak * Bir s v n n stnde iken iine gmlmek. * (Gne , Ay, y ld z iin) Dnyan n dn dolay s yla ufkun alt na inmek. * fls etmek. * Kirlenmek. * Saplanmak. * Dokunmak, incitmek. * (tedirgin etmemesi gereken eyler iin) Tedirgin etmek. * Ho a gitmeyen bir duruma u ramak. * Yok olmak. * Daha kt bir duruma u ramak. * kmek. * Y k lmak egemenli i sona ermek. * Miktar blgelere ve tart lacak eylere gre de i en eski bir a rl k ls.

batman

batonsale * Tuzlu hamurdan yap lan ince uzun ubuk, tuzlu ubuk. batz batsat * Ara s ra, seyrek olarak tek tk. battal * e yaramaz, kullan lmaz. * Al lm olandan byk. * Harman makinesi, harman dvme makinesi.

battal edilmek * kullan lamaz duruma getirilmek, bozulmak. battal etmek * kullan lamaz bir duruma getirmek. battal olmak * kullan lamaz, i e yaramaz duruma gelmek. battaniye * Yorgan yerine veya yorgan stnde kullan lan, o u ynden dokunmu kal nca rt. battaniyeli * Battaniyesi olan. batt bal k yan gider * i ler kt gitti ine gre art k istenildi i gibi davran labilir.

batur batyal bav bavc

* Bahad r. * 200 ile 2000 m aras nda derinli i olan (deniz). * Hayvan avc l a al t rma i i. * ahin ve kpek gibi hayvanlar avc l a al t ran kimse.

bavl

* Ava al t r lm (hayvan). * Avc lar n, kpeklerini ava al t rmak iin kulland klar yapay ku vb. * Bavl mak i i. * ahin ve kpe i ava al t rmak. * Yolculukta, iine e ya konulan byk anta.

bavl ma bavl mak bavul

bavul ticareti * Gmrksz ve vergisiz ithaline izin verilen e yay yabanc lkelerden sat n al p, bavul veya antalarla yolcu beraberinde s n rdan geirerek i piyasada de erlendirmek i i. bavulcu * Bavul yapan veya satan kimse. bavullu * Bavulu olan.

Bavyeral * Bavyera halk ndan olan (kimse). bay bay * Bey yerine kullan lan bir unvan. * Erkek zel adlar yerine kullan l r. baya * A a l k, pespaye. * Kibar olmayan, basit ad, s radan, amiyane, banal. * Her zamanki gibi olan, hibir zelli i bulunmayan. * Hemen hemen, deta. * Gerekten, ok, olduka, epey. * ok iyi, pekl. baya kamak * (sz, davran , giyini iin) yak mamak, uygunsuz olmak. baya kesir * Ondal k olmayan kesir. baya la ma * Baya la mak durumu. * Paras , mal ok olan, zengin (kimse).

baya la mak * Baya bir durum almak, baya bir duruma girmek. baya la t rma * Baya la t rmak i i. baya la t rmak * Baya la mas na sebep olmak. baya l k * Baya olma durumu veya baya ca davran . bayan * Han m yerine kullan lan bir unvan. * Kad n zel adlar yerine kullan l r. * E , kar . * Taze olmayan. * Gncelli ini, nemini, zelli ini yitirmi , ok sylenmi . Bayat * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. bayat bayat * Azer ve Trkmen halk iirinde mani trne verilen ad. * Klsik Trk mzi inde u ak drtlsne buselik be lisi kat lmas yla yap lm eski bir makam.

bayat

bayataraban * Araban ve bayat makamlar ndan olu turulan bir birle ik makam. bayatbuselik * Bayat makam n n buselik be lisi veya drtls ile sona ermesinden olu an bir birle ik makam. bayatlama * Bayatlamak durumu. bayatlamak * Bayat duruma gelmek, tazeli ini yitirmek. bayatlatma * Bayatlatmak i i. bayatlatmak * Tazeyken kullanmay p bayatlamas iin bekletmek. bayatl k bayats * Bayat olma durumu. * Bayatlamaya ba lam .

bayats mak * Bayatlamaya yz tutmak. bayg n * Bay lm , kendinden gemi . * Szgn. * Gnl vermi .

* nsan kendinden geirir gibi olan. * Y lm , dklm . bayg n bayg n bakmak * kendinden gemi bir ekilde, evreye gz gezdirmek. * hayranl kla seyretmek. bayg n d mek * ok yorulmak. bayg nla ma * Bayg nla mak i i. bayg nla mak * Bayg n duruma gelmek. * (gz iin) Szlmek. bayg nl k * Bayg n olma durumu. * Duyumlar n durmas , kan dola m n n ve solunum grevlerinin duraklamas , vcudun k m ldanamamas gibi fizyolojik aksamalarla beliren kendinden geme durumu. bayg nl k geirmek * bay lmak. * ok heyecanlanmak, tel lanmak. bayg nt * Bayg nl k. * pek bceklerinin sindirim organlar nda grlen ve yemden kesilmelerine yol aan bir hastal k; bu sebeple koza yapamama durumu. bay la bay la * steyerek, istekle, ok isteyerek, severek. bay lma * Bayg n duruma girme, kendinden geme. bay lmak * Bayg n duruma girmek, uyur gibi olmak, kendinden gemek, kendini kaybetmek. * ok ho lanmak, ok sevmek. * S cak, al k, susuzluk, yorgunluk gibi etkenlerle dayanma gcn yitirmek. * Vermek, demek.

bay lt c * Bay ltan. * Bay ltacak gibi etkide bulunan. bay ltma * Bay ltmak i i.

bay ltmak * Bay lmas n sa lamak, bay lmas na yol amak. bay ltt rma * Bay ltt rmak i i veya durumu. bay ltt rmak * Bay lmas na yol amak, bay lmas n sa lamak. bay nd r mamur. * (yer iin) Geli ip gzelle mesi, hayat artlar n n uygun duruma getirilmesi iin zerinde al lm olan,

Bay nd r * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. bay nd rc * Bay nd r duruma getirici. bay nd rla ma * Bay nd rla mak durumu. bay nd rla mak * Bay nd r duruma gelmek. bay nd rla t rma * Bay nd rla t rmak i i, imar etme. bay nd rla t rmak * Bir yeri bay nd r duruma getirmek, imar etmek. bay nd rl k * Bay nd r olma durumu, mran. * Bay nd r duruma getirme i i, imar. Bay ndur bay r * Kk yoku . bay r a a * Tepeden dze do ru. bay r ku u * al blbl. bay r turpu * ri bir turp tr (Cochlearia armoracia). * Kaba, terbiyesiz erkek. bay r yukar * Tepeye do ru, yoku ba na ynelerek. bay rla ma * Bay rla mak durumu. bay rla mak * (yer ve yol iin) Dikle mek. bayi bayilik * Baz maddeleri satma izni olan kimse, dkkn veya kurulu . * Bir maddeyi srekli satma i i. * Bu i in yap ld yer. * Ba nda, kulak yerinde iki sorgucu bulunan, y rt c gece ku lar n n genel ad . * O uz Trklerinin 24 boyundan biri.

bayku

bayku gibi * u ursuzluk getirdi ine inan lan kimseler iin sylenir. bayku giller

* Byklkleri e itli olan kukumav, puhu gibi y rt c ku lar iine alan ku lar familyas . baylan * Nazl , mar k (biimde). baylanl k * Zenginlik. * mar kl k, naz, i ve. baylanma * Baylanmak i i. baylanmak * Nazlanmak, marmak. bayma baymak * (yiyecek) Bayg nl k vermek, mideyi buland rmak, midede ezinti yapmak. * Aldatmak, kand rmak, etki alt nda b rakmak. baypas * Damar aktarma. * Devre d b rakma. baypas ameliyat * Kalpte t kanm bir damar n besledi i blgeye kan ak n art rmak iin o blgeye eklemek iin yap lan damar ameliyat . bayra yar ya indirmek * mill yas iln etmek iin bayra dire in yar s na kadar indirmek. bayrak * Bir milletin, belli bir toplulu un veya bir kurulu un simgesi olarak kullan lan, renk ve biimle zelle tirilmi , genellikle dik drtgen biiminde kuma . * nc. * Simge, sembol. * Baklagil ieklerinde di erlerinden daha stte bulunan, daha byk olan ve o unlukla ba ka bir renkte ve yuvarlaka olan ta yapra . * Gerekti inde indirilip kald r lan, a l p kapat lan kol. bayrak amak * gnll asker toplamaya giri mek. * bir lk yolunda toplanmaya a rmak. bayrak ekmek (veya asmak) * bayra bir dire e veya ipe takmak. bayrak dikmek * bayrakl bir sopay bir yere saplamak. bayrak dire i * Bayrak asmak iin haz rlanm uzun direk. * Gemilerde gvertenin en yksek dire i. bayrak gibi * kendini belli edecek bir biimde. bayrak merasimi * Bkz. bayrak treni. * Baymak i i.

bayrak treni * Bayrak kar s ndaki sayg duru u. bayrak yar * Atletizmde drt sporcudan olu an ekibin aralar nda payla t klar mesafelere ba larken elden ele geirmek yoluyla bir sopay , bayra d rmeden yapt klar ko u. bayrakalt * Ordu hizmeti, askerlik. bayrak * Bayrak eken kimse. * Bayrak yapan, diken veya satan kimse. bayraklar amak * ba r p a rarak, h r nl k etmek. bayrakla ma * Bayrakla mak i i veya durumu. bayrakla mak * Bayrak de eri kazanmak. bayrakl * Bayra olan, zerine bayrak ekilmi bulunan (yer). * Bkz. eli bayrakl . bayrakl k * Bayrak olmaya uygun kuma . * Bayrak asmaya uygun direk. bayraktar * Bayra ta yan kimse.

bayraktarl n yapmak * bir ak m n, bir gr n yay lmas nda nc olarak al mak. bayraktarl k * Bayraktar n grevi. bayraktarl k etmek * nclk etmek, yol gstermek. bayram * Mill veya din bak mdan nemi olan ve kutlanan gn veya gnler. * Sevin, ne e. * zel olarak kutlanan gn.

bayram alay * Bayram gnlerinde padi ahlar n camiye gidi ve geli s ras nda yap lan tren. bayram ay * (Hicr takvime gre) Ramazandan sonra gelen ay, evval. bayram ocu u * Bayram dolay s yla sslenmi , donat lm , sevinli ocuk. * Bayram gn do mu ocuk. bayram de il, seyran de il, eni tem beni niye pt * gsterilen bu ilginin, bu yak nl n bir sebebi olacak. bayram etmek (veya yapmak)

* ok sevinmek. bayram gn * Bayrama rastlayan, bayram n kutland gn. bayram haftas n mangal tahtas anlamak * sz, konu ile hibir ilgisi olmayacak biimde ters anlamak. bayram havas * Ne eli, sevinli bir ortam. bayram hediyesi * Bayram gnleri kar l kl veya tek yanl verilen arma an. bayram kou gibi * gsteri li ve zevksiz bir biimde sslenmi olan. bayram namaz * Din bayramlar n ilk gnnde sabah namaz ndan sonra k l nan zel namaz. bayram ekeri * zellikle din bayramlarda konuklara ikram edilen eker veya ikolata. bayram tebri i * Bayram kutlamak iin yaz l p gnderilen kart veya birine yap lan ziyaret. bayram topu * Din bayramlar n ba lad n duyurmak iin at lan top. bayram yeri * Bayram gnlerinde ocuklar iin kurulan a k e lence yeri. bayram ziyareti * Din bayram gnlerinde, bayram kutlamak iin yap lan k sa ziyaret. bayramda seyranda * seyrek olarak, arada s rada. bayramdan bayrama * ok seyrek olarak, nadir olarak, nadiren. Bayram * Hac Bayram Veli'nin tarikat na girmi olan kimse.

Bayramlik * Bayram tarikat . * Bayram tarikat ndan olma durumu. bayramla ma * Bayramla mak i i. bayramla mak * Birbirinin bayram n kutlamak. bayraml k * Bayramda kullan lan, bayrama zg olan. * Bayramlarda verilen arma an. bayraml k ad * Birisi taraf ndan hakaret yollu kullan lan szn kendisine ait oldu unu bildirmek iin kullan l r. bayraml k a z

* kfr. bayraml k a z n amak * kaba konu mak, kfretmek. bayramst * Bayrama yak n. bayramzeri * Bkz. Bayramst. bayr bayr l k * Bayr olma durumu, k dem. baysal baysall k * Huzur ve refah iinde olan. * Huzur ve refah iinde bulunma durumu. * ok eski zamanda var olmu veya eskiden beri var olan, kadim.

baysungur * ahin cinsinden, y rt c bir ku . baytar * Hayvan hastal klar hekimi, veteriner. baytarl k baz * Baytar n mesle i. * Temel, esas. * Bir asitle birle ince bir tuz olu turan madde, esas. * Taban.

baz losyon * Cildin esnek ve sa l kl grnmesini sa lamak ve zellikle ya l ciltlerin parlak grntsn gidermek iin kullan lan bir tr losyon. baza * Mobilyan n uzunlu unca konulan dar ayak. * Dolap gvdesinin zemine dzgn oturmas na yarayan ereve eklindeki kaide. * Baz ok olan (tuz) veya baz n zelliklerini ta yan (madde), esas. * Koyu renkli, sert, bir e it yanarda kltesi. * ar , pazar. * Pazarl k, al veri . * Ara s ra, arada bir, kimi vakit. * Birtak m, kimi. * Ara s ra, arada bir, kimi vakit.

bazal bazalt bazar

bazen baz

baz baz * Ara s ra, arada bir. baz dingil dner baz teker * kar l kl ili kilerde her iki tarafa da zaman zaman sz syleme hakk do ar anlam nda kullan l r. baz lar (veya baz s ) * birtak m , kimisi. bazie * Oyun.

bazidiyospor * Bazitli mantarlar n sporlar na verilen ad. bazik (tuz). * Baz niteli i gsteren. * Birle iminde asit ve baz a rl oran normal tuza gre az, fakat baz oran normal tuza gre yksek olan

bazik oksitler * o u oksijen bak m ndan zay f olan, su ile birle ince baz etkisi gsteren, asitlerle birle ince tuzlar veren oksitler. bazilika * Kral saray . * Dikdrtgen biiminde, u k sm nda yar m embere benzeyen bir k nt s olan Roma mahkemesi. * Ortadaki yksek, yanlardakiler daha alak olmak zere ii, iki s ra stunla, salona ayr lm , dikdrtgen biiminde kilise. bazit * Bazit mantarlar n reme organ . bazitli mantarlar * Sporlar bazitlerin iinde bulunan mantarlar grubu. bazlama * Sacda pi irilmi yuvarlak pide. * Tatl s bol, kal n gzleme. * Bazlama. * Bir maddenin baz durumuna gelmesi. * Roketatar. Be be be bebe * Bebek, kk ocuk. bebe aspirini * Berilyum'un k saltmas . * Trk alfabesinin ikinci harfinin ad . * (teklifsiz konu mada) Ey, hey, yahu.

bazlama bazla ma bazuka

* Kk ocuklara iirilmek zere, ilc zel olarak yap lm aspirin. bebecik * Kk veya ac nacak durumda olan bebek. * Ya na yak mayacak davran larda bulunan kimse. bebek * Meme veya kucak ocu u. * Plstik, tahta, bez vb.den yap lan insan biiminde oyuncak. * Sevgi sesleni i olarak kullan l r. * Gz bebe i. bebek beklemek * (kad n) gebe durumda bulunmak. bebek gibi * ok gzel (kad n). * bebe e yak r biimde. bebek lm * e itli hastal klardan, 0-2 ya grubunda bulunanlar n lm. bebeke * Bebek gibi, bebe e yak r biimde. bebekle me * Bebekle mek i i. bebekle mek * mar ka davran larda bulunmak. bebeklik * Bebek olma durumu. * Yeni do an yavrunun yeti kinlerin bak m na srekli olarak ba ml oldu u dnem. * Bebek gibi davran larda bulunma.

bebeklik etmek * bebek gibi davran larda bulunmak. Beberuhi * Karagz oyunundaki kambur ccenin ad . * (kk b ile) Sevimsiz, budala, bcr erkek. * Yer de i me, kar l kl yer de i tirme.

becayi

becayi etmek * de i ik yerdeki grevliler, kar l kl yer de i tirmek. becelle me * Becelle mek i i. becelle mek * Cebelle mek. beceri * Elinden i gelme durumu, ustal k, maharet. * Ki inin yatk nl k ve renime ba l olarak bir i i ba arma ve bir i lemi amaca uygun olarak sonuland rma yetene i, maharet. * Vcudun, yap lmas g al t rmalara yatk n olmas durumu. becerikli

* Becerisi olan, elinden i gelen, usta, maharetli, mahir. beceriklilik * Becerikli olma durumu, ustal k, maharet. beceriksiz * Becerisi olmayan, usta olmayan. beceriksizlik * Beceriksiz olma durumu. becerme * Becermek i i.

becermek * G grnen bir i veya duruma zm bulmak, stesinden gelmek. * Bir eyi kullan lmaz duruma getirmek, bozmak, kirletmek. * Irz na gemek, kirletmek. * Birini ldrmek. becet becit * Seregillerden, kk bir ku (Passer). * Gerekli, lzumlu. * vedi, acele.

Be tavu u * Tavukgillerden, ba kk ve plak, ty mavimt rak kl renginde, tavuk bykl nde, evcil bir hayvan (Numida meleagris). Beene bedahet * Besbelli, apa k olma durumu. * Bir konuda haz rl ks z konu abilme yetene i. bedaheten * Birdenbire, ans z n, d nmeksizin. bedava * Kar l ks z, paras z, emeksiz. * O uz Trklerinin 24 boyundan biri.

bedava sirke baldan tatl d r * masrafs z veya emeksiz elde edilen eylere herkes istek gsterir. bedavac * Her eyi bedavadan sa lamaya al an (kimse). bedavac l k * Bedavac olma durumu. bedavadan * Bedava olarak. bedavadan ucuz * ok ucuz. bedavala ma * Bedavala mak durumu.

bedavala mak * Bedava duruma gelmek. bedavas na * Bkz. bedavadan. bedavaya * ok ucuza. bedayi bedbaht * Estetik yn a r basan gzellikler. * Mutsuz, bahts z, talihsiz.

bedbaht etmek * zmek. bedbaht olmak * zlmek. bedbahtl k * Mutsuzluk, bahts zl k. bedbin * Ktmser, karamsar, pesimist.

bedbin etmek * zmek, karamsarl a sokmak, mitsizli e d rmek. bedbin olmak * mitsizli e d mek, ktmserli e kap lmak. bedbinle me * Bedbinle mek i i. bedbinle mek * Ktmserle mek, ktmser olmak, karamsar olmak. bedbinle tirme * Bedbinle tirmek i i. bedbinle tirmek * Ktmser, karamsar duruma getirmek. bedbinlik bedehre * Ktmserlik, karamsarl k, pesimizm. * Kt yzl. * As k suratl , lnetlenmi , surats z. * lenme, ilen.

beddua

beddua etmek * ilenmek, intizar etmek. beddua sinmek * ilencin tutmas yznden, birinin i i srekli ters gitmek. bedduas tutmak

* ilenci yerine gelmek. bedduas n almak * biri taraf ndan kendisine ilenilmek. bedel * De er, fiyat, k ymet. * Bir eyin yerini tutabilen kar l k. * E it, denk. * Askerlik yapmamak veya yap lacak sreyi k saltmak isteyenlerin devlete dedikleri para. * Ba kas n n ad na ve onun paras ile hacca giden kimse. * U ak, hizmeti, oban.

bedel tutmak * kendi yerine askerlik yapmas iin birini para ile tutmak. bedel vermek * askerlik yapmamak veya k sa sre yapmak iin devlete para demek. bedelci bedelli * Bedeli olan, bedel denilen. * Bedelci. bedelli askerlik * Askerlik a na gelmi genlerin belirlenen miktardaki paray deyerek yapt klar k sa sreli vatan grev. bedelsiz * Bedeli olmayan, bedel denilmeyen. * ok de erli, bedeli belirlenemeyen. * Bedel verdi i iin k sa sre hizmet gren asker.

bedelsiz ithalt * Yurt d ndaki i ilerin veya geici grevle yurt d na giden kamu grevlilerinin dn lerinde kendi mesleklerinin icras veya ki isel kullan m iin getirdikleri mallar iin yap lan dzenleme. beden * Canl varl klar n madd blm, vcut. * Vcudun, ba , kol ve bacak d nda kalan blm, gvde. * Kale duvar .

beden cezas * nsan vcudu zerine uygulanan ceza. beden e itimi * Vcudu glendirmek ve sa l korumak amac yla aral veya aras z hareketler yapma. beden terbiyesi * Spor i lerinden sorumlu makam. * Bkz. beden e itimi. bedence bedenci bedenen * Bedeniyle, vcuduyla, fiilen. beden * Beden bak m ndan. * Beden e itimi retmeni.

* Bedenle ilgili, bedensel. bedenli * Bedeni olan. bedensel bedesten bedev * Bedenle ilgili, beden. * inde de erli e ya al n p sat lan kapal ar . * lde, ad rda ya ayan gebe. * Byle bir hayat srdren kimse. * (byk b ile) Bedevlik tarikat ndan olan dervi . * Bedev olma durumu. * (byk b ile) XIII. yzy lda kurulan bir Snn tarikat . * Ktlk isteyen, kt yrekli. * Besbelli, apa k. * Gzellik llerine uyan, gz gnl ok ayan, be enilen. * Estetik. bedile me * Bedile mek i i. bedile mek * Bedi duruma gelmek. bediiyat bedik bedir * Dolunay, ay n on drd. bedirik * Temizlenip taranm ve e rilmeye haz r duruma getirilmi yn veya pamuk topa , yuma . * Estetik bilimi, gzel sanatlar. * Kazak Trklerinde bir hastal n iyile mesi iin yap lan tren.

bedevlik

bedhah bedih bedi

bedirlenme * Bedirlenmek durumu. bedirlenmek * Dolunay biimini almak. * Parlak ve sa l kl grnmek. bedirle me * Bedirle mek durumu. bedirle mek * Ay bedir durumunu almak, bedirlenmek. bednam

* Kt n kazanan, ktl ile dillere d en. bedk * am sak z , reine. begayet Begdili begonvil begonya * Begonyagillerden, dekoratif yapraklar ve renkli iekleri olan, pek ok e itleri bulunan s cak lke bitkisi (Begonia). begonyagiller * ki eneklilerden, rne i begonya olan bir bitki familyas . begm be be ence be endi * Bkz. hnkrbe endi. be endirme * Be endirmek i i. be endirmek * Be enilmesini, ho grnmesini sa lamak. be eni * Gzel veya irkin yarg s n verdiren duygu, zevk. * Gzeli irkinden ay rma yetisi, zevk, gusto. * Be enme duygusu veren, be enilen. * Hint prenseslerine verilen unvan. * Bey. * vc tan tma yaz s , takriz. * Son derece, pek ok, a r . * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. * Akdeniz blgesinde yayg n bir iek.

be enilir

be enilme * Be enilmek i i veya durumu. be enilmek * yi ve gzel bulunmak. * Sevilmek, ho a gitmek. be enirlik * Be enme durumu, be enilir olma durumu. be eni be enme * Be enme. * Be enmek i i.

be enmek * yi veya gzel bulmak. * Benzerleri aras ndan birini seip ay rma. * Onaylamak, kabul etmek, tasvip etmek. be enmemek * yi veya gzel bulmamak. * Ku ku duymak, ku ku ile kar lamak. * Kmsemek, hor grmek. * Onaylamamak. be enmeyen k z n (veya kk k z n ) vermesin * bir durumun be enilmemesi kar s nda, be enmeyenin umursanmad n anlat r. be enmezlik * Be enmeme, iyi veya gzel bulmama. be lik * Beylik.

behavyorizm * Davran l k. behemehal * Her hlde, ne olursa olsun, ne yap p yap p, mutlaka. beher * Her bir. behey behime behim behimlik * Behim olma durumu. behi t behre behresiz beis * Engel, uymazl k. * Ktlk, zarar. beis grmemek * sak nca, zarar grmemek. beis yok bej * zarar yok, nemi yok. * Sar ya alan a k kahverengi. * Cennet, umak. * Pay, nasip, hisse. * Pay , nasibi, hissesi olmayan; bbehre. * k ma bildirmek iin kullan lan bir nlem. * Drt ayakl hayvan. * (duygular iin) Hayvanca, hayvana yak r biimde olan.

* Bu renkte olan. bek * Sert, kat ; sa lam. bek bek beka * Savunucu. * Hava gaz lmbas n n ucu. * Kal c l k, lmezlik.

beka bulmak * lmezlik erdemine ula mak, lmszle mek. bekar bekr * Diyezli veya bemoll bir sesin eski durumuna getirilmesini gsteren nota i areti. * Evlenmemi kimse. * Evli oldu u hlde ailesinden ayr , yaln z ya ayan kimse.

bekr kalmak (veya ya amak) * evlenmemek, evlenmemi olmak. * lm veya bo anma dolay s yla e ini yitirmek. bekr odas * Bekrlar n, ta radan gelmi i ilerin kalaca oda. bekra kar bo amas kolayd r * bilgi ve tecrbesi olmayan bir kimsenin i i hafife almas , nemsememesi, gere ince de erlendirememesi tbidir. bekret * K z o lan k z olma durumu, k zl k, erdenlik. * Safl k, temizlik, masumluk. * Sanat ve d ncede zgnlk, yenilik. * Do all k, tazelik.

bekrhane * Bekrlar n kalmas iin ayr lm veya dzenlenmi oda. * Bekrlar n ya ad mstakil ev. bekrl k * Bekr olma durumu.

bekrl k sultanl k * evlenmeden tek ba na ya aman n daha iyi oldu unu anlat r. bekas beki * Bir eyi veya bir yeri bekleyip korumakla grevli kimse. beki kalmak * koruyucu, gzc, denetleyici olarak beklemek. bekilik * Bekinin yapt i . * ulluk.

bekilik etmek * (bir eyi) bekleyip korumak. bekinme * Bekinmek i i.

bekinmek * nat etmek, direnmek. * Kapanmak, t kanmak. bekitme bekitmek * Kapamak, t kamak. bekle yrin k esini! * yak nda gerekle ece i san lmayan umutlar kar s nda sylenir. bekleme * Beklemek i i. * Vakit ldrme. * Bekitmek i i.

bekleme odas * Bir kimseyi veya bir ta t beklemek iin gelenlerin oturduklar yer. bekleme salonu * Doktor, avukat vb. ile gr me ncesinde oturulan yer. bekleme yeri * Bir kimseyi veya ta t beklemek iin ayr lan blme, bekleme odas , bekleme salonu. beklemek * Bir i oluncaya, biri gelinceye de in bir yerde kalmak, durmak. * Sre tan mak, acele etmemek. * Bir eyi, bir kimseyi gzetmek, korumak, muhafaza etmek. * Ummak. * Kar la lmas ihtimali bulunmak. * Aramak, istemek. beklemeli * S n fta kal p derslere devam etmeyen ( renci). beklenilme * Beklenilmek i i veya durumu. beklenilmek * Beklenmek. beklenme * Beklenmek durumu. beklenmedik * Birdenbire, ans z n. beklenmek * Beklemek i ine konu olmak. beklenmez * Beklenmeyecek durumda olan.

beklenmezlik * Beklenmeme durumu. beklenmezlik fiili * -aca /-ece i biimindeki s fat-fiil ekine tutmak fiili getirilerek yap lan ve i in istenmeden, beklenmeden oldu unu anlatan birle ik fiil. beklenti * Bir olgunun sonunda gerekle mesi beklenen ey. * Bireyin belli art ve durumlar n alaca biimler veya kendisinden beklenenler konusundaki n gr . * Bekle mek i i veya durumu.

bekle me

bekle mek * Birlikte veya kar l kl beklemek. bekletilme * Bekletilmek i i veya durumu. bekletilmek * Bekletmek i ine konu olmak veya bekletmek i i yap lmak. bekletme * Bekletmek i i.

bekletmek * Beklemek i ini birine yapt rmak. bekleyi * Beklemek i i veya biimi. bekri bekrilik Bekta * Hac Bekta Veli'nin tarikat na girmi olan kimse. Bekta babas * Bekta tarikat ndan olan dervi . Bekta dedesi * Bekta tarikat nda daha st makamlarda bulunan ve ynetimde sorumluluk ta yan dervi . Bekta s rr * ok gizli tutulan s r. Bekta zm * Ta k rangillerden bir al (Ribes grossularia). * Bu al n n mayho , nohut bykl nde, ak veya kara yemi i. bekta kavu u * Byk ve gzel iekler veren, l k iklimlerde yeti en bir kakts (Echinocactus). Bekta lik * Bekta tarikat . * Bekta tarikat ndan olma durumu. bel * kiye d kn, ikici, ayya . * kiye d knlk, ayya l k.

* aret. bel * nsan bedeninde g sle kar n aras nda daralm blm. * Bu blmn, s rt n alt na rastlayan blgesi. * Hayvanlarda omuz ba ile sa r aras . * Da s rtlar nda geit veren ukur yer. * Geminin orta blm. bel bel * Atm k, meni, sperm.

* Topra kazmaya veya kirizma yapmaya yarayan, uzun sapl , ayakla bas lacak yeri tahta, ucu sivri krek veya atal biiminde bir tar m arac . bel * Ses iddetiyle ilgili birim.

bel a r s * Bel evresinde olu an ve duyulan a r . bel ba * Bel kemeri. bel ba lamak * birisinin kendisine yard mc olaca na inanmak, gvenmek. bel bel * Durgun, anlams z bakmay anlatan bel bel bakmak deyiminde geer.

bel bellemek * topra belle kazmak. bel etmek * i aret koymak, i aret vermek. bel evld * (bir kimsenin) z ocu . bel f t * Bel blgesinde f t k. bel gev ekli i * Cinsel gc yitirme. bel kemeri * Elbise zerinden bele dolayarak bir toka ile tutturulan, deri, kuma veya metalden yap lan zel ba . bel kemi i * Omurga. * Bir eyin varl ile ilgili en nemli blm, temel, esas. bel k ra k ra * k r ta k r ta, sal na sal na. bel k rmak * gvdeyi, belden sa a sola bkmek. bel kndesi * (gre te) Ellerin arkadan gelip hasm n gbe i zerinde kilitlenmesi yolundaki kndeleme.

bel so uklu u * reme organlar n n ak nt l ve bula c bir hastal . bel so uklu una u ratmak * bir i e veya bir sze gereksiz yere kar arak onun ak n sektirmek. bel vermek * (duvar gibi dik eyler) d ar ya veya (tavan gibi yatay eyler) a a ya do ru kamburla mak. * destek olmak. bel * inden k lmas g, sak ncal durum. * Byk zarar ve s k nt ya yol aan olay veya kimse. * Hak edilen ceza. * (istenmedik bir davran a zorlayan) Etki. bel aramak * kavga karmak iin f rsat aramak. bel karmak * kavga karmak. bel kesilmek * birisine s k nt ve eziyet vermek, musallat olmak. bel okumak * birine beddua etmek. belgat * yi konu ma, szle inand rma yetene i. * Sz sanatlar n inceleyen bilgi dal , retorik. * Konuyu btn ynleriyle kavrayarak, hibir yanl ve eksik anlay a yer b rakmayan, yorum gerektirmeyen, yapmac ktan uzak, dzgn anlatma sanat . * Bir eyde gizli olan derin anlam. belgatli * Belgati olan.

belgatsiz * Belgati olmayan. belhat * Al kl k.

bellar mbare i * istenilmeyen, ka n lan bir durumun gerekle ti i bildirilirken alay yollu sylenir. bell * Yorucu, zc, can s k c . * Kavgac , irret. * Yolsuz kad nlar n zorba dostu. * -den dolay , -den sebebiyle.

bels

bels n bulmak * hak etti i cezay grmek. belya atmak (girmek veya u ramak) * beklenmedik bir bel ile kar la mak. belya u ramak

* ok kt bir durumla kar la mak. bely sat n almak * gz gre gre bely stne ekmek. belce * ki ka aras .

Belikal * Belika halk ndan olan (kimse). belde * ehir. * Mekn, yer, evre.

beldeitayyibe * Medine ehri. beled * ehirle ilgili. * Yerle ik. * Bir tr pamuklu, kal n kuma . belediye * l, ile, bucak gibi yerle im merkezlerinde temizlik, ayd nlatma, su ve esnaf n denetimi gibi kamu hizmetlerine bakan, yeleri halk taraf ndan seilen, tzel ki ili i olan te kilt. * Bu te kilt n bulundu u bina. belediye ba kan * Belediye te kilt n yneten kimse. belediye avu u * Zab ta i lerinde st grevli. belediye encmeni * Belediye kanununda belirtilmi grevleri yerine getiren, zel kanunlarla belediye meclisince verilen grevleri, belediye meclisi toplu bulunmad zaman, tetkik eden ve karara ba layan organ. belediye meclisi * Belediye tzel ki ili ine tan nan yetkileri kendinde toplayan organ. belediye nikh * Meden kanuna gre k y lan resm nikh. belediye polisi * Zab ta grevlisi. belediye reisi * Belediye ba kan . belediye saray * Belediyeye ait btn i lerin yap ld ve brolar n bir arada bulundu u byk yap . belediye sular * Belediye buyruklar na ve yasaklar na ayk r davran lar. belediye te kilt * Nfusu iki binden fazla olan yerle im yerlerinde hkmet karar yla kurulan, belediye ba kan , belediye meclisi, belediye encmeni ve belediye memurlar ndan olu an kurulu . belediyeci * Belediye i leri grevlisi.

belediyecilik * Belediye i leri. belediyelik * Belediyeyle ilgili. belediyelik olmak * belediye ile ilgili bir i i olmak. belek * Kundak, ocuk bezi. * Be i e konulan yatak. beleme * Belemek i i. belemek * (ocu u) Kundaklamak. * Be i e yat r p ba lamak. * Bulamak, bula t rmak.

belemir * Orta Anadolu'da tarlalarda yeti en, iekleri mavimsi renkte bir y ll k bir bitki, peygamber ie i, mavi kantaron (Cephalaria syriaca). belen * Bel. * Tepe, yksek yer; bay r. * Da zerindeki yksek geit, dik da yolu. belenme * Belenmek i i.

belenmek * Kundaklanmak. * Bulanmak, bula mak, rtlmek. belerme * Belermek i i. belermek belertme * (gz iin) Ak iyice belirecek biimde a lmak. * Belertmek i i.

belertmek * Gzlerini, ak ok grnecek biimde amak. bele * Kar l ks z, emeksiz, paras z elde edilen. bele (veya bah i ) at n di ine (veya ya na) bak lmaz * bedava gelen eyde kusur aranmaz. bele i bele ilik * Paras z geinmeyi seven, lp, bedavac . * Bele i olma durumu.

bele e konmak * emek, para vermeden elde etmek. bele ten beletme * Beletmek i i. beletmek belge * Kundaklatmak. * Bir gere e tan kl k eden yaz , foto raf, resim, film vb. vesika, dokman. * Emek vermeden, kar l ks z.

belge almak * (iki y l ayn s n fta st ste kalan renci) okuldan uzakla t r lmak, okuldan kar lmak. belgeci * Belgesel filmler yapan, yneten sinemac . belgegeer * Yaz l , bilgi ve belgelerin telefon sistemi vas tas yla bir yerden bir yere iletilmesini an nda sa layan ara, faks. belgeleme * Belgelemek i i, tevsik. belgelemek * Bir olgunun do ru oldu unu belge ile gstermek, ortaya karmak, tevsik etmek. belgelendirme * Belgelendirmek i i. belgelendirmek * Belge gstererek belirtmek. belgelenme * Belgelenmek i i. belgelenmek * Belgelemek i ine konu olmak. * ki y l st ste ayn s n fta kalan renci okuldan kar lmak. belgeli * Belgesi olan. * ki y l st ste s n fta kald iin okula devam etme hakk n yitirerek belge alan. * Belge ve yaz lar n sakland yer, ar iv. * Belge niteli i bulunan ( ey), dokmanter. * Belge niteli i ta yan film veya televizyon program .

belgelik belgesel

belgesel film * Hayattan al nan herhangi bir olguyu, kendi tabi evresi ve ak iinde veya gere e en yak n biimde haz rlanm yapay bir yerde i leyen, belirli bir amac yans tan film. belgeselci * Belgesel, film eken veya bunun zerinde al an (kimse). * Belgesel niteli indeki eserleri seven veya bunlarla ilgilenen (kimse).

belgeselcilik * Belgeselcinin yapt i . belgi * Bir eyi benzerlerinden ay ran zellik, iar, almet, ni an. * Duyu , d n ve inan taki ay r c zellik, iar.

belgileme * Belgilemek i i. belgilemek * Belgi ile gstermek. belgili * Belgiye dayanan, belirli olan. belgin belginlik belgisiz * Tam ve kesin olarak belirlenmi olan, sarih. * Belgin olma durumu, sarahat. * Belirli olmayan, i aret edilemeyen, gayrimuayyen.

belgisiz s fat * Bkz. belirsizlik s fat . belgisiz zamir * Bkz. belirsizlik zamiri. belgisizlik * Belgisiz olma durumu. belgit burhan. beli * Senet. * Bir nermeyi tan tlamak iin gsterilen ve daha nce do ru diye kabul edilen ba ka nerme, hccet,

* Evet.

beli a lmak * kk aptesini tutamaz olmak. beli bkk * Beli bklm , gsz, zavall . beli bklmek * ya l l k yznden gsz kalmak, bir i yapamayacak duruma d mek. beli kmek * kamburla mak. beli gelmek * cinsel birle me s ras nda salg bo almak. beli * Belgati olan, belgatli. belik

* Sa rgs. belik belik * rg rg, rg hlinde. belikleme * Beliklemek i i. beliklemek * Salar rmek. belinden gelmek * birinin dl olmak. belini bkmek * aresizlik iinde b rakmak. belini do rultmak (veya do rultamamak) * yeniden durumunu dzeltmek. belini k rmak * birini bir eyi yapamaz duruma getirmek. belini vermek * dayamak,yaslanmak. belinleme * Belinlemek i i. belinlemek * Birden uyanarak evresine korku ile a k n a k n bakmak, irkilmek. belirgin * Belirmi durumda olan, besbelli, a k, bariz, sarih.

belirginle me * Belirgin duruma gelme. belirginle mek * Belirgin duruma gelmek. belirginle tirme * Belirgin duruma getirme. belirginle tirmek * Belirgin duruma getirmek. belirginlik * Belirgin olma durumu. belirleme * Belirlemek i i, tayin. belirlemek * Belirli duruma getirmek, belirli k lmak, tayin etmek. * Yeni bir kavram , zn olu turan geleri a klayarak tan mlamak, s n rlamak. * Bir kavram , ay r c bir ge ekleyerek s n rlamak, kapsam bak m ndan daraltmak, genellemek kar t . belirlenim * Belirli duruma gelme i i. * Bir kavram n anlam n n, ieri inin, yap s n n veya s n rlar n n tam olarak belirlenmesi i i, gerektirim, determinasyon.

belirlenimci * Belirlenimcilik yanl s olan (kimse), gerekirci, determinist. belirlenimcilik * Her olay n ba ka olaylar n gerekli ve ka n lmaz bir sonucu oldu unu ileri sren reti, gerekircilik, determinizm. belirlenme * Belirlenmek i i. belirlenmek * Belirli duruma getirilmek. belirlenmezci * Belirlenmezcilik yanl s olan (kimse), indeterminist. belirlenmezcilik * Nedensellik yasas na ba l olmayan, bir sebebe ba lanmayan olay ve durumlar n da bulundu unu ne sren gr , indeterminizm. * nsan iradesinin hibir arta ba l olmad n , iinde bulundu u artlarla belirlenmedi ini, insan n zgr iradesinin nedensellik yasas na ba l olmad n savunan gr , indeterminizm. belirle me * Belirle mek i i veya durumu. belirle mek * Belirgin duruma girmek. belirli * A k ve kesin olarak s n rlanm veya kararla t r lm olan, muayyen.

belirli belirsiz * Yar belirgin durumda, az ok belli olan. belirli gemi * Fiilin belirtti i kavram n, iinde bulunan zamandan nce olup bitti ini kesinlikle bildiren kip, -di'li gemi , grlen gemi . Bu zaman Trkede -d (-di) / -t (-ti) ekiyle kar lan r.Ald , biti, utu vb. belirli nesne * Belirtme durumu ekini alm , gei li fiil durumunda olan yklemle ilgili kelime veya kelime grubu. belirlilik * Belirli olma durumu. belirme belirmek * Belirmek i i, tebellr etme. * (nce belli veya grnr olmayan bir ey iin) Ortaya kmak, tezahr etmek. * Bir d nce veya durum iin, kesin bir biim almak, tebellr etmek. * yice grnr ve anla l r bir durum almak, tebarz etmek. * Belirli olmayan, gayrimuayyen. * Niteli i hakk nda tam bir bilgi edinilemeyen, mphem. * Bilinmeyen, mehul.

belirsiz

belirsiz gemi * Fiilin belirtti i kavram n, iinde bulunulan zamandan nce olup bitti ini ba kas ndan duyarak veya belirsiz olarak bildiren kip, -mi 'li gemi , grlmeyen gemi . Trkede bu zaman -m / -mi ekiyle kurulur: Gelmi , glm , a lam gibi.

belirsizlik * Belirsiz olma durumu, mphemiyet. belirsizlik s fat * simleri yakla k, kabataslak belirten s fat: baz , birka, her, birtak m, filan vb. belirsizlik zamiri * smin yerini belirsiz, kabataslak tutan zamir: baz s , birka , biro u, az , herkes, biri vb. belirte * Zarf. belirten belirti belirtik belirtilen * Tamlanan. belirtili * Belirtisi olan. * Belirtilmi olan, belirli k l nan. * Tamlayan. * Bir olay n veya durumun anla lmas na yard m eden ey, almet, ni an, ni ane. * A k, belli, sarih.

belirtili nesne * Belirtme durumundaki nesne, sarih meful. belirtili tamlama * Tamlayan -in (-nin) tak s , tamlanan nc ki i iyelik eki alan ve belirli bir kavram ta yan tamlama: Do an' n kalemi, ie in kokusu gibi. belirtilme * Belirtilmek i i. belirtilmek * Belirtmek i ine konu olmak. belirtisiz * Belirtisi olmayan. * Belirtilmemi olan. belirtisiz nesne * Yal n durumdaki nesne. belirtisiz tamlama * Tamlayan yal n durumda olan, tamlanan genellikle nc ki i iyelik eki alan ve o u kez tr kavram veren isim tamlamas : Ankara kedisi. Tuz Gl gibi. belirtken * Bir zl szle birlikte kullan lan i aret. * Soyut bir eyin, bir kavram n sembol olan varl k veya e ya, amblem. * Gsterge. * Belirli k lma, gr bildirme, tasrih. belirtme durumu

belirtme

* Yklemi gei li bir fiil olan cmlede fiilin do rudan etkiledi i -i (- , -u, -) ekini alm isim, ykleme durumu, i hli, akuzatif. Evi grdm. Yaz y okudum. belirtme grubu * Tamlamalardan daha geni kelime dizisi: Kal n bir kitab n ssl cilt kapa bir belirtme grubudur. belirtme s fat * Bir ismi gsterme, soru, say veya belirsizlik bak mlar ndan belirten s fat: Bu kap . Birinci dnem. Ka renci? Hangi ev? ocuk gibi. belirtmek * A klamak, tebarz ettirmek. belit * Kendili inden apa k ve bundan dolay teki nermelerin n dayana say lan temel nerme, mtearife, aksiyom: "Tm, paralar n her birinden byktr" sz bir belittir. belitken belitleme * Belitler sistemi. * Belitlemek i i. * Tmden geli imci bir bilime esas olacak belit sistemi.

belitlemek * Belgeye dayanarak ortaya koymak. * Belitleme kuram n ortaya koymak. belitlenebilirlik * Belitlenebilen kuram. beliye belki * Muhtemel olarak, olabilir ki. * Olsa olsa, ya ... ya, ihtimal. belki de * u da olabilir. belkili * Olas l , muhtemel. * Do ru olabilece i gibi, yanl da olabilen, belli ve kesin olmayan, olas l , ihtimal. * Felket, keder, tasa.

belladonna * Gzelavrat otu. belle ini yitirmek * bellek kayb na u ramak. bellek * Ya ananlar , renilen konular , bunlar n gemi le ili kisini bilinli olarak zihinde saklama gc, ak l, haf za, da arc k. * Bir bilgisayarda, program de i meyen verileri, yap lacak i iin gerekli olan ara sonular toplayan blm. bellek kar kl * Kelimelerin do ru anlam n hat rlayamamak veya ilk olarak grlen bir eyi nce grd n sanma duygusuna kap lmak biiminde beliren bir ruh hastal . bellek kayb * Bellek yitimi.

bellek yitimi * Byk sars nt veya humma yznden belle in bozulmas veya kaybolmas biiminde beliren ruh hastal . * Belle in k sa bir sre durup i lememesi. bellem belleme belleme bellemek * renip ak lda tutmak. * Sanmak. bellemek * Bel denilen arala topra i lemek. bellenmek * Bellenmek (I) i ine konu olmak, renilmek. bellenmek * Bellenmek (II) i ine konu olmak. belleten belletici * al t r c , retici, mzakereci. belletme * Belletmek i i. * Bilim kurumlar n n al malar ile ilgili yaz ve haberlerin yay mland dergi. * Bellemek yetisi. * Bellemek i i. * At ve benzeri hayvanlar n s rt na vurulan kee, me in veya kal n kuma paras , yap k, ha a.

belletmek * Bellemesini sa lamak, retmek. belletmen * Orta retimde ettleri denetleyen kimse, belletici. belli * Beli olan. belli * Bilinmedik bir yan olmayan, malm. * Gizli olmayan, ortada olan, anla lan, bedih, zahir, a ikr. * Belirli, muayyen.

belli ba l * Belirli, muayyen. * nemli. belli belirsiz * Zorlukla seilebilen, yar belli, yar bellisiz, duyulabilen, ok az belli olan. belli etmek * a klamak, iyice grnr anla l r duruma getirmek. * sezdirmek, hissettirmek. belli olmak

* anla lmak, a klanmak. bellik * aret, marka. bellilik bellisiz belsem * Belli olma durumu, bedahet, muayyeniyet. * Belli olmayan, bilinemeyen. * Bkz. balsam.

bembeyaz * ok beyaz veya her yan beyaz, apak. * P r l p r l, apa k. bemol * Bir sesin yar m ton kal nla t r laca n gsteren nota i areti. * Bylece kal nla t r lm (ses). ben * o u do u tan, tende bulunan ufak, koyu renkli leke veya kabart . * En ok zmde grlen olgunla ma belirtisi. * Sata, sakalda beliren beyazl k. ben * Olta veya tuza a konulan yem. * Ku un yavrusuna ta d yem. * Tekil birinci ki iyi gsteren zamir. * Ki iyi br varl klardan ay ran bilin. * Bir kimsenin ki ili ini olu turan temel ge, ego.

ben

ben bu i te yokum * ben bu i e kar mam. ben hanc , sen yolcu olduka * zel ili kilerimiz srp gittike (senin bana i in d er). ben ah m (veya eyhimi) bu kadar severim * ben bundan daha ok zveride bulunamam. benbenci * Kendini ok ven, hep kendinden sz eden, kibirli, gururlu.

benbencilik * Benbenci olma durumu. bence benci * Kendini be enen, kendini her konuda stn gren, hodpesent, megaloman. bencil * Yaln z kendini d nen, kendi karlar n herkesinkinden stn tutan, hodbin, hodkm, egoist. * Bencillik retisine inanan. * Bana gre, d nd m gibi.

bencil olmak

* bencilce davran ta bulunmak. bencilce * Bencile yak r biimde. bencileyin * Benim gibi. bencilik * Benci olma durumu, hodpesentlik, egoizm. * nsan n btn eylemlerinin ben sevgisiyle belirlenmi oldu unu, buna gre ahlkl l n da yaln zca kendini koruma igdsnn bir biimi oldu unu ileri sren reti. * Kendi benini ve kar n hayat n mutlak ilkesi yapan anlay . bencille me * Bencille mek i i. bencille mek * Bencil duruma gelmek. bencillik * Bencil olma durumu, hodbinlik, egoistlik, egoizm.

bencillik etmek * bencil davranmak. bende * Kul, kle. bendegn * Kullar, kleler. bendeg * Kulluk, klelik. * Kle ile ilgili, kleye ait.

bendehane * Bendenin, klenin evi. benden de al o kadar * Bkz. al benden de o kadar. benden gnah gitti * Bkz. benden sylemesi. benden sylemesi * ben zerime bor sayd m eyi syledim, kendimi sulu saymam. bendeniz * alak gnlllkle ben yerine ve "kleniz'" anlam nda kullan l r.

bendeniz cennet ku u * kendini tan t rken kullan lan bir deyim. bendezade * Bendenin o lu. bendir benef e * Alaturka alg aleti. * Menek e.

benek

* Herhangi bir ey zerindeki ufak leke, nokta, puan. * Gne lekeleri yresinde grlen, parlak taneciklerden ve parlak damarlardan olu mu blm, fekl.

beneklenme * Beneklenmek i i. beneklenmek * Benek olu mak. benekle me * Benekle mek i i veya durumu. benekle mek * Benek benek durum almak. benekli * Ufak lekeleri bulunan.

benekli kpek bal * Kara benekli, kk boyda bir cins kpek bal (Scylliorhinus canicula). bengi bengi * Ege ve Gney Marmara blgesinin halk oyunlar ndan biri. bengi su * ene sonsuz hayat verdi ine inan lan ve efsanelerde geen su, ab hayat. * Sonu olmayan, hep kalacak olan, lmsz, ebed.

bengileme * Bengilemek i i. bengilemek * Bengi k lmak, sonsuz ya ama niteli i kazand rmak, lmszle tirmek, ebedle tirmek. bengile me * Bengile mek i i. bengile mek * Sonsuz ya ama niteli i kazanmak, lmszle mek, ebedle mek. bengilik * Zamanla ilgisi, ba lang c ve sonu olmayan varl k. * lmezlik, ebedlik. * Sonsuz ve llmez zaman.

beni sokmayan y lan bin (y l) ya as n * zararl oldu u bilinen, ama kimseye ktl dokunmayan ki iyle u ra mamal d r. benidem * demo ullar , insanlar. benibe er * nsan. beniinci * Ki inin benli ini merkez sayma gr , benmerkezci. beniincilik

* Dnyada ki inin benli ini merkez sayan felsefe gr , benmerkezcilik, egosantrizm. benildeme * Benildemek i i. benildemek * Belinlemek. benim diyen * kendine gvenen, gl oldu una inanan. benim o lum bina okur, dner dner yine okur * "ok al mas na kar l k verimli ve yararl olmuyor" anlam nda k nama veya ele tiri belirtmek iin kullan l r. benimseme * Benimsemek i i, sahip kma, tesahup. benimsemek * Bir eyi kendine mal etmek, sahip kmak, kabullenmek, tesahup etmek. * Bir eye, birine ba lanmak, s nmak. benimsenme * Benimsenmek i i. benimsenmek * Benimsenmek i ine konu olmak. benimsetme * Benimsetmek i i. benimsetmek * Birinin benimsemesini sa lamak. benimseyi * Benimsemek i i veya durumu. beniz * Yz rengi.

beniz gemek * benzi solmak. benizli * Benzi bulunan, benze sahip olan.

benlenme * Benlenmek i i. benlenmek * Ben olu mak. benli benli * Teninde ben bulunan. * Bkz. senli benli.

benli i yo urmak * ki ili i olu turmak. benli inden kmak

* kendine benzemez olmak. benlik * Bir kimsenin z varl , ki ili i, onu kendisi yapan ey, kendilik, ahsiyet. * Kendi ki ili ine nem verme, ki ili ini stn grme, kibir, gurur. benlik at mas * Benli in n plna kmas ile ba gsteren at mas . benlik davas * Her eyi kendi d ncesine uydurmak ve her eyde sz sahibi olmak abas . benlik ikile mesi * znenin ki ili ini iki veya daha ok bilin merkezine blen ve tek ki ide e itli ki ilikler durumunda beliren bir ruh hastal . benlik yitimi * Ki ilik duygusunun ve benlik bilincinin yitirilmesi ile beliren ruh hastal . benliki * Her konuda hep kendini ileri sren, hep kendinden sz eden (kimse). * Benlikilik yanl s olan (kimse).

benlikilik * Her konuda hep kendini ileri srme, hep kendinden sz etme durumu. * Kendi benli inin geli imini, btn davran lar n n ilkesi yapan ki inin niteli i, egotizm. benmari * Bir kab kaynar suya oturtmak yolu ile iindekini s tmak veya eritmek yntemi.

benmerkezci * Beniinci. benmerkezcilik * Beniincilik. bent * Ba , rab t. * Kanun maddesi; kitaplarda kendi iinde btnlk olu turan blm. * Suyu biriktirmek iin nne yap lan set, b et. * Gazete yaz s . * Ba lam.

bent etmek * kendine ba lamak. bent olmak * ba lanmak, tutulmak. benzeme * Benzemek i i.

benzemek * ki ki i veya nesne aras nda birbirini and racak kadar ortak nitelikler bulunmak, and rmak. * San s n uyand rmak, gibi grnmek. benzemeklik * Benzer olma durumu. benzemez * skambil veya okey oyununda farkl k tlar n veya ta lar n bir araya gelmesi.

benzen benzer

* Maden kmr katran ndan kar lan C6H6 formlndeki hidrokarbonun bilimsel ad .

* Nitelik, grn ve yap bak m ndan bir ba kas na benzeyen veya ona e olan ( ey), m abih, mmasil. * Bkz. benze im. * Baz nemsiz veya tehlikeli sahnelerde as l oyuncunun yerine kan, yap ve yz bak m ndan bu oyuncuyu and ran kimse, dublr. benzer ekiller * Kenarlar n n uzunluklar aras ndaki oran de i memekle birlikte kar l kl a lar e it olan ekiller. benzeri benzerlik durum. * Benzerlik gsteren, benzer. * Benzer olma durumu. * ki gende k elerinin e lenmesine gre kar l kl a lar n e ve kar l kl kenarlar n orant s ndan do an

benzersiz * Benzeri olmayan, e siz. benzersizlik * Benzersiz olma durumu. benze * Birbirine benzeyen, aralar nda benzerlik bulunan, m abih, nazir. benze en * nl veya nsz benze melerinde etki alt nda kalan nsz veya nl: St (st-), ekmekten (ekmekten), odalardan (oda-lar-dan) kelimelerinde bulunan -, -ten, -dan eklerindeki nsz veya nller gibi. benze ik * Benze me zelli i gsteren.

benze im * Baz ortak ynleri olan iki ey aras ndaki benze me. * ki eklin kenarlar n n uzunluklar aras ndaki oran de i memekle birlikte, kar l kl a lar n n e it bulunmas durumu. benze im oran * ki eklin kenarlar n n aras ndaki oran. benze lik * Benze olma durumu, m abehet. benze me * Benze mek i i. * Bir kelimede bir sesin ba ka bir sesi kendisine benzetme etkisi: yurt-da > yurtta , ar anba > ar amba, o + bir < br gibi. benze mek * Birbirine benzemek, m abih olmak. benze mezlik * Bir kelimede bulunan ayn veya benzeri seslerden birinin de i ikli e u ramas , disimilsyon: K nnap > k rnap, attar > aktar, kehribar > kehlibar gibi. benzeti * Benzetme, asl ndan kopya edilmi , te bih.

benzeti ressam * Byk sanat lar n yapt klar n , orijinaline bakarak yapan ve benzeti oldu unu belirten ressam. benzetici * Benzeterek yapan, sahteci, kopyac .

benzetici ressam * Byk sanat lar n slbunda al arak, yapt i leri orijinal eser diye satan sahteci ressam. benzetilme * Benzetilmek i i. benzetilmek * Benzetmek i ine konu olmak. benzeti * Bir eyi ba ka bir eye benzetmek i i veya biimi. benzetme * Benzetmek i i. * Bir eyin neteli ini anlatmak iin, o niteli i eksiksiz ta yan bir eyi rnek olarak gsterme i i, te bih. benzetmek * Benzer duruma getirmek. * Bir eyde ba ka eye benzeyen ynler bulmak. * Kt bir duruma getirmek, bozmak. * Dvmek. benzetmek gibi olmas n * kt bir sona u ram birinden veya bir eyden sz ederken, ona benzetilen kimse veya ey iin kt bir duygu beslenilmedi ini anlat r. benzeyi * Bir eyin ba ka bir eye benzemesi durumu. benzeyi sizlik * Benze memek durumu. benzi atmak (veya umak) * ans z n yznn rengi sararmak, solmak. benzi kl gibi olmak * yznden kan ekilmek, yz sararmak. benzi sararmak * yznn rengi solmak. benzi umak * yz sararmak. benzin * Petroln dam t lmas ile elde edilen, zgl a rl yakla k 0,65 olan, renksiz, uucu, kendine zg kokusu bulunan bir s v . * Benzen. benzin istasyonu * Aralar n benzin, ya gibi ihtiyalar n kar layan, yolculara dinlenme ve al veri imkn veren tesis, benzinlik. benzin pompas * Benzinlikte ara depolar na benzin koyma ve verilen benzin tutar n gsterme arac .

benzinci

* Benzin sat lan yer veya benzin satan kimse.

benzincilik * Benzincinin i i veya mesle i. benzinde kan kalmamak * kans zl k sebebiyle yz sararmak. benzine kan gelmek (veya benzi kanlanmak) * sa l kl duruma gelmek, canlanmak. benzinleme * Benzinlemek i i veya durumu. benzinlemek * Benzin dkerek yakmak. * Bir nesneyi benzine bulamak. benzinli benzinlik * Benzin sat lan yer, benzin istasyonu. benzol beraat * Benzin ve tolen kar m bir akaryak t. * Aklanma. * Benzinle al an (motor, makine vb.).

beraat etmek * aklanmak, temize kmak. beraat zimmet * Borcu, verece i olmama durumu, borsuzluk. beraat zimmet as kd r * tersi ispatlanmad ka insanlar n susuz say lmalar ilkesini anlat r. beraber * Birlikte, bir arada. * Ayn dzeyde. * -e ra men, -e kar n.

beraberce * Birlikte, beraber olarak. berabere bitmek * (oyun, yar ma) tak mlar n ayn say y almas yla sonulanmak. berabere kalmak * (oyun, yar ma iin) tak mlar ayn say y almak veya denk gelmek, ba a ba kalmak, ba a ba gelmek. beraberinde * yan nda. beraberlik * Birlikte olma durumu. * Ba ba a kalma durumu. beraberlik mzi i

* Orkestra, koro veya oda mzi inde oldu u gibi birok sesin olu turdu u mzik. berat * Bir bulu tan, bir haktan yararlanmak iin devlete verilen belge, patent. * Osmanl mparatorlu unda bir greve atanan, ayl k ba lanan, san, ni an veya ayr cal k verilen kimseler iin kar lan padi ah buyru u. Berat Gecesi * Hz. Muhammed'e peygamberli in Cebrail arac l yla bildirildi i aban ay n n 15. gecesine rastlayan kandil gecesi. Berat Kandili * Bkz. Berat Gecesi. berbat * Kt. * Bozuk. * irkin, be enilmeyen. * Darmada n, bak ms z, peri an, viran. berbat etmek (veya eylemek) * kt duruma getirmek. * bozmak. berbat olmak * kt duruma gelmek; kirlenmek. * bozulmak. berber * Sa ve sakal n kesilmesi, taranmas ve yap lmas i iyle u ra an veya bunu meslek edinen kimse. * Bu i in yap ld dkkn.

berber bal * Hanigillerden, kuyru unun atal ok uzun olan, Akdeniz'de ya ayan, eti yenilen bir bal k (Serranus anthias). berber bataryas * Berber dkknlar nda lvaboya su akmas n sa layan deve boynu biimindeki musluk tak m . berber ra * Berber ustas n n yan nda yeti tirilmek zere al an ocuk. berber dkkn * Berber. berber koltu u * Berberler iin yap lan hareketli, oynar ba l kl zel koltuk. berber salonu * Byk berber dkkn . Berber berberlik * Berberin yapt i . berceste * Sa lam ve ltif. * Seilmi , seme. * Sanat de eri yksek anlamlar ta yan dize. * Kuzey Afrika'daki Cezayir blgesinde Berberistan halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse.

berdelacuz * Halk tahminine gre, 9-18 Mart aras nda grlen kocakar so u u. berdevam * Srmekte olan, srp giden. berdu * Ba bo , serseri. * Pis, bozuk, bak ms z. bere * Vurma ve incitme sonucu vcudun herhangi bir yerinde olu an rk. * Herhangi bir eyde grlen izik, ezik. bere * Yuvarlak, yass ve sipersiz ba l k. bereket * Bolluk, grlk, ongunluk, feyz, feyezan. * yi ki, neyse ki, iyi bir rastlant olarak. * Ya mur.

bereket ki (veya bereket versin ki) * iyi ki, Tanr 'ya kr ki. bereket versin * para alan kimsenin syledi i iyi dilek sz. * bir kimsenin bir durumdan ho nutlu unu anlatmas , teselli bulmas . bereketlenme * Bereketlenmek i i veya durumu. bereketlenmek * o almak, artmak. bereketli * Bol, verimli.

bereketli ola! (veya olsun!) * yemek yemekte olanlara veya rnlerini dev irenlere sylenen iyi dilek sz. bereketlilik * Bereketli olma durumu. bereketsiz * Kendinden beklenen yararl sa layamayan ( ey). bereketsizlik * Bereketsiz olma durumu. bereleme * Berelemek i i. berelemek * Bereli duruma getirmek. berelenme * Berelenmek i i veya durumu. berelenmek * Bereli duruma gelmek.

bereli bereli

* Beresi olan. * Beresi olan.

berenar * yle byle, az ok, biraz, olduka. bergamod * Sar ms pembe renginde olan. bergamot * Turungillerden bir a a (Citrus bergamia). * Bu a ac n, kabuklar ndan reel yap lan ve esans kar lan meyvesi. bergzar berhane * Anmak iin verilen hat ra, arma an, yadigr. * Byk, harap, kullan s z ev.

berhane gibi * gere inden ok byk (ev). berhava * Havaya verilmi , uurulmu . * Yarars z, bo .

berhava etmek * havaya uurmak. * bitirmek, yok etmek. berhava olmak * patlama yolu ile havaya umak. * bo a gitmek. berhayat berhudar * Hayatta olan, canl , ya ayan. * Mutlu.

berhudar ol! * "iyi gnler gresin" anlam nda dilek olarak kullan l r. beri * Konu an n nndeki iki uzakl ktan kendisine daha yak n olan . * Bu uzakl kta bulunan. * kma durumundaki kelimelerden sonra getirilerek bir i in ba lang c n gsterir. beribenzer * S radan baya , alelde. beriberi * Genellikle Uzak Do u lkelerinde B vitamini eksikli inden ileri gelen bir hastal k. beriki * Beride olan. * Beride olan ey veya kimse.

beril

* Do ada alt gen billrlar durumunda bulunan, saydam, o u ye il renkli berilyum ve aliminyum silikat. berilyum * Atom numaras 4, yo unlu u 1,84, atom a rl 9,013 olan, zmrt gibi baz ta lar n birle iminde bulunan, 29700C de eriyen, havan n etkisine kar ince bir oksit tabakas yla kapl element. K saltmas Be. berjer * Arkas kabar k ve yksek oturacak yeri geni koltuk. berk * Sert, kat . * Sa lam.

berkelyum * Atom numaras 97, atom a rl 294 olan, amerikyum veya kryumdan elde edilen yapay element. K saltmas Bk. berkemal berkime * Mkemmel, pek iyi. * Berkimek i i.

berkimek * Sa lamla mak, g kazanmak, peki mek. berkinme * Berkinmek i i veya durumu. berkinmek * Berkimek. * Peki tirilmek. berkitme * Sa lamla t rma, tahkim, takviye.

berkitmek * Sa lamla t rmak, tahkim etmek, takviye etmek. berklik * Sa laml k. * Sertlik, kat l k.

berlam

* nce pullu, s rt a k kahverengi, yanlar ve karn beyaz, ortalama 30-40 cm boyunda, Marmara ve Ege deniziyle Akdeniz'de bol bulunan bir bal k tr (Merluccius merluccius). bermuda bermutat * Al lagelen biimde, her zaman oldu u gibi. berrak * Duru, temiz, ayd nl k, a k. * Dizlere kadar inen dar ve k sa pantolon.

berrakla ma * Berrakla mak i i veya durumu. berrakla mak * Berrak duruma gelmek, durula mak.

berrakla t rma * Berrakla t rmak i i. berrakla t rmak * Berrak duruma getirmek, durula t rmak. * A k, net ve kolay anla l r duruma getirmek. berrakl k * Berrak olma durumu, duruluk. berri * Kara ile (toprakla) ilgili, karasal. bertafsil bertaraf * A klamal , uzun uzad ya, a k olarak. * Bir yana, yle dursun.

bertaraf etmek * ortadan kald rmak, gidermek. bertaraf olmak * ortadan kalkmak, yok edilmek. bertik * Yara, bere. * ncinmi , burkulmu . * Deride mor leke, rk. * Bertilmek i i veya durumu. bertilmek * ncinmek, burkulmak. * Berelenmek yaralanmak. * Morarmak, rmek. bertme * Bertmek i i. bertmek berzah besalet * Bertilmek. * K stak, dar dil. * Yi itlik, yararl l k.

bertilme

besbedava * Pek ucuz. besbelli * A k, apa k, ok belli. * Anla ld na gre, anla l yor ki. * ok kt.

besbeter

beselemek * Bkz. eselemek beselemek.

beserek

* Tyl ve dam zl k erkek deve.

besermek * Bkz. esermek besermek. besi * Ya atmak ve geli tirmek iin gereken besinleri yedirip iirmek i i. * Bir eyi istenilen durumda tutmak ve oturtmak iin kullan lan takoz gibi eyler.

besi doku * Tohumlar n iinde embriyonu evreleyen blm. * Yumurta ak maddesi. besi dokulu * Besi dokusu olan. besi dokusu * Besi doku. besi dokusuz * Besi dokusu olmayan. besi hayvan * Beslenmek amac yla yavru iken al nan veya besiye ekilen hayvan. besi meras * Besleme de eri olduka yksek mera bitkileri ile kapl olan ve gerekti inde ilve yemler de verilerek zellikle kesime gnderilecek hayvanlar n fazla canl a rl k kazanmalar iin otlat ld klar do al veya sun' verimli mera. besi r * Tohum imlenirken yeni kan bitkiyi beslemeye yarayan ve embriyonun evresine yay lm bulunan besleyici maddelerin btn. besi suyu besici besicilik * Besicinin yapt i . besihane besili besin * Besi yap lan yer. * Semiz, semirtilmi . * Yenilebilir, beslenmeye elveri li her tr madde, az k, g da. * Ya amak, varl n srdrmek iin gerekli ey. * Besini olan, g dal . * Besini olmayan, yeterli besin almayan, g das z. besinsizlik * Bitkilerin damarlar nda dola an besleyici su. * S r, davar gibi hayvanlar besleyerek semirten, satan kimse.

besinli besinsiz

* Besinsiz olma durumu, g das zl k. besiye ekmek * hayvan semirtmek iin al t rmadan beslemek. besle kargay , oysun gzn * nankrlk edenler iin sylenir. beslek besleme * Besleme, hizmeti, ahretlik. * Beslemek i i. * Evltl k olarak al nan, ev i lerinde al t r lan k z. * Herhangi bir kurulu u, onun madd yard mlar dolay s yla kr krne destekleyen.

besleme bas n * kar u runa, herhangi bir kurulu un veya iktidardaki glerin gr lerini savunan bas n. besleme gibi * giydi ini kendine yak t ramayan (k z). besleme k z * Besleme. beslemek * Yiyecek ve iece ini sa lamak. * Yedirmek. * Semirtmek. * Eklenmek, kat lmak, o altmak. * Bir eyi korumak veya sa lamca durmas n sa lamak iin, evresini veya alt n desteklemek, doldurmak, peki tirmek. * Yeti tirmek. * Bir duyguyu gnlde ya atmak. * Madd yard m yapmak, desteklemek. beslemelik * Besleme. * Besleme olarak. beslenen beslengi * Snmsz. * Hizmeti, evltl k, besleme.

beslenilme * Beslenilmek i i veya durumu. beslenilmek * Beslenmek i ine konu olmak. beslenme * Beslenmek i i. * Vcut iin gerekli besin maddelerinin al m . beslenme bozuklu u * Baz organ ve dokularda veya organizman n btnnde ekil veya al ma dzensizli i meydana getiren, bir veya birka beslenme grevinin bozulmas . beslenme antas * Anaokulu ve ilk retim okullar n n rencilerinin beslenme saatinde yiyeceklerini iinde bulunduran anta.

beslenme e itimcisi * Beslenme e itimi ile u ra an uzman. beslenme e itimi * Besin maddelerinin zellikleri, insan vcudunun geli mesinde yiyeceklerin etkisi ve grevi, yiyecek seiminde dikkat edilmesi gereken noktalar, iyi beslenmenin sa l k ynnden nemi, ucuz ve dengeli beslenmenin yollar gibi konular i leyen bilim dal . beslenme odas * Anaokulu, ilk retim okulu gibi e itim kurumlar nda yemek yenilen yer. beslenme saati * Anaokulu, ilk retim okulu gibi e itim kurumlar nda yemek yeme zaman . beslenme uzman * Beslenmenin genel zelliklerini kitle ap nda ele alan, inceleyen yetkili. beslenmek * Kendini beslemek. * Beslemek i ine konu olmak. besletme * Besletmek i i veya durumu.

besletmek * Beslemek i ini ba kas na yapt rmak. besleyici * Besleyen, beslemeye yarayan, besin de eri yksek, mugaddi. * Yz ve boyunda gne lekelerini azalt p l hcreleri atan krem tr. * Bkz. besili.

besli besmele

* "Ac yan ve esirgeyen Tanr 'n n ad ile" anlam na gelen ve bir i e ba larken sylenilen Arapa bismillahirrahmanirrahim sznn k saltmas . besmele ekmek * bismillahirrahmanirrahim szn sylemek. besmelesiz * ocuklar iin "pi" anlam nda kullan lan bir svg. * Besmele ekmeden. beste * Bir mzik eserini olu turan ezgilerin btn.

beste ba lamak * bestelemek. beste yapmak * bir mzik eseri yaratmak. besteci bestekr * Beste yapan kimse, bestekr, kompozitr. * Besteci.

besteleme * Bestelemek i i. bestelemek * Beste yapmak. bestelenme * Bestelemek i i. bestelenmek * Bestelemek i ine konu olmak, bestesi yap lmak. besteli bestelik * Bestesi olan, bestelenmi . * Beste olma durumu.

bestenigr * Klsik Trk mzi inde en eski birle ik makamlardan biri. bestesiz bestseller be * Bestesi olmayan. * oksatar. * Drtten sonra gelen say n n ad ve bu say y gsteren rakam, 5, V. * Drtten bir fazla. * Be s n fl ilkokul. * Biraz, bir para, birka.

be alt

be a a be yukar * Bkz. a a , be yukar . be beter * Besbeter. be binlik * Be bin liral k btn k t para. be bir be drt be duyu * Dokunma, grme, i itme, koklama, tat alma duyular . be iki * Bkz. pencd. * Bkz. pencyek. * Oyunda, at lan zarlardan birinin be , brnn drt benekli yznn ste gelmesi.

be karde * amar, tokat. be milyonluk * Be milyon liral k btn k t para.

be on

* Az say da, biraz. * Be ve on santim llerinde biilmi kereste.

be para almamak * hi para almamak. be para etmez * hibir de eri yok, i e yaramaz. be paral k * De ersiz, a a l k, baya . be paral k etmek * Bkz. on paral k etmek. be paral k olmak * alalmak, kusurlar a a kmak. be paras z * paras z, yoksul. be parmak bir olmaz * ana ve babalar bir oldu u hlde karde ler aras nda e itli farkl l klar bulunur. be be vakit * Bkz. pencse. * Gnn belirli be vaktinde k l nan namaz.

be yzl * Be yz olan cisim. be yzlk * Be yz liral k btn k t para. * inde be yz tane bulunan. be aret * yi haber, mjde, mu tu, erim. be b y k be er be er * ri mu mula. * nsano lu, insan. * Be say s n n le tirme biimi, her birine be , her defas nda be i bir arada.

be er a ar * insan her zaman yan labilir. be er * nsano lu ile ilgili. * Bedensel, bedenle ilgili.

be er co rafya * nsanlar n yerle ik bulundu u yre ile ilgisini ve o yrenin veya yerin trl olaylar n inceleyen co rafya kolu. be eriyet

* nsanl k, insano ullar . be eriyeti * Be eriyet yanl s (kimse), hmanist, insanc l. be eriyetilik * Be eriyeti olma i i veya durumu, hmanizm, insanc ll k. be erli be gen be ibirlik * Kad nlar n ss iin tak nd klar , be alt n lira de erinde olan alt n. be ibiryerde * Bkz. be ibirlik. be i ini sallamak * ocuklu undan veya ok eskiden tan mak, bymesine hizmet etmek. be ik * St ocuklar n yat rmaya ve sallayarak uyutmaya yarayan, tahta veya demirden yap lm sallan r bir e it kk karyola. * Bir eyin do up geli ti i yer. * Yz st yat ta, geriye bkl ayak bileklerini ellerle kavrayarak kar n zerinde ba ve ayak ynnde sallanma. * Ambaljlanacak mal n biimine uygun olarak alta konulan para veya paralar n tm. be ik kerti i * Daha be ikte iken anas babas taraf ndan ni anlanm kimse. be ik kertme * Daha be ikte iken anas babas taraf ndan ni anlanma. be ik sal ncak * Bayram yerinde kurulan bir tr sal ncak. be iki be iklik * Be ik yapan veya satan kimse. * Be ik olmaya uygun. * Be er be er s ralanm . * Be kenarl okgen.

be iklik etmek * be ik vazifesini, fonksiyonunu yapmak. be ikrts * ki yana ak nt s olan at . be ikten mezara kadar * btn hayat boyunca, lnceye kadar. be inci * Be say s n n s ra s fat , s rada drdncden sonra gelen.

be inci kol * Bir lkede gizli olarak, d man iin al an rgt. be iz

* Be i bir arada do an (karde ler). be izli * Be tanesi bir arada olan. be leme * Be lemek i i. * Tahmis.

be lemek * Bir i i be kez yapmak. * Bir eyin say s n be e karmak. be li * Be paradan olu an, kendinde herhangi bir eyden be tane bulunan. * skambil, domino gibi oyunlarda zerinde be i areti bulunan k t veya pul. * Divan edebiyat nda be dizeli blmlerden olu mu manzume, muhammes. * Be ses veya be mzik arac iin yaz lan mzik eseri, kentet. * Be mzisyenin ald caz orkestras . * Halk edebiyat nda lemeli bir bende, konu ile ilgili ayn lde bir ift dizenin ba lanmas yla olu an manzume. be lik * Be para, be kuru veya be lira de erinde olan ake. * Be i bir arada olan, be tane alabilen. be lik simit gibi kurulmak * kendine de er vererek bir yere yay l p oturmak. be me * Her ubu u ayr ayr be renkte olan, yollu bir e it kuma . * kr k tezgh n n kt . * Tabaklanmam ham deri.

be me

be parmak * Derisi dikenlilerden, be nl y ld z biiminde bir deniz hayvan , be pene (Uraster). * Be renkte dokunmu ubuklu kuma . be parmak otu * Glgillerden, yol k y lar nda ve ay rlarda yeti en, srgne kar kullan lan bir bitki, kurt penesi (Potentilla reptans). be pene be ta be u * Gler yzl, gle, glmser. bet * Beti benzi atmak, beti benzi umak, beti benzi sararmak gibi deyimlerde beniz kelimesi ile birlikte, "ehre" anlam nda ikileme olu turur. * Bet bereket kalmamak, beti bereketi gelmek, beti bereketi kamak gibi deyimlerde bereket kelimesi ile birlikte "bolluk" anlam nda ikileme olu turur. bet * Kt, irkin, tuhaf. * Bkz. be parmak. * Be ta la oynanan bir tr ocuk oyunu.

bet beniz kalmamak * yz sarar p solmak. bet bet bakmak * kt kt bakmak, bir ktlk yapacakm gibi durmak. bet suratl * Yre inin ktl yznden belli olan. beta * Yunan alfabesinin ikinci harfi -B.

beta nlar * Radyoaktif cisimlerin yayd klar ndan biri. betatron * Elektronlar h zland ran elektromanyetik bir ara.

betelemek * Bkz. etelemek betelemek. betelenmek * Kar gelmek, dikle mek, kafa tutmak. beter * yice kt.

beter etmek * daha kt duruma getirmek. beterin beteri var * ok kt bir duruma d en kimse, bundan daha kt durumlar n da bulundu unu d nerek teselli bulmal d r. beterle me * Beterle mek i i veya durumu. beterle mek * Beter duruma girmek veya o durumda bulunmak. beti * Resim ve heykel sanatlar nda varl klar n biimi.

beti benzi kire kesilmek (beti benzi atmak, solmak veya beti benzi umak) * herhangi bir sebeple kan ekilip yz solmak, korkmak. beti bereketi kalmamak (veya kamak) * azalmak, k tla mak, abuk tkenmek. betik betili * Yaz l olan ey, kitap, mektup, tezkere, pusula. * inde insan, hayvan ve do a geleri bulunan (resim veya heykel), figratif.

betili sanat * Do an n grnen biimlerini i leyen sanat, figratif sanat. betim * Betimlemek i i, betimleme. * Bir eyi, bir kimseyi, bir olay veya duyguyu betimleyen sz veya yaz , tasvir.

betimleme * Betimlemek i i, tasvir. betimlemeci * Betimlemeye a rl k veren, tasvirci. betimlemek * Bir nesnenin, kendine zg belirtilerini tam ve a k biimde sz veya yaz ile anlatmak, tasvir etmek. betimlenme * Betimlenmek durumu. betimlenmek * Betimlemek i i yap lmak. betimleyici * Betimleme yanl s . betimsel * Betimle ilgili, tasvir. betimsel dil bilgisi * Bir dilin belirli a n inceleyen dil bilgisi, betimlemeli dil bilgisi, tasvir dil bilgisi. betine gitmek * gcne gitmek, kendine yedirememek. betisiz * inde insan, hayvan ve do a geleri bulunmayan (resim veya heykel), nonfigratif.

betisiz sanat * Beti kullanmayan nonfigratif sanat. beton * imentonun su yard m yla kum, ak l gibi maddelerle kar mas sonucu olu an sert, dayan kl , ba lay c yapay y m. beton gibi * ok sa lam, dayan kl , sert. * gl. betonarme * Yap da gc, esnekli i art rmak iin metal ve imentodan yararlanma yntemi, demirli beton. betoncu * Yap larda beton dkme i leriyle u ra an usta veya i i.

betoniyer * Beton karma makinesi. betonkarar * Beton karma makinesi. betonla ma * Betonla mak durumu. betonla mak * Beton duruma gelmek. bevliye * drar yollar hastal klar , roloji.

bevliyeci

* drar yolu hastal klar hekimi, rolog.

bevliyecilik * Bevliyecinin i i veya mesle i. bevvap * Kap c . * Mahalle okullar nda hademe. bey * Gnmzde erkek adlar ndan sonra kullan lan sayg sz. * Erkek zel adlar yerine kullan l r. * E , koca. * Zengin, ileri gelen kimse, bay. * skambil k tlar nda birli, as. * Boy gibi kk bir toplumun veya kk bir devletin ba kan . * Komutan. * Erkek s fatlar n n hemen arkas na eklenir. bey (veya pa a) gibi ya amak * bolluk iinde ya amak. bey armudu * ri, kokulu ve tatl bir armut tr. bey erki * Zengin erki, plutokrasi. bey karde * erkekler iin seslenme sz. bey mi yaman, el mi yaman * Bkz. el mi yaman, bey mi yaman. beyaban beyan * Syleme, bildirme. * Bir eserde, d ncelerin, duygular n, hayallerin do u ve de erlerini, bunlar n anlat m nda tutulacak yollar konu edinen bir edebiyat bilgisi dal . beyan etmek * bildirmek, sylemek, ileri srmek, anlatmak. beyanat * Deme, bildiri. beyanat vermek (veya beyanatta bulunmak) * deme vermek. beyanname * Bildirge. beyaz * Ak, kara kar t . * Bu renkte olan. * Beyaz rktan olan kimse. * (bask da) Normal karal kta grnen harf e idi. * l.

beyaz adam

* Beyaz rka mensup olan ki i. * Avrupal . beyaz baston * Grme zrllerin yrrken kulland klar maden ubuk. beyaz cam * Televizyon ekran . beyaz dizi * Genellikle sevgi konular n basit bir biimde i leyen romanlardan olu an dizi. beyaz e ya * Buzdolab , ama r makinesi, bula k makinesi gibi ev aletlerine toplu olarak verilen ad. beyaz et * Tavuk, bal k vb. etlere verilen genel ad.

beyaz etmek (veya beyaza ekmek) * yaz y temize ekmek. beyaz rk * Avrupa, Kuzey Amerika, Gney ve Bat Asya ile Kuzey Afrika'da ya ayan ve teninin rengi a k olan rk.

beyaz i * Beyaz pamuklu veya keten kuma lar zerine beyaz veya renkli ipliklerle yap lan sarma i . beyaz kitap * Bir sorunu ayd nlatmak ve savunmak iin bir kurum veya hkmete yay mlanan kitap. beyaz kmr * Akarsulardan elde edilen elektrik gc. beyaz oy * Onaylay c oy.

beyaz perde * Gstericiden kan grntlerin zerinde yans d , sinema filminin oynat ld yzey. * Sinema. beyaz peynir * Beyaz renkli bir tr peynir. Beyaz Rus * Ekim ihtillinde komnist k z l ynetimden kaan Rusyal kimse. * Beyaz Rusya halk ndan olan kimse. beyaz sabun * Beyaz renkli bir tr sabun. beyaz arap * Sadece beyaz zm ras ndan yap lan arap. beyaz zehir * Eroin, kokain gibi s v olmayan uyu turucu madde. beyaz ms * Beyaza alan. beyaz mt rak * Beyaza alar renk.

beyaz n ad , esmerin tad * esmerleri vmek iin sylenir. beyazlanma * Beyaz duruma gelme, a arma. beyazlanmak * Beyaz duruma gelmek, a armak. beyazla ma * Beyazla mak i i veya durumu. beyazla mak * Beyaz duruma getirmek. beyazlat c * Daha beyaz duruma getiren kimyasal madde. * Dokunan kuma lar n renk tonlar n aan veya beyazlatan ve kuma lar zerindeki lekeleri gideren (kimse). beyazlat lmak * Beyaz duruma getirilmek, a art lmak. beyazlatma * Beyazlatmak i i, a artma. * (k t l kta) Parlakl n iyile tirilmesi iin hamur bile enlerinin renginin az veya ok oranda de i tirilmesi veya giderilmesi. beyazlatmak * Beyaz duruma getirmek, a artmak. beyazl * Beyaz bulunan. beyazl k * Beyaz olma durumu. * A art .

beyazsinek * zellikle pamuklar n zerinde reyerek bitkinin z suyunu emen ve kurumas na sebep olan bir sinek tr. beyaztilki * Tilkinin k l k tynden yap lan krk. beybaba * Ya l erkeklere teklifsizce sesleni biimi. * ocuklar n babalar iin kulland sayg sz.

beyefendi * Sayg belirtmek iin erkek adlar n n sonuna getirilen veya bu adlar n yerine kullan lan san. beygir * At. * Yk ta yan, araba eken, stne binilen at. * Atlama beygiri. beygir gc * Saniyede 75 kilogrammetrelik i yapan bir motorun gc. beygirci * Beygir besleyen veya kiraya veren kimse. beygirli

* Beygiri olan. beygirlik * Beygire ait, beygir iin. * Beygir gcnde. beygirsiz * Beygiri olmayan. beyhude * Bo una. * Yarars z, anlams z.

beyhude yere * bo yere, bo u bo una, gere i yokken. beyhudelik * Beyhude olma durumu. beyin * Kafatas n n st blmnde beyin zar ile rtl, iki yar m yuvar biiminde sinir ktlesinden olu an, duyum ve bilin merkezlerinin bulundu u organ, dima . * Muhakeme, usa vurma. * Bir eyi ynetmede nemli grevi olan kimse. * Bilgisi, e itimi, d ncesi yksek dzeyde olan kimse. beyin cerrah * Beyin konusunda uzmanl k yapm cerrah. beyin cerrahsi * Hastahanelerde beyin konusunda ameliyat yapabilen blm. beyin g * leri dzeydeki meslek ve bilim adamlar ile uzmanlar n bir ba ka geli mi lkede yerle ip al mak amac ile kendi lkelerinden ayr lmas . beyin gc * Bir lkede ileri dzeyde iyi yeti mi olan meslek ve bilim adamlar ile uzmanlar n fikir gc. beyin jimnasti i * Bkz. zihin jimnasti i. beyin kanamas * Beyni besleyen damarlardan bir veya birka ndan d ar kan s zmas sonucu, beslenen blgenin al maz duruma gelmesi. beyin kar nc klar * inde beyin-omurilik s v s bulunan, kafa iinin, drt bo lu undan her biri. beyin omurilik s v s * rmceksi zarla ince zar aras ndaki bo lukta bulunan beyinle omurili i epeevre saran s v . beyin ora * Beynin iki lopu aras ndaki zar. beyin tak m * Bir kurum veya kurulu un ynetiminde etkin rol oynayan kimseler. beyin geni * Beynin alt taraf ndaki k vr ml yuvarlak k nt . beyin y kamak

* insan , kendine zg d nce ve dnya gr ne yabanc la t rmak, ba ka ynde d nr ve davran r duruma getirmek amac yla e itli yollarla etkilemek. beyin zar * Beyni st ste saran zar, korteks. beyin zarlar * Beyni st ste saran zar. beyincik beyinli * Kafatas n n art blmnde ve beynin alt nda, hareket dengesi merkezi olan organ, dima e. * Beyni olan. * Ak ll , d nceli. * Beyinle ilgili. * Beyne benzeyen. * Beyni olmayan. * Ak ls z, d ncesiz. beyit * Ev. * Anlam bak m ndan birbirine ba l iki dizeden olu mu iir paras . beyitli * Beyti bulunan, iinde beyit olan. beyiye * Bkz. sat ml k.

beyinsel beyinsi beyinsiz

beylerbeyi * Sancak beylerinin ba . beylik * Bey olma durumu. * Devletle ilgili, devlete zg olan, devlet mal olan, mir. * Herkesin kulland , ok bilinen, herkesin bildi i, basmakal p. * Rahat ya ama. * Merkeze tam ba l olmayarak bir beyin ynetimi alt ndaki lke, emirlik, emaret. * Hkmet. * Bir e it kk ve ince asker battaniyesi.

beylik f r n has kar r * devlet grevlisi olman n insana birok kazanlar sa lad n aka yollu anlatmak iin sylenir. beylik sz * Herkesin kulland , etkisi kalmam sz. beyliki * Divan kaleminin ba . beynamaz * Namazs z, namaz k lmayan, pis (kimse). beynelmilel * Milletler aras , uluslar aras , enternasyonal.

beynelmilelci * Bkz. uluslar aras c . beynelmilelcilik * Milletlerin sosyal s n flar aras nda uygunluk olmas ve birlikte davran lmas gerekti ini savunan gr , milletler aras c l k, uluslar aras c l k, enternasyonalizm. beyni atmak * Bkz. tepesi atmak. beyni bulanmak * sersemlemek, d nemez olmak. * kt bir ey sezinlemek. beyni kar ncalanmak * zihin yorgunlu undan d nemez olmak. beyni kaynamak * a r s caktan sersemlemek, bunalmak. beyni s ramak * akl ba ndan gitmek. beyni sulanmak * dzgn d nemez olmak, bunamak. beyninde * Aras nda.

beyninde im ekler akmak * ok zlmek, sars lmak. * zihninde birden bir d nce do mak. beyninden vurulmu a dnmek * beklenmedik bir durum kar s nda ola anst bir znt ve a k nl a u ramak. beynine girmek * herhangi bir konuda birisini ynlendirmek, ikna etmek. beynine vurmak * (iki etkisiyle) ne yapt n bilemez duruma gelmek. beynini kemirmek * rahats zl k vermek, huzurunu ka rmak. beysbol * Dokuzar ki ilik iki tak m aras nda bir top ve sopayla oynanan, Amerika Birle ik Devletlerinde yayg n bir e it oyun. beysbolcu * Beysbol oynayan ve oynatan (kimse). beytlmal * Devlet hazinesi. beyyine * Bir olay n do rulu unu ortaya koyabilen yntem. * Duru ma s ras nda bir d nceyi gerekle tirmek iin ba vurulan belge, kan t, tutamak, delil. * Bey o lu.

beyzade

* Soylu kimse. * zenle bytlm , nazl kimse. beyzadelik * Soyluluk. beyz * Yumurta biiminde, sbe, oval. bez * Pamuk veya keten ipli inden yap lan dokuma. * Pamuktan, dz dokuma. * Herhangi bir cins kuma . * Herhangi bir i iin kullan lan dokuma. * Geli igzel kuma paras , aput. * Bezden yap lm . * inden geen kandan veya z sudan baz maddeler ay rarak salg olu turan organ, gudde.

bez

bez ba lamak * bebeklere altlar n kirletmesinler diye bez koymak. bez tyler * Bitkilerde salg karan tyler. bezci * Bez yapan veya al p satan (kimse). bezcilik bezdirici * Bezcinin i i veya mesle i. * Usan veren.

bezdirilme * Bezdirilmek i i veya durumu. bezdirilmek * Bezmesine sebep olmak, bezmesine yol amak. bezdirme * Bezdirmek i i.

bezdirmek * B kt rmak, usand rmak, b kk nl k vermek. beze * Yara veya ban sebebiyle vcudun herhangi bir yerinde olu an i kinlik. * Bez (I). * Hamur topa , paz . * Yumurta ak ve pudra ekeri ile yap lan bir e it kuru pasta. bezek * Ss, ziynet. * Bir eseri sslemeye yarayan motiflerin her biri.

beze beze

bezeki

* Duvar ve tavanlar boyay p birtak m resim veya ekillerle ssleyen kimse, nakka . * Gelinleri ssleyen kad n. bezekleme * Bezeklemek i i. bezeklemek * Sslemek, bezemek. bezekli bezeleme * Beze i olan, ssl, sslenmi . * Bezelemek i i.

bezelemek * Hamur topa yapmak. bezeli * Beze i olan, bezekli. bezelye * Baklagillerden, yurdumuzun her yan nda yeti tirilen, t rman c bir bitki (Pisum sativum). * Bu bitkinin yuvarlak tanesi. * Ssleme, tezyin. * Ss, ssleyen ey.

bezeme

bezemeci * Bezeme yapan oymac veya nakka . bezemecilik * Bezemecinin yapt i . bezemek bezemeli * Ssl, dekoratif. bezen bezeni bezenme * Bezek, ss. * Bezenme i i veya biimi. * Bezenmek i i veya durumu. * Sslemek, donatmak, tezyin etmek.

bezenmek * Bezemek i ine konu olmak, sslenmek. * Kendini bezemek, sslenmek. bezetme * Bezetmek i i. bezetmek * Bezeme yapt rmak, ssletmek. bezeyici * Bezekleme yapan ressam, dekoratr.

bezeyi bezgi bezgin

* Bezeme i i veya biimi. * Ss, bezek. * Ya ama veya i grme iste ini yitirmi .

bezginle me * Bezginle mek i i. bezginle mek * Bezgin duruma gelmek. bezginlik * Bezgin olma durumu, usan, yorgunluk.

bezi herkesin ar n na gre vermezler * genel kurallar ki ilerin isteklerine gre bozulmaz. bezik * ki, veya drt ki i aras nda 96 k tla oynanan bir e it iskambil k d oyunu. bezilme bezilmek bezir * Bezilmek i i. * Bezmek i ine konu olmak, bezmek durumuna gelinmek. * Keten tohumu. * Bkz. bezir ya .

bezir ya * Keten tohumundan kar lan ve ya l boya yapmak iin iine renkli maddeler kat lan, abuk kurur bir ya . bezirgn * Tccar. * Al veri te ok kr amac n gden kimse. * Mesle ini sadece kazan iin kullanan kimse. * Yahudilere verilen ad. bezirgnba * Padi ah n kullanaca uha, bez, tlbent gibi e yalar sa lamak ve bunlar korumakla grevli kimse. * Bir ocuk oyunu. bezirgnl k * Bezirgna yak r davran . bezirleme * Bezirlemek i i. bezirlemek * Bezir ya ile ya lamak, bezir ya srmek. bezleme * Bezlemek i i.

bezlemek * Bez veya kuma ile rtmek veya kaplamak.

* ocu un alt na bez koymak, ocu u belemek. bezm * ki meclisi, dost toplant s . bezme bezmek bezsi bezzaz * Kuma al p satan kimse,manifaturac . bezzazl k * Kuma satma i i, manifaturac l k. b c b c * (ocuk dilinde) Y kanma. * Genellikle benzinliklerde bulunan otomobil y kama aleti ve yeri. b c b c yapmak * y kanmak. b c l * A k kemi inin alt nda bulunan kk bir kemik. * Bu kemikle oynanan bir oyun. * Bkz. b lgan. * Bezmek i i. * Bezgin duruma gelmek, bezginlik getirmek, b k p usanmak. * Bez dokusunda olan, bezi and ran.

b c lgan

b c r b c r * Srekli ve ok konu ma iin kullan l r. b c rgan b ak * Boru biimindeki maden paralar n iini dzle tirip parlatmakta kullan lan alet. * Bir sap ve elik blmden olu an kesici ara. * e itli kesme i lerinde kullan lan keskin a zl ara. * Jilet.

b ak alt na yatmak * (insan iin) ameliyat olmak. b ak atmak * bir hedefe b ak f rlatmak. * b aklamak. * ameliyat etmek. b ak b a a gelmek * b akla birbirine sald racak kadar zorlu kavga etmek. b ak ekmek * zerindeki b a birden ele alarak birine saplamaya haz rlanmak. b ak gibi * ince, keskin.

b ak gibi kesilmek * (sz, konu ma, sohbet) birden bitmek, duruvermek. b ak gibi kesmek * ok keskin olmak. * birdenbire ve tamamen ortadan kald rmak. b ak gibi saplanmak * (sanc , a r ) birden ve gl olarak gelmek. b ak kemi e dayanmak * ekilen s k nt art k katlan lamayacak bir duruma gelmek. b ak k n n kesmez * ktler yararland klar kimselere ktlk etmekten ekinirler. b ak s rt * B a n keskin olmayan ters yan . * ok az (fark), ok yak n (aral k). b ak silmek * bir i i bitirmek. b ak vurmak * b akla kesmek. * b aklamak. b ak yaras onulur, dil yaras onulmaz * hakaret, a r sz gibi gnl k r c davran lar n hibir zaman unutulmayaca n anlat r. b ak yemek * b aklanmak. b ak * B ak ve daha ba ka kesici aralar yapan veya satan kimse.

b ak l k * B ak ve benzeri eyleri yapma veya satma i i. b aklama * B aklamak i i. b aklamak * B akla kesmek. * B akla yaralamak. b aklanma * B aklanmak i i. b aklanmak * B aklamak i ine konu olmak. b aklatma * B aklatmak i i. b aklatmak * B akla sald r y tahrik etmek, b akla sald rtmak ve yaralatmak. b akl * B a olan. b akl k

* B ak koyacak yer. * B ak yapmaya elveri li (maden). b k b lgan * Azm , yay lm (yara). * Hayvanlar n t rnak kknde olu an yara. b k * Tahta veya a a bimekte kullan lan, kar l kl iki sap olan ve iki ki i taraf ndan kullan lan byk testere. * Motorla al an bir e it gl testere. * Sara b a . * Ba budamaya yarayan di li b ak. b k evi * Tomruklardan kalas, kalaslardan daha ince tahtalar kesen, boylar n ve kenarlar n dzgn ve e it olarak dzelten i yeri. b k tozu * Do ramac l kta b k dan kan ve oklukla yakacak olarak kullan lan toz ve tala . b k c * B k ile a a ve tahta kesen kimse. * B k yap p satan kimse. * Sel veya dere yata .

b k hane * B k evi. b k n * Klhanbeyi, kabaday . * Korkusuz, gz pek, yrekli, cesur. b k nla ma * B k nla mak i i. b k nla mak * Kabaday l k taslamak. b k nl k b d k b k lma * B k lmak i i. b k lmak * Usan lmak. * B k n olma durumu. * K sa ve t knaz.

b k p usanmak * ok bezmek. b k b k ma * B k mak i i. b k mak * B kma i i veya biimi.

* Kar l kl olarak birbirinden b kmak. b kk n * ok b km , usanm , bezmi . b kk nl k * ok b km olma durumu. b kk nl k gelmek * b kmak, usanmak, bunalmak. b kk nl k vermek * bir eyi srekli tekrarlayarak kar s ndakini usand rmak. b kk nt * B kma duygusu. b kma b kmak * B kmak i i.

* Tekrarlanmas , srp gitmesi yznden bir eyden doygunluk veya yorgunluk duyarak onu istemez duruma gelmek, usanmak. * Dayanamaz duruma gelmek. b kt r c * B kk nl k verici. b kt rma * B kt rmak i i.

b kt rmak * B kmas na yol amak, b kk nl k vermek, usand rmak. b ld r * Geen y l, bir y l nce. b ld rc n * Tavukgillerden, boz renkli, benekli, yurdumuzda en ok gzn, eti iin avlanan gebe ku (Coturnix).

b ld rc n eti * B ld rc n ku unun saka ve avc larca be enilen k rm z eti. b ld rc n gibi * k sa boylu, dolgunca, al ml (kad n). b lk ma * B lk mak i i veya durumu. b lk mak * Bozulmak, yumu amak, zedelenmek, erimek.

b ll k b ll k * ok tombul, etli butlu. b ng l b ng l * Dolgun ve pelte gibi titrek. b ng ldak * Kafatas kemikle meden nce kemiklerin birle me yerlerinde bulunan k k rdak blm. b ng ldama

* B ng ldamak i i. b ng ldamak * (et ve s v iin) Yumu akl k veya i manl k sebebiyle oynamak, titremek. b rak Allah' n seversen * bir kimse veya nesnenin de ersizli ini belirtmek iin kullan l r. b rak ki * saymasak, hesaba katmasak da.

b rak lma * B rak lmak i i veya durumu. b rak lmak * B rakmak i ine konu olmak, terk edilmek. b rak m b rak * B rakmak i i. * B rakma i i veya biimi.

b rak ma * Kar l kl b rakmak i i, ate kes, mtareke. b rak mak * Sava ma, arp ma gibi durumlar kar l kl b rakmak, ate kes yapmak, mtareke yapmak. b rak t b rakma * Tereke. * B rakmak i i. * Sal verme, terk.

b rakmak * Elde bulunan bir eyi tutmaz olmak. * Koymak. * Bir i i ba ka bir zamana ertelemek. * Unutmak. * Eski bulundu u yerini veya durumunu de i tirmemek. * Saklamak, art rmak. * Bir i in sorumlulu unu, ykmll n ba kas na vermek, grevlendirmek. * Engel olmamak. * Sark tmak. * (len, ayr lan birinden i , ki i, nesne vb.) Kalmak. * Bir al kanl ktan veya bir i ten vazgemek. * U ra maz olmak, art k u ra mamak. * (b y k veya sakal) Uzatmak. * zgrlk vermek, hrriyetine kavu mas n sa lamak. * Bo amak. * Kt bir durumda terk etmek. * Ayr lmak; terk etmek. * S n f geirmemek, dndrmek. * Bir pazarl kta, belli bir fiyata vermeyi kabul etmek. * Bak lmak, korunmak iin vermek. * Yan na almamak, yan nda gtrmemek. * Sahiplik hakk n ba kas na vermek. * Yap k olan bir ey yap kl ktan kurtulmak. * (bulundu u veya dokundu u yerde) Olu turmak, meydana getirmek.

b rakt m (b rakt ), ba lad m (ba lad ) yerde (ay rda) otluyorsun (otluyor) * uzun sredir hibir ilerleme ve de i iklik gstermiyor (veya gstermiyorsun). b rakt rma * B rakt rmak i i. b rakt rmak * B rakmas n sa lamak, b rakmas na yol amak. b t rak * K rlarda yeti en yaban bir otun d dikenli tohumu.

b y terlemek * b y yeni yeni kmaya ba lamak. b y n balta kesmez olmak * kimseden korkusu olmamak. b y n silmek * bir i i olmu bitmi sayarak onunla u ra maktan vazgemek. b y k * st dudak zerinde kan k llar. * Bal klarda deri uzant s . * Asma gibi bitkilerde, sar l p tutunmaya yarayan srgn.

b y k alt ndan glmek * birinin durumuna belli etmemeye al arak glmsemek. b y k b rakmak * b y k uzatmak. b y k burmak (veya bkmek) * al m yapmak amac yla b y klar n k v rmak. b y klanma * B y klanmak i i. b y klanmak * B y kmak, b y kl duruma gelmek. b y klar ele almak * delikanl l k a na girmek. b y kl * B y olan, b y n t ra etmemi olan.

b y kl bal k * Sazangillerden, byklerinin boyu 2 m yi bulan, eti sevilen bir bal k (Barbus fluviatilis). b y ks z * B y olmayan, b y n t ra etmi olan. b zb z b zd k b z r * Davula sol elle vurulan ince de nek. * Ufak ocuk. * Kad nl k organ n n st yan nda cinsel zevk duyumu noktas olan blm, klitoris.

Bi baman biat

* Bizmut'un k saltmas . * Ho grsz, amans z, gaddar, zalim.

* Bir kimsenin egemenli ini tan ma. * Osmanl mparatorlu unda padi ah lnce tahta geecek o lunun devlet ynetimindeki etkili gruplarca kabul ve tasdik edilmesi. biat edilmek * birinin egemenli i tan nmak. biat etmek * birinin egemenli ini tan mak, kabul etmek. bbaht bbehre biber * Bahts z, kadersiz, kt talihli. * Pay olmayan, pay almam . * Patl cangillerden, yurdumuzda ok yeti en bir bitki (Capsicum annuum). * Bu bitkinin, tazeyken sebze olarak yenilen veya kurutulup baharat olarak yararlan lan rn.

biber atmak * iine biber koymak. biber gibi * ok ac . biber gibi yanmak * (deri, gz vb.) ok ac mak. biber salas * K rm z biberden yap lm sala. biber tur usu * Yaln zca uzun ye il biberden yap lm tur u. biberiye * Ball babagillerden, Akdeniz evresinde ok yeti en, gzel kokulu yapraklar n dkmeyen, iekleri soluk mavi renkli, ok y ll k bir bitki (Rosmarinus officinalis). biberleme * Biberlemek i i. biberlemek * Biber serpmek, biber katmak. biberli * ine biber kat lm . * Ac . * Biber konulan kk kap. * Biber yeti tirilen yer. * Genellikle st ocuklar na st ve sulu yiyecekleri iirmekte kullan lan emzikli i e.

biberlik

biberon

bibersiz

* ine biber kat lmam . * Ac s z. * Baban n k z karde i, hala. * Kitapsever.

bibi bibliyofil

bibliyograf * Bibliyografya uzman , kaynaklar bilen uzman. bibliyografi * Bibliyografya. bibliyografik * Kaynakla ilgili. bibliyografya * Kaynaklar, kaynaka. bibliyoman * Bibliyomanisi olan (kimse). bibliyomani * Hastal k derecesine varan kitap sevgisi, kitap d knl . bibliyotek * Kitapl k, ktphane. bibliyoteki * Ktphaneci. biblo * e itli maddelerden yap lan heykel, vazo gibi zarif kk ss e yas .

biblo gibi * ufak tefek, zarif (k z). bici bicik bicili bare * aresiz, zavall (kimse). bare olmak * aresiz kalmak. barelik biem * Biare olma durumu, zavall l k, aresizlik. * slp. * Bkz. cici bici. * Meme, meme ba . * Bkz. cicili bicili.

bienek

* Her y l belirli bir sre otlat ld ktan sonra yeniden geli en bitkilerin biilerek de erlendirildi i tabi ay r.

bierba lar * Ekini hem bien, hem de ba durumuna getiren makine. bierdver * Ekin bien, dven, taneleri ay ran, saman ba lam veya balya durumuna getiren makine. biici biicilik biilme biilmek * Bimek i ine konu olmak. biilmi kaftan * btn ile uygun, elveri li (i ). biim * D grn , ekil. * Yak k alan ekil, uygun ekil. * Herhangi bir eyin benzeri. * Sanat ve edebiyat eserlerinde d grn , form. * Tarz. * Manzumelerin kurulu ve uyak dzenlerine gre olan d grn , ekil. * Bimek i i. * Bimek i ini yapan (kimse). * Biicinin i i veya mesle i. * Biilmek i i.

biim

biim almak * biimlenmek, belli bir biime girmek, ekillenmek. biim bilimi * Yap bilimi, morfoloji. biim birimi * Kelimelere gramer bak m ndan biim veren, o u ek durumunda olan ge, morfem. biimci * Biimcilik yanl s olan (kimse). * Al lm kural, tutum, davran veya belli biimin d na kmayan (kimse), ekilci, formaliteci, formalist.

biimcilik * Biime s k s k ya ba l l k. * z, ieri i yeterince nemsemeden, yaln z biim zerinde duran, biime a rl k veren gr . biime sokmak (veya biim vermek) * bir eyi biimlendirmek. biimine getirmek * s ras n , f rsat n bulmak, punduna getirmek, en uygun durumunu yakalamak. biimleme * e itli maddelerin biimsel imknlar ile birbirleri aras ndaki dzen ili kilerini ara t rma i i. biimlendirilme

* Biimlendirilmek i i. biimlendirilmek * Bir eye biim verilmek. biimlendirme * Biimlendirmek i i, ekillendirme. biimlendirmek * Bir eye belirli bir biim vermek, ekillendirmek. biimlenme * Biimlenmek i i, ekillenme. biimlenmek * Bir ey belli bir biim kazanmak, ekillenmek. biimli * Biimi gzel olan, mevzun. * Ortam na uygun d en, yak k alan. * Biime dayanan, biimle ilgili, ekle ait, ekl, formel.

biimsel

biimselle tirme * Biimselle tirmek i i. biimselle tirmek * Biimsel duruma getirmek. * Bir kuram biimsel bir kurama dn trmek. biimsellik * Biime uygun olma durumu. biimsiz * Kendine zg bir biimi olmayan, biimi bozuk, ekilsiz. * Kt, ho olmayan, yak ks z. * Kendine zg billrla m bir biimi olmayan (madde), amorf. biimsizle me * Biimsizle mek i i. biimsizle mek * Biimsiz duruma gelmek, biimi bozulmak. biimsizlik * Biimsiz olma durumu. * irkinlik, yak ks zl k. bii biki * Bimek i i veya biimi. * Dikilecek kuma belli bir modele ve lye gre kesme sanat .

biki diki kursu * Terzilik mesle ini retmek amac yla verilen kurs. biki diki yurdu * Halka a k terzilik mesle ini retme ve uygulama yeri. biki yapmak

* dikilecek kuma belli bir modele ve lye gre kesmek. biki yurdu * Biki ve diki okulu. bikici bime * Kuma belli bir modele gre bien (kimse).

* Bimek i i. * Alt ve st tabanlar birbirine paralel ve e it iki okgenden, yanal ayr t lar da e it ve paralel do rulardan olu an ok dzlemli cisim, men ur, prizma. * Yontulmu yap ta . bimek * Belli bir biim vererek kesmek. * Dikilecek kuma belli bir lye ve modele uygun olarak makasla kesmek. * Ekini, otu orakla, t rpanla, makine ile kesmek. * Yayl m ate iyle ldrmek. * (de er, paha, fiyat) Koymak. bitirme * Bitirmek i i.

bitirmek * Bimek i ini yapt rmak. bdar bid'at * slm dininde Hz. Muhammed zaman ndan sonra ortaya kan de i ik yarg lar ve ilkeler. * Sonradan treyen ey. bidayet * Ba lama, ba lang . bide bidon bidoncu bienal * Y l a r , iki y lda bir olan. biftek bgne * Izgara veya tavada pi irilen dana eti dilimi. * Yabanc . * lgisiz. * Bgne olma durumu. * Kad nlar n salar n k v rmak iin kulland klar , metal veya plstikten, boru biiminde kk ara. * Bedenin belden a a blmlerini y kamakta kullan lan tuvalet arac . * ine s v maddeler konulan, sac, plstik veya inkodan yap lm , o unlukla silindir biiminde kap. * Bidon satan kimse. * Uyan k, uyumayan.

bgnelik bigudi

bgnah bhaber bihakk n

* Susuz, gnahs z. * Habersiz, bilgisiz. * Hakk ile, hakk olarak, gerekten.

bhu bil

* a k n, sersem, akl ba nda olmayan, deli. * ls z, aresiz, umutsuz.

bijon anahtar * Araba tekerleklerinin somunlar n skmek iin kullan lan alet. bijuteri * Kuyumcunun yapt de erli tak lar n tamam . * De erli olmayan maden veya ta lardan yap lm tak , ss e yas . bkarar * Karars z, tereddtl. bikarbonat * Hidrojen karbonatlar n genel ad . bkes bkeslik bikini * ki paral kad n mayosu. bikir * K zl k, erdenlik. * Kimsesiz. * Bkes olma durumu.

bilder a ac * Amerika elmas . bilhare * Sonra, sonradan, daha sonra, sonralar .

bilistisna * stisnas z, ayr ks z, ayr m yap lmadan. bilkayd art * Kay ts z ve arts z olarak, herhangi bir k s tlama olmaks z n. bilkis bilno * Tersine olarak, tam tersine, tersine, aksine.

* Bir kurulu un veya bir ticarethanenin belirli bir dnem sonundaki veya belirli bir gndeki ta n r ve ta nmaz varl klar ile bunlar sa lamak iin kullan lan z ve yabanc kaynaklar dengeli olarak gsteren izelge. * Giri ilen herhangi bir i te, belirli bir sre sonunda elde edilen iyi ve kt sonular n kar l kl durumu. bilr * Katranl k ldan yap lan ve kalafat i lerinde kullan lan bir tr macun.

bilrdo

* Ye il uha kapl bir masa zerinde, fil di i toplarla ve isteka ile oynanan bir oyun.

bilrdocu * Bilrdo oynayan veya oynatan kimse. bilrdoculuk * Bilrdo salonunu i letme veya oynama i i. bilvas ta * Vas tas z, aras z, arac s z, dolays z, do rudan do ruya. bilcmle * Btn, hep ...-in hepsi.

bildi inden a mamak (veya kalmamak) * hibir etkiye ald r etmeyerek do ru bildi i davran srdrmek. bildi ini okumak * herkes ne derse desin bildi i, istedi i gibi davranmak. bildi ini yapmak * verilen tleri dinlemeyerek tutumunu srdrmek. bildi ini yedi mahalle bilmez * bir kimsenin ok kurnaz, ok bilmi oldu unu anlat r. bildik * Tan d k.

bildik kmak * birbirlerini eskiden bildiklerini veya ailece tan t klar n anlamak. bildim bileli (veya bildik bileli) * teden beri, eskiden beri. bildirge * Bir kimsenin resm bir kurulu a herhangi bir durumu bildirmek iin verdi i izelge, beyanname. * Vergi ykmllerinin belli zamanlarda, ba l olduklar vergi dairelerine verdikleri gelir bildirme belgesi, beyanname. bildiri * Resm bir makam, kurum veya bir topluluk taraf ndan herhangi bir durumu ilgililere duyurmak iin yaz lan yaz , tebli , tebligat. * Bilimsel bir konu zerine yaz lan a klama, tebli . bildirilme * Bildirilmek i i veya durumu. bildirilmek * Bildirmek i ine konu olmak, duyurulmak, haber verilmek. bildirim * Yaz l olarak yap lan a klama, tebli . * Bu a klaman n yap ld k t, ihbarname.

bildirim dencesi * Sresi belli olmayan srekli i szle melerinin daha nce bildirim yap lmaks z n yrrlkten kald r lmas sebebiyle ykml olanlarca kar tarafa verilmesi zorunlu olan dence, ihbar tazminat . bildiri

* Bildirmek i i veya biimi. bildiri im * leti im, haberle me, komnikasyon. bildiri me * Bildiri mek i i veya durumu. bildiri mek * Bir duygu veya d nceyi i aretle veya sesler dizgesiyle bildirerek anla mak. bildirme * Bildirmek i i, beyan.

bildirme cmlesi * Yklemi bildirme kiplerinden biriyle kurulan cmle. bildirme kipleri * Belli zaman kavram veren, belirli gemi , belirsiz gemi , imdiki zaman, geni zaman, gelecek zaman kipleri: Gel-di, gelmi , gel-iyor, gel-ir, gel-ecek gibi. bildirmek * Herhangi bir eyi haber vermek. * Herhangi bir konuda bilgi vermek. * Anlatmak, ifade etmek. bile * Birlikte. * Ayn zamanda, da, de, dahi. * stelik. bile bile * Bilerek, isteyerek, nceden tasarlayarak, d nlerek, kasten.

bile bile ldes * Kt bir durumu yle gerekti i iin kabullenmi grnme, bilerek aldanm grnme. bilecen * Her eyi bilen, her eyden anlayan. * Bilgilik taslayan, ukal.

bilecenlik * Bilecen olma durumu. bile i * Kesici aralar bilemek iin kullan lan alet.

bile i ta * B ak, ak , makas gibi kesici aralar bilemekte kullan lan ince taneli sar ist. bile inde alt n bilezi i olmak * Bkz. kolunda alt n bilezi i olmak. bile ine gvenmek * gcne veya hnerine gvenmek. bile ine kadar (veya bileklerine kadar) * (amur, kar iin) ayaklar iine gmlecek biimde. * (giysi ete i iin) yaln z ayaklar grnecek kadar (uzun). bile inin hakk ile * kendi gc ve kendi al mas ile.

bilek

* Elle kolun, ayakla baca n birle ti i blm. * G, kuvvet.

bilek damar * Nab z. bilek gibi * (sa veya akarsu iin) gr, kal n.

bilek gc * Kol kuvveti. bilek gre i * Kar l kl iki ki i dirseklerini dayayarak birbirlerinin bile ini bkmek. bilek kuvveti * Beden kuvveti, kol kuvveti. bilek saati * Bile e tak lan kk saat. bileklik bileme * Bilemek i i. bilemedin (veya bilemediniz) * en ok, en fazla. bilemek * Kesici aletleri z mpara veya bile i ta nda keskinle tirmek, keskin duruma getirmek, keskinle tirmek. * Glendirmek, etkisini art rmak. * Bilenmek i i. * Bilemek i ine konu olmak, keskin duruma getirilmek. * Bir i e yo un bir biimde haz rlanmak, konsantre olmak. * H rslanmak, a r derecede istemek. * isteyerek, kasten. * Bir bile ke olu turan kuvvetlerin her biri. * Oyunlarda bile in incinmesini nlemek iin bile e tak lan me in sarg .

bilenme bilenmek

bilerek bile en bile ik

* Birle erek olu mu , basit olmayan, mrekkep. * Kimyasal tepkimeler sonucu iki veya daha ok elementten olu an ve bunlardan ba ms z fiziksel, kimyasal nitelikler gsteren (madde). * Ses ve grntnn birlikte yer ald film paras . bile ik faiz * Sre tarihine dek birikmi faizlerin ana paraya eklenmesiyle elde edilen toplam stnden denen faiz, mrekkep faiz. bile ik kap * Birle ik kap.

bile ik kaplar * Birle ik kaplar. bile ik kesir * Pay paydas na e it veya pay paydas ndan byk olan kesir. bile ik nerme * En az iki nermeden olu an yeni nerme. bile ikgiller * Biti ik yaprakl iki eneklilerden, iekleri kme durumunda toplu olarak bulunan, baz cinsleri uucu ya veya st ta yan bir familya. bile im * ki veya daha ok ge bir araya gelerek yeni bir ge olu turma, terkip. * Bir maddenin hangi kimyasal trlerden olu tu unu belirleyen verilerin tamam . * Bile me sonucu olu an cisim. * Bile mek i i veya durumu. bile ke bile me bile mek * ki veya daha ok ge bir araya gelerek yeni bir ge olu turmak, terekkp etmek. bile tirici * Bile tirmek i ini yneten kimse. * Bir cisme uygulanan birka kuvvetin toplam etkisine e it olan tek kuvvet, muhassala. * Bile mek i i, terekkp.

bile tirme * Bile tirmek i i. bile tirmek * Bile mesini sa lamak. * ki veya daha ok vektrn, paralel kenar kural na uygun olarak geometrik toplam n almak, geometrik toplam. bilet * Para ile al nan, konser, sinema, tiyatro gibi e lence yerlerine girme, ula m aralar na binme veya bir talih oyununa kat lma imkn n veren belge. bilet kesmek * bileti kopar p al c ya vermek, bilet satmak. bileti biletilik * Bilet satma i i. biletli biletme biletmek * Bileti olan. * Biletmek i i. * Bilemek i ini yapt rmak. * Bilet satan grevli.

biletsiz bileyici bileyicilik

* Bileti olmayan. * Kesici aletleri bilemeyi i edinmi olan kimse, za c . * Bileyicinin yapt i , za c l k.

bilezik

* Bile e ss iin tak lan halka. * ki borunun ucunu birle tirmeye yarayan halkaya benzer para. * Motor pistonlar na, ya lama, so utma, zellikle s z nt y nleme gibi amalarla yerle tirilmi , genel olarak dkme demirden yap lm , ular a k ve esnek halka. * Kelepe. * Mobilyalar n ayak altlar na tak lan kare, dikdrtgen, silindir, kesik koni ve benzeri ekilli, pirin veya nikel kapl demirden yap lm , iki ucu delik gere. bilezikli * Bilezi i olan. * Bilezik takm olan. bilfarz * Tutal m ki, sayal m ki, sz geli i, diyelim ki. bilfiil bilge bilgece bilgelik * Bilge olma durumu ve niteli i. * Bilgi, hikmet. * ( lk a felsefesinde) Kendini tan man n bilgisi, vukuf. bilgi * nsan akl n n erebilece i olgu, gerek ve ilkelerin btnne verilen ad, malmat. * renme, ara t rma veya gzlem yolu ile elde edilen gerek, malmat, vukuf. * nsan zeks n n al mas sonucu ortaya kan d nce rn, malmat, vukuf. * Genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavrad temel d nceler, malmat. * Bilim. * (bili imde) Kurallardan yararlanarak ki inin veriye yneltti i anlam. * olarak, i edinerek, gerekten. * Bilgili, iyi ahlkl , olgun ve rnek (kimse), hakim. * Bilgeye yara r (biimde), hkimane.

bilgi edinmek * renmek, bilgi almak. * Bir durumu renmek. bilgi i lem * zellikle bilgisayar vb. makinelerle yap lan i lemlerin dzenli biimde yrtlmesi. bilgi kuram * Bilginin temelini, bilim alan nda uygulanan yntemleri, s n r ve gvenilirlik bak m ndan inceleyip ara t ran felsefe dal , epistemoloji. bilgi leni * Belli bir konunun tart ld bilimsel toplant , sempozyum. bilgi toplamak

* de i ik yer ve kaynaklardan sa lanan bilgileri bir araya getirmek. bilgici * Sofist. bilgicilik * Antik Yunan felsefesinde ele tiri ak m , sofizm. * Ba kas n yan ltmak iin do ru olmad bilinerek yap lan uslamlama ve karsama, safsatac l k. * Bilgili kimse. * Bilgisiz oldu u hlde bilgili grnmek isteyen, bilgili geinen kimse.

bilgi

bilgi bilgi * Bilgisi oldu unu gstererek, bildirerek. bilgilik * Bilgi olma durumu.

bilgilik satmak (veya taslamak) * bilmedi i hlde bilir grnmek, bilgin geinmek. bilgilendirme * Bilgilendirmek i i veya durumu. bilgilendirmek * Bir konuda bilgi sahibi olmas n sa lamak, haberdar etmek. bilgilenme * Bilgilenmek i i veya durumu. bilgilenmek * Bilgi sahibi olmak, renmek. bilgili * Bilgi sahibi olan, malmatl , haberli. * Bilerek. bilgilik * Ansiklopedi. bilgin bilgince bilginlik bilgisayar * ok say da aritmetiksel veya mant ksal i lemlerden olu an bir i i, nceden verilmi bir programa gre yap p sonuland ran elektronik ara, elektronik beyin, kompter. bilgisayarc * Bilgisayar al m sat mc s . * Bilgisayar programc s , yap mc s veya mhendisi. bilgisayarc l k * Bilgisayar ticareti veya uzmanl . bilgisayarlamak * Bilimsel bir konuda ok bilgisi olan (kimse), lim. * Bilgine yak r, bilgin tavr nda, bilgin gibi. * Bilgin olma durumu.

* Bilgisayara geirmek. bilgisayarla mak * Bilgisayar dzeniyle donat lmak. bilgisiz bilgisizlik * Bilgi sahibi olmayan, malmats z, cahil. * Bilgisiz olma veya bilgi yoklu u durumu, cehalet.

bilgiyazar * Elektronik sistemle dizgi yapan alet. bilhassa * Hele, her eyden nce, ba ta, zellikle, en ok, mahsus. bili bili bili bilici bililtizam * Bile bile, bilerek ve isteyerek. bilim * Evrenin veya olaylar n bir blmn konu olarak seen, deneye dayanan yntemler ve gereklikten yararlanarak yasalar karmaya al an dzenli bilgi, ilim. * Genel geerlik ve kesinlik nitelikleri gsteren yntemli ve dizgesel bilgi. * Belli bir konuyu bilme iste inden yola kan, belli bir amaca ynelen bir bilgi edinme ve yntemli ara t rma sreci. bilim adam * Bilimsel al malarla u ra an kimse, bilgin, lim. bilim d * Bilime ayk r , bilime uymaz, gayriilm. bilim kad n * Bkz. bilim adam . bilim kuram * Bilimlerin koyduklar d nsel sorunlar inceleyen ve tek tek bilimlerin yntemlerini, ilkelerini, varsay mlar n ara t ran felsefe dal . bilim kurgu * a da bilim verileriyle d gcnden olu an film, roman vb. bilim kurgusal * Biyoloji ve elektrikle ilgili olan, biyonik. bilimci bilimcilik * Bilginin, temeli olarak yaln z bilim yntemine nem verme, ilimcilik. bilimsel * Bilgin. * Bilgi, malmat. * Tavuk gibi kmes hayvanlar n a rmak iin kar lan ses. * Bilen.

* Bilimle ilgili, bilime dayanan, ilm. bilimsel deneycilik * Her bilginin deneyle veya gzlemle do rulanabilece ini, s nanabilece ini savunan felsefe ak m . bilimsel d nce * Bilim temeline dayanan zgr ele tirici, ara t r c ve ba ms z d nce. bilimsel sosyalizim * htillci sosyalizm, Marx l k. bilimsel toplant * Uzmanlar n kat l m ile gndemi bilimsel konular n olu turdu u toplant . bilimselle tirme * Bilimselle tirmek i i. bilimselle tirmek * Bilimin metotlar na uygun duruma getirmek. bilimsellik * Bilimsel olma durumu. bilimsiz * Bilime, bilim yntemlerine uygun olmayan gayriilm.

bilimsizlik * Bilimsiz olma durumu bilimsizce i . bilincine varmak * anlamak, kavramak. bilincini yitirmek * bilincini herhangi bir sebeple yitirmek. bilin * nsan n kendisini ve evresini tan ma yetene i, uur. * Alg ve bilgilerin zihinde duru ve ayd nl k olarak izlenme sreci, uur. * Temel bilgi, temel gr . * Bir toplumdaki ruh etkinliklerin veya ruh durumlar n btn. * Dima .

bilin ak * D ncelerin arka arkaya birbirini izlemesi. * Ki inin akl ndan geenlerin birinci ki i a z ndan yans t lmas . bilin d * Bilinsizce yap lan i ve etkinliklerin btn gayri uur. * nsan ruhunun, bask alt nda tutulan isteklerle bunlara ba l d ncelerden olu an ve bilince ula amayan blm. bilin kayb * Haf za yitimi. bilinalt * Bilin d olmakla birlikte, dilendi i zaman kapsam ndakilerin bilince a r labildi i zihin blgesi, uuralt tahte uur. bilinlendirme * Bilinlendirmek i i. bilinlendirmek

* Bilinli duruma getirmek. bilinlenme * Bilinlenmek i i. bilinlenmek * Bilinli duruma gelmek, uurlanmak. bilinli * Bilinci olan, bilinle yap lan, uurlu. * Ele tirmeli bir biimde, kendi etkinli inin fark nda olan, uurlu. * Bilinli olma durumu uurluluk. * Nesne, olay ve edimlere uyan k bulunma durumu, uurluluk. * Bilinci olmayan, bilinle yap lmayan, uursuz. * Kendi etkinli ini ele tirmeli bir biimde sezmeyen, uursuz.

bilinlilik

bilinsiz

bilinsizlik * Bilisiz olma durumu, uursuzluk. * Nesne, olay ve i lere kar uyan k bulunmama durumu, uursuzluk. bilindik * Bilinen.

bilinemez * nsan akl yla bilinemeyen ey. bilinemezci * Bilginin ba nt l oldu una inanan (kimse). * Tanr 'n n ve evrenin nereden tredi inin bilinmedi ini ve bilinemeyece ini ileri sren retiyi benimseyen (kimse), ledri, agnostik. bilinemezcilik * Bilginin ba nt l oldu una ve bundan dolay salt olmad na inanan reti. * Tanr 'n n ve evrenin nereden tredi inin bilinmedi ini ve bilinemeyece ini ileri sren reti, ledriye, agnostisizm. bilinen bilinme * De eri belli olan nicelik, bilindik, malm. * Bilinmek i i.

bilinmedik * Bilinmeyen. bilinmek * Bilmek i ine konu olmak, anla lmak, renilmek.

bilinmeyen * De eri belli olmayan, bilinmeyen (nicelik), bilinmedik, mehul. bilinmez * Anlam gizli ve anla lmas g olan, mu lk. * Belli olmaz, ku kulu, mehul.

bilinmezlik * Bilinmez olma durumu.

bilir

* "Anlar", "sayar", "yapar" anlamlar ile isimlerle birle erek birle ik s fat kurar.

bilir bilmez * yar m bilgi ile, bilip bilmedi ini gz nne almadan. bilirki i * Belirli bir konudan iyi anlayan ve bir anla mazl zmlemek iin kendisine ba vurulan kimse, uzman, ehlihibre, ehlivukuf, eksper. * zmlenmesi zel veya bilimsel bilgiye dayanan konularda oyuna veya d ncesine ba vurulan kimse, ehlihibre, ehlivukuf. bilirki i raporu * Bilirki inin haz rlam oldu u rapor. bilirki ilik * Bilirki inin yapt i . bilisiz * renim grmemi , cahil. bilisizlik * Bilisiz olma durumu, cahillik.

bilistifade * Yararlanarak. bili * Canl n n, bir nesne veya olay n varl na ili kin bilgili ve bilinli duruma gelmesi, vukuf. * Bildik, tan d k, dost.

bili kmak * tan mak, nceden tan olmak. bili im * Teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki ileti imde kullan lan ve zellikle elektronik aletler arac l ile dzenli bir biimde i lenmeyi n gren bilim, informatik, sibernitik. bili im a * Teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki ileti im sistemi. bili im teknolojisi * Bili imde kullan lan btn ara ve gerelerin olu turdu u sistem. bili imci bili me bili mek * Kar l kl olarak birbirini tan mak, muarefesi olmak. * renmek. billhi * Tanr 'ya ant ierim" anlam nda bir ant. * " nan olsun" anlam nda kullan l r. billr * Baz cisimlerin ald klar geometrik biim. * Duru ve temiz kesme cam, kristal. * Billrdan yap lm . * Bili im alan nda uzman ki i. * Bili mek i i.

* Ko yumurtas . billr cisim * Gzde, irisin arkas nda, mercek grevini yapan, mercimek biim ve bykl ndeki saydam cisim. billr gibi * ok duru, ok temiz (su). * ok beyaz ve przsz (kol, gerdan, g s). * (ses iin) przsz. billr * Billra benzer, billr gibi. billriye * Billrdan yap lm veya billrla ilgili. * Genellikle billrdan yap lm e ya satan dkkn.

billrla ma * Billr durumuna gelme. * Herhangi bir cisim molekllerinin baz fizik ve kimya de i meleriyle geometrik biim almas , kristalle me. billrla mak * Billr durumuna gelmek, billr durumunda yo unla mak, kristalle mek. * Belirgin duruma gelmek, netlik kazanmak. billrla t rma * Billrla t rmak i i. billrla t rmak * Billr durumuna getirmek. billrlu * inde billr bulunan. * Bol kl , p r l p r l parlayan (yer). * Billra benzeyen, billru and ran, kristaloit. * Diyalize u rayarak zmlenen madde, koloit kar t . * Bilmek i i. * Bir eyin ne oldu unun bilincine varma. * Bilgi edinmenin gaye ve sonucu.

billrsu

bilme

bilmece

* Bir eyin ad n anmadan, niteliklerini st kapal syleyerek o eyin ne oldu unu bulmay dinleyene veya okuyana b rakan oyun, muamma. * Bilinmeyen ey, muamma. bilmece zmek * bilmecenin cevab n bulmak. bilmece gibi konu mak * a k, anla l r biimde konu mamak. bilmeden * bilmeyerek. * sonucun ne olaca n kestiremeden.

bilmedi i be vakit namaz * her eyi pek iyi bilir, anlam nda bir sz.

bilmek

* Bir eyi anlam veya renmi bulunmak. * Bir bilim veya sanat dal nda yeterli olmak. * Bir i yapmaya al m olmak, elinden gelmek. * Tan mak, hat rlamak. * Sanmak, var saymak, farz etmek. * Anlamak. * Sorumlu tutmak. * nanmak. * Bazen "i ine gelmek", "uygun bulmak" anlam nda da kullan l r. * -a/-e ekli fiillerle yeterlik bildiren birle ik fiiller olu turur. * Saymak. * Geni zaman n olumsuz birinci tekil ki isi olarak bilmem biiminde kullan l nca duraksama, a ma, tereddt anlam n verir. bilmem hangi (veya bilmem ka, kim, nas l, ne) * nemli veya anlat lmas gerekli grlmeyen eyler iin kullan l r. bilmemek * birlikte kullan ld fiilin bir trl gerekle emedi ini anlat r. bilmemezlik * Bilememe durumu, bilmezlik. bilmez * Anlamaz, kavramaz, hat rbilmez, kadirbilmez gibi szlerle "yapamaz", "edemez" anlamlar nda kullan l r.

bilmezleme * Bilmezlemek i i, tehil. bilmezlemek * Bir kimseyi, bir ey bilmez gstermek, tehil etmek. bilmezlenme * Bilmezlenmek i i. bilmezlenmek * Bilmiyor gibi grnmek, bilmezlikten gelmek, tecahl etmek. bilmezlik * Bilmez olma durumu, cehalet.

bilmezlikten gelme * yazar n, bildi i belli olan bir eyi bilmez veya ba ka trl bilir grnecek yolda bir anlat sanat , tecahlarifane. bilmezlikten gelmek * bilmiyor grnmek. bilmi * Her eyi bilir geinen, bilgilik taslayan. * Bkz. ok bilmi .

bilmukabele * Kar l kl olarak, kar l k olarak. * (davran tresinde) Ben de, size de, sizlere de. bilmnasebe * S ras gelince, s ras d nce. bilsat * Kurulu lar, irketler aras nda bilgi satma, bilgile im, bencmarking.

bilumum bilvas ta bilye

* Btn, hep, kamu, ... -in hepsi. * (birinin) Arac l ile, arala; do rudan do ruya olmayarak, dolayl .

* Ta , maden, toprak, cam gibi eylerden yap lm kk yuvarlak, misket. * Motorlu ta tlarda dnme veya srtnme etkilerini azaltmak, a nmay ve enerji yitimini nlemek iin, gbeklerdeki yataklara yerle tirilen, o unlukla elikten, kk yuvarlak. bilyeli * Bilyesi olan.

bilyeli yatak * Bisiklet, otomobil gibi ta tlar n tekerleklerinde srtnmeyi azaltmak amac yla iine elik bilye yerle tirilmi blm. bilyon bin * On kere yz, dokuz yz doksan dokuzdan bir art k. * Bu say n n ad ve bu say y gsteren rakam, 1000, M. * Bir isimden nce geldi inde a r l k ve okluk bildirir. bin bilsen de bir bilene dan * bir insan bir eyi ne kadar iyi bilirse bilsin, gene de onu kendisinden daha iyi bilen bulunabilir. bin bir * Pek ok, ok say da. bin bir ayak bir ayak stne * herkesin ayakta oldu u kalabal k. bin can ile * ok isteyerek, gnlden. bin dall * o unlukla mor kadife zerine s rma ile kabartma dal, yaprak ve iek i lenmi giysi veya rt. bin derde deva * pek ok i e yarayan; her s k nt y gideren. bin dereden su getirmek * birini kand rmak iin birok sebep ileri srmek, dil dkmek. bin i i, bir ba * her i e, ba olacak bir kimse gerekir. bin kal ba girmek * birbirine benzeyen birok i yapmak, srekli olarak d nce de i tirmek. bin kat * Pek ok, k yaslanmayacak lde. bin nasihatten bir musibet ye dir * ya anm olaylar, tlerden ok daha etkilidir. bin pi man olmak * ok pi man olmak. * Milyar.

bin tarakta bezi olmak * birok i le u ra mak. bin trl bin ya a! * Birbirinden ok farkl , ok de i ik. * (memnunluk bildirmek iin kullan lan sz) ok ya a!.

bin zahmetle * ok zor, byk zorlukla. bina * Yap . * Arapa fiil at s n konu edinen bilim ve kitap. * at .

bina etmek * yapmak, kurmak, in a etmek. * (bir d nce sistemine gre) kurmak, dayamak, yapmak. binaen * -den dolay , -den tr, -di i iin. * Dayanarak. binaenaleyh * Bundan dolay , bundan tr, bunun iin, bunun zerine. bnamaz binba * Bkz. beynamaz. * Rtbesi yzba ile yarbay aras nda bulunan ve as l grevi tabur komutanl olan subay.

binba l k * Binba rtbesi veya binba n n grevi. binde bir * ok seyrek olarak. bindi * Destek, hamil.

bindi i dal kesmek * (kendisine gerekli ve yararl olan eyi) fark nda olmadan yarars z duruma getirmek, kendi eliyle yok etmek. bindirilme * Bindirilmek i i veya durumu. bindirilmek * Bindirmek i i yap lmak. bindirilmi kuvvetler * Motorlu ta tlara bindirilmi asker birlikleri. bindirim * Fiyat art rma, zam.

bindirimli * Fiyat art r lm , zaml .

bindirme

* Bindirmek i i. * Birbiri zerine gelerek eklenen levha, kiremit, ah ap paralar n n durumu. * karma harekt na kat lacak birliklerin, karma yerine gitmek iin kendilerine ayr lan deniz aralar na binmeleri. bindirme kilit * Gvdesi kutu biiminde olan, kapak veya kap n n arkas na do rudan vidalanan, basit mekanizmal kilit. bindirmek * Bir kimseyi bir eyin zerine kartmak, oturtmak veya iine yerle tirmek, binmesini sa lamak. * (ta t) Ba taraf ndan ba ka bir ta ta arpmak veya bir yere vurmak. * Eklemek, katmak. binek * Binmeye ayr lm ey ve daha ok at. * zerine binilen, binmeye yarayan. binek at * Sadece binmek, gezmek veya binicilik sporu iin yeti tirilen at. binek ta * At veya arabaya binmek iin stne k lan ykseke ta . biner bingi her biri. bini ta. * Bin say s n n le tirme biimi, her birine bin, her defas nda bini bir arada olarak. * Kemerler zerine oturtulmu kubbe ile kemerlerin aras n kapatan gen biimindeki kubbe paralar ndan

* Binme i i. * Kap , dolap gibi eylerin, kanatlar kapan nca kalan aral rtebilmek iin bu kanatlar n kenar na ak lan

bini a mak * ok fazla olmak. bini bir paraya * pek ok ve ucuz. * pek ok yap lan, pek ok olan. binici * Binen. * Ata iyi binen kimse. * Ata binme ustal . * Ata binilerek yap lan spor. * Binilmek i i. * Binmek i i yap lmak. binin yar s be yz (o da bizde yok) * ok d nceli grnen birine aka yollu "ald rma!" anlam nda sylenir. bininci * Bin say s n n s ra s fat , s rada dokuz yz doksan dokuzuncudan sonra gelen.

binicilik

binilme binilmek

bini

* Binmek i i veya biimi. * Atl alay. * Atl alayda giyilen giysi. * Yksek a amal bilginlerin ve yenieri subaylar n n giydikleri cbbe. * niversite retim yelerinin giydikleri cbbe. * Bini mek durumu. * ki paradan biri, brnn stnde olmak. * Kas kiri leri birbiri stne binmek. * K r k bir kemi in iki paras birbiri stne gelmek. * stne binilen hayvan, binek at . * Hamur durumundaki ekmeklerin, f r na at lmadan nce, iine konuldu u oyuk gzl tahta. * Birok bin; pek ok.

bini me bini mek

binit binit binlerce binlik

* Bin liral k k t para. * Yakla k olarak litrelik byk i e. * Bin tanesi bir arada olan. * Binmek i i.

binme binmek

* Yksek bir eyin veya bir hayvan n stne k p ayaklar n salland rarak oturmak. * Bir yere gitmek iin tren, vapur, uak, otomobil gibi bir ta tta yer almak. * (bisiklet motosiklet, binek hayvan iin) Kullanmak. * istenilmeyen veya beklenilmeyen bir biim almak. * Bir ey s k arak yan ndakinin stne kmak. * Fiyat artmak. * Eklenmek, kat lmak. * Sonu olarak, nihayet.

binnetice biny l bioktle

* Bin y l iine alan zaman dilimi. * Belirli zamanda s n rlar belirli bir biyotopta bulunan canl organizmalar n toplam ktlesi.

biomedikal * Hem biyoloji hem de t pla ilgili olan. biomekanik * Biyoloji, fizyoloji ve t p konular n mekanik kanunlar yntemiyle irdeleme. biomikroskop * Kendine zg bir k ile kullan lan ift gz mercekli mikroskop. bperva * ekinmez, sak nmaz, korkusuz, gz pek.

* ekinmeden, korkmadan. bir * Say lar n ilki. * Bu say y gsteren rakam 1, I. * Bu say kadar olan. * Herhangi bir varl belirsiz olarak gsterir. * Tek. * Birle ik. * E , ayn , bir boyda. * Ortakla a olan, m terek. * De er, nem bak mlar ndan birbirinden farks z, birbirine e it, birbirine benzer. * S fat veya zarf durumunda ba na geldi i kelimelere kuvvet, istek veya kesin olmayan anlamlar katar. * (tekrarlanarak) Bir kez. * Sadece. * Ancak, yaln z. bir (veya sa ) elinin verdi ini br (veya sol) elin duymas n * yap lan bir iyilik gizli tutulmal , onunla vnlmemelidir. bir (veya tek ba na) * yaln z olarak, yan nda kimse bulunmadan. * ba ka birinin yard m olmaks z n. bir ..., bir (veya bir de) * hem .... hem. bir abam var atar m, nerede olsam yatar m * tek ba na bulunan kimsenin istedi i yerde bar n p rahat edebilece ini anlat r. bir ac kahvenin k rk y l hat r vard r * Bkz. bir fincan kahvenin k rk y l hat r vard r. bir a zdan * hep birlikte, beraberce, hep birden. bir a zdan k p bin dile yay l r * ortaya at lan bir sz ok abuk yay l r. bir alay bir lem * Kendine zg bir niteli i olan. bir an * ok k sa bir sre iin kullan l r. * Birok, bir sr, pek ok.

bir an nce * Bir ara, olabildi i kadar tez. bir ara * K sa bir sre. * Gemi te bir zaman. * Odun, kmr gibi baz eylerin l birimi. * Pek ok, fazla. * Toplu bir durumda, birlikte, toplu olarak.

bir araba

bir arada

bir aral k * Bir ara. bir araya gelmek * bir yerde toplanmak, bulu mak. bir araya getirmek * toplamak. bir arpa boyu (gitmek veya yol almak) * ok az. bir a a bir yukar * amas z olarak gidip gelmeyi anlat r. bir at ml k barutu olmak (veya kalmak) * bir konuda yapabilece i ok az eyi bulunmak. bir avu * Bir avu dolduracak kadar. * Az, ok az. bir aya ukurda olmak * ya ayacak ok az zaman kalm olmak; ok ya lanm olmak. bir ayak nce (evvel) * bir an nce. bir ayak stnde bin yalan sylemek (veya bir ayak stnde k rk yalan n belini bkmek) * ok k sa srede pek ok yalan sylemek. bir baba dokuz evld besler, dokuz evlt bir babay beslemez * ok ocu u olan baba, her ocuk babas na bak lmas n tekinden bekledi i iin s k nt da kal r. bir bak ma * Ba ka bir gr le, ba ka bir d n le. bir baltaya sap olmak * belirli bir i sahibi olmak. bir bardak suda f rt na koparmak * nemsiz, kk bir sorunu bytmek. bir ba na * Tek ba na. bir ba tan (veya utan) bir ba a (veya uca) * bir yerin bir s n rdan br s n r na kadar. bir ben, bir de Allah bilir * s k nt l durumlarda sylenilen bir deyim. bir biimine getirmek * zm yolu bulmak. bir bir bir bir * Birer birer, ayr ayr . * Oldu u gibi, tam tam na, eksiksiz. * Bkz. hepyek.

bir boy

* Bir kez. * Hele.

bir boyda * Boylar e it. bir boydan bir boya * Bir yerin bir ucundan br ucuna kadar, ba tan ba a. bir bu eksikti * s k nt l bir durum varken bir yenisinin kmas zerine sylenir. bir at alt nda (olmak veya bulunmak) * ayn yap iinde. bir ekirdek geri kalmamak * btnyle denk olmak. bir enekliler * O ulcu u bir enekten olu mu , kapal tohumlulardan bir bitki s n f . bir enetli * Kapsll yemi lerin tek paral olanlar . bir rp da * bir ele al ta, ele al r almaz, abucak. bir iekle bahar (veya yaz) olmaz * kk, gzel bir belirti ile doyurucu sonuca ula lmaz. * apk n kimseler iin kullan l r. bir ift * Bir tak m. * Biraz, bir iki.

bir ift sz * Bir iki sz. bir ift sz olmak * syleyecek bir eyleri bulunmak. bir oklar * ok say da olan (kimse veya ey). bir plkte iki horoz tmez * bir yerde iki ki i ba olmaz. bir uval inciri berbat etmek * dzelmekte olan bir durumu yersiz, yanl davran larla bozmak. bir daha * bir kez daha. * hibir zaman.

bir daha yzne bakmamak * dar l p ilgiyi kesmek. bir dalda durmamak * s k s k i veya d nce de i tirmek. bir damla

* ok az. * (ocuk iin) ok kk. bir de * ve olana katarak, fazladan. * umulan n veya beklenilenin d nda bir durumu anlatan cmlelerin ba na gelir.

bir dedi i bir dedi ini tutmamak * syledikleri birbirine uymamak, tutars z konu mak. bir dedi i iki olmamak * her istedi i yap lmak. bir dedi ini iki etmemek * her istedi ini hemen yapmak. bir defa * Olup bitti anlatan cmlelere kat l r. * "ilk nce", "hele" anlam nda da kullan l r.

bir defada * ara vermeksizin. bir defal k * Bir kere yapmaya yetecek kadar. * Bir kereye zg olan, bir kereye zg olarak. bir deli kuyuya bir ta atar, k rk ak ll karamazm * bazen bir kimsenin yapt yersiz bir i , birok kimse taraf ndan dzeltilemez. bir derece (veya bir dereceye kadar) * biraz. bir deri bir kemik (kalmak) * ok zay flamak. bir dikili a ac olmamak * evi veya mlk olmamak. bir dirhem * ok az, birazc k. bir dirhem bal iin bir eki keiboynuzu i nemek * verimi az, zahmeti ok olan bir i le u ra mak. bir dirhem et bin ay p rter * biraz kilo almak bazen insan gzelle tirir. bir dokun bin ah i it (dinle) kaseifa furdan * insanlar konu turmak iin biraz dertlerini de mek yeter. bir dolu * Birok.

bir don bir gmlek * yar plak. bir dostluk kald ! * az bir mal kal nca sat c lar n kulland bir zendirme deyimi. bir duda yerde bir duda gkte * masallardaki dev gibi korkun ve irkin.

bir dziye * Srekli olarak. bir el * (ate li silh iin) bir kez at m.

bir el bir eli y kar, iki el bir yz y kar * baz durumlarda yard mc s z i yap lmayaca n anlat r. bir elden * ayn kimse taraf ndan. * bir merkezden. bir eli ya da bir eli balda (olmak) * varl k ve bolluk iinde olmak. bir elin sesi kmaz * bir davan n bir ki i taraf ndan savunulmas etkili ve yeterli de ildir. * yard mla arak i ler daha kolay ba ar l r. bir elini b rak p tekini pmek * a r sayg gstermek. bir elle verdi ini br elle almak * yapar grnd bir iyili i, sa lad bir karla detmek. bir elman n yar s o, yar s bu * birbirlerine ok benzeyen kimseler iin kullan l r. bir evcikli * M s r, ceviz, f nd k gibi erkek ve di i organlar ayr ieklerde, ancak ayn kk zerinde bulunan (bitki). bir fende kaz k kakmak * bir bilgi veya bilim dal nda saplanm kalmak. bir fincan (veya bir ac ) kahvenin k rk y l hat r vard r * iyilik kk de olsa unutulmaz. bir gecelik * Bir gece iin, bir gece iinde olup biten, bir geceye ait. bir gmlek a a * bir derece daha d k (birinden). bir gmlek fazla eskitmi olmak * birinden daha ya l ve daha grm geirmi olmak. bir gz a larken br gz glmez * keder veya s k nt varken dostlar, akrabalar e lenmemelidir. bir gz glmek * hem glp hem a lamak. bir gzeli * Yap s tek bir hcreden olu an (hayvan veya bitki), tek hcreli. bir gzeliler * Yap s tek bir hcreden olu an hayvanlar veya bitkiler. bir gn evvel * olabildi i kadar abuk.

bir gnden bir gne * hi, hibir zaman. bir gnlk beylik beyliktir * ho a giden bir durum, k sa da srse ekici ve gzeldir. bir gzel * ok iyi, iyice.

bir hl olmak * bir eyin ok tekrarlanmas yznden bitkin duruma gelmek, usanmak, bezmek, fenal k gelmek. * huyu de i mek. * kazaya u ramak, lmek. bir hamlede * abucak, bir at l ta. bir hayli * Epey, ok. bir ho * Tuhaf bir ekilde, garip.

bir ho eylemek * hznlendirmek. bir ho olmak * a rmak. * hznlenmek. bir ho lu u olmak * bir rahats zl , bir ne esizli i olmak. bir hcreli * Bkz. bir gzeli. bir iim su (gibi) * (kad n iin) ok gzel. bir i ne bir iplik olmak * Bkz. i ne ipli e dnmek. bir iki * Birtak m, baz , bir para, biraz, ok az say da, birka kez.

bir iki demeden (demeye kalmadan) (veya bir iki derken) * duraksamadan, kar s ndakine vakit b rakmadan, duraksamadan. bir i aretine bakmak * bir i i yapmak iin haz r beklemek. bir i tir oldu * istenmeyen, kt bir durum kar s nda sylenir. bir kafada * ayn d ncede. bir kalem * Bir an iin. * Ayn , benzer, tek tr.

bir kalem gemek * bo vermek, bir an iin gz ard etmek. bir kalemde * birden ve toptan. bir kap ya kmak * ayn sonuca varmak. bir karar * Ayn durumunu koruyarak, belli durumunu de i tirmeden.

bir kararda bir Allah * insan talihinin her an de i ebilece ini ve bunun ola an kar lanmas n tler. bir kar * ok k sa. * ok az. bir kar beberuhi * ok k sa boylu kimse. bir kar yla bir koca, d rd r eder her gece * s k nt veya yaln zl k yznden iki dost (bile) birbiriyle dala r, anlams z konu ur. bir ka k suda bo mak * bir kimseye ok k zmak veya ok fkelenmek. bir kazanda kaynamak * anla mak, uyu mak, ba da mak. bir kenarda durmak * gerekti i zaman kullanmak zere haz rda tutmak. bir kere * Asl nda. * Bir kez, bir defa. bir kerecik * Bir defaya mahsus olarak. bir k yamettir gitmek (veya kopmak) * ok fazla grlt, pat rt , tel olmak. bir k z bin ki i ister, bir ki i al r * gzel eyi herkes ister, ama o, ancak bir ki iye k smet olur. bir kol engi (olmak) * en szler ve davran larla evresine ne e saanlar iin sylenir. bir koltu a iki karpuz s maz * ayn zamanda birden ok i le ilgilenmek ba ar iin sak ncal d r. bir ko u * Ko arak, ko a ko a, abucak.

bir koyundan iki post kmaz * birinden, gcnn yetmedi i bir zveriyi beklememek gerekir. bir Kro lu, bir Ayvaz * bir kar kocan n ocuklar n n, yak nlar n n yanlar nda bulunmad n veya hi ocuklar olmad n anlat r.

bir k eye atmak * gerekti inde kullan lmak iin bir yere koymak. bir k eye koymak * saklamak, biriktirmek. bir kula ndan girip br kula ndan kmak * sylenen sze nem vermemek. bir kur un at m * kur unun gidebilece i uzakl k. bir lokma bir h rka * hayatta azla yetinmeyi, dervi e geinmeyi anlat r. bir mum al da derdine yan * ba kalar yla u ra aca na kendi durumunu d n. bir nebze * ok az, bir para. bir nefeste * (sz ve iecekler iin) Ara vermeden. bir nice * Bir hayli, birok.

bir numara * Tek, birinci. bir numaral * Birinci, ba ta gelen. bir o kadar * Ne kadar varsa o kadar daha, bir kat , bir misli. bir o yana, bir bu yana * rastgele, birok yerlere, e itli ynlere. bir olmak * bir araya gelmek, i birli i yapmak. bir lde * Biraz, belli oranda. bir rnek * Ayn biimde olan, yeknesak.

bir papel etmemek * hi bir i e yaramamak, de eri olmamak. bir paral k etmek * ok utanacak, i e yaramaz bir duruma d rmek. bir para * Biraz, az c k, ok az. bir parmak * Parmak ucuyla al nan miktar veya parmak ucuyla alarak. * ok kk (ocuk). bir postum var atar m, nerede olsa yatar m

* istedi im yere gider, istedi im biimde davran r m. bir pul etmemek * hi de eri olmamak. bir pula satmak * bir kimseyi bir kar u runa harcamak. bir s rars n ekirge, iki s rars n ekirge, sonunda yakalan rs n ekirge (veya ncsnde avucuma d ersin ekirge) * birka kez saklanabilen bir su gnn birinde ortaya karak yapan kt bir duruma d rr, sulu cezas z kalmaz. bir s k ml k can olmak * ok c l z ve gsz olmak. bir s ra * st ste, ard ard na.

bir solukta * abucak, arabuk, ok k sa bir srede, hemen. bir syle on dinle * az konu up ok dinlemek yaral olur. bir syledi pir syledi * uzatmadan, gere i gibi syledi. bir szn iki etmemek * birinin her istedi ini hemen yerine getirmek. bir sr * ok say da, pek ok. bir ey sanmak * (bir kimseyi, bir eyi, bir yeri) gere inden, oldu undan ba ka trl d nerek hayal k r kl na u ramak, de erlendirmede yan lmak. bir ey sylemek * konu mak. * belirtmek, anlatmak, ifade etmek. bir eye benzememek * i e yarar durumda olmamak. bir eyin uyuu vukuundan beterdir * sylenti veya dedikodu olay n gerekle mesinden daha ktdr. bir eyler (veya bir ey) olmak * huyu, durumu, tutumu de i mek, yeni huylar edinmek. * bay l r gibi olmak, birden fenal k gelmek. * lmek. bir eyler, bir eyler * daha fazla a klamamak, k sa kesmek gerekti inde sylenir. bir tahtada * bir defada, yekten. bir tahtas eksik * ak lca eksik, yar m ak ll . bir tane

* Biricik, yegne. bir tanem * Sevgi sz. bir tarafa b rakmak (veya koymak) * nemsememek, benimsememek, ertelemek. bir ta la iki ku vurmak * bir davran la birden ok yararl sonuca ula mak. bir tek atmak * bir kadeh iki imek. bir temiz * Adamak ll . bir terimli * Aralar nda yaln z arpma, blme, kuvvete ykseltme, kk alma i lemleri yap lacak olan (nicelikleri gsteren terim). bir torba kemik * ok zay f. bir tuhafl olmak * kendini iyi hissetmemek. bir tutmak (veya bir grmek) * e it saymak, e it grmek. bir trl * (tekrarl kullan ld nda) i in yap lmas n n da, yap lmamas n n da ayn derecede kt oldu unu belirtir. * hibir biimde, hibir yolla. bir vakitler * Gemi zamanda, eskiden, vaktiyle. bir varm bir yokmu * bir masala ba larken, "eskiden" anlam nda sylenen bir tekerleme. * masal gibi geip gitmi , art k hayal olmu . bir yakadan ba karmak * bir at alt nda dirlik dzenlik iinde ya amak. bir yana * -den ba ka, say lmazsa, hari tutulursa.

bir yana dnya bir yana * bir varl a ok de er verildi ini anlatmak iin kullan r. bir yandan (yanda) * bir taraftan (tarafta), hem ... hem. bir yast a ba koymak * (kar koca) evli bulunmak. bir yast kta kocamak * (kar koca birlikte) uzun bir mr srmek. bir ya na daha girmek * imdiye de in grmedi i a lacak yeni bir eyle kar la mak.

bir y n

* birok, pek ok, bir sr.

bir yiyip bin kretmek * kt durumda olanlara bakarak kendi durumunun de erini bilmek. bir yol * Bir kez. bir yol tutturmak * bir davran , bir tutum biimi belirlemek. bir yolunu bulmak * bir i i sonuland rmak iin are bulmak. bir zaman * Gemi zamanda, eskiden, vaktiyle. * Belirli bir sre, biraz. bir zamanlar * Zaman nda, vaktiyle, eskiden. bira * Arpa ile erbeti otunu mayaland rarak yap lan bir iki, arpa suyu. bira barda * Bira imek iin yap lm zel bardak. bira mayas * Mayalanm durumdaki biran n yznden al nan bir tr mantar. birac * Bira yap p satan kimse. * ok bira ien (kimse). * Bira yapma ve satma i i. * Erkek karde . * "Yahu, dost, arkada " anlam nda seslenme olarak kullan l r. * Masonlar n birbirlerine verdikleri ad. birahane * Genel olarak sadece bira iilen, ayn zamanda da abuk haz rlanan baz s cak veya so uk yemeklerin yenildi i yer. birahaneci * Birahane i leten kimse. biral k * Bira yapmakta kullan lan. biraz * K sa bir sre iin. * Yeterince de il, yeter lde de il. * Az miktarda, ok de il. * Pek az, ok az. birazdan

birac l k birader

birazc k

* Az sonra. biraz * Bir para. birbiri * Kar l kl olarak biri tekini, teki de onu. * Biri di erinin yan s ra.

birbiri iin yarat lm olmak * birbiriyle ok iyi anla mak. birbiri stne gelmek * arkas arkas na, ara vermeden. birbirine d mek * aralar a lmak, aralar nda anla mazl k kmak. birbirine girmek * kavga etmek, dv mek. * kar mak. * (iplik vb. iin) dola mak, zlmeyecek duruma gelmek. birbirine katmak * aralar n amak, aralar n bozmak, olay karmak. birbirini tutmaz * birbiriyle ilgisi olmayan, tutars z. birbirini yemek * iki veya daha ok kimse birbiriyle u ra mak, birbirine ktlk etmek. birbirinin a z na girmek * birbirine ok d kn olmak. birbirinin a z na tkrmek * bir sorunda, bir olayda szle mi gibi, a z birli i yapmak. birbirinin gzn karmak * k yas ya dv mek. birbirinin gzn oymak * aralar nda a r geimsizlik olmak. birci bircilik biro u * ok say da olan kimse veya ey. birok birden * Olduka ok, say s belirsiz, bir hayli, mteaddit. * Bir defada, hepsi bir arada. * Ans z n, hemencecik. * Birlikte, beraberce. * Teki, monist. * Tekilik, monizm.

birdenbire

* Ans z n, hemencecik, beklenmedik bir s rada. birdirbir * Oyuncular n birbirinin stnden atlayarak oynad klar bir oyun. bire ... vermek * (bu day, arpa, nohut, fasulye gibi rnler iin) toprak, kullan lan tohumun belli bir kat kadar rn vermek. bire be katmak * eklemek, abartmak, bire bin katmak. bire bin katmak * ok abartmak. bire bir * Verilen ldeki kar l k, miktar. bire bir e leme * ki kmenin elemanlar aras nda, bir elemana kar , bir eleman al narak yap lan e leme. birebir * Etkisi kesin olan. * stenildi i gibi, uygun.

birebir gelmek * etkisini hemen ve kesin olarak gstermek. birer * Bir say s n n le tirme say s fat , her birine bir.

birer birer * Her biri ayr olarak. birer iki er * Tek veya birka birlikte olarak. bire im * Paralar n veya gelerin bir araya getirilip bir btn olarak birle tirilmesi. * Bu biimde olu an btn. * Element veya ba ka maddeleri bir araya getirerek, sun' olarak bile ik cisimler olu turma, sentez. * Yal ndan karma k olana, kllden cz'ye, zorunludan olas ya, ilkeden onun uygulanmas na, genel yasadan bireysel duruma, nedenden etkiye, nclden var lan sonuca giden d nme biimi, terkip, sentez. bire imli birey * Kendine zg nitelikleri yitirmeden blnemeyen tek varl k, fert. * Bir trn kapsam iine giren somut varl k. * Do a bilgisinde tr olu turan tek varl klardan her biri. * Toplumlar olu turan ve d nsel, duygusal, iradeyle ilgili nitelikleri toplum iinde belirlenen insanlar n her biri, fert. * nsan topluluklar n olu turan, insanlar n benzer yanlar n kendinde ta makla birlikte, kendine zg ay r c zellikleri de bulunan tek can, fert. birey olu * Yumurtan n dllenmesinden bireyin yetkin duruma gelmesine kadar geirdi i geli im evrelerinin btn, ontogenez, soy olu kar t . birey st * Tek bir bireyi a an. * Genellikle fertlerin evresini a an, bireylerin bilincinden ba ms z olan. * Bire im yolu ile elde edilen, sentetik.

bireyci

* Ki i haklar n savunan. * Bireycilikten yana olan, ferdiyeti.

bireycilik

* Bireylerin yararlar n toplumsal yararlardan daha stn veya daha nemli sayan reti, tutum veya politikalar n genel ad , ferdiyetilik, individalizm. * Btne, genele de il de, bireye, tek olana stnlk tan yan gr , ferdiyetilik, individalizm. bireyle me * Trle ilgili bir rne in bireyde gerekle mesi. * Ba ms z ki ili e varan geli me sreci. bireyle tirme * Bireye zg k lma. bireyle tirmek * Bireye zg k lmak, ba kalar ndan ay rmak. bireylik * Bir kimseyi d gzlemciler gznde benzersiz, tek k lan zellikler veya bunlar n tek biimi, ferdiyet. * Bireyi benzerlerinden ay ran niteliklerin btn. * Bireyle ilgili olan, bireye zg olan, ferd.

bireysel

bireyselle tirme * Bireysel duruma getirme. * Ancak ortakla a ve genel olarak var olan eyi bireylere uygulama ve yayma. * nsanlar n do al, toplumsal ve tarih geli mesinden; kendine zg olan eylerin, zelliklerin, bireysel olan n ekilip kar lmas . bireyselle tirmek * Bir eyi ayr olarak, bireysel olarak gz nne almak. bireysellik * Birey olma olgusu. * Bir ki iyi benzerlerinden ay ran zelliklerin btn, ferdiyet. biri * Bir tanesi. * Bilinmeyen bir kimse. * Tamlanan olarak kullan lan baz isim tamlamalar nda tamlayan n kmsendi ini, hor grld n anlat r. * Yklem durumunda olan bir isim tak m n n belirtileni olarak kullan ld nda, belirtenin hor grld n

anlat r.

biri ok olmak * haddini a arak kar s ndakini usand rmak. biri e ikte biri be ikte * ufak cocu u ok olan kimseler iin sylenir. biri yer biri bakar, k yamet ondan kopar * bir eyden yaln z bir veya birka ki i yararlan r da ba kalar na yararlanma imkn verilmezse bundan byk sorunlar kar. birice biricik * En fazla, tek. * E i, benzeri, ikincisi olmayan ve ok sevilen, tek, yegne.

birikim

* Birikme, bir yerde toplan p y lma. * Gzlemler, deneyler sonucu elde edilmi eylerin btn. * Toplumlar n kltrel varl klar n n geli ip geni lemesi ve uygarl k dzeyinin ykselmesi sreci. * Mal ve paran n toplan p o alma sreci. * Herhangi bir a nma srecinde veya ta ma i i yap l rken alvyonlu maddelerin b rak lmas . * Bir yerde kendi kendine birikmi olan ey.

birikinti

birikinti konisi * Da l k blgelerden veya yamalardan sular n getirdi i kum veya ta paralar n n bir dzlkte olu turdu u yelpaze biimindeki y n. biriki biriki me * Biriki mek i i. biriki mek * Bir yere toplanmak, bir araya gelmek. birikme * Toplan p y lma. * Birikme i i veya biimi.

birikme havzas * Kar ve ya mur sular n n birikti i blge. birikmek * Toplan p y lmak. * Birbirine eklenip o almak. biriktirim * Biriktirme. biriktirme * Biriktirmek i i, tasarruf. biriktirmek * Toplay p y mak. * Bir eyi, paray ll kullanarak art rmak, tasarruf etmek. * renme, yarar sa lama gibi sebeplerle baz nesneleri bir araya getirmek, koleksiyon yapmak. birileri birim * Baz kimseler.

* Bir kmenin her eleman veya bir oklu u olu turan varl klar n her biri, nite. * Bir niceli i lmek iin kendi cinsinden rnek seilen de i mez para, vahit. * Herhangi bir kurulu taki alt blmlerden her biri. * Dilin, olu turdu u yap iinde, belli bir dzlemde yer alan br gelerle kurdu u ba nt larla tan mlanan ayr nitelikli ge, nite. birimci ekonomi * Birime ba l ekonomi. birimler bl * Birden dokuz yz doksan dokuza kadar olan say lar bl . birincas f

* Birle ikgillerden hekimlikte kullan lan bir bitki. birinci * Bir say s n n s ra s fat . * Zaman, yer, s ra bak m ndan ba kalar ndan nce gelen. * S rada, nem s ras nda en stn olan kimse. * (ula m aralar nda) Mevki, s n f, orun. birinci a * Yeryznn yakla k yz milyon y ll k a , paleozoik. birinci gelmek (veya kmak) * biroklar aras nda en iyi olarak seilmek. birinci olmak * ba ta gelmek, nde gelmek. birinci orun * (tren, vapur, uak vb.) Birinci mevki. birinci zar * Yemi lerin derisi, d kabuk, meyve d . birincil * S rada, nemde ilk yeri alan, ana, temel, esas.

birincil grup * ten, samim, yz yze ili kilere dayanan iki veya daha ok insandan meydana gelen topluluk. birincilik * Birinci olma durumu. * (o ul durumda) ampiyonluk iin yap lan yar malar.

birincivas f * Birle ikgillerden, hekimlikte kullan lan bir bitki. birinden) buz gibi so umak * birinden tiksinmek. birinin ba na dikilmek * birinin yan ndan uzakla mamak, onu denetim alt nda bulundurmak. * bir i i yapt rmak iin yan nda ayakta durmak. * bir eyin yan nda ve ayakta beklemek. birinin an na ot t kmak (t kamak veya t kanmak) * sesini karamayacak, ktlk edemeyecek bir duruma getirmek (getirilmek), susturmak. birisi * Bilinmeyen bir kimse.

birisinden biri * ilerinden biri, birka ki iden herhangi biri. birka birka birleme * ok olmayan, az say da, az. * Az say da olan kimse veya ey. * Bir etme, tek duruma getirme. * Tanr 'n n birli ini dile getirme, tevhit.

birlemek

* Bir etmek, tek duruma getirmek. * Tanr 'n n birli ini dile getirmek, zikretmek. * Ondal k say sistemine gre yaz lan bir tam say da sa dan sola do ru ilk say n n bulundu u basamak. * Birbirini kesen, bir noktada kesi en (do ru, yay). * Bir araya gelmi , birle mi olan, mttehit.

birler birle en birle ik

birle ik cmle * Birka yan cmle veya ara cmle ile bir temel cmleden kurulan cmle. birle ik fiil * sim soyundan bir kelime ile biim veya anlam bak m ndan kayna p btnle en fiil: Reddetmek, hissetmek, kaybolmak, bakakalmak, hasta olmak, tedavi etmek gibi. birle ik isim * Birle ik kelime biiminde belirli kurallar iinde kal pla m isim: Aslana z , ba ehir, kapt kat , gecekondu gibi. birle ik kap * Alt taraf ndan birle tirilmi kaplardan her biri. birle ik kaplar * Alt taraflar ndan de i ik boyut ve kesitlerde borularla birle tirilmi sistem. birle ik kelime * Ses d mesi, ses tremesi, kelime trnn de i mesi, zerindeki ekin grevini kaybetmesi veya anlam kaymas dolay s yla aralar na ek girmeyerek kal pla m iki veya daha ok szden olu an kelime: pazartesi (< pazar ertesi), hissetmek (< hiss etmek), ayakkab (< ayak kab ), delikanl (<deli kanl ), kapt kat (< kapt kat ) gibi. birle ik oturum * Bir arada yap lan oturum. birle ik oy pusulas * Seime kat lan btn partilerin adaylar n ayr ayr gsteren oy pusulas . birle ik zaman * Yal n zamanl ve ekimli bir fiilin -di (i-di), -mi (i-mi ,), -se (i-se) gibi ek fiil eklerinden birini alarak bildirdi i zaman: Sevdiydi (sevdi-y-di <sevdi+i-di), sevecekmi (sev-ecek-mi < sev-ecek + i-mi ) sev-er-se (sev-erse < sev-er + ise) gibi. birle ilme * Birle ilmek i i veya durumu. birle ilmek * Birle mek i i yap lmak, bir araya gelinmek, bulu ulmak. birle im * Birle mek i i. * Bir meclisin bir gn iindeki toplanmalar , inikat. * Dllenmek iin erkekle di i hayvan n bir araya gelmesi. * Birle mek i i. birle me de eri

birle me

* Basit bir cismin bir atomu ile birle ebilecek olan hidrojen atomlar n n en yksek miktar . birle mek * Ayr iken tek bir btn durumuna gelmek. * Bulu mak, bir araya gelmek. * Uyu mak, ayn gr te olmak. * Ayn ama evresinde toplanmak. * Kayna mak. * Cinsel ili kide bulunmak. birle tirici * Birli i sa layan. * Uzla may sa layan. * ki veya daha ok nesnenin birle mesini sa layan. birle tirme * Birle tirmek i i veya durumu. birle tirmek * Bir araya getirmek. birli birlik * skambil, domino gibi oyunlarda bir i aretini ta yan k t veya pul, as. * Tek, bir olma durumu, vahdaniyet. * Bir taneden olu mu , bir tane alabilen. * Birle mi , bir arada olma durumu, vahdet. * Ba l l k, benzerlik, ba lant , vahdet. * Belli bir toplulu un yararlar n korumak iin kurulmu dernek. * Askerlikte blk, tabur, alay gibi bir btn say lan topluluk. * Konunun bir ana d nce evresinde toplanmas . * Blnmezli i ieren yal n btn. * En byk de erdeki nota, drt drtlk.

birlik olmak * bir i i yapmak iin anla mak. birlikte * Bir arada, beraberce. * Yan nda, beraberinde. birliktelik * Birlikte olma durumu. birlikten kuvvet do ar * toplu veya beraber davranmak daha byk g sa lar. birsam birtak m birun * Osmanl saray nda Harem dairesinin ve Enderun'un d nda kalan blm. biryan * Tand rda susuz pi irilen kebap. * Sanr , halsinasyon. * Belirsiz olarak oklu u anlat r (niteledi i isim okluk biimde olur), kimi, baz .

biryan pilv * Biryan ya ile pi irilen pilv.

biryan ya * Tand rda susuz pi irilerek yap lan kebaptan kan ya . biryanc * Biryan yapan veya satan kimse. bisiklet * Tekerle in ayakla evrilmesiyle hareket eden iki tekerlekli ta t, iftteker.

bisiklet yolu * Trafikte bisikletlerin gemesine ayr lm dar yol. bisikleti * Bisikletle spor yapan kimse, ifttekerci.

bisikletilik * Bisikletle yap lan spor, ifttekercilik. * Bisiklet satma, onarma i i. bisikletli * Bisikleti olan.

bisikletsiz * Bisikleti olmayan. biskvi * Un, st, eker veya tuzla yap lan ince, gevrek kuru pasta tr. bismillh * "Allah' n ad ile" anlam nda, bir i e ba larken sylenen veya a rma, korku gibi duygular belirten sz.

bismillah demek * bir i e u urlu olmas dile i ile ba lamak. bistro bisturi * Ne ter. bislfat bislfr bi ek bi i * rek, tatl bir ekmek tr. bit * Yar m kanatl lar alt tak m na giren, insan ve memeli hayvanlar n vcudunda asalak olarak ya ayan bcek, kehle (Pediculus). bit kadar bit otu * en kk, en ufak, ok kk. * S racagillerden, birok e itleri bulunan ve kuzey yar m krede yeti en bir bitki. * Hidrojenli slfatlara verilen ad. * Moleklnde iki kkrt atomu bulunduran birle ik. * Yay k dvmede kullan lan ara. * kili kahve, kk lokanta.

* Bitlere kar kullan lan bir madde. bit yeni i * Bir i in gizli kalm kt ve aksak yan , ku kulu bir nokta. btap * Bitkin, yorgun.

btap d mek * ok yorulmak, yorgun d mek. btaraf * Yans z, tarafs z.

btarafl k * Yans z olma durumu, yans zca davran . bitek bitelge bitevi biteviye * Ayn biimde, srekli olarak. biteviyelik * Ayn biimde srp gitme durumu. bitey * Bitki rts, flora. * Bol ve iyi bitki yeti tiren, verimli (toprak), mmbit. * Topra n bitki yeti tirme gc. * Bkz. biteviye.

biti kanlanmak * s k nt iinde ya ayan bir ki i para ve varl k ynnden glenmek. bitik * Yorgunluk veya hastal ktan gc kalmam . * Durumu kt, fena. * Yap k, dola k,ekli. bitiklik bitim * Bitmek i i. * Son, nihayet, mnteha. bitimli * Sonu olan, sonlu. bitimsiz bitirilme * Sonu olmayan, s n rland r l p belirlenmeyen, namtenahi. * Bitirilmek durumu. * Bitik olma durumu.

bitirilmek * Bitirmek i ine konu olmak.

bitirim

* ok ho a giden (kimse, yer). * Barbut oynat lan yer, kahve, kumarhane. * Yaman, zeki, ok be enilen.

bitirim yeri * Kumarhane. bitirimci * Barbut kahvesi i leten, barbut oynatan kimse.

bitirimhane * Kumar oynanan yer, kumarhane. bitiri yemi * Et retimi iin beslenen hayvanlara belirli bir devreden itibaren besi sonuna kadar yedirilen ve enerji de eri daha yksek olan karma yem. bitirme * Bitirmek i i, itmam, mezuniyet. bitirme fiili * Etmi biimindeki s fat-fiille ve olmak yard mc s yla yap lan ve fiilin, yard mc fiilin i aret etti i zamandan nce olup bitti ini anlatan birle ik fiil. bitirmek * Bitmesini sa lamak,sona erdirmek, tketmek, tamamlamak, sonuland rmak. * Gsz d rmek, bitkin duruma getirmek, yormak. * Onulmaz duruma getirmek, mahvetmek. * Bir bilim dal nda veya ba ka bir alanda bilginin doru una ula m (kimse). * Bilgili, a kgz. biti * Bitmek i i veya biimi, bitme, sona erme. biti ik * Birbirine dokunacak kadar yak nla m veya yan yana olan. * Yandaki ev, kom u. * Yan, yandaki.

bitirmi

biti ik anak yaprakl lar * anak yapraklar birbirine biti mi bulunan bitkiler. biti ik ta yaprakl lar * Ta yapraklar birbirleriyle yandan biti ik olan bitkiler. biti iklik biti imli biti ken * Kelime retim ve ekiminde ekler getirilirken kk veya gvdesi de i ikli e u ramayan (dil), iltisak. biti ken dil * Kelime kkleri de i meyen, eklerle tretilen dil. biti kenlik * Biti ken olma durumu. * Biti ik olma durumu. * Biti ken.

* Yeni bir kelime tretmek iin kklere ek getirme zelli i. biti me * Biti mek i i, ittisal. biti mek * Birbirine dokunacak kadar yana mak.

biti tirme * Biti tirmek i i. biti tirmek * Biti mesini sa lamak. bitki * Bulundu u yere kkleriyle tutunup geli en, dl veren ve hayat n tamamlad ktan sonra kuruyarak varl sona eren, yosun, ot, a a gibi canl lar n genel ad , nebat. bitki bilimci * Bitki bilimiyle u ra an, bitki bilimi uzman , botaniki. bitki bilimi * Bitkileri inceleyen bilim kolu, botanik. bitki bitleri * Bitkiler zerinde ya ayan, k rm z bce i, a a biti, iek veya fidan biti gibi bceklerin ortak ad . bitki co rafyas * Yeryznn bitki rtsn ve bu rtnn evreyle ilgisini inceleyen co rafya bilimi. bitki rts * Bir blgede yeti en bitkilerin topu, bitey, flora. bitki patalojisi * Bitki hastal klar n inceleyen bilim dal . bitki st * St grn nde bitki z suyu.

bitki toplulu u * Benzer do al olaylara ve ya ama ko ullar na uymu , belirli bir grn alm bitkilerin bir araya gelmi durumu. bitkici bitkicilik * Bitki yeti tirme i i. bitkile me * Bitkile mek i i veya durumu. bitkile mek * Bitki durumuna gelmek. bitkimsi * Bitkiye benzer, bitkiyi and r r. * Bitki yeti tiren kimse.

bitkimsi hayvanlar * Mercan, snger gibi bitki grnmnde olan hayvanlar. bitkin

* Gc tkenmi olan, ok yorgun. bitkinlik * Bitkin olma durumu. bitkisel * Bitki ile ilgili, bitki cinsinden olan; bitkiden elde edilen, nebat.

bitkisel hayat * Hastal k veya kaza sebebiyle bilinsiz ve hareketsiz duruma gelen ki inin hayat . bitkisel kazein * Kspe ve s v ya art klar ndan elde edilen azotlu madde. bitkisel ya * Bitkilerden de i ik yntemler kullan larak elde edilen ya . bitleme bitlemek bitlenme * Bitlemek i i. * Birinin bitlerini ay klamak. * Bitlenmek i i.

bitlenmek * zerinde bit remek. * Kendi bitlerini ay klamak. bitler * Kanatl lar alt s n f na giren, a z yap lar sokup emmeye elveri li, memelilerde ya ayan ve kanla beslenen bir bcek tak m . bitli * stnde bit bulunan. * Cimri. bitli (veya kurtlu) baklan n da kr al c s olur * i e yaramaz da olsa, her eyin isteklisi bulundu unu anlat r. bitli koku * st ba kirli, vcut temizli ine bakmayan (kad n). Bitlis kftesi * Ya s z k yma, kftelik bulgur, pirin, ya , nar, yumurta ve baharat kullan larak haz rlanan ceviz bykl nde bir yemek. bitme bitmek * Bitmek i i. * Tkenmek. * Sona ermek. * ok yorulmak, gsz kalmak, ok zay flamak. * ok sevmek, bay lmak, be enmek. * Bitki, ty, sa gibi eyler iin, k p yeti mek. * Beklenmedik zamanda ortaya kmak.

bitmek

bitmek tkenmek bilmemek

* bir trl sonu gelmemek, eksilmemek. bitmez tkenmez (veya bitip tkenmez) * hi bitmeyen, sonu gelmeyen, usuz bucaks z. bitmi i bitnik * pazarl kta bir eyin son fiyat .

* Genel davran lar ve h rpan giysileri ile toplum hayat ndan kopma e ilimi gsteren ve toplum d nda bir ya ant s olan gen. bitpazar * Eski e yan n al n p sat ld pazar. bittabi bitter * Bir e it ac bira. * Bir e it ard rak s . * Ac ikolata. bitm * Keskin bir koku, alev ve koyu duman kararak yanan, karbon ve hidrojen bak m ndan ok zengin tabi yak t maddelerinin genel ad , yer sak z . * Yol kaplamas nda, k t ve at lar n su geirmez duruma getirilmesinde, kmr tozundan briket yap m nda vb. kullan lan, tabi s da kat , yo unlu u bire yak n, koyu kestane renginde madde. bitmleme * Bitmlemek i i. bitmlemek * Belirli bir kal nl kta bitm ile rtmek. bitml bvefa * Sevgisine ba l olmayan, vefas z. biyaprak biye biyel biyelcik * Kk biyel, kk hareketli ubuk. biyeli biyesiz * Biye geirilmi , biyesi olan. * Biyesi olmayan, biye geirilmemi olan. * Yapraklar halka dizili li, daha ok akvaryumlarda bulundurulan su bitkisi. * Genellikle giysinin yaka, kol, etek evresine kendi kuma ndan veya ba ka kuma tan geirilen ince erit. * Makinelerde, bir ucu pistona, br ucu volan eviren kald raca geirilmi bulunan hareketli ubuk. * inde bitm bulunan veya bitmn btn zelliklerini gsteren. * Do al olarak, tabiat ile, tabi, elbette.

biyoelektrik * Canl varl klar n retti i elektrik.

biyoelektronik * Molekler biyolojinin hcrelerin yap s na giren molekller aras nda geerli elektrostatik glerini inceleyen blm. biyoenerji * Biyoktlenin kimyasal dn myle elde edilen enerji. biyofizik biyogaz * Ah r gbresinden elde edilen yan c gaz, gbre gaz . biyograf biyografi * Hayat hikyesi yazar . * Hayat hikyesi, tercme-i hl, hl tercmesi. * Fizyolojide geen fiziksel olaylar n bilimi, biyolojik fizik.

biyografik * Biyografi ile ilgili. biyojeografi * Bitki ve hayvanlar n yeryz zerindeki da l m n ve bunun sebeplerini inceleyen bilim, biyoloji co rafyas . biyokatalizr * Canl dokular n hepsinde ok az bulunan ve hayat iin gerekli kimyasal tepkimeleri uyand ran veya kolayla t ran madde. biyokimya * Hcreden en geli mi organa kadar canl dokular inceleyen ve bunlar olu turan maddeleri ara t ran bilim dal . biyolog * Biyoloji ile u ra an kimse, biyoloji uzman . biyoloji biyolojici biyolojik * Bitki ve hayvanlar n do ma, geli me, reme gibi ya ay evrelerini inceleyen bilim, dirim bilimi. * Okulda biyoloji dersini veren retmen. * Biyoloji ile ilgili, dirimsel, dirim bilimsel.

biyometeoroloji * Canl lar zerinde hava olaylar n n etkisini inceleyen bilim. biyonik * Biyoloji ve elektronikle ilgili olan. * Dirim kurgu. * Mikroskopta yap s n incelemek amac yla canl dan bir doku paras alma.

biyopsi

biyopsi yapmak * para almak. biyosfer * zerinde hayat olan yeryz blgesi.

biyo imi biyotit biz

* Organ dokular ndaki kimyasal olaylar inceleyen kimya kolu. * Bir e it kara renkli mika. * o ul birinci ki i zamiri. * Resm konu mada, bazen teklik birinci ki i zamiri ben yerine kullan l r. * (baz yazarlar iin) Ben zamirinin yerine kullan l r.

biz ara, t .

* Kat bir eyi dikerken i ne geirecek yeri delmek iin kullan lan, elikten yap lm , sivri ulu ve a a sapl

* Mara i inde kal n karton paralar n n i neyi k rmamas n sa lamak ve delik delmek i leminde kullan lmak zere haz rlanm tahta sapl , ince sivri ulu bir tr uvald z. biz * lkemiz sular nda ya ayan bir mersin bal tr, ip (Acipenser nudiventris).

biz att k kemik diye, el kapt ilik diye * bizim i e yaramaz diye vazgeti imizi ba kalar de erli buldu. biz bize * Yaln z biz, aram zda yabanc bir kimse olmaks z n.

biz bize benzeriz * aram zda fark yok, zelliklerimiz veya tutum ve davran lar m z ayn d r. biz k rk ki iyiz, birbirimizi biliriz * birbirimizi ok yak ndan tan r z; onun yle bir stn durumu olmad n biliriz. bzar * Tedirgin, bezmi , usanm , bezginlik getirmi .

bizar etmek * tedirgin etmek, usand rmak. bizar olmak * usanmak, b kmak. bizatihi bizce * Kendili inden, kendinden, znden, kendisi. * Bize gre.

bizcileyin * Bizim gibi. bizden * Bizim taraf m zda olan (kimse). bizdenlik * Bizden olma durumu.

bize de mi lolo? * i in iinde bir i oldu unu bilmez miyiz san yorsunuz?. bizim gelin bizden kaar, tutar ellere ba n aar * bize yabanc duran yak n m z, dostumuz, akrabam z ba kalar na rahata itenlikle, yard m eder.

bizimki

* Bizim olan, bizimle ilgili olan. * Kad nlar n kocalar ndan, kocalar n kar lar ndan sz ederken kulland klar sz. * Yak n evremizde olan bir kimseden sz ederken kullan l r. * Bizlemek i i. * Ucu ivili de nekle hayvan drtmek. * Ucu ivili de nek.

bizleme bizlemek bizlengi bizmut

* Atom say s 83, atom a rl 209 olan, 271,3 C de eriyen, yo unlu u 9,8 olan, k z l ms beyaz renkli, k r lgan ve kat bir element. K saltmas Bi. * l olarak kullan lan ve as l maddesi bizmut olan kar m. bizon bizzat * Kendi, kendisi, ahsen. blstul blender blok * Yumurta hcresi embriyon olurken moruln n geli erek ii bo yuvarlak biime girmesi durumu, morul. * Pi irmeden nce malzemeyi kesip kar t ran elektrikli alet. * Amerika'da ya ayan bir cins hrgl yaban kz.

* Kocaman ve a r kitle. * Birden ok blm bir araya getirilmi olan, bir btn olu turan. * Politik karlar sebebiyle birlik kuran devletler toplulu u. * ine resim veya yaz k tlar konulan karton kap. * Birbirine biti ik byk yap lar. * Voleybolda, file stnde kar oyuncunun topu sert vururken, nnde iki veya ki inin elleri ile olu turduklar perde. blok in aat * Birbirine biti ik yap lan yap lar. blokaj * Bloke etmek i i. * Hareketine engel olma, hareketini durdurma. * Sivri ta lar n toprak zemine dikine ak larak, zerine beton dklmesiyle yap lan dolgu. * Bankac l kta bir varl n yetkili otoritelerin izni olmadan sahibi taraf ndan kullan lamamas durumu. * Kullan lmas nlenmi , el konulmu .

bloke

bloke ek * Ke ideci taraf ndan anla mazl n zmne kadar demenin durduruldu u ek tr. bloke etmek * kullan lmas n nlemek amac yla el koymak. * sava durumundaki bir lkenin d lkelerle ili kisini engellemek. * kapatmak, durdurmak. * (futbolda kaleci) topu yakalamak. blokla ma

* Blokla mak i i. blokla mak * Blok durumuna gelmek. bloknot bloksuz * Yapraklar kolayca kart labilecek biimde yap lm not defteri. * Hibir bloka girmemi olan; ba lant s z.

bloksuzluk * Bloksuz davranma, ba lant s zl k. blf * skambil oyunlar nda elindeki k tlar oldu undan ba ka gsterme davran . * Kar s ndakini yan ltarak veya y ld rarak bir i ten cayd rmak iin sylenen as ls z sz veya tak n lan aldat c tav r, kuru s k . blf yapmak * kar s ndakini yan ltarak veya y ld rarak bir i ten cayd rmak iin asl olmayan sz sylemek veya aldat c tav r tak nmak. blf blcin * Giysi yap lan bir tr mavi, kaba pamuklu kuma . * Bu kuma tan yap lan (giysi). blm * Bir tr iskambil oyunu. blz boa * Vcudun st blmne giyilen, genellikle ince kuma tan yap lan veya iplikten rlen kad n giysisi. * Boagillerden, yaln z Gney Amerika'da ya ayan, zehirsiz, ok iri, gl bir y lan (Boa constrictor). * Kad nlar n boyunlar na ald klar y lan biiminde dar ve uzun krk, boyun krk. * Blf yapan (kimse).

boagiller

* Avlar n yutmadan nce uzun gvdeleriyle sar p s karak bo an ve ezen sar lgan y lanlar kapsayan zehirsiz y lanlar familyas . boalar bobin * Srngenler s n f n n, y lanlar tak m n n bir blm.

* Makara. * Foto raf filmi rulosu. * (k t ve karton iin) Tampon silindiri veya mihver boru etraf na sar lm k t veya kartonun srekli uzunlu u. * inden elektrik ak m geebilen yal t lm tel ile bu telin, makara tiresi gibi sar l bulundu u silindirden olu an ayg t. bobin k r c * Da n k iplik bobinlerini dzelten ve boyamaya elveri li biime getiren makinede al an (kimse). bobinaj * Bir filmi veya m knat sl ku a bir makaradan ba ka bir makaraya sarma. boca

* Geminin rzgr almayan yan , rzgr st, orsa veya rzgr st kar t , poca. boca alabanda * Boca etme komutu. boca etmek * geminin ba n bocaya rzgr almayan tarafa evirmek. * (birden evirip) bo altmak, dkmek. bocalama * Bocalamak i i. bocalamak * (gemi) Rzgra kar gidemeyerek srklenmek. * Bir i te tutulmas gereken yolu kestirememek, ne yapaca n bilememek, karars z olmak. bocalatma * Bocalatmak i i. bocalatmak * Bocalamas na yol amak. boci * A r yk ta maya yarayan, iki kal n ve kk tekerle i olan el arabas . bocuk * (Ortodokslarca kutlanan) sa'n n do um yortusu. * Domuz.

bocuk domuzuna dnmek * ok semiz ve besili olmak. bocurgat * A r ykleri ekmek iin manivel ile dndrlen ve dndrldke, ekilecek eyin ba l bulundu u urgan kendi zerine saran kr k. bodoslama * Gemi omurgas n n ba ve k taraf ndan yukar ya uzanan a a veya demir direklerden her biri. bodoslama * Bodoslamak i i. bodoslamadan * n taraftan, ba taraftan. bodoslamak * A klamak, belirtmek, ileri srmek. bodrum * Bir yap n n yol dzeyinden a a da kalan blm.

bodrum gibi * bas k tavanl , genellikle gne grmeyen (oda). bodrum kat * Bir yap n n zemin kat n n alt nda olan ve oturulabilen en alt kat . bodu bodur * A a veya topraktan yap lm kk testi. * Enine gre boyu k sa ve t knaz.

bodur kalmak * boyu uzamamak. * geli memek. bodur pas * Arpa yapraklar na yerle en ve seyrek olarak yurdumuzda da grlen ilkel mantar (Puccinia hordei). * Bu mantar n yol at hastal k. bodur tavuk her gn (veya her dem) pili * k sa boylular olduklar ndan daha gen grnrler. bodurla ma * Bodurla mak i i veya durumu. bodurla mak * Bodur duruma gelmek. bodurluk * Bodur olma durumu. Bo a bo a bo a gibi * Zodyak zerinde, Ko ile kizler burlar aras nda yer alan burcun ad , \343 Zodyak. * Dam zl k erkek s r. * ok gl grnen, vcudu iyi geli mi (delikanl ).

bo a gre i * Daha ok spanya ve Meksika'da, zel olarak yeti tirilmi bo ay yenmek amac yla yap lan gsteri. bo ada * Kll veya sodal su ile ama r y kama. * Y kanmak zere haz rlanm ama r n zerine s cak kl suyu szme i i. * Anjin. * Bo a olarak kullan lmak iin ayr lan bir ya ndan yukar erkek s r.

bo ak bo al k

bo an otu * D n ie igillerden, zellikle kknde akonitin ad nda bir zehir bulunan bitki, kurtbo an otu (Acunitum napellus). bo anak bo asak * Bo aya gelmi veya bo a isteyen inek. bo asama * (inek) Bo asamak i i veya durumu. bo asamak * (inek) Bo a istemek veya bo aya gelmek. bo as * nce bez, astar. * Sa anak, bora.

bo aya ekmek * (inek) bo a ile cinsel ili kide bulundurmak, keleye ekmek. bo az * Boynun n blm ve bu blm olu turan organlar, imik. * i e, g m gibi kaplarda a za yak n dar blm. * ki da aras nda dar geit, derbent. * ki kara aras ndaki dar deniz. * Yiyece i iece i sa lanan kimse. * Yeme ime. * Yedirip iirme ykm, ia e.

bo az amak * a alar n dibini kazarak topra kabartmak. bo az bo aza (veya g rtlak g rtla a) gelmek * zorlu kavga etmek. bo az derdi * geim iin u ra ma. * yemek pi irme, haz rlama s k nt lar . bo az dokuz bo umdur * bir sz iyice d nmeden sylenmemelidir. bo az durmaz * yeme ime ihtiyac n n ba ka ihtiyalar gibi geri b rak lamayaca n anlat r. bo az iinde kavga var * a r bir biimde al n gidermeye al anlar iin sylenir. bo az kavgas * Geim iin yap lan didinme. bo az meselesi * Geim derdi. bo az ola * "afiyet olsun, yaras n, bereketli olsun" anlam na, yemek yiyenlere sylenir. bo az olmak * bo az a r mak. * imrenmekten bo az i mek. bo az toklu una * ayr ca cret verilmeden yaln z karn n doyurarak. bo az a lmak * i tah artmak. bo az d mlenmek * zntden bo az t kanmak. bo az inmek * bademcikleri i mek, iltihaplanmak. bo az i lemek * durmadan bir eyler yemek. bo az kurumak * ok susamak.

bo az na bir yumruk t kanmak (veya gelip oturmak) * konu amaz olmak, sesi kmamak. bo az na dikkat etmek * yiyece ine, iece ine zen gstermek. bo az na dizilmek * (znt, kayg gibi sebeplerle) isteksiz yemek, i tah kesilmek. bo az na durmak * yedi i eyi yutamamak. bo az na d kn * yiyip imeyi ok seven (kimse). bo az na indirmek * fazla ve geli igzel yemek. bo az na kadar * pek ok, lzumundan fazla, a r lde. bo az na sar lmak * stne yrmek. bo az nda d mlenmek * sylemek istedi ini heyecan veya znt yznden diyememek. bo az nda kalmak * a z ndaki lokmay znt dolay s yla yutamaz duruma gelmek. bo az ndan art rmak * yiyece inden k s p paras n art rmak. bo az ndan gememek * sevdi i bir kimsenin yoklu u veya yoksullu u dolay s yla bir yiyece i yaln z ba na yemekten znt duymak. bo az ndan kesmek * yiyip imede ok tutumlu davranmak. bo az n doyurmak * karn n doyurmak. bo az n sevmek * yiyip imeye d kn olmak. bo az n s kmak * bunaltmak, s k nt vermek. bo az n y rtmak * olanca gcyle ba rmak. bo azkesen * Bir bo az savunmak iin deniz k y s nda yap lan hisar. bo azlama * Bo azlamak i i. bo azlamak * Hayvan veya insan bo az ndan keserek ldrmek. * Gaddarca, kan dkerek ldrmek.

bo azlanma * Bo azlanmak i i. bo azlanmak * Bo azlamak i ine konu olmak veya bo azlamak i i yap lmak. bo azla ma * Bo azla mak i i. bo azla mak * Birbirini bo azlamak veya k yas ya dv mek. bo azlatma * Bo azlatmak i i. bo azlatmak * Bo azlamak i ini yapt rmak. bo azl * Bo az olan. * ok yemek yiyen, yemek iste i ok olan, i tahl . bo azs z * Bo az olmayan. * ok az yemek yiyen, i tahs z. bo durma * Bo durmak i i. bo durmak * Bo mak i ini yapt rmak. bo durtma * Bo durtmak i i. bo durtmak * Bo durmak i ini birine yapt rmak. bo durulma * Bo durulmak i i. bo durulmak * Bo durmak i i yap lmak. bo ma * Bo mak i i. * ncir, dut, kuru zmn mayaland ktan sonra ilkel aralarla dam t lmas yla elde edilen, alkol derecesi d k bir tr rak . bo maca * o unlukla ocuklarda nbet nbet ksrklerle grlen bula c bir hastal k.

bo macal * Bo macaya tutulmu olan (kimse). bo mak * Bir canl y , soluk almas na engel olarak ldrmek. * El, ip veya benzeri ile bir eyi epeevre s kmak. * Silik bir duruma getirmek, bast rmak. * Tamam yla kaplamak, sarmak. * Pe pe e yapmak, bir kimseyi bir eyin fazlas na eri tirmek veya u ratmak. * (motorlu ta tlarda) Fazla yak t, motoru al maz duruma getirmek.

* Bir durumu ba ka bir durum yaratarak rtmeye al mak. * Geli mesine engel olmak. * (renkler iin) Uygun d memek. * Bunaltmak. bo mak * Bo um yeri.

bo mak bo mak * bo um bo um. bo makl * Bo maklar olan. bo makl ku * Toygar ku unun bir tr. bo ucu * Bo ma zelli i olan. * Solunumu gle tiren. * ok s cak, s k nt veren. * K s lm (ses). bo uk bo uk * Bo uk bir biimde, k s k k s k. bo ukla ma * Bo ukla mak i i. bo ukla mak * (Ses) Bo uk duruma gelmek, k s kla mak. bo ula bo ula * Bo ulacakm gibi, bo uk bir biimde. bo ulma * Bo ulmak i i.

bo uk

bo ulmak * Bo mak i ine konu olmak. * Havas zl ktan lmek. * Bunalmak. bo um * Bo ulmu , s k lm yer. * Parmak veya kam , saz gibi bitkilerin i kince blm. * nce damarlar n veya sinirlerin yumak gibi topland yer.

bo um bo um * ok bo umlu. bo umlama * Bo ulmak i i. bo umlamak * Bo um durumuna getirmek. bo umlanma * Bo umlanmak i i.

* Ci erlerden gelen havan n, a z ve burundaki e itli nokta ve blgelerde engellemeye u rayarak ses olarak kmas , telffuz. bo umlanma blgesi * A z bo lu unda seslerin olu tu u e itli blgelerden her biri. bo umlanma noktas * A z bo lu unda seslerin olu tu u noktalar n her biri, kak, mahre. bo umlanmak * Bo um olu mak, bo um bo um olmak. * Bir ses karmak iin ses yolunun herhangi bir yerinde daralma veya kapanma olmak. bo umlu bo untu * Bo umu olan. * Zor soluk alma. * S k nt . * Bir eyi de erinden ok ykse e satma i i, vurgunculuk, ihtikar.

bo untuya getirmek * birini bunalt p a rtmak yolu ile kendisinden, bir i veya mal kar l olarak ok miktarda para ekmek. bo unuk * K s k, bo uk. * S k nt l , kapal , donuk. * Bo u mak i i.

bo u ma

bo u mak * Birbirinin bo az na sar lmak, dv mek. * ti ip kak mak. bo u ulma * Bo u ulmak i i veya durumu. bo u ulmak * Bo u mak i i yap lmak. boha * ine ama r, elbise gibi eyler koyup sarmaya yarayan drt k e kuma . * Ufak ve seme ttn dengi.

boha bre i * Boha biiminde sar lan bir e it brek. bohac * Boha iinde dokuma e ya gezdirip satan kad n. bohac l k * Bohac n n i i. bohalama * Bohalamak i i. bohalamak * Bir eyi boha iine koyup sarmak. * Gre te rakibin kol ve ayaklar n st ste getirerek k m ldayamaz hlde alttan kavray p kucaklamak. bohas n koltu una almak

* kendi iste iyle ayr lmak. bohas n koltu una vermek * kovmak, i ine son vermek. bohas n toplamak * e yas n toplamak. bohem * Yar n n d nmeden gn gnne tasas z, derbeder bir ya ay olan edebiyat ve sanat evresinden (kimse veya topluluk). bohem hayat * Ba bo ya ay . bok * D k . * (kaba konu mada) Hor grlen, tiksinilen. * G durum.

bok atmak * (birine) leke srmek, kara almak. bok bce i * K n kanatl lardan, genellikle otul memeli hayvanlar n gbrelerinde ya ayan ve bokla beslenen bcek (Geotrupes stercorarius). bok can na olsun * b k lan, ktl grlen eylere kar bir svg sz olarak sylenir. bok etmek * (bir i i, bir eyi) bozmak, berbat etmek. bok kar t rmak * bir i i bozacak biimde davranmak. bok psr * ho a gitmeyen, can s kan ey ve onun ayr nt ve przleri. bok stn bok * ok kt, ok berbat. bok yedi ba * burnunu her i e sokan, her i e kar an. bok yemek * yak ks z bir i yapmak. bok yemek d mek * birinin bir i e kar mamas , burnunu sokmamas gerekir. bok yemenin Arapas * yak ks zl n by . bok yoluna gitmek * yarars z, gereksiz bir ey u runa yok olmak. boka nispetle tezek amberdir * ok kt bir eyin yan nda, ondan daha az kt olan gzel grnr. boklama * Boklamak i i.

boklamak * (bir yeri veya bir i i) Kt bir duruma getirmek. boklanma * Boklanmak durumu. boklanmak * Kt bir duruma gelmek, pislenmek. bokla ma * Bokla mak durumu. bokla mak * Kt bir duruma girmek. boklu bokluk * Boku olan; pis. * Pislik. * Kt durum. * Belirli kurallara uyularak yap lan yumruk dv , yumruk oyunu. * Korindon. boksr * Boks oynayan kimse, yumruk oyuncusu.

boks boksit

boksrlk * Boksrn i i veya mesle i. boktan * temelsiz, derme atma, yarars z.

boku bokuna * bo u bo una, yok yere. boku kmak * bir i veya durum tats zla mak. bokun soyu (veya bok soyu) * k z lan veya tiksinilen bir eye kar svg olarak sylenir. bokunda boncuk bulmak * birine hak etmedi i hlde ok de er vermek. bokunu karmak * bok etmek. bokuyla kavga etmek * ok sinirli ve geimsiz olmak, her eye fkelenir olmak. bol * ine girecek eyin boyutlar ndan daha byk veya geni olan, dar kar t . * (nicelik bak m ndan) Ola andan veya al landan ok, k t kar t . * zel bir cam iinde likr, arap, meyve ve maden suyu kar t r larak haz rlanan iki.

bol

bol bol

* Fazla, byk miktarda, s k nt ya d meden.

bol bolamat * Refah, zenginlik, bolluk. bol bulama * Bol bol, pek ok. bol do ramak * (paras n ) sa p savurmak. bol kepe * Servis s ras nda yiyece i bol bol da tma. * Cmert, eli a k, zengin gnll. bol keseden * bol bol, lsz, ok. bol paa * Geni paal . * Dkk, sa , ap al. * Bolalmak i i veya durumu. * Bolla mak. * Bolarmak i i veya durumu. bolarmak * Bol duruma gelmek. bolca * Olduka ok, oka. * Olduka geni . * K sa ve kolsuz kad n ceketi. * A r ritmli bir spanyol dans . * Bu dans n mzi i. * Yahudi kad n .

bolalma bolalmak bolarma

bolero

bolie

Bolivyal * Bolivya halk ndan olan. bollanma * Bol duruma gelme.

bollanmak * Bol duruma gelmek, geni lemek. bolla ma * Bolla mak i i veya durumu.

bolla mak * Bol durumda olmak.

bolla t rma * Bolla t rmak i i veya durumu. bolla t rmak * Bol duruma getirmek. bollatma * Bol duruma getirme.

bollatmak * Bol duruma getirmek, geni letmek. bolluk * Bol olma durumu. * Her eyin bol oldu u zaman. * Her eyin bol oldu u (yer). * Fazlal k.

bolometre * I n mler. Bol evik * Bol eviklik yanl s kimse. * Bol eviklikle ilgili olan. Bol eviklik * Rusya'da XX. yzy l ba lar nda do an ve Lenin taraf ndan geli tirilen komnist hareket. Bol evizm * Bol eviklik, komnistlik. bom bomba * Bir e it kumar.

* Canl veya cans z hedeflere at lan, ii yak c ve y k c maddelerle doldurulmu , trl byklkte patlay c , ate li silh. * Byk f veya varil. * Bomba biiminde, kal n demirden kap. bomba * Yan yelkenlerin alt yakas n gerip amak iin kullan lan yatay seren.

bomba gibi * iyi, sa lam, gz al c , gsteri li. * iyi haz rlanm , ok al m ( renci). bomba gibi patlamak * fkelenerek, birdenbire ve yksek sesle ba r p a rmak. * bir olay birdenbire ortaya karak herkesi a rtmak. bombac * Bomba kullanan veya yapan kimse. bombac l k * Bombac n n i i veya mesle i. bombalama * Bombalamak i i. bombalamak

* Belli bir hedefe, o unlukla havadan, bomba atmak. bombalanma * Bombalanmak i i. bombalanmak * Bombalanmak i ine konu olmak. bombalatma * Bombalatmak i i. bombalatmak * Bombalamak i ini yapt rmak. bombard man * Topa tutma. * Bombalama. bombard man etmek * top ate i veya bomba ile bir yere sald rmak. * bir kimseyi a r szlerle paylamak. bombard man ua * Bombalama i inde kullan lan uak. bombardon * Bandoda en kal n sesi veren, pistonlu, nefesli alg . bombe * i kin, kabar k, tmsekli. * i kinlik, kabar kl k.

bombe bezi * Ayakkab sayalar n n burun blmlerine iten dikilen bir kuma tr. bombeli * i kinli i, kabar kl olan.

bombesiz * Bombesi olmayan. bombok * ok kt, ok berbat.

bombo * Bsbtn, tamamen bo . bomboz bon otu niger). bonbon * eker erbeti iinde kaynat l p zeri ekerle kaplanm meyve. bonbon ekeri * Bkz. bonbon. bonboncu * Bonbon yapan veya satan kimse. * Patl cangillerden, hekimlikte kullan lan, uyu turucu ve zehirli, bir veya iki y ll k otsu bir bitki (Hyoscyamus * ok boz.

bonbonculuk * Bonbon yapma veya satma i i. boncuk * Cam, ta , sedef, tahta, plstik gibi maddelerden yap lan, ortas delik, o u yuvarlak ve renkli ss tanesi.

boncuk boncuk * boncuk gibi yuvarlak taneler durumunda. boncuk fasulye * Bir tr iri taneli fasulye. boncuk gibi * kck (gz). boncuk mavisi * Ye ile alan bir mavi. boncuk tutkal * Boncuk biiminde glten tutkal . boncuku * Boncuk yapan veya satan kimse. boncukuluk * Boncukunun i i veya mesle i. boncuklan * Boncuklanmak i i veya durumu. boncuklanma * Boncuklanmak i i. boncuklanmak * Gzya , iy, ter boncuk biiminde yuvarlak taneler olu mak. boncukla ma * Boncukla mak i i. boncukla mak * Boncuk biimini almak. boncuklu * Boncu u olan, boncukla sslenmi . boncukluk * Boncuk olmaya elveri li (nesne). boncuksuz * Boncu u olmayan. bone bonfile * Dz veya k vr ml her e it yumu ak kuma vb. maddeden yap lan ba l k.

* Kasapl k hayvanlarda karn n iinde, bel kemi inin iki yan ndan a a ya do ru uzanan ve yumu akl dolay s yla be enilen et blm. bonfilelik * Bonfile yapmaya elveri li (et).

bonjur

* Gnayd n. * Uzun siyah ceketle, izgili pantolondan olu an erkek giysisi. * yi yrekli. * Eli a k, cmert.

bonkr

bonkrlk * yi yreklilik, eli a kl k, cmertlik. bonmar e * inde her trl giyim, ss e yas oyuncak vb. sat lan byk ma aza. bono * Belirli bir srenin sonunda, belirli bir paran n, belirli bir kimseye denece ini belirten senet. bono k rd rmak * bir bonoyu, sresi dolmadan, eksi ine paraya evirmek. bono vermek * bor al nd n gsteren vadeli senedi imzalay p teslim etmek. bonservis * al t yerden ayr l rken grevini iyi yapt n belirtmek amac yla birine verilen belge, temiz i k d . bop * Poker oyununda, oyuna girmek iin ortaya konmas gereken en az miktar. bopluk bopstil * Bop tutar nda olma. * Zppece giyini biimi. * Bu biimde giyinen kimse. * lenmemi , ta l k, sert, ekilmemi (toprak).

bor bor

* Atom say s 5, atom a rl 10,8 olan, tabiatta bor asidi veya boratlar durumunda bulunan, yo unlu u 2.45 olan basit element. K saltmas B. bora bora gibi * ok sert, fkeli, iddetli. borak boraks boral boran * Rzgr im ek ve gk grlts ile ortaya kan sa nak ya l hava olay . borani * Bor (I). * Yo unla m bir borik asitten treyen sodyum tuzu. * Ya murlu, sert rzgrl ve so uk haval . * Genellikle arkas ndan ya mur getiren sert ve geici yel.

* Pirinli, yumurtal ve yo urtlu spanak veya benzeri sebze yeme i. borasit * Sert billr veya yumu ak beyaz ktle durumunda bulunan magnezyum borat . borat borazan * Bor asidi ile bir oksidin birle mesinden olu an tuz. * fleyerek al nan, perdesiz alg , boru. * Bu boruyu alan kimse.

borazanc * Borazan alan kimse. borazanc ba * Birok borazanc n n ba olan borazanc . borazanc l k * Borazanc n n i i. borca almak * veresiye almak. borca batmak * ok borlu olmak. borca girmek * borlanmak, bor para almak. borcunu bilmek * borcunu zaman nda der olmak. borcunu bilmek (veya saymak) * bir ey yapmay yerine getirilmesi gereken bir i olarak de erlendirmek. borcunu kapatmak (veya bortan kurtulmak) * borcunu deyip bitirmek. bor * denmesi gerekli para veya ba ka bir ey. * Birine kar bir eyi yerine getirme, gerekli i, ykmllk, vecibe. * Pancar, lhana ve et veya krema konularak yap lan sebze orbas .

bor

bor almak * daha sonra demek zere birinden para veya bir ey almak. bor alt na girmek * bor para almak. bor bini a mak * (bor) pek ok olmak, alt ndan kalk lamayacak duruma gelmek. bor etmek * borland rmak. bor g rtla na kmak * Bkz. borca batmak. bor har

* Borlanarak veya benzeri yollara ba vurarak. bor demekle (veya vermekle), yol yrmekle tkenir * birden denmeyen bir bor azar azar verilerek denebilir. bor yapmak * bor olarak almak. bor yemek * borla geinmek. bor yi idin kam s d r * bor, ki iyi daha ok al maya zorlar. bor yiyen kesesinden yer * borla al veri yapan, ald klar n n paras n hemen vermez, ama ald klar n n kar l kesesinden kacakt r. borland r lma * Borland r lmak i i veya durumu. borland r lmak * Borlanmas na yol a lmak. borland rma * Borland rmak i i. borland rmak * Borlanmas na yol amak, borlu duruma getirmek. borlan lma * Borlan lmak i i veya durumu. borlan lmak * Borca girilmek, bor edilmek. borlanma * Borlanmak i i, istikraz. borlanmak * Kar l n sonra vermek art yla birinden para veya bir ey almak. * Manev bir ykmllk alt na girmek. borlu * Borcu olan, bor alm olan, verecekli, medyun. * Bir ykm alt nda bulunan. * Bir eyi birinin yard m yla elde etmi olan. borlu bulunmak (veya olmak) * borlu duruma d mek. borlu kmak * grlen hesapta verece i kalmak. borlu lmez, benzi sarar r * bor ki iyi ldrmez, ancak hasta edecek kadar zer. borluluk * Borlu olma durumu. borluluk dengesi * Bir lkenin belli bir tarihe kadar birikmi d bor ve alacaklar n gsteren durum veya belge.

borsuz

* Borcu olmayan.

borsuz hars z * Hi bor yapmadan. borsuzluk * Borsuz olma durumu. borda * Geminin veya kay n yan .

borda bordaya * yan yana. borda etmek * yandan yana mak. borda fenerleri * Gemilerde biri (solda) k rm z , biri (sa da) ye il olarak iki yanda yak lan fenerler. borda hatt * Donanma gemilerinin bir s rada ve paralel olarak gitmek iin ald klar durum. bordalama * Bordalamak i i. bordalamak * Gemiyle bir ba ka gemiye borda bordaya gelmek veya kazayla ona arpmak. bordo * Mora alan k rm z renk, arap tortusu rengi. * Bu renkte olan. bordro * Bir hesab n ayr nt lar n gsteren izelge. bordr * Kald r mlar n kenarlar nda bulunan ta lar. * (genellikle giyim ku am malzemesindeki) Kenar ss. * Cilt kapa ndaki kal n izgiler. * Banyo, tuvalet ve mutfak gibi slak zeminlerde duvar d emeleri aras na konan motifli bir tr fayans. * Bordan treyen bir asit ve anhidrite verilen ad. * Etkisi az, beyaz, sedef grnmde bir madde, asit borik. borikli borina * inde borik asit bulunan. * Drt k e yelkenlerin yan yakalar na, alt tarafa do ru ba lanan halat.

borik borik asit

Bornova misketi * Bir e it zm. bornoz * Banyodan karken kurulanmak iin kullan lan, nden a k, havludan yap lm giyecek. * Kuzey Afrika'da Berberlerin giydikleri ba l kl , geni , k sa kollu bir stlk.

borsa

* Baz tccarlar n ve zellikle sarraflarla de erli k t ve tahvil al veri iyle u ra anlar n al m sat m ve de i im amac yla devlet denetimi alt nda i yapt klar yer. borsa acentesi * M teriden ald klar al ve sat emirlerini borsada yerine getirip kar l nda komisyon alan kimse. borsa cetveli * Borsada belirlenen fiyatlar gsteren gnlk blten. borsa de eri * Borsada arz ve talebe gre olu an fiyat. borsa k d * Borsada kay tl , al n p sat lan hisse senedi. borsa oyunu * Borsada oynanan hava oyunu. borsa simsar * M teri ile borsa acenteleri aras nda arac l k yapan kimse. borsa tahtas * Borsada al m sat m fiyatlar n n iln edildi i pano. borsac * De erli k t, para ve tahvil zerine borsa oyunu yapan kimse.

borsac l k * Borsac n n i i veya mesle i. bor boru * Bir yerden ba ka bir yere s v veya gaz aktarmaya yarayan, ii bo , ular a k, uzun ve dar silindir. * Nefesle al nan perdesiz maden alg , borazan. boru a * Tesisat olu turan borular n btn. boru ask s * Her tr borunun as lmas nda kullan lan, lma demiri veya elik emberlerden yap lan ask . boru bilezi i * Soba borular n n ek yerine geirilen ssl ember. boru almak * borazan ttrmek. boru ie i * an ie i. * Tatula. boru ie igiller * an ie igiller. boru de il (veya boru mu bu?) * az msanacak, kmsenecek, nem verilmeyecek ey de il. boru hatt * Bor (II).

* Do al gaz ar tma nitesinden al nan gaz n, bir veya daha fazla da t m merkezlerine veya tketim merkezlerine do al gaz ta nmas amac yla tesis edilen boru ebekesi. boru kaba * Bo umsuz, boru gibi uzun su kaba . boru kelepesi * Boruyu duvara tespit etmekte kullan lan gere. boru mengenesi * Kesme, di ama gibi i lemler iin borunun s k ca ba land alet. boru yolu * Petrol, kt yerden ba ka yere ak tan boru tesisat , payplayn. borucu * Boru yap p satan kimse. * Boru montaj nda al an kimse. * Da larda yeti en, kokulu, sprge ve yakacak olarak kullan lan bir ot tr. * Borusu olan. borumsu * Boru biiminde olan.

boruk borulu

borusu tmek * sz gemek, yetkisi olmak. borusu tutmak (veya stnde) * (zenciler iin) a z kprerek kriz geirmek, ok fkelenerek etrafa sald rmak. borusunu almak * kar sa lad kimsenin davas n gtmek. bos boslu bostan * Bkz. boy bos. * Bkz. boylu boslu. * Sebze bahesi. * Kavun, karpuz tarlas . * Kavun ve karpuza verilen ortak ad.

bostan bekisi * Bostan koruyan ve kollayan kimse. bostan bozuntusu * Korkak, yreksiz, i e yaramaz adam. bostan dolab * Sebze bahesini sulamak iin bir at ba lanarak diklemesine dnen kovalarla kuyudan su karmaya yarayan dolap. bostan kebab * Patl can ve ye illikler ile ku u inceli inin toprak tencerede pi irilmesiyle yap lan kebap. bostan korkulu u

* Ku lar rktp yakla t rmamak iin tarlaya dikilen kukla. * Kendisinden beklenilen grevi yapmayan veya kendisinden ekinilmeyen gsz kimse. bostan patl can * Az ekirdekli, iri ve yuvarlak bir patl can tr. bostanc * Bostan i leriyle u ra an kimse. * Osmanl tarihinde saray n korunmas na ve ehrin gvenli ine bakmakla grevli olan erlerden her biri. bostanc oca * Bostanc lar n ba l olduklar ocak. bostanc l k * Bostan i leriyle u ra ma. * Bostanc n n grevi. bostanl k * Bostan olmaya elveri li yer. bo * inde, stnde hi kimse veya hibir ey bulunmayan. * siz. * Bir i e yaramayan. * Bilgisiz. * Grevlisi olmayan (i , grev), mnhal. * Yap lacak i i olmayan. * Verimsiz. * Anlams z.

bo (veya bo ta) gezmek veya gezinmek * i siz gsz dola mak. bo at p dolu tutmak (vurmak) * umutsuz olarak giri ilen bir i , iyi sonu vermek. bo ba ak dik durur * bilgisiz olan stn grnmek iin kas l r. bo b rakmak * bir yerde kimse oturmamak, bo kalmak. bo b rakmamak * (para, yiyecek gibi eylerle) yard m etmek. * i siz b rakmamak. bo bo bakmak * amas z, anlams z ve bilinsizce bakmak. bo b r * Bkz. b r. bo bulunmak * dikkatsiz ve dalg n bulunmak. * sylenmesi sak ncal olan bir eyi syleyivermek. bo kmak * umdu u gerekle memek, sonu vermemek. bo kmamak * bir i ten az da olsa, bir kazanla kmak.

bo dnmek * hibir ey elde edemeden geri gelmek. bo durmak * i siz kalmak, al mamak. bo durmamak * her zaman bir i le u ra mak. * birinin yapt na kar l k olarak bir harekette bulunmak. bo d mek * (kad n) eriat hkmlerine gre kocas ndan ayr lmak. bo gezenin bo kalfas * i siz gsz dola an kimse. bo gezmekten bedava al mak ye dir * al mak insan tembellikten kurtar r. bo gzlerle bakmak * anlams z bakmak. bo inan * Kaynaklar bilimsel ve din temele dayanmayan, dar, biimci inanma, bat l itikat. bo kafal * ak ls z veya bilgisiz. bo k d * Eski eriat hkmlerine gre, ayr lmak isteyen kocan n, kar s na gnderdi i bo anma k d . bo kalmak * kimse oturmamak. * i siz kalmak. bo kile dipsiz ambar * Bkz. dipsiz kile bo ambar. bo konu mamak * gerekleri sylemek, bilgisine dayanarak anlatmak. bo koymak * yoksun b rakmak, mahrum etmek. bo kme * Hibir gesi olmayan kme. bo lf * Gereksiz, verimsiz, i e yaramayan ekilde konu ma.

bo ol (veya olsun) * erke in kar s n bo amak iin syledi i sz. bo olmak * evlilik birli i sona ermek, bo anmak. bo oturmak * hibir i i, u ra olmamak. bo sz * Bir d nce anlatmayan, lf olsun diye sylenmi sz.

bo torba ile at tutulmaz * kar veya kar l k gsterilmeden bir kimse bir yere ba lanmaz. bo vermek * ald rmamak. bo yere * Bo una. bo yerine vurmak * b rlerine vurmak. bo zaman * al arak geirilen saatler d nda kalan sre. bo a almak * ask ya almak. * (motorlu aralarda) vites kolunu vitesten kurtarmak, rlntiye almak. bo a karmak * olumlu bir sonu al nmas n engellemek. bo a kmak * (umut, d nce gibi eyler) sonu vermemek, gerekle memek. bo a gitmek * (harcanan emek, para) hibir i e yaramamak, olumlu bir sonuca ula amamak. bo a koysan dolmaz, doluya koysan almaz * iinden k lamayan g bir durum kar s nda kal nd nda sylenir. bo a vermek * bo geirmek. bo al m * Bo almak i i, de arj. bo alma * Bo almak i i, inhill. * Derdini birine aarak ferahlama, rahatlama. * Elektrik yknn ba ka bir iletkene gei i veya s f ra d mesi.

bo almak * Bo duruma gelmek, iinde bir ey kalmamak, inhill etmek. * D ar ya akmak, dklmek. * Gev emek, a lmak. * Derdini, s k nt s n birine anlatarak ferahlamak, de arj olmak. * (hayvan) Ba ndan kurtulmak. bo alta bo alt * Bir kab n iindeki havay bo altmaya yarayan ara, hava bo altma makinesi. * Bo alt m.

bo alt lma * Bo alt lmak i i veya durumu. bo alt lmak * Bo altmak i ine konu olmak. bo alt m

* Bo altmak i i. * Sistemlerin al abilmesi iin srekli olarak gereken bo altma i lemleri. * Sindirimden sonra ba rsaklarda kalan posan n, idrar torbas ndaki idrar n ve ter, tkrk, smk gibi salg lar n vcuttan d ar at lmas , ifra . bo alt m organ * Vcuttan d ar at lmas gereken maddeleri toplay p bo altan organ. bo altma * Bo altmak i i.

bo altma havzas * Sular n rma a veya gle veren yerlerin btn. bo altmak * Bo duruma getirmek. * Dkmek, boca etmek. * Bir silhta ne kadar mermi varsa hepsini arka arkaya patlatmak. * Derdini dkmek. * Kusmak. * Gev etmek, amak. bo ama * Bo amak i i. bo amak * Kanunlara gre iki e , aile ili kisini kesmek. * Kar s ile aras ndaki nikh ba n bozmak.

bo and rma * Bo and rmak i i veya durumu. bo and rmak * Bo anmas n sa lamak. * (kar ile kocay ) stekleri zerine kanunlara uyarak ay rmak. bo anma * Bo anmak i i. * E lerden birinin bo anma ilm almas yla evlilik birli inin son bulmas .

bo anma davas * E lerden birinin evlilik birli ine son verecek karar elde etmek iin at dava. bo anma ilm * Mahkemenin bo anmay kesin hkme ba lad n belirterek verdi i resm belge. bo anmak * (kar ve koca) Mahkeme karar ile birbirinden ayr lmak. * (hayvan) Ba l ndan, ko um tak m ndan veya ba ndan kurtulmak. * Birdenbire ve bol bol akmak. * (bask alt nda gergin duran bir ey) Birden ve h zla kurtulmak. * (kapal bir yerde bulunan insanlar) Birden d ar kmak. * Dertlerini, yak nmalar n anlatmak. * ok a lamak. * S yr lmak kurtulmak. bo atma * Bo atmak i i.

bo atmak * Bo amak i ini yapt rmak.

bo att rma * Bo atma i ini yapt rtma. bo att rmak * Bo atma i ini yapt rtmak. bo bo az * Saklanmas gereken eyleri syleyiveren, s r saklayamayan, geveze. * Yerli yersiz konu an (kimse). bo bo azl k * Bo bo az olma durumu. bo bo azl k etmek * gereksiz, yersiz, d ncesiz konu mak. bo lama * Bo lamak i i, ihmal.

bo lamak * B rakmak. * lgi gstermemek, ihmal etmek. bo luk * Oyuk, ukur, kapanmam yer. * Kesinti, kopukluk. * Bo geen sre. * Eksiklik, yoksunluk duygusu. * Yetersizlik. * inde hibir cisim bulunmayan uzay, vakum.

bo luk tulumbas * Bkz. bo alta. bo luklu serpme * Z mpara retiminde tanecikler aras nda %50 bo luk kalacak biimde dzenlenen tane yap t rma i lemi. Bo nak * Bosna halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. * Bo naklara zg olan, Bo naklarla ilgili olan.

Bo nak gzeli * Sar sal , al yanakl , ablak yzl gzel. Bo naka * o unlukla Bosna-Hersek Cumhuriyet'inde ya ayan Bosna Mslmanlar n n kulland dil. Bo nakl k * Bo nak olma durumu. bo ta gezmek * i siz olmak. bo ta kalmak * i siz kalmak. bo u bo una * Gereksiz yere, bo una. bo una * gereksiz, yarars z yere, bo yere, beyhude, nafile.

bo una bot

* Bo yere, yarars z yere, gereksiz, beyhude, nafile, tevekkeli. * Kk gemi. * A a, plstik veya kauuktan yap lm kk sandal. * Uzun konlu, kapal ayakkab . * Bitki bilimi, nebatat.

bot botanik

botanik bahesi * Otsu veya al tr bitkilerin yeti tirildi i ve incelemelerinin yap ld halka a k bahe. botanik park * Otsu ve al tr bitkiler ve de i ik a a trleri ile dzenlenmi , dinlenme ve gezme amac yla halka a k geni alan. botaniki boy * Bitki bilimci. * Bir eyin taban ile en yksek noktas aras ndaki uzakl k. * Bir yzeyde, en say lan iki kenar aras ndaki uzakl k, en kar t . * Uzunluk. * Yol, rmak, deniz k y s . * Kuma iin l. * Sre. * Uzakl k. * Destan.

boy

* Ortak bir atadan trediklerine, birbirleriyle kan akrabal bulundu una inanarak evlenmeyen, toplumsal ve ekonomik ili kilerini anaerkil, ataerkil anlay uygulayan geleneksel topluluk, kabile, kln. boy abdesti * slm dininin gerekli buldu u durumlarda ve biimde y kan p abdest alma, gusl. boy almak (veya srmek) * boyu uzamak, boylanmak. boy atmak * boyu uzamak, boylanmak, geli mek. boy aynas * nsan btnyle gsteren byk ayna. boy beyi boy bos * Boyun en sayg n ve lider kimli ine sahip ki isi. * Vcudun yap s bak m ndan biimi. * Geerlilik, de er.

boy bos yerinde * uzun ve biimli. boy boy * e itli byklk ve nitelikte.

boy gstermek * grnmek. * gsteri yapmak. boy mente e * Dz yaprak mente e benzeri 1,75-3,50 cm uzunlu unda mente e. boy otu * Baklagillerden, iekleri mavi, sar veya beyaz renkli, kurutulan tohumlar emen yap m nda kullan lan bir bitki (Trigonella faenum-graecum). boy l mek * yar mak. boy pos * Bkz. boy bos. boy vermek * (su) insan boyunu a acak kadar derin olmak. * suya dalarak boyu ile suyun derinli ini lmek. * bymek. boy vermemek * s olmak, (su) insan boyunu gememek. boya * Renk vermek, d etkilerden korumak iin e yan n zerine srlen veya iine kat lan renkli madde. * Renk. * Yazmak iin kullan lan mrekkep. * Aldat c grn .

boya ekmek * boyuna bymek, uzamak. boya f ras * Boya srmek veya resim yapmak iin kullan lan de i ik tr ve llerde f ra. boya kalemi * Resim yapmak iin kullan lan de i ik renkli kalem. boya kk * Bitki kklerinden elde edilen tabi boya. boya kullanmak * boyanmak, makyaj yapmak. boya kutusu * ine e itli renkli kalemleri ve f ralar koymaya yarayan kutu. boya tabakas * ablonlar n sulu kenar kapat c s ile kaplanmas . boya tabancas * S v boyay pskrtmek iin kullan lan alet. boya tutmak * (boyanan nesne) iyi boyan r olmak. boya vurmak (veya ekmek, srmek) * boyamak. boyac

* Boya satan kimse. * Boyama i ini, boyac l meslek edinen kimse. * Boya sat lan dkkn. boyac kp * Bir i in kolayca ve abucak yap lamayaca n anlatmak iin boyac kp m bu? boyac kp de il ki (hemen dald r p karas n) gibi deyimlerde kullan l r. boyac kpne girmi gibi * ok boyal kad n. boyac sand * Ayakkab boyac lar n n boya, f ra, cil gibi gerelerini koyduklar ve m terinin aya n bas p ayakkab s n boyatt , omuza as larak ta nabilir bir e it kk sand k. boyac l k * Boya yapma veya satma i i. * Boyac n n yapt i . boyahane * Boya i leri yap lan yer. boyalama * Boyalamak i i. boyalamak * Geli igzel boya srmek. boyalanma * Boyalanmak durumu. boyalanmak * Boya srlmek. boyal * Boya srlm , boyanm veya boyaya bat r lm . * Renkli. * (kad n iin) Yzn ok boyam olan, makyajl . boyal bas n * Okuyucunun ilgisini ekmek iin renkli foto rafa yaz ve haberden ok yer veren, kupon veya ekili lerle arma an da tan bas n. boyama * Boyamak i i. * Renkli yazma veya mendil. * Rengi boya ile sonradan verilmi olan.

boyama kazan * rg ynlerinin veya ipliklerin boyanma i leminin yap ld byk tekne. boyama kitab * Kkleri e itici nitelikte iinde boyanacak resimler bulunan kitap. boyamak * Boya srerek veya boyaya bat rarak renk vermek. * A r sz sylemek, a a lamak. boyana * Boyna. boyanma

* Boyanmak i i. boyanmak * Boyamak i i yap lmak. * Kendi kendini boyamak, yzne boya srmek, makyaj yapmak. * Boya veya renkli bir ey srlmek. boyar boyar * Boyama zelli i olan madde, boyar madde. boyar madde * Baz ortamlarda znerek ortama belli renk veren do al veya yapay renkli madde. * Hcre z suyu iinde eriyik durumunda bulunan renkli madde. boyas atmak * boyas solmak. boyas z * Boya srlmemi . * Renksiz. * (kad n iin) Yzn boyamam olan, makyajs z. * Tuna blgesinde, Transilvanya'da, Rusya'da soylulara verilen unvan.

boyas zl k * Boyas z olma durumu. boyat lma * Boyat lma i i. boyat lmak * Boyamak i i yapt r lmak, boya srdrlmek. boyatma * Boyatmak i i. boyatmak * Boyamak i ini yapt rmak, boya srdrmek. boyay c * Boyama zelli i olan. boyca boydak * Yk olmayan yaya. * Bekr, yaln z, serbest. boydan boya * Bir utan br uca kadar. boyda * Ayn boyda olan. * Akran. * Boy bak m ndan.

boyda l k * Boyda olma durumu. boykot * Bir i i, bir davran yapmama karar alma.

* Bir kimse, bir topluluk veya bir lkeyle amaca ula mak iin her trl ili kiyi kesme. boykot etmek * bir i i, bir davran yapmama karar almak. boykotaj * Boykot etmek i i.

boykotu * Boykot yapan veya boykota kat lan kimse. boykotuluk * Boykot yapma i i. boylam * Yeryzndeki herhangi bir noktan n meridyen dairesiyle ba lang olarak al nan Greenwich gzlem evinin meridyen dairesi aras ndaki a de eri, tul. boylama * Boylamak i i. boylamak * stemeyerek bir yere gitme durumunda kalmak. * Batmak. * D mek. * Ykselmek, kmak. * Destan sylemek, anlatmak. boylamas na * Boyu do rultusunda. boylan * Boylanmak i i veya biimi. boylanma * Boylanmak i i. boylanmak * Boyu uzamak. boyler boylu * Kalorifer kazan n n s cakl ndan yararlanarak, iindeki suyun s t lmas sa lanan depo. * Boyu olan. * Boyu benzerlerinden uzun olan.

boylu boslu * Uzun boylu, yak kl , gsteri li. boylu boyunca * Boyu uzanabildi i kadar, boyu uzunlu unca. boylu poslu * Bkz. boylu boslu. boyluca boyna * Uzun boylu gibi olan. * Sandal k tan yrten k sa krek.

boyna etmek * sandal k tan tek krekle yrtmek. boynu alt nda kals n! * lsn, gebersin. boynu armut sap na dnmek * ok zay flamak. boynu bkk * zgn, k r lm , kimsesiz, ac nacak ve yard m bekler durumda, zavall . boynu e ri * Asmalar n yeni srgnlerini yiyen veya kemiren ba zararl s . boynu e ri * herhangi bir sebeple birine kar direnecek veya sz syleyecek durumda olmayan. boynu k ldan ince olmak * haks z oldu u anla ld nda verilecek her cezaya raz olmak. boynuna * stne.

boynuna almak * bir eyi bor veya dev olarak zerine almak. boynuna geirmek * bir eyi kendine mal etmek, zimmetine geirmek. boynunda kalmak * bir sz iletmedi i veya birine denecek paray demedi i iin zerinde bor kalmak. boynunu bkmek * ac nd r c , aresiz bir durumda kalmak. * bir durumu, bir i i ister istemez kabul etmek. * (bitki iin) canl l n yitirmek. boynunu k rmak * ekip gitmek. boynunu uzatmak * her eye, her cezaya raz olmak. boynunu vurmak * ba n keserek ldrmek. boynuz * Baz hayvanlar n ba nda bulunan, t rnaks bir maddeden, uzun, k vr k veya atall korunma organ . * Bu organdan yap lm . * Kur un borudan kol alma i leminde kullan lan demirden yap lm alet.

boynuz ekmek * boynuz kullanarak kan ekmek, hacamat etmek. boynuz dikmek * (kad n) ba ka erkekle ili ki kurarak kocas n aldatmak. boynuz e mek * istemeyerek uymak, kar taraf n gcn kabul etmek. boynuz isterken kulaktan olmak

olmak.

* daha iyisini, mkemmelini ararken mevcut olan yitirmek, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan

boynuz kula gemek * bir konuda daha sonra yeti enler yetenek bak m ndan eskileri gemek. boynuz takmak (veya tak nmak, takt rmak) * (koca) kar s ba ka bir erkekle ili ki kurarak aldat lmak. boynuzlama * Boynuzlamak i i. boynuzlamak * (hayvan) Boynuzu ile vurmak, ssmek. * (kad n iin) Kocas n ba ka bir erkekle aldatmak. boynuzlanma * Boynuzlanmak i i veya biimi. boynuzlanmak * Boynuzu kmak. * Boynuz bat r lmak, boynuz yaras almak. * (erkek iin) Kar s veya bir kad n yak n taraf ndan aldat lmak. boynuzla ma * Boynuzla mak i i veya durumu. boynuzla mak * Boynuz durumuna girmek. boynuzlatma * Boynuzlatmak i i. boynuzlatmak * Erkek, kar s veya bir kad n yak n taraf ndan aldat lmak. boynuzlu * Boynuzu olan (hayvan). * Kar s n n veya kad n yak nlar ndan birinin iffetsizli ine gz yuman (erkek). * Troleybs.

boynuzlugiller * Kei, koyun, s r ve antiloplar iine alan, ii bo olan boynuzlar srekli kalan ve dall olmayan, omurgal lar n memeliler s n f . boynuzluteke * K n kanatl lardan, kurtu u me e a alar nda ya ayan bir bcek (Carambyx). boynuzsu * Boynuza benzer, boynuz gibi. boynuzsuz * Boynuzu olmayan. boysuz * Boyu benzerleri aras nda k sa olan. boyu * (bir isim tamlamas nda tamlanan oldu unda) sresince, boyunca.

boyu (bosu) devrilsin (veya devrilesi) * "lsn" anlam nda ilen sz.

boyu (veya boyuna, boyunca) beraber * kendi boyu kadar. boyu bacadan m a t ? * daha evlenecek ya ta de il. boyu boyuna, huyu huyuna * kar koca veya arkada lar aras nda her bak mdan uygunluk olmas gerekir. boyun * Gvdenin ba la omuz aras nda kalan blgesi. * i e, g m gibi kaplar n veya vida, c vata gibi aralar n dar olan st blm. * Sorumluluk. * Da s rtlar nda gemeye elveri li alak yer. boyun ba * Gmlek yakas n n alt ndan geirilip ss olarak ba lanan uzun, enlice kuma paras , kravat. boyun bir kar uzad * gere i olmayan o i i yapmakla sanki ykseldin anlam nda sylenir. boyun borcu * Yap lmas gereken dev, vecibe. boyun bkmek * Bkz. boynunu bkmek. boyun e mek * isteyerek veya istemeyerek uymak, katlanmak. boyun kesmek * ba n e mek. boyun k rmak * sayg duyulan bir kimse kar s nda, ayakta iken ba ne bkmek. boyun olmak * kefil olmak. boyun vermek * buyruk alt na girmek. boyuna * Ene dik olarak, boyunca, uzunlamas na, tuln. * (bo'yuna) Ara vermeden, durmaks z n.

boyuna bosuna bakmadan * fizik yap s n n gere ince geli memi olmas n gz nnde bulundurmadan. boyunca * Boyu veya uzunlu u kadar. * Srd zaman kadar, sresince. boyunca ocu u olmak * yeti kin ocu u olmak. boyunduru a atmak (veya almak) * (gre te) hasm n ba n koltuk alt na al p boynuna kol dolamak. boyunduru a vurmak * bask alt na almak.

boyunduruk * ift sren veya arabaya ko ulan hayvanlar n birlikte yrmelerini sa lamak iin boyunlar na geirilen bir tr a a ember. * Zulm ve zorbal k bask s , esaret. * Gre te hasm n ba n koltuk alt na al p boynuna kol dolama oyunu. * Kap veya pencere gibi a kl klar n zerine konulan a a, ta veya beton kiri , lento. * Mengenenin st yan ndaki kemer biimli blm. boyunduruk alt na girmek * ba kas n n bask s alt nda kalmak. boyunduruk paras * Bir mahalleden veya kyden ba ka yere gelin gtrlrken, kaynatan n, gelinin ayr ld yerin delikanl lar na verdi i bah i . boyunland rmak * Kapsam kazand rmak. boyunlu * Boynu olan.

boyunluk * Boyuna sar lan ey, boyun sarg s . boyunun lsn almak * kendi yetersizli ini, beceriksizli ini anlamak; bekledi i yak nl grememek. boyut * Bir cismin herhangi bir yndeki uzan m . * Nitelik, geni lik, kapsam. * Durum. * Do rular n, yzeylerin veya cisimlerin llmesinde ele al nan do rultudan uzunluk, geni lik ve derinlikten her biri, buut. boyut katmak * ba ka veya yeni bir gr a s vermek, geni lik, kapsam ve ierik kazand rmak. boyut kazanmak * yeni bir durum, ierik, geni lik, kapsam kazanmak. boyutland rma * Boyutland rmak i i. boyutlu boyutsuz boz * A k toprak rengi. * Bu renkte olan. * A lmam , srlmemi (toprak). boz bulan k * ok bulan k. boz madde * Sinir hcrelerinden olu an, beyinde d , omurilikte i tabaka. boz yel * Boyutu olan. * Boyutu olamayan.

* Lodos. boza * Arpa, dar , m s r, bu day gibi tah llar n hamurunun ek itilmesiyle yap lan koyuca, tatl veya mayho iecek. boza gibi * (s v lar iin) koyu ve bulan k.

boza olmak * utanmak, bozum olmak. bozac * Boza yapan veya satan kimse.

bozac l k * Boza yapma veya satma i i. bozahane * Boza yap lan yer. bozar k bozarma * Bozarm olan. * Bozarmak i i veya durumu.

bozarmak * Rengi boz olmak, renk de i tirmek, rengini atmak. bozay * Tehlikeli bir cins ay .

bozbakkal * Karatavukgillerden, boz renkli ard ku u (Turdus pil ris). bozca * Rengi boza alan. * lenmemi , al l k toprak, ham tarla.

bozdo an * Bir do an tr (Falco aesalon). * Yenieriler taraf ndan kullan lan ve atlar n eyerlerinde as l duran alt toplu grz. bozdur bozdur harca * ok az olan eyler iin alay olarak kullan l r. bozdurma * Bozdurmak i i. bozdurmak * Bozmak i ini yapt rmak. bozdurtma * Bozdurtmak i i veya durumu. bozdurtmak * Bozdurmak. bozdurulma * Bozdurulmak i i veya durumu. bozdurulmak

* Bozmak i i yapt r lmak. bozgeven * Yurdumuzda Erciyes da nda yeti en bir geven tr (Astragalus microcephalus). bozgun * Bir toplulukta kar l kl gvenin bozulmas ile beliren kar kl k. * Yenilen bir ordunun, dzen ba n yitirerek asker onurunun gerektirdi i btn ba lar bozmas , hezimet. * Bu durumda bulunan. * Morali bozulmu , km , y lg n.

bozguna u ramak (veya vermek) * yenilip peri an olmak, da lmak, hezimete u ramak. bozguncu * Bozgunluk yaratan (kimse, g vb.). bozgunculuk * Bozguncuya yak r davran . bozgunluk * Bozgun. * Bozgun olan n durumu. bozk r * Kurak l otsu bitkilerden olu an, s cak ve l man iklimlerde geni alanlara yay lan, a as z do al blge, step.

bozk r kedisi * Genellikle bozk rlarda ya ayan yaban kedi (Otocolobus manul). bozk r koyunu * Asya koyunu (Ovis vignei). bozk r tavu u * Ba rtlak. bozk rla ma * Bozk rla mak i i veya durumu. bozk rla mak * Bozk r durumuna gelmek. bozkurt * Birok Trk destan nda yer alan kutsal hayvan. bozlak * Orta ve Gney Anadolu'nun birok blgelerinde bir trk ezgisi. * Bu ezgiyle sylenen, konusu ac kl trkler. * Bozlamak eylemi.

bozlama

bozlamak * (deve) Ba rmak. * l k koparmak. bozma * Bozmak i i. * Biimi ve kullan l de i tirilmi .

bozmac * Eski eyleri al p bozarak para para satan kimse.

bozmak

* Bir eyi kendisinden beklenilen i i yapamayacak duruma getirmek. * Bir yerin, bir eyin dzenini kar t rmak. * Dokunmak, zarar vermek. * Kt duruma getirmek. * Geersiz bir duruma getirmek. * Byk paray ufak birimlere ay rmak. * Bir kimseyi beklemedi i bir davran kar s nda b rakarak veya szn yalana kararak kk d rmek. * Bozguna u ratmak, yenmek, ma lp etmek. * Alt n paraya evirmek, bozdurmak. * Ba veya bostan n son rnn toplamak. * K zl na zarar vermek. * Akl n yitirecek derecede bir eye d kn olmak. * Biimini ve kullan l n de i tirmek. * B rakmak, da tmak.

bozrdek * Tatl sularda bulunan bir tr rdek. bozrak bozuk * Rengi boza alan. * Bozulmu olan. * (bir organ) Grevini yapamaz duruma gelmi . * K zg n, s k nt l . * Maden, kk de erli para. * Ktmser, gergin, huzursuz, kar k. * Trk halk mzi inde, ba lamadan biraz byk ve meydan saz ndan kk dokuz telli bir saz. bozuk almak * can s k lm , yz as lm olmak. bozuk dzen * Dzensiz, dzeni bozuk olan. bozuk para * Ufak birimlere ayr lm para, ufakl k, bozuk. bozuk para gibi harcamak * de erini d recek biimde bir kimseden yararlanmaya kalk mak. bozuka bozukluk * Biraz, bozuk, bozuk gibi. * Bozuk olma durumu. * Bir paran n ufak birimlere ayr lm durumu, ufakl k, bozuk para. * Bozulmak i i.

bozuk

bozulma

bozulmak * Bozmak i ine konu olmak. * (yiyecek iin) Kokmak, yenilemeyecek duruma gelmek, ek imek. * yi ve de erli niteli ini yitirmek. * Bir eye k zmak, ierlemek. * Sa l n yitirip zay flamak. * Da lmak, bozguna u ramak.

bozulu * Bozulmak i i veya biimi. bozum * Bozulmak i i, utangal k, mahupluk.

bozum etmek * utand rmak, mahcup etmek. bozum havas * Utangal k, mahcupluk, yenilmi lik. bozum olmak * utanmak, utanacak duruma d mek, mahcup olmak. bozumca bozuntu * Kur un renginde iri bir kertenkele. * Bozulmu bir eyin kalan blmleri, dknt. * Kendinde bulunmas gereken nitelikleri ta mayan kimse veya ey. * a k nl a d me.

bozuntuya u ramak * a k nl a kap lmak. bozuntuya vermemek * bir kimsenin ho a gitmeyen bir durumunda fark etmemi gibi davranmak. bozu ma * Bozu mak i i. bozu mak * Aralar a lmak. bozu uk * Aralar a lm , bozulmu olan.

bozu ukluk * Bozuk durumda, kar l kl bozulma iinde. bozyrk * st hafif benekli, ba kk, kuyru u kal n ve k sa, zehirsiz ve zarars z bir y lan (Eryx). bbrek biri. bbrek ta * Bbreklerde olu an ta . bbrek st bezi * Bbreklerin stnde bulunan, hormon niteli inde salg s olan bez (II). bbrek ya * Kasapl k hayvanlar n bbreklerinin evresinde olu an ya . bbreksi * Bbrek biiminde olan. bbr * Kandaki zararl maddeleri szen, idrar salan, omurgan n sa ve sol yan nda bulunan ift organlardan her

* Memelilerden, s cak lkelerde ya ayan, derisi benekli, y rt c hayvan (Hyrax syriensis). * Bbrlenme, kibir. bbrlenme * Bbrlenmek i i. bbrlenmek * vnerek kabarmak, kurulmak. bbrlenmek * ok bbrlenmek. bbrt bce bcek * Eklem bacakl lar n, alt bacakl , o u kanatl ve vcutlar ba , g s, kar n olarak eklemlerden olu mu hayvan s n f , ha ere. * Kelebek, kurt ve t rt l n d nda kalan kk hayvanc klara verilen ad. * stakoza benzer, uzunlu u 30-40 cm kadar olan, sar renkli, k sa k skal , yenilen bir deniz hayvan . bcek bilimci * Bcek bilimi uzman , entomolojist. bcek bilimi * Bceklerin yap s n , ya ay n ve hastal k yap c niteliklerini inceleyen bilim dal , entomoloji. bcek karmak * ipek bce i yeti tirmek. bcek gibi * ufak tefek ve esmer (ocuk). bcek kabu u * Mor ile ye il aras nda ve metal parlakl nda olan renk. * Bu renkte olan. bcekba * Osmanl mparatorlu unda zab ta grevlisi. bcekil * Bcek yiyen, bcekle beslenen (hayvan veya bitki). * Bbrlenme. * Bc.

bcekiller * Omurgal hayvanlardan memeliler s n f na giren, bcek yiyen, karada ya ayan hayvanlar tak m . bcekhane * Bceklik. bcekkapan * rnek bitkisi drosera olan ve baz organlar bcek yakalamaya, sindirmeye elveri li olan bitkilerin ortak ad . bceklenme * Bceklenmek i i. bceklenmek * inde veya stnde bcek remek.

bcekler

* Vcutlar ba , g s ve kar n olarak blgeye ayr lan, duyargalar birer, kanatlar iki er, ayaklar yla a z paralar er ift olan eklem bacakl lar s n f . bcekli bceklik * inde veya stnde bcek bulunan, bceklenmi . * pek bce i yeti tirilen yer, bcekhane.

bceksavar * Evdeki zararl bcekleri sav p ldrmekte kullan lan ve il pskrten sprey. bceksiz * inde bcek bulunmayan.

bcelenme * Bcelenmek i i veya durumu. bcelenmek * (tah l) Bceklenmek. bc * Kurt. * Bcek. * ocuklar korkutmak iin sylenen ve hayalet, hortlak vb. gibi hayal bir varl a verilen ad. bcl bcl * Gzlerini iki yana oynatarak (bakmak). b * Eklem bacakl lardan, soluk sar renkli, zehirli bir rmcek tr. b r * nsan ve hayvan vcudunun kaburga ile kala aras ndaki blm, bo b r. * Yan taraf.

b re b re * Ba rarak. b rme * B rmek i i.

b rmek * (kz, manda, deve) Ba rmak. * (insan) Anla lmaz bir biimde yksek sesle ba rmak. b rtlen * Glgillerden, bahe itlerinde, yol kenarlar nda kendili inden yeti en dikenli ve ok y ll k bir al , diken dutu (Rubus caesus). * Bu bitkinin nce k rm z iken olgunla nca kararan mayho yemi i. b rtlenlik * B rtlen al lar n n ok oldu u yer. b rtme * B rtmek i i. b rtmek * B rtmek i ini yapt rmak. b rt

* B rme sesi. b r * B rmek i i veya biimi. bke * Kahraman, gl kimse. * Ulusal veya uluslar aras bir yar mada ilk dereceyi alan, birinci olan (kimse), ampiyon. * Bke olma durumu, ampiyonluk, ampiyona.

bkelik

bldrme * Bldrmek i i. bldrmek * Blmek i i yapt r lmak. blen * Bir blme i leminde blnen say n n ka e it paraya ayr ld n gsteren say . blge * S n rlar idar veya ekonomik birli e, toprak, iklim ve bitki zelliklerinin benzerli ine veya zerinde ya ayan insanlar n ayn soydan gelmi olmalar na gre belirlenen toprak paras , m nt ka. * Vcut yzeyinde s n rlar belli herhangi bir blm, nahiye. blgeci * Belli bir blgenin karlar iin al an (kimse). blgecilik * Belli bir blgenin karlar iin al ma durumu. blgesel blme * Blge ile ilgili veya bir blgeye zg olan.

* Blmek i i, ay rma, paralama, taksim. * Salon, oda veya sofa gibi byk bir yerden ayr lm daha kk yer. * Byk bir yeri, alan kk oda veya k s mlara ay ran ince duvar veya tahta perde. * Blmek i lemi, taksim. * Cins kavramlar n tr, alt tr kavramlar na ay rmak i i. * Gemilerin iinde, su bask n , yang n gibi durumlarda, ara kap lar kapan nca ar zan n veya hasar n yay lmas n nlemek iin kullan lan birbirlerinden ayr lm yerler. * Kal n a a gvdesinden odun veya tekne yapmak iin ayr lan tomruk. blme i areti * Blme i leminin yap laca n ifade eden bl "/" i areti. blme blmek * Ambalj iinde bulunan mallar birbirinden ay rmaya yarayan koruyucu para. * Bir btn iki veya daha ok paraya ay rmak, taksim etmek. * Birli in bozulmas na yol amak, paralamak. * Bir niceli i iki veya daha ok e it paraya ay rmak. * Blme ile ayr lm olan. * Blme i lemini gsteren i aretin "/" okunu u, taksim; "a/b" anlat m , "a bl b" diye okunur.

blmeli bl

* Bir baya kesrin gsterili inde pay ile payda aras na konulan yatay izginin okunu u; "a/b" kesri "a bl b" diye okunur. blc * Blme i ini yapan, blen. * Bir toplulu u, birli i paralama, blme amac nda olan, fesat , mnaf k. * Bir siyas partinin birli ini paralamay , bozmay ama edinen kimse.

blclk * Blcnn yapt i , ara bozuculuk. blk * Bir btnden ayr lm olan para, k s m. * Sa rgs. * Hizip. * Tak mlardan olu an, veya drd bir tabur olu turan ve br birliklerin temeli say lan birlik. * On kural na gre yaz lan bir tam say n n, sa dan sola do ru er er ayr lan basamaklar ndan her bir l

tak m .

blk blk * Paralara ayr lm , k s m k s m. blk prk * Btnl sa lanamam durumda, para para. blkba * Yenieri ordusunda st rtbeli bir grevli. blm * Bir btn olu turan paralar n her biri, k s m. * Bir kurulu un ynetim birimlerinden her biri, departman, seksiyon. * Bir okul veya niversitenin herhangi bir bilim ve uzmanl k dal nda e itim sa layan birimlerinden her biri, departman. * a , devir. * Blme i lemi sonunda elde edilen say . * Canl lar n blmlenmesinde filumlar n bir araya gelmesiyle olu an birlik. blmleme * Blmlemek i i, s n flama, tasnif. blmlemek * Birok ey aras nda, birbirine e it veya benzer olanlar kmelere ay rmak, s n flamak, tasnif etmek. blmlendirme * Blmlendirmek i i, s n fland rma. blmlendirmek * Bir eyi blmlere ay rmak, s n fland rmak. blmleni * Blmlenmek i i veya biimi. blmlenme * Blmlenmek i i veya durumu. blmlenmek * Blmlemek i ine konu olmak, s n flanmak. blmsel * Blnme ile ilgili, k sm. blnebilme

* Kalans z blnr olma durumu. blnen * Blme i lemine u rat lan say ; e it blmlere ayr lmas gereken miktar veya say . blng blnme * Fraksiyon. * Blnmek i i. * Hcrelerin, belli bir bykl e var nca e it blmlere ayr l p o almas . * Yar ta toplu olarak ko arken birbirinden ayr lma.

blnmek * Bir btn, belirli blmlere, paralara ayr lmak. blnmez * Paralanamaz, ayr lamaz. blnmezlik * Blnmez olma durumu. blnt * Blnm para. * Fraksiyon. blntler * Bir btnn ayr lm oldu u blmler, taksimat. bln * Blnmek i i veya biimi. bl bl me * Blmek i i veya biimi. * Bl mek i i.

bl mek * ki veya daha ok kimse aralar nda herhangi bir eyi payla mak, le mek, pay n almak, taksim etmek. bl trme * Bl trmek i i. bl trmek * Bl mek i ini yapt rmak. bl m blt * Eklem bacakl lar n vcudunu olu turan yan yana dizili paralar n her biri, halka. * Zigotun blnmesinden sonra embriyonda ortaya kan ve az ok birbirine benzeyen paralar n her biri. bltlenme * Dllenmi yumurtan n blstulay olu turuncaya dek art arda blnmesi. bltl bn * Bltlere, halkalara ayr lm olan. * Budala, saf. * Bl me, payla ma.

bn bn

* Budala ve safca bakarak.

bn bn bakmak * anlamayarak, safa, a k n a k n bakmak. bnce * Budala, saf (bir biimde).

bnle me * Bnle mek i i. bnle mek * Bn duruma gelmek, aptalla mak. bnlk brek * Bn olma durumu, budalal k, aptall k, sersemlik, safl k.

* A lm hamurun veya yufkan n aras na, peynir, k yma, spanak gibi eyler konularak pi irilen e itli biimlerde hamur i i. brek amak * brek yapmak iin hamurdan ince yufkalar haz rlamak. breki * Brek yapan veya satan kimse. brekilik * Brek yapma veya satma i i. breklik brk * Brek yapmaya elveri li olan, brek iin ayr lm olan. * Genellikle hayvan postundan yap lan ba l k.

brkenek * Gevi getiren hayvanlar n midelerinin ikinci blm. * Ya murdan veya so uktan korunmak iin giyilen ucu sivri bo luk, klh. brtme * Brtmek i i. brtmek * Az pi irmek, ha lamak.

brttrme * Brttrme i i. brttrmek * Brtmek i i yapt r lmak. brt bcek * e itli bcekler. brtk brtlme * Ha lanarak veya ate te biraz k zart larak pi mi olan ( ey). * Brtlmek i i.

brtlmek * Brtmek i ine konu olmak. brlce * Fasulyeye benzer bir bitki ve bunun gbe i koyu benekli tohumu (Vigna sinensis). * Bu bitkinin sebze olarak yararlan lan ye il rn. * Bsmek i i. * Bir madde birdenbire gaz durumuna gelerek patlamak, infilk etmek.

bsme bsmek byle

* Bunun gibi, buna benzer. * Bu yolda, bu biimde. * Bu derece. * inde "ne", "nas l" gibi sorular bulunan cmlelerin sonuna geldi inde, o cmlede anlat lan eyin ho kar lanmad n veya ona a ld n anlat r. byle ba a, byle t ra * ki ilere yara an i lemler uygulan r. byle byle * Bylelikle. byle gelmi byle gider * her zaman byle olmu , gene de byle olacak. bylece * Tam byle, bu biimde. * Sonunda, bylelikle. bylecene * Bylece, bylelikle. bylelikle * Bu yolda yryerek, sonunda. bylemesine * Bu biimde, bu yolda. bylesi bylesine * A r bir biimde. Br brahma Brahman * Brom elementinin k saltmas . * ri yap l , bacaklar tyl, paal bir tavuk rk . * Hint kastlar nda ilk kast. * Bu kasttan olan kimse. * Bunun gibisi, bu biimde olan .

Brahmanizm * Brahmanl k.

Brahmanl k * Kal t m yoluyla geen bir kast blnmesine dayal toplumsal bir kurulu u ieren Hint dini, Brahmanizm. braket * Diki ten kan kitaplar n s rt na makine ile bez geirme.

brakisefal * Kafatas n n n alt eksenine gre k sa olan (kimse), k sa kafal . branda * Gemilerde tayfa ve erlerin yatt dikdrtgen biiminde, astarlanm bezden yap lan, halatlarla bir yere tutturulan as l yatak. branda bezi * Keten ve pamuk ipli inden s k ve sa lam dokunmu bez. bran bravo bre * "Ey, hey" anlam nda kullan l r. * "Be" yerine kullan l r. * "Vay" gibi a ma anlat r. * Tekrarlanan iki emir kipi aras na getirilerek i in sreklili ini anlat r. * a k nl k, co ku anlat r. Brehmen bre * Bkz. Brahman. * Do al imento ile lvl , kavk l , kabuklu, kemikli k r nt lar n kayna mas yla olu mu ktle. * Bir tr yapay mermer. * Baklagillerden baz a alar n k rm z boya kar lan odunu. * st kapal , k n k zak olarak kullan lan tek atl , yayl hafif araba. * Drt ki i aras nda oynanan bir iskambil oyunu. brifing brik brik * Bir konuda zet olarak verilen bilgi veya a klama. * ki direkli, seren yelkenli, birka top ta yan gemi. * (bilim iin) Dal, kol. * Aferin, ya a!.

brezil br ka bri

* nde ok yksek bir oturma yeri, arkada da boylamas na yerle tirilmi oturacak yerleri bulunan drt tekerlekli, yayl at arabas . briket * Linyit ve kmr tozundan bas nla elde edilen yak t. * Linyit, kmr tozu ve katran tortusundan bas nla elde edilen, tu la biimli yap malzemesi. * Briket yapan veya satan kimse.

briketi

briketilik * Briketinin i i veya mesle i. briketleme * Briketlemek i i. briketlemek * Briket hline getirmek. briyantin * Sa parlatmak ve yat rmak iin kullan lan gzel kokulu bir madde.

briyantinli * Briyantinle sslenmi , briyantin srnm . brizbiz brokar * S rma veya gm i lemeli bir tr ipekli kuma . brokkoli brom * Kk, ye il yumrular hlinde olan, ha lanarak yeme i haz rlanan bir tr sebze. * Pencerelerin erevesine, ieriden tutturulan ince perde.

* Atom numaras 35, atom a rl 79,909 olan, deniz sular nda az, baz gllerde ok miktarda bulunan, yo unlu u 2,97 olan k rm z renkli, pis kokulu, zehirli s v bir element. K saltmas Br. bromhidrik * Bromun hidrojenle birle mesinden olu an. bromhidrik asit * Bromun hidrojenle birle mesinden olu an HBr aside verilen ad. bromr * Bromhidrik asidin tuzu veya eteri. bromrl * Yap s nda bromr bulunan. bron * Soluk borusunun akci erlere giden iki kolundan her biri ve bunlar n dallar .

bron uk * Bron lar n u dallar ndan her biri. bron it * Bron ve bron uklar n iltihaplanmas . bronz * Tun.

bronz gibi * tunca benzeyen, tun renginde olan. bronzla ma * Bronzla mak i i. bronzla mak * Bronz rengini almak. bro

* Kad nlar n tak nd klar ss i nesi. bro r * Sayfa say s az, kk kitap, risale. brovning brve * 7.65 mm lik otomatik tabanca. * Diploma, ahadetname.

Bruxelles lhanas * Bkz. Brksel lhanas . Brksel lhanas * Ceviz bykl nde bir lhana tr, Frenk lhanas (Brassica oleracea gemmifera). brlr brt * S v yak t kolayca yanabilecek taneciklere ay rarak pskrten ara, yakma. * Kesintisi yap lmam , kesintisiz (para). * Kab ile daras kar lmadan tart lan (a rl k).

bu

* Yerde, zamanda veya sz zincirinde en yak n olan gsterir. * En yak nda bulunan bir varl veya biraz nce an lan bir eyi i aret yolu ile belirtmek iin kullan l r (ekim s ras nda bunu, buna, bunda, bundan, biimlerine girer. okluk biimi bunlar). bu (veya u) kadar * bir say dan sonra gelerek o say dan art k miktar bildirir. bu abdestle daha ok namaz k l n r * bir tutum veya davran n etkisinin srekli olaca n anlat r. bu arada * Bu sre iinde. * Birlikte, beraber.

bu cmleden * bunlar aras nda, bunlar gibi. bu gidi le * bu biimde, bu tarzda. bu gzle * bu anlay la.

bu gnlerde * iinde bulundu umuz zamanda, bu birka gn iinde. bu haysiyetle * bu bak mdan. bu kabil * bu gibi, bu trl. bu kabilden * gibi, e idinden. bu kadar * bu denli.

bu kadar kusur kad k z nda da bulunur * zerinde durulmaya de meyecek kadar kk bir kusurdur. bu meyanda * Bkz. bu arada. bu meyanda * Bu arada. bu ne perhiz bu ne lhana tur usu! * szleri ve davran lar birbirini tutmuyor, eli iyor. bu sefer * Bu defa, bu kez.

bu s ca a kar m dayan r? * a r harcamalarla eldeki imknlar n tkenece ini anlat r. bu trl * byle, bu biimde.

bu yzden * bundan dolay , bunun iin. buat * Elektrik ak m devrelerinde birle tirme yapmak veya ak m bir veya daha fazla kollara ay rmak iin kullan lan ara, kutu. bubi bucak * Kk bir dokunma ile patlayan, kamufle edilmi bombadan olu an bubi tuza teriminde geer. * Kenar, k e, yer. * lelerin, bir mdrle ynetilen blmlerinden her biri, nahiye.

bucak bucak * Her yerde, her yanda, her tarafta. bucak bucak aramak * her yerde aramak. bucak bucak kamak * bir olay, bir durum veya bir kimseyle kar la mamaya al mak. buuk buuklu budak * (say ve le tirme s fatlar ndan sonra gelir, tek ba na kullan lmaz) ... ve yar m. * Kesirli. * A ac n dal olacak srgn. * Dal. * Dal n gvde iindeki ba lang yeri olan ve tahtalarda grlen yuvarlak koyuca renkte sert blm.

budak deli i * Tahtalardaki budak yerinin kar lmas ndan sonra a lan bo luk. budak z * Taze srgn.

budaklanma * Budaklanmak i i. budaklanmak * Budak srmek, dallanmak. budakl * Buda olan. budala * Zekca geri. * Bir eye a r lde d kn. * Zekca geri olan kimse.

budala budala * budala gibi, budalaca. budalaca * Budalaya yak r (biimde).

budalacas na budalala ma * Budalala mak i i. budalala mak * Budala duruma gelmek, budala gibi davranmak. budalal k * Budala olma durumu. * Budalaca yap lan i . budalal k etmek * ak ls zca davranmak. budama budamak * Daha ok rn almak veya dzgn bir biim vermek amac yla a a, asma gibi bitkilerin dallar n kesmek, dallar n k saltmak. * Yeni filiz srmesi iin bir bitkinin dallar n kesmek. * (gre te) Rakibinin ayaklar n bir ayak oyunu veya vuru u ile yerden kesmek. * Bir eyi eksiltmek, azaltmak. budan * Budanmak i i veya biimi. budanma * Budanmak i i. * Budamak i i.

budanmak * Budamak i ine konu olmak. budatma * Budatmak i i. budatmak * Budamak i ini yapt rmak. Buddhist * Buddhizm dininden olan kimse.

Buddhizm * Tabiatst ki ile mi bir tanr d ncesi yerine, salt varl koyarak onun insanda arzu biiminde belirdi ini, bundan da st rab n do du unu, st raptan kurtulmak iin var olmaktan vazgemek gerekti ini ileri sren, Hindistan ve in'de yayg n olan, Buddha'n n ileri srd mistik dnya gr ve din. Budist * Bkz. Buddhist. budun kavim. * Aralar nda tre, dil ve kltr ortakl bulunan, boy ve soy bak m ndan da birbirine ba l insan toplulu u, * Ulus, millet.

budun betimci * Etnograf. budun betimi * Etnografya, kavmiyat. budun bilimci * Budun bilimi uzman , etnolog. budun bilimi * Etnoloji, rkiyat. budun bilimsel * Etnolojik. budunsal bugn * Kavm, etnik. * inde bulundu umuz gn. * inde bulundu umuz a , zaman. * inde bulundu umuz gnde.

bugn bana ise yar n sana * bugn birinin ba na gelen kt bir durumun, daha sonra ba kas n n da ba na gelebilece ini hat rlatmak iin sylenir. bugn yar n * ok yak nda, nerede ise. bugnden tezi yok * hemen imdi, derhal. bugnden yar na * az zaman sonra. * bugn ya ayanlardan gelecek ku aklara. bugne bugn * "unutma ki", " unu iyi bil ki" anlam nda kullan l r. * bugne de in. bugnk * Bugne zg, bugn olan, bugn yap lan.

bugnk gnde * imdi, iinde bulundu umuz zamanda, imdiki artlarda. bugnk tavuk yar nki kazdan iyidir

* sa lanm bir kazanc n umulan daha byk bir kazanca feda edilmemesini tler. bugnlk * Bugn iin. bugnlk yar nl k * ok yak nda olmas beklenen eyler iin sylenir. bu day * Bu daygillerin rnek bitkisi (Triticum). * Bu bitkinin ba aktan ayr lm tanesi.

bu day ba ak verince orak pahaya kar * ihtiya duyulan ey de er kazan r. bu day benizli * A k esmer. bu day biti * Yar m kanatl lardan, vcudu ye il, ba siyah, ekinlere zararl bir bcek, ekin biti (Sitophilus granarius). bu day gvesi * Tah la zarar veren kk bir kelebek (Tinea granella). bu day pas * Pas mantar gillerden asalak bir mantar (Puccinia graminisi). * Bu mantar n bu day ve benzeri bitkilerin yapraklar nda olu turdu u hastal k. bu day rengi * (ten iin) A k esmer. bu day srmesi * Bu day ba aklar ndan olu an ilkel mantar (Tilletia tritici). * Bu mantar n yol at hastal k. bu day unu * Yabanc maddelerinden temizlenmi ve tavlanm bu daylar n tekni ine uygun olarak tlmesiyle elde edilen bir rn. bu dayc l * Batakl k yerlerde, patates, pancar tarlalar nda ya ayan gc bir ku (Luscinia svecica cyanecula). bu daygiller * Bir eneklilerden, rne i bu day, yulaf, arpa, pirin, avdar, m s r, ayr k ve ay r otlar , kam , bambu olan, iekleri ba ak durumunda byk bir bitki familyas . bu days * Bu day and ran. bu days meyve * ok ince olan kabu u, zar ndan ayr lmayacak derecede kayna m olan tohum izlenimi veren bir kuru meyve. bu days tane * Bkz. bu days meyve. bu days tohum * Bkz. bu days meyve. bu ra * Erkek deve, iki hrgl deve.

bu u

* Is etkisiyle gaz durumuna geen s v . * So uk bir cisim zerinde ince bir tabaka durumunda yo unla m s v . * Hastal k dolay s yla mikroplu say lan e yan n s cak bu u ile temizlendi i yer, tephirhane.

bu u evi

bu u kebab * Et, arpac k so an , domates, sar msak, kekik ve baharat kullan larak hi su konmadan haz rlanan bir et yeme i. bu ul bu ul * Bu u kararak. bu ulama * Bu ulamak i i. * Bu uda pi mi (yemek). bu ulamak * Bu udan geirmek, bu uya tutmak. * Baz yemekleri bu u ile pi irmek. bu uland rma * Bu uland rmak i i. bu uland rmak * Bu ulanmas na yol amak. bu ulan * Bu ulanmak i i veya biimi. bu ulanma * Bu ulanmak i i. bu ulanmak * zerinde bu u olu mak, bu u ile kaplanmak. bu ula ma * Bu ula mak i i, buharla ma. bu ula mak * Bu u durumuna gelmek, buharla mak. bu ula t r c * Suyu bu u durumuna getirmek iin kullan lan (ara). bu ulu * zerinde bu u bulunan, bu ulanm . * Szgn, dalg n bak l olan (gz). bu ulu bu ulu * Nemli, dolu dolu, ya l . bu ur * Bu ra.

bu usu stnde * s cak s cak, s cakl azalmam durumda. buhar * Is etkisiyle s v lar n ve baz kat lar n dn tkleri gaz durumu.

buhar kazan * Buhar elde etmekte kullan lan kazan. buhar kurutucusu * Buhar ierisindeki su damlac klar n ay ran ve kuru buhar elde edilmesini sa layan ara. buhar makinesi * Buhar bas nc yla i leyen makine. buhar olmak * yok olmak, kaybolmak. buhar valf * Buharl s nma sisteminde, kalorifer dairelerinde buhar ak n kesmeye ve dengelemeye yarayan alet. buharla ma * Buharla mak i i, bu ula ma, tebahhur. buharla ma noktas * Bir s v n n kaynat lma sonucunda buhar durumuna geme derecesi. buharla mak * Buhar durumuna dn mek, bu ula mak, tebahhur etmek. * Dalg nla mak, hayaller iinde kalmak. buharla t r c * Buharla ma i lemini gerekle tiren alet. buharla t rma * Buharla t rmak i i. buharla t rmak * Bir s v y kaynatarak buhar durumuna getirmek. * Bir s v y ince damlac klar durumunda dam tmak. buharlay c * Buhar hline getiren (makine vb.). buharl * Buhar olan. * Buhar gc ile al an. buharl gemi * Buhar gcyle al an gemi. buharl s tma * Buhar n ta d s dan yararlanarak yap lan s tma. buharl makine * Buharla al an makine. buharl tren * Buhar gcyle al an tren. buharl t * kard buharla kuru ama rlar tlemeye haz r duruma getiren t. buhran * Bunal m, bunluk, kriz.

buhran geirmek * bunal m geirmek.

buhrana tutulmak * buhran geirmek. buhranl * Bunal ml . buhur * Din trenlerde yak lan kokulu a a vb. maddeler, tts.

buhurdan * Buhurluk. buhurdanl k * Buhur yapmak iin kullan lan ara. buhurluk * inde tts iin kullan lan maddeler yak lan kap.

buhurumeryem * Tav ankula , siklmen. buji * Patlamal motorlarda gaz tutu turmaya yarayan elektrikli ara. buka * A r cezal lar n ayaklar na tak l p ucuna pranga ba lanan demir halka. * Kamamas iin hayvanlar n aya na tak lan zincir, demir kstek.

buka vurmak * buka takmak. buka lama * Buka lamak i i. buka lamak * (hayvan iin) Aya a buka takmak. buka l * Aya nda buka bulunan. * Bilekleri beyaz olan (hayvan). buka l k * Hayvanlar n aya na buka tak lacak yer, bilek. bukalemun * Bukalemungillerden, 20-30 cm boyunda, renk de i tirmesiyle nl srngen tr, kaya keleri (Chamaeleo chamaeleon). * kar na gre davran n , gr n de i tiren kimse. bukalemun gibi renkten renge girmek * srekli d nce de i tirmek. bukalemungiller * Srngenler s n f n n renklerini bulunduklar yerin rengine uyduran, hareketleri yava , bukalemun trlerini iine alan bir familyas . bukanak buke * Ayak. * Gzel koku, rayiha.

buket bukle

* iek demeti. * Kk lle durumunda, k vr ml sa.

bukle bukle * K vr m k vr m, bukleli (sa). bukleli * K vr mlar olan (sa). buklesiz buklet * K vr mlar olmayan (sa). * Bklm iplik. * Bu iplikten dokunmu (giyecek). * Saralar n kulland yn k rp nt s . * Yaln z iki geni yz testere ile dzeltilmi tahta. * Yenge, amca veya day kar s . bula bula bunu (onu, bir eyi, bir kimseyi) bulmak * var olanlar n en de ersizini semek. * kt bir raslant y anlatmak iin kullan l r. bulada bulak bulama * Byk pili. * Kaynak, p nar. * Bulamak i i. * Genellikle zm ras n n kaynat lmas ile yap lan koyu pekmez. * Sulu, c v k hamur. * Bu koyulukta yap lan e itli hamur yemekleri. * Kar k, oradan buradan toplanm .

bukran bul bula

bulama

bulamak

* Bir nesnenin her yan n bir eye de direrek stn onunla kaplamak, bir nesneyi ba ka bir maddeye bat rmak. * Kirletmek. buland r c * Bulant veren. * Tiksindirici, nefret uyand ran. buland r lmak * Buland rmak i i yap lmak. buland rmak * Bulanmas na yol amak, bulanmas n sa lamak.

* ki veya daha ok eyi birbirlerinden fark edilmeyecek biimde kar t rmak. bulan k * Bulanm olan, duru olmayan. * Bulutlu, kapal . * A k seik grnmeyen, net olmayan. * (bak ) iin, Donuk, anlams z; fersiz. * Niteli i tam anla lmayan. bulan ka * Biraz bulan k olan, ok duru olmayan. bulan kla ma * Bulan kla mak i i veya durumu. bulan kla mak * Bulan k olmak. bulan kla t rmak * Bulan k duruma getirmek. bulan kl k * Bulan k olma durumu. bulan bulanma * Bulanmak i i veya biimi. * Bulanmak i i.

bulanmak * Bulamak i ine konu olmak, her yan bir eyle kaplanmak. * Durulu unu yitirmek. * Parlakl n ve a kl n yitirmek. * (i, mide ii) Bulant s olmak. * Kar mak. bulant * Midede duyulan ve insana kusacak gibi bir duygu veren durum.

bulant vermek * (iini, midesini) buland rmak. bula c * Birinden ba kas na geen, bula an, sri. bula c hastal k * Mikrop yolu ile yay lan hastal k. bula k * Yiyecek veya iecekte kullan lan y kanmam mutfak e yas veya kap kacak. * Bula m olan. * Yap kan, sulu. * z, etki, kal nt .

bula k adam * Yolsuz, uygunsuz i ler yapan, sata ma al kanl olan kimse. bula k bezi * Bula klar y kamak iin kullan lan bez. bula k deniz

* May n tehlikesi olan deniz. bula k deterjan * Bula k tozu. bula k eldiveni * Bula k y karken kullan lan plstikten yap lm geirimsiz eldiven. bula k gemi * Tayfalar nda veya iindeki yolcular aras nda bula c hastal k bulunan gemi. bula k i * Yolsuz, uygunsuz, kirli i . bula k makinesi * Bula k y kamaya yarayan alet. bula k makinesi tuzu * Bula k makinelerinde suyun iinde veya y kananlar n zerinde kire kal nt lar n yok eden kimyasal bile im. bula k suyu * Bula k y karken kullan lan su. bula k suyu gibi * (sulu yiyecek ve iecekler iin) kt haz rlanm , tad tuzu olmayan. bula k tozu * Bula klar y karken kullan lan, temizleme ve ar tma zelli i bulunan toz. bula k * i kirli kaplar y kamak olan kimse. bula k l k * Bula k n n i i. bula khane * K la, okul, otel gibi yerlerde bula k y kamaya ayr lan zel blm. bula kl k * Bula k olma durumu. bula lma * Bula lmak i i veya durumu. bula lmak * Bula mak i ine konu olmak. bula kan * Bula t yerden kolay temizlenemeyen, yap kan. * Sata ma, kavga etme al kanl olan.

bula kanl k * Bula kan olma durumu. bula ma * Bula mak i i.

bula mak * Bir nesne, zerine srlen bir ey yznden kirlenmek. * stenilmeyen bir madde bir eye srlmek. * (hastal k) Gemek, sirayet etmek.

* atmak, sata mak, tedirgin etmek. * stemeden veya rastlant sonucu bir i e kar mak. bula t r lma * Bula t r lmak i i veya durumu. bula t r lmak * Bula t rmak i ine konu olmak. bula t rma * Bula t rmak i i veya durumu. bula t rmak * Bula mas na yol amak. bulatmak buldok * Kpekgillerden, burnu bas k, alt enesi sttekinden uzun, iri ve gl bir kpek tr (Canis familiaris molosus hibernicus). buldozer * nndeki geni b akla topra s y r p engebeleri kald ran, tekerlekli veya t rt ll bir yol makinesi. bulduka bunar (veya bulmu da bunuyor) * buldu uyla yetinmiyor da daha o unu istiyor. buldumcuk * Sonradan grme. buldumcuk olmak * bir eye sonradan ula nca marmak. buldurma * Buldurmak i i. buldurmak * Bulmak i ini yapt rmak. buldurtma * Buldurtmak i i. buldurtmak * Bulmas n veya buldurmas n sa lamak. Bulgar * Slvlar n gney kolundan olan bir halk veya bu halk n soyundan olan kimse. * Bulgaristan'a zg olan, Bulgaristanla ilgili olan. Bulgarca * Bulgar dili. bulgari * Drt telli ba lama. * Bula t rmak.

Bulgaristanl * Bulgaristan halk ndan olan ( kimse). bulgu * Var oldu u hlde bilinmeyeni bulup ortaya karma i i ve bu i in sonunda elde edilen ey. * Ara t rma verilerinin zmlenmesinden kar lan bilimsel sonu, netice.

* Vcuttaki i levsel bir bozuklu un, hastal n belirlenmesine yarayan olgu veya olay, araz, semptom. bulgulama * Bulgulamak i i. * Yeni olaylar ve bilgileri bulma yntemi ve retisi. bulgulamak * Yeni olaylar ve bilgileri bulmak. bulgur * Kaynat l p kurutulduktan ve kabu u kar ld ktan sonra k r lan bu day. * Sert ve ufak taneler durumunda ya an kar, ebe bulguru.

bulgur bulgur * Bulgur tanesi gibi. bulgur orbas * Domates, bulgur, taze biber, so an, tereya ve sala kullan larak haz rlanan bir orba tr. bulgurcu * Bulgur yapan ve satan kimse.

bulgurcuk * Gne yzeyinde teleskopla seilebilen kk, dairesel grn l parac klardan her biri. bulgurculuk * Bulgurcunun i i veya mesle i. bulgurlama * Bulgurlamak i i. bulgurlamak * Bulgur tanaleri gibi kk paralara ay rmak. bulgurlanma * Bulgur taneleri gibi kk paralara ayr lma. * Gne yzeyinde bulgurcuk denilen taneciklerin kayna mas olay . bulgurlu kfte * nce bulgurla yo rulmu kfte. bulgurlu pilv * Bulgurla pi irilen pilv. bulgurluk * Bulgur yapmaya elveri li. Bulgurlu'ya gelin mi gidecek? * gere i yokken ivedi ve srekli olarak diki , nak gibi i lerle u ra anlara aka yollu sylenir. bulgusal * Bulguyla ilgili, bulguya ait. bulgusal yntem * retilmek istenen eyi, rencilerin kendilerinin bulmas n sa layan retim yntemi. bullak bulma * Bkz. allak bullak. * Bulmak i i.

bulmaca bulmak

* e itli biimlerde dzenlenen ve d ndrerek, aratarak buldurmay ama edinen oyun. * Arayarak veya aramadan, bir eyle, bir kimse ile kar la mak; bir eyi elde etmek. * Kaybedilen bir eyi yeniden ele geirmek. * Varl bilinmeyen bir eyi ortaya karmak, ke fetmek. * lk kez yeni bir ey yaratmak, icat etmek. * stenilen eye kavu mak, nail olmak. * Bir yer, bir noktaya eri mek, ula mak. * Herhangi bir gr e, bir yarg ya varmak. * Semek, uygun saymak. * Sa lamak, temin etmek. * (kabahat, su, kusur iin) Yklemek. * Eri mek. * Cezaya u ramak. * Hat rlamak. * Bir eyi bulan, bir bulu yapan kimse, k if. * Gazlar , may nlar , radyoaktif mineralleri, manyetik dalgalar bulmaya yarayan ara, detektr.

bulucu

bul * Erin olma, bali olma, erinlik. bul a * Ergenlik a . bul a ermek * erinle mek. bulundurma * Bulundurmak i i. bulundurmak * Var olmas n , haz r bulunmas n sa lamak. * Eksik etmemek. bulunma * Bulunmak i i. bulunmak * Bulmak i ine konu olmak. * Herhangi bir durumda olmak. * (bir yerde) Olmak. * Bulunmaz, e siz, benzersiz, g bulunan. bulunmaz Hint kuma * ok az bulundu u ve ok de erli oldu u san lan ey. buluntu * Kaz veya ara t rmalarla ortaya kar lm olan, bazen de rast gelinerek bulunan eski a lardan kalma e ya. * Sokakta bulunup al nan ocuk. bulup bulu turmak * aba gstererek sa lamak, yaratmak. bulu * Bulmak i i veya biimi. * lk defa yeni bir ey yaratma, icat. * Bilinen bilgilerden yararlanarak daha nce bilinmeyen yeni bir bulguya ula ma veya yntem geli tirme, icat. * Konu, duygu, d nce ve hayalde ba kalar n n etkisinden s yr larak, bunlar n i leni inde yeni bir yol tutma.

bulu hakk * Bir bulu un veya o bulu u uygulama alan nda kullanma hakk n n bir kimseye ait oldu unu gsteren belgeye kar l k kazan lan hak. bulu ma * Bulu mak i i.

bulu ma yeri * Bulu ulacak yer. bulu mak * Bir araya gelmek; kar la mak. * nceden belirlenmi bir yer ve zamanda bir araya gelmek. * Kavu mak. bulu turma * Bulu turmak i i. bulu turmak * Bir araya gelmelerini sa lamak, bir araya getirmek. bulu ulma * Bulu ulmak i i. bulu ulmak * Bulu mak i i yap lmak. bulut * Atmosferdeki su damlac klar ve buz taneciklerinin grlebilir yo unluk kazanmas yla olu an, biimleri, ykseklikleri ve yol at klar hava olaylar yla birbirinden ayr lan y nlar. * Herhangi bir eyden olu an yo un y n. * Keder, endi e. bulut gibi * ok sarho . bulutuk * Kk bulut.

bulutlanma * Bulutlanmak i i. bulutlanmak * Bulutlarla kaplanmak. * Kederlenmek, hznlenmek. bulutlu * Bulutlarla kaplanm , bulutlanm . * zerinde bulut varm gibi bulan k grnen. * (bellek iin) Kar k, net olmayan. * Uzayda ekseni evresinde yava a dnen, k zg n gaz ve tozlardan olu mu gk varl , neblz. * Bulutu bulunmayan, a k, berrak.

bulutsu bulutsuz

buluttan nem kapmak * en kk bir eyden al nmak, ok al ngan olmak. bulvar

* ehir iinde a al , geni cadde. bumbar * Bykba ve kkba hayvanlar n kal n ba rsa . * Bu ba rsa a ci er, k yma, pirin veya bulgur doldurularak yap lan yemek. * So u un girmesini nlemek iin kap ve pencere aral klar na tak lan, ii pamuk dolu, uzun bez k l f. bumburu uk * ok, iyice buru mu olan. bumbuz * ok so uk. bumerang * K vr k bir sopaya benzeyen ve f rlat ld nda geri dnen, a atan yap lma bir av arac . bumlama * Bumlamak i i.

bumlamak * Lstik t rnaklar n n janta iyi oturmamas ndan dolay jant n i lstik zerine basmas sonucu lstik patlamak. bun * S k nt . buna * Bu zamirinin ynelme eki alm durumu.

buna de di (idi) buna de medi (idi) diyerek * birok ey aras ndan, iyilerini semeye ba lam ken nce be enmeyip b rakt klar n da sonradan, yeniden seip alarak. bunak bunaka * Bunam olan (kimse), ateh getirmi olan (kimse), matuh. * Buna a benzer, biraz bunak. * Buna a yak r (bir biimde), bunak gibi. * Bunak olma durumu.

bunakl k bunal m

* Do al bir srete birdenbire olu an ayk r l k, bunluk, buhran, kriz. * Tehlikeli sonu do urabilecek gerginlik, buhran. * Bir hastal kta iyile me veya lmle sonulanan, birdenbire olan fizyolojik de i iklik, kriz. * o unlu a ili kin sat n alma gcnn durmas , sat de erlerinin d mesi, al ma gcnn azalmas gibi sebeplerle ortaya kan iktisad durum, kriz. * Ruh ynden sonucu tehlikeli olabilecek durum. bunal m geirmek * herhangi sebeple olu an bunal m ya amak. bunal ma d mek * ruh bak mdan gerginlik veya s k nt iine girmek. bunal ml * Gerginlik, s k nt veren, gerginli i olan. bunal * Bunalmak i i veya biimi.

bunalma

* Bunalmak i i.

bunalmak * Soluk almas gle mek. * ok s k lmak, ok tedirgin olmak. bunalt * S k nt , i s k nt s .

bunalt c * Bo ucu, s k c , s k nt veren. bunalt lma * Bunalt lmak i i veya durumu. bunalt lmak * Bunalmas na yol a lmak. bunaltma * Bunaltmak i i.

bunaltmak * Bunalmas na yol amak. bunama * Frengi, alkolizm gibi d sebeplerden veya ya l l k, damar t kanmas gibi i sebeplerden ileri gelen, zihn ba nt n n kopmas , ateh. bunamak * Frengi, alkolizm gibi d sebeplerden veya ya l l k, damar t kanmas gibi i sebeplerle zihn ba nt kopmak, ateh getirmek. bunay bunca * Bunamak i i veya biimi. * Epey, ok. * Bu kadar, bu denli.

bunca z * Bunun gibi. bunda * Bu zamirinin kalma durumu.

bunda bir i var * olay n bir i yz, durumun gizli bir yn var. bundan * Bu zamirinin kma eki alm durumu.

bundan byle * bundan sonra. bundan iyisi can sa l * bu en iyisidir, daha iyisi olamaz. bungalov * Hindistan'da tek katl , genellikle tahtadan yap lm , veranda ile evrili ev. * Genellikle tahtadan yap lm , tek katl ev.

bungun

* S k nt l .

bungunla t rmak * Bungun hle getirmek. bunlar * Bu zamirinin o ul eki alm durumu. bunlu bunluk bunmak bunu * Bu zamirinin belirtme eki alm durumu. bunun * Bu zamirinin tamlayan durumu. * S k nt l . * Bunal m, s k nt . * Be enmemek, az msamak, kmsemek.

bunun buras * dikkati ekmek iin "buras " anlam nda kullan l r. bununla birlikte * Buna ek olarak. * Bunun byle oldu una bakmayarak. bura * (bu ve ara kelimelerinden) Bu yer. * Kalma ve kma durumlar nda orta hecenin d t ve burda, burdan biimlerinin kullan ld da grlr. * ok yak n ve belirli bir yeri gsterir. * Bu yerde. buradan * Buradan.

burac kta burada

buraday m diye ba rmak * gze arpacak bir yerde bulunmak. bura an buralar * bu yerler. bural * Bu memleketli, bu yerin halk ndan. * Gl esen rzgr.

buram buram * (duman, koku gibi havada yay lan eyler iin) Pek ok. buras * Bu yer, bura.

burcu

* Gzel koku, t r.

burcu burcu * (koku iin) Gzel gzel, pek gzel. burcumak * Gzel koku yaymak. bur * Kale duvarlar ndan daha yksek, yuvarlak, drt k e veya ok k eli kale k nt s . * Zodyak zerinde yer alan on iki tak m y ld za verilen ortak ad. * kse otu. * Baklagillerden, taneleri hayvan yemi olarak kullan lan y ll k bir yem bitkisi (Vicia ervilia). * Bu bitkinin mercime e benzeyen tanesi.

bur burak

burlar ku a * Gk kresinde tutulma emberinin geti i ve zerinde on iki burun (Ko, Bo a, kizler, Yenge, Aslan, Ba ak, Terazi, Akrep, Yay, O lak, Kova, Bal k) e it aral klarla da t ld ku ak. \343 Zodyak. burdurma * Burdurmak i i. burdurmak * Burmak i ini yapt rmak. burgac k * Bkz. kargac k burgac k. burga burgata burgu * Anafor, girdap. * Tel ve bitkisel halatlar n pus (2.54 cm) olarak evresini belirten birim. * Tahtada belirli delik amaya yarayan delgiye tak l sarma, yivli, keskin, elik alet. * T pa ekmeye yarayan, ucu sivri ve helis biiminde demir alet, tirbu on. * Yerin orta ve derin katmanlar na inebilmeyi sa layan delici alet. * Telli sazlarda, telleri germeye yarayan mandal.

burgu makarna * Burgu biiminde dklm ve f r nlanm makarna. burgulama * Burgulamak i i. burgulamak * Burgu ile delmek, delik amak. burgulanma * Burgulanmak i i. burgulanmak * Burgulamak i ine konu olmak, burgu ile delinmek. burgulu * Burgusu olan.

* Burgulanm olan. burgusuz * Burgusu olmayan. * Burgulanmam olan. burhan * Kan t. * Belgit. burjuva * ehirlerde ya ayan, zel imtiyazlardan yararlanan ehirli. * Orta s n ftan olan kimse, kent soylu. burjuva edebiyat * Orta s n f halk kesimine hitap eden edebiyat. burjuvaca * Burjuva gibi, burjuvaya yak an biimde. burjuval k * Burjuva olma durumu. burjuvazi burkma * Burkmak i i. burkmak * Burarak evirmek. * Burkulmak. * Ac vermek, zmek. * Burkma i ini yapan. * zc. burkulma * Burkulmak i i. burkulmak * Burkmak i ine konu olmak. * Vcuttaki organlardan biri birdenbire kendi eklemi zerinde dnmek. * znt duymak. burlesk * Sanat alan nda ve zellikle edebiyatta rastlanan, komikli e dayanan bir tr. burma * Burmak i i. * Sar burma tatl s n n bir ad . * Burularak yap lm bilezik. * Burulmu , burularak yap lm , k vr lm . * Had m etme, i di etme. * Musluk. * E rilmek iin bklm yn. * Ya iken burularak kurutulan ot. * Kuru incir. * Bir eyi iki ucundan tutup ekseni evresinde evirerek bkmek. * Burjuva s n f , kent soyluluk.

burkucu

burmak

* Had m etmek, i di etmek. * A za kekre tat vermek. * (mide, ba rsak) Sanc mak. * zmek, s k nt vermek. burnaz * ri ve uzun burunlu.

burnu bile kanamamak * tehlikeli bir durumdan yara bere almadan kurtulmak. burnu byk * kibirli. burnu bymek * kibirlenmek, byklenmek. burnu havada * kendini ok be enmi (olmak). burnu havada (veya kaf da nda) (olmak) * ok kibirli (olmak). burnu k r lmak * byklenemez duruma gelmek. burnu srtlmek (veya burnu srtmek) * s k nt ektikten sonra daha nce be enmedi i bir durumu kabul etmek, gururundan vazgemek. burnu yere d se almaz * kendini be enmi , kibirli. burnuna girmek * birine ok sokulmak. burnunda (veya gznde) ttmek * ok zlemek. burnundan (fitil fitil) gelmek * elde etti i gzel ey, sonradan gelen zntler zerine kendisine zehir olmak. burnundan ayr lmamak * yan ndan gitmemek, uzakla mamak. burnundan d en bin para olmak * ok as k suratl olmak. burnundan k l ald rmamak * kendisine hi sz syletmemek, ok huysuz olmak. burnundan solumak * ok fkelenmi olmak. burnundan yakalamak * birini ynetimi alt na almak, kaamak bulamayaca duruma getirmek. burnunu ekmek * sm n ekmek. * umdu unu bulamamak, amac na ula amamak. burnunu k rmak * birini g durumda b rakarak byklenmesini veya direni ini yok etmek.

burnunu s ksan can kacak * ok zay f ve gsz kimseler iin kullan l r. burnunu sokmak * gerekmedi i hlde her i e kar mak. burnunun dibi * ok yak n . burnunun dibine sokulmak * ok yakla mak, iyice yakla mak. burnunun dikine (veya do rusuna) gitmek * t dinlemeyerek kendi bildi i gibi davranmak. burnunun dire i k r lmak * ok pis bir koku duyarak tedirgin olmak. burnunun dire i s zlamak * (madd veya manev) ok ac duymak, ok zlmek. burnunun ucundan tesini (veya ilerisini) grmemek * k t d nceli olmak. burnunun ucunu grmemek * ok sarho olmak. burnunun yeli harman savurmak * byklenmek, kibirlenmek. * ok fkelenmek. burs * Bir rencinin renimini yapmas veya bir kimsenin bilgi ve grgsn art rmas iin belli bir sre devlet veya zel kurulu larca, denen ayl k para. * Bu amala vakfedilmi paran n veya mal n geliri. burslu burssuz burtlak buru * Sanc , buruntu. buruk * Burulmu olan. * Tad kekre olan. * Al narak ksknlk gsteren, gcenmi (kimse). * Uygun olmayan artlar sonucu dnerek byyen a ac n kerestesi. * Burs alan, bursu olan. * Burs almayan, bursu olmayan. * Ta l k, al l k yer.

buruk buruk * Buruk bir biimde. buruka * Tad biraz buruk olan. burukla ma

* Burukla mak i i veya durumu. burukla mak * Buruk durum almak. burukluk * Buruk olma durumu, kekrelik. * Ksknlk, gcenmi lik. * Buru a benzer, buruk gibi. * Burulmak i i.

buruksu burulma

burulma dayan m * Elyaf n bkerek k rmaya al an kuvvete kar a ac n gsterdi i diren. burulmak * Ekseni evresinde dndrlmek. * Sanc mak, a r mak. * Al narak ksknlk gstermek, gcenmek. burum burum * Burulmak fiili ile birlikte "ok fazla burulmak" anlam nda kullan l r. burun * Al nla st dudak aras nda bulunan, k nt l , iki delikli koklama ve solunum organ . * Baz eylerin n ve sivri blm. * Karan n, zellikle yksek ve da l k k y larda, trl biimlerde denize uzanm blm. * Kibir, byklenme. burun bo luklar * Burun deliklerinden yukar do ru a lan, mukozayla kapl bo luklar. burun buruna * Birbirine ok yak n ve yz yze. burun buruna gelmek * beklenmedik bir anda kar la mak, birbirlerine ok yakla mak. * kar s nda hissetmek. burun bkmek * be enmemek, nem vermemek. burun deli i * Burnun iki bo lu undan her biri. burun kanad * Burun deli inin yan taraf ndaki kabar k blm. burun k v rmak * nem vermemek, kmsemek, be enmemek. burun otu * Burna ekilen ttn, enfiye. burun perdesi * Burun bo lu unu ikiye ay ran blme. burun i irmek * kibirlenmek.

burun yapmak * stnlk taslamak. Burundili * Burindi halk ndan olan (kimse). burunduruk * Hayvanlar nallarken s rmamas iin dudaklar n k st rmaya yarayan k ska, yava a. burunlamak * D lamak, a a lamak. burunlu * Herhangi bir biimde burnu olan. * k nt s olan. * Kendini be enmi , onurlu, kibirli. * Burunsak. burunsak * Hayvan yavrusunun anas ndan st emmesini nlemek iin burnuna geirilen ba l k. * Hayvanlar n burunlar na geirilen ip.

burunluk

burunsal k * Burunsak. buruntu * Buru, sanc , ba rsak bozuklu u.

buru buru * ok buru mu . buru ma * Buru mak i i. buru mak * Dzgnl bozulmak, zerinde k r k ve katlamalar olmak. * (a zda) Kekrelik duymak. * Tiksinmek, ho lanmamak. buru turma * Buru turmak i i. buru turmak * Buru uk duruma getirmek. buru uk * Gerginli i, dzgnl kalmam buru mu olan.

buru uka * Biraz buru uk olan, pek dzgn olmayan. buru ukluk * Buru uk olma durumu. * Ciltte olu mu k r k. buru uksuz * Buru u u olmayan. busbulan k

* ok bulan k. buse * pck, pme, p . buselik * Klsik Trk mzi inde on basit makamdan biri.

buselika iran * Klsik Trk mzi inde birle ik bir makam. busines klas * lik orun. but * Vcudun kala ile diz aras ndaki blm. * Hayvanlar n, bacaklar n n gvdeye biti ik olan dolgun, etli blm. butafor * Oyun iin gerekli sahne e yas . butaforcu * Oyun iin gerekli sahne e yas n yapan uzman. butik butiki butikilik * Butik i letme i i. butlan * Bat l olma durumu. * Geersizlik, hkmszlk. * Yanl l k, haks zl k. * al t rmaya yarayan d me. buut * Boyut. * Uzunluk. * Giyim ve ss e yas sat lan dkkn. * Butik i leten kimse.

buton

buydurmak * Dondurmak, ok tmek. buyma buymak * Buymak i i. * So uktan donarak lmek. * ok mek. * Yatakta s nmak iin kullan lan s cak su torbas .

buyot

buyru u alt na girmek * bir kimse ba ka bir kimsenin isteklerini ister istemez yerine getirmek zorunda olmak. buyruk

* Belirli bir davran ta bulunmaya zorlay c sz, emir, ferman. * Egemenlik. buyruk kulu * Emir kulu. buyruku * Buyuran, emreden (kimse). buyrulma * Buyrulmak i i. buyrulmak * Buyurmak i i yap lmak. buyrultu * Sadrazam, vezir, beylerbeyi gibi yksek devlet grevlilerince yaz lan buyruk. * rade. * Buyurun anlam nda bir hitap sz.

buyur

buyur etmek * "buyurun" diyerek konu u sayg ile ieri almak veya sofraya a rmak. buyur? * anlamad m, sznz tekrarlar m s n z?. * syleyiniz, emrediniz.

buyurgan * S k s k buyruk veren, buyruk verir gibi konu an. buyurganl k * Buyurgan olma durumu. buyurma * Buyurmak i i.

buyurmak * Bir eyin yap lmas n veya yap lmamas n kesin olarak sylemek, emretmek. * Sylemek, demek, d ncesini bildirmek. * Gelmek, gitmek, gemek, girmek. * Almak. * 'Etmek, eylemek' anlam nda yard mc fiil olarak kullan l r. buyuru * Buyruk, emir.

buyurucu * Buyruk, emir veren. buyurun cenaze namaz na! * hi beklenmedik kt bir durum kar s nda, aka yollu znt anlat r. buz * Donarak kat duruma gelmi su. * ok so uk bir etki uyand ran ey veya kimseleri anlatmak iin kullan l r. buz alan * Buzla. buz ba lamak

* (s v lar iin) yzeyi donmak. buz da * Kutup blgelerinde buzullardan koparak ak nt larla yer de i tiren byk buz paras , aysberg. buz duvar * Samim olmamaktan ortaya kan, arzu edilmeyen, arada so ukluk yaratan durum. buz gibi * ok so uk. * (kt nitelikler iin) kesin bir gere i belirtir. * (et iin) temiz ve ya l .

buz kal b * Suyun belli biimlerde donmas n sa layan zel kap. buz kesilmek * buz gibi so umak; buz durumuna gelmek. * ok mek, donmak. * a lacak, zlecek bir durum kar s nda donakalmak. buz kesmek * ok mek. buz torbas * Tedavi amac yla kullan lan ve iinde buz paralar bulunan plstik bir torba. buz tutmak * (s v iin) stnde buz olu mak, buzla kaplanmak. buz stne yaz yazmak * sresi, etkisi ok az olacak bir i yapmak. * bir kimseye etki yapmayan szler sylemek. buz yala * Yksek da larda kal c kar ve buzulun birlikte olu turdu u, arkas ve yanlar dik, n a k, ember biimli ukurluk. buza * Stten kesilmemi s r yavrusu. buza lama * Buza lamak i i. buza lamak * (s r iin) Yavrulamak. buza la ma * Buza la mak i i. buza la mak * Buza durumuna gelmek. buza l * Buza s olan. buza s z * Buza s olmayan. buzcu * Buz satan kimse.

buzculuk buzzer

* Buzcunun i i veya mesle i. * Buzu zen, donmay nleyen alet, defroster.

buzdolab * Yiyecek ve iecek gibi eyleri so uk olarak saklamaya yarayan, motorla al an dolap. buzhane * Buz yap lan yer. * So uk hava deposu.

buzk ran

* Donmu deniz, gl veya rmaklarda ula m teki gemilere kolayla t rmakta kullan lan, buzlar k rarak yol amak iin yap lm gemi. buzla * Deniz suyunun donmas yla kutup blgelerinde olu an buz alan , bankiz, aysfild.

buzlanma * Buzlanmak i i. buzlanmak * Buzla kaplanmak, buz tutmak. buzlar zlmek * buzlar erimeye ve k r lmaya ba lamak. * aradaki so ukluk, darg nl k, gerginlik ortadan kalkmak. buzla ma * Buzla mak i i. buzla mak * Buz durumuna gelmek. buzlu * Buz tutmu , buz ba lam olan. * Buz iinde tutularak, iine buz kat larak so utulmu . * Bu ulanm gibi olan, saydam olmayan.

buzlu cam * Saydaml giderilmi cam. * Televizyon ekran . buzlu an buzluk * zerinde buz eksik olmayan yksek da tepesi. * Yiyecek ve iecekleri so utarak saklamak iin kullan lan, buzla so utulan kap veya dolap. * Buzdolab n n iinde buz yapan blme. * Ba lamaya benzer, bozuk dzen al nan bir Yunan alg s .

buzuki buzul

* Kutup blgelerinde veya da ba lar nda a a ya do ru a r a r yer de i tiren byk kar ve buz ktlesi, cumudiye. buzul bilimci * Buzul bilimi uzman , glsyolojist.

buzul bilimi * Fizik co rafyan n buzullar ve yeryzndeki i levlerini konu alan blm, glsyoloji. buzul a * Drdnc zaman n, yeryznn bugnknden daha byk blgelerinin buzullarla rtl bulundu u dnemi, pleistosen. buzul dnemi * Buzullar n yay ld drdnc zaman. buzul kar * Bir buzulun olu mas nda temel olan kat la m kar kmesi. buzul kayna * Buzulun eriyerek topra n alt na inen suyunu d ar ya veren kaynak. buzul masas * evresindeki buzlar erirken, alt na rastlayan blm erimekten koruyan ve bylece buzdan bir ayak zerinde kalan ktle. buzul seli * Buzulun erimesiyle olu an sel. buzul ta * Buzullar n ta y p biriktirdikleri, zerleri ok kez par lt l veya izikli ta lar, moren. buzulla ma * Buzul durumuna gelme. * Gemi a larda ve imdi geni veya dar bir blgenin buzullarla rtlmesi olay . buzulla mak * Buzul durumuna gelmek. buzullu buzulsuz bcr * Buzulu olan. * Buzulu olmayan. * Ufak tefek ve k sa boylu, bodur (kimse).

bcrle me * Bcrle mek i i. bcrle mek * Bcr duruma gelmek. bcrlk Bd bfe * ine sofra tak mlar n n kondu u dolap. * Toplant larda yiyecek ve ieceklerin konuldu u masa. * ki, yiyecek tr eylerin sat l p tketildi i yer. bfeci * Bfe i leten kimse. * Bcr olma durumu. * Bkz. Edi ile Bd.

bfecilik Bgdz b e

* Bfe i letme i i. * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. * Bve.

b elek b eme b emek b et

* Bve. * B emek i i. * Suyu nne bent yaparak toplamak. * Su birikintisi, glck.

b l

* Kk b l, soprano b l, alto b l, bariton b l olarak drt tr bulunan, bak rdan, perdeli veya pistonlu mzik aralar n n ad . b r bhtan * Bkz. e ri b r. * Kara alma, iftira.

bhtan etmek * kara almak, iftira etmek. bk * Ovada veya dere k y s nda al ve diken toplulu u. * B rtlen. * Akarsu k y lar ndaki verimli tarlalar. * Dneme. bken bklk bklm * Bklm , k vr lm eylerin olu turdu u kat. * Dneme, viraj. bklm bklm * ok bklml, k vr m k vr m. bkme * Bkmek i i. * Bklm kaytan veya iplik. * Vcudun bir blmn yan ndaki blm zerine k v rma. * Serte evirmek, k v rmak. * Birka tel ipli i burarak sarmak. * E mek. * Oynak kemikleri aras ndaki a lar daraltan kaslar n genel ad , aan kar t . * Akarsu k y lar ndaki verimli tarlalar, bk.

bkmek

* Katlamak. * Dndrmek. bktrme * Bktrmek i i. bktrmek * Bkmek i ini yapt rmak, k v rtmak. bkc * A a veya kontraplklar kal pla veya elle bkerek ekil veren kimse.

bkclk * Bkcnn i i veya mesle i. bkk bklgen * Kolay e ilip bklen. * Bknl. bklgenlik * Bklgen olma durumu. bklme * Bklmek i i. * Bklm , e ilmi olan.

bklmek * Bkmek i ine konu olmak, katlanmak. * (iplik iin) E rilmek. * E ilmek. * Ynelmek. bkl * Bklm olan. bkl * Bklmek i i veya biimi. bkm * Bkmek i i. * Bir eyin bklm yeri, kat, k vr m. * (iplik, yn vb. iin) Bir defada e rilmi ip miktar . * Bklm olan, bkm olan.

bkml

bkmsz * Bklmemi olan, bkm olmayan. bkn * Gramer grevleri ve yap bak m ndan, kelime kklerinin ba nda, iinde veya sonunda trl de i ikliklerin olmas , insiraf. bknl * Tretmede ve ekimde kelime kkleri de i ikli e u rayan (dil), insiraf.

bknl dil * Gramer grevleri ve yap bak m ndan kelime kklerini de i tiren dil: Arapa fail, fiil; air, iir gibi. bknme

* Bknmek i i. bknmek * K vr lmak, bklmek. * A r dan, sanc dan k vranmak. bknt * Bkme sonucu olu an biim veya iz. * Ba rsakta olan a r . * Dneme, viraj. bk blbl * Karatavukgillerden, sesinin gzelli i ile tan nm olan tc ku (Luscinia megarhynchos). * Sesi ok gzel olan kimse. blbl ana * ok ufak (kse). blbl gibi bilmek * ok iyi renmi olmak. blbl gibi konu mak (veya okumak) * kolayl kla konu mak, okumak. blbl gibi konu turmak (veya syletmek) * itiraf ettirmek. blbl gibi sylemek * hibir ey saklamadan bildiklerini sylemek, itiraf etmek. blbl gibi ak mak * gzel sesle, ne eyle konu mak. blbl kesilmek * bir etki veya bask alt nda oka konu mak. blblkona * Bir tr hamur tatl s . blblle me * Blblle mek i i. blblle mek * Blbl gibi tmek veya ak mak. blbl alt n kafese koymu lar, "ah vatan m" demi * ki i, yurdu d nda ne kadar zengin olursa olsun, yine de yurdunu zler. blbln ekti i dili bels * ilerisi d nlmeden sylenen sz insan n ba na dert aabilir. blblyuvas * Daire biiminde, ortas ukur ve bu ukur yere pi tikten sonra dvlm Antep f st konulan bir tr hamur tatl s . blten * zel veya resm kurum ve kurulu lar veya yetkili ki ilerce herhangi bir durumla ilgili olarak sreli veya sresiz yay mlanan duyuru. * Dergi. * Bkmek i i veya biimi.

bnye

* Vcut yap s . * Yap , kurulu . * Bnye olarak, bnye bak m ndan. * Ba rts. * ar af. * Atk . * nce perde. * Brgs olan.

bnyece brg

brgl bro

* al ma odas , yaz hane. * Dan ma ve yaz i lerinin yrtld i yeri. * Blm, ube. * Yaz masas .

brokrasi * K rtasiyecilik. * Kamu ynetimi. brokrat * Devlet dairesinde al an grevli. * K rtasiyeci.

brokratik * K rtasiyecilikle ilgili. * Kamu ynetimi ile ilgili. brudet brk * Duvak. brl brm * Brnm . * Brlm , drlm , katlanm olan ey. * So ukluk.

brmcek * Koza gibi yumaklanm ey. brmck * Ham ipekten dokunmu giysi kuma . * Ham ipekten dokunan bir tr i ama r kuma . brme * Brmek i i. brmek * Sarmak, kaplamak, rtmek, basmak, istil etmek. * ok, gl etkilemek.

brnme

* Brnmek i i. brnmek * Brmek i ine konu olmak. * Sar nmak, rtnmek. * Bir grn e girmek. bryan * Bkz. biryan.

bryan pilv * Kemiksiz koyun eti, pirin, so an, domates, baharat ve ya kar m yla f r nda pi irilen bir pilv tr. bryanc * Bkz. biryanc . bsbtn * yiden iyiye, iyice, tamamen, tamam yla, temelli. bst * Vcudun, omuzlarla birlikte g sten yukar blm. * Heykelt ra l kta ba , g s, bazen de omuzlar iine alan sanat rn.

btan

* Metal bidonlar iinde az bir bas n alt nda s v la an, yak t olarak yararlan lan HC formlndeki hidrokarbr gaz . bte * Devletin, bir kurulu un, bir aile veya bir kimsenin gelecekteki belirli bir sre iin tasarlad gelir ve giderlerini tr ve ayr nt lar yla gsteren izelge. * Devlet ve teki kurulu veya topluluklar n belirli bir dnem iindeki gelir ve giderlerinin oranlama niceliklerini nceden belirleyen, onaylayan ve bu i lemlerin yap lmas na izin veren kanun veya karar. bte a * Btede belirlenen giderlerin gelirlerden ok olmas durumu. bte y l * Bir btenin uygulanmaya ba lad gnden ertesi y l ayn gne kadar geen sre. bteleme * Btelemek i i. btelemek * Bte yapmak veya haz rlamak. bten btn * Olefin grubundan C4H8 formlnde iki hidrokarbonun ad . * Eksiksiz, tam. * Paralanmam . * ok say daki varl k ve nesnelerin hepsi, btn. * Ufakl k, bozukluk olmayan (para). * Birlik, taml k.

btn btn * Bsbtn. btn btne * Btn olarak, tamam yla. btnc ekonomi

* Ekonominin btn alanlar n kapsayan yap ve olu um, makro ekonomi. btncl * Totaliter. btncllk * Btncl olma durumu. btnleme * Btnlemek i i, btn, tek para durumuna getirme, tamamlama, ikmal. * Btnleme s nav . btnleme s nav * lk ve orta dereceli okullarla niversite ve yksek okullarda btnlemeye kalan renciler iin genellikle yaz tatili veya dnem sonunda a lan s nav, ikmal imtihan . btnlemek * Eksiksiz duruma getirmek, tamamlamak. * Ufak, bozuk paralar byk para durumuna getirmek. btnlemeli * Btnleme s nav na girmesi gereken ( renci). btnlemeye kalmak * bir renci yar y l veya retim y l sonunda bir veya birden ok dersten bir kez daha s nava girmek zere ba ar s zl a u ramak, ikmale kalmak. btnlenme * Btnlenmek i i veya durumu. btnlenmek * Btnlemek i ine konu olmak, ikmal edilmek, tamamlanmak. btnler * Btn durumuna getiren veya btn durumuna getirmek iin eklenen, mtemmim.

btnler a * llerinin toplam n 180 ye karan a lardan her biri. btnle me * Btnle mek i i. btnle mek * Btn duruma gelmek. btnletme * Btnletmek i i. btnletmek * Btn durumuna getirmek, tamamlatmak. btnleyen * Btn durumuna getiren, mtemmim. btnleyici * Btnleme i ini yapan. btnlk btnsel * Btn olma durumu. * Btn niteli inde olan, btnle ilgili, total.

btnsellik * Btn olma durumu. bve bovis). bvelek bvet bvet * (istasyon, tiyatro, sinema gibi yerlerde) Yiyecek ve iecek sat lan kk bfe. by * Tabiat kanunlar na ayk r sonular elde etmek iddias nda olanlar n ba vurduklar gizli i lem ve davran lara verilen genel ad, afsun, sihir, fsun, ba . * Kar durulmaz gl etki. by bozmak * yap lm bir byy etkisiz duruma getirmek. by bozulmak * yap lm bir by etkisiz duruma getirilmek. by yapmak * by yolu ile etki alt na almaya veya ald rmaya al mak. bycek byc * By yapan kimse, sihirbaz. * evresindekileri abuk ve gl olarak etkileyen kimse. byclk * Bycnn yapt i , sihirbazl k. by ms * By e yak r, byk gibi, byklere zg. byk * (somut nesneler iin) Boyutlar , benzerlerinden daha fazla olan, kk kar t . * (soyut kavramlar iin) ok, ortalamay a an. * Niceli i ok olan. * stn niteli i olan. * Yeti kin, belli bir ya a gelmi . * nemli. * Biraz byk, by e yak n. * Daha ok s rlara sald ran, onlar n kan n emen, v z lt lar yla tedirginlik yaratan sokucu sinek (Hypoderma

* Bve. * Bkz. B et.

byk (sz) sylemek * yapaca bir ey hakk nda kesin konu arak vnmek. byk abdest * D k , kaka. byk abdesti gelmek * gden ba rsa n bo altma gerekli ini duymak. byk aile

* Byk baba, byk anne ile bunlar n evli o ullar ndan, gelinlerinden ve ocuklar ndan olu an aile. byk amiral * Baz lkelerde kara ordusunda mare ale denk say lan donanma subaylar n n en yksek a amas ndaki amiral. byk ana * Byk anne. byk anne * Annenin veya baban n annesi, nine. byk atardamar * Kalbin kas lmas ile kar nc klardaki kan btn vcuda ta yan ana atardamar. byk baba * Annenin veya baban n babas , dede. byk bal k kk bal yutar * gller, gszleri ezer. byk ba n derdi byk olur * byk i lerin ba nda bulunanlar n kar la aca glkler de oktur. byk boy * Normal llerden daha byk. byk ember * Bir krenin merkezinden geen bir dzlemde ara kesiti olan ember. byk dalga * (radyo yay n iin) Uzun dalga. byk defter * Ticar bir kurulu un ayl k ve bilno hesaplar n gsteren defter. byk eli * stn a amal eli. byk elilik * Byk eli olma durumu. * Byk elinin makam . byk grmek (bilmek veya tutmak) * kendini veya ba kas n oldu undan stn saymak, yceltmek. byk han m * Ya l kad n. byk harf * zel adlarla cmle ba lar gibi yerlerde kullan lan ve byk yaz lan, zel biimli harf, majskl. byk kalori * 1 atmosfer bas n alt nda 1 kg suyun s cakl n 14.50 C den 15.50 C ye karmak iin gereken s miktar , kilokalori. byk kan dola m * Kalbin srekli kas l p gev emesiyle kan ve lenfin vcudun byk blmn dola mas . byk lf etmek * Bkz. byk sz sylemek.

byk lokma ye byk syleme * ba aramayaca n, sonuland ramayaca n bir konuda kesin szler syleme. byk ma aza * Her trl tketim maddesinin bol miktarda sat a sunuldu u yer. byk mevlit ay * Ay takviminin nc ay , rebiylevvel. byk oynamak * ok para koyarak kumar oynamak. * byk bir tehlikeyi gze alarak bir i e giri mek. byk nerme * Tas m n ncllerinden byk olan , majr. byk para * ok para. byk peder * Byk baba, dede. byk sesli uyumu * Kelimede kal n nllerden (a, , o, u) sonra kal n, ince nllerden (e, i, , ) sonra ince nllerin gelmesi kural , byk nl uyumu. byk szme tvbe! * bir konuda ok kesin konu uldu unda, tersi bir durumun ba a gelmemesi dile ini belirtir. byk ehir * Ana kent. byk tansiyon * Kan bas nc n n yksek olmas . byk terim * Kapsam daha geni olan son u nermesinin yklemi grevini ta yan terim. byk tvbe ay * Ay takvimin be inci ay , cemaziylevvel. byk nl uyumu * Trke bir kelimenin ilk hecesinde kal n bir nl varsa, ondan sonra gelen btn hecelerin kal n nllerle, ince bir nl varsa sonraki hecelerin de ince nllerle srp gitmesi kural : ocukla mak, denizcilik gibi. byk yemin etmek * bir eyi yapmamak konusunda en kutsal eyler zerine ant imek. Bykay * Kuzey yar m krede yedi y ld zdan olu mu tak m y ld z, Yedigir, Dbbekber. bykba * S r, manda gibi hayvanlar n niteli ini belirtmek iin kullan l r. byke * Biraz byk. * Olduka nemli. bykle byk, kkle kk olmak * her ya ve durumdaki ki ilere kar dosta, arkada a davranmak. byklenme

* Kendini byk gsterme, kibir. byklenmek * Kendini byk gstermek, byklk taslamak, kibirlenmek. byklerin ellerinden, kklerin gzlerinden pmek * sevgi ve sayg gstermek. bykl kkl * Byk kk hepsi bir arada. byklk * Byk olma durumu, ululuk. * Byklere yara r ba lay c davran .

byklk gstermek * gnl ululu u gstermek. byklk hastal * Kendini oldu undan daha byk ve nemli grme, gsterme hastal , megalomani. byklk satmak * gururlan p stnlk taslamak. byklk taslamak * kendini stn grmeye al mak, bbrlenmek. bykseme * Byksemek i i. byksemek * Byk oldu unu kabul etmek. byks * Byk gibi, bym e benzer.

bykten by e * miras n nce by e, o lnce kalanlar n en by ne gemesi kural , ekber evlt hakk . byleme * Bylemek i i. bylemek * By ile etki alt na almak. * Etkisi alt na almak, birini kendine ba lamak, teshir etmek. byleni * Bylenmek i i veya biimi. bylenme * Bylenmek i i. bylenmek * Bylemek i ine konu olmak. byleyici * Etkileyen, ekici niteli i olan. byleyici zellik * Srekli byleyici ve etkileyici olma. byleyi

* Bylemek i i veya biimi. bylte * Foto raf ve resim byltmeye, byltp basmaya yarayan ayg t, agrandisor. byltme * Byltmek i i. * Foto raf ve resimlere boyut kazand rma i lemi, agrandisman. byltmek * Bir eyi byk duruma getirmek, bytmek. * (resim, harita gibi eyler iin) Daha byk rne ini yapmak. * Abartmak. byl * Kendisine by yap lm (kimse). * By gc olan, sihirli. byme * Bymek i i. * Organizman n btnnde veya bu btnn bir blmnde boyutlar n artmas . bymek * Organizman n btnnde veya bu btnn bir blmnde, boyutlar artmak, irile mek, eskisinden byk duruma gelmek. * Yeti mek. * Ya artmak, ya lanmak. * Artmak, glenmek, iddeti artmak. * Say ca artmak. * Geni lemek. * nem ve de er kazanmak. bym de klm * (ocuk iin) konu mas ve davran lar ya na uymayan, byklerinki gibi olan. bysel byte * Odak boyutu birka santimetre olan yakla t r c mercek, pertavs z. bytken doku * Srgen doku. bytme * Bytmek i i. * Birisi taraf ndan yeti tirilmi kimse. * Uzakta duran cisimlere drbn veya benzeri bir arala bak ld nda cismi gren a n n plak gzle bak ld zamanki a ya oran . bytmek * Byk duruma getirmek, geni letmek. * Yeti tirmek, bakmak. * Abartmak, mbal a etmek. bytlme * Bytlmek i i. bytlmek * Bytmek i i yap lmak. bytrlk * By ile ilgili olan.

* A r la t rma. byt * Bytmek i i veya biimi. byye kap lmak (veya tutulmak) * yap lan bynn etkisinde kalmak, bir eyin o kimsenin ekicili inden kurtulamamak. byy * Bymek i i veya biimi. bz * Knk.

bzdrme * Bzdrmek i i. bzdrmek * Bzmek. * Bzmek i ini birine yapt rmak. bzgen bzg * Kas larak vcuttaki herhangi bir deli i aan veya kapayan ember biimindeki kaslar n genel ad .

* Diki te kuma n bir ucundan istenilen yere kadar geirilen bir ipli in ekilmesi ile olu an, kuma n bollu unu azaltan s k, kk k vr m. bzgleme * Bzglemek i ini yapmak. bzglemek * Bzg eklini vermek. bzgl * Bzgs olan, bzlerek dikilmi olan. bzgsz * Bzgs olmayan. bzme * Bzmek i i. * A z bzlerek kapat lan (kese, torba vb.). * Buru turarak, s k t rarak veya k vr m yaparak bir eyin alan n ve hacmini kltmek. * Kapatmak, dedikodu yap lmas na engel olmak. * Toplanarak bzlm . * Kal n ba rsa n sona erdi i yer, ans. * Yreklilik, cesaret.

bzmek

bzk

bzkta * Kafa dengi arkada , kafadar. bzlme * Bzlmek i i.

bzlmek * Bzmek i i yap lmak. * Korku, a k nl k, so uk gibi etkenlerle bir kenara sinmek, bir kenara ekilmek.

bzlp oturmak (kalmak) * bir kenarda ekingen bir tav rla oturmak. bzl * Bzlmek i i veya biimi. bz me * Bz mek i i.

bz mek * Bzlerek alan hacmini kltmek, k r mak. bz k by-pass C * Bzlerek yzey veya hacmi klm olan, bz m ; k r k. * Bkz. baypas. * Karbon'un k saltmas . * Elektrik kapasitesinin k salt lmas .

c, C

* Trk alfabesinin nc harfi. Ce ad verilen bu harf ses bilimi bak m ndan tml kat k di - di eti nszn gsterir. * Nota i aretlerini harflerle gsterme ynteminde do sesini gsterir. * Romen rakamlar nda 100 say s n gsterir. Ca * Kalsiyum'un k saltmas .

-ca / -ce, -a / -e * Vurgusuz zarf eki: K sa-ca, iyi-ce, a k-a, mert-e vb.; dil adlar tretir: Alman-ca, ngiliz-ce, Rus-a, Trke vb. "bak m ndan" anlam na zarf tretir: Para-ca, ya -ca vb. "-a gre" anlam na zarf tretir: Onlar-ca, biz-ce, ben-ce, sen-ce vb. "taraf ndan" anlam na zarf tretir: Bakanl k-a, hkmet-e vb. "kadar" anlam na zarf tretir: Bun-ca, onca vb. say ca e itlik bildiren zarflar tretir: Yzy llar-ca, aylar-ca, gnler-ce, binler-ce vb. topluluk beraberlik anlatan zarflar tretir: Aile-ce, ev-ce, ky-ce vb. -ca / -ce, -a / -e * S fatlardan kltme s fatlar treten ek: Sar n-ca, esmer-ce, soluk-a, sert-e vb. caba * Bir ey demeden, para vermeden al nan ey, bedava. * Fazla olarak, stelik. cabadan * Bedava olarak, kar l ks z, fazladan. cac k cac k * Yo urt, ayran iine h yar veya marul do ranarak yap lan, o u kez sar msakl , i tah a c yiyecek. * Bir tr ot.

-cac k / -cecik * Zarf treten ek (vurgusuz): hemen-cecik, yava -ac k, usul-cac k vb. cadaloz * ok konu an, huysuz ve irret (kad n, kocakar ). cadalozla ma

* Cadalozla mak i i. cadalozla mak * Cadaloz gibi davranmak. cadalozluk * Cadaloz olma durumu. cadde * ehir iinde ana yol.

caddeyi tutmak * herhangi bir sebeple bir yoldan gei i engellemek, kapamak. * (korkulu bir durumda) ba n al p gitmek, uzakla mak. cad * Geceleri dola arak insanlara ktlk etti ine inan lan hortlak. * Huysuz, irkin, ihtiyar kad n. * ok gzel gz. * sa ba da n k, t rnaklar uzun ve pis kad nlar iin kullan l r. * ok becerikli.

cad gibi

cad kazan * dedikodunun, fesad n ok oldu u yer. cad la ma * Cad la mak i i. cad la mak * (kad n) irkinle ip huysuzla mak. * Bitki bak ms zl ktan yabanle mek. cad l k * Cad ya yak r davran , huysuzluk. cad l k etmek * huysuzluk etmek, cad gibi davranmak. cad sprgesi * Emeleri zellikle dal ular ndaki kabuk alt nda s k bir a rerek ekirdekli yemi a alar n n ieklenmesine, dolay s yla meyve verimine engel olan askl mantar (Taphrina cerasi). * Bu mantar n yol at bitki hastal . cafcaf * Gsteri , atafat. * A z kalabal ile bir eyi elde eden, irret. * Gsteri li, fazla k, atafatl . * Kar k, grltl pat rt l , tehlikeli. * ili in bir kolu ve bu koldan olan kimse. * Parmakl k, korkuluk. * Byk bez veya deri torba, cav.

cafcafl

Cafer ca ca

ca

* Lavabo, banyo. * Hamam, du , banyo vb. yerlerde at k suyun akmas n sa layan zemindeki delik. * Dokumac l kta, zg makinesinde zg ipli i bobinlerinin desen ve renk s ras na gre yerle tirildi i

ca l k sehpa. cahil

* renim grmemi , okumam , bilgisiz. * Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan. * Deneysiz, gen, toy (delikanl veya k z).

cahil kalmak * bilgi edinememek, bilgisi olmamak. cahilne cahilce cahiliye * Araplarda Mslmanl ktan nceki a . cahiliyet cahillik * Cahillik, bilgisizlik. * Cahil olma durumu, bilgisizlik. * Genlik, toyluk, deneysizlik ve bu yzden i lenen kusur. * Cahilce, cahile yak r (biimde). * Cahil gibi, cahile yak r (biimde).

cahillik etmek * bilgisizli ini gstermek. * genlik, toyluk, deneysizlik yznden kusur i leme. caiz * Din, yasa, tre veya ba ka bak mdan i lenmesinde, yap lmas nda sak nca olmayan, yap l p i lenmesine izin verilen, uygun, yerinde say lan, yak k olan. caize * airlerin kasidelerle vdkleri bykler taraf ndan kendilerine verilen bah i . * Yaz da bir szn oldu u gibi tekrarland n gstermek iin alt hizas na konulan t rnak biimindeki noktalama i areti. * Yol yiyece i, az k. -cak / -cek, -ak / -ek * Kltme isimleri treten ek: Yavru-cak, kuzu-cak vb. caka * Gsteri , al m, kabaday l k, fiyaka.

caka satmak * gsteri yapmak, al m satmak. caka yapmak * gsteri li davranmak, fiyakal durumda olmak. cakac * Caka yapmay seven. cakac l k

* Cakac olma durumu veya cakal davran . cakalanma * Caka satma. cakalanmak * Caka satmak. cakal cakas z cal * Yapmac kl , dzme, sahte. calip Calvinci * Celp eden, eken, ekici. * Bkz. Kalvenci. * Cakas olan, caka ile yap lan, gsteri li. * Cakas olmayan.

Calvincilik * Bkz. Kalvencilik. cam * Soda veya potas kat lm silisli kumun ate te eritilmesiyle yap lan sert, saydam ve abuk k r l r cisim. * Tm veya bir blm bu maddeden yap lm , s ra. * Pencere. * Kadeh, iki. cam ivisi * Yakla k aplar 1 mm, boylar 1,5-2,5 cm aras nda de i en ince ve ba s z tel ivi. cam evi * Cam takma i leri yap lan dkkn, camc . * erevelerde cam n yerle tirilmesi iin a lan yiv. * arkas grnen, saydam, effaf. * (gz iin) donuk, cans z. * Gz takma olan. * A gzl, tamahkr.

cam gibi

cam gz

cam kanatl lar * Kurtuklar , elma, kay n, kavak, me e ve grgen a alar na zarar veren, kanatlar cams , hortumlar krelmi kelebekler familyas . cam macunu * Cam yuvas na tutturmak ve yal tkanl k sa lamak amac ile kullan lan bezir ya ve stbe kar m . cam mozaik * Renkli ta paralar yerine cam paralar ndan yap lan mozaik. cam resim * Renkli camlar n kesilip birbirlerine kur un ubuklarla ba lanmas ile yap lan ss veya resim. cam suyu

s v .

* Potas veya sodan n kuvars ile eritilmesinden elde edilen, a ac n bceklere ve ate e direncini art ran renksiz

cam yuvas * Cam evi. cam yn * ok ince, bklebilir cam liflerinin olu turdu u s ve ses yal t m nda kullan lan madde. camadan * apraz d meli, ipek veya s rma i lemeli bir tr k sa yelek. * Drt k e yelkenleri bo arak yzeylerini kltme i i.

camadan vurmak * fazla rzgra kar yelkeni kasmak. camadan fora etmek * ba lar koyuverip k s lm yelkeni amak. camadanl * Camadan giymi olan. cambaz akrobat. * Yerde ve tel, at, bisiklet vb. zerinde dengeye dayanan, tehlikeli, heyecan verici gsterileri yapan kimse, * At al p satan veya yeti tiren kimse. * Usta, becerikli kimse. * Kurnaz, hileci. * Osmanl Devletinde atl olan ve sava larda padi ah n nnde d mana kar ilk sald r ya geen birlik.

cambazhane * Cambazlar n oyunlar n gsterdikleri yer. cambazl k * Cambaz n i i veya mesle i, akrobatl k, akrobasi. * At al p satma veya yeti tirme i i. * Kurnazl k, hilecilik. cambul cumbul * (yemek iin) ok sulu, suyu bol. camc * Cam ticaretini veya cam takmay meslek edinmi kimse. * Evin iini pencereden gzetleyen kimse.

camc elmas * Ucundaki kk, dnebilen elmas paras ile cam izerek kesmeye yarayan ara. camc macunu * Cam ile ereve aras ndaki aral klar kapatmakta kullan lan ve kaba stbele bezir ya ndan yap lan hamur. camc l k * Cam al p satma veya takma i i. * Evin iini pencereden gzetleme. * Gstermelik, sat l k eylerin sergilendi i caml blme veya yer, sergen, vitrin. * Bir yeri, bir veya daha ok blme ay ran cam blme, caml k. * Ser (II). * Hamamlarda soyunulan caml yer. * Gzlk.

camekn

cameknl * Camekan olan (yer). cameknl kutu * Televizyon. camekns z * Camekn olmayan. camgbe i * Ye ile alar mavi renk. * Bu renkte olan. camgz canis). * Deniz k y s na yak n ya ayan, boyu bir buuk metre kadar olan, eti lezzetli bir tr kpek bal (Galeius

camgzeli * Evlerde ss olarak yeti tirilen, pembe, k rm z iekler aan bir tr k na ie i (Impatiens sultan ). cam ereveyi indirmek * etraf k r p dkmek, her eyi paralay p da tmak. cam z cami cami * Toplayan, bir araya getiren. * ine alan, iinde bulunduran. cami y k lm , ama mihrab yerinde * ya land hlde gzelli i bozulmam (kad n). camia camit * Topluluk, zmre. * Cans z. * Donmu . * Camlamak i i. * Manda, su s r , km . * Mslmanlar n hep birlikte namaz k lmak iin topland klar yer.

camlama

camlamak * Cam geirmek, cam takmak. camlanma * Camlanmak i i. camlanmak * Cam tak lmak. camla ma * Camla mak i i. camla mak * Cama benzer duruma gelmek.

camlatma * Camlatmak i i. camlatmak * Cam takt rmak. caml * Cam tak lm , cam geirilmi , cam olan. caml k k * Saraylarda veya bahelerde so uktan korunmak iin camla rtlm oda, salon. caml k * Caml ereve ile blnm yer. * iek, sebze gibi bitkileri d etkenlerden korumak iin yap lm kk limonluk, camekn.

cams

* Cam gibi saydam, cama benzer. * Yerin iinden yze kan erimi s cak maddelerin, so uma s ras nda billrla may p biimsiz olarak kat la m durumu. cams z can * Cam olmayan. * nsan ve hayvanlarda ya amay sa lad na ve lmle vcuttan ayr ld na inan lan madde d varl k. * Ya ama, hayat. * G, dirlik. * Ki i, birey. * nsan n kendi varl , z. * Gnl. * Bekta lik ve Mevlevlikte tarikat karde i. * Yak nl k duygusu belirten bir seslenme sz. * ok iten, sevimli, sevilen, irin.

can ac s * Vcudun herhangi bir yerinde duyulan iddetli ac . can alacak nokta (veya yer) * bir eyin en nemli yeri. can al c * En nemli, en arp c . * Azrail. can al p can vermek * lm s k nt s ve ac s iinde bunalmak. can arkada * Bkz. can dostu. can atmak can ba stne * istenilen eyin byk bir memnunlukla yap laca n anlat r. can ba na s ramak * ok korkmak. can bay lmak * i gemek, takatsizlik gstermek.

can beraber * ok sevgili. can beslemek * kayg s zca yiyip iip rahat na bakmak. * ba kas n n yiyece ini, iece ini sa lamak. can bo azdan gelir (veya geer) * insan yiyece ine nem vererek glenebilir veya yemeden ya amak mmkn de ildir. can borcunu demek * lmek. can bunalt s * A r znt sebebiyle can n s k lma, bunalma hli. can cana, ba ba a * herkesin kendi can n n, kendi ba n n kayg s na d t bir tehlike an n anlat r. * birbirini seven iki ki i bir arada yaln z olarak. can ci er * ok yak n, s k f k , pek iten (arkada ).

can ci er kuzu sarmas * ili d l , candan, pek iten. can ci er olmak * birbiriyle ok yak n arkada olmak. can cmleden aziz * insan n kendisi herkesten nce gelir. can abas * varl n kan tlama amac yla a r gayret. can eki mek * lmek zere bulunmak. * sona ermek, tkenmek, bitmek. can eki mektense lmek ye dir * bir i te e itli s k nt ve zntlerle kar la p ola anst gayret harcamaktansa o i ten vazgemek daha iyidir. can kmay nca (veya kmadan) huy kmaz * insan al kanl klar ndan, huylar ndan vazgeirmek mmkn de ildir. can damar * En nemli veya hassas nokta, bir eyin ya amas iin en nemli ara. can damar na basmak * bir i in en nemli yn zerinde durmak. can dayanmamak * bir ey kar s nda insan n dayan kl l elden gitmek. can derdinde olmak * zor bir durumdan kurtulmaya al mak. can derdine d mek * lm korkusuna kap lmak. can dire i

* Keman n iinde, alt ve st kapaklar aras nda dikili duran ubuk. can dostu * Pek iten dost. can d man * A r d manl k gden kimse, ldrmeyi bile d nen d man. can eri i can evi * Genellikle ye ilken yenen sert, sulu bir tr erik. * Yre in alt ndaki blge. * En duyarl yer, yrek.

can evinden vurmak * en etkileyici ynnden sald rmak. can feda * ok imrenilen iyi veya gzel eyler, davran lar kar s nda sylenir, can kurban. can gelmek * canlanmak, glenmek. can gzdesi * Sevgili. can havli * lm korkusu.

can havli ile... * lm korkusundan do an gl bir tepki ile. can kalmamak * bitkin bir duruma gelmek, gc tkenmek. can kayg s na d mek * her eyden vazgeip sadece kendi hayat n koruma veya kurtarma abas nda olmak. can korkusu * Bkz. can havli. can korkusu * lm korkusu. can kula * ok yak n dost, s rda . can kula ile dinlemek * byk bir dikkatle dinlemek. can kurban * Can feda. can ku u * Ruh. can noktas * En nemli husus, vurgulanmas gereken yer. can olmak * sevimli, ho grnmek.

can pahas na * can n vererek veya tehlikeye koyarak. can pazar * Herkesin kendi can n n kayg s na d t ve kendini kurtarmaya al t bir durum. can sa l * nsan n sa ve sa l kl olmas . can sevecek bir ey * ho a gidecek bir ey. can s k c * znt yaratan, zc. can s k nt s * yap lacak bir i olmamaktan ve hibir eyle oyalanma imkn bulunamad iin duyulan tedirginlik, bunal m. can s kmak * b kk nl k vermek. can sohbeti * tenlikle konu an ok yak n dostlar bir arada syle ip dertle me. can tahtas * G s kemi i. can vermek * lmek. * ruha g vermek. * canlanmas na yol amak. * bir eyi ok istemek. can yakmak * zulmetmek, eziyet etmek. * bir kimseyi byk zarar ve ziyana sokmak. * zmek, ac vermek. can yele i * Bkz. cankurtaran yele i. can yolda * Yaln zl ktan kurtulmak iin birlikte ya an lan (kimse vb.). cana * Sevgiliye hitap sz. cana can katmak * ya ama gcn art rmak. cana k ymak * ldrmek. cana minnet saymak (veya bilmek) * bir ltuf olarak kabul etmek. cana yak n * Sevimli. cana yak nl k

* Cana yak n olma durumu. canan * Gnlden sevilen, gnl verilmi olan kad n, sevgili. * (tasavvufta) Tanr . canavar * Masallarda sz geen yaban, y rt c hayvan. * Kurt, domuz gibi cana k yan yaban hayvan . * Ha ar , yaramaz ocuk. * Ac mas z, kt ruhlu, zalim (kimse). * Kpek bal . canavar dd * Ta tlarda bulunan, tiz ses karan alet. * Ac ac ses karan ve uzaklara kadar tehlike i areti vermek iin kullan lan ddk. canavar gibi * iri yar , sald rgan. * ok fazla. canavar kesilmek * h r nla mak, canavar gibi olmak. canavar otu * Canavar otugiller familyas n n rnek trlerinden olan ve kenevirle ttn kklerinin asalaklar ndan biri say lan iekli bitki (Orobanche ramosa). canavar otugiller * Biti ik ta yaprakl iki eneklilerden, tar m bitkilerine zarar veren asalak bir bitki familyas . canavarca * Canavar gibi, canavara uygun d en biimde. canavarla ma * Canavarla mak i i. canavarla mak * Canavar gibi davranmak. * Korkun, rktc bir durum almak. canavarl k * Canavar gibi davranma. canca z candan * Canca z m sznde sevgi ve teklifsizlik; canca z isterse deyiminde ise nemsemezlik anlat r. * ten, yrekten, gnlden, samim. * tenlikle, istekle, ilgiyle.

candan candan * tenlikli bir biimde. candan gemek * lmek. candan yrekten * itenlikle. candanl k * Candan olma durumu.

candarma * Jandarma. canfes * zerinde desen bulunmayan, ince dokunmu , parlak, tok, ipekli kuma . * Bu kuma tan yap lm .

canfes gibi yaprak * (asma ve dut yapraklar iin) ince, taze ve sinirsiz yaprak. canfeza cang l * Bkz. cengel. * Kar kl k, karga a. cang l cungul * Hayvanlara tak lan anlar n veya ba ka maden e yan n kard kaba sesleri anlat r. * Bu biimdeki grlt. canh ra * Yrek paralayan, kulak t rmalayan, ac , tyler rpertici. can ac mak * arpma, vurma vb. sonucu ac duymak. * zlmek, rahats z olmak. can a z na (veya bo az na) gelmek * byk bir tehlike kar s nda lecekmi gibi bir korkuya kap lmak. * a r duygulanmak, ok heyecanlanmak. can burnuna (veya burnundan) gelmek * bir ey yaparken ok zorluk ekmek. can burnunda olmak * ok yorgun ve bezgin olmak. can cana lmek * ba kas na yap lacak eyi kendine yap lacak gibi d nmek. can can na (veya iine) s mamak * sab rs zl k gstermek, tahamml etmemek. can cebinde * zay f ahlkl kimse. can cehenneme * sevilmeyen bir kimse iin duyulan fke ve nefreti bildirir. can ekilmek * (vcudun herhangi bir organ iin) canl l azal r gibi olmak. * ii ezilmek. can ekmek * bir eyi istemek, istek duymak, arzulamak. can kas ca! * "byk zarara veya ktl e u ras n, peri an olsun, lsn" anlamlar nda kullan lan bir ilenme sz. can kmak * Trk mzi inde ok az kullan lm bir birle ik makam.

* ok yorulmak veya ok zorluk ekmek. * lmek. * ok y pranmak. can ks n! * "lsn, gebersin" anlam nda bir ilenme sz. can gelip gitmek * ay l p bay lmak. * mit ve mitsizlik aras nda kal p heyecanlanmak. can gelmek * yeniden canlanmak, can yerine gelmek. can gibi sevmek * ok gl bir sevgiyle ba lanmak. can gitmek * zen gsterilen, ok sevilen bir eye zarar gelecek diye kayg lanmak. can gnlden (veya can yrekten) * itenlikle, ok isteyerek. can ile oynamak * tehlikeli i lerle u ra mak. can ile u ra mak * a r hasta olmak, lm d e inde can eki mek. * byk s k nt ya d mek. can istemek * heves duymak. can isterse * (olumsuz bir cevap kar s nda) "kabul etmezse etmesin!" anlam nda kullan l r. can pek * Ac ya, s k nt ya kar dayan kl .

can sa olsun! * zlmeye gerek olmad n kar tarafa bildirmek iin kullan l r. can s k lmak * ii s k lmak, yapacak bir i i olmamaktan tedirginlik duymak. * keyfi kamak. * yar zlmek, yar fkelenmek. can s kk n * keyfi kam . can tatl * S k nt ya ve ac ya katlanmak istemeyen. can tez * Beklemeye dayanamayan, sab rs z.

can yanan e ek attan y rk olur * zarara veya ktl e u rayan kimse ac s n karmak iin a r aba harcar. can yanmak * ok ac duymak. * ac bir deneme geirmek; bir i te zarar grmek.

can yerine gelmek * yorgunlu u gemek; sa l n , gcn kazanmak. can yok mu? * birinin katland s k nt y ba kalar na rnek gstermek iin sylenir. can yrekten * Bkz. can gnlden. can m ci erim * iten bir sevgi sesleni i. can m dese, can m ks n diyor sanmak * birinin en gnl ok ay c szleri bile kendisine dokunmak, batmak. can m! * ho nutsuzluk anlat r. * sevgi sesleni i olarak kullan l r. * (ca:n m) ok gzel, ok de er verilen.

can m sokakta bulmad m * tehlikeye veya herhangi bir s k nt ya katlanmaya hi niyetim yok. can m n ii * efkat veya sevgi sesleni i. can n isterse! * "diledi in gibi olsun, sen bilirsin, bana gre hava ho " anlam nda kullan l r. can na ac mamak * kendini d nmeden, kendine bakmadan ya amak. can na de mek * ok ho lanmak. * ruhu ad olmak. can na d kn * kendine iyi bakan, kendini koruyan. can na ezan okumak * bir kimsenin hakk ndan gelmek, ldrmek. can na gemek, can na i lemek (veya can na kr etmek) * ok etkilemek. can na kasdetmek * intihara kalk mak. * birini ldrmeye haz rlanmak. can na k ymak * ac madan ldrmek. * kendini ldrmek. * gcnden fazla i grerek a r derecede kendini yormak. can na minnet * beklenilmeyen iyi bir durumla kar la nca duyulan memnunlu u anlatmak iin sylenir. can na okumak * berbat ve peri an etmek. can na rahmet

* "Alllah rahmetini esirgemesin" anlam nda kullan l r. can na susamak * lmek istemek. * birini ldrmeyi istemek. can na tak demek (veya etmek) * dayanamaz duruma gelmek, sabr kalmamak. can na tkrd mn (veya frd mn) * k zg nl k ve fke belirtir. can na yand m (veya yand m n) * sevgi, hayranl k veya fke gibi trl duygular anlat r. can na yetmek * katlanamayacak duruma gelmek, bezmek, b kmak. can ndan bezmek (veya b kmak, usanmak) * lm gze alacak kadar s k nt iinde olmak. can ndan gemek * lmek iin haz r olmak. can n (bir yere) dar atmak * bir tehlikeden glkle kurtularak bir yere s nmak. can n ac tmak * birine ac vermek. can n almak * (Tanr ) ldrmek. * can n verdirecek kadar memnun etmek. * s k nt ya sokmak. can n ba lamak * ldrlmesi gerekirken vazgemek. can n burnundan getirmek * ok yormak, fazla al t rmak. can n cehenneme gndermek (veya yollamak) * ldrmek. can n karmak * h rpalamak, ok yormak, y prand rmak. can n di ine almak (veya takmak) * her tehlikeyi gze alarak i e giri mek. can n s kmak * keyfini bozmak, ne esini ka rmak. can n sokakta bulmak * sa l korumak gerekti ini anlatan bir sz. can n vermek * kendini feda etmek. * hibir ey esirgememek. * bir eye ok d kn olmak, ok sevmek. can n yakmak

* ac verecek biimde cezaland rmak. * bir kimseyi, ok s k nt ve zarara sokmak. can n n derdine d mek * can ndan ba ka bir ey d nemeyecek kadar s k nt da olmak. can n n iine sokaca gelmek * ok ho lanmak, ok sevmek. cani canice canilik canip * Yan, taraf. caniyane * Cani gibi, canice. * Cinayet i lemi olan kimse, k yac . * Cani gibi, caniye yak r (biimde). * Cani olma durumu.

cankurtaran * Hastahane veya kliniklere hasta veya yaral ta maya zg ara, amblns. * Havuz veya pljda yzme bilmeyenleri uyaran, tehlikeden koruyan ve onlar kurtaran kimse. cankurtaran an * Tipili veya sisli havalarda s nacak veya ynelecek yeri yolculara, gemilere belli etmek iin kullan lan an (veya ddk). cankurtaran dd * Cankurtaran an . cankurtaran gemisi * Karaya oturan, yanan veya batma tehlikesi ile kar kar ya kalan gemileri kurtarmaya yarayan gemi. cankurtaran kulbesi * Da geitlerinde tipiden veya so uktan korunmak icin s nak olarak yap lm kulbe. cankurtaran sal * Deniz kazalar nda kullan lmak zere gemilerde bulundurulan sal. cankurtaran sandal * Deniz kazalar nda veya gemi batmak zere iken insanlar kurtarmaya yarayan motorlu, krekli sandal, filika. cankurtaran simidi * Suda bo ulma tehlikesine kar kullan lan ve sudan hafif maddelerden, byk simit veya yelek biiminde yap lm ara. cankurtaran amand ras * Denize d enlerin kolayca belirlenip kurtar lmalar iin denize b rak lan ve kazaya u rayanlar n bulup kendilerini gstermeleri iin kullan lan, parlak renkli, fosforlu amand ra. cankurtaran yele i * Yelek biiminde yap lm cankurtaran arac . cankurtaran yok mu! * lm tehlikesi kar s nda yard m isteme sz.

cankurtaranl k * Cankurtaran olma durumu. canla ba la * Seve seve her trl yorgunlu u gze alarak, var gcyle. canland r c * Canl l k veren, canl l k kazand ran. * Bir canl resim veya ema filmi iin hareketlili i sa layan tek tek resimleri yapan sanat . canland r c l k * Canland r c olma durumu. canland r lma * Canland r lmak i i. canland r lmak * Canland rmak i ine konu olmak. canland r m * Ortada kalan kal nt lar na gre bir eserin ana tasar s na uygun olarak yeniden izimi. canland rma * Canland rmak i i. * Tek tek resimleri veya hareketsiz cisimleri gsterim s ras nda hareket duygusu verebilecek biimde dzenleme ve filme aktarma i i. * Ki ile tirme. * Gemi bir olay n geli mesini ve sonucunu ayn biimde yans tarak sunma. canland rmak * Canlanmas n sa lamak, canlanmas na yol amak. * Ya atmak, (birinin) k l na girmek. * Yo unluk, etkinlik kazand rmak. * Canl l k, tazelik, dirilik getirmek. canlanma * Canlanmak i i. canlanmak * Gc artmak, diri duruma gelmek. * Etkinli i artmak, hareketlilik kazanmak. * Depre mek. * Gemi te ya anan bir olay veya durum yeniden hat rlanmak. canl * Can olan, diri, ya ayan. * Gl, etkili, hareketli, hayat dolu. * Ya ay p yer de i tirebilen yarat k, hayvan.

canl canl * Diri diri, henz lmemi . * Heyecanla. canl cenaze * ok zay f, bir deri bir kemik kalm kimse. canl model * Figrlerle ssl veya heykelt ra l kta yararlan lan kad n veya erkek. canl mzik * Gazino, lokal vb. yerlerde yemek s ras nda bir veya birka mzisyenin alg ve sesleri ile paralar seslendirmesi.

canl zdekilik * Evrenin temeli olarak d nlen maddenin canl oldu unu savunan doktrin, hilozoizm. canl resim * Bir hareketi paralar na ay r p bunlar n elle yap lan resimlerinin al c yla tek tek evrilmesine dayanan ve gsterimde srekli bir hareketi ortaya koyan film tekni i. canl yay n * (televizyon ve radyo iin) Daha nceden herhangi bir gere zerine tespit edilmemi , al c yla tespit edildi i anda yap lan yay n. canl c l k * Olup bitenin ruhlar alan n n gizli glerince ynetildi ine inanan ilkel anlay , animizm. * Ba ms z bir ruh varl n insanda ve do a nesnelerinde yerle ik oldu una inanan ilkel din gr . * Tek ve ayn ruhun fikr ve organik hayat n ilkesi oldu unu ileri sren reti. * ocukta bir d nce biimi olarak btn cisimlerin canl oldu una inanma. canl l k * Canl olma durumu. * Ne elilik, hareketlilik. cans z * Can n yitirmi , lm . * Gsz, mecalsiz. * lgi uyand rmayan, snk. * Durgun. * Canl olmayan (varl k), camit. cans z cans z * Cans z olarak, cans z gibi. cans z d mek * hastal k veya yorgunluk yznden bitkin bir duruma gelmek. cans z hedef * nsan ve hayvan d nda kalan hedef. cans zla ma * Cans zla mak i i. cans zla mak * Cans z duruma gelmek. cans zla t rma * Cans zla t rmak i i. cans zla t rmak * Cans z duruma getirmek. * Bir di in canl dokusunu yok etmek. cans zl k * Cans z olma durumu. * Hareketsizlik.

cansiparane * Can n verircesine, zveriyle. cantiyane * Kantiyane. capcanl

* ok canl (bir biimde). car * a r , telll ile duyurma; iln. * Tehlike durumu, imdat, yard m. car * Baz yerlerde kad nlar n kollar na rttkleri veya boydan boya rtndkleri ar af, zar. car car * ok ve yksek sesle, grltl bir biimde (konu ma).

car etmek * nara atmak, hayk rmak; iln etmek. carcar carcur * Bkz. arjr. carcur carcur cari * "Geli igzel konu mak" anlam na gelen carcur etmek deyiminde geer. * Fermuar. * Akan. * Olagelen, geen, yrrlkte olan. * Geveze, yaygarac .

cari hesap * ki taraf aras nda srp giden alacak verecek i lemlerinin tutulan hesab . cari masraf * Belirli bir dnemde yap lan harcamalar. cari para cari cret cariye * Geerli olan, yrrlkte bulunan para. * gc piyasas nda i gcnn, arz ve talebe gre belirlenen fiyat .

* Yabanc lkelerden ka r l p zgrlkten yoksun edilen, al n p sat labilen, her konuda efendisinin isteklerine ba l bulunan gen kad n, halay k. cariyelik * Cariye olma durumu.

cariyelik etmek * cariye gibi hizmet etmek. cariyeniz (veya cariyeleri) * eskiden, sz sylenen kimseye a r bir sayg gstermi olmak iin kad nlar taraf ndan "ben" zamiri yerine kullan l rd . * ayn maksatla gen kad nlardan sz edilirken onlar anlatan kelimelere bir unvan gibi getirilirdi. carlama * Carlamak i i. carlamak

* Ba rarak konu mak; ok sylemek. * ln etmek, duyurmak; nara atmak, hayk rmak. carl cars z * Car (II) olmayan. cart * Sert bir ey y rt l rken kan ses. * Car (II) olan.

cart cart tmek * kendini be enmi bir davran la ve buyururcas na sz sylemek. cart curt * Gerekli gereksiz yerde sylenen, abart l sz.

cart curt etmek * gz korkutmak veya vnmek amac yla abart l konu mak. cart kaba k t * yksekten atana veya al ml bir tav r tak nana kar sylenen hafifseme nlemi. carta cartadak cartadan * Cartadak. cartay ekmek * lmek. cascavlak * (ba iin) ok sas z, ok tysz, hi ty olmayan. * r l plak, rtsz. * Yellenme. * Birdenbire ve grlt ile.

cascavlak kalmak * btn imknlar elinden al nm olarak ortada kalmak. casus casusluk * Casus olma durumu, a tl k. casusluk etmek * casus olarak al mak. cav * Bkz. a (II). * Bir devletin veya bir kimsenin s rlar n ba kas n n hesab na renmeyi stne alan kimse, a t.

cavalacoz * De ersiz, nemsiz, derme atma. cavla ekmek * lmek. cavlak

* plak, tysz. cavlakl k * Cavlak olma durumu, plakl k. cavlama cavlamak cavlamak * Cavlamak i i. * Kavlamak, tyn dkmek, plak kalmak. * lmek.

cayd r c * Karar ndan, sznden dndrc. cayd r c l k * Cayd r c olma durumu. cayd r lmak * Caymas sa lanmak, karar ndan dndrlmek, vazgeirilmek. cayd r cayd rma * Cayd rmak i i. cayd rmak * Caymas n sa lamak, karar ndan dndrmek, vazgeirmek. cayg n * Vazgeip i in ard n b rakan, dnek. * Cayd rmak i i veya biimi.

cay r cay r * Bir cismin abuk ve iddetle yand n , y rt ld n anlatmak iin kullan l r. * iddetli, etkili olarak. cay rdama * Cay rdamak i i. cay rdamak * (nesneler iin) Ses kararak yanmak veya y rt lmak. cay rdatma * Cay rdatmak i i. cay rdatmak * (nesneler iin) Sert, uzun, grltl ses kartmak. cay rt * iddetli yanma, y rt lma sesi, grlt.

cay rt vermek * grlt ile gzda vermek. cay rt y basmak (veya cay rt koparmak) * birdenbire ba r p a rmaya ba lamak. cay * Caymak i i veya biimi.

cayma caymak caz

* Caymak i i. * Sznden, karar ndan dnmek, vazgemek. * Ba lang ta Kuzey Amerika zencilerinin mzi i iken sonralar btn dnyada benimsenen bir mzik tr. * Caz mzi i alan orkestra.

caz tak m * Caz mzi i alan orkestran n btn alg lar . cazbant * Caz mzi i alan orkestra. cazc cazc l k cazg r * Caz mzi i alan veya besteleyen kimse. * Cazc n n i i veya mesle i. * Gre ecek olan pehlivanlar yksek sesle izleyicilere tan tan ve dualar n okuyarak onlar alana sren kimse. * Fitneci. * Cazg r olma durumu.

cazg rl k

caz r caz r * (bir cismin kaynama ve yanmas n belirtirken) Gl ve sesli olarak. caz rdama * Caz rdamak i i. caz rdamak * Caz diye ses karmak. caz rdatma * Caz rdatmak i i. caz rdatmak * Caz rdamas na yol amak. caz rt cazibe * Caz rdama sesi. * Al m, al ml l k, ekicilik, albeni. * ekim.

cazibe kanunu * Yer ekimini belirten kurallar btn. cazibedar * ekicili i olma, al ml . cazibele me * Cazibele mek durumu. cazibele mek

* ekici, al ml duruma gelmek. cazibele tirmek * ekici, al ml duruma getirmek. cazibeli * ekici, al ml , albenili. * nemli, a rl olan. * ekici olmayan, al ms z. * lgi uyand ran, ekici, elveri li.

cazibesiz cazip

caziple me * Caziple mek durumu. caziple mek * Cazip duruma gelmek. caziple tirme * Caziple tirmek durumu. caziple tirmek * Cazip duruma getirmek. cazipli caziplik * Cazip olma durumu. cazl cazs z * Caz olan. * Caz olmayan. * ekici, al ml , albenili.

cazur cazur * Bkz. caz r caz r. Cb * Kolombiyum'un k saltmas . cc Cd CD Ce * Seryum'un k saltmas . ce ce * Trk alfabesinin nc harfinin ad . * Kucak ocuklar n , bebekleri e lendirmek iin kar lan ses. * Keman n s rt ve g s tahtas n iki yan ndan C harfi biiminde enten oyuklar. * Kadmiyum'un k saltmas . * Yabanc devlet eliliklerine ait arabalar n plkalar nda kullan lan k saltma.

-ce -ce

* Bkz. -ca / -ce (I). * Bkz. -ca / -ce (II).

ce demeye mi geldin? * "Bu kadar az oturmaya m geldin?" anlam nda kullan l r. cebbar * Zorlay c , zorba. * Kudret sahibi, Tanr . * Gkyznn gneyinde bulunan bir y ld z kmesi. * Becerikli, a k gz (kad n). cebe * Z rh. * Silh.

cebeci

* Yenieri ordusunda silh yapan, onaran ve bak m ile grevli bulunan; sava ta ordunun silh ve cephanesini ula t ran yaya kap kulu ocaklar ndan bir s n f asker. cebel * Da . * Sahipsiz, bo toprak. * Ekilmemi tarla, ekime elveri li olmayan yer.

cebeli

* Osmanl mparatorlu u dneminde, sava s ras nda t mar, zeamet sahiplerinin dirlikleri oran na gre yanlar nda gtrmekle ykml bulunduklar atl asker. * Ayn dnemde illerdeki atl inzibat kuvveti. cebelle me * Cebelle mek i i. cebelle mek * U ra mak, eki mek; tart mak, mnaka a etmek. cebellezi * Hakk olmayan bir eyi kendisine mal edip cebine koyma, cebine indirme.

cebellezi etmek * cebine indirmek. ceberut * Tanr 'n n her eyin stnde olan kudreti. * (tasavvufta) Allah'a varman n nc basama . * ("byk kudret" anlam ndan kayarak) Merhametsizlik, zorbal k. * Ac mas z, merhametsiz, zorba. cebi delik * Tutumlu olmayan (kimse), savurgan. cebi delik (kimse) * para tutmayan, z rt, paras z. cebi para grmek * paras yokken para kazanmaya ba lamak. cebin

* Korkak. * Al n, yz. cebinden karmak * ondan ok stn olmak. cebine indirmek (veya atmak) * (para iin) hakk olmad hlde kendine mal etmek. cebini doldurmak * kar la t elveri li durumlardan yararlanarak bol para kazanmak. cebir cebir * Zor, zorlay .

* Art ve eksi gerek say larla, bunlar n yerini tutan harfler yard m yla nicelikler aras nda genel ba lant lar kuran matematik kolu. cebir kullanmak * bir i i yapt rmak iin zora ba vurmak. cebire * K r k kemikleri yerinde tutmak iin kullan lan tahta, mukavva veya tenekeden yap lm , zeri bezle kaplanan levha, syek, koaptr. cebirsel * Cebirle ilgili. cebirsel deyim * Bilinen veya bilinmeyen byklk lleri zerinde, bunlara ba l bir byklk lsn karmak iin gerekli i lemleri gsteren ve birbirine cebirsel i aretlerle ba lanan harf ve say lar btn. cebirsel forml * Cebirsel deyim. cebirsel ifade * Cebirsel deyim. cebren cebretme * Cebretmek i i. cebretmek * Zorlamak. cebr * Zorla yap lan; zor kullan larak yapt r lan. * Zorla, zor kullanarak, zoraki.

cebr yry * Bir yere kuvvet yeti tirmek veya d mandan nce varmak iin yap lan s k yry . cebrinefs * Kendini zorlama, kendini tutma. cebriye * Yazg c l k, kadercilik, fatalizm.

ceddine lnet (veya yedi ceddine lnet!) * "soyun sopunla birlikte Tanr cezan z versin!" anlam nda ilenme bildiren sz.

ceddine rahmet! * "aferin, bravo" veya "Tanr senden raz olsun" anlam nda kullan l r. Ced cedit cedre * Guatr, gu a. cefa * Byk s k nt , zg, eziyet. * O lak burcu. * Yeni.

cefa ekmek (veya grmek) * znt, s k nt ekmek. cefa etmek * zmek, eziyet etmek. cefakr * Cefal . cefake cefal * Cefa eken, cefal , s k nt ya katlanan. * S k nt ya, eziyete katlanm veya katlanan.

cefaya katlanmak * s k nt veya znty sab rla kar lay p tahamml etmek. ceffelkalem * Hi d np ta nmadan, bir rp da. cehalet * Bilgisizlik, bilmezlik.

cehdetme * Cehdetmek i i. cehdetmek * al p abalamak. cehennem * Din inan lara gre, ktlk yapanlar n ldkten sonra ceza grecekleri yer, tamu. * ok s k nt l yer. cehennem azab * Cehennemde u ran laca na inan lan ceza. * ok byk s k nt , eziyet. cehennem gibi * ok s cak. cehennem hayat * Byk s k nt ve zntlerle dolu ya ay . cehennem kt * Cehennemde yanmaya yara r kimse.

cehennem ol * defol!. cehennem olmak * defolmak. cehennem ta * Gm n nitrik asitte ergitilmesiyle elde edilen, havaya dayan kl , kta bozulmayan beyaz kristal. cehennem zebanisi * Zalim, ac mas z kimse. cehenneme kadar yolu var * "defolsun, istedi i yere kadar gitsin, korkum yoktur" anlam nda svme. cehennem * Cehennemle ilgili. * zc, yak c , cehennem gibi. cehennemi boylamak * (sevilmeyen kimse iin) lmek. cehennemin buca (veya dibi) * ok uzak yer. cehennemin dibine gitmek * (k z lan kimse iin) defolup gitmek. cehennemle me * Cehennemle mek durumu. cehennemle mek * Cehenneme dnmek. * A r znt ve s k nt ekilen yer hlini almak. cehennemlik * ldkten sonra yerinin cehennem olaca san lan, cehenneme ly k (kimse). * Hamam n oca , klhan. * Modern ekmek f r nlar nda ate in bulundu u en s cak blm. cehil cehre cehri * Bilgisizlik, bilmezlik. * Pamuk, yn, ipek gibi eyleri e irip iplik durumuna getirmeye yarar ara, i .

* Kk boyas gillerden, meyve, kabuk veya odunundan gzel k rm z renk elde edilen bir kk (Rhamnus infectorius). ceht -cek * Bkz. -cak / -cek. ceket ceketatay * Erkeklerin ve kad nlar n giydi i, genellikle nden d meli, kalay rten, kollu giysi. * Bkz. Jaketatay. * aba, abalama.

celdet cell

* Yi itlik, kahramanl k. * Byklk, ululuk. * fke, k zg nl k.

Cell

* lk olarak Yavuz Sultan Selim dneminde ortaya k p devlete isyan eden Bozoklu Dervi Cell'in adamlar na ve ondan yana olanlara, sonralar da treyen btn e k yaya verilen ad. Celllik * Cell olma durumu.

celllenme * Celllenmek i i. celllenmek * fkelenmek, k zmak. cellli * Sert ve fkeli (kimse). * H r n, co kun. * Cellli gibi, cellliye benzer. * Avc antas .

celllice celbe celep

* Koyun, kei, s r gibi kesilecek hayvanlar n ticaretini yapan kimse. * Topkap , Galata, brahim Pa a ve Edirne saraylar na al n p trl devlet hizmetleri iin aday olarak yeti tirilen gen. celeplik cel * Koyun, kei, s r gibi kesilecek hayvanlar n ticaretini yapma i i. * A k, a ikr. * Parlak, cill .

cel yaz * (Arap harfleriyle) Uzaktan okunacak biimde istif edilmi iri sls levha yaz s . celil * ok byk, ulu. * Tanr 'n n s fatlar ndan biri. cellt * lm cezas na arpt r lanlar ldrmekle grevli olan kimse. * Ac mas z, kat yrekli, kolayl kla su i leyen, zalim. cellt gibi * ac mas z. celltl k * Celld n grevi. * Kat yreklilik, zalimlik.

celp

* Getirtme, kendi zerine ekme. * Mahkeme taraf ndan dava edene, edilene veya tan klara gnderilen a r belgesi. * Askerlik devini yapmaya a rma. celp etmek * kendine ekmek. * getirmek. celp k d * a r k d , a r belgesi, celpname. celpname * Celp k d , a r belgesi. celse * Oturum. celseyi amak * oturumu amak. celseyi tatil etmek * oturuma ara vermek. cemaat * Bir imama uyup namaz k lan ki iler. * nsan kalabal . * Bir dinden veya bir soydan olanlar n toplulu u.

cemaat ne kadar ok olsa (veya cami ne kadar byk olsa) imam gene bildi ini okur * bir yetkili kimse, evresindekilerin d ncesi ne olursa olsun kendi istedi ini yapmaya al r. cemaate uymak * iinde bulunulan bir toplulu a uyarak davranmak. cemaatimslimin * Mslman halk. cemaatle namaz k lmak * imama uyarak namaz k lmak. cemaatle me * Cemaatle mek i i veya durumu. cemaatle mek * Cemaat hline gelmek. cemaatli * Cemaati olan. cemaatsiz * Cemaati olmayan. cemaatsizlik * Cemaatsiz olma durumu. cemadat cemal * Yz gzelli i. cem'an * Cans zlar, cans z varl klar.

* Toplayarak, toplam olarak, hepsi. cem'an yekn * Toplam olarak, hepsinin tamam . cemaziylh r * Ay takviminin alt nc ay , kk tvbe ay . cemaziylevvel * Ay takviminin be inci ay , byk tvbe ay . cemaziylevvelini bilmek * bir kimsenin herkese bilinmeyen, gemi teki kt bir ynn veya kt durumunu bilmek. cembiye * Bir e it e ri kama, haner. cembiyeli * Cembiyesi olan. cembiyesiz * Cembiyesi olmayan. cemetme * Cemetmek i i.

cemetmek * Toplamak, bir araya getirmek. cemi * Btn, hep, (bir eyin) hepsi, (bir eyin) tm. * Toplama. * Toplama. * o ul, okluk. * (erkek iin) Gzel. * Tanr 'n n s fatlar ndan biri. * (kad n iin) Gzel. * Gnl al c davran .

cemil

cemile

cemilendirme * o ulland rma i i. cemilendirmek * o ulland rmak, okluk hline getirmek. cemilenme * o ullanma i i. cemilenmek * o ullanmak. cemiyet * Dernek. * Topluluk, toplum. * D n. * Birbirine uygun veya z t anlaml kelimeleri tenasp veya tezat sanatlar yoluyla bir araya getirme. * Bir olay veya ki iyi kutlama amac yla bir araya gelen topluluk.

cemiyetli cemre ykseli i.

* Cemiyet iinde geen, derli toplu, da n k olmayan. * ubat ay nda birer hafta aral klarla nce havada, sonra suda ve en sonra toprakta olu tu u san lan s cakl k

cemre d mek * s cakl k ykseli i o hafta iindeki gnde ba lamak. cenabet * Cnp. * Pis, kt, ho lan lmayan kimse veya ey. Cenab hak * Allah, Tanr . cenah * Ku kanad . * Kol, paz . * Yan, taraf. * Sava dzenindeki ordunun iki yan ndan her biri. * Sayg , onur ve byklk anlam yla kullan l r. * Kefenlenip tabuta konmu , gmlmeye haz rlanm insan ls. * Cenaze treni. cenaze alay * ly kald rma treni veya bu trende yer alan veya cenazeyi izleyen topluluk. cenaze duas * Cenaze defnedilirken okunan dua. cenaze gibi * benzi sararm . cenaze levaz mat * lnn kefenlenmesi s ras nda gerekli olan malzemeler. cenaze merasimi * Cenaze treni. cenaze namaz * Cenaze gmlmeden nce musalla ta n n stne konan tabutun nnde k l nan namaz. cenaze treni * Cenaze namaz ndan mezara kadar yap lan din tren. cenazeyi kald rmak * ly gmmek zere gtrmek; gmmek. cenbiye * A z e ri bir tr Arap b a . cendere * Bir eyi s kmak, ezmek gibi i lerde kullan lan mekanizma, pres. * Manev bask .

cenap cenaze

cenderele me

* Cenderele mek i i. cenderele mek * Manev bask alt nda mcadele etmek. cendereye sokmak * manev bask alt na almak. Cenevizli * Ceneviz (bugnk Cenova ehri) Cumhuriyeti halk ndan olan kimse. cengver * Sava . * yi dv en, dv , sava kan, vuru kan.

cengverce * Cengvere yak r biimde. cengverlik * Sava l k, sava kanl k, dv lk. cengel cenin * Otlarla ve s k a alarla rtl geni Hindistan ormanlar na verilen ad. * Ana rahminde do ma zaman n tamamlayamam veya vaktinden nce d m ocuk.

ceninisak t * D k. cenk * Sava , kavga. * Byk aba, u ra , kavga; eki me. cenk etmek * sava mak, mcadele etmek. cenki cenkilik * Sava , kavgac . * Cenki olma durumu.

cenkle me * Cenkle mek i i. cenkle mek * Sava mak. * At mak, eki mek, mnaka a etmek. cennet * Din inan lara gre, iyilik yapanlar n, gnahs zlar n, ldkten sonra sonsuz bir mutlulu a kavu acaklar yer; umak (II). * ok gzel, huzur veren yer. cennet bal * Cennet bal gillerden, mavi ye il zemin zerine bak r rengi izgili tropikal bal k (Macropodus viridiauratus). cennet bal giller * Kemikli bal kla r tak m n n kefallar alt tak m na giren bir familya.

cennet biberi * Zencefilgillerden karabiber tad nda bir bitki. cennet gibi * gzel, bak ml (yer). cennet ku u * Cennet ku ugillerden, tyleri gzel renkli bir ku (Paradisea apoda). * Gzel, al ml kad n. * Henz pek kkken len bebek. cennet ku ugiller * Omurgal hayvanlardan ku lar s n f n n bir familyas . cennet kz * Yre i temiz ama budala denecek kadar saf kimse. cennet taam * Tad ok gzel olan yemek veya yiyecek. cennete evirmek * temiz, bak ml , gzel bir yer durumuna getirmek. cennete dnmek * gzel, rahat ya an l r, bak ml bir yer durumuna gelmek. cennetle me * Cennetle mek durumu. cennetle mek * Cennet durumuna girmek. * Cennetin gzellikleriyle donanmak. cennetlik * ldkten sonra yerinin cennet olaca na inan lan (kimse). * (lm kimse iin) Yeri cennet olan, cennetmekn.

cennetmekn * Cennetlik. centilmen * yi arkada l k eden, sayg l , grgl, kibar (erkek). centilmence * Centilmene yak r (bir biimde). centilmenlik * Centilmen olma durumu. * Centilmene yak r davran . centilmenlik antla mas * Hukuk ve resm olmayan, ancak taraflar n kar l kl gvenlerine dayanan szl antla ma. cenub cenup cenuplu * Gneyle ilgili, gneye zg olan, gney. * Gney. * Gneyli.

cep

* Genellikle bir ey koymaya yarar, giysinin belli bir yeri a larak iine yerle tirilen astardan yap lm torba veya giysinin zerine konulan para ile yap lm yer. * Belirtisiz isim tamlamas yap s nda, tamlayan grevinde "cebe s abilecek boyda" anlam n verir. * Sava alan n n bir yerinde d man n geriletilmesiyle ortaya kan taktik durum, kertme. * Trafi i kolayla t rmak iin yaya kald r mlar nda veya yollarda yap lan cep biimindeki ta t yana ma yeri. * Kablosuz telefon. cep defteri * Cebe s abilecek byklkteki defter. cep feneri * Pille al an ve cepte ta nan kk fener. cep harl * Bir kimseye ufak tefek gndelik harcamalar kar lamas iin verilen para. cep harl n karmak * gnlk masraf n kar layacak kadar kazan sahibi olmak. cep kitab * Cepte ta nacak, cebe girecek biimde kk kitap. cep saati * Cepte ta nan saat.

cep szl * Cepte ta nabilecek ve gnlk ihtiyaca hemen cevap verebilecek kk szlk. cep takvimi * Cepte ta nabilecek kk boy takvim. cep telefonu * Cebe s abilecek kklkte olan, ta nabilir, kablosuz telefon. cep televizyonu * ok kk boyutlar olan veya cebe s abilecek kklkteki televizyon. cepi * Yankesici. cepilik cephane * Yankesicilik. * Ate li silhlarla at lmak iin haz rlanan her trl patlay c madde.

cephaneci * Kara, deniz ve hava birliklerinde cephanelik grevlisi veya sorumlusu olan kimse. cephanelik * Cephanenin saklanmas na yarar kapal ve korunmu yer. cephe * (yap larda) Yz, alna. * zerinde sava n srd blge. * Yan, yn, taraf. * Belli bir d nce, istek evresinde sa lanan beraberlik.

cephe amak * sava olmayan bir blgede, sava a haz rlanmak ve ba lamak.

cephe almak * has m durumu tak nmak, bir d nceye kar olmak, direnmek. cephe gerisi * Sava alan n n gerisinde kalan blge. cepheden cepheye ko mak * durmadan, de i ik cephelerde sava mak, y lmak bilmemek. cepheden hcuma gemek * dola k yollara sapmadan, do rudan do ruya konuyu ele alarak birine kar kmak veya mcadeleyi a ktan a a yapmak. cephelenme * Cephelenmek i i. cephelenmek * Cephe olu turmak. cephele me * Cephele mek i i. cephele mek * Bir d nce, bir istek evresinde birlik olu turmak. cepheli cepken cepleme * Ynl, tarafl . * Kollar y rtmal ve uzun, harla i lenmi bir tr k sa, yakas z st giysisi. * Ceplemek i i.

ceplemek * Kazanmak, cebine indirmek. cepten aramak * bir kimseyi cep telefonundan aramak. cepten vermek * kendi kesesinden, kendi mal ndan demek. cer * ekme, srkleyerek gtrme.

cer hocas * Ta rada imaml k yaparak para ve erzak toplayan gen medrese rencisi. cerahat * rin. * Yara.

cerahatlenme * Cerahatlenmek i i. cerahatlenmek * (yara) rin toplamak. cerahatli * rin toplam , irinli.

cerahatsiz * rin toplamam , irinsiz. cerbeze * Gzel konu ma. * Beceriklilik, girginlik. * Kurnazl k, hilekrl k. * Girgin, kolayl kla ve inand r c sz syleyen, dilli. * Ba kas taraf ndan yap lan veya kaza sonucu ortaya kan zarar deme.

cerbezeli cereme

ceremesini ekmek * ba kas n n yol at zarar demek. ceren cereyan * Ceylan. * Bir yne do ru akma, ak , ak nt . * Ak m. * Bir eyin geli me, olma durumu. * Ayn e ilimde olan, ayn gr payla an kimselerin olu turdu u hareket.

cereyan arpmak * elektrik ak m na tutulup etkisinde kalmak. cereyan etmek * gemek, olmak, yap lmak. cereyana kap lmak * elektrik ak m yla arp lmak. * suyun ak iinde kal p srklenmek. * bir e ilim, bir gr hareketi iinde yer almak. cereyanda kalmak * kapal bir yerde, kar l kl a k pencere veya kap aras nda meydana gelen hava ak nt s nda kal p tmek. cereyanl * Ak nt l . * Ak ml . cerh * Yaralama. * (bir d nce, inan, veya iddia iin) rtme.

cerh etmek * yaralamak. * rtmek. ceride * Gazete. * Tutanak, kay t defteri. * Svari kolu. * Yara. * Cereme.

ceriha cerime

Cermen

* Bugnk Almanya'y , Bohemya ve Polonya'n n bat blmn kapsayan Cermanya'da M.. 3. yzy ldan 9. yzy la kadar oturan halk veya bu halktan olan kimse. Cermen dilleri * Kuzey Avrupa'da konu ulan ve Hint-Avrupa dil ailesi iinde yer alan diller. cermen mente e * Bina kap lar ile pencerelere tak lan ve yapraklar mente e uzunlu unun yar s kadar olan, sactan k vr larak yap lm mente e. Cermence * Cermen dili. cerrah * Operatr. * nemsiz yaralar iyile tiren kimse. * Cerrahl kla ilgili. * Hekimli in, ameliyatla tedavi yapan dal .

cerrah

cerrah mdahale * Ameliyat. cerrahl k * Cerrah olma durumu veya cerrah n mesle i. cerrar * ekici, srkleyici. * Zorla para alan (kimse). * Sava aralar yla donat lm kalabal k ordu. * Dilenci.

cerre kmak * (medreselerde okuyan softalar) para ve erzak toplamak iin belli aylarda kylere da l p imaml k veya mezzinlik yapmak. cesamet cesametli * Kocaman, iri. cesaret pekli i. * G veya tehlikeli bir i e giri irken ki inin kendinde buldu u gven; yreklilik, yi itlik, yrek ve gz * ekinmezlik, at lganl k. * Byklk, irilik.

cesaret almak (veya bulmak) * herhangi bir durumdan, davran tan g almak. cesaret etmek * korkulmas gereken bir i e korkmadan giri mek, gze almak. cesaret gelmek * y lg nl gitmek, yreklenmek. cesaret gstermek * yrekli davranmak.

cesaret vermek * birinin y lg nl n gidermek, birini yreklendirmek. cesarete gelmek * y lg nl gitmek, yreklenmek. cesaretini k rmak * yreklili ini gidermek, korkutmak. cesaretini toplamak * kendine gven duygusunu, yreklili ini ve at lganl n bir araya getirmek. cesaretlendirilme * Cesaretlendirilmek i i, yreklendirilme. cesaretlendirilmek * Yreklendirilmek. cesaretlendirme * Cesaretlendirmek i i, yreklendirme, yi itlendirme. cesaretlendirmek * Yreklendirmek, yi itlendirmek, cesaret vermek. cesaretlenme * Cesaretlenmek i i, yreklenme, yi itlenme. cesaretlenmek * Y lg nl gitmek, yreklenmek, yi itlenmek. cesaretli * Hibir eyden korkusu olmayan, yrekli, yi it. cesaretlilik * Cesaretli olma durumu, yreklilik. cesaretsiz * Yreksiz. * ekingen. cesaretsizlik * Cesaretsiz olma durumu, yreksizlik. ceset cesim * Byk, iri, kocaman. ceste * "Azar azar", "k s m k s m" anlam ndaki ceste ceste ikilemesinde geer. * l vcut, naa .

ceste ceste * Azar azar. cesur cesurane * Cesaretle, yreklice, yi itesine. cesurca * Yrekli, cesaretli.

* Cesura yak an biimde, cesur gibi. cesurluk * Yreklilik, gz pek olma durumu. * At lganl k. cet * Dede, byk baba, ata. cetbecet cetvel izgilik. * Atalardan beri, soyca. * Do ru izgileri izmeye yarayan, dereceli veya derecesiz, tahtadan, plstikten veya madenden yap lm ara, * Liste, izelge. * Ark, su kanal . cevaben * Cevap olarak, kar l k olarak. cevab dikmek (veya dayamak, yap t rmak) * kesin, ters ve kar s ndakinin beklemedi i bir kar l k vermek. cevab cevahir * Cevap niteli inde olan. * Elmas, yakut gibi de erli ta lar, mcevher.

cevahir yumurtlamak * cevher yumurtlamak. cevahirci cevap * Mcevher al p satan kimse, mcevherci. * Bir soruya, bir iste e, bir sz veya yaz ya verilen kar l k, yan t.

cevap anahtar * S navlarda sorulan sorular n zlm biimi. cevap hakk * Bir kimsenin ahs yla ilgili bas n yay n organlar nda kan haberlere kar l k olarak ya dzeltme ya da cevap verme hakk . cevap k d * S navlarda sorulan sorular n cevaplar n n bulundu u k t. cevap vermek * kar l k olarak bildirmek veya sylemek. * ihtiyac kar lamak. * iyi sonu vermek, iyi sonu al nmak. cevaplama * Cevaplamak i i. cevaplamak * Bir soruya, bir iste e, bir sz veya yaz ya kar l k vermek, yan tlamak. cevapland r lma * Cevapland r lmak i i, yan tland r lma.

cevapland r lmak * Bir eyin cevab , kar l verilmek, yan tland r lmak. cevapland rma * Cevapland rmak i i, yan tland rma. cevapland rmak * Bir eyin cevab n , kar l n vermek, yan tland rmak. cevapl * inde cevap bulunan, yan tl . cevapl telgraf * Cevab n n creti bir ey sorup cevap almak iin telgraf gnderen kimse taraf ndan nceden denmi olan telgraf tr. cevaps z * Cevab verilmemi , kar l ks z, yan ts z.

cevaps z b rakmak * kar l nda herhangi bir cevap vermemek, bir tepki gstermemek. cevaz * zin, msaade.

cevaz vermek * ho grmek, uygun bulmak. ceveln cevher * Dola ma, dolanma, gezinme, gezinti. * Bir eyin z, maya, gevher. * De erli ss ta , mcevher. * yi yetenek. * Tz.

cevher yumurtlamak * de erli szler syledi ini sanarak samalayanlar iin alay yollu sylenir. cevherli cevhersiz cevir ceviz * Cevizgillerin rnek bitkisi olan, uzun mrl, gvdesi kal n, kerestesi de erli, yurdumuzda ok yeti en a a (Juglans regia). * Bu a ac n ya l , ni astal yemi i, koz. * Ceviz a ac n n kerestesinden yap lm . ceviz ii * Cevizin kabu u k r ld ktan sonra kalan i. * Cevheri olan. * Cevheri olmayan. * Eziyet, cefa, zg.

ceviz k rmak * yanl tutum veya davran ta bulunmak, hata yapmak.

cevizgiller * rne i ceviz olan, tas z iki eneklilerden bir bitki familyas . ceviz cevizli * Cevizi olan, ceviz kat lm . cevizlik cevretme * Ceviz a ac n n ok oldu u yer. * Cevretmek i i. * Cevizden yap lm veya cevizi and ran.

cevretmek * Eziyet etmek. cevval * Davran lar abuk ve kesin olan. cevvaliyet * abukluk, hareketlilik. cevv Cevza ceyln * ift parmakl lardan, boynuzlugiller familyas ndan, llerde ya ayan, ok h zl ko an, gzlerinin gzelli i ile tan nan, ince bacakl , zarif, memeli hayvan, gazal (Gazella dorcas). ceyln bak l * Szgn ve tatl bak l . ceyln gibi * yap s ince ve uyumlu. ceylnca ceza * Ceyln gibi, ceylna uygun biimde. * Uygun grlmeyen tepki ve davran lar nlemek iin znt, s k nt , ac veren uygulama. * Su i leyen bir kimsenin ya ant s na, zgrl ne, mallar na, onuruna kar devletin koydu u s n rlama. * Atmosfer ile ilgili, atmosferik. * kizler burcu.

ceza alan * (futbol, hentbol vb. de) Bir oyuncunun bilerek yapt kural d davran n penalt ile cezaland r ld veya kalecinin topu elle tutmas na izin verilen alan. ceza almak * renci cezaland r lmak. * (grevli, suluya) para cezas verdirmek. ceza at * Ceza vuru u. ceza ekmek * hapiste yatmak. * manev bak mdan i lenen suun a rl n ekip s k nt ve znt iinde kalmak.

ceza evi

* Hkmllerin iinde tutulduklar yap , hapishane, mahpushane.

ceza grmek * kendisine ceza verilmek, cezaland r lmak. ceza hukuku * Su kapsam iine giren eylemler ile bunlara uygulanacak cezalar inceleyen hukuk dal . ceza kesmek * (grevli) para cezas yazmak. ceza reisi * A r ceza mahkemesi ba kan .

ceza sahas * Bkz. ceza alan . ceza vermek * cezaland rmak. * para cezas demek. ceza vuru u * zellikle futbolda, bir oyuncunun oyun alan nda yanl davran n cezaland rmak iin, kar taraf n yapmaya hak kazand serbest vuru . ceza yazmak * Bkz. ceza kesmek. ceza yemek * cezaland r lmak. ceza * Ceza ile ilgili, cezaya ili kin, cezaya dayanan.

cezaland r lma * Cezaland r lmak i i. cezaland r lmak * Cezaya arpt r lmak, ceza verilmek, tecziye edilmek. cezaland rma * Cezaland rmak i i. cezaland rmak * Bir kimseye veya varl a ceza vermek. cezalanma * Cezalanmak i i. cezalanmak * Cezaya arp lmak. cezal * Cezaland r lm (kimse).

cezas n bulmak * hak etti i kt sona u ramak. cezas n ekmek * yapt bir kusur veya tedbirsizli in zarar na u ramak. * hkmedilen cezay bitirmek.

cezas z

* Cezaya arpt r lmam , cezaland r lmam .

cezaya arpt rmak * cezaland rmak. Cezayir menek esi * Zakkumgillerden, bahelerde ss bitkisi olarak yeti tirilen, kendine zg mavi, a k mor renkli iekleri ve ortas ukur ta yapraklar olan bir bitki (Vinca). Cezayirli cezbe * Bir duygu veya bir inan n etkisiyle a r lde co up kendinden geme durumu. cezbelenme * Cezbelenmek durumu. cezbelenmek * Cezbeye tutulmak, kendinden gemek, kendini kaybetmek. cezbeli cezbesiz * Cezbesi olmayan. cezbetme * Cezbetmek durumu. cezbetmek * Kendine ekmek, ba lamak. cezbeye tutulmak (veya kap lmak) * bir duygu veya bir inan n etkisiyle a r lde co up kendinden gemek. cezerye * Ezilmi havu iine f nd k, eker vb. eklenerek yap lan bir tatl tr. cezir * Kk. * Alalma. * (denizde) Ada. * Kendine ekme. * Etkileyerek kendine ba lama. * Kkl, kkten, temelden, radikal. * Kahve pi irmeye yarayan, sapl , silindire benzer kk kap. * Cezbesi olan. * Cezayir halk ndan olan (kimse).

cezire cezp

cezr cezve

cezve srmek * kahveyi pi irmek iin cezveyi ate e do ru itmek. Cf

* Kaliforniyum'un k saltmas . CGS * Santim, gram, saniye kelimelerinin k salt lmas ndan olu an uluslar aras fizik birimleri sistemi. charter check up * Bkz. art r. * Bkz. ekap.

-c / -ci, -cu / -c * simden isim ve s fat treten ek: kap -c , kfte-ci, su-cu, trk-c, bal k- , simit-i, yo urt-u, krk- vb. c b l * plak. * Yoksul, paras z, geim darl eken. c c kmak (veya c c n kartmak) * ok yorulmak, h rpalanmak. c c k * Gzel. * Ss. * Derisi soyulmu et. * organlar. * M zrak. * At n iki omzunun aras . * Derin, i leyen yara, byk ban. c dak * M zrak. c gara c k * Bkz. sigara. * "Yok olmaz" anlam nda kullan l r.

c da c da

-c k / -cik, -cuk / -ck * simden kltme ve ok ama isimleri treten ek: baba-c k, anne-cik, yavru-cuk, p-ck vb. * nne bir nl getirilerek s fat ve zarf tretir: az- c k, dara-c k, bir-i-cik vb. * -ca ekli zarflardan peki tirme zarflar tretir: Yava ca-c k,usulca-c k vb. -c l / -cil c l z * simden "seven" anlam na s fat tretir: adam-c l, insan-c l, bal k- l, ev-cil vb. * ok zay f ve gsz, eneze, nahif. * ( k iin) Gsz, snk.

c l zla ma * C l zla mak i i. c l zla mak * Zay f ve gsz d mek, zay flamak. * Gcn, de erini yitirmek.

c l zl k c lk

* C l z olma durumu. * Bozularak kokmu . * C v k. * rinlenmi . * Sznn eri olmayan.

c lk kmak * kusurlu, bo veya bozuk kmak. c lk etmek * bozmak, rtmek. c lkava * Kurdun veya tilkinin ense postundan yap lan krk.

c lk kmak * bozulmak, do ru ve uygun yolundan ayr lmak. c lkla ma * C lkla mak i i.

c lkla mak * C lk duruma gelmek. c lkl k c mbar * mbar. * Filiz, srgn. c mbarlama * C mbarlamak i i. c mbarlamak * Dokunmakta olan hal n n veya bezin kenar n c mbarla geriye almak. c mb z * K l gibi ince eyleri tutmak veya ekmek iin kullan lan kk ma a. * zellikle dokumac l kta kuma yzlerindeki d m, p gibi maddeleri temizlemekte kullan lan el arac . * C lk olma durumu.

c mb zc * Dokumac l kta c mb zlamak i ini yapan (kimse). c mb zlama * C mb zlamak i i. c mb zlamak * C mb zla yolmak. * Dokumac l kta kuma yzlerindeki d m, p gibi maddeleri c mb zla temizlemek. c nc k * Bardak, kadeh, tabak gibi s radan veya porselenden yap lan eyler, zccaciye. c nc k boncuk * Yalanc ta lardan yap lm kpe, kolye gibi eyler. c ng l * Kk zm salk m .

* Boncuk, gm veya alt n para ile yap lm , ba l a veya giysiye tak lan ss, cingil. c r c r * Durup dinlenmeden ince ve usand r c ses kararak. c r c r tmek * gereksiz, yerli yersiz konu mak. c rbo a * Bir tr l s an (Dipus Caegyptius). * C l z, zay f, elimsiz ocuk. * Kaynana z r lt s . * Geveze. * Pamuk kozalar n n pamu unu ve ekirde ini birbirinden ay ran kr k. * A ustos bce i.

c rc r

c rc r bce i * Dz kanatl lardan ocaklarda, f r nlarda, k rlarda ya ayan bcek, c rlak.(Grillus domesticus, G. campestris). c rc r delgi * Dnme hareketini yivli gvdesi zerindeki paran n ileri geri itilmesinden alan ve kk delikler amak iin kullan lan ara. c rc r kolu * Lokma vidalar skmeye yarayan alet. c rdaval c r ldama * Me e dal ndan yap lan ucu demirli, uzun cirit de ne i. * C r ldamak i i.

c r ldamak * C r c r diye ses karmak. c r lt c rlak * C r c r diye kan ses. * (ses iin) Ho a gitmeyen, keskin ve i , tiz. * C rc r bce i.

c rlak c rlak * ok tiz ve ince bir sesle. c rlama c rlamak * nce ve usand r c ses karmak. c rlatma * C rlatmak i i. * C rlamak i i.

c rlatmak * C rlamas na yol amak. c rlay k * rmcek ku ugillerden, ormanl k, al l k yerlerde ya ayan, gzel ten bir ku (Lanius). * A ustos bce i.

c rmalama * C rmalamak i i. c rmalamak * T rmalamak. c rm k c rnak * Y rt c hayvan t rna . c rnaklama * C rnaklamak i i. c rnaklamak * T rmalamak. c rn k c rt * K t, kuma gibi eyler y rt l rken kan ses. c rtlak * C rlak. * Olgunluktan ezilebilecek duruma gelmi (meyve, sebze). * C rtlamak i i. * Set duvarlar nda su akacak delik. * T rnak izi.

c rtlama

c rtlamak * C rt diye ses karmak. c s c va * Atom say s 80, atom a rl 200.5 olan, donma noktas -38, 80 C oldu undan, baya s cakl kta s v olarak bulunan, yo unlu u 13, 59 olan, gm renginde bir element. K saltmas Hg. c va gibi * yerinde durmaz, ele avuca s maz, ok hareketli. c vadra c val c vata * Geminin ba taraf ndan havaya do ru biraz kalk k olarak uzat lm bulunan direk. * C vas olan. * ocuklar ate e ve tehlikeli eylere kar uyar rken sylenir.

* Birbirine ba lanmak istenen a a veya demir paralar n haz rlanm olan deliklerden geirilerek, ucuna somun tak l p s k t r lan iri ba l vida. c vatalama * C vatalamak i i. c vatalamak * C vata ile tutturmak. c v k

* Fazla suyla kar t iin biimini koruyamayacak kadar sulanm . * So uk ve can s k c akalar yapan (kimse). c v k c v k * So uk ve can s k c olarak. c v k mantarlar * Bakterilerle ortak ya ayan, ilkel ve hayvan ms yap l , peltemsi mantarlar. c v klanma * C v klanmak durumu. c v klanmak * C v k duruma gelmek. c v kla ma * C v kla mak durumu. c v kla mak * C v k duruma gelmek. c v kla t rma * C v kla t rmak i i. c v kla t rmak * C v k duruma getirmek. c v kl k * C v k olma durumu.

c v l c v l * (ku lar) C v lt ile t erek. * Canl , hareketli olarak. * Canl , ne eli. * Hareketli, kalabal k. c v ldama * C v ldamak i i. c v ldamak * C v l c v l tmek. c v lda ma * C v lda mak i i. c v lda mak * Hep birden c v ldamak. c v lt * Ku lar n t rken kard klar ses. * (ses iin) Canl l k, ate lilik. * C v lt s olan. * C v lt s olmayan. * C v mak i i. c v mak

c v lt l c v lt s z c v ma

* C v k duruma gelmek. * (bir i ) r ndan kmak. * Sayg s zca davran ta bulunmak. c v t lma * C v t lmak i i.

c v t lmak * C v k duruma getirilmek. c v tma * C v tmak i i. c v tmak * C v k duruma getirmek. * Bir i i yak k almayacak bir duruma getirmek. * C vmak i i. * Sekmek, de ip gemek, vurup sapmak.

c vma c vmak

c yak c yak * Ba rmak fiili ile birlikte kullan larak ince, ac ve yksek sesle durmadan ba rmay anlat r. c yaklama * C yaklamak i i. c yaklamak * nce, ac ve yksek sesle ba rmak. c yaklatma * C yaklatmak i i. c yaklatmak * C yaklamas na sebep olmak. c y rdama * C y rdamak i i. c y rdamak * Y rt l rken c y rt karmak. c y rdatma * C y rdatmak i i. c y rdatmak * Cay rdamas na sebep olmak. c y rt * Bez veya k t gibi eylerin y rt l rken kard klar ses. c z * (ocuk dilinde) Ate . * K zg n ya n iine bir ey at l nca kan ses.

c z etmek * c z diye ses karmak. * ac duymak. c z sine i

* Bir tr bvelek. c zb z * Izgarada pi irilmi (et). c zgara c z k * Toplu hlde Trk mzi i icra edilirken kullan lan bir yayl alg tr. * izgi. * z.

c z kt rma * C z kt rmak i i. c z kt rmak * Yazmak, karalamak. c z ldama * C z ldamak i i. c z ldamak * C z rdamak. c z lt c z lt l * C z rt . * C z rt s olan.

c z r c z r * Pi mekte olan kebab n, ya da k zart lan yiyece in, kesilen cam n veya yaz yazarken kam kalemin kard sesi anlat r. c z rdama * C z rdamak i i. c z rdamak * C z r c z r ses karmak. * Bo az ndaki g c ktan dolay kesik ve ince ses karmak. c z rdatma * C z rdatmak i i. c z rdatmak * C z rdamas na yol amak. * K t zerinde ustaca kalem oynatmak veya beceriyle yaz yazmak. c z rt c z rt l c zlam * Kama, savu ma. c zlama c zlamak * C zlamak durumu. * C z diye ses karmak. * C z rdama sesi. * C z rdayan, c z rt s olan.

* C z etmek. c zlam ekmek (veya c zlam etmek) * kamak, savu up gitmek. -ci cibilliyet * Bkz. -c / - ci. * (huy ve ahlk bak m ndan) Yarad l , maya.

cibilliyetsiz * Soysuz, st bozuk. cibilliyetsizlik * Cibilliyetsiz olma durumu. cibinlik cibre cici cici anne * Baz ocuklar n, byk annelerine veya o ya taki kad n yak nlar na verdikleri ad. * vey ana, vey anne. cici bici * Ssl giysi veya ss e yas . cici mama * Kad nlarla d p kalkmaya ba layan toy bir erkekten sz edilirken onun bu ili kilerine verilen ad. cicik * nsan veya hayvan memesi. * Sivrisinekten ve ba ka bceklerden korunmak iin yata n stne ve yanlar na gerilen ad r biiminde tl. * S k l p suyu al nan zm ve ba ka meyvelerin posas . * Sevimli, cana yak n, ho , gzel, ho a giden.

cicili bicili * Gze arpan sslerle bezenmi . cicim * Ensiz olarak dokunmu paralar n yan yana eklenmesiyle olu an, perde veya rt olarak kullan lan nak l ince kilim. cicim ay * Balay , yeni evlilerin ilk haftalarda dillerinden d rmedikleri sevgi sz. cicim! * bir sevgi sz. * alay yollu seslenme sz. * Cam veya toprak bilyelerle oynanan bir ocuk oyunu. * Bu oyundaki bilyelerin her biri. * Hi yok.

cicoz

cicozlama * Cicozlamak durumu. cicozlamak

* Kamak, uzakla mak. cicozluk * Cicoz olma durumu. cidal * Sava ma, cenk. * A z kavgas , eki me. * Sava . * Duvar. * eper. * akas z olarak, gerekten. * aka olmayan, gerek. * A rba l . * Titizlik gsterilen, nem verilen. * Tehlikeli, endi e veren, a r, vahim. * E lendirme amac gtmeyen. * Glmeyen. * Gvenilir, sa lam. * nemli. * nem vererek, gerek olarak.

cidalci cidar

cidden cidd

cidd cidd * Cidd bir biimde, cidd olarak. ciddle me * Ciddle mek i i. ciddle mek * Cidd bir durum almak. ciddlik * Cidd davran . * Cidd durum.

ciddiye almak * inanmak, gerek sanmak, nem vermek. ciddiyet * Ciddlik, a rba l l k. ciddiyetsiz * Ciddiyeti olmayan, lubali. ciddiyetsizlik * Ciddiyetsiz olma durumu. cif * Bir mal n fiyat na sigorta ve navlun cretinin de kat lm oldu unu gsteren ngilizce bir terimin ba harflerinden olu turulmu bir k saltma. cife * Le . * ren ey.

cigara ci er

* Bkz. sigara. * Akci erlerle karaci erin ortak ad . * (kasapl kta) Akci er, yrek ve karaci erin olu turdu u tak m. * Yrek, i.

ci er ac s * Evlt ac s . ci er kebap s * Ci er kavurup satan kimse. ci er otlar * Yapraklar kara yosunlar ndan bir bitki s n f . ci er otu * D n ie igillerden, ok y ll k otsu bir bitki (Hepatica). ci er sarma * nce k y lm ak ve karaci er, pirin, ya , am f st , ku zm, ye il so an, yumurta ve baharat kar m yla f r nda pi irilen bir kebap tr. ci er sotesi * Sote. ci er yaras * Ci er ac s . ci er, kebap olmak * byk bir ac ya u ramak, yre i yanmak. ci erci * Kesilen hayvanlar n ci er, ba , ayak, i kembe gibi paralar n satan kimse, sakatat . * Ci er pi irip satan kimse. ci erdeldi * Kuma zerine kk delikler a larak yap lan i leme. * Bu delikleri amakta kullan lan ucu sivri kk ara. ci eri (veya yre i) s zlamak * ok ac mak, derin bir ac ma duygusuyla zlmek. ci eri be para etmez * de ersiz, a a l k (kimse). ci eri paralanmak * Bkz. yre i paralanmak. ci eri yanmak * ok ac ve s k nt ekmek, byk bir ac ya u ramak. ci erimin k esi * ok sevdi im. * ok sevgili evld m. ci erine i lemek * ok dokunmak, (sz, kt davran ) etkilemek. ci erini delmek

* ac kl bir durum, ki iye dayan lmaz bir znt vermek. ci erini okumak * onun akl ndan geenleri, gizli d ncelerini bilmek. ci erini skmek * bir kimseyi ok byk zararlara u ratmak. ci erini yakmak * bir kimseye byk bir ac ektirmek. ci erinin iini bilmek * ok yak ndan tan mak, her trl d ncesini bilmek. ci erleri bayram etmek * her zamankinden daha iyi cins sigara ien veya temiz havaya kan ki ilerin syledi i sz. ci erpare cihan * ok sevilen (kimse). * Evren, lem. * Dnya. * Dnyan n byk bir blmn eline geiren.

cihangir

cihangirane * lkeler fetheden cesur kahraman. cihangirlik * Cihangir olma durumu. cihan tutmak * dnyay tutmak. cihannma * Her yan grmeye elveri li, caml at kat veya taraa, kule. * Dnya haritas . cihan inas * Dnyay tan m , her eyi yerli yerinde bilen kimse. cihan mul * Evrensel, niversal. cihar * (tavla oyununda zarlar iin) Drt. cihar d cihar se cihar yek cihat * Din u runa yap lan sava . cihat amak * Oyunda zarlardan birinin drtl, brnn ikili d mesi. * Oyunda zarlardan birinin drtl, brnn l d mesi. * Oyunda zarlardan birinin drtl, brnn birli d mesi.

* sava iin a r yapmak. cihaz * Ayg t, alet, tak m. * eyiz. cihazlanma * Donan ma sahip olma, teknolojik geli melerin en son rnleriyle donat lma. cihazlanmak * Teknolojik geli melerin en son rnleriyle donat lmak. cihet cihetiyle -cik * -c k / -cik. -cil cil * -c l / -cil. * Bir eyi parlatmak iin kullan lan kimyasal birle ik. * Parlakl k. * Gereksiz ss, gsteri . * Cil eriyi ini yzeye srtmede kullan lan, d dokuma bezden, ii y kanm yn veya pamuktan haz rlanan * Yn, yan, taraf. * -den dolay , -den tr, sebebiyle.

cil topu topa.

cil vermek * ayd nlatmak. cil ya * Cil topunun, cillanacak yzeyde kolayca kaymas n sa layan, asitsiz, renksiz ve reinesiz ince ya . cilc cilc l k * E yaya cil vurma i i. cillama cillamak * Cillamak i i. * Cil srmek, cil vurmak. * Przn gidererek parlatmak. * Ne esini art rmak. * Cillanmak i i. * Cil yapan, e yaya cil vuran kimse.

cillanma

cillanmak * Cillamak i ine konu olmak. cillatma * Cillatmak i i.

cillatmak * Cillamak i ini yapt rmak. cill * Cils olan, cil srlm , cil ile parlat lm , mcell.

Cill Ta Devri * Tarihten nceki zamanlar n ayr ld devirden biri. cils z cilsun cilban cilbent * Klsr. cildiye cildiyeci * Deri hastal klar , dermatoloji. * Deri hastal klar uzman , dermatolog. * Cil srlmemi veya cils kalmam olan. * Yi it, eli abuk, becerikli kimse. * ok kk taneli fasulye.

cildiyecilik * Cildiyeci olma durumu. cilt * Deri, ten. * Formalar veya yapraklar birbirine dikilerek veya yap t r larak bir kitaba geirilen deri, bez veya k tla kapl kapak. * Bir eserin ayr ayr bas lan blmlerinden her biri. cilt evi * Cilt i leri yapan dkkn, cilti.

cilt kapa * Forma veya fasikl hlinde yay mlanan eserlerin bir rnek ciltlenip kullan lmas iin haz rlanan bez veya plstik kaplanm kal n karton. cilti * Kitaplar ciltleyen kimse, mcellit. * Cilt evi. * Ciltinin i i, mcellitlik. * Ciltlemek i i. ciltlemek ciltlenme * Kitaba cilt yapmak. * Ciltlenmek i i.

ciltilik ciltleme

ciltlenmek * Ciltlemek i i yap lmak.

ciltletme

* Ciltletmek i i.

ciltletmek * Ciltlemek i ini yapt rmak. ciltli * Ciltlenmi olan. ciltlik * Cilt yapmaya yarayan malzeme. * Ciltlerden olu an tak m. * Ciltlenmemi olan. * Ho a gitmek iin yap lan davran , k r tma, naz. * Grnme, ortaya kma, tecelli.

ciltsiz cilve

cilve etmek (veya yapmak) * nazlanmak, k r tmak. cilvebaz cilvekr * Cilveli. cilvelenme * Cilvelenmek i i. cilvelenmek * Cilve yapmak. cilvele me * Cilvele mek i i. cilvele mek * Kar l kl cilve yapmak. * Birbirine ok yak n arkada m gibi tak lmak. cilveli * Cilvesi olan, cilve yapan, cilvekr. cilvesiz cim * Cilvesi olmayan. * Arap alfabesinde c sesini gsteren harfin ad . * Cilve yapan, cilveli davranan kimse.

cim karn nda bir nokta * hibir bilgisi olmayan, cahil. * acemi, toy. cima * (insanlarda) iftle me, cinsel ili ki.

cimbakuka * elimsiz ve biimsiz (kimse). cimcime

* Kk ve tatl bir tr karpuz. * Kk ve sevimli (ocuk, kad n). cimdall * Bir tr oyun. cimnastik * Bkz. jimnastik. cimnastiki * Bkz. jimnastiki. cimri cimrice * Elindeki paray harcamaya k yamayan. * Cimri gibi, cimriye yak n.

cimrile me * Cimrile mek i i. cimrile mek * Cimri gibi davranmaya ba lamak. cimrilik * Cimri olma durumu, pintilik, nekeslik.

cimrilik etmek * cimrice davranmak, pintile mek. * daha az vermek, esirgemek. cin * Masallara ve baz inanlara gre, gze grnmeyen yarat k. * Ak ll , zeki. * Bu day, arpa, yulaf gibi tanelerden kar lan ve ard la kokuland r lan bir tr alkollu iki. * (Cenova ehrinin ad ndan) Pamuklu, kal n kuma tan giysi veya pantalon. cin cin bakmak * kurnazca bakmak. * uykusuz gzlerle bakmak. cin al * arp k veya d grn irkin olan insanlar iin kullan l r. cin arpmak * (bir inan a gre, cinlerin fkesiyle) inme inmek. cin arpm a dnmek * neye u rad n bilemeyecek kadar kt bir duruma d mek. cin dar s * Bkz. cin m s r . cin fikirli cin gibi * ok anlay l , ok kurnaz, zeki. * anlay l ve zeki.

cin cin

cin ifrit olmak (veya kesilmek) * son derece k zmak fkelenmek. cin m s r * Bir tr ufak taneli m s r, cin dar s . cin sa * Kskt.

cin tutmak * (bir inan a gre cinlerin etkisiyle) delirmek. cina cinas * Cinayetle ilgili veya konusu cinayet olan. * ok anlaml bir kelimeye, her defas nda ba ka bir anlam ykleyerek birbirine yak n birka yerde kullanma. * ok anlam olan bir kelimenin iyi anlam n kullan r grnerek ktsn ne karma. * Cinas olan, cinas sanat bulunan. * Adam ldrme. * Adam ldrme derecesinde a r su.

cinasl cinayet

cinayet i lemek * adam ldrmek. cinci * Cin a rma ve onlarla konu ma gibi bir iddia ile geim sa layan (kimse). cingil cingz * Bkz. c ng l. * A kgz, hi aldat lmayan.

cini tutmak * ok sinirlenmek. cinlenme * Cinlenmek durumu. cinlenmek * fkelenmek. cinler cirit (veya top) oynamak * o yer ss z olmak. cinleri aya a kalkmak * sinirlenmek. cinleri ba na toplanmak (veya mek) * fkelenmek. cinle me * Cinle mek i i.

cinle mek * Cin gibi davranmak.

cinli

* inde cinlerin oldu una inan lan. * fkeli, sinirli (kimse). * Delilik.

cinnet

cinnet geirmek * delirmek, akl n ka rmak. cins * Tr, e it. * Aralar nda ortak zellikler bulunan varl klar toplulu u. * Soy, kk, as l. * Garip, tuhaf. * Pek ok ortak zellikleri bulunan trler toplulu u. * Yksek nitelikte olan.

cins cibilliyet * Nitelik, as l; soy sop. cins cins * e itli, e it e it. * Trlerine gre. cins isim * Cins ismi. cins ismi cinsel * Bir trden olan varl klar n ad : Kedi, nehir, d nce, annelik gibi. * Bkz. cins.

cinsel taciz * Ahlks zca ve ulu orta veya gizlice sz ve davran larla kar cinse eziyet etme, tedirginlik ve s k nt verme. * al ma hayat nda ekonomik g, st makam veya ba ka etkili bir greve sahip olanlar n, genellikle kar cinsi ahlk d birtak m tutum ve davran larla cinsel ynden s k nt ya sokup rahats z etmesi. cinsellik cins cinsiltif * Kad n; gzel, al ml , ho a giden kad n. cinsiyet cinslik * Bireye, reme i inde ayr bir rol veren ve erkekle di iyi ay rt ettiren zel bir yarat l , e ey, cinslik, seks. * Cinsiyet. * Cinsel zelliklerin btn. * Cinsiyetle ilgili, cinsel, e eysel.

cinslik bilimi * Cinsiyetle ilgili sorunlar inceleyen bilim, seksoloji. cinsliksiz * Cinsli i olmayan, erkek veya di i olmayan, e eysiz. cinyolu

* Tarlalar n aras nda grlen verimsiz topraklar. cip * Her trl arazide kullan labilen ufak, hafif, motorlu ta t. cips ciranta cirim * nce, yuvarlak kesilerek k zart lm patates. * Bir senedi ciro eden kimse. * Hacim, oylum. * Miktar, tutar, blm. * At ko turup birbirine de nek atarak topluca oynanan oyun. * Bu oyunda at lan de nek.

cirit

cirit atma * Atletizmin ciridi f rlatmaya dayanan dal . cirit atmak * (bir yerde) oka bulunmak, s k dola mak ve serbeste davranmak. cirit oynamak * istedi i biimde, keyfince davranmak. cirit oyunu * Cirit. cirit ucu ciriti * Cirit oynayan kimse. ciro * Bir ticaret senedinin, alacakl taraf ndan ba kas na evrilmesi ve senedin arkas na gereken yaz n n yaz l p imza edilmesi. ciro etmek * bir ticaret senedinin veya ekin arkas na gereken yaz y yazmak. cisim * Maddenin biim alm durumu. * Gvde, beden, vcut. * Kk cisim. * Atom taneci i. * Cirit sopas n n ucundaki demir, temren.

cisimcik

cisimlenme * Cisimlenmek i i, tecessm. cisimlenmek * (cismi olmayan bir ey iin) Cisim durumuna gelmek, tecessm etmek. cisimle me * Cisimle mek durumu. cisimle mek

* Cisim hline gelmek, tecessm etmek. cisman * Cisimle, bedenle ilgili. * Din bir inan la ilgili d ncelere ba l olmayarak, yaln z madd temellere dayanan, ruhan kar t . cismanlik * Maddlik. cismen civan * Cisim olarak, vcuta, bedence. * Yak kl gen erkek veya gen kad n. * Gen ve yak kl olan. * bir sevgi sesleni i.

civan m!

civanka * Bir tr nak ve i leme. civanmert * Mert yarad l l , yce gnll, yi it. civanmertlik * Civanmert olma durumu. civanperemi * Birle ikgillerden, birok trleri olan bir k r bitkisi, kandil ie i (Achillea millefolium). civar civciv * Kmes hayvanlar n n yumurtadan yeni km yavrusu. civcivli civcivlik civelek * Grltl pat rt l , tel l . * Sekiz on haftal k oluncaya kadar civcivlerin bak m na ayr lan kmes. * Canl , ne eli ve sokulgan. * Yenieri oca na yeni girmi delikanl . * Civelek olma durumu. * Yre, yak n yer, dolay.

civeleklik

ciyak ciyak * Bkz. c yak c yak. ciyaklama * C yaklama. ciyaklamak * C yaklamak. cizvit * sa Derne i denilen bir Hristiyan derne inin yesi.

cizye Cl Co

* Mslman devletlerde Mslman olmayanlardan al nan bir e it vergi. * Klor`un k saltmas . * Kobalt` n k saltmas .

co raf

* Co rafya ile ilgili.

co raf durum * Bir yerin evresi ile ilgisinin tespiti veya grnm. co rafik co rafya * Yeryzn fizik, ekonomik, be er, siyas, ynlerden inceleyen bilim. * Bir yeryz paras n , bir blgeyi, bir lkeyi belirleyen, niteleyen, fizik, ekonomik, be er, siyas gerekliklerin tm. co rafyac * Co rafya ara t rmalar yapan kimse. * Co rafya retmeni. co rafyac l k * Co rafyac olma durumu veya co rafyac n n mesle i. cokey * Yar atlar na binen, yetenekleri bu amaca gre geli tirilmi kimse. cokeylik conta * Cokeyin yapt i . * Co raf.

* Geirmezli i sa lamak iin, s k t r lm iki yzey aras na yerle tirilmi , genellikle kauuk ve kur undan yap lan ince para. contalama * Contalamak i i. contalamak * Conta koymak veya yerle tirmek. cop * Kal n k sa de nek. * Polislerin kulland ara veya lstik sopa. coplama * Coplamak i i. coplamak * Copla vurmak, copla dvmek. coplanma * Coplanmak i i. coplanmak * Copla dvlmek.

coplatma

* Coplatmak i i.

coplatmak * Coplamak i ini yapt rmak. corum * Bal k ak n . * Uskumrular n byk bal klardan korkarak k y ya s nmas durumu. co ku * Genellikle byk bir istekle ortaya kan geici hayranl k veya heyecan durumu. * Sevin gsterileriyle beliren gl heyecan. * Salg bezleri ve dinamik etkinliklerle kendine zg ili kileri bulunan i veya d uyaranlar n kam lad gl duygu durumu. * Bir d nceyle, bir duyguyla dolarak ycelme; ruhun kendini a p ycelmesi, heyecan. co kulanma * Co kulanmak i i. co kulanmak * Co kulu duruma gelmek. co kulu co kun * Co mu olan. co kunca * Co kun (bir biimde). * Co kusu olan.

co kunla ma * Co kunla mak i i. co kunla mak * Co kun bir duruma gelmek. co kunluk * Co kun olma durumu veya co kunca yap lan i . co ma co mak * Co mak i i, galeyan. * Duygu ve d nceleri gl bir tepki ile d ar vurmak, galeyan etmek. * (do a olaylar ndan herhangi biri) Birdenbire o al p h zlanmak. * Co turmak i i.

co turma

co turmak * Co mas n sa lamak, co mas na yol amak. co turucu * Co turan. co turuculuk * Co turucu olma durumu. co turulma * Co turulmak i ine konu olmak.

co turulmak * Co mak i i yapt r lmak. co untu cmert * Co ku, heyecanl davran . * Para ve mal n esirgemeden veren, eli a k, selek, semih. * Verimli.

cmert davranmak * sak nmadan, esirgemeden bol bol vermek. cmerte * Cmert bir biimde, sak nmadan, bol bol. cmertle me * Cmertle mek i i. cmertle mek * Cmerte davranmak. cmertlik * El a kl , verimlilik, semahat, mrvvet. cnk * Byk yelkenli gemi. * Saz airlerinin, kendilerinin veya ba kalar n n iirlerini derledikleri, uzunlamas na a lan, deri kapl defter. Cr * Krom'un k saltmas . crescendo * alg lar giderek daha yksek ses verecek biimde al nma durumu. Cs Cu -cu * Bkz. -c / -ci. cudam cuk -cuk cukka * Hayvan ve insan memesi. cukkay yutmak * oyunda tlmek. -cul * Bkz. c l /-c l. * Beceriksiz, gsz, grgsz kimse. * Bkz. a a cuk oturmak. * Bkz. -c k / -cik. * Sezyum'un k saltmas . * Bak r' n k saltmas .

cuma

* Haftan n alt nc gn, per embe ile cumartesi aras ndaki gn. * Cuma namaz .

cuma gecesi * Per embeyi cumaya ba layan gece. cuma namaz * Cuma gn len ibadetinde cemaatle k l nan namaz. cumartesi * Haftan n yedinci gn, cuma ile pazar aras ndaki gn. cumartesi kibar gibi sslenmek * zentili fakat zevksiz sslenmek. cumba * Yap lar n st katlar nda, ana duvarlar n d na, soka a do ru k nt yapm balkon. * Eski evlerde pencere hizas ndan soka a do ru k nt s olan kafesli blm.

cumbadak * Suya d en bir cismin kard sesi anlatmak iin d mek fiiliyle birlikte kullan l r. cumbalak * Takla. cumbalama * Cumbalamak i i. cumbalamak * Bir paran n dar kenar ndaki testere izi veya benzeri girinti ve k nt lar dzeltmek. cumbalatma * Cumbalatmak i i. cumbalatmak * Cumbalamak i ini yapt rmak. cumbal * Cumbas olan (yap ). cumbas z * Cumbas olmayan (yap ). cumbul cumbul * A r lde iilmi ikinin veya yenmi sulu yeme in vcutta kard sesi anlat r. cumbuldama * Cumbuldamak i i. cumbuldamak * Bir kab n iinde alkalan p ses karmak. cumbuldatma * Cumbuldatmak i i. cumbuldatmak * (bir s v iin) Bir kab n iinde alkalamak. cumburdama * Cumburdamak durumu.

cumburdamak * Cumburtu sesi karmak. cumburlop * A r bir cismin suya d t zaman kard sesi anlatmak iin kullan l r. cumburtu * Suya d en a r bir cismin veya alkalanan suyun kard ses. cumhur * Halk. * Topluluk. cumhur cemaat * Cmbr cemaat. cumhura muhalefet kuvveihatadand r * halk n tuttu u bir davaya kar k lmaz. cumhurba kan * Cumhuriyetle ynetilen lkelerde devlet ba kan , reisicumhur. cumhurba kanl * Cumhurba kan olma durumu. * Cumhurba kan n n makam . cumhurca * Toplu olarak, hep birlikte. cumhuriyet * Milletin, egemenli i kendi elinde tuttu u ve bunu belirli sreler iin seti i millet vekilleri arac l ile kulland devlet biimi. Cumhuriyet Bayram * 29 Ekim 1923'te kurulan Cumhuriyeti kutlamak zere yasayla kabul edilmi olan resm bayram. cumhuriyeti * Cumhuriyet yanl s olan kimse. cumhuriyetilik * Cumhuriyet yanl s olma durumu. cumhuriyetperver * Cumhuriyeti, cumhuriyet yanl s . cumhurreisi * Bkz. cumhurba kan . cunda cunta cuntac cup * Suya d en bir eyin kard sesi anlatmak iin kullan l r. cuppadak * Yatay serenlerin her iki ba . * Bir lkede ynetime el koyan kimselerden olu an kurul. * Cunta yesi.

* Cumbadak. cura * Tezene ile al nan iki veya telli halk saz . * Bir e it kk atmaca. * Ufak tefek, geli memi . cura zurna * Bir e it kk zurna. curac * Cura yapan veya alan kimse. curcuna * Grltl, kar k durum. * Alaturka mzikte h zl bir usul.

curcunal * Curcuna iinde olan (yer, ses, hava). curcunaya evirmek, dndrmek (veya curcunaya vermek) * ortal kar k, grltl duruma sokmak. curnal curnata * B ld rc n skn. cu i -c cbbe * Co kunluk, co ma. * Bkz. -c / -ci. * Bkz. jurnal.

* Hukukular n, niversitede belli bir a amaya ula m bilim adamlar n n elbise stne giydikleri uzun, yanlar geni , d mesiz giysi. cbbe gibi * ok geni ve uzun (giysi). cbbeci * Cbbe yapan ve satan kimse. cbbeli cce * Cbbe giymi olan. * Boyu, normalden ok daha k sa olan (kimse). * Geli memi .

ccele me * Ccele mek durumu. ccele mek * Cce durumuna gelmek. ccelik * Cce olma durumu. cck

* Filiz, tomurcuk. * Kmes hayvanlar n n yavrusu, civciv. * Ku yavrusu. * So an, marul gibi katmerli bitkilerin en i blm. * Bir eyin k veya onu and ran bir paras . ccklenme * Ccklenmek i i. ccklenmek * Filizlenmek. cckle me * Cckle mek durumu. cckle mek * Filizlenme durumu almak. cda * (yurt, baba oca gibi ok sevilen eylerden) Ayr lm olan, uzak kalm olan. cda etmek * ay rmak. chel -ck -cl * Bkz. -c l /-cil. cls clsiye * Hkmdarl k taht na kma, tahta oturma. * Hkmdarlar n cls trenlerinde da tt bah i . * airlerin tahta kan padi ah iin yazd iir. * Bilgisizler, cahiller. * Bkz. -c k /-cik.

cmbr cemaat * Toplu olarak, hepsi birden, cumhur cemaat. cmb * E lenti. * Maden gvdeli, tambura benzer bir saz. * Canl l k, co ku. cmb yapmak * toplu hlde e lenmek. cmb * Cmb alan (kimse). cmb l * E lentili, hareketli. cmle * Dizge, sistem. * Bir yarg bildirmek iin tek ba na ekimli bir fiil veya ekimli bir fiille kullan lan kelimeler dizisi, tmce. * Btn, hep, herkes.

cmle lem * Herkes. cmle bilgisi * Bir cmleyi olu turan kelime ve kelime gruplar aras ndaki ili kiyi inceleyen ve s n flamalar yapan, dil bilgisinin ana blmlerinden biri, tmce bilgisi, sz dizimi. cmle kap s * Yap larda ana kap . cmlecik * nerme. * Kk cmle. cmlenin geleri * cmlenin kurulu unda ba l ca grevleri yklenmi olan kelimeler, zne, tmle, yklem. cmlesi cmleten * Hepsi. * Hep birden.

cmudiye * Buzul. cnha * Crm derecesindeki su, kabahatten a r ve cinayetten hafif olan su. cnun cnp cnplk cppe * Bkz. cbbe. cr'et * Yreklilik, atakl k, cesaret. * D ncesizce, sayg y a an davran . * Delilik. * Cinsel ili kiden sonra, dinin buyurdu u biimde henz y kanmad iin temiz say lmayan (kimse), cenabet. * Cnp olma durumu.

cr'et etmek * atakl k etmek, yreklilikle davranmak. cr'etkr * Atak, cr'etli.

cr'etkrl k * Cr'etkr olma durumu. cr'etlenme * Cr'etlenmek durumu. cr'etlenmek * Cr'etli davranmak. cr'etli * Cr'eti olan.

cr'etsiz

* Cr'eti olmayan.

crmme hut * Sust. crmme hut hlinde * suu i lerken, su st yakalanmak. cruf * Maden posas , demir boku, d k . * Kaloriferlerden kan yanm kmr art . crm * Su. * Yanl l k, kusur veya hatadan do an durum. csse * nsan gvdesi. csseli cssesiz cz * ri yap l , iri gvdeli, iri yar (insan). * nce yap l , ufak tefek, gsz. * Bir btn olu turan blmlerden her biri. * Kur'an` n blnm oldu u otuz paradan her biri. * Bas l eserlerin ayr bir kapak iinde sat a kar lan bir veya birka formal k blm, fasikl. * Hansen basilinin sebep oldu u deri hastal .

czam

czaml * Czam hastal na tutulmu olan. czdan * Cebe girecek byklkte, para ve k t koymaya yarar kk anta. * Bir kimsenin kimli ini bildirmek iin resm bir yerden kendisine verilen, cep defteri biimindeki belge. cz' * Az, az c k, pek az. * Tikel. - * Kltme eki. * Trk alfabesinin drdnc harfi. e ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan tmsz, kat k, di - di eti nszn gsterir. -a / -e -a / -e * Trk alfabesinin drdnc harfi. * Bkz. -ca / -ce (I). * Bkz. -ca / -ce (II).

aba

* Herhangi bir i i yapmak iin ortaya konan g, zorlu, srekli al ma, ceht.

aba gstermek * bir i i ba armak iin al mak, u ra mak. aba harcamak * bir i i yapabilmek iin elden gelen btn gc kullanmak. abalama * abalamak i i.

abalama kaptan ben gidemem * bu i i yapacak gte de ilim, zorlaman n yarar yok. abalamak * G bir durumdan kurtulmaya u ra mak. * Bir i i ba armak iin u ra mak. abalanma * abalanmak i i. abalanmak * abalamak i i yap lmak. abalay * abalamak i i veya biimi. abucac k * abucak, sr'atle. abucak * ok abuk, vakit geirmeden, abucac k, h zla, sr'atle. * K sa srede ve kolayl kla. * Al landan veya gsterilenden daha k sa bir zamanda, tez, yava kar t . * H zl . * Acele et, oyalanma" anlam nda.

abuk

abuk abuk * abuk olarak, ivedilikle. abuk ol (veya abuk) * abuk davran, abuk i gr, oyalanma!. abuk parlayan abuk sner * ola an say lmayacak kadar k sa bir zamanda olan bir geli menin srekli olamayaca n anlat r. abuka * abucac k, olduka abuk.

abukla ma * abukla mak i i. abukla mak * abukluk kazanmak, h zlanmak. abukla t r lma * abukla t r lmak i i. abukla t r lmak

* abukla mak i i yapt r lmak. abukla t rma * abukla t rmak i i, tacil. abukla t rmak * Bir i e abukluk vermek, tesri etmek. abukluk aa * abuk olma durumu h z, sr'at. * (ticaret gemilerinde) Eski ve usta gemici. * Genel ev i leten kad n, mama.

aa bal * Hamsigillerden kk bir bal k (Clupea sprattus). aaa * Meksika'dan yay lm , hareketli, modern bir dans. aaron * Kar s ndakini susturacak biimde ve ok konu an, enesi kuvvetli, geveze.

aaronca * aarona yak r (bir biimde). aaronluk * aaron olma durumu veya aaronca davran . ad r * Kee, deri, k l dokuma veya s k dokunmu kal n bezden yap larak direklerle tutturulan, ta nabilir bar nak, erge, oba, ota . * Glgelik olarak kullan lan tente veya emsiye. ad r a r a * ad r n direk ba l . ad r bezi * Pamuk veya ketenden dokunmu kal n, s k bir tr bez. ad r ana * ad r dire inin ucunda, ad r bezini tutmaya yarayan oyuk a a. ad r at * Orta noktadan ba layarak drt tarafa bakan yzeyi bulunan ve kare piramit biimindeki at . ad r ie i * Nilfergillerden, in ve Amerika rmaklar nda yeti en, byk yaprakl , pembe ve beyaz iekli bir bitki (Euryaleferox). ad r devlet * Gebe boy ve a iretlerden olu an devlet. ad r dire i * ad r n dzgn ve gergin kurularak kmemesini sa layan orta direk. ad r kurmak * ad r iinde oturulabilecek bir duruma getirmek. ad r tiyatrosu * Oyunlar n ve di er gsterilerini ok byk bir ad r iinde halka sunan gezici tiyatro veya gsteri grubu.

ad r u a * Maydanozgillerden, z suyu hekimlikte kullan lan bir bitki (Dorema ammoniacum). ad r y kmak * kurulu olan ad rlar skp toplamak. ad rc * ad r yapan veya satan kimse.

ad rc l k * ad r yapma veya satma i i. ad rl * ad r olan. * ad ra yerle mi olan.

ad rl ordugh * ad rlarda bar nd r lan asker g. a * Zaman paras , vakit. * Hayat n ocukluk, genlik gibi trl dnemlerinden her biri, ya . * Kendine zg bir zellik ta yan zaman paras , dnem, devir. * Tarihin ayr ld drt byk blmden her biri, kurun. * Bir eyin uygun, elveri li zaman . * Bir katman n olu tu u sre.

a amak * herhangi bir bak mdan ncekilerden farkl olan yeni bir evrensel gidi e yol amak. a d * a n gerektirdi i artlar n gerisinde kalm , khne. * Askerli e al nma a d nda.

a d olmak (veya kalmak) * yedek askerlik a n doldurmu olmak. a d l k * a d olma durumu. a a a anak a anoz * ocuk, bebek. * Bkz. alg a anak. * Kabuklular n n ayakl lar alt tak m ndan, eti iin avlanan, pavuryaya benzer kk su hayvan (Carcinus).

a anoz gibi * e ri b r (kimse). a atayca * Ad n Cengiz`in ikinci o lu a atay`dan alan, Do u Trkesinin XV. yzy lda olu an yaz dili. a c l * (insan iin) a n yeniliklerini benimseyen, ona gre davranan, asr, modern. * Tekni in, bilimin yeniliklerinden yararlanan, modern.

a c lla ma * a c lla mak i i, asrle me, modernle me.

a c lla mak * a n yeniliklerine uygun duruma gelmek, asrle mek, modernle mek. a c lla t rma * a c lla t rmak i i, modernle tirmek. a c lla t rmak * a n gereklerine uydurmak, asrle tirmek, modernle tirmek. a c ll k * a c l olma durumu, asrlik, modernlik. a da * Ayn a da ya ayan, muas r. * Bulunulan a n anlay na, artlar na uygun olan, modern, muas r.

a da la ma * a da la mak i i, muas rla ma. a da la mak * a n tutumuna, anlay na, gereklerine uymak, muas rla mak. a da la t rma * a da la t rmak i i. a da la t rmak * a da la mas na yol amak. a da l k * a da olma durumu, modernlik. a gemek * eskimek, dnemi veya modas gemek. a l a l * a ldayarak akan sular n sesini yans lar. a ldama * a ldamak i i. a ldamak * Sular akarken ta lara, kayalara arparak ses karmak. a lday * a ldamak i i veya biimi. a lt a lt l * a lt s olan. a n gerisinde kalmak * geli melere ve yeni d ncelere uyum sa layamamak, ayak uyduramamak. a n a mak * d nce, tutum ve davran lar yla bulundu u a dan daha ileride olmak. a ra a ra * Srekli a rarak. * Suyun, akarken ta lara, kayalara arparak kard ses.

a r a r c

* Davetli. * a r i ini yerine getiren ki i, daveti. * Sahnede oyuncular takdim eden kimse. * a r lma.

a r lma

a r lmak * a r lmak. a r m * a rma i i. * Ruh a rma s ras nda seans. * a rmak i i veya biimi. * a rmak i i. * Birinin gelmesini kendisine yksek sesle sylemek, seslenmek. * Herhangi birinin bir yere gelmesini istemek, davet etmek. * Binmek iin bir ara istemek. * (yksek sesle) ark , trk sylemek. * a rma sesi. * t yle kendi trnden olan ku lar n evresine toplanmas iin avc lar n yararland ku , rtkan. * a rtmak i i.

a r a rma a rmak

a rt a rtkan a rtma

a rtma * Telll. a rtmak * a rmak i ini yapt rmak. a la * Olmam , ham yemi . * Badem, kay s , erik gibi tek ekirdekli yemi lerin krpe iken yenilebilen ham ekli. * a lamak i i.

a lama

a lamadan atlamak * gerekli olgunlu a eri meden olgun davran larda bulunmak, byklk taslamak. a lamak * (akarsu) Kprerek ve ses kararak co kun bir biimde akmak. * Co mak. a lar * a layan. a layan

* Kk bir akarsuyun, ok yksek olmayan bir yerden dklp akt yer, kk elle. a lay k * Yerden ses kararak, grltyle kaynayarak kan genellikle s cak su, kaynak. a lay a ma a mak a nak * Dl kesesini dolduran ve dlt iinde bulunduran s v , amnios suyu. a r * Birinin bir yere gelmesini isteme, davet. * a r cihaz . * a lamak i i veya biimi. * a mak i i. * (gne ) Vurmak.

a r cihaz * Telefon sistemi ve a dzeninde belli bir numara verilerek ta yan na kolayca ula lmas n veya ona haber b rak lmas n sa layan alet. a r numaras * a r cihaz n n numaras . a r c * a rmak i ini yapan, a rmak iin giden kimse, daveti. * Baz yerlere girmek isteyenleri s ras gelince a ran kimse, mba ir.

a r c l k * a r c n n grevi. a r l a r l k * Davet iin yaz lan k t, davetiye, okuntu. a r l a r lma * a r lmak i i veya biimi. * a r lmak i i. * Bir toplant ya, bir yere veya birinin yan na a r lm kimse, davetli.

a r lmak * a rmak i i yap lmak. a r m * Yksek bir sesin yeti ebilece i kadar uzakl k. a r s z a r m * a r lmam veya a r lmayan kimse.

* Bir d ncenin veya grntnn, bir ba kas n hat rlatmas . * Davran lar, d nceler ve kavramlar aras nda yer ve zaman birli inin etkisiyle kurulan ba lant lar sonucu, bilin alan na bunlardan birisi girince tekini de bilince ekmesi olay , teda. a r m yapmak

* a r t rmak. a r mc * a r mc l k doktrini taraftar olan (kimse). a r mc l k * Btn bellek i lemlerini, akl n btn ilkelerini, hatta bellek hayat n n hepsini, d ncelerin a r m ile a klamak isteyen doktrin. a r ml * a r m olan. a r msal * a r mla ilgili. a r ms z * a r m olmayan. a r ma * a r mak i i. a r mak * Birbirini a rmak. * Hep birden ba rarak yaygara etmek. a r t rma * a r t rmak i i. a r t rmak * Bir a r ma yol amak. * Akla getirmek, hat rlatmak, and rmak. * Benzemek, and rmak. -ak k * simden isim yapma eki. * Y rt k, yar k.

k k (olmak) * ok y rt k, lime lime, para para (olmak). akal * Et oburlardan, sr durumunda ya ayan, kurttan kk bir yaban hayvan (Canis aureus). * Kurnaz, yalanc , dzenci, a a l k kimse. * Titiz, huysuz, grgsz. akal armudu * Yaban armut, ahlat. akal eri i * ok ek i, sert, iri ekirdekli bir erik tr (Prunus spinosa). akal ya muru * Gne varken ya an ya mur. akalbo an * K rlarda rastlanan bir bitki. akaloz * Mermi olarak ak l ta atan bir tr top veya bu topu kullanan topu.

akar

* Denizde, a a veya k y lara yerle tirilen, belirli aral klarla yan p snen kk fener. * Uzunlu u iki yz elli - yz, geni li i on kula olan bal k a .

akaralmaz * Basit, ilkel akmak. * lkel bir biimde retilmi . * e yaramayacak durumda olan, bozuk. * (kalitesiz) Tabanca. aker * Kul, kle, cariye, yana ma. ak * A l p kapanan bir veya birka a zl kk cep b a . * Bkz. deniz ak s . * canl ve atik. * B ak . * Kk veya orta boyda ta paras , ak l ta .

ak gibi ak c ak l

ak l ukul * Kar k biimde, ne dedi i belli olmaks z n. ak l ku u * Ya mur ku ugiller familyas ndan kuzey blgelerde ya ayan s cak aylarda gneye geen gmen ku (Crocethia alba). ak l ta * Deniz k y lar nda veya derelerde suyun a nd rmas ile sivrilikleri kaybolmu , toparlak veya badem biiminde ufak bir ta tr. ak l yol ak ldak * ak l ta lar ile d enmi yol.

* Bir ark n yaln z bir yne do ru i lemesine yol verip tersine dnmesini nleyen veya de irmen, su dolab gibi birtak m makinelerin i leyi ini kard sesle kontrole yarayan para. * Elde evrildike grltl ses karan, de irmi biiminde bir ocuk oyunca . * Koyunlar n kuyruklar alt ndaki k llara yap p kuruyan pislik. ak ldama * ak ldamak i i. ak ldamak * Srtnen, yuvarlanan ak l ta lar gibi ses karmak. ak ldatma * ak ldatmak i i. ak ldatmak * ak ldamak i ini yapt rmak. ak l * ivi, kaz k gibi bir eyle tutturulmu . * ak lm bir eye ba l . * Yeri de i mez, sabit.

ak l kalmak * bir yerde de i meden durmak. ak l p kalmak * bir yerde uzun sre hareketsiz kalmak. ak ll ak ll k * ak l d enmi veya birikmi yer. ak lma ak lmak * ak lmak i i. * akmak i ine konu olmak. * H zla d p saplanmak. * Ortaya kmak, fark na var lmak, anla lmak. * ak l ta lar n n ve onlara benzer eylerin k m ldat l nca kard klar ses. * im ek, ak n. * K v lc m, erare. * Bkz. ak m. * im ek akmas , parlamas . * An bulu , d nce, beklenmeyen sz veya davran . * ak l olan.

ak lt ak m

ak n ak nt

ak nt l * ak nt s olan. ak nt s z * ak nt s olmayan. ak r * (gz iin) A k mavi, hareli el. * ak rdo an. * arap.

ak r

ak r ayaz * A k ama ok so uk hava. ak r ukur * ak uk diye ses kararak. * Girintili k nt l , przl yzey. ak r pene * Tuttu unu koparan, giri ti i veya ele ald her i i ba aran, becerikli (kimse). ak r penelik * Tuttu unu koparma, becerikli olma durumu. ak rc

* Ku av nda ak rdo an tutan kimse. ak rc l k * ak rc n n i i ve mesle i. ak rdiken * Maydanozgillerden, hekimlikte kullan lan bir bitki, deve elmas (Arctium tomentosum). ak rdikenlik * ak r dikeni bol olan yer. ak rdo an * Y rt c ku lardan bir do an e idi, to rul (Accipiter gentilis). ak rkanat * Kanatlar mavi hareli bir rdek e idi (Anas crecca). ak rkeyf * Yar sarho .

ak rkeyif * Bkz. ak rkeyf. ak rla ma * ak rla mak durumu. ak rla mak * ak rkeyf olmaya ba lamak. * Olgunla maya yz tutmak. ak s z * ak s olmayan. ak ak k ak ma ak mak * Birbirine geip kenetlenmek; tak lmak. * Sz yar etmek. * Do ru, a , yzey gibi geometrik biimler st ste konulduklar nda birbirini btnyle rterek e it olmak. * Ayn zaman dilimi iinde bulunmak. ak mal * Birbirine e it ekiller. ak t rma * ak t rmak i i. ak t rmak * ak mak i ini yapt rmak. * ki iip keyfetmek. akma * akmak i i. * Vurup akarak yap lm kuyumcu i i, ukurlusuna di i akma, kabartmal s na da erkek akma denir. * Bu i te kullan lan kuyumcu kal b . * akmak i i veya biimi. * ak m olan. * ak mak i i.

* Deri hastal , yara, ban. akma kap * Genellikle iki ku ak zerine tahtalar n ivi ile tutturulmas yntemiyle yap lan basit kap . akmac * akma i ini yapan kimse. akmak * Ta a vurulup k v lc m kar lan elik paras . * elik, ta , cam, plstik vb. maddeden yap lm gaz veya benzinle dolu tutu turma aleti. * Tabanca veya tfeklerde bulunan tetik dzeni. * Kuruyunca kal n kabuk ba layan kabarc klarla beliren ve genellikle yzde kan bir deri hastal . * Vurarak sokup yerle tirmek. * ivi ile tutturmak. * Kaz k ak p hayvan ba lamak. * Kabul edilmeyecek bir eyi kurnazl kla kabul ettirmek. * Vurmak. * Bir eyi ba ka bir eye srtmek, vurmak veya arpmak. * Sezinlemek, anlamak, fark na varmak. * ki imek. * Saplamak. * Anlamak, bilmek. * Par ldamak, k vermek.

akmak akmak

akmak akmak * ate yakabilmek iin akma tutu turmak. akmak akmak * (gzler iin) Parlar durumda, alev alev. akmak ta * Demir veya eli e srtld nde k v lc m kartan bir tr kuvars. * Dvenlerin alt na ak lan kk ve kesici ta . akmak * akmak yapan veya satan kimse. * Tfek ve tabanca akmaklar n yapan ve onaran kimse. akmak l k * akmak yap p satma i i. akmakla ma * akmakla mak durumu. akmakla mak * (gz) akmak akmak olmak, k zarmak ve iyice a lmak. akmakl * akmak ta ve zemberekle ate alan eski zaman tfe i. akmakl k * akmakta kullan lacak olan. * ine akmak konulan koruyucu malzeme. akmaks z * akma olmayan. * Eski, kullan lmaz tabanca veya tfek.

* Kibrit. akozlama * akozlamak durumu. akozlamak * Uygunsuz bir durumu fark etmek. ak r * Paa blm diz stnde veya diz alt nda kalan bir tr erkek alvar . * Ku lar n aya nda bulunan ve ss gibi grnen ty. * ak r giymi . * Ayaklar tyl, paal (gvercin) veya ba ka (ku ). * ak r olmayan.

ak rl

ak rs z

akt r lma * akt r lmak i i. akt r lmak * akt rmak i i yap lmak. akt r akt rma * akt rmak i i veya biimi. * akt rmak i i veya durumu.

akt rmadan * Belli etmeden, gizlice, sezdirmeden. akt rmak * akmak i ini yapt rmak. * Birinin bir eyi sezmesini sa lamak. al * Ta l k yer, plak tepe. ala * Belli isimlerden nce gelerek fiile ba lan r ve isimle ilgili bir abukluk, sreklilik, dikkatsizlik anlam katar.

ala kalem * Geli igzel, durmadan yazarak. ala kam * Durmadan kam layarak. ala ka k * Soluk almadan yiyerek. ala k l * Durmadan k l sallayarak. ala krek * Srekli krek ekerek. ala paa * Zorla yrterek, srkleye srkleye.

alacak alk alap

* Yo urt mayas . * Eline aya na abuk, atik, evik. * Tanr .

alar alar saat alarma alarmak

* Farkl l k veya anlam inceli i, nans. * Ayarlan na gre istenilen zamanda alan saat. * alarmak i i. * Ekinler veya meyveler olma a yz tutmak.

alene

* Durup dinlenmeden konu an, enesi d k.

alenelik * alene olma durumu. ald r lma * ald r lmak i i. ald r lmak * almak i i yapt r lmak. * H rs za kapt r lmak. ald r * ald rmak i i veya biimi. ald rma * ald rmak i i.

ald rmak * almak i ini yapt rmak. * H rs za kapt rmak. alg * Mzik aleti, enstrman. * alg alma, mzik. * Mzik toplulu u. * Mzik yapmak iin kullan lan ara, enstrman.

alg aleti

alg a anak * alg , ne e ve grlt oldu u hlde. alg almak * bir mzik aletini seslendirmek. alg ora * T rpan. alg c

* alg almay kendine meslek edinmi kimse. alg c bcek * Yakla k 5 mm boyunda, ba sert bir kabukla rtl, kahverengi veya siyah, zararl bcek. alg c otu * Turpgillerden, kurak yerlerde yeti en bir bitki cinsi (Sisymbrium). alg c l k alg m zrap. * alg c n n i i. * Baz alg lar n tellerine vurmaya yarar ku ty, kemik, boynuz gibi eylerden yap lm alma arac , tezene, * Bahe sprgesi, alk .

alg hane * Mzik evi, alg l lokanta veya e lence yeri. alg l * inde alg al nan. * alg al narak yap lan.

alg l a anakl * E lenceli, ark l , alg l , grltl pat rt l , ne eli. alg n * S cak veya so uktan geli emeyerek c l z kalan ekin. * Uzun zaman bak r kapta kalan tad bozulmu yemek, al k. * Ktrm, inmeli, sakat. alg s z al * B rtlen, ahu dudu gibi a a ktan kk, dallar ok atall ve saplar odunsu bitki. al blbl * Seregillerden, gzel ten, kk bir ku , tle en (Sylvia communis). al rp * Kolayca ate yakmaya yarayan ince ve kuru a a dal , kuru ot gibi eyler. al dikeni * Bkz. karaal . al fasulyesi * K l kl bir e it fasulye. al gibi * s k ve sert (sa, sakal). * alg s olmayan.

al horozu * Tavukgillerden, eti be enilen bir yaban ku u (Tetraourogallus). al idi, rp idi, evim idi ya, ay idi uyu idi, kocam idi ya * her ne kadar evim derme atma, kocam kaba saba idiyse de, bir dzen kurmu , ya ay p gidiyordum. al kak c * E k ya bozuntusu. al ku u

* Seregillerden, ba koyu k rm z , gvdesine do ru rengi a lan, al l k yerleri seven tc bir ku (Troglodytes). al ku ugiller * al ku u benzeri trleri iine alan ku lar familyas . al sprgesi * K rm z iekleri olan ve sprge yap m nda kullan lan bir bitki. al k * arp k. * Verev kesilmi . * Tabi olmaktan uzakla m , kendi renginden olmayan. * Yan yan giden. * Ad defterden silinmi . * Yznde ban veya yara yeri olan. * ban yeri. * Koyunlarda iek hastal . * alg n.

al k kavak * Dallar sepetilikte kullan lan bir kavak tr, sepeti kava . al land rma * al land rmak i i. al land rmak * orak bir araziyi al ekimi yntemi ile ye ertmek. al l k al m * al s oka olan yer. * Gsteri , kar dakini etkileme amac yla yap lan davran , kurum, caka. * K l c n keskin yan . * Menzil, erim. * Biraz benzeme, and rma. * Bir oyuncunun topu elinden veya aya ndan ka rmadan kar s ndaki oyuncular k vrak hareketlerle aldat p * Geminin su kesiminden a a blmnn ba ve k bodoslamas na do ru darla mas . al m atmak (veya yapmak) * Bkz. al mlamak. al m satmak * kurulup byklk taslamak. al m yemek * futbolda al m ile geilmek. al mc * al m yapan kimse. al m na gelmek (veya getirmek) * uygun zaman veya durumu ele geirmek. al m ndan geilmemek * ok kurumlu olmak, ok al ml olmak. al mlama * al mlamak i i.

gemesi.

al mlamak * Oyunda topu kar tarafa kapt rmamak iin el, ayak veya vcutla a rt c hareketlerde bulunmak. * Bir f rsattan yararlanarak bir ba kas n n hakk olan bir eyi ele geirmek. al mlan * al mlanmak i i veya biimi. al mlanma * al mlamak i i veya durumu. al mlanmak * al ml davranmak. * Kendisine al m yap lmak. al mlay * al mlamak i i veya biimi. al ml * Gsteri li, kurumlu. * Ba yksek, yap s dar (gemi).

al ml al ml * al m gstererek, al m satarak. al ml k * Yo urt veya maya almaya yetecek kadar.

al ml l k * al ml olma durumu. al ms z * al m olmayan, gsteri siz. al ms zl k * al ms z olma durumu. al nma al nmak * al nmak i i. * almak i ine konu olmak. * nme inmek. * al nm olan ( ey).

al nt

al p rpmak * eline geeni almak. al s z al al lma * al s olmayan. * almak i i veya biimi. * al lmak i i.

al lmak * al mak i ine konu olmak. al p abalamak

* ok gayret gstermek. al kan * ok al kan, al may seven, faal. al kanl k * al kan olma durumu, faaliyet. al ma * al mak i i, emek, say. * Bir yap eleman n n yk alt nda biim de i tirmesi, az veya ok zorlanmas . * Bnyesindeki suyun azalmas veya o almas sonucu a ac n biim ve boyutlar n n de i mesi. * saati.

al ma bar * huzuru. al ma belgesi * Bir i yerinde veya alan nda al labilece ini gsterir belge. al ma dolab * st yzeyinde al ma tablas bulunan, n yzeyinde kapak ve ekmeceleri olan mobilya. al ma gezisi * Bir i ba lama veya n anla ma yapmak zere k lan gezi. al ma gn * Tatil gnleri d nda kalan ve al labilen her gn, i gn. al ma hayat * hayat . al ma karnesi * veren taraf ndan al ma hayat na ba layan i iye verilen, onun i ilik durumunu gsterir belge. al ma masas * zerinde i yap lan masa. al ma odas * inde i yap lan oda. al ma saati * saati. al ma saatleri * in ba lama ve biti an aras ndaki saatler, i saatleri. al ma yntemi * Bir al ma veya i sresinde izlenen bilimsel ve metodik yntem. al mac * Sa l k, ynetim bilimi gibi konularda al ma yapan kimse. al mak * Bir eyi olu turmak veya ortaya karmak iin emek harcamak. * i veya grevi olmak. * zerinde bulunmak. * (makine veya letler iin) e yarar durumda olmak veya i lemekte bulunmak. * Bir eyi yapmak iin gereken arelere ba vurmak, o eyi gerekle tirmek iin kendini zorlamak, aba harcamak. * Bir eyi renmek veya yapmak iin emek vermek.

al t ran

* veren.

al t r c * Bir spor dal nda, sporcuyu e iten, yeti tiren ve al t ran ki i, antrenr. al t r c l k * al t r c n n i i veya mesle i. al t r lma * al t r lmak durumu. al t r lmak * al ma yapt r lmak. al t r * al t rma i i. al t rma * al t rmak i i veya biimi. al t rmak * al mas n sa lamak. * al mak i ini yapt rmak. alka alkak * alkar. * alkar.

alkalama * alkalamak i i. alkalamak * inde bir ey bulunan bir nesneyi sarsarak sallamak. * Sulu bir eyi sarsarak veya rparak kar t rmak. * Sudan sarsarak geirmek veya iinden suyu arparak geirmek yolu ile bir eyi temizlemek. * Tah l sarsarak kalburdan geirmek, elemek. * Vcudun bir yerini srekli oynatmak. * (kuluka yumurtalar n ) evirmek. * Sa l n n bozulmas na yol amak. alkalan * alkalanmak i i veya biimi. alkalanma * alkalanmak i i. alkalanmak * alkalanma i ine konu olmak. * Dalgalanmak. alkalat * alkalatma i i veya biimi. alkalatma * alkalatmak i i. alkalatmak * alkatmak.

alkalay * alkalama i i veya biimi. alkama * alkamak i i. * alkalanarak yap lan. * Tah l elemek.

alkamak

alkan * alkanmak i i veya biimi. alkanma * alkanmak i i. alkanmak * alkamak i ine konu olmak. * (deniz, gl iin) Dalgalanmak. * Co mak. * (haber, sylenti) Herkesin a z nda dola mak. * Co kunluk, hareketlilik iinde bulunmak. alkant * (deniz) Dalgalanma. * alkanm ey. * Kalbur yard m yla ayr lan er p. * Co ku. * Karga a ve bunal m n yol at dzensiz, kar k, s k nt l durum. alkant l * alkant s olan. alkant s z * alkant s olmayan. alkar * Tah l tanesini yabanc nesnelerden semeye veya tohumlukta kullan lacak tah l ay rmaya yarayan dner kalburlu ara, alka . alkatma * alkatmak i i.

alkatmak * alkalamak i ini yapt rmak. alkay * alkamak i i veya biimi. alk * alg . * T rpan. * almak i i. * H rs zl k, sirkat. * Ba a sar lan sar k. * al nm . * Kakmal olmayan, kalemle i lenmi . * Kibrit.

alma

almac

* Maden zerine alma i i yapan usta. alma * Tahtadan yap lm kap. almadan oynamak * ok keyifli ve sevinli durumda bulunmak. * bir i e ok hevesli grnmek. almak * Ba kas n n mal n gizlice almak, h rs zl k etmek, a rmak. * Vurarak veya srterek ses kartmak. * Bir mzi i dinlemeyi sa layan aleti al t rmak. * Ses karmak, ses vermek. * Atmak, arpmak, vurmak. * Yo urt yapmak iin st mayalamak, kat p kar t rmak. * zerine srmek. * Bozmak, zarar vermek. * Kuma n bir paras n kesmek. * (madeni) Oymak, kalemle i lemek. * Sprmek, temizlemek. * Benzemek, and rmak. * (zaman iin) Bo a harcatmak, ziyan etmek. * Parmaklara tak l p al nan zil veya buna benzer ses kar c ara. * A klarda kumluk alanlarda ya ayan ve a lar keserek bal k lara arar veren bir e it a anoz (Portunus

alpara puber). alt alt l k alyaka

* Diken, al . * alt s ok olan yer. * Birdenbire yakas na yap arak.

alyaka etmek * yakas na yap p s k ca tutmak. am * amgillerin rnek bitkisi olan ve yurdumuzda birok tr yeti en bir orman a ac (Pinus).

am bal * Ar lar n sar am zerinde biten yaprak bitlerine salg lad klar bal s v s ndan olu turduklar bir tr bal. am devirmek * kar s ndakine dokunacak veya kt bir sonu do uracak sz sylemek. am f st * F st k am n n kozalak biimindeki meyvesinden kar lan sert kabuklu, ya l ve ni astal tohum. am sak z * am a ac ndan kar lan reine. am sak z oban arma an * verilen bir arma an n sunuldu u kimsenin de erine uygun olmad n ve verenin gcnn ancak buna yetti ini zr yollu anlatmak iin sylenir. am sak z gibi * tedirginlik verecek kadar bir insan n pe inden ayr lmayan.

am yarmas (veya blmesi) * iri gvdeli insan. am ye ili * am yapraklar na benzer ye ilin bir tonu. ama r * giysisi. * Y kanmas gerekli kirli. * Kirli e yalar y kama i i.

ama r de i tirmek * i giysilerini kart p temizlerini giymek. ama r deterjan * ama rlar n daha abuk, daha iyi temizlenmesini sa layan kimyasal birle im. ama r dolab * ama r saklamada kullan lan ekmeceli dolap. ama r ertesi olmak * ok ama r y kamaktan a r yorulup hasta olmak. ama r ipe i * Nak yapmakta kullan lan ipek iplik. ama r ipi * Kurutmak iin zerine ama r as lan ip veya tel. ama r le eni * ama rlar n iinde y kand , metal veya plstikten yap lm , geni kap. ama r makinesi * ama r y kamaya yarayan ara. ama r mandal * Kurutmak iin as lm ama rlar ipe s k ca tutturmak amac yla kullan lan kk, tahta veya plstik k ska. ama r sabunu * ama r y kamak i inde kullan lan beyaz sabun. ama r sepeti * Kirli veya y kanm ama rlar n iinde topland sepet. ama r sodas * Beyaz ama rlar n yo un veya asitli kirlerini eritmek iin kullan lan sodyum karbonat. ama r suyu * ama rlar n beyazl n ve kolayca temizlenmesini sa layan kimyasal birle imli su. ama r tak m * Fanil, don, gmlek, orap, mendil gibi e ya, bir arada bohaya konulup verilen hediye. ama rc * Para ile ba kalar n n ama r n y kayan kimse. ama rc l k * ama rc n n i i. ama rhane * ama rl k.

ama rl k * ama r y kamak iin kullan lan yer, ama rhane. * ama r yap m na yarayan. amat ama amak * Avlan lm bal klar elde ta maya yarar engel ask . * Sazangillerden, pullar ndan yalanc inci yap lan bir rmak bal (Leuciscus rutilus). * A atan oyularak yap lm kulplu su kab , apak. * Kpklenerek akma.

amak amak * Bolca, bol miktarda. amgiller * Kozalakl lardan, i ne gibi ince ve uzun yapraklar n yaz k dkmeyen, tohumlar plak olarak kozalak pullar zerinde bulunan, am, kknar, ldin gibi bitki trlerini iine alan reineli a alar familyas . aml k * am a alar ok olan yer. * am korusu. amuka * Gm bal na benzer bir bal k. amukan n byklerine tokmak ba denir (Atherina hepsetus). amur * Su ile kar p, bula r ve iine bat l r duruma gelmi toprak, bal k. * Yap i lerinde kullan lan e itli malzeme ile yap lan har. * Sata kan, evresine tedirginlik veren, sulu (kimse).

amur atmak (veya s ratmak) * birini kt bir i e kar m gstermek, kara almak, iftira etmek. amur banyosu * Tedavi gc olan amurla yap lan banyo. amur deryas * Her taraf amurla kaplanm olan. amur gibi * (ekmek iin) iyi pi memi ve siyah unla yap lm . * herkese sata p tedirginlik veren (kimse). amur r b * Denizin s ve amurlu yerlerinde kullan lan 25-30 kula uzunlu unda bir bal k a . amur kalemi * Heykelt ra lar n amura biim verme s ras nda kulland klar im ir ara. amura bula mak (veya batmak) * kirli ve uygunsuz bir i e kar mak. amura ta atmak * \343 irkefe ta atmak. amura yatmak * borcunu dememek, szn yerine getirmemek.

amurcuk * Sazangillerden, sazandan kk, eti tats z bir gl ve batakl k bal (Chrondrostoma nasus). amurcun * Anadolu ve Kuzey Afrika'da ya ayan bir tr rdek. amurdan ekip karmak * birini kt veya onurunu tehlikeye d ren bir durumdan kurtarmak. amurlama * amurlamak i i. * Yanmaya elveri li cevherin bir blmnn eski retim alanlar nda b rak lmas sonucunda kmas muhtemel yang n n nlenmesi i i. amurlamak * amur srmek, amurla s vamak. * Ktlemek. amurlanma * amurlanmak i i. amurlanmak * zerine amur srlmek. amurla ma * amurla mak i i. amurla mak * amur durumuna gelmek. * Sata maya koyulmak. amurlatma * amurlatmak i i veya biimi. amurlatmak * amur srdrmek, amurla s vatmak. amurlu * amur bula m , stnde veya iinde amur bulunan.

amurluk * amuru ok olan yer. * Paalar amurdan korumak iin giyilen tozluk. * Ta tlarda tekerleklerin st blmn rten para. * Ayakkab lar n amurunu kaz mak iin yap larda giri kap s n n nnde, yere imento veya betonla tutturulan, demirden yap lm trl biimlerdeki ayakkab silece i. amurluku * Aralar n amurluklar n yapan veya onaran kimse veya i yeri. amurlukuluk * amurlukunun i i veya mesle i. amursuz * amuru olmayan, stnde amur bulunmayan. amuru karn nda, ie i burnunda * Bkz. ie i burnunda, amuru karn nda. an * inden sarkan tokma n n kenarlara vurmas yla ses karan madenden ara, kampana.

an almak * herkese bildirmek. an an * an sesine benzer ses kararak. * Srekli ve yksek sesle edilen gevezelik.

an an etmek (tmek veya konu mak) * yksek sesle srekli gevezelik etmek. an ie i * an ie igillerden, ss bitkisi olarak ekilen ve iekleri an biiminde olan bir bitki cinsi, Meryem ana eldiveni (Campanella). an ie igiller * Biti ik ta yaprakl lardan, rne i an ie i olan bir bitki familyas . an kulesi * inde an bulunan uzun, yksek yap , kule. anak * Toprak, metal vb. den yap lm yayvan, ukurca kap. * ie in en d nda bulunan ye il yapraklar n tm. * Gz ukuru. * evresine gre alakta bulunan ve genellikle geni tekne biiminde yer.

anak a zl * Byk a zl . * S r saklamaz. anak anten * Belirli frekanslarda uzaydaki aktar c dan yap lan radyo ve televizyon yay nlar n almaya yarayan tepsi biiminde anten. anak mlek * Topraktan yap lm trl kaplar. anak tutmak (veya amak) * davran lar veya szleriyle kt bir kar l a yol amak. anak zengi * Bas lan yeri, taban n byk bir blmn kaplayacak kadar geni zengi. anak yalamak * dalkavukluk etmek. anak yalay c * Dalkavuk. anak yalay c l k * Dalkavukluk. anak yalay c l k etmek * dalkavukluk etmek. anak yapra * ana olu turan yapraklar n her biri. anak * anak yapan veya satan kimse. anak l k

* anak yapma veya satma i i. anakl k * Gemi direklerindeki gzetleme yeri. anaks * ana a benzeyen, anak gibi.

anaks hcreler * Salg olaca vakit i en ve belirli bir hacme geldiklerinde ilerindeki s v salg s n bo altan bez hcreleri. anc * an yapan veya satan kimse. * an almakla grevli kimse. * anc n n i i veya mesle i. * ivisiz, birbirine geirilme yntemine gre haz r kesilmi kereste. * Tahta kapak veya tavan. and r * Kar k, melez. * A lanmam , yaban. angal * Ayakta gre irken kar gre inin koltu u alt ndan bir kolu sokarak bir ayakla o gre inin bir baca na engel takt ktan sonra onu ne do ru e ip ba zerinden atma oyunu, elme takma. angal * Dall budakl a a. * Fasulye s r , s r k. ang l ungul * Kula a ho gelmeyen kaba ses karan. ang r ungur * D me veya birbirine arpma s ras nda kaba ve zevksiz ses kararak. ang rdama * ang rdamak i i veya durumu. ang rdamak * D erek veya birbirine arparak grlt karmak. ang rt * ang rdama sesi. an lt anta * an sesi.

anc l k and

* Ksele, me in, kuma gibi hafif malzemeden yap l p bykl ne gre para, evrak, yiyecek koyup ta maya yarayan kap. anta ie i * ki eneklilerden, beyaz, erguvan veya sar renkli bir ss bitkisi. antac * anta yapan veya satan (kimse).

antac l k * anta yapma sanat veya anta satma i i. antada keklik * ele geirilmesi o kadar kesin ki elde edilmi say l r, torbada keklik. antadan yeti mek * bir mesle i e itim grmeden, tecrbelerle kazanmak. antal antas z ap * antas olan. * antas olmayan. * Genellikle cisimlerin geni li i, kutur. * Byklk, l. * De er. * Yap n n veya arsan n boyutlar n ve s n rlar n gsteren harita. * U noktalar dairenin evresi zerinde bulunan ve emberin merkezinden geen do ru paras . * Bilgi, tecrbe ve yeteneklerin tm. * Bozuk, e ri, dola k, ayk r . * Tarlalarda topra i lemek iin kullan lan a a sapl demir kaz arac . * apalamak i i. * ipo. * apa ile al an i i. * apac n n yapt i . apaul * K l n n veya e yas n n dzgn ve temiz olmas na zenmeyip dzensizlik iinde ya ayan, pasakl .

apa

apa apac apac l k

apaulcu * Serseri, ba bo (kimse). apaulculuk * Serserilik, ba bo luk. * K l k k yafete zen gstermeyi i i edinme. apaulla t rma * apaulla t rmak i i veya durumu. apaulla t rmak * apaul duruma getirmek. apaulluk * apaul olma durumu, k l k k yafete zen gstermeyi . apak * Gz p nar nda ve kirpiklerde birikerek p ht la an veya kuruyan ak nt . * Madenler dvlrken s rayan ince, ufak para. * Metal veya toprak e ya kenarlar nda bulunan prz.

apak

* Sazan familyas ndan, vcudu yandan bas k, 50 cm uzunlu unda, 4-5 kg a rl nda, sar pullu, eti tats z, k l kl bir tatl su bal (Abramis brama). apaklan * apaklanma i i veya biimi. apaklanma * apaklanmak i i. apaklanmak * apak olu mak. apakl apaks z apalama * apalamak i i. apalamak * apa ile kabartmak. apalan * apalanmak i i veya biimi. apalanma * apalanmak i i. apalanmak * Bir yer apa ile kabart lmak. apalatma * apalatmak i i. apalatmak * apalamak i ini yapt rmak. apal * apalanm (yer). * apas olan. * apa olan. * apa olmayan.

apano lu * Ba a dert olacak durum. apano lunun abdest suyu gibi * (iilecek eyler iin) sulu, tats z ve kt grn te olan. apar * Postac , ulak. * (hayvan ve bitki iin) Benekli, alacal . * Derisi, k llar ve gzleri, boya maddesi yoklu undan renksiz olan (insan veya hayvan), ak n, albinos. * iek bozu u yz. * Takadan byk, ba ve k taraf yukar kalk k bir e it Karadeniz kay . * inden k lamayacak kadar g olan, kar k i . apari

apar apar z

* ok i neli; beden, kstek ve i ne blmlerinden meydana gelen, her bir i neye hindi, horoz, kaz, mart , tavuk, rdek gibi ku lar n kanat, kuyruk tyleri tak lan bir tr olta tak m . apas z * apalanmam (yer). * apas olmayan. * A atan oyularak yap lm su kab , amak. * A z a k f .

apak

apk mak * Enini boyunu lmek, aplamak. apk n * Geici a klar arkas nda ko an. * Cinsellik ta yan veya hat rlatan. * Haylaz. * Ok ay c bir sz gibi de kullan l r. apk nca * apk n bir biimde.

apk nla ma * apk nla mak i i. apk nla mak * apk n duruma gelmek. apk nl k * apk n olma durumu veya apk nca davran . apla aplama * Maden kaz mak iin kullan lan elik kalem. * aplamak i i.

aplamak * Bir eyin enini, boyunu lmek, apk mak. * Keresteleri drt k e olarak kesip bimek. apl * ap geni olan. apma apmak * apmak i i. * Ko turmak. * Ak n etmek, ko mak. * Eyer rts, aprak. * Kar k, dola k. * Anla lmas , zlmesi veya iinden k lmas g, kar k, mu lk.

aprak apra k

apra kla ma * apra kla mak i i.

apra kla mak * apra k duruma gelmek. apra kl k * apra k olma durumu. apra ma * apra mak i i. apra mak * Kar k, apra k, zlmez duruma gelmek. * ki ey birbiriyle apraz olarak kesi mek. apraz * E ik olarak birbiriyle kesi en. * Gre te hasm n n koltuk alt ndan kol geirip sarma oyunu; bir veya iki kolla yap ld na gre tek apraz ve ift apraz denir. * Kopa, d me. * Bir tr olta i nesi. * Kar t yn. apraz ate * Kar l kl ynlerden silhla sald rma. apraz kafiye * Drtlklerde birinci ile nc, ikinci ile drdnc dizelerin birbiriyle kafiyelenmesi dzeni. apraz kur * ki lke paras aras nda nc bir lkenin paras yla belirlenen kombiyo srm de eri, lke paras n n birbirlerine oran . apraza almak * aprazlama olarak davranmak. apraza sarmak * bir i iinden k lmaz duruma gelmek, aprazla mak. aprazda srmek * apraza al nan hasm geriye do ru h zla srmek. aprazlama * apraz olarak, makaslama. * Testerenin keserken s k mamas iin di lerini belli llere gre sa a sola bkme. * Evirme. aprazlamak * apraz duruma getirmek. aprazla ma * aprazlamak i i. aprazla mak * inden k lmaz duruma gelmek, ne yap laca bilinemez duruma gelmek. aprazl k * apraz olma durumu. aprazler * Elde veya makinede aprazlanan di lerin e imini denetlemede yararlan lan yard mc alet. aprazvari * apraz olarak.

aps z

* ap olmayan. * De ersiz.

aptan d mek * al ma gc, verimi azalm veya tkenmi olan. apul apula * Ya ma, talan, plka. * Kaba deriden yap lm ucu sivri ve k vr k ayakkab .

apulac * apula yapan veya satan kimse. apulac l k * apulac n n i i veya mesle i. apulcu * apul yolu ile ba kas n n mal n alan, talanc , ya mac , plkac .

apulculuk * apulcunun yapt i veya davran . apullama * apullamak i i. apullamak * apul yolu ile bir mal almak veya bir yeri soymak, ya malamak. aput * Eski bez paras , paavra. * Bez. * Rus imparatorlar na ve Bulgar krallar na verilen unvan. * Pek abuk, abucac k, hemencecik, tez elden. * Kolayl kla. * Gereksiz yere harcama.

ar arabuk

arur

arur etmek * gereksiz yerlere harcay p tketmek. arur olmak * gereksiz yere harcanmak, ziyan olmak. ardak * Tarla, bahe gibi yerlerde a a dallar ndan rlm bar nak. * Asma gibi bitkilerin dallar n sard rmak iin direklerle yap lm yer. * Kameriye.

ardakl * arda olan. ardaks z * arda olmayan.

arda are

* ki veya drt zamanl Macar halk dans . * Bir sonuca varmak, ortadaki engelleri kald rmak iin tutulmas gereken yol, kar yol, zm yolu. * Bir eyi nleme, tedavi yolu, deva.

aresine bakmak * gerekeni yapmak, zm yolu bulmak. aresiz * aresi bulunmayan, onulmaz. * are bulamayan (kimse), bare. * ster istemez.

aresiz kalmak * zm yolu, kar yolu bulamamak. aresizlik arevi * ar n o lu. argh * Trk mzi inde "do" perdesinin ad . * Bu perdede karar k lan makam. * Tabaklanmam s r derisinden yap lan ve deliklerine geirilen eritle s k ca ba lanan ayak giyece i. * Araba yoku a a giderken tekerle i frenlemek iin alt na srlen demir levha. * Para czdan . * ar k yapan veya satan kimse. ar k l k * ar k yapma veya satma i i. ar kl * Aya na ar k giymi . * aresiz olma durumu.

ar k

ar k

ar kl erkn harp * Kurnaz veya uyan k kyller iin aka yollu sylenir. ar kl k * ar k yapmaya elveri li. * ar k konulacak yer. ar ks z * ar olmayan veya ar k giymemi . arie ark * ar n kar s na veya kad n ara verilen unvan.

* Bir eksenin dndrd tekerlek biimindeki makine paras . * Herhangi bir k t'an n, biimini ve dzenini bozmadan kanatlar ndan biri evresinde dnerek yn de i tirmesi. ark evirmek

* ayn yol zerinde dnerek gitmek. ark etmek * (bir do rultuda giden kimse veya ey) sa a veya sola do ru yn de i tirmek. * geri dnmek. arka * Osmanl larda nc grevi. arka vermek (veya arka ektirmek) * (kesici aralar iin) bile i ark ile biletmek. arkac ark * Osmanl ordusunda nc svari birli inde grevli asker. * Vapurlarda makine blmn yneten kimse. * arkla b ak bileyen kimse, bileyici.

ark ba * Vapurlarda birinci ark . ark l k * ark n n grevi. ark dndrmek * geimini sa lamak. ark felek * ark felekgillerden gzel, byk, parlak k rm z iekleri olan, duvar kenarlar na ve kameriyeler evresine ekilen t rman c bir ss bitkisi, f r ldak ie i (Passiflora caerulea). * Yak l nca dnerek k v lc m saan donanma fi e i. * Talih, kader. ark felekgiller * Ayr anak yaprakl iki eneklilerden, rne i ark felek olan bir bitki familyas . ark na etmek (veya okumak) * birine byk ktlk yapmak veya i ini bozarak zarar vermek. ark t arkl * Eski, bozuk, sakat. * ark olan. * Her iki yanda birer ark bulunan vapur. * ark olmayan.

arks z

arktan kma * yepyeni, gzel. arl k * ar olma durumu. * ar n ynetiminde bulunan devlet. * Birinci Dnya Sava 'ndan sonra Avrupa'da yayg nla an dans tr veya bu dans n mzi i. * Sivri ulu, uzun ve kal n, tatl ye ilimsi biber. * nce, uzun ve arp c .

arliston

arliston biber * arliston ad verilen bir biber tr. arliston marka * Yeni icat, az bulunur, antika. arliston marka kereste * Az bulunan kereste. * Haddini bilmez, terbiyesiz. arm h * Sulunun ldrlmek amac yla ivilendi i ha biimindeki dara ac . * Ana direkleri ve gabya ubuklar n yandan tutan halatlar. arm ha germek * ha biimindeki dara ac na ivilemek. arm k arnaar arpan * Bkz. arm h. * ster istemez. * Bir arpmada arp lan say veya cebirsel anlat mlardan her biri.

arpan bal * Levrekgillerden, yzgeleri dikenli ve zehirli, eti sevilen bir bal k, trakunya (Trachinus draco). arpanlara ay rma * bir say y veya cebirsel anlat m iki veya daha ok arpan n arp m durumuna getirme. arp * Kaba s va, arpma s va. * Birbiriyle arp lan iki say aras na konulan i aret: "a x b" veya "a . b" "a arp b" diye okunur. * Etkili.

arp c

arp c l k * arp c olma durumu. arp k * Dzgnl n yitirerek e rilmi . * Gerek niteli ini yitirmi . * Aksi, ters, huysuz. arp k urpuk * ok arp k, e ri b r. arp ka * Biraz arp k. arp kla ma * arp kla mak i i. arp kla mak * arp k duruma gelmek. arp kla t rma * arp kla t rmak i i.

arp kla t rmak * arp k duruma getirmek. arp kl k arp lan * Bir arpma i leminde tekrarlanan say . arp l * arp i areti konmu . * Bir tr olta i nesi. * arp lmak i i veya biimi. * arp lmak i i. * arp k duruma gelme. * arp k olma durumu, e rilik.

arp l arp lma

arp lmak * arpmak i ine konu olmak. * arp k duruma gelmek. * Al n p gcenmek. * ekicili ine kap lmak. arp m * arpma i leminin sonucu olan say . arp m cetveli * Bkz. arp m tablosu. arp m tablosu * Birbiriyle arp lan say lar n (o u 1'den 9'a kadar) arp mlar n gsteren izelge, kerrat cetveli. arp nma * arp nmak i i.

arp nmak * rp nmak. arp nt * (kalp iin) H zl ve s k vurma. arp nt l * Heyecanl , tel l . arp nt s tutmak * heyecen, korku veya zntden arp nt nbeti gelmek. arp nt s z * arp nt s olmayan. arp * arpmak i i veya biimi.

arp lma * arp lmak i i veya biimi. arp lmak * arp mak i i yap lmak.

arp ma

* arp mak i i, msademe, sadme. * nclerin veya kk birliklerin yapt klar kk sava ma.

arp mak * Birbirine arpmak, toku mak. * Vuru mak. * Birbirine stn gelmeye al mak. arp t rma * arp t rmak i ini yapmak. arp t rmak * arp mak i ini yapt rmak. arp t lma * arp t lmak i i veya biimi. arp t lmak * arp tmak i i yap lmak. arp tma * arp tmak i i.

arp tmak * arp k duruma getirmek. * Gerek anlamdan sapt rmak. * Yanl a ve kt duruma gtrmek. arpma * arpmak i i. * arpmak i lemi, darp, zarp. * Alaturka mzikte temel notalar n aras na s k t r lm ve usul bozmayan, tek perdelik kk fazlal k. * Kuyu engeli biiminde be kollu byk olta i nesi. * rp larak yap lan ( ey).

arpma i areti * arpmak i leminin yap lmas n sa layan x i areti. arpma kap * Tek veya ift kanatl olan, zel mente esi yard m ile ie ve d a do ru a labilen kap tr. arpmak * H zla de mek, vurmak. * Etkisiyle birdenbire hasta etmek. * Varl na inan lan bir gcn fkesine u ramak. * El abuklu u ile almak. * Kurnazl kla, zorla ele geirmek. * H zl atmak. * H zla bir yere vurmak. * Biri arp lan, br arpan denilen iki say verildi inde, arpan arp landaki birim kadar o altarak arp m ad verilen bir nc say y elde etmek, zarp etmek. * ekicili iyle etkilemek, a rtmak. arpt r * arpt rmak i i veya biimi. arpt rma * arpt rmak i i. arpt rmak * arpma i ini yapt rmak veya arpmas na yol amak.

* Yankesiciye kapt rmak. ar af * Yata n stne serilen veya yorgan kaplanan bez rt. * Eskiden kad nlar n kulland ve ba tan rtlen, pelerinli, eteklikli sokak giysisi. ar af ar af * Olabildi ince uzun, uzun uzun. ar af gibi * (deniz, gl, su iin) dalgas z, dmdz ve durgun. ar af kadar * (eni boyu kk olmas gereken eyler iin) pek byk, ok geni . ar afa dolanmak * bir i in iinden kamamak, kt ve ba ar s z duruma d mek, zor durumda kalmak, ar aflamak. ar afa girmek * (eskiden, yeni yeti en k z iin) ar af giymeye ba lamak. ar af * ar af yapan veya satan kimse. ar af l k * ar af yapma sanat veya ar af satma i i. ar aflama * ar aflamak i i. ar aflamak * Yorgan ar afla kaplamak. * Kt ve ba ar s z duruma d mek, ar afa dolanmak. ar aflanma * ar aflanmak i i. ar aflanmak * ar aflama i ine konu olmak. * ar af giymek. ar aflatma * ar aflatmak i i. ar aflatmak * ar aflamak i ini yapt rmak. ar afl * zerinde ar af olan. * ar af giymi olan (kimse). * ar af yapmaya elveri li olan (kuma ). * zerinde ar af olmayan. * ar af giymemi olan. ar afs zl k * ar afs z olma durumu. ar amba

ar afl k ar afs z

* Haftan n drdnc gn, sal ile per embe aras nda bulunan gn. ar amba kar s * Sa ba karmakar k, st ba zensiz kad n. * Al kar s . ar amba pazar * Her ey karmakar k ortada olan yer. ar amba pazar na evirmek * zellikle yze vurarak ok dayak atmak. ar * Dkknlar n bulundu u al veri yeri.

ar a as * ar y ve esnaf dzen alt nda tutmakla grevli kimse. ar ekme i * Has undan ar da yap lan ve sat n al nan ekmek tr. ar ve pazar dola mak (veya gezmek) * al veri edinilen her yeri dola mak (gezmek). ar l art r asar * Viyana'da oturan Alman imparatoruna verilen unvan. a t * Casus. * Ara bozmak amac yla sz ta yan kimse. * a tlamak i i veya durumu. * ar esnaf . * Dolmu uak.

a tlama

a tlamak * Casusluk yapmak. a tl k at * Sert bir eyin k r l rken kard ses. at * ki yolun veya iki derenin birle ti i yer, kav ak. * a t olma durumu, casusluk.

at etmek * at diye ses karmak. at kap * beklenmedik bir zamanda kap y alarak. at orada at burada at kap arkas nda * ok yer de i tiren bir eyin durumunu anlat r. at pat

* Biraz, yar m yamalak. * Ara s ra. * Uygunsuz zamanlarda, vakitli vakitsiz. atak * ki da yamac n n kesi mesi ile olu mu dere yata . * Yap k, ikiz (meyve). * Kavgac .

atak bayrak * Yenierilerin yar s sar , yar s k rm z renkteki bayra . atal * ki veya daha ok kola ayr lan de nek. * Yol, a a gibi, kollara ayr lan eylerin ayr lma yeri. * Dall olan eylerin her kolu. * Yemek yerken kullan lan iki, veya drt uzun di li o unlukla metal ara. * Dirgen. * Ucu kollara ayr lm . * ki tarafl . * ki anlaml , iki trl anla labilir. * Bir tr olta i nesi.

atal a z * Bir rma n denize kavu tu u yerde l lar n birikmesiyle olu an gen biimli ova, delta. atal a * Ye il mercimek, kuru barbunya, dvme so an, tereya ve baharat kullan larak haz rlanan bir orba tr. atal ayak * Ate li bir silh n namlusuna destek olan, genellikle ters V biiminde yere kurulan iki ayakl para. atal bel * Baheyi bellemeye yarayan ucu atall ve sapl alet.

atal b ak tak m * Sofra iin gerekli olan atal, ka k, b ak ve di er servis aralar n n tm. atal ivi * Elektrik ve telefon kablolar n sprgeli e, kap veya pencere pervaz gibi ah ap yzeylere tutturmakta kullan lan, iki ucu sivri, U biiminde zel ivi. atal don * Paalar k sa, diz stnde kalan don. atal grmek * net grememek, bir eyi iki grmek. atal matal ka atal zerine atlan p s rt na oturulacak gzleri kapal ki inin, zerinde oturan n tek veya atal biimde kald r lm ift parma n n ka oldu unu bilmesi temeline dayanan bir e it birdir bir oyunu. atal i ne * ki veya engeli olan olta i nesi. atal karg * Byk bal klar z pk nlayarak avlamakta kullan lan di li, sivri ulu ara. atal kaz k * Sonuta ne olaca belirsiz, kar k, karanl k ve pheli durum. atal kundak * A ld zaman V biiminde olan iki ayakl top kunda .

atal kuyruk * Uzun ve ince gvdeli, l k denizlerde ya ayan bir bal k tr (Lepidopus caudatus). atal sakal * Sakal ortadan ikiye ayr lm (kimse). atal ses * ki perdeden kar gibi olan ve kula t rmalayan ses. atal z pk n * atal karg . atallanma * atallanmak i i. atallanmak * atal gibi ikiye ayr lmak. atalla ma * atalla mak i i. atalla mak * ki veya daha ok ihtimal ortaya karak anla lmas g bir duruma gelmek. atalla t rma * atalla t rmak i i. atalla t rmak * atalla mas na yol amak. atall * atal olan veya atal durumunda olan. * ki veya daha ok ihtimali olan. * (ses iin) Przl. atall k atana * Filika bykl nde, islimle i leyen deniz teknesi, kk vapur, istimbot. atanac * atana i leten kimse. atapat at * Ayakla i nenince veya bir yere srtlnce at pat diye patlayan bir e lence fi e i. * atal konulan yer.

* Bir yap n n, bir evin dam n kuran paralar n btn. * Birbirine at lm ak lm eylerin btn. * Yap n n tavan ile dam aras ndaki genellikle az kullan lan yer. * nsan ve hayvanda iskeletin kurulu u. * Bar n lan, s n lan yer. * Belli bir maksada ynelik kimselerin olu turdu u kurulu . * zne veya nesne durumlar na gre, belirli at eklerinin fiil kk veya gvdelerine getirilen trev, bina: Sevinmek (sev-in-), sevdirmek (sev-dir-), sevindirmek (sev-in-dir-) gibi. * Bir yap y rten ve e ik yzeyleri olan dam n tahtadan i yap s . * Hikye, roman, piyes gibi edeb trlerde olay kurulu u, kurgu. at aras * Tavanla at rts aras nda kalan bo blm, tavan aras .

at ekleri * Fiil kk veya gvdelerinden dn l, edilgen, i te , ettirgen at lar yapmaya yarayan ekler: (Sev-in-), (sev-il), (sev-i -), (kapa-t-), (ge-ir-), (sev-dir-) gibi. at ete i * at n n, binan n d duvarlar n a an, ya lara kar duvar n en st blmn koruyan d a uzanm k sm . at kaplay c * skele kurup ah ap at kaplamas n ve duvarlar kee veya zel k tlar ile kaplayan usta. at kat * Yap larda at ile son kat aras nda yap lan kk kat. at kiri i * Bir ucu tavan n stne bindirilen ve zerine kiremit alt tahtalar n n kapland ana kiri . at rts * at lar n stne kiremit, inko ve oluklu sac vb. ile kaplanan, tavana su gemesini nleyen yap blm. at penceresi * Tavan aras n ayd nlatmaya yarayan pencere veya caml kapak. at c * atma i ini yapan kimse. at k * at lm olan.

at k ehre * at k yz. at k ka * Ka lar birbirine ok yak n ve at k olan (kimse). at k surat * at k yz. at k yz * fkeli yz (ehre, surat).

at kla ma * at kla mak i i. at kla mak * at k duruma gelmek. at kl k * at k olma durumu. at ldama * at ldamak durumu. at ldamak * at k duruma gelmek. at l * at s olan (yap ). * at lm olan. * Ba na atk ba lanm olan. * at lmak i i veya biimi.

at l

at lma at lmak at nma at nmak

* at lmak i i. * atmak i ine konu olmak. * at nmak i i. * Ka lar n at p surat asmak.

at r at r * Sert bir ey k r l rken, yanarken yerinden sklrken veya s k t r l nca kan ses. * Zor kullanarak, bask yaparak. * Glk ekmeden. at r at r atlamak * ok atlamak. * ok k skanmak. at r at r etmek * at r at r ses karmak. at r at r skmek * bir eyi zorlayarak yerinden skp karmak. at r utur * Bir ey k r l rken kan sesi anlat r. at rdama * at rdamak i i. at rdamak * at r diye ses karmak. * kmeye, yok olmaya yz tutmak, tehlikeli duruma d mek. at rdatma * at rdatmak i i. at rdatmak * Bir eyin at r diye sesini kartmak. at rt at rt l at s z * at s olmayan, st a k (ev, kulbe). at at k at lma * atmak i i veya biimi. * Birbirini tutmayan, birbirini elen, birbirine uymayan, eli ik, mtenak z. * at lmak i i. * at rdama sesi. * at rt s olan.

at lmak * at mak i i yap lmak. at k at ma * at mak i i. * Silhl byk kavga, arbede. * Sava maksad yla d mana kar ilerleyen bir birli in ke if ve gvenlik kollar aras nda ilk silhl vuru ma. * Trl ynlerden uzanan k vr ml da s ralar n n, bir yerde dar bir a ile birbirine yakla p kayna mas veya d mlenmesi. at mak * Birbirine atmak veya at lmak. * (sz, iddia veya davran la) Birbirini tutmamak, birbirini elmek, mtenak z olmak. * Kar l kl vuru mak. * Kavga etmek. * (deve ve kpek iin) iftle mek. * Ayn zamana rastlamak. * Yasalar n veya nermelerin kendi aralar nda eli ikli i, antinomi.

at t rma * at t rmak i i. at t rmak * Birbirine att rmak, kavga ettirmek, birbirine d rmek. at y almak * at ya ula mak. atk * U uca, birbirine at lan eylerin btn. * Sehpa. * Al ndan geerek ba n evresine ember gibi ba lanan ba , ka bast . * Bir i in btnnn veya paralar n n bir araya getirilmesinde uyulan yntem. atk l atk l k atk n * at k. atk nl k atk s z * atk n olma durumu. * atk s olmayan. * atk s olan. * ift kzlerini birbirlerine ba layan ifte boyunduruklu a a.

atlad n m ? * a r sab rs zl k gsterenlere sylenen kaba bir uyarma. atlak * atlam olan. * atlam yer. * atlama. * Deli. atlak ses * Przl, bozuk ses.

atlak zurna * irkin sesli, geveze, bo bo az. atlakl k * atlak olma durumu. * atlam yer, atlak. * Delilik. * atlamak i i. * Tohumlar n da lmas iin meyve kabu unun yar lmas , a lma. * Dalgalar n s k y ya geldikleri zaman dklp kprmesi, atlak. * Uygun olmayan kuruma sonucu a ac n boyu ynndeki lif ayr lmas . * Paralar ayr l p da lmayacak biimde yar lmak. * Bir yzeyde k r klar, izgiler olu mak. * A r yemekten, imekten, yorgunluktan veya (bebek) a lamaktan lecek duruma gelmek veya lmek. * S k nt , sevin, yaln zl k, heyecan, sab rs zl k, k skanl k gibi ruh durumlar a r derecede duymak.

atlama

atlamak

atlasa da (veya atlasa da patlasa da) * elinden gelen her areye ba vursa da. atlat atlatma * atlatmak i i veya biimi. * atlatmak i i.

atlatmak * atlak duruma getirmek. * atlamas na yol amak. * Akl n ka rmak. atlay atma * atmak i i. * Provada geici olarak bir giysiye ili tirilmi olan para. * Duvarlar a a gvdesinden birbirine tak larak ve ivisiz olarak yap lan yayla evi, yrk ad r . * Bir e it d emelik kuma . * Ah ap yap larda a a iskeletin temel paralar . * Semerin a a k sm . * Heykel yap m nda amuru ayakta tutan tel iskelet. atma ka * Aralar nda k ls z yer olmay p birbirine kavu mu olan ka lar. atmak * De nek, k l , tfek gibi uzun eylerden birka tanesini, tepelerinden birbirine aprazlama dayayarak durdurmak. * (kereste vb. gereci) Birbirine tutturmak. * Bir eyi yapmak iin gerekli paralar bir araya getirmek. * (yk hayvana) ki yanl yklemek. * (ba a yemeni, atk , yazma gibi eyleri) Ba lamak. * (ka , yz iin) Sertlik, fke bildiren bir duruma sokmak. * zc olaylarla kar la mak. * Birine sert szle sylemek veya yaz lar yazmak. * Rastlamak, kar la mak. * S ras gelmek, zaman gelmek. * atlatmak i i veya biimi.

atpat

* Bkz. atapat.

atra patra * Bir dilin az ok ve yalan yanl olarak konu uldu unu anlat r. att rma * att rmak i i.

att rmak * atmak i ini yapt rmak. av av av avalye * Bal k lar n tuttuklar bal klar iine att klar sepet. avdar * Bu daygillerden, unlu tane veren bir bitki (Secale cereale). * Ses, n, haber. * At, e ek gibi hayvanlar n erkeklik organ . * Ho a kal anlam nda genler aras nda kullan lan bir sz.

avdar ekme i * avdar ve bu day unu kar m ndan yap lan ekmek. avdarl * avdar kat m . avdarmahmuzu * Bu daygillerin ve en ok avdar n ba a zerinde treyip koyu mor renkte bir horoz mahmuzunu and ran, 1-4 cm uzunlukta, 2-7 mm geni likte, az ok k vr k, kolayca k r labilen, zel kokulu, silindir yap l ubuklar hlinde olan ve hekimlikte kullan lan ask l mantarlardan biri (Claviceps purpurea). avdars z * avdar kat mam olan. avel * Tutulan bal klar n iine kondu u sepet, avalye. avlan * a layan n by , elle.

avlanma * avlanmak i i. avlanmak * Grlts evreye yay lmak. * Dillere d mek, yu bulmak. avl avmak * Gne do mak. * Da l p yay lmak, sa lmak. * Sapmak, yol de i tirmek, amatan a mak. * Henz ava al t r lmam do an yavrusu.

av r avuldur avun avu

* Maydanozgillerden bir bitki ve bunun eczac l kta kullan lan reinesi (Opopanax chironium). * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. * Hayvan derisinden veya avdan yap lm k rba. * Osmanl devleti te kilt nda e itli hizmetler yapan grevli. * Osmanl ordusunda st komutanlar n buyruklar n ast komutanlara ula t ran grevli. * Onba dan sonra gelen ve grevi manga komutanl olan er rtbesi. * Bir i in veya i ilerin ba nda bulunan ve onlar yneten sorumlu kimse. * Asker okullarda s n f birincisi.

avu ku u * avu ku ugillerden, uzun yay biimli gagal , gvercinden kk, ba sorgulu, k sa kanatl bir ku , ibibik, htht (Upopa epops). avu ku ugiller * rne i avu ku u olan bir ku familyas . avu zm * Kabu u ince, ekirde i ufak, iri taneli bir tr beyaz zm. avu luk * avu olma durumu veya grevi. * avu rtbesi. * aygillerden bir a a k (Thea chinensis). * Bu a a n zel i lemlerle kurutulan yapra . * Bu yapraklar n ha lanmas ile elde edilen gzel kokulu ve sar mt rak k rm z renkli iecek. * Konuklar n ay, brek, pasta gibi iecek ve yiyeceklerle a rland toplant . * Mzikli toplant . * Dereden byk, rmaktan kk akarsu. ay bahesi * ay, kahve ve alkolsz ikilerin iildi i bahe. ay barda * ay imekte kullan lan, belli biimde cam bardak. ay demlemek * Bkz. demlemek. ay evi * ay gibi ieceklerin haz rland ve bunlar n iildi i yer, ayhane. ay fincan * Genellikle porselenden yap lan, ay imeye yarayan, kulplu fincan. ay ka * Kahve yaparken veya aya toz eker koyarken lek olarak kullan lan ve ekeri kar t rmaya yarayan kk ka k. ay kenar nda kuyu kazmak * elde, maksada ula lacak bol ara varken emek harcayarak ba ka yollar aramak.

ay

ay

ay oca * ay pi irilen veya ay iilen yer. ay saati * ay imek iin belirlenmi saat.

ay servisi * ay da t m . ay ekeri * ay tatland rmak iin kullan lan kat eker, kp ekeri. ay tak m * aydanl k, stlk, ekerlik ve alt veya on iki ay fincan ndan olu an tak m. * ay sunulurken kullan lan rt ve peetelerin hepsi. ay vermek * konuklara ay ve brek, rek, pasta gibi yiyecekler sunulan toplant dzenlemek. ayan ayc * Akrep, y lan, yan, k rkayak vb. zehirli hayvan. * ay yap p satan kimse. * ay yeti tiricisi. * ay imeye d kn, ay tiryakisi. * ay yapma ve satma i i. * ay yeti tirme i i.

ayc l k

ayda ra * Elz ve evresinde k na gecesi veya d nlerde, ellerde yanan mum ta narak oynanan trkl bir halk oyunu veya bu oyunun mzi i. aydan geip derede bo ulmak * byk glkleri yenmi ken nemsiz bir sebepten ba ar s zl a u ramak. aydanl k * inde ay pi irilen kap. aygiller * ki eneklilerden, yapraklar ndan ay yap lan bir bitki familyas . ayhane * ay evi.

ayhaneci * ayhane i leten kimse. ayhanecilik * ayhanecinin i i veya mesle i. ay grmeden paalar s vamak * Bkz. dereyi grmeden paalar s vamak. ay r * zerinde gr ot biten dz ve nemli yer. * Byle yerde biten otlar.

ay r gzeli

* Bu daygillerden bir bitki ay r otu (Erogrostis major). ay r ku u * Tarla ku u. ay r mantar * apkas n n alt yz ince dilimli, yenebilen ve zehirli de olabilen mantar trlerinin ortak ad . ay r otu * ay r olu turan e itli bitkilerin genel ad . * Bu daygillerden kuru ve kireli yerlerde yeti en kk bir ay r otu, fleol (Phleum pratense).

ay r peyniri * Bir e it az tuzlu veya tuzsuz taze peynir. ay r tavu u * Orman tavu ugillerden, s rt beyaz izgili siyah ve esmer, karn siyah bir ku (Tympanuchus cupido). ay r teresi * Turpgillerden beyaz iekli, yaban bir bitki (Cardemina pratensis). ay r tirfili * Baklagillerden, hayvan yemi olarak yeti tirilen bir bitki (Trifolium pratense). ay r yulaf * Bu daygillerden, yulafa benzeyen bir k r bitkisi (Avenastrum). ay rlama * ay rlamak i i. ay rlamak * ay rlanmak. * (hayvan) Yedi i ay rdan hastalanmak. ay rlanma * ay rlanmak i i. ay rlanmak * (hayvan) ay rda otlamak. ay rla ma * ay rla mak i i. ay rla mak * ay r durumuna gelmek. ay rlatma * ay rlatmak i i. ay rlatmak * ay rlanmas n sa lamak. ay rl ay rl k * ay r olan. * ay r olan yer.

ay rmelikesi * Erkesakal , keisakal . ay rsedefi

* D n ie igillerden, sulak yerlerde yeti en, kk i srdrc olarak kullan lan bir bitki (Thalictrum). ay rs z * ay r olmayan. aykara ayk z aylak * ay kenar nda kan gze, kaynak, p nar. * Bir tr iek.

* Y rt c lardan, uzun kanatl , engel gagal , kk ku lar ve fare gibi zararl hayvanlar avlayan, tavuk bykl nde bir ku (Milvus migrans). * Toy, tecrbesiz, acemi. aylak f rt nas * K ba lar nda olan f rt na. aylaka aylakl k * Toyluk, tecrbesizlik, acemilik. ayl ayl kek ayl k * inde ay bulunan. * ine ay kar t r larak yap lan kek. * ay a a klar n n yeti ti i yer. * ay iin kullan lan. * e ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan tmsz, kat k, di -di eti nszn gsterir. * Trk alfabesinin drdnc harfinin ad . ebi ecik e * Bir ya nda kei yavrusu. * Maden kulp, halka, ivi. * Tah l y n . * Tah l elenen kalbur. * ki kanatl lardan, insana uyku hastal a layan, sinekten byk bir cins Gney Afrika bce i (Glossina). * Kafkasya'n n kuzeydo usundaki een Cumhuriyeti'nde ya ayan bir halk veya bu halk n soyundan olan * ayla a yak r (biimde).

e e

ee een (kimse). eence

* een dili. edene

* Bkz. etene. edik * Mesh zerine giyilen sar pabu. * Terlik. e mel * Yay veya engel biiminde bklm olan. e mellenme * e mellenmek i i. e mellenmek * Yay veya engel biimini almak veya girmek. ehre * Yz, sima. * Grn . * Somurtkanl k.

ehre almak * tav r tak nmak. ehre etmek * surat etmek. ehre z rd * Yz irkin. ehrece ehreli * ehre bak m ndan. * ehresi olan.

ehresi bozulmak * yz, tav rlar d mek. ek * Slavlar n bat kolundan olan bir ulus veya bu ulusun soyundan gelen kimse. * ek halk na zg olan. ek * Bir kimsenin, bankadaki paras n n diledi i kimseye denmesi iin bankaya gnderdi i yaz l belge. ek araban (veya yaln z ek!) * git buradan!. ek valf * Depodaki suyun kamas n nlemek iin kullan lan ara. * inden gaz ak n n gemesine bir ynde izin veren, ters ynde gaz ak n otomatik olarak kapayan ve durduran vana. ek vana ekap ekberi * ek valf. * Tam bak m. * Harman yerinde y nlar ekmeye yarayan alet, gelberi.

eke ekek

* ek dili. * Drt tekerlekli el arabas .

ekece i olmak * ba na s k nt l ok i gelecek olmak. ekecek * Ayakkab ile topuk aras na sokularak, aya n ayakkab ya kolay girmesini sa layan, maden, boynuz ve plstik maddeden yap lm alet. ekek ekel * Kay k, mavna ve kk gemilerin karaya ekildikleri yer. * Kk apa. * vendirenin alt ucunda bulunan, pullu a yap an topra ay rmaya yarayan demir blm. * ekelemek i i veya durumu.

ekeleme

ekelemek * Tekrar tekrar ekmek. ekelez * Sincap. ekem * Ye il yaprakl , dikensi, ate e at ld nda at rdayarak yanan bir bitki.

ekememe * ekememe i i veya durumu. ekememek * ekmek i ini yapamamak. * Katlanamamak. * K skanarak ho grmemek. ekememezlik * ekememe durumu veya ekememekten, k skanl ktan do an davran . ekemez * K skan.

ekemezlik * Bkz. ekememezlik. eker * Bir tartma aletinin kald rabildi i a rl k miktar . * ekici ara. * Tart . * ki yz elli kiloya e it olan, odun, kire gibi a r ve kaba eyleri tartmakta kullan lan bir a rl k ls. * Kad nlar n ba lar na ba lad klar rt. * Bkz. eki dzen. * znt, s k nt .

eki

eki dzen * Dzenlilik, zen, itina, intizam, ihtimam.

eki dzen vermek * dzgn duruma getirmek, dzeltmek, dzenlemek. eki ta gibi * a r ve k m ldamaz. ekici * ekme i ini yapan. * Kendisi iin e ilim uyand ran, al ml , cazibeli, cazip. * Kurtarma arac . * ekici olma durumu, cazibe. * ekme gc. * ivi akmak, madenleri dvmek gibi i lerde kullan lan ve bir sapla dvecek bir maden blmden yap lm * Yakla k 1.20 m uzunlu undaki maden tele ba l ve a rl 7.257 kg olan glle. eki atma * ekicin en uza a at lmas temeline dayanan atletizm dal . eki kemi i * Orta kulaktaki drt kk kemikten biri. eki makinesi * Ayakkab imalt nda taban k elerinin burun k s mlar n incelten ve kseleleri dverek dzelten bir makine. ekihane * Demir fabrikalar nda makine ile al an ok a r ekilerin bulundu u yer. ekileme * ekilemek i i. ekilemek * ekile dvmek. ekik * Yanlara do ru ekilerek gerilmi gibi olan. * eriye do ru kam , bat k. * eki e yak n, biraz ekik. * ekilme i i. * ekilme i i. * Bir grevden, bir i ten kendi iste i ile ayr lma, istifa. * Yerin ykselmesiyle bu yeri rten deniz sular n n gerilemesi, basma kar t . * Sava ta, bir ordunun veya bir birli in d mandan ayr lmak iin yapt davran , ricat. * Bir boksrn veya gre inin herhangi bir sebeple kar la may b rakmas . ekilmek * ekme i i yap lmak. * Kendini geriye veya bir yana ekmek. * Bir i ten bir grevden kendi iste iyle ayr lmak, istifa etmek. * Azalmak veya yok olmak.

ekicilik

eki ara.

ekike ekili ekilme

* Bir yere, bir duruma gemek. * Bir yerden uzakla mak, bir yere u ramamak. * Gerilemek, geri gitmek, ricat etmek. * Kat lmamak, vazgemek. * Katlanmak, stlenmek, tahamml etmek. ekim * ekmek i i. * Herhangi bir cismin, ba ka bir cismi kendine do ru ekme gc, cazibe. * Fiillerin e itli zaman, ki i ve kiplere, isimlerin de isim hallerine gre u rad klar de i iklikler, tasrif. * Al c n n srekli olarak bir kez al t r lmas yla elde edilen film paras , pln. ekim ekleri * Fiil, isim kk veya gvdelerine gelerek ba l olduklar kelime gruplar na gre kelimeler aras nda durum (hl) iyelik, okluk, zaman, ah s ili kisi kuran birimler: ev-e, ev-im, ev-ler, gel-di, gel-di-m, gel-di-ler gibi. ekimci * Yap mc . * Kameraman.

ekimleme * ekimlemek i i. ekimlemek * (bir cismi) Genel ekim yasas na gre ba ka bir cismi ekmek. ekimli * ekimi olan. * ekim ekleri alabilen. ekimli fiil * Kip zaman ve ki i eklerini alm fiil. ekimler * ekim kuvvetlerini lmeye yarayan ara. * Yer yer de i en yer ekiminin tam ve gerek de erini dikey olarak belirlemeye yarayan ara, gravimetre. ekimsenme * ekimsenmek i i. ekimsenmek * Bir eyi yapmaktan geri durmak, ka nmak, el ekmek, istinkf etmek. ekimser * Oy vermekten, e ilim gstermekten veya bir ey yapmaktan ka nan, mstenkif.

ekimserlik * ekimser davranma durumu. ekimsiz * ekimi olmayan. * Cins, say , ki i belirtmeden btn durumlarda de i meyen kelimeler.

ekimsizlik * ekimsiz olma durumu. ekince * Herhangi bir konuda ileriyi d nerek ekinmeyi gerektiren sebep veya durum, rezerv, ihtiraz.

ekince koymak * ekindi ini, sak nd n belirtmek.

ekine ekine * ekinerek. ekingen * Her eyden ekinme huyu olan, rkek, s k lgan, muhteriz.

ekingen davranmak * rkeke davran larda bulunmak. ekingence * ekingene yak r (biimde), rkeke. ekingenle me * ekingenle mek i i. ekingenle mek * ekingen duruma gelmek. ekingenlik * ekingen olma durumu. ekinik * Birka ku ak sonra ortaya kan ve o zamana kadar aradaki dllerde gizli kalan soya ekim nitelikleri iin kullan l r, resesif. ekinilme * ekinilmek i i. ekinilmek * ekinmek i ine konu olmak. ekini ekinme * ekinmek i i. ekinmek * Sayg , korku, utanma gibi duygularla bir eyi yapmak istememek, ka nmak. * Bir ey srnmek. ekinti * Duraksama, karars zl k, tereddt. * ekinmek i i veya biimi.

ekip almak * uzakla t rmak, me guliyetine son vermek, koparmak. ekip evirmek * hle yola koymak, ynetmek. ekip gitmek * b rak p gitmek, ayr lmak, savu mak. ekirdecik * Hcre ekirde inin iinde tek veya birden ok bulunan yuvarlak cisim. ekirdek * Etli meyvelerin iinde bir veya birden ok bulunan, o u sert bir kabukla kapl tohum. * Yenmek iin sat lan kabak veya ayie i ekirde i. * Bir hcrenin merkezini olu turan cisimcik. * Atom ekirde i. * Kuyumculukta kullan lan ve be santigrama e it olan a rl k ls.

* Bir eyin temelini olu turan z, nve. * A alarda soyulmayan blm. ekirdek aile * Anne, baba ve henz evlenmemi ocuklardan olu an aile. ekirdek kahve * ekilmemi veya dvlmemi kahve. ekirdeki * ekirdek satan kimse. ekirdekilik * ekirdek satma i i. ekirdeklenme * ekirdeklenmek i i. ekirdeklenmek * ekirdek ba lamak. ekirdekli * ekirde i olan, iinde ekirde i bulunan. ekirdeksel * Atom ekirde i ile ilgili, nkleer. ekirdeksiz * ekirde i olmayan, iinde ekirde i bulunmayan. ekirdekten yeti me * herhangi bir i te, meslekte, kk ya tan ba layarak yeti mi olan. ekirge * Dz kanatl lardan, uzun olan art bacaklar na dayanarak uza a s rayabilen, birok trleri olan bcek (Acridium). ekirge ku u * S rc k (Sturnus vulgaris). ekirge tle eni * Orta Asya ve Avrupa ilerinde ya ayan tc bir ku . ekirge alvar * Paalar ok dar, bacak blm geni olarak dikilmi alvar. eki * ekmek i i veya biimi. * Bir motorun ekme gc. * A z kavgas . eki e eki e pazarl k (etmek) * (al c ) bir mal ucuz almak iin titizce pazarl k (etmek). eki ken * eki meyi seven, kavgac (kimse). eki li eki me * ekme gcn n tekerleklerden alan ara. * eki mek i i.

eki mek

* ki ynnden kar l kl ekmek. * Bir eyi birbirine kar ekmek. * (ad ekme, niyet, k t iin) Aralar nda ekmek. * A z kavgas etmek. * aba, gayret harcamak. * eki meye yol aan. * Sert, etin, zorlu.

eki meli

eki mesiz * eki meye yol amayan. eki te * Tuzla terbiye edilmi ye il zeytin.

eki tirici * eki tirmek i ini yapan (kimse). * Bir kimsenin kt taraflar n uzun uzad ya say p dken (kimse). eki tiricilik * eki tiricinin i i. eki tirme * eki tirmek i i. eki tirmek * Ular nda tutarak ayr ynlere do ru ekmek. * Tekrar tekrar ekerek koparmak. * Bir kimsenin kt taraflar n uzun uzad ya say p dkmek. ekiver kuyru unu * art k ondan hay r bekleme. ekiye gelmek * dzene uymak. ekiye gelmez * lsz derecede ok veya byk. * dzeltilemez, dzene sokulamaz. ekkin ekme * ekmek i i. * Masa, dolap gibi eylerin d ar ya ekilen gz, ekmece. * Yksekteki ince dallar ekip kesmeye yarar, ay biiminde, uzun sapl , a z t rt kl b ak. * Dzgn biimli. * ekilerek giyilen veya kullan lan. * Parmak veya m zrapla al nan alg . * A ac n yap s ndaki nem oran n n azalmas sonucu boyutlar n n klmesi. * yaparken giyilen bir tr alvar. * Vcut blmlerinin bkc kas gc ile bir direnci kendisine yakla t rmas . ekme demir * Haddeden geirilmi demir. ekme kat * Apartmanda veya evlerde drt yan teras olarak b rak lan en st kat. * Elini ete ini ekmi , ilgisiz.

ekmece

* Masa, dolap gibi eylerin d ar ya ekilen gz, ekme. * inde mcevherat veya ba ka de erli eyler saklanan kk, ssl sand k. * Gemilerin bar nabilecekleri koy.

ekmeceli * ekmecesi olan. ekmecesiz * ekmecesi olmayan. ekmek * Bir eyi tutup kendine veya ba ka bir yne do ru yrtmek. * (ta t iin) B rakmak, koymak. * Germek. * ine almak. * Bir yerden ba ka bir yere ta mak. * Bir amala ortadan kald rmak. * Solukla iine almak. * zerinde bulunan bir silhla sald rmak iin davranmak. * Atmak, vurmak. * (bir kimseyi veya bir eyi) Geri almak. * (g durumlara) U ramak, dayanmak, katlanmak. * Yklenmek, zerine almak, etkisi alt nda bulunmak. * (tart da) A rl olmak. * D emek. * Herhangi bir engel kurmak. * (ad ekme, niyet, piyango iin) ans denemek amac yla haz rlanm k tlardan birini almak. * mbik yard m ile elde etmek. * izgi durumunda uzatmak. * T pk s n yazmak veya izmek. * ( i e, vantuz, slk vb. iin) Tedavi amac yla uygulamak. * Bir yerden bir eyi yukar do ru almak. * Grnty bir aletle zel bir nesne zerinde tespit etmek. * Ta ma gc olmak. * tmek. * (protesto, polie, ek gibi eyler iin) Dzenleyip yrrl e koymak. * (dikkat, ilgi vb. iin) zerine toplamak. * Ho a gitmek, sarmak. * Kaan ilme i rmek. * Masraf n kar lamak. * Bir duyguyu iinde ya atmak. * ki imek. * Yrtmek, srmek. * (bir kimse) Ailesinden birine herhangi bir bak mdan benzemek. * (bir eyin i yzn anlamak amac yla) S k t rmak. * Herhangi bir anlama almak. * rtmek, giymek. * Di i hayvan iftle mek iin erke in yan na gtrmek. * (yol, ay iin) Srmek. * Daral p k salmak. * Sylemek. * Asmak. * (boya, badana vb.) Srmek. * Yollamak. * (bir eyi) Emip d ar ya karmak. * ekmesi veya eki i olan. * ekmecesi olan.

ekmeli

ekmelik

* Genellikle yemeni gibi giyeceklerde, aya n daha rahat girmesi iin topuk zerinde bulunan uzun k nt .

ekoslovak * ekoslovakya'da ya ayan (kimse). ekoslovakyal * ekoslovak halk ndan olan kimse. ektiri ektirici ektiri ektirme * ektirmek i i. * ektiri. * Byk yelken kay . * Sklebilir elbise, yemek ve salon dolaplar n n tablalar n birbirine tutturmak iin metal veya plstikten yap lm ba lant paras . * Arabalar n gbek bilyalar n karmak iin kullan lan ara. ektirme a * Yan yana ilerleyen iki tekne taraf ndan ekilen geni a zl byk bal k a . ektirmek * ekmek i ini yapt rmak. * Birinin s k nt ekmesine, onulmaz duruma gelmesine yol amak. ekl * Ucuna kk bir a rl k ba lanm iple olu turulan, yer ekiminin do rultusunu belirtmek iin sark t larak kullan lan bir ara, akul. ekyat elebi * Gerekti inde a l p yatak hline getirilebilen koltuk, kanepe. * Grgl, terbiyeli, olgun (kimse). * Bay. * Bekta ve Mevlev pirlerinin en byklerine verilen unvan. * Hristiyan tccar. * elebiye yak r (biimde), elebi gibi. elebilik elek elen elen * Sporda rekor k ranlar aras nda elden ele geen kupa ve bu kupay kazanmak iin yap lan yar ma. elenk * elebi olma durumu veya elebice davran . * Boynuzu k r k veya e ri hayvan. * Ev saa . * Yelkenleri olmakla birlikte krekle de yol alan eski zaman gemisi, ektirme. * Tekstil imalt nda dokunmu malzemeyi istenilen boy ve ene gre ektiren arac al t ran i i. * ektirmek i i veya biimi.

elebice

* iek, dal ve yapraklarla yap lm halka. * Kad nlar n ba lar na takt klar mcevher veya madenden yap lm sorgu. elenk koymak * bir kimseyi anmak iin mezar na veya an t na elenk b rakmak. elgi * Alna ba lanan yazma yemeni. eli e su vermek * eli i h zla so utarak zel bir ekilde daha ok sertle mesini sa lamak. elik * Su verilerek ok sert ve esnek bir duruma getirilebilen, birle iminde az miktarda karbon bulunan demir ve karbon ala m , pulat. * elikten yap lm . elik * K sa kesilmi dal. * Kk salmak amac yla yere dikilen dal. * ocuklar n elik omak oyununda ucuna omakla vurarak havaya kald rd klar , iki taraf sivri, k sa de nek. * Gemilerde, zerine halat veya ip geirip tutturmaya yarayan a a veya metalden yap lm k sa de nek. * Bir a ac a lamak amac yla haz rlanm dal.

elik ba l k * Hafif piyade silhlar n n, havan ve top mermi paralar n n etkilerine kar ba korumak iin giyilen zel ba l k. elik ember * Balya, e ya, yk vb. sar l p ambaljlanmas nda kullan lan dar, elik erit. elik omak * ocuklar n, omakla eli e vurarak oynad klar oyun. elik gibi * zay f, fakat gl (vcut). elik halat * elikten yap lan, asma kpr ayaklar n birbirine ba layan, tral a n denizde ekmeye yarayan halat. elik kalemi * Her trl metal, tahta ve ta lar kesme, oyma ve yontma i lerinde ekile vurarak kullan lan, elikten yap lm , keskin ulu alet. elik kap * Ana evresi elikten, yzeyi ah aptan yap lan d kap . elik kasa * K ymetli e yay ve paray muhafaza etmek iin elikten yap lan kasa. elik macunu * Ya , vernik, dolgu ve renk gerelerinden haz rlanan boya astar . elik metre * zerinde l birimleri i aretlenmi kk bir kutuya girebilen, ince elik metalden yap lm lme arac . elik pamu u * Verniklenmi yzeyleri dzeltmeye veya matla t rmaya yarayan uzun ve keskin kenarl elik tel tomar . elik yelek * zel ala m ve maddelerle kur un geirmeyecek biimde yap lm st giysisi.

elikhane elikleme

* elik elde edilen fabrika. * elik dikerek a a yeti tirme.

eliklemek * elik dikerek a a yeti tirmek. elikle me * elikle mek i i. elikle mek * elik durumuna gelmek. * elik gibi sa lam olmak. elikle tirme * elikle tirmek i i. elikle tirmek * elik durumuna getirmek. * Glendirmek, g kazand rmak. elikli eliksi * eli e benzeyen, eli i and ran. elim elimli elimsiz * G, kuvvet. * Gl. * Gsz, nahif. * eli i olan, elik ieren veya elikle kapl .

elimsizlik * elimsiz olma durumu. eli ik eli iklik * eli me durumunda olan, eli meli, mtenak z. * eli ik olma durumu.

eli iklik ilkesi * ki eli ik nermenin hem do ru hem yanl olamayaca ilkesi. eli ken * eli ik. eli ki eli kili eli kisiz * eli me, tenakuz. * eli me durumunda olan, eli meli, mtenak z. * eli me durumunda olmayan, eli mesiz.

eli me

* Birbirine ters olma, birbirini tutmama. * nerme, yarg , kavram ve terimlerin birbirini tutmama durumu. * (d nce ve davran ) Birbirini tutmamak, birbirlerine ters d mek, mtenak z olmak. * eli ik, eli kili.

eli mek eli meli

eli mesiz * eli i i olmayan, eli kisiz. eli mezlik * inde eli me yaratmayan kuram. eli mezlik ilkesi * eli ik nermeleri znde bulundurmayan ve yasaklayan kuram. ello elme * elmek i i. * Birini yere d rmek iin aya n n nne ayak uzatmak. * Arkadan hafife ba lanan ba rts. elme atmak (veya takmak) * elme ile y kmaya al mak. * bir i i veya bir kimseyi baltalamak, geli mesini engellemek. elmece elmek * D rmek. * Yolundan evirmek, engel olmak, engellemek. * (rt vb. bir ey) rtnp iki ucunu ba lamak. * Bir eyin kenar n verev veya apraz kesmek, almak. * Dua okumak, zikretmek. * (d nce ve davran iin) Birbirini tutmamak, birbirine ters d mek. * Topa gidi ynn de i tirecek biimde vurmak. elmeleme * elmelemek i i. elmelemek * elme takmak. elmelenme * elmelenmek i i. elmelenmek * elme tak lmak. * (bir i veya kimse) Engellenmek, baltalanmak. elmeleyi * elmelemek i i veya biimi. elmik * Bu day ve ba akla kar k iri saman. * Akl n kar t racak biimde. * Viyolonselin k salt lm ad .

eltek eltik

* oban yama , yard mc , u ak. * Kabu u ay klanmam pirin.

eltik kargas * Bkz. kara leylek. eltik tarlas * Pirin yeti tirilen sulak tarla. eltiki * eltik yeti tiricisi.

eltikilik * eltik yeti tirme i i. eltikli * inde eltik olan. eltiklik em embalo ember * Merkez denilen sabit bir noktadan ayn uzakl k ve dzlemdeki noktalar kmesinin olu turdu u kapal e ri. * Bu biime getirilmi kat cisimlerin evresi. * ocuklar n oynamak iin evirip arkas ndan ko tuklar tekerlek biiminde oyuncak. * Sand k, denk, f vb. nin da lmamas iin zerlerine geirilen dayan kl bir cisimden ku ak. * Byk yazma yemeni. * A lmas , zm g durum. * Basketbolda iinden topun gemesiyle say kazan lan a l demir halka. ember evirmek * (ocuk) emberi dndrmek. ember geirmek * emberle ku atmak. ember iine almak (veya embere almak) * ku atmak. ember kay k * Arka taraf yuvarlak kay k. ember makas * Karyola ve somya imalt nda kullan lacak olan elik emberleri kesmeye yarayan ara. ember sakal * Yuvarlak bir biimde kesilmi sakal. emberden dnmek * ba ar ya ula mak zere iken olumsuz bir sonula kar la mak. emberi yarmak * ku atmadan, bir veya birka noktay geerek kurtulmak. * eltik ekmeye veya retmeye elveri li yer. * Ye illi i bol olan yer. * Klvsen.

emberleme * emberlemek i i. emberlemek * emberle ku atmak. emberlenme * emberlenmek i i. emberlenmek * emberle ku at lmak. * ember durumuna gelmek. emberletme * emberletmek i i. emberletmek * emberlenmesini sa lamak. emberli * emberi olan. * ember geirilmi olan.

embersel blge * ember ve emberin iindeki noktalar n meydana getirdi i dz yzey. embersiz * emberi olmayan. * ember geirilmemi olan. eme emen macun. * Maydanozgillerden bir bitki ve bunun kokulu tohumu (Cuminum cyminum). * Bu tohumu un durumuna getirip sar msak, k rm z biberle kar t rarak yap lan, past rma zerine srlen * me.

emenleme * emenlemek i i. emenlemek * emen srmek. emenli emi * emeni olan veya emen srlm olan. * Dut veya zm kurusu.

emkiri * emkirmek i i veya biimi. emkirme * emkirmek i i. emkirmek * (birine) Kar gelmek, sert cevap vermek. * Kpek kesik kesik havlamak. emrek

* Kollar ve bacaklar s vanm (kimse). emreme * emremek i i. emremek * Kolunu veya paalar n s vamak, ete ini toplamak. emrenme * emrenmek i i. emrenmek * Kendi kol, etek veya paalar n emremek. * Bir i e giri mek iin haz rlanmak, paalar s vamak. enen ene * Omurgal lardan kemik veya k k rdak ile desteklenen, altl stl di leri ta yan ve a z n a l p kapanmas n sa layan para. * Omurgas z hayvanlarda buna benzeyen yap . * Mengene veya kerpeten gibi aralar n e yay s k t ran kar l kl iki paras ndan her biri. * ok konu ma huyu. * K e. ene almak * gevezelik etmek. ene ukuru * Alt enenin ucundaki ukur. ene kavaf * Geveze. ene yar * Durmadan kar l kl konu mak. ene yar t rma * kar l kl gevezelik etme, kar l kl ene alma. * Bkz. sz gstergesi. ene yar t rmak * kar l kl gevezelik etmek, kar l kl ene almak. ene yormak * bo una syleyip durmak. enebaz * ok konu an, enesi kuvvetli, eneli. * Geveze.

enebazl k * enebaz olma durumu. enek * Tohumda embriyonu kaplayan etli blm. * Ku lar n gagas n olu turan alt ve st blmlerden her biri. * Bceklerde a z n iki yan nda bulunan paralay c sert organ. enekli * ene i olan.

eneksiz

* ene i olmayan ve enekleri iyi grlemeyen.

enele me * enele mek i i. enele mek * Kar l kl olarak konu mak. eneli * enesi olan. * ok konu an.

enen tutulsun * ( om a zl lara) "syleyemez ol! anlam nda beddua olarak kullan l r. enesi a lmak * durmadan konu mak, gevezelik etmek. enesi atmak * (can eki irken) enesi titremek. enesi durmamak * gereksiz yere srekli konu mak. enesi d mek * yerli yersiz konu up gevezelik etmek. enesi d k * ok gereksiz eyler konu an, bo bo az, geveze. enesi kitlenmek * alt ve st ene s ms k bir durumda bir araya gelmek. enesi kuvvetli * Kolay ve etkili sz sylemekten yorulmayan. enesi oynamak * bir ey yemekte bulunmak. enesini at rmak * sz f rsat vermek. enesini ba lamak * len bir kimsenin enesi alt ndan geirilen tlbendi ba n n stnde d mlemek. * bir kimsenin lmn istemek. enesini b ak amamak * s k nt ve zntden konu mamak. enesini da tmak * ok gl bir yumrukla enesine vurmak. enesini kapatmak * susturmak. enesini tutmak * bildi ini, d nd n sylememek veya konu maktan vazgemek. enesinin ba zlmek * gevezelik etmek, yerli yersiz, durmadan konu mak.

enesiz

* enesi olmayan. * Yerinde ve dzgn konu mas n bilmeyen. * A ld nda tohumlar n ortaya kt kabuk. * stiridye gibi iki eneli yumu akalarda, kolsu ayakl larda kavk n n iki paras ndan her biri. * ki veya daha ok eneti bulunan.

enet

enetli

eneye kuvvet * konu ma gcyle, durmadan konu up syleyerek. eng * Eski bir Trk saz . engel * Bir yere tak lmaya, geirilmeye yarayan e ri ve ucu sivri demir. * Basketbolda embere yan durarak tek elle ba zerinden geirilerek at lan ut, engel at .

engel at * engel. engel atmak * bir konuya taraftar toplama giri iminde bulunmak, ili ki kurmak. engel eneliler * eneleri gaga biiminde uzam ve tam kemikle memi bal klar tak m , yap k eneliler. engel i nesi * engel biiminde ilmiklerden olu an bir tr i leme. * engelli i ne. engel sak z * Kengel sak z . engel takmak * u ra mak veya ktlk etmek iin el atmak. engelleme * engellemek i i. engellemek * engelini takmak. * engel at yapmak. engellenmek * engel tak lmak, engelle tutturulmak. engelleyi * engellemek i i veya biimi. engelli * engeli olan veya ucu engel biiminde olan.

engelli i ne * Tutturuldu u yerden kurtulmamas iin ucu zel yuvaya geirilen i ne. engelsi * engeli and ran, engel biimli.

engi

* alg e li inde oynamay meslek edinmi kad n.

engi kolu * engilerden olu an topluluk. engi tak m * engi kolu. engilik * enginin yapt i .

engegane * Saz e lentisi. enileme * enilemek i i.

enilemek * Can yanan kpek a lar gibi ac ac ses karmak. enk entik * Harp and ran, telli bir alg .

* Bir eyin kenar ndan kesilerek veya k r larak a lan kk kertik, t rt k. * Kertikli. * Kk oyuk. * Bas m s ras nda bas m aletinin diyafram n belirli bir a kl a getirecek dzeni i letmek iin filmin kenar na yap lan ukurluk. entik amak * entik olu turmak. entik atmak * entiklemek. entikleme * entiklemek i i. entiklemek * Bir eyde entik amak. * Bir eyi ince do ramak. entiklenme * entiklenmek i i. entiklenmek * entikli duruma gelmek. entikli * zerinde entik bulunan. entilme * entilmek durumu.

entilmek * entmek i ine konu olmak. entme * entmek i i.

entmek

* Bir eyin kenar nda kertik amak. * So an, salatal k gibi eyleri kk ve ince paralar durumunda do ramak. * Bkz. epeevre.

epevre

epeevre * Btn yanlar n ku atacak biimde, f rdolay . epel * Kir, bula k, amur, pislik. * rne kar m yabanc madde. * al rp . * Bozuk, kapal , ya murlu hava. epelleme * epellemek i i. epellemek * epel duruma getirmek, kar t rmak. epellenme * epellenmek i i. epellenmek * epelli duruma gelmek. * Kar p bozulmak. epelli epellilik eper * inde sap, ta , toprak gibi yabanc madde bulunan. * epelli olma durumu. * it. * Ahlks z, huysuz, geimsiz kimse. * Ba ubu u, al rp . * Sebze bahesi. * Zar.

eper ekmek * itten duvar evirmek. eperli epez epi epin * Bahelerde kullan lan kk apa. epni er * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. * "Geli igzel ve dayan ks z yap lm " anlam nda er p veya erden pten ikilemelerinde geer. * eperi olan, eperle evrili bulunan. * Bozuk ipek kozas . * ebi.

er p

* al rp k r nt s . * Dknt, sprnt. * Baz ocuk oyunlar nda dikkat anlam nda kullan lan uyarma sz. * Resim, yaz , ayna gibi eyleri sslemek veya bir yere as labilecek duruma getirmek iin bunlara geirilen * Kap , pencere ile bunlar n cam veya tablalar n n yerle tirilmi oldu u kenarl k. * Bir d nce alan n n s n rlar veya bu s n rlar iindeki alan. * Beden e itiminde as lma ve t rmanmalar iin kullan lan ara.

ereve kenarl k.

ereve anla ma * Hkmet ile sendika ve i verenler aras nda toplu szle me ncesinde var lan n anla ma. ereveci * ereve yapan kimse. * Resimlere, tablolara ereve takma i iyle u ra an kimse.

erevecilik * ereve yapma veya satma i i. ereveleme * erevelemek i i. * Filmi evrilecek ba l ca cismin, gerek byklk gerek yer bak m ndan grnt erevesine gre dzenlenmesi i i. erevelemek * Bir eye ereve geirmek veya bir eyi ereve iine alma. erevelenme * erevelenmek i i. erevelenmek * ereve iine al nmak. ereveletme * ereveletmek i i. ereveletmek * ereve geirtmek. ereveli * ereve geirilmi veya ereve iine al nm olan.

erevesiz * ereve iinde olmayan. eri * Ky, pazar ve benzeri yerlerde dola arak ufak tefek tuhafiye e yas satan gezginci esnaf. * (baz blgelerde) Tuhafiyeci. * eri. * erinin yapt i .

erici erilik

erden pten * Dayan ks z, rk. * Zay f, narin, elimsiz.

erez

* As l yemekten say lmayan, peynir, zeytin gibi yiyecekler. * Yemek d nda yenilen ya veya kuru yemi gibi eyler. * erez satan kimse. * erez satma i i.

erezci erezcilik

erezlenme * erezlenmek i i. erezlenmek * erez trnden bir eyler yemek. * Bir eyden biraz yararlanmak, imlenmek. erezlik * erez olabilecek eyler. * erez konulan kap. erge * Derme atma ad r, gebe ad r . * ingene ad r . * Ota . ergeci ergi * Bkz. erge. ergici eri * Pazarlarda sergi aan gezginci esnaf. * Asker. * Padi ah ad r n beklemekle grevli yenieri.

eriba * Alay beyi. * ingene topluluklar n n ba . eriba l k * eriba olma durumu. erkez * Kafkasya'da ya ayan bir boy veya bu boydan olan kimse. * erkezlere zg, erkezlerle ilgili. erkez peyniri * Peynir yapmak iin mayalanan stn ince dilimler hlinde s cak suya at lmas yla yap lan, taze veya kuru olarak yenen tuzlu bir peynir tr. erkez tavu u * Tavuk, hindi gibi kmes hayvanlar n n etinden yap lan ve salas na dvlm ceviz, biber kat larak haz rlanan bir yemek. erkezce * erkez dili. erkezlik

* erkez gibi davranma e ilimi. ermik * Kapl ca, l ca. ervi * Kasapl k hayvanlardan elde edilen e itli ya lar n eritilmi i. * Yeme in sulu k sm . * ervi i olan. * Ayn trden olan eylerin baz zelliklerle ayr lan beklerinden her biri, tr, nevi. * Canl lar n blmlenmesinde, bireylerden olu an, trden daha kk birlik. * Trl.

ervi li e it

e it e it * e itli olan, trl trl. e itkenar * Kenarlar ndan hibiri tekine e it olmayan (okgen). e itkenar gen * kenar da ayr uzunlukta olan gen. e itleme * e itlemek i i. * Belli bir temay de i ik armoni, melodi ve ritmle ssleyerek yeniden alma, varyasyon. e itlemek * Bir eyin e idini art rmak. e itlendirme * e itlendirmek i i. e itlendirmek * e itlerini art rmak. e itlenme * e itlenmek i i. e itlenmek * e itli duruma gelmek. e itli e itlilik e me * e idi ok olan, trl, mtenevvi. * e idi ok olma durumu, tenevv.

* o unlukla herkesin yararlanmas iin yap lan, borularla gelen suyun bir oluktan veya musluktan akt , yalakl su hazinesi veya yap s . e meye gitse e me kuruyacak * ok talihsiz kimseler iin sylenir. e miblbl * zeri beyaz, sarmal ssler ve iek motifleri ile bezenmi cam i lerine verilen ad. e ni

* (yiyecek, iecek iin) Tat, tad ml k. * Ho a giden bir zellik. e ni katmak * de i ik, zel ve ho bir katk yapmak. e ni tutmak * ekmekilikte una kar t r lacak suyun oran n belirtmek. e nici * Saraylarda ve byk konaklarda yemek ve sofra i lerini yneten kimse. * Sikkelerin ayar n dzenleyen kimse. * Ttn veya ikilerin tat ve niteli ini belirleyen kimse.

e niciba * Ba e nici. * S k s k e de i tiren erkek. e nicilik * e nicinin i i. e nileme * e nilemek i i. e nilemek * e ni vermek. e nilenme * e nilenmek i i. e nilenmek * Tad yerine gelmek. e nili e nilik * e nisi olan. * Yeme e e ni vermek iin kat lan baharat vb.

e nisine bakmak * tad na bakmak. ete * Ordu birliklerinden olmayan silhl kk birlik. ete sava * Kk asker birlikleri veya eteler taraf ndan d man y pratmak iin her trl yola ba vurarak yap lan sava . eteci etecilik etele * eteden olan kimse. * eteci olma durumu veya etecinin yapt i . * izilerek veya oyularak a lan kertik. * Ekmeki, st gibi esnaf n, uzunlamas na ikiye blp zerine kertikler enterek hesap tuttuklar a a dal .

etele ekmek (veya tutmak) * hesap tutmak amac ile bir yere izgiler izmek.

etele me * etele mek i i veya durumu. etele mek * ete durumuna gelmek. etele tirme * etele tirmek i i veya durumu. etele tirmek * ete durumuna getirmek. eteleye dnmek * (insan n yz veya ba ka bir taraf iin) zerinde birok kesikler ve s yr klar olmak. etene etin * Amalanan duruma getirilmesi, elde edilmesi, zmlenmesi, i lenmesi g veya engeli ok olan, m kl. etin ceviz * Yola getirilmesi g olan kimse, yap lmas zor olan i . etince * etin (bir biimde). * Kendir tohumu.

etinle me * etinle mek i i. etinle mek * etin duruma gelmek. etinle tirme * etinle tirmek i i veya durumu. etinle tirmek * etin duruma getirilmek. etinlik etrefil * Kar kl dolay s yla, anla lmas veya sonuca ba lanmas g. * Yap ve ses kurallar na ayk r kullan lan (dil). * Sarp, engelli ve engebeli yer. etrefilce * Biraz etrefil. * etin olma durumu, sertlik.

etrefille me * etrefille mek i i veya durumu. etrefille mek * etrefil duruma gelmek. etrefilli etrefillik * Kar k ve anla lmas g olan. * etrefil olma durumu.

etrefilsiz * Basit ve anla lmas kolay olan. evgen * De nek. * Atlara binilerek de neklerle oynanan bir e it top oyunu, polo. * Kolayl k ve abuklukla davranan, tetik. * evik (bir biimde). evikle me * evikle mek i i. evikle mek * evik duruma gelmek. evikle tirme * evikle tirmek i i. evikle tirmek * evik duruma getirmek. eviklik * evik olma durumu veya evike davran .

evik evike

evir kaz yanmas n * kar s ndakine dokunacak yersiz bir sz syledi ini fark eder etmez szn evirmeye kalk anlara alay veya aka yollu sylenir. evir sesi * Telefon numaras n n aranmaya haz r oldu unu belirten ince ve monoton ses, sinyal.

evir sinyali * evir sesi. eviren * eviri yapan kimse, evirmen. evirge evirgi eviri * Elektrik ak m n a p kapama veya de i tirme i ini yapan ara, alter, komtatr. * evrilebilen anahtar, tokmak vb. aralar. * Dilden dile aktarma, evirme, tercme. * Bir dilden ba ka bir dile evrilmi yaz veya kitap, tercme. * Bir bilgisayar n sembolik makine dili. * Szl veya yaz l eviri yapan kimse, dilma, tercman, mtercim. * Elektrik ak m n n ynn de i tirmeye yarayan ara, komtatr. evirici dili * Bilgisayarda makine dili komutlar n n sembollerle kaydedildi i alak dzeyli proglamlama dili. eviricilik

eviri dili evirici

* eviri i i yapma, dilmal k, tercmanl k. evirim * evirme i i. * Sinema filmi elde etmek zere al c n n al t r lmas , duyar kat n zerinde gizli grntlerin belirmesi. evirim senaryosu * ekimlere blnm , her ekimin say s belirtilmi , evirim iin btn teknik a klamalar ve konu malar iine alan senaryo. eviri * evirmek i i veya biimi. evirme * evirmek i i, tedvir. * Kuzu, o lak gibi hayvanlar n i te, kor zerinde evrilerek pi irilmi i. * Uzaktan dola p d man n yan gerilerine d erek onu istemedi i bir durumda dv mek zorunda b rakma, ku atma, ihata. * Bir dilden ba ka dile evrilmi , tercme. * Bir mzik paras ndaki aral n veya bir cmle paras n n tiz sesini pese, pes sesini tize dn trmek i i. evirme a * Bal k srlerinin nce evrelerinin sar lmas , sonra a n alt n n kapat lmas yoluyla kamalar n nleyerek avlamay sa layan bir a tr. evirmek * Bir eyin ynn de i tirmek. * teki yzn grnr duruma getirmek. * Dndrerek hareket ettirmek. * Ynetmek, idare etmek. * Yolundan al koymak, yoldan dndrmek. * Geri gndermek. * Bir giyece i skp i yzn d a getirmek. * evrilemek, tevil etmek. * Hile, dolap, dalavere gibi drst olmayan davran lar iin yapmak. * Kt bir duruma getirmek. * Bir dilden ba ka bir dile aktarmak, tercme etmek. * Bir yerin evresini bir eyle sarmak, ku atmak. * Bir durumdan ba ka duruma getirmek, dn trmek. * Bir durumdan ba ka duruma gemek. * (k t oyunu iin) Oynamak. * Bir yaz y veya konu may bir dilden ba ka bir dile eviren kimse, mtercim. evirmenlik * evirmen olma durumu, mtercimlik. * evirmenin grevi. evirtme * evirtmek i i.

evirmen

evirtmek * evirmek i i yapt rmak. evre * Bir eyin yak n , dolay , etraf. * Bir kimse ile ili kisi bulunanlar, muhit. * Ayn konu ile ilgili bulunan kimselerin tm, muhit. * Ki inin iinde bulundu u toplumu olu turan ortam. * S rma i lemeli mendil. * Dzlem zerindeki bir ekli s n rlayan izgi.

konteks.

* Hayat n geli mesinde etkili olan do al, toplumsal, kltrel d faktrlerin btnl . * Bir birimden nce veya sonra gelen ayn trden birimlerin tm; bunlar n olu turdu u kk grup,

evre a * Geometride, bir emberin i blgesinde, k esi ember zerinde bulunan a . evre bilimci * evre bilimi uzman , ekolojist. evre bilimi * Canl lar n aralar ndaki ba lant lar ve ortamlar yla olan ili kilerini inceleyen biyoloji dal , ekoloji. evre bilimsel * evre bilimiyle ilgili, evre bilimine dayanan, ekolojik. evre kirlili i * Do al kaynaklar n a r ve yanl kullan lmas , tahrip edilmesi sonucunda evrede dengenin olumsuz ynde bozulmas ve birtak m sorunlar n ortaya kmas . evre sa l * Belli bir evrede ya ayan ki ilerin sa l n etkileyen d faktrler ve al nan nlemler. evre teker * Sap ve kkte, merkez blmnn en d ku a . evre yolu * ehir trafi ini aksatmamak amac yla yerle im yerinin d ndan geen ve ehir yollar na ba lanan ana yol. evreci * evre kirlili i sorunlar yla u ra an kimse veya topluluk.

evrecilik * evrecinin yapt i . evreleme * evrelemek i i, ku atma, ihata. evrelemek * ine almak, ku atmak, sarmak, ihata etmek. * Bir konunun s n rlar n izmek, tahdit etmek. evreleni * evrelenmek i i veya biimi. evrelenme * evrelenmek i i. evrelenmek * Ku at lmak, s n r iine al nmak, tahdit edilmek. evreleyi * evrelemek i i veya biimi. evrelik * Marangozlukta, mimarl kta ve dlgerlikte kullan lan btn kenar paralar . evren evresel * Ufuk, gz erimi. * evre ile ilgili.

evri

* Bir sz veya davran grnr anlam ndan ba ka bir anlamda kabul etme, tevil. * Anafor, burga. * evrilmi , dnk.

evrik

evrileme * evrilemek i i. evrilemek * evriye u ratmak, tevil etmek. evrili * evrilmi , ku at lm . * Dnk. evrili * evrilmek i i veya biimi. evrilme * evrilmek i i.

evrilmek * evirmek i ine konu olmak. * Kendini evirmek, birine dnmek. evrim * Devir. * Bir elektrik ak m n n iletken zerinde ald yol, devre. * Elektrik enerjisinin bir ba ka enerjiye dn trlmesi. * i iyi yneten, becerikli, idareli.

evrimli

evrimsel * evrimle ilgili veya evrim biiminde olan, devr. evrinme * evrinmek i i, tavaf.

evrinmek * Bir eyin etraf nda sayg ile dolanmak, tavaf etmek. evrinti * Bir eyin kendi ekseni evresinde srekli dnmesi. * Su ve hava evrintisi. * e itli tah l kar .

evriyaz * Bir yaz y btn ses inceliklerini belirterek ba ka bir alfabeye evirme yolu, yaz evrimi, transkripsiyon. eyiz * Gelin iin haz rlanan her trl e ya.

eyiz emen * Eksiksiz, kusursuz eyiz. eyiz dzmek * eyiz haz rlamak.

eyizci eyizcilik

* eyiz haz rlayan veya satan kimse. * eyiz haz rlama veya satma i i.

eyizleme * eyizlemek i i. eyizlemek * Evlenecek k z n eyizini haz rlay p vermek. eyizlenme * eyizlenmek i i. eyizlenmek * eyizli duruma gelmek veya getirilmek. eyizli * eyizi olan. eyizlik * eyiz olarak haz rlanan, eyiz iin ayr lan. * eyiz e yas . * eyizi olmayan. * Drtte bir. * Gm mecidiyenin drtte biri de erinde olan be kuru . * On be dakikal k zaman. * Alman mark .

eyizsiz eyrek

eyrek final * Bir yar mada ikili e lemelerle son sekiz tak m n olu turdu u grup veya a ama. eyrek finalist * eyrek final a amas na ykselme ba ar s n gsteren ekip veya ki i. eyrek son * Ko ullarda yar final yar na kat lacak drt ki iyi semek zere sekiz ki i veya drt tak m ay rmak iin sekiz tak m aras nda dzenlenen seme yar . eyrekleme * eyreklemek i i. eyreklemek * St ocuklar n n kollar n ve bacaklar n aprazlayarak vcutlar na idman yapt rmak. eyreklenme * eyreklenmek i i. eyreklenmek * eyreklemek i i yap lmak. - ban birikimi. * Bkz. -c / -ci. * Vcudun herhangi bir yerinde olu an ve o u, deride i kinlik, k zart , a r ve ate ile kendini gsteren irin

ban a r a * ban n patlamak zere olan yeri. * A r sonular do urabilecek durum veya sorun. ban i lemek * ban irin ak tmak. banba * Kurcaland , zerine d ld takdirde a r veya kt bir sonuca varacak olan tehlikeli sorun veya konu. ban n ba n koparmak * a r bir sorunun patlak vermesine yol amak. banla ma * banla mak durumu. banla mak * ban durumuna gelmek. dam dama damak * Sabretmek. f t * Yahudi. * (kk ile) Hileci, dzenbaz. * Sab r. * damak i i.

f t ar s * Trl eylerin karmakar k bir durumda bulundu u yer. f tl k * Yahudilik. * (kk ile) Hilekrl k, dzenbazl k.

f tl k etmek * hile yapmak, dzenbazl k etmek. * Da n bir noktas ndan kopup yuvarlanan ve yuvarland ka byyen kar kmesi. * Blme veya paravana.

d mek * da da a a yuvarlanmak. gibi bymek * (bir olay iin) birdenbire ve etkileyici bir ekilde bymek. a a * Mersin bal n n, yumurtas ndan havyar yap lan tr (Acipenser ruthenus). * Horoz, cennet ku u gibi birtak m ku lar n kuyru undaki tylerden en uzun ve gsteri li olan .

alanma * alanmak i i.

alanmak * (at n kuyru u) Horoz kuyru u gibi dikilmek. lt r * n kar zerinde at iz. * Hayvanlar n gide gele at klar ince yol, kei yolu, patika. * z. * (ba kalar n n da uyabilece i) Yeni bir biim, yntem veya yol. * Byk hattatlar n sanat yolu. r amak * bir alanda yeni bir yol, yntem ba latmak. r ndan kmak * do ru ve uygun yolundan ayr lmak. r rma * rmak i i. rmak * a rmak, seslenmek. * Trk sylemek. * r ma sesleri. * a rtkan. * Bir eyi yksek sesle evreye duyuran. * kar oldu u iin birini vp koruyan kimse. * rmak i i veya biimi. * l kla kar k ses.

rt rtkan

rtkanl k * rtkan n yapt i . rtma * rtmak i i. * Basit, kk, nefesli bir alg .

rtmac * rtma alan kimse. rtmak * a rtmak. l k * Ac ac veya ince ve keskin ba rma, feryat, figan. l k atmak (koparmak veya basmak) * kulak t rmalay c korkun sesler kararak ac ac ba rmak. l k l a * l k atarak ba r p a rarak. ral k * Karda krekle, dallarla a lan dar yol. * Bir tr al l k.

r r ma

* Hayk r . * r mak i i.

r mak * Hep birden ba r p a rarak grlt etmek. - k * Bkz. -c k / -cik. kacak * Hamamlarda d ar ya k p giyinme yerine giderken kurulanmak zere verilen havlu. * Boy l ecek (kimse).

kagelme * kagelmek i i. kagelmek * Beklenmedik bir zamanda gelmek. kak * k lacak yer, k t, mahre. * Bo umlanma noktas , mahre. * karma i leminde btnden al nan say . * Dolayl bir biimde elde edilen kazan, menfaat. kar budak * evresi ile ba lant s zay flayan ve baz a a trlerinde kendili inden d ebilen budak tr. kar yol * G durumlarda insan ba ar ya ula t ran, kurtaran davran , zm yolu, are.

kan kar

karayazmak * karma i i gerekle ecek olmak. karc * Yaln z kendi kar n d nen, kar n kollayan kimse, menfaati, menfaatperest. karc l k * Yaln z kendi kar n d nme durumu, menfaatilik, menfaatperestlik. kar l kar lma * kar lmak i i veya biimi. * kar lmak i i.

kar lmak * karmak i ine konu olmak. kar m * karmak i i. * Belli nermelerin kabul edilen veya gerek olan do ruluklar ndan veya yanl l klar ndan, ba ka nermelerin kabul edilen veya gerek olan do ruluk veya yanl l klar n karma, istidll.

kar na bakmak * sadece kendini ve kendi durumunu gzeterek kar sa lamak. kar n tepmek * kendisine yarar sa layacak bir eyi veya bir durumu istememek, byle bir eyden veya durumdan yararlanmamak. kar karma * karmak i i. * karmak i lemi, tarh. * K y lara ve en ok d man k y lar na asker indirme, asker karma. karma birli i * Deniz k y s nda karma harekt yapmak zere e itilmi , zel yap lm hafif ve kk teknelerden kurulmu asker birlik. karma gemisi * karma yap lacak k y ya asker, ara ve cephane ta maya yarayan, alt dz kk deniz arac . karma harekt * D man i galinde olan bir k y ya, gvenli bir kpr ba kurmak amac yla dzenlenen ve e itli birliklerin grev ald asker harekt. * Bir konuda kamuoyu olu turmak veya yanda toplamak iin yo un faaliyet gstermek. karma i areti * karma i lemini anlatan i aret. karmak * (birinin veya bir eyin) kmas n sa lamak, kmas na sebep olmak. * (cmlede zaman anlatan bir szle) Sonunu getirmek. * Anlamak, ne oldu unu bilmek. * Bulmak, ortaya koymak. * Hat rlamak. * Sylemek. * Dkntl hastal a tutulmak. * (keyif, tat, zevk gibi eyler iin) ok ho lanmak. * (fke, h rs, ac gibi eyler iin) Zarar n ektirmek. * Sa lamak, elde etmek. * Gibi gstermek, bir davran yklemek. * Sindirim yolundan d ar atmak. * lgisini keserek uzakla t rmak. * Giysi, ayakkab gibi eyleri vcuttan ay rmak, soymak. * Yay mlamak. * Gidermek. * Sebep olmak, yol amak. * Yapmak, retmek. * Sunmak. * Gstermek. * (bir eyi) Bir rne e gre yapmak. * nc bir say elde etmek zere belli bir say dan, daha az de erli ba ka bir say kadar birim eksiltmek, tarh etmek. * Yollamak, gndermek. * Yk bo altmak. * Resim yapmak veya foto raf ektirmek. karsama * Bir nermeden, d nce yoluyla bir ba ka nermeye geme i i, intikal. kart * karmak i i veya biimi.

* Bo alt m ile vcuttan d ar kan madde, trah maddesi. kart lma * kart lmak i i. kart lmak * kartmak i i yap lmak. kartma * kartmak i i. * zerindeki resim slat larak yap t r ld yere kart lan, zel olarak haz rlanm zamkl k t. * Bu yolla kar lan resim.

kartmak * karmak i ini yapt rmak. k k k * Kk boha, k n. * Yerinden km (kemik veya organ). * k nt s olan. * Bir kemik veya organ n yerinden km olmas . * k klar dzelten kimse, s n k , k r k .

k k

k k l k * k k n n mesle i. k kl k * k k olma durumu. k lama * k lamak i i.

k lamak * k yapmak. k lanma * k lanmak i i. k lanmak * k lamak i i yap lmak. k latma * k latmak i i.

k latmak * k yapt rmak. k lma k lmak * (d ar veya yukar ) Gidilmek. k n * Bir beze sar larak d mlenmi kk boha. * k lmak i i.

k n etmek * k na koyup ba lamak, k na koymak, k nlamak.

k nlama * k nlamak i i. k nlamak * k na koyup ba lamak. k nt * Bir yzeyde ileri do ru kan blm. * Bir metni dzeltmek veya ona bir ey eklemek iin sat r d na yaz lan yaz , kma. * Kambur. * k nt s olan.

k nt l

k nt s z * k nt s olmayan. k r k r * k r k r. k * kmak i i veya biimi. * Bir yerden kmak iin kullan lan yer. * Beklenilmeyen bir s rada yap lan sert konu ma. * Yoku . * Ku at lm bir blgedeki birliklerin yapt sald r . * Gre te cazg r n alana kard pehlivanlar n izleyicilere do ru yryerek al m yapmaya ba lamas . * Verilen bir i aretle yar a ba lama, depar. * Havac l kta uak, filo bir grev iin uu a ba lama. * Mezuniyet, okul bitirme.

k almak * i ten ayr lmak. k belgesi * Bir kimsenin bir okulu bitirdi ini gstermek iin geici olarak verilen belge. * Bir mal n lke d na kar lma iznini gsteren belge. k izgisi * Yar a ba lang olarak belirlenen beyaz izgi. k hakemi * Yar a ba lama i aretini veren grevli. k kap s * Yap larda d ar kmay sa layan kap . k noktas * Bir eye ba lan lan yer. k takozu * K sa mesafeli h z ko ular nda, sporcular n dizlerini yere dayad ktan sonra ayaklar n bast r p itme gc sa lamak ve h z kazanmak amac yla kulland klar zel ara. k vermek * belge dzenleyip i ine son vermek. k yapmak * bir tart mada, kar d ncede olanlar alt etmek iin sert davran ta bulunmak. * ua n herhangi bir grevle havalanmas .

k yolu * zm. k amamak * boy l ememek, e it derecede olmamak. k l * Belli bir okulu veya renim derecesini bitirmi olan, mezun, ne etli. k ma * k mak i i. * Birine sert szler sylemek. * Bir kimseye ho a gitmeyen bir davran ndan dolay sert szler sylemek, azarlamak. * Yeter olmak, yetmek.

k mak

k t rma * k t rmak i i. k t rmak * Gereken miktara ula t rmak. k t kma * kmak i i. * Bir yap n n st katlar ndan d ar ya do ru uzanm blm, balkon. * Hamamdan karken kullan lan havlu ve kurulanma tak m , kacak. * Bir yaz sayfas n n kenar na metinle ilgili olarak yaz lan ek, derkenar. * km . * kmak, ne et. * Eski, kullan lm . kma durumu * sim soyundan bir kelimenin kavram nda k gsteren durum, -den hli, ablatif: Evden, sokaktan vb. kmak * eriden d ar ya varmak, gitmek. * Elde edilmek, sa lanmak, istihsal edilmek. * Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup s nav n vererek yeti mi olmak, mezun olmak. * Ayr lmak, ilgisini kesmek. * Sresi dolunca ayr lmak. * Yap lmak, yrmek. * Yeti ecek lde olmak. * Eksilmek. * Sonuca ula mak. * S yr lmak, ayr lmak. * Harcama zorunda kalmak. * Herhangi bir durumda oldu u anla lmak. * Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan ba ka bir duruma gemek. * Bir eyin yukar s na varmak veya ykselmek. * Bir inceleme, bir ara t rma sonucu bulmak. * iin, yetkili birini makam nda grmek. * Talihine veya pay na d mek, isabet etmek, vurmak. * Gitmek, koyulmak. * Bir konu yetkililerce karara ba lanmak. * Birdenbire grnmek. * Mal olmak. * Oyunda herhangi bir rol oynamak. * (bir yere) Ula mak, varmak. * kak.

* Karaya ayak basmak. * Yay lmak, duyulmak. * Olmak, bulunmak, var olmak. * Bir iddia ile ortal kta grnmek. * Yay lmak. * Kar gelebilmek, boy l mek. * Bula mak. * (yap iin) Yapmak. * Bulundu u yeri b rak p ba ka yere gemek, ta nmak, ayr lmak. * Bir sebeple bulunulan yerden ayr lmak. * Niteli i sonradan anla lmak veya sonradan ortaya kmak. * Davran ta herhangi bir niteli i bulunmak. * Yerinden oynamak. * Grnr veya belli bir durumda bulunmak. * Olu mak, olmak. * Piyasaya srlmek. * Bitmek, bymek, srmek. * Verilmek. * (ay veya mevsim) Gemek. * Yeni yeti ip sat a sunulmak. * Ykselmek, artmak. * Art rmak, fiyat ykseltmek. * Sesini ykseltmek. * Byk abdest bozmak. * Giderilmek, yok olmak. * Unutmak. * (Ay, gne ) Do mak. * Vermeye katlanmak. * Yay mlanmak. * Gelmek. * Gerekle mek. * Bulundu u yerden ayr lmak; f rlamak, kopmak. * (bir eyin) Dzeni bozulmak, eskisinden daha de i ik, kt bir duruma girmek. * Flrt etmek. * Eri mek, grmek. kmakl k * kma durumunda olma. kmal * kma durumunda olan.

kmal tamlama * Tamlayan kma durumunda olan ve tamlanan nc ki i iyelik eki alan tamlama: nsanlardan baz lar . rencilerden ikisi gibi. kmal tmle * Fiilin anlam n tamlayan ve kma durumunda bulunan dolayl tmle. kmaz * Sonu kapal , k yeri olmayan, hibir yere ula amayan (yol, sokak). * zme ula mayan, zm yolu olmayan.

kmaz ay n son ar ambas * hi yap lmayacak bir i in szde yap lma zaman olarak sylenir. kmaz sokak * Herhangi bir yne k olmayan sokak. kmaza girmek * (bir i ) zmlenemeyecek, iinden k lmayacak bir duruma d mek.

kmaza sokmak * (bir i i, bir durumu) zmlenemez, g bir duruma getirmek. kra kral k * kra ile rtl yer. kr k * Kuyudan kovay ekmeye yarayan ve el ile evrilen ara. * plik bkmek, iplik sarmak gibi i lerde kullan lan, el veya ayakla evrilen dolap. * A r bir eyi ekecek ipin sar lmas na yarayan ve bir eksen zerinde uzunca bir kolla evrilerek dnen * S k al .

silindir. kr k

* kr k yap p satan kimse. * Elyaf fitillerini incelterek iplik veya elyaf yn hline getiren ve bo makaralara saran bir makine.

kr k l k * kr k yapma i i veya satma. kr k n * Bir rdek tr. kr kl kr ks z kt * kr olan. * kr olmayan. * retim sonucu ortaya kan rn, girdi kar t . * Art k. * Bilgisayarda yaz lan bir metni k da dkme. * Mezuniyet belgesi. * Bkz. -c l / -cil. * Kltme s fatlar treten ek: ak- l, k r- l vb. * ri bir e it i de. * Yo urtlu yumurta yeme i. lb r * Yulara tak lan ip veya zincir.

- l - l lan lb r

ld r ld r * Canl canl . * Parlak parlak, parlayarak. ld ras ya * ld racak gibi, pek ok. ld r * ld rmak i i veya biimi.

ld rma ld rmak

* ld rmak i i. * Delirmek, akl n oynatmak. * Israrla istemek, byk arzu gstermek.

ld rt c * ld rtmak i ini yapan. ld rt c l k * ld rt c olma durumu. ld rtma * ld rtmak i i.

ld rtmak * ld rmas na sebep olmak. lg n * A r davran larda bulunan, deli, mecnun. * ok byk, a r , ola anst.

lg na dnmek * sevni, fke, k zg nl k vb. duygular sonucu a r lde heycanlamak, kendine hkim olamamak. lg nca * Deli gibi, delicesine. * A r bir biimde. lg ncas na * lg n gibi, lg na dnm olarak. lg nla ma * lg nla mak i i. lg nla mak * lg nca davran larda bulunmak. lg nl k lkava * Bkz. c lkava. ma * Halat ucu. * A r davran .

ma vermek * halat uzatmak. mac * Vapur iskelelerinde ma uzatan veya tutan i i.

mac l k * mac n n i i. mbar * Dokuma tezgh ndaki kuma germeye yarayan iki taraf di li ara, mbar.

mk rma * mk rmak i i.

mk rmak * (ku iin) Pislemek. n n n * Do ru, gerek. * Metal e yaya vurulunca kan sese benzeyen bir ses kararak.

n n inletmek * gr ve keskin ses karmak. n n tmek * srekli olarak keskin ses karmak. n tutmak * do ru oldu unu sylemek, do rulamak. nar * ki eneklilerden, 30 m' ye kadar uzayabilen, gvdesi kal n, uzun mrl, geni yaprakl bir a a (Platanus).

nargiller * rne i nar olan bitki familyas . nar ms * nara benzeyen. nar ms isfendan * nara benzer aka a a tr (Acer psudoplatanus). narl narl k * nar a alar ok olan yer. nayaz * A k, mehtapl , ok so uk hava. * nar olan.

n nlatmak * (kadehleri) Birbirine toku turmak. ngar * Kavga, grlt.

ngar karmak * grlt, kavga karmak. ngar kopmak * grlt, kavga kmak. ng * K v lc m. * Para, zerre. * Ufak ve seyrek taneli zm salk m .

ng l

ng r ng r * (ses iin) ng rak sesi gibi ses kararak.

ng ra ekmek * lmek. ng rak * Kk an. * indeki tanelerin hareketiyle ses karan metal yuvarlak nesne.

ng rak * ng rak yapan veya satan kimse. ng rak l k * ng rak yapmak veya ng rak satmak i i. ng rakl * ng rak ta yan, zerinde ng rak bulunan. * Ne eli ve yksek sesle (glme, kahkaha). ng rakl y lan * ng rakl y langillerden, kuyruk ucundaki sert pullar k m ldatarak kuru yaprak h rt s na benzer bir ses kartan tehlikeli bir y lan (Crotalus). ng rakl y langiller * Omurgal hayvanlardan srngenler s n f na giren bir familya. ng rdak * ng rak. * ocuk oyunca olarak kullan lan sapl bir tr ng rak. ng rdama * ang rdamak i i. ng rdamak * ng rak sesi karmak. ng rdatma * ng rdatmak i i. ng rdatmak * ng rak sesi karmas n sa lamak. ng rt nlak nlama * nlamak i i. nlamak * n diye ses karmak. * Yank vermek. * ng ra n sesine benzer keskin ve kesik ses. * nlamas , yank s ok olan (yer).

nlamal * nlamas olan. nlat nlatma * nlatma i i veya biimi. * nlatmak i i veya biimi.

nlatmak * nlamas n sa lamak. nlay nsabah * Sabahleyin, ok erken. p p * (ocuk dilinde) Y kanma. p l p l * Su ile oynayarak. p ldak p r * Yonga. p r makinesi * Elyafl plka imalt nda kullan lmak zere odunlar yonga hline getiren makine. plak * stnde bulunmas gereken giysi, rt vb. bulunmayan. * (ba iin) Sas z. * zerinde ye illik bulunmayan. * inde, gerekli e ya bulunmayan. * Yal n, sssz. * Oldu u gibi, apa k. * plak vcut resmi, n. * Yoksul kimse. * (kk ocuklar iin) plak. * nlamak i i veya biimi.

plak alev * Is t lacak maddelere veya bunlar n iinde bulundu u kaplara do rudan do ruya yneltilen ate veya alev. plak at * Ko umlar ve gemi tak lmam , eyerlenmemi at.

plak gzle (bakmak) * grmeye yard mc olacak hibir ara kullanmaks z n. plak maden * Tamamen saf durumda, iinde hibir yabanc madde bulunmayan maden. plak mlkiyet * Yararlanma hakk ba kas n n olan bir mal zerindeki sahiplik durumu, kuru mlkiyet. plak resim * Resim sanat nda plak insan konu alan bir resim tr, n. plak tohumlular * A k tohumlar. plak cret * Vergiler, yan demeler veya primler d nda kalan asl cret. plaklar kamp * inde, insanlar n giysisiz dola p ya ad klar dinlenme blgesi. plakla ma

* plakla mak i i. plakla mak * plak duruma gelmek. plakla t rma * plakla t rmak i i. plakla t rmak * plak duruma getirmek. plakl yla * hibir ey saklamaks z n, oldu u gibi. plakl k * plak olma durumu. planma * planmak i i.

planmak * plak duruma gelmek. r r ra * am gibi reineli a alar n ya l ve abuk yanmaya elveri li blm. * Lmba. ra dibine k vermek * Bkz. mum dibine k vermek. ra rak * Mum, kandil, lmba gibi k arac ; k. * Zanaat renmek iin bir ustan n yan nda al an kimse. * Dkknda ayak i lerine bakan kimse. * Saray veya daire gibi byk yerlerde y llarca hizmet ettikten sonra geimi sa lanarak izin verilen kimse. * rp nmak fiili ile birlikte ne yapaca n a rm bir durumda ok znt ve tel anlat r.

rak karmak * bir kimsenin bekledi inden az bir kazanla ortal ktan uzakla t r ld n anlatmak iin kinayeli olarak kullan l r. * Cariye veya odal klar n saray, konak veya k k gibi byk yerlerde y llarca hizmet ettikten sonra evlenmesine veya geimi sa layacak o yerden ayr lmas na izin vermek. rak etmek * bir ustan n yan nda al t ktan sonra geimini sa layabilecek dzeye eri mi olan ki iye ba ms z al mas iin izin vermek. rakl k * rak olma durumu, yamakl k. * ra n yapt i . * ra a verilen cret. * raklar n al t yer.

rakl k etmek * rak olarak al mak. rakma * zerine kandil, mum veya herhangi bir k konulan yksek tabla, amdan.

rakman

* zerinde me 'ale yak lan kule veya demir direk. * Bal k lar n bal klar k y ya ekebilmek iin geceleyin yakt klar ate . * rakma. * ras olan veya ra gibi reineli olan.

ral ral k ramoz r l zincir. r plak

* ra olarak kullan lmaya elveri li. * Bal k lar n, ate bal avlarken zerinde ra ve funda yakt klar zgara. * Gemilere ykleme s ras nda, bir f y yukar kald rabilmek iin f n n iki ba na tak lan enli ve kancal

* Btnyle plak, r l plak.

r plakl k * r plak olma durumu. r r r r * Pamu u ekirde inden ay rmaya yarayan let. * Kk p nar. * C rc r bce i.

r rlama * r lamak i i veya durumu. r rlamak * Pamuk, keten ve kendir gibi bitkisel dokuma ham maddelerini ekirdek veya kabuklar ndan temizlemek. r l plak * Tamamen plak, r plak. * ok a k ve yal n bir durumda. r l plakl k * r l plak olma durumu. rn k * Kk boyda kay k. * flok yelkeni bulunan, iki yz tona kadar olabilen, tek ve yekpare direkli yelkenli. * Dal, budak k rp nt s . * Boyal ve gergin bir sicimi yay gibi ekip b rakmak yoluyla izgi izme.

rp

rp (gibi) * (kol ve bacak iin) ok ince, ok zay f. rp ipi * ki nokta aras nda dzgnl sa lamak iin kullan lan ip.

rp vurmak * boyaya bat r lm ipin gerilip abucak rp lmas yla yzeylere izgi ekmek.

rp c

* rpmak i ini yapan. * Yazma kuma i lerini, boyalar tutsun diye deniz suyunda rpan kimse. * rp lmak i i. * rpma i ine konu olmak.

rp lma rp lmak

rp n rp n * rp narak. rp n rp nma * rp nmak i i veya biimi. * rp nmak i i.

rp nmak * Ac ile k m ldanmak. * Kaslar birdenbire kendili inden ve dzensiz bir biimde k m ldamak, ihtil etmek. * Ses kararak hafif dalgalanmak. * Ne yapaca n a rm bir durumda znt ve tel gstermek. * ok istenilen bir eyi gerekle tirebilmek iin a r derecede aba harcamak. rp nt * rp nma. * Sular n ufak ve oynak dalgalarla kayna mas . rp nt l * Ufak ve oynak dalgal (deniz). rp rp ma * rpma. * rp mak i i.

rp mak * (ku lar) Kanatlar n oynatmak. rp t r lma * rp t r lmak i i. rp t r lmak * rp t rmak i i yapt r lmak. rp t rma * rp t rmak i i. * arabuk, zensiz ve stnkr yap lan (i ). rp t rmak * Emek harcamadan, zensiz ve stnkr yapmak. rp ya getirmek * bir s ra veya izgi zerine getirmek. rpma * rpmak i i. * Kuma n kenar n k v r p dikmek iin i ne, kenara gre apraz tutularak ve ift kattan bat r l p tek kattan kar larak yap lan diki biimi.

rpmac * rpmak i ini yapan kimse. rpmac l k * rpmac n n i i veya mesle i. rpmak * H zla ve kesik kesik silkelemek. * ki eyi birbirine arpmak. * Bir eyin ucundan bir para kesmek. * Sulu yiyecekleri h zla ve srekli olarak atal, ka k gibi bir eyle kar t rmak. * Gre te rakibinin kollar n beli hizas nda s ms k kavrayarak minderde kendi zerinden sa a ve sola s rt st savurmak. * almak, h rs zl k etmek. rpt rma * rpt rmak i i.

rpt rmak * rpmak i ini yapt rmak. t * Kk bir eyin k r l rken kard hafif ve sreksiz ses. t karmamak * hi ses karmamak. t kmamak * en hafif bir ses bile kmamak. t etmek * t sesi karmak. t yok * en hafif bir ses bile yok. ta tak * Dzgn biilmi uzun ve ensiz tahta. * Da da ya ayan ve geimini odun satarak sa layan. * Kaba, huysuz, kavgac .

t t

* zerinde dikili bulunduklar eyin iki kenar n st ste getirerek birle tirmeye yarayan iki paradan yap lm metal tutturmal k, fermejp, kopa. * Mobilya kapaklar n , kap lar kilitleme ve srglemenin d nda kapal tutmaya yarayan ve az bir kuvvetle a l p kapanmas n sa layan iki paral metal veya plstik ara. t tlama * t tlamak i i. t tlamak * t tla tutturmak. t p t * Ufak tefek ve sevimli.

t r t r * Kmr ve odun yanarken, ince tahta ubuklar vb. k r l rken, gevrek bir ey yenilirken kan ses.

t r t r etmek * t rdamak. t r t r konu mak * dzgn ve uzunca konu mak. t r p t r * (ocuklar iin) Kolayl kla ve tatl tatl (konu mak). * t p t . t rdama * t rdamak i i. t rdamak * t r t r ses karmak. t rdata t rdata * t rdatarak. t rdat * t rdatmak i i veya biimi. t rdatma * t rdatmak i i. t rdatmak * t r t r ses karmas na yol amak. t rday * t rdamak i i veya biimi. t rt * t rdama sesi.

tk r ld m * A r incelik, dayan ks zl k ve ekingenlik gsteren (kimse). tk r ld ml k * tk r ld m olma durumu. tlama * tlamak i i. * Antep f st n n kabu unu aralama. * t sesi karmak. * tlat lmak i i.

tlamak tlat lma

tlat lmak * tlatmak i i yap lmak. tlat tlatma * tlatmak i i veya biimi. * tlatmak i i. * Antep f st n n kabu unu aralama. * Bir eyden t sesi karmak.

tlatmak

* Bir kimseye, bilmedi i bir eyden ancak sezdirecek kadar sz etmek. * Antep f st n n kabu unu aralamak. * paralar n n baz yerlerini oyup karmadan makasla kesmek. tl k tp t vd rma * vd rmak i i. vd rmak * vmak i ini yapt rmak. vgar vg n * ift srmekte veya araba ekmekte olan hayvanlara yard mc olarak ko ulan hayvan. * Rzgr ve karla kar k ya an ya mur. * A a srgn, filiz. * vlamak i i. * F k rarak akmak. vma vmak * vmak i i. * Atlamak, s ramak, z plamak. * (h zla giden bir ey) Bir yere arp p yn de i tirmek, sekmek, avmak, sapmak, inhiraf etmek. * ok ayakl lardan.sar mt rak renkte, zehirli bcek (Scolopendra). * itlembik. * Ayak alt nda ezilerek t r t r ses karan bir tr patlanga, atapat.

vlama vlamak

yan

yan gibi * hain bak l sar n kimse. yan gzl * Mavi gzl. yanl k * Hain olma durumu, hainlik.

yanl k etmek * hainlik etmek. z kt rmak * iziktirmek. -i * Bkz. -c / -ci. ie e kesmek * iek amak. ie i burnunda (veya ie i burnunda, amuru karn nda) * yeni, ok taze, yeni kopar lm .

iek

* Bir bitkinin, reme organlar n ta yan o u gzel kokulu, renkli blm. * iek aan k r veya bahe bitkisi. * Davran lar hafif, toplum kurallar na uymayan kimse. * rinli kabarc klar dkerek yzde izler b rakan ate li, a r ve bula c bir hastal k. * Sblimle me veya ieksime yoluyla elde edilen toz.

iek amak (veya vermek) * ieklenmek. * yeniden ortaya kmak, grnt vermek. iek a s * iek hastal na kar ba kl k sa lamak amac yla a olarak yap lan zay flat lm iek virs. iek bahesi * iek yeti tirilen veya ieklerle kaplanm ssl bahe. iek biti bcek. * Yar m kanatl lardan, kk ve yumu ak vcutlu olan, bitkilerin zerinde sr durumunda ya ayan bir

iek boyas * K rm z. iek bozu u * iek hastal ndan yz delik de ik olmu , opur. iek karmak * iek hastal na tutulmak. iek durumu * ieklerin sap zerindeki dizili i. iek drbn * Bkz. kaleydoskop. iek evi * iek yeti tirilen ve sat lan yer.

iek gibi * temiz, bak ml , gzel. iek olmak * ya na, durumuna uymayan a r davran larda bulunmak. iek pazar * ieklerin al n p sat ld ar . iek sap * iekleri sapa birle tiren ince ve kk sap. iek sap * iek durumunda btn ieklerin, zerinde topland veya biti ti i sap. iek so an * Lle gibi ieklerin ekim zaman kklerinde olu an so an biimindeki yumru filiz. iek suyu * Turungillerin ieklerinin imbikten geirilmesiyle elde edilen gzel kokulu su. iek tac

* ieklerin reme organlar n n evresinde trl renkte yaprak klardan olu an ve bcekleri eken organ. iek tozu * Ba n iinde bulunan, iekte dllenmeyi sa layan toz. iek ya * Ayie i ya . iek yapra * iek sap zerinde ve ie e yak n, zel biimler gsteren yaprak. ieki * iek yeti tiren, satan veya yapma iek i iyle u ra an kimse. * iek sat lan yer.

ieki esnaf * Sebze ve meyve toptanc s , komisyoncusu. iekilik * iek yeti tirme, satma veya yapma, iek yap p satma i i. iekleme * ieklemek i i. ieklemek * iek dikmek. * iekle donatmak. ieklendirme * ieklendirmek i i. ieklendirmek * iekli duruma getirmek. * iekli bir durumdaym gibi grnmek. iekleni * ieklenmek i i veya biimi. ieklenme * iek ama. * ie in ama zaman . * Tuzlar n billrla ma sular n yitirerek toz durumuna gelmesiyle olu an tuzlar. ieklenmek * iek amak, iek vermek, iekli duruma gelmek. iekle me * iekle mek i i veya durumu. iekle mek * iek durumuna girmek, iek gibi olmak. iekli * ie i veya iek resimleri olan.

iekli bitkiler * Bkz. tohumlu bitkiler. ieklik * Kopar lm iekleri koymaya yarar kap. * iek saks lar n koymaya veya iek yeti tirmeye ayr lm yer. * Eski evlerde ss e yas konulan rafl duvar oyu u.

* ie in zerinde anak, ta ve teki organlar n n bulundu u para. ieksever * ie e d kn kimse. ieksime * ieksimek i i veya sonucu. ieksimek * iek gibi olmak, ieklenmek. * Kristal durumunda bulunan bir bile ik, kristal suyunu yitirip beyaz ms bir toz durumunu almak. * Deride leke, sivilce, iek gibi dkntler belirmek. ieksiz * ie i olmayan.

ieksiz bitkiler * Mantarlar ve e relti otlar gibi, reme organlar gizli olan bitkiler s n f . ift * (nesneler iin) Birbirini tamamlayan iki tekten olu an. * Bir erkek ve bir di iden olu an iki e . * Topra srmek iin birlikte ko ulan iki hayvan. * Kk ma a veya c mb z.

ift at

* k hakeminin, k n yanl oldu unu ko uculara bildirmek ve yar durdurmak iin yapt iki el tabanca at . ift ayakl lar * Duyargalar sekiz eklemli, vcut halkalar nda iki er ift ayak bulunan, slak ve karanl k yerleri seven ok ayakl lar toplulu u. ift caml * Aralar nda bo luk b rak larak tak lm iki cam bulunan (pencere). ift cinsellik * Ki inin beyninde bir di i bir de erkek gizil gcn bulunmas durumu. ift ubuk * iftilik yapabilmek iin gereken her trl ara. * Mal mlk, para edebilecek btn varl klar. ift dalma * Ayakta gre irken beklenmeyen bir at l mla kar s ndakinin iki aya n birden kapma. ift desimetre * zerinde yirmi cm'lik blntler bulunan l cetveli. ift diki * Birbirlerinden geen iki s ra dz diki . * Bir s n fta iki y l st ste okuma. ift direkli * ki direkli kk yelkenli. ift dirsek * Boruya 180 lik dn veren dirsek. ift di liler * Omurgal lardan, st enedeki bir ift kemirmeye yarayan kesici di in aras nda bir ift daha kk di leri bulunan kemiriciler tak m n n bir alt tak m .

ift grmek * sarho olmak. ift kanatl lar * Sinekler gibi iki kanad olan ve emici a zlar bulunan bcekler tak m , iki kanatl lar. ift kap * st ste kapanan veya birbirine vidalanarak kullan lan, yal tma zelli i ok, iki katl kap . ift ki ilik * ki ki iye ait, iki ki ilik. ift kol * Ayn ynde ilerleyen, duran veya yryen birliklerden ve aralardan olu an yan yana iki kol.

ift ko mak * hayvanlar sabana pullu a ko mak. ift kme * Birbirine ok yak n iki y ld z kmesi. ift motorlu * ki motorlu kk uak. ift parmakl lar * Memelilerin kz, koyun gibi parmaklar ift olan tak m . ift pencere * Yal tkanl art rmak amac yla st ste kapanan iki kanat biiminde yap lm pencere. ift say * 4, 6, 8 gibi 2'nin kat olan ve 2'ye blnebilen tam say . ift srmek * saban, pulluk kullanarak topra ekilebilir duruma getirmek. ift vuru * Kas tl olmayan ama kurala da ayk r olan bir davran a uygulanan ve do rudan do ruya kaleye ekilemeyecek, iki vuru lu bir ceza tr. ift y ld z * Birbirinin ekim etkisinde bulunan ve bylece ortak ktle merkezi evresinde dolanan yak n iki y ld z. ift zaman * Tarla srme zaman . ifti iftilik * ifti olma durumu. * iftinin grd i ler, tar m, renberlik, ziraat. iftilik etmek * tar mla u ra mak, renberlik yapmak. ifte * kisi bir arada bulunan veya ikili. * (sandal, kay k iin) ift krekli. * At, e ek ve kat r n arka ayaklar yla vuru u, tekme. * ki namlulu av tfe i. * Geimini topra ekerek sa layan kimse, renber.

ifte atmak * (at, e ek) arka ayaklar ile vurmak. * iki namlulu av tfe ini patlatmak. ifte ubu a gitmek * ekim ve biim i leriyle u ra mak. ifte dalmak * Bkz. ift dalma. ifte diki * Bkz. ift diki . ifte gitmek * tarla srmeye gitmek. ifte kavrulmu * Bir e it sert ve ufak kesilmi lokum. * Pek pi kin (kimse). * ok ile ekmi (kimse). ifte k ska * kili k skaca alma durumu. ifte ko mak * ba ka bir i te kullan lan hayvanlar sabana, pullu a ko mak. ifte kumrular * ok sevi en ve birbirinden hi ayr lmayan kimseler. ifte na ra * Birbirine ba l kk iki dmbelekten olu an alg . ifte standart * ifte l, ikili davran veya tutum. ifte vatanda l k * ki ayr millet vatanda l na sahip olma. ifte yemek * hayvan n iftesine maruz kalmak. iftehane ifteleme * iftelemek i i. iftelemek * (hayvan) Arka ayaklar yla tepmek. * (gemi) Havan n sertle mesi zerine ikinci demirini de atmak. iftelenme * iftelenmek i i. iftelenmek * ifte yemek. iftele me * iftele mek i i veya biimi. * Ku retmeye yarar kafesli yer.

iftele mek * Birbirini iftelemek. ifteli * iftesi bulunan. * ifte atan veya aln nda ift sakar bulunan. * Rahat durmayan, sata kan. * U ursuz.

ifter ifter * Her defas nda, her yap l nda ift olarak. iftetelli * G s ve gbek titreterek, gerdan k rarak oynanan bir oyun. * Bu oyunun mzi i.

ifti bozmak * iftilik yapmaktan vazgemek. iftleme iftlemek * ift duruma getirmek, ikilemek. * Di i ile erke i bir araya getirmek. iftlenme * iftlenmek i i. iftlenmek * kili duruma getirilmek. iftle me * iftle mek i i. * iftlemek i i.

iftle mek * Bir ey tek iken bir tanesinin daha kat lmas yla iki olmak. * Erkek ve di i hayvan veya bitki hcreleri dllenmek iin bir araya gelmek. iftle tiri * iftle tirmek i i veya biimi. iftle tirme * iftle tirmek i i. iftle tirmek * ift yapmak. * Hayvanlar iftle mek zere bir araya getirmek. iftlik * Tar m yap lan, hayvan yeti tirilen ve orada al anlar n oturmas iin evleri bulunan geni toprak paras .

iftlik khyas * iftlik i lerini yneten kimse. iftteker * Bisiklet.

ifttekerci * Bisikleti. ifttekercilik

* Bisikleti olma durumu. igan * ingene. igan mzi i * Macar folklorundan geli mi zel yayl sazla al nan hareketli halk mzi i. i * Pi memi veya az pi mi . * Yersiz ve yak ks z. * Ya n n gerektirdi i grgye ve olgunlu a eri mi olmayan. * (renk, k iin) Gz rahats z eden, gze batan.

i brek * i k yma, so an ve baharat kar m n a lm olan yufkaya koyarak haz rlanan ve ya da k zart larak yap lan brek. i i yemek * paralay p ldrecek derecede birine k zmak. i d mek * ho kar lanmamak, kaba ve yersiz bulunmak. i iplik * Bklmemi iplik.

i kamak (veya d mek) * yersiz, yak ks z olmak. i kfte * yice dvlm i etle ince bulgura biber, so an, baharat, sala, maydanoz kat larak bulgur yumu ay ncaya kadar yo rulup s k lan ve pi irilmeden yenen kfte. i renki * i renkilik anlay nda resim yapan (sanat ). i renkilik * XX. yzy l n ba lang c nda ilk defa izlenimcili in renklerini b rak p gere inden ok saf renkler kullanarak abart lm tabiat biimlerini gsteren resim anlay . i st emmi * Bkz. insano lu i st emmi . i toprak * Uzun zaman i lenmemi , g srlr toprak. i yemedim ki karn m a r s n * su i lemedim ki korkay m. i de * Ayr anak yaprakl iki eneklilerden bir a a, hnnap (Zizyphus sativa). * Bu a ac n k rm z kabuklu, sert ekirdekli, iri zeytin biiminde ve bykl nde, gzn olgunla an yemi i. i dem * Zambakgillerden, trl renklerde iek aan, ok y ll k, yumrulu bir k r bitkisi, mahmur ie i (Colchicum). i den vermek * yiyecek kar l n para olarak demek. i e * Ceviz veya badem ii.

i il i in i indirik i it

* Eski Trk boylar ndan biri. * Omuz. * ki ucuna su kab , yo urt tablas gibi ta nacak eyler as larak omuza al nan a a, omuzluk. * ekirdek, zellikle pamuk ekirde i.

i itli i le me

* i it kar m olan. * i le mek i i.

i le mek * Gze batmak. * Kaba davran larda bulunmak. i lik * i olma durumu. * Kaba, yersiz, yak ks z davran .

i lik etmek * ters veya yersiz bir davran ta bulunmak. i nek * Yolst. i nem i neme * A zda i nenecek miktar(da), bir para, i nemlik. * i nemek i i.

i nemek * A za al nan bir eyi di ler aras nda ezmek, tmek. * Ayak veya tekerlek alt na alarak ezmek. * Say lmas gereken bir eyi saymamak, itibar etmemek, ayaklar alt na almak. * Egemenli i alt na almak, hkmetmek. i nemik * A zda i nenip kar lan yemek.

i nemlik * A zda i nenecek miktarda olan. i neni * i nenmek i i veya biimi. i nenme * i nenmek i i. i nenmek * i nemek i i yap lmak. * gal alt na al nmak. i netme

* i netmek i i. i netmek * i nemek i ini yapt rmak. i neyi * i nemek i i veya biimi. iklet ikleti * ekerli ve kokulu i neme sak z , jiklet. * iklet yapan veya satan kimse.

ikletilik * ikletinin i i ve mesle i. ikolata * Kakaodan yap lan ve bazen iine eker, st, f st k, f nd k kat lan yiyecek.

ikolatac * ikolata yapan veya satan kimse. * ok ikolata yiyen veya seven kimse. ikolatac l k * ikolata yapmak veya satmak i i. ikolatal * ikolatas olan. il * Orman tavu ugillerden, eti iin avlanan, ormanlarda ya ayan bir ku , da tavu u (Tetrastes bonasia). il * o unlukla yzde olu an kahverengi kk benekler. * Aynada olu an leke. * Kklerdeki k l gibi ince uzant lar. * Tynde kk benekler bulunan (hayvan). * Yeni ve parlak. * P r l p r l, parlak.

il il

il yavrusu gibi da lmak * toplu bir hlde bulunan insanlar n her biri bir yana da lmak. ile * Dervi lerin k rk gn sre ile kendilerine uygulad klar zahmetli ve perhizli dnem. * Zahmet, s k nt . ile * pek, yn, pamuk gibi her trl iplik kangal . * Yay kiri i. ile ekmek * ok s k nt ekmek. ile karmak (veya doldurmak) * s k nt l bir i in veya bir durumun sona ermesini beklemek. ilecilik

ekme.

* Din maksatlarla ve trelere ba l olarak tabi e ilimleri ve beden isteklerini yenmek iin isteyerek ac

ileden karmak * ok k zd rmak. ileden kmak * olup bitenler kar s nda sabr ve dayan kl kalmay p ta k nl k gstermek. * ile sresini bitirmek. ilehane * Dervi lerin ile doldurduklar yer. ilek * Glgillerden, saplar srngen, iekleri beyaz bir bitki. * Bu bitkinin gzel kokulu, pembe, k rm z renkli meyvesi.

ilek reeli * ilek ve ekerden yap lan kokulu bir tr reel. ilek suyu * ilekten s k lan meyve suyu. ilek zm * Bir tr zm. ileki * ilek yeti tiren veya satan kimse. ilekilik ileke ileke lik ileli * ilesi olan, ok s k nt ekmi olan. * ok zntlere yol aan. ilemek * Ya mur iselemek. * Nemlenmek, slanmak. * (blbl) ak mak. ilenti * Hafif ya mur, serpinti. * ilek yeti tirme veya satma i i. * Birok s k nt l ve zntl durumlara d m olan. * ileke olma durumu.

ilesi dolmak * dervi ve tarikat ehlinin sadece dua ve ibadetle geirmeleri gereken sreyi tamamlayarak ileden kmas . * zc ve s k nt l bir durumdan kurtulmak. ileye girmek * dervi lerin k rk gn sre ile kendilerine uygulad klar zorlu ve perhizli dneme girmek. ilingir * Kilit, anahtar gibi demircili in ince i lerini yapan usta.

ilingir sofras * zerine meze ve iki konmu tepsi, kk iki sofras .

ilingirlik illenme

* ilingirin yapt i . * illenmek i i.

illenmek * il (Il) olu mak. illi * ili olan. ilsiz im im im imbali * Orkestralarda al nan iki yuvarlak yzeyden olu mu metal vurmal alg . imek imdik * Serenin kk bir tr. * imdiklemek i i. * Ba parmakla i aret parma n n ucu aras na al nan miktar. * Gnl k racak sz. * Tatar bre i. * ili olmayan. * Bu daygillerden, bahelerin ye illendirilmesinde yararlan lan ok y ll k bitki (Lolium). * steksizce.

imdik atmak (veya basmak) * imdiklemek. imdikleme * imdiklemek i i. imdiklemek * Bir kimsenin etini iki parmak ucu aras nda k st rarak s k p ac tmak. * Bir btnden kk kk paralar koparmak. imdiklenme * imdiklenmek i i. imdiklenmek * imdik at lmak. imdirme * imdirmek i i veya durumu. imdirmek * immek i ini yapt rmak. imek imen * imecek yer. * Kendili inden yeti mi im. * Bkz. emen.

imenli imenlik imensiz imento

* imeni olan. * imeni olan (yer). * imeni olmayan.

* Killi kalkerleri zel f r nlarda pi irip ezmekle elde edilen, amuru arabuk kat la p sertle en ve yap lara har olarak kullan lan kl renginde veya beyaz toz. imentocu * emento reten veya satan kimse. imentoculuk * imento retmek veya satmak. imentolama * imentolamak i i. imentolamak * imento srmek, imento ile s vamak. imentolanma * imentolanmak i i. imentolanmak * imento srlmek, imento ile kaplanmak. imentolatma * imentolatmak i i. imentolatmak * imento ile s vatmak, imento kar m malzeme ile yapt rmak. imentolu * imentosu olan. imentosuz * imentosu olmayan. imleme * imlemek i i.

imlemek * im ekmek. imlendirme * imlendirmek i i. imlendirmek * imlenmesini sa lamak. imlenme * imlenmek i i. imlenmek * imle kaplanmak. * zerinde im bitmek.

* Kendinin olmayan eylerden biraz yarar sa lamak. * (yiyeceklerden) Azar azar al p yemek. imleyi * imlemek i i veya biimi. immek * Suya btn vcuduyla girip kmak. in anasonu * Manolyagillerden, sar renkteki iekleri anason kokan bir a a k (lllicium anisatum). in gl * Bkz. kamelya.

in lhanas * in'de yeti tirilen bir tr lhana. in leyl * Tespih a ac . inakop ince inilya laniger). * Lfer bal n n k (Temnodon altator). * in dili. * inilyagillerden, postu iin avlanan, yumu ak ve gm rengi tyleri olan kemirici hayvan (Chinchilla

inilyagiller * rnek hayvan inilya olan kemiriciler familyas . ingen * ingene. ingene * Hindistan'dan kt klar sylenen, dnyan n e itli yerlerinde gebe olarak ya ayan bir topluluk veya bu topluluktan olan kimse. * (Kk ile) Cimri. ingene borcu * Tutar pek nemli olmamakla birlikte ufak ve da n k borlar n btn. ingene ergesi * Derme atma ve pis bir yer. ingene ergesinde musand ra ne arar * yoksul bir kimseden ne beklenir?. ingene d n * Grltl toplant . ingene kavgas * nemsiz bir sorun zerine ba lay p gittike k z an, yakas a lmad k kfrlere yol aan kavga. ingene palamudu * Palamut bal n n yavrusu. ingene paras * Bozuk para, ufakl k.

ingene pembesi * Gz al c , i pembe renk. * Bu renkte olan. ingenece * ingene dili. * (Kk ile) ingeneye yara r (biiminde), ingene gibi. ingenele me * ingenele mek i i. ingenele mek * Cimrice davran larda bulunmak. ingenelik * ingene olma durumu. * (Kk ile) Ars zca a gzllk, cimrilik. ini * Duvarlar kaplay p sslemek iin kullan lan, bir yz s rl ve genellikle iek resimleriyle bezeli, pi mi , bal k levha, fayans. * S rl ve ssl, pi mi bal ktan yap lm olan. ini d emek * bir yeri ini ile kaplamak. ini mrekkebi * Simsiyah, ince ve solmaz bir is mrekkebi. inici * ini yapan veya satan kimse. inicilik inili inisiz inke * Sa lam, sert ta . * En ufak para. * Benek. inko * Atom numaras 30, atom a rl 65,37, mavimsi beyaz renkte olan sert bir element, tutya. K saltmas Zn. * Bu elementten yap lm . * Tombala oyununda kart n bir veya iki s ras n doldurunca kazand n bildiren ve a ka sylenen sz. * Tombala oyununda kart n bir veya iki s ras n doldurana verilen dl. * ini yapma sanat . * inisi olan, inilerle bezenmi olan. * inisi olmayan.

inko

inkograf * inkografi ustas . inkografi * o alt lmak istenilen resim veya yaz lar n kal b n inko zerine karma sanat . inli

* in milletinden veya bu milletin soyundan olan (kimse). intiyan * i astarl , uzun kad n donu, kad n alvar . ip * Milimetrik yzeyler zerinde on binlerce devre eleman ndan olu an ve son derece karma k elektronik devrelerin yerle tirildi i, genellikle silikon gibi yar iletken bir malzemeden yap lm ince bir dilim. ipil * (gz iin) A r l ve kirpikleri dklm .

ipille me * ipille mek i i. ipille mek * Gzleri ipil duruma gelmek. ipilti * Ya mur serpintisi. ipo demiri. ipura ir irirci iri * iri otunun kknn tlmesiyle yap lan ve su ile kar larak tutkal gibi kullan lan esmer, sar bir toz. iri gibi iri otu iri i * yap kan ve ac . * Zambakgillerden, beyaz iekli bir bitki (Asphodelus). * iri yapan ve satan kimse. * Karagz bal na benzer, eti beyaz bir Akdeniz bal (Aurata aurata). * Kay s , erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu. * irir yapan kimse. * Gemiyi istenilen bir yerde tutmak iin bir zincirle denize at lan, iki veya daha ok kolu bulunan gemi

iri i ana * iri haz rlamakta kullan lan derin kap. * Ac ve kurumu , zehir gibi. iri ilik * iri inin i i veya mesle i. iri leme * iri lemek i i.

iri lemek * iri srmek. iri lenme * iri lenmek i i veya durumu.

* Ni astan n ve baz inorganik tuzlar n etkisi ile granrler yap s n n bozulmas , su alarak i mesi, kristal zelli ini kaybetmesi ve viskozite ve enzimlere kar hassasiyetinin artmas . iri lenmek * iri srlmek. iri li * iri srlm . * nceli i kola ile rtlm (bez, kuma ). irkef * Pis ve bulan k su. * ren ve bula kan (kimse veya ey). irkefe * irkefe yak r bir biimde (olan). irkefe (amura) ta atmak (veya irkefi zerine s ratmak) * edepsiz bir kimsenin tepkisine yol aacak bir davran ta bulunmak. irkefle me * irkefle mek i i. irkefle mek * irkef durumuna gelmek. irkefli * ren ve pis durumda bulunan. irkeflik irkin * irkef olma durumu veya irkefe davran . * Gze veya kula a ho gelmeyen, gzel kar t . * Yak k almayan. * Karanl k, dalavereli, pheli.

irkin kamak * ho olmayan bir durum olmak. irkince * irkine yak n, irkin bir biimde (olan).

irkinle me * irkinle mek i i. irkinle mek * irkin bir duruma gelmek. irkinle tirme * irkinle tirmek i i. irkinle tirmek * irkin bir duruma getirmek. irkinlik * irkin olma durumu. * irkin olan n niteli i.

irkinseme * irkinsemek i i.

irkinsemek * Bir eyi irkin bulmak. iroz * Yumurtas n atarak zay flam uskumru bal ve bunun kurutulmu u. * ok zay f kimse.

irozla ma * irozla mak i i veya durumu. irozla mak * (uskumru iin) Yumurtas n atarak zay flamak. * ok zay flamak. irozluk * iroz olmaya elveri li. * Zay fl k, kuruluk. is helvas . ise * nce ya mur, isenti. iseleme * iselemek i i. * Baz bitkilerden s zan ve kat la arak sar mt rak bir cisim durumuna gelen bir e it ekerli z su, kudret

iselemek * (ya mur) nce ince ya mak. iseme isemek * iselemek. isenti iskin * Toz gibi ince ya an (ya mur). * iseleyen ya murdan hafife slanm . * iseleyen ya mur. * (ocuk dilinde) Sidik. * isemek i i.

i etmek * i emek. i i gelmek * i eyece i gelmek. i ik it it * Tav an yavrusu. * Ba , bahe, bostan gibi yerlerin evresine al , kam , a a dal gibi eylerden ekilen duvar. * Pamuktan dokunmu basma. * Ba rts, yazma, yemeni.

it sarma * it sarma gillerin rnek bitkisi olan, daha ok tarla kenarlar nda yeti en, beyaz iekli, tysz ve uzun sapl , sar l c , ok y ll k ve otsu bir bitki (Convolvulus sepium). it sarma giller * Biti ik ta yaprakl iki eneklilerden, it sarma , kahkaha ie i, mahmude, kskt gibi bitkileri iine alan bir familya. ita itar itari * Etil memeliler s n f n n etiller tak m n n kedigiller familyas ndan bir hayvan. * pek ve pamukla dokunan bir tr kuma .

* zmaritgillerden, zerinde sar izgiler bulunan, en by yar m kiloyu a mayan, k l kl bir bal k (Boxsalpa). * Bir tr ince dokunmu , izgili kuma . iten * Saman ta mak iin arabalara konulan ince dallardan rlm byk sepet veya it. * Kuzu a l . * itmek i i.

iti

iti yapmak * salar , itilmi tarakla taramak. * itilemek. itileme itilemek * Kirini karmak iin ama r n iki yan n ele al p birbirine srmek. itilenme * itilenmek i i. * itilemek i i.

itilenmek * itilemek i ine konu olmak. itili itilmek * itmek i ine konu olmak. iti me iti mek itlembik * iti mek i i. * Birbirine geip peki mek. * Kara a agillerden, mercimekten az byk, buruk lezzette meyvesi olan bir a a, melengi (Celtis). * itilenmi olan.

itlembik gibi * ufak tefek, esmer ve sevimli. itleme

* itlemek i i. itlemek * Kabak ekirde i, f st k gibi eylerin kabuklar n kararak yemek. * itle evirmek. itme * itmek i i. itmek * Bir araya getirmek, birle tirmek. * Kuma taki deli i rerek kapamak. * Tara n di lerini iplikle ba lay p s k t rmak. * itilemek. * zm salk m n n kk dal . * ki parmak ucu ile al nan miktar, imdik. * ki eyi birbirine tutturmak iin ak lan, ucu sivri, ba l , metal veya a atan yap lm ufak ubuk. * Kalkan bal n n zerindeki d meye benzer kemiksi olu um.

itmik

ivi

ivi kar, ama yeri kal r * gnl yaras kapansa da unutulmaz. ivi iviyi sker * gl bir ey kendisi gl olan ba ka bir eyle veya durumla etkisiz b rak l r. ivi gibi * ok sa lam ve evik (insan). * ok so uk.

ivi gibi olmak * ok mek, donmak. ivi kesmek * ok mek. ivi kestirmek * ok tmek. ivi k rmak * ayakkab lar n iinden kan ivi ular n bir letle kesip raspa ile e eleyerek kselenin iine gmmek. ivi sokmak (veya srmek) * bir i in olmas nda engel, glk karmak. ivi yaz s * Eski Farslar n, Medlerin ve Asurlular n kulland yaz . ivi yukar * Ya l gre te hasm ayaklar ndan yakalay p tepesi st diktikten sonra s rt n yere getirerek yenme yolu. ivici * ivi satan kimse. * Topu sert olarak kar alana dikine indiren oyuncu. ivicilik * ivi yap p satma i i. ivid

* ivit renginde olan. ivileme * ivilemek i i. * Dimdik ve ayakst bir durumda (denize atlama). * Topu kar alana dikine indirmeye yarayan sert vuru . ivilemek * Bir eyi bir yere ivi ile tutturmak, m hlamak. * Vurmak, ldrmek. * Oldu u yerde hareketsiz b rakmak. * Ayn noktaya srekli olarak bakmak. * Sabitle tirmek, kesin olarak yerle tirmek. ivilenme * ivilenmek i i. ivilenmek * ivi ile tutturulmak, m hlanmak. * Bir yerde hareketsiz kalmak. iviletme * iviletmek i i.

iviletmek * ivi akt rmak. ivili * ivisi olan. * ivi ak larak yap lm . * ivi ile bir yere tutturulmu . * e itli spor oyunlar nda giyilen bir ayakkab tr. * ivisi olmayan veya ivilenmemi olan.

ivisiz

ivisiz kalkan * Vcudunda ivi yerine benekleri bulunan, eti ok lezzetli kalkan bal cinsi. ivit * Eskiden ivit otundan, bugn yapay yollarla elde edilen, mavi renkli, sar l n gidermek iin ama r n son suyuna kar t r lan toz boya. ivit mavisi * ivit rengindeki mavi. ivit otu * Baklagillerden, yapraklar ndan ivit kar lan bitki tr ( ndigofera). * Turpgillerden, yapraklar ndan mavi boya kar lan bitki ( salis tinctoria). ivit rengi * Bir tr koyu mavi renk. * Bu renkte olan. ivitleme * ivitlemek i i. ivitlemek * ama r ivitli suya sokup sar l n gidermek. ivitlenme * ivitlenmek i i.

ivitlenmek * ivitlemek i ine konu olmak. ivitli * inde ivit bulunan. * ivitli sudan geirilmi olan (ama r). * ividi olmayan veya ivitlenmemi olan.

ivitsiz iy

* Havada bu u durumundayken ak am n ve gecenin serinli iyle yerde veya bitkilerde toplanan kk su damlalar , ebnem. iyleme iylemek * Ya mur iselemek. izdirme * izdirmek i i. * Hafif ve ince ya an ya mur, isenti.

izdirmek * izmek i ini yapt rmak. izecek izelge * izgilerle blmlere ayr lm k t, cetvel. izge * Bir olay n e itli durumlar n gstermeye veya birka ey aras nda kar la t rma yapmaya yarayan izgilerden olu mu biim, grafik. izgi * izilerek veya e itli yollarla olu mu iz, izi, hat. * Yz ve vcut hatlar n n her biri. * Bir noktan n yrtlmesiyle olu an biim. * Temel. * Bir durumdan ba ka bir duruma atlanan, geilen yer, s n r. * A ac izmeye yarayan, ember kesitli, ucu sivri ve a a sapl el arac .

izgi ekmek * bir noktay hat biiminde e itli ynde uzatmak. * bitirmek, sona erdirmek. izgi film filmi. * Bir konuyla ilgili olarak ki ilerinin hareketlerini belirtecek yolda art arda izilmi resimlerden olu an sinema

izgi lek * Pln veya haritan n alt k esinde yatay bir izgi ile gsterilen, harita zerindeki uzunlu un gerekte ne kadar uzunlu a kar l k oldu unu belirten ve bunun izgi zerinde i aretlenmesiyle elde edilen lek. izgi resim * Yaln z izgilerle yap lm resim. izgi roman * Konuyu ve olaylar zincirini kesintisiz olarak resimleme yntemiyle okuyucuya sunan anlat m tarz .

izgileme

* izgilemek i i.

izgilemek * izgi ekmek, izgi izmek. izgilenme * izgilenmek i i veya durumu. izgilenmek * izgi meydana gelmek. izgile me * izgile mek i i veya durumu. izgile mek * izgi durumuna gelmek. izgili * zerinde izgi bulunan. izgilik izginme * izgi izmeye yarar tahta, cetvel tahtas . * izginmek i i veya durumu.

izginmek * Bir eyin etraf nda dnp durmak. * Tereddt etmek. izgisel izgisiz * zerinde izgi olmayan. izi * izgi. * Saban demirinin toprakta b rakt iz. * Tutum, davran . * izen. * Tarlada ha ha kozalaklar n afyon almak iin izen kimse. izicilik * izicinin i i. izik * izilmi . * izgi. * izgi ile gsterilmi .

izici

izik izik * izikle dolu. izikli * izikleri olan.

iziktirme * iziktirmek i i.

iziktirmek * abucak izmek. * Ba tan savma yazmak. izili izili izilme * izilmek i i. izilmek izim izimci * izmek i ine konu olmak. * Belli bir kurala gre ve genellikle yaln z cetvel ve pergel yard m yla bir eklin izilmesi. * izim yapan kimse. * izilmi olan. * izilmek i i veya biimi.

izin izin * izgi durumunda, s rayla. izinti * Ufak s yr k. * Bir yaz da zeri izilen yer. * izmek i i veya biimi. * Koncu diz kapaklar na kadar kan bir e it ayakkab . * izmek i i. * izme yapan veya satan kimse. izmecilik * izme yapma veya satma i i. izmeden yukar kmak * bilmedi i, akl n n ermedi i, yetkisi d ndaki bir i e kar mak. izmek * izgi ekmek. * Resmini yapmak, resmetmek. * izgiler hlinde belirtmek, desenini yapmak. * izgi hlinde berelemek. * Geersiz k lmak iin zerine izgi ekmek.

izi izme izme izmeci

izmeleri ekmek * bir i e giri mek. izmeli oban * izmesi olan. * Davar, koyun, kei, s r, manda srlerini gdp otlatan kimse.

* Bkz. ulpan. oban ald ba a gitti, kurt ald da a gitti * mal n , varl n ba kalar kulland , kendisine bir ey kalmad . oban bre i * Ha lanm patateslerin stle pre hline getirilmesi, malzemenin do ranm so anla kavrulmas , zerine et suyu, k yma ve nane eklenerek pi irilmesiyle haz rlanan brek. oban kebab * Ta kebab na benzeyen yo urtlu et yeme i. oban kpe i * Sry koruyan iri cins kpek. oban kulbesinde padi ah ryas grmek * iinde bulundu u duruma uygun d meyen d ler kurmak. oban merhemi * Terementi ve mum ya ile yap lm yara merhemi. oban salatas * Domates, salatal k ve biberler kk kk do ranarak yap lan so anl salata. oban Y ld z * Vens, ulpan. obanaldatan * obanaldatangillerden, kanatlar sivri, kuyru u uzun bir ku tr, keisa an, da k rlang c (Caprimulgus europeus). obanaldatangiller * En iyi bilinen tr obanaldatan olan, ku lar s n f n n gk kuzgunumsular tak m n n bir familyas . obanantas * Turpgillerden, yemi leri torbay and ran bir yaban bitkisi (Capsella bursa pastoris). obanda arc * Turpgillerden yaban bir bitki, ku ekme i (Thlaspi). obande ne i * Kara bu daygillerden, beyaz veya pembe iekli, yrek biimi yaprakl , otsu bir k r bitkisi (Polygonum aviculare). obandd * ki eneklilerden, sap ve yapraklar nda keskin bir koku ve ac bir tat olan, nemli yerlerde yeti en bir bitki, meyhaneci otu (Asarum europaeum). oban n gnl olursa tekeden ya (st veya kremez) kar r * bir i i bitirecek ki i, isterse olmayacak gibi grnen i lere zm yolu bulur. obani nesi * It r ie i cinsinden kokulu bir bitki (Geranium). obanlama * K r ya ant s n n ve zellikle obanlar n a k ve ya ay lar n anlatan edebiyat tr, pastoral. obanl k * oban olma durumu veya oban n grd i . * obana verilen cret.

obanl k etmek

* oban olarak al mak, hayvan gtmek. obanpskl * obanpsklgillerden, bir ss bitkisi (llex aquifolium). obanpsklgiller * ki eneklilerden, rnek bitkisi obanpskl olan bitki familyas . obanszgeci * Yo urt otu. obantara * Maydanozgillerden, tarlalarda ok rastlan lan, beyaz iekli bir bitki (Scandix). obantuzlu u * Sar al . ocu u olmak * ocu u do mak. ocu umsu * ocuksu. ocuk * Kk ya taki o lan veya k z. * Soy bak m ndan o ul veya k z, evlt. * Bebeklik a ile erginlik a aras ndaki geli me dneminde bulunan insan. * Gen erkek. * Byklere yak mayacak biimde d ncesizce davranan kimse. * (bykler aras nda daha az ya l lar iin) nsan. * (kmseme yolu) Belli bir i te yeteri kadar tecrbesi ve yetene i olmayan kimse.

ocuk ald rmak * (kad n) karn ndaki bebe i hekime ameliyatla ald rmak. ocuk bahesi * ocuklar n gezinmesi, oyun oynamas ve hava almas iin yap lm bahe. ocuk bak c * Bkz. ocuk bak c s . ocuk bak c s * ocuk bak m ile grevlendirilmi k z veya kad n. ocuk bezi * Bebeklerin alt na ba lanan bez. ocuk bilimci * ocuk bilimi uzman , pedolog. ocuk bilimi * Konu olarak ocu u al p her bak mdan inceleyerek zelliklerini belirten bilim, pedoloji. ocuk dili * ocuklar n belli birtak m seslerden, basitle tirilmi kurallardan, rneklemelerden yararlanarak kulland klar dil. ocuk dnyaya getirmek * ocuk do urmak. ocuk d rmek * (gebe kad n) ocu unu vaktinden nce ve l olarak do urmak, d k yapmak.

ocuk gibi * yetenekleri geli memi , ocuk kalm . * kolay kanar, kolay inan r. ocuk gibi sevinmek * ok sevinmek. ocuk i i * Kolay veya nemsiz i . ocuk kalmak * bym olmas na ra men ocuka d nceler ta y p ocuk gibi davranmak. ocuk olmak * ocukla mak. ocuk oyunca * nem verilecek de erde olmayan. * Kolay i . ocuk oyunca hline getirmek * yeteneksiz kimseler kar arak bir i i de erinden d rmek. ocuk oyunu * ocuklar n oynad oyun. * Basit ve s radan bir olay veya durumun olmad n ifade etmek iin sylenir. ocuk peydahlamak * (evli olmayan kad n) gebe kalmak. ocuk ruhlu * ocuklara benzeyen bir i dnyas olan, ocuksu davran lar olan. ocuk yapmak * (isteyerek) ocu u olmak. ocuk yeti tirmek * ocu u topluma yararl bir duruma getirmek. ocuk yuvas * Genellikle al an kad nlar n kk ocuklar n sabah b rak p ak am ald klar bak m evi, kre . ocukca z * Kendisine kar efkat ve ac ma duyulan k z. ocuka * ocu a yak r (biimde), ocuk gibi. ocuku * ocuk sa l ve hastal klar doktoru.

ocukla ocuk, bykle byk olmak * iinde bulunulan yere veya evredeki insanlara uymak. ocuklar! * arkada lar!.

ocukla ma * ocukla mak i i. ocukla mak

* ocuk gibi davran larda bulunmak. ocukla t rma * ocukla t rmak i i. ocukla t rmak * ocukla mas na yol amak. ocuklu * ocu u olan.

ocuklu u tutmak * ocuksu davran larda bulunmak. ocukluk * ocuk olma durumu. * nsan hayat n n bebeklikle ergenlik aras ndaki dnemi. * ocuka davran . ocukluk etmek * ocuka davran larda bulunmak. * gere i gibi d nmeden tecrbesizce davranmak. ocuksu * ocuk gibi, ocuka olan, ocu a benzeyen.

ocuksuluk * ocuksu olma durumu. ocuksuz * ocu u olmayan.

ocuksuzluk * ocuksuz olma durumu. ocuktan al haberi * bir aile sorunu veya ailece gizli tutulan bir ey, ocuklar n rastgele syledikleri bir szle anla ld nda sylenir. o al o alma * ok duruma gelme, artma. o almak * Azken ok olmak, ok duruma gelmek. o alt c * o altma i ini gerekle tiren dzenek. o alt m * o altmak i i. * As l kopya ile ayn zellikleri ta yan yeni bir kopyay tek i lemde elde etme. * o altmak i i veya biimi. * o altmak i i. * ok duruma getirme, teksir. * o almak i i veya biimi.

o alt o altma

o altma makinesi * zel bir k t zerine yaz lm yaz y o altmaya yarayan makine, teksir makinesi, mstensih. o altmak * Miktar n , say s n , lsn art rmak. * o altma makinesi kullan larak say s n art rmak, teksir etmek. o u * o u zaman, ok defa. * Bir eyin byk blm. * ok kimse.

o u gitti, az kald * yap lmakta olan i in en nemli, en g blm bitti, az ve nemsiz blm kald . o u kez * Birok kere, defalarca.

o u zarar, az karar * "a r ya kamamal " anlam nda kullan l r. o ul gibi. o ul eki * okluk eki. * Kelimelerin belirli eklerle birden ok varl veya ki iyi bildirme biimi, okluk: Ordular. Geldik. Evlerimiz

o ul ekleri * okluk ekleri. o ulcu * o ulculukla ilgili olan, plralist: o ulcu gr . * o ulculuk yanl s olan (kimse), plralist.

o ulculuk * e itli e ilimlerin, d ncelerin, ynetimde etkisini kabul eden siyas yntem, plralizm. o ullama * o ullamak i i. o ullamak * o ul duruma getirmek. o ulla t rma * o ulla t rmak i i. o ulla t rmak * Bir kelimeyi okluk ifade edecek biime getirmek. o ulluk * o ul olma durumu. o umsama * o umsamak i i. o umsamak * Bir eyin d nlenden daha ok oldu u yarg s na varmak, ok grmek, ok bulmak. o un * ok kez, s k s k, ekseriya.

o unca o unluk

* En o u, ekseri. * Say stnl , ekseriyet.

o unlukla * o unlu a dayan larak. * o u zaman,.o u kez. o urcuk * S rc k ku unun ba ka bir ad , ekirge ku u (Suturnus vulgaris). ok * Say , nicelik, de er, g, derece vb. bak m ndan byk ve a r olan, az kar t . * Say , glk, sre vb. bak m ndan a r l k bildirir.

ok anlaml * ok anlaml l kla ilgili olan. ok anlaml l k * Bir kelimenin birok anlamlar bildirme niteli i. ok ayakl lar * Eklem bacakl bceklerin, yan gibi, her ekleminde bir veya iki ift aya olan tak m . ok ok * En ok, en son, olsa olsa. ok dzlemli * Birka dzlemin birbirini kesmesiyle olu mu (a ). ok e li * Ayn zamanda birok kad nla evli olan (erkek) veya birok erkekle evli olan (kad n), poligram.

ok e lilik * Kar veya kocadan herhangi birinin birden ok say da olmas n n toplumsal olarak onaylad evlilik biimi, poligami. ok fazl * Birden ok faz bulunan (ak m, sistem). ok gemeden * k sa bir sre sonra. ok gelmek * gere inden fazla olmak. * ekilmez ve katlan lmaz olmak. ok grmek * esirgemek. * bir kimsenin bir davran n yad rgamak. ok gzeli * Bkz. ok hcreli. ok hcreli * Yap s nda birden ok hcre bulunan (hayvan veya bitki). ok hcreliler * Yap s nda birden ok hcre bulunan bitki ve hayvanlar.

ok kar l * Bkz. ok e li. ok kar l l k * Bir erke in kanun olarak ayn zamanda iki veya daha ok say da kad nla evli olabildi i evlilik biimi, polijini. ok katl otopark * Katlar nda ara park yerlerinin bulundu u bina. ok k sa dalga * 2.9 m'den 3.4 m'ye kadar (104 megahertze kadar) olan radyo dalgalar . ok kocal * ok kar l . ok kocal l k * ok kar l l k. ok ortakl * Birok ortaktan olu an ( irket), anonim. ok partili * Birden fazla partinin kat l m ile ya anan siyas hayat. ok seslendirilmi * ok sesli duruma getirilmi . ok sesli * ok seslilikle ilgili, polifonik. * Dilde birok sesi bildiren (harf), polifonik. * Birok de i ik sesin bir araya gelmesiyle yap lan (mzik), polifonik.

ok seslilik * Birok sesi mzi e uygun olarak yazma sanat , polifoni. * Dilde bir harfin birden ok sesi kar lamas niteli i, polifoni. ok sylemek * gevezelik etmek. ok szl * Tatl dilli, konu kan. ok ey! * a ma anlat r.

ok kr! * Tanr 'n n verdi i nimetlerden ho nutlu u anlat r. ok tanr c * Birden ok tanr n n varl n benimseme. ok tanr c l k * Birok tanr n n varl d ncesini benimseyen inan, politeizm, paganizm. ok tas m * Birinin varg s tekine ncl olmaya yaramak yoluyla birbirine ba l bulunmayan birok tas mdan olu mu kan t. ok terimli * Aralar nda art (+) veya eksi (-) i areti bulunan birok terimden olu an cebir ile ilgili anlat m.

ok uluslu * (sanayi veya ticaret iin) ki veya daha ok ulusla ilgili olan; e itli uluslar n kat ld ortakl k. ok yanl (veya ynl) * ikiden ok yan olan. * birok konuda bilgi ve al mas olan. ok y ll k * Y llarca toprak stnde ve toprak alt nda canl l n srdrebilen bitki. * iek amadan nce birok y l ya ayan (bitki). ok yzl * Btn yzleri birer okgen olan ekil. okal * Sava larda giyilen z rh. okbilmi * Her eye akl eren, zeki, ak ll . * kar n bilen, kurnaz. okbilmi lik * ok bilmi olma durumu. okbilmi lik taslamak * kendini okbilmi gibi gstermek. oka * ok olarak. * A r , fazla. * okuluk retisini benimseyen (kimse), plralist.

oku okuluk

* Gerekili in a klanmas nda birden ok ilkenin temelde bulundu u kabul eden retici, bircilik kar t , plralizim. okgen * A olu turacak biimde drtten ok kenardan olu an kapal dzlem. oklar * Biro u.

oklar nca * Birok kimselerce, birok kimse taraf ndan. okluk * Say veya l ynnden ok olma durumu, kesret, ekseriyet. * o unluk. * S k s k, oka, ok kez, o u.

okluk eki * Getirildi i kelimenin birden ok oldu unu anlatan ek. oklukla okra an * Gr kaynak. okrama * Genellikle.

* okramak i i. okramak * F k r f k r kaynamak. oksamak * ok grmek. oktan (veya oktand r) * ok zaman nce, ok zamandan beri, teden beri, uzun sreden beri. olak olakl k * El veya kol sakatl . olpa * Aya sakat olan. * Beceriksiz, eli i e yak mayan, acemi. * olpa olma durumu. * Bkz. ulpan, Vens. * Eli veya kolu sakat olan.

olpal k olpan

oluk ocu a kar mak * evlenip ocuklar dnyaya gelmek. oluk ocuk * ocuklarla birlikte aile toplulu u. * Bir i te gereken tecrbeyi kazanmam ya a kk kimseler, genler. oluk ocuk elinde kalmak * tecrbesiz, ok gen ki ilerin eline gemek. oluk ocuk sahibi olmak * (erkek) evlenip e i ve ocuklar olmak. oluklu ocuklu * oluk ocu u olan. omak * De nek.

omak sokmak (veya koymak) * Bkz. tekerine omak koymak. omaklama * omaklamak i i. omaklamak * omakla vurmak. omar opra * Bal k k l . * S k al l k veya sazl k. * ri kpek, oban kpe i.

opra bal * Kayal klarda ya ayan, iri b y kl bir tatl su bal (Cobitis). opur opurina * zmarite benzer bir bal k. opurla ma * opurla mak i i. opurla mak * opur duruma gelmek. opurla t rma * opurla t rmak i i. opurla t rmak * opur duruma getirmek. opurluk or * iek bozu u olma durumu. * Hastal k, dert. * S r vebas . * Yz iek hastal ndan kalma kk yara izleri ta yan, a r iek bozu u olan (kimse).

orak

* Bitkisi iyi olmayan veya hi bitki vermeyen, verimli olmayan. * (su iin) Ac . * Toprak damlara ekilen su geirmeyen killi toprak. * Baz topraklar n yznde beyaz bir katman durumunda toplanan ve eskiden barut yapmakta kullan lan potasl , sutlu tuz. * Verimsiz, k s r, bak ms z, yoksul. orakla ma * orakla mak i i. orakla mak * orak duruma gelmek. orakla t rma * orakla t rmak i i. orakla t rmak * orak duruma getirmek. orakl k * (toprak iin) Verimli olmama durumu. * (su iin) Ac l k. * e itli ipliklerden rlen, aya a giyilen giyecek.

orap

orap kamak * orab n bir teli kopup rgs uzunlamas na a lmak. orap rmek * Bkz. ba na orap rmek. orap sk gibi gitmek (veya gelmek)

* ba layan bir i veya birbirine ba l birok i arka arkaya ve kolayca srp gitmek. orap * orap ren veya satan kimse. orap l k * orap yapma i i. * orap al p satma i i. orba * Sebzeyle veya etle haz rlanan s cak, sulu iecek.

orba etmek * kar t rmak. orba gibi * pek sulu (yemek). orba imeye a rmak * yemek yemeye a rmak. orba ka * Yemek yerken kullan lan tatl ka ndan byk ka k. orba olmak * Bkz. orbaya dnmek. orba taba * orba konmak iin yap lan zel tabak. orbac * orba pi irip satan kimse. * Ta rada halk n Hristiyan ileri gelenlerine verdi i unvan. * Yenierilerde bir birlik komutan . * Tayfalar n gemi sahibine verdikleri ad. orbac l k * orba pi irip satma i i. orbada tuzu (veya maydanozu) bulunmak * bir i veya grevde az da olsa eme i gemi olmak. orbal k * orba pi irmeye yarar. orbaya dnmek * karmakar k duruma gelmek, iinden k lmaz bir durum almak. orbaya sinek d mek * i in tad kamak, yeteri kadar iyi ve gzel olmad anla lmak. orlu orman * Bkz. karman orman. otanak otira * zerinde birok f nd k bulunan dal. * otiragillerden, dikenli, sert pullu, k sa ve geni , siyaha yak n esmer bir bal k (Balistes capriscus). * Hastal kl , dertli.

otiragiller * rnek hayvan otira olan kemikli bal klar familyas . otra otuk * A atan yap lm kk su kab . * D arda kalm a a kk. * Kesilen a ac n topraktan yukar da kalan blm. * Asma kt , tevek.

drme * drmek i i. drmek * emek. * leri do ru f k rtmak. mek * Alalmak, a a ya inmek.

ncek * Dayanma noktas ortada olan kald ra, tahterevalli. nme * nmek i i.

nmek * Bir yan inerken br yan kalkmak. r r * Maydanozgillerden bir e it dikenli yaban bitkisi. * Tohumdan yeti mi kk fidan. rc * r (I) alan kimse. kek * ukur yer. * Batakl k, sazl k. * Ta an bir suyun ekildikten sonra b rakt tortu. * kelti, rsup. * Ya al nm st veya yo urdun kaynat lmas yla elde edilen bir e it peynir, kesik, ek imik. * Tortu. * inde kelek bulunan, kele i olan. * Batakl k, su kenar , bal k. * kelmek i i. * ri gvdeli, k sa sapl bir tr halk saz .

kel

kelek

kelekli kelge kelme

kelmek * (bir s v n n iinde erimi olan kat bir madde) Bir ay rac n yard m yla s v dibine kmek, teressp etmek. kelti keltme * keltmek i i. keltmek * kelmeye u ratmak, kelmesini sa lamak. kermek * kmesini sa lamak. kertme * kertmek i i veya durumu. * Bir tr halk oyunu. * Bkz. cep. kertme * Deniz dibine indirilerek stne bal klar geldi inde k elerinden ekilip kald r lan a . kertmek * ktrp oturtmak. * Bulundu u yerde yere y kmak. * Moral bozmak, da n kl a yol amak. kkn * km olan. * Vcut, ak l ve ruha gc azalm olan. * Bir kelme sonunda bir s v n n dibine ken kat madde, rsup.

kknle me * kknle mek i i. kknle mek * kkn duruma gelmek. kknlk * kkn olma durumu. kme * kmek i i, inhitat. * Bir k s m yerin alttan y k larak alalmas . * Bulundu u dzeyden a a inmek, ukurla mak. * zerinde bulundu u yere y k lmak. * melmek. * Oturmak, birdenbire oturmak. * (deve, s r vb. iin) Oldu u yere oturmak. * ( akak, avurt vb. iin) eri do ru girmek, ukurla mak. * nerek kaplamak. * (tortu) Dibe inmek. * Sars l p dinli ini yitirmek. * Son bulmak, y k l p da lmak. * (duygu, durum vb.) Basmak, yay lmak. * Yo un bir biimde duymak.

kmek

ktrme * ktrmek i i.

ktrme havuzu * Pis suyu temizleme d emelerine, yabanc maddelerin ktrld havuz. ktrmek * kmesine yol amak, kmesine sebep olmak. kk * km , ukurla m , ieri ekilmi . kklk km knt * kk olma durumu. * kme biimi, inhitat.

* kme. * ken eylerin kal nt s , enkaz. * Suyun dibine ken eyler. * Jeolojik bir olay sonunda olu an toprak kkl . * Uyaranlara kar duyarl n, i yapabilme gcnn, kendine gvenin azalarak karamsarl n, umutsuzlu un glenmesiyle ortaya kan akl bozukluk, depresyon. * Gerileme, kriz. knt hende i * Yer kabu unun birbirine parelel olarak uzanan k r klar veya basamakl k r k dizileri aras ndaki km blm, yer knts. k * kmek i i veya biimi, inhitat. * Y k lma. * melip yere oturu . * Son bulma, mahvolma, inhitat. * k mek i i. k mek * Bir eyin ba na kp toplanmak. l * Kumluk, susuz ve ss z geni arazi, sahra.

k me

l tavu u l tavu ugiller * Omurgal lardan llerde ya ayan, uzun gvdeli, arp k bacakl ku lar tak m (Ptero clidae). le dnmek * harap olmak, bozulmak. lle me * lle mek i i.

lle mek * zl topra ak p l durumuna gelmek. * Verimsiz hle gelmek. lle tirme * lle tirmek i i veya durumu. lle tirmek

* l durumuna getirmek. llk * l ok olan. * orak. me * Tahta kepe. meli melme * melmek i i veya biimi. * melmek i i.

melmek * Dizlerini bkerek topuklar zerine oturmak. meltme * meltmek i i veya durumu. meltmek * melmek i ini yapt rmak. mez * Medreselerde mderrisin hizmetine bakan ve ondan ders alan renci. * Birinin kendi i ini reterek yeti tirdi i kimse. * Mderrisin yan nda rencilik etme. * Birinin sznden kmama, davran lar na uyma durumu. * Toprak tencere.

mezlik

mlek

mlek hesab * Basit ve gvenilmez hesap. mlek kebab * mlek iinde pi irilen et yeme i. mleki * anak, mlek, testi yapan veya satan kimse.

mlekilik * anak, mlek, testi gibi eyler yapma sanat , seramikilik. mlekleme * mleklemek i i. mleklemek * mlek i ine konu olmak. mmek ngl p * melmek. * Ufak batakl k, amurlu kk gl. * Saman inceli inde herhangi bir sap, dal veya tahta paras . * Yarars z, pis veya zararl oldu u iin at lan ufak tefek eylerin hepsi.

p arabas * Sprntlerin, at klar n ta nd araba. * e yaramaz, de ersiz, kaba saba kimse. p atlamaz * gznden hibir ey kamayacak kadar titiz ve dikkatli (olan), aldat lamaz. p gibi * ok ince, zay f.

p kebab * K sa ve ince a a i lere geirilerek pi irilen et kebab . p kovas * Bkz. p torbas , p sepeti. p sepeti * Bro ve evlerde pleri, at klar koymaya yarayan kap. p tenekesi * plerin iinde topland byk kap. * plk. * e yaramayan, kt, berbat ( ey). p torbas * Evlerde iine plerin kondu u k t veya plstik torba. patan * Kimin kiminle evlenece ini nceden kararla t r p gerekle tirdi ine inan lan manev g. * Evlenmelerde arac l k eden kimse.

patanl k * patan n i i. p plk * pnn yapt i . pe dnmek * ok zay flamak. pleme * D n ie igillerden, kkleri i srdrc olarak kullan lan, kara pleme, ye il pleme ve sar pleme gibi trleri olan bir bitki, marulcuk (Helleborus). plenme * plenmek i i. plenmek * e itli yiyeceklerden azar azar yemek. * Kendine a ktan ufak tefek karlar sa lamak. pl * (zm vb. iin) Sap olan. * ple, sprntyle kar m . * her trl yetkinin s n rs zca kullan ld yer. * Evlerden pleri toplayan veya sokaklar spren temizlik i isi.

pl

pl plk

* her trl yetkinin s n rs zca kullan ld yer. * plerin at ld yer, sprntlk, mezbele.

plk horozu * Gzeli, irkini ay rt etmeyen kad n d kn erkek. plk * plkleri sat n alarak i e yarar madde ve malzemeleri yeniden de erlendirme iin haz rlayan kimse.

plklk * plknn i i. psz * p olmayan.

psz zm * Kusursuz ve uygun ey. * Birlikte ya ayacak yak nlar olmayan e . pten elebi * ok zay f, gsz ki i. r p rdek re otu rek * Az ya l , bazen ekerli ve yumurtal , gevreke bir hamur i i. * Bir gk cisiminin tekerlek biiminde grlen yz, kurs. rek mantar * Ormanl k alanlarda yeti en bir mantar. rek otu * D n ie igillerden bir bitki ve bunun reklere e ni katmak iin ekilen, susam irili indeki siyah tohumu (Nigella damascena). reki * rek yapan veya satan kimse. * Bkz. er p. * Gabya mantileri zerine ba lanan palanga, flok ve yan yelkenleri kandilisas . * Bkz. rek otu.

rekilik * rek yap p, satma i i. reklenme * reklenmek i i. reklenmek * (y lan iin) Halka durumunda k vr l p toplanmak. * Srekli kalmak, yerle mek. * Bir duyguyu gl ve srekli olarak duymak. reklik * rek yapmaya elveri li olan, rek iin ayr lm olan.

rk rten

* Say boncu u, abaks.

* Dam evresindeki ya mur sular n oluklardan al p duvar temelinden uza a ak tan, saak kenarlar ndan d ar do ru uzanm a a oluk. rten gibi * oluk gibi, ok gr bir biimde. rt * De irmende bu day teknesi olu u. ven * Kk ve dallar , suyu sabun kat lm gibi kprten, kir temizleyici bir bitki, sabun otu, helvac kk (Saponaria officinalis). * evgen. z * Bumbar, ba rsak. * Bumbar n ya . zdrme * zdrmek i i. zdrmek * zmek i ini yapt rmak. zelti zg zgn * zlm , da lm . * (kar, buz iin) Erimeye ba lam , yumu am . zgnlk * zgn olma durumu. zme * zmek i i. * El tezghlar nda dokunan, genellikle yatak, yorgan ar af yapmakta kullan lan ince bez. * D ml, ba l veya sar l bir eyi amak. * D meyi ili inden amak. * (sa iin) Amak. * zg ipini tezgha yerle tirmek. * (bulmaca, sorun vb. iin) Bilinmeyen, gizli noktas n bulup onu a klamak. * Bir problemde aranan sonucu, belli geler yard m yla ortaya karmak, halletmek. * Bir maddeyi bir zcde zndrmek, onun zeltisini yapmak. * zmek i ini yapan. * Ba ka bir maddeyi zmek zelli i olan. zk * zlm olan. zlme * zlme sonucu ortaya kan madde. * Dokumac l kta atk lar n geirildi i uzunlamas na ipler, ar .

zmek

zc

* zlmek i i. * Sava ta, gerideki savunma hatt na ekilmek isteyen birli in d mandan s yr lmas . * Bir sesin bo umlanmas ndan sonra organlar n eski duruma gemesi. * Ki ilik veya karakter gibi bir btnde birli in bozulmas durumu. zlmek * zmek i ine konu olmak. * Gev eyip yumu amak, erimeye ba lamak. * Birli ini, beraberli ini yitirmek, da lmak, paralanmak. * Gev emek, gsz kalmak. * Da lmak, kmek. zlm * zlmek i i, da l m, bozgun. * Sinir merkezleri aras ndaki i birli i ve uyumun bozulup kesilmesi. * zlmek i i veya biimi. * Eriyerek gev eme. * Da l . * Y k l . * Bir sorunun zlmesinden al nan sonu, hal. * Bir denklemde bilinmeyenlerin yerine konulunca o denklemi gerekle tiren say veya say lar. * Bir problemi zmek iin verilenler zerinde yap lacak i lemlerin gsterilmesi. zm yolu * Bir gl giderme aresi. zmc * zm getiren kimse. zmleme * zmlemek i i. * Herhangi bir konunun, bir nesnenin d ncede veya gereklikte kurucu paralar na ayr lmak yoluyla yap s n n, i leyi inin ve geli im yasalar n n ortaya konmas i lemi. * Bir cmledeki kelimelerin hangi kelime trnden olduklar n veya zne, tmle, yklem grevlerinden hangisinde bulunduklar n belirtme, tahlil. * Bir maddenin birle imindeki yal n cisimlerin niteli ini veya niceli ini anlamak iin yap lan i lem, tahlil, analiz. * Bir say y onluk ve birliklerine ay r p, yazmak. * Bir metni belirli yntemlere ba l kalarak gzden geirme, tahlil. zmlemek * zmleme yoluyla bir eyi incelemek, tahlil etmek, analiz etmek. * Anlam ve niteli i anla lamayan bir konuyu a klad ktan sonra sonuca ba lamak, tahlil etmek, analiz etmek. zmlemeli * zmlemeye dayanan, zmle ilgili, tahlil, analitik. zmleni * zmlenmek i i veya biimi. zmlenme * zmlenmek i i. zmlenmek * zmlenmek i ine konu olmak. * Onluk sayma dzeninde, say lar basamak de erlerine ayr larak yaz lmak.

zl

zm

zmleyici * zmlemek i ini yapan kimse. zmleyi * zmlemek i i veya biimi. zmsel * zmle ilgili, tahlil, analitik. zmsz * zm olmayan. zmszlk * zm olmama durumu. zndrme * zndrmek i i. zndrmek * znmesini sa lamak. znme * znmek i i. * Bir s v ile kar an kat , s v veya gaz durumundaki bir maddenin bu s v iinde homojen bir btn olu turacak biimde kar mas . znmek * zlmek i ine konu olmak, da lmak, erimek. znt z z me * zlme, da lma durumu. * zmek i i veya biimi. * z mek i i.

z mek * (bir eyi olu turan geler) Birbirinden ayr lmak. zya * Kar n bo lu undaki sindirim organlar zerinde bulunan ve onlar n zerinden s yr larak veya kesilerek al nan ya . -u * Bkz. -c / -ci.

ubu unu tttrmek * zntsz, kayg s z ya amak. ubuk * Krpe dal. * De nek biiminde ince, uzun ve sert olan ey. * Ttn imek iin kullan lan uzun a zl k. * Kuma ta dz izgi. * Ana direkler zerine srlen ikinci ve nc direk paras .

ubuk a ac * Stle engillerden, ii delik olan dallar ubuk gibi kullan lan bir a ac k (Mabea). ubuk makarna

* nce, uzun, ubuk biiminde dklm ve f r nlanm makarna. ubuk odas * Bkz. ubukluk. ubuku * ubuk yap p satan kimse. * Saraylarda ve byk konaklarda ttn ubuklar n haz rlayan kimse.

ubuklama * ubuklamak i i. ubuklamak * Hal , kilim gibi rtlerin tozunu temizlemek veya ilte, pamuk gibi eyleri kabart p dzeltmek iin zerlerine de nekle vurmak. ubuklu * ubu u olan. * (kuma ta) Uzunlamas na izgili. * ubuk saklanan uzun dolap.

ubukluk

ubuksuz * ubu u olmayan. ucu * Semerci. uha * Tysz ince, s k dokunmu yn kuma .

uha ie i * ki eneklilerden, ok y ll k, de i ik renkli iekleri ve rozet yapraklar olan, dere kenarlar nda da yeti en bir ss bitkisi. uha ie igiller * ki eneklilerden, rne i uha ice i olan bir bitki familyas . uhac l k * uha dokuma i i. uhadar * Bir dairenin d ardaki ayak i lerine bakan kimse. uhadarl k * uhadar n i i. uhal uhuh * uhas olan. * (ocuk dilinde) Tren. * Lokomotifin al rken kard ses. * Akdeniz, Marmara ve Karadeniz'de ya ayan tekirlerin irisi. * evresine gre a a km olan (yer). * ene ve yanaktaki gamze. * Sin, mezar.

uka ukur

ukur amak * topra kazarak ukur yapmak. ukura d mek * kt ve uygunsuz bir duruma girmek. ukurlanma * ukurlanmak i i. ukurlanmak * ukur durumuna girmek veya ukurlu olmak. ukurla ma * ukurla mak i i. ukurla mak * ukur duruma gelmek. ukurlatma * ukurlatmak i i. ukurlatmak * ukur durumuna getirmek veya ukurlu yapmak. ukurlu ukurluk * ukuru olan. * ukur olma durumu. * ukur yer.

ukurunu kazmak * birinin felketine yol aacak bir dzen kurmak. ul * Genellikle k ldan yap lm kaba dokuma. * K ldan veya ynden yap lm hayvan rts. * Giyim, giysi. * Dokunmu eski e ya veya eski giysi. * Her trl dokunmu kuma .

ul aput

ul tutmaz * giysi ve mal de eri bilmeyen, derbeder, serseri, avare (kimse). ulcu ulha * El tezgh nda bez dokuyan kimse. ulha ku u * Bir iskete tr (Parus pendulinus). ullama * ullamak i i. * Tav an ve kuzu eti ile k zart lm hamur yeme i. * Hayvana ul rtmek. * ul i leriyle u ra an kimse.

ullamak

* F rt nal denizde dalgalar gverteye su atmak. ulland rma * ulland rmak i i veya durumu. ulland rmak * ullanmas na sebep olmak. ullan ullanma * ullanmak i i veya biimi. * ullanmak i i.

ullanmak * Alta almak iin birinin zerine abanmak. * Birini bezdirecek, b kt racak kadar tedirgin edici olmak. ulluk * ullukgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'da ya ayan, 32 cm uzunlu unda, tyleri kahverengi ve kl rengi, gebe, eti iin avlanan, uzun gagal bir ku , bekas (Scolopax rusticola). ullukgiller * Ya mur ku lar n n rnek hayvan ulluk ve batak ullu u olan alt familyas . ulpan ulsuz * Vens. * ulu olmayan. * Varl ks z, paras z. * Eyerin veya palan n zerine rtlen kilim, hal gibi rt. * Bkz. ultar.

ultar ultar

ulu dzmek (veya dzeltmek) * giyimi ku am yenilemek. * madd durumu iyile mek. upra * Bkz. opra. upra bal * ipura. urur * Lpina familyas ndan, eti pek sevilmeyen, kk bir deniz bal (Crenilabrus). * nemsiz, de ersiz. * urlatmak i i veya durumu.

urlatma

urlatmak * H zla, h zland rmak. u ka * Ac biber, k rm z biber. uval

* Pamuk, kenevir veya sentetik iplikten dokunmu byk torba. * Bir uval n alabilece i miktar. uval gibi * kaba ve seyrek (kuma ) veya bol ve tsz (giysi). uvalc * uval yapan veya satan kimse. * Tar m i lerinde rn uvallara dolduran kimse. uvalc l k * uval yap p satma i i. * rn uvala doldurma i i. uvald z * uval gibi dokumalar dikmekte kullan lan, ucu yass ve e ri, byk i ne. uvallama * uvallamak i i veya durumu. uvallamak * uvala doldurmak. * Ba aramamak. uvallanma * uvallanmak i i veya durumu. uvallanmak * uvallamak i ine konu olmak. uvallatma * uvallatmak i i veya durumu. uvallatmak * uvallamas n sa lamak. uvall uvals z uva * dil rma k y s ndaki uvasistan Federe Cumhuriyeti'nde oturan, Trk soyundan bir halk veya bu halk n soyundan olan kimse. * uva lara zg olan. uva a - * Bkz. -c / -ci. k * Erkeklik organ . * uva Trkesi. * uvallanm veya uval olan. * uval olmayan veya uvallanmam .

kndr * Pancar. kr * Bir yz balta, bir yz kazma olan ara.

nk

* undan dolay , u sebeple.

r e karmak * bir nesneyi i e yaramayacak durumda olmas ndan dolay kullanmamak. rk * rm olan. * Sa lam ve dayan kl olmayan. * Sa lam bir temele veya kan tlara dayanmayan. * Gere i gibi i lemez, sakat. * Vurma veya s k t rma yznden vcutta olu an mor leke. rk (veya r e) kmak * birinin sa lam olmad anla lmak. * sa l k durumunun elveri siz olmas yznden askerlik devinden ba lanmak. rk boya * Do al olmayan ve basit kimyasal yollarla elde edilen boya. rk ar k * Sa lam olmayan, i e yaramaz. rk gaz * Otomobil vb. ta t aralar n n egzozundan kan yanm gaz. rk i * Bozuk, kt, i e yaramaz zellikleri olan durum veya i . rk para * Ayar d k on ake, sa para kar t . rk sak z * ok kullan lan sz veya d nce. rk tahtaya basmak * tedbirsizlik edip sonu tehlikeli olabilecek bir i e giri mek. rkl * Do al olarak hayvan ve bitki kal nt lar n n zerinde ya ayan ve onlar n rmesine yol aan (bitki ve organizmalar), saprofit. rkl * r olan. rklk * rk olma durumu. * e yaramayan maddelerin b rak ld yer. * Sak ncal , pheli, belirsiz durum. * r olmayan. rme rmek * rmek i i.

rksz

* (bitki veya hayvan) Trl etkilerle ve en ok mikroplar n etkisiyle, kimyasal de i ikli e u rayarak bozulup da lmak. * Sa laml n , dayan kl l n yitirmek. * Vurulma veya s k ma yznden vcutta lekeler olu mak. * (insan iin) Y pranmak, kmek.

* (dava iin) Temelsiz ve kan ts z kalmak. rtme * rtmek i i. rtmek * rmesine sebep olmak. * (eti) Bayatlat p gevrek bir duruma getirmek. * Do ru olarak ileri srlen bir d ncenin, bir davan n bo lu unu, anlams zl n ortaya koymak. rtlme * rtlmek i i veya durumu. rtlmek * rtmek i ine konu olmak. * Do ru olarak ileri srlen d ncenin yanl l n , gereklere dayanmad n ortaya karmak. rt * rtmek i i veya biimi.

ry * rmek i i veya biimi. * Yryen e e i durdurmak iin sylenen sz. * Yak ks z bir davran kar s nda sylenen kaba bir sz. * Dteryum'un k saltmas .

D dD

* Trk alfabesinin be inci harfi. De ad verilen bu harf ses bilimi bak m ndan tml, patlay c di eti nszn gsterir. * Nota i aretleri harfle tan mland nda re notas n gsterir. * Romen rakamlar nda be yz say s n gsterir. da / de * (sonunda kal n nll hece bulunan kelimelerden sonra da, ince nll hece bulunan kelimelerden sonra de, biimlerinde yaz l r; yaz da, ta / te biimi kullan lmaz.) Daha nce gemi bir cmle veya e grevli ge ile sonraki aras nda "-den ba ka" anlam yla ili ki kurar. * Azarlama, yalvarma, kmseme, yak nma, vme anlamlar nda iki cmleyi ba lar. * art bildiren fiillerden sonra "bile, dahi" anlam na gelerek art n geerli olmad n anlat r. * Kar t anlaml cmleleri peki tirerek ba lar. * Baz birle ik cmleleri "ama, fakat" anlam yla birbirine ba lar. * Baz edat, ba la ve zarflardan sonra gelerek anlam glendirir. * Kendisinden nceki fiili zarf-fiil durumuna sokar. * -erek, -ip ekli zarf-fiillerden sonra kullan l rsa temel fiilin olu biimini, nermenin nas l olu tu unu anlat r. * Tekrarlanan iki isim, iki s fat aras nda kullan l rsa anlam glendirilmi olur. * Bir iste e kar olan fiili ba lamaya yarar. * Tekrarlanan fiiller aras nda sreklilik bildirir. * Bir eyin yerine geebilen iki cmlenin fiillerini birbirine ba lar. * Tekrarlanan kelimelerin aras na girerek kuvvetli istek, direnme bildirir: ocuk sat c y grnce eker de eker diye tutturdu ... cmlede da...da, de...de, da...de veya de...da biimleriyle e grevli geleri, "hem ... hem" anlam yla ba lar. -da / -de /, -ta / -te * Bulunma hli eki: oda-da, sokak-ta, ev-de, gk-te vb. Baz rneklerde bu ek kal pla m t r: gzde, szde, ondal k. -da- / -de-, -ta- / -te* Yans malardan gei siz fiil treten ek: f s l-da-mak, a l-da-mak, gmbr-de-mek, fingir-de-mek vb.

Dadac

* Dadac l k ak m na ba l sanat , dadaist.

Dadac l k * Sava a ve toplumsal dzensizli e kar ba kald rmadan do an bir sanat ak m , Dadaizm. * 1916'da dil ve estetik kurallar n tan mayan, kelimelerin anlamlar na de er vermeyen, anlat mda ba bo ve alabildi ine a r mlara dayanan bir yol izleyen, bile bile kapal l a sapan bir r, Dadaizm. Dadaist Dadaizm * Dadac . * Dadac l k.

dadand rma * Dadand rmak i i. dadand rmak * Dadanmas na yol amak. dadanma * Dadanmak i i.

dadanmak * Tad n ald , ho land bir eyi s k s k istemek. * Yarar, kar amac yla veya al kanl kla bir yere s k s k u ramak. dada * Erkek karde . * Delikanl , yi it kimse. * (do u illerinde) Seslenme sz olarak kullan l r. * Dada olma durumu. * ocuk bak m ile grevlendirilmi kad n.

dada l k dad

dad olmak * ocuk bak c l grevini stlenmek. dad l k * Dad olma durumu veya dad n n yapt i .

dad l k etmek * bebek veya ocuk bak c l ile u ra mak. * zerine sorumluluk almak, gz kulak olmak, sahip kmak, sahiplenmek. da * Yer kabu unun k nt l , yksek, e imli yamalar yla evresine hkim ve olduka geni bir alana yay lan blmlerine verilen ad. da * K zg n bir demirle vurulan damga, ni an. * yile tirmek iin vcudun hastal kl blmnde k zg n bir arala yap lan yan k. * Byk znt, ac .

da (veya da lar) gibi (kadar) * ok byk, ok iri, ok gl. * pek ok. da (veya da lar ) devirmek

* ok zor i leri ba armak. da adam * Kaba saba kimse. da anas * ok iri kad n, da lar anas . da ard nda olsun da, yer alt nda olmas n * ya as n da uzakta olsun. da armudu * Yaban armut, ahlat. da aslan * Puma. da ay s * Da larda ya ayan yaban ve tehlikeli ay cinsi. * ehir ya ay na al mam ok kaba kimse. da ba * Da doru u. * ehir d ; ss z yer. da bay r * ni li k l yer, k r. da birli i * Da artlar na gre e itilmi asker birlik. da am * Da da yeti en am tr. da ay * Bkz. ada ay . da ay r * Da l k blgelerde derin ve rutubetli topra a sahip alanlarda geli en tabi ay r. da ile i * Da da yeti en ilek, yaban ile i. da da stne olur, ev ev stne olmaz * ayn evde oturan iki aile aras nda er ge birtak m anla mazl klar kar. da da a kavu maz, insan insana kavu ur * ne kadar uzak d m olurlarsa olsunlar, insanlar gnn birinde birbirleriyle kar la abilirler. da dalak otu * 5-10 cm ykseklikte, yere yat k ve iekleri soluk sar renkli bir dalak otu tr (Teucrium montana). da do ura do ura bir fare do urmu * byk eyler beklenen bir i ten nemsiz bir sonu al n nca sylenir. da elmas * Yaban elma. da eri i * Yaban erik. da ete i

* Da yamac n n alt blm. da evi ev. da gl * Da l k yerlerde kurulmu ev. * ehirlerin kirli havas ndan uzakla mak, tabiat varl klar ndan ve gzelliklerinden yararlanmak iin yap lm

* Da lar aras ndaki ukur alanlarda akan sular n birikimi ile olu an gl.

da havas * Yksek yerlerdeki serin ve temiz hava. da iklimi * Sert, kuru ve so uk havan n hkim oldu u iklim tr. da ispinozu * S rt kara benekli, karn beyaz, erke inin gerdan portakal renginde, a al k yerlerde ya ayan ispinozgillerden bir ku . da keisi * Boynuzlugiller familyas ndan, ufak srler hlinde ya ayan, ok evik bir antilop tr, elik (Rupicapra tragus). da kestanesi * Amerika'n n s cak blgelerinde yeti en sert yap l a a ve bu a ac n meyvesi (Sloane berteriana). da k rlang c * obanaldatan, keisa an. da kolu * S rada lardan her iki yne do ru uzanan da s rt . da koyunu * Yaban koyun. da ky da llesi vulgaris). * Da l k yerlerde kurulmu yerle im yeri. * D n ie igillerden, mor renkli, an biimi tyl iekleri olan otsu bir bitki, anemon (Anemone

da meras * Da lar aras nda kalan hayvan otlatmaya elveri li blge. da nanesi * Yksekli i 20-50 cm aras nda olan, s k beyaz tyl, kuvvetli nane kokulu, ok y ll k ve otsu bir bitki (Cyclotrichium niveum). da olu u * Yer kabu unun belli yerlerinde k vr lma, k r lma ve ykselme olaylar sonucu da lar n olu unu inceleyen bilim kolu, orojeni. da otla * Da meras . da seresi * Seregillerden, orman ve bahelerde ya ayan s rt kahverengi, karn kl rengi ve beyaz olan bir tr sere (Passer montanus). da s an

* Kemiriciler tak m n n sincapgiller familyas ndan postu be enilen bir memeli tr (Marmota marmota). da ta * ehir d ndaki her yer. * ok fazla. da tavu u * Bkz. il (I). da topu da yolu * Kat r s rt nda ta nan kk top. * Da eteklerinden geen vas fs z yol.

da yrmezse, abdal yrr * byklk taslayan birinden bitecek bir i imiz varsa, biz onun aya na gidip i imizi grmeliyiz. da a kmak * e kiyal k etmek veya hkmete kar gelmek iin da lara ekilmek. da a kald rmak * birini, herhangi bir amala, zorla da a veya ss z bir yere gtrp orada tutmak. da alas * Eti k rm z bir e it kk ala bal k (Salmo alpinus). da ar * A z yayvan, dibi dar toprak kap. * Da arc k.

da arc ykl * bilgisi ok olan, bilgili. da arc na atmak * bir bilgiyi eski bilgilerine katmak, zihnine yerle tirmek. da arc ndakini karmak * haz rlad bir sz sylemek. da arc k * Me in torba. * Bilginin birikti i yer, bellek. * Repertuar.

da arc kta bir ey kalmamak * her eyi tketmek, bitirmek. da c da c l da c l k * Da a t rmanma sporu, alpinizm. da da ba n var, yre inde da n var * mal mlk veya evld olanlar kayg ve tasadan uzak olamazlar. da da bym * kaba ve grgsz kimse. * Da a t rmanma sporu yapan kimse, alpinist. * Da artlar na ve iklimine gre yeti tirilen bitki.

da da a

* Grlt, pat rt , tel , karmakar k durum, s k nt .

da da al * Grltl pat rt l . da da as z * Grltsz, pat rt s z, sessiz ve sakin (yer veya ortam). da dan gelip ba dakini kovmak * sonradan geldi i bir yerde eskiden beri burada bulunan ki inin yerini almaya al mak. da dan inme * ok kaba saba kimse. da l m * Da larak birbirinden ayr lma. * Bir toplumda veya kmede incelenen bir veya birok zelli in zamana, yere veya seilen herhangi bir de i kene gre hesaplanan say sal ve oransal da l . * Ulusal gelirin toplumun bireyleri veya kesimleri aras ndaki da l . * Mal retiminde, katk da bulunanlara, retilen mallardan herhangi bir lde verilmesi, da t lmas . * a r m. * Bir ses biriminin, anlam biriminin veya dizimin de i ik kullan m veya ba lamlardaki evrelerinin tm. * Birle iminde ktle iinde tamamen e it olarak da lm gerek veya koloidal eriyik biiminde ba ka bir madde bulunan kat , s v veya gaz durumundaki btn cisimlere verilen ad. da l * Da lmak i i veya biimi, zlme. * Y k l , k .

da lma

* Da lmak i i. * S n rl blgelere toplanm birlik, gere ve kurulu lar n d man sald r s na kar daha iyi korunmalar n sa lamak amac yla birbirlerinden uzakla t r lmalar . * Ayn silhla ayn hedefe at lan mermilerin, barut haklar n n ve ba ka artlar n de i mesi yznden ayr ayr noktalara vurmas . da lmak * Toplu durumda iken ayr l p birbirinden uzakla mak. * De er ve birimler belli etkenlerle, oranl olarak blnmek. * Paralanarak yay lmak, ufalanmak. * Kar k duruma gelmek, dzeni bozulmak. * Birli i beraberli i bozulmak. * Bir toplulu un, kurulu un varl son bulmak, fesholunma k, mnfesih olmak. * Etkisi, gc azalmak. da n k * Geni bir alana yay lm olan. * Bir arada olmayan, birbiriyle ba lant s olmayan. * Dzeni bozuk, kar k. * Dzensiz, dzenli olmayan, tertipsiz. * D ncelerini toparlayamayan.

da n k gzenek * A a ba kesitindeki gzeneklerin dengeli dzende da l m gsterme hli. da n k k * Bir sahnenin ayd nlat lmas nda genel ayd nlanmay sa layan veya sahnenin genel ayd nlanma derecesini art rmakta kullan lan k. da n ka

* Biraz da lm , da n k gibi. da n kl k * Da n k olma durumu. da nt * Kar k, geli igzel at lm teberi.

Da stanl * Kuzeydo u Kafkasya'daki Da stan Federe Cumhuriyeti halk ndan olan kimse. da t c * Mektup, gazete vb. eyleri dola arak da tan kimse, mvezzi. * Motorlarda yksek gerilimli ak m al ma s ras na gre bujilere yay p gnderen ayg t, distribtr.

da t c l k * Da tma i i. da t k * Kendinden gemi , sarho . da t lma * Da t lmak i i.

da t lmak * Da tmak i i yap lmak, tevzi edilmek. da t m * Da tmak i i, tevzi. * Bir merkezden e itli yerlere gndermek i i.

da t m brosu * Da t m i inin yap ld bro. da t m evi * Da t m i iyle u ra an kurulu merkezi. da t mc * Da t m i iyle u ra an kimse veya kurulu . da t mc l k * Da t mc n n i i. da t da tma * Da tmak i i, tevzi etme. da tmak * Toplu durumda bulunan kimse veya eyleri birbirinden uzakla t rmak veya ay rmak. * Belli bir orana gre bl trmek, pay etmek, tevzi etmek. * Bir eyin veya bir yerin dzenini bozmak. * Gl bir vuru la byk bir zarara yol amak. * Bir toplulu un varl na son vermek, feshetmek. * Kurulu bir dzeni bozmak. * Etkisini, gcn azaltmak, gidermek. * letmek, ula t rmak. * Da l k blgelerde sylenen trklerin makam . * Da tmak i i veya biimi.

da

da la da lama

* Da lama arac . * Da lamak i i.

da lama resim * Tahta zerine k zg n demirle yap lan bir tr resim, yakma resmi, pirogravr. da lamak * K zg n bir demirle hayvan derisine damga vurmak. * Akan kan dindirmek veya hasta blmleri ortadan kald rmak iin vcudun bir yerini k zd r lm bir metal arala yakmak. * (ok s cak, so uk veya ac bir ey) Yakmak. * Ac s yre ine i lemek. da lan * Da lanma i i veya biimi. da lanma * Da lanmak i i. da lanmak * Da lamak i ine konu olmak. da lar anas * ok iri kad n, da anas . da lara d mek * byk bir znt dolay s yla insanlardan ka p ss z yerlerde ya amak. da lara ta lara * kt bir durumdan sz edilirken "hepimizden rak olsun" anlam nda sylenir. da lar n misafir ald mevsim * yaz mevsimi. da lar n enli i (veya da lar n gelin anas ) * ay , kaba, anlay s z kimse. da lat da latma * Da latmak i i veya biimi. * Da latmak i i.

da latmak * Da lamak i ini yapt rmak. da lay * Da lamak i i veya biimi. da l * Da l k blge halk ndan olan. * Kaba saba, grgsz. * Da a ait. * Da lanm olan. * K v rc k ko ile Karaman koyununun birle mesinden do an melez koyun.

da l da l

da l k dah

* Birok da n bulundu u, da larla kapl (blge). * Bkz. deh.

dah etmek * srmek, yrtmek. daha * imdiye kadar, henz. * Olana ek olarak, olana katarak. * Kendisinden sonra nc ki i iyelik eki alan bir s fatla birlikte sz edilen konuda en nemli durumu belirtmek iin kullan l r. * Bundan ba ka, bunun d nda. daha bir daha da * De i ik, farkl . * kar la t rma derecesini vurgular.

daha daha * "Ba ka neler oldu?" anlam nda kullan l r. daha iyisi can sa l * "bulunabileceklerin en iyisi oldu" anlam nda kullan l r. daha neler! * "hi yle ey olur mu!" anlam nda kullan l r. dahas * (bir eye) Fazlas , ilvesi.

dahas var * bir konuda bilinmesi gereken ba ka eyler de oldu unu anlatmak iin kullan l r. dahdah * (ocuk dilinde) At. dahi * Da, de. * "Bile" anlam nda art bildiren fiillerden sonra gelerek art n geerli olmad n bildirir. * Ola anst yetene i ve yarat c gc olan (kimse). * Dhiye yak r (biimde). * Bir i e kar m olma, kar ma. * , ieri. * inde olmak zere, ile birlikte. dhil etmek * iine almak, katmak. dhil olmak

dhi dhice dahil dhil

* kat lmak, girmek veya iinde olmak. dhilen * eriden, iten. * (illar iin) ip, yutularak. dhil * le ilgili. dhil deniz * Bkz. i deniz. dhil harp * Bkz. i sava . dhil nizamname * tzk. dhil talimatname * ynetmelik. dhilik dhiliye * Dhi olma durumu, deha. * (devlet ynetiminde) i leri. * Vcudun i hastal klar yla ilgili hekimlik kolu. * hastal klar yla ilgili hastahane blm.

dhiliye mtehass s * hastal klar uzman . dhiliye subay * Asker okul, hastahane gibi kurulu larda i ynetimde grevli subay. dhiliyeci dhiyane * Dhiye yak r (biimde), dhice. dahletme * Dahletmek i i. * hastal klar uzman .

dahletmek * Kar mak, burnunu sokmak; sata mak. dahra daim * Srekli, sonsuz. daim etmek (veya eylemek) * srekli k lmak. daim olmak * sre durmak, srp gitmek, devam etmek. daima * Her vakit, srekli olarak. * Bkz. tahra.

daim dair daire

* Srekli, kal c , temelli, gedikli. * Bir konu zerine olan, zerine, konusunda, ... ile ilgili, stne. * Bir emberin iinde kalan dzlem paras . * Bir yap n n konut olarak kullan lan blmlerinden her biri, kat. * Belirli devlet i lerini evirmekle grevli kurulu lardan her biri ve bunlar n iinde al t klar yap . * Bir yap veya gemide belli bir i e ayr lm blm. * (soyut kavramlar iin) Belli s n r, l. * Saz tak m nda usul vurmaya yarayan tef.

daire kesmesi * Bir dairenin iki yar ap ile aralar ndaki yay n evreledi i alan. daire paras * Bir dairenin bir kiri i ile o kiri in yay aras nda kalan paras . daireli dairesel dairesiz * Dairesi olmayan. dairev * Dairesel. * Dairesi olan. * Daire ile ilgili, daire biiminde olan.

-daki / -deki, -taki / -teki * simden s fat yapma eki: da -daki ev, bahe-deki a alar, i-teki masa, uzak-taki akrabam z vb. dakik * Dzenli i leyen. * Zaman kullanmada ok dikkatli olan, her eyi zaman nda yapmaya zen gsteren. * Bir saatlik zaman n altm ta biri. * Bir derecenin altm ta biri. * An, zaman. * Tam zaman nda, dakik olarak. * Sad k bir biimde.

dakika

dakikane

dakikas dakikas na * tam zaman nda. dakikas dakikas na uymaz * her an ba ka bir ruh durumu gsterir. dakikas nda * Hemen o anda, an nda. daktilo * Yaz makinesi. * Yaz makinesi ile yazmay meslek edinen kimse.

daktilo etmek

* yaz makinesiyle yazmak. daktilo k d * Daktilo yaz lar iin kullan lan k t. daktilo makinesi * Yaz makinesi. daktilo masas * zerinde daktilo ile yaz yaz lan zel masa. daktilo eridi * Daktilodaki harflerin beyaz k t zerinde daha iyi okunmas n sa layan karbonlu erit. daktilograf * Yaz makinesi ile yaz yazan kimse, daktilo. daktilografi * Yaz makinesi ile yaz yazma i i. daktiloluk * Daktilo olma durumu. daktiloskopi * Parmak izine dayanarak kimlik belirleme yntemi. daktilotekni * Sulunun parmak izlerini belirleme, kimli ini ara t rma ve bulmaya yarayan yntemlerin btn. dal * A ac n gvdesinden ayr lan kollardan her biri. * Kol, blm. * Canl lar n blmlenmesinde, s n flar n bir araya gelmesiyle olu an birlik, ube. * Arka, s rt. * Kol. * Boyun, ense; omuz. dal dal * Zaman belirten kelimelerin ba na getirildi inde kelimenin anlam n glendirir. dal * Arap alfabesinde de harfi. * plak, yal n.

dal

dal budak salmak * karma k bir biimde yay l p geni lemek. * soy ynnden geni leyip yay lmak. dal gibi * ince uzun yap l .

dal gibi kalmak * (vcudu) ok zay flamak. dal vermek * dayanmak, yaslanmak. dal yarak

* Budalal yznden her zaman densizlik eden kimse. dala ka * byk glklerle. dalak * Midenin arkas nda, diyafram n alt nda, sol bbre in stnde, yass , uzunca, akyuvar reten ve y pranm al yuvarlar toplayan, damarl gev ek bir dokudan olu mu organ. * Omurgal hayvanlarda lenf bezine benzeyen ve kan damarlar ok olan bir organ. * Bal pete i. * Tekerlek biimindeki ka ar peyniri. dalak kestirmek * s tmadan bym dala eski bir usulle tedavi ettirmek. dalak otu * Ball babagillerden, Akdeniz evresinde kuru yerlerde yeti tirilen, yz kadar tr bulunan, glendirici, uyar c ve yara sa alt c olarak kullan lan otsu veya odunsu bitki, duvar sedefi (Teucrium chamaedrys). dallet * Sap n, sapk nl , do ru yoldan ayr lmak.

dallete d mek * do ru yoldan ayr lmak, sapk nl k etmek. dalama dalamak * Dalamak i i.

* (kpek, kurt gibi s r c hayvanlar iin) Di lemek, s rmak. * (zehirli bcek, s rgan otu gibi yak c maddesi bulunan eyler veya sert kuma iin) Dokunarak teni ac tmak veya ka nd rmak. dalan * Lobi. * Biim, ekil. * Lobici.

dalanc

dalanc l k * Dalanc n n i i veya mesle i. dalap olmak * (di i hayvan, zellikle k srak) Erkek istemek. dala * Kavga, grltl ba r p a r ma. dala ma dala mak * Dala mak i i veya durumu, dala . * (kpekler) Bo u up birbirini s rmak. * A z kavgas etmek. * Yalan dolanla gizlice grlen kt i , gizli oyun.

dalavere

dalavere evirmek (veya dndrmek) * yalan dolanla gizlice kt i grmek.

dalavereci * kar iin hileye ba vuran (kimse). dalaverecilik * Dalavereci olma durumu. dalbast * Bir tr iri, a l kiraz. dalc k daldalan * Ana dal n kollar ndan her biri, kk dal. * Arka arkaya, pe i s ra.

daldan dala * Oradan oraya, dzensiz, karars z. daldan dala konmak * s k s k i , konu veya d nce de i tirmek. dald r lma * Dald r lmak i i. dald r lmak * Dald rmak i ine konu olmak. dald r dald rma * Dald rmak i i. * Bir dal gvdeden ay rmadan topra a gmerek kklenmesini sa lama yolu. * Bu yolla dald r lan dal. dald rma * Cam veya seramikten yap lm bir e it kulplu kap. * Dald rma i i veya biimi.

dald rmak * Dalmak i ini yapt rmak, dalmas na sebep olmak. * Dalmak. dald rtma * Dald rtmak i i. dald rtmak * Dald rmas n sa lamak. dald z * Marangozlar n kulland a a oymaya yarayan oluklu demir alet. * A atan oyulmu ar kovan . * A atan oyulmu yay k. * Petekten bal almak iin kullan lan demir kepe, demir b ak. * stnde sar k bulunmayan, sar ks z fes. dalfidan * Taze ve yeni fidan.

dalfes

dalfidan boylu * nce, uzun ve yeni dal gibi boyu olan.

dalga hareket.

* Deniz veya gl gibi geni su yzeylerinde genellikle rzgr n, depremin vb. nin etkisiyle olu an k vr ml * (s cak, so uk, moda iin) Belli bir sre etkili olan dnem. * Titre imin bir ortam iinde yay lma hareketi. * Bir yzeydeki k vr m. * Salar n k vr m geni li i. * Gizli i , dalavere. * Esrar, eroin vb. uyu turucu maddelerin verdi i keyif durumu. * Dalg nl k. * Geici sevgili. * Macera, me ru olmayan kazan veya a k ili kisi.

dalga band * Hem radyo hem de optik dalgalar kapsayan bant. dalga boyu * Yan yana iki dalga s rt aras nda kalan ve uzunlu u yerine gre birka metreden birka yz metreye kadar ula abilen yatay uzakl k. * Devirli hareketlerde bir devir iindeki hareketin yay ld uzakl k. dalga ukuru * Biribiri ard ndan gelen iki dalga aras nda olu an ukur blge. dalga dalga * (renk iin) A kl koyulu. * Dzgn olmayan, alakl , yksekli. * (sa iin) K vr ml . dalga gemek * zerinde durulmas gereken i le ilgilenmeyerek, ba ka eyler d nmek. * e lenmek, alay etmek. * geici sevgi ili kisi kurmak, gnl e lendirmek. dalga genli i * Dalgan n en yksek noktas ile s f r noktas aras ndaki nicelik. dalga h z * Dalga boyunun dalga periyoduna oran . dalga ku a * Ayn frekans ieren dalgalar btnl . dalga periyodu * Dalgalar n arka arkaya iki tepesinin belli bir noktadan gei sresi. dalga saymak * bo ve aylak durmak. * yersiz ve gereksiz eylerle u ra mak. dalga s rt * Dalgan n iki yan ndaki ukurlar aras ndaki yksek kesimi. dalga tepesi * Dalgan n en yksek noktas . dalga uzunlu u * Dalga boyu. dalga yksekli i * Denizlerde dalga ukuru ile dalga tepesi aras ndaki d ey mesafe.

dalgac

* ine gereken nem ve dikkati gstermeyen.

dalgac Mahmut * yap lmas gerekli bir i i benimsemeyen, kaytar c . dalgac k * Kk dalga.

dalgac l k * Dalgac olma durumu, kaytar c l k. dalgak ran * K y kurulu lar n , tekneleri, dalgalar n y prat c etkisinden korumak veya gemilerin yk al p bo altmas n sa lamak amac yla liman ve iskele nlerine yap lan uzun set. dalgaland r c * Bir s v y veya ortam dalgalanmaya srkleyici. dalgaland r * Dalgaland rmak i i veya biimi. dalgaland rma * Dalgaland rmak i i. dalgaland rmak * Dalgal duruma getirmek. dalgalan * Dalgalanma i i veya biimi. dalgalanma * Dalgalanmak i i. * Mal fiyatlar n n trl sebeplerle ini i veya k . * Bir toplumda uyumsuzluktan do an kar kl k. * Ko u duru unda, dizlerin hafif bklmesinden ve kollar n gev ek olarak ne yukar do ru kald r lmas ndan sonra, dizlerin gerilerek gvdenin do rulmas yla vcudun diz, kala, bel, s rt, ba ve kollarda geli tirdi i bir dalga hareketi. dalgalanmak * Dalga olu mak. * Hareket durumunda olmak, k p rdamak. * (renk iin) Ton de i tirmek. dalgalanmaya b rakmak * paran n gerek de erini bulmas iin giri imde bulunmadan beklemek. * bir konu iin giri imde bulunmadan beklemek. dalgal * Dalgas olan. * Dalga dalga grnen. * (sa iin) K vr ml . * (renk iin) A kl koyulu. * Belli dalga boylar n alabilen.

dalgal ak m * Bir evrimde ak yn srekli de i en ak m, alternatif ak m. dalgal ak m reteci * Dalgal elektrik ak m veren rete, alternatr.

dalgaler * Olu an dalgalar n yksekli ini ve derinli ini, ukurunu len alet. dalgas na ta atmak * i ini bozmak, keyfini ka rmak. dalgas n ta lamak * (birinin) i ini bozmak. dalgas z * Dalgas olmayan.

dalgaya d mek (veya gelmek) * yan lmak, dalg nl kla unutmak. dalgaya getirmek * birinin dalg nl ndan yararlanarak onu kand rmak. dalgay ba a almak * gemi veya sandal n ba n dalgalar n geldi i yne evirmek. dalg dalg * Gaflet, aymazl k. * Genellikle zel donan mla su yzeyi alt nda al may meslek edinen kimse, bal k adam, kurba a adam. * Birinden habersiz bir ey almak huyunda olan kimse.

dalg bcekler * Sivrisinek kurtuklar na sald rarak yok eden, durgun sularda ya ayan k n kanatl lar familyas . dalg elbisesi * Dalg lar n su alt nda hareketlerini engellemeden vcutlar n e itli etkenlerden korumak iin zel olarak yap lm elbise. dalg gzl * Su alt nda grmeyi sa layan ve iine su girmeyecek biimde yap lm gzlk. dalg ku lar * Gagalar bir k l fla rtl, kanatlar ve kuyru u k sa, ayaklar perdeli, iyi yzen ve dalan baz ku lar iine alan ku lar tak m . dalg ku u * Dalg ku lar ndan, Amerika ve Avrupa'n n kuzeyinde ya ayan bir hayvan (Colymbus glacialis). dalg ku ugiller * Ku lar s n f n n dalg ku lar tak m na giren bir familya. dalg tp * Dalg lar n su alt nda uzun sre kalmalar iin solunum yapmalar n sa layan tp. dalg l k dalg n * evresinde olup bitenleri fark edemeyecek kadar d ncelere dalm olan veya dikkatini belirli bir konu stnde toplayamayan, gafil. * Kendinden gemi . dalg n dalg n * evresiyle ilgilenmeden, d nceli olarak. * Dalg c n mesle i.

dalg nca

* Dalg n bir biimde, dalg n olarak.

dalg nla ma * Dalg nla mak i i. dalg nla mak * Dalg n duruma gelmek. dalg nla t rma * Dalg nla t rmak i i. dalg nla t rmak * Dalg n duruma getirmek. dalg nl na gelmek * dalg nl k dolay s yla fark edememek. dalg nl na getirmek * birinin dalg nl ndan yararlan p kendi iste ini gerekle tirmek. dalg nl k * Dalg n olma durumu veya dalg nca davran . * Derin uyku durumu. * Bir yzeyde renk dalgalanmas sonucu grlen parlakl k, menevi , hare.

dalg r

dalgndz * Gpegndz. dal c * Su alt na dalan (kimse, hayvan).

-dal k / -delik * simden isim ve s fat reten birle ik ek: On-dal k, gn-delik vb. dal na basmak * ho lanmad eyleri yaparak birini k zd rmak. dal na binmek * bir kimseye bir i yapt rmak iin as lmak, musallat olmak, s k t rmak. dal n * Gzel bir grn , bir d nce kar s nda kendinden geercesine sessiz bir co kuya dalma, isti rak.

dal p kmak * (deniz, gl gibi yerlerde) suyun iinde kaybolup yeniden grnmek. * (deniz, gl gibi yerlerde) az sre kalmak. * birok yerlere girmek. dal p gitmek * bir d nce veya hayal ile bulundu u ortamdan uzakla mak. dal * Dalmak i i veya biimi. * Topu yakalamak amac yla savunmadaki bir oyuncunun yatay olarak s ramas , plonjon. dal z * kulaktaki kemik dolambac n orta blm. dalkavuk

aklaban.

* Kendisine kar ve yarar sa layacak olanlara a r bir sayg ve hayranl k gstererek yaranmak isteyen kimse, * Saraylarda devlet byklerini nkteli szlerle e lendiren kimse.

dalkavuka * Dalkavuk gibi, dalkavu a yak r (biimde). dalkavukla ma * Dalkavukla mak i i. dalkavukla mak * Dalkavuka davranmaya ba lamak. dalkavukluk * Dalkavuk olma durumu veya dalkavuka davran , aklabanl k. dalkavukluk etmek * dalkavu a yara r biimde davranmak. dalk l * K l c n ekmi olan. * K l c n ekmi olarak, yal n k l . * Kabuk bcekleri familyas ndan, f nd k a alar nda ya ayan k n kanatl bcek (Anisandrus dispar). * Zorlu esen rzgr.

dalk ran

dalkurutan * Kabuk alt ndaki odun kat nda oyuklar aarak di budak srgnlerini ve zeytin dallar n kurutan k n kanatl bcek (Hylesinus oleiperda). dallama dallamak * Budamak. dalland rma * Dalland rmak i i. dalland rmak * Dallanmas na yol amak. * Bir i i, bir sorunu bytp kar k duruma getirmek. dallan p budaklanmak veya (bir i i) dalland r p budakland rmak * bir i , bir sorun byyerek kar k duruma gelmek (getirilmek). dallan dallanma * Dallanmak i i. dallanmak * Dal vermek. * Yay lmak, geni lemek. * (bir i , bir sorun) Kar k, g bir duruma girmek. dallar basmak * a ata dallar e ecek kadar ok meyve olmak. dall * Dallanmak i i veya biimi. * Dallamak i i.

* Dallar olan. * zerinde dallar , iekleri olan (kuma ). dall budakl * Kar k bir duruma girmi olan, apra k. dall gll * ok renkli, canl . dalma * Dalmak i i. * Gre inin ayaktayken, birden e ilerek, rakibinin belden a a herhangi bir yerini kapmas . * Suyun iine btnyle ve h zla girmek. * Bir yerin iine girmek. * Ba ka bir eyle u ra amayacak veya ba ka bir eyi d nemeyecek biimde kendini bir eye kapt rmak. * Kendini bilmez duruma gelmek, kendinden gemek. * Uyumak. * Gre te dalma oyununu yapmak. * Tam le zaman . * Dal and ran, dala benzeyen. * Grevi, biimi ve durumu yapra a benzeyen yass (dal). * Dal olmayan. * Yal n ayak (kimse). * A a l k, serseri.

dalmak

dal le dals

dals z daltaban

daltonizm * Renk krl . daluyku * Derin uyku. dalya dalya dalyan * Bir ey say l rken birim olarak al nan say ya gelince sylenen uyarma sz. * Y ld z ie i (Dahlia). * Deniz, gl ve rmaklarda k y lara yak n yerlerde a ve kaz klarla olu turulan, byk bal k avlama yeri.

dalyan a * Huni biiminde olduka dar gzl bal k a . dalyan orbas * e itli taze bal klardan yap lan bol so anl orba. dalyan gibi * boylu boslu. dalyan kftesi * ine bezelye, havu ve ha lanm yumurta konularak rulo biiminde haz rlanm bir tr kfte.

dalyan sepeti * Dalyan n denizden yana olan dip taraf ndaki a kl kapamak iin kullan lan byk sepet. dalyan tarlas * Dalyan n, deniz iinde kurulu bulundu u alan. dalyan yeri * Sabit veya yzer dalyan kurmaya elveri li avlanma yeri. dalyanc * Dalyan sahibi olan veya dalyanla bal k avlayan kimse. dalyasan dam * Sar klar n omuz zerine dklen ucu. * Yap lar d etkilerden korumak amac yla zerlerine yap lan o u kiremit kapl blm. * Toprak daml ev, kk ev, ky evi. * Ah r. * Tutuk evi. * Dansta kavalyenin e i. * skambil k tlar nda k z.

dam

dam aktarma * Dam n kiremitlerini elden geirip k r klar n de i tirme. dam alt * Bar n lacak, s n lacak yer. dam koru u * Dam koru ugillerden, bir veya ok y ll k trleri olan, l k iklimlerde yeti en otsu bir bitki (Sedum). dam koru ugiller * ki eneklilerden rnek bitkisi dam koru u olan bir bitki familyas . dam stnde saksa an, vur beline kazmay * yersiz ve sama szler kar s nda hafifseme yollu sylenir. dam yand , iindeki s an da (birlikte) yand * "bu, byk bir kay p, ama eskiden yol at rahats zl k da sona erdi" anlam nda kullan l r. dama * Karelere ayr lm zemin zerinde on alt ta la iki ki i aras nda oynanan oyun.

dama kmak * cins istekleri artmak. dama demek * gc kalmayarak bir i i daha ileri gtremeyecek duruma gelmek. * tkenmek. dama tahtas * zerinde dama oynanan tahta. dama ta * Dama oynanan ta . * S k s k bir yerden ba ka bir yere giden veya atanan. dama ta gibi oynatmak * s k s k bir yerden bir yere gndermek veya atamak.

damacana * Su veya ba ka s v lar ta maya yarayan dar a zl i kin kar nl genellikle has r veya plstik sepet iinde korunan byk i e. damac damak * Dama oyuncusu. * A z bo lu unun tavan .

damak ete i * Dama n kemiksiz ve yumu ak olan arka blm. damak tad * Tat alma duyusuna uygun yiyecek. damak nsz * Dil s rt yard m ile n damakta veya art damakta olu an ses: g, k, n. damakl * Dama olan. damakl di * Dama ile beraber haz rlanm takma di . damaks * Bo umlanma noktas damakta bulunan (ses). damaks l * Damakla ilgili. damaks lla ma * Damaks lla mak i i. damaks lla mak * Bir kelimede art damaktan kan bir nsz veya kal n bir nl n dama a kay p yumu amak ve incelmek: Yana > yine, alma > elma gibi. damaks lla m * Damaks lla an veya gerekte damaks olan nsze verilen ad. damaks lla t rma * Damaks lla t rmak i i. damaks lla t rmak * Bir fonemin bo umlanma noktas n sert dama a do ru kayd rmak. damaks z * Dama olmayan. * Tat alma duyusu zay flam olan veya bu duyuyu tamamen yitirmi olan (kimse). * Sivri ulu bal k i nesi. damal damar * stnde kareler bulunan. * Canl varl klarda kan n veya besleyici s v lar n dola t kanal. * Mermerde, baz ta larda ve tahta kesitlerinde renk ayr l gsteren dalgal izgi. * Ba ka trden katmanlar n aras nda bulunan s v , maden veya mineral katman . * Soy, yarad l . * Huy, miza.

* inde ongun besi suyunun dola t odunsu dokudan boru. * Bceklerde kanat zar n dik tutmaya yarayan organ. damar aktarma * Vcudun bir yerinden al nan damar t kanm damar n yerine koymak suretiyle yap lan tedavi, by-pass. damar damar * ok damarl . * Katmanl . damar sertli i * Atardamar i yzeyinde ya lanma, y pranma, kirelenme sebebiyle ortaya kan kan dola m gl ve kan bas nc n n artmas hastal . damar tabaka * nce kan damarlar ndan olu an, gz kresinin iini d eyen katman. damar t kan kl * Atardamar kan n n p ht la mas veya ya parac klar n n olu mas sonucunda meydana gelen t kanma, amboli. damarc k * Kk damar. damardaraltan * Damarlar n kas tabakas n bzerek kan n dola m n abukla t ran veya dzenleyen (sinir, madde). damargeni leten * Damarlar n kas tabakas n gev eterek ap n byten (sinir, madde). damar (veya damarlar ) kabarmak * (bir huy veya duygu) gl bir biimde ortaya kmak. damar bozuk * Huysuz, sinirli, aksi, geimsiz kimse. damar kurusun * birinin huysuzlu una fkelenildi inde, ilenme olarak sylenir. damar tutmak * kt huyu, aksili i depre mek. damar na (veya damarlar na) i lemek * kt bir huy, vazgeilmez bir biimde yerle mek. damar na basmak * birini, duyarl oldu u bir konuda k zd rmak. damar na ekmek * soyunun zelliklerini ta mak. damar na girmek * birinin ho lanaca eyler yaparak kendisini ona sevdirmek. damar n bulmak * ho lanabilece i biimde davran p uysall n sa lamak. damarland rma * Damarlar yetersiz olan bir organa yeni damarlar eklemeyi amalayan ameliyat. damarlanma * Bir organ n, bir blgenin damarlar n n durumu.

damarlanmak * Damar damar olmak, damar durumu almak. damarlar aya a kalkmak * Bir duygu sonucu iddetle istemek. damarl * Damar olan, damar gzle grlecek kadar kabarm olan. * Aksi, huysuz, sinirli, geimsiz. damars z * Damar olmayan. * Uysal, iyi huylu. damasko damat * Gvey. * Padi ah soyundan k z alm olan kimse. damat girmek * aileye gvey olarak kat lmak. damatl k * Gveylik. * o unlukla d emelik olarak kullan lan, keten ve ipek kar m bir tr kuma .

damdan arda a atlamak * hibir mant k ba kurmadan konudan konuya gemek. damdan d er gibi (d ercesine) * (sz iin) birdenbire ve yersiz olarak. damdazlak * Hi sa olmayan. damga * Bir eyin zerine bir ni an, bir i aret basmaya yarayan ara. * Bu arala bas lan ni an, i aret. * Bir kimsenin ad n ktye karan, yz k zart c durum. * Bir eyin kime, hangi a a ait oldu unu gsteren belirgin iz, i aret, nitelik.

damga harc * Kamuya ait mal ve hizmetlere vatanda n katk pay olarak dedi i vergi. damga kanunu * Damga pullar n n nas l ve ne miktarda yap t r laca n gsteren kanun. damga pulu * Resm i lemlerde belgelere yap t r lan pul. damga vergisi * Ki iler veya kurulu lar aras hukuk i lemlerin geerlili ini belgeleyen k tlardan al nan vergi. damga vurmak * damgalamak. * iz b rakmak. damga yemek * (biri) kt bir yarg ya veya nitelenmeye u ramak.

damgac * Damga vurmakla grevli kimse. * Damga yapan veya satan kimse. damgac l k * Damgac n n i i veya mesle i. damgalama * Damgalamak i i. damgalamak * Bir eyin zerine damga ile i aret yapmak, damga vurmak. * Bir kimseye gere e dayanmadan herhangi bir zellik veya nitelik yklemek. * Birine yz k zart c bir su yklemek. damgalanma * Damgalanmak i i. damgalanmak * Damgalamak i ine konu olmak. damgalatma * Damgalatmak i i. damgalatmak * Damgalamak i ini yapt rmak. damgalay * Damgalama i i veya biimi. damgal * Damgas olan, damgalanm olan. * (kendisine) Yz k zart c bir su yklenmi olan. damgas z * Damgalanmam , damgas olmayan. dam t c * Dam tmaya yarayan, dam tma i inde kullan lan ara, imbik. * Endstride dam tma rnleri elde etmede trl ham maddeleri dam tan kimse. dam t k * Dam tma yoluyla, dam t larak elde edilmi olan.

dam t lma * Dam t lmak i i. dam t lmak * Dam tmak i i yap lmak veya dam tmak i ine konu olmak. dam tma * Dam tmak i i, taktir. dam tmak * Gaz rnler elde etmek iin, baz kat nesneleri s yoluyla temel gelerine ayr t rmak, imbikten ekmek, taktir etmek. * S v kar mlarda, karma k, de i ken birle imleri olu turan geleri, zellikleri belirli rnlere ay rmak. dam zl k * Yaln z dl al nmak iin yeti tirilen yksek nitelikli (hayvan veya bitki). * Maya.

damla

* Yuvarlak biimde, ok kk miktarda s v . * Damlal kla kullan lan il. * Kalbe inen inme; fel. * ok az. * Damla biiminde olan (ziynet).

damla damla * Azar azar. damla hastal * Gut. damla inmek * fel olmak, damlaya u ramak, yre ine inmek. damla sak z * ri taneli, parlak ve ok sevilen bir tr sak z. damla ta * T ra edilmeyerek yuvarlak ve cill b rak lm , de erli veya yar de erli ta . * Sark t. damla ta * Yap larda ss unsuru olarak kullan lan damla biiminde ta . damlac k * Kk damla. damlal k * Bir s v y damla damla ak tmak iin bir ucuna kauuktan yap lm ba l k geirilmi , br ucu sivri, cam veya plstikten ara. * Bir yap da rtenleri ve dam oluklar n ta yan yan duvar. * Bula k teknesinin yan na konulan ve y kanm kap kaca n sular n tekneye ak tan oluklu blm. damlama * Damlamak i i.

damlamak * Damla durumunda tane tane d mek. * indekini damla damla ak tmak. * Bir yere a r lmadan, birdenbire, ekinmeden girmek. damlat lma * Damlat lmak i i. damlat lmak * Damlatmak i i yap lmak. damlatma * Damlatmak i i. damlatmak * Damla damla ak tmak. * Damlal kla il koymak. * Dam tmak. damlaya damlaya gl olur * azar azar olagelen bir eyi kmsemenin do ru olmad n , nk birikerek nemli bir niceli e ula aca n anlat r. daml

* Dam olan. damper * Bir asinin zerine tak lm , inip kalkan kasas olan, kendinden hareketli, yk bo altan dzen. damperli damping * Damper dzeni olan. * Milletler aras pazarlar elde etmek veya elindeki mal elden karmak iin d k fiyatla satma. * Ucuzluk. * Dam olmayan. * Kaba, k r c . * Kar l kl at lan silh seslerini anlat r. -dan, -den / -tan, -ten * kma hli eki: Tarladan, ky-den vb. * simlerden s fat ve zarflar da tretir: toptan, candan, gerekten vb. dana * ne in, stten kesilmesinden bir ya na kadar olan erkek yavrusu.

dams z dan dan dan dun

dana derisi * l buza ndan elde edilen ve tir e yap m nda kullan lan zel deri. dana eti * Stten yeni kesilmi danan n eti.

dana hummas * nekte buza y do urduktan sonra ortaya kan bir tr hastal k. danaaya * Y lanyast gillerden, yapraklar lekeli bir bitki (Arum). danaburnu * Toprak iinde ya ay p bitkilere, kklerini keserek zarar veren bir bcek, kk kurdu (Gryllotalpa vulgaris). * Aslana z ie i. danac danadili * Dana oban . * Bir tr cnk.

danak ran otu * Salepgillerden, batakl k yerlerde yeti en bir bitki (Epipactis). danalar gibi ba rmak (veya b rmek) * ok kuvvetle hayk rmak. danan n kuyru u kopmak * beklenen veya korkulan sonu gerekle mek. Danca * Danimarka dili.

dandini

* Bebekleri uyuturken, oyalarken sylenen tekerlemelerde geer. * Dzensiz, kar k, darmada n k.

dandini bebek * Ya na yak mayacak davran larda bulunanlar iin sylenir. dane dang * Ba ta, kaslarda, oynaklarda a r lar yapan, vcutta k z l lekeler gsteren, ate li ve salg n bir hastal k. dangadak * Birdenbire, damdan d er gibi. dangalak * Ak ls z, d ncesiz. * Ku yemi.

dangalaka * Dangala a yak r (biimde). dangalakl k * Dangalak olma durumu veya dangalaka davran . dang l dungul * Kaba saba, yersiz ve lzumsuz. dang ldamak * Dang rdamak. dang rdama * Dang rdamak i i veya biimi. dang rdamak * Yksek sesle, ba ra ba ra konu mak. dan dan k * nemli bir konuda birka ki inin bir arada konu mas , m avere.

* Olmayan bir durumu varm gibi gstermek veya oldu undan ba ka anlatmak iin nceden yap lan anla ma, muvazaa. dan kl * Gerekte olmad hlde bir anla ma sonunda yle gsterilen, muvazaal . dan kl dv * Ba kalar n aldatmak veya atlatmak iin nceden yap lm gizli anla maya dayanan davran , ike. dan kl k * Dan kl olma durumu, muvazaa. dan lma * Dan lmak i i. dan lmak * Dan mak i i yap lmak. dan ma * Dan mak i i, m avere, isti are, mzakere, me veret. * Dan lan yer, mracaat, enformasyon.

dan ma brosu * Baz kurulu lar n i leriyle ilgili olarak sorulacak sorular cevaplamak iin a lm bro. dan ma meclisi * 1982 Anayasas n haz rlayan ve Kurucu Meclisi olu turan organlardan biri. dan mak * Bir i iin bilgi veya yol sormak, gr almak, isti are etmek, mracaat etmek, me veret etmek. dan man * Bilgi ve d ncesi al nmak iin kendisine dan lan grevli kimse, m avir. dan manl k * Dan man n yapt grev, m avirlik. Dan tay * Ynetim davalar na bakmak, bakanlar kurulunca gnderilen yasa ve tzk tasar lar ile imtiyaz szle meleri zerine d ncelerini bildirmek gibi grevleri olan, yeleri Anayasa Mahkemesince seilen ba ms z anayasa kurulu u, Devlet uras . Danimarka k rm z s * K llar k rm z , ortalama 600 kg a rl nda iri yap l , sert artlara uyum sa layan bir st s r rk . Danimarkal * Danimarka halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. daniska * En iyi, katmerli.

dani ment * Bilgili. * Tanzimattan nce, kad lar n yan nda yeti mek zere grevlendirilen kimse. * Sahn medreselerinde oda sahibi olabilen renci. dank * "oktan beri anlayamad bir eyi, bir olay n ortaya kmas yla birdenbire kavray vermek" anlam na gelen kafas na dank demek veya kafas na dank etmek deyimlerinde geer. dans * Mzik temposuna uyularak yap lan ve estetik de er ta yan dzenli vcut hareketleri, raks.

dans etmek (veya yapmak) * mzik temposuna uyarak, estetik de er ta yan vcut hareketleri yapmak. dans * Dans eden ki i. * Dans meslek edinen ki i.

dansimetre * Yo unlukler. dansing dansl dansr * Dans etmeyi meslek edinen erkek. dansrlk * Dans etmek iin gidilen, halka a k yer. * Dans olan, dans edilen.

* Dansrn i i veya mesle i. dansz * Dans etmeyi meslek edinen kad n. danszlk * Danszn i i veya mesle i. danss z dantel tentene. * Dans olmayan, dans edilmeyen. * Her trl iplikle rlen veya bir kuma n kenar na i lenen trl biimde ince ve a grnmnde rg,

dantel a ac * Dulaptal otugillerden, Antillerde yeti en, snger gibi kullan lan, kabuk lifleri dantele benzeyen bir a a (Lgetta). dantel * Bkz. dantel.

dantell * Dantels olan. dantelli dapdar * Danteli olan. * ok dar.

dapdarac k * ok dar. dar * ine alaca eye oranla lleri yetersiz olan, geni ve bol kar t . * Geni li i az veya yetersiz olan, ensiz. * (yarat c yetiler iin) Yetersiz. * Az, elveri siz, s n rl . * Yeterli paran n olmamas ndan do an s k nt . * Glkle, ucu ucuna, ancak. dar * dam mahkmlar n asmak iin dikilen direk. dar a * ls 90 den kk olan a .

dar aral k * Borsada hisse senetlerinin al m sat m emirlerinin verilmesi s ras nda geen k sa sre. dar atmak * glkle ve ivedi olarak bir yere s nmak; kamak. dar bo az * K s k. * Toplumun, zmlenmesinde glklerle kar la t bunal ml durum. dar dar na * glkle ve son anda; g hl ile, u uca. dar gelirli

* Geliri normal bir geim sa lamaya yeti meyen; geim s k nt s eken. dar gelmek * s k nt ve huzursuzluk vermek. dar gr l * Yeni ve de i ik gr leri benimsemeyen, anlay gstermeyen. dar hat * Dar demir yolu.

dar kamak * istemedi i bir evreden kendini d ar atmak. dar kafal * Kavray az, anlay k t; yenilikleri benimseyecek yetenekten yoksun (kimse). dar nl dara * Alt enenin az a lmas yla olu an nl: u, . * Kab yla birlikte tart lan bir nesnenin kab n n a rl . * Bu kab n a rl na kar l k olarak terazinin br kefesine konulan a rl k. * inde yk ta nan arac n bo durumdaki a rl .

dara bo mak * birinin g durumundan yararlanmak. dara dar * Glkle, ancak, u uca, son dakikada.

dara d mek * para s k nt s na d mek. dara gelmek * aceleye gelmek. * mecbur olmak. dara getirmek * aceleye getirmek. daraban darac k dara * (kalp iin) Vurma, vuru , at . * ok dar. * Dar.

dara ac * dama mahkm olanlar asmak iin kurulan sehpa. daral daralma * Daralma i i veya biimi. * Daralmak i i. * Geni nllerin, yanlar ndaki baz nszlerin etkisiyle darla mas : geymek > giymek, yene > yine gibi. * Dar duruma gelmek, klmek; azalmak.

daralmak

* Gle mek, zorla mak. * S k mak, ba dara gelmek, bunalmak. * Zay flamak. daralt * Dar gibi grnme veya olma.

daralt c * Borular n aplar n daraltmakta kullan lan ba lant paras . daralt lma * Daralt lmak i i. daralt lmak * Daraltmak i i yap lmak. daraltma * Daraltmak i i.

daraltmak * Dar duruma getirmek. * Say ca azaltmak. daras n almak * iine bir ey konulacak kab n a rl n tartmak. daras n d mek * tartt ktan sonra kab n a rl n hesaptan d mek. daras z dara l k * Daras al nmadan. * S k nt l ortam, durum, darl k.

daraya atmak (veya karmak) * de er vermemek. darbe * Vuru , arp . * Bir lkede bask kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hkmeti istifa ettirmek veya rejimi de i tirecek biimde ynetimi, devirmek i i. * Birini kt duruma d ren, sarsan olay. darbe vurmak (veya indirmek) * iyi olan bir durumu ktye dn trmek. darbe yemek * gcn sars c , yok edici bir durum almak. darbeci * Vuran, arpan kimse. * Darbe yaparak ynetime el koyan kimse. darbecik * Kk, hafif darbe. darbecilik * Darbecinin i i. darbeleme * Darbelemek i i.

darbelemek * Vurmak, arpmak. * Y k ma u ratmak. * Bir i i engellemek. darb mesel * Atasz, atalar sz. darbuka * Toprak veya madenden yap lan, bir yan a k, uzunca bir tr dmbelek.

darbukac * Darbuka alan kimse. darbukac l k * Darbukac n n i i veya mesle i. darca * Biraz dar, pek geni olmayan, dar olarak. darda bulunmak * para s k nt s iinde bulunmak. darda kalmak * paraca s k nt iine girmek. * zor duruma d mek. darda an * Palmiye cinsinden bir a a (Milium effusum). * Bu a ac n itlembik bykl nde, sert ekirdekli tatl yemi i. * Dar lm olan, kskn. * So uk, ilgisiz.

darg n

darg n durmak * kskn durumda olmak. darg nla ma * Darg nla mak i i. darg nla mak * Darg n bir durum almak. darg nl k * Darg n olma durumu. dar * Bu daygillerden, tohumlar gere inde bu day yerine besin olarak kullan lan, kurakl a dayan kl bir bitki, akdar (Panicum). * (baz blgelerde) M s r. dar dar na * Glkle, u uca. dar unundan baklava, incir a ac ndan oklava olmaz * kt gerele iyi i grlemez. dr dnya * Dnya, yeryz.

dr flfl

* Do u Hint Adalar nda yaban olarak yeti en, t rman c , meyveleri 6 cm uzunlu unda, 7 mm ap nda, koni biiminde, a k esmer renkli, yak c ve keskin lezzetli, i tah a c bir bitki (Fructus Piperis longi). dar lgan * abuk al n p dar lan (kimse).

dar lganl k * abuk al n p dar lma durumu. dar lma * Dar lmak i i. dar lmaca * "Dar lmak olmaz", "sak n dar lma" anlam nda kullan lan dar lmaca yok deyiminde geer. dar lmak * Ho a gitmeyen bir tutum, davran veya sz dolay s yla gcenip gr mez olmak, ilgiyi kesmek. * Gcenmek, k r lmak, al nmak, incinmek. * Azarlamak, paylamak. * Dar ltmak i i.

dar ltma

dar ltmak * Dar lmas na sebep olmak. dar s ba na * bir ba ar , bir mutluluk ba kas iin istendi inde sylenir. darla ma * Darla mak i i. darla mak * Daralmak. darla t rma * Darla t rmak i i. darla t rmak * Daraltmak. darl k * Dar olma durumu. * Geim zorlu u. * s k nt s . darmada n * ok da n k ve kar k, tarumar. darmada n etmek * da tmak, kar t rmak. * dayak at p iyice dvmek. darmada n k * Darmada n olmu . darmaduman * Karmakar k. darmaduman etmek * karmakar k bir duruma getirmek.

darmaduman olmak * karmakar k bir duruma gelmek. darp * Vurma, dvme. * arpma. * Vuru .

darp etmek * vurmak, arpmak. * (para iin) damga basmak. darphane * Para bas lan yer.

darlceze * D knler evi. darlbedayi * Gzel sanatlar evi, kurulu u. darleytam * Yetimler evi. darlfnun * niversite. dar ifa * Sa l k yurdu.

Darvincilik * Darwin'ce geli tirilen, canl trlerin do al ay klanma sonucu, evrim yoluyla basit organizmalardan tredi ini ileri sren gr . dasdarac k * ok dar. dasit * Kuvarsl diyorit birle iminde olan bir s z nt ktlesi. dasitan dasitan dastar * Destan. * Destan. * Ba rts.

-da / - ta * simden isim treten ek: din-da , arka-da , meslek-ta , s r-da , yol-da vb. datif dass la dav * Ynelme durumu. * Yurt zlemi, yurtsama. * Postu, kaplan postu gibi izgili bir tr Afrika zebras (Hippotigris burchelli).

dava

* Hukuk korunman n bir hkm ile sa lanmas iin yarg organlar na ba vurma. * leri srlerek savunulan d nce, zmlenmesi gerekli olan konu, sav. * Sorun. * lk. * Sevgili.

dava adam * Bir lk u runda srekli al an kimse. dava etmek (veya amak) * hukuk korunman n bir hkm ile sa lanmas iin yarg organlar na ba vurmak. dava grmek * a lan davalar incelemek ve sonuca ba lamak. dava gtmek * srekli olarak bir konuyu savunmak veya gndemde tutmak. dava vekili * Avukat say s be ten az olan yerlerde avukat yetkisini ta yan meslek adam . davac * Dava eden kimse, mddei. davala ma * Davala mak durumu. davala mak * Birbiri aleyhinde mahkemeye ba vurmak. daval * Kendisinden bir ey dava edilen kimse, mddeialeyh. * Dava konusu olan ( ey). * Davas olan. * Davay gerektiren. * Koyun ve keiye verilen ortak ad. * Koyun veya kei srs.

daval k davar

davar gtmek * sry otlatmak, korumak ve gerekti inde st sa mak. * i e yaramayan, aptal veya acemi insanlar kendi karlar do rultusunda kullanmak. davaya bakmak * a lan davay incelemek, ara t rmak ve sonuland rmak, ryet etmek. davet * a r , a rma. * Yemekli toplant . davet etmek * a rmak. * yol amak. * birinin bir eye uymas n istemek. daveti * a r da bulunan kimse, a r c .

davete icabet etmek * a r l oldu u yere gitmek. davetiye davetkr * (bak , davran vb. iin) a ran, davet eden. * ekici, cazibeli. davetli * a r l . davetname * Yasal bir i iin gnderilen a r l k. davetsiz * a r lmadan gelen. * Davet iin yaz lan k t.

davlumbaz * Duman toplay p bacaya vermeye yarayan k nt . * Yandan arkl vapurlar n arklar n rten yar m daire biimindeki kapak. davrand rma * Davrand rmak i i. davrand rmak * (birinin) Davranmas n sa lamak. davran * Davranmak i i veya biimi, tutum, muamele, hareket. * D tan gzlemlenebilecek tepkilerin toplam . * Organizman n uyaranlar kar s ndaki tepkilerinin btn. davran bilgisi * Grg kurallar . davran l k * Psikolojinin inceleme konusunun davran oldu una inanan, bilincin, psikolojinin ara t rma alan na girdi ini inkr eden gr , behavyorizm. davranma * Davranmak i i. davranma! * k m ldama!. davranmak * Bir kimseye veya bir eye kar belli tav r tak nmak. * Bir eye el atmak, giri mek. * Bir i i yapmaya haz r olmak, haz rlanmak. davud davul * Kal n, tok ve gr (ses). * Byk ve enlice bir kasna n iki yan na deri geirilerek yap lan, tokmak ve de nekle al nan alg .

davul (birinin) boynunda, tokmak (bir ba kas n n) elinde * sorumlulu u ta yan biri oldu u hlde, sz geen bir ba kas d r. davul almak

* bir eyi herkesin haber alabilece i biimde ortal a yaymak. davul alsan i itmez * ok sa r. * uykusu ok a r, derin uykuda. davul dengi dengine diye alar * evlenecek kimselerin birbirlerine denk olmas gerekir. davul dvmek * davul almak. davul gibi * i ve gergin. davul tozu * Gerekle mesi imkns z olan durumlar iin kullan l r. davulcu * Davul alan kimse. davulculuk * Davulcunun i i veya mesle i. davulu biz ald k, parsay ba kas toplad * biz al t k, u ra t k, ba kas yararland . davulun sesi uzaktan ho gelir * i in iinde olmayanlar o i i kolay veya krl san rlar. davya * Di i kerpeteni. daya a idmanl olmak * dayak yemeye al m olmak. dayak * (bir insan veya bir hayvan ) Dvmek i i, patak, ktek. * Bir eyin y k lmamas iin dayat lan a a, destek, payanda. * Evlerin kap s n n a lmamas iin kap n n arkas na konulan kol, destek, srg.

dayak ars z * Dayaktan korkmaz olmu , dayak yemeye al m . dayak atmak * dvmek, sopa ile dvmek. dayak cennetten km t r * daya n yola getirici bir etkisi bulundu unu anlat r. dayak d kn * Daya a ly k olan, dvlmeyi hak eden. dayak kak n * Dayak yemeye al m , dayaktan korkmaz ki i. dayak yemek * dvlmek, sopa ile dvlmek. dayaklama * Dayaklamak i i.

dayaklamak * Y k lmamas iin bir eye destek koymak. * Kap y bir destekle arkas ndan kapamak, srglemek. dayaklanma * Dayaklanmak i i veya durumu. dayaklanmak * Dayaklamak i i yap lmak. dayakl * Daya olan. dayakl k dayal * Destek olarak kullan lan ey. * Dayanm olan. * lgili, dair, mstenit, mebni.

dayal d eli * D emesi ve e yas eksiksiz. dayama dayamak * Bir eyi bir yere dokunur duruma getirmek ve bu durumda b rakmak veya tutmak. * Bir yerden, bir kimseden yararlanmak, g almak. * H zla, fke ile veya korkutmak iin yakla t rmak, uzatmak. * Vakit geirmeden, bekletmeden vermek. * (kap , pencere iin) Ard na kadar amak. * Kalitesiz, kt veya rk bir mal , gizlice iyi olanlar n aras na kat p m teriye satmak. * Varmak, ula mak. dayanak * Dayan lacak ey, istinatgh, mesnet. * Bir iddiay glendirmeye yarayan tan t. * G verici, yard mc , destek. * Bir gerekli in onaylanmas iin olaylar n arkas nda veya alt nda bulunan ey; kendisine bir ey yklenilen, bir varl a destek olan, altta bulunan temel. dayanak noktas * Yap larda bir blmn a rl n ta maya yarayan ge. * Dayanak. dayanakl * Dayana olan. dayanakl k * Dayanak, destek olma durumu. dayanaks z * Dayana olmayan. dayanamamak * katlanamamak, sabredememek. dayan * Sab r. * Dayanak. * Dayamak i i.

dayand rma * Dayand rmak i i. dayand rmak * Dayanmas n sa lamak, istinat ettirmek. dayan kl * Dayanabilen, sa lam, gl, mukavim, zorlu. * Metanetli, metin, mtehammil. dayan kl l k * Dayan kl olma durumu, metanet. dayan ks z * Dayanmayan, sa lam olmayan, gsz, metanetsiz. dayan ks zl k * Dayan ks z olma durumu, metanetsizlik. dayan lma * Dayan lmak i i veya durumu. dayan lmak * Dayanmak i i yap lmak. dayan lmaz * (bir kimse veya ey iin) Kar konulamaz veya kar k lamaz. * Tahamml edilemez, katlan lamaz. dayan m * Bir varl n d etkilere kar direnme zelli i, diren.

dayan m mr * Bkz. dayanma mr. dayan rl k * Diren, mukavemet. dayan * Dayanma i i veya biimi. dayan k * yeleri aras nda dayan ma bulunan (millet, topluluk, s n f vb.), mtesanit. dayan ma * Dayan mak i i, tesant. * Bir toplulu u olu turanlar n duygu, d nce ve ortak karlarda birbirlerine kar l kl ba lanmas , tesant. dayan mac * Dayan mac l ktan yana olan, solidarist. dayan mac l k * Bir toplulu un btn bireyleri aras nda bir dayan ma bulunmas n toplu durumda ya aman n gereklerinden sayan ve bireycilikle ortakla ac l k aras nda yer alan bir reti, solidarizm. dayan mak * (bir toplulu u olu turan ki iler) Bir eyi gerekle tirmek iin duygu, d nce ve kar birli i gstermek, birbirini kollamak, mtesanit olmak. dayan mal * Aralar nda dayan ma bulunan.

dayanma

* Dayanmak i i.

dayanma mr * Bir malzemenin kopmaya, k r lmaya ve grevini yapamaz hle gelmesine kadar gstermi oldu u diren. dayanmak * Bir yere yaslanmak, kendini dayamak. * Kullan l uzun srmek, dayan kl olmak. * Zarar grmemek, varl n korumak, hasar grmemek. * Birinden, bir eyden g almak, gvenmek; istinat etmek. * Tutunmak, kar durmak, kar koymak, mukavemet etmek. * Bir eyin zerinde kurulmu olmak, istinat etmek. * G bir duruma katlanmak, ekmek, sabretmek, tahamml etmek. * Varmak, ula mak. * Btn gcn kullanarak bir i i yapmak. * (tkenmeyen i ler iin) Sonunda birinin veya bir eyin zerinde kalmak. * H z vermek. * Yeti mek, yeter olmak. dayant dayat * Dayan kl k. * Dayatmak i i veya biimi.

dayat ma * Kendi iste inde inatla ma. dayat mak * Kendi istek ve arzular do rultusunda srar etmek, inatla mak. dayatma * Dayatmak i i, empoze etme.

dayatmac * stedi ini yapt rmada bask uygulayan, direten, empoze eden. dayatmak * Dayamak i ini yapt rmak, empoze etmek. * Kendi istedi ini yapt rmakta direnmek. * Ba kas n n iste ine kar koymak. * Empoze etmek. dayatt rma * Dayatt rmak i i. dayatt rmak * Dayatmak i ini yapt rmak. dayay p d emek * (evi, oday ) mobilya ve benzeri e ya ile d emek. dayay daye day * Dayamak i i veya biimi. * ocuk bak c s , st nine, dad . * Annenin erkek karde i. * Bir kimsenin kay r c s olan, sz geer kimse.

* Ya l erkeklere seslenme sz olarak kullan l r. * Osmanl mparatorlu u dneminde Tunus, Cezayir ve Trablusgarp'ta seimle ba a getirilen ynetici. * Cesur, yi it. day lanma * Day lanmak i i. day lanmak * al m satmak, yksekten atmak. day l k * Day olma durumu. * Kay r c l k. * Kabaday l k, klhanbeylik. day o lu day zade * Day o lu veya day n n k z . daylak * Di i deve. * Deve yavrusu. * Sa dklm (ba ), dazlak. * plak (toprak). * Day n n o lu, day zade.

daz

dazara dazar * ok ivedi ve tel l . dazara daz r * Dazara dazar. dazlak * Tepesindeki sa dklm olan (kimse, ba ).

dazlakla ma * Dazlak duruma gelmek. dazlakla mak * (insan) Tepesindeki sa dklm olmak, dazlak duruma gelmek. * Salar n ustura ile kaz tmak. dazlakl k * Dazlak olma durumu. dazlama * Dazlamak i i.

dazlamak * G be enmek, g be enir olmak. de * Trk alfabesinin be inci harfinin ad . de -de * Bkz. da / de. * Bkz. -da / -de, -ta / -te.

debagat debba debbe debboy

* Tabakl k, sepicilik. * Sepici, tabak (II). * Kulplu ve a z kapakl bak rdan su kab , g m. * Silh, giysi gibi asker e yas ambar .

debdebe

* Grkem, gsteri , atafat, ihti am.

debdebeli * Grkemli, gsteri li. debeleni * Debelenmek i i veya biimi. debelenme * Debelenmek i i. debelenmek * Bir ac n n etkisiyle veya bir bask dan kurtulmak iin rp nmak. * rp nmak, tepinmek, k m ldamak. * Bo una u ra p durmak. debi * Bir akarsuyun herhangi bir kesiminden saniyede geen suyun hacmi, ak m. debil debillik * Zay f yap l , gsz. * Genellikle yap ile ilgili a r ve srekli gszlk.

debimetre * Bir borudan akan gaz veya s v n n hacim ve ktle cinsinden debisini kontrol eden, dzenleyen ve len ara. debriyaj * Otomobillerde kavrama yntemi ile kenetlenmi iki mili birbirinden ay ran ve ekici mili hareket dzeninde tutarak ekilen milin durmas n ve bu i lem sonunda arac n hareketini sa layan sistem. debriyaj pedal * Kavrama pedal . Deccal * Din inan lara gre k yamete yak n bir zamanda kaca na inan lan yalanc ve kt yarad l l kimse. deccal * Yalanc , fesat, dedikoducu.

decrescendo * Bir paran n, sesi gittike k sarak al naca n anlat r. dede * (evlt iin) Baban n veya anan n babas , byk baba. * Byk babadan ba layarak geriye do ru atalardan her biri.

* Mevlev tarikat nda ile doldurmu olan dervi lere verilen unvan. * ok ya l kimselere seslenme sz olarak kullan l r. dede (dedesi) koruk yer, torununun di i kama r * eskilerin yapt yanl i lerden daha sonrakiler de zarar grr. dededen kalma * ok eski dnemlerden beri kullan lan nesne. dedektif dedektr dedelik dedi mi * (dedi'mi) tam vaktinde. dedi i kmak * dedi i ey gerekle mek. dedi i dedik * her istedi ini yapt r r, syledi i szden dnmez. dedi im dedik, ttrd m (veya ald m) ddk * bir insan n sznde direndi ini anlatmak iin sylenen bir tekerleme. dedi im dediki * Her iste ini yapt ran, inat , iddiac (kimse). dedi in * ad verilen, say lan, kabul edilen. * Bkz. detektif. * Bkz. detektr. * Dede olma durumu veya dedeye yak an davran .

dedi inden (d ar ) kmak * szn dinlememek. dedi ine gelmek * birinin d ncesini nce kabul etmezken sonradan do ru bulup kabul etmek. dedi ine kara demek * inat l k ederek kar s ndaki ile anla maya yana mamak. dedikodu * Konusu eki tirme veya k nama olan konu ma, k lkal. dedikodu etmek (veya yapmak) * birini eki tirmek. dedikodu kumkumas * i gc dedikodu olan kimse. dedikoducu * ok dedikodu yapan. dedikoduculuk * Dedikodu yapma i i. dedirme * Dedirmek i i.

dedirmek * Demek zorunda b rakmak. * Denilmesini sa lamak. dedirtme * Dedirtmek i i.

dedirtmek * Demek zorunda b rakt rmak. dedksiyon * Tmden gelim. def * Bkz. tef. def defa defalarca defans * Savunma. def'aten defetme * Birden, bir defada. * Defetmek i i. * Savma. * Kez, kere. * S k s k, srekli olarak.

defetmek * Kovmak. * Savmak, savu turmak. defibel kabilinden * bir bely savarcas na. defibratr * Yongalar liflerine ayr t ran zel alet. defigam etmek * znty, s k nt y atmak. defihacet etmek * byk abdest bozmak. defile defin * (ly) Gmme. define defineci * Toprak alt na gmlerek saklanm , para veya de erli eyler, gm. * Gm bulmak umuduyla kaz yapan veya yapt ran kimse. * Giyecekleri tan tmak amac yla mankenlerin yapt klar gsteri, moda gsteri geidi, giyim gsterisi.

definecilik * Defineci olma durumu. deflsyon * Para darl , durgunluk. defleme deflemek * Defetmek. defne * Defnegillerden, yapraklar gzel kokulu ve yaz k ye il olan bir a a (Laurus nobilis). * Deflemek i i.

defne yapra * e itli yiyeceklere gzel koku versin diye kat lan yaprak. defnedilme * Defnedilmek i i, gmlme. defnedilmek * (l) Gmlmek. defnegiller * rnek bitkisi defne olan, iki eneklilerin ayr ta yaprakl lar ndan, yapraklar kokulu birok tr iine alan bir bitki familyas . defnetme * Defnetmek i i, gmme. defnetmek * (ly) Gmmek, topra a vermek. defneyapra * Bir lfer e idi. defnolunma * Defnolunmak i i. defnolunmak * (l) Gmlmek. defo defol! defolma * Defolmak i i. defolmak * (hakaret sz olarak) Savu mak, ekilip gitmek. defolu * Defosu olan, bozuk, zrl, kusurlu (kuma , giysi vb.). * Kusur, zr, bozukluk. * savu git, uzakla .

deformasyon * Biimi bozulma, biimsizle me.

deforme

* Biimi, kal b bozulmu .

deforme olmak * biimi, kal b bozulmak. defosuz * Defosu olmayan, sa lam. defroster defter * Buzzer. * Genellikle hafif bir kapak ierisinde, bir araya tutturulmu k t yapraklar .

defter amak * para yard m veya gnll toplamaya giri mek. defter emini * Tapu i lerine bakan yksek grevli. defter tutmak * i lem veya hesaplar dzenli olarak bir deftere geirmek. defterci * Defter yapan veya satan kimse.

deftercilik * Defter yapmak veya satmak i i. defterdar * Bir ilin maliye i lerini yneten yksek grevli. * Osmanl larda maliye i lerinin en yksek yetkilisi veya illerde maliye i leriyle u ra an grevli. defterdarl k * Defterdar n makam , grevi veya grevin yrtld yap . defterden silmek * ad n anmaz olmak, dost saymaz olmak. defterhane * Osmanl lkelerindeki btn toprak kay tlar n iine alan ana defterlerin bulundu u ve bunlara zg i lerin grld daire. defteri drlmek * lmek, ldrlmek. * grevine son verilerek bir yerden uzakla t r lmak. defteri kapamak * sz konusu i i art k yapmaz olmak; bir eyle ilgiyi kesmek. defterihakan * Osmanl mparatorlu unda Tapu ve Kadastro Genel Mdrl . defterikebir * Ana defter. defterinde olmamak * sahip bulunmamak, tabiat nda bulunmak. defterini drmek * ldrmek.

degajman * Futbolda kalecinin topu sert bir ayak vuru uyla uza a atmas . de diri * De dirmek i i veya biimi. de dirme * De dirmek i i. de dirmek * De mesini sa lamak, de mesine yol amak. de er * Bir eyin nemini belirlemeye yarayan soyut l, bir eyin de di i kar l k, k ymet. * Bir eyin para ile llebilen kar l , paha. * Yksek ve yararl nitelik. * stn, yararl nitelikleri olan kimse. * Ki inin isteyen, ihtiya duyan bir varl k olarak nesne ile ba lant s nda beliren ey. * Bir de i kenin veya bilinmeyenin say ile anlat m .

de er analizi * Bir rnn her paras n n veya ekonomik i lemin her basama n n sistemli bir biimde analiz edilip, katma de erinin hesaplanmas ve maliyetle ili kisinin meydana kar lmas i i. de er art rma * Fiyat n ykseltme. de er bimek * bir eyin de erini belirtmek, bir eye de er koymak. de er d rme * Fiyat n indirme, de erini a a ya ekme. de er d rm * Paran n alt n veya yabanc bir paraya gre de erinin d rlmesi, sat n alma gcnn azalmas , devalasyon. de er kuram * De erlerin nem s ralar n ve bu arada en yksek de eri ara t rarak bir de er ls bildiren felsefe kuram . de er vermek * de erli saymak, nem vermek. de er yarg s * Bir de erlendirme getiren yarg . de erbilir * De eri olan eyleri, kimseleri sayan veya koruyan, iyilikbilir, kadirbilir, kadir inas. de erbilirlik * De erbilir olma durumu, iyilikbilirlik, kadirbilirlik, kadir inasl k. de erbilmez * De eri olan eyleri, kimseleri saymayan veya korumayan, hat rs z. de erbilmezlik * De erbilmez olma durumu. de erleme * De erlemek i i.

de erlemek * De er belirtmek. de erlendirilme * De erlendirilmek i i, k ymetlendirilme. de erlendirilmek * De erlendirmek i i yap lmak, k ymetlendirilmek. de erlendirme * De erlendirmek i i, k ymetlendirme. de erlendirmek * Bir eyi yerinde ve yararl bir yolda kullanmak, k ymetlendirmek. * Bir eyin zn, nemini, nitelik ve niceli ini belirlemek. de erlenme * De erlenmek i i, k ymetlenme. de erlenmek * De er kazanmak, de eri artmak, de er sa lamak, k ymetlenmek. de erli * De eri olan veya de eri yksek olan, k ymetli.

de erli k t * Kapsad hak, senede ba l olan, senetsiz ileri srlebilmesine imkn olmayan k t. de erlilik de ersiz * De eri olma durumu, k ymetlilik. * De eri olmayan veya de eri ok az olan, nemsiz, k ymetsiz, naiz.

de ersizlik * De ersiz olma durumu. de gin * li kin, stne ait, dair, mteallik. de il de il a * sim cmlesinde ykleme veya ba ka elere olumsuzluk anlam veren kelime. * " yle dursun" anlam na.

de il mi ki * madem, mademki. de im * Bir kimsenin, kendisine i verilmeye hak kazand ran durumu, liyakat. de imli de imsiz de in * Liyakatli. * Liyakati olmayan, liyakatsiz. * Kadar, dek gibi bir i in bir durumun sona erdi i zaman veya yeri gsterir.

de in de ini de ini

* Sincap. * De inme. * De inmek i i veya biimi.

de inme

* De inmek i i, temas.

de inmek * Bir konuyu ele alarak ondan k saca sz etmek, dokunmak, temas etmek. de inti de irme * De irmek i i. de irmek * Duyurmak, bildirmek, ula t rmak. * De dirmek, dokundurmak. de irmen * ten ara veya alet. * inde tme i i yap lan yer. de irmen ta * De irmende, dnerek taneleri ezen yuvarlak ta . * De irmen ta yapmakta ve bazen de yap larda kullan lan akmak ta trnden sert bir ta . de irmen ta n n alt ndan diri kar * en a r artlarda btn glkleri yener. de irmenci * De irmen yapan veya i leten kimse. de irmencilik * De irmen yapma i i. * De irmen i letme i i. de irmenin suyu nereden geliyor? * bu i in masraf n kar layacak para nas l kaz n l yor?. de irmenlik * De irmende tlmek iin ayr lm (tah l). * Bir de irmen ta n i letecek gte (akarsu). de irmi * Yuvarlak. * (kuma iin) Eni boyuna e it olan. * Yemeni, yazma, ba rts, mendil. de irmi sakal * De irmi bir biimde kesilmi sakal. de irmileme * De irmileme i i. de irmilemek * Temas.

* Yuvarlak biime koymak. de irmile me * De irmile mek i i. de irmile mek * De irmi hle gelmek. de irmilik * De irmi olma durumu, yuvarlakl k. de i * De mek i i veya biimi. * Bir ey verip yerine ba ka bir ey alma, mbadele, trampa.

de i etmek * bir ey verip yerine ba ka bir ey almak. de i toku * De i , al veri , mbadele, trampa. de i ebilir * De i me zelli i ta yan, de i tirilebilen. de i ebilirlik * De i ebilir olma durumu. de i en y ld z * Parlakl zamana ba l olarak de i me gsteren y ld z. de i ici * Biimden biime giren, de i ken. de i ik * De i tirilmi . * Al lm n d nda bir zelli i bulunan. * e itli, farkl . * Yedek (i ama r , giyecek).

de i iklik * De i ik olma durumu. * Bir btnden bir blmnn de i mesiyle ortaya kan yeni durum. * Amaca uygun biime getirmek iin yap lan de i tirme, tadil. de i iklik nergesi * Baz kanun maddelerinin amaca daha uygun olmas iin Byk Millet Meclisine yap lan neri. de i iklik teklifi * De i iklik nergesi. de i iklik yapmak * de i tirmek. de i im * Bir zaman dilimi iindeki de i ikliklerin btn. * Yeni dllerin atalar na t pat p benzememesini sa layan zelliklerin tm, varyasyon. * retilen mallar n ba ka mallar veya para kar l de i tirilmesi. * Bir niceli in birbirinden ayr de erler almas veya byle iki de er aras ndaki ayr m. * Rzgr n yn de i tirmesi.

de i im ynetimi

* H zla de i en bir ortamda ayakta kalabilmek ve rakiplerin nne geebilmek iin, irketin kendini yenilemesi, de i im f rsatlar n analiz edip ortaya kan potansiyeli de erlendirmesi ve en uygun stratejinin belirlenip bunun uygulanmas iin yeniden rgtlenme ve yap lanma i i. de i imli * De i me zelli i gsteren.

de i imli nszler * nsz uyumuna ba l olarak tmllk ve tmszlk bak m ndan birbirinin yerine geen nszler: p / b, / c, t / d, k / g, k / . de i inim * Do ada ve toplumda nitelikle ilgili de i melerin yava yava de il, birdenbire olmas , bir eyin ortam ve artlar n buldu unda birdenbire nitelik de i tirmesi, mutasyon. de i inimci * De i inimcilik yanl s , mutasyonist. de i inimcilik * Bir canl varl ktaki soya ekimin (genlerin baz zel durumlar n n yitirilmesi, yeniden olu mas veya de i mesi yznden) anden de i ebilece ini ve bu de i men, trlerin olu mas nda ana yol oldu unu ileri sren kuram, mutasyonizm. * Do a ve toplumdaki de i melerin de i inim biiminde oldu unu savunan d nce ak m , mutasyonizm. de i i de i ke de i ken * De i me zelli i gsteren, ok de i en, de i ebilir, karars z, de i ici, mtehavvil. * De i ik say de erleri alabilen nicelik. de i kenlik * De i ken olma durumu. de i kin * De i ikli e u ram , de i ik, muaddel. * De i mek i i veya biimi. * Her canl da d etkilerle ortaya kabilen, kal t mla ilgili olmayan de i iklik, modifikasyon.

de i kinlik * De i kin olma durumu. de i me * De i mek i i. * De i im, mbadele.

de i mek * Ba ka bir biim veya duruma girmek, tahavvl etmek. * Yerine ba ka ey veya kimse gelmek. * Kar l kl al p vermek, mbadele etmek. * De i tirmek. * (olumsuz biimiyle) ok de er vermek. de i mez * Aynen kalan, de i ikli e u ramayan. de i tirge * Bir de i iklik yap lmas iin verilen nerge, tadil teklifi. de i tirge * Bir cismin veya bir gcn biimini de i tirmeye yarayan alet, konvertisr.

de i tirici * De i tirme zelli i olan. * De i tirme i ini yapan nesne veya kimse. de i tirili * De i tirilmek i i veya biimi. de i tirilme * De i tirilmek i i. de i tirilmek * De i tirmek i i yap lmak. de i tirim * De i tirmek i i. de i tirme * De i tirmek i i, tebdil, tahrif. de i tirmek * Ba ka bir biime sokmak, de i ikli e u ratmak. * Bir ey veya kimseyi bulundu u yerden ba ka bir yere almak. * Bir ey verip yerine ba ka bir ey almak. * Birini b rak p ba kas n edinmek veya kullanmak. * Ba ka bir duruma, ba ka bir grnme getirmek. * Anlat ma yeni bir ierik vermek. de i tirtme * De i tirtmek i i. de i tirtmek * De i tirmek i ini yapt rmak. de me * De me i i, temas. de me * Her, herhangi bir, geli igzel, rastgele. * Sekin, seme.

de me gitsin * deme, kar ma gitsin. de me keyfine * konu ulan i ten ok ho lan ld n anlatmak iin kullan l r. de mek * Aral k kalmay ncaya kadar birbirine yakla mak, dokunmak, temas etmek. * Ula mak, eri mek. * stenilen yere d mek, rast gelmek, isabet etmek. * De erinde olmak. * Kar l k olmak. * (zevk veren eyler iin) Ho a gitmek. * Herhangi bir nitelikte olmak. * E de erde olmak. * Elde ta nacak incelikte dzgn a a, sopa. * De nekle at lan dayak.

de mek

de nek

de nek gibi * ok zay f ve ince. de neki * Motorlu ta tlar n al t yerlerde yolcular n bini ve s ra dzenini sa layan kimse, khya. * ehir dzeni ile ilgili grevli.

de nekilik * De nekinin yapt i . de nekleme * De neklemek i i. de neklemek * De nekle vurmak. deh deha * Binek veya ko um hayvanlar n yrtmek iin sylenen bir sz. * nsan zeks n n, insan ki ili inin eri ebilece i en yksek kerte, dhilik. * Dhi. * S nma, korunma. * Bkz. dahdah. * A r korku verici, deh et sa c . dehleme * Dehlemek i i.

dehalet dehdeh dehha

dehlemek * Hayvan deh diyerek yrtmek. * Kovmak. dehlenme * Dehlenmek i i. dehlenmek * Dehlemek i i yap lmak. dehletmek * A a lamak, hor grmek. dehliz deh et * st kapal , dar ve uzun geit, koridor. * Bir tehlike veya korkun bir ey kar s nda duyulan rknt, y lg . * Ola anst. * Ola anst eyler kar s nda a ma anlat r.

deh et samak * ortal a korku vermek. deh ete d rmek * deh et iine sokmak.

deh ete kap lmak (veya d mek) * ok korkmak. deh etlenme * Deh etlenmek i i. deh etlenmek * Deh ete kap lmak. deh etli * Korku veya rknt veren. * a rt c . * ok fazla, son derece. deist deizm * Tanr 'y yaln zca ilk sebep olarak kabul eden, Tanr iin ba ka herhangi bir g ve nitelik tan mayan, vahyi reddeden gr . dejenere * Soysuz. * Yoz. dejenere etmek * soysuzla t rmak, yozla t rmak. dejenere olmak * soysuzla mak, yozla mak. dejenerele me * Dejenerele mek i i. dejenerele mek * Soysuzla mak. * Yozla mak. dejenerelik * Soysuz, yoz; soysuzluk, yozluk. dek * Kadar, gibi bir i in sona erdi i noktay veya zaman anlat r. dek * Dzen, hile. * Toku ma, at ma. * Sa lam. * Bkz. tek. dekadan * XIX. yzy l sonlar nda Fransa'da natralistlere kar kan sembolizm ak m na nclk etmi olan sanat lara verilen ad. dekadanl k * Dekadan olma durumu. dekagram * Bir kilonun yzde biri, dag. * Deizm yanl s .

dek

dekalitre

* On litrelik hacim l birimi, dal.

dekametre * On metre uzunlu unda bir l birimi, dam. dekan dekanl k * Dekan n grevi. * Dekan n makam . dekar * On ar (1000 m) de erinde yzey l birimi. Dekart * Descartes'in retisi ile ilgili, kartezyen. * Descartes felsefesini benimseyen kimse. Dekart l k * Descartes'in felsefesi. * Descartes'in retisi, kartezyenizm. dekaster dekatlon * On metrekplk hacim ls birimi. * Fakltenin ynetiminden sorumlu profesr.

* 100 m ko usu, uzun atlama, glle atma, yksek atlama, 400 m ko usu, 110 m engelli ko u, disk atma, s r kla yksek atlama, cirit atma, 1500 m ko ular n ieren atletizm yar mas . dekatloncu * Dekatlon yar malar na kat lan atlet. deke d mek * hileye, oyuna gelmek. dekln r * Bir devre kesicinin i leyi ini etkileyerek a lmas n nleyen dzen. * Foto raf makinesinin resim ekilirken bas lan d mesi. deklrasyon * Bildirme, duyurma, iln etme. * Bir konunun kamuoyuna duyurulmas iin yap lan a klama, bildiri. * Mal bildirimi. deklre * Bildirilmi , iln edilmi .

deklre etmek * bildirmek. * gmrklerde vergi konusu olacak e ya vb.yi resm makama bildirmek. dekolte * Kollar n n, g s ve s rt n n bir blm a k kad n giysisi. * A k. dekolte konu mak * a k sa k konu mak. dekont

* denmi veya denecek olan hesaplar n dkm. * Kapat lan bir hesaptan yap lacak indirme. * Btn indirmeler yap ld ktan sonra borlu taraf ndan denecek, alacakl taraf ndan al nacak olan miktar. dekor * Tiyatro, sinema ve televizyonda sahneye konulan eserin yaz ld yerin, a n n zelliklerini belirleyen e itli gelerin (perde, aksesuar vb.nin) btn. * Bir yere ssleme amac yla verilen dzen. * Grn , manzara. dekorasyon * Dekor yapma i i. * Bir yeri ssleme. dekoratif * Dekor olarak kullan lan, sslemeye yarayan, ssleyici, tezyin. * Gstermelik. dekoratr * Tiyatro, opera vb. dekorlar n tasarlayan sanat . * mimar. dekoratrlk * Dekoratr olma durumu. * Dekoratrn i i ve mesle i. dekorcu * Mesle i dekor yapmak olan sanat . dekorculuk * Dekorcu olma durumu. * Dekorcunun i i ve mesle i. dekore * Ssleme amac yla dzenlenmi .

dekore etmek * (bir yere) ssleme amac yla dzen vermek. dekovil * Ray aral 60 cm eninde veya daha az olan, arabalar buhar, hayvan veya insan gcyle yrtlen, kk demiryolu. dekstrin dekstroz * Ni asta ekeri. dellet * K lavuzluk, arac l k. * z, i aret. * Ni astan n blnmesinden elde edilen zamkl bir madde (C6 H10 O5).

dellet etmek * yol gstermek. * gstermek, anlatmak, demeye gelmek. * belirtmek. deldirme * Deldirmek i i. deldirmek

* Delmek i ini yapt rmak. * Geersiz hle getirmek. delecek * Z mba.

delegasyon * Herhangi bir toplulu u temsil etmekle grevli yetkili kurul. delege delegelik * Kendisine yetki verilerek bir yere veya birinin kat na gnderilen kimse, eli, murahhas. * Delegenin grevi, murahhasl k.

delep delep * Parlayarak, par l par l. delepmek * Parlamak. delge delgi delgi deli * Akl n yitirmi olan, akl dengesi bozulmu olan, mecnun. * Davran lar a r ve ta k n olan (kimse), lg n. * A r derecede d kn. * Co kun, azg n. deli alacas * Birbirini tutmayan parlak renklerden olu an. deli bal deli balta * Ac mas z, gaddar, zalim kimse. deli bayra amak * k olmak. deli bozuk * Gn gnne, sz szne uymayan. deli bozukluk * Deli bozuk olma durumu. deli kmak * ld rmak. * ok sinirlenmek. deli dana hastal * ngiltere'de byk ba hayvanlarda grlen eden bula c ve ldrc bir hastal k. deli dana(lar) gibi dnmek * Ar lar n zehirli ieklerden toplad klar bal. * Mukavva, k t, kay , maden gibi eylerde delik amaya yarayan ara, delecek, z mba. * Maden, tahta, ta vb. zerinde delik amaya yarayan ayg t, matkap. * Ucu sivri demirli, a atan tutacak yeri olan ve ttn dikmeye yarayan ara.

* ne yapaca n bilemeyerek, a k nca davranmak. deli deli * Delice. deli divane * lg n, a r deli. deli divane ( k) olmak * a r derecede sevmek. deli divane olmak * mutlu olmak, bir kimseyi, bir eyi a r derecede sevmek. deli dolu * lerisini gerisini d nmeden davranan, rastgele konu an, patavats z. deli etmek * lg na evirmek. deli fi ek * Deli men ve atak.

deli fi eklik * Deli fi ek olma durumu. deli gibi * deliye yara r davran ta, delicesine. deli gmle i * Tehlikeli ve sald rgan delilere giydirilen kolsuz gmlek. deli gllbicisi * Bkz. gllbici. deli rmak * Ak nt s ok h zl olan rmak. deli k z n eyizi gibi * bir arada sergilenen ve birbirine yak mayan e ya iin sylenir. deli olmak * ok sevmek. * ok sinirlenmek. deli olmak i ten de il * g durumlarda aresizli i anlat r. deli orman * ok s k ve gr orman. deli otu * Turpgillerden, bahelere ss olarak dikilen bir bitki, kuduz otu (Alyssum).

deli psteki sayar gibi * ok kar k, ok ayr nt l , s k c bir i le u ra ma. deli Raziye gibi * delice davran larda bulunan k z veya kad n. deli samas * Anlams z, tutars z, delice sz.

deli sarayl (gibi) * acayip biimde giyinenler, tak p tak t ranlar iin sylenir. deliba * Koyunlarda ve danalarda grlen tehlikeli bir hastal k. * Huysuzluk yapan hayvan.

delice

* Davran lar a r , deli gibi olan. * Delicesine. * Bu daygillerden, genellikle bu day tarlalar nda yeti en, tohumu zehirli, yaban bir bitki (Lolium temulentum). * A lanmam zeytin a ac , yaban a a. * Atmaca, ahin. delice do an * Kartallar tak m n n kartalgiller familyas ndan bir ku tr (Falco subbuteo). delicesine * A r bir biimde. delicesine tutulmak * a r bir biimde ba lanmak, ok sevmek. delici * Delen, delmek i ini yapan. * ok etkili, etkileyici.

deli e t kmak * tutuklamak, hapsetmek. delik * Dar, kk a kl k; dar, kk ukur. * Delinmi . * Ceza evi. * Kk hayvan yuvas .

delik byk, yama kk * eldeki imknlar gerekenden ok az. delik de ik * Her yan deliklerle dolu. delik de ik aramak * her yerde aramak. delik de ik etmek * (bir canl n n vcudunda) bir arala birok yaralar, kesikler amak. * bir eyin her yan nda delikler amak. delik de ik olmak * (bir canl n n vcudunda) bir arala birok yaralar, kesikler olu mak. * bir eyin her yan delinmek. delik e irmek * hapse girmek, tutuklanmak. delikanl * ocukluk a ndan km gen erkek. * Genlere seslenme sz olarak kullan l r. * Sznn eri, drst, namuslu kimse.

delikanl l k * Delikanl olma durumu. * nsan n delikanl oldu u a . delikli * Deli i veya delikleri olan. * Kevgir. * Deliklerle kapl esnek doku eritlerine verilen ad. * Bir tr olta i nesi.

delikli boncuk (veya ta ) yerde kalmaz * az ok i e yarayan her eyin isteklisi bulunur. delikliler * Delikli ve sert bir kabukla kapl bir hcreli hayvanlar tak m . deliksiz * Deli i olmayan.

deliksiz uyku * Arada hi uyanmadan uyunulan uzun uyku. delil * nsan arad gere e ula t rabilecek iz, kan t, emare. * Kan t. * K lavuz, rehber.

delilenme * Delilenmek i i veya durumu. delilenmek * Deli gibi davranmak. delili e vurmak * kendini deli gibi gstermek. delili i tutmak * delice davranmak. delilik * Deli olma durumu veya delice davran .

delimsirek * lg nca, delicesine. delinin eline de nek vermek * ktlk yapabilecek bir kimsenin davran lar n kolayla t rmak. delinme delinmek * Delinmek i i. * Delmek i ine konu olmak. * Bir eyde delik olu mak. * i nemek, uymamak, ayk r davranmak. * Delirmek i i veya biimi. * Delirmek i i.

deliri delirme

delirmek delirtme

* Deli olmak, akl n yitirmek, ld rmak. * Delirtmek i i.

delirtmek * Deli etmek, ld rtmak. deli men * mar k ve delice tav rl , z p r. * Gl, hareketli, sa lam yap l . deli mence * Deli mene yak r (biimde) deli men gibi. deli menlik * Deli men olma durumu, deli mence davran , z p rl k. deli menlik etmek * deli mence davranmak. deliye dnmek * ok sevinmek. * ok zlmek. deliye her gn bayram * her f rsattan yararlanarak bayramm gibi davrananlara ve her eyi e lenceli ynden alanlara alay yollu sylenir. delk * Ovma, ovu turma. * Srtnme. * Delmek i i. * Yelek. * Delinerek yap lm . * Delik amak, delik duruma getirmek. * ncitmek, k rmak. * Yunan alfabesinin drdc harfi (D). * Bir rma n atallanarak dkld u yer, atal a z.

delme

delmek

delta

delta kas * Omuz ba nda bulunan gen biimindeki kas. dem * Soluk, nefes. * Zaman, a . * ki. * Haz rlanan ay n renk ve koku bak m ndan istenilen durumu. * Koku. * Pi irilen yemeklerin yenecek k vama gelmesi. * Kan.

dem

-dem / -tem * simden isim treten ek. dem ekmek * (ku lar) uzun ve gzel ezgiler karmak. * iki imek. dem dkmek * (kad nlar) ay ba nda kan yitirmek. dem tutmak * bir alg ya ba ka bir alg veya sesle e lik etmek. dem vurmak * bir eyden sz etmek, konu amak. demagog * Demagoji yapan kimse, halk avc s , halk dalkavu u.

demagogluk * Demagog olma durumu. demagoji * Bir kimsenin veya grubun duygular n kam layarak, gerek d szler syleyerek onlar kazanmaya al ma, halk avc l . demagoji yapmak * bir kimsenin veya grubun duygular n kam layarak, gerek d szler syleyerek onlar kazanmaya al mak. demagojik * Demagojiye dayanan, demagoji ile ilgili. deme * Demek i i. * Anlam. * (halk edebiyat nda) iir. * Daha ok Alev airlerin tarikatlar yla ilgili konular i leyen iirlerine, kendilerince verilen ad. * Atasz; a t.

deme (veya de me) gitsin * anlat lmas g, anlat lamaz. deme! deme * Yetkili bir kimsenin bir konuda yay n organlar na yapt a klama, beyanat. deme vermek * (yetkili bir kimse) bir konuda yay n organlar na a klama yapmak, beyanat vermek. demedi ini b rakmamak (veya komamak) * birisi iin k r c , a r, ileri geri konu mak. demek * Sylemek, sz sylemek. * Ad vermek. * (bir dilde) Kar l olmak. * Anlam na gelmek. * (herhangi bir) Ses karmak. * Herhangi bir yarg ya varmak. * (de'me) "gerek mi", "yok can m" gibi a ma anlat r.

* Demek kelimesi d nmek, oranlamak, ummak, istemek veya eri mek gibi anlamlara da gelebilir. * (hareketin olumsuz biimi, z t anlam kelimelerle kullan ld nda) artlar ne olursa olsun bir i i yapmak. * O hlde, u hlde. * Bir i e kalk mak, yeltenmek. demek istemek * bir d nceyi sylemek istemek; bir eyi anlatmak istemek. demek ki (demek oluyor ki) * u hlde, yle ise. demek olmak * anlam na gelmek. demem o deme de il * benim sylemek istedi im o de il. demem o deme de il * Bkz. deme. demet * Ba lanarak olu turulmu deste, ba lam. * Bitki veya iek ba lam . * stn yap l bitkilerde z sular n akmas na yarayan, bitkiye desteklik eden damarl veya lifli kordon. * Uzunlamas na birbirine biti ik olarak bir arada bulunan sinir ve kas telleri toplulu u. * Bir atomun paralanmas ndan do an elektriklenmi taneciklerin yrngelerinden olu an k toplulu u.

demet demet * Birok demetler durumunda ba lanm olarak, deste deste, demetleme. demeti * Demet yapan kimse. * Harman makinesini ekin demetleriyle dolduran kimse. demetik * Demet paras , kk demet. demetleme * Demetlemek i i. demetlemek * Demet yapmak, demet durumunda ay r p ba lamak. demetlenme * Demetlenmek i i. demetlenmek * Demet yap lmak. demetleti * Demet yapt rmak i i veya biimi. demetletme * Demet yapt rmak i i. demetletmek * Demet yapt rmak. demetleyi * Demet yapmak i i veya biimi. demetli

* Demet biiminde olan. demev * Kanl , kan ok (insan). * Kanla ilgili. * fkeli, sinirli. demeye getirmek * do rudan do ruya sylemeyip dolay s yla anlatmak. demeye kalmamak * birden, hemen. demin * Az nce.

demincek * ok az nce. deminden * Demin, az nce. deminki * Biraz nceki. demir * Atom say s 26 atom a rl 55.847 olan, mavimt rak esmer renkte 7,8 yo unlu unda, 1510 C de eriyen, zellikle elik, dkm ve ala mlar durumunda sanayide kullan lmaya en elveri li element. K saltmas Fe. * Baz nesnelerin demirden yap lm paras . * Ayakkab topu una veya ayakkab burnuna a nmay nlemek iin ak lan, zel olarak yap lm madenden para. * Gemilerin dalgalara, ak nt lara kap larak yer de i tirmemesi iin suya at lan, zincirle gemiye ba l bulunan, ucu engelli a r demir ara, apa. * Demirden yap lm . * Gl, kuvvetli, sert. demir a ac * ki eneklilerden, ana yurdu Avustralya olan bir evcikli veya iki evcikli bir a a (Casuarina). demir almak * gemi yola kmak iin apas n denizden ekmek, gitmeye haz rlanmak. * lmek, ekip gitmek. demir atmak * (gemi) apas n denize salmak. * bir kimse bir yerde uzun sre kalmak. demir bilek * Gl kuvvetli kimse. demir boku * Demir d , maden crufu. demir dikeni * Toprak zerinde yat k olarak bulunan, iekleri kk ve a k sar renkli, meyvesi 10 mm kadar ap nda, boynuz eklinde sivri ulara sahip bir bitki (Tribulus terrestris). demir gibi * ok sa lam. * ok gl, ok kuvvetli. demir hat

* Demir yolu. demir kap * Irmaklarda gemilerin gemesine engel olan kayal k yer. demir k r * Siyah, beyaz kar k griye yak n renkte at donu. demir ku * Uak. demir oksit * Demirin hem tabiatta hem de sentetik yap lm olarak grlen ve de i ik kimyasal de er ve renkte bulunabilen oksit biimi. demir pas * Demirde olu an pas. * Bu pas n renginde olan. demir perde * Sahne ile izleyicilerin bulundu u salonu yang n tehlikesinde birbirinden ay ran, demirden yap lm perde. demir resmi * Geminin bir limanda demirlemek iin dedi i vergi. demir slfat * Slfirik asidin kimyasal forml Fe2(SO4)3 olan demir tuzu ve bunun hidrola t r lm biimi. demir taramak * (gemi) rzgr veya ak nt yznden apas n srmek. demir tav nda dvlr * bir i in yap lmas iin uygun olan bir zaman, bir durum vard r. demir zerinde * demirini alm ve kalkmaya haz r (gemi). demir yeri * Limanlarda gemilerin demir atmas na ayr lm yer. demir yolcu * Demir yolu grevlisi. demir yolculuk * Demir yolcunun grevi. * Demir yolu yapma ve i letme i i. demir yolu * Lokomotif, vagon gibi demir tekerlekli ta tlar n yrd paralel iki ray d enerek yap lan bir tr yol, tren yolu. * Bu yollar n ynetimi. demir yumruk * Gl kuvvetli kimse. demirba * Bir yerde kullan lan, bir yere kay tl olan, bir grevliden brne teslim edilen dayan kl e ya. * Bu nitelikte olan. * Bir yerin eskisi, emektar olan (kimse). demirba tan d mek * demirba listesinden karmak, kayd n silmek.

demirci

* Demir satan, demir e ya yapan veya onaran kimse.

demirci mengenesi * K zg n demiri tutmak iin kullan lan k ska. demircilik * Demir e ya al p satma veya onarma i i. * Demircinin zanaat . demire vurmak * birini demir zincirle ba lamak. demirhindi * Baklagillerden, s cak iklimlerde yeti en bir a a (Tamarindus indica). * Bu a ac n meyvesi. * Bu meyveden yap lan erbet. * Pinti, hasis. demir * Demir mavisi, gri.

demirkapan * M knat s. Demirkaz k * Kutup Y ld z . demirleblebi * Ba ar lmas ok g i . * Ba a k lmas g kimse. demirleme * Demirlemek i i. demirlemek * Kol demirini takmak, kapatmak. * (gemi) Demir atmak. * Demire vurmak. demirle me * Demirle mek i i. demirle mek * Demir durumuna gelmek. * Demir gibi sa lam duruma gelmek. demirli * inde metal veya kar m durumunda demir bulunan. * Demir parmakl k veya demir bir para tak lm olan. * Demir atm (gemi). * Ba lan p kalm .

demirli beton * Yap da gc, esnekli i art rmak iin metal ve imentodan yararlanma yntemi, betonarme. Demirperde * II. Dnya Sava sonras so uk sava dneminde, bat l lkelerin kendilerini do u bloku lkelerinden ay ran s n ra ve bu lkelere takt klar ad. demirsiz

* Demiri bulunmayan, iinde demir olmayan. demirsizlik * Vcutta veya kanda beliren demir yetersizli i. demiurgos * Efltun felsefesinde evreni yaratan, yarat c tanr . demke demleme * (gvercin iin) Dem eken, gzel ses karan. * Demlemek i i.

demlemek * (ay ) Kaynar suyun iine att ktan sonra renk ve koku vermesi iin bekletmek. demlendirme * Demlendirmek i i. demlendirme suyu * Suda veya ba ka bir s v da slatmak suretiyle yap lan ya ekstraksiyon s ras nda ele geen ve suda znebilen maddeleri ieren s v . demlendirmek * Demlemek. demlenme * Demlenmek i i. demlenmek * (ay n) Rengi ve kokusu suya gemek. * (pilv iin) Pi tikten sonra bir sre bekletilerek k vama gelmek. * ki imek. demli demlik * ay n demlendi i kap. demode * Modas gemi olan. * Demlenmi , rengini, kokusunu, tad n bulmu (ay).

demode olmak * modas gemek, gzden d mek, de erini yitirmek. demograf * Nfus bilimci. demografi * Nfus bilimi. demografik * Nfus bilimiyle ilgili. Demokles'in k l c * her an gerekle ebilecek tehlike. demokrasi * Halk n egemenli i temeline dayanan ynetim biimi, el erki, demokratl k.

demokrat * Demokrasi yanl s . demokratik * Demokrasiye uygun. demokratikle me * Demokratikle mek i i. demokratikle mek * Demokrasiye uygun biime girmek. demokratikle tirme * Demokratikle tirmek i i. demokratikle tirmek * Demokrasiye uygun biime getirmek. demokratla ma * Demokratla mak i i. demokratla mak * Demokrasi ilkelerini uygulamak, demokrasiye uygun yap y kurmak; demokrat bir biimde davranmak. demokratl k * Demokrasi. demonstrasyon * Gsteri. -den bu yana * -den beri. -den yana * iin. * -e kal rsa. -den yana (olmak) * birinin taraf n tutmak. -den yana kmak * birinin yanl s olmak, birini tutmak. denaet denden * Bir izelgede alt alta gelen ayn sz veya sz gruplar n n birka kez yaz lmas n nleyerek kolayl k sa lamak iin birinci sat r n alt ndakiler yerine kullan lan (") i areti. denden i areti * Bkz. denden. denek * zerinde deney yap lan kimse veya ey. * Alakl k.

denek ta * Alt n, gm gibi madenlerin ayar n anlamak iin, srtldkleri bir tr ta , mihenk. * Bir kimse veya nesnenin de erini anlamaya yarayan ey. deneme * Denemek i i, s nama, tecrbe.

* Son biimi bulmam , taslak durumunda olan eser. * Herhangi bir konuda yeni ve ki isel gr lerle bezenmi bir anlat m iinde sunulan dz yaz tr. deneme hayvan * Meran n verimi veya mera zerinde uygulanan slah ve amenajman i lemlerinin etkileri hakk nda bilgiler edinmek amac yla otlat lan ve canl a rl k art veya st verimi devaml ekilde llen hayvan. deneme tahtas * zerinde bilgisizce, tedavi, onar m gibi i ler yap lan kimse veya ey. deneme yay n * Radyo, televizyon gibi haberle me aralar n n ba lang ta i e al mak ve daha verimli olmak zere yapt klar k sa sreli yay n. denemeci * Deneme yazar . denemecilik * Deneme yazarl , deneme yazma i i. denemek * De erini anlamak, gerekli niteli i ta y p ta mad n bulmak iin bir insan , bir nesneyi veya bir d nceyi s namak, tecrbe etmek. * Bir i e, ba armak amac yla ba lamak, giri imde bulunmak, te ebbs etmek. denenme * Denenmek i i.

denenmek * Denemek i ine konu olmak. denet * Denetlemek i i, tefti . * Lboratuvar i lemi tamamlanm bir filmin herhangi bir eksi i olup olmad n anlamak iin da t mc ya verilmeden nce incelenmesi. deneti * Denetlemeyle grevli kimse, murak p, kontrolr. * Gsterim odas nda filmi izleyerek grntlerin, sesin, rengin kusursuz olup olmad n , izik vb. bulunup bulunmad n inceleyen kimse. denetilik * Denetinin grevi. * Deneti olma durumu, murak pl k, kontrolrlk. denetici * Bir i lemin istenilen llerde yrtlmesini denetim alt na alan cihaz. * S cakl k, bas n veya nem de i melerini nleyerek bunlara ili kin hareketin denetimini yapan alet. * Su alt ndaki bir aleti uzaktan yneten makine.

denetilme * Denetmek i ine konu olma. denetilmek * Denetmek i ine konu olmak. denetim * Denetlemek i i, murakabe, kontrol.

denetim kurulu * Bkz. denetleme kurulu.

denetimci * Denetim i ini yapan kimse. denetimli * Denetlenmi olan.

denetimsiz * Denetlenmi olmayan. denetleme * Denetlemek i i, murakabe, kontrol. denetleme kurulu * Devlet kurulu lar nda denetim i ini yapmakla grevli yelerin olu turdu u kurul, tefti kurulu. * Bir kurulu un yasalara ve kendi amac na uygun olarak al p al mad n denetleyen kurul. denetleme raporu * Deneti taraf ndan haz rlanan ve bir i in do ru, usullere ve ynetime uygun olarak yap l p yap lmad n belirten yaz . denetleme yapmak * kontrol etmek. denetlemek * Bir i in do ru ve ynetime uygun olarak yap l p yap lmad n incelemek, murakabe etmek, tefti etmek, kontrol etmek. denetlenme * Denetlenmek i i. denetlenmek * Denetlemek i ine konu olmak. denetleyici * Denetleyen (kimse). * Denetleyen alet. deney tecrbe. * Bilimsel bir gere i gstermek, bir yasay do rulamak, bir var say m kan tlamak amac yla yap lan i lem, * Deneyim, tecrbe.

deney kab * inde kimya deneyleri yapmaya yarayan zel kap. deney tp * o unlukla kimyasal deneylerde kullan lan bir ucu kapal cam boru. deneyci * Deneycilik yanl s olan (kimse), ampirist.

deneycilik * Bilginin gzlem, deneme veya duyular ile elde edilebilece ini ileri sren geleneksel reti, grgclk, ampirizm, usuluk kar t . * Organizma ile durum veya evre aras nda bir etkile im olarak ya ant ya nem veren, bilgiyi, simgelerle ileti imi yap lan denetimli ve yeniden dzenlenmi ya ant biiminde d nen a da bir felsefe anlay , grgclk, ampirizm. deneyim * Tecrbe. deneyim kazanmak

* deneyimli duruma gelmek. deneyimci * Deneyimi n plna karan kimse. deneyimcilik * Deneyimcinin i i. deneyimli * Deneyim kazanm olan, tecrbeli. deneyimsiz * Deneyimi olmayan, tecrbesiz. deneyimsizlik * Deneyimsiz olma durumu, tecrbesizlik. deneyi * Denemek i i veya biimi.

deneyleme * Deneylemek i i. deneylemek * Deney yapmak. deneyli * Deneye ba vurularak yap lan. deneysel * Deneye dayanan, deney yoluyla olan, deneyle ilgili, tecrb.

deneyselcilik * Gerek bilginin ancak deney yoluyla elde edilebilece ini; bilgilerimizin varsay ma dayanan bir nitelik ta d n , gere in insan ya ant s n n bir rn olarak d nlmesi gerekti ini; de erler ile ahlkl l n mutlak de il, toplumsal oldu unu ileri sren reti, eksperimantalizm. deneysellik * Deneyle ilgili olma durumu. deneysiz * Deneye ba vurulmadan yap lan.

deneyst * Deneyle kazan lmas imkns z, ak lla ilgili olan (bilgi). deneystclk * nsan bilgisinin niteli ini ve ilkelerini ak l yoluyla zmek amac yla deney alan n n tesine gitmeye al an anlay , mtealiye, transandantalizm. * Ahlkta belli bir gizemcili i savunan, Tanr , do a ve insan kayna t rmaya al an Amerikan felsefe okulu, mtealiye, transandantalizm. denge * Bir nesnenin veya bir insan n devrilmeden durma hli, muvazene. * Birbirini ortadan kald ran glerin sonucu olan durma hli. * Zihinsel ve duygusal uyum, istikrar. * Bkz. toplumsal denge. * Siyas glerin, yetkilerin birbirini s n rlayacak biimde da t lmas . * Ekonomik hayat n uyumlu dzeni. * Vcudun en kk dayanak yzey veya yzeylerinde d meden durmas .

denge kalas

* Aletli jimnastik dal nda kullan lan ve 1.20 m ykseklikte, piramit biiminde, iki ayak zerinde duran 5 m uzunlu unda, 10 cm yrme yzeyi olan dzgn kalastan yap lm denge arac . denge ta * Omurgal lar n zellikle de memelilerin i kulak keseci inde bulunan kalsiyum tuzu. dengeci * Denge unsurunu n plnda tutan. dengecilik * Dengeci olma durumu. dengeleme * Dengelemek i i. dengelemek * Dengeli duruma getirmek. * Bir cismi g katarak veya eksilterek denge durumuna getirmek. dengelenme * Dengelenmek i i. dengelenmek * Dengesi sa lanmak. dengeleyici * Denge sa layan, dengeleme zelli i olan. * Otomobillerde e ikli i veya yaylanma genli ini azaltmak iin asi ve tekerleklere yerle tirilen dzen, stabilizatr. * Bir evredeki i lemin daha dengeli bir duruma gelmesini sa layan alet. dengeli * Dengesi olan, muvazeneli. * Tutum ve davran lar nda uyum olan (kimse), istikrarl . * Kurallara uygun, s k nt yaratmayan.

dengeli beslenme * Sa l k iin gerekli olan besinleri belirli llerde ve dzenli bir biimde alma. dengeli k lmak * huzura, dzene kavu turmak. dengelik * Denge sa layan alet. dengesi bozulmak * dik durumdan d ecek duruma gelmek. * aralar nda ili ki bulunan eyler aras ndaki uyum bozulmak. dengesiz * Dengesi olmayan, muvazenesiz. * Tutum ve davran lar nda uyum olmayan (kimse), istikrars z.

dengesizle tirme * Dengesizle tirmek i i. dengesizle tirmek * Dengesiz duruma getirmek. dengesizlik * Bir eyde denge bulunmamas durumu. * Bir kimsenin, tutum ve davran lar nda s k s k, beklenmedik de i meler olmas , istikrars zl k.

denge ik

* Dmen sisteminde yelpazenin itme merkezinin kenar na de il, yak n na konulan ek dmen.

dengi dengine * uygun olan yla. dengine dengine * getirmek punduna getirmek. dengiyle kar lamak * kendisine yap lan bir i in kar l n ayn de erde i yaparak vermek. den denilme denilmek * Alak, kt, ki iliksiz (kimse). * Denilmek i i. * Ad verilmek. * Sylenmek, sz edilmek. * Yer kabu unun ukur blmlerini kaplayan, birbiriyle ba lant l , tuzlu su ktlesi. * Bu su ktlesinin belirli bir paras . * (denizde) Dalga olma durumu. * Geni alan. * S n rs z geni lik, okluk, yo unluk. * Aydaki dzlkler.

deniz

deniz ak nt s * Deniz suyunun baz etkilerle belirli bir ynde yer de i tirmesi. deniz alt * Deniz alt nda bulunan. * Deniz alt nda yap lan. * Dalgalara kar a k. deniz ata esi * Byk eliliklerde grev yapan deniz kuvvetlerine ba l asker st dzey grevlisi. deniz ayg r * Denizlerde ya ayan bir tr vah hayvan. deniz aynas * Denizin dibini a k ve seik grebilmek iin zel olarak yap lm cam, alet. deniz basmas * ken bir kara paras na deniz sular n n dolmas . deniz bilimci * Deniz bilimi ile u ra an kimse. deniz bilimi * Ana deniz bilimi, o inografi. deniz bindirmek * denizde birden f rt na kmak. deniz buzu * Kutuplara yak n yerlerde so uk havan n etkisiyle denizlerin stnde olu an buz.

deniz kmak * denizde f rt na olmak. deniz ullu u * K y blgelerinde ya ayan bir tr ulluk. deniz depremi * Deprem merkezi denizin dibinde odakla an bir tr yer sars nt s . deniz durmak (veya d mek) * denizdeki f rt na gemek. deniz feneri * K y lar n tehlikeli yerlerinde, baz kaya ve adac klar n zerinde geceleri deniz ta tlar na yol gsteren, tepesinde gl bir k kayna olan fener. deniz gei i * Gaz boru hatt n n denize girmesi durumunda, k y eridinden belli bir derinlikteki kesimden teye hatt n deniz alt nda kalan k sm . deniz hamam * Plj. deniz haritas * Denizlerin olu um ve konumlar n de i ik renk ve izgilerle gsteren harita. deniz hukuku * Devletler hukukunda denizin trl blmlerinin durumunu dzenleyen ve devletlerin bu blmler zerindeki yetkilerini belirten antla ma, gelenek vb. niteli indeki kurallar n btn. deniz iklimi * Denizlerde, adalarda, yksek enlemlerde grlen ve s cakl k oynamalar az olan iklim. deniz kaplumba alar * Denizde ya ayan, ayaklar yzge biimindeki btn kaplumba alara verilen ad. deniz kaplumba as * Denizlerde ya ayan ve ayaklar n yzge gibi kullanan bir deniz hayvan . deniz kaz * Akba . deniz k rlang c * Bal k n. deniz k z * Denize yak n kayal klar zerinde ark syleyen, ba ve g s kad n biiminde, belden a a s bal k kuyruklu do ast yarat k. deniz kula * A k denizden bir kum setiyle ayr lm veya k y dilinin geli mesiyle gl biimini alm , s koy veya krfez, lgn. deniz kuvvetleri * Bir lkeyi denizden gelecek sald r lara kar korumak iin kurulan asker kurulu lar. deniz marulu * S sularda bulunan, ince levhaya benzeyen yapraklar olan ye il su yosunu (Ulva lactuca). deniz mavisi * Deniz renginde koyuca mavi.

deniz menek esi * an ie inin bir tr. deniz mili * 1852 m olan uzunluk ls birimi. deniz motoru * Deniz yollar nda yolcu ta maya yarayan pervaneli ve patenli motorlu gemi. deniz otobs * Tepkili motorlar sayesinde, zel hava yast klar zerinde h z kazanan ve suya temas etmeden h zla seyreden, yolcular n kapal mekn ierisinde ta yan bir deniz ta t . deniz rde i * F rt na ku u. deniz rmce i * En byk yenge tr (Maja squinado). deniz p rasas * Denizlerde yeti en bir tr yosun. deniz piyadesi * karma harekt nda k y ya ula acak tarzda e itilen deniz kuvvetlerine zg s n f. deniz rezenesi * Maydanozgillerden, deniz kumsallar nda bol olarak yeti en, t rl bir bitki (Crithmum maritimum). deniz sarma * ok y ll k, srnc, beyaz stl ve otsu bir bitki (Convolvulus soldanella). deniz seviyesi * Kara ile denizlerin birle ti i ve yksekli in 0 olarak kabul edildi i nokta. deniz suyu * Birle iminde sudan ba ka de i ik tuzlar ve gazlar bulunan su. deniz tav anc l * Bal k kartal . deniz tutmak * deniz ta tlar nda sallant dan etkilenmek. deniz tutmas * Gemide dalgalar n etkisiyle sallant lar n yaratt rahats zl k. deniz ua * Su zerinden havalanabilecek ve uu tan sonra yine su zerine inebilecek ekilde dzenlenmi hava ta t . deniz ss * Stratejik blgelerde deniz kuvvetlerinin asker harektlar ynetti i ve birimlerini konu land rd asker merkez. deniz zm * 1-2 m ykseklikte, dik dall , dallar ye il renkli, yapraklar pulsu ve k n hlinde dallar sarm , al grn nde, meyvesi bezelye bykl nde, k rm z ve nadiren sar renkli, ok y ll k bir bitki (Ephedromajor). deniz yeli * mbat. deniz y lan

* Y lanlar tak m ndan ok zehirli, krek biiminde yass kuyruklu, Hint ve Pasifik okyanuslar nda ya ayan bir hayvan (Hydrophis). deniz yolu * Deniz ta tlar n n izlemeye zorunlu olduklar yol. deniz yolu ile * denizden, deniz ta tlar ile. deniz yolu ula m * Liman ve iskeleler aras nda deniz ta tlar yla yap lan ta ma i i. deniz yosunu * Denizlerde biten ve genellikle k y larda ve kayal klarda yo un olarak grlen bitki tr. denizalas * Kemikli bal klar tak m n n alabal kgiller familyas ndan denizlerde ya ayan bir bal k tr (Salmo trutta marina). denizalt * Deniz yzeyinin alt nda ve stnde yol alabilen sava gemisi, tahtelbahir. denizalt c * Denizalt larda grevli kimse. denizalt c l k * Denizalt c olma durumu. denizanas * Selenterelerden, yass bir diske benzeyen, saydam, serbeste yzebilen deniz hayvan , medz. denizaslan * Amerika'n n kuzeybat k y lar nda ya ayan ve s k renk de i tiren etil bir memeli tr. deniza r * Denizlerin tesinde bulunan. denizat * Ba at ba na benzeyen, suda dik duran, kuyruk yzgeci olmayan, 10-15 cm boyunda bir deniz hayvan (Hippocampus hippocampus). denizay s * 1,5-2 m boyunda, uzun ve yumu ak tyl postu be enilen, bitkiyle beslenen bir deniz memelisi (Arctocephalus ursinus). denizci * Denizle ilgili i lerde al an kimse. * Deniz askeri. * Deniz sporlar yla u ra an kimse.

denizcilik * Denizlerde sefer yapma i i. * Denizle, gemi i letmesiyle ilgili meslek. * Deniz sporculu u. denizak s * Yumu aka. denizde kum, onda para * ok paral kimse. denizdeki bal n karada komisyonculu unu yapmak

* gerekte bulunmayan bir konu zerinde varm gibi savunuculu unu yapmak, hayal konularda gereksiz sz sylemek. denizden (veya denizi) geip ayda bo ulmak * byk glkleri yenmi ken nemsiz bir sebeple ba ar s zl a u ramak. denizden km bal a dnmek * Bkz. sudan km bal a dnmek. denize a lmak * k y dan ok uzakla mak. denize kmak * gezi veya av iin k y dan ayr lmak. denize dkmek * d man denize kadar srp yok etmek. denize d en y lana sar l r * g bir duruma d enlerin bundan kurtulmak iin her trl areye ba vurmalar ola and r. denize indirmek * denizde kullan lacak, genellikle yeni yap lan bir arac k zaklar yard m yla karadan suya sal vermek. denizgergedan * Balinagillerden, 8-10 m boyunda, erke inin st enesinde iki uzun di bulunan bir deniz memelisi (Monodon monoceros). denizgl * Mercanlar s n f ndan dokunalar k sa bir tr hayvan (Actinia). denizgzeli * Bkz. sar a z. denizh yar * Deniz h yarlar ndan, boyu 25 cm kadar olabilen, yuvarlak ve yumu ak vcutlu derisi dikenli bir hayvan (Holothurion). denizh yarlar * rnek hayvan denizh yar olan derisi dikenliler s n f (Holothurion). deniz s rganlar * Salg lad klar s v larla insan derisinde s rgan etkisi uyand ran, iri medzleri iine alan selentereler s n f . denizibi i * Bkz. deniz rezenesi. denizi nesi * Yuvarlak somakl , vcudu ince ve uzun bir deniz bal (Syngnathus acus). denizine i * Amerika ve Afrika'n n tropikal k y sular nda ya ayan, 2-3 m boyunda deniz memelisi (Hydrodamalis gigas). denizkaday f * Esmer su yosunlar ndan bir deniz bitkisi (Alaria esculenta). denizkedisi * Tm ba l lar tak m ndan, vcudu ince uzun, byk ba l , derin ve byk denizlerde ya ayan bir bal k (Chimaera monstrosa). denizkestanesi

* Hareket edebilen dikenlerle rtl, yuvarlak kalker kabuklu, derisi dikenlilerden bir yumu aka (Echinus esculentus). denizk z * Solunumlar hem akci erlerle, hem solungalarla olan, arka yeleri olmayan, otul amfibyumlar s n f ndan bir hayvan. denizkozala * Konik biimli kabu unda bir yar k bulunan kar ndan bacakl yumu aka (Conus). denizkp * Lle ta . denizkula * Yass kabuklu, ii sedefli, 10 cm uzunlu unda bir deniz yumu akas (Haliotis). denizkurdu * Deneyimli, eski denizci, usta denizci. denizlleleri * Vcutlar bir sapla deniz dibine ba l veya serbest olabilen be veya daha fazla kollu, toplu durumda ya ayan derisi dikenlilerden bir s n f. denizlik * Kay klarda borday a an dalgalar n ieriye girmesine engel olan e ik tahta. * Pencerelerin alt nda, ite ve d ta yap larak sular n duvar iine s zmas n veya duvar yzeyinde yay lmas n nleyen e ik blm. * Denize girerken kullan lan kad n mayosu. denizmaymunu * Denizkedisi. denizpalamudu * K y kayalar n n zerinde yap k olarak ya ayan, beyaz kalkerli plkalarla evrili, koni biiminde, kk, kabuklu bir bcek (Balanus). denizpelidi * Bir tr deniz bce i. deniz akay * Kayal klara yap k olarak ya ayan, dokunalar ok ve uzun, gzel renkli bir polip tr (Anemonia actinia). deniz akay klar * Deniz akay klar n iine alan selentereler alt s n f . deniztara * ki enetli kabuklu bir yumu aka tr (Pecten). deniztav an * A z dokunalar geni ve etli, uzun, plak vcutlu deniz yumu akas (Cyclopterus lumpus). deniztilkisi * Saban bal . denizy ld z * Denizy ld zlar ndan, y ld z biiminde be kolu olan, kayal klar zerinde ya ayan derisi dikenli bir hayvan (Aster). denizy ld zlar * rnek hayvan denizy ld z olan derisi dikenliler s n f . denk

* Yk hayvanlar n n sa ve soluna konulan iki yk paras ndan her biri. * Yatak, yorgan, kuma gibi e yan n sar l p ba lanmas yla olu an yk, balya. * A rl k bak m ndan e it olan. * Uygun, nitelik ynnden e it. * Destekleri paralel, ynleri ayn , iddetleri e it bulunan gler. denk d mek * uygun olmak, f rsat olmak. denk gelmek * uygun d mek, uygun gelmek. * rast gelmek, rastlamak. denk getirmek * uygun d rmek, rastlatmak. denk kme * Bire bir e lenebilen, eleman say lar e it kme. denk yapmak * denk durumuna getirmek. denki * Denk i leri ile u ra an veya denk yapan kimse. denkilik- i * Denki olma durumu. denklem * inde yer alan baz niceliklere ancak uygun bir de er verildi i zaman sa lanabilen e itlik, muadele. * Bir yan nda olaya giren e itli maddelerin formlleri, teki yan nda da tepkime sonucu olu an yeni maddelerin formlleri bulunan e itlik. denkleme * Denklemek i i. denklemek * Denk duruma getirmek. denklemler sistemi * ki veya daha ok denklemden olu an ve hepsinin birlikte ortak zm istenen tak m. denklenmek * Denk yap lmak. denkle me * Denkle mek durumu. denkle mek * Birbirine denk olmak, denk duruma gelmek. denkle tirici * Denkle tirme i lemini sa layan. denkle tirme * Denkle tirmek i i. denkle tirmek * Denk duruma gelmesini sa lamak. * Gereken miktar sa lamak. denklik

* Denk olma durumu, e itlik, msavat. denkta * Denk, e it, kfv. denkte denli denli * Bkz. denkta . * "Kadar" anlam nda stnlk derecesini belirtir. * A r ba l , szleri ve davran lar ll olan (kimse).

denli densiz sz sylemek * uygunsuz, yak ks z ve sayg s z szler sylemek. denlilik denme denmek * Denli olma durumu. * Denmek, denilmek i i. * Ad verilmek. * Sylenmek, sz edilmek.

densimetre * Bitkilerin d k s mlar ile toprak zerinde kaplad klar alan e itli byklklerdeki halkalar yard m ile len bir alet. densiz * Yak ks z ve sayg s zca davranan.

densizlenme * Densizle mek durumu. densizlenmek * Densizlik etmek. densizle me * Densizle mek i i. densizle mek * Yak ks z ve sayg s zca davran r duruma gelmek. densizlik * Densiz olma durumu, densizce davran . densizlik etmek * densiz bir davran ta bulunmak. den irme * Den irmek i i.

den irmek * Bir eyin yap s n veya niteli ini bozmak, ta yir etmek. deontoloji * dev bilgisi. depar

* k . depara gemek * ko uya veya yar a h zla ba lamak. depara kalkmak * ko u veya yar iinde birdenbire h z art rmak. departman * Bir i yeri, okul veya niversitenin herhangi bir bilim ve uzmanl k dal nda e itim sa layan alt birimlerinden her biri, blm. depderin * ok derin.

deplsman * Spor tak mlar n n kendi ehirleri d nda ma yapmaya gitmesi. deplsmana gitmek (veya kmak) * (spor tak mlar ) kendi ehirleri d nda ma yapmaya gitmek. depo * Korunmak, saklanmak veya gerekti inde kullan lmak iin bir eyin konuldu u yer. * Bir mal n toptan sat ld ve oka bulundu u yer. * Ordu mallar n n sakland , bak mlar n n yap ld yer.

depo etmek * y mak, biriktirrnek. depocu * Depoya bakan kimse.

depoculuk * Depocunun yapt i . depolama * Depolamak i i. * Bellek cihaz na verinin yerle tirilmesi veya saklanmas . depolamak * Depo etmek, biriktirmek. * Bir bellek cihaz na veriyi yerle tirmek veya saklamak. depolanma * Depolanmak durumu. depolanmak * Depolamak i i yap lmak. depozit depozito deppoy deprem * Yer kabu unun derin katmanlar n n k r l p yer de i tirmesi veya yanarda lar n pskrme durumuna gemesi yznden olu an sars nt , yer sars nt s , hareket, zelzele. * Bir taahht s ras nda yat r lan gvence veya ba lanma paras . * Bkz. depozit. * Bkz. debboy.

deprem bilimci * Deprem bilimiyle u ra an kimse. deprem bilimi * Depremleri, yer hareketlerini inceleyen bilim, sismoloji. deprem blgesi * Depremlerin s k s k olu tu u, gev ek ve k r k yer alt ku a . deprem ku a * Depremlerin olu tu u ayn dzlemde yer alan blgeler. deprem merkezi * Depremin olu tu u odak nokta ve yay ld yer. depremizer * Depremleri yazan cihaz, sismograf. depremyazar * Depremlerin yerini, sresini, iddetini tespit eden ok duyarl cihaz, sismograf. depremzede * Depremde zarar grm insan. deprenme * Deprenmek i i. deprenmek * K m ldamak, hareket etmek, sars lmak. depresyon * Ruh knt. depre me * Depre mek durumu. depre mek * Yeniden ortaya kmak, nksetmek. depre tirme * Depre tirmek i i. depre tirmek * Depre mesine sebep olmak. der demez * hemen, o s rada. der o lu der * bir eyin srekli sylendi ini anlat r. derakap derbeder * Ya ay ve davran dzensiz (kimse). derbederlik * Derbeder olma durumu. derbent * ki da aras ndaki geit yeri, bo az. * Hemen arkas ndan, hemencecik, derhal.

* S n rlarda bulunan kk kale. der * Alma, toplama. * Kaydetmek (almak, toplamak). derde derman olmak * soruna zm bulmak, s k nt y geirmeye are gstermek. derdest * Yakalama, tutma, ele geirme.

derdest etmek * yakalamak, tutmak, ele geirmek. derdi ba ndan a k n olmak * a r derecede me gul olmak birok sorunu bulunmak. derdi gn * ok ilgilenilen, ok d nlen, u ra lan ( ey). derdi veren devas n da verir * her s k nt n n, zntnn bir aresi vard r. derdine deva bulunmak * s k nt y halletmek, atlatmak, aresizli i yenmek. derdine d mek * yap lmas gereken bir eyi gerekle tirmenin yollar n aramak. derdine yanmak * kendi durumuna zlmek. derdini ekmek * zntsne katlanmak. derdini de mek (veya depre tirmek) * derdini hat rlat p yeniden zlmesine yol amak. derdini dkmek * derdini, s k nt lar n ayr nt l olarak anlatmak. derdini Marko Pa aya anlat * yak nman dinleyecek kimse yok. derdini sylemeyen derman bulamaz * insan s k nt s n ba kas na a klayarak giderebilir. dere * Genellikle yaz n kuruyan kk akarsu ve bunlar n yata . * ki da aras ndaki uzun ukur. * Damlarda ya mur sular n toplayarak olu a veren inko veya kiremit yol.

dere gibi akmak * vcudun bir yerinden ok kan akmak veya bir sava ta ok ki i yaralanarak lmek. dere tepe * ni li k l (yer).

dere tepe dz gitmek * "engelleri a arak gitmek" anlam nda bir tekerleme.

derebeyi

* Topraklar n derebeylik dzenine gre yneten kimse. * Zorba.

derebeylik * Derebeyi olma durumu. * zellikle Bat Avrupa'da topra ve zerinde ya ayan kylleri tek bir kimsenin mal sayan Orta a siyas dzeni, feodalite. * Derebeyi ynetimindeki blge. derece * Bir sre iindeki durumlardan her biri, basamak, a ama, rtbe, mertebe. * l aletlerinin le inde belirtilmi bulunan ba l ca blmlerden her biri. * Bir zeltinin yo unlu unu lmede kullan lan birim. * Bir emberin 360'ta birine e it olan a birimi. * S cakl kler, termometre. * Denli, kadar. * Sporda ba ar gsterme. derece almak * ba ar gstererek dl kazanmak. derece derece * Azar azar, yava yava , tedricen. * Farkl farkl , de i ik. dereceleme * Derecelemek i i. derecelemek * Derecelere ay rmak. derecelendirilme * Derecelendirilmek i i. derecelendirilmek * Derecelendirmek i i yap lmak. derecelendirme * Derecelendirmek i i. derecelendirmek * Derecelemek i i yap lmak. dereceli * Derecesi olan. * Derecelere ayr lm , kademeli. * Derecesi olmayan. * ok fazla. * Kk dere.

derecesiz

derecik

dereden tepeden konu mak * geli igzel konu mak, rastgele konular zerinde konu mak. dereke * A a derece. dereotu

* Maydanozgillerden, ince yaprakl , baz yemeklere konulan gzel kokulu bir bitki (Anethum). dereyi grmeden paalar s vamak * gerekti inden ok nce veya henz ortada hibir ey yokken haz rlanmaya kalk mak. dergh dergi dergicilik derhal * Hemen abucak. deri * nsan ve hayvan vcudunu kaplayan ty, k l veya pulla kapl rt. * lenerek kullan l r duruma getirilmi hayvan derisi. * Bu deriden yap lm . * Soyulmadan yenen yemi lerin ince kabu u veya soyulan yemi lerde kabuk alt ndaki zar. * Toplant , d n. * Pazar veya panay r kurulan gn, dernek. * Tarikattan olanlar n bar nd klar , ibadet ve trenler yapt klar yer, tekke. * Siyaset, edebiyat, teknik gibi konular inceleyen ve belirli aral klarla kan sreli yay n, mecmua. * Dergi yay mlama i i.

deri

deri alt * Derinin alt nda bulunan. derici * Dericilik yapan kimse. dericilik * Belirli bir amala kullanmak iin hayvan derisini i leme. * Deri al p satma i i. * Derisi olan, deri ile kaplanm olan. * Derilmek i i. * Dermek i ine konu olmak.

derili derilme derilmek

derim evi * Kafes biiminde tahtadan yap lm portatif ev. * Keeden yap lm ad r. derin * Dibi yzeyinden veya a z ndan uzak olan. * Yzeyden ieri inen. * Kendi trnde ok geli mi , en ileri durumda olan. * Yo un. * Uzun sren. * Ayr nt ya nem verilerek haz rlanan. * ok iten gelen. * Dip. derin derin * Derin olarak.

derin derin d nmek * zntl d nceye dalmak. * ok fazla d nmek. derin dondurucu * Buzdolab nda besinleri bozulmadan uzun sre saklayacak blm. derin so utma * Derin so utucu retimi tekni i. derin so utucu * Buzdolab dzeni iinde ok yksek so utucu zelli i olan bir tr buzdolab . derin uyku * Uyan lmas g uyku, a r uyku. derince derinden * Biraz derin. * En ince ayr nt s na kadar, etrafl ca. * Pek belli olmayan uzak bir yerden. * ten.

derinden derine * Uzaklardan. * En iyi biimde, en ince ayr nt lar na kadar. derinlemesine * ok ayr nt l olarak. derinle me * Derinle mek durumu. derinle mek * Derin duruma gelmek. * Bir konuda kkl, sa lam bilgi edinmek, bilgisini geni letmek. * Ses kayna uzakla arak az duyulur duruma gelmek. derinle tirme * Derinle tirmek durumu, tamik. derinle tirmek * Derin duruma getirmek. * Ayr nt lar na kadar incelemek, derinli ine incelemek. derinletme * Derinletmek i i. derinletmek * Derin duruma getirmek. derinli ine * Derin olarak, derinlemesine. derinlik * Bir eyin dip taraf n n yzeye, a za olan uzakl . * Bir cismin en ve boy d ndaki nc boyutu. * Bulunulan yere gre uzakta olan yer. * zne inerek ayr nt lar yla kavrama gc. * Varl n ii, z.

* Varl ortaya kar lamam , kan tlanamam ey. * Yana k veya da n k dzende bulunan bir birli in en ileride olan k sm n n ba ndan, en geride bulunan k sm n n sonuna kadar olan uzakl k. * Borsada az say da hisse senedinin el de i tirmesi. derinlik kayalar * Yer kabu unun derinlerinde, byk ktleler biiminde kat la m magma kayalar . derinlik lm * Deniz derinli inin veya yksekli inin zel bir aletle belirlenmesi i lemi. derinlikler * Denizin derinli ini lmeye yarayan alet. derinti * Toplant . * Geli igzel toplanm e ya. * nsan kalabal , gruh. derisi dikenliler * Be li bak ml denizkestaneleri denizh yarlar , denizy ld zlar deniz y lanlar ve denizllelerini iine alan deniz hayvanlar dal . derisi kemiklerine yap mak * ok zay flamak. derisine s maz * ok kibirli. derisini yzmek * derisini soymak, s y rmak. * birinin btn varl n elinden almak. * i kence ederek ldrmek. deri ik * Deri mi olan, mtemerkiz, mteksif, konsantre, seyreltik kar t . deri iklik deri me * Deri ik olma durumu. * Deri mek durumu. * Bir cismin, birle imindeki suyu yitirerek daha koyu k vama gelmesi, konsantrasyon. * Bir nokta dolay nda toplanmak, temerkz etmek. * Bir s v , iindeki su veya s v miktar azalarak koyula mak, teksf etmek.

deri mek

derivasyon * Yata n de i tirme. derk * Anlama, kavrama.

derk etmek * anlamak, kavramak. derken * dendi i hlde. * tam o s rada. * diye davran rken. * diye d nrken.

derken derkenar

* Bkz. demek. * (yaz da) Sayfa kenar na kaydedilen yaz , kma.

derkenar etmek * bir kitab n sayfalar n n veya yaz n n kenar na not d mek. derlem * Koleksiyon. derlemci * Koleksiyoncu.

derlemcilik * Koleksiyonculuk. derleme * Derlemek i i, tedvin. * Seilip toplanm . * Seme yaparak toplamak, bir araya getirmek, tedvin etmek. * Dzgn bir biimde toplamak. * Derlenmek i i.

derlemek

derlenme

derlenmek * Derlemek i i yap lmak, toplanmak, dzene girmek. derleyici * Derleme yapan kimse.

derleyicilik * Derleyicinin yapt i . derleyip toplamak (veya toparlamak) * da n k olan eyleri bir araya getirip dzenlemek, dzene sokmak. derli toplu * Dzenli, da n k olmayan, dzen verilmi . * Dzenli bir biimde. derman * G, takat, mecal. * l. * kar yol, are. derman kesilmek (veya dermandan kesilmek) * yorgunluktan gszle mek. dermans z * Gc kalmam , bitkin. dermans zla ma * Dermans zla mak i i. dermans zla mak * Gc kalmamak, gsz duruma gelmek, gszle mek.

dermans zl k * Gszlk, bitkinlik, zafiyet. dermatit * Deride grlen her e it iltihapl hastal k.

dermatolog * Deri hastal klar uzman , cildiyeci. dermatoloji * Deri hastal klar ile ilgili hekimlik dal , cildiye. derme * Dermek i i. * Ayn trden bir araya getirilmi eylerin hepsi, koleksiyon.

derme atma * Geli igzel toplanm , aralar nda uygunluk bulunmayan. * De ersiz gerelerle zensiz olarak yap lm . * nemsiz, de ersiz. dermek * Derlemek, toplamak, dev irmek. dermeyan * Ortada, ortaya konmu . dermeyan etmek * bir d nce ileri srmek, ortaya koymak. dermit dernek * Toplant , d n. * Pazar veya panay r kurulan gn, deri. * Belirli ve ortak bir amac gerekle tirmek iin kurulan yasal topluluk, cemiyet. dernek kurmak * dernek olu turmak. derneki * Dernek yesi olan. * Bir derne e ok ba l olan. dernekilik * Bir dernekten yana olma, bir derne e ok ba l olma. dernekle me * Dernekle mek i i. dernekle mek * Dernek kurmak. derne ik derpi * ngrme, gz nnde tutma, akl ndan geirme. derpi etmek * Derli toplu, dzenli. * Bkz. dermatit.

* ngrmek, gz nnde tutmak, akl ndan geirmek. derrace * Bisiklet. ders * Bir konuda retmenin renciye s n fta, belirli bir srede verdi i bilgi. * Bu bilgi aktar m iin ayr lan sre. * rencinin renmek zorunda oldu u bilgi. * Bir olay n bellekte b rakt retici iz, t, ibret.

ders almak * (bir konu zerinde bir renci) yetkili bir kimseden bilgi edinmek. * bir olaydan tecrbe kazanmak, ibret almak. ders al mak * ders yapmak. ders d * Ders sresinin d nda. ders grmek * Bkz. ders almak. ders ii * Ders sresinde.

ders olmak * (bir olay), tecrbe kazand rmak, retici rnek olmak, ibret olmak. ders vermek * retmek, yeti tirmek. * azarlamak, sert davranmak, sert bir kar l kla yola getirmek. ders yapmak * Bkz. retim yapmak. dershane * rencilerin, bir retmenin gzetimi alt nda, anlatma, ara t rma, kme al mas gibi yollarla ve trl e itim ara ve gerelerinden de yararlanarak ders yapt klar yer, derslik, s n f. * Okul d nda para ile ders veren kurulu . dershaneci * Dershane i leten kimse. dershanecilik * Dershane i letmecili i. dersiam * Osmanl lar dneminde mderrislerin camilerde verdikleri ders. * Osmanl larda camilerde ders veren mderrislerin unvan .

dersiz topsuz * Dzensiz, karmakar k. derslik dert * znt. * Hastal k; a r . * Sorun, kayg . * S n f, dershane.

* Ur. dert anlatmak * derdini dkmek. dert babas * Herkesin derdini, rahatl kla, ekinmeden veya bir zm yolu bulabilir midiyle a klay p anlatt kimse. dert de il * nemsemeye, zlmeye de mez!. dert dkmek * s k nt lar n bir bir anlatmak, dile getirmek. dert edinmek (veya etmek) * bir sorunu veya durumu znt konusu yapmak. dert e irmek * iinden k lmas g bir sorunla u ra mak zorunda kalmak. dert kp * Sorunlar , s k nt lar ok olan kimse. dert olmak (veya kesilmek) * (bir kimse veya olay iin) s k nt vermek. dert orta * Ayn derdin s k nt s iinde bulunanlardan her biri. * Bir kimsenin derdini anlatt , derdini payla t dostu. dert sahibi * znts, sorunu olan. * Hastal kl . dert yanmak * derdini s zlanarak anlatmak. dertlenme * Dertlenmek durumu. dertlenmek * zntye kap lmak, dertli duruma gelmek, kayg lanmak. dertle me * Dertle mek durumu. dertle mek * Kar l kl dertlerini anlatmak. dertli dertlilik dertop * Derdi olan. * Dertli olma durumu. * Bir araya getirilerek, bzlerek.

dertop etmek * bir araya getirmek, toparlamak. dertsiz

* Derdi olmayan. dertsiz ba n derde sokmak * bir derdi yokken gereksiz yere znt veren bir i e giri mek. dertsizlik deruhte * Dertsiz olma durumu. * zerine alma, stlenme.

deruhte etmek * stlenmek. derun * , ieri, z. * Gnl, yrek, ruh. derun * le ilgili, iten. dervi * Bir tarikata girmi , onun yasa ve trelerine ba l kimse, alp eren. * Alak gnll ve her eyi ho gren kimse. * Yoksullu u, ileke li i benimsemi kimse. * K rlang bal n n pek k .

dervi ane * Dervi gibi, dervi e yak an biimde. dervi e * Dervi e yak r (biimde), dervi gibi; ho grl. dervi in fikri ne ise zikri de odur * insan, nem verip d nd eyi konu maktan kendini alamaz. dervi lik derya * Dervi olma durumu. * Deniz. * Bilgili kimse. * Bir eyin bol oldu u yer.

derya gibi * ok bilgili. * pek ok. deryadil derz * Her eyi ho gren, ok sab rl . * Duvar ta lar n n veya tu lalar n n harla doldurulup zerinden mala ekilerek dzeltilen aral .

Descartes' * Bkz. Dekart . Descartes' l k * Bkz. Dekart l k. desen * Tahta, ini, kuma , k t gibi yzeylerin zerinde varl klar , nesneleri belirli izgilerle gsterme, tasvir.

* Grsel bir etki yaratmak amac yla yap lm izgi resimlerin hepsi. * Desen yapma sanat . desenci * Desen ile u ra an kimse.

desencilik * Desencinin i i veya mesle i. desenleme * Desenlemek i i. desenlemek * Desen yaparak izmek. desenli * Desenlerle ssl olan.

desenli kaplama * A ac n y l halkalar n n kaplama yzeyinde gzel grn l izgiler olu turmas yla elde edilen bir kaplama tr. desensiz * zerinde desen bulunmayan. desibel desigram desikatr desilitre * Bir litrenin onda biri, dl. desimetre * Bir metrenin onda biri, dm. desinatr * Mesle i desen yapmak olan kimse. * Endstri, mimarl k vb.de desen yapan kimse. * itme duyarl n lmekte kullan lan bir let. * Bir gram n onda biri, dg. * Kurutma kab .

desinatrlk * Desinatrn yapt i . desise desister * Bir sterin onda biri, dst. deskriptif * Tasvir. despot * Bir lkeyi zora ve bask ya dayanarak yneten kimse, mstebit. * Ortodoks Rumlar n din ba kanlar na verilen ad. * Her istedi ini ve diledi ini yapt rmak isteyen kimse, tiran. * Aldatma, oyun, dzen, hile, entrika.

despota

* Despota yak an biimde, despot gibi. despotik * Despota. despotizm * Despotluk, istibdat. despotluk * Despot olma durumu, mstebitlik, istibdat, despotizm. * Bir lkeyi zora, bask ya ve keyfe ba l ynetme. dessas destan * Dzenci, entrikac .

* Tarih ncesi tanr , tanr a, yar tanr ve kahramanlarla ilgili ola anst olaylar konu alan iir, epope. * Bir kahramanl k hikyesini veya bir olay anlatan, ko ma biiminde, ls on bir hece olan halk iiri. * a da Trk edebiyat nda biim ve ierik ynnden, geleneksel destanlardan ayr l k gsteren uzun kahramanl k iiri. destan dzmek * kahramanl k hikyesi veya herhangi bir olay anlatan iir yazmak. destan gibi * uzun yaz lm (mektup). destan yaratmak * ola anst kahramanl k gstermek, yararl k gstermek. destanc * Destan yazan veya anlatan kimse. destan * Destan biiminde yaz lm olan. * Destan kahramanlar na yara r nitelikte olan. * Destana benzer, destan gibi.

destanla ma * Destanla mak durumu. destanla mak * Ola anst kahramanl k ve ba ar gstermek. destanl * Destan olan, iinde destan bulunan. destanl k * Destan durumuna gelmeye yarayan ( ey). destansal * Destanla ilgili destana zg. * Destan kahraman na benzer. destans * Destan niteli inde olan, destana benzer, epik. destans z * Destan olmayan, iinde destan bulunmayan. destar * Sar k.

destar

* Sar kla ilgili. * Sar k yapan kimse. * Sar olan, sar kl . * Cinsleri ayn veya birbirine yak n olan eylerin bir arada ba lanm , demet, ba lam. * ok. * K l , b ak vb.nin elle tutulacak yeri, kabza. * Ya l gre te pehlivanlar n ayr ld klar be dereceden en k . * Ayn cinsten onluk bir kme.

destarl deste

deste deste * Demet demet. desteci * Desteleyici. destek * Dayanak, dayak. * zerine bir ey oturtmaya, tutturmaya, koymaya yarar ara, hamil. * Yard mc . * Bir vektr ta yan sonsuz do ru. * Bir birlik iin sa lanan yard m veya koruma.

destek doku * Vcuda destek grevi yapt klar iin ba dokusunun k k rdak ve kemik dokular na bir arada verilen ad. * Kal n eperli, gl hcrelerden olu mu , bitkiye diklik, sertlik ve sa laml k kazand ran doku. destek grmek * yard m etmek, mzaherette bulunmak. destek olmak * g sa lamak, yard mc olmak. destekleme * Desteklemek i i. * Devlete yap lan para yard m , sbvansiyon. destekleme al m * Bir rnn de erini belli bir dzeyden a a d rmemek iin devlete yap lan sat n alma i i. desteklemek * Destek koymak. * Bir kimse veya kurulu a yard m sa lamak, mzaheret etmek. * Arka olmak, arka kmak. desteklenme * Desteklenmek i i. desteklenmek * Desteklemek i ine konu olmak. * Desteklemek i i yap lmak. destekle me * Destekle mek i i. destekle mek * Destekleri kar l kl olarak almak veya vermek.

destekleyi * Destekleme i i veya biimi. destekli * Desteklenmi , destek konulmu .

destekli bte * Dayana olan bte. desteksiz * Deste i olmayan, desteklenmemi . desteksiz atmak * mbal al konu mak, yalan sylemek. desteleme * Destelemek i i. destelemek * Deste durumuna getirmek, deste yapmak. destelenme * Destelenmek i i. destelenmek * Destelemek i i yap lmak. desteleyici * Biilmi ekini deste yapan i i, desteci. desteleyicilik * Desteleyici olma durumu. destere * Bkz. testere. destroyer destur * Orta tonajda, yksek h zl sava gemisi, muhrip. * zin, msaade. * (destur) "Yol verin", "savulun","izin verin" anlam nda kullan l r. * Karanl k, ss z yerlere pis veya at k su dkerken cin arpmas n diye yksek sesle sylenir.

destursuz * zinsiz, msaadesiz. destursuz atmak * kolay yalan syleyebilmek, palavra atmak. destursuz ba a gireni sopa ile kovarlar * bir yere izinsiz girmek veya bir i e izinsiz el atmak kt kar lan r. desturun * ren veya ay p bir sz sylemek zorunda kal n nca "affedersiniz" anlam nda kullan l r. -de / -te * Bkz. -da / -ta . de arj * Bo alma.

* Rahatlama. de arj olmak * ak, pil gcn yitirmek. * iini dkmek, bo almak, rahatlamak. de eleme * De elemek i i. de elemek * Gl bir biimde de mek, kar t rmak. * Ara t rmak. de ifre * zlm , a klanm .

de ifre etmek * bir ifreyi veya g bir yaz y zmek, okuyup anlamak. de ifre olmak * (gizli durum) a a kmak. de ik * De ilmi olan. * De ilmi yer. de ilme * De ilmek i i. de ilmek de me de mek * De mek i i yap lmak. * De mek i i. * Oymak, delmek, yazmak, yara amak, iini amak, kar t rmak, kazmak. * Bir sorunun zerinde yeniden durmak, hat rlatmak, kurcalamak. * Yumu ama, gerginlik azalma. * Ayr nt . detayland rma * Detayland rmak i i. detayland rmak * Detay duruma getirmek. detektif * Gizli polis, polis hafiyesi. * zel soru turmayla grevlendirilmi kimse.

detant detay

detektiflik * Detektif olma durumu. detektr * Gazlar , may nlar , radyoaktif mineralleri, manyetik dalgalar vb.ni bulmaya yarayan cihaz, bulucu. deterjan

* Petrol trevlerinden elde edilen, temizleme, ar tma zelli i bulunan, toz, s v veya krem durumunda olabilen kimyasal madde, ar t c . deterjanc * Deterjan reticisi. deterjanc l k * Deterjanc n n i i veya mesle i. determinant * Birka bilinmeyenli birinci dereceden e itlik sistemlerini zmede kullan lan yard mc cebirsel anlat m. determinasyon * Belirlenme i i. determinist * Belirlenimcilik felsefesine ba l olan kimse, belirlenimci. determinizm * Belirlenimcilik. detone * Yanl , kusurlu.

detone olmak * yanl almak veya sylemek. dev * Korkun, ok iri ve ola anst gl masal yarat . * Ola anst irilikte olan. * ok byk, ok nemli.

dev ad mlar yla ilerlemek * ok abuk ilerlemek, st ste ba ar lar gstermek. dev anas * Masallarda geen di i dev. * ri yar kad n. dev aynas * Nesneleri oldu undan ok byk gsteren ayna. dev aynas nda grmek * (gerekten yle olmad hlde) kendini ok byk ve nemli saymak. dev gibi * iri ve korkun.

dev kpek bal giller * Omurgal hayvanlardan bal klar s n f n n kpek bal klar tak m n n bir alt familyas . deva * l, are.

devaimisk * Gzel kokulu bir tr helva. devalasyon * De er d rm. devam * Srme, srp gitme, kesilmeme, bitmeme.

* Bir yere belli bir amala, gereken zamanlarda gitme. * Ek, para. * Kesme, srdr, devam et!. devam etmek (veya ettirmek) * ba lanm bir i i srdrmek. * srekli gitmek. devaml * Srekli, bitmeyen, kesintiye u ramayan. * ine dzgn giden. devaml otlatma * Bir meran n otlatma mevsimi ierisinde aral ks z bir ekilde, mera bitkilerine dinlenme imkn verilmeden hayvanlar n otlat lmas . devaml l k * Devaml olma durumu, sreklilik. devams z * Devam etmeyen, sreksiz. * ine dzgn devam etmeyen. devams zl k * Devam etmeme durumu, sreksizlik. devasa * Dev gibi, ok byk. devas z * yile tirilemeyen, ilc bulunamayan. * aresiz. * Dev gibi, deve benzer.

devce deve

* Gevi getiren memelilerden, boynu uzun, s rt nda bir veya iki hrgc olan, yk ta makta kullan lan hayvan (Camelus). deve bir akeye, deve bin akeye * imkn olmad zaman bir ey ucuz da olsa al namad hlde imkn olunca pahal da olsa al n r. deve dikeni * Birle ikgillerden, yol ve tarla kenarlar nda yeti en, 30-100 cm ykseklikte 1-2 y ll k ve otsu bir bitki (Silyum marianum). deve di i * (nar, bu day vb. iin) ri taneli. deve di i gibi * s radan olmayan iri grnmde olan . * s radan olmayan, tan nm , gl. deve d l * Karn ieriye ekik (at). deve elmas * ak rdiken. deve gibi * uzun boylu ve hantal.

deve kini

* Gemeyen byk kin, bitmek tkenmek bilmeyen kin.

deve kolu * l nitelikli blgelerde ta ma i lerinde kullan lmak iin develerden kurulmu asker ula t rma birliklerine verilen ad. deve ku u * Afrika ve Arabistan bozk rlar nda ya ayan, k sa kanatlar umaya elveri li olmayan fakat uzun bacaklar yla ok h zl ko abilen tehlikeyi sezdi i an kafas n kuma sokarak sakland n ve gereklerden uzak oldu unu sanan iri bir ku (Struthio camelus). deve ku u gibi (yke gelince ku , umaya gelince deve) * uygun artlarda terslik karanlar iin kullan l r. deve ku u gibi ba n kuma sokmak (veya gmmek) * bir tehlike, bir olay kar s nda yararl olmayaca apa k ortada olan kaamak bir yola sapmak. * kendini aldatarak ba kalar n aldatt n sanmak. deve ku uluk * Deve ku u gibi olmak veya davranmak i i. deve ku uluk etmek * deve ku u gibi ba n kuma sokup gereklerden uzak duraca n sanmak. deve nalbanda bakar gibi * hi grmedi i, bilmedi i bir eye bakar gibi. deve olmak * (para veya yiyecek) kaybolmak. deve t mar * zensiz, stnkr yap lan. deve ty * Deve tynden yap lm . deve yapmak * (ba kas n n mal n ) kendine mal etmek. deve yk * Bir devenin ta yabilece i yk miktar . * A r lde, ok fazla. deve yrekli * ok korkak. deveboynu * S veya U biiminde boru. deveci * Deve sahibi, deve kiralayan kimse. * Deve kervan n gden kimse. * ok sert ve kaba oynayan kimse.

deveci ile gr en kap s n yksek amal * yksek makam sahibi kimselerle ilgisi olanlar durumlar n n gerektirdi i zveriyi gze almal d rlar. devecilik * Deve yeti tirme veya deve ile yk ta ma i i.

devede kulak * bir btne gre ufak bir para. deveden byk fil var * herhangi bir konuda sz sahibi olanlardan daha byk, daha yetkilisinin bulunabilece ini anlatmak iin kullan l r. develik * zellikle Gneydo u Anadolu'da develerin korundu u veya ba land , evlerin alt kat nda bir blm.

developman * I a kar hassas foto rafik malzeme poz verildikten sonra kullan lan kimyev banyo maddesi. devenin ba (papucu veya nal ) * Bkz. yok devenin ba . deveran * Dola m, dnme.

deveran dem * Kan dola m . devetaban * Birle ikgillerden, geni yaprakl bir ss bitkisi (Phlodentron). devety * Devety renginde olan, a k kahverengi.

deveye hendek atlatmak * yap lmas ok zor, hemen hemen imkns z olan i ler iin kullan l r. deveyi dze karmak * glkleri giderip i leri yoluna koymak. deveyi havuduyla yutmak * herkesin gz nnde byk h rs zl k yapmak. deveyi yardan uuran bir tutam ottur * kk bir kar pe inde ko mak, bazen ki inin byk zararlara u ramas na yol aabilir. devim * Devinim.

devim bilimi * Dinamik. devimli * Devimi olan. devimsel dinamik. * Devinim durumunda olan, harek. * Devinimi yaln zca fizik kanunlar na ba l olmayan, ayn zamanda etkin bir gc, bir amac da ieren,

devimselcilik * Beliren ve geli en eylerin kendiliklerinden etkin olduklar n , geli melerini sa layan gcn d ar dan gelmeyip kendileriyle zde bulundu unu ileri sren reti, dinamizm, mekanikilik kar t . devimsellik * Devimsel olma durumu. devimsiz

* Devimi olmayan. devin duyumu * Devinmekten ve zellikle kaslar n kas lmas ndan canl n n edindi i duyum, kinestezi. devindirici * Devindirme zelli i olan. devindirme * Devindirmek i i. devindirmek * Devinmesine yol amak. devingen * Hareketli, mteharrik. devingenlik * Devingen olma durumu veya hareketlilik. devinim * Devinmek i i, hareket. * Dura an bir noktaya gre devinmekte olan bir nesnenin durumu, devim, hareket. * Bir ruh durumundan ba ka bir ruh durumuna gei ; bir d nce srecinin ba lamas , hareket. * Devinmek i i, hareket.

devinme

devinme olay * Yer'in dnme ekseninin tutulum dzleminin normali evresinde bir koni izecek biimde ok yava olarak dnmesi. devinmek * Vcudu oynatmak veya k p rdatmak, k m ldanmak, hareket etmek. * Bir cismin, bir noktaya gre, yeri veya durumu de i mek, hareket etmek. devir devir * Kendine zg bir zellik ta yan zaman paras , dnem, periyot.

* Dnme, dn . * Dola ma. * Aktar lma. * Bir mal n mlkiyetini veya bir mal zerindeki hakk bir ba kas na geirme. * Bir grevin bir kimseden bir ba kas na gemesi. * Srekli ve dzenli de i me, evrim. * Bir hareket, birbirinin ayn olan ve e it zamanlarda yap lan ba ka hareketlerden olu tu unda hareketlerin her biri veya bunlar n yap lmas iin geen her zaman aral , periyot. devir amak * tarihte zellik ta yan yeni bir a ba latmak. devirli devirme * E it zaman aral klar ile ard k olarak tekrarlanan (hareket). * Devirmek i i.

devirmek * Ayakta veya dik duran bir eyi d rmek, yatay duruma getirmek. * Bir ynetim organ n n veya ba kan n n ynetim gcn zorla elinden almak. * Btnyle imek.

* Bir yana e mek. * Bir kitab ba ndan sonuna kadar okuyup bitirmek. devitken devitme * Devitmek i i. devitmek devle me * Hareket durumuna getirmek. * ok byme, irile me. * A r geli me. * Herhangi bir hareketi sa layan, muharrik.

devle mek * ok bymek, irile mek. * A r bir geli me gstermek. devle tirme * Devle tirmek i i. devle tirmek * Dev duruma getirmek, a r lde geli tirmek. devlet * Toprak btnl ne ba l olarak siyas bak mdan te kiltlanm millet veya milletler toplulu unun olu turdu u tzel varl k. * Devletin ynetim organlar . * Mutluluk; talih. * Byklk, mevki. devlet adam * Devlet ynetiminde sz sahibi ki i. devlet baba * Devlet. devlet bakan * Baz resm kurulu lar n ynetimi ba bakan ad na stlenen hkmet yesi. devlet bankas * Baz lkelerde devletten ald sermaye ile kurulan, ynetimde devletin atad ki iler bulunan veya devletin izniyle para bast r p piyasaya srme hakk bulunan banka. devlet ba kan * Devletin ba nda bulunan kimse. devlet d kn * Bolluk ve mutluluk iinde iken sonradan fakir d m kimse. devlet kap s * Devletin resm daireleri. devlet ku u * Umulmad k bir talih. devleti * Devletilik yanl s . * Devletili e uygun olan.

devletilik * Bir milletin ynetimle ilgili ve ekonomik i levlerinin devlete birle ik bir ynetim alt nda btnle tirilmesi siyaseti ve retisi. * Genellikle devleti tre, kltr, hukuk vb.nin kaynak ve ta y c s olarak grme e ilimi. devlethane * Kendisine sayg gsterilen bir kimseyle konu ulurken nezaket gere i olarak "eviniz" yerine sylenirdi. devletle! * "gle gle'" yerine kullan lan bir u urlama sz.

devletler aras * Birden ok devleti kapsayan veya birok devletle ilgili olan. devletle tirilme * Devletle tirilmek i i. devletle tirilmek * Devletle tirmek i i yap lmak. devletle tirme * Devletle tirmek i i, kamula t rma. devletle tirmek * Kamu yarar iin devlete mal etmek, devlet eliyle i letmek, kamula t rmak. devletli * Mutluluk ve refah iinde olan (kimse). * Osmanl mparatorlu unda pa a, vezir gibi devlet adamlar na verilen unvan. devletl * Devletli. devoniyen * Birinci a n drdnc dnemi ve bu dnemde olu mu yer tabakalar . devralma * Devralmak i i.

devralmak * Bir eyi devir yoluyla almak, teslim almak. devran * Dnya. * Kader, talih. * Zaman. devran devre * Dnem. * Elektrik devresi, evrim. devre * Ters, yanl . devre mlk * zellikle tatil beldelerinde belli dnemlerde kullan lmak zere sat n al nan ve de i ik ki ilerce de kullan labilen kk daire. devredilebilir * Devirler, a lar.

* Ba kas na devredilebilen bir hak iin sylenir veya kullan l r. devredilebilirlik * Bir hakk n kar l kl veya kar l ks z olarak ba kas na geirilebilme durumu veya niteli i. devredilme * Devredilmek i i. devredilmek * Devretmek i i yap lmak. devredilmezlik * nsan haklar n n niteliklerinden birini belirtmek iin kullan lan terim. devren * Devir (II) yoluyla, devrederek. devretme * Devretmek i i. devretmek * Dnmek, dola mak. * Bir mal n mlkiyetini, bir mal zerindeki hakk ba kas na geirmek. * Aktarmak. * Ba tan sona de in okumak; bitirmek. devreye al nmak * i in iine girmesini sa lamak. devreye girmek * ilgilenmek, kar mak, araya girmek. devreye sokmak * i in iine girdirmek, kar t rmak. devr * Devirli. * Devirle ilgili.

devrilem * Dnyay dola ma. devridaim * Tam ve srekli dn veya dola m. * Motorda suyun dnmesini sa layan cihaz. devrihind * Trk mzi inde bir kk usul. devrik * Katlan p kendi zerine bklm . * Yat r lm , y k lm , dik durumunu yitirmi . * (iktidarda olanlar iin) Darbe ile makam ndan indirilmi .

devrik cmle * Yklemi teki kelimelerden daha nce gelen cmle. devrikebir * Trk mzi inde bir byk usul. devriklik * Devrik olma durumu.

devrili devrilme

* Devrilmek i i veya biimi. * Devrilmek i i.

devrilmek * Yok edilmek, ortadan kald r lmak. devrim * evrilme, katlanma, bklme. * (dil ink lb n n ilk y llar nda) nk lp. * (son y llarda) htill. devrimci * (dil ink lb n n ilk y llar nda) nk lp . * (daha sonraki y llarda) Devrim yapan veya devrime ba l olan, ihtillci.

devrimcilik * (dil ink lb n n ilk y llar nda) nk lp l k. * (daha sonraki y llarda) ihtillcilik. devrirevan * Trk mzi inde bir byk usul. devrisaadet * Hazreti Muhammed'in ya ad dnem, saadet asr . devrisi devriye * (gn, hafta, ay, y l iin) Bir sonraki, ertesi. * Gvenli i sa lamak amac yla dola an polis, jandarma veya asker toplulu u, karakol. * Osmanl larda ilmiye s n f ndan olan kimselere verilen derece.

devriye gezmek * Bkz. karakol gezmek. devrolunma * Devrolunma i i. devrolunmak * Devredilmek. dev irilme * Dev irilmek i i. dev irilmek * Dev irmek i i yap lmak. dev irim * Dev irmek i i.

dev irimli * Dzenli olarak derlenmi . dev irimsiz * Dzenli olarak derlenmemi . dev irme * Dev irmek i i.

* Asker yeti tirilmek zere Yenieri Oca na al nacak ocuklar seip toplama i i. * Yenieri Oca na bu yolla al nan ocuk. dev irmek * Bir araya getirmek, derlemek, toplamak. * Katlamak, dzgn duruma getirmek. deyi * Dil, sz, i aret, mimik gibi anlat m aralar n n btn. * Hristiyan felsefesinde Tanr kelm n insanlara ula t ran o ul ( sa), logos. * Genellikle gerek anlam ndan az ok ayr , ilgi ekici bir anlam ta yan kal pla m anlat m, tabir.

deyim

deyimle me * Deyimle mek i i. deyimle mek * Deyim zelli ini kazanmak. deyimle tirme * Deyimle tirmek i i. deyimle tirmek * Deyim durumuna getirmek, deyim zelli i kazand rmak. deyip de gemek * nemsememek. deyip de gememek * nemsemek. deyi * Syleme biimi, anlat m biimi, slp. * Halk iiri, halk trks. * Bir kimsenin bir konuyla ilgili anlatt klar , ifade. * Kar s n n veya kendisine ok yak n bir kad n n iffetsizli ine gz yuman kimse anlam nda svg sz.

deyyus

dezavantaj * Engelleme, zarar verme durumu. dezenfektan * Mikrop k rma zelli i olan (madde). dezenfektasyon * Mikroplardan temizlemek i i. dezenfekte * Mikroplardan temizlenmi . dezenfekte etmek * mikroplardan temizlemek, mikropsuzla t rmak. -d / -di; -du / -d; -t / -ti; -tu / -t * Belirli gemi zaman eki: al-d , gel-di, vur-du, gl-d, at-t , ko -tu, d -t vb. Bu ekle tremi isimler de vard r: tredi, al nd , uydu, dedikodu, gecekondu vb. d b r d b r * Ses karan ad mlar atarken yap lan yry anlat r.

d an d d d d k

* Ya tavas . * Konu urken "r" leri " " gibi syleyen (kimse). * Akrabal n uzak oldu unu anlatmak iin d d n n d d deyiminde geer. \343 d zd k.

-d k / -dik; -duk / -dk; -t k / -tik; -tuk / -tk * Gemi zaman s fat fiil eki: tan -d k adam, grl-me-dik olay vb. Bu ekle yap lm isimler de vard r: tan d -a rastlamak, bil-di -ini sylemek vb. d lak * B z r, klitoris.

d mb rdatma * D mb rdatma i i. d mb rdatmak * (saz, cura, tambur gibi alg lar iin) almak. d md zlak * r plak. * Elindeki her eyini, imknlar n yitirmi . * Tepesinde sa dklm (kimse). d md zlak kalmak * elindeki her eyi, imknlar n yitirmek. d m k * Bir e it zm. -d r / -dir; -dur / -dr; -t r / -tir; -tur / -tr * Ek fiilin geni zaman n n tekil nc ki i ekli: dalg n-d r, gzel-dir, yorgun-dur, ssl-dr, a k-t r, kpek-tir, ocuk-tur, rk-tr vb. -d r / -dir; -dur / -dr; -t r / -tir; -tur / -tr * Ettirgen at eki: yaz-d r-, iz-dir-, vurdur-, l-dr-, at-t r-, bi-tir-, tut-tur-, tttr- vb. d r d r * Srekli, bezdirecek biimde (sylenme).

d r d r etmek * bezginlik verecek biimde sylenip durmak. d ramudana * Bir rzgr tr. d rd r d rd rc * Bezginlik verecek biiminde sylenen sz. * Bezdirici sz etme al kanl olan (kimse), geveze, yerli yersiz ok konu an (kimse).

d rd rlanma * D rd rlanmak i i. d rd rlanmak * D r d r etmek. d r lt

* Bezdirici bir biimde sylenme, d rd r. * eki me, at ma. d r lt karmak * eki meye yol amak. d rlanma * D rlanmak i i. d rlanmak * Herkesi tedirgin edecek, bezdirecek biimde sylenmek. d rla ma * D rla mak i i.

d rla mak * Kavga etmek, a z kavgas etmek, dille mek. -d rt / -dirt; -durt / -drt; -t rt / -tirt; -turt / -trt * Ettirgen at eki: al-d rt-, ger-dirt-, vur-durt-, l-drt-, a-t rt-, bi-tirt-, ko turt-, k-trt- vb. d * Herhangi bir cisim veya alan n s n rlar iinde bulunmayan yer, hari, i kar t . * Bir konunun kapsam na girmeyen ey. * Grlen, ite bulunmayan yzey. * (somut kavramlarda) ki veya ikiden ok eyde merkeze daha uzak olan. * Yabanc lkelerle ilgili. * Bir kimsenin grn , durum ve davran lar . * Bireyin tesinde bir varl olan. * A k havada geen sahneleri iine alan ekim. * ki do ruyu kesen bir do runun bu do rular n d nda kalacak biimde yapt a . * nsan n kendi evresi d ndaki ya ay , dnya. d al m * thalt.

d a d lem

d al mc * thalt . d al mc l k * thalt l k. d asalak * Konak n n zerinde ya ayan ve o unlukla kan emen asalak. d ba kala m * Magman n sokulmas yla, kom u kayalar n u rad ba kala ma, egzomorfizm. d bellek * Bilgisayar n yaln zca giri k kanallar n kullanarak eri ebildi i bellek. d beslenme * Besinin organik maddelerden sa lama, heterotrofi. d bor * Devlet btesine, kamu veya zel kesime d lkelerden kredi yoluyla sa lanan para. d evre

* Canl n n d nda olan ve kendisinin de bilinli veya bilinsiz olarak tepkide bulundu u uyaranlar n hepsi. d izgiler durumu * Ayr ayr birliklerin evreden merkeze ula an yollarla d man zerinde birle mesi. d okgen * Kenarlar bir dairenin ember izgisi zerine gelen okgen. d deri * Sinir sistemini ve duygu organlar n olu turan, embriyonun d yzn rten tabaka, ektoderm.

d dnya * lke d . * Bilinten ba ms z olan, bilincin d nda var olanlar n hepsi. d evlilik * Evlenecek kimsenin e ini kendi boy veya soyunun d ndan semesi kural na dayal evlilik biimi, d ar dan evlenme, egzogami. d gebelik * Dllenmi bir yumurtan n dl yata d nda olu mas ve geli mesi. d gezegen * Yrngesi Yer yrngesinin d nda kalan gezegen. d gezi * Bulunulan lke s n rlar d na yap lan gezi.

d gler * Ekonomi ve politika a s ndan gl devletler. * Mekanik paralanma, kimyasal ayr ma, yel, dalga, akarsu ve buzullar n etkileri gibi kkenleri Gne enerjisine dayanan glerin veya etkenlerin btn. d hatlar * Yurt d ula m n sa layan yol. * Yurt d ileti imi. * Bir devletin ba ka devletlerle ilgili i leri, hariciye.

d i leri

d kap n n d mandal * ok uzak akraba. d kavuz * Bu daygillerde ba ak n en alt nda baz trlerde ie in btn organlar n ierisine alacak bir ekilde geli mi olan kavuz. d kredi d kulak * Kula n, kulak kepesi ve d kulak yolundan olu an blm. d kutsal * Kutsall kla ilgisi bulunmayan, kutsall a ne uygun ne de kar t olan. d lstik * Baz kara ta tlar nda i lsti i koruyan kal n lstik. * Ekonomik durumu iyi olan lkelerden sa lanabilecek kredi.

d merkezli * D merkezlikle ilgili olan.

d merkezlik * Bir elips ve hiperbolde, odaklar aras ndaki uzakl n byk eksen uzunlu u ile olan oran . d odun * Kabukla olgun a a blmleri aras nda bulunan, tam olgunla mad iin marangozlukta kullan lmas sak ncal olan odun blm. d pazar * Bir lkenin mal satabildi i yabanc lke.

d pazarlama * Ba ka lkelere birtak m rnleri satma, bu yolla ticaret yapma. d piyasa * Ba ka lkelerde olu an ve var olan al veri e dayal ticaret imkn . d plzma * Bir hcre ierisindeki sitoplzman n fakl la m d kat . d politika * Bir devletin s n rlar tesindeki devletlere uygulad siyaset. d sat m * hracat. d sat mc * hracat . d sat mc l k * hracat l k. d ters a * ki paralel do ruyu kesen nc bir do runun iki yan nda, paralellerin d nda altl stl olu an drt a dan her biri. d ticaret * Bir devletin yabanc devletlerle yapt al veri , ithalt ve ihracat n tamam . d ticaret a * Yabanc lkelerden al nan mallar n sat landan daha fazla olmas sonunda ortaya kan bor tutar . d vurum * Bkz. d a vurum. d vurumcu * Bkz. d a vurumcu. d yar ap * Dzgn bir okgenin k elerinden geen dairelerin yar ap . d yz * Bir eyin d ar dan grn . d zar * Ayn irilikte olmayan ktin durumuna gelmi iek tozu tanecikleri.

d a dnk * D la ili kisi olan. * D a dnklk davran lar gsteren (kimse). d a dnklk * Ki inin ilgisinin kendi duygu ve d nceleri yerine, d taki nesnel ve toplumsal evreye ynelmesi durumu.

d a vurmak * belli etmek. d a vurum * Ruh olaylar n belli i aret veya tasvirlerle yans t lmas ; insan ruhunun alg lanabilecek biimde kendini d a yans tmas , ifade. d a vurumcu * D a vurumculuk ak m na ba l olan sanat , ekspresyonist. d a vurumculuk * Olaylar n, varl klar n gerekten oldu u gibi de il de sanat n n i dnyas na gre anlat lmas anlay na dayanan sanat ak m , ekspresyonizm. d ar * D evre, d yer, hari. * Ki inin konutundan ayr olan yer. * Yurt d . * D a, d evreye.

d ar atmak * kovmak. d ar kmak * byk abdest yapmak. d ar vurmak * belli etmek, a klamak. d ar dan evlenme * Bkz. d evlilik. d ar l d ar s d arl k * Ta ral , d arl kl . * Kapal , s n rl bir yerin tesi. * Ta ra.

d arl kl * Ta ral . d beslenen * Besinini organik maddelerden sa layan, heterotrof. d bkey * Yzeyi tmsek, k k ve i kin olan, tmsekli, muhaddep, konveks.

d bkeylik * D a do ru ukur, i kin veya kabar k olma durumu. d eli yakar, ii beni yakar * grn e aldanmamal . d kalayl , ii alayl * d ssl, gzel grn l, ama ii berbat. d k * Erime durumundaki madenlerin yzeyinde toplanan madde, cruf.

d na kmak * tan nan hak ve yetkileri a mak. d nda * ...-den ba ka, say lmazsa.

d nda b rak lmak * hari tutulmak. d nda kalmak * kar mamak, ilgilenmemek. d nl * Bir eyin, bir d ncenin asl nda ve gere inde olmay p onun d nda kalan, ze ba l olmay p ar z olan, z d , znl kar t . d k * Ans yoluyla d ar ya at lan besin art , kazurat.

d k lama * D k n n ve d salg lar n d ar at lmas i lemi. d k l k * Baz omurgal larda, zellikle keseliler, srngenler ve ku larda, ba rsak ile sidik ve reme kanallar n n a ld yer. d k sever * D k larda ya ayan hayvanlar. d lama * D lamak i i. d lamak d lanma * Bir kimse veya bir toplum, bir kimseyi, bir durumu, bir d nce vb. yi yok saymak, ilgilenmemek. * D lanmak i i veya durumu.

d lanmak * D ar da tutulmak, bir yere veya toplulu a al nmamak. d la t rma * D la t rmak i i. d la t rmak * D a vurmak. d rak d sal d tan * Asl nda olmay p sonradan ve d ar n n etkisiyle ortaya kan (d nceler). d tan evlilik * Bkz. d evlilik. d zd k * Akrabal n uzak oldu unu anlatmak iin yaln z d zd n n d zd deyiminde kullan l r. \343 d d k. * Herkesin renmesinde sak nca grlmeyen, gizli kapal olmayan (her trl bilgi, reti), irek kar t . * D la, ilgili, d a ili kin, haric.

d zd zc * D zd zc l k eden kimse. d zd zc l k * Birka doland r c n n, bir insan n ilgisini belli bir konu zerinde toplay p paras n almalar . d zlak d zlama * D zlamak i i. d zlamak d zman -di dialkol * Bkz. Glikol. diaspora diba dibace dibek * Ta tan veya a atan yap lm byk havan. * Dibekte dvlm olan. dibek kafal * Anlay s z, kaba, budala kimse. dibi grnmek * bir kab n iindeki ey tkenmek. dibi k rm z mumla (veya bal mumuyla) m a rd m * "zerinde nemle durarak a rmad m" anlam nda kullan l r. dibine dar ekmek * bir eyi sonuna kadar tketmek, bitirmek. dibini bulmak * iindekini tketmek. dibini tutmak * (pi en yemekler iin) tencerenin dibine yap mak. didaktik * retici. * retim yntemlerini ele alan bilim, retim bilgisi. * Yz, ehre. * Kopuntu. * Alt n ve gm i lemeli bir tr ipek kuma . * Ba lang , giri , n sz. * Doland rmak, arpmak, soymak. * ri yap l , uzun boylu, i man. * Bkz. -d / -di. * Dazlak.

didar

dide dideban

* Gz. * Gzc, beki, nbeti, gzetleyici. * Gmrk kolcusu.

didik didik * Didiklenmi olan. * Didikleyerek. didik didik etmek (veya olmak) * didiklemek, (didiklenmek). didikleme * Didiklemek i i. didiklemek * eki tirerek veya s rarak paralamak, gagalamak. * Bir yerin veya bir eyin iindeki e yay kar t rarak aramak, ara t rmak. * Kendi kendini harap etmek, zmek. * Bir konuyu btn ayr nt lar yla gzden geirmek, iyice ara t rmak. * Huzursuzluk vermek, s k nt ya sokmak. didikleni * Didiklenmek i i veya biimi. didiklenme * Didiklenmek i i. didiklenmek * Didiklemek i i yap lmak. didini * Didinmek i i veya biimi. didinme * Didinmek i i.

didinmek * ok glk ekerek srekli al mak. didinti didi im * Konu ma ve tart may bir ara de il, bir ama sayan felsefe yntemi, eristik. didi ip durmak * srekli olarak birbirini h rpalamak. didi ken didi me didi mek * El veya szle birbirini h rpalamak. * Geimini sa lamak amac yla g artlarda al mak, u ra mak. * Didi mekten ho lanan. * Didi mek i i. * Glk ekerek ve srekli olarak al p abalama, didi me.

didon

* Halk n stanbul'daki yabanc lara, zellikle Frans zlara verdi i ad.

didon sakall * Yaln z enesinde sivri sakal olan. didona * Bkz. Didon. didona sakall * Didon sakall . diesel difana * Bkz. dizel. * katl bir bal k a .

difenbahya * Yapraklar n n gzelli i nedeniyle sera ve salonlarda yeti tirilen bir ss bitkisi. diferansiyel * Dnemelerde otomobilin iki arka tekerle inin ayr h zla dnmesini sa layan bir di li ayg t. * zellikle fonksiyonlar n de i meleriyle ilgili matematik dal . diferansiyel denklem * inde bir de i kenin bilinmeyen bir fonksiyonu ve bu fonksiyonun de i kene gre e itli basamaklardan trevleri bulunan denklem. diferansiyel hesap * De i kenlerin sonsuz kk farklar ndaki artma de erlerini bulmaya yarayan hesap. difraksiyon * K r n m. difteri * o unlukla ocuklarda grlen burun, bo az, yutak eperine yerle en mikroplar n yol at bula c hastal k, ku palaz . difterili diftong * kili nl. diftongla ma * Diftong durumuna gelme i i. diftongla mak * Diftong durumuna gelmek. difzyon di er * Ba ka, zge, teki, br. di eri di erkm * tekisi, ba kas . * zgeci, zgecil. * Molekllerin kinetik enerjileri sebebiyle ok yo un bir blgeden az yo un bir blgeye hareketleri. * Difteriye yakalanm olan.

di erkml k * zgecilik. dijital * Say sal. * Verilerin bir ekran zerinde elektronik olarak gsterilmesi. * Yatay bir dzleme gre yer ekimi do rultusunda bulunan, e ik olmayan. * E imi dike yak n olan. * Yat k durmayan, sert. * (ses iin) Sert, kal n, tok. * (bak iin) Sert. * (sz iin) Ters, aksi. * (davran iin) Kaba, yersiz. * Birbirine dikey olan do rulardan olu mu . * Bkz. -d k / -dik. dik a * Birbirini kesen iki do runun olu turdu u a lar e it olduklar nda, bu a lar n her biri.

dik

-dik

dik ls * Genellikle ho kar lanmayan bir durumun a r l n anlat r. dik ba l * nat , bildi inden dnmeyen, byklerinin szn dinlemeyen, boyun e mez. * Kurumlu. dik bime * Ekseni taban na dikey olan bime. dik dik bakmak * ok sert bir biimde, sert sert; fkeli fkeli bakmak. dik kafal * Dik ba l . dik kuyruk * Bir tr rdek. dik rzgr * Geminin yoluna kar esen rzgr. dik silindir * Ekseni taban na dikey olan silindir. dik gen * Kenarlar ndan ikisi birbirine dikey, bir a s doksan derece olan gen. dik yamuk * Kenarlar ndan biri tabanlar na dik olan yamuk. dike * Dik olarak, diklemesine. * Derinden.

dikdrtgen * A lar dik olan paralel kenar.

dikdrtgensel * Dikdrtgen benzeri, dikdrtgen gibi. dikdrtgensel blge * Dikdrtgenin s n rlad dzlemsel blge. dike * Ba ubu u dikmek iin delik amaya yarayan demir. * Kaz k, s r k, a a ubuk. dikel * Bel (III). dikelme dikelmek * Dikelmek durumu. * Dik duruma gelmek, dikle mek. * Ayakta durmak. * Sert konu mak, kar gelmek, birine kafa tutmak, dinelmek.

diken

* Baz bitkilerin dal, yaprak, meyve kabu u gibi blmlerinde ve baz hayvanlar n derisinde bulunan sert, ucu sivri ve bat c k nt lardan her biri. * Dikeni ok olan bitki. diken diken * Dikeni bol. * Dik duruma gelmi , dikle mi . diken dutu * B rtlen. diken stnde oturmak (veya olmak) * bir yerde tedirginlik duymak. dikence dikencik * Dikenli bal kgillerden, tatl su bal klar n n kk bir tr (Gasterostsus pungitius). * Kk diken.

dikencikli * Ucu sivri olan. * Kk dikenleri olan. dikenle me * Dikenle mek i i veya durumu. dikenle mek * Diken durumu almak, diken gibi olmak. dikenli * Dikenli olan. * Dikeni olan bitkilerin bulundu u (yer). * Zor, etin, s k nt veya znt veren.

dikenli bal k * Dikenli bal kgillerden, tatl sularda ya ayan, g s veya kar n yzgeleri dikenlerden olu mu kk bir bal k (G. aculeatus). dikenli bal kgiller

* Bal klar s n f n n kemikli bal klar tak m na giren bir familya. dikenli meyan * Bir iki m ykseklikte, beyaz ms mor iekli, tys yaprakl ok y ll k bir bitki, ac meyan (Glycyrrhiza echinata). dikenli salyangoz * Kar ndan bacakl lar s n f ndan, l k ve tropik denizlerde ya ayan, kabu u zerinde birok dikeni olan bir yumu aka (Murex). dikenli tel * zerinde yer yer diken gibi sivri k nt lar olan ve bir yeri korumak, gei i gle tirmek iin kullan lan tel. dikenli yzgeliler * Bal klar s n f n n kemikli bal klar tak m n n bir alt tak m . dikenlice dikenlik dikensi * Dikene benzer, dikeni and ran. dikensi k nt * Omurlar n, s rt boyunca alt alta duran kemik k nt lar . dikensiz * Dikeni olmayan. * S k nt s z, zntsz. * Dikenli olarak. * Dikenli bitkileri ok olan yer.

dikensiz gl olmaz * "iyi veya gzel olan her eyin az ok s k nt veren bir yan da bulunur" anlam nda kullan l r. dikey * Dik olarak. * Ba ka bir do ru ile kesi ti inde onunla birlikte dik a olu turan (do ru izgi), amud. * Birbiriyle veya kesim noktas ndaki te etleriyle dik a yapacak biimde kesi en. * Tar mla u ra an kimse, ifti. * Skk ayakkab lar onaran veya yeni yap lan ayakkab lar n diki i ini yapan kimse. * Diki i. dikicilik dikili * Dikilmi olan. dikili a ac olmamak * mal mlk olmamak, yoksul olmak. dikili ta * nemli bir olay n durumu veya bir zaferin an s iin dikilmi tek para yksek ta , obelisk. dikilip durmak (veya kalmak) * bir yerde, bir sre ayak stnde durmak. * Dikicinin yapt i .

dikgen dikici

dikili dikilme dikilmek

* Dikilmek i i veya biimi. * Dikilmek i i. * Dikmek (I) i i yap lmak. * Dik duruma gelmek. * Ayakta durmak. * (gz) Belli bir noktaya uzun sre bakmak. * Kar koymak, engellemek. * (baz reme organlar dokular na kan dolmas yla) Sert ve dik bir duruma gelmek.

dikilmek * Dikmek (II) i i yap lmak. dikim * Dikmek i i veya biimi. * Bitki dikmek i i. * Giysi ve ama r dikilen i yeri.

dikim evi

dikimhane * Dikim evi. dikine * Dikey olarak, diklemesine. * nad na.

dikine gitmek * kimsenin szn dinlemeyerek kendi bildi ini yapmak. dikine t ra * Kar s ndakini sinirlendirecek biimde sylenilen yalan, a r palavra. diki * Dikmek i i. * Dikme biimi. * Dikilen yer. * Giysi zerinde gzle grlen dikilmi iplik yolu. * Dikilecek ey. * Giysi dikme i i, terzilik. * Bo altmak zere imek amac yla kald r .

diki atmak * yar lan veya y rt lan deriyi diki le bir araya getirip tutturmak. diki i nesi * Diki dikmek iin zel olarak yap lm i ne. diki kald * az kals n, nerede ise, az kald . diki makinesi * Diki dikme i lerinde kullan lan, kol veya elektrik gcyle al t r lan alet. diki okumas * ingene kavgalar n n en uzun ve en a za al nmaz tekerlemesi. diki pay

* Kuma bierken kuma n kenar ndan diki yerine kadar b rak lan blm. diki tutturamamak * bir i te veya bir yerde herhangi bir sebeple uzun sre kalmamak. diki i diki ilik * Diki diken kimse, terzi. * Diki dikme i i.

diki ini almak * dikilmi yaran n ipliklerini kesip karmak. diki li * Diki i olan, diki yap lm . diki siz * Diki i olmayan. * Yap t rma.

dikit

* Ma aralar n taban nda, yukar dan damlayan kireli sular n kat la mas yla olu an kolonlardan her biri, stalagmit. dikiz * Bakma, gzetleme, erkete.

dikiz aynas * Ta tlara veya yol dnemelerine arka taraf grebilmek iin konulan ayna. dikiz etmek (veya gemek) * dikizlemek. dikizci * Dikizleyen kimse, gzc, gzetleyici, erketeci. dikizcilik * Dikizci olma durumu, gzclk, gzetleyicilik, erketecilik.

dikize almak * gizlice gzetlemek. dikizleme * Dikizlemek i i. dikizlemek * Sezdirmeden bakmak, gzetlemek, dikiz etmek. dikizlik dikkat * Gzetleme deli i. * Duygularla d nceyi bir ey zerinde toplama, uyan kl k. * lgi, zen. * Dikkat ediniz!.

dikkat ekmek (veya dikkati ekmek) * ilgi toplamak. * uyarmak. dikkat etmek

* duygularla d nceyi bir ey zerinde toplamak, uyan k davranmak. * gzne arpmak veya ilgisini ekmek. dikkat kesilmek * btn dikkatini bir ey zerinde toplamak. dikkat topla m * Dikkatin srekli olarak bir nesne veya konunun belirli bir yn zerinde toplanmas , konsantrasyon. dikkate almak * gz nnde bulundurmak, hesaba katmak, gere ini d nmek. dikkatli * Dikkat eden, zen gsteren (kimse). * Titiz, ara t r c , sorgulay c . * inde dikkatli davranmayan, dalg n, savruk, zensiz.

dikkatsiz

dikkatsizlik * Dikkatsiz olma durumu, dalg nl k, savrukluk, zensizlik. dikkatsizlik etmek * dalg nl k etmek, savrukluk etmek. diklemesine * Dik olarak. diklenme * Dik duruma gelme.

diklenmek * Dik bir duruma gelmek. * Birine kar ters bir davran ta bulunmak, kar gelmek, kafa tutmak. dikle me * Dikle mek i i.

dikle mek * Dik duruma gelmek. * Birine kar ters tutum iine girmek, kar durmak. dikle tirme * Dikle tirmek i i. dikle tirmek * Dik duruma getirmek. * Sert duruma getirmek. diklik dikme * Dik olma durumu. * Dikmek i i. * Dikey olan do ru veya dzlem, amut. * Fidan, yeni dikilmi fidan. * Bir evde aileyi srdrecek olan tek ocuk. * A a, direk. * Yk kald rmakta kullan lan bir direkli mauna. * Ah ap yap larda pencere ve kap yanlar na dikilen direklerden her biri.

dikmek

* Bir cismi dik olarak durdurmak. * Yeti tirmek iin bir bitkiyi topra a yerle tirmek. * (bardak, kadeh, testi gibi kaplar iin) Ba a a ederek iindekini imek. * Beklemek iin birini bir eyin ba na getirmek. * Top, ta gibi eyleri dikine havaya atmak. * (yap ) Kurmak, in a etmek. * Top vb. yi oyun alan nda belirli bir yere koymak. dikmek dikmelik dikmen * Koni biiminde tepe. dikse diksiyon * A as z yerlerde, ku yakalamak iin stne kse yerle tirilen a a. * Seslerin, szlerin, vurgular n, anlam ve heyecan duraklar n n hakk n vererek syleme biimi. * Konu ulan dilin incelenmesi ve kullan lmas . * Duru, a k vurgulama ve kaklara tam uyarak konu ma. * Hibir art olmaks z n kr krne uyulmas gereken buyruk. * Ynetimde dikta yanl s olan (kimse). * Biilmi veya y rt lm kuma , deri, yara vb. yi i neye geirilmi iplikle tutturmak. * Fidan dikilen yer, fidanl k.

dikta diktac

diktac l k * Dikta yanl s olma durumu. diktafon * Bir tr ses alma cihaz . diktatr * Btn siyas yetkileri kendinde toplam bulunan kimse. * Zorba.

diktatrce * Diktatr gibi, diktatr olarak. diktatrlk * Diktatr olma durumu. * Egemen ve mutlak siyas bir gcn, bir veya birok ki inin olu turdu u bir yrtme organ nca, denetimsiz olarak yrtld siyas dzen. * Bir diktatr taraf ndan ynetilen lke. diktatrlk etmek * diktatrce davranmak, zorbal k etmek. dikte * Ba kas taraf ndan yaz lmak iin syleme, yazd rma. * Bu biimde yazd r lan ey.

dikte etmek * yazd rmak iin sylemek. * birine isteklerini zorla kabul ettirmek. diktirme

* Diktirmek i i. diktirmek * Dikmek i ini yapt rmak. diktirtme * Diktirtmek i i.

diktirtmek * Diktirmesini sa lamak. dil organ . lisan. * A z bo lu unda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri bo umlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ; tat alma * nsanlar n d ndklerini ve duyduklar n bildirmek iin kelimelerle veya i aretlerle yapt klar anla ma,

* Bir a a, bir gruba, bir yazara zg sz da arc ve sz dizimi. * Belli durumlara, mesleklere, konulara zg dil. * D nce ve duygular bildirmeye yarayan herhangi bir anlat m arac . * Baz flemeli alg larda titre erek ses karan ince metal yaprak. * Birok aletin uzun, yass ve o u hareketli blmleri. * Makaralar n ve bastikalar n iine yerle tirilmi olan, zerinden geirilen halat istenilen yne evirmeye yarayan, evresi oluklu, kk dner tekerlek. * Anahtar. * Denize uzanan dar ve alak kara paras , berzah. * Sorguya ekilmek iin yakalanan tutsak. * Byk ba hayvanlar n ha lan p pi irildikten sonra yenebilen dili. * Ayakkab ba lar n n aya rahats z etmemesini sa layan ve ba alt na rastlayan saya paras . dil * Gnl, yrek.

dil (veya diller) dkmek * kand rmak, inand rmak veya yararlanmak iin tatl szler sylemek. dil a z vermemek * Bkz. a z dil vermemek. dil akrabal * Bir ana dilden treyen diller aras ndaki yak nl k. dil alt * Kalp hastal klar nda ilc n h zl ve kesin etkisini sa lamak iin dilin alt na konup emilen il.

dil alt bezleri * Dilin alt nda bulunan tkrk bezleri. dil atlas * Dilleri, leheleri veya dil olaylar n yay l blgelerine gre gsteren atlas. dil avc s * Bkz. casus. dil bal * Kemikli bal klar tak m ndan, pullu, 50 cm bykl nde, yass bir bal k (Solea vulgaris). dil bilgisi * Bir dilin ses, biim ve cmle yap s n inceleyip kurallar n tespit eden bilim, gramer.

dil bilimci * Dil bilimiyle u ra an kimse, dilci, lengist.

dil bilimi

* Dillerin yap s n , geli mesini, dnyada yay lmas n ve aralar ndaki ili kileri ses, biim, anlam ve cmle bilgisi bak m ndan genel veya kar la t rmal olarak inceleyen bilim, lisaniyat, lengistik. dil bilimsel * Dil bilimiyle ilgili. dil bir kar * sayg s zca kar l k verenler iin kullan l r. dil birli i * Lehe ve a z farklar n gidererek ayn dili kullanan toplumlar aras nda ortak bir yaz dilinde ve alfabede birle me. dil cambaz * D ncelerini ok iyi anlatan, gzel konu an, hatip. dil co rafyas * Yeryznde dillerin yay ld alanlar inceleyen bilim dal . dil karmak * alay etmek, e lenmek. dil dala * A z dala . dil ebesi * Lf ebesi. dil felsefesi * Dilin z, kkeni, anlam , yap s zerine ara t rmalar yapan felsefe dal . dil kavgas * Bkz. a z kavgas . dil lboratuvar * Teyp yard m yla yabanc dilleri retmek iin dzenlenmi zel yer. dil o lan * stanbul'daki yabanc eliliklerde Trke retilerek evirmen olmak zere yeti tirilen gen. dil otu mu yedin? * ok konu kan kimseler iin sylenir. dil renimi * Yabanc bir dilde renim grme. dil retimi * Yabanc dille e itim ve retim yapma. dil pelesengi * Sz aras nda yerli yersiz sylenen ve tekrarlanan sz. dil peyniri * Koyun stnden yap lan, ya l , lezzetli, tuzsuz peynir. dil srmek * konu ma s ras nda kelimeleri yanl sylemek. * istenmeyen bir konudan sz etmek. dil srmesi * Szleri yerinde ve dzgn olarak syleyememe.

dil akas * Bkz. a z akas . dil tutmak * sorguya ekmek iin d man askeri yakalamak. dil tutuklu u * Dilin iyi al mamas ndan ileri gelen syleme gl . * Herhangi bir sebeple konu amama. dil uzatmak * bir kimse veya bir ey iin kt sylemek. dil yaras * Ac szn yaratt k rg nl k. * Gnl yaras . dilalt * Tavuklarda grlen bir hastal k. diltometre * Genle meler. dilver dilbasan * Yi it, delikanl . * Hekimlerin bo az grebilmek iin dili bast rd klar ara. * Ecza kar t rmakta kullan lan yass ara. * Gzel sz syleyen, konu kan. * Konu mas yla kand ran. * Al ml , gzel (kad n).

dilbaz

dilber

dilberduda * Dudak biiminde haz rlanan bir hamur tatl s . dilci * Dil bilimci. * Dille ilgili ara t rmalar yapan kimse. * Bu daygillerde, yaprak ayas ile yaprak k n n n birbirinden ayr ld yerde bulunan sivri ulu, kk, saydam * Bceklerin a z nda kk dilin nnde bulunan blm. * flemeli alg larda veya org borular nda kam , tahta veya metalden yass para. * Dil konusunda ara t rma yapma i i. * Ayn dili konu anlardan her biri. dilden dile dola mak * ok konu ulmak, uzun sre bahsedilmek. dile (dillere) d mek * hakk nda dedikodu yap lmak.

dilcik k nt .

dilcilik dilda

dile (veya dillere) destan * ok tan nm , nl. dile gelmek * dile d mek. * (konu ma kudreti, yetene i, olmayan varl k) konu mak, dillenmek, lisana gelmek. dile getirilmek * anlat lmak. dile getirmek * konu turmak. * belirtmek, anlatmak, a klamak, ifade etmek. dile kolay * anlat lmas kolay ama yap lmas veya katlan lmas ok g. dile vermek * gizli tutulmas gereken bir eyi a a vurmak, duyurmak, yaymak. diledi in(iz) gibi * kendi d nce, gr ve iste ine gre. diledi ini yapmak * kendi, d nce, gr ve iste ini yapmak. dilek dilek kipi * Dileme kavram veren kip. Trkede bu kip -se eki ile kurulur. dileke dileme dilemek * Bir dile i bildirmek iin resm makamlara sunulan, imzal ve adresli, pullu veya pulsuz yaz , istida, arzuhl. * Dilemek i i. * Birinden bir eyin yap lmas n istemek, rica etmek, arzu etmek. * Biri iin bir dilekte bulunmak. * Can istemek. * kilem. * Geimini dilenerek sa layan (kimse). * Israrla ve ars zca bir eyi isteyen (kimse). * Bir kimsenin diledi i ey, istek, talep, rica, murat.

dilemma dilenci

dilenci ana * inde her eyden biraz bulunan. dilenci vapuru * Btn iskelelere u rayarak sefer yapan vapur. dilencilik * Dilenci olma durumu. * Dilenciye yak r davran .

dilencilik etmek

* dilenmek. dilenciye h yar vermi ler de e ri diye be enmemi * hem ihtiya duydu u konuda yard m istiyor, hem yap lan yard m kmsyor anlam nda kullan l r. dilendirme * Dilendirmek i i. dilendirmek * Dilenecek duruma getirmek. * Dilencilik yapt rmak. dilenemez dilenci * yoksullu a d t hlde durumunu kimseye amayan kimse. dileni dilenme * Dilenmek i i. dilenmek * Sadaka istemek. * Kendisini ac nd rarak bir kimseden bir ey istemek. * Dilekte bulunan, dileyen (kimse). * Dilenmek i i veya biimi.

dileyici

dili (ba ka bir dile) almak * bir kimsenin konu mas ba ka bir dile benzemek. dili a lmak * herhangi bir sebeple konu mayan kimse konu maya ba lamak. dili a rla mak * hastal k sebebiyle glkle sz syleyebilmek, glkle konu mak. dili al mak * bir sz ok kullanmaktan dolay o sze al mak. dili bir kar * Bkz. dili pabu kadar. dili bir kar d ar kmak (veya sarkmak) * ko maktan, yrmekten ve yorulmaktan ok susamak. dili bo az na akmak * konu amaz olmak, sesi solu u kmamak. dili bozuk * Bir dili do ru ve dzgn konu amayan. dili zlmek * (konu amayan veya susan ki i) konu maya ba lamak. dili dama na yap mak (veya dili dama kurumak) * susuzluktan a z kurumak, ok susamak. dili dola mak * korku, heyecan, hastal k, utangal k, sarho luk gibi sebeplerle syleyece ini a rarak kar t rmak. dili dnd kadar

* syleyebildi i kadar, anlatma gcnn elverdi i lde. dili dnmemek (veya dnmek) * bir sz do ru, dzgn sylemeyi becerememek (veya becermek). * amac n iyi anlatamamak (veya anlatmak). dili durmak * susmak. * dedikodu etmemek. dili durmamak * srekli konu mak. * sylenemeyecek eyleri de sylemek. dili ensesinden ekilsin! * b kt racak kadar ok konu an veya kt szler syleyenler iin ilenme olarak kullan l r. -di'li gemi * Bkz. belirli gemi . dili k l tan keskin * k r c ve a r konu malar iin kullan l r. dili kurusun! * "sz syleyemez olsun" anlam nda ilenme sz. dili olsa da sylese (veya anlatsa) * "cans z nesneler konu abilseler, baz olaylara tan kl k da edebilirler" anlam nda kullan l r. dili pabu kadar * sayg s zca ve gnl k r c kar l kta bulunan. dili tutuk * Serbeste, kolayl kla konu amayan.

dili tutulmak * sevin, korku, a k nl k gibi sebeplerle birdenbire sz syleyemez olmak. dili uzamak * haddini bilmeden konu mak. dili uzun * ncitici szler syleyen, kstah, sayg s z kimse.

dili varmak (veya varmamak) * bir sz sylemeye gnl raz olmak (veya olmamak). dili yanmak * znt ve eziyet ekmek, zarara u ramak. dili yanmak * b kmak, nefret etmek. dili yatk n * yabanc bir dili kolayl kla renme yetene i olan. dili zifir dilim * Gnl k r c szler syleyen. * Bir btnden kesilmi veya ayr lm ince, yass para. * Radyatr paralar ndan her biri.

dilim dilim * Para para. dilim dilim etmek * dilimlemek. dilimin ucunda * bir sz hat rlanacak gibi olup da hat rlanamad nda sylenir. dilimleme * Dilimlemek i i. dilimlemek * Dilimlere ay rmak, dilim dilim etmek. dilimleni * Dilimlenmek i i veya biimi. dilimlenme * Dilimlenmek i i. dilimlenmek * Dilimlere blnmek veya ayr lmak. dilimleyi * Dilimlemek i i veya biimi. dilin kemi i yok * insan do ru veya yanl her eyi syleyebilir. dilinde ty bitmek * tekrar tekrar sylemekten usanmak, b kmak. dilinden anlamak * bir canl n n kard seslerden veya onun davran lar ndan ne anlatmak istedi ini anlamak. * sz konusu olan eyin zelli ini bilmek. dilinden d rmemek * srekli olarak ayn ki iden veya eyden sz etmek; s k s k anmak. dilinden kurtulamamak * srekli olarak, bir kimsenin sitem, ele tiri ve sata malar na u ramak. diline dolamak (virt etmek veya diline takmak) * ayn eyi durmadan ve her yerde tekrarlamak. * bir kimseyi her yerde ktlemek. diline pelesenk etmek * Bkz. diline dolamak. diline sa lam olmak * saklanacak konular a a vurmamak. * kt sz sylemekten ka nmak. dilini (veya dillerini) yutmak * sevin, korku, heyecan gibi sebeplerle konu amaz olmak. dilini ba lamak * bir kimseyi herhangi bir sebeple sz syleyemez duruma getirmek, susmak zorunda b rakmak. dilini de dirmemek

* hi yememek. dilini e ek ar s soksun! * ho a gitmeyen bir ey syleyen kimseye ilen olarak kullan l r. dilini kedi (fare) mi yedi? * neden konu muyorsun?. dilini kesmek (veya kesip oturmak) * susmak. dilini tutamamak * sonunu d nmeden, geli igzel konu mak. dilini tutmak * sonunu d nmeden, geli igzel konu maktan sak nmak. dilinim * Dilinme.

dilinin alt nda bir ey olmak * bir kimsenin szlerinden, a ka sylemedi i bir eyler anla lmak. dilinin alt ndaki baklay karmak * gizli tutulmas gereken bir eyi sylemek. dilinin cezas n (veya bels n ) ekmek (veya bulmak) * lsz, d ncesiz konu mak yznden zarar grmek. dilinin ucuna gelmek * syleyecek duruma gelmi ken vazgemek. dilinin ucunda * Bkz. dilimin ucunda. dilinin ucuyla * iten, yrekten olmayarak, lf olsun diye. dilinme * Dilinmek i i. * Kayalar n, ince katlar biiminde kolayl kla ayr labilme niteli i. dilinmek * Dilmek i i yap lmak. dili * Dilmek i i veya biimi.

diliyle sokmak * bir kimseye a r ve k r c szler sylemek. diliyle tutulmak (veya yakalanmak) * suunu, kendi konu mas ile a a vurmak. dillek * Dedikoducu, dedikodusever. dillendirme * Dillendirmek i i. * Ki ile tirilen varl klara, cans z yarat klara sz syletme sanat , intak. dillendirmek

* (biri) Hakk nda dedikodu yap lmas na sebep olmak. dillenme * Dillenmek durumu. dillenmek * (ocuk) Konu maya ba lamak. * Konu ma yetene i olmayan varl k konu mak, dile gelmek. * Onaylanmayan baz davran lar sebebiyle hakk nda dedikodu yap lmak, dile d mek. dillerde dola mak (veya gezmek) * her yerde kendisinden sz edilmek. dillere destan olmak * bir olay veya bir nitelik halk aras nda yay lmak. dille me * Dille mek i i.

dille mek * Kar l kl tatl tatl syle mek. * D rla mak. dilli * Konu kan, srekli ve tatl konu an. * Dedikoducu, ileri geri konu an.

dilli ddk * S t, kavak gibi a alar n ince dallar ndan veya kam tan yap lan bir e it ddk. * ok konu kan kimse. dilli ddk etmek * bir haberi herkese yaymak. dilma * evirici, tercman. dilmal k * Dilmac n mesle i, eviricilik, tercmanl k. dilme * Dilmek i i. * Drt k e kesilmi a a. * Bir btn kk ve yass paralara ay rarak kesmek. * Yarmak. * Dille ilgili. * Dili seven (kimse). * Konu ma merkezinin veya konu ma organlar n n bozuklu u sebebiyle konu amayan (kimse), ahraz. * Ses karmayan, sessiz olan (kimse). dilsizlik * Dilsiz olma durumu. dilviyum

dilmek

dilsel dilsever dilsiz

* Bugnk rmaklar n drdnc a dan kalma en eski alvyonlar na verilen ad. dima * Beyin. * Bilin, zihin. dimdik * ok dik (olarak). * Sa l kl , zinde. * S k nt lar kar layacak durumda olan, ba e meyen, metin. * (bak iin) Dikkatli, srarl . * Sa a sola sapmadan, dosdo ru. * Kaskat , ok sertle mi olarak. dimdik ayakta durmak * y k lmamak. dimdik durmak * tam dik durumda olmak. * tutumunu de i tirmemek, y lmamak. dimi * S k dokunmu bir tr pamuklu kuma .

diminuendo * Sesi gittike azaltarak. * Mzik paras n n ba nda ">" i aretiyle gsterilen nota terimi. dimmer dimnit dimyat * Seyrek ve yuvarlak taneli bir e it zm. * (byk D ile) A r h rsla fazla malda gz olan kimsenin elindekini avucundakini de kaybedebilece i anlam nda "Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak" sznde geer. din kurum. * Tanr 'ya, do ast glere, e itli kutsal varl klara inanmay ve tap nmay sistemle tiren toplumsal bir * Bu nitelikteki inanlar kurallar, kurumlar, treler ve semboller biiminde toplayan, sa layan dzen. * nan l p ok ba lan lan d nce, inan veya lk. * Elektrik ak m iddetini el ile evirerek ayarlayan anahtar, reosta. * Erken olgunla an ince kabuklu bir e it siyah zm.

din

* C.G.S. sisteminde bir graml k bir ktlenin h z n saniyede bir santimetre art ran g birimi: Bir nevton 105 din'e e ittir. din din * Bir eyin en yksek ve sivri noktas . * lmek.

din adam * Mesle i dinle ilgili i ler olan grevli. din birli i * Ayn din etraf nda olu turulan inan gc. din d

* Dinle ili i i olmayan, ldini. din doru u * Da n en yksek yeri. din erki * Din ilkelerine dayanan egemenlik, din gc.

din felsefesi * Dinin ilkelerinin zn ve anlam n temellendirmeyi amalayan felsefe dal . dinamik * Mekani in kuvvet, hareket, enerji aras ndaki ili kilerini inceleyen dal , devim bilimi. * Devimsel. * Canl , etkin, hareketli.

dinamik analiz * zmleme konusu yap lan veya modele dahil edilen de i kenlerin zaman iindeki de i melerinin de dikkate al nd yntem. dinamikle me * Dinamikle mek durumu. dinamikle mek * Dinamik duruma gelmek. dinamit * Nitrogliserin ile yap lan patlay c bir madde. * Tutku, zlem, heyecan. * iddetli, korkun, h rsl . dinamit lokumu * Kmr tozu, kil gibi maddelere emdirilmi dinamit. dinamiti * Dinamit reten, satan veya patlat lma i inde al an kimse. dinamitilik * Dinamitinin i i veya mesle i. dinamitleme * Dinamitlemek i i. dinamitlemek * Dinamitle havaya uurmak. * Bir giri imi, bir kurulu u engelleyici, y k c davran ta bulunmak. dinamitlenme * Dinamitlenmek i i. dinamitlenmek * Dinamitle havaya uurulmak. * Engellenmek. dinamizm * Devimselcilik. * Davran lar canl ve hareketli olan canl n n zelli i. dinamo * Mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dn tren alet. dinamometre

* Kuvvetler. dinar birimi. dince * Yakla k olarak alt n liran n drtte biri de erinde olan eski bir para. * Bahreyn, Cezayir, ran, Irak, Kuveyt, Libya, Tunus, rdn, Yemen ve eski Yugoslavaya'da kullan lan para

* Dine gre, din bak m ndan.

dincelmek * Dinle mek. dinci dinci erki dincilik din * Gc ve sa l k durumu yerinde, canl , zinde, tendrst, tvana. dinlenmek * Din bir durum ve grnm kazanmak. dinle me * Dinle mek i i. dinle mek * Din duruma gelmek. dinlik * Din olma durumu, zindelik, mecal. dindar * Din inanc gl, din kurallar na ba l (kimse), mtedeyyin. * Din gr leri her alana yaymak isteyen kimse. * Bkz. Din erki. * Dincinin i i.

dindarl k * Dindar olma durumu. dinda * Ayn dinden olan kimse.

dinda olmak * ayn dinden olmak. dinden imandan kmak * kendini kontrol edemeyecek kadar ok fkelenmek, ok sinirlenmek. dinden imandan olmak * din inanc n yitirmek. dindirme * Dindirmek i i.

dindirmek * Dinmesini sa lamak. dine

* Konaklama yeri. dinek * Dinlenmek iin durulan yer. dinelme dinelmek * Dinelmek i i. * Ayakta durmak veya aya a kalkmak, dik durmak. * Kar koymak, kafa tutmak. * Din bak m ndan. * skambil k tlar ndaki i aretlerden karo. * Bir ifte krekli kk patalya. dingil dingildek * Tekerleklerin merkezinden geen ve ta t n alt na enlemesine yerle tirilmi mil, aks. * Taban zerinde hareketsiz duramay p sallanan, oynak; dengesi bozuk. * Y pranm . * Szne gvenilmez, kaypak.

dinen dineri dingi

dingildeklik * Dingildek olma durumu, dengesizlik. dingildeme * Dingildemek i i. dingildemek * Sallanmak, oynamak. * Korkmak, ku kulanmak. dingilli dingin * Hareket etmeyen, k m ldamayan, sakin. * Gc tkenmi , yorgun, mecalsiz. dingincilik * Tam bir gnl rahatl , tutkusuzluk iinde btn arzulardan s yr lm olarak, diren gstermeden kendini Tanr ibadetine vermeyi ve tanr sal ruh dinginli i kazanmay amalayan dnya gr . dinginle me * Dinginle mek durumu. dinginle mek * Dingin duruma gelmek. dinginle tirme * Dinginle tirmek i i veya durumu. dinginle tirmek * Dingin duruma gelmesini sa lamak. * Dingili olan.

dinginlik

* Dingin olma durumu, durgunluk, sknet.

Dingo'nun ah r * girenin kan n belli olmad yer. din * Dinle ilgili, din zerine. dini bir u runa * Mslmanl k davas yoluna. dini btn * Dinine ok ba l , inanc sa lam olan, dinin buyruklar n eksiksiz yerine getiren. dini gibi bilmek * ok iyi, kesinlikle bilmek. dini iman para * tek d ncesi para olan kimseler iin kullan l r. dinim hakk iin (veya dinim a k na) * "dinimi tan k tutar m" anlam nda bir ant. dinine yand m * fke, k zg nl k gibi duygular belirtmek iin kullan lan ilenme sz. dini dink * Pirinci kabu undan ay rmak veya bulgur dvmek iin kullan lan dibek. * ayak, aba gibi eyleri dvmek iin kullan lan ara. dinleme * Dinlemek i i. dinleme salonu * Mzik, tiyatro eserlerini dinletmek, radyo televizyon yay nlar yapmak veya ses kaydetmek amac yla akusti i sa lanm salon, oditoryum. dinlemek * itmek iin kulak vermek. * Birinin szn, dn kabul edip gere ince davranmak. * Uymak, ba e mek, itaat etmek. * Kulakla veya dinleme aletiyle hastay muayene etmek. * Tatil. * Dinmek i i veya biimi.

dinlence

dinlendirici * Dinlendirme zelli i olan. dinlendirilmi * Bir sre bekletilmi . dinlendirme * Dinlendirmek i i. dinlendirmek * Dinlenmesini sa lamak. * Durulmaya b rakmak.

* (tarla iin) Nadasa b rakmak. * Yanan lmba, ate vb.yi sndrmek. dinlenme * Dinlenmek i i, istirahat.

dinlenme kamp * Kurulu lar n tatil geirmek iin dzenledikleri kamp. dinlenme salonu * stirahat etmek, dinlenmek iin ayr lm salon. dinlenme yapmak * istirahat etmek, dinlenmek, yorgunluk karmak. dinlenmek * G kazanmak iin al maya ara vermek, yorgunlu unu gidermek, istirahat etmek. * nemsenmek, d yerine getirilmek. * Baz yiyecek ve ieceklerin tad n artt rmak, kolay pi mesini sa lamak gibi sebeplerle bir sre bekletmek. dinleti dinletme * Sanat n n mzik eserlerini bir toplulu a almas veya sylemesi, konser. * Dinletme i i.

dinletmek * Dinlemesini sa lamak, sz geirmek. dinleyici * Sylenen veya al nan bir eyi dinleyen kimse. * Kay tl olmad hlde derslere d ar dan devam eden kimse.

dinleyicilik * Dinleyici olma durumu. dinleyi dinme dinmek * Sona ermek, bitmek, durmak. * (ses iin) Susmak. * (kar, ya mur, rzgr iin) Kesilmek, ya mas veya esmesi durmak. dinmez dinozor * Dinozorlar tak m ndan, boyu 20 m kadar olabilen, ilk a larda ya am , gnmze fosilleri kalm bir srngen. * Geli melere ayak uyduramam , a n gerisinde kalm veya mevcut durumu korumak isteyen kimse. dinozorlar * Omurgal hayvanlardan srngenler s n f na giren, soyu tkenmi bir tak m. dinozorla ma * Dinozorla mak i i. dinozorla mak * Dinmeyen. * Dinlemek i i veya biimi. * Dinmek i i.

* Dinozor gibi davranmak. * Geli melere ayak uyduramamak, a n gerisinde kalmak veya mevcut durum ve dzeni koruyup herhangi bir kkl de i iklik yapmamak. dinsel dinsiz * Din. * Din inanc olmayan. * Ac mas z.

dinsizin hakk ndan imans z gelir * ac mas z olan ki iyi, kendisinden daha ac mas z biri yola getirir. dinsizlik * Dinsiz olma durumu. dip * Oyuk veya ukur bir eyin en alt blm. * Taban. * Dikili duran bir eyin yerle birle ti i nokta ve evresi veya bir eyin yan ba . * Kapal bir yerin kap ya gre en uzak blm. * Arka, k . * Palamut vb. bal klar avlamak iin denizin dibine at lan a .

dip a

dip bal k l * Dipte ya ayan su rnlerinin avlan lmas . dip dibe * yan yana s k m olarak. dip doruk * Ba tan a a , dipten tepeye kadar, btn. dip koan * Hesap karmaya, gerekti inde kopar lan para ile kar la t rma yapmaya yarayan ve yapraklar , deftere ba l olan blm. dipik * Tfek vb. silhlar n namlu gerisinde bulunan, at s ras nda silh n omuza dayanmas n veya tabancada elle kavranmas n sa layan taban blm. dipikleme * Dipiklemek i i. dipiklemek * Dipikle vurmak. dipiklenme * Dipiklenmek i i. dipiklenmek * Dipikle vurulmak. dipdam dipdin * Hapishane. * ok sa l kl , ok canl .

dipdiri dipfriz diplrya

* ok diri. * Bozulabilecek yiyecekleri ok d k s larda dondurarak uzun sre saklamak iin kullan lan buzdolab . * Pisi bal n n k .

dipleme diplemek

* Diplemek i i. * (bitkiyi) Kknden skmek. * (iilecek bir eyi) Dibine kadar imek. * Dibi olan. * ki kromozom tak m ta yan hcre veya organizma.

dipli diploit diploma

* Bir kimseye herhangi bir okulu veya renim program n ba ar yla tamamlad n ; bir derece veya unvana hak kazand n ; bir i , sanat veya meslek dal nda al abilme yetkisi elde etti ini belirtmek iin bir retim kurumunca dzenlenip verilen resm belge, icazetname, ahadetname. diplomal * Diplomas olan. * Yetkisi diploma ile belgelenmi . diplomas z * Diplomas olmayan. * Diplomas olmas gereken bir meslekte, diplomas olmadan al an. diplomasi * Uluslar aras ili kileri dzenleyen antla malar btn. * Yabanc bir lkede ve uluslar aras toplant larda lkesini temsil etme i i ve sanat . * Bu i te al an kimsenin grevi, mesle i. * Bu grevlilerin olu turdu u topluluk. * G bir gr me s ras nda gsterilen ustal k ve beceriklilik. diplomat * Uluslar aras konularda lkesini temsil etmekle grevlendirilen kimse. * li kilerinde kurnaz, becerikli olan. * Teksir yapmak iin kullan lan bir mumlu k t tr. diplomata * Diplomata yak r biimde, diplomat gibi. * Kurnazl kla, a kgzlkle. diplomatik * Diplomasi ile ilgili. diplomatik dil * Diplomasi alan nda kullan lan dil. diplomatl k * Diplomat olma durumu. * Diplomasi. dipnot

* Sayfa iinde geen herhangi bir d nce veya bilgi ile ilgili olarak sayfa alt na konulan a klama, ha iye. dipsiz * Dibi olmayan. dipsiz kile, bo ambar * para, mal tutmayan n durumunu veya bir i iin bo yere u ra ld n anlat r. dipsiz testi * eline geen para veya mal hesaps zca, bo yere harcayan. -dir dirayet * Yetenek, beceriklilik, zek. dirayetli * Yetenekli, becerikli; zeki. * Bkz. -d r / -dir.

dirayetsiz * Yeteneksiz, beceriksiz. dirayetsizlik * Dirayetsiz olma durumu. direk * A atan veya demirden yap lan uzun ve kal n destek. * (baz zel adlarda) Stun. * En nemli kimse. direk direk ba rmak * tedirgin edecek biimde ba rmak. direk gibi * sa lam yap l , iri yap l . direki direkli direklik * Alamana kay klar nda dire e karak gzclk yapan kimse. * Dire i olan. * Direk yapmaya elveri li (a a).

direksiyon * Motorlu aralarda, araca istenilen yn vermeye ve belirli bir do rultuda gtrmeye yarayan dzenek, ynelte. direksiyon k rmak * arac istenilen yne evirebilmek iin direksiyonu o yne dndrmek. direksiyon sallamak * motorlu ta t kullanmak. direksiyona gemek * arac kullanmak zere src yerine oturmak. * bir i in ynetimini zerine almak. direkt * Do ru olarak, hibir yerde durmadan, duraks z, do ruca.

* Do rudan do ruya, dolays z, arac s z. direktif * Ynerge, talimat. direktif almak * talimat almak, emredilmek. direktif vermek * talimat vermek. direktr * Ynetmen, mdr.

direktrlk * Ynetmenlik, mdrlk. direme diremek * Diremek i i. * Bir eyi dikine koymak, dayamak, durdurmak. * Direnmek, kar koymak, inat etmek, srar etmek. * Dirgen. * Dayanma, kar koyma gc, mukavemet. * Bir nesnenin elektrik ak m na kar durma zelli i, mukavemet, rezistans. * Bir evrime istenilen de erde ek diren katmak iin kullan lan dzen, mukavemet, rezistans. * Direnci olan. * Direnci olmayan. * Direnen, inat , anut, muannit. direngenlik * Direngen olma durumu, inat l k. direnim * Direnmek i i, inat, taannt. * Borcun yerine getirilmesi, temerrt. * Direnmek i i veya biimi, kar koyma, dayanma, mukavemet. * Kar koyan, dayanan (kimse).

diren diren

direnli dirensiz direngen

direni direni i

direnleme * Direnlemek i i. direnlemek * Dirgenle yaymak. direnme * Direnmek i i, kar koyma, dayanma, inat etme, srar etme, mukavemet etme.

direnmek * Herhangi bir d ncede, bir istekte veya bir durumda kar koymak, ayak diremek, inat etmek, srar etmek, taannt etmek. dire ken dire me dire mek diretme * Diretmek i i, inat. diretmek direy dirgen * Direnmek, ayak diremek, inat etmek, srar etmek. * Fauna. * Harmanda saplar yaymaya yarar uzun atall ara. * Bir i i y lmadan sonuna kadar gtren, sebatkr. * Dire mek i i, sebat. * Sznden veya karar ndan dnmemek, dayanmak, sebat etmek.

dirgenleme * Dirgenlemek i i. dirgenlemek * Dirgenle yaymak. dirhem * Okkan n 400'de 1'ine e it olan, 3,148 graml k eski bir a rl k ls; stanbul iin bir dirhem 3,207 gr olarak tespit edilmi tir. * Bir tr gm para. dirhem dirhem * Azar azar, az az, ok az lde. dirhem dirhem satmak * kendini dirhem dirhem satmak. dirhemle sylemek (veya konu mak) * ok az veya yava konu mak. diri * Ya amakta olan, ya ayan, canl , l kar t . * Gl, zinde. * Solmam prsmemi . * Gere i kadar pi memi . diri diri diri rt dirice * Biraz diri. diri * Canl olarak. * Ormanl k blgelerde a alar n alt nda ye eren al , rp veya odunsu bitkiler.

* Esirgeme. diri etmek * esirgemek. diriksel * Diri ile, canl ile ilgili, canl lar zerinde olan, diril.

diriksel s * Hayvanlar n vcut s s . diril diril * ilte yz veya gmlek yapmaya yarar pamuklu bir kuma . diril s dirile me * Hayvanlar n vcut s s , diriksel s . * Dirile mek i i. * Diriksel.

dirile mek * Bitkin, prsm veya solmu ken yeniden diri duruma gelmek. dirilik * Diri olma durumu. dirili * Dirilmek i i veya biimi, dirilme, canlanma. * Yeni bir at l mla g kazanma. * Din inan lara gre lmden sonra dirilme, basbadelmevt. * Dirilmek i i. dirilmek * Glenip canlanmak. * (bitki iin) Solmu , prsm durumdayken yeniden canl l k kazanmak, diri duruma gelmek. * (hasta iin) Yeniden sa l n kazanmak, iyile mek. * ld san lan ey canl l k kazanmak. * Yeniden etkin olmak, geerli duruma gelmek. * Canl l k verici niteli i bulunan. * Dirilmesini sa lama, canland rma. * Dirilmesini sa lamak. dirim * Hayat, ya am. * Ya ama gc.

dirilme

diriltici diriltme diriltmek

dirim bilimci * Biyolog. dirim bilimcilik

* Gerekli i tek yanl olarak yaln zca dirim bilimsel a dan inceleyen, organik ya am n kavramlar n teki gereklik alanlar na da uygulayan gr . dirim bilimi * Biyoloji. dirim bilimsel * Biyolojik. dirim konisi * Geli me durumundaki fidan veya yapraklar n srgen dokulu ucu. dirim kurgu * Canl lar dnyas n zellikle beynin al mas n taklit eden elektronik aletlerden yararlanmay konu edinen bilim dal , biyonik. dirim suyu * Ab hayat. dirimli dirimlik * Hayatla ilgili, dirimsel. * Hayat, ya am, sa l k. * Mal mlk, gelir. dirimsel * Hayatla ilgili veya hayata ba l olan, hayat, biyolojik. * Hayat olan (canl ).

dirimselcilik * Hayat olaylar n fiziksel kimyasal glerle de il de, zel bir ya ama ilkesi, ya am gc ile a klayan reti. dirlik * Ya ay , hayat, sa l k, varl k, geim. * Huzur, erin. * Osmanl mparatorlu unda bir hizmete kar l k olmak zere bir kimseye devlete verilen ayl k veya bir yere ba l gelir. dirlik dzenlik * Aile yeleri veya bir arada al an kimseler aras nda iyi geinme durumu. dirlik yz grmemek * rahata kavu amamak. dirliksiz * Dirli i olmayan. * Geimsiz, huysuz (kimse).

dirliksizlik * Geimsizlik. dirsek * Kol ile n kol aras ndaki eklemin arka yan . * K e. * Giysi kolunda dirse e rastlayan blm. * Borular n do rultusunu de i tirmekte kullan lan ba lant paras . * Bir dire i veya ba ka bir eyi sa lamla t rmak iin yan na e ik olarak yerle tirilen a a, makas.

dirsek evirmek * daha nce i birli i yapt ki iyi uzakla t racak davran larda bulunmak.

dirsek rtmek * okumak iin y llarca al mak. dirsek dirse e * ok kalabal kta s k k durumda. dirsek kemi i * n kolun iskeletini olu turan iki uzun kemikten i yanda olan . dirsek temas * li ki, ba , ba lant . dirsekleme * Dirseklemek i i. dirseklemek * Dirsekle vurmak, dirsekle itmek. dirseklenme * Dirseklenmek i i veya durumu. dirseklenmek * Dirsek biiminde k vr lmak, dirsek olu turmak. * Dirsekle itilmek. dirseklik * Dirsek olarak kullan lmaya uygun olan (a a, boru vb.). * Ceket kolunun dirsek blmn korumak veya yamamak iin kullan lan (kuma vb.). * Koltuk, kanepe vb. de dirsekleri dayamaya elveri li blm. * Dirlik dzenlikten uzak durum. disimilsyon * Benze mezlik, ba kala ma. disiplin * Bir toplulu un, yasalar na ve dzenle ilgili yaz l veya yaz s z kurallar na titizlik ve zenle uymas durumu, s k dzen, zapturapt. * Ki ilerin iinde ya ad klar toplulu un genel d nce ve davran lar na uymalar n sa lamak amac yla al nan nlemlerin btn. * retim konusu olan veya olabilecek bilgilerin btn; bilim dal . disiplin cezas * Disiplin sular ndan birini i leyen kimseye davran lar n n a rl k derecesine gre verilen ceza. disiplin kurulu * Disiplin kurallar na ayk r davranan kimselerin sular n tespit ederek uygun cezalar vermekle grevli kurul. disiplin suu * Bir kimsenin disiplin ynetmeli ine gre yapmamas gereken davran lardan birini yapmas . disipline * Etmek yard mc fiili ile "s k dzen veya denetim alt na almak" anlam nda kullan l r.

dirsizlik

disipline edilmek * zapturapt alt na al nmak, denetim alt nda tutulmak. disiplinli * Disiplini olan.

disiplinsiz * Disiplini olmayan. disiplinsizlik * Disiplinsiz olma durumu. disk * Disk atmada kullan lan, erkekler iin 2, kad nlar iin 1 kg a rl nda, genellikle metal bir ember ile evrelenmi tahta a r ak. * Gramofon pl . * Omurlar birbirine birle tiren ana madde. * nce ve ap olduka byk teker eklinde para. disk atma * Atletizmde disk f rlatma yar mas . disk z mpara * Mermer ve metal maddeleri kesmeye veya temizleyip parlatmaya yarayan alet. diskalifiye * Etmek yard mc fiili ile "sporda yar d b rakmak", olmak yard mc fiili ile "sporda yar d b rak lmak" anlamlar nda kullan l r. diski diskilik * Diskinin i i. disket diskjokey disko diskotek * Plk, ses band koleksiyonu. * al nan plk, bant vb. e li inde dans edilen klp, disko. diskur * Sylev, nutuk. diskur gemek (veya ekmek) * nutuk verir gibi konu mak. dispanser * Hastalara ayakta paras z veya ok az para ile bak lan ve il verilen bak m evi, sa l k evi. dispe * Bir ortak avaryada deniz kazas ndan sonra gemi, yk ve navlunla ilgili kimselerin u rad klar zararlar n ve bunlar taraf ndan yap lm olan masraflar n nas l, kimler taraf ndan ve ne oranda kar lanaca n belirlemek iin yap lan i lem. * Deniz sigortas dilinde, ilgili taraflar n ortak avaryada kendilerine d en ykmllkleri, paylar n n nemi lsnde ayr nt l olarak belirten belge. dispei * Dispe i iyle u ra an uzman. dispersiyon eriyik * Bilgisayardaki i lemlerin kaydedildi i bir koruyucu iinde bulunan manyetik ortam. * Radyo ve diskoteklerde mzik yay nlar n plk veya ses bantlar arac l yla yneten kimse. * Diskotek. * Disk atan kimse.

* ok ince kat taneciklerin su vb. s v larda erimeden da lmas hli. disponibilite * Bankalarda mevcut nakit ve derhal paraya evrilebilecek k ymet. disprosyum * Atom a rl 162.5, atom numaras 66, yo unlu u 8,54 olan, 1500 C'de eriyen, a k ye il renkte zeltiler veren, az bulunan bir element. K saltmas Dy. distribtr * Da t c . distribtrlk * Distribtrn yapt i , da t c l k. di * ene kemiklerinin stne dizili, s r p koparmaya ve i nemeye yarayan sert, beyaz organlardan her biri. * ark, testere, tarak gibi entikli eylerdeki k nt lar n her biri. * (sar msak dilimi ve karanfil gibi di e benzetilen eyler iin) Tane. * Omurgal hayvanlar n enelerinde veya ilkel yap l omurgal lar n g rtlak ve a zlar nda bulunan kemiksi sert * Baz dantel ve i lemelerin kenarlar ndaki yuvarlak sivri blm.

paralar.

di a r s * Di blgesinde olu an hastal ktan meydana gelen a r . di bademi * Kabu u ince oldu u iin di le k r labilen bir badem tr. di bilemek * ktlk yapmak iin f rsat beklemek, h nc n gsterir durum almak. di bu day * ocuk ilk di kard nda kaynat l p zerine toz eker ve dvlm ceviz gibi eyler ekilerek yak nlara da t lan ba day. * Bu sebeple yap lan tren. di ekimi * Di ekme i i. di karmak * ene kemikleri iinde bulunan di , di etini deldikten sonra a z bo lu una do ru sivrilmek. di damak nsz * Bkz. di eti damak nsz. di di * k nt lar olan. * k nt l bir biimde. di dudak nsz * Bkz. di eti dudak nsz. di eti * Di kklerini kaplayan kal n k rm z mt rak et.

di eti damak nsz * Dil ucunun, st di etleriyle n dama a dokunmas ndan olu an nsz: c, , z, s, n, j, . di eti dudak nsz * Alt duda n st di lere dokunmas yla olu an dudak nsz: f, v.

di eti nsz * Dil ucunun di etine dokunmas ndan olu an nsz: j, . di f ras * Di leri temizlemede kullan lan bir f ra tr. di geirememek * gc yetmemek. di geirmek * zorla veya inatla istedi ini yapt rmak. di g c rdatmak * fkesini davran lar yla gstermek. di gstermek * gl oldu unu, sald r ya geebilece ini durumuyla belli etmek, tehdit etmek. di hekimi * Di i. di hekimli i * Di ilik. di kiras * Sarayda veya zengin konaklar nda iftardan sonra konuklara verilen arma an veya para. * Bir kimseye fazladan verilen para, arma an vb. di macunu * Di leri temizlemede kullan lan macun. di otu * Di otugillerden, kurak ve orak yerlerde yeti en, ok y ll k ve otsu bir bitki (Plumbago europea).

di otugiller * Biti ik ta yaprakl iki eneklilerden, rne i di otu olan ve genellikle s cak ve kurak yerlerde yeti en bitkilerden olu an familya. di z * Di lerin, kat lgan doku, damar ve sinirlerden olu mu i blm. di tababeti * Di ilik. di tabibi di tac di ta * Di kklerinde olu an kiresi ta tabaka. * Di lerin di etlerinin d nda kalan blm. di nsz * Dil ucunun st di etlerine dokunmas yla olu an nsz: d, t, c, . di budak * Zeytingillerden, kerestesi sert ve de erli bir a a (Fraxinus excelsior). * Bu a atan yap lm . * Di i. * Di lerin di etlerinin d nda kalan blm.

di i

* Di , a z bak m yla ve hastal klar yla u ra an hekim, di hekimi. di ik * ok kk di . di ilik di e di * Di , a z bak m yla ve hastal klar yla u ra an t p dal , di hekimli i. * iyi, kt bir eyin kar l n istemek.

di e dokunmak * e yarar olmak, nemli olmak yerinde ve anlaml olmak. di e dokunur * i e yarar, belirtilmeye de er, nemli. di e i * Ta lar yontmak iin kullan lan di li bir e it eki.

di e ileme * Di e ilemek i i. di e ilemek * Di e i denilen ekile de irmen ta zerinde di yapmak, de irmen ta n n di lerini bilemek. di eme * Di emek i i. di emek di i * Di karmak. * Yumurta olu turan veya yavru do uran (birey). * Hayvan ve bitkilerin, erke i taraf ndan dllenecek biimde olu mu cinsi. * Kad n. * Kad na zg. * Girintili ve k nt l olmak zere bir ift olu turan nesnelerin girintilisi. * (maden iin) Yumu ak, kolay i lenen. * uh, i veli, ekici.

di i bak r * Kolay i lenebilen bak r. di i demir * Yumu ak demir. di i kli e * Yaz s oyma olan kli e.

di i organ * ieklerde yumurtal iine alan, dllenme sonucu meyve ve tohumlar olu turacak organ. di il di ile me * Baz dillerde di i say lan (kelime), mennes. * Di ile mek durumu.

di ile mek * Di iye zg davran ta bulunmak.

di ile tirme * Di ile tirmek i i. di ile tirmek * Di i duruma getirmek. di ilik * Di i cinsten olma durumu. * Kad na zg olma durumu. di ille tirme * Di ille tirmek i i. di ille tirmek * Baz dillerde bir kelimeyi di il duruma sokmak. di illik * Baz dillerde kelimelerin di il olma durumu.

di inden t rna ndan art rmak * (para iin) yiyecek, giyecek vb. ihtiyalar ndan keserek biriktirmek. di indirik * pe ilmik atarak hayvan n a z na tak lan gem. di ine gre * gcnn yetece i bir durumda. di ine vurmak * Is rmak, di lemek. * De erini anlamak iin kontrol etmek. di ini s kmak * darl a, s k nt ya dayanmak, katlanmak. di ini skmek * ktlk edemeyecek duruma getirmek. di ini t rna na takmak * ok byk glklere, s k nt lara katlanmak; btn gcn kullanmak. di inin kovu una bile gitmemek * (yiyecek iin) ok az gelmek. di isel * uh.

di iyle t rna yla * Bkz. di ini t rna na takmak. di lek * Di leri d ar ya do ru k k olan (kimse). * Szn geiren; istedi ini yapt rabilen (kimse). di leme * Di lemek i i. * Dantel biiminde ssleme. di lemek * Bir eyin bir paras n s rmak veya koparmak. di lenme

* Di lenmek i i. di lenmek * Di lemek i ine konu olmak, di le s r lmak. * Tanelenmek, di tutmak. * Glenmek, dedi ini yapt r r olmak. di leri dklmek * ya lanmak, ihtiyarlamak. di letme * Di letmek i i. di letmek * Di lemek i ini yapt rmak. * Bir eye di at rmak. di li * Di leri olan. * Szn geiren, istedi ini yapt rabilen gl (kimse). * Di leri olan ark. * Kaya bal . * Ayakkab c lar n sayay kal ba ekmek iin kulland klar kerpeten gibi bir ara.

di li t rnakl * sald r c olan, szn geiren. di lik * Boksta kar la ma s ras nda boksrlerin di lerini ve dudaklar n korumak iin di lerine geirdikleri kauuk koruyucu. di siz di sizlik * Di siz olma durumu. di ten art rmak * yiyecek giderlerini k sarak para biriktirmek. ditilmek ditiramp * Ditmek i i yap lmak. * Eski Yunanl lar n Dionysos erefine okuduklar tren ark s . * Lirik iir. * Ditmek i i. * Yn, pamuk vb. ni tellere ay rarak kabartmak. * ok kk paralara ay rmak. div * Bkz. dev. dival divan * Alt mukavva ile beslenmi , st s rmal i leme. * Yksek dzeydeki devlet adamlar n n kurdu u byk meclis. * Di i olmayan.

ditme ditmek

* Divan edebiyat airlerinin iirlerini toplad klar eser. * Sedir. * Meclis. divan durmak (veya el pene divan durmak) * sayg gsterilen bir kimse kar s nda el kavu turup ayakta durmak. divan edebiyat * XIII-XIX. yzy llar aras nda dil, konu, i leni bak m ndan Arap, Fars etkisi alt nda geli mi edebiyat. divan kalemi * Sadrazam buyruklar n n ve fermanlar n n yaz ld yer. divan saz * Meydan saz . divane divane * Kk divan. * Deli, ka k, budala. * Bir eye ok d kn olan.

divane olmak * Bkz. deli divane olmak. divanele me * Divanele mek i i. divanele mek * Divane duruma gelmek. divanelik * Ka kl k, delilik.

divanesi olmak * bir eye ok d kn olmak. divaneye dnmek * ok zlmek. divanhane * Geni sofa. * Kubbealt . divan li * Yce divan.

divan harp * Asker mahkeme. Divan hmayun * Osmanl larda padi ah, sadrazam ve baz yksek rtbeli devlet grevlilerinin olu turdu u meclis ve meclisin al t yer. Divan muhasebat * Say tay. divan * Divan kaleminden kan ferman, berat gibi belgelerde kullan lm olan (yaz ). divan k rmas

* Divan yaz n n basitle tirilmi bir tr. divik * Akkar nca, termit. divit divitin divlek diyabaz * Feldspatlardan bir pljiyoklz ile ojitten olu mu ye il renkli bir ktle. diyabet * eker hastal , eker. * Genellikle ku ak aras nda ta n lan ve kalemli i ile hokkas bir arada olan yaz tak m . * Bir yz havlu, pamuklu veya ynl kuma . * Kal n kabuklu olgun kavun.

diyabet bilimi * eker hastal n inceleyen bilim dal . diyabet uzman * eker hastal alan nda uzmanla m hekim. diyabetik * eker hastal ile ilgili. diyabetolog * Diyabet uzman . diyabetoloji * Diyabet bilimi. diyafram * G s ve kar n bo luklar n birbirinden ay ran ince ve geni kas. * Bir k demetinde utaki klar tutmak ve optik cihazlarda daha net bir grnt elde etmek iin ap ayarlanabilir k geirmez levha. diyagonal * Kenarlar na oranla e rilemesine dokunmu kuma . * K egen. diyagram * Herhangi bir olay n de i imini gsteren grafik. * Bir ie in btn ayr nt lar n gsteren taslak. * Yer alt ndaki bas n ve gerilim dolay s yla, ta ktlelerinin yer de i tirmeden atlay p yar lmas , atlak. * Hristiyanl kta papaz n yard mc s olan din adam .

diyaklz diyakoz

diyakroni * Art zamanl k. diyakronik * Art zamanl . diyalj * Piroksen cinsinden, do al kalsiyum, magnezyum ve demir silikat .

diyalekt

* Lehe.

diyalektik * Gerekli i ve onun eli melerini incelemeye yarayan ve bu eli meleri a maya yarayan yollar aramay ngren ak l yrtme yntemi. diyalektiki * Diyalektik yntemini uygulayan ki i. diyalektolog * Diyalektoloji uzman . diyalektoloji * Lehe bilimi. diyalel diyaliz diyalog * Bir nermeyi ba ka bir nerme ile tan tlamak yoluyla yap lan sofizm, st rtl bir tr k s r dng. * Baz cisimlerin gzenekli zarlardan geebilmesi temeline dayanan bir zmleme veya ar tma yntemi. * Kar l kl konu ma. * Oyun, roman, hikye gibi eserlerde iki veya daha ok kimsenin konu mas . * Konu maya dayan larak yaz lm eser. * Anla ma, uyum sa lama veya bu yolda al ma.

diyalog kurmak * anla ma ve uyum sa layacak yolda kar l kl konu mak. diyanet * Din kurallar na tam ba l olma durumu. * Din.

diyanet i leri * Dinle ilgili i ler. diyapazon * Titre tirilince ana seslerden birini veren, U biiminde, kk bir elik ara. diyapozitif * Saydam bir yzey zerine al nm , projeksiyonda kullan lmaya zg, pozitif grnt, slyt. diyar * lke. * Dnya.

diyar gurbet * , e itim vb. sebeplerle g edilen yabanc yer. diyastaz diyastol diyatome * Silisli sert kabuklar olan ve fosilleri, kal n yer katmanlar olu turan bir algler familyas . diye * Ni astay dekstrin ve glikoz durumuna getiren, tkrkte ve pankreas n salg s nda bulunan bir enzim. * Sistolden sonra kar nc klar n geni lemesi.

* ki cmleyi sebep bildirerek birbirine ba lar. * Herhangi bir yarg ya vararak, niteleyerek, sanarak, diyerek. * Adl . diye diye diyecek * Syleyerek. * Sylenecek sz.

diyecek yok * ele tirilecek bir yan yok, sz yok. diyet diyet * slm hukukunca ldrme ve yaralamalarda sulunun demek zorunda oldu u para veya mal. * Perhiz, rejim.

diyet peyniri * Tuzsuz ve ya al nm bir peynir tr. diyetetik * Kt beslenmenin yol at hastal klar , yiyeceklerin besin de erlerini inceleyen sa l k bilgisi dal . diyetisyen * Diyet uzman . diyez * Bir sesin yar m ton inceltilece ini gsteren nota i areti. * Bylece inceltilmi (ses). * Optik sistemlerin yak nsakl k birimi. * zellikle pljiyoklazdan olu an, saydam, st tanecikli derinlik kayac . * Kaval, bald r ve uyluk kemi inin birle ti i yer. * Oturuldu unda uylu un st yan . diz a r a * Diz kapa kemi i. diz ba * Dizde orab n tutturuldu u ba . diz boyu * Dize kadar.

diyoptri diyorit diz

diz kmek * dizlerini yere koyarak oturmak. * Bkz. dize gelmek. diz dize * Dizleri birbirine de ecek biimde birbirine yak n (oturmak).

diz kapa * Dizin diz kapa kemi i ile kapl blm. diz kapa kemi i

* Dizin nnde bulunan, kapak biiminde oynar kemik. diz st kmek * dizleri yere gelecek biimde e ilmek veya oturmak. diz(leri)ini dvmek * pi manl k duymak. dizanteri * A r l ve kanl ishalle beliren, ba rsakta yaralara yol aan bula c , salg n hastal k, kanl basur.

dizanterili * Dizanteriye yakalanm olan (kimse). dizayn * izim. dizaync * Dizayn i iyle u ra an kimse. dizdar dizdirme * Kale muhaf z , kale bekisi. * Dizdirmek i i.

dizdirmek * Dizmek i ini yapt rmak. dize * iirin sat rlar ndan her biri, m sra.

dize gelmek * ba e mek, boyun e mek. dize getirmek * kendisine kar geleni yenerek buyru una uyacak duruma getirmek. dizel * S k t r lm hava iine pskrtlen yak tla al an motor. dizeleme * Dizelemek i i.

dizelemek * Dize durumuna getirmek. dizele tirme * Dizele tirmek i i. dizele tirmek * Dize durumuna getirmek. dizem * Bir dizede veya notada vurgu, uzunluk veya ses zelliklerinin, duraklar n dzenli bir biimde tekrarlanmas ndan do an ses uygunlu u, tart m, ritm. dizemli dizemsiz * Dizemli olan, tart ml , ritmli, ritmik. * Dizemi olmayan, tart ms z, ritmsiz.

dizge

* Bir btn olu turacak biimde kar l kl olarak birbirine ba l gelerin btn, manzume, sistem. * Bir ilkeye veya dnya gr ne gre dzenlenmi d nceler, bilgiler, retiler btn, manzume, sistem. * Dizgesi olan, dizgesel, sistemli, sistematik. * Dizge ile ilgili, sistemli, sistematik. * Dizgesi olmayan, dizgeye ba l olmayan, sistemsiz. * Bas m iin harfleri, kelimeleri, sat rlar , sayfalar olu turacak biimde dzenleme, tertip.

dizgeli dizgesel dizgesiz dizgi dizgi yeri dizgici dizgicilik dizgin

* Dizgi i lerinin yap ld yer, mrettiphane. * Bas m evinde dizgi i iyle u ra an kimse, mrettip. * Dizgicinin i i, mrettiplik. * Gemin ular na ba lanarak hayvan yneltmeye yarayan kay .

dizgin vurmak * dizgin takmak. dizgine gelmek * dzelmek, belli bir disipline ve sisteme girmek. dizginini ekmek * birinin a r davran lar na engel olmak. dizginini kesmek * zerindeki bask y art rmak. dizginleme * Dizginlemek i i. dizginlemek * Ata dizgin takmak veya at yrtmek iin dizginini oynatmak. * Birinin a r davran lar n nlemek. dizginlenme * Dizginlenmek i i. dizginlenmek * Dizginlemek i i yap lmak veya dizginlemek i ine konu olmak. dizginleri (ele) vermek * ba kas n n ynetimini kabullenmek. dizginleri ele almak * ynetimi eline geirmek. dizginleri gev etmek * birinin zerindeki bask y azaltmak.

dizginleri koparmak * her trl ba ve bask dan kurtulmak. dizginleri sal vermek * ba bo b rakmak. dizginsiz * Dizgini olmayan. * A r olan, engel tan mayan, lsz.

dizi

* Bir iplik veya tel zerine dizilmi inci, boncuk gibi eylerin olu turdu u btn, s ra. * Herhangi bir bak mdan bir btn olu turan eylerin tm, seri. * Yan yana, art arda veya zaman s ras na gre s ralanm birbiriyle ili kili nesne veya olaylar n olu turdu u btn s ra. * Saf durumundaki bir k tan n, birbiri arkas nda duran erlerine verilen ad. * De erleri artarak veya eksilerek art arda gelen terimler tak m . * Ayn sz dizimsel ba lam iinde birbirinin yerini alabilecek olan ve gl bir kar tl k ba lant s kuran gelerin olu turdu u btn, paradigma. * Dizi film. * Bir oktav n iinde s ralanan sekiz sesin btn. dizi (veya dizinin dibi) * yan ba . dizi dizi * Dizilerek, dizim dizim, diziler durumunda. dizi film dizici * Birbirini izleyen ve ayr blmlerden olu an filmler. * Dizgici.

dizilemek * Dizi durumunda s ralamak. dizili * Dizilmi olan, s ralanm , mrettep. dizili dizilme dizilmek * Dizilmek i i veya biimi. * Dizilmek i i. * Dizi durumuna getirilmek, dizmek i i yap lmak. * S raya girmek. * Dizilmek i i, dizme. * Sz zincirinde birbirini izleyen ve belli bir birim olu turan geler birle imi, sentagma.

dizim

dizim dizim * Dizilmi olarak, dizi dizi. dizin * Bir kitab n veya derginin ki i, konu, yer ad vb. bak m ndan iindekileri yer numaras yla belirten ve eserin arkas nda yer alan alfabetik liste, indeks, fihrist.

* Belli bir konuda kan kitap ve dergideki yaz larla ili kiyi sa layan ve ayr bir kitap veya sreli yay n biiminde kan eser. * Kitapl k, belge vb. iin dzenlenen belli bir bilginin veya belgenin bulundu u yeri gsteren dzenli liste. dizini dvmek * ok pi man olmak. dizi dizleme * Dizlemek i i. dizlemek * Dize kadar batmak. * Dizini kullanarak bast rmak. * Dizmek i i veya biimi.

dizleri kesilmek (veya tutmamak) * dizlerinde derman, g kalmamak. dizlerine kapanmak * ok yalvarmak. dizlerine kara su inmek * beklemekten veya yorgunluktan gsz kalmak. dizlerinin ba zlmek * korkudan ayakta duramayacak duruma gelmek. dizlik * Dize, korumak amac yla geirilen ey. * Dize kadar uzanan konlu orap. * donu. * alvar. * nl . * Dizmek i i. * Baz nesneleri ipli e, tele vb. ne geirmek. * Yan yana veya st ste s ralamak. * (bas m evinde) Harfleri yan yana getirerek yaz dzenlemek. * Dzenlemek, haz rlamak. * (bas m evinde) Dizgici, mrettip. * Dizler zerinde durabilen veya dizler zerine kondu unda al t r labilen ara. * S caklerde santigrad n onda biri. * Gam (II) dizisinde "si" ile "re" aras ndaki ses. * Bu sesi gsteren nota i areti. do anahtar * Portenin zerine izilen ve o izgideki notaya ad n veren anahtar. dobra dobra

dizme dizmek

dizmen dizst dizyem do

* Sak nmadan, ekinmeden (sylemek, konu mak). doent * niversitelerde profesrden nceki basamakta bulunan retim yesi. doentlik * Doent olma durumu. * Doentin grevi. * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. * Do rulu u s nanmadan benimsenen, bir retinin veya ideolojinin temeli yap lan sav, nas.

Dodurga dogma

dogmac * Dogmac l kla ilgili. * Dogmac l k yanl s olan kimse. dogmac l k * ne srlen reti ve ilkeleri ele tirmeden do ru olarak benimseyen ve benimsedi i var say mlardan kat bir yntemle nermeler treten anlay , dogmatizm. dogmala t rma * Dogmala t rmak i i. dogmala t rmak * Bir inanc dogma durumuna getirmek. dogmatik * Deney bilgisini, deneye dayanan kan tlar hie sayarak, kan lar n inan retilerinden karan (d nce biimi). * Felsefe ve din dogmalar n n bilimsel (mant ksal) ve s ral bir yolla ortaya konulu u. dogmatik felsefe * Ele tirmecili in ve ku kuculu un tersine olarak, her trl inkr ve ku kunun stnde tutulan birtak m ilkeleri benimseyen felsefe. dogmatizm * Dogmac l k. do a * Tabiat. * nsan eliyle byk de i ikli e u ramam do al gzelliklerini koruyan, genellikle ehir d kesim.

do a bilgisi * Tabiat bilgisi. do a bilimci * Tabiat n e itli zellikleri zerinde al an, ara t rma yapan, tabiat . do a bilimcilik * Do a bilimcisinin i i, u ra s . do a bilimleri * Tabiat bilimleri, olaylar ve yasalar olan fizik, kimya, gk bilimi gibi bilimler. do a d * Do aya ayk r , tabiata ayk r , gayritabi. do a tesi

* Duyular m zla alg layamad m z varl klar n sebeplerini ve temellerini ara t ran felsefe, fizik tesi, metafizik. * Ak l ve sezgiyle elde edilen ilk ilkeleri veya mutlak bilgiyi konu alan felsefe, fizik tesi, metafizik. * Bu felsefeyle ilgili olan. do a yasas * Do a olaylar n n ba l oldu u yasa. do acak do ac * Gelecek. * Do ac l k yanl s olan, natrist.

do ac l k * Toplumsal kuru lar n ve ya ay biiminin do aya dnk olmas n ama edinen reti, natrizm. do a * iir veya sz birdenbire, d nmeden, iine do du u gibi syleme, irtical.

do alama * Do alamak i i. * O anda, birdenbire. do alama tiyatro * ten geldi i gibi, irticalen gerekle tirilen oyun. do alamak * ten gelerek sylemek, irticalen dile getirmek. * O anda iir sylemek, irticalen iir sylemek. do atan do al * Tabi. * Tabiat n dzenine ve gereklerine uygun, tabi. * Kendili inden, insan eliyle yap lmam . do al ay klanma * Darwin'e gre do ada ve toplumda canl trlerin aras ndaki var olma sava n en gllerin, evreye en iyi uyabilenlerin kazand klar n ; gszlerin, evreye uyamayanlar n ise ortadan kalkt klar n savunan reti. do al co rafya * Fizik co rafya. do al gaz * Yer kabu unun iinde bulunan, yak t olarak nem s ralamas nda ham petrolden sonra ikinci s ray alan ve petroln bir cinsi olan yan c gaz. * Hidrokarbon rezervuar sahalar nda a lan kuyulardan elde edilen, esas itibar yla metan gaz ile az miktarda propan, btan gibi daha a r molekll hidrokarbon gazlar ve eser miktarda su buhar , hidrojen, karbondioksit ve azot kar m gaz. * Konutlarda ve i yerlerinde s nma, retim ve enerji amac yla belli bir merkezden kontroll olarak bir ebeke sistemiyle da t lan yan c gaz. do al gaz enerjisi * Do al gazdan elde edilen enerji. do al say * 1, 2, 3, ... say lar ndan her biri. do alc * Birdenbire, d nmeden, iine do du u gibi (sylemek, konu mak), irticalen.

* Do alc l k yanl s olan, natralist. do alc l k * Gere in do aya uygun biimde yans t lmas n amalayan sanat ak m , natralizm. * Gere in yaln z do a ile a klanmas , natralizm. do alla ma * Do alla mak i i. do alla mak * Do al duruma gelmek, tabile mek. do alla t rma * Do alla t rmak i i. do alla t rmak * Do al duruma getirmek, tabile tirmek. do all k * Do al olma durumu, tabilik. do an * Kartalgillerden, kk ku , fare vb. ile beslenen ve al t r larak ku av nda kullan lan y rt c bir ku (Falco).

do anc * Avc do an yeti tiren veya do anla avlanan kimse. do anc l k * Do anc n n i i veya mesle i. do asever * Do an n kirlenmesine ve tahrip edilmesine kar kan (kimse). do ast * Do a yasalar na uymayan, do a yasalar yla a klanamayan, tabiatst.

do astclk * Do a yasalar yla a klanamayan olaylar n ve gereklerin varl na inanmak gerekti ini ileri sren reti, srnatralizm, tabiatstclk. do du una bin pi man * bezgin. * tembel. do du una pi man etmek * Bkz. anas ndan do du una pi man etmek. do du una pi man olmak * a r zlmek, ola anst s k nt da olmak, eziyete u ramak. do durma * Do durmak i i. do durmak * (Gne , Ay, y ld z iin) Do mas n sa lamak. * Do uncaya kadar beklemek. do ma * Do mak durumu. * Do mu . * Dnyaya gelme.

do ma byme * Herhangi bir yerde do up yeti mi . * Ba lang tan beri. do maca do mak * ten geldi i gibi, irticalen, do alama. * Dnyaya gelmek. * (Gne , Ay, y ld z) Ufuktan ykselerek grnmek. * Ortaya kmak, sonucu olmak. * (d nce, hayal gibi eyler iin) Zihinde birdenbire olu mak. * Do rama sonucu ortaya kan para.

do ram

do ram do ram * Parampara, darmada n. do rama * Do ramak i i. * Bir yap n n kap , pencere, dolap, raf gibi a a, metal veya plstik blmeleri.

do ramac * Ah ap do rama yapan kimse. do ramac l k * Do ramac olma durumu veya do ramac n n sanat . do ramak * Keserek paralamak. do ranma * Do ranmak i i. do ranmak * Kesilmek, para para edilmek. * Kesilir gibi a r mak. do ratma * Do ratmak i i. do ratmak * Do ramak i ini yapt rmak. do ray * Do ramak i i veya biimi. do ru * Bir ucundan br ucuna kadar yn de i meyen, e ri ve arp k kar t . * Gerek, yalan olmayan. * Akla, mant a uygun. * Yasa, yntem ve ahlka ba l , drst, namuslu. * Gere e veya kurala uygun. * Gerek, hakikat. * ki nokta aras ndaki en k sa izgi. * Yanl s z, eksiksiz. * Hibir yne sapmadan, dosdo ru, do ruca. * Kar ynnce. * (zaman anlatan kelimelerden sonra) Yak n, yak nlar nda.

do ru a

* 180 derecelik a . do ru ak m * letken bir devre zerinde yn de i tirmeyen srekli elektrik ak m . do ru bulmak * uygun grmek, onamak. do ru kmak * gerek oldu u anla lmak. do ru do ru dosdo ru * en do rusu udur ki. do ru durmak * dik durmak. * uslu durmak. do ru drst * Tam olarak, eksiksiz olarak, istenildi i gibi, kusursuz, yanl s z. do ru orant l * Birbirine ba l olan ve biri art nca teki de artan iki byklk aras ndaki ba nt . do ru oturmak * uslu oturmak. do ru paras * Do ru zerinde iki nokta ile s n rlanm para. do ru syleyeni dokuz kyden kovarlar * do ru olmakla birlikte ba kalar n n i ine gelmeyen szleri syleyenlerin sevilmedi ini anlat r. do ru yol * Her trl ktlkten uzak olan tutum. do ruca * Do ruya yak n. * Hibir yne sapmadan; dolayl olmayarak, dola mayarak. * Her eyin do rusunu sylemeyi huy edinmi olan (kimse).

do rucu

do rucu davut * her eyin do rusunu yapmay veya sylemeyi huy edinmi kimseler iin kullan l r. do ruculuk * Do rucu olma durumu. * Bir insan n sz ve hareketleriyle kanaat ve inanlar n n, d n nn uyu mas . do rudan * Arac s z. do rudan do ruya * Dolays z, aras z, araya ba ka bir ey girmeden, resen. do rulama * Do rulamak i i, teyit, tasdik. * Bir var say m n do rulu unu denetlemek iin, deney ve mant k tan tlama yoluyla yap lan i lemlerin btn. do rulamak

* Bir eyin do ru oldu unu ortaya koymak, desteklemek, teyit etmek, tasdik etmek. * Bir nermenin do rulu unu veya yanl l n belirlemek amac yla olaylar inceleyip ara t rmak. do rulanma * Do rulanmak i i. do rulanmak * Do rulamak i ine konu olmak veya do rulamak i i yap lmak. do rulma * Do rulmak i i. do rulmak * E ik veya e ri bir ey, dz bir duruma gelmek. * (oturan veya yatan bir kimse iin) Toparlanmak, dik bir duruma gelmek. * (para iin) Sa lanmak, kazan lmak. * Ynelmek. * Yeniden glenmek, kalk nmak. do rultma * Do rultmak i i. do rultma * ki ynl bir dalgal ak m , bir ynl do ru ak ma evirmeye yarayan ayg t, redresr. do rultmak * Do rulmas n sa lamak, do ru duruma getirmek. * Dzeltmek. * Yneltmek. * Yn bulmak. * (para iin) Sa lamak, kazanmak. do rultman * Bir nokta veya bir izginin hareketine az veya ok yn vererek bu hareketi yneten ey. * izgi olu turan noktan n veya yzey olu turan izginin ynelmesi gereken do rultuyu gsteren izgi veya dzlem. do rultu * Yn, istikamet. * Tutulan, izlenen yol. * Paralel olmayan iki sonsuz do ruyu birbirinden ay rt ettiren durum veya belli bir sonsuz do runun belirtti i tek yol, istikamet. do rulu do ruluk * Do ru olma durumu, do ru olana yak r davran , drstlk. * D ncenin gerekle uyu mas ; yarg ve nermelerin gere e uygun olmas . do rulum * Ynelim, tropizm. do rusal * Bir do ru ile ilgili olan; bir do ruyu izleyen. * (bir do runun denklemi birinci dereceden oldu u iin) Birinci derece ifadelerine, genel olarak verilen s fat. * Gere i sylemek gerekirse, gerek u ki. * Gne in do du u ana yn, gn do usu, ark, ma r k. * Bir do ru boyunca, olan, mstakim.

do rusu do u

* Bulunulan yere gre gne in do du u ynde kalan blge. * Avrupa'ya gre Asya ve Kuzeydo u Afrika'n n bir blm. * Bu ynle ilgili, bu ynde olan, ark. * Gne 'in 21 Mart ve 23 Eyllde do du u yn. do u bilimci * Do u bilimi uzman , arkiyat , mste rik, oryantalist. do u bilimi * Avrupa'ya gre do uda yer alan uluslar n dillerini, tarihlerini, kltr ve trelerini inceleyen bilim, arkiyat, oryantalizm. Do u Bloku * Do u Avrupa lkelerinin II. Dnya Sava 'ndan sonra olu turdu u, 1990'l y llarda da lan siyas blok. do u kay n * Do u blgelerinde yeti en bir tr kay n a ac . do u noktas * Gne emberi merkezinin 21 Mart ve 23 Eyllde ufkunda do du u nokta. Do u Trkesi * Hazar Denizi'nin ve Trkmenistan' n do usunda kalan Trklerin kulland dil. do ulu * Do u lkelerinden olan veya do u uygarl n benimsemi (kimse), arkl .

do ulula ma * Do ulula mak i i. do ulula mak * Do u ya ay n benimsemek. do ululuk * Do ulu olma durumu, arkl l k. * Do u ahlk, grenek ve geleneklerine ba l olma durumu. do um * Do mak fiili, tevellt, veldet. * Bir kimsenin do du u y l.

do um evi * Do um yap lan sa l k kurulu u. do um gn * Bir kimsenin do du u gn. do um ilmhaberi * ocuk do unca resm grevlilerce haz rlanan belge. do um kontrol * Do umlar n s n rland r lmas veya istemeyerek gebe kalman n nlenmesi iin uygulanan yntemlerin btn. do um odas * inde do um yap lan hastahane odas . do um oran * Bir lkedeki do umlar n say sal durumu. do um sanc s * Do um yaparken duyulan sanc .

* Yeni bir duruma geilirken ekilen zorluklar. do um tarihi * Bir kimsenin do du u tarih. do um yapmak * do urmak. do um yeri * Bir kimsenin do du u ky, ile veya ehir. do umhane * Do um evi. do umlu * Belirli bir y lda do mu , tevelltl. do umsal * Do umdan, soydan gelen. do uranlar * Hayvanlar n yavru do urma yoluyla reyen s n f . do urgan * ok do uran. * ok eser veren, velt. do urganla ma * Do urganla mak i i veya durumu. do urganla mak * Do urgan duruma gelmek. do urganla t rma * Do urganla t rmak i i veya durumu. do urganla t rmak * Do urgan duruma getirmek. do urganl k * ok do urma durumu, do urgan olma durumu. do urgu * Ortaya kan sonu. do urma * Do urmak i i.

do urmak * Yavru dnyaya getirmek, do um yapmak. * Ortaya kmas na yol amak, sebep olmak. do urtma * Do urtmak i i veya durumu. do urtmak * Do urmas n sa lamak, do urmas na yard m etmek. do urucu * Do urmas n sa layan. * Yeni d nceleri ortaya koyan (kimse).

do uru * Do urmak i i veya biimi. do u do u tan * Do umla beraber (gelen), yarad l tan, f tr. * Ki inin do du u andan beri var olan, renilmi eylerin sonucu olmayarak, do u la birlikte gelen, yarad l tan, f tr. do u tanc l k * Herhangi bir canl trnn yap sal ve grevsel geli iminde ya ant , renme gibi edinilmi faktrlere de il, kal t mla ilgili olanlara a rl k ve ncelik veren gr , f triye, nativizm. dok * Gemilerin yknn bo alt ld veya onar ld , st rtl havuz. * Ticaret mallar n saklamak iin r ht mda yap lan byk depo. * Seksen dokuzdan sonra gelen say n n ad ve bu say y gsteren rakam, 90, XC. * Dokuz kere on, seksen dokuzdan bir art k olan. * Do mak i i veya biimi.

doksan

doksan (veya k rk, seksen) kap n n ipini ekmek * birok yere u ramak. doksanar * Doksan s fat n n le tirme biimi, her birine doksan, her defas nda doksan bir arada olan. doksan nc * Doksan n s ra s fat , s rada seksen dokuzuncudan sonra gelen. doksanl k * inde doksan tane bulunan. * Doksan ya nda olan. doktor * Hekim. * Bir faklteyi veya bir yksek okulu bitirdikten sonra belli bir bilim dal nda en yksek renim basama na vard n , geirdi i zel s navla ve ba ar l bir eserle gsterenlere verilen unvan. doktor doktor dola mak (veya gezmek) * tedavide abuk ve kesin sonu almak midiyle birok doktora ba vurmak. doktora basamak. doktoral * Doktoras olan. doktoras z * Doktoras olmayan. doktorluk * Hekim olma durumu, hekimlik, tabiplik. * Doktor olma durumu. doktrin * reti. * Doktor unvan n kazanmak iin verilen s nav. * Bir faklte veya yksek okulu bitirdikten sonra o bilim dal nda s nav ve bilimsel bir eserle eri ilen derece,

doktrinci doku

* Doktrinle ilgili (kimse veya gr ). * Bir vcudun veya bir organ n yap gelerinden birini olu turan hcreler btn, nesi. * Bir btnn yap s ve zelli i.

doku bilimci * Doku bilimiyle u ra an kimse, bilgin. doku bilimi * Canl lardaki dokular n olu um, evrim ve birle imini inceleyen bilim dal , histoloji. doku bozuklu u * Yara, darbe, iltihap, ur gibi sebeplerle bir organda ortaya kan bozukluk, y pranma, lezyon. dokuma * Dokumak i i, mensucat, tekstil. * Kuma olabilen, kuma yap labilen. * Tezghta dokunarak elde edilen (kuma ). * Minder rts, yatak k l f gibi eyler iin kullan lan ve boyal pamuk ipli inden dokunan bez. * Yap , olu um.

dokuma tezgh * Dokuma i inin yap ld makine veya ara. dokumac * Dokumac l k yapan kimse. dokumac l k * Kuma dokuma i i, sanat veya dokuma ticareti, tekstil. * Dokuma sanayii. dokumahane * Dokuma tezghlar n n bulundu u ve al t yer. dokumak * Tezghta ipli i, zg ve atk durumunda kullanarak kuma yapmak. * En ince noktalar na kadar zen gstererek, emek vererek ortaya karmak. * A ac n yemi lerini s r kla vurarak indirmek. dokumal * Dokumas olan. * Dokunmu . dokuna * Birok omurgas z hayvan n ba nda bulunan, dokunmaya, tutmaya yarayan hareketli uzant .

dokunakl * Etkili, insan n iine i leyen, messir. dokunakl l k * Dokunakl olma durumu. dokunca * Ktl e yol aan, sa l bozan. * Zarar, y k m, tahrip. dokunca grmek * zarara u ramak, harap olmak. dokuncal

* Dokuncas olan, zararl . dokuncas z * Dokuncas olmayan, zarars z. dokundurma * Dokundurmak i i. dokundurmak * Dokunmas n sa lamak. * Bir eyi st kapal ve sitem yollu hat rlatmak, tariz etmek. dokunma * Dokunmak (I) i i, temas. dokunma * Dokunmak (II) i i. dokunma duyusu * Deri zerine yap lan de me, vurma, bast rma, ekme gibi etkileri alan duyu. dokunmabana * Kanser. dokunmak * Nesnelerin s cakl k, so ukluk, sertlik, yumu akl k gibi trl niteliklerini derinin alt ndaki sinir ular arac l yla duymak, de mek, el srmek, temas etmek. * Kar t rmak. * Almak, kullanmak, el srmek. * Sa l n bozmak. * Tedirgin etmek, sata mak. * (iyilik, ktlk gibi kavramlarda) Olmak. * (insan iin) ine i lemek, duyguland rmak, etkilemek, koymak, batmak. * li kin, ilgili olmak, de inmek. * Hafife de mek. * Onur, anlay vb. ile uyu maz bir durum ortaya kmak. dokunmak * Dokumak i i yap lmak. dokunmatik * Dokunma ile al an makine. dokunsal * Dokunum ile ilgili olan.

dokunulma * Dokunulmak i i. dokunulmak * Dokunmak i ine konu olmak. dokunulmaz * li ilmez, el srlmez, taarruzdan korunmu . * Hibir biimde ele tirilemez. dokunulmazl n kald rmak * ili ilmez olma durumunu, masuniyetini saymamak. dokunulmazl k * Dokunulmaz, ili ilmez, kar lmaz olma durumu, masuniyet. * Anayasa veya uluslar aras gelenekler gere ince, ki ilere tan nan ili mez olma durumu veya ayr cal k.

dokunum * evremizdeki nesnelerin s cakl k, so ukluk, sertlik, yumu akl k gibi niteliklerini derimiz arac l yla bildiren duyarl k yetene i, lmise. dokunu * Dokunmak (I) i i veya biimi, temas. dokunu * Dokunmak (II) i i veya biimi. * Dokunma ipliklerinin aprazlama biimi. dokurcuk * Desenli veya yollu dokunmu yn kuma . dokurcun * Ot veya ekin y n , tokurcun. * Dokuzta oyunu. * izgili ayak kuma . dokutma * Dokutmak i i.

dokutmak * Dokumak i ini yapt rmak. dokuyucu * Dokumac . dokuyu * Dokumak i i veya biimi. dokuz * Sekizden sonra gelen say n n ad ve bu say y gsteren rakam, 9, IX. * Sekizden bir art k olan.

dokuz ay n ar ambas bir araya gelmek * birok i birden ortaya k p s k k bir durum yaratmak. dokuz babal * Babas belli olmayan birok erkekle d p kalkan bir anadan do ma. dokuz canl * ok sa lam, kolay kolay lmeyen. dokuz do urmak * merakla, heyecanla, sab rs zl kla beklemek. dokuz krn bir de ne i * birok kimsenin tek yard mc s , tek dayana . dokuz kyden kovulmu * geimsizli i veya ba ka davran lar yznden birok yerden at lm . dokuz yorgan eskitmek (veya paralamak) * ok uzun ya amak. dokuzaltm be * Bkz. dokuzaltm be lik. dokuzaltm be lik * Bir tabanca tr.

dokuzar

* Dokuz say s n n le tirme biimi, her birine dokuz, her defas nda dokuzu bir arada olan.

dokuzgen * Dokuz kenar olan okgen. dokuzlu * Dokuz paradan olu an, kendinde herhangi bir eyden dokuz tane bulunan. * zerinde dokuz i areti bulunan iskambil k d .

dokuzta * Dokuz ta la oynanan ve ta lar n yerleri ile yrtme yollar izgilerle gsterilen oyun, dokurcun. dokuzuncu * Dokuz say s n n s ra s fat , s rada sekizinciden sonra gelen. dokman * Belge, vesika. dokmantasyon * Belgeleme, bir al ma iin gerekli belgeleri arama ve sa lama, belgelere dayand rma. dokmanter * Belgesel. dolaba girmek (veya gelmek) * aldat lmak, oyuna gelmek. dolab bozulmak * kurdu u i dzeni bozulmak. dolak * Tozluk yerine bacaklara ayak bile inden dize kadar dolanan ensiz ve uzun kuma paras . * Ba rts, yazma. * Boyun atk s . * Dola olmayan, bzgs bulunmayan. * Dolamak i inin her defas . * Bir kez dolanacak miktar. * Dolamak i i. * T rnak yresindeki yumu ak blmlerin, bazen de kemi in iltihaplanmas ndan ileri gelen a r l i . * Giysilerin stne giyilen, n a k bir tr stlk. * Ba a sar lan bir e it rt, po u, sar k. * e itli eserlerdeki barok ve rokoko slbunda i ie ssleme motifi.

dolaks z dolam

dolama

dolama otu * Dolama otugillerden, iekleri kk, ye il veya beyaz bir bitki (Paronychia serpilifolia). dolama otugiller * ki eneklilerden, rnek bitkisi dolama otu olan ve iine kas k otunu da alan karanfilgillerin alt familyas . dolamak * plik, erit, tel gibi nesneleri bir eyin zerine dndrerek sarmak. * Sarmak, kavu turmak.

dolamba

* Dolanarak giden, dnerek uzanan yolun k vr nt s . * kulak. * Ba l k. dolambal * Dolambac olan. * inden zor k l r, apra k. dolambas z * Dolambac olmayan. * A k, do rudan do ruya olan. dolam k dolan * Bir tr a , bir tr avc tuza . * \343 yalan dolan.

dolan ta * Mineralleri gzle grlebilen, benekli ve ye ilimt rak renkli gabro ile bazalt aras pskrk ktle. doland r c * Birini aldatarak mal veya paras n alan (kimse). doland r c l k * Doland r c olma durumu veya doland r c ya yak r i . doland r l * Doland r lmak i i veya biimi. doland r lma * Doland rmak i ine konu olmak. doland r lmak * Doland rmak i ine konu olmak. doland r * Doland rmak i i veya biimi. doland rma * Doland rmak i i. doland rmak * Birini aldatarak paras n veya mal n elinden almak. * Dola t rmak. dolan dolan * Dolanarak, gezerek. dolan m dolan * Tedavl, sirklsyon. * Dolanmak i i veya biimi.

dolanl ifls * Hileli ifls. dolanma * Dolanmak i i. dolanmak

* Bir eyin evresine sar lmak. * Bir eyin evresinde dnmek, gezmek. * Kar mak, dola mak. * Geli igzel gezmek. dolant dolap * Gezip dola lan yer, alan. * Genellikle tahtadan yap lm , blme veya ekmelerine e ya konulan, kapakl mobilya. * Dnerek al an ve zellikle su eken dzen. * Bkz. dnme dolap. * Dzen, hile, manevra. * ( stanbul bedesteninde) Dkkn.

dolap beygiri * Kuyudan su ekip bahe ve bostanlar sulamaya yarayan arkl dzeni i leten, dndren at, e ek veya kat r. dolap beygiri gibi dnp durmak (veya dola mak) * dar bir evrede hi de i meyen yorucu bir i i yapmak. dolap evirmek (veya dndrmek) * hile ve dalavere ile i yapmak. dolap * Dolap yapan veya satan kimse. * Dolap i leten kimse. * Hileci, dzenci. * Amerika Birle ik Devletleri ve Kanada gibi devletlerin para birimi. * Bkz. sarma dola . * (sa, ip vb. iin) Kar k. * Dola arak giden (yol). * Kolay zlmeyecek veya iinden k lmayacak derecede kar k. * Amac do rudan do ruya de il de, dolay s yla sezdiren.

dolar dola dola k

dola kl k * Dola k olma durumu. dola ks z * Dola k olmayan. dola lma * Dola lmak i i. dola lmak * Gezilmek. dola m deveran. dola ma * Dola mak i i. dola mak * Dola mak i i. * Kalbin srekli olarak kas l p gev emesiyle kan ve lenfin damarlar iinde durmadan yer de i tirmesi,

* Gezmek, gezinmek. * Do ru gitmeyip yolu uzatmak veya (yol) uzamak. * Dnp ba ka bir ynden gelmek. * (kan iin) Akmak. * Sa, iplik vb. eyler birbirine kar arak g zlr duruma gelmek. * ok kimse taraf ndan sylenmek. * Bir yeri belli bir amala gezmek. * Denetlemek amac yla bir yeri gezmek. * (nefes, el iin) Bir ey zerinde hafife hareket etmek. * Gezinmek. * Belirmek. dola t r lma * Dola t r lmak i i. dola t r lmak * Dola t rmak i ine konu olmak. dola t rma * Dola t rmak i i. dola t rmak * Dola mak i ini yapt rmak. dolay * Bir yeri saran ba ka yerlerin btn, evre, havali, etraf.

dolay kutupsal * Kutup yak n nda olan. * Herhangi bir yere gre 24 saat iinde izdi i ember ufkun stnde kal p kendisi hi batmayan (y ld z). dolay * Dolay, evre. * tr, yznden, sebebiyle.

dolay dolay * Dola arak, dnerek. dolay s yla * Ba l olarak do rudan do ruya olmayarak. * Sebebiyle, yznden, ... -dan (-den) tr. dolaylama * Ssl, sanatl edeb sz: Atatrk yerine Byk Kurtar c veya Trkiye'nin kalbi Ankara demek gibi. dolayl * Do rudan do ruya olmayan, dolay s yla olan, vas tal , bilvas ta.

dolayl anlatmak * an t rmak, ima etmek. dolayl zne * Bkz. szde zne. dolayl tmle * Fiilin anlam n btnleyen ve ynelme, kalma, kma durumlar ndan birinde bulunan veya edat alan tmle. dolayl vergi * Ykmls nceden bilinmeyen, mal sat n alan ykmlendiren, tketiciden al nan vergi. dolays z

* Do rudan do ruya olan, araya herhangi bir ara girmeden, vas tas z, bilvas ta. dolays z vergi * Ykmls nceden bilinenden do rudan do ruya al nan vergi. doldurma * Doldurmak i i. * Bkz. ykleme. * Gereksiz szler ve benzetmelerle dolu anlat m. doldurmak * Dolmas n sa lamak, dolu duruma getirmek. * (ate li silhlar iin) ine mermi srmek. * Bildirge, izelge, fi gibi bas l k tlar n bo yerlerini tamamlamak. * Ya n , y l n bitirmek. * Birini ba kas iin kt d necek bir duruma getirmek. * (ses, koku iin) Yay l p kaplamak. * Belirli bir sreyi kaplamak, almak. * Canland rmak. doldurtma * Doldurtmak i i. doldurtmak * Doldurmak i ini yapt rmak. doldurulma * Doldurulmak i i. doldurulmak * Dolu bir duruma getirilmek. * (biri) Ba kas iin kt d necek bir duruma getirilmek. dolduru * Doldurmak i i veya biimi. dolduru a getirmek * (birini) nceden haz rlamak, kt d necek hle sokmak. dolgu * Bir oyu un, bir kovu un iine doldurulan madde. * Cevher al nmas ndan sonra olu an bo luklar n doldurulma i leminde kullan lan ta , toprak ve benzeri malzeme. * Toprak doldurma i lemi; bu i lemin sonucu. dolgu yapmak * doldurmak. * rk di leri temizleyip oyu u, uygun bir madde ile doldurmak. dolgulu dolgun * inde dolgu maddesi olan, doldurulmu . * Dolarak biimi yuvarlakla m . * i mana yak n, bal k etinde. * (para iin) ok. * fke, k zg nl k, k rg nl k gibi duygularla dolu. * Birbirine uyan, uyum gsteren.

dolgun maa * Dolgun cret.

dolgun cret * Yksek ve tatmin edici cret. dolgunca * Biraz i man. * Fazlaca, oka, bol.

dolgunla ma * Dolgunla mak i i. dolgunla mak * Dolgun duruma gelmek. dolgunluk * Dolgun olma durumu. dolikosefal * Uzun kafal . dolma * Dolmak i i. * Baz sebze ve tavuk, kuzu gibi hayvanlar n iine pirin ve ba ka eyler doldurularak pi irilen yemek. * Doldurularak yap lan. * Yalan, hile, dalavere.

dolma biber * Dolma yapmaya uygun, byk biber tr. dolma kalem * ine mrekkep doldurularak kullan lan yaz kalemi. dolma otu * Dolma otugillerden, iekleri kk, ye il veya beyaz bir bitki (Paronychia serpilifolia). dolma otugiller * ki eneklilerden, rnek bitkisi dolma otu olan ve iine kas k otunu da alan karafilgillerin alt familyas . dolma yutmak * kan p aldanmak. dolmak * (bitkilerde) Olgunla mak, erginle mek. * Bir yere iyice yay lmak, kaplamak. * Bir yerde pek ok kimse toplanmak, kalabal k duruma gelmek. * (sre, hesap) Tamamlanmak. * Sabr tkenip fkesi ta acak duruma gelmek.

dolmal k * Dolma yapmaya yarar. dolmen mezar . dolmu * Bo yeri kalmam , me bu. * Teker teker yolcu al p dolunca yola kan kay k, motor, otomobil gibi kk ta t. dolmu dura * Dolmu lar n yolcu indirip bindirdi i yer. dolmu uak * kisi dikili, ncs de bunlar n zerine kapak gibi yat r lm byk ta tan olu turulmu ta devri

* Belirli merkezler aras nda bir tarifeye ba l olmaks z n dzenlenen ucuz uak seferi, art r. dolmu yapmak * teker teker yolcu al p dolunca yola kan ta tla yolcu ta mak. * birka ki i ortakla a bir ta t tutmak. dolmu u * Dolmu i leten kimse. dolmu uluk * Dolmu unun i i veya mesle i. dolomit dolu * Kalsiyum ve magnezyumlu karbonat birle iminde bir mineral.

* Havada su bu usunun birden yo unla p kat la mas ndan olu an, trl irilikte, yuvarlak veya dzensiz biimli saydam buz paralar durumunda yere h zla d en bir ya tr. dolu * i bo olmayan, dolmu , me bu, bo kar t . * Bir yerde say ca ok. * Bo yeri yok, her yeri tutulmu . * Bo vakit olmayan, me gul. * (i , u ra , olay vb. iin) ok olan. * (top, tfek gibi ate li silhlar iin) inde at lacak mermisi bulunan. * ki doldurulmu bardak. * Bir duygunun gl etkisinde olan. * (tornac l kta) Delik a lmam , (gere).

dolu dizgin * (svari ve at arabas iin) Son h zla. * nne geilemeyecek biimde; ok olarak. dolu dizgin gitmek * son h zla ko mak. * nne geilemeyecek biimde olmak. dolu serpme * Z mpara retiminde tanecikler aras nda belirli bo luklar kalmayacak biimde dzenlenen tane yap t rma i lemi. dolu ya mak * dolu yere d mek. dolukma * Dolukmak i i.

dolukmak * Gz ya armak, a layacak duruma gelmek. doluluk dolum * Doldurma i i. dolunay * Ay n tam bir daire olarak dolgun, parlak grld evre, bedir. * Dolu olma durumu.

dolup ta mak * gere inden ok olmak, gere inden ok kaplamak.

dolusu dolu dolu ma

* Doldurulacak miktar. * Dolmak i i veya biimi. * Dolu mak i i.

dolu mak * Bir yerde toplanmak, bir araya gelmek. doluya koydum almad , bo a koydum dolmad * iinden k lmayan g bir durum kar s nda sylenir. domalan * Askl mantarlardan, toprak iinde yumru biiminde yeti en, yenilebilen bir bitki, yer mantar , keme (Tuber melanosporum). domal * Domalmak i i veya biimi. domalma * Domalmak i i veya durumu.

domalmak * Dizler bkk, ba ileride, melmi bir durum almak. domaltma * Domaltmak i i veya durumu. domaltmak * Domalmas n sa lamak. domates * Patl cangillerden, yapraklar tyl, iekleri salk m durumunda, vitamince zengin, k rm z rn iin yeti tirilen bir bitki (Lycopersion esculentum). * Bu bitkinin yenilen rn. domates orbas * Ana maddesi domates suyu olan orba. domates salas * Yemeklere tat ve lezzet vermek iin domatesten yap lan sala. dombay * Manda, su s r . domdom kur unu * Vah hayvanlar ldrmek iin kullan lan tfek kur unu, dumdum. domestik * Evcil. * , lke ii.

dominant * Hkim, ba ta gelen, egemen, ba at. domino * zerleri noktalarla i aretli dikdrtgen biiminde 28 ta la masa zerinde oynanan bir oyun. * Maskeli balolarda giyilen kukuletal uzun giysi.

dominyon * ngiliz uluslar toplulu una ye olan ba ms z lkelere verilen ad. domur * Kabarc k. * Tomurcuk.

domur domur * Boncuk gibi iri taneler durumunda. * Kabar k kabar k. domuz * ift parmakl lardan eti ve ya iin beslenen evcil hayvan (Susacrofa domestica). * Hain, aksi, ters, inat .

domuz arabas * A r ykleri yak n yerlere ta mak iin kullan lan, ufak tekerlekli, st dz, alak araba. domuz ayr k otu * Bu daygillerden, tar ma zararl bir bitki (Cynodon dactylon). domuz bal * Yunus bal gillerden bir memeli tr (Phocaena communis). domuz dam * Maden kuyular nda, kme tehlikesi olan yerlerde her yan direklerle rlen bo luk. domuz dikeni * Yapraklar saps z ve dikenli, iekleri etli otsu bir bitki. domuz gibi * kt huylu ve hain. * adamak ll , iyice. domuz gibi yemek (veya t k nmak) * oburcas na ok yemek. domuz otu * Kumsallarda ve kayal klarda yeti en sar iekli ot. domuz ya * Domuzdan kar lan ya . domuzaya * Tfek namlusundan s k y karmaya yarar engelli ubuk. domuzdan (bir) k l ekmek (veya koparmak) * sevilmeyen veya eli s k olan birinden bir ey alabilmek. domuzgiller * ift parmakl lar tak m n n, gevi getirmeyenler alt tak m na giren bir familya. domuzlan * K n kanatl lardan bir bcek (Brachynus crepitans). domuzla ma * Domuzla mak i i. domuzla mak * Hainlik etmek, aksilik etmek.

domuzluk * Hainlik, haincesine inat l k. * Su de irmeninde ark n bulundu u ve dnd yer. domuzluk etmek * hainlik etmek, haince davranmak, inat l k etmek. domuzt rna * Palangan n tak lmas iin kullan lan, bir yan atal biiminde ift t rnakl , br yan halkal demir kanca. domuzuna * nat olsun diye, inad na. * yiden iyiye, adamak ll , ok. don * Giysi. * Vcudun belden a a s na giyilen uzun veya k sa i giysisi, klot. * At tynn rengi. don * Hava s cakl n n s f rdan a a d mesiyle sular n buz tutmas .

don zlmek * hava s narak buzlar erimeye ba lamak. don gmlek * zerinde sadece don ve gmlek var denilecek kadar soyunmu durumda. don kesmek * (bitki) so uktan bozulmak, donmak. don tutmak * buz tutmak, donmak. don ya * Baya s cakl kta kat durumda bulunan ve i ya lar n n eritilmesiyle elde edilen hayvansal ya . * So uk ve sevimsiz kimse. don ya gibi * konu mayan, hareketsiz kimseler iin sylenir. dona ekmek * hava, sular donduracak kadar so umak. donakalma * Donakalmak durumu. donakalmak * a r p bir sre ne yapaca n , ne diyece ini bilememek. donam * Bir evin kap , pencere, tavan, d eme gibi blmleri. * Gemi ve sandallar n donat lmas . donama * Ssleme, tezyin. donamak donan m * Sslemek, tezyin etmek. * Bir gemi dire ine, bir yelkene veya ba ka bir paraya ba l bulunan halat ve makara gibi manevra aralar .

* Tesisat, d em. * Bir bilgisayarda bulunan fiziksel birimler. donan m kilidi * Bilgisayarda baz programlar n izinsiz kullan lmas n engelleyen kilit. donanma * Donanmak i i. * Bir devletin deniz kuvvetleri, sava gemileri. * Belli bir amala kullan lan gemilerin btn. * Bayramlarda, sevinli gnlerde bayrak, k kullanarak, fi ek yakarak yap lan enlik. donanmak * Giyinip ku anmak, sslenmek. * Yay l p kaplanmak. * I kl duruma gelmek, klarla bezenmek. * Gerekli nesneler vb. bir araya getirilip sslenmek, gsteri li duruma getirilmek. donat * Donatmaya yarayan eyler, tehizat. donat lma * Donat lmak i i. donat lmak * Donatmak i ine konu olmak veya donatmak i i yap lmak. donat m * Donatma, tehiz. * Bir fabrikay , bir hava alan n , bir spor kurulu unu veya bir asker birli i etkinlik gstermesi iin gerekli ara ve gerelerle donatma. * Bir sanat eserinde ikinci derecede olan ayr nt lar, yard mc geler. donat mc * Bir film veya tiyatro eseri iin gerekli sahne donat m i ini yneten kimse. donat donatma * Donatmak i i veya biimi. * Donatmak i i, tehiz.

donatmak * Birinin giyimini sa lamak. * Gz al c eyler kullanarak gsteri li bir duruma getirmek, sslemek. * Bir eyin i grebilmesi iin gereken nesneleri, gereleri katmak, tehiz etmek. * Svmek veya azarlamak. donatt rma * Donatt rmak i i veya durumu. donatt rmak * Donatmak i ini yapt rmak. dondura * Derin dondurucu, dipfriz. dondurma * Dondurmak i i. * ekerli stn veya meyve sular n n dondurulmas yla haz rlanan so uk yiyecek. dondurmac

* Dondurma yapan veya satan kimse. * Dondurma sat lan yer. dondurmac l k * Dondurmac olma durumu. * Dondurma yapma ve satma i i. dondurmak * Donmas n sa lamak. * Bir eyi de i tirilemez durumda tutmak. dondurucu * Donmaya yol aan, donduran. * ok so uk, ok ten. dondurulma * Dondurulmak i i. dondurulmak * Dondurmak i ine konu olmak veya dondurmak i i yap lmak. * De i mez duruma getirilmek. dondurulmu * Buz durumuna getirilmi . * So ukta korunmu , so uktan kat la m . done * Bkz. veri. donki otluk * Gere i yokken kahramanl k gstermeye kalk ma durumu. donlu donma * Donu olan. * Donmak i i.

donma derecesi * Bir maddenin ak kan durumdan kat duruma geti i (santigrat) derece. donma noktas * Suyun donmaya ba lad derece. * Eriyik hlde bulunan bir metalin kendi zelli ine ba l olarak donmaya ba lad andaki s derecesi. donmak * So u un etkisiyle kat duruma gelmek, buz tutmak. * (canl lar) Ya am n yitirmek, so uktan lmek. * ok mek. * (bitki iin) So uktan zarar grmek; yararlan lmaz duruma gelmek. * Kimyasal bir etki ile kat la mak. * Eriyik hlde bulunan bir metalin kat hle gemeye ba lamas hli. * Beklenmedik bir durum kar s nda birden hareketsiz kalmak. * Geli memek, yeniliklere a k olmamak.

donmu sebze * Daha sonra kullan lmak zere bir kap iinde dondurulmu taze sebze. donra * Sa kepe i, ka kona . * Kal nla m , tabaka durumuna gelmi kir.

donsuz

* Don giymemi olan. * Yoksul; serseri. * Parlakl olmayan, mat. * (gz iin) Canl l olmayan, fersiz. * Canl l az olan, durgun, uyu uk.

donuk

donuk donuk * Canl l olmayarak. * Rengini ve parlakl n yitirmi , mat. donukla ma * Donukla mak durumu. donukla mak * Donuk duruma gelmek. donukla t rma * Donukla t rmak i i. donukla t rmak * Donuk duruma getirmek. donukluk * Donuk olma durumu. donuna etmek * donuna kk veya byk abdestini yapmak. donuna ka rmak * istemeyerek donuna kk veya byk abdestini yapmak. donuna yapmak (veya doldurmak) * (ocuk) kk veya byk abdestini donuna etmek. * ok korkmak. donup kalmak * Bkz. donakalmak. dopdolu doping * Bsbtn dolu. * Bir spor yar mas s ras nda vcuda stn hareket ve enerji sa lamak iin kullan lan uyar c il.

doping yapmak * baz bedensel zellikleri de i tiren veya ok art ran bir uyar c maddeyi ok az miktarda vermek. * uyar c etkide bulunmak. dopingleme * Doping yapma. dopinglemek * Doping yapmak. doru * Gvdesi k z l, ayaklar ve yelesi koyu renkli olan (at). * Bu renkte olan (at donu).

doruk

* Da , ulu a a gibi yksek eylerin tepesi, en yksek yeri, zirve, ahika. * En stn ba ar dzeyi. doruk izgisi * Yksek da larda, doruk ular n birbirine ba layan ve biti ik iki aklan ay ran s n r. doruk dal * A dan geli en srgnn dik uzamas ile olu an ve a ac n gvdesini meydana getiren dal. doruk toplant s * Devlet kat ndaki en yetkili ki ilerin bir araya gelerek yapt klar gr me. doruklama * Doruklamak i i. * Tepeleme. doruklamak * Bir kab tepeleme doldurmak. dorum * Deve yavrusu.

dosdo ru * ok do ru. * Sa a sola sapmadan. dost * Sevilen, gvenilen, yak n arkada , gnlda , iyi gr len (kimse), d man kar t . * yi geinen, aralar nda iyi ili ki bulunan. * Erkek ve kad n n evlilik d ili ki kurdu u kimse. * Baz hayvanlar n sahibine gsterdi i sevgi iin kullan l r. * Bir eye d kn olan, a r ilgi duyan kimse. dost a lat r, d man gldrr (veya dost sz ac d r) * dost olan kimsenin syledi i sz, ac da olsa, insan n iyili i iindir. dost ba a, d man aya a bakar * temiz giyinip ku anman n gereklili ini anlat r. dost d man * Herkes (herkese). dost edinmek * dost kazanmak. dost kara gnde belli olur * gerek dostlar ancak zntl, s k nt l gnlerde insan yaln z b rakmamakla belli olur. dost kaz * Dost bilinen kimseden gelen zarar veya ktl anlat rken kullan l r. dost olmak * yak nl k kurmak, ahbap olmak. dost tutmak * (erkek veya kad n) evlilik d ili ki kurmak. dosta d mana kar * dostalara znt vermemek, d manlar da sevindirmemek iin, ele gne kar . dostane * Dosta.

dosta

* Dosta yak r (biimde). * Dost gibi.

dostlar al veri te grsn (diye) * gsteri olsun, i gryor densin (diye). dostlar ba na * iyi bir eyi dostalar iin de dilemek amac yla kullan l r. dostlar ba ndan rak * kt bir durumun a rl n belirtmek iin kullan l r. dostlar ehit, biz gazi * tehlikeli i leri ba kalar na b rak p kendileri sonutan yararlanmak iin bir kenara ekilenlerin bencilli ini alay yollu anlat r. dostla ma * Dostla mak i i veya durumu. dostla mak * Dost durumuna gelmek, dost olmak. dostluk * Dost olma durumu; dosta davran .

dostluk ba ka, al veri ba ka * iki ki i aras ndaki dostluk, al veri te birinin tekine zveri ile davranmas n gerektirmez. dostluk etmek * yak nl k kurmak, dost gibi candan davranmak. dostluk kantarla, al veri miskalle * i ili kilerine dostluk kar t r lmamal d r anlam nda kullan l r. dostluk kurmak * yak nl k, ahbapl k kurmak. dostluk okkayla, al veri dirhemle * "dostlu un tart s olmaz, al veri ise lye gre olur" anlam nda kullan l r. dostsuz * Dostu olmayan. dostun att ta ba yarmaz * dostun ac sznden veya sert davran ndan insana ktlk gelmez. dosya * Ayn konu, ayn kimse, ayn i le ilgili belgeler btn. * Bu gibi belgelerin topland kartondan kap.

dosya amak (veya haz rlamak) * bir kimse, konu veya i le ilgili yeni bir dosya dzenlemek. dosyalama * Dosyalamak i i. dosyalamak * (yaz lar ) Dosyaya koymak. dosyalanma

* Dosyalanmak i i. dosyalanmak * Dosyalamak i i yap lmak veya dosyalamak i ine konu olmak. doya doya * Doyuncaya kadar. doyas ya doygu doygun * Her trl ihtiyac n gidermi olan, tatmin olmu , msta ni. doygunla mak * yice doymak veya doygun bir duruma gelmek. doygunluk * Doygun olma durumu veya gnl toklu u, isti na, tatmin. * Bir iste in yerine gelmesi, bir eyin elde edilmesi, var lmak istenen bir hedefe ula lmas ndan do an duygu, tatmin. doyma * Doymak i i. * a) bir gaz n, belli bir s cakl kta o s cakl a zg olan en byk bas n alt nda bulunmas ; b) ye inli i gittike art r lan bir manyetik alan n iindeki bir elik ubu un alabilece i en ok manyetizmay alm olmas . * Bir s v n n iinde belli bir cisimden eriyebilecek en ok miktar n erimi bulunmas , i ba. doymak * ste i kalmay ncaya kadar yemek, al kalmamak. * Yeter bulmak, kanmak, tatmin olmak. * Bir ihtiyac n yeteri kadar kar lamak. * (olumsuz biimde) B kmamak. * Doymak bilmeyen, a gzl. * Doyuncaya kadar, bol bol. * Ya amay sa layacak besin, r zk.

doymaz

doymazl k * Doymaz olma durumu, a gzllk. doymu * Bir ey yiyerek tok duruma gelmi . * ste i kalmam , iste i giderilmi , tatmin olmu . * Doyma durumuna gelmi (gaz, s v veya elektrom knat s), me bu. doyulma * Doyulmak durumu.

doyulmak * Doymak. doyum * Eldekinden ho nut olma durumu, yetinme; kanma, kanaat. * Baz istekleri giderme, tatmin. doyum evi * Gsteri siz, kk lokanta. doyum olmamak

* tad na doyulmamak, bir eyden b k lmamak. doyumlu * Doyumu bulunan. doyumluk * Doyulacak kadar (miktar). * apul, ya ma. doyumsuz * Bir trl tatmin olmayan, b k lmayan. doyumsuzluk * Doymama durumu. * Tatmin olamama, cinsel birle mede orgazma ula amama. doyunma * Doyunmak i i veya durumu.

doyunmak * Yeteri kadar yemi olmak, doymak. doyuran * Bir s v n n iinde eriyerek onu doyma durumuna getiren (madde). * Bir elik ubu u doyma durumuna getiren indkleyici manyetik alan. doyuran buhar * Kendi s v s ile doyma durumunda olan buhar. doyurma * Doyurmak i i.

doyurmak * Al n gidermek. * Geindirmek, ya amas n sa lamak. * Kand r c , inand r c , yeterli olmak, tatmin etmek. * Para yedirmek. * Bir maddenin iine alabilece i kadar ba ka bir madde katmak. * Doyma durumuna getirmek. doyurucu * Doyurma zelli i bulunan, tatminkr. * Kand r c , inand r c , yeterli. doyurulma * Doyurulmak i i. doyurulmak * Doyurmak i ine konu olmak. doyuru * Doyurmak i i veya biimi. doyu doyu ma * Doymak i i veya biimi. * Doyu mak i i.

doyu mak * Kar l kl doymak.

doz

* Bir ilc n bir defada veya bir gnde al nmas gereken miktar . * Bir maddenin bir birle i e, bir kar ma giren veya girmesi gereken belli miktar , dze. * Genellikle bir davran ta, bir konu mada vb. nde yeterli grlen l. * Dozu ayarlama. * Dzem. * T rt ll veya lstik tekerlekli yol yap m makinesi, buldozer, yoldzler.

dozaj

dozer

dozunu ka rmak (veya dozu kamak) * ly a mak, a r gitmek. Dger d en * Bkz. dven. d me d meci d mek * Bkz. dvme. * Bkz. dvmeci. * Bkz. dvmek. * O uz Trklerinin 24 boyundan biri.

d melik * Bkz. dvmelik. d nme * Bkz. dvnme. d nmek * Bkz. dvnmek. d d * Bkz. dv . d lk * Bkz. dv lk. d ken * Bkz. dv ken. d mek * Bkz. dv mek. dke dke * Dkerek. dke saa * Da tarak. dkme * Dkmek i i. * Bkz. dv .

* Bir yerden bir yere dklen, aktar lan. * Kaplar n iinde olmayan, y n biiminde ortaya dklm olan. * Kal ba dklmek yoluyla yap lm . dkme (veya ta ma) su ile de irmen dnmez * yetersiz ve geli i gzel nlemlerle i grlemez, yrtlemez. dkme demir * inde % 2'den % 6'ya kadar karbon bulunan bir demir-karbon ala m , font, pik (l). dkmeci * Dkmc. dkmecilik * Dkmclk. dkmek * S v veya tane durumunda olan eyleri bulunduklar yerden, kaptan ba ka bir yere bo altmak. * Belli bir yere bo altmak. * Ak tmak, d rmek. * Samak, serpmek. * Salmak, b rakmak. * stnde bulunan bir eyi d rmek. * Teninde k zam k, k z l, su ie i hastal klar nda oldu u gibi k rm z lekeler kmak. * Maden, mum eriyi i veya imento, al gibi eyleri kal ba ak tarak biim vermek, dkm yapmak. * Sulu hamuru k zg n ya veya tepsinin iine ak tarak pi irmek. * Bir yere oka bir ey y mak, ta mak. * Bol bol vermek, demek, sarf etmek. * ok sylemek. * Bir eyi yok etmek iin atmak. * ok say da renciyi s navda veya bir st s n fa geirmede ba ar s z saymak. * Bir i te veya bir konuyu ele al biiminde de i iklik yapmak. * A a vurmak, sylemek, ortaya koymak. * Yakmak, tutu turmak. * Kullanmak, harcamak, sarf etmek.

dktrme * Dktrmek i i. dktrmek * Dkmek i ini yapt rmak. * Kolayl kla ve gzel sylemek, yazmak veya oynamak. dkk * Dklm . * ok eskimi . * Dkml.

dkklk * Dklm olma durumu. dklgen dklme * Dklmek i i. dklmek * Dkmek i i yap lmak veya dkmek i ine konu olmak. * K r, sokak gibi yerlerde insanlar oka birikmek. * ok eskimi olmak, de erini ve gzelli ini yitirmek. * (kuma iin) Dkml olmak. * Bir e it zm.

* ok yorgun, hasta olmak. * Bir i i, bir konuyu ele al biiminde de i iklik olmak. * (akarsular iin) Gl veya denizde son bulmak. * Yerinden ayr lmak, d mek. * kmak, ortaya konulmak. * Sal nmak, serbest b rak lmak. * Kaplamak, yay lmak. dklp sa lmak * soyunmak, ok a lmak. * bir ey u runa ok para harcamak. dkl * Dklmek i i veya biimi. dkm * Kal ba dkme i i ve bunun yap l yntemi. * Kal ba dkme yoluyla yap lm (nesne). * Kuma n dkml olma niteli i. * Bir eyi ayr nt l olarak ortaya koyma. * Dklme zaman .

dkm evi * Fabrikalarda dkm yap lan yer. dkmc * Dkm i leri yapan kimse, dkmeci. dkmclk * Dkmcnn i i ve zanaat , dkmecilik. dkmhane * Dkm evi. dkmleme * Dkmlemek i i. dkmlemek * Bir i in dkmn yapmak. dkml * Niteli inden tr kolayca istenilen biim verilebilen (kuma ).

dknme * Dknmek i i. dknmek * Kendi stne dkmek. * Rahat bir k yafet giymek. dknt * Dklm , sa lm eyler. * Bir topluluktan geri kalm kimseler. * Baz hastal klarda grlen ban, leke, uuk gibi hastal k belirtisi. * Deniz yzne yak n, zerinde dalgalar n atlad kaya kmesi. * e yaramayan, de ersiz, kt, berbat. * De ersiz, baya , ayak tak m ndan olan. * Paralanan ta lar n yama a a kaymas , yuvarlanmas , etekte birikmesiyle olu an yer. * (k t l kta) retimin herhangi bir safhas nda skartaya kan, genellikle tekrar hamur hline getirilen, ya ve kuru biimleri olan k t veya karton art . dkntl

* Dknts olan. * Deride dknt ile grlen, dknt ile beliren (hastal k). dkntsz * Dknts olmayan. dkp samak * da tmak, ziyan etmek. dl * Canl lar n remesi sonucu ortaya kan yeni birey veya yeni bireylerin btn, zrriyet, nesil. * Yavru, ocuk.

dl almak * cins bir hayvandan yararlanarak iyi cins yavru almak. dl ay dl d * Hayvanlar n yavrulad klar ay. * ocuklar ve torunlar, soy sop.

dl d sahibi olmak * ocuk ve torunlar bulunmak. dl e i * Etene, son, me ime.

dl vermek * yavru vermek, remek. * rn vermek. dl yata * Memelilerde dln ana karn nda iken, iinde bulundu u organ, rahim. dl yolu dlek * A r ba l , uslu, a r davran l . * Dz, engebesiz (toprak paras ). dlleme * Dllemek i i, ilkah. dllemek * Erkek gamet bir yumurtac ktaki di i gametle kayna may sa layarak yumurtac tam bir hcre durumuna getirmek, ilkah etmek. dlleni dllenme * Dllenmek i i veya biimi. * Erkek gametle di i gametin kayna mas yla yumurtac n embriyon durumuna gelmesi, a lanma, ilkah. * Tozla ma. * Dl yata n n a z ndan d ar ya do ru uzanan yol, vagina.

dllenmek * Dllemek i ine konu olmak, a lanmak. dllenmesiz * Dllenmemi olan.

dllenmesiz reme * Dllenmemi yumurtan n geli mesiyle olu an reme biimi, partenogenez. dll d l * Dl d olan. * ocuk veya torun sahibi olarak. dlt * Embriyonun, btn organlar belirdikten sonra ald ad, cenin.

dmifinal * Yar final. dmivole * Futbolda topun yere vurup sekti i anda, ayakla yap lan vuru . dnbaba * Turnagagas .

dndrme * Dndrmek i i, irca, tahvil. dndrmek * Dnmesini sa lamak. * evirmek. * S n fta b rakmak. * Dzene koymak, ynetmek. dndrlme * Dndrlmek i i. dndrlmek * Dndrmek i ine konu olmak. dndrp dola t rmak * dolayl yoldan anlatmak. dndr * Dndrmek i i veya biimi. dne dne * Dnerek, evrilerek. dne dnek * nan ve d ncesini s k s k de i tiren, szne gvenilmeyen, kaypak. dneke dneklik * Dne e yak acak biimde (olan). * Dnek olma durumu. * Dne e yak acak biimde davran . * Kendi ekseni evresinde dnerek olu mu . * Dalgal ak ml elektrik motor veya dinamolar nda hareketli blme verilen ad, rotor.

dnel

dneleme * Dnelemek i i.

dnelemek * Dola mak, dola p durmak. dnelme * Dnelmek i i.

dnelmek * En yksek noktaya kt ktan sonra alalmaya ba lamak. dnem * Belli zellikleri olan zaman paras , devre, devir, periyot. * Bir a iinde belli zellikleri olan s n rl sresi. * Yasama meclisinin iki seili i aras ndaki zaman sresi, devre. * Bir y l iindeki iki ayr retim sresi. * Boksta er dakikal k dv me srelerinden her biri, raunt. * Bir yolun yn de i tirdi i yer, viraj. * Bir durumda, tutumda, davran ta, d ncedeki a ama.

dneme

dnence

* Yer kresi zerinde, gne nlar n n y lda iki kez dik a ile geldi i, s cak ku a n kuzey ve gney s n rlar n olu turan ve e li in 23 27 kuzey ve gneyinden geen emberleri. dnence y l * Gne 'in ilkbahar noktas ndan art arda iki gei i aras ndaki sre (365 gn 5 saat 48 dakika 46 saniye). dnencel * Dnence ile ilgili.

dnencel ay * Ay' n ilkbahar noktas ndan geen saat dairesinden art arda iki gei i aras ndaki sre (27 gn 1 saat 43 dakika). dnenceli * Mnavebeli. dnenme * Dnenmek i i. dnenmek * Oldu u yerde veya bir eyin evresinde dnmek. * F rsat kollayarak istedi i bir eyin evresinde dnmek. dner * Dnmekte olan, dnen, dnecek biimde dzenlenen. * Bir eksene geirilmi etlerin dndrlerek pi irilmesiyle yap lan kebap, dner kebap.

dner ayna * Arkal nl ayna, iki taraf da aynal cam. * ki yzl, riyakr (kimse). dner kap * veya drt kanatl , d ey ekseni evresinde dnerek gei sa layan kap . dner kav ak * Yol ortalar na in a edilmi aksi yne veya sola dn leri sa layan ada. dner kebap * Bkz. dner. dner kule

* Kulelerin zerine kurulmu kendi ekseni etraf nda yava a dnen kule. dner sahne * Bir oyunun sergilenmesi s ras nda kolayca dnp seyircilerin nne geebilecek, kullan ma haz r sahne. dner sermaye * Kamu maliyesi alan nda belirli ve srekli bir amac n elde edilmesi iin genel veya katma bteden bir miktar paran n, azalt lmamak art ile kurulu a veya bu kurulu la ilgili i letmelere verilmesi, mtedavil sermaye. dnerci * Dner yap p satan kimse.

dnercilik * Dnercinin i i. dngel * Mu mula.

dngel orucu * Srekli olarak a kalma. dng dnme * Bkz. k s r dng. * Dnmek i i. * Biimi de i meyen bir eklin ekseni evresindeki hareketi. * Ba ka bir dinde iken Mslman olan, mhtedi.

dnme dolap * E lence alanlar nda, bir eksen evresinde yukar dan a a dnen ve oturma yerleri olan e lence arac . * Byk konaklarda bir yerden bir yere yemek geirmek iin duvardaki bir amaya yerle tirilmi olan dnebilen dolap. dnme ekseni * Dnen bir cismin her noktas n n izdi i emberlerin merkezlerinden geen do ru. dnmek * Kendi ekseni zerinde veya ba ka bir eyin dolay nda hareket etmek. * Geri gelmek, geri gitmek. * Ynelmek. * Sapmak. * Bir eyi and racak duruma girmek, benzemek. * S n fta kalmak. * nan, din veya d ncesini de i tirmek. * Durumdan duruma gemek, de i mek, oldu undan daha de i ik bir durum almak. * Dolap, dalavere vb. kelimelerle "gizlice yap lmak, evrilmek" anlam nda kullan l r. * Belirli bir yerde dola mak. * Kendini bir yandan bir yana evirmek. * Ynetilmek, dzene konulmak, ekip evrilmek. * B rak lan bir konu veya i e ba lamak; sz konusu etmek, hat rlamak. * Benzemek. * Bir tr hal motifi. * Dnm , evrilmi . * Ynelmi . * Dnlmek i i veya durumu.

dnmeli dnk

dnlme

dnlmek * Dnmek i i yap lmak. dnm * 1000 m lik bir alan ls. * Tekrarlanan belli bir olay n tamamlanmas ve yenisinin ba lamas . * Eni boyu k rkar mimar ar n olan alan ls. * Gidip gelme ile yap lan bir i in her seferi. * Dnmek i i.

dnm noktas * Bir olay n yeni bir duruma geme zaman . dnmlk * Dnm lsnde. * Dnme yetecek lde olan. dnp dola mak (veya dne dola a) * uzun sre gezmek. * aray iinde olmak, her areye ba vurmak. dn * Dnmek i i veya biimi. * Oyuncunun bir aya n yerden kesmeden yapt dnme hareketi. dn l * Dn olan. * znesi ile nesnesi bir olan fiil, mutavaat. dn l at * Fiildeki kavram n zneye dnd n bildiren at . Trkede bu at o u kez -n-, bazen de -I- veya - - at ekleriyle kurulur: Sevinmek (sev-in-mek), yorulmak (yor-ul-mak), al mak (al- -mak) gibi. dn l fiil * Kavram n zneye dn mesini sa lamak iin o u kez -n- bazen de -I- veya - - at ekleriyle kurulan fiil, mutavaat fiili: renciler s n flar n geince ok sevinirler gibi. dn l zamir * Ki i kavram n peki tirerek belirten zamir. Trkede bu kavram kendi kelimesiyle sa lan r. dn llk * Dn l olma durumu. dn me * Dn mek i i, tahavvl. * Kelime iinde, yan yana d en iki sesten birinci sesin ikincisinin etkisiyle de i mesi, benze me.

dn mek * Bir biimden veya bir durumdan ba ka bir biim veya duruma girmek, tahavvl etmek. dn sz * Dn olmayan. dn trme * Dn trmek i i, tahvil. dn trmek * Dn mesini sa lamak, tahvil etmek. * Bir ekli, belli bir kurala gre, ba ka bir ekle evirmek. dn trc

* Dn tren. * Ayn frekansta fakat yo unlu u veya gerilimi genellikle farkl olan bir veya birok de i ik ak m dizgesini, de i ik bir ak m dizgesine dn tren elektromanyetik indkleli duruk ara, muhavvile, transformatr. dn trlme * Dn trlmek i i. dn trlmek * Dn trmek i ine u ramak. dn trm * Dn trmek i i, tahvil. dn m * Oldu undan ba ka bir biime girme, ba ka bir durum alma, tahavvl, ink lp; transformasyon. * Grevinin de i ikli e u ramas yznden bir organda ortaya kan de i me. * Bilinalt na itilmi bir duygu veya iste in, kar t grnmnde veya ba ka bir biimde bilince ykselmesi, transformasyon. dn mc * Dn mclkle ilgili olan. * Dn mclk yanl s (kimse). dn mclk * Ya ayan trlerin yal n biimlerden karma k biimlere do ru evrimle geli erek ortaya kt n ne sren reti, transformizm. dn ml * De i erek, s ra ile. * De i en, s ra ile olan. dpiyes drder * Drt say s n n le tirme say s fat , her birine drt, her defas nda drd bir arada olan. drdl * Kenarlar ve a lar birbirine e it olan drtgen, murabba, kare. * Ruba. * Ay veya benzeri gk cisimleri emberlerinin yar s n n ayd nl k oldu u evre, yar m ay, terb. * Etek ceketten olu an iki paral kad n giysisi.

drdn

drdnc * Drt say s n n s ra s fat , s rada ncden sonra gelen. drdnc a * Yeryznn yakla k iki veya milyon y ll k a . drdz * Drd birlikte do mu olan veya bir arada bulunan. * Drd bir bat nda do mu drt ocuk. drdz yumrucuklar * Beyinle beyincik aras nda bulunan drt kabart n n ad . drdzleme * (eski Yunan edebiyat nda) trajedi, sonuncusu yerme dram olan drt sahne eserinden olu an blm. drt * Drt say s n n ad ve bu say y gsteren rakam, 4, lV.

* ten bir art k. * Drt s fat bazen "her, btn" anlam na gelir. drt ayak * Drt ayakl hayvan. * Elleri de ayak gibi kullanarak.

drt ayak stne d mek * tehlikeli bir durumdan hi zarar grmeden kurtulmak. drt ayakl lar * Srngenleri ve memelileri iine alan bir s n f. drt ba mamur * her bak mdan istenildi i gibi olan, eksiksiz, kusursuz. drt bir * Bkz. cihar yek.

drt bir taraf (veya yan) * her yan, btn evre. drt bucak * Her taraf, her yer. drt ifte * Krek yar lar nda sancak ve iskelesinde drder kre i olan tekne.

drt dnmek * tel la are aramak. * bir i yapmak iin tel la sa a sola ko mak. drt drtlk * Birlik. * Tam, kusursuz, mkemmel. drt duvar aras nda kalmak * evde, kapal bir yerde kalmak zorunda olmak. drt elle sar lmak (veya yap mak) * bir i e byk bir zen ve nem vererek giri mek. drt gz * Gzlkl kimse. drt gz bir evlt iin * "anne ve baban n btn emek ve didinmesi evlt iindir" anlam nda kullan l r. drt gzle beklemek (veya bakmak) * ok isteyerek veya zleyerek beklemek. drt i lem * Toplama, karma, arpma ve blmeden olu an, matemati in drt temel i lemi. drt ka l * B y yeni terleyen (delikanl ). * Kal n ve gr ka l . drt k e * Kare biiminde. drt k e olmak

* ok keyiflenmek, ok zevk duymak. drt st, murat st * i i her zaman yolunda olanlar iin sylenir. drt yan deniz kesilmek * aresiz ve umutsuz kalmak. drt yol * Drt yolun birle ti i yer.

drt yol a z * Drt yolun birle ti i kav ak. drt yzl * Drt yz olan ok yzl. * Taban gen olan piramit. drtcihar * Oyunda, at lan zarlar n ikisinin de drt benekli olan yanlar n n ste gelmesi. drtgen * Drt kenar olan okgen, drt kenar.

drtkenar * Drtgen. drtleme * Drtlemek i i. * Bir gazelin her beytinin ba na iki dize kat larak yap lan naz m biimi, terb. * Tarlay drt kez srme.

drtlemek * Bir eyin say s n drde karmak. drtl * Drt paradan olu an, kendinde herhangi bir eyden drt tane bulunan. * skambil, domino gibi oyunlarda zerinde drt i areti bulunan k t veya pul. * Drt ki iden olu an mzik toplulu u, kuartet.

drtl final * Drt tak m n kat l m ile oynanan final malar . drtlk * Drt taneden olu mu , drt tane alabilen. * Birlik notan n drtte biri uzunlu unda nota. * Drt dizelik blmlerden olu mu iir veya iir paras , k ta. * Birbirine dik iki ap boyunca drde blnm dairenin her bir dilimi. * At n en h zl ko ma biimi. * Bir i i ok abuk yapma, acele etme. * (at iin) Drtnal ko arak.

drtnal

drtnala

drtnala kald rmak * drtnal ko turmaya ba lamak. drtnala kalkmak * drtnal ko mak.

drttek d

* Krek yar lar nda sancak ve iskelesinde iki er tek kre i olan tekne. * G s, ba r. * Kaburga alt .

d e e d mek * Bkz. yata a d mek. d ek * Yatak. * Gemi gvdesinde, su bas nc , arpma, karaya oturma vb. durumlarda darbeleri kar layabilecek, yk ve makinelerin a rl na dayanabilecek direnteki yap gereci. * Dvlmek zere harman yerine serilen ekin saplar . d ekli * D e i olan. * Yalpas az olan yayvan gemi. * D enmi olan, mefru . * Bkz. dayal d eli. * Tesisat, donan m. * D eyici, tesisat .

d eli

d em d emci

d emcilik * D emcinin yapt i , tesisat l k. d eme * D emek i i. * Yap larda taban zerine d enen tahta vb. kaplama. * Bir yap n n d enmesine yarayan her trl e ya, mefru at. * Koltuk, kanepe, divan gibi e yalar n kuma , yay, pamuk vb. blmleri. * Halk edebiyat nda ve trklerden nce sylenen, bazen tekerleme biiminde olan uyakl giri blm.

d emeci * D eme yapan (kimse). * Perde, koltuk, kanepe gibi e ya satan veya onaran (kimse). d emeci ivisi * zellikle mobilya d emecili inde kullan lan byk ba l , kore kesitli gvdeli, sivri ulu ve siyah renkli ivi. d emecilik * D eme yapma i i. * D eme al p satma i i. d emek * Bir taban , tahta, karo, mermer gibi yap gereleriyle kaplamak. * A p yaymak; kuma , hal gibi eyleri bir yeri iyice rtecek biimde sermek. * Bir ev veya dairenin oturulabilir duruma gelmesi iin gerekli e yay oraya yerle tirmek. * Yerle tirmek. * D emesi olan.

d emeli

d emelik * Yap larda tabana d emek iin kullan lan (gere).

* Kanepe, koltuk gibi e yan n kaplanmas na elveri li (kuma ). d emesiz * D emesi olmayan. d eni d enme * D enmek i i veya biimi. * D enmek i i.

d enmek * D emek i i yap lmak. * Birine k zarak kt ve kk d rc szler sylemek. * Uzun uzad ya ve yererek yazmak. d etilme * D etilmek i i. d etilmek * D etmek i i yapt r lmak. d etme * D etmek i i. d etmek * D emek i ini yapt rmak. d eyici d eyi * Tesisat i ini yapan usta, tesisat . * D emek i i veya biimi.

d gm * Hayvan n n iki baca ile gbek aras ndaki etten yap lan past rma. dteryum * ekirde inde bir proton ve bir ntron bulunduran hidrojen atomunun bir izotopu, a r hidrojen. K saltmas D. dvdrme * Dvdrmek i i. dvdrmek * Dvmek i ini yapt rmak. dvdrtme * Dvdrtmek i i. dvdrtmek * Birine dvdrmek i ini yapt rmak. * Dvme yapt rmak. dvdrtlme * Dvdrtlmek i i. dvdrtlmek * Birine dvdrlmek. dvdrlme * Dvdrlmek i i.

dvdrlmek * Dvmek i i yapt r lmak. dve dven dvenci * Bkz. dvenci. dviz * lkeler aras deme yapmakta kullan labilecek para, ek ve polie gibi her trl deme arac . * Yabanc lke paras . * Propaganda veya tan tma amac yla zeri yaz lm bez veya karton. * A atan yap lm havan. * Bkz. dven.

dviz ka rmak * yurt d na izinsiz dviz karmak. dvizzede * Bankalara dvizle borlan p ev veya araba sat n alan, ancak dvizin a r art dolay s yla ald kredileri geri deyemeyerek edindi i mal yok pahas na elinden karmak zorunda kalan kimse. dvme * Dvmek i i. * Dvlerek kabu u kar lm bu day ve bundan yap lan yemek. * Vcut derisi zerine i ne gibi sivri bir arala izilmek ve iine renk veren maddeler konulmak yoluyla yap lan kmaz yaz veya resim. * K zg n durumda iken dvlerek biim verilmi (metal e ya). * Dvlerek yap lan. dvme yapmak * vcuda dvme i lemek. dvmeci * Kullan lmadan nce dvlmesi gereken maden filizlerini veya di er maddeleri dven i i. * Vcuda dvme yapan kimse.

dvmecilik * Dvme yapma i i. dvmek * Vurarak can n ac tmak. * ama r, hal gibi eyleri toka, sopa gibi eylerle vurarak temizlemek. * Bir eyi toz durumuna getirmek iin ezmek. * Ezmek veya rpmak. * Ate te k zd r larak yumu at lm bir madeni, vurarak istenilen biime getirmek. * Topa tutmak. * arpmak, vurmak. * M s r ve bu day dvmeye yarayan, yarma bu day yapan bir ara. * Dvlerek levha durumuna geebilen (maden).

dvmelik dvlgen

dvlgenlik * Madenin dvlgen olma niteli i. dvlme

* Dvlmek i i. dvlmek * Dvmek i ine konu olmak. dvl * Dvlmek i i veya biimi. dvnme * Dvnmek i i. dvnmek * A r znt, aresizlik, pi manl k duyarak rp nmak, kendi kendini dvmek. * ok zlmek. dvn * Dvnmek i i veya biimi. dv * Dvmek i i veya biimi. * Tokat, yumruk, tekme gibi sald r larla yap lan kavga. dv * Dv en kimse. dv ken * yi dv en veya dv meyi seven. dv kenlik * Dv ken olma durumu. dv me * Dv mek i i.

dv mek * Kar l kl birbirini dvmek. * (iki silhl kuvvet) at mak. * Boks yapmak. dv trme * Dv trmek i i. dv trmek * Dv melerini sa lamak. dragoman * Tercman, dilma. dragon * Ejderha. * Bat ordular nda, atl veya yaya olarak arp an asker s n f . * Yunan para birimi. * Gelinin gveye verdi i para veya mal. * st ekerli, renkli ve parlak bir madde ile kaplanm hap. * Daha ok ikolata ile kaplanm kuru yemi .

drahmi drahoma draje

dram

* Sahnede oynanmak iin yaz lm oyun. * Ac kl zntl olaylar , bazen gldrc ynlerini de katarak konu alan sahne oyunu tr. * Tiyatro edebiyat . * Ac kl olay. * Dram.

drama dramatik

* Sahne oyununa zg olan. * Co ku veren, duygular kam layan. * Ac kl .

dramatikle me * Dramatikle mek durumu. dramatikle mek * Dramatik bir durum almak. dramatize etme * Dramatize etmek i i veya biimi. dramatize etmek * (bir edeb eseri) Radyo, televizyon veya sahne oyunu biimine getirmek. * Bir olay oldu undan daha ac kl , abart l bir biimde ortaya koymak. dramaturg * Oyun yazma ve ynetme kurallar n bilen, bir oyun yaz l r veya sahnelenirken bu bilgisinden yararlan lan kimse, oyun yazar , tiyatro yazar . dren * Hendek. * Ameliyat sonras vcut iinde kalan doku art klar n ve s v lar d ar atmak veya yara zerindeki ihtihab ak tmakta kullan lan bklgen tp. drenaj * Toprakta bitkilerin yeti mesine zararl olan fazla sular n ak t lmas , akalama. * Yarada biriken s v y akala bo altma. * XX. yzy l n ba lar nda kullan lan bir z rhl tipi. * Yol kontrol ve bak m iin demir yollar nda kullan lan kk araba. * Topu k sa aral klarla veya yava yava vurarak ileri gtrmek. dripling yapmak * futbol, basketbol gibi oyunlarda topu k sa aral kl ve denetimden karmayacak vuru larla srmek. drog * Hayvan ve bitkilerden, kurutularak veya zel metotlarla toplanarak elde edilen, eczac l k ve k smen sanayide kullan lan ham veya yar ham madde. drosera * Droseragillerden, topuz biimindeki yapraklar n n st yzeyi, bcekleri yakalayan yap kan tyler ile rtl otsu bir bitki (Drosera rotundifolia). droseragiller * ki eneklilerden, rnek bitkisi drosera olan bitki familyas .

dretnot drezin dripling

-du dua

* Bkz. -d / -di vb. * Tanr 'ya yalvarma, yakar . * badet veya yakarma amac yla okunan din de eri olan metin.

dua etmek * Tanr 'ya yalvarmak. duac duahan * Dua okuyucu. duas tutmak * hay r duas gerekle mek. duas n (veya dua) almak * iyi yap lan bir i le birinin ho nutlu unu kazanmak. duayen * Kordiplomatikte k demlilik bak m ndan ba ta gelen diplomat. * Bir meslekte ya a ve k demce ileri olan kimse. * Yk ta mak veya kpr kurmak iin kullan lan alt dz bir tr deniz arac . * i bo , her yan kapal , suyun stnde yzen bir tr byk amand ra. * ok i man. * Kefalgillerden, 30-40 cm uzunlu unda, eti lezzetli bir bal k tr (Mugil cephalus). dubara * Oyunda, at lan zarlardan ikisinin de iki benekli yznn ste gelmesi. * Oyun, hile, aldatmaca, dzen. * Biri iin Tanr 'ya yalvaran kimse.

duba

duba gibi dubar

dubarac * Oyunla, hileyle, aldatmacayla, dzenle i gren (kimse), dzenci. dubarac l k * Dubarac n n yapt i , hilekrl k. dublj * ekilmi bir filmi sonradan szlendirme. * Yabanc dildeki filmlerin yerli veya ba ka bir dile evrilmesi i i.

dubljc * Szlendirici, seslendirici. dubljc l k * Szlendiricilik, seslendiricilik. duble giyecek. * Belirli miktar n veya bykl n iki kat . * Giysilerin i blmne geirilip kuma la birlikte dikilen astar veya giysilerin iine ayr olarak giyilen

duble etmek * astar geirmek. dubleks * ift katl .

dubleks daire * Kendi i merdiveni ile ba lanan iki ayr kattan olu an tek daire. dublr * Bir oyuncunun yerine oynayabilecek ba ka oyuncu.

dublrlk * Dublr olma durumu, dublrn yapt i . duar * U ram , yakalanm , tutulmu .

duar olmak * u ramak, tutulmak. duda n (veya dudaklar n ) s rmak * yak ks z bir durum kar s nda a mak. duda n bkmek * a layacak gibi olmak. duda n n ucuna gelmek * hemen syleyecek durumda olmak. dudak * A z n, di leri rten ve d ar ya do ru az veya ok k vr lan st ve alt kenarlar ndan her biri. * A z. dudak benze mesi * Dudak nszlerinin veya yuvarlak nllerin dz nlleri etkileyip yuvarlakla t rmas . dudak boyas * Dudaklar boyamak iin kullan lan kokulu, renkli madde, ruj. dudak bkmek * bir eyi be enmedi ini, kmsedi ini belli etmek, umursamamak, kksemek, pek ald r etmemek. dudak ukuru * st duda n ortas ndaki oluk. dudak duda a gelmek (veya kalmak) * p mek. dudak e lemesi * Szlendirmede, perdedeki grntde yer alan dudak hareketlerine uygun ses karma. dudak s rtmak * hayran b rakmak. * hayrete, a k nl a d rmek. dudak kalemi * Rujun daha kal c olmas n sa layan ve dudak izgilerini belirlemeye yarayan kalem. dudak pay b rakmak * bardak veya fincan gibi kaplar , a z na kadar doldurmay p duda n yana abilece i kadar bo bir yer b rakmak.

dudak sark tmak * somurtmak. dudak tiryakisi * ti i sigaran n duman n iine ekmeksizin d ar fleyen tiryaki. dudak ucuyla sylemek * belli belirsiz anlatmak, isteksizce sylemek. dudak nsz * A z bo lu undan gelen havan n dudaklara arp p patlamas yla veya dudaklar n aral ndan s zmas yla olu an nsz. dudak yar * Bkz. tav an duda . dudaks l * Bo umlanma noktas dudaklarda bulunan ses e idi. dudaks lla ma * Baz kelimelerde e itli sebeplerle dz nllerin yuvarlakla mas veya nszlerin dudak nszlerine dnmesi: dvr > duvar, kon > kom u gibi. dudu * Kad nlara verilen bir unvan, han m. * Ya l Ermeni kad n .

dudu dilli * ok konu an, tatl dilli (kad n). duetto duhul * Girme, giri . duhuliye * Giri creti. * Bir kad n ve bir erkek sesin szleri dn ml olarak okuduklar hafif mzik paras .

duhuliye kart * Giri belgesi, girimlik. -duk duka * Dk unvan n n eskiden kullan lan biimi. * Bir e it Venedik alt n akesine verilen ad. dukal k * Bir dukan n ynetiminde bulunan lke. dul * E i lm veya e inden bo anm (kad n veya erkek). * Bkz. -d k / -dik vb.

dul kalmak * (kad n veya erkek iin) e i lmek. dulaptal otu * Dulaptal otugillerin rnek bitkisi olan, Kuzeydo u Anadolu da lar nda yeti en iekleri gzel kokan, al grn nde, ok y ll k bir bitki (Daphne mezereum).

dulaptal otugiller * rnek bitkisi dulaptal otu olan, tas z iki eneklilerden bir familya. dulavrat otu * Birle ikgillerden, hekimlikte kullan lan bir bitki (Arctium tomentosum). dulda * Ya mur, gne ve rzgr n etkileyemedi i gizli, kuytu yer, siper. * Esirgeme, koruma, himaye.

dulda tutmak * stne ekmek, rtnmek, koruyacak biimde sar nmak. duldalama * Duldalamak i i. duldalamak * Korumak, siper alt na almak. duldalanma * Duldalanmak i i. duldalanmak * Korumak, siper alt na girmek. duldal * Duldas olan. duldas z dulluk duluk * Duldas olmayan. * Dul olma durumu. * Yz. * akak. * Yzn akakla ene aras ndaki yan . * arl k zaman nda Rus parlmentosuna verilen ad. * Nezle, ingin, zkm, nevazil. * Bir maddenin yanmas ile kan ve iinde kat zerrelerle bu u bulunan kara veya esmer renkli gaz. * Havalanan tozlar n veya sisin havada olu turdu u bulan kl k. * Kt, yaman. * Esrar. duman almak * sis kaplamak, sis brmek. * sigara duman n iine ekme. duman alt olmak * esrar iilen bir yerin havas ndan etkilenmek. duman att rmak * kt duruma d rmek, geride b rakmak, birini y ld rmak.

Duma duma duman

duman etmek * da tmak, bozmak, yok etmek. * yenmek, ba ar sa lamak. duman olmak * i i, durumu berbat olmak. * (bir kimse veya bir ey) ortadan kaybolmak. duman rengi * Koyu kl rengi, fme. * Bu renkte olan. dumana bo mak * bunaltmak, phe iinde b rakmak. duman do ru ks n * "iyi ve gzel olmasa bile ynteme uygun olsun yeter" anlam nda kullan l r. duman stnde * (sebze, meyve, yemek iin) ok taze. * ok yeni, zerinden ok zaman gememi . duman vermek * ortal kar t rmak. dumanlama * Dumanlamak i i. dumanlamak * Dumanl duruma getirmek; dumana tutmak. dumanlanma * Dumanlanmak durumu. dumanlanmak * Dumanl duruma gelmek. * Bulanmak, kar mak. dumanl * Duman olan, duman karan. * Sisli, sisle rtl. * S k nt l , bulan k; esrik, sarho . dumans z * Duman olmayan, duman karmayan. dumdum * Ba taraf ha biimi entilmi , arpt yerde tehlikeli yaralar aan bir tr tfek kur unu. dumur * Krelme.

dumura u ramak * krelmek. dun * Alak, a a , a a l k. * Altta, a a da. * ki ses veya iki mzik. * Kar l kl iki ki i taraf ndan sylenen ark .

duo

dupduru -dur -dur-

* ok duru. * -d r / -dir vb. * Bkz. -d r- / -dir- vb.

dur (veya durun!) * "biraz zaman gesin" anlam yla cmlelerin ba na gelir. dur durak (veya dur dinlen, dur otur) yok * durup dinlenmeden srekli al may anlat r. dura dura dura an * Yerini de i tirmeyen, yerli, hareketsiz, sabit. * Etkin olmayan, geli memi . dura an elektrik * Kimyasal olarak enerjinin depo edildi i akmltrn retti i elektrik. dura anla ma * Dura anla mak i i veya durumu. dura anla mak * Dura an duruma gelmek. dura anl k * Dura an olma durumu. durak * Tren, tramvay, otobs gibi genel ta tlar n durmak zorunda oldu u veya durabilece i yer. * Cmle sonundaki nokta. * Hece lsyle yaz lm iirlerde l kal plar iindeki durma yerleri. * Bir l uzunlu unda susma. * Konu mada, anlam n gerektirdi i biimde kelimeler aras ndaki ses kesintisi. duraklama * Duraklamak durumu. * lerlemekte bulunan bir birli in, vakitsiz, yersiz ve dzensiz olarak yry n durdurmas . duraklamak * (hareket durumundaki bir ey) K sa bir sre iin durmak veya arada bir durmak. * Bir sre ses karmamak, bir ey sylememek, duraksamak, tereddt etmek. duraklatma * Duraklatmak i i. duraklatmak * Bir eyin duraklamas n sa lamak. duraklay * Duraklamak i i veya biimi. * Tura. * Heykel, stun gibi eylerin stne konuldu u para, ayak, taban, kaide.

durakl

* Dura olan. * Hep ayn yerde kalan, hep ayn yerde tekrarlanan.

durakl dalga * Btn noktalar ayn anda, z t ve ayn fazl titre imler yapan dalga, kararl dalga. durakl k * Durak olma durumu. * Durgunluk.

duraksama * Duraksamak durumu, tereddt. duraksamak * Ne yapmak veya ne demek gerekti ini kestiremeyerek duraklamak, tereddt etmek. duraksamal * Duraksayan, tereddtl. duraksamas z * Duraksamas olmayan, tereddtsz. duraksay * Duraksamak i i veya biimi. duraks z * (otobs iin) Mola vermeden, duraklarda durmadan. dural duralama * Hep bir durumda ve hi de i meden kalan. * Duralamak durumu.

duralamak * Duraklamak. duralay * Duralamak i i veya biimi. durall k * Dural olma durumu.

durdu, durdu, turnay gznden vurdu * uzun sre bekledi, ama sonunda byk bir kazan elde etti. durdu u yerde * hibir emek harcamadan. * gere i yokken. durdurma * Durdurmak i i. durdurmak * Durmas n sa lamak. durdurtma * Durdurtmak i i. durdurtmak * Durmas n sa lamak, durmas na yol amak.

durdurulma * Durdurulmak i i. durdurulmak * Durdurmak i i yap lmak. durduru * Durdurmak i i veya biimi. durendi * Uza grr, ileriyi d nr, n grl. durgu * Olmakta olan bir eyin birdenbire durarak kesilmesi, sekte. * Bir mzik eserinde, biti etkisi yapan armonik zincirlemeler btn. * K m ldan ve canl l k gstermeyen, dingin, sakin. * Ne esiz, keyifsiz, sessiz, canl olmayan. * Canl olmayan, snk, hareketsiz.

durgun

durgun i kinlik * Ekonomideki durgunluk ve enflsyonun ayn anda ya anmas , stagflsyon. durgunla ma * Durgunla mak durumu. durgunla mak * Durgun olma durumu. durgunla t rma * Durgunla t rmak i i. durgunla t rmak * Durgun duruma getirmek. durgunluk * Durgun olma durumu. durgunluk kmek * sessiz, sakin duruma girmek. durma * Durmak durumu. * E le me, e lenme, tevakkuf.

durmadan * Ara vermeden, kesintisiz, srekli. durmak * Hareketsiz kalmak, yrmez olmak. * lemez olmak, al mamak. * Bir yerde bir sre oyalanmak, e lenmek, e le mek, tevakkuf etmek. * Dinmek, kesilmek. * Varl n srdrmek. * Var olmak. * Beklemek, dikilmek. * Ya amak. * Birisinin mal olarak bulunmak veya o malla ili kisi olmak. * Kalmak. * Hareketsiz durumda olmak.

* Bir yerde olmak veya bulunmak. * Belli bir durumda, bir grevde bulunmak. * (olumsuz biimiyle) Ara vermeden, srekli olarak. * Bir konuyla ok ilgilenmek, stne d mek. * Kk veya gvdeleri sonuna -a (-e) eki alm fiillere gelerek sreklilik bildiren birle ik fiiller olu turur: al adurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi. durmu oturmu * olgun, davran lar tutarl (kimse). * tutarl , a r l a kamam . durmu oturmu luk * olgunluk, tutarl l k. duromer plstik * S k a yap l molekllerden olu an sert ve kat plstik tr. -durtduru * Bkz. -d rt- / -dirt- vb. * Bulan kl olmayan, temiz, berrak. * (ten) Przsz. * (dil, slp iin) Ar nm , kar k olmayan. * Srekli kalan, oturan. * Hareketi olmayan, belirli bir sre de i meyen, statik, dinamik kar t . * Kuvvetlerin dengelenmesiyle ilgili. * Hareket etmeyen nesnelerin zerindeki kuvvet dengeleri ile u ra an bilim dal , statik. * Dalgal ak ml elektrik motor veya retelerinde hareketsiz blm, stator. * simden isim treten ek: boyun-duruk, burun-duruk, o ul-duruk vb. durukluk * Duruk olma durumu.

durucu duruk

-duruk

duruksun * Karar veremeyen, mtereddit. durulama * Durulamak i i. durulamak * Y kanm eyleri duru sudan geirmek. durulanma * Durulanmak i i. durulanmak * (y kanm eyler) Duru sudan geirilmek. * (insan) Y kand ktan sonra bir daha temiz su dknmek. durula ma * Durula mak durumu. durula mak * Duru bir duruma gelmek.

durulma

* Durulmak (I, II) durumu.

durulmak * Duru duruma gelmek. * (grlt, k m ldan , kar kl k, ya , yel iin) Dinmek, skn bulmak. * Uslanmak, sakinle mek. durulmak * Durmak i i yap lmak, kal nmak. durultma * Durultmak i i.

durultmak * Duru duruma getirmek. duruluk * Duru olma durumu. * (dil, uslp iin) Kar k olmama durumu. * Bir zaman kesiti iinde bir eyi belirleyen artlar n hepsi, vaziyet, hl, keyfiyet, mevki, pozisyon. * Duru biimi, konum. * Bireyin toplum iindeki ili kileriyle belirlenen yeri. * sim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ili kilerini belirleyen biim, hl.

durum

durum almak * belli bir duru biimine gemek. * bir olay kar s nda belli bir tav r almak. durum eki * smin bir isimle veya fiille ilgisini kuran ek. durum ortac * Bkz. s fat-fiil. durum ulac * Bkz. zarf-fiil. durum vaziyeti * Grn . durumca * Duruma gre, durum bak m ndan.

durumu bozulmak * madd durumu ktle mek. durumu dzelmek * madd durumu iyile mek. durumuna d mek * artlar ktle mek. durumunda olmak (veya bulunmak) * zorunlu unda olmak. durup dinlenmeden * aras kesilmeksizin, arka arkaya, srekli olarak. durup durup

* Durarak. * Ara s ra, zaman zaman, bekleyerek. durup dururken * gere i veya sebebi yokken. * birdenbire, ans z n. duru duru ma * Davac ile daval n n yarg kar s nda haz r bulunduklar yarg lama evresi. du * Temizlik veya tedavi amac yla yksekten pskrtmek yoluyla su dknme. * Bu biimde su dknmeye yarayan alet. * Durmak i i veya biimi.

du kabini * Du veya banyo kvetinin etraf na tak lan, suyun d ar ya s ramas n nleyen, buhar n ieride kalmas n sa layan, alminyum veya plstikten yap lm erevelerine cam, mika ve benzeri plstik malzeme geirilmi , n panelleri bir ray zerinde hareket edebilen bir tr banyo. du teknesi * Du yapmak amac yla banyonun bir k esine yerle tirilmi derinli i fazla olmayan tekne. du ak * Hayvan n iki aya n iple ba layarak yap lan kstek.

du aklama * Du aklamak i i. du aklamak * Hayvan n iki aya n du akla ba lamak, ksteklemek. dut * Dutgillerden, kuzey yar m krenin genellikle l man blgelerinde yeti en, yapraklar yla ipek bce i beslenen a a (Morus). * Bu a ac n, ak, kara, pembe renkte ek i veya tatl , sulu meyvesi. dut gibi olmak * ok sarho olmak. * utanmak, mahcup olmak. dut kurusu * Dutun kurutulmas ile elde edilen kuru yemi . dut pekmezi * Dut ezilmesi ve ras n n kaynat lmas sonunda elde edilen bir pekmez tr. dut yemi blble dnmek * ne e ve konu kanl n yitirmek, susmak. dutuluk dutgiller dutluk * Dut a alar n n ok oldu u yer, dut bahesi. duva na doymamak * Dut a ac yeti tirme. * Dut, incir ve benzeri cinsleri iine alan iki eneklilerden bir bitki familyas .

* yeni gelinken lmek veya kocas ndan ayr lmak. duvak * Gelinin ba n , bazen de yzn kapayan dantel veya tlden rt. * Kp, tand r, baca gibi eylerin ta veya topraktan yap lm kapa . * Baz bebeklerin do du u zaman ba lar n evreleyen zar. duvak d kn * Yeni gelinken dul kalan. duvak * Duvak yapan veya satan kimse. duvak l k * Duvak yapma veya satma i i. duvaklama * Duvaklamak i i. duvaklamak * Ba n ve yzn duvakla rtmek. duvaklanma * Duvak rtnme. duvaklanmak * Duvak rtnmek. * Gelin olmak. duvakl * Ba ve yz duvakla rtl. * Do du unda, ba nda zar olan (bebek), perdeli.

duvaks z * Duva olmayan. duvar * Bir yap n n yanlar n d a kar koruyan, i blmlerini birbirinden ay ran ta , tu la vb. gerelerden yap lan veya rlen dikey dzlem. * Bir toprak paras n s n rlayan ta , tu la, kerpiten yap lan engel. * Engel. * Sonusuz, sonu vermeyen yer. * Voleybolda a zerinde kar tak m oyuncusunun vuru una kar koyma. duvar aya * Yap larda ss gesinin d nda grevi olmayan, duvara yap k, zerinde yukar dan a a ya yivler bulunan yar m ayak. duvar ekmek * duvar rmek. * aradaki ili kiye son vermek, gr memek. duvar daya * Y k lmamas iin duvara e ik olarak konulan destek a a. duvar di i * leride eklenecek duvar n iyice tutunmas iin duvar n bir yerinde b rak lan tu la k nt lar , ekleme di i. duvar gazetesi * Duvara as lan, o unlukla elle, yaz makinesi ile yaz lan okul veya dernek gazetesi. duvar gibi

* ok sa r. duvar hal s * Duvara asmak zere dokunmu , zerinde genellikle resim i lenmi olan ince hal . duvar k d * Duvarlar ssleyip gzelle tirmek iin yzeylerine yap t r lan dz veya desenli k t. duvar pas * ki oyuncunun rakip oyuncuya topu kapt rmadan birbirlerine atmalar ve alan kazanmalar . duvar resmi * Duvar yzeyi zerinde mum boyas , sulu boya, ya l boya, mozaik veya kaz ma gibi tekniklerle yap lan resim. duvar saati * Duvara as l saat. duvar sarma * Yaprak dkmeyen, gvde yapraklar sapl , st yz koyu, alt yz a k ye il renkli, sert ve derimsi, kk iekli, meyvesi bezelye tanesi bykl nde etli, sar veya morumsu siyah renkli bir bitki (Hedera helix). duvar sedefi * Bkz. dalak otu. duvar takvimi * Duvara as lan, gnlk veya ayl k durumu ayr k tlarla gsteren takvim. duvar yapmak * Bkz. baraj yapmak. duvarc * Duvar ren nitelikli i i. duvarc l k * Duvar rme i i. duy duy priz duyar * Elektrik ampulnn tak ld bak r veya pirinten yivli yer. * Ampul takmaya veya elektrik ak m almaya yarayan ara. * Duygulu, duygun, duyarl , hassas. * Beden zerinde uyar ld nda h zl ve gl tepkilere yol aan. * Film taban zerinde yer alan, a kar duyarl olan gm bromrl ecza tabakas .

duyar kat duyarga

* Eklem bacakl lardan ba n n blmnde bulunan, eklemlerden olu mu hareketli duyu alma organ , lmise, anten. duyargal lar * Bir ift duyargas bulunan, bceklerle ok ayakl lar iine alan eklem bacakl lar toplulu u. duyarl duyarl k * D etkenlere kar duyarl olan, hassas. * Duyum ve duygular alg layabilme yetene i, hassasiyet.

* Zay f bir etkiye kar , tepki gsterebilme yetene i. * Bir duyar kat n ktan etkilenme yetene i. duyarl kl * Duyarl olan. duyarl l k * Duyarl olma durumu. duyars z * Duyarl olmayan.

duyars zla ma * Duyars zla mak durumu. duyars zla mak * Duyarl olma yetene i kalmamak. duyars zla t rma * Duyars zla t rmak i i. duyars zla t rmak * Duyars zl n ortadan kald rmak, duyars z duruma getirmek. duyars zl k * Duyars z olma durumu. duygan duygu * Duyularla alg lama, his. * Belirli nesne, olay veya bireylerin insan n i dnyas nda uyand rd izlenim. * nsezi. * Ahlk, estetik vb. eyleri de erlendirme, onlara ba lanma yetene i. * Kendine zg bir ruh hareket ve hareketlilik. duygu uyand rmak * bir duygu olu turmak. duygu uyanmak * bir duygu olu mak. duyguca * Duygu bak m ndan. * A r duygulu.

duyguda * Bir konuda duygular ba kas ile ayn olan. * yesi olmad hlde bir partinin, bir kurulu un gr lerini benimseyen veya bir gr , bir retiyi, bir ak m tutan (kimse), sempatizan. duyguda l k * Ayn duygular payla ma. * Bir insan n bir ba kas na kar do rudan do ruya bir e ilim duymas , sempati. duyguland rma * Duyguland rmak i i. duyguland rmak * Duygulanmas n sa lamak, duygulanmas na sebep olmak. duygulan m

* Etkilenme, duygulanma. * sten ve anl ktan ayr grlen, duygusal tepkiler gsterme durumu. * Duyarl n harekete gei i. * D sebeplerle bir ruh durumunun de i mesi. * Tutkudan daha dzenli, ama daha gsz olan sekin bir e ilim. duygulan * Duygulanmak i i veya biimi. duygulanma * Duygulanmak durumu, tahasss. * salg bezlerini de kapsayan trl etkiler alt nda duygusal tepkiler gsterme. duygulanmak * Bir olay, bir grnm kar s nda birdenbire gl duygular n etkisinde kalmak. duygular a a vurmak * izlenimleri a ka sylemek, belirtmek. duygular yla davranmak * (bir kimse) akl ndan ok duygular n n etkisinde kalmak. duygulu * Duygusu, duyarl ok olan, kolay duygulanan, ili, hassas. duygululuk * Tepkilerin ncelikle duygulara dayanmas durumu. * abuk, kolay heyecanlanma e ilimi. * Uyar mlar almadaki incelik. duygun * Duygulu, duyar, hassas. duygunluk * Duygun olma durumu, hassasiyet. duygusal * Duygularla ilgili, duygulara dayanan, hiss. * Duygunun a r bast , duygunun a r etkiledi i (eser veya insan).

duygusal d nme * Bilgiye dayal d nmenin kar s nda, duygusal ya amdan kan ve onunla belirlenen d nme. duygusall k * Duygusal olma durumu. * Duyumlar n ve duygular n a r basmas , a r bir biimde insan etkilemesi durumu. duygusuz * Duygusu, duyarl olmayan, hissiz. * Kat yrekli, umursamaz, hissiz. duygusuzluk * Duygusuz olma durumu, hissizlik. * Duygusuzca davran . duyma duymak * itmek, ses almak. * Bilgi almak, renmek, haber almak. * Sezmek, fark etmek, hissetmek. * Duymak durumu.

* Dokunma, koklama vb. duyularla alg lamak, hissetmek. * Nesnelere dokunmakla onlar n s cakl k, so ukluk, sertlik, a rl k, hareket gibi fizik durumlar ndan bilgi edinmek, hissetmek. * Bir ruh durumu iine girmek. duymamazl k * Duymazl k. duymazl k * Duymam gibi davranma durumu. duymazl ktan gelmek * ilgilenmek istemedi i iin duymam gibi davranmak. duynak * Bkz. toynak. duysal duyu * Duyuyla al nan.

* nsanlar n ve hayvanlar n, d dnyan n uyaranlar n grme, i itme, koklama, dokunma ve tatma organlar yla alg lama yetene i, hasse. duyulma * Duyulmak durumu.

duyulmak * Duymak durumuna konu olmak. duyulmam * O gne kadar kar la lmam ( ey), a lacak ( ey). duyulur * Duyulan, duyularla alg lanabilen.

duyulur duyulmaz * ok alak, ancak i itilebilen (ses). * haber renilir renilmez. duyum * Haber, istihbarat. * Duyu.

duyum e i i * Bir uyar m n, duyabilece i en a a derecesi. duyum ikili i * Bir duyunun ba ka nitelikte bir duyum uyand rmas , bir sesin ayn zamanda bir renk duygusu vermesi gibi, sinestezi. duyum yitimi * Bkz. anestezi. duyumculuk * Her bilginin temelinde duyumlar n bulundu u ileri srlen retilerin genel ad , sansalizm. duyumlu * Duyumu olan.

duyumler * Derinin duyarl n lmeye yarayan alet.

duyumsal * Duyu organlar ile ilgili. duyumsama * Duyumsamak durumu. duyumsamak * Duyular arac l yla bir eyi alg lamak. duyumsamazl k * Duygusuzluk; az ve yava tepki gsteren, bunun sonucu duyguland r c sebeplere kar ilgisiz kalan insan n niteli i. * Dzgl olarak trl durumlar n harekete getirdi i ilgi ve duygulardan yoksun olma durumu. duyumsatma * Duyumsatmak i i. duyumsatmak * Duyumsamas na sebep olmak. duyumsuz * Duyumu olmayan. duyumsuzluk * Duyumsuz olma durumu. duyurma * Duyurmak i i.

duyurmak * Duymas n sa lamak. * ln etmek. * Sezdirmek. duyuru * Herhangi bir olguyu, bir i i, bir durumu duyurmak iin yay mlanan yaz l veya szl haber, iln, anons.

duyuru tahtas * ln n zerinde duyuruldu u tahta. duyurucu * Duyurma zelli i olan. duyurulma * Duyurulmak i i. duyurulmak * Duyulmas n sa lamak. * ln edilmek. duyurum duyusal * Duyu ile ilgili. duyu * Duymak i i veya biimi. * Sezi . * Duyurma i i.

duyust

* Duyularla verilmeyen. * Alg lama yoluyla de il, d nme ile kavranan. -d dalist * kici, ikicilik yanl s . * kicili e ili kin. dalizm * kicilik. Dbbasgar * Kk Ay . Dbbekber * Byk Ay . dbel * Duvarlarda ivinin daha sa lam yerle mesi iin a lan deli e nceden ak lan plstik yuva. * 4-20 mm aplar nda, ular yar k ve t rt ll , ba taraf uca do ru daralan delikli, orta sert veya sert plstikten yap lm zel kavel. dbe dden ddk * inden hava veya buhar geirilince keskin ses karan ve i aret vermek iin kullan lan ara. * Ak ls z, bo kafal . * Ta tlarda kar taraf uyaran korna. ddk gibi * (giysi iin) ok dar, darac k. ddk gibi kalmak * yapayaln z kalmak. * zay flamak. ddk makarnas * i delik makarna. * Aptal, anlay s z. ddk * Ddk yapan veya satan kimse. ddkleme * Ddklemek i i veya durumu. ddklemek * Cinsel ili kide bulunmak. * Aldatmak, kand rmak. * De ersiz bir eyi ok de erliymi gibi birine satmak. ddkl * Dd olan. * Ddkl tencere. * Oyunda, at lan zarlardan ikisinin de be benekli yznn ste gelmesi. * Kireli blgelerde kirecin erimesi veya yer alt ndaki karstl bir ukur tavan n kmesiyle olu an do al kuyu. * Bkz. -d / -di vb.

ddkl tencere

* Buhar bas nc ndan yararlanarak yeme i abuk ve sa l kl olarak pi iren bir tr tencere. dello * ki ki i aras nda, tan klar nnde yap lan silhl vuru ma. * ki siyas, ekonomik g aras ndaki at ma. * Bkz. sz dellosu. dellocu det * Bkz. duo. dgh d me * Trk mzi inde bir birle ik makam. * Dello yapan kimse.

* Giyecek, yorgan vb.nin baz yerlerine ilikleyici veya ss olarak dikilen kemik, metal, sedef gibi sert maddelerden yap lm kk tutturmal k. * evrilmek veya zerine bas lmak yoluyla bir elektrik ak m n aan, kapayan herhangi bir makineyi i leten veya durduran para, komtatr. * st deri alt ndaki k k rdak ve ya dan olu mu d me biimindeki k nt . d meci * D me, fermuar, boncuk gibi eyler yapan veya satan kimse.

d mecilik * D me yapma veya satma i i. d mek * D m yapmak.

d meleme * D melemek i i. d melemek * Bir eyin d mesini ili ine geirmek, iliklemek. d melenme * D melenmek durumu. d melenmek * D melenmek i ine konu olmak veya d melemek i i yap lmak, iliklenmek. d meli * D mesi olan. * D me ile tutturulan.

d mesiz * D mesi olmayan. * D me ile tutturulamayan. d * Elendikten sonra geriye kalan en ince bulgur. * Pirin.

d m

* plik, ip, halat gibi bklebilir eyleri k v r p kendi zerine veya birbirine dolayarak yap lan bo um. * Anla lamayan, zlemeyen kar k durum. * Gelen ve yans m dalgalar n giri imiyle olu an kararl dalgalarda titre im genli inin s f r oldu u noktalardan her biri. * Edeb eserlerde apra k olgular n zlmeden nce topland en byk merak unsuru.

d m atmak * d mlemek. d m d m * zerinde d mler olan. d m noktas * Bir eyin sonulanmas iin zlmesi, a kl a kavu turulmas gereken g yan . d m stne d m vurmak (atmak) * paras n pintilik ederek saklamak. d m vurmak * d mlemek. * paras n pintilik ederek saklamak, biriktirmek. d mleme * D mlemek i i. d mlemek * D m yapmak. * D m yaparak ba lamak. d mlenme * D mlenmek durumu . d mlenmek * D mle ba lanmak. * S k mak. * Btn sorunlar bir yerde toplan p birle mek. d ml * D mlenmi olan. * Budakl . * Sorunlu, kar k.

d msz * D m olmayan. d mn zmek * anla lmaz bir eyi anla l r duruma getirmek. d n * Evlenme dolay s yla yap lan tren, e lence. * Snnet d n.

d n alay * D ne kat lanlar n alg e li inde ve toplu hlde yrmesiyle olu an topluluk. d n bayram etmek * ok sevinmek, ok sevin duymak. d n ie i * D n ie igillerin rnek bitkisi (Ranunculus). d n ie igiller * ki eneklilerden, baz trleri ss bitkisi olarak kullan lan bir familya. d n orbas * Et, un, yo urt kat larak zellikle d nlerde yap lan ve zerine k zg n ya dklen orba e idi.

d n de il, bayram de il, eni tem beni neyi pt * gsterilen yak nl n, iltifat n gizli bir sebebi olacak. d n dernek * Evlenme dolay s yla yap lan kutlama treni ve e lence. d n dernek, hep bir rnek * olaylar n veya yap lan i lerin hep birbirine benzedi ini anlat r. d n evi * inde d n yap lan yer. d n evi gibi * sevinli ve tel l bir kalabal k bulunan (yer). d n hamam * D nden bir gn nce gelin ve yak nlar n n yiyecek, mzik, oyun ve gsterilerle ho vakit geirerek y kan p temizlenme. d n pilv * D nlerde zel olarak pi irilen pilv. d n pilv yla dost a rlamak * ba kas n n kesesinden veya elinden ikramda bulunmak. d n salonu * Kiralanarak iinde e lence ve toplant yap lan salon. d n yahnisi * Hafife kavrulan bol so an iinde kemikli kuzu etinin a r ate te pi irilmesiyle haz rlanan, az sulu yemek tr. d nc * D n sahibi, toycu. * D n a r c s . * D ne kat lanlar.

d ncba * D n yneten kimse. d nsz * D n olmadan, d n yapmadan, d n olmayan. d nnde kalburla (elekle) su ta mak * bir yard m na kar l k olarak bekr bir kimseye ok byk bir yard mda bulunma sz olarak kullan l r. d rck * nce bulgur. dk -dk dkkn * Baz devletlerde prensten sonra gelen en yksek soyluluk unvan . * Bkz. -d k / -dik vb. * Perakende sat yapan esnaf n, kk zanaat sahiplerinin sat yapt klar veya al t klar yer. * Grevli olarak al lan yer, i yeri. * Kumarhane.

dkknc * Dkkn i leten kimse.

dklk

* Dk olma durumu. * Bir dkn ynetimindeki lke. * Hz. Ali'ye Peygamber taraf ndan arma an edilen kat r n ad . * Kt at. * Eski otomobil veya modas gemi ara. * Mekanik olarak al an oyuncak ocuk arabas . * Yap lar n kaba a a i lerini yapan kimse.

dldl

dlger

dlger bal * Kemikli bal klar tak m ndan, ba byk, a z geni , vcudu yass ve sbe, st dikenli pullarla kapl bir bal k (Zeus faber). dlgerlik * Dlgerin zanaat . dmbelek * A z na deri gerilmi , anak biiminde, darbukaya benzer bir e it alg . * Anlay s z, sersem. dmbeleki * Dmbelek alan veya dmbelek satan kimse. dmdar dmdz * Art . * ok dz. * Kendi hlinde, uysal (kimse), basit. * Bilgisi, grgs ok dar bir s n r iinde kalan (kimse).

dmen

* Hava ve deniz ta tlar nda, ta ta istenilen yn vermeye ve belirli bir do rultuda gtrmeye yarayan hareketli para. * Dalavere, hile. * Ynetim, idare. dmen bedeni * Dmen bo az n olu turmak iin boydan boya konulan tek para. dmen bo az * Dmenin dmen yelpazesinden yukar kalan blm. dmen evirmek * hileye, dzene ba vurmak. dmen evi * Dmen bo az n n gemesi iin k bodoslamas n n st ucuna ve teknenin kmbet olan blmne a lm oval delik. dmen k rmak * yn de i tirmek. dmen kullanmak * bir i i kurnazca ynetmek. dmen neferi

* En geride olan, sonuncu, en tembel. dmen suyu * Gemi giderken arkas nda b rakt kpkl iz. dmen suyundan gitmek * birine ba ml olmak, her eyde ona uyarak davranmak. dmen tutmak * teknenin gidece i yolu gzleyerek dmeni ynetmek. dmen yapmak * dalavere, hile ile birini kand rmak, aldatmaya al mak. dmenci * Gemilerde dmeni kullanan kimse. * En geride olan, sonuncu, en tembel. * Dalavereci, hileci, dzenbaz. dmencilik * Dmencinin i i. * En geride olma durumu, sonuncu olma durumu. * Dalaverecilik, dzenbazl k, hilecilik. dmeni e ri * Yan yan yryen. dmeni k rmak * ekip gitmek, kamak, uzakla mak. dmenine bakmak * artlar ne olursa olsun kar n gzetmek. dmensiz * Dmeni olmayan. dmtek * Klsik Trk mzi inde tempo.

dmtek tutmak * tempo tutmak. dn * Bugnden bir nceki gn. * Gemi . * Bugnden bir nceki gnde. * K sa bir sre nce. dn bir, bugn iki * (i e ba lad ndan beri) ok az zaman geti i hlde. dn cin olmu , bugn adam arp yor * i inde ustala madan hile yollar na ba vuruyor. dnden * Bugnden bir nceki gnden. * oktan, seve seve. dnden bugne * abucak, az zamanda. dnden haz r (veya raz )

* kendisine yap lan bir neriyi seve seve ve hemen kabul eden. dnden lm * al ma hevesi kalmam . dnit dnk * Temel maddesi olivin olan iri taneli kaya. * Bugnden bir nceki gnle ilgili. * Yak n gemi teki. * Acemi, yeni, toy.

dnk ocuk * Deneyimi az, toy, acemi. dnr * Kar kocan n baba ve analar n n her biri.

dnr d mek * bir k z evlenmek zere ba kas iin istemek. dnr gezmek * evlenecek erkek iin k z aramaya kmak. dnr gitmek * evlenecek kimse iin k z istemeye gitmek. dnrc * K z grmeye giden kimse, grc.

dnrclk * Dnrcnn i i. dnrle me * Dnrle mek i i veya durumu. dnrle mek * K z al p verme yolu ile h s m olmak. dnrlk * Dnr olma durumu. * Evlenme sonucu olu an yak nl k, akrabal k, s hriyet. * stnde ya ad m z gk cismi. * D , evre, ortam. * nanlar bir olan lke veya insanlar toplulu u. * Duygu, d nce ve hayal lemi. * El gn, herkes. * Meslek veya i birli i iinde bulunma, camia.

dnya

dnya ahret karde im olsun * bir ki iye karde lik duygusundan ba ka bir gzle bak lmad n anlat r. dnya lem * Herkes, btn insanlar. dnya ba na dar olmak (veya gelmek) * ok s k lmak, byk bir aresizlik iinde kalmak. dnya ba na y k lmak

* ok s k lmak, umutlar n yitirmek. dnya bir araya gelse * dnyadaki btn insanlar engel olmaya kalksa bile. dnya durduka * sonsuzlu a dek, ebediyen. dnya durduka duras n! * ok ya a, Tanr sana sonsuz bir mr versin!. dnya evi * Evlilik. dnya evine girmek * evlenmek. dnya grm * ok gezmi , ok yer grm . dnya gr l * Evrenin ve hayat n anlam n , amac n , de erini insan varl n ve davran lar n btnyle kavramaya al an genel d nce, evrene toplu bir bak . dnya gr * inde ya an lan a tan ma, anlama yetisi. dnya gz ile grmek * lmeden nce, sa l nda. dnya gzne zindan olmak (grnmek veya kesilmek) * byk bir karamsarl k ve umutsuzluk iinde olmak. dnya gzeli * ok gzel (kad n veya erkek). dnya kadar * pek ok. dnya kelm * Tanr szlerinden ba ka sz. dnya kelm etmek * konu mak. dnya mal * Varl k, servet. * nsan n ho una gidecek, huzur verecek durum ve artlar n btn. dnya nimeti * nsanlar n dnyada yiyece i, iece i, kullanaca imknlar n tm. dnya penceresi * Gz. dnya varm * s k nt l bir durumdan kurtulan kimsenin syledi i sz. dnya y k lsa umurunda de il * hibir eyle ilgilenmez, sorumsuz, kayg s z. dnya yz grmemek

* kapal bir yerde srekli kalmak. dnyada * (olumsuz fillerle) Hibir zaman, hibir biimde. dnyadan elini ete ini ekmek * bir kenara ekilip evresiyle ilgisini kesmek, toplumun ya ay na kar mamak, dnya i leriyle ilgilenmez olmak. dnyadan gemek (veya el ekmek) * bir kenara ekilip toplum ya am na kar mamak. dnyadan haberi olmamak * evresinde olup bitenleri bilmemek. dnyalar (biri) -in oldu * ok sevindi. dnyal * Dnyaya ait olan. dnyal do rultmak * ya am sresince yetecek paray kazanmak. dnyal k * Mal, mlk, servet, para.

dnyan n (bir ey) -i * pek ok..., hesaps z. dnyan n drt buca * dnyan n her yan , her yn. dnyan n ka bucak (veya k e) oldu unu gstermek (anlamak) * dnyada ne gibi glkler oldu unu bildirmek (veya anlamak), insan n ba na neler gelebilece ini retmek veya renmek. dnyan n br (veya bir) ucu * ok uzak yerler iin sylenir. dnyan n tad n karmak * btn zevklerden yararlanmak, mutlu ve rahat ya amak. dnyan n ucu uzundur * ya ad ka insan n trl durumlarla, e itli olaylarla kar la abilece ini anlat r. dnyan n yedi harikas * Eski uluslar n ola anst olarak niteledikleri yap lar (M s r piramitleri, Semiramis'in asma baheleri, Zeus'un heykeli, Artemis tap na , Mausolos'un an tkabri, skenderiye feneri, Rodos heykeli). dnyas ndan gemek * her eye kar ilgisiz duruma gelmek. dnyaya gelmek * (insan iin) do mak. dnyaya getirmek * do urmak. dnyaya gzlerini kapamak (veya yummak) * (insan) lmek.

dnyaya kaz k akmak (veya kakmak) * ok uzun mrl olmak, ok ya amak. dnyay anlamak * dnyada neler oldu unu renmek, deneyimi artmak. dnyay gz grmemek * znt, fke, karamsarl k ve ok mutlu olma gibi durumlarda ba ka bir ey d nememek, ll davranamamak, yo un olarak bir i ile u ra ma. dnyay haram etmek * bir yeri ya an lmaz duruma getirmek. dnyay toz pembe grmek * zc durumlara bile iyimser gzle bakmak. dnyay tutmak * ok yay lmak, her yere da lmak. dnyay zindan (zehir) etmek (veya dnyay ba na dar etmek) * bir kimseyi ok s k nt l bir duruma sokmak. dnyev * Dnya ile ilgili, dnya i lerine ili kin, uhrev kar t . do dpedz * Bkz. duo. * ok dz ve do ru bir biimde, dmdz olarak. * Ba ka bir ama gtmeden, a ktan a a, a kas , gerekten. * Yal n, basit, sssz, sade. * Bkz. -d r / -dir vb. * Bkz. -d r- /-dir- vb.

-dr -drdrbn

* Uzaktaki cisimlerin grntlerini bytmeye veya yakla t rmaya yarayan, objektif ve okler adl iki mercekten olu an optik alet. * Gzetleme deli i. drbnl * Drbn olan.

drbnn tersiyle bakmak *o eyi kmsemek, oldu undan ok daha az nemli grmek. drme * Drmek i i. * Lhana. * ine peynir, k yma gibi eyler konularak yenilen pi mi yufka; bir tr gzleme. drmece drmek * Bir eyi k v r p silindir biiminde kendi zerine sarmak. * Bir eyi st ste katlamak. * Ba larda, tomurcuk, yaprak ve salk m yiyerek ya ayan, sar ms gece kelebe i (Sparganothis pilleriana).

-drtdrtme drtmek

* Bkz. -d rt- / -dirt- vb. * Drtmek i i. * Ucu sivri bir eyle hafife itmek. * stenilen eyi yapt rmak iin birine k k rt c sz sylemek, tahrik etmek. * Uyarmak, ikaz etmek. * De mek, dokunmak.

drt

* Fizyolojik veya ruh dengenin de i mesi sonucu ortaya kan ve canl y trl tepkilere srkleyebilen iten gelen gerilim, muharrik. drtkleme * Drtklemek, i i. drtklemek * st ste birka kez drtmek. * Birini uyarmak veya k k rtmak. drtlme * Drtlmek i i.

drtlmek * Drtmek i ine konu olmak veya drtmek i i yap lmak. drt * Drtmek i i veya biimi.

drt leme * Drt lemek i i. drt lemek * Birka kez drtmek. drt me * Drt mek i i. drt mek * Birbirini drtmek. drt trme * Drt trmek i i. drt trmek * K sa aral klarla s k s k drtmek. dr * Drlm ey. * Arma an, hediye. * eyiz. * D ne a r lanlara d n sahibince verilen arma an. dr drlme * Bel denilen tar m arac . * Drlmek i i.

drlmek * Drmek i ine konu olmak veya drmek i i yap lmak, k vr lmak. * Bklmek. * Toplanmak, sar lmak, katlanmak. drl drl drm * Drlm , k vr lm . * Drlmek i i veya biimi. * Drme, silindir biiminde k v rma. * Yufka ekme inin, iine trl kat klar konulan sar lm biimi.

drm drm * K v rarak, silindir biiminde sararak. * Svg sz olarak kullan lan drz szc nn anlam n peki tirir. drmleme * Drmlemek i i. drmlemek * Drm biiminde sarmak, k v rmak. drst * Sznde ve davran lar nda do ruluktan ayr lmayan, do ru, onurlu. * Do ru, yanl s z.

drst oyun * Kurallara ve kar l kl ho grye ba l kalarak oynanan oyun, fair-play. drstlk * Do ruluk. dr t Drz * Suriye'nin Havran blgesinde ya ayan ve kendilerine zg mezhepleri olan bir Mslman toplulu u. drz dse dstur * A r bir hakaret ve kfr sz olarak kullan l r. * Oyunda, at lan zarlardan ikisinin de benekli olan yanlar n n ste gelmesi. * Genel kural, kaide. * Yasalar iine alan kitap. * Uyurken zihinde beliren olaylar n, d ncelerin btn, rya. * Gerek olmayan ey, imge, hayal. * Gerekle mesi istenen ey, umut. * Sert, gcendirici, k r c .

d grmek * rya grmek. d gc * Bir eyi zihinde canland rma, yaratma, d nme yetene i, hayal gc. * Muhayyile.

d k r kl * ok istenilen veya umulan bir ey gerekle medi inde duyulan znt, hayal k r kl . d kurmak * bir eyi zihinde d np canland rmak, hayal kurmak. d d lk * D olma durumu. * Bilincin zay flamas yla ortaya kan bir ruh bozuklu u durumu. d e kalka * Glkle. * Biriyle yak n ili ki kurarak. d es * Dkn kar s . d eslik d e * D es olma durumu. * Oyunda, at lan zarlardan ikisinin de alt benekli olan yanlar n n ste gelmesi. * Umulmayan iyi bir rastlama. * Srekli hayal kuran, hayalperest.

d e atmak * umulmad k bir ba ar kazanmak. d ey * Yer ekimi do rultusunda olan, akul.

d ey ember * Bir yerin d eyini s n rlayan ember (veya dzlem). d ey dzlem * zd m dzlemi. d eyazma * D eyazmak i i. d eyazmak * D ecek gibi olmak. d eylik * D ey olma durumu veya d ey durumda bulunan bir cismin zelli i. d k d kn * Grev ve meslek al mas d nda severek yap lan, dinlendirici, oyalay c u ra , hobi. * Bir eye kendini a r vermi olan ok ba l , merakl , mptel. * Eski de er ve onurunu yitirmi . * Byk geim s k nt s na d m . * Yoksulluk sebebiyle mutluluk ve refah n yitirmi . * Ya l l k, hastal k gibi sebeplerle al ma gcn yitirmi .

d kn olmak * ok nem, de er vermek.

d knler evi * al ma gcnden yoksun, kazanc olmayan yoksul kimselerin bar nd r ld toplumsal bir yard m kurulu u, darlceze. d knler yurdu * Bkz. d knler evi. d knle me * D knle mek durumu. d knle mek * D kn duruma gelmek. d knlk * D kn olma durumu, iptil. * o u kez yap ya ba l srekli ve a r gszlk. * Rezillik, insana yak mayan hayat. * (paraca) S k nt da olma, gzden d me. d kn d leme * D lemek i i. d lemek * Bir eyi, bir kimseyi, bir durumu istenilen biimde tasarlamak, zihinde canland rmak. d man * Birinin ktl n isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye al an (kimse), ya , has m. * Birbirleriyle sava an devletler ve bu devletlerin asker, sivil btn uyruklar . * Aralar nda birbirleriyle at maya varacak lde anla mazl k olan taraflar n her biri. * Bir eyin ya amas na, bar nmas na engel olan (g, tutum vb.). * Bir eyi byk lde kullan p tketen. * Baz eylerden nefret eden, tiksinen kimse. * tutkun, ok nem, de er veren.

d man a z * D man n uydurdu u sz, bir durumu kt gsteren sz. d man ba na * kt bir durumun a rl n gstermek iin kullan l r. d man atlatmak * iyi durum ve ba ar larla d man k skand rmak veya k zd rmak. d man d mana gazel (veya yasin) okumaz * d mandan ancak ktlk beklenir. d man kesilmek * d man olmak, d man gibi grmek. d man olmak * kin beslemeye ba lamak. d manca * D man gibi, d mana yak r biimde. d manla ma * D manla mak i i. d manla mak * D man durumuna girmek.

d manl k * D man olma durumu. * D manca duygu veya davran , ya l k, has ml k, husumet. d me d mek inmek. * D mek i i. * Yer ekiminin etkisiyle bo lukta, yukar dan a a ya inmek. * Durdu u, bulundu u, tutundu u yerden ayr larak veya dayana n , dengesini yitirerek yukar dan a a ya * Yere devrilmek, yere serilmek. * Hava ta tlar kaza sonucu h zla yere inerek arpmak. * Vcuda bol gelen giysi a a kaymak. * Ya mak. * Vurmak, de mek, rastlamak. * Vakti gelmeden (l) do mak. * Atlanmak, aradan kmak, eksik kalmak. * karmak, eksiltmek. * Bir zorunluk sebebiyle bulundu u yerden ayr lmak, gitmek. * A r ilgi veya sevgi gstermek. * U ramak, kap lmak. * Yak mak, uygun gelmek. * Yak k almak. * devi veya yetkisi iinde bulunmak. * Bulunmak. * Biriyle ya amak, al mak, birlikte olmak durumunda kalmak. * Bir bl me sonunda pay na ayr lmak. * Kt bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak. * ba ndan uzakla mak. * H z , gc, de eri azalmak. * ( s ve bas n iin) Eksilmek, azalmak. * D knle mek. * Bir yere ans z n gelmek, damlamak, tesadfen gelmek. * Belirli zamana rastlamak. * F rsat kmak. * Olmak, olumsuz bir duruma girmek. * Sava ta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak. * Baz deyimlerde "yrmek, birlikte gelmek" anlamlar nda kullan l r. * Baya la mak. * Al mak, mptela olmak.

d mez kalkmaz bir Allah * insanlar n talihsizliklere u ramas ola and r. d sel * D ile ilgili, hayal. d sz d k * D olmayan. * A a do ru d m , a a sarkm . * Az. * De eri azalm . * ktidardan d m veya d rlm . * Belli dil kurallar na uymayan. * Eski de er ve onurunu yitirmi olan. * Ya ayabilecek duruma gelmeden do an yavru, ceninisak t, sak t, s k t (II).

d k yapmak

* ocuk d rmek. d klk * D k olma durumu. * Adlik, baya l k, seviyesizlik. * Kurallara uymama durumu. d n * Duyularla de il, zihn olarak tasarlanan, biim verilen, canland r lan nesne veya olay, fikir, ide.

d n d n, boktur i in * kt bir durumda kar yol bulunamad nda sylenir. d nce * D nme sonucu var lan, d nmenin rn olan gr , mtala, fikir, mlhaza, ide. * D dnyan n insan zihnine yans mas . * Tasa, kayg , s k nt . * Niyet, tasar . * lke, ynetici sav.

d nce al veri i * Kar l kl gr bildirme, fikir teatisi. d nce zgrl * D ncenin d bask ve yasaklarla s n rland r lmamas , bunlar n etkisinden ba ms z olmas . d ncedir almak * bir konuda kayg lanarak zm yolu bulmaya al mak. d ncel * Gerekte olmay p, yaln zca d ncede, tasar m iinde var olan. * Yaln z d nce ile kavranabilen.

d nceli * D ncesi olan. * Kayg l , tasal . * D nerek davranan, anlay l . d ncelilik * D nceli olma durumu. d ncellik * D ncel olma niteli i. * Nesnel gerekli i olan varl n kar s nda, salt d nce veya tasar m olarak varl k. d ncesini amak * gr n bildirmek. d ncesini okumak * bir kimsenin ne d nd n anlamak. d ncesiz * D ncesi olmayan. * Tasas z, kayg s z. * D nmeden davranan, anlay s z. d ncesizlik * D ncesizce davranma durumu. d ncesizlik etmek * d ncesizce davranmak.

d nceye dalmak * derin derin d nmek. d nceye varmak * bir gr e veya karara varmak, bir inanca ula mak. d nda * Bkz. d nde . d nde * Ayn d ncede olan, ayn d nceyi savunan, hemfikir. d ndrme * D ndrmek i i veya durumu. d ndrmek * D nmesine sebep olmak, d nmesine yol amak. * Tasaland rmak, kayg land rmak. * Akla getirmek, hat rlatmak, nceden kestirmek. d ndrmelik * D ndrmeye yol aan ey. d ndrtme * D ndrtmek i i veya durumu. d ndrtmek * D ndrmesine sebep olmak. d ndrc * D nmeye sebep olan, d nmeye yol aan. * Tasaland ran, kayg land ran. d nme * D nmek durumu, tefekkr. * Duyum ve izlenimlerden, tasar mlardan ayr olarak, akl n ba ms z ve kendine zg durumu; kar la t rmalar yapma, ay rma, birle tirme, ba lant lar ve biimleri kavrama yetisi. d nme yasalar * Do ru olmas gereken bir d nmenin belli artlar alt nda nas l gerekle ti ini gsteren kurallar. d nmek * Bir sonuca varmak amac yla bilgileri incelemek, kar la t rmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak, d nce retmek, zihn yetiler olu turmak, muhakeme etmek. * Akl ndan geirmek, gz nne getirmek. * Zihniyle aray p bulmak. * Bir eye kar ilgili ve titiz davranmak. * Ak l etmek, ne olabilece ini nceden kestirmek. * Tasarlamak. * Tasalanmak, kayg lanmak. * Farz etmek. d nsel * D nce ile ilgili, d nce sonucu ortaya kan, d nceye dayanan, fikr.

d ntl * Kurgusal, spekltif. d nc * D nr. d nclk

* D ncnn i i veya mesle i. d nlme * D nlmek i i. d nlmek * D nmek i ine konu olmak veya d nmek durumunda bulunulmak. d nm * D n, fikir, ide. d np ta nmak * konuyu btn ynleriyle inceleyip ona gre davranmak, iyice d nmek. d nr * Genel sorunlar zerine yeni ve kendine zg d nceleri olan kimse, mtefekkir. d nrlk * D nr olma durumu. d n * D nmek i i veya biimi, mtala. * nsan n, zellikle davran lar na yn veren ahlk tutumu ve d nme biimi. d p kalkmak * (erkek kad nla veya kad n erkekle) yasa ve tre d yak n ili ki kurmak. * biriyle ok yak n arkada l k etmek. d rme * D rmek i i.

d rmek * D mesine yol amak, d mesine sebep olmak. * De erini, fiyat n indirmek. * Azaltmak. * (ta , solucan iin) Vcuttan atmak. * skat etmek. * U ratmak. * De erli bir eyi ucuz veya kolay ele geirmek. * Zay f b rakmak, gcn azaltmak. d rtme * D rtmek i i veya durumu. d rtmek * D rmesini sa lamak. d rlme * D rlmek i i veya durumu. d rlmek * D rmek i ine konu olmak veya d rmek i i yap lmak. d rm * D rmek i i veya durumu.

d r * D rmek i i veya biimi. d * D mek i i veya biimi.

d t dttr

* D k. * K l cidd olmayan, tuhaf ve hafif giyimli. * Dar ve k sa giysi.

dttr Leyl * tuhaf, dar ve k sa giyinmi kad n. dve * Bo aya gelmemi , 1-2 ya nda di i s r. dvel dven * Devletler.

* Harmanda ekinlerin sap ve tanelerini ay rmak iin kullan lan, nne ko ulan hayvanlarla ekilen, alt yznde keskin akmak ta lar dikine ak l bulunan, k zak biiminde ara, dven. dven di i * Dvenin alt na dikine ak lan keskin ta . dven srmek (veya dvmek) * dvenle ekinlerin tanelerini ba aklar ndan karmak. dvenci * Harman zaman dven srmek iin tutulan ocuk. * Dven yapan veya satan ki i. dver * Yap larda kullan lan kal n a a, direk, mertek. dvesime * Dvesimek i i veya durumu. dvesimek * Bo a di i istemek. dyek dyun * Borlar. dz * Yatay durumda olan, e ik ve dik olmayan. * K vr ml olmayan, do ru. * Yzeyinde girinti k nt olmayan, mstev. * K sa keli, kesiz (ayakkab ). * Yayvan, alt derin olmayan. * K v rc k veya dalgal olmayan (sa). * Yal n, sade, sssz. * izgisiz, desensiz ve tek renkli. * Engebesiz olan yer, dzlk, ova. * inde anason, sak z gibi kokulu maddeler olmayan zm rak s , dziko. * simden zaman zarf treten ek. * Trk mzi inde bir usul.

dz -dz

dz bask * Kal p izlerini nce kauu a, kauuktan da k da geirmeye yarayan ift kopyal bask yntemi, ofset. dz duvara t rmanmak * ok yaramaz ocuklar iin kullan l r. dz kanatl lar * Uzunlu una katlanan alt kanatlar , az ok sert olan sttekiler taraf ndan rtlen, drt kanatl bcekler tak m . dz rak * Sak z kat lan ve mastika denilen sak z rak s ndan ay rt edilmek iin zm rak s na verilen ad, dziko. dz tmle * Yal n durumda bulunan tmle. dz nl * Dudaklar n gerilip dzle mesiyle olu an nl: a, e, ,i.

dz yaz * iir olmayan yaz , nesir, mensur. dzayak * inde merdiven veya inilip k lacak blm bulunmayan (ev, yol). * Basit, yavan, kuru, sath. * Bir halk oyunu tr. dzce dze * Bkz. doz. dze inmek * e k yal ktan vazgemek. dze * Bir yzeyin e iklik derecesini anlamaya yarayan ara, tesviye aleti. * Bkz. kabarc kl dze. * Olduka dz.

dzeleme * Ayn dzeye getirme, yzey ayr mlar n lme, tesviye. * Bir yerin de i ik noktalardaki ykseltisini, belli bir yatay dzleme gre (deniz yzeyi) belirlemek iin yap lan i lemlerin btn. dzelme * Dzelmek durumu.

dzelmek * Dz duruma gelmek, dzle mek. * Kt, bozulmu bir durumda iken dzenli duruma gelmek. * (hava iin) So uk ve ya azalmak. * (hasta iin) yi olmak. dzelti * Dzeltmek i i, tashih. * Bas lmakta olan bir eserin provalar zerinde zel dzeltme i aretleriyle yanl lar gsterme. dzeltici * Dzeltme i ini yapan. * Dzeltmen, musahhih.

dzeltici jimnastik * Ya ama ve al ma artlar n n etkisiyle olu an vcut bozukluk ve aksakl klar n nlemek veya gidermek iin uygulanan zel beden e itimi tr. dzelticilik * Dzeltici olma durumu, dzelticinin grevi, musahhihlik. dzeltilme * Dzeltilmek i i. dzeltilmek * Dzeltmek i ine konu olmak veya dzeltmek i i yap lmak. dzeltim dzeltme * Dzeltme i i. * Dzeltmek i i, tashih. * Reform, iyile tirme, slahat. * Dzelti.

dzeltme i areti * Kal n olup da ince okunan nllerle birlikte bulunan g, k, l nszlerini ve nnde nlleri ince okutmak veya yabanc kelimelerde uzun okunmas gereken nlleri belirtmek iin kullan lan i aretinin ad , apka: det, lem, k; k t, tezgh; il, tel ; lhana, lmba, ltin vb. dzeltmek * Dzgn duruma getirmek. * Bozuklu unu gidermek, onarmak. * Yanl tan kurtarmak, tashih etmek. dzeltmen * Dizilmekte olan bir eserin provalar n dzeltme ile grevli kimse, dzeltici, musahhih. dzem * Bir birle i e veya bir kar ma girecek madde miktarlar n n belirtilmesi, dozaj. dzeme dzemek dzen * Dzemek i i. * Herhangi bir kar m istenilen orana gre haz rlamak, kar m n dozunu belirlemek. * Belli yntem, ilke veya yasalara gre kurulmu olan durum, uyum, nizam, sistem. * Soyut ve somut nesnelerin bir s raya, bir hedefe, bir amaca gre s ralanmas . * Yerle tirme, tertip. * Bir devletin belli ba l ilkeleri bak m ndan ynetimde tuttu u yol, ynetim biimi, rejim. * Toplumsal bir yap iinde gelerin btne, btnn gelere ve gelerin biribirlerine gre ili kileri. * Alet edevat tak m . * Bez dokuma tezgh . * Mzik aletlerinde ses ayar , akort. * Dolap, hile.

dzen a klamas * Bir tiyatro eserinin metninde dekor, giysi vb. ile oyuncular n grn leri, davran lar zerine yap lan a klama. dzen ba * Disiplin, dzence. dzen kurmak

* i ler duruma getirmek. * dzenlemek. * hileye ba vurmak. dzen teker * Makinelerde, hareketin h z n dzgn tutmaya, al may dzenlemeye yarayan byk apl ark, volan. dzen vermek (dzene koymak veya dzene sokmak) * dzenlemek, da n kl ktan kurtarmak. * akort etmek. dzenbaz * Dzenci, hileci. dzenbazl k * Dzenbaz olma durumu. dzence dzenci * S k dzen, disiplin. * Dzen, hile yapan, hileci, oyunbaz, dzenbaz, dessas.

dzencilik * Dzenci olma durumu. dzenek * Mekanizma. dzenleme * Dzenlemek i i. * Belirli sesler, alg lar veya topluluklar iin yaz lm bir eserin, ba ka sesler, alg lar veya topluluklar taraf ndan sylenip al nabilmesi iin o eserde yap lan de i iklik, aranjman. dzenlemeci * Dzenleme yapan kimse. dzenlemek * Dzenli, dzgn duruma getirmek, dzen vermek, tanzim etmek. * Yapmak, haz rlamak. * Dzenleme yapmak. * Mzik aletlerini akort etmek. dzenlenme * Dzenlenmek i i. dzenlenmek * Dzenli, dzgn duruma getirilmek. * Yap lmak, tertip edilmek. dzenle ik * Dzenleri birbirine uygun. * Bir s n flamada ayn dzen ve ayn s rada bulunan. dzenle im * Ayn s radaki nesne veya kavramlar n birbirinin yan nda olu u. * Bir s n flamada ayn s rada bulunan iki veya daha ok kavram n ba nt s . dzenleyici * Herhangi bir i i, kurulu u gerekle tirip dzenli sonu al nmas n stlenen kimse, organizatr. * Bir makinenin grevini istenilen lde tutup ayarlayabilen ara, regltr.

dzenli

* Dzeni olan, yerli yerinde, kararl , tertipli, muntazam. * Sistemli, nizaml .

dzenli ordu * En kk birimden en byk birli e kadar her trl donan ma sahip asker g. dzenlik * Bkz. dirlik dzenlik.

dzenlilik * Dzenli olma durumu. dzensiz * Dzeni olmayan veya dzeni bozuk, kar k, tertipsiz, intizams z, gayrimuntazam. * Sistemsiz.

dzensizlik * Dzensiz olma durumu, tertipsizlik, intizams zl k, nizams zl k. dzey * Bir yzeyin veya bir noktan n nisp yksekli i ve o ykseklikten geti i var say lan dzlem, seviye. * Bir nesnenin veya kimsenin ba ka nesnelere veya kimselere gre olan de er ve ycelik derecesi, seviye. * Belli bir dzeyi olan, seviyeli (kimse). * Belli bir dzeyi olmayan, seviyesiz (kimse).

dzeyli dzeysiz

dzeysizlik * Belli bir dzeyi olmama durumu, seviyesizlik. dzg dzgl dzgn * Yarg lama ve de erlendirmenin kendisine gre yap ld lt, uyulmas gereken kural, norm. * Dzgye uygun, normal.

* Do ru ve przsz, muntazam. * Eksiksiz ve yerli yerinde, kusursuz, insicaml , rab tal , muntazam. * Kurala uygun olarak, kusursuz bir biimde. * Kenar veya ayr tlar ile a lar birbirine e it olan (biim). * Kad nlar n, teni przsz gstermesi, renk vermesi iin yzlerine srdkleri yar s v veya boyal krem, fondten. dzgnc * Dzgn yapan veya satan kimse. * Gelinin dzgnn sren ve onu ssleyen kad n. dzgnl * Yzne dzgn srm olan.

dzgnlk * Dzgn olma durumu. dzgsel * Kurallarla, yasalarla ilgili olan, kural, yasa koyan, normatif.

dzgsz * Dzgye uymayan, dzgs olmayan, anormal.

dziko dzine

* Rak , dz (II). * Ayn cinsten olan nesnelerin on iki tanesinin bir arada olmas . * ok. * zerinde girinti ve k nt olmayan, dz, yass . * zerine, kesi en iki do runun her noktas n n dokunmas gereken yzey, mstev.

dzlem

dzlem geometri * Bir dzlem iinde kalan, iki boyutlu olan ekli inceleyen geometri. dzlem kre * Yer yuvarla zerindeki biimleri btnyle bir dzlem zerinde gstermek amac yla e itli haritac l k yntemlerine ba vurularak haz rlanm harita. dzleme * Dzlemek i i, tesviye.

dzlemek * Dzlem durumuna getirmek, tesviye etmek. dzlemsel * Dzlem niteli inde olan. dzlenme * Dzlenmek durumu. dzlenmek * Dz, dzlem durumuna gelmek. dzle me * Dzle mek durumu. * Baz kelimelerde, e itli sebeplerle, yuvarlak nllerin dz nllere dnmesi. dzle mek * Dz duruma gelmek. dzletme * Dzeltmek i i.

dzletmek * Dz duruma getirmek. dzlk * Dz olma durumu. * Geni , dz yer. * Dzmek i i. * Gerek olmayan, asl na benzetilerek uydurulan, uydurma, sahte. * Gerek olmayan, dzme, sahte. * Dzme eyler yapan, sahteci, sahtekr. dzmecilik

dzme

dzmece dzmeci

* Dzmeci olma durumu, dzmecilik, sahtekrl k. dzmek * Bir ihtiyac kar lamak amac yla birok eyleri birbirini tamamlayacak biimde bir araya getirmek. * Dzene sokmak, dzene koymak, s ralamak, elveri li, uygun bir duruma getirmek. * Yaratmak, olu turmak, meydana getirmek. * Uydurmak. * Cinsel ili kide bulunmak. dztaban * Tabi ayak kemerinin kaybolmas ile olu an yap sal bozukluk. * Taban kemerli olmayan. * Dar tabanl bir tr rende. * U ursuz.

dztabanl k * Dztaban olma durumu. dzlme * Dzlmek i i veya durumu. dzlmek * Dzmek i ine konu olmak veya dzmek i i yap lmak. dzm dzm * Dizim dizim. Dy e * Sonu niteli inde bulunan cmlenin ba na getirildi inde "yle ise", "yle olunca", "mademki yle" szleri gibi art niteli inde olan bir cmle yerini tutar. * (e:) Ba na getirildi i cmledeki kavrama gre e itli tonlar alarak birtak m duygular anlat r. * (soru vurgusuyla) a ma ve merak anlat r. -e -e -e * Bkz. -a / -e (III). -e hli e mi? e, E * Bkz. verme durumu. * olur mu?. * Trk alfabesinin alt nc harfi; ses bilimi bak m ndan ince nllerin dz ve geni olan n gsterir. * Nota i aretlerini harflerle gsterme ynteminde mi sesini bildirir. * Da k rlang c , keisa an. * boyutlar nda, ap nda, lsnde, bykl nde. ebat * Bkz. -a / -e (I). * Bkz. -a / -e (II). * Disprosyum'un k saltmas .

ebabil ebad nda

* Boyutlar. ebcet * Arap alfabesinin her harfi bir rakam kar layan ve anlams z sekiz kelimeden olu an de i ik bir dzeni. Bu dzende ba taki elif harfinden ba lanarak, her harfe, birden ona kadar birer birer, ondan yze kadar onar onar, yzden bine kadar yzer yzer artt rmak yoluyla bir de er verilmi tir. ebcet hesab * Ebcet dzeninden yararlanarak bir kelimeyi rakama evirmek veya kelimelerle ve genellikle eski airlerin yapt gibi, m sralarla nemli bir olay n tarihini gsterme yntemi. ebe * Do um i ini yapt ran kad n. * Byk anne, nine. * Genellikle ocuk oyunlar nda ba olan, di er ocuklara veya gruba kar cezas n ekmek ve bundan kurtulmak iin tek ba na btn sorumlulu u zerine alan ocuk. ebe olmak * oyun iinde ebelik yapmak. ebebulguru * Bulgur irili inde ya an kar. ebed * Sonsuz, lmsz.

ebed uyku * lm. ebed uykuya dalmak * lmek. ebedle me * Ebedle mek i i. ebedle mek * Ebed duruma gelmek, sonsuzla mak, lmszle mek. ebedle tirme * Ebedle tirmek i i. ebedle tirmek * Ebed duruma getirmek, sonsuzla t rmak, lmszle tirmek. ebedlik ebediyen * Ebed olma durumu, sonsuzluk. * Sonsuz olarak, sonsuzlu a kadar. * (olumsuz cmlelerde) Hibir zaman. * Sonsuzluk.

ebediyet

ebegmeci * Ebegmecigillerden, iekleri il, yapraklar sebze olarak kullan lan, kendili inden yeti en ok y ll k ve mor iekli bir bitki (Malva siylvestris). ebegmecigiller * Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, rnek bitkisi ebegmeci olan bir bitki familyas . ebeku a

* Gk ku a , alk m. ebeleme * Ebelemek i i. * Mayal hamuru bezelere ay rarak, yufka haline getirip sac zerinde pi irdikten sonra alt st k s mlar n n ya lanmas yla yap lan ekmek. ebelemek * Oyunda ebe yapmak. ebeleyi * Ebelemek i i veya biimi. ebeli ebelik * Ebesi olan. * Ebe olma durumu veya ebenin yapt i . * ocuk oyunlar nda ebe olma durumu.

ebemku a * Ebeku a . ebesiz ebet * Sonu olmayan gelecek zaman, sonsuzluk. ebeveyn ebleh * Ana ve baba. * Ak ls z, budala, al k. * Ebesi olmayan.

eblehle me * Eblehle mek i i veya durumu. eblehle mek * Ebleh durumuna gelmek. eblehlik ebonit ebru * Ebleh olma durumu, eblehle me. * 100 k s m kauu un 32 k s m kkrtle i lenmesinden elde edilen plstik madde.

* K t sslemecili inde kitre ve kola gibi yap t r c larla yo unla t r lm su zerine, neft ya ile suland r lm ya l boya damlat larak yap lan ve k da geirilen ss. ebrucu * Renkleri kar t rarak ss k tlar zerine ebru yapan sanat .

ebruculuk * Ebru yapma sanat veya ebru satma i i ile u ra ma. ebrulama * Ebrulamak i i.

ebrulamak * Ebru yaparak boyamak.

ebrul ebrulu

* zerinde de i ik renkler bulunan. * zerine ebru yap lm (k t, kuma ).

ebucehil karpuzu * Kabakgillerden, elma bykl ndeki meyvesi ok ac ve i srdrc, ishal yap c bir bitki, ac h yar, ac elma, it h yar (Citrullus colocynthis). Ebussuut Efendinin gelini gibi * eskiye ba lan p pek kapal giyinen k z veya kad n iin alay yollu sylenir. Ebussuut Efendinin torunu * eskiye ok ba l , tutucu olanlar iin kullan l r. eblyoskop * Cisimlerin kaynama s cakl n tespit etmeye yarayan cihaz. ecdat ece -ecek * Bkz. -acak / -ecek. ecel * Hayat n sonu, lm zaman . * Dedeler, atalar. * Gzel kad n, kralie.

ecel aman verirse * mr yeterse, lmezsem. ecel be i i * ok tehlikeli ta t veya geit. ecel geldi cihana, ba a r s bahane * lmn herkes iin ka n lmaz bir olay oldu unu anlat r. ecel erbeti imek * lmek. ecel teri geer. * "ok korkmak, ok s k lmak veya bunal m geirmek" anlam nda ecel teri (veya terleri) dkmek deyiminde

ecel teri dkmek * a r korkudan terlemek, lm duygusuna kap lmak. ecele are bulunmaz * aresiz gibi grnen her g i in bir kar yolu vard r. eceli gelen kpek cami duvar na siyer * herkesin zerine titredi i, kutsal sayd eyi ktleyen, bozan kimse kt sonucuna katlan r. eceli gelmek * lm veya yok olmas ka n lmaz duruma gelmek. eceline susamak * lmek istermi gibi tehlikeli i lere giri mek.

eceliyle lmek * ola an say lan herhangi bir biimde lmek. -ecen ecinni * Fiilden s fat treten ek: sevecen, evecen vb. * Cin.

ecinniler top oynuyor * bombo , kimse yok, ss z ve sessiz. ecir * Sevap. * cret. * cretle al an kimse. * i, amele.

ecir sab r dilemek * ba sa l dilemek. ecirlik * Ecir olma durumu. eci bc * Hibir yeri dzgn olmayan, irkin bir biim alm bulunan, arp k urpuk, e ri b r. ecnebi * Ba ka devlet uyru unda olan (kimse), yabanc . * (s fat tamlamalar nda) Ba ka devlet. * Yabanc olma durumu. * Bkz. ek. * Kimyasal yollarla elde edilen, il yapmaya yarayan veya sanayide trl i lerde kullan lan maddelerin genel

ecnebilik ecu ecza ad .

ecza antas * Acil durumlarda kullan lmak zere arabada veya evde bulundurulan ve pansuman iin gerekli il ile malzemenin konuldu u anta. ecza dolab * inde gerekli illar n ve aletlerin bulundu u zel olarak yapt r lan kk dolap. ecza kutusu * l kutusu. eczac * l yapan veya haz r illar satan diplomal kimse.

eczac kalfas * Eczac n n yard mc s . eczac l k * llar n haz rlanmas yla u ra an uygulamal bilim. * Eczac n n mesle i veya grevi.

eczahane eczal

* llar n yap ld ve sat ld yer. * Kimyasal madde ile kaplanm , kar t r lm , i lem grm . * i kimyasal madde ile doldurulmu mermi atan ate li silh.

eczal pamuk * Steril duruma getirilmi pamuk. eczane * Bkz. eczahane. eczas z -e ehel eda * Davran , tav r. * Naz, i ve. * Anlat yolu. eda * Verme, deme. * (namaz iin) K lma yerine getirme. * Eczas olmayan. * Bkz. -a / -e. * ok cahil, ok bilgisiz olan.

eda etmek * borcunu demek. * namaz k lmak. edal * Herhangi bir biim ve grn l olan. * Tav rlar ho olan; nazl , i veli. * Bir kelimeden sonra gelerek o kelime ile di er geler aras nda ilgi kuran kelime, ilge.

edat

edat grubu * Edat tmleci. edat tmleci * Genellikle bir zarf tmleci grevinde kullan lan ve ismin edatla olu turdu u kelime grubu, edatl tmle. edatl * Edat bulunduran.

edatl tmle * Edatla kurulmu tmle. ede * Byk erkek karde , a abey. edeb * Edebiyatla ilgili, edebiyata ili kin.

edeb eser * Edebiyatta sanat de eri ta yan de i ik edebiyat trlerinde kaleme al nm eserlerin her biri.

edeb sanat * Edeb sanatlar n her biri. edeb sanatlar * Edebiyatta anlat m zenginle tirmek, renklendirmek ve daha arp c hle getirmek iin temelde benzetme esas na dayal sz ve manaya ba l anlat m inceli i ve zelli i. edebikelm * Sylenmesi kaba, irkin ve sak ncal nesnelerin veya kavramlar n de i ik szlerle daha uygun ve edepli bir biimde anlat lmas , rtmece. edebini tak nmak * edepli davranmaya ba lamak. edebiyat * Olay, d nce, duygu ve imajlar n dil arac l ile biimlendirilmesi sanat , yaz n, literatr. * Bir bilim kolunun trl konular zerine yaz lm yaz ve eserlerin hepsi, literatr. * ten olmayan, gereksiz, bo szler.

edebiyat bilimi * Edebiyat n iinde yer alan konular sosyoloji, psikoloji gibi bilim dallar n n yntemlerini de kullanarak ara t ran, inceleyen, irdeleyen ve tahlil eden bilim dal . edebiyat tarihi * Btn edeb hareketleri, dnemleri, yazar ve airleri, dil ve slp zelliklerini a klayan bilim dal veya kitap. edebiyat yapmak * bir konu zerinde gereksiz yere ssl szler sylemek. edebiyata * Edebiyata uygun, edebiyata benzer. edebiyat * Edebiyatla u ra an kimse. * Edebiyat dersi okutan retmen. edebiyat l k * Edebiyatla u ra ma i i. edebiyatsever * Edebiyata tutkun. edememe * Edememek durumu. edememek * Rahat olamamak; kendinde bir eksiklik duymak; geinememek. edep * Toplum tresine uygun davranma, incelik. edep etmek * utanmak, s k lmak. edep yahu! * a k sa k sz syleyenlere kar "utan!", "edebini tak n" anlam nda kullan lan sz. edep yeri * nsanlarda reme organlar n n bulundu u yer, ut yeri.

edepleni * Edeplenmek i i veya biimi. edeplenme * Edeplenmek i i veya durumu. edeplenmek * Uslanmak, ince ve terbiyeli olmak. edepli * Uslu, ince, terbiyeli, meddep, uygun.

edepli edepli * Uslu olarak, uslu uslu. edepsiz * Utan lacak i leri hi s k lmadan yapan, utanmaz, s k lmaz, terbiyesiz. * Sak n lacak kt (kimse), irret.

edepsiz edepsiz * Edepsize yak r biimde. edepsizce * Terbiyesizce, utanmadan. edepsizle me * Edepsizle mek i i. edepsizle mek * Edepsizce davran larda bulunmak, terbiyesizle mek. edepsizlik * Utanmazl k, s k lmazl k, terbiyesizlik, irretlik. edeptir sylemesi * affedersiniz, sylemesi ay pt r ama. eder edevat Edi edi * yapma veya yap lan i . edibane * Terbiyeli, nazik. * Edebiyat ya yak r biimde. * Yumu ak ve renkli sahtiyandan yap lm yar m konlu lp n. * K sa izme. * Szde zneyle kullan lan veya znesi dolayl yolla belirtilen fiil, mehul, pasif, etken kar t . * Fiyat, paha. * Bir i iin gerekli olan malzemelerin, paralar n tm. * Birbiriyle iyi anla an iki ya l n n ba ba a kal n anlatan Edi ile Bd, akire Dudu sznde geer.

edik

edilgen

edilgen at * o u kez -(i)l- bazen de -(i)n- at ekleriyle kurulan fiil at s .

edilgen fiil * Gerek znesi belli say lmayan fiil. Trkede bu fiil -(i)l, bazen de -(i)n- edilgen at ekleriyle kurulur: yaz lmak, oku-n-mak, tan -n-mak vb. edilgenle me * Edilgenle mek durumu. edilgenle mek * Edilgen duruma gelmek. edilgenle tirme * Edilgenle tirmek i i. edilgenle tirmek * Edilgen duruma getirmek. edilgenlik * Edilgen olma durumu. edilgenlik eki * Fiillerin gerek znesini gizleyen yap m eki. edilgi edilgin * Hareketi ve etkisi olmayan, pasif. * Etkileri al c durumunda olan, munfail, pasif, etkin kar t . * Olaylar n gidi ini etkilemek ve denetlemek iin ki inin hibir aba gstermemesi durumu. edilginlik edilme * Edilmek i i veya durumu. edilmek edim * Etmek fiiline konu olmak, yap lmak. * Yap lm , gerekle mi i ,amel, fiil. * nsan bilin ve faaliyetlerinin tek tek davran lar . * Belirli bir i durumuyla kar la t zaman ki inin yapabildi i davran . * Alacakl n n isteyebilece i ve borlunun yapmak zorunda oldu u davran , ivaz. * Edimi olan. edimsel edin edinilme * Edim niteli inde olan, gerek olarak var olan, fiil, aktel, gizli ve tasar l kar t . * Edinilen ey veya eyler, mktesebat. * Edinilmek i i. * Edilgin olma durumu. * D ar dan gelip bir eyde belli bir de i iklik yapan i veya bu i in sonucu, infial.

edimli

edinilmek * Edinmek i i yap lmak. edinim

* Kazanma, iktisap. edinme * Edinmek i i, kazanma, iktisap. edinmek edinti edip edisyon * Bas m. editr editrlk edna edvar * a lar, devirler. * Alaturka mzik kurallar n inceleyen eser. edvar musikisi * Alaturka klsik mzik. efe * Yi it, zellikle Bat Anadolu ky yi idi, zeybek. * A abey. * Kabaday . * Efe gibi, efeye yak r (biimde). efekt * Radyo ve televizyon yay nlar nda, tiyatro oyunlar nda veya film seslendirmelerinde, hareketleri izlemesi gereken seslerin tabi kaynaklar n d nda, optik, mekanik, kimyasal yntemlerle gerekle tirilmesi. efektif efelek efeleni efelenme * Efelenmek i i. efelenmek * Diklenmek, kafa tutmak. efele me * Efele mek i i. * Banknot ve metal sikke. * Lbada. * Efelenmek i i veya biimi. * Bas c , yay mc , na ir, tbi. * Bas c l k, yay mc l k. * ok a a , en alt dzeyde. * Kendini (bir eye) sahip k lmak, kendine sa lamak, iktisap etmek. * Edinilen, kazan lan ey. * Edebiyatla u ra an, edeb eser veren kimse, yazar.

efece

efele mek * Efe durumuna gelmek. efelik * Efe olma durumu. * Kabaday l k.

efelik etmek (veya yapmak) * kabaday l k etmek. efemine * Kad nlara benzeyen veya kad ns davran lar iinde grnen, davran ve k l k k yafet bak m ndan kad na zenen (erkek). efendi * E itim grm ki i iin zel adlardan sonra kullan lan unvan. * Gnmzde bey unvan ndan farkl olarak zel adlardan sonra kullan lan ikinci derecede bir unvan. * Buyru u yryen, sz geen kimse. * Koca. * Sayg de er, ince, elebi. * (erkekler iin) Seslenme sz olarak kullan l r.

efendi efendi * Uslu uslu. efendi gibi ya amak * s k nt s z, varl k iinde ya amak. efendibaba * Baz ailelerde ocuklar n babalar , gelinlerin kay npederleri iin kulland klar sayg sz. efendice * Efendi gibi, efendiye yara r (biimde).

efendiden bir adam * terbiyeli, kibar ve a rba l kimse. efendilik * Efendi olma durumu, efendiye yak r davran . efendim * Bir sesleni kar s nda "buraday m" anlam nda kullan l r. * Anla lmayan bir sz tekrarlatmak veya kar s ndakinin ne d nd n sormak iin sylenir. * Nezaket veya sayg iin sze kat l r.

efendim nerede, ben nerede? * "Ben ne diyorum siz ne diyorsunuz" anlam nda kullan l r. efendime syleyeyim * sz sylerken gerekli kelimeyi bulamayan bir kimsenin kulland bir sz. efil efil * Sa, giysi gibi hafif eylerin rzgrda dalgalanmas n belirtir, ifil ifil.

efil efil esmek * yaz n rzgr yava yava , serin serin esmek. efil efil etmek * rzgrda dalgalanmak. efkr

* Eski d nceler, fikirler. * Tasa, kayg . * Kamuoyu, efkar umumiye. efkr basmak * tasalanmak, kayg lanmak. efkr da tmak * s k nt y gidermek, zntden uzakla mak. efkr etmek * efkrlanmak. efkr umumiye * Kamuoyu. efkrlan * Efkrlanmak i i veya biimi. efkrlanma * Efkrlanmak i i. efkrlanmak * Tasalanmak, kayg lanmak, zlmek. efkrl eflk * Tasalanm , tasal , kayg l . * Gkler.

eflke ser ekmek * ok yksek olmak. efltun * A k mor renk. * Bu renkte olan. efltun * Efltun renginde olan. * Pltonik. efor * Zihince ve bedence ortaya konan aba, emek. efrad n cami, a yar n mani * ne eksik ne fazla; eksi i art olmayan. efrat * Bireyler, fertler. * Erler, erat. * Bkz. friz. * Eski a lardan beri sylenegelen, ola anst varl klar , olaylar konu edinen hayal hikye, sylence. * Gere e dayanmayan, as ls z sz, hikye vb.

efriz efsane

efsanele me * Efsanele mek i i.

efsanele mek * Efsane durumuna gelmek. efsanele tirilme * Efsanele tirilmek i i. efsanele tirilmek * Efsane niteli i kazand r lmak. efsanele tirme * Efsanele tirmek i i. efsanele tirmek * Efsane durumuna getirmek. efsaneli efsanev * Efsanelerde geen, kendisi iin efsaneler dzlen veya efsaneyi and r r nitelikte olan (kimse, hayvan, yer). efsun efsunkr * By, sihir. * Byl, sihirli. * Efsanesi olan.

efsunlama * Efsunlamak i i. efsunlamak * Bylemek, by yapmak. eften pften * Ba tan savma yap lm , dayan ks z, derme atma, rk, de ersiz ( ey). ege Egeli egemen * Ynetimini hibir k s tlama veya denetime ba l olmaks z n srdren, ba ml olmayan, hkmran, hkim. * Szn geiren, stnlk kazanan. egemenlik * Egemen olma durumu. * Milletin ve onun tzel ki ili i olan devletin yetkilerinin hepsi, hkmranl k, hkimiyet. eglog * K sa k r manzumesi, oban trks. ego egoist egoistlik * Ben. * Bencil, hodbin. * Bencil olma durumu. * Bir ocu u koruyan, i lerine bakan ve her trl davran nda sorumlu kimse, veli, iye. * Trkiye'nin bat s ndan, Ege blgesinden olan (kimse).

egoizm

* Bencillik, hodbinlik.

egosantrik * Egosantrizm yanl s . egosantrizm * Dnyada bireyin benli ini merkez sayan felsefe gr , beniincilik. egotizm egzama * Benlikilik.

* Birdenbire ortaya karak geli en k zart , ka nma, sulanma, kabuk ba lama gibi doku bozukluklar yla belirginle en bir deri hastal , mayas l. egzamal * Egzamas olan. egzamams * Egzamay and ran. egzersiz * Al t rma. * dman. egzersiz yapmak * al t rma yapmak. egzistansiyalist * Varolu u. egzistansiyalizm * Varolu uluk. egzogami * D evlilik. egzomorfizm * D ba kala m. egzotik * Uzak, yabanc lkelerle ilgili, bu lkelerden getirilmi , yabanc l.

egzotik orba * Ana malzemesi; deniz k rlang c , kaplumba a vb. deniz rnleri olan bir orba tr. egzotizm egzoz * ten yanmal motorlarda yanan akaryak t gaz ve bu gaz n bo alt lmas . * Bu gaz n at lmas n sa layan dzen. * Susturucu. egzoz gaz * Egzozdan at lan gaz. egzozcu * ten yanmal motorlarda egzoz dzenini yapan veya onaran usta. e diri * Bir eserde uzak, yabanc lkelerle ilgili olaylar , ki ileri, yresel gr leri yans tma, yabanc ll k.

* E dirmek i i veya biimi. e dirme * E dirmek i i. e dirmek * E ik duruma getirmek. e e * G s kafesini olu turan, arkadan omurgaya, nden de g s kemi ine eklenen uzun, yass ve e ri kemiklerden her biri, kaburga. e e ara. e eleme * Madenleri, tahtay vb. yi yontmak, dzeltmek, perdahlamak iin kullan lan, zeri prtkl, sert, ensiz, elik

* E elemek i i.

e elemek * E e ile dzle tirmek, a nd rmak. -e en * Bkz. -a an / -e en. e er e i e ik * art anlam n glendirmek iin artl cmlelerin ba na getirilir, ayet. * Yemi kopar rken dallar ekmeye veya kovandan bal almaya yarayan ara. * Yatay bir izgi veya dzlemle a olu turacak biimde olan, mail, meyil, ev. * Bklm . * Dik veya paralel olmayan do ru.

e ik bime * Ekseni taban na dikey olmayan bime. e ik izgi * Dz olmayan izgi.

e ik dzlem * Bir cismi ykse e karmak iin gerekli gc ayarlamada kullan lan e ik, dz yzey. e ik silindir * Ekseni taban na dikey olmayan silindir. e iklik * E ik olma durumu, e im, yamukluk, meyil. * Bir dzlem zerinde hareket eden bir gk cismine ili kin yrnge dzleminin, tutuluma bak do rultusuna dik dzleme veya belirtilmi herhangi bir dzleme gre yapt a . e ilim * Bir eyi sevmeye, istemeye veya yapmaya iten ynelme, meyil, temayl. * Para piyasalar nda zamanla olu an de i im, al m sat m i lemleriyle ilgili ini k seyri. * E ilimi olan, istekli, meyyal, mail. * E ilmek i i veya biimi.

e ilimli e ili

e ilme

* E ilmek i i. * Bir do runun, bir ba ka do ruya (veya dzleme) gre e ik olmas . * Yerin manyetik alan nda bulunan serbest m knat sl bir i nenin do rultusu ile yatay dzlem aras ndaki a . * Belirli bir ynle a olu turacak bir durum almak, bir yne do ru arp lmak. * (insan) Bir i i yapmak iin belini e mek. * Ba kas n n bask s n veya egemenli ini benimsemek, kabul etmek. * (bir i i) nemseyip ele almak.

e ilmek

e im

* E ilmi olma durumu. * Bir yzeyin yatay dzleme do ru e ilmesi, e iklik, meyil. * E imi olan. * Bir eyi yapmaya iten ynelmi , meyyal.

e imli

e imler * Bir yzey, dzlem, yol veya cihaz n yatay dzleme oranla e imini len ara, klinometre. e imsiz e in * Arka, s rt. * Beden, vcut. * Boy bos, endam. e inik * E ilmi olan, mail. * Bir eyi sevmi , istemi veya yapmaya iten ynelmi olan. * E inmek durumu. * Bir eyi sevmeye, istemeye veya yapmaya iten ynelmek, meyletmek. e inti e ir * E elenen bir eyden dklen ince toz. * Ar lar n kard bir tr salg . * E imi olmayan.

e inme e inmek

e ir kk * Dere ve durgun su kenarlar nda yeti en, 50-125 cm yksekli inde, ok y ll k ve otsu bir bitki (Acorus calamus). e ir mumu * K n ar lar n kovan deliklerine s vad klar madde. e irme * E irmek i i. e irmek e irmen * Yn, pamuk gibi eyleri i ile bkp iplik durumuna getirmek. * plik e irmeye yarar ara, kirmen.

e irtme e irtmek e i e itbilim

* E irtmek i i. * E irmek i i yapt rmak. * E mek i i veya biimi. * Bkz. e itim bilimi.

e itici

* E itimi sa layan, e itmeye elveri li veya e iten de erleri bulunan. * Genellikle ocuk e itimi ile u ra an kimse, mrebbi. * E itici olma durumu veya e iticinin i i. * E itilmek i i. * E itmek i ine konu olmak.

e iticilik e itilme e itilmek e itim

* Belli bir bilim dal veya sanat kolunda yeti tirme, geli tirme ve e itme i i. * ocuklar n ve genlerin toplum ya ay nda yerlerini almalar iin gerekli bilgi, beceri ve anlay lar elde etmelerine, ki iliklerini geli tirmelerine yard m etme, terbiye. * E itim bilimi. e itim bilimi * retim ve e itimi kurallara ba layan bilim kolu, pedagoji. * retmenlik sanat , uygulamas veya mesle i iin gerekli bilgi ve becerileri kazand ran bilim dal , pedagoji. e itim dnemi * Herhangi bir konuda bilgi ve becerileri geli tirmek iin ayr lan sre. e itim enstits * Orta dereceli okullara retmen yeti tirmek iin kurulmu yksek okul. e itim fakltesi * lk ve orta retim okullar na retmen yeti tirmek iin kurulmu drt y ll k yksek renim kurumu. e itim program * E itimi dzenleyen ve ynlendiren sistem. e itimci * E itim i iyle u ra an (kimse), terbiyeci, pedagog.

e itimcilik * E itimci olma durumu e itme i i veya e itimcinin grevi. e itimli * E itim grm , e itilmi . e itimsel e itimsiz * E itimle ilgili, terbiyev. * E itim grmemi , e itilmemi .

e itme e itmek

* E itmek i i, terbiye etme.

* Birinin akla uygun, fiziksel ve moral geli mesi zerine etki yaparak e itli davran yatk nl klar , bilgi ve grg a layarak, nceden tespit edilmi amalara gre onun belirli bir ynde geli mesini sa lamak, terbiye etmek. * (hayvan iin) stenilen davran lar yapabilecek biimde yeti tirmek. e itmen * E itim i iyle u ra an kimse. * Kurs grerek kyde retmenlik yapan kimse, ky retmeni.

e itmenlik * E itmenin i i. e itsel e itsellik e lek * Srnn yaz n le s ca nda dinlendi i glgelik. * Yolcular n geceyi geirdikleri yer, han, konak. e leme * E lemek i i. e lemek * Oyalamak, durdurmak. * Avutmak. * E lenmek i i. * Ne eli ve ho a vakit geirten ey. * Ne eli ve ho a vakit geirilen toplant . * E lendiren, ho a giden. e lencelik * Oyalanmak iin yenilen ekerleme, kavrulmu badem, f st k kabak ekirde i gibi eyler. e lencesiz * E lencesi olmayan. e lendiri * Glmece, mizah. * E itimle ilgili, terbiyev. * E itsel olma durumu.

e lence

e lenceli

e lendirici * E lendirme niteli i olan, e lendiren. e lendiri * E lendirmek i i veya biimi. e lendirme * E lendirmek i i. e lendirmek * E lenmesini sa lamak, e lenmesine yol amak.

e lenilme * E lenilmek i i. e lenilmek * E lenmek i i yap lmak. e leni * E lenmek i i. e lenme * E lenmek i i. * Ne eli, ho a vakit geirme. * Alay etme. * Oyalanma.

e lenmek * Ne eli, ho a vakit geirmek. * Bir kimsenin herhangi bir kusuru veya zay f noktas ile alay etmek. * Bir yerde durmak, beklemek, tevakkuf etmek. * Oyalanmak. e lenti e le me e le mek * Ne eli ve ho a vakit geirilen toplant . * E le mek, oyalanmak i i, tevakkuf. * Oyalanmak, e lenmek, tevakkuf etmek. * Bir yerde oturmak, ya amak, ikamet etmek. * E mek i i. * Kavis. e meli e mek * E meci olan, kavisli, mukavves. * Dz olan bir eyi e ik duruma getirmek. * Sert bir cismi bkmek. * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. * E relti otu.

e me e me

E mr e relti

e relti otu * E relti otugillerden, kumlu yerlerde yeti en, 150 cm kadar ykselebilen, t pta ba rsak kurtlar n d rmek iin kullan lan ok y ll k ve otsu bir bitki (Driopteris filix-mas). e relti otugiller * Damarl ieksizlerden, rne i e relti otu olan bir bitki toplulu u. e reti * Belirli bir sre sonra kald r lacak olan, geici, i reti, muvakkat. * Takma. * yi yerle memi , yerini bulmam , belli belirsiz. * Uyumsuz, yak mam .

* stnkr, ciddiye almadan. e reti almak * dn almak. e reti ata binen tez iner * dn al nm aralarla giri ilen i ler ok kez yrtlemez. e reti kuyruk tez kopar * temeli olmayan i lere gvenilmez. e reti oturmak * bir yerde ok k sa sre oturmak, ili mek. e reti vermek * dn vermek. e retileme * stiare, i retileme. e retilik * E reti olma durumu, i ritilik.

e retiye almak * bir yap n n alt blmn onarmak iin stn destekler zerinde durdurmak. e rez * E irdir Glnde ya ayan bir bal k. e ri * Do ru, dz olmayan, bir noktas nda yn de i tiren, arp k, i ri. * Yay gibi kavislenmi , e meli, mukavves. * Yatay veya d ey olmayan, btnyle bir yana e ilmi bulunan, e ik, mail. * Yanl . * Bir olay n iddetindeki azal ve o al lar gsteren izgi. * Do ru olmayan (izgi, yzey), mnhani.

e ri bakmak (veya e ri gzle bakmak) * kt d nce ile bakmak. e ri b r * Yer yer e rilmi ve bklm olan, arp k urpuk. e ri ehre * As k yz. e ri gemi do ru sefer * kullan lan ara yetersiz ama yap lan i iste e uygun. e ri oturup do ru konu al m * birisine kar tutumumuz ne olursa olsun do ruyu sylemeliyiz. e ri sz e ri yz e rice * Az e ri olan. e rice * Ktleme sz. * Aksi, sert (surat).

* S r sine i, bvelek. e rice * Butlar n topak etlerinden yap lan past rma. e rili e rilik e rili e rilme * E rilmek i i. e rilmek e riltme * E ri duruma gelmek, i rilmek. * E riltmek i i. * E risi olan. * E ri olma durumu. * E rilmek i i veya biimi.

e riltmek * E ri duruma getirmek. e rim * Burga. * E ri, dalgal . e rim e rim * E ri e ri, dalga dalga, e riler izerek. e risi do rusuna gelmek * olmayacak gibi grnen bir i , bir giri im, rastlant sonucu olumlu bitmek. e ritme e ritmek * E ritmek i i. * E riltmek, i ritmek.

e riye e ri do ruya do ru * gerek neyse aynen belirtilmelidir. e si eh * Ucu yanm odun, kse i. * Olur, peki veya fena de il anlam nda kullan l r. * Bezginlik anlat r. * ok nemli.

ehem

ehemmiyet * nem. ehemmiyet vermek * nem vermek. ehemmiyetli

* nemli, mhim. ehemmiyetsiz * nemsiz. ehil * Topluluk, cemaat. * Bir i te yetkili olan, bir i i yapan, yeterli, erbap. * Kar kocadan her biri, e . * Sahip.

ehil olmak * ustala mak, uzman olmak. ehl * Evcil. ehlibeyt ehlidil ehlihibre ehlikeyf * Rahat na d kn, keyif sahibi. ehlle me * Evcille me. * Hz. Muhammed'in k z , damad ve torunlar ndan olu an ailesine verilen ad. * Gnl eri, kalender, rint. * Bilirki i.

ehlle mek * Evcille mek. ehlle tirilme * Evcille tirilme. ehlle tirilmek * Evcille tirilmek. ehlle tirme * Evcille tirme. ehlle tirmek * Evcille tirmek. ehlisalip * Hal lar.

ehlisnnet * Hz. Muhammed'in snnetini yerine getirenler. ehlivukuf * Bilirki i. ehliyet * stat, uzluk. * Src belgesi. * Yeterlikli, yeterli, kifayetli.

ehliyetli

* Ehliyeti olan. ehliyetname * Ehliyet, yeterlik belgesi, src belgesi. ehliyetsiz * Yetersiz. * Ehliyeti olmayan.

ehliyetsizlik * Ehliyetsiz olma durumu, yetersizlik. ehlizevk ehram * Gzel veya irkin hkmn verdiren duyguya sahip, zevki olan (kimse). * M s r firavunlar n n piramit biimindeki mezarlar na verilen ad. * Piramit. * Daha az kt, ye , zarars z. * Bkz. ucuz.

ehven

ehven kurtulmak * ucuz kurtulmak. ehveni er * Birka ktden en az kt olan , ktnn iyisi. ehveniyet * Ehven olma durumu. einstenyum * Atom say s 99 olan, uranyumun srekli s nmas yla veya termonkleer tepkimeler s ras nda olu an yapay element. K saltmas E. ejder * Trl biimlerde tasarlanan korkun bir masal canavar , ejderha, dragon. * Byk y lan.

ejder (ejderha) gibi * iri yap l ve korkun grn l. ejderha ejektr * F k rt c . ek * Bir eyin eksi ini tamamlamak iin ona kat lan para. * Bir gazete veya derginin gnlk yay m ndan ayr ve cretsiz olarak verdi i para, ilve. * Sonradan kat lan, dikilen, yap t r lan paran n belli olan yeri. * ki borunun birbirine birle tirildi i yer. * Eklenmi , kat lm . * Kelime tretmek veya kelimenin grevini belirtmek iin kullan lan ekil verici ses veya sesler, lhika. * Bkz. -ak / -ek. * Bkz. ejder.

-ek

ek bent olmak * a r p ne diyece ini bilememek.

ek bilezi i * ki boruyu birbirine eklemekte kullan lan ba lant paras , man on. ek bte ek ders ek eylem * Ek fiil. ek fiil * sim, s fat, zamir gibi isim soyundan kelimelerin yklem grevinde kullan lmas n sa layan yard mc fiil. Bu fiilin geni zaman , ah s ekleriyle ekilir: al kan- m, al kan-s n, al kan(-d r) al kan- z, al kanlar(lar-d r). Bu fiilin belirli, belirsiz gemi zamanlar yla art n n ekiminde ek fiil gerekti inde kullan labilir: gzeldi (<gzel i-di), yorgunmu (<yorgun i-mi ), iyiyse (< iyi i-se) vb. ek grev ek kk * Sap n yanlar ndan kan ince kk. ek oylum * Camilerde yar m kubbelerin iki veya yan nda kk yar m kubbelerle yap lan oylum eklemleri. * Devlet dairelerinde bir kimsenin as l i iyle birlikte yrtt ikinci i . * Y ll k bteye sonradan eklenen bte. * Haftal k mecbur ders yknn d nda kalan ders.

ek denek * Ayl k cretlere ek olarak verilen prim veya ikramiye. ek tahsisat * Ek denek. ekbir * (makamca) Bykler, devlet bykleri, ileri gelenler. * Kendini be enmi kimseler iin kullan l r. ekalliyet * Az nl k. ekarte eke * Saf d etmek, konu d nda tutmak anlam ndaki ekarte etmek sznde geer. * Byk, yeti kin, ya l , kart. * Ya kk oldu u hlde szleri ve davran lar bykm gibi olan ocuk. * Tohum. * Ekilen yer, mezraa. * Herhangi bir tar m rnn reten, tar mla u ra an (ifti). ekili ekilme * Ekilmi olan, mezru. * Ekilmek i i.

ekecek ekenek ekici

ekilmek ekim

* Ekmek i i yap lmak. * Ekmek i i. * Y l n 31 gn sren 10. ay , te rinievvel. * Tah l n tarlaya at ld andan harman oluncaya kadar ald duruma verilen ad. * Kltr, hars. * Bkz. bu day biti. * Ba n dik tutup herkese yksekten bakan kimse.

ekin

ekin biti ekin iti

ekin kargas * Tyleri parlak, kara ve erguvan par lt l bir tr karga (Corvus frugilefus). ekinci ekincilik * Ekin ekip bimekle u ra an kimse, ifti. * Ekin ekip bime i i, tar m.

ekini belli etmemek * eksik, bozuk, yanl , kusurlu bir i i sa lam, do ru ve do al imi gibi gsterme becerisini kan tlamak. ekinlik * Ekin ekilmi yer. ekinokok ekinoks ekinti ekip * Tak m, grup, kol. * ilerin olu turdu u tak m. ekip bimek * tar m yapmak. ekipman -ekleeklektik * Bir kurulu veya i letmeye gerekli olan e ya. * Bkz. -akla- / -ekle-. * Semecilik yanl s , semeci. * Et oburlar n geli mi dnemlerinde ba rsaklar nda ya ayan tenya tr. * Gn gece e itli i. * Ekilen ey.

eklektizm * Semecilik. eklem

* Vcut kemiklerinin u uca veya kenar kenara gelip birle ti i yer, mafsal. eklem bacakl lar * Birbirine eklenmi halkalardan olu an bcekler, rmcekler, kabuklular ve ok ayakl lar gibi blmlere ayr lan hayvan s n f . ekleme * Eklemek i i. * Eklenmi . ekleme di i * Bkz. duvar di i. eklemek * Bir eyi ekle tamamlamak, ulamak, ilve etmek. * Bir eyi ek olarak kullanmak. * Biti ken.

eklemeli

eklemleme * Eklemlemek i i. eklemlemek * Eklemle birle tirmek. eklemlenme * Eklemlenmek i i. eklemlenmek * Eklemle birle mek. eklemli * Eklemi olan.

eklemliler * Eklem bacakl lar. eklemsiz * Eklemi olmayan. eklemsizler * Kolsu ayakl lardan, kavk enetleri aras nda eklem olmayan bir s n f. eklenme * Eklenmek i i.

eklenmek * Eklemek i i yap lmak. * Ekle tamamlanmak. eklenti eklentiler * Herhangi bir yap ya gre ayr bir i levi bulunan blmler veya yap lar, m temilt. ekler eklesil * i krema ile doldurulmu bir pasta tr. * niversitelerde rencilerin ders seme veya b rakma i lemi. * Bir eye eklenmi olan, ek durumunda bulunan para, aksesuar.

ekle me ekle mek

* Ekle mek i i. * Ek durumuna gelmek.

ekle tirme * Ekle tirmek i i. ekle tirmek * Vurmak, a k etmek. ekletme ekletmek ekli * Ekletmek i i. * Eklemek i ini yapt rmak. * Eklenmi olan, eki olan.

ekli pkl * Ekli, yamal ve dzensiz. ekme * Ekmek i i.

ekmeden biilmez * emek vermeden beklenen bir sonuca eri ilmez. ekmedi i yerden biter * umulmayan ve istenilmeyen yerde kar la lan kimseler iin kullan l r. ekme inden etmek * i inden karmak, i inden atmak. ekme inden olmak * geimini sa layan i inden mecbur olarak ayr lmak. ekme ine gz koymak (veya dikmek) * birinin geimini sa layan i i elinden almaya al mak. ekme ine ya srmek * istenmedi i hlde birinin i ine yarayacak biimde davranmak. ekme ini karmak * al t i ten geimini kar layacak kadar kazan sa lamak. ekme ini kana do ramak * byk bir s k nt ve zntye katlanmak. ekme ini kazanmak * geimini sa lamak. ekme ini ta tan karmak * geimini sa lamakta ok becerikli olmak. ekme ini yemek * birisinin i inde al arak kendi geimini sa lamak. * geim ynnden birisinin yard m ndan yararlanmak.

ekme iyle oynamak * birinin geim kayna n tehlikeye d rmek. ekmek * Bir bitkiyi retmek iin topra a tohum atmak veya gmmek. * Topra ekip bimek iin kullanmak. * Serpmek. * Bir eyin ba lamas na yol aacak sebepleri haz rlamak. * Birini uydurma bir sebeple b rak p gitmek, savu mak, atlatmak. * (para iin) Bo una harcamak, ziyan etmek. * Yar ta gemek. * e itli tah l unundan yap lm hamurun f r nda, sata veya tand rda pi irilmesiyle yap lan yiyecek. * nsan geindirecek i , kazan. * Yemek, a .

ekmek

ekmek a ac * Dutgillerden, s cak lkelerde yeti en, meyvesi beyaz etli ve biraz unlu, besleyici bir bitki (Artocarpus incisa). ekmek aslan n a z nda * geim sa layacak bir i bulmak ve para kazanmak kolay de ildir. ekmek ayvas * Gevrek ve sulu bir tr ayva. ekmek arps n * kar s ndakini inand rmak iin edilen yemin. ekmek dolmas * So an, maydanoz ve baharat kar m n n ii bo alt lm somun ekme e doldurulmas ve pi irilmesi yoluyla haz rlanan bir yemek tr. ekmek d man * Bir ailede geimin sa lanmas na kat lmayan tketici durumdaki ki iler. ekmek elden, su glden * kendisi al may p ba kas n n kazanc yla geinme durumu. ekmek kaday f * Yuvarlak kk pide biiminde yap l p kurutulduktan sonra yumurtaya bulan p ya da k zart lan bir tr kaday fa, ate zerinde koyu eker erbeti iirilerek haz rlanan tatl . ekmek kap s * Geim sa layan i yeri. ekmek kavgas * Geim sa lamak iin al p u ra ma, geim sava . ekmek kayg s * Geim sa lamak abas . ekmek kf * Do al olarak ekmek, peynir ve benzeri besinler zerinde geli en askl mantar (Penicillium crustaceum). ekmek mayas * Ekmek yap m nda hamurun mayalanmas n sa layan madde. ekmek pmek * yeminin gcn art rmak iin ekme i pp ba a gtrmek.

ekmek paras * Geimi sa layan para veya kazan. ekmek tahtas * Ekmeklik hamurun f r na srlmek zere haz rland ve zerine konuldu u uzun tahta. ekmek tatl s * Ekmekten yap lan tatl . ekmek ufa * Ekmek k r nt s . ekmeki * Ekmek yapan veya satan kimse. * Ekmek sat lan dkkn.

ekmekilik * Ekmek yapma veya satma i i. ekmeklik * Ekmek yapmaya yarayan veya ayr lan. * ine ekmek konulan kap. * Oyunda hep yenilerek kendisinden para kazan lan kimse. * Ekme i olmayan. * Yiyece i olmayan. * Ekmek olmadan. * Okul. * Bkz. yank ca. * evre bilimi. * evre bilimsel. ekolojik ortam * Canl lar n aralar ndaki ba lant lar n, ili kilerin kuruldu u yer, evre. ekolojist * evre bilimci.

ekmeksiz

ekol ekolli ekoloji ekolojik

ekonometri * Ekonomik olaylar n a klanmas nda ok say da de i keni gz nne alarak ve kar l kl ba nt lar kurarak, teorik al malar n deneylerle do rulanmas n sa layan matematiksel yntem. ekonomi * nsanlar n ya ayabilmek iin retme ve rettiklerini bl me biimlerinin ve bu faaliyetlerden do an ili kilerin btn, iktisat. * Bu ili kileri inceleyen bilim dal , iktisat. * A r harcamalardan sak nma, iktisat. ekonomi co rafya * Ekonomik olaylar n yeryznde, bir lkede veya bir blgede da l n inceleyen co rafya kolu. ekonomi politik

* nsan toplumlar nda madd refah n da t m n ve insanlar aras ndaki ekonomik ili kilerin geli imini konu alan bilim dal . ekonomi yapmak * tutumlu davranmak. ekonomik * Ekonomi ile ilgili olan, iktisad. * Az masrafl , kazanl , hesapl , iktisad. ekonomik ambargo * Bir lkeyi cezaland rmak amac yla ekonomik alanda yapt r m uygulama. ekonomik davranmak * tutumlu davranmak. ekonomist * Ekonomi uzman , iktisat . ekonomizm * Her eyin ekonomik sebeplerle belirlendi i ve i i s n f mcadelesinin yaln zca ekonomik bir mcadele oldu unu ileri sren d nce ak m . ekopraksi * Ba kas n n yapt hareket ve davran lar anlams z olarak tekrarlama, yans ca. ekose * e itli renklerde kareli olan (kuma ). ekran * zerine bir cismin k yoluyla grnts d rlen, saydam olmayan dz yzey, grntlk. * Beyaz perde, grntlk. * Televizyon cam , grntlk. * D merkezli, merkez d (olan). * Ayr ks . eksantrik mili * Makine paralar n n al mas n yneten bir tr yuvarlak mil. ekselns * Bakan ve eliden ba layarak cumhurba kanl na kadar ykselen, yksek makam sahibi yabanc lara verilen eref unvan . * Bu unvan ta yan kimse. eksen * Bir cismi iki e it paraya blen izgi, mihver. * zerinde bir pozitif yn var say lan sonsuz do ru. * Araba dingili. eksen oyuncu * Oyun kurucu. eksen lke * (bir toplulu u veya pakt ) Kurucu veya ynlendirici lke. ekser ekseri * Byk ivi, enser. * En ok, en o u, o u kez.

eksantrik

ekseriya ekseriyet

* o unlukla, okluk, o u kez. * o unluk, okluk.

ekseriyetle * Genellikle, o unlukla, oklukla. eksi * karma i leminde " - " i aretinin ad , nak s. * S f rdan kk, nnde eksi i areti bulunan (say ), negatif, nak s, art kar t . eksi say * S f rdan kk say , negatif say . eksi u * Elektrikli ayr t rmada s v ya bat r l p ak m n gemesini sa layan metal ulardan eksi ykl olan , katot. * Elektrikle yap lan temizleme, parlatma vb. i lemlerde yer alan eksi ykl elektrot. * Kum y n , kumul. * Gerekli duyulan, ihtiya duyulan ( ey), noksan. * Bir blm olmayan, natamam. * Mkemmel olmayan, kusurlu, muallel, sakat. * Az.

eksibe eksik

eksik art k * Biraz eksik veya fazla olabilir anlam nda kullan l r. eksik kmak * tart veya lnn tam olmad grlmek. eksik do mak * vaktinden nce veya organlar geli meden do mak. eksik etek * Kad n. eksik etmemek * her zaman bulundurmak, srdrmek. eksik gedik * Ufak tefek ihtiyalar. eksik gedik kapamak * gerekli olan ufak tefek ihtiyalar kar lamak. eksik gelmek * yeti memek, yetmemek. eksik olma * "var ol, sa ol" gibi ho nutluk anlat r. eksik olmamak * her vakit ve her f rsatta bulunmak. eksik olmas n * "sa olsun, var olsun" anlam nda birine kar ho nutluk bildirir.

eksik olsun * "gere i yok" anlam nda kullan l r. * lsn!. eksiklenme * Eksiklenmek i i veya durumu. eksiklenmek * Eksi i bulunmak. eksikli * Kendisine bir ey gerekli olan, muhta. * Kad n. * Eksik olma durumu, eksik olan miktar, noksan, nak sa, f kdan. * Eksi i olmayan, tam, tamam. * yi, namuslu, temiz. eksilen * karma i lemindeki ilk say . eksili eksilme eksilmek * Eksilme i i. * Eksilmek i i, tenakus. * Azalmak, az duruma gelmek. * Bulunmak, var olmak, rastlanmak.

eksiklik eksiksiz

eksiltilme * Eksiltilmek i i. eksiltilmek * Eksiltilmek i ine veya durumuna konu olmak. eksiltme * Eksiltmek i i. * Bir i in kimin taraf ndan daha ucuz yap laca n n anla lmas iin istekliler aras nda a lan fiyat k rma i i, mnaka a, ihale. eksiltmek * Eksik duruma getirmek, say s n azaltmak. eksiltmeye kar lmak * bir i , istekliler aras nda en uygun olana b rak lmak iin haz rlan p sunulmak, ihaleye kar lmak. eksin * Anyon.

ekskavatr * Kaz makinesi kazaratar, kazma. eksper * Bilirki i, uzman. eksperimantalizm

* Deneyselcilik. eksperlik * Bilirki inin grevi, uzmanl k. ekspertiz * Eksperlerce yap lan inceleme, ke if, muayene.

ekspertiz raporu * Eksperler taraf ndan yap lan inceleme sonunda haz rlanan rapor. ekspoze * Bir yere sunulan bildiri zeti.

ekspozisyon * Sergi. ekspres * Yaln z byk duraklarda duran, byk iskelelere u rayan ve ok h zl giden tren, uak veya gemi. * vedilikle, abuk yap lan ( ey). * (posta ile yollanan, h zla yerine gitmesi istenilen eyler iin) zel ulak.

ekspres yol * Ta tlar n h zlar n kesmeden gidebilece i geni likte, gidi ve geli ynleri blnm yol. ekspresyonist * D a vurumcu. ekspresyonizm * D a vurumculuk. ekstra * En iyi, stn nitelikli (tr). * Fazladan, al lan ve gerekenden ba ka. * Giysilerin etek, kol, yaka paralar na, perdelerin ucuna geirilen seyrek dokunmu keten erit.

ekstrafor

ekstrasistol * Kalp ve damarlarda normal iki kas lma aras nda olu an fazladan kas lma. ekstre * Hesap zeti veya dkm. * z, hlsa. * En u, en son. * A r , mfrit. * Sirke veya limon tad nda olan. * Bu tad veren ey.

ekstrem

ek i

ek i elma * Sert, sulu ve eker oran d k bir tr elma. ek i kiraz * Vi ne. ek i limon * Ek ili i fazla olan ham limon.

ek i maya * Bir nceki ek i veya mayal hamurdan al n p bir sre fermente edildikten sonra yeni yap lm bir hamuru mayalamak amac yla kullan lan maya. ek i surat * Ksknlk veya ho nutsuzluk anlatan yz. ek i yonca * Ek i yoncagillerden, ok y ll k otsu bitki (Oxalis acetosella). ek i yoncagiller * ki eneklilerden yapraklar nda kuzukula asidi bulunan bir bitki familyas . ek i yz ek ikulak ek ili * Ek i surat. * Kuzukula . * inde ek isi bulunan.

ek ili orba * Nohut, dvme, k rm z mercimek, patl can, sumak ek isi, sarm sak, ya ve baharat kullan larak haz rlanan bir orba tr. ek ilik * Ek i olma durumu veya ek i tat. ek ime ek imek * Ek imek i i. * Ek i duruma gelmek. * Mayalanmak. * Utanmak, mahcup olmak. * S rna mak, srar etmek. * Surat asmak. * Ya al nm stten yap lan peynir, kesmik, kelek. * Tad ek iye alan. * Buruk. ek imt rak * Az ek i. ek itilme * Ek itilmek i i.

ek imik ek imsi

ek itilmek * Ek itmek i i yap lmak. ek itme ek itmek * Ek imesine yol amak. ekti * Ek itmek i i.

* Her yiyece i can eken. * Ba kalar n n s rt ndan geinen, asalak, tufeyl. * Anas lp ba ka bir koyuna al t r lan veya elle beslenen koyun. * Ars z, yzsz, grgsz. * Cimri, pinti, grmemi . * Anas ve babas olmayan veya at lm , b rak lm ocuk. ekti pktler * Bir eve dadanan asalak kimseler. ektilik * Ekti olma durumu. ektirme ektirmek * Ektirmek i i. * Ekmek i ini yapt rmak.

ektoderm * Bkz. d deri. ek * Ortak pazar lkelerince kabul edilen para birimi. ekvator * Yer yuvar n n eksenine dik olarak geti i ve yer yuvar n iki e it paraya bld var say lan en byk ember, e lek. ekvatoral * Ekvatorla ilgili e leksel. * Y ld zlar n a l m ve ykselimini lmekte kullan lan drbn.

ekzotermik * Is veren. el * Kolun bilekten parmak ular na kadar olan, tutmaya ve i yapmaya yarayan blm. * Arac , vas ta. * (iyelik ekleriyle veya baz deyimlerde) Sahiplik, mlkiyet. * Kez, defa. * skambil oyunlar nda k t atma s ras . * Ynetim, bask , etki. * Baz nesne ve aralar n tutmaya yarayan blm. * Elle yap lan. * Yabanc , yak nlar n d nda kalan kimse. * lke, yurt, il. * Halk, ahali. * Oba, a iret. -el el amak * Bkz. -al / -el. * dilenmek. * ba kas n n yard m n isteyecek durumda olmak. * Bkz. k t amak.

el

el adam * Yabanc kimse.

el lem

* Herkes, el gn, yabanc lar.

el al kanl * Bir i veya hareketin birok kez yap lmas ile kazan lan zellik, ustal k, maharet. el almak * tarikatlarda bir mrit, mr idinden, ba kalar na yol gsterme iznini almak. * bir sanat yapmak iin ustan n iznini almak. * k t oyunlar nda kar taraf n oynad k d n daha nemlisini oynayarak stnlk sa lamak. * kolayca al nabilecek yerde, haz rda.

el alt nda

el alt ndan * gizlice. el arabas * Elle srlen, ta , toprak gibi eyleri ta maya yarayan, tek tekerlekli ve iki kollu kk araba. el ar d man gayreti * dosta d mana kar kk d memek iin. el atmak * birisinin i ine kar mak, mdahale etmek. * bir i e giri mek, te ebbs etmek.

el ayak (veya el etek) ekilmek * ortal kta hi kimse kalmamak, ss zla p sessizle mek. el ayas * Elin, bilekle parmaklar aras ndaki i blm.

el ba lamak * sayg iin ellerini gbe inin stne kavu turup durmak. * namaza durmak. el basmak * kutsal bir ey zerine el koyarak yemin etmek. el bebek gl bebek * nazl , mar k. el be enmezse yer be ensin * be enilmeyen bir kimse olmaktansa lmek daha iyidir. el bende! el bezi * Kurulama ve temizleme i lerinde kullan lan bez. el birli i * Bir i yapmak iin birle me, beraberlik, dayan ma. * tekrarlanan oyunda ba lama s ras veya hakk bende.

el birli i etmek * birlikte davranmak, dayan mak. el bombas * Elde ta nabilen ve pimi ekilerek ate lenen kk tip bomba.

el abuklu u * Bir i i abuklukla yapabilme ustal . * Hilesini kimseye sezdirmeden yapabilme. el antas * Gnlk i lerde veya k sa gezilerde kullan lan, iinde zel e ya bulunan kap. el ekmek * vazgemek. el ektirmek (veya ektirilmek) * grevinden uzakla t r lmak. el rpmak * alk lamak, tempo tutmak. * birini a rmak iin ellerini birbirine vurmak. el de irmeni * El gcyle al t r lan ve kahve, baharat gibi eyleri tmeye yarayan bir tr kk de irmen. el de i tirmek * kullan m veya mlkiyeti bir kimseden ba ka bir kimseye gemek. el de memi * hi kullan lmam , dokunulmam . * safl bozulmam . el dokunulmak (veya dokunulmamak) * daha nce kullan lmak (veya kullan lmamak), el de mi olmak (veya olmamak). el du u * Y kan rken elde tutup su pskrtmeye yarayan ara. el el stnde oturmak * herhangi bir i yapmadan, bo oturmak. el elde ba ba ta * elde bulunan her eyin tkendi ini anlat r. el elden stndr (ta ar a kadar) * bir kimse, kendisinden stn bir ba kas n n da olabilece ini bilmelidir. el elden stndr, taa ar a kadar * daha iyi, daha kaliteli, daha uzman ki ilerin bulunabilece ini belirtir. el ele * Birbirinin elini tutarak.

el ele vermek * birlikte davranmak, bir konuda birle mek. el elin aynas d r * insan n her davran n evresindekiler a ka grr. el elin e e ini trk a rarak arar * ba kalar , insan n kendi s k nt ve sorunlar na gereken nemi vermez, gerekti i kadar ilgilenmez. el eme i * Elde yap lan i . * Bu al man n kar l .

el eme i gz nuru

* ok incelik isteyen uzun zaman ierisinde elle yap l p ortaya kar lan gzel eser veya i lerin de erini belirtmek iin kullan l r. el ense ekmek (veya etmek) * gre te, kolunu hasm n boynuna getirip ba parma g rtla a, drt parma da enseye geirerek hasm y kmak amac yla ekmek. * Yenmek, ma lp etmek. el erimi el erki * ok uzakta olmayan, elin ula abilece i uzakl k. * Demokrasi.

el ermez, g yetmez * bir i kar s ndaki gszl anlatmak iin kullan l r. el etek ekilmek * Bkz. el ayak ekilmek. el etek pmek * bir i i yapt rmak iin ok yalvarmak. * yaltaklanmak. el etmek el fal el feneri * Elektrik feneri. el freni * Motorlu ta tlarda el ile al t r lan fren. * Duran bir ta t , bulundu u yerde sabitle tirmek veya hareket imkn n engellemek iin kullan lan ve elle ynetilen fren. el frenini ekmek * al mas durdurulmu bir motorlu arac n hareketini nlemek iin el frenini uygun konuma getirmek. el gn * Ba kalar , yabanc lar. * bir kimseyi el i aretiyle a rmak. * Avu iindeki izgilere gre bak lan fal.

el havlusu * El ve yz y kad ktan sonra kurulanmak iin kullan lan havlu, yz havlusu, kk havlu. el iin yanma nare, yak ubu unu bak keyfine * ba kalar n n derdini kendine sorun yap p da kendi rahat n ve dzenini bozma. el ile (elle) tutulur * ok a k ve belli. * somut. el ile gelen d n bayram * bir toplulu un hep birlikte u rad bir s k nt ya yak nmas z katlan laca n anlat r. el i ili i el i i * E yan n makine kullanmadan yap lan blmlerine harcanm i i eme i. * Makine kullanmadan, el eme i ile yap lan i .

* Okullarda k t, mukavva, tahta gibi eylerle yapt r lan al malar. el i i k d * Kesip yap t rma i lerinde kullan lan bir yz parlak renkli k t. el kadar * kk, kck.

el kald rmak * (biri) oy verdi ini veya sz istedi ini elini kald rarak belirtmek. * (birine) vurmaya kalk mak. el kantar * Bkz. kantar. el kap s * Aile oca n n d nda muhta olunan, gelir, geim sa layan, ba kalar na ait olan yer. * Yabanc lke. el kap s na d mek * yabanc lara muhta olmak. el katmak * bir i e kar mak, mdahale etmek. * bir i in yap lmas na yard m etmek. el kazan yla a kaynatmak * ba kas n n haz rlad imknlar kendi hesab na kullanarak i evirmek. el keseri * Marangozluk i lerinde kullan lan kk keser.

el k lavuzu * Herhangi bir konuda basit konular ve bilgileri ieren kitap k. el k z el kiri * Kolayca vazgeilir, atal r ( ey). el kitab * Herkesin kolayl kla yararlanmas iin herhangi bir konuda, pratik amalarla haz rlanan kitap. el koymak * bir yolsuzlu u ortaya karmak, incelemek, vaziyet etmek. * yetkili organ bir mal veya bir kurulu u kendi buyru una almak. * (i ) zerine almak, sorumlulu u stlenmek. el mi yaman bey mi yaman? el yaman! * ba taki ne kadar gl grnrse grnsn, as l gcn halkta oldu unu anlat r. el oltas * zmarit bal iin kullan lan olta. el penlerin ok olsun * eli plenin syledi i bir iyi dilek sz. el pmek * ya l veya sayg gsterilmesi gereken kimselerin sa elinin stn nce duda a, sonra alna gtrmek. el pene divan durmak * Gelin, kad n, e .

* sayg gsterilen kimse kar s nda el kavu turup ayakta durmak. el sabunu * El ve yz y kamak iin retilen salon. el sanatlar * El tezghlar nda bir yard mc ara kullanarak elle yap lan i lerin hepsi. el s kmak * selmla mak iin birinin elini tutmak. el szl * Elde ve cepte ta nabilen kk szlk. el srmemek * dokunmamak, de memek. * bir i i yapmak, ilgilenmemek. el akas * Elle yap lan aka. el tas * El, yz y kan rken su dknmek veya iinde sabunlu su haz rlan p el temizlemekte kullan lan tas.

el tazelemek * bir i te yorulan kimse yerine ba ka birini getirmek. el telefonu * Cep telefonu. el telsizi * Elde ta nabilen kk menzilli telsiz. el topu * Yedi veya on birer ki ilik iki tak m aras nda yaln zca elle oynan, topu kar tak m n kalesine atmaya dayanan oyun, hentbol. el tutmak * bir i uzun sre u ra t rmak, vakit kaybettirmek. el ula * Yard mc , yamak.

el ulakl * Yamakl k. el uzatmak * birinden bir hakk almaya kalk mak. * yard m etmek. el uzlu u * Ustal k, el al kanl , maharet. el stnde tutmak * bir kimseye ok sayg ve sevgi gstermek. el vermek * yard m etmek. * tarikatlarda mr it, bir mride, ba kalar na yol gsterme izni vermek. * halk hekimli i gibi konularda yetki vermek. * k t oyunlar nda kar tarafa elde olan veya olmayan sebeple oyun stnl n tan mak.

el vurmamak * bir i i yapmaya yana mamak ve ba lamamak. el yatk nl * e al m olma durumu, mmarese. * El i lerini yapmakta yetkinlik. el yaz s * Elle yaz lan yaz . el yazmas * Yazma kitap. * Yazma ( ey). el y kamak * o i le olan ilgisini kesmek. el yordam * Elin duyumu ve yard m ile varl klar alg lama. el yordam yla * grmeden, elle yoklayarak. el * Gzde sar ya alar kestane rengi. * Bu renkte olan. * Bezginlik ve s zlanma anlat r.

elaman

elaman ekmek * bezginlik gsterip yak nmak. elaman demek * ok bezmek. elan elstik elstik * Esnek. elstikiyet * Esneklik. elbasan tavas * nceden ha lanarak haz rlanm ya s z etin zerine yo urt ve rp lm yumurta kar m n n dklp f r nda pi irilmesiyle yap lan bir yemek. elbet elbette elbise * Giysi. elbise dolab * Her hlde, phesiz, ku kusuz. * Elbet. * imdi, u anda, hl, henz, daha. * Elastik.

* indeki ask lara giysi as lan, genellikle tahtadan yap lan ve zel blmeleri olan mobilya. elbiseli * Elbisesi olan, giyinik. elbiselik elbisesiz elci elcik kaplama. elek * Geline k na yak lmas ndan sonra elinin iine girdi i, kuma tan yap lm bir tr eldiven. eli * Bir devleti ba ka bir devlet kat nda temsil eden kimse, sefir. * Bir uzla ma sa lamak veya i bitirmek iin birinin yan na gnderilen kimse. * Yalva, peygamber, resul. * Eli olma durumu. * Elinin grevi veya makam , sefirlik, sefaret. * Elinin grevini yapt yap , sefaret, sefarethane. elilik etmek (veya yapmak) * elilik grevinde bulunmak. * iki taraf aras nda uzla t rma grevini yapmak. elilik uzman * Elili in, belli bir kolundaki grevli uzman , ata e. elim * Bir kerede ele al nabilecek kadar az olan nesne. * Tutam, bir demet, bir para. eliye zeval olmaz * bir kimseden ba ka bir kimseye bir neri ula t ran kimse bu arac l ndan dolay sorumlu tutulmaz. elde * arpma ve toplama i lemlerinde bir sonraki s ran n rakamlar na kat lacak olan ( ey). * Bisiklet ve motosiklette dmenin elle tutulan k s mlar na geirilen ve yumu ak, sentetik maddeden yap lan * Giysi yap lmaya elveri li (kuma ). * Elbisesi olmayan, plak. * Baz yrelerde mevsimlik tar m i isi toplay p i i ile i veren aras nda arac l k yapan kimse.

elilik

elde avuta (bir ey) kalmamak * mal ve paras n harcay p bitirmi olmak. elde avuta (ne varsa) * (mal, para vb. iin) ne varsa, hepsi. elde bir * Kesinlikle gerekle ecek ey. elde bulunan * sahip bulunulan, haz rdaki. elde etmek * bir eye sahip olmak.

* bir kimseyi kendi hizmetine almak veya kendinden yana ekmek. elde kalmak * elinde kalmak. elde olmamak * elinde olmamak. elde tutmak * sahibi olsun olmas n, bir mal mlkiyeti alt na bulundurmak, zilyet olmak. eldeci eldeki * elde bulunan, haz rdaki. eldeli elden * Toplama veya arpmalarda bir sonraki basama a aktar lan say . * Arac s z olarak, kendisi taraf ndan. * Birinin arac l yla. * Sahibi kendisi olsun olmas n bir mal kullanmakta olan, elinde tutan kimse, zilyet.

elden a za ya amak * gnlk kazanc ancak ihtiyalar n kar layacak kadar olmak. elden almak * bir mal pazara kar lmadan sahibinin elinden sat n almak. elden ayaktan d mek (veya kesilmek) * ya l l k sebebiyle veya sa l bsbtn bozularak al amaz duruma gelmek. elden b rakmamak * bir eyle srekli ilgilenmek, elden d rmeme k. elden karmak * bir eyin sahipli ini ba kas na geirmek, satmak. elden kmak * mal olmaktan kmak, sat lmak. elden d me * Az kullan lm ve sahibinin elinden ucuza al nm (e ya). elden d rmemek * baz eylerle bir sre ok ilgilenmek. elden ele * Bir ki iden tekine.

elden ele dola mak * birok sahip de i tirmek veya birok kimselerce ele al nmak. elden ele gemek * bir ey sahip de i tirmek. elden geirmek * eksiklik veya bozukluklar n gidermek veya denetlemek iin incelemek. elden gel! * ver!.

* kutlayal m. elden geldi i kadar elden gelmemek * yapamamak, dayanamamak. elden gitmek * bir eyi yitirmek, o eyden yoksun kalmak. elden ka rmak * elde edilebilecek bir eyden trl sebeplerle yararlanamamak. elden kamak * elde edememek. * f rsat ka rmak, de erlendirememek. elden ne gelir? * aresiz bir durumda yap lacak bir ey olmad n anlat r. elden vefa, zehirden ifa * zehirden ifa beklenilmeyece i gibi yabanc lardan da yard m ve iyilik beklemek bo tur. eldesiz eldiven * D etkilerden korumak iin ele giyilen kuma , deri veya kauuktan yap lan el giysisi. eldivenli * Eldiveni olan. * Toplama veya arpmalarda toplam ve arp m n dokuzdan byk olmamas .

eldivensiz * Eldiveni olmayan. -ele* Bkz. -ala- / -ele-.

ele al n r * olduka iyi, i e yarar. ele al nmaz * ok kt, ok berbat. ele almak * bir ey zerinde al maya ba lamak, incelemek, ara t rmak. ele avuca s mamak * sz dinlememek, bask alt na al nmamak, zapt edilememek. * mar k davranmak. ele bakmak * avu iindeki izgilere bak p ki inin gelece ini okumak, el fal na bakmak. ele geirmek * yakalamak. * sahibi olmak. ele gemek * yakalanmak. * edinilmek.

ele gelmek * tutulabilmek. * (bebek) kuca a al nacak kadar bym olmak. ele gne (veya ele gne kar ) * herkese, yabanc lara kar . ele gne kar * herkese, yabanc lara kar . ele verir talk n , kendi yutar salk m * ba kalar na, kendisinin inanmad ve yapmad tleri kolayca verir. ele vermek * sulu bir kimseyi haber verip yakalatmak. eleba * Oyunda arkada lar na ba olan ocuk. * Kt, olumsuz i veya hareketlerde nder olan kimse, sergerde.

eleba l k * Eleba olma durumu, sergerdelik. ele imsa ma * Gk ku a , alimisema. eleji * A t, ili, ac kl yakar lar , yak nmalar ve melnkolik duygular anlatan iir. elek * Taneli veya un gibi toz durumunda olan eyleri yabanc maddelerden ay klamak veya incesini kabas ndan ay rmak iin kullan lan tahta bir kasnak ve tek tarafa gerilmi , gzenekli tel, k l, bez vb. ile yap lan ara. -elek eleki * Bkz. -alak / -elek. * Elek yapan veya satan kimse. * ingene. * Elek yap p satma i i.

elekilik eleklik

* Kei k l ndan veya at yelesinden yap lm iplikle dokunan ve sanayide baz s v lar szmekte kullan lan zel dokuma tr. elekten geirmek * elemek. * ay klamak. * ara t rma sonunda do ruyu yanl , iyiyi kty ay rmak. elektrifikasyon * Elektrik enerjisini endstri, ula m ve gndelik hayata uygulama, elektriklendirme. elektri i kesmek * elektrik enerjisinin ak na engel olmak. elektri i yakmak * elektrik enerjisini bir yeri ayd nlatmak iin a p kullanmak. elektrik

* Maddenin elektron, pozitron, proton gibi parac klar n n hareketleriyle ortaya kan enerji tr. * Bu enerjinin gndelik hayatta kullan lan biimi. * Bu enerjiden elde edilen ayd nlanma. * Fizi in, elektrik olaylar n inceleyen kolu. * Elektrikle al an. * arp c l k, cazibe, canl l k. elektrik anahtar * Elektrik gcnden k, s , hareket olarak yararlan rken ak m kesme veya srdrmek iin kullan lan ara. elektrik arpmas * Ak m geen bir tele canl n n dokunmas sonunda iddetli sars lmas veya lmesi. elektrik dinamosu * Gl bir elektrom knat s n kutuplar aras nda dnen sar mlar biiminde dzenlenmi bir iletkenden olu an ve iletkenin dndrlmesiyle mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dn tren ara. elektrik dire i * Elektrik enerji hatlar n ta yan, a a veya metal direk. elektrik d mesi * Duvarda gml ve elektrik ak m n a p kesmeye yarayan d me. elektrik fabrikas * Elektrik enerjisi reten ve bu enerjiyi nakil hatlar yla da tan byk i yeri. elektrik feneri * Pil ile al an fener, el feneri. elektrik f r n * Elektrik enerjisi ile al an mutfak aleti. elektrik fincan * Elektrik tellerinin sar ld ak m geirmeyen porselen. elektrik kayna * Elektrik enerjisi kullan larak yap lan kaynak i lemi. elektrik oca * Elektrik enerjisi ile al an ve s tma arac olarak kullan lan alet. elektrik saati * Kullan lan elektrik enerjisinin miktar n n gsteren ara. elektrik santrali * Daha az donan ml kk elektrik fabrikas . elektrik sayac * Elektrik sarfiyat n len ve kaydeden alet. elektrik sprgesi * Elektrik enerjisi ile al an sprge. elektrik teli * Elektrik ak m n kolayca iletebilen ve zellikle bak rdan yap lan tel. elektrik reteci * Jeneratr. elektrik vermek * bir yeri elektrikle donatmak. * i kence amac yla birinin plak bedenine do ru ak m vermek.

* elektrik enerjisini kulland rmak. elektrik yay * Biribirine de meyen iki kmr ubuk aras nda elektrik ak m s ras nda olu an yay biimindeki k. elektrik zili * Elektrik gcnden yararlanan titre im sonucu ses veren ara. elektriki * Elektrik i leri yapan usta.

elektrikilik * Elektrikinin i i. elektrikleme * Elektriklemek i i. elektriklemek * zerinde elektrik gc bulunmayan bir iletkene, elektrikli ba ka bir iletkeni yakla t rmak veya de dirmek yoluyla elektrik gc vermek. elektriklendirme * Elektriklendirmek i i. * Bir yeri elektrik gcyle donatma. elektriklendirmek * Elektrik sa lamak. * Sinirli ve gergin bir duruma yol amak. elektriklenme * Elektriklenmek i i. elektriklenmek * Elektrik enerjisiyle ykl duruma gelmek. * Sinirli ve gergin bir duruma gelmek, gerginle mek. elektrikli * Elektri i olan, elektrik enerjisiyle ykl olan, elektrikle i leyen. * Sinirli ve gergin bir duruma gelmi olan.

elektrikli basa * Elektrikle veya uzaktan kumanda edilen kap , pencere ve elektrikli aralarda kullan lan sistem a c . elektrikli daktilo * Elektrik enerjisi ile al an yaz makinesi. elektrikli s t c * Elektrik enerjisinin olu turdu u s y evreye yayan ara. elektrikli sandalye * Baz lkelerde lm cezas n n uygulanmas nda kullan lan idam arac . elektrikli tren * Elektrik enerjisi ile al an tren. elektriksiz * Elektri i olmayan, elektrik enerjisiyle ykl olmayan, elektrikle al mayan. elektro * Bkz. elektrokardiyografi. elektroansefalografi

* Beyin hcreleri aras nda var olan ve sal derinin toplad gizil g farklar n n yaz lmas . elektroansefalogram * Beyin hcrelerinin do urdu u gizil g farklar n n yaz lmas yla elde edilen izelge. elektrobiyoloji * Canl larda grlen elektrik olaylar n inceleyen bilim. elektrodinamik * Elektrik ak mlar n n dinamik hareketini konu edinen fizik dal . * Bu dalla ilgili olan. elektrodinamometre * Elektrik ak m n n iddetini len cihaz. elektrodiyaliz * Birtak m koloitlerin ortamdaki teki parac klara oranla gzenekli zarlardan daha kolay gemesi zelli ine dayanan kimyasal ar tma ynteminin elektrik enerjisiyle h zland r lm tr. elektrofil * Bir atom veya iyondan elektron alabilen veya onunla elektron payla abilen madde.

elektrofon * Fonograf kay tlar n okumak ve elektrik ak m n n arac l yla ykselterek sese evirmek iin gerekli aralar iinde toplayan cihaz. elektrogitar * Elektrikten yararlan larak sesi ykseltilen gitar. elektrojen * Elektrik reten (sistem). elektrokardiyograf * Bkz. kardiyograf. elektrokardiyografi * Bkz. kardiyografi. elektrokardiyogram * Bkz. kardiyogram. elektrokimya * Elektrik ak m n n etkisiyle ortaya kan kimyasal de i meleri ve kimya i lemlerinde olu an enerji elektrik retiminde kullanmay ara t ran bilim dal . elektrolit elektroliz * Elektroliz i lemiyle zlen madde. * Bir elektrik ak m n n etkisiyle ortaya kan kimyasal ayr ma.

elektromanyetik * Elektromanyeti i bulunan veya bununla ilgisi olan. elektromanyetik dalgalar * Yay lmak iin herhangi bir ortama ihtiya duymayan, bo lukta yay labilen, manyetik veya elektrik alanlar ndan olu an, ykl parac klar n h zlanmas yla meydana gelen enerji dalgalar . elektromanyetik g * Manyetik alan iindeki elektrik ak n etkileyen g. elektromanyetizma

* Elektriklenme ile m knat slanman n kar l kl olarak etkilenmelerinden ortaya kan olaylar n btn. * Elektrik ak m yla m knat s elde etme. elektrometalrji * Metalurji rnlerinin elde edilmesi ve ar t lmas nda termik elektri in s ve elektroliz zelliklerinin kullan lmas . * Elektrikle s tma olaylar ndan yararlan larak yap lan ve madenlere uygulanan termik i lemlerin hepsi. elektrometre * Elektrikte kullan lan trl l cihazlar . elektrom knat s * inde manyetik ak y toplay p artt r c bir yumu ak demir bulunan, bobin veya bobinlere do ru ak m geirilerek elde edilen m knat s. elektromobil * Elektrik enerjisiyle i leyen otomobil. elektromotor * Mekanik veya kimyasal bir etki alt nda elektrik reten. * Elektrik enerjisini mekanik enerjiye eviren cihaz. elektron * Btn atomlarda bulunan negatif yke sahip temek parac k, pozitron kar t . elektron ak * Serbest elektronlar n yer de i tirmesi. elektron demeti * Ayn enerji kayna ndan kan ve biribirine yak n yrngede yay lan elektronlar. elektron gaz * Bo veya gaz dolu bir ortamda, yahut bir iletkenin iinde dola an serbest elektronlar n tm. elektron lmbas * Gaz geirmeyen bir tr iindeki bo lukta veya bir gazl ortamda elektron ak m olu turan elektronik ara. elektron mikroskobu * Normak k yerine bir elektron demeti ile al an ve bir milyon kere net bytebilen zel mikroskop. elektronegatif * Elektrolizde art (pozitif) kutupta toplanma niteli i olan (cisimler). elektronik * Elektron temeline dayanan. * Serbest elektronlar konu olarak alan bilim dal . elektronik beyin * Bkz. bilgisayar. elektronik alg lar * Elektrikten yararlanarak ses gc ykseltilen alg lar. elektronik mzik * Elektronik alg ve cihazlarla yarat lan mzik. elektronik saat * Elektrik enerjisi ile al an saat. elektroniki * Elektronik i i ile u ra an kimse.

elektropozitif * Elektrolizde eksi (negatif) kutupta toplanma niteli i olan (cisimler). elektroradyoloji * Hastal klar n te his ve tedavi edilmesinde elektrik nlar n n uygulanmas n ngren t p dal . elektrosaz * Bkz. elektronik alg . elektroskop * Bir cismin elektriklenmesini ve bu elektriklenmenin derecesini gsteren ara. elektrostatik * Elektrikle ilgili. * Elektriklenmi cisimler zerinde elektri i denge durumunda inceleyen fizik dal . elektrostatik serpme * Yksek gerilimli bir elektrostatik alandan yararlan larak z mpara taneciklerinin k t veya beze yap t r l rken dzenli da l m sa layan yntem. elektro ok * Ruh hastal klar nda, beyinden ok k sa sreli yksek elektrik ak m geirerek, hastay iyile tirmeye al ma yntemi. elektrot * Bir elektrolitin iine dald r lan iki iletken ubuktan her biri, bunlar n art s na (pozitifine) anot, eksisine (negatifine) katot denir. elektroteknik * Elektrik tekni ine ait, elektrik tekni i ile ilgili. elem eleman * ge, unsur. * Bir toplulukta al an insanlar n her biri. * Kmeye ait varl klardan her biri. eleman say s * Bir kmedeki varl klar n say s . eleme * Elemek i i. * Elenmi , seilmi olan. * eyrek sona kat lacak sporcu ve tak mlar ay rmak iin dzenlenen seme yar . eleme s nav * Herhangi bir e itim kurumuna ba vuran istekliler aras ndan belli dzeyde ba ar gsterenleri semek iin dzenlenen iki a amal s navdan ilki. elemek * Elek yard m yla ay klamak veya incesini kabas ndan ay rmak, elekten geirmek. * Gzden geirmek, ay klamak, iyisini ktsnden ay rmak. * S nav veya yar ma yoluyla en iyileri semek. * pli i elemgeden geirip yumak yapmak. * Bir yar mac y yar ma d b rakmak. * Kimyasal zmlemeyle ayr t r lmayan veya bire im yoluyla elde edilemeyen madde. elemge * Ac , znt, dert, keder.

element

* ile durumundaki ipli i yumak yapmak veya masuraya sarmak iin, zerine geirilen kafes dolap biimindeki hafif ve bir eksen zerinde dnen ara. elemli elemsiz * Elemi, znts, kederi olmayan. elenme * Elenmek i i. * Yenilen oyuncu veya tak m n yar malardan kar lmas . * Elemek i ine konu olmak veya elemek i i yap lmak. * S navdan geirilmek, seilmek. * Turnuva d kalmak, yar madan kar lmak. * Szlmek. * Arpa, bu day ve benzerlerinin kalburdan geirilmi blm. * Ele tiri niteli i ta yan, tenkid. ele tiri kritik. ele tirici * Bir insan , bir eseri, bir konuyu, do ru ve yanl yanlar n bulup gstermek maksad yla inceleme i i, tenkit. * Bir edebiyat veya sanat eserini her ynyle sa lamak ve de erlendirmek amac yla yaz lan yaz tr, tenkit, * zellikle bilginin temellerini ve do ruluk durumunu inceleme, s nama, yarg lama. * Ele tirmeci, ele tirmen. * Ele tirme niteli i olan, tenkiti. * zntl, kederli.

elenmek

elenti ele tirel

ele tiricilik * Ele tiricinin i i, ele tirmenlik, tenkitilik, mnekkitlik. * nsan bilgisinin s n r zerine felsefe bilinci ve bu bilincin uyan k tutulmas , ele tirimcilik, kritisizm. * Kant' n ak l ve bilginin s n r n ve imknlar n tespit etmek iin, zellikle dogmac l n ve phecili in kar s na koydu u felsefe yntemi, kritisizm. ele tirilme * Ele tirilmek i i. ele tirilmek * Ele tirmek i i yap lmak. ele tirim * Ele tirmek i i.

ele tirimci * Ele tirimcilikle ilgili olan. ele tirimcilik * Ele tiricilik. ele tirme * Ele tirmek i i, tenkit.

ele tirmeci * Ele tirme yapan kimse, ele tirmen, tenkiti, mnekkit.

ele tirmecilik * Ele tirmecinin yapt i tenkitilik, mnekkitlik. ele tirmek * Bir d ncenin, bir eserin, bir yarg n n do ruluk veya yanl l n ortaya karmak ve gerek de erini belirtmek iin onu incelemek, tenkit etmek. ele tirmeli * Ele tirme ile ilgili, ele tirme zerine olan, ele tirel, tenkid. ele tirmen * Ele tiri yazan kimse, ele tirmeci, tenkiti, mnekkit. ele tirmenlik * Ele tirmenin i i, ele tiricilik, mnekkitlik. elezer elezerlik elgin * Yabanc , gurbette ya ayan, garip. elhak * Gerekten, hi phesiz, do rusu. * Sadist. * Sadizm.

elhamdlillah * Allah'a kr. elhas l eli a k * Paras n ve mal n esirgemeyen, cmert, bonkr. eli a r * Yava i gren. * Vurunca ok ac tan (kimse). * Szn k sas , k sacas , i in sonu, velhas l.

eli al mak * bir i te uzluk, ustal k kazanmak. * herhangi bir davran det edinmek. eli alt nda olmak * buyru unda olmak, istedi i anda o eyden yararlanabilmek. eli armut dev irmek * birisinin bir i yaparken brnn de bo durmayarak ayn i i yapabilece ini anlat r. eli aya (olmak) * yard mc s (olmak), her i ine yarar (olmak). eli aya (veya eli kolu) ba l * aresiz, istedi ini yapamayacak bir durumda olan. eli aya buz kesilmek (veya tutmamak) * gsz, dermans z kalmak. eli aya dola mak * a rmak, tel lanmak.

eli aya dzgn * bedence kusursuz, sakat de il. eli aya titremek * korku, sinir gibi sebeplerle heyecanlanmak. eli aya tutmak (veya tutmamak) * beden gc yerinde olmak, (veya olmamak). eli aza varmamak * bir eyi bol bol alma veya bol bol verme al kanl nda olmak. eli bayrakl * irret, edepsiz, kavgac . eli bo * i olmayan, bo gezen.

eli bo kmak * umdu unu alamamak, ba ar s zl a u ramak. eli bo dnmek (evrilmek veya geri gelmek) * umdu unu alamadan dnmek. eli bo gelmek (veya gitmek) * arma ans z gelmek, gitmek. * umulan eyi getirmeden gelmek. eli b rnde * Ah ap yap larda kmalar n alt na e ik ve aral kl olarak konulan ah ap destek. * Hal ve kilimlerde kullan lan eski bir motif tr, eli belinde. eli b rnde (veya koynunda) kalmak * ba ar s zl a u ramak, bir ey yapamaz duruma d mek. eli abuk * abuk i gren, hamarat.

eli dar (veya eli darda) olmak * para s k nt s iinde olmak. eli de mek * bir ey yapmaya vakit ve f rsat bulmak. eli dursa aya durmaz * k p rdak, hareketli. eli ekmek tutmak * geimini kendi eme iyle sa layacak duruma gelmek. eli ermek (veya ermemek) * yapabilmek, ula abilmek. eli ermez gc yetmez * aresiz, zavall . eli geni * Geimi iyi olan, cmert. eli geni lemek * bolca paraya kavu mak.

eli gitmek * bir eyi kavramak, tutmak istemek. eli hafif * (cerrah, di i, berber vb.) Ac tmadan, tedirgin etmeden i gren.

eli harama uzanmak * dince yasaklanm bir i e ynelmek. eli i e yatmak * becerikli, eli yatk n olmak. eli kalem tutmak * yaz yazmay bilmek. * d nd n gzel bir anlat mla yazmak. eli k r lmak * eli, i e yatk n bir duruma gelmek. eli kolu ba l kalmak (veya durmak, olmak) * bir engel dolay s yla hibir i yapamaz duruma gelmek. eli koynunda * bo , i siz; aresiz. eli koynunda kalmak * aresiz kalmak. eli kula nda * nerede ise olacak, ok yak nda olmas beklenilen ( ey). eli kurusun * "eli tutmaz olsun, eli bir i gremez olsun" anlam nda bir ilenme. eli ma al * Kavgac , irret, daya atmay seven. eli olmak * kar m olmak, gizli bir ilgisi bulunmak. eli para grmek * eline para gemek. eli selek eli s k * Eli a k, cmert. * ok tutumlu, cimri, pinti.

eli silh tutan * silh kullanabilen. eli sopal * Zorba. eli aka nda * d nceli, kayg l . eli uz * Usta, belli bir i te becerikli, mahir.

eli uzun

* F rsat bulduka te beri a ran, h rs z.

eli varmamak (veya gitmemek) * bir i i yapmaya gnl raz olmamak. eli yatk n * eli o i e al k, becerikli. eli yatk n * Elle yap lan i lerde becerikli (kimse). eli yatmak * eli al mak. eli yordaml * Eli i e yak r, yatk n. eli yz dzgn * yzne bak l r, gzelce. elif elifba elif * Arap alfabesinin ilk harfinin ad . * Arapa, Farsa ve Osmanl can n alfabesi. * Bantlarla sslenmi bir tr kuma .

elifi elifine * tam, tam olarak, noktas noktas na. elifi mertek sanmak * ok cahil olmak. elik elm * Da keisi, yaban keisi. * Ac nacak, ac kl .

elimi sallasam ellisi, ba m sallasam tellisi * Bkz. elini sallasa ellisi, ba n sallasa tellisi. elin (veya lemin) a z torba de il ki bzesin * ba kalar n n syleyeceklerine engel olamazs n z; halk elveri li bir durum kar s nda e itli yorumlar yapar. elinde * bak m , gzetimi alt nda. * egemenli i alt nda, yetkisinde.

elinde avcunda nesi varsa * paras n n, varl n n hepsi. elinde bulunmak (veya olmak) *o eye sahip bulunmak. elinde bymek * bytlmek, bak lmak. * e itilmek, bilgi, grg ve terbiye sahibi olmak, yeti tirilmek.

elinde kalmak * birinin bak m nda, ynetiminde olmak. * bir ey sat lmay p sahibinde kalmak. elinde olmak * isteyince o i i yapabilmek. elinde olmamak * iradesi d nda bulunmak. elinde tutmak * kendi tekelinde bulundurmak, ba kalar na kapt rmamak. * bir mal satmay p bekletmek. elinde... var * yapar, bilir, bulundurur. elinden * yznden,... -den dolay .

elinden bir i (veya ey) gelmemek * aresizlikten veya yeteneksizlikten bir i yapamamak. elinden bir kaza (veya sakatl k) kmak * istemeyerek birini yaralamak veya ldrmek. elinden kmak * birisi taraf ndan yap lmak. * ustaca haz rlanmak retilmek. elinden geleni ard na (arkas na) koymamak * yapabilece i btn ktlkleri yapmak. elinden geleni yapmak * gcnn yetti ini yapmak. elinden gelmek * yapabilmek. elinden gelmemek * aresizlikten, ba ka trl yapamamak. elinden hibir ey kurtulmamak * her eyi becerebilmek. elinden i kmamak * abuk i grememek. elinden iyi i gelmek * becerikli, hnerli olmak. elinden kan kmak * cinayet i lemek. elinden kurtulmak * birinden kamay ba armak. elinden tutmak * yard m etmek; kay rmak. eline (elinize veya ellerinize) sa l k * el eme i ile gzel bir ey yapana sylenen bir vg sz.

eline a r * elinden abuk i kmayan. eline almak * bir i in veya yerin ynetimini emri alt na almak. * bir i i kendi yapmaya ba lamak. eline aya na kapanmak (sar lmak veya d mek) * birine ok yalvarmak. eline aya na enmemek * her trl ayak hizmetlerini yksnmeden yapmak, hamarat olmak. eline bakmak * bir kimsenin yard m yla geinmek. * ne getirdi diye gzlemek. eline abuk * abuk i gren. eline do mak * ya l bir kimse, birini, ocuklu undan beri ok yak ndan tan mak. eline d mek * egemenli i, buyru u alt na girmek. * yakalanmak. * birine muhta olmak. * rastlamak, tesadf etmek. eline erkek eli de memi olmak * (k z iin) namuslu olmak. eline ete ine do ru * her trl ktlkten uzak olan, drst. eline ete ine sar lmak * ok yalvarmak. eline f rsat gemek * imkn bulmak. eline gemek * kazanmak, edinmek, elde etmek. * rastlamak, bulmak. * yakalamak. eline kalmak * ondan ba ka yard m edeni olmamak, yaln z ona muhta olmak. eline su dkemez * de erce ondan ok geride. eline tutu turmak * kar s ndakinin isteyip istemedi ini d nmeksizin verivermek. eline yzne bula t rmak * gerekti i gibi bir i i yapamamak, ba ar s z olmak, becerememek. elini aya n kesmek (veya ekmek) * u ramaz olmak. * u ra mamak, ilgilenmemek.

elini aya n peyim * "ok yalvar r m" anlam nda kullan l r. elini belli etmek (veya gstermek) * (k t veya okey vb. oyunlarda) elindeki k d veya ta , oynayanlara belli edecek biimde szle veya i aretle a klay p oynamak. elini abuk tutmak * gerekli tedbiri zaman nda almak . elini ete ini ekmek (veya kesmek) *o eyle ilgisini kesmek. elini kalbine (veya vicdan na) koyarak (sylemek, d nmek veya hkm vermek) * do ru, yans z, haka. elini kana bulamak (veya bula t rmak) * ldrmek. elini kolunu ba lamak * bir ey yapamayacak duruma getirmek. elini kolunu sallaya sallaya gelmek * gelirken hibir arma an getirmemek veya bitirmeye gitti i i ten sonu almaks z n dnmek. elini kolunu sallaya sallaya gezmek * (ortada grnmemesi gereken kimse) pervas zca, kimseden ekinmeden dola mak. elini kula na atmak * gazel veya trk sylemek iin elini kulak kepesinin arkas na koymak. elini oynatmak * paray esirgememek. elini sallasa ellisi (ba n sallasa tellisi) * birinin kar cinsten birok insan kolayl kla elde edebilece ini anlat r. elini s cak sudan so uk suya sokmamak * evde hibir i yapmamak, ok nazl olmak. elini srmemek * eliyle dokunmamak. * bir i i kendine yak t rmayarak, tenezzl etmemek. elini uzatmak * yard m etmek. elini veren kolunu alamaz * kendisine iyilik yap ld nda, devam n fazlas yla isteyen kimseler iin kullan l r. elinin alt nda * her zaman kolayca al n p yararlan labilecek yerde ve yak nl kta. elinin hamuruyla erkek i ine kar mak * (kad nlar iin) beceremeyece i i leri yapmaya kalk mak. elinin kr * b kt r c , usand r c durum kar s nda azarlama yollu verilen kar l k. * kt, anla lmaz. elinle ver, aya nla ara

* dn ald eyi geri vermeyi geciktirenler iin yak nma olarak sylenir. elips * Btn noktalar n n odak denilen belirli iki ayr noktaya olan uzakl klar n n toplam birbirine denk olan kapal e ri. elipsoidal * Elipsoitle ilgili, elipsoit biiminde olan. elipsoit * Elipse benzeyen. * Bir elipsin kendi ekseni etraf nda dndrlmesiyle olu an cismin biimi. * Elips ile ilgili, elips biiminde olan. * Sekin. * arac l yla, marifetiyle.

eliptik elit eliyle

eliyle koymu gibi (bulmak) * hi aramadan, kolayca. elle tutulacak taraf (yan ) kalmamak * sa lam bir yan kalmamak. * gvenilecek veya kay r lacak bir yn olmamak; hibir de erli yan olmamak. elle tutulur gzle grlr (veya dille anlat l r) * ok belirgin, ok a k. elleme * Ellemek i i. * Seilmi , iyi. * Elle dokunmak, elle kar t rmak. * Ellenmek i i. * (bir eye) Elle dokunulmak. ellenmi dillenmi * iffetsizli i yay lm (kad n). eller yukar ! * "ellerini kald rarak teslim ol" anlam nda kullan l r. ellerde gezmek * elden ele dola mak, el stnde tutulmak, sayg ve sevgi grmek. ellerim yan ma gelsin * "Allah can m als n ki do ru sylyorum" anlam nda kullan l r. ellerin dert grmesin * "Allah senden raz olsun" anlam nda iyi dilek sz. elle me * Elle mek i i.

ellemek ellenme ellenmek

elle mek

* Elle dokunmak. * Elle iti erek akala mak. * Al veri te, alanla satan birbirlerinin ellerini tutup s karak uzla mak. * Birine dokunacak sz sylemek. * Birbirinin elini s karak g denemesi yapmak. * El s karak selmla mak. * A r bir yk kald rmak iin birka ki i birden tutmak. * Yard mla mak. * K rk dokuzdan sonra gelen say n n ad , 50, L. * Be kere on; k rk dokuzdan bir art k. * Eli olan. * Eldiven. * Ekin bierken sol elin parmaklar na geirilen, eldiven biiminde, tahtadan yap lan bir ara. * Yelken dikenlerin kulland , maden yks olan me in eldiven.

elli

elli ellik

ellilik

* inde elli tane bulunan. * Elli ya nda olan. * Elli kuru veya elli lira de erinde para. * Ellinin s ra s fat ; s rada k rk dokuzuncudan sonra gelen. * Elli s fat n n le tirme biimi; her birine elli, her defas nda ellisi bir arada olan.

ellinci elli er elma

* Glgillerden, iekleri pembe veya beyaz bir a a (Pirus malus). * Bu a ac n kabu u parlak, sert, k rm z dan ye ile kadar trl renkte, kokusu ho , tad ek i veya tatl , dokusu gevrek, ufak ekirdekli meyvesi. elma ay * Elmal ay. elma da, alma da demesini biliriz * artlara gre uygun davranmay ifade eder. elma gibi * k rm z (yanak).

elma sirkesi * Elma suyundan elde edilen sirke. elma suyu * Elmadan kar lan meyve suyu. elma arab * Elma ras n n mayanmas yla elde edilen arap. elma ekeri * Boya kat lm eker pekmezine bat r larak ekerlenen ve ubu a tak larak sat lan elma. elma urubu * Elman n ekerle kaynat lmas ndan elde edilen bir tr iecek.

elmaba * Tepeli dalg . elmac elmac k * Elma yeti tiren veya satan kimse. * Yzn yanakla gz aras nda bulunan, az ok k nt l blm.

elmac k kemi i * Yzn yanakla gz aras nda bulunan kemi i. elmac l k * Elmac n n yapt i . elmal k * Elma bahesi.

elman n yar s o, yar s bu * Bkz. bir elman n yar s o, yar s bu. elmas * Billrla m ar karbon. * Mcevher olarak kullan lan, saydam, de erli ta . * Elmast ra . * Elmas ta lar yla sslenmi . elmas gibi * ok iyi, ok de erli. elmas m elmasiye * Dondurulmu meyve suyundan yap lan bir tr pelte. elmasl * Elmasla sslenmi olan. * vg ile seslenme.

elmast ra * zeri elmas gibi yontulmu (iyi tr cam, billr). * Ucu elmasl , kalem biiminde cam keskisi. elo lu * El, yabanc . * Damat; koca. * Kertenkele. * Karde kar lar ndan her birinin tekine gre ad .

elpen elti

eltieltiyekst * Bir tr bitki. eltilik elvan * Elti olma durumu. * Renkler.

* Trl renklerden olan. elvan elvan * e it e it. elveda * Bir daha kavu ulmayaca d nlen bir eyden ayr l rken kullan l r. * Bir daha kar la lmayacak biimde ayr l rken "Allaha smarlad k, Allaha emanet olun" anlam nda kullan l r. * yeter ki. * Uygun, i e yarayan, msait.

elverir ki elveri li

elveri lilik * Uygun olma durumu. elveri siz * Uygun olmayan, uygun gelmeyen. elveri sizlik * Uygun olmama durumu. elverme elvermek * Elvermek i i veya durumu. * Yetmek, yetecek kadar olmak. * Uygun gelmek.

elvermemek * Uygun olmamak, uygun gelmemek, imkn bulunmamak. elyaf * Lifler, teller. elzem em -em emanet * Korunmak iin birine veya bir yere b rak lan e ya, kimse vb., inan, vedia. * Bir kimse ile birine gnderilen ey. * E yan n emanet olarak b rak ld yer. * Baz devlet dairelerine verilen ad. * Can. emanet b rakmak (veya vermek) * bir e yay veya paray koruma i ini yapan kimseye veya bir yere vermek. emanet dolab * Emanetinin ald para veya e yay saklad mobilya. emanet etmek * bir eyi veya bir kimseyi birine veya bir yere korumak iin b rakmak. * ok gerekli, vazgeilmez. * l, merhem. * \343 -am / -em.

emaneti

* cret kar l e yay al koyup koruyan kimse.

emanetilik * Emanetinin i i. emanete h yanet olmaz * emanet olarak b rak lan eyi titizlikle korumak gereklidir. emaneten * Emanet olarak. emanetullah * S nt , yetim ve ksz (ocuk). emare emarecik * Kk iz, ufak belirti. emaret emay * Emirlik, beylik. * Belirti, iz, ipucu.

* Baz maddeleri korumak, belirli bir parlakl k kazand rmak veya boyamak iin kullan lan, saydam veya donuk cama benzeyen cil. emaye * zeri emayla kaplanm olan. * (foto raf l kta) I a kar hassas malzeme.

emaylama * Emaylamak i i. emaylamak * Emayla kaplamak. embriyolog * Embriyoloji uzman . embriyoloji * Dlt durumuna gelinceye kadar o ulcu un geirdi i geli im evrelerini inceleyen biyoloji kolu. embriyon * O ulcuk, r eym. emcek emcik * Meme. emdi i (hell) st haram olmak * do ruluktan ayr lmak, kt i ler yapmak, anaya babaya sayg s zca davranmak. emdirme * Emmesini sa lamak, emdirmek i i. * Meme.

emdirmek * Emmesini sa lamak.

emdirtme * Emdirtmek i i. emdirtmek * Emdirmesini sa lamak. eme seme yaramamak * i e yarad kabul edilmemek, makbule gememek, takdir edilmemek. eme yaramak * i e yaramak, yararl olmak. eme -eme * Su ve kara yosunlar n n, kk and ran tutunma organ . * Bkz. -ama / -eme.

eme i ekilmi * ok emek verilerek haz rlanm (yemek). eme i gemek * bir eyin ortaya kmas iin al m olmak. emek * Bir i in yap lmas iin harcanan beden ve kafa gc. * nsan n bilinli olarak belli bir amaca ula mak iin giri ti i hem do al ve toplumsal erevesini hem de kendisini de i tiren al ma sreci, say. * Uzun ve yorucu, zenli al ma. -emek * Bkz. -amak / -emek. emek ekmek * bir i te ok al arak yorulmak. emek harcamak * aba gstermek. emek vermek * bir eyin meydana gelmesi iin zenle ve ok al mak. emeki * Emek kar l geimini sa layan kimse. * Herhangi bir retim arac na sahip olmayan, geimini eme i kar l nda sa layan i i. emekilik * Emeki olma durumu. emekleme * Emeklemek i i. emekleme a * Bir eyde henz olgunluk, tecrbe kazan lmam dnem. emekleme dnemi * Emekleme a . emeklemek * Dizler ve eller zerinde yrmek. * Bir i e yeni ba larken tecrbesizlikten tr acemilik geirmek.

emekli

* Emek harcanarak elde edilen, zor, zahmetli. * Belirli bir sre al t ktan sonra kanunlar gere i i i ile ilgisi kesilerek kendisine ayl k ba lanm olan (kimse).

emekli maa * Bkz. emekli ayl . emekli ayl * Emekli olduktan sonra denen ayl k. emekli ikramiyesi * Emekli olma s ras nda yap lan toplu deme. emekli olmak * belirli bir sre al t ktan sonra kanun ile sa lanan haklardan yararlanarak grevinden ayr lmak, tekat olmak. emeklilik * Emekli olma durumu, tekatlk.

emeklilik a * Emekli olduktan sonraki dnem. emekliye ay rmak ( karmak veya kartmak) * kanuna gre ayl k ba layarak bir grevliyi grevinden ay rmak. emekliye ayr lmak (veya kmak) * emekli olmak, tekade sevk olunmak. emeksiz * Emek harcanmadan elde edilen, kolay, zahmetsiz.

emeksiz evlt * vey evlt. emektar * Bir grevde uzun sre kal p o i e eme i gemi olan (kimse). * ok kullan lm , eski.

emektarl k * Emektar olma durumu. emel * Gerekle tirilmesi zamana ba l istek. emel beslemek * iste i, arzuyu srekli d nmek veya glendirmek. emeline let etmek * birini veya bir eyi kendi istekleri do rultusunda kullanmak. emen emici * Emme i ini yapan. emici k llar * Bitkilerin kklerinde bulunan ve topraktaki besin maddelerini emip beslenmelerine yarayan tek hcreli uzant lar. emici tyler * ukur, ba ubu u, a a veya sebze dikmek iin a lan ukur.

* Emici k llar. emik * Emmekten ryen yer, emme izi. * nsan beyni. emik * Bkz. imik, mk. emilme emilmek emin * Emilmek i i. * Emmek i ine konu olmak. * nan l r, gvenilir. * Sak ncas z, emniyetli, tehlikesiz. * phesi olmayan. * Osmanl imparatorlu unda baz devlet grevlerindeki sorumlu ki ilere verilen ad.

emin olmak * inanmak, gvenmek. emir * Buyruk, komut. * Bir makamdan brne geerken grevliye verilen belge. * Araplarda ve daha ba ka Mslman lkelerde bir kavim, ehir veya lkenin ba .

emir

emir almak * talimat almak. emir cmlesi * Yklemi emir kavram veren cmle. emir eri * Subaylar n k t'a ve daire d nda buyruklar nda bulunan er, emirber.

emir etmek * Bkz. emretmek. emir kipi * Fiilin yap lmas n dileyen veya emreden isteme kipi. Trkede bu kip birinci teklik ve okluk ki iler iin kullan lmaz. kinci ki iler iin -in, -iniz, nc ki iler iin, -sin, -sinler ekleri kullan l r. emir kulu * Bir i i, ald buyruk gere ince yapmak ykmll nde olan kimse. emir subay * Yksek rtbeli komutanlar n emrine verilmi subay. emir vermek * buyurmak, buyruk vermek. emirber * Emir eri.

emirberlik * Emirber olma durumu, emirberin i i.

emircik emirlik

* Yal apk n , iskele ku u. * Emir (II) olma durumu. * Bir emirle ynetilen blge.

emirname * Yaz l buyruk. emisyon * Devlete para, senet ve tahvil karma, piyasaya srme. emi emi me emi mek * Emmek i i veya biimi. * Emi mek i i veya durumu. * Kar l kl olarak emmek. * Sa lmadan nce koyunlar n kuzular taraf ndan gizlice emilmesi.

emi tirme * Emi tirmek i i. emi tirmek * Emi melerini sa lamak. emlk * Ev, arsa, bahe gibi ta namayan mal ve mlklerin ortak ad , ta nmazlar, gayrimenkul.

emlk brosu * Emlk al m sat m , kiralanmas ile u ra an i yeri. emlk vergisi * Her y l belediyelere denen ev, dkkn, arsa vb. mlklerin vergisi. emlki * Emlk al p satma i iyle geinen kimse. emlkilik * Emlkinin i i. emleme emlemek emlik * Emme dnemindeki kk ocuk . * Zaman ndan daha ge do an kuzu veya o lak . emme * Emmek i i. * So urma, massetme. * Boruda akan s v n n olu turdu u eki . * Petrol ile ilgili i lemlerde bir ak kan n ekili i; bir deponun byle bir ekilme ile doldurulmas i lemi. emme * Amma, ama. * Emlemek i i veya durumu. * l srmek, il vermek.

emme basma tulumba * Hem eken hem de ileten tulumba. emme * Kendisine ba lanan bir kab n iindeki gaz seyreltmeye veya s k t rmaya yarayan, iinden bir s v geirilerek al t r lan ara, aspiratr. emmek * Dudak, dil ve soluk yard m yla bir eyi iine ekmek, somurmak. * Tkrk yard m yla eriterek iine ekmek. * So urmak, massetmek. * Uzun sre yararlanmak. * Amca. emmi o lu * Amcan n o lu. * Dost, arkada , teklifsiz olunan kimse. emniyet * Gvenlik. * Gven, inanma, itimat. * Polis i leri. * Gvenlik i lerinin yrtld yer. * Bir arata gven sa lay c para.

emmi

emniyet pimi * Ate li silhlarda gvenli kullan m sa layan pim. emniyet alt na almak * korumak. emniyet amiri * lelerin genel gvenli inden kaymakama kar sorumlu olan amir. emniyet dura * Su alt na dalan ki ilerin vurgun yememesi iin su yzne k mesafesinde sa l k ynnden gvenli blge. emniyet d mesi * Patlay c ve yan c aletlerin gvenle kullan lmas na yard mc olan, kullan ld zaman a k, kullan lmad zaman da kapal tutulan d me. emniyet etmek * gvenmek. emniyet kemeri * Uaklarda, otomobillerde vb. de gvenlik bak m ndan bele tak lan kemer. emniyet kilidi * Kap ve kasalarda gvenli i sa layan kilit. emniyet mdr * lin genel gvenli inden valiye ve i i leri bakan na kar sorumlu olan mdr. emniyet supab * Makinelerde gvenli kullan m sa layan alet. emniyet vermek * gven vermek.

emniyetli

* nan l r, gvenilir.

emniyetsiz * nan lmaz, gvenilmez. emniyetsizlik * Gvensizlik. emoglobin * Bkz. hemoglobin. emoroit * Basur.

empermeabl * Ya murluk. emperyalist * Emperyalizm yanl s olan (kimse). emperyalizm * Bir milletin ba ka bir milleti siyas ve ekonomik egemenli i alt na alarak yay lmas veya yay lmay istemesi, yay lmac l k. empirme empoze * Emprime. * Zorla benimsetilmi , kabul ettirilmi olan.

empoze etmek * bir eyi zorla benimsetmek, kabul ettirmek. empresyonist * zlenimci. empresyonizm * zlenimcilik. emprezaryo * Belli bir yzde kar l nda, bir sanat n n al ma programlar n ve anla malar n dzenleyen kimse. emprime * De i ik renkte boya kullan larak, kuma zerine desen ve zemin basma i lemi. * Bu i leme u rat lan (ipekli, ynl vb. kuma ). * Hastal klar.

emraz

emre muharrer senet * inde yaz l olan paran n gene onda yaz l kimseye veya onun gsterece i birine denmesi gereken buyru a yaz l senet. emretme * Emretmek i i. emretmek * Buyurmak, emir vermek. emretti patrik efendi! * birinin yersiz bir buyru una kar alay yollu kullan l r.

emreyleme * Emreylemek i i veya durumu. emreylemek * Buyurmak, emretmek. emrihak * lm.

emrihak vaki olmak * lmek. emrine girmek * bir kimsenin buyru u alt nda bulunmay kabul etmek. emrine vermek * grevlendirmek, atamak. * yararlanmas iin ay rmak. emrivaki * Oldu bitti, olup bitti.

emrivaki yapmak * Bkz. oldu bittiye getirmek. emsal * Benzerler. * Ya t, e , denk. * rnek. * Kat say . emsalsiz * E siz, e i benzeri olmayan, bir benzeri daha bulunmayan.

emsalsizlik * E siz olma durumu, e sizlik. emtia * Mallar, sat lacak eyler. emval emzik * Mallar, para ile al nan eyler. * St ocuklar n oyalamak iin a zlar na verilen kauuk meme. * Beslemek iin st ocuklar na meme yerine emdirilen a z kauuklu st i esi, biberon. * brik, aydanl k, testi gibi kaplar n, suyu azar azar ak tmaya yarayan ii delik uzant s , ibik. * Sigara a zl .

emzik borusu * Do rudan do ruya sobaya tak lan dirsek boru. emzikli * Emzi i olan. * Memede ocu u olan (kad n). * Emzi i olmayan.

emziksiz

emzirilme * Emzirilmek i i.

emzirilmek * ocu a meme verilmek. emziri emzirme * Emzirmek i i veya biimi. * Emzirmek i i.

emzirmek * Kad n veya di i hayvan memesindeki st yavruya vermek. emzirtme * Emzirtmek i i. emzirtmek * Emzirmek i ini yapt rmak. en en * Hayvanlara veya e yaya vurulan damga, i aret. en -en * Ba na geldi i s fatlar n en stn derecede oldu unu gsterir. * Bkz. -an / -en. * Bir yzeyde boy say lan iki kenar aras ndaki uzakl k, geni lik, boy kar t .

en az ndan * en az ile, hi olmazsa. en fenas * Bkz. en kts. en iyisi * en ok tercih edilen.

en kts * hi istenmeyen. enam * Yarat lm btn canl lar. * Halk. * Fazla bn, avanak, et kafal , budala.

enayi

enayi dmbele i * ok enayi. enayice * Enayi gibi.

enayicesine * Enayice davranarak, enayi gibi. enayile me * Enayile mek i i veya durumu.

enayile mek * Enayi durumuna d mek. enayilik * Enayi olma durumu, enayice davran .

enayilik etmek * enayi gibi davranmak. enberi * ift y ld zlarda birle enlerin ktle merkezine gre izdikleri elips yrngede, ktle merkezinin bulundu u oda a en yak n nokta. enbiya encam * Nebiler, peygamberler. * Son, i in sonu. * Gelecek. * Enik. * Enik.

encek encik

encikleme * Enciklemek i i. enciklemek * Bkz. eniklemek. encmen endaht * Yarkurul, komisyon, komite. * Atma, at , at lma. * Silh atma, bo altma. * Vcut, beden, boy bos.

endam

endam aynas * nsan boyunca gsteren ayna. endaml * Boylu, boyu bosu yerinde. endams z * Boyu bosu yerinde olmayan, k sa, elimsiz. endaze * 65 cm boyunda bir uzunluk ls. * l.

endazeleme * Endazelemek i i. endazelemek * Endaze ile lmek. endazesiz

* lsz. endazeyi ka rmak * fazla abartmak, ly ka rmak. endazeyi a rmak * ne yapaca na karar verememek, eli aya dola mak. endeks * ndeks.

endeksleme * Endekslemek i i. endekslemek * Endekse ba lamak. endekslenme * Endekslenmek i i veya durumu. endekslenmek * Endekse ba lanmak. endeksli endemik * Sadece orada yeti en. ender * ok az, ok seyrek. * ok seyrek olarak, ok seyrek bir biimde. * Saraylarda harem ve hazine dairelerinin bulundu u yer. * Byk saraylar n i blm. * Devlet grevlilerini yeti tiren okul. * Endekse ba lanm .

enderun

enderunlu * Enderunda e itim grm olan. endirekt endi e * Do rudan de il, dolayl . * D nce. * Tasa, kayg ; ku ku, korku.

endi e etmek * tasalanmak, kayg lanmak. endi elenme * Endi elenmek i i. endi elenmek * Tasalanmak, kayg lanmak. endi eli endi esiz * Tasal , kayg l ; ku kulu, korkulu. * Tasas z, kayg s z, ku kusu olmayan, korkusuz; d ncesiz.

endi esizlik * Endi esiz olma durumu. endi eye d mek * tasaya kap lmak, kayg lanmak. endoderm * deri. endogami * evlilik. endokrin * salg .

endokrinoloji * salg bilimi. Endonezyal * Endonezya halk ndan olan kimse. endoskop * nsan vcudunun herhangi bir bo lu unu, muayeneyi kolayla t rmak iin ayd nlat p grnr hle getiren alet, andoskop. endoskopi * nsan vcudunda, organ veya kovuk ilerinin endoskopla muayenesi. endotermik * Is alan. endksiyon * Tme var m. endstri * Sanayi.

endstrile me * Endstrile mek i i, sanayile me. endstrile mek * Endstri alan nda geli mek, sanayile mek. endstriyalizm * Sanayicilik. endstriyel * Endstri ile ilgili, s na. enek * Enenmi , burulmu , erkekli i giderilmi . -enek eneme enemek * Bkz. -anak / -enek. * Enemek i i. * Erkeklik bezlerini burarak veya kararak erkekli ini gidermek, i di etmek, had m etmek.

enenme enenmek enerji

* Enenmek i i. * Enemek i i yap lmak, erkekli i giderilmek. * Maddede var olan ve s , k biiminde ortaya kan g, erke. * Organizman n etkin gc. * Manev g.

enerjik

* Enerji ile ilgili. * Gl ve hareketli. * Davran lar nda kararlar n kesinlikle uygulayan. * Enerjik olma durumu. * C l z, zay f, gsz. * Enez.

enerjiklik enez eneze

enezele me * Enezele mek i i. enezele mek * Eneze duruma gelmek. enfarkts * Bir organda, bir atardamar n, doku bozuklu u sonucu kan p ht s ile t kanmas . enfeksiyon * Organizmada hastal a yol aan bir mikrobun genel veya yerel geli mesi, yay lmas . enfes enfiye * ok gzel, en gzel. * rtlm ttnden yap lan ve burna ekilen keyif verici toz, burun otu. * Burna ekilmek iin haz rlanm toz il.

enflsyon * Para i kinli i. * Pahal l k. * Gere inden fazla art , i kinlik. enflanza * Grip, ingin, paavra hastal . enformasyon * Dan ma, tan tma. * Haber alma, haber verme, haberle me. enfraruj * K z l tesi.

enfrastrktr * Alt yap .

enfs engebe

* Nesnelerin gere ine de il, ferdin d nce ve duygular na dayanan, znel.

* ve d glerin etkisiyle olu an, yayla, ova, koyak, ukur gibi biimlerin btn, yer biimleri, yzey ekilleri, ar za. engebeli * Engebesi olan, engebesi ok olan, ar zal .

engebelik * Engebeli olma durumu. * Yer biimleri, yzey biimleri, ar za. engebesiz * Engebesi olmayan. engel * Bir eyin gerekle mesini nleyen sebep, mni, mahzur, m kl, mnia. * Engelli ko ularda, her yar n n zerinden atlamas gereken, ereve ile tabandan kurulu tahta dzen.

engel bal * Uskumru cinsinden kk bal k. engel karmak * bir i in yap lmas n zorla t rmak. engel olmak * nlemek, geciktirmek. engel s nav * Ynetmeliklerde belirtilen zrleri sebebiyle herhangi bir s nava zaman nda giremeyen renciler iin a lan s nav. engelleme * Engellemek i i. * stek, ihtiya veya bir davran n belli bir sonuca ula mas n n nlenmesi. * (siyas kurulu lar vb. de) Tart ma yntemlerinin btn imknlar ndan yararlan larak kanunlar n tart lmas n ve oylanmas n dzenli bir biimde nlemek, geciktirmek amac yla yap lan giri imler, obstrksiyon. engellemek * Bir eyin gerekle mesini nlemek. * Gre te hasm aprazda srerken d rmek iin aya na basmak veya topu una ayak takmak. engellenme * Engellenmek i i. engellenmek * Engel olunmak. engelleyi * Engellemek i i veya biimi. engelli * Engeli olan, mnial .

engelli ko u * Belirli aral klarla konmu , de i ik ykseklikteki on itli engelin zerinden a larak srdrlen ko u. engelsiz * Engeli olmayan, mnias z.

engerek

* Engerekgillerden, ba k eli, rengi kara veya karaya yak n, ta l k ve gne li yerlerde ya ayan, zehirli bir y lan (Vipera aspis). engerek otu * Hodangillerden, trleri ss bitkisi olarak yeti tirilen, yapraklar sert tyl bir ot (Echium vulgare). engerekgiller * rne i engerek olan zehirli y lanlar familyas . engin * Ucu buca grnmeyecek kadar geni , ok geni , vsi. * Denizin k y dan ok uzaklarda bulunan geni blm; a k deniz. engin * De er ve fiyat d k olan. * Yksekte olmayan, alak (yer). enginar * Birle ikgillerden ok y ll k dikenli bitki (Cynara scolymus). enginle me * Enginle mek i i veya durumu. enginle mek * Engin bir durum almak. enginlik * Engin olma durumu. * Alabildi ine geni lik.

engizisyon * Orta a da, Katoliklerde kat din inanlar na kar gelenleri cezaland rmak iin kurulan kilise mahkemelerinin ad . * Orta a da, Katoliklerde kat din inanlar na kar gelenleri cezaland rma yntemi. enik * Kedi, kpek gibi ok memeli hayvanlar n yavrusu, encik. * ocuk. * Eniklemek i i.

enikleme

eniklemek * (kedi, kpek gibi ok memeli hayvanlar iin) Do urmak. enikonu * yiden iyiye, iyice. eninde sonunda * ne zaman olsa. * nihayetinde, en sonda. enine boyuna * gsteri li, iri yar . * eksiksizce, enikonu. enine boyuna * ok ince ayr nt lar ile. * ri yar . enir

* Bir tr yaban mersini. eni te * Bir kimsenin k z karde inin veya kad n h s mlar ndan birinin kocas . enjeksiyon * ne yapma, i ne vurma. enjeksiyoncu * Enjeksiyon yapan kimse. enjektr enkaz * Y k nt , dknt, knt. enlem * Yer yuvar zerinde herhangi bir noktadan geen paralel ile ekvator aras ndaki yay paras n n a sal de eri, arz derecesi. enlem dairesi * Ayn enlemdeki noktalar n olu turdu u ekvatora paralel daire, arz dairesi. enlemesine * Eni boyuna gre daha fazla olarak. enli enlice * Eni biraz geni . enlilik ente ense * Enli olma durumu. * ift y ld zlarda, yolda n ba y ld za gre izdi i ba l yrngenin, ba y ld za en yak n noktas . * Boynun arkas . * Eni byk olan, geni . * Bir s v y herhangi bir yere bas nla veren bir tr pompa, i ne, r nga.

ense ukuru * Ensede boyun hizas nda bulunan ukurluk. ense kk * Ensenin gvde ile birle ti i yer. ense kulak yerinde * (erkek iin) iri yar . * kelli felli. ense yapmak * hi al madan rahata ya amak. enseleme * Enselemek i i.

enselemek * Yakalamak. enselenme

* Enselenmek i i. enselenmek * Yakalanmak, ele geirilmek. enser * Byk ivi, ekser.

ensesi kal n * Gl, istedi ini yapabilen, sz geer (kimse). ensesinde boza pi irmek * s tmak, k zg n duruma getirmek. * birini ok zmek, tedirgin etmek, srekli al t rmak. ensesine binmek * birine bir i i yapt rmak iin srekli bask alt nda bulundurmak. ensesine yap mak * yakalay p s k t rmak. ensiz ensizlik * Eni kk olan, dar. * Ensiz olma durumu.

enstantane * I klama sresi saniyenin 1/25'i veya daha k sa olan h zl bir hareketi ekme yntemi. * Bu yntemle ekilen (foto raf). * Bir anda olan. enstantane foto raf * Bkz. enstantane. enstit * Bir niversiteye ba l veya ba ms z bir kurulu olarak genelikle ara t rma yapan ve baz durumlarda retime de yer veren e itim kurumu. enstrman * alg . enstrmantal * Yaln z alg larla ilgili olan. enstrmantal mzik * Yaln z alg lar iin haz rlanm mzik. enstrmantalizm * Ara l k. enslin entari * Genellikle tek paral kad n giyece i. * Arap lkelerinde erkeklerin giydi i uzun, dz stlk. entarilik * Entari yap lmaya uygun (kuma ). entegrasyon * eker hastal na kar kullan lan bir hormon.

* Btnle me, birle me. entegre * Bir btn, bir grubu olu turan. entel * Entellektel olmaya zenen ancak bunun iin gerekli olan niteli i kazanmam . * Sahte ayd n. * Ak l, zihin, idrak, anl k.

entelekt

entelektalizm * Anl k l k, zihniye. entelektel * Bilim, teknik ve kltrn, de i ik dallar nda zel renim grm (kimse), ayd n, mnevver. * Fikir sorunlar yla ilgili. entelektellik * Entelektel olma. entelekya * Aristo'ya gre, her varl n eri meye yneldi i olgunluk durumu. enteresan * lgi ekici, ilgin. enteresanl k * Enteresan olma durumu, ilginlik. enterkoneksiyon * \343 interkoneksiyon. enternasyonal * Uluslar aras , milletler aras , beynelmilel. enternasyonalci * Uluslar aras c , beynelmilelci. enternasyonalcilik * Uluslar aras c l k. enternasyonalizm * Uluslar aras c l k, beynelmilelcilik. enterne * Gz alt nda (olan). enterne etmek * gz alt na almak. entertip entimem * Bas mc l kta harfleri sat r olarak dizen ve dken dizgi makinesi. * Bir veya birden ok ncl (nceden bilindi i var say larak) kald r lm olan tas msal kar m.

entipften * Hi de eri olmayan, derme atma, uydurma. entomoloji

* Bcek bilimi. entomolojist * Bcek bilimci. entrika * Bir i i sa lamak veya bozmak iin giri ilen gizli al ma, oyun, dolap, dzen, dalavere, dek, desise, hile.

entrika evirmek * entrika ile amac na ermeye al mak, dolap evirmek. entrikac * Entrika eviren, dzenci, dessas. entrikac l k * Entrikac olma durumu. entrikaya kurban gitmek * bir hileli, dalavereli i sonunda zarara u ramak. enva * Trler, e itler.

envaie it * e it e it, trl trl. envaie itli * Envaie idi olan, trl trl. envaitrl * ok de i ik trleri olan, e itli e itli, trl trl, envaie itli. envanter * Bir ticaret kurulu unun para, mal ve di er varl klar yla genel olarak borlu ve alacakl durumlar n , nicelikleri ve de erleriyle ayr nt l olarak gsterme. * Bu durumu gsteren izelge. envestisman * Yat r m. enzim eosen epe * Eskrimde kullan lan bir tr k l . * Bu k l kullan larak oynanan bir tr k l oyunu. eper * I a kar bak ld nda k t tabakas n n yap sal grnm. epey epeyce epeyi * Az denmeyecek kadar, olduka, hayli. * Olduka, bir hayli. * Bkz. epey. * Bir tepkimeye sebep olan ve onu h zland ran eriyebilir organik madde, ferment. * nc a n, memelilerin olu tu u dnemi.

epidemi

* Salg n hastal k.

epidemioloji * Salg n hastal klar inceleyen hekimlik dal . epiderm * st deri. epifit epigenez epigrafi epigram * Her trl konuda yap lm k sa manzume. epik epikerem * Destana ili kin, destana zg, destanla ilgili, destans (eser). * nertilerinin biri veya her ikisi kan t yla birlikte ileri srlen tas m. * st bitken. * S ral olu . * Yaz t bilimi.

Epikurosu * Epikuros'un kurdu u felsefe ak m n benimseyen, Epikurosuluk yanl s olan kimse. Epikurosuluk * Epikuros'un d ncelerinin ya ama ilkesi yap lmas ; hazlara, sevinlere ynelik bir hayat n hedef edinilmesini ileri sren reti. Epikrc * Bkz. Epikurosu. Epikrclk * Bkz. Epikurosuluk. epilog * Bir eserin sonu blm.

epistemoloji * Bkz. bilgi kuram . epitel * Bkz. epitelyum. epitelyum * Tek veya ok hcreden olu an, vcudun btn d ve i yzeylerini kaplayan doku. epizot olan . epope eprime * Destan. * Eprimek i i. * Bir roman veya hikyede ikinci derecede bir olay. * De i ik anlat tr, masal, efsane, bilmece vb. bir metnin, bir eserin asl ndan az ok ayr lan de i ik biimli

eprimek

* Bozulmak, ek iyip rmek. * (yemi ) Dura dura olgunla mak, yumu amak. * Erimek. * Yunan alfabesinin be inci harfi (e).

epsilon Er er

* Erbiyum'un k saltmas . * Erkek. * Kahraman, yi it. * Asker, nefer. * ini iyi bilen, yetenekli. * Koca. * Erken. * Bkz. -ar / -er.

er -er er bezi er di i

* Erkeklik hormonunu olu turan erkek cinsiyet bezi, husye, haya, testis. * Hem erkek hem di i gametleri bulunan (birey), erselik, hnsa. * iekli inde hem erkek hem di i ie i bulunan (bitki). * Er di i olma durumu, erseliklik.

er di ilik

er ekme i * Sahur yeme i. er ge * Erken veya ge, her ne vakit olsa. er lokmas er kursa nda kalmaz * insan grd iyili i kar l ks z b rakmaz. er meydan * Gre meydan . er suyu * Atm k, meni.

eradikasyon * Yok etme. erat * Erden ba gedikliye kadar askerlere verilen genel ad. * Erler. * Hicr takvimde 22 Aral ktan 31 Ocak gnne kadar sren k rk gnlk k dnemi. * Bir i ten anlayan, bir i i iyi yapan kimse.

erbain erbap

erba erba l k erbin erbiyum

* htiyalar devlete kar lanan onba ve avu rtbesindeki asker. * Erba kademesi. * Erbiyum oksit (Er2O3) veya erbiyum hidroksit, Er(OH)2.

* Tabiatta ok az olan, uygulama alan bulunmayan, atom numaras 68, atom a rl 167.2 olan bir element. K saltmas Er. erce * Erken olarak, er gibi, ere benzer biimde. ercecik ercik erdem * Erkenden. * iek tozu reten ve on tanesi e itli ekillerde birle erek erkek organ meydana getiren iek k sm . * Ahlk n vd iyilikilik, alak gnlllk, yi itlik, do ruluk gibi niteliklerin genel ad , fazilet. * nsan n ruh olgunlu u. * Erdemi olan, faziletli.

erdemli

erdemlilik * Erdemli olma durumu, faziletlilik. erdemsiz * Erdemi olmayan, faziletsiz.

erdemsizlik * Erdemsiz olma durumu, faziletsizlik. erden erdenlik * Bakirlik. erdi ine erer, ermedi ine ta atar * sata kan, edepsiz (kimse). erdirme erdirmek * Erdirmek i i. * Ermesini sa lamak, ermesine yol amak. * Bakir.

ere gitmek (veya varmak) * (kad n, k z) evlenmek. ere vermek * (k z) evlendirmek. erek * Gerekle tirmek iin tasarlanan ve eri mek istenilen ey, ama, gaye, maksat, hedef.

erek bilimi * Evreni ereklerle aralar aras nda bir ili kiler dizgesi olarak gren reti, teleoloji. * Yaln zca insan hareketlerinin de il, tarih ve tabiat olaylar n n ve btnn oldu u gibi tek tek olaylar n da ereklerle belirlenmi ve ynetilmi oldu unu kabul eden reti, teleoloji. erekilik * Her eyin bir erekle belirlendi i, bir ere e yneldi ini; her eyin bir ereklik yasas na gre olup bitti ini benimseyen gr , finalizm. ereklilik * Bir erekle belirlenmi olma veya bir ere e ynelmi olma durumu. ereksel * Erek niteli inde olan.

ereksel neden * Temelde bulunan erek veya var lmak istenen ere e gtren sebep. eren * Benli inden s yr lm , z varl ndan gemi , kendini Tanr 'ya adam , ermi , evliya, veli. * "Erenler" biimi eskiden dervi ler aras nda bir seslenme sz olarak kullan l rd . * Ola anst sezgileriyle birtak m gerekleri grd ne inan lan kimse. * Jpiter, M teri.

Erendiz

erenlerin sa solu olmaz * cana yak n ki ilerin baz yersiz davran lar , bilerek yap lmad iin ho kar lanmal d r anlam nda kullan l r. erg * C. G. S. sisteminde, uygulama noktas n , kuvvet ynnde 1 cm hareket ettiren 1 dinlik kuvvetin yapt i e e it olan i birimi: Bir kilogram metre 981 x 105 erge e ittir. erg * Byk Sahra'da kumullarla rtl blge. erganun ergen * Org. * Ergenlik a nda olan. * Henz evlenmemi , bekr.

ergen olmak * evlenecek a a girmek. ergene * Maden yeri.

ergene kar bo amak kolay * bir i in iinde olmayanlar n o i teki glkleri kmsediklerini anlat r. ergenle me * Ergenle mek i i veya durumu. ergenle mek * Ergenlik a na ula mak. ergenle tirme * Ergenle tirmek i i.

ergenle tirmek * Ergenlik a na kavu mas n sa lamak. ergenlik * Cins organlar n fizyolojik geli mesiyle ba layan, bul a ermi likle yeti kinlik aras ndaki dnem. * ocukluk a ndan yeti kinlik a na geen kimselerin yznde kan sivilceler. * (dil ink lb n n ilk y llar nda) yi bir eye eri me durumu, mazhariyet. * Ergi durumu. ergime * Ergimek i i, zeveban.

ergi ergilik

ergime s s * Bir kat n n s v durumuna gemesi iin verilmesi gereken s . ergime noktas * Bir kat n n kat durumdan s v duruma gemeye ba lad ve ergime sona erene kadar korudu u s cakl k. ergime yasas * Ergime kurallar n n de i mez olu umu. ergimek ergimi * (s cakl art r lmak yoluyla bir cisim) Kat durumdan s v duruma gemek, zeveban etmek. * Is etkisiyle s v durumuna gelmi (kat cisim).

ergimi maden * S v duruma gelmi maden. ergin * Olmu , yeti mi , kemale ermi . * Haklar n kendi kullanmak iin yasan n gsterdi i ya a gelmi olan (kimse), re it. erginleme * Erginlemek i i. erginlemek * Birini bir konu zerinde ayd nlat p onu gerekli temel bilgi ve becerilerle donatarak ergin ve yeti mi k lmak. erginlenme * Erginlenmek i i veya durumu. erginlenmek * Ergin duruma gelmek. erginle me * Erginle mek i i. erginle mek * Ergin bir duruma gelmek, re it olmak. erginlik ergitme * Ergin olma durumu, kemal, r t. * Ergitmek i i.

ergitmek

* Ergimesini sa lamak, ergimesine yol amak.

ergonomi * nsan n, makinenin ve evrenin bir arada uyumlu ve verimli bir biimde al mas n inceleyen bilim dal , i bilimi. erguvan * Baklagillerden, efltunla k rm z aras renkte iek aan, gzel bir ss a ac (Cercis siliquastrum).

erguvangiller * Alma k yaprakl a a familyas . erguvan * Efltunla k rm z aras renk. * Bu renkte olan. ergrmek * Ula t rmak, eri tirmek. -eri erigen erik * Bkz. -ar / -eri. * abuk eriyip da lan.

* Glgillerden, beyaz iekli bir a a ( runus domestica). * Bu a ac n kabu u ince, sar dan k rm z ya, mora kadar trl renkte, mayho veya tatl , eti sulu, tek ve sert ekirdekli yemi i. erik ho af * Eri in ekerli suda kaynat lmas ile haz rlanan ve so uk iilen ho af . erik kompostosu * Eri in ekerli suda kaynat lmas ile haz rlanan tatl . erik marmeld * eker kar t r larak pi irilmi erik ezmesi. erik pestili * Eri in kaynat lmas ve yufka biiminde kurutulmas ile haz rlanan pestil. erik rak s * Erik suyunun dam t lmas yla elde edilen bir tr rak . erik reeli * Eri in eker ile kaynat lmas sonucu yap lan reeli. erika * Sprge otu. eriklik eril erillik * Erik a alar ok olan yer, erik bahesi. * Baz dillerde erkek cinsten say lan (kelime), mzekker. * Baz dillerde, kelimelerin eril olmas durumu.

erim erim

* Bir eyin erebilece i uzakl k, menzil. * yi bir eye i aret olan durum, be aret.

erim erim * Erimek i inin anlam n peki tirir. erime erimek * Erimek i i. * Kat cisim s v iine kar arak s v durumuna gemek. * Kat cisim s etkisiyle s v duruma gelmek. * (dokumalar iin) A n p incelerek da lmak. * ok zay flamak. * Utanc ndan ok s k lmak. * Yok olmak, bitmek, tkenmek. * Erime zelli ini yitirmi olan ve bu zelli i olmayan. * Dl verme yetkinli ine eren, bali . * Tembel, enen. erin erinli erinsiz erinlik * Erin olma durumu, bul . erinme erinmek erinsiz erirlik * Eriyebilme niteli i veya derecesi. eristik eri eri ilme * Didi im. * Ermek i i ve durumu. * Eri ilmek i i. * Erinmek i i veya durumu. * enmek. * Erinci olmayan, huzursuz, rahats z. * Hibir eksi i, hibir znts ve ac s olmama durumu, dirlik, rahat, huzur. * Erinci olan, huzurlu, rahat. * Erinci olmayan, tasal , huzursuz, rahats z.

erimez erin erincek

eri ilmek eri im

* Eri mek i i yap lmak, ula mak, yeti ilmek. * Eri mek i i. * Belli iki yer aras nda gidip gelebilme, ula m, muvasala. * Vcudunun geli imi tamamlanm olan, khil. * Eri kin olma durumu, olgunluk, khillik.

eri kin eri kinlik eri me eri mek

* Eri mek i i. * Var lmas zamana, eme e ba l olan veya uzakta bulunan bir amaca varmak, ula mak. * Bir yere ula mak, varmak. * Belirli bir olgunluk durumuna varmak. * (zaman iin) Gelip atmak. * Kesilip kurutulmu hamur, ev makarnas . * Deniz yosunu.

eri te

eri tirme * Eri tirmek i i. eri tirmek * Eri mesini sa lamak. eriten eritici * inde kat bir madde eriyebilen veya kat bir maddeyi eritebilen (s v ). * Eritme zelli i olan. * Bir ba ka maddeyi eriten, zndren cisim. * Eritilmek i i. * Eritmek i i yap lmak. eriti eritme * Eritmek i i veya biimi. * Eritmek i i. * Metallerde erimeyi sa lamak amac yla dkmden nce yap lan s tma i lemi.

eritilme eritilmek

eritme peynir * Sert peynirlerin eritilip, bazen baharat kat lmas yla elde edilen bir tr peynir. eritmek * Erimesini sa lamak, erimesine yol amak. * Harcay p tketmek. * ok zmek. * Zay flatmak. * Yok etmek.

eritrosit eriyik

* Alyuvar. * indeki kat bir madde erimi bulunan s v , mahll.

eriyip bitmek * znt ve s k nt dan ok zay flamak. eriyi erk * Erimek i i veya biimi.

* Bir i i yapabilme gc, kudret, iktidar. * Sz geerlik, istedi ini yapt rabilme gc, nfuz. * Bir bireyin, bir toplumsal kmenin, bir toplumun, ba ka birey, kme veya toplumlar egemenli i, bask s ve denetimi alt na alma, hrriyetlerine kar ma ve onlar belli biimlerde davranmaya zorlama yetkisi veya yetene i,iktidar. erkn * Bir toplulu un ileri gelenleri, bykler, stler. * General veya amiral a amas ndaki askerler. * Yol, yntem.

erkn krk * Padi ah taraf ndan vezirli e ykseltilenlere giydirilen krk. erkn harbiyeiumumiye * Genelkurmay. erkn harp * Kurmay. erkn harplik * Erkn harp olma durumu. erke * Enerji. * (tabi bilimlerde) ba arma gc, bir direnmeyi yenme gc. * Erkek kei.

erke

erkesakal * Keisakal ; ay r melikesi. erkek * nsan, hayvan ve bitkilerin di iyi dlleyecek cinsten olan . * Sperma olu turan organizma. * Yeti kin adam, kad n kar t . * Koca. * Szne gvenilir, mert. * Girintili ve k nt l olmak zere bir ift olu turan nesnelerin k nt l s . * Sert, kolay bklmez. erkek anahtar * Elektrikte veya makine alan nda di i yuvaya giren anahtar. erkek bak r * Sert bak r. erkek demir

* Sert demir. erkek erke e * Yaln z erkekler aras nda. erkek fatma (veya ay e) * erkek gibi davran lar olan kad nlar iin kullan l r. erkek fi * Prize sokulan bacakl elektrik fi i. erkek gibi * erke e yak r biimde, erke e benzer. erkek i i * Sadece erke in yapabilece i, daha ok g, kuvvet isteyen zahmetli i . erkek olmak * kad nken cinsiyet de i tirmek. * erke e yara r davran larda bulunur duruma gelmek. erkek organ * Bitkilerde ta yapraklar n evreledi i, dllenmeyi sa layan tek veya biro u bir arada bulunan organ. erkek terzisi * Erkek elbisesi diken terzi. erkeke erkekil * Erke e d kn. erkeklenme * Erkeklenmek i i. erkeklenmek * Kabaday l k gsterisinde bulunmak. erkekler hamam * Sadece erkeklerin iinde y kand veya erkeklere ayr lm hamam. erkekle me * Erkekle mek i i. erkekle mek * (erkek ocuk) ocukluk a ndan k p erkeklik a na girmek. * (k z, kad n iin) Erkek gibi sert davran lar kazanmak. erkekli * Erke i olan. * Erkek gibi, erke e yak r (biimde), yi ite, merte.

erkekli di ili * ki cinsi bir arada bulunan. erkekli kad nl * Kad n erkek hep bir arada olarak. erkeklik * Erkek olma durumu. * Erkeke davran , yi itlik, mertlik. * Bir erke in fizyolojik grevini yerine getirme gc.

erkeklik organ * Erke in iftle me organ , kam , penis, fallus. erkeklik ld m? * haks zl a kar koymak, mertlik gstermek gerekiyor. erkeklik sende kals n! * kar s ndakinin yak ks z davran na uyup da tats zl k karma, efendice davran!. erkeklik taslamak * erkekmi gibi kendini gstermek, erkeke davran ta bulunmak, kabaday ca davranmak. erkeksi * Erke e benzeyen, erke i and ran, erke e yara an.

erkeksilik * Erkekli i and ran. erkeksiz erken * Zaman n ilerlememi bir an nda. * Al lan zamandan nce. erken bunama * Birbirinden ayr grntleri bulunan izofreni trndeki hastal klar. erkence * Erken olarak. * Olduka erken. * Erken davranan. * Erken olgunla an veya yeti en (meyve, sebze). * Sabah n ilk saatlerinde harekete geen. * Erken olarak, ok erken. erkete erketeci * Dikiz. * Dikizci, gzc. * Erke i bulunmayan.

erkenci

erkenden

erketecilik * Erketecinin yapt i , dikizcilik. erketecilik etmek (veya yapmak) * gzclk, dikizcilik grevini zerine almak. erketelik * Dikizcilik, gzclk.

erketelik yapmak * gzclk etmek. erkin * Hibir arta ba l olmayan, istedi i gibi davranabilen, serbest.

erkinci erkincilik

* Liberal.

* Bireyin zgrl n ve ekonomik gler aras nda hr yar may savunan, bireyler, s n flar ve milletler aras ndaki ekonomik ili kilere devletin kar mamas n isteyen reti, liberalizm, devletilik, toplumculuk kar t . * Herkese vicdan, inan, d nce zgrl tan nmas n n gerekli oldu unu savunan, hr d n e ba l dnya gr , liberalizm. erkinlik erkli erklilik erksizlik * Ba s zl k, anar i. erlik * Erkeklik, yi itlik. * Er olma durumu. * Ermek i i. * Eri mek, kavu mak. * Yeti ip dokunmak. * (bitkiler veya bunlar n rnleri iin) Olgunla mak. * (kendini Tanr yoluna vermi kimseler iin) nsanst kutsal bir a amaya eri mek. * Ermenistan'da ya ayan halk veya bu halktan olan kimse. * Bu soyla ilgili, bu soya zg olan. ermeni gelini gibi k r tmak * a r veya yava hareket edenlere alay yollu sylenir. Ermenice * Hint-Avrupa dil ailesinden, Ermenilerin kulland dil, Ermeni dili. ermin ermi ermi lik * Ermi olma durumu, evliyal k, velilik. eroin * Morfinden kimyasal yolla elde edilen uyu turucu bir madde. * Kak m, as. * Din inanlara gre kendisinde ola anst manev g bulunan ki i, evliya, veli. * Erkin olma durumu, serbestlik, serbest. * Erki olan, nfuzlu, muktedir, kadir. * Erkli olma durumu.

erme ermek

Ermeni

eroin kullanmak * eroini s v veya toz hlinde vcuda zerk yoluyla almak, srekli kullanmak. eroinci * Eroin yap p satan kimse. * Eroin kullanan kimse, eroinman.

eroincilik

* Eroinci olma durumu.

eroinman * Eroin kullanma al kanl olan (kimse), eroinci. eroinmanl k * Eroinman olma durumu. eros * Ruh zmleme a s ndan cinsel e ilimler ve bundan do an isteklerin tm. * (byk E ile) Yunan mitolojisinde a k tanr s n n ad . erosal * Erosu, erotik. erosu * Erosla ilgili. * Roman, hikye, heykel, resim gibi sanat eserlerinde a k konusuna ve cinsel ili kilere geni yer veren.

erosuluk * Cinsel duygu ve isteklerine ok d kn olma durumu, erotizm. erotik * A kla ilgili olan, a k anlatan, ksnl, erosal, ehev, ehvan. * Cinsel a kla, cinsiyetle ili kisi olan, ksnl, erosal. * Erosuluk. * Ksnllk, ehvaniyet. * A nma; itikl.

erotizm

erozyon

erozyona u ramak * a nmak veya a nmak i ine konu olmak. ersatz * Bkz. erzatz. erselik erseliklik erseme ersemek * Erkek istemek. ersiz ersizlik erte * Kocas z. * Kocas zl k. * Bir gnn veya olay n arkas ndan gelen zaman. * Er di i. * Er di ilik. * Ersemek i i veya durumu.

erteleme

* Ertelemek i i, tehir, tecil, talik.

ertelemek * Ba ka zamana b rakmak, tehir etmek, tecil etmek, talik etmek. erteleni * Ertelenmek i i veya biimi. ertelenme * Ertelenmek i i. ertelenmek * Daha sonraki bir zamana b rak lmak. erteleyi * Ertelenmek i i veya biimi. ertesi * Bir gnn, bir haftan n, bir ay n, bir y l n ard ndan gelen gn, haftay , ay , mevsimi veya y l gsterir. ervah * Ruhlar.

ervah na yuf olsun * "yaz klar olsun", Allah kahretsin anlam nda svme veya k nama sz olarak kullan l r. erzak erzatz * Ba kas n n yerine kullan labilen, ba ka bir mal n yerini alabilen, yedek. es * Notada duraklama zaman ve bunu gsteren i aretin ad . * Uzun sre saklanabilen yiyeceklerin genel ad .

es gemek * zerinde durmamak, bo vermek, nemsememek. esami * Adlar, isimler.

esamisi okunmamak * kendisine de er verilmemek, ad an lmamak. esans esaret * Bitkilerden trl yollarla kar lan veya kimyasal yntemlerle yap lan, kokulu ve uucu s v . * Klelik, tutsakl k, esirlik. * Hakimiyet alt nda bulunma. * Boyunduruk.

esarette kalmak * uzun sre esir olarak bulunmak. esas * Bir eyin zn olu turan ana ge, temel. * (bir i veya szde) Do ru biim. * Ana, temel olarak al nan, ba l ca, asal, esas.

esas duru

* Haz r ol durumu. esas vaziyet * Dimdik k m ldamaks z n, haz r ol durumu, esas duru . esas vaziyete gemek * haz r ol durumunu almak. esasa ba lamak * belirli bir kurala dayand rmak. esasen * Ba ndan, temelinden, kkeninden. * Do rusu, do rusunu isterseniz, zaten, zati. * Nas l olsa, gene.

esas olmamak * gerek olmamak, yalan olmak. esas * Esasla ilgili, as l ve temel olanla ilgili, asal.

esasland rma * Esasland rmak i i veya durumu. esasland rmak * Esasl duruma getirmek, sa lamla t rmak. esaslanma * Esaslanmak i i veya durumu. esaslanmak * Temeli sa lamla mak, temelle mek. esasl * Kkl, geni lde etkili, gzel, do ru. * Kkl, etkili, gzel bir biimde, do ru olarak. esass z * Sa lam bir temele dayanmayan, kksz. * Do ru olmayan, yalan. esatir * Tarih ncesi tanr lar n n efsaneli servenlerini anlatan ve bir toplulu un duygular n , anlay n ve zlemlerini gstermesi bak m ndan de eri olan hikyeler, mitoloji. esatir * Esatirle ilgili, esatire ait. esbab mucibe * Gereke. esbak esbap esef * Ac nma, yerinme. esef etmek * Eski, gemi , nceki. * Sebepler.

* zlmek, ac nmak. esefle * zlerek, ac narak. eseflenme * Eseflenmek i i. eseflenmek * Ac nmak. esefli * Esefi bulunan.

eselemek beselemek * Kand rmak, allem etmek kallem etmek. eseme esen esenleme * Bkz. mant k. * Hibir hastal , vcuta hibir eksi i olmayan, sa l kl , s hhatli, salim. * Esenlemek i i, selm.

esenlemek * Biriyle kar la ld nda, birinin yan na gidildi inde veya yan ndan uzakla ld nda kendisine szle veya i aretle bir nezaket gsterisi yapmak, selm vermek, selmlamak. * Birine esenlik dileyerek ayr lmak, veda etmek. esenle me * Esenle mek i i, selmla ma. esenle mek * Birbirine selm vermek, selmla mak. * Vedala mak. esenlik * Esen olma durumu, sa l k, afiyet, s hhat, selmet. esenlikli eser * Esenli i olan. * Emek sonucu ortaya konan rn, yap t. * z, i aret, im. * (soyut kavramlar iin) Belirti.

eser kalmamak * hibir belirti, iz olmamak. esericedit * "Byk boy yaz k d " anlam nda kullan lan esericedit k d deyiminde geer. esericedit k d * Eskiden kullan lan bir tr k t. eserme * Esermek i i veya durumu. esermek

* Bakmak, beslemek, yeti tirmek. esermek besermek * Emek vererek ortaya karmak. esham * Paylar, hisseler. * Bor al nan bir paran n belirli zamanda denece ini gsteren senetler. * Bkz. -as /-esi. * ukur yer. * Yelin esi i. * Etkilenme, a r m veya ie do mayla akla gelen yarat c duygu, d nce, ilham. * Sabah yeli. esindirme * Esindirmek i i. esindirmek * Birinde esin uyand rmak, ilham etmek. esinleme * Esinlemek i i veya durumu.

-esi esik esim esin

esinlemek * (birine) Esin duymas n sa lamak, ilham vermek. esinlenme * Esinlenmek i i. esinlenmek * Bir eyden ilham almak, iine do mak, mlhem olmak. esinti esintili esintisiz * Esintisi olmayan. esir * Tutsak. * Kle. * Bir d nceye veya bir kimseye kr krne ba l olan kimse. * Atomlar aras ndaki bo lu u ve btn evreni doldurdu u var say lan, a rl olmayan, s ve ileten tz * Hava. * Belli belirsiz hissedilen hafif yel, nefha. * Esintisi olan.

esir (cevher).

esir almak * tutsak etmek.

esir d mek * tutsak olmak. esir etmek * tutsak durumuna getirmek. esir olmak * tutsak olmak. esir yatmak * sava ta d man eline d p uzun sre tutsak kalmak, esarette kalmak. esirci esircilik esire * Di i tutsak. * Cariye, di i kle. esirgeme * Esirgemek i i, himaye, vikaye. esirgemek * Korumak, himaye etmek, vikaye etmek. * Bir eyi yapmaktan veya vermekten ka nmak. * (olumsuz biimde) Feda etmekten ekinmek, diri etmek. esirgemezlik * zveride bulunma. esirgenme * Esirgenmek i i. esirgenmek * Esirgemek i i yap lmak. esirgeyici * Koruyan, koruyucu. * Kle ve cariye al veri i yapan kimse. * Kle ve cariye al veri i yapma.

esirgeyi * Esirgemek i i veya biimi. esirifira * ok hasta olma, aya a kalkamayacak biimde yatma. esirlik esirme esirmek * Sarho olmak; akl n yitirmek, delirmek; kendinden gemek. * ok k zmak, sertle mek. esi * Esmek i i veya biimi. eskatologya * Esir olma durumu veya sresi, tutsakl k, klelik. * Esirmek i i.

* nsan n ve dnyan n sonunu, br dnyay anlatmaya al an tanr bilimi kolu. eski * oktan beri var olan, zerinden ok zaman gemi bulunan. * ok kullanmaktan y pranm , harap olmu . * Bir nceki, sab k. * Geerli olmayan. * Herhangi bir meslekte uzun sreden beri al m olan. * Gemi a lardaki. * (tamlanan olarak kullan l nca alayl olarak) Herhangi bir grevden d t veya durumunu yitirdi i iin bir kimsenin eski sayg nl n n kalmad n bildirir. * Mesle inde uzmanla m , tecrbesi olan. * Gemi dnemlerde ya ayan (kimse). eski a za yeni taam * turfanda bir ey yenilirken sylenen sz. Eski a * Yaz n n bulunu una kadar geen sre. eski amlar bardak oldu * devir de i ti, eski tutumlar n de eri kalmad . eski defterleri kar t rmak (veya yoklamak) * eski olaylar , bir yarar umarak veya ba ka bir amala yeniden ele almak. Eski Dnya * Avrupa, Asya ve Afrika'ya topluca verilen ad. eski eserler * Eski topluluklar n bilim, edebiyat, din ve gzel sanat na ili kin her trl rn veya kal nt s , asar atika. eski gz a r s * eski sevgili, ilk gz a r s . eski hamam eski tas * hibir eyi de i memi , eski durumunda kalm . eski hayrat da berbat etmek * bir i i daha iyi bir duruma sokmaya al rken bsbtn bozmak. eski kafal * Gnn d nce ve ya ay na ayak uyduramayan (kimse). eski kafal l k * Eski kafal olma durumu. eski kye yeni det * yad rganan bir yenilik yapmaya kalk anlar iin sylenir. eski kurt * Mesle inde uzmanla m olan kimse. * Bir i in hileli yanlar n bilen ve kolay aldat lmayan kimse. eski psk * ok eski; iyice eski ( eyler). eski toprak * Ya land hlde din (kimse). eski tfek * Herhangi bir i te eski ve tecrbeli olan (kimse).

eski yaz * Trklerin slmiyeti kabulnden sonra kullanmaya ba lad ve 1928 y l nda Ltin alfabesine dayal yeni Trk harflerinin kabulne kadar geen dnemde yaz hayat nda benimsenmi olan Arap alfabesini esas alan yaz sistemi. eskice * Biraz eski, ok yeni olmayan. eskici * Her trl eski e ya al m sat m yla u ra an kimse. * Eskimi ayakkab lar onaran kimse. * Eskicinin i i. * Gemi zamanlarda, gemi a larda, gemi te, mukaddema. * eski a insanlar , eski ku aklar, bizden nce ya ayanlar. * eski e ya.

eskicilik eskiden eskiler

eskile me * Eskile mek i i. eskile mek * Eskimek. eskilik eskime eskimek * Eski olma durumu. * Eskimek i i. * Eski duruma gelmek. * Y pranm . * Ya lanmak. * Kuzey Kutbu'nda ya ayan topluluklar n ad . * Bu topluluktan olan kimse. * Bu toplulu a zg, bu toplulukla ilgili (olan).

Eskimo

Eskimoca * Eskimo dili. eskimsi * Biraz eski; eskiye benzer, eskiyi and ran, eski gibi.

eskisi gibi * nceden oldu u gibi. eskisi kadar (veya gibi) * eskiden oldu u gibi, eskiden oldu u lde. eskisi olmayan n acar olmaz * yeni bir ey edinince eskisini hemen elden karmamal d r. Eski ehir ta * Lle ta .

eskitilme

* Eskitilmek i i.

eskitilmek * Eskitilmek i i yap lmak, eski duruma getirilmek. eskitme eskitmek * ok kullanarak eskimi duruma getirmek, y pratmak. * Ya land rmak. * Etkisini srdrememek, y pratmak. eskiyi eskiz * Taslak. eskort eskrim eskrimci esklb * Kargac k, burgac k, zensiz. eslf eslek esleme eslemek * nem vermek, ald r etmek. esma * Adlar, isimler. * Bizden ncekiler, gemi ler, ncel, ahlf kar t . * Ba kas n n buyruk ve dileklerini yerine getiren, sz tutan, yumu ak ba l , itaatli, muti. * Eslemek i i veya durumu. * Koruma, muhaf z tak m . * Drtc k l , kesici k l ve delici k l ad verilen silhlarla yap lan spor, k l oyunu. * Eskrim yapan kimse, k l oyuncusu. * Eskimek i i veya biimi. * Eskitmek i i.

esmay stne s ratmak * davran lar yla bely stne ekmek. esmay hsn * Allah' n adlar . esmay erife * Esmay hsn. esme esmek * Esmek i i. * (hava iin) Hava bir ynden bir yne akmak, rzgr olmak.

* Yap lmas nce d nlm olmayan veya beklenmeyen bir eyi yapmaya birdenbire karar vermek. esmer * Siyaha alan bu day rengi. * Teni ve salar karaya alan, koyu bu day rengi olan (kimse), ya z. * (hava) Kur un renk. esmer amber * Amber bal n n ba rsaklar ndan kar lan amber. esmer kf * Esmer kfler familyas n n asalak hayata uyabilen rnek tr, zellikle ar larda ldrc geli meler do uran ilkel mantar (Mucor mucedo). esmer kfler * Asalak ya ay a uymu trleri de bulunan yosunumsu mantarlar familyas . esmer su yosunlar * eritleri blmeli, renkleri esmer su yosunlar . esmer eker * Kristal eker yap m s ras nda kristallerin santrifjleme ile ayr lmas ndan sonra kalan urubun kristallendirilmesi sonucu elde edilen daha ok kraker ve biskvilerde kullan lan ok ince kristalli, koyu renkli, kokulu bir eker. esmerce * Esmere yak n, biraz esmer olan.

esmerimsi * Esmere alan. esmerle me * Esmerle mek i i. esmerle mek * Esmer duruma gelmek. * Siyaha yak n bir koyu renk almak. esmerle tirme * Esmerle tirmek i i. esmerle tirmek * Esmer duruma getirmek. esmerlik esna esnaf * Kk sermaye ve sanat sahibi. * Kt yola sapm olan kad n. * Ba l ca d ncesi, mesle inin btn inceliklerinden yararlan p bunlar kar s ndakinin zarar na kullanarak ve meslekte kt rnek olu turarak ok para kazanmak olan kimse. esnaf a z * ar ve pazarda sat c lar n m teri ekmek iin kulland klar dil. esnaf loncas * Herhangi bir meslek dal nda esnaflar n kurdu u dernek. * Esmer olma durumu. * Bir i in yap ld an, s ra.

esnafl k

* Esnaf olma durumu. * Esnaf n yapt i .

esnas nda * S ras nda, oldu u anda. esnek * Bir d gcn etkisi alt nda uzamak, k salmak, e rilmek gibi biim de i ikliklerine u rad ktan sonra, etkinin kalkmas yla eski biimini alabilme zelli inde olan, elstik. * De i ik yorumlara elveri li. esnekle me * Esnekle mek i i veya durumu. esnekle mek * Esnek bir durum almak. esnekle tirme * Esnekle tirmek i i. esnekle tirmek * Esnek duruma getirmek. esneklik esneme esnemek * Uykulu, s k nt l veya yorgunluk duyulan bir anda a z geni e aarak soluk al p vermek. * Bir cisim bir etki ile biim de i tirmek. * Bolla p geni lemek. esnetme * Esnetmek i i. * Trl sebeplerle k salan kaslar amak ve uzatmak iin ba l bulunduklar eklemlerde yap lan esnek, yayl ve zorlu germe hareketi. esnetmek * Esnemesine sebep olmak. esneye esneye * Srekli esneyerek. esneye gerine * Esneyerek. esneyi espas * Esnemek i i veya biimi. * Bir kelimenin harflerini ay rmak iin kullan lan harflerden daha k sa ve kk metal ubuk. * Aral k. * (bas mc l kta) Espas olan. * Aral kl . * Esnek olma durumu, elstikiyet. * Esnemek i i.

espasl

Esperanto

* Polonyal doktor L. Zamenhof taraf ndan btn milletlerce kullan lmak iin 1887'de haz rlanm , grameri on alt kurala dayanan, kolay bir yapma dil. Esperantocu * Esperanto yanl s . esperi * Ava al t r lamayan bir tr do an. espiyon * Birinin kusur veya sular n gizlice bildirmesi iin o kimsenin stleri taraf ndan tutulmu olan ve bundan kar sa layan ki i. espressivo * Duygulu, iten. espri * nce anlaml , d ndrc ve akal sz, nkte. * Yaz da, resimde, szde ve davran ta ince, derin anlam, nkte.

espri patlatmak * konu ma s ras nda, beklenilmedik anda, ortama uygun ho , nkteli veya ilgin sz sylemek. espri yapmak * nkteli, akal sz sylemek. esprili * Esprisi olan. * Espiri yapma niteli ini ta yan (kimse). espritel (kimse). esrar * Gizler, s rlar. esrar * Hint kenevirinden kar lan ve kullan lacak miktara gre uyar c , sarho edici veya uyu turucu etkileri olan bir madde. esrar ekmek * esrar imek. esrar kumkumas * Kim oldu u ve neler yapt bilinmeyen kimse. esrar otu * Hint keneviri. * Yerinde ve zaman nda, gzel ve ho kar lanan, ince anlaml , d ndrc sz syleyen, nkte yapan

esrar perdesi * Bir eyin anla lmas n gle tiren engel. esrar tekkesi * Toplu ve gizli olarak esrar iilen yer. esrara dalmak * s rlara gmlmek. esrarc * Esrar yapan, satan veya esrar eken kimse.

esrarc l k * Esrarc n n i i. esrarengiz * Gizlerle, s rlarla rtl, esrarl . esrarengizlik * Esrarl olma durumu. esrarke * Esrar (II) kullanmay al kanl k durumuna getiren kimse. esrarke lik * Esrarke olma durumu. esrarl esrarl * inde esrar bulunan. esre esri esrik esriklik * Sarho olma durumu. esrime esrimek * Sarho olma i i, ga iy. * Herhangi bir sebeple kendinden gemek, ga yolmak. * Co up kendinden gemek, vecde gelmek. * Mest olmak, sarho olmak. * Esritmek i i. * Sarho olmas na yol amak, sarho etmek. * Do ru, gerek, sahi. * Arap yaz s nda, bir nszn dar, dz ve k sa ( ,i) okunaca n gsteren i aret, kesre. * Esrik. * Esrimi , sarho , mest, sermest. * Gizli ynleri bulunan, ne oldu u anla lamayan, ak l erdirilemeyen, esrarengiz.

esritme esritmek essah

esta furullah * Te ekkr edilen veya vlen bir kimsenin syledi i bir incelik ve alak gnlllk sz. estamp estampaj * Metal, tahta vb.zerine kaz ld ktan sonra bas lan resim. * Metal, tahta vb.zerine resim basma, o altma yntemi.

estek kstek * "Oyalamak, yersiz bahaneler bulmak, i ten ka nmak" gibi anlamlara gelen estek kstek etmek veya estek etmek, kstek etmek biimlerinde de kullan l r.

ester

* Oksijenli asitler ile alkollerin aralar ndan bir su molekl ayr lmas sonucunda verdikleri madde.

esterle me * Oksijenli asitlerle alkollerin birle erek ester olu turmas . estet estetik * Sanatsal yarat n n genel yasalar yla sanatta ve hayatta gzelli in kuramsal bilimi, gzel duyu, bediiyat. * Gzellik duygusu ile ilgili olan veya gzellik duygusuna uygun olan. * Gzelli i ve gzelli in insan belle indeki ve duygular ndaki etkilerini konu olarak ele alan felsefe kolu, gzel duyu. * Kusurlu bir organ dzeltmek veya gzelle tirmek amac yla uygulanan (yntemler). estetiki * Estetikle u ra an kimse. * Gzeli en stn, en yce de er sayan ki i.

estetikilik * Gereklik ve yarar kayg lar ndan s yr larak, bir sanat veya felsefe konusunu salt gzelli i iin sevme kuram , gzel duyuculuk. estetizm estirilme * Estetikilik, gzel duyuculuk. * Esritilmek i i.

estirilmek * Estirmek i i yap lmak. estirme estirmek estomp deri. esvap esvapl k * Esvap yapmaya elveri li (kuma ). e * Birbirinin ayn olan veya birbirine ok benzeyen iki eyden her biri, benzer. * Kar kocadan her biri, hayat arkada , refik, refika. * Birlikte ya ayan di i ve erkek hayvandan her biri. * Kuma, ortak. * Arkada . * Etene, son, me ime. * ki er ki ilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki ki iden her birinin brne gre durumu. * Bkz. e sesli. e adl l k * Estirmek i i. * Esmesini sa lamak. * Kara kalem resimde izgiyi veya pastel boyas n yaymak iin kullan lan kendi zerine sar lm k t veya

* Giysi, giyecek, elbise.

e adl

* Bkz. e seslilik. e anlam * Szler aras nda anlam birli i olmas durumu. e anlaml * Anlamlar ayn veya birbirine ok yak n olan (kelimeler), anlamda , mteradif, sinonim. e anlaml l k * E anlaml olma durumu, anlamda l k. e bacakl lar * Denizlerde, karalarda ve tatl sularda, ba ka hayvanlar n asala , asalaklar n ara konak s veya zgr olarak ya ayan kabuklular tak m . e bas n * Hava bas nlar e it olan yeryz noktalar n birle tirdi i var say lan e ri, izobar e risi.

e bas nl * Bas nc n hep ayn kalmas . e ba kan * Bir kurul, toplant veya kongrenin ba kanl n yapan ba kanlardan her biri. e biim * Ba ka bir eyin biim veya yap bak m ndan ayn s olan ey, izomorf.

e biimli * Biim veya yap bak m ndan birbirinin benzeri veya ayn s olan, izomorfik. e biimlilik * Benzer yap da olan maddeler aras ndaki billrla ma benzerli i, izomorfizm. * ki matematik kmesi aras nda benzerlik ba nt s , izomorfizm. * Organizmada e itli soylardan ileri gelen benzerlik, izomorfizm. e cinsel * Kendi cinsinden kimselerle cinsel ili kide bulunan kimse, homoseksel.

e cinsellik * E cinsel olma durumu, homoseksellik. e ekim e de er * Bkz. t pk ekim. * De er ynnden birbirine e it olan ( ey), muadil.

e de erli * De erleri e it olan. * E biimli olmad klar hlde yz veya hacim lmleri e it bulunan (biim). * Cebirde kar l kl olarak zmleri ayn olan (denklem sistemleri). e de erlik * E de er olma durumu, muadelet. e deprem * e itli yerlerde ayn h zla duyulmu (ayn dereceli) olan deprem. e dost * Tan d klar. e eksenli

* Motorlarda eksen llerinin e it olmas . e gdm * Belli bir amaca ula mak iin trl i ler aras nda ba lant , ili ki, dzen ve uyum sa lama, koordinasyon. e gdmc * Trl i ler aras nda dzen ve uyum sa layan (kimse), koordinatr. e gdml * Aralar nda e gdm bulunan, koordine. e kanatl * Kabuklu bitler, yaprak bitleri ve a ustos bcekleri gibi bitki sa l ynnden ok nemli familyalar iine alan, zars kanatlar bir boyda, hortumlu bcekler tak m n n bir alt tak m . e ko ma * Tanr 'n n birden ok oldu una inanma, Tanr 'ya ortak ko ma, irk.

e ko mak * Tanr 'ya ortak ko mak, Tanr 'dan ba ka bir tanr bulundu una inanmak, irk ko mak. e merkezli * Merkezleri ayn olan iki veya daha ok ekil. e sesli * Syleni leri ayn , anlam ve kkleri ayr olan (kelimeler), e adl , seste , homonim.

e seslilik * E sesli olma zelli i, e adl l k. e s cak * S cakl e it olan (yeryz noktas ), izoterm. e s cak e risi * S cakl n yeryznde veya bir blgedeki da l n gstermek amac yla dzenlenen haritalarda, e it s cakl ktaki yerleri birle tiren i ie e rilerden her biri, izoterm e risi. e tutmak * talimde veya oyunda iki er olmak iin arkada semek. e yap * Bol ya mur ya an orman blgelerinde byyen a alar n gvdelerindeki blmler aras nda belirli yap sal zellik farklar n n bulunmamas durumu. e yap m * ki taraf n ortak olarak olu turdu u yap m.

e ykselti * Ykseklikleri birbirine e it olan (yerler), izohips. e ykselti e risi * E ykselti noktalar aras nda izilen izgilerin olu turdu u e ri, izohips e risi. e zaman * Ayn zaman iinde hareket eden, senkron. e zamanl * Ba lamalar yla bitmeleri aras nda geen zaman e it olan (olaylar), senkronik. * Ayn zamanda olu an. e zamanl dil bilimi

* Bir dilin zaman iindeki de i me ve geli mesi s ras nda, belirli bir dnemde ortaya kan olgular n inceleyen dil bilimi. e zamanl l k * Belli bir evrede grlen dil bilimi olgular n n, olaylar n n zelli i, senkroni. e antiyon * Basit rnek. * Bir mal n niteli ini belirtmek, zelliklerini gstermek amac yla, o mal n paras z verilen veya gnderilen paras . e arp * Ba rts.

e e e gc yetmeyip semerini dvmek * gl birine k z p da ondan alamad h nc n evresindekilerden karmak. e e i d ne a rm lar, "ya su lz md r, ya odun" demi * yersiz veya zamans z yap lan ikramlara her zaman bir kar l k beklendi ini anlat r. e e ini (veya at n ) sa lam kaz a ba lamak * i ini gven alt na almak. e ek * Atgillerden, uzun kulakl binek ve hizmet hayvam, merkep (Equus asinus). * Kaba, yeteneksiz, inat kimse. * Odun kesmek iin kullan lan veya drt ayakl sehpa. * Duvar rmek, s va yapmak gibi i lerde kullan lan drt ayakl sehpa.

e ek ar s * Zar kanatl lar tak m ndan, a l i nesi olan bir tr iri yaban ar s (Vespa crabro). e ek cenneti * br dnya. e ek davas * Bir dik gende hipotensn karesinin dik kenarlar n kareleri toplam na e it oldu unu kan tlayan teorem. e ek derisi gibi * derisi ok kal n. * duygusu az, duygusuz. e ek dikeni * Deve dikeni trnden bir bitki, kenger. e ek gibi * kaba, d ncesiz.

e ek h yar * Kabakgillerden yaban t rman c , otsu bir bitki (Ecball um elaterium). e ek ho aftan ne anlar (suyunu ier, tanesini b rak r) * be enilebilecek bir eyi de erlendiremeyen, kmseyen kimseler iin kullan l r. e ek inad * Syledi inden veya yapt ndan dnmeme, ok direnme. e ek kadar * byk, iri; a r derecede geli mi . e ek kafal * Kal n kafal , anlay s z, kavray s z (kimse).

e ek kula kesilmekle kheyln olmaz * asl nda niteliksiz olan bir eye ne yap lsa de i mez. e ek kuyru u gibi ne uzar, ne k sal r * durumunda, al mas nda hibir geli me grlmeyen kimseler iin kullan l r. e ek marulu * Bir tr yaban marul. e ek maydanozu * Maydanozgillerden iki y ll k otsu bir bitki (Anthriscus silvestrisis). e ek otu * Evliya otu.

e ek s pas * Svg veya sevgi sz olarak kullan l r. e ek s rt * Be ik rts. e ek sudan gelinceye kadar dvmek * adamak ll dvmek. e ek akas * A r el akas . e ekba * Yetkisi nemsenmeyen, gcn gerekti i gibi gstermeyen kimse. e eke e eki * E eklerle yk ta yan veya insan gezdiren kimse, merkepi. e ekilik * E ekinin i i. * Kaba (bir biimde).

e ekkula * Karakafes. e ekle me * E ekle mek i i. e ekle mek * ok anlay s z ve kaba davran larda bulunmak. e eklik * ok anlay s z ve kaba davran .

e ekten d m karpuza dnmek * ok a rmak, donup kalmak. * kt bir duruma d mek. e elek e eleme * Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen i blm. * E elemek i i.

e elemek

* Toprak, kl gibi toz durumunda bulunan eyleri hafife kaz p kar t rmak. * Bir i in, sorunun asl n anlamaya al mak; kurcalamak. * Da t p kar t rmak. * E elenmek i i.

e elenme

e elenmek * E elemek i i yap lmak. * Bulundu u yeri kendi kendine e elemek. e elmobil * retilen mal de erlerinin ini k na gre tespit edilen cret deme lm. e ey * Bireye, reme i inde ayr bir grev veren ve erkekle di iyi ay rt ettiren zel yarad l , cinslik, cinsiyet. * Bir organizman n di i veya erkek olarak s n fland r lmas n sa layan grev, yap ve karakter toplulu u. * Erkek veya di i e eyden birine sahip olan, di er e ey olmadan reyemeyen cinsli i olan.

e eyli

e eyli reme * ki bireyin bir araya gelmesini gerekli k lan ve gametlerin birbirleriyle dllenmesini sa layan reme biimi. e eylilik e eysel e eysiz * E eyli canl n n durumu. * Cinsel, cins. * E eyi olmayan, cinsliksiz.

e eysiz o alma * E ey hcreleri olu turmaks z n, blnme yoluyla o alma. e gin e has * Bkz. e kin. * Ki iler, ah slar. * Bir olayda veya edeb bir eserde yer alan ki iler.

e i manendi olmamak * benzeri olmamak. e i ine yz srmek * bir dilekte bulunmak iin bir ki iye yalvarmaya gitmek. e i ini a nd rmak * i ini yapt rmak iin bir yere ok gidip gelmek. e i ini atlamak * bir konuya veya bir soruna hakk yla vak f olmak . e ik * Kap bo lu unun alt yan nda bulunan alak basamak. * Kap a z nda basama n konulabilece i yer. * Ba lang yeri, ba lang noktas , yak n . * Telli alg larda zerine tellerin bindi i kpr.

* Karalar zerinde veya deniz diplerinde birbirine kom u iki ukurlu u ay ran tmsek biiminde, zeri o u kez dz kabart lar. * Bir tepkinin ba lamas nda, ortaya kmas nda etkili olan ruh, fizyolojik nokta. e ilme e ilmek e inme * E inmek i i. e inmek e ir e it * (hayvan) Aya yla yeri kazmak. * Kstah, sayg s z kimse. * E ilmek i i. * E mek i ine konu olmak.

* Yap , de er, boyut, nicelik ve nitelik bak m ndan birbirinden ne art k ne eksik olmayan (iki veya daha ok eyler), msav. * Ayn haklardan yararlanan, ayn dzeyde olan. e it enetli * ki enetli birbirine e it yumu akalar. e iti e itilik * nsanlar n zellikle hukuk, siyaset ve ekonomi bak mlar ndan e itli ini isteyen retilerin genel ad , msavat l k. e itleme * E itlemek i i. e itlemek * E it duruma getirmek. e itlenme * E itlenmek i i. e itlenmek * Birbiriyle e it duruma gelmek. e itle me * E itle mek i i veya durumu. e itle mek * E it duruma gelmek. e itle tirme * E itle tirmek i i. e itle tirmek * E it duruma getirmek. e itlik * ki veya daha ok eyin e it olmas durumu, denklik, msavat, muadelet. * Kanunlar ynnden insanlar aras nda ayr m bulunmamas durumu. * E itilik yanl s .

* Beden, ruh, ba kal klar ne olursa olsun, insanlar aras nda toplumsal ve siyas haklar ynnden ayr m bulunmamas durumu. e itlik derecesi * Gibi veya kadar edatlar ile kavramlar n kar la t r l p e it lde gsterilmesi. e itlik eki * Kelimeye "gibi, gre" anlam katan ek. Trkede bu kavramlar -ce, -si ekleri verir. e itsiz e itsizlik e kl e kenar * Kenarlar e it olan. e kenar drtgen * Drt kenar da bir birine e it olan drtgen, main. e kenar gen * kenar da birbirine e it olan gen. e k ya * Da da, k rda yol kesen h rs zlar, haydutlar. * Haydut, k r h rs z . * E it olmayan, gayrimsavi. * ki veya daha ok eyin e it olmamas durumu, msavats zl k. * Biimler, ekiller, k l k.

e k ya gibi * yz, bak lar ve k l korkun olan. e k yal k * E k ya olma durumu veya e k yaca davran . e kin * At n bir tr h zl yry . * Byle yryen (at). * Byle bir yry ile. * Srgn, filiz. e kinci e kinli e kinsiz e lek * Ekvator. e leksel e lem * Ekvatoral. * Kopya. * Sava a giden eyalet askeri. * H zl ve dzenli giden (at). * H zl ve dzenli gitmeyen (at).

e kin

e leme

* E lemek i i. * Grnt ve ses ku aklar aras ndaki ba , senkronizasyon. * Benzer iki eyi bir araya getirmek. * Ses ile grnt aras nda gerekli ba sa lamak. * E lemesi yap lm (film).

e lemek

e lemeli

e lemesiz * Grnt ve ses ku aklar veya ses ku aklar aras nda e leme bulunmayan (film). * E lemesi bozulmu olan (film). e lenik e lenme * Herhangi bir biimde birbiriyle oranl bulunan (nokta, izgi, say ). * E lenmek i i.

e lenmek * E lemek i ine konu olmak. e le me e le mek * E le mek i i. * Birbiriyle e olmak, e tutmak. * iftle mek.

e le tirme * E le tirmek i i. e le tirmek * E le mesini sa lamak. e li * E i olan, e i ile birlikte. e lik * E olma durumu. * Belirli bir modeli ile armoni olu turan ve bir veya birka partiye bl trlen sesler btn.

e lik etmek * bir solist, bir alg veya orkestra ile birlikte mzik icra etmek, refakat etmek. * beraberinde gitmek, arkada l k etmek, refakat etmek. * beraberinde bulunmak. e me * E mek i i. * Kaynak, p nar. e mek * Topra veya toprak gibi yumu ak bir eyi biraz kazmak. * Ara t rmak, incelemek. e mek * (at iin) H zl gitmek. e ofman

* Spor al malar nda giyilen, pamuklu veya sentetik kuma tan, iki paral giysi. e lm * zometri. e raf e rafl k e ref * Bir yerin zenginleri, sz geenler, ileri gelenler. * E raf olma durumu. * ok onurlu, ok erefli.

e ref saati * Bir i in olumlu yola girmesi iin en uygun zaman. * grecek kimsenin ters davranmayarak, glk karmayarak uysall k gsterdi i zaman. e ribegh * Bfelerde iki ve benzeri eylerin ikram edildi i yer. e siz * E i benzeri olmayan veya e i benzeri grlmemi olan. * E bulmam , e inden ayr lm veya yan nda e i olmayan. * E siz olma durumu. * E tirmek i i. * E mesini sa lamak. * At h zl srmek, ko turmak. e ya e yal et * Trl amalarla kullan lan, insan yap s , ta nabilir, cans z varl klar n btn. * E yas olan. * nsanlarda, hayvanlarda deri ile kemik aras ndaki kas ve ya dan olu an tabaka. * Kasapl k hayvanlardan sa lanan kaslardan olu mu besin maddesi. * Ten. * Meyvelerde ekirdekle deri aras ndaki blm.

e sizlik e tirme e tirmek e tirmek

et ba lamak * i manlamak. * yara kapanmak. et beni * Deri dokusunun anormal byyp ya lanmas yla olu an kabarc k.

et kafal * Anlay s z, kaba; budala, enayi. et kesimi * Hristiyanlar n byk perhize girmek zere bulunduklar gnler, apukurya.

et k r m * Et kesimi. et lokmas * Et yeme i. et obur * Etle beslenen, etil. et oburlar * Etiller. et s r et sine i et sotesi * Sote. et suyu * inde et kaynat lm su. * Eti iin beslenen s r. * Bkz. kl rengi et sine i.

et eftalisi * Eti ekirde inden ayr lmayan bir eftali tr (Prunus persica duracina). et tavu u * Eti iin beslenen tavuk.

et t rnak olmak * s k aile ba kurmak. et t rnaktan ayr lmaz * yak n h s mlar aras ndaki ba kolay kolay kopmaz. et toprak * Yumu ak, k rm z ve zl toprak.

et tutmak * i manlamak. et unu * Karada ya ayan memeli hayvanlar n deri, t rnak, boynuz ve kemikleri ile mide, ba rsak muhteviyat ayr ld ktan sonra geriye kalan et ve di er yumu ak dokular n n veya kans z ve kemiksiz mezbaha art klar n n usulne gre pi irilip pres edilerek ya lar al nd ktan sonra tlmesi ile elde edilen bir rn. etajer etalon * A rl k ve uzunluk lleri iin kabul edilmi kanun l modeli. etamin etanol etap * Pamuk, keten veya ipekten, seyrek dokunmu delikli bir tr kuma . * Bkz. alkol. * Bir yar n belirli uzakl kapsayan blmlerinden her biri, a ama, merhale. * Raflar olan, kapaks z ve ta n r dolap.

eti etik etil

* Kasap. * Kk et paras . * Genellikle etle beslenen, et obur.

etiller

* Di leri et yiyecek biimde geli mi omurgal memeli hayvanlardan bir tak m, et oburlar.

ete i aya na dola mak * eli aya dola mak. ete i belinde * k vrak ve hamarat (kad n). ete i d k * Pasakl veya d kn (kad n). ete i kirlenmek * (kad n iin) namusuna dokunulmak. ete indeki ta dkmek * btn bildiklerini a klamak. ete ine d mek (veya sar lmak) * yalvar p yakarmak. ete ine yap mak (veya s nmak) * birinin koruyuculu u alt na girmek. etek * Giysinin belden a a da kalan blm. * Vcudun belden a a s na giyilen, de i ik biimlerde, genellikle kad n giysisi. * Giysinin alt kenar . * ad r, kanepe rts gibi kuma tan olan eylerin yere sarkan blm. * Da , tepe, y n gibi yamal eylerin alt blm. * Edep yeri. * Ya mur sular n n, at n n baz yerlerinden ieri s zmas n nlemek iin yap lan sa rt. * Kundak ocuklar n n belden a a s na sar lan bez. etek dolusu * Pek ok, bol bol, alabildi ince fazla. etek kiri * Yolsuz ili ki.

etek bezi

etek pmek * yaltaklanmak, dalkavukluk etmek. etek silkmek * el etek ekmek. etekleme * Eteklemek i i.

eteklemek * Birinin ete ini sayg gstermek amac yla pmek veya per gibi yapmak.

* Yaranmaya al mak, dalkavukluk etmek. etekleri tutu mak * ok tel lanmak. etekleri zil almak * ok sevinmek. etekleyi * Eteklemek i i veya biimi. eteklik * Vcudun belden a a s n rten, beli dar, alt geni , genellikle kad n giysisi, etek. * Etek yapmaya elveri li (kuma ). * Bir eyin a a ya do ru uzanan yz.

etelemek betelemek * Kt davranmak. eten * Etene. * Yemi lerin yenilen blm. * Memelilerde ana ile dlt aras nda kan al p verme i ini sa layan organ, son, e , dl e i, me ime, plsenta. * Meyve yapra nda yumurtac klar n ba l oldu u blm.

etene

etenelenme * Embriyon veya eklentileriyle ana aras nda kimyasal de i toku u sa lamak amac yla ilgi kurma. etenelenmek * Embriyon veya eklentileriyle ana aras nda ilgi kurmak. eteneli eteneliler etenesiz * Etenesi olan. * Etenesi bulunan memeliler alt s n f . * Etenesi olmayan.

etenesizler * Etenesi bulunmayan basit yap l memeli hayvanlar. eter * Oksijenli asitlerin alkollerle birle mesinden olu an s v lara verilen ad. * Hekimlikte kullan lan, ok uucu, renksiz ve kendine zg kokusu olan bir s v , lokman ruhu. * Eterlemek i i.

eterleme

eterlemek * Eter buhar koklatarak anestezi yapmak. eterle me * Eterle mek i i. eterle mek * Bir alkol veya bir asit eter durumuna dn mek. eterle tirme

* Eterle tirmek i i. eterle tirmek * Eter durumuna getirmek. et bba Eti * Doktorlar, hekimler. * Hitit.

eti budu yerinde (veya etine dolgun) * i manca, tombul. eti kemi i * esas , ana zelli i, as l a rl . eti ne budu ne? * ya kk. * imknlar , gc s n rl , paras az. eti senin, kemi i benim * ocuk velilerinin retmene, ustaya vb. ye ocu un e itiminde kendisine tam yetki verdi ini anlatmak iin sylenir. etik * Tre bilimi, ahlk bilimi. * Ahlk, ahlkla ilgili.

etiket

* Bir mal n tr, miktar, fiyat vb. nitelikleri veya kitap, defter vb. eylerin kime ait oldu unu belirtmek, belli etmek iin zerlerine konulan kk k t. * Toplum iindeki davran larda izlenecek yol, te rifat. * Kimlik. etiketi * Etiket yap t ran kimse. * Etikete nem veren, etikete s k s k ya ba l olan.

etiketilik * Etiketinin i i veya mesle i. * Etiketi olma durumu. etiketleme * Etiketlemek i i. etiketlemek * Sat a kar lan mal zerine etiket koymak. etiketlenme * Etiketlenmek i i. etiketlenmek * Sat a kar lan mal zerine etiket konulmak. etiketli * Etiketi olan. * Etikete ba l . * Etiket yapmaya yarayan veya etiket ubu u.

etiketlik

etiketsiz etil etilalkol

* Etiketi olmayan. * Organik birle iklerin birle imine giren karbon ve hidrojen atomlar grubu. * Bkz. alkol.

etilen etimolog etimoloji

* Yan c , renksiz, az kokulu, 0,97 yo unlu unda karbon ve hidrojen birle imi. * Etimoloji uzman . * Kken bilimi. * Bir kelimenin kkeni.

etimolojik * Kken bilimi ile ilgili. etinden et koparmak (veya kesmek) * ok ac vermek. etine dolgun * i man say lmayan, bal k etinde. etioloji * Sebep bilimi.

Etiyopyal * Etiyopya halk ndan olan, Habe , Habe . etken * Etki yapan (her ey), messir, faktr. * Bir madde zerinde belli bir de i iklik yapan, messir. * Do rudan do ruya znenin yapt i i anlatan fiil, edilgen kar t , malm. etken fiil etkenlik * Etken olma durumu. * Bir n bir duyar kat etkileme zelli i. etki * Bir kimse veya nesnenin ba ka bir ki i veya ey zerindeki gc, tesir. * Bir etken veya bir sebebin sonucu. * Bir kimse zerinde b rak lan izlenim. etkileme * Etkilemek i i, tesir. * znesi belli olan fiil: Ali kediyi ok sever. cmlesinde oldu u gibi.

etkilemek * Etkiye u ratmak, tesir etmek. etkilenme * Etkilenmek i i. etkilenmek * Etkiye u ramak, mteessir olmak.

etkile im etkile me

* Birbirini kar l kl olarak etkileme i i. * Etkile mek i i.

etkile mek * Kar l kl olarak birbirini etkilemek. etkileyici * Etkileyebilecek zellikte olan. etkili * Etkisi olan, tesirli, messir.

etkili olmak * etkisi duyulmak, etkisini gstermek, tesirli olmak. etkililik etkime * Etkimek i i, tesir. etkimek etkin * Etkide bulunmak, tesir etmek. * Hareketli, i leyen, al an, faal, aktif. * Fiilde bulunan, etkinlik gsteren, edilgin kar t . * Kimyasal tepkimelere kat lma yatk nl gsteren (molekl, atom). * Etkili olma durumu, messiriyet.

etkin okul * E itim etkinliklerinin plnlanmas , uygulanmas ve de erlendirilmesi konular nda rencilere geni apta kat lma imkn sa layan okul. etkin retim * Ele al nan bir sorunun zmnde, geleneksel retim yntemlerinden yararlanmak yerine, ilgili birka bilgi alan nda ara t rma, deneme ve inceleme yapmaya nem veren retim. etkinci etkincilik * Etkincilik taraftar (kimse). * Btn varl n etkinlik oldu unu, bu etkinli in bir ta y c y gerektirmedi ini ileri sren reti, aktivizm.

etkinle me * Etkinle mek i i. * Bir molekl, bir atom veya bir iyonun normal durumundan, enerji ynnden daha zengin ve olaya girmeye haz r oldu u duruma gemesi. etkinle mek * Etkin zellik kazanmak. etkinle tirme * Etkinle tirmek i i. etkinle tirmek * Etkin duruma getirmek. etkinlik

* Etkin olma durumu, al ma, i yapma gc, faaliyet. * Fiilde bulunan n, etkin olan n niteli i. etkisiz * Etkisi olmayan, tesirsiz.

etkisizle me * Etkisizle mek i i. etkisizle mek * Etkisiz duruma gelmek. etkisizle tirme * Etkisizle tirmek i i. etkisizle tirmek * Etkisiz, etki yapamaz duruma getirmek. etkisizlik * Etkisiz olma durumu. etle t rnak aras na girilmez * aile anla mazl klar nda bir yan tutmak do ru de ildir. etle t rnak gibi * birbirlerine candan ba l , s k ili kili. etlenme etlenmek * i manlamak, semirmek. etli * inde et bulunan. * Eti ok olan. * Dolgun, kal n. * (meyveler iin) Yenecek k sm ok olan. * Kurak ortamda ya ayan ve dokular iinde bol su depo eden, yapraklar ve saplar kal n bitki. * Olduka i man. etli canl * Dolgun vcutlu, sa l kl , gl. etli ekmek * Bkz. etli pide. etli meyve * Ortas etli ve sulu olan yemi . etli pide * Genellikle k yma ve sebze ile haz rlanan i malzemesinin ince a lm hamur zerine yay larak f r nda pi irilmesi ile yap lan pide. etlik * K iin etinden k yma, kavurma, past rma ve sucuk yap lan semiz hayvan. * Buzdolab nda et koymak iin ayr lm yer. * Etlenmek i i.

etli bitki etli butlu

etliye stlye kar mamak * toplum iindeki e itli hareketlerden uzak durmak, hibir eyle ilgilenmemek. etme * Etmek i i.

etme (veya etme yahu) * a lacak durumlarda "yle mi, do ru mu, gerek mi?" gibi anlamlar bildirir. etme bulma dnyas * ktlk eden ktlk bulur. etme eyleme * kt bir davran kar s nda "yapma, affet" anlam nda kullan l r. etmedi ini b rakmamak (veya komamak) * elinden gelen her trl ktl yapmak. etmek * Bir i i yapmak. * Bir durumu ortaya karmak. * (iyi, kt zarflar yla) Davranmak. * (olumsuz olarak) Bir ihtiyac kar lamak. * Bulmak, eri mek. * Birini bir eyden yoksun b rakmak. * Vermek. * E it de er kazanmak. * Herhangi bir de erde olmak. * (neler, ok, az gibi belgisiz s fatlarla) Ktlkte bulunmak. * (tmle olarak yatak, alt gibi kelimelerle) Kk veya byk aptesini yapmak. etmen * Birlikte veya ayr ayr etkisini gsteren ve belli bir sonuca gtren glerden, artlardan, gelerden her biri, amil, faktr. etnik etnograf * Etnografya uzman , budun betimci. etnografya * Kavimleri kar la t rarak inceleyen, kltr olu umlar n ara t ran bilim, budun betimi, kavmiyat. etnolog etnoloji * Etnoloji uzman . * Kavimle ilgili, budunsal, kavm.

* nsanlar n rklara ayr l n , bunlar n nereden kt n , olu umunu, yeryzne yay l n , aralar ndaki niteliklerini inceleyip kar la t ran ve s n flayan bilim, budun bilimi, rkiyat. etnolojik etokrasi * Yaln zca ahlk zerine kurulu ynetim biimi. etol etraf * Genellikle krkten, gsteri li kuma lardan veya yn rgden yap lm uzun omuz atk s . * Yanlar, taraflar. * Etnoloji ile ilgili.

* evre. * Bir kimsenin srekli ili kide bulundu u kimseler, yak nlar, muhit. etraf nda drt dnmek * iste ini elde etmek iin birinin yan ndan ayr lmay p gnln etmeye al mak. etraf n almak * evresinde toplanmak, ortaya almak, ku atmak. etrafl etrafl ca etsiz * Ayr nt l , eksiksiz, kapsay c . * Derinlemesine, ayr nt l olarak, etrafl . * Eti olmayan. * Kuru, s ska, zay f.

etti i hay r, rktt kurba aya de memek * yol at zarar, yapt iyilikten byk olmak. etti i yan na (kr) kalmak * yapt ktlk kar l ks z kalmak, cezas n grememek. etti ini bulmak ( veya ekmek) * yapt kt davran n kar l n grmek. etti ini yan na b rakmamak * yap lan kt davran a kar l k vermek. etti iyle kalmak * yapmak istedi i ktl ba ar ya ula t ramayan kimse, ba ar s zl n znts ve utanc iinde kalmak. * yapmak istenilen ktlk amac na ula amamak. ettirgen * Fiil kk ve gvdesine bir ek getirilerek, fiilin gsterdi i i in ba kas na yapt r ld n gsteren (fiil): K rd rmak, bildirmek gibi. ettirgen at * Ta d kavram bir nesneye aktar labilen ve gei li veya gei siz fiil kk veya gvdesine -ir, -tir-, -teklerinden birinin veya ikisinin st ste getirilmesi ile kurulan at : iirmek (i-ir-), sylettirmek (syle-t-tir-), gldrtmek (gl-dr-t-) gibi. ettirgen fiil * Ta d kavram bir nesneye aktar labilen at l fiil, faktitif. Gei li veya gei siz fiil kk veya gvdelerine ir-, -tir-, -t- eklerinden birinin veya ikisinin st ste getirilmesiyle kurulur: lc zorla iirdik. Bu i i ba kas na yapt rtmak gerekir." cmlesinde oldu u gibi. ettirgenlik * Ettirgen olma durumu. ettirme ettirmek * Ettirmek i i. * Ba kas n n yapmas n sa lamak. * Sebep olmak. * Herhangi bir konuda yap lan inceleme, ara t rma. * n al ma.

ett

* Belli bir konuyu inceleyen, ara t ran eser veya yaz . * rencilerin, bir retim grevlisinin gzetimi, denetimi alt nda ders al malar na ayr lan zaman, mtala, mzakere. ett etmek * incelemek, ara t rmak. etv * Yiyecekleri, nesneleri yksek s yla sterilize ve dezenfekte etmekte kullan lan kapal ara. * Trl e yalar kurutmakta veya temizlemekte kullan lan ara. * Mikroplar n retilmesinde uygun s cakl sa layan kapal ara. * Daha ok parmaklarda olan, derinlere kadar i leyen dolama, kurla an. * Etyemezlikle ilgili. * Etyemezlik rejimini uygulayan kimse, vejetaryen.

etyaran etyemez

etyemezlik * Her tr etin, et trevlerinin, hayvansal besinlerin yer almad beslenme biimi, vejetaryenlik. Eu * Evropiyum'un k saltmas . ev * Yaln z bir ailenin oturabilece i biimde yap lm yap . * Bir kimsenin veya ailenin iinde ya ad yer, konut. * Evin i dzeni, e yas vb. * inde bir i grlen veya bazen belirli bir amala kullan lan yer. * Herhangi bir yerde toplumsal, kltrel, ekonomik ynlerden tan tma grevini stlenen veya belli alanlarda olan ki ilerin toplan p toplumsal ili kilerini srdrmelerini sa layan kurulu . * Aile. * Soy, nesil. ev amak * ayr bir eve yerle mek, ayr bir eve gemek. * evlenmek. ev adam * Evine ba l erkek. ev alma, kom u al * kom uya verilen de eri anlat r. ev alt ev bark * Eski evlerde ambar, ah r olarak kullan lan zemin kat . * Ev, mlk. * Aile, oluk ocuk.

ev bark y kmak * kar kocay birbirinden ay rmak. ev bozmak * (kar koca) ayr lmak veya ayr lmas na sebep olmak. ev ekme i * Mayal hamurdan ev tipi f r nlarda veya tand rlarda pi irilen e itli boyda ve kal nl kta ekmek. ev ekonomisi

* Evin bak m , geimi ve ya ay ile ilgili bilim dal . ev e yas * Evde kullan lan de i ik nitelikli e yalar n btn. ev ev dola mak (veya gezmek) * her eve u rayarak dola mak (gezmek). ev gailesi * Evin madd manev yk.

ev halk * Bir evde ya ayanlar n hepsi. ev i i * Evdekilerin ev iindeki ihtiyalar n sa layan i ler. ev i letmek * genel ev sahibi olmak. ev kad n * Ev i leriyle u ra an ve bu i i iyi ba aran kad n. * D ar da al may p evinin i lerini yapan kad n. ev kiras * Kiralanan ev iin denen para. ev sahibi * Evi veya konutu yasalara gre tasarrufu alt nda bulunduran, evin sahibi olan kimse, mlk sahibi.

ev sahibi mlk sahibi, hani bunun ilk sahibi * mal mlk yznden kendini zntye kapt rmamak veya mal mlk ile vnmemek gerekti ini anlat r. ev sine i * Bcekler s n f n n, ift kanatl lar tak m ndan, kl renkli, dizanteri ve tifo mikroplar ta yan bir eklem bacakl tr (Musca domestica). ev tutmak * ev kiralamak. ev yeme i * Evde yap lan yemek. evaze evcara * Klsik Trk mzi inde bir makam. evce evcek evci * Evcek. * Btn ev halk birlikte. * Tatil gnlerini evinde geiren (yat l renci, er vb.). * (giysi iin) Etek ucuna do ru geni leyen.

evci kmak * tatil gnlerinde okuldan (k ladan vb. den) eve gelmek. evcik

* Kk, sevimli ev. evcil * Eve ve insana al m , kendisinden yararlanabilen (hayvan), ehl, yaban kar t . evcil hayvan * Evde bak labilen, insana al m olan, evcille tirilmi hayvan. evcilik * Genellikle k z ocuklar n n ev i lerini rnek alarak oynad klar oyun.

evcille me * Evcille mek i i, ehlle me. evcille mek * Evcil bir duruma gelmek, ehlle mek. evcille tirilme * Evcille tirmek i i. evcille tirilmek * Evcil duruma getirilmek, ehlle tirilmek. evcille tirme * Evcille tirmek i i, ehlle tirme. evcille tirmek * Evcil bir duruma getirmek, ehlle tirmek. evcillik evcimen * Evcil olma durumu. * Evine, ailesine ok ba l (kimse). * Ev i lerini iyi bilen, becerikli (kad n). * Akl ba nda, sakin. * En yce yer. * Yer yuvar na gre, Yer te, (Gne e gre) Gn te. * Bkz. evi.

ev

evde kalmak * (k z iin) evlenme a gemi olmak. evdeci * iftliklerde i ilere yemek haz rlayan a .

evdeki pazar (veya hesap) ar ya uymamak * nceden tasarlanan bir i umuldu u gibi sonulanmamak, d nld gibi olmamak. evdemonizm * Mutuluk. evde * Ayn evde oturanlardan her biri. evecen evecenlik * Aceleci, acul. * Acelecilik.

evegen

* vecen. * ve en, abuk ilerleyen, had, akut.

evelemek * "Bir sz tam sylememe, a z n n iinde m r ldanmak" anlam nda evelemek develemek sznde geer. everme evermek evet * "yledir" anlam nda do rulama veya tasdik kelimesi. * Konu ma aras nda cmlenin olumlu anlam n peki tirmek iin de kullan l r. evet efendimci * Kendine zg bir d ncesi olmad ndan veya ho grnmek iin kar s ndakinin her szne "evet efendim" diyen (kimse). evetleme * Evetlemek i i veya durumu. evetlemek * Evet demek, onaylamak. evgin evham * ncelikle yap lmas gereken, ivedili, mstacel. * Kuruntular, ku kular, vehimler. * Evermek i i. * Evlendirmek.

evhamlanma * Evhamlanmak i i. evhamlanmak * Kuruntu duymak, kuruntuya kap lmak, ku kulanmak, vehmetmek. evhaml * Kuruntulu, ku kulu, vehimli, mtevehhim. evhams z * Evham olmayan. evi s rt nda * Evi yurdu olmadan herhangi bir yerde ya ayan. evi evin * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam, evc. * Bir eyin iindeki z, lp. * Bu day tanesinin olgunla m ii, z, habbe.

evin ba lamak * rn tanelenmek, tane ba lamak, olgunla mak. evin dire i * Ailenin en nemli ki isi.

evinin kad n * Evine, kocas na ba l ve bunlarla ilgili i leri ba ar r nitelikte olan kad n. evinlenme * Evinlenmek i i. evinlenmek * (bu day, arpa vb.) Olgunla mak. evinli evinsiz * zl ve dolgun (tohum). * zsz, bo , kof.

evire evire * yice, istedi i gibi, adamak ll . evirgen * ini bilen, ll ve hesapl i gren. evirme * Evirmek i i. * Bir nermenin konusunu yklem, yklemini de konu durumuna getirerek, varg s do ru olan yeni bir nerme karma, akis: "Hibir insan lmsz de ildir" nermesinden evirme yoluyla "hibir lmsz insan de ildir" nermesi kar labilir. evirmek * Dndrmek, evirmek. * Yap s n de i tirmek, taklip etmek.

evirmek evirmek * iyice, istedi i gibi, adamak ll gzden geirmek. evirtik * Evirtime u ram . evirtim evirtmek * Evirtmek i i, akis. * (sakarozu) Glikoz ve levloza evirmek. * Bak ml olarak ters evirmek. * Mutfakta musluk alt nda bula k y kamaya yarayan tekne.

eviye

eviye sifonu * Mutfaklarda bula k y kamaya yarayan teknenin alt na konan ve pis sular ana at k su kanal na aktaran ara. evkaf * Vak flar. * Vak f mallar n yneten kurulu . evl * Daha iyi, ye . evldiyelik * Evlttan evlda eskimeden kalacak kadar dayan kl (e ya). evld yal * oluk ocuk, ev halk .

evlt

* Bir kimsenin o lu veya k z , ocuk. * Soy, dl. * Ya l kimselerin ocuklar ya ndakilere kulland klar bir seslenme.

evlt edinmek * yasayla belirtilmi artlar iinde bir kimseyi evlt olarak nfusuna geirmek. evlt gibi (veya evld gibi) * zenle, titizlikle. evltl evltl k * Evld olan. * Evlt olma durumu. * Birinin yasayla evlt hakk tan d kimse. * Kk ya tan beri eve al n p yeti tirilen kimse. * Evld olmayan. * Tarlan n, tohum ekmek iin saban iziyle blnen blmlerinden her biri. * Dnmn drtte biri kadar olan alan ls. * Tarlalarda suyun akmas iin a lan su yolu. * On liral k k t para.

evlts z evlek

evlekleme * Evleklemek i i. evleklemek * Srlecek tarlay e it blmlere ay rmak. evlendirilme * Evlendirilmek i i. evlendirilmek * Evlenmesi sa lanmak. evlendirme * Evlendirmek i i. evlendirmek * Evlenmesini sa lamak. evleni evlenme * Evlenmek i i, izdiva. evlenmek * Erkekle kad n, aile kurmak iin kanuna uygun olarak birle mek, izdiva etmek. evlenmek barklanmak * evlenerek bir aile kurmak. evlerden rak (veya uzak) * lm veya kt bir durumdan sz edilirken dinleyenlerin ayn durumla kar la mamalar n dilemek iin sylenir. * Evlenmek i i veya biimi.

evlere enlik * be enilmeyen, olumsuz kar lanan bir durum, bir davran kar s nda alay yollu sylenir. evleviyet * ncelik.

evleviyetle * ncelikle, haydi haydi. evli * Evlenmi bulunan (kad n veya erkek). * Herhangi bir say da ev bulunan (yer). * Evi olan. evli barkl * Evlenmi , ocuklar olan (kimse). evli evine, kyl kyne * art k da lal m, herkes evine, i ine gitsin. evlik evlilik * Herhangi bir say da evi olan, hanelik. * Evli olma durumu.

evlilik birli i * Kar ve kocadan olu an topluluk. evlilik d * Kanun olmayan, kanuna uygun olmayan, gayrime ru. evliya * Erenler, ermi ler, veliler. * Yat r.

evliya gibi * uysal, ok iyi ahlkl kimse. evliya otu * Baklagillerden, hayvanlara yedirilmek iin ekilen bir bitki, e ek otu (Onobrychis). evliyal k evmek * Bkz. ivmek. evolsyon * De i me, geli me. evrak * K t yapraklar , kitap sayfalar . * Yaz lm kitaplar, mektuplar veya yaz lar. * Ermi lik.

evrak antas * inde belge veya dosya bulunan ve ta nabilen, ksele, deri, kuma vb. yap lan zel kap. evrak dolab * Dosyalar , di er yaz ve belgeleri saklamakta kullan lan dolap.

evrat

* Mslmanlarca belirli zamanlarda okunmas det olan dualar ve Kur'n ayetleri.

evrat ekmek * okunmas det olan dualar ve Kur'n ayetlerini srekli tekrarlamak. evre * Bir olayda birbiri ard nca grlen, bir i te birbiri ard nca beliren, geli en de i ik durumlar n her biri, a ama, safha, merhale, faz. evren * Gk varl klar n n btn, kinat, kozmos. * Dzenli ve uyumlu bir btn olarak d nlen btn varl klar. * Ki inin iinde ya ad , ili kide bulundu u ortam. evren bilimi * Evreni yneten genel yasalar bilimi, kozmoloji. * Evrenin olu umunu, yap s n inceleyen felsefe ve bilimsel reti. evren bilimsel * Evren bilimiyle ilgili, kozmolojik. evren do umu * Evrenin olu umu, kkeni, do u u ve yarad l ile ilgili kuram, kozmogoni. evren pulu * Mika. evrensel * Evrenle ilgili. * Btn insanl ilgilendiren, lem mul, cihan mul, niversal. * Dnya lsnde, dnya ap nda.

evrenselle me * Evrenselle mek i i. evrenselle mek * Evrensel duruma gelmek. evrenselle tirme * Evrenselle tirmek i i. evrenselle tirmek * Evrensel duruma getirmek. evrensellik * Evrensel olma durumu. evrik * (ba ka bir nermeye, teoreme veya probleme gre) Terimleri ters durumda olan (nerme, teorem veya problem). evrilir * Konu ile yklemin birbirinin yerine gemesiyle do rulu u bozulmayan (nerme): "Her insan gler evrilir bir nerme say l r, nk "her glen insand r" yarg s yanl olmaz. * Al c da kullan l p kimyasal i lemden getikten sonra do rudan do ruya pozitife dnebilen (film). evrim * Zaman iinde birdenbire olmayan, kesintisiz, niteliksel ve niceliksel geli me sreci. * Bir canl y tekilerden ay rt eden biimsel ve yap sal karakterlerin geli mesi yolunda geirilen bir dizi de i me olay , tekml. * nk lp.

evrimci

* Evrimcilik yanl s olan (kimse). * Evrimcilikle ilgili.

evrimcilik * Evrimi temel alan do a bilimi ve felsefe retisi. evri ik * Evirme yoluyla elde edilen (nerme): "Her insan gler" nermesinin evri i i, "her glen insand r" biiminde olur. evropiyum * Atom numaras 63, atom a rl 122 olan, yaln z tuzlar ve bir tek oksidi bulunan parlak gri renkte bir element.K saltmas Eu. evsaf evsel * Nitelikler, vas flar. * Evle ilgili.

evsel at k * Evde kullan mdan d m , eskimi , y pranm veya p durumuna gelmi maddeler. evseme evsemek evsin evsiz * Evi olmayan. evsiz barks z * siz gsz, avare, ba bo . evvel * nce. * lk, nceki, gemi . * Evsemek i i veya durumu. * Evini, yurdunu zlemek. * Avlan rken avc lar n hayvanlardan gizlendi i yer.

evvel Allah * "nce Tanr yard m yla" anlam nda bir peki tirme sz. evvel bahar * ilk bahar. evvel ve ahir * ba ta da sonda da, eninde sonunda. evvel zaman * ok nceden, ok eskiden, nceleri. evvel * nce, ilk nce, ilkin.

evvel can, sonra canan * nce can, sonra sevgili.

evvelce

* nce. * nceleri, eskiden. * nceden, eskiden, evvelce.

evvelden

evvelemirde * ncelikle, ilk nce, her eyden nce. evveli * Evvelki. * Eskiden. evveliyat * Bir i in nceki evreleri, ncesi, nceleri. evvelki * nce olan, nceki. * ki nceki. * eskiden, gemi te. * Bkz. evvelki.

evvelleri evvelsi ey

* Kendisine sz sylenilen kimse veya kimselerin dikkati ekilmek istendi inde ad n ba na getirilir ve uzat labilir. * Kendisine seslenilen kimse, nesne vb.nin ad n n ba na getirilerek anlam glendirir. * Usan anlat r. * (soru olarak) yle ise, o hlde?. -ey * Bkz. -ay / -ey. eyalet * o unlukla valilerce ynetilen ve ynetim bak m ndan bir tr ba ms zl olan byk il. * Osmanl imparatorlu unda en byk sivil ve asker ynetim blgesi. * Binek hayvanlar n n s rt na konulan, oturmaya yarayan nesne.

eyer

eyer bo altmak * cirit oyununda hedef olmaktan kurtulmak iin eyer zerinde sa a sola e ilmek. * sald r lar bo a karacak nlemler almak. eyer kalta * Eyerin tahtadan yap lan kafes biimindeki blm. eyer kapatmak (veya kapamak) * eyeri at n s rt na koyup ba lamak. eyer ka * Eyerlerin n ve arka taraflar ndaki k nt l blm. eyer vurmak * eyeri hayvan n s rt na koyup ba lamak. eyerci * Eyer yap p satan kimse.

eyercilik

* Eyer yapma veya satma i i.

eyere de gelir, semere de * her i e yarar, incesine de, kabas na da. eyeri bo kalmak * binicisi lmek. eyerleme * Eyerlemek i i. eyerlemek * At zerine eyeri koyup ba lamak, eyer vurmak. eyerlenme * Eyerlenmek i i. eyerlenmek * Eyer vurulmak. eyerli * Eyer vurulmu , s rt na eyer konulmu (hayvan). eyersiz eyitmek eylem * S rt na eyer konulmam (hayvan). * Demek. * Eylemek i i, fiil, aksiyon. * Fiil. * Bir durumu de i tirme ve daha ileriye gtrme ynnde etkide bulunma abas , amel. * D ncesini eylemi ile gerekle tirmeye al an (kimse).

eylemci

eylemcilik * Eylemci olma durumu. * nsan hayat ve d ncesinde ba l ca gerekli in etki ve eylem oldu unu ne sren reti ve dnya gr , aktivizm. eylemde bulunmak * bir harekete kalk mak. eyleme * Eylemek i i.

eyleme gemek * tasarlanan bir i i uygulamaya ba lamak. eylemek eylemli * Etmek, yapmak. * Eylem durumunda olan, amel, fiil. * Kadrolu. * Mastar.

eylemlik

eylemsi eylemsiz

* Fiilimsi. * Eylemi olmayan.

eylemsizlik * Eylemsiz olma durumu. eylemsizlik ilkesi * (bir cisme bir kuvvet etki etmedike) Cismin durmas veya dzgn do rusal bir hareket yapmas . eyll eymir eytam * Y l n 30 gn sren dokuzuncu ay . * \343 e mr. * Yetimler.

eytam maa * Memur yetimlerine verilen ayl k. eyti im * Diyalektik.

eyti imsel * Eyiti imle ilgili. eyvah eyvallah * "Te ekkr ederim", "Allaha smarlad k" ve "evet, yle olsun" anlamlar nda kullan l r. eyvallah demek * ho grerek kabul etmek veya edilmek. eyvallah etmemek * birinden yard m istememek, gnl borcu olmamak, boyun e memek. eyvallah olmamak * gnl borcu olmamak. eyvan * Bkz. ayvan. eyyam * Gnler. * Beklenmedik, kt, ho a gitmeyen bir haber veya olay kar s nda duyulan ac nmay anlat r.

eyyam a as * Her durum ve zamanda f rsat kollayarak byklere yaranan kimse. eyyam efendisi * Eyyam azas . eyyam grm (veya srm ) * iyi gnler grm , mutlu zamanlar ya am . eyyam ola

* "havan n iyi olmas n dilerim" anlam nda bir sz. eyyamc * Gnn diledi ince geiren, gnn gn eden. eyyamc l k * Eyyamc olma durumu. ez de suyunu i * de ersiz, faydas z eyler iin kullan l r. eza eza cefa * Bask ve zulm. ezan * Mslmanl kta namaz vaktini bildirmek iin mezzinin yapt a r . * zme, s k nt verme, zg.

ezan saati * Ezan okuma saati. ezan vakti * Ezan okunma zaman . ezanc * Ezan okuyan kimse, mezzin. ezan * Ezanla ilgili.

ezan saat * Gne in bat nda 12'yi gsterecek biimde ayarlanan saat. ezans z ezber * Bir metni veya bir sz eksiksiz tekrarlayabilecek biimde ak lda tutma. * Ezberleme ve ak lda tutma yetene i. * Ezber edilecek ders. ezber etmek * ezberleyerek ak lda tutmak. ezber okumak * herhangi bir yere bakmadan bellekte kalan biimiyle sylemek veya konu mak. ezberci * Dersini veya herhangi bir konuyu anlayarak de il de, kelime kelime haf zas nda tutan (kimse). * Ezan okunmayan, ezan olmayan.

ezbercilik * Ezberci olma durumu. ezberden * Ezberlenmi biimde, ezbere. ezberden yapmak * bir yere bakmadan bellekte kalan biimiyle okumak veya sylemek. ezbere

* Ezberleyerek, bir yerden okumayarak, bir yere bakmayarak. * Asl n , gere ini anlamadan, bilmeden, d nmeden, incelemeden. ezbere anlatmak * okunan bir eyi oldu u gibi, bozmadan anlatmak. ezbere bilmek * o yerin her yan n iyice bilmek. ezbere i grmek * incelemeden geli igzel yapmak. ezbere konu mak * bilmeden, asl n aray p sormadan konu mak. ezbere yapmak * ezberden yapmak. * model veya do a kar s nda durmayarak fikirden tasavvur ve tahayyl suretiyle resim yapmak. ezberinde * Belle inde. ezberleme * Ezberlemek i i. ezberlemek * Bir eyi oldu u gibi ak lda tutmak, ezber etmek. ezberlenme * Ezberlenmek i i. ezberlenmek * Ezberlemek i i yap lmak. ezberletme * Ezberletmek i i. ezberletmek * Ezberlemesini sa lamak. ezberleyi * Ezberlemek i i veya biimi. ezcmle * Ba l ca, belli ba l olarak, esas olarak. * rnek olarak. * Ezdirmek i i. * Ezmek i ini yapt rmak. ezdirtme * Ezdirtmek i i.

ezdirme ezdirmek

ezdirtmek * Ezdirmek i ini yapt rmak. ezel * Ba lang c belli olmayan zaman, ncesizlik.

ezel ebet ezel

* Ezelden ebede kadar, ebediyen. * Ba lang c olmayan, ncesiz. * Eski.

ezel ebed * nsz, sonsuz. ezel takdir * Yazg . ezercesine * Ezer gibi, ezme e yak n. ezgi * Belli bir kurala gre kar lan ve kulakta haz uyand ran ses dizisi, na me, melodi. * Bir mzik paras nda ba tan sona kadar belirli yerlerde tekrarlanan ses dizisi. * Kula a ho gelen ses veya sz dizisi. * Gidi , yol, tarz, tempo. * znt, s k nt . * Boyalar ezmeye yarayan demir veya porselen alet.

ezgi

ezgilenme * Ezgilenmek durumu. ezgilenmek * Ezgi zelli ini kazanmak. ezgili ezgin * Ezgisi olan, melodik. * Paraca durumu bozuk olan (kimse). * ok cefa grm (kimse). * rk, ezik (meyve). * znt veren. * Ezgin bir biimde. * Ezgin olma durumu. * Al k duygusunu and ran bir tedirginlik. * znt, s k nt . * Ezmek i ini yapan. * stn, yok eden, a r basan. * Y prat c , bunalt c , s k nt l . * Ezilmi veya yass lm . * Olaylar ve hayat artlar kar s nda gsz ve s k nt l duruma d m olan, zntl. * Bere, rk. ezik bzk * Ezilmi ve bzlm , e ri b r.

ezgince ezginlik

ezici

ezik

eziklik

* Ezik olma durumu.

ezile bzle * Utangal kla, s k lganl kla. ezilgen * Kolayca ezilip toz durumuna gelen. ezilip bzlmek * g bir duruma d p davran lar yla utand n belli etmek. ezili ezilme ezilmek * Ezmek i ine konu olmak. * (mide, yrek ve i szlerini zne olarak ald nda) Al k s k nt s duymak. ezilmi * Ezik duruma gelmi . * Kendisine bask yap lm , haklar elinden al nm . ezilmi lik * Ezilmi olma durumu. ezim evi * Tohumlar n ezilip ya kar ld yer. * Ezilmek i i veya biimi. * Ezilmek i i.

ezim ezim * Ezmek veya ezilmek fiillerine getirilerek onlar n anlamlar n peki tirir. ezin ezinti * Al k etkisiyle midede duyulan tedirginlik. * Korku veya heyecan sebebiyle duyulan eziklik, s k nt . ezip bzmek * ezerek paralayarak, tamamen de i tirerek kullan lmaz veya anla lmaz duruma getirmek. eziyet * A r glk ve s k nt , zg. * Organik veya ruh byk s k nt , azap.

eziyet ekmek * zahmet ve s k nt ya u ramak. eziyet etmek * zahmet ve s k nt vermek, can n yakmak. eziyet vermek * zahmet ektirmek. eziyetli * Eziyet ekerek yap lan. * Eziyet veren, eziyet ektiren, zgl.

eziyetsiz

* Eziyet ekmeden yap lan, s k nt s z, zgsz. ezkaza * Kaza ile, yanl l kla, rastgele. ezme * Ezmek i i. * Sebze veya yemi ezerek yap lan yiyecek. * Bitkilerin etli ve yumu ak k s mlar n macun k vam na getirmek zere paralamak, kat ve telsel k s mlar n szerek ay klamak i lemi. ezme boya * Ya veya ba ka bir maddeyle ezilerek hamur hline getirilmi boya. ezmek * stne basarak veya bir ey aras na s k t rarak yass ltmak, biimini de i tirmek. * A r bir ey, ba ka bir eyin zerinden gemek, i nemek. * S v iinde bast r p kar t rarak eritmek. * zmek, s k nt ya sokmak. * Bask alt nda tutmak. * Dayan kl l n a acak derecede al t rarak yormak. * Yenmek, sindirmek. * Harcamak. ezofori * ki gzde grme bozuklu u.

ezogelin orbas * K rm z mercimek, et suyu, ya , nane, karabiber, k rm z biber kar m pi irilen ve Anadolu'da yayg n olan bir tr orba. ezoterik * Belirli bir insan toplulu unun d nda kimseye bildirilmeyen, yaln zca s n rl , dar bir evreye aktar lan (her trl bilgi, reti), bat n, irek. Ezrail F * Flor'un k saltmas . f, F * Trk alfabesinin yedinci harfi. Fe ad verilen bu harf ses bilimi bak m ndan tmsz, srtnc di dudak nszn gsterir. * Nota i aretleri harflerle gsterilirken fa sesini gsterir. * Baz lkelerde s birimi olarak kullan lan fahrenhayt derecesinin gstergesi. * Merce in odak uzakl n n sembol. F.K.B fa * Fizik, kimya, biyoloji k saltmas . * Gam (II) dizisinde mi ile sol aras ndaki ses. * Bu sesi gsteren nota i areti. * Bkz. Azrail.

fa anahtar * Portedeki notalar n fa yksekli inde olaca n gsteren i aret. faal * ok al an, al kan, canl , hareketli, aktif. * ler durumda olan. * Etkin.

faaliyet

* al kanl k, al ma, canl l k, hareket. * ler durumda olma, etkinlik.

faaliyet gstermek * al mak. * i ler durumda olmak, etkinlik gstermek. faaliyete gemek * al maya ba lamak, al r duruma gemek, i lemeye ba lamak. * i ler duruma gelmek, etkin duruma gelmek. faaliyette bulunmak * al ma iine girmek. faaliyetten al koymak * al mas durdurulmak, al madan al konulmak. fabl fabrika * lenmemi veya yar i lenmi maddelerin makine, ara ve benzeri ile i lenerek tketime haz r duruma getirildi i sanayi kurulu u, retim evi. fabrikac * Fabrika sahibi veya fabrika i leten kimse, fabrikatr. fabrikasyon * Fabrikada yap larak tketime haz r duruma getirilen (madde). fabrikatr * Fabrikac . fabrikatrlk * Fabrika sahipli i veya i letmecili i. facia * ok znt veren, ac kl olay, afet. * Trajedi, a lat . faciala ma * Faciala mak durumu. faciala mak * Facia durumuna gelmek. facial faa * Facias olan, facia gibi kar lanan. * skambil destesinin en alt ndaki k t. * Yz, ehre, surat. * Giysi. * Ykl geminin bordas ndaki su dzeyi ile bo geminin bordas ndaki su dzeyi aras nda kalan blm. * o unlukla manzum, sonuta ahlk bir ders kar lan alegorik hikye.

faa etmek * serenleri ba a veya geriye do ru evirerek yelkenleri sarmak. faal * Haval , gsteri li.

faas olmak * haval , gsteri li olmak. faas n almak (veya al a a etmek) * birini mahup etmek, bozmak. faeta faetal * zerinde faetalar bulunan. fauna * Halat n rselenecek yerine tel veya sicimle yap lan sarg . * Elmas n yontulmu yzlerinden her biri, faseta.

fauna etmek * srtnme veya hava olaylar ndan korumak amac yla, halat ince iple sarmak. faunal k * Fauna yapmakta kullan lan tel veya sicim. fagosit * Yutar hcre. fagositoz fagot fa fur * Hcre yutarl . * Tahtadan paralar u uca tak l , uzun bir boru biiminde, perdeli bir flemeli alg . * in imparatorlar na verilen unvan. * in'de yap lm kse, tabak, vazo gibi porselen e ya. * Fa furdan yap lm . * ly a an, a r , ok fazla. * Ahlka ve trelere uygun olmayan. fahi e * Orospu. fahi elik * Orospuluk.

fa fur fahi

fahrenhayt * Erimekte olan buzun s cakl n 32 C, kaynar suyun buhar s cakl n 212 C de gsterebilecek biimde derecelenmi bulunan bir tr termometre. fahr * Sayg iin verilen veya vn iin kabul edilen (ba kanl k, yelik, doktora gibi unvan), onursal. * Gnll, kar l ks z. * Divan edebiyat nda airlerin kendi zelliklerinden vnerek sz ettikleri manzume veya manzumenin bir

fahriye blm. fahte

* Klsik Trk mzi inde daha ok ilhi, beste ve zellikle pe rev formlar nda kullan lan, yirmi zamanl ve on iki vuru lu bir byk usul. fahur faik * stn, yksek. faik yet fail * stnlk, ykseklik. * Eden, yapan, i leyen. * Hukuk sonu do uran bir su i leyen kimse. * zne. * ok vnen, ok bbrlenen.

failimehul * Kimin yapt belli olmayan veya bilinmeyen. failimuhtar * stedi ini yapmakta zgr, ba na buyruk. * Yapt klar ndan sorumlu olacak durumda ve ya ta olan (kimse). fainal four * Drtl final. fair-play faiz bedeli. * letmek iin bir yere dn verilen paraya kar l k al nan kr, getiri, rem, nema. * Kapitalist ekonomide, art k de erin de i ikli e u ram biimi olarak paran n fiyat , kiralanan paran n kira * Drst oyun.

faiz fiyat * Faize verilen 100 kuru kar l nda al nan bir y ll k faiz. faizci * Faizle dn para veren kimse, tefeci. faizcilik * Faizcinin i i, tefecilik.

faize vermek * (paray ) faizle dn vermek. faizlendirme * Faizlendirmek i i. faizlendirmek * Paray faize verip i letmek, o altmak, nemaland rmak. faizli faizsiz fak * (para iin) Faizi olan, faizle i lem gren. * (para iin) Faizi olmayan. * Tuzak, kapan.

Fak Fuk Fonu * Sosyal yard mla ma amac yla 1990'l y llarda kurulan, halk aras nda bu k saltmayla tan nan fakir fukara fonu. faka basmak * aldat lmak, tuza a d mek. faka bast rmak * aldatmak, tuza a d rmek. fakat * Yaln z, ancak, ama, lkin. fakfon fak r fakih fakir * Geimini glkle sa layan, yoksul, fukara. * Zavall . * (nesneler iin) Olmas gerekenden az. * Alak gnlllk iin birinci ki i zamiri grevinde kullan l rd . * Hindistan'da yoklu a eziyete kendini al t rm dervi . fakir cevher * indeki madenin oran d k olan maden cevheri. fakir d mek * yoksulla mak. fakir fukara * Yoksullar, geimini sa lamakta glk ekenler. fakir tavu u tek tek yumurtlar * destekisi olmayan, dayana olmayan kimsenin i leri yava yrr. fakirane fakirce fakirhane * Fakir gibi, fakire uygun d en biimde. * Fakire benzer durumda. * D knler yurdu. * Alak gnlllk gstermek iin "evimiz" anlam nda kullan l r. * Bak r, nikel ve inkodan olu an gm grn nde bir ala m. * Yoksulluk, fukaral k. * F k h bilgini.

fakirizm

* Hint felsefesinde insan vcudu btn ktlklerin kayna say ld ndan, bedene eziyeti ruhun kurtulu u ve mutlulu u iin gerekli gren ileke lik, Hint dervi li i. fakirle me * Yoksulla ma. fakirle mek * Yoksulla mak. fakirle tirme

* Fakirle tirmek i i veya durumu. fakirle tirmek * Yoksulla t rmak. fakirlik * Yoksulluk. * Verimsizlik, k s rl k. * Yetersizlik. * Bkz. fak r. faks faksimile fakslama * Belgegeer. * T pk bas m. * Fakslama, belgegeerleme i i.

fakr

fakslamak * Belgeerlemek, belgeer ile gndermek. faktitif faktr fakl faklte * Bir niversitenin, renim alan veya uzmanl k konusu bak m ndan ayr lm kollar ndan her biri. faklteli fal * Faklte rencisi olan (kimse). * Ettirgen fiil. * Etken, etmen. * Benek.

* Gelece i renmek, ans ve k smeti anlamak amac yla oyun k d , kahve telvesi, el ayas gibi eylere bakarak anlam karma. fal amak (veya bakmak) * bakla, su, iskambil vb. ne bakarak gelecekte olacak eyleri anlamaya al mak. fal ta falaka * Ceza olarak ayak tabanlar na vurmakta kullan lan, ayaklar uygun bir durumda s k t r p tutan kal nca bir sopa ile bunun iki ucuna ba l bir ipi olan i kence arac . * Bu arala uygulanan dayak cezas . * Baz kald ralarda kullan lan ucu iple ba l a a paras . falakac * Sadrazam n, stanbul kad s n n, yenieri a as n n veya sekbanba n n denetlemeler s ras nda yan nda bulunan ve sulu bulunanlar falakaya yat ran grevli. falakal * Falakas olan. * Falc lar n fala bakmak iin kulland klar de i ik biim ve renklerdeki ta .

falakaya ekmek (yat rmak, vurmak veya y kmak) * falakaya ba layarak dvmek. falan * Sylenmesi istenmeyen veya gerekli grlmeyen bir zel ad n yerini tutar. * Tarih, yer, ki i ve benzeri szlerle s fat tamlamalar yap ld nda, bu tamlamalar, tekrarlanmak istenmeyen eyleri genel olarak anlatmaya yarar. * Cmlede belirtilen nesne veya nesnelerden sonra gelerek "ve benzerleri" anlam nda kullan l r. falan festekiz * Bkz. falan filn. falan fe mekn * Bkz. falan filn. falan f st k * Bkz. falan filn. falan filn * nem verilmeyen, hafifsenen eyler iin kullan l r. falanca * Falan. falan nc * Sylenmesi gerekli grlmeyen s ra say s yerine kullan l r, filn nc . falanj * Eski Yunanl larda, zellikle Makedonya yayalar n n ekirde ini olu turan m zrakl alay. * Baz lkelerde yar asker siyas kurulu lara verilen ad. * spanya'da falanj yesi. * Fala bakmay kendine geim yolu yapan kimse. * Falc n n i i. falata falete falez falihay r * yiye yorulur olgu. fallus falname falso * Erkeklik organ . * Fala bakman n inceliklerini ve yorumlama zelliklerini anlatan kitap. * Bir para al n r veya sylenirken yap lan nota yanl l . * Yanl davran . * Bkz. falete. * E ri kundurac b a . * Bkz. yal yar.

falanjist falc falc l k

falso kmak * bozuk olmak, umdu unu bulamamak. falso vermek * bozulmaya yz tutmak, a k vermek. falso yapmak * yanl almak, sylemek. * yanl davran ta bulunmak. falsolu falsosuz * Hatas z, kusursuz. falya * Toplar ate lemek iin a z otunun konuldu u delik. * Kap p koyuverme, sal verme. * Yunus bal n n iri bir tr. * Aile. * Birok ortak zellikleri sebebiyle bir araya getirilen cinslerin toplulu u, fasile. * Kar , e . * Havaland rma arac , pervane, pervane kanad ; vantiltr. * S cak veya so uk havay dengeli olarak savuran ara. * Bir kimseye veya bir eye a r d knlk ve tutkuyla ba l olan (kimse), mutaass p, ba naz. * Bir kimseye veya bir eye a r d knlk ve tutkuyla ba l l k, taassup, ba nazl k. * Konu mas ok iyi anla lmayan (kimse). * flemeli bak r alg lardan olu an orkestra. * Bu orkestran n ald tart ml ve canl para. fanfin * "Anla lmayan yabanc bir dille konu mak" anlam nda kullan lan fanfin etmek deyiminde geer. fangri fani fni * Mercan trnden bir bal k. * nsan gznn alg lad k iddeti. * lml, gelip geici, kal ms z. * Yanl , hatal , kusurlu.

falyanos familya

fan

fanatik fanatizm fanfan fanfar

fni dnya * lml, kal ms z dnya. fanil

* Genellikle ince pamuk ipli inden dokunmu , ten zerine giyilen i ama r . * Yumu ak ynden rlm veya dokunmu , hafif ve gev ek kuma . fnilik fanta * Mavimsi ye il renkli bir tr ba tankara. fantasma fantastik * Gerekte olmad hlde var gibi grnen hayal. * Gerekte var olmayan, gerek olmayan, hayal. * XVIII. yzy ldan ba layarak Fransa'da geli en bir edeb tr. * Bkz. fantezi. * Arap atl lar n n bayramlarda yapt klar gsteri, atl gsteri. * Fni olma durumu.

fantaziye fantazya

fantazyal * Fantazyas olan. fantezi * Sonsuz, s n rs z hayal. * De i ik heves, de i ik be eni, de i ik d n . * Ssl ve tr de i ik olan. * Serbest biimli beste veya alaturkada serbest biimli ark . * Fantezi merakl s , fanteziye d kn. * skambil oyunlar nda o lan, bacak, veya vale adlar yla bilinen k t. fantom fanus * Hayalet.

fantezist fanti

* Ssl, ayakl fener. * Saat, mikroskop gibi aralar tozdan korumak iin zerlerine kapat lan, yar m kre biiminde cam kap. * Genellikle silindir biiminde olan mum, gaz lmbas gibi ayd nlatma aralar n n evresini kapatarak rzgrdan koruyan cam mahfaza. fanuslu * Fanusu olan. fanya fanyol far far * Kad nlar n ss iin gz kapaklar na srdkleri e itli renkte boya, dzgn. farad * Gzl bir bal k a na iri gzl ikinci bir a eklendi inde, bu ikinci a a verilen ad. * Bak rdan yap lm bariton veya tenor ses veren alg . * Ta tlar n n blmnde bulunan, uza ayd nlatan gl k verici.

* Elektrik s a birimi. fara * Toplanan sprntleri al p atmak iin kullan lan krek biiminde teneke veya plstikten, sapl kap. fara gibi (veya fara kadar) * ok byk veya ok geni a lan (a z). faraza faraz faraziye * Varsay m, hipotez. farba farbala fare * F rf r, farbala. * F rf r. * S angillerden, kk vcutlu, kemirgen, memeli hayvan (Mus). * Bazen s an yerine kullan l r. * Diyelim ki, sayal m ki, sz geli i, ola ki, tutal m ki. * Bir varsay ma dayanan, varsay msal, hipotetik.

fare kt deli i bilir * bir kabahate, sua veya gizli i e kalk an ki i, yakalanaca n anlay nca nereye s naca n bilir. fare deli e s mam , bir de kuyru una (veya k na) kabak ba lam * yapamayaca kadar a r bir i i varken ba ka bir i daha yklenmi . * kendisi s nt durumunda iken yan na bir ki i daha alm . fare deli i * Gizlenecek yer. fare deli i bin alt n * herkesin ka p saklanacak bir yer arad durumlarda, saklan lacak bir yer bulmak ok gtr. fare di i * Bir i ne veya boncuk oyas tr.

fare d se, ba yar l r * bir yerin bo ve yoksulluk iinde bulundu unu anlat r. fare kuyru u * Tahta i lemecili inde veya ah ap do ramada, kilit yeri amakta kullan lan ince, dar testere. fare otu * Stle engillerden, mavi iekli, tohumlar fare zehiri olarak kullan lan bir bitki.

farekula * uha ie igillerden, tohumu ku yemi olarak kullan lan bitkilerin cins ad (Anagallis). * Yaban mercank k. fareler cirit oynamak * bir yerde kimseler bulunmamak. farenjit * Yutak iltihab , hunnak, anjin.

farfara

* A z kalabal k, grltc. * vngen.

farfarac * Grltc, amatac (kimse). farfarac l k * Farfarac olma durumu. farfaral k * Farfara olma durumu, farfara davran . far ma far mak * Far mak i i. * Gsz d mek, yorulmak. * Eskimek, y pranmak. * Vazgemek, usanmak. * Kocamak, ya lanmak, ihtiyarlamak. * Vazgemi , ekilmi . * S k nt s z, rahat. * (bir mlkn) Kullanma hakk n ba kas na b rakan. fari olmak * vazgemek, ekilmek, el ekmek. farika * Bir eyin benzerlerinden ay rt etmeye yarayan durum veya ge, ay rma. faril Faris fariza * Bal k a lar n n alt ve st yanlar na geirilen kei k l ndan yap lm ip. * Farsa. * Tanr buyru u. * Yap lmas gerekli dev, grev. * eriata uygun bir biimde miras lara d en pay.

fari

fark

* Bir kimse veya nesnenin bir ba kas yla kar t r lmamas n sa layan ayr l k; benzer eyleri birbirinden ay ran zellik, ba kal k, ayr m. * Ayr m. * karma i leminin sonucu. fark atmak * ileri gitmek, ok stn gelmek. fark etmek * grmek, semek. * anlamak, sezmek. * de i mek, ba kala mak. * ay rt etmek. fark etmez * nemi yok, etkisi olmaz, de i mez.

fark gzetmek * ayr tutmak. fark olunmak * seilip ay rt edilmek. * anla lmak. * sezilmek. fark na varmak * gzne arpmak, fark etmek, anlamak. fark nda olmak * sezmek, anlamak. fark nda olmamak * grlmesi veya bilinmesi gereken eylerden haberi bulunmamak, kavranmas gereken bir eye dikkat etmemek. farkl * Fark olan, aralar nda fark bulunan, de i ik, ayr ml . farkl ca * Farkl gibi.

farkl la ma * Farkl la mak i i, ayr mla ma. * Ayr mla ma. farkl la mak * Farkl duruma gelmek, ayr mla mak. farkl la t rma * Farkl la t rmak i i. farkl la t rmak * Farkl duruma getirmek. farkl l k * Farkl olma durumu, ayr ml l k, ba kal k. * Do al, toplumsal ve bilince dayanan her olay ve olguyu btn tekilerden ay ran zellik. * Fark olmayan.

farks z

farks zla ma * Farks zla mak i i. farks zla mak * Farks z duruma gelmek. farks zl k * Farks z olma durumu, ayr ms zl k. farmakodinami * Hasta veya normal organizmalar zerinde, illar n etkisini deneysel olarak inceleyen veya ara t ran bilim. farmakodinamik * llar n etki gc. * Hasta veya normal organizmalar zerinde illar n etkisini inceleyen eczac l k dal . farmakognozi * llar n do ada bulunduklar durumda incelenmesi.

farmakolog * Farmakoloji ile u ra an, farmakoloji uzman . farmakoloji * llar n etkisini ve kullan l n inceleyen bilim dal . farmason * Mason. * Dinsiz, imans z. farmasonluk * Masonluk. Fars * ran' n gneybat s nda ya ayan halk veya bu halk n soyundan olan kimse. fars Farsa fart furt * lkel, yal n gldrme gelerinden yararlanan, bazen inan rl n s n r n a an, gldrmeyi ama edinen oyun. * ran devletinin resm dili. * Anlams z, bo szlerle bbrlenerek.

fart furt, farta furta etmek * anlams z, bo szlerle bbrlenmek. farta furta * Bkz. fart furt. fartas furtas olmamak * patavats zca konu mak. farz * Mslmanl kta, zr olmad ka yap lmas zorunlu, yap lmamas gnah say lan. * Yapmak zorunda kal nan ey, boyun borcu.

farz etmek * yle kabul etmek, var saymak. farz olunmak * var say lmak. farz muhal * Olmayacak, gerekle meyecek bir eyi olacakm , gerekle ecekmi gibi d nerek, sayarak, tutal m ki, sayal m ki. fasa fiso fasarya * De er ve nemi olmayan, bo ( ey veya sz). * Bo , anlams z (sz). * e yaramaz, yeteneksiz. * Bask i lerinde harf ve sat rlar formada tutmak ve s kmak iin kullan lan kama. * Di in n yzne estetik amala yap lan kaplama. * Bkz. faeta.

faset

faseta

fas l

* Blm, k s m, devre. * Orta oyununa ba lamadan nce saz tak m n n ald kek havas ve curcuna. * Pe rev, nak , ark , saz semaisi gibi paralar n belli bir s raya gre al n p sylenmesi. * Osmanl ve Arap tiyatrosunda oyunun perde blm. * Belli bir srede yap lan i , kar la lan durum veya olay.

fas l heyeti * Gerekli sazlarla tam olarak bir fas l yapabilecek durumdaki alaturka saz toplulu u. fas la * Aral k, ara, kesinti.

fas la vermek * ara vermek, kesmek. fas lal fas las z fasih * Aral , aral kl , kesintili. * Aras z, aral ks z, durmadan, ara vermeden, kesintisiz, biteviye. * (anlat iin) A k ve dzgn. * A k ve dzgn konu ma yetene i olan. * Cz. * Familya. fasit * Kt, bozuk. * Ara bozucu, fesat karan, mfsit.

fasikl fasile

fasit daire * K s r dng. fasit olmak * (namaz, oru, aptes gibi eyler iin) bozulmak. faska * Kundak ocuklar n n beline, z b n n zerinden sar lan geni sarg .

fasla fasla * Yer yer. fasletme * Fasletmek i i.

fasletmek * Ay rmak, blmek. * zmek, sonuland rmak. Fasl fason * Fas halk ndan olan kimse. * Kesim.

fasone

* zg veya atk n n kuma yzeyi zerinde, kendili inden bir desen olu turdu u her tr kuma . * Bu tr kuma lar olu turan desen rne i. * ftira atan, gerek olmayan isnatlarda bulunan (kimse). * Fassal olma durumu. * \343 festfut.

fassal fassall k fast food fasulye

* Fasulyegillerden, barbunya, al , Ay e kad n, horoz gibi birok trleri bulunan bitki (Phaseolus vulgaris). * Bu bitkinin sebze olarak yararlan lan ye il rn ve kuru tohumlar .

fasulye gibi kendini nimetten saymak * kendine ok de er vermek. fasulye pilkisi * Kuru fasulyenin pi irilmesi ile yap lan pilki. fasulye piyaz * Ha lanm kuru fasulye ile kat yumurta ve kuru so an kar m piyaz. fasulye s r gibi * zay f, s ska ve ok uzun boylu. fasulyegiller * Kapal tohumlu, iki enekli, ayr ta yaprakl iekli bitkiler familyas . fa * A a vurulmu , ortaya dklm .

fa etmek * (gizliyi) a a vurmak, duyurmak, ortaya dkmek, dile vermek. fa olmak * belli olmak, a klanmak, ortaya kmak. fa r fa r * Su veya ba ka s v lar n bol ve ok akmas n anlat r. fa ing fa ist * Hristiyanlarda byk perhizden nce dzenlenen enlik ve e lenceler, karnaval. * Fa izm yanl s olan (kimse, gr vb.).

fa istle me * Fa istle mek durumu. fa istle mek * Fa ist duruma gelmek. fa istle tirme * Fa istle tirmek i i. fa istle tirmek * Fa istle mesini sa lamak.

fa istlik fa izan fa izm

* Fa izm. * Fa ist e ilimli.

* talya'da 1922-1943 y llar aras nda etkinli ini srdren, meslek kurulu lar na dayanan, devlet s n rlar n geni letmeyi amalayan, yetkinin, tek partinin elinde topland dzen. * Demokratik dzenin yerine a r bir ulusuluk ve bask dzeni kurmay amalayan reti. fatalist fatalite * Al n yaz s , yazg , kader. * U ursuzluk. fatalizm * Yazg c l k, kadercilik, cebriye. fatih * Zafer kazanan, fetheden (kimse). * slm devletlerinde bir lkeyi veya bir ehri sava arak alan hkmdar ve komutanlara verilen unvan. * Byk ve nemli bir i bitiren kimse. * llere Tanr 'n n rahmetini dilemek iin dua olarak okunan Kur'an' n ilk suresi. fatiha okumak *o eyden umudunu kesmek. fatihane fatura * Fatih gibi, fatihe benzercesine. * Sat lan bir mal n cinsini, miktar n ve fiyat n bildirmek iin sat c n n al c ya verdi i hesap pusulas . * Yazg c , kaderci.

fatiha

faturalama * Faturalamak i i. faturalamak * Bir mal n faturas n dzenlemek. fatural * Faturas olan.

fatural ya am * Yap lan al veri te fatura alma al kanl . faturas n (birine) karmak (veya detmek) * sorumlulu u birine yklemek. faturas z faul faull * Faturas olmayan. * Ma ve kar la malarda bir sporcunun hareketini nlemek iin yap lan kural d hareket. * Faul olan, faul yapan.

faulsz fauna

* Faul olmayan, faul yapmayan. * Belli bir blgede yeti en hayvanlar n tm, direy. * Bu hayvanlar n tan m n yapan eser. * Bakla tanelerinin kabu u soyulduktan sonra yap lan zeytin ya l yemek. * Herhangi bir i veya yar mada stnlk kazanaca na inan lan (kimse, tak m vb.). * Yar kazanaca d nlen at. * Yzn iki yan nda b rak lan sakal demeti. * En ok be enilen. * Bir mata, yar mada veya kar la mada kazanmas beklenilen taraf.

fava favori

fay fayans

* K r k (III).

* Duvarlar kaplay p sslemek iin kullan lan, bir yz s rl ve genellikle iek resimleriyle bezenmi , pi mi bal ktan levha. fayans d emek * bir yeri fayansla kaplamak. fayans * Fayans d eyen veya satan kimse. fayans l k * Fayans n n i i veya mesle i. fayda * Yarar, kr.

fayda etmemek * etkisi olmamak, i e yaramamak, yararl olmamak. fayda vermemek * yararl olmamak. faydac * Faydas olan, fayda sa layan, fayda, yarar gzeten kimse. faydac l * Yararc l.

faydac l k * Yararc l k. faydalanma * Yararlanma. faydalanmak * Yararlanmak, istifade etmek. faydal * Yararl .

faydal olmak * yararl olmak, yarar sa lamak.

faydas dokunmak * yararl olmak, kr sa lamak. faydas olmak * yararl olmak, olumlu etki yapmak. faydas n grmek * yarar sa lamak. * kr elde etmek. * iyile tirmek. faydas z fayrap * Yarars z. * Bir istim kazan n n, istim olu turacak biimdeki yanar durumu. * Gemilerde ate iye ate i harland rmak iin verilen komut. * Herhangi bir eyi veya i i h zland rma. * (kap , pencere, giysi iin) Ama, karma.

fayrap etmek * oca n ate ini harland rmak. * herhangi bir i i veya eyi h zland rmak. * amak, karmak. fayton * Tek krkl, drt tekerlekli, genellikle ift atl binek arabas , payton. * Perde ayakl lardan, s cak deniz k y lar nda ya ayan, uzun kuyruklu bir ku (Phaeton). faytoncu * Fayton sren kimse. * Fayton i leten kimse. faytonculuk * Faytoncunun i i. faz * Evre, safha.

faz kalemi * Priz, da tma tablolar gibi yerlerde gerilim bulunup bulunmad n anlamaya yarayan ara. faz l fazilet * Erdem. faziletkr faziletli faziletsiz * Fazilet sahibi, faziletli. * Erdemli. * Erdemsiz. * Faziletli, erdemli (kimse).

faziletsizlik * Faziletsiz olma durumu. fazla

* Gere inden, al lm tan ok, a r (olan), ziyade. * Daha ok, a k n. * Artm olan. * Gereksiz, yersiz. fazla gelmek (veya gitmek, kamak) * ekilmeyecek, b kt racak, tedirgin edecek bir durum almak. fazla ka rmak * al lm olan lde ok imek (veya yemek, konu mak). fazla mal gz karmaz * ne kadar ve ne trden mal olursa olsun elden kar lmamal d r. fazla olmak * dayanma gcn a acak davran larda bulunmak, ok olmak. fazlaca fazladan * Gere inden biraz daha ok olarak, bir hayli ok. * al lana ek olarak, al landan ok, bol bol, ok ok.

fazlala ma * Fazlala mak i i, ziyadele me. fazlala mak * o almak, say s artmak, ziyadele mek. fazlal k * okluk, gere inden art k olma durumu.

fazlal k etmek * birinin varl , bulundu u yerde gereksiz olmak. Fe fe * Trk alfabesinin yedinci harfinin ad . fecaat feci fecir * ok ac kl , yrekler ac s durum. * Ac kl , ok ac kl , yrekler ac s , trajik. * Tan vakti, gn a armas . * Tan k z ll . * Demir'in k saltmas .

fecrikzip * Tan yerinde gn do madan beliren, sonradan kaybolan geici ayd nl k, yalanc tan, geici tan. fecrisad k * Tan yerinde gn do uncaya kadar sren kesiksiz ayd nl k, gerek tan. feda * Bir ama u runda bir de er veya varl ktan vazgeme, u runa verme.

feda etmek * k ymak, gzden karmak.

feda olsun * vars n gitsin, u runda yok olsun!. feda * Bir lk u runa tehlikeli i lere giri erek can n esirgemeyen kimse, serdengeti. * Bir kimseyi veya bir yeri koruyan kimse. * Feda gibi, feda olarak. * Fedaice davran , serdengetilik. * zverili. fedakrca * zverili (olarak). fedakrl a katlanmak * bir amaca, bir emele ula mak iin birok s k nt ya, zntye, gl e dayanmaya al mak. fedakrl k * zveri. fedakrl k etmek * zverili davranmak. * azl na katlanmak, az olu u ile yetinmek, vazgemek. fedakrl k yapmak (veya gstermek) * zverisini ortaya koymak. federal federalist * Federasyon durumunda birle mi olan. * Federalizme ba l olan. * Fedaralizm yanl s .

fedace fedalik fedakr

federalizm * Birok devletin zel kanunlara ve ba ms zl a sahip olarak tek bir devlet durumunda birle meleri yntemi. federalle me * Federalle mek durumu. federalle mek * Federal duruma gelmek. federasyon * Kk devletlerin tek bir devlet durumuna gelmek iin yapt klar ortakl k, devletler birli i. * Birok kurulu lardan olu an birlik. federatif federe * Federalizme ba l veya uygun olan. * Bir federasyona ba l olan. * Bir konfederasyonun yesi. * Radyoda bir sesin grl nn zaman zaman azalmas veya bsbtn yok olmas durumu.

feding

fehamet

* Byklk, ululuk. * De er.

fehametlu * Byklk, ululuk gsteren (kimse). * Osmanl imparatorlu u zaman nda sadrazamlara, M s r h divi ve yabanc prenslere, eyalet beylerine verilen unvan. fehva * Anlam. * Kavram; terim, deyim. fehvas nca * Uyar nca, sz gere ince. fek fekl fel felh * Kurtulu , selmet, onma. felh bulmak * kurtulmak, onmak. felket * Byk zarar, znt ve s k nt lara yol aan olay veya durum, y k m, bel. * ok kt. * a k nl k, hayret, a r l k bildirir. * Felket getiren. * Bozma, feshetme, kesme, ay rma, koparma. * Patates gibi baz bitkilerin yumrular nda bulunan ni asta. * Grng.

felketli

felketzede * Felkete u ram . felce u ramak * bir i yar m kalmak, yrmez duruma gelmek, tam olarak durmak. felce u ratmak * bir i i yryemez duruma getirmek. fel * nme, nzul.

fel gelmek * inme inmek. fel olmak * inme inmek. felli * nmeli, fel olmu , mefl. feldmare al

* Alman, Avusturya, ngiliz, Rus ve sve asker hiyerar isinde en yksek rtbe. feldspat * Potasyumlu, sodyumlu ve kalsiyumlu olmak zere e ayr lan en nemli silikatl mineral grubu. fele e ksmek * talihten yak nmak, anstan midini kesmek. fele in emberinden gemi * hayatta ac tatl birok gnler grm geirmi , olgunla m , tecrbe kazanm . fele in sillesine u ramak (veya sillesini yemek) * byk bir y k ma u ramak. fele ini a rmak * ummad bir durumda kalmak, a k nl k iine d mek. felek * Gk, gkyz, sema. * Dnya, lem. * Talih, baht, ans. * Asker m z kada zilli bir mzik arac . * Bkz. filenk.

felek

felek yr olursa * Tanr yard m eder, bir terslik kmazsa, artlar uygun giderse. felekiyat * Gk bilimi, astronomi.

felekten bir gn (veya gece) almak * gzel bir gn (gece) geirmek. felekten km almak * gzel bir vakit geirmek, istedi i gibi e lenmek. Felemenk * Bugnk Hollanda, Belika ve Kuzeydo u Fransa'ya eskiden verilen ad. Felemenke * Felemenk dili. Felemenkli * Felemenk halk ndan veya bu halk n soyundan olan (kimse). felfelek * Kk bir kelebek tr. * Hurmagillerden, kestane bykl ndeki yemi i erit d rc nitelik ta yan Asya bitkisi (Areca catechu).

felfelek sokmak * birini ku kuya d rmek. felfelleme * Felfellemek i i. felfellemek * Eski canl l n yitirmek. * Afallamak, a rmak. * Dnen, hareket eden bir cisim, durmadan nce h z n yitirmek.

feliks

* Palmiye yapra na benzeyen, park ve bahelerde ss iin kullan lan iri gvdeli bir bitki (Phoenix canariersis). fellh * ifti. * M s r kyls. * Zenci, Arap.

fellek fellek * Tel la, heyecanla, ko arak, ko u turarak. fellik fellik * Tel la, ko u turmayla. felsefe * Varl n ve bilginin bilimsel olarak ara t r lmas . * Bir bilimin veya bilgi alan n n temelini olu turan ilkeler btn. * Bir filozofun, bir felsefe okulunun, bir a n retisi. * Dnya gr . * Bir konuda soyut d n .

felsefe yapmak * olaylar n sebep ve sonular zerine kendince soyut birtak m d nceler ileri srmek. * bilgilik taslamak. felsefeci * Felsefe incelemeleri yapan kimse. * Felsefe retmeni. felsef * Felsefe ile ilgili olan, felsefeye ili kin. feminist * Feminizm yanl s (kimse, gr ).

feminizm * Toplumda kad n n k s tl oldu una inan lan ve yararlanmas gereken haklar o alt p ve erke inkiler dzeyine karmak, e itlik sa lamak amac n gden d nce ak m . fen * Fizik, kimya, matematik ve biyolojiye verilen ad. * Fizik, kimya, matematik ve biyolojiden elde edilen verileri i ve yap m alan nda uygulama, teknik. * Bilim, bilgi. * Hile, hilekrl k.

fen bilimi * Fizik, kimya, biyoloji gibi bilimlerin ortak ad . fena * yi nitelikte olmayan, kt. * zc. * ok. * (ki iler iin) stenilen ve gereken nitelikte olmayan. * Ho a gitmeyen, rahats z edici. * Davran lar toplumun ahlk anlay na uymayan. * ok, fazla, a r biimde. * lml olma durumu, lmllk. fena bulmak

fena

* lmek, yok olmak. fena de il (veya fena say lmaz) * olduka iyi. fena etmek * kt davranmak. * kt bir duruma d rmek. fena gzle bakmak * kt niyetini anlat r biimde bakmak. fena hlde * fazlaca. fena hlde * A r lde, son derece, pek ok, adamak ll . fena kalpli * Herkesin ktl n isteyen, ba kalar iin ktlk d nen. fena olmak * hasta gibi olmak, fenala mak. * ok zlmek, bozulmak. fena yapmak * kt duruma d rmek. fena yerine vurmak * tehlike yaratabilecek bir organa veya ba ka bir yere darbe indirmek. fenafillh * Allah yolunda yok olma.

fenala ma * Fenala mak i i. fenala mak * Kt bir duruma girmek. * (hasta) A rla mak. * Ans z n bay lacak gibi olmak. fenala t rma * Fenala t rmak i i durumu. fenala t rmak * Fenala mas na sebep olmak, fena duruma getirmek. fenal k * Ktlk, er. * Uygunsuz durum, rahats zl k veren yap .

fenal k etmek * ktlk etmek, ktlkte bulunmak. fenal k geirmek (veya gelmek) * kendini bilmeyecek veya bay lacak bir duruma gelmek. fenas na gitmek * zlmek, gcenmek, k r lmak, sinirlenmek. fenaya ekmek

* (sze) kt anlam vermek. fenaya sarmak * i veya durum ktye gitmek. fenci * Fenle u ra an kimse. * Fen konular nda ders veren retmen. * Saydam bir maddeden yap lm veya byle bir madde ile donat lm , iinde k kayna bulunan ayd nlatma * Gemilere yol gsteren k kulesi, deniz feneri. * Tepesinden kulplu kahveci tepsisi, ask .

fener arac .

fener alay * Bayram gecelerinde kalabal k halk topluluklar n n, ellerinde fener veya me alelerle ehri dola arak yapt klar gsteri. fener bal * Fener bal gillerden, vcudunda pek ok k verme organ bulunan, tropik denizlerde ya ayan bir bal k (Lophius piscatorius). fener bal giller * Kemikli bal klar tak m n n, vcutlar bas k, derileri plak, a zlar ok byk olan, derin denizlerde ya ayan bal klar familyas . fener ekmek * elinde fenerle nden gitmek. * bir kalabal a nderlik etmek. fenerci * Fener yapan veya satan kimse. * Deniz feneri bekisi. * Sokak fenerlerini yakan kimse. * Fener yapmak veya satmak i i.

fenercilik

feneri nerede sndrdn * ge kalanlara tak lmak iin sylenen bir sz. fenerli * Feneri olan. fenerli burgu * Ah ap blmleri delmeye yarayan matkap. fenersiz * Feneri olmayan.

fenersiz yakalanmak * beklenmedik bir zamanda istenmeyen bir durumla kar la mak. fenik * Alman mark n n yzde biri. Fenike portakal * Fenike ve yresinde yeti tirilen sulu ve kokulu bir tr portakal. Fenikeli * Fenike halk ndan olan (kimse).

fenlenme

* Fenlenmek i i veya durumu.

fenlenmek * Ya na gre bilmemesi gereken eyleri renmi olmak. fenn * Fenle ilgili. * Yntemine gre i gren.

fennini almak (veya kapmak) * bir i in inceliklerini, pf noktalar n kavray p o alanda usta oldu unu gstermeye ba lamak. fenol * Boyac l kla, plstik maddelerin ve baz illar n yap m nda kullan lan, o unlukla maden kmrnn katran ndan kar lan benzinin oksijenli trevi, asit fenik. fenomen * Olay, olgu. * Grng. fenomenal * Olguya ili kin. fenomenizm * Grngclk. fenomenoloji * Grng bilimi. fent * Dzen, hile.

fent evirmek * dzen, hile yapmak. feodal feodalite * Derebeylikle ilgili. * Derebeylik.

feodalizm * Derebeylik sistemi. feodallik * Derebeylik, derebeyi olma durumu. fer * Parlakl k, ayd nl k. * (gzde) Canl l k. * Pahal l k, k, nur, canl l k. * Kad nlar n sokakta giydikleri, mantoya benzer, arkas bol, yakas z, o u kez eteklere kadar uzayan st * Dervi lerin giydi i bol bir tr h rka. feraceli

fer ferace giysisi.

* Ferace giymi olan (kimse). feracelik * Ferace yapmaya elveri li (kuma ). feragat * Hakk ndan kendi iste iyle vazgeme.

feragat etmek * hakk ndan vazgemek, el ekmek. feragat gstermek * hakk ndan vazgemek. feragatli * Vazgeebilen, zveride bulunabilen, zveri gsterebilen. fera * (bir i ten) Vazgeme, ekilme, el ekme, terk etme. * (bir mlk) Ba kas na b rakma, ba kas n n stne geirme. * Bol, geni . * Havadar, ayd nl k, i a c . * (kalp, gnl, i vb. iin) S k nt s z, tasas z, sevinli olma durumu, sevinme, sevin, i rahatl , gnl

ferah

ferah a kl .

ferah fahur * Ferih fahur, kolayl kla, rahatl kla. ferah ferah * Bol bol, geni geni . * yiden iyiye, haydi haydi, rahatl kla. * En a a . ferah tut ferahfeza ferah * "i rahatl n , huzurunu koru" anlam nda kullan l r. * Klsik Trk mzi inde, yegh perdesinde karar k lan makamlardan biri. * Bolluk, geni lik. * Ucuzluk. * Polis ve inzibat grevlilerinin boyunlar na takt klar aya biiminde st yaz l metal arma. * II. Mahmut devrinde feslerin tepesine pskl tutturmak iin tak lan metal tepelik.

ferahlama * Ferah duruma gelme. ferahlamak * Geni lemek, a lmak. * S k nt s , tasas da lmak. ferahland rma * Ferahland rmak i i veya durumu. ferahland rmak * Ferahlamas sa lanmak.

ferahlanma * Ferahlanmak i i veya durumu. ferahlanmak * Rahatlamak, znt veya s k nt s kalmamak, a lmak, geni lemek. ferahlat c * Ferahl k veren, ferahl k sa layan. ferahlatma * Ferahlatmak i i. ferahlatmak * Ferah duruma getirmek, rahatlatmak. ferahl k * Ferah olma durumu, geni lik, gnl a kl .

ferahl k duymak * iinin a kl n , rahatl n hissetmek. ferahnk * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam.

ferahnka iran * Klsik Trk mzi inde bir makam. ferahnma * Klsik Trk mzi inde bir makam. feraset * Anlay , sezi , sezgi, zek. ferasetli ferasetsiz fer ferda * Erte, yar n, yar nki. * Gelecek zaman, yar n. ferde * Kk denk, top. ferdenferda * Tek tek. ferd ferdiyet ferdiyeti * Bireyci. ferdiyetilik * Bireysel, ki isel, fertle ilgili. * Bireysellik. * Anlay l . * Anlay s z. * Di i canl larda reme organ n n d blm, vulva.

* Bireycilik. ferhane * Birden ok ma azas bulunan eski hanlar n tipinde, avlulu geni bina, byk han veya kervansaray. feri * Ayr nt larla ilgili, ayr nt niteli inde olan. * kinci dereceden. * Arabalar veya vagonlar bir k y dan br k y ya geirmeye yarayan gemi, araba vapuru. * ok sevinli, ne eli.

feribot ferih

ferih fahur * Bolluk iinde. * Geni ve s k nt s z. * Ba ms z, ba lant s z, can n n istedi i gibi. ferik ferik * Tmgeneral veya korgeneral. * Kmes hayvanlar n n civcivlikten km yavrusu, pili. * Gevrek bir elma tr. * Tmgenerallik veya korgenerallik. * En iyisi, en gzeli, en stn. feri te ferli ferma ferman * Buyruk, emir. * Osmanl imparatorlu unda padi ah n verdi i, uyulmas gerekli hkmleri ta yan yaz l buyruk, yarl k. ferman karmak * padi ah taraf ndan herhangi bir konuda emir verilmek. * yetkili bir kimse taraf ndan buyruk verilmek. ferman dinlememek * yasa, kural, yol yntem tan mamak. ferman sizin * siz nas l isterseniz yle olsun!. fermanl * Hkmete kar gelmek suuyla aranan ve cezaland r lmas iin hakk nda ferman kan (kimse). * Kimseden korkusu olmay p diledi i gibi davranan. fermanl deli * Deli oldu u herkese bilinen ki i. * Melek. * Parlak (gz, k). * Av kpe inin gizlendi i yerden av gzetlemesi.

feriklik feri tah

fermantasyon * Mayalanma, tahammr. fermejp fermene * t t. * Trl nak larla i lemeli, n kavu mayan, yele e benzeyen bir giysi.

fermeneci * Fermene yapan veya satan kimse. fermeneli * Fermenesi olan. ferment * Maya, enzim.

fermiyum * (fiziki Fermi'nin ad ndan) Einstenyumla ayn zamanda bulunan ve atom say s 100 olan yapay element. K saltmas Fm. fermuar * Giysi, anta vb. yerlerde kullan lan, kar l kl di ler ve bunlar n zerinde yryen kapat c dan olu an mekanizma. fernez fersah * Yakla k be kilometrelik bir uzakl k ls. * (ok uzun) Uzakl k. fersah fersah * Pek ok, bol bol. fersahl k fersiz * Aras herhangi bir fersah olan. * Donuk, cans z, (gz, k, yz). * Snger toplamak iin kullan lan makineli dalma arac .

fersizle me * Fersizle mek i i veya durumu. fersizle mek * Fersiz duruma gelmek, donukla mak. fersizlik fersude fert fertik * Kama, uzakla ma, s v ma. fertik ekmek (veya ferti i k rmak) * Fersiz olma durumu. * Eskimi , y pranm , a nm . * Birey.

* kamak. feryad basmak * l k koparmak, yksek sesle hayk rmaya ba lamak. feryat * Hayk r , l k.

feryat etmek * yksek sesle hayk rmak. * byk bir yokluk, zarar ve s k nt iinde bulunmak. feryat figan * Hayk rma, ba rma, l klarla a lama. feryat koparmak * yksek sesle ba rmak, hayk rmak. ferz * Satran oyununda vezir. ferz karmak * acemi bir oyuncuya kar vezirsiz oynamak. ferz kmak * satranta piyade, kar daki en son kareye kadar srlp vezir olmak. fes fes rengi * Koyu k rm z renk. * Bu renkte olan. fesahat * Anlat ta dzgnlk ve a kl kla birlikte amaca uygunluk. fesat * Bozukluk. * Kar kl k, karga al k, ara bozuculuk. * Herhangi bir konuda iyimser olmayan, kt yorumlayan. * Kar t r c , ara bozucu. * Hile. * apka yerine kullan lan, k rm z , kal n uhadan yap lm , tepesinde pskl olan, silindir biiminde ba l k.

fesat kar t rmak (veya fesat karmak) * ara bozmak, ortal kar t rmaya al mak, insanlar birbirine d recek i ler yapmak. fesat kumkumas * Fesat kayna , ortakl kar t rmay huy edinmi , ktlk pe inde ko an kimse. fesata vermek * fesat karmak. fesat * Ara bozucu, kar kl k karan, ordubozan, mfsit.

fesat l k * Kar t r c l k, ara bozuculuk, ordubozanl k. fesatl k * Fesat olma durumu, fesata davranma.

fesh etmek * Bkz. feshetmek. feshedilme * Feshedilmek i i. feshedilmek * Kapat lmak, da t lmak, faaliyetten men edilmek. feshetme * Feshetmek i i.

feshetmek * (verilmi bir yarg y ) Kald rmak, bozmak. * Kapatmak, da tmak. fesih * (verilmi bir yarg y ) Kald rma, bozma. * Da tma, da t lma.

fesini havaya atmak * klh n havaya atarak sevin gsterisinde bulunmak. fesle en * Ball babagillerden, Akdeniz lkelerinde yeti en, yapraklar gzel kokulu, beyaz veya pembe iekli, bir y ll k ve otsu bir ss bitkisi, reyhan (Ocimum basilicum). festekiz festfut * Ayakst at t rma, fast food. * Byk ma azalarda haz r yemek blm. festival gsterisi. * Dnemi, yap ld evre, kat lanlar n say s veya niteli i programla belirtilen ve zel nemi olan sanat * Belli bir sanat dal nda oyun ve filmlerin sunulmas ve gsterilmesi sonunda dl veya derece verilmesi biiminde dzenlenen ulusal veya uluslar aras gsteri dizisi, enlik. * Bir blgenin en nl rn iin yap lan gsteri, enlik. * Dzensiz toplant , curcuna. fesuphanallah * a ma anlat r. fe mekn * Bkz. falan fe mekn. fetha * Aral k, a z, delik. * stn (II). * Fethetmek i i. * Bkz. falan festekiz.

fethetme

fethetmek * Bir yeri veya lkeyi sava arak almak, lke amak. * Herkesin takdirini, vgsn kazan p kendine hayran b rakmak. fetih * Bir ehir veya lkeyi sava arak alma.

fetihname * Bir yerin al nd n mjdelemek iin hkmdarlar n yabanc devlet adamlar na, ehzadelere, valilere vb. ne yazd klar resm mektup. feti * lkel toplumlarda do ast bir g ve etkisi oldu una inan lan canl veya cans z nesne, tap nacak, put. * Tap n rcas na sevilen ey veya kimse. * U urlu say lan ey. * Feti izmi uygulayan (kimse, gr ). * Feti izme d kn (kimse).

feti ist

feti izm

* lkel toplumlarda do ast bir g ve etkisi oldu una inan lan canl veya cans z nesnelere tap nma, tap ncak l k, putperestlik. * Kar cinsin giysi vb. eyleriyle cins co ku ve doygunluk sa lama. fetret * ki peygamber veya padi ah aras nda peygambersiz veya padi ahs z geen sre. * slm dinine gre Hz. sa ile Hz. Muhammed aras nda geen sre. * ki olay aras ndaki sre. * Hkmet gcnn gev edi i bir yerde dzenin yeniden kurulmas na kadar geen sre. fettan * Fitneli, kar t r c . * Gnl ayart c , cilveli. * Fettan gibi. * Cilveli, gnl al c (kad n).

fettanca fettane

fettanla ma * Fettanla mak i i. fettanla mak * Fettan bir duruma gelmek. fettanl k fets * Fettan olma durumu.

* Embriyonun geli imini byk lde tamamlad , btn organ taslaklar n n olu tu u nc aydan do uma kadarki durumu. fetva * slm hukuku ile ilgili bir sorunun din hukuk kurallar na gre zmn a klayan, eyhlislm veya mft taraf ndan verilebilen belge. fetva vermek (veya karmak) * bir i in yap labilmesi iin yarg da bulunmak. * gereksiz yere emir verir gibi konu mak. fetvac * Gereksiz yerde ve haddi olmayan emirler veren.

fetvahane * Mftnn makam . * eyhlislm kap s .

fetvayi erife * eyhlislm fetvas . fetvayi erife karmak * eyhlislm fetvas iln etmek. fev * nsan kalabal . fev fev feveran * Ak n ak n. * F k rma, kaynama. * Birdenbire fkelenme, kprme, parlama.

feveran etmek * birdenbire fkelenmek, kprmek, parlamak. fevk * st, yukar .

fevkalde * Al lm olandan ayr , ola anst, beklenmedik, grlmedik, i itilmedik. * A r , ok fazla. * ok iyi, ok stn, ok gzel. fevkalde hl * Ola anst hl. fevkaldelik * Ola anstlk, ola andan farkl olma durumu. fevkalbe er * nsan st. * stn nitelikli insan. fevkan fevr fevrlik fevt * Elden kma ( karma), ka rma, yitme. * lme. fevt etmek * yitirmek, elden ka rmak. fevt olmak * yitirmek. * lmek. fevvare feyezan * F skiye. * Ta ma, ta k n, seylp. * stte, stteki. * Birdenbire, d nmeden yap lan. * Fevri olma durumu.

* Bereket. feyiz * Verimlilik, grlk, ongunluk. * lerleme, kltrel geli me, olgunluk. feyizlenme * Feyizlenmek i i. feyizlenmek * Feyzal p ayd nlanmak, istifade etmek. feyizli feylesof * ok rn veren, verimli. * Filozof.

feylesofa * Filozofa. feylosofluk * Filozofluk. feyyaz * ok verimli, gr.

feyzalmak * Etkilenmek, olgunla mak, ders almak. feza * Uzay. fezleke * zet, hulsa. * Bir karar n k saca yaz lmas . * Tahkikat evrak . * Bir araya getirilerek emberlerle tutturulmu ensiz tahtalardan yap lan, yuvarlak, karn i kin ve alt st * Bir f n n alabildi i l.

f dz kap.

f bal * F ya istif edilmi bal k tuzlamas . f gibi * bodur ve ok i man. f c f c l k f lama f lamak * F ya koymak. f kara * F yapan veya satan kimse. * F yap p satma i i. * F ya koyma, f ya doldurma.

* Bkz. fukara. f kdan * Yokluk, bulunmama durumu, eksiklik. f k h btn. * Bir eyi, gere i gibi, iyice anlay p bilme. * slm hukukunda din ve dnya i leri ile ilgili ana kaynaklardan yararlanarak konulmu olan kurallar n

f k r f k r * Suyun, ses kararak kaynarken ald durumu veya herhangi bir s v n n kaynay n anlat r. * Cilveli, oynak. f k r f k r kaynamak * (bir eyden bir yerde) ok bulunmak. f k rdak * Cilveli, oynak (kad n).

f k rdakl k * F k rdak olma durumu. f k rdama * F k rdamak i i. f k rdamak * F k r f k r kaynamak. * Cilvelenmek. f k rda ma * F k rda mak i i. f k rda mak * Oynaka davran larda bulunmak. f k rdatma * F k rdatmak i i. f k rdatmak * F k r f k r kaynatmak. * Cilve yapmas na sebep olmak. f k rday * F k rdamak i i veya biimi. f k rt * Kaynayan suyun kard ses. * Cilvele me. f kra * K sa ve zl anlat m olan, nkteli, gldrc hikye, anekdot. * Gazetelerin veya dergilerin belirli stunlar nda, genel ba l k alt nda gndelik konular bir gr ve d nceye ba layarak yorumlayan cidd veya e lendirici yaz tr. * Kanun maddelerinin kendi ilerinde sat r ba lar yla ayr ld klar ufak blmlerden her biri. * Paragraf. * Omur. f krac * F kra anlatan kimse. * F kra yazar .

f krac l k * F kra syleme veya yazma i i. f krama f kramak * Herhangi bir yiyecek mayalanarak ek imek, f lamak. f ld r * abuk, h zl , tel l . * F kramak i i veya durumu.

f ld r f ld r * abuk ve srekli bir biimde. f nd k * Kay ngillerden, kuzey yar m krenin l k yerlerinde ve yurdumuzun daha ok Do u Karadeniz blgesinde yeti en bir a a k (Corylus avellana). * Bu a a n sert bir kabuk iinde bulunan ya l , ni astal rn. * Hileli zar. f nd k alt n * Osmanl mparatorlu unda kenar ssleri f nd a benzedi inden bu adla an lan alt n sikke, f nd k. * Kk ve de erli ey. f nd k ate i * Nargilede ttnn stne ortalamas na konulan yuvarlak, kk, yanar kmrler. f nd k biti * K n kanatl lardan, f nd k kurdu dedi imiz kurtuklar dolay s yla f nd k rnnn en byk d man olan, uzun gagal bcek (Balaninus nucum). f nd k faresi * Kemiricilerden, karn beyaz ms , s rt boz renkli, f nd kl larda ok zarara yol aan bir memeli tr (Muscardinus avellanarius). * Evlerde rastlanan kk fare tr. f nd k kabu u * F nd n kabuk rengini and ran bir tr kahverengi. f nd k kabu unu doldurmaz * ok nemsiz, de ersiz. f nd k k rmak * apk nl k yapmak. f nd k kurdu * F nd k bitinin f nd k iinde geli erek onun dklmesine, de erini yitirmesine yol aan kurtu u. f nd k kurdu gibi * ufak tefek tombulca (kad n). f nd k s an * Bkz. f nd k faresi. f nd k ya * F nd ktan elde edilen ya . f nd k yuvas * Tombul ellerin d yznde, parmak diplerinde grlen ukurluklar. f nd k

* F nd k yeti tiren veya satan kimse. * Cilveli, oynak kad n. f nd k l k * F nd k yeti tirme veya satma i i. * Cilveli, oynak olma durumu. f nd k * F nd k kabu unun rengi. * F nd k alt n .

f nd kk ran * F nd k ve buna benzer kabuklu yemi lerin kabu unu k rmaya yarayan ara. * veli, uh, ba tan kar c (kad n). f nd kl k f r * F r l f r l. * Pi, f rlama. f r dnmek * bir kimseye yaranmak veya yard m etmek iin stn aba harcamak. f r f r f ra * F r l f r l. * F nd k a alar ok olan yer, f nd k korusu.

* Bir eyin tozunu, kirini gidermekte veya bir eye boya, cil srmekte kullan lan, bir araya getirilerek ba lanm k l veya k la benzer ba ka tellerden yap lan ara. * Resim yapma sanat ve biimi. * kmeyi engelleyen ba lar n oynamas n veya kaymas n nlemek iin aralara yerle tirilen direk paras . f ra ekmek * kendinden alt dzeyde olan birini ok azarlamak, f ralamak. f ra gibi f rac f rac l k f ralama * F ralamak i i. f ralamak * Temizlemek veya parlatmak iin f ra ile srtmek. * (avc l kta) S k ve batakl k ormandan gemek. * Kendinden alt dzeyde olan birini ok azarlamak, f ra ekmek. f ralanma * F ralanmak i i. f ralanmak * F ra ile ovulmak, dzgnle tirilip parlatmak veya temizlenmek. * ok azarlanmak. f ralatma * dik, s k ve sert (sa, sakal). * F ra yap p satan kimse. * F ra ve f raya benzer aralar n yap m ve sat m .

* F ralatmak i i. f ralatmak * F ralamak i ini yapt rmak. f ralay * F ralamak i i veya biimi. f ral f ral k * F ras olan. * ine resim yapmada kullan lan f ralar n konuldu u szgeli kap.

f rdolay * epeevre. f rdnd * Biri dnd nde tekinin de dnmesini engellemek iin u uca getirilerek serbest bir eksenle ba lanm ift halka. * Topa gibi evrilerek oynanan, tuntan, alt k eli bir kumar arac . * Bir ipe ba l olarak birden fazla ipa at ld nda ipalar n kar mamas iin tekne zinciri ile paralar n ba land zincir aras na konulan metal ara. * Belirli bir gr veya d nce sahibi olmayan. f rf r f rf rl f r l f r l f r ldak * Rzgrla dnen, ember biiminde ocuk oyunca . * Havaland rmak amac yla oda veya mutfak pencerelerine tak lan kanatl ara. * Ocak veya soba borusunun iyi ekmesini sa lamak iin tepesine tak lan ve rzgr n gitti i yne dnebilecek biimde yap lan apka. * Dolap, dzen, hile. f r ldak evirmek (veya dndrmek) * istedi ini yapmak iin hileli yollara ba vurmak. f r ldak ie i * ark felek. f r ldak gibi * srekli d nce de i tiren, sznden dnen (kimse). f r ldak * F r ldak yapan veya satan kimse. * Dzen eviren, dzenci, dolap eviren kimse. f r ldak l k * F r ldak n n i i veya mesle i. f r ldanma * F r ldanmak i i veya durumu. f r ldanmak * F r l f r l dnmek. * Giysi, perde gibi eylerin kenarlar na dikilen k rmal veya bzgl ss, farba, farbala. * F rf r olan. * Bir ey srekli ve h zla dnerek.

f r ldatma * F r ldatmak i i. f r ldatmak * F r l f r l evirmek. f r n * Her yandan ayn derecede s alarak ekmek, pasta vb. pi irmeye yarayan, tavan tonoz biiminde, nnde tek a kl k bulunan ocak. * Ekmek, pasta vb. nin pi irildi i ve sat ld dkkn. * Is verici bir dzenekle al an, yiyecekleri pi irmeye veya s tmaya yarayan alet. * Bir maddeyi fiziksel veya kimyasal de i ikli e u ratmak amac yla s t lan alet. * F r nda pi irilmi . f r n gibi * ok s cak (yer).

f r n kebab * Byk tencerelere yerle tirilerek f r nda pi irilen et yeme i, et kebab . f r nc f r nc l k * F r n i leten kimse. * F r n i letme i i.

f r nda makarna * Ha lanm makarnalar n aras na zellikle ka ar peyniri konularak zerine st dklp f r nda pi irilen makarna yeme i. f r nlama * F r nlamak i i.

f r nlamak * Pi irmek iin f r na koymak. * F r nda kurutmak. f r nlanma * F r nlanmak i i. f r nlanmak * F r na konulmak veya f r nda kurutulmak. f r nlatma * F r nlatmak i i. f r nlatmak * F r nlamak i ini yapt rmak. f r nl * F r nlanm . f r nl k * F r nda pi irilmeye haz r yemek. * Bir f r n n alaca kadar. * nsan toplulu u. * Tmen. * Siyas parti.

f rka

f rkac

* Parti yesi. * Bir partiye ok ba l olan, partici.

f rkac l k * Particilik. f rkata f rkate * Bkz. firkate. f rlak f rlama * D ar do ru f rlam , km , k k. * F rlamak i i. * Ars z, terbiyesiz ocuk. * Pi. * H zla, birdenbire bulundu u yerden kmak, ayr lmak. * Yerinden oynay p ileriye do ru k nt yapmak. * Fiyat birdenbire ykselmek. * F rlat lmak i i. f rlat lmak * F rlatmak i i yap lmak. f rlat f rlatma * F rlatmak i i veya biimi. * 10 - 15 ift krekli, h zl , eski bir sava gemisi.

f rlamak

f rlat lma

* F rlatma i i. * Kol ve baca n vcudun orta izgisinden trl ynlere, son eklemine kadar h zla ve gergin olarak uzakla t r lmas (a lmas ). f rlatmak f rlay f rsat * Uygun zaman, uygun durum veya art, vesile. f rsat beklemek (veya aramak) * en uygun art kollamak. f rsat bilmek * bir eyden belli bir amala hemen yararlanmak. f rsat bu f rsat * yararlan lacak en uygun zaman. f rsat bulmak * uygun, elveri li zaman bulmak. f rsat d kn * H zla atmak, bulundu u yerden d ar atmak. * F rlamak i i veya biimi.

* Ktlk yapmak iin f rsat kollayan (kimse). f rsat d mek (veya kmak) * bir imkna kavu mak. f rsat kollamak (veya gzlemek) * yapmak istedi i i iin uygun bir zaman veya bir durum beklemek. f rsat vermek * bir i i yapmak iin uygun, elveri li art sa lamak. f rsat yoksulu * Eline f rsat gemedi i iin zarars z gibi grnen (ki i). f rsat * F rsatlar iyi de erlendiren, f rsat kollayan. f rsat l k * F rsat olma durumu. f rsat ganimet bilmek * kan f rsattan en iyi biimde yararlanmak. f rsat ka rmamak * elveri li durumdan yararlanmak. f rsat n d rmek * kolay n bulmak. f rsattan istifade etmek * ele geirilen imkn veya durumdan en iyi biimde yararlanmak. f rt f rt f rt f rt na * Ya mur ve kas rga getiren ok gl rzgr. * Bu rzgr n denizde veya kum llerinde yaratt dalgalanma. * G atlat lan kt durum. * Kar t d nce veya durumlar n yaratt kar kl k; s k nt . * Saatteki h z 70 mil olan rzgr. f rt na kmak * sert rzgr esmeye ba lamak. f rt na gibi * h zla, birdenbire. * tel l , aceleci. f rt na kopmak (veya patlamak) * iddetli f rt na kmak. * bir yerde kavga ve grlt kmak. f rt na ku u * Perde ayakl lardan, k vr k gagal , a k denizlerde ya ayan bir ku , deniz rde i (Thalassidroma pelagica). f rt na ku ugiller * Omurgal hayvanlardan ku lar s n f na giren bir familya. * Bir solukta veya bir yudumda iilebilecek miktarda sigara veya iki. * (yer de i tirme iin) Srekli olarak, ikide bir.

f rt na u ra * F rt nal yer veya f rt nan n ok oldu u yer. f rt nal * ok rzgrl . * ok tart mal , eki meli, grltl, kar k. * F rtt rmak i i veya durumu.

f rtt rma

f rtt rmak * Akl n ka rmak, delirmek, akl n yitirmek, ld rmak. f s f s f sf s * Gizli ve yava konu ulurken kan sesi anlat r. * Koku, il vb. s v lar pskrtmek iin kullan lan ara.

f sf slama * F sf slamak i i. f sf slamak * Koku, il vb. s v lar pskrtmek. f sf slanma * F sf slanmak i i veya durumu. f sf slanmak * Koku, il vb. s v lar pskrtlmek. f s l f s l f s ldama * F s ldamak i i. f s ldamak * Ba kalar n n duyamayaca kadar alak sesle konu mak, f slamak. f s ldanma * F s ldanmak i i. f s ldanmak * F s lt hlinde sylenmek. f s lda ma * F s lda mak i i. f s lda mak * Birbirine f s ldamak. f s lt * F s ldarken kan, glkle duyulan ses. * F s lt hlinde, f s ldayarak, alak sesle.

f s lt gazetesi * Toplumu ilgilendiren bir konu ile ilgili dedikodu. f s r f s r * nce bir ey yanarken veya dar bir delikten su geerken kan sesi anlat r. * Gizli olarak, alak bir sesle.

f s rt f skiye f slama

* F s lt . * Havuzda suyu yukar ya do ru, trl biimlerde f k rtan a zl k, f k r k. * F slamak i i.

f slamak

* Bkz. f s ldamak. * Gizlice haber vermek. * F slanmak i i.

f slanma

f slanmak * F slamak i i yap lmak. f st k * Antep f st , am f st veya yer f st denilen yemi lerin genel ad . * Tombul, k sa boylu, t knaz (kimse).

f st k am * Bkz. am f st . f st k ezmesi * F st kla yap lan bir ekerleme. f st k gibi * dolgun, besili ve canl . * ok gzel. f st k * F st k yeti tiren veya satan kimse.

f st k l k * F st k yeti tirme i i. * F st k al p satma i i. f st k * Sar ya alan a k ye il renk. * Bu renkte olan, a k ye il.

f st k makam * ok a r, a r a r, yava yava . f st klamak * K k rtma amac yla araya nifak sokmak. f st kl k * F st k a alar dikilmi yer, f st k bahesi. f f f ldama * F r f r. * F r f r ses karma.

f ldamak * F r f r ses karmak.

f lt

* F rdama sesi.

f r f r * pek kuma bir yere srtnrken veya su hafif hafif akarken kan ses. f rdama * F rdamak sesi. f rdamak * F r f r ses kartmak. f rdatma * F rdatmak i i. f rdatmak * F r f r ses kartmak. f rt * F rdama sesi. f k f k lama * Atgillerin taze d k s , tersi. * F k lamak i i.

f k lamak * Topra f k ile gbrelemek. f k l k * F k n n biriktirildi i yer. f k n * Bir a ac n dibinden sren ince dal, srgn, filiz, dal, pi. * Asma kt nde here in st yan nda biten dal.

f k rdak

* S v lar f k rtmaya yarayan ara. * A z ndaki iki cam borudan biri flenince tekinden su f k ran, lboratuvarlarda y kama i lerinde kullan lan bir deney arac . f k r k * Su f k rtmaya yarayan aralar n genel ad , f skiye. f k r f k rma * F k rmak i i veya biimi. * F k rmak i i. * Gne yzeyinden uzaya s cak gaz ktlelerinin f rlamas . * Gaz veya s v lar bir yerden bas n etkisiyle yukar ya do ru birdenbire ve h zla kmak. * (bitkiler iin) Toplu hlde, gr olarak yeti mek. * Bir ey bir yerde bol bol grlmek. * F k ran bir eyin kard ses.

f k rmak

f k rt

f k rt c * Belli h zla hareket eden bir ak kan yard m yla, ba ka bir ak kan n bo almas n sa layan alet, ejektr.

f k rt lma * F k rt lmak i i. f k rt lmak * F k rmas sa lanmak. f k rtma * F k rtmak i i.

f k rtmak * F k rmas n sa lamak. f lama f lamak f t k * F lamak i i. * F kramak.

* organlardan bir paran n, daha ok ba rsak blmnn kar n eperlerini geip deri alt nda ur gibi bir si kinlik yapmas , kavl , yar ml k. f t k olmak * byk s k nt duymak, kahrolmak, aresiz kalmak. f t kl * F t olan, kavl . f trat f traten f tr f triye * Do u tanc l k. f tt rmak fi * Bkz. f rtt rmak. * "-de, iinde" anlamlar nda szlerin ba nda kullan lan edat. * Yarad l , hilkat. * Do u tan, yarad l gere ince. * Yarad l la ilgili, yarad l tan, do u tan (olan).

fi tarihinde * olduka eski bir zamanda. fiber * S k t r lm bitki tellerinden yap lm mukavva veya tahta. fiberglas fibrin * Plstik maddelerden, zellikle polyesterden paralar yap m nda kullan lan sa lamla t rma maddesi. * Kan ve lenf serumunda bulunan albminli bir madde.

fibrinojen * P ht la ma s ras nda fibrine dn en bir kan proteini.

fidan

* A a ve a a klar n yeni yeti eni. * Ba ka bir yere dikilmek iin bulundu u yerden kar lan taze a a, dikme. * Yaprak biti.

fidan biti

fidan boylu * nce uzun ve biimli (kimse). fidan gibi * ince ve uzun boylu. fidanc k fidanl k fide iek. fideci fidecilik * Fide yeti tirip satma i i. fideizm fideleme * nanc l k, imaniye. * Fidelemek i i. * Kk fidan. * Fidan yeti tirilen yer, dikmelik. * Bah vanl kta yast klarda tohumdan yeti tirilip ba ka yerlere dikilmek iin haz rlanan sebze veya krpe

* Fide yeti tirip satan kimse.

fidelemek * Fidan dikmek. fidelik * Fide yeti tirilen yer. * Fide olmaya uygun. fidye * Tutsak edilen veya rehin al nan bir kimsenin serbest b rak lmas iin istenen para, kurtulmal k. * Fidyeinecat. fidyeinecat * Kurtulma bedeli, kurtulmal k. fifre figan * Yanlamas na al nan, alt deli i olan, tahtadan bir tr flt. * Ac ile ba rma, inleme.

figan etmek * ac ile ba rmak, inlemek. figr * Resim ve heykel sanatlar nda varl klar n biimi. * Bir dans olu turan ll ad mlarla beliren zincirleme hareketlerden her biri. * Birbirini izleyerek melodik ve ritmik bak mdan bir btn olu turan notalar grubu.

figran

* Genellikle tiyatro ve sinemada, konu mas olmayan veya konu mas ok az olan rollere kan kimse. * Bir toplumda, bir toplulukta snk, etkisiz olan kimse.

figranl k * Figran olarak al ma. figratif * Figrl, figrc.

figratif sanat * inde insan, hayvan ve do a geleri yer alan, figrc sanat. figrl * Figr olan. fi fihrist * Baklagillerden, hayvan yemi olarak yeti tirilen bir bitki (Vicia sativa). * indekiler. * Katalog. * Alfabetik s ralamalar iin kullan lan, kenar nda btn harflerin yer ald not defteri.

fihristleme * Fihristlemek i i. fihristlemek * Fihriste geirmek. fiil * , davran . * Olumlu veya olumsuz olarak ekimli durumda zaman kavram ta yan veya zaman kavram ile birlikte ah s kavram veren kelime. fiil cmlesi * Bildirme veya isteme kiplerinden biriyle kurulan ve olumsuzu ancak -ma/ -me eki ile yap labilen cmle. fiil ekimi * Fiil isim kk veya gvdelerine zaman kavram ile birlikte ah s kavram da veren eklerin getirilmesi, fiil tasrifi. fiil gvdesi * Kk bir ba ka yap m eki alm fiil. fiil kk * Fiil soyundan bir kelimenin blnmeyen anlaml k sm . fiil taban * Fiil kk ve gvdelerinin ekim eki almam hli. fiile koymak * eyleme geirmek. fiilen fiil * Eylemli, edimsel, gerekten yap lan (i ). fiili bozuk * Gerekten, gerekten yaparak, al arak.

* Ahlka d k (kimse). fiil hizmet * Memur, i i gibi al anlar n ba l olduklar sosyal gvenlik kurumunda tam kesenek vermek suretiyle geirdikleri sre. fiil hizmet zamm * Y prat c i lerde al anlar n yapt klar a r ve tehlikeli i ten dolay fiil hizmet y llar na eklenen sre. fiilimsi * Olumsuzu yap lan ve tmle olabilen mastar, s fat-fiil, zarf-fiil gibi trleri bulunan fiilden tremi ekillere verilen ad, eylemsi. fiiliyat fikir * olarak yap lanlar, edim, edimler, i ler, gerekle tirilen i ler. * D nce, mlhaza, mtala. * D n, ide. * Kuruntu.

fikir (veya birinin fikrini) almak * (birinin) d ncesinden yararlanmak. fikir adam * Herhangi bir d nce alan ndaki gr lerine de er verilen kimse. fikir dan mak * bilgi edinmek iin bir yetkiliden bilgi almak. fikir edinmek * kanaat sahibi olmak. fikir hrriyeti * D nce zgrl . fikir i isi * Bilim ve fikir alan nda al an kimse. fikir vermek * d ncesini bildirmek. * bir konuda yol gsterici bilgi edinmek. fikir yaz s * D nce yn a r basan yaz veya makale. fikir yormak * bir konuda ok d nmek. fikir yrtmek * bir konu zerine d ncesini sylemek. fikirli fikirsiz fikirsizlik * Fikirsiz olma durumu, d ncesizlik. fikren * Herhangi bir konu zerinde d ncesi olan, ak ll , d nceli. * Herhangi bir konu zerinde d nemeyen, gr olmayan, d ncesiz.

* D nce yoluyla, d nerek, zihnen. fikr * D nce ile ilgili. fikrini elmek * kand rmak, d ncesini de i tirtmek, ikna etmek. fikrisabit fikriyat * Saplant , idefiks. * D nceler.

fiks mn * Tr ve fiyat nceden belirlenen yemek. fikstr fiktif fil * Yar malar n zaman n ve s ras n belirleyen izelge. * tibar.

* Filgillerin hortumlular tak m ndan, Afrika ve Asya'n n s cak blgelerinde ya ayan, ok iri, kal n derili hayvan (Elephas). * Satranta apraz hareket ettirilen ta . fil di i * Filin silh olarak kulland iki uzun ve e ri di i. * Di tac nda mine, kklerde ise seman denilen ve di in sert blmn olu turan doku. * Fil di inden yap lm .

fil elmas * Turungillerden, Hindistan'da yeti en bir a a (Feronia elephantum). * Bu a ac n yenilen meyvesi. fil faresi * Memeliler s n f ndan, burun blm hortum gibi uzun olan, uzun kuyruklu, kanguru gibi s rayabilen bir hayvan (Macroscelides proboscideus). fil gibi * ok i man, ok yemek yiyen kimse.

fil hastal * o unlukla bacaklar n i ip fil aya biimini almas yla beliren bir hastal k. fil yry * Ellerin ve ayaklar n gergin kol ve bacaklarla birbirine ok yak n basarak olu turdu u bir yry biimi. filman * Elektrik ampullerinden ak m geti inde akkor duruma gelen ince iletken tel. filn * stenmeyen durum veya sylenmesi sak ncal zel adlar n yerine kullan l r. * Cmlede "ve benzerleri" anlam nda kullan l r.

filn falan * Bkz. falan filn. filn festekiz * Bkz. falan filn.

filnca

* Falanca.

filn nc * Falan nc . filntrop filriz * Keten dvmeye yarayan tokmak. filrizleme * Filrizlemek i i. filrizlemek * Keteni dverek tel durumuna getirmek. filrmoni * Gl mzik sevgisi. * Mzik konserleri derne i. * nsansever, insanlar n iyili i iin al an kimse.

filrmonik * Mzi i seven (kimse). * Mzik sevenlerin kurduklar dernek veya konser dernekleri iin kullan l r. filbahar * Ta k rangillerden, ilkbaharda beyaz ve gzel kokulu iekler aan, park ve bahelerde ss bitkisi olarak yeti tirilen a a k, akasma, filbahri (Philadelphus). filbahri fildekoz * Bir e it pamuk ipli i. * skoya ipli i denilen ince ve sa lam pamuk ipli inden dokunmu . fildi i * Fil di inin donuk beyaz rengi. fildi i gibi * donuk, beyaz (ten). fildi i karas * Fil di i klnden yap lan kara boya. fildi i rengi * Fildi i. file * Yn, pamuk vb. ipliklerden d mlerle olu mu a . * Al veri te kullan lan ilmeklerden olu mu a torba. * Salar n da lmamas iin kullan lan a biiminde rg. filenk * A r cisimleri bir yerden bir yere kayd rmak ve zellikle deniz teknelerini karaya ekmek iin bunlar n alt na srlen yuvarlak a a, felek. filet * Derinli i ayn olan s su alan . * Bkz. filbahar.

fileto filgiller filhakika

* Kasapl k hayvanlar n s rt nda, dikensi k nt boyunca iki yandaki et. * Memeliler s n f n n hortumlular tak m n n bir familyas . * Gerekten, do rusu, hakikaten.

filibit filigran

* Bkz. flebit. * Baz k tlar n dokusunda bulunan ve ancak ayd nl a tutulunca grlen izgi, resim ve yaz gibi biimler.

filigranl * Filigran olan. filika * Gemilerde bulundurulan sandal. filikac filinta * Filikalara bakmakla grevli kimse. * Namlusu k sa, kur un atan bir e it kk tfek. * Gzel, yak kl .

filinta gibi * gen, ince uzun boylu, evik, yak kl (kimse). Filipinli filiskin * Yerden 2-3 kar ykseklikte, ok y ll k ve otsu bir bitki (Mentha pulegium). Filistinli filiz filiz filiz gibi * ince ve gzel vcutlu. filiz vermek * srgn kmaya ba lamak. filizcik filiz * Kk srgn. * Asma filizinin rengi, a k ye il renk. * Bu renkte olan. * May s ay nda a alar n filizlendi i mevsimde esen bir f rt na. * Filistin halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. * Yeni srm krpe ve kk dal veya yaprak, srgn. * Ocaktan kar lan i lenmemi , ba ka maddelerle kar k hlde bulunan, ham maden birle i i. * Filipin adalar halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse.

filizk ran

filizleme

* Filizlemek i i.

filizlemek * Bitkilerin gere inden ok olan filizlerini k rmak. filizlenme * Filizlenmek i i. * Yumrular n zerinde ince uzun filizlerin belirmesi biiminde grlen patates hastal . filizlenmek * (bitki) Filiz vermek. * Geli meye, bymeye ba lamak. filizli * Filizi olan. filkula * Y lan yast gillerden ana yurdu tropikal Amerika olan, kk yumrulu bir ss bitkisi (Caladium). * Pazarlarda sat lan bir tr snger. film erit. * Foto raf l kta, radyografide ve sinemac l kta resim ekmek iin kullan lan, sellozdan, saydam, bklebilir * Sinemac l kta, bir oyunun btnn ta yan erit veya eritlerin btn. * Sinema makinesiyle gsterilen eser. * Camlara yap t r larak ierinin grnmesini engelleyen bir tr ince yaprak.

film ekmek * bir sinema kameras yla grntleri tespit etmek veya bir hareket ve grn n s ral resmini ekmek. * vcudun rntgenini almak. film evirmek * beyaz perdede oynat lacak bir eseri filme almak veya bu eserin ekili i s ras nda rol yapmak. * e lenmek, ho vakit geirmek. film mzi i * Filmin grntlerine e lik etmek amac yla zel olarak bestelenmi veya haz rlanm mzik. film oynamak * bir film, sinemada gsterilmekte olmak. film oynatmak * bir filmi sinemada gstermek. film y ld z * Sinema dnyas nda ok nl olan oyuncu, star. filmci filmcilik * Sinemac . * Sinemac l k.

filmle tirmek * Film durumuna getirmek, filmle tirmek i i. filo * Bir arada ve bir komuta alt nda bulunan sava gemilerinin veya uaklar n n btn. * Ayn tr yk ta yan ticaret gemilerinin veya kara ta tlar n n btn. * Bit.

filojenez filoksera

* Soy olu . * Asma biti. * Asma bitinin yol at ba hastal . * Filoloji ile u ra an bilgin. * Dili ve yaz l belgeleri dil ve tarih a s ndan inceleme. * Dil yoluyla bir toplumun kltrn inceleyen bilim, lisaniyat.

filolog filoloji

filolojik * Filoloji ile ilgili. filotill filoz filozof * Torpidolardan olu an filo. * Bal k lar n a lar su yznde tutmak iin kulland klar kabak veya mantardan yap lm a amand ras . * Felsefe ile u ra an ve felsefenin geli mesine katk da bulunan kimse, felsefeci, feylesof. * Felsefe yapmaya merakl olan (kimse). * Sakin, kendi hlinde ya ayan. * Filozofa yara r biimde (olan). * Felsefe ile ilgili, felsefeye dayanan.

filozofa filozofik

filozofla ma * Filozofla mak i i veya durumu. filozofla mak * Filozof zelli i kazanmak. filozofluk * Filozof olma durumu. filtre * Szge. * Szek. * Filtre tak lm olan. * Filtre tak lmam olan. filum filvaki * Canl lar n blmlenmesinde, dallar n bir araya gelmesiyle olu an birlik. * Gerekte, gerekten, vak a.

filtreli filtresiz

filvaki ... ama * her ne kadar ise de.

Fin

* Finlandiya halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. * Fin halk na zg olan.

Fin hamam * ok s cak yerden ve sudan ok so uk yere ve suya girme gibi vcudu uyar c niteli i olan hamam, sauna. Fin Ugor * Ural dillerinden bir dil be i. * Bu dil be i ile ilgili olan. * Sona eren, biten. * Elemeli yar malarda sonucu belirten kar la ma. * Bir mzik paras n n son blm, biti . * Dnem sonu s nav .

final

finale kalmak * son yar maya kat lma hakk n kazanmak. finalist finalizm finanse geer. * "Bir giri im iin gereken paray , krediyi sa lamak" anlam nda kullan lan finanse etmek birle ik fiilinde * Son yar maya kalan sporcu veya tak m. * Bkz. erekilik.

finansman * Bir giri ime i leyebilmesi, geli ebilmesi iin gereken para ve krediyi sa lamak i i. fincan * ay, kahve gibi genellikle s cak eyler imekte kullan lan kk kap. * Elektrik tellerinin eklem noktalar na konulan porselenden yap lm yal tkan ara. * Bir fincan n alabildi i l.

fincan bre i * Tepsiye serildikten sonra fincan a z biiminde bir kal pla yuvarlaklar kesilerek yap lan bir e it brek. fincan fincan * Fincan and rarak, fincan biiminde. fincan gibi * iri ve patlak (gz). fincan oyunu * Fincanlar n alt na yzk saklayarak oynanan bir oyun. fincanc * Porselen veya cam e ya satan kimse. fincanc kat rlar n rktmek * zarar dokunabilecek bir kimsenin ho una gitmeyen bir davran ta bulunmak. fincanl k * Miktar herhangi bir fincan kadar olan. * Herhangi bir say da fincan alabilecek geni likte olan. * Fin dili.

Fince

fingir fingir * Davran ve szlerdeki a r l anlatmak iin fingirdemek fiiliyle birlikte kullan l r. fingirdek * A r derecede oynak ve k r tkan, cilveli (kad n).

fingirdeme * Fingirdemek i i. fingirdemek * Dikkati ekecek kadar k r tkan, oynak davranmak. fingirde me * Fingirde mek i i. fingirde mek * Birbiriyle fingirde mek. fini * Bitme. * Bir yar n son buldu u yer veya izgi, var .

fini e kalkmak * uzun veya orta mesafe ko ularda var a yakla rken h z art rmak. fink * "Hibir eye ald rmadan gnlnce gezip e lenmek" anlam na gelen fink atmak deyiminde geer. fino * ok tyl kk bir kpek tr. * Esrar. * Ayr l , ayr l k. * zntl, dokunakl , ie i leyen. * Kama, kurtulma. * Bir san k, tutuklu veya hkmlnn gzclerin elinden kurtulmas .

firak firakl firar

firar etmek * kamak. firara kadem basmak * kamak. firar firavun * Kaak, kak n, kam olan (kimse). * Eski M s r hkmdarlar na verilen unvan. * Kibirli, surats z ve kt yrekli kimse. * skambil k tlar yla oynanan bir e it oyun.

firavun faresi * Etillerden, Afrika'da, zellikle M s r'da yayg n, kedi bykl nde bir hayvan (Herpestes ichneumon). firavun inciri * Frenk inciri.

firavunla ma * Firavunla mak i i. firavunla mak * Kt, ac mas z bir insan olmak. firavunluk * Firavun olma durumu. * Firavunun grevi. fire * Her tr ticar malda kuruma, dklme, bozulma gibi sebeplerle eksilme, a rl k yitimi. * Bir i yap l rken kan art k para.

fire vermek * kuruma dolay s yla eksilmek. firez * Ekin. * Yeni kmaya ba lam ekin. * Biilmi tarlada kalan tah l kkleri, an z. firfiri * Parlak k z l renk. * Bu renkte olan. * Olgunla mak zere olan tah l. * erez olarak yenen tah l kavurgas .

firik

firi tah gelse * en gls, en yetkilisi, en stn olsa. firkat * Ayr l , ayr l k. firkate firkateyn firkete * Bkz. f rkata. * direkli, bir tr yelkenli sava gemisi. * Kad nlar n salar n tutturmak iin kulland klar U biimindeki naylon, tel veya ba adan sa tokas .

firketeleme * Firketelemek i i. firketelemek * Firkete ile tutturmak. firma firuze * Tzel ki ili i olsun olmas n bir ekonomik etkinlik birimi.

* Kpe ve yzk ta gibi bezek i lerinde kullan lan, mavi renkli, saydam olmayan hidratl do al alminyum ve fosfattan olu an de erli bir mineral. fisebilillh * Hibir kar l k beklemeden.

fiske

* Parmaklardan birinin ucunu ba parma n ba na ili tirip birdenbire ileriye f rlatarak yap lan vuru . * ki parmak ucu ile tutulabilen miktar. * nsan derisinde herhangi bir sebeple ortaya kan ufak ve ii su dolu kabart .

fiske fiske kabarmak (veya olmak) * kabarc klar olu mak. fiske kondurmamak (veya dokundurmamak) * bir kimse veya nesneyi en kk bir tehlikeden bile korumak, titizlikle savunmak. fiskeleme * Fiskelemek i i. fiskelemek * Fiske vurmak. * Hafife sitem etmek. fiskos * Ba kalar n n duyamayaca biimde gizli ve alak sesle konu ma. fiskos etmek * ba kalar n n bulundu u yerde birka ki i gizlice, alak sesle konu mak. fistan * Giysi. * ( sko, Arnavut ve Yunanl larda) Erkeklerin giydikleri k sa, plili eteklik. * Fistan giymi . * Fistan yapmaya elveri li. * Fistan giymemi . fisto * Elde veya makinede i lenmi ssl erit. * Dantele benzer ssleri olan bir tr kuma . * Bu kuma tan yap lm . * zerine fisto dikilmi olan. fistl fi * Akarca.

fistanl fistanl k fistans z

fistolu

* Prizden ak m almaya yarayan ara. * Bir eserin haz rlanmas nda kolayl k sa lamak veya bir i e k lavuzluk etmek iin yaz l p s n fland r lan kk k t yapraklar ndan her biri. * Kumarda, baz al veri i lerinde para yerine kullan lan pul ve benzeri. * Bir i i yapt rmak veya gereken s ran n al nd n belirtmek iin bir koandan kopar lm k tlardan her biri, makbuz. fi amak * bir i le ilgili konuda gereken bilgileri fi zerine yazmaya ba lamak, fi lemek. fi e * Baz mobilya kilitlerinin iinde bulunan, birbirinin benzeri fakat farkl ldeki ular yayl kilit eleman .

fi ek

* Tfek, tabanca gibi hafif ate li silhlar n iine, at lmak iin srlen ve iinde barut bulunan bir kovan ile bu kovan n ucuna yerle tirilmi mermiden olu an cephane, kur un. * Donanma ve enliklerde kullan lan e itli yan c veya patlay c maddeler. * Silindir biiminde st ste konarak k da sar lm maden para. * Fi ek biiminde yap lm baharat ambalj . fi ek atmak * ortal kar t racak bir sz sylemek. * cinsel birle mede bulunmak. fi ek gibi * h zla.

fi ek sal vermek * ara bozacak sz sylemek. fi eki * Fi ek yapan veya satan kimse.

fi ekhane * Fi ek yap lan yer. fi ekli fi eklik karg l k. fi eklikli * zerine tfek, tabanca fi ekleri geirilip bele as lan veya omuzdan bele do ru apraz geirilen kemer, * Ktklk. * Fi ekli i olan. * inde fi ek bulunan.

fi ini tutmak * bir kimsenin davran lar n fi zerinde belirlemek. fi ka fi leme fi lemek * ipo t rna n kald r p asmak iin geminin kenar nda bulunan sabit veya hareketli demir ask . * Fi lemek i i. * Fi zerine yazmak. * Bir i le ilgili konuda fi amak. * Fi lenmek i i.

fi lenme

fi lenmek * Fi e geirilmek, fi e yaz lmak. * Gvenlik kurulu lar nda dosyas bulunmak. fi li * Fi e yaz lm olan. * Gvenlik kurulu lar nda kayd bulunan (kimse). fi lik * Fi koymaya yarar yer veya kutu. * Fi olmaya veya fi yap lmaya uygun olan.

fit fit fit

* Birini ba kas na kar k k rtma. * de me, raz olma. * ngiliz uzunluk ls birimi olan foot, ayak sznn okluk biimi.

fit olmak

* de me, raz olmak.

fit vermek (veya fit sokmak) * birini ba kas na kar k k rtmak, aray amak; ku ku uyand rmak. fiti fitilik * K k rt c l k, ara bozuculuk, kovculuk. fitil * Lmbada, kandilde ve mumda ya n, akmakta benzinin yanmas n sa layan, trl biimlerde bklm veya dokunmu pamuktan yap lan genellikle ya ekici madde. * Derin yaralar n tedavisinde, yara iine sal nan steril gaz bezi eridi. * Anse konulan donmu ya k vam nda ve koni biiminde il. * Eskiden toplar ve imdi l mlar ate lemekte kullan lan kaytan biiminde tutu turucu madde. * Kuma n alt na kaytan biiminde bklm bir ey koyup stten dikerek yap lan kabartma yol. * Koltuk ve sandalye gibi oturulan e yan n yap m nda diki veya ivileri gizlemekte kullan lan erit. * Dokunu unda yollar olan kuma . * Elli k tla oynanan ve en az say s olan n kazanmas kural na dayanan bir iskambil oyunu. fitil fitil burnundan gelmek * Bkz. burnundan gelmek. fitil gibi * ok sarho . * K k rt c , ara bozucu, kovcu.

fitil olmak * ok sarho olmak. fitil vermek * k zd rmak, azd rmak, k k rtmak. fitilci * Fitil yapan veya satan kimse. * Karga al k karan (kimse).

fitili almak * birdenbire tel lanmak, kayg lanmak, fkelenmek. fitilleme fitillemek * Fi ek, dinamit gibi patlay c maddelerin fitilini ate lemek. * Birini k zd rmak veya k k rtmak, fitil vermek. fitillenme * Fitillenmek i i. fitillenmek * Fitillemek i i.

* Fitil tak lmak. * K zd r lmak, k k rt lmak. fitilli * Fitili olan veya fitille ate lenen. * zerinde dokuma do rultusunda fitiller olan kuma . * Fitili olmayan.

fitilsiz fitin

* Fitik asidin C6H6[OPO(OH)2]6, bir tuzu olan, fosforu tek mideliler taraf ndan de erlendirilemeyen organik bir bile ik. fitleme * Fitlemek i i. fitlemek fitlenme * Birini, ba kas na kar k k rtmak, fitnelemek. * Fitlenmek i i.

fitlenmek * Biri ba kas na kar k k rt lmak. fitne * Geimsizlik, kar kl k, karga a. * Fitneci, ara bozucu. fitne fesat karmak * ara bozucu sz sylemek ya da davran larda bulunmak. fitne fcur * ok fitneci, ara bozucu, kar t r c . fitne kumkumas * Ara bozucu kimse. fitne sokmak * ara bozmak, (insanlar ) birbirine katmak. fitneci * Fitne karan, kar t r c , ara bozucu. fitnecilik fitneleme * Fitneci olma durumu. * Fitnelemek i i.

fitnelemek * eki tirmek, yermek, gammazlamak, kovlamak. fitnelik * Kar t rma, eki tirme, ara bozma. fitopatoloji * Bitki hastal klar n inceleyen bilim dal . fitre * Ramazan ay iinde verilmesi dince buyrulan, miktar belirli sadaka.

fitret fiyaka

* Bkz. fetret. * Gsteri , al m, afi, caka.

fiyaka satmak * gsteri yapmak, caka yapmak, al m satmak. fiyakac * Gsteri i, cakac , fiyaka yapan (kimse). fiyakal fiyasko * Gsteri li, cakal , fiyakas olan. * Bir giri imde gln ve ba ar s z sonu.

fiyasko vermek * bir giri im ba ar s zl kla sonulanmak. fiyat * Al m veya sat mda bir eyin para kar l ndaki de eri, eder, paha. * Bir mal veya i gc iin uygun grlen para kar l . * Bir de er ile para birimi aras ndaki ili ki. fiyat (veya de er) bimek * bir de er iin denecek para kar l n belirlemek. fiyat ayarlamak * para de erindeki de i iklik ve ba ka ekonomik artlar dolay s yla fiyatlar dzenlemek. fiyat k rmak * fiyat d rmek, fiyat indirmek. fiyat vermek * isteyece i veya deyece i fiyat bildirmek. fiyatland rma * Fiyatland rmak i i. fiyatland rmak * Fiyat n belirtmek, fiyat tespit etmek, fiyatland rmak. fiyatlanma * Fiyatlanmak i i. fiyatlanmak * (bir eyin) Fiyat ykselmek, pahal la mak. fiyatlar dondurmak * fiyatlar n ykselmesini nlemek, fiyatlar n oldu u gibi kalmas n sa lamak. fiyatl * Fiyat olan, pahal . fiyonk * Kelebek biiminde ba lanm kurdele vb.

fiyonk makarna * Fiyonk biiminde dklm ve sat a sunulmu makarna.

fiyort

* Norve, skoya ve Kuzey Amerika k y lar nda buzullar n olu turduklar dik yamal , derin eski buzul koyaklar n n a a kesimlerinin deniz alt nda kalmas yla olu an krfez. fizibilite fizik * Yap labilirlik.

* (maddenin kimyasal yap s ndaki de i iklikler d nda) Genel veya geici yasalara ba l , deneysel olarak ara t r labilen, llebilen, matematiksel olarak tan mlanabilen madde ve enerji olgular yla u ra an bilim dal . * nsan n do al yap s . * Ki inin d grn . fizik gc * Gl yap s , gc kuvveti. fizik kondsyonu * Fiziksel ve ruhsal bak mdan bir sporcunun durumu. fizik tesi * Do a tesi. fizik tedavisi * Hastal klar su, k, hava, elektrik gibi fiziksel ve mekanik yntemlerle tedavi etme. fizik yap s * Bir insan n vcut grn . fiziki * Fizik bilgini veya fizikle u ra an kimse. * Fizik retmeni. * Fizik tedavisiyle u ra an doktor. * Fiziksel. fizik co rafya * Yeryznn d nda insan ve teki varl klar zerine etki yapan do al olaylar n do u unu, olu umunu ve sonular n inceleyen co rafya bilimi. fizik harita * Herhangi bir yerin da lar n , ovalar n , pltolar n , akarsular n , gllerini gsteren harita. fizikokimya * Kimyasal olaylar fiziksel yntemlerle zmleyen, fizik ve kimya konular n kapsayan bilim. fiziksel * Fizikle ilgili olan. * Genel olarak do aya, maddeye, nesnelere ili kin olan. * Gerek, gerek olma durumu. * Fizyokratl k yanl s .

fizik

fizyokrat

fizyokratl k * Tar m eme inin retici emek oldu unu ve yaln zca bu eme in, de eri yaratt n ileri sren XVIII.yzy l ekonomi gr . fizyolog * Fizyolojist.

fizyoloji dal . fizyolojik

* Canl lar n hcre, doku ve organlar n n grevlerini ve bu grevlerin nas l yerine geldiklerini inceleyen bilim

* Fizyoloji ile ilgili, vcutla ilgili. * Normal, do al olarak i leyen.

fizyolojist * Fizyoloji bilgini, fizyolog. fizyonomi * Yz izgilerinin genel durumundan kan anlam. fizyoterapi * \343 fizik tedavisi. fizyoterapist * Fizyoterapi uzman , hastalar fizyoterapi yoluyla tedavi eden kimse. flm flma * Bkz. emniyet kilidi. * aret olarak veya e itli amalarla kullan lan kk bayrak. * Mhendislerin, haritac lar n kulland renkli belirtme s r . * M zrak ucuna tak lan kk bayrak. * ki veya k eli, kk boyutlu bayrak. * Flma kullanarak anla may sa layan kimse. * Flndra lkesi halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. * Flman halk na zg olan.

flmac Flman

Flman at * Belika kkenli iri ko um at . Flman ku u * Bkz. flmingo. Flmanca * Hint-Avrupa dil ailesinden, Hollanda, Fransa ve Belika'n n bir blmnde konu ulan dil. flmangiller * Ku lar s n f n n leyleksiler tak m na ba l flmanlar alt tak m n n bir familyas . flmanlar * Ku lar s n f n n, leyleksiler tak m n n bir alt tak m . flmingo flndra * Genellikle ince bezden yap lm , ukurluk blm dar, kurdele biiminde bayrak. flndra bal * Bkz. kurdele bal . flnel * Keten ve ynden dokunan kuma . * Leyleksilerden, tyleri beyaz, pembe, kanatlar n n ucu kara, eti yenir bir ku (Phoenicopterus ruber).

fl par lt .

* Foto raf ekiminde k yeterli olmad nda bir grnty net almak iin kullan lan ok k sa sreli ve gl * Foto raf ekiminde gl par lt ya ihtiya duyuldu unda kullan lan lmba. * leti imde stnl , nceli i olan nemli haber. * Gsteri e, ilgiye d kn.

fl conta * Su motorlar nda motor ile su borusu aras na geirmezli i sa lamak iin yerle tirilen yuvarlak lstik veya kauuk madde. fl r flvta flebit * Toplardamarlarda i zar iltihab . flegmon fleol flibit flit * Sinek, sivrisinek gibi bcekleri ldrmek iin pskrtlen il. * Bu ilc havaya pskrten ara. flitleme * Flitlemek i i. flitlemek flok flor flora * Bir blgede yeti en bitkilerin hepsi, bitki rts, bitey. floresan floresans flori florin * Hollanda para birimi, gulden. florya * Bkz. floresan. * Bkz. floresans. * Alt n para. * Flit vb. kullanarak bir yere il pskrtmek. * Geminin c vadras na ekilen gen yelken. * Bkz. flor. * Deri alt ndaki veya organlar aras ndaki kat lgan dokunun iltihaplanmas . * Bu daygillerden, kk bir ay r otu (Pheleum pratense). * Bkz. flebit. * Otomobillerde drt sinyal lmbas n n ayn anda yan p snmesini sa layan dzen. * Flt.

* Bkz. flurya. flo * Sellozdan, yapay, parlak, bkmsz iplik. flo flre flrt * Poker oyununda ayn renkten ve ayn trden be k t. * Eskrimde kullan lan, namlusu dz ve yuvarlak, ucu d meli k l . * Kad nla erkek aras ndaki yak n ili ki, oyna . * Flrt edilen kimse. * Siyasal bir partiye, yabanc bir lkeye vb. ne tam olarak ba lanmadan yakla ma.

flrt etmek (veya yapmak) * kar cinsten biriyle yak n ili ki kurmak. flrcun flrya chloris). flor * Atom numaras 9, atom a rl 19, yo unlu u 1,265, kokusu ozonu and ran, ye ilimt rak sar renkte, halojenler grubunun ilk elementi olan basit element. K saltmas F. floresan * Flor l. floresan lmba * indeki seyreltilmi gazdan olu an elektrik bo almas sonunda yay lan n mlar n etkisiyle eperleri flor l durumuna gelen cam tp. floresans * Flor . flor flor l florit * Kalsiyum florr birle iminde, e itli renkleri olan bir mineral. florr flt flt fob * Al c ile sat c aras nda kararla t r lan bir fiyat n, mal n sat c taraf ndan belli bir limanda gemi zerinde teslimi art yla biilmi oldu unu gsteren bir k saltma. * Florun ba ka bir elementle verdi i ikili birle ik. * Yan tutularak al nan, orkestrada yer alan bir flemeli alg . * Flt alan kimse. * Baz cisimlerin ald klar , boyu daha uzun k n mlar na dn trmesi zelli i. * Flor zelli i gsteren, floresan. * spinozgillerden, tyleri ye ilimsi, a al k ve fundal klarda ya ayan, gzel t l bir ku , yelve (Chloris * Bkz. kocaba .

fobi fodla fodlac

* Belirli nesneler veya durumlar kar s nda duyulan ola an d gl korku, y lg . * o unlukla imaretlerde yoksullara verilen kepekli undan yap lm pideye benzer bir tr ekmek. * Evlere fodla da tan kimse. * Fodla ile geinen kimse.

fodlac l k * Fodlac olma durumu. fodra fodul fodulca fodulluk * stnlk taslama durumu, fodulca davran . fok (Phoca). fokgiller fokstrot * So uk denizlerin k y lar nda ya ayan, etiller tak m n n yzge ayakl lar alt tak m ndan bir familya. * Drt tempolu bir dans. * Etiller tak m n n fokgiller familyas ndan, 1-2 m boyunda, postu de erli, memeli deniz hayvan , ay bal * Dz ve dik durmas iin elbisenin baz yerlerine kuma la astar aras na konulan sert ve kolal bez. * stnlk taslayan, kibirlenen. * Fodul gibi, fodula yara r (biimde).

fokur fokur * Fokurdayarak. fokurdak * Fokurdama zelli i olan. fokurdama * Fokurdamak i i. fokurdamak * Ses kararak kaynamak. fokurdatma * Fokurdatmak i i. fokurdatmak * Fokurdamas n sa lamak. fokurtu fol * S v lar fokurdarken kan ses. * Tavu un istenilen yere yumurtlamas iin o yere konulan yumurta veya yumurtaya benzeyen ey.

fol yok yumurta yok * ortada bu konu ile ilgili hibir belirti olmad hlde varm gibi bir ku kuya d mek.

folk

* Halk.

folk mzi i * Halk mzi i. * zellikle II. Dnya Sava ndan sonra Amerika'da ba layan halk ark lar ndan esinlenen mzik. folk sanat s * Halk mzi i ile u ra an veya syleyen sanat . folklor * Halk bilimi. folklorcu * Halk bilimci. * Halk oyunlar n reten veya oynayan kimse.

folklorculuk * Folklorcunun i i veya mesle i. * Halk bilimi ile u ra mak i i. * Halk oyunlar n retmek veya renmek i i. folklorik * Halk bilimi ile ilgili. folklorist folluk * Bkz. folklorcu. * Tavuklar n yumurtlamas iin haz rlanm yer.

folyo k d * Yiyecekleri korumak ve saklamak iin kullan lan, ince effaf k t. fon grnt. * Belirli bir i iin gerektike harcanmak zere ayr l p i letilen para. * Sinemada, tiyatroda oyuncular n arkas ndaki resim, foto raf veya e itli plstik gelerden olu an dekor, * (resimde) Bir tabloda, zerinde konunun i lendi i boya kat . * mimarde stne ba ka eyler eklenen blm. * Bir kuma n alt dokusu.

fon mzi i * Bir sahne eseri oynan rken al nan mzik. fonda fonda * Geminin demir att yer. * Gemiler iin demir atma komutu.

fonda etmek * demir atmak. fondan * inde likr, tatl veya ho kokulu maddeler bulunan, a zda kolayca eriyen bir tr ekerleme. fondip * Sonuna kadar, bir solukta bir diki te.

fondip yapmak * bir solukta, bir diki te imek.

fondten dzgn. fonem fonetik

* Kad nlar n, cildi przsz gstermesi, renk vermesi iin yzlerine srdkleri yar s v veya boyal krem,

* Ses birimi. * Ses bilgisi. * Sesleri btn zellikleri, ayr nt lar yla gsteren, sesil. * Ses bilgisi ile u ra an, ses bilgisi uzman .

fonetiki

fonksiyon * lev. * Grev. * Bir veya birok de i ken (de erleri de i ebilen) niceliklere ba l olarak de i en nicelik. * Bir birle ikteki herhangi bir madde grubunun kimyasal grevi, bu grevi nitelendiren zelliklerin tamam . fonksiyonalizm * levcilik, grevcilik. fonksiyonel * Fonksiyonla ilgili; fonksiyonlar inceleyen, i levsel. * Bir kimyasal fonksiyon ile ilgili. fonograf fonografi yntemi. * nceden zel bir madde zerine tespit edilmi sesleri istendi inde tekrarlayan cihaz, sesyazar, gramofon. * Seslerin gerektike tekrarlanmas n sa lamak iin, bunlar n titre imlerini, madde zerine iz olarak geirme

fonojenik * Sesi radyo veya fonografa uygun olan (kimse). fonolit * Sesli ta . fonolog fonoloji * Ses bilimci. * Ses bilimi.

fonotelgraf * Telefonla iletilen telgraf. font * Dkme demir, pik (I). fora fora * Yelkenleri at rmak iin verilen komut. * Ayakkab style penesi aras na konulan para.

fora etmek * amak, zmek. * ekip karmak.

* amak, plak duruma getirmek. forint * Macar para birimi. form * Biim, ekil. * Bir eyin istenilen ve olmas gereken durumu. * stenilen eylerin yaz lmas , doldurulmas iin haz rlanm bas l belge.

forma * Biim, ekil. * rencilerin, sporcular n, baz mesleklerde al anlar n giydikleri, ba l bulunduklar okul, spor klb veya meslekleri belirten tek tip giysi. * Tek k t tabaka zerine bas lan 16 sayfal k k r lm kitap paras . forma ba l k * Dalg lar n eskiden kulland yuvarlak metal ba l k. formaldehit * Doymu aldehitlerin ilk yesi olan H-CHO formlndeki aldehit. formal k * Forma yapmak iin ayr lm , forma yapmaya uygun. * Herhangi bir say da formas olan. formalist * Biimci, formaliteci, ekilci. formalite * Yntem veya yasalar n gerektirdi i i lem. * nem verilmedi i hlde bir zorunlulu a ba l olarak yap lan biimsel davran . * Yerine getirilmesi kanunca zorunlu k l nan i lem.

formaliteci * zellikle resm i lerde yntemlere, tzklere s k s k ya ba lan p i lerin yrmesini gle tiren kimse. * Biimci, ekilci, ekilperest, formalist. formalizm * Biimcilik. formasyon * Biimlenme. * Belirli bir dzeyde e itim grme, yeti me. format * Film veya foto rafta boyutlar.

formatlama * Formatlamak i i. formatlamak * Bilgisayarda bir disketi zararl gelerden temizlemek. formatl * Bilgisayarda bir disketin zararl gelerden temizlenmi durumu. formda olmak * gerekli g ve yeteneklere sahip olmak. formdan d mek * g ve yetene i yitirmek.

formel formen

* Biimsel. * Ustaba . * ilerin dzenli ve verimli al mas n sa layan ve i iler zerinde otoritesi olan i i.

formik asit * Kar ncalarda ve baz bitkilerde bulunan asit (HCOOH), kar nca asidi. formika * Fenol formol reinesine bat r lm ve yzeyi yapay reine ile kaplanm birka kat k ttan olu an ve o u marangozlukta kullan lan bir e it madde. formol * Formaldehidin %40' l k de i ik sulu zeltisine verilen ad.

formunu korumak * gerekli g ve yetene i bozmadan devam ettirmek. * diri ve canl grnmek. forml * Genel bir olguyu, bir kural veya ilkeyi a klayan simgeler tak m . * Bir belgenin yaz laca biimi ve ona zg olan deyimi gsteren rnek. * kar yol, tutulan yol, yntem. * Kal pla m , basmakal p anlat m. * Bir veya birok niceli e ba l bulunan bir niceli in hesaplanmas na yarayan cebirsel anlat m. * Birle ik bir cismin birle imine giren maddeleri ve bunlar n o birle ik maddedeki oranlar n gsteren k saltma tak m . forml bulmak * bir i i zmleyecek kar yol bulmak, zm bulmak. formle * "Bir d nceye bir anlat m biimi vermek" anlam nda kullan lan formle etmek birle ik fiilinde geer. formler * Forml dergisi.

formlle me * Formlle mek i i. formlle mek * Forml durumuna gelmek, k sa ve zl duruma gelmek. formlle tirme * Formlle tirmek i i. formlle tirmek * Forml durumuna getirmek. foroz * Bir a at l nda kar lan bal k miktar .

foroz kay * Dalyandan bal k karmak iin kullan lan kay k. fors * Devlet ba kan n n bulundu u yerlere, amirallerin al t klar kurulu lara veya gemilere, generallerin garnizonlar na ve bu dzeydeki grevlilerin arabalar na ekilen veya drt k eli bayrak. * Sz geirirlik, sayg nl k.

forsa forseps forslu

* Gemilerde krek eken tutsak veya hkml kimse. * Baz g do umlarda ocu un ba n tutup d ar ekmeye yarayan ara. * zerine fors ekilmi (gemi, otomobil). * Sz geer, gl.

forsmajr * Zorlay c sebep. forsu olmak * bir konuda sayg nl , gc, sz geirirli i bulunmak. fort pense * Kk ba l vidalar s kmakta kullan lan zel bir alet. forte * Paran n gl al naca n gsterir.

fortepiano * F. P. harfleriyle gsterilen, paran n nce gl al n p sylenece ini, hemen sonra hafifletilece ini belirten terim. fortissimo * Bir mzik eserinde baz blmlerin ok gl al nmas gerekti ini belirtir. forum * Eski Romal lar zaman nda, Roma'da ve di er ehirlerde kamu i lerini konu mak iin halk n topland alan. * Dinleyici durumunda olanlar n da sz alabildikleri belli bir konu zerinde dzenlenmi toplant . * Baz sorunlar n gr lerek karara ba land genel toplant . * Tart ma alan . forvet fos * Futbolda grevi kar tarafa top srmek ve gol atmak olan ileri utaki oyuncu, ak nc . * rk, temelsiz, bo , kof.

fos kmak * bir i in sonu gelmemek, bo kmak. fosfat * Fosforik asidin tuzu veya esteri.

fosfatlama * Fosfatlamak i i. fosfatlamak * Ekilen topraklara fosfatl gbre vermek. * Madensel bir paran n yzeyinde koruyucu bir fosfat tabakas olu turmak. fosfatl fosfor * Atom numaras 15, atom a rl 30,97 olan, yar saydam, bal mumu k vam nda, karanl kta ldayan sar msak kokulu, 1,83 yo unlu unda, zehirli bir element. K saltmas P. * inde fosfat olan.

fosfor * Baz cisimlerin veya canl varl klar n normal s cakl nda hissedilir bir art olmadan, karanl kta k verme zelli i. fosfor l * Fosfor zelli i olan. fosforik * Gbre, sabun, deterjan yap m nda ve eczac l kta kullan lan, renksiz s v anlam na gelen fosforik asit teriminde geer. fosforik asit * Fosfor, hidrojen ve oksijenden olu an, suda kolay znen, 42 C' de eriyen, kristal yap l , renksiz bir asit (H3PO4). fosforlu * Birle iminde fosfor olan. * I kl , parlak. * Gsteri li, ok boyal .

fosforsuz * Fosforu olmayan. fosgen fosil * Yerin alt nda kal p ta la m hayvan ve bitki kal nt s , ta l, mstehase. * D nce, ya ay biimi vb. bak mlardan a n gerisinde kalm kimse. fosille me * Fosille mek durumu, ta lla ma. fosille mek * Fosil durumuna gelmek, ta lla mak. * Gerilemek, khnele mek. fosilli foslama foslamak foslatma * Foslatmak i i. foslatmak * Yanl n veya hilesini ortaya kararak birini bozmak, utand rmak. fosseptik * L m ukuru. * inde fosil bulunan. * Foslamak i i. * Fos kmak. * Karbonmonoksit ile klordan meydana gelen bo ucu bir gaz.

fosur fosur * "Ttn, sigara vb.nin duman n savurarak imek" anlam nda fosur fosur imek deyiminde geer. fosurdama * Fosurdamak i i. fosurdamak

* Solurken a zdan ses karmak. fosurdatma * Fosurdatmak i i. fosurdatmak * Ttn, sigara vb. ni duman kararak imek. fosurtu fo a * Sigaray fosur fosur ierken kan ses. * Tombul f nd k grubunda standart bir f nd k e iti.

fo urdama * Fo urdamak i i. fo urdamak * Fo ur fo ur ses karmak. fo urdata fo urdata * Fo urdayarak, fo urdat r bir biimde. fo urdatma * Fo urdatmak i i. fo urdatmak * Suyun fo urdamas na yol amak. fota fotin foto foto * Foto raf sznn k salt lm . fotoak m * Fotoelektrik olay ndan elde edilen ak m. * inde arap yap lan bir e it f . * Bkz. potin. * I k.

fotoelektrik * I n etkisiyle elektrik retme, yaratma. * I k malar n n etkisiyle olu an her tr elektrik olay iin kullan l r. fotofini * Bir yar ta, yar anlar n var an n tespit eden ara. foto raf * Grnty, a kar duyarl kl (cam, k t gibi) bir yzey zerinde zel makine ile tespit etme yntemi. * Bu yntemle tespit edilerek o alt lan resim.

foto raf ekmek * foto raf makinesiyle grnt tespit etmek. foto raf makinesi * Foto raf ekerken grnty duyarl kl yzey zerinde tespit etmeye yarayan cihaz. foto raf

* Foto raf eken veya basan kimse. * Foto raf ekilen veya foto raf makinesi sat lan yer, foto rafhane. foto raf l k * Foto raf ekme yntemi. * Foto raf n n mesle i. foto rafhane * Foto raf n n al t yer. foto raf n almak * foto raf makinesiyle resmini ekmek. foto raflama * Foto raflamak i i. foto raflamak * Foto rafla tespit etmek, foto raf n ekmek, grntlemek. fotojen fotojenik * I n baz cisimler zerine yapt kimyasal etki ile ilgili veya bu etkileri yaratma zelli i ta yan. * Foto raf k d n ok etkileyen. * Foto rafta veya sinema filminde gzel bir etki b rakan (yz, duru ). fotokimya * I k etkisiyle olu an kimyasal tepkimeleri inceleyen bilim. fotokinezi * Baz hayvanlar karanl kta k, ok ayd nl kta karanl k aramaya iteleyen drt. fotokopi * T pk ekim, e ekim. * I k yaratan, do uran.

fotokopici * Fotokopi i lerini yapan, fotokopi eken kimse. fotokopicilik * Fotokopicinin i i. fotolitografi * Ta veya maden zerindeki rneklerin, a duyarl tabakalar zerinde foto raf veya kopya yoluyla kar lmas nda kullan lan bask tekni i. fotomekanik * Foto raftan bask kli esi elde etmek iin uygulanan her trl yntem. fotometre * l kler. fotometri * I k lm. fotomodel * Foto raf veya reklm foto raflar iin modellik eden kimse. fotomontaj * Bir konu zerindeki eksik blmleri tamamlamak veya daha ok konuyu bir araya toplamak iin birka foto raf n birle tirilmesi.

fotomorfoz * Canl varl klar n birey olu s ras ndaki geli imi zerinde n yapt etki. fotoroman * Bir metinle bir dizi foto raftan olu an hikye veya roman. fotosentez * Ye il bitkilerin kta basit birle iklerinden karma k yap l organik molekller yapmas . fotosfer fotoskop foto imi fototaksi * Bkz. fototaktizm. fototaktizm * I a gm. fototek * Foto raf belgeli i. * I k yuvar . * Merceklerin uyumundaki de i iklikleri, onlar n yzeylerindeki yans malarla gzlemeye yarayan alet. * Fotokimya.

fototerapi * l n tedavi amac yla kullan lmas . fototropizm * I a do rulum. foya * Par lt s n art rmak iin elmas ta lar n n altlar na konan ince metal yaprak.

foyas kmak * bir olay dolay s yla bir kimsenin kt niteli i ortaya kmak. foyas n belli etmek * gz boyac l , suu, kt niteli i veya gizli niyeti ortaya kmak. ftr * apka, anta, iek ve ba ka ss e yas yapmak iin kullan lan ince ve yumu ak kee. Fr fragman frak tak m . frakl fraksiyon * Bir siyas partinin politikas n parlmentoda, yerel ynetimlerde, e itli kurulu larda yrtmek iin te kiltlanm grup, blnt, blng. * Fransiyum'un k saltmas . * Tan tma filmi. * Resm trenlerde giyilen uzun etekli, ete inin arkas beline kadar y rtmal , siyah, resm erkek ceketi ve

* Frak olan.

* Bir siyas partinin iinde, partinin izlemekte oldu u ana siyas izgiye kar olan, ayr bir te kilt merkezi bulunan ve partinin o unlukla ald kararlara kar sava an parti ii grup. francala * yi nitelikli undan yap lan ince uzun ekmek.

francalac * Francala yapan veya satan kimse. francalac l k * Francala yapma ve satma i i. francalal k * Francala yapmaya uygun olan (un). frank frankl k * Frank de erinde. Frans z * Fransa'da ya ayan bir halk ve bu halk n soyundan olan kimse. * Frans z halk na zg olan, Fransa ile ilgili olan. * Frans z para birimi.

Frans zca * Hint-Avrupa dillerinden, Fransa ve Frans z uygarl n benimsemi lkelerde kullan lan dil. * Bu dile zg olan. Frans zla ma * Frans zla mak i i. Frans zla mak * Frans z olmak, Frans zl benimsemek. Frans zla t rma * Frans zla t rmak i i. Frans zla t rmak * Frans z kimli ini kazand rmak. Frans zl k * Frans z olma durumu. fransiyum * Aktinyum'dan elde edilen, atom numaras 87, atom a rl 223 olan radyoaktif element. K saltmas Fr. frapan frekans * (Ses, dalga vb. iin) Birim zamandaki titre im say s , s kl k. fren * Bir makinenin, herhangi bir ta t n h z n kesmeye veya onu durdurmaya yarayan mekanizma. * Gz al c , gze arp c , al ml .

fren mesafesi * Hareket hlindeki arac n frene bas ld durumda ald yol uzunlu u. fren yapmak * bu mekanizmay kullanarak ta t n h z n kesmek veya ta t durdurmak.

frenci frengi

* Tren yolu dnemecinde yol boyundaki frenlere kumanda eden grevli.

* Genellikle cinsel birle melerle bula an, tedavi edilmezse inme, krlk, delilik gibi sonulara kadar varan, dle de geerek vcuta ve ak lca sakat bir soyun yeti mesine yol aan hastal k. frengi frengili * Frengi hastal na tutulmu olan. Frenk * Anglosakson, Cermen veya Ltin rklar n n birinden olan kimse. * Osmanl lar n Avrupal lara, zellikle Frans zlara verdikleri ad. * Gemi gvertelerinde, sular n d ar ya akmas iin bordalara a lan delik.

Frenk asmas * Asmagillerden, sonbaharda yapraklar gzel bir renk alan ss sarma (Ampelopsis). Frenk ile i * Kokusuz, k rm z iri meyve veren ilek tr. Frenk gmle i * Yakas kravat takmaya uygun, o u uzun kollu, ceket veya yelek alt na giyilen erkek gmle i. Frenk inciri * Kaktsgillerden, yapraklar etli ve yayvan dikenli bir bitki, firavun inciri, Hint inciri (Opuntia ficus-indica). * Bu bitkinin kal n, dikenli kabu u olan tatl yemi i. Frenk lhanas * Brksel lhanas . Frenk maydanozu * Maydanozgillerden, salata ve salalarda kullan lan bodur ve t rl bir bitki. Frenk menek esi * Turpgillerden, iekleri gzel kokulu bir ss bitkisi tr (Hesperis). Frenk zm * Ta k rangillerden bir al (Fibes nigrum). * Bu bitkinin daha ok urubu yap lan, uzun salk m biiminde, taneleri ufak, k rm z ve mayho yemi i. Frenke * Frenk ve zellikle Frans z dili. * Frenklerin biiminde ve Frenklere zg olan. * Avrupal gibi.

Frenkle me * Frenkle mek i i. Frenkle mek * Frenge benzemek, Frenk gibi davran larda bulunmak. Frenkle tirmek * Frenklere zg ya ay tarz kazand rmak. Frenklik frenleme * Frenk gibi davranma. * Frenlemek i i.

frenlemek * Bir ta t n, mekanizman n hareketini fren yard m yla yava latmak veya durdurmak. * Bir gidi in, bir tutumun a r l n engellemek, gemlemek. frenlenme * Frenlenmek i i. frenlenmek * Frenlemek i i yap lmak. frenleyici * Baz organlar n al mas n engelleyen. * Engelleyen, ilerlemeye, geli meye engel olan. * Kafatas n n biimine bakarak insan n karakterini ve zihn yetene ini inceleme. * Erkek karde anlam nda papazlar iin kullan lan bir sz. * Yabanc lara ait okullarda grevli papaz. fresk * Ya duvar s vas zerine kire suyunda eritilmi maden boyalarla resim yapma yntemi. * Bu yntemle yap lm duvar resmi. freze * Tornac l kta, bir deli in a z n geni letmeye yarayan elik alet. * Frezeleme i inde kullan lan tak m tezgh . frezeci * Teknik resme veya modele uygun her e it paray freze tezgh nda yapabilen i i. frezeleme * Frezelemek i i. frezelemek * Bir paray freze tezgh nda i lemek. fribord frigo * Dondurulmu krema. * Sevimsiz, so uk (kimse). frigorifik * So utma zelli i olan, so utucu. frijider frijidite frikik * Buz dolab , so utucu. * Cinsel so ukluk. * Serbest vuru . * Ete in a lmas yla baca n grnmesi. * Bir geminin su yznden yukar kalan blm.

frenoloji frer

frikik yakalamak * a k bacak grmek.

friksiyon frisa fri ka

* Ovma, ovu turma. * Ttnleme suretiyle kurutulmu ringa bal . * Yelkeni dolduramayacak kadar hafif rzgr.

fritz friz

* Patases k zartmaya yarayan zel kap.

* Tavandan inerek sahnenin st k sm n , sahne boyunca kaplayan k sa, dar perde. * Eski Yunan ve Roma yap lar nda taban kiri i ile at aras nda kalan, zeri boydan boya kabartmalarla ssl blm, efriz. frize kaplama * A ac n y l halkalar n n kaplama yzeyinde paralel izgiler hlinde grlmesiyle elde edilen bir kaplama e idi. frktoz fuar fuarc fuarc l k * Fuar dzenleme i i. fuaye fuel oil fuhu * Bir gsteri veya toplant binas nda, temsil veya toplant aralar nda kullan lan dinlenme yeri. * Ham petroln dam t lmas sonunda elde edilen ve yak t olarak kullan lan rn, ya yak t. * Levloz, meyve ekeri. * Belli zamanlarda, belli yerlerde ticar mal sergilemek amac yla a lan byk sergi. * Fuar i leriyle u ra an kimse.

* inde bulunulan toplumun kurallar na uymayan cinsel ili kide bulunma; bir veya birka ki iyle para kar l nda cinsel ili kide bulunma. * Ta k nl k, a r davran . fujer fukara * E relti otu, a k merdiveni. * Yoksul, fakir, f kara. * Zavall . * Dervi .

fukara babas * Yoksullara yard m etmeyi seven kimse. fukaral k * Yoksulluk, fakirlik. * Gszlk. fukusgiller * Su yosunlar ndan, gelgitli denizlerin kayal klara yak n yerlerinde yeti en esmer bir yosun.

ful

* Ta k rangillerden, birok trleri bulunan a a k ve bunun gzel kokulu beyaz ie i (Casmin sambac). * Kk taneli bir bakla tr. * Tam, btn, eksiksiz. * skambil oyununda benzer k tlar n bir araya gelmesi. * Bir tr ince ipek kuma . * pek e arp. * Ad m aral . * Bkz. fultaym. * Tam gn.

ful

fular

fule full- time fultaym

fultaymc * Tam gn al an (kimse). * Tam gn al may destekleyen (kimse). fultayml * Tam gn al may kabul eden (kimse). fulya * Nergisgillerden, so an kkl bir bitki ve bu bitkinin zerrin ve nergis adlar yla da an lan gzel kokulu iekleri (Narcissus jonquilla). fulya bal * Fulya bal gillerden, yan kanatlar ok geni , kuyru u testere gibi di li bir bal k tr (Myliobatis aquila). fulya bal giller * rnek hayvan fulya bal olan omurgal hayvanlar s n f . funda * Sprge otu. funda s an * ili ve Peru'da ya ayan kemiriciler tak m ndan bir memeli tr (Ectadon degus). funda tavu u * Avustralya'da ya ayan tavuksulardan bir ku tr (Cathetfurus lathami). funda topra * Funda yapraklar n n rmesiyle olu an ve gbre olarak yararlan lan toprak. fundagiller * Fundalar tak m ndan, baya funda veya sprge al s , azelya, yaban mersini, koca yemi gibi o u her zaman ye il birok al ve a a iine alan bir bitki familyas . fundalar * Fundagillerle birlikte bunlara benzeyen daha ba ka familyalar da iinde toplayan bir bitki tak m . fundal k * Funda ile kaplanm yer.

fundamentalist * Fundamentalist yanl s olan kimse.

fundamentalizm * Birinci Dnya Sava y llar nda Amerika'da ortaya kan protestan kkenli din ak m. funya * Top ate lemeye yarar kapsl. * Topu ate lemek iin falya deli ine konulan ara. * Yolcu katarlar na eklenen yk vagonu. * Bkz. farta furta. * Ola andan ok fazla bulunma durumu. fut futa futa futbol * Topu, kafa veya ayak vuru lar ile kar kaleye sokma kural na dayanan ve on birer ki ilik iki tak m aras nda oynanan top oyunu, ayak topu. futbolcu * Futbol oyuncusu. fuzul fcceten * Yersiz, gereksiz. * Birdenbire, ans z n (lmek). * 30,480 cm'ye e it olan ngiliz uzunluk l birimi, ayak, kadem. o ulu: fit. * pekli pe tamal. * Dar, uzun ve hafif bir yar kay , kik.

furgon furta furya

fcceten gitmek * ans z n lmek. fcur * Bkz. fitne fcur. fg fls * ok sesli mzikte bir beste. * Bak r para.

flsahmere muhta * ok fakir, be paras yok, d kn, zavall . fme * Duman rengi. * Bu renkte olan. * Tts ile kurutulmu (bal k, et). fmerol * Etkin olmayan dnemlerde, yanarda lar n a z ndan yay lan gaz.

Frs fru

* Eski Fars halk ndan olan kimse. * Dallar, kollar, ayr nt lar. * ocuklar, torunlar.

frumaye * St bozuk, mayas bozuk, soysuz. fsun * Sihirli, byl, afsunlu. fsunkr ftuhat * Sihirli, byl, afsunlu. * Zaferler, fetihler.

ftuhat * Fthat yapan. ftur * Bezginlik, umutsuzluk, usan. ftur etmemek * umursamamak, nemsememek. ftur getirmek * bezginlik getirmek, bezmek. ftursuz * ekinmez, umursamaz.

ftursuzca * nemsemeyerek, ald rmayarak. ftrist ftrizm * Geleceki.

* talyan airi Marinetti'nin 1909 y l nda yay mlad bildiri ile ortaya kan, yeni hayat vmek, geleneksel edeb kurallar y kmak amac n gden ve Dadac l k, gerek stclk gibi ak mlara nclk etmi olan edebiyat r , gelecekilik. ftroloji * Gelecek bilimi. ftvvet fze fzeatar * II. Dnya Sava ndan bu yana otomatik mermiler atan baz silhlara verilen ad. fzen * Resim izerken kullan lan, taflan ubuklar ndan yap lan kalem, kmr kalem. * Kmr kalemle yap lm resim. * Din ve meslek birlik, esnaf te kilt . * ti gc, bir yan c ve bir yak c maddenin srekli olarak yanmas ndan do an hareket ettirici ge.

fzesavar

* Sald r nitelikli fzeleri etkisiz duruma getirmek amac yla retilen savunma sistemi. fzyometre * Erime s s n lmeye yarayan cihaz. fzyon g, G * Birle me, kayna ma.

* Trk alfabesinin sekizinci harfi. Ge ad verilen bu harf ses bilimi bak m ndan ince nllerle n damak, kal n nllerle art damak patlay c nszlerinin tmllerini gsterir. * Nota i aretlerini harflerle gsterme ynteminde sol sesini bildirir. Ga -ga / -ge gabard gabardin * S k dokunmu bir tr ince ynl veya pamuklu kuma . * Su geirmeyen kuma tan yap lm regln pards. gabari ller. gabavet gabi gabilik * Anlay s zl k, ahmakl k, kal n kafal l k. gabin * Al veri te sat n al nan mala denen kar l n, mal n de erinden ok fazla olmas , al veri te hile yapma. * Edimler aras nda a k orans zl k. * Afrika'daki Gabon halk ndan olan kimse. * Renkli minerallerden (amfibol, piroksen ve olivin) olu an bir tr iri taneli kaya. * Ana direklerin zerine srlen ubuklara ve ana direklerin stlerinde bulunan serenlere verilen ad. * Baz e yaya verilmesi gereken boyutlar , yan gr izmeye, haz rlamaya veya denetlemeye yarayan rnek. * Motorlu veya motorsuz ta tlar n kpr vb. alt ndan rahata geebilmeleri iin en yksek boyutlar belirten * Bir binan n yre imar dairesinin ngrd azam yksekli i. * Anlay s zl k, kal n kafal l k. * Anlay s z, ahmak, ebleh, kal n kafal . * Galyum'un k saltmas . * Fiilden isim treten ek. * Ya l ard a ac .

Gabonlu gabro gabya

gabya yelkeni * Ana yelkenler zerindeki yelkenler. gabyac gabyar * Yelkenli gemilerde yelken, arma, seren ve btn bunlara ait her tr i i yapan grevli, gabyar. * Bkz. gabyac .

gac

* Bkz. gaco.

gac r gac r * Gac r gucur. gac r gucur * Sert cisimlerin arp t klar nda, birbirine srtndklerinde kan irkin ve kulak t rmalay c sesi belirtmek iin kullan l r. gac r gucur etmek * gac r gucur ses karmak. gac rdama * Gac rdamak i i. gac rdamak * Tedirginlik veren, kulak t rmalay c ve dzensiz ses karmak. gac rdatma * Gac rdatmak i i. gac rdatmak * Gac rdamas na sebep olmak. gac rt * Gac rdarken kan ses. gaco * Kad n, dost, sevgili, metres. * Torik yavrusu.

-ga / -ge; -ka / -ke * Fiillerden isim treten ek: bur-ga, sz-ge, k s-ka, yz-ge vb. gaddar * Ac mas olmayan, ba kalar na haks zl k eden, merhametsiz, kat yrekli, insafs z davranan, k y c .

gaddar gaddar * Ac mas z bir biimde, gaddarca. gaddar olmak * ac mas z, haks z, insafs z davranmak. gaddarca * Gaddara yak r (biimde), insafs zca.

gaddarl k * Gaddar olma durumu, k y c l k. gaddarl k etmek * gaddarca, insafs zca davranmak, k y c l k etmek. gadir * Haks zl k etme, zarar verme. * Ac mas zl k, merhametsizlik, k yg . gadirlik * K yg , gadir. gadolinyum

* Atom numaras 64, atom a rl 156,9 olan, yksek s da eriyen, birtak m tuzlar bilinen, parlak gri renkte kat element. K saltmas Gd. gadre u ramak * haks z davran larla kar kar ya gelmek. gadretme * Gadretmek i i. gadretmek * Haks zl k etmek. gadrolma * Gadrolmak i i veya durumu.

gadrolmak * Haks zl a u ramak. gadrolunma * Gadrolunmak i i veya durumu. gadrolunmak * Haks zl a u rat lmak. gaf * Yersiz, beceriksiz, zamans z sz veya davran , patavats zl k pot.

gaf yapmak * bilmeden, yersiz bir davran ta bulunmak veya ba kas n incitecek sz sylemek, pot k rmak, am devirmek. gaffar gafil * evresindeki gerekleri grmeyen, sezmeyen, bilgisiz, dalg n (kimse). gafil avlamak * umulmad k, beklenmedik bir zamanda yakalamak, zor duruma d rmek. gafil avlanmak * beklenmedik bir s rada yakalanmak, habersiz ve haz rl ks z bir anda bir olayla kar la mak, zor duruma d rlmek. gafilne gafillik * Dikkatsizlikle, gafletle yap lan, gaflet iinde bulunan kimseye yak an biimde. * Gafil olma durumu, gaflet. * Kullar n n gnahlar n affeden, ba layan, ba lay c anlam nda Allah' n isimlerinden biri.

gafillik etmek * evresindeki gerekleri grmemek, sezmemek. gaflet * Dalg nl k, dikkatsizlik, bo bulunma, aymazl k, dalg , ihtiyats zl k.

gaflet basmak * dalg n, dikkatsiz bir durumda bulunmak. * uykusu gelmek. gaflet uykusu * Dalg nl ktan ileri gelen uyu ukluk.

gafur gag gaga

* ok ba lay c ve merhamet eden, sayan anlam nda Allah' n s fatlar ndan biri. * Oyuna komiklik ve ne e katan beklenmedik sz veya hareket, glt.

* Genel olarak ku larda a z n bir uzant s durumunda olan, biim ve bykl de i ik, boynuz yap s nda, kat ve k nt l organ. * A z. gaga burun * Burnu uzun ve a a ya do ru k vr k olan (kimse). gagaburun * Ba bodoslamas gagay and r r biimde yap lm ticaret yelkenlisi. gagalama * Gagalamak i i. gagalamak * (ku ) Gagas yla yemi toplamak. * (ku ) Gaga ile vurup s rmak. * Azarlamak, h rpalamak. gagalanma * Gagalanmak i i. gagalanmak * Gagalamak i i yap lmak. * Azarlanmak, h rpalanmak. gagala ma * Gagala mak i i. gagala mak * (ku lar iin) Birbirini gagalamak. * Birbirini gagalayarak oyna mak. gagal * Gagas olan. * Gaga burun.

gagal memeli * Tek deliklilerin gagal memeliler familyas ndan, vcudu yumu ak tylerle kapl , eti yenen, Avustralya ve Tasmanya rmaklar nda ya ayan bir memeli tr, ornitorenk (Ornithorhynchus anatinus). gagal memeliler * rnek tr gagal memeli olan, tek delikliler tak m n n bir familyas . gagams * Gagay and ran, gagaya benzeyen. gagas ndan yakalamak * bir kimseyi kar koyamayacak duruma getirmek. Gagavuz * Byk o unlu u Moldovo'da, az bir k sm Deliorman, Dobruca, Beserabya ve Ukrayna'da oturan Ortodoks Trk halk veya halktan olan kimse. Gagavuzca

* Gagavuz Trkesi. gh * Bkz. kh. gh ghce gaile * Bazen, ara s ra. * Zaman zaman. * S k nt , dert, keder, znt. * U ra t r c , przl i , yk. * stenmeyen durum, ba bels .

gaile amak * s k nt yaratmak, znt vermek. gaileli * Ba a dert olan, znt veren, gaile karan. * S k nt s olan, dertli. * Gaile karmayan. * Gailesi olmayan, dertsiz, huzurlu, din.

gailesiz

gailesizlik * Gailesiz olma durumu, dertsizlik. gaip * Gz nnde olmayan, haz r bulunmayan, nerede oldu u bilinmeyen. * nc ki i. * Grnmez lem. gaiplik * Gaip olma durumu. * Bir kimsenin lm tehlikesi iinde kaybolmas veya kendisinden uzun sre haber al nmamas sonucu yarg karar ile ki ili ine son verilmesi. gaipten haber vermek * (kendisinde manev g oldu una inan lan kimse) gelecekte neler olaca ndan veya bilinmeyen lemden haber vermek. gaita gak gaklama * Gaklamak i i. gaklamak gala * (karga) Gak diye ses karmak. * Resm bir trenden sonra verilen byk ve gsteri li len. * Genellikle resm giysilerle gidilen, bir temsilin ilk oynan veya bir filmin ilk gsterili i. * Gk adas . * nsan d k s . * Kargan n kard ses.

galaksi

galalit galat galat his

* Ar kazeinden olu an ve birok i te kullan lan plstik bir madde. * Yanl (kelime veya sz). * Duygu yan lmas , yan lsama.

galat me hur * Yayg n yanl . gale galebe * erisinde kal p yap lan taraf kapl , bir taraf a k tepsi eklinde dizgi aleti. * Yenme, yengi. * stnlk, okluk.

galebe almak * yenmek. * stn gelmek, bask n kmak. galenit galeri * inde do al kur un bulunan slfr. * Bir yap n n birok blmlerini ayn katta birbirine ba layan iten veya d tan yap lm geni geit. * Sanat eserlerinin veya herhangi bir mal n sergilendi i salon. * Maden ocaklar nda a lan yer alt yolu. * Galeri i leten kimse. * F r nda iyice pi irilerek kurutulan e itli biimde peksimet.

galerici galeta

galeta unu * Galetadan veya k zarm ekmek kabu undan yap lan un. galeyan * Kaynama. * Co ma.

galeyan etmek * kaynamak. * co mak. galeyana gelmek * co mak, hiddetlenmek. galeyana getirmek * co turmak. galeyanl * Galeyana gelmi olan. gali * Alak ve alt dz gemi. * Gemilerin st gvertelerinde ve palavralar nda bulunan mutfak.

galiba galibarda galibiyet

* Grn e gre, san l r ki, anla lan. * Mora alan k rm z . * Yenme, yengi.

galip

* Bir yar ma, kar la ma, at ma vb. sonunda yenen, stn gelen, ba ar kazanan.

galip gelmek * yenmek, stn gelmek. galiz galon * Anglosaksonlar n kulland yakla k 4,5 litrelik bir tr l birimi. * o unlukla akaryak t vb. s v maddeleri ta mada kullan lan, silindir biiminde, metalden byk kap. * Boya sanayiinde kullan lan be litrelik ambalj. galo * Taban tahtadan yap lm deri ayakkab . * Sa l k kurumlar nda ve zellikle hastahanelerde zel blmlere girerken aya a geirilen ince ve effaf korumal k. galsame galvaniz geer. * Solunga. * "Galvanizlenecek paran n bat r ld erimi inko banyosu" anlam na gelen galvaniz banyosu teriminde * zeri de erli madenlerle kaplanacak bir bak r levhan n bat r ld alt n, gm veya pltin banyosu. * Kaba ve irkin, i ren.

galvaniz banyosu * Galvanizlenecek paran n bat r ld erimi inko banyosu. galvanizci * Maden paralar n s cakta dald rma yntemiyle galvanizlenmesinde kullan lan erimi inko banyosunu haz rlamak ve denetlemekle grevli i i. galvanize * Paslanmaktan korumak iin erimi inkoya bat r larak kaplanm (nesne).

galvanizleme * Galvanizlemek i i. galvanizlemek * Maden bir paray paslanmaktan korumak iin galvaniz banyosunda erimi inko ile kaplamak. galvanizlenme * Galvanizlenmek i i. galvanizlenmek * Galvanizlemek i i yap lmak. galvanizletme * Galvanizletmek i i. galvanizletmek

* Galvanizle kaplatmak. galvanizli * Galvanizlenmi (madde). galvanizm * Canl organizmalarda do ru ak m n etkisi olay . galvano * Elektroliz yoluyla yap lm resim kli esi.

galvanokoter * Elektrikle k zd r lan da la . galvanometre * M knat sl i nede olu an sapmalar gzlemek yoluyla elektrik ak m n n iddetini lmeye yarayan cihaz. galvanoplsti * inde herhangi bir maden erimi bulunan bir s v ya, istenilen e yay dald r p s v dan elektrik ak m geirmek yoluyla o e yay bir maden tabakas yla kaplama i lemi. galvanoskop * Manyetik bir ibre yard m yla elektrik ak m n n varl n veya ynn gsteren cihaz. galvanotip * Galvanoplsti yoluyla haz rlanan ve tipo bask da kullan lan kabartma kli e. galvanotipi * Tipografik kli eleri o altmada kullan lan galvanoplsti. galyot * Ba ve k ok yuvarlak gulet tipinde, alt dz bir gemi. galyum * ok seyrek bulunan, alminyumu and ran, yo unlu u 5,9, atom a rl 69,72 olan, 29,8 C de eriyen element. K saltmas Ga. gam gam * Tasa, kayg , znt.

* Sekiz notan n kal n sesten inceye veya inceden kal na gitmek zere s ralanm dizisi. Do, re, mi, fa, sol, l, si, do veya do, si, l, sol, fa, mi, re, do. gam ekmek * tasalanmak, kayg lanmak, zlmek. gam yapmak * gam biiminde deneme ve al t rmay alg veya sesle uygulamak. gam yememek * tasa etmemek, kayg lanmamak, zlmemek. gama * Yunan alfabesinin nc harfi (g).

gama nlar * Radyoaktif cisimler taraf ndan yay lan ve x nlar ndan daha k sa dalgal olan nlar. gamagloblin * Kanda, lenfte, safrada vb. de bulunan bir protein tr.

gamal gamba gambot

* Baz eski dinlerin ve Nazizmin sembol olan, ular Yunancan n gama harfi biiminde k r lm (ha). * yi toplanmam halat veya zincirlerde ortaya kan dola kl k, burulma. * Birka topu olan bir e it kk ve hafif sava gemisi.

gamet gametli

* Erkek veya di i reme hcresi. * Gameti olan, gamet olu turan.

gamlanma * Gamlanmak i i. gamlanmak * Tasalanmak, znt duymak, kayg lanmak. gaml * Kayg l , tasal . * S k nt veya znt veren. * Gaml olma durumu. * Bkz. gama. * Sz getirip gtren, arkadan eki tiren, ara bozucu, fitneci, kovcu.

gaml l k gamma gammaz

gammazlama * Gammazlamak i i, kovlama. gammazlamak * Birinin yapt i i, syledi i sz yermek, ktlemek, birisini yerip eki tirmek, kovlamak. gammazlanma * Gammazlanmak i i. gammazlanmak * Gammazlamak i i yap lmak, kovlanmak. gammazl k * Gammaz n i i, fitnecilik, kovculuk. gamsele gams z * Geirmez kauuklu ya murluk. * znts olmayan. * Olaylar kendine dert etmeden gei tiren, ald r etmeyen, tasas z.

gams zl k * Gams z olma durumu, tasas zl k. gamze ukur. * Baz insanlar n enelerinde, yanaklar nda do al olarak bulunan veya gldkleri zaman grlen kk

* Yan bak , gz szme, sitemli bakma. -gan / -gen; -kan / -ken * Fiillerden s fat treten ek: s k l-gan, en-gen, al -kan, dv -ken vb. Ganal gang * Bat Afrika'daki Gana'da ya ayan veya Gana halk ndan olan kimse. * Bir maden cevherini, bir de erli ta saran de ersiz madde. * Maden cevher damar n n i letilemeyen de ersiz blm.

gangama teknesi * Dibi tarayarak snger avc l nda kullan lan tekne tr. gangliyon * Sinirlerde ve lenf damarlar nda yer yer ortaya kan yuvarlak i lik. * Merkez sinir sistemi d nda bulunan hcre gvdelerinin olu turdu u kitle. gangster * Yasa d i ler yapan ete yesi. * Herhangi bir kar iin her trl ktl yapan kimse.

gangsterlik * Gangster olma durumu. gani * Zengin, varl kl . * Bol. gani gani * Bol bol. gani gnll * Cmert, eli a k. ganimet * Sava ta d mandan zorla ele geirilen mal. * Bir rastlant sonucu ele geen kazan veya imkn. * Ya ma sonras nda elde kalan mal, al nt . * At yar lar nda birincili i kazanan (at). * Bu at iin al nan bilet.

ganyan

ganyan oynamak * bir at yar nda resm programda yer alan at n numaras n ta yan bileti alarak onun birinci gelmesi tahmini zerine para yat rmak. gar garabet garaip garaj * Otomobil, vagon gibi ta tlar n konuldu u st rtl yer. * Otomobillerin bak m ve onar m n n yap ld yer. * ehirler aras yolcu otobslerine hareket ve var noktas olarak belediyelerce ayr lan yer, otogar. * Yolcu ve e ya ula m n sa lamak iin demir yolu ile ilgili birok kurulu un bulundu u yer. * Yad rganacak yn olma, gariplik, tuhafl k. * Grlmemi , a lacak eyler, i itilmemi olaylar.

garajc

* Otomobil, otobs gibi ta tlar belli bir sre bar nd racak kapal yer sa layan, gere inde bak m ve onar mlar n yapt ran i letmeci. garam garanti * D nceden ok, canl duygulara ve a ka dayanan (sanat eseri). * Gvence, inanca, teminat. * Kesinlikle, kesin olarak, ne olursa olsun.

garanti etmek *o eyle ilgili olarak gvence vermek. * bir i in gerekle mesi iin gerekli nlemleri almak. garanti vermek * gvence alt na almak. garantileme * Garantilemek i i. garantilemek * Bir i in gerekle mesi iin gereken nlemleri almak, sa lama ba lamak. garantili * Garantisi olan, gvenceli.

garantisiz * Garantisi olmayan, gvencesiz. garantr garaz * Hedef, ama, maksat. * Birine kar gdlen ktlk etme iste i, kin, d manl k. garaz (veya garez) ba lamak * birine kar d manl k beslemek. garaz (veya garezi) olmak * birine kar ktlk, kin beslemek. garazkr * Garaz ba layan. * Gvence veren ve bunun gerekle mesini gzeten ve denetleyen kimse, kurulu veya devlet.

garazkrl k * Garaz ba lama durumu. garazl * D manl k besleyen, kin gden, garaz olan. garazs z * D manl k beslemeyen, garaz olmayan.

garazs z ivazs z * Hibir gizli maksat gtmeden. garb * Bat ynnde olan, bat ile ilgili, bat ya zg olan; bat .

gar gur

* Birbirine srtnen nesnelerin kard ses.

gar gur etmek * gar gur diye ses karmak. gard * Eskrim, boks gibi oyunlarda korunma iin al nan durum. gardenparti * Bir bahede veya parkta yap lan davet. gardenya * Kk boyas gillerden, s cak blgelerde yeti en bir a a veya a a k cinsi (Gardenia). * Bu a a n gzel kokulu ie i. * Trenlerde vagon frenlerini i leten kimse. * Giysi dolab veya yeri. * Bir ki inin sahip oldu u btn giysileri, giysi tak mlar .

gard fren gard rop

gard ropu * Giydirici. gardiyan * Ceza evlerinde dzeni, tutuklular n yasalara uygun biimde davranmalar n sa lamakla grevli kimse. gardiyanl k * Gardiyan olma durumu veya gardiyan n grevi. garez gargar gargara * Yutmadan, su veya ba ka bir s v ile a z veya bo az alkalama i i. * Bu maksatla kullan lan ill s v . gargara yapmak * bir s v ile a z veya bo az alkalamak. gargaraya getirmek * grltye, kar kl a bo arak bir szn veya bir i in etkisini azaltmak, da tmak, dikkatten ka rmak. gariban * Kimsesiz, zavall , garip. * Bkz. garaz. * Szgeli testi.

garibanl k * Gariban olma durumu. garibe * a lacak ey, yad rganacak ey. garibine gitmek * yad rgamak, a rmak. garip * Kimsesiz, zavall .

* Yabanc , gurbette ya ayan, elgin. * Yad rganan, anla lmam , gizli ynleri olan, yabans , tuhaf. * Dokunakl , hzn veren. * a lacak bir ey kar s nda sylenir. garip bulmak * yad rgayarak kar lamak, tuhaf ve anla lmaz olarak nitelemek. garip garip * Zavall , a k n bir biimde. garip ku un yuvas n Allah yapar * garip ve kimsesiz ki iye Tanr yard m eder. gariple me * Gariple mek i i. gariple mek * Garip bir duruma gelmek. gariplik * Garip olma durumu, garabet.

gariplik basmak * yaln zl k kmek. garipseme * Garipsemek i i. garipsemek * Kendini gurbette veya kimsesiz gibi d nerek ilenmek. * Bir eyi garip, tuhaf ve uygunsuz bulmak, al amamak, yad rgamak. gark * (suya) Batma, bat rma; bo ulma.

gark etmek * bat rmak, bo mak. * birine bir eyi bol bol vermek. gark olmak * gmlmek, batmak. * bir eyden bol miktarda olmak. garni garnitr * Herhangi bir yiyecek blm bulunmayan otel.

* Herhangi bir eyi ona uygun nitelikte tamamlayan nesne. * Giyecekleri sslemek iin eklenen ey, ss. * Et veya bal k gibi as l yeme in yan na sslemek veya tamamlamak iin eklenen sebze, patates gibi yiyecekler. garnitrl * Garnitr olan. garnizon * Bir ehri savunan veya yaln z orada bulunan asker birlikler. * Asker birliklerin bulundu u yer. * Palamut ve tori in i organlar .

garoz

garp garp garp l k garpkr

* Bat . * Bat kltr ve medeniyetinden yana olan. * Bat yanl s olma durumu. * Bat rneklerine benzer, Bat yap s .

garpl

* Bat l .

garpl la ma * Bat l la ma. garpl la mak * Bat l la mak. garpl la t rma * Bat l la t rma. garpl la t rmak * Bat l la t rmak. garpl l k garson * Bat l olma durumu, bat l l k. * Lokanta, otel, pastahane, kahvehane gibi yerlerde m terilere hizmet eden kimse.

garsoniyer * Baz erkeklerin, kendi konutlar ndan ayr olarak evlilik d ili kiler iin tuttuklar zel konut. garsonluk * Garson olma durumu. * Garsonun grevi. gaseyan * bulant s . * Kusma.

gaseyan etmek * kusmak. gas p gasil gasletme * Gasletmek i i. gasletmek * (ly) Y kamak. gasp * Bir mal sahibinin izni ve haberi olmadan zorla ve hile ile alma. * Zorla alan. * l y kama.

gaspetme * Gaspetmek i i veya biimi. gaspetmek * Zorla, izinsiz almak. gassal gastrit * Mide iltihab . gastroenterolog * Sindirim sistemi hastal klar hekimi, sindirim bilimci. gastroentoroloji * T bb n sindirim sistemi hastal klar n inceleyen dal , sindirim bilimi. * Hastahanelerde sindirim organlar hastal klar n n incelendi i, tedavi edildi i blm. gastronom * Damak zevki olan, a z n n tad n bilen, iyi yemekten anlayan kimse. gastronomi * yi yemek merak . * Sa l a uygun, iyi dzenlenmi , ho ve lezzetli mutfak; yemek dzeni ve sistemi. gastroskop * Yutma borusu, mide ve on iki parmak ba rsa n n gzle grlmesini sa layan, hastaya a z yolu ile uygulanan fiberoptik alet. gastroskopi * Gastroskopla yap lan muayene. gastrul * Yumurta hcresi o ulcuk durumuna gelirken blstulan n bir noktas ndan ukurla arak i ie gemi iki hcre katman biimine girme evresi. ga iy * Kendinden geme, esrime. ga yolma * Ga yolmak i i veya durumu. * l y kay c s .

ga yolmak * Kendinden gemek, esrimek. gato gauss * Manyetik alan n iddet birimi. K saltmas G. gavot gvur * Bir tr eski Frans z halk dans . * Mslman olmayan kimse, Hristiyan. * Dinsiz kimse. * Merhametsiz, ac mas z, inat . * Pasta, rek.

gvur etmek

* bo una harcamak, yerinde harcamam olmak, i e yaramaz duruma getirmek. gvur eziyeti * Bile bile verilen zahmet, eziyetli i . gvur icad * Bat yap s teknik e yaya eskiden tutucu evrelerin verdi i ad. gvur inad * Yumu at lamayan, yok edilemeyen inat. gvur inad tutmak * iyiden iyiye inatla maya ba lamak. gvur olmak * Hristiyan olmak. * bo una harcanmak. gvur orucu gibi uzamak * bir i gere inden ok srmek. gvur ls gibi * ok a r ve hantal. gvura k z p oru yemek (veya bozmak) * ba kas na k z p kendine zararl olan bir i yapmak. gvurca * Bat l lar n konu tu u yabanc dillerden herhangi biri. * Ac mas z, insafs zca.

gvurcas na * Hi ac maks z n, insafs zcas na. gvurla ma * Gvurla mak i i. gvurla mak * Gvur olmak. * Ac mas z davranmaya ba lamak. gvurluk * Gvur olma durumu, dinsizlik. * Ac mas zl k, insafs zl k, gaddarl k.

gvurluk etmek * ac mas z, insafs z davran ta bulunmak, gaddarl k etmek. gayakol gaybubet * Peygamber a ac reinesinden kar lan ve hekimlikte kullan lan bir s v . * Bulunmay , yokluk.

gaybubet etmek * ortada grlmez olmak. gaybubetinde * bulunmad s rada, yoklu unda. gayda * fleme dd olan tulumlu bir alg .

gaydac gaye gayeli gayesiz

* Gayda alan veya yap p satan kimse. * Ama, hedef. * Amac olan. * Amac olmayan.

gayet gayetle gayr

* Pek, ok, pek ok, gl bir biimde, etkili olarak. * A r derecede. * Ba ka kimse, ba kas . * (ga'yr) Arapa baz szlerin ba na getirilerek "olmayan" anlam n verir. * Ola anst al ma, aba, al ma iste i. * Kutsal say lan eylere yabanc lar n sald rmas n grmekten do an dayanamama duygusu. * Koruma, esirgeme, kay rma duygusu.

gayret

gayret almak * yreklenmek, cesaret almak. gayret day ya d t * i , onu ba arabilecek olana kald . gayret etmek * emekle al mak, abalamak, u ra mak. gayret gstermek * aba harcamak, ba armak iin al mak. gayret ku a * Ku ak ba lama treninde gelinin beline dolanan ku ak, k rm z kemer. gayret vermek * isteklendirmek, zendirmek, yreklendirmek. gayrete gelmek * bir i i yapmaya veya bitirmeye zenmek; canlanmak. gayretine dokunmak * bir i i yapamayaca n ileri srenlere k zarak veya kendisinin yapmas beklenen i i ba kas n n yapmas ndan utan duyarak ba armaya al mak. gayretke * al kan. * Yan tutan, kay ran. gayretke lik * Gayretke olma durumu. gayretlenme * Gayretlenmek i i.

gayretlenmek * al ma iste i duymak veya al ma iste i artmak. gayretli * al kan, aba gsteren.

gayretlilik * Gayretli olma durumu. gayretsiz * al mayan, aba gstermeyen. gayretsizlik * Gayretsiz olma durumu. gayr gayri * Art k, bundan byle. * Ba ka, di er. * Art k, bundan sonra.

gayriahlk * Ahlka ayk r , ahlks zca. gayriakl * Ak l d , irrasyonel. gayricidd * Cidd olmayan, lubal, ciddiyetsiz. gayriihtiyar * stemeksizin, d nmeden, elinde olmayarak. gayriilm * Bilime ayk r , bilime uymaz, bilim d .

gayriinsan * nsanl k d . gayriirad * stensiz, irade d .

gayrikabil * Olamaz, olamayacak, zm olmayan. gayrikabiliitiraz * Kar k lamayacak kadar kesin. gayrikabilik yas * Kar la t r lamaz, llemez, bamba ka. gayrikabili ifa * yi onmaz, onulmaz. gayrikabilitahmin * Kestirilemez. * Beklenmedik. gayrikabilitelfi * Yerine konulamaz, onar lamaz, eksikli i giderilemez.

gayrikfi

* Yetersiz, yetmez.

gayrikanun * Yasaya uygun olmayan, yasa d . gayrik yas * Kurals z. gayrily k * Yak maz, yak ks z. gayrimahdut * S n rs z, sonsuz, usuz. gayrimahsus * Duyulmaz, sezilmez. gayrimakul * Akla ayk r , sama. gayrimalm * Bilinmeyen, bilinmez, bilinmedik. gayrimemnun * Memnun olmayan, k zg n, ho nutsuz, kskn, k rg n, s zlanan. gayrimenkul * Ta nmaz. gayrimeskn * Bo , ss z, enliksiz. gayrimesul * Sorumsuz. gayrime ru * Yolsuz, yasaya veya treye ayk r . * Evlilik d . gayrimezru * Ekilmemi , a lmam (toprak). gayrimuayyen * Belirsiz. gayrimuhtemel * htimali bulunmayan, olaca san lmayan. gayrimuntazam * Dzensiz, da n k, geli igzel. gayrimutab k * Uyu mayan; uymayan, uygun gelmeyen. gayrimmbit * orak, verimsiz. gayrimmkn * Olmaz, imkns z.

gayrimnasip * Uygunsuz, yak ks z. gayrimsav * E itsiz, denk olmayan. gayrimslim * Mslman olmayan. gayrimsmir * Yarars z, verimsiz, sonusuz. gayrimtecanis * Ayr cinsten, ba da maz. * Kar mam , ba da mam . gayrinizam * Dzenli olmayan, dzensiz. gayrisafi * Kar k, kat k.

gayrisafi has lt * Net olmayan gelir. gayrisafi mill hs la * Bir lkede bir y l sresince retilen mal ve hizmetlerin piyasa fiatlar na gre hesaplanan de eri. gayris hh * Sa l kl olmayan, sa l ks z. gayri ahs * Ki ilik d . gayri uur * Bilin d olan veya bilin d olarak, yapt n bilmeyerek. gayritabi * Do a d , do aya ayk r . * Ola an d . * Acayip. * Olmam , olmad k. gayrivarit * Hat ra gelmez.

gayrivaki

gayrivaz h * Anla lmaz, kapal , rtl. gayur Gayya * Cehennemde bulundu u var say lan bir kuyunun veya derenin ad . gayya kuyusu * Karma k i lerin dnd yer veya ok apra k durum. gayz * fke, h n. * Gayreti olan, gayretli, ok al kan.

gayzer gayzerit gaz gaz

* Volkan blgelerinde, belli aral klarla su ve buhar f k rtan s cak kaynak, kayna. * Volkan blgelerinde olu an silisli kelti, kayna ta . * Tl.

* Normal bas n ve s cakl kta oldu u gibi kalan, iinde bulundu u kab n her yan na yay lmak ve bu kab n i yzeyinin her noktas na bas n yapmak zelli inde olan ak kan madde. * Gaz ya , petrol. * Sindirim borusunda, a zdan yutulan hava ile mayalanma sonucu olu an uucu maddelerin kar mas . * Gaz lmbas . * (motorlu aralarda) Benzin. gaz bezi * Gaz bezi. gaz bombas * inde canl lar iin tehlikeli gazlar bulunan bomba. gaz boyamas * En son i lem olarak gaz ya na sokularak boyalar sabitle tirilmi olan ba l k, ba rts. gaz detektr * Boru hatlar yla ta nan gaz n kontrol edilen ortamda bulunup bulunmad n tespit edebilen ve konstrasyonu lebilen cihaz. gaz ibi i * Gaz n yand a z.

gaz lmbas * ine konan gaz ya n bir fitil yard m yla yakan, i eli, trl biimlerde lmba. gaz maskesi * Zehirli gazlardan korunmak amac yla zel olarak yap lm gere. gaz oca * Gaz ya yla yanan ocak. gaz lm * Gazlar n hacim, yo unluk vb.nin llmesi. gaz sayac * inden geen gaz n ne kadar oldu unu len ara, hava gaz saati. gaz sobas * ine konan gaz ya n n yanmas yla s nan soba. gaz ta * Bileme i inde kullan lan bir tr ta .

gaz ya * Renksiz veya sar renkte, ham petroln 150-250 C ler aras nda eritilmesinden elde edilen akaryak t. gaz yuvar * Yeri veya herhangi bir gk cismini saran gaz katman , atmosfer. gaza

* slm dinini korumak veya yaymak amac yla Mslman olmayanlara kar yap lan sava , kutsal sava . gaza basmak * harekete geirmek veya h z n art rmak iin motorlu ta t n gaz pedal na basmak. gaza getirmek * birini olmad k bir ey veya hayal bilgilerle co turmak, ileri srmek. gazaba gelmek * fkelenmek, k zmak. gazaba u ramak * gl bir kimsenin h m na u ramak. gazab n yenmek * fkesini, iddetini gstermemek veya bast rmak. gazal gazap * Ceyln. * fke, k zg nl k, hiddet.

gazapland rma * Gazapland rmak i i. gazapland rmak * fkelendirmek, k zd rmak. gazaplanma * Gazaplanmak i i. gazaplanmak * fkelenmek, k zmak. gazapl gazeki * Cepken alt na giyilen kolsuz bir e it giysi. gazel * Divan edebiyat nda be ile on be beyit aras nda de i en, ilk beytinin dizeleri birbiriyle, sonraki beyitlerinin ikinci dizeleri birinci beyitle uyakl , en ok lirik konularda yaz lan naz m biimi. * Klsik Trk mzi inde belli bir kurala ba l olmadan bir ki i taraf ndan herhangi bir makamda gezinerek sesle yap lan taksim. gazel * Sonbaharda kuruyup dklen a a yapra . * fkeli, k zg n, hiddetli.

gazel damar * ah damar . gazel okumak * gazel sylemek. * oyalamak veya kand rmak zere bo szler sylemek. gazel tutturmak * yksek sesle ark veya trk sylemek. gazelhan * Gazel okuyan, gazel syleyen kimse.

gazelhanl k * Gazel sylemeyi kendine meslek edinme. gazeliyat * Bir airin divan nda bulunan gazeller blm.

gazellenme * Gazellenmek i i veya durumu. gazellenmek * (a a) Yapraklar n dkmek. * (yaprak) Sarar p kurumak. gazete * Politika, ekonomi, kltr ve daha ba ka konularda haber ve bilgi vermek iin, yorumlu veya yorumsuz, her gn veya belirli zaman aral klar yla kar lan yay n. * Gazetenin ynetildi i, haz rland , bas ld yer. gazeteci * Gazete yay mlayan kimse. * Gazeteye yaz yazmay , haber toplay p vermeyi veya gazetenin yaz i lerinde al may i edinen kimse. * Gazete satan kimse.

gazetecilik * Gazetecinin yapt i . gazetelik * Gazete koymaya yarar kk atk . * Gazeteye haber diye yaz lacak nitelikte. * Hava gaz retilen veya depolanan yer. * Termik etki olmaks z n kendili inden grlen k. gaz l gazi unvan . * Gaz ile ilgili, gaz saabilen. * ( slml kta) D manla sava an veya sava yapm (kimse). * Ola anst yararl klar gstererek d man yenen komutanlara veya ehirlere devlet taraf ndan verilen onur * Sava tan sa ve zafer kazanm olarak dnen (kimse).

gazhane gaz

gazi olmak * sava tan, lmeden dnmek. gaziler helvas * Undan yap lan bir tr helva. gazilik * Gazi olma durumu. * Gazi unvan . * Yi itlik. * Yemek yenilen, gsteri izlenen, bazen oyun sergilenen e lence yeri. * Byk kahvehane ve birahane.

gazino

gazinocu

* Gazino i leten kimse. gazinoculuk * Gazinocu olma durumu veya gazinocunun yapt i . gazla! gazlama gazlamak * defol, git!. * Gazlamak i i.

* Gaz ya srmek. * (motorlu aralarda) Motora fazla benzin gitmesini ve arac n h zlanmas n sa lamak iin gaz pedal na kuvvetle basmak. * Kamak. gazlanma * Gazlanmak i i.

gazlanmak * Gaz ya srlmek. * Sindirim yolunda gaz olmak. gazla ma * Gazla mak i i veya durumu.

gazla mak * Gaz durumuna girmek. gazla t rma * Gazla t rmak i i. gazla t rmak * Bir maddeyi gaz durumuna dn trmek. gazl gazl bez gazoil * A k sar renkte, olduka k vaml , yak c ve yan c olarak kullan lan petrol rn. gazojen gazolin * S v veya kat yak t hava veya oksijen etkisiyle gazla t rmaya yarayan ara. * Ham petroln ilk dam t lmas nda ayr lan ok uucu, hafif akaryak t. * Gaz olan veya gaz bula m olan. * Yaralara kapat lan ince ve seyrek bez.

gazometre * Gazlar n toplanmas , belirli bas n alt nda da t lmas iin kullan lan depo. * Gazler. gazometri * Bkz. gaz lm. gazoyl * \343 gazoil. gazoz

iecek.

* Meyve esans , eker ve karbon asidi ile yap lan, bas nl hava ile i elere doldurularak haz rlanan alkolsz

gazoz a ac * Bir szn ok sama oldu unu bildirmek iin sylenir. gazozcu * Gazoz yap p satan kimse. * E lence yerlerinde dola arak gazoz satan kimse, gazoz sat c s . gazozculuk * Gazozcunun yapt i . gazler gazs z gazup gazve * Arap a iretleri aras nda yap lan sava . * Din u runa yap lan sava . Gd * Gadolinyum'un k saltmas . Ge ge -ge gebe * Karn nda yavru bulunan (kad n veya hayvan), ykl, hamile, ayl . * inde o ulcuk veya dlt bulunan (dl yata ). * Bir birikim sonucu ortaya kmas beklenen (durum veya olaylar). gebe kalmak * (insan, hayvan iin) karn nda yavru olu mak. gebe olmak * bir eyin olma ihtimali bulunmak. gebelik * Gebe olma durumu, hamilelik. * Dllenme ile do um aras nda geen sre. * Germanyum'un k saltmas . * Trk alfabesinin sekizinci harfinin ad . * Bkz. -ga / -ge. * Belirli bas n alt nda gelen gaz n hacmini lmeye yarayan ara, gazometre. * inde gaz olmayan veya gaz bula mam olan. * fkeli.

gebelik testi * Gebe olup olmad n anlamak iin yap lan test. geberik * l, lm .

geberip gitmek * istenmedik bir biimde ve zamanda lmek.

geberme

* Gebermek i i.

gebermek * lmek. gebertilme * Gebertilmek i i. gebertilmek * Gebertmek i i yap lmak, ldrlmek. gebertme * Gebertmek i.

gebertmek * ldrmek. gebe * Aptal, sersem. * Bodur ve i man. * Karn i olan. gebe lik gebre * At t mar etmekte kullan lan k ldan kese. gebre * Gebre otunun yemi i. * Gebe olma durumu.

gebre otu * Srekli ye il kalan al grnmnde bir bitki (Capparis). gebre otugiller * Gebre otu gibi bitkileri kapsayan familya. gebreleme * Gebrelemek i i. gebrelemek * (hayvan ) Gebre (I) ile t mar etmek. gebrelenme * Gebrelenmek i i. gebrelenmek * Gebrelemek i ine konu olmak. gece * Gne batt ktan gn a armaya ba lay ncaya kadar geen sre, tn. * Bu sre iindeki karanl k. * Gece vaktinde, geceleyin. * E lence, anma vb. amalarla geceleri dzenlenen toplant . gece bekisi * Baz i yerlerini, kurulu lar gece bekleyen kimse. gece gz kr gz * geceleyin iyi i yap lamayaca n anlat r.

gece gndz * Her zaman, ara vermeden, aral ks z, geceli gndzl. gece gndz dememek * vaktin uygun olup olmad na bakmamak, vakit sememek. * srekli olarak, ara vermeksizin bir i i yapmak. gece hayat * Gece e lencelerine d knlk. gece i ili i * Geceleyin yap lan h rs zl k. gece i i krler i i * gece yap lan i in rand manl olamayaca n anlat r. gece k yafeti * Gece giyilen elbise. gece kulb * Geceleri a k olan, dans etmek, mzik dinlemek ve gsteri izlemek iin gidilen e lence yeri. gece ku u * Gece gezmesini seven kimse. * Gece uyuyamayan. * Geceleri para kar l erkeklerle ili ki kuran kad n. * Yarasa. gece mavisi * Koyu mavi. gece silhl gndz klhl * kimseye sezdirmeden kt i ler yapan kimse. gece uu u * Asker amala uaklar n geceleyin yapt uu . * Geceleri para kar l erkeklerle ili ki kurmak i i. gece yan * Uuk gibi birdenbire olu an kabarc kl deri dkntlerine verilen ad. gece yar s * Gne in batmas ile do mas aras ndaki srenin ortas . * Gecenin ilerlemi saatleri, gecenin ortas . gece yat s * Geceyi bir yerde konuk olarak geirme. gece yay * Gne in gk kresinde bir gn boyunca izdi i emberin ufuk alt nda kalan paras . gececi geceki * Gece olan, gece yap lan. gecekondu * Yasa d , gizlice yap lan kk konut. * Acele ile yap l vermi , derme atma yap . gecekondu gibi * al ma s ras geceye rastlayan grevli.

* derme atma yap lm olan (yap ). gecekonducu * Gecekonduda oturan kimse. * Gecekondu yap p satan kimse. gecekondula ma * Gecekondula mak i i. gecekondula mak * Gecekondu say s o almak, gecekondularla dolmak. geceleme * Gecelemek i i.

gecelemek * Geceyi bir yerde geirmek. geceler gebedir * her sabah uyand m z zaman yeni yeni olaylarla kar la r z. geceleri * Gece vakti. * Her gece. * Gece vakti. * "Hem gece hem gndz, srekli, aral ks z" anlam ndaki geceli gndzl deyiminde geer.

geceleyin geceli

geceli gndzl * Srekli, durmaks z n. gecelik * Geceye zg olan, gece kullan lan. * Yatakta giyilen giysi, gmlek. * Bir gece iin denen cret. gecesefas * ki eneklilerden, gece aan kk kokulu iekleri olan, otsu bir bitki (Mirabilis jalapa). gecesefas giller * rnek bitkisi gecesefas olan bir bitki. geceyi gndze katmak * aral ks z, gece gndz al mak, byk aba gstermek. gecikilme * Gecikilmek durumu. gecikilmek * Gecikmek i i yap lmak. geciki * Gecikmek i i veya biimi. gecikme * Gecikmek i i, teehhr, rtar.

gecikmek * Ge kalmak, herhangi bir i i kararla t r lan zamandan sonra yapmak.

gecikmeli * Gecikmesi olan, tehirli, rtarl . gecikmesiz * Gecikmesi olmayan. geciktirilme * Geciktirilmek i i veya durumu. geciktirilmek * Gecikmesine yol a lmak. geciktirim * zleyiciye herhangi bir olay n ortaya kaca n sezdirmek, fakat sonucu durmaks z n geciktirerek onu srekli bir bekleme, gerginlik, s k nt iinde b rakmak biimindeki anlat m. geciktirme * Geciktirmek i i, tehir. geciktirmek * Gecikmesine sebep olmak, tehir etmek. ge * Kararla t r lan, beklenen veya al lan zamandan sonra, erken kar t . * Belirli zamandan sonra olan. * Bkz. -ga / -ge.

-ge

ge (veya ge efendim!) * kulak asma, nem verme. ge kalmak * vaktinden sonra davranmak, gecikmek. ge olsun da g olmas n * e itli engellerle gerekle meyen i lerde avunmak iin sylenir. gee gee * (herhangi bir saat ba n ) Geerek, geerken. gee geek * Kar l kl iki yandan her biri, yaka. * ok geilen yer, i lek yol. * Kk tahta kpr. * Geesi (II) olan. * (hafta, ay, yaz, k gibi zaman anlatan szlerle) Bir nceki. * Belirsiz bir sre nceki, birka gn nceki. * Ne kadar geti i belli olmayan yak n bir zaman nce. * Biraz ge olarak, ge saatlere yak n.

geeli geen

geende

geenek

* Bkz. koridor.

geenlerde * Yak n bir gemi te, yak nda. geer * Yrrlkte bulunan, geerli i olan, kullan lan. * Be enilen, makbul, mergup. * S n f geme durumu. geer ake * herkese, aranan, be enilen, muteber. geer ake * Herkese, aranan, be enilen, muteber. geerleme * Geerlemek i i. geerlemek * Gemesini sa lamak. geerletme * Geerletmek i i. geerletmek * Geer duruma getirtmek. geerli * Yrrlkte olan, uygulanan, muteber. * Be enilen, tutulan, srm olan. * Yrrlkte olma, de erini srdrme durumu, reva. * Srm olma durumu. * Geerli olma durumu, geerlik. * Bir kavram n, bir yarg n n, mant k veya anlam ve de eri bak m ndan onaylanabilir olmas . * Yrrlkten kar lm , hkmsz.

geerlik

geerlilik

geersiz

geersizle me * Geersiz duruma d me. geersizle mek * Geersiz duruma d mek, geerli ini yitirmek. geersizle tirmek * Geersiz duruma getirmek. geersizlik * Geersiz olma durumu, hkmszlk. gege * Seyredilecek uygun bir program aramak amac yla televizyon kanallar n tarama, zaping.

gege yapmak * gegelemek.

gegeleme * Gegelemek i i veya durumu. gegelemek * Televizyon kanallar n aramak veya taramak, zaping yapmak. gegin * Gekin. geici * ok srmeyen. * K sa ve belli bir sre iin olan, gee en, muvakkat, palyatif. * Bula an, bula c . * Yaya, yoldan veya kar dan kar ya geen, yolcu.

geici madde * Yasa, tzk ve ynetmeliklerde belirli bir sre geerli olan madde. geicilik * Geici olma durumu. geili geilme geilmek * Geilmek i i veya biimi. * Geilmek i i. * Gemek i i yap lmak. * B rakmak, terk etmek.

geilmemek * bol veya ok, a r olmak. geim * Geinmek i i, geinme aralar , geinme, mai et. * Anla ma, uyu ma. geim derdi * Geim s k nt s . geim dnyas * Ki inin kendi karlar n d nmesi gerekti ini belirtmek iin kullan l r. geim kap s * Ya amak iin gereken kazanc n sa land i yeri. geim s k nt s * Geinmede ekilen glk. geim yolu * Ya amak iin gereken kazanc sa lama arac veya aresi. geim zorlu u * Geim s k nt s . geimini do rultmak * geinmek iin para kazanmak. geimli * evresindekilerle iyi geinen.

geimlik

* Yiyecek paras , nafaka.

geimlilik * Geimli olma durumu. geimsiz * evresindekilerle iyi geinemeyen, kavga karan, huysuz, irret. geimsizle me * Geimsiz olma. geimsizle mek * evresindekilerle iyi geinememek. geimsizlik * Geimsiz olma durumu. geindirme * Geindirmek i i. geindirmek * Geinmesini sa lamak. geinilme * Geinilmek durumu. geinilmek * Geinmek i i yap lmak. geinim * Geinmek i i. geinip gitmek * ok iyi de ilse de yle byle geinmek. geinme * Geinmek i i.

geinme endeksi * Belirli bir sosyal grubun ortalama ya ama dzeyini srdrebilmesi iin yapmas gereken giderleri izleyen fiyat indeksi. geinmek * Ya amak iin gerekeni sa lamak. * Uzla mak, anla mak. * Taslamak. * Kendi ihtiyalar n ba kalar ndan sa lamak. * lmek. geinmeye gnl olmamak * herhangi bir konuda isteksizli i belli etmek iin kullan l r. geirgen * inden gaz, s v gibi eyleri kolayl kla geiren. * S v lar n gemesine elveri li (kaya).

geirgenlik * Baz cisimlerin, ilerinden ba ka eyler (gaz, s v , ak m) geirme zelli i. * Saydam cisimlerin geirme derecesi. * Kayalar n, s v lar n geebilmesine kar elveri lili i.

geirici

* Geirmek i ini yapan (kimse). * U urlamaya gelen. * Geirilmek i i.

geirilme

geirilmek * Geirmek i i yap lmak. geirim * Geirmek i i. geirimli * Geirgen.

geirimlilik * Geirgenlik. geirimsiz * Geirgenli i olmayan. geirimsizlik * Geirimsiz olma durumu. geiri geirme geirmek * Geirmek i i veya biimi. * Geirmek i i. * Gemek i ini yapt rmak, gemesini sa lamak. * Bir eyi bir yandan br yana gtrmek. * Bir eyi bir yerden ba ka yere ta mak, nakletmek. * Tespit etmek, yazmak, kaydetmek. * Bir eyi kendisine ayr lm olan yere yerle tirmek; takmak. * Yola kan birini u urlamaya gitmek, selmetlemek, te yi etmek. * (bir sre) Ya amak, oturmak, kalmak. * Giymek, giyinmek. * Bir i i birden ok ki i zerinde uygulamak. * (herhangi bir durumu) Ya am olmak, u ramak. * Etmek, yapmak. * Bula t rmak. * U ra mak. * Bir ihtiyac eldeki imknla kar lamak.

geirtilme * Geirtilmek durumu. geirtilmek * Geirmek i i yap lmak. geirtme * Geirtmek i i.

geirtmek * Geirmek i ini yapt rmak. gei * Gemek i i veya biimi. * Herhangi bir durumdaki de i me, intikal.

* Resimde iki ayr rengi birbirine ba layan ara ton. * Bir para sresince bir tondan ba ka bir tona atlama. * Ses organlar n n bir durumdan tekine gemesi. * Ak , srekli olu . gei hakk * Gei stnl . gei stnl * Cankurtaran, itfaiye, gvenlik aralar na tan nan, yolu ncelikle kullanma hakk . gei im * Gei mek i i, gei me, tedahl. * Belirli bir i i yapma yeterlili inin ili kili veya ba lant l ba ka bir i i yapma sonucunda artmas , intikal.

gei li

* Nesne ile kullan labilen (fiil): Sevmek (okuma-y sevmek), grmek (ev-i grmek), k rmak (cam- k rmak), dkmek (st- dkmek) gibi. gei me * Gei mek i i. * Yar geirgen bir zarla birbirinden ayr lm iki s v n n kar l kl geerek birbirine kar mas . * Yar geirgen bir eperin iki yan na yerle tirilmi , deri ikli i farkl iki s v dan olu an yer de i tirme olay ,

ozmos. gei mek gei siz * Birbirinin iine geip kar mak, tedahl etmek. * Nesne ile kullan lmayan (fiil), lz m: Glmek, a lamak, d mek, gitmek, ksmek, bar mak gibi.

gei tirici * Tedavi edici etkisi olmayan, a r ve s z lar geici olarak azaltan, dindiren (il vb.). gei tirilme * Gei tirilmek i i. gei tirilmek * Gei tirmek i i yap lmak. gei tirme * Gei tirmek i i. gei tirmek * Gereken nemi vermemek, stnde durmadan ba ndan savmak. * Az bir zararla atlatmak, kurtulmak. geit * Gemeye yarayan yer, geecek yer. * ki da aras nda dar ve uzun yol.

geit hakk * Bir ta nmaz mal zerinden di er bir ta nmaz mal sahibinin gemesi biiminde do an yararlanma hakk . geit resmi * Geit treni. geit treni * Bir toplulu un zel gnlerde dzenli bir biimde belli bir yerden gemesi, geit resmi. geit vermek * geilecek bir yeri olmak.

gekin

* htiyarlamaya yz tutmu , gemi . * Gemi . * (bitkiler iin) Gere inden ok olgun veya solmaya ba lam . * Gekin olma durumu.

gekinlik geme

* Gemek i i, mrur. * Birbirinin iine geirilerek tutturulan iki eyden birinde bulunan k nt l para. * ak lm , yap t r lm veya lehimlenmi olmay p gere inde sklebilecek biimde paralar birbirine tak l p kenetlenmi olan. geme namert kprsnden, ko apars n su seni * namerde kar minnet alt nda kalmaktansa s k nt ya katlan. gemek * Bir yerden ba ka bir yere gitmek. * Bir yandan girip te yandan kmak. * Yol olarak kullanmak. * (bir duruma) U ramak, konu olmak. * B rakmak, vazgemek. * Ya amak. * Bir eyi bundan byle yapma durumunda olmamak. * Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek. * (hastal k iin) Bula mak, sirayet etmek. * Herhangi bir durum, soya ekim yoluyla birinde grnmek. * Bir yeri a mak, br yana ula mak. * Yerini b rak p ba ka yer almak. * Bir konu zerinde veya bir yerde al m olmak. * Etki yapmak, i letmek. * Grev almak. * Kalmak, devrolmak. * Geride b rakmak, a mak. * Tkenmek, bitmek, sona ermek. * stnlk sa lamak. * Sylemeden veya bitirmeden atlamak. * (zaman iin) A mak, geride b rakmak, harcamak. * Bir mzik paras n me k ederek renmek, almak veya sylemek. * Birinden me k etmek. * (haberi) Bir ileti im arac ile bildirmek. * Snmek. * Yaz lmak, girmek. * Srm olmak, sat lmak. * Konu mada veya bas nda sz edilmek. * Yrrlkte bulunmak, geerli olmak. * Okulda, s navda ba ar gstermek. * Bir yere gidip oturmak. * (yol, ara veya akarsu iin) Bir yerin yak n ndan veya iinden gitmek. * ok bekletilmekten rmeye yz tutmak. * S yr lmak, kurtulmak, i in iinden kmak. * eki tirmek, yermek. * Baz kelimelerle birle ik fiil yapar. gemeli gemelik * Gemesi olan. * Baz yerlerden geenlerin demek zorunda olduklar para, mruriye.

gemez

* Sahte, de erini yitirmi , kalp.

gemez ake * De erini yitirmi , kalp, sahte. gemi * Gemek i ini yapm . * Zaman bak m ndan geride kalm . * rmeye yz tutmu . * Bu gne gre geride kalm olan zaman, mazi. * Arkada kalan hayat, mazi. * Ki inin lm yak nlar . gemi ola * "o f rsat bir daha ele gemez" anlam nda kullan l r. gemi olsun * hastal k, kaza geirenlere beklenmedik byk bir olumsuz durumdan kurtulanlara veya hapishaneye girenlere sylenen iyi dilek sz. gemi zaman * Fiilin belirtti i zaman kavram n n, iinde bulundu u zamandan nceye ait olmas . Trkede bu zaman belirli gemi ve belirsiz gemi olarak iki trldr: Ali geldi, Ahmet bu havada stanbul 'a gidip gelmi gibi. gemi zaman grnm * -m - gemi zaman eki alm fiille yard mc fiilin veya ba ka bir fiilin birlikte kullan lmas ndan ortaya kan ve olay n tamamlanm oldu u kavram n veren grnm: Gelmi olmak, gitmi olmak, vermi bulunmak gibi. gemi zaman s fat-fiili * Gemi zaman kavram veren ve isim, s fat gibi kullan lan s fat-fiil. Trkede bu s fat-fiil -dik veya -mi ekleriyle kurulur. Bildiklerinizi anlat n. Tan d k adam. Gemi i sayg yla an yoruz cmlelerindeki bildik, tan d k, gemi birer gemi zaman s fat-fiilidir. gemi e mazi, yenmi e kuzu derler * gemi te kalan olaylar n zerinde durulmas ndan hibir yarar beklenmez. gemi i kandilli * Svg yerine sylenen bir sz. gemi i k nal * Svg sz. gemi i olmak * aralar nda eskiye dayanan dostluk, arkada l k olmak. * aralar nda k rg nl a yol aacak bir durum gemi bulunmak. * bir durumun, daha nce gemi bir evresi bulunmak. gemi leri * birinin lm anas , babas ve yak nlar . gemi lerini kar t rmak * birinin lm lerini yermek veya onlara svmek. geti Bor'un pazar , sr e e ini Ni de'ye (veya geti Bor'un pazar ) * art k i i ten geti. geti i yoldan gemek * daha nce ayn olaylar ya am olmak, tecrbe sahibi olmak. geti i yoldan gemek * daha nce ayn olaylar ya am olmak, tecrbe sahibi olmak.

getim olsun * vazgetim, kals n. geda * Dilenci. * Yoksul, fakir. * Bir dzey stndeki y k k, atlak veya aral k, rahne. * Da geidi. * Bo luk, eksiklik. * Glk, g durum. * Eksik di li. * Yarma sald r s nda d man mevzilerinde a lan yer. * Bir i i yapmak, bir eyden yararlanmak yolunda verilen hak, imtiyaz.

gedik

gedik a lmak * giderilmesi ok g bir eksiklik veya a k ortaya kmak. gedik amak * d man mevzilerindeki zay f bir noktadan giri yeri amak. gedik kapamak * kk bir ihtiyac n kar lamak. gedik kapmak * bir gelir kayna ele geirmek. gedikleri t kamak * kan veya kacak olan zorluklar nlemek. gedikli * Gedi i olan. * Bir yerle veya i le olan ilgisini srp gtren (kimse), srekli, daim. * Astsubay. * Gedilmek durumu. * Gedik olmak, gedik a lmak. * B ak, keser vb.nin a zlar a nmak. * Gedmek i i. * Gedik amak, entmek, delmek. * Ge irmek i i veya biimi. ge irme ge irmek ge irti * Ge irmek i i. * Midede toplanan gaz sesle a zdan karmak. * Ge irirken kan ses.

gedilme gedilmek

gedme gedmek ge iri

ge rek

* Yumu ak kaburga kemikleri. * Kaburgan n alt yan nda bulunan bo luklardan her biri.

ge rek batmas * Ge rekte duyulan sanc . geh gehgeh * Bu sz nbetli hastal a yakalanmak anlam nda kullan lan gehgeh tutmak deyiminde geer. gel gelelim * fakat, ama, ancak. gel keyfim gel * byk bir memnunluk veya alay anlat r. gel zaman git zaman * aradan olduka uzun bir zaman getikten sonra. gelberi * Byk ocaklardan ate i d ar ekmek iin kullan lan uzun sapl demir ara. * T rm k. * Harman dkntlerini toplamaya yarayan ara. * A a dallar n budamak iin kullan lan e ri demir. gelberi etmek * a rmak, almak, kendine mal etmek. gele * Tavla oyununda elinde k r k ta bulunan oyuncunun att uygun olmayan zar. * Bkz. gh.

gelece i varsa grece i de var * ktlk yapmaya kalk acak olursa, kar l n elbette grr. gelece i varsa, grece i de var * ktlk yapmaya kalk acak olan, bunun kar l n elbette grr. gelecek * Zaman bak m ndan, ileride olmas , gerekle mesi beklenen. * Daha gelmemi , ya anacak zaman, istikbal, ati.

gelecek bilimi * Ftroloji. gelecek zaman * Fiilin belirtti i zaman kavram n n, iinde bulundu u zamandan sonraya ait olmas . Trkede bu zaman ba l ca -e, -ecek, -esi, -se, -meli ekleriyle kurulur: Gele, gelecek, gelesi, gelse, gelmeli gibi. gelecek zaman grnm * Gelecek zaman s fat-fiiliyle yard mc fiilin birlikte kullan lmas ndan ortaya kan ve niyet kavram veren grnm. gelecek zaman kipi * Fiilin belirtti i zaman kavram n n, iinde bulunulan zamandan sonraya ait oldu unu s n rl bir biimde gsteren kip. Trkede bu kip -acak / -ecek ekiyle kurulur: Gelece im, geleceksin gibi. gelecek zaman s fat-fiili * sim veya s fat gibi kullan lan ve gelecek zaman kavram veren fiilimsi. Trkede bu s fat-fiili -ecek / -esi ekleriyle kurulur: Akacak kan damarda durmaz. Gresim geldi gibi.

geleceki

* Gelecekilik yanl s , ftrist.

gelecekilik * Ftrizm. gele en gelembe * Koyun yata . geleme gelen * ki y l srlmeyen, bo tarla. * Gelmek i ini yapan (kimse veya nesne). * Bir k kayna ndan k p bir aynan n yzne veya saydam bir cismin yzeyine d en ( n). * Ana rma a kar an (akarsu).

gelen a am giden pa am * ynetim kimde olursa olsun benim iin fark etmez. gelen geen * Gelip geenler, gelenler, u rayanlar. gelen giden * Gelenler, u rayanlar, ziyaret edenler, gelip geenler. gelen gideni arat r * bir i e veya greve sonradan gelen orada daha nce al andan daha ba ar s z ve geimsiz olabilir. gelen gideni arat r * bir i e veya greve sonradan gelenin, orada daha nce al andan daha ba ar s z, kt olabilece ini anlat r. gelen pa am, giden a am * biri tekinin yerine geen byklerine ho grnmek yolunu tutanlar iin sylenir. gelenek * Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalm olmalar dolay s yla sayg n tutulup ku aktan ku a a iletilen, yapt r m gc olan kltrel kal nt lar, al kanl klar, bilgi, tre ve davran lar, an'ane. geleneki * Geleneklere ba l (kimse). gelenekilik * Toplumsal kurumlar ve inanlar daha ok gemi ten sregeldikleri iin benimseyen, sayg n tutan, destekleyen, yeni kltr gelerine daha az de er veren tutum veya reti. gelenekle me * Gelenekle mek i i. gelenekle mek * Gelenek durumuna gelmek, gelenek de eri kazanmak. gelenekle tirme * Gelenekle tirmek i i. gelenekle tirmek * Bir eyi gelenek durumuna getirmek. gelenekli

* Gelene i olan, geleneklere dayanan. geleneksel * Gelene e dayanan, gelenekle ilgili olan, an'anev. gelenekselle me * Gelenekselle mek durumu. gelenekselle mek * Gelenek durumunu almak. geleni gelge * Yerli, temelli olmayan, geici. * Bir i zerinde srekli olarak durmayan, sebats z. gelgei * Gelip geici, sebatkr olmayan (kimse). gelgel * Albeni, al m, ekicilik. * Ba a tak lan elmas veya alt n i ne. * Tarla faresi, byk fare.

gelgelelim * Ancak, ne var ki, fakat. gelgelli gelgit * Gelgeli olan, al ml .

* Bo una gidip gelme. * Ay ve Gne 'in yer yuvar zerindeki ekim gleri sebebiyle deniz yznde, zellikle ana denizlerde su dzeyinin alalmas , kabarmas olay , meddcezir. gelin * Evlenmek iin haz rlanm , sslenmi k z veya yeni evlenmi kad n. * Bir kimsenin o lunun kar s . * Aileye evlenme yoluyla girmi olan kad n.

gelin abla * Yenge. gelin alay * Gelini damat evine gtrmek iin gidenlerin hepsi. gelin al c * Gelini gtrmek iin o lan evinden gelen kimse. gelin almak * erke e bir e bulmak. * gelini baba evinden zel bir trenle al p gvey evine gtrmek. gelin bce i * Han m bce i. gelin ie i * Zambakgillerden bir bitki (Fritillaria imperialis). gelin etmek * k z evlendirmek.

gelin gitmek * bir aileye, yere gelin olarak gitmek. gelin gvey olmak * ilgilinin nas l kar layaca n d nmeden bir i i olmu bitmi sayarak sevinmek. gelin hamam * D nden birka gn nce evlenecek k z iin hamamda yap lan tren. * D nn ertesi gn, gerdekten sonra, o lan evinin kad nlar n n gelini hamama gtrp topluca yapt klar tren ve y kan p temizlenme. gelin havas * Gelin alay n n k z evinden ayr l p o lan evine gidinceye kadar, yol boyunca, davul ve zurnan n ald zel ezgi. * Denizin hafif dalgal , rp nt l olmas . gelin ku a * Gk ku a . gelin ku u * Tarla ku ugillerden bir ku (Otocoris pencillatus). gelin olmak * (k z) evlenmek. gelin otu * Gveyfeneri. gelin teli * Gelinlerin ba lar na tak lan, parlak, uzun, ince gm tel.

gelin yazmak * gelinin yzn de i ik ss gereleriyle bezemek. gelinbo an * Bir ahlat tr. gelincik * Yaz n k rlarda, zellikle ekin tarlalar nda yeti en, k rm z ve otsu bitki (Papaver rhoeas). * Sansargillerden, ince uzun yap l , sivri eneli, kk bir hayvan, gelin kad n (Mustela nivalis). * Mezgitgillerden, y lan bal na benzer, eti sevilen bir bal k (Mustela tricirrata). * Y lanc k, arpac k, ban vb. verilen ad. gelincikgiller * Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, iine gelincik, ha ha , k rlang otu gibi bitkileri alan familya. gelinfeneri * Ku kiraz . gelini ata bindirmi ler "ya nasip" demi * kesin sonu al nmadan hibir i e oldu bitti gzyle bak lmaz. gelinlik * Gelin olma durumu. * Gelin giysisi. * Gelin giysisi yapmaya uygun (kuma ). * Gelin olma a na gelmi (k z). * Gelin iin haz rlanm .

gelinlik a * Gen k zlar n evlenme dnemi.

gelinlik etmek (veya tutmak) * (gelin) kocas n n yak nlar yan nda bir sre ba n rtmek. gelinliki gelinme gelinmek * Gelmek i i yap lmak. gelinparma * Uzun taneli bir zm tr. gelip atmak (veya gelip dayanmak) * vakti gelmek, ka n lmaz olmak. gelip geici * Srekli olmayan, k sa sreli. gelip gemek * bir yerden gemek. * bir sre bir makam, bir yer vb.inde bulunmak. * k sa bir sre etkin olmak. gelir * Bir kimseye veya toplulu a belli zamanlarda, belli yerlerden gelen para, varidat. * Bir ekonomik birimin belli bir sre iinde kazand para (cret, ayl k, kira vb.), varidat, irat. * Gelinlik diken veya satan kimse. * Gelinmek i i.

gelir da l m * Bir lkenin toplam gelirinin o lkenin bireyleri aras ndaki da l m . gelir gider * Sa lanan ve harcanan paralar. gelir kayna * Para sa lama yeri veya faaliyeti. gelir vergisi * Ki ilerin gelirlerinden, bir oran lsnde devlete dedikleri dolays z vergi. geli * Gelmek i i veya biimi.

geli igzel * Herhangi bir, zensiz, itinas z, ba tan savma, rastgele, llettayin. geli im * Geli mek i i, serpilip byme. * lerleme, inki af, tekml. * Geli mi olan, mtekmil. * Geli mek i i, inki af, ne vnema, tekml. * Yaz larda giri blmlerinden sonra konunun trl ynlerden a l p geni ledi i, zenginle ti i, olgunla t * Olan biten.

geli kin geli me blm.

geli mek

* Byyp boy atmak, yeti mek, ne vnema bulmak. * lerlemek, olgunla mak, geni lemek, inki af etmek. * i manlamak. * Geli tirme zelli i olan.

geli tirici

geli tirilme * Geli tirilmek i i. geli tirilmek * Geli tirmek i i yap lmak. geli tirim * Senaryonun haz rlanmas nda zet ile ayr mlama aras nda yer alan a ama. geli tirme * Geli tirmek i i. geli tirmek * Geli mesini sa lamak, geli mesine yol amak. gelme * Gelmek i i. * Gelmi olan. * Yeti me. * Bir n n, kayna ndan karak bir ayna yzne veya saydam bir cismin yzeyine eri mesi. * Bir yere gitmek, varmak. * Geriye dnmek. * Oturmaya, ziyarete gitmek. * sabet etmek. * Varmak, ula mak. * Varl n srdrmek, ya amak, intikal etmek. * Ortaya kmak, do mak. * Belli bir sre dolmak veya belli bir zamana ula mak. * Kadar olmak. * kmak, ynelmek. * zlemek, takip etmek. * Bir yerden al n p bir yere ula t r lmak. * Kat lmak, eklenmek, tremek. * Daha nce zerinde durulmu olan bir konuya yeniden dnmek. * Sonu kmak. * Dayanmak, tahamml etmek. * Kendine yap lan herhangi bir davran veya durumu iyi kar lamak. * Bir eye sonradan inanmak, do rulu una hak vermek, e ilim gstermek, kabul etmek. * Etkisini herhangi bir biimde gstermek. * Kazan lmak, sa lan lmak. * Uymak. * Olmak, -e u ramak. * Akmak. * D mek, rast gelmek. * Grnmek, san lmak. * Uygun d mek. * Ba lamak, ortaya kmak. * Mal olmak. * Biriyle birlikte gitmek. * (zaman gsteren szlerle birlikte) Ba lamak, ula mak. * htiya anlatan deyimler kurmaya yarar. * Srerlik fiili yapmaya yarar.

gelmek

* -mez, -mezlik ile birlikte yapmac k anlatan deyimler yapar. * Ynelme durumundaki baz kelimelere getirilerek birle ik fiil yapar. * Gelmek fiilinin olumlu emir kipi, bazen t, istek anlat r. * Gel, gelsin biiminde "elinde ise" anlam nda da kullan l r. * dike...-ece i biiminde kullan lan s fat-fiil eklerinden sonra geldi inde nceki fiille ilgili olarak peki tirilmi bir istek ve srerlik bildirir. * (s ralama gsteren kelimelerle ve s ralama say s fatlar ile) Herhangi bir s rada bulunmak. gelmi * ri bal klarda k l k durumunda olan kemik.

gelmi gemi * Bugne kadar gelmi olan. gelsin... (veya gelsin... gitsin...) * ya ant veya durumun rahatl n anlat r. * sorumsuzca davran p i ine gereken nemi vermemeyi anlat r. gem * At ynetmek iin a z na tak lan demir ara. gem almak * (at) al p hizmete elveri li duruma gelmek. gem almamak * sz dinlememek. gem vurmak * hayvan n a z na gem takmak. * birinin ta k nl n nlemek. gemi * Su stnde yzen, insan ve yk ta maya yarayan byk ta t, sefine.

gemi adam * Bir i szle mesine dayanarak gemide al an kaptan, subay, tayfa vb. kimselere verilen ad. gemi aslan * Gsteri i yerinde oldu u hlde hibir i e yaramayan adam. gemi az ya almak * at, gemi az lar aras na al p etkisiz b rakarak svarisinin ynetiminden kmak ve alabildi ine ko mak. * sz dinlemez olmak. gemi enkaz * Batm veya hasara u ram gemiden arta kalanlar. gemi zgaras * stnde gemi yap lan byk k zak. gemi iskeleti * Geminin gvdesinin yap lmas ndan nceki ana yap s . gemi karaya oturmak * gemi, s bir yere saplan p kalmak. gemi le i * Batm gemi teknesi. gemi yata * Gemileri korumaya elveri li koy.

gemici gemicilik

* Gemide al an veya gemi i leten kimse. * Gemi kullanma veya i letme i i. * Gemi endstrisi. * Gemi yap lan yer, tersane.

gemilik

gemini k smak * bir kimsenin zerindeki bask y artt rmak. gemisi apa oturmak * i , dzelemeyecek kadar bozulmak. gemisini kurtaran kaptan * g bir duruma d nce ne yap p yap p kurtulanlara vg olarak sylenir. gemisini yrtmek * (bir i i) hibir engel tan madan srdrmek. gemleme * Gemlemek i i. gemlemek * (hayvan n) A z na gem takmak. * A r istek ve davran lara engel olmak, frenlemek. gemlenme * Gemlenmek i i. gemlenmek * Gemlemek i i yap lmak veya gemlemek i ine konu olmak. gen * Geni . * gen, drtgen gibi geometri terimlerinde "kenarl " anlam yla kullan lm t r. * Bir sre srlmeyerek bo b rak lm (tarla).

gen gen

* inde bulundu u hcre veya organizmada zel bir etkisi olan, ku aktan ku a a ve hcreden hcreye geen kal t msal ge. gencecik * ok gen. gencelme * Gencelmek durumu. gencelmek * Genle mek. gen * Ya ilerlememi olan ihtiyar kar t . * (bitki, hayvan iin) Geli mesini tamamlamam olan. * Genlikteki zelliklerini koruyan, din. * Zihin bak m ndan yeterince geli memi , toy. * Yeni geli mekte olan, k sa bir gemi i olan.

gen irisi

* Ya na gre ok serpilip bym .

genle me * Genle mek i i. genle mek * (bir kurulu ) Gen yelerle yenile mek. * Gen grnmek. * Yeniden genlik ve canl l k kazanmak. genle tirilme * Genle tirilmek i i. genle tirilmek * Genle tirmek i i yap lmak. genle tirme * Genle tirmek i i. genle tirmek * Yeniden genli ine ve dinli ine kavu turmak. * (bir kurulu u) Gen yelerle canland rmak. * Gen gstermek. genlik * Gen olma durumu, ihtiyarl k kar t . * nsan hayat n n ergenlikle orta ya aras ndaki dnemi. * Gen insanlar n btn. * Gen bir kimsenin tutumu. * Gen say lan (kimse). * Yeniden, bir daha, yine, tekrar. * yle de olsa; yle olmas na kar l k. * ylesi de. gene de genel * Bir eye veya bir kimseye zg olmay p onun btn benzerlerini iine alan, umum. * Ayr nt lar gz nne al nmayarak btn bak m ndan ele al nan. * Geni yetkileri olan baz resm grevlerin ad nda yer al r. * Herkesin yararlanabilece i (yer, nesne). * Bir genelleme sonucunda elde edilen. genel af * Kamu yarar na uygunlu u anla ld nda belli bir veya birka su e idi iin yap lan kovu turmalar n durdurulmas , verilmi cezalar n kald r lmas veya azalt lmas . genel ba kan * Bir kurum veya kurulu un idaresinden btnyle sorumlu olan kimse. genel ba kanl k * Genel ba kan n i i veya mesle i. genel bte * Y ll k gelir ve gider kalemlerinin hepsini kapsayan bte. * yle oldu u hlde, ra men.

genten gene

genel co rafya * Yeryznn her trl co rafya olaylar n ayr ayr olarak ara t ran; do u unu, i leyi ini, yay l n inceleyen co rafya bilimi. genel dil bilimi * Dilin yap s n , geli me ve de i mesini kar la t rmal olarak inceleyen bilim dal . genel ev * Genel kad nlar n erkek kabul ettikleri ev, kerhane, umumhane.

genel gider * Bir i in zerinde grlmeyen ama yap m iin gerekli olan yard mc giderler toplam . genel grnm * Bir yerin, bir olay n d tan grnm. genel grnml * D tan grn l. genel gr l * Gr geni olan. genel gr llk * Genel gr e sahip olma, gr geni olma. genel gr me * Toplumla veya devletin faaliyetleriyle ilgili konular n Trkiye Byk Millet Meclisi genel kurulunda gr lmesi. genel grev * Grevin btn i i kesimince uygulanmas . genel kad n * Fuh u meslek edinmi kad n. genel kurul * Bir kurulu ta btn yelerin kat lmas yla yap lan toplant . genel ktphane * Btn alanlarda yaz lm ve yay mlanm kitaplar , sreli yay nlar ve belgeleri bnyesinde toplayan ktphane, umum ktphane. genel mdr * Bir kurum veya kurulu ta idarenin en st dzeydeki sorumlusu. genel mdrlk * Genel mdrn yetkisi ve makam . genel lek * Fazla ayr nt ya girmeden yap lan lm. genel sekreter * Baz kamu kurulu lar nda veya byk zel kurulu larda ynetim i lerini yrten grevli. genel sekreterlik * Genel sekreterin yetkisi ve makam . genel uygunluk bildirimi * Umum mutabakat beyannamesi. genel yazman * Genel sekreter.

genel yetenek * lleri yeteneklerin ortalamas say lan yetenek. genel zek * Bireyin belli, zel veya ba ms z yeteneklerinden ayr olarak, kar la t genel durumlara uymadan gsterdi i yetenek veya g. * Zek testleriyle llen de i ik yetenek ve glerin birle imine verilen ad. geneleme * Bir d ncenin ba ka ba ka szlerle yeniden anlat lmas , tamim. genelge * Yasa ve ynetmeliklerin uygulanmas nda yol gstermek, herhangi bir konuda ayd nlatmak, dikkat ekmek zere ilgililere gnderilen yaz , tamim, sirkler. genelkurmay * Yurdun savunmas yla ilgili btn art ve olaylar gz nnde tutarak, bar ta ordunun e itim ve donat m n , sava ta yksek ynetimini dzenleyen makam, erkn harbiyeiumumiye. genelleme * Genellemek i i. * Zihnin genel d nceler yapmas i lemi veya zelden genele gei , tamim. * Bir i lemin sonucu olan genel kavram, yarg , bilim yasas veya kuram. genellemek * Varl klar veya olaylar aras ndaki benzerlik ba nt lar n bir d ncede toplamak, tamim etmek. genelle me * Genelle mek i i, taammm. genelle mek * Genel duruma gelmek, genel bir durum almak, taammm etmek. genelle tirilme * Genelle tirilmek i i. genelle tirilmek * Genelle tirmek i i yap lmak. genelle tirme * Genel duruma getirme. * Tek tek veya zel durumlardan genel bir yasan n, nermenin kar lmas , tamim. genelle tirmek * Genel duruma getirmek. genellik * Genel olma durumu, yayg nl k, umumiyet. * Genel d ncenin, yani kavram n zelli i. * Genel olarak, byk bir o unlukla, umumiyetle.

genellikle

genelmek * Geni lemek. general genel ad. generallik * Kara ve hava ordular nda albaydan sonra gelen ve mare alli e kadar olan yksek rtbeli subaylara verilen

* General rtbesi. * Generalin grevi veya makam . genetik geni * Eni ok olan, enli, vasi, dar kar t . * ine almas gerekenden daha o unu alabilen, dar kar t . * Kapsam byk, dar s n rlar iinde kalmayan, yayg n. * Kolay kolay tasalanmayan, ho grl, rahat. * ok. geni a * Bir dik a dan daha byk olan a . geni bir nefes almak * s k nt l bir durumdan kurtulmak, ferahl a kavu mak. geni gnll * Her olay ho kar layan. geni gr l * Konular ok ynl de erlendiren (kimse). geni gr llk * Konular ok ynl de erlendirmek i i veya biimi. geni kar lamak * ho gr ile de erlendirmek. geni mezhepli * Bkz. mezhebi geni . geni ufuklu * Gr ve bak a s geni olan (kimse). geni nl * Alt enenin a lmas yla olu an nl. geni yrekli * Hemen, abucak tel gstermeyen, merak etmeyen, tasas z. geni zaman * Fiilin her zaman yap ld n , yap lmakta oldu unu veya yap laca n belirten zaman. Trkede bu kip -r, -ir veya -er ekiyle kurulur: Ba la-r, severim (sev-er-im), geliriz (gel-ir-iz) gibi. geni zaman grnm * Geni zaman s fat-fiiliyle yard mc fiilin birlikte kullan lmas ndan do an grnm: Gelmez olmak. Grnmez olmak gibi. geni zaman s fat-fiili * Fiilin her zaman yap ld n , yap lmakta oldu unu veya yap laca n belirten s fat-fiil. Trkede bu biim -ir, -er, -mez ekleriyle kurulur: Gelir (varidat), gider (masraf), gler yz, bitmez i , dinmez a r , grnmez kaza gibi. geni e * Biraz geni . * Bitki, hayvan ve insanlarda kal t m olaylar n inceleyen biyoloji dal , kal t m bilimi.

geni e konu mak * uzun uzun, bol bol konu mak, syle mek, sohbet etmek. geni leme

* Geni lemek i i. geni lemek * Geni duruma gelmek, bymek. * Rahat bir duruma gelmek, a lmak, ferahlamak. * Yayg n duruma gelmek. geni letilme * Geni letilmek i i. geni letilmek * Geni letmek i i yap lmak. geni letme * Geni letmek i i. * Bir konuyu, ayr nt lar n katarak geli tirme. geni letmek * Geni duruma getirmek. geni lik * Geni olma durumu. * En, boy kar t . * Tamlayan durumu. * A z ve burun bo lu unun arka blm.

genitif geniz

geniz nls * Geniz yoluyla kan nl. Trkede bu nl n sesiyle birlikte kullan l r: Tanr , sonra, deniz kelimelerindeki a, o, e nlleri gibi. geniz nsz * Geniz yoluyla kan nsz: Trkede blge a zlar nda rastlanan nsz gibi. genizden (konu mak) (veya karmak) * burnu t kal gibi (konu mak). genizsi * Genzel.

genizsile me * Dudak nsznn, geniz nszne dnmesi. Trkede ve Trk lehelerinde b sesinin m sesine dnmesi gibi. genle me * Genle mek i i.

genle me kat say s * Birim nicelikte bir maddenin 10 C s cakl k art nda gsterdi i hacim geni lemesi. genle mek * (bir cisim birle imi ve yap s de i meden) Is etkisiyle hacimce bymek. genle meler * Is nan s v lar n grnr genle me kat say lar n belirleyen ara, diltometre. genle tirme * Genle tirmek i i.

genle tirmek * S cakl n ykselterek bir cismin yap s n ve birle imini bozmadan hacmini, boyunu art rmak. genlik * Geni lik. * Bolluk, refah. * Dalga genli i. * Gametlerde bulunan kromozomlar n hepsine verilen ad. * Jenosit.

genom genosit gensoru

* Trkiye Byk Millet Meclisinde bir soru zerine ba bakana veya bakanlardan birine, milletvekillerince a lan ve sonunda soru turma yap lmas istenebilen soru, istizah. gensoru nergesi * Gensoru teklifinde bulunma. genzek genzel geoit * Genizden konu an. * Genizsi.

* Yerkresinin geometrik olmayan gerek biimine (zerindeki engebeler d nlmeksizin) verilen ad. Bu yerkresi tam kre olmad gibi, elipsot biiminden de ayr d r. geometri * Nokta, izgi, a , yzey ve cisimlerin birbirleriyle ili kilerini, lmlerini, zelliklerini inceleyen matematik dal , hendese. * Bu konu ile ilgili olan kitap veya ders. geometrik * Geometriyle ilgili veya geometriye uygun olan, hendes. geometrik izim * Cetvel, pergel vb. ile elde edilen izgi. geometrik dizi * Ard k terimleri aras ndaki oran de i meyen dizi. geometrik toplam * iki ard k kenar , belirli iki vektrle gsterilen bir paralelkenarda, bu vektrlerin ortak bulunduklar noktadan kan k egenin olu turdu u nc vektr; iki kuvvetin bile kesini belirtir. geometrik yer * Ayn zellikleri olan noktalar n olu turduklar izgi veya yzey. gepegencecik * ok gen, krpe. gepegen gepgen * ok gen. * ok gen olarak, ok genken. * Gepgen, pek gen.

gere e ayk r * Gere e uymayan, hilf hakikat. gere e ayk r l k * Gere e uymama durumu, ayk r olma durumu. gere e uygunluk * Gere e uyma durumu. gerek hakik. * Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varl inkr edilemeyen, olgu durumunda olan, * Asl na uygun nitelikler ta yan, sahici. * Temel, ba l ca, as l. * Do adaki gibi olan, do ay oldu u gibi yans tan. * Gerek durum, gereklik, realite. * Yalan olmayan, do ru olan ey. * D nlen, tasar mlanan, imgelenen eylere kar t olarak var olan.

gerek d * Gere in d nda olan, gerek olmayan. gerek d l k * Gerek d olma durumu. gerek ki i * Hakik ah s. gerek mantarlar * Ba larda mildiyu hastal n yapan emeleri iyi geli mi mantarlar (Peronospora viticola). gerek say * Bir eksen zerindeki bir noktan n yerini belirlemeye yarayan say . gereki * Gere i gren ve ona gre davranan veya gere e uygun olarak yap lan, realist. * Gerekilik yanl s olan, realist. gerekilik * Gereki tutum ve davran , realizm. * Gerekleri oldu u gibi yans tmaya al an sanat r , realizm. * D nmenin temeli ve i in ls olarak gerekli e ba lanan gr ve tutum; bilinten ba ms z bir gerekli in var oldu unu benimseyen gr , realizm. gerekleme * Gereklemek i i, teyit. gereklemek * Bir eyin do rulu unu herhangi bir eyle ortaya koymak, teyit etmek. gerekle me * Gerekle mek i i, tahakkuk. gerekle mek * Gerek olmak, gerek durumuna gelmek, tahakkuk etmek. gerekle tirilme * Gerekle tirilmek i i. gerekle tirilmek * Gerek duruma getirilmek.

gerekle tirme * Gerekle tirmek i i. gerekle tirmek * Gerek duruma getirmek, yapmak, ortaya koymak. gerekli * Gereklenmi , gerek oldu u anla lm , muhakkak. gereklik gerekte * Gerek olan, var olan eylerin tm, hakikat, realite. * Asl nda, tam anlam yla, hakikatte.

gerekten * Gerek olarak, hakikaten, sahi, sahiden, filhakika, filvaki. gerekst * (gerekstclere gre) Gere i a an, gere in stndeki gerek, srrealite. gerekstc * Gerekstclkten yana olan (kimse). * Gerekstclkle ilgili olan (gr , eser vb.). gerekstclk * Akl n, geleneklerin, al kanl klar n denetiminden uzak bilinalt gereklerini yans tan, yani bilinen gerekle ba n kesip kendince bir gerek yaratmak amac n gden edebiyat ve sanat ak m , srrealizm. geri gerdan * Her ne kadar, ise de, vak a. * Vcudun omuzlarla ba aras nda kalan n blm. * i manlarda enenin alt ndaki tombulluk. * (kesilmi hayvanlarda) Boyun.

gerdan k rmak * naz ile boynu ba la birlikte iki yana oynatarak k r tmak. * boynu, ba geriye oynatarak byklk taslar bir durum almak. gerdaniye * Klsik Trk mzi inde ince sol notas n and ran perde ve bir makam ad . gerdaniyebuselik * Gerdaniye makam ile buselik be lisinden olu an bir birle ik makam. gerdanl k * o u de erli ta ve madenlerden veya alt n paradan yap lm , boyna tak lan tak , kolye. gerde e girmek * (gvey) d n gecesi gelinle bir araya gelmek. gerdek * Gelin ile gveyin d n gecesi ba ba a kald klar oda. * Zifaf. * St vb. eyler koymaya veya hayvanlara yem vermeye yarayan kova biiminde tahta veya deriden kap. * Gemilerde temizlik i lerinde kullan lan, sa veya pirin emberli tahta kova.

gerdel

gerdirilme

* Gerdirilmek i i. gerdirilmek * Gerdirmek i i yap lmak. gerdirme * Gerdirmek i i.

gerdirmek * Germek i ini yapt rmak. gere gere * Kendine gvenerek. * Gvenerek. * Bir ey yapmak iin kullan lmas gereken maddeler, malzeme, materyal.

gere

gere i d nlmek * bir sorunu sonuland rmak iin tutulacak yolu kararla t rmak. gere i gibi * nas l olmas gerekli ise yle. gere ince * Gere i gibi, gere ine gre, gerekti i gibi, mucibince. gerek * Bir eyin yap labilmesinin veya olabilmesinin ba l oldu u ( ey), lz m. * Gl ihtimal belirtir. * Kelimeleri, kelime beklerini, grevde eleri birle tirme, e itlik, istenileni seme gibi anlamlar katarak * cap.

ba lar.

gerek grmek * yap lmas n istemek. gereke * Gerektirici sebep, esbab mucibe. * Bir nermenin kendili inden var k ld gereklik. * Bir yasan n nerilmesi ve haz rlanmas nda, yasa tasar s n n haz rlan ve maddelerin dzenleni sebepleri. * Mahkeme kararlar nda, karar n dayand yasal ve hukuk sebeplerin gsterilmesi.

gereke gstermek * gerektirici sebep ve dokman ileri srmek. gerekelendirme * Gerekelendirmek i i veya durumu. gerekelendirmek * Gerekeli duruma getirme. gerekeli * Gerekeye dayanan, gerekesi olan.

gerekesiz * Gerekeye dayanmayan, gerekesi olmayan. gerekirci * Belirlenimci, determinist. gerekircilik

* Belirlenimcilik, determinizm. gerekli * Yap lmas , olmas veya bulunmas uygun olan, yerinde olan, lzumlu, vacip. gerekli grmek * yap lmas icap etmek. gerekli k lmak * icap ettirmek. gereklik * Gerek olma durumu, lzum, icap, iktiza.

gereklik kipi * Fiilin yap lmas gerekti ini belirten isteme kipi. Trkede bu kip -mal / -meli ekiyle kurulur: Gelmeliyim, gelmelisin, gelmeli, gelmeliyiz, gelmelisiniz, gelmeliler gibi. gereklilik * Gerekli olma durumu, lzum. gerekme * Gerekmek i i, iktiza, istilzam.

gerekmek * Bir eyin yap labilmesi veya gerekle mesi baz nesne, fiil vb. ye ba l olmak, gerek olmak, lz m olmak, icap etmek, iktiza etmek. gerekseme * htiya. gereksemek * Bir eyi kendisi iin gerek saymak, ihtiya duymak, muhta olmak. gereksinim * htiya. gereksinme * Gereksinmek i i veya durumu. gereksinmek * htiya duymak. gereksiz * Gere i olmayan, yarars z, lzumsuz.

gereksizlik * Gereksiz olma durumu, lzumsuzluk. gerektirim * Belirlenim. gerektirme * Gerektirmek i i, istilzam. gerektirmek * Gerekli k lmak, icap ettirmek, istilzam etmek. gerelti * Engel, perde. geren

* Kuruyunca atlayan toprak, verimsiz, tuzlu, killi toprak. gergedan * Gergedangillerden, s cak lkelerde ya ayan, burnunun stnde bir veya iki boynuzu bulunan, kal n derili, sald r c bir hayvan (Rhinoceros inducus). gergedan bce i * 4 cm'ye yak n boyda, erkeklerinde sert bir boynuz bulunan ve kurtuk evresini, a a kk kemirerek geiren k n kanatl bcek (Oryctes nasicornis). gergedangiller * Tek parmakl lar tak m na giren gergedanlar iine alan bir familya. gergef * zerine kuma gerilerek nak i lemeye yarar, o u dikdrtgen biiminde olan ereve.

gergef i lemek * gergefle nak i lemek. gergi * Perde. * p, kay , tel vb.yi gerginle tirme i inde kullan lan ara. * Gergisi olan. * Gerilmi durumda olan. * (cilt iin) Buru u u, k r olmayan. * Bozulacak duruma gelmi olan (ili ki). * Huzursuz, sinirli. gergince * Biraz gergin.

gergili gergin

gerginle me * Gerginle mek i i. gerginle mek * Gergin duruma gelmek. gerginle tirme * Gerginle tirmek i i. gerginle tirmek * Gergin duruma getirmek. gerginlik geri * Arka, bir eyin sonra gelen blm; art, alt taraf, ileri kar t . * Bundan ba kas . * Son, sonu. * Bir eyin sona kalan blm. * Gemi , mazi. * (hayvan iin) Bo alt m organ n n d . * Benzerlerine ayak uydurup ilerleyememi , geli ememi . * (saat iin) Eksik gsteren. * Aptal, anlay s z. * Geriye do ru. * Geri dn, geri git!. * Gergin olma durumu.

geri

* Araba zerine gerilerek kenarlar araban n korkulu una tutturulan ve iine saman veya tah l doldurulan byk k l uval. geri almak * verdi ini geri istemek. * geriye do ru gtrmek. * d mandan kurtarmak. * arabay geri geri gtrmek iin vites kolunu geri durumuna geirmek. geri basmak * geri geri gitmek. geri ekilme * sava daha elveri li artlarda srdrmek amac yla bir asker birli in d mandan zlerek ba ka bir mevzi veya blgeye hareket etmesi, ricat. geri ekilmek * bulundu u yerden arkaya do ru gitmek; kamak. * kar t bir i i srdrmekten veya srdrenler aras nda bulunmaktan vazgemek. geri evirmek * geri vermek, geldi i yere gndermek, iade etmek. * kabul etmemek, reddetmek. geri dnmek * geldi i yere gitmek. geri durmak * (bir i yapmaktan) ka nmamak. geri geri (ekilmek) * arka arka (gitmek). geri gitmek * ktle mek. geri gndermek * geldi i yere gndermek, iade etmek. geri hizmet * Silhl kuvvetlerin stratejik ve taktik anlam na girmeyen, her e it sa l k, veteriner, tahliye, ula t rma ve di er e itli hizmetlerin btn, lojistik. * Ordunun trl itiyalar ile ilgili i lerin btn. geri kafal * Yenilikleri istemeyen, eskiye ba l . geri kalmak * arkada kalmak. * gecikmek. * a da lar n n ve ya tlar n n dzeyine gelememek veya dzeyinde olmamak. geri kalmamak * yapmaktan ka nmamak. * birinden daha az ba ar l olmamak. geri kalm * (lke, toplum iin) Az geli mi . geri kalm l k

* Az geli mi lik. geri komamak * yapmamazl k etmemek. geri pln * Bkz. arka plnda.

geri saymak * geriye do ru saymak. geri tepme * Merminin at l s ras nda, bir ate li silh n namlusu iinde gazlar n geriye do ru s k t rmas ndan ileri gelen hareket. geri vermek * ald yere veya kimseye vermek, iade etmek. geri vites * Otomobilin geri gitmesini sa layan di li dzeni. geri zekl * Zek dzeyi geli memi . geriatri gerici * Ya lanma ile ilgili sa l k konular zerinde duran t p dal , ya l l k bilimi.

* Toplumda yeniliklere de er vermeyen, her ynyle eskiyi zleyen veya eski dzeni getirmeye al an (kimse veya gr ), mrteci. gerici gericilik * Gerici (I) olma durumu veya gerici davran , irtica. geriden geriye * gizlice, sinsice; uzaktan, yak n bir ilgi gstermeyerek. gerile gerile * Kendini nemli gstererek, kabara kabara, kas larak. gerilek gerileme * Gerilemek i i. * Sonulardan ilkelere, etkilerden sebeplere ve birle iklerden yal nlara do ru usa vurma i lemi. * Bir dokunun, bir organ n bir evrim geirmesi veya bir yap n n basitle mesi. * Geri ekilme, ricat. * Kavrama yetene inin giderek zay flamas durumu. gerilemek * Geri ekilmek, geriye ekilmek. * Daha a a bir dereceye d mek. * (hastal k) Geli meksizin yok olmaya yz tutmak. * Bir tepki kar s nda kat say lan bir tutumdan vazgemek. geriletme * Geriletmek i i. * Kendi stne geri dnen veya dner grnen. * Bir organ germeye yarayan (kas).

geriletmek * Gerilemesine yol amak. gerileyici * Geri giden, gerileyen.

gerileyici benze me * Kelimelerde sonraki sesin nceki sesi etkilemesi: Eczac > ezzac , ar anba > ar amba gibi. gerileyi * Gerilemek i i veya biimi. gerili gerilik * Gerilmi olan. * Geri olma durumu. * drak etme yetene inde veya okul ba ar lar nda ya na gre geri kalma durumu. * ki ucundan ters yanlara ekilen bir telin her noktas nda, o iki gce kar koyan g, tevettr. * Bir iletkenin ular aras ndaki gizil g fark , potansiyel fark , voltaj. * Gerginlik, tansiyon. * htiyalar n kar lanamad veya bir hedefe ynelmi davran lar engellendi inde ortaya kan co kulu * Konu mada bir sesin ortaya kmas iin ses kiri lerinin gerginle mesi, tansiyon. * e itli yollara ba vurularak filmde yarat lan s k nt l , gergin hava, tansiyon.

gerilim

durum.

gerilim lm * S v lardaki yzey gerilimlerini belirleme i i, tansiyometri. * Mekanik gerilim niceli ini, birtak m l aralar ndan yararlanarak belirleme, tansiyometri. gerilimli * Gerilimi olan.

gerilimler * Buhar, ayr ma, yzey vb. ye ili kin gerilimleri len alet, tansiyometre. gerilimsiz * Gerilimli olmayan. gerili gerill * Gerilmek i i veya biimi. * Dzensiz ete. * zellikle bir rgtten g alan, baltalama eylemlerine giri en birlik. * Bu birlikten olan kimse.

gerill sava * D man kuvvetlerinin eylemlerini engellemek, baltalamak veya geciktirmek amac yla gerilllar n yapt sava . gerillc * Gerill sava yapan birli e ba l olan kimse. gerillc l k * Gerillc olma durumu. gerillla mak * Gerill gibi faaliyet gstermek.

gerilme

* Gerilmek i i. * Kaslar n son uzama gc ile vcudun btn blmlerinde olu an gergin durum, gev eme kar t . * Germek i i yap lmak, gergin duruma gelmek, belirli bir uzama ile ekilmek. * Gergin bir biimde a lmak. * Kas lmak. * (sinir, ili ki ve davran iin) K zmak, fkelenmek, sinirlenmek.

gerilmek

gerine gerine * Rahatl k, mutluluk, vn duyarak. gerini gerinme gerinmek * Gerinmek i i veya biimi. * Gerinmek i i. * Kollar aarak, gvdeyi gergin bir duruma sokmak. * Rahatl k, mutluluk, vn duymak.

gerisingeri * Geldi i yere veya ters yne do ru, geriye dnmek. * Yeniden, tekrar, bir daha. gerisingeriye * Gerisingeri. geri * Da lar n ve tepelerin st k sm , s rt. geriye b rakmak * tehir etmek. geriye dnmek * yzn arkaya evirip ters yne gitmek. geriye yrtmek * makable amil olmak. geriz * L m, keriz. gerize ta atmak * edepsiz bir kimseye edepsizli ini gstermeye f rsat vermek. Germanist * Cermen dilleri uzman . Germanistik * Cermen dillerini konu olan bilim dal . Germanofil * Alman dostu, Alman yanl s , Almansever. germanyum * Atom numaras 32, atom a rl 72,6 ve yo unlu u 5,46 olan, 937,4 C de eriyen, kalay ve silisyumu and r r, az rastlan r bir element. K saltmas Ge. germe

* Germek i i. * Bir yeri blmek, s n r belli etmek iin yap lan tahta perde. * Birbirine yakla k bkl vcut blmlerini, gerici kaslar n al mas yla birbirinden iyice uzakla t rma, bkme kar t . germek * Bir eyin ular ndan veya kenarlar ndan ekerek gergin duruma getirmek. * Gergin bir eyle rtmek. * (kol, bacak iin) Uzatmak. * (sinir, ili ki, davran iin) Gergin duruma getirmek, sinirlendirmek. * Kale, kermen. * Canl yarat klarda gametlere dayanan ve gametlerle ta nan reme gelerinin tm. gerundium * Zarf-fiil. gerze tavu u * Karadeniz blgesinin genellikle siyah renkli ibikleri boynuz biiminde atall , yerli bir tavuk rk . gerzek gestalt * Psikolojik olaylar n bir btn veya biim oldu unu savunan gr . * Biim, boy, durum, yap . gestapo * Almanya'da Hitler dneminde kurulan gizli, siyas polis rgt. getiri getirilme * Faiz. * Getirilmek i i veya durumu. * Geri zekl sznn k salt lm biimi.

germen germen

getirilmek * Gelmesi sa lanmak. getirim * Getirme i i. getirimci getirimli getiri getirme * Getirmek i i. getirmek * Gelmesini sa lamak. * Bir eyi yan nda veya stnde bulundurmak. * Eri mek veya eri ti ini sanmak. * leri srmek. * Getirim sa layan ey veya kimse. * Getirimi olan. * Getirmek i i veya biimi.

* Sebep olmak, ortaya karmak. * letmek, bildirmek. * Gelir sa lamak. * Bir makama atamak veya seme. * Baz kelimelerle birle ik fiil yapmaya yarar. getirtme * Getirtmek i i. getirtmek * Getirmek i ini yapt rmak. getr getto * Baca n alt blmn ve ayakkab n n stn rten kuma veya kseleden yap lm bir tr tozluk.

* (eskiden Avrupa lkelerinde) Yahudilerin gnll olarak veya zorlanarak yerle tikleri ve her trl ihtiyalar n ba ka yere gitmeden kar layabildikleri mahalle, Yahudi mahallesi. * Bir ehrin herhangi bir az nl ka yerle ilen blm. geveleme * Gevelemek i i.

gevelemek * i nemeden a z iinde evirip evirmek. * Bir sz tam olarak ve a ka sylememek. geveleyi * Gevelemek i i veya biimi. geven * Baklagillerden, ok y ll k, dikenli bir al ; baz trlerinden kitre denilen zamk kar l r, keven (Astragalus). gevenlik geveze * Geveni ok olan yer. * ok konu an, enesi d k, lf , lfazan. * S r saklamayan, bo bo az.

gevezelenme * Gevezelenmek i i. gevezelenmek * Gevezelik etmek. gevezelik * Geveze olma durumu, lfazanl k. * Dzensiz, geli igzel konu ma, yazma. gevezelik etmek * sama sapan konu mak. * yrenlik etmek. gevher * Cevher. gevi * (hayvan iin) i neme.

gevi getirenler * ift parmakl hayvanlar n, sindirim organlar gevi getirmeye uygun olan alt tak m .

gevi getirmek * yutmu oldu u yiyece i midesinden a z na kar p yeniden i nemek. gevi getirmeyenler * ift parmakl lar tak m na giren, mide yap lar basit olan bir alt tak m. gevme gevmek * A zda kat bir ey i nemek, gevi getirmek. gevrecik * ok gevrek veya incecik. * ok taze, yumu ac k. * Kolayca k r l p ufalanan. * (gl iin) en, ne eli. * A z n iinde kolayca paralan p da lacak biimde haz rlanm bir tr rek. * Gevmek i i.

gevrek

gevrek gevrek glmek * kendine gvendi ini veya kar s ndakini hafifsedi ini anlat r. gevreki * Gevrek yapan veya satan kimse.

gevrekilik * Gevrekinin i i veya mesle i. gevreklik gevreme * Gevremek i i. gevremek * Kolay k r l r duruma gelmek. * Ekin olgunla mak. gevretilme * Gevretilmek i i. gevretilmek * Gevremek i i yap lmak. gevretme * Gevretmek i i. * Gevrek olma durumu.

gevretmek * Bir eyin gevremesini sa lamak. gev ek * S k veya gergin olmayan, gev emi olan. * lgisiz, kay ts z. * Cans z, hareketsiz, iradesiz.

gev ek a zl * Geveze, bo bo az. gev ek vurgu

* zerinde vurgu olan bir nlden sonra, nszle ba layan bir hecenin geli iyle zay flayan vurgu. gev eklik * Gev ek olma durumu. * lgisiz, kay ts z davran . * Uyu ukluk, kesiklik, rehavet. gev eme * Gev emek i i. * ste in, aban n, ciddiyetin azalmas . * Yre in atmas nda kas lmadan sonra gelen dinlenme ve iine kan dolma dnemi. * Gerilen kaslar n veya fke, kayg , korku gibi co kularla artan ruh gerilimin normal duruma gelmesi. * Gerilmi vcut blmlerinin, direnci olmadan, kendi a rl klar yla, baz hareketlerle yeniden kendi durumuna gelmesi, gerilme kar t . * Para piyasas nda de er yitimi. gev emek * Sertlik ve gerginli i bozulmak. * zlmek. * Yumu amak, yat mak, sakinle mek. * Para piyasas nda de er yitirmek. * Sevmek, ho lanmak. gev etilme * Gev etilmek i i. gev etilmek * Bir eyin gev emesini sa lamak, bir eyi gev ek duruma getirmek. gev etme * Gev etmek i i.

gev etmek * Sertlik ve gerginli ini bozmak. * Rahatlatmak, sakinle tirmek. gev eyi * Gev emek i i veya biimi. geyik * Geyikgillerden, erkeklerinin ba nda uzun ve atall boynuzlar olan memeli hayvan (Cervus elaphus). * Kar s n n veya bir kad n yak n n n ihanetine u ram erkek.

geyik bce i * Geyik boynuzunu and ran sa lam eneleriyle, orman ve tar m a alar n kemirerek beslenen, 20 ile 60 mm boyunda k n kanatl bcek (Lucanus cervus). geyik bcekleri * Geyik bce i ve benzerlerini iine alan k n kanatl lar familyas . geyik dikeni * Bkz. akdiken. geyik etine girmek * (gen k z) erginlik a na ermek. geyik muhabbeti * Bo konu ma. geyik otu * Sedef otugillerden, bahelerde ss olarak yeti tirilen t rl bir bitki (Dictamnus fraxinella).

geyikdili

* E relti otugillerden, Kuzey ve Bat Anadolu'nun k y kesimlerinde yeti en, yapraklar uzunca dil biiminde ok y ll k otsu bir bitki (Scolopendrium officinale). geyikgiller * Gevi getirenlerden geyik, alageyik, karaca gibi hayvanlar iine alan bir familya. geyikler k rk m nda * hibir zaman olmayacak i ler iin sylenir. gey a * Dans ve ark c Japon kad n . * zel olarak konuk a rlamak iin yeti tirilmi Japon kad n . gez * Okun, kiri e geen ucundaki kertik. * Tfek, tabanca gibi ate li silhlarda namlunun gerisinde bulunan ve ni an al rken arpac kla birlikte gz ile hedef aras nda ayn do ru zerine getirilen kertik. gez * Yer lmeye yarar d ml ip. * Yap i lerinde kullan lan ekl.

gez gz arpac k * tfekle yap lan at larda daha iyi ni an almak iin kullan lan bir sz grubu. gezdirilme * Gezdirilmek i i. gezdirilmek * Gezdirmek i i yap lmak. gezdiri gezdirme * Gezdirmek i i veya biimi. * Gezdirmek i i.

gezdirmek * Birinin gezmesini sa lamak, dola t rmak. * Tan tmak amac yla dola t rmak. * Bir eyi ba ka bir eyin zerinde dola t rarak dkmek. * Srterek, de direrek hareket ettirmek. * Bir eyi herkesin almas iin dola t rmak, sunmak. * Herhangi bir biimde giydirmek. geze almak * tfe i hedefe do rultmak. gezegen * Gne evresinde dolanan, ondan ald klar yans tan gk cisimlerinin ortak ad , seyyare, plnet.

gezegenler aras * Gne evresinde dolanan cisimler aras ndaki bo luk. geze en gezeleme * Gezelemek i i. * D nden sonra, gelin ve damad n akrabalar na yapt klar ziyaret. * ok gezen (kimse).

gezelemek * Gezinmek. * S k nt l bir durumda dola mak, gezinmek. gezenti * Vaktini gezmekle geiren, gezmeyi ok seven, geze en.

gezeralar * Pille al an kulakl k arac l ile mzik dinlemeye yarayan, insan n zerinde ta yabilece i teyp, walkman. gezgin * Gezmek, tan mak, grmek, dinlenmek amac yla geziye kan (kimse). gezginci * Gezerek i gren, gezici, seyyar.

gezgincilik * Gezginci olma durumu. gezginlik gezi * lkeler veya ehirler aras nda yap lan uzun yolculuk, seyahat. * Gezilip hava al nacak yer. * Gezinti yeri. gezi * Pamuk ve ipekle kar k dokunmu hareli kuma . * Bu kuma tan yap lm olan. * Gezgin olma durumu, turistlik, seyyahl k.

gezi yaz s * Gezilip grlen yerleri, zelliklerini, oralardaki insanlar n ya ant lar n , geleneklerini anlatan dz yaz . gezici * Gezerek i gren, gezginci, seyyar. * Halk topluluklar na e itim ve retim amac yla gtrlen (hizmet). gezici topluluk * Belli bir yeri olmay p zel aralarla dola arak oyunlar sergileyen topluluk. gezicilik gezili gezilme gezilmek * Gezmek i i yap lmak, dola lmak. gezimcilik * Derslerini rencileriyle birlikte gezinerek veren Aristoteles'in felsefesi, Aristotelesilik, peripatetizm. gezini gezinme * Gezinmek i i veya biimi. * Gezinmek i i, seyran. * Gezici olma durumu. * Gezilmek i i veya biimi. * Gezilmek i i.

gezinmek * E lenmek, vakit geirmek iin gezmek, dola mak, seyran etmek. * Belirli bir evre iinde gezip durmak. * zellikle do atan yap lan mzikte, ezgiyi belli bir makam anlay iinde de i ik perdeler zerinde almak, dola mak. gezinti * Uzak olmayan bir yere yap lan gezi, tenezzh. * Kale duvarlar n n i taraf nda kuleleri birbirine ba layan dar yol. * Evlerde oda kap lar n n a ld aral k, koridor. * Sofa, balkon. * Bir alg yla belli bir para almaks z n ezgiler karma i i. gezinti yeri * Yry yapmak, dola mak ve hava almak amac yla ayr lm yol veya blge, promnat. gezip tozmak * e lenmek amac yla oka gezmek. gezi * Gezmek i i veya biimi.

geziye kmak * uzak yerleri dola mak. gezleme gezlemek * Gezlemek i i. * Bir yeri lmek. * Bir hedefi vurmak iin silha gerekli do rultuyu vermek, ni an almak. * Okun gezini kiri e yerle tirmek. * E ri k l lar n a z blm. * Gezmek i i, seyran. * Hava almak, ho vakit geirmek gibi bir amala bir yere gitmek, seyran etmek. * Bir yerde dola mak, yrmek. * Gitmek, ba vurmak. * Bulunmak. * Bir yeri grp incelemek. * (hasta iin) Aya a kalkmak. * Herhangi bir biimde gezinmek. * Bir yerde gezi yapmak. * Gezgin.

gezlik gezme gezmek

gezmen

-g / -gi, -gu / -g * Fiilden isim treten ek: al-g , sil-gi, sor-gu, gr-g; as-k , tep-ki, co -ku, ks-k vb. g c k * Bo azda duyulup aks rtan, ksrten yak c ka nt . * Szleriyle, davran lar yla kar s ndakini k zd ran, sinirlendiren, s kan (kimse). * Beyaz renkli, da l koyununa benzer vcut yap s nda, kuyru u son omurlara kadar ya kitlesi ile kapl ve bu sebeple alt k sm yuvarlaka grnen, kaba, kar k yapa l bir koyun tr. g c k almak (kapmak veya olmak)

* bir davran a veya bir kimseye srekli sinirlenmek. g c k etmek * sinirlendirmek, fkelendirmek, k zd rmak. g c k tutmak * bir sre bo az g c klamas na yakalanmak. g c k vermek * bo az yak p ka nd rarak ksrmeye yol amak. g c ka * G c k bir biimde (olan).

g c klama * G c klamak i i. g c klamak * G c k olu turmak, ka nd rmak. * Ku kuland rmak. * Cins istek uyand rmak. g c klanma * G c klanmak i i. g c klanmak * G c k duymak. * Ku kulanmak, huylanmak. * Cins istek uyanmak. g c klay * G c klanmak i i veya biimi. g c r * Sak za k vam n artt rmak iin kat lan, kauuk cinsinden bir madde. * Yeni.

g c r g c r * Sert eylerin birbirine srtnmesinden kan sesi anlat r. * Tertemiz, yepyeni, p r l p r l (olarak). g c r g c r etmek * g c rt sesi karmak. g c rdama * G c rdamak i i. g c rdamak * G c rt karmak. g c rdatma * G c rdatmak i i. g c rdatmak * G c rt karmas na yol amak. g c rday * G c rdamak i i veya biimi. g c r bkme * hemen yeti tirilen. * zoraki.

* zorla ve abucak. g c rt * Sert nesnelerin srtnmesi sonucu kan ses, g c rdama sesi. * leri geri sylenme, tepki gsterme, protesto. g c rt l * G c rt s olan. g c rt s z * G c rt s olmayan.

-g / -gi, -gu / -g * Fiilerden isim ve s fat treten ek: dal-g , bil-gi; bas-k , del-gi vb. g da * Besin.

g da rejimi * G daya ba l rejim. g daklama * G daklamak i i. g daklamak * (tavuk) Kesik kesik ba rmak. g daklay * G daklamak i i veya biimi. g dal * Besini olan, besinli. g das z * Besini olmayan, yeterli besin alamayan, besinsiz.

g das zl k * Besinsizlik. g d g d * ocuklar g d klar veya gldrrken sylenen sz. g d k * ene alt , gerdan. g d klama * G d klamak i i. g d klamak * Vcudun baz yerlerine dokunarak birinde rperme veya glerek ka nma ile beliren bir sinir tepkisi uyand rmak. * E lendirici, ho a giden szler sylemek. g d klanma * G d klanmak i i. g d klanmak * G d klamak i i yap lmak. g d klay * G d klamak i i veya biimi.

g d m

* Kk para, bir miktar.

g d m g d m * Azar azar, yava yava . g g * (ocuk dilinde) ene alt . g k * Baz deyimlerde geen yans ma bir sz.

g k dedirtmemek * ses karmas na f rsat vermemek. g k demek * ses karmak; kar kmak, yak nmak. g k dememek (veya g k kmamak) * hi sesini karmamak, kar kmamak, yak nmamak. g ld r g ld r * Tok ve yksek bir ses kararak. g ll g * Bkz. g llgi .

g ll g l * Bkz. g llgi li. g ll g s z * Bkz. g llgi siz. g llgi g llgi li * Kin, gizli ve kt ama. * Gizli amal , kand r c .

g llgi siz * Gizli amac olmayan, inand r c l k ve kand r c l ktan uzak. -g n/ -gin, -gun/ -gn * Fiilerden s fat treten ek. g na * Zenginlik, bolluk. * B kma, usanma.

g na gelmek * usanmak, b kmak. g na getirmek * b kmak, usanmak. g pta * mrenme, imrenti.

g pta etmek * imrenmek. g ptas n ekmek

* g ptayla bakmak, imrenmek, zenmek . g r * Sz, lk rd . * Yalan, uydurma. g r atmak * konu mak, lf atmak. g r gemek * bol bol konu mak; ene almak. * dikkat etmemek, akl ba ka yerde olmak. g r g r * Srekli ve usan verecek biimde ses karmay anlat r.

g r g r gemek * alay etmek. g r g ra almak (veya getirmek) * alaya almak. g r kaynatmak * (birka ki i) i lerini b rak p yrenlik etmek. g r g r g rg r * G r sesi kararak. * Mekanik olarak al an sprge. * A k denizlerde bal k avlamakta kullan lan byk a . * Mekanik dzenekli sprme arac n n firma ad ve bu trden btn sprgeler. * Usan veren srekli ve kaba bir sesle. * Komik, matrak, e lenceli. * Bo lf etmeyi seven, alayc , komik (kimse).

g rg rc

g rg rlama * G rg rlamak i i. g rg rlamak * G rg rla sprmek. g r l g r l * Sert ve grltl ses kararak. g rla * Alabildi ine, ok.

g rla gitmek * uzun srmek, srp gitmek. * bol bol ortaya dklp harcanmak. g rnata * Klrnet. g rnatac * Klrneti. g rt * Sert veya kal n bir ey kesilirken kan ses.

g rt g rt

* G rt sesi kararak.

g rtla na basmak * birine bir ey yapt rmak iin dayatmak veya inat etmek. g rtla na d kn * ok yiyip ien. g rtla na kadar * ok fazla, bol bol. g rtla na sar lmak * pe ini b rakmamak, musallat olmak. g rtla ndan kesmek * herhangi bir ama iin yiyece inden k s nt yapmak, bo az ndan kesmek, tasarruf etmek. g rtlak * Soluk borusunun st blm, imik, hanere. * Yiyip ime. * Ses rengi, yap s .

g rtlak g rtla a gelmek * k yas ya dv mek. g rtlak nsz * Akci erlerden gelen havan n g rtlaktaki yar kapal engellere arp p gev emesi ile olu an sert nsz. g rtlaklama * G rtlaklamak i i. g rtlaklamak * Birinin g rtla n s kmak. g rtlakla ma * G rtlakla mak i i. g rtlakla mak * Birbirinin g rtla na sar larak dv mek. g rtlaklay * G rtlaklamak i i veya biimi. g rtlaks * G rtlakta bo umlanan (ses), g rtlak nsz. g rtlama * G rtlamak i i.

g rtlamak * (ay ) ekerini a zda tutarak imek. g y g y * Keman vb. alg lar n kard sesleri anlatmak iin kullan l r. g yaben * Kendi yokken, ortada olmaks z n. * Ad n , szn ba kalar ndan duyarak, grmeden.

g yab nda

* Kendi yokken, arkas ndan. g yab * (bir kimse) Bulunmad s rada yap lan, verilen. * Uzaktan, gr meden (olan). g yab hkm * Kendi yokken arkas ndan verilen hkm. g yab tutuklama * Kendi yokken arkas ndan yap lan tutuklama. g yap * Yokluk, bulunmama, yitiklik.

g yap karar * Duru maya gelmemenin yapt r m . g ybet * eki tirme, yerme, ktleme, kov. g ybet etmek * eki tirmek, yermek. g ybeti g yg y g yg yc * Kemanc . * Beceriksiz. -gi * Bkz. -g / -gi, -gu / -g. gibi * ...-e benzer. * O anda, tam o s rada, hemen arkas ndan. * mi esine, benzer biimde. * ...-e yak r biimde. * eki tirici, kovcu. * Herhangi bir tr yayl alg .

gibi gelmek * ... san s vermek, ... san s yaratmak. gibi olmak * bir duruma, bir duyguya yakla mak. gibi yapmak * imi esine davranmak. gibilerden * Ona benzer biimde. gibisi * Benzeri.

gibisinden * Bir ismin tamlanan durumunda oldu u zaman, "bir eye benzer durumda olandan" anlam nda kullan l r. * Bir fiilden sonra geldi inde o fiilin benzeri bir durumu anlat r.

gibisine gelmek * imi gibi gelmek, sanmak. gibisine getirmek * san s uyand rmak, san s vermek. gici me * Gici mek i i veya durumu. gici mek -gi gide gide gide en * Gl aya . gider * Bir i iin harcanan paran n btn, masraf. * Gelecekte sa lanacak de erler kar l yap lan harcamalar. * Binalarda ortak kullan mla ilgili at k sular n merkez kanalizasyona iletilmesini sa layan boru hatt . * Ka nmak, ka nt duymak, gidi mek. * Bkz. - g / -gi, -gu / -g. * Gidip dola arak, gezip grerek.

giderayak * Gitme an nda, gitmek zere iken. giderek * Yava yava , derece derece, gittike, tedrici olarak, tedricen.

gideren alan * Bir demiri m knat slad ktan sonra bunun bir noktas ndan kan indkleme ak n s f ra indirmek iin gereken iddetteki manyetik alan. giderici giderilme * Yok eden; dindiren. * Giderilmek i i.

giderilmek * Ortadan kald r lmak, yok edilmek. giderme gidermek gidertme * Gidermek i i. * Ortadan kald rmak, yok etmek. * Gidertmek i i.

gidertmek * Giderilmesine, ortadan kald r lmas na yol amak. gidi * aka yollu sylenen azarlama sz. * Bir eye duyulan zlem ve iste i belirtmek iin kullan l r. * Ahlks z, pezevenk.

gidici

* Gitme durumunda bulunan, gitmek zere olan, k sa sre iin var olan, kal c kar t . * lmek zere olan. * Gidilmek i i veya biimi. * Gidilmek i i. * Gitmek i i yap lmak.

gidili gidilme gidilmek gidimli

* Bir tasar mdan tekine geerek, kar mlar yaparak, bir nermeden tekine mant k bir yolla ilerleyerek, paralardan btnl olan bir d nce kuran (d nce yolu). gidip gelme * Gidi , dn . gidi * Gitmek i i. * Gitme biimi, tempo. * Tutum, durum, davran . * Bir yere gitme.

gidi alay * Padi ahlar n saray d gezilere kmalar dolay s yla dzenlenen tren. gidi dn * Gitme ve gelme (veya dnme). gidi geli * Trafik, seyrsefer. gidi o gidi * konu maya konu olan kimsenin bir daha dnmedi ini anlat r. gidi at * Olaylar n durumu, i lerin geli me biimi. * Tutum, durum, davran . gidi me * Gidi mek i i. gidi mek gidon * Ka nt duymak, ka nmak, gici mek. * Ynelte. * Komodorlara zg mas atal biiminde kesilmi sancak, fors. * Bir ad n sonuna eklenerek "soy, aile" kavram veren ve nl uyumuna girmeyen bir ek. * o ul eki -ler ile birlikte hayvan ve bitki familyalar n bildiren isimler yapar: kedi-gil-ler, bakla-gil-ler vb. * Kuzey ve Orta Anadolu'da orman kenarlar nda yeti en, 2-4 m ykseklikte bir a a k (Viburnum opulus). * Bkz. -g n / -gin, -gun / -gn.

-gil

gilaburu -gin

gine Gineli ginseng

* Gene, yine. * Gine halk ndan olan kimse.

* Uzak Do u lkelerinde (in, Japonya, Kore vb.) yeti en, geleneksel tedavilerde kullan lan, kaz k kkl, otsu ve ok y ll k bir bitki (Panax ginseng). gipr * plikten veya ipekten olan, geni ilmeklerden olu an bir tr dantel. * Kuma . giranbaha * Pahada a r, de erli . giray girdap burga. girdi * K r m hanlar na ve han ailesinden olan prenslere verilen unvan. * Bir engelle kar la an su veya hava ak nt s n n dnerek yapt evrinti, ters ak nt lar n olu turdu u dnme, * Tehlikeli yer veya durum. * Bir retimde yararlan lan para, gere ve i gc, kt kar t .

girdisi kt s * Yak n ili ki. * Bilinmeyen kar k ynler, ayr nt lar. * Bir retimde yararlan lan para, gere ve i gc. girecek delik aramak * saklanmak veya saklanmak istemek. giren * Hafif bulutlu, sisli hava.

girenleme * Girenlemek i i veya durumu. girenlemek * Hava bulutlanmak, serinlemek. girgin girginlik girift * Herkesle abucak yak nl k kurarak i ini yrtebilen, p s r k kar t . * Girgin olma durumu. * Birbirinin iine girip kar m , giri ik, apra k. * (eski gzel yaz sanat nda) Bo yer b rakmayacak biimde i ie istif edilmi (yaz ). * Klsik Trk mzi inde kullan lm neye benzer bir alg . * Tutulmu , yakalanm .

giriftar

giriftar olmak * yakalanmak, tutuklanmak.

giriftlik giriftzen girili

* Girift olma durumu . * Girift alan kimse. * Girilmek i i veya biimi.

girilme girilmek girim girimlik

* Girilmek i i. * Girmek i i yap lmak. * Girmek i i, girme. * Bir yere girmek hakk n gsteren k t, giri kart , duhuliye kart .

girinti girintili

* Dz bir yzeyde bulunan ierlek blm. * Girintisi olan.

girintili k nt l * Dz veya dzgn olmay p girinti ve k nt lar olan. girintisiz * Girintisi olmayan. girintisiz k nt s z * Dzgn, dmdz. girip kmak * az kalmak zere u ramak. * bir yere s k s k gelmek. giri * Girmek i i veya biimi. * Bir yap da girip geilen yer, methal, antre. * Bir eserin konusunu tan tarak kolay kavranmas n sa layan, n szden sonra yer alan blm, methal. * Bir anlat mda geli me blmne haz rl k yapmay sa layan blm, girizgh. * Bir bilime haz rl k amac yla yaz lan eser. * Bir mzik paras nda ba taki blm, methal. * Bir yere girmek iin denen para, giri creti, duhuliye.

giri kap s * Yap larda ieri girmek iin kullan lan kap . giri kart * Bir kurulu a, bir toplant ya veya bir spor kar la mas na serbeste girebilme olana sa layan belge. giri kat * Bkz. yer kat , zemin kat . giri creti * Bir gsteriyi grmek iin denen cret, duhuliye. giri ik

* Birbirinin iine girmi , kar m olan, girift. giri ik bezeme * K vr larak, birbirinin iine geerek uzay p giden, yaprakl dallar and ran geometrik grn te birtak m biimlerden olu mu bezeme izgileri, girift tezyinat, arabesk. giri ik cmle * Bir temel cmle ile bir veya birka fiilimsiden kurulan cmle, mudil cmle: Ko arak geldi. renciler sabahleyin ko a ko a okula gidiyorlard gibi. giri ik tamlama * inde tmle, s fat tamlamas veya zarf bulunan tamlama: Ali'nin eve gelmesi gibi. giri ilme * Giri ilmek i i.

giri ilmek * Giri mek i i yap lmak. giri im * Bir i e giri me, te ebbs. * ki veya daha ok dalga hareketinin, ayn noktaya ayn anda gelmesiyle birbirini yok edebilmesi veya kuvvetlendirebilmesi olay . giri im lme * ki veya daha fazla dalga hareketini lme i i. giri imci * Bir i i yapmak iin giri imde bulunan kimse, mte ebbis. * Ticaret, endstri gibi alanlarda sermaye koyarak giri imde bulunan kimse, mte ebbis.

giri imcilik * Giri imci olma durumu. giri imde bulunmak * davranmak, te ebbs etmek. giri imler * I k giri im saaklar n uzaktan lmeye yarayan ara, interferometre. giri ken * Kendi kendine i , u ra yaratabilen, bir i e hi ekinmeden girebilen, ba kalar yla kolayca ili ki kurabilen, mte ebbis. giri kenlik * Giri ken olma durumu. giri lik giri me * Giri mek i i, te ebbs. giri mek * Bir i e, bir eye ba lamak iin haz rl k yapmak, ele almak, te ebbs etmek. * Dvmeye ba lamak. * birbirine kar mak. * kavgaya tutu mak. * Bir ba ka sze yol amak iin sylenen sz, girizgh.

giri mek

Girit keki i

* Girit adas nda yeti en, beyaz tyl, pembe iekli ve ok y ll k bir bitki (Origanum dictamnus). Giritli * Girit adas halk ndan olan kimse. girizgh girme girmek * Giri lik, giri . * Girmek i i. * D ar dan ieriye gemek. * S mak. * Yer almak, kat lmak, iltihak etmek. * (ordu) Almak, fethetmek. * ncelemek, ayr nt lara inmek. * Giri mek, ba lamak. * Bula mak. * (zaman anlaml kavramlar iin) Ba lamak. * (a r , sanc ) Ba lamak, saplanmak. * Yeni bir duruma gemek, dn mek. * (soyut eyler iin) yice anlamak, iyice bilmek. * Kavgaya tutu mak. * Ba lamak. * Eri mek, ula mak. * Bir eyin yap m nda, birle iminde yer almak. * Yaz lmak, ba lamak. * Yemek yemek. * Bir yere girmek iin verilen para, giri creti. girmesiyle kmas bir olmak * i i abucak bitirip kmak. gi e * stasyon, sinema, banka, ma aza ve baz giri kap lar nda bilet veya para al p verilen, o u kk pencere biiminde olan yer. gitar gitarc gitarc l k * Gitarc olma durumu. gitarist gitgide gitme gitmek * Bir yere do ru ynelmek. * Bir yerden veya bir i ten ayr lmak. * kmak, ula mak. * Gitarc . * Zaman ilerledike, giderek, gittike, ileride. * Gitmek i i. * Genellikle alt telli, telleri iki parmak aras nda ekilerek al nan bir alg , kitara. * Gitar alan kimse.

girmelik

* Belli bir amala bir yere devam etmek veya bir i le u ra mak. * Bir duruma, bir sonuca ula mak, varmak. * Yak mak, yara mak. * Tketilmek, harcanmak. * Gtrlmek, gnderilmek. * Yeter olmak, yetmek, yeti mek. * Yrmek, yol almak. * Dayanmak. * Gemek. * Herhangi bir durumda olmak. * Yok olmak, elden kmak. * lmek. * Ba vurmak, yapmak. * Bir ey zarar grm olmak. * (makine iin) lemek, al mak. * (bir durum) Srmek. * Sat lmak. * de erlendirmek, saymak, kar lamak. gitsin! gitti * gemi zaman kipindeki fiillerden sonra gelerek, istenmeyen bir eyin yap ld n , yap laca n , istenen bir eyin olmad n veya olmayaca n anlat r. * ayn biimde, fiillerin sonuna gelerek yap lmas ilk nce pek istenmeyen bir eyin kabul edildi ini anlat r. gitti de geldi * ya ayabilece inden umut kesilecek kadar a r hastal k geirip de iyi olanlar iin sylenir. gitti gider (dahi gider) * sz konusu olan eyin bir daha gelmeyece ini, ele gemeyece ini anlat r. gittike * Zaman ilerledike, gitgide, giderek. * emir kiplerinden sonra gelerek buyurulan i in yap lmas ndan sorunun kapanmas istendi ini anlat r.

giydi i yak rken eller bak rken * genken, gzelken. giydirici * Stdyolarda ba kad n oyuncular n giyimine yard m eden kimse, gard ropu. * Oyuncular n giysilerini giydiren kimse, gard ropu.

giydirilme * Giydirilmek i i. giydirilmek * Giydirmek i i yap lmak. giydirip ku atmak * temiz, yeni st ba yapmak. giydiri giydirme * Giydirmek i i veya biimi. * Giydirmek i i.

giydirmek * Giymek i ini yapt rmak. * A r szler sylemek, hakaret etmek.

giyecek giyili giyilme

* Giymek iin kullan lan her ey, giyim, giysi. * Giyilmek i i veya biimi. * Giyilmek i i.

giyilmek giyim

* Giymek i i yap lmak. * Giymek i i. * Giyme biimi. * Giyilen eylerin tm, giysi, giyecek. * Her trl giysi satan dkkn veya ma aza, konfeksiyon ma azas .

giyim evi

giyim ku am * st ba . giyimi ku am yerinde * temiz ve zenli giyinmi . giyimli * Giyinmi , giyinik. giyimli ku aml * Temiz ve zenle giyinmi (kimse). giyinik * Giyinmi olan.

giyinip ku anmak * zenle giyinmek. giyini * Giyinmek i i veya biimi. giyinme giyinmek * Giyinmek i i. * Kendi zerine giymek. * (giysiyi) Belli bir yerden almak veya belli bir yerde diktirmek. * (a r bir sze veya davran a) Sesini karmadan ierlemek. * Giymek i i veya biimi. * Giysi. * Giymek i i. * rtnp korunmak iin bir eyi vcuduna geirmek. * A r sz veya hakareti, kltc davran ses karmadan dinlemek.

giyi giyit giyme giymek

giyotin giysi giz

* Fransa'da lm cezas na arpt r lanlar n ba n kesmek iin kullan lan ara. * Her trl giyim e yas , giyecek, elbise, libas, ama r. * S r.

giz gizem gizemci

* Yelken gemilerinde mizana dire i denilen k direkte e ik duran bayrak sereni. * Akl n eri emedi i, a klanmayan veya zlemeyen ey, s r. * Gizemcilik d nceleri ta yan (kimse), mistik.

gizemcilik * Akl n yetmedi i alanlarda ve zellikle Tanr kavram nda, gere e gnl yoluyla veya bir irade zorlay yla ula labilece ini kabul eden felsefe ve din retisi, mistisizm. gizemli * Gizem niteli inde olan veya iinde gizem bulunan, esrarengiz. gizemsel gizil gizil g * Gizemle ilgili, gizeme ili kin, mistik. * Gizli kalm , henz varl ortaya kmam olan, potansiyel.

* Henz yap lm de il de g olarak var olan, gerekle meyen ama gerekle ebilecek olan, imkn durumunda olan, sakl olan g, potansiyel. * Bir iletkenin herhangi iki noktas aras nda bir elektrik ak m n n ortaya kmas na yol aan g. gizleme gizlemek * Gizlemek i i. * Saklamak, grnmeyecek, belli olmayacak bir yere veya bir duruma koymak. * Bilerek ve isteyerek bir olguyu haber vermemek.

gizlenilme * Gizlenilmek i i. gizlenilmek * Gizlenmek i i yap lmak, saklanmak. * Gizli tutulmak. gizleni * Gizlenmek i i veya biimi. gizlenme * Gizlenmek i i veya durumu.

gizlenmek * Kendi kendini gizlemek, saklanmak. * Gizlenilmek, gizli tutulmak. gizlenmi * Saklanm .

gizleyi gizli

* Gizlemek i i veya biimi. * Grnmez, belli olmaz bir durumda olan. * Ba kalar ndan saklanan, duyurulmayan, sakl kalan, mahrem, mestur. * Niteli i anla lmayan, bilinmeyen. * Sakl olarak, saklayarak.

gizli celse * lgililerden ba kas n n kat lmas na ve dinlemesine izin verilmeyen duru ma. gizli cemiyet * Gizli rgt, illegal kurulmu cemiyet. gizli dernek * Belli say da ki ilerin illegal faaliyetleri srdrmek amac yla kurduklar dernek. gizli dil dil. gizli din * Baz ki ilerin ba kalar n n anlamad ve sadece kendilerinin zel anlamlar n bildi i kelimelerle konu tu u

* Ta nan veya inan lan din kurallar n n hi kimseye a klanmad , s r gibi saklanan din.

gizli din ta mak * din veya inanc n kimseye bildirmemek. gizli duru ma * Adliyede, sadece izinli veya grevli olanlar n kat labildi i, kamuya kapal duru ma, gizli celse. gizli gizli * Gizli olarak, saklayarak.

gizli kapakl * Ba kalar na duyurulmayan, kimseye haber verilmeyerek yap lan (i ). * A k, anla l r olmayan (sz, konu ma). gizli oturum * Genellikle ilgililerden ba kas n n kat lmas na, dinlemesine izin verilmeyen toplant . gizli oy * Bir i lemin herhangi bir kurulun oyuna ba l olmas durumunda oy verecek olanlar n oylar n gizli olarak vermeleri yntemi. gizli polis * Mill Emniyet Te kilt grevlisi. * Ajan, sivil gvenlik grevlisi. gizli s tma * Kendini belli etmeyen s tma. * Gizlice ktlk eden kimse. gizli eker * Henz te hisi konulmam veya yksek dzeyde seyretmeyen eker hastal . gizli tutmak * ba kalar na duyurmamak, saklamak. gizli yama * Gzle grlemeyecek kadar zenle yap lm yama.

gizlice gizlicilik

* Kimseye gstermeden, kimseye belli etmeksizin, gizli olarak.

* zellikle ruhlar dnyas yla ve evrenin bilinmeyen gleriyle ilgili bilgi dnyas na dayal e itli kuramlar, uygulamalar ve ayinler iin kullan lan genel ad. gizliden gizliye * Kimsenin haberi olmadan, kimseye haber vermeden, el alt ndan, kimseye duyurmadan, gizlice. gizlilik gldyatr * Eski Roma'da arenada birbirleriyle veya y rt c hayvanlarla dv en kimse. glse * Yumu ak deri. * zerine saydam bir cil tabakas ekilmi olan (e ya). * A kl k, effafl k. * Buzul bilimi uzman , buzul bilimci. * Buzul bilimi. * Kuzgunk l c . glikojen glikol * Karaci er ve kaslarda bulunan, hidrolizle eker veren karbonhidrat. * Gizli olma durumu.

glsnost glsyolog glsyoloji glyl

* ok dayan kl filmlerin ve baz sentetik kuma lar n yap m nda kullan lan, birle iminde iki alkol grubu bulunan madde, dialkol (CH2 OH-CH2 OH). glikoz * zellikle zm suyunda bulunan karbon, hidrojen ve oksijenden olu an eker, zm ekeri (CH2-OH(CHOH)4-CHO). glikozit glikozri gliserin * Ya l maddelerden, sabunla t rma yoluyla kar lan renksiz, tatl urup k vam ndaki s v (CH2 OH-CHOHCH2 OH). global * Toptan, toplam. * Kresel. globalle me * Kreselle me. globalle mek * Birok bitkilerde bulunan glikoz birle iklerinin genel ad . * drarda ekerli bir maddenin, zellikle glikozun bulunmas durumu.

* Kreselle mek. globlin * Kan olu turan maddelerden biri olan iri molekll protein. glokom glokoni glten * Karasu (gz hastal ). * Koyu ye il renkli, hidratl do al demir ve potasyum silikat. * Kat cisimlerin paralar n birbirine yap t ran madde. * Tah l unlar ndan ni asta kar ld ktan sonra geri kalan albminli madde.

glten ekme i * eker hastal olanlar iin yap lan ni astas z ekmek. glten tutkal * Hayvanlar n deri, kemik, sinir vb. art klar ndan elde edilen genellikle s cak olarak kullan lan bir yap t r c tr. gnays * Kuvars, mika ve feldspattan birle mi kaya. goblen * Kanavie veya telleri say labilecek trde kuma zerine renkli iplikle yap lan zel bir i leme. * Bu tr i lenmi (kuma ). * Tek para hayvan postundan yap lan ceket. * i krk, pel , vb.den yap lan kal n ceket. * Gocu u olan.

gocuk

gocuklu

gocundurma * Gocundurmak i i. gocundurmak * Gocunmas na sebep olmak. gocunma * Gocunmak i i. gocunmak * Bir eyden al nmak, ekinmek, ka nmak. gofret gol * zeri petek biiminde, biskviye benzer tatl , hafif bir yiyecek. * ift kale ile oynanan futbolda, voleybolda veya hentbolda topun kaleye sokulmas yla kazan lan say .

gol atmak * topun kar tak m n kalesine girmesini sa lamak. gol ka rmak * uygun durumda olmas na ra men kar tak m n kalesine topu sokamamak. gol olmak * top kaleye girmek.

gol toto oyun.

* Futbol malar ndaki en ok goll sonular nceden kestirip para dl kazanmak temeline dayanan bir

gol yapmak * topu kar tak m kalesine sokarak say kazanmak. gol yemek * topun, kendi kalesine girmesine engel olamamak. golc golf * Ufak bir topu zel sopalarla elerek, de i ik engelleri a arak, belli bir deli e sokmak amac yla geni , imenlerle kapl bir alanda, a k havada oynanan bir oyun. golf pantolon * Paalar bzgl bacak blm daha geni pantolon. golf golfstrim * Golf oynayan kimse. * ok gol atan oyuncu.

* Atlas Okyanusunda, Meksika krfezinden ba layarak Britanya ve skandinavya k y lar na kadar ula p Avrupa Rusya's n n kuzey k y lar na kadar gelen ve Bat Avrupa'n n deniz iklimini yumu atan s cak su ak nt s . gollk gomalak gonca * Henz a lmam veya a lmak zere olan iek, tomurcuk. gondol * Genellikle Venedik'te kullan lan, ayakta, k tarafta tek krekle yrtlen, 10 m uzunlu unda, yass ve iki ba yukar ya k vr k kay k. gondolc * Gondol al t ran kimse. gonk * Kee veya bez kapl bir tokmakla vurularak titre mesi sa lanan bir kurstan olu an vurgulu alg . * Boksta her raundun ba lang ve bitimini bildiren ses verici ara. * Bel so uklu u mikrobu. * Afrika'n n Ekvator blgesinde ormanlarda ya ayan, insan ms lar n en iri ve en gls (Gorilla gorilla). * Koruyucu. * Go izm yanl s olan (kimse veya tutum), a r solcu, ihtillci solcu. * A r solculuk, ihtillci solculuk. gotik * Gol olmaya elveri li, gol olabilecek. * Alkolde eriyen hayvan reine.

gonokok goril

go ist go izm

* Gotlarla ilgili. gotik harfler * lk bas m denemelerinde kullan lm olan k eli harfler. gotik sanat * Temel zelli i sivrilik olan, XII. yzy ldan sonra Rnesans'a kadar Avrupa'da geli en sanat ve mimarl k slbu. Gotlar * Orta a da Orta Avrupa'da ya ayan bir ulus.

goygoycu * Arap takviminin Muharrem ay nda kap kap dola arak ve ilhler okuyarak dilenen kimse. * Dilenci. * Bo u bo una, bilgisiz olarak, gereksiz yere ok konu an (kimse). goygoyculuk * Goygoycunun yapt i . gbe i biriyle ba l (veya beraber kesilmi ) * her zaman birlikte bulunan, birbirinden ayr lmayan kimseler iin kullan l r. gbe i atlamak * birok glkleri yenmek iin ok u ra mak. gbe i d mek * gbek deli inin kapanmamas ndan f t k olu mak. gbe i sokakta kesilmi * evde durmay p hep sokaklarda gezen, srtk. gbe ini kesmek * ocu un gbe iyle etene aras ndaki damar rgsn kesmek. * birini ok eskiden beri tan mak, bilmek. gbek * nsan ve memeli hayvanlarda gbek ba n n d mesinden sonra karn n ortas nda bulunan ukurluk. * Dltte, yumurtan n dlt d nda kalan blmlerle ili kisini sa layan organlar n kt yer. * Ya ba lam i man kar n. * ( ehir, lke vb. iin) Orta k s m. * Baz sebze ve meyvelerin ortas . * Ku ak, nesil, bat n. * Bahe, hal , tavan, tepsi gibi ssl eylerin ortalar ndaki biim. * H z azaltarak trafi i ynetmek amac yla bir kav a n giri ine yerle tirilen ember veya gen biimindeki * n ve arka tekerlerin ortas na oturtulmu mil zerinde dnen ve teker tellerinin tak lmas na yarayan para. * Ka n tekerle inin ortas , araba tekerle inin dingil geen yeri. * De irmen ta n n ortas . * Kilitleme sistemlerinde, anahtar di lerinin tam olarak birbirine oturdu u pirin yuva.

ada.

gbek ad * Yeni do an ocu un gbe i kesilirken konulan ad. gbek atmak * karn n hareket ettirerek oynamak. * ok sevinmek. gbek ba * Yeni do an ocu un gbe i kesildikten sonra geri kalan damar rgsne (kan gelmemesi iin) ba lad klar ba . * Bir bitkide yumurtac yumurtal n etenesine ba layan kordon.

gbek ba lamak (veya sal vermek) * i manlayarak karn bymek, gbeklenmek. gbek alkamak (veya alkalamak) * gbe ini sa a sola hareket ettirerek oynamak. gbek dans * Daha ok gbek ve kala sallamak veya k v rmakla yap lan dans. gbek havas * Sanat de eri olmayan, hafif, e lenmek amac yla al nan veya sylenen oyun havalar . * ok e lenceli durum. gbek odunu * A a gvdesinin di er blmlerine gre farkl zellik gsteren i odun blm. gbek otu * Yapraklar etli; otsu bir bitki (Umbilicus pendulinus). gbek ta * Hamamlarda, terlemek iin zerine uzan lan ve alttan s t lan geni mermer seki. gbeklenme * Gbeklenmek i i. gbeklenmek * Karn ya lan p i manlamak. * (marul, lhana iin) Yapraklar byyp s kla mak. gbekli * Karn ya lan p i manlam . * (marul, lhana iin) Yapraklar byyp s kla m . gbel * Babas belli olmayan ocuk, pi. * Kimsesiz, ba bo ocuk. * ocuk. * S n rlar ay rmak iin tarla kenarlar nda yap lan toprak tepecikler. gbelek gbelez gce * Tarhana, bulgur yapmak iin kullan lan kabu u soyulmu ve k r lm bu day. * Yar lm ve k r lm bulgurdan yap lan orba. gcen * Tav an yavrusu. * Kedi, kpek yavrusu. * Domuz yavrusu. g * Ekonomik, toplumsal veya siyas sebeplerle bireylerin veya topluluklar n bir lkeden ba ka bir lkeye, bir yerle im yerinden ba ka bir yerle im yerine gitme i i, muhaceret. * (evden eve) Ta nma, nakil. * G s ras nda ta nan ev e yalar . * Ku lar n, geyiklerin, yarasalar n, baz bal k ve bceklerin mevsim, iklim, besin miktar vb.ye gre evre de i tirmeleri. * Yenilen bir e it mantar. * Kpek yavrusu.

g etmek (veya eylemek) * oturdu u yerden ba ka bir yere gidip yerle mek, gmek. * lmek. gebe * De i ik artlara ba l olarak belli bir yre iinde ad r, hayvan ve teki aralarla yer de i tiren, yerle ik olmayan (kimse veya topluluk), ger. * (baz hayvanlar iin) Mevsimlere gre lke veya yer de i tiren. gebele me * Gebele mek i i veya durumu. gebele mek * Gebe durumuna gelmek. gebelik * Gebe olma durumu. * Bir toplumsal birli in, ya amak iin gerekli kaynaklar elde edebilmek zere dzenli aral klarla yer de i tirme gelenek veya al kanl nda olmas . gelge ger * Glen yer. * Gebe.

ger konar * Gebe bir ya am sren, srekli bir yere yerle emeyen, ger. geri * Srekli yer de i tiren, g etmekten ho lanan. germe * Germek i i. * Bitkileri yerinden kar p ba ka yere dikme.

germek * Bir kimseden di er kimseye geirmek, havale etmek, devretmek. * Bitkileri yerinden, kar p ba ka yere dikmek, de i tirmek, grmek. gertme * Gertmek i i.

gertmek * Bir eyin kmesine sebep olmak. gken gkn * Gecek duruma gelmi . * Gebe. * Ya ilerlemi (kimse), ok ya l (kimse). gme gmek * Yerle mek amac yla mahalle, ky, ehir veya lke de i tirmek. * (baz hayvanlar) S cak iklimli lkelere gitmek. * kmek. * Gmek i i. * Bkz. gcen.

* lmek, yok olmak. * Oturmak. gmen * Kendi lkesinden ayr larak, yerle mek iin ba ka lkeye giden (kimse, aile veya topluluk), muhacir. * S cak iklimli lkelere giden (hayvan).

gmenle me * Gmenle mek i i veya durumu. gmenle mek * Gmen durumuna girmek. gmenle tirme * Gmenle tirmek i i. gmenle tirmek * Gmen durumuna getirmek. gmenlik * Gmen olma durumu, muhacirlik. g * Toprak kaymas , kay a, heyeln. gc gk * Mevsimine gre yer de i tiren (hayvan). * km , gm (yer). * km , kaym toprak, knt, y k nt . * Kaya veya cevherin kendi kendine yer alt na do ru kmesi.

gm

* Baz kimyasal maddelerin veya k, s , elektrik gibi glerin etkisiyle protoplzman n yana ma veya uzakla ma biiminde olan yer de i tirmesi, taksi (II). gp gitmek * lmek. grme * Grmek i i.

grmek * Gmesine sebep olmak. * kertmek. * (miktar ok olan eyler iin) Yiyip bitirmek. * Bitkileri yerinden kar p ba ka yere dikmek, germek. grtme * Grtmek i i. grtmek * Gmesine sebep olmak. grc * Seferde padi ah tu lar n n ikisini bir konak ileride ta yan drt ki iden ikisine verilen unvan.

grlme * Grlmek i i veya durumu. grlmek

* Grmek i i yap lmak. g * Gmek i i veya biimi. g me * Bir kelime iinde birbirini izleyen iki sesin yer de i tirmesi, metatez: mlek > lmek, yaln z > yanl z, kibrit > kirbit vb. gden * Kal n ba rsa n son blm, rektum. * Kar n, i kembe. * Mide.

gden ba rsa * Bkz. gden. gde g ek * Semiz, etli. * Gkek.

g e merdiven dayam * ok uzun boylu. g em * Ye ile alar mor. g ermek * Bkz. gvermek. g erti * Gverti. * Vurma ve arpma sonucu vcutta olu an rk, morart .

g s daralmak (veya t kanmak) * glkle nefes almak. * ii s k lmak. g s kabarmak * vn duymak, k vanmak, iftihar etmek. g sn gere gere * kendine gvenerek. * vnerek. g sn kabartmak * bir olay dolay s yla k van duygusunu ortaya koymak, vnmek. g sn y rtmak * co kunlu unu ortaya koymak, co mak, c v ldamak . g s * Vcudun boyunla kar n aras nda bulunan ve yrek, akci er gibi organlar iine alan blm, sine. * Bu vcut blmnn n taraf , s rt kar t . * Bu blmn iindeki organlar. * Meme.

g s ba r a k (olmak) * zensiz bir k l kta.

g s bo lu u * Akci erlerle kalbi iine alan akci er zar n n evreledi i bo luk, g s kovu u. g s cerrahisi * Cerrahnin g s ii organlar yla ilgili dal . g s apraz * (gre te) Kar s ndakini koltuk altlar ndan apraz yakalama. g s ukuru * Bkz. g s bo lu u. g s darl * Solunumu gle tiren hastal k. g s eti * G s k sm nda bulunan et.

g s geirmek * zlerek derinden soluk almak, iini ekmek. g s germek * bir gl e kar koymak, dayanmak. g s g se * Kar kar ya, yz yze. g s hastal * G s blgesi ile ilgili hastal k. g s ingini * Solunum yollar n n iltihaplanmas . g s kafesi * Vcutta omurgan n, kaburgalar n ve g s kemi iyle bunlar saran kaslar n olu turdu u yrek ve akci erleri koruyan bo luk. g s kemi i * G sn n taraf nda, zerine kaburga k k rdaklar ile kprck kemiklerinin eklendi i yass kemik, iman tahtas . g s kovu u * Bkz. g s bo lu u. g s sesi * Ba veya bo azdan gelmeyen gr ve a k bir biimde kar lan ses. g s tahtas * G s kemi i. * Mandolin, gitar, keman veya ut gibi telli alg larda tellerin gerili bulundu u gvde blm, alg n n g s. g s vermek * eziyete, s k nt ya katlanmak, tahamml etmek. g sleme * G slemek i i. g slemek * G sle zorlamak. * Kar durmak, engel olmak, direnmek. g sl

* G s olan. * G s geni olan. * ri memeli (kad n). g slce * Biraz iri g sl. g slk * Genellikle ilkokul rencilerinin giydi i bir rnek stlk, nlk. * Elbisenin kirlenmemesi iin g se tak lan nlk veya giyilen bir tr gmlek. * inde gk cisimlerinin hareket etti i sonsuz bo luk, uzay, feza. * Yeryz zerine mavi bir kubbe gibi kapanan bo luk, sema. * Gkyznn, denizin rengi, mavi veya ye ile alan mavi. * Olgunla mam .

gk

gk ada

* Milyonlarca y ld zdan, y ld z kmelerinden, bulutsu ve gaz bulutlar ndan olu mu , saman yolu gibi ba ms z uzay adas , galaksi. gk adas * Bkz. gk ada. gk atlas * Y ld zlar n gk kresi zerindeki yerlerini gsteren harita. gk bilimci * Gk bilimiyle u ra an bilgin, astronom. gk bilimi * Gk cisimlerinin konumlar n , hareketlerini, birbirine olan uzakl klar n llmesini, bunlar n fizik ve kimya bak m ndan yap lar n anlatan bilim, felekiyat, astronomi. gk bilimsel * Gk bilimle ilgili, astronomik. gk cismi * Gk yznde bulunan Gne , Ay, gezegenler, kuyruklu y ld zlar, neblzler gibi btn cisimlere verilen ortak ad. gk delinmek * birdenbire ok ve h zl ya mur ya mak. gk do an * Kuzey yar m krede ya ayan bir tr gmen ku (Accipitridae). gk ekseni * ki ucu sonsuza uzat lm , olarak d nlen yer ekseni, gnlk harekette y ld zlar n evresindeki eksen. gk e le i * Gk eksenine yer merkezinde dik olan dzlemin gk kresiyle ara kesiti. gk evi * Gk olaylar n y ld zlar n, Gne , Ay ve gezegenlerin konumlar n , hareketlerini kresel bir kubbe iinde, e itli aralarla gsteren yap , plnetaryum. gk fizi i * Y ld zlar n n inceleyen, fizik yap lar n ara t ran bilim kolu, astrofizik. gk gzl * Gzleri mavi ile a k ye il aras olan.

gk grlemesi * im ek akt ktan veya y ld r m d tkten nce veya sonra havada duyulan grlt. gk grlts * Gk grlemesi. gk gvercin * Genellikle Avrupa ve yak n do uda bahelik yerlerde ya ayan bir tr ku (Columba oenas). gk k r * At donlar ndan maviye alan k r. gk kubbe * Kubbeye benzemesi bak m ndan gk. gk kumu * Gk ta lar nda grlen kresel tanecikler. gk ku a * D mekte olan ya mur damlac klar nda gne nlar n n k r l p yans mas yla gk yznde olu an yedi renkli, kemer biimindeki grnt, alk m, ebe ku a , ebem ku a , ele imsa ma, hac lar ku a , ya mur ku a , alimisema. gk kutbu * Gk ekseninin gk kresini deldi i iki noktadan her biri. gk kresi * yz gkyz olarak kabul edilen, yar ap sonsuza uzanm yer merkezli kre. gk ta * Gezegenlerin aras nda hareket eden, tmyle gaz durumuna gemeden yer yzne ula an kat cisim, meteor ta , meteroit. gk yakut * Mavi renkli de erli bir korindon tr, safir. gke * Gkle ilgili, semav. * Gk rengi, mavi. * Gzel.

gke yaz n * Edebiyat, yaz n. gkek gkl * Gzel, sevimli (insan). * Maviye alan renk, mavimsi. * Gkle ilgili, semav. * Yirmi, otuz veya daha ok katl yap .

gkdelen

gkkandil * Kendini bilmeyecek kadar sarho . gkkuzgun * Gkkuzgunumsular tak m n n gkkuzgungiller familyas ndan, ba , kanatlar mavi, boyun ve karn ye il gc ku (Coracias garrulus).

gkkuzgungiller * En iyi bilinen tr gkkuzgun olan gkkuzgunumsular tak m n n, gkkuzgunlar alt tak m na giren bir familya. gkkuzgunlar * Ku lar s n f n n, gkkuzgunumsular tak m na giren bir alt tak m . gkkuzgunumsular * Gkkuzgunlar , a akakanlar , obanaldatanlar , sa anlar iine alan ku lar s n f ndan bir tak m. gklere karmak * a r derecede vmek. gklere kmak * pek ok ykselmek. gkmen gknar gksel * Gkle ilgili, semav. gkte ararken yerde bulmak * ok glkle ele geirebilece ini sand eyi veya kimseyi birdenbire bulmak. gkten zembille mi indi * Tanr 'n n zel olarak gnderdi i, sayg nl k grmesini istedi i bir ki i mi?. * u ra madan, didinmeden, kendili inden mi tredi?. gkt rmalayan * Gkdelen. gkt rmalay c * Gkdelen. Gktrk * VI.-VIII. yzy llarda Mo olistan ve Orta Asya'da ya am eski bir Trk ulusu ve bu ulustan olan kimse. Gktrke * Gktrk dili, Orhon Trkesi. gkyolu gkyz * Samanyolu, samanu rusu. * G n grnen yzeyi, sema. * Mavi gzl (kimse). * Bkz. kknar.

gkyz mavisi * A k mavi. gl * Olu mas genellikle tektonik, volkanik vb.olaylara ba l olan, toprakla evrili, derin ve geni , tuzlu veya tuzsuz durgun su rts. * Yapay su birikintisi. gl aya * Bir gln artan sular n denize, ba ka bir gle veya rma a ta yan akarsu, ayak. gl ba

* Gle akan ay. gl kestanesi * Suda yeti en ve meyvesi kestane gibi yenilen bitki (Trapa natans). gl olmak * gereksiz olarak bir yerde su toplanmak, gllenmek. glalas glck glcl * Gllerde, gl k y lar nda yeti en veya ya ayan. glek glerme glermek * Kk su birikintisi, glck. * Glermek i i veya durumu. * Gl durumuna gelmek. * Hayvan n ipi aya na ve boynuna dola arak kalkamayacak biimde yere y k lmak. * Glek. * inde ham deri slat lan ta havuz. * Saydam olmayan bir cisim taraf ndan n engellenmesiyle kl yerde olu an karanl k. * Gne nlar ndan korunacak yer. * Ne oldu u anla lamayan karalt , siluet. * Resimde bir ekli cisimlendirmek iin, onun k almamas gereken yerlerine vurulan az ok koyu renk. * Birinin yan ndan hi ayr lmayan kimse. * Koruma, kay rma himaye. * Avrupa ve Anadolu gllerinde ya ayan bir tr alabal k (Salmo lacus tris). * Kk gl.

glet

glge

glge bal * Alabal kgillerden, uzunlu u 20-50 cm, s rt yzgeci byk, tatl su bal (Thymallus thymallus). * Glge bal gillerden, byk, eti lezzetli, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Karadeniz'de ya ayan bir bal k, ta levre i, minakop (Umbrina cirhosa). glge bal giller * rnek hayvan glge bal olan kemikli bal klar tak m . glge d mek * bir ey zerine karalt inmek, zerine glge gelmek. glge d rmek * bir eyin de erini veya nn azaltacak i ler yapmak. glge etmek * a engel olmak. * engel olmak. glge gibi * varl n belli etmeyen, gizlice. glge olay

olay.

* Bir olaya kat lan, fakat ona hibir etki yapmayan veya ba ka bir olay taraf ndan var edilerek ona ba l kalan

glge olayc l k * Ruh etkinli inin bilinli olmadan da var olabilece ini ileri srerek bilinci, bir glge olay sayan felsefe retisi. glge oyunu * Geriden kla ayd nlat lm bir perde arkas nda hareket ettirilen resimlerin glgelerinden yararlan larak oynat lan oyun. glge tiyatrosu * Saydam bir perde zerinde, arkadan kuvvetli bir kla ayd nlat lan oyuncular n glgeleriyle yapt klar gsteri. glgecil * Glgede yeti en veya glgeyi seven.

glgede b rakmak * ondan daha stn bir dzeye ykselmek, ondan ok daha ba ar l olmak. glgede kalmak * ad san pek duyulmamak, n plna kamamak, daha az nl olmak. glgeleme * Glgelemek i i. glgelemek * Glgeli duruma getirmek. * Resimde glge olu turmak. * Bir kimsenin veya bir eyin de erini azaltmak, snklk getirmek. glgelendirme * Glgelendirmek i i. glgelendirmek * Glge etmek, glgeli yapmak. * Buland rmak, bozmak. * Dinlendirmek. glgelenme * Glgelenmek i i. glgelenmek * Glgeli duruma girmek. glgeleyici * Glge veren, glgeleme i ini yapan. glgeleyi * Glgelemek i i veya biimi. glgeli * Glge alt nda olan. * Nitelik ve ayr nt lar iyice bilinmeyen.

glgeli resim * Glge ile hacim etkisinin verildi i resim. glgelik * Glge alt nda bulunan yer. * Glgesinde oturulan tente, ardak gibi herhangi bir ey.

glgesinden korkmak * ok korkak olmak, bir sak nca sz konusu olmayan i lere giri mekten bile korkmak. glgesine s nmak * birinin emri alt na girmek. glgesiz * Glgesi olmayan.

glgeye yatmak * daha nce elde edilen para, makam, n vb. s narak zaman geirmek veya bundan yararlanmak. glleme gllemek gllenme * Gllemek i i. * Gl durumuna getirmek. * Gllenmek i i.

gllenmek * Akarsu, ukurlarda birikmek, glck olmak. glle me * Glle mek durumu.

glle mek * Gl hline gelmek. gllk glk * At, e ek, beygir, kat r vb. yk ta yan ve binilen hayvan. gme gmgk * Bkz. gme. * Her yan mavi, masmavi. * Gl olan yer.

gmle inden (veya gmlekten) geirmek * evlt olarak kabul etmek, evlt edinmek. gmlek * Vcudun st k sm na giyilen ince kollu veya yar m kollu, yakal giysi. * Kad nlar n giydikleri ince kuma tan yap lm kolsuz, yakas z i ama r , kombinezon. * Vcudun st k sm na giyilen i ama r . * Kitap kapa na geirilen kap, k l f. * Gbek, bat n. * Beyaz k sa lamak iin lmban n zerine geirilen amyanttan k l f. * Basamak, kat, derece. * Dosya kartonu. * Memeli hayvanlarda ba rsaklar d tan saran ya l zar. gmlek de i tirmek * (y lan) st derisini de i tirmek. * huy veya d nce de i tirmek. gmlek eskitmek

* hayat srdrm olmak. gmleki * Gmlek diken veya satan kimse. gmlekilik * Gmlekinin yapt i . gmlekli * Gmle i olan.

gmleklik * Gmlek yapmaya elveri li (kuma ). gmlekliler * Vcutlar torba biiminde ve yar saydam, sert bir gmlekle rtl, denizlerde ya ayan bir hayvan s n f . gmleksiz * Gmle i olmayan. gmme * Gmmek i i. * Defnetme, tedfin. * Mayal veya mayas z, ya l veya ya s z olarak yap lan bir tr kl pidesi. * Gzn veya k n ekilen ekin. * zerinde bulundu u yzeyin iine gmlm olan.

gmme balkon * D yzeyden d ar ta mayan, evin kullan m alan iinde kalarak yap lm balkon. gmme banyo * ini veya benzeri bir madde ile kaplanarak gml olarak yerle tirilmi olan banyo teknesi. gmme dolap * Duvar n iine yerle tirilmi dolap. gmme kilit * Gvdesi kapak veya ekmecenin kenar na a lan yuvaya gmlerek tak lan kilit. gmmek * Topra n iine koymak, toprakla rtmek. * Bir ly topra n iine yerle tirmek, defnetmek. * Birinin cenaze trenine kat lmak veya bir cenazeyi kald rmak. * Bir nesnenin iine yerle tirmek, bat rmak. * Birinden daha ok ya amak. * Toprak alt na gmlerek saklanm para veya de erli eyler, define. gmk * Gmlm olan, gml.

gm

gmldrk * Boyunduru a geirilen k sa de nek. * Eyerin geriye kaymamas iin atlar n boyunlar ndan a r l p kolanlar na ba lanan kay . gmlemek * Para veya de erli eyleri toprak alt na gmerek saklamak. gmlme * Gmlmek i i.

gmlmek * Gmmek i i yap lmak veya gmmek i ine konu olmak. * Yerle mek, oturtulmak, kendini gmmek. * Yok olmak, kaybolmak, grnmez olmak. * Bir eyin derinli ine inmek. gmlt * Avc n n av n beklerken iine sakland ukur. gml * Gmlm olan, toprak alt nda saklanm olan, metfun. * Batm , kaybolmu olan.

gml * Gmlmek i i veya biimi. gm gmt * Gmmek i i veya biimi. * Mezar, metfen, kabir, makber, sin.

gmtlk * Mezarl k, kabristan, sinlik. gn * Tabaklanm deri. * Ksele. * Hayvan derisi. * Ham veya i lenmi deri satan kimse. * Ayakkab tamircisi. gn * Zengin, varl kl . gnlk gnder * Zengin olma durumu. * Bayrak ekilen direk. * vendire. * Kay k ve yelkenli gemilere yn vermeye yarayan, ucunda metal olan a a sopa. * Bir yerden bir yere zellikle posta ile gnderilen paket, telgraf, mektup vb. * Yolcu etme, u urlama. * Posta ile paket, telgraf, mektup vb. gnderen kimse.

gnc

gnderi

gnderici

gnderili * Gnderilmek i i veya biimi. gnderilme * Gnderilmek i i. gnderilmek * Gnderilmek i i yap lmak veya gndermek i ine konu olmak. gnderi

* Gndermek i i veya biimi. gnderli * Gnderi olan. gnderme * Gndermek i i, irsal. * (szlklkte) Bir madde ba n i lerken, ilgisi dolay s yla ba ka bir madde ba na yollama. * At f yapmak i i. gnderme belgesi * Bir yere gnderilen e yan n listesi, irsaliye. gndermek * Bir yere do ru yola karmak, yollamak, ula mas n , gitmesini sa lamak, irsal etmek. * Yetki vererek gitmesini sa lamak. * Bir kaynaktan k p gelmek, ula mak. * Yolcu etmek. gndertme * Gndertmek i i. gndertmek * Gndermek i ini yapt rmak. gnen * Ekilecek topra n suland r lmas . * Nem, rutubet. * Nemli (toprak). * Bolluk, rahatl k ve varl k iinde iyi ya ama, refah. gnenli * Gnenci, iyi bir hayat olan, mreffeh.

gnen

gnendirilme * Gndermek i i. gnendirilmek * Mutlulu a kavu turulmak. gnendirme * Gnendirmek i i. gnendirmek * Mutlulu a, esenli e, huzura kavu turmak, sevindirmek, abat etmek. gnendirtme * Gnendirtmek i i. gnendirtmek * Mutlulu a, huzura kavu mas n sa lamak. gnenme * Gnenmek i i. gnenmek * Mutlu, mesut olmak, rahat bir hayat srmek, sevin duymak, sevinmek, abat olmak. gnl akmak * birine kar gl sevgi duymak.

gnl bol * Yeterli imknlardan yoksun olmas na kar l k cmert, eli a k davranmak isteyen. gnl bulanmak * kusacak gibi olmak. * ku kulanmak. gnl ekmek * imrenip istemek. gnl elinmek * gzel szlere aldanmak, kap lmak. gnl kmek * ya ama gc azalmak, ruh dengesi bozulmak. gnl gani * Cmert ve gz tok, gani gnll. gnl ile oynamak * birini sever grnp e lenmek. gnl kalmak * isteyip de edinemedi i bir eyi istemekten vazgememek. * gcenmek. gnl kanmak * bir i le ilgili kayg s kalmamak, mutmain olmak, msterih olmak. gnl kara * Ba kalar n n ktl n isteyen. gnl kararmak * dnya zevklerine kar iste i kalmamak. gnl kaymak * sevmeye e imli olmak. gnl k r lmak * zlmek, incinmek, yerinmek. gnl olmak * sevip istemek. gnl olmak * raz olmak. gnl raz olmamak * hi istememek. gnl tak lmak * bir eye kar ilgi duymak. * a k ile sevmeye ba lamak. gnl tok * Zorunlu ihtiyalar kar lan nca bununla yetinen, fazla mal ve para istemeyen, msta ni. gnl varmamak * istek duymamak, istememek, ekinmek. gnl yaral

* k, tutkun, a k kar l k grmeyen. gnl zengin * mknlar lsnde para ve mal n esirgemeden veren. gnlnce * Dile ine uygun.

gnlnde kalmak * ok istedi i hlde ula amamak, elde edememek. gnlnden geirmek (veya gemek) * bir eyin olmas n veya bir ey yapmay istemek; d nmek. gnlnden kopmak * kendili inden birdenbire vermek. gnlne do mak * iine do mak, sezmek, hissetmek. gnlne dokunmak * zlmek, rahats zl k duymak. gnlne gre * dile ine gre, iste ine uygun olarak. gnln elmek * kand rmak, yola getirmek, a k n kazanmak. * kendi yan na ekmek, sempatisini kazanmak. gnln d rmek * k olmak, sevdalanmak. gnln etmek (veya yapmak) * birini raz ve ho nut etmek. gnln ho etmek * birinin dile ini yerine getirerek onu sevindirmek. gnln kapt rmak * k olmak. gnln karartmak * ya amaya kar sevgi ve iste ini azaltmak. gnln pazara karmak * sevmek iin kendine yak an semeyip rastgele birini sevmek. gnln serin tutmak * sakin, so ukkanl olmak, hemen heyecanlanmamak. gnln sndrmek * kstrmek, k rmak, incitmek. gnln yaralamak * incitmek, k rmak, zmek. gnlnn dmeni bozuk * isteklerinde, zellikle gnl i lerinde tutarl l k gstermeyen, s k s k istek de i tiren. gnl * Sevgi, istek, d n , anma ve hat r gibi kalpte var say lan duygu kayna .

* stek, arzu. gnl (veya kalp) k rmak (veya y kmak) * birini ok zecek bir davran ta bulunmak, gcendirmek. gnl amak * insan n i s k nt s n gidermek, i amak. gnl ak tmak * k olmak, sevmek. gnl almak (veya gnln almak) * sevindirmek. * k r lan bir kimseyi gzel bir davran la ho nut etmek. gnl avc s * Geici a klar arkas nda ko an kimse, apk n. gnl avlamak * huyunu suyunu yak ndan bilerek olumlu davran ta bulunmak, tavlamak. gnl avutmak * ho a vakit geirmek . gnl ba * Sevgi ba , duygusal ili ki. gnl ba lamak * severek ba lanmak, iten sevmek. gnl bels * A k n verdi i s k nt , dert. gnl birli i * Duygusal anla ma. gnl borcu * Yap lan iyili e kar kendini borlu sayma, minnet, minnettarl k, kran. gnl borlusu * Yap lan iyili e kar kendini borlu sayan, minnettar. gnl buland rmak * mide buland rmak. * ku kuland rmak. gnl ekmek * sevdal olmak. gnl k * Ya ama gcnn yitmesi, ruh dengenin bozulmas . gnl darl * s k nt s . gnl dilencisi * Sevdi inden ayr lmamak iin onun her davran na katlanan kimse. gnl e lencisi * nsan oyalay p ho a vakit geirten ey. gnl e lendirmek

* geici bir ilgi ve sevgi gstererek ho a vakit geirmek. gnl eri * Ho grs geni , a k yrekli, gvenilir kimse, rint, ehlidil. gnl ferahl * rahatl , dertsizlik. gnl ferman dinlemez * gnl sevdi inden asla vazgemez. gnl gezdirmek * semek iin akl ndan birok eyleri geirmek. gnl ho lu u * Hibir bask n n etkisi alt nda olmaks z n, severek isteyerek. gnl indirmek * kendisine yak t ramad bir eye raz olmak. gnl kimi severse gzel odur * gzellik anlay n n ki iden ki iye de i ti ini anlat r. gnl kocamamak * ruhen din kalmak. gnl koymak * gcenmek, al nmak, dar lmak. gnl maskaras * Sevda yznden gln durumlara d m kimse. gnl meselesi * A k yznden ortaya kan sorun, a k derdi. gnl ok amak * birini ho bir sz veya davran la sevindirmek, iltifat etmek. gnl ok ay c * Ho a giden. gnl rahatl * rahatl i huzuru ba dinli i, huzur. gnl r zas * steyerek, iinden gelerek. gnl toklu u * Doygunluk, isti na. gnl u rusu * Gnl almay bilen kimse. gnl vermek (veya ba lamak) * sevmek, k olmak. gnl yakmak * insan a r derecede etkilemek, sarsmak, kendinden gemesine yol amak. * a k dolay s yla i yang n na tutulmak. gnl yaras * Bir kimseyi derin znt iinde b rakan ac ; gnl bels .

gnl y kmak * birini ok zecek bir davran ta bulunmak, gcendirmek, gnl k rmak. gnlda * Duygular ayn olanlardan her biri, candan dost. gnlden karmak * sevmez veya anmaz olmak. gnlden karmamak * sevilen kimseyi hi unutmamak. gnlden rak olmak * sevilmekten yoksun kalmak, sevilmemek. gnllenme * Gnllenmek i i veya durumu. gnllenmek * Gcenmek, dar lmak, al nmak. gnll * A r veya tehlikeli bir i i yapmay hibir ykm yokken isteyerek stlenen. * ok istekli. * Seven kimse veya sevgili. gnll gnlsz * Yar istekli yar isteksiz olarak. gnllce * Biraz gnll. gnlllk * Gnll olma durumu. gnlsz * Gnl olmayan, isteksiz, istemeyerek.

gnlszce * steksiz bir biimde istemeyerek. gnlszlk * Bir i i istemeyerek yapma, isteksizlik. gnye * Dik a lar lmeye ve izmeye yarayan dik gen biiminde ara.

gnyeleme * Gnyelemek i i. gnyelemek * Gnye ile lmek. gr (veya grrsn) * (tehdit yollu) anla, gr. gr bak grdek * "grrsn, greceksin" anlam nda kullan l r. * Ac bal k.

grdrme * Grdrmek i i veya durumu. grdrmek * Grmek i ini yapt rmak. * Bir i i ba kas na yapt rmak. gre * (bir eye) Uygun olarak, bir ey uyar nca, gere ince. * Bak l rsa, hesaba kat l rsa, gz nnde tutulunca, nazaran. * Sorulursa. * uygun, elveri li, iin.

gre grece

* (bir eye) Gre olan, varl ba ka bir eyin varl na ba l olan, kesin olmay p ki iden ki iye, zamandan zamana, yerden yere de i ebilen, ba l, izaf. grececilik * Grecilik. grece i gelmek (veya gresi gelmek) * grmek iste ini duymak, zlemle grmek istemek, zlemek. greceli * zaf, ba nt l , ba l . grecelik grecilik greli grelik * Ba nt , izafet. grelilik grenek * Ba nt l k, ba l l k, izafiyet, rltivite. * Bir eyi eskiden beri grld gibi yapma al kanl . * Grece olma durumu. * Ba nt c l k, izafiye, rltivizm. * Ba nt l , izaf, nisp, rltif.

greneki * Greneklere ba l (kimse). grenekilik * Greneklere ba l l k. grenekli * Greneklerine ba l grene i olan.

greneksel * Grenekle ilgili. greneksiz * Grene i olmayan.

greneksizlik * Greneksiz olma durumu. gresime * Gresimek i i.

gresimek * Grece i gelmek, grmek iste i duymak, zlemek. grev * Bir nesne veya bir kimsenin yapt i ; i grme yetisi, fonksiyon. * Resm i , vazife. * Bir organ veya hcrenin yapt i . * Bir cmlede bir dil biriminin br birimlerle ili kisi arac l yla yerine getirdi i i . * Bir de erin ba ka de erlerle olan ili kisi.

grev almak * bir grevde bulunmak, bir grevi stlenmek. grevcilik * levcilik. grevda * Birlikte grev yapan; ayn grevi yapan. grevda l k * Bir grevin yerine getirilmesi iin birka organ n birlikte al mas durumu, sinerji. grevden al nmak * bulundu u grevden kar lmak, i ine son verilmek, azlolunmak. * bulundu u makamdan daha az yetkisi olan bir ba ka makama atanmak. grevden almak * bir grevliyi i inden ay r p a kta b rakmak, karmak, azletmek. grevden ayr lmak * yapmakta oldu u i i b rakmak. grevden uzakla t rmak * yapmakta oldu u grevi zerinden almak. grevlendirilme * Grevlendirilmek i i. grevlendirilmek * Grev verilmek, tavzif edilmek. grevlendirme * Grevlendirmek i i. grevlendirmek * Birine bir grev vermek, vazifelendirmek, tavzif etmek. grevlenme * Grevlenmek i i veya durumu. grevlenmek * Grev almak. grevli * Grevi olan, vazifeli. * Resm grevi olan kimse, memur.

grevlilik

* Grevli olma durumu, memurluk. * Resm i . * Greve ili kin, grevle ilgili.

grevsel

grevsel dil bilimi * Kelimeleri cmle iinde yklendikleri grev bak m ndan inceleyen dil bilimi. grevselcilik * levcilik. grevsiz * Bir grevi bulunmayan. grevsizlik * Bir grevi bulunmama durumu. greyim seni * senden ba ar l sonular bekliyorum. * (tehdit yollu) sen bunu yaparsan kar l n da grrsn!. grg * Bir toplum iinde var olan ve uyulmas gereken sayg ve incelik kurallar , terbiye. * Bir kimsenin, kar la t ve ki ili i zerinde olumlu etki yapan deneysel bilgi, deneyim. * Grm olma durumu.

grg fukaras * Grgs az veya iyi olmayan (kimse). grg kurallar * Bir toplumda veya toplulukta, davran lar n d biimlerini denetlemeye ynelik olan kurallar n btn, adab mua eret. grg tan * Tan kl , olay grm olmas na dayanan tan k. grgclk * Deneycilik. grglenme * Grglenmek i i veya durumu. grglenmek * Grgl duruma gelmek. grgl * Grgs olan.

grglce * Grgl bir biimde (olan). grgsz * Grgs olmayan. grgszce * Grgsz bir biimde (olan). grgszlk * Grgsz olma durumu veya grgszce davran .

grk grkem grkemli

* Gzellik, gsteri . * Gz al c ve gsteri li olma durumu, debdebe, ihti am, tantana, ha met. * Gz al c ve gsteri li, ha metli, muhte em, an tsal. * ri yap l , iyice serpilmi . * Gzel, gsteri li. * Grmek i i, ryet.

grkl grme

grme a s * Bir cismin iki ucundan gelen nlar gzn grme merkezinde meydana getirdi i a . grme gzesi * Petek gz olu turan ok say da hcreden her biri, ommatidyum. grme hcresi * Grme gzesi. grme i itsel e itim * Bas l e itim gerelerinin yan nda daha ok grme ve i itme duyular na ynelik gerelerden yararlan larak yap lan e itim. grme! * a r l k anlat r. grmece * Grmek art yla.

grmedi e dnmek (veya grmemi e dnmek) * tam bir sa l a kavu mak. * ba ndan gememi gibi olmak. grmek * Gz yard m yla bir eyin varl n alg lamak, semek. * Anlamak, kavramak, sezmek. * Yan na gidip konu mak. * Bir ey hakk nda bir yarg ya varmak, de erlendirmek. * Belirli bir zaman n iinde bir olaya tan k olmak, ya amak; izlemek. * Yapmak, etmek. * Kendisine yap lmak, bir davran la kar la mak, maruz kalmak. * Almak. * Bir eye eri mek. * ok de er vermek. * Bir i leme u ramak. * (yer iin) Yz bir yne do ru olmak, bakmak. * Ziyaret etmek. * Kar la mak, rastla mak. * Gzlerin grmedi i durumlarda ba ka duyu organlar yla alg lamak. * Sahne olmak, geirmek. * (olumsuz) Bir i in hi yap lmad n belirtir. * Saymak, herhangi bir ey gibi grmek. * Gezmek. * Vermek. * Kar oyuncunun yapaca vuru u nceden kestirip ona gre durum almak.

grmemezli e gelmek * grmemi gibi davranmak. grmemezlik * Grmezlik. grmemezlikten gelmek * grmemi gibi davranmak, ald rmamak. grmemi * Birdenbire ula t iyi duruma uymayan, grgszce davranan. grmemi in o lu olmu (ekmi , kn koparm ) * grgsz kimse ummad bir eye eri ince ne yapaca n a r r. grmemi lik * Grmemi olma durumu veya grmemi e davran . grmez * Grme yetisi olmayan (kimse), kr, m.

grmezden gelmek * grmemi gibi yapmak, fark nda de ilmi cesine davranmak. grmezlik * Grmemi gibi davranma. grmezlikten gelmek * grmemi gibi davranmak. grm geirmi * grgl, gemi te iyi gnler ya am , gn grm , tecrbeli. grm lk * Bir eyi grm olma durumu. grm lk duygusu * Ki inin, yeni bir ya ant y eskiden de ya am oldu u yolundaki duygusu. grsel * Grme ile, grme duyusuyla ilgili, grmeye dayanan.

grsel etkileme * Grme yoluyla etkilenme yntemi. grsel i itsel * Grme ve i itme duyular yla ilgili olan, odyovizel. grsel i itsel a r m * Grme ve i itme duyular na dayal olarak olu an a r m. grsel i itsel e itim * Bas l e itim gerelerinin yan nda daha ok grme ve i itme duyular na ynelik gerelerden yararlan larak yap lan e itim. grsel sanatlar * Resim, oymac l k, heykelcilik, mimarl k gibi sanatlar, plstik sanatlar. gr * Grme yetisi. * Bir yerin evreyi grme zelli i, nezaret.

* Dolays z kavrama, birden kavrama. grc * Evlenmek isteyen erkek iin k z grmeye giden kimse, dnr. grc gitmek * evlenecek erkek iin k z grmeye gitmek. grclk * Grcnn yapt i . grcye kmak * (evlenmesi sz konusu olan k z) grcye grnmek. grlme * Grlmek i i. grlmek * Gz yard m yla bir ey, bir varl k alg lanmak, seilmek. * Gereken i yap lm olmak. * Bir eyin bulundu u anla lmak, kar la lmak, rastlanmak. grlmemi * O gne kadar kar la lmam , a lacak nitelikte olan. grm grmce * Grme yetisi. * Bir kad na gre kocan n k z karde i.

grmcelik * Grmce olma durumu. grmcelik yapmak (veya etmek) * (grmce) geline kt davranmak. grmlk * Yaln z grlmek iin konulan nesne. * Ni anlanan k za, ilk kez grmeye gidildi inde erkek taraf ndan tak lan veya verilen arma an. grmsetme * Sinema filmlerinden kesilmi blm. * Ekrandaki mzik programlar nda arka zemin olarak haz rlanm grntler, klip. grnd Sivas' n ba lar * umutla beklenen sonu ters ynde geli ti. grnen ky k lavuz istemez * belli gerekler kar s nda duraksamak yersizdir. grng * Duyularla alg lanabilen her ey, fenomen.

grng bilimi * Alg lanan grngeler retisi, olay bilimi, fenomenoloji. grngclk * Gerek olan n yaln zca grngler oldu unu ne sren gr , olayc l k, fenomenizm. grnme * Grnmek i i.

grnmek * Grlr duruma gelmek, grlr olmak. * zlenim uyand rmak. * Benzemek, grn nde olmak. * Azarlamak. grnmez * Grnmeyen, beklenmeyen. grnmez kaza * Hi umulmad k zamanda, umulmad k biimde olan kaza. grnmez olmak * gzden kaybolmak. grnt * Gerekte var olmad hlde varm gibi grnen ey, hayalet. * Herhangi bir nesnenin mercek, ayna gibi aralarla olu turulan biimi; herhangi bir nesnenin baz k olaylar sonucu elde edilen biimi, hayal. * Bir film zerinde s ralanm resimlerin gsterici yard m yla grntl e art arda d rlmesi sonunda hareketin yeniden kurulmas yla ortaya kan grn ; grntlk zerindeki hareketli resimler btn. * Say do rusu zerinde bir say ya kar gelen nokta. * Manzara. grntleme * Grntlemek i i. grntlemek * Belirli bir konuyu buna en yak n grntler iinde tasarlamak, yaratmak, gerekle tirmek. grntleyici * Grntlemeyi sa layan alet. grntlk * Ekran. grntsel * Grntye dayanan. grnm * Bir eyin d tan bak l nca grnen biimi, grnme durumu, manzara. * Fiil kavramlar nda olu biimi: At ld at lacak, d t d ecek, gelmi olmak, gidecek olmak gibi.

grnml * Grnm olan. grnr * Grnen, gzle grlebilen. * Belli, apa k gze arpan.

grnrde * D tan bak nca, grn e gre, ortada, meydanda. grnrlerde * Ortal kta, meydanda. grnrlk * Grlebilen bir eyin niteli i. grn * Gzn ilk bak ta veya zihnin dolays z olarak alg lad ey.

* Gere e uymayan d grnt, zevahir. * Bulunulan bir yerden grlebilen alan, manzara. * Fiillerin belirtti i olu lar n sresi, geli mesi ve bitmesiyle ilgili btn biimleri kapsayan gramer kategorisi. grn almak * gibi, benzer grnmek. grn te * D tan grnd ne gre, grnene inanmak gerekirse, grnene bak l rsa. grn kurtarmak * Bkz. zevahiri kurtarmak. grp grece i rahmet bu * grece i iyili in btn, grece i tek iyilik. grp gzetmek * korumak, yard m etmek, mukayyet olmak. gr * Gzle bir eyi alg lama yetisi. * Bir olay, varl k veya d nce zerinde var lan yarg , fikir. * (ceza evi, hastahane iin) Ziyaret.

gr a s * Bir eyi grebilme alan . * Bak a s . gr ayr l * Bir gr veya d ncede farkl de erlendirmede bulunma, farkl d nme. gr bildirmek * bir konuda elde edilen d nce ve tecrbeleri vermek. gr birli i * Ayn gr ve d ncede olma. gr sahibi * Gr veya d nce ileriye sren kimse. gr tarz * D nceleri a klama biimi. gr me * Gr mek i i, mlkat, mzakere.

gr me yapmak * tart mak, mzakere etmek. gr meci * Gr meye giden kimse. gr mek * Bulu up konu mak, konu up sohbet etmek. * Dostluk, ahbapl k etmek. * Bir i , bir konu zerinde kar l kl d nceleri ileri srmek, mzakere etmek. gr trme * Gr trmek i i. gr trmek * Gr melerini sa lamak.

gr trlme * Gr trlmek i i veya durumu. gr trlmek * Gr meleri sa lanmak. gr lme * Gr lmek i i veya biimi. gr lmek * Gr mek i i yap lmak, mzakere edilmek. * Herhangi biriyle gr mek. gstere gstere * A k a k, alenen. gsteren gsterge * Gsterilenle birle erek gstergeyi olu turan ses veya sesler btn. * Bir eyi belirtmeye yarayan ey, belirti, im, i aret. * Bir arac n i lemesiyle ilgili baz lmlerin sonucunu kendili inden gsteren ara, indikatr. * Bir durum ile ilgili e itli a amalar gsteren liste. * Anlamla, biimin, gsterenle gsterilenin kayna mas ndan olu an dil birimi, belirtke.

gsterge bilimi * leti im amac yla kullan lan her trl gsterge dizgesinin yap s n , i leyi ini inceleyen bilim, im bilimi, semiyoloji, semiyotik. * (matematiksel mant kta) Gstergelerin dildeki kullan mlar veya dille uygulanmas . gsteri * lgi, dikkat ekmek iin, bir topluluk nnde gsterilen beceri veya oyun. * Bir istek veya kar gr n, halk n ilgisini ekecek biimde topluca ve a ka yap lmas , nmayi . * Sinema veya tiyatroda film, oyun gsterme i i. * Birinin veya bir toplulu un kendi duygusunu gsteren sz veya davran , tezahrat.

gsteri adam * Gsterici. gsteri yry * Bir toplulu un duygular n dile getirmek iin ana yollar ve alanlarda yryerek yap lan gsteri. gsterici * Gsterme zelli i bulunan. * Gsteri yapan, nmayi i. * Foto raf, film vb. ni bir yzeye yans tmaya yarayan ara, projektr.

gsterilen * Gstergenin kavram yn, gsterenle birle erek gstergeyi olu turan ierik. gsterili * Gsterilmek i i veya biimi. gsterilme * Gsterilmek i i. gsterilmek * Grlmesi sa lanmak. gsterim * Grntlerin gsterici yard m yla bir yzeye yans t lmas i i, projeksiyon.

* Sinema, tiyatro, konser gibi sanat dallar nda verilen gsterilerden her biri, seans. gsteri * Gsterme i i veya biimi. * Ba kalar n aldatmak, a rtmak, korkutmak veya kendini be endirmek iin birinin yapt yapay davran . * Gze arp c nitelik, gz al c l k. gsteri yapmak * ba kalar n aldatmak, a rtmak, korkutmak veya kendini be endirmek iin yapay davranmak. gsteri i * Gsteri yapmas n seven, gsteri amac gden. gsteri ilik * Gsteri i olma durumu. gsteri e kamak * gsteri yapmaya ba lamak. gsteri li * Gsteri i olan, gz al c , grkemli, saltanatl .

gsteri lice * Biraz gsteri li, olduka gsteri li. gsteri lilik * Gsteri li olma durumu. gsteri siz * Gsteri i olmayan, mtevaz . * Gsteri yapmayan. gsteri sizce * Biraz gsteri siz. gsteri sizlik * Gsteri siz olma durumu, sadelik, tevazu. gsterme * Gstermek i i. * Te hir, sergileme. gsterme hakk * Sinema, tiyatro, konser gibi grsel sanatlarda telif hakk . gsterme parma * Elde ba parmaktan sonraki parmak, i aret parma , ahadet parma . gsterme s fat * Bir cismi gsterme yoluyla belirten s fat, i aret s fat : Bu kitap, u adam, o ocuk gibi. gsterme zamiri * Varl klar n yerini, i aret yoluyla belirten zamir, i aret zamiri. gsterme zarf * Bir fiilin, bir ismin veya bir zarf n anlam n gsterme yoluyla s n rlayan zarf: te geldik. Ta uzaklara gitti gibi. gstermeci * Cinsel organlar n gsteren ruh hastas , ut a c , te hirci. gstermecilik

* Cinsel organlar n gsterme biiminde grlen ruh sap kl k, ut a c l k, te hircilik. * Kendini stn gsterme abas . gstermek * Grlmesini sa lamak, grmesine yol amak. * Birini veya bir eyi i aretle belirtmek. * Belirtmek, anlatmak. * Bir eyin etkisi alt nda tutulmak. * Kan tla inand rmak. * retmek, a klamak. * Yapmas n sylemek, grevlendirmek. * Gzelli ini ortaya karmak, temsil etmek. * Herhangi bir biimde de erlendirmeye yol amak. * Sert bir biimde kar l k vermek. * Grnmek, benzemek. * Etmek. gstermelik * Bir btnn niteli ini anlatmak iin btnden ayr l p verilen para, rnek, numune, mostral k. * Gsteri i olan. * Gsteri iin yap lan. gstertme * Gstertmek i i. gstertmek * Gstermek i ini yapt rmak. gt * Ans. * Alt taraf, dip. * Kaba et, k , popo. * G veya yreklilik.

gtten bacakl * k sa boylu. gtn gtn * Geri geri, k n k n. gtrme * Gtrmek i i.

gtrmek * Ta mak, ula t rmak veya koymak. * Bir kimseyi bir yere kadar yan nda yrtmek. * Bir eyi yak ndan uza a gtrmek. * Yerinden ay r p uza a atmak veya yok etmek. * ldrmek. * Dayanmak, katlanmak, tahamml etmek. * Birinin yan nda yryp ona bir yere kadar arkada l k etmek. * Bir sonuca vard rmak. * Gvenlik grevlileri taraf ndan yakalanmak. * Kaybolmas na, yok olmas na yol amak. * Yok olmas na sebep olmak, ifna etmek. * Tmyle sahip olmak. gtrtme * Gtrtmek i i.

gtrtmek * Gtrlmesini sa lamak.

gtr

* Toptan, oldu u gibi.

gtr i * Toptan yap lan i . gtr pazarl k * Bir i in btn ile ilgili olarak fiyat zerinde anla ma. gtr tur * Fiyat , ula m, otel, gezi vb. hizmetlerin tamam n veya byk bir blmn kapsayan tur. gtrc * Gtren, ynelten.

gtrlme * Gtrlmek i i. gtrlmek * Gtrmek i i yap lmak veya gtrmek i ine konu olmak. gtrm * Dayanma, sab r, tahamml. gtrml * Gtrm ok olan, sab rl , mtehammil. gtrmsz * Gtrm az olan. gtr gvde * Bir eyin as l toplu blm. * nsan bedeni. * Hayvanlarda ba , ayak ve kuyruktan, a alarda kk ve dallardan geri kalan blm. * (kasapl kta) Kesilmi hayvan n, sakatatlar al nd ktan sonraki durumu. * Kklere yap m eklerinin getirilmesiyle ortaya kan trev. gvde gsterisi * Ayn amata birle enlerin glerini gstermek iin byk bir kalabal kla yapt klar gsteri. gvdelenme * Gvdelenmek i i. gvdelenmek * Gvde olu mak. * (gvde iin) Kal nla mak, belirgin duruma gelmek. gvdeli gvdesel * Gvde ile ilgili. gvdesiz * Gvdesi olmayan. * Grnrde gvdesi olmayan. * ri yap l . * Gtrmek i i veya biimi.

gvdesizlik

* Gvdesi olmama durumu. gvdeye atmak (veya indirmek) * oburca yemek. gvek gvel gvem * Cevizin ye il kabu u. * Ye il ba l (rdek). * S rlara dadanan zar kanatl bir tr sinek.

gvem eri i * Bkz. akdiken. gveri gveri gverme * Ye illik, gverti, sebze, zerzevat. * Gvermek i i veya biimi. * Gvermek i i.

gvermek * Ye ermek. * Morarmak. gverti * Gveri, sebze, zerzevat. gymek gynk * Yakmak. * Yan k. * Orman yak larak a lan tarla. * Gne te yanm . * yice olmu (yemi ). * Ac s olan, elemli. * Gynmek durumu.

gynme

gynmek * Dertlenmek, zlmek, ilenmek. * Ham meyve olgunla mak. gyk * Yan k, yanm . * Hastal k ate i, humma. gynme * Gynmek i i. gynmek * Bkz. gynmek. gz * Grme organ .

* (baz deyimlerde) Grme ve bakma. * yi veya kt nitelikler, tutkular, duygular anlatan bak . * Bak , gr . * Suyun topraktan kaynad yer, kaynak. * Delik, bo luk. * ine girilen, teberi konulan, blmleri olan bir eyin her blmesi. * ekme, ekmecelerin her biri. * Terazi kefesi. * K skanl k veya hayranl kla bak ld nda bir eye ktlk verdi ine inan lan u ursuzluk, nazar. * Sevgi, ilgi, gnl ba lant s . * A ac n tomurcuk veren yerlerinden her biri. * Blm, hane. * Baz yaralar n u blm. gz aamamak * yo un i ler yznden bir eyle ilgilenme imkn bulamamak. gz a p kapay ncaya kadar * ok k sa bir zamanda. gz at rmamak * ba ka bir i yapmas na vakit veya imkn vermemek. gz ak * Gz yuvar n n d n saran, kat lgan dokudan olu mu , dayan kl beyaz eper.

gz alabildi ine * gzn grebilece i en uzak yerlere kadar. gz al c * Gzelli i ile ilgi eken, al ml , gze arpan. gz almak * gzelli i ile dikkati ekmek; gz kama t rmak. gz alt kremi * Gzalt morluklar n , torbalanmalar n gideren bir krem tr. gz ard etmek * gereken nemi vermemek. gz a s * Dal zerindeki gzelere yap labilen a a a s . gz a inal * Uzaktan zaman zaman grmekten ileri gitmemi tan kl k. gz atmak * k saca bak vermek. gz ayd na gelmek (gitmek) * birine kavu tu u sevindirici bir durum dolay s yla "gzn ayd n" demeye gitmek. gz ba c * Gz ba yapan kimse, illzyonist. gz ba c l k * Gz aldatmak amac yla zel olarak haz rlanm aralarla gz ba yapma sanat , illzyonizm. * El abuklu u ile gz boyama. gz ba * El abuklu u ve ustal kla gerekte olmayan bir eyi oluyor gibi gsterme i i.

* Akl ve duygular yan ltan sebep. gz bankas * Gerektike ba kalar na aktar lmak iin lmlerinden hemen sonra gnlllerin gzndeki saydam tabakan n al n p sakland gz klini i. gz banyosu * Gz hastal klar n n iyile tirilmesi iin yap lan banyo. * Ho lanarak kad nlara bakma. gz bebe i * I n azl na veya oklu una gre byyp klen, gzde irisin ortas ndaki yuvarlak delik. * ok sevilen, nem verilen (kimse vb.). gz bilimi * Gzn yap s n n, al mas n n ve hastal klar n n incelendi i hekimlik dal , oftalmoloji. gz boncu u * Nazar de mesin diye tak lan gz biimindeki boncuk nazar boncu u. gz boyamac l k * gz boyamak i i. gz boyamak * kand rmak, yan ltmak; gsteri le aldatmak. gz de mek * u ursuzluk, ktlk getirdi ine inan lan k skan veya hayran bak lar dolay s yla kt bir duruma d mek. gz demiri * Gemilerin ba taraf nda bulunan, her zaman kullan lan byk apa. gz dike i * Pek ok istenerek zerine d len ey. gz dikmek * bir eyi ele geirmek iste ine kap lmak. gz di i * st enedeki kpek di lerinden her biri. gz doldurmak * grn ile umuldu undan ok etkilemek. gz doyurmak * (bir ey) gz, grn ile umuldu undan ok etkilemek. gz eme i * Gz ok yoran ince i . gz erimi * Ufuk. gz eti i * Gzn i a s ndaki k rm z k nt . gz etmek * gzle i aret etmek. gz evi * Bkz. gz yuvas .

gz gezdirmek * derinlemesine incelemeden okumak. * bir yeri, bir eyi abucak incelemek. gz gre gre * belli ve apa k olarak, herkesin gz nnde. gz grmeyince gnl katlan r * yak n m zda bulunmayanlar n zlemine, ac s na daha kolay dayanabiliriz. gz gz * zerinde birok gz (delik) bulunan. * oda oda. gz gz olmak * zerinde birok gz (delik) olu mak veya bulunmak. gz gze * Bak lar kar la arak.

gz gze gelmek * her iki taraf n bak lar kar la mak. gz gz grmemek * yo un sis, duman, toz gibi sebeplerle hibir ey grlememek. gz hakk * Grlp de imrenilebilecek yiyeceklerden, grenlere kar lan pay. gz hapsi * Bir kimseye bulundu u yerden ayr lmamas biiminde verilen ceza. gz hapsine almak * bak lar n zerinden ay rmamak, gzetlemek, hibir davran n gzden ka rmamak. gz kadehi * Gz banyosu iin kullan lan kadeh biimindeki kap. gz kama t r c * muhte em, ok gzel, parlak, grkemli. gz kama t rmak * kuvvetli k veya parlakl k, k sa bir zaman iin gr buland rmak. * bir niteli iyle hayran b rakmak. gz kapa * Gz yuvarlar n n nnde bulunan, birbirine yakla arak gz rten, kenarlar nda kirpikler bulunan koruyucu organ. gz karar * l veya tart ile de il, gzle oranlanarak belirlenen miktar. gz ka szmek * dikkatle ve hissettirmeden bak larla kontrol alt nda tutmak. gz kesesi * Gzlerin hemen alt nda derinin ve kaslar n bozulmas sonucu olu an i kinlik. gz kesilmek * btn dikkatiyle bakmak. gz k rpmadan

* ac madan, merhamet etmeden. * hi duraksamadan, hi ekinmeden. gz k rpmak * gz kapa n kapay p amak. * ba kas na sylediklerinin do ru olmad n i aretle anlatmak iin, benimsedi i kimseye bakarak gzn kapay p amak. gz k rpmamak * hi uyumamak. gz koymak * bir kimseyi veya bir eyi ele geirmeyi istemek. gz kulak olmak * gzetmek, korumak, bakmak. * grme, i itme yoluyla bilgi edinmeye al mak. gz kuyru u * Gzn akak taraf ndaki ucu. gz kuyru uyla bakmak * gz ucuyla bakmak. gz memesi * Gz eti i. gz merce i * Gzn n taraf nda bulunan ve d ardaki cisimlerin grntsnn a tabaka zerine d mesini sa layan mercek biiminde saydam organ. gz nuru * Grme yetene i. * De erli bir i ortaya karmak iin gzleri ok yoran.

gz nuru dkmek * gz eme i harcamak. gz nuru dkmek * fazla emek sarfetmek. gz n * Grlebilen, yak n yer.

gz nnde * apa k, belirgin, a ikr olarak. gz nnde tutmak (veya bulundurmak) * herhangi bir durumun nas l bir sonuca yol aaca n hesaba katmak, dikkate almak. gz nne almak * nceden d nmek, hesaplamak, dikkate almak. gz nne getirmek * zihinde canland rmak, tasarlamak. gz pencere * at katlar nda veya kap stlerinde yuvarlak veya oval biimli, genellikle ssl kk pencere. gz p nar * Gzn burun taraf ndaki ucu.

gz sevdas * Yaln z bakmakla yetinilen a k. gz szmek * bayg n ve anlaml bakmak. gz ta * Baz gz, deri, bitki hastal klar nda ve ba c l kta kullan lan, koyu mavi renkte zehirli bir tuz, bak r slfat (Cu SO4). gz ucu * Yan gz. gz ucuyla bakmak * belli etmemeye al arak ba n evirmeden yandan bakmak. gz ucuyla bakmak * yan gzle bakmak, farkettirmeden gzlemek. gz ucuyla grmek * fark etmek. gz ucuyla szmek * iyice tan mak, bilmek veya dikkat ekmek amac yla hafif k s k gzle incelemek, bakmak. gz var, izan var * bir eyin gz ve ak l yoluyla anla laca n anlat r. gz y ld rmak * gzn korkutmak. gz yoklamas * Ba kalar n n dikkati onun zerinde olmak, kendisini izleyenlerin de erlendirmesi dikkatlice grme, gz hapsinde tutma. gz yummak * kusurlar grmemezlikten gelmek, ho grmek, ba lamak. * umudunu kesmek,umutsuzlu a d mek. gz yummamak * hi uyumamak. * ho grmemek, ba lamamak. gz yuvar * Kafatas nda bir ukur iine yerle mi bulunan, gzn yuvarlak olan paras . gz yuvas * Gz yuvarlar n n iinde bulunduklar kemik oyuklardan her biri, gz evi. gzalt * Birinin, gvenlik kuvvetlerince belli bir yerde belli bir sre al konulmas , nezaret.

gzalt na almak * birini gvenlik kuvvetlerince belli bir sre, belli bir yerde tutmak, nezarete almak. gzayd n etmek * gzel bir olay iin kutlamak, iyi dileklerde bulunmak. gzc * Gzlemek veya gzetlemek i ini yapan kimse. * Gz hekimi. * S navda, s nav n kurallara uygun bir biimde yap lmas n sa layan kimse.

gzclk

* Gzcnn i i. * Gz hekimli i.

gzclk etmek * kollamak, sa solu kolaan etmek. gzda * Sonradan verilecek bir ceza ile korkutma, y ld rma, tehdit. gzda vermek * sonradan verilecek bir ceza ile korkutmak, y ld rmak, tehdit etmek, cayd rmaya al mak. gzde * Benzerleri aras nda nitelikleri sebebiyle stn tutulan, be enilen, nem verilen (kimse veya ey). * nemli bir kimsenin be endi i kad n. gzden karmak * bir mal, para, de er yarg s vb. madd veya manev varl n elden kar lmas n kabul etmek. gzden d mek (veya d rmek) * sevgi ve ilgiyi yitirmek (veya yitirtmek). gzden geirmek * okumak. * niteli ini anlamak iin bir eyin her yan na bakmak, incelemek, muayene etmek. * (ara, motor vb. iin) al p al mad n inceleme, deneme, denetleme i i. gzden gnlden karmak * hi nem vermemek, ilgisini kesmek. gzden rak olan gnlden de rak olur * ayr d enlerin aras ndaki sevgi de zamanla azal r. gzden ka rmak * dalg nl kla grmemek. gzden kamak (veya gznden kamak) * grlmemek, fark na var lmamak. gzden kaybetmek * grnmemek, ortadan ekilip gitmek. gzden kaybolmak * ortadan ekilmek veya grnmez olmak. gzden nihan olmak * grnmez olmak, kaybolmak. gzden srmeyi almak (veya ekmek) * h rs zl kta ok becerikli, ok usta olmak. gzden uzak tutmak * nem vermemek, arka plna itmek. gzden uzakla mak * ayr l p ba ka yere gitmek, grnmez olmak. gze * Hcre. * Su kayna .

gze almak * gelebilecek her trl zarar ve tehlikeyi nceden kabul etmek. gze batmak * a r derecede grnr olmak. * tedirgin etmek, uygunsuz veya yak ks z grnmek. * ekememezli e yol amak. gze bilimi * Sitoloji, hcre bilimi. gze arpmak * dikkati zerine ekmek. gze diken olmak * herkesin k skanl kendisine evrilmek. gze girmek * davran ve yetenekleriyle ilgi ve nem kazanmak. gze grnmek * belli, a k olmak. gze grnmemek * ortaya kmamak, ortal kta dola mamak, saklanmak. * kendisi var oldu u hlde gz onu grememek. gze gz * Ayn biimde ac s n karma, misilleme.

gze yasak olmaz * bir kimseye veya nesneye bak lmas n kimse nleyemez. gze yutarl * Vcuda giren mikroplar n yutar hcreler taraf ndan yutulup yok edilmesi, hcre yutarl , fagositoz. gze zar * Hcre zar . gzeler aras * Dokularda gzelerin aras nda yer alan, hcreler aras . gzeme gzemek * Kuma taki deli i rerek kapatmak. * Dikilen bitkilerin seyrek yerlerini s kla t rmak. gzene * Kovandan bal al rken ar lardan korunmak iin ba a giyilen, n taraf telden ba l k. gzenek * Delikli bir nesnenin deliklerinden her biri. * Bitkilerde solunum ve fotosentez iin gerekli okjisen ve karbondioksit al veri ine, suyun buhar olarak d ar at lmas na yarayan, yapraklar n alt yzeyinde ok say da bulunan, hcreler aras ndaki mikroskobik deliklerden her biri, mesame. * Canl dokularda d deri zerindeki kk, basit a kl k, mesame. * Gne yzeyinde grlen kk yuvarlak, kara lekelerden her biri. * Bir malzemenin iinde irili ufakl bo luklar n bulunmas hli sngerimsi grn . * Pencere. * Gzemek i i.

* Bir i lemede, rgde, ipliklerin kesilmesi, ayr tutulmas yoluyla olu turulan bo luk, ajur. gzenekli * Gzenekleri olan. gzeneklilik * Gzenekli bir cismin niteli i. gzeneksiz * Gzenekleri olmayan. gzeneksizlik * Gzeneksiz olma durumu. gzer * Bu day, toprak gibi eylerin elendi i iri gzl kalbur. gzetici * Gzetme yapan, koruyucu, bak c , kollay c . * Yar lar aralar ndaki a kl a gre derecelendiren yar l k artlar nda, elli er metre aral kla dnemelere dizilen en az drt gzlemciden her biri. gzetilme * Gzetilmek i i. gzetilmek * Gzetmek i i yap lmak veya gzetmek i ine konu olmak. gzetim * Gzetme i i, nezaret. * Himaye. * Gzalt .

gzetime almak * Bkz. gzalt na almak. gzeti * Gzetmek i i veya biimi.

gzetleme * Gzetlemek i i. gzetleme deli i * Kap n n d ndakileri grmeye yarayan ve kap ortas nda a lm mercekli delik. gzetlemek * Birine veya bir eye gizlice bakmak. * Birinin yapt klar n belli etmeden izlemek. gzetleni * Gzetlenmek i i veya biimi. gzetlenme * Gzetlenmek i i. gzetlenmek * Gzetlemek i i yap lmak. gzetletme * Gzetletmek i i veya durumu. gzetletmek

* Gzetlemek i ini birine yapt rmak. gzetleyici * Gzetlemek i ini yapan (kimse). gzetleyi * Gzetlemek i i veya biimi. gzetme * Gzetmek i i.

gzetmek * Korumak, bakmak, zen gstermek, himaye etmek. * nem vermek, gz nnde bulundurmak, ayr tutmak. * Kollamak, kay rmak, beklemek. * Bir sonuca giderken btn ayr nt ve etkenleri dikkate almak. gzetmen * Okullarda renciler aras nda dzeni sa lamakla grevli kimse, mubass r. * Film al malar nda yap mc ad na filmin sanat, teknik ve para ynn dzenleyen kimse. gzetmenlik * Gzetmenin yapt i . gzettirme * Gzettirmek i i. gzettirmek * Gzetmek i ini yapt rmak, gzetmesini sa lamak. gzg * Ayna. gzle grlr, elle tutulur hle gelmek * ok a k bir biimde grlmek, herkes taraf ndan bilinmek. gzle yemek * bir eye ok istekle ve dik dik bakmak. * gz de dirmek. gzle i * Gzetleme yeri. * Da lar n yksek yerlerinde ni an almak iin a a veya ta tan yap lan belli yer.

gzlem

* Bir nesnenin, olay n veya bir gere in, niteliklerini bilmek amac yla, dikkatli ve plnl olarak ele al n p incelenmesi, m ahede. * nceleme sonucu elde edilen de er, m ahede. * e itli ara ve gerelerin yard m yla olaylar n sebeplerini bilmek iin uygulanan bilimsel yntem. * Bir yaz veya eseri yazmaya ba lamadan nce konusuyla ilgili gerekli bilgi, deney, inceleme ve ara t rma yapma i i. * Bir gk cismini veya olay n plak gzle veya bir ara yard m yla izleyerek, grlen de erleri tespit etme i lemi, rasat. gzlem evi * Gk gzlemleri yapan, gk cisimlerini ve olaylar n inceleyen yer, rasathane, observatuvar. gzlemci * Dikkatle, ele tirici bir gzle gzlem yapan kimse, m ahit. * Bir konferans, kongre vb. ne kat lan, genellikle sz alma ve nerge verme hakk olmayan, toplant lar kendi veya ba kas ad na izleyen kimse, m ahit.

gzlemcilik * Gzlemcinin yapt i . gzleme * Gzlemek i i, tarassut. * Gk bilimi veya meteorolojide zel aralarla inceleme. * Sacda veya ya da k zart lan, tatl veya tuzlu bir hamur i i.

gzleme gzleme

* Meralarda ya n toprakla tutulmas ve yem retiminin art r lmas amac yla, 40-50 cm aral klarla 15-20 cm ap nda ve 7-8 cm derinli inde ukurlar a lmas . gzlemeci * Gzleme yapan veya satan kimse. gzlemecilik * Gzlemecinin i i veya mesle i. gzlemek * Bir eyin olmas n veya bir kimsenin gelmesini beklemek, intizar etmek. * Dikkatle bakmak, tarassut etmek. * ncelemek, ara t rmak. * Gizlice bakmak, gzetlemek. gzlemleme * Gzlemlemek i i. gzlemlemek * Gzlemek. * D dnyadaki bir eyi iyi bilmek iin dikkati onun zerinde tutmak, m ahede etmek. gzlenme * Gzlenmek i i. gzlenmek * Gzlemek i i yap lmak veya gzlemek i ine konu olmak. gzler nne serilmek * grlmek, btn plakl yla ortaya kmak. gzler nne sermek * a klamak, sergilemek, gstermek, tan tmak. gzleri a lmak * uyanmak. * Bkz. gz a lmak. gzleri bay lmak * uyku, istek gibi herhangi bir durum gzlerinden belli olmak. gzleri berrakla mak * bak lar daha canl ve parlak olmak. gzleri bu ulanmak (veya bulutlanmak) * gzleri ya ararak evreyi bulan k grmek. gzleri akmak akmak (olmak) * ate li hastal k veya fkeden gzleri k zarm ve parlam olmak. gzleri ekik

* gzleri akaklara do ru gerilmi olan. gzleri ukura gitmek (veya kamak) * a r yorgunluktan gz evresi kararmak veya kmek. gzleri dolmak (veya dolu dolu olmak) * a layacak kadar duygulanmak. gzleri dnmek * (a r ate ten veya can eki irken) gzlerin renkli blm kapaklar n alt nda kalarak grnmemek. * fkesinde ne yapt n bilmemek. gzleri evinden (veya yuvalar ndan) u ramak (veya f rlamak) * korku, fke ve tel gzlerinden belli olmak. gzleri fal ta gibi a lmak * byk bir a k nl k veya fkeden dolay gzler do al olmayan bir biimde a lmak. gzleri f ld r f ld r etmek * eytanca ve apk nca bakmak. gzleri k iinde (veya kl ) * gl k yznden bakamamak. * ok ne eli, mutlu, heyecanl . gzleri kama mak * hayran olmak, bylenmek. gzleri kan ana na dnmek (veya gzleri kanlanmak) * uykusuzluk, yorgunluk, a lama gibi sebeplerle gzleri ok k zarmak. * sinirden, fkeden, hiddetten gzleri irile mek ve k zarmak. gzleri kapanmak * lmek. * ok uykusu gelmek. gzleri kararmak * ba dnmesi, al k, yorgunluk gibi sebeplerle iyi gremez olmak. gzleri parlamak * gzlerinde sevin ve istek belirmek. gzleri sulanmak * gzlerine ya gelmek. gzleri szlmek * gz kapaklar hafife kapanmaya ba lamak. gzleri tak l p kalmak * (bir eyden) gzlerini ay ramamak. gzleri velfecri okumak * kurnazl gzlerinden belli olmak. gzleri ya armak * gzleri sulanmak. * duygulanmak. gzleri yollarda kalmak * birinin gelmesini, merak, istek veya zlemle beklemek. gzlerinde im ek (veya im ekler) akmak

* ok k zmak, fkelenmek. * ok zc bir sebeple sars lmak. gzlerinden okumak * (birinin) iinden geenleri bak lar ndan sezmek. gzlerine inanamamak * hi umulmayan, hi beklenmeyen bir eyin grlmesi kar s nda a rmak. gzlerine uyku girmemek (veya gzlerini uyku tutmamak) * hi uyuyamamak. gzlerini (veya gzn) oymak * birine ok ktlk etmek. gzlerini amak * uyanmak. * kendine gelmek, ay lmak. gzlerini alamamak * bak lar n ay ramamak. gzlerini bay ltmak * gzlerini yar kapamak. gzlerini belertmek * gzlerini, ak ok grnecek biimde amak. gzlerini bitirmek * gzlerini a r yormak. gzlerini devirmek * fke ile bakmak. gzlerini devirmek * fke ile bakmak. gzlerini dikmek * dikkatle bakmak, gzn ay rmadan bir yere veya bir kimseye bakmak. gzlerini fal ta gibi amak * a k nl kla, hayretle bakmak. gzlerini ka rmak * biriyle gz gze gelmemek iin gzlerini ba ka tarafa evirmek. gzlerini kan brmek * Bkz. gzn kan brmek. gzlerini kapamak * lmek. gzlerinin ii glmek * ok sevindi i yznden, gzlerinden belli olmak. gzlerinin iine kadar k zarmak * utanc ndan yz ok k zarmak. gzletme * Gzletmek i i. gzletmek

* Gzlemek i ini yapt rmak. gzleyici * Gzlemci, m ahit, ras t. gzleyi * Gzlemek i i veya biimi. gzl * Herhangi bir biimde veya renkte gz olan. * Blmesi veya gzleri olan. * Deli i olan.

gzlk

* Grme bozuklu u olan gzlerin daha iyi grmesine veya gzleri korumaya yarayan, bir ereveye yerle tirilmi ift camdan olu an ara. * Atlar n evreden rkmemeleri iin gzlerinin iki yan na tak lan siper. * Gzene. gzlk takmak * gzlk kullanmak. * iyi grmek, dikkat etmek. gzlk * Gzlk satan veya onaran kimse. * Gzlk satma ve onarma i lerinin yap ld dkkn.

gzlklk * Gzlk satma i i. * Gzl e cam takma, gzlk erevesi onarma i i. gzlkl * Gzlk takm olan, gzlk kullanan.

gzlkl y lan * Kobra. gzlksz * Gzl olmayan, gzlk takmam olan. gzsz * Gz olmayan. * Grmez, m, kr.

gz (veya gzleri) kararmak * ba dnmek, hafif bayg nl k geirmek. * umutsuzlu un veya a r bir iste in etkisi alt nda ne yapt n bilmez duruma gelmek. gz (veya gzleri) stnde (kalmak) * k skanl k sebebiyle herkesin ilgisini ekmek. * herkesin dikkatini ekmek. gz a * Doymak bilmeyen, a gzl.

gz a k * Uyan k, becerikli. gz a k gitmek * gerekle mesini ok istedi i bir dile ine eri meden lmek. gz a kl k

* f rsattan yararlanma, kurnazca davranma. gz a lmak * iyiyi kty veya kendisine yarayan ay rt eder duruma gelmek. gz akmak * gz yaralan p kr olmak. gz al mak * nceden iyi gremedi i bir eyi sonradan grr olmak. * bir ey ilk etkisini yitirmek, yad rganmaz olmak. gz almamak * bir i i becerebilece ine inanmamak, yad rganmaz olmak. gz arkada kalmak * b rak lan bir ey veya kimse ile ilgili tedirginli i srmek. gz ba l * Aymaz, gafil. * Sorup soru turmaks z n, bak p anlamadan. gz ba l olmak * ba lanmak, tutulmak. * bylenmi bulunmak. gz bir eyde (veya bir eyin zerinde) olmak * dikkati bir yerde toplanmak. gz bulanmak * bulan k grmeye ba lamak. gz bykte olmak * byk emeller beslemek. gz kas ca * ilen olarak sylenen sz. gz kmak * gzn kr olsun. gz dalmak * gz bir noktaya dikili olarak dalg n bakmak. gz d arda * Evine, e ine ba l olmay p ba kalar yla da ili ki kuran. gz doymak * ok istenen bir eyin yeterli miktar elde edildikten sonra daha o unu istememek. gz dnesi * "geberesi" anlam nda bir ilen. gz dnmek * a r bir iste in, fkenin etkisiyle ne yapt n bilmez duruma gelmek. gz dumanlanmak * fkeden gz hibir ey grmez duruma gelmek. gz dnyay grmemek * hi kimseye, hibir eye nem, de er vermemek.

gz gibi sak nmak (saklamak veya esirgemek) * bir eye a r ilgi gstermek, nemle bak p korumak. gz gibi sevmek * pek ok sevmek. gz gitmek * bir eyi istemeden grmek, elinde olmayarak bakmak. gz gnl a lmak * ne elenmek, ferahlamak. gz gnl tok * Bkz. gnl tok. gz grmemek * grmez olmak. * belli bir eyden ba ka bir eyle ilgilenmemek. * fke sonucu en kt eyleri yapacak duruma gelmek. gz grmez olmak * art k ona de er vermemek. gz gz de il * iyi insan olmad yznden, bak ndan belli oluyor. gz hibir ey grmemek * heyecana kap l p ba ka hibir eyle u ra amaz duruma gelmek. gz s rmak * bir kimseyi tan yacak gibi olmak. gz ili mek * birdenbire veya istemeden grmek. gz kalmak * elde edemedi i bir eye kar iste i srmek. * elde edemedi i bir eyi k skanmak. gz kapal * D nmeden, duraksamadan. * evresinde olanlardan haberi olmayan. gz kapal olmak * evresinde olup bitenin fark na varmamak, ilgisiz kalmak. gz kara * Korkusuz. gz kaymak (veya kamak) * gznde hafife a l k bulunmak. * istemeyerek bak vermak. gz keskin * ok iyi gren. gz kesmek * bir i i yapabilme konusunda kendisine veya ba kalar na gvenmek. gz kesmemek * bir i i yaparken kendine veya ba kalar na gvenmemek. * be enip sememek.

gz k zmak * gz hibir ey grmeyecek lde fkelenmek. gz korkmak * daha nce geirdi i kt bir denemeden sonra birinden veya bir eyden zarar gelebilece i kan s na varmak. gz kr olsun * baz zorunlu durumlarda zarar istemeyerek kabullenmeyi anlat r. * ihtiya duyulan eyin yoklu u kar s nda sylenir. gz olmak * bir eyi ele geirmek iste i beslemek. gz olmamak * bir eye sahip olmay istememek. * heves beslememek, fazla nem vermemek. gz nnde * yan nda, mevcudiyetinde. gz pek * Korkusuz, yrekli, cesur.

gz pek olmak * korkmamak, y lg nl k gstermemek, ok cesur olmak. gz snmek * kr olmak. gz su imemek * gvenmemek. gz sulu * ok nemsiz olaylarda bile gzya lar n tutamayan. gz tak lmak * dikkati eken bir eyden bak lar n ay ramamak. gz tok * Paraya, mala d knlk gstermeyen, a gzllk etmeyen.

gz topra a bakmak * lmek zere olmak. gz tutmak * gvenmek, be enmek. gz tutmamak * gvenmemek, be enmemek. gz uyku tutmamak * uyuyamamak. gz yememek * bir i i yapacak g ve yetene i kendinde bulamamak. gz y lmak * daha nceden denedi i iin o durumla kar la maktan korkmak, o i e giri mekten ekinmek. gz yolda (veya yollarda) kalmak * birinin gelmesini merak istek veya zlemle beklemek.

gz yksekte (veya ykseklerde) olmak * bulundu u durumdan ok stn olan bir duruma ula ma amac n gtmek. gzkme * Gzkmek i i.

gzkmek * Grnmek. gzm ks n (veya kr olsun) * bir eyin do rulu una inand rmak iin edilen ant. gzm grmesin * bana hi grnmesin, yzn grmek istemem. gzm! (veya gzmn nuru) * sevgi anlatan bir seslenme. gzn ayd n! * sevinli bir olay dolay s yla kullan lan bir kutlama sz. gznde * bir kimseye gre, nazar nda, indinde. gznde bymek * bir ey bir kimseye oldu undan g veya nemli grnmek. gznde bytmek * bir kimseyi olay veya eyi abartmak. gznde olmamak * herhangi bir znt veya zor durum dolay s yla o eye de er verecek durumda bulunmamak. gznde im ek akmak * sert ve iddetli darbe yznden gz nnde y ld zlar olu mak. * ok sevindi ini belli etmek. gznde ttmek * ok zlemek. gznden kamak * grememek, dikkat edememek. gznden kamamak * dikkatle izlemek. gznden k skanmak * zerine titremek, kollay p gzetmek. gznden srmeyi almak * Bkz. gzden srmeyi almak. gznden uyku akmak * ok uykulu olmak. gzne bakmak * Bkz. gznn iine bakmak. gzne batmak * ok gelmek, tedirgin etmek.

gzne arpmak * grnr olmak, dikkati ekmek. gzne dizine dursun * nankrlk eden kimseye sylenen bir ilenme. gzne girmek * sevgi ve ilgisini kazanmak. gzne hibir ey grnmemek * kendi derdi dolay s yla hibir eye de er vermemek. gzne ili mek * bir eyi birdenbire, istemeden grmek. gzne karasu inmek * karasu hastal yznden gz grmez olmak. * gelmesini ok istedi i kimsenin uzun sre yolunu gzlemek. gzne kestirmek * ba arabilece ini ummak. * zevkine uygun bulmak, ho lanmak. * uygun bulmak, elveri li grmek. gzne sokmak * bir kimsenin grmedi i veya bulamad bir eyi, ona sert bir tav rla gstermek. gzne uyku girmemek * hi uyuyamamak, uykusuz kalmak. gzn (bir eye) dikmek * Bkz. gzlerini dikmek. gzn amak * uyan k, dikkatli bulunmak. gzn amak * gr n de i tiren bilgi vermek, uyarmak. gzn amak * kad n ilk cinsel ili kiyi o erkekle kurmu olmak. gzn amak * evreyi tan maya ba lamak. gzn a artmak * Bkz. gzlerini belertmek. gzn alamamak * bir eye, bir yere bakmakta iken, gzn oradan ba ka bir yere evirememek. gzn ay rmamak * bir eye srekli olarak bakmaktan kendini alamamak. gzn ba lamak * d nce ve duygular n yan ltmak. gzn brmek * ondan ba ka hibir eyi grmemek, tamamen ona ba lanmak. gzn karmak * beceriksizce davranmak, zarara u ratmak.

* iyisi dururken en ktsn semek. gzn daldan budaktan (veya pten) esirgememek (veya sak nmamak) * tehlikeli i lere at lmaktan ekinmemek. gzn doyurmak * bol bol vermek. gzn drt amak * aldanmamak iin ok uyan k bulunmak. gzn gzne dikmek * ba kas n n gzne srekli olarak bakmak. gzn h rs brmek * ok fazla istemek, a r istemek. * ok fkelenmek. gzn kan brmek * adam ldrecek kadar fkelenmek. gzn kapamak * lmek. * grmezden gelmek. gzn k rpmadan * ekinmeden, korkusuzca. gzn kin brmek * intikam alma duygusundan ba ka bir eye nem vermemek. gzn korkutmak * y ld rmak. gzn oymak * ok ktlk etmek. gzn sevdi im * ok amal k olarak kullan l r. gzn seveyim * rica veya sevgi sz. gzn toprak doyursun * kendinden olan veya kendisine verilen ey ne kadar ok olursa olsun, bununla yetinmeyenler iin ilenme olarak sylenir. gzn stnden ay rmamak * srekli denetim alt nda bulundurmak. gzn y ld rmak * Bkz. gzn korkutmak. gzn yummak * Bkz. gznn kapamak. * lmek. gzn yummak * grmemezlikten gelmek. gznn bebe i gibi sevmek * ok sevmek.

gznn apa n silmeden * sabahleyin uyan r uyanmaz. gznn iine baka baka * cesaret ve so uk kanl l kla. gznn iine bakmak * bir kimsenin stne titremek. * buyru unu yerine getirmeye haz r bulunmak. * bir arzunun gerekle mesi iin gzleriyle birine yalvarmak. gznn kuyru uyla (veya ucuyla) bakmak * belli etmemeye al arak, ba n evirmeden yandan bakmak. gznn nnde olmak * srekli denetimi alt nda olmak. * hi unutmamak, oldu u gibi hat rlamak. gznn nnden gemek * hat rlamak. gznn nnden gitmemek * bir trl unutamamak. gznn nne gelmek * bir eyi zihinde canland rmak tasarlamak, hat rlamak. gznn stnde ka n var dememek * birinin her davran n ho grmek. gznn ya na bakmamak * hi ac mamak, hi merhamet etmemek. gzyle grmek * bir olaya tan k olmak. gzyle tartmak * kim ve ne oldu unu anlamak iin dikkatle bakmak. gzya * Gzya bezlerinin salg lad , baz etkilerle akan duru s v damlac klar ndan her biri.

gzya bezeleri * Gzya bezleri. gzya bezleri * Gzya ve gz kapa bezlerine verilen ad. gzya eti i gzya memesi * Gzn i a s ndaki k rm z k nt . graben * \343 knt hende i. grado * Bir s v n n iindeki alkol derecesi. * Derece.

gradosu d mek

* itibar azalmak; derecesi d mek. grafik * Bir olay n, niceli in e itli durumlar n gstermeye veya birka ey aras nda kar la t rma yapmaya yarayan izgilerden olu mu ekil, izge. * Biim, desen veya izgilerle gsterme. grafit * Kur un kalemi ve baz ara paralar n n yap m nda kullan lan, yumu ak, kolay toz durumuna gelebilen, gri siyah renkli, yapay olarak billrla abilen bir e it do al karbon. grafolog grafoloji * Yaz bilgisi. grafometre * Plnlar n yap m nda, arazi zerindeki a lar lmekte kullan lan ara. gram * C. G. S (santimetre, gram, saniye) sisteminde kilogram n binde biri de erindeki ktle birimi. K saltmas gr. * Yaz uzman .

grama rl k * Bkz. gramkuvvet. gramaj * A rl k ls, gram. gramatikal * Gramere, gramer kurallar na uygun. gramer * Dil bilgisi. * Dil bilgisi kitab . * Dil bilgisi uzman olan (kimse).

gramerci

gramkuvvet * Bir gram ktleye 45 enlemindeki deniz yzeyinde Yer'in uygulad kuvvet, grama rl k. gramofon * Sesyazar, fonograf. gramsantimetre * Bir gram a rl nda bir cismin bir santimetre yer de i tirmesini sa layan enerji birimi, kilogram metrenin yz binde biri. granat grandi grandk * Grena. * Geminin ba tan ikinci dire i. * Byk bir dkl n egemenine verilen ad. * arl k Rusyas nda prenslere verilen unvan. * Kuvars, feldspat, ortoklz ve mika minerallerinden birle mi trl renkte, billrsu, ok sert bir tr kaya.

granit

granit gibi * gl, dayan kl , sert. granitle me * kuvvetlerin etkisiyle yer yuvarla iindeki kayan n granite dn mesi. granl * Bir maddenin en kk tanesi. * Stoplzmada bulunan kk tanecikler. granlin * Opalin tr. granlit gravr * Kuvars, feldspat, granit, Moskof cam gibi maddelerden birle mi billr kaya an ta ktlesi.

* A a, metal veya ta bir yzeye ayr katlar hlinde de i ik renkli boyalar srldkten sonra stteki katlar yer yer kaz yarak alttaki renklerden yararlanma tekni i, kaz ma resim. * Bu teknikle yap lm resim. gravrc * Gravr yapan sanat .

gravrclk * Gravrcnn i i veya mesle i. gravyer Grejuva * Rum ate i. Grek * Eski Yunanl . * Eski Yunanl larla ilgili, eski Yunanl lara zg olan ey. * Eski Yunan dili. * svire'de yap lan bir e it sar , ya l peynir.

Greke

grekoromen * Belden a a s n tutmamak ve ayaklarla oyun yapmamak gibi kurallar olan gre tr. gren grena * Nar ie i renginde bir ss ta . * Alminyum silikat ile kalsiyum, magnezyum, demir veya manganez gibi madenlerden birinin birle mesinden olu mu e itli renkteki mineral. gres * Rafine edilmi bir ya lama ya ile bir sabunun, istenen k vama gre de i en oranlarda iyice kar t r lmas ndan elde edilen yar koyu ya lama ya , makine ya . gres pompas * Makine aksam n gresle ya lamak iin kullan lan pompa. gres ya * Bkz. gres. grev * K d n yzeyinin przllk derece ve tipinin bir izlenimi.

* b rak m . grev gzcs * Grevin seyrini kollayan kimse. grev k r c * Grevi k rma giri iminde bulunan kimse. grev k r c l * Grevin etkisini azaltmak veya tamam yla yok etmek amac yla greve u rayan i verenin veya ona yard mc olan bir ba kas n n yasal olarak yasaklanm hareketlerde bulunmas . grev szcs * Grev boyunca grevle ilgili beyanlarda bulunmakla grevli kimse. grev yapmak * i i b rakmak. grevci * b rak m yapan kimse, i b rak mc . greyder greyderci greyfurt * Alt nda bulunan ve de i ik a larda al abilen b a ile topra kesen veya yayan yol makinesi. * Greyder kullanan, yapan veya satan kimse. * Turungillerden s cak blgelerde yeti en bir meyve a ac (Citrus decumana). * Bu a ac n kanarya sar s renginde, tad ac ms meyvesi, alt ntop. * Kl rengi, boz. * Izgara. grip gripli grizu * Yorgunluk, k r kl k, kas a r lar ve ate le beliren, bula c , salg n hastal k, paavra hastal , enflanza. * Grip hastal na yakalanm kimse.

gri gril

* Normal s cakl k ve bas nta kmr ocaklar nda a a kan ve byk blm saf metandan olu an, kolayca tutu abilen gaz. grizumetre * Bkz. grizuler. grizuler * Maden ocaklar nda havan n grizu oran n lmeye yarayan cihaz, grizumetre. grosa groston * On iki dzine. * Bir geminin kullan lan blmnn ton birimi cinsinden kar l .

grostonluk * Herhangi bir groston lsnde olan.

grotesk

* Eski a Roma yap lar nda bulunan tuhaf, gln figrlerden olu mu ssleme slbu. * Kaba glnlklerden, tuhaf ve olmayacak akala malardan yararlanan, kar t grntleri, ba da maz durumlar a rt c biimde birle tiren gldr biimi. grup * Ayn yerde bulunan kimse ve nesneler btn, kme, bek. * Gr leri, karlar bir olan kimseler btn. * Ortak zellikleri olan varl klar, nesneler btn. * e itli s n f veya birliklere ba l elemanlar n, belirli bir taktik grevi gerekle tirmek zere, tek komutan n emri alt nda birle tirilmesinden olu an k ta toplulu u. grup grup * Birden fazla ki i veya nesnenin olu turdu u kme, bek bek, posta posta. grup mobilya * Benzer yap ve grn teki elemanlar n kendi aralar nda st ste veya yan yana konulmas yla elde edilen bir sistem mobilya. grupland rma * Grupland rmak i i. grupland rmak * Gruplara ay rmak. * Da n k olan eyleri toplayarak grup olu turmak. gruplanma * Gruplanmak i i veya durumu. gruplanmak * Grup grup olarak bulunmak. grupla ma * Grupla mak i i. grupla mak * Grup olu turmak, gruplara ayr lmak. -gu * Bkz. -gi / -gi, -gu / -g. guano * zellikle deniz ku lar n n pisliklerinin bir yerde uzun sreden beri birikip y lmas yla olu an, azot ve fosfat bak m ndan zengin, gbre olarak kullan lan madde. guarani gua * Paraguay para birimi. * Bir e it zamkl , mat sulu boya. * Bu boya ile yap lan resim.

Guatemall * Guatemal halk ndan olan kimse. guatr gudde * Bez, beze. gudubet * Boyundaki kalkan bezinin a r bymesiyle beliren hastal k, gu a, cedre.

* Yzne bak lmayacak kadar sevimsiz ve irkin. gudubetlik * Gudubet olma durumu. gufran * Yarl gama.

gugu ie i * Bkz. hsnyusuf. guguk * Gugukgillerden, genellikle Avrupa'da ya ayan, di ileri ba ka ku lar n yuvas na yumurtlayarak yavrular n n bak m i ini onlara grdren, s rt gri, karn kahverengi beyaz izgili, 35 cm boyunda, bcekil bir ku (Cuculus canorus). * Birisiyle e lenmek ve onu k zd rmak iin ocuklar n bu biimde kard klar ses. guguk gibi kalmak (veya oturmak) * tek ba na kalmak veya oturmak. guguk yapmak * birine guguk diye hayk rmak. gugukgiller * Omurgal hayvanlar n, ku lar s n f n n bir familyas . guguklu * Guguklu saatin k sa syleni i. guguklu saat * Saat ba lar n ve buuklar bir guguk ku unun a lan kk kap dan veya pencereden kmas ve tmesiyle bildiren saat. gula gulden gulet gulgule * Grlt, amata. gulu gulu * Hindinin kard ses. * Etli, salal bir Macar yeme i. * Florin. * ki direkli yelkenli bir sava gemisi tr.

gulyabani * Karanl k ve ss z yerlerde, insan n grd n sand korkun hayalet. -gun gurbet * Do up ya an lm olan yerden uzak yer. gurbet ac s * do up ya an lan yerden uzak olman n verdi i znt, s k nt . gurbet ekmek * do up ya ad yerleri zlemek. * Bkz. -g n / -gin, -gun / -gn.

gurbet eli * Bir kimsenin do up byd yerden ba ka yer. gurbeti * Gurbete kan, geimini gurbette kazanan kimse.

gurbetilik * Gurbeti olma durumu. gurbete (veya gurbet ellere) d mek * aile oca ndan uzak bir yere gitmek. gurbete kmak * do up ya an lan yerden uzakla mak. gurbetlik * Gurbet.

gurbetzede * Gurbete d m . gurk * Kuluka. * Erkek hindi. gurk etmek * tavuk kulukuya yatmak isterken veya yavrular n a r rken gurk gurk diye ses karmak. gurk olmak * kulukaya yatmak zere bulunmak. gurka yatmak * tavuk civciv karmak iin yumurta zerine oturmak. gurklamak * Kuluka olmak. * Erkek hindi kabarmak. gurlama gurlamak * Guruldamak. gurme * Damak zevki olan ve yiyeceklerini titizlikle seen kimse. * Gurlamak i i.

guruldama * Guruldamak i i. guruldamak * (sindirim yollar ndan bir s v geerken) Gur gur diye ses karmak. gurultu * Guruldama sesi. gurup * Bir gk cisminin (Ay, Gne , y ld z) ufkun alt na inmesi. * zellikle Gne 'in batmas , bat .

gurup etmek

* (Gne iin) batmak. gurup rengi * Turuncuya alan k rm z . * Bu renkte olan. gurur * Kendini be enme, byklenme, kibir. * vnme, kurum, al m. * Onur, eref. gurur duymak * gururlanmak. gurur gelmek * kurumlanmak. gururlanma * Gururlanmak i i. gururlanmak * vnmek, byklenmek, kurumlanmak. gururlu * Kendi ki ili ine nem veren, onurlu, ma rur. * Kurumlu, al ml .

gururluca * Gururlu bir biimde (olan). gururuna a r gelmek * ki ili ine zor gelmek, bykl nn zedelendi ini d nmek. gururuna dokunmak * ki ili i zedelenmek, onuru k r lmak. gururunu ayak alt na almak * her trl fedakrl gze al p, taviz vermek, ilkelerden vazgemek. gururunu ok amak * yzne kar de erlerini belirterek bir kimseyi duyguland rmak. gusletme * Gusletmek i i veya biimi. gusletmek * Gusl abdesti almak. gusto gusl * Be eni, zevk. * slm dininin gerekli grd durumlarda ve biimde y kan p abdest alma, boy abdesti.

guslhane * Eski evlerde, iinde y kan labilir biimde yap lm inko kapl kk blme. gu a gut * Guatr, cedre.

* Organizmadaki rik asidin at lmayarak vcudun baz yerlerinde, zellikle ayak ba parma nda, topuk ve eklem yerlerinde birikmesinden ileri gelen, a r ve i lerle ortaya kan hastal k, damla hastal , n kris. guttasyon * Kk bas nc ile yapraktan damlalar hlinde d ar su at lmas . guvernr * Bir kamu kurulu unu yneten kimse. -g gbre * Bkz. -g / -gi, -gu / -g. * Verimini art rmak iin topra a dklen her trl hayvan d k s , kimyasal veya bitkisel madde, kemre.

gbre bce i * K n kanatl lardan, gbre ile beslenen bir bcek cinsi (Onitis). gbre gaz * Gbreden elde edilen yan c gaz, biyogaz. gbreleme * Topra a gbre dkme, gbre kar t rma. gbrelemek * Verimini art rmak iin topra a gbre dkmek. gbrelenme * Gbre dklme. * Geli mesi, yeti mesi iin her trl imkn sa lama. gbrelenmek * Gbre dklmek. gbreli * Gbrelenmi olan. gbrelik gbresiz * Gbre konulan yer. * Gbrelenmemi olan.

gce sarmak * bir i g bir duruma gelmek, gle mek. gcendirici * Gcendiren, gnl k ran, inciten (biimde). gcendirme * Gcendirmek i i. gcendirmek * Gcenmesine yol amak, gnln k rmak, incitmek. gcenik * Gcenmi , k r lm , incinmi , kskn.

gceniklik * Gcenik olma durumu. gcenilme

* Gcenilmek i i veya durumu. gcenilmek * Gcenmek i ine konu olmak, herhangi bir kimseye gcenmek. gceni gcenme * Gcenmek i i veya biimi. * Gcenmek i i.

gcenmek * Birinin beklenilmeyen bir davran veya sz kar s nda k rg nl k duymak, zlmek. gc * Bez tezgh nda ipli i ayarlayan tezgh tara . gc gcne * Zorla, zorlayarak, glkle. gc gcne yetmek (veya yetmemek) * zorlukla. * eldeki imknlarla, ancak alt ndan kalkabilmek, stesinden gelebilmek. gc ipli i * Dokumada kullan lan sa lam, kal n iplik. gck * K sa, bodur, geli memi , gdk. * Kuyruksuz, kuyru u kesik (hayvan). * A a direklerin haz rlanmas s ras nda arta kalan k sa para. * ubat ay .

gck ay

gcmseme * Gcmsemek i i veya durumu. gcmsemek * Bir eyin yap lmas n g grmek, bir i i isteksiz yapmak. gcn * Dara dar. * Glkle, ancak, zorla.

gcne gitmek * gnl k r lmak, onuruna dokunmak. gcne ko mak * bir sorunun kolay zm varken onu gle tirmek. g * A r ve yorucu emekle yap lan, m kl. * Yap lmas zor, etin. * Zorlukla. * Fizik, d nce ve ahlk ynnden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yetene i, kuvvet. * Bir olaya yol aan her trl hareket, kuvvet, takat. * S n rs z, mutlak nitelik. * Byk etkinli i ve nemi olan nitelik. * Birim zamanda yap lan i .

* Bir cihaz n, bir mekanizman n i yapabilme niteli i. * Siyas, ekonomik, asker vb. bak mlardan etki ve nemi byk olan devlet. * Bir ulusun, bir ordunun vb.nin ekonomik, endstriyel ve asker potansiyeli. * Yeterli ini ve gvenilirli ini kan tlam kimse. * Bir akarsuyun a nd rma ve ta ma yetene i. * Bir topra n verimlilik yetene i. -g * Bkz. -g /, -gi, -gu/ -g.

g be enir * her eyden ho lanmayan, zorlukla karar veren, m klpesent. g bel * Zorlukla, glk ekerek.

g birli i * Mevcut madd ve manev imknlar bir araya toplamak, gleri birle tirme. g gelmek * bir eyin yap lmas nda zorluk ve s k nt ile kar la mak. g kayna * Enerji kayna . g mevkide kalmak * iinden k lmas zor bir durumda bulunmak. glendirici * G veren, g katan. glendirilme * Glendirilemek i i. glendirilmek * Gl duruma getirilmek, g kazanmas sa lan lmak. glendirme * Glendirmek i i. glendirmek * Gl duruma getirmek, g kazanmas n sa lamak. gleni * Glenmek i i veya biimi. glenme * Glenmek i i. glenmek * Gl duruma gelmek. gle me * Gle mek i i.

gle mek * G duruma gelmek, zorla mak. gle tirme * Gle tirmek i i. gle tirmek

* G duruma getirmek. gl * Gc olan. * Etkisi, nemi byk olan, forslu. * Nitelikleri ile etki yaratan, etkili. * iddeti ok olan. gl kuvvetli * Sa l , gc, kuvveti yerinde olan. * Madd ve manev bak mlardan gc, arkas , torpili olan. gl ( veya glkleri) yenmek * bir gl , zorlu u ortadan kald rmak. glk * G olan bir eyin niteli i, zorluk. * A r ve yorucu emek, zahmet, me akkat. * Engel.

glk ekmek * bir i i ok zor yapmak, zor bir durumla kar la mak. glk karmak * bir eyin gerekle mesini engelleyici sebepler ileri srmek. glkle * G, kolay olmayan bir biimde. gllk * Gl olma durumu.

gsnme * Gsnmek i i veya durumu. gsnmek * Bir eyi g saymak. gsz * Gc olmayan, ciz. gsz d mek * gc yetmemek. gszce * Gsz bir biimde (olan).

gszlk * Gsz olma durumu, gsze yak acak davran , kuvvetsizlik, aciz, iktidars zl k. gdek * Amalanan sonu, gdlen ey. gdeksiz * Bir amaca dayanmayan, garazs z.

gdeleme * Gdelemek i i. gdelemek * Ard na d mek, kovalamak, srmek.

gderi

* Genellikle geyik veya kei derisinden yap lm yumu ak ve mat me in. * Bu me inden yap lm . * Gderi yapan veya satan kimse.

gderici

gdericilik * Gderi deri sanayii ve ticareti. gderihane * Gderinin yap ld yer. gderileme * Gderilemek i i. gderilemek * Gderi i lemlerini yapmak. gd saik. * Bilinli veya bilinsiz olarak davran do uran, sreklili ini sa layan ve ona yn veren herhangi bir g, * Kayna duygulanma de il, ak l olan sebep, saik. * Bir etkinlik veya i in gizli sebebi. * Bireyleri bilinli ve amal i lerde bulunmaya ynelten drt veya drtler bile kesi, saik. * Gtmek i ini yapan kimse. * oban, s rtma. gdk * Eksik yan olan, tamamlanmam , k sa. * Kuyru u kesik veya kopmu . * Yetersiz, sonu vermemi . gdk kalmak * byyememek, kk, bodur kalmak. * bitmemi , sonu vermemi durumda olmak. gdkle me * Gdkle mek i i. gdkle mek * Gdk duruma gelmek. gdklk * Gdk olma durumu.

gdc

gdlenme * Bireyin, i inin ynn, gcn ve ncelik s ras n belirleyen i veya d drtcnn etkisi ile i e gemesi, motivasyon. * Canl da i e veya renmeye geme iste i. gdlme * Gdlmek i i.

gdlmek * Gtmek i i yap lmak. * (bir kimse veya topluluk) Birinin d nce ve amac do rultusunda ynetilmek. gdm * Ynetmek i i, idare.

* Bili imde, bir olaylar dizisini, bir sreci veya bir arac yneltme ve dzenlemeyle ilgili i levlerin btn. gdm bilimi * Canl larda ve makinelerde kontrol, ileti im ve i leyi i inceleyen bilim, kibernetik, sibernetik. gdmc * Gdmclkten yana olan kimse. gdmclk * Bir lkenin ekonomi, tar m gibi i lerinde tutulan gdml yol. gdmleme * Bir gr , kan veya inanc benimsetme abas . gdmlemek * Belli bir amaca veya inanca ynlendirmek. gdml * Gdlebilen, ynetilebilir. * Belirli bir pln veya ynde yrtlen bir amac , bir e ilimi yans tan.

gdml sanat * Belli bir siyas ve toplumsal ideoloji do rultusunda olu turulan sanat. gdmllk * Gdml olma durumu. gfte gfteci * Gfte yazan kimse, sz yazar . g m gherile * Yandan kulplu, boynu uzun, genellikle bak rdan su kab . * Mzik eserlerinin yaz l metni, sz.

* Tar mda gbre, hekimlikte il olarak kullan lan, barut gibi patlay c maddeler yap m na yarayan, beyaz renkte ve ince billrlar durumunda birle ik bir madde, potasyum nitrat (KNO3). gl * Glgillerin rnek bitkisi (Rosa). * Bu bitkinin katmerli, genellikle kokulu olan ie i. * ok iyi, ok gzel.

gl gibi

gl gibi bakmak * geimini para s k nt s olmadan sa lamak. * iyi, temiz bakmak. gl gibi geinmek (veya ya amak) * ok iyi anla mak, geinmek. * pek geni olmayan bir imknla rahat, s k nt s z ya amak. gl rengi gl suyu * Gl ya elde edilmesi s ras nda yan rn olarak elde edilen kokulu ve renksiz s v . gl stne gl koklamamak * Gl renginde olan.

* bir sevgili stne bir ikincisini sevmemek. gl ya c * Gl ya karan veya satan kimse. gl ya c l k * Gl ya karma veya satma i i. gl ya * Gllerin imbikten ekilmesiyle elde edilen gl suyunun stnde toplanan kokulu ya . glabdan glbahar * K rm z boya elde etmede kullan lan iyi bir cins toprak. * Bir tavla oyunu. glbank * Hep bir a zdan ve makamla yap lan dua veya ant. glbe eker * Gl ie i ve eker ile yap lan macun k vam nda bir e it reel. glbce i * Alt n bcek. glc glclk * Gl retme i i. gldeste * Antoloji. * Gl reten kimse. * Gl suyu serpmek iin kullan lan, a z emzikli, armut biiminde kk kap.

gld glecek * Glmek zere olan, glmeye haz r durumda, glmser. gldr gldr * ok grlt ederek, yksek ses kararak, h zla. gldrme * Gldrmek i i. gldrmek * Glmesine sebep olmak. gldr * Gldrme zelli i olan. * nsanlar n, olaylar n, durumlar n gln ynlerini belirten sahne eseri, komedi, fars.

gldrc * Glmeyi sa layan, glmeye yol aan, komik. gle gle * Glerek. * Mutlu, gzel gnlerde u urlama iin kullan lan seslenme sz. * "zntsz bir hayat srerek, gnl ferahl ile (giy, otur, kullan, byt...)" anlam nda bir iyi dilek sz.

gle oynaya * sevinerek, ne e ile.

glecen gle glelik gle en

* Sevimli ve cana yak n tav rlar olan (kimse). * Her zaman glmseyen, mtebessim. * Gle olma durumu. * Gler yzl, ok glen (kimse).

gler misin, a lar m s n! * hem glnecek hem zlnecek nitelikteki a rt c olaylar kar s nda sylenir. gler yz * ten ve yapmac ks z, yumu ak, ok ay c davran .

gler yzl * Yak nl k gsteren, iten davranan. gler yzllk * Gler yzl olma durumu. glerim! (veya gleyim bari!) * yersiz grlen bir d nceye kar hafifseme olarak sylenir. glerken s r r * grnrdeki iyili ine gvenilmemesi gereken (kimse). glgiller * ilek, armut, elma, badem gibi trleri iine alan, ayr ta yaprakl iki eneklilerden, rne i gl olan bir bitki familyas . glhatmi * Ebe gmecigillerden, yapraklar geni ve yuvarlak, iekleri byk ve trl renklerde olan, ok y ll k otsu bir bitki (Althaea rosea). glistan * Gl bahesi. * Huzurlu, rahat ve zenginlik dolu (yer).

glkurusu * Kurutulmu pembe gl rengi. * Bu renkte olan. gllbi gllbici * Bkz. gllbi. gllbicilik * Gllbicinin yapt i . gllbicilik etmek * birinin ta k n ve mar k davran lar na katlanarak yzne glmek. gll * Ni astadan yap lan, ok ince kuru yufka; bu yufkadan haz rlanan tatl . * Ak l hastahanelerindeki hademelere verilen ad.

* Tad ho olmayan toz durumundaki baz illar n kolayca yutulabilmesi iin bunlar n iine konulduklar , ni astadan kk kap. glle * Eskiden som ta veya demirden, yuvarlak bir biimde yap l rken, gnmzde elikten silindir biiminde, bir ucu sivri olarak yap lan top mermisi. * Atletizm yar malar nda at lan pirin veya pirinten daha sert bir maddeden yap lan, erkekler iin 7.257 kg, kad nlar iin 4 kg olan maden kre. glle atma * Tek elle ta nan glleyi ileriye do ru f rlatma. * Glleyi en uza a atmak amac yla yar lan atletizm dal . glle gibi * ok a r. * hlsiz, yorgun arg n. * Top gllesi yapan kimse. * Glle atma sporu yapan kimse. * Gl olan. * Gl bahesi veya gl ok olan yer.

glleci

gll gllk

gllk glistanl k * Bolluk ve rahatl k iinde olan (yer). glme * Glmek i i. * Kahkaha. glme kom una, gelir ba na * birinin ba na gelen kt bir durum senin de ba na gelebilir. glmece humor. * E lendirmek, gldrmek ve birine, bir davran a incitmeden tak lmak amac n gden ince alay, mizah, * Gere in gldrc yanlar n ortaya koyan edebiyat tr, mizah.

glmeceli * inde glmece nitelikleri bulunan (yaz , karikatr vb.), mizah. glmek * (insan) Ho una veya tuhaf na giden olaylar, durumlar kar s nda, genellikle sesli bir biimde duygusunu a a vurmak. * Mutlu, sevinli zaman geirmek, e lenmek, ho a vakit geirmek. * Biriyle alay etmek. * Dikkati ekecek derecede ho ve s cak grnmek. glmekten k r lmak (kat lmak) * a r derecede sars larak glmek. gl seven dikenine katlan r * insan sevdi i kimse veya sevdi i i yznden gelecek s k nt lara katlan r. gl tarife ne hacet, ne iektir biliriz * birinin uygunsuz durumlar say l rken bunlar n teden beri bilindi ini anlatmak iin sylenir. glck

* ocuk glmsemesi. * Glmseme, tebessm. glk * Hindi. * Sebze yeti tirmek iin a lan ocak.

glmseme * Hafife glme, tebessm. glmsemek * Gler gibi olmak, hafife glmek. glmser * Hafife glmseyen, sevimli.

glmseyi * Glmsemek i i veya biimi. gln * Alay zerine eken, e lence konusu olan, gldrc, tuhaf, komik.

glnle me * Glnle mek i i, komikle me. glnle mek * Gln duruma gelmek, komikle mek. glnle tirme * Glnle tirmek i i. glnle tirmek * Gln duruma getirmek. glnl * Gldrc, e lendirici zellikleri bulunan (oyun, hikye, sz). glnlk * Gln olma durumu, komiklik. glnme * Glnmek i i.

glnmek * Glmek i i yap lmak. * Alay edilmek. glp gemek * umursamamak, ald r etmemek, zerinde durmamak. glp oynamak (veya glp sylemek) * ne eli, sevinli, keyifli, gzel vakit geirmek. gl gl me * Glmek i i veya biimi. * Gl mek i i.

gl mek * Kar l kl veya birlikte glmek, birlikte akala mak.

gl lme * Gl lmek i i veya durumu. gl lmek * Kar l kl veya birlikte glnmek. glt * Bir skece, revye veya bir e lence gsterisine eklenen glnl szler veya durumlar. glt gm * Bir skete, revde veya e lence gsterisinde eklenen szleri ve durumlar haz rlayan kimse. * Derinden ve patlay c yank l grlt.

gm gm * Yank l grlt sesinin tekrarland n anlat r. gm gm atmak * heyecanla vurmak. gm gm etmek * derinden yank l ses olmak, ses kmak. gmbedek * Gmbrdeyerek. * Beklenmedik bir zamanda, birdenbire. gmbr gmbr * Byk bir grlt ile. gmbrdeme * Gmbrdemek i i. gmbrdemek * Gmbr diye ses karmak. * (insan iin) lmek, gmleyip gitmek. gmbrdetme * Gmbrdetmek i i. gmbrdetmek * Gmbrdemesine yol amak. gmbrdeyi * Gmbrdemek i i veya biimi. gmbrt * Gmbrdeme sesi, grlt. gmbrtl * Gmbrt sesi karan. gme * Avc kulbesi. * Bostanda yap lan beki kulbesi.

gme gitmek * bo a gitmek, bo yere yok olmak. * (insan iin) bo u bo una lmek, hi u runa lmek. * de eri anla lmadan yitip gitmek.

gme

* Bal pete ini olu turan alt k eli gzeneklerden her biri.

gme bal * Gmeciyle birlikte bulunan szlmemi bal. gmele * Bkz. gme. gmleme * Gmlemek i i.

gmlemek * Gm diye ses karmak. * S n fta kalmak. gmletme * Gmletmek i i. gmletmek * H zla vurmak veya arpmak. gmleyip gitmek * beklenmedik bir zamanda ans z n lmek. gmrah * (su, sa, ses gibi bir yerden kan eyler iin) Bol, s k, ok, gr.

gmrahl k * Gmrah olma durumu, bolluk, s kl k, grlk. gmrk * Bir lkeye giren veya bir lkeden kan mal ve e ya zerinden al nan vergi. * Bir verginin al nmas i lemiyle u ra an devlet kurulu u. * Bir lkenin giri ve k nda gmrk denetim ve gzetiminin yap ld yer.

gmrk kanunu * Gmrk i lerini ve i lemlerini yasal bir dzen iinde toplayan kanun. gmrk koymak * engel olmak, k s tlamak. gmrk * Gmrk grevlisi. * Ba kalar yla ilgili e yay bir cret kar l nda gmrkten karma i ini zerine alan komisyoncu. gmrklk * Gmrk memurlu u. * Gmrkten e ya karma komisyonculu u. gmrkleme * Gmrklemek i i. gmrklemek * (bir mal n) Gmrkte giri i lemini yapmak. gmrklendirme * Gmrklendirmek i i. gmrklendirmek * (bir mal n) Gmrk i lemlerini yapt rmak.

gmrklenme * Gmrklenmek i i veya durumu. gmrklenmek * Gmrklemek i lemi yap lmak. gmrkl * Gmrk vergisi denmesi gerekli olan. * Gmrk vergisi denmi olan. gmrksz * Gmrk vergisi denmesi gerekmeyen. * Gmrk vergisi denmemi , kaak. gmrkten mal ka r r gibi * bir i te gereksiz tel ve ivedilik gstererek; herkesten saklamaya al arak. gml gm * Susam ve ekin demeti veya y n .

* Atom say s 47, atom a rl 107.88, yo unlu u 10.5 olan, 9600 C ye do ru s v durumuna geen, parlak beyaz renkte, kolay i lenir ve tel durumuna gelebilen element. K saltmas Ag. * Bu elementten yap lm . gm bal * Gm bal gillerden, beyaza yak n gm renginde bir deniz bal (Atherina presbyter). gm bal giller * Kemikli bal klar tak m n n, rnek hayvan gm bal olan bir familyas . gm grisi * Gm renginde olan. gm rengi * Gm parlakl nda, gm and ran renk, gm . * Bu renkte olan. gm sa olsun, alt n gidekosun * eldeki ey, elde edilmesi g olan daha de erli bir eyden stn tutulmal . gm servi * Ay n suya yans mas yla olu an par lt l grnm. gm ya murcun * Kuzey yar m krenin en u noktalar nda ya ayan ya mur ku u (Squatarola squatarola). gm * Gm i leyen sanat veya gm ten yap lm e ya sat c s .

gm n * Pskl kuyruklulardan, eski kitap sayfalar nda, d eme aral klar nda, ekerli maddeler ve tahta k r nt lar yiyerek ya ayan, vcutlar kk pullarla rtl, kanats z bcek (Lepisma saccharina). gm gz * Para canl s , agzl, cimri. gm * Gm renginde olan.

gm le me * Gm rengini alma.

gm le mek * Gm rengini almak. gm leme * Gm lemek i i. gm lemek * Gm le kaplamak veya sslemek. * Gm n rengini and ran bir renk vermek. gm lenme * Gm lenmek i i. gm lenmek * Gm le kaplanmak. * Gm gibi par ldamak. gm letme * Gm letmek i i. gm letmek * Gm le kaplatmak veya ssletmek. gm l gm s * Gm olan, gm le kaplanm veya sslenmi olan. * Gm e benzer.

gm sz * Gm olmayan. gm * Bkz. gm .

gm le mek * Bkz. gm le mek. gn * Gne . * Gne . * Gndz. * Yer yuvarla n n kendi ekseni etraf nda bir kez dnmesiyle geen 24 saatlik sre. * inde bulunulan zaman. * Zaman, s ra. * a , devir. * yi ya anm zaman. * Bayram niteli inde zel gn. * o unlukla ev han mlar n n ay n belirli gnlerinde konuk a rlamak iin yapt klar toplant . * Tarih. * Bkz. -g n / -gin, -gun / -gn.

-gn

gn a armak * tan yeri ayd nlanmak. gn almak * bir i grmek iin ilgili ki iden bir gn ay rmas n istemek, randevu almak. * ya n , gn gnne bitirmi olmak.

gn atmak * davay ileri bir tarihe b rakmak. * gne do mak. gn bal * Gne te bal koyulu una getirilmi zm ras . gn bal * Lpinagillerden, k rm z renkli, siyah benekli bir bal k (Julis turcica). gn bat m * Gne in ufukta kaybolmas , gurup. gn bat s * Bat . gn batmak * Bkz. gne batmak. gn bugn * iinde bulundu un gn iyi de erlendir; bugn ne yapabilirsen kazanc n odur. gn ie i * Ayie i, gnebakan, gndnd. gn dikilmesi * tam le vakti, zeval. gn dikilmesi * Tam le vakti, zeval. gn do madan kimli i sylenmez * bir i iyice belli olmadan sonucu hakk nda yarg yrtlemez. Yar n ne gibi durumlar veya olaylar kaca n kimse bilmez. gn do madan neler do ar * beklenmedik bir s rada umut verici durumlarla da kar la ma imkn vard r. gn do mak * sabah olmak. gn do mak * isteklerini gerekle tirmek iin iyi bir duruma eri mek veya eline ola anst bir f rsat gemek. gn do usu * Do u. * Do udan esen rzgr. gn dnm * Gndz ile gecenin e it oldu u gn. gn durumu * Gne in a l m n n en ok oldu u gn. gn gemek * gne arpmak. gn gibi a k * ok a k, ok belli. gn grmek * esenlik, bolluk, mutluluk iinde ya amak.

gn grmemek * s k nt iinde ya amak. gn grmez * hi gne almaz (yer). gn grm * iyi ya am . * birok hayat tecrbesi bulunan (kimse). gn gnden * gnden gne, her gn biraz daha, giderek. gn gne uymaz * bir gnn i leri, durumlar , artlar ba ka bir gnnkine uymaz. gn na kmak * a kl a kavu mak, ayd nlanmak. gn kavu mak * gne batmak, ak am olmak. gn koymak * yap lacak bir i iin gn tespit etmek, belirlemek. gn merkezli * Gne 'in merkezine ba l olan, Gne 'in merkezinden bak ld var say larak llen (bir y ld z n koordinatlar ). gn meselesi * her an mmkn, srekli gerekle ebilecek durumda. gn ola harman ola * bir gn onun da zaman gelir. gn olur y l besler, y l olur gn beslemez * ticarette kazan, gn gnne uymaz. gn ortas * le, le vakti. gn tutulmas * Bkz. gne tutulmas . gn ya muru * Gne km ken ya an iri damlal ya mur. gn yapmak * (o unlukla ev han mlar ) ay n belirli gnlerinde konuk a rlamak. gn yay * Gne in gk kresinde bir gn boyunca izdi i emberin ufuk stnde kalan paras . gn yeli * Do u rzgr . gnah * Dince su say lan i veya davran . * Ac maya yol aacak kt davran , yaz k. * (baz deyimlerde) Sorumluluk, vebal. * Kabahat, hafif su.

gnah benden gitti (veya gitsin) * "ben grevimi yapt m, bundan sonras iin sorumluluk kabul etmem" anlam nda kullan lan sz. gnah karmak * (Hristiyanlarda) Tanr 'n n ba lamas iin papaza gidip i ledi i gnahlar anlatmak. * kt davran lar n , sular n a klamak, anlatmak. gnah i lemek * gnah say lan davran ta bulunmak. gnah keisi * Srekli sulanan, her gelenin fkesini ondan kard kimse. gnah olmak * yaz k olmak. gnaha girmek * dince su say lan bir i yapmak. gnaha sokmak * gnah i lemesine yol amak. gnah (veya vebali) boynuna * ben kar mam, sorumluluk sana (veya ona) d er. gnah kadar sevmemek * hi sevmemek, nefret etmek. gnah na girmek (veya gnah n almak) * birisi iin haks z olarak kt d nmek, ku kulanmak; iftira etmek. gnah n ekmek * birinin yapt veya birine kar yap lan ktl n cezas n grmek. gnah n vermez * ok cimri. gnahkr * Gnah i lemi , gnahl . gnahkrl k * Gnahkr olma durumu. gnahl * Gnah olan.

gnahs z * Gnah veya suu olmayan. gnahs zl k * Gnahs z olma durumu. gn k * Ayie i.

gna r * Bir gn ara ile, iki gnde bir. gnayd n * Daha ok sabahlar sylenen esenleme sz.

gnbegn * Gnden gne. gnberi gnce * Gnlk (I). gncek gncel gncelik * emsiye. * Gnn konusu olan, imdiki, bugnk (haber, olay vb.), aktel. * Gnce yaz lan defter, muht ra. * Yer'in, Gne 'e en yak n bulundu u nokta.

gncelleme * Gncellemek durumu. gncellemek * Gncel duruma getirmek. gncelle me * Gncelle mek i i. gncelle mek * Gncel duruma gelmek. gncelle tirme * Gncelle tirme i i. gncelle tirmek * Gncel duruma getirmek. gncelli ini yitirmek * sre a m na u rayarak nem ve de erini yitirmek. gncellik gnda * Bkz. gnde . gndeli e gitmek * gnlk i ler yaparak gelir sa lamak. gndelik * Her gnk, yevm. * Her gn yay mlanan, her gn kan. * Gn hesab yla veya her gn denen para, yevmiye. * Gncel olma durumu, aktalite.

gndeliki * Gndelikle al an (kimse). gndeliki kad n * Gndelikle ev i lerinde al an hizmeti kad n. gndelikilik * Gndeliki olma durumu.

gndelikli * Gndelikle al an (kimse). gndem * Meclis, kongre gibi toplant larda gr lecek konular n btn, ruzname.

gndem d * Toplant program n n d nda (kalan). gndeme almak * bir kurul toplant s nda gr lecek konular bir listeyle tespit etmek. gndeme getirmek * bir toplant da bir konuyu tart mak, gr mek iin nermek. * bir konuya gncellik kazand rmak. gnden gne * Gn getike, gittike. gnde * Ayn gnde olan.

gndnd * Ayie i. gndz * Gnn sabahtan ak ama kadar sren ayd nl k blm, gece kar t . * Gndz vaktinde.

gndz feneri * Zenci, arap. gndz gzyle * Gndzn, gndz vakti, gn nda, her eyin a k seik grld saatlerde. gndz klhl , gece silhl * gerekte iyi olmad hlde iyi gibi grnen kimseler iin kullan l r. gndz y rt c lar * Ku lar s n f ndan kartallar tak m n n, engel gagal , sivri ve k vr k t rnakl , iyi uan ku lar iine alan bir alt tak m . gndzc * Gndz al an grevli. * Gndz renim gren renci. * Gndzleri iki kullanan kimse. gndzleri * Gndz vakti. * Her gn. gndzl * Okula gndz giden, yat l olmayan ( renci), nehar.

gndzlk * Gndze zg. gndzsefas * Kahkaha ie i. gndzn * Gndz vaktinde.

gne do rulum * Ynelim. gnebakan * Ayie i. gne gne ik * Hindiba. gne * (byk G ile) Gezegenlere ve yer yuvarla na k ve s veren byk gk cismi. * Bu gk cisminin yayd k ve s . * ok gne alan yer.

gne amak * gne bulutlardan s yr l p grnmek. gne almak (veya gne grmek) * gne nlar yla ayd nlanacak durumda olmak. gne bal kla s vanmaz * herkesin bildi i gerek inkr edilemez. gne banyosu * Vcudun her yan n veya bir blmn gne nlar na tutma, gne lenmek. gne batmak * gn sonunda, gne ufukta kaybolmak. gne arpmak * s cak havada gne alt nda ok kalmaktan hasta olmak. gne avmak * gne yay lmak, gne do mak. gne dil teorisi * Dilin treyi i felsefesi, psikolojisi ve sosyolojisi alan nda Atatrk dneminde ortaya at lan bir kuram. gne do mak * sabahleyin gne ufuktan ykselmek. gne gzl * Gz gne ve e itli tabiat olaylar ndan korumaya yarayan alet. gne gn * Gne 'in, Yer'in bir noktas ndaki meridyen dzlemine arka arkaya iki kez girmesi iin geen zaman. gne hayvanc klar * Kk bacakl lardan, n biimindeki yalanc bacaklar yla hareket eden bir hcreli hayvanlar tak m , gnsler. gne kremi * Gne lenme s ras nda cildin kurumas n , a r yanmas n ve atlamas n nleyen bir tr zel krem. gne lekeleri * Gne yzeyinde grlen siyah benekler. Gne saati * Bir dzlem ortas na dikilmi bir ubu un, bu dzlem zerine ayr ayr zamanlarda d en glgesine bak larak saati gsteren blmler izilerek yap lm ara.

Gne sistemi * Gne le gezegenlerin olu turduklar dizge. gne st * Gne lenme s ras nda cildin kurumas n nleyen, koruyucu, beyaz renkli bir tr makyaj malzemesi. gne tac * Gne atmosferinin alevli blm. Gne takvimi * Gne in grnrdeki gnlk ve y ll k hareketine gre dzenlenen takvim. Gne tekeri * Gne in gkyzndeki iz d m olan parlak daire. Gne tutulmas * Ay' n, Yer ile Gne aras na girmesi yznden Gne in yer yznden kararm grnmesi, ksuf. gne ya * Gne lenme s ras nda cildin daha abuk koyula mas iin kullan lan bir tr ya l s v . gne yan * Gne nlar n n insan teninde yapt esmerlik. Gne y l * Gne in grnrdeki y ll k hareketine gre tan mlanan y l. gne e kar i emek * sayg gsterilmesi gereken eylere sayg s zl k gstermek. gne i zerine do durmamak * gne do madan nce yataktan kalkmak. gne in aln nda (veya gne in alt nda) * gne in yak c nlar alt nda. gne leme * Gne lemek veya gne lenmek i i. gne lemek * Gne nlar ndan vcudun yararlanmas n sa lamak. gne lenme * Gne lenmek i i veya durumu. gne lenmek * Gne nlar ndan yararlanmak iin kendini gne alt nda bulundurmak. gne letme * Gne letmek i i. gne letmek * (bir eyi) Gne n n etkisinde b rakmak. gne li * Gne nlar yla ayd nlanm . * (hava iin) A k, ayd nl k. * Gne nlar na engel olan perde veya buna benzer gere. * Siperlik.

gne lik

* Gne nlar n alan (yer). * Al c merce ini zararl nlardan korumak iin mercek nne tak lan ve merce in nnde glgeli bir alan sa layan yard mc donat m tr. gne sel * Gne e ili kin, Gne le ilgili. * Gne le birlikte do an, Gne le birlikte batan (gk cismi). * Gne nlar yla ayd nlanmayan, gne nlar n almayan. * (hava iin) Kapal , bulutlu.

gne siz

gne sizlik * Gne siz olma durumu. gne topu * Bkz. Acem llesi. gney kar t . * Solunu do uya, sa n bat ya veren kimsenin tam kar s na d en yn, drt ana ynden biri, cenup, kuzey * Bu ynde olan, bu ynle ilgili, cenub. * Gne gren yer. * Lodos.

gney karaman * Siyahtan kl rengine kadar de i en renklerde, kuyruklar di er karamanlara gre daha kk, kuzular ndan bukleli post al nabilen ve Bat Toroslar blgesinde yeti tirilen bir tr koyun. gney noktas * Gney do rultusunun ufuk zerinde g deldi i nokta. Gneybal * Gney yar m krede bir tak m y ld z n ad . gneybat * Gneyle bat aras yn. gneydo u * Gneyle do u aras yn. gneyli * Gney blgelerinden olan (kimse veya topluluk), cenuplu. * Trkiye'nin gney illerinden olan (kimse).

gngrmez * Hi gne almaz (yer). gngrm * yi ya am . * Birok hayat tecrbesi bulunan (kimse). * ok ya l . gngrm lk * ok hayat tecrbesi olmak. gnindi * Gurup zaman . * Bat . * Gnlemek i i.

gnleme

gnlemek * Gn belirlemek, tarihlendirmek. gnlerce * Birok gn srerek.

gnlerden bir gn * gemi zamanda bir gn, vaktiyle. gnleri gece olmak * ok kederlenecek bir duruma u ramak. gnleri say l olmak * lm yak n olmak. * bir yerde kalmak iin ancak birka gn bulunmak. gnl * Tarihli. * Belli bir zamanla s n rl . * O gnk, o gnle ilgili. * zerinden gn gemi veya geecek. * Her gn yap lan, her gn yay mlanan, her gn kan. * Gn gnne tutulan hat ra, gnce, muht ra. * Gn gnne tutulan an yaz s veya bu yaz lar iine alan eser, gnce. * Tts iin kullan lan bir e it a a sak z .

gnlk

gnlk

gnlk a ac * Asya'n n s cak blgelerinde (Styrax) ve Afrika'da yeti en (Boswelia) trlerinden gnlk kar lan de i ik cinste a alara verilen ortak ad. gnlk defter * Bir i letmenin yapt i leri gn gnne geirdi i defter, yevmiye defteri. gnlk gne lik * s cak, ya s z ve gzel hava. gnlk gne lik * A k ve bol kl (yer veya hava). gnlk gne lik grnmek * s k nt s z, sorunsuz, huzur ortam nda bulunmak. gnlk gnte * Yer yrngesinin Gne 'e en uzak bulundu u nokta, ev. gnsler * Bkz. gne hayvanc klar . * Gnlk yazar , gnlk tutmu ve yay mlam olan kimse.

gntn e itli i * Gece ile gndzn e it uzunlukta olmas , ekinoks. gn * K skanl k, ekememezlik, haset. * Zaman ndan nce do an yavru .

gn birli ine * Gn birlik. gn birlik * Btn bir gn boyunca, gece kalmadan, sabah gidip ak amdan nce dnmek zere. gn dolmak * nceden belirlenmi bir sreyi tamamlamak. * mrn tamamlamak, eceli gelmek. * hamilelikte ocu un olmas gereken sreyi tamamlamak, doldurmak. gn gemi * eski tarihli. * son kullanma tarihi dolmu olan yiyecek, bayat. gn gnne * Tam vaktinde, her gn, gnnde, tam gnnde. gn gnne uymaz * her zaman ayn durumda bulunmaz, karars z. gn yetmek * lm zaman gelmek. * (gebe iin) do um vakti gelmek. gnc * K skan, haseti, hasut. gnclk * K skanl k, hasetlik. gnleme * Gnlemek i i. gnlemek * K skanmak, ekememek, haset etmek. gnn adam * O gnlerde ok sz edilen ki i. * Zaman n gere ine gre yn ve tutum de i tiren kimse. * Kendisinde zaman n gerektirdi i de erler bulunan kimse. gnn birinde * belli olmayan bir gnde. gnn (veya gnlerini) saymak * (kurtulamayacak hasta) son gnlerini ya amak. gnn beklemek * Bkz. gnn (veya gnlerini) saymak. gnn doldurmak * bir i in sona ermesi iin gereken sreyi tamamlamak. gnn grmek * kt bir sonla kar la mak, cezaya arpt r lmak. * ocuklar n n iyi, mutlu gnlerini grmek. * ay ba grmek. gnn gstermek * (tehdit yollu) cezaland rmak.

gnn gn etmek * hibir eyi dert edinmeyip gnn ho geirmek. gpegndz * Ortal k iyice ayd nl kken, iyice gndz iken. gpgzel gr * Bol ve gl olarak kan veya f k ran. * Bol, verimli, feyyaz. gr gr * Bkz. grl grl. grbz * Sa lam, gl ve iyi geli mi , iri. * ok gzel.

grbzle me * Grbzle mek i i. grbzle mek * Geli mek, grbz duruma gelmek. grbzlk * Grbz olma durumu. Grc Grcce gre * Grcistan halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. * Grc dili. * iftle mek isteyen k srak veya di i e ek. * Bir ya ndan ya na kadar olan tay. * Kuvvetli, din. * ekingen, korkak, rkek. * Bkz. devimselcilik. * Belli kurallar iinde, g kullanarak, iki ki inin trl oyunlarla birbirinin s rt n yere getirmeye al mas .

grecilik gre

gre etmek (veya tutmak) * gre mek. gre mayosu * Gre irken, gre ilerin giydi i zel mayo. gre minderi * Kapal spor salonlar nda gre ilerin zerinde gre tikleri, st yekpare kapl olan kauuk minder. gre i * Gre yapan, gre en kimse, pehlivan.

gre i kprs * Vcudun, s rt yere dnk, avular ve tabanlarda yay biiminde dayal bulundu u durum.

gre ilik * Gre le u ra an spor dal , pehlivanl k. gre ilme * Gre ilmek i i veya durumu. gre ilmek * Gre yap lmak. gre me * Gre mek i i.

gre mek * (iki ki i) Trl oyunlarla birbirinin s rt n yere getirmeye al mak. gre tirme * Gre tirmek i i. gre tirmek * Gre yapt rmak. grgen * Grgengillerden, Karadeniz k y lar ndaki ormanlar m zda ok yeti en, kerestesi be enilen bir a a (Carpinus betulus). grgengiller * ki eneklilerden, iek durumlar t rt ls ; grgen, hu , f nd k, k z la a gibi kerestelik a alar iine alan bir familya. grlek grleme grlemek * a layan. * Grlemek i i. * Kal n ve gr ses karmak. * Beklenmedik bir zamanda ans z n lmek. * Grle mek i i.

grle me

grle mek * Gr bir duruma gelmek. grleyi grlk * Grlemek i i veya biimi. * Gr olma durumu. * Verimlilik, feyiz. * De ersiz, a a grlen, kmsenen topluluk, derinti, sr.

gruh

grl grl * Bol ve gr kan veya akan eylerin sesini anlat r. grldeme * Grldemek i i. grldemek

* ok h zl ve grltl ses karmak. grlt * Aralar nda uyum bulunmayan dzensiz seslerin btn, pat rt , amata. * Birok ki inin kar t kavga, kar kl k veya tart ma. grlt bast rmak * grltden daha ok gl ses kar p onu etkisizle tirmek. grlt karmak (etmek, koparmak veya yapmak) * dzensiz ve rahats z edici sesler karmak. * kavga, kar kl k, tart ma karmak. grlt kmak * kavga, tart ma kar kl k olmak. grlt pat rt * Kavga, grlt. grltc * Grlt yapan veya grlt karan (kimse), velveleci. grltl * Grlts olan. * Kar k olaylarla dolu. grltl pat rt l * ok grltl ve kar k. grltsz * Grlts olmayan. * Kimseyi tedirgin etmeyen veya kimsenin dikkatini ekmeyen. grltszce * Grlt yapmayarak, tedirginlik karmayarak. grltye (veya pat rt ya pabu b rakmamak) * korkutmalara ald r etmeyip diledi i gibi davranmak. grltye (veya pat rt ya vermek) * gereksiz bir tel a d rmek. grltye gelmek * (bir i , bir d nce vb.) tel ve kar kl a rastlayarak ilgi ekmemek, zerinde durulmamak. grltye getirmek (veya bo mak) * (bir i i, bir d nceyi) tel ve kar kl k yznden ilgi ekmez duruma getirmek. * sz kalabal ndan, kar kl ktan yararlanarak istedi ini elde etmek. grltye gitmek * tel ve kar kl a rastlayarak de eri anla lmay p unutulmak. grz * Silh olarak kullan lan a r topuz.

gtaperka * Sumatra'da ve evresindeki adalarda yeti en byk bir cins a atan elde edilen, kablo yap m nda kullan lan, kauu a benzer, zamkl bir madde. gtme * Gtmek i i.

gtmek

* Hayvan veya hayvan srsn nne kat p otlatarak srmek. * Bir d nceyi, bir duyguyu veya bir ilkeyi gerekle tirmeye al mak. * Bir kimseyi, bir toplulu u kendi d nce ve amac do rultusunda ynetmek, sevk ve idare etmek.

gtt m domuzu bana retme * y llard r tan d m bir kimsenin huylar n da bilirim. gve gve * Kurtu u deri, yapa , ynl kuma ve dokuma yiyen pul kanatl lardan bir bcek (Tine pellionella). * inde yemek pi irilen toprak kap. * Bu kapta pi irilen yemek. * A k ye il, maviye alar gz rengi.

gvel

gvelenme * Gvelenmek i i. gvelenmek * Gve taraf ndan yenilmek. gvem eri i * Bkz. akdiken. gven * Korku, ekinme ve ku ku duymadan inanma ve ba lanma duygusu, itimat. * Yreklilik, cesaret.

gven beslemek * gven duymak, inanmak, itimat etmek. gven duymak * gvenmek, inanmak. gven * Karanl k odada, al abilecek kadar k sa layan, duyar kat etkilemeyen zel yap da bir lmbadan elde edilen k. gven kazanmak * kendisine inand rmak. gven mektubu * Bir elinin, gitti i yerin devlet ba kan na sunulmas iin kendi ba kan nca eline verilen belge, itimat mektubu, itimatname. gven oylamas * Greve yeni ba lam veya grevini srdren hkmetin tutumunu de erlendirmek iin mecliste yap lan oylama. gven vermek * gven duygusu uyand rmak, itimat telkin etmek. gven yaz s * Gven mektubu. gvence * Bir antla mada taraflardan birinin sorumlulu u zerine almas , inanca, teminat, garanti. * Al nan sorumlulu a kar olarak ortaya konulan ey. * Birinin phelerini da tmak iin sylenen inand r c sz, teminat.

gvence akesi * Herhangi bir sorumluluk yerine getirilmedi inde kar tarafa el konulacak olan para. gvence vermek * bir anla mada taraflardan biriyle ilgili olarak sorumlulu u yklenmek, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek. * bir sorumluluk kar l olarak (para vb.) ortaya koymak, inanca vermek, teminat vermek, garanti vermek. gvenceli * Gvencesi olan, gvence sa layan, garantili. gvencesiz * Gvencesi olmayan, gvence sa lamayan, garantisiz. gvenceye ba lamak * teminat alt na almak. gven * Gvenme duygusu, itimat. gvendi i da lara kar ya mak (veya gvendi i dal elinde kalmak) * yard m veya yarar bekledi i kimseden, yerden veya eyden iyilik gelmemek. gveni olmak * gvenmek, inanmak. gveni sars lmak * gveni kalmamak. gvenilir * Gven duygusu veren, gvenilen. gvenilirlik * Gvenilir olma durumu. gvenilme * Gven duyulma, gvenle bak lma. gvenilmek * Gvenle bak lmak, kendisine gven duyulmak. gvenirlik * Gvenilme durumu, gvenilir olma durumu. gveni gvenli gvenlik emniyet. * Gven duyma, gvenme. * Gven verici, emniyetli, emin. * Toplum ya am nda kanun dzenin aksamadan yrtlmesi, ki ilerin korkusuzca ya ayabilmesi durumu,

gvenlik borusu * Buharl tesisatta bas nc n belirli bir de erin stne kmas n nleyen U biimli boru. gvenlik grevlisi * Gvenli i sa lamakla grevli kimse. gvenlik vanas

* Buharl tesisatta bas n belirli bir de erin stne k nca a larak tesisat n gvenli ini sa layan vana, emniyet supab . gvenme * Gven duyma, gveni olma.

gvenme dostuna, saman doldurur postuna * "dost sand n birtak m kimseler sana kolayl kla ktlk edebilirler" anlam nda kullan l r. gvenmek * Gven duymak, gveni olmak, itimat etmek. gvenoyu * Greve yeni ba lam veya grevini srdren hkmetin tutumunu de erlendirmek iin meclisin verdi i oy; itimat reyi. gvenoyu almak * hkmetin tutumu meclise onaylanmak. gvenoyu vermek * hkmetin tutumu ile ilgili olumlu oyu meclise kullanmak. gvensiz * Ba kalar na gvenmeyen, itimats z. gvensizce * Gvensiz bir biimde, gvensiz olarak. gvensizlik * Gvensiz olma durumu, itimats zl k. gvensizlik duymak * gvenmemek. gvensizlik nergesi * Hkmetin uygulamalar na kar gsterilen yaz l veya szl itimats zl k. gvercin * Gvercingillerden, h zl ve uzun zaman uabilen, k sa vcutlu, s k tyl, birok evcille mi trleri bulunan, yemle beslenen ku (Columba). gvercinboynu * Ye il, mavi ve pembe aras nda dalgalan r gibi grnen renk. gvercingiller * Gvercin, kumru gibi ku lar iine alan geni bir familya. gvercing s * Ye il ile mavi aras nda bcek kabu una benzer dalgal ve de i ken renk. gvercinler * Gvercin, kumru gibi ku lar iine alan tak m. gvercinlik * Evcil gvercin yeti tirmek iin haz rlanm yer. gverte * Gemide ambar ve kamaralar n st.

gvey yeme i * Erkek evi taraf ndan d n ak am akraba ve yak nlara verilen yemek.

gvey,-i

* Evlenmekte olan bir erke e, evlenme treni s ras nda verilen ad. * Bir k z n ailesinden olan byklere gre k z n kocas , damat.

gveyfeneri * Patl cangillerden, k rm z ve ek imsi meyvesi idrar sktrc olarak kullan lan, ok y ll k ve otsu bir bitki, gelin otu (Physalis alkekengi). gveyi girmek * erkek iin, evlenmek. * i gveyi olarak, gelinin ailesinin evinde oturmak. gveyi olmad k, ama kap d nda bekledik * bir konuyu iyi bilmeyen ama yabanc s da olmayan kimseler taraf ndan kullan l r. gveylik * Gvey olma durumu, damatl k. * Gvey iin al nm , yap lm giysi, arma an. * Gvey iken kullan lan veya yap lan. * Mora alan k rm z . * Szde, sanki. * (kuzey yar m kre iin) Eyll, ekim ve kas m aylar n iine alan sre, sonbahar. * Eyll 22 ile Aral k 21 aras ndaki mevsim. gz i demi * Ac i dem. gz dnemi * Gz aylar . * E itim retimde ilk yar y l. gz noktas * Gzn, gn-tn e itli i an nda gne in gk ekvatoru izgisi zerinde bulundu u nokta. gzaf gzel * Bo , anlams z, beyhude (sz). * Biimindeki uyum ve llerindeki denge ile ho a giderek hayranl k uyand ran. * yi; ho . * Beklenene uygun d en ve ba ar d ncesi uyand ran. * Soyluluk ve ahlk stnlk d ncesi uyand ran. * Grg kurallar na uygun olan. * (hava iin) Sakin, ho . * Ok ay c , aldat c , kand r c . * Pek iyi, do ru. * Ho a giden, be enilen, iyi, do ru bir biimde. * Gzel k z veya kad n. * Gzellik kraliesi.

gvez gya gz

gzel duyu * Estetik, bediiyat. gzel duyuculuk * Estetikilik, estetizm.

gzel duyusal * Estetik. gzel gzel * Ola an bir durumda, herhangi bir s k nt ya u ramadan. gzel olmak * gzelle mek. gzel sanatlar * Edebiyat, mzik, resim, heykel, mimarl k, tiyatro gibi insanda co ku ve hayranl k uyand ran sanatlar. gzel yaz sanat * Harflere gzel biimler vererek yazma sanat , hsnhat, kaligrafi. gzelavrat otu * Patl cangillerden, 100-150 cm ykseklikte, atropin denilen zehirli ilc n kar ld pis kokulu, ok y ll k ve otsu bir bitki (Atropa belladonna). gzelce * Gzele yak n, gzel gibi. * (gze'lce) yice, adamak ll .

gzelhatun ie i * Bkz. nergis zamba . gzelim * de er verilen, sevilen. * teklifsiz bir seslenme olarak kullan l r. gzelleme * Halk edebiyat nda konusu a k olan, lirik bir iir tr. * en, sevinli duygular anlatan trklerde zel bir ezgi. gzelle me * Gzelle mek i i. gzelle mek * Gzel bir durum almak. gzelle tirilme * Gzelle tirilmek i i. gzelle tirilmek * Kendisine gzellik verilmek, gzel duruma getirilmek. gzelle tirme * Gzelle tirmek i i. gzelle tirmek * Gzellik vermek, gzellik kazand rmak. gzellik * Estetik bir zevk, co ku, ho lanma duygusu uyand ran nitelik, hsn. * Ok ay c sz veya davran , iyilik, yumu akl k. * Ahlk ve fikr nitelikleriyle hayranl k uyand ran ey. * Gzel olan bir kimsenin niteli i.

gzellik enstits * Kad nlar n yz ve vcut bak mlar n n yap ld yer. gzellik kraliesi

* Yz ve vcut gzelli i gz nnde bulundurularak yap lan yar malarda birincili i kazanan k z. gzellik malzemesi * Makyaj malzemesi. gzellik mstahzarlar * Makyaj malzemelerinin genel ad . gzellik salonu * Kuafr. gzellik yar mas * Yaln z yz ve vcut gzelli inin l olarak kabul edildi i yar ma. gzellikle * Ok ay c sz veya davran la, iyilikle. gzergh * Yolst u ran lacak, geilecek yer. * Yol boyu. * ok geilen yer, geek. * Az gne alan, ok glgeli kuzey yama. gzide * Sekin, seilmi , seme. * Ayd n, okumu , sekin (kimse).

gzey

gzlek

* Gz ya muru. * Gz mevsiminin geirildi i yer. * Havalar n so umas zerine yaylalardan dnen hayvanlar n otlat lmas ve bir sre bar nd r lmas iin ayr lm , da eteklerinde bulunan mera. gzleme * Gzlemek i i.

gzlemek * Gz bir yerde geirmek. gzlk * Gzn yap lan. * Gzn ekilen tah l. * Gz mevsiminde.

gzn ,

* Trk alfabesinin dokuzuncu harfi, ses bilimi bak m ndan, ince nllerle n damak, kal n nllerle art damak nszlerinin tml ve yumu a . Yumu ak ge ad verilen bu harf, Trkede kelimelerin ba nda hi gemedi i gibi, sonunda da genellikle tek hecelilerde bulunur. * S n flama ve s ralamalarda maddelerin s ras harfle gsterildi inde dokuzuncu maddenin ba na getirir. H * Hidrojen'in k saltmas . h, H * Trk alfabesinin onuncu harfi. He ad verilen bu harf ses bilimi bak m ndan tmsz s z c g rtlak nszn gsterir. * Nota i aretlerini harfle gsterme ynteminde si sesini gsterir.

ha

* stek uyand rmak iin kullan l r. * (ha:) a ma anlat r. * (ha:) Dikkati ekmek, uyarmak iin kullan l r. * (ha:) Bir eyin birdenbire hat rland n veya kavrand n anlat r. * (ha:) Soru bildirir. * Tekrarlanarak kullan ld nda e itlik anlam verir. * "Evet" anlam nda kullan l r. * Bazen tekrarlanan bir emir kipinin tekrarlar aras nda yer alarak fiil ile anlat lan i in uzad ve bundan b k ld bildirilir. * Neredeyse, hemen yak nda. ha babam (veya ha babam ha) * kar s ndakinin abas n art rmak iin kullan l r. * srekli olarak, hi durmadan. ha bire * Durmadan, ara vermeden, arka arkaya, srekli olarak.

ha bugn ha yar n * neredeyse, k sa bir srede. ha deyince * istenilen anda. ha Hoca Ali, ha Ali Hoca * de i ik gibi gsterilen iki eyin, gerekte hibir ba kal olmad n anlat r. ha yle * Bkz. hah.

ha unu bileydin * "bunu oktan anlaman, bilmen gerekirdi" anlam nda kullan l r. hab * Uyku. habanera * ok k vrak bir Kba dans . * Bu dans n mzi i. * Ktlk, alakl k. * Tah l tanesi, evin. * Su kabarc . * Karagz, Matiz, Klhanbeyi tiplerinin "yemek yemek" anlam nda kulland sz.

habaset habbe

habbesi kalmad (veya habbesi yok) * hi kalmad , hi yok. habbeyi kubbe yapmak * nemsiz bir eyi abartmak. haber * Bir olay, bir olgu zerine edinilen bilgi, sal k. * leti im veya yay n organlar yla verilen bilgi. * Bilgi. * Yklem.

haber ajans

* Yurt ve dnya olaylar n toplay p yay mlayan kurulu . haber almak * (kendisine) bildirilmek, renmek, bilgi edinmek. haber atlamak * (gazetecilikte) bir haberi vaktinde yay mlayamamak. haber blteni * Radyonun, televizyonun ve e itli haber ajanslar n n yay mlad , gnn i ve d olaylar konusunda kamuoyunu ayd nlat c bilgiler veren k sa metin. haber brosu * Ba l bulunduklar ileti im organlar na blgesel haberleri iletmekle grevli birim. haber kmamak * (biri veya bir ey iin) beklenen bilgi gelmemek. haber deyince * istenilen anda, arabuk. haber gemek * teleks, telefon vb. ile bilgi iletimi yapmak. haber gndermek * herhangi bir arala bildirmek. haber kayna * Haber al nan ki i ve yer. haber kipi * Bildirme kipi. haber merkezi * Bir yay n organ n n haberleri derleyip toparlamak ve de erlendirmekle sorumlu ve ykml haber birimi. haber salmak (veya yollamak) * haber gndermek. haber stdyosu * Ses dzeni, ses geirmezlik zelli i ile radyo ve TV gibi yay n organlar nda yaln z haber okunmak iin ayr lm zel blm veya oda. haber uurmak * gizlice veya hemen haber gndermek. haber vermek * bildirmek, haber ula t rmak. * bir durumun, bir olay n belirtisi olmak. haberci * Haber getiren kimse, ulak. * Bir durumun, bir olay n belirtisi. * Muhbir, ihbar eden (kimse). habercilik * Bir haberi usulnce haz rlama ve yay n organlar nda yay mlama i i. haberdar * Haberli, bilgili. haberdar etmek

* haber vermek, bildirmek. haberdar olmak * bilgi edinmek, haber almak. haberden haber ver * (bir kimse veya bir konuda) bilgi ver. haberi olmak * bilgisi olmak, bilmek. haberin olsun! * herhangi bir konuda birine uyar da bulunmak iin sylenir. haberle me * Haberle mek i i, ileti im, muhabere. * Yaz ma. haberle mek * Kar l kl olarak haber al p vermek, ileti mek, muhabere etmek. haberli * Bir olay veya durum zerine bilgisi olan, haberi olan. * Haber vermi veya alm (olarak). * Haber durumunda olan. * Haberi olmayan, haber almam , hibir bilgisi olmayan. * Haber vermeden, habersizce.

haberlik habersiz

habersizce * Haber vermeden, haberi olmadan, habersiz, gizlice. habersizlik * Haber alamama durumu. Habe * Etiyopya halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse, Etiyopyal . * (kk h ile) Derisinin rengi ok koyu esmer olan (kimse). Habe * Habe . habip * Sevilen, sevgili. * Hz. Muhammet. * Kt, alak, soysuz (kimse). * (baz hastal klar veya urlar iin) Ktcl. * Habis olma durumu. * Yerle me, oturma. * Bitkinin do al olarak yeti ti i yer, yurt.

habis

habislik habitat

habitus

* Bitkinin yerindeki durumu, dallanmas , kklerinin toprak ierisindeki da lmas n belirten morfolojik grn . hac edilmesi. treni. hacamat * Vcudun herhangi bir yerini hafife izip, zerine boynuz, bardak veya i e oturtarak kan alma. * Hafif yaralama. * Genellikle tek tanr l dinlerde kutsal olarak tan nan yerlerin, o dinden olanlarca y l n belli aylar nda ziyaret * slm n be art ndan biri olan, Mslmanlarca zilhicce ay nda Mekke'de yap lan Kbe'yi ziyaret ve tavaf

hacamat baltas * Hacamat iin kullan lan kesici kk ara. hacamat etmek (veya yapmak) * hacamat yoluyla kan almak. * hafife yaralamak. hacamat i esi * Hacamat yapmak iin kullan lan a z dibinden dar i e. hacamat * Hacamat yapan kimse. hacamatlama * Hacamatlamak i i. hacamatlamak * Hacamat etmek, hacamat yapmak. * Hafife yaralamak. hacca gitmek * Mslmanlar hac amac yla Mekke'ye gitmek. * Hristiyanlar kutsal say lan yerlere gitmek. haccetme * Haccetmek i i. haccetmek * Mslmanl kta hac zaman nda Kbe'yi ziyaret ve tavaf etmek. * Hristiyanlar kutsal say lan yerlere gitmek. hacet * Herhangi bir ey iin gerekli olma; gereklilik, lzum. * Tanr 'dan veya kutsal say lan ki iden beklenen dilek. * Abdest (kk veya byk). * htiya duyulan ey, gerekli ey.

hacet dilemek * istekte bulunmak. hacet grmek * gerekli bulmak, gerekli saymak. * ayak yoluna gitmek. hacet kalmamak * gere i olmamak. hacet kap s * Dua etmek veya dilekte bulunmak iin nnde durulan trbenin kap s (penceresi).

hacet penceresi * Bkz. hacet kap s . hacet tepesi * zerinde yap lan duan n kabul olunaca na inan lan tepe. hacet yeri * Ayak yolu, abdesthane. hacet yok * gerekli i yok, gerekli de il, istemez. haceti olmak * ayak yoluna gitmesi gerekmek. hacetini yapmak * kk veya byk abdest etmek. hac * Din buyruklar n yerine getirmek iin hacca gitmi Mslman. * Kuds', Efes'i veya ba ka kutsal bir yeri ziyaret etmi olan Hristiyan.

hac bekler gibi beklemek * byk bir sab rs zl kla beklemek. hac devesi * Tek hrgl deve. hac f f * Arap halk ndan olanlar iin kullan lan alayl sz. hac olmak * hacca gidip, hacc n gereklerini yapmak. hac ya * Gl ya ndan kar lan, hac lar n srnd zel koku. hac a a * Byk ehirlerde gereksiz, yersiz ok para harcayan ta ral zengin. hac a al k * Hac a a olma durumu. hac a al k etmek * gereksiz yere, gsteri iin bol para harcamak. hac bekta ta * Balgam ta . hac lar bayram * Kurban bayram . hac lar ku a * Gk ku a . hac laryolu * Samanyolu. hac l k * Hac olma durumu.

hac s hocas * kim varsa, herkes, hepsi. hac yatmaz * Yere nas l b rak l rsa b rak ls n, dibinde bulunan a rl k sebebiyle dik bir durum alan oyuncak. * karlar iin, g durumlarda ki ili inden zveride bulunarak kendini abucak toparlamay beceren kimse. hac yolu hacim * Bir cismin uzayda doldurdu u bo luk, oylum, cirim, s yg . hacimli * Hacmi olan, oylumlu. * Bkz. hac laryolu.

hacimlice * Biraz hacimli, oylumluca. hacimsiz * Hacmi olmayan, oylumsuz. * Borsada gerekle tirilen yetersiz tutarda al m sat m. * K s t, k s tl l k.

hacir

hacir alt na almak * k s tlamak. * hastal k, bunama vb. sebeplerden tr davran lar n n nas l sonu verece ini bilemeyen bir ki iyi mahkeme arac l ile mal ve mlk ynetimi bak m ndan k s tlamak. * Meden Kanuna gre e itli haklar n kullanmaya yetkili olan ki inin bu haklar n n mahkeme karar ile elinden al nmas , haklar n kullanma bak m ndan k s tlanmas . Hacivat kimse. haciz * Bir alaca n denmesi iin borlunun paras na, ayl na veya mal na icra dairesince el konulmas . * Karagz oyununda kendini halktan stn grme, bilgilik taslama, kitap dili kullanma gibi zentileri olan

haciz koymak * borlunun mal na el koymak. hacizli * Haczedilmi , mahcuz.

haczetme * Haczetmek i i veya biimi. haczetmek * Bir alaca n denmesi iin borlunun geim ve mesle inde gerekli olan eyler d nda kalan para, ayl k veya mal na icra dairesince el konmak. ha * Hristiyanl n sembol say lan ve birbirini dikey olarak kesen iki izgiden olu an biim, istavroz, salip.

ha karmak * Hristiyanlar sa ellerini al n, kar n, iki koltuk ve g s hizas na gtrerek ha biiminde tap nma i aretini yapmak, istavroz karmak. ha suya atma * Hristiyanlar n bir din treni olarak k n suya ha atmalar .

halamak * arm ha germek. hal Hal lar * Ha olan.

* XI. yzy l ile XII. yzy l aras nda bat l Hristiyanlarca kutsal yerleri Mslmanlar n elinden almay amalayan seferlere kat lanlara verilen ad, ehlisalip. havari had * S n r, u. * Derece. * (insan iin) Yetki ve de er. * Terim. hd * Keskin; sivri. * (hastal k iin) abuk ilerleyen, ive en, akut. * A r (bunal m, geimsizlik gibi kt durumlar iin) iddetli; gergin. * Madenleri tel durumuna getirmek iin kullan lan ve trl apta delikleri olan elik ara. * Ha benzeri.

hadde

hadde fabrikas * Som demire ubuk, k ebent, levha, ray gibi biimler verilen yap m evi. haddeci * Hadde i iyle u ra an kimse.

haddeden geirmek * en kk ayr nt s na kadar incelemek, dikkatle ara t rmak. haddehane * Ham demir madeninin eritildi i byk ocak, f r n. haddeleme * Haddelemek i i. haddelemek * Madenleri haddeden geirerek, birtak m i lemler sonucu, istenilen biime getirmek. haddi hesab yok * pek ok, s n r , ls yok. haddi mi (veya haddine mi d m ) * onun bunu yapmaya yetkisi veya yetene i yoktur. haddi olmamak * (hakk veya yetkisi) olmamak. haddikifayeyi bulmak * yeterince olmak. haddinden fazla * gere inden ok, a r . haddini a mak

* ly ka rmak, a r gitmek. haddini bildirmek * sert bir kar l kla usland rmak, yola getirmek, cezaland rmak. haddini bilmek * kendi de er ve yetene ini oldu undan stn grmemek. haddizat nda * Asl nda. hademe * yerlerinde temizlik ve getir gtr i lerine bakan grevli, odac , mstahdem.

hademeihayrat * Din kurulu lar nda temizlik ve ayak i lerine bakan grevliler. hademelik * Hademe olma durumu veya hademenin grevi, odac l k. had m * K s rla t r lm , enenmi erkek.

had m a as * Harem a as . had m etmek * k s rla t rmak, enemek. had mla t rma * Had mla t rmak i i. had mla t rmak * Eneyerek k s rla t rmak. had ml k * Had m olma durumu. hadi * Bkz. Haydi. hadi hadi * "K sa kes", "i i uzatma", "bizi aldatamazs n" anlam nda kullan l r. * abukluk, acele bildirir. * Hizmet eden, hizmet edici; yarayan, yarar. * Hz. Muhammed'in genel kural de erindeki sz ve davran lar . * Bu sz ve davran lar inceleyen bilim. * Sonradan ortaya kan. * Olaylar, hadiseler. * Olay. hadise karmak

hadim hadis

hdis hdisat hadise

* olay karmak. hadiseli * Olayl . hadisene hdisesiz * Haydisene. * Olays z.

hadsiz hesaps z * Say lamayacak derecede ok. haf * Futbolda kalecinin nnde bulunan iki bekin nndeki oyuncudan her biri. hafakan * S k nt , arp nt .

hafakanlar bo mak (veya basmak) * s k nt dan bunalmak. hafazanallah * Kt bir ihtimalden sz edilirken "Tanr korusun" anlam nda sylenir. haf z * Koruyan, saklayan. * Kur'an' btnyle ezbere bilen ve okuyabilen kimse. * Aptal, ahmak, bn. * Bir eyi anlamadan ezberleyen kimse. haf za * Bellek.

haf za kayb * Sinir sistemindeki bir ar za sebebiyle bilincin yitirilmesi. haf zal * Haf zas olan. haf zali * Seyrek taneli, kal n kabuklu, etli ve parlak alt n sar s renginde byk taneli bir tr zm.

haf zas z * Haf zas olmayan. haf zay yoklamak * hat rlamaya al mak. haf z ktp * Kitapl k grevlisi. haf zlama * Haf zlamak i i. haf zlamak * ok al mak, ezberlemek, ineklemek. haf zl k * Haf z olma durumu veya haf z n grevi. * Aptall k, ahmakl k.

* Ezbercilik, bir eyi anlamadan renme zelli i. hafi * Gizli, sakl . hafi celse hafif * Bkz. gizli oturum. * Tart da a rl az gelen, ye ni, a r kar t . * G veya yorucu olmayan, kolay. * A r ba l olmayan, cidd olmayan, hoppa. * (yiyecek iin) Miktar az, sindirimi kolay. * Kal nl veya yo unlu u az olan. * Etkisi az olan. * Zorlu olmayan. * nemli olmayan. * (uyku iin) abuk uyan lan. * ok dik olmayan (s rt, yoku ). * Gc az olan, belli belirsiz. * S k nt s z, ferah. * Belli belirsiz.

hafif atlatmak * kt bir durumdan ok az bir zararla kurtulmak. hafif gelmek * a rl fazla olmamak. * nemsiz grmek, de er verilmemek. hafif giyinmek * az ve ince giyinmek. hafif hafif * Yava yava , a r a r. hafif hapis cezas * Ayr hcreye kapat lmaks z n ektirilen hapis cezas . hafif sanayi * e itli tketim mallar reten sanayi. hafif s klet * Gre te 68 kg, boks ve halterde 67,5 kg olarak tespit edilmi a rl k. hafif tertip * yle byle, biraz, a r l a kamadan. hafif uyku * Derin olmayan, kolayca uyan labilen uyku. hafif yollu * st kapal , k sa bir a klamayla. * Davran lar ile iinde bulundu u toplumun ahlk anlay na ters d en (kad n), hafifme rep. hafife * Hafif olarak, hafif bir biimde, belli belirsiz.

hafife almak * kmsemek, nemsememek. hafifleme

* Hafiflemek i i. hafiflemek * Herhangi bir sebeple eski a rl azalmak. * Etkisi, gc azalmak. * Bir s k nt dan kurtulmak, rahatlamak. hafifle me * Hafifle mek i i. hafifle mek * Hafiflemek. * A r ba l l n yitirmek. hafifle tirme * Hafifle tirmek i i. hafifle tirmek * Hafiflemesine yol amak. hafifletici * Hafifletme zelli i olan. hafifletici sebep, -bi * Suun hafiflemesine sebep olan durum veya olay. hafifletme * Hafifletmek i i. hafifletmek * Hafiflemesine yol amak, hafifle tirmek. hafifleyi * Hafiflemek i i veya biimi. hafiflik * Hafif olma durumu. * Rahatl k. * Davran lar iinde bulundu u toplumun ahlk anlay na uymama durumu.

hafiflik etmek * yak ks z bir davran ta bulunmak veya sz sylemek. hafifme rep * Davran lar , iinde bulundu u toplumun ahlk anlay na uymayan (kad n). hafifseme * Hafifsemek i i, ye niseme, istihfaf. hafifsemek * Bir kimseyi veya bir eyi nemsememek, ye nisemek, istihfaf etmek. hafifseyi * Hafifsemek i i veya biimi. hafiften * Hafife, belli belirsiz, yava yava .

hafiften almak * nemsiz bulup zerine d memek, yeterince ilgilenmemek. hafit

* Erkek torun. hafiye * zel soru turmalarla edindi i bilgileri ilgililere ileten kimse, detektif. hafiyelik * Hafiye olma durumu veya hafiyenin grevi.

hafniyum * Atom numaras 72, atom a rl 178,6 olan, az rastlan r bir element. K saltmas Hf. hafriyat * Kaz .

hafriyat * Hafriyat i i ile u ra an kimse. hafriyat l k * Hafriyat n n i i veya mesle i. hafta * Birbiri ard nca gelen yedi gnlk dnem.

hafta aras * Hafta ii her gn. hafta aras nda (veya iinde) * iki pazar aras ndaki gnlerde. hafta ba * Haftan n ilk gn; genellikle pazartesi. hafta ii * Haftan n her gn.

hafta sekiz, gn dokuz * tedirgin edercesine s k s k. hafta sonu * Haftan n son gnleri, genellikle cumartesi ve pazar. haftal k * Haftada bir kez yap lan veya yay mlanan. * Herhangi bir hafta sren. * Haftada bir denen para.

haftal k * cretini haftadan haftaya alan (kimse). haftal kl * cretini haftadan haftaya alan (kimse). haftaym * Futbolda 45'er dakikal k iki dnemin her biri, yar . * Bu iki dnem aras nda kalan 15 dakikal k dinlenme sresi, ara. * Olmas istenen veya beklenen bir ey olur olmaz duyulan sevinci ve onama duygusunu anlat r.

hah

hah yle * yap lan bir i in be enildi ini anlat r.

haham

* "hikmet" Yahudi din adam .

hahamba * Bir lkedeki Yahudi toplulu unun din ba kan . hahamba l k * Hahamba n n grevi veya hahamba na yard mc olan te kilt. hahamhane * Hahamba n n al t yer. hahaml k * Haham n unvan ve grevi. hahha hahhah * Alayl yapmac kl gl . hahnyum * Atom numaras 105 olan, kaliforniyum atomlar n n, azot ekirdekleriyle bombard man ndan elde edilmi yapay element, nilsbohryum. K saltmas Ha. hail * Engel. haile * ok ac kl olay. * Manzum biimde yaz lm trajedi. * H yanet eden (kimse). * Zarar vermekten, zmekten veya ktlk yapmaktan ho lanan (kimse). * Bazen sitemli bir seslenme olarak kullan l r. * Kt bir niyet ta yan. * Kt bir biimde. * Hain bir anlam ta yan. * Hain bir biimde. hainle me * Hainle mek i i. hainle mek * Haince davran r olmak. hainlik * Hain olma durumu veya haince davran .

hain

hain hain haince

hainlik etmek * (birine) haince davranmak, ktlk etmek. haiz * Bir eyi olan, elinde bulunduran, ta yan. haiz olmak * elinde bulundurmak, uygun olmak, ta mak. haje * Afrika'da yayg n kobra tr (Naja haje).

Hak hak

* Tanr 'n n adlar ndan biri. * Adalet. * Adaletin, hukukun gerektirdi i veya birine ay rd ey, kazan. * Dava veya iddiada gere e uygunluk, do ruluk. * Gemi ve harcanm emek. * Pay. * Emek kar l cret. * Do ru, gerek. * Maden, a a, ta zerine elle yaz veya ekil oyma. * K ttaki yaz y kaz ma. * Toprak. * slmiyet.

hak

hk Hak dini

hak edi * Bir retim veya yap m s ras nda hak edilmi durum veya para. hak etmek * bir emek kar l hakk olan eyi elde etmek, hak kazanmak. * ly k oldu u (kt) kar l almak. * bir ba ar dolay s yla dllendirilmek. hak getire * yoktur, bulunmaz, ne arar. hk ile yeksan etmek (veya olmak) * (yap , ehir vb. iin) temelinden y k p harap etmek (veya olmak), btnyle ortadan kald rmak (veya kalkmak). hak kazanmak * eme in kar l n alabilecek duruma gelmek. hak ku u * shak ku u.

hak vermek * birinin d ncesini, davas n , iddias n do ru bulmak. hak yemek * ba kalar n n hakk n vermemek. hak yerini bulur (veya hak yerde kalmaz) * haks zl k er ge ortaya kar. hak yolu hakan * Do ruluk, do ru yol. * Trk, Mo ol ve Tatar hanlar iin "hkmdarlar hkmdar " anlam nda kullan lan bir unvan. * Osmanl padi ahlar na verilen unvan. * Hakan olma durumu.

hakanl k

* Hakan n egemenli indeki lke. * Hakan n ynetimi. hakaret * Onur k rma, onura dokunma, kltc sz veya davran .

hakaret etmek * bir eyi veya bir kimseyi a a l k ve de ersiz gsterecek biimde davranmak. hakaret grmek * a r veya kltc davran grmek, a a lanmak. hakaret saymak * bir sz veya davran hakaret olarak kabul etmek. hakaretamiz * Hakaret ieren, hakaret dolu. Hakas * Rusya'daki Hakas Cumhuriyeti'nde ya ayan Trk halk ve bu halktan olan kimse. Hakasa haka hakas hakem * Yarg c . * Gre , futbol gibi oyunlarda, oyunu yneten sorumlu ki i. hakem heyeti * Baz lkelerde yurtta lardan seilmi ve mahkemede yarg grevini yapan geici kurul, jri. * Yar ma, mnazara vb. nde en do ru ve kesin sonucu belirlemekle grevli kurul, yarg c lar kurulu. hakem karar * Sporda (zellikle gre ve boksta) sonucun hakem veya hakemler taraf ndan iln edilmesi. * Mahkemeler taraf ndan tayin edilen yeminli hakemlerin verdi i karar. hakemlik * Hakemin grevi, yarg c l k. hakeza hk * Bunun gibi, byle. * Ye ile alar toprak rengi. * Bu renkte olan. * Bir i in do rusu, gerek, as l, esas. * Gereklik. * Gerekten; do rusu. * Hakas Trkesi. * Do rulukla. * Do rusu, do ru olan .

hakikat

hakikat olmak * gerek duruma gelmek, gerekle mek. hakikaten * Gerekten, sahiden, do rusu da budur ki.

hakikatli

* Yak nl ve ba l l srekli olan, vefal .

hakikatsiz * Yak nl ve ba l l srekli olmayan, vefas z. hakikatsiz kmak * yak nl ve ba l l srekli olmamak. hakikatsizlik * Hakikatsiz olma durumu, vefas zl k. hakik * Gerek. * Niteli i de i memi , asl na uygun olan, gerek olan. * Bilge. * Tanr . * Egemenli ini yrten, buyru unu yrten, szn geiren egemen. * Yarg . * Ba ta gelen, ba ta olan, bask n kan. * Duygu, davran vb. ni iradesiyle denetleyebilen (kimse). * Yksekten bir yeri btn olarak gren. * Benzerleri aras nda g ve nem bak m ndan ba ta gelen, dominant, ba at.

hakim

hkim

hkim olmak * buyru unu yrtmek, egemenli ini srdrmek. * etkili olmak, hkmetmek. hakimane * Bilgece. hkimane * Buyururcas na, hkmedercesine. hkimiyet * Egemenlik. hkimiyetimilliye * Ulusal egemenlik, mill egemenlik. hkimlik * Szn geirme, buyru unu yrtme durumu. * Yarg l k. * A a grlen, de ersiz, hor.

hakir

hakir grmek * nemsememek, de er vermemek, kmsemek, kk grmek, hor grmek. Hakka erenler * (dinde) Tanr s rr na eri ip manev g kazananlar. hakkk * Hak (II) i leri yapan sanat , oymac . hakkaniyet

* Hak ve adalete uygunluk, do ruluk, nasfet. hakketme * Hakketmek i i. hakketmek * Maden, a a, ta zerine elle yaz veya ekil oymak. * Yaz ve ekilleri kaz yarak silmek. hakk gemek * birinin pay ndan ba kas alm olmak. * birinde veya bir eyde eme i olmak. hakk iin * kutsal eyleri anlatan kelimelerden sonra getirilerek ant imek iin sylenir. hakk olmak * pay , alaca , hissesi olmak. * sznde, d ncesinde, iddias nda hakl olmak. hakk denmez * onun iyiliklerine, emeklerine kar l k olarak ne yap lsa azd r. hakk var * do ru d nyor, do ru sylyor, do ru davran yor. hakk h yar * Seme hakk , muhayyerlik. hakk huzur * Bir toplant da bulunma kar l al nan para, oturum creti. Hakk n rahmetine kavu mak (veya Hakka kavu mak, Hakka yrmek) * lmek. hakk nda * lgili olarak, zerine.

hakk ndan gelmek * zor bir i i ba ar ile sona erdirmek. * yenmek, almak veya cezas n vermek. hakk n aramak * hakk oldu una inand eyi elde etmeye al mak. hakk n hell etmek (veya etmemek) * hakk n , eme ini ba lamak (ba lamamak). hakk n vermek * gere ini btn olarak yerine getirmek. * birinin al mas n n kar l n gere ince de erlendirmek. hakk n yemek * birinin hakk olan eyi vermemek. hakk skt * Susmal k, sus pay . hakk yla * Gere i gibi, iyice. haklama

* Haklamak i i. haklamak * Bozmak, peri an etmek, yenmek. * K rmak, bozmak. * Yiyip bitirmek. hakla ma * Hakla mak biimi veya durumu.

hakla mak * ki taraf birbirine hakk n verip, alacak verecekleri kalmamak, de mek. hakl * Hakka uygun, do ru, yerinde. * Davas , iddias , d ncesi veya davran do ru ve adalete uygun olan (kimse).

hakl bulmak * davas n , iddias n , d ncesini, davran n do ru bulmak, yerinde grmek. hakl kmak * davas n n, iddias n n, d ncesinin veya davran n n do ru oldu u anla lmak. hakl olmak * davas , iddias , davran , d ncesi adalete uygun olmak. hakl l k * Hakl olma durumu. hakperest * Haksever. hakperestlik * Hakseverlik. haksever * Do ru bildi i eyden ayr lmayan (kimse), hakperest.

hakseverlik * Haksever olma durumu, hakperestlik. haks z * Hak ve adalete uygun olmayan. * Davas , iddias , davran , d ncesi do ru ve yerinde olmayan (kimse).

haks z bulmak * bir iddiay , d nceyi, davran do ru ve yerinde bulmamak. haks z yere * Haks z olarak, hak etmedi i hlde. haks zca * Hakka, adalete uymayan (biimde).

haks zl k * Haks z olma durumu. * Hak ve adalete ayk r l k. haks zl k etmek * adalete ayk r davranmak, gadretmek. hak inas

* Haktan r. hak inasl k * Haktan rl k. haktan r * Herkesin hakk n gzeten (kimse), hak inas.

haktan rl k * Haktan r olma durumu. hakuran * Kumru.

hakuran kafesi gibi * birok aral klar , a kl klar bulunan (oda, yer). hal hal hal hl * Bir eyin iinde bulundu u artlar veya ta d niteliklerin btn, durum, vaziyet. * Davran , tutum, tav r. * imdiki zaman, iinde ya an lan zaman. * G, kuvvet, takat. * Kt durum, s k nt , dert. hal aresi * zm yolu. * zme, zlme; eritme; kar k bir sorunun iinden kma, sonuca varma. * Genellikle st kapal pazar yeri. * Tahttan indirme.

hl de i imi * Bir y ld z n s cakl na, bas nc na, yo unlu una, ayd nlatma gcne veya ktlesine ili kin de i im. hl hat r sormak * bir kimseye "nas ls n z, ne durumdas n z"anlam nda nezaket sorusu yneltmek. hl olmak * kt duruma d mek, lmek. hl ulac * Zarf-fiil. hala hl * Baban n k z karde i. * imdiye kadar veya o zamana kadar, henz.

hl o masal * hep ayn sz, ayn d nce, davran veya sorun. Hala Halaa * ran' n gneyinde ya ayan bir Trk toplulu u veya bu topluluktan olan kimse. * Hala Trkesi.

halao lu hals

* (birine gre) Halan n o lu veya ocu u, halazade. * Bir yerden, bir eyden kurtulma, kurtulu .

hals olmak * kurtulmak. halskr * Kurtar c . halat * Kenevirden yap lm ok kal n ip.

halat ekme * Bir halat birer ucundan tutan iki taraf n birbirini ekmesiyle yap lan yar ma. halvet halay * Anadolu'nun e itli blgelerinde davul ve zurna e li inde toplu olarak oynanan bir halk oyunu. halay ekmek (veya tepmek) * halay oyunu oynamak. halay k * Kad n kle, cariye. * Sevimlilik, irinlik, tatl l k.

halay kl * Halay olan. halay kl k * Halay k olma durumu. halaza halazade hlbuki * Ekinler biilirken tarlaya dklen tanelerden ertesi y l kendili inden yeti en ekin. * Halao lu veya halak z . * Oysa, oysaki.

hlden anlamak (veya bilmek) * bir kimsenin iinde bulundu u g durumu anlayarak, sezerek, anlay gstermek. hald r hald r * H zla ve ses kararak. hale * Ay n evresinde grlen k halkas , a l, ayla. * Hristiyanl kta aziz say lanlar n resimlerinde ba lar evresinde izilen daire.

hle yola koymak * iyi bir dzen vermek, tertiplemek. Haleb * Halep halk ndan olan kimse.

Haleb ordaysa ar n burada * bir iddiay veya sz abart lm bularak kan t n istemek iin kullan l r. halef * Birinin ard ndan gelip onun yerine geen kimse, ard l, selef kar t .

halef selef * Biri tekinin yerini alma. halef selef olmak * biri tekinin yerini almak, yerine gemek. halel * Bozma, bozukluk.

halel gelmek * bozulmak, zarara u ramak. halel getirmek (veya getirmemek) * zarar vermek, engel olmak, ket vurmak. halel vermek * bozmak, sarsmak. haleldar * Bozuklu u olan.

haleldar olmak * bozulmak, sars lmak. halelenme * Halelenmek i i. halelenmek * (Ay) evresinde k halkas olu mak, a llanmak. haleli hlen * Halesi olan. * imdi, u anda, bugnk gnde.

Halep ban * ark ban . halet * Durum.

haletiruhiye * Ruh durum, ruh durumu. hal'etme * Hal' etmek i i veya biimi.

hal'etmek * Tahttan indirmek. halfa half-time * Bu daygillerden, lifleri ip, uval ve k t yap m nda kullan lan bir bitki (Sitipa tenacissima). * Bkz. haftaym.

halhal hal

* Kad nlar n ayak bileklerine takt klar bilezik.

* Yere veya mobilya stne serilmek, duvara gerilmek iin, o u ynden dokunan, k sa ve s k tyl, nak l , kal n yayg . hal c hal c l k * Hal dokuyan veya satan kimse. * Hal dokuma sanat veya sanayii. * Hal al p satma i i. * Bo , ss z, tenha.

hali

hli (veya hlleri) duman olmak * kt duruma d mek. hli harap olmak * bitkin, peri an olmak, kt duruma d mek. hli kalmamak * gc takat , eski durumu olmamak. hli tavr yerinde * durumu, grn , davran dzgn. hli zere * oldu u gibi. hli vakti yerinde * paraca durumu iyi, zengince. hali * Koy, krfez. * Gelgit olay n n belirgin oldu u yerlerde, bu olaydan do an ak nt lar n etki yapt k y larda akarsu a zlar n n huni biiminde geni lemi durumu. halife kimse. * Hz. Muhammed'in vekili olarak Mslmanlar n imaml n ve eriat n koruyuculu unu yapmakla grevli * Hkmdar. * Osmanl padi ahlar n n kulland klar unvanlardan biri. * Bab ali kalemlerinde ktip. * ok iyi yeti mi , e itilmi kimse. * Halifenin grevi, hilfet. * Halife niteli i ve makam . * Halifenin egemenli i alt ndaki lkeler.

halifelik

hlihaz r * imdiki durum, bugnk durum. hlihaz rda * Bu gnlerde, son zamanlarda. * imdi, u anda. halik

* Yarat c , yaratan, yoktan var eden. * z. (byk H ile) Yaradan, Tanr . Halil brahim bereketi * brahim Peygamber'i i aretle bolluk, refah anlat r. halile * Do u Hindistan'da yeti en bir bitki (Terminalia citrina). halim * (insanlar iin) Yumu ak huylu.

halim selim * Yumu ak ve do ru (kimse). hlinde * (grnmnde) olarak.

hline bakmamak * kendisinin ne durumda oldu unu d nmeden gcn a an i lere kalk mak. hline gelmek * gibi olmak. hline kpekler glyor * ok kt bir duruma d enler iin kullan l r. hlini almak * herhangi bir duruma gelmek. halis * Kat k olmayan, kat ks z, saf. halis muhlis * Kat ks z, eksiksiz, z. halisane * Her trl kar d ncesinden uzak olarak, temiz yrekle, itenlikle.

halisddem * Kat ks z, saf kan. halita * Ala m. * Birden ok geden olu mu karma k bir btn. haliyle * Oldu u gibi. * Ola an bir sonu olarak, ister istemez. halk * Ayn lkede ya ayan, ayn uyrukta olan insan toplulu u. * Ayn soydan gelen, ayr lkelerin uyru u olarak ya ayan insan toplulu u. * Bir lke ierisinde ya ayan de i ik soylardan insan topluluklar n n her biri. * Belli bir blgede veya evrede ya ayanlar n btn. * Yneticilere gre bir lkedeki yurtta lar n btn. * Ayd nlar n d nda kalan topluluk. halk * Yaratma. halk adam

* inden kt halk kesiminin btn zelliklerini yak ndan bilen, halk taraf ndan sevilen kimse. halk a z * Ayn lehe iinde daha kk ayr l klar gsteren ve belli yerle im blgelerine zg olan konu ma dili. halk avc l * Demagoji. halk avc s * Demagog. halk bilgisi * Halk biliminin, evreyi olu turan canl , cans z do al nesnelerle ilgili inan ve uygulamalar konu alan dal . halk bilimci * Halk bilimiyle ilgili ara t rma, derleme, incelemeler yapan kimse, folklorcu. halk bilimi * Bir lkede ya ayan halk n kltr rnlerini, szl edebiyat n , geleneklerini, trelerini, inanlar n , mutfa n , mzi ini, oyunlar n , halk hekimli ini vb. ni inceleyerek, bunlar n birbirleriyle ili kilerini belirten; kaynak, evrim, yay l m, de i im, etkile im gibi sorunlar n zmeye, sonu, kural, kuram ve yasalar bulmaya al an bilim dal , folklor, halkiyat. halk bilimsel * Halk bilimi ile ilgili, folklorik. halk dili * Halk a zlar ndan ortak dile geerek, ortak dildeki kar l ile birlikte dile bir e ni katmak zere yayg n bir biimde kullan lan a z zelliklerinin btn. halk edebiyat * Ad belli olan veya olmayan kimselerin, halk ozanlar n n yaratt klar iir, destan ve hikye gibi edebiyat trlerine verilen ad. halk etmek * yaratmak. halk evi * Halk evleri kurulu unun grev yapt yap .

halk evleri * Halk e itip mill birli e ve lkye yneltmek amac yla kurulmu olan kurulu lar. halk matinesi * Tiyatro, sinema vb. e lence yerlerinin dzenledikleri ucuz matine. halk mzi i * Yaz l hibir kurala dayanmadan, yaln zca i itme yoluyla ku aktan ku a a aktar lan, halk n ortak mal olan geleneksel mzik tr. halk odas * Kk yerle im blgelerinde toplu gr me iin yap lm kk yer, oda. halk okulu * Halk iin gerekli olan bilgilerin verildi i okul. halk oylamas * Byk bir toplulu un trl siyas ve toplumsal sorunlar kar s nda olumlu veya olumsuz gr n belirlemek iin ba vurulan oylama, referandum. halk ozan * Halk iinde yeti en, deyi lerini genellikle sazla syleyen, szl iir gelene ine ba l ozan, k.

halk yardak l * Halk k k rtma i i, tahrikilik. halk yardak s * Halk k k rtan, halk kt yola sevkeden kimse. halka * e itli metallerden veya tahtadan yap lm ember. * ember biiminde e itli nesnelerden yap lm tutturma arac . * De erli metallerden yap lan ember biimindeki ss e yas . * Su gibi s v lar n iine kat bir nesnenin d mesiyle olu an, gittike byyerek a lan embere benzeyen

biim.

* ember biiminde dizilmi topluluk. * Uykusuzluk, yorgunluk, znt gibi sebeplerle gz alt nda beliren koyuluk. * Bir tr ufak, ya l ve tuzlu simit. * Yerden yksekli i ayarlanabilen aral klara as l iki halat n ular na tak lan 18 cm ap nda, 28 mm kal nl nda tahta veya deri kapl iki demir halkadan olu an as lma aralar ndan her biri. halka (veya leme) verir talk n (telkini), kendi yutar salk m * verdi i de kendi uymayan kimseler iin kullan l r. halka dizili li * Ayn eksen evresinde dizilmi . halka dnk * Halk n yarar na olan. halka inmek * halk n anlay ve gr dzeyinde olmak. halka olmak * bir ember biiminde dizilmek. halka oyunlar * El ele tutu up ember biiminde dizilerek oynanan oyunlar. halka yay halkac * Boru anahtar n n iyi tutmas n sa layan ve evreyle anahtar kolu aras na konulan sarmal yay. * Halka yapan veya satan kimse. * Lnaparklarda i e, sigara gibi nesnelere halka geirmek yoluyla oyun oynatan kimse.

halkalama * Halkalamak i i. halkalamak * Bir eyi k v rarak halka biimine getirmek. * Bir yer veya eyin evresini ember biiminde ku atmak. halkalan * Halkalanmak i i veya biimi. halkalanma * Halkalanmak i i. halkalanmak * Halka biiminde olu mak. halkalay * Halkalamak i i veya biimi.

halkal

* Halkas olan. * Bir tr olta i nesi.

halkal damar * Bitkilerin geli mesine yarayan halka biimindeki damar. halkal gzler * evresindeki tenin rengi koyu olan gzler. halkal lar * Slklerle solucanlar iine alan s n f.

halkams * Halka biiminde olan. halkav halk halk l k * Halka biiminde olan. * Halk n yarar iin u ra an (kimse).

* Bireyler aras nda hibir hak ayr l grmemek, topluluk iinde hibir ayr cal k kabul etmemek, halk ad verilen tek ve e it bir varl k tan mak gr ve tutumu, poplizm. * XX. yzy lda Fransa'da ortaya kan, yoksul halk n ya ay ve duygular zerinde duran bir edebiyat r , poplizm. halkiyat halkoyu * Halk bilimi, folklor.

* Byk bir toplulu un trl siyas ve toplumsal sorunlardaki gr nn al nmas ve ona gre uygulamaya giri ilmesi iin yap lan oylamada halk n bildirdi i olumlu veya olumsuz oy. halla * Yn, pamu u yay veya tokmak gibi bir arala kabartma, ditme i ini yapan kimse, at mc .

halla pamu u gibi atmak * toplu durumda bulunan ki i veya nesneleri darmada n etmek. hallal k * Hallac n yapt i , at mc l k. hallenme * Hallenmek i i.

hallenmek * Yeni bir duruma girmek, de i mek. * Kendinden gemek, bay l r gibi olmak. * Bir eye kar istek duymak. hallenip kllenmek kendi imknlar yla iyi kt geinip gitmek, kendi ya yla kavrulmak. halle me * Halle mek i i. halle mek * Kar l kl dertlerini anlatmak, dertle mek. * Bir eyle yak ndan ilgilenmek. halletme

* Halletmek i i. halletmek * G grnen bir olay veya duruma zm yolu bulmak. * zmek. * Yoluna koymak, olumlu sonuca ba lamak. * Bir cismi bir s v iinde eritmek. * Bir yeme i yenecek duruma getirmek. * Cinsel ili ki kurmak. hallice * Durumu benzerlerine gre biraz daha iyi olan. hallihamur * inde bulundu u artlara uymak anlam na gelen hallihamur olmak deyiminde geer. hallolma * Hallolmak durumu.

hallolmak * zmlenmek, sonulanmak. * Bir s v iinde erimek. hallolunma * Hallolunmak durumu. hallolunmak * zlmek, sonuca ba lanmak. halojen hlsiz hlsizce * Madenlerle birle ince tuz verebilen flor, klor, brom ve iyot elementlerine verilen ad. * Hli, gc olmayan, bitkin, dermans z, takatsiz. * Hlsiz bir biimde (olan).

hlsizle me * Hlsizle mek durumu. hlsizle mek * Hlsiz bir duruma gelmek. hlsizlik halt * Hlsiz olma durumu, bitkinlik, dermans zl k, takatsizlik. * Bir eyi ba ka bir eyle kar t rma. * Uygunsuz sz syleme, uygunsuz i yapma. * Uygun olmayan, be enilmeyen ey.

halt etmek * uygunsuz bir sz sylemek, uygunsuz davranmak. halt kar t rmak * uygunsuz davran ta bulunmak veya i yapmak. halt yemek * yak ks z ve kt bir i yapmak. halter

* Birbirine metal sapla ba lanm iki glle veya disklerden yap lm ara. * Bu arac iki elle kald rmay amalayan spor dal . halterci * Halter sporu yapan kimse.

haltercilik * Halterci olma durumu. halk halvet * Temiz huylu, iyi ahlkl . * Iss z yerde yaln z kalma. * Iss z ve kapal yer. * Hamamlarda ok s cak kk yer.

halvet gibi * ok s cak (yer, oda). halvet olmak * gr mek iin yaln z kal p ieriye kimseyi sokmamak. halvethane * Eski saraylarda girilmesi yasak olan oda. * Eski tekkelerde dervi lerin yaln zca ibadet etmek ve ile doldurmak iin kapand klar oda. Halvet * badetlerini tenhada yapan bir tarikat. * Bu tarikattan olan kimse. * (meyve iin) Yenecek kadar olgun olmayan. * lenmemi (madde). * dmans z. * Gerekle me kolayl veya imkn olmayan. * Kaba, toplum kurallar n bilmeyen, incelmemi .

ham

ham besi suyu * Kkler taraf ndan topraktan emilip yapraklara kadar kan besi suyu. ham ervah * Yersiz, yak ks z sz ve davran lar olan kimse, i adam. ham gaz * lenmemi gaz.

ham hayal * Gerekle meyecek d nce veya mit. ham hum * "Belirsiz birtak m szler sylemek" anlam na gelen ham hum etmek deyiminde geer. * nemsiz, bo sz. ham hum aralop * dzenle veya el abuklu u ile yap lan, kimsenin ak l erdiremedi i i . ham madde * Bir rn veya mal olu turmak iin gerekli maddelerin i lenmeden nceki do al durumu. ham pay * Z vanal gemeleri sa lamla t rmak amac ile z vanadan genellikle te biri oran nda kar lan para.

hamail

* Omuzdan apraz olarak bele inen ba , hamayl . * Muska. * ki a a veya direk aras na as larak iine yat lan ve sallanabilen, a dan veya bezden yap lm yatak, a yatak. * Ahmakl k. * cretle yk ta yarak geinen kimse, ta y c , yk.

hamak hamakat hamal

hamal camal * Hamal ve benzeri kimseler. hamal semeri * Arkal k. hamal s r * S r k hamallar n n kulland a a. hamala semeri yk olmaz * insana kendi i i a r gelmez. hamalba * Hamallara ba kanl k eden kimse. hamaliye * Hamal creti, hamall k.

hamall n etmek (veya yapmak) * bir i in nemsiz, fakat a r ve yorucu ykn ta mak. hamall k * Hamal n yapt i . * Hamala verilen para, hamaliye. * Kaba ve a r i . * Gereksiz yere yklenme. * Zihni gereksiz bilgilerle doldurma. * Y kan lacak yer, yunak, s dam. hamam anas * Kad nlar hamam nda nat rlar yneten kad n. * ri yar , gl ve i man kad n. hamam bohas * Kad nlar n ar hamam na giderken ama rlar n veya e yalar n koydu u boha. hamam bce i * Hamam bce igillerden, temiz tutulmayan yerlerde reyen zararl bir bcek (Blatta orientalis). hamam bce igiller * Dz kanatl lar tak m na giren, rnek hayvan hamam bce i olan bir familya. hamam gibi * pek s cak. hamam kesesi

hamam

* Hamamda kiri karmak iin kullan lan k ldan veya kenevirden rlm ele geebilen kese. hamam otu * Vcuttaki gereksiz k llar almak iin amur k vam na getirilip srlen toz. hamam tak m * Hamamda kullan lan havlu, kese, tas gibi gerekli aralar. hamam tas * Banyo ve hamamlarda e meden veya kurnadan su al p dknmeye yarayan yayvan kap. hamam yapmak * y kanmak. hamama giren terler * bir i e giri en kimse, o i in glklerini veya masraflar n gze almal d r. hamamc * Hamam i leten kimse. hamamc olmak * gusl abdesti almas gerekmek. hamamc l k * Hamamc olma durumu veya hamamc n n yapt i . hamam n namusunu kurtarmak * grn n kurtarmaya ynelen birtak m yetersiz arelere ba vurarak kt bilinen bir yere onur kazand rmaya al mak. hamaml k * Baz evlerde y kanmak iin ayr lm , o unlukla ii ve yanlar inko kapl , dolaba benzer yer. hamarat * Ev i lerinde ok al an ve becerikli kad n.

hamarata * Hamarat bir biimde, hamarat gibi. hamaratla ma * Hamaratla mak i i. hamaratla mak * Hamarat duruma gelmek, hamarat olmak. hamaratl k * Hamarat olma durumu. hamarattaze * al kan, becerikli (olan). hamaset hamas * Yi itlerden ve yi itliklerden sz eden (destan, iir). hamayl * Bkz. hamail. Hambel * \343 Hanbel. * Yi itlik, kahramanl k, cesaret.

hamburger * Bir tr kfteli ve yuvarlak ekmekli sandvi. hamburgerci * Hamburger yapan veya satan kimse. hamdetme * Hamdetmek i i veya biimi. hamdetmek * Tanr 'ya kretmek. hamdsena * Tanr 'ya olan kran duygular n bildirme. Hamel hamhalat * Ko burcu. * Kaba saba, grgsz. * Verimsiz, orak, kuru. * Asit. * Gzeten, koruyan, koruyucu (kimse). * Kay ran, kay r c (kimse). hamil * Elinde bulunduran, zerinde ta yan. * Destek, bindi. hamil olmak * zerinde bulundurmak, ta mak. hamile hamilelik * Gebe, ykl, ayl . * Gebelik. * Hamile elbisesi. * zerinde ta yarak.

ham z hami

hamilen

hamilikart * Tavsiye edildi i yaz l kart , pusulay ta yan kimse. haminne * Ya l ve sayg duyulan kad nlara verilen unvan. hamisiz hami hamiyet * Koruyucusu, kay ran olmayan. * Mektup k d n n bo bir yerine yaz lan ek d nce, kma, not (post scriptum). * Bir insan n yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma abas .

hamiyetli

* Hamiyeti olan.

hamiyetperver * Hamiyetli, hamiyet sahibi. hamiyetperverlik * Hamiyet sahibi olma. hamiyetsiz * Hamiyeti olmayan. hamiyetsizlik * Hamiyetsiz olma durumu. hamla * Kreklerin bir kez suya dald r l p kar lmas . * Bu biimde sandal n ald yol. * K tan birinci oturak.

hamlac * Byk sandal ve kay klarda k tan birinci oturakta krek eken kimse. hamla hamlama * Hamlamak. * ini topra ndan yap lm nesnelerin ilk pi irili i. * Bu pi irmenin yap ld f r n blm. hamlamak * Uzun zaman idman yapmamak, hareket etmemek yznden gcn veya evikli ini yitirmek. hamla ma * Hamla mak durumu. hamla mak * Hamlamak durumu. hamle * leri at lma, at l m. * Sald r , savlet. * Satranta ve damada ta srme i i. * Atak (II). * fle.

hamle etmek (veya yapmak) * at lmak, sald rmak. * nemli bir i e giri mek, bir i te ba ar sa lamak iin aba harcamak. hamleci * At l mc . hamletme * Hamletmek i i. hamletmek * Bir sebebe yklemek, yormak. haml k * Ham olma durumu. * dmans zl k.

hamse hamsi

* Divan edebiyat nda be mesnevnin bir araya gelmesinden olu an eser.

* Hamsigillerden, Akdeniz, Karadeniz ve Bat Avrupa k y lar nda avlanan, 10-12 cm boyunda, ince uzun bir bal k (Engraulis encrasicholus). hamsi bu ulama * Hamsinin f r nda pi irilen yeme i. hamsi orbas * Hamsi ile yap lan orba. hamsigiller * Kemikli bal klar n hamsi, ringa, sardalye, tirsi bal klar n iine alan bir familyas . hamsiku u * Baharat, un ve yumurtaya bulanarak yap lan hamsi tavas . hamsili pilv * Haz rlanan i pilv n zerine ay klan p temizlenmi hamsilerin konulmas ve f r nda pi irilmesiyle yap lan bir tr pilv. hamsin hamt * Erbainden sonra gelen, 31 ocakta ba layan elli gnlk k dnemi. * Tanr 'ya kretme.

hamt etmek * Tanr 'ya kretmek. hamt olsun * "Tanr 'ya krler olsun" anlam nda ho nutluk anlat r. hamule * Yk. * K t dolgu maddesi. * Unun su veya ba ka s v larla yo rulmu durumu. * (k t iin), Nitelik, tr. * (ekmek ve hamur i leri iin) yi pi memi . * z, as l, maya.

hamur

hamur amak * yo rulmu hamuru inceltip yufka durumuna getirmek. hamur boya * Ressam n boya tablas zerinde, resmine srmek iin haz rlad hamur k vam ndaki ya l boya. hamur orbas * Hamur ile yap lan orba. hamur gibi * yorgunluktan eli aya tutmaz. * yiyeceklerin ok pi ip bulama durumuna gelmesi. hamur i i * Hamurdan yap lan yiyeceklerin genel ad .

hamur tahtas * zerinde hamur a lan tekerlek biiminde ve k sa ayakl masa, yasta a. hamur tatl s * Hamurla yap lan tatl lar n genel ad . hamur teknesi * inde hamur yo urmaya yarayan zel kap. hamur tutmak * hamur haz rlamak. hamurcu * F r nda hamur yo uran (i i), hamurkr.

hamurculuk * Hamurcunun i i veya mesle i. hamurkr * Hamurcu. hamurlama * Hamurlamak i i. hamurlamak * Hamur srmek. * (kapal tencerenin kenar n bu u kmas n diye) Hamurla s vamak. hamurlanma * Hamurlanmak i i. hamurlanmak * Hamura bulanmak. hamurla ma * Hamurla mak i i. hamurla mak * Hamur k vam almak, gev emek. hamursu * yi pi memi , hamur gibi, hamurumsu.

hamursuz * Yahudilerin, Hamursuz Bayram dolay s yla yap p yedikleri bir e it mayas z rek. Hamursuz Bayram * Yahudilerin M s r'dan k lar n anmak amac yla her y l kutlad klar bayram. hamurumsu * Hamur k vam nda olan, iyi pi memi , hamursu. hamut han * Araba ko umunda atlar n boyunlar na geirilen a a veya stne me in geirilmi ember. * Osmanl padi ahlar n n adlar n n sonuna getirilen unvan. * Do u lkelerinde yerli beyler ve K r m giraylar iin kullan lan unvan. * Yol zerinde veya kasabalarda yolcular n konaklamalar na yarayan yap . * Byk ehirlerde serbest mesleklerde al anlar n oda veya daire tutup al t klar birka katl yap .

han

han gibi

* gere inden ok geni olan yer.

han hamam sahibi * mlk ok, varl kl kimse. han kap s ndan te elti atmak * defetmek, kovmak. hanay * ki ve daha ok katl ev. * Sofa, hol. * Avlu. Hanbel * slml kta snnet ehli denilen drt mezhepten biri. * Bu mezhepten olan kimse. * Han i leten kimse.

hanc

hanc sarho yolcu arho * kimin ne yapt , ne etti i belli de il. hanc l k haner * Hanc olma durumu veya hanc n n yapt i . * Ucu e ri ve sivri, kamaya benzer, silh olarak kullan lan bir tr b ak.

haner ie i * iekleri haner sap n and rd iin Ltin ie ine verilen bir ad. hanere * G rtlak. hanerleme * Hanerlemek i i. hanerlemek * Hanerle yaralamak veya ldrmek. hanerlenme * Hanerlenmek i i. hanerlenmek * Hanerle yaralanmak veya ldrlmek. handan hande handikap * en, ne eli. * Glme, gl .

* At yar lar nda binicilerle eyerin toplam a rl n n, atlar n ko uyu kazanma ans n etkileyecek biimde ayarlanmas . * Elveri siz durum, engel. handiyse * Yak n zamanda, neredeyse, hemen hemen.

hane

* Ev, konut. * Ev halk . * Bir btn olu turan blmlerden her biri, blk, gz. * Ondal k say sisteminde bir say n n sa dan sola do ru rakamlar n n derecelerine gre her birinin bulundu u yer, basamak. * Klsik Trk mzi inde, pe rev gibi saz paralar n n blmlerinden her biri. * Birle ik kelimelerde ikinci kelime olarak bulunur, bina, yap , yer, makam anlamlar n kar lar. hanedan * Hkmdar veya devlet by gibi bir ki iye dayanan soy, byk aile. * Belli ve byk soydan gelen. * Eli a k ve konuksever. hanedanl k * Hanedandan olma durumu. Hanef * slml kta snnet ehli denilen drt mezhepten biri. * Hanef mezhebinden olan kimse. Haneflik * Hanef mezhebi. hanek haneli * Sz, konu ma. * Herhangi bir say da evi olan. * Herhangi bir say da hanesi olan. * Herhangi bir say da evi olan, evlik. * ark sylemeyi meslek edinmi kimse, ark c , okuyucu.

hanelik hanende

hanendelik * Hanende olma durumu, ark c l k, okuyuculuk. hangar * Uak, araba, tar m arac , e ya gibi nesneleri bar nd rmaya yarar kapal yer, sundurma.

hangar gibi * ok byk ve geni yer. hangi * ki veya daha ok eyden bir tanesini belirtecek bir cevap istemek iin kullan lan soru s fat . * Fiili dilek veya art birle ik zaman nda olan cmlelerde, nesnenin veya cmlenin belirteni durumunda oldu unda nesnedeki kavram genelle tirir. hangi akla hizmet ediyor? * ne gibi bir d nce ile byle olmayacak, mant ks z bir i yap yor?. hangi biri? * ok olanlardan hangisi. hangi da da kurt ld? * kendisinden beklenmedik bir davran kar s nda a ma ve sitem anlat r. hangi peygambere kulluk edece ini a rmak

* kimin szn yerine getirece ini bilemeyerek a k nl k iinde kalmak. hangi rzgr att ? * bir yere uzun sre u ramam ken beklenmedik bir zamanda gelenlere sitem yollu sylenir. hangi ta pekse (kat ysa), ba n ona vur * kendi kusuru yznden zor bir duruma d en veya ba kalar ndan yard m isteyen bir kimseye fkelenildi inde sylenir. hangi ta kald rsan, alt ndan kar * her i ten anlar veya anlad iddias nda bulunur. * her i e kar r. hangisi han m * Birka ki i aras ndan kim veya birka ey aras ndan hangi ey. * K z ve kad nlara verilen unvan, bayan. * Kar , e . * Kad nl n btn iyi niteliklerini ta yan. * Toplumsal durumu, varl iyi olan, hizmetinde bulunulan kad n.

han m bce i * K n kanatl lardan, kara benekli, k rm z renkte, kurtuklar yedi i iin yararl say lan bir bcek, gelin bce i (Coccinella). han m evld * Nazl bytlm , tk r ld m kimse. * Pi. han m han mc k * Evine, ocuklar na, i ine gere i gibi bakan, evresiyle uyumlu (kad n, k z). * Byle bir kad na veya k za yara r davran lar olan. han manne * Kay n valide. han mefendi * stn bir sayg gstermi olmak iin kad n adlar n n sonuna getirilir veya adlar n yerine kullan l r. han mefendilik * Han mefendi olma durumu ve zelli i. han meli * Han meligillerden t rman c , korularda, al l klarda yeti en bir bitki (Lonicera caprifolium). * Bu bitkinin gzel kokulu ie i.

han meligiller * ki eneklilerden, rne i han meli olan bir bitki familyas . han mgbe i * Bir e it hamur tatl s . han ml k * Han m olma durumu ve zelli i. han mnine * Bkz. haminne. han mparma * nce uzun, parmak biiminde bir e it hamur tatl s .

hani

* Nerede, ne oldu, nerede kald . * Kar dakinin daha nceden bildi i bir ey kendisine hat rlat lmak istenildi inde kullan l r. * Verilen sz hat rlatan szn ba na getirildi inde sitem anlat r. * Bazen "bari" anlam nda kullan l r. * "Do rusunu sylemek gerekirse","kald ki, stelik" anlamlar nda kullan l r. * Hanigillerden, Akdeniz'de ya ayan, alaca k rm z renkli, beyaz etli, orta byklkte bir bal k (Serranus

hani cabrilla). hani ya

* hani.

hani yok mu * dikkati arkadan gelen sze ekmek iin sylenir. hanidir hanigiller hanl k * ne vakittir, epey zamand r, oktan beri. * yi bilinen trleri hani ve yaz l hani olan kemikli bal klar tak m . * Han olma durumu. * Han n egemenli indeki lke. * Han n ynetimi.

hant hant * "Rahats z edecek biimde bir eye a r istek duymak" anlam nda hant hant tmek deyiminde geer. hantal * Kocaman, iri, kaba. * i, davran lar kaba ve yava .

hantalla ma * Hantalla mak i i. hantalla mak * Hantal bir duruma gelmek. hantall k hanman * Hantal olma durumu. * Ev bark, ocak.

hanman n y kmak * oca n y kmak, evini bark n da tmak. Hanya * "Haddini bilmek" anlam nda Hanya'y Konya'y bilmek (veya anlamak) bilmemek (veya anlamamak) deyiminde geer. Hanya'y Konya'y anlamak * bir i in gerek ynn anlayarak akl ba na gelmek, ak llanmak. Hanya'y Konya'y gstermek (veya retmek) * Bkz. dnyan n ka bucak oldu unu gstermek. Hanya'y Konya'y renmek * Bkz. anlamak.

hap

* Kolayca yutulabilmesi iin kk toparlak durumuna getirilmi il. * Bir iimlik afyon. * (ocuk dilinde) Yutma sesi.

hap

hap etmek * yemek, yutmak. hapaz * Avu.

hapazlama * Hapazlamak i i. hapazlamak * Avulamak. hap hap l k * Afyon vb. uyu turuculara al m olan (kimse). * Uyu turucu madde zelli i ta yan haplara d kn olma durumu.

hap yutmak * kt bir duruma d mek. hap r hap r, hap r hupur * tahl ve grltl bir biimde (yemek). hapis * Bir yere kapat p sal vermeme. * Yasalara gre suu belirlenen bir kimseyi ceza evine koyma cezas . * Cezaya arpt r lm sulular n kapat ld klar yer, ceza evi, hapishane. * Ceza evine kapat lm kimse, mahpus. * Pullar sal vermemek, kapatmak temeline dayanan bir e it tavla oyunu.

hapis giymek * hapis cezas na arpt r lmak. hapis yatmak * hkml oldu u sreyi hapishanede geirmek. hapishane * Hapis cezas na arpt r lanlar n kapat ld klar yer, dam, ceza evi, kodes. hapishane kak n * sulu olup da henz tutuklanmam kimse. * kt, serseri, hoyrat kimse. hapislik haploit haploloji * Bkz. Orta hece yutumu. hapsedilme * Hapiste bulunma durumu veya sresi. * Olgun bir reme hcresinde bulunan kromozom tak m .

* Hapsedilmek i i. hapsedilmek * Hapsetmek i i yap lmak. hapsetme * Hapsetmek i i. hapsetmek * Bir suluyu hapishaneye koymak. * Bir yere kapat p sal vermemek. * Bir kimseyi veya bir eyi bo u bo una tutmak, al koymak. hapsettirme * Hapsettirmek i i. hapsettirmek * Hapsedilmesine yol amak. hap r k * Aks r k.

hap r kl * Aks r kl . hap rma * Hap rmak i i, aks rma.

hap rmak * Aks rmak. hap rtma * Hap rtmak i i. hap rtmak * Aks rtmak. hap u hapt * Hap rma sesi.

* "Bir tart mada kar s ndakini susturmak ve kar l k veremez duruma getirmek" anlam nda haptetmek birle ik fiilinde geer. haptetme * Haptetmek i i.

haptetmek * Kar s ndakini susturmak, cevap veremez durumunda b rakmak. har * Birtak m ikileme ve deyimlerde e itli anlamlarla geer. har har gr har gr * S cak, k zg n, yak c . * tart p eki me, tart p eki erek. * Bkz. har.

har har har hur har hur

* Grltl, bol ve srekli olarak. * kar kl k ve anla mazl k. * Bkz. har.

har vurup harman savurmak * d ncesizce ve hesaps zca harcamak, bol bol harcay p tketmek. hara hara harabat * Y k nt lar, harabeler, viraneler. * (Divan edebiyat nda) kili e lence yeri, meyhane. harabat * Madd eylere de er vermedi i iin stne ba na zenmeyen, da n k, derbeder. * Vaktini meyhanelerde veya zevk ve sefada geiren (kimse). harabatlik * Harabat olma durumu, da n kl k, derbederlik. harabe * Eski a lardan kalm ehir veya yap , ren, kal nt . * Y k lm veya y k lmaya yz tutmu yap , y k . * Harap olmu yer, ren. * At retilen iftlik, ayg r deposu. * Hare.

harabelik

haraca ba lamak * bir kimseyi belli zamanlarda kendisine belli miktarda para vermeye zorlamak. haraca kesmek * zorbal kla para koparmak veya kar sa lamak. hara * Osmanl Trklerinde genel olarak toprak sahiplerinden devlete al nan vergi. * Osmanl Trklerinde Mslman olmayanlar n devlete demekle ykml olduklar vergi. * Bir yerden, bir kimseden zorbal kla al nan para. hara mezat satmak * a k art rma ile satmak. hara yemek (veya almak) * ba kas n n s rt ndan geinmek. hara * Hara toplamakla grevli olan kimse. * Zor kullanarak bir yerden veya kimseden para s zd ran kimse.

hara l k * Hara n n grevi. * Zor kullanarak bir yerden veya kimseden para s zd ran kimsenin yapt i . haral

* Haraca ba lanm , vergi deyen. harakiri * Japonlarda karn n b akla de me yoluyla kendini ldrme. harala grele * Tel ile. haram * Din kurallar na ayk r olan, dince yasak olan. * Yasak.

haram etmek *o eyden umulan yarar ve rahat tatt rmamak. haram olmak * bir eyden gere i gibi yararlanamamak. haram olsun! * "hayr n grme, grmesin!" anlam nda kullan lan bir sz. haram para * Yasa d yollardan kazan lan para. haram yemek * din inanlara ayk r olarak, haks z olarak bir eye el atmak, sahip olmak. harama ukur zmek * nikhs z olarak cinsel ili kide bulunmak. harami * H rs z, haydut. haramilik * H rs zl k, haydutluk.

harams z * Haram olmayan, haram kar mam . haramzade * Yasa d birle melerden do an ocuk, pi. haran * Byk tencere. harap * Bay nd rl kalmam , y k lacak duruma gelmi , y kk n, viran. * Bitkin, yorgun, peri an. * ok sarho .

harap etmek * harap duruma getirmek. harap olmak * harap duruma gelmek, harapla mak, peri an olmak. harapla ma * Harapla mak i i. harapla mak * Harap duruma gelmek, viran olmak, peri an olmak.

harapl k harar

* Harap olma durumu, y kk nl k. * o u k ldan dokunmu , byk uval.

harar gibi * iine ok ey alabilen, geni , byk e yalar iin kullan l r. hararet * Is . * S cakl k. * Susama, susuzluk. * Co kunluk, ate lilik.

hararet basmak * ok susamak. * vcut s s artma. hararet kesmek (veya sndrmek) * susuzlu u gidermek. hararet vermek * susatmak. hararetlendirme * Hararetlendirmek i i. hararetlendirmek * Hararetlenmesine yol amak. hararetlenme * Hararetlenmek i i. hararetlenmek * Is s artmak. * Canlanmak, k z mak. hararetli * Is s , s cakl fazla olan. * Co kun, ate li, canl . hararetli hararetli * Yo un ve heyecanl bir biimde, ate li ate li. hara o haraza * "iyi, gzel" Bir tr yn rgs. * Kavga, grlt, kar kl k. * fke, sinir. * S r n t kesesinden kan ta . * K sa m zrak. * Harbi. * Ate li silhlar n iini temizlemekte kullan lan ubuk, harbe. * Do ru, hilesiz, temiz, mert.

haraza harbe

harbi

harb

* Sava la ilgili. * Osmanl Devletiyle henz bar durumunda bulunmayan, bir antla ma yapmam devletler ve bu devletlerin uyruklar . * Osmanl lkelerinde ticaretle u ra an yabanc uyruklara verilen ad. harbi basmak * do ru, h zl yrmek. harbi konu mak * dosdo ru, gere i gizlemeden konu mak. harbilik * Do ruluk, temizlik, mertlik. * Ate li silhlarda harbinin yerle tirildi i yer. * Sava i leri. * (byk H ile) Subay yeti tiren yksek okul, harp okulu.

harbiye

Harbiye Nezareti * Osmanl mparatorlu unda Mill Savunma Bakanl na verilen ad. Harbiyeli harcama * Harp okulu rencisi. * Harcamak i i, paray elden karma, sarf. * Bir ey almak iin elden kar lan para, gider.

harcama kalemi * Muhasebe i lemleri iinde en fazla sat n al nan maddelerin btn. harcamak * Bir i grmek veya bir ey sat n almak iin paray elden karmak, sarf etmek. * Bir ey yapmak iin kullanmak, tketmek. * Birinin de er ve onurunu k r c bir durum yaratmak. * Manev ynden kt duruma d rmek, feda etmek. * Yok olmas na, lmesine sebep olmak. harcanabilir * Harcanma zelli i olan. harcanma * Harcanmak i i. harcanmak * Harcamak i i yap lmak, harcamak i ine konu olmak. harcay * Harcamak i i veya biimi. harc * Ucuz, her keseye uygun.

harc olmak * bir i , birinin yapabilece i nitelikte olmak. harc lem * Herkesin alabilece i, herkesin kullanabilece i, herkesin i ine yarayan, her keseye uygun. * Hibir zelli i olmayan, yenili i olmayan, basmakal p.

harc rah har

* Yolluk.

* Harcanan para, masraf. * Resm i lerde devlet veznesine denen para. * Yap da tu la veya ta lar n rgsn pekitmek, duvarlar s vamak iin kullan lan, toprak, saman veya kum, kire, imento gibi eyleri su ile kararak yap lan amur, kar m. * Bir yeme in yap lmas nda kullan lan ve tat veren maddelerin btn. * Giysiler dikilirken kullan lan tamamlay c veya ssleyici eyler. * Bah vanl kta de i ik nitelikteki toprak vb. maddelerin kar t r lmas yla haz rlanm toprak. harl * Yap lmas iin har denen. * Har ile rlm . * Sslerle bezenmi (giysi). * Ufak tefek ihtiyalar iin ayr lm para. hars z hardal * Harc olmayan.

harl k

* Turpgillerden 100-150 cm ykseklikte, sar iekli, deriyi yak c nitelikte olan ve tohumu hekimlikte kullan lan, tad ac ve bir y ll k bir bitki (Brassica nigra). * Bu tohumun toz durumuna getirilmi veya sirke ile kar t r larak yap lm macunu. hardal rengi * Kirli sar renkte. hardaliye hardall hardall k * Hardal yap m nda kullan lan malzeme. * Hardal konulan kap. hardals * Uzun iki enetli meyve. hardals z * Hardal olmayan. hare * Baz nesne, canl , gz vb. nde dalgalan r gibi grnen parlak izgiler, menevi , dalg r. * zerinde dalgal izgiler bulunan kuma . * ok sert ta , mermer. * Davran lar, i ler. * Belli bir ama gzetilerek bir asker birli e yapt r lan manevra, arp ma, evirme, kovalama gibi i ler. * Arap harfleriyle yaz lm metinlerde k sa nlleri gstermek iin kullan lan i aret. * ine hardal kat larak yap lan zm ras . * Hardal olan.

harekt

hareke

harekeleme * Harekelemek i i.

harekelemek * Bir nsze hareke koymak. harekeli harekesiz hareket * Bir cismin durumunun ve yerinin de i mesi, devinim. * Vcudu oynatma, k p rdatma veya k m ldanma. * Davran . * Yola kma. * Belirli bir amaca varmak iin birbiri ard nca yap lan ilerlemeler, ak m. * Yer sars nt s , deprem. * Devinim. * (demir yollar nda) Katarlar n dzenlenmesi ve hangi saatlerde yola k p hangi duraklarda kar la acaklar n dzenleme i leri. * Bir paran n yava l k, abukluk derecesi. * Kas ve eklemlerin, belli do al artlar iersinde i lemeleri sonucu vcut blmlerinde dzenli ve olumlu etkilerle olu turduklar yer de i imi. * Devinim. hareket dairesi * Demir yollar nda hareket i lerini dzenleyen, izleyen daire. hareket etmek * yola gitmek, yola kmak. * vcudu oynatmak, k p rdatmak veya k m ldamak, devinmek. * davranmak. * devinmek. hareket noktas * Bir i in, bir yolculu un vb.nin ba lad yer. * Bir sorunun incelenmesinde ba lang olarak al nan nokta. harekete geirmek * bir i in yap lmas na sebep olmak, k m ldatmak, canland rmak. harekete gemek * bir i i yapmaya ba lamak, bitirmek amac ile bir i e giri mek. harekete getirmek * k m ldatmak, canland rmak. hareketlendirme * Hareketlendirmek i i. hareketlendirmek * Hareketlenmesine yol amak. hareketlenme * Hareketlenmek i i. hareketlenmek * Hareket kazanmak, harekete gemek. hareketli * Hareketi olan, yer de i tirebilen, devingen, mteharrik. * Canl l k gsteren, canl , k p rdak. * Hareke konulmu . * Hareke konulmam .

hareketlilik * Hareketli olma durumu, devingenlik. hareketsiz * Hareket etmeyen, yerinden k m ldamayan, durgun, dura an. hareketsizlik * Hareketsiz olma durumu. harek * Hareket durumunda, devinim durumunda olan. harelenme * Harelenmek i i. harelenmek * K m ldad ka zerinde parlak izgiler grnmek, dalgalanmak. hareli harem * Saray ve konaklarda kad nlara ayr lan blm. * Bu blmde oturan kad nlar n hepsi. * Kar , e . harem a as * Osmanl saraylar nda ve byk konaklarda haremle selml k aras nda hizmet gren had m, zenci kle, had m a as . harem khyas * Haremin al veri ine bakan erkek grevli. haremlik * Saray ve konaklarda kad nlara ayr lan blm, selml k kar t . * Kar l k, e lik. haremlik selml k olmak * bir yerde kad nlar ayr , erkekler ayr oturmak. Harezm yolu * Bkz. algoritma. harf * Dildeki bir sesi gsteren ve alfabeyi olu turan i aretlerden her biri. * Haresi olan.

harf atmak * sz atmak, tan mad bir kad na uygunsuz szler syleyerek yakla maya al mak. harf evirisi * Transliterasyon. harfendaz * Onur k r c sz syleyen. harfendazl k * Harfendaz olma durumu. harfi harfine * Tastamam, uygun, gerekte oldu u gibi.

harfitarif harfiyen

* Arapada addan nce gelen ve ad n belirli oldu unu gsteren elif, lm harfleri, tan ml k. * Harfi harfine, hibir de i iklik yapmadan.

harharyas * Harharyasgillerden, boyu 2 m' yi bulan ok tehlikeli bir kpek bal tr (Carcharhinus lamia). harharyasgiller * Kpek bal klar tak m na giren bir familya. har ba na vurmak * ok k zmak; azmak, kendini tutamayacak duruma gelme. har gemek * k zg nl , s cakl , hevesi, iste i veya fkesi azalmak. har l har l * Aral ks z olarak, durmaks z n, btn gcyle. har lanma * Har lanmak durumu. har lanmak * (hayvan) Huysuzlanmak, huysuzluk etmek. har ldama * Har ldamak durumu. har ldamak * Grltyle ve srekli olarak akmak; yanmak; al mak. har lt har m * Har ldarken kan ses. * Sebze ve meyve bahesi. * Tarla ve bahe evresindeki it. * Bir eyden huylan p yrmeyen, geri geri giden (hayvan). * Hain, huysuz. * Obur. * D tan, d ar dan. * D la ilgili, d tan olan. * (devlet ynetiminde) D i leri. * Ameliyat veya tedaviyi gerektiren hastal klarla ilgilenen hekimlik kolu. * Hastahanelerde bu hastal klarla ilgilenen blm.

har n

haricen haric hariciye

hariciye naz r * D i leri bakan . hariciyeci * D siyaset ile u ra an meslek adam . * Hariciye hastal klar uzman hekimi.

hariciyecilik * Hariciyeci olma durumu. hari * D , d ar . * Yabanc lke, d ar . * D ta kalmak zere, d nda say lmak zere.

hari olmak * o i in iinde olmamak. hariten gazel okumak (veya atmak) * bir konuyu iyice bilmeden, zerinde gr ve d nce ileri srmek. * bir konu maya yersiz ve zamans z kat lmak. harika * Yarad l n ve imknlar n stnde nitelikleriyle insanda hayranl k uyand ran ( ey). * ok byk bir hayranl k uyand ran, eksiksiz, kusursuz, tam, mkemmel.

harikalar yaratmak * hayranl k uyand racak ba ar lar kazanmak. harikulde * E i grlmemi , a k nl k yarat c , ola anst. * ok gzel. harikuldelik * Harikulde olma durumu veya zelli i, ola anstlk. harim * Girilmesi yabanc ya yasak olan, kutsal tutulan, korunulan yer. harir haris harita * pek. * stekli, a gzl, bir eyi ok fazla isteyen, h rsl .

* Co rafya, tarih, dil, nfus vb. olgularla ilgili yeryznn veya bir paras n n, belli bir orana gre kltlerek dzlem zerine izilen tasla . haritac * Harita yapan kimse, kartograf.

haritac l k * Haritac olma durumu. * e itli amalara ynelik haritalar n yap m yntemi, kartografi. haritada olmak * gz nnde bulundurulmas gerekmek. haritadan silinmek * bir lke, ba ka devletin hkimiyeti alt na girmek. * (bir ky, kasaba) sava veya deprem gibi bir olay sonunda yok olmak. harital k hark * Haritalar n sakland yer. * Bkz. ark.

harlak harlama harlamak

* Har lt ile akan su, a layan. * Harlamak i i. * (ate iin) Kuvvetlenmek, harl bir biimde yanmak. * Birden fkelenerek ba rmak, birine k mak. * Harlatmak i i.

harlatma

harlatmak * (ate i) Kuvvetlendirmek, alevlendirmek. harl harman * Kuvvetli, har l har l yanan.

* Tah l demetlerinin zerinden dven geirilerek tanelerin ba aklar ndan ayr lmas i i. * Bu i in yap ld yer veya mevsim. * Birok e itten birer para al p yeni birle im olu turma i i. * (k t l kta) Selloz a lmas a amas ndan ba lay p k t veya karton sayfas n n meydana gelmesine kadar kullan lan bir veya birka k t hamuru ile di er malzemelerin meydana getirdi i sulu sspansiyon. harman evirmek * harmanlamak. harman orman * Bkz. karman orman. harman dvmek * ekin tanelerini saptan ay rmak i ini yapmak. harman etmek (veya yapmak) * birok e itten birer para al p yeni bir birle im olu turmak. harman savurmak * tah l samandan ay rmak iin dvlm n rzgra kar savurmak. harman sonu * Harmandan sonra kalan, toprakla kar m tah l. * Byk bir varl k veya i ten sonra kalan blm. harman sonu dervi lerin * bir i in sonunda iyi pay alanlar iin sylenir. harman yeri * zerinde harman dvlen, s k t r lm sert toprak alan. harmanc * Harman i i ile u ra an kimse. harmanc l k * Harmanc olma durumu. * Harmanc n n yapt i . harmandal * (Ege blgesinde) Bir e it zeybek oyunu.

harmani

* Btn vcudu saran, kolsuz ve bazen kukuletal bir e it st giysisi, pelerin.

harmaniye * Bkz. harmani. harmanlama * Harmanlamak i i. harmanlamak * Harman etmek. * Bir ember olu turacak biimde dola mak. * (gemi) Az bir dmen a s yla byk bir e ri izerek yrmek. harmanlanma * Harmanlanmak i i. harmanlanmak * Ttn, ay, iki gibi eylerin birka e idi birbirine kat l p kar t rmak. * (Ay) evresinde a l olu mak. harmanlatma * Harmanlatmak i i. harmanlatmak * Harman yapt rmak. harmanl k * Harman iin gerekli e ya. * Harman yeri. harmoni * Armoni.

harmonyum * D grn piyanoya benzeyen, kr ayakla i letilen kk org. harnup harp harp * Keiboynuzu. * Sava . * Dik tutularak parmakla al nan, k eli ve telli, byk alg , arp.

harp amak * Bkz. sava amak. * Bir konuda gl biimde mcadele etmek, bir konuyu iddetle savunmak. harp akademileri * Trk Silhl Kuvvetlerine kumandan ve kurmay subay yeti tiren okullar. harp dairesi * Mill Savunma Bakanl nda sava gereleri ile u ra an daire. harp mall * Sava ta sakat kalm asker. harp okulu * Trk Silhl Kuvvetlerine subay yeti tiren yksek okul, harbiye.

harp zengini * Sava s ras nda yolsuz kazanlar sa layarak k sa srede zengin olan kimse. Harput kftesi * K yma, ince bulgur ve fesle en gibi de i ik koku ve baharatla haz rlanan sulu kfteli yemek. harrangrra * Grlt ile ve zensiz olarak. harrup hars * Harnup. * Tarla srme. * Kltr. * ( s rmak, yemek vb. iin) Birden ve sert bir biimde. * Sert ve kaba ses kararak. * A z dolusu s rarak ve ses kararak (yemek). harta hartadak hartadan hartama * Kiremit yerine kullan lan veya kiremit alt na konulan ince tahta. harttadak * Bkz. hartadak. hartu has * Merminin arkas ndan namluya srlen bezden veya kartondan barut kesesi. * zg, mahsus. * Kat ks z, en iyi cinsten; saf. * yi nitelikleri kendinde toplam olan (ki i). * Osmanl Devletinde yz bin akeyi a an dirlik. * Hkmdara zg olan. * Kepe inden btnyle ayr lm birinci s n f un. hasa * Bkz. hasse. * "S ras z, sayg s z davran larda bulunmak" anlam nda hartas hurtas olmamak deyiminde geer. * Ans z n ve serte ( s rmak, kapmak). * Bkz. hartadak.

hart hart hart hart hurt

has un

Hasanpa a kftesi * F r nda ka ar ve maydanoz, so an kar m ile haz rlanan sosla pi irilen kfte. hasar * Herhangi bir olay n yol at , k r lma, dklme, y k lma gibi zarar.

hasara u ramak * zarar grmek, y k lmak, harap olmak. hasarl hasat * rn kald rma, ekin bime i i. * Bu biimde toplanm rn. hasat * rn kald rma, toplama, ekin bime i i ile u ra an kimse. hasat l k * Hasat olma durumu. * Hasat n n i i. hasbelkader * Rastlant sonucu olarak, tesadfen. hasbetenlillh * Tanr iin, Tanr u runa, Tanr r zas iin, hibir kar l k beklemeksizin. hasb hl * Syle i, sohbet. * Hasara u ram .

hasb hl etmek * syle mek, kar l kl konu mak, sohbet etmek. hasb * Gnll ve kar l ks z yap lan. * Sebepsiz.

hasb gemek * (bir eye) nem vermemek, ilgi gstermemek, k sa kesmek. hasblik * Gnll ve kar l ks z i yapma, gnlllk.

hasebi nesebi * Soyu sopu. hasebiyle * Dolay s yla, ...-dan / -den tr. haseki * Osmanl Devletinde bir grevde eskimi olanlara verilen unvan. * Bostanc oca n n kk dereceli subaylar . * Osmanl saray nda karava lar aras ndan seilen padi ah gzdesi.

haseki sultan * Padi ahtan ocu u olan karava . hasekikpesi * D n ie igillerden bir ss bitkisi (Aquilegia). hasenat hasep * Yararl , iyi, gzel i ler. * Ki isel zellikler, nitelikler.

haset

* K skanl k, ekememezlik, gn.

haset etmek * k skanmak, ekememek, gnlemek. haseti * K skan, gnc. hasetlenme * Hasetlenmek i i. hasetlenmek * K skanmak, ekememek. hasetli hasetlik * Haset olma durumu, haseti davran , k skanl k, gnclk. has l hs l * Yeni ba ak tutmaya ba lam ye il ekin. * Olan, ortaya kan; grnen. * Haset dolu.

hs l olmak * ortaya kmak, tremek. hs la * Bir i ten elde edilen sonu. hs lat * rn. * Gelir, kazan.

hs latl * Gelir getiren; rn veren. hs l * Szn k sas , k sacas .

hs l velkelm * Szn k sas , k sacas , zetlersek. hs l kelm * Bkz. hs l velkelm. has m * D man, ya . * Bir oyun, dava veya yar ta kar taraf. * Has m gibi davranarak. * Has m olma durumu. * D manl k, ya l k. * Saz, kabuk, yaprak gibi bir bitki maddesiyle rlm taban veya tavan rts.

has mca has ml k

has r

* Tamam veya bir blm byle bir rgden yap lm olan. has r * Ay rma, (bir eyi) zg k lma. has r otu * Has r otugillerden, batakl klarda yeti en dz, ince uzun ve dayan kl olan yapraklar k t k yapmaya, has r ve zembil rmeye yarayan bir saz, zembil otu, semerci saz , su kam , kofa, kiliz (Typha). has r otugiller * Su k y lar nda yeti en, rne i has r otu olan bir bitki familyas . has ralt * "Bir i i isteyerek, bilerek ve haks z olarak yrtmemek, rtbas etmek" anlam nda has ralt etmek deyiminde geer. has rc * Has r ren veya satan kimse.

has rc l k * Has r rme zanaat veya satma i i. has rlama * Has rlamak i i. has rlamak * Has rla d emek, stn has rla rtmek. has rlanma * Has rlanmak durumu. has rlanmak * Has rla d enmek, st has rla rtlmek. has rl * Has r olan, has rla kaplanm olan. * Has rla kaplanm i e. hasis * Cimri, pinti, k sm k. * Baya , insan klten, alak. hasislik * Hasis olma durumu. * Hasis davran . hasislik etmek * cimrice davranmak. hasiyet * zglk, hassa. * (yiyecek ve iecek iin) Yarar, etki. * (yiyecek ve iecek iin) Yararl , etkili. * nsan n yarad l ndan gelen zellik, huy. * K z veya kad nlara aka veya alay yollu sylenen sz.

hasiyetli haslet haspa

hasret

* zlem.

hasret ekmek * zlem duymak. hasret gitmek * zlemini ekti i, sevdi i bir yere veya kimseye kavu amadan lmek. hasret kalmak * zlemek. hasretini ekmek * ok zlemek. * ihtiya duydu u hlde o eyi elde edememenin znts iinde bulunmak. hasretli hasretlik hasretme * Hasretmek i i. hasretmek * Bir eyin btnn birine, bir eye ay rmak, vermek. hasrolunma * Hasrolunmak durumu. hasrolunmak * Bir ey btnyle birine verilmek, ayr lmak. hassa * zglk, zellik, hasiyet. hassa askeri * Hkmdar korumakla grevli asker s n f. hassas * Duyum ve duygular alg layan. * abuk duygulanan, duygun, duyar, duyarl , ili, al ngan. * abuk etkilenen. * Yap m ve bak m zen isteyen, aksamadan ok do ru al an, kesin ller gerektiren i lerde kullan lan * Hasreti olan, zlemli. * Sevilen bir ey veya kimseden ayr kalma durumu, ayr l k.

(alet).

hassas olmak * duyarl bulunmak, abuk duygulanmak. hassasiyet * Hassasl k, duygunluk, duyarl k. hassasl k * Hassas olma durumu, hassasiyet. hassaten hasse * Ayr ca, zellikle, bilhassa. * Bir e it pamuklu kuma , patiska.

hasta

* Sa l bozuk olan, esenli i yerinde olmayan (kimse, hayvan). * Zihinsel yetenekleri bozulmu olan. * Paras z, z rt.

hasta bak c * Tedavi ile ilgili hekimin buyruklar n yerine getirip hastaya bakan hem irelere yard m eden kimse. hasta bak c l k * Hasta bak c olma durumu. * Hasta bak c n n i i. hasta etmek * hasta olmas na yol amak. hasta ol benim iin, leyim senin iin * ki i kendisi iin bir fedakrl kta bulunan kimseye kar s ras gelince daha byk fedakrl kta bulunur. hasta olmak (veya d mek) * hastalanmak. hastahane * Hastalar n yat r larak tedavi edildikleri sa l k kurumu. hastahanelik * Hastahaneye kald r lacak durumda olan. hastahanelik etmek * birini a r derecede dvmek. hastahanelik olmak * hastahaneye yatmay gerektirecek kadar hastalanmak. * ok dayak yemek. hastahaneye kald rmak (veya yat rmak) * tedavi amac yla hastahaneye gtrmek. hastaland rma * Hastaland rmak i i veya biimi. hastaland rmak * Hasta etmek, hastalanmas na sebep olmak. hastalan * Hastalanmak i i veya biimi. hastalanma * Hastalanmak i i. hastalanmak * Sa l bozulmak, esenli i yerinde olmamak, hasta olmak. hastal k * Organizmada birtak m de i ikliklerin ortaya kmas yla fizyoloji grevlerinin bozulmas durumu, sayr l k, maraz, esenlik kar t . * Ruh sa l n n bozulmas durumu. * Bitkilerin yap lar nda grlen bozukluk. * A r d knlk, tutku. hastal k almak (hastal k kapmak veya hastal a tutulmak) * bula c bir hastal a yakalanmak.

hastal k tablosu * Hastan n yata n n ba nda bulunan ve hastal n seyrini gsteren levha. hastal kl * Vcut direnci az olan, abuk hastalanan, mariz. hastas olmak * bir eye ok d kn olmak. hastel * Daha ziyade genlerin ve ara t rmac lar n konaklamas iin yap lm ve belirli kurallara gre ynetilen ekonomik tesisler. hasut ha a h * K skan, gnc. * Belleme (II). * Bir durum veya davran n kesinlikle kabul edilmedi ini anlat r. * Dine ayk r grlen bir ihtimalden sz edilirken, zorunlu olarak kullan l r.

h huzurdan (veya huzurunuzdan) * uygunsuz bir ey sylemek zorunda kal nd nda ba lanma dile i anlat r. h smme h * "yle olmas na ihtimal yok, yle de ildir" anlam nda kullan l r. ha arat * Bcekler. * De ersiz ve zararl kimseler. * ok yaramaz, ele avuca s mayan (ocuk). * Huysuz, azg n (hayvan). * Biraz ha ar . * Ha ar ya yak r biimde, ha ar gibi.

ha ar

ha ar ca

ha ar la ma * Ha ar la mak i i. ha ar la mak * Ha ar davran larda bulunmak. ha ar l k * Ha ar olma durumu. * Ha ar ca davran . * Darmada n k, i e yaramaz, bozuk, kt. * Yorgun, bitkin.

ha at

ha at etmek * bozmak, kullan lmaz duruma getirmek. * (birini) dvmek, peri an etmek, a r lde h rpalamak. ha at olmak * bozulmak, kullan lamaz duruma gelmek. * yorulmak, peri an olmak.

ha at kmak * bozulmak, i e yaramaz duruma gelmek. * ok yorulmak, bitkinle mek. ha efe ha ere ha ha * Ba k. * Bcek.

* Gelincikgillerden, kapsllerinden afyon, tohumlar ndan ya kar lan bir y ll k ve otsu bir kltr bitkisi (Papaver somniferum). ha ha ya * Ha ha tan kar lan ve yiyecek olarak kullan lan ya . ha ha hane * Ha ha n i lendi i yer. ha l ha llama * Dokumac l kta kullan lan unlu veya iri li s v . * Ha llamak i i.

ha llamak * Dokumay unlu veya iri li s v ya bat rmak. ha m ha m * Ha lanmak fiili ile birlikte kullan larak bu fiili peki tirir. ha r ha r * (sert ve kuru eyler iin) Ha rdayarak, ha rt l ses kararak. ha r hu ur * Ha rdayarak, ha rt l ses kararak. ha rdama * Ha rdamak i i. ha rdamak * K t, kolal kuma gibi sert eyler birbirine srtnrken kal n ve bo uk ses karmak. ha rt ha rt l ha in * Ha rdarken kan ses. * Ha rt s olan, ha rdayan. * Sert, k r c , gnl k r c olan.

ha inle me * Ha inle mek i i. ha inle mek * Sertle mek, gnl k r c davran larda bulunmak. ha inlik * Ha in olma durumu, ha in davran .

ha ir

* Toplanma, bir araya gelme. * K yamet gnnde lleri diriltip mah ere karma.

ha ir ne ir * Kayna ma, bir arada olma. ha ir ne ir etmek * kayna t rmak, bir arada bulundurmak. ha ir ne ir olmak * kayna mak, bir arada bulunup u ra mak. ha i * Hint kenevirinden kar lan esrar. * Kuru ot. ha iv * Doldurma. * Yaz y veya konu may gereksiz ayr nt larla uzatma. ha iye * Bir yaz sayfas n n alt na, metnin herhangi bir noktas yla ilgili olarak yaz lan a klama, dipnot. ha lak ha lama * K zg n, kaynar, ok s cak. * Ha lamak i i. * Ha lanarak pi irilen. * Bir eyin stne kaynar su dkmek veya bir eyi kaynar suya dald rmak. * Suda kaynatarak pi irmek. * (kaynar s v iin) Yakmak. * (don, k ra iin) Bitkilere zarar vermek. * Dalamak. * Serte paylamak, azarlamak.

ha lamak

ha laml lar * Bir hcrelilerden, vcutlar nda hareketi sa layan kirpi imsi titrek tyleri veya beslenme i ini gren ekmeleri olan, o u sularda ya ayan ve ancak mikroskopla grlebilen hayvanlar s n f . ha lan * Ha lanma biimi. ha lanma * Ha lanmak i i. ha lanmak * Ha lamak i i yap lmak. * Kaynar su vb. dklmek, kaynar su vb. ile yanmak. ha latma * Ha latmak i i. ha latmak * Ha lamak i ini yapt rmak. ha met * Grkem.

ha metli

* Grkemli. * Hkmdarlara verilen unvan. * Szde ve yaz da ha iv olan blmler. * Korku, korkma. * izgi. * Yaz . * Ula m sa layan bir ta t n u rad yerlerin btn, yol, geek. * Elektrik ak m ta yan tel veya kablo sistemi. * Telefon, telgraf, televizyon gibi aralarla ileti im sa layan yol, kanal. * S n r. * Yz biimlendiren izgi veya k r kl k. * Vcut biimi.

ha viyat ha yet hat

hat bekisi * Demir yolunu, telefon, telgraf hatlar n gzetleyip koruyan grevli kimse. hat ekmek * telefon, telgraf tellerini d emek veya direklere germek. hata * Yanl , yanl l k, yan lg . * stemeyerek ve bilmeyerek yap lan yanl , yan lma, yan lg . * Su, gnah, kusur.

hata etmek (veya i lemek) * yanl l k yapmak; yan lg ya d mek. hata vuru u * Ceza at . hatal * Hatas olan, yanl l bulunan. hatas z * Hatas olmayan, yanl l bulunmayan.

hataya d mek * yan lmak. hat l hat llama * Hat llamak i i. hat llamak * Duvar hat lla glendirmek. hat r * D nme, ak lda tutma, haf za, zihin, ak l. * Gnl, kalp. * Birine kar duyulan sayg , sevgi. * Durum, keyif, hl. * Duvar berkitmek iin ta lar n aras na yatay olarak yerle tirilen direk.

hat r almak * Bkz. gnl almak. hat r bels * Sevgi, sayg duyulan biri iin katlan lan s k nt . hat r gnl bilmemek (saymamak veya tan mamak) * sayg , sevgi duydu u kimsenin gcenmesini bile gze alarak do ru bildi ini yapmak. * k r c davranmak. hat r hat r * Sert eyler kesilir, yenilir, kopar l rken kan sesi anlat r. hat r hutur * Bkz. hat r hat r. hat r iin i tavuk yemek * bir ki iyi gcendirmemek iin yap lmas g olan eyleri bile yapmak. hat r senedi * Gerek bir ticar i leme ve bir alaca a dayanmayan, gerek duruma uymayan, yaln z herhangi bir ki iye para sa lan lmas amac yla dzenlenerek imzalanan senet. hat r sormak * Bkz. hl hat r sormak. hat ra * Gemi te ya anm e itli olaylardan belle in sakland her trl iz, an . * Anda, anmal k, yadigr. hat ra (veya hat r ve hayale) gelmemek * bir eyin gerekle ece ini, olaca n hi d nmemek. hat ra defteri * ine hat ralar n yaz ld defter. hat rat * An lar, anda.

hat r iin * gnl ho olsun diye. hat r iin * yznden, sebebiyle. hat r kalmak * gcenmek, k r lmak. hat r say l r * olduka ok. * nemli, sayg n, sayg de er. hat r na bir ey gelmesin * bir d ncede, szde veya davran ta kt bir ama gdlmedi ini anlat r. hat r na gelmek * hat rlamak, akl na gelmek. hat r nda kalmak * unutmamak, hat rlamak. hat r nda olmak

* unutmam olmak. hat r nda tutmak * unutmamak. hat r ndan (veya hat r ve hayalinden) gememek * hi akl na gelmemek, hi d nmemek. hat r ndan kmamak * sevdi i, sayd birinin iste ini reddetmeyip gnln k rmaktan ekinmek. hat r n ho etmek * sevindirmek, memnun etmek. hat r n k rmak * zmek, gcendirmek. hat r n saymak * gerekli sayg y gstermek. hat r n sormak * hl hat r sormak. hat rlama * Hat rlamak durumuna konu olmak, an msama. hat rlamak * Bilinip unutulan bir eyi akla getirmek, an msamak. hat rlanma * Hat rlanmak durumu, an msanma. hat rlanmak * Hat rlamak durumuna konu olmak, an msanmak. hat rlatma * Hat rlatmak durumu, an msatma. hat rlatmak * Birisinin unuttu u bir eyi akl na getirmek, an msatmak. * Birinin bir eyi unutmamas n sa lamak, uyarmak. hat rl * Hat r say lan, etkili, sayg n. hat rs z * Hat r say lmayan, etkisiz, sayg n olmayan.

hat r inas * Sayg l , hat r sayan, hat r k rmayan. hatif * Sesi i itilen fakat kendisi grlmeyen. * Gaipten seslenir gibi haber veren melek.

hatiften gelmek * gaipten ses gelmek. hatim * Sona erdirme, bitirme. * Kur'an' ba ndan sonuna kadar okumak.

hatim indirmek * Kur'an' ba ndan sonuna kadar okuyup bitirmek, hatmetmek. hatim srmek * bitirmek iin Kur'an' okumaya devam etmek. hatime * Son, sonu. * Bir eser veya yaz n n sonu, son blm. hatime ekmek * son vermek. hatip * Topluluk kar s nda sz syleyen kimse, konu mac . * Bir topluluk kar s nda etkili, a k, dzgn konu arak bir d nceyi anlatmada, bir duyguyu a lamada yetenekli kimse. * Camilerde hutbe okuyan hoca. hatiplik * Hatip olma durumu.

hatmetme * Hatmetmek i i. hatmetmek * Sona erdirmek, bitirmek. * Kur'an' veya herhangi bir kitab ba tan sona kadar okuyup bitirmek, sona erdirmek. hatmi * Ebegmecigillerden, baz cinslerinin kk ve iekleri hekimlikte kullan lan ok y ll k otsu bir ss bitkisi, a a kpesi (Althaea officinalis). hatta hattat * Bile, hem de, stelik, ayr ca. * El yaz s ok gzel olan sanat . * Mesle i hattatl k olan kimse. * Hattat olma durumu. * Hattat sanat .

hattatl k

hatt hareket * Tutulan yol, tutulacak yol, davran , tutum. hatun * Kad n. * Bayan, han m. * E , zevce. * Yksek makamdaki kad nlara ve hakan e lerine verilen unvan. * Kadife, uha, yn vb. nin yzeyindeki ince ty. * Hava yuvar n olu turan, btn canl lar n solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, ak kan gaz kar m . * Meteorolojik olaylar n btn. * Canl lar zerindeki etkisine gre hava yuvar n n durumu. * Gkyz. * evreyi ku atan bo luk.

hav hava

* Gkyz do rultusunda. * Esinti. * Mzik paralar nda tr. * Mzik aletlerinden kan ses perdesi. * Keyif, lem. * (grn , davran , sz vb. iin) Bir kimsenin durumunu belirten zellik. * Tarz, slp. * Durum, ortam, atmosfer. * Sonusuz, anlams z, bo durum, davran , sz vb. * ekicilik, albeni, al m, cazibe. hava amak (veya a lmak) * bulutlar da lmak. hava ak m * De i ik sebeplerle atmosferde havan n yer de i tirmesi. hava alan * Uaklar n kalk p inmesi iin yap lm dz, a k ve asfaltlanm geni yer, uak alan . hava almak * a k havada gezmek. * umdu unu bulamamak, hibir ey kazanmamak. * ferahlamak, a lmak, ho vakit geirmek. hava almak * iine hava girmek. * ferahlamak, a lmak, ho vakit geirmek. hava at * Basketbol ve futbolda hakemin iki tak mdan birer oyuncunun aras nda topu havaya atarak, duran oyunu yeniden ba latmas . hava bas nc * Yer yuvar n evreleyen havan n yeryzndeki bir alana uygulad kuvvet. hava basmak * Bkz. hava vermek. * byklenmek, gururlanmak. hava bilgisi * Meteoroloji. hava birli i * Hava kuvvetleri iinde yer alan asker birlik. hava bo altma makinesi * Bo alta. hava bo lu u * Yeryzndeki engebelerin havada do urdu u yo unluk farklar . hava bozmak * havada ya mur veya f rt na belirtileri gzkmek. hava bulanmak * ya mur ya acak duruma gelmek. hava almak * her biri, birbiriyle eli en, birbirine uymayan davran ve d ncede bulunmak. hava arpmak

* iklim ve rzgr olumsuz etkilemek. hava de i imi * Hastalar n daha abuk iyile mesi, yorgunluklar n giderilmesi gibi amalarla yap lan evre de i ikli i, tebdilihava. * Havan n kapanmas , amas , s nmas , so umas gibi de i imlerin genel ad . hava de i tirmek * iklimi de i ik bir yere gidip bir sre oturmak. hava deli i * Bir eyin iindeki havan n yenilenmesine yarayan delik. hava durumu * Metoroloji ile ilgili olaylar n btn. hava dzenleyicisi * Kapal yerlerde s cakl k ynnden istenilen hava artlar n sa layan ara. hava gaz * Maden kmrnden kar lan, yak larak k veya s sa lanan gaz. * Bo lf, nemsiz ey. hava gaz beki * Hava gaz ile al an lmban n ucu. hava gaz f r n * Hava gaz ile al an f r n. hava gaz sayac * Hava gaz sarfiyat n len alet, gaz sayac . hava haritas * Hava durumlar n n i lendi i zel yeryz haritas . hava ho * "bir eyin olmas yla olmamas aras nda fark yok" anlam nda kullan l r. hava hukuku * Havada ula m dzenlemek iin konulmu hukuk kurallar n n btn. hava indirme * Hava kuvvetlerine ait birliklerin hava yoluyla gerekle tirdi i harekt. hava iyi (veya fena) esmek * ortamla ilgili her trl art uygun (veya kt) durumda olmak. hava ka rmak * (nesneler iin) iindeki havay tutamay p d ar ya vermek. hava kanal * Havay bir yerden ba ka bir yere iletmekte kullan lan kanal (boru). hava kapa * Bir kanaldan geen havan n niceli ini ayarlayan kapak. hava kapanmak * gkyz bulutlarla rtlmek. hava kararmak * gne in batmas yla ortal k yar kararmak. * gkyz iyice bulutlanmak.

hava kesesi * Bal klar n a a ve yukar inip kmalar n sa layan, hava ile dolup bo alan kese. * Ku larda vcudun e itli yerlerinde bulunan ve akci ere ba l olan bo luklar. * Birok bceklerde trake borular zerinde yer alm olan hava dolu i kinlikler. hava kprs * Zorunlu durumlarda iki ehir veya lke aras nda hava yoluyla sa lanan srekli ula m. hava kuvvetleri * lkenin havadan savunulmas n sa lamak iin uak, helikopter, balon gibi aralardan ve bunlarla ilgili yer hizmetlerinden, kurulu lar ndan olu an te kilt. hava kre * Hava yuvar . hava liman * ehirler veya lkeler aras hava yolu ula m iin gerekli teknik ve ticar kurulu lar n btn. * Bu alt yap n n yerle tirilmesini, i letilmesini ve geli tirilmesini sa layan kurulu . hava meydan * Hava liman . hava muslu u * Radyatrlerde olu an so uk havan n d ar at lmas n sa layan musluk. hava oyunu * Bir mal fiyat n n ykselece i umuduyla o maldan, szde ileride teslim al nmak zere, bir parti sat n almak ve vakit gelince bu mal n pahalan p ucuzlad na gre fiyat fark n sat c dan almak veya demek eklinde giri ilen bir e it talih oyunu. hava paras * Bir yeri kira ile tutabilmek iin sahibine veya iindeki kirac ya a ktan verilen para. hava patlamak * f rt na kmak. hava raporu * Hava durumu. hava sahas * Bir devletin yaln z kendisinin kullanma hakk oldu u, ba ka devletlerin ancak ilgili devletten izin alarak yararlanabilece i gkyz paras . hava szgeci * Otomobillerde motora ve hava kompresrne giden havay szmeye yarayan alet. hava artlar * Hava durumu. hava tahmini * K sa bir sre iin havan n nas l olaca n bulma. hava ta * Gk ta . hava tebdili * Hava de i imi. hava ula m * Hava yolu ula m .

hava ss * Asker havac l kla ilgili pln ve programlar dzenleyen merkez. hava vermek * tekerlek vb. cisimleri hava ile i irmek; i kinli ini art rmak, hava basmak. * akci erlere bas n alt nda hava veya oksijen doldurmak. hava yast * Ta tlarda kaza riskini azaltmaya ynelik hava bas nl yast k. hava yast kl * Hava yast olan. hava yolu * Hava ta tlar n n uu s ras nda izlemeye zorunlu olduklar yol. hava yolu ile * uakla. hava yolu ula m * Hava ta tlar yla yolcu, yk vb. e yalar ta ma i i. hava yuvar * Yer yuvar n ku atan e itli gaz katmanlar ndan olu an rt, atmosfer. havac * Hava ta tlar nda grevli kimse. * Hava kuvvetlerine ba l asker.

havac l k * Havac olma durumu. * Havac n n yapt i , havada uma tekni i. * Hava seferlerini ve bu konu ile ilgili teknikleri inceleyen bilim dal . havac va * S rdiligillerden, Akdeniz blgesinde yeti en ve kklerinden k rm z boya elde edilen ok y ll k otsu bir bitki (Alkanna tinctoria). * De er ve nemi olmayan, bo . havada kalmak * yerden yksekte bulunmak. * sonuca ula mamak. * bir iddia dayanaks z oldu undan kan tlanmamak. havadan * Emeksiz, a ktan. * Bo , de ersiz.

havadan sudan (konu mak) * geli igzel, dereden tepeden (konu mak). havadan sudan konu mak * nemsiz konular zerine konu mak. havadar * Havas bol, temiz olan (yer), yeleken, yele. havadis hava * lgi ile kar lanabilecek haber. * Hava ile ilgili, havada bulunan.

* A k mavi renginde olan. * Diledi i gibi davranan, uar , hoppa. * De ersiz, bo . hava fi ek * Trenlerde, geceleri yak larak havaya uurulan, renkli klar saan fi ek. * Geceleyin d man blgelerini ayd nlatmak amac yla kullan lan fi ek. hava mavi * G n rengi, a k mavi. * Bu renkte olan. havalik havaiyat * Hava olma durumu, uar l k, hoppal k. * Bo , de ersiz i ve szler.

havaland r c * Kapal bir yerin srekli ve do al olarak havaland r lmas n sa layan alet veya dzen. havaland r lma * Havaland r lmak i i. havaland r lmak * Havaland rmak i i yap lmak. havaland rma * Kapal bir yerin havas n de i tirmek amac yla d ar dan temiz hava giri ini veya e itli aralarla hava ak m n sa lama i lemi. * Herhangi bir eyi a k havada bir sre b rakma. havaland rmac * Havaland rma i ini yapan grevli kimse. havaland rmak * Havalanmas n sa lamak. havaland rmal * Havaland rmas olan. havalanma * Havalanmak i i. havalanmak * Temiz hava almas sa lanmak, havas de i tirilmek. * Yerden ayr l p g e umak. * (bir ey) Hava ak m yla yer de i tirmek. * Yerinde oturamaz duruma gelmek. * Be enilmeyen davran larda bulunmak. havalara umak * ok sevinmek. havale * Bir i i bir ba kas n n sorumlulu una b rakma, smarlama, devretme. * Banka, postahane vb.nin arac l yla gnderilen para. * Postahane, banka vb. nin arac l yla para gnderildi inde, gnderenle alacak olan n adlar ve para miktar yaz l k t, havale k d , havalename. * Gebelerde, kk ocuklarda grlen bir e it rp nmal , bazen ate li de olabilen hastal k. * Bir arsay evirmek, kapamak iin ekilen perde veya duvar. * Yksek ve byk bir grn olma.

havale etmek * bir eyin al nmas n , yap lmas n bir kimseye b rakmak, smarlamak, devretmek. * yollamak, gndermek. havale gelmek * postahane veya banka yoluyla para gelmek. * gebe ve ocuklara o u zaman bay lma, yksek ate le beraber rp nma krizleri gelmek. havale gndermek (veya yollamak) * postahane banka vb. arac l yla birine para demesini sa lamak. havaleli * Havalesi olan. * Gere inden ok yksek, y k lacak gibi olan.

havalename * Havale. haval * Herhangi bir nitelikte havas olan. * yi, temiz hava alan, havadar. * Bir i i gere ince benimsemeyen, nemsemeyen. * Gz al c , ekici, albenisi olan. * S k t r lm hava ile al an (alet vb.).

haval direksiyon * Motorlu bir ta t n direksiyon sisteminin hidrolik dzen ile kolayca hareket sa layabilmesi zelli i veya durumu. haval fren * Hava bas nc ile ynetilen pistonlu fren. havali havan * evre, yre, dolay. * inde bir ey dvp ufalamaya yarayan, tahta, ta , maden veya plstikten yap lan kap. * Ttn k yma makinesi.

havan dvcnn h nk deyicisi * ba kas na yard m edecek veya yreklendirecek gc olmad hlde yle grnp yardak l k edenler iin sylenir. havan topu * stn at gcne sahip bir e it k sa namlulu top. havanda su dvmek * bo una u ra mak. havaneli * Havanda bir eyi dvmeye yarayan tokmak. havan n gz ya l * nerede ise ya mur ya acak. havar * Yard mc . * Hz. sa'n n t ve inanlar n yaymak i iyle grevlendirdi i on iki yard mc s ndan her birine verilen ad. * Bir ndere ba l , onun d nce veya inanlar n yayan kimse.

havarlik

* Havarnin i i veya grevi. havas * Nitelikler, zellikler. * Kendilerini halktan ayr ve stn sayan, kendilerinde bir e it ayr cal k gren (kimseler), avam kar t . havs * Duyumlar, duygular. havas olmak * bir kimsenin albenisi veya cana yak nl olmak. havas olmak * o kimseye benzemek, o kimseyi hat rlatmak. havas na uymak * bulundu u evre ve ortam benimsemek veya birinin huyunu almak. havas n bulmak * keyiflenmek, ne elenmek. havas z * Havas olmayan, hava almayan. * Havas iyi veya yeterli olmayan. * Gz al c , ekici olmayan.

havas zl k * Havas z olma durumu. havaya * bo una, sonusuz olarak.

havaya gitmek * hibir eye yaramamak, bo a gitmek. havaya pala (veya k l ) sallamak * bo una, gereksiz aba harcamak. havaya savurmak * gereksiz yere harcamak. havaya umak * patlama dolay s yla zarar grmek. * havaya gitmek. havay bozmak * bir toplulu un keyfini ka rmak. havhav havi * (ocuk dilinde) Kpek. * inde bulundururan, kapsayan.

havi olmak * iinde bulundurmak, iine almak, kapsamak, iermek. havil havlama * "korku, korkma" anlam nda can havliyle deyiminde geer. \343 can. * Havlamak i i.

havlamak * (kpek) Ba rmak, rmek. havlanma * Havlanmak durumu. havlanmak * zerinde hav olu mak. havlatma * Havlatmak i i. havlatmak * Havlamas na sebep olmak. havlay * Havlamak i i veya biimi. havl * Hav olan. * Havlu. * Zencefilgillerden, ayn adla an lan kk saplar baharat olarak kullan lan t rl bir bitki (Galanga officinalis). * Kurulanmaya yarar havl bez. havlu atmak * (oyunda) pes etmek. havlucu * Havlu dokuyan veya satan kimse.

havl can havlu

havluculuk * Havlu dokuma veya satma i i. havluluk * Havlu asmak iin zel olarak yap lm ara, havlu asaca . * Banyolarda havlular n konuldu u kk dolap. * Havlu yapmaya elveri li olan, zel dokunu lu pamuklu (kuma ). havra * Yahudi tap na , sinagog. * ok grltl yer. * Ku kursa . * Le en. * Zihnin bir eyi anlama ve kavrama yetisi.

havsala

havsalas almamak * akl kabul edememek. havsalas geni * Ho grs olan, hibir eye ald r etmeyen. havsalas na s mamak * akl almamak, kavrayamamak. * kabul edememek.

havu

* Maydanozgillerden, koni biimindeki etli kk iin sebze olarak yeti tirilen iki y ll k otsu bir kltr bitkisi, yeregeen, prkl (Daucus carota). havu suyu * Havu meyvesinin s k lmas ile elde edilen meyve suyu. havulu kek * inde havu bulunan kek. havuduyla yutmak * Bkz. deveyi havuduyla yutmak. havut havuz * Deve semeri.

* Su biriktirmek, yzmek veya evreyi gzelle tirmek gibi amalarla alt ve yanlar mermer, beton ve benzeri eylerden yap larak iine su doldurulan, genellikle st a k yer. * Kum, asit vb. konulan ukur yer. * Byk gemilerin onar lmak iin ekildikleri yer. havuzcu * Otelde havuzla ilgili i lere bakan grevli. havuzcuk * drar borular n n bbrekle birle tikleri yerde huni biimindeki geni lik. havuzlama * Havuzlamak i i. havuzlamak * (gemiyi) Onarmak iin havuza ekmek. havuzlanma * Havuzlanmak i i. havuzlanmak * (gemi) Onar lmak iin havuza ekilmek. havuzlu havuzsuz * Havuzu olan. * Havuzu olmayan.

havvaanaeli * Kk beyaz iekli bir y ll k bir bitki (Anastatica hierochuntia). havya * Madenlerle yap lan kaynak i lerinde lehimi eritmek iin ate le veya elektrikle k zd r larak kullan lan, o unlukla eki biiminde ucu bak r alet. havyar havza * Tuzla haz rlanm yar ezme durumunda, genellikle mersin bal yumurtas . * Da veya tepelerle s n rlanm , sular ayn denize, gle veya rma a akan blge. * Maden blgesi. * Tekne.

hay

* yi dilek, azarlama, a ma ve sevin bildirmede kullan l r. hay Allah * iyi dilek. hay hay gitmek vay vay kalmak * sa l n , genli ini yitirerek sa l ndan yak n r duruma gelmek. haya hay * Er bezi. * Utanma duygusu, utan, utanma, s k lma.

hay perdesi y rt lmak * utan duymamak. hayal * Zihinde tasarlanan, canland r lan ve gerekle mesi zlenen ey, d , imge, hulya. * mge. * Grnt. * Belli belirsiz grlen ey, glge. * Ayd nlat lan bir perde arkas nda deri veya kartondan yap lm , hareket edebilen resimlere verilen ad ve bu resimlerle oynat lan oyun. hayal gc * Zihnin hayal yaratma yetisi, d gc, imgeleme, muhayyile. hayal bilim * Bilim kurgu. hayal dzeyi * Hayal edebilme gc, seviyesi. hayal etmek * bir eyi zihinde tasarlay p canland rmak. hayal gibi * ince, zarif. hayal k r kl * ok istenilen veya umulan bir eyin gerekle meyi inden duyulan znt, d k r kl . hayal kurmak * gerekle mesi istenen, zlenen eyi d nmek. hayal meyal * Belli belirsiz, a k seik olmayan (durumda). hayal olmak * gerekle tirilememek. * gemi te kalmak, hat ra olmak. hayal oyunu * Karagz oyunu. hayal seviyesi * Hayal dzeyi. hayalt * Hayaller.

hayalbaz hayalci

* Hayalci, hayal. * Bir eyi gerekle mi gibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse. * Karagz oynatan kimse, hayal. * Hayale kap lan, hayal kuran, hayalperest. * Hayal ile u ra an kimse.

hayalcilik

hayale dalmak * d dnyadan uzakla arak gerekle mesi istenilen eyleri veya hat ralar d nmek. hayale kap lmak * hayallerin etkisi alt nda kalmak. hayalen hayalet * Hayal olarak. * Gerekte var olmad hlde bazen grld san lan cin, peri, hortlak gibi grntler. * Gerekte var olmad hlde varm gibi grnen ey, grnt. * Belli belirsiz grlen ey, glge.

hayalhane * Karagz oynat lan yer. * Hayal kurma yetene i. hayl hayal * Utanga, s k lgan. * Hayal niteli inde veya hayal rn olan, sanal. * Karagz oynatan kimse, hayalci, karagzc.

hayalifener * Resimli camlar olan ve bu resimleri duvara yans tan fenere benzer ara. * ok zay f olanlar iin aka yollu kullan l r. hayalifenere dnmek * ok zay flamak. hayalinden geirmek * olmas n istemek, d nmek. hayalli * Hayali olan. hayalperest * Srekli hayal kuran, hep hayal pe inde ko an (kimse), d . hayalperestlik * Hayalperest olma zelli i. hays z * Utanmas olmayan, s k lmayan.

hays zca * Hays z (olarak), hays z (davranarak). hays zl k

* Utanmazl k, s k lmazl k. hayat * Ya am, dirim. * Do umdan lme kadar geen sre, mr. * Hayat biimi, iinde ya an lan artlar n btn, ya ant . * Meslek ve durum. * Geim artlar n n btn. * Canl l gsteren hareket, kayna ma. * Yazg , kader. * Canl varl k; ya amay sa layan artlar n btn. * Bir kimsenin tarih biyografisi, hayat yks, hayat hikyesi. hayat * Genellikle ky ve kasaba evlerinde, st kapal , bir veya birka yan a k sofa. * Avlu. * Balkon. * Sundurma.

hayat adam * Zamana kolayca uyan, her trl gl yenmesini bilen kimse. hayat a ac * Soy a ac , soy kt . * Beyinci in kesitinde d taki boz madde blmne yay larak dallanma gsteren ak maddenin olu turdu u a a biimi. hayat arkada * E , kar kocadan her biri. hayat dolu * Ya ama iste i ok olan, ne eli, canl . hayat felsefesi * Hayat anlama ve alg lama biimi. hayat geirmek * ya amak, varl n srdrmek. hayat hikyesi * Bir ki inin hayat boyunca geirdi i nemli olaylar ve evreler, zgemi , biyografi. hayat kad n * Erkeklerin cinsel zevklerine para kar l hizmet eden ve bu i i meslek edinen kad n, fahi e, orospu. hayat kavgas * Hayat mcadelesi. hayat memat * Bkz. lm kal m. hayat memat meselesi * Bkz. lm kal m meselesi. hayat mcadelesi * Ya amak ve geinmek iin harcanan emeklerin btn. hayat okulu * Ya an lan evre ve zamanda kar la lan olaylar n tm. hayat pahal l * Yiyecek, iecek, giyecek gibi geim maddelerinin pahal olmas .

hayat seviyesi * Ya ama ve geinme dzeyi. hayat sigortas * Bir kimsenin, ya l l k a nda toptan kendisine veya miras lar na denmek art yla yapt sigorta anla mas , ya am gvencesi. hayat standard * Bir toplumda bireylerin mal ve hizmetlerden yararlanabilme, ihtiyalar n kar layabilme dzeyi. hayat artlar * Hayat boyunca kar la labilecek her trl sosyal ve ekonomik durumlar. hayat tarz * Ya ay biimi. hayat vermek * canl l k vermek, canland rmak. hayata at lmak * geim sa lamak zere al maya ba lamak. hayata ba lamak * ya amay sevdirmek, hayattan kopmamak. hayata gzlerini yummak (veya kapamak) * lmek. hayata ksmek * bezgin, ktmser olmak, ya ama iste ini yitirmek. hayat kaymak * her i i ters gitmek, mahvolmak. hayat n bahar * genlik a . hayat na girmek * ya am nda yer almak. hayat n (birine) borlu olmak * biri taraf ndan lmden kurtar lm olmak. * birinin ya am bir ba kas n n deste i ile sa lanm olmak. hayat n kazanmak * geimini sa lamak. hayat n ya amak * her trl bask dan uzak, diledi ince, gnlnce ya amak. hayat * Hayatla ilgili. * Byk nem ta yan, nemli. * Ya ama gc, canl l k.

hayatiyet

hayatiyetli * Ya ama gcyle dolu, canl . hayatta olmak

* ya amak. haybe * Bo , i e yaramaz, anlams z. haybeci * siz gsz, bedavadan geinen (kimse).

haybeden * Zahmet ekmeden, bedavadan. haybeye krek ekmek * bo bo una u ra mak. hayda * Hayvanlar harekete geirmek iin kullan lan sz. * a k nl k belirten nlem. haydalama * Haydalamak biimi. haydalamak * Hayvan h zland rmak iin hayda diye seslenmek. haydalanma * Haydalanmak durumu veya biimi. haydalanmak * Defedilmek, dehlenmek. haydama * Haydamak i i. haydamak * ifte ko ulan hayvan srmek, dehlemek. * Kovmak, defetmek. haydan gelen huya gider * kolay ve emeksiz kazan lan eyler elden kolay kar. haydar * Dervi lerin giydi i, kolsuz, k sa, aba h rka.

haydar yaka * Yelek, h rka gibi giysilerin a k V harfi biimindeki yakas . haydi * steklendirmek, abukluk belirtmek iin kullan l r. * Kabul ve onama bildirir. * htimal belirtir. * Hafifseme, alay etme belirtir. * Ho grme anlam nda kullan l r. haydi can m sen de * "byle ey olmaz, sana inanmam" anlam nda kullan l r. haydi haydi * Bol bol, kolay kolay. * Olsa olsa, en o u. haydi oradan * kovmak, azarlamak iin kullan l r.

* Bkz. haydi can m sende. haydin * steklendirme, davrand rma iin kullan l r; haydi nleminin birden ok ki iye seslenirken emir kipine gre ald biim. haydindi * "abuk ol, acele et" anlam nda kullan l r. haydisene * Haydi nleminin buyurma, dilek bildiren peki tirmeli biimi. haydut * Silhl soygun yapan kimse, e k ya, aki. * Yaramaz, sevimli ocuk.

haydut gibi * insana korku veren, iri yar (kimse). * yaramaz ve sevimli ocuklar iin kullan l r. haydutluk * Haydut olma durumu veya hayduta i , akilik, ekavet. haydutluk etmek * haydut gibi davranmak. hayfa * Eyvah, yaz k, heyhat!. hayhay hayhuy * " steyerek, seve seve, elbette" anlamlar nda onama bildirir. * Herkesin ayn anda konu mas ndan veya e lenmesinden olu an grlt. * Bo ve sonusuz aba. * Haks zl k, insafs zl k. * Ac nma, zlme. * Vah! Heyhat! Yaz k!.

hay f

hay flanma * Hay flanmak i i. hay flanmak * Ac nmak, zlmek, yerinmek, esef etmek. hay n hay r * yilik, kar l k beklenmeden yap lan yard m. * yi, hay rl , yararl , faydal . hay r * Yok, yle de il, olmaz anlam nda onamama, inkr kelimesi. * Olumsuz cmlelerdeki olumsuz anlam peki tirir. hay r beklememek * iyilik ummamak, yararl olaca n sanmamak. hay r dememek * Hain.

* cevap vermemek, bir eyi geri evirmemek. hay r etmemek * yarar olmamak. * iyile memek, dzelememek. hay r gelmemek * yararl olmamak. hay r grmemek * (o ey) kendisine yararl olmamak. hay r i lemek * dine ve insanl a uygun, iyi bir davran ta bulunmak. hay r kalmamak * i e yarar durumu kalmamak, art k i e yaramaz olmak. hay r sahibi * yiliksever. hay r yok * (o ey) yararl de il.

hay rd r in allah * anlat lan bir ryay iyiye yormak iin kullan l r. * a ma ve merak veren olgular kar s nda sylenir. hay rdua * yi dua.

hay rdua etmek * iyi dileklerde bulunmak. hay rhah * yilik dileyen, iyilik isteyen, iyicil, hay rsever. hay rhahl k * yilik isteme durumu. hay rla anmak (veya yad etmek) * lm bir kimsenin ard ndan iyi konu mak. hay rla ma * Hay rla mak biimi veya durumu. hay rla mak * Pazarl kta anla t ktan sonra birbirlerine hay r dilemek. hay rl * Yarar , hayr olan. * U urlu, iyi, gzel.

hay rl (veya hay rl s ) olsun * iyisi, hay rl olan olsun. hay rl s ile * hay rl olan dilemek iin sylenir. hay rperver * yiliksever, yard msever, hay rsever.

hay rsever * Yoksullara, d knlere, yard ma muhta olanlara iyilik ve yard m etmesini seven, iyiliksever, yard msever. hay rseverlik * Hay rsever olma durumu, iyilikseverlik, yard mseverlik. hay rs z * Yarar olmayan, hayr olmayan. * Sevgi ve ba l l n yitiren, vefas z. hay rs zl k * Hay rs z olma durumu. hay t hay z * Bkz. ay t. * Kad nlarda ayba .

hay zdan nifazdan kesilmek * detten kesilmek, do urma zelli ini yitirmek, menopoza girmek. hayk r * Ba rma. hayk r * Hayk rmak i i veya biimi. * Hayk rma sesi.

hayk r ma * Hayk r mak durumu. hayk r mak * Birlikte hayk rmak. hayk rma * Hayk rmak i i. hayk rmak * Tel , ikyet vb. sebeplerle yksek sesle ba rmak. * a rmak, seslenmek. * (durum veya nitelik) ok belirgin olarak grnmek. hayk rt * Yksek sesle ac ac ba rma, hayk rma. hayk rtma * Hayk rtmak biimi veya durumu. hayk rtmak * Hayk rmas na sebep olmak. haylamak * At ve benzeri hayvanlar srmek iin seslenmek. haylaz * Ho a gitmeyen davran larda bulunan (kimse), hayta. * al ma gc varken al mayan, aylakl k eden, tembel. * Haylaz gibi, haylaza yak r biimde.

haylazca

haylazla ma * Haylazla mak durumu. haylazla mak * Haylaz bir duruma gelmek. haylazl k * Haylaz olma durumu veya haylazca davran . haylazl k etmek * haylazca davran larda bulunmak. hayli * Epey, olduka ok. * Olduka. * Ba bo hayvanlar n sal nd ay rl k. * Tembel.

haymana

haymana beygiri gibi dola mak * i siz gsz dola mak. haymana mandas * Haymana kz. haymana kz * ri yar ve tembel, i e yaramaz kimse. haymatlos * Vatans z. hayra almet de il * u ursuz say lacak bir olay iin kullan l r. hayra kar (olmak) * iyilikle, hay rl olmas dile iyle. hayra yormak * rya veya olay iyi bir durumun belirtisi saymak. hayran * ok be enen, hayranl k duyan. * Birini be enen, hayranl k duyan kimse.

hayran etmek * (kendisini) be endirmek. hayran hayran * Hayran olarak, kendinden geerek. hayran olmak (veya kalmak) * (bir ey veya kimsenin) iyi, gzel veya ola anst durum ve davran lar kar s nda zevk ve sayg duymak. hayranl k * Hayran olma durumu. * Tutku, a r istek. hayranl k duymak * ok be enmek, tutkuyla ba lanmak. hayranl kla

* ok be enerek, hayran kalarak. hayrat * Sevap kazanmak iin yap lan iyilik. * Halk n yararlanmas iin yap lan okul, e me, han gibi yap lara verilen ad. * Sevap kazanmak iin yap lm olan. hayret * Beklenmedik, garip bir eyin sebep oldu u a k nl k, a rma. * a lacak bir ey kar s nda sylenir.

hayret etmek * a mak, a rmak, a akalmak. hayrete (veya hayretlere) d mek * a akalmak, a rmak. hayretle * a k nl kla, a arak.

hayrette (veya hayretler iinde) kalmak * a akalmak, a rmak. hayrette b rakmak * a mas na sebep olmak. hayretten donakalmak * ok a rmak, inanamamak. hayr dokunmak * yararl olmak. hayr olmamak * iyili i dokunmamak, yarar sa lamamak. hayr n gr * yeni al nan bir ey iin "gle gle kullan" veya k rg nl k, alay anlam nda sylenir. hayrola * "Ne var", "ne oluyor" anlam nda kullan l r. hayrlhalef * Hay rl ocuk, hay rl evlt. haysiyet * De er, sayg nl k, itibar. * Onur, z sayg s , eref.

haysiyet divan * Onur kurulu. haysiyetine dokunmak * onuru incinmek. haysiyetiyle * Dolay s yla, sebebiyle. * Onuruyla. haysiyetli * De eri, sayg nl olan. * Onurlu.

haysiyetsiz * De eri, sayg nl olmayan. * Onursuz. haysiyetsizlik * Haysiyetsiz olma durumu, haysiyetsizce davran . * Onursuzluk. hayta * Osmanl lar n ilk dnemlerinde eyalet askerlerinin u boylar nda grevli s n flar ndan biri. * Serseri, klhanbeyi, kabaday , holigan. * Hayta olma durumu, serserilik, ba bo luk, klhanbeyilik, kabaday l k.

haytal k

haytal k etmek * serserice davran larda bulunmak. hayvan * Bitkilerden farkl olarak, duygu ve hareket yetene i olan canl yarat k. * nsandan farkl olarak, dil ve ak ldan yoksun canl yarat k. * At, e ek, kat r gibi trl hizmetlerde kullan lan yarat k. * Ak ls z, duygusuz, kaba, hoyrat (kimse). * Bir seslenme biimi. hayvan bilimci * Hayvan bilimi uzman , zoolog. hayvan bilimi * Biyolojinin, hayvanlar n yap , grev, davran ve s n fland rmalar , yeryzndeki da l lar yla u ra an bilim dal , hayvanlar bilimi, zooloji. hayvan gibi * ak ls z, duygusuz, kaba. hayvan kokla a kokla a, insan konu a konu a * insanlar konu arak daha iyi anla rlar. hayvan kmr * Kan ve kemik gibi organik maddelerden yap l p hekimlikte kullan lan kmr. hayvanat * Hayvanlar. * Hayvan bilimi, zooloji.

hayvanat bahesi * Genellikle her tr hayvan n do al artlarda beslendi i, korundu u, sergilendi i byk bahe. hayvanca * ok kaba ve hoyrat (bir biimde).

hayvanca z * Kendisine kar efkat ve ac ma duyulan hayvan. hayvanc k * Ancak mikroskopla grlebilen ok kk hayvan. * Hayvanca z. hayvanc l k * Evcil hayvanlara bakma ve yeti tirme i i. hayvan

* Hayvanla ilgili, hayvansal. * Hayvanca. hayvaniyet * Hayvanl k. hayvanla ma * nsanl k erdemlerini yitirme, kabala ma. hayvanla mak * nsanl k erdemlerini yitirmek, kabala mak. hayvanla t rma * Hayvanla t rmak durumu. hayvanla t rmak * Hayvan durumuna getirmek. hayvanl k * Hayvan olma durumu, hayvaniyet. * Hayvanca davranma. hayvanl k etmek * hayvanca davranmak. hayvansal * Hayvan. * Hayvandan elde edilen. haz * Ho a giden duygulanma, ho lanma, zevk. * Bir eyden duyusal veya manev sevin duyma. * Srdrlmesi istenen l ml ve doygunluk veren co ku.

haz almak * ho lanmak, keyif almak. haz duymak * ho lanmak. haz vermek * ho lanmas n sa lamak. haza * Bu, u, o. * Etkisiz, kusursuz. * (hekimler iin) Ustal k, uzluk. * Hazakat sahibi. hazan * Gz, sonbahar.

hazakat hazakatli

hazandide * Grm , geirmi . * Solgun, sararm , solmu . Hazar

* VI.-X. yzy llar aras nda Hazar Denizi'nin ve Kafkaslar n kuzeyinde ya am bir Trk boyu veya bu boydan olan kimse. hazar Hazarca * Hazar Trkesi. hazar hazc * Bar la ilgili. * Hazc l k ile ilgili olan. * Hazc l benimseyen ve savunan kimse, hedonist. * Bar .

hazc l k

* Zevki, insan hayat n n tek de er ve amac sayan, haz veren her eyin iyi oldu unu kabul eden reti, hedonizm. * Hazza, fiziksel zevke hastal k derecesinde d knlk, hedonizm. * Ekonomik etkinli in, hazz n en yksek derecesine varacak biimde geli tirilmesi retisi, hedonizm. hazfetme * Hazfetmek durumu veya biimi. hazfetmek * Gidermek, kald rmak, karmak, silmek. haz k haz m * (hekimler iin) Usta, uz. * Sindirme, sindirim. * Benimsenme, kabul edilme. * Yersiz davran lara, dokunakl szlere ald rmayan, ii geni (kimse). * Benimseyen, katlanan, kabullenen.

haz ml

haz ms z * Yediklerini kolay sindiremeyen. * Yersiz davran lara kar susmak elinden gelmeyen (kimse). * Benimseyemeyen, katlanamayan, kabullenemeyen. haz ms zl k * Sindirim sisteminin iyi al mamas durumu. * Benimseyememe, katlanamama, kabullenememe. haz n haz r * K l k yiyecek. * Bir i yapmak iin gereken her eyi tamamlam olan, an k, amade, mheyya. * Belli bir i e yarayacak, kullan lacak bir duruma getirilmi . * Belirli bir biimde yap lm olarak sat lan, al c bekleyen, smarlama kar t . * Ba na getirildi i fiilin bir f rsat say ld n anlat r.

haz r bulunmak (veya olmak) * bir yerde var olmak, kendi bulunmak. * bir eyi hemen yapabilecek durumda olmak. haz r orba

* nceden haz rlanm ve paket hlinde sat a sunulmu orba. haz r de er * nceden belirlenmi de er. haz r etmek * hemen kullanabilecek duruma getirmek. haz r giyim * Standart llere gre seri olarak haz rlanm ve sat a sunulmu giyim e yas . haz r kahve * Neskafe. haz r k ta * Gerekti i anda kullan lmak ve grevlendirilmek zere haz r bulundurulan birlik. haz r mezar n ls * her hizmeti ba kalar ndan bekleyen tembeller iin sylenir. haz r ol * Askerlikte esas duru denilen, ayakta, ba ve vcut dik, gzler ileride, eller uyluklara yap m bir duru a geilmesi iin verilen komut. haz r ol duru u * Vcudun ba dik, g s ileride, omurga ve bacaklar gergin, topuklar biti ik, kollar do al yerinde, avular uyluklarda olarak ayakta bulundu u durum. haz r olmak * haz r durumda bulunmak. haz r para * Nakit, elde mevcut para, likit. haz r yemek * K sa srede haz rlanan ve genellikle ayakst yenilen hafif yiyecek. haz r yiyici * nceden kazan lm varl harcayan. haz ra da lar dayanmaz * srekli harcama, en byk birikimleri bile eritir. haz ra konmak * ba kas n n eme iyle ortaya km bir eyden yararlanmak. haz rcevap * Gerekti inde abuk, yerinde cevaplar bulup veren. haz rcevapl k * Haz rcevap olma durumu. haz rc * Emek harcamadan her eyi haz r olarak elde etmek isteyen kimse. * Haz r giysi sat lan yer veya satan kimse.

haz rc l k * Her eyi haz r bulmaya veya elde etmeye d kn olma durumu. haz rda * yararlan labilecek bir durumda, el alt nda.

haz rdan yemek * yenisini kazanmaks z n elindekini harcamak. haz rlama * Haz rlamak i i. haz rlamak * Bir eyi kullan lacak, yararlan lacak duruma getirmek. * Bir eyi ortaya koymak, gerekle tirmek. * nceden dzenlemek. * Gelecek iin nlem almak, ihtiyalar tespit etmek. * Sebep olmak, yol amak. * Birini herhangi bir eyi yapabilecek veya bir eyi yklenebilecek duruma getirmek. * Al t rmak. * Bir maddeyi elde etmek. haz rlan * Haz rlanmak i i veya biimi. haz rlanma * Haz rlanmak i i. haz rlanmak * Haz r olmak, kendini haz rlamak. * Haz r duruma getirilmek. haz rlatma * Haz rlatmak i i. haz rlatmak * Haz r duruma getirmek. haz rlay * Haz rlamak i i veya biimi. haz rl k * Haz rlanmak iin gereken eyler veya durumlar.

haz rl k devresi * Haz rl k dnemi. haz rl k dnemi * Haz rlanmak iin geen sre. haz rl k grmek * haz r olmak iin gereken eyleri toplamak veya durumlar sa lamak. haz rl k s n f * rencilere, belli bir retim program n izlemek veya belli bir okulda okumak iin gerekli temel anlay , bilgi ve becerileri kazand rmak amac yla bir okula, bir niversiteye ba l olarak a lan s n f. haz rl kl * Bir ey iin nceden haz rlanm olan. haz rl kl olmak (veya bulunmak) * haz rlanm olmak. haz rl ks z * Bir ey iin nceden haz rlanmam olan. haz rl ks z olmak (veya bulunmak) * haz rlanmam olmak.

haz rlop

* Sar s kat la acak derecede kaynat lm (yumurta). * Ba kas taraf ndan haz rlanm , sa lanm , emeksiz, klfetsiz. * Ac kl , znt veren, dokunakl , hznl. * Alt n, gm , mcevher gibi de erli e ya y n , byk servet. * De erli eylerin sakland yer. * Gml veya sakl iken bulunan de erli eylerin btn. * Devlet mal , paras veya bunlar n sakland yer. * Kaynak. * Byk ba l l k duyulan, de er verilen ey veya kimse. * Devletin alt n, dviz, bono ve nakit i lemlerini maliye ile birlikte dzenleme grevini stlenen makam.

hazin hazine

hazinedar * Bir hazineyi bekleyen, yneten kimse. hazinedarl k * Hazineyi ynetme grevi. haziran * Y l n 30 gn sren alt nc ay .

haziran bce i * May s bceklerinden, tar m bitkilerine ok zarar veren k n kanatl bir bcek (Amphimallus solstitialis). hazire * Etraf itle evrili ve girilmesi yasak yer. * Cami, trbe, tekke gibi yerlerde evresi parmakl klarla evrili mezar yeri.

hazletmek * Gidermek, kald rmak, karmak, silmek. hazmetme * Hazmetmek durumu. hazmetmek * Sindirmek. * Ho a gitmeyen bir davran kar l ks z b rakmak, iine atmak. * Katlanmak, dayanmak, sabretmek. hazne * Hazine. * Bir eyin topland , biriktirildi i yer, depo. * Dl yata . * Kutsal say lan kimselerin adlar n n ba na getirilen unvan. * Bir seslenme sz. * Ad sylenmeyen bir kimseden sz edilirken kullan l r. * eskiden sayg duyulan ki ilerin adlar n veya makamlar n gsteren sze ba ka unvanlarla birlikte getirilirdi. hazzetme * Ho lanma. hazzetmek * Ho lanmak.

hazret

hazretleri

hazz n karmak * zevkini karmak. He he he * Evet. he demek * onamak. heba * Hibir i e yaramadan yok olma, bo a gitme. * Helyum'un k saltmas . * Trk alfabesinin onuncu harfinin ad .

heba etmek * bo una harcamak, ziyan etmek. heba olmak * bo a gitmek, ziyan olmak. heba olup gitmek hebenneka * Zeki ve becerikli olmad hlde kendini yle sanan. heccav * Yergici. hece * Bir solukta kar lan ses veya ses birli i, seslem.

hece ls * Hece vezni. hece ta * Mezar ta . hece vezni * Belirli say daki hece kmelerine dayanan naz m ls, parmak hesab . hece yutumu * Kelime iinde benzer hecelerden birinin d mesi. hececi * Hece lsyle iir yazan ( air). * Mill Edebiyat dneminde hece lsyle iirler yazan be airden her biri. * Hece vezni ile iir yazma yanl s olan kimse. * Hecelemek i i.

hececilik heceleme

hecelemek * Bir kelimenin hecelerini teker teker sylemek. * lk bak ta okuyamay p heceleri teker teker okumak.

heceletme * Heceletmek i i veya biimi. heceletmek * Hecelemesini sa lamak. heceli * Herhangi bir say da hecesi olan. hecelik hecin * Heceyi esas alan ses birimi.

* ift parmakl lar tak m n n, devegiller familyas ndan, uzunlu u 3, yksekli i 2 m kadar olan, s rt nda besin depo etmeye yarayan tek hrgc bulunan, h zl yryen bir memeli tr (Camellus dromedarius). hedef * Ni an al nacak yer. * Ama, gaye, maksat.

hedef almak * Bkz. ni an almak. * ula lmak istenen amaca gre davranmak. * (bir kimseyi, bir yeri) y pratmak, ele tirmek amac yla kar s na almak. hedef kitle * Verilmek istenen mesaj n ula mas hedeflenen bir grup veya topluluk. hedef olmak * ho olmayan herhangi bir davran a u ramak. hedefleme * Hedeflemek i i. hedeflemek * Hedef yapmak. hedeflenmek * Hedef durumuna gelmek. heder * Kar l n alamama, bo a gitme, ziyan olma.

heder etmek * bo una harcamak, ziyan etmek. heder olmak * bo a gitmek, bo una gemek. hedik hediye * Kaynat lm bu day, bulgur, m s r vb. eyler. * Arma an. * (kutsal kitaplar iin) Fiyat.

hediye etmek * arma an olarak vermek. hediyelik * Arma an olarak verilecek de erde olan. * Arma an olarak verilmek iin haz rlanm ey.

hedonist

* Hazc .

hedonizm * Hazc l k. hegemonya * Bir devletin ba ka bir devlet zerindeki siyas stnl ve bask s . hekim * nsanlardaki hastal klar te his ve onlar illarla veya baz aralarla tedavi eden kimse, doktor, tabip. hekimba * Osmanl mparatorlu unda sarayda hekimlik grevini yrten en k demli, yetkili ve padi ah n zel doktoru olan kimse. hekimlik hektar * Hekimin yapt i . * Yz ar (10.000m) de erinde yzey l birimi (ha).

hektogram * Yz graml k a rl k birimi, bir kilogram n onda biri (hg). hektolitre * Yz litrelik hacim l birimi (hl). hektometre * Yz metrelik uzunluk l birimi, kilometrenin onda biri (hm). hel helk * Ayak yolu, yz numara, abdesthane, tuvalet. * lme, ldrme, yok etme, yok olma. * Bitkin bir duruma gelme veya getirme.

helk etmek * ldrmek, ortadan kald rmak. * a r derecede yormak, bitkin duruma getirmek. helk olmak * yok olmak, lmek. * yorulmak, bitkin duruma gelmek. hell * Dinin kurallar na ayk r olmayan, dince yasaklanmam olan, haram kar t . * Nikhl e . * Kurallara, geleneklere uygun (olarak).

hell etmek * Tanr 'y tan k tutarak (bir eyi) ba lamak. hell olsun * bir hizmet veya zverinin istenilerek yap ld n , bundan pi man olunmad n gstermek iin kullan l r. hell st emmi * do ruluktan ayr lmayan. hell

* Ham ipekten dokunmu brmce e pamuk ipli i kat larak elde edilen kuma . hellinden * Hell edilerek gnl ho lu u ile. hellle me * Hellle mek i i. hellle mek * Al veri te veya ayr lma s ras nda hakk n birbirine ba lamak. hellli * Nikhl (e ).

hellli e almak * biriyle evlenmek. helllik * Nikhl e . * Hell olan ey.

helllik dilemek * birinden hakk n hell etmesini dileme. helllik vermek * hell etmek. hellho olsun * yap lm bir iyilikten, yard mdan sz edilirken buna pi man olunmad n anlatmak iin sylenir. hellzade * Nikhl bir ana ve babadan do mu kimse. * Do ruluktan ayr lmayan, hell st emmi kimse. hele * "zellikle", "hi olmazsa", "her eyden nce" anlam yla, bir szn ba na veya sonuna getirilerek belirtilen eyin ayr cal n anlat r. * "Sonunda" anlam yla geciken davran lar bildirmek iin kullan l r. * Uyarma, korkutma veya vaat anlat r. hele bak hele bir hele de * stelik. hele hele * Kar s ndakini sylemeye isteklendirmek iin kullan l r. * Bir sz peki tirmek iin kullan l r. * a k nl k veya dikkati ekmek iin sylenir. * Bkz. hele.

hele kr! * ok kr. helecan * Yrek arp nt s , rp nt .

helecanlanma * Helecanlanmak i i.

helecanlanmak * Yrek arp nt s na tutulmak. Helen Helenist * Grek kltr, tarihi, dili ve edebiyat konular nda uzman olan kimse. Helenistik * Byk skender'den sonraki Yunan sanat , tarihi, kltr ile ilgili olan. Helenizm * Grek uygarl . * Grek olmayan uluslar n Grek d ncesinin etkisiyle gerekle tirdi i uygarl k. * Greke anlat m. helezon helezon * K vr ml , y lankavi biim, helis. * Sarmal, y lankavi, helisel. * Grek.

helezonla ma * Helezonla mak biimi veya durumu. helezonla mak * Sarmal, k vr ml biime gelmek. helezonlu * Helezonu olan, sarmal. helik helikoit helikon * alg a zl ve pistonu olan, boyundan geirilerek tutulan, ember biimli, flemeli bak r alg . helikopter * Dik ini ve k yapabildi i iin dar yerlerde de kullan labilen tepeden pervaneli uan ta t. helis helisel helke * Bakra, kova, herke. hellim helme * K br s'ta yap lan bir e it beyaz peynir. * Fasulye, pirin, bu day gibi taneler kaynat ld nda, ni astan n kelmesiyle olu an koyu s v . * Baz bitkilerin kk, iek ve tohumlar nda bulunan koyu k vaml madde. * Bir silindirin ana do rular n sabit bir a alt nda kesen e ri. * Helis biiminde olan, sarmal, helezon. * Duvar rlrken byk ta lar n aras na konulan ufak ta lar. * Helis biiminde e ri yzey.

helme dkmek * (kaynat lm tanelerin suyu iin) koyula mak.

helme gibi * iyice pi mi . helmelenme * Helmelenmek i i. helmelenmek * Helme dkmek, helmesi kmak. helmeli * Helme durumunda olan (yemek). helmintoloji * Kurt bilimi. helva helvac * eker, ya , un veya irmikle yap lan tatl . * Helva yapan veya satan kimse.

helvac kaba * Kabakgillerden, tatl s yap lan d boz, ii sar renkli iri bir kabak tr kestane kaba (Cucurbita maxima). helvac kk * Bkz. ven. helvac l k * Helva yapma veya satma i i. helvahane * Genellikle helva pi irmekte kullan lan geni ve az derin tencere. * Sarayda mutfak iinde tatl lar n yap ld zel blm veya oda. helvala ma * Helvala mak durumu. helvala mak * Helva durumuna gelmek. helval k helyodor helyograf * Helva yap m iin kullan lan malzeme. * Alt n sar s renginde, berilden olu an, kuyumculukta kullan lan bir ta . * Gne ten yay lan s miktar n lmeye yarayan alet. * Gne in ldad saatlerin sresini tespit etmeye yarayan alet. * Gne nlar ndan yararlanan optik telgraf aleti.

helyoterapi * Gne nlar yla tedavi. helyum hem * Bir kimseyi uyarmak, bir eyi a klamak veya anlam glendirmek iin "zellikle", "zaten", "bir de", " uras da var ki" anlamlar nda kullan l r. * A klay c nitelikte olan ikinci cmleyi birinciye ba lar. * Atom numaras 2, yo unlu u 0,13 olan, havada az miktarda bulunan bir soygaz. K saltmas He.

* Hem ... hem ... biiminde tekrarlanarak grevde szleri, cmleleri e itlik, peki tirme, birlikte olma veya kar tl k anlamlar yla ba lar. hem de * anlam glendirmek, bir veya daha ok geye bir ba kas n n da eklendi ini belirtmek iin kullan l r.

hem de nas l * pek ok, stn derecede. * zene bezene, byk bir dikkatle. hem sa'y hem de Musa'y memnun etmek * istekleri birbirine kar t olan iki ki iyi birden ho nut edecek bir davran ta bulunmak. hem kaar hem davul alar * ekinir grnd i i yapmaktan vazgeemez. hem kel hem fodul * ortada olan eksiklik ve yeteneksizli ine bakmayarak stnlk taslayanlar iin kullan l r. hem nal na hem m h na (vurmak) * kar t olan iki yan desteklemek. hem sulu hem gl * gerek sulu kendi oldu u halde ba kalar n sulamaya al anlar iin sylenir. hem ziyaret hem ticaret * biriyle gr meye giden kimsenin, bu gidi ten yararlanarak ba ka bir i i de yapmas durumunda sylenir. hemati hematit * Kan n hemoglobinle renklenmi al yuvar. * K rm z veya esmer renkte olan do al demir oksidinden olu an bir mineral, kan ta .

hematolog * Kan bilimci. hematoloji * Kan bilimi. hemayar hemcins hemdert * Dert orta . hemen * Hi vakit geirmeden, gecikmeden, abucak. * A a yukar ; yaln z, sadece. * Denk, e it. * Ayn cinsten olan, trde , soyda .

hemen hemen * Nerede ise, az zaman sonra. * Tam de ilse bile ona pek yak n. hemencecik * arabuk, an nda. hemfikir * Ayn d ncede, ayn gr te olan, oyda .

hemhl

* Ayn durumda olan.

hemhl olmak * btnle mek, birliktelik zelli i gstermek. hemhudut * S n rda . hemodiyaliz * Geirgen bir zardan szerek, zehirli art klar ay klamak ve kan temizlemek iin kullan lan tedavi yntemi. hemofil hemofili * Kanamas dinmeyen, hemofili hastal na tutulan (kimse). * Kan n p ht la mas ndaki bir bozuklu a ba l kanama hastal .

hemoglobin * Soluk alma arac yla organizman n hcreleri aras nda oksijen ve karbon gaz n iletmeyi sa layan, birle iminde demir, azot, oksijen, hidrojen, kmr ve kkrt bulunan alyuvarlar n en nemli maddesi. hempa hem ehri * Ayn ilden olan kimse, memleketli. * Arkada , ahbap anlam nda bir seslenme sz olarak kullan l r. hem ehrilik * Hem ehri olma durumu. hem ire * K z karde , bac . * Diplomal hasta bak c kad n. * Kt i lerde ayn amala ve birlikte hareket eden kimse, ayakta , omuzda .

hem irelik * K z karde lik. * Hasta bak c l k. hem irezade * K z karde in ocu u. hemze * G rtlakta, ses tellerinin birbirine yap mas sonucu havan n ak n birdenbire engellemesiyle olu an ve bir kesinti izlenimi veren nsz. hemzemin * Ayn dzeyde olan. hemzemin geit * Kara yoluyla ayn dzeyde olan tren yolu geidi. hendek * Gemeye engel olacak biimde uzunlamas na kaz lm derin ukur. hendese hendes * Geometri. * Geometrik.

hengm hengme hentbol el topu.

* Hengme. * Pat rt , grlt, kavga. * Yedi er ki ilik iki tak m n topu elden ele geirerek veya srerek gol atmalar esas na dayanan bir spor tr,

hentbolcu * Hentbol oynayan kimse. henz * (olumlu cmlelerde) Az nce, daha imdi, yeni. * (olumsuz cmlelerde) Daha, hl. hep * Hibiri d ta tutulmamak veya eksik olmamak zere, btn, tm olarak. * Srekli olarak, her zaman, daima. * (hepimiz, hepiniz, hepsi biiminde iyelik ekleri alarak) Bir eyi olu turan paralar n btnn anlat r. hep beraber * Birlikte. hep bir a z olmak * sz birli i etmek, anla arak bir konuda ayn eyleri sylemek. hep bir a zdan * ayn anda pek ok ki i ayn eyi (syleyerek, konu arak). hep birden * Toplu olarak. hepatit * Sar l k.

hepatoloji * Karaci erin anotomisini, fizyolojisini ve hastal klar n inceleyen bilim dal . hepil hepimiz hepiniz * Hem hayvansal, hem bitkisel besinlerle beslenen. * Bkz. hep. * Bkz. hep.

heple hi ilkesi * tr, cins gibi evrensel bir konu zerinde ileri srlen olumlu, olumsuz bir yarg n n, o tr veya cinsin btn bireyleri iin do ru olmas ilkesi. hepsi * Btn, tamam , tm, cmlesi, hep. hepsi hepsi * Tamamen, tam tam na. hepten * Tamam yla, bsbtn.

hepyek her

* Tavla oyununda zarlar n tek benekli ynlerinin ste gelmesi. * Tekil isimlere tamlayan grevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlam n verir.

her a n ka * her eye kar an, her eye burnunu sokan. her biri * Ayr ayr hepsi. her boyaya girip kmak * e itli i lerde k sa sre de olsa al m olmak. her boyay boyad bir f st k ye il (mi) kald ? * yap lmas gereken bir ey varken, nemsiz, zorunlu olmayan eylerle ilgilenildi inde sylenir. her daim * Her zaman, daima.

her dem taze (olmak) * ya l oldu u hlde gen grnenler iin sylenir. * y l boyunca ye il yaprakl olan (bitki). her derde deva * birok eye are olan. her firavunun bir Musa's kar * her zalimden insan kurtaracak bir kurtar c kar. her grd sakall y babas sanmak * grn e aldanmak. her gn * Sreklice, srekli olarak.

her gn papaz pilv yemez * Bkz. papaz her gn pilv yemez. her hlde * Byk bir ihtimalle. * Her durumda, ne yap p yap p, kesinlikle, mutlaka.

her horoz kendi pl nde ter * herkes ancak kendi evresinde bir de er ta r ve szn orada geirebilir. her ihtimale kar * her trl olas l d nerek. her i in (her eyin) ba sa l k * insan n yapaca her ey vcut sa l na ba l d r. her kafadan bir ses kmak * bir konu zerinde herkes rastgele konu mak. her koyun kendi baca ndan as l r * herkes kendi davran lar ndan sorumludur, herkes kendi hatas n n cezas n kendi eker. her ku un eti yenmez * herkes zorbal a boyun e mez, buna kar gelecekler de kar.

her nas lsa * beklenmeyen bir durumu belirtmek iin kullan l r. her ne hl ise * uzatmayal m, geelim. her ne ise (veya her neyse) * ne olursa olsun, ne kadar ise, tutar ne ise. * konuyu kapatal m, olan olmu , uzatmayal m. her ne kadar * ba na getirildi i artl cmledeki yarg n n do ru veya do al grld un, fakat bunun yeterli olmad n anlat r. her ne pahas na olursa olsun * Bkz. ne pahas na olursa olsun. her nedense * sebebi bilinmez. her eyin yenisi, dostun eskisi * dostluk eskidike g ve de er kazan r. her tarakta bezi olmak * Bkz. k rk tarakta bezi olmak. her telden almak * her e it i i yapabilir durumda olmak veya birok konuda bilgisi olmak. her yerdelik * Tanr 'n n her yerde ve her zaman bulundu una inanan din ve fizik tesi gr . her yi idin bir yo urt yiyi i vard r * herkesin kendine zg bir al ma yntemi, bir i yapma biimi vard r. her yi idin gnlnde bir aslan yatar * herkesin kendine gre yksek bir emeli vard r. her yoku un bir ini i, her ini in bir yoku u vard r * hayat boyunca ykselme ve d me gibi durumlar kesin de ildir, bunlar birbirinin ard ndan gelebilir. her zaman * Ara vermeden, srekli, daima, s k s k. herca * Hibir eyde kararl olmayan (kimse), yeltek, gelge. * A kta de i ken, vefas z.

herca menek e * Menek egillerden, mor, sar , beyaz renkte, menek eye benzer iekleri olan y ll k bir bitki, alaca menek e (Viola tricolor). * Bu bitkinin ie i. hercace * Herca gibi, hercaye yak r (biimde). hercalik * Herca olma durumu veya hercace davran .

hercmer * Alt st, karmakar k, darmada n k, allak bullak.

hercmer etmek * alt st etmek, kar t rmak. herek * Asma, fasulye gibi sar lgan bitkilerin tutunmas iin yanlar na dikilen s r k, ispalya.

herekleme * Hereklemek i i. hereklemek * Asma ve fasulye gibi sar lgan veya destek isteyen bitkileri here e ba lamak veya bu bitkilerin yan na herek dikmek. hergele * Bine e veya yk ta maya al t r lmam at veya e ek srs. * Terbiyesiz, grgsz kimseler iin bir svg sz olarak kullan l r. hergeleci * Yaban atlar na bakan kimse, yaban at oban . hergelelik * Hergele olma durumu. herhangi * Belli olmayan, zellikleri iyice bilinmeyen, rastgele.

herhangi bir * Belli olmayan, rastgele bir (kimse veya ey). herhangi biri * Belli olmayan, rastgele biri. herif * Gven vermeyen, a a grlen, baya kimse. * Adam.

herifio lu * K z lan veya beklenmeyen bir i i yapan erkek. herik * Beyaz renkli, ya l kuyru u yukar da geni e ve a a ya do ru bir incelme gsteren, Karadeniz'in geit blgelerinde yeti tirilen, kaba kar k yapa l bir tr koyun. herk * Srldkten sonra bir y l dinlendirilen, nadasa b rak lan tarla.

herk etmek * tarlay srp dinlenmeye b rakmak. herke * Bakra, kova. herkes * nsanlar n btn. * Olur olmaz kimseler, nne gelen.

herkes gider Mersin'e, biz gideriz tersine * bir i in bilerek ters yap ld n , yolunda yap lmad n anlat r. herkes ka k yapar, ama sap n ortaya (veya do ru) getiremez * herkes bir i yapar, ama istenildi i kadar gzel ve kusursuz olmaz.

herkesin ar n na gre bez vermezler * genel kurallar herkesin istek ve ihtiyac na gre bozulamaz. herkesin geti i kprden sen de ge * herkesin tuttu u yoldan sen de git. herkesin gnlnde bir aslan yatar * Bkz. her yi idin gnlnde bir aslan yatar. herkesin tenceresi kapal kaynar * bir kimsenin durumu, iinde bulundu u ya ay artlar ba kalar nca gere i gibi bilinemez. herkesin yoruldu u yere han yap lmaz * Bkz. herkesin ar n na gre bez vermezler. herkeslik herr hertz * Bir saniyede bir titre im yapan devirli bir olay n frekans na e it frekans birimi. K saltmas Hz. herze * Sama, sama sz, zevzeklik. * Aleldelik, s radan olma durumu. * Bkz. ya herr ya merr.

herze yemek * yersiz sz sylemek veya gereksiz davran ta bulunmak. herzevekil * Kendisini ilgilendirmeyen i lere kar an (kimse). * Sama sapan, gereksiz konu an (kimse). hesaba almak (veya hesaba katmak) * gz nnde bulundurmak, i ini yrtrken o eyi de d nmek. hesaba almamak (veya katmamak) * nem vermemek. hesaba ekmek * bir ki iden, bir kuruldan yapt i ler iin a klama ve savunma istemek. hesaba dkmek * say yla ilgili bir konuyu a kl a kavu turmak iin k t zerinde hesaplamak. hesaba gelmez * say lamayacak kadar ok. * umulmad k, beklenmedik. hesaba kat lmak (veya kat lmamak) * gz nne al nmak (veya al nmamak). hesaba katmak * dikkate almak, gz nnde bulundurmak. hesab kapamak * alacak verecek b rakmamak. hesab kesmek * al veri i veya ilgiyi kesmek.

hesab temizlemek * borcunu demek. hesab yok * say lamayacak kadar ok, say s z. hesab na * ynnden, iin, ... ad na, yarar na.

hesab na gelmek * yarar na uygun, elveri li olmak. hesab n (kitab n ) bilmek * tutumlu olmak. hesab n almak * bir i sonunda hakk n almak. hesab n grmek * alaca n verip ili i ini kesmek. * cezaland rmak. hesab hesap * Aritmetik. * Matematiksel i lem. * Alacakl veya borlu olma durumu. * denecek cretin tutar . * Oranlama, tahmin. * Bir giri imin, bir i in ba ar ya ula mas iin al nan nlemlerin btn. * (isim tamlamalar nda tamlanan olarak) "Tutum", "durum" veya "anlay " anlam na gelir. hesap amak * (banka) gere inde ekilmek zere yat r lan para iin i lem yapmak. * birine borlanma imkn tan mak, kredi amak. hesap cetveli * Say lar aras nda birok i lemlerin sonucunu kolayca bulmaya yarayan, i ie yerle tirilmi ve biri di erinin zerinde kayan iki paradan olu an cetvel. hesap czdan * Bir bankada hesab olanlara verilen, yat r lan ve ekilen paralar n yaz lmas na yarayan defter. hesap karmak * alacakla verece i k t zerinde kar la t rmak. hesap etmek * bir i in kazanc yla giderini kar la t rarak bir sonuca varmak. * d nmek, tasarlamak. hesap etmek, kitap etmek * btn ayr nt lar yla d nmek. hesap grmek * alacakla verece i kar la t r p de mek. hesap gn * K yamet gn. * Hesab n iyi bilen, eli s k , hesapl .

hesap i i * Bir tr el i lemesi. * Hesab n bilme, hesap kitab n iyi yapma. hesap kitap * Hesap sonunda, d np ta nd ktan sonra. hesap kitap yapmak (veya etmek) * ayr nt lar yla hesap edip d nmek. hesap zeti * Hesap sahiplerinin hesab na yatan ve sz konusu hesaptan ekilen miktarlar n dkmn gsteren cetvel. hesap sormak * bir konuda a klama ve savunma istemek, sorumlu tutmak. * birini, birilerini yntem veya yasa d davran lar ndan dolay sorguya ekmek. hesap tutmak * al veri le ilgili say lar bir yere yazmak. hesap uzman * Vergi ykmllerinin dosyalar n incelemekle grevli Maliye Bakanl na ba l yetkili. hesap vermek (veya hesab n vermek) * bir i in sorumlulu unu yklenmek. * herhangi bir davran n sebebini a klamak, anlatmak. hesapa hesap * Hesab n iyi bilen, tutumlu. * kar n kollayan, davran lar n buna gre dzenleyen (kimse). hesaplama * Hesaplamak i i. hesaplamak * Hesap i lemini yapmak, hesap etmek. * Bir eyi, bir durumu ayr nt l bir biimde d nmek, hesap etmek. hesaplamak kitaplamak * ayr nt lar yla hesap edip d nmek. hesaplan * Hesaplanmak i i veya biimi. hesaplanma * Hesaplanmak i i. hesaplanmak * Hesap edilmek. hesapla ma * Hesapla mak i i. hesapla mak * Birbirindeki alacakla verece in hesab n yapmak. * Kar l kl olarak kozlar n payla mak. * Bir eyin olumlu veya olumsuz ynlerini d nrek, tart arak bir yarg ya varmak. hesaplatma * Hesaba gre, hesaba uygun olarak, tahmin.

* Hesaplatmak i i. hesaplatmak * Hesap ettirmek. hesaplay * Hesaplamak i i veya biimi. hesapl * Sat n al nabilen, bteye uygun, ekonomik. * Paras n ll harcayan, tutumlu. * Ayr nt lar yla d nlp tasarlanm , plnl , rasyonel. * ll davranan, ll.

hesapl hareket etmek * ll davranmak. hesapl orun * Ekonomik mevki. hesapl ca hesaps z * Hesapl (bir biimde). * Hesab tutulmayan. * Say lamayacak kadar ok olan. * nceden iyi d nlmemi , sonu belli olmayan. * lsz, tutumsuz, savruk, msrif.

hesaps z kitaps z * Deftere geirmeden veya belgeye ba lamadan. * Sorumsuz, lsz. hesaps zca * Hesaps z (bir biimde). hesaps zl k * Hesaps z olma durumu veya hesaps zca davran . hesapta olmamak * daha nce d nlen eylerin d nda olmak. hesaptan d mek * hesaptan, bortan, alacaktan indirmek, karmak. heterogen * Bkz. heterojen. heterojen * Ayr cinsten. heterotrof * D beslenen. heterotrofi * D beslenme. hevenk * Bir ipe geirilmi veya birbirine ba lanm ya yemi veya sebze ba .

hevenkle me * Hevenkle mek biimi veya durumu.

hevenkle mek * Hevenk durumuna gelmek. heves * stek, e ilim, arzu, evk. * Gelip geici istek.

heves etmek * bir eye kar istek duymak, e ilimli olmak. hevesi kalmamak * evki k r lmak, iste i kalmamak. hevesi kursa nda (veya iinde) kalmak * istedi i, imrendi i eyi elde edememek. hevesine d mek * kuvvetle istemek. hevesini almak * istedi i, imrendi i eyi elde ederek ona doymak. hevesini k rmak * isteklerini, d ncelerini engellemek. * zevki kamak, hevesi kalmamak, evki k r lmak. heveskr * Hevesli, amatr.

heveskrl k * Hevesli olma durumu. hevesleni * Heveslenmek i i veya biimi. heveslenme * Heveslenmek i i. heveslenmek * steklenmek, heves etmek, ok istemek, e ilim duymak. hevesli * Bir eye veya bir i e istek duyan veya merak sarm olan, istekli. * Bir sanat meslek edinmeksizin yaln z zevk iin yapan kimse, zengen, amatr. heveslisi * ok isteklisi. hevessiz hey * Hevesi olmayan, istek duymayan. * Seslenmek veya ilgi ve dikkat ekmek iin sylenir. * Sitem, yak nma, azar, be enme gibi e itli duygular anlatan cmlelerde de kullan l r.

hey gidi (hey) * e itli duygular peki tirir veya zlem ve ac nma bildirir. heyamola * Gemicilerin veya i ilerin birlikte bir ey ekerken "haydi ek, gayret" anlam nda bir a zdan yksek sesle ve makamla syledikleri sz.

heyamola ile * bir i in ancak byk glklere katlan larak ve birok ki inin yard m yla yap labilece ini anlat r. heybe * Binek hayvan n n eyeri zerine geirilen veya omuzda ta nan, iine teberi koymaya yarayan, kilim veya hal dan yap lm iki gzl torba. * Sap omuza geirilebilen tek gzl bir tr anta. heybeci heybet * Heybe yapan veya satan (kimse). * Korku ve sayg uyand ran grn , mehabet. * Byklk, ululuk, azamet. * Grn korku ve sayg uyand ran. * Byk, ulu, azametli.

heybetli

heybetlice * Olduka heybetli. heyecan durumu. * Sevin, korku, k zg nl k, znt, k skanl k, sevgi gibi sebeplerle ortaya kan gl ve geici duygu * Co ku.

heyecan duymak * heyecanlanmak. heyecan vermek * heyecan duymas na sebep olmak. heyecana d rmek * heyecanland rmak. heyecana gelmek * heyecanlanmak, heyecan duymak. heyecana kap lmak * a r derecede heyecan, co ku duymak. heyecanland rma * Heyecanland rmak i i. heyecanland rmak * Heyecan duymas na sebep olmak. heyecanlan * Heyecanlanmak i i. heyecanlanma * Heyecanlanmak i i. heyecanlanmak * Herhangi bir sebeple gl, geici bir duygulan mdan etkilenmek. heyecanl * abuk, kolay heyecanlanan (kimse), mteheyyi. * Heyecan veren. * Heyecanla yap lan.

heyecanl l k * Heyecanl olma durumu. * A r duyarl olma. heyecans z * abuk, kolay heyecanlanmayan. * Heyecan vermeyen. * Heyecanla yap lmayan. heyecans zl k * Heyecan verici olmama durumu. heyeln heyet * Toprak kaymas , kay a, g. * Kurul. * Astronomi. * Biim, k l k, d grn . * Oldu u gibi, btnyle. * Yaz k, ne yaz k!. * Sinir bozuklu u, sinirlilik.

heyetiyle heyhat heyhey

heyheyler geirmek * byk heyecanlar geirmek. heyheyleri tutmak (veya heyheyleri stnde olmak) * ok sinirlenmek. heykel * Ta , tun, bak r, kil, al gibi maddelerden yontularak, kal ba dklerek veya yo rulup pi irilerek biimlendirilen eser, yontu. heykel gibi * hareketsiz, duygusuz. * ok gzel (vcut). heykelci * Heykel yapan sanat , heykelt ra , yontucu.

heykelci kalemi * Heykelcilerin ta , kil, al gibi gereleri biimlendirmek iin kulland klar kesici, dzeltici ve yontucu ara. heykelcilik * Heykel yapma sanat , heykelt ra l k, yontuculuk. heykelle tirme * Heykelle tirmek i i veya biimi. heykelle tirmek * Heykel durumuna getirmek. heykelli * Heykeli olan.

heykelt ra * Heykelci, yontucu. heykelt ra l k * Heykel yapma sanat , yontuculuk. heyul * Korkun hayal. heyul gibi * pek iri, iri yar . hezaren hezaren * D n ie igillerden, hekimlikte kullan lan zehirli bir bitki (Delphinium). * Bambu. * Bambu saplar ndan yap lm .

hezaren rg * Bambu kabuklar ndan soyularak elde edilen liflerle veya sentetik malzemeyle yap lan zel bir rg. hezel * aka, alay, mizah. * Bir iiri veya iir paras n akal bir anlat ma evirme. hezeyan * Samalama. * Say klama. * Sabuklama. hezeyan etmek * samalamak. hezimet * Bozgun, yenilgi. hezimete u ramak * bozguna veya byk bir yenilgiye u ramak. hezliyat Hf Hg * C va'n n k saltmas . h * Evet. * Hezel trnde yaz lm iirler. * Hafniyum'un k saltmas .

h k ra h k ra * H k rarak, h k r klarla. h k r k * ok yemek yeme veya sinirsel bir sebeple ve istemsiz olarak diyafram kas n n kas lmas yla hava akci erlere geerken bo azdan kan ve dzgn aral klarla tekrarlanan ses. * A larken kan ses. h k r k tutmak * srekli olarak h k rmak.

h k r h k rma

* H k rmak i i veya biimi. * H k rmak i i.

h k rmak * Bo azdan h k r k sesi karmak. * ini ekerek a lamak. h k rtma * H k rtmak i i. h k rtmak * H k rmas na sebep olmak. h div h divlik * Osmanl mparatorlu u dneminde Kavalal Mehmet Ali Pa adan sonra M s r valilerine verilen unvan. * H div ynetimi veya makam . * H div ynetimindeki lke. * H z r ve lyas peygamberlerin her y l bulu tuklar na inan lan 6 may s gn. * Her y l n 6 May s gnnde kutlanan geleneksel bayram. * Saklama. * Ezberleme, ak lda tutma.

h drellez

h fz

h fz etmek * saklamak. * akl nda tutmak, bellemek. h fza al mak * Kur'an' ezberlemeye al mak. h fz ss hha * Sa l kl ya amak iin al nmas gerekli nlemlerin btn. * Sa l k bilgisi, hijyen. h k * H k r rken bo azdan kan ses.

h k demi (anas n n, babas n n) burnundan d m * her durumuyla (anas na, babas na) ok benziyor. h k m k * Tereddt gsterme, ekingen davranma.

h k m k etmek * bir i ten ka nmak iin bahaneler ileri srmeye al mak. * sorulan bir soruya a k bir anlam olmayan, belirsiz cevaplar vermek. h k tutmak * Bkz. h k r k tutmak. h ltan * Top durumundaki iekleri kuruduktan sonra saplar krdan olarak kullan lan yaban bir bitki.

h ltar h mb l

* Davar ve s rlar n, boyunlar na tak lan ip veya kay . * Uyu uk, tembel.

h mb lla ma * H mb lla mak durumu. h mb lla mak * H mb l gibi davranmak. h mb ll k * H mb l olma durumu. h mh m * Sesleri genizden kararak konu an (kimse). * Sesleri genizden kararak.

h mh ml k * H mh m olma durumu. h m * Kerpi veya tu layla rlm ah ap duvar. h na * Bkz. k na.

h ncah n * A z na kadar, t ka basa dolu (olarak), dopdolu. h nc n karmak * (veya cn) almak. h n * almay gden fke, kin, gayz. h n (veya h nc n ) almak * (veya cn) almak. h nl h ns z h nk * Bkz. kahve dvcsnn h nk deyicisi. h nna h nz r * Bkz. k na. * Domuz. * Kat yrekli, kt d nen, gaddar. * Genellikle ho a giden bir davran ve durum iin aka yollu sylenir. * H nz r (bir biimde), kurnazca. * H nc olan, fkeli. * H nc olmayan, fkesiz.

h nz rca

h nz rla ma * H nz rla mak i i.

h nz rla mak * H nz r gibi davranmak. h nz rl k * H nz r olma durumu. * Muziplik.

h nz rl k etmek * zarar verici, sinirlendirici, ters davran ta bulunmak. h r * Kavga, dala .

h r karmak * kavga, grlt karmak. h ra * Zay f, elimsiz, c l z. * ok yiyen, obur. * ri yar (kimse). * Sersem, salak ve kaba saba. * Sersemlik, salakl k. * Belirli bir sebebi olmadan sinirlenip huysuzluk eden (kimse). * (ses iin) Tiz, fkeli.

h rbo

h rboluk h r n

h r nla ma * H r nla mak i i. h r nla mak * H r nl k etmek, h r n davranmak. h r nl k * H r n olma durumu veya h r n davran . h r nl k etmek (veya yapmak) * huysuzluk, terslik etmek. h rdavat * Kilit, reze, tel, ivi gibi metal e ya. * nemsiz, ufak tefek e ya, gereksiz e ya.

h rdavat * H rdavat satan kimse, nalbur. h rdavat l k * H rdavat n n i i, nalburluk. h rgr * Geimsizlik, kavga. h rgr karmak * kavga etmek, kavga karmak. h r l h r l * H r lt l bir ses kararak.

h r ldama * H r ldamak i i. h r ldamak * H r lt l bir ses karmak. h r lda ma * H r lda mak biimi veya durumu. h r lda mak * H rla mak. h r lday * H r ldamak i i veya biimi. h r lt * Bo azdan herhangi bir sebeple bo uk kan ses. * Grltyle kan ses. * Geimsizlik, kavga. * Geimsizlik karan, geimsiz (kimse). * H r lt karan, h r lt s olan. * Ay , bo a gibi azg n hayvanlar n dudaklar na veya burnuna geirilen demir halka. * Burun kanad na tak lan ssl, alt n veya gm halka. * Kpe. * nden a k, kollu, genellikle ynden st giysisi. * Daha ok so uktan korunmak iin giyilen, kuma tan, bazen ii pamukla beslenmi , ceket biiminde giysi. * Dervi lerin giydikleri st giysisi. * H rkas olan. * H rkas olmayan.

h r lt c h r lt l h r zma

h rka

h rkal h rkas z

h rkay ba na ekmek * bir k eye ekilip evresiyle ilgisini kesmek. h rlama * H rlamak i i. h rlamak * H r lt yla ses karmak. * (kpek iin) Sald rmadan nce h r lt yla ses karmak. * K zg nl kla ters konu mak. * H rla mak i i. h rla mak * Kar l kl h rlamak. * A z kavgas na giri mek. h rlatma

h rla ma

* H rlatmak i i. h rlatmak * H rlamas na sebep olmak. h rlay h rl * H rlamak i i veya biimi. * inde do ru, uslu, iyi (kimse). * Yaramaz, mar k, kt (kimse).

h rl m d r, h rs z m d r * bir kimsenin hlak , ki ili i hakk nda ku ku duyuldu unda kullan l r. h rpalama * H rpalamak i i. h rpalamak * rselemek. * Dvmek. * tip kakmak, azarlamak veya y pratmak. h rpalan * H rpalamak i i veya biimi. h rpalanma * H rpalanmak i i. h rpalanmak * H rpalamak i ine konu olmak veya h rpalamak i i yap lmak. h rpalatma * H rpalatmak i i. h rpalatmak * H rpalanmas na sebep olmak. h rpalay * H rpalamak i i veya biimi. h rpan * Peri an k l kl , derbeder.

h rpanlik * H rpan olma durumu. h rs * Sonu gelmeyen istek, a r tutku. * fke, k zg nl k.

h rs brmek * Bkz. gzn h rs brmek. h rs n alamamak * fkesini yenememek. h rs n yenmek * fkelenmemek iin kendini tutmak. h rs z * alan (kimse), u ru.

* Bir tr olta i nesi. h rs z ad m * ok sessiz, yava . h rs z anahtar * Maymuncuk. h rs z feneri * Kar s ndakini gsterip, ta yan gstermeyecek biimde yap lm n caml fener. h rs z gibi * kimseye grnmeden, gizlice. h rs z kelepe * Ana su borusuna kaak su alabilmak amac yla ba lanan boru paras . h rs z yata * H rs zlar n gizlendi i yer. * al nm eylerin sakland yer. h rs za yol gstermek * birine bilmeyerek, anlamadan kt bir i te yard mc olmak. h rs zlama * Gizlice al nan ba kas na ait ( ey). * Gizlice, kimseye sezdirmeden. h rs zl k * alma. * alma suu, sirkat.

h rs zl k etmek (veya yapmak) * ba kalar n n paras n veya mal n almak. h rsland rma * H rsland rmak i i. h rsland rmak * fkelendirmek, k zd rmak. h rslan * H rslanmak i i veya biimi. h rslanma * H rslanmak i i. h rslanmak * ok k zmak, fkelenmek. h rsl * Doymak bilmeyen, a r istekli, tutkulu, haris. * fkeli, k zg n. h rss z * H rs olmayan. h rt h rtapoz * Sersem, budala, ahmak. * Sersem, aptal, a k n.

h rtapozluk * H rtapoz olma durumu. h rt p rt * Eski psk veya i e yaramaz, de ersiz e ya. h rtlamba * Peri an, derbeder k l kl . h rtlamba gibi giyinmek * gereksiz yere st ste ve geli igzel giyinmek. h rtlambas kmak * peri an bir biimde giyinmi olmak. * (e ya iin) ok eskiyip dklr durumda olmak. h rtl k H rvat * Sersemlik, budalal k, ahmakl k. * H rvatistan Cumhuriyeti'nde ya ayan bir halk ve bu halk n soyundan olan kimse. * H rvatlarla ilgili, H rvatlara zg olan ey. * H rvatlar n kulland Slav dili. * Soyca veya evlilik sonucu aralar nda ba bulunanlardan her biri, akraba. * Dede ve nineleri bir olanlardan her biri.

H rvata h s m

h s m akraba * Yak n ve uzak btn akrabalar. h s ml k * H s m olma durumu, karabet. h l h l * H lt sesi kararak, h ldayarak. h ldama * H ldamak i i. h ldamak * H lt l ses karmak. h ldatma * H ldatmak i i. h ldatmak * H ldamas na sebep olmak. h lt h lt l h lt s z * H lt s olmayan. h m * Sert ve srekli kan ses. * (ses iin) H lt s olan.

* fke, k zg nl k. h m na u ramak * (birinden) zulm grmek. h mlanma * H mlanmak i i. h mlanmak * fkelenmek, k zg n duruma gelmek. h ml h r * Olmam meyve (daha ok kavun, karpuz iin kullan l r.). * Co kunluk gsteren, yaramaz (kimse). * Aptal, sersem. h r h r * H rt kararak. h rdama * H rdamak i i. h rdamak * K t, me in, kuma gibi nesneler birbirlerine srtnrken, buru turulurken ses karmak. h rdatma * H rdatmak i i. h rdatmak * H rt kartmak. h rday * H rdamak i i veya biimi. h r kmak * (e ya) ok h rpalan p rselenmek. * insan a r i lerle u ra p ok yorulmak. h rl k h rt h rt l h rt s z * H rt s olmayan. h lama h lamak h yaban * H lamak biimi veya i i. * H ldamak, h lt sesi karmak. * ki taraf dzgn a al yol veya bulvar. * H r olma durumu. * nce cisimler h rdarken kan ses, h rdama sesi. * H rt s olan. * fkeli, k zg n, sinirli.

h yanet

* Kutsal say lan eylere el uzatma, ktlk etme veya kar davranma, hainlik, ihanet. * Gveni ktye kullanma, aldatma, vefas zl k. * Vefas z.

h yanetlik * H yanet. h yar * Kabakgillerden, uzun, iri meyveli, srngen, bir y ll k otsu bir bitki (Cucumis sativus). * Bu bitkinin rn. * Kaba saba, grgsz, budala. * Bir eyi semekte veya yap p yapmamakta zgrlk. * Grgsz, kaba saba, yontulmam .

h yar h yara a

h yara al k * H yara a gibi davranma. h yara as * H yara a. h yarc k h yarc l * Kas k lenf bezlerinin iltihaplanmas . * Bkz. h yarc k.

h yarla ma * H yarla mak i i. h yarla mak * Kaba saba, budalaca davran larda bulunmaya ba lamak. h yarl k * Kaba saba, budalaca davranma durumu.

h yarl k etmek * h yarla mak. h yar embe * Baklagillerden, siyah renkte olan meyvelerinin iinde ekirdeklerden ba ka, hekimlikte kullan lan bir z bulunan bitki, Hint h yar (Cassia fistula). h z * abukluk, sr'at. * Bir hareketten do an g, iddet. * aba, g, gayret, takat. * Al nan yolun harcanan zamana oran , sr'at.

h z almak * atlamak iin geri ekilip birdenbire f rlamak. h z vermek * h z n art rmak, h zland rmak. * isteklendirmek. h zar * Tahta ve kereste bimeye yarayan, elektrik ve su gcyle al an byk b k .

h zarc

* H zar i leten, h zarla kereste bien kimse.

h zarc l k * H zarc n n i i. h z n alamamak * h zla gidi ini yava latamamak. * fkesini yenememek, yat amamak. h z n almak * iddetini yenmek, yat mak. * yava lamak, h z n yitirmek. h z n kaybetmek (veya yitirmek) * etkisini, geerlili ini yitirmek, hkm kalmamak. H z r * Halk inan lar na gre lmszl e kavu mu oldu una inan lan ulu kimse. * (kk h ile) abuk davranan kimse. H z r gibi yeti mek * birinin en s k k bir zaman nda, beklemedi i biri, yard m na yeti mek. h zla * abucak, abuk, sr'atle.

h zland r lma * H zland r lmak i i. h zland r lmak * H z verilmek, h z art r lmak. h zland rma * H zland rmak i i. h zland rmak * H z verilmek, h z art r lmak. h zlan h zlanma * H zlanmak i i veya biimi. * H zlanmak i i.

h zlanmak * H z almak, h z artmak. h zl * abuk, seri, sr'atli. * G kullanarak, iddetle. * Yksek sesle. * vedi olarak, ivedilikle. * Uar , apk n, hovarda.

h zl ak n * Basketbolda kar taraf n toparlanmas na f rsat vermeden, pasla arak yap lan h zl hcum, fast break. h zl h zl * abucak, ivedilikle.

h zl hcum * H zl ak n. h zl sa anak tez geer * byk bir h zla ba layan eyler az srer. h zl ya amak * e lenceye a r d kn olarak ya amak. h zl l k h zler hibe * H zl olma durumu, sr'at. * vmeler. * Ba lama, ba .

hibe etmek * ba lamak. hicap * Utanma, utan, s k lma.

hicap duymak (veya etmek) * utanmak. hicaz * Klsik Trk mzi inde dgh perdesinde karar k lan bir makam. * Klsik Trk mzi inde do diyez notas n and ran perde. * Klsik Trk mzi inde rast perdesinde karar k lan bir makam. * Yergi. hicran * Bir yerden veya bir kimseden ayr lma, ayr l k. * Ayr l n sebep oldu u onulmaz ac . * G. * slm takviminde tarih ba say lan Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye g etmesi.

hicazkr hiciv

hicret

hicret etmek * g etmek. hicr * Tarih ba olarak hicreti kabul eden.

hicr takvim * Hicreti ba lang olarak alan takvim. hicvetme * Hicvetmek i i. hicvetmek * Alay yoluyla yermek. hicviye * Yergi, ta lama.

hi

* Olumsuz yarg l cmlelerde fiilin anlam n peki tirir. * Soru cmlelerinde belirsiz bir zaman anlat r. * Bir soruya a k bir cevap verilmek istenmedi inde cevap cmlesinin ba na getirilir. * Bo , de ersiz, nemsiz olan ey veya kimse. * kesinlikle, kat'iyen. * asla, kesinlikle.

hi de hi de il

hi de ilse (veya hi olmazsa) * nemli olmasa bile, ba ka bir ey olmasa bile. * en az. * bari. hi kimse * Ortal kta grnmeyen, bulunmayan insan. hi mi hi * Kesinlikle, hi. hi yoktan * hibir sebep veya zorunluk yokken, sebepsiz olarak. hibir hibiri * Olumsuz cmlelerde "bir tanesi bile" anlam nda kullan l r. hii hiilik * Hiilik yanl s , nihilist. * Bir isimden nce getirilerek o ismin bildirdi i varl ktan bir tanesinin bile olmad n anlat r.

* Btn gerek ve de erleri inkr eden, gere in, nesnel bir temeli olmad n ileri sren gr ; her trl gerek varl inkr eden a r bireycilik, yokuluk, nihilizm. * Her trl siyas dzeni inkr eden, toplumun birey zerinde hibir bask s n kabul etmeyen gr , yokuluk, nihilizm. hie saymak (veya hie indirgemek) * nemsememek, nem vermemek. hileme hilemek * Hilemek durumu. * nem vermemek, yok saymak.

hile tirme * Kendini hile tirmek i i. hile tirmek * Kendi benli inde hili i kabul etmek. hilik yokluk. * Hi olma durumu. * nkr sonucu, gerekteki zelliklerinin, durumlar n ortadan kald r lmas sonucu bir eyin var olmay ,

hiten

* ok de ersiz, nemsiz. * Gere i, yarar yokken veya kar l ks z olarak, yok yere. * Birok memelilerin ve insan n karaci erinde geli en ekinokok tenyas n n lrvas . * Do ru yol, hak olan Mslmanl k yolu.

hidatit hidayet

hidayete ermek * Mslman olmak, slm dinini kabul etmek. * gere i grp kabullenmek, akl ba na gelmek. hiddet * fke, k zg nl k. hiddet etmek * fkelenmek, k zmak. hiddete kap lmak * fkelenmek, k zmak. hiddetlendirme * Hiddetlendirmek i i. hiddetlendirmek * K zd rmak, fkelendirmek. hiddetleni * Hiddetlenmek i i veya biimi. hiddetlenme * Hiddetlenmek i i. hiddetlenmek * K zmak, fkelenmek. hiddetli * K zg n, fkeli. hiddetsiz * K zg nl , fkesi olmayan.

hiddetten kudurmak * ok fkelenmek, a r derecede k zmak. hidr-, hidro* Birle iminde hidrojen veya suyun bulundu unu gsteren n ek. hidra * Hidralar tak m ndan, 1 cm uzunlu undaki, vcudu torba biiminde, a z evresinde 6-10 dokunac olan, tatl su hayvan (Hydra). hidralar * rnek hayvan hidra olan selentereler blm. hidrasit hidrat * Hidrojen ile bir metalsinin oksijensiz birle mesinden olu an asit. * Su ile bir cismin verdi i birle ik.

hidratl

* inde hidrat bulunan.

hidrobiyoloji * Sularda ya ayan canl lar n hayat n inceleyen bilim dal . * Bu bilimle ilgili. hidrodinamik * S v ya bat r lm kat cisimler zerinde, onlar n hareketiyle ilgili olarak s v lar n gsterdi i direnci ve s v lar n hareketini inceleyen bilim dal . * Bu bilimle ilgili. hidroelektrik * Su elde edilen (elektrik), su gcyle elde edilen enerji. hidroelektrik santral * Su gcyle al an makinelerle elektrik reten merkez. hidrofil * Sucul, susever. * Su bce i.

hidrofobi * Bkz. Su korkusu. hidrofor * Suya yap n n st katlar na kacak bas nc veren depo. hidrograf * Hidrografi uzman .

hidrografi * Bir blgedeki yer alt ve yer st sular n n durumunu inceleyen bilim. * Bir blgenin akarsular yla gllerinin btn. * Bir blgedeki k y lar n, adalar n topografyas . hidrojen * Oksijenle birle erek suyu olu turan, atom numaras 1, rengi, kokusu ve tad olmayan bir gaz. K saltmas H.

hidrojen bombas * A r hidrojen atomlar ekirdeklerinin kayna arak helyum durumuna girmesiyle elde edilen enerji temeline dayanan bomba. hidrojenleme * Hidrojenlemek i i. hidrojenlemek * Hidrojen ile birle tirmek. hidrojeoloji * Yer alt sular n n ara t r lmas n ve elde edilmesini inceleyen yer bilimi kolu. hidrokarbon * Karbon ve hidrojen birle i i. hidrokarbonat * Hidratl bazik karbonat. hidrokarbr * Hidrokarbon.

hidroklorik asit * Hidrojen ve klordan olu an, renksiz, havada beyaz dumanlar saan, suda kolayca eriyen ve hayvan kemiklerinden jeltin, fosfor elde edilmesinde, eli in pas n gidermede kullan lan keskin kokulu bir gaz, tuz ruhu (HCl). hidroksil hidroksit hidrolik * Bir madenle birle ti i zaman hidroksit yapan atom grubu (OH). * Bir maden zerine suyun etkisiyle, yani bir hidroksil grubu ile bir madenin kayna mas ndan olu an birle ik. * Su ile ilgili. * Su veya ba ka bir s v bas nc yla i leyen (makine, cendere vb.). * Sular n ak na uygulanan yasalar , suyun da t lmas s ras nda ortaya kan sorunlar inceleyen bilim ve

teknik. hidroliz hidrolog hidroloji * Bir molekln su etkisiyle ikiye ayr lmas n sa layan tepkime. * Su bilimi uzman . * Su bilimi.

hidrometre * Suler. hidrosefal * Hidrosefali olan. hidrosefali * Beyin omurilik s v s n n o almas yla, beyin kar nc klar n n bymesine yol aan, bazen de kafatas n n bymesine sebep olan hastal k. hidrosfer * Su yuvar .

hidrosiyanik * Siyanojen ile hidrojenin birle mesinden olu an asit (HCN). hidroskopi * Yer alt ndaki sular aray p bulma i i. hidrostatik * S v lar n dengesini ve kaplar zerine yapt klar bas nc inceleyen fizik dal . * S v lar n dengesiyle ilgili olan. hidroterapi * Baz hastal klar su ile tedavi etme, su tedavisi. hidrozol hidrr higrofil * Nemcil. higrometre * S v durumundaki koloitlere verilen ad. * Bir element veya birle ikle hidrojen birle imi.

* Nemler. higrometrik * Nem ile ilgili, neme ili kin. higroskop * Bir tr nemler. higroskopik * Nemeker. higrostat * Nem denetimi.

higrotropizm * Neme ynelim. hijyen hijyenik hikye * Sa l k bilgisi; sa l k koruma, h fz ss hha. * Sa l k koruma ile ilgili, sa l k bilgisine uygun, sa l a yararl . * Bir olay n szl veya yaz l olarak anlat lmas . * Gerek veya tasarlanm olaylar anlatan dz yaz tr, yk. * Asl olmayan sz, olay.

hikye birle ik zaman * Yal n zamanl bir fiilin gemi te yap ld n anlatan kip. Trkede bu birle ik zaman idi > -di ekiyle kurulur. hikye etmek * ayr nt lar yla anlatmak, sylemek. hikyeci * Hikye yazan, ykc.

hikyecilik * Hikye yazma veya anlatma sanat , ykclk. hikyeleme * Anlatma, tahkiye. hikyelemek * Anlatmak. hikyele tirme * Hikyele tirmek i i. hikyele tirmek * Hikye durumuna getirmek. hikem hikem hikmet * Hikmetler. * Felsefe ile ilgili; felsef sz veya d nce. * Bilgelik. * Felsefe.

* Sebep, gizli sebep. * Tanr 'n n insanlarca anla lamayan amac . * zl sz, vecize. * Fizik. hikmetinden sual olunmaz * sonucunun sebebi sorulmaz, ara t r lmaz; Tanr 'n n yarat c gc kar s nda sebep aranmaz. hikmetli hilf * Bilgece. * Ayk r , kar t, ters. * Yalan.

hilf olmas n * yan lm yorsam. hilf yok * yalan de il, yalan yok. hilfet hilfeti * Halifelik. * Halifeli in srdrlmesinden yana olan kimse.

hilfetilik * Hilfeti olma durumu. hilf hakikat * Gerek d . hilfs z hill * Yalans z, inan lmaz ama gerek.

* Aya, yeni ay. * ocuklar n okuma renmeye ba lad klar nda sat r ve szleri a rmamak iin sz zerinde gezdirdikleri ucu sivri, uzunca bir gsterme arac . hill gibi hill * ince ve dzgn (ka ). * Hill biiminde.

hilllemek * Hill durumuna getirmek. hil'at kaftan. hile * Birini aldatmak, yan ltmak iin yap lan dzen, dolap, oyun, desise, entrika. * kar sa lamak iin bir eye de ersiz bir ey katma. hile hurda bilmez * kimseyi aldatmaz, do ru. hile yapmak * Padi ahlar n, gnl almak, dllendirmek iin birine giydirdikleri de erli kuma veya krkten yap lm

* aldatmak. * kar sa lamak amac yla bir eyin safl n bozmak, de ersiz bir ey kar t rmak. hilebaz hileci * Hile yapan, hile kar t ran, hilebaz, hilekr. hilecilik * Hileci olma durumu, hilekrl k. * Hileci.

hilei eriye * zm g bir hukuk sorunu hukuk kurallar n zedelemeden halletme. hilekr * Hileci.

hilekrl k * Hilecilik, doland r c l k. hileli * Hilesi olan, iine hile kar m , hile ile yap lm .

hileli ifls * Alacakl lar zarara sokmak amac yla hileli i lemler yaparak gerekle tirilen ifls yolu. hilesi, hurdas yok * yalan , dolan yok. hilesiz * Hile yapmayan, dzen bilmeyen. * Hilesi olmayan, iine hile kar mam . hilkat * Yarad l , f trat. hilkaten * Yarad l tan.

hilozoizm * Canl zdekilik. hilye himaye * Koruma, gzetme, esirgeme, koruyuculuk. * Kay rma, elinden tutma. himaye etmek * korumak, kay rmak, gzetmek. himaye grmek * (biri taraf ndan) korunmak, kayr lmak, gzetilmek. himayeci * Korumac . * Hz. Muhammed'in ekil ve emaili yaz l levha.

himayecilik * Korumac l k.

himayesine almak * koruyucusu olmak, korumak. himayesiz * Korumas z. himen * K zl k zar . himmet * Yard m, kay rma. * al ma, emek, gayret. * Ltuf.

himmet etmek * yard m etmek, emek vermek. himmetin var olsun * te ekkr iin sylenir. hin * Kurnaz, cin fikirli (kimse). * Zaman, zamane.

hindi

* Tavukgillerden, XV. yzy lda evcille tirilerek Amerika'dan btn dnyaya yay lan kmes hayvanlar n n en by (Meleagris gallopavo). * Aptal, a k n. hindi gibi kabarmak * gururlanmak, kurumlanmak, byklk taslamak. hindiba endivia). hindici * Birle ikgillerden, yapraklar ha lanarak salata gibi yenebilen birka y ll k otsu bir bitki, gne ik (Cichorium

* Hindi yeti tiren ve satan kimse.

hindigiller * Anavatan Amerika olan tavuksu ku lar tak m . Hindistan cevizi * Palmiyegillerden, tropikal blgelerde yeti en bir a a (Cocos nucifera). * Bu a ac n portakaldan byk, ok sert kabuklu yemi i. Hindolog * Hindoloji bilgini. Hindoloji * Hint dilini ve kltrn konu alan bilim. Hindu * Hindistan' n resm dili. * Hindistan' n Mecus halk ndan olan kimse.

Hinduizm * Tarihsel olarak daha sonra ortaya kan, niteli i bak m ndan Brahmanizmden daha kat olan bir din. hinle me * Hinle mek durumu.

hinle mek * Hin olmak, kurnaz olmak. hinlik hino lu * Kurnaz. hino luhin * ok kurnaz, her devrin artlar na uyabilen kimse. Hint armudu * Mersingillerden, s cak blgelerde yeti en, meyvesi yenen, tahtas sert bir a a (Psidium). Hint bademi * Kakao. Hint baklas * Hint ya a ac , kene otu. Hint bezelyesi * Baklagillerden, s cak lkelerde yeti en, tohumlar fasulyeye benzeyen bir bitki. hint biberi * K rm z biber. Hint ie i * Hindistana zg bir tr iek. Hint dar s * Bu daygillerden, do u lkelerinde ekilen, taneleri yenilen, dar ya benzeyen bir bitki (Sorghum vulgare). Hint domuzu * Byk Okyanus adalar nda ya ayan, kpek di leri boynuz gibi yukar do ru k vr k, iri yap l bir domuz tr (Porcus babyrussa). * Kobay. Hint f st * Krkas. Hint ful * Beyaz renkli bir nilfer tr, M s r ful (Nelubrium). * Hin, kurnaz olma durumu, kurnazl k.

Hint gergedan * Hindistan'da bulunan bir gergedan tr. Hint gre i * Kar t ynde yan yana ve s rt st yatan bir iftin, i yandaki bacaklar n kenetleyerek birbirlerini evirme abas . Hint h yar * H yar embe. Hint horozu * spen horozu. Hint hurmas * Palmiyegillerden, taze filizleri Hindistan'da sebze gibi yenen, meyvesinden reel yap lan ok sert bir a a (Borrassus). Hint inciri

* Frenk inciri. Hint ipe i * Hindistan'da retilen ok k ymetli bir tr ipek. Hint irmi i * Sagu. Hint kam * Bambu. Hint keneviri * Yapraklar ndan esrar elde edilen bir tr kenevir (Cannabis sativa). Hint kertenkelesi * guana. Hint kestanesi * At kestanesi. Hint kiraz * Sumak familyas ndan, s cak lkelerde yeti en, zeytin bykl nde yenilir bir meyvesi olan byk bir a a, mango (Mangifera domestica). Hint kobras * Gzlkl y lan. Hint kuma * Hindistan'da dokunan ve bat lkelerinde ender bulunan ipekli bir kuma tr. Hint mandas * ift parmakl lardan, uzunlu u 2 m, yksekli i 1-80 civar nda, ehlile tirilip ekim i lerinde kullan lan bir tr memeli. Hint pamu u * Hindistan'a zg bir pamuk tr. Hint pirinci * Bu daygillerden, Hindistan ve Etiyopya'da yeti tirilen, taneleri pirin yerine kullan lan bir bitki. Hint safran * Zerdeal. Hint sar s * Mango yapraklar ile beslenmi ineklerin sidi inden elde edilen, kehribar sar s na yak n, zellikle ya l boya resimde kullan lan bir boya. Hint tavu u * Brahma rk ndan gelen bir tr tavuk. Hint ya * Kene otunun tohumlar ndan kar lan, hekimlikte ve sanayide kullan lan bir ya . Hint ya a ac * ki eneklilerden, tropik blgelerde, 8-10 m. yksekli e ula abilen, ok y ll k, tohumlar zehirli ya elde edilen bir bitki (Ricinus communa). Hint-Avrupa * Hint-Avrupa dil ailesinde yer alan diller. * Bu dilleri konu an halk. Hinte

* Hint dili. hinterlant * Bkz. i blge, art blge. Hintli hiper hiperbol * Hindistan halk ndan veya bu halk n soyundan olan (kimse). * ok, a r , yksek" anlam nda kullan lan n ek. * Bir dzlemin odak denilen dura an iki noktaya uzakl klar de i meyen noktalar n geometrik yeri olan e ri.

hiperbolik * Hiperbol biiminde olan, hiperbol ile ilgili. hiperboloidal * Hiperboloit biiminde olan. hiperboloit * Hiperbole benzeyen. * Hiperboln iki ekseninden biri evresinde dndrlmesiyle ortaya kan yzey. hipermarket * Her trl mal n sat ld geni , byk sat merkezi. hipermetrop * Cisimlerin grntleri a tabakan n gerisinde kald iin, yak n iyi gremeyen (gz). * Gzleri byle olan (kimse). hipertansiyon * Normalden yksek olan atardamar bas nc . hipnotizma * pnotizma. hipnoz * Uyku, ipnos.

hipoderm * Alt deri. hipodrom * Yunan ve Roma'da at ve araba yar lar n n yap ld yer. * At yar lar yap lan alan, ko u alan . hipoglisemi * A r hlsizli e, a r terlemeye, hafif bayg nl a yol aan, kanda normalden daha az eker bulunmas hastal . hipopotam * Su ayg r . hipopotamgiller * Su ayg r giller. hipostaz * Baz felsefe ve din kuramlar n n dayand temellerden her biri, uknum.

hipotansiyon * Normalden d k olan atardamar bas nc .

hipotens * Bir dik gende, dik a n n kar s nda bulunan kenar. hipotetik hipotez hippi * Toplumsal dzene ve tketime kar kan, derbederce ya ayan, rgtlenmemi genler toplulu u. hippilik hirfet his * Hippi olma durumu. * Kundurac l k, duvarc l k, demircilik, marangozculuk, dokumac l k vb. kk el sanatlar na verilen ad. * Duygu. * Duyu. * Sezgi, sezme. * Varsay ma dayanan, varsay ml , faraz. * potez, varsay m, faraziye.

hisar

* Bir ehrin veya nemli bir yerin korunmas iin ta tan yap lm yksek duvarl ve kuleli, evresinde hendekler bulunan kk kale, kermen, germen. hisar * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam. * Klsik Trk mzi inde rediyez notas .

hisarbuselik * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam. hisleni hislenme * Hislenmek i i. hislenmek * Duygulanmak. hislerine kap lmak * duygusal davranmak. hisli hisse * Pay. * Bir olaydan kar lan ders. hisse almak * zarara u ramak. hisse karmak * kendisiyle ilgili bulmak, al nmak. hisse kapmak * bir olaydan yararl bir t karmak. * Duygulu, ili. * Hislenmek i i veya biimi.

hisse senedi * Ortakl k sermayesinin belirli bir paras n de erlendiren belge, pay belgiti, aksiyon. * Anonim veya komandit ortakl klarda, ortakl k sermayesinin birbirine e it blmlere ayr lm paras ndan her birinin kar l olmak zere, yasada gsterilen zelliklere uygun olarak dzenlenmi de erli belge, pay belgiti, aksiyon. hissedar * Hissesi olan, payda .

hissedilme * Hissedilmek i i. hissedilmek * Hissetmek i ine konu olmak. * Sezilmek. hissei ayia * Ortak mlkiyette ayr lmam pay. hissei ayial * Pay oran na gre blmlere ayr lmam olan, btn birka ki inin mal olan. hisseli hisset * Cimrilik, pintilik. hissetme * Hissetmek i i. * inde birka ki inin pay olan, payda l , payl .

hissetmek * Fiziksel bir uyar y duymak. * Bir eyden etkilenmek, duymak. * Sezmek, fark na varmak, anlamak. hissettirme * Hissettirmek i i. hissettirmek * Hissetmesine sebep olmak, duyurmak, sezdirmek. hiss * Duygusal.

hissikablelvuku * n sezi. hissini vermek * gibi gelmek, ... izlenimini uyand rmak. hissiselim * Sa duyu. hissiyat hissiz * Duygusuz. hissizlik * Duygular, sezi ler.

* Duygusuzluk. histerezis * Do a olaylar n n geli mesindeki gecikme. histeri histerik histoloji hi * "Hey, bana bak, sana sylyorum" anlam nda seslenme sz. hi t hit hitabe hitaben * Sz birine ynelterek, hitap yoluyla. hitabet hitam * Etkili sz syleme sanat , sz sanat . * Son, bitim. * Hi . * Liste ba . * Sylev. * Bkz. isteri. * Bkz. isterik. * Doku bilimi.

hitam bulmak * sona ermek, bitmek. hitam vermek * bitirmek. hitan hitap * Snnet etme. * Sz birine veya birilerine yneltme, seslenme.

hitap etmek * seslenmek, ... -e kar sylemek, sz yneltmek. Hitit * M. . XX.-XII. yzy llar aras nda Anadolu'da, XII-VIII. yzy llar aras nda Hatay ve Kuzey Suriye'de devletler kurmu olan eski bir ulus, Eti. Hitite * Hitit (Eti) dili. Hititolog Hititoloji * Hitit (Eti) dili, kltr ve kal nt lar ile u ra an bilim adam . * Hitit (Eti) dili ve eserlerini konu alan bilim dal .

hiyerar i * Makam s ras , basamak, derece dzeni. hiyerar ik * Hiyerar iye zg. hiyeroglif * Eski M s rl lar n kulland , bir resim ile bir kelimenin gsterildi i yaz , resim yaz . hiza * Do ru bir izgi zerinde bulunma durumu. hizalama * Hizalamak i i.

hizalamak * Hizaya gelmek, hizas n bulmak. hizaya gelmek * dzgn s ra olmak. * davran lar n dzeltmek yola gelmek. hizaya getirmek * birinin davran lar n dzeltmek, yola getirmek. hizip * Blk, k s m. * Bir topluluk, bir rgt iinde inan ve d nce bak m ndan ayr l k gsteren yan tutmaya ynelik kk topluluk, klik. hizipi hizipilik * rgtlenmi bir toplulu un iinde btnl bozacak biimde yeni bir topluluk olu turma. hiziple me * Hiziple mek i i, klikle me. hiziple mek * Hiziplere ayr lmak, klikle mek. hizmet * Birinin i ini grme veya birine yarayan bir i i yapma. * Grev, i . * Bak m, zen, ihtimam. * Hizip olu turan veya bir hizip iinde yer alan (kimse), kliki.

hizmet akdi * szle mesi, i akdi. hizmet eri * Te men ve yukar s st dzey subaylar n hizmetinde bulunan er, emir eri. hizmet grmek (veya etmek) * i grmek, al mak. hizmet ii e itim * Bkz. i ba nda e itim. hizmeti * Hizmet gren kimse.

* Belli bir cretle ev i lerini yapmak iin tutulan kad n. hizmetilik * Hizmetinin yapt i veya hizmeti olma durumu. hizmete girmek * al maya ba lamak. * grev almak. hizmeti dokunmak * grevde bulunmak, i yapmak. hizmetinde olmak * birinin yan nda al mak, i lerini yapmak. hizmetkr * cretle i gren genellikle erkek i i, u ak. hizmetkrl k * Hizmetkr n i i, u akl k. hizmetli Ho hobi hoca * Mslmanl kta din grevlisi. * retmen. * Medresede renim gren sar kl , cbbeli din adam . * Ak l reten, t veren kimse. hocal k * Hoca olma durumu veya hocan n yapt i . * Kap c l k, odac l k gibi i lerde kullan lan kimse, mstahdem. * Holmiyum'un k saltmas . * D k, a r lde u ra alan .

hocal k etmek * retmenlik yapmak. * ak l retmek, t vermek. hodan * Hodangillerden, iekleri hekimlikte kullan lan ve kk kavrularak yenilen, bir y ll k ve otsu bir bitki, s rdili (Borago officinalis). hodangiller * ki eneklilerden, zeri sert dikenlerle kapl otsu ve a as bitkiler familyas . hodbehot * Kendi kendine, kendi kafas yla, kendili inden, kimseye dan madan. hodbin * Bencil, egoist.

hodbinlik * Bencillik, egoizm. hodkm * Bencil, egoist.

hodkml k * Bencillik, egoizm. hodpesent * Kendini be enmi , bencil. hodri * "Kendine gvenen ortaya ks n, i te meydan" anlam nda hodri meydan deyiminde geer. hohlama * Hohlamak i i.

hohlamak * A z n yakla t r p solu unu bir eyin zerine h zla vermek. hokey hokka * Metal, cam veya topraktan kk kap. hokka gibi * ufak ve dzgn (a z). hokka gibi oturmak * (giysi iin) vcuda iyice uymak. * her yandan a ka grnmek. hokkabaz * El abuklu u ile birtak m a rt c olaylar yapmay meslek edinen kimse. * Ba kalar n aldatarak yalan dolanla i gren. hokkabazl k * Hokkabaz n yapt i . * Yalan dolanla grlen i . hol holding * Sofa. * Bir ucu k vr k sopalarla ay r veya buz zerinde iki tak m aras nda oynan lan top oyunu.

* Birok ortakl n pay senetlerini elinde bulundurarak onlar denetimi alt nda tutan sermaye yat r m ortakl , ana ortakl k. holdingle me * Holding durumuna gelme. holdingle mek * Holding durumuna gelmek. holigan * zellikle futbolda a r fanatizmi besleyen ve evreye zarar veren taraftar veya kimse, serseri, hayta.

holiganl k * Holigan olma durumu veya holigan n yapt i . Hollndaca * Hollnda halk n n kulland dil. Hollndal * Hollnda halk ndan veya bu halk n soyundan olan (kimse). holmiyum

* Atom numaras 67, atom a rl 164,94, oksidi a k sar renkte, tuzlar portakal sar s renginde olan, seyrek bulunan bir element. K saltmas Ho. holosen * IV. a n en yeni dnemi.

holotritler * Deniz h yarlar . homojen * Ba da k, mtecanis. * Btn terimleri ayn derecede olan (ok terimli).

homojenlik * Ba da k olma durumu. homolog * Bir ba kas n n tam olarak yerini tutan.

homolog kromozom * Biri anadan di eri babadan gelen ve ayn gen iftine sahip kromozom. homonim * E adl , e sesli. homoseksel * E cinsel. homoseksellik * E cinsellik. homoteti * Merkez olarak al nan bir noktaya gre birer noktas n n geometrik yerleri kar l kl olarak ayn olan iki nokta grubunun durumu. homotetik * Aralar nda homoteti durumu bulunan. homur homur * Homurdanarak. homurdan * Homurdanmak i i veya biimi. homurdanma * Homurdanmak i i. homurdanmak * fke, k zg nl k, can s k nt s yla anla lmaz sesler karmak. * (ta t, alet vb. iin) Al lm n d nda bozuk ses karmak. homurtu * Homurdanma sesi. * Ay n n kard ses.

homurtulu * Homurtusu olan. homurtusuz * Homurtusu olmayan. hona

* Erkek s r. Hondurasl * Honduras halk ndan olan kimse. hop * Uyarma amac yla kullan l r. * Birden ve h zla yap lan i leri anlat r. * Bir davran engellemek veya uyarmak amac yla sylenir.

hop hop

hop oturup hop kalkmak * fke, heyecan vb. duygular sebebiyle yerinde duramaz olmak. hoparlr * Elektrik dalgalar n ses dalgas na eviren ve gerektike sesi ykselten alet. * Radyo, pikap, teyp vb. aralarda sesi i itilebilecek duruma getiren alet.

hoparlrl * Hoparlr olan. hoparlrsz * Hoparlr olmayan. hoplama * Hoplamak i i.

hoplamak * Sevinten, korkudan veya oyun iin, bulundu u yerde havaya do ru f rlamak. * Byk bir istekle. hoplat lma * Hoplat lmak i i. hoplat lmak * Hoplatmak i i yap lmak. hoplat * Hoplatmak i i veya biimi. hoplatma * Hoplatmak i i. hoplatmak * Hoplamas n sa lamak. * ocu u koltuklar ndan tutup hafife havaya f rlatarak e lendirmek. hoplaya z playa * Byk bir sevinle. hoplay * Hoplamak i i veya biimi. hoppa * Ya na uymayan hafiflikler yapan, deli men, serbest, koket, a rba l kar t . hoppaca * Hoppaya yara r (biimde), hoppa gibi.

hoppadak * Hemen.

hoppala

* Kk ocuklar atlarken onlar yreklendirmek iin sylenir. * a ma ile birlikte k nama anlat r. * Bebeklerin iine konup z playarak e lenmelerini sa layan yayl ara.

hoppala bebek * ocuka davran lar olan kimselere sylenir. hoppal k * Hoppa olma durumu veya hoppaca davran . hoppal k etmek * hoppaca davran larda bulunmak. hopurdatma * Hprdetme. hopurdatmak * Hprdetmek. hor * De ersiz, nemi olmayan, a a .

hor bakmak (veya grmek) * de ersiz saymak, de er vermemek. hor grmek * bir kimseye de ersiz gzyle bakmak. hor kullanmak * dikkat etmeyerek hoyrata kullanmak. hor tutmak * birine kar kmseyici, incitici davran larda bulunmak. hora * Birok ki i taraf ndan el ele tutu arak oyun mzi i e li inde oynanan bir halk oyunu.

hora gemek * be enilmek, ho a gitmek, makbule gemek, kendisine verilen kimsenin ok i ine yaramak. hora tepmek * hora oynamak. * ayaklar n vurarak grlt etmek. horanta * Aile halk . horasan horasan * Kiremit ve tu la tozlar n n kire ve su ile kar t r lmas ndan elde edilen bir e it har. * st blm sar ktan ta acak biimde yap lm hoca kavu u.

Horasanl * Horasan halk ndan olan kimse. horhor * Gr ve ses kararak akan su. horlama

* Horlamak i i (I) (II). horlamak * Uyku s ras nda soluk al rken bo az ve burundan grltl sesler karmak. horlamak * Birinin gnln incitircesine davranmak. horlan * Horlanmak i i veya biimi. horlanma * Horlanmak i i. horlanmak * Hor grlmek. horlay * Horlamak i i veya biimi. hormon * salg bezlerinden kana geen ve organlar n i lemesini dzenleyen adrenalin, inslin, tiroksin gibi uyar c maddelerin genel ad . * Hormon grevinde kullan lan yapay madde. hornblent * Do al alminyum, kalsiyum, demir ve magnezyum silikat ndan olu mu , koyu ye il veya kara renkte parlak bir amfibol tr. horon * Karadeniz blgesinde kemene ile oynanan halk oyunu.

horon tepmek * horon oyununu oynamak. horoz * Tavukgillerden, tavu un erke i olan kmes hayvan . * Ate li silhlarda akmak ta na veya merminin kapslne vurmaya yarayan metal para. * Kap zembere inin mandal . * Kabaday erkek.

horoz a rl k * Gre , boks ve halterde 51-57 kg olarak tespit edilmi a rl k s n f , horoz siklet. horoz ak ll * Ak ls z. horoz dv * zel olarak yeti tirilmi iki horozun e lence ve yar ma amac yla dv trlmesi. * melik duru ta kar l kl iki ki inin elleriyle iti meleri. horoz evlenir, tavuk tellenir * yeri yokken ba kas n n sevincine kat lanlar iin sylenir. horoz fasulyesi * Bir tr fasulye. horoz gibi * kabaday ca davranan erkekler iin kullan l r. horoz ibi i * Horozun tepesinde bulunan etli k rm z k s m.

* Bkz. horoz ibi i. * (renk) Koyu, pembe, k rm z . horoz ibi i * Horoz ibi igillerden, k rm z iekleri horoz ibi ini and ran bir ss bitkisi (Amaranthus). horoz kafal * Horoz ak ll . horoz karas * Bir e it zm. horoz mantar * Yenilebilen bir cins mantar (Cantherellus cibarius). horoz lr, gz plkte kal r * ya an lm , al lm , eri ilmi bir durum veya makam yitirildikten sonra, yine o durum veya makamda gz kalan kimseler iin sylenir. horoz siklet * Horoz a rl k. horoz ekeri * Horoz biiminde, e itli renklerde yap lm , ince tahta ubu a tak l p sat lan eker. horoz vakti * Sabah n erken saati. horozaya * Tfekten bo kovan karmaya yarayan burgu. horozbina * Horozbinagillerden, s rt yzgeci uzun ve geni , kk bir bal k (Blemnius). horozbinagiller * rnek hayvan horozbina olan, kayal k deniz k y lar nda ya ayan kemikli bal klar familyas . horozcuk otu * Turpgillerden, eskiden kuduzun ilc san lan, t rl bir da bitkisi, yaban teresi (Lepidium campestre). horozdan kamak * (kad n iin) erkeklerden uzak durmak, onlardan kamak. horozgz * Maydanozgillerden, beyaz veya pembe iekli bir bitki (Seseli tortuosum). horozibi igiller * Ispanaklar tak m ndan, rne i horozibi i olan bitki familyas . horozlan * Horozlanmak i i veya biimi. horozlanma * Horozlanmak i i. horozlanmak * Kabaday tavr tak nmak, al m satmak. horozlar tmek * sabah olmak. horozla ma

* Horozla mak i i. horozla mak * Kabaday la mak, kabaday gibi davranmak. horozu ok olan kyde sabah ge olur * kar an ok olan i lerden g sonu al n r. horst hortlak hortlama * Hortlamak i i. hortlamak * (yanl bir inan a gre) l mezardan kmak. * Herhangi bir sorun yeniden ortaya kmak. hortlatma * Hortlatmak i i. hortlatmak * Hortlamak i i yap lmak. hortum * Filde ve baz bceklerde boru biiminde uzam a z veya burun blm. * Tulumba veya musluklara tak lan genellikle plstikten uzun boru. * Hava veya suyun h zla dnp stun biiminde ykselmesiyle olu an, alan dar bir siklon e idi. * knt hende inin yan ndaki k nt lar. * Mezardan karak insanlar korkuttu una inan lan yarat k, hayalet.

hortum gibi * ok uzun (burun). hortum s kmak * (yang na) su s kmak. hortumlu * Hortumu olan. hortumlu bcekler * E kanatl lar , yar m kanatl lar , tahta kurular n iine alan, kan veya z su emici birok asalak tr bulunan bcekler toplulu u (Rhynchota). hortumlular * Pek ok trnn nesli tkenmi olan, gnmzde filleri iine alan memeli hayvanlar alt tak m . horul horul * Horlama sesi kararak. horuldama * Horuldamak i i. horuldamak * Horlamak (I). horulday * Horuldama biimi. horultu * Horuldama sesi.

hostes

* Ta tlarda ve zellikle uaklarda yolcu a rlayan gen kad n. * (bir toplulukta, kongrede vb. yerlerde) Kat lanlar a rlayan, onlara k lavuzluk eden gen kad n. * Hostes olma durumu. * Hostesin grevi. * Be enilen, duygular ok ayan, zevk veren. * Bununla birlikte. * Be enilen, duygular ok ayan bir biimde.

hosteslik

ho

ho bulduk * "ho geldiniz" szne verilen kar l k. ho geldiniz * gelene sylenen esenleme sz. ho grmek (veya kar lamak) * gcenilecek veya kar l k verilecek bir davran ho gr ile kar lamak, anlay la kar lamak, kusur saymamak. ho tutmak * birine iyi ve sevecenlikle davranmak. ho a gitmek * be enilmek, bir ki iden veya bir eyden ho lanmak. ho af * eker urubunda, btn veya dilimler durumunda kaynat lm meyve, komposto. ho af gibi * ok yorgun. ho af n ya kesilmek * syleyecek sz, verecek kar l k veya yapacak bir ey bulamayacak bir duruma d mek. ho af na gitmek * ho una gitmek. ho afl k * Ho af yapmaya ayr lm veya elveri li. * Gszlk, dermans zl k. ho be * Bulu anlar aras nda hat r sormak amac yla sylenen ilk szler. ho be etmek * sohbet etmek. ho a * Ho bir biimde olan. * Ho olarak, iyice, gzelce.

ho a kal (veya kal n) * ayr lan kimsenin kalanlara syledi i bir iyi dilek sz. ho gr * Her eyi anlay la kar layarak olabildi i kadar ho grme durumu, msamaha, tolerans. * Bir boksrn a rl k s n f ndaki a rl n n kabul edilecek kadar azl veya oklu u.

ho grc * Ho grl, msamahakr, toleransl . ho grl * Ho grs olan, ho gryle davranan, msamahal , toleransl . ho grrlk * Ho gr ile davranma durumu. ho grsz * Ho grs olmayan, ho gr ile davranmayan, msamahas z, toleranss z. ho grszlk * Ho grsz olma durumu, msamahas zl k, toleranss zl k. ho ho * (ocuk dilinde) Kpek.

ho kuran * iekleri dallar spanak gibi pi irilen bir y ll k otsu bir bitki, tilkikuyru u (Amaranthus lividus). ho lan * Ho lanmak i i veya biimi. ho lanma * Ho lanmak i i. ho lanmak * Ho una gitmek, ho bulmak, sevmek. ho la ma * Ho la mak durumu.

ho la mak * Ho duruma gelmek. * yilik hissetmek. * Birbirinden ho lanmak. ho la t rma * Ho la t rmak i i. ho la t rmak * Ho la mas n sa lamak. ho luk * Ho olma durumu, letafet. * (bir s fat yla) Her zaman grlmeyen, iyiye yorulmaz durum. * Bir davran , bir durum veya bir kimseden memnun olan, yak nmas olmayan.

ho nut

ho nut etmek * memnun etmek. ho nut olmak * memnun olmak, yak nmamak, ikyeti olmamak. ho nutluk * Ho nut olma durumu. ho nutluk getirmek

* memnun oldu unu gstermek. ho nutsuz * Ho nut olmayan. ho nutsuzluk * Ho nut olmama durumu. ho nutsuzluk getirmek * memnuniyetsizlik gstermek. ho sohbet * Gzel ve tatl konu an (kimse). ho t * Kpekleri rktp ka rmak iin kar lan ses. ho t ho t * Ho t. ho una gitmek * biri be enmek. ho ur * De ersiz, kaba, baya . * i man, dolgun, gzel (kad n). * "Sert ve kt davranmak" anlam nda hot zot etmek deyiminde geer. * Gneybat Afrika'da ya ayan ilkel bir boy. hotoz * Kad nlar n ss iin salar n n stne takt klar , e itli renk ve biimde yap lm kk ba l k. * Tavus ku u, tavuk gibi ku lar n ba lar nda bulunan tyler. * Hotozu olan. * Zevki iin para harcamaktan ka nmayan (kimse). * apk n. * Uygunsuz kad n n paral .

hot zot Hotanto

hotozlu hovarda

hovardaca * Hovarda gibi, hovardaya yara r yolda, cmerte, bol bol. hovardala ma * Hovardala mak i i. hovardala mak * Hovarda gibi davranmaya ba lamak. hovardal k * Hovarda olma durumu. * Hovardaca davran . hovardal k etmek * apk nca davranmak, apk nl k etmek. * zevki iin bol para harcamak.

hoyrat

* Kaba, k r c ve h rpalay c . * Gneydo u Anadolu'da ve Irak'taki Trkler aras nda tek ba na sylenen bir e it ezgili deyi . * Kaba (bir biimde).

hoyrata

hoyratl k * Hoyrat olma durumu. * Hoyrata davran . hoyratl k etmek * hoyrata davranmak. hoyuk * Bostan korkulu u. hozalma * Hozalmak i i.

hozalmak * Kibirlenmek, burnu bymek. hozan hdk * Grgsz, kaba, anlay k t (kimse). * Korkak, rkek. hdke * Hdk gibi, grgszce. hdkle me * Hdkle mek biimi. hdkle mek * Hdke davranmak. hdklk * Hdk olma durumu. * Hdke davran . hdklk etmek * grgszce ve kaba davranmak. hl * Ya l k, nem. hllk * Baz yerlerde kundak ocuklar n n alt na bez yerine konulan toprak. * Dinlenmeye b rak lm , birka y l i lenmemi tarla.

hprdetme * Hprdetmek i i, hopurdatma. hprdetmek * Bir ey ierken ses karmak, hopurdatmak. hprt * Hprdetmek biimi ve tarz . hprtl

* Hprt ile ses karma. hrg * Devenin s rt ndaki tmsek, k nt . * Hrgce benzeyen tmsek, k nt . hrgl * (deve iin) Hrgc olan. hst * At, kat r, s r gibi hayvanlar , zellikle kz durdurmak iin kar lan ses. * Bir kimseyi uyarmak iin kullan lan kaba seslenme.

h merim * Tuzsuz taze peynirden ni asta, pirin unu konarak yap lan bir helva. ht * Korkutmak veya dikkati kendi zerine ekmek iin sylenir.

ht demek * gz da vermek, korkutmak. hykrme * Hykrmek i i. hykrmek * Tarikattaki kimseler dua ederken kendilerinden geerek hep bir a zdan yksek sesle ba r mak. hyk * Tarih boyunca trl sebeplerle y k lan yerle me blgelerinde, y k nt lar n st ste birikmesiyle olu an ve o u kez iinde yap kal nt lar n n gml bulundu u yayvan tepe. * Toprak y n , kk tepe. Hristiyan * sa Peygamber'in dininden olan kimse, sev, Nasran. * Hristiyanlarla ilgili, Hristiyanlara zg olan ( ey).

Hristiyanla ma * Hristiyanla mak i i. Hristiyanla mak * Hristiyan olmak, Hristiyanl kabul etmek. Hristiyanla t rma * Hristiyanla t rmak i i. Hristiyanla t rmak * Bir kimse veya toplulu u Hristiyan dinine sokmak, Hristiyan yapmak. Hristiyanl k * Hristiyan dini, sevlik, Nasranlik. * Hristiyan dnyas . * Hristiyan olma durumu. hristo * "aprazlama yap lan teyel" anlam na gelen hristo teyeli tamlamas nda geer, kaz aya . hristo teyeli * Kaz aya . hu * "Neredesin!, bana bak" anlam nda daha ok kad nlar taraf ndan kullan lan seslenme sz.

* Dervi ler aras nda seslenme sz. * (byk H ile) Tanr . hu ekmek (veya demek) * (tekkelerde, dervi ler aras nda) ayin s ras nda srekli olarak hu demek. hububat * Tah l. Huda huda * Tanr . * Hile, dzen.

hudayinabit * Kendi biten, kendi kendine yeti en (bitki). * Ba bo bym (kimse). * E itim grmemi , kendi kendini yeti tirmi olan (kimse). hudut * S n r. * U, son.

hudut boyu * S n r boyu. hudut d * S n r tesi, s n r d . hudut d etmek * s n r d etmek, lkeden d ar karmak. hudutland rma * Hudutland rmak i i. hudutland rmak * S n rland rmak, s n r ekmek. hudutlu * S n rl , s n rlanm . * S n rs z, sonsuz. * S n rs z. * ubuk veya kam tan yap lm ba ve bahe kulbesi. hukuk * Toplumu dzenleyen ve devletin yapt r m gcn belirleyen yasalar n btn, tze. * Bu yasalar konu alan bilim. * Yasalar n ceza ile ilgili olmay p alacak verecek gibi davalar ilgilendiren blm. * Haklar. * Ahbapl k, dostluk. * Hukuku meslek edinen, hukukla u ra an (kimse).

hudutsuz hu

hukuku

hukukuluk * Hukuku olma durumu.

hukuken hukuk

* Hukuk olarak. * Hukuk ile ilgili, tzel.

hukuk metroloji * Metrolojinin, hukuk konular n gerektirdi i durumlarda, lme metotlar , lme birimleri ve lme aletleri ile ilgili olan k sm . hukuklu * Hukuk fakltesi rencisi olan (kimse). hukuksal * Hukuk.

hukuksuzluk * Hukuksuz olma durumu. hulsa * zet, fezleke. * z. * Herhangi bir maddenin, alkol, eter gibi bir eritici ile ayr lm veya ba ka bir yol ile elde edilmi etkili z. * K sacas , szn k sas .

hulsa etmek * zetlemek. hulsaten * zet olarak, k saca. huligan hulliyat * Kad n ss e yas , as m tak m, tak . hull * Gelme, gelip atma. * Girme, sinme. * Gei me, ozmos. * Tanr ruhunun herhangi bir bedene girdi ine inanmak. * Holigan.

hull etmek * girmek, dahil olmak. huls * Gnl temizli i. huls akmak * dalkavukluk etmek, yaranmaya al mak. hulskr * Temiz duygulu, iten. * Dalkavuk, ak ak .

hulskrl k * Temiz duygululuk, itenlik. * Dalkavuka davran . hulya * Kuruntu.

* Tatl d , hayal. hulyala ma * Hulyala mak durumu. hulyala mak * Hulya durumuna gelmek. hulyala t rma * Hulyala t rmak biimi. hulyala t rmak * Hulya durumuna getirmek. hulyal * Hayal kuran veya insan hayal kurmaya srkleyen. hulyaya dalmak * hayal kurmak. humar humbara * ki veya uyku sersemli i.

* Demir veya tuntan dklm , yuvarlak ve bo olan iine patlay c maddeler doldurulup havan topu veya el ile at lan yuvarlak bir tr bomba, kumbara. humbara oca * Humbara yapan veya sava ta humbara kullanan blk. humbarac * Humbara kullanan asker, kumbarac . humbarahane * Humbara yap lan fabrika, kumbarahane. * Humbarac yeti tirmek amac yla 1739'da a lan ilk Trk asker okullar ndan biri. humma * Ate li hastal k. * S tma.

hummal * Hummas olan. * Srekli, s k , yo un, hararetli. humus humus hun hunhar * Kana susam , kan dkc. hunharca * Hunhara yak r bir biimde. * Bitkilerin rmesiyle olu an koyu renkte organik toprak. * yice ezilmi nohut, tahin ve baharatla haz rlanan bir yemek. * Kan.

hunharl k * Kan dkclk, zalimlik.

huni

* Bir s v y a z dar bir kaba aktarmak iin kullan lan koni biimindeki ara. * A zl k. * Bo ak, anjin. * Kan dkc, kanl . * Bkz. hurra. * Dine sonradan girmi bo inan.

hunnak hunriz hura hurafe hur hurda

* Genellikle yelken bezinden veya me inden yap lm byk heybe. * Paralanm , dknt durumuna gelmi . * e yarayamayacak derecede bozulup sakatlanm , zarar grm . * Eski maden paras .

hurdac * Hurda al p satan kimse. hurdac l k * Hurdac n n yapt i . hurdaha * Onar lamayacak biimde k r l p paralanm , parampara. hurdaha etmek * k r p dkmek, paralamak. hurdaha olmak * k r p dklmek, parampara olmak. * a r lde yorulmak. hurdal k * Hurda y n veya hurdan n at ld yer.

hurdas kmak * (e ya iin) kullan lmayacak duruma gelmek, eskimek. hurdaya evirmek * i e yaramaz duruma getirmek. huri * Cennette ya ad na inan lan k zlara verilen ad. huri gibi hurma * ok gzel (gen kad n). * Hurma a ac n n yemi i.

hurma a ac * Palmiyegillerin eski a lardan beri Kuzey Afrika'da kltr yap lan rnek bitkisi (Phoenix dactylifera).

hurma tatl s * Hurma biimi verilerek yap lan bir e it hamur tatl s . hurmal k * Hurma a ac ok olan yer. hurra * Bat l uluslar n "ya a!" anlam nda kulland klar nlem. huru * kma, k . * G.

hurufat

* Harfler. * Bas mda, bask i inde kullan lan metal veya ba ka bir maddeden yap lm harf, rakam veya ba ka i aret kal plar . * Dizgi i inde kullan lan harf trlerinin btn. Huruf Huruflik * Kur'an' n harflerinden birtak m anlam ve yarg lar karan bir mezhep. huru an husuf husul * Co kun. * Ay tutulmas . * Olma, olu , olu ma, meydana gelme. * Hurufli e mensup olan kimse.

husul bulmak * olmak, olu mak, do mak, kmak, meydana gelmek. husumet * Has m olma durumu, d manl k, ya l k, has ml k.

husumet beslemek * has m olmak, d man olmak. husumetkr * D manl k besleyen, kin gden (kimse). husus * Konu, madde. * zellik, yn. husus * zel. * zel olarak, zel bir biimde. hususiyet * zellik. * leri derecede tan kl k, ahbapl k, yak nl k. hususuyla * zellikle, hele. husye

* Er bezi, testis. hu * Grgengillerden, kerestelik bir a a cinsi (Betula). hu u * Alak gnlllk. * Tanr 'ya boyun e me, gnl korku ve sayg ile dolu olma. * Sertlik, kabal k, k r c l k. * Cuma ve bayram namazlar nda minberde okunan dua ve verilen t. * izgiler. * nsan n yarad l ve ruh zelliklerinin btn, miza, tabiat. * gd durumunu alm al kanl k. huy can n alt ndad r * do u tan gelen zellikler de i tirilemez. huy edinmek * (bir eyi) al kanl k durumuna getirmek. huyland rma * Huyland rmak i i. huyland rmak * Huylanmas na sebep olmak, huylanmas na yol amak. huylan * Huylanma biimi. huylanma * Huylanmak i i. huylanmak * Ku kulanmak, i killenmek, pirelenmek, tedirgin olmak. * (hayvan) rkp sinirlenmek. huylu * (herhangi bir nitelikte) Huyu olan. * killi, ku kulu. * (binek hayvanlar iin) rkek, sinirli. * Huyu iyi olmayan, geimsiz, irret. * Biraz huysuz; huysuz (bir biimde).

hu unet hutbe hutut huy

huysuz huysuzca

huysuzlan * Huysuzlanmak i i veya biimi. huysuzlanma * Huysuzlanmak i i. huysuzlanmak

* Huysuzluk etmek, huysuzca davranmak. huysuzla ma * Huysuzla mak i i. huysuzla mak * Huysuz bir duruma gelmek. huysuzla t rma * Huysuzla t rmak i i. huysuzla t rmak * Huysuz duruma getirmek. huysuzluk * Huysuz olma durumu. * Huysuzca davran . huysuzluk etmek * huysuzca davran larda bulunma. huyu huyuna suyu suyuna (uygun) * iki ki inin her ynden birbirine uygunlu unu anlatmak iin kullan l r. huyuna suyuna gitmek * onu k zd rmayacak veya rktmeyecek biimde uysalca davranmak, al kanl klar na, isteklerine uygun davran larda bulunmak. huzme huzmeli huzur * Dirlik, ba dinli i, gnl rahatl , rahatl k. * (baz deyimlerde) n, yan, kat, makam. * (bir yerde) Bulunma. * Padi ah kat . huzur evi * Ya lanm kimselerin kald , bak ld ve bar nd yer. huzur hakk * Belli bir konuyu gr mek iin toplanan bir kurulun yelerine denen para. huzur vermek * gnl rahatl , dirlik vermek, dinlendirmek. huzurlu huzursuz * Huzuru olan, rahat. * Huzuru olmayan, tedirgin, rahats z. * Demet, n demeti. * I k saan.

huzursuzca * Biraz huzursuz (bir biimde). huzursuzluk * Huzursuz olma durumu. * Huzursuzca davran .

huzurunu ka rmak * tedirgin, rahats z etmek. hccet * Belgit. * Tan t.

hcre

* nce bir zar iindeki protoplzma ve ekirdekten olu mu , bir organizman n yap ve grev bak mlar ndan en kk birli i, gze. * Kk oda. * Tutuklular n veya hkmllerin yaln z olarak kapat ld klar kk oda. * Siyas bir inanla gizli olarak al an bir rgtn genellikle ayn yerde al anlar n n olu turdu u topluluk. hcre bilimi * Biyolojinin, hcrenin yap , grev, o alma ve hayat yla ilgili dal , gze bilimi, sitoloji. hcre yutarl * Vcuda giren mikroplar n yutar hcreler taraf ndan yutulup yok edilmesi, gze yutarl , fagositoz. hcreler aras * Dokularda hcrelerin aras nda yer alan, gzeler aras . hcum * Sald rma, sald r , sald r . * me, bir yere toplanma. * Sert ele tiri. * Gol atmak veya say kazanmak amac yla yap lan ak n, hamle. * leri.

hcum etmek * sald rmak. hcum oyuncusu * leri uta oynayan oyuncu. hcuma kalkmak * (asker) siperden d mana do ru f rlamak. hcumbot * Bir tr kk sava gemisi. hcumcu * Hcum eden, sald ran. hkme varmak * iyice d ndkten sonra karar vermek. hkmen * Hakem karar yla.

hkmetme * Hkmetmek i i. hkmetmek * Egemenli i alt nda bulundurmak. * D nme veya yarg lama sonunda bir kan ya varmak. * Akl na esmek. hkm * Hkmle ilgili, tzel.

hkm ahsiyet * Tzel ki ilik. hkmolunma * Hkmolunmak durumu. hkmolunmak * Hkm verilmek. hkm gemek (veya hkm yrtmek) * gc yetmek, sz gemek. * geerli, etkili durumunu yitirmek. hkm olmak (veya olmamak) * nemi, geerlili i, etkisi bulunmak veya bulunmamak. hkm paras na gemek * para ile diledi ini yapabilme gcn kazanmak. hkm var (veya yok) * geerlili i, nemi olma veya olmama. hkmnde olmak * yerinde olmak, yerine gemek, de erinde olmak. hkmet * Devletin grevlerini yerine getirmesini sa layan yetkili organ, bakanlar kurulu, kabine. * Bir lkenin ynetim kurulu lar . * Devlet ynetimi. * Hkmet kona .

hkmet darbesi * Bir lkenin ynetim dzeninde de i iklik yapmak iin zora dayanarak yap lan yasa d i . hkmet erkn * llerde ve daha kk beldelerde ba ta vali veya kaymakam olmak zere hkmet i lerini yrten kimse veya kimseler. hkmet etmek * bir lkenin ynetimini elinde bulundurmak. hkmet gibi * gl, her dedi ini yapt ran. hkmet kap s * Devlet dairesi. hkmet kona * llerde ve daha kk yerlerde, ba ta vali veya kaymakam olmak zere, hkmet grevlilerinin i grd yap . hkmet kurmak * bakanlar kurulunu olu turmak. hkmet merkezi * Ba ehir, ba kent. hkmet srmek * lke ynetiminin ba nda bulunmak. hkmeti devirmek * zor kullanarak devlet ynetiminde de i iklik yapmak.

hkmeti kurmak * ba bakan, hkmet i lerinde grev alacak bakanlar kurulunu semek. hkm * Yarg . * Egemenlik, hkimiyet. * De er, ayn veya benzer nitelik. * nem, geerlilik. * Etki, h z, iddet. * Karar.

hkm giymek * mahkemece cezaland r lmak. hkm srmek * i ba nda olmak. * yayg n olmak. * (etki, h z vb.) srmek, devam etmek. hkm vermek * iyice d ndkten sonra bir karara varmak. * bir suluyu mahkm etme. hkm yemek * mahkm olmak. hkmdar * Padi ah, kral, hakan gibi taht sahibi devlet ba kan . hkmdarl k * Hkmdar olma durumu. * Hkmdarla ynetilen lke. hkmferma * Hkm sren, hkmdar. hkml * Ceza hkm verilmi olan, mahkm.

hkmllk * Hkml olma durumu. hkmran * Egemen. hkmranl k * Egemenlik, hkimiyet. hkmsz * Yrrlkten kar lm , yrrlkten kald r lm , geersiz, hkm kalmam . hkmsz k lmak * yrrlkten kald rmak, iptal etmek. hkmszlk * Hkmsz olma durumu, geersizlik. hlle * Meden Kanunun kabulnden nce, kocas ndan kez bo anan kad n n, yine eski kocas yla evlenebilmesi iin yabanc bir erke e bir gnl ne nikh edilmesi.

hlleci hmanist

* Hlle yoluyla evlenme i ini gerekle tiren kimse. * nsanc l.

hmanistle me * Hmanistle mek durumu. hmanistle mek * nsanc l davran lar ve d nceler iinde olmak. hmanizm * nsanc l k, insanlar sevme lks. hmanizma * Hmanizm. hmayun * Kutlu, mutlu. * Padi ahla ilgili. * Trk mzi inde dgh perdesinde karar k lan bir makam. hner * Beceri isteyen ustal k, beceriklilik.

hner gstermek * becerisini, ustal n ortaya koymak. * herkesin yapamayaca bir i i yapmak. hnerli * Hneri olan (kimse). * Hnerle yap lan ( ey). hnersiz * Hneri olmayan (kimse). * Hnerle yap lmayan, hner istemeyen ( ey). hngr hngr * Yksek sesle ve h k ra h k ra. hngrdeme * Hngrdemek i i. hngrdemek * Yksek sesle ve h k rarak a lamak. hngrt hnkr * Osmanl larda yaln z padi ahlar iin kullan lan bir unvan. hnkrbe endi * zerine salal et konulan patl can ezmesiyle haz rlanan bir yemek. hnnap * Hnnapgillerin rnek bitkisi, yenilen meyvesi iin zellikle Bat ve Gney Anadolu'da yeti tirilen dikenli bir a a, i de (Zizyphus jujuba). * Bu bitkinin meyvesi. hnnapgiller * Hngrderken kan ses.

* Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, rne i hnnap olan ve s cak lkelerde yeti en bir bitki familyas . hnsa * Er di i. hr * zgr.

hr te ebbs * zel giri im. hrle hrlk * Hr, zgr olma durumu. hrmet * Sayg . * Bir cins burak.

hrmet etmek * saymak, sayg gstermek. hrmeten * Hrmetli olarak, sayg l ca. hrmetkr * Hrmetli. hrmetli * Sayg l . * Olduka byk okkal .

hrmetsiz * Sayg s z. hrmetsizlik * Sayg s zl k. hrmette kusur etmek hrriyet * zgrlk.

hrriyeti * Hrriyeti benimseyen kimse. hrriyetilik * Hrriyet yanl s olan kimse. hrriyeti semek * bask dan kurtulmak ve zgr ya amak iin davran ta bulunmak. hrriyetperver * Hrriyeti. hrriyetsiz * Hrriyetini yitirmi . hrriyetsizlik * Hrriyetini yitirmi olma durumu.

hrya

* Hep birden, cmbr cemaat.

hrya etmek * bir yerden kmak veya bir yere girmek iin hep birden at lmak. hryemez * Bir e it elma. hseyn * Klsik Trk mzi inde dgh perdesinde karar k lan bir makam. * Klsik Trk mzi inde mi notas .

hsn kabul gstermek * iyi kar lamak, gler yz gstermek. hsnhl * Bir kimsenin ya ay nda kt bir ey bulunmama durumu, iyi hl.

hsnhl k d * Bir kimsenin ya am nda kt bir ey bulunmad n gsteren resm kurulu larca verilen belge, iyi hl belgesi. hsnhat * Gzel yaz sanat .

hsnkabul * yi kar lama, gler yz gsterme. hsnkuruntu * Herhangi bir durumu safa kendinden yana iyiye yorma. hsnniyet * Herhangi bir kimse veya konuda hibir kt d nce beslememe, temiz yreklilik, iyi dilek, iyi niyet. hsnniyetle * yi niyetle. hsntelkki * yi kar lama, iyiye yorma. hsntevecch * Sevgi ve sayg yla.yak nl k gsterme. hsnyusuf * Karanfilgillerden, baz trleri bahelere ss olarak dikilen bir bitki, gugu ie i (Dianthus barbatus). hsran * Zarar, ziyan. * Beklenilen eyin elde edilememesi yznden duyulan ac .

hsrana u ramak * beklenilen sonucun elde edilmemesi sebebiyle ok zlmek, ac ekmek. hsn * Gzellik. Ht htht * "ok i mek, kabarmak" anlam nda kullan lan Ht da gibi i mek deyiminde geer. * avu ku u, ibibik.

hve

* "Tamam tamam na" anlam nda hvesi hvesine sznde geer.

hvelbaki * "Baki kalan o' (Allah) dur." anlam nda ve genellikle mezar ta lar na yaz lan bir sz. hveyda hviyet * Kimlik. hviyet czdan * Kimlik belgesi. hzn * kapan kl , gnl zgnl . * Besbelli, a ka, meydanda, a ikr.

hzn kmek (veya iine bir hzn kmek) * hznlenmek. hzne kap lmak * hznlenmek. hznlendirme * Hznlendirmek i i. hznlendirmek * Hznl duruma getirmek. hznleni * Hznlenmek i i veya biimi. hznlenme * Hznlenmek i i. hznlenmek * Hznl duruma gelmek, hzn duymak. hznl * Gnle zgnlk veren, i kapan kl na yol aan.

hznsz * Hzn olmayan, en (kimse). hznszlk * Hznsz olma durumu. hzzam * Klsik Trk mzi inde segh perdesinde bir makam.

hzzam be lisi * Klsik Trk mzi inde birle ik makamlar n be lilerinden biri. - / -i, -u / - * Fiillerden isim treten ek: yaz- , diz-i, do -u, l- vb. - / -i, -u / - * Fiillerden s kl k at s treten ek: kaz- -mak, sr--mek vb. - / -i, -u / -

* Belirli nesne yapan ykleme (akuzatif) eki: kap -y- , ev-i, kutu-y-u, kt-y- vb. - / -i, -u / - * nszle biten kelimelere eklenen 3. ki i iyelik eki: ka - , di -i, kol-u, gz- vb. ,I gsterir. * Trk alfabesinin on birinci harfi. I ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan kal n, dz, dar nly * Majskl Romen rakamlar nda 1 say s n gsterir.

- c / -ici, -ucu / -c * Fiilden "yapan, eden" anlam nda s fat treten s fat-fiil eki: yap- c , gid-ici, u-ucu, bl-c. Bu ekle yap lm isimler de vard r: gr-c, sat- c vb. c c c * i d , hepsi. c n c c n karmak * incelenmemi , elden geirilmemi hibir yerini b rakmamak, didik didik etmek. * bir konuyu en kk ayr nt lar na kadar incelemek, ele tirmek. c n c c n sormak * (bir kimsenin) soyunu sopunu, huyunu suyunu iyice renmek iin ara t rmak. l l l r p * Bir tr delikli bal k a , r p. * Yalan, dzen. r p ekmek * bal k yakalamak iin at lm r b yukar karmak. r p evirmek * yalan dolanla bir eyden yararlanmak. r p kay * Be ifte krekli bal k kay . h h * te. hlama hlamak hlamur * Ihlamak i i. * Hastal ktan veya yorgunluktan inler gibi h sesi karmak. * Ihlamurgillerden, kerestesi be enilen, byk bir glge a ac (Tilia). * Bu a ac n kurutularak ay gibi iilen gzel kokulu ie i. * Deveyi ktrmek iin kar lan ses. * Belli olmayacak kadar yava akan su. * A r a r, yava yava .

hlamurgiller * ki eneklilerden, rne i hlamur a ac olan bir bitki familyas .

hma hmak ht r lma

* Ihmak i i. * (deve) kp oturmak. * (deve) Iht r lmak i i.

ht r lmak * (deve) ktrlerek oturtulmak. ht rma ht rmak * (deveyi) Iht rmak i i. * (deveyi) ktrp oturtmak.

- k / -ik, -uk / -k * Fiillerden s fat treten ek. k l k l * Bo ulur gibi, s k nt ile soluyarak. * Glkle, zorla.

k na s k na * Byk g harcayarak, kendini zorlayarak. * ekinerek, s k larak. k na t k na * S k larak, zorluk ekerek. k nd rma * Ik nd rmak i i. k nd rmak * Ik nmas na yol amak. k n p s k nmak * bir i yapabilmek iin kendini ok zorlamak. k nma k nmak * Ik nmak i i. * Herhangi bir sebeple solu unu iinde tutarak kendini zorlamak. * Peklikte veya do um s ras nda kaslar zorlayarak solu unu tutmak. * Ik nmak i i.

k nt

- kla- / -ikle-, -ukla- / -kle* Baz fiillerden s kl k at s treten ek: say- kla -, did-ikle-, sr-kle- vb. klama * Iklamak i i. klamak * Yk alt nda glkle solumak. * A larken bunal r ve solu u kesilir gibi i ekmek.

klaya s klaya

* byk aba harcayarak, kendini elden geldi i kadar zorlayarak. kl m t kl m * Alabildi inden de ok, a z na kadar dolu, ok kalabal k. - l - l lgama lgamak * At drt nala srmek. lgar * Dizginleri koyuverilmi at n drt nala ko mas . * Atla ans z n yap lan dolu dizgin sald r . * Bkz. -I (I). * Bkz. -I- (II). * Ilgamak i i veya durumu.

lgar etmek * lgarlamak. lgarc lgarlama * Ilgarla d man topra na sald ran kimse. * Ilgarlamak i i.

lgarlamak * (bir lkeye) Ilgarla sald rmak. lg m * lde, uzaktan su gibi grnen k yan ltmac , yalg n, pusar k, serap.

lg m salg m * Belli belirsiz. lg n lg ncar * Ku kiraz . lg ngiller lg t lg t * rnek bitkisi lg n olan, ayr ta yaprakl iki enekli bitkiler familyas . * (esinti ve ak iin) Yava yava . * Ilg ngillerden, Akdeniz blgesinde yeti en bir a a veya a a k cinsi (Tamarix).

- l / -ili, -ulu / -l * Fillden s fat treten ek: sar- l , ser-ili, kur-ulu, rt-l vb. l ca * Suyu s cak olarak yerden kan hamam, kapl ca, ermik, kudret hamam . l cak l k * Az l k, l ka. * So ukla s cak aras , ne so uk ne de s cak.

l k l k l ka l kla ma

* Il k olarak. * Biraz l k. * Il kla mak i i.

l kla mak * Il k duruma gelmek. l kla t rma * Il kla t rmak i i. l kla t rmak * Il k duruma getirmek, l tmak. l kl k l m * stek ve tutkularda ll davranma erdemi, lllk, itidal. l ma l mak l man l ml * A r l a kamayan, ll, mutedil. * Siyasette a r gr ler aras nda ortalama bir gr savunan. l ml l k * Il ml olma durumu, mutedillik. l nd rma * Il nd rmak i i. * Il mak i i veya durumu. * Il nmak. * S cakl ok yksek veya ok d k olmayan (yer), mutedil. * Il k olma durumu.

l nd rmak * Il k duruma getirmek. l nma l nmak * Il k duruma gelmek, l mak. l t rma l t rmak l tma * Il t rmak i i. * S cak suya so uk veya so u a s cak su katarak l k duruma getirmek. * Il tmak i i. * Il nmak durumu.

l tmak lk ltar

* Il k duruma getirmek. * Bkz. y lk . * oban kpeklerinin bo az na tak lan ivili demir.

- m - m - m

* Bkz. -m (I). * Bkz. -m (II). * Bkz. -m (III).

m zganma * Im zganmak i i. m zganmak * Uyku ile uyan kl k aras bir durumda bulunmak, uyuklamak. * Karar p sner gibi olmak. - mt rak - n* Bkz. -mt rak. * Bkz. -n-.

- n / -in, -un / -n * Fiillerden isim ve s fat treten ek: y - n, ek-in, dol-un, sk-n vb. - n / -in, -un / -n * Belirtili isim tamlamas kuran ek. - nca / -ince, -unca / -nce * Fiillerden zarf-fiil treten ek: yap- nca, gel-ince, ol-unca, gr-nce vb. ncal z * Tur usu yap lan bir tr kk yaban so an .

- nc / -inci * Bkz. -nc / -nci. - n / -in, -un / -n * Bkz. -n. - nt * Bkz. -nt / -nti, -ntu / -nt.

- p / -ip, -up / -p * Fiillerden ba lama zarf-fiili treten ek: yaz- p, gel-ip, otur-up, gl-p, oy-na-y p, bekle-yip vb. p l p l p slak * ok slak, her yan slak. p ss z * P r l p r l.

* ok ss z, ss z. r * Bkz. y r. - r / -ir, -ur / -r * nszle biten birok fiile eklenen geni zaman eki: al- r, ver-ir, ol-ur, gr-r vb. ra rak rak * Klsik Trk mzi inde, ayn adla an lan ve kal n fa diyez notas n and ran perdedeki makamlardan biri. raka * Biraz uzak, uzak gibi. * Seciye, karakter. * Uzak.

rakgrr * Drbn. * Teleskop. rakla ma * Irakla mak i i. Irakla mak * Uzakla mak. Irakl * Irak halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. rakl k raksak * Uzakl k. * Birbirinden gittike uzakla an ( nlar, izgiler).

raksak mercek * zerine d en birbirine paralel nlar yanlara do ru k rarak birbirinden uzakla t ran mercek. raksama * Iraksamak i i, istibat. * Iraksak olma durumu. raksamak * Bir eyin gerekle mesini uzak grmek, olaca na pek inanmamak, istibat etmek. raks nma * Iraks nmak i i veya durumu. raks nmak * Uzak bulmak. ralama ralamak * Belirli bir ra ile belirtmek, karakterize etmek. rama * Iralamak i i.

* Iramak i i. ramak * Uzakla mak, uzamak, ara a lmak. rgalama * Irgalamak i i.

rgalamak * Yerinden oynat p, sallamak, sarsmak. * lgilendirmek. rgalanma * Irgalanmak i i veya durumu. rgalanmak * Irgalamak i i yap lmak, sars lmak, sallanmak. rgama * Irgamak i i. rgamak * abuk olmak, davranmak. * Oynatmak, k m ldatmak. * Irganmak i i veya durumu.

rganma

rganmak * Sallanmak, k p rdanmak. rgat * Tar m i isi, renber. * Yap i isi. * Gemilerde ve yap larda yatay kollarla ve birka ki i taraf ndan evrilen bocurgat.

rgat gibi al mak * ok a r bir i te al mak. rgat pazar na dndrmek * kar k ve da n k bir duruma getirmek. rgatba * Irgatlardan sorumlu kimse. rgatl k r p rk * Irgat olma durumu, renberlik. * Bkz. r p. * Kal t msal olarak, ortak fiziksel ve fizyolojik zelliklere sahip insanlar toplulu u. * Bir canl trnde ayn karakteri ta yan canl lar n olu turdu u alt blm. * Soy.

rk ayr m * Bireylerin, toplumsal kmelerin veya toplumlar n rk zelliklerinden dolay e it olmayan i lemler kar s nda b rak lmalar , ayr tutulmalar , d lanmalar , s n rland r lmalar veya stn tutulmalar . rk bilimi * Etnoloji, rkiyat.

rk birli i * Irk esas na dayal birlik. rk rk l k * Irk l k yanl s olan (kimse).

* nsanlar n toplumsal zelliklerini biyolojik, rksal zelliklerine indirgeyerek bir rk n ba ka rklara stn oldu unu ne sren reti. rk rkiyat * Etnoloji. rksal rkta rlamak rmak * o unlukla denize dklen, zellikle geni li i ve ta d su niceli i bak m ndan en byk akarsu, nehir. rmak roman * Bir olay n, geni bir zaman diliminde geti i bir a , bir toplumun geni bir grnmn veren ok uzun roman, nehir roman. rmakla ma * Irmakla mak i i veya durumu. rmakla mak * Irmak durumuna gelmek, rmak gibi akmak. rz * Bir kimsenin, ba kalar taraf ndan dokunulmamas ve sayg gsterilmesi gereken iffeti. * Bkz. rk. * Ayn rktan olan kimse. * Bkz. y rlamak. * Irkla ilgili.

rz d man * Cinsel zevki iin her trl yasa ve treleri i nemekten ekinmeyen kimse. rz ehli * Namuslu, iffetli, temiz kimse.

rz na gemek * zor kullanarak bir kimseyi cinsel zevkine alet etmek, tecavz etmek. rz n bozmak * rz na gemek. sfahan * Klsik Trk mzi inde dgh perdesindeki makamlardan biri. s * Bir cismin uzamas na, genle mesine, buharla mas na, erimesine, s cakl n n artmas na, bir i yapmas na sebep olan fiziksel enerji, hararet. * Do al vcut s cakl , hararet: nsan vcudunun do al s s 36,5 C dir. * Hastal n etkisiyle ortaya kan vcut s cakl .

* S cakl k. s cam madde. s dam * Hamam. s ku ak * S cak ku ak. * ki cam plkan n evresel olarak metal bir ara tas yard m yla birbirine ba lanmas temeline dayanan bir

s lm * e itli olaylar s ras nda a a kan, s miktar n n llmesini konu alan fizik dal , kalorimetri. s yay m * Hareket eden nesnelerle belli nicelikte s n n ta nmas olay , iletim, konveksiyon. s yuvar * S cakl n gittike ykseldi i 100-300 km ykseklikler aras ndaki hava yuvar katman , termosfer. s alan s cak * Olu umu s ras nda s alan (birle me, tepkime), endotermik. * S cak. * Hamam. * Bir yer veya nesnenin s s n kendili inden dzenleyen, ayn derecede olmas n sa layan cihaz, termostat. * Is ile ilgili, termik. * Bir kilogram suyun s cakl n bir derece ykseltmek iin gereken s miktar , kalori. s nd rma * Is nd rmak i i. s nd rmak * Is nmas n sa lamak, s cakl k kazand rmak. * Birinin bir eye al mas n , ilgi duymas n sa lamak. s n s nma * Is nmak i i veya biimi. * Is nmak i i.

s denetir s l s n

s nma s s * Bir cismin bir gram n n s cakl n bir santigrat derece ykselten s miktar . s nma ko usu * zellikle serin havalarda, vcut al malar na ba lamadan nce kaslar s tmak, bylece kas kopmalar n nlemek iin yap lan haz rlay c hafif ko u. s nmak * S cak duruma gelmek. * mesini gidermek. * Yad rgamaz olmak, ho lan r olmak, al mak.

s ot s ler

* Bkz. isot. * Cisimlerin s nma s s n meye yarayan let, kalorimetre.

s racak it di ini gstermez * ktlk edecek kimse nceden haber vermez. s rgan * Is rgangillerden, her taraf sert tylerle kapl , tyleri k r l nca kar nca asidi denilen ok ka nd r c bir madde kartan bir ot (Urtica). s rgangiller * ki eneklilerden, rne i s rgan otu olan, yap kan otu, rami gibi birtak m trleri iine alan bitki familyas . s rg n s r c * silik. * Is ran, di lerini bat ran. * (kuma , yn iin) Dalayan, ka nd ran. * (rzgr iin) Sert, so uk. * Is r lan yerde kalan iz. * Bir kezde s r lan. * Is r lmak i i. * Di leri aras nda s k lmak veya kopar lmak. * Bir kezde s r lacak miktar. s rma s rmak * Is rmak i i. * Di leri aras na al p s kmak. * Di leriyle koparmak. * (rzgr, so uk iin) Sert esmek, keskin bir biimde etkilemek. * (kuma iin) Dalamak, ka nd rmak. * Is rtmak i i. s rtmak s t c s t lma s t lmak * Is tmak i i yap lmak. s t p s t p nne koymak * Is rmas na sebep olmak. * Bir nesnenin, daha ok bir ak kan n s cakl n , kullanmadan nce artt rmaya yarayan alet. * Is t lmak i i.

s r k

s r lma s r lmak s r ml k

s rtma

* daha nce gemi bir olay , bir i i, ileri srlm bir d nceyi s k s k tekrarlamak. s t * Is tmak i i veya biimi. s tma * Is tma i i, teshin. * S tma. * S cak duruma getirmek. * ekici, olumlu, ho bir duruma getirmek. * Is a a karan, evresine s salan (birle me, tepkime), ekzotermik. * Bir ak kanda s y her tarafa e it olarak yaymaya yarayan alet, konvektr. * Bo a karma, rast getirememe.

s tmak

s veren s yayar ska

ska geilmek * gzden ka rmak, atlamak, de erini ve nemini anlamamak. ska gemek * hedefe rast getirememek. * zerinde durmamak, nem vermemek, atlamak. skaa skala * Yelkenli gemilerde direklerin alt ular n n iine oturtuldu u yuva. * Bir bestede kullan labilecek ayn trden sesler kmesi. * Genellikle l aletlerinde gsterge izelgesi. * Gam.

skala yapmak * alg perdelerine parmak al t rmak. skalama * Iskalamak i i.

skalamak * Hedefe rast getirememek. skara * Bkz. zgara. skaral k skara * Bkz. zgaral k. * Bir liman n gemi kalabal iindeki durumu. * Bir eyi t ka basa doldurma. * Gemilerin kaburgalar n olu turan e ri a alar n ad . * Krek takmak iin kay k ve sandal n yan kenar na dikine yerle tirilmi a a ubuk. * Vcudu yuvarlak, uzunca, pullu, burnu sivri, kk palamut boyunda bir bal k (Sphyraena sphyraena).

skarmoz

skarmoz

skarpel skarta

* Bkz. iskarpel. * Baz iskambil oyunlar nda kullan lmas gerekmedi inden bir yana b rak lan k tlar. * Herhangi bir sebep dolay s yla de erini kaybetmi (mal).

skartaya karmak (veya ay rmak) * de ersiz bularak bir yana atmak, i e yaramad iin ay r p bir yana koymak. skartaya kmak * de ersiz say larak bir yana at lmak. skat * D rme, a a atma. * D rlme. * lenlerin k l nmam namazlar ve tutulmam orular iin verilen sadaka. skat * Iskat verilen kimse. * Mezarl k dilencisi. * ndirim, tenzilt. * Sresi dolmam bir senedin, faiz ve komisyonu d rlerek kar l ndan eksi ine al nmas , k rd rma. * Senedin saymaca de eri zerinden yap lan indirim. * (sz iin) Bir blmn sylenmemi sayma.

skonto

skonto etmek * indirim yapmak. * (sz iin) bir blmn sylenmemisaymak. skontolu * ndirimli, tenziltl . * Bir blm sylenmemi say lan. skontosuz * ndirimsiz, tenzilts z. skota skuna slah * Dzeltme, iyile tirme. * Bir hayvan veya bitki trnden daha iyi verim alabilmek amac yla yap lan i lem. slah etmek * iyi bir duruma getirmek, iyile tirmek, dzeltmek. * yola getirmek. slah evi * Su i leyen ocuklar slah etmek ve e itmek amac yla ceza yasas na gre i leyen kurum, slahhane. slah olmaz * dzelmez, iyile mez. slahat * Daha iyi duruma getirmek iin yap lan de i iklik, dzeltme veya iyile tirme, reform. * Byk yelkenleri ynetmek iin kullan lan ip. * Brikten kk, iki direkli bir e it yelkenli gemi.

slahat * Reformcu. slahat l k * Reformculuk. slahhane * Islah evi. slak * Suya bat r lm veya zerine su dklm olan. slak karga * ok slanm , s r ls klam olmu . * ok korkan, ekingen, rkek. slak s an * Islak karga. slak zemin * n aat sektrnde mutfak, banyo, tuvalet gibi suyla temas olan blmlerin yzeyi. slakl k slama * Islamak i i. slamak slan slanma slanmak * Islak duruma gelmek. slat c slat lma * Yap t rmadan nce pullar , zarflar , etiketleri slatmaya yarayan ara. * Islat lmak i i. * Islatmak. * Islanmak i i veya biimi. * Islanmak i i veya durumu. * Islak olma durumu.

slat lmak * Islatmak i i yap lmak, slak duruma getirilmek. slat * Islatmak i i veya biimi. slatma * Islatmak i i.

slatma suyu * Baz maddelerin e itli amalarla i lenmesinde kullan ld ktan sonra de i ik yntemlerle ayr lan ve znm besin maddeleri ieren s v . slatmak * Islak duruma getirmek.

* Dayak atmak veya a r hakarette bulunmak. * Mutlu bir olay iki ile kutlamak. sl k * Dudaklar n bzlerek veya parma n dil zerine getirilmesiyle kar lan ince ve tiz ses. * nce ve tiz ses.

sl k almak * sl k sesi karmak. sl klama * Isl klamak i i. sl klamak * Birine kar sl k alarak sevilmedi ini, istenmedi ini veya be enilmedi ini belli etmek. sl klan * Isl klanmak i i veya biimi. sl klanma * Isl klanmak i i. sl klanmak * Isl klamak i i yap lmak veya sl klamak i ine konu olmak. sl kl * Isl k karan. * Isl k gibi kan.

sl kl nsz * Dilin n orta blmnn bir tr oluk biimini almas yla olu an nsz: s, z, , j. smarlama * Ismarlamak i i, sipari . * Ismarlanarak yapt r lan. * ten olmayan, ba tan savma. smarlamak * Bir eyin yap lmas n veya getirilmesini, bu i lerle u ra an birine sylemek, sipari etmek. * Paras n kendi deyerek ba kalar iin yiyecek veya iecek getirilmesini sylemek. * Kendi iin bir ey al nmas n ba kas na sylemek. * Bir eyin, bir kimsenin bak lmas n , korunmas n birine veya birinin gzetilmesine b rakmak, emanet etmek. * Bir i in yap lmas n , b rak lmas n veya o i ten vazgeilmesini sylemek. smarlanma * Ismarlanmak i i. smarlanmak * Bir eyin yap lmas veya getirilmesi birine sylenmek. smarlatma * Ismarlatmak i i. smarlatmak * Ismarlamak i ini yapt rmak. spanak * Ispanakgillerden, yapraklar ndan sebze olarak yararlan lan bir bitki (Spinacia oleracea).

spanakgiller * ki eneklilerden, rnek bitkisi spanak olan, paz , pancar gibi ba ka trleri de iine alan bir familya.

spanaklar * ekerci boyas giller, horoz ibi igiller, spanakgiller familyalar n iine alan iki enekli bitki tak m . spanakl * inde spanak bulunan (yiyecek). spanakl brek * Ha lanan spana n suyu szldkten sonra szlmesi, ya , so an ve salayla kar t r l p hamurun iine konulmas yla yap lan ve pi irilen brek. spanakl yumurta * Ha lanm ve ya da hafif kavrulmu spana n iine yumurta k r lmas ile haz rlanan yemek. sparmaa * Deniz iinde birka zincirin birbirine dola mas . Isparta gl * Isparta yresinde yeti en kendine zg kokusu ve de i ik renkleri ile tan nan bir tr gl. Isparta hal s * Isparta yresinde el tezghlar nda dokunan ve ok tutulan bir tr hal . spatula * Cerrahde, ev i lerinde, duvarc l kta vb.de kullan lan, bir maddeyi kaz maya, yaymaya yarayan kk bir krek veya ucu keskin olmayan bklen bir b ak biiminde metal, a a, kemik vb. maddelerden yap lm ara. spavli * Gemilerde kullan lan bir e it kal n sicim.

spazmoz * A r titreme, kas lma. spazmoza tutulmak * a r derecede titremeye ba lamak. srar * Direnme, ayak direme, steleme, stnde durma.

srar etmek * bir konuda, bir d ncede srekli direnmek, ayak diremek. * ok istemek. srarla srarl * stnde durulan, ok istenen. ss z * Kimse bulunmayan veya az kimse bulunan, tenha. * Yaln z, kimsesi olmayan. * srarl bir biimde.

ss z kalmak * ss zla mak, tenhala mak. ss zla ma * Iss zla mak i i. ss zla mak * Iss z duruma gelmek, tenhala mak.

ss zl k

* Iss z olma durumu, yaln zl k, tenhal k.

ss zl k kmek * ss z, tenha duruma gelmek, tenhala mak. staka * Bkz. isteka. stakoz * Istakozlardan, suda ya ayan, birinci ayak ifti gl iki k ska durumunda geli mi bulunan, sevilen beyaz eti iin avlanan, iri bir bcek (Homarus vulgaris). stakoz a * Kabuklu deniz hayvanlar n avlamakta kullan lan kk a . stakoz gibi * ok k rm z . stakozlar * On ayakl lar tak m na giren, rnek hayvan stakoz olan bir familya. stakozluk * Istakozlar saklamak iin deniz k y s nda yap lan zel blm veya havuz. stampa * A a, metal vb.zerine oyulduktan sonra bir yere bas lan biim. * Bu tr biim veya resimleri basmaya yarayan kal p, damga, mhr. * inde, mhr veya damga gibi eyleri mrekkeplemeye yarayan mrekkepli uha bulunan kutu.

stampa resim * A a, bak r gibi yzeylere oyulan ve tuvale bas lan resim sanat . stampac * Istampa yapan veya satan kimse. stampac l k * Istampac n n i i veya mesle i. stampalama * Istampalamak i i. stampalamak * Ham madeni s cakta veya so ukta istenilen kal ba sokarak ekillendirmek. stanbulin * Bkz. istanbulin. star stavroz st fa * Ay klanma. st lah * Terim. * Herkesin anlamad zel anlamda kullan lan sz. * Hal , kilim dokunan tezgh. * Bkz. istavroz.

st lah paralamak

* herkesin anlamad a dal bir biimde konu mak. st rap * Ac . * znt, s k nt , keder. st rap ekmek * a r ve ac iinde k vranmak, a r derecede zlmek. st rapl * Ist rap veren, ac l , s k nt l .

st raps z * Ist rab olmayan, ac veya znt vermeyen. st rar st rar * Mecbur, zorunlu. - / -i , -u / - * Fiillerden isim treten ek: al- , gel-i , bul-u , gr- , anla-y- , bekle-y-i , solu-y-u , yr-y- vb. - / -i , -u / - * Bkz. - -. a do rulum * I k etkisiyle bir bitkinin byme hareketi, fototropizm (I a do rulum bazen a gm, fototaktizm yerine kullan l r). a gm * Bir hcrelilerde birdenbire ayd nlanma sonucu grlen tepkime, fototaktizm, fototaksi. alt nda * bir durum veya d ncenin konuyu ayd nlatmas ndan yararlanarak, onu gz nnde tutarak. k * Cisimleri grmeyi, renkleri ay rt etmeyi sa layan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, avk. * Yksek derecede s t lan cisimlerin (akkorluk) veya e itli enerji biimleriyle uyar lan cisimlerin (gaz ) yayd gzle grlen ma. * Bir yeri ayd nlatmaya yarayan ara. * Mutluluk, sevin veya zekdan do an, zellikle yzde ve gzlerde beliren par lt . * Yol gsteren, ayd nlatan kimse, d nce, eser vb. * (resim sanat nda) I kl , parlak yer. k ak s * Birim yzeyinden, birim zamanda geen k enerjisi. k aylas * Herhangi bir gk cismini evreleyen kl halka. k aynas * (foto raf l kta) I yans tmak iin k kayna n n nne konulan nesne. k bacas * Yap lar n iine n iyi girebilmesi iin b rak lan baca. k ana * Sahneyi ayd nlatmak iin de i ik a lardan n gelmesini sa layan ukur maden yans t c . k e risi * aresizlik, mecburiyet, zorunluk.

* De i ken bir y ld z n parlakl n n grnmesini veren grafik. k gm * Bitkilerde protoplzman n a gsterdi i tepki. k glge * (resimde) I kl ve glgeli blmlerin birbirine gre da l m n gsteren k s mlar. k h z * I n bir saniyede ald yol. k n * Yay lan n izledi i do ru. k korkusu * Baz canl lar n ktan korkma duygusu. k kre * Bkz. k yuvar .

k lm * Fizi in, k miktar n n llmesini ve cisimlerin iletme, yans tma, da tma gibi zelliklerini inceleyen blm, fotometri. k tutmak * bir yeri kla ayd nlatmak. * d ncesiyle k lavuzluk etmek, konuyu ayd nlat c d nceler sylemek, tutaca yolu gstermek. k y l * I n bir y lda ald yol.

k yuvar * Gne te, d ar ya k veren katman, k kre, fotosfer. k * Sinema filmlerinin ekiminde veya tiyatro, opera, bale gibi gsteri sanatlar nda sahnenin ayd nlat lmas iin gerekli k ve elektrik i lemini dzenleyip yapan kimse. k l k * I k n n i i veya mesle i. kkesen klama * Karanl k odalara girip karken bu yerlere k s zmas n nleyen dzen.

* evirim s ras nda, ayd nlat lm olan konunun grntsnn duyar kat zerine belirli bir sre d erek etkilemesi. kland r lma * I kland r lmak i i. kland r lmak * I kland r lmak i i yap lmak veya klanmas sa lanmak. kland rma * I kland rmak i i, ayd nlatma. kland rmak * I kl duruma getirmek, ayd nlatmak. klanma * I klanmak i i.

klanmak * I kl duruma gelmek, ayd nlanmak, mak. kl * I olan, ayd nl k, kland r lm , nurlu, nuran. * Ne e veren, sevin yaratan, mutlu.

kl l k

* Bir optik cihazda, cisme plak gzle veya cihazla bak ld nda, a tabakadaki birim yzeyi etkileyen k miktarlar aras ndaki oran. kler * I k iddetini veya enerjisini len ara, fotometre. * Bir k kayna n n, belli uzakl kta olu turdu u ayd nl lme i inde kullan lan ara, fotometre. * I olmayan, karanl k. * I ks z, ktan yoksun olma durumu. * I kl . l l * Titrek ve parlak bir k saarak. * Par lt l , lt l .

ks z ks zl k l

l l bakmak * sevinten gzleri par l par l olmak. l kf * S r, domuz ve insanlarda l kflce hastal na yol aan, l kflerin rnek tr olan asalak mantar (Actinomyces bovis). l kfler * e itli trleri, insan ve hayvanlarda asalak ya ayan tall bitkiler tak m .

l kflce * Evcil hayvanlarda, zellikle s rlarda, l kflerden ileri gelen ve insanlara da bula abilen ilkel mantar hastal . lak lama * I lamak durumu veya biimi. lamak latma latmak ldak * Karanl kta bir hedefi ayd nlatmak iin kullan lan dar, uzun bir n demeti karan k kayna , projektr. * Parlayan, lt l . * I ldamak, parlamak. * I latmak i i veya biimi. * Par ldatmak. * Par lt .

ldama ldamak ldatma

* I ldamak i i. * Titrek, parlak bir k samak, par ldamak. * I ldatmak i i.

ldatmak * I ldamas n sa lamak, l l parlatmak, par ldatmak. lt * Hafif k. * Bir eyin ldarken sat k. * I lt s olan, lt yapan. * I mak i i, klanma, ayd nlanma. * I n m. * I klanmak, ayd nlanmak. * I k samak. * Bir k kayna ndan karak her yne yay l p giden k demeti, ua. * I n etkin zdeklerin sat klar alfa, beta, gama nlar ndan her biri. * Bir noktadan k p sonsuza giden yar m do rulardan her biri.

lt l ma

mak

n bilimci * I n bilimi uzman , radyolog. n bilimi * I k, elektrik ve s nlar n n uygulama alanlar n inceleyen bilim dal , radyoloji. n etkin * I n etkinli i olan, radyoaktif. n etkinlik * Alfa, beta veya gama nlar n yayma zelli i, radyoaktivite. n m * I n veya tanecik yay m , radyasyon. * Uzayda yay lan bir dalgay olu turan elerin btn, radyasyon. * Bir enerjinin k demeti durumunda yay lmas , radyasyon. * Is n n, bir kaynaktan n ve dalga hareketi yoluyla yay lmas , radyasyon.

n m ak s * Birim dzeyden birim zamana geen n m. n m al c s * I n ma kar hassas ara veya gere. n m bas nc * I n m n birim dzeye birim zamanda ykledi i itme gc. n m dengesi * Bir yzeyde olu an n m n denkli i.

n mler * Bir kayna n btn dalga boylar ndaki toplam n m n len ara, bolometre. nlama nlamak * I n (bilim kurguya gre) gcyle bir varl , atomlara ay rarak grnmez duruma getirmek veya atomlar n birle tirerek bir varl yeniden yaratmak. * Virslerden ba ka mikroorganizmalar n, zellikle mikroplar n bula mas n azaltmak amac yla yiyecek maddelerini hafif iyonla t r c nlara tutmak. nland rma * I nland rmak i i. nland rmak * nsan, hayvan veya herhangi bir materyalin rntgen, gamma veya ntron gibi nlar n n etkisinde kalmak. nlanma * I nlanmak i i. nlanmak * I nlamak i ine konu olmak veya nlamak i i yap lmak. nlay c * Yap s nda bir ma kayna bulunan ve bir maddeyi nlamaya yarayan (ara). nl nl lar * Bir hcreli hayvanlar n, kk bacakl lar s n f na giren, protoplazmalar ndan, hareket ve duyu organ olarak yalanc ayak salan tak m. nler * I nlar n enerjiye dn mesini gsteren ara, radyometre. nt * I kl , lt . * I n veren, n saan. * I nlamak i i.

nt lmbas * I k saan lmba. t m tma * I tmak i i. tmak k k n k rlak * Karagz'n ba l . t r * I k samak, kland rmak. * Deri, tahta kaz makta kullan lan, iki ucu sapl e ri b ak. * Bir ravent tr. * ine ya konularak ucundaki fitil sayesinde k elde edilen kandil.

* Ispanakgillerden, saplar etli bir ot, yaban paz s (Blitum capitatum). - t* Bkz. -t- (III). - t / -it, -ut / -t * simlerden s fat treten ek: ya - t, e -it vb. - t / -it, -ut / -t * Fiillerden isim treten ek: an- t, ge-it, um-ut, gm-t vb. t r * Gzel koku. * It r ie i.

t r ie i * Sardunyagillerden, yapraklar gzel kokulu, iekleri trl renklerde bir ss bitkisi (Pelargonium radicula). t r yapra * Ssleme sanat nda t r yapra biiminde olu turulan ve kullan lan motif. t rl tlak * Gzel kokulu, muattar, tr. * Sal verme, koyuverme.

tlak olunmak * ad verilmek, ad olmak. tlak zre * genel olarak. tnap trah * Sz bo yere uzatma. * D ar karma, d ar atma.

trah etmek * vcuttan d ar atmak. tr ah * Sultanlara zg gzel koku. tr triyat triyat * It rl , kokulu. * (srnlecek) Gzel kokular. * Gzel kokular, makyaj malzemesi satan kimse veya yer.

triyat l k * Itriyat olma durumu. tt la tt rat * Bilgi edinme, renme. * Birbirini izleme, birbiri arkas ndan gelme, dzenli s ralanma.

v r z v r * Kk, nemsiz ( ey). ydiye * Bayram kutlamas . * Bayramlarda din ve devlet byklerine sunulan kaside. * Bkz. -z (I). * Fiilden s fat treten ek: t k- z vb.

- z - z

- z / -iz, -uz / -z * sim soyundan yklemlere, fiillerin trl kip ve zamanlar na eklenen okluk 1. ki i eki: iyiy-iz, yorgun-uz, zgnz, al- r- z, bil-ir-iz, gid-iyor-uz, grr-z, al-aca - z, gr-ece -iz, al -mal -y- z vb. zbandut * Grn ve davran ile korku veren (iri yar adam). * Rum korsanlar na verilen ad. zbandut gibi * ok iri, csseli (erkek). zgara * Metal ubuklar n, a a dallar n n aral kl s ralanmas yla yap lan parmakl k veya kafes biiminde ara. * Et, bal k, kfte gibi yiyecekleri pi irmekte kullan lan ara. * Bu ara stnde pi mi . * Pisliklerin su yollar n t kamas n nlemek veya havaland rmak amac yla su yollar n n veya havaland rma k lar zerine konulan kafesli veya parmakl kl demir. * Futbol ayakkab s alt nda bulunan iri ba l kabara. zgara demiri * Kazan zgaras n meydana getiren demir ubuklardan her biri. zgara kfte * K yma ve zel baharatlar n kar t r larak ve yo urularak haz rlanan, zgarada pi irilen bir tr kfte. zgara parmakl * Yzen cisimleri ve yapraklar tutmak iin, bir barajda, ykleme odas nda bas nl boru a z n n nne e ik olarak yerle tirilen demir parmakl k. zgara yata * Kat yak tl maden bir oca n, iine zgaran n yerle tirildi i k sm . zgaral * Izgaras olan. zgaral k zgaras z zg n zrar * Zarar verme, zarara sokma. zt rap * Izgara yapmaya elveri li (et). * Izgaras olmayan. * Tohumlar ndan ya kar lan bir bitki (Eruca cappadocica).

* Bkz. st rap. zt rar * aresizlik, ihtiya. i -i -i -i * Bkz. - / -i (IV). -i -i hli i, iade * Al nm bir eyi geri verme. * Verilen bir eyi almayarak geri evirme, reddetme. * Kar l kl olarak yapma, mukabele etme. iade edilmek * geri verilmek, geri evrilmek. iade etmek * geri vermek, geri evirmek. * kar l k olarak yapmak, mukabele etmek. iadeiziyaret * Daha nce yap lan ziyaretin kar l n verme. iadeli * Kendisine ula t r lan kimseden, gnderene iletmek iin imza al nan. * Divan edebiyat nda her beytin son szn sonraki beytin ilk sz yapma biiminde ortaya kan sz sanat , buna iade de denilmi tir. iadeli taahhtl * Bkz. iadeli. iane * Yard m. * Yard m amac yla toplanan para. * E reti verme, dn verme. * Yedirip iirme, besleme, bakma. * \343 - / -i (I). * Bkz. belirtme durumu, ykleme durumu. * Trk alfabesinin on ikinci harfi. ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan ince, dz, dar nly gsterir. * yot'un k saltmas . * Bkz. - / -i (II). * Bkz. - / -i (III).

iare ia e

ia e etmek * yedirip iirmek, beslemek, bakmak.

ia e ve ibate * Besleme, yedirip iirme ve bar nd rma. ibadet * Tanr buyruklar n yerine getirme, Tanr 'ya ynelen sayg davran , tap nma. * yin, klt.

ibadet de gizli, kabahat de * yap lan iyiliklerin gstermelik olmamas , i lenen sular n, ay plar n n a a vurulmamas iin kullan l r. ibadet etmek * Tanr buyruklar n yerine getirmek, Tanr 'ya ynelen sayg davran lar nda bulunmak, tap nmak. ibadetgh * badet yeri, ibadethane. ibadethane * badet edilen yer, tap nak. ibadullah * Tanr 'n n kullar . * Pek bol, pek ok. * Bir d nce anlatan bir veya birka cmlelik sz. * Olu an, meydana gelen. ibaret olmak (veya kalmak) * -dan /-den olu mak, meydana gelmek. * ancak bu kadar olmak. ibate * Bar nd rma.

ibare ibaret

ibate etmek * bar nd rmak. ibda ibda * Orijinal. ibibik ibik * avu ku u, htht. * Horoz, hindi vb.nin tepesinde bulunan k rm z deri uzant s . * Baz kemiklerde bulunan ve kaslar n tutunmas na yarayan, izgi durumunda prtkl k nt . * Emzik. * K e, kenar, u. * bi i olan. ibiksi ibis * bi e benzer. * Leyleksilerden, Afrika ve Bat Asya'n n sulak yerlerinde ya ayan bir ku , M s r turnas ( bis aethiopica). * Yaratma, yoktan var etme.

ibikli

ibi

* Orta oyununda o u kez aptal u ak roln oynayan komik. * ap al, palyao. * yz ve davran lar gln olan kimseler iin sylenir. * Ula t rma, eri tirme. * Bir eyin miktar n art rma.

ibi gibi ibl

ibl etmek * ula t rmak, eri tirmek. * bir eyin miktar n art rmak. iblis * eytan. * Kt, dzenci. * blis gibi. * eytanca, ktlk d nerek. * blise ba lanma ve tap nma. * blise davranma. iblisilik etmek * iblise davranmak. ibne * E cinsel ili kide pasif erkek. * K rg nl kla hakaret yollu sylenen sz. * bne olma durumu. * bne gibi davranma durumu. * Aklama, temize karma.

iblisane iblise iblisilik

ibnelik

ibra

ibra etmek * aklamak. ibraname branca * brance. bran brance ibraz * Eski Yahudilere verilen ad. * Bugn srail'de kullan lan Sam dili. * Ortaya koyma, gsterme, meydana karma. * Aklama belgesi.

ibraz etmek * ortaya koymak, gstermek, meydana karmak. ibre * l aletlerinde say veya i aret gstermeye yarayan hareketli i ne. * am, ard , sedir gibi a alar n yapra . * Yanl , kt davran lardan sak nmay sa layan olgu veya bu gibi olgulardan al nmas gereken sonu, ders. * irkin, kt, acayip.

ibret

ibret almak * ders almak. ibret olmak * ders olmak. ibretamiz * bret verici, ibret dolu. ibreten * bret olsun diye.

ibretilem * Herkes, ba kalar . ibretilem iin * ba kalar na rnek olsun diye. ibretin kudreti * ok acayip ve irkin. ibretlik ibrik ibriki * brikle su ta yan, dken kimse. * brik yapan veya satan kimse. ibriktar * Saray n le en, ibrik gibi e yalar ndan sorumlu olan grevli. ibriktar usta * Saray n harem dairesinde le en ve ibriklere bakan ve padi ah n zel hizmetini gren kimse, karava . ibri im * Kal nca bklm ipek iplik. * Ders al nacak nitelikte olan. * Su ve sulu eyler koymaya yarayan kulplu, emzikli kap.

ibri im kurdu * pek bce i. ibzal * Esirgemeden bol bol verme, yapma veya syleme. ibzal etmek * esirgemeden bol bol vermek, yapmak veya sylemek. icabet * Bir a r y yerine getirme, bir a r ya gitme.

* Bir buyruk veya iste e uyma, kabul etme, raz olma. icabet etmek * a r zerine gitmek. * bir buyru a, bir iste e uygun olarak davranmak. icab na bakmak * gere ini yerine getirmek. * bir kimseyi yok etmek, ortadan kald rmak. icab nda * Gerekince, gerekirse. icap * Gerek, gereklik, ister, lzum. * Olumlama.

icap etmek * gerekmek. icap ettirmek * gerektirmek. icap icar * Kira. icara vermek * kiraya vermek. icat * Yeni bir ey yaratma, bulma. * Gerekmi gibi gsterme abas . * Nbeti hastahanede de il, evde tutan ve her an hastahaneden a r lacak vaziyette bekleyen doktor.

icat karmak * ho grlmeyen yeni bir huy, davran gstermek veya yad rganan bir yol tutmak. * ortaya gere i olmayan bir sorun atmak. icat etmek * ilk kez yeni bir ey yaratmak. * bir eyi gerekmi gibi gstermek. icat icaz icazet * zin, onay, onaylama. * Diploma. icazet almak * izin, onay almak. * diploma almak. icazetname * zin belgesi, onay belgesi. * Diploma. * cat eden, bulan, k if, bulucu. * Az szle ok ey anlatma.

icbar

* Zorlama, zorunda b rakma.

icbar etmek * birine istemedi i bir i i zorla yapt rmak, zorlamak, zorunda b rakmak. -ici* Bkz. - c . ici i cici i * Bkz. c c c . icmal * zet, k saltma.

icmal etmek * zetlemek. icra * Yapma, yerine getirme, (bir i i) yrtme. * Bir mzik eserini olu turan notalar sese evirme. * Borlunun alacakl ya kar yapmak veya demekle ykml bulundu u bir eyi adl bir kurulu arac l yla yerine getirme ve adliyenin bu i le grevli dairesi. icra etmek * yapmak. * bir mzik eserini sylemek veya almak. cra ve fls Hukuku * Alacakl n n devlet gcnn yard m yla alaca na nas l kavu aca n dzenleyen hukuk dal . icra vekili * Bakan. icraat * Yap lan i ler, al malar, uygulamalar. icraata gemek * uygulamaya veya al maya ba lamak. icraat icrac * Uygulayan, al an, yapan kimse. * Bir buyru u yerine getiren kimse. * cran n verdi i kararlar uygulayan grevli. * Bir konserde bir eseri alan veya syleyen kimse.

icraya vermek * alaca n borludan al nabilmesi iin icraya ba vurmak. i * Herhangi bir durumun, cismin veya alan n s n rlar aras nda bulunan bir yer, dahil, d kar t . * Oyuk olan veya oyuk say labilen eylerin bo lu u. * Cisimlerin yzeyleri aras nda kalan her nokta. * (toplu bir durumda bulunan) Kimse veya nesnelerin aras nda bulunan kimse veya nesne. * Ten ile d giysiler aras . * Kabu u olan veya d kabuk durumunda bulunan yiyeceklerde kabu un sard blm. * Pirin, so an ve baharatla haz rlanan, dolmalarda kullan lan kar m. * Mide, ba rsak, kar n. * Ak l, gnl, irade gibi insan n manev varl n olu turan eylerden herhangi biri. * Bir lkede, ehirde, toplulukta vb.de olan veya yap lan.

* (somut kavramlarda) ki veya ikiden ok eyde merkeze daha yak n olan. * nsan n manev varl yla ilgili olan. * Muhteva. * De i ik yemeklerde kullan lmak zere et ile sebzelerin ince k y m n n kar t r lmas ve yo rulmas yla meydana getirilen kar m. i a c * Gnl ferahlat c . * Umut veren, iyi bir durumda olan. i amak * gnle ferahl k vermek, gnl ferahlatmak. i a a i asalak * Vezirlerin gzde u a . * Konak n n iinde ya ayan asalak.

i ba lamak * Bkz. i tutmak. i bakla * Ya baklan n tanesi. i bar * Ailede veya toplumda i huzuru sa lama.

i ba kala m * Pskrk magmalar n, so urduklar kltelerin etkisi alt nda, birle imlerinden olu an ba kala m. i bellek i blge * Bir liman ithalt ve ihracat etkinlikleri bak m ndan besleyen, ona e itli ula m yollar yla ba l , dar veya geni blge, hinterlant. i bulant s * Mide bulant s . i bkn bkm. i cep i cmle * Palto, pards, ceket gibi giysilerin iki n paras na a lan cep. * Bir cmle iinde tmle gibi kullan lan ba ka bir cmle. * Baz yabanc dillerde Arapa ilim, muallim, lim, talim szlerinde oldu u gibi kelimenin iinde olu an * Bilgisayar n giri k kanallar kullan lmaks z n eri ebildi i bellek.

i ama r * Fanil, kilot gibi tene, ie giyilen giysi. i ekmek * zntyle g s geirmek; h k r kla a lamak, ahlamak. i okgen * Btn k eleri ayn ember zerinde olan okgen. i denge * Ruh durum, psikolojik yap .

i deniz i deri

* Bo azlarla ana denize ba l olan deniz.

* Bitkilerin kk, sap ve yapraklar nda kabu un i blm, endoderm. * Sindirim ve solunum kanallar n n i yzlerini ve sindirim kanal na ba l bezlerin (karaci er, pankreas) iini rten tabaka, endoderm. i donu i dnya i ek i etmek * eline geen bir eyi sahibine bildirmeyerek kendine mal etmek. i evlilik * Evlenecek kimsenin e ini, kendi boy veya soyu iinden semesi kural na dayal evlilik biimi, endogami. * Tene giyilen don. * Bireyin ruh ya am n n btn. * Baz dillerde kelime kknn iine giren ek.

i geirmek * derin soluk alarak zntsn belli etmek, iini ekmek. i gezegen * Yrngesi yer yrngesinin iinde kalan gezegen (Merkr, Vens). i g c klamak * istek uyand rmak. * huyland rmak. i gbek * ieklerin di i organ nda yumurtac k ile kabu u aras ndaki ba . i gvey i gveyi * Kar s n n ailesinin evinde oturan damat. * Bkz. i gvey.

i gveyi girmek * kar s n n ailesinin evinde oturmak zere evlenmek. i gveyinden hllice * "nas ls n" sorusuna aka yollu "olduka iyiyim" anlam nda verilen kar l k. i gveylik * gveyi olma durumu. i gveysi * Bkz. i gvey. i harp * sava .

i hastal klar * Bkz. dahiliye. i hastal klar uzman

* Bkz. dahiliyeci. i hat * Yurt ii ula m yolu. * Yurt ii ileti im. i s t c * Mutluluk veren, ne elendiren. i ie * Birbirinin iinde, kar k bir durumda, birbirine ok yak n. * Biri tekinin iinde veya birine tekinden geilen. * Bir lkede i i leri bakanl n n sorumlulu undaki i ler. * Bir kurum, kurulu vb.nin ynetimiyle ilgili i ler. * Kitab n d kapaktan sonra gelen, ad n ve baz zelliklerini ieren sayfa.

i i leri

i kapak i kavuz

* Bu daygil ie inin erkek ve di i organlar n ierisinde tutan ve ba ak k eksenine a a dan ve d taraftan ba lanm olan kavuz. i kulak i kuyu i lstik * Arabalarda d taki koruyucu lsti in iinde bulunan ve hava ile doldurulan lstik, ambriyel. i merkez * Depremin ba lad yer olarak kabul edilen nokta. i mimar * Bir yap n n iini ssleyen, dzenleyen ve d eyen sanat , dekoratr. * Kula n i itme sinirlerinin bulundu u blm. * Yer alt nda, ocak katlar aras nda bulunan ve a z yer stne a lmayan kuyu tr.

i mimar * Bir yap n n iini ssleme ve d eme sanat . i mimarl k * Bir yap n n iini ssleme ve d eme sanat , dekoratrlk. i odun * A a gvdesinin kendi evresinde bulunan, sertle mi ve odunla m hcrelerden olu an, genellikle koyu renkli blm. i o lan * Osmanl mparatorlu unda, saraylarda trl devlet hizmetleri iin aday olarak yeti tirilen genlere verilen ad, celep. i pazar i pilv * lke iinde yap lan sat .

* Tavla zar bykl nde do ranm kuzu ci eri, f st k, pirin, ku zm, ya ve baharat kullan larak pi irilen bir pilv tr. i plzma * Bir hcreli canl larda protoplzman n merkez blmne verilen ad.

i politika * Bir devletin kendi s n rlar iinde kamu i lerinin rgtlenmesine ve ynetime ili kin uygulad siyaset. i salg * Vcuttaki salg bezlerinin do rudan do ruya kana kar acak yolda kard klar salg , endokrin.

i salg bezi * Salg s bir bo alt m kanal yerine do rudan do ruya kana kar an bez. i salg bilimi * salg bezlerinin geli melerini, i levlerini, hastal klar n inceleyen biyoloji ve t p dal , endokrinoloji. i sava i ses * Bir lke iinde kan sava , dahil harp. * Kelimenin n ses ve son sesi aras nda kalan ses veya sesler.

i ses d mesi * Kelime iindeki bir nszn kaybolmas . i su * Denizlerden uzak blgelerde bulunan gl veya gletler. i ters a * ki paralel do ruyu kesen nc bir do runun iki yan nda ve paralellerin iinde altl stl ortaya kan drt a dan her biri. i turizm * Halk n kendi lkesinde yapt gezi.

i tutmak (veya i ba lamak) * yemi in ii olu mak. i tmce * cmle.

i treme * Kelimenin asl nda bulunmayan bir nlnn veya nszn i seste belirmesi. i tzk * Bir kurulu , meclis, kurum vb.nin i i lerini dzenleyen tzk.

i yar ap * Dzgn bir okgenin iine izilen dairenin yar ap . i yz knh. i zar ibkey * Yzeyi dzgn ve przsz ukur biiminde olan, obruk, mukaar, konkav. ie bak * Dene in bilincinde olanlar izleyerek ruh srelerin zellik ve nitelikleri hakk nda bilgi vermesi durumu. ie dnk * Gerginlik ve at ma durumlar nda kendi iine kapanarak ba kalar ndan kaan (kimse). * Herkese bilinmeyen, anla lmayan ve grnenden bsbtn ba ka olan sebep veya nitelik, mahiyet, zamir,

* iek tozunu saran iki zardan ite olan .

ie dnklk * Ki inin dikkat ve ilgisinin, d evreden ok, ncelikle kendi duygu ve ya ant lar zerinde toplanmas durumu. ie kapan k * D dnyaya kar ilgi ve ili kisi gsz, iine kapan k (kimse). ie kapan kl k * e kapan k olma durumu. ie yneliklik * Gereklerden ka narak hayal olaylara ba l l geli tirme ve d nceleri, daha ok dileklerin ynetmesine b rakmak durumu, otizm. iecek * ilen her ey, me rubat. * ilmeye elveri li.

iecek suyu olmak * o yere gitmesi k smet olmak. ieri * yan, i blm. * Belirtilen durumunda, i, i yzey. * yzeyde, i blmde olan. * yana, i yana do ru. * Gnl, yrek. * Hapishane. ieri girmek * bir i veya al veri te zarar etmek. * hapse girmek. ieride olmak * zarar etmi olmak, borlanm olmak. * hapishanede olmak. ieriden evlenmek * Bkz. i evlilik. ierik * Bir eyin iinde bulunan gelerin btn, muhteva. * Bir anlat mda verilmek istenen z; d nce, duygu ve imgelerin btn. * Herhangi bir ruh sre veya d nsel i levi olu turan gelerin btn. * Bir cmle veya yarg da a ka sylenmemekle birlikte var oldu u anla labilen, z mn. * Herhangi bir nitelikte, konuda ieri i olan. * Bkz. ieri. ieriye atmak (almak veya t kamak) * hapsetmek. ieriye dalmak * kapal bir yere h zl ca girmek. ieriye d mek * hapse girmek.

ierikli ierisi

ierlek

* Yan ndakilerden daha ieride, daha geride bulunan. * ine km , derinde olan. * erlemek i i.

ierleme

ierlemek * in iin fkelenmek; k r lmak. ierleyi * erlemek i i veya biimi. ierme iermek * ermek i i, tazammun, ihtiva. * ine almak, iinde bulundurmak, ihtiva etmek. * Bir ey, ba ka bir eyin varl n gerektirmek, biri tekini ister istemez d ndrmek, tazammun etmek.

igd

* Bir canl trnn btn bireylerinde ak l ve d nceden ba ms z olarak, do u tan gelen bilinsiz her trl hareket ve davran , insiyak, sevk tabi. * Organizmay o tre zg olan bir amaca ula maya srkleyen davran e ilimi. igdl igdsel * gds olan, insiyak. * gd ile ilgili, insiyak.

ii (veya midesi) kaz nmak (veya k y lmak) * al ktan midesinde eziklik duymak. ii a lmak * gzel bir ey kar s nda s k nt s da lmak, ferahlamak. ii alayl , d kalayl * d grn iyi, ancak ii bozuk (kimse). ii almamak * midesi kabul etmemek. * sak ncal grd nden veya be enmedi inden, bir i i yapmak istememek. ii bay lmak * ok ac kmak. * ok ekerli veya ya l yiyecek a r gelmek. ii beni yakar, d eli (veya seni) yakar * d grn ile ba kalar n n ho una giden bir ey veya durumun gerekten kt ynleri oldu unu belirtmek iin kullan l r. ii bulanmak * kusacak gibi olmak. ii burkulmak (veya ii s zlanmak) * bir eye ok zlmek. ii c z etmek * ans z n ii s zlamak. ii ekmek

* istek duymak. ii f t ar s * her i te akl ndan trl ktlkler geiren. ii dar * Beklemeye dayanamayan, tez canl , sab rs z.

ii daralmak * s k lmak, bunalmak. ii dayanmamak * Bkz. ii gtrmemek. ii d bir * d nd n a ka syleyen, gizli bir d ncesi olmayan, iki yzl olmayan, z sz bir. ii d na kmak * kusmaktan ok rahats z olmak. * bir ta tta, kt yol sebebiyle ok sars l p kusmak. ii erimek * kayg duymak, ok zlmek. ii ezilmek * zlmek, yre i burkulmak. * s k nt ve heyecan iine d mek. ii gemek * istemeden k sa bir sre uyuyuvermek. * bir i e yaramaz duruma gelmek. * ya l l ktan, gszlkten isteksiz olmak, hibir eye ilgi duymamak. * kavun, karpuz vb. yenmeyecek biimde ii bozulmu olmak. ii geni * Sab rl , rahat, huzurlu, gams z, tasas z. ii gitmek * ii srmek. * bir eyi yapmay veya elde etmeyi ok istemek. ii gtrmemek * (ac kl bir durum kar s nda) dayanamamak. * k skanmak, ekememek. * vicdan na s d ramamak. ii hop etmek * birdenbire heyecanlanmak. ii s nmak * ho lanmak, sevmek. ii iine gemek * tedirgin olmak. ii iine s mamak * tel , sab rs zl k, co kunluk gstermekten kendini alamamak. ii iini yemek * istedi ini yapamamak yznden zlmek; dert etmek. ii kabul etmemek

* (bir eyden) midesi bulanmak. ii kalkmak (veya kabarmak) * i renerek bulant duymak. * ta k n bir a lama duygusu iinde bulunmak. * duygulanmak, heyecanlanmak. ii kan a lamak * ok znt duymak. ii kapanmak * s k lmak, bunalmak. ii kararmak * s k lmak, bunalmak; hibir eyden tat alamaz olmak. * umutsuzlu a d mek. ii paralanmak (veya paralanmak) * birine ac yarak ok zlmek. ii p r p r etmek * Bkz. ii v k v k etmek. ii rahat etmek * kayg duyulacak bir konu bulamad n renerek ferahlamak. ii s k lmak * bunalmak. ii s zlamak * bir ey veya ki i iin ok zlmek. ii srmek * ishal olmak. ii tez * Aceleci, sab rs z, yava yap lan i ten s k lan.

ii titremek (veya titrememek) * zen gstermek. * ok mek. * duygulanmak. ii v k v k (f k f k veya p r p r) etmek * sab rs zca, tedirgin davranmak. ii ya ba lamak * Bkz. yre i ya ba lamak. ii yanmak * ok susamak. * byk bir ac vb. sebebiyle ok zlmek. iici * mek i ini yapan (kimse). * kici, ayya , ak amc . * meyi al kanl k hline getirmek i i. * ilmek i i veya biimi.

iicilik iili

iilme iilmek iim

* ilmek i i. * mek i i yap lmak. * mek i i veya biimi, ii . * Bir yudumda iilecek miktar. * Bir ey iilirken al nan tat. * imi herhangi bir nitelikte olan. * imi iyi, lezzetli. * ilecek miktarda olan. * Amac yla, maksad yla. * Sebep ve sonu belirtir. * -dan / -den dolay , ... -dan / -den tr. * zg, ayr lm . * D ncesince, kendince, gre. * Hakk nda. * Oranla, gz nnde tutulursa. * Kar l nda, kar l k olarak. * U runa, yoluna. * Sre belirtir. * Ant deyimleri yapar. * inden, a a vuramayarak, yava yava , gizli gizli.

iimli

iimlik iin

iin iin

iin iin glmek (veya glmsemek) * belli etmeden, gizli gizli glmek. iin iin kaynamak * a r heyecan, gz peklik ve hareket iindeyken bunu belli etmemek. iin iin yanmak * yanmas srmek; (ate iin) fark na var lmadan yanmak. * d a vurmadan ok zlmek. iinde * Sresince, zarf nda. * Ortam nda. * Kendisinden nceki sze "ok" anlam verir.

iinde duymak * hissetmek, varl n alg lamak. iinde kaybolmak * gze arpmak. * (giysi iin) ok byk gelmek. iinde yzmek * olumlu veya olumsuz bir durumun a r derecesinde bulunmak. iindekiler

* Bir kitab n veya derginin ba veya son blmne konulan, ki i, konu, yer ad vb. ni yer numaras yla belirten liste, fihrist. * Bir kitap, dergi, gazete, mektup vb.nin iinde bulunan konular veya kapsad eyler, mnderecat. iinden bir eyler kopmak * ruhundaki gzellikler yitmek, i ac s duymak. iinden kmak * kar k bir i in glklerini yenebilmek, stesinden gelmek. iinden geirmek * bir eyi yapmay d nmek. iinden gemek * d nmek, akl ndan gemek. iinden gelmek (veya gelmemek) * bir eyi yapmak iin iten bir istek duymak (veya duymamak). iinden glmek * sezdirmeden e lenmek. iinden kan gitmek * Bkz. ii kan a lamak. iinden konu mak (veya demek) * kimsenin duymayaca kadar yava sesle konu mak. iinden okumak * ses karmadan okumak. * sessiz bir biimde svmek. iinden pazarl kl (veya iten pazarl kl ) * sinsi. iinden yanmak * ok istemek, sab rs zl k gstermek. iine almak * kapsamak. iine ate atmak * a r ac , s k nt veya znt verecek davran ta bulunmak. iine ate d mek * byk bir ac ve zntnn etkisi alt na girmek. iine atmak * s k nt s n kimseye belli etmemek. * yap lan bir ktl e kar sesini karmamakla birlikte, bunu unutmamak. iine bayg nl klar kmek * s k nt , fenal k basmak. iine ekilmek * Bkz. kabu una ekilmek. iine ekmek * soluk almak. * bilincine varmak, anlamak. iine dert olmak

* bir eyi yapmamaktan dolay zlmek. iine do mak * hibir belirtiye dayanmadan, bir i in olaca n veya oldu unu nceden sezinlemek, malm olmak. iine dokunmak * dertlendirmek, zmek. iine etmek * Bkz. iine s mak. iine hzn kmek * kederlenmek, hznlenmek. iine i lemek * duygulanmak, etkilenmek, dokunmak. iine kapanmak (veya iine ekilmek) * evresindeki ki ilerle ilgi kurmamak, duygular n kimseye amamak. iine kurt d mek * kendisine zarar dokunacak bir durum meydana gelece inden ku kulanmak. iine oturmak * ok etkilemek, ok zmek. iine s mak * bozup berbat etmek, iine etmek. iine sinmek (veya sinmemek) * iste ince oldu u iin huzur ve mutluluk duymak (duymamak). * ii rahat etmek (etmemek). iine sokaca gelmek * birini ok sevmek. iine tkrmek * bir eyi bozup berbat etmek. iini amak * derdini anlatmak, iini dkmek. iini bay ltmak (veya k ymak) * (tatl ) a r gelip art k yiyememek. * ok konu arak veya a r davranarak birini usand rmak. * yo un olarak hissetmek. iini bo altmak * s k nt ve derdini sylemek; fkesini a a vurmak. iini ekmek (i ekmek veya i geirmek) * zntyle veya zlemle derin soluk almak. iini rtmek * ruhunu karartmak, bezdirmek, y ld rmak. iini dkmek * derdini anlatmak, i dnyas ndaki duygu ve d ncelerini bir bir anlatmak. * ferahlamak, rahatlamak. iini ezmek * zntsn, s k nt s n duymak.

iini karartmak * bunal ma veya s k nt ya sokmak, endi eye d rmek. iini kemirmek * bir zntden rahats zl k duymak, tedirgin olmak. iini kurt yemek (veya kemirmek) * srekli bir kayg iinde bulunmak. iini okumak * birinin gizli, sakl d ncelerini anlamak. iini paralamak (veya para para etmek) * ok zlmek, a r derecede s k l p harap olmak. iini sarmak * srekli d nmek, hep onunla me gul olmak. iini s kmak * s k nt vermek. iini yakmak * ok zlmek. iini yemek * ok zlmek. iinin (veya yre inin) ya erimek * tel veya kayg ile zlmek. iinin ate i kllenmek * ac s , hzn, kederi son bulmamak, srmek. iirik * Yatak doldurmaya yarayan yn, pamuk, k t k gibi eyler. iirilme iirilmek iiri iirme * irmek i i. iirmek iirtme iirtmek ii * mek i i veya biimi, iim. iit * mek i ini yapt rmak, imesini sa lamak. * irtmek i i. * mek i ini yapt rmak. * irilmek i i. * mesi sa lanmak. * irmek i i veya biimi.

* ilecek ey. iitim * Vcuda r nga ile s v verme i i, zerk. iitme iitmek iki * itmek i i, zerk. * S v y r nga vb. ile vcuda vermek, zerk etmek. * inde alkol bulunan iecek. * ki ime i i.

iki lemi * kili yemek e lentisi. iki masas * ki sofras . iki psikozu * Al kanl k hlinde ve a r derecede iki kullanman n yaratt a r bunal m. iki sefas * ki lemi. iki sofras * ki iilen sofra. ikici * ki yapan veya satan kimse. * kiye d kn kimse, iici. ikicilik * ki yapma veya satma i i. * kiye d kn olma durumu. ikili * ki imi olan. * ki iilen. * ki imi olarak. ikin * Varl n iinde bulunan, varl n yap s na kar m olan, mndemi. * Yaln zca bilinten olan, yaln zca bilin ieri i olarak var olan ( ey), mndemi. * Deney iinde kalan, deneyi a mayan ( ey). * Dnya iinde, dnyada olan ( ey). * kin olma durumu. * ki imemi olan. * ki iilmeyen. * ki imemi olarak.

ikinlik ikisiz

ikiyi b rakmak * iki imekten vazgemek. ilem * Bir kavram n a r t rd kapsama giren niteliklerin veya ta d zelliklerin btn, tazammun.

* Bir nesnenin ieri ini olu turan ey. ilendirme * lendirmek i i veya durumu. ilendirmek * lenmek i ini yapt rmak. ilene ilene * Srekli iine atarak. ileni ilenme * lenmek i i. ilenmek * Kimseye belli etmeden bir eyi kendine dert etmek, duygulanmak. * Tanelenmek, i tutmak. * lenmek i i veya biimi.

iler (veya yrekler) ac s * (durum, olay vb.) ok ac kl , ok zc. iler ac s * ok ac kl , znt veren, dramatik. ili * (taneli sebze veya kuru yemi ler iin) i dolu. * Kolay duygulan p incinen, duygulu, hassas, hisli. * Duyguland ran, etkili.

ili d l * Hi gizli i i olmayan, apa k, oldu u gibi, senli benli, a r teklifsiz. ili d l olmak * kar l kl olarak candan ve iten davranmak, teklifsiz gr mek. * k z ve o ullar n kar l kl olarak evlendirmek. * kar l kl olarak resm davran lardan uzakla mak, candan ve iten davranmak. ili d l l k * li d l olma durumu. ili kfte * Ya s z k yma ile ince bulgur iyice yo rulup ii oyularak yumurta biiminde haz rlanan ve ierisine kavrulmu so anl k yma konduktan sonra ha lanan veya k zart lan bir e it kfte. ilik ililik * Duygulu olma durumu, duygululuk. ime * mek i i. * Bkz. meler. * e giyilen ama r, i gmle i.

ime suyu * ilebilecek nitelikte olan su. imece * meler.

imek

* Bir s v y a za al p yutmak. * Sigara, nargile vb.nin duman n ie ekmek. * (bir ey bir s v y ) ine ekmek, emmek. * ki kullanmak. * inde birtak m mineraller ve tuzlar bulunan, suyu il olarak ve o unlukla i srdrmek iin iilen

imeler kaynak. ire

* inde. * Aras nda, iinde.

irek

* Belirli bir insan toplulu unun d nda kimseye bildirilmeyen, yaln zca s n rl , dar bir evreye aktar lan (her trl bilgi, reti), bat n, d rak kar t . isel isiz * (taneli sebze veya kuru yemi ler iin) i olmayan. * Muhtevas olmayan, kuru, anlams z. * lsti i olmayan, tubeless. iten * Yrekten, candan, samim. * En nemli, can al c noktas ndan. * le ilgili, ie ili kin, dahil.

iten evlilik * Bkz. i evlilik. iten ie * Gizli gizli, belli etmeden. iten pazarl kl * Gizli niyetini a klamayan. itenlik itenlikle itenlikli * ten, samim. itenliksiz * ten olmayan, samimiyetsiz. itenliksizlik * tenliksiz olma durumu, samimiyetsizlik. itensiz * ten olmayan, samimiyetsiz. * ten olma durumu, iten davran , samimlik, samimiyet. * ten bir biimde, samimiyetle.

itensizlik * ten olmama durumu, samimiyetsizlik. itepi

* Bkz. tepi. itihat * Gr , zel gr , anlay , kavray . * Yasada veya rf ve det hukukunda uygulanacak kural n a ka ve tereddtsz olarak bulunmad konularda, yarg c n veya hukukunun d ncelerinden do an sonu. itikleri su ayr gitmemek * s k f k dost, arkada olmak. itima * Toplanma, toplant . * Askerlerin silhl ve donat lm olarak toplanmalar . * Kavu um. itima etmek * toplanmak. itima * Toplumla ilgili, toplumsal, sosyal. itimaiyat * Toplum bilimi, sosyoloji. itimaiyat * Toplum bilimci, sosyolog. itinap * Sak nma, ekinme, ka nma.

itinap etmek * sak nmak, ekinmek, ka nmak. iya idad idadiye idam * lm cezas . * lm cezas verilen kimseye uygulanan infaz i lemi. idam cezas * lm cezas . idam etmek * verilen lm cezas hkmn yerine getirmek. idam sehpas * Dara ac . idame * Srdrme, devam ettirme. * Gevi getiren hayvanlar n kar n bo lu unda i organlar n saran kal n ya , ah m. * Eskiden lise derecesindeki okullara verilen ad. * dad.

idame etmek * srdrmek, devam etmesini sa lamak. idaml k

* lm cezas ile cezaland r lm olan (kimse). * lm cezas gerektiren. idare * Ynetme, ynetim, ekip evirme. * lke i lerinin yrtlmesi, kamuya ili kin hizmetlerin btn. * Bir kurum veya kurulu un ynetildi i yer. * Bir kurumun i lerini yrten kurul. * Tutum. * dare kandili veya lmbas . * Ho grme, yetinme, gz yumma.

idare etmek * ynetmek, ekip evirmek. * tutumlu kullanmak. * yetmek, yeti mek. * (al veri te) elvermek, yeterli olmak, kurtarmak. * gz yummak, ho grmek. * rtbas etmek. idare hukuku * Kamu ynetimi iinde yer alan kurulu lar ve bunlar n i leyi lerini, ki ilerle ili kilerini ve sorumluluklar n inceleyen, dzenleyen hukuk dal . idare kandili * Az k veren kk gaz lmbas . idare lmbas * dare kandili. idarece * dare ynnden, idare taraf ndan. idareci * Ynetici. * dare eden, ho grl. * Becerikli, tutumlu. * dareci olma durumu. * darecinin grevi, yneticilik. idarehane * Gazete, dergi gibi yay m kurumlar nda yaz i lerine bak lan yer, ynetim yeri. * Bir i i veya kurulu u ynetenlerin bulunduklar yer, bro. idareimaslahat * Bir i i, gerekti i gibi de il de gnn artlar na gre yapma; i i oluruna b rakmak. idareimaslahat etmek * bir i i geli igzel yapmak. idareimaslahat politikas * Bir i i oluruna b rakma tutumu. idareimaslahat * Bir i i sa lam bir temele oturtmadan o gnn artlar na gre yapan (kimse). idareli * dare etmesini bilen, iyi yneten. * Tutumlu. * Tutuma elveri li, ekonomik.

idarecilik

idaresini bilmek * yerine gre harcamak, tutumlu davranmak. idaresiz * dare etmesini bilmeyen, gev ek, beceriksiz (kimse). * Tutumsuz.

idaresizlik * Gev eklik, beceriksizlik. * Tutumsuzluk. idareten idar iddia * leri srlerek savunulan d nce, sav. * Kendinde olmayan bir yetene i, bir durumu varm gibi gsterme. * Dedi inde direnme, inat. iddia etmek * sznde direnmek, bir iddia ileri srmek. iddiac * Dedi inde, iddias nda haks z da olsa direnen, inat (kimse). iddiac l k * ddiac olma durumu. iddiala ma * ddiala mak i i. iddiala mak * Kar l kl iddiaya girmek. iddial * Bir iddias olan. * Kendine ok gvenen. iddianame * Savc l n soru turma sonunda elde etti i kan tlar ve iddialar n iinde toplad , mahkemede okunan yaz . iddias z * Bir iddias olmayan; alak gnll, mtevaz . * dare etmek zere. * Ynetimle ilgili, ynetimsel.

iddias zl k * ddias z olma durumu. iddiaya tutu mak * kar t iddialarda bahse giri mek. ide * Bkz. idea. idea * Uzay ve zaman n tesinde, znenin d nda, kendili inden var olan, duyularla de il, yaln zca ruhen alg lanabilen as l gereklik, d nce, fikir. ideal

* lk, mefkre. * D ncenin tasarlayabilece i btn stn nitelikleri kendinde toplayan. * Yaln z d nce ile kavranabilen. idealist * lkc. * dealizm retisine ba l filozof. * dealist olma durumu. * deal durum.

idealistlik idealize

idealize etmek * ideal duruma getirmek. idealizm ad . * lkclk. * Bilgide temel olarak d nceyi alan ve varl insan d ncesinin kurdu unu kabul eden retilerin genel

idealle tirme * dealle tirmek i i. idealle tirmek * deal duruma getirmek. idealsiz idefiks identik * zde . ideolog * Bir felsef veya toplumsal retiye sistemli biimde ba lanan kimse. * Bir ideolojinin ak l hocal n yapan kimse. * deali olmayan. * Saplant , sabit fikir.

ideologlar * D sel bir ideale ba l olan kimseler. * Fransa'da fizik tesini ortadan kald rarak manev bilimleri antropolojiye ve psikolojiye dayand rmay amalayan, Condillac'a ba l felsefe okulunun taraftarlar na verilen ad. ideoloji * Siyas veya toplumsal bir reti olu turan, bir hkmetin, bir partinin, bir grubun davran lar na yn veren politik, hukuk, bilimsel, felsef, din, moral, estetik d nceler btn. ideolojik * deoloji ile ilgili. idil idiopati idi * K r ya am iinde a k konusunu i leyen k sa iir. * Kapan duygu. * Bkz. i di .

idman

* Vcudun gcn art rmak iin yap lan al t rma, spor, jimnastik. * Herhangi bir duruma veya eye al kanl k kazanma.

idman yapmak * beden hareketleri yapmak. idmanc * dman yapan sporcu. idmanl * dman yaparak eviklik kazanm olan (kimse). * Herhangi bir eye al m ve onu yad rgamaz duruma gelmi olan (kimse). idmans z * dman yapmam olan, idman olmayan, evikli i olmayan, ham. * Bir i e, bir duruma henz al mam olan, acemi. idrak * Anlama yetene i, anlay , ak l erdirme. * Eri me, ula ma. * Alg . idrak etmek * ak l erdirmek, anlamak, kavramak. * eri mek, ula mak. idraksiz * Anlay s z, ahmak.

idraksizlik * draksiz olma durumu, anlay s zl k. idrar * Bbreklerde kandan szlerek idrar yollar yla d ar ya at lan s v , sidik.

idrar zoru * drar torbas nda biriken idrar d ar atmada zorluk ekme, sidik zoru. idris a ac * Meyvesi ho kokulu, kerestesi gzel bir kiraz tr, kokulu kiraz, mahlep (Prunus mahaleb). idris otu * Bir tr ayr k otu. ifa * Bir i i yapma, yerine getirme. * deme. * yapmak, yerine getirmek. * demek. * Anlat m. * Deyi . * Bir duyguyu yz arac l yla anlatan belirtilerin btn. * Mahkemede tan k ve san klar n olay hakk nda szl a klamalar . * D a vurum.

ifa etmek

ifade

ifade etmek * anlatmak.

* nem ta mak. ifade vermek * bir olayla ilgili olarak grd n, bildi ini yetkili veya ilgili kimseye sylemek. ifadelendirme * fadelendirmek i i. ifadelendirmek * Anlamland rmak, bir ey anlat r duruma getirmek. ifadesini almak * sorguya ekmek. * grg tan n n anlatt klar n yazmak. * stn gelmek; yenmek; tepelemek. iffet * Cins konularda ahlk kurallar na ba l l k, sililik. * Namus. * ffettini koruyan, sili, afif. * ffetini korumayan, silisiz. * ffetsiz olma durumu, silisizlik. ifil ifil * (rzgr, kar iin) Hafif, kesintili ve yava bir biimde. * Efil efil. * fildemek i i veya durumu. * Hafife titremek; rpermek. * Kt, g bir durumdan kurtulma, iyi bir duruma gelme, onma.

iffetli iffetsiz iffetsizlik

ifildeme ifildemek iflh

iflh etmek * kt bir durum veya hastal ktan kurtarmak. iflh olmak * onmak, dzelmek. iflh olmamak * onmamak. iflh kesilmek * aresiz kalmak. iflh n kesmek * gcn tketmek, bir daha dzelemeyecek bir duruma getirmek. ifls * Borlar n deyemedi i mahkeme karar ile tespit ve iln olunan tccar n durumu, batk . * Yenilgiye u ramak, de erini yitirme.

ifls anla mas

* fls ile ilgili al nan karardan sonra borlar n denmesine ili kin anla ma. ifls bayra n ekmek (veya borusunu almak) * (ticarette) batmak. * her eyini yitirmek. ifls davas * fls i lerine bakan mahkemelerde a lan dava. ifls etmek * (bir kimse veya kurulu iin) mahkeme karar yla anaparas n yitirdi i a klanmak, batmak. * (d nce, iddia, tez, kimse vb.) yenilgiye u ramak, de eri d mek. ifls masas * fls davas n n a ld anda borlar n birle tirildi i durum. ifna * Yok etme. * Tketme.

ifna etmek * yok etmek. * tketmek. ifra * Bir eyi ba ka bir biime, evirme. * Bo alt m. * Herhangi bir konuda ok ileri gitme, ly a ma, a r davranma, ta k nl k.

ifrat

ifrat derecede * A r lde. ifrat tefrit * Olumlu ve olumsuz anlamda en u noktalar. ifrat tefritte kalmak (veya bulunmak) * en u noktalarda bulunmak. ifrata kamak * ok ileri gitmek, a r davranmak. ifrata vard rmak * bir eyin lsn ka rmak. ifraz * Bir arazinin blnmesi, parsellere ayr lmas . * Salg . ifraz etmek * bir araziyi blmek, parsellere ay rmak. * salg lamak. ifrazat * Vcuttan kan kan, irin, ter gibi eyler, salg lar. ifrit * Do u masal ve efsanelerinde, kt ve korkun cin. * fkeli, ortal birbirine katan kimse.

ifrit kesilmek (veya olmak)

* ok fkelenmek, ok k zmak. ifritle me * fritle mek i i veya durumu. ifritle mek * frit olmak. ifsat * Dzeni bozma, kar kl k karma. * Karga al k. * Herhangi gizli bir eyi, a a karma, yayma.

if a

if a etmek * gizli bir eyi ortaya dkmek, a a vurmak, yaymak, iln etmek, afi e etmek, reklm etmek. if aat * Gizli bir eyi ortaya karmak iin yap lan a klamalar. ifta * Herhangi bir i lemin veya eylemin din kurallar na uygun olup olmad konusunda ilmiye mensuplar n n fikir beyan etme yetkisi, fetva verme. iftar * Oru ama, oru bozma. * Oru ama zaman . * Ramazanda ak am yeme i.

iftar etmek * oru bozmak. iftar sofras * Ramazanda ak am ezan okununca oru amak iin haz rlanm sofra. iftar taba * Ramazanda genellikle lokantalarda yemek ncesi iftar amak iin geni e bir taba a dizilmi yiyecekler. iftar topu * ftar zaman n bildirmek amac yla patlat lan top. iftar vakti * Ramazanda oru ama zaman . iftar yeme i * Ramazanda oru amak iin haz rlanan yiyecek ve ieceklerin tm, iftar sofras . iftar zaman * ftar zaman . iftariye iftariyelik * Ramazanda iftar amak iin ilk a zda yenilecek ve iileceklerin tm. iftarl k * Oru amak iin haz rlanan yiyecek. * ftarda yenmeye elveri li. * ftar iin haz rlanm erez ve yiyecek.

iftihar

* vnme, k vanma, k van, vn. iftihar etmek * k van duymak, vnmek. iftihar listesi * vn izelgesi. iftihara gemek * okuldaki ba ar s ve iyi davran lar sebebiyle stn renci seilmek, vn izelgesinde yer almak. iftira * Kas tl ve as ls z su ykleme, kara alma, bhtan.

iftira etmek (veya atmak) * bir suu birinin zerine atmak, kara almak, kara srmek. iftirac * Kara alan, iftira eden (kimse), mfteri.

iftirac l k * ftirac olma durumu. iftiraya u ramak * kas tl ve as ls z su yklenmek. iguana * guanagillerden, 1-2 m boyunda, Amerika'n n tropikal blgelerinde ya ayan, s rt nda dikenli k nt lar bulunan, pullu, byk srngen, Hint kertenkelesi (Iguana tuberculara). iguanagiller * Srngenler s n f ndan, rnek hayvan iguana olan bir familya. i * Pamuk, yn gibi eyleri e irmekte kullan lan, ortas i kin, iki ucu sivri ve bunlardan biri o u kez engelli a a ara, e irmen, kirmen. * Araba okunun ekseni. * De irmen ta n n ortas nda bulunan ve yukar daki st ta a geen demir eksen. * Bkz. i iplik. i a ac * Ana yurdu Asya'n n da l k blgeleri olan, baz trlerinde yapraklar k n dklen, odunu tornac l k ve kaplamac l kta kullan lan, kmr ile kara kalem resim yap lan kk bir a a (Evonymus). i iplik i ya i birar * Gcenme, gceniklik, k rg nl k. i ci i de * kullanan, yapan veya satan (kimse). * degillerin rnek bitkisi olan bir a a (Elaeagnus). * Bu a ac n zeytin biiminde, kabu u k rm z ya alan sar renkte, beyaz unlu, tad mayho yemi i. * ki eneklilerden, rne i i de olan bitki familyas . * Mitoz blnme s ras nda olu an i biimindeki uzant . * Yksek h zl ve az ykl paralar n ya lanmas nda kullan lan, d k viskoziteli bir ya .

i degiller

i demir dir i di

* Marangozlukta a a delmek iin kullan lan elik ara. * O uz Trklerinin 24 boyundan biri.

* Erkeklik bezleri kar larak veya burularak erkeklik grevini yapamayacak duruma getirilmi olan (hayvan ve zellikle at). i di etmek * hayvanlarda erkeklik bezlerini karmak veya krletmek, burmak, enemek. i fal * Aldatma, ayartma, kand rma, ba tan karma. * Bir kad n aldatma, ba tan karma. i fal etmek * aldatmak, kand rmak, ba tan karmak. * bir kad n aldatmak, ba tan karmak. i lik * inde herhangi bir say da i bulunan. i mek i ne * Bkz. e mek. * Diki dikmeye yarayan, ince, ucu sivri, bir ucunda iplik geecek deli i bulunan elik ara. * ki eyi birbirine tutturmaya yarar ince, uzun, ucu sivri, metal ara. * Toplu i nenin ss olarak kullan lan tr. * Alt ndaki i ne ile tutturulan ss e yas . * Baz aralar n ucu sivri paralar . * Kaslar veya damar yoluyla vcuda s v bir ilc vermek iin kullan lan ara, enjektr, r nga. * Zerk yolu ile vcuda verilen il. * Vcuda bu yolla il verme i i. * Dokunakl sz. * Baz bceklerde bulunan savunma organ . * Oltan n ucundaki kk engel. * Bitkilerde yumurtac kla tepecik aras ndaki sap k.

i ne ard * neyi, k noktas n n gerisinden saplay p daha ileriden kararak yap lan aral ks z diki veya nak tr. i ne atsan yere d mez * ok kalabal k. i ne deli i * nenin arkas nda iplik geirilen delik. i ne deli i gibi * kck. i ne deli inden Hindistan' seyretmek * kk bir olaydan byk anlamlar karmak. i ne deli ine girmek * kimsenin bulamayaca bir biimde gizlenmek, saklanmak. i ne ile kuyu kazmak

al mak.

* yetersiz aralarla, srekli ve sab rl al malarla ok g olan veya ok a r yryen bir i i ba armaya

i ne ipli e dnmek * ok zay flamak. i ne oyas * neyle de i ik biimli veya d ml ilmekler olu turularak ve bunlar birle tirilerek yap lan oya. i ne stnde oturmak * Bkz. diken stnde oturmak. i ne yapmak (veya vurmak) * i ne ile vcuda s v bir il vermek. i ne yaprak * am trlerinde grlen, ince uzun, sivri ulu yaprak. i ne yaprakl lar * Kozalakl lar. i ne yast * nelik. i ne yurdu * ne gz, i ne deli i. i ne yutmu ite (veya maymuna dnmek) * zay f ve bitkin duruma gelmek. i neci * ne yapan kimse. i necik * Baz omurgas z hayvanlarda rastlanan silis veya kalkerden olu mu , i ne biiminde kk k nt . * Deniz teknelerinde dmen mente esi. * necinin yapt i .

i necilik

i neden ipli e kadar * ne kadar e ya varsa, her ey. i nedenlik * nelik. i neleme * nelemek i i. i nelemek * ne ile tutturmak. * st kapal olarak onur k r c , znt verici sz sylemek. i nelenme * nelenmek i i. i nelenmek * nelemek i i yap lmak, veya i nelemek i ine konu olmak. * ne batar gibi ac duyulmak. i neleyici * K r c , dokunakl (sz veya davran ).

* K r c bir biimde. i neleyi * nelemek i i veya biimi. i neli * nesi olan. * ne ile tutturulmu , i nelenmi . * K r c , gcendirici; dokunakl , onur k r c , kinayeli.

i neli f * ok s k nt ve znt veren durum veya ey. i neli sz * Dokunakl , k r c sz. i nelik * zerine i ne saplanan kk yast k, i nedenlik, i ne yast .

i neyi kendine, uvald z ba kas na bat rmak * ho lan lmayan bir davran ba kalar ndan nce kendinde denemek. i ren * renme duygusu uyand ran, tiksindiren, mstekreh. i renlik * ren olma durumu.

i rendirme * rendirmek i i. i rendirmek * renmesine yol amak. i rengen * Her eyden i renme huyu olan. i rengenlik * rengen olma durumu. i renilme * renilmek i i veya durumu.

i renilmek * renmek i i yap lmak. i reni * renmek i i veya biimi. i renme * renmek i i.

i renmek * Bir eyi tiksindirici bulmak, istikrah etmek. * A a l k, baya bulmak, tiksinmek. i renti i reti * renme. * Bkz. e reti.

i retileme * Bkz. e retileme. i retilik i ri * Bkz. e ri. i rilik i rilmek i ritmek i tinam * Ganimet yoluyla alma, ya ma. ihale * Bir i i veya bir mal birok istekli aras ndan en uygun artlarla kabul edene b rakma, eksiltme veya art rma. * Bkz. e rilik. * Bkz. e rilmek. * Bkz. e ritmek. * Bkz. e retilik.

ihale etmek * bir i i en uygun grlene b rakmak. ihaleye kar lmak * eksiltmeye (veya art rmaya) kar lmak. iham sanat . ihanet * Kuruntuya d rme. * ki anlam olan bir szn akla en az gelen anlam n n amalanarak kullan lmas ve anlam glendirmesi

* H yanet, hainlik. * Sevgide aldatma, sadakatsizlik. * Gerekti inde yard mda bulunmama, bir kimsenin gvenini yok etme.

ihanet etmek * hainlik, ktlk etmek. * (kar , koca iin) aldatmak. ihanete u ramak * aldat lmak, sadakatsizlik grmek. ihata * Ku atma, sarma, evirme, evreleme. * Kavray , anlay .

ihata etmek * evirmek, evrelemek, ku atmak, sarmak. * kavramak, anlamak. ihatal * Alan geni . * Kavray l , anlay l . * Bildirme, bildirim, haber verme. * Sulu sayd birini veya su sayd bir olay yetkili makama gizlice bildirme, ele verme.

ihbar

ihbar etmek * bildirmek, haber vermek. * bir suu veya suluyu yetkili makama gizlice bildirmek. ihbar tazminat * Bildirim dencesi. ihbarc * Haber veren, bildiren kimse. * Muhbir.

ihbarc l k * Muhbirlik. ihbariye * Haber verme k d , bildirim, ihbarname. * Haber verme creti.

ihbarlama * hbarlamak i i. ihbarlamak * hbar etmek. ihbarl * nceden bildirilmi , haber verilmi .

ihbarname * Haber verme k d , bildirim, ihbariye. ihdas * Ortaya karma, meydana getirme. * Kurma.

ihdas etmek * ortaya karmak, meydana getirmek. * kurmak. ihll * Bozma, zarar verme.

ihll etmek * bozmak, zarara u ratmak. ihls * Temiz sevgi ve yrekten ba l l k. * Saf ibadet. * hls yerinde ve sa lam olan (kimse). * Gereken ilgiyi gstermeme, bo lama, savsaklama, savsama, nem vermeme.

ihlsl ihmal

ihmal edilmek * unutulmak, yok say lmak, kald r lmak. ihmal etmek * savsamak, savsaklamak, bo lamak, nem vermemek. ihmalci

* Savsak, ihmalkr. ihmalcilik * hmalci olma durumu. ihmalkr * Savsak, ihmalci.

ihmalkrl k * Savsaklama. ihnaklama * S k t rma. ihracat * Bir lkenin retti i mallar ba ka bir lkeye veya lkelere satmas , d sat m. ihracat * hracat i leriyle u ra an, d sat mc l k. ihracat l k * hracat i leriyle u ra ma, d sat mc l k. ihra * karma, d ar ya atma. * retim fazlas n yurt d na satma.

ihra edilmek * ili kisi kesilmek, kar lmak. ihra etmek * karmak, d ar atmak. * retim fazlas mal yurt d na satmak. ihram giysi. * Eskiden Yunanl lar n, Romal lar n, gnmzde de Berberlerin brndkleri geni , beyaz, ynl ar aftan * Kbe'ye girerken hac lar n rtndkleri diki siz brg. * Yn yayg .

ihrama girmek * hac grevini yerine getirmek zere ihram giymek. ihramdan kmak * hac grevini tamamlad ktan sonra giyilen ihram karmak. ihraz * Kazanma, elde etme, eri me. ihraz etmek (veya eylemek) * kazanmak, elde etmek, eri mek. ihsan * yilik etme, iyi davranma. * Ba lama, ba ta bulunma. * Ba lanan ey, kayra, ltuf, inayet, at fet. * Kar l k beklemeden yap lan yard m, iyilik.

ihsan etmek (veya buyurmak) * ba ta bulunmak, ba lamak. ihsan hmayun

* Padi ah taraf ndan yetene i veya ba ar s dolay s yla birine verilen grev, rtbe veya dl. ihsas * st kapal anlatma, sezdirme, ima. * Duyum. ihsas etmek * sezdirmek, ima etmek. ihtar * Uyarma, dikkat ekme, uyar . * Bir eyi birine hat rlatma.

ihtar etmek * hat rlatmak, uyarmak, dikkatini ekmek. ihtarname * Resm ihtar yaz s , protesto. ihtida ihtifal * Anma treni. ihtikr ihtil * Vurgunculuk, vurgun, speklsyon. * rp nma. * Ba ka bir dinden k p Mslman olma.

ihtil etmek * rp nmak. ihtilf * Ayr l k, anla mazl k, ayk r l k, uyu mazl k. ihtilfa d mek * anla amamak, bozu mak, uyu amamak. ihtill * Bir devletin siyas, sosyal ve iktisad yap s n veya ynetim dzenini de i tirmek amac yla hukuk kurallar na ve kanunlara uymaks z n cebir ve kuvvet kullanarak yap lan geni halk hareketi, devrim. * Karga al k, dzensizlik, kar kl k. * Kkl de i im. ihtillci * htill yanl s ve ihtill yapan kimse, devrimci. ihtillcilik * htillci olma durumu, devrimcilik. ihtilm ihtils ihtilt * (hastal k, ba ka bir hastal kla) Kar ma. * Kar la p gr me. * D azmas . * A rma, zellikle para a rma, a rt .

ihtilt etmek (veya yapmak) * hastal k ba ka bir hastal a dnmek. ihtimal * Bir eyin olabilmesi durumu, olabilirlik, olas l k. * Belki, ola ki. * olabilir ki, belki.

ihtimal ki

ihtimal vermemek * bir eyin gerekle ece ini, olabilece ini hi d nmemek. ihtimal * Olabilen, olas l , belkili. * Belkili.

ihtimaliyet hesab * Bkz. ihtimaller hesab . ihtimaller hesab * Olas l klar hesab . ihtimam * zen, zenme, dikkatli davranma, itina. * yi, zenli bak m.

ihtimam etmek (veya gstermek) * zen gstermek, dikkatle davranmak. ihtira * Yeni bir ey bulma, tretme. ihtira berat * Bilinen ara, gerelerle ve yarat c gle yeni bir ey bulana, buldu u eyden bir sre yaln z kendisinin yararlanmas iin devlete verilen belge. ihtiram * Sayg .

ihtiram birli i * Devlet byklerini, yksek makamlardaki kumandanlar kar lamak ve u urlamakla grevli birlik, tren birli i. ihtiram duru u * Sayg duru u. ihtiram k t'as * htiram birli i. ihtiras * A r , gl istek. * Tutku. ihtirasl * A r istekli. * Tutkulu. ihtiraz * ekinme, sak nma. ihtisap

* Belediye memurunun i i ve dairesi. ihtisar * Sz k sa kesme, k saltma. * Bir metinden gereksiz ayr nt lar karma. ihtisas * Duygu. * Duygulanma. ihtisas * Uzmanl k, uzmanla ma. ihtisas yapmak * belli bir konuda zel e itim grmek, uzmanla mak, ihtisasla mak. ihtisasla ma * htisasla mak i i. ihtisasla mak * Herhangi bir konuda uzmanla mak. ihti am * Byklk, gz al c l k, gsteri lilik, grkem. ihti aml * hti am olan. ihtiva * ine alma, iinde bulundurma, ierme.

ihtiva etmek * iine almak, iinde bulundurmak, iermek, kapsamak. ihtiyaca cevap vermek * ihtiyac n kar lamak. ihtiyac olmak * gereksemek, gereksinmek. ihtiya * Gerekseme, gereksinme. * Gl istek. * htiya duyulan ey. * Yoksulluk, yokluk.

ihtiya duymak * bir eyi kendisi iin gerek saymak. ihtiyar * Ya l , kocam olan (kimse). * Baba veya anne. * Seme.

ihtiyar

ihtiyar etmek * ya land rmak, kocaltmak. ihtiyar etmek * semek, stn tutmak. * katlanmak.

ihtiyar heyeti * Ky tzel ki ili inde, muhtar ba kanl nda grev yapan ki ilerden olu an yetkili organ. ihtiyar meclisi * Bkz. ihtiyar heyeti. ihtiyar olmak * ya lanmak. ihtiyarc k * Ya l lara kar ac ma ifadesi olarak kullan l r. * Zavall , ya l (kimse). ihtiyar * ste e ba l , semeli olan, seimlik. ihtiyarlama * htiyarlamak i i, ya lanma. ihtiyarlamak * Ya ilerlemek, ya lanmak, kocamak. * htiyar grn almak, ihtiyar grnmek. ihtiyarlatma * htiyarlatmak i i. ihtiyarlatmak * htiyar olma durumuna gelmesine sebep olmak. ihtiyarlay * htiyarlamak i i veya biimi. ihtiyarl k * htiyar olma durumu, ya l l k. * Her bak mdan gszlk, yetersizlik, zay fl k. ihtiyarl k sigortas * Bkz. ya l l k sigortas . ihtiyars z * Semesiz, irade d . * D nmeksizin, elde olmadan. ihtiyat * Herhangi bir konuda ileriyi d nerek ll davranma, sak nma. * Gere inden fazla olup saklanan, yedek. * Sava s ras nda harekt n geli mesine etkide bulunmak iin her an sava a girebilecek biimde haz r bulundurulan birliklere verilen ad. ihtiyat akesi * Yedek ake. ihtiyat kayd ile * do rulu u pheli grlerek. ihtiyaten ihtiyat * Her duruma, her ihtimale kar , ilerisini d nerek. * lerisi d nlerek yap lan.

ihtiyat tedbir * lerisi d nlerek al nan nlem(ler). * Yarg lama ncesi yasal organlarca al nan nlem(ler). ihtiyatkr * Sak ngan, ihtiyatl .

ihtiyatkrl k * htiyatl olma durumu. ihtiyatl * Herhangi bir konuda ileriyi d nerek ll davranan, nlem alan, sak ngan, ihtiyatkr. ihtiyatl bulunmak * beklenmedik sonulara kar haz rl kl olmak. ihtiyatl davranmak * uyan k olmak, d nerek davranmak. ihtiyatl olmak * herhangi bir konuda ileriyi d nerek ll davranmak. ihtiyats z * htiyatl davranmayan. ihtiyats zl k * htiyats z olma durumu. ihtiyats zl k etmek * nlem almadan davranmak. ihtizaz ihvan * Yak n dostlar, arkada lar. * Ayn okul veya tarikattan olan kimseler. ihya * (yeniden) Canland rma, diriltme. * ok iyi duruma getirme, geli tirme, glendirme. * Yeni bir g, umut, erin verme. ihya etmek * canland rmak. * mutlulu a kavu turmak. * mamur bir duruma getirmek. ihya olmak * mutlulu a kavu mak; daha iyi bir duruma gelmek. * mamur bir duruma getirilmek. ihzar ihzar -ik * Bkz. - k/ -ik. ika * Haz rlama, haz r etme. * Haz rl k niteli inde olan, haz rlay c . * Titre me, titre im.

* Yapma, etme. ika etmek * yapmak, i lemek. ikame * Yerine koyma, yerine kullanma. * Aya a kald rma, ayakta durdurma. * (dava iin) Ama. * Yerine konulan, yerine geen ( ey).

ikame etmek * yerine koymak. * ayakta durdurmak. * dava amak. ikame mallar * Birbirlerinin yerine geen, konulabilen mallar. ikamet * Bir yerde oturma e le me.

ikamet etmek * bir yerde oturmak, e le mek. ikamete memur edilmek * srgn cezas verilmek. ikametgh * kamet edilen, oturulan yer, konut. ikametgh ilmhaberi * Konut belgesi. ikametgh k d * Bkz. ikametgh ilmhaberi, konut belgesi. ikaz * Uyarma, uyar , dikkat ekme, ihtar, tembih. * Uyand rma.

ikaz etmek * uyarmak, dikkat ekmek. ikbal * Baht a kl veya yksek bir makama, duruma eri mi olma durumu. * stek, arzu. * Padi aha veya ehzadeye e olmaya aday, gzde cariye.

ikbal d knl * nce iyi bir ya ant s varken gzden d erek yoksul olma durumu. ikbal d kn * nce iyi bir ya ant s varken gzden d erek yoksullu a mecbur kalan kimse. ikbali snmek * daha nce iyi olan durum veya i i bozulmak. ikdam * Gayretle al ma, srekli u ra ma. ikebana

* Belli kurallara gre yap lan iek dzenlemesi. iken * Esnas nda, ...-d / -di i hlde, ...-d / -di i zaman. iki * Birden sonra gelen say n n ad ve bu say y gsteren rakam, 2, II. * Birden bir art k.

iki ahbap avu * her yerde hep birlikte grlen, birbirinden ayr lmayan iki arkada iin aka yollu sylenir. iki anlaml * ki anlama gelen veya iki ekilde yorumlanabilen. * Bkz. ikircil. iki anlaml l k * ki anlama gelme veya yorumlanabilme durumu. * kircil. iki arada bir derede (kalmak) * s k k, zor artlar alt nda (kalmak). iki arada kalmak * birbirine kar t iki ki i aras nda ne yapaca n bilemeyerek a rmak. iki ate aras nda (kalmak) * zor bir durumda karar verememek. iki aya n bir pabuca sokmak * birini bir i i hemen yapmas iin ok s k t rmak. iki ayakl * ki aya olan (hayvan veya e ya). iki ayakl l k * ki ayakl olma zelli i veya durumu. iki ba l * ki ba l olan. iki ba l l k * ki ba l olma durumu. * Ynetimde birden fazla yetkiye sahip olma. * Ynetimde birden ok ki inin mdahalesi sonunda i lerin sarpa sarmas . iki ba tan olmak * bir ey, her iki taraf n ayn eyi istemesiyle, iyi niyetiyle gerekle tirilebilmek. iki bir * Oyunda, zarlardan birinin bir, brnn iki benekli olan yznn ste gelmesi.

iki buukluk * eyrek lira de erinde para. * Malarda oyun sahas n n d na kan toplar getiren kimse, top toplay c . iki bklm * Beli bkk, ne do ru e ik. iki bklm olmak * (yorgunluk, hastal k, ya l l k gibi sebeplerle) beli bklmek, ne do ru e ilmek. * (riyakrl k, dalkavukluk, gerek olmayan sayg gibi sebeplerle) iki kat olup ne e ilmek.

iki cambaz bir ipte oynamaz * kurnazl kta e it olan iki kimse birbirlerini aldatamaz. iki cami aras nda kalm beynamaz (veya bnamaz) * iki yoldan hangisini tutaca n a rm kimseler iin kullan l r. iki canl * Gebe, ykl, hamile. iki canl l k * ki canl olma durumu. iki cihan * Dnya ve ahret, slm inanc na gre bu dnya ve ebed olan teki dnya.

iki cihanda * Bu dnyada ve teki dnyada. iki cinslikli * Bkz. iki e eyli. iki enekliler * (Jessieu'nn bitki s n flamas na gre) Tohumlar nda iki enek bulunan kapal tohumlu bitkiler s n f . iki enetli * atlad nda kabu u iki enete ayr lan (meyve). * ki paral kavk s birbirine kaslarla ba l yass solungal lardan midye, istiridye gibi (hayvan). iki enetliler * ki enetli kabuklu yumu akalar s n f . iki plak bir hamama yak r * iki yoksul kimsenin birbiriyle evlenmesinin uygun olmayaca n anlatmak iin kullan l r. iki ift lf (lk rd veya sz) etmek * birka sz sylemek. iki ifte * Krek yar lar nda sancak ve iskelesinde iki er kre i olan tekne. iki dilli iki dillilik * ki ayr dilde olan. * ki ayr dile sahip olma veya iki ayr dili okuyup yazma gcnde ve becerisinde olma. * ki dilin bir arada konu uldu u blge veya lke.

iki dirhem bir ekirdek * ok gzel ve zenli giyinmi . iki dzlemli * ki dzlemin kesi mesinden olu an (a ). iki el bir ba iin * ancak kendi geimini sa layabilenler, ba kalar na yard m edecek bir durumda de ildir. iki eli (birinin) yakas nda olmak * k yamette ondan davac olmak. iki eli b rnde kalmak * aresiz kal p ne yapaca n bilememek.

iki eli kanda (veya k z l kanda) olsa * elindeki i ne kadar nemli olursa olsun. iki eli akaklar nda d nmek * derin derin d nmek. iki eli yan na gelmek * lerek Tanr kat na kaca iin yalan sylemek. iki e eyli * Erkek ve di i e ey organlar bir arada bulunan, iki cinslikli. iki evcikli * Erkek ve di i iekleri ayr ayr bitkilerde bulunan (bitki). iki fazl gerilim). iki geeli * Aralar nda devrenin drtte biri kadar faz fark olan (ayn frekans ve genlikte iki alternatif ak m veya

* Kar l kl iki s ra olarak, iki yanl .

iki gnl bir olunca samanl k seyran olur * birbirini sevenler iin zenginlik nemli de ildir. iki gz iki e me a lamak * srekli veya ok a lamak. iki gzm (iki gzmn nuru) * ok ay c bir sesleni olarak kullan l r. iki h rt , bir p rt * a r yoksullu u anlat r. iki kanatl lar * ift kanatl lar. iki kaptan bir gemiyi bat r r * bir i , iki taraftan gelen buyruklarla yrtlemez. iki karpuzu bir koltu a s d rmak * ayn anda iki i i veya grevi yapmak. iki kat olmak * iki bklm olmak. iki katl * st ste iki kat olan.

iki kere iki drt eder * gerekli inden phe edilmeyecek kadar a k. iki kulak bir dil iin * ok dinleyip az sylemeli. iki lf bir araya getirememek * d nd n do ru drst ifade edememek. iki lk rd etmek * iki ift lf etmek.

iki lk rd y bir araya getirmek * Bkz. iki lf bir araya getirememek. iki nokta * st ste konmu iki nokta biimindeki noktalama i areti (:).

iki paral k * De ersiz, nemsiz. iki paral k etmek * de erini, onurunu d rmek. iki paral k etmek * de erini, onurunu d rmek. iki paral k olmak * de erini, onurunu yitirmek. iki paral k olmak * de erini, onurunu yitirmek. iki parmakl * ki parma olan (hayvan). iki rahmetten (veya iyilikten) biri * (ok ac eken a r hastalar iin) iyile me veya lm. iki sat r lf etmek (veya konu mak) * dosta biraz syle mek. iki seksen uzanmak * bir arpma, vurma sonucu boylu boyunca serilmek. iki sz bir pazar * uzun boylu pazarl k etmeden. iki sz (veya lk rd y ) bir araya getirememek * d nd n dzgn bir biimde anlatamamak, iki lf bir araya getirememek. iki ekilli * Birbirinden farkl iki biimde billrla an.

iki ktan biri * iki seenekten, iki zm yolundan biri. iki tek * Krek yar lar nda sancak ve iskelesinde ayr ayr oturaklarda ve sadece birer kre i olan tekne.

iki tek atmak * iki kadeh iki imek. iki telli * ki teli olan bir e it saz.

iki terimli * Toplama (+) veya karma (-) i aretiyle birbirine ba lanan iki terimden olu an cebirsel anlat m. iki terimli * Bkz. iki terimli. iki ucu boklu de nek * ne ynden bak l rsa bak ls n zlmesi ok g i veya durum.

iki ucunu bir araya getirememek * gelirle gideri denkle tirememek, i leri dzene koyamamak. iki yakas bir araya gelmemek * geim s k nt s ndan bir trl kurtulamamak, bortan kurtulamamak. iki yakas n bir araya getirmek * madd s k nt dan kurtulup rahata ermek. iki ya ay l * Hem suyun iinde, hem karada ya ayabilen, amfibi. iki yzl ikici ikicilik * ki taraf olan veya iki tarafl kullan lan. * kicilik felsefesini kabul eden, dalist.

* Birbirinden ayr , birbirinden ba ms z, birbirine geri gtrlemeyen, birbirinin yan nda veya kar s nda bulunan iki ilkenin varl n kabul eden gr , dalizm. ikide bir (veya ikide birde) * ara s ra, s k s k. ikilem * ki nermesi bulunan ve her iki nermenin varg s olan tas m, k yas mukassim, dilemma: Fatih'in, babas II. Murat'a yollad bir haber gzel bir ikilem rne idir. * nsan istenmeyen seeneklerden birini, o unlukla iki seenekten birini izlemeye zorlayan tart ma, sorun veya usa vurma durumu. ikileme * kilemek i i. * Anlam glendirmek iin ayn kelimenin tekrarlanmas , anlamlar birbirine yak n, kar t olan veya sesleri birbirini and ran kelimelerin yan yana kullan lmas : Yava yava , irili ufakl , a a yukar gibi. ikilemek * Bir eyin say s n ikiye karmak. * Tekrarlamak, yinelemek. * Tarlay iki kez srmek. * kilenmek i i. ikilenmek * kilemek i i yap lmak. ikile me * kile mek i i.

ikilenme

ikile mek * Say s ikiye kmak. ikiletme * kiletmek i i. ikiletmek ikili * kilemek i ini yapt rmak. * ki paradan olu an, kendinde herhangi bir eyden iki tane bulunan.

* skambil, domino gibi oyunlarda iki i areti bulunan (k t veya pul). * ki yan aras nda yap lm . * ki alg veya iki ses iin dzenlenmi mzik paras , duo. * ki ki iden olu mu topluluk. * At yar lar nda ayn ko unun birincisi ile ikincisini tahmin ederek oynanan veya al nan bilet. ikili at * ki grevde de kullan labilen at ; al nmak, toplanmak, san lmak szlerinin hem dn l, hem de edilgen at olarak kullan lmas gibi. ikili kk * Hem isim kk, hem fiil kk gibi kullan lan kk. ikili oynamak * kar olan yanlardan hem birini hem brn destekler grnmek. * at yar lar nda birinci ile ikinciyi tahmin edip para yat rmak. ikili nl * Hecede yan yana bulunan iki nl, diftong.

ikili yatak * ki ki inin yatabilece i tek para yatak. ikilik * kisi bir arada, iki taneden olu mu , iki tane alabilen. * Gr veya d nce iin, ikiye blnm olma durumu. * ki de i ik kullan m veya uygulamas olma durumu. * Birlik notan n ikide biri uzunlu unda nota. * ki kuru luk gm ake. * ki say s n n s ra s fat . * S rada nem bak m ndan birinciden sonra gelen. * Yeni, bir ba ka. * Birinciden sonra gelen kimse veya nesne. * De er ve kalitece birinciden sonra gelen. ikinci a * Yeryznn yakla k yz elli milyon y ll k a , mezozoik. ikinci ferik * Tmgeneral. ikinci gelmek * bir yar mada birinciden sonraki dereceyi almak. ikinci yar * Futbolda iki dnemden son olan . ikinci zaman * lk zaman olan paleozoyik ile nc zaman aras ndaki jeoloji ile zaman birimi, mezozoyik. ikinci zar ikincil * Bitkilerde tohumu rten zarlar n d tan ikincisi. * S rada nem bak m ndan ikinci derecede olan, tali, sekunder.

ikinci

ikincil grup * Birbirleriyle ili kileri ahs olmayan, resm ili kilere dayanan etkile melerle ili ki iine giren ikiden fazla insan n olu turdu u topluluk.

ikincilik ikindi

* kinci olma durumu veya derecesi. * le ile ak am aras ndaki sre. * kindi vakti k l nan namaz.

ikindi ezan * kindi namaz na a r iin okunan ezan. ikindi namaz * kindi sresi iinde k l nmas gereken namaz, ikindi. ikindi vakti * kindi iin belirlenen sre. ikindi zaman * Bkz. ikindi vakti. ikindiden sonra dkkn amak * bir i e ba lamakta ge kalmak. ikindist * kindiye do ru. ikindizeri * Bkz. ikindist. ikindiyin ikircik * kindi vaktinde. * kil. * Karars zl k, tereddt.

ikirciklenme * kirciklenmek i i. ikirciklenmek * killenmek. * Karars z olmak. ikircikli * killi. * Karars z, mtereddit. ikirciklik * kircikli olma durumu, tereddt. ikircil ikircim ikircimli ikircimlik * kirciklik. ikisi bir kap ya kmak * ki anlama da gelen ve iki trl yorumlanabilecek nitelikte olan. * kircik. * kircikli.

* ayn sonuca varmak, ayn sonucu do urmak. ikisini bir kazana koysalar kaynamazlar * aralar ndaki anla mazl k o kadar byktr ki onlar uzla t rma aresi bulunamaz. iki er * ki say s n n le tirme s fat , her defas nda ikisi bir arada olan, her birine iki.

iki er iki er * Her defas nda ikisi bir arada olarak. iki er olmak * iki er iki er s raya dizilmek. ikiyzl * z sz bir olmayan, riyakr, mra. * ki yan da kullan labilen. ikiyzllk * kiyzl olma durumu, riyakrl k, mralik. * ki yzl olma durumu. ikiz * Bir do umda dnyaya gelen iki (karde ). * Ayn iekte olu mu birbirine yap k iki meyve. * Birbirine tamamen benzeyen, e . ikiz anlam * Bir anlat m n, iki trl anlam verecek biimde kurulmu olmas . ikiz anlaml * kiz anlam olan. ikiz do urmak * herhangi bir i te ok s k nt ekmek. ikiz nl * Ayn nlnn yan yana bulunmas : yok > yook.

ikiz nsz * Ayn nszn yan yana bulunmas : hiss. ikizkenar * ki kenar e it olan. ikizkenar gen * Yaln z iki kenar birbirine e it olan gen. ikizkenar yamuk * Paralel olmayan iki kenar e it yamuk. ikizler ikizle me * ki di aras ndaki btn dokular n biti mesiyle olu an di anomalisi. ikizli * kizleri olan (ana). * ki kollu (ara). * Kendisinden iki anlam kar labilen, ikiz anlaml (anlat m). * Zodyak zerinde, Bo a ile Yenge burlar aras nda bulunan bur, Zodyak.

ikizlilik iklim

* kizli olma durumu.

* Yeryznn herhangi bir yerinde, hava yuvar olaylar n n ortakla a gerekle tirdikleri etkilerin uzun y llar n ortalamas na dayanan durumu. * lke, diyar. iklim bilimci * klim bilimi uzman , klimatolog. iklim bilimi * klimleri inceleyen bilim, klimatoloji. iklimleme * Yap lar n s cakl k, nem ve temizli ini sa lamaya, gerekli hava ak m n gerekle tirmeye ili kin i lem. iklimleme cihaz * stenilen iklimleme artlar n sa layan alet, klima. ikmal * Eksik bir eyi tamamlama, daha iyi duruma getirme, btnleme. * Bitirme. * Cmlenin veya dizenin anlam n sonra gelen cmle veya dize ile tamamlama.

ikmal etmek * btnlemek, tamamlamak. * bitirmek. ikmal imtihan * Bkz. btnleme s nav . ikmale b rakmak * btnlemeye kalmas na sebep olmak. ikmale kalmak * okulda btnlemeye kalmak. ikna * Bir konuda birinin inanmas n sa lama, inand rma, kand rma. ikna etmek * inand rmak, kand rmak. ikna olmak * inanmak, kanmak. ikon * Ortodokslarda sa, Meryem veya ermi lerin tahta zerine mumlu ve yumurtal boyalarla yap lm din ierikli resimlerine verilen ad. ikona * Bkz. ikon.

ikonografi * konlar n tan t lmas ve a klanmas . ikrah * Tiksinme, i renme.

ikrah etmek * tiksinmek, i renmek.

ikrah getirmek * tiksinmeye, i renmeye ba lamak. ikrahl k ikram * krah etme durumu. * Konu u a rlama. * Bir eyi arma an olarak verme, sunma. * Al veri te sat c n n al c ya yapt indirim. * Sunulan ey.

ikram etmek * (konu u) bir eyle a rlamak, (konu a) bir ey sunmak. * fiyatta indirim yapmak. ikram grmek * (konuk iin) a rlanmak. ikramc * kramda bulunmay seven, mkrim. ikramiye * Bir yerde al an kimselere genellikle kazantan da t lan veya iyi al t klar iin verilen ayl k d para. * Piyangoda bir kimseye kan para veya nesne.

ikramiyeli * kramiyesi olan. ikrar * Saklamayarak syleme, a ka syleme. * Bildirme. * Benimseme, onama, kabul, tasdik. ikrar etmek * a ka sylemek, kabul etmek. ikrar vermek * sz vermek. ikraz * Bor veya dn verme.

ikraz etmek * dn vermek. iksir * Eskiden hayat lmszle tirmek, madenleri alt na evirmek gibi ola anst etkileri oldu una inan lan s v . * ferahlat c il veya iki. * A k ilham eden byl iki. * dn alma. * Al nt .

iktibas

iktibas etmek * dn almak. * al nt lamak. iktidar * Bir i i yapabilme gc, erk, kudret.

* Bir i i ba arabilme yetki ve yetene i. * Devlet ynetimini elinde bulundurma ve devlet gcn kullanma yetkisi; bu yetkiyi elinde bulunduran ki i ve kurulu lar. iktidardan d mek * devlet ynetiminde yetkiyi ba ka bir partiye b rakmak zorunda kalmak. iktidars z * Gc, yetene i olmayan, beceriksiz, yetersiz. * Cins gc olmayan (erkek). iktidars zla ma * ktidars zla mak durumu. iktidars zla mak * ktidars z duruma gelmek. iktidars zl k * Gszlk, beceriksizlik, yetersizlik. * (erkek iin) Cins gc olmama durumu. iktifa * Yetinme; kanma.

iktifa etmek * yetinmek; kanmak. iktiran * Yakla ma. * (bir yere) Ula ma, eri me.

iktiran etmek * ula mak, eri mek. iktisaden * Ekonomik olarak, ekonomi bak m ndan. iktisad * Ekonomik.

iktisadiyat * Bir devletin ekonomik durumu. iktisap * Kazanma, edinme, edinim.

iktisap etmek * kazanmak, edinmek. iktisat * Ekonomi.

iktisat etmek (veya yapmak) * para art rmak, tutumlu davranmak, tasarruf etmek. iktisat * Ekonomi uzman , ekonomist. iktisat l k * Ekonomi uzmanl . iktisatl

* A r harcama yapmayan veya gerektirmeyen (kimse, ey), tutumlu. iktisats z * A r harcama yapan veya gerektiren (kimse, ey), tutumsuz. iktiza * Gerekli olma, gerekme.

iktiza etmek * gerekmek. il * Merkez ynetimin, co rafya durumuna, ekonomik artlara, kamu hizmetlerinin gereklerine gre, lke zerinde yay lm , bir vali ynetimindeki en nemli blm, vilyet. -il -il* Bkz. - l- / -il. il il * -den ...-e kadar. * Bir hastal iyi etmek veya nlemek iin, trl yollardan kullan lan madde, em, deva. * are, nlem. * Bkz. - l / -il.

il iin ... yok ... * hi yok. il yapmak (veya haz rlamak) * gerekli maddeleri kullanarak reetede belirtilen dozda ilc ortaya koymak. il yazmak * reete yazmak. illama illamak * llamak i i. * l srmek. * Mikroplardan ar nd rmak, zararl bceklerden korunmak amac yla il pskrtmek veya s kmak.

illan * llanmak i i veya biimi. ilalanma * llanmak i i.

illanmak * llamak i i yap lmak veya illamak i ine konu olmak. ill * inde il bulunan. * llanm . * l, yapmak iin ayr lm , il yapmaya yarar. * lc olmayan.

ill k ils z

* llanmam . ils zl k * ls z olma durumu. ilh * Tanr . * Bir alanda yarat c l ile hayranl k uyand ran, ok be enilen, ok tutulan. * ok yak kl (erkek). * Tanr a. * "Bu ne hl", "ne tuhaf" gibi a ma, sitem bildirir. * Tanr 'ya zg, tanr sal. * ok gzel, mkemmel. * Tanr 'y vmek, ona dua etmek iin yaz l p makamla okunan naz m. ilhiyat * Allah' n varl ve nitelikleriyle ilgili konular ele alan felsefenin bir kolu, Tanr bilimi, teoloji.

ilh gibi ilhe ilhi ilh

ilhiyat * Tanr bilimci, teolog. ilhla ma * lhla mak i i.

ilhla mak * Ycelmek; ok be enilmek, hayranl k uyand ran bir duruma gelmek. ilhla t rma * lhla t rmak durumu veya biimi. ilhla t rmak * lh durumuna veya biimine getirmek. ilm * Bildirme, anlatma. * Bir davan n mahkemece nas l bir hkme ba land n gsteren resm belge.

ilm almak * mahkeme karar n bildiren belgeyi almak. ilm etmek * bildirmek. ilma allah * Sonu gelmeyecek bir zamana kadar. * Sitem veya alay yollu "ma allah" yerine kullan l r. iln * Duyuru. * A ka bildirme, a ka duyurma.

iln etmek * bir durumu yay m yoluyla duyurmak. * bir durumu yaymak.

* a ka bildirmek. iln tahtas * Duyurular n zerine yaz ld veya yap t r ld dz levha, pano. iln vermek * e itli bas n yay n organlar yla bir durumu duyurmak, a klamak. ilnc l k ilnen iln a k * Kar cinse a k n bildirmek i i. iln a k etmek * (bir erkek bir kad na veya bir kad n bir erke e) kendisini sevdi ini sylemek. ilnihaye ilrya ilve * Katma, ekleme, ulama, ek. * Eklenmi , kat lm para. * Artt rma, bytme, abartma. * Ek. ilve etmek * eklemek, katmak, ulamak. ilveli * Eki olan. * Abart lm , yalan kat lm , mbal al . * Ek olarak, ek yoluyla, ekleyerek. * Vali. ilca * Zorlama, zorunda b rakma. * Sonsuza kadar. * Gm bal n n k . * Ticar bir amala geni topluluklara tan t lmak istenen bir eyi bas n ve yay m yoluyla duyurma i i. * Duyuru yoluyla.

ilveten ilbay

ilca etmek * zorlamak, zorunda b rakmak. ile ilebay * Kaymakam. ile * Kelimenin sonuna geldi inde birliktelik, i te lik, beraberlik, ara, sebep veya durum anlatan cmleler yapmaya yarar. * Baz soyut isimlere getirilince durum bildiren zarflar olu turur. * Cmle iinde ayn grevde bulunan iki geyi birbirine ba lamaya yarar. * Ynetim bak m ndan yurt blmlemesinde ilden sonra gelen blm, kaymakaml k, kaza.

ilelebet ilen ilen ileni

* Sonsuzlu a de in, srgit. * le. * lenmek amac yla sylenen sz, ilenme, beddua. * lenmek i i veya biimi.

ilenme ilenmek

* lenmek i i, beddua. * Bir kimse iin kt dilekte bulunmak, beddua etmek.

iler tutar yeri olmamak (veya kalmamak) * ok da n k, kt, bozuk veya berbat bir duruma gelmek. ilerde * leride. ileri * Herhangi bir eye gre daha tede olan yer, geri kar t . * Bir eyin ula lacak yn. * Henz gelmemi zaman, gelecek, sonra. * nde bulunan. * Do rusundan daha ok gsteren (saat). * nceki, evvelki. * Benzerlerini geride b rakm . * "Amaca do ru durmadan yr" anlam na. * ne do ru, ileri do ru. * Temel duru ta ayak ular n n gsterdi i yn.

ileri (veya ne) srmek * ne do ru yrtmek. * bir d nceyi veya tasar y nermek, serdetmek. ileri almak * ne almak. * (saat iin) nceki vakte almak, ne ayarlamak. ileri at lmak (veya kmak) * ne do ru kmak. ileri gemek * ne gemek. * stn bir makama gemek. ileri gelenler * Bir toplulu un nemli, sz dinlenir, sayg n ki ileri, e raf. ileri gelmek * sebep olmak, olu mak, ba l bulunmak, do mak, meydana gelmek. ileri geri * Herhangi bir konuda dikkat etmeme, ayr nt lar d nmeme. ileri geri etmemek

* uzun boylu tart madan, sorgu sual etmeden. ileri geri konu mak (lflar etmek veya sylemek) * yersiz ve gnl k racak biimde konu mak. ileri geri sz (etmek veya sylemek) * yersiz, yak ks z sz. ileri gitmek (veya varmak) * sz ve davran ta l d na kmak, gereksiz, a r davran ta bulunmak. ileri gr * Daha sonra olabilecekleri d nmek i i. ileri gr l * leri gr olan (kimse). ileri gtrmek * (bir durum veya davran iin) ly a mak. ileri u * Futbolda ileri hat, hcum mevkii, forvet.

ileri u oyuncusu * Futbolda ileri uta oynayan sporcu, golc. ilerici * lerlemeden yana olan; ileri dzeydeki toplumsal ve siyas geli meleri benimsemi olan (d nce, kimse vb.), terakkiperver. ilericilik * lerici olma durumu, ilerici davran . ileride * Gelecekte, gelecek zamanda. * tede. * Daha n taraf . * Gelece i, tesi.

ilerisi

ilerisine gitmek * bir i in sonuna kadar gitmek. ilerisini gerisini hesaplamamak (veya d nmemek) * herhangi bir konuda ok ve ayr nt l d nmeden hareket etmek, tedbirsizce, ihtiyars zca davranmak. ileriyi grmek * Bkz. uza grmek. ilerlek * lerlemi , ileriye varm . ilerleme * lerlemek i i. * Terfi, terakki. * Daha iyi, daha yetkin, daha de erli, daha yksek bir duruma do ru basamak basamak olu an geli me,

terakki. ilerlemek

* Bulundu u yerden daha ileriye gitmek; yol almak. * (vakit iin) Gemek.

* Daha gl, daha etkili duruma gelmek. * Daha iyi, daha yksek bir dzeye, a amaya eri mek, geli mek, terakki etmek. ilerletme * lerletmek i i.

ilerletmek * lerlemesini sa lamak, ilerlemesine yol amak. ilerleyici * leri giden, ilerleyen.

ilerleyici benze me * Kelimede nceki sesin sonraki sesi etkilemesi. ilerleyi ileti * Bildirme yaz s , mesaj. iletici iletili iletilme iletilmek * letmek i i yap lmak. iletim * letmek i i. * letken eylerden s veya elektri in gemesi. * Is yay m , konveksiyon. * letmek i i veya biimi. ileti im * Duygu, d nce veya bilgilerin akla gelebilecek her trl yolla ba kalar na aktar lmas , bildiri im, haberle me, komnikasyon. * Telefon, telgraf, televizyon, radyo gibi aralardan yararlanarak yrtlen bilgi al veri i, bildiri im, haberle me, komnikasyon. ileti im a * leti im aralar n n birbirleriyle ortak ba lant kurma veya i birli i sa lama durumu veya dzeni. ileti im aralar * Toplumda szl veya yaz l haber alma imkn n sa layan teknik aralar. ileti im merkezi * Bildiri im ve haberleri toplam ve de erlendirme brosu. ileti im ortam * Bildiri im, haberle me veya komnikasyon imknlar n n sa land ortam, medya. ileti me * leti mek i i veya durumu. * letme zelli i olan ( ey). * letilmek i i veya biimi. * letilmek i i. * lerlemek i i veya biimi.

ileti

ileti mek iletken

* Bir durumu kar l kl olarak iletmek, kar l kl olarak haber al p vermek. * Ak m, s , ses vb. geiren (madde), nakil, yal tkan kar t . * Elektrik ak m , s , gaz vb. ni bir yerden ba ka bir yere aktaran (madde, ey).

iletken damarlar * Bitkilerde hcrelere besin maddelerini ileten borucuklar. iletkenlik * letken olma durumu. iletki iletme iletmek * Bir a y lmeye ve ba ka bir yerde ayn a y izmeye yarayan, yar m ember biimindeki ara, minkale. * letmek i i. * Gtrmek, ula t rmak, nakletmek. * Elektrik ak m , s , gaz vb. ni bir yerden ba ka bir yere gtrmek. * (varl n ) Kald rma.

ilga

ilga etmek * (varl n ) ortadan kald rmak. ilge ilgeli * Edat: Ev gibi huzur k esi olmaz. ocuk sabaha kar uyudu. * lgeci olan, edatl .

ilgeli tmle * Edatla kurulmu tmle, edatl tmle. ilgi * ki ey aras nda bulunan herhangi bir ba l l k, ili ki, alka, taallk. * Dikkati ncelikle belirli bir ey zerinde toplama e ilimi. * Belirli bir olay veya etkinli e yak nl k duyma, ondan ho lanma ve ona ncelik tan ma. * Kimyasal artlar e veya birbirine ok yak n oldu unda gelerin birbirleriyle birle mede gsterdi i seicilik. ilgi alan * Bir ki i veya kurulu un ilgilendi i konular. ilgi ekici * lgiyi, dikkati zerinde toplayan.

ilgi ekmek (toplamak veya uyand rmak) * evresinde ilgiyi, dikkati ve merak zerine toplamak, alka ekmek, alka toplamak veya alka uyand rmak. ilgi duymak * bir i e, bir olaya, bir kimseye nem vermek, yak nl k duymak. ilgi eki * Ba lant kavram veren ek. Trkede bu kavram isim grevli kelimeye -ki ekinin ba lanmas yla sa lan r. Bu ek nl uyumlar na ayk r d er ve o u kez kalma durumuyla kal pla r. ilgi grmek * ilgi ekmek.

ilgi gstermek * ilgisini esirgememek, belli etmek. ilgi toplamak * ilgisini yo unla t rmak, belli etmek. * ilgi grmek. ilgileme ilgilemek * lgilemek i i. * ki paray birbirine e reti olarak dikmek, teyellemek.

ilgilendiri * lgilendirmek i i veya biimi. ilgilendirme * lgilendirmek i i. ilgilendirmek * lgisini ekmek, nem vermek veya bir eyle ilgili k lmak. * li kin olmak. * Elveri li, uygun bulmak. ilgileni ilgilenme * lgilenmek i i veya biimi. * lgilenmek i i.

ilgilenmek * Birine kar yak nl k duymak veya gstermek, alkalanmak. * Bir eye kar merak duymak. * Bir konu zerinde al mak, u ra mak, bir eyi ekici bulmak. ilgili ilgililik ilgin * lgi uyand ran, ilgi ve dikkat ekici olan, enteresan, alkabah . ilginle me * lginle mek i i veya durumu. ilginle mek * lgin duruma gelmek. ilginlik * lgin olma durumu. * lgilenmi olan, ilgisi bulunan, alkal , alkadar, mteallik. * lgili olma durumu, mensubiyet.

ilgisini kesmek * bir kimse veya eyle btn ba lar n koparmak, ili kisi kalmamak, alkay kesmek. ilgisiz ilgisizlik * lgisi olmayan veya ilgilenmeyen, kay ts z, ald rmaz, alkas z, lkayt. * lgisiz olma durumu, ald rmazl k, alkas zl k.

* lgi gstermeme durumu. * Gnln sevgi veya nefret gibi duygulardan soyutlanm olmas durumu, kay ts zl k, lkayd. ilhak * Katma, ba lama, ekleme. * Egemenli i alt na alma.

ilhak etmek * katmak, ba lamak. * egemenli i alt na almak. ilham * Esin. * Tanr 'n n, peygamberlerin yre ine doldurdu u tanr sal leme zg duygu ve d nceler.

ilham almak * esinlenmek. ilham etmek (veya vermek) * ie do mas na sebep olmak, esindirmek. ilham kayna * Esinlenmeyi ve ie do may sa layan ey. ilham kayna olmak * hayal dnyas n beslemek. ilham perisi * Sanat lara esin verdi i var say lan peri. ilhan * Bir ilhanl n ba nda bulunan hkmdar, imparator. * ran Mo ollar nda hkmdar n unvan . ilhanl k * lhan olma durumu. * Kendi topraklar nda oturan e itli uluslar egemenli i alt na toplayan devlet biimi, imparatorluk. * Byle bir devletin ynetimi alt ndaki lkelerin btn. -ili * Bkz. - l / -ili.

ili ine (veya iliklerine) kadar * her eyini, btn varl n etkileyecek biimde. ili ine i lemek (veya gemek) * ok slanmak; ok mek. * btn varl n kaplamak, ok etkilenmek. ili ine kadar slanmak * ok slanmak. ili ini (veya ili ini kemi ini) kurutmak * can ndan bezdirecek kadar s k nt vermek. ili ini kemirmek * ok etkilemek. * smrmek. ilik * Giysilerin, yorgan ar aflar n n, yast k k l flar n n vb.nin gereken belirli yerlerine iplikle rlerek, para geirilerek veya biye ile yap lan kk yar k.

ilik ilik gibi

* Kemiklerin i bo luklar n dolduran ya l madde. * ok lezzetli, (genellikle et iin) iyi pi mi . * ok gzel, istek uyand ran (kad n veya k z). * lik aan kimse. * lik ama i i veya mesle i. * liklemek i i.

iliki ilikilik ilikleme iliklemek iliklenme

* Bir eyin d mesini ili ine geirmek. * liklenmek i i.

iliklenmek * liklemek i i yap lmak. iliklerinde duymak * benli inde iyice duymak. ilikleyi ilikli * liklemek i i veya biimi. * li i olan. * liklenmi . * li i (I, II) olmayan. * Bilim. * Ayr nt , zellik, nitelik, hassasiyet.

iliksiz ilim

ilim adam * Bilim adam . ilim kad n * Bkz. bilim adam . ilimcilik ilinek ilineksel ilinti * ki ey aras nda ilgi, ili ki. * nsanlar aras ndaki ba . * s k nt s . * Bilimcilik. * Bir eye mecbur olarak ba l olmayan, onun znde bulunmayan, rastlant ile olan nitelik, araz. * linekle ilgili olan, zle ilgili olmayan.

* Seyrek diki , teyel. ilintileme * lintilemek i i veya durumu. ilintilemek * ki paray e reti olarak seyrek diki le elde dikmek, teyellemek, ilgilemek. ilintili ilistir * lgisi, ili kisi, ba , ilintisi olan. * Szge.

ili i i kalmamak * ilgisi, ba l l olmamak. ili i ini kesmek * hibir ilgisi kalmamak, ba lant lar n koparmak. ili ik * li tirilmi , eklenmi , ba lanm , merbut. * Bir eyle ilgili, ili kin, ait. * lgi, ba l l k, ili ki, mnasebet. * Eklenmi olan blm. * li i i olan, ili kin. ili iksiz ili ilme ili ilmek ili ken * Deniz dibinde bat k ve at klar n olu turdu u tabaka. ili kenli ili ki * li ken zellik bulunduran. * ki ey aras nda kar l kl ilgi, ba , mnasebet, temas. * Ba lant , temas. * li i i olmayan. * li ilmek i i. * li mek i i yap lmak.

ili ikli

ili ki kurmak * ba lant sa lamak, ilgi sa lamak. ili kilendirmek * li kili duruma getirmek. ili kili * li kisi olan. * lgili olarak. ili kin * lgisi, ili i i olan, ba l , ilgili, ait, merbut, mteallik. ili kisiz

* li kisi olmayan. ili kisizlik * li kisiz olma durumu. ili me ili mek * li mek i i. * Hafife dokunmak, tak lmak. * Elini srmek, dokunmak. * Bir eyin kenar na k sa bir sre iin oturmak. * Kar mak, rahat vermemek, mdahale etmek. * De inmek, szn etmek. * aka etmek. * li tirilmek i i.

ili tirilme

ili tirilmek * li tirmek i i yap lmak; e reti tak lmak, hafife tutturulmak. ili tirme * li tirmek i i. ili tirmek * li mesini sa lamak; ba lamak, tutturmak; e reti takmak, hafife tutturmak. ilk * Zaman, s ra, yer ve nem bak m ndan tekilerden nce gelen, son kar t . * Herhangi bir eyin en nde olan , nce geleni. * Birinci olarak, en ba ta. * Ba lang .

ilk ad m

ilk a zda * nce, ncelikle, ilk i olarak, her eyden nce. lk a * En eski zamanlardan ba layarak mild 476, Bat Roma mparatorlu unun k y l na kadar sren a .

ilk drdn * Ay n, yeni ay evresinden bir hafta sonra yar m daire biiminde grnd evre. ilk elden * Ba tan ba layarak; dolays z, arac s z.

ilk gsteri * Sahneye konulan oyunun ilk temsili, prmiyer. ilk gz a r s * ilk do an evlt. * ilk sevilen, k olunan kimse. ilk knun ilk nce * nce, en nce, en ba ta. ilk rnek * Aral k.

* Kk tip. ilk plnda * nce, en nde. * ba lang ta. ilk sezi * Bir konuda edinilen ilk ve yal n bilgi. ilk te rin * Ekim.

ilk ve son * Tek, yegne. ilk yard m * Tedavisi gereken kimselerin ilk bak mlar nda uygulanan basit tedavi. * Tehlikeli ve an durumlarda uygulanan ilk ve ivedi tedavi i lemi. * Bu i lemin uyguland yer. ilk yard m hastahanesi * Anden rahats zlananlar veya kazada yaralananlara ilk t bb mdahelenin yap labilece i nitelikte donat lan hastahane. ilk yar ilkah * Futbol, basketbol vb. kar la malarda iki devreden ilki. * Dlleme, dllenme. * A lama.

ilkah etmek * dllemek. * a lamak. ilkbahar * (kuzey yar m kre iin) Mart, nisan ve may s aylar n iine alan zaman aral . Gk biliminde 21 Mart ile 22 Haziran aras , ilkyaz, bahar. ilke * Temel d nce, temel inan, umde, unsur, prensip. * Temel bilgi. * Ba ka eylerin kendisinden tredi i ilk madde, ge, unsur. * Her trl tart man n d nda say lan ncl, mebde, prensip. * Davran kural . * lkelerine ba l (kimse). ilkecilik ilkel * lkeci olma durumu. * lk durumunda kalm olan, geli mesinin ba nda bulunan, iptida, primitif. * Zaman bak m ndan en eski olan, iptida, primitif. * (sanatta) Yal n bir nitelik gsteren, yapmac ks z olan, primitif. * zellikle XIV-XV. yzy llarda talyan ressamlar na, Orta a sonlar nda Avrupa ressamlar na verilen ad. * E itimsiz, kltrsz, grgsz.

ilkeci

ilkel memeliler * Baz s n fland rmalara gre memeliler s n f n n tek delikliler ile soyu tkenmi olan baz ilkel yap l memelileri iine alan bir alt s n f .

ilkel toplum * Yaz l kltr bulunmayan, sanayile memi , ehirle memi tar m toplumu. ilkelce ilkelciler ilkelcilik * Avrupa sanat n n a m za kadar geirdi i geli melerden habersiz grnen, ilkel uluslar n sa lam, kaba, saf, yal n biimli sanat n benimseyen gr , primitivizm. * lkellik zlemini ileri sren d nce ak mlar n n genel ad , primitivizm. ilkele me * lkele mek i i. * lkel (bir biimde). * lkelcilik yanl s olan sanat lar.

ilkele mek * lke durumuna gelmek. ilkelle me * lkelle mek i i. ilkelle mek * lkel bir durum almak veya ilkel bir duruma gelmek. ilkelle tirme * lkelle tirmek i i veya durumu. ilkelle tirmek * lkel duruma getirmek. ilkellik ilkesel ilkgz ilkin * Ba ta, ba lang ta, nce, iptida. ilkokul * Zorunlu renim a ndaki k z ve erkek ocuklar n n temel e itim ve retimini sa lamak iin devlete a lan veya a lmas na izin verilen be y ll k okul. ilk renim * lk retim. ilk retim * Birka retim basama ndan olu an rgn e itim sisteminin, okuma yazmay , aritmeti i, iyi bir yurtta olmak iin gerekli temel bilgi ve becerileri kazand ran sekiz y ll k ilk basama . ilkten ilkyaz * lk nce. * lkbahar, bahar. * lkel olma durumu, iptidalik. * lke ile ilgili. * Eyll ay .

ill illki illllah

* lle. * lle. * Usan ve bezginlik anlat r.

illllah demek * usanmak, b kmak, bezmek. illllah etmek * usanmak, b kmak. ille * Ne olursa olsun, hangi artta olursa olsun, her hlde. * Hele, zellikle. * Yoksa, olmazsa.

ille velkin * Gel gelelim, bununla birlikte. illegal illet * Hastal k. * Hastal k derecesine varan al kanl k. * Bozukluk. * K zd ran, sinirlendiren ey veya kimse. * Sebep. illet etmek * sinirlendirmek, k zd rmak. * sakatlamak. illet olmak * ok sinirlenmek, ok k zmak. illetine u ramak * hastal k derecesinde d kn veya tutkun olmak. illetli * Hastal olan. * kide bir aksakl k gsteren. * Nedensel. * Nedensellik. illstrasyon * Resimlerle ssleme. * Kitap iindeki bir yaz y a klayan veya ssleyen resim. illzyon * Yan lsama. * Yasa d , yasaya ayk r .

ill illiyet

illzyonist * Gz ba c .

illzyonizm * Gz ba c l k. ilme ilmek ilmek * Hafif bir d m yaparak ba lamak. * Hal dokurken d mleri ba lamak. * De mek, dokunmak. ilmekleme * lmeklemek i i. ilmeklemek * lmek durumuna getirmek. ilm * Bilimsel. * lmek (II) i i. * lmik.

ilm ahlk * Tre bilimi. ilmiahlk ilmihl * Din kurallar n renmek iin yaz lm kitap. ilmik * zlmesi kolay d m, e reti d m. * Bkz. ahlk bilimi, etik.

ilmik atmak * ilmik yapmak. ilmikleme * lmiklemek i i. ilmiklemek * E reti d mle ba lamak. ilmiklenme * lmiklenmek i i. ilmiklenmek * lmikle tutturulmak. ilmikli * Kolay zlr biimde d mlenmi . * Herhangi bir say da d m, ilmi i olan. * Kolay zlemeyen biimde d mlenmi . * lmi i olmayan.

ilmiksiz

ilminden anlamak * bir i in, arac n veya konunun uzman olmak.

ilmini almak * bir i in zelliklerini, i leyi ini, en ince ayr nt lar na kadar iyice renmek. ilmiye * Din i leriyle u ra an hocalar s n f . * Din i leriyle u ra anlar n mesle i.

ilmhaber * Birinin yer, hl, meden durumu vb.ni gsteren resm belge, hl k d . * Bir eyin teslim al nd n gsteren belge, al nd k d . ilsizle mek * Yurtsuz, vatans z kalmak. iltibas * Birbirine ok benzeyen iki eyin kar mas , and r ma. iltibasa yol amak * kar kl a sebep olmak. iltica * Gvenilir bir yere s nma, s nma.

iltica etmek * s nmak. iltica hakk * Bkz. s nma hakk . iltifat * Yzn evirerek bakma. * Birine gler yz gsterme, hat r n sorma, tatl davranma, ilgilenme. * lgi gsterme, ra bet etme. * Sz sylerken, daha ok etki sa lamak iin beklenmedik bir anda sz, konu ile ok yak ndan ilgili birine veya bir eye yneltme. iltifat etmek * ilgilenmek, sayg gstermek. * be enmek, ra bet etmek. iltifatl iltihab * Yze glen, gnl alan. * ltihapla ilgili, yang l . * ltihab olan, yang l , iltihapl . * Kat lma.

iltihak

iltihak etmek * kat lmak. iltihap * Vcudun mikroplara kar koymak iin herhangi bir yerine fazla kan hcumu ile orada i kinlik, k rm z l k, s ve a r ile beliren irin toplamas , yang . iltihaplanma * ltihaplanmak i i, yang lanma. iltihaplanmak * Bir doku veya bir organda iltihap toplamak, yang lanmak.

iltihapl * ltihab olan, yang l . iltihaps z * ltihab olmayan, yang s z. iltimas * Haks z yere, yasa ve kurallara uymaks z n kay rma, arka kma. * Birine herhangi bir konuda ncelik ve ayr cal k tan ma.

iltimas etmek (veya gemek) * kay rmak; korumak. iltimas * Kay r c , arka. iltimas l k * Kay rma i i, kay r c l k veya kay rmac l k. iltimas olmak * arkas , kay r c s olmak. iltimasl * Kay r lan (kimse) veya kay r larak yap lan (i ). iltisak * Kavu ma, biti me, birle me ile ilgili olan. * Biti ken (dil). iltisak * ltisak olma durumu. iltisak diller * Biti ken diller. iltizam * Kay rma, bir taraf tutma. * Gerekli bulma. * Kesenek.

iltizam etmek * kesene e almak. iltizamc * Keseneki, mltezim. iltizam ilzam * Cevap veremez duruma getirme, susturma. ilzam etmek * susturmak. im * aret. * Almet. * Bkz. -m (I). * steyerek, bilerek yap lan.

-im

-im -im im bilimi ima

* Bkz. -m (II). * Bkz. -m (III). * Gsterge bilimi. * Dolayl olarak anlatma, st kapal olarak belirtme, i aretleme, an t rma, ihsas. * A ka belirtilmeyen, dolayl olarak anlat lan ey.

ima etmek * dolayl anlatmak, an t rmak, ihsas etmek. imaj imal * mge. * Ham maddeyi i leyip mal retme. * Yap m.

imal etmek * ham maddeyi i leyerek bir mal retmek. imalt * Ham madde i lenerek yap lan her trl mal. * lenerek yap lan retim.

imalt resmi * Bask l devre levhas n n delikler, yar klar, profiller desenler ve onlar n yerleri ile son durumlar gibi baz zelliklerini belirten bir resim. imalt * Ham madde i leyerek mal reten kimse veya kurulu . imalt l k * malt n n i i veya mesle i. imalthane * Ham maddelerin i lenerek, mal olarak piyasaya srlecek duruma getirildi i i yeri, yap m evi. imale * Bir tarafa yat rma, e me. * K sa okunmas gereken heceyi lye uydurmak iin uzun okuma.

imale etmek * e mek, evirmek. imale yapmak * k sa heceyi uzun okumak. imal * st kapal , rtl (sz veya davran ). imam * Cemaate namaz k ld ran kimse. * Mslmanl kta mezhep kuran kimse. * Hz. Muhammed'den sonra onun vekilli i grevini zerine alan halifelere verilen unvan. * Baz kk slm devletlerinde devlet ba kan .

* En nde bulunan, nder. imam evi * Kad nlara zg ceza evi. imam kay * Tabut. imam nikh * slm din kurallar na gre k y lan din nikh. imam nikhl * mam nikh olan. imam osurursa, cemaat s ar * yneticilerin kt bir i yapmalar , onlar n buyru undakilerin daha kt bir i yapmalar na yol aar. imam suyu * Rak . imambay ld * Bir e it zeytinya l patl can yeme i. imame imamet * maml k. imaml k * mam olma durumu. * mam n grevi. * Dinin ortaya koydu u do malara inanma, din inanc , kutsal inan, inan, itikat. * slm dinine inanma. * Gl inan, inan. * Tespihlerin ba taraf na geirilen uzunca para.

iman

iman etmek * Tanr 'ya, dine inanmak. * gl bir inan duymak. iman getirmek * gnl r zas yla Mslmanl kabul etmek. * yrekten inanmak. iman sahibi * nanm , iman etmi kimse. iman tahtas * G s kemi i. imana gelmek * Mslmanl kabul etmek. * en sonunda do ruyu sylemek. * sonradan bir eyi kabul edip uymak. imana getirmek * Mslmanl kabul ettirmek. * istenilen biimde davranmay zorla kabul ettirmek. iman gevremek (k sa syleyi le)

* ok yorulmak veya s k nt ekmek. iman yok (k sa syleyi le) * ac mas z, insafs z. * kahrolas !. iman m (k sa syleyi le) * "karde , arkada !" anlam nda bir sesleni . iman na kadar (k sa syleyi le) * a z na kadar, son kertesine kadar, t ka basa, alabildi ince. imaniye imanl * nanc l k, fideizm. * man olan, inanl , mutekit. * nsafl , vicdanl . * man olmayan, inans z, inans z. * nsafs z, ac mas z.

imans z

imans z gitmek * Tanr 'ya inanmadan lmek. imans z peynir * Ya al nm st, peynir veya yo urt. imans zl k * mans z olma durumu, inans zl k, inans zl k. imar * Bay nd rl k. * Bay nd r duruma getirme, geli tirme.

imar etmek * bay nd r durumuna getirmek, bay nd rla t rmak, geli tirmek. imaret * marethane.

imarethane * Yoksullara ve rencilere yiyecek da tmak iin kurulmu hay r kurumu. imbat imbik * Yaz n, gndz denizden karaya do ru esen mevsim rzgr , deniz yeli. * Dam tmaya yarayan, dam tma i inde kullan lan ara, dam t c .

imbikten ekmek * dam tmak. imbisat * Yay lma, geni leme. imbisat etmek * yay lmak, geni lemek. imdada (veya imdad na) ko mak (veya yeti mek) * ok zor ve tehlikeli bir anda yard m etmek.

imdat

* Tehlikede olana yap lan yard m. * Yeti in! Kurtar n.

imdat etmek * tehlikede olan birine yard m etmek. imdat ummak * yard m beklemek. imdat * Yard m i inde grevlendirilmi insan. * mdada gelen, yard ma ko an.

imdi

* "Buna gre", " u hlde", "art k", " imdi" szleri gibi, ba na getirildi i cmleyi nceki cmlenin bir sonucu durumuna sokar. imece * K rsal topluluklarda kyn zorunlu ve iste e ba l i lerinin kyllerce e it artlarda emek birli iyle gerekle tirilmesi. * Birok kimsenin toplan p el birli iyle bir ki inin veya bir toplulu un i ini grmesi ve bylece i lerin s ra ile bitirilmesi. imek imge * Bkz. ek fiil. * Zihinde tasarlanan ve gerekle mesi zlenen ey, d , hayal, hlya. * Duyu organlar n n d tan alg land bir nesnenin bilince yans yan benzeri, hayal, imaj. * Duyularla al nan bir uyaran sz konusu olmaks z n bilinte beliren nesne ve olaylar, hayal, imaj. * mgeyi ne alan, imgeye nem veren (kimse, d nce vb.). * Gemi ya ant lara zg elerle imdiki ya ant aras nda ba kurma gc, muhayyile. * Bir nesneyi, o nesne (kar m zda) olmaks z n tasar mlama yetisi, muhayyile.

imgeci imgelem

imgeleme * mgelemek i i, tahayyl. imgelemek * Bir eyin imgesini zihinde canland rmak, tahayyl etmek. imgelenme * mgelenmek i i. imgelenmek * mgelemek i ine konu olmak. imgeli imgesel imha * Ortadan kald rma, yok etme. imha ate i * mgeye dayanan, imgesi olan. * mge ile ilgili, hayal.

* Bir sava ta d man ordusunu yok etmek amac yla karadan, havadan ve denizden a lan ate . imha etmek * ortadan kald rmak, yok etmek. imi ine sar lmak * (bir i iin) birini ok s k t rmak. imik * Bo az, g rtlak.

imitasyon * Taklit, taklit etme. imkn * Yararlan lan uygun art veya durum, olanak. imkn vermek * uygun art veya durum sa lamak. imkn yok * olanaks z, olamaz. imkns z * mkn olmayan, olma veya gerekle me durumu bulunmayan. imkns zla ma * mkns zla mak i i. imkns zla mak * mkns z duruma gelmek, olanaks zla mak. imkns zl k * mkns z olma durumu, olanaks zl k. iml * Yaz m. * Doldurma, doldurulma.

iml etmek * birine syleyip yazd rmak. * doldurmak. iml yanl * Yaz da yap lan yanl , yaz m yanl . imlya gelmemek * (bir ey veya d nce) dzenlenemeyecek kadar kar k olmak, ynteme uyamayacak bir durumda olmak. imle imleme imlemek * Fiziksel bir olay kendili inden tespit edip izen ara, kaydedici. * mlemek i i, ima. * m koymak, imle gstermek. * Dolay s yla anlatmak, ima etmek. * Tretan maz.

immoral

immoralizm * Tretan mazl k. immnoloji * Ba kl k bilimi. imparator * Bir imparatorlu u yneten kimse, ilhan. imparator otu * Maydanozgillerden, baharl ve yak c olan kk hekimlikte kullan lan bir ot (Peucedaum imperatoria). imparatorie * mparator kar s . * mparatorlu u yneten kad n. imparatorielik * mparatorie olma durumu veya unvan . imparatorluk * mparator olma durumu veya unvan , ilhanl k. * Kendi topraklar nda oturan e itli milletleri egemenli i alt nda toplayan devlet biimi. imrahor imren * Grlen bir eyi veya benzerini edinme iste i, g pta. imrence * Herkese imrenilen ey veya kimse. * Padi ah ah rlar na ve onlarla ilgili gerelere bakmakla grevli kimse.

imrendirme * mrendirmek i i. imrendirmek * mrenmesine yol amak. imrenilme * mrenilmek i i. imrenilmek * mrenmek i i yap lmak. imreni imrenme * mrenmek i i veya biimi. * mrenmek i i, g pta.

imrenmek * Be enilen, ho lan lan bir eyi edinme veya bir yiyece i yeme iste ini duymak. * Be enilen bir ki i veya eye benzemeyi istemek, g pta etmek. imrenti * mrenme, g pta. imroz * Vcudu beyaz, ba ve ayaklarda siyah lekeler bulunan, kk csseli, uzun ve ince kuyruklu, kaba kar k ve uzun yapa l , Gkeada ve k smen anakkale ilinde yeti tirilen bir koyun tr. imsak

* Bir eyden el ekerek nefsine hkim olma, perhiz. * (ramazanda) Oruca ba lama zaman . * Cimrilik. imsak etmek * bir eyden el ekerek nefsine hkim olmak. imsak vakti * Orucun ba lama saati veya zaman . imsakiye * Ramazanda imsak zaman n yerel saate gre gsteren izelge. imsakli -imt rak imtihan * Cimri. * Bkz. -mt rak. * S nav. * Direnme, dayan ma, g gerektiren, sonuta bir deney kazand ran zor durum.

imtihan etmek * bilgi derecesini lmek. * denemek, s namak. imtihan olmak * bilgisi llmek. * denenmek, s nanmak. imtihan vermek * s nanmak; tehlikeli ve zor bir durumdan zarar grmeden iyi bir sonuca ula mak. imtihana ekmek * bilgisini lmek. * denemek, s namak. imtina * Ka nma, sak nma, ekinme. imtina etmek * bir eyi yapmaktan ka nmak, ekinmek. imtisal * Bir rne e gre davranma, uyma, benzemeye al ma. * Al nan buyru a btnyle uyma.

imtisal etmek * uymak, benzemeye al mak. imtisas imtiyaz * Ba kalar na tan nmayan zel, ki isel hak veya art, ayr cal k. * Fabrika kurmak, maden i letmek vb.iin bir ki i veya kurulu a devlet taraf ndan verilen zel izin. * Gedik. imtiyazl * Ayr cal olan, ayr cal k tan nan, ayr cal kl . * Emme, emerek ekme so urma.

imtiyazs z * Ayr cal olmayan, ayr cal k tan nmayan, ayr cal ks z. imtiza * Kar abilme. * Birbirini tutma, uyum sa lama, uygunluk. * yi geinme, uyu ma. * Kayna ma.

imtiza etmek * ba da mak, uyu mak. imtizas z * Uyumsuz. imza * Bir kimsenin, bir yaz n n alt na bu yaz y yazd n veya onaylad n belirtmek iin her zaman ayn biimde yazd ad veya i aret. * mzalamak i i. * Herhangi bir dalda n yapm yazar, sanat . imza atmak (veya bir eyi) imza etmek * imzalamak. imza gn * Yazarlar n sat a kan eserlerini hat ra olarak imzalad klar gn. imza k d * yerlerinde al anlar n giri ve k lar n n denetlenmesi amac ile zerine imzalar n att klar k t. imza sahibi * Bir yere imza atan kimse. * Baz sanat ve meslek kollar nda sa lam bir yeri olan, de erini her zaman kabul ettirmi kimse. * Gazete, dergi gibi yay mlarda, ad n kullanarak yaz yazan kimse. imza sirkleri * mza rne inin bulundu u imza. imza toplamak * bir dilekeyi veya neriyi, destekleyenlere imzalatmak. imza treni * Antla ma veya szle melerde ilgili taraflar n belgelere imza atmas ve birbirlerini kutlamas . imza vermek * imza atmak. imzalama * mzalamak i i. imzalamak * Bir yaz veya belgeye imzas n yazmak, imza atmak. * mza veya i aretle eserin yazar veya yarat c s oldu unu belirtmek. * Bir kimseye, hat ra olarak sunulan esere imza atmak. imzalan * mzalanmak i i veya biimi. imzalanma * mzalanmak i i. imzalanmak

* mzalanmak i i yap lmak. imzalatma * mzalatmak i i. imzalatmak * mza att rmak. imzalay * mzalamak i i veya biimi. imzal * mza edilmi . * (yaz , eser iin) Yazar belirtilmi . * mza edilmemi . * Yazan belirtilmemi .

imzas z

imzay basmak (veya akmak) * imzalamak, imza etmek. in * ndiyum'un k saltmas . in * Yaban hayvanlar n n kendilerine yuva edindikleri kovuk. * Ma ara. * nsan. * Bkz. - n / -in (I). * \343 - n / -in (II). * olumsuz fiillerle birlikte "hi kimse, hibir canl varl k" anlam na gelir. in cin top oynamak (veya in cin yok) * hibir canl varl k bulunmamak. in gibi -in hali * dar ve karanl k (yer). * Bkz. tamlayan durumu.

in -in -in in cin

in misin, cin misin * genellikle masallarda "insan m s n, cin misin?" anlam nda kullan l r. inada binmek (veya bindirmek) * Bkz. i inada binmek. inad tutmak * ok direnmek. inad na * Terslik olsun diye. * Gere inin, istenilenin tersine.

inak inak inak l k inaksal

* Dogma. * Dogmac . * Dogmac l k. * Dogmatik.

inal inam inan itikat.

* Kendisine inan lan kimse. * Emanet, vedia. * nanmak i i. * Bir kimse veya eyin do rulu unu, bykl n ve gcn sars lmaz bir duygu ile benimseme, iman,

inan olmaz * gvenilmez. inan olsun * bana inan, inan ki. inanca * Gvence. inanc l k * Temel gereklerin ak lla kavranamayaca n , ancak inan yoluyla elde edilebilece ini savunan retilerin genel ad , imaniye, fideizm. inan * Bir d nceye gnlden ba l bulunma. * Tanr 'ya, bir dine inanma, iman, itikat. * Birine duyulan gven, inanma duygusu. * nan lan ey, gr , reti. * nanc olan, imanl , itikatl , mutekit.

inanl

inanl l k * nanl olma durumu. inans z * nanc olmayan, imans z, itikts z.

inans zl k * nans z olma durumu, imans zl k, itikats zl k. inand r c * nand ran, inand rma zelli i olan, mukni. inand r c l k * nand r c olma durumu. inand r lma

* nand r lmak i i. inand r lmak * nanmas sa lanmak. inand rma * nand rmak i i. inand rmak * nanmas n sa lamak. inan lma * nan lmak i i.

inan lmak * nanmak i i yap lmak. inan lmaz * nan lmas ok g veya imkns z olan. * Az rastlanan, ola anst. inan rl k * nan labilir bir eyin niteli i. * nanma e ilimi. * nanma. * nan lan ey. * nan olan, bir eye btn varl yla inanm bulunan, imanl , mmin, mutekit. * nanmak i i. * Bir eyi do ru olarak benimsemek. * Birini do ru szl olarak bilmek, gvenmek. * Bir eyin varl n , do rulu unu kabul etmek. * Sevecek, gvenecek ve ba lanacak en yksek varl k olarak bilmek, iman etmek. * Kanarak aldanmak.

inan

inanl inanma inanmak

inanmazl k * nanmaz olma durumu. inans z * nan olmayan, imans z.

inans zl k * nans z olma durumu, imans zl k. inat * Bir konuda direnme, ayak direme, diretme, direnim. * Birine kar kmak, kar d nce ileri srme. * nat .

inat etmek * direnmek, diretmek, ayak diremek. inat * Direngen, ayak direyici.

inat l k

* nat olma durumu, direngenlik.

inatla ma * natla mak i i, dayat ma. inatla mak * Kar l kl inat etmek. * nat etmek. inayet * yilik, kayra, at fet, ihsan, ltuf. inayet etmek (veya eylemek) * iyilik ve yard m etmek, kay rmak, ltfetmek. inayet ola * "Allah versin" sz gibi dilencileri savmak iin kullan l r. inayette bulunmak * inayet etmek. ince * Kendi cinsinden olanlara gre, dar ve uzun olan, kal nl az olan, kal n kar t . * Taneleri ufak, iri kar t . * Kk ay nt lar ok olan, a r zen gerektiren, kaba kar t . * (s v lar iin) Ak kanl ok olan, yo un ve koyu olmayan. * D nce, duygu veya davran bak m ndan insan n sevgi ve sayg s n kazanan, zarif, kaba kar t . * (ses iin) Tiz, pes kar t . * Hafif, gc az. * yiden iyiye, eni konu ayr nt l . -ince * Bkz. - nca / -ince.

ince a r * Verem. ince ayr m * En kk ayr nt s na kadar inme, alar, nans. ince ba rsak * Sindirim borusunun mideden kal n ba rsa a kadar olan yiyeceklerin sindirilmesi grevini yapan blm. ince donanma * Hafif gemilerden kurulmu donanma. ince eleyip (veya e irip) s k dokumak * bir eyi en kk ayr nt lar na kadar ara t rmak, gzden veya elden geirmek. ince gl ya * Su buhar da tmas yla elde edilen soluk sar renkli, gl kokulu bir s v . ince hastal k * Bkz. ince hastal k. ince hastal k * Akci er veremi. ince ince * Belli belirsiz, pek belli etmeden, hafif hafif.

ince i

* Nak . * zenli ve hesapl davran .

ince kesim * Kemikleri ince ve zay f. ince saz * Trk mzi inde keman, ney, tambur, kemene, ut, kanun, daire gibi alg lardan ve okuyuculardan olu an fas l yapan topluluk. ince ses ince s va * Kaba s va zerine ince kum ve imento kar m yla yap lan dzgn s va. ince tutkal * Uygun s v larla ak c l art r lm s v tutkal. ince nl * Dilin ileriye srlmesiyle n damakta olu an nl: e, i, , . * Titre im say s ok olan ses; tiz ses.

ince ya * Yak t olarak veya ya lamada kullan lan ak kan nitelikteki mineral ya . ince yap l * Narin, nazik, zay f. ince zar incecik * Beyni, omur ili i saran zarlar n en altta olan . * ok ince. * nce bir biimde, ince olarak.

incecikten * Belli belirsiz. inceden * nce yap l .

inceden inceye * Ayr nt lara inerek, nem vererek, titizlikle, titizce. * Hafif, belirsiz, tiz olmayan bir sesle. inceleme * ncelemek i i, tetkik. * Bir bilim veya sanat konusunu her ynyle geni biimde a klayan eser veya yaz l tetkik. incelemeci * nceleme yapan kimse. incelemek * Bir i i veya bir eyi ele al p zelliklerini, ayr nt lar n inceden inceye, zenle anlamaya, renmeye al mak, tetkik etmek. inceleni * ncelenmek i i veya biimi. incelenme * ncelenmek i i.

incelenmek * ncelemek i i yap lmak. inceleti * nceletmek i i veya biimi. inceletme * nceletmek i i. inceletmek * ncelemek i ini ba kas na yapt rmak, birinin incelemesini sa lamak. inceleyici * nceleyen, ara t rma yapan (kimse), mdekkik. * Bir eyin zelliklerini anlamak amac ta yan bak . * nce olma durumu. * nce davran gsterme, zarafet, nezaket. * Bir i in herkese grlemeyen nitelikleri. * Ayr nt . * ncelmek i i veya biimi. * ncelmek i i. incelmek * nce duruma gelmek. * Davran lar incelik kazanmak, kibarla mak. * Zay flamak. * (s v iin) Koyu durumdan ak kan duruma gelmek, ak kanl artmak. * Boyalar n yo unlu unu azaltmak, suland rmak amac yla kullan lan kimyasal birle imlerin genel ad , tiner. * nceltmek i i veya biimi. inceltme * nceltmek i i veya durumu.

incelik

inceli incelme

inceltici incelti

inceltme i areti * Dzeltme i areti. inceltmek * nce duruma getirmek. incerek * Zay fa yak n, incecik. inci tanesi. * stiridye gibi baz kavk l deniz hayvanlar n n iersinde olu an, de erli, kk, sert, sedef renginde ss * Yanl l sebebiyle gln olan sz veya cmle. * ncilerden olu an tak . * Bkz. -nc / -nci.

-inci

inci bal * Sazangillerden, pullar ndan inci yap lan kk bir bal k (Alburnus alburnus). inci ie i * Zambakgillerden, temren biimindeki yapraklar aras nda ince bir sap zerinde kk an biiminde beyaz iekler aan bir ss bitkisi, mge (Convallaria). inci gibi * kk, temiz, gzel ve dzgn.

inci samak * birbirinden gzel szler sylemek. inci ta * Feldspat cinsinden, suyu az ve eridi i zaman inciye benzeyen taneleri olan yanarda kaynakl cam. incik * Baca n, diz kapa ndan topu a kadar olan blm. * Baz blgelerde diz, ayak bile i, bald r veya kaval kemikleri de bu adla an l r.

incik boncuk * De ersiz ufak tefek ss e yas . incik kemi i * Diz kapa ndan topu a kadar olan kemik. ncil * Hz. sa'ya indirildi ine inan lan kutsal kitap. incinme incinmek * ncinmek i i. * arpma, s k ma, burkulma gibi etkenlerle vcudun bir yeri a r verir duruma gelmek. * Birinin herhangi bir davran yznden znt duymak, gcenmek, k r lmak. * Dutgillerden, as l yurdu Akdeniz k y lar olan, yapraklar geni dilimli bir a a (Ficus carica). * Bu a ac n etli, tatl yemi i.

incir

incir ekirde ini doldurmamak * ok az veya ok nemsiz. incir ku u * Kuyruksallayangillerden, en ok incir ve ba ka yemi lerle beslendi i iin zararl say lan ve avlan lan kk bir ku (Anthus trivialis). incirlik * ncir yeti tirilen alan, incir bahesi. * ncir a alar ok olan yer.

incirsi meyve * Gerek bir meyve olmayan, yumurtal klardan de il, ieklikten olu an incire benzer meyve. incitici * nciten, dokunakl , gnl k r c (sz veya davran ). incitilme * ncitilmek i ine konu olma veya incitmek i i yap lma.

incitilmek * ncitmek i i yap lmak.

inciti incitme

* ncitmek i i veya biimi. * ncitmek i i.

incitmebeni * Kanser. incitmek * ncitmesine yol amak. * Kt sz veya davran la birini k rmak, zmek. incizap * ekme, ekilme. * Cazibeye tutulma, ilgi duyma. in * Uzunlu u 2,540 cm olan ngiliz uzunluk l birimi, parmak, pus. -in indeks * Bkz. -n. * Dizin. * Bir geli imi gsteren nicelikler veya de erler aras ndaki ili ki.

indeterminist * Belirlenmezci. indeterminizm * Belirlenmezcilik. ind * Herkese kabul edilebilecek bir temele ba lanamay p yaln z bir ki inin kendi kan s na dayanan. indifa * (yanarda larda) Pskrme. * K zam k, k z l vb. hastal klarda vcutta k rm z lekeler grlme. * Ba kald rma, isyan etme, ayaklanma.

indifa etmek * (yanarda ) pskrmek. indifa * (yanarda iin) Pskrten. * Dkntl (hastal k). * Gsterge. * (bir kimseye) Gre, yan nda.

indikatr indinde

indirgeme * ndirgemek i i, irca. indirgemek * Daha kolay ve yal n duruma getirmek. * Bir maddenin oksijenini alarak oksit zelli ini yok etmek, irca etmek. * Bir i lemi daha k sa veya daha yal n bir biime sokmak, irca etmek.

indirgen

* Oksit durumundaki cisimlerin oksijenini alma veya daha d k bir oksitleme derecesine indirme zelli i olan (madde). indirgenebilir * Daha d k bir oksitleme derecesine indirilebilen. indirgeni * ndirgenmek i i veya biimi. indirgenlik * ndirgen olma durumu. indirgenme * ndirgenmek i i. indirgenmek * ndirgemek i i yap lmak. indirgeyici * ndirgemek i ini yapan, yapabilecek zellikleri ta yan (madde). indirilme * ndirilmek i i.

indirilmek * ndirmek i i yap lmak. indirim * Fiyatta yap lan de er d rm, tenzilt, iskonto.

indirim yapmak * fiyatta de er d rm yapmak, iskonto yapmak. indirimli * Fiyat nda de er d rm yap lm , tenziltl , skontolu.

indirimli sat lar * Y l n belirli aylar nda, belli bir sre iin, sanayi odalar n n onay yla yap lan de er d rml sat lar. indiri indirme * ndirmek i i veya biimi. * ndirmek i i. * ndirmek i i.

indirme-bindirme * Trafikte minibs, taksi vb. kk aralara yolcular n indikleri veya bindikleri durak. indirmek * Yksekten, sarp ve kt yerden veya yukar dan a a ya inmesini sa lamak. * Bir ta t veya binek hayvan ndan a a ya almak. * Azaltmak, d rmek. * H zla vurmak. * Kapamak. * (ya mur, sis iin) Birdenbire bast rmak. * K rmak, tahrip etmek. * ndirtmek i i.

indirtme

indirtmek * ndirmek i ini yapt rmak. indis * Bir harf zerine konulan i aret. * Bir harf, benzer fakat yine de de i ik biimlerde iki veya daha ok kez kullan lmak istendi inde, harfin stne veya alt na eklenen ay r c i aret. * Bir kkn derecesini gstermek iin kk i aretinin kollar aras na konulan say . individalist * Bireyci. individalizm * Bireycilik. indiyum * Atom a rl 114,8 olan, gm parlakl nda, kur undan daha kolay ezilen yumu ak bir element. K saltmas n. indkle * ndkleme ak m elde etmeye yarayan ara.

indkleme * ndklemek i i, endksiyon. * Tme var m, endksiyon. indkleme ak m * ndkleme yoluyla elde edilen elektrik ak m . indkleme makinesi * ndklemeyle olu an elektrik ak mlar n reten makine. indklemek * Kapal bir devreyi, iddeti her an de i en bir manyetik alan n iine koyarak onun zerinde bir elektrik ak m olu turmak. indksiyon * Bkz. ndkleme. nebolu kt * Karadeniz'de kereste ta makta kullan lan bir tr kk mavna. ine * Tekne.

negl kftesi * negl yresine zg bir tr kfte. inek * Di i s r. * Aptal, bn. * ok al an renci. * bne.

inek ya * nek stnden yap lan kat ya . ineki * Stn ve st rnlerini satmak iin inek besleyen kimse. inekilik

* nek besleme i i. inekhane * neklerin bar nd yer. inekleme * neklemek i i.

ineklemek * ok al mak, ok al arak renmek, haf zlamak. ineklik * nek ah r . * Bnlk. * A r al maya ra men anlayamama durumu. * Bkz. ilen. * Bkz. eneze. * Nafaka verip bir kimsenin geimini sa lama. infaz * (bir yarg y ) Yerine getirme, uygulama. * Birine szn geirme.

inen ineze infak

infaz etmek * yarg karar n yerine getirmek, uygulamak. infial * Birine ierleme, gcenme, k zg nl k duyma. * Herhangi bir eyden etkilenme. * Edilgi.

infial uyand rmak * k zg nl a yol amak, fke yaratmak. infiale kap lmak * k zg nl k, fke duymak. infilk * Gl bir biimde patlama.

infilk etmek * patlamak. * birdenbire iddetle ortaya kmak. infinitezimal * Sonsuz kk nicelikleri inceleyen (matematik kolu). infirak infirat * Ayr lma. * Topluluktan ayr durma.

infirat * Yaln zc .

infirat l k * Yaln zc l k. infisah * Bozulma, yrrlkten kma. * Da lma. * Koku ma.

infisah etmek * yrrlkten kmak; bozulmak. * da lmak. * koku mak. informatik * Bili im. ngiliz * ngiltere halk ndan olan kimse. * ngiltere'ye veya ngiliz halk na zg olan ( ey).

ngiliz anahtar * Somunlar gev etmeye veya s k t rmaya yarayan ve eneleri paralel olarak a l p kapanan k ska. ngiliz ipi * Bkz. ngiliz sicimi. ngiliz sicimi * ok sa lam, s k bkml sicim. ngiliz sicimi (veya ipi) ile as lmak * bir i i ustas na yapt rmak. ngiliz siyaseti * So uk kanl l k ve kurnazl kla bir i i yapma veya yapt rma. ngiliz tuzu * srdrc olarak kullan lan magnezyum slfat . ngilizce * Hint-Avrupa dil ailesinden, ngiltere'de, biraz farkl biimiyle A.B.D., Kanada, Avustralya ve ngiliz uygarl n benimsemi olan lkelerde kullan lan dil. * Bu dile zg olan. ingin * evresine gre alakta bulunan, mnhat. * Solunum, sindirim gibi ayg tlar n veya baz organlar n iini rten ince zar n iltihaplan p s v salmas , duma , nevazil, zkm, nezle. inginlik * ngin olma durumu. * Gten d me, ya lanma, inhitat. * Resm bir greve atama veya bir st a ama iin yaz lan yaz .

inha

inha etmek * atamak iin neride bulunmak. inhibitr * Depolanan benzinlerde gazla may , ya lama ya lar ndaki renk de i mesini, trbin yak tlar nda korozyonun istenmeyen etkilerini nlemek veya geciktirmek gibi amalar iin kullan lan, petrol rnlerinde do al olarak bulunan veya ok kk oranlarda sonradan kat lan bir madde.

inhidam inhill

* kme, y k lma. * Da lma, blnme, paralanma. * (grev) A lma. * Ayr ma, erime.

inhill etmek * da lmak. * (grev) a lmak. inhimak inhina * Bir eye a r d knlk gsterme, kap lma. * E rilme, bklme. * (birine) Ba e me, yumu akl k gsterme. * Sapma, ba ka bir tarafa meyletme.

inhiraf

inhiraf etmek * sapmak. inhisar * Tekel. * Tek ba na sahip olma. inhisar etmek * yaln z ...zerine olmak, yaln z... iin olmak, ...-den d ar kmamak, bir eyle s n rlanmak. * verilmek, tan nmak. inhisara almak (veya inhisar na almak) * tekeline almak. inhisarc * Tekelci. inhisarc l k * Tekelcilik. inhisar nda olmak * tekelinde olmak. inhitat * kme, gerileme, alalma. * Gten d me, inginlik, ya lanma. inhitat etmek * kmek, gerilemek. ini inik * Kay n birader. * nmi , indirilmi .

inik deniz * Gelgit s ras nda sular ekildi inde denizin durumu.

iniks

* ( k iin) Yans ma, yans . * (ses iin) Yank lama, yank lanma, yank . * (piyasada) Tepki veya etki.

iniks etmek * yans mak. * yank lanmak. inikat * Toplanma, birle im. * Anla ma, kararla t rma. * nildemek i i.

inildeme

inildemek * nlemek. inildetme * nildetmek i i.

inildetmek * nlemesine sebep olmak. inildeyi * nildeme i i. inileme inilemek inilme * nilmek i i. inilmek inilti iniltili * nmek i i yap lmak. * nleme sesi. * nleme sesiyle ykl, inlemeli. * nilemek i i. * nlemek.

inim inim * Srekli olarak inlemeyi anlat r. inim inim inlemek * srekli olarak inlemek. * ok s k nt da olmak. inim inim inletmek * birini byk s k nt ya sokmak. inisiyatif * ncecilik, stnlk. * Gerekli kararlar almay bilen ki inin niteli i.

inisiyatifi ele almak (veya geirmek) * nceli e, stnl e sahip olmak.

inisiyatifini kullanmak * gerekli kararlar ncelikle almak. inisyal ini * lk sat r n ilk harfinin byk puntoda ve ssl yaz larla dizilme i lemi. * nmek i i veya biimi. * Yukar dan a a ya gittike alalan e imli yer, yoku kar t . * Gerileyi , k . * Aral jimnastikte, atlayarak veya h zlanarak aratan ayr lma durumu.

ini a a * ni te a a ya do ru. ini k * Engebeli olan. ini yoku * Hem ini i hem k olan. ini li * ni i olan, bay r a a . ini li k l * Hem ini i hem k olan (yol). ini li yoku lu * ni li k l . inkr * Yapt n , syledi ini, tan k oldu unu saklama, gizleme, yads ma.

inkr etmek (veya inkrdan gelmek) * yapt bir i i, syledi i sz veya tan k oldu u bir eyi yapmad n , bilmedi ini, grmedi ini sylemek, yapt n saklamak, yads mak. inkrc * nkr eden kimse. inkrc l k * nkrc olma durumu. ink baz * Toplanma, bzlme. * S k nt , keder. * Peklik, kab zl k.

ink bazl k * nkibaz olma durumu. ink lp * Bir durumdan ba ka bir duruma gei , dn m.

ink lp etmek * (bir durumdan ba ka bir duruma) dn mek. ink lp * nk lp yanl s veya ink lp yapan (kimse). ink lp l k

* nk lp olma durumu. ink raz * Batma, da lma, k , yok olma, son bulma. ink raz bulmak * batmak, kmek, da lmak, yok olmak, son bulmak. ink raza u ramak * batmak, da lmak, kmek, yok olmak. ink sam * Blnme, taksim edilme. * Paralanma. * Kesilme, kesinti.

ink ta

ink taa u ramak * kesilmek. ink yat * Boyun e me, uyma.

ink yat etmek * boyun e mek. inkisar * K r lma. * Gcenme, gnl k r lma. * lenme, ilen.

inkisar etmek (veya inkisarda bulunmak) * ilenmek. inkisar tutmak * ilenci gerekle mek. inkisar hayal * Bekledi ini, umdu unu bulamamaktan do an d k r kl , hayal k r kl . inki af * Geli me, geli im. * A a kma. * A n m.

inki af etmek * geli mek. inki af ettirmek * geli tirmek. inleme inlemek * nlemek i i. * Ac , znt belirten kesik sesler karmak. * Gr, u ultulu, yank l ses karmak. * nletmek i i.

inletme

inletmek

* nlemesine yol amak. * ok eziyet vermek, eziyet ektirmek. * nlemek i i veya biimi. * nmek i i. * Vcudun bir blmnde hareket ve hissetmenin kalkmas , fel, nzul.

inleyi inme

inme inmek * (vcudun bir yerinde) hareket ve hissetme kalmamak, fel gelmek. inmek * Yukar dan a a ya do ru gelmek, kmak kar t . * Bir ta t veya binek hayvan ndan yere basmak. * Da , tepe gibi yksek bir yerden gelmek. * (bir yerden ba ka bir yere) Gitmek, varmak. * Konaklamak. * Alal p eski durumuna dnmek. * Fiyat d rmek. * De eri d mek. * Vurmak. * Y k lmak. * nme gelmek. * Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak. * Uzamak, ula mak. * A mak. * Say s azalmak. inmeli * Bir taraf nda inme bulunan, mefl.

inorganik * Cans z olan. * Organik olmayan, anorganik. * Hcrelerin cans z blmleri. * Organlardaki bozukluktan ileri gelmeyen hastal k. inorganik kimya * Canl lar n d nda, yer kabu unu olu turan, btn kimyasal maddeleri inceleyen kimya dal . insaf * Merhamete, vicdana veya mant a dayanan adalet. * "Ac , d n" anlam nda kullan l r.

insaf etmek * ac mak, hakk n tan mak. insafa gelmek * ac mas z ve haks z tutumdan vazgemek. insaf na kalm * (bir eyin) bir kimsenin do rulu una, adaletine ve iste ine ba l oldu unu belirtir. insafl insafl l k * nsaf olan, ac yarak, hakk n vererek davranan, vicdanl , imanl . * nsafl olma durumu.

insafs z

* nsaf olmayan, vicdans z, imans z.

insafs zca * nsafs z bir biimde, gaddarca. insafs zl k * nsafs z olma durumu, insafs zca davranma, vicdans zl k. insafs zl k etmek * ac mamak, insafs zca, vicdans zca davranmak. insan * Memelilerden, iki eli olan, iki ayak zerinde dola an, szle anla an, ak l ve d nme yetene i olan en geli mi canl . * Bu trden olan canl . * Huy ve ahlk ynnden stn nitelikli (kimse). * Belirsiz zamir gibi de kullan l r. insan aya de memi (veya basmam ) * iine insan girmemi , iinde insan olmayan. insan biimcilik * nsan n niteliklerinin ba ka bir varl a, zellikle Tanr 'ya aktar lmas , antropomorfizm. insan bilimci * Antropolog. insan bilimi * Antropoloji. insan bilimsel * Antropolojik. insan co rafyas * Be er co rafya. insan eli de memi (veya dokunmam ) * bak ms z kalm yer. insan eti yemek * birini eki tirmek. insan evld * yi insan, iyi kimse. insan gibi * insanlara yara r biimde. insan gnlnn art n syler * insanlar aka yaparken ilerinden geeni yans t rlar. insan hli * Olabilir, ho kar lamak gerekir. insan iine kmak * toplum iine kar mak, ba kalar yla ili ki kurmak. insan konu a konu a, hayvan kokla a kokla a * insanlar konu arak birbirlerini daha iyi anlarlar. insan kurusu

* ok zay f. insan ku misali * uzaka bir yere gidildi inde sylenir. insan msveddesi * Bir insanda bulunmas gerekli niteliklerden yoksun olan. insan sarraf * Bkz. adam sarraf . insanba l * nsan kafal , androsefal. insanca * nsana yak r biimde, insan. * nsan bak m ndan. insanc * nsanc l. insanc l * nsan seven. * nsanla ilgili. * nsana de er veren. * nsanc l k yanl s olan, hmanist.

insanc l k * Eski Yunan ve Ltin kltrn en yksek kltr rne i olarak alan ve Orta a n skolstik d n ne kar XlV.yzy lda do an felsefe, bilim ve sanat gr , hmanizm, humanizma. * nsanl k sevgisini, insan ululu unu en yce ama ve olgunluk sayan reti, hmanizm, humanizma. insanc lla ma * nsanc lla mak i i. insanc lla mak * nsanc l duruma gelmek. insangiller * Fosil hlinde ya ayan insan kapsayan familya. insan ms lar * nsana benzer yarat klar, insans lar, antropoitler. insan n ad kaca na can ks n * hakl veya haks z yere ad bir defal k ktye kt m , ondan sonra yapt klar hep o gzle de erlendirilir. insan * nsana, insanl a yak an, insanca.

insaniincilik * nsan evrenin merkezi sayan, btn br yarat klar n insan iin yarat lm olduklar n syleyen din nitelikli reti, antroposantrizm. insaniyet * nsanl k. insaniyet nam na * insanl a yak r duygulara uyarak. insaniyetli * nsanl olan, insan, mrvvetli.

insaniyetsiz * nsanl olmayan, mrvvetsiz. insaniyetsizlik * nsaniyetsiz olma durumu. insanla ma * nsanlar maymunlardan ay ran evrim srelerinin hepsi. insanla mak * nsanca davranma zelli i kazanmak, insana yara r biimde davranmak. insanl k * Btn insanlar iine alan varl k. * nsan insan yapan, insan n do as n olu turan niteliklerin hepsi. * nsan n de erini, sayg nl n veren z, insana yara r ya ama ve d nme ilkesi. * nsan sevme, insan sevgisi, insanc l olma.

insanl k etmek * insana yara r biimde davranmak. insanl k hli * Olabilir, ho kar lamak gerekir, insan hli. insanl ktan kmak * ok zay flam olmak. * insana zg niteliklerini yitirmek. insano lu * nsan, demo lu. insano lu i st emmi * insanlardan tam bir do ruluk beklenmez. insans insans lar * Maymunlar ve insangilleri iine alan maymunlar alt tak m , insan ms lar, antropoitler. insanst * nsan gcn ve yeteneklerini a an, fevkalbe er. insektaryum * Bilimsel amalarla bcek inceleme, saklama, koruma yeri. insicam * Dzgnlk, tutarl k, ba da m. * Tutarl k. * nsana benzeyen, insan and ran, antropoit.

insicaml * Dzgn, tutarl . insicaml l k * Tutarl l k. insicams z * Birbirini tutmayan, tutars z. insicams zl k * nsicams z olma durumu.

insiraf insiraf insiyak insiyak

* Bkn. * Bklgen (dil). * gd, sevk tabi. * gdl, sevk tabi.

instant coffee * Bkz. haz r kahve. in a * Yap kurma, yap yapma, kurma. * (dz yaz , iir) Kaleme alma, yaz ya dkme. * Dz yaz , nesir.

in a etmek * kurmak, yapmak. in aat * Yap , yap i leri. * Yapmak i i, yap m.

in aat ivisi * ap 2-7 mm, boyu 4-20 cm aras nda de i en, ba l ve tepesi t rt ll ivi. in aat * Yap i lerini yneten teknik grevli. * Yap ustas .

in aat l k * n aat i leriyle u ra ma. in allah * Allah "Tanr dilerse" anlam nda dilek anlat r. in allahla ma allahla * aba harcamadan, tevekklle. in at * iir okuma, iir syleme. * Bir iiri, bir edebiyat eserini topluluk nnde, yksek sesle ve gerekti i biimde okuma.

in at etmek * bir iiri, bir edebiyat eserini yksek sesle okumak. in irah * a lmas , gnl a lmas , ferahl k.

in irah bulmak * i a lmak, ferahlamak. inta * Bir i i sonuland rma, sona erdirme, bitirme.

inta etmek * sonuland rmak, bitirmek.

intak

* Konu turma syletme. * Ki ile tirilen varl klara, hayal yarat klara sz syletme sanat , dillendirme. * Mikroptan ileri gelen hastal k. * Koku ma, kt kokma. * Mikropla olu an, mikroplu. * Mikropla bula an hastal klar.

intan

intan intaniye

intaniyeci * Mikroplu hastal klar doktoru, uzman . integral * Paralardan olu mu btn. * Trevi bilinen fonksiyon. integral denklemi * Bir de i kenin bilinmeyen fonksiyonunu ve bu fonksiyonun bulundu u belirli integrali birbirine ba layan denklem. integral hesaplar * Sonsuz integrallerin bulunmas ve onlar n uygulanmas ile ilgili yntemleri kullanan matematik dal . integrasyon * Bilinen bir diferansiyelin denklemini zme i lemi. * Bir diferansiyel denklemi zme i lemi. integre intelekt * Entegre. * Entelekt.

intelektalizm * Entelektalizm. interferometre * Giri imler. interferometri * Giri im lme. interferon * Hcrelerin virslere kar olu turduklar zel savunma maddesi. interkinez * ekirde in iki blnme devresi aras ndaki dinlenme durumu. interkoneksiyon * Birok elektrik ebekesi aras nda ba lant kurma. intermezzo * Serbest bir biimde yaz lm olan ve kendi kendine bir btn olu turan mzik eseri. -inti * Bkz. - nt / -nti.

intiba intibah intibak

* zlenim. * Uyanma, uyan . * evreye veya bir duruma uyma. * ki eyin llerinin birbirini tutmas .

intibak etmek * uymak, al mak. intibaks z * Ya ad evreye veya duruma uymakta glk eken. intibaks zl k * evreye uymama durumu. intifa * Yararlanma, faydalanma.

intifa hakk * Ba kas na ait bir maldan yararlanma, ba kas na ait bir mal kullanma hakk . intiha * Son, sona erme, sonu gelme. intihabat intihal intihap intihar * Bir kimsenin toplumsal ve ruhsal sebeplerin etkisi ile kendi hayat na son vermesi. * Hayat n tehlikeye d recek a r davran veya i . intihar etmek * kendini ldrmek. intikal * Bir yerden ba ka bir yere geme, gei . * Anlama, kavrama. * Miras olarak babadan o ula kalma. * Seimler. * A rma. * Seim, seme.

intikal etmek * yer de i tirmek. * anlamak, kavramak. * miras olarak babadan o ula kalmak. intikam * .

intikam almak * almak. intikamc

* almaya al an. intisap * Ba lanma. * Girme. * Kap lanma. intisap etmek * ba lanmak. * girmek. * kap lanmak. inti ar * Yay lma. * (gazete, dergi) kma, yay mlanma.

inti ar etmek * yay lmak, da lmak. * yay mlanmak. intizam * Dzenli, dzgn olma.

intizaml * Dzgn, dzenli. intizams z * Dzensiz, dzeni olmayan, kar k. intizams zl k * Dzensiz olma durumu, dzensizlik, kar kl k. intizar * Bekleme, gzleme. * lenme, beddua, inkisar.

intizar etmek * beklemek, gzlemek. * iIenmek, beddua etmek. inzal inzibat * ndirme, indirilme. * S k dzen. * Silhl kuvvetlerde, ordudaki dzeni sa lamak amac yla grevlendirilmi er. * S k dzeni sa lay c , dzene ba lay c , insan davran lar n s n rlay c , dzenleyici, bask alt na al c .

inzibat

inzibats z * S k dzeni olmayan, dzensiz, ba bo . inzimam * Kat lma, ulanma, eklenme.

inzimam etmek * kat lmamak, eklenmek, ulanmak. inziva * Toplum hayat ndan ka p tek ba na ya ama. * D dnyayla btn ba lar n keserek Tanr yla birle ebilmek iin insan n kendi iine kapanmas .

inzivaya ekilmek * toplumdan ka p, hibir eyle ilgilenmeyerek tek ba na ya amak. ip * Dokuma maddelerinin bklm liflerinden yap lan ba . * (baz blgelerde) plik. * Asarak ldrme cezas . * Bkz. - p / -ip.

-ip

ip atlamak * ipin iki ucunun tutularak evrilmesiyle, ipe aya n ve ba n de dirmeden z plamak. ip cambaz * ki direk aras nda, yksekte gerilmi ip zerinde gsteriler yapan cambaz. ip merdiven * pten rlm , o unlukla gemilerde kullan lan merdiven. ip takmak * birinin ktl iin al mak. ip torba * Pazar filesi.

ip torbal * Elinde pazar filesi olan. ipi * p reten, yapan veya satan kimse. ipik ipilik * Bitkilerin erkek organlar nda ba ie e ba layan ince sap. * pinin i i veya mesle i.

ipe ekmek * asarak ldrmek. ipe dizmek * boncuk gibi eyleri ipli e geirmek. ipe gelesice * "as larak l" anlam nda bir ilenme. ipe gitmek * lme gitmek. ipe sapa gelmeyen (veya gelmez) * akla yak n olmayan veya birbirini tutmayan. ipe un sermek * geersiz birtak m sebepler ileri srerek istenilen i i yapmaktan ka nmak. ipek * pek bce i kozalar zlerek kar lan ve dokumac l kta kullan lan ok ince, esnek ve parlak tel. * Bu telden yap lm .

ipek a ac

* Ekvatoral blgelerde yeti en, kerestesi ipek grn nde, sar par lt l , de erli bir mobilya a ac . ipek bce i * Kanatlar pullu bcekler s n f ndan, rd kozalardan ipek elde edilen, dut yapra ile beslenen bir cins kelebe in t rt l (Bombyx mori). ipek bce i kelebe i * T rt llar n n rd kozalardan ipek elde edilen kelebeklere verilen genel ad. ipek bcekili i * pek ipli i veya ipek bce i yumurtas elde etmek amac yla ipek bce i yeti tirmek ve koza elde etmek i i. ipek ie i * Semizotugillerden, gzel iek aan bir bitki cinsi (Portulaca grandiflora). ipek gibi * ok ince, parlak ve yumu ak. * gzel, iyi huylu.

ipek mat * Cil veya vernikle a a zerinde olu turulan, ipe i and ran yar parlak grn . ipeka * Alt n kk. ipeki ipekilik ipekhane ipekli * pekten yap lm veya iinde ipek bulunan (kuma ). ipham * Belirsizlik, kapal l k. * Etkisini art rmak iin anlam n bilerek, isteyerek kapal b rak lmas . * pek bce i yeti tiren veya ipek satan kimse. * pek bce i yeti tirme veya ipek al p satma i i. * Kozalar n, ipek ilesi durumuna getirilmesi iin i lendi i yer.

ipi (birinin) eline gemek * ynetimi ba kas n n eline gemek, kontrol ba kas n n elinde bulunmak. ipi zmek * ilgisini kesmek. ipi rk ipi k r k * Serseri, sorumsuz. ipi k rmak * savu up gitmek. ipi koparmak * ba l bulundu u kurulu la veya yak nl bulunan ki i ile ili kisini kesmek. ipi sap yok * birbirini tutmaz, yersiz, anlams z. * Gvenilmez (kimse).

ipil ipil ipileme ipilemek

* Parlak bir kla yanarak, bir snp bir parlayarak. * pilemek i i. * Az kla yanmak.

ipilti

* Hafif esinti.

ipin ucunu ka rmak * ynetimde veya bir eyi kullanmada gereken ly yitirmek. ipince * ok ince, incecik.

ipini ekmek * birini ll davranmaya zorlamak. ipini k rmak * azmak, ele avuca s maz bir durum almak. ipini koparan * ba bo kalan. ipipullah * Kimsesi, mal mlk olmayan kimse.

ipipullah, sivri klh (kalmak) * yaln z, kimsesiz, hibir eysiz (kalmak). ipiyle kuyuya inilmez * kendisine gvenilmez. ipka * Yerinde, nceki durumunda b rakma. * S n fta b rakma.

ipka etmek * yerinde b rakmak, kald rmamak, de i tirmemek. ipka kalmak * s n f gememek. iple ekmek * sab rs zl kla beklemek. iplemek * Sayg gstermek, de er vermek.

iplememek * sayg gstermemek, de er vermemek, nem vermemek, ald r etmemek. ipleri birinin elinde olmak * o i i el alt ndan ynetmek. iplicik * S rlar n soluk borular na yerle en ve ara konak s z bula an, en ok 8 cm uzunlu unda akci er k l kurdu (Dictyocaulus viviparus).

ipli i pazara kmak * kt nitelik ve sular ortaya kmak. iplik * Pamuk, keten, yn, ipek, naylon vb.dokuma maddelerinin uzun, ince liflerinden her biri. * Bu liflerin birlikte bklm ve ekilmi durumu. * Fasulye gibi sebzelerin veya baz meyvelerin lifi.

iplik ekmek * kuma tan iplik karmak. * iplik e irmek. iplik iplik * Tel tel. * Yol yol.

iplik kurdu * psiler s n f na ba l trlerden her biri. iplik solucanlar * psiler. ipliki * plik yapan veya satan kimse. iplikilik * Dokuma liflerini iplik durumuna getirmek iin yap lan i lemlerin btn. * plik satma i i. * Ham bitki liflerinin iplik yap ld yer.

iplikhane

ipliklenme * pliklenmek i i. ipliklenmek * Tel tel olmak, lif lif olmak. ipliksi * pli e benzer. ipnotize * pnotizma yoluyla uyutulmu , etki alt nda kalm .

ipnotize etmek * ipnotizma yoluyla birini uyutmak. ipnotize olmak * ipnotizma yoluyla etki alt nda kalmak; yar uykulu duruma gelmek. ipnotizma * Szle, bak la, telkin yoluyla sa lanan bir tr uyku. ipnotizmac * pnotizma ile u ra an kimse. ipnotizmal * pnotizma edilmi (kimse). ipnoz * Szle, bak la telkin yap larak sa lanan bir e it uyku durumu, hipnoz.

ipotek

* Bir gayrimenkuln bir borca kar teminat olu turmas n gerektiren ve ayn bir hak mahiyetinde olan gayrimenkul rehin, tutu, rehin. ipotek etmek * rehinde b rakmak, rehine koymak. ipotekli ipotetik * Varsay ma dayanan, faraz. ipotez ipsi * Bkz. hipotez. * p veya iplik biiminde olan. * Rehinde bulunan, rehine konulmu .

ipsi solucanlar * Solucanlar n, o u insan ve hayvanlarda asalak olarak ya ayan, ince uzun vcutlu bir s n f . ipsiler * psi solucanlar n bir dal , iplik solucanlar. ipsiz * pi olmayan. * Haylaz, serseri, hayta.

ipsiz saps z * Birbirini tutmaz, yersiz ve anlams z. * Serseri, hayta. iptal * Yararl ktan, kullan tan kald rma, silme, bozma. * Herhangi bir hkmn geersiz oldu unu gerekeleri ile gstererek rtme.

iptal etmek * kullan tan kald rmak; bozmak. * hkmsz b rakmak, rtmek. ipten kaz ktan kurtulmu * her trl ktl yapacak yarad l ta olan (kimse). ipten ku ak ku anmak * yoksul d mek. iptida * Ba lang . * Bir i e ba lama. * (i'ptida:) nceleri, en nce, ilk nce. * lkel. * lkokul.

iptida

iptida mektep * lkokul. iptidalik * ptida olma durumu.

iptidalar * nceleri. iptil iptizal * Baya la ma, aya a d me. * Bir eyi srekli olarak kullanma. ipucu * Aran lan gere e ula t rabilecek iz. ipucu vermek * aran lan gere e ula t rabilecek eyle ilgili, onu bulmaya yarayan bilgi vermek. ir -ir irade * stek, dilek. * Buyruk. * Bir eyi yap p yapmamaya karar verme gc. * sten. irade beyan * Bir sonuca ynelmi irade a klamas . irade d * radesiz. irade kayb * Bkz. irade yitimi. irade yitimi * Karar verme, dikkat, istekli k m ldama gibi zihin veya beden etkinli ine ili kin i leri yapamamaktan do an sinir yorgunlu unda grlen bir belirti, abuli, isten yitimi. iradeci iradecilik iradeli iradesiz * rade d , gayriirad. iradesizlik * radesiz olma durumu, istensizlik. irad mesel * Bir d nceyi ataszleri, zdeyi vb. ile glendirme. irad * radeli, istenli. * rade yanl s . * stenilik. * radeye dayanan, irad. * ridyum'un k saltmas . * Bkz. - r / -ir. * D knlk, tiryakilik.

iradiye ranist ranistik

* Bkz. stenilik. * ran dili ve kltr ile u ra an kimse. * ran dili ve kltr ara t rmalar .

ranl irap

* ran halk ndan veya bu halk n soyundan olan (kimse). * Dzgn konu ma.

irapta mahalli yok * hibir de eri ve nemi yok. irat * Gelir. * Gelir getiren mlk. * Syleme. irat etmek * sylemek. irca * Eski biimine sokma, evirme. * Dndrme. * ndirgeme. irca etmek * eski biime sokmak, evirmek, dndrmek. * indirgemek. irdeleme * rdelemek i i.

irdelemek * Bir konunun incelenmesi ve ele tirilmesi gereken btn ynlerini birer birer incelemek, ara t rmak, tetkik ve tetebbu etmek, mtala etmek. irfan * Bilme, anlama, sezme, kltr. * Gere e ula t r c gl sezi , var , var l l k. iri * Ola andan daha hacimli, ola an a an bykl olan. iri iri iri k y m * byk, ok iri. * ri k y lm . * ri yap l , gvdeli. * Abart l sz. * ri yap l .

iri lf iri yar

iriba irice iridyum

* Kuyruksuz kurba an n yumurtadan yeni km kurtu u. * riye yak n, biraz iri (kimse veya ey).

* Atom a rl 193,1 atom numaras 77, yo unlu u 22,4 olan ve pltin filizlerinde bulunan de erli bir element. K saltmas r. irile me * rile mek i i. * Baz organlar n hastal k sonucunda ola an d bymesi durumu. irile mek * ri bir duruma gelmek. irili ufakl * Byk kk kar k. irilik irin * ri olma durumu.

* Organizman n herhangi bir yerinde iltihaplanma sonunda lm hcre art klar ndan ve bozulmu ak yuvarlardan olu an, mikroplu veya mikropsuz, genellikle sar mt rak renkte koyuca s v , cerahat. irinlenme * rinlenmek i i, iltihaplanma, cerahatlenme. irinlenmek * rin olu mak, iltihaplanmak, cerahatlenmek. irinli irinti * rin toplam , cerahatli. * Elek ve kalbur zerinde kalan iri taneler. * Hayvanlar n be enmeyerek yemedikleri iri saman. * Saydam tabaka ile gz merce i aras nda bulunan, ince, kas labilen bir zardan olu an, gzn renkli blm,

iris ssen. iri irkili irkilme

* Ar . * rkilmek i i veya biimi. * rkilmek i i.

irkilmek

* rkerek geri ekilir gibi olmak veya a r p duraklamak. * (vcudun bir yeri) D ar dan gelen bir uyar c n n etkisiyle kanlan p i mek, taharr etmek. * (akan bir ey) Bir engel kar s nda duraklay p birikmek. * rkilmeye sebep olan.

irkiltici irkiltme

* rkiltmek i i veya durumu. irkiltmek * rkilmesine sebep olmak. irkinti * Su birikintisi. * rperme, tiksinti. * Korku, ekinme. * rkmek i i veya durumu. irkmek * Birikmek. * Biriktirmek, toplamak. * Tiksinmek.

irkme

rlandal * rlanda halk ndan olan (kimse). irmik * Sert bu daydan elde edilen, taneleri iri, gltence zengin un.

irmik helvas * rmik, am f st , ya ve eker kar m yla haz rlanan bir tatl tr. ironi * Dolayl ve alayl anlat m, mizah.

irrasyonalizm * Hayatta ve bilgilerde ak l d gelere tek yanl olarak a rl k veren sevgi, duygu ve i gdleri, bilginin kayna sayan gr , ak l d c l k. irrasyonel * Ak l d , gayriakl, us d . irrealist * Gerek d .

irredantizm * Dil, gelenek, grenek ve e itli kltr de erleri bak m ndan bir birlik gsterdi i hlde ana yurt d nda kalm halk n ya ad topraklar ana yurt s n rlar iine almak d ncesi. irs irsal irsalt * Gnderilen eyler, gnderiler. irsaliye irsen irs * Bir yere gnderilen e yan n listesi, gnderme belgesi. * Kal t m yoluyla. * Kal t mla geen, soydan kalma, soydan geme, kal tsal. * Kal t m, soya ekim. * Gnderme, yollama.

irsiyet ir at

* Soya ekim, kal t m, veraset. * Do ru yolu gsterme, uyarma.

ir at etmek * do ru yolu gstermek, uyarmak. irtibat * Ba lant , ba l olma.

irtibat kurmak * ba lant sa lamak. irtica irtica * Gericilikle ilgili gerici (davran , tutum). irtical irticalen irtifa * Bir manzumeyi veya sz birdenbire d nmeden, iine do du u gibi syleme, do a. * ine do du u gibi syleyerek, do atan. * Ykseklik. * Ykselti. * Dayanma. * Gericilik.

irtifak

irtifak hakk * Ba kas n n arsa, yol, bahe gibi ta nmaz bir mal ndan belirli bir yolda yararlanma hakk . irtihal * (br dnyaya) Gme, lme.

irtihal etmek * lmek. irtikp * (kt i ) Yapma, ktlk etme. * Yiyicilik, r vet alma. * Yalan syleme, hile yapma. * Resmi kma, resmi izilme. * z d m. * R vet alma, r vet yeme. * Duman n de di i yerde b rakt kara leke. * Srme. * (bir yne do ru at lan ey iin) Hedefe varma, hedefi vurma. * (piyango vb.) ans oyunlar nda, kazanma, kma, vurma.

irtisam

irti a is

isabet

* (neri, d nce, sz iin) Yerinde olma, yan lmazl k. * Gzel rastlant . * "ok gzel", "iyi oldu!" gibi anlamlarda kullan l r. isabet almak * vurulmak, yaralanmak. isabet etmek * ni an al nan yere de mek, rastlamak. * kmak. * yerinde i grm olmak. isabet oldu * yerinde, tam iste e uygun. isabetli isabetsiz * Yerinde olmayan, uygun olmayan, yersiz. isaf isal isale is'at * Kutlama. is'at etmek * kutlamak. sa'y kstrd, Muhammed'i memnun edemedi * iyilik edeyim derken kimseyi memnun edemedi. ise ise tutmak * dumana tutup karartmak. sev sevlik isfendan * Akaa a. * Akaa atan yap lm olan. isfenks * Bkz. Sfenks. ishak ku u * Batakl k bayku u. ishal * Srgn, i srme, trk, amel. * Hz. sa' n n yayd dinden olan, Hristiyan. * Hristiyanl k. * (bir dile i, iste i) Yerine getirme. * Ula t rma. * Ak tma. * Yerine d m , yerinde, uygun.

ishal olmak * amel olmak, srgn olmak. ishalli isilik isim * Ad. * Ki i, insan. * Canl ve cans z varl klar , duygu ve d nceleri, e itli durumlar bildiren kelime. isim cmlesi * Yklemi isim soyundan olan veya ek fiile kurulan cmle. isim ekimi * simlere iyelik eklerinin getirilmesi. isim durumu * sim hli. isim gvdesi * sim ve fiil kklerinden yap m ekleriyle tretilen ve isim olarak kullan lan gvde. isim hakk * Bir ticarethanenin veya mal n ad n kullanma kar l nda talep edilen hak, patent hakk . isim hli * Ba ka bir kelime ile ilgi kurmak iin, ismin yal n olarak veya ek olarak girdi i durum. isim koymak * ad koymak, tesmiye etmek. isim kk * Bir ismin eklerine blnemeyen anlaml en kk para. isim taban * sim kk ve gvdelerinin ekim eki almam hli. isim tamlamas * ki veya daha ok isim soyundan kelime ile kurulmu olan tamlama. isim vermek * ad vermek. isim yapmak * bir alanda n kazanmak, n almak. isimcilik * Adc l k. * shali olan. * Terlemekten veya s caktan vcutta meydana gelen kk pembe kabart lar, s rg n.

isimden treme fiil * sim kknden fiil yap m ekiyle yap lm fiil gvdesi. isimden treme isim * sim kknden yap m ekleriyle tretilen isim gvdesi: Ev-cil, gz-c-lk vb. isimlendirme * simlendirmek i i.

isimlendirmek * Adland rmak, ad koymak. isimli isimlik isimsiz * Ad olmayan, ad almam . * Yapt i bilinmesine kar l k kendi bilinmeyen, ads z. iskalrya * arm hlar n halat basamaklar . iskambil * Bir yznde say lar veya resimler bulunan, e itli oyunlar oynamaya yarayan kart, oyun k d . * Bu kartlar n 52 tanesinden olu an deste. * Bu kart destesiyle oynanan oyun. * Ad olan, ad alm . * smin yaz ld plketin konuldu u yer.

iskambil k d * skambil. iskambil k d gibi devrilmek * birer birer ve birbiri ard s ra devrilmek. iskn * Yurtland rma, yerle tirme. * Yurtlanma, yerle me.

iskn etmek * (ev, yurt) kazand rmak, bo bir yere insan yerle tirmek. iskandil * Denizin derinli ini lme. * Bu i iin kullan lan ara. * in i yzn renme, bilgi toplama, sorup soru turma.

iskandil etmek * deniz derinli ini lmek. * bir i in i yzn ara t rmak, bilgi toplamak. * gzetlemek, evreyi kollamak. * sorup soru turmak, ara t rmak. skandinav * Kuzey Avrupa yar m adalar n n btn. * skandinavyal . skandinav dilleri * Germen dillerinin kuzey kolundaki dillere verilen ad. skandinavyal * sve, Norve, Danimarka ve Finlandiya'da oturan halk ve bu halk n soyundan olan (kimse). iskarpel iskarpin * Tahta, metal veya ta i lemeye yarayan elik ara. * keli, konsuz ayakkab .

iskarto iskele

* Yapa k r nt s .

* Deniz ta tlar n n yana t , o u tahta ve betondan yap lm , denize do ru uzanan yer. * K y ya yana an deniz arac na do ru uzat lan e reti kk kpr veya gemiye kmay sa layan merdiven. * Vapur u ra olan ehir veya kasaba. * erlerde bulunan bir yerin kendine en yak n olan deniz ta t u ra veya demir yolu dura . * Yap lar n d nda s vama, boyama veya onar m iin keresteden kat kat kurulan, al ma s ras nda stne k lan atk . * Geminin sol yan . * I klar n yerle tirilmesi, k lar n dola abilmesi iin stdyolarda tavana yak n yerde duvar epeevre saran k nt . iskele almak * (gemi) merdivenleri kald r l p harekete haz rlanmak. * bir erkek, bir kad na sark nt l k etmek. iskele babas * Yana an gemileri ba lamak iin r ht ma konmu dkme demir veya betondan silindir. iskele kelepesi * n aat n d yzeyine kurulan iskeleyi birbirine ba lamaya yarayan ba lant paralar . iskele ku u * Yal apk n , emircik. iskelet * nsan ve hayvan bedeninin kemik at s , te rih. * Yumu ak blmleri dklm , l bir vcudun kemiklerinin btn. * Bir eyi olu turan temel at . * ok zay f. * Bir eserin genel pln . * Kuru, plak.

iskelet gibi * ok zay f. iskelet mobilya * Esas ta y c k s mlar masif a a malzemeden yap lan ve oturma grubuna giren koltuk, kanepe, sandalye, kolakl sandalye, sallanan koltuk vb. mobilya. iskeleti kmak * ok zay flamak. iskemle * Arkal ks z sandalye. * stne sigara tablas , iek vazosu gibi eyler konulan kk masa. * Sandalye. * Dikenli salyangoz. iskete iski skite * Seregillerden, gagalar di li, zararl bcek ve kurtlarla beslenen, gzel sesli bir ku (Parus ater). * Bkz. ski. * skitlerin dili.

iskerlet

skitler sko

* M. Vlll-Vll. yzy llarda Orta Asya'dan Gney Rusya'ya g eden bir kavim. * skoya halk ndan olan kimse. * skoya yap s , skolara zg olan. * sko dili.

skoa

skoyal * sko halk ndan olan kimse, sko. iskolstik iskonto iskorbt * Bkz. skolstik. * Bkz. skonto.

* C vitamini eksikli inden ileri gelen ve dermans zl k, zay fl k ve di etlerinin iltihab gibi belirtilerle kendini gsteren hastal k. iskorina * Birle ikgillerden, lezzetli kkleri sebze olarak kullan lan, Akdeniz blgesinde ok yeti tirilen bir bitki (Scorzonera). iskorpit * skorpitgillerden, iri ba l , yzgelerinde yak c dikenleri bulunan, eti be enilen bir bal k (Scorpaena scrofa).

iskorpitgiller * Omurgal lardan, rnek hayvan iskorpit olan, s rt yzgeleri zehirli bezlere ba l gl dikenlerle donanm , btn denizlerde rastlanan bal klar s n f . iskota * Yelkenleri amak ve tutmak iin alt k elerine ba lanan halat, zincir ve palangadan olu an donan m. slm * slmiyet. * Hz. Muhammed'in yayd dinden olan (kimse), Mslman.

slm gizemcili i * Tasavvuf. slm hukuku * Din temeline dayanan hukuk, eriat. slmc * Mslmanl n esaslar n sadece din hayatta de il, hukuk, iktisad ve siyas dzenlemelerde de geerli k lmak isteyen kimse. slmc l k * slmc olma durumu. slm * slm diniyle ilgili olan. slmiyet * Hz. Muhammed'in yayd din, Mslmanl k.

slmla ma * slmla mak i i.

slmla mak * Mslman olmak. slmla t rma * Mslman olmas n sa lama. slmla t rmak * Mslman yapmak. slml k * Mslmanl k. slv slvca * Slav. * Slavca.

slvc l k * Slavc l k. slvist * Slavist. slvistik * Slavistik.

slvla t rmak * Slavla t rmak. isleme islemek * se tutup karartmak. islenme islenmek isli * slenmek i i. * sli duruma gelmek. * si olan, islenmi , is bula m . * s verecek biimde. * slemek i i.

isli kf

* Toprakta ve gbreliklerde rkl ya amakla birlikte kulak, burun, akci er asala olarak da geli ebilen askl mantar (Aspergillus fumigatus). islim * Gcnden yararlanmak iin elde edilen buhar, istim.

islim arkadan gelsin * Bkz. istim arkadan gelsin. sloven ismen * Sloven. * Ad n belirterek, ad n syleyerek, ad n vererek.

ismet

* Ahlk kurallar na ba l kalma durumu, sililik. * Drstlk, temizlik. * Ahlk kurallar na ba l , ismet sahibi. * Drst olan. * Ahlk kurallar na ayk r davranan. * Drst olmayan.

ismetli

ismetsiz

ismi kmak * nl olmak. * kt bir n yapmak. ismi gemek * ad ndan sz edilmek, bahsedilmek, ad gemek. ismi var cismi yok * sz edilen bir kimse veya eyin gerekte var olmad n anlat r. * ad olmas na kar l k grevini, etkinli ini yerine getirmeyen. ismini cismini almak * ad n , kimli ini belirleyip kaydetmek. ismini cismini bilmemek * hi tan mamak. ismiyle cismiyle * Bkz. ad yla san yla. isnaden isnat * Dayanarak. * Bir d nceyi, bir konuyu bir ki i veya sebebe dayand rma, ykleme, atfetme. * Karac l k, iftira.

isnat etmek * dayand rmak. * kara almak; iftira etmek. isnat grubu * S fatlar n isimden sonra gelmesiyle olu an ve genellikle deyim olarak kullan lan kelime grubu. ispalya ispanya * Boyac l kta kullan lan tebe ir tozu. spanyol * spanya halk ndan veya bu halk n soyundan olan (kimse). * spanyol halk na zg olan. * Herek.

spanyol dans * spanyollara zg, hareketli bir tr dans. spanyol mzi i * spanyollara zg bir tr mzik.

spanyol nezlesi * Paavra hastal . spanyolca * Hint-Avrupa dillerinden, spanya'da, Brezilya d ndaki Ltin Amerika'da ve spanyol uygarl n benimsemi lkelerde kullan lan dil. ispanyolet * Pencere kanatlar n kapad ktan sonra srglemeye yarayan ve ortas nda her iki yana i leyen tutacak yeri bulunan uzun demir srg. ispanyolet kilit * Elbise dolab , bro dolab vb. e yalar n kapaklar na tak lan, srg kollar ile kapa n alt ndan ve stnden kilitleme yapan gmme kilit e idi. ispari ispat * zmaritgillerden, kur un renginde bir bal k (Sargus annularis). * Tan t ve kan t gstererek bir eyin gerek ynn ortaya karma, tan tlama, tan t.

ispat etmek * kan tlamak. * tan tlamak. ispati * skambil k d nda sinek. ispatlama * Kan tlama. * Tan tlama.

ispatlamak * Kan tlamak. * Tan tlamak. ispatlan * spatlanmak i i veya biimi. ispatlanma * spatlanmak i i. ispatlanmak * Tan tlamak i i yap lmak, tan tlanmak. ispatlay * spatlamak i i veya biimi. ispatl * Tan tlanm .

ispatl ahitli * Gerek yn gsterilen, tan tl ve kan tl . ispazmoz * Bkz. spazm. ispen * Bodur bir cins horoz veya tavuk. * Tar mla u ra an Hristiyan uyruktan al nan bir tr vergi.

ispen horozu * Ufak tefek oldu u hlde kabaday l k taslayan. ispeniyari * Eczac l k. ispendek * Levrek bal n n k . ispermeet * Balinalardan ve zellikle ispermeet balinas n n ba ndan kar lan, mum yap m ve kozmetik sanayiinde kullan lan beyaz bir madde. ispermeet balinas * Balinalardan, bykl bak m ndan balinaya benzeyen, alt enesindeki geni di iyle ondan ayr lan deniz memelisi, ka alot (Physeter catodon). ispinoz * spinozgillerden, gagas k sa ve koni biiminde, s rt tyleri ye ilimt rak mavi, boynu ve karn k rm z renkte, gzel sesli bir ku (Fringilla coelebs). ispinozgiller * Kanarya, saka, sere, ispinoz gibi tc ku lar iine alan gmen ku lar familyas . ispir ispiralya ispirto * Etil alkol. * ki. ispirto oca * spirtoluk. ispirtocu ispirtolu * spirto ien kimse. * spirtosu olan. * At veya araba u a . * Gemi kamaralar n ayd nlatmak iin gvertelerde a lan kk yuvarlak caml kaporta.

ispirtoluk * spirto yakan kk ocak, ispirto oca , kamineto. ispirtosuz * spirtosu olmayan. ispit ispiyon * Jant. * Birinin s rlar n , davran lar n , d ncelerini gzleyip ba kalar na bildirerek kar sa layan (kimse).

ispiyoncu * spiyon. ispiyonculuk * spiyonun yapt i . ispiyonlama

* spiyonlamak i i. ispiyonlamak * Birinin s rlar n , davran lar n , d ncelerini gzleyerek yetkili ki ilere bildirmek. ispritizma * Ruhun lmedi ine inanan, gere inde llerin ruhlar yla ili ki kurulabilece ini ileri sren inan , ruh a rma. ispritizmac * spritizma ile u ra an kimse, ruh a r mc . ispritizmac l k * spritizmac n n i i. israf * Gereksiz yere para, zaman, emek vb.yi harcama, savurganl k, tutumsuzluk.

israf etmek * gereksiz yere harcamak, savurganl k etmek, tutumsuzluk etmek. israfa kamak * gereksiz yere a r harcamalarda bulunmak. srafil srailli istadya * Uzakta bulunan iki noktan n aras n lmekte kullan lan ara. istalagmit * Bkz. stalagmit. istalaktit * Bkz. stalaktit. * slm inan na gre k yamet gnn ttrece i boru ile bildirecek olan melek. * srail halk ndan olan (kimse).

stanbul efendisi * Genellikle stanbul'da oturan kibar, sayg l , alak gnll, olgun, elebi ve yard msever kimse. stanbul keki i * Trakya, Bat ve Gney Anadolu'da yeti en s k tyl, beyaz ve pembe iekli, kuvvetli kokulu, ok y ll k bir bitki (Origanum heradeoticum). istanbulin * Tanzimat'tan Me rutiyet'e kadar Trkiye'de kullan lan, yakas kapal bir tr erkek ceketi. istasyon * Tren dura . * Ara t rma kurulu u. * Sat , bak m, a gibi i ler yap lan kurulu veya yer.

istasyon yapmak * duraklamak, beklemek. istatistik * Bir sonu karmak iin olgular yntemli bir biimde toplay p say olarak belirtme i i, say mlama. * Bir dizi olay n veya say ile gsterilen olgular n yntemli bekle tirilmesine dayanan ve ilkelerini olas l k kuramlar ndan alan, matemati in uygulamal dal , say m bilimi.

istatistiki * statik uzman , say mlamac , istatikle u ra an (kimse). istavrit * Uskumrugillerden, pulsuz ve az k l kl bir bal k (Trachurus trachurus).

istavrit azman * Orkinos bal na yanl olarak verilen ad. istavroz * Ha. * S hh tesisatta kullan lan drt giri li ba lant borusu.

istavroz karmak * Bkz. ha karmak. istedi i gibi at ko turmak (dz oynatmak) * keyfince, istedi i gibi davranmak. istek * Bir eye duyulan e ilim, arzu. * Yerine getirilmesi (ba kas ndan) istenilen ey, talep. * stek ve niyet kavram veren isteme kipi.Trkede bu kip fiil kk veya gvdesine -a/-e eki getirilerek * Belirli bir ihtiyac kar layaca d nlen nesne veya duruma kar duyulan zlem, arzu.

kurulur.

istek duymak * bir eye kar e ilim duymak, arzulamak. istek uyand rmak * stemesine, arzu duymas na yol amak. istek yutumu * Kk ve gvdesi nl ile biten isteme kiplerinde, ayn nlden birinin d mesi. isteka * Bilrdo oyununda kullan lan de nek. * Bkz. stika. * Bas m evlerinde kitap formalar n k rmak, katlamak iin kullan lan tahta veya kemikten yap lm ara.

isteklendirici * stek uyand ran, te vikkr. isteklendirme * steklendirmek i i, te vik. isteklendirmek * Birinde, bir ey yapma iste ini uyand rmak, zendirmek, te vik etmek. istekleni * steklenmek i i veya biimi. isteklenme * steklenmek i i. isteklenmek * Bir eye kar istek duymak, heveslenmek. istekli * Bir eye kar iste i olan. isteksiz

* Bir i i yapmaya iste i olmayan, gnlsz. isteksizce * stek gstermeden, isteksiz olarak. isteksizlik * steksiz olma durumu. istem * Bir kimseden bir eyi yapmas n veya yapmamas n isteme, talep, arzu. * rade veya iste in eylem durumunda belirmesi. * stemek i i.

isteme

isteme kipleri * Dilek, istek, gereklik ve emir kavramlar veren kipler. istemek * stek duymak, arzulamak. * Bir eyin kendisine verilmesini veya yap lmas n sylemek, dilemek. * Grmek istedi ini bildirmek. * Gerek olmak. * Evlenmek dile inde bulunmak. istemeye istemeye * stemeyerek, gnlszce. istemli * Yap l p yap lmamas insan n kendi iste ine ba l olan. * Bir istek zerine veya isteyerek yap lan.

istemseme * radeyi etkileyebilecek gte olmayan, gelip geici isteme. istemsiz * stenmeden yap lan. * stemeyerek yap lan.

istemsizlik * stemsiz olma durumu. isten * rade, istek. * Davran larla ilgili tepilerden bir blmn tutup tekileri eyleme dn trme gc, irade. isten d * radesiz, irade d , gayriirad. isten yitimi * Bkz. irade yitimi. isteni * stenilik yanl s .

istenilik * Akla ve bilmeye de il de iradeye stnlk tan yan, ruhsal olaylar n ve bilgi srecinin temelinde iradeyi gren bilim d reti, iradiye, volontarizm. istenli * radeyle yap lan, irad.

* Herhangi bir d zorunluluk sz konusu olmadan belirli bir durum kar s nda giri ilecek eylemi kararla t ran ve uygulayabilen, iradeli. istensiz * radeyle yap lmayan, istenci olmayan, isten d , irade d , iradesiz. * Yap lmas istenmedi i hlde yap lan (davran ), irade d , gayriirad.

istensizlik * radesiz olma durumu, iradesizlik. istenilme * stenilmek, istenmek i i. istenilmek * stemek i i yap lmak. istenme istenmek * stenmek i i. * stenilmek.

istenmeyen durum * Kar la lmas beklenilmeyen durum, kar kl k, komplikasyon. istenmeyen ki i * yi kar lanmayan ki i (Persona non grata). ister * Bir eyin yap labilmesinin veya olabilmesinin ba l oldu u ey, gerek, icap, lzum. * Cmledeki grevleri ayn olan kelimelerin ayr ayr her birinin ba na getirilerek herhangi birinin onanmas nda sak nca olmad n anlat r. ister istemez * Zorunlu olarak, elinde olmadan. * Yar gnll olarak, biraz mecbur olarak. ister misin? * ya olursa. isteri * Duyu bozukluklar , trl ruh kar kl klar , rp nma, kas lmalar ve bazen inmelerle kendini gsteren bir sinir bozuklu u, histeri. isteri nbeti * steri s k nt s n n ya and sre. isterik istetme * stetmek i i. istetmek * stemek i ini ba kas na yapt rmak. * steriye tutulmu olan, histerik.

isteyeninin bir yz, vermeyenin iki yz kara * birinden bir ey isteyen biraz utan r ama iste i yerine getirmeyen daha ok utanmal d r. isteyi * stemek i i veya biimi.

istiane

* Yard m isteme.

istiane etmek * yard m istemek. istiap * (iine) Alma, (iine) s d rma. istiap etmek * iine almak, s d rmak. istiap haddi * Deniz, kara ve hava ta tlar n n yk ve yolcu miktarlar n belirleyen s n r. istiare * dn, bor veya e reti alma, dnleme, metafor. * Bir eyi anlatmak iin ona benzetilen ba ka bir eyin ad n e reti olarak kullanma, e retileme: "Bu adam hayat n n sonbahar nda" cmlesinde sonbahar kelimesi ya l l anlatan bir istiaredir. istibat * Olmas n uzak grme, imkn vermeme, uzaksama, raksama.

istibat etmek * uzaksamak, raksamak. istibdat * Uyruklar na hibir hak ve zgrlk tan mayan s n rs z monar i, despotluk, despotizm. istical * vedilik, acele etme, mstaceliyet.

istical etmek * ivmek, acele etmek. isticar * Kira ile tutma, kiralama.

isticar etmek * kiralamak. isticvap istida * Sorguya ekme, sorgu. * Dileke, arzuhal.

istidaname * Resm bir makama yaz lan dileke yaz s . istidat * Yarad l tan gelen veya sonradan edinilmi yetenek. * Yetene i olan kimse. istidatl * stidad olan. istidats z * stidad olmayan. istidll * Bir konuda kan tlara dayanarak sonu karma.

* kar m. istidll etmek * kan tlara dayanarak bir sonuca varmak. istif * st ste e ya konularak yap lan dzgn y n. * Kereste, tahta gibi a a rnlerini kurutmak veya bekletmek amac ile belirli dzenlerde st ste dizerek yap lan y n. * Stok. istif etmek * y k lmayacak bir biimde, dzgnce yerle tirmek. * stok etmek. istifa * Kendi iste iyle grevden ayr lma. * ten ayr lma iste ini bildiren dileke.

istifa etmek * (i inden) ekilmek. istifade * Yararlanma, faydalanma. istifade etmek * yararlanmak. istifaname * Bir grevden kendi iste iyle ayr ld n belirten dileke. istifay basmak * herhangi bir sebeple grevinden ani bir kararla ekilmek. istifi * Mallar , e yay istif eden grevli. * stifilik yapan, stoku. istifilik * stif yapma i i. * leride bulunmayaca veya pahal la aca d ncesiyle ok mal y arak piyasada s k nt ya yol ama, stokuluk. istifham * (zihinde beliren) Soru.

istifini bozmamak * ald r etmeyip durum ve davran n hi de i tirmemek. istifleme * stiflemek i i.

istiflemek * Dzgn bir biimde st ste y mak. * Stok etmek. istifleni * stiflenmek i i veya biimi. istiflenme * stiflenmek i i.

istiflenmek * stiflemek i i yap lmak. istifleyi * stiflemek i i veya biimi. istifra * Kusma. istifra etmek * kusmak. istifsar * Bir eyin a klanmas n , ayd nl a kavu mas n isteme, anlamaya al ma, sorma.

istifsar hat r * Hl hat r sorma. isti far * Tanr 'dan sular n n ba lanmas n dileme; tvbe etme. isti far etmek * tvbe etmek. isti na * nerilen bir i e kar nazlanma, nazl davranma. * Doygunluk, gnl toklu u. * Dalma, iine gmlme, dal n. * Biim de i tirme. * Ba kala ma. * Ba kala m.

isti rak istihale

istihale etmek * biim de i tirmek. * ba kala mak. istihare uyuma. * Bir inan a gre, giri ilecek bir i in hay rl olup olmad n ryadan anlamak iin abdest al p dua okuyarak

istihareye yatmak * giri ilecek bir i in hay rl olup olmad n ryadan anlamak iin abdest al p dua okuyarak uyumak. istihbar * Haber ve bilgi alma.

istihbar etmek * haber almak, duymak, renmek. istihbarat * Yeni renilen bilgiler, haberler. * Bilgi toplama, haber alma.

istihbarat dairesi * Haber alma dairesi. istihbarat servisi * Haber alma i lerini yrten i yeri.

istihdaf

* Amalama, hedef alma.

istihdaf etmek * amalamak. istihdam * Bir grevde, bir i te kullanma.

istihdam etmek * bir i te, bir grevde kullanmak. istihfaf * Kmseme, hor grme, hafifseme.

istihfaf etmek * kmsemek, hor grmek, hafifsemek. istihkak * Hakk olma, hak kazanma. * Hizmet kar l kazan lan hak (para). * D man sald r s n durdurmak, d mana kar savunma yapmak amac yla dzenlenmi yer. * stihkm i leriyle u ra ma, istihkmc l k.

istihkm

istihkm s n f * Sava an birliklerin sald r s n kolayla t ran, savunma gcn art ran, yap i leriyle u ra an teknik asker s n f. istihkmc l k * stihkm s n f n n yapt i . istihkar * Hor grme, a a lama. istihkar etmek * hor grmek, a a lamak. istihlk * Tketim.

istihlk etmek * tketmek. istihra * (anlam, sonu) karma, karsama. istihra etmek * sonu karmak. istihsal * karma, elde etme. * retim, retme.

istihsal etmek * elde etmek. * retmek. istihza * Gizli veya ince alay.

istihza etmek * alay etmek, alaya almak. istihzal * stihzas olan. istihzar * Haz rlama. * Hat rlama, an msama. * Ayakkab lar n alt n parlatmak iin kundurac lar n kulland kemik, isteka. * Do rultu, yn. istikamet vermek * yn vermek, yneltmek. istikbal * Kar kma, kar lama. * Gelecek (zaman), ati.

istika istikamet

istikbal etmek * kar lamak. istikll istikra * Tme var m. istikrah * Tiksinme, i renme. * Ba ms zl k.

istikrah etmek * tiksinmek, i renmek. istikrar * Ayn kararda, biimde srme, kararl l k. * Yerle me, oturma. * Denge. * demeler dengesinde, istihdamda dzen.

istikrar bulmak * karar k lmak. * yerle mek. istikrarl * stikrar olan, dengeli, kararl . istikrarl l k * stikrarl olma durumu. istikrars z * stikrar olmayan, dengesiz, karars z. istikrars zl k * stikrars z olma durumu, dengesizlik, karars zl k. istikraz

* dn alma, borlanma. istikraz etmek * dn para almak, borlanmak. istik af * Ara t rma. * A nsama. * Bir lkeyi silh gcyle ele geirme. * Yay lma, kaplama, sarma, brme.

istil

istil etmek * bir lkeyi silh gcyle ele geirmek. * yay lmak, kaplamak, sarmak, brmek. istilc istilc l k istilzam * stil eden (kimse, devlet). * stilc olma durumu. * Gerektirme, gerekme.

istilzam etmek * gerekli bulmak. istim * slim.

istim arkadan gelsin * nce istenilen i yap ls n, gereken artlar sonradan yerine getirilsin. istim stnde olmak * (buharla i leyen aralar iin) kalkmaya haz r duruma gelmek. istimal * Kullanma. istimal etmek * kullanmak. istimara * lme, de erlendirme. * Bir kab n hacmini veya alabilece i miktar hesaplama. * Gmrklerde mallara de er bien grevli. * Filika bykl nde, islimle i leyen deniz teknesi, atana. * mdat isteme, yard ma a rma. istimdat etmek * yard ma a rmak, yard m istemek. istimlk * Kamula t rma.

istimator istimbot istimdat

istimlk etmek * kamula t rmak. istimna istimrar istimza * Bir kimsenin huyunu, ki ili ini tan mak iin ara t rma. * Sorma, yoklama. istimza etmek * sormak, yoklamak. istinabe * Davan n grlmekte oldu u mahkemeye gnderilmek iin ba ka bir yerde bulunan bir tan n oradaki mahkeme taraf ndan ifadesinin al nmas . istinaden istinaf * Bir gr e, bir d nceye dayanarak, dayan larak, gvenerek. * Mahkemenin verdi i karar kabul etmeyerek, bunu istinaf mahkemesine gtrme. * Onanizm. * Srp gitme, sreklilik.

istinaf mahkemesi * Sulh ve asliye mahkemeleri benzeri ilk derece mahkemeler ile temyiz mahkemeleri aras nda yer alan ikinci derecede yksek mahkeme. istinas istinat * Dayanma, yaslanma. * Gvenme, kuvvet alma. * Bir eyi kan t sayma. istinat duvar * Toprak veya yap n n kaymas n nlemek iin yap lan, diren sa layan duvar. istinat etmek * dayanmak, yaslanmak. istinatgh * Dayanacak, gvenecek, s nacak yer, dayanak. istinga * Yelkenleri toplamak iin kullan lan halat. * Yad rgamaz olma, al ma, s nma.

istinga etmek * (yelkenleri) toplamak. istinkf * ekinme, geri durma, sak nma. istinkf etmek * ekinmek, geri durmak, sak nmak. istinsah * Bir eye bakarak ayn s n yazma.

istinsah etmek * bir eye bakarak ayn s n yazmak, kopya ederek rnek karmak. istinta * Sonu karma. * Bir byk nermeden k e ve sonurguya, yasalardan olaylara, nedenden sonuca giderek sonu karma.

istinta etmek * sonu karmak. istintak * Sorgu. * Sorguya ekme.

istintak etmek * sorguya ekmek. istirahat * Dinlenme, rahat etme. istirahat etmek * dinlenmek. istirdat * Geri alma. * (bir yeri) Yeniden ele geirme, geri alma, kurtarma. * Yalvarma, merhamet dileme.

istirham

istirham etmek (veya istirhamda bulunmak) * yalvarmak, dilemek, rica etmek. istiridye * Yass solungal lar s n f ndan, gl kaslarla birbiri zerine kapanan iki eneti olan, eti be enilen bir deniz yumu akas (Ostrea edulis). istiskal * So uk davran larla ho lanmad n belli etme. istiskal etmek * ho nutsuzlu unu belli ederek so uk davranmak. istismar * letme, yararlanma. * Birinin iyi niyetini ktye kullanma. * Smrme.

istismar etmek * i letmek, yararlanmak. * birinin iyi niyetini ktye kullanmak. * smrmek. istismarc * Birinin iyi niyetini ktye kullanan (kimse). * Smrc. istismarc l k * stismar etme i i. istisna

* Bir kimse veya bir eyi benzerlerinden ayr tutma. * Genelden ayr , kural d olma, ayr kl k. * Ayr tutulan kimse veya ey. istisna etmek * ay rmak. istisna * Benzerlerine uymayan, kural d olan, ayr kl .

istisnas z * stisnas olmadan, ayr ks z, ayr cas z, bilistisna. isti are * Dan ma.

isti are etmek * dan mak. isti are heyeti * Dan ma kurulu. istitrat * Sz aras nda, s ras gelmi ken, antrparantez. istiva * Birden ok eyin birbirine e it ve denk olmas .

istiva hatt * Ekvator. istizah * Herhangi bir konuda a klay c bilgi isteme, bir sorunun a klanmas n isteme. * Gensoru.

istizah etmek * sorulan soruya a klay c bilgi istemek, bir sorunun a klanmas n istemek. istizan * Yetki isteme, izin isteme. istizan etmek (veya eylemek) * yetki istemek, izin istemek. istop bir oyun. istop etmek * durmak, al mamak. istor istralya * Stor. * Gemide direk ve ubuklar ba taraf ndan, yani burundan tutan halat. * Geminin kaburgalar n birbirine ba layan demir ku ak. * Stop. * Ebenin topu havaya atmas , di erlerinin ka mas ve ebe taraf ndan topla vurulmas biiminde oynanan

istrongilos * zmaritgillerden, Akdeniz'de ya ayan, eti lezzetli bir bal k (Smaris vulgaris).

svee sveli svireli

* sve dili. * sve halk ndan veya bu halk n soyundan olan (kimse). * svire halk ndan olan (kimse).

isyan

* Herhangi bir amala kurulu dzene veya devlet glerine kar gelme, ba kald rma, ayaklanma. * Bir dzene veya emre boyun e meme, uymama, itaat etmeme.

isyan bayra n amak * kar gelmek, ba kald rmak. isyan etmek * ayaklanmak. * kabullenmemek, raz olmamak. isyanc * Ba kald r c (kimse), asi.

isyanc l k * syanc n n i i. isyankr * Ba kald r c , isyanc . isyankrl k * syankr olma durumu, ba kald r c l k, asilik. i * Bir sonu elde etmek, herhangi bir ey ortaya koymak iin g harcayarak yap lan etkinlik, al ma. * Bir de er yaratan emek. * Birinden istenen hizmet veya birine verilen grev. * Sanayi, ticaret, tar m, maliye vb.alanlara ili kin ekonomik etkinliklerin btn. * Kamu yarar na yap lan i ler. * Herhangi bir yere dzen verici, gnlk ya ay sa lay c her trl al ma. * Geim sa lamak iin herhangi bir alanda yap lan al ma, meslek. * yeri. * Ticar anla ma, al veri . * Herhangi bir maksatla kurulan dzen. * Baz deyimlerde "yarar, kar" anlam nda kullan l r. * Yap lan ey, davran . * Nak , rg gibi elde yap lan ey. * Emek, i ilik, ustal k. * lem. * Sorun, konu, mesele, maslahat. * Gizli sebep veya maksat. * Bir kimseye zg olan gr , anlay . * Bir kuvvetin uygulanma noktas n hareket ettirirken harcad g. * Bkz. - / -i (I). * Bkz. - - / - -.

-i -i

i (birinden) bitmek * i in sonulanmas hli ondan beklenilmek.

i (birine) kalmak * i in bitmesi iin as l gayret birine d mek. i (g) edinmek * bir eyi grev olarak stlenmek. i amak * u ra t r c , gereksiz bir durumun ortaya kmas na sebep olmak. i adam * Ticaret veya sanayi alan nda kazan sa lamak amac yla para yat ran kimse. * Kr sa lamada becerikli ve ba ar l kimse. i akdi i alan * Bkz. i szle mesi, hizmet akdi. * al lacak, kazan sa lanacak dal.

i aya a d mek * i , sorumsuz ve yetkisiz olanlar n elinde kalmak. i ba a d mek * kendi i ini kendi grme zorunda kalmak. i ba * (i yerlerinde) e ba lama.

i ba yapmak * (i yerinde) i e ba lamak. i ba nda e itim (grmek veya yapmak) * i inin i ini yaparken u ra s nda oldu u kadar i grgs, i gvenli i, i i sa l , i ynetimi konular nda da yeti tirilmesi, hizmet ii e itim. i b rak mc * b rak m yapan kimse, grevci. i b rak m * steklerini i verene kabul ettirmek iin i ilerin, i lerini hep birden b rakmas , grev. i bilenin, k l ku anan n * becerikli olanlar kazan r. i bilimi i bilmek i birli i * Ama ve karlar bir olanlar n olu turduklar al ma ortakl , te rikimesai. * Bir i in e itli i ilerce yap lmas . i birli i yapmak * ama ve karlar bir olanlarca al ma ortakl kurulmak. i birliki i birlikli * Herhangi bir alanda kar sa lama amac n gden kimse veya kurulu larla ili ki kuran (kimse, kurulu vb.). * birli i ile, ortakla a yap lan. * nsan n i ine uymas n , amaca gre al mas n dzenleyen inceleme ve ara t rmalar n btn, ergonomi. * becerikli olmak.

i bitirmek * bir i i iyi bir sonuca ula t rmak. i blm * Bir i i, iki veya daha ok ki i aras nda blme. * Bir toplumsal retim dzeni iindeki de i ik grev ve hizmetlerin, toplumun yeleri, kmeleri aras nda kar l kl ba ml l k ili kileri iinde blnmesi. i atallanmak * bir i te glkle kar la mak. i evirmek * gizli, dolambal bir i yapmak. i r ndan kmak * amac ndan saparak dzeltilmesi g bir durum almak. i karmak * ok i yapmak. * gereksiz, u ra t r c bir i e yol amak, sorunlara sebep olmak. i day ya d t * Bkz. gayret day ya d t. i de il * bir eyin ok kolay oldu unu belirtir. * k nama belirtir. * alvar.

i donu

i d mek * birinin i yapmas gerekmek. i edinmek * bir eyi grev, meslek olarak kabul etmek. i eri * Elinden iyi i gelen, becerikli kimse. i etmek * aldatmak, birine beklemedi i bir davran ta bulunarak onu zarara sokmak.

i grmek * i yapmak. * i yapmaya uygun olmak. i gstermek * yapmas iin birine i vermek, i buyurmak. i gc tm. i g * Bir insan n yararl eyler retmek iin harekete geirmek zorunda oldu u fiziksel ve d nsel yetilerinin

* Yapacak belli bir ey, grev, me guliyet.

i g sahibi * Bir i i, bir grevi olan. i gn

* Yasayla tespit edilmi olan al ma gn. i han * Birden ok i yerinin bulundu u ok katl bina. i inada binmek * bir i i yapmakta direnmek. i i lemek * nak yapmak. i i ten gemek * bir i i gerekle tirme imkn kalmam olmak. i kad n * adam . i kar t rmak * fesat sokmak. * zararl bir i yapmak. i kazas * yerinde meydana gelen ve i iyi bedenen veya ruhen etkileyen olay. i ki i kolu * yeter ki.

* Ekonomik etkinliklerin s n fland r lmas sonucu birbirine benzeyen veya ayn nitelikte olan al ma dallar ndan her biri. * Bu dallar n herhangi birinde al anlar n btn. i merkezi * yerlerinin yo un oldu u blge. * Bir ticaret ortakl n n ynetildi i yer. i mi? i ola * yap lan bir eyin be enilmedi ini, kmsendi ini bildirir. * "sanki i grm !" anlam nda bir hafifseme sz.

i olaca na var r * bir soruna ald rmamay , ne yap l rsa yap ls n yine ayn sonuca ula laca n anlat r. i olsun diye * gereksiz bir hareketi belirtmek iin kullan l r. i saatleri * al ma saatleri.

i sarpa sarmak * i , iinden k lmas zor bir duruma girmek. i szle mesi * ilerle i veren aras ndaki ili kileri dzenleyen yntem ve artlar kapsayan szle me, i akdi, hizmet akdi. i tutmak * i yapmak, al mak. i vermek * birine yapacak i gstermek.

* gnl oldu unu gsterecek davran larda bulunmak, pas vermek. i yapmak * al mak. i yeri * Bir grevin yap ld yer. * inin i szle mesine gre al t yer. *o eyden yarar beklememeli. * Yaz ile bildirme. * Anlam ykletilen ey, anlaml iz, im. * Belirti, gsterge, levha, tabel, almet. * El, yz hareketleriyle gsterme.

i yok i 'ar i aret

i aret etmek * bir eyi, bir durumu el, yz hareketleriyle anlatmak, gstermek. * belirtmek. i aret parma * Elde, ba parmaktan sonraki parmak, ahadet parma , gsterme parma . i aret s fat * Bkz. gsterme s fat . i aret vermek * bir ara kullanarak bir eyi belli etmek. i areti * aret veren kimse.

i areti saymak * belirti ve gsterge olarak kabul etmek. i aretleme * aretlemek i i. i aretlemek * Bir eye i aret koymak, bir eyi i aretle belirtmek. * Belirtecek biimde hareket etmek. i aretlenme * aretlenmek i i. i aretlenmek * Bir eye i aret konulmak. i aretle me * aretle mek i i. i aretle mek * Birbirine i aret etmek. * Uzak bir yerden, bilgi vermek iin zel bir dzene gre trl i aretler kullanmak. i aretli * areti olan, i aretle belirlenmi olan.

i aretsiz i 'ar

* areti olmayan. * aretle ilgili. * Bilgi olarak. * Parmak veya el kald rarak verilen oy. * Doyurma. * Doyma.

i 'ar oy i ba

i bu * Bu, zellikle bu. i i * Ba kas n n yarar na bedenini, kafa gcn veya el uzlu unu kullanarak cretle al an kimse. * Toplu olarak ya ayan bceklerde reme yetene inde olmayan, toplulu un i lerini gren di i veya erkek.

i i sigortas * Bkz. sosyal sigorta. i ilik * i olma, i i niteli inde olma durumu. * Yapt i kar l i iye verilen cret. * i eme i, yap l , i leme niteli i. * a r lacak bir durum kar s nda kullan l r.

i e bak!

i e girmek * greve ba lamak. i e kar mak * herhangi bir konuda katk da bulunmak, grev almak. i e ko mak * birine i yapt rmak. i e uygun * Yap lan i e elveri li, i e yarar. i e yaramak (veya yaramamak) * elveri li olmak. i e yarar i eme * emek i i. i emek i enmek i etme * drar torbas nda biriken idrar d ar atmak, i yapmak. * drar torbas nda biriken idrar d ar at lmak. * etmek i i. * Becerikli, elveri li, i e uygun.

i etmek i gal

* emesini sa lamak, i emesine yol amak, i yapt rmak. * Bir yeri ele geirme. * (bir kimseyi) ten al koyma, engelleme, oyalama. * U ra t rma.

i gal etmek * bir yeri ele geirmek. * i ten al koymak, oyalamak. * U ra t rmak. i galci i galcilik i galiye * gal eden, ele geiren. * gal etme i i. * gal edilen yere denen cret veya vergi.

i galiye resmi * Pazar yerlerinde veya toplu ticar i yerlerinde sat c n n i gal etti i yer iin dedi i cret veya kira bedeli. i gder * Maslahatgzar.

i gderlik * Maslahatgzarl k. i gzar * Eli i e yatk n, becerikli. * Gere i yokken, daha ok kendini gstermek iin i e kar an. * gzar bir biimde, i gzara yak r durumda olarak.

i gzarca

i gzarl k * gzar olma durumu. i gzarl k etmek * i gzarca davranmak. i i (bir eye) vurmak * i i de i tirmek. i i ...e dkmek * i i de i tirip bir ba ka biime evirmek. i i ...e vurmak * gerekenden ba ka biimde davranmak, ... gibi grnmek. i i aksi gitmek * istenilen sonucu elde edememek. i i Allah'a kalmak * g artlar alt nda, kimseden yard m umudunun kalmad bir durumda bulunmak. i i anlamak * gizli bir eyi, bir sorunu anlamak.

i i az tmak * yanl ve a r yollara sapmak. i i ba ndan a mak (veya a k n olmak) * pek ok i i olmak. i i bitmek * i i sona ermek. * hli, gc kalmamak. i i bozmak * yap lan anla may , verilen sz tutmamak. i i bozulmak * yapmakta oldu u i ten gere i kadar kazan sa layamaz olmak. i i ciddye almak * soruna nem vermek. i i kmak * ba ka bir i le me gul olmak. i i duman * i ve durumu kt. i i d mek * birinin yard m na ihtiya duymak. i i gc b rakmak * yapt i ten uzakla mak. i i ileri gtrmek * beklenenden daha a r davran lar iine girmek. i i i olmak * i i yolunda olmak. i i ne? i i olmak * ne i i var?. * yapacak bir eyi bulunmak. * i i istedi i gibi bitirmek. * u ra ma zorunda olmak.

i i oluruna b rakmak * i i belli bir amaca gre de il de, kendi ak iinde yrtmek. i i pi irmek * aralar nda gizlice anla mak. i i rast gitmek * ans yard m yla i i iyi, istedi i gibi olmak. i i resmiyete dkmek * (bir i veya durum iin) resm bir yola sokmak, resm bir nitelik vermek. i i savsaklamak * i i yava latmak, gereken nemi gstermemek. i i tatl ya ba lamak * sorunlu bir i i, iyi bir biimde zmek.

i i temizlemek * sorunu zmek. i i t k r nda * i ok uygun, ok iyi. i i uzatmak * bir i i sonuland rmamak. i i nalla bir ata kald * eline nemsiz bir imkn geince byk i lerin d ne kap lanlar iin sylenir. i i(m) i ka (m) gm * i i tam istedi i yolda. i in alay nda olmak * bir i e gereken nemi vermemek, dalga gemek. i in ba * bir i in en nemli noktas . i in iinde i var * (bir i in) i yz ba ka. i in iinden kamamak * ba aramamak, sorunu zmleyememek. i in iinden kmak (veya s yr lmak) * bir eyi anlamak, bir sorunu zmlemek. * g bir sorunu zemeyince kestirip atmak. * bir konudan veya i ten uzak durmak, kamak. i in kolay na kamak * derinli ine ara t rmadan basit olarak d nmek, yzeyde kalmak, tembellik etmek. i in kts (veya fenas ) * st ste gelen tersliklerde kullan l r. i in mi yok * "nemli de il, bo ver" anlam nda kullan l r. i in rengi de i mek * konu ba ka biimde geli mek, ncekinden farkl davranmaya ba lamak. i in tuhaf * "Anla lamayan, garip olan" anlam nda kullan l r. i in ucu * bir i in kkeni.

i in ucu birine dokunmak * o i ten dolayl olarak zarar grmek. i in stesinden gelmek * g bir i i ba armak, sonuland rmak. i inden olmak * grevini yitirmek; grevinden at lmak. i ine bak! * grevini, i ini srdr.

* sen kar ma. i ine gelmek (veya gelmemek) * kar na, amac na, d ncesine uygun olmak (veya olmamak). i ine gre * kar na uygun. i ine koyulmak * i ini yapmay srdrmek. i ini bilmek * nereden, nas l yararlanaca n bilmek, kar n bilmek. i ini bitirmek * ldrmek. i ini grmek * grevini yapmak. * dvmek. * ldrmek. i ini uydurmak * kurnaz, a k gz davranarak i ine istedi i gibi biim vermek. i ini yoluna koymak * i i veya grevi olumlu olarak yrtmek, s k nt ekmeden gerekle tirmek. i inin adam * al t i te ba ar sa layan, i inin gerektirdi i nitelikleri ta yan kimse. i itilme i itilmek * Duyulmak. i itilmemi * O gne de in duyulmam , a lacak, ola an d ( ey). i itim i iti i itme * itmek i i. * Duyma, sema (II). i itme kesesi * Suda ya ayan baz omurgas z hayvanlardan, i itme ta n iinde bulunduran ak kan s v l organ, otosist. i itme ta * Omurgal larda ve baz omurgas zlarda denge organ olan, i kulakta bulunan kalker parac klar , otolit. i itmek * Kulakla alg lamak, duymak. * Haber almak. * Kendisine sylenilmek. * itme duyusu, i itme yetisi. * itmek i i veya biimi. * itilmek i i.

i itmemezlik

* itmezlik. i itmezli e getirmek (veya i itmezlikten gelmek) * i itmemi , duymam gibi davranmak, ald rmamak. i itmezlik * itmemi , duymam gibi davranmak. i itsel i ittirme * itimle ilgili. * ittirmek i i.

i ittirmek * itmesini sa lamak, duyurmak. i kl * Gle tirme, zorla t rma, etinle tirme.

i kl etmek * gle tirmek, zorla t rmak, etinle tirmek. i kembe * Gevi getirenlerin ilk ve en byk mide blm. * Kasapl k hayvanlarda mideyi olu turan blmlerin btn. * kembeden yap lan. * Mide.

i kembe orbas * Temizlenmi ve nceden ha lanm i kembenin tavla zar bykl nde do ranmas ndan sonra un, sirke, sar msak kar t r larak haz rlanan bir orba tr. i kembe suratl * opur. i kembeci * kembe veya i kembe orbas satan kimse. i kembecilik * kembeci olma durumu veya i kembecinin i i. i kembeden atmak (veya sylemek) * uydurarak sylemek. i kembeli * kembesi olan. * (orba, yemek iin) inde i kembe bulunan. i kembesi geni * Ho grlmeyecek eyi de ho gren, haz ml . i kembesini d nmek * ncelikle kar n doyurmay d nmek. i kembesini i irmek * oburca yemek yemek. i kembesiz * kembesi olmayan. * Be enilmeyecek nitelikteki eyleri de be enen (kimse).

i kence

* Bir kimseye madd veya manev olarak yap lan a r eziyet. * D ncelerini renmek amac yla birine uygulanan eziyet. * A r gerginlik, s k nt l durum, azap. * Vidal bir tr s k t rma arac .

i kence etmek (veya yapmak) * madd veya manev eziyet ektirmek. i kenceci * kence yapan.

i kenceye sokmak * madd veya manev s k nt vermek, zora sokmak. i kil * Kt bir durumla kar la ma san s , ku ku, kuruntu, vesvese.

i killendirme * killendirmek i i. i killendirmek * killenmesine yol amak. i killenme * killi duruma gelme, pirelenme. i killenmek * killi duruma gelmek, pirelenmek. i killi * kil iinde bulunan, ku kulu, kuruntucu, vesveseli, mvesvis. i killi bzk dingilder * gizli bir ay b olanlar n herhangi bir szden al narak kendilerini ele verdiklerini anlat r. i killi olmak * i kil duymak, tedirgin durumda olmak. i killilik i kilsiz * kil iinde bulunmayan, ku kusu olmayan, vesvesesiz. i kilsizlik i kine i lek * kilsiz olma durumu. * Glge bal gillerden, Akdeniz'de ya ayan, vcudu yass , pullu, eti lezzetli bir bal k (Sciaena umbra). * ok i leyen, canl , hareketli. * zenmeden, abuk yaz ld hlde okunakl ve gzel olan (yaz ). * Kelime tretmede s k kullan lan yap m eki. * lek olma durumu. i lem * killi olma durumu, vesveselilik.

i lek ek i leklik

* Bir i i sonuland rmak iin yap lan i veya uygulamalar n hepsi, muamele. * Say lar kar kar ya getirip belirli birtak m kurallara uygun olarak, birbiri zerine etkilendirme yntemi. * Madde zerinde her trl de i im yapma i i, muamele. * Ham veya ara mallar ve maddeleri fiziksel, kimyasal de i ikliklerle daha uygun, kullan l r duruma getirme, muamele. i lem hacmi * Borsada gerekle tirilen al m sat mlar n toplam tutar . i lemci * Bilgisayar programlar n n herhangi bir dilinde yaz lm program , bilgisayarda i letmeyi sa layan programlar toplulu u. * Bir bilgisayarda verilen komutlar yorumlayan ve yrten birim. i leme * lemek i i. * nce ve ssl el i i, nak . * Herhangi bir konuyu ele alarak inceleme. * nce ve ssl i lenmi . * Bir filmdeki gizli grnty ortaya karmak iin, gm bromrl tabakan n lboratuvarda e itli kimyasal i lemlerden geirilmesi. i lemeci * Elle oyma, nak vb. yapan kimse. i lemecilik * lemecinin i i. i lemek * Bir eye emek vererek onu daha elveri li bir duruma getirmek. * (ince ve ssl eyler iin) Yapmak, nak lamak. * ine girmek, etkilemek, nfuz etmek. * yi al mak, m terisi bol olmak. * Dura an durumdan hareketli duruma gemek, al mak. * Herhangi bir konuyu ele alarak incelemek, retmek. * D ncelerini herhangi birine etki yaparak benimsetmek. * lek, etkin durumda olmak. * ( ban) Olgunla ma yolunda olmak. * (yara) Kapanmak. * Gidip gelmek. * Hesaplar veya kay tlar dzenli olarak tutmak veya gereken yere aktarmak. * stnde i lemeler bulunan. i leni i lenme i lenmek i lenti * leme yntemi. i ler a lmak * piyasa canlanmak. i ler becermek * zararl , gizli i ler yapmak. * lenmek i i veya biimi. * lenmek i i. * lemek i i yap lmak.

i lemeli

i lerlik i letilme

* Gereken sonucu verecek nitelikte al ma durumu. * letilmek i i.

i letilmek * letmek i i yap lmak. i leti * letmek i i veya biimi. i letme * letmek i i. * Tar m, sanayi, ticaret, bankac l k gibi i alanlar nda, kr amac yla bir sermaye yat r larak kurulan kurum. * Bu kurulu u verimli bir duruma getirip kazan sa lama yntemi. * yeri.

i letme defteri * Yaln z gelir ve giderlerin yaz ld defter. i letme irketi * Gaz, su, elektrik vb. hatt n veya da t m hatt ve donan m n i leten, ah s, firma, halk irketi veya kurulu . i letmeci * Bir fabrikay veya gelir getiren bir kurulu u yneten kimse. * Yap mc dan i letme hakk n alarak, filmleri oynatanlara kiralay p da tan kimse.

i letmecilik * Bir i letmeyi ynetme. * Ba ms z bir bte ile ynetilen devlet i letmesi. i letmek * lemesini sa lamak, al t rmak. * Bir eyi, bir kimseyi, bir yeri kullanarak veya al t rarak yarar sa lamak. * aka ve birtak m yalanlarla sezdirmeden birini kand rmak veya onunla e lenmek. * Operatr. i letmenlik * Operatrlk. i lev * Bir nesne veya bir kimsenin grd i , i grme yetisi, grev, fonksiyon. * Bir yap n n gerekle tirilebilece i ve onu ba ka yap lardan ay rt etme imkn veren eylem tr, fonksiyon.

i letmen

i lev yitimi * El, kol vb. dzenli hareketleri yapma yetersizli i, apraksi. i levci * levi yerine getiren (kimse veya nesne). * Bir i letmede yap lacak i lerin kararlar n n al nd blm.

i levcilik

* Toplumu, her bir esi belli bir i lev yapan kar l kl ba l l klar ve etkile meler dzeni olarak gren, toplumu tek ba na belirleyen herhangi bir temelin bulunmad n savunan ak m, grevcilik, fonksiyonalizm. * Alg n n ncelikle ihtiyalar ve co kulara dayal etkinliklerin sonucu oldu unu savunan gr , grevcilik, fonksiyonalizm. i levsel

* levle ilgili. i levsiz * levi olmayan. i levsizlik * levsiz olma durumu. i leyim i leyi i li * zeri nak l . i lik * Atlye. * Gmlek. * Sanayi, endstri. * lemek i i veya biimi.

i lik orun * adamlar na zg yer, busines kls. i mar * El, gz veya ba ile yap lan i aret.

i mar etmek (veya gemek) * el, gz veya ba ile i aret etmek. i porta * Gezici sat c lar n mallar n koymaya yarayan yayvan sepet veya bu i i gren, ona benzer ara, sergi. * A kta yap lan sat . i porta mal * De ersiz, niteliksiz mal. i portac * porta ile mal satan sat c . i portac l k * portada mal satma i i. i portaya d mek * de erini yitirmek, herkes taraf ndan kullan lmak. i ret * ki. i siz * i olmayan.

i siz gsz * Yapacak hibir i i olmayan veya i tutmayan. i siz gsz kalmak * bulundu u i yerinden ayr larak geimini sa layacak durumda bulunmamak. i sizlik * siz kalma, i bulamama durumu. * Bir i yeri iin durgunluk dnemi.

i tah

* Yemek yeme iste i. * stek, arzu.

i tah amak * yemek iste ini art rmak. i tah kapamak (veya kesmek) * yemek iste ini azaltmak. i taha gelmek * arzulamak. i tah a lmak * yemek iste i artmak. i tah kabarmak * iste i o almak, heveslenmek. i tah kapanmak (veya kesilmek) * yemek iste i yok olmak. i tah olmak * yemek iste i fazla olmak. i tahland rma * tahland rmak i i. i tahland rmak * tah n uyand rmak, i tahlanmas n sa lamak. i tahlanma * tahlanmak i i. i tahlanmak * tah uyanmak veya artmak. * ste i, arzusu artmak. i tahl * tah olan, bo azl . * stekli, arzulu. * steyerek. i tahl l k i tahs z * Yemek yeme iste i olmayan, bo azs z. * steksiz. i tahs zl k * tahs z olma durumu. i te * Gsterilirken veya bir eye i aret edilirken sylenir. * Anlat lan bir szn sonucuna gelindi ini gsterir. * Anlat lan eye dikkat ekmek iin kullan l r. * tahl olma durumu.

i ten (bile) de il * ok kolay. i ten el ektirmek (veya ektirilmek)

* grevden uzakla t rmak (veya uzakla t r lmak). i ten gten kalmak * herhangi bir sebeple al mamak, al amamak. i te * Fiilde ortak olan.

i te at * Bir fiilin birden ok zne taraf ndan kar l kl , ortakla a yap ld n belirten at , m areket. Trkede bu at - ekiyle kurulur. i te fiil i te lik i tial * Tutu ma, parlama, alevlenme. i tial etmek * tutu mak, parlamak, alevlenmek. i tigal * U ra ma, ilgilenme, me gul olma. * Bir isim birden ok zne taraf ndan kar l kl , ortakla a yap ld n belirten fiil, m areket fiili. * te olma durumu.

i tigal etmek * u ra mak, ilgilenmek, me gul olmak. i tiha * tah. * Cinsel istek veya arzu. i tihar * n salma, tan nma. i tihas yerinde olmak * yemesi, imesi ve ya amas dzenli olmak. i tikak * Yar lm bir eyin bir blmn alma. * Ayn kkten kma, treme. * Ayn kkten gelen kelimeleri bir arada kullanma sanat . * Sat n alma.

i tira

i tira etmek * sat n almak. i tirak * Ortakl k, ortak olma, ortakla ma, payda l k. * (bir i te) Yer alma, payda l k etme. * (bir i e, bir d nceye) Kat lma.

i tirak etmek * kat lmak. * ortak olmak. i tiraki * Ortakl k eden, ortak olan, kat lan kimse.

* Sosyal gvenlik bak mdan bir sand a veya benzeri bir kuruma ba l olan memur i i. i tiyak * Grece i gelme, zleme. * Gl istek, arzu. i tiyak duymak * grece i gelmek, zlemek. i tiyakl * tiyak olan. i ve i veli i veren * ileri cretle al t ran gerek veya tzel ki i, patron. i yar it * Bir i le grevli olan kimse, grevli, memur. * Kpek. * De ersiz, terbiyesiz kimse. * Bkz. - t / -it (I). * Bkz. - t / -it (II). * Bkz. -t-. -it it canl * \343 - t / -it (I). * Zora, s k nt ya dayanan, dayan kl . * Kad nlar n ilgi ekmek, gnl elmek iin tak nd klar ho , aldat c tav r, k r tma, naz, cilve, eda. * Nazl , cilveli, edal .

-it -it -it

it di i domuz derisi * sevilmeyen iki ki i aras ndaki anla mazl ktan duyulan ho nutlu u anlat r. it elli * Ayaklar d ar ya dnk (hayvan). it gibi al mak * ok al mak, yorulmak. it h yar * Ac elma, ac h yar, ebucehil karpuzu. it ite (buyurur), it de kuyru una * yksnlen bir i ondan ona b rak ld nda sylenir. it izi, at izine kar mak * Bkz. at izi it izine kar mak. it kopuk

* De ersiz, terbiyesiz, a a l k (kimse). it kuyru u * Kenarlar dz erit gibi yaprakl ve saplar n n ucu koan and ran, ba ak iekli, otsu bir bitki (Phleum). it srs kadar * gere inden ok, olduka kalabal k. it rr, kervan yrr * gerekle mesi do al olan i lere, durumlara kar k lsa da engellenemez. it zm * Patl cangillerden, 20-50 cm yksekli inde, baz illar n yap m nda kullan lan bir y ll k otsu bir bitki, kpek zm, tilki zm. * B rtlen (Solanum nigrum). ita ita miri ita emri * Hkmete verilen deme emri, verile buyru u. itaat * Sz dinleme, boyun e me, buyru a uymak. * Verme, deme. * demeye yetkili kimse.

itaat etmek * sz dinlemek, boyun e mek, verilen buyru a uymak. itaatkr itaatli * Sz dinler, buyru a uyar, itaatkr. itaatsiz itaatsizlik * Sz dinlemez, buyruk dinlemez, kendi ba na buyruk olan (kimse). * taatsiz olma durumu veya itaatsizce davran . * Sz dinler, itaat eder, itaatli.

itaatsizlik etmek * sz dinlememek, boyun e memek, buyru a uymamak. italik * stten sa a do ru e ik olan (bas m harfi). talyan * talya halk ndan veya bu halk n soyundan olan (kimse). * talyan halk na zg olan. * Hint-Avrupa dil ailesinden talya'da konu ulan dil. * Paylama, azarlama.

talyanca itap

itap etmek * paylamak, azarlamak.

itbo an itburnu ite

* Kaplanbo an. * Yaban glnn meyvesi. * t gibi, terbiyesiz bir biimde, ite benzer.

itdirse i

* Arpac k.

ite atsan yemez * ok kt, berbat. ite kaka * (kaba ve hoyrat bir biimde) terek; zorla. * Glk(ler)le.

ite ot, ata et vermek * Bkz. ata et, ite ot vermek. ite i * Un elerken dklmemesi iin yere serilen rt. itekleme * teklemek i i.

iteklemek * Srekli itmek, kakmak. iteleme itelemek * Srekli itmek, arka arkaya itmek. itelenme * telenmek i i. * telemek i i.

itelenmek * telemek i i yap lmak. itenek * Piston.

iterbiyum * Atom numaras 70, atom a rl 173,04 olan, de erli bir element. K saltmas Yb. itfa * Sndrme. * Snm. * Bir borcu azar azar deyerek kapatma, snm.

itfa etmek * sndrmek. * demek, snmlemek. * snmlemek. itfaiye * Yang n sndrme kurulu u. * tfaiye arac .

itfaiye arac * Yang n sndrmek zere zel olarak donat lm motorlu aralar. itfaiyeci * Yang n sndrme kurulu unda grevli kimse, yang n sndrc.

itfaiyecilik * tfaiyecinin i i. ithaf * (birinin) Ad na sunma, arma an etme. ithaf etmek * (birinin) ad na sunmak, arma an etmek. ithaf yaz s * Bir kitab n veya eserin bir kimseye sunuldu unu belirten yaz , ithafname. ithafname * thaf yaz s . ithal * ine alma. * Bir lkeye ba ka lkelerden mal getirme veya sat n alma. ithal etmek * iine almak. * bir lkeye ba ka lkelerden mal getirmek. ithal mal * Yurt d ndan getirilen mal. ithalt * Bir lkeye ba ka bir lkeden mal getirme veya sat n alma. * Bir lkeye ba ka bir lkeden al nan mallar n btn.

ithalt * thalt yapan kimse. ithalt l k * thalatla u ra ma, d lkelerden mal sat n alma veya getirme i i. itham * Sulama, sulu grme.

itham etmek (veya ithamda bulunmak) * sulamak, sulu grmek. ithamname * Sulama yaz s . iti * tici g, ilham verici.

iti ldrene srkletirler * r ndan km olan bir i in dzeltilmesi, bu i e yol aan kimseye d er. itibar * Sayg grme, de erli, gvenilir olma durumu, sayg nl k prestij. * Bor demede gvenilir olma durumu, kredi.

itibar etmek * sayg gstermek, saymak de er vermek. * gz nnde bulundurmak, dikkate almak. itibar grmek * say lmak, kendisine de er verilmek. * aranmak, istenmek. itibar mektubu * (bir kimseye) Kredi a lmas iin bir yere yaz lan mektup. itibara almak * gz nnde tutmak, hesaba katmak. itibardan d mek * sayg nl n yitirmek. itibaren itibar yla * - ...den ba layarak, ...-den sonra, ...-den beri. * -den say lmak zere. * Bak m ndan. * Gerekten yle olmad hlde yle say lan, saymaca.

itibar

itibar hizmet zamm * A r ve tehlikeli i lerde al an grevlilerin fiil hizmet srelerine eklenen sre. itibar sayfa * Saymaca sayfa. itibarl * tibar , de eri olan, sayg n. * Kredisi olan. * Gzde olan, nemli say lan. * tibar , de eri olmayan. itibars zla ma * tibars zla mak i i. itibars zla mak * tibars z duruma gelmek, sayg nl n , de erini yitirmek. itibars zl k * tibars z, de ersiz olma durumu. itici * tme i ini yapan. * So uk, benimsenilmeyen, sevimsiz, sevilmeyen, be enilmeyen. iticilik * tici olma durumu. itidal * A r olmama durumu, l ml l k, lllk. * So ukkanl l k.

itibars z

itidal sahibi

* ll, l ml (kimse). * so ukkanl . itidalini kaybetmek * a r l a kap lmak so ukkanl l n yitirmek. itidalini muhafaza etmek * kendini a r l a kapt rmamak; kendini tutmak. itidalli itikf * ll, l ml , so ukkanl , mutedil. * Kendini bir konuya verme. * Dnya i lerinden vazgeip bir yere kapanma, ibadet etme. * A nma, erozyon. * nanma, inan. * nan, iman. * tikad olan, inanl , imanl . * tikad olmayan inans z, imans z. itikats zl k * tikats z olma durumu inans zl k, imans zl k. itil * Ykselme, ycelme.

itikl itikat

itikatl itikats z

itil etmek * ykselmek, ycelmek. itilf * Anla ma, uyu ma, uzla ma. itilf etmek * anla mak, uyu mak, uygun olmak. itilf * Anla ma, uyu ma yanl s olan (kimse). * Me rutiyet dneminde Hrriyet ve tilf Cemiyeti yesi veya yanl s olan kimse. * tilf olma durumu. * tilmek i i veya biimi. * tilmek i i. * ren, ay p veya elde edilemez grnen d ncelerin ki ide bilin alt na srlmesi. itilmek * tmek i i yap lmak. itimat

itilf l k itili itilme

* Gven, gven. itimat beslemek * gven duymak, gvenmek. itimat etmek * gvenmek. itimat mektubu * Gven mektubu, itimatname. itimat telkin etmek * gven vermek. itimatl * Gvenilir. itimatname * Gven mektubu, itimat mektubu. itimats z * Ba kalar na gveni olmayan, gvensiz. * Gven vermeyen.

itimats zl k * Gvensizlik. itin gtne (veya k na) sokmak * rezil etmek. itin kuyru unda * pek ok, pek bol. itina * zen, ihtimam.

itina etmek * zenmek, zen gstermek. itinal itinas z * zensiz. itinas zl k * zensizlik. itiraf * Ba kalar nca bilinmesi sak ncal grlen bir gere i saklamaktan vazgeip a klama, syleme, bildirme. * zenli.

itiraf etmek * ba kalar nca bilinmesi kendi iin sak ncal grlen bir gere i saklamaktan vazgeip a klamak, sylemek, bildirmek. * kabul etmek. itiraf itiraz * tiraf eden (kimse). * Bir d nce veya karar benimsemeyerek kar kma. * Sylenecek sz, kar syleme.

itiraz etmek * bir d nce veya karar n kar t n ileri srmek, kar kmak. itirazc itirazs z iti * tmek i i veya biimi. iti kak * terek. iti ip kak mak * birbirini itmek. * birbirini iterek akala mak. iti me iti mek * ti mek i i. * Birbirini itmek. * Birbirini iterek akala mak. * ti tirmek i i. * Her eye kar kan, muteriz. * tiraz etmeden, kar kmadan, oldu u gibi.

iti tirme

iti tirmek * ti mek i ini yapt rmak. * K m ldatarak itmek. itiyat * Al kanl k, huy. itiyat etmek (veya edinmek) * al kanl k hline getirmek. itizar * zr dileme.

itizar etmek * zr dilemek. itki * Tepi. itlf * ldrme, yok etme, telef etme.

itlf etmek * ldrmek, yok etmek, telef etmek. itlenme itlenmek * Terbiyesizce davranmak. itle me * tlenmek i i.

* tle mek i i. itle mek * tlenmek. itlik itmam * t olma durumu veya ite davran . * Bitirme, tamamlama.

itmam etmek * bitirmek, tamamlamak. itme * tmek i i. itmek * Bir eyi g uygulayarak ileri gtrmek. * (kap , pencere vb. iin) G uygulayarak amak veya kapamak. * Bulundu u yerden a a d rmek. * Srklemek, sevk etmek. * Bir cisim, belli bir yak nl ktaki ba ka bir cismi kendisinden uzakla maya zorlamak, ekmek kar t . * nanma, gvenme.

itminan itriyum

* Atom numaras 39, atom a rl 88,92 olan, seryum filizlerinde bulunan, gri renkli, 4,6 yo unlu unda de erli element. K saltmas Y. itriyumlu itt rat * Tekdze olma durumu, dzenlilik. ittifak * Anla ma, uyu ma, ba la ma. * Oy birli i. * znde itriyum bulunduran.

ittifak etmek * anla mak, uyu mak, ba la mak. ittifakla ittihat * Oy birli i ile. * Birle me, birlik kurma, bir olma.

ittihat etmek * birle mek. ittihat * Birle me, birlik olu turma yanl s olan (kimse). * Me rutiyet dneminde ttihat ve Terakki Cemiyeti yesi veya yanl s olan (kimse). ittihat l k * ttihat olma durumu. ittihaz * Sayma, tutma.

* Alma. ittihaz etmek * saymak, tutmak, ... olarak grmek. * almak, gerekeni yapmak. ittirme * ttirmek i i veya durumu. ittirmek ittisal * tmek i ini yapt rmak. * Biti me. * Dokunma, de me, temas etme. * dn. * Kar l k. * dnl. * Kar l olan. * dnsz. * Kar l ks z. * Edim. * vdirmek i i. * (hareket durumunda olan bir nesnenin hareketini) abukla t rmak. * abuk davranma al kanl nda olan, ive en, evecen, aceleci, acul. * vecen olma durumu, acele, acelecilik. ivedi * abuk davranma zorunlulu u, acele. * abuk yap lan, ivedili, acil, mstacel.

ivaz

ivazl

ivazs z

ivdirme ivdirmek ivecen ivecenlik

ivedilenme * vedilenmek i i. ivedilenmek * Tez canl l k etmek, acele etmek, istical etmek. ivedile me * vedile mek i i. ivedile mek * vedi duruma gelmek. ivedile tirme * vedile tirmek i i. ivedile tirmek * vedi duruma getirmek.

ivedili ivedilik ivedilikle ive en

* abuk, hemen yap lmas gereken, evgin, mstacel. * abuk, hemen yap lma gerekli i, mstaceliyet, istical. * Tez elden, abuk yap lma gereklili iyle, mstacelen. * vecen. * abuk ilerleyen, hd, akut.

ivesi * Beyaz vcutlu, kahverengi, kirli sar veya siyah ba l , tek paral yuvarlak ve ya s z bir ula son bulan ya l kuyruklu, kaba kar k yapa l , yayg n olarak Gney Do u Anadolu blgesinde yeti tirilen, st verimi yksek bir koyun tr. ivgi ivinti * abukluk, h z, sr'at. ivinti yeri * Akarsular n, yataklar ndaki ok e imli blgelerde kprerek, kaya dkntleri aras ndan h zla akt klar yer. ivme * vmek i i. * Hareket eden nesnenin kk bir zaman iinde h z nda olu an de i menin bu zamana oran . * abuk davranmak, acele etmek. * A a oymaya yarar kesici ara.

ivmek

ivmeler * Bir hareketin ivme niceli ini belirten, ta t n h zlanmas ndan do an sars nt lar , titre imleri gsteren ara, h zler, akselerometre. ivmeyazar * Bir hareketin ivmesini izerek belirleyen ara, akselerograf. iye * Kendisinin olan bir eyi, yasaya uygun olarak diledi i gibi kullanabilen kimse, sahip. iyelik mlkiyet. iyelik eki * sim soylu kelimeye eklenerek kime veya neye ait oldu unu bildiren ek, mlkiyet eki. * Kendisinin olan bir eyi yasa erevesi iinde istedi i gibi kullanabilme hakk n ta ma durumu, sahiplik,

iyelikli tamlama * yelik eklerinden birini alm tamlama. iyesi olmak * bir eyi elinde bulundurmak, yasaya uygun olarak diledi ince kullanabilmek, sahip olmak. iyi * stenilen, be enilen nitelikleri ta yan, be enilecek biimde olan, kt kar t . * Bol, yararl , kazanl . * U urlu, hay rl , iyilik getiren.

* Esen, sa l kl . * Yerinde, uygun. * Yeterli, yetecek miktarda olan. * stenilen, be enilen, yerinde, yararl , uygun bir biimde. iyi (veya temiz) i alt ayda kar * do ru drst yap lmas istenen i uzun zaman ister. iyi etmek * iyile tirmek, hastal ktan kurtarmak. * uygun, yerinde bir davran ta bulunmak. * soymak, paras n , mal n almak.

iyi gelmek * yaramak. * (giyecek iin) stne olmak, uygun olmak. * u urlu gelmek. iyi gitmek * (bir i ) yolunda olmak. * yak mak. iyi gzle bakmamak * hakk nda iyi d nmemek. iyi gn * Refah ve huzur iinde geen zaman.

iyi gn dostu * Dostlar n n s k nt l zamanlar nda onlardan kaan kimse. iyi gn dostu olmak * sadece iyi gnlerde grnmek. iyi hl * Bir kimsenin ya ay nda kt ve sak ncal bir durum olmama hli, hsnhl. iyi hl belgesi * Bir kimsenin ya ay nda kt bir ey bulunmad n veya sab kas z oldu unu gsteren, resm kurulu larca verilen belge, hsnhl k d . iyi ho (ama) * bir gr e kar t bir d nceyi sylerken kullan l r. iyi i (do rusu) * be enilmeyen bir olay, bir durum kar s nda a k nl anlat r. iyi kalpli iyi ki * gzel bir rastlant olarak, ne mutlu. iyi kt iyi niyet iyi olmak * Ne ok uygun, ne de ok ayk r , yle byle. * Herhangi bir kimse veya konuda hibir kt d nce beslememe, hsnniyet. * hastal ktan kurtulmak, iyile mek. * yerinde olmak. * Ba kalar iin hep iyilik d nen.

* uygun gelmek. iyi saatte olsunlar * cin ve perilerden sz edilirken kullan l r. iyi sylemek * vmek. iyi yrekli * Bkz. iyi kalpli. iyice * yiye yak n. * ok, gere i gibi, nerdeyse tamamen. * Tam olarak, adamak ll . * yilik etmeyi seven, hay rhah. * (hastal k iin) Sonu iyi, tehlikesiz, ktcl olmayan. iyiden iyiye * Adam ak ll , ok iyi, gere i gibi. iyile me iyile mek * yile mek i i. * yi duruma gelmek. * Hastal ktan kurtulmak, sa l yerine gelmek, salh bulmak.

iyicene iyicil

iyile tirme * yile tirmek i i, slah. iyile tirmek * yile mesini sa lamak, sa l na kavu turmak, tedavi etmek. * Eksikli ini, bozuklu unu gidermek, slah etmek. iyili i dokunmak * yararl olmak, yarar n grmek. iyilik * yi olma durumu, salh. * Kar l k beklenilmeden yap lan yard m, kayra, ltuf, kerem, ihsan, inaye. * Sa l yerinde olma durumu, esenlik. * Yarar veya elveri lilik, nimet. iyilik bilmek * kendisine yap lan iyili i unutmamak. iyilik etmek (veya yapmak) * yararl i ler yapmak, yard mc olmak. iyilik grmek * madd, manev yard m grmek. iyilik gzellik * Sa l kl olma durumu, iyilik sa l k. iyilik perisi * Madd, manev yard mda bulunan (kimse).

iyilik sa l k * Nas ls n z sorusuna kar l k olarak sa l kl ve iyi durumda olundu unu anlat r. iyilikbilir * De erbilir, kadir inas.

iyilikbilirlik * De erbilirlik, kadir inasl k. iyiliki * Herkesin iyili ini isteyen, herkese iyilik etmesini seven, hay rhah, hay rsever. iyilikilik iyilikle * yiliki olma durumu. * Tatl dille, iyi davran la.

iyiliksever * yiliki, hay rsever. iyilikseverlik * yiliksever olma durumu, hay rseverlik. iyimser * Genel olarak her d nce ve i i iyi olarak de erlendiren, ktmser kar t , nikbin, optimist.

iyimserlik * Genel olarak her d nce ve i i iyi olarak de erlendiren bir tutum veya ki ilik zelli i, nikbinlik, optimizm. * Her eyi en iyi yan ndan gren, her durumda iyi bir k yolu uman dnya gr , nikbinlik, optimizm. * nsanl n ilerlemesine, btn durum ve artlar n iyiye gidece ine inanan retilerin genel ad . iyisi iyisi mi * en do ru olan . * yap lacak en do ru, en uygun olan i .

iyiye ekmek * bir d nce veya olay olumlu ynyle de erlendirmek. iyiye iyi, ktye kt demek * hat r iin sz sylememek, drst olmak. iyodr iyon * yodun bir element veya bir birle ikle verdi i birle im.

* Bir veya daha ok elektron kazanm veya yitirmi bir atom veya bir atom grubundan olu mu elektrik ykl parac k, ykn. iyon yuvar * Yer atmosferindeki atom ve molekllerin gne nlar yla iyonla t 80-400 km ykseklikler aras ndaki katman. iyonik * yonlardan olu an, iyonlarla ilgili.

iyonlanma * yonla ma.

iyonla ma * Molekllerin paralanmas yla veya atomlara, molekllere, molekl gruplar na elektron kat lmas veya kar lmas yla iyonlar n olu mas . iyonla t rma * yonla t rmak i i. iyonla t rmak * Bir ortamda iyonlar olu turmak. iyot * Atom numaras 53, atom a rl 126,92 olan, tabiatta, deniz suyunda sodyum iyodr durumunda rastlan lan, baz deniz bitkilerinde de oka birikmi olarak bulunan, mavimt rak esmer renkte kat bir element. K saltmas I. iyotlama * me sular ndaki mikroplar n iyot etkisiyle giderilmesi. * Organik bir birle ikte hidrojenin iyotla yer de i tirmesi.

iyotlu tuz * Homojen kar t r lm en az % 0,007 iyot ieren yemek tuzu (NaCl). iz * Bir eyin geti i veya nce bulundu u yerde b rakt belirti, ni an, almet. * Bir eyin dokunmas yla geride kalan belirti. * Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti, ip ucu, emare. * Bir olay, bir durum veya ya ay tan geride kalan belirti, eser. * Bir dzlemin ba ka bir dzlemle veya bir do ru ile kesi mesinden do an ara kesit. -iz -iz -iz * Bkz. -z (I). * \343 -z (II). * \343 - z (III).

iz b rakmak * etkisini kal c duruma getirmek. iz d ml * z d m olan. iz d msel * Bir dzlem zerine iz d rlen biimlerin bozulmas ndan kalan (zellikler). iz d m * Bir k kayna ndan kan nlarla ekran zerinde grnt olu turma, projeksiyon. * Bu biimde olu turulan grnt, projeksiyon. * z d m dzlemi denilen bir dzlem zerinde, baz geometri kurallar na uygularak bir cismin gsterilmesi, irtisam, mrtesem. iz srmek * izlemek, arkas ndan gitmek, takip etmek. * av s ras nda hayvan n ayak izlerine bakarak gitti i yeri bulmaya al mak. izabe * Madenleri ergitme, s v durumuna getirme.

izabe f r n * Maden ergitme oca .

izabe noktas * Madenin s v duruma getirildi i derece. iz'a * Bunaltma, tedirgin etme, ba a r tma, can s kma.

iz'a etmek * bunaltmak, tedirgin etmek, ba a r tmak. izafe * (bir eye veya bir kimseye) Ba lama, mal etme, yak t rma. * Katma, ekleme, ilve etme. izafe etmek * ba lamak, yklemek, mal etmek. * katmak, eklemek, ilve etmek. izafet * Ba nt , grelik. izafeten * (bir eye veya kimseye) Ba lanarak, dayanarak, ili ik olarak, mal edilerek. * (bir kimsenin ad na) Sayg gstermek amac yla. * Ba l, ba nt l , greli, greceli, nisp rltif. * Ba l olma durumu, ba nt l olma durumu, grelik, grecelik. * Ba nt c l k, grecilik, rltivizm. * Ba nt l l k, grelilik, ba ll k, grelik, rltivite. izah * A klama.

izaf izaflik izafiye izafiyet

izah etmek * a klamak, ayr nt l bilgi vermek. izahat * A klamalar.

izahat vermek (veya izahatta bulunmak) * a klamalarda bulunmak, ayr nt l bilgi vermek. izahl izale * A klamal . * Yok etme, giderme.

izale etmek * yok etmek, gidermek. izalei yu * Bir mlk zerindeki ortakl giderme. izam

* (bir kimseyi) Gnderme, yollama. izam * Oldu undan byk gsterme, bytme, abartma. izam etmek * bytmek, abartmak. izamik iz'an * Ba l olma durumu, ba nt l olma durumu, grelik, grecelik. * Anlay , anlama yetene i.

iz'an etmek * anlay l davranmak, d nmek. iz'an yok * anlay s z, kavrama yetene i zay f. iz'anl iz'ans z * Anlay l , d nceli. * Anlay s z, d ncesiz.

iz'ans zca * Anlay s z (bir biimde); ak ls zca, d ncesizce. iz'ans zl k * Anlay s zl k, d ncesizlik. izaz * A rlama.

izaz etmek * a rlamak. izazikram * Sayg gsterme ve a rlama. izbe * Bas k, lo , nemli, kuytu (yer). * Sapa. * zbe yer. * e itli ykleri yukar ekmek iin halattan yap lm sapan.

izbelik izbiro izci

* z gderek arad n bulabilen kimse, ke af. * Dayan ma ve yard mla ma duygular n geli tirmek, ruha ve bedence glendirilmek iin kamplarda ve okullarda e itilen gen. izcilik * zci olma durumu veya izcinin yapt i . * Genleri ruh ve bedence sa lam ve yararl bir biimde yeti tirmeyi amalayan dnya ap ndaki spor ve e itim rgt. izdiham

* A r kalabal kta s k ma, y lma. izdiva * Evlenme. izdiva etmek * evlenmek. izd ren * Bir biimin bir dzlem zerindeki iz d mnde, biimin her noktas n iz d myle birle tiren (do ru). izhar * Belirtme, gsterme, a a vurma.

izhar etmek * a a vurmak, belirtmek, gstermek. izi belirsiz olmak * iz b rakmadan ortadan ekilmek. izi silinmek * ortadan yok olmak, kaybolmak. izin * Bir ey yapmak iin verilen veya al nan zgrlk, msaade, ruhsat, icazet, mezuniyet. * Bir kimseye al t yerce verilen tatil.

izin almak * bir ey yapmak iin onay sa lamak. izin kmak * bir ey yapmada serbest b rak lmak. izin istemek * bir eyi gerekle tirmek amac ile onay almaya kalkmak. izin koparmak * st makamdan glkle izin almak. izin vermek * birini bir ey yapmada serbest b rakmak. * i ine son vermek, hizmetinden karmak. izinden yrmek * birine iten ba lanarak onun ba lad i i ayn anlay la srdrmek. izine basmak * gzden uzakla t rmayarak ne yapt n gzetlemek. izine dnmek * bir karar veya yarg dan geri dnmek, bir karardan vazgemek, rcu etmek. izine d mek * av hayvanlar n n, gitti i yolu izleyerek arkalar ndan gitmek. izine uymak * d nce ve davran lar n benimsemek. izini d rmek * iz d mn karmak. izini kaybetmek

* bir kimse hakk nda bilgi alamamak. izinli * zin alarak belli bir sre iin bir yerden ayr lm , mezun. izinname * B rakma veya karma k d . * Bir nikh n k y lmas iin kad taraf ndan verilen izin k d . * Ceza olarak hafta sonu veya tatil gn kmas na izin verilmeyen (asker veya yat l renci). * Bu cezan n ad . * zin almadan. * zinsiz olma durumu. izlek izlem izleme izlemek * Birinin veya bir eyin arkas ndan gitmek, takip etmek. * (zaman, sre, s ra vb. iin) Sonra gelmek, arkas ndan gelmek; olmak. * Bir olay n geli imini gzden geirmek. * E lenmek, grmek, renmek iin bakmak, seyretmek. * Belirli bir ynde gitmek. * Gzlemek, incelemek. * Belirli bir tutum, davran veya d nceyi benimsemek. * Bir eye uymak, ba l olmak. * Herhangi bir olayla ilgilenmek. izlence izlenim * Program. * Kei yolu, patika. * zlemek i i, izleme, takip. * zlemek i i, takip.

izinsiz

izinsizlik

* Bir durum veya olay n duyular yolu ile insan zerinde b rakt etki, intiba. * Uyaranlar n, duyu organlar ve ili kili sinirler zerindeki etkileri veya belirli bir durumun ki i zerindeki zmlenmemi btn etkisi, intiba. izlenim vermek * etki b rakmak. izlenimci * zlenimcilik yanl s olan (sanat veya sanat ), empresyonist. * Kesin bir do rulu u olmay p duyumlara, izlenime dayanan.

izlenimcilik * Do ay , gerekte oldu u gibi btn ayr nt lar na ba l kalarak de il, ondan edinilen izlenimin lsne gre anlatan; do rudan do ruya gere i, nesneyi de il de, onun sanat da uyand rd duyumlar veren sanat ak m , empresyonizm. * Sanatta, d etkilerin ie yans mas , ite izler b rakmas ve bu izlere dayanarak sanat eserlerini yaratmas . izleni * zlenmek i i veya biimi. izlenme

* zlenmek i i. izlenmek * zlemek i i yap lmak, takip edilmek. izletilme * zletilmek i i.

izletilmek * zlenmesi sa lanmak. izletme izletmek * zlemek i ini yapt rmak. izleyici izleyi izmarit * zlemek i ini yapan (kimse). * zlemek i i veya biimi. * zletmek i i.

* zmaritgillerden, pullu ve k l kl bir e it ufak bal k (Maena smraris). Kk boy olanlar na koncur, irilerine kanal izmariti denir. * ilmi sigara art . izmaritgiller * rnek hayvan izmarit olan kemikli bal klar familyas . izmihll * Y k lma, kme.

zmir kfte * K yma, so an, maydanoz, slat lm ekmek ii, yumurta, domates, ye il biber, sar msak ve ya kullan lmas yla haz rlanan ve k s k ate te pi irilen bir yemek tr. zmir kftesi * zmir kfte. izobar * E bas n.

izobar e risi * Bkz. e bas n e risi. izohips * E ykselti.

izohips e risi * Bkz. e ykselti e risi. izolsyon izoltor izole * Yal t m, tecrit. * Yal tkan. * Yal t lm , tecrit edilmi .

izole bant * Ak m geirilecek plak elektrik tellerini, birbirlerinden veya ba ka iletkenlerden yal tmak iin kullan lan sarg . izole etmek * yal tmak. * yaln z b rakmak. izomer * Ayn oranlarda birle mi ayn elementlerden olu an, fakat molekllerinde atom grupla malar de i ik oldu u iin birbirlerinden farkl zellikler gsteren (maddeler). izomeri izomerik * Cisimlerin niteli i. * zomeri ile ilgili olan.

izomerle me * Bir maddenin bunun izomeri olan ba ka bir maddeye do rudan do ruya veya kimyasal bir etkiyle geme. izometri izomorf * E lm. * E biim.

izomorfik * E biimli. izomorfizm * E biimlilik. izomori * E biim.

izomorlik * E biimli. izoterm * E s cak.

izoterm e risi * Bkz. e s cak e risi. izotop izzet * Yaln z atomlar n n kitleleri ynnden birbirinden farkl olan (ayn kimyasal element). * Byklk, ycelik, ululuk.

izzetinefis * Onur, z sayg . izzetinefse dokunmak * onuruna dokunmak; gcne gitmek. izzetinefsine yedirememek * onursuz kalmay kabul edememek, d knl veya zavall l reddetmek. izzetikbal * Sayg nl k.

izzetikram * A rlama. jJ * Trk alfabesinin on nc harfi. Je ad verilen bu harf ses bilimi bak m ndan f lt l tml di eti nszn gsterir. jagar jaguar jaketatay * Resm ziyaret ve davetlerde erkeklerin giydikleri, arkas y rtmal , etekleri uzun ve n k eleri yuvarlak kesilmi ceket. jaketatayl * Jaketatay olan. jakoben * Fransa'da Aziz Dominicus tarikat na ba l rahip ve rahibelere verilen ad. * Bkz. jaguar. * Kedigillerden, Orta ve Gney Amerika'da ya ayan, postu, iri benekli memeli tr (Felis onca).

jakobenizm * Jakoben yanl s olma. jakuzi jale * Gece ya an ve yapraklara konan ince nem, i , k ra . jalzi * eriden grlmeksizin d ar y grmeyi sa layan, erit biiminde metal veya plstik levhalardan yap lm bir tr pencere kapama dzeni, erit perde. jambon * Tuzlama veya dumanlama yoluyla haz rlanm domuz budu veya kolu, domuz past rmas . * Sa l k havuzu.

jambonluk * Jambon yapmaya elveri li domuz eti. jandarma * Yurt iinde genel gvenli i ve kamu dzenini korumakla grevli, yasa ve nizamlar n koydu u hkmlerin yrtlmesini ve bunlara dayanan hkmet emirlerinin yerine getirilmesini sa layan silhl asker kuvvet. * Bu kuvvette grevli olan kimse. * A kgz. jandarmal k * Jandarman n grevi. * A kgzllk. janjan janjanl janr * Yanardner, anjan. * Yanardner olan. * r, tarz, cins.

jant Japon

* Ta tlarda, lstiklerin tak ld tekerle in ember biimindeki blm, ispit. * Japonya halk ndan veya bu halk n soyundan olan (kimse). * Japon halk na zg olan ( ey).

Japon armudu * ki enekliler s n f ndan olup Japonya'da ve in'de yeti en bir bitki tr. Japon bezi * Japonya'da retilen bir bez. Japon denizi * Byk Okyanus'ta Japon tak madalar Kore k y lar ve Sovyet uzak do usu aras nda yer alan deniz. Japon elmas * Japonya'ya zg bir bitki tr. Japon gl * Kamelya. Japon hurmas * Trabzon hurmas . Japon kakts * Stle en. Japon sarma * Asmagillerden, ana yurdu in ve Japonya olan, slklerinin ucu duvarlara tutunmak iin genellikle daire biiminde geni lemi olan sar l c bir ss bitkisi (Ampelopsis japonica). Japonca japone * Japon dili. * Uzun kollu kad n giysisi iin omuz kesimi olmayan, bol ve geni . * (kad n giysisi iin) Kolsuz. * Dar bir ereveye zg dil, argo. * Esnek dokunmu ipekli veya ynl bir kuma . * Bu kuma tan yap lan veya esnek rlm (giyecek). jartiyer * oraplar dizin alt nda veya stnde tutmaya yarayan lstikli ba . je jel jeltin * Trk alfabesinin on nc harfinin ad . * Tedavi amac yla kullan lan jle yap s nda bir krem tr.

jargon jarse

* Daha ok hekimlik ve foto raf l kta kullan lan, hayvanlar n kemik ve k k rdak gibi dokular ndan veya bitkisel yosunlardan elde edilen saydam, renksiz, kokusuz bir madde. jeltinleme * Jeltinlemek i i.

jeltinlemek * (bir yeri veya eyi) Jeltin ile kaplamak. jeltinli jeloz * Bkz. Agaragar. jen * Gen. * Jeltinden yap lm veya jeltinle kaplanm .

jenerasyon * Ku ak, nesil. jeneratr jenerik * Bkz. tan tma yaz s . jenosit jeodezi * Soy k r m , katliam. * Yer lme bilgisi. * rete, dinamo.

jeodinamik * (volkan, deprem vb.) ve d (a nma) etkenlerle yer kabu unda olu an de i ikliklerin incelenmesi. jeofizik * Yer yuvarla n ve atmosferi etkileyen do al fiziksel olaylar n incelenmesi. jeofiziki jeokimya jeolog jeoloji * Yer bilimi. jeolojik * Yer bilimi ile ilgili. * Jeofizik uzman . * Yer kabu unu olu turan kimyasal gelerin tm. * Yer bilimci.

jeomorfolog * Jeomorfoloji uzman . jeomorfoloji * Yeryz engebelerini ve a nma ile ilgili geli imleri inceleyen bilim. jeopolitik * Co rafya, ekonomi, nfus vb.nin bir devletin politikas zerindeki etkisi. * Bir devlette bir blgede uygulanan politikayla o yerin co rafyas aras ndaki ili ki. * Bir devletin sald rgan nitelikteki geni lemesini, ekonomik ve siyas co rafya a s ndan hakl k lmaya ynelik siyas reti. jeosantrik * Yer zekil.

jeosantrizm * Yer zekilik. jeosenklinal * Yer kabu unun uzun bir sre ken, buna ba l olarak kat kat kal n tortullarla dolmu bulunan blm. jeosismik * Bir patlama sonucu, derinlemesine yay lan dalgalar n incelenmesi yoluyla (yeryz katmanlar ndaki madenleri) ara t rma yntemi. jeotermal * S cakl , yer iinde kalmaya veya buradan gemeye ba l olan s . jeotermal enerji * Yer alt ndan kan s cak su veya s cak su buhar ndan elde edilen enerji. jeotermi * Yerkrede olu an s olaylar n n incelenmesi. * Yerkreyle ilgili s artlar n (s cakl klar n da l m , s al veri i vb.) inceleyen jeofizik dal .

jeotermik * Jeotermi ile ilgili. jeotropizma * Yere ynelim. jersey * Sar ve kahverenginden esmere kadar de i en renkte et tutmayan, kemikleri belirgin, sakin bak l bir kltr rk s r . jest * Herhangi bir eyi a klamak iin genellikle el, kol veya ba ile yap lan igdsel veya iradeli hareket. * Genellikle yerinde yap lan ve be enilen davran . * Tepkili uak. * h zla, son sr'atle. jet motoru * Yksek bas nla ve ok byk h zla gaz ak n pskrtme sistemiyle en yksek dzeyde itme gc yaratan motor, tepkili motor. jet yak t * Jet motorlar n n al ma sistemine gre ayr t r lm renksiz benzin. jeton * Telefonda, trl oyunlarda garsonlar n kasa ile hesapla mas nda para yerine kullan lan kk, metal veya plstik marka. jeton ge d mek * konu ulan veya sz edilen konuyu ge anlamak, ge intikal etmek. jetoncu jig * Bir Orta a alg s . jigolo * Jeton satan kimse.

jet jet gibi

* Geimi ya l ve zengin bir kad n taraf ndan sa lanan gen, erkek sevgili, tokmak . jigolo tutmak * (ya l , zengin bir kad n) gen bir erkekle ili ki kurmak. jigololuk jikle jile jilet * nce elikten yap lm , iki yan keskin t ra b a . jilet gibi jimnastik * ok keskin. * Jigolo olma durumu. * Motorlu ta tlar n yksek devirde al mas iin fazla benzin ak n sa layan alet. * Daha ok kad nlar n blz zerine giydikleri yelek.

* Vcudu evikle tirmek ve glendirmek iin yap lan al t rmalar n tm, idman, kltrfizik. * Erkeklerde, yer al t rmalar , barparalel, barfiks, halkalar ve kulplu beygir; kad nlarda yer al t rmalar , e it olmayan ubuklar, barfiks, denge kalas al t rmalar n ieren yar ma disiplini. jimnastik yapmak * vcudu evikle tirmek ve glendirmek iin hareket yapmak. jimnastiki * Jimnastik yapan sporcu. * Jimnastik retmeni. jin jinekolog jinekoloji nisaiye. jip jips * Al ta . jiujitsu jiujitsucu jogging jokey * Bkz. Cokey. jorjet * Gten ok ynteme dayanan, plak elle savunma tekni i; Japon gre i. * Jiujitsu yapan sporcu. * K rda, ormanda vb. yerlerde yap lan ko u sporu. * Kad n organizmas n ve cinsel organlar n fizyolojik, morfolojik ve patolojik bak mdan inceleyen bilim, * Kad n hastal klar n konu edinen t p dal , nisaiye. * Bkz. cip. * Bkz. cin. * Jinekoloji uzman hekim, nisaiye uzman .

* Brmck grn l, ok bkml, genellikle pamuk iplikleri ile dokunmu bir kuma . * Bu kuma tan yap lm olan. jle * Meyve suyunun ekerle kaynat lmas yla istenilen yo unlukta elde edilmi ekerleme. * Et suyunun so uduktan sonra gev ek ve esnek bir k vam alm durumu. * Sa n dzgn bir biimde uzun sre kalmas n sa layan ya l , parlak ve yap kan madde. * Gen. * nemli rollerde oynayan gen oyuncu, jnprmiye.

jn

jnprmiye * Jn. judo * Jiujitsudan geli mi , silhs z olarak, tutmalara, f rlatmalara, hareketsiz b rakmalara dayanan Japon kkenli dv sporu. judocu jul * Bir cisim zerine uygulanan bir nevtonluk kuvvetin uygulama noktas n , kendi do rultusunda bir metre de i tiren i birimi. jurnal * Biriyle ilgili olarak yetkililere verilen ktleme, ihbar yaz s . * Gnlk. jurnal etmek * biriyle ilgili olarak yetkililere ktlemek, ihbar yaz s vermek veya byle bir bilgiyi iletmek. jurnalci * Jurnal ederek yetkililere, yneticilere yaranmaya al an (kimse). * Judo yapan kimse.

jurnalcilik * Jurnalcinin yapt i . jurnalleme * Jurnallemek i i. jurnallemek * ikyet etmek, ispiyonlamak. juro jbile * kinci a n triasla kretase aras nda kalan dnemi. * Eski Ahit'e gre, Yahudilerde, elli y lda bir Tanr 'ya ve dinlenmeye ayr lan y l. * Katoliklerde, Roma'ya hacca gidenlerin, kilisece gnahlar n n tam olarak ba land y l. * Evlili in ellinci y l nda dzenlenen kutlama enli i. * Bir meslekte uzun bir sre ba ar l olarak al anlar iin dzenlenen tren. * Gezegenlerin en by ve Gne 'e yak nl k bak m ndan be incisi, Erendiz, M teri. jpon jri * Giysi alt na giyilen etek, i etek. * Seiciler kurulu, seici kurul.

Jpiter

* Yarg c lar kurulu. jt * Ihlamurgillerden, Hindistan ve Banglade 'te yeti en, ip ve uval yap m nda kullan lan, liflerinden yararlan lan bir bitki (Corchorus capsularis). * Bu bitkinin liflerinden yap lan dokuma. K -k * Bkz. k / ik, uk / k. -k k, K * \343 -ak / -ek. * Potasyum'un k saltmas .

* Trk alfabesinin on drdnc harfi. Ke ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan ince nllerle n damak, kal n nllerle art damak patlay c nszlerinin tmszn gsterir. kaba * zensiz, geli igzel yap lm , zevksiz, sakil. * Taneleri iri. * Terbiyesi, grgs k t, nezaketsiz. * Terbiyeye, inceli e ayk r , irkin, kt. * Hafif oldu u hlde kal n veya hacimli. * Kuyruk sokumunun iki yan ndaki i kin yer.

kaba dzen * yle byle stnkr yap lan i . * alg lar pes seslere akort etmek i i. kaba et * Kuyruk sokumunun her iki yan ndaki i kin yer.

kaba k t * Bir ey sarmak iin kullan lan kal n k t. kaba kurgu * Filmin son durumuna yer vermek zere seilen ekimlerin senaryodaki s ralan a gre birbirine eklenerek olu turulan ilk kurgusu. kaba ku luk * leden bir iki saat nceki zaman. kaba kuvvet * Yasa d i lerle bir amaca ula mak iin zorbal k yaparak veya g kullanarak tutulan yol. kaba saba * Grgsz. * zensiz. kaba sakal * Gr ve geni sakall . kaba s va * nce s vadan nce duvarlarda bulunan przleri doldurup kapatmak iin yap lan s va.

kaba sofu * Din kurallar yanl yorumlayarak ibadet ve d ncede a r l a kaan. kaba i

* Kaba kulak. kaba taslak * Bir eyin ayr nt lar na girmeden ana izgilerini belirten. kaba Trkesi * A kas , tam anlam yla. kaba yap * Bir binay d etkenlere kar koruyup ayakta tutan temel, ana duvarlar, kiri ler, at vb. nden olu an as l gvde. kaba yel * Lodos.

kababurun * Sazangillerden, rmak ve gllerde ya ayan, eti k l kl kk bir bal k (Chondrostoma nasus). kabaca * Kaba bir biimde. * rice, byke. * Yakla k. kabaday * Korkusuz, iyi dv en, kendine zg namus kurallar n n d na kmayan kimse. * Babayi it, koak. * Bir eyin en iyisi, ba ta geleni. kabaday ca * Kabaday ya yak r bir biimde, kabaday gibi. kabaday lanma * Kabaday la mak, kabaday lanmak i i. kabaday lanmak * Kabaday l k etmek, kabaday gibi davranmak. kabaday la ma * Kabaday la mak i i. kabaday la mak * Kabaday gibi davranmak, kabaday l k etmek. kabaday l k * Kabaday olma durumu veya kabaday ca davran . kabaday l k etmek * kabaday gibi davranmak. kabaday l k taslamak * kabaday gibi davranmak, kabaday gibi grnmeye al mak. kabahat * Uygunsuz hareket, irkin, yak ks z davran , su, kusur, thmet. * Hafif hapis, para cezas veya meslek ve sanattan al konulma ile cezaland r lan hafif su.

kabahat bulmak * bir kusur, su aramak. kabahat etmek (veya i lemek) * su olacak, kusur say lacak bir i yapmak.

kabahat samur krk olsa, kimse s rt na almaz * hi kimse sulu oldu unu kabul etmek istemez. kabahati (birine veya bir eye) yklemek * i ledi i bir suu ba kas n n zerine atmak. kabahatli * Kabahati olan, kusurlu, sulu, thmetli. kabahatlilik * Kabahatli olma durumu. kabahatsiz * Kabahati olmayan, kusursuz, susuz. kabahatsizlik * Kabahatsiz olma durumu. kabak * Kabakgillerden, birok trleri olan bir bitki (Cucurbita). * Bu bitkinin trlerine gre yeme i ve tatl s yap lan rn. * Esrarke lerin kulland bir e it nargile. * Bilgisiz, grgsz, kaba. * (kavun, karpuz iin) Ham, tats z. * Tysz, dazlak. * (ta t lstikleri iin) T rt llar a narak yzeyi dzle mi olan. * Kabak kemane. * K sa boynuzlu hayvan. kabak (birinin) ba na (veya ba nda) patlamak * birok kimsenin ilgili oldu u bir olaydan, yaln zca bir kimse zarar veya ceza grmek. kabak ekirde i * Bal kaba n n tohumu. * Genellikle vakit geirmek iin yenilen kuru yemi e idi. kabak kmak (karpuz, kavun vb. iin) * ham kmak. kabak ie i * Ss e yas . kabak ie i gibi a lmak * utangal ktan abucak s yr larak a r lde serbestlik gstermek. kabak gibi * tysz, plak, her taraf a k. kabak kafal * Salar dklm , dazlak. * Salar ustura ile kaz nm . * Aptal, budala. kabak kemane * Gvdesi uzunlamas na ikiye blnen su kaba n n zerine ince bir deri gerilerek yap lan, telli, yayla al nan bir halk alg s . kabak tad * Be enilmeyen, b kk nl k veren durum. kabak tad vermek * b kt rmak, usan vermek, tats z gelmeye ba lamak.

kabak tad vermek * b kk nl k veya s k nt olu turmak. kabak tatl s * Soyulmu , ekirdekleri kar lm ve parmak kal nl nda bal kaba n n a r ate te uzun sre pi irilmesi ve zerine ceviz serpilmesiyle haz rlanan bir tatl tr. kabak * Kabak yeti tiren veya satan kimse. kabakgiller * ki eneklilerden, kabak, kavun, karpuz, h yar gibi cinsleri iine alan, geni yaprakl , srngen ve sar lgan bir bitki familyas . kabaklama * Kabaklamak i i. kabaklamak * A alar n genle mesi iin dallar n budamak. kabakla ma * Kabakla mak i i. kabakla mak * Salar dklmek, dazlakla mak. * (ta t lstikleri iin) T rt llar a n p yzeyi dz bir duruma gelmek. kabakl k * (karpuz, kavun iin) Haml k. * (ba iin) Tyszlk, dazlakl k. * Bilgisizlik, grgszlk.

kabakulak * Tkrk bezlerinin, zellikle kulak alt bezlerinin iltihaplanmas yla beliren bula c , salg n ve ate li bir hastal k. kabakulak olmak * bu hastal a yakalanmak. kabakulak otu * Lo usa otu, zeravent. kabala * Yahudilerde, yaz l olarak konulmu olan Tanr kanunlar n n yan nda, a zdan a za geen din buyruklar n n, bran felsefesinin ve efsane yaz lar n n btn. * Bir retinin yanda lar n n btn. * Do ast varl klarla ili ki kurma sanat . kabala * Gtr, toptan.

kabalac * Kabala konusunda uzmanla m kimse, kabala ile u ra an ki i. kabalac * Kabala (II) i yapan kimse. kabalak * Birinci Dnya Sava nda Osmanl ordusunda kullan lm olan, apkaya benzeyen bir tr ba l k. kabalak

* Kabak yapraklar biiminde etli ve tyl yapraklar olan, k rlarda ve su kenarlar nda yeti en bir bitki. kabala ma * Kabala mak i i. kabala mak * Kaba bir duruma gelmek. * Kabal k etmek. kabala t rma * Kabala t rmak i i. kabala t rmak * Kaba bir duruma getirmek, kabala mas na sebep olmak. kabal k * Kaba olma durumu. * Kaba davran , nezaketsizlik, hu unet. * Kabalac (I). * Kabala (I) yanl s sanat ak m . kaballama * Kaballamak i i. kaballamak * Maden ocaklar nda galerileri a alarla peki tirmek. kaban * Dik yoku . * Tepe. * Kalaya kadar uzunlu u olan, paltoya benzeyen st giysisi. * Genellikle otelin ana binas n n d nda, plj veya havuz k y s nda bir oda. kabara * Dayan kl l k sa lamak amac yla, ayakkab lar n alt na ak lan, iri ba l demir ivi. * Ss olarak odalar n ah ap blmlerine, trl biimler yapmak iin ak lan iri ba l , sar ivi.

kabalist kabalizm

kaban kabana

kabara kabara * Gittike kabararak, co arak. * Bbrlenerek, gururlanarak. kabaral * Kabara ak lm olan. kabarc k * i su veya hava dolu ufak kabart veya krecik. * Vcutta olu an sivilce gibi kk i kinlik. * (metal biliminde) S v veya kat lar n iinde olu an gaz hacmi. * Kabart .

kabarc kl * Kabarc kl olan. kabarc kl dze

* inde hava kabarc b rak lm su dolu bir cam silindir ve bir tahta yataktan olu an, dzlem veya do rular n yatayl n belirleyen alet, tesviye ruhu. kabare * e itli gsterilerin yap ld e lence yeri. * Meyhane.

kabare tiyatrosu * Daha ok gncel konular i neleyici, yerici, ta lay c biimde ele alan skelerin oynand , monologlar n, ark lar n ve iirlerin sylendi i kk tiyatro. kabareci * Kabare oyuncusu.

kabarecilik * Kabare i letmek veya kabarede oynamak i i. kabar k * Kabarm olan. * k nt s olan, tmsekli.

kabar k deniz * Gelgit olay nda, sular ykseldi inde denizin durumu. kabar kl k * Kabar k olma durumu, i kinlik. kabar kabarma * Kabarmak i i. * Duygulanma. * Kendini stn grme, byklk taslama. * Ay ve Gne 'in ekim etkisiyle, byk denizlerde sular n ykselmesi, met. kabarmak * A rl artmadan hacmi bymek. * (s v lar iin) Ya lardan veya kaynamaktan ta maya yz tutmak. * Niceli i artmak, bymek. * i mek, geni lemek. * (hayvanlar iin) Tyleri dikilmek. * (kuma iin) zerinde tyler olu mak, havlanmak. * Islan p veya s n p yerinden kurtulmak. * (deniz) Dalgalanmak, byk dalgalar olu mak. * Bulanmak. * (fke, sevgi gibi baz duygular iin) Gittike glenmek. * Kafa tutmak, fkelenip stne yryecek gibi davranmak. * Bbrlenmek, gururlanmak. kabart * Tmsek, k nt , kabarm yer. kabart c * Kabartma maddesi, kabartma tozu. kabart l * Kabart s olan. * Belirgin. kabartma * Kabartmak i i. * Kabarmak i i veya biimi.

* Bir biimin veya bir sslemenin dz yzey zerindeki k nt s . * Kil, al , ta gibi i lenebilir gereleri girintili k nt l yzeyler durumunda biimlendirerek yap lm olan eser, rlyef. * Kabart larak yap lm olan. kabartma tozu * Pasta, rek vb. hamur i lerinde kabarmay sa layan toz, sodyum bikarbonat. kabartmak * Kabarmas n sa lamak, kabarmas na yol amak. * Topra t rm k vb. bir arala kar t rmak, alt st etmek, yumu atmak. kabartmal * Kabartmas olan. kabas n almak * biim verilecek bir maddenin gereksiz blmlerini gidermek. * bir yeri veya bir eyi geli igzel, stnkr temizlemek. kab na s mamak * duygular na engel olamay p ta k n davran larda bulunmak. kb na varamamak * de erce birinden pek a a olmak. kab z * Kavrama, tutma. * Alma. * Peklik, srgn kar t .

kab z olmak * peklik olmak. kab zl k kabil kabil * Kab z olma durumu. * Olabilir, mmkn. * Trl, gibi, benzer. * Tr, cins.

kabil de il * imkns z, imkn yok. kabile * Ebe. kabile * Boy.

kabilinden * gibi, trnden, e idinden. kabiliyet * Yetenek.

kabiliyetli * Yetenekli. kabiliyetsiz

* Yeteneksiz. kabiliyetsizlik * Yeteneksizlik. kabin * Kk, zel blme. * Gemilerde, uaklarda, uzay gemilerinde kk blme. * Pljda soyunma yeri. * Bakanlar kurulu. * Hekim muayenehanesi. * Kabin. * Hel. kabine ekilmek * bakanlar kurulu grevini b rakmak. kabine d mek * herhangi bir sebeple bakanlar kurulu grevini b rakmak zorunda kalmak. kabir * Mezar, sin. kabir azab * Byk znt, s k nt . kabir azab ekmek * ok s k lmak, zlmek. kabir suali * Uzun ve b kt r c soru. kabl * nce, nceki. kablelmilt * Milttan nce. kablelvuku * Olmadan nce. kablo kablocu * Kablo d eyen kimse. kablolu * Kablosu olan. * Kablo arac l yla i levini yapan (ara, gere). * Elektrik ak m iletiminde kullan lan ve yal tkan bir madde ile sar l bulunan metal tel.

kabine

kablolu yay n * Televizyon yay n n n kablo, cam iletken ve benzeri bir fizik ortam zerinden halk n almas maksad yla abonelere ula t r ld yay n tr. kabotaj * Bir lkenin iskele veya limanlar aras nda gemi i letme i i.

kabotaj bayram * Deniz ticaretini te vik amac yla her y l n temmuz ay nda kutlanan bayram.

kabotaj gemisi * Kabotaj hatt nda al an gemi. kabotaj hakk * Trk kara sular nda, Trkiye'deki akarsu ve gllerde gemi bulundurma, bunlarla gidi geli ve ta ma yapma hakk . kabristan * Mezarl k, gmtlk, sinlik.

kabu u d na kmak * iinde bulundu u ortam veya durumdan ayr lmak. kabu una ekilmek * d ar s ile olan ili kilerini kesmek, kimse ile gr memek. kabu unu atlatmak (veya kabu unu k rmak) * iinde bulundu u g, olumsuz veya kt durumdan kurtulup rahatlamak. kabuk * Bir eyin stn kaplayan ve onu d etkilere kar koruyan, kendili inden olu mu , serte blm, k r. * Ekme in pi me s ras nda iinden daha ok sertle en d blm. * Bir s v veya atmosferi d tan saran, sert katman. * Bir hayvan d tan rten kitinli, kalkerli, silisli, kemiksi veya boynuzsu rt, kavk . * Deri zerinde bir yaran n veya sivilcenin kurumas yla olu an serte blm.

kabuk ba lamak (veya tutmak) * stnde kabuk olu turmak, kabuklanmak. kabuk bilimi * Kabuklar inceleyen bilim dal . kabuk bcekleri * K n kanatl lar tak m na giren, kabu un hemen alt ndaki odun kat n kemirerek oyan ve bylece birok orman ve meyve a ac n n kurumas na yol aan familya. kabuk de i tirme * Yenilenme. kabuk gibi * (kuma iin) sa lam sert. kabuk kahvesi * Antep f st kabu unun tlm ve hafife kavrulmu u ile yap lan ve kahveye benzer iecek. kabuk ynetim * i, i yap s belli olmayan, belirsiz kalan ynetim. kabuklanma * Kabuklanmak i i. * Bir lv ak nt s veya bir lv gl yzeyinin kat la mas . kabuklanmak * Kabuk olu mak. kabukla ma * Kabukla mak i i. kabukla mak * Kabuk durumunu almak, kabuk gibi sertle mek.

kabuklu

* Kabu u olan.

kabuklu bit * Ko nil. kabuklular * Kabuklar , yap lar ndaki kireli tuzlar dolay s yla sertle mi bulunan, solunum ayg tlar bal klara benzeyen, ok hcreli hayvanlardan eklem bacakl lar s n f . kabuksu * Kabu a benzeyen. kabuksuz * Kabu u olmayan. kabuksuz yumurtlatmak * bir i i ivedilikle yapt r p eksik kalmas na yol amak. kabul * Bir eye isteyerek veya istemeyerek raz olma. * (konuklar veya i i olanlar ) Yan na sokma, kat na alma. * Sunulan bir eyi, arma an alma. * Bir neriyi uygun bulma, onaylama. * Bir yere al nma. * R za veya izin, akseptans.

kabul etmek * bir eye isteyerek veya istemeyerek raz olmak. * yan na, kat na almak. * bir arma an almak. * onaylamak. kabul eylemek * kabul ettirmek. kabul gn * Ev han mlar n n konuk a rlad klar belirli gn. kabul kredisi * Kabuln vadesinden nce polieyi kabul eden bankaya belirli bir tarihte belirli bir mebl n denece ine dair anla madan sonra bankan n at kredi. kabul odas * Byk konak veya dairelerde konuklar n oturtulduklar byk oda. kabul salonu * Resm konuklar n a rland byk konuk salonu. kabul treni * Resm konuklar kar lama treni. kabul yeri * Bkz. kabul odas ; kabul salonu. kabullenme * Kabullenmek i i. kabullenmek * Kabul etmek. * Hakk yokken veya istemeyerek kendine mal etmek.

kaburga

* E e kemiklerinin olu turdu u kafes. * Bkz. E e. * Gemilerde d kaplaman n dayand iskelet.

kaburgalar kmak (veya say lmak) * ok zay f olmak. kbus * Karabasan. * Ac , s k nt , korku veren.

kbus basmak (veya kmek) * byk s k nt , korku duymak. kbus gibi * kbusa benzer, kbusu and ran. kbuslu * Karabasan dolu, s k nt l ve korkulu. kabuz kabuzcu kabz * Yalan, palavra. * Yalanc , palavrac . * El ile tutma, kavrama. * Azrail taraf ndan ruh teslim al nma, lme. * "Alma" anlam nda "ahzkabz" teriminde kullan l r. * Tutulacak yer, tutak, sap. * Meyve ve sebze reticileri ile sat c lar aras nda arac l k eden kimse, komisyoncu.

kabza kabz mal

kabz mall k * Kabz mal olma durumu. * Kabz mal n yapt i . kacak * Bkz. kap kacak. ka * Herhangi bir eyin niceli ini sormak iin kullan lan soru s fat . * (cmle, soru cmlesi olmad nda) Birok.

-ka / -ke * Bkz. -ga / -ge. ka para eder? * neye yarar, ne de eri var?. ka paral k (adam veya ey) * de ersiz. ka para olay m! * (birok i ler kar s nda) hangi birine yeti eyim!. ka zamand r

* belirsiz, fakat ok zamandan beri, oktan beri. kaa * (fiyat iin) Ne kadara?. kaa ka * Bir yar mada taraflar n ald say veya derecenin oran n belirtir. * Yar ma, tart ma, kavga ve benzeri gibi durumlarda taraflar n oran n belirtir. * ki ki inin kar l kl olarak gizlice say yaz p tahmin etmesine dayanan bir oyun.

kaa patlamak * ne kadara mal olmak, fiyat ne olmak. kaacak delik aramak * korku ile saklanacak yer aramak. kaak * Ba l bulundu u yerden veya yasadan kaan, uzakla an kimse. * Yasaca yap lmas yasak olan veya yap lmas iin gerekli izin al nmayan. * Yasaca belirtilmi gerekli gmrk ve vergileri denmeden bir yere sokulan veya bir yerden kar lan. * Bir kaptan, bir borudan gaz, s v veya bir telden ak m kamas . * Yasalara, kurallara uymayarak, gizlice. * Gizlice ka r lm olan mal veya madde.

kaak gre mek * as l konuya girmeksizin ba ka eylerden sz etmek veya politikada s k s k d nce de i tirip esas amac n gizlemek. kaak * Yasalara kar gelerek bir yere mal sokan, bir yerden mal ka ran veya bir yerde satan kimse.

kaak l k * Bir devletin yasalar na kar gelerek yap lan ticaret. * Bir lkeye gizli olarak, gmr denmemi , yasaklanm mal sokma i i. * Gizli olarak, sezdirmeden ka rma i i. kaakl k kaamak * Kaak olma durumu. * Ho grlmeyen bir eyi ara s ra yapma. * Bir eyi belli etmeden, gizlice yapmaya al ma. * Bir eyden ka nma yolu. * Kaacak yer, zellikle obanlar n sry bar nd rmak, saklamak iin yapt klar yer. * M s r unundan yap lan ya l bir yemek.

kaamak

kaamak yapmak * ho grlmeyen eyi gizlice ara s ra yapmak. kaamak yol * Bir sorundan kendisini kurtarmak iin geli igzel ileri srlen zr. kaamak yolu * Kaamak yol. kaamakl * Kesin olmayan, yarg bildirmeyen ve her iki tarafa da ekilebilen (sz, cevap, davran ). kaan bal k byk olur * elden ka r lan f rsat gzde bytlr.

kaan kaana * Pe pe e kama. kaan n anas a lamam * tehlikeden kaan kazanl km . kaar kag * Din bir anlay la baz Mslman kad nlar n erkeklere grnmemeleri, bir arada oturup konu maktan ka nmalar . ka * Ne kadar , ka ki i. ka k * (bir yana) Kam , kaym . * lme i kam (orap vb.). * Baz davran lar delice olan. * (orap vb. nin) lme i kam yeri. * Uygun olmayan ortamda byme sonucu a a znn ortadan ka k biimde olu mas . * Biraz ka k. * Ka a benzer, biraz deli gibi, deliye benzer. ka kl k * Ka k olma durumu. * Delice, ka ka davran . ka lma * Ka lmak i i. ka lmak * Kamak i i yap lmak. * ekilmek, savulmak. * Ka soru s fat n n le tirme biimi.

ka k z ka ka

ka msama * Ka msamak i i. ka msamak * Bir i i yapmamak iin szde sebepler yaratmak. ka msar * Kaamak yolu arayan, kaama a sapan.

ka n kur'as * birinin kolay kolay aldanmayacak kadar grm geirmi oldu unu anlatmak iin sylenir. ka nc * Ka soru s fat n n s ra biimi. * (cmle, soru cmlesi olmad nda) ok kez, birok kez. * Geri duran, giri ken olmayan, insan iine girmek istemeyen, insanlardan kaan, ekingen.

ka ngan

ka nganl k * Geri durma, isteksiz davranma.

* Ka ngan olma durumu. ka n lmaz * stek ve irade d nda olan. ka nma * Ka nmak i i.

ka nmak * Herhangi bir i i yapmaktan veya zverili davranmaktan geri durmak, imtina etmek. ka nt * Erken do an kuzu. * S z nt , kaak. * e yaramaz, ya l hayvan. * Ka r lmak i i. ka r lmak * Ka rmak i i yap lmak veya ka rmak i ine konu olmak. ka r ka rma ka rmak * Kamas n sa lamak veya kamas na imkn yaratmak. * Bir i i belirlenen zamanda yapamamak. * Zor kullanarak yan nda gtrmek. * Yararlanamamak; bir daha ele gememek zere yitirmek. * Gitmek, kamak zorunda b rakmak. * almak, kimsenin haberi olmadan gtrmek, a rmak. * Yasal olmayan yoldan bir lkeye mal sokmak veya karmak. * ly, s n r a mak, fazlas na gitmek. * S zd rmak. * stemeyerek abdestini yapmak. * Delirmek. * Bir ara veya letle i grrken arac iyi kullanamama yznden herhangi bir zarara yol amak. * Birini veya bir eyi gstermemek. * Yar an bir ko ucu di er bir ko ucu taraf ndan h zla geilip aray amak. * Futbol veya basketbolda savundu u oyuncuyu bo b rakmak, pas almas na f rsat vermek. ka rtma * Ka rtmak i i. * Ka rmak i i veya biimi. * Ka rmak i i.

ka rga ka r lma

ka rtmak * Ka rmak i ini yapt rmak. * Birinin ka r lmas na sebep olmak. ka * Kamak i i veya biimi. * Yar an bir ko ucunun veya bir kmenin di er yar lar h zla gemesi. ka lma * Ka lmak durumu. ka ma

* Ka mak i i. ka mak * Hep birden ka p da lmak. kak n * (isim tamlamalar nda belirtilen olarak) Bir yerden veya bir i ten kam kimse. * nsanlardan uzak durmak, insan iine kmamak isteyen kimse. * Say s ka, hangi say dan. * Bir kimsenin hangi tarihte do du unu, okulu bitirdi ini veya asker oldu unu belirtmek iin kullan l r. * Kilo, lira, metre, adet gibi l anlatan nesnelerin hangisinden oldu unu belirten (soru sz). * Ka ya nda. * Kamak i i, firar. * Kimseye bildirmeden bulundu u yerden ayr lmak, firar etmek. * H zla ko up bir yere saklanmak. * Kendini gstermemek, rastlatmamaya al mak. * Ka nmak. * S zmak. * pli i kopmak. * Girmek. * Bir yana do ru kaymak. * Grnmeden gitmek, savu mak, s v mak. * H zl ko mak. * Yok olmak. * Yakla mak, benzemek, and rmak. * (kad nlar iin) Kage uymak. * (k z, kad n iin) Yasalara ve aile isteklerine kar gelerek evlenmek iin evinden ayr lmak. * (renk iin) A armak, umak. * Yar di erlerinden h zla ayr l p aray amak. * Futbol veya basketbolda engelleyen adamdan kurtulmak veya pas alabilmek iin bo alana ko mak. * Baz nitelik bildiren szlerle birlikte "olmak" anlam yla yard mc fiil gibi kullan l r.

kal

kal k

kama kamak

kamakl k * Kamak durumu. kamaktan kovalamaya vakit olmamak * nemli i ler yznden ba ka i lere yeti ememek. kamaz * lmiklerin kamas na imkn vermeyen. kata kaurga kadana * (saat iin) Ne zaman?. * \343 ka rga. * Bir cins iri at.

kadana gibi * iri yar (kad n). kadar

* lsnde, derecesinde. * Bykl nde, geni li inde. * Dek, de in. * Gibi. * Denli. * Sre belirtir. * Miktar, derece. * Gsterme s fatlar ndan biriyle bir say dan sonra geldi inde kesinlikle belli olmayan bir niceli i belirtir. kadastro * Bir lkedeki her e it arazi ve mlklerin yerinin, alan n n, s n rlar n n ve de erlerinin devlet eliyle belirlenip plna ba lanmas i i. kadastrolama * Kadastrolamak i i veya durumu. kadastrolamak * Kadastrosunu yapmak. kadastrolanma * Kadastrolanmak i i veya durumu. kadastrolanmak * Kadastrosu yap lmak. kadastroya gemek * kadastrosu yap lmak. kadavra * T p retiminde, zerinde al mak iin haz rlanm , l insan veya hayvan vcudu.

kadavrala ma * Kadavrala mak i i. kadavrala mak * Kadavra durumuna gelmek. kaday f * Undan yap lan, tatl olarak tketilen trl biimlerde yiyecek.

kaday f * Kaday f yapan veya satan kimse. kaday f l k * Kaday f yapma veya satma i i. kadeh * ki imeye yarar kk bardak. * Kadehte bulunan iki. kadeh arkada * Birlikte iki iilen kimse. kadeh arkada l * Birlikte iki iilen kimseyle olu an dostluk. kadeh kald rmak * herhangi birini veya bir eyi onurland rmak iin imeden nce kadehleri yukar kald rmak. kadeh toku turmak * iki ierken kar l kl bir sevgiyi belirtmek amac yla, imeden nce kadehleri birbirine dokundurmak.

kadehik

* Me e, f nd k, grgen gibi a alarda, meyve sap n n geni lemesiyle olu an ve meyveyi ortas na kadar iine alan kk kadeh biimindeki olu um. kadehda * Birlikte iki imeyi seven kadeh arkada . kadem * Ayak, ad m. * Ayak, fut. * U ur. * A ama, basamak. * Motorlu aralar n bak m ve onar m i lerinin yap ld birim.

kademe

kademe ilerlemesi * Devlet memurunun olumlu sicil almak art yla bir y ll k terfi etmesi. kademe kademe * Basamak basamak, derece derece. kademeleme * Kademelemek i i. kademelemek * Kademeli bir biimde dzenlemek. kademelendirme * Kademelendirmek i i. kademelendirmek * Kademeli duruma getirmek. kademelenme * Kademelenmek durumu. kademelenmek * Kademeli duruma gelmek. kademeli * A amal , basamakl .

kademesiz * Kademesi olmayan. kademhane * Ayakyolu, hel. kademli * U urlu.

kademli olsun! * u urlu olsun!. kademsiz * U ursuz.

kademsizlik * U ursuzluk. kader

* Al n yaz s , yazg . * Genellikle ka n lmaz kt talih. kader birli i * yi ve kt gnleri, ayn sonu payla ma durumu. kader birli i etmek * her zaman ve her yerde, her durumu birlikte ya amak, her eyi payla mak. kaderci * Al n yaz s na inanan ve ondan yana olan, fatalist.

kadercilik * Yazg c l k, cebriye, fatalizm. kadere boyun e mek * yazg s n , talihini kabul etmek. kaderin cilvesi * talihin, beklenmedik bir anda ortaya de i ik bir durumu ortaya karmas . kaderiye felsefesi. kadersiz * Kaderi olmayan. * Kt talihi olan. * Kader anlay n inkr ederek, insanlar n irade ve hareket zgrlklerinin bulundu unu ileri sren slm

kad

* Tanzimat'a kadar her trl davalara, Tanzimat'la Meden Kanun aras ndaki dnemde ise yaln z evlenme, bo anma, nafaka, miras davalar na bakan mahkemelerin ba kanlar na verilen ad. Kad ky ta * Kuvars ve opal liflerinden olu an, mhr ve ss e yas yap m nda kullan lan, yar billr silis. kad l k * Kad olma durumu veya kad n n grevi. * Bir kad n n davalar na bakt il s n rlar iindeki blge. * Di i cinsten eri kin insan, erkek veya adam kar t . * Evlenmi k z. * Bayan anlam nda kullan lan bir unvan. * Anal k veya ev ynetimi bak m ndan gereken erdemleri olan. * Hizmeti.

kad n

kad n avc s * Kad nlar ba tan karan erkek. kad n berberi * Kad nlar n sa n kesen ve sa tuvaleti yapan berber, kuafr. kad n evi * Yoksul, ma dur veya ba ka bir zelli i dolay s yla muhta durumda kalan kad nlar n geici olarak bar nd klar ev. kad n hareketi * Bkz. feminizm. kad n hastal klar * Kad n cinsel organlar n ve bunlarla ilgili hastal klar n inceleyen bilim dal , jinekoloji.

kad n kad na * Yaln z kad nlar aras nda, kad nlar ba ba a. kad n kad nc k * Evinin i ini iyi yneten, han mefendi, terbiyeli, a rba l (kad n). kad n olmak * k zl n yitirmek. * (kad n) evini, kocas n ynetmesini iyi bilmek. kad n terzisi * Kad n elbiseleri diken terzi. kad n ticareti * K z ocuklar ile kad nlar n lkeler aras nda gizlice ka r l p sat lmas . kad nana * Tecrbeli, ya l , sayg gsterilen kad n.

kad nbudu * Yumurtaya bulanarak ya da k zart lan bir tr pirinli kfte. kad nca * Kad na yak r (biimde). * Kad n gibi, kad na benzer.

kad nca z * Kendisine kar efkat ve ac ma duyulan kad n. kad nc k * Kk kad n; zavall kad n. kad nc l * Kad nlara d kn, kad n d kn, zendost.

kad nd mesi * Ss bitkisi olarak yeti tirilen, d me biiminde iek aan otsu bir bitki. kad ngbe i * K zart larak yap lan, ortas ukurca, bir tr yumurtal hamur tatl s . kad n ms * Kad na benzeyen. kad n n fendi, erke i yendi * kad nlar kurnazl kta erkeklerden stndrler. kad n n yznn karas erke in elinin k nas * yolsuz ili kiler kad nlar iin ho kar lanmad hlde erkekler bu gibi ili kilerden vnme pay kar rlar. kad nlar hamam * Herkesin ayn anda ve yksek sesle konu mas yla ok grlt edilen yerler iin sylenir. kad nla ma * Kad nla mak i i. kad nla mak * Kad na benzer bir durum almak. kad nl * Kad n olan.

kad nl erkekli * Kad n erkek kar k olarak. kad nl k * Kad n olma durumu. * Kad n n gerekli erdem ve nitelikleri ta mas durumu.

kad nnine * Byk anne. * Ya epey ilerlemi kad n. kad nsal kad ns * Kad na zg ve kad nla ilgili. * Kad na zg olan, kad na yara r. * Kad n davran l , kad na benzer (erkek).

kad ns la ma * Kad ns la mak durumu. kad ns la mak * Kad n zelli i kazanmak. kad ns l k * Kad ns olma durumu. * Kad n zelli i kazanmak. kad ns z * Kad n bulunmayan. * Kar s olmayan, e siz.

kad ntuzlu u * Bkz. sar al . kad rga * Hem yelken, hem krekle yol alan, zellikle Akdeniz'de kullan lm bir sava gemisi.

kad rga bal * Bkz. ispermeet balinas . kadidi kmak * ok zay flamak, bir deri bir kemik durumuna gelmek. kadife * Yzeyi belirli uzunlukta b rak lm ham madde lifleriyle kapl , parlak, yumu ak kuma . * Kadifeden yap lm , kadife ile kaplanm .

kadife ie i * Birle ikgillerden, iekleri genellikle parlak sar renkte ve kadife grnmnde bir ss bitkisi (Tagetes). kadife gibi * (ses, ten vb. iin) yumu ak, przsz ve parlak. kadifele me * Kadifele mek i i. kadifele mek * Yumu amak, samim olmak. kadifele tirme

* Kadifele tirmek i i. kadifele tirmek * Kadifele mek i ini yapt rmak. kadifelik * Kadife gibi olma durumu. * Kadife yapmaya elveri li olan.

kadifemsi * Kadifeyi and ran, kadife grnmnde olan. kadim * Ba lang c olmayan, eski, ezel.

kadim dost * Eski dost. kadimi * Srekli. kadinne kadir * Bkz. kad nnine. * De er, k ymet. * Bir y ld z n parlakl k bak m ndan bulundu u basamak. * Gl, gc yeter, erkli. * "Her eye gc yeter" anlam nda Tanr 'n n s fatlar ndan biri.

kadir

Kadir Gecesi * Ramazan ay n n kutsal say lan yirmi yedinci gecesi. Kadir Gecesi do mu * ok ansl , k smetli kimseler iin sylenir. kadir olmak * gl olmak, gc olmak, gc yetmek. kadirbilir * De erbilir.

kadirbilirlik * De er bilirlik. kadirbilmez * De erden anlamayan, de erbilmez. kadirbilmezlik * Kadirbilmez olma durumu. Kadir Kadirlik Kadiriye * eyh Abdlkadir Geylan'nin kurdu u tarikata girmi olan kimse. * eyh Abdlkadir Geylan taraf ndan XI. yzy lda kurulan bir tarikat. * Kadirlik.

kadir inas * De erbilir, iyilikbilir. kadir inasl k * De erbilirlik, iyilikbilirlik. kadit * ok zay f. * Gne te veya hafif alevde kurutulmu et. kadmiyum * Atom numaras 48, atom a rl 112,40 olan, 320 C' de ergiyen, 8.6 yo unlu unda, gm beyazl nda, elektrik ve seramik sanayiinde kullan lan yumu aka bir element. K saltmas Cd. kadmiyumlu * inde kadmiyum bulunan. kadran kadrat * Saat, pusula gibi aralarda, zerinde yaz , rakam veya ba ka i aretler bulunan dzlem. * (bas mc l kta) Dizgide harfler aras na konulan yaz s z metal paras . * (bas mc l kta) Dizgi i inde kullan lan bir aral k ls birimi. * Eski salon danslar ndan biri. * Bu dans n mzi i.

kadril

kadrini anlamak * de erinin fark na varmak. kadrini bilmek * de erini bilmek, yararlanmak. kadro * Bir kamu kurulu unun, bir i letmenin, denetim veya ynlendirme i lerini gerekle tirenler ve bunlar n ta d dev, yetki ve sorumluluklar n hepsi. * Bu ki i ve sorumluluklar say , nitelik ve a amalar yla gsteren izelge. * Bu izelgedeki yer. * Bisiklet ve motosiklette iskeleti olu turan metal blm. kadroland rma * Kadroland rmak i i veya durumu. kadroland rmak * Kadroda yer almak. kadrola ma * Kadrola mak durumu. kadrola mak * Yeniden kadro olu turmak. kadrolu kadrosuz * Kadrosu olan, kadroya girmi olan. * Kadrosu olmayan.

kadrosuzluk * Kadrosuz olma durumu.

kadk

* De erini, nemini yitirmi , eskimi .

kadk olmak * yasama meclisinin de i mesi ile nceden sunulan yasa tasar lar de erini yitirmek. kadklk * Gerek durumu sonradan ortaya kan bir hukuk i lemin son bulmas . kaf kafa * Arap alfabesinin yirmi drdnc harfi. * Ba (zellikle insan ba ), ser. * Hayvanlarda genellikle a z, gz, burun, kulak gibi organlar n bulundu u vcudun en n blm. * Gr ve inanlar n etkisi alt nda beliren d nme ve yarg lama yolu, zihniyet. * Kavrama ve anlama yetene i, zek, zihin. * Bellek. * ocuk oyunlar nda kullan lan z pz p ta n n veya cevizin byk boyu. * Mekanik bir btnn paras .

kafa atmak * kavga s ras nda kar dakinin yzne, sert ve iddetli bir biimde kafayla vurmak. kafa bulmak * iki imek. * alay etmek. kafa cillamak * iki imek. kafa ekmek * Bkz. kafay ekmek. kafa k * Futbolda topa, kafa ile yap lan vuru . kafa de i tirmek * Bkz. kafay de i tirmek. kafa dengi * Gr ve anlay lar birbirine uymu kimselerden her biri. kafa dinlemek * zihni yoran sorunlardan uzak kalmak. kafa eskitmek * zihni yoran sorunlarla srekli u ra mak. kafa gz yarmak * beceriksizlik gstermek. kafa ii * Bkz. kafatas .

kafa i isi * Beyin gc ile ortaya eser koyan, ara t ran, inceleyip ele tiren kimse. kafa kafaya vermek * iki veya birka ki i bir kenara ekilip konu mak. * ba ba a vermek.

kafa k d * Nfus czdan , nfus k d , hviyet. kafa kalmamak * zihin yorularak al maz olmak. kafa koan * Bkz. kafa k d . kafa kol * Gre te bir tr oyun.

kafa kola almak * gre te kafa ve kolu birlikte kavrayarak rakibi evirmek. * etkisi alt na al p kand rmak. kafa patlatmak * bir konu zerinde pek ok d nmek. kafa sallamak * ikaz etmek iin ba n iki yana veya ne arkaya hafife e mek. * ba sallamak. * do ru veya yanl her eye evet demek. kafa i irmek * grlt veya gevezelikle bir kimseyi tedirgin etmek. kafa tutmak * boyun e memek, kar gelmek, diklenmek. kafa tlemek * ok lf edip tedirgin etmek. kafa yapmak * dalga gemek. kafa yok! * ak l, d nce yok; ak ls z!.

kafa yormak * bir i , bir konu zerinde oka d nmek. kafaca * Kafa bak m ndan, d nceye gre. kafadan * zihinden, belle ini kullanarak.

kafadan atmak * bir konu zerinde inceleme yapmadan, rastgele konu mak, uydurmak. kafadan bacakl lar * Yumu akalar n, ba blgelerinde sert bir gagas ve ekmenli sekiz kolu bulunan nemli bir s n f . kafadan gayri msellh * ak ls z, akl nda bozukluk olan. kafadan kontak * D ncesiz, mant ks z i gren. kafadar * Gr ve anlay lar birbirine uyan kimselerden her biri.

kafadarl k * Kafadar olma durumu. kafada * Kafadar.

kafada l k * Kafada olma durumu. kafal * Kafas olan. * Kafas herhangi bir biimde olan. * Bilgili, kavray l ve anlay l . kafas almamak * anlayamamak, kavrayamamak. * zihin yorgunlu u sebebiyle anlayamaz duruma gelmek. * olabilece ine inanmamak. kafas bo * Cahil. kafas bozulmak * fkelenmek, k zmak. kafas bulanmak * bir olay kar s nda akl kar mak, anlayamaz, kavrayamaz duruma gelmek. kafas bulutlu * Biraz, sarho . kafas al mak * Bkz. kafas i lemek. kafas atlak * Yar deli, aptal. kafas dnmek * (s k k bir durumda) sersemlemek. * k z p fkelenmek. kafas dumanlanmak * ok dalg n olmak. * sarho olmak. * esrar imi olmak. kafas dumanl * Hafif sarho . * zemedi i kar k d ncelerle kafas yorgun. kafas durmak * zihin yorgunlu undan d nemez olmak. kafas dzelmek * do ruyu ve iyiyi bulmak. kafas ile oynamak * tak m sporlar nda arkada lar n n durumunu gz nnde tutarak, en iyi f rsat de erlendirecek, iyice d nerek, bedenini fazla yormadan oynamak. kafas i lemek

* akl , zeks yerinde olmak, bir konu zerinde iyi d nebilir olmak, kafas al mak. kafas iyi * kiden veya esrardan sarho olan (kimse). kafas kazan olmak * Bkz. kafas i mek. kafas k yak * Kafas iyi. kafas k zmak * fkelenmek. kafas kontak * Deli, ld rm , lg n. kafas kfl * a n n gerisinde kalm , gerici. kafas rmcekli * D ncesiz, kaba, anlay s z. * Gerici. kafas sersem sepet (olmak) * grlt ve u ultudan zihni yorulmu (olmak). kafas i mek * zihni yorulmak. * grltden tedirgin olmak. kafas tak lmak * zihni srekli olarak bir eyle u ra mak. kafas tembel * Al k, budala, basireti olmayan. kafas yerinde olmamak * gere i gibi d necek durumda olmamak. kafas yerine gelmek * kendini toparlamak, kendine gelmek. kafas na dank etmek (veya demek) * bir olay sebebiyle birden ay lmak, do ruyu anlamak. kafas na geirmek * at p, f rlat p ba na geirmek. kafas na koymak * karar n nceden vermi olmak, nceden artlanmak, bir ey yapmaya kesin karar vererek zaman n beklemek. kafas na s mamak * Bkz. ak l erdirememek. kafas na sz girmemek * ok aptal veya inat olmak. * nemsememek. kafas na uymak * Bkz. akl na uymak.

kafas na vur, ekme ini elinden al * uysal ve sessiz kimseler iin sylenir. kafas na vura vura * zorla, isteyip istemedi ine bakmadan. kafas na vurmak * (iki) ok etkilemek. kafas nda im ek akmak * \343 beyninde im ek akmak. kafas nda tutmak * bir eyi unutmamak, akl nda tutmak. kafas ndan karmak * bir eyi unutmak veya ondan vazgemek. kafas ndan geirmek * belli belirsiz d nmek. kafas n dinlemek * ba n dinlemek. kafas n ezmek * zararl olabilecek bir hareketi, bir durumu ba lang ta yok etmek, etkisiz duruma getirmek. kafas n kald rmak * kar gelmek, ba kald rmak. * yo un bir biimde d nmek veya al mak. kafas n ka yacak vakti olmamak * Bkz. ba n ka yacak vakti olmamak. kafas n k rmak * iyice dvmek, pataklamak. kafas n kullanmak * ak ll ca davranmak. kafas n kurcalamak * zihnini me gul etmek, d ndrmek. kafas n sokmak * bar nabilecek bir yere yerle mek, ba n sokmak. kafas n ta tan ta a arpmak * Bkz. ba n ta tan ta a arpmak. kafas n toplamak * sa l kl d nebilir olmak. kafas n ttslemek * Bkz. kafay ttslemek. * sarho etmek. kafas n uurmak * kellesini uurmak. kafas n vurmak * bir kimsenin kafas n kesmek.

kafas n n bir tahtas noksan olmak * ak l durumunda bozukluk olmak. kafas n n dikine gitmek * hibir de kulak asmayarak akl na koydu unu yapmak. kafas n n etini yemek * srekli rahats z etmek. kafas n n konta atmak * ok sinirlenmek, fke ile dolmak. kafas z * Kafas olmayan. * D n , anlay ve kavray k t olan, anlay s z, kavray s z.

kafas zl k * Kafas z olma durumu, anlay s zl k, kavray s zl k. kafatas * Kafatas l ktan yana olan kimse, gr . kafatas l k * nsanlar kafataslar n n biimine gre de erlendiren gr . kafatas * nsanda ve omurgal larda iinde beyin bulunan, ba n kemik blm. kafaya kmak * topa kafayla vurmak iin s ramak. kafay (yere) vurmak * hastalan p yata a d mek. * uyumak iin yatmak. kafay buland rmak * nceki d nceleri alt st etmek, de i tirmek. kafay bulmak * sarho olmak, ne esi, keyfi yerine gelmek. kafay al t rmak * kafay i letmek. kafay ekmek * iki imek. kafay de i tirmek * d ncesini kanaatini de i tirmek. kafay dinlemek * sessiz ve sakin kal p d nmek. kafay i letmek * do ru ve iyi d nmek. kafay ttslemek * sarho olmak. kafay tmek * delirmek, lg nla mak.

kafay yemek * a r yorgunluktan bunal ma d mek. Kafda * Genellikle masallarda yer alan, dnyay evreledi ine inan lan, arkas nda cinlerin, perilerin bulundu u var say lan, zmrtten da . kafe kafein kafes * Aral kl telden, metal veya a a ubuklardan yap lm , genellikle ta nabilir koyacak. * Vah hayvanlar iin demir ubuklarla yap lm ta nabilir blme. * apraz ubuklarla ve aral kl olarak yap lm , pencerelere tak lan siper. * Cami ve tekke gibi yerlerde kad nlara ayr lan yer. * Ah ap yap lar n direk ve atmalardan olu an kaplama tahtalar d nda kalan iskeleti. * Hapishane. kafes gibi * zay f, kuru veya delik de ik. kafes teli kafesi * Tel itlerde kullan lan veya bir makine arac l yla kafes yap m nda gerekli olan ince, galvanizli tel. * Kafes yapan veya satan kimse. * Birini aldatarak kar sa layan (kimse). * Bkz. kahve. * Kahve ve aydan elde edilen, hekimlikte kullan lan, uyar c niteli i olan bir madde.

kafese girmek * aldat l p kendisinden kar sa lanmak. * hapse girmek. kafese koymak * aldat p kar sa lamak. kafesleme * Kafeslemek i i. kafeslemek * kar sa lamak iin birini aldatmak. kafesli * Kafesi olan veya kafes biiminde olan.

kafe antan * kili, alg l kahvehane. kafeterya * M terilerin kendi kendilerine servis yapt klar lokanta. * Kahve ve benzeri iecekler sat lan yer. * Btn, tamam, hep, cmle. * Btn, hepsi, tamam . kfi

kffe kffesi

* Yeterli, yetecek lde olan. * Yeter, yeti ir, art k istemez!. kfi gelmek * yetmek, yeti mek. kafile * Birlikte yolculuk eden topluluk. * Ayn yne giden ta t veya yolcu toplulu u, konvoy. * S ra ile gnderilen eylerin her bir bl . kfir * Tanr 'n n varl n inkr eden (kimse). * Genellikle Mslman olmayanlara verilen ad. * Ac mas z, zalim. * Sevilen birine tak lma, sitem yollu kullan l r. * Kfir lkesi, Mslman olmayanlar n ya ad yer.

kfiristan

kfirle me * Kfir gibi olma. kfirle mek * Kfir gibi olmak. kfirlik * Kfir olma durumu. kafiye ayak. kafiyeli kafiyesiz * Kafiyeli olma durumu, uyakl , mukaffa. * iirde kafiye kural na uymayan, uyaks z. * iirde dizelerin sonunda tekrarlanan ve ayn sesi veren hecelerin benze mesi, uyak, (halk edebiyat nda)

Kafkasyal * Kafkasya halk ndan olan (kimse). kaftan * o u ipek bir e it uzun, ssl st giysisi. kaftanc * Kaftan yapan veya satan kimse. kfur * Kfur a ac ndan elde edilen, hekimlikte kullan lan, beyaz ve yar saydam, kolayl kla paralanan, ok t rl bir madde. * ok beyaz. kfur a ac * Defnegillerden, Uzak Do u'da yeti en, kfur elde edilen a a (Cinnamonum camphora). kfuru kgir * Bkz. kfur. * Ta ve tu ladan yap lm olan.

ka an ka anl k

* (hakan sznn eski biimi) Hanlar n ba l oldu u devlet ba kan , imparator. * Ka an olma durumu. * Ka an n ynetimindeki lke.

k da dkmek * yaz ya geirmek. k t * Hamur durumuna getirilmi trl bitkisel maddelerden yap lan, yaz yazmaya, basmaya, bir ey sarmaya yarayan kuru, ince yaprak. * Yaz l k t yapra , pusula, tezkere. * Yaz l s nav k d . * skambil k d . * K t para. * K ttan yap lm . * Belge ve dokman. * Menkul k ymetler borsas nda i lem gren tahvil, hisse senedi gibi mal de eri olan senet. k t amak * iskambil k tlar n oyunculara da tt ktan sonra koz olacak k d n yzn evirmek. k t a ac * K t dutu. k t bal * K t bal gillerden, gvdesi k t gibi ince ve saydam, zerinde siyah benek bulunan kemikli bir bal k (Trachypterus trachypterus). k t bal giller * Kemikli bal klardan, rnek hayvan k t bal olan, ince gvdeli, gm renkli bal k familyas . k t dutu * Dutgillerden, in'de ve Japonya'da yeti en, kabu undan k t yap lan bir a a (Broussenetia papyrifera). k t gibi (olmak) * kan ekilip benzi solmak. k t helvac * K t helvas yapan veya satan kimse. k t helvas * Tekerlek biiminde, ince, yass ve gevrek bir e it helva. k t kaleme sar lmak * hemen yazmaya ba lamak. k t kebab * Kemiksiz koyun eti, domates, biber, so an ve baharat kar m n n ya l k t ierisine konarak f r nda pi irilmesi yoluyla haz rlanan bir kebap tr. k t oynamak * iskambil k tlar n kullanarak e itli oyunlar oynamak. k t oyunu * skambil k d ile oynanan oyun. k t torba * Ambaljlamada kullan lan, gerekti inde zel makinelerde dikilerek haz rlanan ve k ttan yap lan torba.

k t zerinde (stnde) kalmak * yap lmas d nlm oldu u hlde yap lmamak. k t * K t yapan kimse. * K t ve yaz gereleri satan kimse.

k t l k * K t olma durumu. * K t sanayii. k tlama * K tlamak i i. k tlamak * K tla kaplamak, k t yap t rmak. k tlanma * K tlanmak i i. k tlanmak * K tla kaplanmak. k tl k tl k * El alt nda bulundurulacak k tlar koymaya yarayan, gzlere ayr lm bir e it kutu. * K t yapmaya uygun olan. k ts * K da benzer, k t grn nde. ka n * ki tekerlekli, tekerlekleri tek para, dingili tekerlekle birlikte dnen kz arabas . * K d olan.

ka n gibi (gitmek) * ok yava (gitmek). ka n maz s * Ka n n n iki tekerle ini birbirine ba layan ve onlarla birlikte dnen, baltayla kabaca yontulmu ktk. ka ak * Eskimi , gev emi , da lmaya yz tutmu (e ya, yap ). ka ama * Ka amak i i.

ka amak * Eskimek, da lmaya yz tutmak. * Herhangi bir ey ek yerlerinden ayr lmak, oynamak. * htiyarlamak. * Zay flamak, gev emek, gszle mek. kh * Bazen, kimi vakit, baz baz , gh. kahhar kah r * Kahredici, kahreden, yok edici. * Yok etme, ezme, peri an etme, mahvetme.

* Derin znt veya ac , s k nt . kah r (veya kahr n ) ekememek * birinin huysuzlu una veya verdi i s k nt ya katlanamamak. kah r (veya kahr n ) ekmek * uzun sre s k nt ya katlanmak. kah r yznden ltfa u ramak * birine ktlk olsun diye yap lan bir i , tersine onun iyili ine yard m etmek. kah rlanma * Kah rlanmak i i. kah rlanmak * ok ve iin iin zlmek, kederlenmek. kah rl khil khillik khin * Do ast yollardan gizli, bilinmeyen eyleri, gelece i bilme iddias nda bulunan kimse. khinlik kahir * Khin olma durumu veya khince sz, kehanet. * Kahredici, zorlayan. * Bask n gelen, ezen, ezici. * ok znts veya ac s olan. * Eri kin. * Eri kinlik.

kahir ekseriyet * Ezici o unluk. kahir kuvvet * Ezici, bask n g. kahkaha * Glerken kan ses. kahkaha atmak * yksek sesle glmek. kahkaha ie i * ki eneklilerden, o u kenarlar mavi bir izgi ile evrili beyaz, mavi, pembe veya morumsu iekler aan, bir veya ok y ll k, t rman c ve otsu bir ss bitkisi, gndzsefas . kahkahadan k r lmak * ok glmek. kahkahay basmak (koparmak veya sal vermek) * kendini tutamay p yksek sesle glmek. kahpe * Orospu. * Dnek.

kahpe dl * Bkz. kahpenin dl. kahpe felek * (talih ve kader iin) "Rast gelmeyen, yr olmayan" anlam nda kullan l r. * Kadere ve talihe ksknl anlatmak iin kullan l r. kahpece kahpecik * Kk kahpe. * Oynak, k r tkan. kahpelenme * Kahpelenmek i i veya durumu. kahpelenmek * Kahpelik etmek, kahpece davranmak. kahpele me * Kahpele mek i i veya durumu. kahpele mek * Kahpece davranmak. kahpelik * Kahpe olma durumu. * Kahpece davran . kahpelik etmek * sznden dnerek birine ktlk etmek. kahpenin dl * Pi, soysuz. kahraman * Sava ta veya tehlikeli bir durumda yararl k gsteren kimse, alp, yi it. * Bir olayda nemli yeri olan kimse. * Ola anst yararl klar gstererek d man yenen komutanlara veya ehirlere devlet taraf ndan verilen onur unvan . * Roman, hikye, tiyatro ve benzeri edebiyat trlerinde en nemli ki i. kahramanca * Kahramana yara r (bir biimde), yi ite. kahramanla ma * Kahramanla mak i i. kahramanla mak * Kahraman durumuna gelmek, yi itle mek. kahramanl k * Kahraman olma durumu. * Kahramanca davran , yi itlik. kahretme * Kahretmek i i. kahretmek * Ezmek, peri an etmek. * ok zmek. * Kahpe gibi, kahpeye yara r (biimde).

* Kendine dert etmek, ilenmek, ok zlmek. * lenmek, beddua etmek. kahreyleme * Kahreylemek i i. kahreylemek * zlmesine sebep olmak. kahreyleyi * Kahreylemek i i veya biimi. kahr ekilir * katlan labilir, katlanmaya de er. kahr ekilmez * huysuz veya ok s k nt l . kahr ndan lmek * ok zlmek. * a r znt, lmne sebep olmak. kahrolas * Yok olas , peri an olas (kimse, ey, durum). kahrolma * Kahrolmak i i. kahrolmak * ok zlmek, ilenmek. kahrolsun! * "yok olsun; mahvolsun" anlam nda ilenme bildirir, ya as n kar t . kahrolu * Kahrolmak i i veya biimi. kahvalt * Genellikle sabahlar ve ikindi st yenilen hafif yemek. * Bu biimde dzenlenmi yemek. kahvalt etmek * hafif yiyeceklerle kar n doyurmak. kahvalt c * Otellerde kahvalt i lerini yapmakla grevli kimse. kahvalt l k * Kahvalt da yenen (yiyecek). kahve * S cak iklimlerde yeti en, kk boyas gillerden bir a a (Coffea arabica). * Bu a ac n meyve ekirde i. * Bu ekirdeklerin kavrulup dvlmesiyle, ekilmesiyle elde edilen toz. * Bu tozla haz rlanan iecek. * Kahve, ay, hlamur, bira, nargile iilen, hafif yiyecekler bulunduran, tavla, domino, bilrdo, k t oyunlar vb. oynanan yer, kahvehane, kafe. kahve a abeyi * Kahve a as . kahve a as

* Kahvehane ve benzeri yerlerde sz geen ve a rl olan kimse. kahve cezvesi * inde kahve pi irilen metal kap. kahve de irmeni * ekirdek durumundaki kahveyi tmeye yarayan, elle veya elektrikle i leyen ara. kahve dibe i * Kahve ekirdekleri dvmek ve plerini ay klamaya yarayan ii oyuk ta veya a a kap. kahve dolab * Kahve kavrulan dner kap. kahve dvcnn h nk deyicisi * Bkz. havan dvcnn h nk deyicisi. kahve fal * Kahve iildikten sonra fincanda kalan telvenin ald biimlere bakarak gelece e ili kin tahmin, varsay m veya gr leri a klama. kahve fincan * Kahve imeye yarayan kulplu veya kulpsuz kk kap. kahve ka * Kahve kar t rmak iin yap lan ve kullan lan kk ka k. kahve makinesi * Kahve ekmek veya tmek zere zel yap lan otomatik makine. kahve oca * Kahve, i yeri, han gibi yerlerde kahve vb. pi irilen yer. kahve paras * Bah i . kahve taba * Kahve fincan n n alt na konulmak zere yap lm tabak. kahve tak m * Cezve, fincan, tabak vb. olu an tak m. kahve tepsisi * stnde kahve fincanlar n vb. ni ta maya yarayan saps z, dz, kk kap. kahveci * Kahve reten veya satan kimse. * Kahve i leten veya kahve pi irip satan kimse.

kahvecilik * Kahve retme veya satma i i. * Kahve pi irme veya kahve i letme i i. kahvehane * Kahve, ay, hlamur, bira, nargile iilen, tavla, domino, bilrdo, k t oyunlar vb. oynanan yer, kahve. kahvehaneci * Kahvehane i leten kimse. kahverengi * Kavrulmu kahvenin rengi. * Bu renkte olan.

khya

* Konak, iftlik vb. yerlerde trl i leri yapmakla grevli kimse. * Esnaf kurulu lar nda lonca ba kan . * Ba kas n n i ine kar an kimse. * (motorlu ta tlar iin) De neki.

khya kesilmek * olur olmaz her i ine kar mak. khyal k * Khya olma durumu. * Khyan n grevi. * Khyaya verilen cret. * Kendisini ilgilendirmeyen i lere kar ma durumu. khyal k etmek * khyal k grevinde bulunmak. * her eye kar mak. kaide * Kural. * Taban, dura, ayakl k. * Kala. * Kurallara ba l , kuralc . * Kurall . * Kurals z. * Taban olmayan. * Syleyen. * nanm , akl yatm .

kaideci kaideli kaidesiz

kail

kail olmak * inanmak; raz olmak. kaim * (ba ka bir eyin yerine) Geen. * Ayakta duran, var olan. * (Tanr iin) Her zaman var olan. kaim olmak * yerine gemek. kaime * Buyruk, resm k t, ferman. * K t para, k t lira, kayme. kaimelik * K t para czdan . kin kinat * Bulunan, olan. * Evren.

* Dnya. * Herkes. kak * Elma, armut gibi meyvelerin kurutulmu u. * Zay f ve kuru. * (kaya ve a a oyuklar nda) Su birikintisi. * (ocuk dilinde) Kt, irkin. * Pislik, d k . kaka yapmak * (bebek iin) byk abdest yapmak. kaka * Tuzlan p kurutulmu yiyecek. * Manda past rmas . * Kakalamak i i.

kak kaka

kakalama

kakalamak * Srekli eki tirmek, itmek, kak p durmak. * (al veri te) Aldatmak, kt mal satmak, kaz klamak. kakalamak * (bebek) Kakas n yapmak. kakalanma * Kakalanmak i i. kakalanmak * Kakalamak i ine konu olmak. kakalanmak * Kaka ile kirlenmek. kakao * ki eneklilerden, Amerika'n n s cak blgelerinde yeti en bir a a, Hint bademi (Theobroma cacao). * Bu a ac n meyve ekirde i. * Bu ekirdeklerin tlmesiyle elde edilen toz. * Bu tozdan su veya stle haz rlanan iecek. * inde kakao bulunan. kakaolu kek * inde a rl kl olarak kakao bulunan kek. kakavan * Kendini be enmi , sevimsiz, d ncesiz, bilgisiz, budala.

kakaolu

kakavanl k * Kakavan olma durumu; kakavanca davran . kakavanl k etmek * kakavanca davranmak. kak

* Bal k av nda kullan lan, ucu demir kancal bir e it z pk n. kak l p kalmak * beklemek zorunda kalmak, hibir yere gidememek. kak lma kak lmak kak m erminea). kak ma kak mak * Bir kimsenin yapt i in be enilmedi ini kendisine sert szlerle sylemek; fkelenmek, k zmak, dar lmak, paylamak. kak n * fke, k zg nl k. * Bkz. ba na kak n etmek. kak nt * Sz dinlenmeyen, rezil, itilip kak lan kimse. kak r kak r * Kak rt sesi kararak. kak r kak r glmek * sesli ve srekli glmek. kak rca kak rdak * Kuyruk ya n n eritildikten sonra kalan gevrek posas , k k rdak. kak rdak po aas * Kak rdaktan yap lan rek. kak rdama * Kak rdamak i i. kak rdamak * Kak r kak r diye ses karmak. * Kurumak. * lmek. kak rt kak kak ma * Kak mak i i. * Baz szlerde, sz beklerinde, kaklar yak n seslerin art arda gelmesi sonucu syleyi in gl e u ramas , kula rahats z etmesi, tenafr, kakofoni. * Kuru eylerin birbirine srtnmesinden veya k r lmas ndan kan ses. * Kakmak i i veya biimi. * F nd kfaresi ad yla bilinen kk memeli hayvan. * Kak lmak i i. * Kakmak i i yap lmak. * Sansargillerden, yaz n esmer k rm z , k n beyaz renkli krk de erli, etil hayvan, as, ermin (Mustela

* Kak mak i i.

kak mak * Drt mek, iti mek. kak t rma * Kak t rmak i i. kak t rmak * Srekli ve hafif hafif kakmak. kakl k * (kaya ve a a oyuklar nda) Su birikintisi. kakma * Kakmak i i. * A a zerinde veya di er ah ap malzemede, mobilyada, belirlenmi desen ve izimlere gre oyulmu yuvalara gm , sedef gibi ss maddeleri kak l p oturtularak yap lan. kakma a * Tepesi dzgn ekilde kesilmi a ac n bir kenar nda a lan gen biimindeki yar a, ucu ayn ekilde yontulmu kalemin yerle tirilip a ba ile ba lanmas ve a macunu ile rtlmesi eklinde uygulanan bir kalem a s . kakmac * Kakma i leri yapan usta. kakmac l k * Kakmac olma durumu. * Kakmac n n i i ve sanat . kakmak * tmek, vurmak. * Kakma yapmak. * Vurarak dar bir yere sokmak.

kakmal * zerinde kakma i i bulunan. kaknem * irkin, huysuz. * Kuru, s ska. * Kak ma, tenafr. * Kaktsgillerden, yapraklar yayvan ve dikenli, gzel, parlak renkte iekler aan bir bitki, atlas ie i

kakofoni kakts (Cactus).

kaktsgiller * ki elenklilerden, s cak ve kurak lkelerde yeti en, gvdesi, yapraklar etli ve dikenli bir bitki familyas , atlas ie igiller. kakule * Zencefilgillerden, s cak iklimlerde yeti en t rl bir bitki (Elettaria cardamomum). * Bu bitkinin bahar olarak kullan lan tohumu. * ine kakule kat lm . * Bkz. kak m.

kakuleli kakum

kkl kkll kal

* Aln n zerine d en k sa kesilmi sa, perem. * Kkl olan. * Bir ala mdaki madenlerin erime derecesi fark ndan yararlanarak bunlar birbirinden ay rma i lemi.

kal kala kala kala kalaazar

* Sz, lk rd , lf. * (uzakl k veya herhangi bir saat ba iin) Kalarak. * Btn, olup olaca , en sonunda. * Malta hummas .

kalaba

* Kalabal k.

kalabal k * ok say da insan toplulu u. * Gereksiz, kar k seyler toplulu u. * Say ca ok. kalabal k a zl * Geveze, bilir bilmez konu an. kalabal k etmek * gereksiz olarak yer doldurmak. kalabal ka * Biraz kalabal k. kalabal kla ma * Kalabal kla mak i i. kalabal kla mak * Kalabal k duruma gelmek. kalafat * Geminin kaplama tahtalar aras n stp ile doldurup ziftleyerek su geirmez duruma getirme i i. * A a s dar, yukar s geni bir e it yenieri ba l . * Osmanl mparatorlu unda vezir veya yksek mevkide devlet adamlar n n giydikleri bir ba l k. * Onarma, tamir etme.

kalafat yeri * Gemi ve kay klar n onar ld yer. kalafata ekmek * gemiyi onarmak iin karaya ekmek. * azarlamak, paylamak. kalafat * Gemi ve kay klar kalafat eden kimse. kalafat lar * Tersane halk n olu turan blklerden her biri.

kalafat l k * Kalafat yapma i i. kalafatlama * Kalafatlamak i i. kalafatlamak * Geminin kaplamas n kalafatla onarmak. * Onar lmak, eki dzen verilmek. kalafatlanma * Kalafatlanmak i i. kalafatlanmak * Kalafatlanmak i i yap lmak. kalafats z * Kalafat km . kalak * Burun, burun ucu. * Gelin tac . * Tezek y n .

kalakalma * Kalakalmak i i. kalakalmak * Bir ey veya durum kar s nda a rmak. * G durumda kalmak. kalamar kalamata kalamin * Do ada az bulunan, g i lenen, hidratl inko silikat. * Havada, yksek s da i lenen metal paralar n yzeyinde olu an oksit katman . kalamit * Amfibol cinsinden bir mineral tr. * lk a a a ta l . kalan * Kalmak i ini yapan. * Artan, mtebaki. * Bir karman n sonucu. * Blme i leminde blnenden artan say . kaland r * Dokunmu kuma ve bezleri buhar alt nda veya belli bir s da silindir aras ndan geirerek tleme, parlatma, istenilen boy ve ene gre ektirip germe. kaland r makinesi * Kaland r i ini yapan makine. kaland rc * Kaland r i ini makine arac l yla yapan kimse. * Mrekkep bal n n bir tr (Loligo vulgaris). * Bir tr etli ve byk zeytin.

kalanl blme * Blnenden artan n, s f rdan farkl bir say oldu u blme i lemi. kalantor * Gsteri i seven, varl kl (kimse).

kalantorca * Kalantor gibi, kalantora uygun d en biimde. kalantorluk * Kalantor olma durumu. kalas * Kal n biilmi uzun tahta. * Ah ap yap larda kiri olarak kullan lan kal n biilmi uzun tahta. * Kaba, anlay s z, kereste. * kaba, kibar veya nazik olmayan, incelikten yoksun olarak. * Gemilerde cankurtaran filikalar n oturtmak iin gvertelere konulan sehpa. * leksiz ayakkab , yemeni. * Deriden yap lm e ya.

kalas gibi kalastra kalavra

kalavrahane * Kundura atlyesi. kalay * Atom numaras 50, atom a rl 118,7 olan, gm beyazl nda 232C' de eriyen, 7,29 yo unlu unda, kolay i lenebilen, yumu ak bir element. K saltmas Sn. * Kalaylanm bir kab n zerindeki ala m tabakas . * (insan iin) Aldat c grn . * Svme, kfr. kalay bal k * Bal k avlamada oltan n ucuna yerle tirilen madde. kalayc * Kap kalaylayan kimse. * stnkr i yapan, sahtekr.

kalayc l k * Kalayc n n i i. * Sahtekrl k. kalaydan kmak * kalaylanmak. kalayhane * Kalayc n n al t yer. * Kalay i lerinin yap ld yer. kalay basmak * adamak ll kfretmek. kalaylama * Kalaylamak i i. kalaylamak

* Oksitlenmeden korumak iin bir metal paras n veya kab kalay tabakas ile kaplamak. * Eksiklikleri, kusurlar grn te gizlemeye al mak. * ok svmek. kalaylanma * Kalaylanmak i i. kalaylanmak * Kalaylanmak i i yap lmak veya kalaylamak i ine konu olmak. kalaylatma * Kalaylatmak i i. kalaylatmak * Kalaylamak i ini yapt rmak. kalayl * Kalaylanm (kap). * inde kalay bulunan. * Gsteri i ve ss yapay olan. * Kalaylanmam (kap). * Kalay kalmam (kap). * inde kalay bulunmayan.

kalays z

kalbe do mak * Bkz. iine do mak. * kalbine do mak. kalbe dokunmak * ac veya znt vermek. kalbe i lemek * derin znt uyand rmak. kalben kalb * ten, gnlden olarak, yrekten. * ten, yrekten, gnlden (gelen).

kalbi a z na gelmek * ok heyecanlanmak, korkmak, endi elenmek. * yre i a z na gelmek. kalbi arpmak * kalbi ok vurmak. * ok heyecanlanmak. * yre i arpmak. kalbi dayanmamak * a r heyecan, znt, yorgunluk veya herhangi bir hastal k yznden kalbi durmak, lmek. * yre i dayanmamak. kalbi ferahlamak * yre i ferahlamak. kalbi kararmak * inanc n kaybetmek. * yre i kararmak.

kalbi k r k * zgn, mitsiz. kalbi paralanmak * ok zlmek, yre i paralanmak. kalbi s zlamak * znt duymak, ac mak, yre i s zlamak. kalbi temiz * Kt niyeti ve d ncesi olmayan. kalbi yerinden oynamak * heyecanlanmak, yre i yerinden oynamak. kalbi y kmak kolay, yapmak zordur * insanlar k rmak ve zmek, mutlu etmekten daha kolayd r. kalbi y rt lmak * ac duymak. kalbine do mak * iine do mak. kalbine girmek * sevgisini kazanmak. kalbine gre * ba kalar iin besledi i duygulara gre. kalbini amak * duygular n , d ncelerini a k a k birine sylemek; iini dkmek. kalbini almak * sevgisini kazanmak, kendine k etmek. kalbini doldurmak * yre ini sevgiyle s tmak. kalbini eritmek * merhametini ekmek, yumu atmak. kalbini kazanmak * kalp kazanmak. kalbini k rmak * zmek, incitmek, kalp k rmak. kalbini okumak * birinin duygu ve d ncelerini, niyetini anlamak. kalbiyle konu mak * d ncelerini, duygu a rl kl bir biimde anlatmak. kalbur * Tah l ve ba ka iri taneli maddeleri elemek iin kullan lan byk delikli veya seyrek telli elek. kalbur gibi * delikleri olan, delik de ik. kalbur kemi i

kemik.

* Al n kemi inin arkas nda, kalbur gibi kk delikleri olan, kafa tas n n alt ve n blmn olu turan

kalbura evirmek * delik de ik etmek. kalbura dnmek * delik de ik olmak. kalburabast * Beze biimine getirilmi hamur paras n n yass la t r l p ortas na ceviz ii ve ya konmas yla f r nda pi irilen ve pi tikten sonra zerine so uk eker erbeti dklen bir tatl tr. kalburcu * Kalbur yapan veya satan kimse. * i, bir eyi kalburdan geirmek olan kimse.

kalburculuk * Kalburcunun i i. kalburdan geirmek * kalbur yard m yla ay rmak, elemek. kalburla su ta mak * verimsiz, sonusuz bir i le u ra mak. kalburlama * Kalburlamak i i. kalburlamak * Kalburdan geirmek. kalburlanma * Kalburlanmak i i. kalburlanmak * Kalburdan geirilmek. kalburlatma * Kalburlatmak i i. kalburlatmak * Kalburdan geirtmek. kalburst * Sekin, sivrilmi . * De erli, gzel, ba ar l . kalburstne gelmek (veya kalburst kalmak) * benzerleri aras nda sivrilmi olmak, sekin duruma gelmek. kalc kala * Vcudun bacakla b r aras ndaki iki yana do ru k nt l blm. kala kemi i * Yass , geni , girintisi ve k nt s ok olan, le en veya kemik at n n n ve yan blmlerini olu turan bir ift kemik, oma. kalal * Kal i i yapan kimse.

* Kalas olan. * Kalas geni olan. kalal k paras . kalas z * Davulcular n, davulun srtnmesine kar giysilerini korumak amac yla sol kalalar na koyduklar deri

* Kalas olmayan. * Kalas dar olan. * Elle rlerek yap lan yass halat. * stne ba ka bir ey giyilmek iin abadan veya me inden yap lan izme biiminde ayak giysisi.

kalete kal n

kal nc * Kal n yapan veya satan kimse. kald ki kald ra * Bundan ba ka, bununla birlikte.

* Az bir g ile byk bir yk kald rmaya yarayan, bir dayanma noktas zerinde hareket edebilen, inip kalkabilen sert ubuk, manivel. kald ran * Kald rmak i ini yapan. * Baz organlar yukar ya do ru k m ldatan kaslara verilen ad.

kald r c * A r bir yk kald rmak veya ok k sa mesafelerde yerini de i tirmek iin kullan lan ara, kriko. kald r l * Kald r lmak i i veya biimi. kald r lma * Kald r lmak i i. kald r lmak * Kald rmak i i yap lmak. kald r m * Yollarda ta larla yap lan d eme. * Yaya kald r m , trotuvar.

kald r m i nemek * ehirde ya ayarak grgs artmak. kald r m i isi * Kum, imento veya haz rlanm yataklar zerine parke ta , beton blok, tu la veya bordr ta d eyen kimse, kald r mc . kald r m kabaday l * Ad ve basit, seviyesiz, yersiz veya gereksiz g gsterisi. kald r m kabaday s * Basit, seviyesiz veya ucuz kahramanl k gsterisinde bulunan kimse. kald r m mhendisi * siz gsz sokaklarda dola an kimse.

kald r m sprgesi * Srtk. kald r m ta * Kald r m d emeye elveri li olan sert bir ta tr. kald r m yosmas * Kald r m sprgesi. kald r ma d mek * nemini, de erini yitirmek. * ucuz fiyatla sokakta sat a kar lmak. kald r mc * Kald r m d eyen kimse. * Doland r c , yankesici. kald r mc l k * Kald r m d eme i i. * Doland r c l k, yankesicilik. kald r mlar ar nlamak * i siz gsz dola mak. kald r ml * Kald r m olan. kald r ms * Olu u, kald r m grn n and ran (doku). kald r ms z * Kald r m olmayan. kald r * Kald rmak i i veya biimi. kald rma * Kald rmak i i.

kald rma kolcusu * Haddelenmekte olan s cak metali gelberi ile kald r p paso makinesine giri i sa layan kimse. kald rmak * Bulundu u yerden almak. * Yukar do ru hareket ettirmek. * Ykseltmek. * (rn iin) Toplamak, ta mak. * ekmek, ta mak. * Katlanmak, tahamml etmek. * Uygun gelmek, gtrmek, yak mak. * Bir kurulu un al mas na son vermek, feshetmek, l vetmek. * Hastay hastahaneye yat rmak. * (l iin) Gerekli treni yaparak gmmek. * almak, a rmak. * Al p ba ka yere gtrmek; toplamak. * Uyand rmak. * Piyasadan ekmek. * Elin ula amayaca yere koymak; saklamak. * Ka rmak. * yi etmek, iyile tirmek. * Bir eyden oka sat n almak.

* Tayin etmek, atamak. * Yok etmek, ortadan silmek. kald rtma * Kald rtmak i i. kald rtmak * Kald rmak i ini yapt rmak. kale * D man n gelmesi beklenebilen yollar zerinde, asker nem ta yan ehirlerde, geit ve dar bo azlarda gvenli i sa lamak iin yap lan kal n duvarl , burlu, mazgall yap . * Genellikle bir d ncenin savunuldu u, srdrld yer. * Tak mla oynanan baz top oyunlar nda topun sokulmas na al lan yer. * Satran tahtas n n drt k esine dikilen, tahtan n bir taraf ndan di er taraf na kadar dz olarak bo hanelerde gidebilen kale biiminde ta . kale almamak * nem vermemek, hesaba katmamak, ilgisiz kalmak, szn etmeye de er bulmamak. kale bedeni * Kalenin burlar aras nda yer alan st mazgal ve siperlerle rlm kal n duvar. kale izgisi * Futbol vb. top oyunlar nda, oyun alan n n s n rlar n gsteren ve kale hizas nda olan izgi. kale gibi * ok byk, sa lam (yap ). * kendisine gvenilen gl (kimse). kale vuru u * Futbolda topun kar tak m oyuncular taraf ndan kale izgisi d na kar lmas sonunda, genellikle kaleci arac l yla oyuna yeniden ba lanmas iin yap lan at . kalebent * Kale d na kmamaya hkm giyen sulu. kalebent etmek * sululu u yznden mahkm etmek. kalebentlik * Kalebent olma durumu. kaleci * Baz oyunlarda kalenin nnde duran, topun kaleye girmesini nlemekle grevli oyuncu.

kaleci eldiveni * Top tutmay kolayla t ran kal n eldiven. kalecilik kalem * Kaleci olma durumu veya kalecinin grevi. * Yazmak, izmek gibi i lerde kullan lan e itli biimlerde ara. * Resm kurulu larda yaz i lerinin grld yer. * Yontma i lerinde kullan lan ucu sivri veya keskin ara. * e it. * (baz deyimlerde) Yaz . * Yazar.

kalem aaca * Kur un kalemlerin ucunu amaya yarayan ara, kalemt ra .

kalem amak * kalemin ucunu yontup kullan labilecek bir duruma getirmek. kalem a s * Ucu kalem gibi kesilmi ubukla yap lan a a a s . kalem beyi * Kalem efendisinden daha st grevli. kalem ekmek * gereksiz oldu unu belirtmek iin stn izmek. kalem efendisi * Kalemde al an grevli yazman, ktip. kalem erbab * Yazar. kalem i i * Elle yontularak veya izilerek i lenmi . kalem ka l * nce ve dzgn ka l . kalem kavgas * Yaz lar yla birbirine sata ma, polemik. kalem kmr * yi cins mangal kmr. kalem kulakl * Kulaklar dik ve dzgn (at, geyik, vb.). kalem kutusu * inde kalem bulunan kk kutu. kalem oynatmak * yaz yazmak. * bir yaz y dzeltmek. * bir yaz da de i iklik yapmak. kalem parmakl * Parmaklar uzunca, dzgn ve buru uksuz. kalem pil * nce, uzun ve kk pil.

kalem sahibi * yi yaz yazabilen, edip. kalem uaras * Divan iiri tarz ndan etkilenen okur yazar halk airi. kalembek * Bir cins kokulu sandal a ac , yalanc d a ac . * Bir cins m s r. kaleme (veya kaleme k da) sar lmak * hemen yazmaya ba lamak. kaleme almak

* (bir konuyu) yaz durumuna getirmek, yaz yla anlatmak. kaleme gelir * yaz labilir veya anlat labilir. kaleme gelmemek * yaz l r veya anlat l r gibi olmamak. kalemi olmak * herhangi bir nitelikte yaz yazabilmek. kaleminden kmak * herhangi biri taraf ndan yaz lmak. kaleminden kan damlamak * yaz lar ac ve dokunakl olmak. * etkili yazmak. kalemis * Bir tr misk faresi (Civet tictis). kalemiyle ya amak (veya geinmek) * geimini yaz lar yla sa lamak. kalemkr * Tavan ve duvarlara kabartma gibi grnen resimler yapan sanat .

kalemkrl k * Kalemkr olma durumu veya sanat . kalemlik * Kalem koyaca , kalem kutusu. kalem or * Yaz lar yla srekli olarak ba kalar na sald ran yazar.

kalemt ra * Kam kalemleri amak iin kullan lan, uzun sapl kk b ak. * Kur un kalemlerin ucunu amak iin kullan lan trl biimlerdeki keski. kalender * Gsteri siz, sade ya amaktan yana olan, alak gnll (kimse), ehlidil, rint. * zensiz giyinmi , k l ks z. * (k t l kta) Asl nda yaln z birisi tahrikli st ste konulmu belirli say da silindirden meydana gelen ve dzgn yzeyli k t retmek iin kullan lan bir makine. kalenderce * Kalendere yak r (bir biimde). kalender * Bir halk iiri tr. * Bu iirin, halk airlerince yap lm bestesi.

Kalenderiye * Dnya mal na, gsteri e nem vermeyen bir slm tarikat . kalenderle me * Kalenderle mek i i. kalenderle mek * Kalenderce davranmak veya ya amak.

kalenderlik * Kalender olma durumu. kalensve * Sivri tepeli klh. * Bitkilerde kkn ucunu rten koruyucu blm, yksk. kaleska kalev * Alkalik, antiasit. kalevra * Bkz. kalavra. * Drt tekerlekli, hafif, bir tr gezinti arabas .

kaleydoskop * Bir ucu buzlu camla kapat lan, metal veya mukavvadan bir boru iine yerle tirilmi aynalar n arac l yla, boru iine konulmu renkli kk cisimlerin ve grntlerin olu turdu u e itli biimleri gsteren ara, iek drbn. kaleyi iinden fethetmek * davas n kar taraftan birinin yard m yla kazanmak. kalfa * A amas rakla usta aras nda bulunan zanaat . * Ustal ktan yeti me mimar yard mc s . * Saraylarda ve byk konaklarda halay klar n ba nda bulunan kad n. * lkokullarda hoca yard mc s . * ocuklar evlerinden alarak okula, okuldan evlerine gtren kimse. * Kalfa olma durumu veya kalfan n i i. * Kalfa creti. * Kalg mak i i. * S ramak, f rlamak, aha kalkmak. * fkeyle kalkmak. * apk nl k, serserilik yapmak. kalhane * Kal i i yap lan yer.

kalfal k

kalg ma kalg mak

kal ba dkmek * dkmecilikte erimi madeni kal b n iine ak tmak. kal ba vurmak * biimi bozulmu bir eyi dzeltmek iin kal ba geirmek. kal b de i tirmek (veya dinlendirmek) * lmek. kal b k yafeti yerinde * grn gsteri li olan kimse. kal b n basmak * bir eyi gvenle do rulamak. kal b n n adam olmamak

* grn nden beklendi i gibi olmamak. kal c * Srekli, daimi, geici kar t . * Her zaman geerli ini srdrecek olan. * Bir sre iin belli bir yerde kalan, mihman. kal c ruj kal c l k * Kal c olma durumu. * M knat slayan etki kalkt ktan sonra da m knat s olarak kalabilen cisimlerin zelli i. * Tzn kendi ba ms zl iinde var olma biimi, tzn var olu unu srdrmesi ilkesi, ayr lmazl k kar t . kal kal k * Kalm , artm , eskimi . * Evlenme a gemi , evde kalm (k z). kal kl k * Eksiklik, noksanl k. kal m * Kalmak i i. * Bkz. lm kal m. * Kal c , yok olmayan, lmsz, zevalsiz, bak, payidar. * Orak. * Uzun sre dayan kl l n koruyan ruj.

kal ml

kal ml l k * Kal ml olma durumu. kal ms z kal n * (cisimlerde) Uzunluk ve geni lik d nda nc boyutu ok olan, ince kar t . * Enli ve gr. * Dzlem biimindeki eylerde, iki yz aras ndaki uzakl k kendi cinsindekilere gre ok olan. * Yo un, ak c l az olan. * Etli, dolgun. * (ses iin) Gr. kal n * Gelin olacak k za verilen para veya arma an, a rl k. kal n * Mayal hamurun paralara ayr l p ve tand rda pi irilmesiyle elde edilen ekmek tr. * Kal ml olmayan, kal c olmayan, yok olacak, fan.

kal n ba rsak * Sindirim borusunun ince ba rsaktan anse kadar ortalama 1,5 m uzunlu undaki blm. kal n kafa * Budala, aptal, anlay s z. kal n kafal * Ge veya g anlayan, gabi. kal n kafal l k

* Kal n kafal olma durumu. kal n ses * Titre im say s az olan. kal n nl * Dilin geri ekilmesiyle art damakta olu an nl: a, , o, u. kal n ya * Ham petrolden elde edilen, makinelerin hareketli blmlerini ya lamakta kullan lan yo un ya , a r ya . kal nca * Kal na yak n.

kal nla ma * Kal nla mak i i. kal nla mak * Kal n duruma gelmek. kal nla t rma * Kal nla t rmak i i veya durumu. kal nla t rmak * Kal n duruma getirmek. kal nlatma * Kal nlatmak i i. kal nlatmak * Kal nla t rmak. kal nl k * Kal n olma durumu. * (cisimler iin) Uzunluk ve geni lik d nda nc boyut. * Kal nmak i i veya durumu. * (bir kimse iin) Kalmak. * Art p kalan ey, bakiye. * Bir kentten veya mimarl k eserinden artakalan blm, y k nt , harabe, enkaz. * z, i aret. * Bir toplum, kltr, uygarl k vb.den artakalan ey. kal p * Bir eye biim vermeye veya eski biimini korumaya yarayan ara. * Genellikle kp biiminde bir kal ba dklerek yap lm olan. * Biki modeli, patron. * Belirli bir biim. * Gsteri li grn . * Biim, durum. * durumunu bozmadan.

kal nma kal nmak kal nt

kal p gibi

kal p gibi oturmak * (giysi) vcuda tam uymak.

kal p gibi serilmek * (yorgunluktan) upuzun yatmak. kal p gibi uyumak * k m ldamadan uzun ve derin bir uyku uyumak. kal p kesilmek * oldu u gibi kalmak. kal p k yafet * D grn . kal p sigaras * Sigara sarma makinesinden km sigara. kal p * Kal p yapan veya satan kimse. * Grevi herhangi bir eyi kal ba vurmak olan kimse. * (yap i lerinde) Beton kal plar n yapan kimse.

kal p l k * Kal p n n yapt i . kal plama * Kal plamak i i. kal plamak * Biimi bozulmu bir eyi dzeltmek iin kal ba geirmek, kal ba vurmak. kal planma * Kal planmak i i. kal planmak * Belli bir kal p verilmek, kal ba vurulmak. kal pla ma * Kal pla mak i i. kal pla mak * Belli bir biim almak, kli ele mek. * Grevini yitirmek: birisi, hepisi kelimelerindeki -i iyelik eki kal pla m t r. kal pla m * Durumunu srdren, belli bir durumun d na kmayan. kal platma * Kal platmak i i. kal platmak * Kal ba vurdurmak. kal pl * Kal planm olan. * Dzgn, biimli.

kal pl k yafetli * Gsteri li, bak ml . kal ps z * Kal planm olan. * Biimsiz, dzgn olmayan.

kal ps z k yafetsiz * Gsteri siz, bak ms z. kal ptan kal ba girmek * kar sa lamak iin her duruma uymak. kal r yeri yok * ayr ms z, farks z. kal kal t * Kalmak i i veya biimi. * len bir kimseden yak nlar na geen mal veya mlk, miras. * Kal t m yoluyla gemi olan ey. * Grenekler yoluyla yerle mi olan tutum veya davran biimi. * Bir kal ttan yasalar gere ince yararlanan kimse, miras , varis, muris.

kal t kal t m

* evre etkileriyle kkl olarak de i tirilemedi ine inan lan zelliklerin, dllenme s ras nda, di i ve erke in kromozomlar yoluyla bir ku aktan tekine gemesi, soya ekim, irsiyet, veraset. kal t m bilimi * Bitki, hayvan ve insanlar n kal t m olaylar n inceleyen bilim, genetik. kal t msal * Soydan geme, soydan kalma, kal t mla ilgili, rs. kal tsal * Kal t msal, rs. kal tsall k * Kal tsal olma durumu. kaliborit kalibraj * Hidratl do al sodyum ve magnezyum borat . * Ayarlama.

kalibrasyon * l, ayar. kalibrasyon testi * Do ru lm iin yap lan, uygulama veya i lem. kalibre kalifiye * Mermilerde, ate li silhlarda ap. * Bir eyi yapabilme niteli ini ve ustal n kazanm olan, nitelikli.

kalifiye i i * stenilen nitelikleri ta yan, iyi yeti mi usta i i, nitelikli i i, vas fl isi. kaliforniyum * Atom numaras 98, atom a rl 244 olan, aktinit grubundan yapay bir radyoaktif element. K saltmas Cf. kaligrafi * Harfleri gzel biimler vererek yazma sanat , gzel yaz sanat , hsnhat.

kaliko kalinis kalinos kalipso

* Pamuk iplikleriyle yap lan ilk cilt bezi. * Bir tr ya mur ku u, su tavu u. * Levre e benzer bir bal k. * Jamaika'dan yay lm , iki zamanl bir dans. * Bu dans n mzi i.

kaliptra * Kkn byme blgesinin zerini rten yksk eklindeki koruyucu doku. kalite * Bir eyin iyi veya kt olma zelli i, nitelik. * (Frans zcada kullan lmaz) stn nitelikli.

kalite emberleri * Bir i yerinde i in daha etkili ve verimli yap labilmesi iin, bilgi ak n n h zlanmas , bilgi payla m n n artmas syesinde, gnlllerin ekipler olu turmas . kalite kontrol * Her trl mal n retiminin ba lang c ndan mal k na kadar nitelik ve zelli inin belirlenmesi iin yap lan analiz ve denetim. kalite riski * Al c n n, var yerine gelen mal n n kalitesi iin yklendi i riziko. kaliteli kalitesiz * Nitelikli. * Niteliksiz.

kalitesizlik * Niteliksizlik. kalk borusu * Bir k tay veya bir gemideki tayfalar uyand rmak iin belirli saatte boru ile verilen i aret. kalkan * Oktan veya k l tan korunmak iin sava lar n kulland korunmal k. * Toplum olaylar nda gvenlik grevlilerinin e itli sald r aralar ndan kendilerini ve ba kalar n korumak iin kulland klar , zel olarak yap lm korumal k. * Koruyucu. kalkan * Yan yzergillerden, byk, yass , derisi d me veya ivi denilen birtak m sivri kemiklerle rtl, beyaz etli bal k (Scophtalmus maximus). kalkan bal * Kalkan. kalkan bal giller * Denizlerin kumlu, amurlu diplerinde ya ayan, yass bedenli, kemikli bal klar familyas . kalkan bezi * G rtla n n ve alt blmnde bulunan, salg s n kana veren, ok damarl , nemli bir bez, tiroit.

kalkan bcekleri * Bir ok tr, tar m ve orman bitkilerinde asalak olarak ya ayan, k n kanatlar kalkan ms bcekler familyas . kalkanc k * Tohum ierisinde embriyonu besi dokuya ba layan, onu besin deposundan ay ran ve besin maddelerini absorbe ederek embriyona veren zar gibi ince ve kalkan eklinde bir para. kalker * Kire ta .

kalkerle me * Kalkerle mek i i. kalkerle mek * (toprak) Kirelenmek. kalkerli kalkersiz kalk k * Birle iminde kire ta bulunan. * Birle iminde kire ta bulunmayan. * Dzeyine gre yksekte olan. * Kabararak yerinden ayr lm . * Dik durumda, ucu yukar do ru olan. * Kalk k olma durumu.

kalk kl k

kalk nd rma * Kalk nd rmak i i. kalk nd rmak * Kalk nmas n sa lamak, kalk nmas na yol amak. kalk n kalk nma * Kalk nmak i i veya biimi. * Kalk nmak i i. * yile me, ifa bulma.

kalk nma h z * Belirli iki tarih aras nda ekonomide byme veya geli me durumu. kalk nmak * Durumunu dzeltmek, a amal bir biimde geli mek, ilerlemek. kalk p kalk p oturmak * fkesini vcut k m ldan lar yla belli etmek. kalk * Kalkmak i i veya biimi.

kalk a gemek * (uak) havalanmak iin pistten ayr lmak. kalk lma * Kalk lmak durumu.

kalk lmak * Kalk mak i ine konu olmak. kalk ma * Kalk mak i i. * syan, ayaklanma, k yam.

kalk mak * Yetenek, imkn ve gc a an bir i e giri mek. * Giri mek, ba lamak. kalkma kalkmak * Oturu durumundan dik duruma gelmek, do rulmak. * Uyanarak yataktan ayr lmak. * Gitmek zere yerinden ayr lmak. * Yukar do ru ykselmek. * (ta tlar iin) Yola kmak. * Umak. * Yerinden ayr l p yol almaya ba lamak. * (hayvan) ki art aya zerinde dik durum almak. * Kabarmak, ayr lmak. * (kapak, rt) Kald r lmak, al nmak. * Derlenip gtrlmek. * yile erek gezecek duruma gelmek. * Varl , hayat son bulmak. * Yok olmak, art k bulunmamak. * Giri mek, ba lamak, davranmak, yeltenmek. * Geerli olmamak, geerli ini yitirmek, gemez olmak. * Uygulanmaz olmak. * Gncelli ini yitirmek. * Gemek. * Ba ka yere gitmek, ta nmak. * Ayakta beklemek. kalkojen kalkolitik kallavi * Periyodik dizgede, alt nc gruptaki oksijen, kkrt, selenyum, tellr, polonyum elementlerinin genel ad . * Bak r n kullan lmaya ba lamas yla nitelenen (tarih ncesi dnem). * Vezir ve sadrazamlar n giydikleri bir e it kavuk. * ok iri, kocaman. * Kalkmak i i.

kallavi fincan * ri, kulpsuz fincan. kallem * "Allem etmek, kallem etmek" sznde geer. kalle kalle e kalle lik * Sznde durmay p bir i in yzst kalmas na yol aan; birine gizlice ktlk eden. * Kalle e yara r (biimde). * Kalle olma durumu veya kalle ce davran .

kalle lik etmek * sznde durmayarak dneklik etmek; birine gizlice ktlk etmek. kalma * Kalmak i i. * Herhangi bir kimseden veya bir dnemden kalm olan.

kalma durumu * sim soyundan bir szn, ta d kavramda bulunu unu bildiren durum. Trkede bu durum -da / -de, ta / -te ekleri ile bildirilir, -de hli, lokatif. kalmak * Oldu u yeri ve durumu korumak, srdrmek. * (zaman, uzakl k veya nicelik iin) Belirtilen miktarda bulunmak. * Konaklamak, konmak. * Oturmak, ya amak, e le mek. * Hayat n srdrmek, ya amak. * Varl n korumak, srdrmek. * Oyalanmak, vakit geirmek. * S n f gememek. * lemez, yrmez duruma gelmek. * Geriye at lmak, ertelenmek. * Grevi veya yetkisi iinde olmak, d mek, durumu itibar yla a a seviyede bulunmak. * Bir eyle kaplanmak, bir eye bulanmak. * Bir i i belli bir noktada b rakmak, ara vermek. * Gemek. * Geri kalmak, yapamamak. * Belli bir gelirle geinmek zorunda bulunmak. * Yetinmek. * (olumsuz olarak) Olmak, meydana gelmek. * Olmak, herhangi bir durumda bulunmak. * Herhangi bir durumu srdrmek. * Kk veya gvdeleri sonuna -e ( -a ) eki alm fiillerle srerlik bildiren birle ik fiiller olu turur. * Baz -ip ekiyle yap lm zarf fiillerden sonra da gelerek srerlik bildirir. * Kalma durumunda olan.

kalmal

kalmal tmle * o u kez fiilin, bazen de ismin anlam n tmleyen ve kalma durumunda bulunan dolayl tmle. kaloma kalomel kalori * Demir atm bir geminin zincirinin su iindeki blm. * Tatl slmen.

* Normal atmosfer bas nc nda, s nma s s 15C' lik suyunkine e it olan bir cismin, bir gram n n s cakl n 10C ykseltmek iin gerekli s miktar na e it olan s birimi. * Besinlerin, dokular iinde yanarak vcudun s cakl k ve enerjisini sa lama de erleri de kalori ile llr. K saltmas Kal. kalorifer * Merkez ve depo durumunda olan bir kazandan kan s cak hava, su veya buhar , borularla dola t rmak yoluyla bir yap n n her yan n s tan ara veya tesisat. * Radyatr. kalorifer borusu * Kalorifer s s n ileten boru. kalorifer dairesi

* Kalorifer kazan n n bulundu u blm. kalorifer kazan * Kalorifer suyunun iinde bulundu u kazan. kalorifer pete i * Kalorifer s s n oda iinde da tan metal blm. kaloriferci * Kalorifer d eyen veya onaran kimse. * Kaloriferi yakan kimse. kalorifercilik * Kalorifer d eme veya onarma i i. * Kaloriferi yakma grevi. kalorimetre * Is ler. kalorimetri * Is lm. kalo * \343 galo . kalo suz kalotip kalp * \343 galo suz. * Yar saydam durumdaki k t zerinde foto raf negatifleri elde etme yntemi.

* G s bo lu unda, iki akci er aras nda, vcudun her yan ndan gelen kan akci erlere ve oradan gelen temiz kan da vcuda da tan organ, yrek. * Kalp hastal . * Sevgi, gnl. * Bir lkenin, bir kurulu un i leyi , ynetim ve varl n srdrme bak m ndan en nde gelen yeri. * Duygu, his. kalp kalp * Dzme, sahte, gemez (para). * Yalanc , kendine gvenilmeyen. * e yaramaz, tembel. kalp ac s * Byk znt. kalp a r s * A ktan do an znt. kalp ake * Sahte metal veya k t para. * Yaramaz kimse. * Bir durumdan ba ka bir duruma evirme, dn trme.

kalp aksesi * Kalp krizi. kalp arp nt s * Kalbi veya kalbinin al mas bozuk olan kimse.

kalp etmek * bir durumdan ba ka bir duruma evirmek, dn trmek. kalp kalbe kar d r * sevgi kar l kl d r. kalp kas * Kalbin ana duvar n eviren ve dzenli hareket edeb kas rgs. kalp kazanmak (veya fethetmek) * ince bir davran veya gzel bir szle birinin sevgisini kazanmak; ilgisini ekmek. kalp k rmak * gnl k rmak, incitmek. kalp krizi * Kalbin normal al mas n birdenbire engelleyen, nlem al nmazsa lme yol aan rahats zl k.

kalp olmak * sahte, dzme olmak. kalp olmamak * ac ma duygusu olmamak. kalp sektesi * Kalbin birdenbire durmas . kalp spazm * rade d kalbin kas l p gev emesi ve bundan do an rahats zl k, kalp s k mas . kalp yaras * Yrek yaras . kalpak * Kesik koni biiminde deri, krk veya kuma tan yap lm ba l k. kalpak * Kalpak yapan veya satan kimse. kalpak l k * Kalpak yapma veya satma i i. kalpakl * Kalpak giymi . kalpakl k * Kalpak yapmaya elveri li. kalpazan * Sahte para basan veya piyasaya sren kimse. * Yalan ve hile ile i gren (kimse).

kalpazanl k * Kalpazan olma durumu veya kalpazanca i . kalpi * Kalp hastal klar uzman (hekim).

kalpla ma * Kalpla mak i i.

kalpla mak * (bir kimse) eviklik, do ruluk veya al kanl n yitirmek. kalpl k * Dzmelik, sahtelik. * yapma isteksizli i. * Kalp hastal olan. * Ac mas olmayan, kat yrekli, duygusuz, ac mas z, merhametsiz. kalpsizlik * Kat yreklilik, ac mas zl k, duygusuzluk, merhametsizlik.

kalpli kalpsiz

kalsa (veya kal rsa) * herhangi birinin kan s nca. * elinden gelse, elinde olsa. kalseduan * Yap s nda billrla m kuvars ve biimsiz silis bulunan, mavimt rak beyaz renkte bir cins akik, Kad ky ta . kalsemi * Kanda bulunmas gerekli kalsiyum miktar .

kalsifikasyon * Kire ta hline dn me. kalsit * Billrla m do al kalsiyum karbonat . kalsiyum * Atom numaras 20, atom a rl 40,80, yo unlu u 1,55 olan, 845C'de eriyen, kire ve al n n birle imine giren, sar mt rak beyaz bir element. K saltmas Ca. kalsiyum fosfat * kalsiyum atomu ieren ve forml Ca3(PO4)2. olan fosfat. kalsiyum karbonat * En az % 38 kalsiyum ieren bir rn. kalsiyum klorr * Hidroklorik asidin kimyasal forml CaCl2 olan kalsiyum tuzu ve bunun hidrotla t r lm biimi. kalsiyum oksit * Kalsiyumun kimyasal forml CaO olan kire ta n n kalsinasyon rn. kalsiyumlu * Birle iminde kalsiyum bulunan. kalsiyumsuz * Birle iminde kalsiyum bulunmayan. kaltaban * Namussuz. * arlatan, yalanc , hileci.

kaltabanl k * Kaltaban olma durumu. * Kaltabanca davran .

kaltak

* zeri me in, hal gibi eylerle kaplanmam olan eyerin tahta blm. * Kuskunsuz eyer. * ffetsiz, namussuz kad n.

kaltak * Kaltakl k yapan kimse. kaltakl k * Toplumca ho kar lanmayan davran larda bulunan kad n n durumu. * Byle bir kad na yak r davran . * Arapa "evet dediler" anlam nda.

kalubel

kalubeldan beri * dnya kurulal beri, ok eskiden beri. Kalvenci * Kalvenizmi benimseyen.

Kalvencilik * Tanr ile kul aras na hibir otoritenin giremeyece ini, Hristiyanl n eski sadeli ine dnmesini savunan I. Calvin taraf ndan ileri srlen Protestanl n zel bir kolu. Kalvenizm * Kalvencilik. kalya kalyon kalyoncu * Sadeya ile pi irilen bir e it kabak veya patl can yeme i. * Yelkenle ve krekle yol alan sava gemilerinin en by . * Kalyon eri. * Deniz eri. * Bkz. aman. * Dilek. * Zevk, mutluluk, tat. km almak * umdu unu ve istedi ini elde etmek, diledi i biimde zevk almak, keyfini karmak. kama * Silh olarak kullan lan, ucu sivri, iki a z da keskin uzun b ak. * A lm olan bo luklarda tavan ve yanlardan ta veya cevher paralar n n d mesini nlemek amac yla tahkimat elemanlar stne veya arkas na yerle tirilen bir tahkimat paras . * Kt yarmak iin kullan lan ucu sivri, yass , enli ivi, takoz, k sk . * Topun gerisini kapayan kapak. * Oyunda kazan lan her parti. * Oyunda say . kama basmak * oyunda yenmek. kamac

kam km

* Kama yapan veya satan (kimse). * Top kamas yapan veya onaran kimse. kamac l k * Kamac n n i i veya mesle i. kamalama * Kamalamak i i. kamalamak * Kama ile yaralamak. kamal * Kamas olan.

kamams * Kamaya benzeyen, kama biiminde olan. kamano * Ykleme, aktarma, elden ele geirme. kamano etmek (veya edilmek) * yklemek, aktarmak, elden ele geirmek. kamara * Gemilerde oda. * ngiltere yasama meclisi.

kamarams * Kamaraya benzeyen, kamara gibi, kamaray and ran yer. kamarill kamarot * Gemilerde yolcular n hizmetine bakan grevli. kamarotluk * Kamarotun grevi. kamas z kama ma * Kamas olmayan. * Kama mak i i. * Bir byk g sahibini perde arkas ndan yneten kimse.

kama mak * (gz) Gl bir k sebebiyle bakamaz olmak. * (di ) Ek i bir ey sebebiyle uyu up tedirginlik vermek. kama t rma * Kama t rmak i i. kama t rmak * Kama mas na sebep olmak. kamber * Sad k kle.

kambersiz d n olmaz * her toplant da veya her i in iinde bulunmak merak nda olanlar iin yar sitem, yar aka olarak sylenir.

kambersiz d n olmaz * her toplant da veya her i in iinde bulunanlar iin alay yollu sylenir. kambium * ift enekli bitkilerin gvde ve kknde yer alan, yeni odun ve soymuk tabakalar olu turarak bitkinin kal nla mas n sa layan ve meristem hcrelerinden meydana gelen tabaka. kambiyo * ki ayr lke paras n n birbiriyle de i tirilmesi. * Herhangi bir yerdeki bir alaca n tahsili, bir borcun denmesi veya bir yerden toplanan para ve para yerine geen ta nabilir de erlerin ba ka bir yere aktar lmas iin yap lan i lemin bedeli. * Bu i lemin yap ld yer. kambiyo ajan * Borsalarda m terilerin al m ve sat m yapmalar n sa layan ki i veya kurulu . kambiyo cirosu * Dviz kurunun, polienin ciro edilmesi ile sabit duruma getirilmesi. kambiyo senedi * Polienin birinci kopyas veya asl . kambiyocu * Kambiyo i leriyle u ra an kimse. kambiyoculuk * Kambiyo i lemleri. kambriyen * Birinci a n ilk dnemi ve bu dnemde olu mu yer katmanlar . kambriyen ncesi * Yeryz tarihinde Birinci a 'dan daha eski, da lar n ve magma olaylar n n olu tu u uzun bir zaman sresi, prekambriyen. kambur * Bel kemi inin, g s kemi inin e rilmesi veya ra itizm sonucu s rtta ve g ste olu an tmsek. * Baz hayvanlar n s rt ndaki k nt . * Kamburu olan (kimse). * Yap veya e yada d ar ya do ru e rilme. * S k nt , dert.

kambur felek * (talih ve kader iin) Sitem yollu kullan l r. kambur kambur * \343 kambur zambur. kambur stne kambur (veya kambur kambur stne) * s k nt ve tersliklerin st ste geldi ini anlat r. kambur zambur * Kambur ve e ri b r. kambura * Kitaplar n ciltlenmesiyle s rt blmnde olu an yuvarlakl k. kambura makinesi * Ciltilikte, kitaplar n s rt n yuvarlakla t rmak ve s rt kenarlar n dzgnce olu turmakta kullan lan makine. kambura vermek * ciltlenecek kitab n s rt n , formalar dikildikten sonra eki veya makine yard m yla yuvarlakla t rmak.

kambura yatmak * ayakta duran birini s rt st d rmek iin arkas nda iki bklm olup gizlice e ilmek ve ba ka birinin onu nden zerine itmesini sa lamak. kamburla ma * Kamburla mak i i. kamburla mak * Kambur duruma gelmek. kamburla t rma * Kamburla t rmak i i. kamburla t rmak * Kambur duruma getirmek. kamburluk * Kambur olma durumu. * Tmseklik. kamburu kmak * s rt kambur olmak. * (e ilerek yap lan i ler iin) ok al m olmak. * ihtiyarlamak. kamburumsu * Az kambur, kambura benzer. kamburunu karmak * (insan, kedi vb.) s rt n tmsek duruma getirmek. kam * Bir ucuna ip, deri vb. ba l vurma, dvme arac . * Bir ucu bir yere ba l , br ucu herhangi bir i te kullan lmak iin serbest b rak lan halat. * Spermatozoitlerde ve baz tek hcreli hayvanlarda hareketi sa layan ipliksi organ.

kam almak (veya vurmak) * kam lamak. kam kuyruk * yi cins k v rc k koyun. kam ba * pek art klar ndan elde edilen ve dokumac l kta kullan lan iplik. kam lama * Kam lamak i i. kam lamak * Kam ile vurmak. * (ya mur, kar, rzgr) H zla arpmak. * Etkinli ini art rmak; h zland rmak; isteklendirmek, zendirmek, te vik etmek. kam lan * Kam lanmak i i veya biimi. kam lanma * Kam lanmak i i. kam lanmak * Kam ile dvlmek.

kam la mak * Kam durumuna gelmek. kam latma * Kam latmak i i. kam latmak * Kam lamak i ini yapt rmak. kam lay * Kam lamak i i veya biimi. kam l * Kam s olan. * Zor kullanan.

kam l lar * Bir hcreli hayvanlar n, hareket organlar kam biiminde olan bir s n f . kame kamelya * De i ik renkli st ste iki katmandan olu an ve stteki katman na kabartma bir desen yap lan de erli ta .

* aygillerden, byk, beyaz, pembe veya k rm z renkte iekler aan, dayan kl yaprakl bir bitki. Japon gl. in gl (Camellia japonica). kamer * Ay.

kamer bal * Ay bal . kamera * Al c , foto raf makinesi. * Bir ekime ba lan rken, ynetmenin al c y al t rmalar iin verdi i buyruk.

kameraman * Al c ynetmeni. kamer * Ayla ilgili.

kamer ay * Ay n tam bir devriyle hesap edilen veya ay n hareketine gre dzenlenen sre. kamer takvim * Bkz. ay takvimi. kamer y l * Bkz. ay y l . kameriye * Bahelerde yaz n oturulmak iin yap lan, kafes biiminde, kubbeli, st ye illiklerle sar lan ssl ardak.

kameriyeli * Kameriyesi bulunan. kamersiz * Ays z, ay olmayan. Kamerunlu

* Kamerun halk ndan olan. kamet * Boy, endam. * Camide namaza kalkmak iin okunan ezan. kamet getirmek * (cemaatin namaza kalkmas iin) mezzin, ezan n "namaza kalk n z" anlam ndaki szlerini okumak. kameti art rmak * ba rarak konu mak. kamga kam * Yonga.

* Bu daygillerden, sulak, nemli yerlerde yeti en, bo umlu, sert gvdesi olan bitkilere verilen ad (Phragmites australis). * Bu bitkiden yap lm . * Erkeklik organ , penis. kam atmak (veya koymak) * birine oyun etmek, arabozanl k etmek. kam kalem * Yaz yazmak iin kullan lan ince kam tan yap lm kalem. kam kemik * Bald r n arka taraf nda yer alan ince uzun kemik. kam kulak * Kulaklar ince, dzgn ve dik at. kam k * Kuyumcular n kulland fle. kam l kam l k kam s * Gvdesi kam gibi bo ve bo umlu olan. kamikaze kmil kmilen kamineto * Kk ispirto oca , ispirtoluk. kamkaz kamp * Kesme zelli ini yitirmi , krle mi , keskin olmayan b ak, orak vb. ara. * ad r veya baraka gibi e reti aralardan olu turulan konak yeri. * ( kinci Dnya Sava y llar nda Japonya'da) ntihar ua . * Yetkin, eri kin, eksiksiz, a rba l , mkemmel. * Bsbtn, toptan, hep birden. * Kam olan. * Kam ok olan yer.

* Bu yerde konaklama. * Tutsaklar n veya siyas srgnlerin toplan ld yer. * Belli bir d nce evresinde birle en topluluk. kamp kurmak * kamp iin kal nacak yerde gerekli dzeni sa lamak. kampa girmek (veya kamp yapmak) * genellikle yar ma ncesi, yar maya gerekti i gibi haz rlanmak. kampana * an. kampana almak * (gemi, istasyon gibi yerlerde) belirli vakitlerde an almak. kampanac * Dzenbaz, hilekr, sahtekr. kampanya * (politika, ekonomi, kltr gibi alanlarda) Belirli bir sredeki etkinlik dnemi. kampanyac * Kampanyaya kat lan kimse. kamp * Kamp kuran, kampta kalan kimse.

kamp l k * Kamp kurma i i. * Kamp hayat . kamping * Kamp kurma yeri.

kampla ma * Kampla ma durumu. kampla mak * Kamplara ayr lmak, blnmek. kampus kamu * ehir d nda kurulmu bir niversitenin alan ve yap lar , yerle ke. * Hep, btn. * Bir lkedeki halk n btn, halk, amme.

kamu davas * Kamu ad na savc n n at dava, amme davas . kamu dzeni * Btn toplumu ilgilendiren dzen. kamu gvenli i * Bir devlette zab ta hizmetleriyle halka sa lanan can ve mal gvenli i. kamu hizmeti * Devlet ve teki kamu tzel ki ileri taraf ndan halk n genel ve ortak ihtiyalar n n kar lanmas . kamu hukuku * Devlet ile ki i aras nda kar l kl olarak hak ve devleri dzenleyen hukuk kolu, amme hukuku.

kamu idaresi * Kamu ynetimi. kamu kesimi * Devlet eliyle yrtlen ekonomik i lerin btn. kamu kurumu * Belirli kamu hizmetlerini yerine getirmek amac yla olu turulan kamu tzel ki isi. kamu personeli * Devlet hizmetinde al an ki iler. kamu sa l * Bir toplumda byk halk kitlelerinin sa l k ko ullar a s ndan iinde bulundu u durum. kamu sektr * Bkz. kamu kesimi. kamu tanr c * Tm tanr c , panteist. kamu tanr c l k * Tm tanr c l k, panteizm. kamu yarar * Devletin ihtiyalar na cevap veren ve bu ihtiyalar kar layan, devlete yarar sa layan de erler btn. kamu ynetimi * Devletin ynetim faaliyetlerinin faydal ve verimli bir biimde dzenlenmesiyle u ra an bilim dal , amme idaresi. kamuflj kamufle * rtme, saklama, gizleme, peeleme, alalama. * Grnmeyecek, tan nmayacak biimde rtlm , saklanm , gizlenmi , alalanm , maskelenmi .

kamufle etmek * gizlemek, maskelemek, alalamak, peelemek. kamula t r lma * Kamula t r lmak i i. kamula t r lmak * Kamula t rmak i i yap lmak. kamula t rma * Kamula t rmak i i, istimlk. * Devletle tirme. kamula t rmak * Ta nmaz bir mal sahibinden sat n alarak kamuya mal etmek, kamu yarar na almak, istimlk etmek. * Devletle tirmek. kamuoyu * Bir sorun zerine halk n genel d ncesi, halk oyu, amme efkr , efkr umumiye.

kamuoyu olu turmak (veya yaratmak) * bir d nceyi yayg nla t rmak ve halk n dikkati o d nce etraf nda toplamak ve yo unla t rmak. kamus

* Byk szlk. kamusal * Kamu ile ilgili. kamusalla ma * Kamusalla mak i i. kamusalla mak * Kamusal duruma gelmek. kamutay kamyon * Motorlu byk yk ta t . * Kamyonun ta yabildi i mal, kimse vb. kamyoncu * Kamyonla ta y c l k yapan kimse. * Kamyon kullanan src. kamyonculuk * Sahip oldu u kamyonu ba kas arac l yla al t rtma i i. * Kamyon srcl . kamyonet * 1500 kilogram yk ta yan kk kamyon, pikap. kamyoneti * Kamyonet kullanan kimse. kamyonetilik * Ta mac l kta kamyonet kullanma i i. kan * Atardamar ve toplardamarlar n iinde dola arak hcrelerde zmleme, yad mlama grevlerini sa layan plzma ve yuvarlardan olu mu k rm z renkli s v . * Soy. -kan / -ken * \343 -gan / -gen. kan a lamak * byk bir znt iinde bulunmak. kan akesi * Birini yaralayandan al n p yaralanana veya lenin miras lar na verilen para. kan ak tmak * kurban kesmek. kan akmak * kanl arp ma olmak. kan aktar m * Hasta veya yararl ya, kendi veya uygun ba ka bir kan grubundan damar yoluyla kan verme, kan nakli, transfzyon. kan alacak damar bilmek * nereden veya kimden kar sa lanabilece ini bilmek. * (dil ink lb n n ilk y llar nda) Trkiye Byk Millet Meclisinin genel kurulu.

kan almak * bir damardan bir miktar kan ekmek veya ak tmak. kan ba * Ayn soydan gelme durumu. kan bankas * Gere inde hastalara aktarmak iin sa lam kimselerden al nan kanlar n sakland yer. kan bas nc * Bkz. tansiyon. kan ba na s ramak (veya beynine kmak) * ok sinirlenip fkelenmek. kan beynine kmak * ok sinirlenmek, hiddetlenmek, kontrol yitirmek. kan bilimci * Kan bilimi uzman , hematolog. kan bilimi * Kan n morfolojik, fizyolojik, kimyasal ve genetik a dan incelenmesi. * Kan hastal klar bilimi, hematoloji. kan bo mak * beynine kan hcumuyla lmek. kan ana gibi * Bkz. gzleri kan ana na dnmek. kan ekmek * yz ve huy, ana veya baba taraf n n yzne ve huyuna benzemek. * (akraba iin) yak nl k duymak. kan ban * K l kknden ba layarak deri alt dokusunu saran ve deride i kinlikle beliren irinli kabart . kan kmak * kan dklmek, cinayet i lenmek. kan davas * Gemi te, aralar nda cinayetten, kan akm olmaktan veya ba ka bir sebepten kkle mi bir d manl k bulunan iki ailenin kar l kl kan gtmesi. kan doku * Plzmas ve ta d yuvarlar bak m ndan bir doku gibi grnen kana, doku bilimine verilen ad.

kan dola m * \343 dola m. kan dkmek * lme yol amak, cana k ymak. kan gelmek * kanamak. kan gitmek * byk abdestini ederken kan gelmek. * (kad nlarda) ayba ok kanl olmak. kan gvdeyi gtrmek

* ok kan dklm olmak. kan grubu * Bireyde serum ve alyuvarlar n ta d antijen veya antikorlar n trne gre ay r c zellikler ta yan grup. kan gtmek * kan dkerek almak istemek. kan istemek * ldrlen bir kimsenin cnn al nmas n istemek. kan kanseri * Kanda akyuvarlar n ola anst o almas yla beliren bir hastal k, lsemi. kan karde i * Birinin kan n emerek veya yalayarak karde lik and imek yoluyla karde olanlardan her biri, ant karde i. kan kaybetmek * herhangi bir sebeple vcuttan ok kan akmak. kan k rm z * ok k rm z . * stn, yaman. kan kusturmak * ok eziyet ektirmek. kan kusup k z lc k erbeti itim * ok eziyet ekti i hlde durumunu iyi gstermek. kan nakli * \343 kan aktar m . kan olmak * insan ldrlmek. kan olmak * aralar nda kan davas bulunmak. kan otu * Gelincikgiller familyas ndan kan k rm z renkte ok y ll k zehirli bir bitki.

kan oturmak * bir damar n atlamas yla s zan kan, dokular aras na ak p kalmak. kan paras * Diyet. kan plzmas * Kan n hcreleraras s v maddesi. kan portakal * i k rm z bir portakal tr. kan revan iinde * her yan kana bulanm . kan serumu * Kan n kmesinden sonra stnde kalan s v k sm . kan ta * Hematit.

kan ter iinde (kalmak) * ok terli, yorgun ve peri an bir durumda (kalmak). kan tere batmak * kan ter iinde kalmak. kan tutmak * kan grnce bay lmak. * (adam ldren kimse) ok geirmek. kan unu * K l, mide ieri i, idrar ve benzeri yabanc maddeden ar temiz, taze hayvan kan ndan normal i lemle elde edilmi , genellikle koyu, siyaha benzer bir renkte, suda znmeyen kurutulmu bir rn. kan vermek * (hastaya, yaral ya) kan aktarmak. * kan nakli iin kan ald rmak. kan yrmek * bir organda a r kan birikmek. kana * Geminin ekti i suyu gstermek iin ba ve k bodoslamalar zerine konulan i aretler. kana boyamak (veya bulamak) * kan iinde b rakmak. kana kan * birinin ldrlmesinden sonra, ldrenin ldrlerek ceza verilmesi.

kana kan istemek * ldrenin ldrlmesini istemek. kana kana * Kan ncaya kadar, doya doya, iine eke eke. kana susamak * ldrme h rs duymak. kanaat * Elindekinden ho nut olma durumu, kan kl k, yeter bulma, yetinme, fazlas n istememe, doyum. * Kanma, inanma. * Kan , kan , inan, d nce.

kanaat etmek * yetinmek. kanaat getirmek * kanmak, akl yatmak, inanmak. kanaatkr * Azla yetinen, elindeki ile yetinen, kan k, kanaatli, yetingen. kanaatkrl k * Azla yetinme durumu, kan kl k, yetingenlik. kanaatli * Elindeki ile yetinen, kan k, yetingen.

Kanada geyi i * Kuzey Afrika'da ya ayan iri gvdeli geyik tr (Cervus Canadensis).

Kanada kava * Kuzey Afrika'da yeti en uzun bir kavak tr. Kanadal * Kanada halk ndan olan kimse. kanad alt na almak (veya birinin stne) kanat germek * korumak, himayesine almak. kanad kolu * akrabas , en yak nlar . * koruyucusu, deste i. kanadiyen * Kanadal tuzak avc lar n n ceketlerine benzeyen ii krkl veya pamuklu, al yakal , kemerli kruvaze ceket. * Yaz aylar nda giyilen bol ve geni dikimli astars z hafif ceket. kanal * Baz blgeleri sulamak, kurutmak amac yla veya gemilerin i lemesine elveri li, insan eliyle a lm su yolu. * ki k y aras ndaki dar ve derin deniz. * inden damar, sinir veya bir s v geen yol. * Telefon, telgraf, televizyon gibi aralarla ileti imi sa layan yol, hat. * Tahtan n liflerine dik ynde a lan k rlang kuyru u biimli girinti. kanalc k * Kk kanal. * Bir organizmadaki kk kanal.

kanalc kl * Kanalc olan. kanalet kanal yla * Kk kanal. * Bir kimse veya bir ey arac l yla, yoluyla, eliyle.

kanalizasyon * Pis ve at k sular n zel kanallar arac l yla belli merkezlerde toplan p at lmas n sa layan sistem, ebeke. kanama kanamak * Kanamak i i, nezif. * Vcudun herhangi bir yerinden kan akmak, kan gelmek, kan kaybetmek. * (manev ac lar iin) Yeniden etkisini duyurmak, depre mek.

kanamal * Kanamas olan. kanara kanarya * spinozgillerden, ye ilimsi veya sar tyl, koni biiminde kk gagal , tc ku (Serinus canaria). kanarya ie i * an ie igillerden, sar renkli bir iek (Tropaeolum peregrinum). kanarya otu * uha ie igillerden, tohumlar kafes ku lar na yem olarak verilen bir bitki (Alsine media). * Bkz. kesim evi, mezbaha.

kanaryal k * Kanarya yeti tirilen yer. kanasta kanat * Bir tr k t oyunu. * Ku larda ve bceklerde umay sa layan organ. * (bal klarda) Yzge. * Bir ua n havada durmas n sa layan ta y c aerodinamik glerin etkiledi i yatay yzey. * Kap , pencere, dolap gibi dikine a l p kapanan eylerin kapa . * Yan, taraf. * Meclis, parti gibi topluluklarda d nce ynnden zellik gsteren taraflardan her biri. * F r ldak biiminde olan eylerde kol. * Bkz. Ang . * Sava dzenindeki ordunun iki yan ndan her biri, cenah. * Futbol, hentbol vb.tak m oyunlar nda hcum hatt n n sa ve sol ular nda yer alan oyuncular.

kanat amak * birini korumak, himaye etmek. kanat al t rmak * bir i e al maya al mak. kanata kanat k * A z geni tek kulplu su kab . * Kk kanat. * Baklagillerin iek tac nda bulunan, yan iki ta yapraktan her biri. * Ku lar n e reti kanad ; ba parmak ve birinci parmak kemiklerine ba l teleklerinin btn. * Kanatmak i i veya biimi.

kanat

kanatland rma * Kanatland rmak i i. kanatland rmak * ok sevinmesine sebep olmak. kanatlan * Kanatlanmak i i veya biimi. kanatlanma * Kanatlanmak i i. kanatlanmak * Umaya ba lamak. * Umak, kanat amak. * ok sevinmek. kanatl kanatl lar kanatma * Kanad olan. * Bceklerin kanatl olanlar n iine alan alt s n f. * Kanatmak i i.

kanatmak * Kanamas na yol amak veya kanamas n sa lamak. kanats z * Kanad olmayan.

kanats zlar * Bcekler s n f n n kanats z olan en ilkel biimlerini kapsayan alt s n f . kanava kanavie * \343 kanavie. * El i leri iin kullan lan seyrek dokunmu keten bezi. * Bu bezin zerine yap lm olan i leme. * uval olarak kullan lan kendirden veya kenevirden yap lm seyrek bez.

kanayan yara olmak * srekli s k nt , znt ve zarar veren bir durumda olmak. kanay kanbiyit kanca * Bir ey ekmeye yarar ucu demir engelli ubuk. kancaba * Alt veya sekiz ift krekle ekilen, dar, uzun bir e it kay k. kancac * Metal zincir imalt nda palet zincirlerine monte edilebilmesi iin palet zincirlerinin utaki baklalar na zel kanca takan kimse. kancalama * Kancalamak i i. kancalamak * Kancay bir eye takmak. * Kancay at p ekmek. * Bir kimse veya eyin zerine b kt racak kadar d mek. kancalanma * Kancalanmak durumu. kancalanmak * Kanca ile tutulmak, kancaya tak lmak. kancal * Kancas olan. kancal i ne * engelli i ne. kancal kurt * psiler familyas ndan, 10 mm boyunda, a z ift engelli, ince ba rsaklarda ya ayan asalak solucan. kancas z * Kancas olmayan. * Kanamak i i veya biimi. * Hidratl do al demir silikat.

kancay takmak (veya atmak) * bir kimsenin ktl iin u ra mak. kanc k * (hayvanlarda) Di i. * Dnek, gvenilmez. * Kad n. * Dneklik ederek, gizlice ktlkte bulunarak.

kanc ka

kanc kl k * Kanc k olma durumu. * Kanc ka davran . kanc kl k etmek (veya yapmak) * dneklik, kalle lik etmek. kanc l * Kanda ya ayan asalak. kancur kan lar * zmarit bal n n k . * Eliliklerde, konsolosluklarda yaz ve evrak i lerini yrten grevli.

kan larl k * Kan lar eliyle ynetilen i ler. * Bu i lerin grld yer. kan larya * Elilik ve konsolosluklarda ynetimle ilgili grevlilerin btn. * Bu grevlilerin al t yer. kandamlas * Asya ve Avrupa'da l man blgelerde yeti en k rm z veya sar iekli otsu bir bitki (Adonis). kanda * Ayn kan ta yan, ayn soydan olan. kanda l k * Kan birli i, soy birli i. kandel * I k yo unlu u birimi, mum. K saltmas cd.

kand ra a ac * Mine ie igillerden, t rl bir ss bitkisi (Lipia citriodora). kand ra otu * Bu daygillerden, ok y ll k, srnc, otsu bir bitki (Calamagrostis). kand r c * nand r c . * Aldat c . * me iste ini giderici. kand r c l k * Kand r c olma durumu. kand r l

* Kand r lmak i i veya biimi. kand r lma * Kand r lmak i i. kand r lmak * Kand rmak i i yap lmak. kand r * Kand rmak i i veya biimi. kand rma * Kand rmak i i. kand rmaca * Kand rmak amac yla yap lan dzen. kand rmak * Kanmas n sa lamak, inand rmak, ikna etmek. * Aldatmak. * me, yeme iste ini kar lamak. kandidoz * Pamukuk. kandil * inde s v bir ya ve fitil bulunan kaptan olu mu ayd nlatma arac . * ok sarho . * Kandil gecesi.

kandil ie i * Civanperemi. kandil re i * Kandillerde yap l p sat lan geleneksel rek. kandil gecesi * Berat, mira, regaip ve mevlit (Hz. Muhammed'in do um y l dnm) geceleri. kandil gn * Kandil gecesinden nceki gn. kandil simidi * Kandil gnlerinde yap l p sat lan bol susaml simit. kandil ya * Kt cins zeytinya . kandilci * Cami ve minarelerin kandillerini yakan kimse. * Kandil yapan veya satan kimse.

kandilin ya tkenmek * hayat sona ermek, lmek. kandilisa * Yelkenleri yerlerine ekmekte kullan lan halatlar n genel ad .

kandille me * Kandille mek i i. kandille mek

* Birbirinin kandil gnn kutlamak. kandilli * Kandili olan. * ok sarho . kandilli kfr * itilmedik, ok a r bir svg. kandilli selm * El etek perek, yerlere kadar e ilerek verilen selm. kandilli temenna * Eli e ilip yere kadar uzatarak ve ba a gtrerek verilen selm. kandillik * Kandillerin konuldu u yer. * Kandil gn ile ilgili. * Birka ki inin oturabilece i geni likte koltuk. * Genellikle ay ve kokteyller iin haz rlanan, peynir, sucuk, salam gibi eylerle sslenen ok kk ekmek. * Tel, kur un boru gibi uzun ve bklebilir eylerin halka biiminde sar lmas yla yap lan ba . * Bu biimde bklm eylerin her bir halkas . * Deve dikeni.

kanepe

kangal

kangal

kangal kpe i * oban kpe i olarak yeti tirilen, burnu ve a z siyah, kulaklar d k, kuyru s rt na do ru dzgn k vr m yaparak duran, Anadolu'da Sivas yresinde yeti tirilen ve ok tutulan bir tr kpek. kangallama * Kangallamak i i. kangallamak * Kangal durumuna getirmek. kangallanma * Kangallanmak i i. kangallanmak * Kangal durumuna getirilmek. kangren * Vcudun bir yerindeki dokunun lmesi. kangren olmak * vcudun bir yerindeki dokular lmek. * kangrenle mek. kangrenle me * Kangrenle mek i i. kangrenle mek * Kangren olmak. * Bir durum veya i dzelmeyecek duruma gelmek, uzamak. kangrenle tirme * Kangrenle tirmek durumu veya biimi.

kangrenle tirmek * Kangren durumunun ortaya kmas na sebep olmak. kangrenli kanguru * Kangreni olan.

* Kangurugillerden, iri, otul, memeli, n ayaklar k sa, art ayaklar ile kuyru u uzun ve gl, ba kk, Avustralya'da ya ayan keseli hayvan; di isinin karn nda yavrular n ta yacak bir kesesi vard r (Macropus giganteus). kangurugiller * Memelilerden, s ray c , keseli hayvanlar familyas . kan * nan lan d nce, kanaat. kan ayakl * Evli kad n. kan ba na kmak (veya s ramak veya toplamak) * ok fkelenmek. kan bozuk * Soysuz. kan donmak * donakalmak; ok a rmak. kan s nmak * (birine kar ) yak nl k duymak. kan iine akmak * derdini d a vuramamak. kan kanla yumazlar, kan suyla yurlar * ktlk, ktlk yap larak dzeltilmez, ancak iyilik yap larak ortadan kald r l r. kan kaynamak * co kun ve k p rdak olmak. kan kaynamak * abucak sevgi duymak. kan kurumak * ok usanmak,ok b kmak. kan pahas na * yaralanmay veya lm gze alarak. kan s cak * Sevimli, kendini abuk sevdiren. kan sulanmak * kans zl a u ramak. kan temizlenmek * ldrlenin arkas ndan, ldren ki i veya yak nlar ndan birini ldrerek almak. kan k * Elindekinden ho nut olan, azla yetinen, yetingen, kanaatkr. * Tok gzl.

kan klanma * Kan klanmak i i. kan klanmak * Edindi i bir eyi yeter bulmak, yetinmek, kanaat etmek. kan kl k kan kma * Kan kma i i. kan kmak * Kanmak, gnl kanmak. kan ksama * Kan ksamak i i. kan ksamak * ok tekrarlama sebebiyle etkilenmez olmak; al mak. * B kk nl k getirmek, usanmak. kan ksay * Kan ksamak i i veya biimi. kan ma gre (veya kan mca) * d nceme, inanc ma gre. kan na dokunmak * ok sinirlendirmek. kan na ekmek do ramak * birinin lmne yol aarak sevinmek. * birini kk d rmek, birine zarar vermek. kan na girmek * birini ldrmek veya ldrtmek. * (bir k z n) k zl n bozmak. kan na susamak * bels n aramak. kan n emmek * insafs zca smrmek. kan n iine ak tmak * s k nt s n belli etmemek. kan n kaynatmak * heyecanland rmak, co turmak. kan n kurutmak * can ndan bezdirmek. kan n yerde koymak * birini ldreni lmle cezaland rmamak. kan rma * Kan rmak i i. kan rmak * Elindekinden ho nut olma durumu, kanaat, kanaatkrl k.

* (bir eyi) E ip zorlayarak yerinden karmak veya karmaya al mak. kan rtma * Kan rtmak i i. kan rtma * Bir eyi kan rmak iin kullan lan de nek veya ara, bir tr kald ra. kan rtmak * Bkp zorlayarak yerinden oynatmak. kan s nda olmak * inanc nda olmak, kanaatinde olmak. kan * Kan , kanaat. * Aldan , kanma. kan t * Bir eyin do rulu u, gerekli i konusunda kan verici belge, delil. * Sonurguya ula an bir uslamlaman n dayand gerek, delil. * Kan verici e; anla mazl k konusu olan eyde, yarg c n kan lar n olu turan ey. kan tlama * Kan tlamak i i. kan tlamak * Bir eyin gerek ynn kan tla ortaya koymak, ispat etmek. kan tland rma * Kan tland rmak i i. kan tland rmak * Bir d nceyi, bir sav yeterli delillerle do rulamak, belgelemek ve a klamak. kan tlan * Kan tlanmak i i veya biimi. kan tlanma * Kan tlanmak i i. kan tlanmak * Kan tlamak i i yap lmak, ispat edilmek. kan tl * Kan tla gsterilmi , mdellel.

kan tsama * Kan tsamak i i. kan tsamak * Kan t, belge veya delil olarak kabul etmek. kan ya varmak * belli bir kan edinmi olmak. kan yla demek * yapt n n cezas n hayat yla demek. kani * Kanm , inanm .

kani olmak * inanmak, kanmak. kani kankan * Kad nlar n oynad hareketli bir Frans z dans . kankurutan * Adam otu. kanlama * Kanlamak i i. * Uzun, k v rc k tyl bir cins kpek.

kanlamak * Kana bulamak. kanland rma * Kanland rmak i i. kanland rmak * Kanlanmas n sa lamak. kanlanma * Kanlanmak i i. kanlanmak * Kan bula mak. * Kan o almak. * Bir organda kan birikmek. kanl * Kan bula m . * Kan olan. * Kan dklmesine sebep olan. * steyerek kan dkm olan (kimse), hunriz, katil. * Kanlanm olan. * Kan yo un olan, demevi. * Kan davas nda taraf olan.

kanl basur * Dizanteri. kanl b akl * Birbirlerini ldrecek kadar d man olma. kanl b akl olmak * aralar nda herhangi bir sebepten dolay birbirini ldrecek kadar d manl k bulunmak. kanl canl * Sa l kl , sapasa lam, vcut sa l yznden belli olan. kanl katil * ok insan ldrm veya birini vah ice ldrm katil. kanl ya (lar) dkmek * byk zntyle a lamak. kanl l k * Kanl olma durumu.

kanl s olmak * birinin katili olmak. kanma kanmak * Sylenilen szn, anlat lan konunun do rulu una inanmak. * (tatl szlere) Aldanmak. * (soyut veya somut olarak) Bir ihtiyac n , bir iste ini yeteri kadar kar lam olmak, doymak. * Yetinmek, iktifa etmek. kanmazl k * htiyac n veya iste ini yeteri kadar kar lad hlde yeterli bulmamak. kano kanon * Belirgin aral klarla ilerleyen iki veya daha ok sesin taklidiyle olu an btn. kanotiye kansa kanser * Dz kenarl apka. * Bkz. konsa. * Bir organ veya dokudaki hcrelerin dzensiz olarak blnp o almas yla beliren kt ur, incitmebeni. * Krekle yrtlen dar, uzun, hafif tekne. * Kanmak i i.

kanser bilimi * Kanser hastal klar n inceleyen t p dal , kanseroloji. kanserle me * Kansere dn me. kanserle mek * Kansere dn mek, kanser durumunu almak. kanserle tirme * Kanser yap c , kanser retici. kanserli * Kanser niteli inde olan. * Kansere yakalanm . kanserojen * Kanserle tirici. kanseroloji * Kanser bilimi. kans z * Kan olmayan. * Kan dkmeden yap lan. * Kan az olan, ok kan kaybetmi olan, anemik. * Duygusuz ve korkak.

kans z ameliyat * Kanama olmayacak derecede kan dola m dondurularak gerekle tirilen ameliyat. kans z cans z

* Kan az olan, zay f, bitkin. kans zla ma * Kans zla mak i i. kans zla mak * Kan azalmak, kans z kalmak. kans zl k * Kanda alyuvar say s n n ve hemoglobin miktar n n azalmas ndan ileri gelen bir hastal k durumu, anemi. * Duygusuzluk, korkakl k. * Soysuzluk. kant kantar * eker ve limonla iilen s cak su.

* A rl k s f rken yatay duran bir kald ra koluna dik olarak tutturulmu bir ibrenin sapmas yla ktleleri tartan ara. * Tart lacak ktle, alttaki engele tak l nca sarmal bir yaya ba l olan ve normal olarak s f r gsteren bir okun, yanlarda gsterilmi a rl k birimleri hizas na gelmesiyle ktle a rl n belirleyen bir tr tart aleti, el kantar . * Baskl. * 56,452 kg a rl nda veya k rk drt okkal k bir a rl k ve s a birimi. kantar a as * ar ve pazarlarda tart aralar n denetleyen grevli. kantar kaba * Su kaba . kantar kolu * zerinde kantar topunun bulundu u ve hareket etti i demir ubuk. kantar topu * Kantarda bir a rl k tart l rken, dengeyi sa layan kantar kolu zerinde hareket ettirilebilen metal kre. kantara ekmek (veya vurmak) * (bir eyi) tartmak. * birini s nama. kantarc * Kantar yap p satan kimse. * ar ya, pazara getirilen eyleri tart p vergisini toplayan grevli. kantarc l k * Kantarc n n yapt i . kantar belinde * gz a k, aldat lmaz. kantar n topunu ka rmak * ly ka r p a r davranmak. kantariye * ar ya, pazara getirilen eylerden al nan tart vergisi.

kantarlama * Kantarlamak i i. kantarlamak * Kantarla a rl n lmek. * D np ta nmak.

* Birini denemek, s namak. kantarl * A r svg, a r svmek" anlam na gelen kantarl kfr ve kantarl y savurmak deyimlerinde geer. kantarl kfr * A r svg. kantarl k * Kantar lsnde olan. kantarma kantaron * K z l kantarongillerden, hekimlikte kullan lan, sar iekli, ac kkl, kk bir bitki (Gentiana lutca). * Birle ikgillerden, sar , mavi, k rm z iekli trleri bulunan otsu bir bitki (Centaurea). Bu cinsin tah l tarlalar nda s k rastlanan mavi iekli bir tr, peygamber ie i, belemir (Centaurea cyanus). kantat * Kahramanl k veya din konular nda yaz l p bestelenen iir veya bu iirin orkestra e li indeki tek veya ok sesli bestesi. Kant * Kant' n felsefesine ili kin veya Kant felsefesi yanl s olan. * Az l atlar zapt etmek iin dillerini bast racak biimde yap lm demir ara.

Kant l k * Kant felsefesi retisi. kantin * K la, fabrika, okul gibi yerlerde yiyecek ve iecek maddelerinin sat ld yer. * Bu gibi kurumlarda i letilen ve yaln z o kuruma ba l kimselerin yemek yedi i lokanta. * Kantin i leten kimse.

kantinci

kantincilik * Kantin i letme i i. kantiyane * K z l kantarongillerden, hekimlikte i tah a c olarak kullan lan bir tr bitki (Gentiana). kanto * Tulat tiyatrolar nda oyundan nce genellikle kad n sanat lar n ark syleyip dans ederek yapt gsteri. * Bu gsteri s ras nda sylenen ark . kantocu * Kanto syleyen kad n. kantoculuk * Kantocunun yapt i . kanton kantonit kanun * Yasa. * Geerli olan kural. * svire Konfederasyonunu olu turan devletlerden her biri. * Do al bak r slfr.

kanun

* Dikdrtgen biiminde, bir k esi kesik, yass bir sand k zerine gerilmi tellerden olu an, t rnak ad verilen alg larla al nan ince saz alg s . knun * Y l n ilk (knunuevvel) ve son (knunusani) ay .

kanun adam * Yneticili i s ras nda kanunlara uymaktan vazgemeyen kimse. kanun d * Yasa d . kanun hkmnde kararname * Bakanlar Kurulunca yay nlanan ve kanun de erinde olan karar. kanun koyucu * Kanun yapma veya kanun koyma yetkisi olan. kanun lhiyas * Kanun tasar s . kanun maddesi * Kanun, tzk ve ynetmeliklerinin ayr ayr hkmlerinin gsteren blm, bent, f kra. kanun szcs * \343 yasa szcs. kanun tasar s * Hkmetin Byk Millet Meclisine sunulmak zere haz rlad onaylanmam , yrrl e konmam kanun. kanun teklifi * Meclis yelerinin Byk Millet Meclisine sunulmak zere haz rlad klar kanun rne i. kanun yoluyla * kanuna gre, kanunun belirtti i gibi. kanuncu * Kanun alan kimse, kanun. * Kanun yapan veya satan kimse. * Yasa gere ince, yasal olarak. * Yasaya uygun, yasal, yasal . * Kanun alan, kanuncu.

kanunen kanun kanun

kanuniyet * Yasa olma gcn kazanma. kanuniyet kesp etmek * yasa niteli ini kazanmak, yasa durumu almak, yasala mak. kanunla ma * Kanunla mak i i, yasala ma. kanunla mak * Yasala mak.

kanunla t r lma * Kanunla t r lmak i i veya durumu. kanunla t r lmak * Yasala t r lmak. kanunla t rma * Yasala t rma. kanunla t rmak * Yasala t rmak. kanunname * Yasa kitab . kanunsuz * Yasas olmayan, yasas z. * Yasaya ayk r . kanunsuzluk * Yasaya ayk r l k, yasas zl k. kanunuesasi * Anayasa. knunuevvel * Aral k ay . knunusani * Ocak ay . kanyak kanyon * Bir akarsuyun kalkerli bir alanda oyarak olu turdu u derin, dar bo az, kapuz. kaolin kaolinit kaolinli kaos * Evrenin dzene girmeden nceki biimden yoksun, uyumsuz ve kar k durumu. * Kar kl k, karga a. kap * i gaz, s v veya kat herhangi bir maddeyi alabilen oyuk nesne. * Kap kacak. * Trl eylerin ta nmas veya saklanmas iin kullan lan torba, k l f, anta, sepet, sand k vb. * Kapak, cilt. * Kab n iindeki yemek, e it. kap * Gvdeyi omuzlar n stnden epeevre saracak biimde yap lm olan bir tr st giysisi. * Kad nlar n giydi i kolsuz stlk. * Ar kil. * Ar kilin temel maddesini olu turan hidratl alminyum silikat. * Birle iminde ar kil bulunan. * spirto derecesi yksek, zel kokulu, sar mt rak renkte bir tr ikinin patent ad , konyak.

kp

* A k kemi i. kap kacak * Tencere, tava, sahan gibi mutfak e yas . kapac k * Bkz. kapak k.

kapa atmak * s k nt s z, rahat bir yere s nmak, ka p kurtulmak. kapak * Her trl kab n stn rtmeye veya bir deli i kapamaya yarayan nesne. * Dolap, sand k gibi eyleri rtmeye yarayan para. * Kitap, defter gibi eylerin en stne geirilen k l f. * Biilen a a ktklerinin iki yan ndan kan dzgn olmayan tahta. * Z vanada iki d yan para.

kapak atmak * a r , t ka basa dolmu olmak. kapak b k c s * Kapak b k s nda al an i i. kapak b k s * Kaba tahtalar boylamas na bien ve dzelten, birka testereli b k tezgh . kapak k z * Resimli dergilerin kapak resimleri iin poz veren gen k z. kapak tahtas * Biilen tomru un tahtalar ndan en d ta kalan tahta paras . kapak tak m * Alafranga tuvaletlerde tuvaleti rten kapak, oturak ve vidalar n btn. kapak ta * L m, su yolu vb. nin gereken yerlerinde b rak lan deli in zerini rten geni ve yass ta . * Mezarlarda en stte bulunan ta . kapak y ld z * Resimli dergilerin kapak sayfalar iin foto raf ekilen nl kimse. kapak k * Kk kapak. * Yrekte veya damarlarda kan n veya ba ka s v lar n geri dnmesini nleyen supap durumunda kk kapak. kapaklanma * Kapaklanmak i i. kapaklanmak * Bulundu u yerden yzst d mek. * (yelkenli tekne) Gl rzgr veya ans z n gelen sa anak etkisiyle devrilmek. kapakl * Kapa olan. * Bkz. gizli kapakl . * Kapak ta . * Kapak yapma a zg.

kapakl k

kapaks z

* Kapa olmayan. * Grgsz, terbiyesiz. * Kapanm olan, a lmam , mestur. * Geilmez durumda olan. * (i yeri iin) al ma sresi sona ermi . * Ba rtl (kad n). * A k ve kesin sz kullanmadan sylenen, mphem. * Gizli, sakl . * D a dnk yarad l ta olmayan. * (giyecek iin) A k olmayan. * (hava iin) Bulutlu, karanl k.

kapal

kapal blge * Ula m, ekonomi, nfus hareketleri ve ileti im bak m ndan d ar yla ba lant s bulunmayan yer. kapal ar * Dkkn ve ara yollar n n zeri tonoz ve kubbelerle rtl ar . kapal devre * inden srekli ak m geen elektrik devresi veya televizyon sistemi. kapal duru ma * Mahkemede grevlilerden ve izinli olanlardan ba kas n n bulunmad duru ma. kapal duru ma yapmak * duru malar gizli srdrmek. kapal gemek * (bir konuda) nemli noktaya de inmemek. kapal gi e * Btn biletleri sat lm olan. kapal hava * Bulutlu hava. kapal hece * nszle biten hece: Kalk, bak gibi. kapal kalp ameliyat * Kalbin fizyolojik al mas durdurulmadan yap lan kalp ameliyat . kapal kutu * indekini belli etmeyen, s r saklayan. * Niteli i gizli kalan. kapal olmak * i yapmamak. * ilgisiz kalmak. kapal oturum * Gizli celse. kapal rejim * D lkelerle ili ki kurmayan siyas dzen. kapal tohumlular * A k tohumlularla tohumlu bitkileri iine alan bitkiler leminin bir alt ubesi.

kapal tribn * A k sahadaki spor msabakalar nda seyircileri ya murdan ve gne ten korumak iin zel olarak st kapat lm blm. kapal yer korkusu * Dar ve kapal yerlerde duyulan kayg veya korku, klostrofobi. kapal yeti mek * toplum hayat na girmeden, kar madan yeti mek. kapal yzme havuzu * Kapal bir mekn iine al nm , suyu s t lan, yzme sporunun yap ld havuz. kapal l k * Kapal olma durumu. * Anlat m n a k ve kesin olmama zelli i, ipham. kapama * Kapamak i i. * Taze so an ve marulla pi irilmi kuzu eti yeme i. * st ba , giyecek tak m . * Kapatma. kapamac * Haz r giysi tak m satan kimse. kapama kapamak * Bir a kl rtmek iin, bir eyi, a k yerin zerine getirmek. * (hava iin) Bulutlarla kaplanmak, s k nt l bir hl almak, bir eyin grnmesine engel olmak. * Gei i engellemek. * T kamak, iini doldurmak. * (su, elektrik iin) Geli ini kesmek. * al amaz, grev ve i yapamaz duruma getirmek. * zerinde durmamak, bir ey zerinde konu may b rakmak. * Bir yere sokup d ar kmas na engel olmak, hapsetmek. * Ortal ktan al p saklamak. * Kar lamak, denk gelmek. kapan * Baz hayvanlar yakalamak iin kullan lan, hayvan n aya n n de mesiyle i leyen tuzak. * Dzen, hile. * Pazara sat lmak zere gelen yiyecek maddelerinin tart ld resm byk kantar ve bu kantar n bulundu u * Kilit, srg, toka gibi unsurlar kapal tutmaya yarayan dzenek.

yer.

kapan duygu * Yaln z ba na ilerleyen, br hastal kl durumlara ba l olmayan hastal k, idiopati. kapan kapana * Al c s ok. kapan kapana * bir eyin ya ma edildi ini veya ok ucuz fiyatla sat ld n anlat r. kapan kurmak * bir hayvan tuza a d rmek iin kapan haz rlamak. kapana d mek (girmek, k s lmak, kaymak, tutulmak veya yakalanmak) * iinden k lmaz bir duruma d mek, ele gemek.

kapana d rmek (veya k st rmak) * hile ile yakalamak. kapana s k t rmak * birini zor durumda b rakmak. * birini dzenle ele geirmek. kapanca * Kk kapan. * Dzen, hile. * Ttn fidelerini rtmek iin kullan lan has r veya ottan rt.

kapanca

kapanc * Kapan n ba nda bulunan grevli, tart c . kapan k * Kapanm . * karart c , ruh s k c . * Ka n k. kapan kl k * Kapan k olma durumu. * karart c olma durumu. kapan n elinde kalmak * ok istenir ve aran r olmak. * bir eyden ancak abuk davranabilenler yararlanmak. kapan kapanie * Padi ah ve yksek rtbeli din ve devlet grevlilerinin giydi i kolsuz, geni yakal krk. kapanma * Kapanmak i i. * Kapanmak i i veya biimi.

kapanmak * Kapal duruma gelmek. * D ar ile ili i ini kesmek. * al amaz, etkinli ini srdremez duruma getirilmek. * Son verilmek, kesilmek. * Yz, gvdesi bir yere gelecek biimde e ilmek. * Tatile girmek. * (yara iin) yile mek. * (gz iin) Kr olmak. * Gkyz bulutlanmak. kapant kapari * Yemi inden tur u yap lan gebre otunun bir ad . kaparo * Pey akesi. * Patlay c nszn olu mas ndan nceki bo umlanma noktas n n kapanmas : Kap, kat, top gibi.

kaparo vermek * bir kimseye pazarl nda anla lm bir paran n kk bir blmn nceden vermek.

kaparolu

* Kaparosu olan.

kaparosuz * Kaparosu olmayan. kaparoz * Yolsuzca veya zorla elde edilen mal.

kaparozcu * Yolsuzca veya zorla birinin mal n ele geiren (kimse). kaparozculuk * Kaparozcu olma durumu. kaparozlama * Kaparozlamak i i. kaparozlamak * Yolsuzca veya zorla birinin mal n ele geirmek. kapasite * (bir eyi ) ine alma, s d rma s n r , kapsama gc. * Bir kondansatrn elektrik y ma s n r , s a. * Anlama, kavrama yetene i. kapasiteli * Kapasitesi olan.

kapasitesiz * Kapasitesi olmayan. kapat l * Kapat lmak i i veya biimi. kapat lma * Kapat lmak i i. kapat lmak * Kapatmak i ine konu olmak veya kapatmak i i yap lmak. * Ortadan kald r lmak, feshedilmek. * Bir yerde tutulmak, hapsedilmek. kapat kapatma * Kapatmak i i veya biimi. * Kapatmak i i. * Bir erkekle nikhs z ya ayan kad n, kapama, metres. * Yolsuz olarak de erinden a a elde edilmi (mal). * Basketbolda, elinde top olmayan bir oyuncunun pas almas na veya ilerlemesine engel olma.

kapatmak * Kapamak. * Yolsuz olarak bir mal de erinden a a bir kar l kla elde etmek. * Bir kad nla nikhs z ya amak. * Yay m n yasak etmek, yay m na son vermek. * Btn masraflar zerine al p iste i do rultusunda ve ba kalar n ieri almadan e lenmek. * Bitirmek, unutturmak, sz edilmesini engellemek. kapatt rma

* Kapatt rmak i i. kapatt rmak * Kapatmak i ini birine yapt rmak. kapak kap k * Uzun sapl byk kanca. * Kk kap. * Kovan. * Tah l tanelerinde anak.

kap k meyve * Me e palamudu, ceviz gibi a lmayan, tek taneli kuru meyve. kap kl * Kap olan. kapel kap * Bir yere girip karken geilen ve a l p kapanma dzeni olan duvar veya blme a kl . * Bu a kl ktaki a l p kapanan kanat. * Gelir, geim, k smet sa layan yer, kaynak veya imkn. * Gidere yol aan ihtiya. * (tavla oyununda) ki pul st ste getirilerek kar oyuncunun o haneyi kullanmas na engel olan yer. * Ev gezmesi iin gidilen yer. * Devlet dairesi. * ok yak n zaman. * Resm daire. kap (bir) kom u * biti ikte oturan kom u. kap amak * bir eyin szn etmek veya bir i e ba lamak. * pazarl a ok yksek bir fiyatla ba lamak. kap a as * Av d nda padi ah n yan nda bulunan i a alar n en by olan grevli. * Sadrazam kap s n n i dzenini sa lamakla ykml grevli. kap a z * Kap n n hemen yan . kap almak (veya yapmak) * tavla oyununda bir haneye st ste iki pul getirmek ve o hanenin kar oyuncu taraf ndan kullan lmas n engellemek. kap aralamak * bir konuya giri yapmak, kar s ndakini haz rlamak. kap aramak * ev ziyareti yapmak istemek. kap baca a k (veya kilitli) * korunmas z veya korunmu (yer). kap uhadar * Osmanl devlet te kilt nda ayak i lerinde, zellikle postac l k grevinde kullan lan kimse. * apka.

kap d ar etmek * kovmak, d ar atmak. kap duvar * al nd nda a lmayan kap ; ses seda kmayan yer. kap gibi * iri vcutlu (kimse).

kap halk * Sadrazam, vezir, eyalet valileri, beylerbeyleri gibi devlet bykleri yan nda hizmet gren kimselere verilen genel ad. * Zengin ve byk bir evde al anlar n btn. kap kadar * eni ve uzunlu u ok olan. kap khyas * \343 kap kethdas . kap kapamaca * Tamam yla, toptan, hepsi, hep birden. kap kap aramak * her yeri aramak. kap kap dola mak (veya gezmek) * ev ev gezmek. * her devlet dairesine ba vurmak. kap kar * birbirine ok yak n iki kom u durumu. kap kethdas * Osmanl egemenli i alt ndaki beyliklerin, yabanc devletlerin, eyalet valilerinin, vezir ve beylerbeylerinin devletle ilgili i lerine bakan grevli. kap kolu * Kap y amaya veya kapamaya yarayan, genellikle metalden yap lm nesne. kap kom u * Biribirine ok yak n veya ayn sokak iinde evi olan kom u. kap kulu * Osmanl larda, devletten denek alan, srekli grev yapan atl ve yaya askerlerden olu an te kilt.

kap mandal * Kap n n kapal tutulmas na yarayan demir veya tahtadan ara. * e kar t r lmayan, kendisine nem verilmeyen kimse. kap o lan * Kap uhadar yama . * Eliliklerde evirmen yard mc s . kap perdesi * Rzgr ve so uktan korunmak iin, kal n kuma tan veya deriden yap lm rt, perde. kap tokma * Kap y almakta kullan lan metal para. kap yapmak

* bir ey istemek veya sylemek iin kar s ndakini nceden ba ka szlerle haz rlamak. * ev gezmesi yapmak. * (tavla oyununda) bir haneye st ste iki pul getirerek kar oyuncunun pullar n n ilerlemesine engel olmak. kap yolda * Ayn yerde ve grevde al anlardan her biri. kap c * Daire, otel, apartman gibi byk yap larda bekilik, temizlik, al veri gibi i lerle grevli kimse. * Osmanl devlet te kilt nda saray kap lar n bekleyen grevli s n f . * Yumurtac n tepesinde bulunan ve yumurtac k zarlar n n iyice biti memesinden olu an a z. * Kap c n n i i. kap da kalmak * ieri girememek. kap dan evirmek * geri dndrmek, kabul etmemek. kap dan kovsan bacadan d er * yzsz, ars z kimseler iin sylenir. kap kule * Eski kale ve saraylarda iki yan nda korunma kuleleri bulunan an tsal kap . kap land rma * Kap land rmak i i veya durumu. kap land rmak * Kap lanmas n sa lamak. kap lanma * Kap lanmak i i. kap lanmak * Bir i e girmek; o i te uzun sre kalmak. kap lar yzne (zerine, stne) kapanmak * istenilen eye ula ma imkn verilmemek. kap lar a k tutmak * herhangi bir konuda ili kiyi kesmeden anla ma ortam n srdrmeye al mak. kap lar kapamak * btn ili kileri kesmek veya anla ma ortam n ortadan kald rmak. kap lgan * Kolayca etkilenen, her eye abuk kap lan. kap lganl k * Kap lgan olma durumu. kap l * Kap s olan. * Bir i te al an; zellikle resm bir i te al an. * Kap lmak i i veya biimi.

kap c k kap c l k

kap l

kap lma kap lmak

* Kap lmak i i. * Kapmak i ine konu olmak. * Srklenmek. * Birine gvenip bo bulunarak aldanmak. * Tutulmak, ba lanmak. * Bir eyin veya kimsenin gl etkisinde kalmak.

kap n n ipini ekmek * Bkz. k rk kap n n ipini ekmek. kap p koyuvermek * ihmal etmek. kap s a k * konuksever. kap s a k * Her isteyenin geldi i, konuk oldu u yer. kap s na kilit vurmak * girilip k lmas n nlemek iin bir yeri kapamak. * bir yerin al mas na son vermek. kap s n a nd rmak * yan na ok s k gitmek. kap s n almak * (birine) ba vurmak. kap s n yapmak * Bkz. kap yapmak. kap s z * Kap s olmayan. * Bir i i olmayan. * Kapmak i i veya biimi. * Kap ma.

kap

kap kap * Byk bir istek gstererek. kap kap gitmek * ok abuk sat lmak, ok istenir olmak. kap kap yapmak * stne at lmak, ra bet gstermek. kap lma * Kap lmak i i. kap lmak * Kap mak i i yap lmak. * ok istenilmek. kap ma * Kap mak i i.

kap mak * Birlikte bir eyin zerine p aceleyle almak, kapmak. * Kavgaya tutu mak. * Kavgaya girmek. * (gre te) H rsla gre e girmek. kap t rma * Kap t rmak i i. kap t rmak * Kap mak i ini yapt rmak veya bu i in yap lmas na sebep olmak. kap ya dayanmak * gelip atmak. * bir ey elde etmek iin bir yeri, bir kimseyi zorlamak, gz korkutmak. kap y amak * bir i e veya bir konuya ncelikli olarak ba lamak. * bir i te ba kalar na rnek olmak. kap y byk amak * ok masrafl bir i e giri mek veya hesaps z harcamak. kap y gstermek * kovmak, uzakla t rmak. kapik kapital * Sermaye, ana mal. kapitalist * Sermayedar, ana malc . * Rublenin yzde biri de erindeki para.

kapitalistle me * Kapitalistle mek durumu. kapitalistle mek * Kapitalist duruma gelmek. kapitalistle tirme * Kapitalistle tirmek i i. kapitalistle tirmek * Kapitalist duruma getirmek. kapitalizasyon * Anaparaya dn trmek i i. kapitalizm * Anamalc l k. kapitone kuma . * i pamuk veya yn vatka ile doldurularak dikilmi , d emelik veya giyim e yas yap m nda kullan lan * Bu kuma tan yap lm veya bu biimde dikilmi .

kapitlsyon * Bir lkede yurtta lar n zarar na olarak yabanc lara verilen ayr cal k haklar .

kapka

* Kap p kamak yoluyla yap lan bir e it h rs zl k.

kapka * Belli etmeden para vb. eyleri al p kaan (kimse). * stnkr i gren, i e gereken nemi vermeyen, ba tansavma, alelde. kapka l k * Kapka olma durumu. kapkara * Her yan kara. * Kmr gibi kara, simsiyah. kapkaranl k * ok karanl k. kaplam mul. kaplama * Kaplamak i i. * Bir eyin d na ssleme veya koruma amac yla geirilen ba ka maddeden kat. * st herhangi bir ba ka maddeyle kaplanm olan. * Kal nl 5 mm den az, ince a a levha. * Bir kavram n ve o kavram dile getiren terimin ierdi i varl klar n ve bireysel olaylar n btn, kapsam,

kaplamac * Gm , alt n gibi de erli madenlerle kaplama i i yapan kimse. kaplamac l k * Kaplamac olma durumu. * Kaplamac n n i i veya mesle i. kaplamak * Her yan n rtmek, istil etmek. * epeevre sarmak. * Bir kab n, bir k l f n, bir rtnn iine almak. * Yay l p doldurmak, etkisinde b rakmak. * Bast rmak. * Bir yzeyi d emek, ba ka bir nesne ile rtmek. * Kaplama ad verilen ince a a levhalar , de i ik yntemlerle haz rlanan tablalara yap t rmak. * Bir madeni bir ba ka madenle kimyasal bir yntemle rtmek. * Bir kimsenin veya bir eyin nitelikleri herkese bilinir olmak. * (duygular iin) Doldurmak. kaplamal * Bir eyle kaplanm . kaplamal mobilya * Yzeyleri a a, plstik ve benzeri levhalarla kaplanm mobilya. kaplaml * Birok eyleri kaplam iine alan. kaplamsal * Kavramla ilgili btn zellikleri bir arada bulunduran. kaplamsall k * Kaplamsal olma zelli i. kaplan

* Kedigillerden, enine siyah izgili, koyu sar postu olan, Asya'da ya ayan evik ve y rt c hayvan (Felis tigris). kaplan atlamas * ift ayakla s ray p kazan lan uma h z yla ara veya canl engeller zerinden a t ktan sonra, kar daki yard mc n n omuzlar na dayan p, h z keserek ayak st d me. kaplan bcek * Ba ka bceklerle beslenerek tar m iin ok yararl olan kaplan bcekler familyas n n rnek tr (Cicindela campestris). kaplan bcekler * ok zararl bcekleri oburca avlayarak, bitki, hayvan ve insan sa l na yard mc olan, gzel renkli, k n kanatl bcekler familyas . kaplan derisi * Deri sanayiinde ok tutulan ve kad n giysisi yap m nda kullan lan deri. kaplanbo an * Bo an otunun bir tr, itbo an (Aconitum napellus). kaplan * Kaplanmak i i veya biimi. kaplanma * Kaplanmak i i. kaplanmak * Kaplamak i i yap lmak. kaplat kaplatma * Kaplatmak i i veya biimi. * Kaplatmak i i.

kaplatmak * Kaplamak i ini yapt rmak. kaplay * Kaplamak i i veya biimi. kapl * Kaplanm olan. * Alt ndakini gstermeyecek kadar ok olan. * Kab olan. * Il ca. kapl ca * Taneleri ufak bir cins bu day (Triticum monococcum).

kapl ca

kapl cal k * Kapl caya uygun, kapl cada kullanmaya yarayan ( ey). kapl k * Kap kacak koymaya yarayan yer. * Defter, kitap gibi eyleri kaplamaya yarayan. * Herhangi bir kap dolduracak kadar olan.

kaplumba a

* Kaplumba alardan, ok sert ve kemiksi bir kabuk iinde ya ayan, a r yry l, drt ayakl , srngen hayvan (Testudo). kaplumba a gibi * so ukkanl ve yava hareket eden kimseler iin kullan l r. kaplumba a yry * ok a r yry . kaplumba alar * Srngenlerden, kara ve deniz kaplumba alar n n trl cinslerini iine alan tak m. kapma * Kapmak i i. * Hile ile elde edilen. * Kapma. * Bkz. k e kapmaca. * Birdenbire yakalayarak, ekerek almak. * Is r p paralamak. * Koparmak, k st rmak. * itir i itmez veya grr grmez bellemek ve renmek. * (yer iin) Ay rmak, tutmak. * Bula m olmak, gemek. * Hidratl do al alminyum fosfat. * Kaput veya n kapak (otomobilde). * Motorlu ta tlarda btn ta t rten, genellikle sacdan yap lm rt. * Gemi iinin ayd nlanmas ve hava almas amac yla gvertede a lm bulunan cameknl yer.

kapmaca

kapmak

kapnisit kaporta

kaportac * Otomobil kaportalar n onaran usta. kaportac l k * Kaporta yapma veya onarma i i. kapriyo * alg veya ses iin bestelenmi , serbest biimde para. kapris * Geici, d ncesizce, de i ken istek.

kapris yapmak * de i ken, geici isteklerde bulunarak huysuzca davranmak. kaprisli kaprissiz * Kaprisi olmayan. kapsam kapsama * S n rlar iine ba ka konular veya anlamlar alma durumu, umul. * Kapsamak i i. * Kaprisi olan.

kapsama alan * Telsiz telefonlarda konu man n yap labilece i alan. kapsamak * ine almak, s n rlar iine almak, amil olmak. kapsam na alma (veya al nma) * iine alma (al nma), mullendirme ( mullendirilme). kapsam n geni letmek * (bir eyin) s n rlar iine giren eleri geni letmek, mullendirmek. kapsaml * Kapsam olan. * Kapsam geni olan, mull. kapsay c * Btn zelikleri ve incelikleri iine alan tan m, k s r dng kar t . kaps z * Kab olmayan. * Kaplanmam olan.

kapsl

* i e kapa . * Ate li silhlarda horozun veya i nenin arpmas yla ate alan, bir tr zel barutla dolu, kk, yuvarlak metal para. * Oyuncak tabancalarda kullan lan, erit biiminde iki k t tabaka aras na konmu patlay c madde. * Lboratuvarlarda kullan lan yar m kre biimindeki kap. * Baz bitkilerde tohumlar iinde ta yan kuru kabuk. * Bir organ veya yap y evreleyen kese biiminde zar. * Baz illar n, kolay yutulmak zere iine konuldu u, ilc n yap s n etkilemeyen jeltinden kap. * Rafl mobilyalarda raflar ta mak iin yan tablalara a lan deliklere ak lan ortas delik ve silindir biimli metal veya plstik ara. * Oturma mobilyalar n n, masa, sehpa gibi e yalar n ayaklar n n alt na ak lan, genellikle t rnakl veya ortadan ivili, tepesi bombeli, kal n sacdan pres yap larak elde edilen ara. kaptan * Gemi ynetimiyle ilgili en yksek grevli. * (spor oyunlar nda) Tak m ba . * Kaptan pilot. * Balkanlarda ete sava yapan milis gcnde arp an kimse, efe. kaptan kprs * Kaptan n gemiyi ynetti i, geminin st kat nda bulunan blm. kaptan k k * Kaptan kprs. kaptan pa a * Bkz. kaptan derya. kaptan pilot * Uak komutan . * ehirler aras yolcu otobslerinde src. kaptan derya * Osmanl devletinde deniz kuvvetlerinin en byk asker ve idar miri. kaptanl k * Kaptan olma durumu.

* Kaptan mesle i ve a amas . kapt kat * Yolcu ta makta kullan lan motorlu kk ta t. * skambil k tlar yla oynanan bir tr oyun. * Kap p kaarak yap lan h rs zl k. kapt rma * Kapt rmak i i. * Marangozlukta kullan lan kk el testeresi.

kapt rmak * Ele geirmesine, kapmas na yol amak. * Vcudun herhangi bir organ , bir kaza sonucunda makine taraf ndan ezilmek veya kopar lmak. * Yanl bir davran sonucu birine uygun imkn sa lamak, f rsat vermek. * Elinden ka rmak. kapuin kapuska kaput * Ltin ie i. * Etli lhana yeme i.

* Asker paltosu. * Otomobil, kamyon gibi motorlu ta tlarda motoru rten a l r kapan r biimde yap lan kapak, kaporta. * Cins ili kilerle geebilecek hastal klardan korunmak veya kad n n gebe kalmas n nlemek iin erkeklerin kulland ince, saydam bir e it k l f, prezervatif, kondom. kaput * skambilde hi el vermeden yenme. * Kt, bozuk.

kaput bezi * Pamuktan dz dokuma, Amerikan bezi. kaput etmek * k t oyununda kar s ndakini tek say almak imkn ndan yoksun b rakmak. kaput gitmek (veya olmak) * k t oyununda hibir say alamamak. * hibir s nav verememek. kaputluk * Kaput yapmak iin kullan lacak (kuma ). * Kaputlar n konuldu u yer. * Dar ve derin bo az, geit. * ine girilmeyen s k orman. * Ba l k. * Havada beyaz ve hafif billrlar biiminde donarak ya an su buhar . kr * Al veri i lerinin sa lad para kazanc . * Yarar, fayda. * Maliyet fiyat yla sat fiyat aras ndaki fark.

kapuz

kap on kar

kar bayku u * skandinavya ve kuzey krede ya ayan koyu renk benekli byk bayku (Nyctes scandica). kr b rakmak * kazan getirmek. kar ie i * Ssengillerden, beyaz ve pembe iekler aan so anl bitki (Leuconium). kar dikeni * Di otugillerden, pembe iekli bir tr al (Acantholimon echinus). kr etmek * kazan elde etmek, yarar sa lamak. * etki yapmak. * iyi gelmek, etkisi iyi olmak. kr etmemek * yarar olmamak, etki yapmamak. kr getirmek * bir ey para kazand rmak. kar gibi * temiz, beyaz.

kr haddi * Kazan s n r . kar helvas * Pekmez kar t r lm kar. * cat edenlerin bile be enmedikleri ey. kar ispinozu * Asya ve Avrupa'n n yksek yerlerinde, karl k blgelerde ya ayan sereye benzer kk tc ku (Montifringilla nivalis). kr koymak * bir eyin maliyet fiyat zerine kr pay n katmak, kazan koymak. kar ku u nivalis). * Seregillerden, karl da lar n doruklar nda ya ayan, bacaklar ve parmaklar tyl bir ku (Plectrophenax

kar kuyusu * Yaz n kullan lmak zere iinde kar saklanan kuyu, karl k. kr merkezi * Bir i letmenin veya irketin kendi kr veya zararlar ndan sorumlu olarak al an, yerine gre tamamen ba ms z davranabilen birimi. kr pay * Herhangi bir mal n maliyet fiyat zerine konulan ve sat c ya kalan kazan. * Bir i letmenin maliyet giderleri ve zararlar kar ld ktan sonra kalan net kr n pay senedi ba na d en blm, temett hissesi. kr payla m * Bir i letmenin ve irketin y l sonu krlar ndan al anlar na, bir te vik yntemi olarak, pay verilmesi. kar sapan * Kayarken kayak ular n birbirine yakla t rma, arka ular n ise birbirinden uzakla t rmayla sa lanan frenleme durumu.

kar ya mak * kar yere d mek. kr zarar n karde idir * ticarette sadece kr etmek d nlmez, zarar da edilebilir. kara kara * En koyu renk, siyah, ak, beyaz kar t . * Bu renkte olan. * Esmer. * o u kez tr belirtmeye yarar. * Kt, u ursuz, s k nt l . * Yz k zart c durum, leke. kara a zl * Kara al c , iftira eden. kara baht * Kara yaz . * Yeryznn denizle rtl olmayan blm, toprak.

kara borsa * Piyasada olmayan mal n gizlice yksek fiyatla al n p sat lmas i i. kara borsac * Kara borsac l k yapan kimse. kara borsac l k * Kara borsac olma durumu. kara borsaya d mek * bir mal gizlice al n p sat l r olmak. kara boya * Za ya , slfrik asit. kara bulut * Koyu esmer renkte byk ya mur bulutu, nimbus. kara cahil * ok cahil. kara cmle * Aritmetikte drt i lem. kara almak * birine iftira etmek. kara avu * Bir tr zm. kara damakl * nat , aksi. kara davar * Her ya taki k l kei veya k l kei srs. kara dzen * Halk mzi inde ba lama al trlerinden biri.

kara elmas * Kayalar delmekte kullan lan siyah elmas, karbonado. * Maden kmr. kara et * Kastan olu an ya s z et.

Kara Evli * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. kara f r n * inde odun yak lmak suretiyle ekmek pi irilen, yksek ate e dayan kl tu lalardan yap lm ve pi irme sresi modern f r nlardan daha uzun olan f r n, ta f r n. kara gn * zntl, s k nt l zaman.

kara gn dostu * S k nt l gnlerde de dostlu unu srdren ve yard mc olan kimse. kara haber * lm veya felket haberi. * Kt, zc veya s k nt yaratan haber, bilgi. kara haber tez duyulur * kt haber abuk duyulur. kara humma * Tifo. kara iklimi * Gece ile gndz, yaz ile k aras ndali s cakl k fark ok, ya az iklim. kara kafal * Bat Avrupa lkelerindeki insanlar n oralarda al an Trk i ilerine takt klar ad. kara kalem * Resim yapmada kullan lan kmr kalem. * Kmr kalemiyle yap lan (resim). kara kapl kitap * Tan k olarak al nan kitap. kara kara d nmek * ok zntl olmak, d nceye dalmak. kara ka * Ka lar kara ve gr olan. kara kedi gemek * birbirinden so umak, aralar na so ukluk girmek. kara kehribar * Ss e yas yap m nda kullan lan parlak, siyah linyit, oksidiyon ta . kara keme * Yer mantar . kara k * K ortas , k n en iddetli zaman , zemheri. * ok s k nt l durum veya zaman.

kara koca * Sa a armam ya l kimse. kara kovan * Ar lar n fenn kovan yerine iine petek olu turduklar sazdan, amurdan veya sepetten kovan. kara kulluku * Yenieri oca blklerinde odalar ve odaya gelen konuklar n ayakkab lar n temizlemek, yemek kaplar n y kamak gibi i lerle grevli er. kara kurba as * Kurba alardan, karalarda ya ayan, yumurtalar n suya b rakan amfibyum. kara kuru * Esmer ve zay f. kara kusmuk * inde bol kara kan bulunan kusmuk. kara kutu * Uaklarda pilotlar n konu malar n ve kuleden gelen mesajlar al p saklayan bir ara. kara kuvvet * Din ba nazl n n olu turdu u gerici ve tehlikeli g. kara kuvvetleri * Bir lkeyi karadan gelecek sald r ve tehlikeye kar korumak amac ile kurulan asker te kilt. * Silhl kuvvetler iinde yer alan kara ordular n n tm. kara liste * Zararl veya sak ncal diye belirlenen veya cezaland r lmalar d nlen kimselerin listesi. kara ma a * Zay f, esmer, ufak tefek kad n. kara mili * 1609 m uzunlu undaki l.

kara mizah * Yaln z gldrmeyi de il, daha ok d ndrmeyi ve yergiyi amalayan mizah. kara para * Yasa d yollardan sa lanan kazan. kara pazar * Piyasada olmayan mallar n gizli olarak yksek fiyatla sat ld yer. kara saban * Derine inemedi i iin topra n alt n gere i kadar stne getiremeyen ilkel bir saban. kara sar * Sar ya alan siyah. kara sevda * Umutsuz ve gl a k. * Ki inin belirli bir sebep olmadan knt durumuna girip evreden gelen uyaranlara kapanmas , gl su ve gnah duygular iine d mesi durumu, malihulya, melnkoli. kara sevdal * Kara sevdaya tutulmu , melnkolik.

kara su

* A r akan su.

kara sular * Bir devletin deniz k y lar boyunca egemenli i alt nda tuttu u belli geni likte su eridi. kara srmek * Bkz. kara almak. kara tahta * Okullarda tebe irle zerine yaz yaz lan, o u tahtadan, siyah ve geni levha. kara tren * Tren.

kara vapuru * Demir yolu ta t . kara ya z * Sa l kl , grbz, gl. kara yaz * Kt talih, kara baht. kara yel kara yeli kara yer * Mezar, sin, gmt. kara yolu * Yerle im merkezlerini karadan birbirine ba layan yol. * Kuzeybat dan esen, genellikle so uk, bazen f rt na niteli inde yel, ke i leme kar t . * Yaz geceleri karadan denize do ru esen yel.

kara yosunlar * ieksiz bitkiler s n f ndan, nemli yerlerde yeti en, birle im veya spor verme yoluyla reyen, pek ok trleri bulunan bir bitki familyas . kara yosunu * ay r ve ormanlarda yumu ak bir bitki olu turan ieksiz bitki, temriye. kara yz * Utan verici, yz k zart c durum.

kara yzl * Sulu, lekeli, gnahkr. karaa a * Kara a agillerin rnek bitkisi olan, kerestesi de erli bir a a (Ulmus).

karaa agiller * ki eneklilerden, yapraklar di li, iekleri demet durumunda ve meyveleri kap k meyve olan, kara a a, itlembik gibi cinsleri iine alan bitki familyas . karaard * Gney Avrupa'da yeti en bir ard tr (Juniperus sabina). karaasma * Lo usa otu, zeravent.

karabacak * Pancar fidelerinde geli erek, fidenin lmne veya c l z kalmas na yol aan ve yerle ti i blgeleri kara beneklerle rten askl mantar. * Bu mantar n sebep oldu u hastal k. karabakal * Karatavukgillerden, kara renkli ard ku u (Tutrdus pilaris). karabald r * Bald r kara. karabal k * Tatl su kayas . karaball k * Birtak m bceklerin kard klar ekerli s v ya yap arak yaprak, filiz ve meyvelerin kurum karas bir renkte kaplanmas na yol aan ilkel mantar. * Bu mantar n sebep oldu u hastal k. karabasan * S k nt l ve korkulu d , kbus. * Bir kimsenin iinde bulundu u karmakar k, s k nt l ruh durumu. karaba * Rahip, ke i . * Evlenmemi , evlenmek istemeyen erkek. * oban kpe i. * K a dayan kl sert bu day. * Ball babagillerden, iekleri mavi veya menek e renginde ba ak klar durumunda olan t rl bir bitki (Lvendula staechas). * Bir hcreli zel bir asala n, hindinin karaci erine yerle erek yapt , byk lde lmlere yol aan kmes hastal . karabatak * Karabatakgillerden, bal kla beslenen, gagas uzun ve sivri, kara tyl bir deniz ku u (Phalacrocorax). karabatak gibi * bir grnp bir ortadan kaybolan (kimse). karabatakgiller * Leyleksiler tak m n n, rnek hayvan karabatak olan bir familyas . karabet * Yak nl k. * H s ml k. karabiber * Karabibergillerin rnek bitkisi olan, zeytinsi, meyvelerin taneleri yuvarlak, yapraklar kalp biiminde, t rman c bir bitki (Piper nigrum). * Bu bitkinin baharat olarak kullan lan kuru ve siyah tanesi. * Sevimli ve ufak tefek esmer gzeli. karabibergiller * Tas z iki eneklilerden, karabiberle trlerini iine alan bir bitki familyas . karabina * Namlusu genellikle yivli, k sa ve hafif bir tfek.

karabinyer * talyan jandarmalar na verilen ad. karabu day

* Karabu daygillerden, tohumlar iin yeti tirilen, bir y ll k bitki (Fagopyrum). karabu daygiller * Tas z iki eneklilerden, ravent, kuzukula , kurtpenesi, obande ne i ve karabu day gibi saplar bo umlu, iekleri ba ak veya salk m durumunda baz trleri hekimlikte kullan lan bitkileri iinde toplayan bir familya. karaburak * Baklagillerden, hayvan yemi ve gbre olarak kullan lan bir tr, k ne (Ervum ervilla). karaca * Rengi karaya yak n olan, esmer. karaca karaca * Geyikgillerden, boynuzlar kk ve atall bir av hayvan (Capreolus). * st kol.

karaca dar s * Bu daygillerden, hayvanlara yedirilmek iin ekilen bir bitki (Panicum milliaceum). karaca kemi i * Bkz. kol kemi i. karaca kuruca * Esmer, zay f ve elimsiz bir biimde. karaca ot * Bir pleme tr (Helloborus niger). * rek otu. * Kara kuvvetlerine ba l (subay, astsubay veya er). * Birine i lemedi i bir suu veya kendisinde bulunmayan bir ay b ykleyen, kara alan, iftirac , mfteri. * Karac olma durumu, mfterilik, iftira. karaci er * Kar n bo lu unun sa nda bulunan, d salg layan, eker depolayan, iri, a k kahve rengi organ.

karac karac karac l k

karaal * Hnnapgillerden, kurak yerlerde yeti en, iekleri alt n sar s renginde, dikenli bir bitki, al dikeni (Paliurus spinosa). * ki ki inin aras na girerek ili kileri bozan kimse. karaal l k * Kara al s ok olan yer. karaam * Bir tr am (Pinus nigra).

Karaayca * Karacayl lar n konu tu u Trk dilinin bir kolu. karaay r * Bu daygillerden, imen biiminde veya geni ay r olarak yeti tirilen bir park bitkisi (Lolium). Karaayl

* Karaay halk ndan olan (kimse). karada lm yok * bundan sonra herhangi bir s k nt ile kar la ma ihtimali yok. Karada l * Karada halk ndan olan (kimse). karada l * Bir tr toplu tabanca. Karadeniz'de gemilerin mi batt ? * ok d nceli ve durgun grnen kimselere sylenir. karadul * Sokmas byk ac veren, iri, esmer, zehirli rmcek (Latrodectus mactans). karadut karafa karafaki * Siyah renkte olan dut. * Uzun boyunlu, kulpsuz kk rak srahisi. * Bkz. karafa.

karafatma * K n kanatl lardan, bcek, kurt ve smkl bceklerle beslenen, tar ma yararl , parla siyah renkli bir bcek (Carabus). karagevrek * Bir e it zm. karagz * Deve derisinden veya mukavvadan kesilip boyanm insan biimlerini beyaz bir perde zerine arkadan k vererek yans tma yoluyla oynat lan oyun. * (ilk harf byk) Bu oyunda halk gr n ve duyu unu veren kimse. karagz * zmaritgillerden, 25-30 cm uzunlu unda, enli, boz renkli, beyaz etli bir bal k (Sargus sargus). karagz oynatmak * komik bir durum yaratmak. karagzc * Karagz oyunu oynatan kimse, hayal. * Karagz oyununda kullan lan boyanm insan biimlerini yap p satan kimse. karagzclk * Karagzcnn mesle i. karagzlk * Gldrp e lendirecek davran . karagzlk etmek * gldrp e lendirecek davran larda bulunmak. karagl kara * Karakul. * Ate kar t rmaya yarayan, e ri ulu demir ubuk.

kara

* Tavukkaras .

karahalile * Do u Hindistanda yeti en bir bitkinin olgunla mas nda nce toplanan ve kurutulan 1-3 cm uzunulu unda, i biiminde siyah renkli, sert, kokusuz taneleri (Fructus Myrobalani). Karahanl * Orta Asya'da kurulmu eski bir Trk devleti ve bu devleti kuran soy. karahindiba * Birle ikgillerden, uzun ve di li yaprakl , iekleri sar ve kme biiminde bir bitki (Taraxacum). karai ne * Bir e it i neli kar nca. Karaim Karay. Karaimce * Karaim Trkesi, Karayca. karakabarc k * Kara yan k, yan kara arbon. karakaan * E ek. karakafes * S r diligillerden, iekleri beyaz ve menek eye alar k rm z renkte, eczac l kta kullan lan bir bitki, e ek kula (Symphytum). Karakalpaka * Karakalpaklar n konu tu u Trk dilinin bir kolu. karakarga * Kuzgun. karaka * Vcudu beyaz, a z, burun, gz etraf , kulak ve t rnaklar siyah, bazen vcutlar nda da siyah lekeler bulunan, ya l kuyru unun u k sm akkaramanlara gre fazla sark k ve daha ziyade Gney Do u Anadolu blgesinde yeti tirlen bir tr koyun. karakavak * 35 m ye kadar ykselebilen, kabu u koyu renkli bir kavak tr (Populus nigra). karakavuk * Hindiba. karakavza * Yaban havucu. karakei * Sazana benzer bir tatl su bal (Barbus fluviatilis). * K l keisi. karak l k * K l klar siyah olan, k rm z veya beyaz, sert taneli bu day. karakol * o unlu u Trk soyundan olan ve o u Polonya ve Litvanya topraklar nda oturan bir Musev toplulu u,

* Gvenli i sa lamakla grevli kimselerin bulundu u konut. * Huzuru ve gvenli i sa lamak iin hkmete ba l her trl silhl kuvvet, kol, devriye. karakol gemisi * Kara sular nda gvenli i sa lamak ve gzclk yapmak iin dola an kk gemi. karakol gezmek * karakol greviyle dola mak, devriye gezmek. karakolluk * Karakolla ilgili. karakolluk olmak * kavga sonucu karakola gitmek zorunda kalmak. karakoncolos * ocuklar korkutmak iin kendisinden sz edilen, gerek d bir yarat k, umac , hayalet. * ok irkin kimse. karakter * Bir nesnenin, bir bireyin kendine zg yap s , onu ba kalar ndan ay ran temel belirti ve bireyin davran biimlerini belirleyen ana zellik, z yap , seciye. * Bir kimsenin veya bir insan grubunun tutumu; duygulanma ve davran biimi. * stn, manev zellik. * Bas mda harf tr. * Bireyin kendi kendisine egemen olmas n , kendi kendisiyle uyum iinde bulunmas n , d n ve hareketlerinde tutarl , sa lam kalabilmesini sa layan zellikler btn. * Bir eserde duygu, tutku ve d nce ynlerinden ele al nan kimse. karakteristik * Bir kimse veya nesneye zg olan (ay r c nitelik), tipik. * Bir logaritman n tam birimler anlatan blm. karakterize * Ay r c niteli i ortaya konulmu , ay rt edilmi . karakterize etmek * ay r c niteli ini ortaya koymak, ay rt etmek. karakterli * Herhangi bir karakteri olan. * Karakteri sa lam olan.

karakteroloji * nsanlarda karakterin geli mesini ve zelliklerini inceleyen bilim dal . karaktersiz * Karakteri kt olan. karaktersizlik * Gvenilir karakteri olmama durumu. karakucak * Kkeni Orta Asya'ya kadar uzanan, en eski, ya srlmeden, serbest biimindeki geleneksel Trk gre i. karakul koyun. * As l yurdu Buhara'da Karakul blgesi olan ve yurdumuzda da yeti tirilen, tyleri uzun ve k v rc k bir cins

karakulak * Kedigillerden, akala benzer vah bir hayvan (Caracal melanotis).

karakulak * Osmanl mparatorlu unda emir avu u, haberci. karaku karaku * Atlar n ayaklar nda i yapan bir hastal k. karaku * Kanun, kural, mant k llerine dayanmayan. * Kartal trnden karaku lara verilen ad.

karalhana * Yapraklar koyu ye il olan bir tr lhana. karalhana orbas * Karalhana yapraklar n n ince ince k y lmas ndan sonra tere ya , kuru fasulye, m s r yarmas ve baharat ile pi irilmesiyle haz rlanan sulu bir yemek. karalama * Karalamak i i. * El al t rmak iin ok tekrarlanarak yaz lan yaz . * stnde dzeltmeler yap lan, temize ekilmemi yaz tasla , msvedde. * Leke srme, ktlk ykleme.

karalama defteri * Karalamalar n yap ld defter, msvedde defteri. karalamak * Boya veya kalemle birtak m ekiller izerek bir yeri kirletmek. * Bir yaz n n zerini izerek onu geersiz k lmak. * Taslak olarak yazmak veya izmek. * Leke srmek, ktlk yklemek, iftira etmek. * H zl ve acele olarak yazmak. karalanma * Karalanmak i i. karalanmak * Karalamak i i yap lmak. * Kara duruma gelmek. * Leke srlmek, ktlk yklenmek. karalar ba lamak (veya giymek) * yas tutmak. karalatma * Karalatmak i i. karalatmak * Karalamak i ini yapt rmak. karalay * Karalamak i i veya biimi. karaleylek * Leylekgillerden, gagas a a do ru k vr k, tyleri kara, uzun bacakl bir ku , eltik gagas (Ciconia nigra). karal * Karas (II) olan. * zeri kalemle karalanm .

karal beyazl * zerinde hem kara hem beyaz bulunan. karal k * Kara olma durumu. * Karaya alan leke. * Uzakl k veya karanl k sebebiyle kim veya ne oldu u seilemeyen, belli belirsiz, koyu renkli biim. * Hafif karanl k, leke. * Karamak i i. * Hor grmek. * Karalamak, kara almak, lekelemek. * Ktlemek, yermek. karaman * Orta Anadolu'da yeti tirilen, kuyru u iri ve ya l bir tr koyun.

karalt

karama karamak

karamandola * Daha ok ayakkab yz yap lan bir e it sa lam ve parlak kuma . * Bu kuma tan yap lm . Karaman' n koyunu sonra kar oyunu * bir eye tam gvenmeyip ileride nas l olaca n beklemek gerekir. karambol * Bilrdo oyununda istaka ile vurulan bilyenin brlerine dokunmas . * arp ma, birbirine arpma, kar kl k, karma a. karambole getirmek * kar kl ktan yararlanarak birini aldatmak. * bir i i a r bir abuklukla yaparak gereken zeni gstermemek. karamel karamsar * Eritilmi ve biraz yak lm ekerle yap lan ekerleme. * Ktmser, bedbin, meyus, pesimist.

karamsar olmak * ktmserli e kap lmak, bedbin olmak. karamsarla ma * Ktmserle me. karamsarla mak * Ktmserle mek. karamsarla t rma * Karamsarla t rma i i. karamsarla t rmak * Karamsar etmek. karamsarl k * Ktmserlik, meyusiyet, bedbinlik, pesimizm. karamuk

* Karanfilgillerden, ekin tarlalar nda biten, yapraklar kar l kl , ie i pembe mor renkte, zararl bir bitki (Agrostemmagithago). * Vcutta kara renkli kabarc klara sebep olan bir hastal k. * Koyunlarda grlen bir tr hastal k. karamusal * ifte demir at ld nda geminin dnmesiyle zincirlerin kar mas n nlemek iin kullan lan x biiminde ve f rdondye ba l zincir dzeni. Karamusal (veya Karamrsel) sepeti * nemsiz kimse veya ey. Karamusal (veya Karamrsel) sepeti sanmak * bir kimse veya eyi ufak, nemsiz saymak. karanfil * Karanfilgillerden, gzel renkli iekler aan bir ss bitkisi (Dianthus caryophyllus). * Mersingillerden, Molk adalar nda, Filipinler'de ve Hindistan'da yeti en bir a a (Caryophyllus aromaticus). * Bu a ac n karanfil ya elde edilen ve baharat olarak kullan lan, a z kokusunu gideren, ac ms , koyu renkli, kk ivi biimindeki tomurcu u. karanfil ya * Karanfilin tomurcuklar ndan elde edilen uucu ya . karanfilci * Karanfil yeti tiricisi. karanfilgiller * ki eneklilerden, rnek bitkisi karanfil olan, ven, karamuk, sabun otu ve benzeri cinsleri iine alan bir familya. karanfili s kmak * tehlikelere ve glklere g s gerebilmek. karanl a gmlmek * koyu karanl k iinde kalmak. * byk s k nt ve keder iinde kalmak. karanl a kalmak * var lacak yere varmadan ak am olmak. karanl de mek (veya y rtmak) * karanl kta grmeye al mak, ayd nl a kmak iin aba harcamak. * Byk s k nt ve zntden kurtulmak iin abalamak. karanl k * I olmayan, btn veya bir paras ktan yoksun olan. * I k olmama durumu. * Gere ince anla l p bilinemeyen, ne olaca , sonu belli olmayan (durum). * Yasalara, treye uygun olmayan; kar k. * znt, s k nt , peri anl k. karanl k basmak (veya kmek) * (hava) kararmak. karanl k etmek * bir eyin nnde durarak grnmesine engel olmak. karanl k oda * Foto raf cam banyosu, rntgen muayenesi gibi i lerin yap ld ks z oda.

karanl kta gz k rpmak * bir eyi anlatmak isterken kar s ndakinin anlayamayaca bir i arette bulunmak veya bir sz sylemek. karantina * Bula c bir hastal n yayg n oldu u bir yerden gelen ki ileri, gemileri ve mallar geici olarak ay rma biiminde al nan nlem. * Hastahanelerde, yatacak hastalar n kay t ve kabul edildikleri yer. karantina mddeti * \343 karantina sresi. karantina sresi * Karantina iin gerekli olan ve ngrlen sre. karar * Bir i veya sorun hakk nda d nlerek verilen kesin yarg . * (herhangi bir durum iin) Tart larak verilen kesin yarg . * Bu yarg y bildiren belge. * De i meyen, dzenli durum, dzenlilik, yntemlilik. * Trk mzi inde, taksim yaparken ana makama dn . * (hava iin) De i mez olma. * Tam lsnde, ne az ne ok. karar almak * bir davay , bir sorunu sonuca ba lamak. karar alt na almak * karar vermek, kararla t rmak. karar bulmak * kararl bir durum almak; yat mak. karar k lmak * birok eyi deneyip birini semek. karar vermek * bir sorunu karara ba lamak, kararla t rmak. karara ba lamak * bir davay , bir sorunu zmlemek, sonuland rmak. karara kalmak * (dava iin) gr lmesi bitip yarg c n karar n beklemek. karara varmak * bir konuda anla mak, bir eyi kararla t rmak. karargh * Bir birlik veya kurumun, kumandan ile yard mc ube ve blmlerinden olu an kurulu . * Ordunun uzun bir sre veya geici olarak konaklad yer. * Durulan veya kal nan yer. * Gerekti i lde.

karar nca

karar nda b rakmak * ly a mamak. karar * Kararmak i i veya biimi. kararlama

* Kararlamak i i. * Kararlayarak (yap lan), tahmin. kararlamadan * Kararlama yoluyla, grmeden. kararlamak * l ve tart ya dayanmaks z n, gzle oranlayarak hesaplamak, tahmin etmek. kararla ma * Kararla mak i i. kararla mak * Bir ey iin karar verilmek. kararla t r lma * Kararla t r lmak i i. kararla t r lmak * Kararla t rmak i i yap lmak. kararla t rma * Kararla t rmak i i. kararla t rmak * Bir konunun, bir i in herhangi bir yolda yap lmas yla ilgili kesin d nce belirtmek, tayin etmek. kararl * Karar nda direnen, karar n de i tirmeyen, kesin karar vermi olan. * Dzenli, dengeli, ll, istikrarl .

kararl dalga * \343 durakl dalga. kararl denge * Bir g etkisiyle hareket ettikten sonra gene ayn duruma gelen cisimlerin konumunu anlat r. kararl l k * Kararl olma durumu, istikrar. kararma * Kararmak i i. * Grntlerin gittike karar p grnmez duruma gemesine dayanan bir noktalama e idi. * Rengi karaya dnmek, siyahla mak. * ( k) Snmek, k s lmak veya gc azalmak. * (ate ) Snmeye yz tutmak. * (i, ruh gibi szlerle) Kederlenmek, can s k lmak. * Niteli ini yitirmek.

kararmak

kararname * Cumhurba kan n n onaylad hkmet karar . * Bakanlar Kuruluna verilen yetkilere dayanarak al nan karar. * Bu karar bildiren resm yaz . karars z * Karar olmayan, karar vermekte glk eken, bir kararda durmayan; duruksun, mtereddit. * Dzensiz, istikrars z.

karars z denge * Denge durumundaki cismin kk bir yer de i tirmesiyle bozulan denge.

karars zl k * Karars z olma durumu, tereddt. * Dzensizlik, istikrars zl k. karart * Karalt . * Kararm yer, siyahl k.

karart lma * Karart lmak i i veya durumu. karart lmak * Karanl k duruma getirilmesini sa lamak. karartma * Kararmak i i. * Sava durumunda d man uaklar ndan korunma amac yla klar rtme veya sndrme biiminde al nan nlemlerin btn. karartmak * Rengini karaya evirmek, esmerle tirmek, siyahla t rmak. * Karanl k duruma getirmek. * ( ) K smak veya rtmek. * Kt bir duruma getirmek. karasak z * Zift. karasal * Kara (I) ile ilgili, berr.

karasal iklim * Bkz. kara iklimi. karasal kumul * Deniz k y s ndan uzak, llerde olu an kumul. karasal olu uk * Yer kabu unun kara blmndeki katmanlar nda olan olu uk. karas r * Orta Anadolu'da yeti en, sert ve kurak iklime dayan kl , kk yap l bir s r tr. karasinek * Bcekler s n f n n ift kanatl lar tak m ndan, insan ve evcil hayvanlar n kan n emen, grn ev sine ine benzeyen bir eklem bacakl tr (Stomoxys calcitrans). karasu glokum. kara n * o unlukla gzn i bas nc n o almas yla kendini gsteren, krl e sebep olabilen bir gz hastal ,

* Esmer, sar n kar m .

karataban * pek bceklerinde geni apta lme yol aan kelebek hastal . karatavuk * Karatavukgillerden, tyleri kara, meyve ve bceklerle beslenen tc ku (Turdus merula). karatavukgiller

* Omurgal hayvanlar n ku lar s n f ndan, ard ku lar n ve k z lkuyruklar iine alan bir familya. karate * Ayak ve yumruk vuru lar zerine kurulu, Japon kkenli bir dv yntemi. karateci karaturp karavan karavana * En ok orduda erlerin yeme ini da tmada kullan lan, ok miktarda yiyecek alan, kenarlar dik, derince metal kap. * (genellikle orduda veya yat l okul ve ceza evlerinde) Yemek. * nce, yass elmas. * At taliminde hedef tahtas n bile vuramama. karavana borusu * Yemek vaktinin geldi ini bildiren boru sesi. karavana kmak * yemek haz rlanmak veya gelmek. karavanac * Karavanay ta yan (asker). * Hedef tahtas n vuramayan kimse. karavanadan yemek * toplu durumda ayn kaptan yemek. karava * Sava ta tutsak edilen veya sat n al nan ve sahibinin zerinde tam bir kullanma hakk bulunan kad n. karava l k * Karava olma durumu. karavel karavel * ift motorlu bir uak tr. * Byk deniz teknesi. * Gemilerde denizcilik kurallar na ayk r durum. * Bkz. kerevit. * Eczac l kta kullan lan ve rmeyen bir bitki. karaya ayak basmak * deniz, gl vb. den karaya kmak. * deniz ta t ndan karaya kmak. karaya karmak * gl veya denizden karaya kmas n sa lamak. karaya d mek * (deniz iinde bulunan bir ey) ak nt veya dalga ile k y ya at lmak. * Karate yapan kimse. * Turpgillerden, etli, iri beyaz kkl ok y ll k bir bitki (Raphanus sativusvar niger). * Bir otomobilin arkas na tak lan, insan ta maya yarayan, tekerlekli, st kapal ara.

karavide karaya

karaya oturmak * (gemi) denizin s blmne saplan p kalmak. karaya vurmak * denizden karaya at lmak. karayaka * Do u Karadeniz k y blgesinde yeti en, uzun kuyruklu, beyaz renkli koyun tr.

karayand k * Deve dikeni. karayan k * Karakabarc k, yan kara, arbon. Karayca karay lan karbojen * Bile iminde yzde 95 oksijen ve yzde 5 karbondioksit bulunan gaz kar m . karboksil * Organik asit grubunda bulunan -COOH formlndeki tek de erli kklere verilen ad. * \343 Karaimce. * Boyu uzun, ba iri pullarla rtl, zarar hayvanlar yedi i iin tar ma yararl , tehlikesiz bir y lan (Coluber).

karboksilik * Korboksilli. karboksilli * Yap s nda bir veya birok karboksil koku bulunan (maddeler), karboksilik. karbon * Atom numaras 6, atom a rl 12 olan, do ada elmas, grafit gibi billrla m veya maden kmr, linyit, antrasit gibi ekilsiz olarak bulunan element. K saltmas C. karbon dnemi * Birinci a n drdnc dnemi ve bu dnemde olu mu yer katmanlar , karbonifer. karbon k d * Ayn zamanda hem yazmak hem de kopya karmak iin yaz k tlar n n aras na konulan bir yz boyal k t. karbonado * Kara elmas. karbonat * Karbonik asidin bazlarla birle erek olu turdu u tuzlar n genel ad . * Sodyum bikarbonat. * Genellikle sindirimi kolayla t rmak iin suya kat lan kimyasal birle im.

karbonatlama * Karbonik asit alabilen maddelere bu gaz vererek onlar karbonat durumuna dn trme. karbonatlamak * Karbonat durumuna dn trmek. karbonatl * inde karbonat olan.

karbondioksit * Renksiz, kokusuz, yo unlu u 152,0C de ve 36 atmosfer bas nc nda kolayca s v la an ek imsi tatta bir gaz (CO2). karbonhidrat * Ya lar ve yumurta ak maddeleri yan s ra, insan ve hayvanlar n organik besinlerinden en nemlisi olan organik kimya birle iklerinin genel ad . karbonifer * Karbon dnemi. karbonik * Karbonla ilgili olan.

karbonik asit * Bir karbonla iki oksijenin birle mesiyle olu an bir gaz n suda erimi durumuna verilen ad. Bu gaz, organik veya ba ka karbonlu maddelerin rmesinden, yanmas ndan, bitkilerin ve canl lar n solunumundan olu ur. karbonil * Birle me de eri 2 olan karbonmonokside verilen ad. karbonit * Karbon grubundan basit madde.

karbonizasyon * Hayvansal lifler iinde bulunan bitkisel k s mlar n veya sellozik liflerin giderilmesi iin asitlerle s cakl k etkisi alt nda i lem grmesi. karbonlama * (metalrjide) eli e karbon verme i lemi. karbonlamak * Bir maden veya ala m karbon bak m ndan zenginle tirmek. karbonla ma * Karbonla mak i i. karbonla mak * Karbon durumuna gelmek, kmrle mek. karbonlu * Birle iminde karbon bulunan.

karbonmonoksit * 0,97 yo unlu unda, renksiz, kokusuz bir gaz. Bol miktarda s a a kararak mavi bir alevle yanar ve hava ile birle erek bir ok uygulama alan olan patlay c bir kar m olu turur (CO). karborundum * A nd r c madde olarak kullan lan silisyum karbrn ticaretteki ad . karbr * Karbonun ba ka bir elementle birle mesinden olu an madde. karbratr * Patlamal motorlarda akaryak t buharla t r p hava ile kar mas n sa layan cihaz. karbrleme * (metalrjide) Maden bir rnn karbon bak m ndan zenginle tirilmesi. karc ar * Klsik Trk mzi inde hareketli bir makam.

karda yryp (gezip) izini belli etmemek * kimsenin sezemeyece i biimde gizli i evirmek. karda kardelen * Nergisgillerden, baharda ok erken iek aan ve eczac l kta kullan lan so anl bir bitki (Galanthus nivalis). karde * Ayn ana babadan do mu , veya ana babalar ndan biri ayn olan ocuklar n birbirine gre ad . * Ya a kk olan karde . * Aralar nda ok de er verilen ortak bir ba bulunanlardan her biri. * Seslenme sz olarak kullan l r. * Karde .

karde kan * Soy ve rk bak m ndan aralar nda yak nl k bulunma, kan ba . karde karde * Dostlukla, dosta, sevgiyle. karde karde i atm , yar ba nda tutmu * karde ler ne kadar geimsiz olsa, kt bir durumda birbirlerine yard m ederler. karde kavgas * Bir lkede yurtta lar n birbirlerine kar t d ncelerinden do an silhl at ma. karde okul * Bir okulun, toplumsal ve kltrel bak mdan yard ma ihtiya duydu u iin seti i ve trl yard mlarda bulundu u okul. karde parti * Belli bir ortak amaca ynelen siyas topluluklar n her biri. karde pay * Yar yar ya bl me; e it paylarla bl me. karde ehir * lkemizdeki bir ehirle yabanc bir lkedeki bir ehir aras nda ili kileri zel olarak geli tirmeyi ve yak nla t rmay kabul eden ehirlere verilen genel ad. karde e * Karde e yara r (biimde), dosta, itenlikle.

karde kan * Karde kan a ac ndan al nan, hekimlikte ve boyac l kta kullan lan, koyu renkte bir sak z. karde kan a ac * Baklagillerden, en ok Asya'n n s cak blgelerinde yeti en bir a a (Draceane draco). karde lenme * Karde lenmek i i. karde lenmek * (ekin iin) Bir kkten birka sap birden remek. karde lik * Karde olma durumu, uhuvvet. * Karde kadar yak n say lan kimse, yak n dost. * Seslenme sz olarak kullan l r. * Birlik, beraberlik.

karde lik etmek * karde gibi hareket etmek, karde e davranmak. kard rma * Kard rmak i i.

kard rmak * Karmak i ini yapt rmak. kardinal * Papay seen, dan manl n yapan ba papazlardan her biri.

kardinal ku u * spinozgillerden parlak, k rm z renkli, iri gagal , tepelikli, tc bir ku tr (Cardinalis cardinalis). kardinallik * Kardinal olma durumu. * Kardinalin grevi veya makam . kardiyak * Kalple ilgili. * Kalp hastal olan kimse.

kardiyograf * Kalbin hareketlerini, grafik biiminde kaydeden cihaz, elektrokardiyograf. kardiyografi * Kalp hareketlerini kaydetme yntemi, elektrokardiyografi. kardiyogram * Kardiyograf n kaydetti i kalp hareketlerinin izgilerle gsterilmi grafi i, elektrokardiyogram. kardiyolog * Kalp hastal klar nda uzmanla m hekim. kardiyoloji * Anatomi, fizyoloji ve patolojinin kalp ile ilgili blmleri. kardiyopati * Kalp hastal klar n n genel ad . kardiyoskleroz * Bazen atardamar sertle mesiyle birlikte grlen kalp dokusu sertle mesi. kardiyoskop * Kalp kas lmalar n n incelenmesine yarayan cihaz. kardiyoskopi * Kalp kas lmalar n n kardiyoskop ile dinlenmesi. kare * Kenarlar ve a lar birbirine e it olan drtgen, drdl, murabba. * Bu biimde olan. * skambil oyunlar nda ayn trden drt k d n bir araya gelmesi. kare kare karekk * Karesi verilen bir say ya e it olan say . karekk almak * Kareleri olan, kareli.

* bir say n n kare kkn hesaplamak. kareleme * Karelemek i i. * Herhangi bir okgenle e de erli bir kare izme; e de er bir kare ile hesaplama. * Bir resmin, byterek veya klterek kopyas n karma yntemi. karelemek * Karelere ay rmak. * Bir resmi bytme veya kltme i leminden sonra as l rne in oranlar n kopyas nda da elde etmek iin bir resmi e it say da karelere ay rmak. kareli * Karelere blnm , stnde kareleri olan; damal , satranl .

karesel blge * Karenin s n rlad dzlemsel blge. karesi * bir say n n kendisiyle arp m . karesini almak * bir say y kendisiyle arpmak. karfie karga karga * Bir eyin as l durumunu yitirerek, ba a a olmas . * Yelkenleri toplama. karga bok yemeden * ok erken bir saatte. karga burun * Burnu karga gagas na benzeyen (kimse). karga dle i * Ac h yar. karga etmek * tulumban n kurumu ksele supaplar n slatarak i irmek iin zerinden su dkp kolu i letmek. * bir geminin serenlerini daha az yer tutsun diye veya yas belirtisi olarak e ik bir duruma getirmek. karga gibi * ok zay f ve esmer. karga tulumba * Birka ki i birini yakalay p elleri stnde havaya kald rarak. karga tulumba etmek * birka ki i, birini kollar ndan bacaklar ndan tutup kald rmak. karga yry * melmi olarak, ift ayakla s rayarak yap lan yry . kargabeyni * Pekmezle tatl yo urt kar t r larak yap lan yiyecek. * Orta boy demir ivi. * Kargagillerden, kanatlar geni , tyleri kara renkte, tarla ve bahelere ok zarar veren ku (Corvus).

kargaburnu * Ular karga gagas gibi k vr k olan aralar n ortak ad . * Tel bkmekte kullan lan ve ular sivri koni biiminde olan metalden bir tr k ska. * Sanayide kk ve yuva iine yerle tirilmi vidalar skmeye yarayan ince, uzun a zl alet, kargaburun. * Kap mandal . kargabken * Biti ik ta yaprakl iki eneklilerden, yapraklar kar l kl , iekleri talk m durumunda olan, meyvesi zehirli bir a a (Stryhnos nux-vomice). * Bu a ac n striknin elde edilen tohumu. kargac k burgac k * (yaz iin) arp k, dzensiz. kargadelen * Kabu unun ok gevrek olmas dolay s yla kolay k r lan bir tr badem. kargagiller * Ku lar s n f n n, tc ku lar tak m ndan, rnek hayvan karga olan ku lar familyas . kargasekmez * ok ss z, sarp (yer). karga a * K k rtma ve kar kl k yoluyla toplumda ortaya kan dzen bozuklu u, anar i. * Kar kl k, dzensizlik.

karga a karmak * grlt pat rt ya yol amak. karga ac * Karga a karan (kimse). karga al k * Karga a durumu. karg * Gvdesi 5-6 m yksekli e eri ebilen ok y ll k bir bitki (Arundo donax), kam saz. * Dalyanlarda byk bal klar iin kullan lan demir kanca. * Silh olarak kullan lan, ucu sivri ve demirli uzun m zrak.

karg lama * Karg lamak i i. karg lamak * Karg ile yaralamak veya ldrmek. karg l k * Fi eklerin konuldu u me in ku akl fi eklik. * Kam yeti en yer. * Karg mak i i, lnet.

karg ma karg mak

* Birine, Tanr 'n n, insanlar n sevgi ve ilgisinden yoksun kal p nefretlerine u ramas dile inde bulunmak, ilenmek, lnet etmek, lnetlemek. karg n * Eriyen karlar n olu turdu u akarsu. * Karla kar k ya an ya mur.

karg n Karg n karg

* Marangozlukta kullan lan bir tr byk rende. * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. * Karg mak i i veya bu maksatla sylenen szler, lnet, telin, beddua, alk kar t .

karg etmek (veya vermek) * karg mak, karg lamak, lnet etmek. karg lama * Karg lamak i i. karg lamak * Karg mak. karg l * Tanr 'n n ve insanlar n nefretine, lnetine u ram , mel'un, lnetli. krgir kargo * Bkz. kgir. * Yk ta yan gemi. * Uak, gemi vb.bir ta tla ta nan e ya, yk. * Kargo i iyle u ra an kimse.

kargocu

kargoculuk * Kargocunun yapt i . karha * Bkz. lser. kar * (genellikle iyelik ekleriyle) Bir erke in evlenmi oldu u kad n, e , refika, zevce. * Kad n. * Ya l , ihtiyar.

kar a zl * Dedikodu yapan (erkek). kar gibi kar koca * korkak, dnek (erkek). * Birbirleriyle evlenmi kad n ve erkek.

kar kocal k * Kar koca olma durumu. kr olmamak * yapabilece i i olmamak. kar k * Kar ya m bir alana bakma sonucu ortaya kan gz kama mas . * Karl bir alana bakma sonucu kama m (gz).

kar k

* Ba ve bahe sulamak iin a lm su yolu, ark. * Bu arklar aras nda kalan toprak paras . * Sabanla a lan izi. kar klama * Meralarda yzey ak n nlemek ve toprak nemini uzun sre koruyarak vejetasyonu geli tirmek iin, 1-1,5 m aral klarla 10-15 cm kesitinde tesviye e rilerine paralel kk hendeklerin a lmas . kar klamak * Kar k (I) amak. kar kma * Kar kmak i i.

kar kmak * (gz) Fazla ktan kama mak. * (gz) Kar ya m bir alana bakmaktan kama mak. kar la ma * Kar la mak i i. kar la mak * (erkek iin) Huylar kad n huylar na benzemek, kad n gibi davranmak. kar l * (herhangi bir nitelik veya nicelikte) Kar s olan.

kar l kocal * Kar koca birlikte. kar l k * Kad n olma durumu. * Evli kad n n kocas na gre olan durumu veya grevi. kar l k etmek * (evli bir kad n) kocas na olan grevini yerine getirmek. * (erkek iin) dneklik etmek, hile yapmak. kar lma * Kar lmak i i. kar lmak * Karmak i i yap lmak, kar mak. * (hayvan) iftle mek.

kar m kyl * Kar s kyl. * K l b k. kar ma kar mak kar n * Kar mak i i. * Ya lanmak, kocamak, ihtiyarlamak. * nsan ve hayvanlarda gvdenin kaburga kenarlar ndan kas klara kadar olan n blgesi. * Dl yata , rahim. * (baz eylerde) i ve ii bo blm. * Mide. * , gnl, ak l, kafa. * gelen ve yans m dalgalar n giri imiyle olu an durakl dalgalarda en byk genlikte titre en noktalar.

kar n a r s * Kar nda duyulan a r . * ekilmez, sevilmeyen kimse veya ad , niteli i bilinmeyen ey. kar n bo lu u * Kaburga kemikleriyle kala kemiklerinin aras nda vcudun her iki yan nda bulunan blge. kar n atla * Kar n f t . kar n doyurmak * geinmek. kar n zar * Kar n bo lu unun iini, bu bo lu un iinde bulunan ba rsaklar , br organlar kaplayan ve tutan zar, periton. kar n zar iltihab * Bkz. kar n zar yang s . kar n zar yang s * Kar n zar n n had veya kronik iltihab , peritonit, kar n zar iltihab . kar nca * Zar kanatl lardan, birok tr bulunan bceklerin genel ad (Formica). * Madenlerde, dkm s ras nda arada hava kalmaktan veya pastan ileri gelen ufak bo luk.

kar nca asidi * \343 formik asit. kar nca belli * Beli ok ince olan. kar nca duas * Bereket getirdi ine inan lan dua. kar nca duas gibi * ok kk, s k ve okunaks z (yaz ). kar nca kaderince * Bkz. kar nca karar nca. kar nca karar nca * Az da olsa, elinden geldi i kadar. kar nca ku u * Kar ncayiyen. kar nca ku ugiller * Kar ncayiyengiller. kar nca yuvas * Kar ncalar n bar nd yer. kar nca yuvas gibi kaynamak * ok kalabal k ve hareketli olmak. kar ncaezmez * ok merhametli, ince duygulu (kimse), kar ncaincitmez. kar ncaincitmez

* Bkz. kar nca ezmez. kar ncalan * Kar ncalanmak i i veya biimi. kar ncalanma * Kar ncalanmak i i. kar ncalanmak * Bir yere, bir ey zerine kar nca mek. * Vcudun bir yerindeki uyu ukluktan sonra, kan dola m n n ba lamas yla o yerde kar ncalar dola r gibi bir izlenim uyanmak. * (metal yzeylerde) Pas yznden yer yer ufak delikler olu mak. * A r zihin yorgunlu undan dolay bir eyi, bir durumu kavramada zorluk ekmek. kar ncalar * Zar kanatl lar n, kar nca ad alt nda toplanan ve be bin kadar tr say lan bir dal . kar ncal * inde, stnde kar nca bulunan. * (metal iin) Pasl veya dklme sonucu kk delikleri olan. kar ncasever * Kar nca yiyerek geinen ve kar nca yuvas evresinde ya ayan bcek. kar ncay bile ezmemek (veya incitmemek) * ok merhametli, ince duygulu olmak. kar ncayiyen * Kar ncayiyengillerden, Avustralya'da ya ayan, kar ncayla beslenen bir memeli tr (Echidna acule ata). kar ncayiyengiller * rnek hayvan kar ncayiyen olan, vcutlar kirpi dikenli, a zlar boru biiminde uzam , kar ncayla beslenen bir familya. kar nc k * Vcudun e itli organlar iinde bulunan bo luk. * Kalbin alt blmnde bulunan ve biri (sa daki) akci erlere, br (soldaki) vcuda pompalanacak kan almaya yarayan iki bo lu a verilen ad. kar ndan ayakl lar * Kar ndan bacakl lar. kar ndan bacakl lar * Yumu akalardan, kar nlar ndaki etli, yass pul biimindeki uzant lar bacak gibi kullanarak ve srnerek yryen salyangoz, smkl bcek vb. yi iine alan kabuklu hayvanlar s n f . kar nda * Karde . kr n tamam etmek * ldrmek. kar n n sal s , tarlan n ta l s * kad n n sal s ile tarlan n ta l olan makbuldr. kar nlama * Kar nlamak i i. kar nlamak * (gemi iin) Yan n dayamak.

kar nl kar nma

* Karn byk ve k nt l olan. * Kar nmak i i.

kar nmak * Sallanarak, kar mak. * iftle mek. kar nsa * Ku lar n ty de i tirme zaman . kar ntas * Past rmac l kta hayvan n gbek etlerine verilen ad. kar nt * Anaforlarda olu an evrinti. * Geminin yan ndan vurarak gemiyi sarsan dalga.

kar s a zl * Kar s n n d ncelerini benimseyip davran lar n ona uyduran (koca). kar s kyl * Kar s n n yak nlar n benimseyip kendi yak nlar n unutan erkek. * K l b k. kar * Parmaklar birbirinden uzak duracak biimde gergin duran elde, ba parmak ve sere parmaklar n ular aras ndaki a kl k. kar kar * Her yan n ve inceden inceye. kar an gr eni olmamak * i ine kimse kar mamak, zgr olmak. kar k * Ayn nitelikteki eylerden olu mu . * Kar m olan, dzensiz, da n k, intizams z. * Saf olmayan. * Halk inanc na gre cin ve perilerle ili kisi olan. * alkant , karga a, gerginlik iinde olan. * Anla lmas g olan, a k seik olmayan.

kar kl k * Kar k olma durumu, te evv . * Kalabal k, dzensizlik vb. nin yol at karga a. kar lma * Kar lmak i i.

kar lmak * Kar mak i i yap lmak, mdahale edilmek. kar m * Kar m olan n durumu. * Birden ok eyin kar t r lmas yla elde edilen ey. * ki veya daha ok maddenin kimyasal tepkimeye girmeden bir araya gelmesi, mahlt.

kar lama * Kar lamak i i.

kar lamak * Kar la lmek. kar ma * Kar mak i i. * Engelleme, araya girme, mdahale. * Dzeni bozulma. * ki veya ikiden ok ey bir araya gelip birbirinin iinde da lmak, birbirinin iine girmek. * Dzensiz, da n k olmak. * Bulanmak, durulu unu yitirmek. * A kl n yitirmek, anla lmas gle mek. * Engellemek, araya girmek; mdahale etmek. * Bir araya gelmek, kat lmak. * lgilenmek, mdahale etmek, el atmak. * Yetkisinde bulunmak, bakmak, i edinmek, i i olmak.

kar mak

kar t r c * ki veya daha ok maddeyi birbiri iinde da tmaya, kar t rmaya yarayan aralar n genel ad , mikser. * e itli besin maddelerini kar t rma veya arpma i inde kullan lan ara veya let, mikser. * Ortal birbirine katan, fitneci, mfsit. kar t r c l k * Kar t r c olma durumu, fitnecilik. kar t r lma * Kar t r lmak i i. kar t r lmak * Kar t rmak i i yap lmak. kar t r * Kar t rmak i i veya biimi. kar t rma * Kar t rmak i i. kar t rmak * Kar mak i ini yapt rmak. * inde ne oldu unu anlamak veya arad n bulmak amac yla elle yoklamak. * Yeme i dibinin tutmamas iin ka kla alt st etmek. * Kurcalamak, oynamak. * Okumak, ara t rmak, incelemek. * Gz atmak, stnkr okumak. * Ay rt edememek, tam olarak seememek. kari karides * Okuyucu, okur. * Denizlerde veya tatl sularda ya ayan yzc, orta byklkte kabuklu trn ad .

karides a * Karides avlamakta kullan lan bir tr a . karidesi kariha * Karides satan veya yakalayan (kimse). * D nme gc.

karikatr resim.

* nsan ve toplumla ilgili her tr olay konu alarak abart l bir biimde belirten, d ndrc ve gldrc * Beceriksizce yap lm ey, taslak.

karikatrc * Karikatr izen sanat , karikatrist. karikatrclk * Karikatr izme sanat . karikatrist * Karikatrc. karikatrize * Karikatr durumuna getirilmi olan. karikatrize etmek * karikatrle tirmek. karikatrle tirme * Karikatrle tirmek i i. karikatrle tirmek * Karikatr durumuna getirmek. * Bir eyin, bir olay n belirtilmesi gereken zelliklerini bozarak, yererek, gln duruma getirerek anlatmak. karikatrlk * Karikatr izmeye yarayan ara, gere, karikatr yapmak iin kullan lan malzeme. * Karikatr konusunu olu turan olay. * Karikatr olma durumu. karina * Gemi omurgas . * Gemi teknesinin su iinde kalan blm.

karina etmek (veya karinaya basmak) * gemiyi karinas ortaya kacak biimde bir yan zerine yat rmak. karinal lar * Omurgal hayvanlardan ku lar s n f n n hemen btn ku lar iine alan byk bir blm. karine * Kar k bir i veya sorunun anla lmas na, zmlenmesine yarayan durum, ipucu. * Belirti.

karine ile anlamak * szn geli inden karmak. kariyer * Meslek, uzmanl k. kariyer yapmak * uzmanl k alan nda al mak, uzmanla mak, ihtisas yapmak. karizma * Byleyicilik, etkileyicilik.

karizmatik * Byleyici, etkileyici.

karkara karkas

* Uzun bacakl lardan, batakl k blgelerde ya ayan, k s cak lkelerde geiren, ba sorgulu turna. * Demirli betonla yap lm yap . * Kemikli s r eti. * Karlamak i i. * Kar ya mak.

karlama karlamak karlanma

* Karlanmak i i veya durumu.

karlanmak * Kar ile rtlmek, kar ile kaplanmak. karl * stnde kar bulunan. * Kar ya an. * Kr olan, kazanl . * yi para getiren i veya al ma alan . karl k * Kar kuyusu. * D has r rgsyle kapl , iinde kar veya buz koymak iin blmesi bulunan, so utucu olarak kullan lan byk i e. Karluk * Eski Trk boylar ndan biri. karma * Karmak i i. * Ayr trden olan elerin kar t r lmas yla olu mu , muhtelit.

krl krl i

karma e itim * Erkek ve k z rencilerin ayn okulda bir arada okumalar n sa layan e itim. karma ekonomi * zel ve kamu kesimlerini kayna t rma amac n gden, her iki kesimin birlikte giri imlerini n gren ekonomi siyaseti. karma okul * Karma e itim uygulanan okul. karma sergi * Birok ressam n eserlerini sergiledi i yer. karma tamlama * sim tamlamas ndaki isimlerden birinin veya ikisinin s fat almas yla kurulan tamlama: Tok evin a kedisi. Ye il k kn lmbas gibi. karma * Yap i lerinde harc karmaya yarayan alet, mikser. karmak

* Kar t rmak, bibirine katmak. * Toz durumundaki bir eyi s v ile kar t rarak amur veya hamur durumuna getirmek. karmakar * ok kar k, karmakar k. karmakar etmek * ok kar k duruma getirmek. karmakar olmak * ok kar k duruma gelmek. karmakar k * Da n k, dzensiz, ok kar k. * Huzursuz, karars z, karma k. karmakar k etmek * ok kar k duruma getirmek. karmakar k olmak * ok kar k duruma gelmek. karmal k * Karma olma durumu. karman orman * ok kar k ve dzensiz. karman orman etmek * ok kar k ve dzensiz duruma getirmek. karman orman olmak * ok kar k ve dzensiz duruma gelmek. karmanyola * ehir iinde ss z yolda lmle korkutarak yap lan soygunculuk. karmanyolac * Karmanyola yoluyla adam soyan kimse. karmanyolac l k * Karmanyolac olma durumu. * Karmanyola yoluyla soygun yapma i i. karma a * Karma k olma durumu. * Hastal kl davran lar ortaya karan, ki inin bilincini az ok artland ran, genellikle ocukluk dneminde kazan lm , bask alt nda tutulmu hat ra, duygu ve d ncelerin btn, kompleks. karma k * inde ayn cinsten bir ok e bulunan, birbirine az ok ayk r bir ok eylerden olu an, mudil. * zeltide kendisine olu turulan paralara iki ynl olarak ayr an bir iyon veya birle ik, kompleks. karma k say * Kesirleri ondal k say n n tersine olarak e itli birimlere gre blmlenmi say . karma kla ma * Karma kla ma i i. karma kla mak * Karma k duruma gelmek.

karma ma * Karma mak i i. karma mak * Bir ey ba ka bir eyle birle erek kar k durum almak. karma t rma * Kama t rmak i i. karma t rmak * Karma k duruma getirmek. karm k * ay a z nda yap lm olan bal k b eti. * Mersin bal klar n n denizden nehirlere remek iin gei leri s ras nda avlanmalar nda kullan lan ve nehir a zlar na kurulan ok i neli bir olta tak m . karmuk * Byk kanca.

karnabahar * Turpgillerden, iekleri etli ve tanecikli bir grn te olan, yapraklar lhana yapra na benzeyen, sebze olarak kullan lan bir bitki (Brassica oleracea botrytis). karnabit karnaval * Karnabahar.

* Hristiyanlar n byk perhizden nce et kesiminde renkli, komik ve a rt c k l klara girerek yapt klar enlik ve e lence dnemi. * Bu dnemde yap lan e lence. karnaval maskaras * Karnavala kat lan gln giyimli kimse. * Gln, abartmal giyimli, ssl kimse. karnaval maskesi * Karnavalda tak lan gln maske, maskara. karne * rencilere dnem sonlar nda okul ynetimlerince verilen ve her dersin ba ar durumu ile devam, sa l k, yetenek ve genel gidi durumlar n gsteren belge. * Gerektike kopar l p kullan lmak iin haz rlanm biletlerin olu turdu u defter. * Bkz. sa l k karnesi. karn a * Ac km .

karn burnunda * Gebeli i ok ilerlemi , do umu yak n. karn bymek * hamile kalmak. karn geni * Gams z, tasas z. karn tok * bu szlerle kan lmad n , nem verilmedi ini anlatmak iin kullan l r.

karn tok s rt pek * geimi iyi, para s k nt s olmayan kimseler iin kullan l r.

karn zil almak * ok ac km olmak. karn kara * Brlce. * Kt yrekli (kimse). karn ndan konu an * \343 vantrilok. karn ndan konu mak (veya sylemek) * i itilemeyecek kadar alak sesle sylemek. * uydurarak sylemek. karn n doldurmak * gebe kalmak. karn yar k * Bir tr k ymal patl can yeme i. * Matbaac l kta her sayfay ift stun olarak dzenleme. karni * Lboratuvarda, dam tma i lerinde kullan lan, geni kar nl , dar ve e ri boyunlu cam kap. karnivor karo * Et obur, et yiyen canl . * Oyun k tlar n n kk, k rm z , baklava biimli benekli olan, orya. * Betondan, drt k e d eme ta .

karoser

* Otomobilde, mekanizmay olu turan motor, makine, tekerlek ve asi gibi blmlerin d nda kalan, grnen d blm. karpit * Asetilen gaz karmakta kullan lan, karbonla kalsiyum birle i i madde (CaC2).

karpit lmbas * Karpitin su etkisiyle asetilen gaz vermesi ve bu gaz n yak lmas yla k elde edilen lmba. karpuz * Kabakgillerden, srngen gvdeli bir bitki (Citrullus vulgaris). * Bu bitkinin iri ve sulu meyvesi. * Karpuz biiminde yuvarlak ve iri ey. * Kad n memesi. karpuz fener * enliklerde kullan lan toparlak k t fener. karpuzcu * Karpuz satan kimse.

karpuzculuk * Karpuz yeti tirme veya al p satma i i. karsak * Kpekgillerden, soluk kahve rengi, karn beyaz tyl, k sa kulakl , postundan krk yap lan bir memeli tr (Vulpes corsac). krs z

* Kr olmayan, kazans z. karst * Kayalar n erimesiyle yer alt ak nt lar olan, kire ta ve dolomit blgesi. karstik kar * Karst zelli i ta yan, karst ile ilgili. * Bir eyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yznn ilerisi. * Yol, deniz, rmak vb. nin br k y s veya yan . * n, kat, huzur. * Bulunan yere gre nde, ileride olan. * Kar t, z t, muhalif. * Yzn bir eye do ru evirerek. * Kar l k olarak, mukabil. * in, hakk nda. * (zaman anlatan kelimelere) Do ru, sular nda.

kar ak n * Kar tak m n yapt bir ak n durdurup hemen ak na geme i i, kontratak. kar kmak * d ardan gelenleri kar lamaya gitmek. * bir d nceye kat lmamak, cephe almak. kar devrim * Bir devrimi y kmay ve onun rnlerini ortadan kald rmay hedefleyen hareket. kar durmak * direnmek, dayanmak, boyun e memek. kar d rm * Anti-damping. kar gelim * Kar tl k. kar gelmek * boyun e memek, ba kald rmak. kar gr * Bir teze kar veya iddiaya kar yeni ve de i ik nerme getirme. kar kar ya * Yz yze. kar kar ya gelmek * birden kar la mak. kar koymak * direnmek, dayanmak, boyun e memek. kar olmak * birine veya bir d nceye kat lmamak, kar t olmak. kar olum * Birbirinin kar s nda bulunan, birbirini kar l kl olarak d ta b rakan kavram veya yarg aras ndaki ba lant , tekabl. kar oy * K rm z oy.

* Muhalefet etme, kar gelme. kar sav * Bir at k n n ikinci terimini olu turan d nce veya nerme, antitez. kar c * Kar lamaya kan kimse, kar lay c . * Kar d ncede olan.

kar c l k * Kar c olma durumu. kar dan kar ya * Bir yandan br yana. * Kar maz grnerek, uzaktan. kar lama * Kar lamak i i, istikbal. * Trakya ve Marmara blgesinde oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun mzi i. kar lama treni * (nemli bir kimse iin) Bir yere geli i s ras nda o yerin yneticileri ve halk nca yap lan kabul treni. kar lamak * D ardan gelen bir kimseye kar lay c olarak kmak, istikbal etmek. * Kar l k olmak, denk gelmek, tekabl etmek. * Sylenen, yap lan, bildiren bir eyi olumlu veya olumsuz bulmak. * nlemek, durdurmak. * Boksta kar oyuncunun yumruklar n savmak. kar lan * Kar lanmak i i veya biimi. kar lanma * Kar lanmak i i. kar lanmak * Kar lamak i i yap lmak. kar la ma * Kar la mak i i. * ki sporcu veya iki tak m aras nda, kar l kl olarak kazanmak amac yla yap lan yar ma, msakaba. kar la mak * Kar kar ya gelmek, rastla mak. * (iki sporcu veya iki tak m iin) Yar mak. kar la t r lma * Kar la t r lmak i i. kar la t r lmak * Kar la t rmak i i yap lmak. kar la t rma * Ki i veya nesnelerin benzer veya ayn yanlar n incelemek iin k yaslama, mukayese. kar la t rma derecesi * Daha, ok, fazla, ziyade gibi kelimelerle kavramlar n kar la t r l p st derecede gsterilmesi. kar la t rmac * Kar la t rmal edebiyat veya dil bilimi uzman .

kar la t rmak * Kar la t rmak i ini yapt rmak. * Ki i veya nesnelerin benzer veya ayr yanlar n incelemek iin k yaslamak, mukayese etmek. * (diki te) Giysinin bir yan na yap lan i lemi, e itlik sa lamak amac yla br yan nda uygulamak. kar la t rmal * Kar la t rma yolu ile yap lm olan, mukayeseli. kar la t rmal dil bilgisi * Akraba dilleri ve leheleri kar la t rarak inceleyen dil bilgisi. kar la t rmal dil bilimi * Kar la t rma yntemiyle e itli diller aras ndaki ili kileri, benzerlikleri belirleyip dil ailelerini tespit etmeyi amalayan inceleme. kar la t rmal edebiyat * Kar la t rma yntemiyle e itli edebiyatlar aras ndaki ili kileri, benzerlikleri tespit etmeyi amalayan bilim dal , mukayeseli edebiyat. kar lay c * Gelen birini kar lamaya kan kimse. * nleyen. * Yerine getiren, yapan. kar lay * Kar lamak i i veya biimi. kar l k * Bir davran n kar tarafta uyand rd , gerektirdi i ba ka davran , mukabele. * Bir dildeki bir sz ba ka bir dilde ayn anlamda kar layan sz. * Cevap, yan t. * Bir ey al n rken kar tarafa verilen ba ka ey, bedel. * Bir i iin ayr lm para, denek, tahsisat.

kar l k vermek * (kk by ne) kar gelmek. * cevap vermek, yan t vermek. kar l kl * ki ki i veya iki toplulu un aras nda geen ve kar la lan harekete e de er bir hareketle beliren, mtekabil. * Birbirine kar bulunan. * Birbirlerine kar l k olarak. * Birbiriyle ilgili olarak. kar l kl yapraklar * Saplar n her d mnde kar l kl olarak iki er iki er bulunan yapraklar. kar l ks z * Kar l olmayan. * Kar l k gerektirmeyen. * Kar l k verilmeyecek. kar l ks z a k * Bir tek ki inin kendince yaratt a k, tek yanl a k. kar l ks z ek * denecek paran n bankadaki hesapta olmad ek. kar l kta bulunmak * cevap vermek. kar n

* Ra men. kar s na almak * birinin d nce ve tutumuna kat lmad n belli etmek. kar s na gemek * kar d nceye kat lmak. * kar partiye, guruba gitmek. kar t * Nitelik ve durumlar birbirine bsbtn ayk r olan, z t, kontrast.

kar t anlaml * Anlamlar birbirinin kar t olan (sz): A a yukar , ileri geri, siyah beyaz, dar geni , byk kk gibi. kar t duygu * Baz ki ilere, veya varl klara kar duyulan ve belirli bir sebebe dayanmayan ho nutsuzluk durumu, antipati. kar t * Kar kan, kar olan, aleyhtar. kar t ll k * Bir i e, davran a veya d nceye kar olma durumu, aleyhtarl k. kar tlama * Kar tlamak i i. kar tlamak * Bir iddiaya z t olarak ba ka bir iddia ileri srmek. kar tla ma * Kar la t rmak i i. kar tla mak * Birbirine kar t olmak. kar tl kar tl k * Kar tl k, z tl k gsteren, tezatl . * Kar t olma durumu, z ddiyet, mbayenet, tezat, kontrast. * Bir teoremin kar t n n da do ru olmas durumu. * ki organ, iki sistem aras ndaki grevlerin z t olmas durumu. * Ba kalar n n istek, dilek veya buyruklar n n tersine davranma e ilimi. * Genli i ve krpeli i kalmam .

kart kart

* Dzgn kesilmi ince karton paras . * Bir kimsenin kimli ini gsteren, kutlamalarda veya kendini tan tmada kullan lan, o unlukla beyaz, kk, ince karton paras , kartvizit. * A k mektupla mada kullan lan, bir yz adrese, br yz yaz ya ayr lm olan karton paras . * Kartpostal. * Baz yerlere girmek veya baz eylerden yararlanmak iin verilen, kimli i belirten belge. * Oyun k d . kart basmak * i iler i yerine giri ve k ta gelip gittikleri bir makine arac l ile belirtmek. kart karmak * hakem kural d hareket eden oyuncuya uyar veya cezaland rma amac ile sar veya k rm z kart gstermek.

kartal

* Kartalgillerden, genel olarak k z l siyah tyl, ok gl, yuvas n yksek kayal klar zerinde kuran, iri bir y rt c ku (Aquila). kartal a ac * Dulaptal otugillerden, Hindistan'da yeti en, odunu d a ac gibi kokan bir a a. kartalgiller * Omurgal hayvanlardan ku lar s n f n n, kartallar tak m n n gndzy rt c lar alt tak m na giren byk bir familyas . kartallar kartall * Omurgal hayvanlardan ku lar s n f n n karinal lar blmne giren bir tak m. * Kartal olan. * zerinde kartal resmi bulunan.

kartall e relti otu * Yurdumuzun k y blgelerinde s k rastlanan, yaprak sap n n enine kesiti mikroskop alt nda iki ba l bir kartal and ran, byk yaprakl bir e relti tr (Pteridium aquilinum). kartalma * Kartalmak i i.

kartalmak * Ya lanmak, kartla mak. kartalo * Kartla m , ya gekin. kartaloz karta * Bkz. kartalo . * Genli i azalm , ya gekince.

karteks dolab * Bilgi kartlar n n bulundu u kutu veya ekmecelerin iinde muhafaza edildi i, ayr ca n k sm dz veya stor kapak ile kilitlenebilen mobilya. kartel * Tekelci sermaye piyasas nda, birtak m ticaret, retim kurulu lar n n, daha ok kazanmak veya ba ka kurulu lara kar tutunabilmek gibi amalarla aralar nda kurduklar dayan ma birli i. kartel * Gemilerde ilerine ime suyu konulan, ortas bas k, kk f . kartel * Tombala gibi baz oyunlarda say lar n yaz l oldu u kart. * Tulat tiyatrosunun kap s na as lan tabel.

kartelle me * Kartel kurma i i. kartelle mek * Kartel kurmak. Kartezyen * Dekart .

Kartezyenizm * Dekart l k. kartla ma * Kartla mak i i. kartla mak * Kart duruma gelmek. kartl k kartograf * Kart olma durumu. * Haritac .

kartografi * Haritac l k. kartografik * Haritac l kla ilgili. karton * K t hamuruyla yap lan, ayr ca iinde bir veya birka lif tabakas bulunan kal n ve sert k t. * On paket sigaray bir araya getiren ambalj. * Tombala oyununda ekilen numaralar n i aretlendi i kart. * Kamu kurum veya kurulu lar nda imzaya sunulan evraklar n yerle tirildi i ciltli byk defter. * Seri hlinde canland r lan, karakterleri hayvan olan izgi film. * Karton i i veya e ya yapan veya satan kimse.

kartoncu

kartonlama * Kartonlamak i i. kartonlamak * Karton yerle tirmek veya kartonla kaplamak. kartonpiyer * Yap lar kabartmalarla bezemek iin o unlukla duvar ve tavan ara kesitleriyle tavan gbeklerinde kullan lan, sertle tirilmi mukavva veya k t kl al . kartonumsu * Karton grnmnde veya sertli inde olan. kartopu * Kardan yap lm ve s k t r lm yuvarlak. * Beyaz ve tombul. * Han meligillerden, birok tr ss bitkisi olarak yeti tirilen, zeytinimsi, meyvemsi, k rm z renkte bir a a k (Viburnum). kartotek * Kartlar stne i lenmi bilgilerin dzenli bir dizgeye gre derlenmesi. * Bu biimde derlenmi kartlar n sakland kutu, dolap vb. kartpostal * Genellikle dik drtgen biiminde ince kartondan yap lm , bir yz resimli posta kart , kart. * (foto raf l kta) 9x12 cm boyutlar ndaki resim. kartpostalc * Kartpostal basan veya satan kimse. kartuk

* Byk tarla tara . kartu * Merminin, iine barut doldurulmu silindir biimindeki blm. * Dolma kalem iine yerle tirilen mrekkep dolu tp. kartvizit * Kart (II). Karun * Din kitaplar ve efsanelerde geen, ok zengin oldu u sylenen ki i. * (kk k ile) ok zengin kimse.

karya d * st benek benek beyaz olan (kuma ). karye * Ky.

karyokinez * ok hcreli canl larda hcrenin belli evrelerden geerek o almas , mitoz. karyola * zerine yatak yap l p yat lan tahta veya metal kerevet. kas kas doku * Tellerden olu an ve kas larak vcut hareketlerini sa layan organ ve bu organ n telsi dokusu, adele. * Canl n n hareketini sa layan, kas labilen telleri kapsayan hcreler toplulu u.

kas tutuklu u * e al t r lmam kaslar n al ma durumunda duyulan a r ve s z . kasa * Para veya de erli e ya saklamaya yarayan elik dolap. * Ticarethanelerde para al n p verilen yer. * Baz oyunlarda oyunu ynetme veya para kar l nda fi verme i i. * Vagon, kamyon veya traktrn yk ta mak iin asiye ba lanm st blmn olu turan para. * Tahta veya sentetik maddelerden yap lm , drt k e, sa lam ambalaj paras , sand k. * (bas mc l kta) Dizgi harflerinin konuldu u gzlerden olu an tabla. * Kap ve pencerelerin sabit olarak tutturuldu u as l ereve. * Biribiri zerine istif edilerek yksekli i ayarlanabilen atlama arac . kasa defteri * letmelerde gnlk al veri hareketlerinin kaydedildi i defter. kasa fi i * Sat n ald mal veya hizmet iin dedi i para kar l nda m teriye yazar kasadan kar larak verilen kk k t belge. kasa say m * Gnlk kasa mevcudunun, kasan n devredilmesinden nce, say l p belirlenmesi. kasaba * ehirden kk, kyden byk, henz k rsal zelliklerini yitirmemi olan yerle im merkezi. kasabac k * Kk kasaba. kasabal * Kasaba halk ndan olan.

kasac kasadar kasalama

* Veznedar, vezneci. * Ticar kurulu larda kasada oturup para al p veren kimse. * Kasalamak i i.

kasalamak * Kasalara yerle tirmek. kasalanma * Kasalanmak i i. kasalanmak * Kasalara yerle tirmek. kasal kasal k * Kasa yap m na elveri li ince dilinmi tahta. kasap * S r, koyun gibi eti yenecek hayvanlar kesen veya dkkn nda perakende olarak satan kimse. * Bu al veri in yap ld dkkn. * Kan dkc, hunhar. * Kasas olan.

kasaphane * Kesim evi, mezbaha, kanara. kasapl k * Kasap olma durumu veya kasab n yapt i . * Kesim evine gnderilip kesilmek iin ayr lm (hayvan). * Kan dkclk, hunharl k. * Bkz. kastar. kasara kasatura kasavet * Geminin ba ve k taraf nda, as l gverteden yksek olan k sa gverte. * Sng gibi, tfe in namlusu ucuna tak lan veya bel kay na as l olarak ta nan bir e it b ak. * znt, tasa, kayg , s k nt .

kasar

kasavet ekmek * zlmek, tasalanmak. kasavet etmek * zlmek, kayg lanmak. kasavetlenme * Kasavetlenmek i i. kasavetlenmek * Kasavet sahibi olmak.

kasavetli

* zntl, s k nt l , tasal , kayg l .

kasavetsiz * zntsz, s k nt s z, tasas z, kayg s z. kasay devretmek * i letmelerde nbetle e al an kasadarlar kasa mevcudunu birbirine aktarmak. kse ksecik * Cam, ini, toprak vb. den yap lm derince anak. * Kk kse. * Kula n dolambac nda bulunan ve lenf ile dolu olan kk zars organ.

kseletme * Kseletmek i i. kseletmek * Kse kullanarak i yapmak. kasem * Ant ime, yemin etme. kaset * inde, grnt ve seslerin kaydedildi i, gerekti inde yeniden kullan lmas n sa layan bir manyetik eridin bulundu u kk kutu. kasetalar * Ses kaydetmeden, sadece kaset alan ara. kaseti kasetilik kas k * Vcudun kar n ile uyluk aras ndaki blm. kas k ba c * Kas k ba yapan veya satan kimse. kas k ba * F t ieride tutmak iin kullan lan ba . kas k biti * Genellikle reme organlar evresindeki k l diplerinde yerle en bir tr bit (Phthirus pubis). * Kaset satan kimse. * Kasetinin yapt i veya meslek.

kas k atla * Kas k f t . kas k otu * Karanfilgillerden, saz biiminde ince saplar olan, gzel iekler aan, kas k yaralar na yararl say lan bir bitki (Herniaria hirsuta). kas l * Kasla ilgili olan, adal.

kas l duyumlar * Kaslar n iradeli kas lmas yla ortaya kan hareketlerin dzenlenmesine yard m eden duyumlar.

kas lgan

* (kas ve organik dokular iin) Kas lma zelli i olan, kas labilen.

kas lganl k * Kas lgan olma durumu. kas l kas lma * Kas lmak i i, bzlme, takallus. kas lmak * Kasmak i i yap lmak. * Bzlp kas lmak, takalls etmek. * Byklenmek, kurumlanmak, gururlanmak. * Y l n 30 gn eken on birinci ay , son te rin, te rinisani. * K n ba lang c say lan 8 kas m gn ba lay p h drellezin ilk gn olan 6 may sa kadar alt ay sren dnem. kas m kas m * Kas lmak hareketiyle birlikte "ok byklenmek, kurum satmak, gururlanmak" anlam nda kullan l r. kas mpat * Birle ikgillerden, iekleri iri, katmerli ve trl renkte, sonbahardan k a de in aan bir ss bitkisi, krizantem (Chyrsanthemum). kas n kas nma * Kaslarda a r l kas nma, kramp. * Kas nmak i i. * Kas lmak i i veya biimi.

kas m

kas nmak * Kas l p kalmak. * Byklenmek, kibirlenmek, kendini be enmek. kas nt * Giyece i daraltmak veya k saltmak iin yap lan e reti diki . * Byklenme, kurum, gurur. * Byklenen, gururlanan ve bunu davran lar yla belli eden (kimse).

kas nt l * Kas nt s olan. * Byklenen, kurumlu, kibirli, gururlu. kas nt s z * Kas nt s olmayan. * Byklenmeyen, kurumlu, gururlu davranmayan. kas p kavurmak * bask yaparak veya k y c davran larla bir toplulu u ezmek, zulmetmek. * ok zarar vermek, mahvetmek. * ok etkilemek, hkm srmek. kas r kas rga * K k. * H z saatte 120 km yi a an ok gl f rt na.

* Duygular n patlak veri i, byk heyecan, co ku. kas t * Ama, istek, maksat. * ldrme, yaralama veya zarar vermek isteme, kt niyet. kas tl * steyerek, bilerek yap lan, maksatl . kas ts z kaside * steyerek, bilerek yap lmayan, maksats z.

* On be beyitten az olmayan, btn beyitlerin ikinci dizeleri en ba taki beyit ile kafiyeli bulunan ve o u kez bykleri vmek iin yaz lan divan edebiyat manzumesi. kasideci * Kaside yazan air. * Birine yaranmak amac yla a r vgde bulunan kimse.

kasidehan * Kaside okumay meslek edinmi kimse. kasis * Kara yolunda olu mu ukurlar ve tmsekler. * Bir yolun do rultusunu dik kesen bir yandan br yana geen ark. * Kasa ba nda oturarak para al p kasa fi i veren kimse, kasadar. * Darbelerden ba korumak iin, sertle tirilmi sentetik maddelerden yap lm sa lam ba l k. kaskat * yi kat , ok kat . * Ac mas z, ho grsz. * K p rdamaks z n, hareketsiz veya donmu olarak.

kasiyer kask

kaskat kesilmek * a r co ku, so uk, korku, znt vb. kar s nda hareket edemeyecek, bir ey sylemeyecek duruma gelmek, donup kalmak. kasket * Genellikle erkeklerin giydi i, n siperli ba l k. kasketi * Kasket yapan veya satan kimse.

kasketilik * Kasketinin i i veya mesle i. kasketli kasketsiz * Kasketi olmayan. kasko kasla ma * Ta tlar n u rayacaklar kazadan do acak zararlar n kar lanmas iin yap lan sigorta. * Kasla mak durumu. * Kasketi olan.

kasla mak * Kas durumuna gelmek. kasl kasma kasmak * K saltmak. * Daraltmak. * Bask s alt nda tutmak. kasnak * Enli ember. * Kalbur ve tel gibi eylerin tahta emberi. * Nak i lemek iin gergef gibi kullan lan, kuma germeye yarayan, tahtadan ember. * Pehlivanlar n giydikleri kispetin bele gelen blm. * Makinelerde, bir milden ba ka mile hareket geiren kay lar n tak ld demir ember. * K y lar oluk biiminde pervazl , metal ve tahtadan yap lm ember. * Bir stunun gvdesini olu turan silindir biimindeki ta lar n her biri. * Kaslar geli mi olan, adaleli. * Kasmak i i.

kasnak i lemek * kasnakta nak i lemek. kasnak * Kasnak, elek, lek gibi tahta i leri yapan kimse. kasnaklama * Kasnaklamak i i. kasnaklamak * Kasnak iine almak, emberlemek. * Kollar n dolayarak kavramak. * Yap larda, betonun i mesini nlemek ve direncini art rmak iin, s k t r lm betonun evresini metalden bir kasnak iine almak. kasn kass z * Kas olmayan. * Adelesiz. * Kaslar geli memi olan. kast kast * Ayr cal klar bak m ndan yukar dan a a ya do ru kesin llerle s n rlanm bulunan, en koyu biimiyle Hindistan'da grlen toplumsal s n flar n her biri. kastanyet * Parmaklara tak larak al nan bir tr zil. kastanyola * Bir ark n di lerine tak l p geriye do ru dnmesini nleyen dil. * Akan gemi zincirini s karak durdurmak iin kullan lan, gverte locas n n alt na konmu , hareketli demir kol. * Bkz. kas t. * ad ru a , eytantersi a ac gibi bitkilerden elde edilen bir zamk.

kastanyola yuvas * Bir arka kastanyola iin a lm di lerin aras . kastar * Pamuk ipli ini veya bezini bol ve so uk su ile y kayarak a artma i i.

kastarc * Kastar i ini yapan kimse. kastarc l k * Kastar yapma i i. kastarlama * Kastarlamak i i. kastarlamak * Pamuk ipli ini veya bezini bol ve so uk su ile y kayarak a artmak. kastarl * Kastarlanm olan. kasten kastetme * Kas tla, bile bile ve isteyerek. * Kastetmek i i.

kastetmek * Amalamak, ama olarak almak; demek istemek. * Ktlk etmek, k ymak, zarar vermeyi istemek. kast olmak * ona kar ktlk etmek, zarar verme iste i beslemek. kast * Kas tl olarak, bilerek, isteyerek (yap lan). kastor * Kunduz. * Kunduz krk. * Bu krkten yap lm . * S k nt , i s k nt s . kasvet basmak (veya kmek) * ok s k lmak, ii daralmak. kasvet vermek * s k nt vermek. kasvetli kasvetsiz * S k nt olmayan, i s kmayan. ka * Gzlerin zerinde kemerli birer izgi olu turan k sa k llar. * Kemerli ve k nt l ey veya yer. * Sarp kayal k, uurum. * Eyerin n ve arkas ndaki k nt l blm. * s k c , s k nt l .

kasvet

* Duvar, ba ve bahelerde toprak y arak yap lan s n r, set. ka atmak * k zmak, fkelenmek. ka gz etmek * ka , gz i aretleriyle bir ey anlatmaya al mak. ka gz i areti yapmak * ka ve gzle bir eyler anlatmak, dikkat ekmek. ka ile gz, gerisi sz * yz gzelli inde ka ile gzn nemini belirtir. ka jlesi * Ka n dzgn grnmesini sa layan bir madde. ka yapay m derken gz kartmak * i i dzelteyin derken bsbtn bozmak. ka y kamak * ka atmak. ka a * Hayvanlar t mar etmek iin kullan lan, sactan, di li ara. * S rt ka mak iin kullan lan uzun sapl , ucu ka k veya ek biiminde, t rnakl ara.

ka a lama * Ka a lamak i i. ka a lamak * T mar etmek iin hayvana ka a srmek. ka a lanma * Ka a lanmak i i. ka a lanmak * Ka a lanmak i i yap lmak. ka a latma * Ka a latmak i i veya durumu. ka a latmak * Ka a lamak i ini yapt rmak. ka alot * spermeet balinas . * Aptal, budala. * (hizmet veya binek hayvanlar iin) Durup i eme.

ka an

ka an yeri * Uzun yolda hayvanlar n durup i edikleri ve biraz dinlendikleri yer. ka and rma * Ka and rmak i i. ka and rmak * Hayvan durdurup i etmek. k ne

* Byk, ssl k k, saray gibi yap . ka anma * Ka anmak i i. ka anmak * (hizmet ve binek hayvanlar iin) Durup i emek. ka ar * Koyun stnden yap lan, tekerlek biiminde, sar mt rak, ya l bir peynir. * Oyunda a kgz, kurnaz olan kimse.

ka ar peyniri * \343 ka ar. ka arlanma * Ka arlanmak i i. ka arlanmak * Bir i te, bir hareketle ok tecrbe kazanmak. * Ho a gitmeyen bir harekete veya bir i e al arak art k ondan znt duymaz olmak. ka arl * Ka arla yap lm . * Ka arlanm . ka bast * Ba a ve alna ba lanan ba , atk . ka e * Damga, mhr. * Toz illar n iine konuldu u, yutulmaya uygun, glltan kk kap. * Btn beslenme i levlerinin bozulmas yla olu an ileri derecede zay fl k. * Ka elemek i i.

ka eksi ka eleme

ka elemek * Resm bir belgeyi ka e ile damgalamak, mhrlemek. ka elenme * Ka elenmek durumu. ka elenmek * Ka elemek i i yap lmak. ka eletme * Ka eletmek i i. ka eletmek * Damgalatmak, mhrletmek. ka eli * Ka esi olan. * verenin, kendisine ba kaca bir ykmll olmadan, al ma sresine gre cret verdi i (kimse). ka k * Sulu veya baz ufak taneli yiyecekleri a za gtrmeye yarayan, sapl sofra arac . * Ucu i neli ka k biimindeki olta.

ka k atmak (veya almak) * i tahla veya abuk yemek. ka k al m * Ortal n kararmaya ba lad zaman, ak am yeme i zaman . ka k d man * Kad n, e . ka k havas * Orta Anadolu blgesinde ka k al narak oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun mzi i. ka k kadar * ok kk. ka k ka k * Ka kla lerek. * Birbiri ard nca ve ka kla. ka k otu * Turpgillerden, iskobte kar kullan lan, yapraklar ka and ran, gzel iekler aan bir bitki (Cochlearla officinalis). ka k oyunu * Yurdumuzun birok blgesinde, parmaklar aras na s k t r lm tahta ka klar ile k rdat larak ok hareketli bir biimde oynanan halk oyunu. ka k sallamak * yemek yemek. ka k * Ka k yapan veya satan kimse. * im ir, kemik, ba a gibi eylerden ka k oyan, ssleyen zanaat . ka k ku u * Pelikan. ka k l k * Ka k yapma ve satma i i. ka k n * rdekgillerden, gagas ka k biiminde, tyleri ak, kara, kahve rengi, ayaklar k rm z bir ku (Spatula clypeata). ka kla yedirip sap yla (gzn) kartmak * yapt bir iyili i hie indirecek ktlkte bulunmak. ka klama * Ka klamak i i. ka klamak * Ka kla yemek. * (ka kla yenen yemek iin) Severek, i tahla yemek. ka klanma * Ka klanmak i i veya durumu. ka klanmak * Ka kla yenmek. ka klay * Ka klamak i i veya biimi.

ka kl k

* ine ka k, atal, b ak gibi eyler konulan kap. * Ka k yapmaya elveri li. * Ka n alabilece i lde. * Ka mak i i.

ka ma ka mak

* T rnakla veya ba ka bir eyle deriyi hafife ovmak.

ka nd rma * Ka nd rmak i i. ka nd rmak * Ka nmas na yol amak, ka nt vermek. ka n n alt nda gzn var dememek * Bkz. gzn stnde ka n var dememek. ka n ka nma * Ka nmak i i veya biimi. * Ka nmak i i.

ka nma kaz * Merada e itli bcek, sinek ve ar lar taraf ndan rahats z edilen hayvanlar n ka narak rahatlat lmalar iin meran n elveri li yerlerine dikilen ve zerlerine antiseptik maddeli gres ya srlen kaz k. ka nmak * Ka nt s olmak, ka ma iste i duymak. * Kendi kendini ka mak. * Kt bir kar l k gerektiren davran larda bulunmak. ka nt * Vcutta ka nma iste i uyand ran duygu.

ka nt l * Ka nt s olan. k if * Bulucu. ka kariko * Oyun, dolap, dzen. * Yalan. ka kaval * Tekerlek biiminde, sar renkte, ka ara benzeyen, bir tr peynir. * Aptal, sersem.

ka kaval

* Gabya ve babafingo ubuklar n n topuk taraflar nda a lan deliklerden geirilerek ular mavnalara dayanan, demir veya a a takoz. ka kol ka korse * Boyun atk s . * Ten zerine giyilen ince kad n fanils .

ka la gz aras * kimsenin sezmesine imkn vermeyecek kadar k sa bir zaman iinde, ok abuk. ka lama ka lamak ka l * Herhangi bir nitelikte ka olan. ka l gzl * Yz gzel olan. ka mer * Maskara, soytar . * Ka lamak i i. * Yz n ta n ka a oturtmak.

ka merlik * Soytar l k. ka mir * nce, s k bir tr yn. * Bu ynden yap lm . ka pusiye * Hafif stlk. kat * Bir yap da iki d eme aras nda yer alan daire veya odalar n btn. * Bir yzey zerine az veya ok kal n bir biimde, dzgn olarak yay lm bulunan ey; st ste konulmu eylerden her biri, tabaka. * (giyecekler iin) Tak m. * Daire. * n, yan, huzur, makam, nezt. * Bklen veya k vr lan bir eyin her k vr m . * Makam, mevki. * Nicelike kez, defa, misil. * Tekrarlanan bir say n n toplam . * Jeoloji zamanlar ndan bir dnem iinde olu mu katmanl kayalar. kat * Kesme, kesilme. * lgiyi kesme. * Sonuca ba lama, bitirme. * Kesme. kat kmak * yap ya kat eklemek. kat kat * ok, pek ok. * st ste. * Bir niceli in ka kat al nd n gsteren say . * Bir yasay anlatan formln yaz l nda yer alan, de i meyen say . * Cisimlerin fiziksel zelliklerini belirten de i meyen byklkler.

kat say

kat yuvar * Yer atmosferinin 10-60 km ykseklikleri aras nda kalan katman , stratosfer.

katabolizma * Canl protoplzmay yapan byk ve karma k yap l molekllerin enerji kararak yanmas , yad mlama. katafalk katafot katakofti * Klsik Trk mzi inde 8/8' lik bir usul. katakomp * lk Hristiyanlar n kayalar oyarak veya yer alt n kazarak yapt klar , uzun dehlizler biiminde; llerini gmdkleri veya tap nak olarak kulland klar mezarl k. katakulli * Yalan dolan, oyun, tuzak, dzen. * nnden geilerek kendisine sayg gsterilmek istenen lnn tabutu konulmak iin yap lm yksek yer. * D ar dan gelen bir n etkisiyle geceleyin kl grnen reflektr.

katakulli okumak * yalan sylemek, palavra atmak. katalanca katalepsi * radenin yitimi, d etkilere kar duygunlu un ortadan kalkmas ve hareket organlar na verilen herhangi bir durumun oldu u gibi srp gitmesiyle beliren sendrom. kataleptik * Katalepsi ile ilgili. * Katalepsiye tutulmu . katalitik * Katalizle ilgili, kataliz niteli inde olan. katalitik soba * Tp gaz ile al an ve evlerde s tma amac yla kullan lan bir tr soba. kataliz * Bir maddenin kimyasal bir tepkimede hibir de i meye u ramadan tepkimenin olmas n veya h z n n de i mesini sa layan etkisi. katalizr katalog * Kimyasal tepkimenin olmas n veya h z n n de i mesini sa layan, katalitik etkiye yol aan madde. * spanya'n n kuzey do usunda Katalan rk n n konu tu u dil.

* Kitapl ktaki kitaplar veya belli bir daldaki gereleri, nitelikleri bak m ndan tan tmak, arand klar nda bulunmalar n sa lamak amac yla, yer numaralar belirtilerek haz rlanm kitap, defter veya fi ten olu an btn, fihrist. * Kitap evi, yay n evi, kurum gibi kurulu lar n yay nlar n , rettikleri mallar , e yalar tan tan, gsteren liste veya kitap, fihrist. kataloglama * Kataloglamak i i. kataloglamak * Kitapl ktaki veya belli bir daldaki gereleri yer numaras , bibliyografik kimlik vb. bak m ndan tespit etmek. katalpa * ki eneklilerden, yapraklar ok iri ve kalp biiminde, iekli bir ss bitkisi (Bignonia catalpa).

katana katar

* Bkz. kadana. * Lokomotif ile vagonlar n olu turduklar dizi, tren. * Ta t dizisi. * Bir arada giden hayvan dizisi.

katar katar * Birok katardan olu mu , dizi dizi. katarakt * Ak su, ak basma, perde.

katarlama * Katarlamak i i. katarlamak * Katar durumuna getirmek, arka arkaya dizmek. katarlanma * Katarlanmak i i yap lmak veya katarlanmak i ine konu olmak. katarlanmak * Katarlanmak durumuna getirmek veya katarlanmak i ine konu olmak. katava ya * Gebe bal klar n, s d mesi sonucu Karadeniz'den Marmara denizine veya Akdeniz'e gemeleri. katbekat katedral kategori kategorik * Kesin, a k. * Kesinlikle, arts z olarak. katetme * Katetmek i i. katetmek * Kesmek, blmek. * Bir yeri a arak gemek, yol olmak. * Ameliyatlarda yaralar dikmek iin kullan lan, ba rsaktan yap lm iplik. * Sert, yumu ak kar t . * Ho grsz, ac mas z, merhametsiz, zalim. * D nce ve davran lar nda belli ilkelere s k s k ya ba l olan. * S v lar n ve gazlar n tersine, iinde bulundu u kab n veya stnde bulundu u yerin biimini almayan, sulp. * ok, a r derecede. * Ta l k, konsa. * Kat kat. * Ba kilise. * Aralar nda herhangi bir bak mdan ilgi veya benzerlik bulunan eylerin tamam , grup, ulam.

katgt kat

kat

kat kalpli * Kat yrekli. kat sz kat ya * Don ya , parafin gibi normal s cakl kta iken kat durumda bulunan ya . kat yumurta * Lop yumurta. kat yrekli * Ac mas olmayan, ac mas z. kat k * Ekmekle kar n doyurmak gerekti inde, ekme e kat lan peynir, zeytin, helva gibi yiyecek. * Ya al nm yo urt, ayran. * Sert ve k r c sz.

kat k etmek * ekme in ok, yeme in az oldu u durumlarda yeme i ll yemek. kat klama * Kat klamak i i. kat klamak * Kat k etmek. * orbay yo urtlamak. kat kl * inde kat k bulunan.

kat kl a * Bulgur veya yarmadan yap lan yo urtlu orba. kat ks z * Kat olmayan. * Yabanc bir eyle kar mam . * Belli bir yerden, belli bir soydan gelen. * Niteli i ba ka hibir etkiyle bozulmam olan, tam.

kat la kat la * Kat lacak kadar, kat lacak derecede. kat la kat la glmek * a r derece glmek. kat la ma * Kat la mak i i. * Bir maddenin s v durumundan kat duruma gemesi, tasallp.

kat la mak * Kat duruma gelmek. kat la t rma * Kat la t rmak i i. kat la t rmak * Kat duruma getirmek. kat lgan doku * Hcreleri ekilsiz bir ara madde iinde bulunan, organlar n as l dokular n n aralar n dolduran doku.

kat l k zelli i. kat l m kat l

* Kat (I) olma durumu. * Bir nesnenin, boyut de i ikliklerine sebep olan etki ortadan kalkt ktan sonra da bu boyutlar koruma * Ac mas z, duygusuz olma durumu. * Kat lmak i i, i tirak. * Kat lmak i i veya biimi.

kat lma

* Kat lmak i i. * leti im veya ortak davran ta bulunma yoluyla belirli bir toplumsal duruma girme sreci, i tirak. * Katmak i i yap lmak. * Bir toplulu a girmek, i tirak etmek. * Ortak olmak, benimsemek.

kat lmak

kat lmak * A r derecede glmek, a lamak, g d klanmak, korkmak gibi tepkiler s ras nda, solunum kaslar n n kas lmas zerine soluk kesilmek. kat ltma * Kat ltmak i i. kat ltmak kat m kat ml k kat nt * Birbirine kat lm kar k eylerin her biri. * Hayvan srsne d ar dan gelip kat lan (hayvan). kat r * Atgillerden, k srak ile erkek e e in iftle mesinden do an melez hayvan. * nat ve huysuz. * Kaba, baya , grgsz (kimse). kat r boncu u * o u binek hayvanlar n n boynuna ss olarak tak lan, mavi camdan iri boncuk. * Bu boncuklarla birlikte dizilen kk deniz kabuklar . kat r gibi * inat (kimse). * Kat lmas na yol amak; kat lacak kadar gldrmek veya a latmak. * Katmak i i veya zaman . * Bir defada kat lacak (miktar).

kat r kar * ocu u olmayan evli kad n. * Kaba, grgsz (kad n). kat r kutur * Sert ve kaba ses kararak. * Sert duruma gelmi , sertle mi .

kat r kuyru u gibi kalmak * bir i te ilerlemeden kalmak. kat r tepmi e dnmek * ok h rpalanmak, peri an duruma d mek, felketin nereden geldi ini anlayamamak. kat r y lan * Bir tr engerek. kat rc kat rc l k * Kat rlar n kira ile i leten veya kat rlarla e ya ta yan kimse. * Kat r kiraya verme veya kat rla yk ta ma i i.

kat rkuyru u * Baklagillerden, iekleri sar ve emsiye durumunda olan ac bir bitki (Anagyris foetida). kat rla ma * Kat rla mak i i veya durumu. kat rla mak * Huysuzluk etmek, inatla mak, kat r gibi davranmak. kat rl k * nat , huysuz olma durumu.

kat rt rna * Baklagillerden, dallar ok ince, iekleri sar , baz trleri hekimlikte idrar sktrc olarak kullan lan bir bitki (Genista scoparia). kat k * ine ba ka eyler kar m olan, kar k, karma, mahlt.

kat kl k * Kat k olma durumu. kat ks z * ine ba ka eyler kar mam olan, ar , saf. kat ma kat ma kat mak * Bir toplulu a kar mak, kat lmak. kat t rma * Kat t rmak i i. kat t rmak * Bir eyin iine ba ka bir ey katarak kar t rmak. kat' * Kesin. * Kat mak i i. * Benzer olmayan maddelerden olu mu btn.

kat' olarak * kesinlikle. ktibe

* Kad n yazman, kad n sekreter. ktibiadil * Noter. katil * nsan ldren kimse, cani. * ldrc, lme sebep olan. * ldrme.

katil

katil etmek * Bkz. katletmek. kat'le me * Kesinle me. kat'le mek * Kesinle mek. katillik ktip ktiplik kat'iyen * Hibir zaman, asla. * Kesin olarak, kesinlikle. kat'iyet * Kesinlik. katk * Bir i in yap lmas na, gerekle mesine emek, bilgi, para vb. ile kat lma, yard m. * Bir eye kat lan ba ka bir madde, ek. * Metal ve ala mlar n haz rlanmas s ras nda ilerine kat lan de i ik nitelikteki maddeler. * D n gn davetlilerin leye kadar gnderdikleri arma an. * Katil olma durumu. * Sekreter, yazman. * Sekreterlik, yazmanl k.

katk maddesi * Petrol rnlerine kat ld zaman, bunlara istenilen zellikleri sa layan veya do al zelliklerini kuvvetlendiren uygun bir madde. katk pay * Bir i e, bir ortakl a giri te denen cret. katk da bulunmak * bir eyin olu mas na, geli mesine veya gerekle mesine emek, bilgi, para vb. ile yard m etmek. katk lanma * Katk lanmak i i. katk lanmak * ine bir katk kar mak. katk l * ine yabanc madde kat lm olan, kar k, saf olmayan.

katk s z

* zerine veya iine hibir ey kat lmam , kat ks z, saf. * Niteli i hibir etki ile de i meyen, tam, bozulmam . * Katlamak i i. * Mayas z hamurdan yap lan, peynirli veya peynirsiz pide; yufka. * K t, kuma gibi nesneleri st ste kat olu turacak biimde bkmek.

katlama

katlamak

katland rma * Katland rmak i i. katland rmak * Katlanmas n sa lamak. katlan lma * Katlan lmak i i. katlan lmak * Katlanmak i i yap lmak. katlan katlanma * Katlanmak i i. katlanmak * Katlamak i i yap lmak. * Ho olmayan bir duruma, g artlara dayanmak, tahamml etmek. katlatma * Katlatmak i i. * Katlanmak i i veya biimi.

katlatmak * Katlatmak i ini ba kas na yapt rmak. katlay katletme * Katletmek i i. katletmek * nsan ldrmek. katl * Katlanm , bklm . * Kat veya katlar olan. * Az geli mi lke ekonomilerine zg birden ok dviz kuru uygulama yntemi. * Topluca ldrme, k r m, soy k r m . * Katmak i i, ilhak. * Kat lm , eklenmi , ulanm , munzam. * K ldan veya ynden yap lm ip, sicim. * Katlamak i i veya biimi.

katl kur katliam katma

katma bte * zel gelirleri olan ve genel bte d nda kalan bte, mlhak bte. katma de er vergisi * Sat n al nan mal ve yiyecekten al nan pe in vergi. katmak * Bir eyin iine, stne veya yan na, niteli ini de i tirmek veya niceli ini art rmak iin ba ka bir ey eklemek, kar t rmak, ilve etmek. * Birlikte gndermek. * Dllenmeyi sa lamak iin erkek hayvan di inin yan na salmak. katmak katmal katman * birbirine d rmek, aralar n bozmak. * Cismin ana renkteki grntsnn tek bir film zerinde yer ald , bir renkli film i lemi.

* Birbiri zerinde bulunan yass ca maddelerin her biri, tabaka. * Alt nda veya stnde olan kayalardan gzle veya fiziksel olarak az ok ayr labilen, kal nl bir cm den az olmayan tortul kaya birimi. * Bir toplulu u olu turan kmelerden her biri, tabaka. katman bulut * Gri renkli, sise benzeyen fakat yere kadar inmeyen bulut tabakas , stratus. katmanla ma * Katmanla mak i i. katmanla mak * st ste gelmi katmanlar durumunda yerle mek. katmanl * Katmanlar olan, katmanlardan olucan, tabakal . katmer * Bir eyi olu turan katlardan her biri. * Aras na ya veya kaymak srlerek katlanm hafif ate te, k zart ld ktan sonra zerine f st k tozu serpilmi ince yufka ekme i. katmer kald rmak * kar kl k karmak. katmer katmer * Kat kat, st ste. katmerci * Katmer yap p satan kimse.

katmercilik * Katmercinin i i veya mesle i. katmerle me * Katmerle mek i i. katmerle mek * Katmerli duruma gelmek. * o almak, artmak. katmerli

* Aras na ya ve kaymak srlerek katlanm yufka ekme i. * Katmeri olan, kat kat olan. * (bir durum, bir tutum iin) ok fazla olan, a r . katmerli badem * iekleri gzel bir tr ss al s . katmerli birle ik zaman * Yal n zamanl bir fiille ek fiilin iki zaman n n birlikte kullan lmas : Gelir idiysem gibi. katmerli iyelik * st ste kullan lm iki iyelik eki. katmerli katmerli glmek * st ste ve ara vermeden a r derecede glmek. katmerli yalan * Yalan stne sylenmi yalan. katmersiz * Katmeri olmayan. Katolik * Roma kilisesinin kendine verdi i ad. * Katoliklik mezhebinden olan kimse. Katoliklik * sa peygamberin Aziz Petrus'a aktard yetkilerin miras s olan papay din ba kan olarak tan yan Hristiyan mezhebi. katolunma * Katolunmak durumu. katolunmak * Kesilmek. katot katra katrak * Marangozlukta tomruklar bimeye yarayan ve birden ok testeresi olan bime makinesi. katran * Organik maddelerden kuru dam tma yoluyla elde edilen, s v ya k vam nda, kara renkte, a r, is kokulu, suda erimeyen bir madde.Bitkilerden kar lan na bitki katran , maden kmrnden elde edilenine de maden katran ad verilir. katran a ac * Lbnan ve Toroslarda yeti en bir sedir tr (Cedrus libani). katran am * Gemilerde kullan lan katran n kar ld am tr (Pinus rigida). katran gibi * karaya yak n koyu renkte. katran ruhu * Kay n katran n n dam t lmas yla elde edilen ve hekimlikte kullan lan renksiz, keskin kokulu ve yak c bir s v . * Eksi u. * Bkz. katre.

katran suyu * Hekimlikte kullan lan katranl su. katran ta * Birle imindeki su miktar ok olan bir e it yanarda cam . katran ya * Katrandan elde edilen ve hekimlikte il olarak kullan lan s v . katranc * Katran satan veya bir yeri, bir eyi katranlayan kimse. katranc l k * Katranc n n i i veya mesle i. katran kaynatsan olur mu eker? * ki i, kendi zn veya as l zelliklerini de i tirmi gibi grnse de, asla de i mez. katrankp * ay r mantarlar ndan, apkas n n alt yz dilim dilim ve bir halka ile evrili bulunan bir cins mantar (Polyporus igniarius). katranlama * Katranlamak i i. katranlamak * Bir yere, bir eye katran srerek katranla kaplamak. katranlanma * Katranlanmak i i. katranlanmak * Katranlamak i i yap lmak. katranl * zerine katran srlm olan. * ine katran kar m veya kar t r lm olan. * Birle iminde katran olan. katre * Damla, damlayan ey.

katre katre * Damla damla, azar azar. katresi kalmad (veya katresi yok) * hi kalmad , hi yok. katrilyon * Trilyon kere bir milyon (1024).

katur kutur * Sert maddeleri yerken kan ses. katyon kauuk * Gvdesi odunsu, z suyu yap kan, st k vam nda, yapraklar oval biimli, parlak ve kal n, s cak lke bitkisi, lstik a ac (Ficus elastica). * Bir zeltinin elektrolizi s ras nda katotta toplanan iyon, art n.

* Amerika, Asya ve Afrika'n n e itli a alar ndan, zellikle lstik a ac ndan veya baz petrol art klar n n birle imiyle elde edilen, dayan kl ve esnek madde. * Bu maddeden yap lm . kauuklu * Kauukla kaplanm veya birle iminde kauuk olan (nesne).

kaurit tutkal * re. kav * Kav mantarlar ndan kurutularak elde edilen, abuk tutu an, sngerimsi madde. * Y lan n deri de i tirirken att deri. kav * ki mahzeni. kav gibi * kolayl kla tutu acak durumda olan veya kuru ve gevrek.

kav mantar * Bazitli mantarlardan, a alar n gvdesinde veya dallar nda yeti en ve kurusu kav olarak kullan lan bitki (Fomes fomentarius). kavaf kavaf i i kavafl k * Kavaf olma durumu. * Kavaf n i i. kavait * Kurallar, kaideler. kavak * S tgillerden, sulak blgelerde yeti en, boyu baz trlerinde otuz veya k rk m ye de in kan, kerestesinden yararlan lan bir a a (Populus). kavak inciri * A k mor renkli bir tr incir. kavak l k * Kavak yeti tirme i i. kavakl k kaval * Kam tan yap lan, genellikle obanlar n ald , yumu ak sesli, perdeli byk ddk. kaval kemi i * Bald rda olan iki kemikten kal n . kaval tfek * Namlusu yivsiz tfek. kavalc * Kaval yapan, satan veya alan kimse. * Kavaklar ok olan veya kavak a ac yeti tirilen yer. * Ucuz, zenmeden ve baya cins ayakkab yapan veya satan esnaf. * zensiz ve geli igzel yap lm olan.

kavalye

* Kad na, dansta e olan veya bir yerde, toplant da arkada l k eden erkek. * Kibar erkek.

kavalyelik * Kad na dansta veya bir toplant da e lik etme. kavalyelik etmek * kad na dansta veya bir toplant da e lik etmek. kavano * Yelkeni bir bordadan br bordaya geirme. * De i tirme, ayn trden bir eyin yerine bir ba kas n koyma. * Bir i i ba ka birine ykleme, ba na sarma. kavanoz * Topraktan veya camdan, a z geni , orta veya ufak boyda kap. * ... kavanoz dolusu.

kavanoz dipli dnya * "bo dnya, yalan dnya, fani dnya" anlam nda zlmemeyi, biraz bo vermeyi, ac nmamay anlatan sz. kavara * Bal al nm petek. * Kovanda zellikle k aylar nda ar lar n yemesi iin b rak lan bal. kavara * Yel, gaz. * Grlt, pat rt . kavara ekmek * yellenmek. kavarac * Grltc. kavas * Elilik veya konsolosluklarda grev yapan hizmetli. * Elilik ve konsolosluklarda koruma grevlisi. * Banka, patrikhane ve otel gibi yerlerde hizmetli veya koruma grevlisi. * Kavas olma durumu veya kavas n grevi. * Ac a a. * Yolsuz, yasa d veya gizli, cins birle melerde arac l k eden erkek, pezevenk. * Oyma a a kap. * Sert ve fazla k zarmayan bir domates tr (Solanum capsicum grossum). kavel * Halatlar n diki lerinde kullan lan demir veya a a kama. kavga * D manca davran veya szlerle ortaya kan eki me veya dv , mnazaa. * Sava . * Herhangi bir amaca eri mek, bir eyi elde etmek veya bir eye kar koyabilmek iin harcanan aba, verilen mcadele.

kavasl k kavasya kavat kavata

kavga adam * D nce ve inanlar n son kerteye kadar hararetle savunan (kimse). kavga bizim yorgan n ba na imi * ba kalar yznden zarar gren kimsenin syledi i sz. kavga karmak * kavgaya sebep olmak. kavga kmak * dv meydana gelmek. kavga etmek * birbiriyle at mak, dv mek. kavga ka a s * Ara bozup kavga kartan, kavga arayan kimse. kavga kopmak * dv ba lamak. kavgac * Kavga etmeyi seven, kavga karan (kimse). * Bir ama u runa aba harcayan, mcadele veren (kimse). kavgac l k * Kavgac n n tutumu veya al kanl . kavgada yumruk say lmamak * kavga s ras nda dayak da yenir, dayak da at l r. kavgala ma * Kavgala mak i i. kavgala mak * ki veya daha ok kimse birbiriyle kavga etmek. kavgal * Kavgayla yap lan veya iine kavga kar an. * Birisiyle kavga ederek dar lm olan, darg n. kavgas z * Kavgas olmayan. * at ma, kavga olmadan. kavgas zl k * Kavgas z olma durumu. kavgaya giri mek (veya tutu mak) * kavgaya ba lamak. kavi * Dayan kl , gl, zorlu. * S k . * Sz. * Szle me, anla ma.

kavil

kavile me * Kavile mek i i.

kavile mek * Sa lamla mak, peki mek. kavile tirme * Kavile tirmek i i. kavile tirmek * Sa lamla t rmak, pekitmek, peki tirmek. kaville me * Kaville me i i. kaville mek * Szle mek, sz birli i etmek, anla mak. kavilya * Yelkenin kasa ve halat diki lerinde, kollar aras n amak iin kullan lan, sivri a a veya demirden yap lm sert para. kavim budun. * Aralar nda tre, dil ve kltr ortakl bulunan boy ve soy bak m ndan da birbirine ba l insan toplulu u,

kavim karda * Btn akrabalar, tan d klar. kavis * E me, yay.

kavis izmek * yay biiminde yol izlemek. kavisli kavk kavk l kavla an * nar a ac . kavlak * Kabu u dklm . * Gne ten derisi soyulan (kimse). * Yer alt bo luklar n n tavan ve yan duvarlar nda bulunan gev emi veya d ebilir kaya paras . * Kavlamak i i. kavlamak * Kabar p dklmek, soyulmak. kavlanma * Kavlanmak i i. kavlanmak * Kavlamak i ine u ramak. * Kavisi olan. * Bkz. kabuk. * Kavk s olan (hayvan).

kavlama

kavla ma

* Kavla mak i i.

kavla mak * Kav durumuna gelmek. kavlatma * Kavlatmak i i. kavlatmak * Kavlamas na yol amak. kavletme * Kavletmek i i.

kavletmek * Szle mek, anla mak, sz kesmek. kavl * F t k. * F t kl . kavl k * ine genellikle kav konulan torba veya kap. kavlince * Kavline gre, szne bakarak.

kavlkarar * Sz, szle me. kavlkarar etmek * karar vermek, plnlamak. kavm * Kavimle ilgili, etnik. kavmiyat kavmiyet * Etnografya. * Bir kavmin kendine zg zellikleri. * Bir kimsenin ba l oldu u kavme gre durumu. * Kavme ba l l k.

kavmiyeti * Kavmiyetten yana olan kimse. kavmiyetilik * Kavmiyetinin i i. kavra kavrak * Ate yakmak iin kullan lan kuru yaprak vb. kavram * Bir nesnenin zihindeki soyut ve genel tasar m , mefhum, fehva, nosyon. * Nesnelerin veya olaylar n ortak zelliklerini kapsayan ve bir ortak ad alt nda toplayan genel tasar m, mefhum, nosyon. * Kar n zar , periton. * A r ta lar tutup kald rmaya yarayan, iki tutakl demir ara.

* Tutam, avu dolusu. kavram karma as * Anla lmazl k, anlam yetersizli ine d mek. kavrama * Kavramak i i, anlama, alg lama. * A a ku ak. * Kk orak. * Otomobilde motor ile vites kutusunu birbirine ba lay p ay ran, motordan gelen hareketi sars nt s z olarak teki aktarma elerine ileten dzen, debriyaj. * Bu dzeni i letmeye yarayan ayakl k. kavrama noktas * Araban n harekete geti i an ve durum. kavramak * Elle s k ca tutmak. * Her ynn anlamak, iyice anlamak, tam anlamak. kavramc l k * Kavram n, onu bildiren szden farkl bir varl k oldu unu ve gere in zihinde bulunmad n ileri sren reti, konseptalizm. kavramla ma * Kavram durumuna gelme. kavramla mak * Kavram durumuna gelmek. kavramsal * Kavramla ilgili, kavram niteli inde olan. kavran lma * Kavran lmak i i. kavran lmak * Kavranmak. kavran lmaz * Zihinde olu turulamayan veya olu turulabildi i hlde gerekten byle bir eyin var olmas akla s mayan. kavranma * Kavranmak i i. kavranmak * Kavranmak i i yap lmak. kavratma * Kavratmak i i.

kavratmak * Kavramas n sa lamak. kavray * Kavrama, anlama, alg lama yetisi. * Bir alg n n do rudan do ruya kavranmas . kavray l * Kolayca anlama, alg lama yetisi olan. kavray s z

* Kavray c olmayan. kavruk * Kavrulmu olan. * Ya n n ilerlemesine kar l k iyi geli memi olan. * Kurumaya yz tutmu . kavrukluk * Kavruk olma durumu. kavrulma * Kavrulmak i i. kavrulmak * Kavurmak i i yap lmak. * yi geli memek, ufak, zay f, c l z kalmak. kavrulu * Kavrulmak i i veya biimi. kav ak * Akarsu, yol gibi uzay p giden eylerin kesi tikleri veya birle tikleri yer.

kav ak adas * Kav ak iindeki hareketleri tanzim eden, gen, daire, drtgen, damla vb. ekillerde olabilen ve d kenarlar bordr ta ile s n rland r lm yap . kavuk * i bo ey. * Sar k sar lan ba l k. * drar torbas , mesane.

kavuk sallamak * bir kimseye yaranmak iin onun sz veya davran lar n uygun bulmak, onaylamak. kavuku * Kavuk yapan veya satan kimse. * Birine yaranmak iin onun sz veya davran lar n uygun bulan, onaylayan kimse. * Kavuk giymi . * (ilk harf byk) Orta oyununda hikyeyi anlat p as l grevi stlenen, espri ve komiklik yapan ki i. * Kavuk koymaya yarayan kk raf. * Kabakgillerden, srngen gvdeli, iri meyveli bir bitki (Cucum). * Bu bitkinin genellikle gzel kokulu, sulu ve etli meyvesi. kavuncu * Kavun satan kimse. kavunii * Pembeye alan sar renk. * Bu renkte olan. * Kavuna benzeyen, kavunu and ran. * Bu day, m s r gibi tah llar n kuru yemi gibi yenilmek iin ate te kavrulmu u.

kavuklu

kavukluk kavun

kavunsu kavurga

kavurma

* Kavurmak i i. * Tencerede pi irilip kendi ya yla k zart ld ktan sonra dondurulup saklanan et. * Kavrulmu olan.

kavurmac * Kavurma yapan veya satan kimse. kavurma * Kavrulmu bu day. kavurmak * Bir eyi bir kab n iinde su katmadan k zartarak pi irmek. * (rzgr, so uk, s cak vb. iin) Kurutmak; yakmak. * ok zmek, yakmak, mahvetmek. kavurmal * inde kavurma bulunan. kavurmal k * Kavurma yapmaya elveri li yiyecek. * Kavurma iin ayr lm . kavurtma * Kavurtmak i i. kavurtmak * Kavurmak i ini yapt rmak. kavuru * Kavurmak i i veya biimi. kavu ma * Kavu mak i i, bulu ma, telki. * Eri me, elde etme. * (gne iin) Batma. * Mantar ve yosun s n f ndan baz a a bitkilerde, yeni bir birey olu turmak iin iki ayr hcrenin birle mesi.

kavu mak * Ayr kal nan, sevilen bir kimseyle bir araya gelmek, onu yeniden grmek. * Yoklu u ekilen veya ok istenen bir eye eri mek, onu elde etmek. * Kat lmak. * Bir araya gelmek, birle mek. * (gne iin) Batmak. * Varmak, ula mak. kavu tak * ark ve trkde tekrarlanan dize, nakarat.

kavu turma * Kavu turmak i i. kavu turmak * Kavu mas n veya kavu malar n sa lamak. kavu ulma * Kavu ulmak i i. kavu ulmak * Bir araya gelinmek, birle ilmek.

kavu um itima.

* Yer yuvarla bir uta kalmak zere, yerin, gne in ve herhangi bir gezegenin bir do ru zerine gelmeleri,

kavu um devri * Bir gezegenin iki kavu umu aras nda geen zaman aral . kavu ur su yosunlar * remeleri kavu ma yoluyla olan su yosunlar . kavut * Kavrulmu ve dvlm tah l ununa eker veya tatl yemi kat larak yap lan yiyecek. kavuz * Bu daygillerin ba a nda, ba ak klar veya ie i saran kabuk. * i bo , kabuklu yemi .

kavuzlular * Bir eneklilerden, ieklerinde renkli ta yapra yerine, kavuz denilen ye il renkte yaprac klar bulunan bitki tak m . kavzama * Kavzamak i i.

kavzamak * S k tutmak, kavramak. * Korumak, muhafaza etmek. kay kay * Ya mur, yaz ya muru. * Kusma.

kay etmek * kusmak. kaya * Byk ve sert ta ktlesi. * Kaya.

kaya bal * Kaya bal gillerden, kayal k yerlerde ya ayan, o u koyu renkli kk bal k (Gobius gobius). kaya bal giller * Kemikli bal klardan, kk boyda iri ba l , yzgeleri kar n zerinde tekerlek biiminde olan bir familya. kaya gibi * ok sa lam.

kaya gvercini * Gvercingillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'n n kayal k yerlerinde ya ayan bir ku (Columbo livia). kaya hanisi * Lahos. kaya horozu * Gney Amerika'da ya ayan, erkekleri portakal renginde, ba nda tepeli i olan ku (Rupicola). kaya keleri * Bukalemun.

kaya lifi

* Ta pamu u, asbest.

kaya rmce i * Ta lar aras nda ya ayan bir rmcek tr. kaya sansar * Da l k yerlerde ya ayan bir tr sansar. kaya sar msa * Gen yapraklar sar msak yerine kullan lan bir tr yaban sar msa (Allium ampeloprasum). kaya sarma * Kayal klarda biten sarm sak. kaya suyu * Kayadan s zan su. kaya tuzu * Do ada billr durumunda bulunan tuz. kaya umazsa dere dolmaz * byk ihtiyalarda byk fedakarl k yapmak gerekir. kayaba * Bir Anadolu ezgisi ve bu ezgiyle sylenen ko ma. * Trk halk edebiyat nda oban trks. kaya kaya an * Do ada byk yer tutan, yer kabu unun yap gereci olan bir veya birka mineralden olu an ktle. * zerinde kolayl kla kay lan, kaypak.

kaya an ta * Killerin ba kala m ile olu mu , yaprak biiminde ayr labilen, mavimsi bir ta , arduvaz. kaya anl k * Kaya an olma durumu. kayak * Kar veya su zerinde kaymak iin aya a tak lan ara, ski. * Bu arac kullanarak yap lan spor. * Kayak blgesinde yap lan kk ev. * Kayak yapan sporcu.

kayak evi kayak

kayak l k * Kayak olma durumu. * Kayak sporculu u. kayal k * Kayas ok olan yer. kayan * Kayarak yer de i tiren. * Yass , dz, kat kat olu mu ta . * Da dan inen sel.

kayar

* Hayvanlar n eskiyen nallar n n ivilerini de i tirme i lemi. * Pay.

kayarlama * Kayarlamak i i. kayarlamak * Hayvan n eskiyen nallar n onarmak, eskiyen nal n ivilerini yenilemek. * At nal n veya dven ta lar n yeniden koymak veya onarmak. * Svmek, kfretmek. kayarto * Ahlks z kimse, mel'un.

kaybedilme * Kaybedilmek i i. kaybedilmek * Kaybetmek i i yap lmak. kaybetme * Kaybetmek i i, yitirme. kaybetmek * Yitirmek. * Yenik d mek, yenilmek. * Para bak m ndan zarara girmek. * lm dolay s yla ayr lmak. kaybolma * Kaybolmak i i. kaybolmak * Yitmek. * Grnr olmaktan kmak, grnmez olmak. kaybolu * Kaybolmak i i veya biimi. kayda de er * nemli, dikkati eken. kayda geirmek * ili kili bulundu u deftere yazmak. kaydedici * mle. kaydedilme * Kaydedilmek i i. kaydedilmek * Kaydetmek i i yap lmak, yaz lmak. kaydetme * Kaydetmek i i. kaydetmek * Yazmak, baz nemli noktalar tespit etmek. * Herhangi bir eyi bir yere mal etmek, bir eyin tarih, numara veya ad n bir deftere geirmek. * Hat rlamak iin yazmak, not etmek.

* Belirtmek, sylemek. * Sesi veya resmi manyetik bant zerine geirmek. * Olumlu sonu almak. * S cakl k, bas n gibi bir niceli in de i kenli ini tespit etmek. kaydettirme * Kaydettirmek i i. kaydettirmek * Kaydetmek i ini yapt rmak, yazd rmak. kayd hayat * Kayd hayatla ve kayd hayat art yla szlerinde "ya ad kadar", "ya ad srece" anlam nda kullan l r. kayd ihtiyat * Temkinli davranma, ihtiyatl olma. kayd rak * Yass , kaygan ak l. * ocuklar n byle bir ta ayakla kayd rarak oynad klar oyun. * ocuklar n oturup kayarak e lenmeleri iin, ocuk bahelerinde bulundurulan oyun arac . * Tomruklar n kolay ta nmas iin da dan kayd r ld yer.

kayd r lma * Kayd r lmak i i. kayd r lmak * Kaymas sa lanmak, kaymas na yol a lmak. kayd r * Kayd rmak i i veya biimi.

kayd rma * Kayd rmak i i. * Al c n n herhangi bir ara zerinde e itli ynlere hareket ettirilmesi. * Savunman n belirli bir an nda, oyunun g noktas n birdenbire de i tirme. kayd rmak * Kaymas n sa lamak, kaymas na yol amak. kayd rtma * Kayd rtmak i i. kayd rtmak * Kaymas n sa latmak, kaymas na sebep olmak. kaydiye * Kay t iin al nan para. kaydolma * Kaydolmak i i, yaz lma. kaydolmak * Yaz lmak. kaygan kaygana * Omlet. * Yumurta alkanarak yap lan bir e it tatl . * Islak veya dz oldu undan, kendisi kayan veya zerinde kay lan, kayg n.

kayganal k * Kaygana iin gereken malzeme. kayganl k * Kaygan olma durumu. kayg * znt, endi e duyulan d nce, tasa. kayg ekmek * znt, tasa duymak. kayg land rma * Kayg land rmak i i. kayg land rmak * Kayg lanmas na sebep olmak. kayg lan * Kayg lanmak i i veya biimi. kayg lanma * Kayg lanmak i i, zlme. kayg lanmak * Kayg duymak, zlmek. kayg l kayg n * Kaygan. * Gebe deve. kayg s z * Kayg s olmayan, kayg duymayan, ald rmaz. kayg s zca * Kayg s z, ald rmaz (bir biimde). kayg s zl k * Kayg s z olma durumu veya kayg s zca davran . Kay kay k * Krek veya yelkenle yrtlen ufak tekne. * Bir yana kaym . kay k gibi * kay a benzer biimde, kay n durumuna uygun olarak. kay k sal ncak * Bayram yerlerinde kurulan kay k biiminde sal ncak. kay k tabak * Kay k biiminde uzun ve dz tabak. kay k yaka * A kl omuzlara do ru olan oval yaka. * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. * Kayg s olan, zntl.

kay k yana t rmak * bir konuya veya soruna yava yava girmek. kay k * Kay kla insan veya yk ta yan kimse.

kay k kavgas * Sonucu olmayan, b kt r c mnaka a. kay k l k * Kay k yapma ve satma i i. * Kay k i letme i i. kay khane * Kay klar n ekildi i, korundu u st rtl yer. kay n kay n * Kay ngillerin rnek bitkisi olan, kerestesi beyaz bir orman a ac (Fagus orientalis). * Kar veya kocaya gre birbirlerinin erkek karde i, kay n birader.

kay n baba * Kaynata. kay n birader * Kay n (II). kay n peder * Kaynata. kay n valide * Kaynana. kay no * Kay n biraderlere sevgi yollu sylenen sz. kay ngiller * ki eneklilerden, palamut diye adland r lan meyveleri yksks bir kadehik iinde duran, kay n, me e, kestane gibi o u kerestelik orman a alar n iine alan bir familya, palamutlular. kay nl k kay nl k kay nt kay p * Yitme, yitim. * Yitik, zayi. kay p vermek * (ulus, toplum, kurulu vb. iin) de erli bireylerini yitirmek. kay plara kar mak * bulundu u yerden ayr l p gitmek, gitti i yeri bildirmemek, grnmez olmak. kay r * Kal n kum. * Kay n a alar ok olan yer. * Kay n (II) olma durumu. * Al k bast rmaya yarar yiyecek, at t r lmaya yarar yiyecek.

* nce kum. kay r c * Kay ran, koruyan, iltimas . kay r c l k * Kay rma i i, iltimas l k. kay r lma * Kay r lmak i i.

kay r lmak * Kay rmak i i yap lmak veya kay rmak i ine konu olmak. kay r * Kay rmak i i veya biimi. kay rma kay rmak * Kay rmak i i, koruma, himmet, iltimas. * Koruyarak ba ar s n sa lamak, elinden tutmak, himmet etmek. * Birini, ba kalar n n veya i in zarar pahas na tutmak, haks z yere kolayl klar sa lamak" iltimas etmek. * Kay rtmak i i.

kay rtma

kay rtmak * Kay rmak i ini yapt rmak. kay s * Glgillerden bir a a (Prunus armeniaca). * Bu a ac n a k turuncu renkte, eti sulu, gzel kokulu, tek ve sert ekirdekli tatl meyvesi. * Beyaz pi mi , sar s yar pi mi (yumurta). kay s ho af * Kay s n n kaynat lmas ile yap lan ho af. kay s kompostosu * Kay s n n ekerle kaynat lmas ile yap lan komposto. kay s kurusu * Kurutulmu kay s . kay * Ba lamak, tutmak veya s kmak amac yla kullan lan, dar ve uzun ksele dilimi. * Ustura bilenen cill ksele. * Kaymak i i veya biimi.

kay

kay bal * K t bal gillerden, Kuzey Avrupa denizleriyle Akdeniz'in derinliklerinde ya ayan kemikli bir bal k (Regalecus glesne). kay dili * Kaba ve irkin szler kullan larak konu ulan dil.

kay gibi * sert, kopar lmayan. * kara, ok kirli.

kay a ekmek * aldatmak, kand rmak. kay a ekmek * usturan n k la s n almak iin berber kay na srtmek. kay * Kay yapan veya satan kimse. * Aldat c , hileci. kay k ran * Baklagillerden, kkleri topra a derince girerek, tarlalar srlrken saban tutan, iekleri k rm z bir bitki, sabank ran (Onosisspinosa). kay t * Bir yere mal ederek deftere geirme. * Bir yaz n n, bir hesab n tarih, numara vb. nin veya kopyas n n bir yerde yaz l bulunmas . * S n rlama, davran lar n ereveleme. * art. * nem verme, gzetme. * Resm belge. * Ses veya resmi, manyetik bant zerine geirme i lemi. kay t * Pencere erevesi. * Ara, e ya.

kay t alt na girmek * davran lar s n rland r lmak; bir ey yapmaya zorlanmak. kay t defteri * Kay t yap lan defter. kay t koymak * engellemek, s n rlamak, takyit etmek. kay t kuyut * S n rland rmalar. kay t m * Bir olay n kendi sebepleri zerindeki tepkisi, rcu.

kay t mla uslamlama * Geriye dnerek sonu karma. kay tlama * Kay tlamak i i, takyit. kay tlamak * Bir tak m artlarla ba lamak, s n rland rmak, takyit etmek. kay tl * Kayd yap lm , kayda geirilmi olan. * arta ba l . * Kay tmak i i. * Bir eyi yapmaktan vazgemek, bir karardan dnmek, nkul etmek, rcu etmek. kay ts z

kay tma kay tmak

* Kayd yap lmam , deftere veya yaz ya geirilmemi olan. * Bir arta ba l olmayan. * Ald rmaz, ilgisiz, umursamaz, lkayt. kay ts z kalmak * nem vermemek, umursamamak. kay ts z olmak * kay t edilmemi veya yaz ya geirilmemi olmak. * ilgisiz, umursamaz, nem vermeyen durumda bulunmak. kay ts z arts z * Hibir art ve ba olmaks z n. kay ts zca * lgisiz, ald rmaz (bir biimde). kay ts zl k * Ald rmazl k, ilgisizlik, umursamazl k, lkayd. kay ttan d mek (veya birinin kayd n silmek) * bir yere mal olmaktan kararak defterde bu durumu belirtmek. kaykay kayk lma * Kayk lmak i i. kayk lmak * Arkaya do ru e ilerek, yaslanarak oturmak. kayk ltma * Kayk ltmak i i. kayk ltmak * Kayk lmas n sa lamak, kayk lmas na sebep olmak. kayma * Kaymak (II) i i. * Herhangi bir sebeple filmin atlamas veya grntnn perdeye tam olarak gelmemesi. kayma n almak * bir eyin en byk pay n , kr n ele geirmek. kaymak * Stn yznde zar durumunda toplanan, a k sar renkli, koyu ya l katman. * St yayvan kaplar iinde ve hafif ate te tutarak elde edilen koyu, ya l z. * Ya mur ve selden sonra topra n zerinde kalan zl tabaka. * Bir eyin en iyi ve sekin blm. * Dz, slak veya kaygan bir yzey zerinde srtnerek kolayca yer de i tirmek. * Kaygan bir yzey zerinde birdenbire dengesini yitirmek. * Yerini de i tirmek. * Yer, durum de i tirmek. * Gr , d nce veya tutumunu de i tirmek. * " stemeden bir ey yapmak" anlam yla baz deyimlerde geer. * Anlam de i mek. * Kurtulmak. * Tahtadan yap lm , alt nda tekerlekler bulunan zerinde kay lan alet.

kaymak

kaymak ba lamak (veya tutmak)

* stn veya bir s v n n zerinde kaymak olu mak, kaymaklanmak. kaymak gibi * bembeyaz ve przsz. * tad gzel ve yumu ak. kaymak k d * zen isteyen bask larda kullan lan, dzgn, parlak, przsz k t, ku e k d , papyeku e. kaymak tabakas * Bir toplumun sekin ve zengin kesimi. kaymak tak m * \343 kaymak tabakas . kaymak ta * Parlat lmaya elveri li, yumu ak, beyaz, yar saydam bir tr mermer, su mermeri, albatr. kaymakalt * Ya al nm st. kaymakam * Bir ilenin en byk ynetim grevlisi, ilebay. * Yarbay. kaymakaml k * Kaymakam olma durumu. * Kaymakam n grevi. * Kaymakam n makam ve bu makama ba l resm dairelerin btn. * le, kaza. kaymak * Kaymak yapan veya satan kimse. kaymaklanma * Kaymaklanmak i i. kaymaklanmak * Kaymak ba lamak, kaymak tutmak. kaymakl * Kayma olan. * zerine veya iine kaymak konulmu olan. kaymakl dondurma * Stten yap lm dondurma. kayme kaymelik * Herhangi bir kayme de erinde olan. kayna * Volkan blgelerinde, belli aral klarla su ve buhar f k rtan s cak kaynak, gayzer. * K t para, kaime.

kayna ta * Kaynalarda olu an silisli kelti, gayzerit. kayna n almak * (bir yerden) esas almak, bir esasa veya deste e dayand rmak.

kaynak

* Bir suyun kt yer, kaynarca, p nar, memba. * Bir eyin kt yer, men e. * Bir haberin kt yer. * Ara t rma ve incelemede yararlan lan belge. * Herhangi bir enerjinin olu up evreye yay ld yer. * ki metal veya yapay paray s l yolla birle tirme yntemi, kayna t r p yap t rma i i.

kaynak ki i * Sa lam, gvenilir, do ru bilgiler edinilen kimse. kaynak makinesi * Kaynak yap m nda kullan lan makine. kaynak suyu * Kayna n veya gzemin ba nda al nan su. kaynak yapmak * iki metal veya yapay paray s yoluyla birle tirmek. kaynaka * Belli bir konu, yer veya dnemle ilgili yay nlar kapsayan veya en iyilerini seen eser, bibliyografya, bibliyografi. kaynakac * Kaynaka haz rlayan kimse. kaynak * Kaynak yapan kimse. kaynak l k * Kaynak yapma i i. kaynakhane * Kaynak i leri yap lan yer. kaynaklanma * Kaynaklanmak i i veya durumu. kaynaklanmak * Kaynak hlini almak. kaynama * Kaynamak i i. kaynama noktas * Saf bir s v n n belirli bir bas nta kaynamaya ba lad s cakl k. kaynamak * Bir s v , s cakl belli bir dereceyi bulunca, buhar durumuna geerek fokurdamak. * (byle bir s v n n iinde bulunan ey) Fokurdamak. * (yemek iin) Pi mek, ha lanmak. * Yerden kmak. * (k r k, atlak kemik veya metal paralar iin) Eski durumunu almak, birbirine yap mak. * (yara iin) Kapanmak, iyile mek. * (mayal bir ey iin) Kabar p kprmek. * (mide iin) Ek imek. * alkant durumunda olmak, dalgalanmak. * ok miktarda bulunmak. * Gizli bir i evirmek, iin iin haz rlanmak. * (bir yerde) Huzursuzluk, tedirginlik olmak. * stenildi i gibi olmamak, gerekle memek.

* Arada kaybolmak. * Artmak, o almak, yo unla mak. kaynana * Kad na gre kocas n n, kocaya gre kar s n n annesi, kay n valide.

kaynana a z * leri geri veya yersiz konu ma, gereksiz dedikodu yapma. kaynana z r lt s * Bir sap evresinde evrilen, evrildike tak rt l bir ses karan ocuk oyunca . kaynanadili * Dil biiminde yass ve dikenli dallar olan bir kakts trne halk n verdi i ad. * Bir i ne oyas rne i. kaynanal k * Kaynana olma durumu. * Kaynanaya yak r davran . kaynanal k etmek * (kaynana) geline veya damada kt davranmak. * bir yak n na gere inden ok kar mak. kaynar * Kaynamakta olan. * ok s cak. * Kaynak, p nar. * Kaynak. * S cak su kayna . * Hastalara kaynat larak iirilen pekmez, ya ve baharat kar m . * Birbirine kaynam , kayna m . * K p rdak, oynak (kad n). kayna ma * Kayna mak i i. * Kalabal n ok oldu u bir yerde k p rdanma, hareketlilik. * Huzursuzluk. kayna mak * Ayr lmayacak bir biimde birle mek. * ok kalabal k ve k p rdak olmak, hareket etmek. * Birbirine iyice uymak. * Uyu mak, yak n ili ki kurmak, derinle tirmek. * Birle mek. * Huzursuzluk olmak. kayna t rma * Kayna t rmak i i. * Kelime veya birle ik kelime ierisinde bir araya gelen seslerin birbirlerini etkileyerek k salmaya yol amas olay : Kay n ana > kaynana, kay n ata > kaynata, stl a > stla gibi. kayna t rma sesi * nl ile sona eren bir kelimeye nl ile ba layan bir ek geldi inde araya giren y sesi: ki-y-i, oda-y-a, soruy-u vb. kayna t rmak * Kayna mas n sa lamak.

kaynarca

kayna k

kaynata

* Kad na gre kocas n n, kocaya gre kar s n n babas , kay n baba, kay n peder.

kaynatal k * Kaynata olma durumu. kaynat lma * Kaynat lmak i i. kaynat lmak * Kaynatmak i i yap lmak. kaynatma * Kaynatmak i i. kaynatmak * Kaynamas n sa lamak. * Kaynak yapmak. * Konu mak, sohbet etmek. * Belli etmeden almak; unutturmak. kaynayan kazan kapak tutmaz * iin iin geli en olaylar veya duygular bir yerde patlak verir. kaynay * Kaynamak i i veya biimi. kaypak * Kayagan, kaygan. * Sznde durmaz, dnek. * Biraz kaypak. * Sznde durmayarak, dneklik ederek.

kaypaka

kaypakla ma * Kaypakla mak i i. kaypakla mak * Kaypak bir duruma gelmek. kaypakl k * Kaypak olma durumu. * Sznde durmazl k, dneklik. kaypama * Kaypamak i i. kaypamak * Aya kaymak. kayra * Yksek tutulan veya say lan birinden gelen iyilik, ltuf, ihsan, at fet, inayet. * Bkz. Tanr kayras .

kayrac l k * Evrendeki btn olaylar tanr sal sebebe dayand ran, insanlar n ancak Tanr kayras yla, ba yla kurtulabilece ini ileri sren reti, providansiyalizm. kayrak * Ekime elveri li olmayan, ta l , kumlu toprak.

* Yass , dz ta . * Bile i ta . kayran kayr lma * Kayr lmak i i. kayr lmak * Kay rmak i i yap lmak. kayser kay a kay ama * Kay amak i i. kay amak * Kaya, toprak vb.yerinden koparak a a ya kaymak. kay at kaytaban * Kay ama sonucu yerinden kopmu para. * Sr, deve srs. * Ba bo , dzensiz. * Kuytu. * Sznde durmayan. * Ya c , dalkavuk, numarac . * Roma, Bizans ve Alman imparatorlar na verilen unvan. * Kay amak olay , kayma, g, heyeln. * Orman iinde geni ve plak alan, dzlk.

kaytak

kaytakl k * Kaytak olma durumu. kaytan * Pamuk veya ipekten sicim. * Yelkeni yar kapatmak iin kullan lan rg halat.

kaytan b y kl * nce ve uzun b y kl . kaytanl * Kaytan olan, kaytanla dikilmi . kaytar c * ten kaan kimse. kaytar kaytarma * Kaytarmak i i veya biimi. * Kaytarmak i i.

kaytarmac * Kaytaran (kimse). kaytarmac l k

* Kaytarmac n n i i. kaytarmak * Geri evirmek, iade etmek. * ten kamak. kayy m * Bkz. kayyum. kayyum * Cami hademesi. * Belli bir mal n ynetilmesi veya belli bir i in yap lmas iin grevlendirilen kimse.

kayyumluk * Kayyum olma durumu. * Kayyumun grevi. kaz (Anser). * Perde ayakl lardan, uzun, beyaz veya gri boyunlu, suda ve karada ya ayan, uan, yaban veya evcil ku * Budala.

kaz aya * Bkz. kazaya . kaz gelen yerden tavuk esirgenmez * byk karlar beklenen yerde kk fedakrl klar yap lmal d r. kaz kafal * Anlay s z, kavray s z, kafas z. kaza * Can veya mal kayb na veya zarar na sebep olan kt olay. * Vaktinde k l nmayan namaz veya tutulmayan orucu sonradan din kurallara uygun olarak yerine getirme. * Yarg , yarg lama. * Kad n n grevi. * le, kaymakaml k.

kaza dairesi * Yarg evresi. kaza etmek * vaktinde k l nmayan namaz , tutulmayan orucu din kurallara uygun olarak yerine getirmek. kaza ile * kazara.

kaza kur unu * Yanl l kla gelen mermi. kaza ve kader * al n yaz s . kazaen kaza Kazak * Kazara. * Kaz makta veya temizlemekte kullan lan demir ara. * Kazakistan Cumhuriyeti'nde ya ayan Trk soylu halk veya bu halktan olan kimse. * Gney Rusya'da ya ayan Slavla m bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse.

* Kazaklara zg olan, Kazaklarla ilgili olan. kazak * Genellikle kollu, ba tan geirilerek giyilen, rme st giysisi. * Cokeylerin giydi i, gz al c renklerde bir tr ceket. kazak * Rusya'da ve ran'da ayr bir s n f olu turan atl asker. * Kar s na sz geirebilen, dedi ini yapt rabilen erkek, k l b k kar t . Kazak melmesi * Bir bacak zerinde melip dizi iyice bkerken, teki baca nde tutma biiminde yap lan bir g al t rmas . Kazaka * Kazak Trkesi. kazakl k kazal * Kar s na sz geirme, dedi ini yapt rma durumu. * Kazaya yol aan, sak ncal , tehlikeli. * Kaza geirmi olan. * lesi olan. * Obslerden, bombalardan korunmak iin yerin alt na kaz lm siper. * ok miktarda yemek pi irmeye veya bir ey kaynatmaya yarar byk, derin ve kulplu kap. * Buhar makinelerinde, kalorifer tesisat nda, suyun kaynat ld kapal kap.

kazamat kazan

kazan (biri) kepe * bir kimsenin, bir yeri iyice ara t rd n anlat r. kazan dairesi * ok katl yap larda s tma sisteminin yer ald blm. kazan kald rmak (veya devirmek) * (yenieriler) yemek pi irilen kazan kald rarak ayaklanmak, isyan etmek. * yneticinin bir tutumuna kar hep birden ayaklanmak, isyan etmek. kazan kaynamayan yerde maymun oynamaz * hibir i kar l ks z yap lmaz. kazan ta * Kalsiyum tuzlar kapsayan suyun s t ld kab n i yzeyinde olu turdu u katman. kazanc * Kazan yapan, satan veya onaran usta. * Kazan ate leyen kimse, ate i. kazanc l k * Kazanc n n i i veya mesle i. kazan * Sat lan bir mal, yap lan bir i veya harcanan bir emek kar l nda elde edilen para, temett. * Yarar, kar, kr.

kazanl * Kazanm olan. * Kazan getiren, kazan sa layan.

kazans z * Kazanc olmayan. kazand rma * Kazand rmak i i. kazand rmak * Kazanmas n sa lamak. kazandibi * Dibi tutturularak hafif yan k kokusu verilmi muhallebi. kazan kapal kaynamak) * i yz bilinmemek. kazan lma * Kazan lmak i i. kazan lmak * Kazanmak i i yap lmak. kazan m * Kazanmak i i. * Bir i yerinde i ilere sa lanan hukuk, sosyal ve mal her tr hak. kazan * Kazanmak i i veya biimi. kazanma * Kazanmak i i, edinme.

kazanmak * Kazan sa lamak. * Olumlu, iyi bir sonu elde etmek. * kmak, isabet etmek. * Edinmek, sahip olmak. * U ramak, yakalanmak. * Kendinden yana ekmek. * Ele geirmek, fethetmek. * Yenmek, galip gelmek. kazara * Kaza sonucu, yanl l kla, bilmeden, kazaen. * Rastgele, tesadfen. kazaratar * Eklemli bir kol zerinde hareket eden kepeli bir ark veya zincirle donat lm kaz makinesi, kazma, ekskavatr. kazas z * Kazaya u ramadan yap lan. * Kazas z bir biimde. kazas z bels z * Kazaya veya gl e, s k nt ta u ramadan. kazaska kazasker * Kayna Kafkasya olan ve h zl oynanan bir halk dans . * lmiye s n f n n yksek derecesinde bulunan devlet grevlisi.

kazaskerlik * Kazaskerin yapt i , kazaskerin rtbesi ve makam . kazaya b rakmak * (namaz iin) vaktinde k l namayan daha sonra k lmak. kazaya kalmak * (namaz iin) vaktinde k l namamak. kazaya r za gstermek * yarg ya, verilen hkmlere boyun e mek. kazaya * Ispanakgillerden, yapraklar kaz aya na benzeyen bir bitki (Chenopodium). * ok kollu engel. * aprazlama yap lan teyel, Hristo teyeli. * Bir ucuna, ortas ndan bir ikincisi ba lanarak yap lan ulu halat. * A k turuncu renk. * Bu renkte olan. kazaz kazazede kazboku * Ham ipe i iplik ve ibri im durumuna getiren kimse. * Kazaya u ram , kaza geirmi olan (kimse). * Kirli sar (renk). * Bu renkte olan.

kazd ukura (veya kuyuya) kendisi d mek * ba kas iin haz rlad ktl e kendi u ramak. kazd rma * Kazd rmak i i. kazd rmak * Kazmak i ini yapt rmak. kazein * Stte bulunan protein maddesi. * Bkz. bitkisel kazein.

kazein tutkal * Ek i stten kire yard m ile retilen ve so uk olarak kullan lan a a yap t r c s . kazevi kazg * Tand rdan ekme i karmaya yarayan bir ara. * Bitki kk karma a yarayan ucu sivriltilmi sopa. kaz * Bir yeri kazma i i, hafriyat. * Yer alt ndaki tarih de eri olan eyleri, yap lar ortaya karmak amac yla arkeologlarca topra n belli kurallara ve yntemlere gre kaz lmas , ara t r lmas . * Tahta, maden gibi eyler zerine yaz veya resim oyma i i, hak (II). kaz bilimci * Arkeoloji ile u ra an kimse, arkeoloji uzman , arkeolog. * Saz veya kam tan rlm byk sepet, zembil.

kaz bilimi * Arkeoloji. kaz bilimsel * Arkeoloji ile ilgili, arkeolojik. kaz koz anlamak * sylenen eyi ok yanl anlamak. kaz c * Kaz veya oyma i i yapan. kaz a vurmak * bir kimseyi yere dikilmi ucu sivri bir kaz a oturtarak ldrmek. kaz k * Topra a ak lmak iin haz rlanm , ucu sivri ubuk. * Direk, sopa. * Yap lar n temelinde kullan lan, topra a ak lan veya toprak iine giren tahta, maden veya betonarmeden silindir, prizma vb.biimindeki uzun para. * nsan zerine oturtarak ldrdkleri, yere dik ak lm sivri ulu odun veya i . * Kaz a oturtarak uygulanan ldrme cezas . * Genellikle ya l gre te, gre inin, elini hasm n n kispeti iine sokarak yapt oyun. * Al veri te aldat lma. kaz k atmak * aldatmak, kaz klamak. kaz k dikmek * devaml kalmak, ebediyen ya amak. kaz k gibi * dimdik ve sert. kaz k kadar * kocaman (kimse). kaz k kakmak * umuldu undan pek ok ya amak. kaz k kk * Havuta oldu u gibi topra a dikine giren koni biiminde kk. * Topra n iinde derinlere do ru dik bir ekilde geli en, zerinden kan ikincil yan kkleri o unlukla az olan kk. kaz k marka * ok pahal . kaz k yemek * aldat lmak, kaz klanmak. kaz k yutmu gibi * Bkz. baston yutmu gibi. kaz kazan * Kaz nd nda, ayn tutardan n bir arada bulma esas na dayal bir tr talih oyunu. kaz k * Al veri te aldatan, pahal mal satan (kimse). kaz klama

* Kaz klamak i i. kaz klamak * Bir tarla veya arsan n s n r n belirtmek iin kaz k akmak. * Kaz k cezas na arpt rmak. * Bir mal , bir kimseye de erinden ok pahal ya satmak, al veri te aldatmak. kaz klanma * Kaz klanmak i i. kaz klanmak * Kaz a oturtulmak. * Bir mal de erinden ok pahal ya almak, al veri te aldat lmak. kaz klay * Kaz klamak i i veya biimi. kaz kl * Kaz olan, kaz kla desteklenmi olan.

kaz kl humma * Tetanos. kaz l kaz l * Kaz lmak i i veya biimi. kaz lma kaz lmak kaz m kaz ma krtaj. * Kaz mak i i. * Vcutta bo luklar iinde bulunan yabanc cisimleri, hasta veya zararl say lan dokular kaz yarak almak, * Kaz lmak i i. * Kazmak i i yap lmak. * Kazma i i. * K ldan bklm uval dikmekte kullan lan ip, sicim.

kaz ma resim * A a, metal veya ta bir yzeye ayr katlar hlinde de i ik renkli boyalar srldkten sonra, stteki katlar yer yer kaz yarak alttaki renklerden yararlanma tekni i, gravr. * Bu teknikle yap lan resim, gravr. kaz mak * Kesici bir arac srterek bir eyin yzndeki tabakay kald rmak. * Kesici bir ara kullanarak silmek, karmak. * Serte ovmak. * Vcuttaki yabanc bir cismi hasta, zararl veya istenmeyen bir organ almak, temizlemek, yok etmek. * T ra etmek. * Metal bir yzey stne sert bir arala ekil izmek, yaz yazmak, nak etmek. * Asl n , kkn ok detayl ara t rmak. * St, muhallebi ve yemek pi erken tencerenin dibinde yanan yap kan blm.

kaz m k

kaz n aya yle de il * bir sorun, bir durum san ld gibi de ildir.

kaz nma

* Kaz nmak i i.

kaz nmak * Kendi kendini kaz mak. * Kaz mak i i yap lmak. * Derisini kaz r gibi ka mak. * Derisini yzercesine t ra olmak. * Her taraf iyice temizlemek. * Var yo u, elindeki btn paras al nmak veya al nmak. kaz nt * Kaz yarak kar lan para. * K tta kaz ma izi.

kaz nt l * Kaz nt s olan (k t, yaz ). kaz tma kaz tmak * Kaz mak i ini yapt rmak. kaz y kaziye * Kaz mak i i veya biimi. * nerme. * Kaz tmak i i.

kazkanad * Gre te hasm n n ba n koltuk alt na alarak hasm arkadan, yandan sararak, elleri koltuklar alt ndan geirdikten sonra s rt nda veya ensesinde birle tirme biimindeki oyun. kazma * Kazmak i i. * Topra kaz p kald rmak, dzeltmek gibi i lerde kullan lan a a sapl demir ara. * Kaz larak yap lm .

kazma di * n di leri uzun ve d ar do ru k k olan (kimse). kazma gibi * byk, kocaman (di ). kazmac * Kmr ocaklar nda kazma ile kmr karan i i. kazma kazmak * Bkz. kazaratar. * Herhangi bir arala topra amak, oymak. * Bu yolla ukur, kuyu, yol vb. olu turmak. * Hakketmek. * Bkz. ka mir. * Hidratl do al kur un ve uranyum silikat.

kazmir kazolit

kazulet kazurat ke kebap

* Kocaman. * D k . * Trk alfabesinin on drdnc harfinin ad . * Do rudan do ruya ate te veya kap iinde susuz olarak pi irilmi et. * K zartma, evirme veya kavurma yoluyla haz rlanan her trl yiyecek. * Kavrulmu , k zarm . * Yanm , yan k.

kebap * Kebap yap p satan kimse. * Kebap yenilen veya sat lan yer. kebap l k * Kebap olma durumu. kebapl kebapl k * Kebap yap lmaya elveri li, kebap yap lmak iin ayr lm . kebe kebere kebir * K sa kepenek. * Gebre otu. * Byk, ulu. * Ya a byk, ya l . * Krek kemi i. * Koyunlar n kebzesine bakarak gelecekten haber verdi ini ileri sren kimse. kee * Yapa veya kei k l n n dokunmadan, yaln zca dvlmesiyle elde edilen kaba kuma . * Bu kuma tan yap lm olan. * Yere serilen hal , kilim gibi ynl d emelik. * Kebab olan, iine kebap konulmu olan.

kebze kebzeci

kee klh etmek * aldatmak, kand rmak. kee klh olmak * ordudan veya resm grevden kar lmak. keeci keecilik * Kee yapan veya satan kimse. * Kee yapma veya satma i i.

keeleme

* Keelemek i i. * Keele mek i i.

keelemek * Bir nesneye kee geirmek. * Metal bir yzeyi keeyle parlatmak. keelenme * Keelenmek i i. keelenmek * Keele mek. keele me * Keele mek i i. keele mek * Telleri birbirinin iine girip kar arak ayr lmaz olmak. * (deri) Przl duruma gelmek, kee gibi olmak. * Vcudun bir yeri uyu up duyarl azalmak. keele tirme * Keele tirmek i i. keele tirmek * Keele mesine yol amak. keeli * Keesi olan.

keesini sudan karmak * g olan bir i i, durumu yoluna koyarak rahatlamak. keeyi suya atmak * ar ve namusu hie saymak. kei * Gevi getirenlerden, eti, st, derisi ve k l iin yeti tirilen, memeli evcil hayvan (Capra hircus). * Bu hayvan n di isi. * nat .

kei inad * Bir trl yumu amayan vazgeilmeden srdrlen inat. kei kmreni * Yapraklar so an terine kullan lan bir tr yaban sar msa . kei mantar * Bkz. ak mantar. kei postu * Keinin derisinin terbiye edilmesi ile yap lan post. kei sakal * Sakal yaln z enede sivri ve seyrek olarak bulunan. kei s d * Batakl klarda ve nemli ormanlarda ok bulunan bir s t tr (Salix caprea). kei yemi i * Yaban mersini.

kei yolu

* Engebeli yerlerden gelip geenlerin ayak izlerinden olu an, tekerlekli ara i lemeyen dar yol, r, patika.

keiboynuzu * Baklagillerden, kerestesi marangozlukta, kabuklar tabakl kta kullan lan bir a a, harnup (Ceratonia siliqua). * Bu a ac n baklams , ekerli olan yemi i, harnup. keiboynuzu gibi * i i ok, verimi az olan eyler iin sylenir. keiler * Keileri ve e itli koyun trlerini iine alan, da l k, kayal k yerlerde ya ayan, hafif yap l , evik gevi , getiren hayvanlar s n f . keileri ka rmak * delirmek veya bir bunal m iinde bulunmak. keile me * Keile mek i i. keile mek * nad tutmak. keilik * nat l k.

keilik etmek * inat etmek. keimemesi * Sert kabuklu, iri taneli, uzunca, beyaz veya k rm z ms bir e it zm. keisa an * obanaldatan, da k rlang c . keisakal * Ldengillerden, ay rlarda, nemli yerlerde yeti en, topraklar m zraks ve izgili iekleri mavimt rak veya mor renkte lden bitkisinin bir tr (Cistus creticus). * Glgillerden, beyaz veya penbe iekli, bahelerde ss bitkisi olarak yeti tirilen bir a a k, erkesakal , ay rmelikesi (Spiraea aruncus). keisedefi * Keisakal . keit rna * Kesici a z gen biiminde olan oyma kalemi. keiye can kayg s , kasaba et (veya ya ) kayg s * ba kas n n byk zarar kar s nda kendi kk yarar n d nenler iin sitem olarak sylenir. keiyi yardan uuran bir tutam ottur * gz doymayan h rsl insanlar kk bir kar iin btn varl n tehlikeye atar. keder * Ac , znt, dert, s k nt , st rap, tasa. keder ekmek * ac duymak, st rap ekmek. keder vermek * znt vermek, kederlendirmek, tasaland rmak.

kederlendirme * Kederlendirmek i i. kederlendirmek * Keder, znt duymas na yol amak, ac vermek. kederleni * Kederlenme durumu. kederlenme * Kederlenmek i i. kederlenmek * Kederli olmak, zlmek, tasalanmak, mkedder olmak. kederli kedersiz kedi * Kedigillerden, kpek di leri iyi geli mi , kaslar evik ve kuvvetli evcil veya yaban, kk memeli hayvan (Felis domesticus). kedi (veya eti) ne, budu ne? * ya kk. * imknlar , gc s n rl , paras az. kedi bal * Erik, kay s gibi a alardan s zan bir e it zamk. kedi bal * Kedi bal gillerden, di leri ve solunga yar klar kk bir bal k (Scyiliorhinus canicula). kedi bal giller * Bal klar s n f n n kpek bal klar tak m n iine alan bir familya. kedi ci ere bakar gibi bakmak (veya szmek, seyretmek) * imrenerek bakmak. kedi gibi * uysal ve sokulgan. kedi gibi drt ayak zerine d mek * en g durumdan zarar grmeden kurtulmak. kedi ile harara girmek * geimsiz biri ile i birli i yapmak. kedi ile kpek gibi * birbirleriyle geinemeyen, anla amayan kimseler iin sylenir. kedi nanesi * Ball babagillerden, k rlarda yeti en, kedilerin kokusundan ok ho land bir bitki, yaban smbl (Nepeta cataria). kedi olal bir fare tuttu * imdiye kadar bir tek ba ar l i yapabildi. kedi otu * Ac l , zntl, mukedder. * Ac s z, zntsz.

* ki eneklilerden, kk sap hekimlikte kullan lan bir bitki (Valeriana). kedi otugiller * Yapraklar saps z olan otsu bitkileri, seyrek olarak da al durumundaki bitkileri kapsayan biti ik ta yaprakl , iki enekli bitkiler familyas . kedi yavrusunu yerken s ana benzetir * yolsuz oldu unu bildi i bir i i yaparken kendini mazur gstermek iin bahane uydurur. kedi yeti emedi i (veya uzanamad ) ci ere pis (veya murdar) dermi * elde edemeyecekleri eyi hor gstermeye kalk anlar iin sylenir. kediaya * Birle ikgillereden, ss bitkisi olarak da yeti tirilen, beyaz ms , yumu ak, s k tyl bir bitki (Antennaria dioica). kedibast * Btn yzeye tutkal srmeyi gerektirmeyen i lerde, f ray aral kl bast rarak tutkal srme i i. kedidili kedigiller * Kedi, aslan, kaplan, pars gibi hayvanlar iine alan etil memeli hayvanlar s n f . kedigz * Ta tlar n arkas ndaki k rm z renkli i aret lmbas . * Yollarda k vurdu u zaman parlayan trafik i areti. * Genellikle dondurman n yan nda yenilen bir tr tatl biskvi.

kedinin boynuna ci er as lmaz * bir kimseye, kullan p zarar verece i, kendine mal edip ortadan kald raca ey emanet edilmez. kediyalad * Kadife veya tiftikten yap lm bir rnn yzeyine verilen ekil. kediye peynir ( veya ci er) smarlamak * gvenilmeyecek birine saklamas iin bir ey b rakmak. kefal * Kefalgillerden, orta byklkte, ok pullu, kt ba l , gm renkte, beyaz etli bir bal k (Mugil cephalus). kefalet * Birinin borcunu dememesi veya verdi i sz yerine getirmemesi durumunda btn sorumlulu u zerine alma durumu, kefillik. kefaleten * Kefalet yoluyla.

kefaletname * Bir kimsenin kefil oldu unu gsteren belge, kefillik k d . kefalgiller * Kefallarla onlara yak n trleri kapsayan kemikli bal klar familyas . kefaller tak m . kefaret * Bir gnah Tanr 'ya ba latmak umuduyla verilen sadaka veya tutulan oru. kefaretini demek * Kefalgiller, kum bal giller, cennet bal giller, uskumrugiller familyalar n iine alan kemikli bal klar

* cezas n ekmek. kefe * Terazi gzlerinden her biri. kefe kefek kefeki * Semercilerin kulland bir tr ara. * Kefeki. * Yap larda kullan lan a k renkli, delikli, hafif, i lenmesi kolay, ate e dayan kl bir tr ta . * Di lerin diplerinde ve kaplarda olu an kire tabakas .

kefeki tutmak * kflenmek. kefekiye dnmek * delik de ik olmak. kefeleme * Kefelemek i i.

kefelemek * (at ) Kefe (II) ile silip tylerini parlatmak. kefeli kefen * Gmlmeden nce lnn sar ld beyaz bez, kefin. kefenci * Cenaze gereleri satan kimse. * Zorba. * Kefesi olan.

kefeni boynunda olmak * her an lm gze almak. kefeni y rtmak * a r bir hastal kta lm tehlikesini atlatmak. kefenin cebi yok * mal veya para "lrken gtrlmez" anlam nda cimriler iin sylenir. kefenleme * Kefenlemek i i veya durumu. kefenlemek * lye kefen sarmak, tekfin etmek. kefenleyi * Kefenlemek i i veya biimi. kefenli * Kefene sar lm . * Kefene sar larak. * Kefen olarak kullan lmaya elveri li (bez).

kefenlik

kefenlik para * lm durumunda gerekli masraflar n grlmesi iin ayr lm para. kefensiz * Kefene sar lmam . * Kefene sar lmadan. * Mslman olmayanlar, kfirler.

kefere kefil

* Borlu borcunu demedi inde veya bir kimse verdi i sz yerine getirmedi inde btn sorumlulu u zerine alan kimse. kefil gstermek * bir i iin gerekli olan kefili bulmak. kefil olmak * borlu borcunu demedi inde veya bir kimse verdi i sz yerine getirmedi inde btn sorumlulu u zerine almak. kefillik kefin kefir kefiye * Araplar n kulland ve omuzlar da rten, pskll erkek ba rts. kefne kehanet * uvald z veya kal n i ne ile i i leyen kimsenin eline geirdi i demirli kay . * Bir olay n gerekle ece ini nceden bilme, khinlik. * Kefil olma durumu, kefalet. * \343 kefen. * zel bir maya mantar yla kei veya inek stnn mayalanmas yla haz rlanan ek i iecek.

kehanette bulunmak * khinlik yapmak. Kehke an * Samanu rusu, Samanyolu. kehle kehribar * Bit.

* Ss e yas yap m nda kullan lan, a k sar dan k z la kadar trl renklerde, yar saydam, kolay k r l r ve bir yere h zl ca srtld nde hafif cisimleri kendine eken, fosille mi reine, samankapan. * Bu maddeden yap lm . kehribar bal * Sar ve saydam bal. kehribar gibi * sapsar , koyu sar . kehribarc * Kehribardan tespih, a zl k gibi eyler yapan veya satan kimse.

kek

* Yumurta, un ve ekerden, genellikle iine ekirdeksiz kuru zm veya kakao vb. konularak yap lan, f r nda pi irilen tatl rek. * Tane ve tohumlar n, etin veya bal n ya n veya di er s v lar n karmak iin mekanik s k lmalar yla olu an fiziksel form. kek * Keyifli bir durum anlat l rken "ne gzel, ne iyi" anlam nda sylenir. kekh keke keke * Bkz. kek. * Kekeme. * Kekeme.

kekeleme * Kekelemek i i. kekelemek * Damak sesleriyle ba layan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak ve keserek konu mak. * Ne syleyece ini a r p kelimeleri birbirine kar t rmak. kekeleyi * Kekelemek i i veya biimi. kekelik kekeme keke. * Kekemelik. * Damak sesleriyle ba layan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak birdenbire syleyen ve keserek konu an,

kekemele me * Kekemele mek i i. kekemele mek * Kekeme durumuna gelmek. kekemelik * Kekeme olma durumu, rekket. kekik * Ball babagillerden, kar l kl kk yaprakl , beyaz, pembe, k rm z ba ak durumunda iekleri olan ve ie i bahar gibi kullan lan, odunsu sapl , kokulu bir bitki (Thymus vulgaris). kekik ya * Kekikten elde edilen ve genellikle geleneksel halk tedavisinde kullan lan kokulu ya . kekikli keklik * Slngillerden, gvercin bykl nde, eti iin avlanan, ty boz, ayaklar ve gagas k rm z renkte bir ku (Perdrix). * Al ml , gzel kad n. keklik etmek * aptall k etmek. * zerine veya iine kekik konulmu olan.

keklik gibi * gzel, al ml , hareketli. kekre kekrelik * Kekre olma durumu. kekremsi * Tad az kekre olan. * (koku iin) Genzi yakan, buruk. * Surat as k, yz glmeyen (kimse). * Tad ac mt rak, ek imsi ve buruk olan.

kekremsilik * (tat ve koku iin) Kekremsi olma durumu. * As k suratl olma, yz glmeme. kekresi * Tad kekreye benzeyen. kel * Vcudun k ll yerlerinde reyen bir tr mantar n, k llar n dklmesine yol at bula c bir hastal k. * Bu hastal a tutularak sa dklm olan (kimse). * Kal t ma ba l olarak veya ya l l k sebebiyle salar dklm olan. * (do a iin) plak. * (bitki iin) Geli memi , c l z. * inde az e ya bulunan. * ilgisi olsun olmas n her eye kar an. * Kendisini a a gibi gstermek isteyen zavall kimse.

kel khya kel khya

kel lr, s rma sal olur, kr lr badem gzl olur * Bkz. kr lr badem gzl olur, kel lr s rma sal olur. kelm * Sz. * Syleyi biimi, syleme. * Tanr 'n n varl n ve slm dininin do rulu unu konu edinen bilim. Kelm kadim * Kur'an kerim, Kur'an. kelm kibar * zdeyi . kelaynak * Leylekgillerden, yeryznde yaln z Birecik'te, F rat vadisini eviren kayalarda ya ayan uzun gagal bir ku (Geronticus eremita). kelba a im ir tarak * birok ihtiya varken gereksiz zenti ve gsteri i belirtir. kele kelebek * Bo a, tosun.

* Pul kanatl lardan, vcudu, kanatlar ince pullarla ve trl renklerle rtl, drt kanatl , ok say da trleri olan bceklere verilen genel ad.

* Gevi getiren hayvanlar n karaci erlerinde yerle ip en ok d yollar n t kayan bir cins asalak hayvan ve bu hayvan n sebep oldu u hastal k. * Vida, somun gibi nesnelerde kolayca evrilmeye yarayan kelebek biimindeki blm. * Kelebek biiminde olan. kelebek cam * Otomobilde n kap penceresinde ekseni evresinde dnerek a labilen veya sabit bulunan kk cam. kelebek ie i * ki eneklilerden, ayd nl k oda ve salonlarda zengin renkli ve ok dall bir ss birkisi. kelebek gzlk * Burundan tutturularak kullan lan saps z gzlk. kelebek otu * Bir cins yaban yoncas . kelebekler * Pul kanatl lar. keleci kelek * z veya kusursuz, dzgn sz. * Olgunla mam ham kavun. * Irmaklarda i leyen ve i irilmi tulumlar zerine kurulan bir e it sal. * Yer yer plakl veya bo lu u olan. * K ls z. * Aptal. * Kelek olma durumu. * Aptall k. kelem * Lhana. keleme * Srlmeden b rak lm tarla. * Bak ms z b rak lm ba veya bahe. * Byk iplik ilesi. * Ba lam, demet. * Tutuklular n kamas n nlemek iin bileklerine tak lan, bir zincirle tutturulmu demir halka. * Kablo, boru gibi eyleri bir yere ba l tutmak iin kullan lan halka.

keleklik

kelep

kelepe

kelepe vurmak (takmak veya kelepeye vurmak) * bileklere demir halka geirmek. kelepeleme * Kelepelemek i i. kelepelemek * Kelepe takmak. kelepelenme * Kelepelenmek i i. kelepelenmek

* Kelepelemek i i yap lmak. kelepeli * Kelepesi olan. * Bileklerine kelepe tak lm olan. kelepir * De erinden ok a a bir fiyatla al nan veya al nabilecek olan ( ey). kelepirci * Her eyi kelepir olarak ele geirmek isteyen (kimse).

kelepircilik * Kelepircinin i i. kelepire konmak (veya yakalamak) * bir eyi ok ucuza almak. kelepleme * Keleplemek i i. keleplemek * pi ile yapmak. kelepser keler * At n ba vurmas n engelleyen kay . * Srngenler s n f n n kelerler tak m ndan olan hayvanlar n genel ad .

keler bal * Kelergillerden, 1,5m uzunlu unda bir cins kpek bal (Squalus squatina). kelergiller * As l kpek bal klar yla vatozlar aras nda geit say labilecek bal klar kapsayan kemikli bal klar familyas . kele * Yi it, cesur, bahad r. * ok yak kl , ok gzel. * Vcut yap s gsteri siz. * irkin, kt. * Kel. * Kele olma durumu.

kele lik

keleye ekmek * (inek) bo a ile cinsel ili kide bulundurmak, bo aya ekmek. keli grnmek * kusuru ortaya kmak. keli k zmak * (seyrek fkelenenler iin) fkelenmek. keli kr toplamak * i e yaramaz kimseleri toplamak. kelifit * Hidratl do al magnezyum silikat. kelik

* Eski ayakkab . kelime * Anlam olan ses veya ses birli i, sz, szck. kelime cambaz * Kelime cambazl yapan kimse. kelime cambazl * Szlerle oyun yapma. kelime hazinesi * Bkz. sz da arc , sz varl , vokabler, kelime kadrosu. kelime kadrosu * Sz varl . kelime kar kl * \343 sz kar kl . kelime oyunu * Szlerin ok anlaml olmas ndan veya benzerliklerinden yararlanarak yap lan nkte veya ayk r anlamland rma. * ki veya daha ok ki inin her defas nda bir harf ekleyerek anlaml kelime olu turma oyunu. kelime s kl * Dilde bir szn kullan lma oran , frekans. kelime tr * Yap , kavram, grev bak m ndan aralar ndaki benzerli e gre ayr lm bulunan kelime trlerinden her biri. Trkede sekiz kelime tr vard r: isim, s fat, zamir, zarf, edat, ba la, nlem, fiil. kelime vurgusu * Bir kelimede bir hecenin teki hecelerden daha bask l syleni i. kelimecik * Kk kelime. kelimei ahadet * "Tanr 'dan ba ka Tanr yoktur ve Muhammed onun kulu ve peygamberidir" sz; slm n be art ndan biri. kelimeleri tartarak konu mak * sonucu hesaplayarak konu mak. kelimele mek * Kelime durumuna, sz varl hline gelmek, sze dn mek. kelimenin tam anlam yla * bir durumu anlatmak iin kullan lan szn kapsad tam kavramla. kelimesi kelimesine * Hibir kelimesini atlamadan, oldu u gibi, t pk , harfiyen, aynen, motamot. kelimesiz * Sessiz, kelimeleri kullanmadan. kelin merhemi olsa ba na srer (veya kelin medar olsa kendi ba nda olur) * kendi i ini halledemeyen ki iden ayn durum iin yard m istendi inde sylenir. kelle * Ba , kafa.

* (baz peynir cinsleri ve kle durumundaki eker gibi eyler iin) ri tane. * Ekinlerde ba ak. kelle gtrmek * gereksiz bir aceleyle gitmek, ko turmak, acele davranmak. kelle koltukta (gezmek) * gzn budaktan esirgememek. kelle koparmak * olumsuz ve ba ar s z bir durum sonunda i e, greve son vermek. kelle ko turmak * gere inden ok acele etmek. kelle kulak yerinde (olmak) * kanl canl ve iri yap l olan. * gsteri li, itibarl say lan. kellesinden olmak * can vermek, lmek. kellesini koltu una almak * lm gze almak. kellesini uurmak * kafas n keserek koparmak. kellesini vurdurmak * ldrmek. kelle me * Kelle mek i i.

kelle mek * Kel durumuna gelmek. kelleyi vermek * can n feda etmek. kelli * "Sonra" edat gibi, kma durumundaki szlerin ard s ra geldi inde birbirine ba lad iki yarg dan birincisini zorlay c bir sebep olarak gsterir. kelli felli kellik * K l k yafeti dzgn, olgun ve gsteri li (kimse), kerli ferli, gn grm . * Kel olma durumu. * plak, bitkisiz yer.

Kelo lan

* Trk masallar n n o unda geen, sonunda zeks ve yi itli iyle amac na eren bir kahraman n ad . * (kk k ile) Bir ailenin koruyuculu una veya bir yere rakl a al nan ksz ocuklar anlatmak iin bir ok ama sz gibi de kullan l r. kelo lan kem * Hindi. * Noksan, eksik. * Kt, fena.

kem gz

* Kt, bakt eye nazar de diren gz.

kem gzle bakmak * kt niyetle bakmak. * nazar de diren bir bak la bakmak. kem km * Verecek cevap bulamay p a k bir anlam olmayan geli igzel szler sylemek" demek olan kem km etmek deyiminde geer. kem sz kem ake sahibinindir * kt sz syleyenindir. kemakn kemal * Bilgi ve erdem bak m ndan olgunluk, yetkinlik, erginlik, eksiksizlik. * En yksek de er. kemale ermek (gelmek veya kemal bulmak) * (kema:le) olgunla mak. Kemalist * Atatrk. * nceden oldu u gibi, eskisi gibi.

Kemalizm * Atatrklk. Kemalpa a tatl s * Un, ya ve yumurta kar m kurabiyelerin s cak eker erbetine at larak yap lan tatl . keman * Yay. * Drt telli, enenin alt na dayayarak al nan yayl alg . keman gibi * ince, dzgn (ka ). keman yay * Kemana tak lan ses vermeyi sa layan tel. kemanc * Keman yapan veya alan kimse. kemanc l k * Kemanc n n i i. kemane * Keman ve kemene yay . * A a gemilerde talimar n st ucundaki k vr m. * Bir tr halk alg s . * Delgi veya kk torna evirmek iin kullan lan ok yay biimindeki ara. kemane ekme * Ya l gre te, elleri hasm n n arkas ndan g s zerinde kilitledikten sonra midesi ve karn zerinde kuvvetli bir biimde ve bast ra bast ra gezdirme. keman * Alaturka mzikte keman alan kimse.

kemanke * Ok at c , oku. keme * Byk s an. * Domalan. * Yayla, diz zerinde al nan, kemana benzer telli kk bir alg .

kemene

kemeneci * Kemene alan veya yapan kimse. kement * Hayvanlar yakalamak iin kullan lan, ucu ilmikli, kaygan uzun ip. * dam iin kullan lan ya l kay . kement atmak * kemendi bir ucu elde kalacak biimde ileri do ru f rlatmak. kementlemek * Kement geirmek. kemer * Bele dolayarak toka ile tutturulan, kuma , deri veya metalden yap lan bel ba . * Etek, pantolon gibi giysilerin bele gelen blm. * zellikle yolculukta kullan lan, zerinde alt n para yerle tirmeye yarar gzleri olan me in ku ak. * ki stun veya aya birbirine stten yar m ember, bas k e ri, yonca yapra gibi biimlerde ba layan ve zerine gelen duvar a rl klar n , iki yan ndaki ayaklara bindiren tonos ba lant . * Bkz. emniyet kemeri. * Kemiklerden olu mu kemer biiminde tavan. * Katmanl kayalarda bir k vr m n kabar k tepe yeri, tekne kar t . * Tmsekli. kemer ba lama * Aile by nn, gelinin beline alt n veya gm kemer ba lamas treni, ku ak ba lama. kemer gz * Kemerle ayaklar aras ndaki bo luk. kemer patl can * Bir e it ince uzun patl can. kemere * Gemi gvertesinin enine konmu kiri lerinden her biri.

kemeri dolu olmak * ok zengin olmak. kemerini s kmak * al a veya tutumlu davranmaya katlanmak. kemerleme * Kemerlemek i i. kemerlemek * Ciltilikte diki ten sonra kitab n s rt na yuvarlak bir biim vermek. kemerli * zerinde kemeri olan veya kemer tak lm olan. * Kemer biiminde olan.

* Kavisli olan. kemerlik * Baz i i ve sat c lar n ara veya gerelerini koymak iin bellerine takt klar , gzlere ayr lm , tahta, me in veya metal kemer. * Kemer yap m nda kullan lan. kemersiz kemha * Bir e it ipek kuma . kemi ine (kemiklerine) kadar * iyice, en son s n ra dek. kemik * nsan n ve omurgal hayvanlar n at s n olu turan trl biimdeki sert organlar n genel ad . * Kemikten yap lm . * Kemeri olmayan.

kemik atmak * susturmak, oyalamak iin birini kk bir eyle avutmak. kemik bilimci * Kemik bilimi uzman , osteolog. kemik bilimi * Anatominin kemiklerle ilgili blm, osteoloji. kemik doku * Omurgal hayvanlarda iskeleti olu turan bir ba dokusu tr. kemik gibi * pek kuru, kat , sert; sa lam. kemik rengi * Beyaz ile krem rengi aras nda olan renk. kemik yalay c * Dalkavuk. kemik zar * Kemikleri kapsayan beyaz ms ve sedef renginde zar. kemikik * Kk kemik.

kemikleri say lmak * ok zay flamak. kemikleri s zlamak * (l) huzursuz. rahats z olmak. kemiklerini k rmak * birini ok dvmek, a r dayak atmak. kemikle me * Kemikle mek i i. kemikle mek * Kemik durumuna gelmek. * Sert, de i mez bir durum almak.

* Dokusu kemik doku durumuna gelmek. kemikle tirme * Kemikle tirmek i i. kemikle tirmek * Kemi e don trmek. kemikli * Kemi i olan veya ok kemi i olan. * Kemikleri iyi geli mi . * ok zay f, s ska.

kemikli bal klar * Bal klar s n f ndan, iskeletleri k k rdak durumunda kalmay p kemikle mi olan bal klar tak m . kemiksi * Kemi e benzeyen.

kemiksi blge * K k rda n kemi e dn mekte oldu u kemik tabakas . kemiksiz * Kemi i olmayan, kemi i ayr lm . kemircik * Burun, kulak vb. de bulunan kk k k rdak.

kemirdek * Kuyru un iskeleti. kemirgen * Kesici di leri ok iyi geli mi olan (hayvan).

kemirgenler * Tav an, kobay, kirpi, s an ve kunduz gibi kpek di leri olmayan ve kesici di leri iyi geli mi memeliler tak m . kemirici * Kemiren. kemiriciler * Kemirgenler. kemirilme * Kemirilmek i i. kemirilmek * Kemirmek i i yap lmak veya kemirmek i ine konu olmak. kemiri * Kemirmek i i veya biimi. kemirme * Kemirmek i i.

kemirmek * Sert bir eyi di leriyle azar azar koparmak. * A nd rmak, yemek. * Bir eyin iine i leyerek onu harap etmek. kemiyet

* Nicelik. kemlik * Ktlk. kemlik etmek * kt davran larda bulunmak. kemoterapi * Hastal klar n kimyasal maddelerle tedavi yntemi. kemre * Gbre, tezek.

kemreleme * Gbrelemek i i. kemrelemek * Gbrelemek. kemrelik -ken kenar * Bir eyin, bir yerin biti k sm veya yak n , k y . * Bir eyi evreleyen izgi. * Pervaz, izgi, antika, bask gibi evre ssleri. * Bir biimi s n rlayan izgilerden her biri. * Merkezden uzak olan, kuytu, ss z, sapa, tenha. kenar bobini * (k t l kta) retim maksimum makine geni li inde olmas n sa layabilmek iin ana bobinlerin yan nda retilen dar, tekrar hamurla t rman n d nda kullan ma imkn sa layacak geni likteki bobin. kenar gezmek * bir eyden uzakla m olmak. kenar mahalle * ehrin merkezinden uzak ve o u kltrsz, grgsz ve fakir halk n oturdu u semt. kenar semt * Bkz. kenar mahalle. kenar suyu * Kenar sslemesi. kenara atmak * bir eyin stnde durmamak, nemsememek. kenara ekilmek * art k hibir eye kar mamak. kenarc * Deniz k y lar nda avlanan bal k . * Gbrelik. * Bkz. -gan / -gen.

kenarda kalmak * kendine yak an yeri tutamayarak nemsiz bir duruma d mek. kenarda k ede

* Dikkati ekmeyen veya umulmayan yerlerde. kenar bast rmak * bir kuma n kenarlar n k v r p elle veya makine ile dikmek. kenar n dilberi * Kibarl a zenen grgs az kad n. kenarl * Herhangi bir biimde kenar olan. * Kenar ssl, kenar i lenmi . * Kenar blmn olu turan ey.

kenarl k

kenarortay * Bir gende her tepeden kar kenar n ortas na indirilen do ru paras . * Bir dikdrtgenin kar l kl iki kenar ortas n birle tiren do ru paras . kenars z kendi * yelik ekleri alarak ki ilerin z varl n anlatmaya yarar. * Ki iler zerinde direnilerek duruldu unu anlat r. * Bir i te ba kalar n n etkisi bulunmad n belirtir. * "Kendisi, kendileri" biiminde bazen sayg duygusuyla veya sz konusu olanlar amalayarak o ve onlar yerine kullan l r. * yelik eki alm bulunan isimlerden nce eksiz olarak iyelik d ncesini peki tirir, ki isel. kendi ad na * salt kendi iin, kendisi hesab na. kendi a z yla tutulmak * suu, yalan veya iddias n n yanl l kendi szyle ortaya kmak. kendi ba na * Kimseye sormadan. * Ba kas n n pay veya yard m olmaks z n. kendi beslek * z beslenen. kendi derdine d mek * kendi sorunu sebebiyle ba ka eyle ilgilenememek. kendi d en a lamaz * kendi zarar na kendi sebep olan n yak nmaya hakk olmaz. kendi gbe ini kendi kesmek * ihtiya duydu u yard m, ba kalar nca esirgendi inde i ini kendi grmek. kendi hlinde * Hibir eye kar mayan, sessiz. kendi hlinde b rakmak * zerinde al mayarak geli tirmemek veya bak ms z b rakmak; i lememek. kendi hline b rakmak * ilgilenmemek, kar mamak. kendi havas nda gitmek (veya havas nda olmak) * Kenar olmayan.

* yaln z ba na, istedi i gibi davranmak. kendi hesab na * (para, d nce, davran vb. iin) kendine gre, kendince. kendi iine ekilmek * ba kas yla ili ki kurmamak, kendi yaln z ba na kalmak, inzivaya ekilmek. kendi kabu una ekilmek * Bkz. kabu una ekilmek. kendi kanatlar yla umak * hi kimsenin deste i veya yard m olmaks z n ya amak veya bir i i olumlu sonuca ula t rmak. kendi kendine * Kimseye dan maks z n; kimseyle ilgisi, ili kisi olmadan. * Yaln z ba na. * Ba kas n n yard m ve ortakl olmadan. * Kendili inden. kendi kendine gelin gvey olmak * ilgilinin nas l kar layaca n d nmeden bir i i olmu bitmi sayarak sevinmek. kendi kendini yemek (veya kendini yemek) * a a vurmadan, gizli gizli zlmek. kendi k esinde ya amak * yaln z ba na ya amak. kendi kuyusunu kendi kazmak * kendine zarar verecek davran ta bulunmak. kendi pay ma * kendi ad ma, bana gre, bana gelince. kendi syler kendi dinler * ne syledi i anla lmaz veya syledi i eylere nem verilmez. kendi ya yla kavrulmak * olan yla geinip kimseye muhta olmamak. kendigelen * Umulmad k bir zamanda gelen ve geli inden sevin duyulan kimse veya eyler iin sylenir. kendili inden * Ba ka eylerin etkisi olmaks z n kendi kendine ortaya kan, bizatihi. * radesiz olarak gerekle en (hareket). * nsan eliyle ekilmeden yeti en, hudayinabit. * D etkilerin zorlamas olmadan, i sebeplerle olu an srelerin gerekle me niteli i. kendili inden reme * Her trl bilimsel reme olaylar n n d nda, yoktan var olmay anlatan bilim d kuram. kendili indenlik * D tan bir belirleme ile de il, kendi kendine gerekle en etkinlik. kendilik kendince * Bir nesnenin varl n veya tzn olu turan ey. * Kendine gre, kendi bak m ndan.

kendinde

* Nesnenin do al varl , durumu.

kendinde olmamak * bilinci, akl yerinde olmamak. kendinde toplamak * kendi zerinde bulundurmak, kendi varl iinde yer almas n sa lamak. kendinde toplamak * kendi zerinde bulundurmak, kendi varl iinde yer almas n sa lamak. kendinden * Kendi akl ndan, kendi kendine. kendinden gemek * bilinci i lemez olmak, kendini kaybetmek, bay lmak. * bir ey kar s nda co kuya kap lmak, duygulanmak. * uykuya dalmak, uyuya kalmak. kendine ... ss vermek * kendini ... gibi gstermek. kendine gel! * akl n ba na topla" anlam nda bir uyarma sz. kendine gelmek * ay lmak. * akl ba na gelmek. * durumu dzelmek. kendine has * \343 kendine zg. kendine k ymak * kendini ldrmek. kendine mahsus * \343 kendine has. kendine mal etmek * benimsemek veya saymak. kendine zg * Bir kimse veya eye zg olan kendine mahsus, kendine has. kendine yedirememek (veya onuruna yedirememek) * ba kas n n kendisine yapt i i, onur k r c sayarak tepki ile kar lamak; kendisinin ba kas na yapmas sz konusu olan i i, ki ili i iin onur k r c sayd ndan yapmamak. kendine yontmak * kan bir f rsattan yararlanarak, ba kalar n hi d nmeyerek hep kendi kar n sa lamak. kendini (kap p) koyuvermek * kendine zen gstermemek, ktmser olmak. kendini alamamak * istemeyerek bir i i yapma duruma girmek, kendini tutamamak. kendini a a grmek * kendini ba kalar ndan de ersiz grmek.

kendini ate e atmak * bile bile tehlikeli bir i e girmek. kendini atmak * vakit geirmeden hemen gitmek. kendini avutmak * oyalamak. kendini be endirmek * ba kalar na ho , iyi, yetenekli grnmek. kendini be enmek * ba kalar n kmseyerek kendini stn grmek. kendini b rakmak * kendine zen gstermemek. * evre ile ilgisini keserek yaln z bir konuyla u ra mak. * gev ek, rahat bir biimde kalmak. kendini bilen (veya bilir) * a rba l ve onuru olan. kendini bilmek * akl ve muhakemesi yerinde olmak. * bali olmak. * kendinin ve evresinin bilincine varmak. * durum ve onuruna yak acak biimde davranmak. kendini bir ey sanmak * kendini oldu undan ok de erli grmek. kendini bir yerde bulmak * fark nda olmadan bir yere ula m olamak. kendini bulmak * ki ilik kazanmak. * madd ve ruh konularda durumunu dzeltmek. * Bkz. kendine gelmek. kendini dar etmek * s k nt veren bir yer veya durumdan glkle kurtulmak. kendini dev aynas nda grmek * kendini oldu undan ok stn grmek. kendini dinlemek * hastal k kuruntusu iinde bulunmak. * yaln z, sakin kalmak. kendini dirhem dirhem satmak * ok nazl davranmak, a rdan almak. kendini d nmek * daima kendi kar n kollamak, egoiste davranmak. kendini ele vermek * yapt bir davran veya syledi i bir szle kendi suunu ortaya karmak. kendini fasulye gibi nimetten saymak * kendini ok nemli biri gibi grmek.

kendini gstermek * be enilecek niteliklerini ortaya koymak. * ortaya kmak, belirmek. * pas alabilmek iin bo alana kamak. kendini harap etmek * s k nt veya zntden peri an olmak. kendini hissettirmek * varl n belli etmek. kendini kap d nda bulmak * kovulmak, i ten at lmak, bir yerden istenmeden uzakla t r lmak. kendini kapt rmak * bir eyin etkisinden kurtulamayacak duruma d mek. * u ra maya ba lad bir i ten kendini kurtaramamak. kendini kaybetmek * bay lmak. * a r duygulanma dolay s yla evrede olup bitenin fark na varamamak. kendini matah sanmak * kendini oldu undan daha fazla de erli kabul etmek. kendini naza ekmek * nazlanmak. kendini paralamak * ok aba ve zen gstermek. kendini satmak * kendisinde olmayan iyi nitelikleri varm gibi gstermek. kendini s kmak * kendini zorlamak, aba gstermek. kendini tartmak * ne durumda oldu unu renmek iin kendini yoklamak. kendini toparlamak (veya toplamak) * herhangi bir konuda eskiden kt olan durumunu dzeltmek. * bir konuda dikkatini yo unla t rmak. * i manlamak, sa l na kavu mak. kendini tutamamak * bir durum kar s nda sessiz ve heyecans z kalamamak; kendine hkim olamamak. kendini tutmak * kendine hkim olmak; dayanmak, sabretmek. kendini vermek (vurmak veya almak) * bir eye btn varl yla ba lanmak, ba ka her eyle ilgisini kesip, tek eyle a r lde ilgilenmek. kendini yiyip bitirmek * Bkz. kendi kendini yemek. kendini yoklamak * duygu, d nce ve beden bak m ndan kontrol etmek. kendir * Kenevir.

* Kenevirden yap lm . kendircilik * Kendir yeti tirme i i. kendirgiller * ki eneklilerden, kendir, erbeti otu, Hint keneviri gibi bitkileri iine alan bir familya. kendirik * Deriden veya ad r bezinden yap lan ve hamur tahtas n n alt na serilen yayg .

kendisince * Bkz. kendince. kene * Koyun, kpek, at gibi hayvanlar n veya insanlar n derisinde asalak olarak ya ayan, bula c hastal klara sebep olan bceklerin genel ad , sak rga. kene a ac * Kene otu. kene gibi yap mak * istenmedi i hlde birinin pe ini b rakmamak, yakas n b rakmamak. kene gz kene otu * ok kk gzl (kimse).

* Stle engillerden, tropik blgelerde yeti en, a a veya a a k durumunu alabilen, tohumlar ndan koyu bir bitkisel ya elde edilen, bir y ll k otsu bitki (Ricinus communis). kenef * Ayak yolu. * Pis, berbat. * Eklem bacakl hayvanlardan, rmce imsiler s n f na giren bir tak m. * ki sert cismi birbirine ba lamaya yarayan, iki ucu sivri ve k vr k metal para. kenet etmek * kenetle birbirine ba lamak. kenet gibi yap mak * ok yak n dost olmak, s k f k olmak. kenet mili * at ve teki paralar n birle tirilmesinde kullan lan metal perinler. kenetleme * Kenetlemek i i. kenetlemek * Kenetle tutturmak veya kenetle birbirine ba lamak. * Birbirine geirerek ba lamak. * S k ca birbirinin zerine kapamak. kenetleni * Kenetlenmek i i veya biimi. kenetlenme

keneler kenet

* Kenetlenmek i i. kenetlenmek * Kenetlemek i i yap lmak. * Bir konuda ayn tutum ve davran gstermek. * A lamayacak biimde s k ca birbirinin zerine kapanmak. kenetli * Kenedi olan. * Kenetle birbirine ba lanm bulunan, kenetlenmi olan. * Birbirinin iine geerek s k ca kapanm .

kenevir

* Kendirgillerden, sap ndaki liflerden halat, uval gibi kaba rgler yap lan, iki evcikli bir bitki, kendir (Cannabis sativa). kenevir helvas * Kenevir ve eker kar m yap lan bir tr helva. kenevir ya * Kenevir a ac ndan yap lan ya . kenevircilik * Kenevir yeti tirme i i. kengel * Kenger.

kengel sak z * Kenger sak z . kenger * Birle ikgillerden, yapraklar dikenli yaban bir bitki, e ek dikeni (Cynara cardunculus).

kenger sak z * Kengel stnden yap lan bir tr sak z, engel sak z . kent * ehir. * Site.

kent soylu * Burjuva. kent soyluluk * Burjuvazi. kental kenti * Kentilik uzman , kentilikle u ra an kimse, ehirci. kentilik kentet kentilyon * ehircilik. * Be li. * Katrilyon kere bin. * 100 kg a rl nda ktle birimi.

kentler aras * ehirler aras . kentle me * Kentle mek i i. kentle mek * ehirle mek. kentli * ehirli.

kentlile me * Kentlile mek i i. kentlile mek * Kentli olmak durumu. kentsel * Kentle ilgili, ehirle ilgili. kentta * Ayn kentten olan kimse.

Kenyal * Kenya halk ndan olan kimse. kep * Ba l k, sipersiz apka. * Hem irelerin giydi i ba l k. * Baz trenlerde profesr ve rencilerin giydikleri zel ba l k. * (nesneler iin) Niteli i iyi olmayan. * Utanmaz, rezil. * Gln, de ersiz. * Talim yaparken kullan lan gev ek ok yay .

kepaze

kepaze etmek * utan lacak bir duruma d rmek. kepaze olmak * gln veya utan lacak duruma d mek. kepazelik * Kepaze olma durumu veya kepazece davran , maskaral k, rezalet.

kepbast * ift katl byk dalyan a . kepe * Sulu yiyecekleri kar t rmaya, da tmaya yarayan, uzun sapl , yuvarlak ve derince ka k. * Erimi madeni kal ba dkmek iin kullan lan byk ka k. * Sapl bir embere geirilmi olan, bal k veya kelebek tutmada kullan lan a . * Bir kepenin alabildi i miktarda olan. * Tah l, kmr, kum gibi dkme yklerin yklenip bo alt lmas nda kullan lan, iki veya daha ok eneden olu mu motorlu ara. * Gemilerde, ortas nda dmen evi bulunan yuvarlak k k nt s . * Gre te hasm n arkas ndan bacaklar aras na el sokma oyunu. kepe gibi * kanat gibi ne do ru a lm (kulak).

kepe kulak * Kocaman ve ne do ru kulaklar olan. kepe kuyruk * Ba kalar n n s rt ndan bedava geinen. kepe surat * ok kk yz olan. kepeburun * Bir e it yaban rde i. kepeleme * Kepelemek i i. kepelemek * ki eli kepe biimine getirerek, yere d mekte olan topu e ilerek yere de meden kurtarmak. kepeli kepek * Un elendikten sonra, elek stnde kalan kabuk k r nt lar . * Sal deride olu an pulcuklar. * Baz deri hastal klar nda deriden dklen parac klar. kepeki * Kepek satan kimse. * Kepesi olan.

kepeklenme * Kepeklenmek i i. kepeklenmek * Ba ta kepek olu mak. * (elma) Susuz ve tats z duruma gelmek. kepekli * inde kepe i olan. * zerinde kepek olu mu olan. * (elma iin) Un gibi, susuz ve tats z. * obanlar n omuzlar na ald klar diki siz, kolsuz, keeden stlk. kepenek * Pervane.

kepenek

kepenek alt nda er yatar * insanlar giydi ine bakarak de erlendirmek yanl lara yol aar; bazen de erli ki iler eski giymi olabilir. kepenk * Genellikle dkknlar kapamak iin kullan lan, sa levha veya trl biimlerde demir veya tahta kanat.

kepenkleri indirmek * i i tatil etmek. kepez * Yksek tepe, da . * Da lar n oyuk, kuytu yerleri. * Gelin ba l . * Tavuk ve ku lar n ibi i veya ba ndaki uzun tyler.

kepir

* orak, verimsiz toprak. * amurlu orak toprak. * Kepmek i i. * kmek, y k lmak. * renme, tiksinme.

kepme kepmek kerahet

kerahet vakti * (ak amc lar aras nda) kiye ba lama zaman . keramet * Ermi kimselerin gsterdiklerine inan lan, do ast, a k nl k uyand r c durum. * Ola anst durum. * Keramet say labilecek nitelikte olan ey.

keramet buyurdunuz (veya keramette bulundunuz) * "ok do ru sylediniz", "ok gzel yapt n z" anlamlar nda kullan lan bir yaranma sz. keramet sahibi * keramet gsterebilen (kimse). kerameti kendinden menkul * ba ka bir etkenle kavu tu u iyi durumu kendi abas n n verimi veya de erinin kar l saymak. kerametli * Do ast gce sahip.

keramette bulunmak * do ast olaylarda bulunmak. kerata * Kar s taraf ndan aldat lan erkek. * Sevgi ile sylenen sitem sz. * Ayakkab ekece i. * T rnak, boynuz, k l gibi st deri rn olan yap lar olu turan proteinli madde. keratinle me * Keratinle mek i i veya durumu. keratinle mek * Protoplzma proteinler keratin durumuna dn mek. keratinli kerde * Sebze fideli i. kere kerem * Kez, yol, defa, sefer. * Soyluluk, ululuk, byklk, asalet. * Keratini olan.

keratin

* Ba olarak verme, iyilik, ltuf. kerem buyurun (veya eyleyin) * "izin verin, beni dinleyin" anlam nda nezaket sz. kerem etmek * ba ta, iyilikte bulunmak. kerem gibi sevmek (veya yanmak) * byk a k ya amak, a k ndan lmek. kerem sahibi * yi huylu, cmert. kerempe * Denize do ru uzanan ta l k burun. * Da n en yksek yeri. keres * Byk ve derin karavana. kereste * Tomruklar n boyuna biilmesiyle elde edilen marangozluk ve in aat odunu. * Kaba saba kimse, kalas. * Ayakkab yap m nda kullan lan gere. * Kereste satan kimse. kerestecilik * Kereste al p satma i i. keresteli * ri yap l .

keresteci

kerestelik * Kereste yap lmaya elveri li a a. kerevet * zerine ilte serilerek yatmaya veya oturmaya yarayan, tahtadan seki, sedir. kerevides * \343 kerevit. kerevit * Kabuklular s n f ndan, amurlu tatl sularda ya ayan bir eklem bacakl , tatl su istakozu, karavide (Potamobius fluviatilis). kereviz kerh * Maydanozgillerden, kkleri ve yapraklar sebze olarak kullan lan kokulu bir bitki (Apium graveolens). * Tiksinme, i renme. * Bir i i istemeyerek, zorla yapma. * Genel ev.

kerhane

kerhaneci * Kerhane i leten kimse. * Svg sz.

kerhen

* Tiksinerek, i renerek. * stemeyerek, istemeye istemeye, gnlsz. * Tiksindirici, i ren. * Soylu, asil. * Eli a k, cmert. * Allah' n adlar ndan biri. * (sayg l konu mada) K z evlt. * Geriz, irkef, pislik. * Kumar. * Kolayca kand r labilen oyuncu, aptal. * E lenti. * alg c . * Hile yapan oyuncu. * Kartalgillerden, le le beslenen, 35 cm uzunlu unda, k z l ms tyleri olan bir ku (Falco tinnunculus). * Akbaba. * Keser. * Kelli felli.

kerih kerim

kerime keriz

kerizci

kerkenez kerkes kerki kerli ferli kermen kermes

* Kale, germen. * Bir al maya yard m sa lamak iin, genellikle a k havada yap lan e lentili toplant . * Kk ehirlerde bayram veya panay r gnlerinde yap lan e lenceli toplant .

kerpeten

* Baz nesneleri s kmak veya ekmekte kullan lan, hareketli bir eksen evresinde apraz iki paradan olu mu , k ska biimimdeki ara. * Bu biimde olan ve di ekmekte kullan lan ara. kerpi * Duvar rmekte kullan lmak iin kal plara dklp gne te kurutulmu saman ve bal k kar m ilkel tu la. * Kerpiten yap lm .

kerpi dkmek * saman ve bal k kar m n kal plara bo altmak. kerpi gibi * ok sert ve kuru. kerpii * Kerpi yapan veya satan kimse.

kerpile me * Kerpile mek i i. kerpile mek * ok sert ve kuru bir duruma gelmek. kerrake * nce softan hafif ve dar bir stlk. kerrakeli kerrat * Kerrakesi olan. * Birok kez.

kerrat cetveli * arp m tablosu. kerte * aret iin yap lm entik veya iz, kerti. kerte * Derece, radde.

kerte kerte * Azar azar, yava yava , tedrici. kerteleme * Kerte kerte, azar azar ilerleme durumu, tedri. kerteles * Teke ile iki hrgl erkek devenin geriye melezlenmesiyle elde edilen bir deve tr. kertenkele * Kertenkelelerden, uzun vcutlu, sivri kuyruklu, evik, bcekil, kk srngen hayvan (Lacertus). kertenkeleler * Kertenkeleleri, bukalemun ve iguanalar iine alan drt ayakl srngenler tak m . kerteriz * Bir yerin pusula kertelerine (II) gre bulundu u yn. * Bal k lar n denizde s l klar belirlemek iin kulland klar i aretlerin btn.

kerteriz almak (veya etmek) * bir yerin hangi ynde veya geminin nerede bulundu unu pusula ile lmek. kerteriz noktas * Geminin bulundu u yeri anlamak iin kerteriz almaya yarayan, fener kulesi, duba, amand ra gibi eylerin harita zerindeki yeri. kertesine gelmek * tam yerini ve zaman n bulmak. kertesine getirmek * tam s ras n , en uygun zaman n semek. kerti * Kerte (I). * (ekmek, et iin) Bayat. * Kertilmi olan.

kertik

* Kertilmi yer, gedik, entik. kertik kertik * zeri kertiklerle dolu. kertikleme * Kertiklemek i i. kertiklemek * Kertik amak. kertikli kertilme * Kertilmek i i. kertilmek * Kertmek i i yap lmak. kertme * Kertmek i i. * entik. * Bir eyin kenar nda kertik amak, entmek. * Serte srtnmek. * Uzak yerlere yolcu ve ticaret e yas ta yan yk hayvan katar . * Toplu olarak birbiri ard nca gelen eyler. * Kerti i olan.

kertmek

kervan

kervan ullu u * Uzun ayakl , uzun ve e ri gagal ku lar s n f . Kervan Y ld z * ulpan y ld z . kervana kat lmak * bir toplulu a kar mak. kervanba * Kervan yneten kimse. kervanc * Kervan sahibi veya kervan gden kimse. Kervank ran * ulpan y ld z . kervansaray * Ana yollarda kervanlar n konaklamas iin yap lan byk han. kes kes kesafet * Genellikle yakmak iin kullan lan iri saman. * Ayak bileklerini de iine alan kapal jimnastik ayakkab s . * okluk, s kl k. * Yo unluk.

* Saydam olmama durumu, bulan kl k. kesat * Al veri te durgunluk. * Yokluk, k tl k. kesatl k * Kesat olma durumu. * K tl k zaman . kese * Cepte ta nan, iine para, ttn gibi eyler konulan, kuma tan veya rgden kk torba. * Baz eylerin zerine geirilen, kuma tan anta biiminde kap. * Y kan rken kir kartmak iin ele geirilen, vcudu ovmaya yarayan, brmckten, cep biiminde bez. * Bir kimsenin kendisine ait paras veya serveti. * Su bitkilerinde ii hava ile dolu olan ve bitkinin suda yzer durumda kalmas n sa layan i kinlik. * Herhangi bir kese miktar nda olan. * Organizman n baz bo luklar na verilen ad. * Be yz kuru luk para birimi. kese * K sa, kestirme (yol).

kese ie i * Ss iin yeti tirilen ve demet olarak iek aan bitki (Ceanothus). kese k d * ine baz eyler konulmak iin k ttan yap lm kese biiminde torba. kesecik kesedar * Kula n dolambac nda bulunan ve lenf ile dolu olan kk zars organ. * Zengin kimselerin paras n yneten ve gerekli harcamalar yapan kimse. * Esnaflar n gelirlerini toplay p satan kimse. * Bel, apa veya saban n topraktan kald rd iri para. * Tezek. * imen yapmak iin zerindeki otuyla birlikte kar lm ay r paras .

kesek

keseklenme * Keseklenmek i i. keseklenmek * Toprak, para para olmak. kesekli kesel * Gev eklik, tembellik. kesel gelmek * gev emek, tembelle mek. kesel perdesi * Herhangi bir mzik lsne girmeyen, insan n i dnyas n karartan ve b kk nl k veren bir ses tonu. keseleme * Keselemek i i. * Para para kabarm olan (toprak).

keselemek * Kir karmak iin vcudu kese ile ovmak. keseleni * Keselenmek i i veya biimi. keselenme * Keselenmek i i. keselenmek * Keselemek i i yap lmak. * Kendini keselemek. keseletme * Keseletmek i i. keseletmek * Keselemek i ini yapt rmak. keseli * Kesesi olan.

keseli kurt * Genellikle omurgal larda, kaslar n iinde geli en erit kurtuklar n n genel ad (Cysticercus). keseliler kesen * Kanguru gibi, di ilerinin karn nda yavrular n ta maya yarayan kese bulunan hayvanlar tak m . * Kesmek i ini yapan. * Bir ekli kesen do ru; zellikle bir genin kenarlar n kesen do ru. * Szle me, yaz l anla ma. * Gtr, toptan i .

kesene

kesene e almak * gelirini, sat n almak, iltizam etmek. kesene e vermek * bir eyin gelirini nceden gtr olarak satmak. kesenek * Grevlilerin ayl klar ndan her ay belli oranda kesilip bir sosyal gvenlik kurumuna yat r lan para. * Fabrika, iftlik gibi gelir kaynaklar n n gelirini sat n alma i i, iltizam. keseneki * Kesene i alan kimse, iltizamc , mltezim. kesenin a z n amak * bol para harcamaya ba lamak. kesenin dibi grnmek * para tkenmek. kesenize bereket * madd katk s grlen bir kimseye "ok kazan, kazanc n bol olsun" anlam nda sylenen te ekkr sz. kesenkes * Kesin olarak, kesinlikle. keser

* Tahta, a a yontmaya yarayan, k sa sapl , bir yan keskin a zl , teki yan ivi akmaya uygun elik ara. kesesi elvermemek * btesi elveri li olmamak. kesesine bir ey girmemek * bir yarar veya kar sa lamamak. kesesine gre * paras na, mal imknlar na gre. kesesine gvenmek * paras na gvenmek. kesesini doldurmak * f rsatlardan yararlanarak para kazan p zengin olmak. keseye davranmak * demek istemek. kesici * Kesmek i ini yapan, kesen. * Kasapl k hayvanlar kesen kimse. * Kesme i inde kullan lan ara.

kesici di * Alt enenin ve st enenin on taraf nda bulunan, yiyecekleri kesmeye yarayan, yass , keskin n di lerden her biri. kesif * Yo un. * Saydam olmayan. * S k, kal n.

kesif yem * Sindirilebilir besin maddeleri yksek, sellozu d k yem. kesik * Kesilmi olan. * Kesilerek bozulmu olan. * i stten yap lan ya s z peynir, kelek, ek imik. * K sa. * Gazete, dergi vb.den kesilmi yaz , kupr. * Kesilmi olan yer. * Tarla, ba ve bahe evresine a lan hendek.

kesik hava * Halk iiri d nda yan k ezgili deyi . kesik kelime * Bir blm kesilerek kullan lan sz. kesik kerem * k Kerem'in ezgilerinde grlen yan k trk dal . kesik kesik * Ara vererek ve k sa k sa. kesik koni * Bir koninin taban na paralel bir dzlemle kesilmesinden elde edilen cisim. kesik piramit

* Bir piramit, taban na paralel bir dzlemle kesildi inde taban ynnde kalan cisim. kesik prizma * Bir prizman n btn yer ayr tlar n kesen bir dzlemle elde edilen, kesiti ile taban aras nda kalan cisim. kesikli * Kesikleri olan. * Aral klarla sren, duraklamalar yapan (elektrik ak m ). * Kesik olma durumu. * Ans z n duyulan hlsizlik, k r kl k, yorgunluk.

kesiklik

kesiklik vermek * ara vermek. * hlsizlik, k r kl k, yorgunluk ortaya kmak. kesiksiz * Kesilmeden sren, srekli, sreli, devaml , mtemadi. * Kesilmeden, ara vermeden srp giden (elektrik ak m ). * Kesilmek i i veya biimi. * Kesilmek i i. * Kesmek i i yap lmak. * Bitkin duruma gelmek, gc, takati kalmamak. * Gibi olmak, benzemek, dnmek. * indeki maddeler birbirinden ayr l p bozulmak. * Dinmek, sona ermek. * Akmaz olmak. * Kendinden nceki kelimeyi "olmak" anlam yla peki tirir. * Son veya aral k verilmek. * Kendini herhangi bir ey gibi gstermek. * Tutulmak, kapat lmak. * Makaslamak. * Durmak. * ok be enmek, ok ho lanmak. * Yoksun kalmak. * Kesmek i i. * Blm, para, k s m, sektr. * Blge, blm. * Kesme zaman . * Belli bir blm. * aretlenmi belli yer. * Terzinin belli bir l ve rne e gre kuma a biim vermesi i i, fason. * Hazineye ait herhangi bir gelirin belli bir bedel kar l kesene e verilmesi. * Boy bos, endam. * Pazarl k, anla ma.

kesili kesilme kesilmek

kesim

kesim evi * Kasapl k hayvanlar n kesilip yzld yer, kanara, mezbaha. kesimci * Keseneki, mltezim. kesimhane

* Kesim evi, mezbaha. kesimlik * Kesime elveri li (hayvan). kesin * phe ve duraksamaya yer b rakmayan veya geri dnlmeyen, de i mez, kat'i, maktu.

kesin bilgi * Do rulu undan ku kulan lmayan bilgi. kesin olarak * kesin bir biimde, kesinlikle. kesinleme * Kesin olan ey. kesinle me * Kesinle mek i i. kesinle mek * Kesin bir durum almak, kat'ile mek, kat'iyet kespetmek. * De i me olana olmadan yrrl e girmek. kesinle tirme * Kesinle tirmek i i. kesinle tirmek * Kesin bir duruma getirmek. kesinlik * Kesin olma durumu veya kesin davran , kat'iyet. * Bir bilginin, bir kanaatin pheye d meden onaylanmas durumu. kesinlikle * Kesin bir biimde, kesin olarak, her hlde, mutlaka, kat'iyen. kesinme * Kesinmek i i veya durumu.

kesinmek * Kendine veya kendisi iin kesmek. kesinsizlik * Kesin olmama durumu. kesinti * Kesilen para, k rp nt . * Bir i in bir sre iin durmas , ink ta, fas la. * denen bir paradan herhangi bir gerekle kesilen blm. kesintili * Ara verilerek yap lan. * (para iin) Kesintisi olan. * Aral ks z. * (para iin) Hibir vergi kesilmeden verilen.

kesintisiz

kesintiye almak * biriyle sezdirmeden alay etmek.

kesintiye u ramak * bir sre iin durmak. kesip (veya kestirip) atmak * uzun uzad ya d nmeden kesin yarg ya varmak. * kesin olarak zmek, bitirmek. kesip bimek * paralamak, do ramak, ameliyat etmek. * a z na geleni sylemek, ileri geri konu mak. * zorbal kla korkutmak. kesir * Bir birimin blnd e it paralardan birini veya birka n anlatan say .

kesir lek * Pln ve haritalar n lekleri pay 1 olan ve kesirli say larla gsterilen lek. kesirli * Kesir niteli inde olan (say ). kesirli say * 1,5 veya 1,3 gibi kesri olan say . kesirsiz kesi kesi en * Bir nokta veya izgi zerinde birbirini kesip geen (izgiler veya yzeyler). kesi me kesi mek * Kesi mek i i. * Birbirini kesmek. * Pazarl kta, herhangi bir fiyatta uyu mak. * Erkek ve kad n, bak larla anla mak. * Bir nokta veya izgi zerinde birbirine kavu mak. * Bir eyi inceleyebilmek iin, enlemesine veya boylamas na kesildi inde ortaya kan yzey. * Bir toplumun blm, kesim. * Bir cisim dz olarak kesildi inde ortaya kan dzlemin biimi, makta. keskenme * Keskenmek i i. keskenmek * El ile veya ba ka bir eyle vuracak gibi yapmak. keski * A a, ta , metal vb. yontmaya yarayan, bir ucu keskin elik ara. * Demir ve sa kesmek iin zerine ekile vurularak yrtlen keskin ara, t rnak. * Pulluk gvdesi nne tak lan ve topra kesip ay ran b ak veya disk biiminde elikten yap lm pulluk * Kesir niteli inde olmayan. * Kesmek i i veya biimi.

kesit

paras . keskin

* ok kesici, iyi kesen. * Etkili, sert.

* Grevini iyi yapan. * (ses iin) Tiz. * Ac , znt veren. keskin sirke kpne (veya kab na) zarar * fkeli, sert kimsenin zarar kendisinedir. keskin zek keramete k att r r * zeki kimse, bir i in nereye varaca n keramet sahibi kimseden daha iyi bilir. keskinle me * Keskinle mek i i. keskinle mek * Keskin duruma gelmek. keskinle tirme * Keskinle tirmek i i. keskinle tirmek * Keskin duruma getirmek. keskinletme * Keskinletmek i i veya durumu. keskinletmek * Keskin duruma getirmek. keskinlik kesme * Keskin olma durumu. * Kesmek i i. * Teneke, sac gibi eyleri kesmek iin kullan lan makas. * Lokum. * izgisel iki do ru paras ve bir e ri yay ile s n rlanan dzlem yzeyi. * ki ekimin birbirine do rudan do ruya ba lanmas ndan, iki ayr ekimin birbirini izlemesinden do an * Kp biiminde veya k eli olarak kesilmi olan. * Kesin, de i mez, maktu. * Naz mda veya nesirde, bir cmleyi sonu anla lacak biimde yar m b rakma sanat , kat.

durum.

kesme imi * \343 kesme i areti. kesme i areti * zel adlara getirilen ekleri iki szn birle mesi s ras nda ortaya kan ses d mesini veya baz yabanc szlerin kesintili okunaca n belirtmek iin kullan lan ( ' ) i aretinin ad . kesme kaya * Bask alt nda kalarak sertle mi toprak. kesme eker * Kp biiminde veya k eli bir biimde olan eker. kesme ta * Yola dizilmek amac yla veya bir yap iin biimlendirilmi ta . kesmece * Kesip bakarak be enmek art yla. * Aradaki de er ayr m n gzetmeksizin hepsi bir fiyattan. * Kesilip m teriye gsterilerek sat lan.

kesmek

* B ak, makas gibi bir arala bir eyi ikiye ay rmak, paralamak, do ramak, ameliyat etmek. * Dibinden ay rmak. * Dzgn paralara ay rmak. * Kesici bir arala yaralamak. * Ucunu almak. * (hayvan iin) Ba n gvdesinden ay rmak, bo azlamak. * Ara veya son vermek. * Bir eyden yoksun b rakmak, vermemek. * Ak m durdurmak. * Belirtmek, kararla t rmak. * (verilecek eyin bir blmn) Al koyup vermemek. * (para iin) Basmak. * Azaltmak, gle tirmek. * (iskambil k tlar iin) Destenin zerinden bir blmn kald r p te yana koymak. * Gidermek. * Gei i nlemek. * Susmak. * (hasta organ ) Ameliyatla almak. * Blmek, ay rmak. * (yaz , film iin) K saltmak. * Uydurmak, yalan sylemek. * (rzgr, so uk vb. iin) ok etkili olmak. * Birini yermek, ktlemek. * Kesme ta kar lan ocak.

kesmelik kesmik

* Kesilmi stn koyu blm. * Ba akla kar k iri saman. * Ta gibi olmu toprak paras . * inde kesmik bulunan.

kesmikli kesp

* Kazanma.

kesp etmek * kazanmak, elde etmek. kesre kesret * ok olma durumu, okluk. kestane * Kay ngillerden, l man iklimlerde yeti en, 25-30 m kadar boylanabilen, kerestesi do ramac l kta kullan lan bir orman a ac (Castanea sabva). * Bu a ac n yenebilen meyvesi. * Kestane rengi. kestane dorusu * At donlar ndan a k kahve rengi olan. kestane fi e i * inde tane barut ve fitilinin gemesine yarayan kk bir kanal olan bir tr enlik fi e i. kestane kaba * Esre.

* Helvac kaba . kestane kabu undan km da kabu unu be enmemi * soyunu veya yeti ti i yeri, evreyi hor grenler iin k nama yollu sylenir. kestane kargas * \343 alakarga. kestane rengi * A k kahve rengi. * Bu renkte olan. kestane suyu gibi * sulu (kahve). kestane ekeri * Kestanenin eker erbeti iinde kaynat lmas yla yap lan ekerleme. kestaneci * Kestane kebab yapan veya satan kimse. kestanecik * Prostat. * Atlar n her baca nda birer tane kan, boynuz dokusunda olan k sa ve yayvan uzant . kestanelik * Kestane a alar ok olan yer. kestere * Kitre.

kesti i (veya att ) t rnak olamamak * bir kimse, sz konusu olan kimseden de erce ok a a olmak. kestirilme * Kestirilmek i i. kestirilmek * Kestirmek i i yap lmak. kestirim * Kestirmek i i, tahmin.

kestirip atmak * ayr nt l d nmeden kesin yarg ya varmak. kestiri * Kestirmek i i veya biimi. kestirme * Kestirmek i i. * Al lan yolun d nda k sa yol, kese. * Amac fazla uzatmadan anlatan. * K saca, zet olarak. * K sa yoldan. * Kaynat larak limon s karak koyula t r lm eker erbeti.

kestirmece * K sa yoldan olan, k saca olan. * Yakla k, tahmin. kestirmeden

* En k sa yoldan. kestirmeden gitmek * en k sa yoldan gitmek. kestirmek * Kesmek i ini yapt rmak. * Ak l yolu ile gere e yak n bir yarg ya varmak, tahmin etmek. * Kesilmesini sa lamak, kesilmesine yol amak. * Karar vermek. * K sa bir sre uyumak. * Anlamak, fark na varmak. ke * Ya al nm stten veya yo urttan yap lan peynir. * K iin kurutulan ya s z, tuzsuz yo urt. * Aptal. * Zincirden yular veya ayak kste i. ke fedilme * Ke fedilmek i i. ke fedilmek * Ke fetmek i i yap lmak. ke fetme * Ke fetmek i i.

ke en

ke fetmek * Var oldu u bilinmeyen bir eyi bulmak. ke fettirme * Ke fettirmek i i. ke fettirmek * Ke fetmesini sa lamak. ke ide * (banka ve her tr piyango ikramiyeleri iin) ekme, ekili . * Eski Arap harfli yaz da baz harflerin ba taraf yaz ld ktan sonra ss iin ekilen uzatma. * ek veya polie dzenleyen ve imzalayan kimse. * Ortaya karma, meydana karma, ama. * Var oldu u daha nce bilinmeyen bir eyin ortaya kar lmas . * Bir olay veya durumun olu sebeplerini anlayabilmek iin yerinde inceleme yapma. * Gizli olan bir ey hakk nda geni bilgi edinme. * Bir eyin olaca n nceden anlama, sezme, tahmin. ke if kolu * D man n durumunu anlamak, arazi ve yollar hakk nda bilgi toplamak iin gnderilen kol. ke ik * S ra, nbet.

ke ideci ke if

ke ikleme * Alma , mnavebe.

ke ikle me * Ke ikle mek i i. ke ikle mek * Ke ikle al mak. ke i * Hristiyanlarda, manast rda ya ayan, hi evlenmemi papaz, karaba , rahip. ke i hane * Ke i lerin bulundu u yer, manast r. ke i leme * Gneydo udan esen yel, aka yel, kara yel kar t . * Pusulada gneydo uyu gsteren yn. ke i lik ke ke ke kek * yice dvlm ve uzun sre birlikte kaynat lm et ve bu dayla yap lan bir yemek. ke keki ke ki ke kl * Ke kek pi iren kimse. * Ke ke. * Ke i olma durumu. * Dilek anlatan cmlelerin ba na getirilerek "ne olurdu" gibi zlem veya pi manl k anlat r, ke ki.

* Gezici baz dervi lerin ve dilencilerin ellerinde tuttuklar , Hindistan cevizi kabu undan, metalden veya abanozdan yap lm dilenci ana . * st, dvlm f st k ve rendelenmi Hindistan cevizi gibi eylerle bezenmi bir e it st tatl s , ke klfukara. ke klfukara * Ke kl. ke leme * Ke lemek durumu.

ke lemek * Ald r etmemek, nem vermemek, ciddiye almamak. ke meke * Kar k olma durumu, kar kl k. ke meke lik * Kar kl k, halledilmesi, iinden k lmas zor durum. ke mir ke af * Bkz. ka mir. * Bilinmeyen ok nemli bir eyi ke feden. * Ke if kolu. * zci. * zcilik.

ke afl k

ket

* Engel.

ket vurmak * engel olmak, gle tirmek. ketal ketap * Temel maddesi baharat kat lm domates olan ngiliz sosu. kete ketebe * Ya l , mayal veya mayas z hamurdan yap lan, klde pi irilen rek. * Yaz c lar, ktipler. * El yazmas kitaplarda yazar n n ad n verdi i yer. * iri li bir e it parlak bez.

keten

* Ketengillerden, iekleri mavi renkte ve be ta yaprakl , lifleri dokumac l kta kullan lan bir bitki (Linumusitatissimum). * Bu bitkinin liflerinden yap lm (dokuma vb.). keten helva * Kavrulmu ekerden yap lan, pamuk grn nde bir e it helva, keten helvas . keten helvac * Keten helva yapan ve satan kimse. keten helvas * Bkz. keten helva. keten ku u * spinozgillerden, gzel sesli, 13 cm uzunlu unda tarla ve al l klarda ya ayan bir ku (Carduelis linaria). keten tohumu * Keten bitkisinin, ya kar lan veya dvlerek hekimlikte kullan lan kk taneleri. ketencik * Deniz yosununun ince bir cinsi (Muscus arboreus). * Turpgillerden, kk sar iekli, ya l bir bitki (Chamaelina sativa). * Bu bitkiden elde edilen, sabun yap m nda ve ressaml kta kullan lan bir ya .

ketengiller * Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, keten ve benzeri trleri iine alan bitki familyas . kethda * Zengin kimselerin ve devlet byklerinin buyru unda al an, onlar n birtak m i lerini gren kimse, khya.

kethda bey * Yenieri oca nda, yenieri a as ndan sonra gelen en yksek makamdaki subay. kethdal k * Kethdan n yapt i . keton ketum * Karbonil grubuna iki alkil kknn ba lanmas yla treyen birle ik. * S r saklayan, a z s k , a z pek.

ketum olmak * s r saklamak, a z s k olmak. ketumiyet * A z s k l k, amazl k, ketumluk. ketumluk * Ketum olma durumu, amazl k, ketumiyet. kevel * Kuzu veya koyun postundan yap lm krk. kevelci keven kevgir * Deri ve krk satan kimse. * Geven.

* Uzun sapl , yayvan ve delikli kepe. * Ha lanm yiyeceklerin s v lar n veya baz s v lar szmek iin kullan lan, delikli, genellikle yuvarlak biimli mutfak kab , szge. Kevser * Cennette bulundu una inan lan kutsal su.

kevser gibi * (iecekler iin) tatl , lezzetli. keyfetme * Keyfetmek i i. keyfetmek * Ho ve e lenceli vakit geirmek. keyf * ste e ba l olan. * Gere e, akla, yol ve yntemine uymayan.

keyfi bozulmak * hastalanmak. * can s k lmak, rahat kamak. keyfi bilmek (biri) * isterse yapmak, nas l isterse yle yapmak. keyfi gelmek * ne elenmek. keyfi kamak * ne esi kalmamak. keyfi oluncaya kadar * raz oluncaya kadar. keyfi s ra * (birinin) Kendi istedi i gibi.

keyfi yerinde * Ne esi, sa l yerinde.

keyfi yerinde * sa l , ne esi, mutlulu u bulunmak. keyflik keyfince * ste ine gre, nas l isterse, diledi ince, keyfine gre. keyfinden bay lmak (veya drt k e olmak) * bir eyden ok k van duymak. keyfine bakmak * diledi ince ya amak, gzel vakit geirmek. keyfine gitmek * iste ine uygun davranmak. keyfini karmak * bir eyden iyice tat almak. keyfini ka rmak (veya bozmak) * zmek. keyfini yapmak * her trl istek ve dile i yerine getirmek. keyfinin khyas olmamak * birine kar maya hakk olmamak. keyfiyet * Nitelik. * Durum. keyif * Vcut esenli i, sa l k. * Canl l k, tasas zl k, i rahatl . * Ho vakit geirme. * stek, heves, zevk. * Alkoll iki ve ba ka uyu turucu maddeler kullan ld nda insanda grlen durum. * Yolsuz ve kural d istek. * Esrar. keyif benim, ky Mehmet a an n * "hibir eyi tasa etmiyorum, i lerim yolunda" anlam nda kullan l r. keyif atmak * keyfetmek. keyif ehli * Rahat na d kn kimse. * Keyf olma durumu.

keyif etmek * Bkz. keyfetmek. keyif hli * kili, ak rkeyf.

keyif sormak * birine "iyi misiniz", "nas ls n z" sorular n ynelterek sa l hakk nda bilgi almak; sayg gstermek. keyif srmek

* s k nt s z, rahat ya amak. keyif vermek * ne e vermek, sarho etmek. keyiflenme * Keyiflenmek i i. keyiflenmek * Keyifli duruma gelmek, ne elenmek. keyifli * Keyfi yerinde, ne eli.

keyifli keyifli * Keyifli bir biimde, keyifli olarak. keyifsiz * Sa l pek yerinde olmayan, rahats z. * Ne esiz.

keyifsizlenme * Keyifsizlenmek i i. keyifsizlenmek * Biraz hastalanmak. keyifsizlik * Keyifsiz olma durumu. keylus * Bkz. kils. keymus kez keza kezalik * Bkz. keza. kezzap -k / -ki k ble * Deri ik nitrik asidin halk aras ndaki ad . * Bkz. -g / -gi. * Namazda ynelinen yn. * Gneyden esen yel. * S k nt l bir durumda yard m umarak ba vurulan yer. * Bkz. kims. * Bir olgunun, bir olay n tekrarland n belirtir, defa, kere, sefer. * Tekrarlamalardan sak nmak amac yla "ayn , ayn biimde" anlam nda kullan l r.

k blenma * K ble ynn gstermek iin, bulunulan yere gre zel i areti olan pusula. K br sl * K br s halk ndan olan kimse.

* Kuyruk sokumu blgesi, popo, makat. * (baz blgelerde) Bacak, ayak. * (deniz teknelerinde) Art taraf. * Arka blmde olan. * Bkz. -g / -gi.

-k k atmak * (hayvan) ifte atmak. * ok istemek. k att rmak * ondan stn olmak. k k r k * nemsiz, de ersiz ey veya kimse. k n k n * Geri geri. k n k n gitmek * geriye do ru gitmek, geri geri gitmek. * (henz yrmeyen bebek iin) k st gitmek. k na bakarak (veya k na baka baka) * ba vurdu u yerden olumlu sonu alamayarak. k na tekmeyi atmak (vurmak veya yap t rmak) * kovmak. k n y rtmak * ba r p a rmak. * btn gcn kullanarak u ra mak. k tan bacakl * K sa boylu (kimse). k tankara * Ba tan demirleyen, k tan da halatlarla k y ya ba lanan gemi. k st * K yere gelmi durumda. k st oturmak * k yere gelir duruma d mek. * herhangi bir konuda yenilmek, umdu una ula amamak. k dem * Bir grevde rtbece eskilik. * Bir grevde geirilen sre.

k dem tazminat * Belirli sre al t ktan sonra ayr lan i iye grev sresine ba l olarak verilen para. k demce k demli * Bir i te tecrbe ve sre bak m ndan, k deme gre. * Bir i te eski ve tecrbesi ok olan. * S n f temsilcisi, mmessil.

k demli ba avu * K demi olan ba avu un rtbesi. k demli stavu * K demi olan stavu . k demlilik * K demli olma durumu. k demsiz * Bir i te yeni ve tecrbesi az olan. k demsizlik * K demsiz olma durumu. k d m k d m * Azar azar. k k * K . k lama * K lamak i i. * Koyun, kei veya deve pisli i.

k lamak * (koyun, kei, deve) Pislemek. k h * (ocuk dilinde) Kir, kirli, pis.

k k r k k r * inden gelerek, sesli bir biimde (glmek). k k r k k r glmek * iinden gelerek, sesli sesli bir biimde glmek. k k rdak * Kemik kadar sert olmayan, dayan kl , esnek, bklgen, damars z ba dokusu. * S r ve danada, hayvan n g s bo lu unun arka taraf n n alt blmnde bulunan para.

k k rdak bilimi * K k rdaklar inceleyen bilim dal . k k rdak doku * Kemiklerin ba lant yerlerinde bulunan, kat , esnek ve saydam doku. k k rdakla m * K k rdak durumunu alm hayvan dokusu. k k rdakl * Yap s nda k k rdak bulunan. k k rdama * K k rdamak i i. k k rdamak * K k r k k r diye ses kararak glmek. * Donacak kadar mek.

* So uktan donmak. * lmek. k k rdatma * K k rdatmak i i. k k rdatmak * K k rdamas na sebep olmak. k k rday * K k rdamak i i veya biimi. k k rl k k k rt k l * Baz hayvanlar n derisinde, insan vcudunun belli yerlerinde kan, st deri rn olan ipliksi uzant . * Kei ty. * Bitkilerde grlen, genellikle silindirimsi, ii bo , ok ince uzant . * Kei tynden yap lm veya dokunmu olan. k l (kadar) kalmak * ok az kalmak. k l burun k l ad r * Kei k l ndan dokunmu paralarla kurulan ad r. k l gibi k l keisi * ipince, incecik. * Deniz iine uzanm ince kara paras . * ten glme durumu. * K k rdarken kan ses.

* Vcut rengi beyazdan siyaha kadar de i mekle beraber, tel renkliler aras nda en ok siyah renklisi grlen yerli bir kei tr. k l otu k l pay * Da l k ay rlarda yeti en ince ve sert yaprakl bir bitki (Nardus). * (daha ok kalmak fiili ile) ok az.

k l testere * ok ince bir tr testere. k l yuma * Sa yeme al kanl olan kimselerin midesinde olu an ur. k labdan k lde k la * Ta zerinde bilenen bir kesici arac n keskin yzne yap an ve arac n iyi kesebilmesi iin, ya lanm yumu ak ta la kald r lmas gereken ok ince elik paralar , za . * \343 k laptan. * Gerdanl k, boyna tak lan ss e yas .

k la lama * K la lamak i i. k la lamak * Kesici aralar n k la s n alarak keskinli ini art rmak. k la l * K la lanm , keskin duruma getirilmi olan. k la s n almak * kesici aralar bile i ta na veya kay a srterek keskinli ini art rmak. k la s z k lptan * K la lanmam , keskin olmayan. * Pirin, bak r, kalay gibi madenlerden ekilerek gm ve alt n yald z vurulmu ince metal iplik. * Pamuk ipli ine s rma kat larak e rilmi iplik. * Bu tr iplikten yap lm .

k lavuz

* Genel olarak yol gsteren kimse, rehber. * Yol yntem gsteren ey. * Evlenecek olan erkek veya kad na e bulan kimse. * Ruh ve zihn bak mdan yol gsteren, k tutan kimse. * Somun veya boru iine yiv amakta kullan lan ara. * (dar, uzun bir yerden) Kolayl kla bklebilen yay biiminde tel, kablo vb. geirilirken bunlar n ucuna ba lanan sert nesne. * Makaradaki filmlerin ba nda ve sonunda yer alan, filmin al c , y kama arac , bas m arac , gsterici gibi aralara tak l p kar lmas nda kolayl k sa layan, as l film iin pay b rakan e itli renklerde film paras . * Bir devletin k lavuz al nmas mecbur olan sular nda gemilere yol gsteren kimse. k lavuzlama * K lavuzlamak i i. k lavuzlamak * K lavuzluk etmek. k lavuzluk * K lavuz olma durumu veya k lavuzun i i, rehberlik. * Bir gemiyi limana sokmak veya limandan karmak i i. k lavuzluk etmek * yol gstermek, rehberlik etmek. k lbaz k lcal * Dalkavuk. * K l gibi olan, ok ince.

k lcal boru * Ara t rma ve deneylerde kullan lan ok ince boru. k lcal damar * Btn dokularda bulunan, atardamarlar n son dallar n , toplardamarlar n ilk dallar na birle tiren ince damar. k lcal etki * Birbirine de en bir s v ile bir kat n n moleklleri aras ndaki etki. k lcal kk

* Ana, saak ve yan kklerden kan ikincil, nc kkler zerinde bulunan ince k l eklindeki emici kk paralar . k lcall k * K lcal olma durumu. * Bir k lcal boru veya tpn durumu. * Kapsad s v lar bak m ndan k lcal borular n zellikleri. * At kuyru u k l ndan yap lm ku tuza .

k lcan k l k

* Bal klar n eti aras nda bulunan diken gibi ince ve kk kemik. * Fasulye, bakla gibi sebzelerin ye il kabu unda ve ekin ba aklar nda bulunan sert ve k l gibi uzun lif. * Alttaki gre inin, kuyruk sokumunu h zla ve birdenbire havaya kald rarak s rt na abanm olan gre inin dengesini bozup n veya yan taraf na a r p atmas . k l k atmak * bir kimsenin i ini kar t rmak, bozmak. k l kl * K l olan. * Przl, apra k, kar k. * K l olmayan. * K ld rmak i i.

k l ks z k ld rma

k ld rmak * K lmak i ini yapt rmak. * Namaz k l nmas n sa lamak. k ld rtma * K ld rtmak i i. k ld rtmak * K ld rmak i ini yapt rmak. * Namaz k l nma i ini yapt rmak. k lg * Bir sanat ve bilim dal n n ilkelerini d nce alan ndan, uygulama alan na geirip gerekle tirme i i, uygulama, tatbik, ameliye, pratik. k lg l * Harekete ili kin olan, yaln z d nce alan nda kalmay p harekete dn en, uygulamal , amel, tatbik, pratik, kuramsal kar t . * Maksada uygun, kullan l ; gereklere uygun. k lg n * K lg durumuna geirilebilen, amel, pratik. k lg sal k l k l na * K lg l , uygulamal , pratik. * Tam tam na.

k l k p rdamamak * durum ve davran n de i tirmemek, ald r etmemek, umursamamak.

k l k rk yarmak * titiz ve ayr nt l bir biimde incelemek, nemle stnde durmak. k l b k * Kar s n n bask s alt nda bulunan (erkek), kazak kar t .

k l b kla ma * K l b kla mak i i. k l b kla mak * K l b k duruma gelmek. k l b kl k * K l b k olma durumu.

k l b kl k etmek * k l b a yak an davran larda bulunmak. k l c na * (kalas, cetvel tahtas gibi kal nl eninden az olan eyler iin) Keskin ve dar taraf yukar gelmek zere, k l lama. k l * Uzun, dz veya e ri, ucu sivri, bir veya her iki yz keskin, k n iinde bele tak lan, elikten silh. * Saban kesini oka ba layan a a paras . k l alay * K l ku anma. k l bacak * Bacaklar e ri olan, arp k bacakl . k l bal * K l bal gillerden, burnunda k l biiminde bir uzant s bulunan, k l ks z, eti beyaz ve lezzetli, iri bir bal k (Xiphias gladius). k l bal giller * Her trl k l bal olan, di siz ve pulsuz kemikli bal klar familyas . k l almak * k l la sava mak, k l ile ldrmek. k l ekmek * sald rmak veya selmlamak amac yla k l c k n ndan karmak. k l gagal * Ya mur ku ugillerden, ok ince ve uzun gagal , tyleri ak, kanatlar kara bir ku (Recurvirosta avocetta). k l k n n kesmez * sert ve fkeli ki i yan ndakilere zarar vermez. k l ku anma * Tahta yeni kan Osmanl padi ahlar n n stanbul'daki Eyp Sultan trbesine giderek trenle k l ku anmalar . k l ku anmak (veya takmak) * k l c olmak ve onu ta yacak gce ve yetkiye hak kazanmak. k l oynatmak * egemen olarak ya amak. k l oyuncusu

* K l oyunu oynayan sporcu, eskrimci. k l oyunu * Drtc k l , kesici k l ve delici k l ad verilen silhlarla yap lan spor, eskrim. k l pabucu * K l k n n n a a k sm . k l sallamak * k l ile dv mek, d man zerine k l la soldurmak. k l rmek * k l ekerek sald rmak. k l * K l yapan veya satan (kimse). * K l sporuyla u ra an (kimse). k l hane * K l yap lan yer. k l k n na koymak * sava b rakmak, sava tan vazgemek. k l kuyruk * Kemikli bal klar tak m ndan uzunlu u 8-10 cm. olan, tropik ss bal (Xiphophorus helleri). k l lama * K l lamak i i. * K l c na. * aprazlama.

k l lama kamak * yan yan ko arak, aprazlamas na gitmek. k l lamak * K l la ok say da insan topluca ldrmek, k l tan geirmek. k l lay * K l lamak i i veya biimi. k l l * K l ta yan. * K l c olan. * zerinde k l motifi olan.

k l tan geirmek * ok say da insan k l la topluca ldrmek. k l f * Bir eyi korumak iin kendi biimine gre, o unlukla yumu ak bir nesneden yap lm zel kap. * Yolsuz bir i e bulunan sudan gereke. * K l flama i ini yapan kimse. * K l f yapan ve satan kimse.

k l f

k l f na uydurmak * bir durum ve tutuma, yntemine uygun biim vermek. k l flama * K l flamak i i.

k l flamak * K l f geirmek, k l fa koymak. k l fl k l fs z * K l f olan veya k l f iinde bulunan. * K l f olmayan veya k l f iinde bulunmayan.

k l na eki dzen vermek * giyini ine zen gstermek. k l na girmek * onun gibi giyinmek. k l k * Bir kimsenin giyini i, giyim, st ba , k yafet, kisve. * Bir kimsenin d grn . * Bir kimsenin resmi, foto raf.

k l k k yafet * st ba ve d grn . k l k k yafet d kn * Giyecekleri eskimi veya kt olan. k l k k yafet kpeklere ziyafet * giyini i ve grn kt ve tiksindirici olanlar iin sylenir. k l k k yafeti dzmek * giysilerini yenilemek. k l kl * Herhangi bir k l kta olan. * Gzel, temiz. * (birinin) huyunda olan, davran lar n taklit eden.

k l kl k yafetli * yi giyinmi . k l ks z * Giyimi dzgn olmayan, snepe, sfl.

k l ks zla ma * K l ks zla mak i i. k l ks zla mak * K l ks z duruma gelmek. k l ks zl k * K l ks z olma durumu. k l ktan k l a girmek * giysi de i tirmek. * s k s k d nce de i tirmek. k l na dokunmamak * bir kimseye dokunacak, zarar verecek en ufak bir davran ta bile bulunmamak. k l n bile k p rdatmamak (veya oynatmamak) * bir olay kar s nda ilgisiz kalmak, en kk bir tepki gstermemek.

k l n k l nma k l nmak k l r

* K l nmak i i veya biimi. * K l nmak i i. * K lmak i i yap lmak. * Maydanozgillerden, bir y ll k ve zel kokulu otsu bir bitki (Ammi visnaga).

k l k lkapan k lk ran

* K lmak i i veya biimi. * Kehribar. * Bkz. sak ran.

k lkuyruk * rdekgillerden, uzunlu u 55-65 cm, kuyru u sivri tyleri ak ye il, kar k, gagas , ayaklar mavi bir ku tr (Anas acuta). * Zay f, elimsiz. * Z rt, niteliksiz, k l ks z. k llanma * K llanmak i i.

k llanmak * K llar kmak. * B y , sakal kmak. k ll k lma * K lmak i i. k lmak * "Etmek", "yapmak" anlam nda yard mc fiil olarak kullan l r. * (namaz iin) Yerine getirmek. * K l olmayan. * Dedikodu, sylenti. * K l olan, k l ile kapl .

k ls z k lkal k m l

* Yar m kanatl lardan, sap, iek, yaprak ve ba aklar emerek veya yiyerek ekin hastal na yol aan, vcudu kalkana benzeyen zararl bir bcek (Aelia rostrata). k m l k m l * Durmadan k m ldamadan bir eyin durumunu anlat r. k m ldama * K m ldamak, k m ldanmak i i. k m ldamak

* Yerinden biraz oynamak. * Yerinde hafife hareketlenmek. k m ldan * K m ldanmak i i veya biimi. k m ldanma * K m ldanmak i i. k m ldanmak * Bkz. k m ldamak. k m ldatma * K m ldatmak i i. k m ldatmak * Yerinden biraz oynatmak, hafife hareketlendirmek. k m lday * K m ldamak i i veya biimi. k m lt k m z k mk m * Hafif ve srekli k m ldama. * K srak stnn mayalanmas yla yap lan, az alkoll, ek i, eski bir Trk ikisi. * A r a r konu an (kimse). * Her i inde a r davranan (kimse).

k mk m etmek * bir i i a r a r yapmak, oyalanmak. k mlanma * K mlanmak i i veya durumu. k mlanmak * (ku iin) Umaya haz rlanmak. * Kalkacakm gibi k p rdamak. k n * B ak, k l gibi kesici aralar n kab . * Bu daygillerde oldu u gibi, yapraklarda sap n bir blmn uzunlamas na saran, geni d blm. * K n kanatl bceklerin gvdeyi korumakla grevli ve ok sert yap da birinci ift kanad .

k n kanat

k n kanatl lar * Bcekler s n f ndan, boynuzsu bir k n biiminde olan birinci ift kanatlar umakta kullanan teki iki kanad rten, a z paralar i nemeye, paralamaya elveri li, btnyle ba kala ma gsteren bir tak m. -k n/ -kin * Bkz. -g n / -gin. k na * K na a ac n n kurutulmu yapraklar ndan elde edilen, sa ve elleri boyamakta kullan lan toz.

k na a ac * ki eneklilerden, tropikal blgelerde yeti en, kurutulmu yapraklar ndan k na elde edilen, beyaz iekli, kk bir a a (Lawsonia inermis).

k na ie i * K na ie igillerden, iekleri tyl renkte olan, bir veya ok y ll k otsu bitki (Balsamina hortensis). k na ie igiller * ki eneklilerden, rne i bahelerde yeti en k na ie i olan bir familya. k na gecesi * D nden bir gece nce, kad nlar n kendi aralar nda, gelinin parmaklar na k na yakarken k z evinde yapt klar e lence. k na gibi * (toz durumundaki eyler iin) ok ince. k na yakmak (koymak, srmek, vurmak veya yak nmak) * k nay su ile kar t r p bulama k vam na getirerek boyanacak yere srmek. k na(lar) yakmak * (birinin u rad kt duruma) ok sevinmek. k nac k k nak na * Kk boyas gillerden, as l yurdu Gney Amerika olan, Hindistan ve Endonezya'da da yeti tirilen, kabu undan kinin kar lan bir a a (Cinchona). * Bu bitkiden yap lan iecek. k nalama * K nalamak i i. * Bu day pas mantar n n, tah l bitkilerinin sap ve yapraklar nda olu turdu u pas rengindeki hastal k.

k nalamak * K na koymak, k na ile boyamak. k nalanma * K nalanmak i i. k nalanmak * K na konulmak, k na yak lmak. * K na ile boyanmak. k nal * K na ile boyanm olan. * K nan n renginde veya k z l renkte olan. * Yap ncak.

k nal keklik * Slngillerden, Balkan Yar madas , Orta ve Do u Asya'da ya ayan, uzunlu u 38 cm olan bir ku tr (Alectoris graeca). k nal yap ncak * Bkz. yap ncak. k nama * K namak i i, ay plama, takbih.

k nama cezas * Bir grevlinin i yerindeki davran n n yasa ve tz e ayk r oldu unu bildiren ceza. k namak * Yap lan bir i in kt oldu unu belirtir bir biimde sz sylemek, ay plamak, takbih etmek. k nanma

* K nanmak i i. k nanmak * K namak i i yap lmak. k nas z k nay k nd ra k nd ra * Oluk veya yiv amaya yarayan ara. K n k k nlama k nlamak k nl * K n olan, bir k nla sar l olan. * K n ok geli erek ba l bulundu u sap az veya ok saran yaprak. k nnap * Sicim. k ns z K pak * K n olmayan. * Xl-XV. yzy llarda, Hazar ve Karadeniz'in kuzeyindeki bozk rlarda ya am bir Trk boyu, Kuman. * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. * K nlamak i i. * Bir eye k n yapmak veya bir eyi k n na geirmek. * K na ile boyanmam . * K namak i i veya biimi. * Sulak yerlerde yeti en, ince uzun yapraklar n n kenarlar keskin, koyu renkli bir tr ay r otu.

K paka * K pak Trkesi. k p k * Yar kapal (gz). k p k gzl * Gzleri yar kapal olan. k p kl k * K p k olma durumu.

k p r k p r * Yerinde duramayarak, srekli ve aral ks z k m ldayarak. * ok hareketli, hamarat. k p rdak * ok hareketli, yerinde duramayan, canl .

k p rdakl k * K p rdak olma durumu. k p rdama

* K p rdamak, k p rdanmak i i. k p rdamak * K m ldamak, srekli ve hafife oynamak. k p rdanma * K p rdanmak i i veya durumu. k p rdanmak * Bkz. k p rdamak. k p rda ma * K p rda mak i i. k p rda mak * K m ldamak, k p r k p r etmek. k p rdatma * K p rdatmak i i. k p rdatmak * K m ldatmak, yerinden oynatmak. k p rt k p rt l * K p rt s olan. k p rt s z * K p rt s olmayan. k p t rma * K p t rmak i i. k p t rmak * Gz kapaklar n st ste birok kez a p kapamak. k pk p * Gzn ok k rpan (kimse). k pk rm z * Her yan k rm z veya ok parlak k rm z . k pk rm z kesilmek (veya olmak) * (yz iin) herhangi bir sebeple ok k zarmak. k pk z l * Her yan k z l veya ok k z l. * A r , koyu. * K pmak i i. * Gz kapaklar n abucak a p kapamak, k rpmak. k prama k pramak * K p rdama, k pramak i i. * K p rdamak. * Hafif ve srekli k m ldanma, k m lt .

k pma k pmak

k pray

* K pramak i i veya biimi.

k pray l * K p rt l . k pray s z * K p rt s olmayan, k p rt s z. K pt * M s r halk ndan olan kimse. * (yanl olarak) ingene. * K ptlerle ilgili olan. K ptlik k r * Beyazla az miktarda karan n kar mas ndan olu an renk. * Bu renkte olan. k r * ehir ve kasabalar n d nda kalan, o u bo ve geni yer. * Orman, da vb.ye kar t olan a kl k yer. k r bekisi * K rlar n ve ovalar n gvenli iyle grevli kimse. k r boynunu! * defol! ekil! git!. k r ie i * K rlarda kendili inden yeti en iek. k r d mek * gze arpar derecede beyaz k llar bulunmak, k rla mak. k r e lencesi * K rda yap lan e lence. k r gerills * Da larda, ky ve kasabalarda eylem yapan ete. k r gl * orak blgelerde biten ve gn glne benzeyen bir tr iek (Fumana). * K pt olma durumu.

k r kahvesi * K rda bulunan, o unlukla kk kahve. k r serdar * K rlarda e k yan n ard na d p yollar n gvenli ini sa lamakla grevlilerin ba . k raat * Okuma. * Okuma kitab . * Kur'an' n belli kural ve i aretlere gre okunmas .

k raat etmek * okumak. k raathane

* M terilerinin okumalar iin gazete ve dergi bulunduran geni , temiz ve iyi d enmi kahvehane. * Kahve, kahvehane. k raathaneci * K raathane i leten kimse. k racak * Nalbantlar n at n t rna n kesmek iin kulland klar keskin demir alet. k ra * Verimsiz veya sulanmayan, bitek olmayan toprak.

k rala ma * K rala mak i i. k rala mak * K ra duruma gelmek, verimsizle mek. k ral k * K ra olma durumu veya k ra yer. k ra * So uk havalarda, su bu usunun yerde, bitkiler, a alar ve teki nesneler zerinde donmas yla olu an ince buz billru. k ra almak (veya vurmak) * k ra , dondurup bozmak. k ra d mek (veya ya mak) * k ra olu mak. k ra l k ran * K rmak i ini yapan (kimse). * Bit toplulu un ve zellikle hayvanlar n byk bir blmn yok eden hastal k veya ba ka sebep, let, afet. k ran * K y , kenar, evre, u. * Da s rt , tepe, bay r. * K ra toprak. * Birbirine parelel olarak uzanan iki akarsu aras nda kalm da s rt . k ran girmek * k sa bir zaman iinde ok say da lmek. k ran k rana * ok mcadeleli, ac maks z n ldrrcesine yap lan (kavga, gre ). k ranta * Salar a armaya ba lam orta ya l erkek. * A rba l , ya na ra men bak ml , zenli (erkek). * (sa sakal iin) K rla m . k rat * Elmas, zmrt gibi de erli ta lar n tart s nda kullan lan iki desigraml k l birimi. * Nitelik, de er, dzey, seviye. * K ra s olan.

k rat n yan nda duran ya huyundan ya suyundan (almak) * ki i, kiminle arkada l k ederse, ondan etkilenir.

k rat n lmek * de erini bimek, k ymetini belirlemek. k ratl k * K rat olan, herhangi bir k rat de erinde olan (ta ). * Herhangi bir nitelikte, de erde olan. * Yol kesen, asi. * Gen, delikanl . * Sakalar n iinde su ta d klar a z dar, alt geni , deriden yap lm kap, su kab , matara. * (ocuklarda) Kar n i mesiyle beliren bir hastal k. * ok su ien kimse. * Tulumcuk. * K l tek para deri veya uzun esnek bir de ne in ucuna s r m ba lanarak yap lm vurma arac .

k ray

k rba

k rbac k k rba

k rba kurdu * e itli trleri insanlar n ve hayvanlar n kal n ba rsa nda ya ayan, boyu 5 cm olan eni, gzle grlmeyecek incelikte bir asalak, trikosefal (Trichuris trichiura). k rba kurtlar * rnek hayvan k rba kurdu olan, yuvarlak solucanlar familyas . k rbalama * K rbalamak i i. k rbalamak * K rbala vurmak. * Canland rmak, destek vermek, harekete geirmek. k rbalanma * K rbalanmak i i. k rbalanmak * K rbala dvlmek. k rca * Hafif k rla m . * Hafif k rla m durumda. k rc * Dolu. * Ufak ve sert taneli kar. k rc mant * Kk ve ii iyi doldurulmu mant . k rc n k r k r l * Hayvan k ran . * K n, sisli havalarda, a a dallar n , toprak k nt lar n vb. yerleri kaplayan buz tabakas . * K rla maya ba lam , k r renkli. * Bu renkte sa olan.

k r llanma * K r l duruma gelme. k r llanmak * K r l duruma gelmek, a armak. k r lla ma * Kr lla mak durumu. k r lla mak * Kr l duruma gelmek. k r ll k * Kr l olma durumu. * Koyu at donlar zerine ak k llar n tek tek da lmas .

k rd koz (veya ceviz) k rk (veya bini) a mak * srekli yak ks z davran larda bulunmak. k rd rma * K rd rmak i i, skonta.

k rd rmak * K rmak i ini yapt rmak. k rd rtma * K rd rtmak i i. k rd rtmak * K rd rmak i ini yapt rmak. * D k fiyat verdirtmek. * Ticar bir senedi, sresi gelmeden d k fiyatla birine devretmek veya satmak. k rg n * Bir kimseye gcenmi , gnl k r lm olan. * Toplu lmlere yol aan bula c hastal k. k rg nl k * K rg n olma durumu. * K r kl k. K rg z * K rg zistan Cumhuriyeti'nde ya ayan, Trk soylu halk veya bu halktan olan kimse. * K rg zlara zg olan. K rg zca * K rg z Trkesi. k r c * K rmak i ini yapan. * Kaba, sert, evresindekileri inciten. * Senet, tahvil, bono ve sresi gelmemi alacaklarla ilgili al veri veya i ler yapan kimse veya kurulu . * Bir eyin gerekti i gibi geli mesini, olu mas n nleyici, engelleyici. * K r n m olu turan. * K r c olma durumu, hu unet. * I k rma zelli i.

k r c l k

k r olmak * dnem sonu al nan karnede ders notu zay f bulunmak.

k r olmak * yasa ve trelere ayk r olarak kar cinsten biriyle srekli ili ki iinde bulunmak. k r k * K r lm olan. * Melez. * Tam nota gre d k olan (not). * Gcenmi , zgn. * K r lm bir eyden ayr lan para. * Kemi in bir etki ile k r lmas . * Bir eyin k r lan yeri. * K r lm bir eyin paras . * Tavla oyununda oyun d b rak lan pul. * Kad n n veya erke in yasalara ve trelere ayk r olarak ili ki kurdu u erkek veya kad n. * Kaya ktlelerinin bir k r lma dzlemi boyunca yerlerinden kaymas , fay. k r k izgi * Bir veya birka noktada do rultu de i tiren izgi. k r k dkk * Eski, sa lam olmayan, rk, de ersiz ( ey). * Dzgn olmayan, para para (sz). k r k dl * Evlilik d ili kiden do an ocuk. k r k hava * Hareketli ve canl oyun melodisi ve trks. k r k plk gibi * Durmaks z n, ayn tonda tekrarlayarak. k r k k r k l k k r klama * K r k kemikleri ve k klar tedavi eden kimse, s n k , k k . * K r k n n i i. * K r klamak i i.

k r k k r k

k r klamak * K r k duruma getirmek, ufalamak. k r kl k * K r k olma durumu. * Vcutta duyulan a r , yorgunluk, rahats zl k, k rg nl k. * steksizlik, gceniklik, k rg nl k. * Kolay ve abuk k r lan. * Kolay ve abuk gcenen. k r lganl k * K r lgan olma durumu. k r l p bklmek

k r lgan

* k r tarak, kibarl a zenerek konu mak. k r l p dklmek * kibar grnmeye al mak. * ok eskimek. * k r kl k duymak. k r l k r lma * K r lmak i i. * Yrrken sal nma, nazl yry . * Saydam bir ortamdan ba ka bir saydam ortama (rne in havadan cama) geen bir n n do rultusunu de i tirmesi. k r lmak * K rmak i ine konu olmak, bir veya birok paraya ayr lmak. * Bklerek kat yeri olu turmak. * (sava , bula c hastal k sebebiyle) ok say da insan lmek. * (so uk, rzgr vb. iin) Eski gc kalmamak, azalmak, yat mak. * (cesaret, umut, onur iin) Azalmak, yok olmak. * Birine kar k rg n duruma gelmek, gcenmek, incinmek. * K r kl k duymak. * A a, dal zerinde meyve, iek, yaprak ok olmak. * Saydam bir ortamdan ba ka bir saydam ortama geen bir n, do rultu de i tirmek. * Savunmas z insanlar n veya tutsaklar n toplu olarak ldrlmesi, katliam. * Hayvanlar n hastal k, so uk gibi sebeplerle lmesi. * K r lmak i i veya biimi.

k r m

k r m k r m * K r tarak, k r ta k r ta. K r ml * K r m halk ndan olan (kimse). k r n m k r nma k r nmak * I k, ses ve radyoelektrik dalgalar n n kar la t baz engelleri dolanarak gemesi olay , difraksiyon. * K r nmak i i. * Yrrken sal nmak. * Oynamak, raksetmek. * Bir eyden ayr lan kk para. * Kk kal nt . * Kurumak iin kesilip yerde b rak lan odun.

k r nt

k r nt klte * K r nt lardan olu mu klte. k r nt l * K r nt s olan, k r nt lardan olu mu .

k r p dkmek * dikkatsizlik veya fkeyle bir ok eyin k r lmas na sebep olmak. k r p geirmek

* yak p y karak, ldrerek bask veya etki yaparak byk zarar vermek. * ok sert davranarak dar ltmak. * tuhaf sz ve davran lar yla herkesi glmekten kat ltmak. * hayran etmek. k r p sarmak * bir eyi yapmak iin, glkle her trl imkndan yararlanmak. k r k r * K r klar olan, ok k r k; k r k bir biimde. k r k * K r m olan. * Deride esnekli in kaybolmas ndan olu an k vr m. * K r m yer, k r kl k. * K r olan. * K r k olma durumu. * K r k olan yzeyin durumu. * K r m olan yer, k r k.

k r kl k r kl k

k r ks z * K r olmayan. k r ma k r mak * Bir yzeyin dzgnl bozulmak, k r kl k olu mak. * Birbirini k rmak, yok etmek, ldrmek. * Kar l kl k rmak. * Pazarl k etmek. * Bahse tutu mak. * Bir eyi yar yar ya payla mak. k r t rma * K r t rmak i i. k r t rmak * K r mas na sebep olmak. * Kar cinsten biriyle yak n ili kide bulunmak, flrt etmek. k r ta k r ta * K r tarak, cilve yaparak. k r t m * K r tmak i i. * K r mak i i.

k r t m k r t m * K r tarak. k r t * K r tmak i i veya biimi. k r tkan * Her zaman k r tan.

k r tkanl k * K r tkan olma durumu.

k r tma k r tmak k rk

* K r tmak i i, cilve, i ve. * Ho grnmek abas yla cilveli jest ve mimikli davran larda bulunmak. * Otuz dokuzdan sonra gelen say n n ad , 40, XL. * Drt kere on, otuz dokuzdan bir art k. * Pek ok.

k rk (veya bin) dereden su getirmek * birini kand rmak iin birok sebep ileri srmek. k rk basmak * k rk gn dolmadan, do um yapm annenin ve bebe in d ar kar lmas n n tehlikeli olaca n geleneksel olarak kabul etmek. k rk basmas * Do umdan sonra k rk gn iinde anne veya ocu un ruhsal sebeplerle ba lanan ate li bir hastal a yakalanmas . k rk bir (buuk) ma allah * (cidd veya alayl ) "nazar de mesin" anlam nda kullan l r. k rk bir buuk * "Allah nazardan korusun" anlam ndaki k rk bir buuk kere ma allah" sznde geer. k rk bir kere ma allah! * pek ok, binlerce kez nazar de mesin!. k rk budak * Bekta likte erenler meydan na konulan k rk kollu byk amdan. k rk evin kedisi * birok eve girip kan (kimse). k rk hamam * Do umdan k rk gn sonra annenin hamama gtrlmesi ve bu amala yap lan tren. * Kad n n lo usall kta ilk k rk gn doldurduktan sonra bebe i ile birlikte temizlenmesi iin hamamda yap lan toplant . k rk ikindi * Genellikle Orta Anadolu'da ikindi zaman ya an srekli ya murlara verilen ad. k rk kap n n ipini ekmek * bir ok yere u ramak. k rk merak * ok merakl , her eyi anlamak isteyen. k rk para * bir kuru . * (para iin) ok az. * Para biriminin k rkta birlik de erine verilen ad.

k rk para

k rk tarakta bezi olmak * bir ok i i veya ili kisi olmak.

k rk y l

* ok uzun bir sre.

k rk y l k ran olmu , eceli gelen lm * ecel gelmedike lnmeyece i inanc n anlat r. k rk y lda bir * ok seyrek olarak. k rk y l n ba (veya ba nda) * ok uzun sre iinde bir kez. k rk y ll k * ok eski, kkl. k rk y ll k yani, olur mu kni * eskimi bir al kanl k kolay kolay de i mez. K rka a kavunu * Kabu u alacal sar renkte olan bir tr kavun. k rkambar * inde de i ik trden eyler bulunan kap veya yer. * Bir ok konuda bilgisi olan kimse. * eri. k rkar * K rk say s n n le tirme biimi, her birine k rk, her defas nda k rk bir arada olan. k rkayak * Eklem bacakl lar n ok ayakl lar s n f na giren, ta lar n alt nda ya ayan, vcudu yuvarlak ve uzun bir bcek (Julus terrestris). * Kas k biti. k rkbay r * Gevi getiren hayvanlar n drt gzl olan midelerinin nc gz. k rkbe lik * Bir tabanca tr. * Dnme h z dakikada k rk be devir olan plk. k rkgeit k rk * zerinden birek kez geilmesi gereken veya birok geidi bulunan rmak. * K rkmak i i. * Davarlar n yn veya k llar n k rkmaya yarayan makasa benzer ara.

k rk kmak * (lo usa, yeni do an bebek veya l iin) do umdan veya lmden sonra k rk gn gemek. k rk c k rk lma * K rk lmak i i. k rk lmak * K rkmak i i yap lmak. k rk m * Davarlar n k rk lmas i i. * Davarlar n yn veya k llar n k rkan kimse.

* Davarlar n k rk ld klar mevsim. k rk mc * K rk c . k rk nc * K rk say s n n s ra s fat , s rada otuz dokuzuncudan sonra gelen. k rk ndan sonra at olup da kuyruk mu sallayacak * "vakti gemi , art k i e yaramayacak durumda olmak" anlam nda kullan lan bir sz. k rk ndan sonra azmak * ya land ktan sonra ya na uymayan davran larda bulunmak. k rk ndan sonra saz almak * ya land ktan sonra uzun ve g bir i e giri mek. k rk nt k rkikilik k rklama * K rp nt . * Bir tabanca tr. * K rklamak i i.

k rklamak * Lo usa veya yeni do mu bebek iin k rk gn doldurmak. * Bir eyi k rk defa yapmak ve zellikle birok defa sudan geirmek, ok y kamak. k rklanma * K rklanmak i i. k rklanmak * K rklamak i i yap lmak. k rklar * K rk ki ilik bir evliya toplulu una verilen ad.

k rklara kar mak * bir kimse art k ortalarda grnmez olmak. k rklar kar m olmak * (ocuklar iin) ayn k rk gnlk sre iinde do mu olmak. k rkl * K rk paradan olu mu . * K rk gnn doldurmam . * Birinin k rk kmadan, br do an iki ocuktan her biri. * inde k rk say s bulunan. * K rk ya dolaylar nda bulunan (kimse). * K rk para. * Do acak ocuk iin haz rlanan bez veya giysi. k rkma * K rkmak i i. * Ucu kesilip aln n stne b rak lan sa. * Bir eyi ular ndan kesmek.

k rkl k

k rkmak

* (sa sakal, ty iin) Kesmek. * Bir hayvan n tylerini kesmek. k rkmerdiven * \343 k rk merdiveni. k rkmerdiveni * Dik yoku . k rkt rma * K rkt rmak i i.

k rkt rmak * K rkmak i ini yapt rmak. k rlang * K rlang gillerden, geni gagal , atal kuyruklu, ince uzun kanatl , kk gebe ku (Hirundo). * kz arabas nda arka dingil ve tekerlekleri ze e ba layan atal a a. * Kyleri dola arak gz hastal klar n ve zellikle ak basmay iyi etti ini ne sren sahte hekim. * Osmanl donanmas nda yer alan, karakol ve ke if i lerinde kullan lan, yelkenli ve krekli kk bir tr sava gemisi. k rlang bal * K rlang bal gillerden, yzgeleri geni ve uzun, eti beyaz, k rm z renkli bir bal k (Trigla hirundo). k rlang bal giller * Kemikli bal klar tak m n n dikenli yzgelikler alt tak m na giren bir familya. k rlang dnm * Ekim ay n n ilk gnleri. k rlang f rt nas * Nisan ay n n ilk gnlerinde grlen f rt na. k rlang otu * Gelincikgillerden, iekleri alt n ve limon sar s renginde olan, tanelerinden asitsiz bir ya elde edilen ok y ll k ve otsu bir bitki (Chelidonium majus). k rlang giller * Omurgal hayvanlardan, ku lar s n f n n tc ku lar tak m n n bir familyas . k rlang kuyru u * Hayvan n kula n delerek yap lan i aret. k rla ma * K rla mak i i.

k rla mak * Rengi k r olmak. k rla mak * K r durumuna gelmek. k rlent * iek veya yaprak i lemeli ss. * lemeli veya i lemesiz olarak yatak zerine konulan yast k. * K r olan yer, ehir d nda a kl k yer. * K rmak i i.

k rl k k rma

* Kuma katlayarak yap lan giysi ss, pli. * K r lm veya dvlm tah l. * Bas l k tlar forma durumuna getirmek iin belli yerlerinden bkme ve katlama i i. * Ortas ndan k r larak doldurulan (ifte veya tfek). * (hayvan iin) Soyu kar m , azma, melez, metis. * Yabanc etkilerle zgn niteli ini yitirmi olan. k rmac * Giysilere pli yapan kimse. * K r lm tah l sat c s . * De irmen i leten kimse, de irmenci. * Bas lm formalar katlayan kimse. k rmak * Vurarak veya ezerek paralamak. * ri paralara ay rmak. * Belirli bir biimde katlamak. * ldrmek, yok olmas na sebep olmak. * Azaltmak, indirmek. * Gcn, etkisini azaltmak. * Yok etmek. * ndirimle almak. * Dile ini kabul etmeyerek veya beklenmeyen bir davran kar s nda b rakarak gcendirmek, incitmek. * (tavla gibi oyunlarda) Kar oyuncunun pulunu oyun d nda b rakmak. * Vcut kemiklerinden birini paralamak. * (tah l iin) ri ve kaba tmek. * Hareket durumundaki canl n n veya ta t n ynn de i tirmek, evirmek, dndrmek. * Kamak, uzakla mak. * Daha iyi bir sonu elde etmek. * stnde k rmalar bulunan (giysi). k rmas z k rm z * K rmas bulunmayan. * K rm z bce inden kar lan parlak al boya, iek boyas .

k rmal

k rm z bce i * Zar kanatl lardan, kk bir bcek (Coccus ilicis). k rm z madeni * \343 madenk rm z. k rm z * Al, k z l. * Bu renkte olan.

k rm z izgi * zellikle am tr a alarda grlen, uygunsuz ko ullarda kurutulan a ac n atlayan gze zar ndan giren mantarlar n yapt bir tr hastal k. k rm z rk * Zararl mantarlar n etkisi sonucu am tr a alardaki gbek odunun k rm z kahverengi olmas . k rm z dipli mumla davet etmek * birine bir yere gelmesi iin ok yalvarmak, srar etmek. k rm z et * Bykba hayvanlar n ya ve proteini yksek, besleyici eti.

k rm z fener * Genel ev. k rm z gmlek * Saklanmaya ne kadar al l rsa al ls n gizlenemeyen ey. k rm z kart * Kurallara ayk r davranan ve daha nce hakemler taraf ndan sar kart gsterilerek ikaz edilmi oyuncuyu oyundan kartma cezas . k rm z kart grmek * oyundan kar lma cezas na arpt r lmak. k rm z lhana * Rengi k rm z olan bir tr lhana. k rm z oy * Bir oylamada, kar durum al nd n gsteren oy. k rm z biber * Patl cangillerden bir biber tr (Capsicum annuum). * Bu bitkinin olgunla nca k zar p yak c bir ac l k kazanan, yemeklerde bahar olarak kullan lan tozu. k rm z la ma * K rm z la mak i i. k rm z la mak * K rm z bir renk almak, k zarmak. k rm z l k * K rm z olma durumu, k z ll k. k rm z ms * K rm z y and ran, k rm z ya alan. k rm z mt rak * K rm z ms . k rm z turp * Turpgillerden, kk k rm z olan bir turp tt (Raphanus sativus varradicula). k rnak * Cariye. * al ml , ssl (kimse). * Gzel, titiz. * Cilveli, oynak (kad n). * Boylu boslu; evik. * iftle mek isteyen di i kedi. * K rp lm olan. * Blk prk. * K rp lmak i i.

k rnav k rp k

k rp lma

k rp lmak * K rpmak i i yap lmak. k rp nt

* K rp lan eyden kalan kk para. * K rp nt biiminde olan. k rp nt bohas * ine kuma k rp nt lar konulan boha. k rp ma * K rp mak i i. k rp mak * (gz kapaklar ) ok ktan s k s k k rp lmak. * ( k) Yan p sner gibi olmak. k rp t ra k rp t ra * K rp t rarak, srekli ve h zl k rparak. k rp t rma * K rp t rmak i i. k rp t rmak * (gz kapaklar n ) abuk abuk a p kapamak, k pmak, k rpmak. k rpma * K rpmak i i. k rpmak * Paralara ay rmak, kesmek, k rkmak. * (gz kapaklar n ) A p kapamak, k pmak. * Kesinti yapmak, tutumlu davranmak.

k rpt rma * K rpt rmak i i. k rpt rmak * K rpmak i ini yapt rmak. k rsal * K r ile ilgili. * Az insan n bar nd , daha ok k r durumunda olan (yer).

k rsal alan * retim etkinlikleri tar ma dayal olan, k rsal nfusun ya ad ve al t alan. k rsal blge * Genellikle tar m veya hayvanc l k yap lan ve az insan n ya ad yer. k rsal nfus * Tar mla u ra an, genellikle ehir s n rlar d nda, ky ve kasabalarda ya ayan nfus. k rt k rt k rtasiye * K rt sesi kararak. * Defter, k t, kalem, mrekkep gibi yaz ara ve gerelerinin btn. * K tla yap lan i lemler.

k rtasiyeci * K rtasiye satan kimse. * Devletle ilgili i lerin yrtlmesinde, ekle gere inden ok nem veren, brokrat, ekilci, formalist. k rtasiyecilik * K rtasiyecinin yapt i .

* Devletle ilgili i lerin yrtlmesinde ekle gere inden ok nem verme, brokrasi. k rt kl * Kirtikli. k rt pil * De ersiz, baya , yar m yamalak.

k rt pille me * K rt pille mek i i veya durumu. k rt pille mek * K rt pil durumunda olmak. k s k s * Glmenin sessiz ve alayl oldu unu anlat r. k s k s glmek * sessiz ve alayl glmek. k sa * Boyu, uzunlu u az olan, uzun kar t . * Az sren, uzun olmayan. * Ayr nt s ok olmayan. * K saca, k saltarak. * K sa olan ey. * Sat r sonuna s mayan kelimelere, hecelere blerken kullan lan noktalama i areti ( - ), tire.

k sa izgi

k sa dalga * (radyo yay n iin) Dalga boyu on ile yz m aras nda de i en dalga. k sa devre * Aralar nda potansiyel fark bulunan iki nokta, direnci ok kk olan bir iletkenle birle tirildi inde olu an elektrik olay . k sa far * Otomobilde far n verdi i n daha yak n grmesi, kar dan geleni rahats z etmemesi iin getirdi i konum, uzun far kar t . k sa gr l * Dar gr l. k sa gnn kr * "hi olmamaktansa bu kadar da iyidir" anlam nda kullan l r. k sa kafal * Kafatas n n n-art ekseni yan eksenine gre k sa olan (kimse), brakisefal. k sa kesmek * sz uzatmamak. k sa k sa * Uzun olmayan bir biimde, azar azar.

k sa mesafe * Uzakl az olan. k sa mrl * mr az olan veya uzun sre ya amayan.

k sa tutmak * bir eyi gerekti i kadar uzun yapmamak. * bir konuyu geni ve ayr nt l bir biimde vermemek. k sa nl * Bo umlanma sresi uzun olmayan nl: At, al, k r gibi kelimelerindeki nllerde oldu u gibi.

k sa vadeli * Sresi az olan. k sa yoldan * Uzatmadan, sreyi geirmeden. * Kesin bir biimde. k saca * Olduka k sa, biraz k sa. * K sa olarak, zetle. k sacas * k sa sylemek gerekirse. k sac k k sal k k sal k salma * K salmak i i. k salmak * K sa duruma gelmek. * Sresi azalmak. * ok k sa. * K sa olma durumu. * K salmak i i veya biimi.

k salt lma * K salt lmak i i. k salt lmak * K sa duruma getirilmek. k salt m * K saltmak i i, taksir. * (gzel sanatlarda) Perspektif sebebiyle baz boyutlar kk grlen nesneleri, bu grn e uygun bir biimde izme yntemi. k salt k saltma * K saltmak i i veya biimi. * K saltmak i i, taksir. * K salt lm ad veya sz, ihtisar.

k saltmak * K sa duruma getirmek. * K sa gibi gstermek. k saltmal * K salt lm olan.

k saltmal kelime * Birden ok kelimenin ba harfiyle kurulmu kelime. k saltt rma * K saltt rmak i i. k saltt rmak * K saltmak i ini yapt rmak. k sarak * Biraz k sa, k saca. * K sa sreli. * Bir suluyu, ba kas na yapt ktl ayn biimde uygulayarak cezaland rma. * K ssalar, hikyeler, ykler: K sas- enbiya.

k sas k sas

k sas etmek * bir suluya ba kas na yapt ktl ayn biimde uygulamak. k sasa k sas * Yap lan ktl ayn biimde, yapan kimseye yapma, uygulama. k s k * K s lm olan. * (ses iin) Bo uk, glkle kan. * (gz kapaklar iin) Hafife aralanm , yumulmu olan. * Bir k vr m keserek iki yandaki ukurluklar birle tiren, dar ve bo az biimindeki koyak, dar bo az, klz. * Biraz k s lm olarak. * K s k olma durumu. k s l k s lma * K s lmak i i veya biimi. * K s lmak i i. * Kalbin, iindeki kan damarlara vermek iin a l p kapanmas . * Hacmi, niceli i, gc azalmak. * (gz kapaklar iin) Hafife kapanmak. * Ka p kurtulma yolu kalmamak. * Avu. * Paralara ayr lm bir eyin her blm, blk, kesim. * Bir cinsten veya meslekten olanlar n tm. * Blm, kol, dal.

k s ka k s kl k

k s lmak

k s m k s m

k s m k s m * Ayr ayr , blk blk. k s mlama * K s mlamak i i.

k s mlamak * Tek elle avulamak. k s nma k s nmak k s nt * Her trl ihtiyac kar lamada tutumlu davranma, k sma, azaltma. k s nt yapmak * tutumlu davranmak. k s nt l * K s nt ya dayanan, k s nt s olan. * K s nmak i i. * Kendi ihtiyalar n kar lamakta tutumlu davranmak, imsak etmek.

k s nt s z * K s nt ya dayanmayan, k s nt s olmayan. k s r * (insan ve hayvan iin) reme imkn olmayan, dl vermeyen. * (toprak iin) rn vermeyen. * Verimsiz, yarars z, sonusuz. * inde hibir reme olay gemeyen (canl hcre, ekirdek vb.). k s r * Ha lanm bulgur, taze so an, maydanoz ve baharatla yap lan bir tr yemek.

k s r dng * Bir nermeyi ikinci bir nerme ile, bunu da birincisiyle tan tlama. * Ayn olumsuz sonucu veren, zm getirmeyen durumlar n tekrarlanmas , srdrlmesi. k s rgan * Esirgeyip vermeyen.

k s rganma * Esirgeme. k s rganmak * Esirgeyip bir eyi vermekten ekinmek. k s rla ma * K s rla mak i i. k s rla mak * K s r duruma gelmek. k s rla t rma * K s rla t rmak i i. k s rla t rmak * reme organlar n ameliyatla dl veremez duruma getirmek. k s rl k * K s r olma durumu. * Verimsizlik, akamet. * K sma i i.

k s

k s t

* Ki inin yurtta l k haklar n kullanma yetkisinin yarg kurulu lar nca kald r lmas . * Bunama, mahkm olma gibi sebeplerden dolay kanunun, bir kimsenin mal n , paras n istedi i gibi kullanmas na ve harcamas na engel olmas , hacir. k s t alt na almak * k s tlamak. k s tlama * K s tlamak i i, hacir.

k s tlamak * nceden verilmi olan hak ve hrriyetlerin s n rlar n daraltmak, tahdit etmek. * Birini yasal yoldan mallar n kullanmaktan yoksun b rakmak, k s t alt na almak, hacir alt na almak. * S n rlamak, daraltmak. k s tlan * K s tlanmak i i veya biimi. k s tlanma * K s tlanmak i i. k s tlanmak * K s tlamak i i yap lmak. k s tlay c * K s tlayan, k s t alt na alan. * S n rlayan, daraltan. k s tlay * K s tlamak i i veya biimi. k s tl * K s tlanm , k s t alt na al nm , mahcur. * S n rlanm . * K s tl olma durumu, hacir. * Arpac k so an . * So an tohumundan arpac k so an yeti tiren kimse.

k s tl l k k ska k skac

k skac l k * So an tohumundan arpac k so an yeti tirme i i. k ska * Bir eyi tutup s k t rmaya yarayan kerpeten, pense gibi ara. * A l p kapanan e reti merdiven. * Bceklerde besin maddelerini paralamaya ve kendilerini savunmaya yarayan organ. * Demircilerin k zg n demiri tuttuklar ma a gibi ara. * K ska biiminde olan.

k ska gzlk * Kelebek gzlk. k skalama * K skalamak i i.

k skalamak * K ska duruma gelmek. k skan * K skanma huyunda olan.

k skanl k * Bir kimse bir stnlk gsterdi inde veya sevilen birisinin, ba kas ile ilgilendi i kan s na var ld nda tak n lan olumsuz tutum veya ac duyma. k skanl k etmek * k skanmak. k skand rma * K skand rmak i i. k skand rmak * K skanmas na yol amak. k skan lma * K skan lmak i i. k skan lmak * K skanmak i i yap lmak veya k skanmak i ine konu olmak. k skan * K skanmak i i veya biimi. k skanma * K skanmak i i. k skanmak * Sevgide veya kendisiyle ili kili eylerde bir ba kas n n ortakl na veya stn durumda grnmesine dayanamamak. * Herhangi bir bak mdan kendinden stn grd birinin bu stnl nden ac duymak, gnlemek, haset etmek. * Esirgemek, ok grmek. * Bir eye, en kk sayg s zl k gsterilmesine bile dayanamamak. * Yerinde olmay istemek, imrenmek. k sk k sk vrak * Trl maksatlarla iki eyin aras na soku turulan, k st r lan para, kama, takoz. * zlemeyecek veya kurtulamayacak bir biimde.

k sk vrak yakalamak (veya ba lamak) * kurtulamayacak veya zlemeyecek biimde tutmak, s ms k tutmak. * tamamen etkisi alt nda kalmak, bir eyle srekli me gul olmak. k sma * K smak i i. k smak * Azaltmak, alaltmak. * (gz iin) Biraz kapamak. * Boyunu k saltmak veya daraltmak. * (lmba iin) I n azaltmak. * S k t rmak. * (para, masraf vb. iin) Azaltmak. * Pintilik etmek. * Verilen hak ve zgrlklerin s n r n daraltmak.

k smen k smet

* Btn de il, bir blm olarak veya baz bak mdan, baz ynden. * Tanr 'n n her ki iye uygun grd ya ama durumu, nasip. * (k z veya kad n iin) Evlenme talihi. * Olaylar n kt sonular n tevekklle kar lama durumu. * imdiden belli de il, ya olur ya olmaz anlam nda.

k smet (veya k smeti) kmak * (k z, kad n iin) evlenme teklifi almak. k smet a ac * Btn s cak lkelerde s k rastlanan t rman c ve iri gvdeli a a (Clerodendron). k smet beklemek * evlenmeyi, evlenece i kimseyi beklemek. k smet kap s * Gelir, geim yeri sa layan yer. k smet olmak * talih yard m etmek. k smeti a lmak * kazanc artmak, bollu a ermek. * kendisiyle evlenmek isteyen biri kmak. k smeti aya na (kadar) gelmek * beklenmeyen bir sebeple kazanl bir durumla kar la mak. k smeti ba lanmak * istedi i hlde evlenememek. k smeti kmak * olumlu bir duruma kavu mak. k smetinde ne varsa ka nda o kar * ki i ne kadar abalarsa abalas n al n yaz s ndaki eye ula r. k smetine mani olmak * kazanc na veya evlenmesine engel olmak. k smetini aya yla tepmek * kavu aca iyi bir durumu, de erini bilmeyerek istememek. k smetini ba lamak * (by ile) evlenmesine engel olmak. k smetli * K smeti iyi olan. k smetsiz * K smeti iyi olmayan.

k smetsizlik * K smetsiz olma durumu. k sm k * Cimri, pinti, hasis.

k sm

* Bir eyin yaln z bir blmn iine alan, tikel, cz'.

k sm fel * Vcudun bir blmnn felli duruma gelmesi. k sm seim * 1961 Anayasas na gre Cumhuriyet Senatosu yelerinden sresi dolanlar n yenilenmesi iin yap lan seim. k srak k ssa * Di i at. * Hikye, f kra.

k ssadan hisse * anlat lan bir olaydan al nacak ders. k ssadan hisse almak (veya karmak) * anlat lan bir olaydan ders almak. k stak k stas * Bir yar maday karaya ba layan, iki yan su, dar kara paras , berzah, dil. * lt.

k stas tutmak * l olarak almak. k stelyevm * Grev ba na gelinmedi i gnlerde kesilip denmeyen para. k st r lma * K st r lmak i i. k st r lmak * K st rmak i i yap lmak. k st rma * K st rmak i i. * erisine peynir, k y lm et vb. konularak sac zerinde pi irilen brek. * Karn yar k yeme i. * ki ey aras nda b rakarak s k t rmak. * Kaamayacak bir duruma getirmek. * (kuzey yar m kre iin) Aral k ay n n yirmi ikisinde ba lay p mart n yirmi birine kadar sren, y l n en so uk * ok so uk hava. k * Tavuk gibi kmes hayvanlar n kovalamak iin kar lan ses.

k st rmak

k mevsimi.

k basmak * k n, iddetli so uklar ba lamak. k dnemi * K sresine rastlayan, k n yap lan ey.

k dnencesi * Bkz. O lak dnencesi. k gn * K n.

k kay t * K iin saklanan yiyecekler. k k yamet * ok zorlu k ; ya murlu, f rt nal so uk hava. k uykusu * So uk ve kurak mevsimlere kar koyabilmek iin canl varl klar n yap s nda grlen olaylar n btn. * Il man ve so uk blgelerde, zellikle yapraklar n dken a alarda ham ve ongun besi suyu dola m n n tamamen veya k smen durmas . * Durgunluk, hareketsizlik dnemi. k yapmak * (hava) ok so uk ve karl gemek. k geirmek * k mevsimini bir yerde geirmek. k n k r k k rt * K k rtmak i i, tahrikt. k k rt c * K k rtmak i ini yapan, muharrik. * K k rtma yapan, provokatr. k k rt c ajan * nsanlar , baz sular i lemeye srklemekle grevli kimse. k k rt c l k * K k rt c olma durumu. * K k rt c ajana zg davran . k k rt lma * K k rt lmak i i. k k rt lmak * K k rtmak i i yap lmak. k k rt * K k rtmak i i veya biimi. k k rtma * K k rtmak i i, tahrik, tahrikt. * Herhangi bir ki iye, gruba, kurulu a veya devlete kar giri ilen ve onlar sonradan a r sonular verecek bir kar eylemde bulunmaya zorlayan, nceden tasarlanm giri im, provokasyon. k k rtmac * K k rtmak i ini yapan (kimse). k k rtmac l k * K mevsiminde, k sresince. * Kabuk.

* K k rtmac n n i i. k k rtmak * (kmes hayvanlar n ) rktp ka rmak. * Bir kimseyi kt bir i yapmas iin harekete geirmek, tahrik etmek. k k lama * K k lamak i i. k k lamak * Genellikle kmes hayvanlar n kovalamak. k la * Askerlerin toplu olarak bar nd klar byk yap . * Koyun ve kei srlerinin geceledi i veya k n bar nd kapal a l. * K n bar n lan yer. * K n ordular n, gebe oymaklar n hayvanlar yla birlikte yayladan inip konaklad klar yer. * K lamak i i. * K olmak. * K (bir yerde) geirmek. * Ku ve kmes hayvanlar n rktmek. * K latmak i i veya durumu. k latmak * K (bir yerde) geirtmek. * Musallat etmek. k l k * K a zg, k iin. * K n oturulan yap . * htiyaca yetmeyecek kadar az, bol kar t . * (duygu, sz vb. iin) Az.

k lak

k lama k lamak

k lamak k latma

k t

k t kanaat * Yoksulluk iinde ve glkle (geinmek). k t'a * Yeryzndeki be byk kara paras ndan her biri, ana kara. * Silhl veya silhs z erlerin, bir komutan n emrinde bir araya gelmesinden olu an birlik. * Drtlk. * Para, tane.

k t'a sahanl * Karalar evreleyen ve karalardan say lan -iki yz m derinli e kadar olan s deniz dipleri. * lke k y lar na biti ik olan ve 200 m derinli e veya bu s n r n tesindeki su derinli inin do al kaynaklar n n i letilmesine elveri li oldu u noktaya kadar, kara sular n n d nda kalan deniz alt blgelerinin deniz yata ve toprak alt kesiminin btn. k taat * K talar, ana karalar.

* Asker birlikleri. k tal * Vuru ma, birbirini ldrme. * Sava . k t'alar aras * Btn k t'alar birbirine ba layan, k t'alarla ilgili olan durum. k t k t na * htiyaca zor yetecek kadar. k t k k t klama * Minder, yast k gibi eyleri doldurmak iin kullan lan ve bazen de s van n iine kat lan keten ve kendir lifleri. * K t klamak i i.

k t klamak * K t kla doldurmak. k t kl k t piyos * ine k t k konmu olan. * De ersiz, baya , kt.

k t piyozluk * K t piyoz olma durumu. k t r * Uydurma sz, yalan. * Patlam m s r. * Kuru ve gevrek ses. k t r atmak * yalan uydurup sylemek. k t r k t r * ok pi irilmekten veya k zart lmaktan kuru ve gevrek bir duruma gelmi olan. * Yemek, kesmek, do ramak gibi fiillerle kullan ld nda o fiilin gevrek bir ses kararak yap ld n belirtir. k t ra almak * alay etmek. k t rc * ok yalan syleyen kimse.

k t rdama * K t rdamak i i. k t rdamak * Kuru bir ey k t r sesi karmak. k t rdatma * K t rdatmak i i. k t rdatmak * K t r diye gevrek ses karmak. k t rt * K t rdama sesi.

k tlama k tla ma

* ekeri a zda di le kk kk s rarak ay imek iin kullan l r. * K tla mak i i.

k tla mak * htiyac kar layamamak, k t duruma gelmek. k tl na k ran girmek * bir ey hi bulunmaz olmak. k tl k * htiyaca yetmeyecek derecede azl k. * Kurakl k, sava gibi sebeplerle rnn yeti memesi ve bundan do an al k. * Yiyecek maddelerinde grlen darl k. * (duygu, sz vb. iin) Azl k.

k tl ktan km gibi (yemek) * doymak bilmezcesine (yemek). k vam * (s v lar iin) Koyuluk; koyuluk derecesi. * Bir eyin en uygun zaman veya durumu. * Spor al malar nda ba ar l olabilmek iin, fizik ve moral ynnden istenilen iyi durum. k vam n bulmak (veya k vam na gelmek) * gerekli ve istenilen artlar yerine gelmek, en uygun an nda olmak. k vamlanma * K vamlanmak i i. k vamlanmak * (s v lar iin) K vam na gelmek, koyula mak. * Olgunla mak, uygun duruma gelmek. k vamla t r c * S v bir maddeyi k vam na getirmeyi sa layan alet. k vamla t rma * K vamla t rmak i i. k vamla t rmak * Bir maddeyi s v dan ay rarak k vaml duruma getirmek. k vaml * Gereken k vam bulmu olan. k vams z * K vaml olmayan. k van * vn, iftihar. * Sevin.

k van duymak * vnmek. * sevinmeki mutlu olmak. k vanlanma * K vanlanmak i i.

k vanlanmak * K van duymak, vnmek. k vanl * vn duyan, iftihar eden, vn veren, iftihar edilecek. * Sevin duyan, mutlu. k van k vanma * K vanmak i i veya biimi. * K vanmak i i, iftihar.

k vanmak * vnlecek bir olaydan dolay sevinmek, iftihar etmek, memnun olmak. k v l * K v lc m.

k v l k v l * Toplu olarak hareket etmeyi, kayna may anlat r. k v lc m * Yanmakta olan bir maddeden s rayan kk ate paras , k v l. * Demir ve ta gibi maddelerin gl arp mas nda s rayan ate durumundaki kk para. * Harekete geiren etken. * Gne yzeyinde grlen kesikli malara verilen ad.

k v lc mlanma * K v lc mlanmak i i. k v lc mlanmak * K v lc m saarak yanmak, k v lc ml duruma gelmek. k v lc ml * K v lc m olan, k v lc m saan. k v lc ms z * K v lc m olmayan, k v lc m samayan. k v r k v r * Bklmleri olan, k vr ml . * K vr lm durumda srekli hareket hlinde olarak. k v r z v r * nemsiz, de ersiz, derme atma. * nemsiz ayr nt . k v rc k * Kk kk k vr mlar olan. * Daha ok Trakya ve Marmara'da yeti tirilen, beyaz tyl, ince kuyruklu bir tr koyun. * Bu koyunun eti. * K v rc k salata.

k v rc k koyun * \343 k v rc k. k v rc k salata * Ye il salata, yapraklar k v rc k bir tr marul, k v rc k. k v rc kla ma

* K v rc kla mak i i. k v rc kla mak * K v rc k duruma gelmek. k v r k v rma k v rmak * K v rmak i i veya biimi. * K v rmak i i. * Bkmek. * Kenar ndan katlamak, bkmek. * Bir giysinin veya kuma n kenar n bkerek tersinden dikmek. * Kalalar n iki yana sallayarak oynamak veya yrmek. * Ba armak, ba a kmak, becermek, hakk ndan gelmek. * Uydurup sylemek. * Sapmak. * Yapmak istememek, yan izmek. * K v rtmak i i.

k v rtma

k v rtmak * K v rmak i ini yapt rmak. k vrac k * Derli toplu ve i i kolay. * Aya na abuk, hamarat. * Canl , hareketli, atik. * Ak c , i lek. * Yerli dokumas kara bezden yap lm kyl kad n yeldirmesi. * nce tlbent veya ipekli ba rts. * Aceleci. * Gzel, k, yak kl .

k vrak

k vrak k vrak * K vrak olarak, k vraka. k vraka * K vrak bir biimde. k vrakla ma * K vrakla mak i i veya durumu. k vrakla mak * K vrak duruma gelmek. k vrakl k k vrama * K vramak i i veya durumu. k vramak * Buru up toplanmak, k v rc k duruma gelmek. * H zl yrmek. * Harekete gemek. * K vrak olma durumu veya k vraka davran .

k vrand rma * K vrand rmak i i. k vrand rmak * K vranmas na sebep olmak. * ok zmek, ac ektirmek. k vran * K vranmak i i veya biimi. k vranma * K vranmak i i. k vranmak * A r , sanc gibi fiziksel veya korku, heyecan gibi ruh sebeplerle vcut e ilip bklmek. * Ac ekmek, zlmek. * Bir eye ok ihtiya duymak. k vrant * Karars zl k. k vratma * K vratmak i i veya durumu.

k vratmak * pi katlad ktan sonra iyice bkmek veya tel gibi eyleri burmak. k vr k k vr kl k * K vr k olma durumu. k vr l k vr lma * K vr lmak i i veya biimi. * K vr lmak i i, bklme. * Da lar n olu umuna sebep olan, yer kabu unun geni lde dalgal bir biim almas . * E rilip bklm ; yuvarlak bir biim verilmi .

k vr lmak * E rilip bklmek. * K v rc k bir duruma gelmek. * Yuvarlak bir biim almak. * (dar bir yere) Bzlerek yatmak. * Dnmek, sapmak. k vr m * Bir eyin k vr lan yeri, bklm. * K vr lma sonunda olu an toprak dalgas . * Bir tr tatl .

k vr m k vr m * K vr mlar olan, dalgalanm bir yzey veya dalgal bir izgi biiminde olan. k vr m k vr m k vranmak * ok ac ekerek k vranmak. * yalvarma veya s k nt gibi bir sebeple ok k vranmak. k vr mlanma * K vr mlanmak i i.

k vr mlanmak * K vr ml duruma gelmek. k vr ml * K vr m olan. k vr nt * K vr m. * K vr lan yer, dneme. k ya * Adam ldrme suu, cinayet. k yac k yafet * Cinayet i leyen kimse, cani. * K l k. * Resm giysi.

k yafet balosu * Al lm giysilerin d nda her e it zel giysilerin giyildi i balo. k yafet d kn * Kt giyimli kimse. k yafetli * Herhangi bir k yafette olan, k l kl . k yafetname * Bir lkenin veya bir dnemin giyimlerini anlatan kitap. * Yze veya d grn e bak larak ruh durumu anlama bilgisinden sz eden kitap. k yafetsiz * K yafeti dzgn olmayan, k l ks z.

k yafetsizlik * K yafetsiz olma durumu, k l ks zl k. k yak * K y c , zalim, gaddar. * Benzerlerinden stn olan, ok gzel, mkemmel. * Gzel, biimli, yak kl , dzgn giyimli. * Ho gr, ayr cal k tan ma.

k yak kamak * ok uygun d mek, yak k almak. k yak yapmak * madd ve manev destek olmak, yard m etmek. k yak * Gz pek oyuncu, cesur kumarbaz.

k yakla ma * K yakla mak i i. k yakla mak * K yak duruma gelmek. k yakl k * K yak olma durumu.

* K yak ya yak r davran . k yam * Aya a kalkma, ayakta durma. * Bir i e giri me, kalk ma, te ebbs etme. * Ayaklanma, ba kald rma, kar gelme. * slm inanc na gre, lmden sonra, yeniden dirilip aya a kalkma. * (namazda) Ayakta durma. k yamet * Tek tanr l dinlerin inan na gre dnyan n sonu ve btn llerin dirilerek mah erde toplanaca zaman. * Grltl kar kl k, grlt, pat rt .

k yamet almeti * K yametin kopaca n nceden gsteren belirtiler. * inde ya an lan zaman n durumunu be enmeyenlerin kulland bir tamlama. k yamet gibi (veya k yamet kadar) * pek ok. k yamet gn * Dnyan n yok olaca , llerin dirilip aya a kalkaca zaman. k yamet kopmak * k yamet gn gelmek. * (bir yerde) ok grlt ve tel olmak. k yamet mi kopar? * "ne olur, ne kar, ne nemi var" anlamlar nda kullan l r. k yamete kadar * dnya durduka, uzun sre. k yamete kalmak * bir sorunun zlemeyece ini anlat r. k yametleri koparmak * bir eye ok k zarak ba r p a rmak, feryat etmek; a r grltlere, karga aya yol amak. k yas * Bir tutma, denk sayma. * Kar la t rma, oranlama. * Benzetme yolu, rnekseme. * Tas m.

k yas etmek * k yas eylemek. k yas eylemek * kar la t rmak, mukayese etmek. k yas kabul etmez * iki ey aras ndaki ayr m n ok fazla oldu unu belirtmek iin kullan l r. k yasa muhalefet * Bkz. kurala ayk r l k. k yasen * K yas edilerek, k yas yoluyla. * Kar la t rarak, oranlayarak. * Benzeterek.

k yas mukassem * \343 ikilem. k yas ya * Can n yakmak, ldrmek amac yla. * ok iddetli, korkun, muthi . * Uygulama ve benzetme ile elde edilen. * Kurala gre yap lm , kurall .

k yas

k yaslama * K yaslamak i i, mukayese. k yaslamak * Kar la t rmak, oranlamak, rneksemek, mukayese etmek. k yaslanma * K yaslanmak i i. k yaslanmak * K yaslamak i i yap lmak, kar la t r lmak. k yd rma * K yd rmak i i.

k yd rmak * K ymak i ini yapt rmak. k yg * Haks zl k, gadir. * Ac mazl k, zulm. * Haks zl a u ram , ma dur. * Haks zl a u ram olma durumu, ma durluk, ma duriyet. * Kara ile suyun birle ti i yer. * Kenar, u. * Karan n deniz boyunca uzanan blm, sahil. * Iss z, tenha yer.

k yg n k yg nl k k y

k y bal k l * K y dan fazla uzakla madan bir gn iinde avlan p limana dnlme eklinde yap lan avc l k. k y bucak * Gze arpmayan yer. k y dili kordonu. * Bir krfezin nn kapatan, denizle kk bir ba lant s kalabilen, kum ve ak l kar m birikinti, sahil

k y k y * K y ya yak n bir biimde, k y y takip ederek, k y dan. k y t rm * Bu daygillerin hasad nda yararlan lan t rm k benzeri, di leri metal ve sap daha uzun olan, kayalar zerindeki kk zay f deniz yosunlar n n k y boyunca yap lan hasad nda kullan lan bir alet.

k y c

* K ymak i ini yapan kimse. * Ac ma duygusu olmayan, ba kalar na k yas ya ktlk eden, gaddar, zalim. * K y lara vuran enkaz devletten ald izinle toplayan kimse. * K y c olma durumu. * Gaddarl k, zulm.

k y c k y c l k

k y c l k etmek * gaddarl k etmek, gaddarca davranmak. k y da bucakta * Bkz. k y da k ede. k y da k ede * Gze arpmayan, umulmayan yerlerde. k y da k ede kalmak * gze arpmayan bir yerde unutulmu olmak. k y k k y k * ne, kal n yorgan i nesi. * uvald z. k y lama * K y lamak i i. k y lamak * K y boyunca gitmek. k y l k k y lma k y lmak * ok ince ve kk paralar hlinde do ranmak. * K ymak i i yap lmak. * Ezilir, k y l r gibi olmak. k y m * K ymak i i. * K y lma biimi. * Grev ynnden kt bir duruma sokma, haks zl a u ratma. * Sayan n kenarlar n sa lamla t rmak ve gzelle tirmek iin dikilen erit hlindeki para. * K y lmak i i. * K y lm olan.

k y m k y m * nce imce. k y ml k y ml k * Bir defada k y lacak miktarda olan. k y n * Herhangi bir biimde k y lm olan.

* Gl bir kimsenin yasaya veya vicdana ayk r olarak ba kas n u ratt kt durum, zulm. k y n k y n * K y dan, gizli gizli. k y nma k y nmak k y nt * K y nmak i i. * Ezilmi veya k r lm gibi bir duygu duymak. * Al k sebebiyle midede duyulan eziklik. * Herhangi bir sebeple vcutta duyulan k r kl k. * nce ince do ranm kk para. * K ymak i i veya biimi. * K y mak i i. * Kar l kl szle mek, anla p karar vermek. * Biriyle yar maya kalkmak. * Yreklilik gstermek, cesaret etmek. k y ya atmak * karaya kartmak veya srklemek. k y ya kmak * karaya kmak, gemiden karaya inmek. k yma * K ymak i i. * K y lm et. * Kk ku ba etlerden kavrularak yap lm k l k kavurma. * ok ince ve kk paralar durumunda do ramak. * Ac madan vermek, esirgememek, feda etmek. * Ac may p ldrmek. * Ac mayarak byk bir ktlk etmek, zulmetmek. * Bkz. nikh k ymak. k ymal * (yemek iin) inde k yma bulunan.

k y k y ma k y mak

k ymak

k ymal brek * So an ve e itli baharatlar kat lmas yla haz rlanan kavrulmu k yman n i olarak kullan ld brek tr. k ymal spanak * nce k y lm spanak, so an, k yma ve tereya ile haz rland ktan sonra pirin, sala ve tuz eklenen bir yemek tr. k ymal makarna * inde kavrulmu k yma bulunan makarna yeme i. k ymal pide * Etli pide. k ymal yumurta

* ine kavrulmu k yma konularak haz rlanan yumurtal yemek. k ymal k * K yma yapmaya elveri li. k ymas z * (yemek iin) inde k yma bulunmayan. k ymet * De er.

k ymetini bilmek * nemini, de erini bilmek. k ymetlendirme * K ymetlendirmek i i. k ymetlendirmek * De erlendirmek. k ymetlenme * K ymetlenmek i i. k ymetlenmek * De erlenmek. k ymetle me * K ymetle mek i i. k ymetle mek * De erli duruma gelmek. k ymetle tirme * K ymetle tirmek i i. k ymetle tirmek * De erli duruma getirmek. k ymetli * De erli. k ymetli evrak * Senet niteli inde bir hak bildiren evrak, nemli yaz , belge. k ymetlilik * De erlilik. k ymetsiz * De ersiz. k ymetsizlik * De ersizlik. k ymettar * De erli. k ym k * ok kk ve sivri tahta, demir veya kemik paras .

k ym kl * zerinde veya iinde k ym k bulunan.

k yt r k

* De ersiz, baya , basit.

k yt r kl k * K yt r k davranma. k yye * Yakla k 1300 gr l k a rl k ls birimi, okka. k z * Di i ocuk. * Cins ili kide bulunmam di i, k z o lan k z, erden, bakire. * Di i cinsten birine daha ya l biri taraf ndan seslenilirken kullan l r. * skambil k tlar nda k z resimli k t. * Di i.

k z almak * bir ailenin k z n gelin olarak bir ba ka aileye katmak. k z be ikte (veya kundakta), eyiz sand kta * k z daha be ikte (veya kundakta) iken eyiz dzmeye ba lamak gerekir. k z bce i * Eklem bacakl lar n k z bcekleri tak m ndan, ba byk, vcudu narin, zar kanatl bir bcek (Libellula depressa). k z bcekleri * rnek hayvan k z bce i olan, kanatlar e it, cams , uu lar srekli ve h zl , avc bcekler tak m . k z evi naz evi * k z evi nazl olur, k z n a r satar. k z gibi * k za benzeyen. * utanga. * ok gzel ve yeni.

k z istemek * bir k z evlenmek iin ana ve babas ndan veya yak nlar ndan istemek. k z ka rmak * bir k z kendinin veya ailesinin r zas olmadan al p gtrmek. k z karde * Bir kimsenin, kendinden kk, kendisiyle ya t olan kad n veya k z karde i. Kendinden byk olana daha ok abla denir. k z k zan k z kilimi * Gebe k zlar n i ledikleri ssl eyizlik kilim. k z kurusu * Evlenmemi ya l k z. k z ku u * Ya mur ku ugillerden, uzunlu u 34 cm olan, eti yenebilen, ba sorgulu, koyu ye ilimsi renkte esmer, kk bir ku (Vanellus vanellus). k z o lan * \343 k z o lan k z. * oluk ocuk, ev halk .

k z o lan k z * Cinsel ili kide bulunmam , bakire, erden. k z vermek * bir ailenin k z n bir ba ka aileye gelin etmek. k za a ekmek * gemiyi bak m, onar m iin bir sre veya hi kullan lmamak zere k za a almak. * bir grevliyi etkin bir grevden al p al may gerektirmeyen, pasif bir i e vermek. k zak * Kar veya buz zerinde kayd r lan tekerleksiz ta t. * zerinde gemi yap lan, onar lan veya gemiyi suya indirip sudan karmaya yarayan zgara. * A a tablalar n kamburla mamas iin liflere dikey konumda a lan kanala geirilen uzun para. * Ambalj n dibine uzunlu una ak lan, hem dip levhas elemanlar n n tutturulmas n hem de ambalj n yerde kolayca kaymas n sa layan kereste paras . k zak yapmak * (ta t iin) fren grevini yerine getirdi i hlde duramay p kaymak. k zaklama * K zaklamak i i. k zaklamak * (ta t iin) Fren grevini yerine getirdi i hlde kaymak, k zak yapmak. k zakl k k zam k * Genellikle kk ya larda grlen, kuluka dnemi bir iki hafta sren, bula c , ate li, ufak k z l lekeler dktren hastal k. k zam k k * K zam a benzeyen, ona gre hafif geen dkntl bir hastal k. k zam kl * K zam a yakalanm . k zan * Erkek ocuk. * Delikanl ; silhl ky delikanl s . * oluk ocuk. * Di i kpek, kedi gibi hayvanlar n iftle me iste i gsterdikleri durum veya zaman. * D eme tahtalar n n alt na aprazlama olarak konulan uzun ve yass direklerden her biri.

k zan

k zana gelmek * (di i kedi ve kpek) erkek istemek. k zanl k k zar k * K zarm . k zar kl k * K zar k olma durumu. k zar p bozarmak * utan, fke gibi duygular n etkisiyle yznn rengi de i mek. * K zan olma durumu.

k zar k zarma k zarmak

* K zarmak i i veya biimi. * K zarmak i i. * K rm z veya ona yak n bir renk almak. * (baz sebze ve meyveler iin) Olgunla maya ba lamak, olgunla mak. * Utan, fke gibi duygular n etkisiyle, kan n yze hcumu sonucu yz k rm z bir renk almak. * (yiyecekler iin) Tavada k zg n ya iinde veya ate te k rm z la arak pi mek. * K zarm yer.

k zart

k zart c * K zarmay sa layan, k zarmaya sebep olan. * Karalay c , kirletici. k zart l * K zart s olan, k zarm .

k zart lma * K zart lmak i i. k zart lmak * K zartmak i i yap lmak. k zartma * K zartmak i i. * K zart larak haz rlanm yemek. * K zart larak pi irilmi .

k zartmak * K zarmas na sebep olmak. * K zg n ya da pi irmek. k zca z * Kendisine kar efkat ve ac ma duyulan k z. k zd r lma * K zd r lmak i i. k zd r lmak * K zd rmak i ine konu olmak veya k zd rmak i i yap lmak. k zd rma * K zd rmak i i. * Yksek vcut s s , ate . * zm ubuklar n kklendirmek iin yere gmme, dald rma.

k zd rmak * K zmas na sebep olmak, k zmas n sa lamak. * Is tmak. * fkelenmesine sebep olmak, fkelendirmek, sinirlendirmek. k zg n * ok s nm , s t lm veya k zd r lm . * K zm olan, fkeli, mtehevvir. * K z k, zorlu, sert, iddetli. * E arayan (hayvan).

k zg n bulut * Yanarda lardan f k r p yksek s da su buhar ve ba ka gazlardan olu mu , iine kl ve lv kar m bulut grn nde y n. k zg nla ma * K zg nla mak i i. k zg nla mak * K zg n duruma gelmek. k zg nl k * K zg n, s nm olma durumu. * fkeli olma durumu. * Hayvanlar n iftle me iste i.

k z gnlne b rak rsan ya davulcuya kaar (veya var r) ya zurnac ya * evlenme a ndaki k z bykleri uyarmazlarsa uygun olmayan birisiyle evlenir. k z k sra * birinin ailesindeki k zlar ve kad nlar. K z k * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. k z l * Parlak k rm z renk. * Bu renkte olan. * A r derecede olan. * Komnist. * Daha ok kk ya larda grlen, bula c , yksek ate li, k rm z renkte geni lekeler dktren, kuluka dnemi drt gn sren tehlikeli hastal k. * Alt n. k z l boya * Kk boyas . k z l s k z l iblis * Temmuzun ok s cak olan ikinci yar s . * ok kt ruhlu (kimse).

k z l k yamet * Byk ve a r grlt, kavga, k z lca k yamet. k z l tesi * I k tayf nda k rm z alan n tesindeki alanda yay lm s nlar ndan olu an, gzle grlmeyen n m, enfraruj. k z l su yosunlar * Denizlerin yakla k 200 m derinliklerinde ya ayan k rm z renkli su yosunlar . k z l yara k z l yel k z la a * irpence. * Gneyden esen rzgr.

* Grgengillerden, di i iekleri kk ve sar mt rak, erkek iekleri pskl biiminde olan, kerestesi kolay i lenebilir bir a a (Alnus).

K z lba * i mezhebinin bir kolundan olanlara verilen ad. K z lba l k * K z lba olma durumu. k z lca * K z la alar, az k z l. * K z la alan bir e it bu day. * A r derecede, k z l.

k z lca k yamet * A r bir biimde grltl, eki me, kavga. k z lca k yamet kopmak * kavga, grlt olmak. k z lcadi i * 4-5 m ykseklikte, beyaz iekli bir a ac k (Cornus senguinea). k z lc k * K z lc kgillerden bir a a (Cornus mas). * Bu a ac n gzn olgunla an, k rm z , tek ekirdekli, reeli ve erbeti yap lan, buruk bir tad olan yemi i.

k z lc k reeli * K z lc k meyvesinden eker kat larak yap lan ve genellikle ishale iyi gelen reel. k z lc k erbeti * K z lc k meyvesinden yap lan bir tr erbet. Bu sz kan kusup k z lc k erbeti imi grnmek deyiminde geer. k z lc k urubu * K z lc k z ile haz rlanan iecek. k z lc k tarhanas * K z lc k suyu ile yo rularak yap lan tarhana. k z lc kgiller * ki eneklilerden, o u iri gvdeli, yakla k on cinste toplanan yz kadar tr olan bir bitki familyas . k z lam * Uzun boylu bir am tr. * Bir tr orman a ac .

K z lderili * Amerika yerlilerine verilen ad. K z lelma * Osmanl larca Roma ve Viyana ehirleri iin kullan lan sembolik ad. * Yeryzndeki btn Trkleri birle tirip byk bir imparatorluk kurmay ama olarak alan lk. k z l * K z lmak i i veya biimi.

k z lkanat * Sazangilleredn, yzgeleri k rm z , 25-30 cm boyunda, eti k l kl bir tatl su bal (Scardinus eryhrophthalmus). k z lkantaron * K z lkantarongillerin rnek bitkisi olan, 10-50 cm ykseklikte, k rm z iekli, kar l kl yaprakl , sap ve yapraklar hekimlikte kullan lan, iki y ll k otsu bir bitki (Eryhraea centaurium).

k z lkantarongiller * ki eneklilerden, k z lkantaron, ac yonca gibi cinsleri iine alan bir bitki familyas . k z lkk k z lkurt * Bkz. kk boyas . * At ve e eklerin kal n ba rsaklar nda yerle ip kanlar n emen k rm z bir kurt.

k z lkuyruk * Karatavukgillereden, k n gen, kk, gzel bir ku (Phoenicurus). k z lla ma * K z lla mak i i. k z lla mak * K z l duruma gelmek. k z ll k * K z l olma durumu veya k z l renkte yer. * Pudra, all k, dzgn. * K z lmak i i. * K zmak i i yap lmak, k zg n, fkeli duruma gelmek. k z l ap * A k, efltun renk. * Bu renkte olan. * Bir yerden yans yan hafif k z l renk, solgun k z l.

k z lma k z lmak

k z lt

k z lyaprak * Glgillerden, yol kenarlar nda biten, sar iek aan bir bitki (Agrimonia eupatorium). k z lyrk * Y lanc k. k z m sana sylyorum (veya dedim) gelinim sen i it * do rudan do ruya kendisine sylenemeyen d nce ve uyar lar n, o kimsenin ok yak n na sylendi inde kullan l r. * herhangi birine dolayl olarak sylenecek uyar sz konusu oldu unda kullan l r. k z n (veya evld n ) dvmeyen dizini dver * k z n , ocu unu gerekti i gibi e itmeyen, ileride ok pi man olur. k z p durmak * srekli olarak k zmak ve sylenmek. k z k z k k z ma * K zmak i i veya biimi. * K z m olan, iddetli. * K z mak i i.

k z mak

* Yksek bir dereceyi bulmak, ok s nmak. * (bitkiler iin) Islakl k ve mikroplar n etkisi alt nda rrken s nmak. * Zorlu, sert, k z k bir durum almak, iddetlenmek. * H zlanmak, hareketlenmek. * (hayvan iin) E isteme zaman gelmek, ksnmek.

k z t r * K z t rmak i i veya biimi. k z t rma * K z t rmak i i. k z t rmak * K z mas n sa lamak. * steklendirmek, gayret vermek. k zkalbi * ahteregillerden, kalp biiminde pembe iekli bir ss bitkisi (Dicentra).

k zlar a as * Osmanl saray ndaki harem a alar n n ba . k zl k * K z olma durumu, erdenlik, bekret. * Bir kad n n evlenmeden nceki ya ant s yla ilgili, o dneme zg. * vey k z.

k zl k zar * Cinsel ili kide bulunmam k zlar n dl yolunu k smen kapayan zar, himen. k zma * K zmak i i.

k zmabirader * Zarla oynanan, karelerde ta yrtp e itli engellerle dolu karelerden olu an yolu bir an nce bitirmeye dayanan bir tr oyun. k zmaca * K zmaya, fkelenmeye dayanan davran . k zmak * Is t lan veya s nan bir nesnenin s cakl ok artmak. * fkelenmek, sinirlenmek. * (at, e ek gibi hayvanlar iin) iftle mek istemek, ksnmek. * (di i ku lar iin) Zaman gelip kulukaya yatma iste i gstermek.

k zmemesi * Alt ntop, greypfurt. * Bir tr eftali. ki * Anlam bak m ndan birbirleriyle ilgili cmleleri birbirine ba lar. * zneyi, tmleci glendirerek cmlenin temel blmne ba lar. * "yle, o kadar, o denli" gibi elerden sonra, kullan ld cmleye g katar. * kinci cmledeki yarg n n birincideki hareketin yap l s ras nda grlerek a ld n bildirir. * ki cmlede anlat lan durumlar n uyu mazl n bildirir. * Yak nma veya k nama gibi duygular anlatmak iin bir cmlenin sonuna getirilir. * Bir soru cmlesinin sonuna getirildi inde phe veya endi e anlat r. * Baz kelimelerin sonuna bir ek gibi eklenerek birtak m zarflar, yeni edatlar olu turur: Belki, nk, halbuki, mademki, sanki gibi.

-ki -ki

* Bkz. -g / -gi.

* sim soyundan kelimelere getirilerek o ismin kimle, neyle ili kili oldu unu belirtir ve eklendi i ismi s fat ve zamir durumuna getirir, ilgi eki: Benim giysim k rm z , ya seninki? Evde-ki, odada-ki, bahede-ki, ak am-ki, sabah-ki. Bu ek birka kelimeye -k biiminde eklenir: bugn-k, dn-k, n-k. kibar * Davran , d nce, duygu bak m ndan ince, nazik olan (kimse). * k, sekin, de erli. * Zengin, soylu, kkl (kimse, aile). * Bykler, ulular.

kibar d kn * Varl n , sayg nl n yitirmi kimse. kibar lokmas * Gsteri li, grkemli durum veya ortam. kibarca * Kibar bir insana yak acak biimde.

kibarlar lemi * Yksek sosyete. kibarla ma * Kibarla mak i i. kibarla mak * Kibar duruma gelmek, kibarl k kazanmak. kibarl tutmak * bir olay kar s nda genel davran lar d nda incelik gstermek. kibarl k * Kibar olma durumu, incelik. * Kibar bir insana yak acak biimdeki sz veya davran .

kibarl k akmak * a r derecede kibar davranmak. kibarl k budalas * Kibar biri gibi grnmeye al rken gln duruma d en kimse iin kullan l r. kibarl k d kn * Kibarl a a r derecede nem veren kimse. kibarl k etmek * kibarca davranmak. kibarl k taslamak * kibar olmad hlde kibar gibi grnmeye al mak. kibarzade * Soylu bir aileden gelme, kibar ocu u. kibernetik * Gdm bilimi, sibernetik. kibir * Byklk, ululuk.

* Kendini byk grme, ba kalar ndan stn tutma, byklenme. * Onur, gurur. kibirleni * Kibirlenmek i i veya biimi. kibirlenme * Kibirlenmek i i. kibirlenmek * Kendini byk grmek, byklenmek. kibirli kibirsiz * Kendini byk gren, byklenen. * Kendini byk grmeyen, byklenmeyen.

kibrine dokunmak * gururu zedelenmek. kibrine yedirememek * byklenmesini, gururlanmas n uygun grmemek. kibrit * Eczal bir ucu srtnme sonucu yanabilecek birle imde olan, kk tahta veya karton paras . * inde kibrit plerini bulunduran kk kutu. * Kkrt.

kibrit akmak * kibriti yakmak iin bir yere srtmek. kibrit suyu * Zehir. kibriti * Kibrit satan kimse. * Cimri. * Kibrit koymaya yarar yer veya kap. * srail'de ortak al ma esaslar na gre olu turulmu tar msal topluluk. kifaf * Ancak yetecek kadar az c k.

kibritlik kibutz

kifaf nefs * Doyuracak miktarda. kifaf nefs etmek * ancak ya ayacak kadar yemek. kifaflanma * Kifaflanmak i i. kifaflanmak * Elde ne varsa onunla, ok az yiyecekle kar n doyurmak, ok az eyle yetinmek. kifayet * Yeti ir miktarda olma, yetme, kfi gelme.

* Bir i i yapabilecek yetenekte olma, yeterlik, liyakat, iktidar. kifayet etmek * yetmek, yeterli olmak. kifayetli kifayetsiz * Yeterli. * Yetersiz.

kifayetsizlik * Yetersizlik. kik * Dar, uzun ve hafif bir yar kay , futa (II). kikirik kikl kiklon kiklotron * Atom ara t rmalar nda, elektriklenmi cisimlere yksek h z veren bir ayg t. kil kile kiler * Island zaman kolayca biimlendirilebilen yumu ak ve ya l toprak. * Genellikle tah l lmede kullan lan bir lek. * Yiyecek, iecek ve erzak n sakland oda, ambar veya dolap. * Ambar. * Saraylarda, byk konaklarda kiler i lerini yneten kimse. * Eczac l kta kullan lm olan k rm z renkli kil. kilidi kre i olmamak * (her eyi) a kta bulunmak, kilitli yere saklanmam olmak. kilim kilimci * D eme, divan gibi yerlere serilen, genellikle desenli, havs z, kal n, k l veya yn dokuma. * Kilim dokuyan veya satan kimse. * Zay f, ince uzun boylu kimse. * Lpinagillerden, gzel renkli, 50 cm uzunlu unda bir bal k (Labrus berggylta). * Siklon.

kilerci kilermeni

kilimci ile kr hac * herhangi bir kimse. kilimcilik kilise * Kilim dokuma veya satma i i. * Hristiyan tap na .

* Hristiyan mezheplerinden her biri. * Hristiyanl kla ilgili din kurulu . * Hristiyanl n retilmesi, din i lerin ynetimi vb.ile ilgili papa ve piskoposlar toplulu u. kilise an * Kiliselerde bulunan, saat ba lar nda ve din trenlerde al nan byk an. kilise dire i gibi * ok kal n (ense). kilise hukuku * Kilisenin kurulu unu ve i dzenini sa layan kurallar. kilit * Anahtar, d me gibi tak l p kar labilen bir para yard m yla al an kapatma aleti. * Bir yan de irmi, br yan na demir ubuk geirilmi olan yar m halka. * Atlar n aln ndan alt enesine uzanan beyazl k.

kilit (krek) alt na almak * bir eyi kilitli bir yere koyarak saklamak. kilit dili * Kilidin anahtarla srlen paras .

kilit gibi olmak * birbirine ok ba l ve dayan mal olmak. kilit krek olmak * (bir yeri) korumak, o yerin gvenilir, sa lam adam olmak. kilit mevkii * \343 kilit noktas . kilit noktas * Btn i lerin ba l oldu u nemli nokta, makam veya yer. kilit sarma * ki veya daha ok ba boyunduruklar alt na kar l kl olarak at lm ve biribirine f ralarla ba lanm olan bir ift sarma. kilit ta * \343 anahtar ta . kilit vurmak * Bkz. kap s na kilit vurmak. kilit yeri * Kilidin yerle ti i yuva. kilitleme * Kilitlemek i i.

kilitlemek * Anahtarla kilidi kapamak. * Bir nesne veya bir kimseyi kilitli bir yere kapamak. * (kar kl k nt ve girintileri olan eyleri) Birbirine geirmek, kenetlemek. * S k ca tutmak. kilitlenme * Kilitlenmek i i. kilitlenmek

* Kilitlemek i i yap lmak. * Fiziksel, ruh vb. sebeplerle hareket edemez, k p rdayamaz duruma gelmek. kilitletme * Kilitletmek i i.

kilitletmek * Kilitlenmesini sa lamak. kilitleyici kilitli * Kilitleme i leri gren. * Kilidi olan. * Kilitlenmi . * Kilidi olmayan. * Kilitlenmemi .

kilitsiz

kilitsiz kreksiz * A k, kilitlenmemi . kiliz * Has r otu, saz, kam , kofa.

kiliz bal * Sazangillerden bir bal k tr (Tinca tinca). kilizman killeme killemek killi * inde kil bulunan. kilo * nne getirildi i birimi binle arpan n ek. * Kilogram kelimesinin k sa biimi. * Sazl k, kam l k. * Killemek i i. * Kirli ama rlar kil kullanarak tokala y kamak.

kilo almak * beslenerek vcudun a rl artmak, i manlamak. kilo vermek * vcudun a rl azalmak, zay flamak. kiloamper * De eri 1000 amper olan ak m iddeti birimi. kilogram * Uluslar aras bin graml k a rl k birimi, kilo (kg). kilograma rl k * Bir kilograml k bir ktlenin Yer taraf ndan ekilmesini sa layan gce e it olan g birimi, 9,81 newton'a e ittir. kilogramkuvvet

* Kilograma rl k. kilogrammetre * Bir kilogram a rl ndaki bir gcn, uyguland madd bir noktay g do rultusunda bir metre yer de i tirmesiyle yap lan i e e it i birimi. kilohertz * Bir saniyede 1000 titre imi olan elektromanyetik dalga boyu ls birimi. kilojul kilokalori kilolu * Bin jul de erinde i birimi. * Byk kalori. * A r. * i man. * Herhangi bir kilo a rl nda. * Bir kilo a rl nda.

kiloluk

kilometre * 1000 m lik uzunluk l birimi (km). kilometre kare * Kenarlar birer kilometre uzunlu unda olan bir karenin alan na e it yzey l birimi, (km). kilometre ta * Kara yollar nda zerinde kilometreleri gsteren dikili ta . * nemli bir durumu belirleyen, zerinde durulmas gereken nokta. kilometrelerce * Mesafece uzun sren. kilosikl kiloton kilovat * De eri bin vat olan g birimi. kilovat saat * Bir kilovatl k bir gcn bir saatte verdi i i ve enerji birimi. kilovolt kils kils * Ba rsaktan gelen, iinde ya damlac klar bulunan ak kan, keylus. kim kim * Hangi ki i anlam nda cmlede, zne, tmle, nesne, yklem grevinde kullan l r. * Ki. * De eri bin volt olan elektrik gerilimi veya potansiyel fark birimi. * Kire, snmemi kire. * Saniyede bin devir olan elektrik ak m n n frekans n lmek iin kullan lan birim. * De eri bin ton olan ktle birimi.

kim bilir

* belirsizlik, bilinmezlik bildirir. * olabilirlik bildirir.

kim kime, dum duma * kimsenin kimseyle ilgilenmedi i" kimseye nem vermedi i, ok kar k bir durumu anlat r. kim oluyor? * "kendini ne san yor, ne hakk var?" anlam nda kullan l r. kim vurduya gitmek * bir kalabal k aras nda ldrlen veya vurulan kimsenin kimin taraf ndan ldrld veya vuruldu u anla lamamak. kime ne kimesne * Kimse. kimi * Birtak m , baz s . * Baz . * ba kas n ilgilendirmez.

kimi kimsesi olmamak * yak nlar , koruyucusu bulunmamak. kimi kpr bulamaz gemeye, kimi su bulamaz imeye * insanlar n nasipleri aras ndaki tutars zl klar belirtir. kimi zaman * Ara s ra, bazen. kimin arabas na binerse onun trksn a r r * kimden bir kar sa larsa, onun ho una gidecek biimde davranan dnek ve dalkavuk kimseler iin kullan l r. kimin nesi? * "kimin yak n " anlam nda kullan l r. kimine hay hay, kimine vay vay * kiminin talihinin iyi, kiminin de kt gitti ini anlat r. kiminin paras , kiminin duas * bir i yap l rken veya yap ld ktan sonra kiminden para, kiminden dua al nabilir. kimisi kimlik * Toplumsal bir varl k olarak insana zg olan belirti, nitelik ve zelliklerle, birinin belirli bir kimse olmas n sa layan artlar n btn. * Kim oldu unu tan tlayan belge, hviyet. * Herhangi bir nesneyi belirlemeye yarayan zelliklerin btn. kimlik belgesi * Kimlik, hviyet czdan . kimlik kart * \343 kimlik belgesi. * Baz s , birtak m , kimi.

kimono

* Japonlar n nden apraz olarak kavu an uzun ve geni kollu ulusal giysisi. * Geni kollu sabahl k. * Herhangi bir ki i, kim oldu u bilinmeyen ki i, ah s, nefer. * (olumsuz cmlelerde) Hibir ki i.

kimse

kimse kendi memleketinde peygamber olmaz * insanlar kendi evrelerinde olan kimseyi de erlendiremezler. kimse yo urdum ek i demez * herkes satt mal herkes kendi i ini, tutumunu ve davran n ver. kimsecik * (olumsuz cmlelerde) Hi kimse. kimsecikler * (olumsuz cmlelerde) Hikimse. kimseden kimseye hay r yok (veya gelmez) * insan, yapaca i te ba kas n n yard m na gvenirse, hayal k r kl na u rar. kimsesiz * Anas babas , yak n , koruyucusu olmayan (kimse). * Hi kimse bulunmayan, bo .

kimsesizlik * Kimsesiz olma durumu, yaln zl k. kims * Yemeklerin mide z suyuyla kar t ktan sonra ald durum, keymus. kimya * Maddelerin temel yap lar n , birle imlerini, dn mlerini; zmleme, birle im ve retim yntemlerini inceleyen bilim. * stn zellikler ta yan ok de erli ey. kimya do rulumu * Kimyasal maddelerin etkisi ile bitkilerde grlen, maddeye do ru veya ters yne ynelme durumu, imiotropizm. kimya gm * Bir hcreli varl klarda, kimyasal maddelerin etkisi alt nda yana ma veya uzakla ma biiminde grlen yer de i tirme durumu, imiotaksi. kimya olmak * bulunmaz olmak. kimyac * Kimya ile u ra an kimse, kimyager. * Kimya retmeni. kimyac l k * Kimyac olma durumu veya mesle i, kimyagerlik. kimyager * Kimyac .

kimyagerlik * Kimyac l k.

kimyasal

* Kimyaya ait, kimya ile ilgili, kimyev.

kimyasal sava * Kimyasal madde ve silhlar n kullan ld sava . kimyasal silh * nsan, hayvan ve bitkiler zerinde zehirli maddelerle lmcl olaylara sebep olan silh. kimyev kimyon * Kimyasal.

* Maydanozgillerden, 50 cm kadar ykseklikte, beyaz veya pembe iekli, bir y ll k, t rl ve otsu bir bitki (Cuminum cyminum). * Bu bitkinin tohumundan elde edilen ve bahar olarak kullan lan toz. kimyon * Kahverengiye alan ye il renkte olan.

kimyonlu * inde kimyon bulunan. kin -kin * Bkz. -g n / -gin. kin ba lamak * birine kar alma duygusu duymak. kin beslemek (veya tutmak) * birine kar alma duygusunu srdrmek. kin duymak * birine kar alma duygusunu ya atmak veya bu duyguyu hissetmek. kin gtmek * cn al ncaya kadar kininden vazgememek. kinaye * D nleni, dolayl olarak anlatan sz. * st kapal , sitemli, dokunakl sz. * Szn geli iyle, gerek anlamlar n d nda bir kavrama de inme sanat . * inde kinaye bulunan (sz). kinayeli kinayeli * Dolayl olarak, i neli. kinci kincilik kindar * Kinci, kinli. kindarl k * almak isteyen, kin tutan, kindar. * Kinci olma durumu, kin tutma. * almay amalayan gizli d manl k, garez.

kinayeli

* Kindar olma durumu. kinematik * Cisimlerin hareketlerini yrnge, h z ve ivme gibi konular bak m ndan inceleyen mekanik kolu, sinematik. kinestezi kinetik * Devin duyum. * Hareketle ilgili, hareket sebebiyle olu an. * Hareket olaylar n inceleyen bilim dal . * Kimyasal tepkimelerin h zlar n inceleyen bilim dal .

kinetik enerji * Hareket durumunda olan cismin enerjisi; bir cismin hareketini sa layan veya hareket eden cisimlerde bulunan enerji. kinik kinin * Kinizm taraftar (kimse veya gr ), sinik.

* K nak nadan elde edilen ve s tman n tedavisinde kullan lan beyaz alkaloit. Halk aras nda, tuzlar ndan biri olan kinin slfat sznden k salt larak slfata denir. kinin gibi * ok ac . kinin slfat * Kinin. kininli * inde kinin bulunmak. kini kinizm * Marangozlukta tahta zerine boydan boya a lan, kesiti kare veya dikdrtgen biiminde kanal.

* nsan n erdem ve mutlulu a, hibir de ere ba l olmadan, btn gereksinmelerden s yr larak ba ms z olarak eri ebilece ini savunan Antisthenes'in retisi, sinizm. kinlenme * Kinlenmek i i.

kinlenmek * almak istemek, kin tutmak. kinli * almak isteyen, kin tutan. kinsiz kip * Kini olmayan, kin ta mayan.

* rnek, kal p. * De i ebilen, geici nitelik, san kar t . * Fiillerde belirli bir zamanla birlikte konu an n, dinleyenin ve hakk nda konu ulan n, teklik veya okluk olarak belirtilmi biimi, s yga. * Uygun, t pat p gelen. kip gelmek * t pat p, uygun gelmek.

kipe

* H zla bklen kalan n sert ve birden gerili iyle, vcudun yat tan ayak st duru a veya as lmadan dayanmaya gemesi. kipkirli kiplik kir * Herhangi bir eyin veya vcudun zerinde olu an, biriken pislik. * Utan lacak durum, leke, aibe. kir gtrmek * kirini belli etmeyecek bir renkte olmak. kir gtrmek * bir ey ok kirli olmak. kir pas * Kir. * ok kirli, amura ve pisli e bula m . * nermelerin yal n, belkili veya mecbur olma nitelikleri.

kir tutmak * kirini hemen belli edecek bir renkte olmak, ok kirlenmek. kira * Bir konutun, bir mlkn veya ta t gibi herhangi bir eyin belli bir bedel kar l nda, bir sre iin sahibi taraf ndan ba kas na verilmesi, icar. * Bu biimde tutulan bir ey iin kar l k olarak denen para. kira arabas * Kiral k kullan lan araba. kira bedeli * Kiralanan mal iin denen kar l k. kira kontrat * Kiralamak i inde kar l kl ykmllkleri belirten resm belge. kirac kirac l k * Bir eyi, bir yeri kira ile tutan kimse, mstecir. * Kirac olma durumu.

kirada olmak (veya oturmak) * kira kar l nda verilmi olmak. * kira ile tutulmu bir yerde oturmak. kiralama * Kiralamak i i. kiralamak * Kira ile vermek. * Kira ile tutmak. kiralanma * Kiralanmak i i. kiralanmak * Kiraya verilmek.

* Kira ile tutulmak. kiralayan * Kiraya veren. kiralay c * Kiralayan kimse. kiral kiral k * Kiralanm olan. * Kiraya verilecek olan.

kiral k adam * Bir i yapt rmak iin tutulan adam. kiral k ev * Kiralanmak zere haz rlanm olan ev.

kiral k kad n * Para veya ba ka bir kar kar l nda erkeklerle cinsel ili ki kuran kad n. kiral k kasa * Bankalarda m terilerin de erli e ya, senet gibi eylerinin sakland kasa. kiral k katil * Bir kimseyi ldrmek iin bir ba kas taraf ndan tutulan kimse. kiral k k z * \343 kiral k kad n. kiraya vermek * kira kar l nda vermek, icara vermek. kiraz * Glgillerden bir meyve a ac (Cerasus avium). * Bu a ac n k rm z ve beyaz renkte, etli, sulu, tek ekirdekli meyvesi.

kiraz elmas * K rm z , kk ve sert bir elma tr. kiraz reeli * Kiraz n eker ile kaynat lmas sonucu elde edilen reel. kiraz zamk * Kiraz, badem, erik, kay s ve eftali gibi a alar n gvde ve dallar nda meydana gelen zamk. kirazl k kirde kirdeci * Kirde yapan veya satan kimse. kirebolu kire * Ar lar n kovan deli ini kapamak iin kulland klar sar ve yumu ak madde. * Mermer, tebe ir, kire ta , al ta gibi birok ta n maddesini olu turan kalsiyum oksit, (CaO). * Kiraz a alar ok olan yer, kiraz bahesi. * Genellikle m s r unuyla yap lan bir tr pide.

* Kalsiyum hidroksit, Ca(OH). kire fabrikas * Kire reten fabrika. kire gibi (olmak) * yznde hi renk kalmamak, rengi solmak. kire kayma * Baz e ya ve yerleri mikroplardan ar tmakta, ama rlar a artmakta kullan lan, sar ms beyaz renkte ve klor kokusunda, toz veya suland r lm kire klorr. kire kuyusu * inde kire sndrlen geni ukur. kire oca * Kire yapmak iin kire ta lar n n yak ld f r n. kire sndrmek * kireci kullanmadan nce zerine bolca su dkerek kalsiyum hidroksit durumuna getirmek. kire suyu * inde erimi bir durumda kire bulunan su. kire st * Badana iin haz rlanm sulu kire. kire ta * Kire elde etmekte kullan lan, kalsiyum karbon tuzundan bile ik kaya, kalker, kire. kirei * Kire ta ndan kire elde eden veya satan kimse. kireil * (bitki iin) Kireli topraktan ho lanan, kireli toprakta yeti en, kireyeren kar t .

kireleme * Kirelemek i i. kirelemek * Kire katmak veya kire srmek. * Kire kullanarak badana yapmak. kirelenme * Kirelenmek i i. * Organik dokular n iinde kire birikmesi durumu. kirelenmek * Kire dklmek veya sa lmak. * Kire srlmek. * Kire bula mak. * Bitkilerin hcre zarlar nda kalsiyum karbonat ve kalsiyum oksalat gibi kalsiyum tuzlar toplanmak. * (kalsiyum tuzlar iin) Organik dokularda, dokunun grevine engel olacak derecede birikmek. kirele me * Kirele mek i i, kirelenme. kirele mek * Kire durumuna gelmek, kirelenmek, kalkerle mek. kireli * Birle iminde kire olan veya kireci ok olan.

* Kirece srlm , kire bula m . kirelik * Kire konulan yer. * Kireci ok olan. kiresileme * Kiresilemek i i. kiresilemek * Is yard m yla kirece evirmek. * Yksek s ile kurutmak. kiresiz * Birle iminde kire olmayan veya ok az olan. * Birle iminde karbon tuzlar n n oran d k olan (su).

kiresizlenme * Kayalar n iinde bulunan kalsiyum karbon tuzunun sularla eritilerek al nmas . kiresizle tirme * Kireten ar tma. kiresizle tirmek * Kiresiz duruma getirmek. kireyeren * Kireli topraktan ho lanmayan, kireli toprakta yeti meyen, kireil kar t . kiremit * Yap lar n at lar n rtmekte kullan lan, yan yana dizilerek, suyu a a ya geirmeden d ar ak tacak biimde yap lm , k z l topra n renginde, pi mi bal k levha. kiremit fabrikas * Modern usullerle haz rlanm bal n kiremide dn trld i yeri. kiremit rengi * Kahverengine alan k z l k rm z renk, kiremidin rengi. * Bu renkte olan. kiremiti * Kiremit yapan, satan veya d eyen kimse.

kiremitilik * Kiremiti olma durumu veya kiremitinin yapt i . kiremithane * Kiremit yap lan yer. kiremitli * Kiremiti olan.

kiri kabarmak * nem, s gibi sebeplerle kir, zerinde bulundu u yzeyden ayr labilir duruma gelmek. kiril alfabesi * Yunan byk harfi tipinde dzenlenmi Slav alfabe ve yaz s . kiri * Baz telli mzik aralar nda kullan lan, hayvan ba rsaklar ndan yap lan tel. * Ok at lan yay n iki ucu aras ndaki esnek ba . * Drt k e kal n keresteden, demirden veya betonarmeden yap lm yatay destek paras .

* Bir e rinin iki noktas n birle tiren do ru paras . * Kaslar n ular nda bulunan, kaslar kemiklere ve ba ka organlara ba layan beyaz ms kordon. kiri i kiri hane * Kiri in yap ld i lik. kiri i k rmak * bulundu u yerden ayr lmak, ka p gitmek. kiri leme * Kiri lemek i i. * Ah ap d emelerde yakla k 50 cm ara ile kiri ler koyma. * apraz olarak, k l lama. * Kiri yapan veya satan kimse.

kiri lemek * (yay iin) Kiri i ekip germek. * Kiri , olarak kullan lan keresteyi d emek. kiri li * Kiri i olan. * Kiri yap s nda olan. * Kiri olarak kullan lmaya uygun. * Kiri i olmayan. * Topra derince kazarak alt n stne getirme.

kiri lik kiri siz kirizma

kirizma yapmak (veya etmek) * topra derince kazarak alt n stne getirerek srmek. kirizmalama * Kirizmalamak i i veya durumu. kirizmalamak * Kirizma yapmak. kirizme kirkit * Dokumac l kta atk ipli ini s k t rmak iin kullan lan, demirden veya a atan yap lm di li ara. kirlenme * Kirlenmek i i. * \343 kirizma.

kirlenmek * Kirli duruma gelmek, pislenmek. * Onuru lekelenmek. * (kad n iin) Irz na geilmek, iffeti bozulmak, lekelenmek. * (kad n) Ay ba olmak. kirletme * Kirletmek i i. kirletmek

* Kirli duruma getirmek, pisletmek. * Kk veya byk abdestini yapmak, pislemek. * Namusuna, onuruna zarar verecek bir su yklemek, lekelemek. * (kad n iin) Irz na gemek, namusuna zarar vermek. kirli * Leke, toz vb. ile kapl , pis, murdar, mlevves. * (kad n iin) Ayba durumunda bulunan. * Toplumun de er yarg lar na ayk r olan.

kirli ama r * Yasal olmayan, sakl gizli i . kirli ama rlar n ortaya dkmek * (birinin) ay p, kusur veya sular n a klamak, sylemek. kirli k * Cimrilikle zengin olmu kimseler iin sylenir. kirli k n * Bkz. kirli k . kirli kan * Toplardamarlar n kalbe gtrd kan. kirli sar * Koyu ve donuk sar renk. kirlihan m peyniri * Yumu ak ve ya l bir tr peynir. kirlilik * Kirli olma durumu, pislik.

kirliye atmak * y kanmak iin bir kenara koymak, bir yerde biriktirmek. kirlo kirloz kirmen kirpi * Kirpigillerden, uzunlu u 25-30 cm olan, s rt dikenlerle kapl memeli hayvan (Erinaceus europaeus). kirpigiller * Bcekiller tak m n n, rnek hayvan kirpi olan, s rtlar dikenlerle kapl memeli hayvanlar familyas . kirpi i kirpi ine de memek * hi uyumamak. kirpik * Gz kapa n n kenar ndaki k llar veya bu k llardan her biri. * Ty gibi, kk ve ince uzant veya uzant lar. * Kirli ve pasakl . * Kirlo . * Elde yn e irmeye yarayan tahtadan yap lm ara.

kirpik besleyici * Kirpiklerin dklmesini nleyen ve besleyici nitelikleri olan effaf, s v madde.

kirpikli

* Herhangi bir nitelikte kirpi i olan. * zerinde kirpik veya kirpi e benzer uzant lar olan.

kirpikliler * Bir hcreli hayvanlardan, zerleri hareketlerini sa layan kirpik biimindeki uzant larla kapl organizmalar s n f . kirpiksi * Kirpi e benzer.

kirpiksi cisim * gzde damar tabakan n n d blm. kir * Kiraz n mayalanmas ve dam t lmas yla yap lan bir tr iki. kirtikli kirtil kirve * Kenarlar girintili k nt l olan. * Byk kabuklu deniz hayvanlar n avlamakta kullan lan, ince dallardan rlm sepet.

* Snnet olan ocu un btn masraflar n stlendikten sonra snnet s ras nda ocu u kuca na alarak elini, kolunu tutan ve btn hayat boyunca ocuk zerinde babas na yak n hak ta yan kimse. kirvelik * Kirve olma durumu.

kirvelik etmek * kirve grevini yklenmek. kisb kisedar kispet * \343 kisp. * Para hesab n yapan, paray toplayan kimse, vekilhar. * Ya l gre te pehlivanlar n giydikleri, belden bald ra kadar uzanan, dar paal me in pantolon.

kispet kar lmas * Ya l gre te yenilginin en kts say lan, kispetin has m taraf ndan ekilip kar lmas veya boydan boya y rt lmas . kisp * Sonradan elde edinilmi , sonradan kazan lm . kist * i koloit veya ya gibi s v veya yar s v bir madde ile dolu patolojik torba. * Tek hcrelilerin veya ok hcreli kk hayvanlar n uygun olmayan artlarda veya o alma s ras nda evrelerine sald klar kendilerini korumaya yarayan dayan kl kapsl. * Sporlu bitkilerde, zellikle mantarlar veya su yosunlar nda grlen, bir veya birka hcreden olu mu organ. kistle me * Kistle mek i i.

kistle mek * Yabanc bir cisim veya patolojik bir urun evresinde kat lgan doku sertle mek.

kisve

* K l k. * Hac lar n Kbe'de giydikleri beyaz stlk.

kisvesi alt nda * herhangi bir nitelikte veya biimde. ki i * nsan, kimse, ah s. * E , koca. * Erkek. * Bir eserde (oyun, roman, hikye) yer alan kimse. * ekimli fiillerde ve zamirlerde konu an, dinleyen, sz edilen varl k, ah s. * Fiil ekimlerinde kullan lan ve ki iyi gsteren ek, ah s eki: Geldi-m, gelmi -sin gibi. ki i refikinden azar * kt arkada , ki iyi kt yola srkler. ki i zamiri * Ki ilerin yerine kullan lan zamir. ki iler aras * Btn insanlar gz nne alan. ki iler aras ili ki * Bireyler aras ndaki toplumsal etkile im veya kar la ma. ki ile me * Ki ile mek i i.

ki i eki

ki ile mek * Ki ilik kazanmak. ki ile tirme * Cans z varl klar veya hayvanlar insanm gibi gsterme, canland rma sanat , te his. ki ilik * Bir kimseye zg belirgin zellik; manev ve ruh niteliklerinin btn, ahsiyet. * nsanlara yak acak durum ve davran . * Bireyin toplumsal hayat iinde edindi i al kanl klar n ve davran lar n btn. * Herhangi bir ki i iin, herhangi bir ki iye yetecek miktarda. * Herhangi bir say da ki iden olu an. * Bayram gibi nemli gnlerde veya konuklar n yan na karken giyilen yeni giysi, yabanl k, adaml k. ki ilik d * Ki isel olmayan, gayri ahs. ki ilik kazanmak * bir ki inin z yap s , ki ili i belirginle mek. ki ilikli ki iliksiz ki io lu * nsano lu, insan. * Soylu kimse. * Ki ili i olan, ahsiyetli. * Ki ili i olmayan, ahsiyetsiz.

ki isel

* Ki i ile ilgili, ki iye ili kin, ki inin kendi mal olan, ahs, zat.

ki iye zel * Sadece o ki iye ait, o ki i taraf ndan kullan labilen ( ey). ki izade * Soylu. ki mir * ekici, albenili. * Esmer. * Kk taneli bir tr ekirdeksiz siyah zm. * Ki nemek i i veya sesi.

ki mi ki neme

ki nemek * (at iin) Ba rmak. ki neyi * Ki nemek i i veya biimi. ki ni * Maydanozgillerden yapraklar maydanozu and ran, 20-60 cm ykseklikte, tysz, bir y ll k ve otsu bir bitki (Coriandrum sativum), kara kimyon. * Bu bitkinin baharat olarak kullan lan kurutulmu meyvesi veya tohumu. ki ni ekeri * inde bir ki ni tanesi bulunan ufak eker. kit * Macun.

kitaba (veya kitab na) uydurmak * kanun olmayan bir i i hile, dzen vb. ile kanuna uygun gibi gstermek. kitaba el basmak * kutsal kitap zerine elini koyarak ant imek. kitabe * Ta , mermer vb.gibi sert cisim zerindeki oyma veya kabartma yaz , tarih, yaz t. kitabet * Yazmanl k, ktiplik. * Kompozisyon, tahrir.

kitab kapamak * herhangi bir konu ile ilgiyi kesmek. kitab * Kitapla ilgili; kitaba uygun. * Kitaba ba l kalan, zgr d nemeyen (kimse). * Dzgn, dil bilgisi kurallar na uygun (anlat m). * Ciltli veya ciltsiz olarak bir araya getirilmi , bas l veya yaz l k t yapraklar n btn. * Herhangi bir konuda yaz lm eser. * Kutsal kitap.

kitap

kitap aaca * Sayfalar n n bir veya iki kenar katl olan kitaplar amak amac yla kullan lan, tahta, fil di i, gm gibi maddelerden yap lan ara. kitap dolab * n yz a k, yatay ve dikey blmleri olan baz trlerinde ekmece de bulunan, kitap koymaya yarayan mobilya. kitap ehli kitap evi * Drt kutsal kitaptan birine inanan, iman eden, ba lanan kimse. * Kitap sat lan yer, kitap dkkn .

kitap kurdu * Kitaplar yiyerek zarar veren bir bcek. * ok kitap okuyan kimse. kitap saray * Halk n yararlanmas iin kurulmu byk kitapl k. kitapa kitap * Kitab n yazd na gre. * Kitap satan veya kitap bast r p satan kimse.

kitap l k * Kitap bast rma veya satma i i. kitapla t rma * Kitapla t rmak i i. kitapla t rmak * Kitap durumuna getirmek, kitap olarak yay mlamak. kitapl k * Kitaplar n yerle tirildi i raflardan olu an mobilya, ktphane. * Kurulu ama ve grevine uygun kitap, film, plk gibi her trl d nce ve sanat rnn toplayan, dzenleyen ve genel olarak ilgilenen okurlara sunan kurulu , ktphane. * Kitap yapmaya elveri li. * Herhangi bir say da veya kitap olabilecek kadar. * Belli bir say da kitab olan. * Evlerde ve i yerlerinde iinde kitaplar n bulundu u oda. kitapl k bilimci * Kitapl klarda i lerin yrtlmesini sa layan, kitapl k bilimi renimi grm kimse, ktphaneci. kitapl k bilimi * Kitap say s n o altman n, kataloglay p s n fland rman n ve okuyucular kitaptan yararland rman n yollar n , kurallar n belirten bilim dal , ktphanecilik. kitapl k grevlisi * Ktphanecilik renimi grmemi olan ve bir kitapl kta bilimsel i ler d nda kalan i leri yrten kimse, haf z ktp. kitapsever * z ve biim ynnden iyi nitelikli kitaplar seen, kitaba tutkuyla ba l kimse, bibliyofil. kitapseverlik * Kitapsever olma durumu.

kitaps z

* Kitab olmayan. * Drt kutsal kitaptan (Kuran, ncil, Zebur, Tevrat) hibirine inanmayan, dinsiz. * Zalim, insafs z.

kitapta yeri olmak * din veya yasa kitaplar nda bulunmak, konusu gemek. kitara kitarac kitin * Eklem bacakl lar n ve kabuklular n rtene ini olu turan, dayan kl ve esnek organik madde; baz mantar ve likenlerde de rastlan r. kitle * nsan toplulu u. * Ktle. kitle haberle mesi * Kitle ileti imi. kitle ileti imi * Geni da n k insan topluluklar n n, ayn zamanda, rgtlenmi bir kaynaktan iletilen haberlere veya uyar lara maruz kalmas , birtak m kaynaklardan elde edilen bilgi ve haberlerin de i ik aralarla geni halk topluluklar na yayg n olarak duyurulmas . kitlemek * Kilitlemek. kitli kitre kivi * Kilitli. * Gevenden kar lan bir tr zamk, kestere. * Bkz. gitar. * Kitara alan kimse.

* Kivigillerden, kanatlar kt oldu u iin uamayan, bacaklar gl, Yeni Zelanda'da ya ayan bir ku , apteriks (Apteryx australis). kivi kivigiller * Omurgal hayvanlardan ku lar s n f na giren bir familya. kiyanus gaz. kiyaset kizir klkson * Ak ll ca davran , ak ll l k. * Ky muhtar yard mc s ; ky khyas ; ky bekisi. * Korna. * Do ada serbest olarak bulunmayan, fakat birok cismin birle imine giren, karbon ve azottan olu an bir * Kahverenkli tyl kabu u soyularak yenen ye il renkli sulu, C vitamini bak m ndan zengin meyve.

klkson almak * korna almak. kln klpa * Yakan n g se do ru inen devrik blm. klpe * Bir pompada, bir krkte, bir motorda, baz mzik aralar nda vb. de bir ak kan n gemesini sa lamak veya engellemek zere bir eksen etraf nda yapt aval hareketle a l p kapanan bir kapak. klrnet klrneti kls * Tahtadan, metal perdeli, orkestrada nemli yeri olan bir flemeli alg . * Klrnet alan kimse. * S n f. * stn nitelikli, stn yetenekli. * Eski Yunan ve Roma a dili ve sanat ile ilgili olan. * XVll.yzy l Frans z dili, sanat ve yazarlar ile ilgili olan. * zerinde ok zaman geti i hlde de erini yitirmeyen, trnde rnek olarak grlen (eser veya sanat ). * Sanatta kuralc . * Al lm olan, yenilik getirmeyen, geleneksel. * Eski Yunan, Roma veya XVII. yzy l Frans z sanat yla ilgili sanat veya eser. * Boy.

klsik

klsikle me * Klsikle mek i i. klsikle mek * (herhangi bir sanat, sanat , eser) Klsik duruma gelmek, zamana kar de erini yitirmemek. * Al lm durumda kalmak, bir yenilik, zellik getirmemek. klsiklik * Klsik olma durumu. klsisizm * Eski Yunan, Roma sanat ndan, edebiyat ndan kaynaklanan, XVll. yzy lda Fransa'dan yay lan sanat ve edebiyat r . klsman klsr klvsen klvsenci * Klvsen alan kimse. klvye * Parmaklarla hareket ettirilen piyano ve org gibi alg larda veya yaz ve hesap makinelerinde de i mez bir eksen evresinde inip kalkabilen, istenilen i e gre dzenlenmi baz mekanizmalar al t ran kald ra kollar n n, tu s ralar n n btn. * Blmleme, s n flama, tasnif. * inde belli bir s raya gre k tlar konacak blmeleri olan dosya veya dolap, musannif, cilbent, s rala. * Klvyeli ve telli bir alg .

klvyeli

* Klvyesi olan.

kleptoman * Kleptomaniye yakalanm kimse. kleptomani * Dayan lmaz bir ruhsal drtyle, ki inin h rs zl k yapma ihtiyac duymas ile beliren hastal k. klerikalizm * Dinin ve din kurumlar n n toplum hayat n n e itli kesimlerindeki yerini glendirmeyi amalayan toplumsal, ekonomik ak m, din erkilik. klik kliki klikle me * Hizip. * Hizipi. * Hiziple me.

klikle mek * Hiziple mek. klima * So uk veya s cak hava verme yoluyla kapal bir mekn n havas n de i tiren ara, iklimleme arac .

klimatolog * klim bilimci. klimatoloji * klim bilimi. klinik * Hasta bak lan yer. * Hekim olacak rencilerin hasta ba nda uygulamal olarak ders grdkleri hasta ko u u. * Vcut muayenesinde grlen (hastal k belirtisi). klinker * imento yap m nda f r ndan ezilmeden kan pi irme rn.

klinometre * E imler. klip klips kliring kli e * Bask da kullan lmak amac yla, zerine kabartma resim, ekil, yaz kar lm metal levha. * Basma kal p (sz, gr vb.). kli eci * Kli e yapan kimse. kli ecilik * Grntleme. * Yayl bir pensle tutturulmu kpe, i ne vb. * D ticarette, iki lke aras nda yap lan al veri in kar l kl olarak malla denmesi, takas.

* Kli e yapma i lemi veya sanat . kli ehane * Kli e yap lan yer. kli ele me * Kli ele mek i i. kli ele mek * Kli e durumuna gelmek, kal pla mak. klitoris klor * Halojenlerden, atom numaras 17, atom a rl 35,5 olan, normal s cakl kta gaz durumunda bulunan bir element. K saltmas Cl. klorhidrat * Azotlu organik bir baz ile hidroklorik asitten treyen tuz. klorhidrik * Klorla hidrojen birle i i olan klorhidrik asit teriminde geer (HCl). klorik * Klordan tremi oksijenli asit olan klorik asit teriminde geer (HCIO3). * B z r.

klorik asit * \343 klorik. klorlama * Klorlamak i i, klor katma. klorlamak * Mikroplardan ar nd rmak amac yla suya d k oranda klor katmak. * zellikle ynl kuma lara, ipliklere parlakl k vermek iin klor gaz na tutmak. * (sava ta) nsanlara, hayvanlara ve bitkilere zararl olmas , ldrmesi iin klor pskrtmek. klorlanma * Klorlanmak i i. klorlanmak * Klorlamak i i yap lmak. klorlu klorofil * Birle iminde klor bulunan. * Gne n so urarak bitkilerde karbon zmlemesini sa layan ve bitkilere ye il renklerini veren madde.

kloroform * Renksiz, ho kokulu, daha ok anestezide kullan lan, yat t r c ve uyu turucu birle ik (CHCI3). klorometri * Klorler. kloroplst * Ye il bitkilerde hcrelerin iinde bulunan, klorofil molekllerinden olu an, karma k yap l kromoplst. kloroz * Kanda alyuvar say s n n azalmas ndan ileri gelen, genellikle gen k zlarda grlen kans zl k. * Yapraklar n sar mt rak bir renk ald bitki hastal , sararma hastal , sar cal k.

klorler klorr

* Bir s v n n iindeki erimi bulunan klor miktar n lmeye yarayan alet, klorometri. * Klorun, oksijen ve flor d ndaki element veya birle iklerle yapt birle ik.

klorrlendirme * Klorrlendirmek i i. klorrlendirmek * Klorla birle tirmek, klorre dn trmek. klorrle tirme * Bir organik moleklde, hidroksil OH grubu yerine klorr Cl getirme i lemi. klorrle tirmek * Klorrle mek durumuna getirmek. klostrofobi * Bkz. kapal yer korkusu. klo * Alt taraf an biiminde geni leyen (etek biimi). klozet klz * Alafranga tuvalet. * K s k.

know-how * \343 yntem bilgisi. koalisyon * e itli glerin bir araya gelmesiyle olu turulan birlik. koalisyon hkmeti * Birok siyas parti veya grubun ortakla a kurdu u hkmet ve ynetim biimi, ortak ynetim. koaptr kobalt * Cebire.

* Atom numaras 27, atom a rl 59 olan, boyac l kta kullan lan, nikel ve demire benzeyen, gm renkte bir element. K saltmas Co. kobalt bombas * Kobalttan veya dolays z olarak radyoaktiflenebilen bir madenden yap lan, hekimlikte kanser tedavisinde kullan lan bomba. kobay * Kobaygillerden, bilimsel ara t rmalarda kullan lan bir deney hayvan , Hint domuzu (Cavia porcellus). * Deney konusu.

kobaygiller * Omurgal hayvanlar n memeliler s n f na giren bir familya. kobra * Kobragillerden, Afrika ve Asya'n n s cak blgelerinde ya ayan, ok zehirli, k z l, esmer ve sar renklerde bir y lan tr, gzlkl y lan (Naja).

kobragiller * Srngenler s n f n n zehirli y lanlar n o unu iine alan bir familyas . koca koca * Byk, geni , iri. * Kocaman. * Ya l ihtiyar. * Byk ulu. koca bebek * Ya ndan daha kk davran lar gsteren (kimse). koca bulmak * k z veya kad n kendisi ile evlenecek bir erkek bulmak. koca koca * Byk byk. * Byk, iri paralar durumunda. koca ku luk * leye yak n zaman. koca yemi * Fundagillerden, 3-6 m ykseklikte, iekleri beyaz veya pembe, k n yapraklar n dkmeyen bir a a k (Arbutus uneda). * Bu a ac n 1-2 cm ap nda, k rm z renkli meyvesi. kocaba * spinozgillerden, onsekiz cm uzunlu unda, s rt kahve rengi, karn pembe bir ku tr (Cocothraustes coccothraustes). * Pancar, eker pancar . * Eti, st ve derisinden yararlan lan s r, manda vb. hayvanlar n genel ad , bykba . * Do u Anadolu'da, yol ve tarla kenarlar nda yeti en, 30-150 cm ykseklikte, iki y ll k otsu bir bitki (Onopordon acanthium). kocaba * Ky ihtiyar heyetinin ba , muhtar. kocakar * Ya l kad n. * Anne. kocakar ilc * Hekim olmayan kimselerin yapt klar veya sal k verdikleri, hekimlikte kullan lmayan il. kocakar masal * Avutucu ve e lendirici nitelikli masal. kocakar so u u * lkbaharda belli gnlere rastlayan so uk havalar. kocakar l tutmak * geimsiz, inat , irret bir kocakar gibi davranmak. kocakar l k * Kocakar olma durumu. * Aksi, surats z, geimsiz, ya l bir kad n gibi olma. kocal * Bir kad n n e i, zev.

* Kocas olan, evli (kad n). kocal k * Bir kad na koca olma durumu. * Ya ilerlemi olma durumu. kocalma * Kocalmak i i. kocalmak * Ya lanmak, kocamak. kocaltma * Kocaltmak i i veya durumu.

kocaltmak * Kocamas na yol amak, ya land rmak. kocama * Kocamak i i. kocamak kocaman * Ya ilerlemek, ya lanmak, ihtiyarlamak. * ok iri, byk, koca. * Ya a byk olan.

kocaman kocaman * Byk byk, koca koca. kocamanca * Biraz kocaman, irice. kocamanla t rma * Kocamanla t rmak i i. kocamanla t rmak * Kocaman duruma getirmek. kocao lan * Ay . kocas z * Kocas olmayan (kad n).

kocas zl k * Kocas z olma durumu. kocatma * Kocatmak i i.

kocatmak * Kocaltmak. kocaya gitmek * evlenmek. kocaya kamak * (k z iin) ailesinin izni olmadan ve nikhlanmadan bir erkekle kamak. kocaya varmak

* (k z, kad n) evlenmek. kocaya vermek * (k z veya kad n ) evlendirmek. kocay Ko ko * Kocamak i i veya biimi. * Zodyak zerinde Bal k ile Bo a burlar aras nda bulunan bur. Zodyak. * Dam zl k erkek koyun. * Sa l kl .grbz gen erkek. * al t r c .

ko

ko burunlu * Burnu aln yla ayn do rultuda ve kemerli olan. ko kat m * Kolar n gzn iftle mek iin koyunlar n aras na sal nmas , bu i in yap ld mevsim. ko kat m f rt nas * Ko kat m gnlerinde kan f rt na. ko yi it * Yak kl , gen ve grbz delikanl .

ko yumurtas * Kasapl k hayvanlar n erkeklik bezleri. koak * (erkek iin) Yrekli, yi it, kabaday . * Eli a k, cmert.

koaklama * Halk edebiyat nda biimi ne olursa olsun, konusu yi itlik, sava , kahramanl k olan veya bir kahraman ven, kahramanl k duygular n canland ran iir, yi itleme. koan blm. * Marul, lhana gibi sebzelerde yapraklar n kt sert gvde. * M s r n tanelerini ta yan, zeri yaprakla sar l , pskll meyvesi; m s r n taneleri at ld ktan sonra kalan sert * Defter biimindeki makbuz ve biletlerin z mbal blm kopar ld ktan sonra cilde ba l kalan paras . * Tapu senedi.

koan ba lamak * (m s r iin) koan olu mak. koanc * Koan i leriyle u ra an kimse. koanc l k * Koanc n n i i. koba * XV. yzy l n sonuna kadar kullan lan, ku at lan bir ehrin veya kalenin sur ve kap lar n y kmaya yarayan, n taraf ko ba na benzeyen a r direk. koboynuzu

* zerine ip ili tirmeye yarayan, iki kulakl a a veya metal engel. kokar * Dv iin yeti tirilmi iri ko. kolanma * Kolanmak i i. kolanmak * Geli erek ko durumuna gelmek. * Ko gibi sert ve atak duruma gelmek, yi itlenmek. koma komak * Komak i i veya durumu. * Kucaklamak. * Cinsel ili kide bulunmak. * Kosamak i i veya durumu.

kosama

kosamak * (di i koyun) Ko istemek. kou * Ssl bir e it gezme arabas . * Direkler zerine, yksekte kurulmu zahire ambar .

kou mak * Kucakla mak. kod kodaman * Bkz. kot. * leri gelen, para veya makam sahibi kimseler iin alay yollu sylenir.

kodamanl k * Kodaman olma durumu. kodein kodeks kodes * Afyondan kar lan ve ksr kesmeye yarayan bir alkaloit. * llar n formllerini gsteren resm kitap. * Tutuk evi, hapishane, karakol.

kodese t kmak * hapse sokmak. kodesi boylamak * tutuk evine girmek, hapse girmek. kodifikasyon * Dzenleme. kodlama * Bkz. kotlama.

kodlamak * Bkz. kotlamak. kodo * Gizli ve yasal olmayan cinsel ili ki ncesinde arac l k eden kimse, pezevenk. * Bu anlamda kullan lan svg sz. * Kodo olma durumu. * Kuruyarak veya ryerek ii bo alm olan. * Bo , de ersiz, bilgisiz, yetkisiz (kimse). * Gsz, dermans z. kof kmak * bir kimsenin bilgisiz, de ersiz, i e yaramaz biri oldu u anla lmak. kofa * Has r otu, saz, kam , kiliz. kofal k kofana kofla ma * Kofan n ok bulundu u yer. * Lfer bal n n irisi. * Kofla mak i i.

kodo luk kof

kofla mak * Kof, de ersiz bir duruma gelmek. kofluk * Kof olma durumu. * i bo yer. * Bilgisizlik, ahmakl k. * Gszlk, dermans zl k. * Bina giri lerinde elektrik ebeke hatt n sigorta sistemi ile dzenleyen kutu. * Bitki hcreleri ya land ka plzmalar nda olu an ve ii hcre suyu ile dolu bulunan bo luk. ko * Kov.

kofra koful

ko alamak * Kovalamak. ko alanmak * Kovalanmak. ko cu * Kovcu. ko culuk * Kovculuk.

ko durmak * Kovdurmak.

ko ma ko mak

* Kovma. * Kovmak.

ko ulmak * Kovulmak. ko u oda. yedi oda. Koh * K la, okul, tutuk evi, hastahane gibi kalabal k yerlerde, iinde birok kimsenin yatt veya bar nd byk * Osmanl Devletinde dev irilen ocuklara acemi oca nda e itim ve retimin verildi i, birbirini izleyen

* "Verem basili (mikrobu)" anlam na gelen Koh basili teriminde geer.

Koh basili * Verem hastal na yol aan bir basil (mikrop). kohenit * Gk ta lar nda bulunan demir, nikel ve kobalt karbr. kohezyon * Bkz. yak nl k derecesi. * Molekller aras ndaki ekim kuvveti. kok * Maden kmrnn dam t lmas yla elde edilen, birle iminde kmrden ok daha az oranda uucu madde bulunan kat yak t, kok kmr. kok kmr * Kok. koka * ki eneklilerden, iekleri kk ve sar mt rak, zeytine benzer meyvesi k rm z renkte olan, yapraklar ndan kokain kar lan, en ok Peru'da yeti en bir bitki (Erytrroxylon coca). * Bu bitkinin yapraklar ndan kar lan madde. kokain kokainci * Koka yapraklar ndan kar lan uyu turucu bir alkaloit. * Kokain reten, ien veya satan kimse.

kokainman * Kokain ba ml s olan kimse. kokainoman * Burnuna kokain ekme ak kanl g olan (kimse). kokainomani * Kokain ba ml s olan kimse. kokak * Kt, pis kokan.

kokak a a * Ayland z (Ailanthus glandulosa).

kokar a a * Uzak do uda yeti en, pis kokulu, byk a a (Ailantthus). kokarca * Et oburlardan, orta boyda, kendini korumak iin d man na pis bir s v f k rtan, ince uzun bir krk hayvan (Mustela putorius). kokart * Asker apkalar na tak lan ve rengi uluslara gre de i en i aret. * Belli bir toplulu a zg olan i aret.

kokartl * Kokard olan (kimse). kokbit * \343 kokpit. koket koketlik koketri kokimbit * Hidratl do al demir sulfat. koklama * Koklamak i i. * Yosma. * Koket olma durumu. * Sevimlilik, ho luluk, ss d kn.

koklamak * Kokusunu duymak iin bir eyi burnuna yakla t rmak veya bir yerin havas n iine ekmek, koku almak. kokla ma * Kokla ma i i. kokla mak * Birbirini koklamak. * Anla mak, birbirini sevmek. kokla t rma * Kokla t rmak i i. kokla t rmak * Kokla mak i ini yapt rmak. koklatma * Koklatmak i i.

koklatmak * Koklamak i ini yapt rmak. * Yararland rmak, biraz vermek. * (olumsuz biimiyle) Hi vermemek. koklay * Koklamak i i veya biimi. kokma * Kokmak i i.

kokmak

* Koku karmak. * ryp bozularak kt bir koku karmak, koku mak. * Olaca yla ilgili belirtiler gstermek, olaca hissedilmek. * Koklamak.

kokmu * ryp bozularak kt kokan, koku uk. * Yerinden k m ldamaya enen, tembel, miskin. * ok bilinen, de ersiz, nemsiz anlam nda kmseme sz. kokona * Hristiyan kad nlar na verilen ad. * Ssne d kn kad n.

kokona gibi * ok ssl ya l kad na benzer biimde. kokore * i e sar larak korda k zart lan, kekikli kuzu ba rsa . kokorei * Kokore yapan veya satan kimse. kokoreilik * Kokoreinin i i veya mesle i. kokoroz * M s r. * Sivri ulu uzun ey. * irkin kimse.

kokorozlanma * Kokorozlanmak i i veya durumu. kokorozlanmak * Gz korkutmak, meydan okumak. kokot * A fte. kokoz * Paras olmayan, z rt.

kokozlanma * Kokozlanmak i i. kokozlanmak * Paras n tketmek, paras z kalmak. kokozluk * Paras z, z rt olma durumu. kokpit kokteyl * Uaklarda uak mrettebat na ayr lan ve ua n n k sm nda bulunan yer. * Trl ikiler kar t r larak yap lan iki. * kili toplant . * Nesnelerden yay lan kck zerrelerin burun zar zerindeki zel sinirlerde uyand rd duygu.

koku

* Gzel kokmak iin srlen esans. * Belirti, i aret. koku alma duyusu * Koklama. koku alma organ * Burun. kokucu * Koku yapan veya satan (kimse).

kokuland rma * Kokuland rmak i i. * zel bir koku vermek iin bir rne kokulu bir madde katarak ar tma i lemi. kokuland rmak * zel bir koku kazand rmak. kokulanma * Kokulanmak i i. kokulanmak * Koku srnmek. kokulu * Kokusu olan. * Gzel kokan.

kokulu ay r otu * Bu daygillerden, ay rlarda yeti en, hayvanlar iin iyi bir yem olan t rl bitki (Anthoxanthum odoratum). kokulu kiraz * \343 idris a ac . kokulu sabun * Yap l rken iine koku maddesi kat lm sabun. kokurdan * Kalkerli ve karstik zelli i a r basan yerlerde ukurluklar bol, engebeli arazi. kokusu kmak * (gizli tutulan bir i ) anla lmak. kokusu sinmek * (insan veya nesnede) bir kokunun etkisi kalmak. kokusunu (veya koku) almak (veya duymak) * bir nesnenin kokusunu alg lamak. * gizli tutulan bir eyi sezmek. kokusuz koku * Kokmak i i veya biimi. koku ma * Koku mak i i. * Kokusu olmayan.

koku mak * ryp bozularak kt bir koku karmak, kokmak, taaffn etmek.

* (ki i, toplum vb. iin) Bozularak zelli ini yitirmek, tefessh etmek. * Kokla mak. koku turma * Koku turmak i i veya durumu. koku turmak * Koku mas na sebep olmak. koku uk * Koku mu , bozulmu olan, mteaffin. * Kokmu . * Kokutmak i i.

kokutma

kokutmak * Ho olmayan bir koku b rakmak. * Bozulup kokmas na sebep olmak, koku turmak. * Bir i i uzatarak kmaza sokmak. kol * nsan vcudunda omuz ba ndan parmak ular na kadar uzanan blm. * (koyun, dana, kuzu vb. iin) n aya n st blm. * Giysinin kolu saran blm. * A alarda gvdeden ayr lan kal n dal. * Makinelerde tutup evirmeye veya ekmeye yarayan a a veya metal para. * Baz alg lar n elle tutulan sap blm. * Bir koltukta, bir divanda kol dayamaya yarayan para. * Bir eyin ayr ld blmlerden her biri, dal, k s m, bran . * Gvenli i sa lamak amac yla dola an polis, jandarma veya asker toplulu u, karakol, devriye. * tak m , ekip, grup. * Kanat kol. * Dizi, dzen. * Bir halat olu turan bklm lif demetlerinden her biri.

kol ak m * Bir elektrik ak m na yol olan bir devrenin, iki noktas aras na eklenen ikinci bir devre zerindeki ak m. kol atmak * (bitki iin) gvdesinden ayr lan bir dal bir yne uzanmak. * evreye yay lmak, geni lemek, ula mak, uzanmak. kol ba * Kad n bilezi i. kol bre i * Yufka blnmeden uzunca sar larak tepsiye d enen bir brek tr. kol de irmeni * Bulgur, yarma, kahve gibi tah llar n tlmesinde kullan lan, kol gc ile al an ta de irmen. kol demiri * Bir kap y kapad ktan sonra. d ar dan a lmamas iin arkas na vurulan demir destek. kol gezmek * gvenlik amac yla dola mak. * (kt durum ve davran lar iin) oka olmak. * dola mak. kol kanat olmak (veya germek) * yard m etmek, korumak, himaye etmek.

kol kapa * Giysi ve gmlek kolunun bile i rten blm. kol kemi i * Kolun omuz ba ndan dirse e kadar olan blmndeki tek ve uzun kemik, paz kemi i. kol kola * Yan yana ve kollar n birbirine geirerek.

kol nizam * Mangalar n yan yana de il de arka arkaya yrme durumu. kol saati * Bile e tak lan saat.

kol uzatmak * yay lmak, ula mak. kol vermek * destek olmak. kol vurmak * dola mak. kola * ama r kolalamakta kullan lan zel ni asta. * K t veya bez yap t rmakta kullan lan kaynat lm ni asta bulamac . * Kolalama.

kola * Kolagillerden, Afrika'n n s cak blgelerinde yeti en ve kola cevizi ad yla an lan, ekirdekleri kahveden daha uyar c olan baz ieceklerde ve hekimlikte kullan lan bir bitki (Cola acuminata). * Bu bitkinin yapra ndan kar lan kokulu bir maddeyle kokuland r lan ve iine eker, karbonat kat larak yap lan iecek. kola cevizi * Kola bitkisinin ekirde i. kola kma * Kamu dzeninin korunmas iin, kolluk kuvvetlerinin bir ehir evresinde atla dola malar . kola kmak * Kamu dzeninin korunmas iin, kolluk kuvvetleri bir ehir evresinde atla dola mak. kolac * Geimini giysilere, baz rt, ar af gibi eylere kola yaparak sa layan kimse. * Bu i lerin yap ld yer. * Kolac n n i i veya mesle i. * Herhangi bir amala evreyi dola p pek belli etmeksizin gzden geirme.

kolac l k kolaan

kolaan etmek * evrede olup biteni anlamak amac yla dola mak. * bir eye renmek amac yla k saca bakmak, gz atmak. kolagiller * Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, byk ve kk kola a alar gibi birok tr iine alan bir bitki familyas .

kola as * Osmanl ordusunda, yzba ile binba aras nda yer alan rtbe. kola z kolj kolalama * Kolalamak i i, kola. kolalamak * Sert ve parlak olmas iin gmlek, rt gibi eyleri, iinde kola eritilmi suya bat r p tlemek. kolalanma * Kolalanmak i i. kolalanmak * Kolalamak i i yap lmak veya kolalamak i ine konu olmak. kolalatma * Kolalatma i i. kolalatmak * Kolalamak i ini yapt rmak. kolalay * Kolalamak i i veya biimi. kolal * inde kola bulunan. * Kolalanm . * Kolalanarak kullan lan. * Hayvan n semerini veya eyerini ba lamak iin g snden a r larak s k lan yass kemer. * Dokuma, deri, kenevir gibi maddelerden yap lan yass ve enlice ba . * Ynden veya iplikten yap lm , zeri i li ince ku ak. * Giysi kolunun u blm. * Kuma , tahta gibi malzemelerle yap lan, k t veya kartona yap t r lan resim veya kompozisyon.

kolan

kolan bal * Mersin bal (Acipenser sturio). kolan ekmek * kay karadan halatla ekmek, yedekilik etmek. kolan vurmak * sal ncakta h zlanmak iin ayakta durup vcudu do rultarak ileriye at l rcas na hareket etmek. * hayvan n eyer veya semerini kolana ba lamak. kolanc * Kay karadan halatla eken kimse, yedeki.

kolanc l k * Kolanc olma durumu veya kolanc n n i i. kolay * S k nt ekmeden, yorulmadan yap labilen, emeksiz, zahmetsiz, g ve zor kar t . * Kolayca, s k nt s z bir biimde, basit. * Kolayl k.

kolay de il * elbette, tabi ki. kolay gele! (veya gelsin!) * bir i yapmakta olanlara sylenen iyi dilek sz. kolay kolay * (olumsuz cmlelerde) Kolay bir yoldan, kolayca. kolayca * Olduka kolay olan. * (kola'yca) Kolayl kla, s k nt ekmeden.

kolaycac k * ok kolay. * (kola'ycac k) ok kolay bir biimde. kolayc * Kolaya kama i ini yapan (kimse).

kolayc l k * Kolayc n n davran . kolayda * Kolay bulunabilir yerde, el alt nda.

kolay var * aresi var. kolay na bakmak (veya kolay na kamak) * bir i i yapmak iin kolay ve kestirme yolu semek. kolay na gelmek * bir i in herhangi bir biimde yap lmas n daha kolay bulmak. kolay n aramak * bir eyi yapmak, zmek iin gerekli kolay ve kestirme yntemi ara t rmak. kolay n bulmak * kolayl kla yapabilmeyi sa lamak veya yapma yolunu bulmak. kolaylama * Kolaylamak i i. kolaylamak * Bir i i bitirmek zere olmak, bir i in sonuna yakla mak. kolaylanma * Kolaylanmak i i. kolaylanmak * Bir i sonuna yakla mak, bitmek zere olmak. kolayla ma * Kolayla mak i i. kolayla mak * Kolay duruma gelmek. * (engel ve glkler iin) Ortadan kalkmak. kolayla t rma * Kolayla t rmak i i.

kolayla t rmak * Kolay bir duruma getirmek, glkleri ortadan kald rmak. * Bir i i sonuna yakla t rmak. kolayl k * Kolay olma durumu. * lerin kolayca yap lmas n sa layan ey, konfor. * Bir i i yapabilme durumu veya imkn .

kolayl k gstermek * yapabilme yolu, imkn sa lamak. kolayl kla * S k nt ekmeden, glklere u ramadan, kolayca.

kolbast * Gre te aya kap lan gre inin, rakibinin aya n tutmas yla ortaya kan geersizlik durumu. kolba * Herhangi bir kola ba kanl k eden kimse, kol ba kan . * Orta oyununda kolun ba nda olan ve kola ad n veren oyunlar dzenleyen, yneten kimse.

kolba l k * Kolba olma durumu veya kolba n n grevi. kolcu * Bir eyi korumak iin bekleyen veya kol gezen grevli, muhaf z. * Hizmetilere al acak ev bulan kimse. kolculuk * Kolcu olma durumu veya kolcunun i i. kolak * Yaln z ba parma ayr , di er drt parma bir rlm yn eldiven. * skemlenin kol konacak paras . * Ceket veya gmlek kollar n n kirlenmesine engel olmak iin bilekten dirse e kadar geirilen e reti kolluk. * Kola geirilen i aretli ba , pazubent. * Z rh n kola geirilen paras . * Genellikle koltuklarda, bazen de sandalyelerde bulunan kol dayamaya yarayan k s m. * Sadece kolun dayanmas n sa layacak k nt s olan sandalye.

kolakl sandalye * Bir ki inin oturmas na uygun olan, esas ta y c k s mlar masif malzemeden yap lan, oturma yzeyi ve arkal elstik veya elstik olmayan mobilya. kolda * arkada . kolda l k * arkada l . koledok kolej * d kanal . * retim program nda yabanc bir dil retimine a rl k veren lise dengi okul. * Baz meslek okullar na verilen ad. * Kolej rencisi.

kolejli

koleksiyon * renme, yarar sa lama veya zevk amac yla bir araya getirilmi ve zelliklerine gre s n flara ayr lm nesnelerin btn. * Moda evlerinin giyimdeki yenilikleri tan tmak iin dzenledi i defilelerde gsterilen modellerin btn. koleksiyoncu * Koleksiyon yapmaya merakl kimse. koleksiyonculuk * Koleksiyoncunun yapt i . kolektif * Birok kimseyi veya nesneyi iine alan; birok ki i ve nesnenin bir araya gelmesi sonucu olan. * Ortakla a.

kolektif ortakl k * Btn ortaklar n sorumlulu u tam ve s n rs z olan ortakl k. kolektif irket * \343 kollektif ortakl k. kolektifle me * Kolektifle tirmek i i. kolektifle mek * Kolektif duruma gelmek. kolektifle tirme * Kolektifle tirmek i i. kolektifle tirmek * Ortakla t rmak. kolektivist * Ortakla ac . kolektivizm * Ortakla ac l k. kolektr * Elektrik dinamolar nda hareketli blmn zerindeki iletken devrelerde olu an ak m toplay p tek bir devreye veren ara, topla. kolemanit * Hidratl do al kalsiyum borat. kolera * iddetli srgn ve kusmalarla kendini gsteren, ok bula c , salg n ve ldrc bir hastal k. koleral * Koleraya tutulmu . * Kolera mikrobu olan.

kolesterin * Kolesterol. kolesterol * Kanda ve byk lde dde bulunan, besinlerle al nan sterol. kolhoz * Eski dnemlerde Rusya'da kyllerin ortak olarak al t klar tar m i letmesi.

koli kolibasil

* inde trl e ya bulunan posta paketi.

* Toprakta, insan ve hayvan ba rsaklar nda, bazen sularda, stte, yiyeceklerde bulunan ve uygun bir ortam bulunca insanda hastal k yapabilen, yuvarlak ulu, omak biiminde bakteri. kolibri * Kolibrigillerden, Amerika'da ya ayan, ok renkli, geriye do ru uma zelli i olan, uzun gagal , kk gmen ku . kolibrigiller * Omurgal hayvanlardan, ku lar s n f na giren bir familya. kolik * Kal n ba rsakta, genellikle kar n bo lu unda aral kl duyulan gl sanc . kolit kollama kollamak * Kal n ba rsak iltihab . * Kollamak i i. * Olmas n , ortaya kmas n beklemek, gzetmek. * Gz nnde tutmak, gzlemek. * Korumak, gzetmek. * Kollanmak i i.

kollanma

kollanmak * Kollamak i ine konu olmak veya kollamak i i yap lmak. kollar (veya kol ve paalar ) s vamak * bir i yapmaya gl bir biimde, istekle haz rlanmak. kollar kopmak * a r bir ey ta maktan veya ok i yapmaktan yorulmak. kollar n amak * itenlikle kar lamak veya kucaklamaya haz rlanmak, sevgisini ve dostlu unu gstermek. * korumak, yard m etmek. kollar n sallaya sallaya gelmek * hibir ey getirmeden gelmek. kollar n n aras na almak * kucaklamak. kollu * Kolu olan. * Herhangi bir biimde kolu olan. kolluk * Gmlek kollar n n ucundaki iliklenen blm, man et. * yaparken giysiyi korumak iin bilekten dirse e kadar kola geirilen, ekseri koyu renkli bir kuma tan dikilmi para. * Kollara tak lan ve dikkati ekmesi istenen grevlilerin kimliklerini gsteren erit. kolluk * Gvenli i sa lamakla grevli polis veya jandarma, zab ta.

kolluk kuvveti * Gvenlik glerinin olu turdu u birlik. kolodyum * Foto raf cam yap m nda ve cerrahl kta kullan lan, alkolle eter kar m iinde s v durumuna getirilen nitroselloz. kolofan kolofan koloidal * Zamk, jeltin yap s nda olan, koloit nitelikleri ta yan. koloit ad . kolokyum * Bilimsel bir sorunu incelemek veya siyas, ekonomik, diplomatik sorunlar tart mak iin yap lan akademik toplant , konu u, bilimsel toplant . * Doentlik s nav . kolombiyum * Niyobyum. kolon * Stun. * Katlardaki d emeleri birbirlerine ba layan d ey boru. * Kal n ba rsa n gdenden nceki blm. * Smrge, mstemleke. * Gmen toplulu u veya bu toplulu un yerle ti i yer. * Bir lkede bulunan kk yabanc toplulu u. * Birlik durumda ya ayan ayn trden organizmalar n olu turdu u topluluk. kolonya kolonyal * Hafif kokulu tuvalet ispirtosu. * S ca geirmeyen ii mantarl bir tr apka iin kullan l r. * Jeltin niteli inde olan ve suda da lm zarlardan gememekle billrsulardan ay rt edilen maddelerin genel * Hidratl do al kalsiyum slfat. * am sak z n n dam t lmas yla olu an, saydam, sar renkli reine.

koloni

kolonyalama * Kolonyalamak i i. kolonyalamak * Kolonya ile i lem yapmak, kolanya srmek. kolonyalanma * Kolonyalanmak i i. kolonyalanmak * Kolonya srmek veya srnmek. kolonyal * Kolonyalanm , kolonya srm . kolonyalist

* Smrgeci. kolordu * De i ik say da tmen ve sava destek birliklerinden kurulu byk birlik. koloridye * Kolyoz bal n n k . kolorimetre * Renkler. kolorimetri * Renk lme. kolostrum * Gebe kad n n veya memeli hayvanlar n meme salg s . kolsu ayakl lar * Erginken genellikle bir yere tutunarak ya ayan ve gvdeleri iki enetli kabuk iinde olan deniz hayvanlar . kolsuz * Kolu olmayan. * (giysi iin) Kol geirilmemi olan.

koltu a girme * D n s ras nda gelinin damad n koluna girmesini sa lama merasimi. koltu a girmek * evlenmek. koltu u doldurmak * ald grevi tam olarak ba arabilecek yetenekte bulunmak. koltu una girmek (veya koltu unun alt na s nmak) * birinin koruyuculu una s nmak. koltuk * Omuz ba n n alt nda, kolun gvde ile birle ti i yer. * Kol dayayacak yerleri olan geni ve rahat sandalye. * Eski d nlerde gveyle gelinin konuklar aras ndan kol kola gemeleri treni. * (yap c l kta) Yan destek. * Demirledikten sonra gemiyi iskeleye, r ht ma veya ba ka bir gemiye ba layan ip. * Koltuklama veya koltuklanma. * Kay rma, destek. * Kenar, tenha yer. * Yksek mevki, makam. * Genel ev. * M s r ve bu day fidesinin yanlar ndan kan filizler.

koltuk alt * Kolun omuzla birle ti i yerin alt ndaki ukurluk. * Kay rma. koltuk ba * Otomobillerde koltu un s rt blmne tak lm an darbelerde boyun veya ba n zarar grmesini nleyen ba l k. koltuk de ne i * Ayak ve bacaklar sakat olanlar n yrrken koltuklar yla dayand klar uzun de nek. * Ba kalar nca sa lanan yard m. koltuk d kn

* Mesle inden, yapt i ten ok oturdu u makam gzeten kimse. koltuk gz * Srgn ve gen dallar n yaprak saplar n n koltu unda bulunan tomurcuk. koltuk kap s * Evlerde byk kap dan ba ka kk hizmet kap s . koltuk kavgas * Ki iler aras nda geen, bir makama oturma mcadelesi. koltuk meyhanesi * lek semtlerde, yol zerinde bulunan, az mezeyle ayakst iki iilen ucuz meyhane. koltuk vermek * yzne kar vmek, pohpohlamak. koltuku * Koltuk yapan veya satan kimse. * Eski ev e yas al p satan kimse. * Koltuk meyhanesi i leten. * Koltu un alt na elbise ve hal at p sokak sokak dola t rarak satan kimse. * Yze kar vmeyi huy edinme. * D nlerde ev dzenlenmesine yard m edip gelinle damada destek olan kimse.

koltukuluk * Koltuk yapma ve satma i i. * Yze kar vmeyi huy edinme. koltuklama * Koltuklamak i i. * Yaranmak iin birine sylenen vc sz, kompliman. koltuklamak * Koltu u alt na almak. * Koltu a girmek. * K van verecek biimde vmek, koltuklar n kabartacak szler sylemek, pohpohlamak. koltuklanma * Koltuklanmak i i. koltuklanmak * vc szlerle koltuklar kabart lmak, pohpohlanmak. koltuklar kabarmak * kendine veya yak nlar na yap lan vgden k van duymak. koltuklu * Kol dayayacak yeri olan.

koltukluk * Terden, giysinin lekelenmemesi iin koltuk alt na iten dikilen para, subra. * Koltuk yapmaya ve kaplamaya elveri li olan (kuma ). koltukta olmak * baskas n n konu u olup kendi masraf etmemek. kolu kanad k r lmak * bir ey yapamayacak duruma gelmek, aresiz kalmak. kolu uzun * Gc yeter, sz geer.

koluna girmek * kolunu birinin koltu u alt ndan geirmek. koluna kuvvet * i yapan bir kimseye, isteklendirmek, co turmak iin sylenir. kolunda alt n bilezi i olmak * kazan sa layan bir mesle i, zanaat olmak. kolye * Gerdanl k. kolyoz colias). kolza * Turpgillerden, ya l tohumlu mevsimlik bitki; tohumlar ndan elde edilen ya , yapay kauuk yap m nda kullan l r (Brassica napus). kom * A l, davar a l . * Yayla evi. * Bir kimseye ait kk yerle im yeri, koy, iftlik. * Uskumrugillerden, uzunlu u 30-35 cm olan, Akdeniz ve Karadeniz'de ya ayan bir bal k tr (Scomber

koma * Baz hastal klar s ras nda grlen anlama, duyma ve hareketin bsbtn veya az ok kaybolmas yla beliren derin dalg nl k durumu. koma * Eski Yunanl larda, e it olmayan iki ses aras nda kulakla seilebilecek en kk aral k. komadan kmak * komaya giren hasta bu durumdan kurtulmak, lmden dnmek. komak komal k * Bkz. koymak. * Koma durumuna gelmi .

komal k etmek * dverek k p rdamayacak duruma getirmek. * ok sinirlendirmek. komal k olmak * ok yorulmak. komandit * Bir komandit irket sermayesinin bir veya birok ortak taraf ndan sa lanan blm. komandit ortakl k * Alacakl lara kar , en az bir s n rl , bir de s n rs z sorumlu orta bulunmas gereken, tzel ki ili i olan ortakl k. komandit irket * Bkz. komandit ortakl k. komandite * Komandit irkette s n rs z sorumlu olan ortak.

komanditer * Komandit irkette ancak kendi koydu u para kadar sorumlu olan ortak. komando * Bask n, sabotaj gibi zel grevler yapan, az say da askerden kurulu birlik. * Komando birli inde grevli asker. * Vurucu kuvvet. komando er * Askerli ini komando olarak yapan er. komar * Kuzey Anadolu da lar nda yeti en, 3-5 m boyunda, k n yapraklar n dkmeyen, iri ve mor iekleri olan bir a a k (hododendron ponticum). komaya girmek * duyma, anlama ve hareket kabiliyetlerini kaybederek yar l duruma gelmek, kendinden gemek. * kendinden geecek kadar sinirlenmek, a rmak, zlmek. kombi kombina * Birka sanayi kurumunun tek ynetimde birle mesi. kombinezon * Bir i i ba ar ya ula t rmak iin al nan nlemler, dzenleme. * Kad nlar n giydikleri k sa ve kolsuz i ama r . kombiyum * D odun ile kabuk aras nda bulunan, a ac n ya amas n ve bymesini sa layan blm. komedi * Gldr. * Yalan ve yapmac k sz veya davran . * Glmeye sebep olan olay veya olaylar. * Is tmada kullan lan yak t dzenli ve ayarl yakan ara.

komedi yazar * Daha ok komedi trnde eser veren kimse. komedya * Komedi.

komedyac * Komedyen. komedyen * Gldrlerde oynayan oyuncu. * Szleri, davran lar yalan ve yapmac k olan (kimse). komi * Otel vb. yerlerde ayak i lerine bakan kimse. * Lokantalarda garson yama . komik * Glme duygusu uyand ran, gldrc, gln. * Gldrlerde oynayan oyuncu. komikle me * Glnle me. komikle mek

* Glnle mek. komiklik * Komik olma durumu. * Gldrc davran . * Gln durum. komiser * Gvenlik te kilt n n meslek a amalar iinde yer alan, en az lise renimi grm veya polis okullar n n orta ve yksek blmlerini bitirmi , niformal veya sivil memur. * Ortakl klar ve toplant lar hkmet ad na denetlemekle grevli kimse. komiserlik * Komiser olma durumu. * Komiserin makam . komisyon * Alt kurul, encmen, komite. * Bir i te arac l k yapan kimseye b rak lan yzdelik, simsariye. komisyoncu * Komisyon i leri yapan kimse, simsar. komisyonculuk * Komisyoncunun yapt i , simsarl k. komita * Siyas bir amaca ula mak iin silh kullanan gizli topluluk. komitac * Siyas bir amaca ula mak iin silhl mcadele yapan gizli topluluk veya rgte ba l kimse. komitac l k * Komitac olma durumu. * Komitac ya vergi davran . komite komodin * Alt kurul, encmen, komisyon. * Karyolan n yan ba na konulan st masa biimindeki kk dolap, komot.

komodor * Amiral yetkisiyle grevli deniz subay . * Bir kurulu a ba l yolcu gemilerinin en eski kaptan . komot * Komodin. kompakt disk * Yo un teker. kompart man * Yolcu trenlerinde vagonlar n blmelerle ayr lm blmlerinden her biri. kompas * Kk uzunluklar , aplar ve kal nl klar do ru olarak lmeye yarayan bir l arac .

kompetan * Uzman, yetkili. kompetitif

* Tekabeti. kompilsyon * Derleyip toparlama; derme atma yap lan i . komple * Dolu. * Eksiksiz, gerekli her eyi tamam olan, tam. * Ayn madde, kuma vb.den yap lm olan. * stn nitelikleri kendinde toplayan, mkemmel.

komple kilit * Bir mobilyan n sadece bir ekmece veya kapa na tak lan, kilitlendi i zaman mobilyan n btn kapak ve ekmecelerini kilitleyebilen zel bir kilit e idi. kompleks * Hemen kavranamayan, zm g olan, karma k. * Karma kl k, karma a. * Ayn ekonomik etkinli e a k sanayinin tesisler btn. * Karma k. * Karma a, ruh karma as . kompleksli * Kompleksi olan. komplikasyon * Kar kl k. * Yan etki. komplike * elerinin veya gerekli i lemlerin say s n n oklu u, e itlili i yznden anla lmas , yap lmas g olan, ( ey), kar k. kompliman * Gnl ok ay c sz, ilgi, gsterici sz. * Koltuklama. komplo * Bir kimseye, bir kurulu a kar toplu olarak al nan gizli karar, gizli dzen. * Topluca ve gizlice yrtlen herhangi bir pln. * Tuzak.

komplo haz rlamak * bir kimsenin aleyhine al mak, onun kt duruma d mesini sa lamak. komplo kurmak * bir kimseye kar gizlice, toplu olarak zarar verici karar almak, tuzak kurmak. komplocu * Komplo kuran kimse. komposto * Ho af. * Bitki art klar ndan yap lan gbre. kompostoluk * Komposto veya meyve da t m yapmak iin kullan lan, genellikle yksek ayakl tabak. * Komposto yapmaya elveri li olan (meyve). kompoze * " elerini birle tirmek, btnle tirmek, yeniden olu turmak" anlam nda kompoze etmek sznde geer.

kompozisyon * Ayr ayr paralar bir araya getirerek bir btn olu turma biimi ve i i. * rencilere duygu ve tasar mlar n s raya koyup a k, etkili bir biimde anlatmalar n retmek amac n gden ders, bu dersle ilgili yaz l al ma, tahrir, kitabet. kompozitr * Besteci. komprador * Arac . * Uzak Do u lkelerinde yabanc ortakl klar hesab na i szle mesi yapan yerli arac . kompres * Yaralar n bak m nda veya ba ka bir maksatla kullan lan, birka kat katlanm bez.

kompresr * Bir ak kan veya gaz , gereken bas nca gre s k t rmaya yarayan alet, s kma. * Yol yap m nda, dklen ak llar , kumlar bast r p s k t rmak iin kullan lan a r silindirli ara. komprime * o u kez yass veya silindir biiminde kat il, hap. * Bir konuyla ilgili olarak derinli i olmayan kal pla m bilgi. kompter * Bilgisayar. kom u * Konutlar yak n olan kimselerin birbirine gre ald klar ad. * S n r ortakl bulunan, mcavir. kom u a * Tepeleri ve birer kenarlar ortak olan iki a dan her biri. kom u hat r * Kom ular aras nda gzetilen sayg . kom u kap s * Pek yak n say lan yer. kom u kap s na evirmek * yak n olmad ve s k s k u ran lmas gerekmedi i hlde bir yere ok s k gitmek. kom u kom unun klne (veya ttnne) muhtat r * kom ular birbirlerine en kk ey iin bile muhtat rlar. kom uda pi er, bize de d er * insanlar n, evresindekilerin kazanc ndan yararlanma umudunu anlat r. kom uluk * Kom u olma durumu. * Kom ularla olan ili ki. kom uluk etmek (veya yapmak) * kom ular aras nda ili ki kurmak, gr mek. kom unun tavu u kom uya kaz (kar s k z) grnr * ba ka bir kimsenin mal bize oldu undan daha de erli grnr. komut * Askerlere, izcilere, rencilere jimnastik al malar nda veya bir tren s ras nda bir durumdan ba ka bir durma gemeleri iin verilen buyruk, emir.

komut vermek * herhangi bir davran , hareket vb. iin buyrukta bulunmak. komuta * Asker birli i ve onunla ilgili i leri ynetme grevi, kumanda.

komuta etmek * (askerlikte) ynetmek, kumanda etmek. komutan * Bir asker toplulu unun ba , kumandan.

komutanl k * Komutan n grevi veya makam , kumandanl k. komnikasyon * leti im, haberle me. komnist * Komnizm yanl s . komnistlik * Komnizm. komnizm * Btn mallar n ortakla a kullan ld ve zel mlkiyetin olmad toplum dzeni. * Byle bir dzenin kurulmas n amalayan siyas, ekonomik ve toplumsal reti. komtatr * Bir elektrik ak m n n ynn de i tirmeye yarayan ara, anahtar, evirici. kona ge * Dura kalka. * Yolculukta konaklayarak, geziye zaman zaman ara vererek. konak * Byk ve gsteri li ev. * Hkmet i lerinin grld yap . * Araba veya hayvanla bir gnde al nan yol. * Yolculukta geceyi geirmek iin inilen, konaklan lan yer. * Konak . * Misafir. * Kundak ocuklar n n ba lar nda grlen kepek tabakas . * Gzde olu an ince tabaka.

konak

konak gibi * byk ve gsteri li (ev). konak yavrusu * Kona and ran ev. konak * Toplu olarak yap lan yolculukta konak yeri sa lamakla grevli kimse. * Sefere kan askerlerin nnden gidip konak yeri sa lamakla grevli subay. * Asala n erginini veya geli im evrelerinden herhangi birini ta yan canl , konak. konaklama * Konaklamak i i. konaklamak

* Yolculuk s ras nda bir yerde kal p geceyi geirmek. konakl k * Konak olmaya uygun yer. * Konak kadar al nan yol. konalga * Gebe ve yolcular n yolculuk veya g s ras nda konaklad klar sulu ve otlu yer, konak yeri. konarger * Gebe bir hayat sren, srekli bir yere yerle meyen (a iret, oba vb.). konca koncolos kon * Aya a giyilen eylerde ayak bile inden bald ra do ru olan blm. konerto konina konlu konsuz * Koncu olmayan veya koncu k sa olan. kondansatr * inde ak ms z elektrik yk biriktirilen cihaz, yo unla. kondensele me * Yapay reinelerin olu umunu ve de i imini sa layan kimyasal tepkime. kondisyon * " art, durum" anlamlar nda baz terimlerde kullan l r. * Fiziksel ve ruhsal bak mdan bir sporcunun durumu. * Erk. kondisyon aleti * Vcut sa l n korumak ve geli tirmek iin kullan lan kondisyon bisikleti, ko u band , krek gibi ara. kondisyon bisikleti * Vcut sa l n korumak ve geli tirmek amac yla sabit, tekerleksiz, zerinde, pedallar n diren derecesini ayarlayan bir mekanizman n bulundu u ara. kondom * Kaput, prezervatif. * Birlikte al nmak zere bir alg ve orkestra iin bestelenmi mzik eseri. * Oyun k tlar nda ikiliden alt l ya kadar olan k tlar. * Koncu olan. * Bkz. gonca. * karakoncolos sznde geer.

kondurma * Kondurmak i i. kondurmak * Konmak i ini yapt rmak. * Geli igzel takmak, ili tirmek. * zerine yormak. * Birden yap vermek veya syleyivermek.

kondit

* Sahneye kma s ras gelen ki ileri uyarmakla grevli kimse.

kondktr * Yolcu trenlerinde biletleri denetleyen ve vagon i lerine bakan grevli. kondktrlk * Kondktr olma durumu veya kondktrn grevi. konektr * (demir yollar nda) Fren kumanda kollar n dingilin zerine ba layan ve her iki ucunda kumanda kolunun girmesine uygun deli i bulunan para veya dzen. konfederasyon * Devletler birli i. * e itli ortakl klar n, daha ok sendikalar n kmele mesi. konfederatif * Konfederasyonla ilgili olan. konfedere * Birle mi devletlerin, topluluklar n her biri. konfeksiyon * Haz r giyim e yas . * Haz r giyim e yas diken sanayi kolu. konfeksiyon ma azas * Giyim evi. konfeksiyoncu * Konfeksiyon i leriyle u ra an kimse. konfeksiyonculuk * Haz r giyim e yas yapma veya satma i i. konferans * Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek iin yap lan konu ma. * Milletler aras bir sorunun zlmesi iin yap lan toplant . konferans ekmek * kar s ndakini b kt racak bir biimde uzun veya t verircesine konu mak. konferans vermek * herhangi bir konuda bilgi verecek biimde konu ma yapmak. konferans * Konferans veren kimse, konu mac , hatip. konferans l k * Konferans verme i i. konfeti konfor konforlu * D n, balo gibi e lencelerde serpilen, kk yuvarlak pul biiminde kesilmi renkli k t paralar . * Gnlk hayat kolayla t ran madd rahatl k. * Konforu olan.

konformizm * Bkz. uymac l k. konforsuz * Konforu olmayan. konforsuzluk * Konforsuz olma durumu. konglomera * Y m. Kongolu * Kongo halk ndan olan (kimse).

kongvde * Palmiyelerde oldu u gibi, zerinde yaprak kal nt lar , izleri bulunan dals z, budaks z gvde. kongvdeli * Gvdesi kongvde olan (bitki). kongre * e itli lkelerden yneticilerin, elilerin, delegelerin kat lmas yla yap lan toplant . * Bir kurulu un, temel sorunlar konu mak zere belli srelerle yapt genel toplant , kurultay. * Amerika Birle ik Devletlerinde Temsilciler Meclisi ile Senatonun bir arada iken ald klar ad. * Dura an bir noktadan geen ve kapal bir e riye dayanarak hareket eden bir do runun izdi i yzey,

koni mahrut. * Bu yzeyle s n rl kat cisim. * Koni biiminde olan. * embersel blge zerindeki her noktan n ember dzlemi d ndaki bir nokta ile birle iminden olu an geometrik cisim. konik * Koni biiminde olan veya koni ile ilgili olan, mahrut. * Taban daire biiminde olan bir koninin bir dzlemle ara kesiti. koniklik * Konik olma durumu. koni mento * Bkz. kon imento. konjonktr * Bir lkenin ekonomik hayat n n ykselme ve alalma ynnde gsterdi i ini li k l , dalgal hareketlerin btn. * Her trl hlin ve artlar n ortaya kard durum. konkasr * (yap c l kta) Yol, yap vb. yap m nda kullan lacak ak l veya ta lar elde etmek iin, byk kayalar k r p ufalamaya yarayan makine, k rma makinesi. konkav konken * bkey, obruk, mukaar. * Bir e it iskambil oyunu.

konkordato * Bat k durumunda alacakl lar n, alacaklar n belli bir plna gre almalar iin aralar nda yapt klar szle me, ifls anla mas .

* Papal k makam yla ba ka hkmetler aras nda yap lan anla ma. konkre * Somut, m ahhas. konkret konkur * \343 Konkre. * Yar , yar ma.

konkurhipik * Yaln z spor amac yla yap lan at yar . konma * Konmak i i. konmak * (ku , kelebek, uak, toz vb). Bir yere inmek. * Yolculukta geceyi geirmek iin bir yerde kalmak, konuk olmak. * K sa bir sre iin bir yere yerle mek, bir yeri yurt edinmek. * Bir eyi emeksiz edinmek. * Koymak i i yap lmak.

konmak

konnektr pensi * Birden fazla kablonun birbirine tutturulmas n sa layan ara. konsa * Ta l k, kat .

konsantrasyon * Bir s v iindeki su veya s v miktar azalarak koyula ma, deri me, yo unla ma. * Bkz. dikkat topla m . konsantre * Yo unla t r lm , yo un. * Deri ik. konsantre etmek (veya olmak) * d nceyi, duyguyu, gc bir noktada toplamak. * bilenmek. konsenss * Uzla ma, mutabakat. konsept * Kavram.

konseptalizm * Kavramac l k. konser * Sanat lar n mzik eserlerini bir toplulu a almas veya sylemesi. * Srekli grlt.

konser vemek * dinleyicilere, mzik eserlerini almak veya sylemek. konserto * Bkz. konerto.

konservatr * Tutucu, muhafazakr. konservatuvar * Mzik, tiyatro ve bale retiminin yap ld okul. konserve * (yiyecek iin) Is ile sterilize edilerek uzun zaman saklanabilecek biimde kutulanan. * Bu yolla haz rlanm yiyecek.

konservecilik * Konserve yapma veya satmak i i. konsey * Ynetim grevi yklenmi kimselerden olu mu , topluluk. * Baz sorunlar gr p tart mak iin toplanan meclis. konsol * Duvar kenar na yerle tirilen, stne ayna ve ba ka ss e yas konulan, ekmeceli, yksek mobilya. * Yaln z bir yan ndaki dayanak taraf ndan ta nan, di er blmleri bo lukta olan yatay yap esi. konsol saati * Konsol gibi dz yerlere oturtulacak biimde yap lm saat. konsolidasyon * K sa vadeli bir devlet borcunun yerine uzun vadeli bir borcun almas , tahkim. konsolide * Vadesi uzat lan (bor), peki tirilmi . konsolide bte * Destekli bte. konsolit * Vadesi belli olmayan ve yaln zca faizi denen devlet tahvili. * Bir tr iskambil oyunu. konsoliti * Tahvil, hisse senedi vb. eyleri al p satan kimse. konsolos * Yabanc lkelerde, orada bulunan yurtta lar n n haklar n koruyan, ba l bulundu u hkmete siyasal ve ticar bilgileri veren d i leri grevlisi, ehbender. konsoloshane * Konsolosluk i lerinin grld daire, konsolosluk. konsolosluk * Konsolos olma durumu. * Konsolosun makam veya grevi, ehbenderlik. * Bu i in grld daire, konsoloshane. konsomasyon * Gazino, bar gibi e lence yerlerinde yenilip iilen ey. * Byle eyleri yiyip ime. konsomatris * Gazino, bar gibi e lence yerlerinde, m teri ile birlikte yiyip ierek al t yere kazan sa layan kad n. konsomatrislik * Konsomatris olma durumu.

konson

* nsz.

konsonant * nsz. konsorsiyum * Uluslar aras kurulu lar n ve baz hkmetlerin iktisad ve mal yard mlar yrtmek zere olu turduklar yard m kurulu ve irketler birli i. * Kpr, yol, baraj vb. byk projelerin gerekle tirilebilmesi iin birden fazla irketin bir araya gelmesi. konstrksiyon * Yapma, yap m. konstrktivizm * Kurmac l k. konsulto * Konsltasyon. konsl * Roma'da her y l seilen iki devlet ba kan ndan her biri. * 1799'dan 1804'e kadar Fransa'da birlikte grev alan devlet ba kan ndan her biri.

konsltasyon * Bir hastal a birka hekimin te his koymas i i, konsulto. konsltasyon yapmak * birka hekim bir hastal a te his koymak iin bir araya gelmek. kon imento * Ta nmak iin gemiye teslim edilen bir mala kar l k olarak verilen al nd . kont * Roma imparatorunun dan man olarak seti i kimse. * Derebeylik dzeninde derebeyi. * Bat toplumunda drdnc derecede bir soyluluk unvan . kont gibi * k giyinmi (adam).

kont gibi ya amak * bolluk iinde ya amak. kontak * Kar t elektrik ta yan iki maddenin birbirine dokunmas , temas. * Ba lant , ilgi. * Ruh sa l yerinde olmayan, dengesiz.

kontak amak * bir ta t n motorunu al t rmak iin kontak anahtar n evirerek elektrik devresini amak. kontak anahtar * Bir ta t n motorunu al t rmak iin kullan lan anahtar. kontak atmak * elektrik donan m nda kar ular n birbirine dokunmas yla elektrik ak m kesilmek. * dengeyi kaybetmek, sinirlenip ola an d davranmak. kontak kapama * Bkz. kontak kapatmak.

kontak kapatmak * bir ta t n al an motorunu durdurmak iin kontak anahtar n evirerek elektrik devresini kapamak. * bir olay protesto etmek iin srcler trafi e kmamak, ta tlar yla trafi i engellemek veya bir sre bulundu u yerde kal p motoru durdurmak. kontak kurmak * (biriyle veya bir olayla) ba lant sa lamak. kontak lens * Gzn saydam tabakas n n zerine do rudan uygulanan, grmeyi dzeltici mercek. kontak yapmak * kar t elektrik ta yan iki madde birbirine dokunmak. kontekst * (bir metin iinde) Szn geli i, szn n arkas , ba lam. * Olaylar, durumlar, ili kiler rgs, btnlk, ba lam.

kontenjan * Bir ykmllk veya yararlanma i inde, o i in kapsam na girenlerin olu turdu u belirli say daki topluluk. * Bir mal n, al m sat m veya da t m i inde, ilgililerin her birine d en pay oran . * Bir kurulu un veya bir kimsenin seip almakta yararlanabilece i l, say . kontenjan sistemi * D ar dan yurda getirilecek mallar n tr ve niceliklerini s n rland ran yntem. kontes * Kontun kar s n n ta d unvan.

konteyner * e itli e yalar ta mak iin uluslar aras standartlara gre yap lm byk sand k. kontluk kontr kontra * Kont unvan na hak kazand ran yurtluk. * Konu umluk. * Kar t, kar , aksi. * Kontrplk.

kontra gitmek * birine z t gitmek. kontra mizana * Drt direkli gemilerde en arkadaki direk. kontralto * Kad n seslerinin en kal n . * Sesi byle olan sanat , alto.

kontrasomun * Kap tokma n ters dndren somun. kontrast * Kar t, ayk r , z t. * Kar tl k, ayk r l k, z tl k. * Szle me.

kontrat

kontrat yapmak * szle me yapmak. kontratabla * (marangozlukta) A ac n al ma oran n azaltmak ve zarars z duruma getirmek iin apraz yap t rma yntemi ile haz rlanan tabla. * A a malzemenin biim de i tirmesini nlemek iin kr a ac n iki yzne, elyaf ynleri kr a aca apraz veya 45 e ik, ayn kal nl kta astar kaplama ve yz kaplama yap t r larak elde edilen tabla. kontratak * Kar ak n, kar sald r . kontratl * Szle meli. kontrats z * Szle mesiz. kontrbas * Keman trnden, en kal n sesli yayl alg . * Kontrbas alan kimse, kontrbas .

kontrbas * Kontrbas alan sanat . kontrfile * Kesim hayvanlar nda, bel kemi indeki dikensi k nt n n iki yan nda bulunan et dilimi. kontrgerill * Gerill glerine kar olu turulmu g. kontrol * Bir i in do ru ve usulne uygun olarak yap l p yap lmad n inceleme, denetim, denetleme. * Bir eyin gere e ve asl na uygunlu una bakma. * Yoklama, arama. * Deneti, kontrolr.

kontrol alt na almak * hastal durdurmak. * yang n sndrmek. kontrol etmek * denetlemek. * yoklamak, gzden geirmek. kontrol kalemi * Herhangi bir elektrik devresinin a k veya kapal oldu unu iine yerle tirilmi kk bir lmban n yan p snmesiyle gsteren, ucu tornavidal , kalem biiminde ara. kontrol kulesi * (hava alan nda) Hava trafik kontrol i lerinin ynetilmesi iin yap lm , evrenin iyice grnd olduka yksek kule. kontrol saati * Bekilerin belirli yerlerden gei zamanlar n belirleyen alet. kontrolc * Kontrol yapan, deneti, kontrolr. kontrolr * Deneti.

kontrolrlk * Denetilik. kontrpiye * Sporcunun yan lma hareketi. kontrpiyede kalmak * futbolda kalecinin ters tarafa gitmesi veya hamle yapmas . kontrplk * Telleri birbirine ters gelecek biimde en az kaplaman n st ste tutkallanmas ndan olu an, ince, esnek ve dayan kl tahta. kontrpuan * e itli melodileri birbirine uydurma sanat . kontur kontuvar konu * (resimde) evre izgisi, nesneyi belirgin gsteren izgi. * Bir memleketin, yabanc bir memleketteki ticaret acentas . * Konu mada, yaz da, eserde ele al nan d nce, olay veya durum, mevzu. * zerinde konu ulan ey, bahis.

konu kom u * Btn kom ular, birbirine yak n yerde oturan kimseler. konu mankeni * Gemi bir olay n geli mesini ve sonucunu ayn biimde yans tmak zere canland ran kimse. konu u olmak * birine konuk olarak gidip kalmak. konuk * Bir yere veya birinin evine k sa bir sre kalmak iin gelen kimse, misafir, mihman. * Konak ya gre asalak.

konuk etmek * birini evinde bir sre a rlamak. konuk evi * Resm veya zel kurulu lar n kendi grevlilerinin yararlanmas iin yapt rd konut, misafirhane. konuk gelmek * bir yere veya birinin evine k sa bir sre kalmak iin gelmek. konuk k esi * Konuklar n oturmas iin haz rlanm zel yer, yi it buca . konuk olmak * bir yerde k sa bir sre a rlanmak. konuk sanat * As l programda olmayan, program d etkinli e kat lan sanat . konuku * Yabanc konuklar n yan na verilen, onlar gezdiren, onlarla ilgilenen k lavuz veya arkada , mihmandar. konukuluk

* Konukunun i i, mihmandarl k. konuklama * Konuklamak i i. konuklamak * Konuk almak. * Yeme e a rmak. konukluk * Konuk olma durumu, misafirlik. konuksever * Konuklar na iyi davranan, onlar iyi a rlayan ve kendisine konuk gelmesinden ho lanan, misafirperver, mkrim. konukseverlik * Konuksever olma durumu, misafirperverlik. konulma * Konulmak i i.

konulmak * Koymak veya konmak i i yap lmak. konulu konum * Konusu olan, mevzulu.

* Bir kimsenin veya bir eyin bir yerdeki durumu veya duru biimi, pozisyon. * Durum, yer, vaziyet, pozisyon. * Yeryznde bir noktan n, enlem ve boylamlar n yard m yla bulunan yeri. * Bir ehrin uzak ve yak n evresiyle her trl ili kisini sa layan ve ehrin geli mesini etkileyen co raf artlar n n btn. konumlama * Konumlamak i i. konumlamak * Konum durumunu kazanmak. konumland rma * Konumland rmak i i. konumland rmak * Bir rn veya hizmeti rakiplerinden ay rmak iin pazarlama al mas yapmak. konumlanma * Konumlanmak i i. konumlanmak * Yerle mek, yer almak. konur konur al konusuz * Esmer, a k kestane renginde olan. * Kumral. * Konusu olmayan, mevzusuz.

konu

* Konmak i i veya biimi. * Konum. * Btn imknlar gz nnde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerle tirilmesi biimi.

konu kan * Konu may , lk rd y seven, ok konu an. konu kanl k * Konu kan olma zelli i. konu land rma * Konu land rmak i i veya durumu. konu land rmak * Sava ara ve gerelerini stratejik bir blgede toplamak. konu lanma * Konu lanmak i i veya durumu. konu lanmak * Belli bir yere veya blgeye mevzilenmek. konu ma * Konu mak i i. * Gr me, dan ma, mzakere. * Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek iin yap lan konu ma, konferans.

konu ma bozuklu u * Baz sesleri gere i gibi karamamaktan ileri gelen syleyi , kt telffuz etme. konu ma dili * Gnlk ya ay ta kullan lan ve yaz dilinden az ok farklarla ayr lm bulunan dil. konu ma gl * Baz konu ma organlar n n gere i gibi al mamas sebebiyle rahat ifade edememe. konu ma korkusu * Tutukluk. konu ma merkezi * Beynin, konu ma i levini denetleyen blm. konu ma yapmak * topluluk kar s nda bir konuda konu mak. konu ma yetersizli i * Beklenen dzeyde veya yeterli lde konu amama. konu mac * Bir toplulukta konu an kimse, hatip, konferans . konu mak * Bir dilin kelimeleriyle d ncesini anlatmak. * Belli bir konudan sz etmek. * Bir konuda kar l kl sz etmek, sohbet etmek. * Sylev vermek, konu ma yapmak. * Konu ma dili olarak kullanmak. * D ncesini herhangi bir ara kullanarak anlatmak. * li ki kurmak veya ili kiyi srdrmek. * Belli bir biimde sylemek. * Geerli olmak, etkin olmak.

* k ve zarif grnmek. * Flrt etmek. * Becermek, uzman gibi yapabilmek. * Darg n bulunmamak. konu mama hakk * Adl makamlarda suluya tan nan ifade vermeme hakk . konu maya dalmak * ba ka eylerle ili kiyi keserek belli bir konudan sz etmek. konu turma * Konu turmak i i. konu turmak * Konu mas n sa lamak, konu mas na yol amak. * Bir mzik arac n ok gzel almak. konu u * Kolokyum. konu ucu * Kusursuz, dzgn, gzel, tatl sz sylemesini bilen. konu ulma * Konu ulmak i i. konu ulmak * Konu mak i ine konu olmak. * Herhangi biri konu mak. konu umluk * Bir konu ma sresi miktar . konut * Bir insan n yat p kalkt , i zaman d nda kald veya tzel ki ili i olan bir kurulu un bulundu u ev, apartman gibi yer, mesken, ikametgh. konut * Bir bilimin kurulu unda temel grevi grmekle birlikte belik'ten daha az olma ve tan mlanmayan ilkel gerek, koyut, postulat: Eukleides'in "bir noktadan bir do ruya ancak bir parelel izilebilir" yolundaki konutu gibi. konut belgesi * Yurtta lar n baz resm i lerini yrtrken gerekli olan, oturduklar yerin muhtar ndan ald klar belge, ikametgh ilmhaberi. konut dokunulmazl * Belli hukuk artlar n d nda, ki ilere ait konutlara girilmemesi, arama yap lmamas ve e yaya el konulmamas durumu. konut fonu * Toplu konut yap m iin devlete olu turulan fon. konut kredisi * Konut almak iin banka vb. kurumlardan belli bir vadeye yay lm olarak dn al nan para. konutlanmak * Konut olarak kullanmak. konvansiyon * Anla ma. * Bir anayasa yapmak veya bir anayasay de i tirmek iin toplanan ola anst geici meclis.

konvansiyonel * Anla ma ile ilgili, uzla ma ile ilgili. konveks * D bkey, muhaddep.

konveksiyon * Is yay m , iletim. konvektr * Is yayar. konvensiyonel silh * Taraflarca gc, niteli i bilinen ve klsik olarak kabul edilen nkleer ve kimyasal silh d nda kalan sava arac . konvertibilite * (para iin) Serbeste dvize evrilebilirlik. konvertibl * (para iin) Serbeste dvize evrilebilir. konvertisr * De i tirge. konveyr * Yk havadan veya yerden ta maya yarayan ve kapal devre al an alet. * Koruyucu gemi, refakat gemisi. konvoy * Ayn yere giden ta t veya yolcu toplulu u, kafile. * Sava gemilerince korunan yk gemileri katar . konyak * spirto derecesi yksek, zel kokulu, sar mt rak renkte bir tr ikinin patent ad . kooperatif * Ortak ihtiyalar elveri li artlarla kar lamak iin kurulan, kr amac olmayan ortakl k. * reticilerin, arac y ortadan kararak rnlerini daha iyi artlarda pazarlamak iin kurduklar ortakl k. kooperatifi * Kooperatif yesi. * Kooperatif yneticisi. kooperatifilik * Kooperatif kurma ve i letme i i. kooperatifle me * Kooperatifle mek i i. kooperatifle mek * Ekonomiyi kooperatiflere dayamak. koordinasyon * Belli bir amaca ula mak iin e itli i ler aras nda ba lant , uyum, dzen sa lama, e gdm. koordinat * Belirli bir molekl iinde zel bir konuma sahip bir atoma ba l olan atom veya atom grubu. koordinatlar * Apsis, kot ve ordinat n ortak ad .

koordinatr * e itli i ler aras nda dzen ve uyum sa layan kimse, e gdmc. koordine * Koordinasyonla ilgili.

koordine etmek * uyum ve dzen sa lamak. kopal * Tropik blgelerde yeti en, baz erguvangillerden kar lan ve cil yapmakta kullan lan bir e it reine. kopanaki * El ile bir e it dantel rmek iin kullan lan silindir biimli ara. * Bu ara stnde rlen bir tr dantel. * Kollar geriye sark k cepken biiminde, beyaz keeden yap lm kaytanla i lemeli bir e it ceket.

koparan

kopar lma * Kopar lmak i i. kopar lmak * Koparmak i i yap lmak. kopar p atmak * koparmak. * ilgisini kesmek, nem vermemek. kopar * Koparmak i i veya biimi. koparma kalkma. * Koparmak i i. * melik bir durumda, ayaklar oynatmadan, halteri g s hizas na kald rd ktan sonra ayaklar aarak

koparmak * Kopmas n sa lamak, kopmas na yol amak. * Daldan, a atan al p toplamak. * Glkle elde etmek. * Birden ve gl bir biimde ba lamak veya ba latmak. * Zor kullanarak almak. * Birlikte ko an yar y stn bir aba ile h zlan p gemek. kopart lma * Kopart lmak i i. kopart lmak * Kopartmak i i yap lmak. kopartma * Kopartmak i i. kopartmak * Koparmak i ini yapmak. kopartt rma * Kopartt rmak i i. kopartt rmak

* Kopartmak i ini yapt rmak. kopa * Bir giysinin iki yan n biti tirmeye yarayan ve metal bir halka ile bir engelden olu an ara. kopalama * Kopalamak i i. kopalamak * Kopa ile iliklemek. kopalanma * Kopalanmak i i. kopalanmak * Kopa ile iliklenmek. kopal * Kopas olan, kopa ile iliklenen.

kopas z * Kopas olmayan. kopek kopil * Ars z sokak ocu u. * Pi. kopkoyu * ok koyu. kopma kopmak * Kopmak i i. * Herhangi bir yerinden ikiye ayr lmak. * Yerinden ayr lmak. * Gvdeden ayr lmak. * (grltl veya tehlikeli olaylar iin) Birdenbire ba lamak veya ortaya kmak. * Btn ili kileri kesilip bsbtn ayr lmak veya uzakla mak. * Uzakla mak, kurtulmak. * ok a r mak. * Ko mak, h zla gitmek. * Rublenin yzde biri de erinde para birimi.

kopolimer * Kopolimerle me ile elde edilen madde. kopolimerle me * Doymam birle ikler kar m n n byk molekller vererek polimerle mesi. kopoy kopuk * Orta boylu, d k kulakl , tyleri k sa bir tr av kpe i. * Kopmu . * Toplum kurallar na ald rmayan erkek, i siz, gsz, serseri.

kopukluk * Kopuk olma durumu. * Kopu a yara r davran .

kopuksuz * Ara vermeden, durmaks z n. kopuntu * Kopmu para, diaspora.

kopup gelmek * uzak bir yerden ayr larak gelmek. kopuz * Ozanlar n ald telli Trk saz . kopuzcu kopya * Kopuz alan kimse. * Bir sanat eserinin veya yaz l bir metnin taklidi. * Suret karma i i. * Bir s navda sorular cevaplamak iin ba ka birinden veya yerden gizli yoldan yararlanma. * Yaz l s navda gizlice bakmak iin haz rlanm k t. * Taklit edilmi olan.

kopya ekmek (veya yapmak) * (genellikle yaz l s navlarda) sorular cevaplamak iin gizlice bir kayna a bakmak. kopya defteri * Mektup kopyalar n n kar ld ince yaprakl defter. kopya etmek (yapmak veya kopyas n karmak) * (bir yaz veya eser iin) asl na bakarak ayn n veya benzerini olu turmak. kopya k d * Birka kopya karmak iin beyaz k tlar n aras na konulan karbonlu k t. kopya kalemi * Yaz s kopya k d yla birka k da birden kan sert, mor renkli bir tr kalem. kopya mrekkebi * Yaz s , zerine konulan k da ancak slat l nca kan mrekkep. kopya vermek * s navda sorulara cevap vermesi iin bir kimseye gizlice yard mda bulunmak. kopyac * Yaz l s navlarda kopya yapan renci. * zgn eser vermeyip ba kalar n n eserlerini kopya eden kimse. kopyac l k * Kopya yapma i i. kopyalama * Kopyalamak i i. * Geli tirilmi zel yntemlerle bir canl n n ikizini, t pk s n yapma. * Bas l bir malzemeyi t pk bas m yntemiyle aynen o altma. kopyalamak * Ayn s n veya benzerini o altmak. * Bir canl n n geli tirilmi zel yntemlerle ikizini veya benzerini yapmak. kopyalanmak * zde le mek, btnle mek.

kopye kor

* Bkz. kopya. * yice yanarak ate durumuna gelmi kmr veya odun paras . * K rm z . * Byk ac , znt, s k nt . * Kolordu kelimesinin k saltmas : Korgeneral.

kor

kor dkmek * yan nca dayan kl kor durumuna girmek. kor gibi * k pk rm z , ate gibi.

kor gibi yanmak * ok parlamak. kora koral * Ba l ca belirtisi k sa, abuk, de i ken gte irade d hareketler olan bir hastal k. * Din ezgi veya kayna din ezgi olan orkestra paras .

koramiral * Deniz kuvvetlerinde, tmamiral ile oramiral aras ndaki, kara kuvvetlerindeki korgeneralin deniz ordusundaki dengi olan amiral rtbesi. koramirallik * Koramiralin rtbesi. * Koramiralin makam ve grevi. kordal lar * Slomlar iyi geli mi ok hcreli hayvanlar toplulu u. kordiplomatik * Bir yerde bulunan eli ve elilik grevlilerinin toplulu u, eliler toplulu u. kordon * o u ipekten yap lm kal n ip. * Saat veya madalyon gibi eyleri asmaya yarayan o unlukla ince zincir. * nce tellerden rlen ve zellikle ev aralar nda kullan lan elektrik iletkeni. * nce uzun s ralar durumunda yap lm oymal duvar veya mobilya ss. * Teneke ve inkodan yap lan e yalar n stne ss yapmak iin kullan lan ara. * Bir yere girip kmay denetim alt na almak iin grevlilerden olu turulan dizi. * Kabaran denizin kumsalda b rakt dknt katman .

kordon alt na almak * bir yere giri k nlemek iin o yeri grevlilerce, korumak. kordon boyu * Denize k y s olan ehirlerde k y boyunca uzanan imarl yol. kordone * Sim, gm veya ipek ipliklerin bklmesiyle haz rlanan ve el i lemelerinde kullan lan ince kordon. * katl bklm ipek ipli i. * Kore dili.

Korece

koregraf

* Baleyi olu turan ad m ve figrleri dzenleyen sanat . * Koreografi eserleri yazar . * Dans ad mlar n n k da geirilmesi. * Bir baleyi olu turan ad m, figr ve anlat mlar n btn. * Do ru.

koregrafi

korekt

korelsyon * Ba l la m. Koreli * Kore halk ndan olan (kimse).

koreograf * Koregraf. koreografi * Koregrafi. korgeneral * Kara ve hava kuvvetlerinde grevi kolordu komutanl olan, tmgeneralle orgeneral aras ndaki rtbe. korgenerallik * Korgeneral rtbesi. * Korgeneralin makam ve grevi. korida koridor * Bir yap ya girmeyi sa layan veya odalar birle tiren genellikle dar geit, geenek. * Gemeye yarayan dar ve uzun aral k, dehliz. * ki devlet aras ndaki dar toprak paras . korindon mineral. * Birle imi alminyum oksit olan, cam parlakl nda, saydam ve trl renklerde, elmastan sonra en sert * Bo a gre i.

kork aprilin be inden, kz ay r r e inden * eskiden halk aras nda nisan ay iin kullan lan april ay n n be inde ift sren iki kz birbirinden ay racak kadar hava so uk olur. korka korka * Korkarak. korkak * ok abuk ve olmayacak eylerden korkan (kimse, hayvan). korkak bezirgan ne kr eder ne zarar (veya ziyan) * i yapmaya korkan tccar, kendisini zarardan korumu olur, ama kazan da sa layamaz. korkaka * Korkak bir biimde.

korkakl k * Korkak olma durumu. * Korkaka davran .

korkakl k etmek * korkak davranmak. korkalama * Korkalamak i i. korkalamak * Korkar gibi olmak, biraz korkmak. korkma * Korkmak i i. korkmak * Korku duymak, rkmek, deh ete kap lmak. * Kayg duymak, endi e etmek. * ekinmek, sak nmak, sayg duymak. * Yapamamak, cesaret edememek.

korktu u ba na gelmek (veya korktu una u ramak) * d nlen kt durum gerekle mek. korku * Bir tehlike veya bir tehlike d ncesi kar s nda uyanan kayg duygusu. * Kayg , znt. * Ktlk gelme ihtimali, tehlike, muhatara. * Gerek veya beklenen bir tehlike ile yo un bir ac kar s nda uyanan ve co ku, beniz sararmas , a z kurumas , kalp ve solunum h zlanmas gibi belirtileri olan veya daha karma k fizyolojik de i melerle kendini gsteren duygu. korku da lar bekler (veya a r r) * korku her yerde varl n duyurur. korku damar * Kas klarda oldu u san lan, korkuyu atlatmak iin s k lmas gerekti ine inan lan damar. korku d mek (veya korkuya kap lmak) * endi elenmek, korkmak. korku samak * herkesi korkutmak. korku vermek * korkutmak. korkudan ld rmak * a r korku yznden akl n yitirmek, delirmek. korkulma * Korkulmak i i. korkulmak * (herhangi biri) Korkmak. * Kayg duyulmak. korkulu * Korku veren, korkutan. * Kendisinden ktlk gelebilen, tehlikeli.

korkulu rya (veya d ) grmektense uyan k yatmak evld r (veya ye dir) * tehlikeli bir i e giri mektense o i in sa layaca kazantan vazgemek daha iyidir.

korkuluk kukla.

* Tarlalarda, ba , bahe ve bostanlarda ku lar n zarar vermesini nlemek iin konulan, insana benzeyen * D me tehlikesi olan yerlere ekilen duvar veya parmakl k. * Kendisine verilen i i yapmayan veya ancak yer doldurmaya yarayan kimse veya topluluk.

korkun * ok korkulu, korku veren, deh ete d ren, mthi . * (herhangi bir zelli iyle) a k nl k veren. * ok a r , pek ok, gl, iddetli. korkunla ma * Korkunla mak i i. korkunla mak * Korkun bir duruma gelmek, korkun bir durum almak. korkunla t rma * Korkunla t rmak i i. korkunla t rmak * Korkun bir duruma getirmek. korkunluk * Korkun olma durumu. korkunun ecele faydas yoktur * ki i korkmakla kendisine gelecek bir ktl nleyemez. korkusuz * Korkusu olmayan, yrekli, pervas z. * Korku vermeyen, tehlikesiz.

korkusuzca * Korkusuz olarak, korkmadan. korkusuzluk * Korkusuz olma durumu. korkutma * Korkutmak i i. korkutmaca * Korkutma amac yla yap lan ( ey veya davran ). korkutmak * Korkmas na yol amak. * Kayg ya d rmek. * Gzda vermek. korkutucu * Korku veren. korkuya kesmek * korkmak. korlanma * Korlanmak i i. korlanmak * Kor durumuna gelmek.

korla ma

* Korla mak durumu veya biimi.

korla mak * Kor hline gelmek. korluk * Kor olma durumu. * Mangal. korna klkson. kornea korner * K e. korner at * \343 k e at . korner dire i * Futbolda k e at n n yap laca yeri belirleyen bayrakl direk. kornet korneti * Kornet alan kimse. korni * Perdeleri asmaya yarayan tahta veya metalden ara. * ereve biiminde oymal k nt . * Sarp, kayal k k nt . * Korni yapan veya satan ki i. korni ilik * Korni inin i i veya mesle i. korni on korno * Kabu unun zeri prtkl, lezzetli bir tr tur uluk h yar. * Pistonlu orkestra alg s . * Motorlu ta tlarda, bisikletlerde sesle i aret vermek iin kullan lan ve iinden hava geirilerek al nan boru, * Bu borudan kan ses. * Gzde saydam tabaka.

korni i

* Sava larda a r arac olarak kullan lan, boynuz veya fil di i boru. * Bir a zl k, kendi zerine dolanm koni biiminde uzun bir boru ve a z geni e a lan bir kulakl ktan olu an flemeli bak r alg . koro * Tek veya ok sesli olarak yaz lm bir mzik eserini uygulamak iin bir araya gelen topluluk. * Byle bir toplulu un syledi i sz veya ark .

koro hlinde * toplu bir durumda, hep birlikte; grltl bir biimde. koroner * Kalbi ta eklinde ku at p besleyen (damarlar).

korporasyon * Lonca. korporatif * Korporasyonla ilgili. korsan * D man veya kendi ulusunun gemilerine sald ran deniz haydudu. * Ba kalar n n hakk n zor kullanarak alan kimse. * Bir hakk izinsiz olarak kullanan. korsanl k * Korsan olma durumu. * Bir hakk izinsiz olarak kullanma. korse korseci * Korse yapan veya satan kimse. korsecilik * Korse yapma veya satma i i. korseli korsesiz kort * Tenis oynanan alan. korte * kta l k, flrt. * Korsesi olan. * Korsesi olmayan. * Gzellik veya sa l k gayesiyle kullan lan esnek i giysisi.

korte etmek * kta l k etmek. kortej * Bir devlet by nn yan nda bulunan kimseler, maiyet, maiyet alay . * Bayram, cenaze gibi trenlerde s ra hlinde giden insan toplulu u, alay. * Beyin zar . * Bbrek st bezi kabu unun salg lad hormonlardan biri. kortizonlu * Birle iminde kortizon olan. kortizonlu il * ltihaplanmada, alerjilerde ve baz kan hastal klar n n tedavisinde kullan lan, birle iminde kortizon olan il. koru korucu * Orman veya k r bekisi. * K rsal blgede gvenlik glerine yard mc olan sivil grevli. * Bak ml kk orman.

korteks kortizon

korucuk

* Kk koru.

koruculuk * Korucu olma durumu veya korucunun i i. korugan * A a gvdeleriyle yap lm ve evresinde kaz l ukuru bulunan, korunmaya elveri li, kare biimindeki ev. * Ate etmeye imkn verecek ekilde haz rlanm delik ve mazgallar bulunan yer. koruk * Henz olgunla mam ek i zm. koruk lferi * A ustosta avlanan turfanda lfer. koruk suyu * Koru un ezilmesiyle elde edilen s v . koruk erbeti * Koruktan yap lm bazen nane veya o ul otu kat lan erbet. koruluk * Koru durumunda olan s k a al yer. koruma * Can gvenli inin tehlikede oldu u d nlen bir kimseyi sald r lardan korumak zere grevlendirilmi ki i.

koruma polisi * Can gvenli i tehlikede oldu u d nlen bir kimseyi korumak zere e itilmi ve baz zel aletlerle donat lm emniyet grevlisi. koruma nsz * Ba lant nsz. korumak * Bir kimseyi veya bir eyi d etkilerden, tehlikeden veya zor bir durumdan uzak tutmak, muhafaza etmek, vikaye etmek, s yanet etmek. * Gl bir kimse veya kurulu , gsz birini veya bir eyi her trl tehlikeden esirgemek, onu desteklemek, himaye etmek. * Tehlikeye kar denetimi alt nda bulundurmak, savunmak, mdafaa etmek. * Tehlikeli, zararl durumlar nlemek. * Bir eyin eskimesini, y pranmas n nlemek iin gereken dikkat ve zeni gstermek. * Sregelen bir durumun de i ikli e u ramas n nlemek. * Kar lamak, denk gelmek. korumal k * Koruma sa layan ey. korun * st derinin en d tabakas .

korun dokusu * Korun tabakas n ve bu tabakan n de i imiyle olu an t rnak, boynuz vb. yi yapan doku. korunak * Korunmak iin yap lm yer; s n lan, saklan lan yap , ma ara gibi yer. * Koruyan, esirgeyen, saklayan yer veya kimse.

korunakl * Koruna olan.

korunaks z * Koruna olmayan. koruncak mahfaza. korunga * Ambaljlanan mal d etkilere kar korumak iin ambalj at s na ak lan tahta, kontrplk vb. malzeme,

* Yaban yonca, tirfil.

korungal k * Tirfil tarlas . korunma * Korunmak i i.

korunma grmek * anlay veya ho gr ile kar lanmak. korunmak * Kendini korumak, s nmak, sak nmak. * Korumak i ine konu olmak. korunum * Korunmak i i, muhafaza.

korunumlu * Mekanik enerjisini de i mez kalan (sistem). koruyucu * Korumak i ini yapan, gzetici, hami. * Koruyan kimse, muhaf z. * Asala d ortamda yok eden, onun konak ya ula mas na engel olan (il veya i lem). koruyucu hekimlik * Hastal k ortaya kmadan nce al nacak nlemlerle ilgilenen hekimlik dal . koruyucu nsz * Trkede nl ile biten bir kelimeye nlyle ba layan bir ek getirilince araya giren -y- nsz: Anne-y-e, evde-y-iz gibi. koruyuculuk * Korumak i i, himaye. koruyu * Korumak i i veya biimi. korvet korza * Denizin iinde iki zincirin biribirine dola mas . kosa kosins koskoca * Bir e it uzun sapl orak. * Tmler a n n sins, (cos). * ok byk, muazzam. * Boyca uzun. * Denizalt lara kar zel olarak silhland r lan bir e it kk sava gemisi.

koskocaman * ok byk, ok iri, muazzam. * Geni , byk, kalabal k. kosmos kostak * \343 kozmos. * Zarif, kibar, al ml , gzel giyinmi , yak kl . * Yi it, kabaday , yrekli.

kostaklanma * Kostaklanmak i i. kostaklanmak * Zarif, kibar grnmeye al mak, al m satmak, gsteri yapmak. koster * K y limanlar aras nda seferler yapmak zere in a edilmi ve donat lm kk yk gemisi. kostik kostm * Hayvan ve bitki dokular n yakan, a nd ran. * Ceket, pantolon ve bazen de yelekten olu an erkek tak m giysisi. * o unlukla sokakta giyilmek iin dikilmi kad n giysisi.

kostmc * Kostm diken, haz rlayan veya satan (kimse). kostml * Kostm giymi olan. * Al lm ve gnlk giysilerin d nda baz zel giysiler giyilen.

kostmlk * Kostm yapmaya elveri li. ko a * ift, e , ikiz. * Hep birlikte. ko a kar mak * birlikte ya lanmak (yeni evlenenlere dilek olarak sylenir). ko a ko a * ko arak. ko a * sim cmlelerinde zne ile yklemi birle tiren, ykleme olumluluk veya olumsuzluk, sreklilik, kesinlik, gl ihtimal kavramlar veren -d r/-dir eki veya de il kelimesi. ko al k ko alt ko am * Avu. * ki avu dolusu. * Ko a olma durumu. * ki hayvan birbirine ko ma veya ba lama.

ko amlama * Ko amlamak i i. ko amlamak * ki elle avulamak. ko ar ad m * Toplu jimnastikte yap lan hafif tempolu ko u. * H zl ad mlarla, ko arcas na. ko in * A r, hareketsiz, bol ve kabar k tyl bir tavuk rk . ko ma * Ko mak i i. * Sazla okunmak iin hece ls ile yaz lm , ilk paras n n birinci, ikinci ve drdnc dizeleriyle teki paralar n drdnc dizeleri birbiriyle, kalan dizeler de kendi aralar nda uyakl , konular sevgi ve do a olaylar olan bir halk iiri. * Bir halat , a ac peki tirmek iin yan na konulan halat veya a a. ko maca ko mak * Birbirini kovalayarak oynanan bir ocuk oyunu. * Ad m at lar n art rarak ileri do ru h zla gitmek. * Bir yere ivedilikle gitmek. * Bir i le ok ilgilenmek, ko u turmak. * Ko uya kmak. * (ard ndan veya pe inden zarflar yla ) Kovalamak, stne d mek, izlemek. * Birlikte i grmesi iin bir eyi ba ka birinin yan na katmak, arkada olarak vermek. * Hayvan ekece i eye ba lamak. * art ileri srmek. * Birini, bir i te grevlendirmek. ko nil * K rm z bce inin gzel ll boya kar lan bir tr, kabuklu bit (Coccus coeti).

ko mak

ko turma * Ko turmak i i. ko turmak * Ko mak i ini yapt rmak. * abucak gndermek. * abalamak, u ra mak. ko turulma * Ko turulmak i i veya durumu. ko turulmak * Ko mak i i yapt r lmak. ko u * Ko arak yap lan yar . * At yar .

ko u at * Ko u iin yeti tirilmi at. ko u koparmak * h zla ko uvermek, abucak at l p gitmek.

ko u yolu * Sa l kl ya am iin orman ilerinde veya yol kenarlar nda zel olarak dzenlenmi erit hlinde toprak yol. ko ucu ko uk * Ko uya kat lan yar . * Naz m, manzume. * Ko ma, trk. * art. * Bir antla mada belirlenen hkmlerden her biri. * Bir eyin kendi zelli ini kazanmas iin, bulunmas gereken durum, gerekli olan zellik.

ko ul

ko ullama * artlamak i i. ko ullamak * artl duruma getirmek. ko ulland rma * artland rmak i i, artland rma. ko ulland rmak * artland rmas na sebep olmak, artland rmak. ko ullanma * artlanmak i i. ko ullanmak * artlara ba l kalmak, artlanmak. ko ullu * artl , me rut. * artlanm olan ( ey). ko ullu tepke * Do al olmayan, sonradan kazand r lan tepkenin bir uyaran kar s nda ortaya kmas biiminde beliren tepke, artl refleks. ko ullu yan cmle * artl yan cmle. ko ulma * Ko ulmak i i.

ko ulmak * Ko mak (II) i i yap lmak. * Srlmek, gnderilmek. * Herhangi biri ko mak (I). ko ulsuz * arts z.

ko ulsuz tepke * Herhangi bir artland rma srecinin ba nda belirli bir uyaranla sa lanan do al tepke, arts z refleks. ko um * Araba hayvan n n kay tak m . * Hayvan n arabaya ko ulmas .

ko um at * Arabaya ko ulan at veya hayvan. ko um hayvan * \343 ko um at . ko um tak m * \343 ko um. ko umcu * Araba hayvanlar n n kay blmn yapan kimse. ko umlu ko un * Ko um geirilmi , ko ulmu (hayvan). * Asker, yan yana durmu asker dizisi, saf. * Yan yana dizilmi insanlar n olu turdu u dizi. * Ko u, yar .

ko un ba lamak * ko un durumuna girmek, saf tutmak. ko un ko un * Dizi dizi, s ra s ra. ko untu * Bir adam n yan nda bulunanlar, yardak lar, tayfa.

ko u a ko u a * Ko u arak. ko u ma * Ko u mak i i.

ko u mak * Birlikte ve birden ko mak. * Ko u turmak. ko u turma * Ko u turmak i i. ko u turmak * Bir i i izlemek veya birok i i yapmak amac yla srekli olarak gidip gelmek, ko u mak. ko ut * (iki veya daha ok do ru iin) ki er iki er ayn dzlem iinde bulunan ve kesi meyen, muvazi, paralel. * Ayn zaman iinde geli en, ayn zellikleri gsteren (olay, d nce vb.), paralel. ko utuluk * Ki ide, ruhsal olaylarla, bedensel olaylar aras nda ko utluk bulundu unu ileri sren reti, paralelizm. ko utla t rma * Ko utla t rmak i i. ko utla t rmak * Birine ko ut duruma getirmek, paralelle tirmek. ko utluk * ki izginin ko ut olmas , paralellik, muvazat. * (olay, d nce vb. iin) Aralar nda benzerlik bulunmas durumu.

kot

* Giysi yap lan bir tr pamuklu kuma . * Bu kuma tan yap lan (giysi). * Temel ile zemin aras ndaki ykseklik.

kot kota

* Bir lkede kontenjan sisteminden ithal edilecek mallar n e itlerini ve e it oranlar n veya miktarlar n gsteren liste. * Baz lkelerde, sinemalarda belirli bir sre oynat lmas zorunlu olan yerli film say s n n yabanc filmlere oran . kotan * Pulluk, byk saban. kotar lma * Kotar lmak i i. kotar lmak * Kotarmak i i yap lmak. kotarma * Kotarmak i i.

kotarmak * Pi en yeme i ba ka kaba bo altmak. * Bir i i tamamlamak, bitirmek. * Yemek iin haz rl k yapmak. kotlama kotlamak * Kotlarla gstermek. * Bir harita veya taslaktaki miktar n kotlar n koymak, rakamlamak. kotlet * Pirzola. kotletpane * Galeta ununa bulanarak ya da k zart lm pirzola. koton * Pamuktan yap lm olan (kuma vb.). * Kotlamak i i.

kotonperle * bri im gibi parlak ve kal nca, bir cins pamuk iplik. kotra * o unlukla bir direkli, randas olan, ince gvdeli yelkenli. kotra kov * Irmak ve gl a zlar nda kurulan ve ince kaz klarla kam lardan yap lma dalyan. * Yerip eki tirme, g ybet.

kov etmek * yerip eki tirmek.

Kova kova

* Zodyakta O lak ile Bal k burlar aras nda bulunan bir bur. Zodyak.

* Genellikle su veya sulu eyleri iine koyup ta maya, kuyudan veya denizden su ekmeye yarayan stnden kulplu kap. * Futbolda ok gol yiyen kaleci veya tak m. kova * Batakl klarda yeti en bir e it saz, has r otu.

kova kova * Kovalar dolusu, kova stne kova dolusu. kova olmak * ok gol yemek. kovalama * Kovalamak i i. kovalamaca * Ebenin, yan na gizlice sokulup koluna vuran kovalay p yakalamaya al mas biiminde oynanan bir ocuk oyunu. kovalamak * Kovmak. * Kaan n arkas ndan ko mak, yakalamaya al mak. * Bir eyin arkas na d p elde etmeye veya bir sonuca ba lamaya al mak, izlemek, takip etmek. * Yar ta, kamakta olan ko ucu veya ko ucular yakalamaya al mak. kovalan * Kovalanmak i i veya biimi. kovalanma * Kovalanmak i i. kovalanmak * Kovalamak i ine konu olmak. kovalay * Kovalanmak i i veya biimi. koval k * Sazl k yer. kovan * Fi e in kapsl, barut ve kur un ta yan yuva blm, kap k. * Ar lara bar nak olarak yap lan, trl biimdeki tahta, sepet veya sand k. * Yay k.

kovan anahtar * Alt ve sekiz k e c vatalar s kmak ve skmek iin kullan lan anahtar. kovan otu * O ul otu. kovanl k kovboy * Bkz. ar l k (II). * Amerika'da s r obanlar na verilen ad.

kovboyculuk * Kovboyculara zenme durumu. kovcu kovculuk * Kovcu olma durumu, fitnecilik, fitilik, gammazl k. kovdurma * Kovdurmak i i. kovdurmak * Kovmak i ini yapt rmak. kovlama * Kovlamak i i. * Sz getirip gtren, arkadan eki tiren, fitneci, fiti, gammaz.

kovlamak * Birinin yapt i i, syledi i sz yermek, ktlemek, birisini yerip eki tirmek, fitlemek, gammazlamak. kovma kovmak * Kovmak i i. * Sert veya kk d rc szlerle gitmesini sylemek, savmak. * Bir yerden srp karmak, kovalamak. * ine son vermek, grevinden atmak, uzakla t rmak. * Varl na son vermek, ortadan kald rmak. * zlemek.

kovucuk

* Bitkilerde, mantar tabakas zerinde, snger dokunun kal nla mad yerlerde olu an ve bitkinin solunumuna yard m eden kk deliklere verilen ad, adese. kovuk kovulma * Kovulmak i i veya biimi. kovulmak * Kovmak i ine konu olmak veya kovmak i i yap lmak. kovulu * Kovulmak i i veya biimi. kovuntu kovu * Kovmak i i veya biimi. kovu turma * Kovu turmak i i. * Sulu san lan biri iin yap lan soru turma ve ara t rma, takibat, takip. kovu turma amak * kovu turmak i lemine ba lamak. kovu turma yapmak * kovu turma i lemini yrtmek. * Kovulmu kimse, matrut. * Bir eyin oyuk durumunda bulunan i blm.

kovu turmak * Sulu oldu u ileri srlen biri iin gerekli ara t rma ve soru turmay yapmak, takip etmek. koy koyacak koyak * ki da n aras nda kalan byk ukur, vadi. * Da lar ve kayal klarda olu mu do al ukur. * Karalarda akarsu a nd rmas yla olu mu , bir yne do ru e imli, uzunlu una ukurluk. koyar koycuk * Kk koy. koydu um yerde otluyor * uzun sredir hibir ilerleme gstermeyenler iin sylenir. koydunsa bul! * arand hlde bulunamayan eyler veya bulunmas gereken yerde bulunmayan kimseler iin kullan l r. koydurma * Koydurmak i i. koydurmak * Birinin bir eyi bir yere koymas n sa lamak. koygun koyma * Dokunakl , etkili, ili, ac kl . * Koymak i i. * ki akarsuyun birle ti i yer. * Denizin, gln kk girintiler biiminde karaya do ru sokuldu u yer, kk krfez. * ine te beri koymaya yarayan ey.

koyma ak l * Tecrbe edilmemi , etkisi k sa sren, o an iin ortaya at lm bir tr nasihat. koymak * Bir eyi bir yere b rakmak, belli bir yere yerle tirmek. * Bir kimseyi i e yerle tirmek, birine i sa lamak. * B rakmak. * Katmak, eklemek. * Yazmak (imza, tarih, adres). * Uyulmas gereken kurallar belirlemek, ortaya karmak. * Etkilemek, dokunmak. * (btede) Bir ey veya kimse iin kullanmay belirlemek, ay rmak. * B rakmak, terk etmek. koynuna almak * biriyle beraber yatmak. * biriyle sevi mek iin yatmak. koynuna girmek * biriyle yat p sevi mek. koynunda y lan beslemek * bir yak n ndan ihanet grmek.

koyu

* Yo unlu undan dolay g akan, sulu kar t . * Karaya kaan (renk), a k kar t . * (baz nitelikler iin) A r . * Derin, hareketli. * A k siyaha yak n gri, grinin bir ton koyusu.

koyu gri

koyu kahverengi * Karaya yak n kahverengi, kahverengini bir ton koyusu. koyu k r * K rla man n ilk devresinde meydana gelen koyu renkli at donu.

koyu k rm z * Bordoya yak n k rm z , k rm z n n bir ton koyusu. koyu koyu * (renk iin) yice koyu. koyu koyu d nmek * uzun uzun veya derin derin d nmek. koyu lcivert * Karaya yak n lcivert, lcivertin bir ton koyusu. koyu mavi * Mavinin bir ton koyusu. koyu pembe * Pembenin bir ton koyusu. koyu sar * Sar n n bir ton koyusu. koyu ye il * Karaya yak n ye il, ye ilin birka ton koyusu. koyula ma * Koyula mak i i. koyula mak * Koyu duruma gelmek. * Derinle mek, hararetlenmek, a r duruma gelmek. koyula t rma * Koyula t rmak i i. * yi bir grnt veremeyecek kadar zay f olan bir film paras n n kimyasal i lemlerle glendirilmesi i i. koyula t rmak * Koyu duruma getirmek. koyulma * Koyulmak i i. koyulmak * Koymak i ine konu olmak. * Koyula mak. * Giri mek, ba lamak, te ebbs etmek.

koyultma

* Koyultmak i i.

koyultmak * Koyu duruma getirmek. * Bir konu may tat al n r biimde uzatmak. koyuluk koyun * Gevi getirenlerden, eti, st, yapa s ve derisi iin yeti tirilen evcil hayvan (Ovis aries). * Verilen buyruklara uyan, kendi ki ili ini gsteremeyen kimse. koyun * G sle giysi aras . * (yatmakta iken) Kollar aras , kucak. * Koruyucu, efkatli evre. koyun bak l * Bn bak l , budala, a k n. koyun can derdinde, kasap ya derdinde * Bkz. keiye can kayg s , kasaba et (veya ya ) kayg s . koyun dede * Al k, aptal. koyun eti * Kesilmi koyunun paralan p sat lan eti. * Koyu olma durumu.

koyun gibi * budala, a k n. * karar ve davran lar nda ba kas na ba ml olan, ba kas na uyan. koyun kaval dinler gibi dinlemek * hibir ey anlamadan dinlemek. koyun koyuna * (yatmakta iken) Birbirine sar lm bir durumda. koyun mantar * Bir e it mantar, koyun gbe i. koyuncu * Koyun besleyen veya al p satan kimse.

koyunculuk * Koyun beslemek veya al p satmak i i. koyungbe i * Bir e it mantar, koyun mantar . koyungz * Birle ikgillerden, beyaz ve iri bir papatya tr (Matricaria parthenium). koyuntu * S k nt , znt, keder. * Sopa, baston koymaya yarayan yer.

koyunun bulunmad yerde keiye Abdurrahman elebi derler * istenilen nitelikteki ey bulunamay nca onun daha d k nitelikte olan na da raz olunur.

koyunyn * Bir tr snger, bal pete i. koyut * Konut (II).

koyuverme * Koyuvermek, koyvermek i i. koyuvermek * Salmak, serbest b rakmak. * Oluruna b rakmak. koyverme * Koyuvermek. koyvermek * Koyuvermek. koz * Ceviz. * skambil oyunlar nda di er k tlar alabilen, onlara stn tutulan belirli renk ve i aretteki k t. * Ba ar f rsat olan elveri li durum, sald r ve savunma f rsat .

koz helva * Ceviz ve ekerle yap lan a dal bir tr helva. koz helvac * Koz helvas yapan veya satan kimse. koz helvas * Koz helva. koz k rmak * oyunda elindeki kozlardan birini kullanmak. koz vermek * imkn tan mak, elveri li durum sa lamak. koza * inde tohum veya krizalit bulunan koruncak.

koza ekmek * kozay temizleyip ay klamak. kozac * pek kozas al p satan kimse. kozac l k * Koza i leme i i. * pek kozas al p satma i i. kozak * Kozalak. * Metalden yap lm iine antla ma ve padi ah mektuplar n n konuldu u kutu. * Koza. * Kozalakl lar n o u dibi yuvarlak, tepesi koni biiminde ve odunsu dokulu meyvesi. * Bal mumu zerine bas lm mhrn bozulmamas iin zerine yap t r lan fil di inden kapak k. * Olmam , kuru, ham meyve.

kozalak

kozalakl lar * A k tohumlulardan, yapraklar i nemsi, yemi leri kozalak biiminde, porsukgilleri, servigilleri, amgilleri iine alan bir bitki tak m , i ne yaprakl lar. kozalaks * Kozala a benzeyen, kozalak grn nde olan. kozalaks bez * Beynin alt nda bulunan kk bir bez. kozal * Kozas olan.

kozas na ekilmek * evreyle ili kisini kesmek, hibir eye kar mamak. kozas z kozmetik kozmik * Kozas olmayan. * Cildi ve salar gzelle tirmeye, diri tutmaya yarayan her trl kokulu madde. * Evrenle ve onun genel dzeniyle ilgili. * Haber alma ile ilgili.

kozmik nlar * Y ld zlar aras uzaylardan gelerek atmosfere giren, kaynaklar kesinlikle bilinmeyen nlar. kozmik madde * Evreni olu turan madde. kozmogoni * Evren do umu. kozmogonik * Evrenin do umuyla ilgili. kozmografya * Gk biliminin, matematik ve fizi in yaln z temel kavramlar ndan yararlanarak en belliba l olaylar ele alan dal . kozmoloji * Evren bilimi. kozmolojik * Evren bilimsel. kozmonot * Uzay adam , astronot. kozmopolit * e itli uluslardan kimseleri bar nd ran, iinde bulunduran. * Kozmopolite zg olan. * Ulusal zelliklerini yitirmi kimse. kozmos * Evren.

kozu kaybetmek * istedi ini yapabilme imkn n yitirmek.

kozunu oynamak * elindeki en stn ve son imkn kullanmak. kozunu payla mak (veya pay etmek) * aralar ndaki anla mazl zora ba vurarak zmlemek, sona erdirmek. kek * Kad n k l na girip engi gibi oynayan erkeklere verilen ad. * A r ba l davran lar olmayan kimse. * o u karc ar veya a rlama makam nda, k vrak ve en oyun havas . * Kek olma durumu veya ke in yapt i . * Kek gibi davranma durumu. kfte * Genellikle k y lm etten, bazen de tavuk, bal k veya patatesten yap lan, trl biimlerde pi irilen yemek. kfteci * Kfte yap p satan kimse. * Kfte sat lan veya yenilen yer. * Kfte pi irip satma i i. * Sevgiyle sylenen paylama sz. * Kfte yapmaya elveri li (k yma). * zm ras yla ni asta kaynat larak ve tepsilere dklp kesildikten sonra kurutulan bir e it pestil. kfterlik kftn khne * Kfter yapmak iin zel olarak ayr lan zm veya ra. * S rlara yedirilen susam veya keten kspesi. * Eskiyip y pranm , bak ms z kalm . * inde ya an lan zamana gre geride kalm , eskimi , a d .

keke keklik

kftecilik kftehor kftelik kfter

khnele me * Khneme. khnele mek * Khnemek. khnelik khneme * Khne olma durumu. * Khnemek i i.

khnemek * Eskimek, modas gemek. * Geersiz bir duruma gelmek, a d kalmak.

kk

* Bitkileri topra a ba layan ve onlar n, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz blm. * (baz eylerde) Dip blm. * (kkyle ve sap yla kar lan bitkilerde) Tane. * Dip, temel, esas. * Kaynak, kken. * Bir kimseyi bir yere ba layan manev temel glerin btn. * Kelimenin her trl ekler kar ld ktan sonra kalan anlaml blm: Yapt rmak kelimesinde kk, yapblmdr. * Ola an artlarda evresinden yal t lamayan, ancak birok tepkimede nitelik de i tirmeden geebilen atom kmesi. * (denklemde) Bilinmeyenin yerine konuldu unda uygun d en gerek veya birle ik de er. kk * Saz kurmaya yarayan burgu, kulak. * Sap. * Ssende oldu u gibi, her y l kk sren ve yer stne sap karan ok y ll k yer alt gvdesi. kk bacakl lar * Kk biiminde, yalanc ayak denilen protoplzma uzant lar yla hareketlenen, besinlerini bulan, amipleri, gnsleri, deliklileri ve nl lar iine alan tek hcrelilerden bir s n f. kk bilgisi * Kken bilimi. kk boyas * Kk boyas gillerden, 1-2 m uzunlu unda, al grn nde, gvdesi sert dikenli, ok y ll k bir bitki, k z l boya, k z l kk (Flubia tinctorum). Bu bitkinin srngen ve k rm z renkteki kk saplar boyac l kta kullan l r. * Bu bitkinin kklerinden elde edilen k rm z ms sar bir boya, kk k rm z s , alizarin. kk boyas giller * Biti ik ta yaprakl iki eneklilerden, yapraklar kar l kl , meyveleri zeytinsi olan ve kahve a ac , kk boyas , k nak na, yo urt otu, alt n kk gibi birok cinsleri ve bunlara ba l drt bin kadar tr iine alan bir familya. kk do ray c s * Yedek besin maddelerini kklerinde toplayan, pancar, algam gibi kk yemlerin do ranmas iin kullan lan, bazen temizleme kafesi de bulunan zel bir alet. kk i areti * Herhangi bir kuvvete nc kuvvet diyelim, ykseltildi inde rne in "8 say s n veren 2 say s 8'in nc kuvvetten kkdr" denir; bylece, 481 gibi bir ifadede 81 in drdnc kuvvetten kkn, yani 3 say s n anlat r. Bir a say s verildi inde a=b2 e itli ini sa layan b say s na, "a'n n kare kk" veya "ikinci kuvvetten kk", bu e itlik a=b3 biiminde olursa "a'n n kp kk" veya "nc kuvvetten kk" denir ve bunlar yle gsterilir: 2a , 3a bu ifadelerde kullan lan k r k izgi biimindeki i arete kk i areti denir. kk kaplama * A ac n kklerinden elde edilen, gzel desenli bir kaplama e idi. kk k rm z s * Kk boyas , alizarin. kk kurdu * Danaburnu. kk mantar * Me e, am ve f nd k gibi a alar n kklerinde yerle en, iplik grn nde bir mantar n emeciyle, kkn ortak ya ama biimindeki birle mesinden olu an mantar. kk salmak * iyice tutunmak, sa lamla mak, yay lmak, kklenmek. * bir yere iyice yerle mek.

kk sap

* Ssende oldu u gibi, her y l kk sren ve yer stne sap karan ok y ll k yer alt gvdesi.

kk sapl * nci ie i beya e relti gibi ok y ll k kk sap bulunan bitki. kk skmek * ok etin i grmek. kk sktrmek * u ra t rmak, glk karmak. kk kkk kken * l yap m nda kullan lan trl kk, kabuk, iek, yaprak gibi eyleri satan kimse. * Ana kkn dallanmas yla olu an ikincil kk. * Kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toprak stnde yay lan dallar . * Bir eyin kt , dayand temel, biim, sebep veya yer, men e. * Soy, as l. * Bir mal n retildi i veya yap ld , al nd , getirildi i yer, men e, orijin. * Tulumbac hortumlar n n u k sm ndaki sar maden sap.

kken belgesi * Bir mal n hangi lkeden getirildi ini gsteren belge, men e ahadetnamesi. kken bilimci * Kken bilimi ile u ra an dil bilimi, etimolog. kken bilimi * Bir dildeki kelimelerin kayna n gsteren, ne zaman ortaya kt klar n , nereden geldiklerini, hangi evrelerden getiklerini ara t ran; kelimelerin hem biim hem anlam tarihini ele alan dil bilimi dal , etimoloji. kken bilimsel * Kken bilimi ile ilgili, etimolojik. kkenlenme * Kkenlenmek i i. kkenlenmek * Kkeni olmak, kkene sahip bulunmak. kkenli * Kkeni olan. * Belli bir kaynaktan km olan, bir kayna a dayanan. * Kkenle ilgili olan. * Kkeni olmayan.

kkensel kkensiz

kkertme * Kkertmek i i veya durumu. kkertmek * Kklemek. * Fide, sebze veya asma ubu unun ufaklar n kkyle kararak ba ka yere dikmek.

kkleme

* Kklemek i i. * Tarla yapmak iin ormanda a lan yer.

kklemek * A a veya bitkiyi kk ile birlikte topraktan karmak, kkertmek. * Toprakta kalan bitki kklerini ay klamak. * Ba ubuklar n veya fidanlar kklendirip dikmek. * Minder, ilte gibi eylerin iki yzn yer yer diki lerle tutturmak. * nce sa rglerinden birka n yeniden bir arada rmek. kklemek * (saz ) Kurmak. kklendiri * Kklendirmek i i veya biimi. kklendirme * Kklendirmek i i. kklendirmek * Bir a ac n a yerini, a filizinin kk salmas iin topra a gmmek. * Kk vermesini sa lamak. kkleni * Kklenmek i i veya biimi. kklenme * Kklenmek i i. kklenmek * (bitki iin) Kk olu mak; kk salmak, kk tutmak. * Kkl, temelli bir biimde yerle mek. kkle me * Kkle mek i i. kkle mek * Gl bir biimde yerle mek, yer etmek, kk salmak. kkle tiri * Kkle tirmek i i veya biimi. kkle tirme * Kkle tirmek i i. kkle tirmek * Kkle mesini sa lamak. kkl * Kk olan. * Kkle mi , iyi yerle mi , kal c olan, esasl . * Soylu, soyu sopu belli, iyi tan nan.

kkl aile * Eskiden beri bilinen ve iyi tan nan aile. kknar * amgillerden, yksek blgelerde yeti en, i ne yapraklar k sa, yass olan, reineli ve kozalakl bir orman a ac (Abies). kknar sak z

* Kknar kozalaklar ndan elde edilen sak z, kknar reinesi. kksel * Kkle ilgili. kks kksz * Ci er otlar nda ve yosunlarda kk and ran, bitkinin tutunmas na yarayan blm. * Kk olmayan. * Temeli, dayana veya gerekli i olmayan.

kkszlk * Kksz olma durumu. kkten * Yzeyde kalmay p derine inen, as l konuyu da iine alan, kkl, cezr, radikal.

kkten iekli * iekleri kk saptan veya kk yan ndan sren bitki e itlerine denir. kkten dinci * Kkten dincilik yanl s olan kimse. kkten dincilik * Kurulu dzenin temellerini din kural ve inanlar do rultusunda de i tirip uygulamadan yana olan tutum veya reti. kkten srme * Niteli ini soydan alm , tredi olmayan, soylu. kktenci * Kktencilikten yana olan, kktencilik yanl s , radikal.

kktencilik * Bilimde, dinde, siyasette kkten yenilikler yapma e ilimi, radikalizm. * Ele al nan konunun temel sebeplerine, kklerine kadar inen d nce biimi, radikalizm. * Ya ama biimlerini, ya ama ili kilerini ele tirip kkten de i tirme e iliminde sonuna kadar giden gr . * Kurulu dzenin temellerine ynelik toplumsal ve ekonomik de i tirmelerden yana olan tutum veya reti, radikalizm. kkte * Ayn kkten gelen e itli yap ve grevdeki kelimeler: Sevgi, sevin, sevme; vergi, verim, veri; ba l k, ba lang , ba ar gibi. kkte tmle * Fiille ayn kkten olan tmle: alg almak. Ekin ekmek gibi. Kktrke * Gktrke. kk kaz nmak * bir daha ortaya kamayacak biimde yok edilmek. kknden halletmek * herhangi bir konuyu veya sorunu temelden zmlemek. kkne kibrit suyu * "yerin dibine bats n!", "lsn, kahrolsun!" anlamlar nda ilenme sz. kkne kibrit suyu dkmek (veya kkn kurutmak) * bir daha ortaya kamayacak biimde yok etmek.

kkn (veya kknden) kaz mak * bir daha reyemez duruma getirmek, hibir kal nt s n b rakmamak, yok etmek. kler kle * Tanelere zarar veren bir bu day hastal .

* Sava ta tutsak al nan, yabanc lkelerden zorla ka r l p zgrlkten mahrum b rak lan veya ba kas ndan sat n al nan erkek, kul, esir I. * Birinin emri alt nda bulunan, zgr olmayan kimse. * Herhangi bir eye a r derecede ba l olan kimse. kleci * Kar ncalar n ba ka trlerin yuvalar n talan etmesi durumu.

klele me * Klele mek i i. klele mek * Kle durumuna gelmek. klele tiri * Klele tirmek i i veya biimi. klele tirme * Klele tirmek i i. klele tirmek * Kle durumuna getirmek. kleli klelik * Kle olma durumu, esirlik, kulluk, esaret. klelik dzeni * Eski a larda klelerin ba retim gc olarak kullan ld rejim. klemen * Klelerden kurulan bir asker s n f . * Birinin sahip oldu u kle veya karava . * Klesi olan.

klen olay m! * yalvarma anlat r. kleniz (veya kleleri) * sz syleyen erkek taraf ndan sz sylenen kimseye a r bir sayg gsterilmi olmak iin ben zamiri yerine kullan l rd . * sayg amac yla, biri, yak nlar ndan sz ederken onlar anlatan kelimelere de bu sz kat l r. klesiz klk kmbe * Un, tuz ve ya ile yo urulan hamurun k zg n kle gmlmesi yoluyla elde edilen ekmek. kme * Klesi olmayan. * ve yk hayvan .

* Papatya ve ay ie inde oldu u gibi, sap n yass la m ve geni lemi ucu zerinde ieklerin yan yana toplanmas biimindeki iek durumu. kmr * Karbonlu maddelerin kapal ve havas z yerlerde iin iin yanmas ndan veya ok uzun sre derin toprak katmanlar alt nda kal p birtak m kimyasal de i melere u ramas ndan olu an, siyah renkli, bitkisel kaynakl , iinde yksek oranda karbon bulunan kat yak t. * Koyu kara rengi belirtmek iin kullan l r. kmr ba a vurmak * kmrn iyi yanmamas ndan kan karbon oksidiyle zehirlenmekten ba a r mak. kmr gibi * simsiyah. kmr kalem * \343 fzen. kmr kayas * Kaya bal cinsinden kara renkli bir bal k. kmrc * Kmr al p satan veya odun kmr yapan kimse. * Vapurda, fabrikada vb.de oca a kmr ta yan i i.

kmrc ra na dnmek * yz, st ba siyah lekeler iinde kalmak. kmrclk * Kmrc olma durumu veya kmrcnn yapt i . kmren * Sar msa a benzer bir yaban otu, yaban sar msa (Allium rotuntum).

kmrle me * Kmrle mek i i. * Bitki kal nt lar n n kmre dn mesine yol aan do al olay. kmrle mek * Kmr durumuna gelmek. kmrle tirilme * Kmrle tirilmek i i. kmrle tirilmek * Kmr durumuna getirilmek. kmrle tiri * Kmrle tirmek i i veya biimi. kmrle tirme * Kmrle tirmek i i. kmrle tirmek * Kmr durumuna getirmek. kmrl * Birle iminde kmr olan. * Yak t olarak kmr kullanan.

kmrlk * Kmr saklanan veya konulan yer.

km

* Manda, su s r , cam z.

kpe e atsan yemez * (yiyecek iin) ok kt. kpe e ho t, kediye pi t dememek * kendisine zarar verenlerden korunmak iin en kk bir tepkide bulunmamak. kpe i ba lasan durmaz * ya amaya elveri siz yerler iin kullan l r. kpe in a z na kemik atmak * kar gelerek ba r p a ran birini susturmak iin ona bir kar sa lamak. kpek * Kpekgillerden, boy ve biim bak m ndan pek ok cinsleri olan, ok iyi koku alan, sad k; bekilik, avc l k gibi i ler iin beslenen memeli hayvan (Canis familiaris). * A a l k niyetlerle yaltaklanan veya davran lar kt olan kimse iin svg sz olarak kullan l r. kpek bal * Kpek bal klar ndan, gvdesi mekik biiminde, burun k sm sivri, solunga yar klar boynun iki yan nda bulunan, k k rdakl , y rt c bal klar n genel ad (Mustelus mustelus). kpek bal klar * Omurgal hayvanlardan bal klar s n f na giren bir tak m. kpek di i * Az di leri ile kesici di ler aras nda, iki yanda ve altl stl birer tane bulunan sivri di . kpek gibi * ok yaltaklananlar iin sylenir. kpek memesi * Koltuk alt nda kan iltihapl ban. kpek sar msa * Yaban sar msa . kpek so an * Yaban sar msa . kpek soyu * "Alak, soysuz" anlam na gelen bir svg. kpek zm * t zm. kpek yese kudurur * ok a r ve onur k r c szler iin sylenir. kpekayas * Ball babagillerden, iekleri sap evresinde demet durumunda toplanm , t rl birok tr olan bir bitki (Marrubium vulgare). kpekgiller * Kpek, kurt, akal, tilki gibi et obur memelileri iine alan hayvan familyas . kpekkuyru u * Alttaki gre i, sarmadan kurtulmak zere dnerken, rakibinin s rt n yere getirmek iin, onu enesinden, aln ndan veya g rtla ndan elle ekip s rt n yere getirmeye al ma.

kpekle yatan pire ile kalkar * uygunsuz ki ilerle ili kide bulunman n do al olan kt sonucunu anlat r. kpekleme * Kpeklemek i i. kpeklemek * ok yorulmak. * Varl k, g ve sa l k ynnden d knle mek. kpekleni * Kpeklenmek i i veya biimi. kpeklenme * Kpeklenmek i i. kpeklenmek * Yalvar p yaltaklanarak a a l k bir duruma d mek. kpekle i * Kpekle mek i i veya biimi. kpekle me * Kpekle mek i i. kpekle mek * Onurunu yitirip yaltaklanmak. kpekli kpeklik * Kpe i olan. * Kpeke davranma, kpek gibi yaltaklanma.

kpeko lu * Bkz. kpo lu. kpeko lu kpek * Kpo lu svgsnn peki tirilmi biimi. kpeksiz * Kpe i olmayan.

kpeksiz ky bulmu da omaks z (veya de neksiz) geziyor * kendisine engel olacak, kar kacak kimse olmad iin istedi i gibi davrananlara sylenir. kpeksiz kye (veya srye) kurt iner (veya girer) * koruyucusuz kalan yere veya lkeye d man girer. kpo lu * "Hain", "dzenbaz" anlam nda kullan lan svg. * Kurnaz, i ini bilir, zeki kimseler iin sevgiyle sylenir. kpo luluk * Kurnazl k, dzencilik. kpr * Herhangi bir engelle ayr lm iki yakay birbirine ba layan veya trafik ak m n n, ba ka bir trafik ak m n kesmeden stten gemesini sa layan, ah ap, kgir, beton veya demir yap . * Geminin nn iyice grecek bir ykseklikte, sancaktan iskeleye kadar kurulan kumanda yeri. * ki ey aras nda ba veya ili kiyi sa layan ey.

protezi.

* Olmayan di lerin yerini tutmak veya takma di leri a zdaki di lere sa lam tutturmak amac yla yap lan di * Gre te omuzlar yere de dirmemek iin ayaklar ve aln yere dayay p beli yukar kald rarak al nan durum. * Vcudun, s rt yere dnk olarak el, ba veya diz yere dayanarak yay biimi ald durum.

kpr alt ocu u * Kimsesi ve gidece i yeri olmayan kimseler iin kullan l r. kpr ba * Bir kprnn ba lang veya biti noktas . * lerlemek iin k lan elveri li k y veya tutulan nemli nokta. * nemli mevki. kpr ba n (veya kpr ba lar n ) tutmak * ok nemli bir mevkii (veya mevkileri) ele geirmek. kpr kurmak * akar su veya gl vb. zerinde kpr in a etmek. * elleri arkadan yere dayay p ayak ular na basarak vcudu yay gibi germek. kpr yol * Vadiler, koyaklar veya derin dere yataklar zerine kurulan ve beton direkleri zerinde duran kara yolu kprs, viyadk. kprc * Kpr yapan kimse. * Tombazlarla kpr kuran (istihkm k tas ). * Osmanl lkelerinde, zellikle ordunun geece i yollar zerindeki kprleri onarmak ve korumakla grevli

tak m.

kprck * Bkz. kprck kemi i. kprck kemi i * Omuz ba yla g s kemi inin st ucu aras nda bulunan ve derinin alt nda belli olan uzunca kemik. kprclk * Kpr yapma i i. kprden (veya kpry) geinceye kadar ay ya day derler * ki i i ini grdrnceye kadar yard m bekledi i kimseye dil dker. kprleni * Kprlenmek i i veya biimi. kprlenme * Kprlenmek i i. kprlenmek * Kprl duruma gelmek, kprs olmak. kprleri atmak * bir i ten vazgeme veya geri dnme imkn kalmayacak biimde kesin bir davran ta bulunmak. kprl * Kprs olan. * ki blm bir kpr ile birbirine ba lanm (yap ). kprnn (veya kprlerin) alt ndan ok su (veya sular) akt (veya geti) * "zamanla artlar ok de i ti, eski durum kalmad " anlam nda kullan l r. kpk

* alkanan, kaynat lan, mayalanan, yukar dan dklen s v lar n zerinde olu an hava kabarc klar y n . * Yapay olarak elde edilen, yumu ak ve esnek dolgu gereci. * Gaz ve buharlar n s v katmanlar ile ku at lmas ndan olu an y n. * Hayvanlar n, baz kez de insanlar n a z nda grlen salyams kabarc klar. kpk gibi * beyaz, hafif ve kpk grn ndeki eyler iin kullan l r. kpkleni * Kpklenmek i i veya biimi. kpklenme * Kpklenmek i i. kpklenmek * st kpk ba lamak. kpkl * Kp olan, kpklenen.

kpksz * Kp olmayan, kpklenmemi . kpleme * Kplemek i i. kplemek * ilte, yast k, yorgan gibi eyleri kal n ve aral kl , s k ca dikmek. kpre kpre * Kprerek. kprme * Kprmek i i. * Sinirlenme, fkelenme.

kprmek * Kpk yapmak, kpk olu mak, kpk kararak kabarmak. * Ek iyip kpklenmek. * ok k zmak, birdenbire fkelenip ta mak, feveran etmek. kprtme * Kprtmek i i. kprtmek * Kprmesini sa lamak. kprtc * Kprtme zelli i ta yan. kprt * Kprtmek i i veya biimi. kpr * Kprmek i i veya biimi. kr * Grme duygusu olmayan, grmez. * Keskinli i yeterli olmayan. * Az ayd nl k veren. * Arkas t kal olan veya i lek olmayan. * Olgular sezme ve kavrama yetisi, dikkati olmayan.

* Duyarl n yitirmi . * Bu kelime baz deyimlerde ktleyici bir s fat gibi kullan l r. kr a a * Kontratablada orta kat olu turan ve genellikle yumu ak a alardan haz rlanan blm. * Kontratablan n orta k sm nda tabla kal nl n n en az yar s n olu turan, yumu ak a alardan de i ik yntemlerle elde edilen masif a a tabakas . kr alan kr baca * Trafikte srcnn geriden gelenleri aynas nda gremedi i blge. * Herhangi bir k bulunmayan baca.

kr ba rsak * Kal n ba rsa n ilk paras . * Kal n ba rsa n ince ba rsakla birle ti i yerde bulunan k nt blm. kr bo az * Yemek ihtiyac , yeme e d kn, bo aza d kn. * Mide. * Pis bo az, obur (kimse). kr apa * Toprak topaklar n da tmakta kullan lan, ucu kt apa.

kr de ne ini beller gibi * hep ayn biimde davran p hibir yenilik veya de i iklik yapmay d nmeyenlerin tutumunu niteler. kr dv * Ayn eyi gerekle tirecek kimselerin birbirinden habersiz ve birbirini engelleyecek biimdeki dzensiz abalar . kr duman * ok yo un sis. kr d m * krd m. kr fare * Kr faregillerden, toprak alt nda yuva yapan bir memeli hayvan (Spalax typhlus).

kr faregiller * Kemiriciler s n f na giren, gzleri kk bir deri ile rtl, kuyruksuz, rnek hayvan kr fare olan bir familya. kr hat * Demir yollar nda arkas kesik hat. kr kad * Hat ra gnle bakmadan do ru bildi ini herkesin yzne syleyen, szn esirgemeyen. kr kandil * I ok az olan kandil. * A r derecede sarho , gk kandil. kr kaya * Deniz yzne ok yak n olan tehlikeli kaya veya s l k.

kr kr parma m gzne * ok belli, gze batacak kadar ortada.

kr kstebek * Kr faregillerden kemirici bir memeli hayvan. kr kur un * Bir ba kas na veya amas z at ld hlde bir kimsenin lmesine veya yaralanmas na sebep olan kur un, serseri kur un. kr kurttan bile vazgememek * en kk varl bile hor grmeden korumak. kr kuyu * Suyu kurumu , su kmayan, susuz kuyu. kr ni anc * Hedefi rastlant ile vuran kimse. kr ni anc l k * Hedefi, iyi ni an almas n bilerek de il, rastlant ile vurma. kr nokta * Kr alan. kr ocak * ocuksuz aile. kr o lu * Bkz. Kro lu.

kr olas (veya kr olas ca, olsun) * bir ilenme sz olarak kullan l r. kr lr badem gzl olur, kel lr s rma sal olur * bir kimse veya bir ey yok olunca de er kazan r. kr sat c n n kr al c s olur * "herkes dengiyle i yapar" anlam nda kullan l r. kr s an kr ans * Kstebek. * Kt talih.

kr eytan * Kt kader. kr eytandan bulmak * ilenme sz olarak kullan l r. kr talih kr tapa kr topal * Kt kader. * Borunun kullan lmayan veya kullan lmas istenilmeyen deli ine tak lan di li tapa. * Yar m yamalak, iyi kt idare edecek biimde.

kr uu * Ua karanl kta veya sis iinde sadece uu aletlerini kullanarak ynetme. kr y lan

* Kr y langillerden, solucanla beslenen, y lana benzer, ayaks z bir srngen (Typhlops vermicularis). kr y langiller * Omurgal hayvanlardan srngenler s n f na giren, btn s cak blgelerde rastlanan, kaygan pullu, 1 m boyundaki y lanlar familyas . krcesine * Gereklerden bsbtn habersiz olan (olarak), gerekleri grmeyen (grmeyerek). krd m * zlemeyen, ilmiksiz d m. * zlmesi hemen hemen imkns z olan sorun. kre * Kar nca yuvas . * Demirci kr nn, kmrlerin yand blme a lan deli i. * Gzleri ba l olan ebenin, oyuna kat lan teki ocuklar yakalamaya al t ocuk oyunu. * Krelmek i i veya biimi. * Krelmek i i. * Grevi kalmad iin veya ba ka sebeplerle bir organ n beslenemeyerek klmesi, dumur.

krebe kreli krelme

krelmek * Keskinli ini yitirmek. * Suyu ekilmek. * (ate veya k iin) Snecek duruma gelmek. * De er, nem veya yetene ini yitirmek. * Soyu tkenmek. * Grevi kalmad iin veya ba ka sebeplerden dolay bir organ beslenemeyerek klmek, dumura u ramak. kreltme * Kreltmek i i.

kreltmek * Krelmesini sa lamak. * Dumura u ratmak. * Yetene ini kaybettirmek. kre e krfez * Yerdeki kar n yznde buz tutmu olan tabaka. * Karan n iine sokulmu deniz paras . * Kuytu, i lek olmayan. * Kk krfez. * Kendini bilmeyecek kadar ok (sarho , k vb.). krle yatan a kalkar * de ersiz, kt kimselerle ili ki kuranlar kt huylar edinirler. krlemeden * Bilmeden, anlamadan, bilmeksizin.

krfezcik krktk

* Ni an almadan. krleni * Kreli . krlenme * Bkz. krle me. krlenmek * Bkz. krle mek. krler mahallesinde ayna satmak * bir eyi ona hi ihtiya duymayacak olan evreye gtrmek. krle me * Krle mek i i. krle mek * Kesmez, i lemez veya yararlan lmaz duruma gelmek. * De er, nem veya yetene ini yitirmi duruma gelmek. krle tiri * Krle tirmek i i veya biimi. krle tirme * Krle tirme i i. krle tirmek * Krle mesine yol amak. krleti * Krletmek i i veya biimi. krletme * Krletmek i i.

krletmek * Keskinli in azalmas na veya yitirilmesine sebep olmak. * De er ve yeteneklerinin yitirilmesine sebep olmak. krlk * Kr olma durumu. * Kesmez olma durumu. * Dikkatsizce ve beceriksizce yap lan i . * Gere i grememe durumu. * Bitkilerin tomurcuk vermemesi durumu. * Kocan n kar s na verdi i ad. * (bitki iin) Dal ndan yeni kopar lm , tazeli i stnde, daha bymemi , kart kar t . * (insan iin) Yeni yeti mekte olan. * (hayvan iin) Bymemi . * Gen, ho , gzel, yeni yeti mi , henz bozulmam , y pranmam . krpecik krpelik * ok krpe, ok taze. * Krpe olma durumu, tazelik, taravet.

Kro lu krpe

kr krne * Davran n n gerekesini ve nas l sonulanaca n bilmeden, d np ta nmadan. krk * Ate i canland rmak iin kullan lan ve a l p kapand ka iindeki havay fleyen ara. * Baz aralar n a l p kapanabilir st ste katlanm blm. * Baz mzik aralar nda hava vermeye yarayan, el veya ayakla i letilen me in veya k t blm.

krk gibi * kr e benzeyen bir biimde, kr and r rcas na. krk * Krk yapan veya satan kimse. * Krk kullanan kimse. * Krkleyici.

krklk * Krknn yapt i . krkleme * Krkleme i i. krklemek * Krkle flemek. * K z t rmak, k k rtmak, iddetlendirmek. krklenme * Krklenmek i i. krklenmek * Krklemek i ine konu olmak veya krklemek i i yap lmak. krkleyici * K k rt c . krkl * Kr olan.

krksz * Kr olmayan. krn istedi i bir gz, Allah verdi iki gz * istenilen ey fazlas yla elde edildi. krn ta * rastlant sonucu birine zarar veren, hesapta olmayan i . krn k rmak * hevesini almak. krn ldrmek * gururunu k rmak, gszl n kabul etmek. ks * Sava larda, alaylarda at, deve veya araba zerinde ta nan ve i aret vermek iin kullan lan byk davul.

ks dinlemek * trl olaylar ya ad iin bilgi ve tecrbe sahibi olarak benzer veya daha basit olaylar kar s nda ald r etmemek. ks dinlemi * birok olaylar grp geirdi inden buna benzer eylere ald r etmeyen (kimse).

ks ks ks kse

* Ba nde, sa a sola bakmadan, yorgun, zgn, d nceli bir durumda. * Mehter tak m nda ks alan kimse. * B y , sakal kmayan (erkek). * Kse bu day.

kse bu day * Ba a k l ks z bir e it bu day. kse sakal * ok seyrek sakall . kse i * Ate kar t rmaya yarayan odun veya demir. * Ucu yan k odun, e si. * Ayakkab taban , bavul, anta yap m nda kullan lan, byk ba hayvanlar n i lenmi derisi. * Kseleden yap lm olan.

ksele

ksele gibi * (asl nda yumu ak olan eyler iin) ok sert, i nenmesi g, kopar lamaz. ksele suratl * Utanmaz, s k lmaz. ksele ta * Mermerleri parlatmakta kullan lan kefeki ta . * Kundurac lar n stnde ksele dvdkleri ta . * Avadanl klar n a zlar ndaki przleri dzeltmek ve inceltmek iin kullan lan bir tr ta . kselik ksem ksemen * Srnn nnden giderek ona k lavuzluk eden ko veya teke. * Dv ken iri ko veya teke. * Yol gsteren k lavuz. * Borsada nclk yapan hisse. ksemenlik * Yol gsterme, k lavuzluk. ksemenlik etmek * yol gstermek, k lavuzluk etmek. kseyle alay edenin top sakal kara gerek * ba kas n n eksikleriyle e lenen kimsenin kendisi kusursuz olmal d r. kskelmek * Bir yere yaslanarak oturmak. ksktrm * Bsbtn ktrm. * Kse olma durumu. * Ksemen.

ksn ksnk ksnl

* Erkek ve di inin birbirine kar duyduklar cinsel istek, ehvet. * E isteme zaman gelmi (hayvan). * Ksnyle ilgili, ehvan, ehev, erotik. * Cinsel duyumlar veya onlara ba l olan duyumlar n uyand rd duygu ve co kularla ilgili olan, erotik. * zellikle cinsel a k i leyen, ehvet uyand ran (resim, heykel), erotik.

ksnllk * Ksnl olma durumu, ehvaniyet, erotizm. * Cinsel uyarar lara kar a r duyarl k gsterme durumu, erotizm. ksnlme * Ksnlmek i i veya durumu. ksnlmek * (hayvan iin) E isteme zaman gelmek. ksnl * A r cinsel iste i olan, ehvetli. kstebek * Kstebekgillerden, toprak alt nda oydu u yuvalarda ya ayan, gzleri hemen hi grmeyen, derisinden krk yap lan kk bir hayvan, sokur, yer s an (Talpa). kstebek illeti * Atlar n ensesinde olu an hcre dokusu iltihab . kstebekgiller * Omurgal hayvanlardan, memeliler s n f n n bcekiller tak m na giren bir familya. kste i k rmak * ocuk yrme e ba lamak. * ba l bulundu u yerle ili i ini kesmek. kstek * Hayvan n kamas n nlemek iin iki aya na ba lanan k sa ip veya zincir. * Saat, k l , anahtar gibi eylerin ucuna tak lan zincir. * Ko ulan atlar n tepmesini nlemek iin kuskun kay na eklenen kay . * Bal k i nesini oltaya ba layan, bir iki kar uzunlu unda k l veya misina paras . * Engel.

kstek olmak * engel olmak. kstek vurmak * hayvan n aya na kstek ba lamak. * ksteklemek. * gre te hasm n bir veya iki aya n s ms k yakalamak. kstekleme * Ksteklemek i i. ksteklemek * (hayvan n) Aya na kstek vurmak. * (bir i i) Yrmez duruma getirmek, engellemek. kstekleni

* Ksteklenmek i i veya biimi. ksteklenme * Ksteklenmek i i. ksteklenmek * Aya na kstek vurulmak. * Aya na bir engel tak larak d er gibi olmak veya d mek. * (bir i ) Yrmez duruma getirilmek, engellenmek. kstekleyi * Ksteklemek i i veya biimi. kstekli * Kste i olan. * Aya na kstek vurulmu olan. * Kste i olmayan. * Tahta rendesi. * Birbirini kesen iki izginin, iki dzlemin olu turdu u a , zaviye. * ki duvar n birle ti i girintili veya k nt l yer. * ki soka n veya caddenin kesi ti i yer. * Blm, yer veya yan. * Kuytu, tenha veya cra yer. * Kimsenin u ramad , aramad yer. * Futbol alan n olu turan yan ve kale izgilerinin kesi me noktalar ndan her biri, korner.

ksteksiz kstere k e

k e at * Futbolda bir oyuncu, topu kendi kale izgisi d na kar rsa, kar taraf lehine kale izgisi ile yan izgisinin kesi ti i noktadan verilen serbest vuru hakk , korner at . k e ba * Bir soka n ba ka bir sokakla veya caddeyle kesi ti i yer. k e ba n tutmak * etkili olabilecek en nemli makamda bulunmak veya yeri ele geirmek. k e bucak * Gze arpmayan yer. k e bucak kamak * kimseye grnmek istememek. k e demiri * Dik a biiminde retilmi demir. k e dolab * K e yere yerle tirilen dik a biiminde yap lm dolap. k e dnmeci * K e dnc. k e dnc * kar n , en k sa zamanda sonu alacak biimde d nen kimse. k e dnclk * K sa srede kar sa lamak i i.

k e kad s * yapmay sevmeyen, rahat na d kn kimse. k e kapmaca * ocuklar n k eleri tutup bunlar birbirlerine kapt rmamaya al arak oynad klar oyun. k e kapmaca oynamak * biri ba kas na gidip bulamad s rada, o da kendisine gelip bulamamak, birbirini aray p durmak. k e koltu u * Odan n veya salonun k esini kaplayacak biimde retilmi koltuk. k e minderi * K eye yerle tirilmi kabar k byk minder. k e penceresi * Duvarlar aras ndaki k ede bulunan pencere. k e raf * K eyi kaplayacak biimde yap lm raf. k e ta * Binalarda tek para biiminde k eleri tutan ta . k e tutmak * kar mak, kendini belli etmek, grnmek. k e vuru u * K e at . k e yast * K e minderi zerine dik olarak konan ve k eleri turan yast k. k e yazar * F kra yazan kimse. k e yazarl * F kra yazarl . k e yaz s * F kra. k ebent * Bir yere foto raf yap t rmaya yarayan, gen biiminde arkas zamkl kk k t. * Birle en iki kereste vb. ni tutturmaya yarayan, dik a biiminde bklm demir, L demiri.

k ede bucakta kalmak * ilgisizlikten gzden uzakta bulunmak. k egen * Bir okgende ard k olmayan veya bir ok yzlde ayn dzlem zerinde bulunmayan iki k e aras na ekilen izgi, kutur, diyagonal. k ek * Deve yavrusu. k ekleme * K eklemek i i. k eklemek * Deve yavrulamak.

k eleme * K elemek i i. * K eye apraz gelecek biimde. k elemek * K eye gelecek biimde koymak. k eli * K esi veya k eleri olan.

k eli ayra * inde bulunan bir anlat mda, ayr ca parantez iine al nmas gereken bir a klama iin kullan lan k eleri k r k, dz ayra. k eli parantez * K eli ayra. k elik * ki duvar n kesi ti i yere aralar ndaki a y doldurmak iin uygulanan ah ap veya kgir i ili i. * Kap veya pencere aral n n k esini olu turan ta . * Duvar k elerinde, stne lmba vb. eyler konan el yap m , ah ap, ssl e ya. k esiz * K esi olmayan.

k eye at lmak * nem vermemek, gzden uzakta tutmak, ilgilenmemek. k eye ekilmek * hibir i e kar mayarak ya amak. k eye oturmak * (k z iin) gelin olmak, evlenmek. k eye sinmek * kimsenin grmeyece i bir yere saklanmak, gizlenmek, sesi kmaz olmak. k eyi dnmek * hibir aba gstermeden k sa srede zengin olmak. * k sa yoldan ve byk bir emek harcamadan sosyal ve ekonomik g edinmek. k k * Bahe iinde yap lm ssl ev, kas r. k ker k kerlik k kl ktek * Baston, sopa. * Sopayla at lan dayak. ktek * Byk, beyaz pullu bir e it bal k, ta levre i, minakop. ktek atmak (veya ekmek) * Yemenici, ayakkab tamircisi. * K kerin yapt i . * Yang nlar haber vermesi iin yang n kulelerinde ve ba ka uygun yerlerde bekletilen gzetleyici.

* dvmek, dayak atmak. ktek yemek * dvlmek, dayak yemek. kt * (nesneler iin) stenilen, be enilen nitelikte olmayan, fena, iyi kar t . * Zararl , tehlikeli. * Korku, endi e veren. * Ho a gitmeyen. * Kaba ve k r c . * Az, yetersiz. * Ki i veya toplum zerinde olumsuz etkileri olan. * (insan iin) yi, gerekli niteliklere sahip olmayan. * stenilmeyen, gereksiz davran lar olan veya bu davran lara e ilimli olan (kimse). * stenilmeyen, be enilmeyen, yarars z, uygun olmayan bir biimde. * A r , ok.

kt adam * Filmlerde izleyiciye sevimsiz gelen, filmin kahraman yla eki me durumunda olan ve sonunda o u kez alt olan kimse. kt gz * Bakt kimseye zarar veren veya nazar de diren gz, kem gz. kt gzle bakmak * bir kimse iin iyi olmayan d nceler beslemek, bunu belli edercesine bakmak. * cinsel duygu ile bakmak. kt haber tez duyulur * Bkz. kara haber tez duyulur. kt kad n * Orospu. kt ki i olmak * baz kimseler birtak m insanlar n d manl n kazanmak. kt kt d nmek * zntl d ncelere dalmak. kt olmak * olumsuz bir durum almak. * be enilmemek, takdir edilmemek. * (kad n) kt yola d mek. kt sylemek * bir tak m olumsuz, be enilmeyen, istenmeyen tutum ve davran lar oldu unu sylemek, ktlemek. kt yola d mek * kt kad n olmak. kt yola sapmak * do ruluktan ayr l p istenilmeyen ve yanl i ler yapmak. kt yola srklemek (veya sapt rmak) * yasa d , uygunsuz veya ho a gitmeyen bir ya ay iine sokmak. ktcl * Ktlk isteyen (kimse). * Ktlk eden, zarar veren. * (hastal k veya ruh iin) Tehlikesi olan, habis.

ktleme

* Ktlemek i i.

ktlemek * Biri veya bir ey iin olumsuz, a a lay c , ho olmayan szler sylemek. * (insan iin) Sa l bozulmak. * (nesneler iin) Niteli i bozulmak, kalitesi bozulmak. ktleni * Ktlenmek i i veya biimi. ktlenme * Ktlenmek i i. ktlenmek * Ktlenmek i i yap lmak veya ktlemek i ine konu olmak. ktle me * Ktle mek i i. ktle mek * Kt duruma gelmek. * (kad n) Toplumun ahlk kurallar na ayk r davranmaya ba lamak. ktle tiri * Ktle tirmek i i veya biimi. ktle tirme * Ktle tirmek i i. ktle tirmek * Kt duruma gelmesine yol amak. ktleyici * Ktleyen, yeren (sz, yaz vb.). ktleyi * Ktlemek i i veya biimi. ktlk * Kt olma durumu. * Zarar verecek davran veya sz. * Kemlik, er.

ktlk etmek (veya yapmak) * kt davranmak, zarar vermek. ktlk * Her trl ktl yapacak ahlkta olan, erir. ktlklk * Ktlk olma durumu, erirlik. ktmseme * Ktmsemek i i. ktmsemek * Bir olay , bir konuyu vb.yi yaln z olumsuz ynleriyle d nmek veya ele almak. ktmser

* Her eyi kt yan yla ele alan, her durumu karanl k gren, hep en kty bekleyen, ktye yorumlayan, karamsar, bedbin, pesimist, iyimser kar t . ktmserle me * Ktmserle mek i i. ktmserle mek * Ktmser duruma gelmek, karamsarla mak. ktmserlik * Ktmser olma durumu, karamsarl k, bedbinlik, pesimizm. * Her eyi en kt yan ndan ele alan, her durumu karanl k gren ve hep en kty bekleyen dnya gr , pesimizm. ktrm * Ya l l k veya sakatl k sebebiyle yryemeyen. * (bacak iin) Yryemeyecek derecede sakat. * leyemeyen, i yapamayan. ktrm olmak (veya kalmak) * ya l l k veya sakatl k sebebiyle yryememek. * gsz kalmak. ktrmle me * Ktrmle mek i i. ktrmle mek * Ktrm duruma gelmek. ktrmlk * Ktrm olma durumu. ktye ekmek * yanl , be enilmeyen bir anlam vermek. ktye kullanmak * yetkisini yasalara ayk r yolda kullanmak. * birinin iyi davran ndan istenilmeyen yolda yararlanmak. ky * Ynetim durumu, toplumsal ve ekonomik zellikleri veya nfus yo unlu u ynnden ehirden ay rt edilen, genellikle tar msal alanda al mak gibi i levlerle belirlenen, konutlar ve teki yap lar bu hayat yans tan yerle me birimi. * Ky halk . ky a as * Kyde, mal , topra vb. ok olan, sz dinlenen kimse. ky ekme i * Tand rda veya sacda pi irilen bir tr pide veya somun. ky ihtiyar heyeti * Muhtarla birlikte kyn sorunlar n halletmekle grevli kurul, ky ihtiyar meclisi. ky ihtiyar meclisi * Ky ihtiyar heyeti. ky imam * Kyde din i leriyle grevli kimse. ky koruculu u * Ky korucusunun i i.

ky korucusu * Kyn evresinin ve k rsal emniyeti ile grevlendirilmi kimse. ky ky * Her taraf, pek ok yer.

ky meydan * Genellikle kyn ortas nda bulunan geni alan. ky muhtar * Ky idare eden kimse, mutar. ky odas * Kyllerin e itli toplant lar yapt klar veya konuklar n kyde kalmas iin haz rlanm yer. ky oyunu * K rsal kesimde kyllerin haz rlay p sundu u seyirlik oyun. ky roman * Konusunu kyn ve k rsal hayat n zelliklerinden alan roman. ky trks * Ky veya kyllk zelli i olan trk. ky yeri kyc kyclk kyde * Ayn kyde oturan kimselerin birbirine gre her biri. kyle me * Kyle mek i i. * Kyden ehre nfus g dolay s yla k rsal alanlara zg davran ve tutumlar n ehirlerde grlmesi. * Ky, k rsal kesim. * Ky sorunlar n kendine i edinen, kylerin ve kyllerin kalk nmas yolunda al an kimse. * Ky sorunlar ile ilgilenme anlay veya ky kalk nd rma al mas .

kyle mek * Ky durumuna gelmek. kyle tirmek * Ky durumuna getirmek. kyl * Kyde ya ayan veya kyde do mu olan. * Ky halk . * Ayn kyden olan. * Kaba, anlay s z ki i.

kyl orbas * Tavuk eti, p rasa, patates, kereviz, havu ve algam kullan larak un ve ya kar m na yedirilmesi sonucunda haz rlanan malzemenin bol su ierisinde pi irilmesiyle yap lan bir orba tr. kyl kentli * e itli yerle im yerlerinden olan (kimse). kylk * Ky bulunan yer.

kyllk

* Kyl olma durumu. * Kyllere zg davran . * Kk kor paras . * Kzlemek i i. * Kz zerinde pi irilen yiyecek, zellikte ate le pi irilen et, klbast .

kz kzleme

kzlemek * Et, sebze, meyve, hamur vb. yi kz zerinde pi irmek. kzle me * Kzle mek i i.

kzle mek * Kz durumuna gelmek. Kr kraa * Kripton'un k saltmas . * stavrit bal n n k .

kraft k d * Dayan kl ambalaj k d . kral * En yksek devlet otoritesini, btn devlet ba kanl yetkilerini kal t m veya soylularca seilme yoluyla elinde bulunduran kimse. * Herhangi bir alanda ba kalar ndan stn olan kimse. * ok ba ar l ve zengin i adam . * stn, ok iyi. kralc kralc l k * Krall k yanl s (kimse vb.). * Krall k yanl s olma.

kraldan ok kralc olmak * birinin davas n ondan ok savunur olmak. kralie * Kral kar s veya krall yneten kad n. * Kendi cinsleri aras nda herhangi bir bak mdan stnl olan. * ngiliz sterlini. kralie gibi * gsteri li ve a r giyinmi , gzel (kad n). kralielik * Kralie olma durumu. kraliyet * Krall k.

krallara ly k * ok stn nitelikli eyleri belirtmek iin kullan l r.

krall k

* Kral olma durumu veya grevi. * Kral taraf ndan ynetilen devlet ve bu devletin topra . * Bir veya birka kas n irade d , a r l ve geici olarak kas lmas , kas n.

kramp

kramp girmek * kas lmak. krampon * Futbol ayakkab lar n n alt ndaki, imende rahat hareket etmeyi sa layan, deri veya sentetik kabara. * ki paray s k ca tutup s kmaya yarayan metal paras . * Tu la bacalar n sa lamca durmas iin evresine sar lan ku ak.

kraniyoloji * Kafatas n n igd ve yeteneklerle olan ilgisini inceleyen bilim kolu. krank * Bir motorda bilyelerin alma k hareketini dairesel harekete eviren dingil. * Sa, inko, dkme demir, bak r vb. borunun ynn de i tirmeye yarayan k vr m. * Yanarda a z .

krater

krater gl * Krater a z nda olu mu gl. kravat kravatl * Boyun ba . * Kravat olan veya kravat takm olan.

kravats z * Kravat olmayan veya kravat takmam olan. kravl * Dizleri bkmeksizin bacaklar h zla hareket ettirerek kulala yzme. kreasyon * Yaratmak i i veya yarat lan ey, yarat . * Bir terzinin veya moda evinin yaratt her trl yeni model. * Bir eyi yaratan, ortaya koyan (kimse).

kreatr kredi

* Bor demede gvenilir olma durumu. * dn al nan veya verilen mal, para. * Gven, sayg nl k, itibar. * Belli bir renimin tamamlanmas iin rencilerden istenen her trl kuramsal ve uygulamal al malar gz nnde tutularak, bir yar y l veya bir retim y l okutulan herhangi bir dersin, okul program btnl iindeki de erini nicelik olarak gsteren birim. kredi amak * birine pe in para istemeden belirli bir lye kadar mal vermeyi kabul etmek. * dn para vermeyi stne almak. kredi anla mas * Kredi al nmas iin yap lan anla ma.

kredi kart * Gnlk sat n almalarda nakit para ve ek kullan m n azaltmay amalayan bir deme biimi. kredi limiti * A lan kredinin azam miktar . kredi mektubu * Bankalar n veya mal kurulu lar n m terilerine ticar i lemlerle ilgili kredi hesab at rmak iin ubelerine veya muhabirlerine gnderdikleri yaz , akreditif. kredi szle mesi * Banka veya mal kurulu lar n kredi aarken m teriyle yapt klar szle me. kredileme * Kredilemek i i. kredilemek * Kredi amak. kredilendirme * Kredilendirmek i i. kredilendirmek * Kredilemek i i yapt rmak. kredili sat * Pe in olmayan ve kredi ama esas na dayanan vadeli sat . kredisi d mek * gvenilirli i, sayg nl yitmek. krem merhem. * Tene yumu akl k vermek veya gne , ya mur gibi d etkilerden korunmak iin srlen gzel kokulu * Krem k vam nda haz rlanm olan. * A k saman rengi. * Bu renkte olan. krema * Bir e it yumurtal st tatl s . * Stn yznden toplanan ya l katman. * Kevgirden geirilmi , krema veya stle koyula t r lm orba.

kremal * Kremas olan. kremas z * Kremas olmayan. krematoryum * llerin yak ld yer. kremleme * Kremlemek i i. kremlemek * Krem srmek. kreozot * e itli katranlar n dam t lmas ndan elde edilen, hekimlikte kullan lan, keskin kokulu bir s v .

krep

* ok bkml iplikle dokunmu bir e it ince kuma . * Yumurta, st, un ile tavada k zart larak yap lan, kk yuvarlak tatl veya tuzlu yiyecek.

krepd in * in krepi. kreplin krepon * K vr mlar olan yn, pamuk veya ipek kuma . * Krepon k d . krepon k d * Sslemede kullan lan, abuk y rt lmayan, esnek bir tr k t. krepsaten * pekli, parlak ve kaygan bir tr ince kuma . kre kre endo kretase * Genellikle alt blm killi ve kumlu, st blm tebe ir olan ll.a n son dnemi. kreten * Kretenizme tutulmu (kimse). * ocuk yuvas . * \343 crescendo. * ok ince bir tr ipekli kuma .

kretenizm * Tiroit bezinin kana yeterince salg vermemesi sonucu olu an, fiziksel, ruhsal ve duygusal geli imin duraklamas yla beliren hastal k. kreton krezol kriket * On birer ki ilik iki tak m aras nda, kk ve a r bir topu, ucu k vr lm sopalarla vurarak kar kaleye sokmak amac yla oynanan bir oyun. kriko * A r bir yk, zellikle alt taraf nda yap lacak bir al mada otomobil vb. ta tlar n yerden ykseltilmesini sa layan alet, kald r c . krikocu * Kriko yapan, tamir eden veya satan kimse. krikoculuk * Krikocunun i i veya mesle i. kriminolog * Kriminoloji ile u ra an kimse. kriminoloji * Toplumsal bir olgu olarak su ve sululu u inceleyen bilim. * Bir tr keten, patiska veya basma. * Tolenden treyen fenol izomerinden biri, lizol.

kripto kriptolog kriptoloji

* Siyas inanc n gizleyen kimse. * Kriptoloji uzman . * Gizli yaz lar, ifreli belgeler bilimi veya incelemesi.

kripton

* Atom numaras 36, atom a rl 83, 8 olan, atmosferde yar m milyonda bir oran nda bulunan, renksiz, kokusuz bir soy gaz.K saltmas Kr. kristal * Billr. * Billrdan yap lm .

kristal cam * Potasyum, kire ve silisin yksek s da ergitilerek hamur hline getirilmesi, sonra da biimlendirilmesi ile elde edilen cam. kristal mavisi * Kristalin yans tt a kl k ve parlakl ktaki mavi rengi. kristalle me * Billrla ma. kristalle mek * Billrla mak. kristaloit * Billrsu. kriter kritik * lt, k stas. * Tehlikeli, endi e veren (durum). * Ele tiri. * Ele tirmen.

kritik etmek * ele tirmek. kritisizm * Ele tiricilik.

kriyoskopi * Tuzlu eriyiklerin donma yasalar n inceleyen fizik kolu. kriz * Bunal m, buhran. * Bir toplumun, bir kurulu un veya bir kimsenin ya am nda grlen g dnem, bunal m, buhran. kriz geirmek * bir organda birdenbire fizyolojik de i iklik olmak. * bunal m iinde bulunmak. kriz masas * Aniden ortaya kan bir afeti gei tirmek iin yetkililerden ve uzmanlardan olu turulan kurul. kriz yneticisi

* Zorda kalan i letmeye belirli bir srede yard m ederek sorunu zen tecrbeli kimse. kriz ynetimi * letmelerde hatal retim, ham madde, kalite d kl , pazarlama vb. sebeplerle ortaya kan sorunlu dnemde i ba na getirilen yneticilerin davran . krizalit * Kelebek olmadan nce bir bce in, koza veya kozas z olarak geirdi i ba kala ma durumu. krizantem * Kas mpat . krizolit kroki krokodil * lenmi timsah derisi. * Bu deriden yap lm olan. krom * Atom numaras 24, atom a rl 52,01 olan, s ya dayan kl , 15140 C de eriyen, 6,92 yo unlu unda, havada oksitlenmeyen bir element. K saltmas Cr. * Kromdan yap lm . kromaj * Metal yzeyleri kromla kaplama i lemi. * Bu i lemle kaplanm yer. * Renklerle ilgili, renkser. * Kromozomlarla ilgili. * Yar m tonlardan olu an (ses dizisi). * Zebercet. * Bir konu veya nesnenin ba l ca zelliklerini yans tacak biimde haz rlanm tasla .

kromatik

kromatik iplik * Karyokinez s ras nda kromatin maddesinin iplik biimindeki durumu. kromatin * Hcre ekirde inde kk tanecikler, dzensiz kitleler veya a biiminde bulunan, soya ekim olaylar n sa layan, baz boyalarla hemen boyanabilen madde. kromatit * Bir kromozomun uzunlamas na iki yar s ndan her biri.

kromatofor * Plzmas pigmet tanecikleriyle dolu, okgen veya y ld z biiminde, belirli uzunlukta veya k salabilir uzant lar bulunan hcre. krome * Kromdan yap lm veya krom kaplama. kromlu * Birle iminde krom bulunan.

kromoplst * De i ik renkler ta yan kromatofor. kromosfer * Renk yuvar .

kromotropizm * Canl bir varl n, belli renkte bir nesneye do ru ynelme hareketi. kromozom * Karyokinez blnme s ras nda hcre ekirde inin iinde beliren ve kromatin ipliklerinin paralara ayr lmas yla olu an, baz yeteneklerin yeni bireylere gemesine yarayan, k vr k ubuk biimindeki cisim. kron kronaksi * Bir elektrik ak m n n bir sinir veya kasla uyar m olu turabilmesi iin gereken k sa sre. kronik * Olaylar n birbiri ard nca s ra ile yaz ld tarih, vekayiname. * Sre en. * Uzun sredir bir zm getirilmemi . * Kronik yazar . kronikle me * Kronikle mek i i. kronikle mek * Kronik bir hl almak. kronograf * Sreyazar. kronoloji * Zaman bilimi. kronolojik * Zaman bilimsel. kronometre * Sreler. kros ko u. kro e kruasan * Ay re i. krupiye * Bir kumarhanede veya oyun oynanan bir yerde oyunu yneten kimse. * K rlarda ve ormanlarda, hendeklerden, ykseltilerden, ukurlardan ve akarsulardan geerek yaya yap lan * ek para birimi.

kroniki

* Boksta bir yumruk vuru ekli.

krupiyelik * Krupiye olma durumu veya krupiyenin i i. kruvaze kruvazr gemisi. * Deniz yollar n gzetme, deniz ve hava filolar na k lavuzluk etme amac yla, topla silhland r lm h zl sava * (ceket, yelek iin) n paralar birbiri zerine gelecek biimde yap lm olan.

ksenofobi * Yabanc d manl . ksenon * Atom numaras 54, atom a rl 131, 30 olan, havada on milyonda bir oran nda bulunan, renksiz, kokusuz asal gaz. K saltmas Xe. ksilofon * De i ik say da akortlu tahta veya metal ubuklar n gam s ras yla dizilmesinden olu an, iki de nekle vurularak al nan bir alg . Ku -ku * Bkz. -g / -gi. kuafr * Kad n berberi. * Erkek berberi. * Gzellik salonu. * Drtl. kubarma * Kubarmak i i. * Kuratovyum'un k saltmas .

kuartet

kubarmak * (hindi, gvercin) Tyleri kabarmak. * al ml bir tav r tak nmak. kuba ma * Kuba mak i i.

kuba mak * mece ile i yapmak, yard mla mak. kubat * Kaba, biimsiz. * Davran lar kaba olan. kubatl k * Kubat olma durumu. kubbe * Yar m kre biiminde olan ve yap y rten dam. * Kubbe biiminde olan.

Kubbealt * Topkap Saray nda, Osmanl vezirlerinin, devlet i lerini gr mek iin topland klar alan. kubbeli * Kubbesi olan. * Kubbe biiminde olan.

kubbeli delik * Trakeit gzelerinin ular nda bulunan ve besin suyunun d ey ynde ilerlemesini sa layan gei yolu. kubbeli f r n * zerinde kubbesi olan f r n.

kubbesiz kubur

* Kubbesi olmayan. * Ayak yolu deli inden l ma inen boru. * Boru biiminde kap. * Bir e it tabanca, dolma tabanca.

kubur s kmak * silh atmak, tabanca s kmak. kuburluk * Tabanca k l f . * Sadak.

kuca na d mek * d man, felket, sefalet gibi kt eylerin veya durumlar n iine d mek, onlarla kar la mak. kuca na oturmak * dizlerinin stne oturmak. kucak * A k kollarla g s aras ndaki blm. * A k kollarla g s aras na s abilen miktarda olan. * Herhangi bir durumun veya eyin s n rlar n n aras , i.

kucak amak * korumak; s nacak yer vermek. kucak ocu u * Yryemeyen, kucakta gezdirilen ocuk. kucak dolusu * Pek ok, pek bol. kucak kuca a * Birbirine sar lm veya birbirine yz yze sokulmu bir durumda. * ie, yan yana, beraberce. kucak kucak * bol bol. * kucaklanabilecek miktarda olan. kucaklama * Kucaklamak i i. kucaklamak * Kollarla sar p g s uzerine bast rma. * Kuca na almak, kuca nda ta mak. * ine almak veya epeevre sarmak. kucaklan * Kucaklanmak i i veya biimi. kucaklanma * Kucaklanmak i i veya durumu. kucaklanmak * Kucaklamak i i yap lmak. kucakla ma * Kucakla mak i i.

kucakla mak * Birbirini kucaklamak. kucaklay * Kucaklamak i i veya biimi. kucakta * henz yryemeyen, kk (ocuk).

kucaktan kuca a * Pek ok ki i ile ili ki kurarak. kucaktan kuca a dola mak (veya gezmek) * (kad n) pek ok ki iyle yasal olmayan ili kide bulunmak. kuu kuu * Kpekleri a rmak iin kullan l r. kuukuu * (ocuk dilinde) Kpek. kudas * sa Peygamber'in havarileriyle birlikte yedi i son yeme i anmak iin, Hristiyanlar n kilisede bir kap iinde ekmek ve arab kutsayarak yapt klar tren, liturya. kudema * Eskiler, eski insanlar. * Eskili i bak m ndan ileri gelenler, ne kanlar. kudret * G, erk, erke, iktidar. * Yetenek. * Madd g, zenginlik. * Tanr yap s . * Tanr 'n n ezel gc. kudret hamam * Il ca. kudret helvas * Trl bitkilerden, z sular n n kurutulmas yla elde edilen macun; hekimlikte i srdrc olarak kullan l r. * Beyaz iekli, 5,9 yaprak kl , 20 m kadar ykselebilen, Kuzeybat ve Bat Anadolu'da yayg n olan bir a a (Fraxinus ornus). kudret nar * Sar iekli, paral yaprakl , t rman c ve bir y ll k otsu bir bitki (Momordica charantia). * Bu bitkinin 10,15 cm uzunlukta, i biiminde, zeri prtkl, nce ye il ve sonra parlak sar veya turuncu renkli meyvesi. kudretli * Gc olan, gl. * Ba ar l , stn. kudretsiz * Gc olmayan, arg n, takatsiz. kudretsizlik * Gsz olma durumu, arg nl k, takatsizlik. kudretten * nsan eli de meden olu mu .

kudurgan * Azg n. kudurganl k * Azg nl k. kudurma * Kudurmak i i.

kudurmak * Kuduz hastal na yakalanmak, kuduz olmak. * A r davran larda bulunmak, ta k nl k gstermek. * ok yaramazla mak, ele avuca s mamak. * Gcn art rmak, tehlikeli bir durum almak, tehlikeli bir duruma gelmek. * ok k zmak, fkelenmek. kudurtma * Kudurtmak i i. kudurtmak * Kudurmas na sebep olmak. * fkelenmesine yol amak. kudurtucu * Kudurmas na sebep olan. kuduruk * Kudurmu (insan veya hayvan). * Azg n, sald rgan. * ok yaramaz.

kuduru * Kudurmak i i veya biimi. kuduz * Kpek, kedi, tilki gibi baz memeli hayvanlardan insana geen, genellikle rp nma, sudan korkma, inme ile beliren, lmle sonulanan hastal k. * Azm . * Kuduz hastal na yakalanm (hayvan). kuduz bce i * K n kanatl lardan, hekimlikte yak yakmak iin kullan lan, 2 cm uzunlu unda, parlak ye il renkli bir bcek, kunduz bce i (Cantharis). kuduz bcekleri * Ate bceklerine benzemekle birlikte, onlar gibi k vermeyen, kuduz bce i trlerini iine alan k n kanatl lar familyas . kuduz otu * Bkz. deli otu. kuduzluk kudm arac . * Kuduz olma durumu. * Mehter tak mlar nda ve tekkelerde kullan lm olan, metal kseli, kk iki davuldan olu mu usul vurma

kudmzen * Kudm alan.

kf ku u

* Arap yaz s n n dz ve k eli izgilerle yaz lan eski bir biimi.

* Perde ayakl lardan, yaban ve evcil trleri bulunan, ok uzun ve k vr k boyunlu, geni gagal , geni kanatl bir su ku u (Cygnus olor). ku u (gibi) * ince uzun, narin (boyun). ku urma * Ku urmak i i. ku urmak * Gvercin tmek. kuhi kuintet kuka * Dantel veya nak ipli i yuma . * Bir ocuk oyunu. kuka kk. kukla * Tespih, sigara a zl gibi eylerin yap m nda kullan lan, siyah veya stl kahve renginde Hindistan cevizi * Bu kkten yap lm olan. * Iss z. * Be li, kentet.

* Hareketli yerleri iplikle sanat n n parmaklar na ba lanarak veya eldiven benzeri bir kesiti kullanarak, bir perdenin zerinden oynat lan, bez ve karton gibi hafif nesnelerden yap lm bebek. * Ayaklar olmayan, alttan iine el sokularak oynat lan e itli nesnelerden yap lm bebek. * Bu bebeklerle oynat lan oyun. * Kendi istek ve karar yla i grmeyip ba kas n n etkisinde olan kimse. kukla gibi * ufak tefek, elimsiz. * ki iliksiz. kukla gibi oynatmak * birine her istedi ini yapt rmak. * birinin istedi ini yap yor grnerek onu oyalamak. kukla hkmet * bir lkede, yabanc bir devlet taraf ndan kendi amalar n gerekle tirmek iin kurulmu szde hkmet. kukla oyunu * Yapma bebeklerin alttan el sokularak veya ba ka yollarla hareketlendirilerek oynat ld oyun, gsteri. kukla tiyatrosu * Kukla oyununun yap ld tiyatro. kuklac * Kukla oynatan kimse.

kuklac l k * Kukla oynatma veya yap p satma i i. kuklal k

* Ba kas n n iste ine gre davranma. kuklavari * Kukla gibi, kuklaya benzer biimde. kukuleta * Ya mur, so uk gibi d etkilere kar ba a geirilen, giysiye dikili veya ayr olarak kullan lan ba l k.

kukuletal * Kukuletas olan. kukuletas z * Kukuletas olmayan. kukumav * Bayku gillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'da ya ayan bir ku (Athene noctua). kukumav gibi * tek ba na, kimsesiz. kukumav gibi d np durmak * ok zntl bir durumda d nmek. kul * Tanr 'ya gre insan. * Yabanc lkelerden tutsak olarak getirilen ve al n p sat labilen kle veya karava . * Osmanl larda kle veya karava l ktan yeti en kad nlara verilen ad.

kul cinsi

kul hakk * nsanlar n birbirlerine geen emekleri, haklar . kul khyas * Yenieri Oca nda yenieri a as ndan sonra gelen en yksek dzeydeki subay, kul kethdas . kul kle (veya kul kurban) olmak * tam bir do ruluk ve zveri ile ba lanarak, btn isteklerini yerine getirmeye haz r olmak. kul o lan * Vergi toplayan belediye tahsildar . kul o lu * \343 kulo lu. kul olmak * a r derecede ba lanmak, boyun e mek. kul s k lmay nca H z r yeti mez * s k nt da olanlar avutmak ve yreklendirmek iin sylenir. kul taksimi * E it olarak yap lan le tirme. kul yap s * nsan eliyle yap lm olan. kula donu. * Gvdesi sar veya kirli sar renkte, yele, kuyruk ve baca n alt k sm ndaki k llar n koyu renkte oldu u at * Bu renkte olan at.

kula kul olmak * bir kimsenin buyru u alt nda bulunmak. kulac k kula * Gerilerek a lm iki kolun parmak ular aras ndaki uzakl k. kula atmak * yzerken kollar , s rayla stten ileriye do ru at p suyu arkaya do ru ekmek. kulalama * Kulalamak i i. kulalamak * Ka kula oldu unu lmek. * Kula atarak yzmek. kulalay * Kulalama i i veya biimi. kula akaan * Dz kanatl lardan, karn nda atal biiminde iki uzant bulunan, meyve ve sebzelere zarar veren otul bir bcek (Forficula auricularia). kula (bir eyde) olmak * dikkatini (bir eye) vermek. kula (veya kulaktan) nlas n * konu ulan yerde bulunmayan, sevilen biri an ld nda sylenir. kula a r i itmek * kula iyi i itmemek. kula delik * Olup bitenleri abuk haber alan. kula dikilmek * konu ulanlar dinlemek iin dikkat kesilmek. kula duvar olmak * sa r olmak. kula kiri te (olmak) * sylenecek sz, gelecek haberi bekleyerek (beklemekte). kula kiri te (veya tetikte olmak) * sylenecek sz, gelecek haberi bekleyerek (beklemek). kula ok amak * kula a ho gelmek. kula ters taraftan gstermek * kolay yolu varken bir i i daha zor ve uzun yollar kullanarak yapmak. kula t kal * Sa r, a r i iten. * dinlemek istemeyen, dinlemeyen. kula na al nmak * ba kas na sylenirken kendisi de duymu olmak. * Bkz. kulak k.

kula na arpmak * duyulmak. kula na f s ldamak * ok alak ve hafif bir ses tonuyla kula na e ilip konu mak. kula na gelmek * kula na al nmak. * biri taraf ndan duyulmak. kula na girmek * sylenilen szlere nem vermek, sylenenleri anlamak, benimsemek. kula na inanmamak * duyduklar n n do rulu undan phe etmek. kula na kar suyu kamak * s k k bir duruma d mek. kula na koymak (veya sokmak) * bir duruma veya sze haz rlamak iin nceden k saca anlatmak; d nce a lamak, telkin etmek. kula na kpe olmak (veya etmek) * ba a gelen bir durumdan al nan dersi hi unutmamak. kula na sylemek * f s ldamak. kula n amak * dikkatle dinlemek. kula n bkmek * bir sorun kar s nda dikkatli davranmas iin uyar da bulunmak. kula n ekmek * ceza olarak kula n tutup bkerek ekmek. * uyarmak iin hafif bir ceza vermek. kula n nlatmak * birini anmak. kula n doldurmak * bir kimseye -ba kas ndan bilgi almadan nce konu zerinde bilgi verirken kendi d ncesini a lamak. kulak * Ba n her iki yan nda bulunan i itme organ . * Bu organ n, sesleri toplay p ieriye almaya yarayan d blm. * Bal klarda ba n iki yan nda bulunan ve a zdan al p solungalardan geirdi i suyu d ar ya vermeye yarayan yar klardan her biri. * Telli alg larda tel germeye yarayan burgu. * Seslerin uygunlu unu seebilme ve de erlendirebilme yetene i. * Saban n topra a giren k sm n n iki yan nda bulunan ve topra yollara dkmeye yarayan para. * Akarsular n ve zellikle gllerin karaya giren ve durgunla an yerleri. kulak * Varl kl eski Rus kyllerine verilen ad.

kulak alt bezi * Kula n yak n nda bulunan, tkrk bezlerinin en by . kulak ard etmek

* dikkate almamak, gz nnde tutmamak. kulak asma! * "nemseme, dimleme!" anlam nda uyar sz. kulak asmak (veya asmamak) * nem vermek (vermemek), dinlemek (dinlememek). kulak ivisi * Ka n da tekerle in kmamas iin maz n n ucuna tak lan ivi. kulak davulu * Kulak zar . kulak demiri * Pulluklarda, u demirinin kald rd topra ters eviren demir. kulak dolgunlu u * iterek elde edilen bilgi. kulak erimi * Sesin i itilebilece uzakl k. kulak kabartmak * belli etmemeye al arak dinlemek. kulak kepesi * Sesi toplayarak orta kula a gndermeye yarayan, kula n, yar m daire biimindeki blm. kulak kesilmek * byk bir dikkatle dinlemek. kulak k v rmak * tar mda domatesin olgunla mas s ras nda yap lan bir i lem. kulak kula a * Gizlice, ba kas duymaks z n. kulak memesi * Kula n yumu ak ve k k rdaks z olan alt ucu. kulak misafiri * Yan nda konu ulan bir eyi, konu maya kat lmadan dinleyen kimse. kulak misafiri olmak * yan nda konu ulan bir eyi konu maya kat lmadan dinlemek. kulak t kac * ok iddetli sesleri, grltleri hafifletmek iin, kula n iine veya zerine konulan ara. kulak t kamak * bir eyi duymazl ktan gelmek. kulak t rmalamak * (ses iin) kula rahats z etmek. kulak t rmalay c * Kula rahats z eden. kulak tozu * Kula n arkas ndaki tmseklik.

kulak tozuna vurmak * tam kula n stne vurmak. kulak tutmak * dinlemek, i itmek istemek. kulak vermek * merak edip dinlemek, i itmeye al mak. kulak zar * D kulakla orta kula birbirine ba layan zar, kulak davulu. kulak kulak k * Kulak, burun, bo az hekimi.

* Kalbin st blmnde bulunan ve biri (sa daki) anatoplar damarlardan, br (soldaki) akci er toplardamarlar ndan kan al p kar nc klara veren iki bo lu un ad , kulac k. kulaklar dolmak * ayn eyi dinlemekten usanmak. kulaklar paslanmak * oktan beri mzik dinlememi olmak. kulaklar na kadar k zarmak * ok utanmak. kulaklar n dikmek * (hayvan) dikkat kesilmek. kulaklar n t kamak * dinlemek, istememek. kulaklar n n pas n gidermek * oktan beri dinlememi ken mzik dinlemek. kulakl * Kula herhangi bir biimde olan. * Kula a benzer k nt s olan. * Sap n n ucunda kulak biiminde iki geni atal bulunan bir e it yata an. * ki taraf nda tutulacak yeri olan yayvan tencere, kazan.

kulakl somun * Yanlar nda kanat gibi k nt lar olan bir somun tr. kulakl k * Kulaklar so uk, rzgr gibi d etkilerden korumak iin kulak kepesini rtecek biimde yap lm k l f. * Radyo, telefon veya telsizde kulak ile verici aras nda ses ba lant s kurmaya yarayan al c . * A r i itenlerin kulland klar pilli ara. kulaks z kulaktan * Sadece duyarak, dinleyerek. kulaktan dolma * Ba kalar ndan i itilerek edinilen bilgi. kulaktan kula a * Bir kimseden bir ba kas na, gizlice syleyerek. * Kulak kepesi olmayan.

kulampara * O lanc . kulamparal k * O lanc l k. kule * o unlukla kare veya silindir biimindeki yksek yap . * Cihannma. * Tiyatroda, sahnenin gerisinde ve yanlar nda bulunan blm. * Bir i in, bir hareketin i yz, bilinmeyen ynleri. * Borsa d nda al veri yeri.

kulis

kulis al mas * Kulis faaliyeti. kulis faaliyeti * Toplant yerlerinde, oturum d nda e itli gruplar n yapt gizli giri im veya al ma. kulis yapmak * herhangi bir toplulukta oturumlar d nda gizli al malar yapmak. kulland rma * Kulland rmak i . kulland rmak * Kullanmak i ini yapt rmak. kullan lma * Kullan lmak i i. kullan lmak * Kullanmak i ine konu olmak. kullan lm * Az veya ok bir zaman iin ba kas n n mal olmu , yeni olmayan, mstamel. kullan m kullan * Kullanma, yararlanma, tasarruf. * Kullanmak i i veya biimi.

kullan l * Rahata kullan labilen. kullan s z * Kullan lmas g, kullan lmaya elveri li olmayan. kullanma * Kullanmak i i, istimal.

kullanmak * Bir eyden belli bir amala yararlanmak. * Bir kimseyi bir hizmette bulundurmak, al t rmak. * letmek, de erlendirmek. * Giymek, takmak. * Bir eye al m olmak, imek. * (kelime iin) Yazmak, sylemek.

* Harcamak, sarf etmek. * (birinden veya bir eyden) Amac na ula mak iin yararlanmak, onu amac na alet etmek, smrmek, istismar etmek. * Ara veya aleti i letmek, ynetmek. kullap * plik zerine s rma sarmaya yarar bir dolap. * Bir tr mente e. * Kulla mak i i veya durumu.

kulla ma

kulla mak * Kul durumuna gelmek. kulluk * Kul olma durumu, klelik. * Kulun yapt i . * Kamu dzenini korumakla grevli daire, karakol.

kulluk etmek * kul olmak. kulluk klelik * Birinin buyruklar na boyun e erek ya ama durumu. kulluku * Kullukta grevli yenieri. kulo lu kulp * len evli yenierilerin, babalar gibi, ocakta askerlik yapan ocuklar . * Kaplar n, sap gibi halka biiminde olan tutulacak yeri. * Uydurma sebep, bahane.

kulp takmak * bir kimseyi, bir eyi kusurlu gstermek iin bahane, kusur bulmak. kulplu * Kulpu olan, kulpu bulunan.

kulplu beygir * Jimnastik al t rmalar nda destek olarak kullan lan, gvdesinin ortas nda gere inde sklp tak labilen yar m halka biiminde aral kl iki kulpu olan ara. kulpsuz * Kulpu olmayan. kulpunu bulmak * yap lacak uygunsuz bir i iin, yasall tart labilecek bir zm yolu bulmak. kuluka * Civciv karm , yumurtaya yatm veya yatmak zere k zm durumda olan di i ku veya di i kmes hayvan , gurk. kuluka devri * \343 kuluka dnemi. kuluka dnemi * Civciv, yavru karmak iin, her tr ku un yumurtalar stne yatmas gereken sre. * Dllenmeden sonra canl bir organizma oluncaya kadar geen sre.

* Bir mikrobun vcuda girmesiyle hastal n belirmesi aras nda geen sre. kuluka makinesi * Gereken s cakl sa layacak dzeni bulunan ve ok say da civciv karmaya yarayan ara. kuluka olmak * (di i ku ) yumurtaya yatma zaman gelmek. kulukahane * Kulukal k. kulukal k * Kuluka olma durumu. * Kulukada kullan lmaya elveri li. kulukaya oturmak (veya yatmak) * di i ku civciv karmak icin yumurtalar n zerine yatmak. kulun * Do umdan alt ay sonra kadar olan erkek veya di i at veya e ek yavrusu. kulun atmak * (k srak veya e ek) yavru d rmek. kulun * iddetli a r ve zellikle omuz a r s .

kulun girmek * (bir organda veya vcut blgesinde) birdenbire veya iddetli sanc olu mak, tutulmak. kulun k rmak * a r yan yeri ovmak. kulunlama * Kulunlamak i i. kulunlamak * K srak veya e ek yavrulamak. kulunluk kulunuz * alak gnlllk gstermi olmak iin ben zamiri yerine kullan l rd . kulbe * Kerpi, saman veya a atan yap lm kk, basit, ilkel ev. * Bir yeri beklemekle grevli kimsenin iinde bulundu u kk bar nak. * Hayvanlar iin yap lm bar nak. * Alak gnlllk gstermek amac yla "ev" anlam nda kullan l r. * Gr mek, konu mak, okumak, spor yapmak gibi amalarla yaln z ye olanlar n topland klar yer. * Spor derne i. * Kulp i leten kimse. * K srak veya e ek gibi hayvanlarda dl yata .

kulp

kulp

kulplk * Kulp yanl s ve kulp i leriyle u ra an kimse. kulpler aras

* Birok kulbn tak mlar n kar kar ya getiren sportif faaliyetler iin kullan l r. kulvar * Baz yar larda ko ucu veya yzcnn ko tu u, yzd yar eridi. kulyu kum btn. * Geni ve derin a zl ma ara. * Silisli ktlelerin, kayalar n, do al etkenlerle paralanarak ufalanmas ndan olu an ufak, sert taneciklerin * Armut, ayva gibi baz meyvelerin etli blmlerindeki sert tanecikler. * Vcuttaki bezlerin, zellikle bbre in retti i ince ve kat tanecikler. kum bal * Kum bal gillerden, di leri ve kar n yzgeleri olmayan kk bir bal k (Ammodytes). kum bal giller * Kemikli bal klar tak m n n, kefallar alt tak m na giren bir familya. kum l * nce kumla rtl l. kum engere i * zellikle Balkanlarda grlen gen kafal iri engerek (Vipera ammodytes). kum f rt nas * llerde kumu havaya kar t ran kas rga. kum gibi kum grisi * pek ok. * Kum renginde olan.

kum havucu * Kumluk yerlerde yeti tirilen bir tr havu. kum havuzu * Atletlerin atlamada incinmemeleri iin d tkleri yere yap lm , ii kumla doldurulmu alan. kum kamyonu * Karoseri ve di er mekanik paralar kum ta maya uygun bir biimde dzenlenmi kamyon. kum kayas * S cak ve l k denizlerde ve zellikle kayal k yerlerde ya ayan kemikli bal k (Neogobius). kum otu * Uyuz otu.

kum saati * Dar bir bo azla birbirine ba lanm iki cam kaptan olu an ve stteki kapta bulunan kumun a a ya akmas ndan yararlanarak zaman anlamaya, lmeye yarayan ara. kum ta * Kum tanelerinin kayna mas yla olu mu bir e it tortul kaya. kum torbas * ine kum doldurup boks antremanlar nda kullan lan torba. * Sava ta veya sel s ras nda korunmas gereken yerlere y lan ii kum dolu torba. * ok i man, dayan ks z, lapac (kimse).

kuma kumal Kuman

* Ayn erkekle evli olan kad nlar n birbirine gre ad , ortak. * Kumas olan. * K pak.

Kumanca * K paka. kumanda * Komuta.

kumanda etmek * komut vermek. * ynetmek. kumandan * Komutan. kumandan gemisi * Kumandan n komuta etti i donanma gemisi. kumandanl * Kumandan olan. kumandanl k * Komutanl k. kumandans z * Kumandan olmayan. Kumand * Kuzey Altaylarda ya ayan bir Trk boyu ve bu boydan olan kimse. kumanya * Yolculuk iin haz rlanan yiyecek, az k. * Sefer durumundaki askerler iin haz rlanan yiyecek.

kumanyac * Kumanya haz rlayan veya da tan (kimse). kumanyac l k * Kumanyac n n i i. kumar * Ortaya para koyarak oynanan talih oyunu.

kumar ebesi * Kumar oynatan kimse veya kumarc . kumar oynamak * ortaya para koyarak talih oyunu oynamak. * olumlu sonulanmas pheli olan bir i e bile bile giri mek. kumarbaz * Kumarc . kumarbazl k * Kumarc l k.

kumarc * Kumara d kn, srekli kumar oynayan (kimse), kumarbaz. kumarc l k * Kumarc olma durumu, kumarbazl k. kumarhane * Kumar oynanan yer. kumarhaneci * Kumarhane i leten kimse. kumarhanecilik * Kumarhane i letme i i. kumas z kuma * Kumas olmayan. * Pamuk, yn, ipek gibi eylerden makinede dokunmu her trl dokuma. * Bir varl veya ki ili i olu turan nitelik veya malzeme.

kuma mengenesi * Yeni dokunmu veya y kanm kuma lar n tlenmek amac yla iinden geirildi i silindir alet. kuma * Kuma fabrikas olan veya kuma satan kimse. kuma l k * Kuma reten veya satan kimse. kuma l * Kuma olan. kuma s z * Kuma olmayan. kumbara * Para biriktirmek iin kullan lan, bozuk veya k t para at lan deli i olan, metal, toprak, plstikten yap lm kk kap. * Humbara. kumbarac * Humbarac . kumbarahane * Humbarahane. kumba * Kumsal. kumcu kumcul * Kum getirip satan kimse. * (bitki iin) Kumlu toprakta yeti en, kumlu topra seven.

kumda oynamak * bir f rsat ka rarak umulan elde edememek. kumkazan

* Kemirgenlerden, Afrika'n n gneyinde ya ayan bir memeli tr (Bathyergus maritimus). kumkuma * Kk testi, mlek. * Kt, olumsuz bir zelli i kendinde fazlas yla toplayan kimse, olay, olgu veya yer. kumla * Kumluk yer, geni kumsal, plj. * Gne banyosu yapmak iin dzenlenmi kumsal. kumlama * am tr a alarda y l halkalar aras ndaki grnt ayr m n daha da belirtmek iin yzeye, hava bas nc ndan yararlanarak kum pskrtme. * Oyma i lerinde, ukurda kalan yzeyleri zel di li aralarla ptrlendirme. kumlamak * Kumla kaplamak veya kum dkmek. kumlu * inde kum bulunan. * ok ufak ve s k benekli. kumluk * Kumu ok olan. * Kumsal. * Kumluk yer. kumpanya * Daha ok yabanc s na, ticar ortakl k. * Tiyatro toplulu u. * Ayn gr payla an, ayn eylemi yapan kimseler toplulu u. kumpas * Dizicilerin harfleri sat r durumuna getirirken iine yerle tirdikleri ayarlanabilir demir yuva.

kumpas kurmak * gizli bir i , dzen haz rlamak. kumpir * Kaynam ve kabu u soyulmadan zel f r nda pi irilmi iri patates. kumral * (sa, b y k, sakal iin) Koyu sar veya a k kestane rengi. * Bu renkte olan (kimse veya ey). * Gvercinler tak m ndan, gvercinden kk, boz, gri renkli bir ku (Streptopelia).

kumru

kumru gibi * kendi dnyalar na ekilmi , sevecen. kumsal * Su k y lar nda olu an kumlu yer, plj. * Kumlu.

kumsall k * Kumsal olma durumu. kumsuz * Kumu olmayan. kumu

* Sivrisine e benzer ok kk bir tr sinek. * ine et veya peynir konarak yap lan bir e it sigara bre i. Kumuk * Da stan'da ya ayan bir Trk boyu ve bu boydan olan kimse.

Kumuka * Kumuk dili. kumul -kun kunda kundak * Yeni do mu ocu u ilk aylarda s k ca sar p sarmalamaya yarayan geni bez. * Kunda a sar lm bebek. * Yang n karmak iin bir yere konulan tutu mu ya l bez paras vb. * Salar yemeninin iine al p ba lama. * Tfek gibi baz ate li silhlarda bunlar e itli ynlere evirmeye yarayan, namlunun alt nda bulunan a a veya metal blm. * Ara bozma, fitne, fesat. * Arabalarda dingil yata . * Korunmak iin s k s k ya sar lm ey. kundak sokmak (veya koymak) * yang n karmak iin bir yere tutu mu ya l bez paras koymak. * ara bozacak bir sz sylemek veya byle bir davran ta bulunmak. kundak * Yang n karmak iin kundak koyan kimse. * Tfek kundaklar yapan kimse. * Ara bozucu. kundak l k * Yang n karmak iin kundak koyma i i. * Ara bozuculuk. kundaklama * Kundaklamak i i. kundaklamak * Bebe i kunda a sarmak. * (bir yeri) Kundakla yakmak. * Salar yemeninin iine toplayarak ba lamak. * Tfek namlusunu kunda a ba lamak. * Ara bozmak, aldatmak. kundaklan * Kundaklanma i i veya biimi. kundaklanma * Kundaklanmak i i. kundaklanmak * Kundaklama i i yap lmak veya kundaklamak i ine konu olmak. kundaklay * llerde veya deniz k y lar nda rzgrlar n y d kum tepesi. * \343 -g n / -gin. * Bir e it byk ve zehirli rmcek.

* Kundaklama i i veya biimi. kundakl * Kunda olan, kunda a sar lm olan. kundaks z * Kunda olmayan. kundura * Kaba i lenmi , ba s z, konsuz ayakkab .

kundurac * Kundura yapan veya satan kimse. kundurac l k * Kundurac n n i i. kunduru kunduz * Ba a drt s radan olu an, bir tr sert, sar , iyi bu day.

* Kemirgenlerden, kuyru u geni ve yass , art ayak parmaklar n n aras perdeli, a alar kemirerek beslenen, su k y lar nda ya ayan, yuvalar ve su setleri kuran, postu de erli bir hayvan (Castor fiber). kunduz bce i * \343 kuduz bce i. kungfu kunt * A r, kal n, dayan kl ve sa lam. kup kupa * Giysi kesimi, kesimle verilen biim. * Genellikle geni li i derinli inden ok olan, alt n, gm , bronz veya kristalden yap lm ayakl kap. * Bardak. * Yar ma dl olarak verilen herhangi bir sanat eseri. * skambil k tlar n n drt grubundan benekleri k rm z , kalp biiminde olan . * Bir kupan n alabilece i miktarda olan. * Kapal ve yaln z arkada oturulacak yeri olan, drt tekerlekli araba. * zmaritgillerden, l man denizlerde ya ayan bir bal k (Boops boops). kupkuru * ok kuru. * Belirgin, net. * Kendini savunma temeline dayal , karateye benzeyen in kkenli spor.

kupa kupes

kupkuru etmek * ok kurutmak. kupkuru kesilmek * ok kurumak. kupon * Piyango biiminde dzenlenmi , ekili lerde kesilerek kullan lan bas l para.

* De erli k tlar n (devlet tahvili veya hisse senetleri) zerinde bulunan ve belirli zamanlarda sahibine faiz veya kazan pay olarak belirli bir gelir sa layan kesilmi para. * Yaln z bir giysilik dokunmu , stn nitelikte (kuma paras ). kupr kur * Kesik. * Yabanc paralar n ulusal para cinsinden de eri. * Kurs de eri (II). * Kar cinsten birine ilgi gstererek onun ho una gitme, gnln kazanmaya al ma. * Birinin duygular n ok ayacak biimde davranarak onu elde etmeye al ma.

kur

kur yapmak * kar cinsten birine ilgi gstererek onun ho una gitmek, gnln kazanmaya al mak. * birinin duygular n ok ayacak biimde davranarak onu elde etmeye al mak. kur'a * Ad ekme.

kur'a ekmek * ad ekmek. kur'a efrad * Kur'a ekerek yeni asker olan erler. kurabiye * Un, ya veya badem, f st k gibi eylerle yap lan, ekerli kk rek.

kurabiye gibi * ok gevrek, a zda da l veren (yiyecek). kurabiyeci * Kurabiye yapan veya satan kimse. kurabiyecilik * Kurabiye yapma veya satma i i. kur'ac kurada * Askere al nacak genlerin belli olmas iin onlara kur'a ektiren subay. * e yaramaz, y pranm , eskimi , bozulmu (e ya). * Geli memi , c l z (insan ve hayvan). * (hava, mevsim, y l iin) Ya s z. * (toprak iin) Nem tutmayan, abuk kuruyuveren, orak. * (bitki iin) Kurak yerde yeti en, kurak yerden ho lanan. * Kurak olma durumu, kurak hava, ya s zl k. kural * Bir sanata, bir bilime, bir d nce ve davran sistemine temel olan, yn veren ilke. * Davran lar m za yn veren, uyulmas gereken ilke.

kurak

kurak l kurakl k

kural d

* Bkz. kural d . kural d * Kurala uymayan, kurala ayk r olan, ayr k, mstesna, az. kurala ayk r * Bkz. kural d . kurala ayk r l k * Dil kurallar na ayk r olarak kelime kullanma, k yasa muhalefet. kuralc * Kurala, kurallara ba l olan, kaideci.

kuralc l k * Kuralc olma durumu. kuralla ma * Kuralla mak i i. kuralla mak * Kural durumuna gelmek. kuralla t rma * Kuralla t rmak i i. kuralla t rmak * Kural durumuna getirmek. kurall * Kural olan, kurala uygun olan, kaideli, k yas.

kurall cmle * Yklemi sonda yer alan cmle. kurals z kuram * Uygulamalardan ba ms z olarak ele al nan soyut bilgi. * Belirli bir konuda d ncelerin, gr lerin btn. * Sistemli bir biimde dzenlenmi birok olay a klayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar btn, nazariye, teori. Kurama * Trkistan'da ya ayan bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse. * Kural olmayan, kurala uygun olmayan, kaidesiz, gayri k yas.

kuramc * Kuram ortaya koyan kimse, kurama ba l olan kimse, teorisyen. kuramc l k * Kuram ortaya koyma, kurama ba l olma durumu. kuramla t rma * Kuramla t rmak i i. kuramla t rmak * Kuram durumuna getirmek. kuramsal * Kuramla ilgili, kuram durumunda bulunan, kuram niteli inde olan, nazar, teorik.

Kur'an

* slm dininin temel ilkelerini, Hz. Muhammed'e gnderilen Tanr buyruklar n ieren, Mslmanl n temel kitab , Kur'an kerim, Kelm kadim, Mushaf. Kur'an (veya ekmek) arps n! * kar s ndakini dedi i eye inand rmak iin edilen yemin. kurander * Hava ak m , cereyan.

Kur'an kerim * Kur'an. kur'as olmak * o y l askerlik a na girenlerden olmak. kurba a * Kurba alardan, yumurta ile reyen, yavrular geli imlerini durgun sularda tamamlad ktan sonra kuyru u ve solungac krelerek karada ya ayabilen, s rayarak yuryen ve suda iyi yzen kk hayvan. kurba a adam * Bal k adam. kurba a bal * S cak ve l k denizlerde ya ayan kemikli bal k (Uranoscopus scaber). kurba a bal giller * S cak ve l k denizlerde ya ayan kemikli bal klar familyas . kurba a otu * D n ie igillerden bir bitki (Bufonia). kurba a testi * Kad n n gebe olup olmad n anlamak iin, idrar n n kurba a karn na r nga edilmesi yoluyla yap lan test. kurba a zehiri * Kurba a zehirigillerden, tatl sularda ya ayan, beyaz iekli, yrek biimi yaprakl bir ss bitkisi (Hydrocharis). kurba a zehirigiller * Bir eneklilerden, btn veya bir kesimi su iinde ya ayan, kurba a zehri ve benzeri su bitkilerini iine alan bir familya. kurba ac k * Kurba a yavrusu, kk kurba a. * A z taban nda kan bir e it kk ur. * Kk ngiliz anahtar . * Ayarlanabilir somun anahtar . * Pencere erevesi gibi yukar ya srlen eylerin alt kenarlar na yerle tirilen tutacak. kurba alama * Kurba an n yzmesine benzer yatay hareketler yaparak yzme. * Birbirine parelel iki t rmanma s r na bald rlar ve ayak s rtlar n kenetleyerek veya d ar dan diz alt na s k t rarak t rmanma. kurba alar * Omurgal hayvanlardan, amfibyumlar s n f na giren bir tak m. kurban * Dinin bir buyru unu veya bir ada yerine getirmek iin kesilen hayvan. * Mslmanlarda kurban bayram . * Bir lk u runda feda edilen veya kendini feda eden kimse.

* Bir kazada veya felkette len kimse. * Madd ve manev bak mdan felkete srklenmi veya insan de erlerini yitirmek zorunda kalm veya b rak lm kimse. * Baz blgelerde seslenme sz olarak kullan l r. Kurban Bayram * Arab takvime gre Zilhicce ay n n onunda ba lay p drt gn sren ve bu sre iinde yoksullara da t lmak iin kurban kesilen din bayram. kurban eti * Kesilen kurban n da t lan paralar . kurban etmek * Bkz. kurban kesmek. * kendi kar iin birini veya bir eyi feda etmek. kurban gitmek * susuz yere lmek, zarara u ramak. kurban kesmek * din buyru unu yerine getirmek iin bir hayvan keserek etini da tmak. kurban olay m! * a r sevgi ve hayranl k anlat r. * yalvarmak iin sylenir. kurban olmak * bir kimse veya bir ey iin kendini feda etmek. kurban vermek * can kayb na u ramak. kurban olmak * u runa st rap veya byk znt, s k nt ekmek, zarara girmek, lmek. kurbanl k * Kurban edilmek iin ayr lm , kurban edilmeye uygun. kurbanl k koyun * Kurban olmaya elveri li koyun. * Ba na geleceklerden habersiz. kurca * Kar t rma, ka ma. kurca ban * Ka y p kurcalamaktan azan ban. kurcalama * Kurcalamak i i. kurcalamak * Ellemek, kar t rarak bakmak. * Sivri bir ey sokup kar t rarak zorlamak. * Kar t r p azd rmak, tahri etmek. * Me gul ve rahats z etmek. * Bir konuyu ara t rmak, stnde durmak, e elemek. kurcalan * Kurcalanma i i veya biimi. kurcalanma

* Kurcalanmak i i. kurcalanmak * Kurcalamak i i yap lmak. kurcalay * Kurcalamak i i veya biimi. kuratovyum * Atom numaras 104, atom a rl 260 olan yapay element. K saltmas Ku. kurdele * Geni ipekli erit.

kurdele bal * Kurdele bal gillerden, uzun, yass vcutlu, pullar ok kk, kuyruk yzgeci ipli e benzeyen, kemikli bir Akdeniz bal , flndra bal (Cepola rubescens). kurdele bal giller * rnek hayvan kurdele bal olan bal klar familyas . kurdeleli * Kurdelesi olan.

kurdelesiz * Kurdelesi olmayan. kurde en * Ciltte e itli sebeplerle olu an ka nt l dkntler, rtiker.

kurdun o lu ak bet kurt olur * sonunda kendi karakterini, asl n , d ncesini atalar na benzer ekilde ortaya koyar. kurdunu k rmak * hevesini almak, iste ini yerine getirmek. kurdurma * Kurdurmak i i. kurdurmak * Kurmak i ini yapt rmak. kurdurtma * Kurdurtmak i i veya durumu. kurdurtmak * Kurmak i ini yapt rmak. kurgan * lk a da mezar zerine toprak y larak yap lan kk tepe. * Kale. * (arkeolojide) Tepe biiminde mezar, hyk.

kurgu

* Bir eyin zembere ini kurmak iin kullan lan ara, anahtar. * Zembere in kurulmu olma durumu. * Bir btn olu turmak iin paralar tak p birle tirme i i, montaj. * Bir filmin de i ik sre ve yerlerde ekilen blmlerini, bir anlam ve uyum btnl sa layarak birle tirme, montaj. * alan na gemeyip yaln z bilmek ve a klamak amac n gden d nce, kuramsal ara t rma, speklsyon. * Bir i e haz rlamak iin yap lan telkin.

kurgu bilimi * Teknolojideki geli melere gre ileri dzeyde say labilecek bulu lara ba l kalarak d nlen veya yap lan i . kurgucu * Kurgu i ini yapan kimse, montajc .

kurguculuk * Kurgu i ini yapma, montajc l k. kurgulama * Kurgulamak i i veya durumu. kurgulamak * Bir filmin de i ik yerlerde ekilen blmlerini bir btn olu turmak iin birle tirmek. kurgulanma * Kurgulanmak i i. kurgulanmak * Kurgu durumuna gelmek. kurgulu kurgusal kurgusuz kurk * Kuluka, gurk. kurla an kurma * Etyaran. * Kurmak i i. * Kurularak, paralar birle tirilerek olu turulan, prefabrike. * Tasarlan p retilen, tasarlayarak. * Kurgusu olan. * Kurgu ile ilgili, spekltif. * Kurgusu olmayan.

kurmaca

kurmac l k * Resim ve heykelde, eseri geometrik geleri ile kurmay temel alan anlay , konstrktivizm. kurmak * Bir eyin olu mas na yard m eden paralar birle tirerek btn durumuna getirmek, monte etmek. * Haz rlamak. * (yayl , zemberekli eylerde) Yay veya zembere i germek. * Gereken artlar haz rlay p kendi kendine olmaya b rakmak. * (etkisi ve nemi geni , srekli eyler iin): Meydana getirmek, tesis etmek. * Yapmak, in a etmek. * Yapmak, olu turmak. * Ortakl k sa lamak. * Belli bir i te beraber al acak kimseleri belirlemek. * Bir araya getirmek, toplamak. * Gizlice haz rlamak, tasarlamak. * D nmek. * Akl na koymak. * Zihinde bytmek. * Bir kimseyi dedikodu veya telkinlerle ba kas na kar fkelendirmek.

* Sa lamak, olu turmak. kurmay * Harp akademilerine girerek e itimlerini ba ar yla bitirmi subay, erkn harp. * Kurmayl k yetkisi ve niteli i olan (subay). kurmay ba kan * Ordu, tmen, tugay gibi birliklerde ve asker akademilerde karargh subay . kurmayl k * Kurmay olma durumu. kurna kurnal kurnas z * Kurnas olmayan. kurnaz kurnazca * Kolay kanmayan, ba kalar n kand rmas n ve ufak tefek oyunlarla amac na eri mesini beceren, a kgz. * Kurnaz bir biimde, kand rarak, aldatarak. * Hamamlarda, musluk alt nda, iinde su biriktirilen, yuvarlak ve o unlukla mermer veya ta tekne. * Kurnas olan.

kurnazla ma * Kurnazla mak i i. kurnazla mak * Kurnaz duruma girmek. kurnazl k * Kurnaz olma durumu veya kurnazca i . kuron kurs * Korumak iin di zerine di i taraf ndan geirilen metal kaplama. * Yuvarlak ve yass biimli nesne, a r ak. * Bir gk cisminin teker biimde grlen yz, rek.

kurs

* Resm ve zel kurulu larca ilgililere belirli bir konuda bilgi, beceri ve davran lar kazand rmak amac yla dzenlenen ve k sa sreli derslere dayanan e itim etkinli i, kur. kursa nda kalmak * istenilen bir ey gerekle ememek, yar m kalmak. kursak * Ku lar n yemek borusu zerinde bulunan, yiyeceklerin topland torba biiminde i kin organ. * Ku kursa i irilip kurutularak yap lan veya ona benzetilen i kin ey. * Mide. * Kursak zar ile yap lm . * Bceklerin ve solucanlar n sindirim kanallar nda bulunan, ku lar n kursa na benzeyen yap . kursakl * Kursa olan. * Guatr hastal olan (kimse). kursaks z

* Kursa olmayan. kursiyer * Kurs rencisi. kur un * Atom numaras 82, atom a rl 207,21, yo unlu u 11,3 olan, 327,4C de eriyen, yumu ak ve bklgen, mavimt rak esmer renkte bir element. K saltmas Pb. * Tfek, tabanca gibi hafif ate li silhlarda kullan lan mermi. * Kur undan yap lm . kur un atmak * silhla mermi atmak. * d manl k etmek. kur un dokunmak * mermi isabet etmek. kur un dkmek * halk inan na gre erimi kur unu, hastan n stnde, iinde su bulunan bir kaba dkerek ortaya kan ekillerin yorumuyla nazar, by, hastal k vb. eyleri nlemek, iyile tirmek. kur un erimi * Merminin en ok ula abildi i uzakl k. kur un gibi * ok a r. kur un grisi * Koyu gri renk. kur un kalem * D tahta, ii grafitli kalem. kur un otu * Bkz. di otu. kur un rengi * Kur unun rengi, koyu kl rengi. * Bu renkte olan. kur un s kmak * silh ate lemek, mermi yakmak. kur un tutmak * kur una hedef olmak, kur un de ecek gibi olmak. kur un ya d rmak * ok say da kur un atmak. kur un ya muruna tutmak * ok say da ve srekli kur un atmak. kur un yemek * vurulmak. kur una dizmek * verilen lm cezas n asker bir k tan n att kur unlarla yerine getirmek. kur uncu * Kur un satan veya i leyen kimse. * Kur un dken kimse.

kur unculuk * Kur un satma veya i leme. * Kur uncunun i i. kur ungeirmez * Ate li silhlardan at lan mermilerin girmesini engelleyecek yap da ve zellikte olan (yelek, cam vb.). kur un * Koyu kl rengi, kur un rengi. * Bu renkte olan.

kur unle me * Kur unle mek i i. kur unle mek * Kur un bir duruma girmek. kur unlama * Kur unlamak i i. kur unlamak * Kur unla kaplamak. * Kur unla mhrlemek. * Kur un ile ate etmek, vurmak. kur unlanma * Kur unlanmak i i. kur unlanmak * Kur unlamak i i yap lmak. kur unla ma * Kur unla mak i i. kur unla mak * Kur un gibi a rla mak. kur unlu * inde kur un bulunan. * Kur unlanm olan. * Kubbesi kur unla rtl. kur unsuz * Kur unu olmayan. kurt * Kpekgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika'da ya ayan, gri sar renkli, y rt c , etil memeli hayvan (Canis lupus). * Bir yeri, bir eyi iyi bilen. * ini iyi bilen, aldanmaz, kurnaz. kurt * Yumu ak vcutlu, uzun gvdeli, omurgas z, bacaks z, ayaks z veya ok ilkel ayakl kk hayvan. * Baz bceklere veya baz bcek lrvalar na verilen ad.

kurt baklas * Ac bakla. kurt bilimci * Kurt (II) bilimi ile u ra an kimse.

kurt bilimi * Solucanlar n yap lar n , ya ay lar n ve yapt klar hastal klarla, bu hastal klara kar mcadeleyi anlatan asalak bilimi dal , helmintoloji. kurt dumanl havay sever * kt niyetli kimselerin ortal ktaki kar kl klardan yararland klar n anlat r. kurt gibi * i ini bilir, giri ken (kimse).

kurt gibi kemirmek (veya yemek) * a r derecede ku ku ve tedirginlige d rmek. kurt kapan * Gre te hasm alta d rdkten sonra stne oturarak uyluklar aras nda ayak ba lama, bir yandan da iki kolu alt ndan el geirerek a rl bel zerine verme. kurt kocay nca akallara (kpeklere) maskara olur * g ve yetene ini yitiren insanlar, basit ve kendini bilmezlerce a a lan rlar. kurt kpe i * oban kpe i, koyun kpe i. kurt ku * Btn yarat klar, btn canl lar. kurt kuyusu * Dibine ucu sivri bir kaz k ak lm ve koni biiminde kaz lm , tuzak olarak kullan lan derin ukur. kurt mantar * Tazeyken yenebilen, olgunla t nda bas l nca sporlar saan, beyaz renkli, yuvarlak biimli, bazitli bir mantar (Lycoperdon). kurt masal * Birini oyalamak, kendini susuz gstermek iin ileri srlen gereksiz, inand r c olmayan szler. kurt sine i * Kurtlara dayanan bir sinek tr. kurt yeni i * Kurt taraf ndan yenilen yer. * Bkz. bit yeni i. kurta z * Gemi ve sandallarda halat n gemesi iin teknenin kenar na tutturulmu , a k a z biiminde metal paralara verilen ad. * Do raman n birbirine geen di leri. kurtar c * Kurtaran, halskr. * Kendi hayat n tehlikeye atarak bir kimseyi, bir toplulu u g bir durumdan veya yok olmaktan kurtaran kimse. kurtar c l k * Kurtarma i i veya biimi. kurtar lma * Kurtar lmak i i. kurtar lmak * Kurtarmak i i yap lmak veya kurtarmak i ine konu olmak.

kurtar m kurtar kurtarma

* Kurtarmak i i. * Kurtarmak i i veya biimi. * Kurtarmak i i.

kurtarma arac * Trafikte ar zalanan, kaza geiren arac yerinden kald r p istenen yere gtren zel donan ml motorlu ara, kurtar c . kurtarma gemisi * Deniz trafi inde ar zalanan, kaza geiren gemi, ilep vb. aralar uygun bir yere ekip gtren zel donan ml deniz arac . kurtarma kaz s * Yeni kurulacak olan baraj, gl ve yerle im yerleri gibi yap lar n arazileri iinde bulunan arkeolojik eserlerin kar lmas . kurtarmak * Bir canl y bir felketten tehlikeden veya zor durumdan uzakla t rmak. * Kurtulmas n sa lamak; uzakla t rmak. * Kazand rmak, yeniden ele geirmek. * Bir eye zarar gelmesini nlemek. * Birinin cezaland r lmas na engel olmak. * (olumsuz olarak): Bir eyin de erini kar lamamak. kurtaya * Damarl ieksizlerden, kk yapraklarla rtl ince bir sap grn nde olan bir bitki (Lycopodium clavatum). kurtaya tozu * Kurtaya n n sporlu ba aklar ndan elde edilen, hekimlikte kullan lan sar bir toz. kurtba r * Zeytingillerden, yapraklar m zra a benzer, iekleri beyaz, kokulu ve salk m durumunda olan, it yapmakta kullan lan bir ss bitkisi (Ligustrum vulgare). kurtbo an * ok y ll k otsu bir bitki, bo an otunun bir tr (Aconitum napellus). kurtuk * Baz hayvanlar n, zellikle bceklerin yumurtadan kt ktan sonra, krizalit veya ergin karakterlerini kazanmadan nceki evresi, srfe, lrva. kurtul * Kurtuklarla beslenen (hayvan).

kurtk yan * Afrika'da ya ayan s rc kgiller familyas n n genel ad . kurtland rma * Kurtland rmak i i veya durumu. kurtland rmak * Kurtlanmas na sebep olmak. kurtlan * Kurtlanmak i i veya biimi.

kurtlanma * Kurtlanmak i i. kurtlanmak * inde veya zerinde kurt remek. * Rahat oturmay p tel ve sab rs zl k gstermek veya srekli k m ldanmak. * Bir yerde ok oturmaktan b karak gezme gere i duymak. kurtlar n dkmek * oktan beri zledi i bir eyi bol bol yap p hevesini almak. kurtla ma * Kurtla mak i i. kurtla mak * Kurt durumuna gelmek, kurt gibi olmak. kurtlu * inde kurt bulunan, kurtlanm . * Yerinde rahat duramayan, srekli k p rdanan (kimse).

kurtluca

* Ball babagillerden, t rman c sar iekleri olan, kokusu sar msa and ran, gl ve akarsu k y lar gibi nemli yerlerde yeti en bir bitki, me ecik, yer me esi, yer palamudu, su sar msa . * Lo usa otu, zeravent. kurtluk * Kurt olma durumu. kurtpenesi * Kara bu daygillerden 20-50 cm ykseklikte, pembe iekleri salk m biiminde, sap ve kknde bol tanen bulunan ok y ll k otsu bir bitki (Polygonum bistorta). kurtsuz * Kurdu olmayan.

kurtt rna * \343 kurtpenesi. kurtulma * Kurtulmak i i.

kurtulmak * Tehlikeli veya kt bir durumu atlatmak. * stenmeyen, s k nt veren, ho lan lmayan bir kimseden, bir yerden, bir durumdan uzakla mak. * Do urmak. * (bir ey) Bulundu u veya ba l oldu u yerden ayr lmak. * Ba n kopar p kamak. kurtulmal k * Tutsak veya rehine olan birini kurtarmak iin verilen para, fidye, fidyeinecat. kurtulu * Bir eyden, bir yerden kurtulma, hals, necat. * Bir yerin d man i galinden kurtulma gn. kuru * Suyu, nemi olmayan, ya ve nemli kar t . * Ya almayan veya zerinde bitki olmayan. * Daha sonra kullan lmak iin kurutulmu , taze ve ye il kar t . * (bitki iin) Canl l n yitirmi . * Ar k, s ska, lgar, kaknem.

* Salg s olmayan. * D enmemi , plak. * Kat ks z, yan nda ba ka ey olmayan (yiyecek). * Etkisi ve sonucu olmayan. * Baz deyimlerde "yoksunluk, yoksulluk, yaln zl k" bildirir. * Heyecan , tad olmayan, tekdze. * Ak c olmayan; duygudan yoksun. * Kuru olan ey. * Kuru fasulye yeme inin k sa syleni i. kuru ba na kalmak * hayat nda veya yan nda kimsesi kalmamak, kimsesiz, yaln z kalmak. kuru ay * Ye il ay yapraklar n n e itli i lemlerden sonra sat a haz r durumu.

kuru ay r * Yaz aylar nda bitkilerinin o unun kurudu u tabi ay r. kuru e me * Suyu ekilmi e me. kuru dere * Suyu olmayan dere. kuru duvar * Ta lar n aras na har konulmadan rlen duvar. kuru ekmek * Kat ks z ekmek. kuru erik * Eri in kurutulmu u.

kuru fasulye * Fasulye bitkisinin beyaz tohumu. * Fasulye tohumundan yap lan etli veya etsiz salal , sulu yemek. * Ye il kabuklar ndan ay klan p kurutulmu fasulye. kuru filtre * Hava iindeki kirleri, bezden torbalar yard m yla ay ran szge. kuru grlt * Gereksiz, nemsiz, sonu al namayacak sz veya davran . kuru grltye pabu b rakmamak * bir durum kar s nda tel s z, korkusuz, diledi ince davranmak. kuru has r (veya kilim) stnde kalmak * a, paras z, evsiz kalmak. kuru hava * Nemi ok az olan hava. kuru iftira * Gerekle hibir ili i i, hibir dayana olmayan iftira. kuru incir * zel olarak gne te kurutulan incir. kuru kafa * Ba iskeleti.

* Ak ls z kafa. * T rt llar patates yapra yiyen, alt kanatlar sar , st kahverengi bir tr kelebek (Acherantia adrophos). kuru kahve * Dvlm veya ekilmi kahve. kuru kahveci * Kuru kahve haz rlay p satan kimse. * Kuru kahve sat lan yer. kuru kahvecilik * Kuru kahve yapma veya satma i i. kuru kalabal k * Hibir i yapmayan insan toplulu u. * Hibir i e yaramayan, k r k dkk e ya. kuru kay s * Kay s n n kurutulmu u. kuru kemik * ok zay f kimse. kuru kfte * K yma ve ekmek ii ile yap l p tavada k zart lan kfte. kuru kuruya * Bo una, bo u bo una, yarars z yere. * Kuru olarak, yan nda ba ka bir iecek veya yiyecek olmaks z n. kuru kuyu * Pis suyun toprak alt na s zd r lmas nda kullan lan, duvarlar hars z kuyu. kuru lf * Gerekle meyece i belli olan bo ve anlams z sz.

kuru meyve * Ya meyvenin kurutulmu u. * Olgunla nca d kabu u kuruyan meyve. kuru ksrk * Balgam kar lmayan ksrk. kuru pasta * Tuzlu veya tatl , kremas z rek. kuru pil * Ak nt yapmamas iin elektroliti so urucu bir maddeyle kapl pil. kuru sebze * Ya sebzelerin kurutulmu u. kuru s k * Yaln z barutla s k lanm tfek veya fi ek dolgusu. * Korku vermek veya y ld rmak iin sylenen sz, yap lan davran , blf. kuru so an * Toprak alt nda kalan yumru so an n kurutulmu u. kuru so uk * Ya s z havadaki sert so uk.

kuru sz

* Gerekle ilgisi olmayan, de er ta mayan bo sz.

kuru tahtada kalmak * e yas elinden gitmek, plak evde oturma durumunda kalmak. kuru tar m * Kurak veya yar kurak blgelerde, sulama yapmadan tarladan rn al nmas yollar n gsteren tar msal tekniklerin btn, kuru ziraat. kuru temizleme * Kimyasal maddelerle veya buharla giysi, e ya vb. yi temizleme, tleme. kuru temizleyici * Kuru temizleme yapan kimse. kuru zm * Ha lan p ard ndan gne te kurutulmak suretiyle haz rlanan iri veya kk taneli zm. * Ya zmn kurutulmu u. kuru yemi * F nd k, f st k, leblebi gibi yemek d nda yenilen yiyecekler. kuru yemi i * Kuru yemi satan kimse veya kuru yemi sat lan yer. kuru yk * Kara ve deniz ta tlar yla nakledilen kat madde, ticar e ya. kuru yk gemisi * Deniz ta mac l nda kat maddeleri ta ma zelli ine gre ima edilen gemi. kuru ziraat * Kuru tar m. kurucu * Bir kurumun, bir i in kurulmas n sa layan, messis. * Bir kurulu u olu turan kimse.

kuruculuk * Kurma i ini yapmak. kuruda kalmak * deniz alald nda (gemi) karaya oturmak. kurul kurulama * Bir i i yapmak veya ynetmek iin grevlendirilmi ki ilerden olu mu topluluk, heyet, konsey. * Kurulamak i i.

kurulamak * Bir eyin zerindeki slakl gidermek. kurulan * Kurulanma i i veya biimi. kurulanma * Kurulanmak i i. kurulanmak * Kurulamak i i yap lmak veya kurulamak i ine konu olmak.

* Kendini kurulamak. kurula ma * Kurula mak i i. kurula mak * Kuru duruma gelmek. * Yoksulla mak, yozla mak, muhtevas zla mak. kurulay * Kurulamak i i veya biimi. kurulma * Kurulmak i i.

kurulmak * Kurmak i ine konu olmak veya kurmak i i yap lmak. * vnr biimde davran larda bulunmak, kas lmak. * Rahata oturmak, yerle mek. kurultay * Ulusal toplant . * Bir kurulu un, temel i leri konu mak iin belli srelerle veya gerektike yapt genel toplant , kongre. * Eski Trklerde devlet i lerinin gr lp karara ba land meclis. * Kurulmu olan, yerle mi , oturmu .

kurulu

kurulu dzen * Yerle mi , iinde bulunan toplumsal dzen. kuruluk kurulu * Kurulma i i, yolu veya tarihi. * Topluma hizmet ama ve greviyle kurulan her ey, kurum, tesis, messese. * Yap , yap l , bnye. * Bir sefer kuvvetini olu turan birliklerin yap s . kurulu lar btn * Kompleks. kurum kurum * Kurulu , messese, tesis. * Evlilik, aile, ortakl k, mlkiyet gibi insanlar taraf ndan olu turulan ey, messese. kurum * Kendini byk ve nemli gsterme davran , byklenme, tekebbr, azamet. kurum kurum kurumlanmak (veya kurulmak) * byklenmek, bbrlenmek. kurum satmak * bbrlenmek, byklenmek. kuruma * Kurumak i i. * Ocak bacalar nda biriken veya evrede savrulan kal n is. * Kuru olma durumu.

kurumak

* Islakl n , nemini yitirerek kuru duruma gelmek. * (bitki) Suyu ekilip cans z duruma gelmek. * C l zla mak, s skala mak, zay flamak. * (akarsu, gl iin) Susuz kalmak. * (baz nesneler iin) Yumu akl n yitirmek, sertle mek.

kurumlan * Kurumlanmak i i veya biimi. kurumlanma * Kurumlanmak i i. kurumlanmak * Gururlanarak kas lmak. * Kurum (I) tutmak. kurumla ma * Kurum niteli i kazand rma, kurum niteli i verme. * zellikle politik ve ekonomik alanlarda denetim rgtlerinin, kurumlar n o alt lmas e ilimi. * Herhangi bir davran , d n , inan biiminin tarih olarak dura an ve toplumca de er verilen kal plara dn mesi sreci, messesele me. kurumla mak * Kurum durumuna gelmek, messesele mek. kurumla t rma * Kurumla t rmak i i. kurumla t rmak * Kurum durumuna getirmek. kurumlu kurumlu kurumsal * Kurumla ilgili. kurumsalla mak * Kurumsal duruma gelmek. kurumsuz * Kurumu olmayan. kuruntu * Yanl ve yersiz d nce. * Bir konuyla ilgili kt ihtimalleri akla getirip tasalanma, i kil, evham, vesvese. * Olmayacak bir eyin olaca n sanma, vehim. * Kurum (II) tutmu olan. * Gururlanarak kas lan, ma rur.

kuruntu etmek * kt ihtimalleri d np zlmek. kuruntucu * Srekli kuruntuya kap lan (kimse), i killi, mvesvis. kuruntulu * Kuruntusu olan (kimse), evhaml , mtevehhim. kuruntusuz

* Kuruntusu olmayan. kuruntuya kap lmak * bo yere tasalanmak. kurup takma * ara ve cihazlar n tesisata ba lanmas i i, montaj. kuru kuru * Liran n yzde biri de erinde Trk paras . * Kurmak i i veya biimi.

kuru kuru * Kuru u bile hesap ederek. kuru land rma * Kuru land rmak i i. kuru land rmak * Bir listede yer alan her maddenin fiyat tutar n hesap edip belirtmek. kuru luk * Herhangi bir kuru a kar l k olan.

kuru u kuru una * Hesap tam kart larak. kurut kuruta kurutma * Kurutulmu st rn. * Kurutma kab . * Kurutmak i i.

kurutma kab * inde nemeker bir kimyasal madde bulunan ve baz maddeleri kurutmak veya nemlenmelerini nlemek iin kullan lan kapakl cam kap, desikatr. kurutma k d * Yaz da mrekkebin slakl n gidermek iin kullan lan nem emici bir tr k t. kurutma makinesi * Y kanm ve s k lm ama rlar s cak hava iinde dndrerek kurutan ara. kurutma * Mrekkebi kurutmak iin kullan lan kurutma k d ve bunun tak l bulundu u ara. kurutmak * Suyunu ve slakl n giderip kuru duruma getirmek. * (bitkiler iin) Canl l n yitirmek. * Baz sebze ve meyvelerin buharla t r lmas yla kuru bir durum almas n sa lamak. * C l z duruma getirmek, zay flatmak. * Yiyecek ve iecekleri yiyip bitirmek. * U ursuzluk getirmek, yok etmek. kurutmal * Kurutma sistemi olan.

kurutmal k * Kurutmaya yarar, kurutmak iin ayr lm . kurutucu * Nemi, s veya hava ak m yla uzakla t r p iine konulan maddeleri kurutan alet. * Boya ve parlat c lar n abuk kurumalar n sa lamak amac yla ilerine kat lan madde.

kurutulma * Kurutulmak i i. kurutulmak * Kurutmak i i yap lmak veya kurutmak i ine konu olmak. kurutu * Kurutma i i veya biimi.

kuruyas ca * e yaramaz, kt anlam nda bir ilenme sz. kuruyu * Kuruma i i veya biimi. kurvaziyer * Belirli bir programa gre deniz yolu ile yap lan turistik nitelikte gezi. kurya kurye * Vatikan yneten yrtme ve yarg lama organlar n n btn. * Genellikle elilik postas n yerine ula t rmakla grevli kimse. * Uakla gnderilen mektup, koli veya havale. * Dzenli olarak ticar bir hizmet gren ta t arac . * Kuryenin grevi. * Hayvan n kuyru u alt ndan geirilerek eyere ba lanan kay . * Kuskunu olan.

kuryelik kuskun kuskunlu

kuskunsuz * Kuskunu olmayan. * Peri an, derbeder. kuskunu d k * Kuskun yeri sa r dan a a olan at. * Gzden d m kimse. kuskus * Un, st, yumurta ile yap lan ufak ve yuvarlak taneler biiminde kurutulmu hamur. kuskus orbas * Kuskus kullan larak yap lan orba. kuskus pilv * Kuskus kullan larak yap lan pilv. kusma * Kusmak i i, istifra.

kusmak

* Midesinin iindekilerini a z yolu ile d ar atmak, kay etmek, istifra etmek. * Reddetmek. * (boyanan veya temizlenen eyler iin) Yeniden ortaya kmak, d ar ya vermek. * Birikmi fkesini sylemek. * Kusulan ey.

kusmuk kusturma * Kusturmak i i. kusturmak * Kusmas na yol amak. kusturucu * Kusturan, kusmaya yol aan. * K sa sre iinde kusmaya sebep olan il. kusturu * Kusturma i i veya biimi. kusuntu * Kusmuk. kusur * Eksiklik, noksan, nak sa. * zr. * Bilerek veya bilmeyerek bir i i gere i gibi yapmamak. * Elveri siz durum. * Bir eyden artan k s m, st, ksur.

kusur aramak * yanl n , eksikli ini, elveri sizli ini aramak. kusur bulmak * bir eyin zrn grmek. * gere inden ok titiz ve ho grsz davranmak. kusur etmek (veya etmemek) * ho kar lanmayacak bir davran ta bulunmak (veya bulunmamak). kusur i lemek * yanl davran ta bulunmak. kusura bakmamak (veya kalmamak) * ho grmek. kusurlu * Kusuru olan.

kusurluluk * Kusurlu olma durumu. kusursuz * Kusuru olmayan, mkemmel. kusursuzluk * Kusursuz olma durumu. ku

* Yumurtlayan omurgal lardan, akci erli, s cak kanl , vcudu tylerle rtl, gagal , iki ayakl , iki kanatl uucu hayvanlar n ortak ad . ku bak * Yksek bir yerden a a ya do ru, btn geni li i iine alacak biimde bakma. * Genel olarak. ku beyinli * Ak ls z, aptal. ku bilimci * Ku bilimi uzman , ornitolog. ku bilimi * Ku lar inceleyen bilim, ornitoloji. ku dili * Daha ok ocuklar n, kelimelerin biimlerini de i tirerek kelimelerin ba na, hecelerin aras na ba ka kelime veya hece ekleyerek uydurduklar bir tr konu ma. ku gibi * ok hafif. * abuk i gren, eline aya na abuk.

ku gibi (veya kadar) yemek * ok az yemek. ku gibi rp nmak * aresizlik iinde tel l davranmak. ku gibi uup gitmek * ok k sa sren bir hastal kla lmek. * ok k sa srmek, gemek. ku kadar can olmak * kk, c l z, gsz bir yarat k olmak. ku kafesi * Ku un iinde bar nd r ld yuva. ku kafesi gibi * ufak ve gzel (yap ). ku kanad yla gitmek * ok h zl gitmek. ku kiraz * Glgillerden, yaprak amadan nce beyaz iek veren, kaplamac l kta kullan lan yaban a a, lg ncar, gelinfeneri (Cerasus padus). * Bu a ac n reeli ve likr yap lan meyvesi. ku mu konduracak? * "yapaca ey grlmemi bir sanat eseri mi olacak?" anlam nda kullan l r. ku otu * Yol kenarlar , duvar dipleri ve bahelerde yeti en bir y ll k ve otsu bir bitki (Stellaria media). ku st * "Bulunmayan ey" anlam nda baz deyimlerde geer.

ku st ile beslemek * hi eksiksiz, zenle beslemek.

ku stnden ba ka her ey var * her trl yiyecek var. ku ty * Yatak, yorgan, yast k doldurmaya yarayan baz ku lar n ty. * Bu tylerle doldurulmu olan.

ku ty gibi * ok yumu ak (oturacak, yatacak yer). ku umaz, kervan gemez * kimsenin u ramad ss z ve sapa k r yeri. ku uurmamak * hibir eyin veya kimsenin kamas na, gemesine imkn vermemek. ku uu u * ki nokta aras nda do rultu ynnde al nan mesafe. ku uykusu * Hafif uyku, tav an uykusu. ku zm * Siyah, ok ufak taneli ekirdeksiz bir zm e idi. ku yuvas * Ku un iinde bar nd yer. ku a benzemek (veya dnmek) * bir ey dzeltilmek istenirken komik veya biimsiz bir duruma gelmek. ku ak * Bele sar lan uzun ve enli kuma . * Sa laml n art rmak iin, bir eyin evresine geirilen a atan veya metalden ba . * Yakla k olarak yirmi be , otuz y ll k ya kmelerini olu turan bireyler be i, gbek, nesil, bat n. * Yakla k olarak ayn y llarda do mu , ayn a n artlar n , dolay s yla birbirine benzer s k nt lar , kaderleri payla m , benzer devlerle ykml olmu ki ilerin toplulu u. * Bir kre yzeyi, paralel iki dzlemle kesildi inde iki kesitin aras nda kalan blm. * Yeryznn kutuplar, kutup daireleri ve dnencelerle belirlenen be blmnden her biri. * Yer yznde veya herhangi bir gk cisminde belli artlar sa layan blge. * Henz birle tirilmemi ses ve grnt ta yan filmler. ku ak ba lama * D n s ras nda geline koltu a verilmesi treninden nce baba veya ba ka bir byk taraf ndan gelinin al ku ak dolama, ba lama, kemer. * Tarikatlarda, medreselerde belli bir dzeye gelen rencilere ku ak takma treni, kemer ba lama. * Karate, judo gibi Uzak Do u oyunlar nda a ama kaydetme. ku aklama * Ku aklamak i i veya biimi. * Ku ak durumunda olan. ku aklamak * Ku aklarla sa lamla t rmak. ku akl ku aks z * Ku a olan. * Ku a olmayan.

ku am

* Bkz. giyim ku am.

ku aml * Bkz. giyimli ku aml . ku ane * Yayvan kk tencere. ku an lma * Ku an lmak i i. ku an lmak * Ku anmak i i yap lmak. ku an ku anma * Ku anmak i i. ku anmak * Beline ku ak, k l , kemer gibi eyler ba lamak. * Giyinmek. ku ant * Giyecek, ku an lacak ey. * Ku anmak i i veya biimi.

ku at lma * Ku at lmak i i. ku at lmak * Ku atmak i i yap lmak, evresi sar lmak. ku at * Ku atmak i i veya biimi. ku atma * Ku atmak i i, evirme, evreleme, sarma, abluka, ihata.

ku atmak * evresini sarmak, evrelemek, evirmek, ablukaya almak, ihata etmek, muhasara etmek. * evrelemek, oka bulunmak. * Kaplamak. * Bele sar l p ba lanan eyleri ba kas n n beline ba lamak. ku ba * Kk bir ku un ba bykl nde olan (para). ku ba l * inde ku ba olan. ku baz * Ss ku lar yeti tiren ku merakl s . * Padi ahlar n av ku lar n yeti tiren grevli.

ku burnu * Yaban gl a ac ve meyvesi (Rosa canina). ku u * Ss ku lar yeti tirip satan kimse. * Saraylarda ahin, do an gibi avc ku lar n bak m yla grevli kimse.

* Su i leyen saray hasekilerini cezaland rmak ve yola getirmekle grevli haseki subay . ku uba * Ku ulardan sorumlu olan st grevli. ku uluk ku dili ku e * Ku yeti tirme merak veya ku yeti tirip satma i i. * Bir tr di budak. * Kaymak k d .

ku e k d * Ku e. ku ekme i * Turpgillerden, orak yerlerde yeti en, beyaz veya mor iekli, eskiden hekimlikte kullan lm olan otul bir bitki, oban da arc (Thlaspi). ku et ku etli ku etsiz * Gemi veya tren yata . * Ku eti olan. * Ku eti olmayan.

ku gm * Past rman n fileto blm. ku hane * inde ss ku lar beslenilen ve retilen kk oda veya byk kafes.

ku kanad * Gz ak zar n n gz bebe ine do ru bir ok ucu biiminde ilerlemesi. ku konmaz * Zambakgillerden, u dallar yapraks grn te, toprak alt kk saplar ndan kan taze srgnleri yenen bir bitki (Asparagus officinalis). * Ayn familyadan, saks larda yeti tirilen, uzun sapl , ince ve kk yaprakl bir ss bitkisi (Asparagus plumosus). ku ku * Bir olguyla ilgili gere in ne oldu unu kestirmemekten do an karars zl k, i kil, phe. * Ba kalar n n iyi niyet ve amalar n ktye yorarak i killenme duygusu.

ku ku beslemek (veya ku ku duymak) * ku kulanmak. ku ku uyanmak * i killenmek, ku kulanmak, phe uyanmak. ku kucu * A k bir biimde kan tlanmam her eyden ku kuya d en, pheci, septik. * Ku kuculuk yanl s olan, septik.

ku kuculuk * zellikle do a tesi konularda olumlu veya olumsuz yarg da bulunmaktan ekinme temeline dayanan reti, phecilik, septisizm.

ku kuland rma * Ku kuland rmak i i. ku kuland rmak * Ku kuya d rmek, ku kulanmas na yol amak, phelendirmek. ku kulanma * Ku kulanmak i i. ku kulanmak * Ku ku iinde bulunmak, ku ku duymak, phelenmek. ku kulu * Ku ku belirten, ku ku anlatan, pheli. * Ku ku iinde olan, pheli. * Ku kucu.

ku kulu ku kulu * Ku ku iinde olarak, phelenerek. ku kusu kalmamak * bir konuda her eyi bilmek, phe duymamak. ku kusuz * Ku kusu olmayan, i kilsiz. * Elbette, phesiz. ku kuya d mek * ku kulanmak, ku ku beslemek, ku ku duymak, pheye d mek. ku lak ku lar * ok hcreli hayvanlardan, omurgal lar n geni bir s n f . ku lokumu * Yumurta, un ve ekerle yap lan bir tr kurabiye. ku luk * Gnn sabahla le aras ndaki blm. * Av ku lar bol olan yer.

ku luk namaz * Vaktinde k l nmayan sabah namaz iin gne bir m zrak boyu ykseldikten sonra kaza edilen namaz. ku luk vakti * Gnn ilk klar ile gne in bir m zrak boyu ykselmesi aras nda kalan sresi. ku luk yeme i * Ku luk vakti yenilen yemek. ku mar * Ku avlamak iin haz rlanm tuzak, ku tuza .

ku palaz * Difteri. ku yemi * Bu daygillerden, durgun sularda yeti en bir bitki (Phalaris canariensis). * Bu bitkinin taneleri. * Ku lara yedirilen i itli tah l taneleri, dane.

kut

* U ur, baht, talih. * Mutluluk. * Saka ku u. * Kutlamak i i, tebrik. * Kutlama treni. * Mutlu bir olay sebebiyle buna sevinildi ini birine sz, yaz veya arma anla anlatmak, tebrik etmek. * nemli bir olay n gerekle mesi y l dnm dolay s yla tren yapmak, tes'it etmek. * Kutlanmak i i veya biimi. * Kutlanmak i i.

kutan kutlama

kutlamak

kutlan kutlanma

kutlanmak * Kutlamak i i yap lmak, tebrik edilmek. kutlay kutlu * Kutlamak i i veya biimi. * U ur getirdi ine inan lan, u urlu, ongun, mbarek.

kutlu olsun * "u urlu olsun, bolluk ve iyilik getirsin" anlam nda bir kutlama sz. kutlulamak * Kutlamak. kutluluk kutnu kutsal * Kutlu olma durumu. * Pamuk veya ipekle kar k pamuktan dokunmu kal n, ensiz kuma e idi. * Gl bir din sayg uyand ran veya uyand rmas gereken, kuts, mukaddes. * Tap n lacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen, kuts, mukaddes. * Bozulmamas , dokunulmamas , kar k lmamas gereken, stne titrenilen. * Tanr 'ya adanm olan, tanr sal olan.

kutsalla ma * Kutsalla mak i i. kutsalla mak * Kutsal duruma gelmek. kutsalla t r * Kutsalla t rmak i i veya biimi. kutsalla t rma * Kutsalla t rmak i i, kutsama. kutsalla t rmak

* Kutsal duruma getirmek, kutsamak. kutsall k * Kutsal olma durumu, kutsiyet. kutsama * Kutsamak i i, takdis.

kutsamak * Kutsalla t rmak. * Kutluluk dilemek, takdis etmek. kuts * Kutsal.

kutsle me * Kutsle mek i i veya durumu. kutsle mek * Kutsal duruma gelmek. kutsiyet kutsuz * Kutsall k. * U ursuz, kt, menhus. * Mutsuz, zavall .

kutsuzluk * Kutsuz olma durumu. kutu * nce tahta, mukavva, teneke, plstik vb. den yap lm , genellikle kapakl kap. * Elektrik ak m devrelerinde birle tirme yapmak veya ak m bir veya daha fazla kollara ay rmak iin kullan lan ara, buat. * Elektrik veya telefon tellerinin toplan p ba land kap. * (bir kimsede, bir yerde veya eyde) yi veya kt bir zelli in fazlal n belirtir. * Kutunun alabildi i kadar olan. kutu gibi * kk fakat kullan l ve irin.

kutu kutu * 1'den 10'a kadar say lar n gizlice yaz lmas , tahmin edilmesine dayanan ve iki ocuk aras nda oynanan bir oyun. kutucu * Kutu yapan veya satan kimse. kutuculuk * Kutu yapmak veya satmak i i. kutulama * Kutulamak i i.

kutulamak * Kutuya yerle tirmek, kutuya koymak. kutulan * Kutulanmak i i veya biimi. kutulanma

* Kutulanmak i i. kutulanmak * Kutulamak i i yap lmak. kutulay * Kutulamak i i veya biimi. kutulu * Kutusu olan.

kutulu telefon * Halk n kullan m na sunulan, para, jeton veya manyetik zelli i olan kartla al an telefon, ankesrl telefon. kutup * Yer yuvarla n n, ekvatordan en uzak olan yer ekseninin geti i var say lan iki noktas ndan her biri. * Birbiriyle kar t olan eylerden her biri. * Bir konuda yksek bilgisi ve yetkisi olan kimse. * Gk kresinin, dolay nda dnd var say lan eksenin iki ucundan her biri. * Elektrik ak m n olu turan gerilim ayr l n n en yksek dereceyi buldu u iki noktadan her biri. * Bir m knat s demirinin iki ucundan her biri.

kutup engel * Bir pilde elektromotor kuvveti d ren polorma olay na kar gelmek ve elektirk ak m n n durmas n nlemek iin kullan lan (kimyasal maddelerden her biri). Kutup Y ld z * Gk kresinin kutbuna en yak n olan kkay denilen tak m y ld z n en ucunda bulunan, kuzeyi belirleyen, dura an y ld z, Demirkaz k, Kuzey Y ld z . kutuplanma * Kutuplanmak i i, polrizasyon. kutuplanmak * ki kutupta toplanmak. * (pusula ibresi iin) Kutba do ru ynelmek. kutupla ma * Kutupla mak i i. kutupla mak * (bir topluluk) Birbirine kar t gruplara ayr lmak. kutupsal kutur * Kutupla ilgili. * (daire ve krede) ap. * (baz geometrik ekillerde) K egen. * Billrla m silisin do ada ok yayg n bir tr. * Yaln z kuvars tanelerinden birle ik bir kaya, kum ta . kuvertr kuvz * rt.

kuvars kuvarsit

* zellikle erken veya yeni do mu bebeklerin, bula c hastal klardan korunmas amac yla iine yerle tirildi i, belirli s cakl olan ara. kuvve * D nce, niyet. * Bir devletin silhl kuvvetlerinin durumu veya gc. * Yeti.

kuvveden fiile karmak * d nlen, tasarlanan eyi gerekle tirmek. kuvvet * Fiziksel g, takat. * G. * iddet, zor, cebir. * Yetke, erk, nfuz. * Dayan kl olma durumu, tahamml, mukavemet. * Bir niceli in kendisi ile arp larak ykseltildi i derecelerden her biri: 2x2x2=23 denkleminde, 3 say s 2'nin kuvvetini gsterir. * Bir lkenin sava silhl kurulu lar veya gc. * Durgunlu u harekete veya hareketi durgun bir duruma eviren etken, direnci k ran veya diren do uran zellik. kuvvet almak * herhangi bir yard mla gc artmak, kuvvetlenmek. kuvvet bulamamak * cesaret edememek. kuvvet ifti * Birbirine paralel ters ynde ve e it a rl kta iki kuvvetin olu turdu u kuvvet tak m . kuvvet komutanlar * Kara, deniz ve hava kuvvetleri komutanlar na toplu olarak verilen ad. kuvvet vermek * bir konuya ok nem vermek. kuvvetini toplamak * gcn art rmak, kuvvetlenmek. kuvvetle * gl ve sa lam bir biimde. * zerinde durarak, direnerek.

kuvvetlendirici * Gc art ran, glendirici. * (foto raf l kta) Negatiflerin glendirilmesini sa layan banyo. kuvvetlendiri * Kuvvetlendirmek i i veya biimi. kuvvetlendirme * Kuvvetlendirmek i i. kuvvetlendirmek * Glenmesini sa lamak, gcn art rmak. kuvvetleni * Kuvvetlenmek i i veya biimi. kuvvetlenme

* Kuvvetlenmek i i. kuvvetlenmek * G kazanmak, direnci veya gc artmak. kuvvetli * Gc ok olan, zorlu, iddetli. * Sa lam, dayan kl olan. * Grevini iyi yapan, keskin. * ok etkileyici, inand r c , nemli. * Sayg n, nfuzlu. * stn. * Etkili.

kuvvetlice * Olduka gl, kuvvetli. * Biraz gl, biraz kuvvetli. kuvvetler * Kuvvetleri lmeye yarayan cihaz, dinamometre. kuvvetsiz * Gc, kuvveti olmayan, gsz. * Etkisiz. kuvvetsizlik * Kuvvetsiz olma durumu, gszlk. kuvvetten d mek * gc azalmak. kuymak * M s r ununun erimi terya yla kavrulmas , su ilve edilmesi, bir miktar peynir kat lmas ve bir sre kaynat lmas yla elde edilen yemek. * Karadeniz blgesinde ve zellikle Trabzon'da yap lan bir tr yemek. kuyru a girmek * ayakta arka arkaya durulan diziye girmek. kuyru u dikmek * (hayvan) ko maya, ba lamak. * (insan) bulundu u yerden uzakla maya ba lamak. kuyru u kapana k s lmak (veya s k mak) * ok zor duruma d mek. kuyru u titretmek * lmek. kuyru una basmak * birini incitip sald r da bulunmas na yol amak, tahrik etmek. kuyru una teneke ba lamak * biriyle a r derecede alay etmek. * birini, herkesin alay edece i biimde kovmak. kuyru unu k smak * korkup sinmek. kuyru unu k st rmak * birini g bir duruma d rmek.

kuyru unu tava sap na evirmek * haddini bildirmek, gereken dersi vermek. kuyruk * Hayvanlar n o unda, gvdenin art yan nda bulunan, omurgan n uzant s olan uzun ve esnek organ. * Ku larda gvdenin art yan nda bulunan ty demeti. * Koyunun baz trlerinde eritilerek ya al nan bir uzant s . * Baz eylerde kuyru a benzeyen uzant veya ba taraf n aksi ynnde kalan blm. * Birisinin arkas na tak l p hi ayr lmayan kimse. * nsanlar n s ra beklemek iin, art arda durarak olu turdu u dizi. * Ba n arkas na toplanm sa demeti. * Bir harfin biti izgisine yak n yerde, birden bir dn yapan k sa izgi.

kuyruk ac s * H n, al nacak . kuyruk ekmek * gzn evresine kalem veya srme ile izgi ekmek. kuyruk kemi i * Omurgan n alt ucunda bulunan, kuyruk sokumu kemi i ile eklemlenen, nden arkaya do ru yass , gen biiminde kemik. kuyruk olmak * arka arkaya dizilmek, s ralanmak. kuyruk sallamak * yaltaklanmak. kuyruk sokumu * nsanda omurgan n alt ucunun bitim yeri. kuyruk sokumu kemi i * Omurgan n bitiminde, be kuyruk omurunun kayna mas ndan olu an, gen biiminde kemik. kuyruk ya * Koyun kuyru unun eritilmesinden elde edilen ya . kuyruk yapmak * uzun ve pe pe e bir s ra olu turmak. kuyrukkakan * Kara tavukgillerden, bcek ve meyve ile beslenen kk tc bir ku (Saxicola). kuyruklu * Kuyru u olan. * Akrep.

kuyruklu kelebek * Kanatlar siyah benekli sar renkte bir Avrupa kelebe i (Papillio machaon). kuyruklu kurba a * Yumurtadan yeni km ve evrim geirmemi yavru kurba a. kuyruklu piyano * Duvar piyanosu gibi dik olmayan, gvdesi ayak stnde yat k bir durumda bulunan piyano. kuyruklu yalan * ok byk yalan. kuyruklu y ld z

* Gne evresinde byk yuvarlak bir elips veya bir parabol izen, kuyruk denilen kl bir uzant s olan gk cismi. kuyruklu y ld z ba * kuyruklu y ld z n nde giden yuvarlak paras . kuyruklu y ld z ekirde i * kuyruklu y ld z ba n n ortas nda y ld za benzeyen parlak nokta. kuyruklu y ld z sa * kuyruklu y ld z ekirde ini saran kl gaz yuvar . kuyruklular * Omurgal hayvanlardan, amfibyumlar s n f n n, vcut ve kuyruklar uzun, bacaklar zay f, birok semender trlerini iine alan bir alt tak m , urodel. kuyruksallayan * Kuyruksallayangillerden, kanatlar ve vcudunun st blm kl rengi, alt blm de i ik sar olan, uzun kuyruklu, kk, tc ku , yont ku u (Motacilla). kuyruksallayangiller * Kuyruksallayan, incir ku u gibi tc ku lar iine alan familya. kuyruksuz * Kuyru u olmayan. kuyruksuzlar * Kurba alar. kuyruksren * Bir ku . kuytu * Iss z, sessiz ve gze arpmayan (yer). * U rak olmayan, ierlek, sapa (yer). * Sessiz, ss z, tenha yer. * Gn almayan. * Kuytu, sessiz yer. kuyu * Su katman na var ncaya kadar derinli ine kaz lan, genellikle silindir biiminde, evresine duvar rlen, suyundan yararlan lan ukur. * Topra a kaz lan derince ukur. * inden k lamayan durum veya yer. * Yer alt ndaki i yerlerine ula mak iin a lm ve kesit boyutlar derinli ine oranla s n rl , d ey veya d eye yak n ba lant yolu. kuyu amak * kuyu yapmak. kuyu bilezi i * Su kuyusunun a z na oturtulan tek para yontma ta . kuyu f nd * Ye ilken topra a gmlerek ayr bir e ni verilen f nd k. kuyu gibi * ok derin. * bas k ve karanl k yer.

kuytuluk

kuyu kebab * Toprak alt nda zel olarak kaz l p haz rlanm kuyuda pi irilen ebi veya kuzu kebab . kuyu suyu * Kuyudan kar lan ime ve sulamada kullan lan su. kuyu topu u * Kuyunun yap s n veya kuyu ba ndaki tesisleri, kme s ras nda olu abilecek hasara veya zarara kar korumak amac yla kuyu evresinde b rak lan gvenlik topu u. kuyucu * Kuyu kazmay i edinmi kimse. kuyuculuk * Kuyucunun i i veya kuyu kazma i i. kuyudan adam karmak * olumsuz, uygunsuz veya yasal olmayan bir durumda son vererek birini haklar na kavu turmak. * unutulmaktan kurtarmak. kuyudat kuyum kuyumcu * De erli metal ve ta lardan bilezik, kpe gibi ss e yas yapan veya satan kimse, mcevherci. kuyumcu terazisi * Hassas terazi. kuyumculuk * Kuyumcunun i i ve zanaat , mcevhercilik. kuyusunu kazmak * birinin y k m na al mak, kt duruma d mesini istemek. kuz * Glgede kalan (yan). kuzen kuzey kar t . * Teyze, day , hala veya amcan n erkek ocu u, erkek ye en. * Sa n do uya, solunu bat ya veren kimsenin tam kar s na d en yn, drt ana ynden biri, imal, gney * Bulundu u noktaya gre kuzeyde kalan yer. * Bu yne d en, bu ynle ilgili olan, imal. Kuzey Kutbu * ki kutuptan ekvatorun kuzey taraf nda yer alan kutup blgesi. kuzey noktas * Ufukta kuzey do rultusunun gk kresini deldi i nokta. Kuzey Y ld z * Kutup Y ld z . kuzeybat * Ufkun kuzeye ve bat ya e it uzakl kta olan noktas . * Bu ynle ilgili olan. * (resm defterdeki) Kay tlar. * De erli metal ve ta lardan yap lan ss e yas .

kuzeydo u * Ufkun kuzeye ve do uya e it uzakl kta olan noktas . * Bu ynle ilgili olan. kuzeyli kuzgun * Kuzey lkeleri halk ndan olan (kimse). * Birok karga trne, zellikle kara kargaya verilen ad (Corvus corone).

kuzgun gibi * ok kara, ok koyu. kuzguna yavrusu ahin (veya anka) grnr * herkesin kendi yaratt ey irkin de olsa, gzne gzel grnr. kuzguncuk * Hapishane kap lar ndaki demir kafesli pencere. kuzgun * ok koyu, kara.

kuzgun siyah * ok koyu, kara renkli. kuzgunk l c * Ssengillerden, uzun, ensiz ve sivri yaprakl bir ss bitkisi, glayl (Gladiolus illyricus). kuzin kuzine * Teyze, day , hala veya amcan n k z ocu u, k z ye en. * Hem s tmaya, hem de zerinde yemek pi irmeye yarayan byk mutfak sobas . * Gemilerde yemek pi irilen yer, mutfak. * Koyun yavrusu. * Bir meyve veya sebzeye biti ik olan kk meyve veya sebze. * Kuzu etinden yap lm olan (yiyecek).

kuzu

kuzu evirmek * kuzunun gvdesini i e geirip ate korunun zerinde evirerek pi irmek. kuzu di i * St di i. * leri ya larda kan di , peynir di i. kuzu eti kuzu gibi * Kesilmi kuzunun paralan p sat lan eti. * ok uysal.

kuzu gibi olmak * uslanmak, sessizle mek, sakinle mek. kuzu kapama * Kemikli kuzu etinin, arpac k so an , ye il so an, havu, dereotu ile birlikte a r ate te pi irilmesiyle yap lan bir yemek tr. kuzu kap s

* Byk bir kap n n iinde veya yan nda bulunan kk kap , kuzuluk. kuzu kesilmek * uysalla mak, sessizle mek,sakin bir durum almak. kuzu kestanesi * Yaban a alardan elde edilen, kk, lezzetli bir kestane tr. kuzu kuzu * Hi ses karmadan, kar gelmeden, uysal bir biimde. kuzu mantar * Bazitli mantarlardan, ay rlarda, sulak yerlerde yeti en, apkas etli, kal n, koni biiminde, przl, yenilir bir mantar (Boletus edulis). kuzu postuna brnmek * kar s ndakini aldatmak iin gerek ki ili ini saklamak, kendini zarars z ve uysal gstermek. kuzu sarma * Boyu 3 m kadar olabilen, t rman c , beyaz stl, ok y ll k ve otsu bir bitki (Canvolvulus arvensis). kuzugbe i * Sulak ay rlarda yeti en, apkas kal n ve etli, yenir bir mantar e idi (Agaricus campestris). kuzukula * Kara bu daygillerden, sulak yerlerde yeti en, iekleri iki evcikli ve k rm z mt rak bir bitki, yapraklar salata olarak kullan l r (Rumex acetosa). kuzukula asidi * Oksalik asit. kuzulama * (koyun) Yavrulama. * Kuzu yry gibi emekleme. kuzulamak * (koyun) Yavrulamak. * (ocuk) Ellerini yere dayayarak dizleri stnde emeklemek. kuzula ma * Kuzula mak i i. kuzula mak * Kuzu gibi uysal ve zarars z duruma gelmek. kuzulu * (koyun iin) Kuzusu olan. * (meyve ve sebze iin) Kendisine biti ik olarak ayn cinsten kk tanesi olan. * Kuzu bar na , a l. * Yumu ak huyluluk. * Byk kap lar n ortas ndaki kk kap , kuzu kap s .

kuzuluk

kuzuluk kap s * Hanlarda byk kap zerindeki kk kap . kuzum! -k * ok amal k, yalvarma veya dikkat ekme anlamlar ta yan bir nlem. * Bkz. -ki.

Kbal kbik

* Kba halk ndan olan. * Kp ve kesme biiminde olan. * Kbizm ak m na uyularak yap lm olan. * Kp (II) biiminde olan. * Kbizmle ilgili olan. * Kbizmi uygulayan, kbizm yanl s (kimse). * Nesneleri geometrik biimlerde gsteren bir sanat ak m . * Bkz. -g / -gi. * ok kk. * Boyutlar , benzerlerininkinden daha ufak olan, byk kar t . * Eni, boyu az. * Daha az ya l . * Niceli i az olan. * Niteli i a a olan, baya . * Geri a amada. * stn yetene i olmayan. * Bymesini, geli mesini henz tamamlam olan. * ocuk. * (ses) K s k, parlak olmayan. * Ya , makam, rtbe, derece bak m ndan daha a a olan (kimse). * Kk abdest.

kbist

kbizm -k kck kk

kk abdest * eme ihtiyac , i , idrar. kk ad * lk ad, soyad olmayan n ad.

Kk Asya * Anadolu. kk ay * ubat ay , gck ay.

kk bey * Evin kk erkek ocu u. * tk r ld m, mar k gen. kk burjuva * Gelir dzeyi d k ehirli halk. kk apl * De eri ve a rl az. kk apta * Belirli bir lde. * Yayg n olmayan.

kk da lar ben yaratt m demek * ok bbrlenmek, kibirlenmek. kk dalga * Orta dalga. kk dil * Damak ete inin ortas nda bulunan kk uzant . kk dil nsz * Akci erlerden gelen havan n art damakta kk dilin evresinden s zarak kmas yla olu an nsz: . kk dilini yutmak * a rmak, donakalmak. kk d mek * de eri veya onuru sars lmak. kk d rmek * de erini veya erefini sarsmak. kk gezegen * Bilinen dokuz byk gezegene gre ok kk olan gezegen. kk grmek * de er, nem vermemek. kk han m * Evin k z veya gen gelini. kk harf * Byk harflerden ayr biimde yaz lan harf, minskl. kk Hindistan cevizi * ki eneklilerden, s cak iklimlerde yeti en bir a a (Myristica frangrans). * Bu a ac n baharat olarak da kullan lan ceviz biimindeki yemi . kk kan dola m * e itli organlardan gelen toplardamarlar n kan sa kulak k ve sa kar nc a ta mas , oradan da atardamarlarla kan n akci erlere ula t r lmas ve oradan sol kulak a ta nmas dzeni. kk karga * Karga cinsi bir tr ku . kk kpr * Vcudun, s rt yere dnk olarak avular ve dizler stnde dayal ve gergin bulundu u durum, el diz kprs. kk kyn byk a as * byklk taslayanlar iin sylenir. kk kumru * Kumru cinsi bir tr ku . kk mart * Mart cinsi bir tr ku . kk mevlit ay * Kamer takviminin drdnc ay , rebiylh r. kk oynamak * kumarda az para ile oynamak.

kk nerme * Bir tas mda, kk terimi ta yan ncl, minor. kk parmak * Bkz. sere parmak. kk sakarca * Sakarya cinsi bir tr ku . kk sesli uyumu * Bkz. kk nl uyumu. kk algam * Turpgillerden, iekleri kokulu, tohumlar ndan k aralar nda ve sabun yap m nda kullan lan bir ya kar lan, kolzaya benzeyen bir bitki, ya algam (Brassica rapa). kk tansiyon * Kan n beyin iindeki bas nc . kk terim * Bir tas mda, varg n n konusu olan terim. kk tvbe ay * Kamer takviminin alt nc ay , cemaziylh r. kk nl uyumu * Trke bir kelimede dz nllerden (a, e, , i) sonra dz nllerin, yuvarlak nllerden (o,,u,) sonra dar yuvarlak (u,) veya dz geni (a,e) nllerin gelmesi: Evler. Etek. Salk mlar. rdek, Okul, Sucular n gibi. Kkay * G n kuzey kutup blgesinde, Byk Ay 'n n tersi durumda, bir tak m y ld z, Dbbasgar. kkba * Kasapl k hayvanlardan koyun ve keiye verilen ortak ad. kke * Biraz kk.

kkle kk, bykle byk olmak * her ya taki ki ilere kar dosta, arkada a davranmak. * her makam ve durumdaki ki ilere kar dosta ve anlay gsterek davranmak. kkle me * Kkle mek i i. kkle mek * De erini yitirmek. kkl bykl * "K de by de birlikte" anlam nda kulan l r. kklk * Kk olma durumu. * nsana yak mayacak, insan n de erini azaltacak davran .

kksemek * Kmsemek. klme * Klmek i i.

klmek * Bykken herhangi bir sebeple ufak duruma gelmek. * Bzlmek, hacimce ufalmak. * De er ve onurunu azaltacak davran ta bulunmak. kltme * Kltmek i i, tasgir. * Bir eyin k n gsteren sz biimi.

kltme eki * Kelimelerin anlam na kklk, azl k, sevgi, ac ma kavramlar katan ekler. Trkede bu kavramlar u eklerle sa lan r. kltmek * Bykken daha kk duruma getirmek. * De erini ve onurunu azaltmak. * Ya n gizleyerek kk gstermek. kl * Klmek i i veya biimi. kmen * Benzerlerinden daha kk olan, pek kk.

kmencik * yi ve kk. kmseme * Kmsemek i i. kmsemek * De er ve nem vermemek, kk grmek, kmsemek. kmsenme * Kmsenmek i i. kmsenmek * Kmsemek i i yap lmak. kmseyi * Kmsemek i i veya biimi. krek * Biraz kk. kf * Ekmek, peynir gibi organik maddelerin zerinde, nem ve s n n etkisiyle olu an, o u ye il renkli mantar. * Pas.

kf ba lamak (veya tutmak) * kflenmek. * unutulmak. * bitmek, kalmamak. kf kokmak * kapal , nemli yerler gibi a r kokmak. kf kokusu * A r, pis ve bunalt c koku. kf ye ili * (renk iin) A k ye il.

kfe

* Genellikle s t veya ba ka a a dallar ndan rlen, yk ta maya yarayan, kaba ve dayan kl sepet. * Kaba et, k . * Bir kfenin alabildi i miktar. * Kfe yapan veya satan kimse. * Kfe ile s rt nda te beri ta yan hamal.

kfeci

kfecilik * Kfecinin i i. kfelik * Bir kfeyi dolduracak miktarda. * Kendi kendine yryemeyecek derecede sarho (kimse).

kfelik olmak * ok sarho olmak. kffar * Mslman olmayanlar, kfirler.

kflendirme * Kflendirmek i i. kflendirmek * Kf ba lamas na yol amak. kflenme * Kflenmek i i. kflenmek * Kf olu mak. * Zaman gemek, khnele mek. * al ma f rsat bulamayarak zelliklerini veya yetene ini yitirmek. kfletme * Kflendirme.

kfletmek * Kflendirmek. kfl * Kflenmi olan. * Zaman gemi , khne. * Saklanm alt n para. * Bkz. mantar hastal . * Nankrlk. * Kfretmek i i, svme. kfretmek * Svmek. kfr * Svme, svmek iin sylenen sz, svg.

kflce kfran kfretme

* Tanr 'n n varl ve birli i gibi dinin temellerinden say lan inanlar inkr etme ve bu yolda sylenen sz. * Olumlu i leri kt gsterme, varl klar inkr etme. kfr kfr * (rzgr iin) Tatl , serin ve hafif bir biimde eserek. kfr savurmak * kfretmek. kfr yemek * kendisine kfredilmek. kfrbaz * Kaba svgleri ok kullanan, a z bozuk.

kfrbazl k * Kfrbaz olma durumu. kfr basmak * kfretmek. kfv kheyln kkre kkreme * Kkremek i i. kkremek * (aslan) Ba rmak. * Co mak, ta k nl k gstermek. * (deniz, nehir iin) Kabarmak, ta mak. * K zg nl k ve fke ile yksek sesle ba rmak. * Co kuyla sald rmak. * Mayalan p kabarmak. * Gr bir biimde yeti mek. kkreyi * Kkremek i i veya biimi. kkrt * Atom numaras 16, atom a rl 32,06 olan, do ada saf veya ba ka cisimlerle birle ik olarak bulunan, sar renkli, 119 C de eriyen ve 444 C de kaynayan element, sulf. K saltmas S. kkrt ie i * Kkrt buhar n n birdenbire so utulmas yla elde edilen kkrt. kkrtatar * Kkrtl buhar karan ve zerinde kkrt biriken alan. kkrtleme * Kkrtlemek i i. kkrtlemek * Toz kkrt serpmek. kkrtlenme * Birbirine benzeyen veya yak an, denk. * Soylu Arap at . * fke veya cinsel istek yznden sald r c bir durum alan (hayvan).

* Kkrtlenmek i i. kkrtlenmek * Kkrtlemek i ine konu olmak veya kkrtlemek i i yap lmak. kkrtl * inde kkrt bulunan.

kkrtsz * inde kkrt bulunmayan. kl * Yanan eylerden arta kalan toz madde. * Yanm bir yap n n kal nt s . * Btn, tm.

kl

kl ba lamak * (ate iin) snmek. * gcn, etkisini yitirmek. kl re i * Klde pi irilen rek. kl etmek * yakmak, kavurmak. * birinin var n yo unu yok etmek. kl gibi * (bet beniz iin) soluk, renksiz.

kl kesilmek * heyacandan rengi solmak. kl olmak * btnyle yanmak. * var n yo unu yitirmek. kl rengi * Odunun yanmas yla olu an, kln akla kara aras ndaki rengi, gri. * Bu renkte olan.

kl rengi et sine i * Eklem bacakl lar n bcekler s n f ndan, larvalar n hayvan ls veya et zerine b rakan bir tr sinek (Sartophaga carnaria). kl tablas * Sigara klnn, iine dklp biriktirildi i cam veya metal kap. kl ufak olmak * ok kk paralara ayr lmak. kl yemek (veya yutmak) * kurnazca yap lan bir oyuna d mek, aldat lmak. klh * Erkeklerin giydi i genellikle keeden, ucu sivri veya yksek ba l k. * ine baz eyler koymak iin huni biiminde bklm k t kap. * Bu kab n alabilece i miktar. * Oyun, hile.

klh giydirmek * hile ile, oyunla aldatmak. klh kapmak * dzen, dalavere ile bir i in ba na gemek. klh pe inde olmak * yalan ve dolanla bir i in ba na gemeye al mak. klh takmak * hile ile, oyunla kand r p paras n almak. klh * Klh yapan veya satan kimse.

klh ma anlat! * sylediklerine hi inanam yorum, beni kand ramazs n. klh ms * Klha benzer, klh and ran. klh n havaya atmak * pek ok sevinmek. klh n ters giydirmek * ok kurnaz olmak. klhlar de i tirmek (veya de i mek) * "bozu mak" anlam yla ve tehdit olarak kullan l r. klhl * Klh olan. * Koni biiminde tavan olan. klhs z * Klh olmayan. klbast * Izgarada pi irilen kemiksiz et. klbast l k * Klbast yapmaya elveri li olan (et). kle * Eritilerek kal ba dklm maden veya ala m. * Y n durumundaki nesnelerin olu turdu u kme. * Kle durumunda olan.

kle gibi oturmak * yorgun veya bitkin bir durumda kvermek. klele me * Klele mek i i. klele mek * Kle durumuna gelmek. * ok yorulmak. kldken * Kad n, e . kldr

* Bkz. pald r kldr. klek * Bal, ya , yo urt gibi eyler koymaya yarar tahta kova. klfet * S k nt l zorluk, yorgunluk. * Byk masraf.

klfete katlanmak * s k nt ya, zorlu a nem vermemek. klfetli * S k c , zor, yorucu, zen isteyen. * Byk masraf gerektiren. * S k nt s z, kolay, zen istemeyen. * Az masrafla yap lan.

klfetsiz

klfetsizce * Klfet alt na girmeden, klfete katlanmadan. klhan * Hamamlar s tan, hamam n alt nda bulunan kapal ve geni ocak, cehennemlik.

klhan makinesi * Enerji reten makinelerde yanmay sa layan ana blm, yanma hcresi. klhanbeyce * Klhanbeye benzer biimde, klhanbey gibi. klhanbeyi * Kendilerine zg giyini ve konu ma biimleri olan, argo kullanan, ba bo , haylaz delikanl , kabaday , serseri, hayta, klhan, apa . klhanbeyi a z * Klhanbeye yak r biimde konu ma. klhanbeylik * Klhanbeyi olma durumu, kabaday l k. * Klhanbeyine yak r davran . klhanc * Hamam oca n yakan kimse. klhan * Klhanbeyi, kabaday , serseri, hayta, apa . * Hafif svg anlam ta yan bir ok ama sz. klkedisi * ok yen, ate in yan ndan ayr lmayan (kimse). * Uyu uk, miskin (kimse). * Pasakl , grgsz (kad n). klleme * Kllemek i i. * Bir mantar n yapt ba hastal . * Genellikle ate in zerini klle rtmek.

kllemek

klleni kllenme

* Kllenmek i i veya biimi. * Kllenmek i i.

kllenmek * Genellikle ate in zerinde kl olu mak. * Bir ac , bir s k nt unutulur gibi olmak. kll * Btne ve genele ili kin. * Tmel. klliyat * Bir yazar n btn eserlerini ieren dizi. klliye * Bir caminin evresinde cami ile birlikte kurulmu medrese, imaret, sebil, kitapl k, hastahane gibi e itli yap lar n btn. klliyen klliyet * Btnyle, tamam yla, tamamen. * Btnlk, tmlk. * okluk, bolluk. * Pek ok, bir hayli. * inde veya zerinde kl bulunan. * inde kl eritilip szlerek elde edilen su. kllk * Kl ve sprnt at lan yer, plk. * Sigara tablas . * Kazan ve sobada kllerin dkld yer.

klliyetli kll kll su

kllk a z * Klhanbeylerinin kulland dil, argo. klot * K sa, beli lstikli i ama r , don. * Daha ok binicilerin giydikleri, paas dar, st blm geni pantolon.

klot pantolon * Bkz. klot. klotlu orap * Kalalar da iine alabilecek biimde retilmi orap. klt * Tapma, tap nma. * Din. * Din tren, ibadet, yin. * Kle.

klte

* Kaya. * Demet, ba lam. kltivatr * Topra yzeyden i lemeye yarayan di li alet. kltr * Tarih, toplumsal geli me sreci iinde yarat lan btn madd ve manev de erler ile bunlar yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullan lan, insan n do al ve toplumsal evresine egemenli inin lsn gsteren aralar n btn, hars, ekin. * Bir topluma veya halk toplulu una zg d nce ve sanat eserlerinin btn. * Muhakeme, zevk ve ele tirme yeteneklerinin renim ve ya ant lar yoluyla geli tirilmi olan biimi. * Bireyin kazand bilgi. * Uygun biyolojik artlarda bir mikrop trn retme. * Tar m. kltr ak m * Bir toplumun kltrnden baz elerin ba ka bir topluma gei i. kltr bal k l * Belli merkezlerde zel olarak haz rlanm havuzlarda bilimsel yntemlerle bal k retme i i. kltr bitkileri * nsanlarca yeti tirilen bitkilerin btn. kltr evresi * Bir ulusun kltrn, ba ka uluslar n kltrleriyle ili ki iinde geli erek katmanla m ve ba l la m bir zellikler btn olarak tan mlayan kuram. kltr g * Bir kltr motifinin veya kltrel bir uygulaman n bir ba ka kltre gemesi. kltr ortam * Canl veya uyku durumunda olan belirli mikroorganizmalar n yeti tirmek ve geli tirmek zere a land besin maddeleri ortam . kltr saray * inde e itli kltr al malar iin ayr lm salon, i lik, kitapl k vb. yerler bulunan byk bina. kltr sitesi * Kltre ve kltrn geli imine hizmet etmek amac yla kurulmu opera, tiyatro, sergi saray vb. binalar toplulu u. kltr varl klar * Bir blgede bulunan madd kltr rnleri veya eserleri. kltre alma * Kf mantar e itleri ve bakteri gibi mikroorganizmalar n bir kltr ortam nda retilmesi i lemi. kltrel * Kltre ili kin, kltrle ilgili.

kltrel antropoloji * Bkz. sosyal antropoloji. kltrfizik * Jimnastik. kltrlenme * Kltrlenmek i i veya durumu. kltrlenmek

* Bir arada bulunan iki bireyin veya etnik grubun de er yarg lar ile kltrel birikiminin zellikleri birbirinden etkilenerek de i ikli e u ramak. kltrl * Kltr geli mi olan.

kltrllk * Kltrl olma durumu. kltrsz * Kltr olmayan.

kltrszlk * Kltrsz olma durumu. klnk * Ta lar , kayalar paralamakta kullan lan sivri kazma.

kln savurmak * bir eyi btnyle bitirip yok etmek. klstr * Y pranm , eski grn l olan. * Bak ms z.

klstrlk * Klstr olma durumu. klyutmaz * Aldanmaz, kolay inanmaz. kmbet * Kubbe. * Dam kubbe biiminde olan yap . * Kubbe biiminde toparlak kabart . * Tmsek biimindeki y n. * Birok canl n n veya nesnenin olu turdu u topluluk, grup. * Kme biiminde olan, kmeyi and ran. * Tak mlar n durum ve nitelikleri gz nnde bulundurularak belli say daki tak mdan olu turulan topluluk, * Ko ularda, kendili inden olu an yar gruplar n n her birine verilen ad. * Bir dershanede rencilerin, belli bir e itim veya retim amac yla bir sre iin olu turduklar tak m veya

kme

lig. bek.

kme bulut * st blmleri bembeyaz ve kme durumunda, taban da o u kez yatay ve esmer bulut, kmls. kme al mas * rencilerin, aralar nda setikleri bir ba kan n k lavuzlu u alt nda i birli i yaparak ortak amalar do rultusunda al malar na imkn sa layan e itim yntemi. kme kme * Kmeler durumunda. kmeden d me * Bulundu u kmedeki tak mlardan en az puan alarak veya puan e itli inde daha kt averaja sahip olmas yznden bir alt kmeye inme, ligden d me. kmeleme * Kmelemek i i.

* Film yap m n kolayla t rmak amac yla ayn dekor iindeki ekimleri bir araya toplama, oyuncular n al ma durumlar n dzenleme. kmelemek * Kme durumuna getirmek, y mak, biriktirmek. kmeleni * Kmelenmek i i veya biimi. kmelenme * Kmelenmek i i. kmelenmek * Bir yere toplanmak, y lmak. kmele im * Bir hastal a kar a lanm olan veya hastal k geirmi bir canl n n kan nda bulunan maddenin, hastal n mikroplar n kme durumuna getirme olay , agltinasyon. kmele me * Kmele mek i i. kmele mek * Kme durumunda toplanmak. kmeli kmes * Kmesi olan. * Tavuk, hindi gibi evcil hayvanlar n bar nmas na yarayan kapal yer. * Ufak ev.

kmltif * Katlanm , birikmi , yo un, kmeli. kmlt kmls * Kme bulut. -kn knc knde * Bkz. -g n/-gin. * Susam (taneleri). * Sulular n aya na ba lanan demir halka, kstek. * Gre inin, hasm n alt na al p bir elini nden, tekini arkadan geirerek kilitlemesi. * Dzen, tuzak, oyun, hile. * K rlarda, ormanlarda e reti olarak yap lm beki veya avc kulbesi.

kndeden atmak * aldatarak tuza a d rmek. kndeleme * Knde oyununu yapma. kndelemek * Knde oyununu yapmak. kndeye gelmek

* aldanmak, tuza a d mek. kndeye getirilmek * aldat lmak, tuza a d rlmek. kndeye getirmek * knde de durumuna girmesini sa lamak. * oyuna getirmek, tuza a d rmek. knefe kney * S cak yenilen bir e it peynirli tel kaday f. * Gne e bakan yan, gney, kuzey kar t .

kngldeme * Kngldemek i i. kngldemek * Uyuklamak. * Elden ayaktan d mek. kngrdemek * Kngldemek. knh * z, kk, i yz.

knhne varmak * bir eyin zn, asl n anlamak. knk knye * Bir kimsenin ad , soyad , lkesi, do umu, mesle i gibi zelliklerini gsteren kay t. * Bu zelliklerin yaz l oldu u bilezik, kolye gibi metalden e ya. * Soyu sopu ile ilgili kimlik bilgileri. knyesi bozuk * Kt durumlar grlm olan, sab kal . knyesi gelmek * (sava ta) Bir askerin lm haberi kendi evine bildirilmek. knyesini okumak * ay plar n yzne vurarak bir kimseye svmek. kp kap. * Su, pekmez, ya gibi s v lar veya un, bu day gibi tah llar saklamaya yarayan, geni kar nl , dibi dar toprak * Sarho . * Baz deyimlerde okluk, fazlal k bildirir. kp * Birbirine e it karelerden olu an alt yzl dikdrtgen, mikp. * Bir cismin hacminin l birimi. * Bir say n n nc kuvveti: (43)=4x4x4=64. * Kp biiminde nesne. kp gibi * pek i man. * Pi mi toprak veya imentodan yap lm kal n su borusu.

kp eker * Kp biiminde alt yz olan eker, kesme eker. kpe * Kad nlar n kulak memelerine takt klar ss tak s . * Baz hayvanlar n boyunlar n n iki yan ndan sarkan deri uzant lar .

kpe ie i * Kpe ie igillerin rne i olan ss bitkisi (Fuchsia). * Bu bitkinin k rm z , pembe, mor veya beyaz renkli ie i. kpe ie igiller * Ayr anak yaprakl iki eneklilerden, kpe ie i, yak otu, gl kestanesi gibi bitkileri iine alan bir familya. kpe dnmek * ok i manlamak. kpeli * Kpe takm olan. * Kpeye benzer bir deri uzant s olan. kpelik * Dalyan direklerini dikerken alt ucun batmas n sa lamak iin ba lanan ta veya zincir. kpe te * Gemilerde gverte hizas nda skarmoz ba lar na tutturulan dikmelerin d yzlerine kaplanan kaplamalar n olu turdu u siperler, borda kaplamalar n n en st, gverteden yukar kalan blmler, parapet. * Duvarlar n zerine, balkon veya pencerelerin iine imento ve mozayik kar m ile yap lan dolgu set. kple i * Kre in, baltan n sap tak lan yeri. kpleme * Kar nda su birikmesi sebebiyle olan, i meyle beliren hastal k.

kplere binmek * ok fkelenmek. kpl * Kp olan. * Rak s bol, ucuz meyhane. * ok rak ien, ayya .

kpn doldurmak * eline f rsat gemi ken oka para biriktirmek. kr * yi bak m ve il tedavisi. * zel tedavi yntemi.

kr yapmak * sa l korumak amac yla herhangi bir yntemi bir sre uygulamak. krar * Gney Amerika yerlilerinin oklar na srdkleri bitkisel zehir. kraso krdan * Ac portakal kabu undan yap lan bir iki. * Di leri temizlemek iin kullan lan kk ara.

krdan gibi * ok zay f, incecik, elimsiz. krdanl k * Krdan koymaya yarayan kap. krd * Klsik Trk mzi inde si bemol notas n and ran perde. * Dgh perdesindeki bir makam.

krdlihicazkr * Klsik Trk mzi inde, rast perdesinde bir makam. kre * Btn noktalar merkezden ayn uzakl kta bulunan bir yzeyle s n rl cisim. * Yeryz, dnya. kre * Madenci oca , maden f r n . kre ku a * Bkz. ku ak. krek * Toprak, kmr gibi eyleri bir yerden bir yere al p atmaya, ta maya yarayan ve yayvan bir blm, buna ba l uzun bir sap bulunan ara. * Kk deniz teknelerini yrtmeye yarayan, bir ucu yass , uzun a a. * Krek cezas . krek ayakl lar * Pelikanlar , kara batakgilleri iine alan ku lar tak m . krek cezas * Gemilerde krek ekme yoluyla uygulanan ceza. * (daha sonra) A r hapis cezas . krek ekmek * deniz teknesini yrtmek iin kre i kullanmak. krek kadar (veya papu kadar) dili olmak * sayg s zca davrananlar iin sylenir. krek kemi i * Omzun art blmnde bulunan, gen biiminde geni ve ince kemik. krek krek * Krekler dolusu, pek ok. kreki * Krek yapan veya satan kimse. * Sandal vb. de krek eken kimse. * F r n, tren, vapur gibi yerlerde oca a krekle kmr atan kimse.

krekilik * Krek yapma veya satma i i. * Sandal vb. de krek ekme i i. * F r n, tren, vapur gibi yerlerde krekle oca a kmr atma i i. kreleme * Krelemek i i.

krelemek * Krekle at p temizlemek. krelenme * Krelenmek i i. krelenmek * Krekle at lmak, krekle y lmak. kreme kremek kremsi * Kremek i i. * Krekle at p temizlemek, krelemek. * Kreye benzeyen. * E rili i azar azar de i en ve biimi kreye yak n olan kat cisim. * Kre ile ilgili olan. * Kre biiminde olan, krev.

kresel

kresel gk bilimi * Gk kresindeki cisimlerin yerlerinden sz eden bilim. kresel gen * Bir kre yzeyi zerine izilen ve kenarlar byk ember yay olan gen. kresel valf * Do al gaz sisteminde gaz ak n kesmeye yarayan let. kreselle me * Kreselle mek durumu, globalle me. kreselle mek * Dnya milletleri, ekonomi, siyaset ve ileti im bak mlar ndan birbirine yakla ma ve bir btn olmaya gtrmek, globalle mek. krev kreyici * Cevher veya posay , sabit bir makara zerinden dn yapan sonsuz halat arac l yla arkaya do ru kreyen mekanik dzen. kreyve * Yuvar. krit kriyum * Atom numaralar 96 ile103 aras nda bulunan elementlerin genel ad . * Kresel, toparlak.

* Aktinitlerden, pltonyum 239 'un helyum ekirdekleriyle bombard man ndan elde edilen, atom numaras 96 atom a rl 248 olan, radyoaktif bir element. K saltmas Cm. krk * Baz hayvanlar n, giyecek yapmak iin i lenmi postu. * Krkten yap lm .

krk bce i * K n kanatl lardan, esmer uzun k ll , krk, hal , kee ve ynlleri kemiren bir bcek (Attegenus pellio).

krkas krk

* Stle engillerden, meyve ekirdekleri zehirli bir bitki, Hint f st (Jatropha curcas). * Hayvan postlar ndan krk haz rlayan veya bu i in ticaretini yapan kimse.

krklk * Krk haz rlama sanat . * Krk ticareti. krkl * Krk olan, krk giymi . * Krkle sslenmi . * Postu krk olarak kullan lan (hayvan). * Krnemek i i.

krneme

krnemek * (hayvanlar iin) S ca n veya so u un etkisiyle birbirine sokulup toplanmak. krs * Kalabal a kar sz syleyenlerin zerine kt klar ykseke yer. * Bir fakltede ara t rma ve retim birimi. * Sandalye. krs ba kan * niversitede bir blmn idar i lerinden ve e itim, retim, ara t rma grevlerinden sorumlu retim yesi. krs hocas * Camilerde krsiden vaaz veren hoca. * niversitede bir krsde grevli olan retim yesi. krs eyhi * Bkz. krs hocas . Krt * n Asya'da ya ayan bir topluluk ve bu topluluktan olan kimse. krtaj kaz ma. * Vcutta bo luklar iinde bulunan yabanc cisimleri, hasta veya zararl say lan dokular kaz yarak alma, * Dl yata n n iini kaz y p dlt alma i i.

krtajc * Krtaj yapan (kimse). krtn krtn krme krmek * Kremek. ks * Yk hayvanlar na vurulan semer, palan. * Rzgr n etkisiyle kuytu yerlere toplanm kar y n . * Krmek i i.

* Ksm , darg n. ks ks * Sessizce ve bzlm bir durumda. kse en * abuk ve s k s k ksen (kimse). * Kstm otu. * Ta a veya duvara delik amak iin kullan lan uzun, a r ve bir ucu sivri demir. * Ta kald rmakta kullan lan, uzun demir ubuk veya basit, a atan kald ra. * Ksm olan, gcenik, mu ber. * Geli memi , kk kalm . * Kstm otu.

ksk

kskn

kskn kskn * Gcenik, darg n bir biimde. ksknle me * Ksknle mek i i. ksknle mek * Kskn duruma gelmek. ksknlk * Kskn olma durumu, ks. kskt * it sarma gillerden, ince uzun ipliksi saplar yla, asma, baklagiller ve baz meyve a alar na sar larak onlar smren, klorofilsiz bir asalak bitki, eytan sa (Cuscuta). ksktk * ok sarho , krktk. kslk ksme ksmek * Ks olma durumu, darg nl k. * Ksmek i i. * Dar lmak. * Geli ememek, byyememek. * Grevini yerine getirememek. * Bir madde, herhangi bir sebeple istenilen niteli ini yitirmek. * Hayvan yemi, yakacak ve gbre olarak kullan lan, ya veya suyu kar lm her trl ya l tohum ve bitki * z al nm meyvelerin kalan blm. * S ra, sayg tan madan davranan (kimse). kstaha * Kstah, sayg s z (bir biimde).

kspe art . kstah

kstahla ma * Kstahla mak i i.

kstahla mak * Kstah duruma gelmek. kstahl k * Kstah olma durumu veya kstaha davran . kstahl k etmek * kstaha davran larda bulunmak. kstere * Bir e it uzun rende. * De irmen ta yap lan ta . * Bile i ark . kstm otu * Baklagillerden, dokunuldu unda yapraklar prsyen bir bitki, kse en (Mimosa pudica). kstrme * Kstrmek i i. kstrmek * Ksmesine yol amak. ksuf ksur * Gne tutulmas . * Artan blmler, geriye kalan blmler, kesirler. * Tam say dan sonra gelen kesirli say . * Artan, geriye kalan paralar, kesirler, ksur. * Ksuru olan. ksursuz ks ksl ks me * Ks mek i i. ks mek * Birbirine ksmek, kar l kl dar lmak. k ade k at * A k, a lm . * Ama, a l . * Gzellik, ho luk. * Tavlada bir e it oyun. * A kl k, ferahl k. * Ksuru olmayan. * Ksknlk. * Aralar nda darg nl k, ksknlk bulunan.

ksurat ksurlu

k ayi

k ne k m

* Kara burak. * Ku ku. * Kayg .

k mlenme * K mlenmek i i. k mlenmek * Ku kulanmak. * Kayg lanmak. kt * K sa ve kal nca; sivri ve uzun olmayan. * Keskin olmayan. * Tahta gibi kat eylere vuruldu unda kan sesi anlat r. * st ste kt sesi kararak. ktikl * Yapraklar n her iki yznde bulunan ve suyu s zd rmad iin bitkinin kurumas na engel olan ince zar. * Kabuklular n ve bceklerin rtene inin koruyucu, kitinli katman . * Bitkilerin kutikllerini olu turan, geirgen olmayan bal mumu yap s nda madde.

kt kt kt

ktin

ktinle me * Sellozun ktin biimine dn mesi. ktle * (kat maddeler iin) Byk para, kme, y n. * Bir yerde toplanm , bir araya gelmi insan toplulu u, kitle. * Belirli i leviyle zellik gsteren byk insan toplulu u. * nsanlar n byk o unlu u. * Bir nesneye uygulanan kuvvetle, olu an ivme aras ndaki orant y veren kat say veya nesne niceli i. * Ktlemek i i. ktlemek * Bir yere arp p kt diye ses karmak. ktlesel ktle me * Ktle ile ilgili olan. * Ktle mek i i.

ktleme

ktle mek * Kt duruma gelmek. ktle tirme * Ktle tirmek i i veya durumu. ktle tirmek * Kt duruma getirmek.

ktletme

* Ktletmek i i.

ktletmek * Kt diye ses kartmak. ktl ktlk * Kt olma durumu. kttedek * Birdenbire ve kt diye ses kararak. * ekirdekli, i itli (pamuk).

kt e geirmek * ana deftere yazmak. ktk * Kal n a a gvdesi. * Kesilmi a a gvdesi. * Kesimden sonra a a gvdesinin toprakta kalan blm. * Asma fidan . * Resm kay t defteri, ana defter. * Grgsz, kaba (kimse).

ktk gibi * ok i mi . * ok sarho . ktkle me * Ktkle mek i i. ktkle mek * Sert ve duygusuz bir duruma gelmek. ktklk * ine arjre geirilmi tfek fi e i konulan ve palaska kay na geirilen ksele anta, fi eklik.

ktphane * Kurulu ama ve grevine uygun kitap, film, plk gibi her trl d nce ve sanat rnn toplayan, dzenleyen ve genel olarak ilgilenen okurlara sunan kurulu . * Kitap sat lan dkkn, kitap evi. ktphaneci * Kitapl kta grevli kimse. * Kitapl k bilimci. * Kitap evi sahibi, kitap . ktphanecilik * Kitapl k grevlisinin i i. * Kitapl k bilimi. ktr ktr * Elma, ayva, karpuz gibi gevrek meyveler kesilir veya s r l rken kan sesi anlat r. * Bu trl ses karan, taze. ktrdeme * Ktrdemek i i. ktrdemek

* Ktr ktr diye ses karmak. ktrdetme * Ktrdetmek i i. ktrdetmek * Ktr ktr diye ses kartmak. ktrt kvet * Ktr ktr diye kan ses. * inde baz eyler veya el y kanan kap. * Banyoda iinde y kan lan tekne. * Kveyt halk ndan olan. * Romen rakamlar dizisinde 50 say s n gsterir. -l -l -lL demiri * Sanayide kullan lan L biiminde bklm demir ubuk. -l-, -al- / -el* S fattan fiil treten ek: k sa-l-, yce-l-, sivri-l- vb. l, L * Trk alfabesinin on be inci harfi. Le ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan tml di eti-avurt nszn gsterir. L nsznn biri art (kal n), br de n (ince) olmak zere iki tr vard r. La l * Lntan' n k saltmas . * Gam dizisinde "sol" ile "si" aras ndaki ses. * Bu sesi gsteren nota i areti. * simden isim treten ek; yer isimleri yapar. * simden fiil treten ek: su-la-, ta -la-, tuz-la-, gz-le-, gece-le-, hece-le- vb. lakal lbada * En az ndan, hi olmazsa. * simden s fat treten ek: ye il < ya - -l, do al < do a-l, yasal < yasa-l vb. * Fiilden isim treten ek: okul < oku-l, inal < ina-l vb. * Fiilden fiil treten ek; edilgen fiil at lar kurar: yaz- -l-, ver-i-l-, yedir-i-l-, iir-i-l-, d n--l- vb.

Kveytli L

-la / -le -la / -le

* Karabu daygillerden, dere k y lar nda, sulak ay rlarda kendili inden yeti en, ok y ll k ve yapraklar sebze olarak kullan lan bir bitki, efelek (Rumex petientia). lbirent * k yeri kolayl kla bulunamayacak kadar kar k koridorlar olan yap .

* inden k lmas g veya imkns z durum, sorun. lborant * Ara t rmalarda, lboratuvar deneylerinde yard mc olarak al t r lan kimse. lborantl k * Lborant n i i veya mesle i. lboratuvar * Bilimsel ve teknik ara t rmalar, al malar iin gerekli ara ve gerelerin bulundu u yer. * Bkz. dil lboratuvar . lboratuvar muayenesi * Bir hastal kta te hisin konmas ve gereken tedavinin belirlenmesi amac yla yap lan tahlil ve muayene. lbrador * Labrador k y lar nda parlak bir trne rastlanan, feldspatlar grubundan ve pljiyoklz serisinden olan alminyum, kalsiyum ve sodyum silikat . lbros lciverd * Lcivert renkli, lciverde alan. lcivert ta * inde dzgn bir biimde da lm kkrt bulunan sodyumla alminyum silikat n olu turdu u de erli, lcivert renkli ta . lcivert,-di * Koyu mavi renk. * Koyu mavi renkte olan. lcivertlik * Lcivert renklilik. lin lka * Bir tr ahin, do an. * Gemi halat n n gev etilip bo a b rak lmas . * Gev emi , verimsiz duruma gelmi , dzeni bozulmu . * Lpina bal n n byk cinsi.

lka etmek * bir halat koyuverip bo altmak. * gev etmek, bitkin bir duruma getirmek. lka olmak * vida, mil gibi makine blmleri a narak veya yuvalar geni leyerek gev emek. * herhangi bir dzen iyi i lemez olmak. lkala ma * Lkala mak i i. lkala mak * Lka olmak. * Herhangi bir dzen iyi i lemez olmak, gev emek, bozulmak. lkal k * Laka olma durumu. lden

* Ldengillerden, Akdeniz lkelerinde yeti en tyl ve genellikle yap kan yaprakl , beyaz veya pembe iekli, reinesi hekimlikte kullan lan bir bitki (Cistus creticus). * Bu bitkiden elde edilen srme, rast k. ldengiller * ki eneklilerden, Akdeniz lkelerinde yeti en, lden ve benzeri trleri iine alan bir bitki familyas . ldenli ldes * Tavu un ldes kemi ini iki ki inin birer ucundan tutarak k rmas , birinin "akl mda" veya "hat r mda" demeden bir eyi tekinden almas yla yenilmi say larak biten oyun. ldes kemi i * Ku larda g s kemi inin stnde iki kanat aras nda bulunan V biimindeki ince kemik. ldes oyunu * Bkz. ldes. ldes tutu mak * tavu un ldes kemi ini birer ucundan kar l kl tutup k rarak ldes oyununa ba lamak. ldin * amgillerden, 50-60 m kadar ykseklikte olan, dz gvdeli, kozala a a ya do ru sark k, kerestesi ve reinesi ok be enilen, am trne ok yak n bir orman a ac (Picea). ldin ledri * Yazar bilinmeyen, anonim. * Bilinemezci. ledriye * Bilinemezcilik. lf * Sz, lk rd . * Sonusuz, yarar olmayan sz. * Konu ma. * Konu, mevzu, bahis. * "yle ey olamaz", "bu szn hibir de eri yok" anlam nda hafifseme yollu kullan l r. * Din d . * Lden srm olan.

lf (veya sz) alt nda kalmamak * kendisini inciten, itham eden veya rahats z bir duruma d ren sze gereken kar l verip durumu dzeltmek. lf amak * sz etmek, sz amak, konuya girmek. lf anlamaz * sz dinlemeyip kendi bildi inde inat eden. * kaba, aptal (kimse). lf anlatmak * szn dinletmek, kar dakini ikna edinceye kadar konu mak. lf aram zda * "sz aram zda, ba kalar bilmesin, duymas n" anlam nda kullan l r. lf atmak

* syle mek, konu mak. * uzaktan, dolay s yla dokunacak sz syleyip i ittirmek. * szle sark nt l k etmek. lf cambaz * Etkileyici ve kand r c sz syleyebilen kimse. lf cambazl * Kand r c ve etkileyici sz syleme. lf karmak * yeni bir ey sylemek, ortaya atmak. * dedikodu yapmak. lf kmak * dedikodu ba lamak. lf ebeli i * Lf ebesi olma durumu. lf ebesi * ok konu an, herkese lf yeti tiren.

lf kalabal * zerinde konu ulan konuyla, esasla veya sorunla ilgisi olmayan bo sz y n . lf kaynay p gitmek * sz bo a sylenmek, anla lmaz olmak, hibir etki yapmamak. lf lf aar * "bir konu zerinde konu ulurken ilgisi dolay s yla sz ba ka bir konuya geer, sohbet uzar, gider" anlam nda kullan l r. lf ola beri gele! * konu ulan konu ile ilgili olmayan bir sz sylendi inde veya bir sorun tart l rken hi ilgisiz bir ey ifade edildi inde sylenir. lf olsun det yerini bulsun * konu acak herhangi bir konu bulunmad durumlarda rastgele sz sarfetmek. lf oturtmak * gerekti i yerde, beklenilmeyen bir durumda, kar tarafa esasl ve gereken bir lf sylemek. lf salatas * e itli konular iine alan anlams z, bo szler. lf syledi bal kaba * biri konu ile ilgisi olmayan sama bir sz syledi i zaman kullan l r. lf syledi bal kaba ! * konu urken gereksiz yere ve aptalca sz sylendi i zaman, bunu alaya almak iin kullan l r. lf ta mak * dedikodu ederek lf gtrp getirmek. lf yak t rmak * konu ma s ras nda yerinde sz sylemek, gerekeni ifade etmek. lf yapmak * dedikodu yapmak. lf yeti tirmek

* birinin sylediklerine olur olmaz kar l k vermek, ene yar t rmaya kalkmak. lf yok! * "mkemmel, ok gzel, kusursuz, ele tirilecek bir taraf yok" anlam nda kullan l r. lfa bo mak * zerinde konu ulan konu ierisinde, hi ilgisiz, gereksiz ve anlams z bir biimde sz edip as l konuyu de i tirmek, unutturmak, kar t rmak. lfa dalmak * uzun sren bir sohbette bulunmak, ok konu mak. lfa kar mak * biri veya birileri konu urken bir ba kas konu mak, konu maya kat lmak. lfa tutmak * yersiz ve zamans z olarak ve srekli konu arak me gul etmek, oyalamak. lfazan * Geveze. lfazanl k * Gevezelik. lf * ok konu an, geveze. * yi, etkili konu an. * Sz gtrp getiren, dedikoducu. * Lf olma durumu.

lf l k

lf a z na t kamak * birinin rahata konu mas n engelleyip susturmak, syleyece ine imkn tan mamak. lf a z nda b rakmak * birinin konu mas n kesmek, szlerini bitirmesine f rsat vermemek. lf a z nda kalmak * sz a z nda kalmak. lf ba lamak * bir konu zerinde son sz sylemek. lf de i tirmek * ba ka konuyu dile getirmek, ba ka bir eyden sz etmek. lf gemek * sz etkili olmak, sz dinlenmek. * bahsedilmek. lf k ndan dinlemek (veya anlamak) * konu ulan konuyu ilgisiz, stnkr veya nem vermeden dinlemek (veya yanl , ters anlamak). lf k sa kesmek * syleyece ini k sa veya zet olarak belirtmek, az ve z konu mak. lf m olur? * " imdi onun s ras de il, daha nemli konular var" anlam nda kullan l r. * "(bir i yapmak iin) seve seve zahmete girerim, hi nemi yok" anlam nda kullan l r. lf suland rmak

* bir konu zerinde ciddiyetle durup konu urken araya ilgisiz, anlams z veya tutars z bo lf katmak. lf uzatmak * konu may gereksiz bir biimde ba ka szlerle srdrmek. lf yabana atmamak * sylenen sze de er vermek. lf n (veya lf n z ) balla kestim * bir kimsenin szn kesmek gerekti inde "izin verin" anlam nda kullan l r. lf n bilmek * ak ll uslu konu up ba kas n rahats z etmemek, gzel ve tutarl konu mak. lf n etmek * birinden veya bir konudan sz etmek, onunla ilgili olarak konu mak. lf n kesmek * araya girip, birinin szn bitirmesine f rsat vermemek. lf n a rmak * ne diyece ini bilememek, a rarak ba ka eyler sylemek. lf n yedirmek * iddial olarak syledi i sz geri alma zorunda b rakmak. lf z * Sz, kelime. * Yasan n szle anlatmak, bildirmek istedi i anlam. lflama * Lflamak i i. lflamak * Konu mak, sohbet etmek.

lflaya lflaya * Srekli konu arak, oradan buradan sz a p sohbet ederek. laforizma * ok bilinen bir sz veya ataszn biraz de i tirip eklemeler yaparak gncel sorunlar belirten cmle, k ssadan hayat hisseleri: Bir toplumda de erler hakland ka, o toplumda hep h rs zlar aklan r. Ak ls z ba n cezas n halklar eker. sz gibi. lfta kalmak * bir i d nce a amas nda kal p gerekle memek. lftan anlamak * syleneni dinleyip uymak veya uygulamak. lfgzaf * Bo sz. lfzen lfz lgar * Szn geli ine, syleni ine, yap s na gre, yaz l olmayarak. * Szn syleni ine, yap s na ait, szle ilgili. * Zay f, elimsiz, etsiz.

lgos lgn l m

* Bkz. lhos. * Denizden dar bir k y kordonu veya bir kanal ile ayr lm gl, deniz kula .

* Bir yerle im merkezinde pis sular n ak p gitmesi iin yer alt nda a lm kanal, geriz. * D man n kale duvarlar n y kmak veya d man ordugh na zarar vermek amac yla, d man siperlerine do ru yer alt ndan a lan dar yol. l m ukuru * Abdesthanelerin pis sular n ve pisliklerini toplamak iin kaz lm kapal kuyu, fosseptik. l m d emi * Bkz. kanalizasyon. l mc * Pis su kanallar n a p temizleyen i i. * D man kalelerini y kmak iin l m kazan asker.

l mc l k * L mc n n yapt i . l mla atmak * (bir kayay ) delip, iine patlay c maddeler koyduktan sonra bu maddeleri ate leyerek paralamak. l v * (bir kurulu u) Kald rma. * Hkmsz k lma, feshetme.

l vedilme * L vedilmek i i. l vedilmek * (bir kurulu ) Kald r lmak. * Hkmsz k l nmak, feshedilmek. l vetme * L vetmek i i veya durumu. l vetmek * (bir kurulu ) Kald r lmak. * Hkmsz k lmak, feshetmek, da tmak. l volma * L volmak i i.

la volmak * (bir kurulu ) Kald r lmak. * Hkmsz k l nmak, da t lmak. l volunma * La volunmak i i veya durumu. l volunmak * L vedilmek. lhana * Turpgillerden, gz ve k sebzesi olarak yeti tirilen ve birok tr olan bitki, kelem (Brassica oleracea). lhavle

* Sabr n tkendi ini belirtmek iin sylenir. lhavle ekmek (veya okumak) * bir s k nt y , fkeyi yat t rmak iin "lhavle"ile ba layan Arapa duay okumak. lhika lhit * Ek. * Kenarlar kgir, st kapak ta lar yla rtl mezar. * Ta veya mermerden oyma mezar.

lhmacun * stne k yma, k y lm so an ve baharat konularak f r nda pi irilen pide. lhmacuncu * Lhmacun yapan ve satan kimse. lhmacunculuk * Lhmacuncunun i i veya mesle i. lhos lhurak lhur lhut * Tanr lemi. * Kutsal. lhut * lh, Tanr sal. lhza lhzac k lhzada lik * Din i lerini devlet i lerine kar t rmayan, devlet i lerini dinden ayr tutan. likle me * Likle mek i i veya durumu. * Zaman n blnemeyecek kadar k sa bir paras , an. * K sa bir an. * arabuk, bir anda, hemen, bekletmeden. * Hanigillerden, Akdeniz ve Ege'de ya ayan lezzetli bir bal k, kaya hanisi. * Lhor'a ait. * Lhor'da yap lan her tr al, Lahor al .

likle mek * Lik duruma gelmek. likle tirme * Likle tirmek i i. likle tirmek * Dinle ilgili olmayan i leri din gr lerin d nda tutmak. liklik

* Lik olma durumu, lisizm. * Devlet ile din i lerinin ayr l ; devletin, din ve vicdan zgrl nn gerekle mesi bak m ndan yans z olmas , lisizm. lin lisizm * Lnetlenmi , mel'un. * Liklik.

-lak / -lek * sim ve s fatlardan isim ve s fat treten ek: Teker-lek, yuvar-lak, di -lek vb. lka * Uzak Do u'da yeti en Amerika elmas ndan kan zamk. * Boyac l kta kullan lan, k rm z bce inin st deri bezlerinin salg lad madde. * Lka veya vernik sren i i.

lkac lkap

* Bir kimseye veya bir aileye kendi ad ndan ayr olarak sonradan tak lan, o kimsenin veya o ailenin bir zelli inden kaynaklanan ad. lkap takmak * bir kimseye onun bir zelli ini belirtecek bir ad vermek. lkapl lkayd * Ald rmazl k, ilgisizlik, umursamazl k, kay ts zl k. lkayt * lgisiz, ald rmaz, umursamaz, kay ts z. * Herhangi bir lkab olan; lkap tak lm olan.

lkayt kalmak * ilgisiz davranmak, ald rmamak. lkaytl k lke * Lka ile cillanm . lkerda * Palamut, torik gibi bal klardan dilim dilim kesilerek yap lan salamura. * Lkayt olma durumu.

lkerdac * Lkerda yapan veya satan kimse. lk rd * Sz. * Bo sz, dedikodu, lf.

lk rd ta mak * Bkz. lf ta mak. lk rd a z ndan dklmek * isteksiz konu mak. lk rd alt nda kalmamak

* Bkz. lf alt nda kalmamak. lk rd karmak * Bkz. lf karmak. lk rd ebesi * Geveze. lk rd etmek * konu mak. * dedikodu konusu etmek. lk rd kavaf * Geveze. lk rd olmak * sohbet edilmek. lk rd yeti tirmek * bir sze kar l k vermekte gecikmemek. lk rd c * Lk rd bulup syleyen, konu kan. * Geveze. * Dedikoducu. lk rd s a z nda kalmak * konu an kimsenin, bir ba kas n n sze ba lamas veya an bir olay sonucunda sz yar m kalmak. lk rd s az * sessiz, az konu an, durgun kimse. lk rd s m olur? * konu ulan bir eyin nemsizli ini veya yersizli ini anlatmak iin sylenir. lk rd s n etmek lk rd s n etmek * hakk nda konu mak. lk rd ya bo mak * gereksiz ve bo szlerle konu may uzatmak. lk rd ya tutmak * konu arak oyalamak. lk rd y a z na t kamak * birinin szn bitirmesine imkn vermeden onu ters bir kar l kla susmak zorunda b rakmak. lk rd y ezip bzmek * konu mas n beceremeyip ayn eyleri tekrarlamak. lkin * Ama, fakat. lklk * Leyle in gagas yla kard ses. * Ara vermeden sylenilen sama sapan sz dizisi, gevezelik.

lklak etmek * kar l kl , geli igzel, havadan sudan konu mak. lklka * Gereksiz, anlams z, bo sz.

lklk yat * Bo lk rd lar, de ersiz szler. lkonik lkoz lkrimal * Gzya ile ilgili. lktaz * St ekerini (laktoz) zm ekerine (glikoz) eviren bir ba rsak enzimi. * K sa ve zl (sz), Veciz. * Hanigiller familyas ndan yuvarlak kuyru u bulunan bir bal k tr (Epinephelus zeneus).

lktik asit * Ek i stte ve bitkilerin o unda bulunan asit alkol, st asidi. lktoz ll * Dili tutulmu , konu amaz hle gelmi , dilsiz. ll * Parlak k rm z renkte, billrla m , saydam bir alminyum oksidi olan de erli bir ta . * K rm z renkli bir e it mrekkebe verilen ad. * Parlak k rm z renkte olan. * konu amaz duruma sokmak. lala * ocu un bak m, e itim ve retimiyle grevli kimse. * ehzadelerin zel e itmenleri. * Padi ahlar n vezirlerine seslenirken kulland klar hitap sz. * Stte bulunan, stn buharla mas yla kristal durumunda toplanan eker, st ekeri (C12H22O11).

ll etmek

lala pa a e lendirmek * i ini gcn b rak p kar s ndakinin ho vakit geirmesini sa lamak. lalal k llanga lle * Lala olma durumu veya lalan n grevi. * Ya da k zart larak, zerine eker veya erbet dklen bir hamur tatl s .

* Zambakgillerden, yapraklar uzun ve m zraks , iekleri kadeh biiminde, trl renkte bir ss bitkisi (Tulipa Gesneriana). * Meyve koparmak iin ucuna l veya drtl bir atal geirilmi s r k. * A r hapis mahkmlar n n boynuna geirilen demir halka. lle a ac * Manolyagillerden, ana yurdu Gney Amerika olan, iekleri lleye benzeyen bir ss a ac (Liriodendron tulipifera). lleli * Lle bulunan veya yeti tirilen (yer). * zerinde lle deseni veya motifi bulunan.

llelik

* Osmanl seramik ve cam sanat n n gzel rneklerinden olan ve iine lle konulan vazo. llettayin * Ay rt etmeksizin, geli igzel, zensiz, rastgele. llezar * Lle yeti tirilen yer, lle bahesi.

llebkem * Dili tutulmu , konu amaz hle gelmi , dilsiz. lm * Arap alfabesinde l harfinin ad . * Ebcet hesab nda otuz say s n n ad . * Mikroskopta incelenecek maddelerin zerine konuldu u dar, uzun cam paras . * Dar, ok ince metal para.

lm

lm elif evirmek (veya izmek) * k sa bir sre dola p gelmek. lma * Gevi getirenlerden, Gney Amerika'n n da l k blgelerinde ya ayan, yk hayvan olarak kullan lan, karadan aka kadar trl renklerde olabilen, tyleri uzun, boyu yksek, boynu uzun hayvan (Lama). lma * Tibetlilerde ve Mo ollarda Buddha rahibi. Lmalar n en by ne dalay lma denir. lmac * Lmac l k yanl s olan (kimse).

lmac l k * Budizmin Orta Asya ve zellikle Tibet'te ya ayan biimi. * Tibet Budizminde olu an hiyerar ik dzen. lmaist lmaizm lmba * Petrol gibi yan c bir madde yakarak veya elektrik ak m yla iindeki teller akkor durumuna geerek k veren alet. * Radyo al c lar nda ve televizyon yay nlar nda kullan lan, havas bo alt lm veya iine d k bas nl bir gaz doldurulmu cam, seramik veya elikten ampul. * Kap , pencere kenarlar na a lan, genellikle dik a l girinti. lmba amak * kap ; pencere kenarlar nda genellikle dik a l girinti amak. lmba karpuzu * I yumu atmak iin lmbalara geirilen, mat camdan, bas k vazo biiminde nesne. lmbada * Gney Amerika'da yap lan bir dans. * Lmac . * Lmac l k.

lmbada dans * Bkz. lmbada. lmbalama

* Lmbalamak i i. lmbalamak * Lmba yla incelemek. * Kap ve pencere kenarlar na girinti amak. lmbal * Herhangi bir say da lmbas olan. * Lmba ile al an. * Birbirinin iine geebilecek biimde yap lm . lmbal k * Eski evlerde lmba koyacak veya tak lacak yer. * Bir lmban n alabilece i kadar.

lmbas z * Lmbas olmayan. lmbay amak * yakmak. * lmban n fitilini ykseltip n o altmak. lmbri * Bir yap n n i duvar kaplamas . * Tavan kaplamas . lme * Dokusunda o unlukla gm ve alt n renginde tel bulunan (kuma ) veya metal parlakl verilmi (deri). * Byle bir kuma veya deriden yap lm olan. lmekn * Mekn olmayan, mekns z (Allah' n s fatlar ndan). * Yersiz yurtsuz, belli bir adresi olmayan. lmekn tak m * Yersiz yurtsuz, adresi belirsiz ki iler toplulu u. lmel * Mikroskopla yap lan incelemede bazen lmlar n stne kapat lan drt k e, kk ve ince cam paras . * ok ince tabaka.

lm cimi yok * de i mez, kesin, ba ka yolu yok. lminarya * Btn denizlerde yeti en, sar veya esmer renkte, emici kklerle kayalara tutunan, uzun eritler durumunda bir deniz yosunu (Laminaria). lmise * Dokunum. * Duyarga. * Anten. * Ulan sznn k sa syleni i, kaba hitap, ey. * Hidratl do al kur un slfat.

lan lnarkit lndo

* Drt tekerlekli, iinde dingillere paralel olarak dzenlenmi kar l kl iki oturma s ras bulunan, st a l p kapanabilen ift krkl binek arabas .

lndon lnet

* Bkz. lndo. * Tanr 'n n sevgi ve ilgisinden mahrum olma, beddua. * Ters, berbat, ok kt.

lnet etmek * ilenmek, ktl n istemek. lnet okumak * bir kimsenin Tanr 'n n merhametinden mahrum kalmas n dilemek. lnet olsun! * ilenme sz olarak kullan l r. lnetleme * Lnetlemek i i. * Lnetlenmi . lnetlemek * Karg mak, lnet etmek. * (Tanr ) Merhametinden mahrum b rakmak. * Dinden kovmak. lnetlenme * Lnetlenmek i i. lnetlenmek * Lnet edilmek, lnete u ramak. lnetli * Lnetlenmi , karg nm , karg l , mel'un.

lang r lungur * Metalsi bir ses kararak. * Dikkatsizce, savruk bir biimde. lng rt * Dikdrtgen masa zerinde trl aletleri ynetmek yoluyla kk bilyeleri belirli deliklere sokmak veya bu deliklere girmesini nlemek amac na dayanan oyun. lngur * Maymunlardan, Hindistan'da ya ayan, kl rengi veya k rm z ya alan sar tyl, byk bir maymun (Presbytis entellus). lngust * Kabuklulardan, makaslar olmamas , duyargalar n n daha uzun ve gl olmas yla istakozdan ayr lan, eti iin avlanan bir deniz hayvan (Palinurus vulgaris). lnolin lnse * leri at lm , ortaya kar lm . lnse etmek * tan tmak amac yla ne srmek, ortaya karmak. lntan * Yapa dan elde edilen, eczac l kta ve parfmeride kullan lan, sar mt rak renkte bir ya .

* Atom numaras 57, atom a rl 138,9, yo unlu u 6,1 olan, beyaz, havada abuk oksitlenen, parlak bir alevle yanan, seyrek bulunur bir element. K saltmas La. lntanit * Birbirine ok yak n kimyasal zellikler gsteren, atom numaras 57 ile 71 aras nda olan, seyrek bulunan elementlerin genel ad . lp lp lp * Kpek ve kedi gibi hayvanlar n su ierken kard klar sesi anlat r. lpa * Ni astal tanelerin, su ile kaynat larak bulama k vam na getirilmi durumu. * Keten tohumu ve benzeri bitkilerin kaynat lmas yla elde edilen, s cak olarak tlbent iinde vcuda d tan uygulanan il. lpa gibi * yumu ak, gev ek. lpa lpa * Yass ve iri taneler durumunda. * Yumu ak ve a r bir ey d t nde kan sesi anlat r.

lpa vurmak * a r y kesmek, iyile tirmek amac yla lpa koymak. lpac * Vcuta toplu ve iri olmas na ra men direnci az olan. * Yorgun, bitmi tkenmi . * Tembellik gev eklik. * Taban me inden olan, mest, edik. lp nl lpilli lpina * Aya na lp n giymi olan. * Yanarda lardan f rlayan ok kk kat para.

lpac l k lp n

* Lapinagillerden, kayal k k y larda, s sularda ya ayan 25, 35 cm uzunlu unda, k rm z benekli, mavi veya ye il bal k (Crenilabrus pavo). lpinagiller * Kemikli bal klar tak m na giren bir familya. Lpon * Lponya halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. * Lponya veya Lponlara zg olan ( ey). Lponca * Lpon dili. Lponyal * Bkz. Lpon. lppadak * Bir eyin d erken lp sesi kard n anlatmak iin kullan l r.

lrenjit larghetto

* G rtlaktaki a r ve sre en iltihap. * Bir paran n lrgodan abuk ve hafif al naca n anlat r. * Bu biimde al nan mzik paras . * Bir paran n a r ve grkemli al naca n veya sylenece ini anlat r. * Bu a rl kta al nan mzik paras . * Ans z n ve gl bir biimde. * Lrp diye, ans z n. * Kurtuk.

largo

lrp lrpadak lrva lrvac l laser lsk lskine

* Lrvayla beslenen hayvanlar. * Bkz. lzer. * Yak ile ilgili. * skambil k tlar yla oynanan bir oyun.

lso lsta

* Kement.

* Kuzey Avrupa'da kullan lan, 2000 kg'a yak n gemi yklerine ve byk miktardaki ticaret mallar na de er bimeye yarayan ktle l birimi. lsteks * Kauuk, ipek, pamuk veya yn kar m bir tr yapma kuma . * Bu kuma tan yap lm olan. * Kauuktan yap lm ( ey). * Ya murlu havalarda ayakkab zerine giyilen kauuktan pabu. * Kauuktan yaz silgisi. * Baz ta tlar n tekerleklerine geirilen kauuk ember. * Esnek, ince kauuk veya kauuklu erit. * Bir tr esnek rg. * Korse.

lstik

lstik a ac * Kauuk. lstik gibi * evik. * (et iin) az pi mi ,sert. lstik tutkal * Lstiklerin kasna a yap t r lmas n sa layan madde.

lstiki

* Lstik rnlerini yapan veya satan kimse. * Otomobil lsti ini satan kimse. * inde veya zerinde lstik bulunan. * Trl anlamlar verilebilen (sz, konu ma).

lstikli

lstikli sz * De i ik anlamlara gelebilen, farkl de erlendirilebilen konu ma. lstikotin * nce iplik ile ok s k dokunmu ynl kuma . * Bu kuma tan yap lm olan. * Le . * Bkz. lka. * Dar ve kal nca tahta. lta ltanya * Osmanl larda ilmiyenin giydi i bir tr stlk.

l e l ka lta

* (Karaip dilinden) Baz trleri evlerde ss bitkisi olarak yeti tirilen, baz trlerinden de dokumal k iplik elde edilen bir tr palmiye (Latania rubra). lteks lteksli lterit * S cak, nemli iklimlerde olu an, parlak k rm z veya kahverengiye alan k rm z renkli, demir oksit ve alminyum bak m ndan zengin toprak. lteritli * znde lterit bulunduran. lterna * Kolu evrilerek al nan, sand k biiminde bir tr org. * Baz bitkilerin genellikle st grn nde olan z suyu. * znde lteks bulunduran.

lternac * Lterna yapan, satan veya alan kimse. ltif ltife * Ltif olarak, ho . ltife * aka. * Yumu ak, ho , ince bir gzelli i olan.

ltife etmek * aka etmek.

ltife gtrmek * aka kald rmak. ltife ltif gerek * aka yaparken bile incelikten ayr lmamak gerek anlam nda kullan l r. ltifeci ltiflik * Ltif olma durumu. ltifundia * lkel yntemlerle ve d k verimle i letilen geni tar m alanlar . ltifundiac l k * Ltifundia sistemi ile geni tar m alanlar n i letme yntemi veya biimi. ltilokum * Bkz. lokum. Ltin * talya'da Ltium blgesi halk ndan olan kimse. * \343 Ltin halklar . * Ltinlerle ilgili olan ( ey). Ltin ie i * Ltin ieklerinden, kalkan biiminde yuvarlak yaprakl , sar ve k rm z iekli, bir ss bitkisi (Tropeoalum). Ltin ie igiller * ki eneklilerden, rne i Ltin ie i olan bir familya. Ltin iekleri * Bkz. Ltin ie i. Ltin dilleri * Frans zca, spanyolca, talyanca, Portekizce gibi dillerin ortak ad . Ltin halklar * Dilleri Ltinceden tremi talyan, Frans z, spanyol, Portekiz halklar . Ltin yelkeni * Bir serene ba lanarak dire e e ik bir durumda kald r lan gen yelken. Ltince Ltinlik lubal * Ltin dili. * Ltin gibi olma, davranma. * Sayg s z, ekinmesi olmayan. * Senli benli, teklifsiz. * A r samim, teklifsizce. * akac .

lubal olmak * a r samim veya teklifsizce davranmak. lubalice * Lubaliye yak n.

luballe me * Luballe mek i i. luballe mek * Lubal davran ta bulunmak. luballik * Lubal olma durumu veya lubalye yak r davran . lubaliyane * Sayg s zca, terbiyesizce. lv * Yanarda lar n pskrme s ras nda yeryzne kard klar dnyan n derinliklerinden gelen k zg n, erimi maddeler. lv silh * Uzun menzilli, ate li bir silh tr. lv ta mas * Lv n pskrme s ras nda yanarda a z ndan karak alak yerlere do ru yay lmas . lva * Herhangi bir yere yana m filikan n krek ekmeksizin ilerlemesi iin verilen emir. lva etmek * bir filikay ilerletmek. * birini eki tirmek. lvabo * zerinde s cak ve so uk su musluklar bulunan, porselen, emaye veya sacdan yap lm , el, yz, bula k y kamaya yarar, ukur yer veya e ya. * Lokanta, gar gibi yerlerde bu dzenin bulundu u yer. * Ayak yolu, hel, yz numara, tuvalet. lvabo bataryas * Lvabolarda kullan lan birka ayg t n bir araya getirilerek belirli biimde eklenmesinden olu an tak m. lvabo muslu u * Lvaboya gelen so uk ve s cak suyu a p kapayan ve akmas n ayarlayan musluk. lvaj * (metalrjide) Bir i lem sonras , metal yzeyleri su ile y kama. * Bir organ su vererek y kay p temizleme.

lvaj yapmak * herhangi bir organ mikroplardan temizlemek amac yla y kamak, ar tmak. lvanta * Lvanta ie inden yap lan ispirtolu esans.

lvanta ie i * Ball babagillerden, mavi veya mor renkli iekleri koku sanayiinde kullan lan bir bitki (Lavandula angustifolia). lvanta mavisi * Lavanta rengindeki mavi. lvantac * Lvanta yapan veya gezici olarak esans satan kimse. lvantac l k

* Lvanta yapma ve satma i i. lvantal k * Lvanta kokusunu koymaya yarayan i e. lvantin lva * Lvanta ie inin bir ba ka tr. * Mayal hamurdan tand rda pi irilerek yap lan ve yap ld yere gre bykl de i en ince ekmek tr. * Yufka inceli inde a lm uzun sade pide.

lvdanom * inde afyon bulunan sulu bir il. lvman * Kal n ba rsa ans yoluyla su f k rtarak y kama. * Bu i iin kullan lan alet ve s v .

lvrensiyum * Bkz. lorentiyum. lvrovit * Piroksen grubundan do al silikat. lvsonit lvta lvta * Hidratl alminyum ve kalsiyum ift silikat . * M zrapla al nan, gvdesi uttan kk bir alg . * Ebe. * Do acak ocu u ana rahminden ekmeye yarayan alet. * Erkek do um hekimi. * Lvta (I) alan kimse.

lvtac

lvtac l k * Lvtac n n mesle i. lyemut * lmsz, lmez. lyenkati * Kesintisiz, aral ks z.

ly n bulmak * dengini, yara r e ini bulmak. * hak etti i cezay bulmak. ly k yara an. * Nitelikleri, z, hareketleri, davran lar yla bir eyi elde etmeye hak kazanm olan; bir kimseye uygun olan

ly k grmek * yak t rmak, uygun grmek. ly k olmak * hak kazanm olmak. * Uygun olmak.

ly k yla lyiha

* Gerekti i gibi, gerekti ince. * Herhangi bir konuda bir gr ve d nceyi bildiren yaz . * Tasar . * Bir eserde, bir duyguyu, bir d nceyi veya ki ili i gstermek iin srekli tekrarlanan motif, ana motif. * Bir edeb eserde, bir kltr rnnde pek ok tekrarlanan forml. * Hata i lemeyen, yanl yapmayan. * Gney Kafkasyal bir halk veya bu halktan olan kimse. * Bu halkla ilgili olan. * Bal koymaya yarayan kk tekne. * Bir e it talyan makarnas .

lytmotif

lyuhti Lz

lza lzanya Lzca lzer lz m

* Lzlar n kulland dil. * ok gl k p r lt lar olu turan, ileti imde ve biyolojide yararlan lan k kayna . * Gerek, gerekli. * Gei siz (fiil).

lz m gelmek (veya olmak) * gerekmek. lz me * Yap lmas gerekli olan ey. * Gereke. lz ml k * Oturak. lzl k lzut le -le * Bkz. -la / -le. -le leb * \343 -la / -le. * Lz olma durumu, lz gibi davranma. * M s r. * Trk alfabesinin on be inci harfinin ad .

* "Daha sze ba lan rken ne denmek istenildi ini abucak anlamak" anlam nda leb demeden lebleyi anlamak deyiminde geer. lebalep lebbeyk * Buyrun, efendim, emredin. lebiderya leblebi * Deniz kenar . * D kabu u kar ld ktan sonra f r nda kavrulup e lencelik olarak yenen nohut. * A z na kadar dolmu (olarak), silme.

leblebi ekeri * inde leblebi olan eker. leblebici * Leblebi yapan veya satan kimse. leblebicilik * Leblebi yapma veya satma i i. leblebiden nem kapmak * en kk bir olay veya davran tan olumsuz etkilenmek. lee leek * Ba rts, yn atk . leelik ledn * Lee. * Tanr kat . * Ta l tarla.

ledn ilmi * Tanr ile ilgili bilgi. lef * ine sokma, ili tirme. lef etmek leffetme * Bkz. leffetmek. * Leffetmek i i veya durumu.

leffetmek * ine sokmak, ili tirmek. leffne ir * Birka ad bir szn ba nda syledikten sonra bunlar n s fat veya fiillerini daha a a da s ralama. legal * Kanun, yasal, me ru.

legalle me * Legalle mek i i veya durumu.

legalle mek * Legal, yasal duruma gelmek. legato legorn le en * Genellikle, iinde bir ey y kamak iin kullan lan metal veya plstikten, yayvan kap. * Btn stn yap l omurgal larda, gvdenin arka veya alt ucunda bulunan, bir yandan omurgan n bel blmyle, te yandan bacaklarla eklemlenen kemik at , havsala. le en ba ndan almak * hamarat diye seerek almak. le en ibrik * El ve yz y kamak, abdest almak iin kullan lan, le en ve ibrikten olu an tak m. Leh leh * Polonya halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. * Onun iin, onun taraf na, ondan yana. * Bir eyden veya bir kimseden yana olma. * Yarar, menfaat, fayda. * Polonya dili. * Bir dilin tarih, blgesel, siyas sebeplerden dolay ses, yap ve sz dizimi zellikleriyle ayr lan kolu, diyalekt. * ive, konu ma tarz . * Bir paran n notalar n n, ara vermeden birbirine ba lanarak sylenece ini veya al naca n anlat r. * Yumurta verimi ok, genellikle beyaz tyl bir tavuk rk .

Lehe lehe

lehe bilimi * Bir dilin lehelerini inceleyen bilim dal , diyalektoloji. leheci lehdar * Yanda , taraftar. lehim * Erime noktalar d k metalleri tutturma i lemlerinde kullan lan, kalay ve kur un ala mlar n n genel ad . * Bu ala mla yap lan i lem. * Lehim yapan kimse. * Lehe bilimi uzman .

lehimci

lehimcilik * Lehim yapma i i. lehimleme * Lehimlemek i i. lehimlemek * Lehimle yap t rmak, lehimle tutturmak. lehimlenme

* Lehimlenmek i i. lehimlenmek * Lehimle yap t r lmak. lehimletme * Lehimletmek i i. lehimletmek * Lehim yapt rmak. lehimli * Lehimle tutturulmu .

lehinde olmak * bir eyin taraf n tutmu olmak veya birinin yarar na olmak. lehinde sylemek (veya bulunmak) * iyili ini sylemek. lehine olmak * bir kimsenin iyili ine yard m eder olmak. lehte olmak * (bir eyden) yana olmak. lejant * Bir foto raf n, desenin veya karikatrn zn anlatan yaz . lejitimist lejyon * Me rutiyeti. * Eski Romal larda, piyade ve svarinin olu turdu u asker birlik. * Birka tak mdan olu an asker birli i. * Lejyon asker. * Fransa'da lgion d'honneur ni an alm kimse. * Bkz. -lak / -lek. * Kirlili i gsteren iz. * Bir yzeyde trl sebepler dolay s yla olu an renk de i ikli i. * Yz k zartacak durum, namussuzluk, kara, aibe. * Vcudun herhangi bir yerinde olu an renk de i mesi. * Parlak bir yzeyde grlen karanl k blm (Gne , Ay, gezegen iin).

lejyoner

-lek leke

leke etmek (veya yapmak) * lekelemek. leke getirmek * yz k zartacak, onur k racak durumla kar la mak. leke olmak * stnde leke olu mak. leke srmek * birine onurunu sarsacak biimde iftirada bulunmak, su yklemek, lekelemek.

lekeci lekeci kili lekecilik

* Kuru temizleme yapan, kuru temizleyici. * Kuma lardaki lekeleri karmak iin kullan lan bir tr kil.

* Do a biimlerini de il, boya biimlerini de erlendiren ve boya vuru undan do an grntnn, insan n i co kusunu anlatmaya yeter oldu una inanan soyut resim anlay , ta izm. lekeleme * Lekelemek i i. * Namusa dokunur bir su ykleme. lekelemek * Bir eyi kirletmek, bir ey zerinde leke olu turmak. * Birine, namusa dokunur bir su yklemek. lekelenme * Lekelenmek i i. * Ad ktye kma. lekelenmek * Leke olu mak. * Kt tan nmak. lekeli * Herhangi bir sebeple zerinde leke olmu , lekesi olan. * Kt tan nm , lekelenmi . lekeli humma * Tifs. lekende lekesiz * Kaba diki . * Lekesi olmayan, tertemiz. * Namuslu.

leksikbirim * Szlk birimi. leksikograf * Szlk yazar , szlk. leksikografi * Szlk yazarl ; szlk bilgisi. leksikolog * Szlk bilimci. leksikoloji * Szlk bilimi. lektr * (niversitede) Okutman. * Yay n evlerinde yay nlanmas d nlen eserleri inceleyerek de erlendiren okuyucu. * Okutmanl k.

lektrlk

lemis lenduha lenf

* El ile dokunarak duyma, bir eye el ile dokunma. * ok iri ve kaba ( ey).

* Lenf damarlar nda dola an kanla, doku geleri aras nda arac grevi yapan, kan plzmas ve lenfositten olu an saydam, sar renkte bir s v , ak kan. lenfa * Lenf. lenfatik * Lenfle ilgili olan. * Lenfatizme tutulmu olan (kimse).

lenfatizm

* Vitamin azl ndan veya lenf bo umlar n n hacminin artmas ndan do an, derinin a r beyazl , tenin ok yumu ak olmas , ayaklarda i me ve boyundaki bezlerde byme gibi belirtilerle kendini gsteren bir hastal k. lenfosit lenger * Kanda, kemik ili inde, lenfte bulunan, tek ve ok iri ekirdekli, kk, renksiz bir kan hcresi. * Yayvan ve kenarlar geni , byk bak r kap. * Bir lengerin alabilece i miktarda olan. * Gemi demiri.

lengistik * Bkz. Dil bilimi. Leninci * Lenincili i benimsemi veya Lenincilik yanl s kimse.

Lenincilik * Lenin'in d ncelerine dayanan bir ak m. Leninist * Leninci. Leninizm * Lenincilik. lens * Mercek. * Bkz. Kontak lens. * Bir paran n a r al naca n anlat r. * Bu tempoda al nan para. * Kap ve pencerelerin a a, ta veya betondan st e i i, boyunduruk. * Pars. * Leipzig ehrinde retilen ipek. * Uzun, sar ve yumu ak (sa iin).

lento

lento leopar lepiska

lepra lerzan lerze

* Czam. * Titrek. * Titreme, titreyi .

lesepase

* Bir s n rdan geebilmek iin verilen yaz l izin. * Bu izni gsteren belge. * Kokmu hayvan ls. * ok kt kokan ( ey). * (yer iin) ok pis. * (koku iin) rahats z edici, a r. * tembel veya ok yorgun.

le

le gibi

le gibi sarho * kr ktk sarho , ok sarho . le gibi serilmek * kollar n bacaklar n yayarak k m ldamadan yatmak. le kargas * Kargagillerden, Avrupa ve Asya'da orman, ay r ve bahelerde ya ayan, ba kara, vcudu kl rengi bir ku (Corvus cornis). le cil * Le le beslenen (hayvan).

le cil akbaba * Tyleri beyaz ms , kanat ular siyah, plak ba l kk akbaba. le ini karmak * ok dvmek, adamak ll dvmek. le ini sermek * (gz da olarak) ldrmek. le ker * Asker. * Ordu. * Gzellik, ho luk. * Yumu akl k, incelik. * Ya ama i levlerinin ok zay flad , ok derin ve srekli patolojik uyku durumu. * Leton dili.

letafet

letarji Lete

Leton dili * Letonya'da kullan lan dil. leva

* Bulgar para birimi. Levanten * Yak n Do uda yerle mi veya evlenerek soyu kar m Avrupa as ll kimse. * (kk l ile)Levantene zg olan. levanti * Bir rzgr tr. levaz m * De i ik i kollar nda gerekli olan eyler, ara ve gereler. * Gerekli ara ve gereleri sa layan bro. * Ordunun lojistik hizmetinde bulunan btn malzeme veya bu malzemeyi sa layan blm.

levaz m bl * Levaz m i leriyle u ra an asker birlik. levaz m s n f * Silhl kuvvetlerin, silh ve cephanenin d nda kalan yiyecek, giyecek gibi ihtiyalar n sa layan asker s n f . levaz mat * Gerekenler, lz m olan eyler. * Asker ara gerelerin tm. levaz mat * Levaz mat satan veya alan kimse. * leni gmmek iin gerekli malzemeyi satan kimse. levaz mc * Levaz m s n f ndan olan kimse. levaz mc l k * Levaz mc n n grevi. levendane * Levende yak r biimde, yak kl ve gsteri li bir tarzda. levent * Osmanl donanmas nda ve k y lar nda grev yapan asker s n f . * Boylu boslu, yak kl (kimse). * Boyca uzun olan. * Levent olma durumu. * Levendin grevi. levha * Bir yere as lmak iin yaz lm yaz , safiha. * Tablo, resim. * Tabel. levhac levhac k * ok ince ve ok kk levha. levhac l k * Levhac n n yapt i veya mesle i. levrek * Levrekgillerden, eti beyaz, zeri pullu iri bir bal k (Labrax labrax). * Levha yapan veya satan kimse.

leventlik

levrekgiller * Kemikli bal klardan, bir blm tatl sularda ya ayan, yzgeleri dikenli bir familya. levloz levye ara. ley -leyin leyin vb. leylk * Balda ve birok meyvede bulunan bir tr eker, meyve ekeri, frktoz. * Bir mekanizman n kumanda kolu. * Bir eyi yerinden oynatmak, kald rmak, harekete geirmek, gev etmek vb. iin kullan lan, kald raca benzer

* Rumen para birimi. * simlerden zaman zarf treten ve ses uyumuna uymayan ek (vurgusuz): sabah-leyin, ak am-leyin, gece-

* Zeytingillerden, yapraklar kar l kl bir a a k (Syringa vulgaris). * Bu a ac n koni durumunda toplanm , beyaz, efltun veya pembe renkte, gzel kokulu iekleri. * Leylk renginde olan.

leylk

leyle i havada grmek * ok gezenlere tak lmak iin sylenir. leyle in (yuvadan) att yavru * evresinde gere i kadar ilgi grmeyen kimse. leyle in mr (veya gn) lklkla geer * bo , anlams z konu anlar n durumunu anlatmak iin sylenir. leylek * Leyleksilerden, k n tropikal Afrika'da ya ayan, siyah telekli, uzun gagal , uzun bacakl , byk, beyaz, gmen ku (Ciconia ciconia). leylek gibi * zay f ve uzun bacakl . leylekgagas * Bir izimin oranlar , bozulmadan daha kk veya daha byk izimi iin kullan lan ara. leylekgiller * Leyleksilerden bir familya (Ciconiidae). leylekler * Leyleksiler tak m n n bir alt tak m (Ciconiiformes).

leyleksiler * Ku lar s n f ndan leylekler, smskgiller, bal k llar ve flmanlar iine alan omurgal hayvanlar tak m . leyl * Yat l . * Geceye zg. leyl meccan * Paras z yat l . lezar

* Kertenkele derisinin sepilenmesiyle elde edilen bir tr deri. lezbiyen * E cinsel, sevici kad n. lezbiyenizm * Kad nlar aras e cinsellik, sevicilik. lezbiyenlik * Lezbiyen olma durumu. leziz * Tad gzel, lezzetli. * Ho , gzel, zevkli, ltif. * Bkz. doku bozuklu u. * A z yoluyla al nan tat. * Herhangi bir ey kar s nda duyulan zevk, haz. lezzet almak * ho lanmak. lezzetlendirme * Lezzetlendirmek i i. lezzetlendirmek * Tat vermek; lezzetlenmesini sa lamak. lezzetlenme * Lezzetlenmek i i. lezzetlenmek * yi bir tat kazanmak, tat verilmek, lezzetli bir duruma gelmek. lezzetli * Tad gzel. * Zevkli, haz dolu. * Tad gzel olma durumu. * Tad gzel olmayan, tats z.

lezyon lezzet

lezzetlilik lezzetsiz

lezzetsizlik * Tats z olma durumu. -l / -li, / -lu / -l * simden s fat treten ek: tat-l , biber-li, tuz-lu, bilgi-li, grg-l, szl, ya -l vb. l l lama l lamak * Alvyon. * L lamak i i. * Sel, akarsu, ince amur, birikinti getirip y mak.

l lanma

* L lanmak i i.

l lanmak * stnde l birikmek. l l * L dan olu mu veya zerinde l birikmi . -l k / -lik, -luk / -lk * simden isim treten ek. * Yer isimleri yapar: Odun-luk, kmr-lk, vi ne-lik vb. * Alet isimleri yapar. * Soyut isimler kurar. * S fatlar tretir. l k r * S v lar n bir kaptan akarken kard ses.

l k r l k r * (kaptaki s v ) Akarken l k l k diye ses kararak. l k rdama * L k rdamak i i. l k rdamak * (kaptaki s v ) Akarken l k l k diye ses karmak. Li -li -li * - l / -ili. libas liberal * Giysi. * Hrriyet ve serbestlikle ilgili. * Ho grl. * Serbest ekonomiden yana olan kimse. * Lityum 'un k saltmas . * -l / -li.

liberalizm * Serbestlik. liberalle me * Liberalle mek i i. liberalle mek * Serbest bir duruma gelmek. liberallik * Liberal olma durumu. liberasyon * thalt serbest b rakma, ithalta konulmu miktar s n rlamalar n kald rma. liberasyon listesi * thal yolu ile girmesine izin verilen mallar n listesi.

libido libo

* Cinsel i gdnn belirtilerini gsteren, ya ama gcnn btn.

* Liberal ekonomiyi ve liberal siyaseti savunurken abucak zengin olmay amalayan ve bu yolda hibir de er yarg s n kabul etmeyen, her eyi mubah gren kimse. libre libretto * Yar m kilograml k bir a rl k l birimi. * Bir operan n szlerinin yaz l bulundu u kitap. * Bir pantomimi veya baleyi a klayan kitap. * Libya halk ndan olan (kimse). * Ynetimde gc ve etkisi olan kimse, nder, ef. * Bir partinin veya bir kurulu un en st dzeyde ynetimiyle grevli kimse. * Bir yar mada ba ta bulunan tak m veya yar mac . liderlik * Liderin grevi. * Lider olma durumu. * ark . * ok ince ve uzun para. * Y kanmak iin kullan lan bitki telleri demeti veya bu amala trl ipliklerden yap lm rg. * Tel. lif lif lifleme * Liflemek i i. liflemek liflenme liflenmek * Vcudu lifle sabunlamak. * Liflenmek i i. * Lif olu mak. * Lifle sabunlanmak. * Lifle mek durumu veya biimi. * Lif durumuna gelmek. lifle tirme * Lifle tirmek i i. lifle tirmek * Lifle mesini sa lamak. * Tel tel, ince ince.

Libyal lider

liet lif

lifle me lifle mek

lifli lift lig liga

* Lifi olan. * Teniste topa arkadan ne ve yukar dan a a ya do ru vurma. * Kme. * deniz mili uzunlu unda eski bir l birimi.

ligden d mek * kmeden d mek. lignin lik lika * Mrekkep hokkalar na konulan ham ipek. liken * Bir mantarla bir su yosununun ortak ya amas yla ortaya kan bitkilerin genel ad . * Ka nd r c bir deri hastal . * Bitkide kk ve gvdenin sert ve odunsu yap s n olu turan madde. * Bkz. -l k / -lik.

liken bilimi * Likenleri inceleyen bilim dal . likidasyon * Tasfiye. likide likidite * Para ve ticaretle ilgili i lemlerde kullan labilecek durumda olan sat n alma gc. * Kolayl kla paraya evrilebilme zelli i fazla olan varl klar. likit * S v , ak kan. * Kullan lmas hemen mmkn olan para. likorinoz * Bal klar n iste kurutularak yap lan past rmas . likr * Meyve, alkol, esans kar m yla yap lan ekerli iki. * Alacak ve verecekleri hesaplayarak sonucu belirtmek anlam nda likide etmek teriminde geer.

likr barda * Likr ikram edilen kk, ince ve zarif cam bardak. limaki liman * Gemilerin bar narak yk al p bo altmalar na, yolcu indirip bindirmelerine uygun kurulu lar olan do al veya yapay s nak. * Ayakkab c l kta kullan lan kk e e.

liman czdan * Deniz adamlar n n zel kimlik belgesi yerine seferlerde kulland kk defter. liman i isi * Limanda al an i i. liman reisi * Gemilerin limana girip kmas , yk al p vermesi i lerine bakan yetkili kimse. limanlama * Limanlanmak i i veya durumu. limanlamak * (gemi) Bir limana girip orada kalmak. * Yat mak, sakinle mek. limanl k * Liman gibi kullan lan, liman kurmaya elveri li (yer). * (deniz, hava iin) Yat m , dalgas z, sakin. * Irmaklarda, s sularda yk ta yan bir tr tekne. * Bir ticaret gemisinin iindeki yk, bordas na yana an ba ka bir gemiye aktarma i lemi. * Para. * Para para, ayr lm , y rt k.

limbo

lime lime lime

lime lime olmak * paralan p ufalanmak, para para olmak. limit * Bir eyin nicelik bak m ndan eri ebilece i en son nokta veya yer. * De i ken bir bykl n istenildi i kadar yakla abildi i dura an byklk. * S n rland r lm , s n rl .

limitet

limitet ortakl k * Ortaklar n n sorumlulu u, koyduklar sermaye ile s n rl bulunan ortakl k. limitet irket * Bkz. limitet ortakl k. limitsiz * S n rs z, herhangi bir k s tlama olmaks z n. limnoloji limon * Gl bilimi. * Turungillerden, 3,5 m ykseklikte, k n yapraklar n dkmeyen, beyaz iekli bir a a (Citrus limonum). * Bu a ac n sar renkli, kabu u kokulu, suyu ek i meyvesi.

limon asidi * Bkz. sitrik asit. limon esans * Taze limon kabu unun s k lmas yla elde edilen uucu ya .

limon gibi * sar , ok sar . * ok ek i. limon kabu u * e itli maddelerin yap m nda kullan lan ve limonu evreleyen kabuk. limon kabu u gibi * kk ve biimsiz ( apka). limon kf * Ye ile alan mavi renk. * Bu renkte olan. limon otu * K n yapraklar n dken, salk m iekli bir a a k (Lippia citriodora). limon sar s * Limon kabu unun rengi. limon suyu * Limon s k larak elde edilen meyve suyu. limon tozu * Sitrik asit. limon tuzu * Sitrik asit. limonata * Su, eker ve limon suyundan yap lan erbet.

limonata barda * Limonata ikram etmek iin kullan lan ince, uzun cam bardak. limonata gibi * s cak gnlerde serin esen hafif rzgr iin sylenir. limonatac * Limonata yapan veya satan kimse. limonatac l k * Limonata yapmak veya satmak i i. limoncu limon * Limon yeti tiren veya satan kimse. * Limon renginde olan, ye ile alan a k sar . * Al ngan, beklenmeyen bir zamanda fkelenen. * (insan ili kileri iin) Biraz bozuk.

limon hava * Ya mur ya p ya mayaca belli olmayan kapal hava. limonit * Sar veya kahverengi do al hidratl demir oksit.

limonlama * Limonlamak i i. limonlamak

* ine veya stne limonun suyunu s kmak veya katmak. limonlu * ine limon s k lm veya limon do ranm . limonluk * S cak iklim bitkilerinin korundu u ve yeti tirildi i, bir blm veya btn caml , kapal yer, ser, sera. * zerine kesilmi limon bast r l p s k lan, ortas tmsek ve oluklu kk ara. * Merdiven, balkon gibi yerlerin k y lar na ekilen, 20, 30 cm yksekli indeki set, tavhane.

lin * Birden ok kimsenin kendilerine gre su olan bir davran ndan tr birini, yasa d ve yarg lamas z olarak, ta , sopa gibi aralarla dverek ldrmesi. lin etmek * (kalabal k, topluluk) yarg lamadan ldrmek. lineer * izgilerle ilgili olan. * De i mesi bir do ru ile gsterilebilen. * Srgn. * Hcre ekirde inde bulunan ve kromatin tanelerini ta yan a biimindeki ipliksi yap ya verilen ad. * At n e kin yry . * leti im dizgesi birli i. linolyum linotip linyit lipari * irozluktan sonra ya lanmaya ba layan uskumru. liparit lipit lipom lipsos * skorpitgillerden, Akdeniz ve Atlas Okyanusu'nda ya ayan, yzgelerindeki dikenlerde yaralara sebep olan bir zehir bulunan, 40 cm uzunlu unda, eti ok be enilen bir bal k (Scorpaena porcus). lir * Kayna mitolojik a lara dayanan kiri li bir alg . lira * Riyolit. * Her tr organik ya a verilen ad. * Ya dokusunun, bulundu u yerde bymesiyle olu an zarars z ur, ya uru. * Yer d emesi olarak kullan lan, zeri keten ya ve mantar tozuyla kaplanm jt bezi, mu amba. * Bas m evinde harfleri dizen ve sat rlar blok durumunda dken dizgi makinesi. * Birle imindeki karbon oran % 60, 70 olan, kahverengi veya siyah ta l kmr.

linet linin link link

* Yz kuru de erinde Trk para birimi. * Baz lkelerin para birimlerini de gsterir. * Yedi gram a rl nda alt n sikke. liral k * Herhangi bir lira de erinde olan. * Lira. * talyan para birimi. * Co kun, ilhamla dolu. * Eski Yunan edebiyat nda lir e li inde sylenen ( iir). * ok etkili, co kun, genellikle ki isel duygular dile getiren edebiyat. * Yunanl larda lir e li inde okunan iir. * Co kun ve ate li bir anlat m olan, toplumun ortak veya airin ki isel duygular n yans tan iir. * Ki isel duygular n ilham yolu ile co kulu ve etkili anlat m . * Dil, zeban.

liret lirik

lirik iir

lirizm lisan

lisana gelmek * (konu maz eyler) konu maya ba lamak, dile gelmek, dillenmek. lisan hl * Hl diliyle, davran la d nce ve istenileni anlatma.

lisan mnasip * Kar s ndakinin kolayca anlayabilece i dil ve uslp. lisan lisaniyat * Dil bilimi; lengistik, filoloji. lisans * Genellikle drt y l sren niversite veya yksek okul renimi. * Bu renim sonunda elde edilen ve diploma ile belgelendirilen akademik derece. * Yurda mal sokma veya yurttan mal karma izni. * Bir mal yabanc firma ad na retme izni. * Bir sporcunun resm yar malara kat labilmesi iin spor federasyonunun kendisine verdi i kay t fi i veya kimlik kart . lisansiyer lisansl * niversitede okuyan renci. * Lisans olan. * Dille ilgili.

lisansst * Lisans e itimi sonras . lisansst e itim * Lisans e itimi bittikten sonra yap lan yksek retim. lise

* Sekiz y ll k ilk retimden sonra en az y ll k bir e itimle hayata veya yksek retime haz rlayan orta retim kurumu. liseli liste * Alt alta yaz lm eylerin btn. liste ba * Herhangi bir seimde, listenin en ba nda olan isim. listeci * Liste yapan kimse. * nternet arac l yla, al c ya gnderilen mesaj, mektup veya dosyalar dzenli bir biimde listeleyen dzenek. * Listelemek i i veya durumu. * Lise rencisi.

listeleme

listelemek * Liste durumuna getirmek. literatr * Edebiyat, yaz n. * Herhangi bir bilim dal nda yaz lm olan yaz veya eserlerin btn. litografi * Bkz. litografya. litografya * Ta basmas . * Bu yntemle bas lm (yaz , resim).

litografya ta * Ta basmas nda kullan lan ok dzgn bir kalker. litografyac * Litografya i i ile u ra an, litografya yapan kimse. litoloji litosfer * Ta yuvar . litre * S v lar lmede kullan lan, bir desimetre kp hacminde l birimi. * Bir litrenin alabilece i miktarda olan. * Herhangi bir litre lsnde s v alan. * Bkz. kudas. * Ta bilimi.

litrelik liturya lityum

* Atom say s 3, atom a rl 6,94, yo unlu u 0,55 olan, 180 C de eriyen, gm parlakl nda, bilinen en hafif element. K saltmas Li. lityumlu * Lityum ieren bir madde.

liva

* Sancak. * Tugay. * Tu general. * Avlanan bal klar canl olarak saklamak iin a z iine do ru konik rlm sepet. * inde diri bal k saklanan, denizden ayr lm havuz. * Livar olan.

livar

livarl

livarl tekne * Avlanan bal klar canl saklamak iin denizde ba lant l blmleri olan gemi. liyakat * Ly k olma, yara rl k, uygunluk, de im. * Yeterlilik, kifayet.

liyakat gstermek * ba armak. liyakat sahibi * Ba ar l , erdemli, yetenekli. liyakatli liyakatsiz * Liyakati olan, ba ar l , yetenekli, de imli. * Liyakati olmayan, ba ar s z, yeteneksiz, de imsiz.

liyakatsizlik * Liyakatsiz olma durumu. lizol * Krezol. lizz lobelya lobi * Yatakta kad nlar n giydi i bir e it yn h rka. * Salk m durumunda mavi iekleri bulunan bir veya ok y ll k Kuzey Amerika bitkisi (Lobelia). * Bir yap n n kap s ndan ieri girildi inde grlen ilk bo luk, dalan. * Otel, tiyatro gibi yerlerde giri e yak n geni yer. * Baz ortak karlar olan gruplar n temsilcilerinden olu an topluluk. * karlar ortak olan gruplar n temsilcisi, dalanc . * Dalanc l k. * Kal n, k sa ve dzgn sopa. * Kol gcn geli tirmek iin kullan lan, grgenden jimnastik arac . loca * Tiyatro, sinema gibi e lence yerlerinde veya parlmento salonlar nda zel blme. * Masonlar n toplant yeri.

lobici lobicilik lobut

loa

* Gemilerin ba bodoslamalar n n her iki yan nda, apay iine alabilen ve gverteye a lan demir zincirin geti i delik. loda * Kme, y n. * Demet. * Taneli veya tanesiz saman y n . * zeri toprak veya otla rtlm saman y n . * Gneyden veya gneybat dan esen ve bazen de ya getiren yerel rzgr, kaba yel. * Bu rzgr n esti i gn veya zaman. * Gney yn. lodos bal * Lodos esti inde sersemleyip kolayca avlanan bal k. * Al k, sersem, a k n, ne yapt n bilmez hlde dola an (kimse). lodosa evirmek (veya dnmek) * hava so uk iken lodosla s nmak. lodoslama * Lodoslamak i i. lodoslamak * Lodos esmeye ba lamak. * (rzgr) Lodosa evirmek. lodoslu lodosluk * Lodosu olan, lodosa sahip veya lodosa maruz kalan. * Lodosun esti i yn, gney.

lodos

logaritma * Byk arpmalar , blmeleri, kk ve kuvvet al lar n yapabilmek iin bulunan bir yol; biri geometrik, br aritmetik olarak kurulan iki say dizisinden aritmetik olan n her say s , kar la t geometrik say n n logaritmas d r. logaritma tablosu * Say lar n logaritmalar n gsteren izelge. logaritmik * Logaritmaya ili kin. logistik * Bkz. lojistik. logo logos lo lo lama * Lo lamak i i. lo lamak * Arma. * Bkz. deyi. * Yollarda, toprak damlarda yeri bast rmak veya tarlalarda topra ezmek iin gezdirilen ta silindir.

* zerinde lo gezdirip topra bast rmak, s k t rmak. lo usa * Yeni do um yapm kad n. lo usa hummas * Albast . lo usa otu * ki eneklilerden, iekleri koyu kahverengi ve pis kokulu, t rman c bir bitki (Aristolochia). lo usa ekeri * inde karanfil, baharat ve ekerci boyas bulunan, baklava biiminde k rm z eker. lo usa erbeti * Lo usa ekerinden yap lan, do um dolay s yla kutlamaya gelenlere sunulan erbet. lo usal k * Lo usa olma durumu. * Do umdan sonraki yedi veya k rk gnlk dnem. lojik lojistik * Mant k.

* Askerlik mesle inin sava ta veya asker harektta, yol, haberle me, sa l k, yiyecek, iecek ve silh sa lama gibi ok ynl hizmetleri en ak lc , etkili ve seri bir biimde pln ve programa ba lay p uygulayan hizmetler btn. * Modern mant k. * Lojistik hizmetle ilgili. lojistik dairesi * Askerlikte lojistik hizmetlerin grld blm. lojistik hizmet * Askerlik mesle inin sava ta veya harektta ok ynl grevlerini yerine getirme. lojman lok lokal * Belli bir yerle, blgeyle ilgili, yerel, mahall, mevzi. * S n rl bir yerle ilgili olan, yerel, mevzi. * Bir dernek veya kurulu un yelerinin bulu malar iin ayr lm yer, dernek evi. * Mzikli e lencelerin yap ld yer, gece kulb. lokalizasyon * Kurulu yeri seimi. lokanta * Kazan amac yla a lm , para kar l nda yemek yenilen yer, restoran. * Bir al ma yerinde grevlilere, i ilere paras z veya az bir kira kar l nda verilen konut. * Gemileri, farkl iki su dzeyinin birinden brne a rmak iin yap lm ara havuz.

lokantac * Lokanta i leten kimse. lokantac l k * Lokanta i letme i i. lokantal * Lokantas olan.

lokatif lokavt lokma bir tatl .

* sim hllerinden bulunma durumu, -de hli. * verenin i ileri topluca i ten uzakla t rma veya i ten karma karar . * A za bir defada al n p gtrlen yiyecek paras , sokum. * Mayal hamuru yuvarlak lokmalar durumunda k zg n ya a dkp k zartt ktan sonra erbete atarak yap lan * Trl kal nl ktaki c vatalar , bo lu una geirip skmeye veya s k t rmaya yarayan metalden alet. * Yemek. * Genellikle haks z olarak ele geirilen mal veya para.

lokma anahtar * Alt veya sekiz k eli, vidalar skmeye yarayan alet. lokma ba l * Lokmalar n tak ld para. lokma i nenmeden yutulmaz * her i in emekle yap l r. lokma dkmek * lokma tatl s yapmak. * konuk iin yemek haz rlamak. lokma etmek * (dervi ler aras nda) yemek yemek. * yemek. lokma gz * D ar f rlam gz, patlak gz. lokma gzl * F rlak, patlak gzl. lokma lokma * Lokmalar durumunda, lokma biiminde blnm olarak. lokma tatl s * Mayal hamuru kk yuvarlak lokmalar durumunda k zg n ya a dkp k zartt ktan sonra erbete atarak yap lan bir tatl , lokma. lokmac * Lokma yapan veya satan kimse. lokmac k * Kk bir lokma. lokmac l k * Lokmac olma durumu veya lokmac n n i i. Lokman hekimin ye dedi i * ( aka) tad gzel olan eyler iin kullan l r. lokman ruhu * Eter. lokmas a z nda bymek * znt veya i tahs zl k sebebiyle lokmas n yutamamak.

lokmas n dkmek * bir lnn hat ras iin lokma dkp da tmak. lokmas n saymak * sofras nda yemek yiyen kimsenin ne kadar yedi ine dikkat etmek. lokomobil * Sanayi ve tar mda kullan lan, tekerlekler zerine kurulmu , istenilen yere ekilebilen patlamal motor veya buhar makinesi. lokomotif * Vagonlar eken, tekerlekli, buharl , elektrikli, termik motorlu veya s k t r lm haval makine. lokomotifli * Lokomotifi olan. lokomotifsiz * Lokomotifi olmayan. lokosit lokum * Akyuvar.

* ekerli ni asta eriyi ini pi irip hafif a dala t rarak yap lan, kk kp veya dikdrtgen biiminde kesilen ekerleme, kesme, ltilokum. lokum gibi * tatl , gzel, yumu ak eyler iin sylenir. * ok gzel (kad n). lolo lololo * Ters ve olumsuz davran iin sylenen bir sz. lombar lomboz lonca * Gemi bordalar na, kpe telerine a lan drtgen biiminde delik. * Kamaralarla alt gverteleri ayd nlatmak iin bordalardan ve gvertelerden a lan yuvarlak pencere. * Belli bir i kolunda usta, kalfa ve raklar iine alan dernek, korporasyon. * Gsteri , kabaday l k.

lonca ustas * Lonca ba kan . loncac l k * Lonca kurulu lar na dayanan ekonomi ve devlet anlay . london longa longoz * Deniz veya rmaklarda birdenbire derinle en yer. longpley * Landon. * Trk mzi inde yrk zellik ta yan oyun havas .

* Uzun devirli plk, uzunalar. lop * Yumu ak, yuvarlak ve irice. lop lop et lop incir lop lop * ri paralar durumunda (yemek veya yutmak). lop yumurta * Suda ok kaynat lm kabuklu yumurta. lopuk loppadak lopur * Bir eyi yerken veya yutarken kan ses. lopur lopur * Lopur sesi kararak. lor * Bir tr taze, yumu ak ve tuzsuz beyaz peynir. * Kk lop. * Lop diye ses kararak. * Bir organ n yuvarlak ve birbirinden ayr lm paralar ndan her biri. * Ya s z, iyi pi mi , iri para et. * ri ve yumu ak bir tr incir.

lorentiyum * Atom numaras 103 olan, 1961 'de Berkeley'de kaliforniyum atomlar n n bor ekirdekleriyle bombard man ndan elde edilen yapma element. K saltmas Lr (eskiden Lw). lort unvan . * ngitere'de babadan o ula veya ailenin ilk erkek ki isine geen veya kral taraf ndan ba lanan soyluluk * Lortlar Kamaras yesi. * ok zengin kimse. * Skseli, kalantor, gsteri li (kimse). * bolluk iinde ve rahat bir biimde. lorta * Ayakkab kal b n n ap .

lort gibi

lortlar kamaras * ngiliz parlmentosunda senato. lostra * Ayakkab boyama.

lostra salonu * Ayakkab boyan lan yer. lostrac

* Lostra salonunda al an ayakkab boyac s . lostromo * Ticaret gemilerinde tayfalar n ba . lostromoluk * Lostromonun yapt i . losyon lo * Deri ve sa bak m nda kullan lan alkoll veya alkolsz, kokulu s v . * Yeterince ayd nl k olmayan, yar karanl k, az k alan. * Az k veren. * Az k alm , yar karanl k. * Lo la mak i i. lo la mak * Lo duruma gelmek. lo la t rma * Lo la t rmak i i. lo la t rmak * Lo bir duruma getirmek. lo luk * Lo olma durumu. lota lotarya * Tatl sularda ya ayan, bir tr gelincik bal (Lota vulgaris). * Ad veya numara ekilerek oynanan ans oyunlar n n genel ad .

lo a lo la ma

lotaryac * Lotarya yolu ile kazan sa layan kimse. lotaryac l k * Lotarya oynatma i i. lotus lk lk * Nilfer cinsinden birok bitkiye verilen genel ad. * Bir tr erkek deve.

* Kire, zeytinya , pamuk ve yumurta ak n n kar t r lmas ndan elde edilen, k r k, atlak anak mlekleri, knkleri birle tirmekte kullan lan macun, lkn. lk gibi oturmak (veya kmek, dikilmek) * bir yere btn heybetiyle, a rl yla oturmak (veya kmek, dikilmek). lkleme * Lklemek i i. lklemek

* Lkle yap t rmak. lkoplst * Bitki hcrelerinde veya baz kam l larda sitoplazma iinde bulunan ve genellikle ni asta taneci ini olu turan cisimcik. lkosit * Akyuvar. lkoz lkn lp lp lp * ri ve yumu ak olan. lpr * Bir eyi yerken veya yutarken kan ses. * Lsemi durumu. * Bkz. Lk. * ri ve yumu ak.

lpr lpr * Lpr sesi kararak. ls lsemi * Bkz. kan kanseri. lsemit Lr Lu -lu * Bkz. -l / -li. -lu -luk lmbago lnapark * Trl e lence ve oyun kurulu lar bulunan alan. lup lustrin * Byte. * Parlak kuma kullan larak yap lm bir ayakkab tr. * Bkz. - l / -ili. * Bkz. -l k / -lik. * So u un etkisiyle veya bir bklme sonucunda, bel blgesinde birdenbire beliren a r . * Lsemilerde grlen deri belirtileri. * Lorentiyum'un k saltmas . * Ltesyum'un k saltmas . * En ok vadilerde, yamalarda bulunan, kil ve kum kar m , sar renkli verimli bal k.

lt ltr

* Lt kavminin sap k davran lar n huy edinen, kulampara, o lanc . * Su samuru. * Su samurundan elde edilen post. * Bu posttan yap lm olan. * Bkz. -l / -li.

-l

Lbnanl * Lbnan halk ndan olan kimse. lfer * Hanigillerden, eti beyaz, tad gzel, gvdesi pullu bir bal k (Temnodon saltator). Lfer, bykl ne gre s ras yla u adlar al r: Defneyapra , inakop, sar kanat, lfer, s rt kara, kofana. lferci * Lfer avc s veya lfer yemesini seven kimse.

lfere kmak * lfer avlamak. lfergiller * S cak ve l k denizlerde ya ayan kemikli bal klar familyas (Pomatomidae). lgat * Kelime, sz, szck. * Szlk.

lgat paralamak * konu ma dilinde gemeyen yabanc kelimeler kullanmak; a dal konu mak. lgate * Kk szlk. * Herhangi bir eserin sonunda yer alan ek szlk. * Szlk yazar veya haz rlayan . * Szlk yazarl veya haz rlay c l . lgol lk -lk * Yz birim suya bir birim iyodo-iyodr kat larak olu turulan gl bir zelti. * Boyac l kta kullan lan Hint zamk . * Bkz. -l k / -lik.

lgati lgatilik

lk boyas * K rm z boya. lknet lks * Dilde pelteklik, tutukluk. * Giyimde, e yada, harcamada a r gitme, gsteri , atafat.

* Gsteri li, atafatl . * Gerekli olan n s n rlar n a an. lks * Ayd nlatma l birimi (k saltmas Lx). * Hava bas nl bir tr petrol lmbas .

lks bask * (matbaac l kta) Kitaplar n normal bask say s d nda iyi cins k t ve zel ciltli kapaklara bas lan biimi. lks hayat * Fazla masraf gerektiren tantanal , gsteri li ve gz kama t r c ya ama biimi. lks koltuk * Salonun arka ve yan taraflar nda zel blmelerde yer alan ve creti farkl olan koltuk. lks lmbas * Lks (II). lks mevki * Normal tarifeden daha pahal olan ve iyi hizmet verilen mevki. lks tarife * Normal fiyattan yksek olan iyi hizmet verilen yerlere uygulanan cret. lksmetre * Ayd nl kler. lle * Bklm , drlm ey. * Ttn ubu u, pipo, nargile vb.nin ucuna tak lan, ttn konulan yuva. * Musluksuz su borusu. * Sa k vr m . * Su akan musluksuz boru. * K vr mlar olan, k vr m k vr m.

lle lle

lle ta * Deniz kp . lleci * ubuk, nargile, pipo vb'nde kullan lan lleyi yapan kimse.

lleci amuru * Lle yap lan zl ve k z l bal k. llecilik lleli * K vr k k vr k (sa). lmen * I k iddeti 1 mum olan, e it da t ml bir nokta kayna n n 1 steradyan iine yay mlad k ak s . * Lle ta i ili i.

lmensaat * I k miktar birimi lmenlik k ak s yla 1 saatte yay lan k ls. lnet * Gzlk cam , gzlk.

lp

* Hi emek vermeden ele geirilen ey. * Byke bir eyin birdenbire ve kolayl kla yutulmas n anlatan ses. * Lpe konmas n seven. * Lp olma durumu. * Lpletmek i i.

lp lplk lpletme

lpletmek * H zl bir biimde yiyecekleri mideye indirmek. lpten Lterci * A ktan, bedavadan, paras z olarak. * Ltercilikle ilgili olan. * Ltercilikten yana olan (kimse).

Ltercilik * Kilise retisinin yaln zca kutsal kitaba dayanmas n isteyen Martin Luther'in kurdu u mezhep. ltesyum * Atom numaras 71, atom a rl 175 olan, iterbiyumun z mesi ile olu an, renksiz tuzlar veren, henz uygulama alan olmayan ok ender bir element. Sembol Lu. ltfen * Birinden bir ey isterken "dilerim, rica ederim" anlamlar nda kullan l r. * Bir i in, bir davran n istenmeyerek, gnlsz yap ld n sitem yollu anlat r. ltfetme * Ltfetmek i i. ltfetmek * Vermek, ihsan etmek. * Sylemek, bildirmek. * zin vermek, msaade etmek. * (yksek veya sayg n bir kimse) Alak gnlllk gstermek. ltfeyleme * Ltfeylemek i i. ltfeylemek * Ltfetmek. ltuf * nem verilen, say lan birinden gelen iyilik, yard m, ihsan, inayet, at fet.

ltuf dilemek * yard m istemek. ltufkr * yiliksever, kibar.

ltufkrane * yilikle davranarak. ltufkrl k

* Ltufkr olma durumu. lzucet * Yap kanl k, yap kan olma durumu. * Yap p uzayan eyin durumu. lzuc * Yap kan. lzum * Gerek, gereklik, gereklilik, icap.

lzum grmek (veya grmemek) * gerekli bulmak (bulmamak) gerekli grmek (grmemek). lzum var * gerekli. lzum yok * gereksiz. lzumlu * Gerek, gerekli, lz m.

lzumlu lzumsuz * Yerli yersiz, gerekli gereksiz. lzumsuz * Gereksiz. lzumsuz adam * Bir i iin gereken nitelikleri ta mad hlde orada grevli olarak bulunan veya avare, bo ve ilgisiz kimse. lzumsuz grmek * gereksiz bulmak. lzumsuz yere * bo yere, gerek yokken. lzumsuzca * Gereksiz olarak. lzumsuzluk * Gereksizlik. lzumundan fazla * gerekenden ok. Lw M m * Metrenin k saltmas . -m -m * Fiilden isim treten ek. * Teklik I. ki i iyelik eki. * Lorentiyum'un eski k saltmas . * Romen rakamlar nda 1000 say s n gsterir.

-m m, M gsterir.

* Baz fiil ekimlerinde teklik 1. ki i eki. * Trk alfabesinin on alt nc harfi. Me ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan genizsi ift dudak nszn

-ma- / -me* Fiillerin olumsuzluk at lar n kuran vurgusuz ek. -ma / -me * Fiilden isim ve s fat treten vurgulu ek. * isimleri: oku-ma, yaz-ma, gel-me, git-me vb. * Somut isimler: dol-ma, kaz-ma, kapa-ma, dondur-ma, ek-me vb. * S fatlar: as-ma (kpr), em-me bas-ma (tulumba), gm-me (dolap) vb. maada maaile maalesef * -den ba ka, gayri. * Ailece, ev halk yla birlikte. * "zlerek sylyorum ki, ne yaz k ki" anlam nda kullan l r.

maalmemnuniye * steye isteye, seve seve, memnunlukla, memnuniyetle. maarif * Bilgi ve kltr. * retim ve e itim sistemi. * retim ve e itim kurum veya kurulu lar nda al an kimse. * Ayl k.

maarifi maa

maa almak * ayl k almak. maa ba lamak * ayl k ba lamak. maa bordrosu * al anlar n bir ayl k hizmet bedelini, vergi matrah n ve kesintileri ile ayl k net cretini gsterir cetvel, ayl k bordro. maa vermek * ayl k vermek. maa a gemek * ayl a gemek. maa l maa s z * Ayl ks z. maatteessf * Ayl kl .

* "zlerek sylyorum, ne yaz k ki..." anlam nda kullan l r. maazallah * Tanr korusun, Tanr esirgesin. mabat * (bitmemi yaz , roman vb. iin) Arka, devam, sonra. * K . * Tap nak, ibadet yeri, ibadethane. * zel bir konuda, sevgi ve sayg ile ba lanman n ortaya konuldu u yer. * Ara. * Eski konaklarda harem ile selml k aras ndaki daire. * Padi ah saray . * ki ki i aras ndaki so ukluk.

mabet

mabeyin

mabeyinci * Osmanl devletinde padi ahlar n d ar yla olan ili kilerine bakan, buyruklar n ilgililere bildiren, baz ki ilerin dileklerini kendisine ileten grevli. mabeyincilik * Mabeyincinin grevi. mablak * Hamur, merhem, boya gibi eyleri ezip kar t rarak yo urmak iin kullan lan ve bir ucu ele al nacak biimde sapl , br ucu yass olan alet. * A ure kazanlar n kar t rmakta kullan lan, uzun sapl ve yayvan ulu tahta kepe. mabude * ok tanr l dinlerde kendisine tap n lan di i tanr , tanr a, ilhe. * Tap n rcas na sevilen kad n, sevgili. * Kendisine tap lan varl k, tapacak, tanr , ilh.

mabut

-maca / -mece * Fiilden isim treten ek: bul -maca, bil-mece, ek-mece, se-mece, kes-mece vb. Macar * Macaristan halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. * Macaristan veya Macarlarla ilgili olan ey.

Macar biberi * Hafif ac k rm z biber. Macar ine i * yi besiye gelen, eti ve st iin beslenen bir tr inek. Macar salam * Bir tr salam. Macarca * Macar dili. Macarl k * Macar olma durumu. -macas na / -mecesine * Fiilden zarf treten ek.

macera

* Ba tan geen ilgin olay veya olaylar zinciri, serven, sergze t, avantr. * Hi olmayacak gibi grnen i .

macera aramak * ba na geleceklerden habersiz, sonu bilinmeyen, tehlikeli, heyecanl bir i e giri mek. macerac * lgin ve tehlikeli olaylar gze alan, maceraperest. macerac l k * Servencilik. maceral * Servenli, heyecan veren, karma k, ola and . maceraperest * Servenci, macerac . maceras z * Servensiz, heyecan vermeyen, basit, s radan. maceraya at lmak * tehlikeli, yorucu, s k c ve ne olaca bilinmeyen bir i e kalk mak. macun kar m. * Hamur k vam na getirilmi madde. * Boyac l kta atlak ve aral klar kapamak, camc l kta camlar tutturmak iin kullan lan hamur k vam nda * Baharl , tar nl , yumu ak ve yap kan ekerleme.

macun ekmek * boyac l kta, dzgnlk ve dayan kl l k sa lamak iin boyanacak yzeye macun srmek. macun kre i * zerinde macun haz rlanan ve s va i lerinde kullan lan yard mc el aleti. macuncu * Macun yapan veya satan kimse. macunculuk * Macun yapmak veya satmak i i. macunlama * Macunlamak i i. macunlamak * atlak, delik yerleri veya boyanacak yzeyleri macun srerek kapatmak. macunlanma * Macunlanmak i i. macunlanmak * Macunlamak i ine konu olmak veya macunlamak i i yap lmak. macunla ma * Macunla mak i i. macunla mak * Macun koyulu una gelmek.

macunluk * ine macun konulmaya yarayan zel kap. ma * Baz spor dallar nda iki tak m, iki ki i, iki taraf aras nda yap lan kar la ma.

-ma / -me * Fiilden isim treten ek: bula-ma, y rt-ma, de-me vb. ma ma * Sak z i nerken kan ses.

ma satmak * msabaka sonucunu belirlemek amac yla me ru olmayan yollardan veya para kar l anla maya varmak. ma yapmak * iki tak m veya iki ki i aras nda kazanmak amac yla kar la ma yapmak. maa * Oyun k tlar nda, m zrak ucuna benzer, ayakl siyah beneklerle olu an dizi, pik. * Dkm paras nda, ii bo , kopya elde etmek iin kullan lan kum, maden veya erimi durumdaki dkm maddesine dayan kl ba ka bir maddeden yap lm dolgu kal p. maa beyi * skambil destesinde maa dizisinde yer alan as, birli. maa beyi gibi kurulmak * sayg s zca yay larak oturmak. maa k z * skambil destesinde maa dizisinde yer alan k z. * Bir tr iskambil oyunu. mauna * slimle al an a rl k kald rma makas .

Madagaskarl * Madagaskar halk ndan olan. madalya * Yararl k gsterenlere, yar larda ve sergilerde derece alanlara dl, bazen de nemli bir olay dolay s yla ilgililere hat ra olarak verilen metal ni an. madalya treni * Yararl l k gsteren birine madalya verilirken yap lan toplant . madalyal * Madalya alm olan. madalyan n (veya madalyonun) ters taraf (veya tersi) * olumlu bir i , bir durum veya bir olay n d nlmesi, hesaba kat lmas gereken olumsuz yn. madalyas z * Madalyas olmayan. madalyon * ine kck resim, sa teli gibi eyler konulan, boyna zincirle as lan, genellikle de erli metalden yap lm , trl biimde ss e yas . madalyoncu * Madalyon yapan veya satan kimse.

madam

* Fransa'da evli kad nlara verilen san. * Trkiye'de Mslman olmayan evli kad n. * Madam.

madama

-madan/-meden * Fiilden zarf treten ek (vurgusuz): oku-madan, sor-madan, bil-meden, ren-meden vb. madara * Kt, sevimsiz. madara etmek * kt duruma d rmek, yalan n , yanl n karmak. madara olmak * kt duruma d mek, yalan , yanl ortaya kmak. madarala ma * Madarala mak i i. madarala mak * Madara durumunda olmak. madde * Duyularla alg lanabilen, blnebilen, a rl olan nesne. * ge, unsur. * Yasa, szle me, antla ma gibi metinlerde, her biri ba l ba na bir yarg getiren ve o u kez rakamla belirtilen blm. * Szlk ve ansiklopedilerde tan mlanan, anlat lan kelime, ad veya konulardan her biri. * leri srlen sorun. * Para, mal vb. ile ilgili ey. madde ba * Szlk yapma dzeninde ba l ba na bir anlam ifade eden ve siyah olarak yaz lan, tan m verilen szlk birimi. maddeci * Materyalist. * Para, mal vb. ne ok nem veren kimse. maddecilik * Materyalizm. * Para, mal vb. ne ok nem verme. maddele me * Maddele mek i i. maddele mek * Madde durumuna gelmek. maddesel * Madde ile ilgili, madd. * Madde niteli inde olan, madd. maddesel nokta * Bir maddenin, boyuttan soyutlanm var say lan ok kk paras . maddeten * Madde bak m ndan, madd bak mdan, manen kar t .

madd

* Madde ile ilgili, maddesel, manev kar t . * Maddeden olu an. * Nesnelerle ilgili olan. * Paraya, mala ok nem veren (kimse).

maddle me * Maddle mek i i. maddle mek * Maddeye nem verir duruma gelmek. maddlik maddiyat maddiyet * Maddlik, nesnel varl k. madem * "De il mi ki..., -di i iin,... -di ine gre" anlamlar nda sebep gstermek iin, ba na getirildi i cmleyi daha sonraki cmleye ba lar. mademki maden mineral. * Madem. * Yer kabu unun baz blgelerinde e itli i ve d do al etkenlerle olu an, ekonomik ynden de er ta yan * Metal. * Maden oca veya maden i letmesi. * ok de erli eyleri kapsayan kaynak. * Kolay ve iyi kazan sa layan i veya paras elinden kolayl kla al nan kimse. * Madenden yap lm . * Uyu turucu, esrar, eroin. maden bilimi * Mineraloji. maden cevheri * indeki maden oran i letilmeye elveri li miktarda olan filiz. maden damar * Maden cevherinin yo un olarak bulundu u blm. maden devri * Tarihten nceki zamanlar n ayr ld a dan sonuncusu olan ve madenlerin kullan lmaya ba lad zaman kesimine verilen ad. maden filizi * Maden cevheri. maden gaz * Madende olu an gaz. maden kiras * Maden i letilsin veya i letilmesin verilen para. maden kmr * Ta kmr. * Madd olma durumu. * Madde ile ilgili eyler.

maden kuyusu * Maden oca . maden mavisi * Kl rengine alan parlak mavi. maden oca * Kaz larak maden cevheri kar lan yer. maden sodas * Maden suyu iine s k t r lm gaz doldurulduktan sonra elde edilen i e suyu. maden suyu * inde, erimi mineraller bulunan ve baz hastal klar n tedavisinde kullan lan kaynak suyu. maden yata * Maden filizi katmanlar n n bulundu u alan. maden yn * Yal tkan olarak kullan lan bir madde. madenci * Maden i leten kimse. * Maden ocaklar nda al an i i. madencilik * Yer alt ndaki madenlerin ara t r lmas , kar lmas ve i letilmesiyle ilgili teknik ve yntemlerin btn. * Madencinin yapt i . maden * Madensel, madenle ilgili. maden para * Alt n, gm , bak r, bronz, alminyum vb. maddelerin ala m ndan yap lan para, demir para. maden ya * Madensel rnlerden elde edilen ya . maden yn * Maden yn. madenk rm z * Antimon birle imlerinden al renkte bir madde. madensel * Madenle ilgili veya madene zg olan, maden, metalik. * Madenden yap lm . madenselle mek * Maden durumuna girmek, madensel zellik kazanmak. madensi * Maden gibi olan. * Metalsi. * Ana, anne.

mader

mader ah * Anaerkil, matriarkal.

mader ahlik * Anaerki. maderzat mad mak * lkbaharda k rlarda yeti en, ufak ye il yaprakl , spanak gibi yenilen bir bitki. madik * Miskete fiske vurarak oynanan z pz p oyunu. * Dolap, hile. * Anadan do ma.

madik atmak (etmek veya oynamak) * dolap evirmek, hile yapmak. madiki * Hile yapan, hileci kimse.

madikleme * Madiklemek i i veya durumu. madiklemek * Hile yapmak, dolap evirmek. madlen * Bir marka olmakla beraber ikolata anlam nda kullan l r.

madrabaz * Hayvan, bal k, sebze, meyve gibi yiyecekleri, yerinden getirerek toptan satan kimse. * Hile yapan, hileci. madrabazl k * Madrabaz olma durumu. * Madrabaza yak r davran . madreporlar * Mercanlar s n f n n kalkerli hayvanlar iine alan bir tak m . madrup * Dvlm (kimse). * arp lan. * Alt a amada bulunan. * Ast.

madun

maestoso * Bir paran n grkemli ve a r tempoyla al naca n anlat r. * Bu tempo ile al nan para. maestro * Besteci. * Orkestra efi. * st a amada bulunan. * st, yukar . * Yok, kalmad . * Bir e it yumurtal ve hafif hamur tatl s .

mafevk

mafi

mafsal

* Eklem. * Birbirine ba lanm paralar n her ynden dnmesini sa layan ba lant esi. * Yasa d i lerle u ra an, zor kullanarak birtak m gizli karlar sa layan rgt veya bu rgte mensup olan * Gizli rgt.

mafya kimse.

mafyac * Mafya gibi davranan. mafyac l k * Mafyac olma durumu, mafya yesi olma. mafyala ma * Mafyala mak i i veya durumu. mafyala mak * Mafya durumuna gelmek. * Mafya zelli ini kazanmak. * Mafya i leriyle u ra mak. mafyal k maganda * Mafyan n yapt i . * Grgsz, kaba, anlay s z, terbiyesiz ve uyumsuz kimse.

magandal k * Maganda olma durumu. magazin * o unlu u ilgilendirecek, e itli konulardan sz eden, bol resimli yay n. * Depo.

magazinle me * Magazinle mek i i. magazinle mek * Magazin hlini almak. magma * Yerin iinde, s v veya hamur k vam nda uucu gazlarla doymu olarak bulunan eriyik.

magmasal * Magma ile ilgili. magmatik * Magma ile ilgili, magmasal. magnezyum * Atom numaras 12, atom a rl 24,30, yo unlu u 1,7 olan, gm renginde, parlak bir alevle yanan, ok hafif bir element. K saltmas Mg. magnezyum karbonat * Magnezit ve zellikle kalsiyum ve magnezyum karbonat tuzu olan dolomit biiminde madde, MgCO3. magnezyum klorr * Hidratl billrlar vererek billrla an, deniz suyunun dam t lmas yla elde edilen madde, MgCl2.

magnezyum slfat * Renksiz, kk i neler biiminde ve hidratl olarak billrla an, deniz suyunda ve baz maden sular nda bulunan madde, MgSO4. magnezyumlu * znde magnezyum bulunduran, magnezyum ieren. magri ma ara * Bir yamaca veya kaya iine do ru uzanan, bar nak olarak kullan labilen yer kovu u, in. * Karst blgelerinde kire ta lar n n erimesiyle olu an, byk, birbirine koridorlarla ba l yer alt kovuklar . ma ara bilimci * Ma ara bilimi ile u ra an kimse. ma ara bilimi * Konusu ma aralar , yer alt ndaki uurumlar , yar klar , oyuklar , yer alt akarsular n ara t rmak ve incelemek olan bilim. ma ara resmi * Tarih ncesi insanlar n ma ara duvarlar na yapt klar resim. ma ara sesi * Derin, bo uk ve korkmu vurgulu ses. ma aza * Byk dkkn. * E ya ve az k deposu. * Y lan bal gillerden, Avrupa k y lar nda ya ayan, eti lezzetli byk bir bal k (Conger conger).

ma azac * Ma azas olan veya ma aza i leten kimse. * Depo bekisi. ma dur * Haks zl a u ram , k yg n.

ma dur etmek * zarara u ratmak. ma dur olmak * zarara u ramak. ma duriyet * Ma dur olma durumu, k yg nl k, ma durluk. ma durluk * K yg nl k, ma duriyet. ma firet * Af, ba lama. ma firet etmek * (Tanr ) ba lamak. ma fur * Affolunmu , ba lanm .

ma lbiyet * Yenilme, yenilgi.

ma lp

* Yenilen, yenik d en.

ma lp etmek * yenmek. ma lp olmak * yenilmek. * iste ine kar duramamak, gerekle memesi gereken bir ey iin iradesizlik gsterip direnememek ve yap lmas n kabul etmek. ma mum * Tasal , zgn. * (hava iin) S k c , kapan k. Ma rib ma rip * Bat . * z. Afrika'n n, M s r d ndaki kuzey lkeleri. ma rur * Kurumlu, gururlu. * Gurur belirten. ma rurane * Ma rurca. ma rurca * Gururlanarak, kibirlenerek, byklenerek. ma rurcas na * Ma rur gibi davranarak. ma rurlanma * Ma rurlanmak i i. ma rurlanmak * Kurumlanmak, gururlanmak. ma rurluk * Ma rur olma durumu. ma u mahal * Kar k. * Yer, yre, mevzi. * Ma rip halk ndan olan kimse.

mahal kalmamak * gerek kalmamak, gere i olmamak. mahal yok * yeri, gere i yok. mahalle * Bir ehrin bir kasaban n, byke bir kyn blnd paralardan her biri. * Bir mahallede oturan insanlar, mahalle halk .

mahalle aras * Mahallenin sokaklar aras nda kalan yer.

mahalle arkada * Ayn mahallede oturan kom u veya dost. mahalle bekisi * Mahallenin gvenli ini, dzenini sa lamada yard mc olan gvenlik grevlisi. mahalle apk n * Beceriksiz apk n. mahalle imam * Mahalledeki mescitte veya camide grevli imam. mahalle kahvesi * Mahallede oturanlar n devam etti i, oyun oynad , ay vb. me rubat iti i kahve. mahalle kahvesi gibi * havas z, grltl ve kalabal k (yer). mahalle kar s * Grgsz, kavgac kad n. mahalle mektebi * Mahallede bulunan ilkokul. mahalle muhtar * Mahallenin yasal i lerini yapmak zere, o mahallede oturanlar taraf ndan seilen kimse. mahallebi * Bkz. muhallebi. mahallebici * Bkz. muhallebici. mahallebicilik * Bkz. Muhallebicilik. mahallece * Mahallede oturanlar taraf ndan, mahalleliye gre. mahalleli * Ayn mahalleden olan. * Ayn mahallede oturan kimselerin btn.

mahalleyi aya a kald rmak * ba r p a rarak konu kom uyu tedirgin etmek. mahall * Yresel, yerel.

mahall idare * Bkz. yerel ynetim. mahall seim * Bkz. Yerel seim. mahallle me * Yreselle me, yerelle me. mahallle mek * Yreselle mek, yerelle mek.

mahana maharet

* Bahane, ileri srlen szde sebep. * grmede becerikli, uzluk, beceri, ustal k.

maharet kazanmak * beceri edinmek, ustala mak. maharetli * Eli i e yatk n, becerikli, usta.

maharetsiz * Eli i e yatk n olmayan, beceriksiz. maharetsizlik * Maharetsiz olma durumu. mahbes * Ceza evi, hapishane. mahbube * Sevilen kad n. mahbup * Sevilen erkek.

mahcubiyet * Utangal k, s k lganl k. mahcup * Utanga, s k lgan. mahcup karmak (veya karmamak) * utand rmak (veya utand rmamak). mahcup etmek * utand rmak. mahcup kalmak * utanm olmak. mahcup olmak * utanmak. mahcupluk * Mahcup olma durumu, utangal k. mahcur mahcuz mahdum * Erkek evlt, o ul. mahdut * evrilmi , s n rlanm . * Say s belli olan, say l , az. * Dar, basit. * K s tl . * Haciz alt na al nm , hacizli.

mahfaza

* inde kpe, yzk, bilezik vb. gibi de erli ss e yalar n n sakland kutu.

mahfazal * Mahfazas olan. * Korunan, mahfuz. mahfe mahfel * Bkz. mahfil. mahfi mahfil * Gizli, saklanm . * Toplant yeri. * Toplanm kimseler. * Camilerde parmakl kla ayr lm yksek yer. * Saklanm , korunmu , korunan, sakl . * Deve, fil gibi hayvanlar n s rt na konulan, zerine oturmaya yarayan sepet.

mahfuz

mahfuzen * Gzalt nda olarak. mah v mahir * Becerikli. * Uzman, i ini iyi bilen, usta. mahirane * Becerikli bir biimde, becerikli olarak, ustaca. mahitap mahiye * Bkz. Mehtap. * Ayl k. * Ayl k olarak. * Nitelik, vas f, z, as l, esas. * yz. * Yok etme, yok olma.

mahiyet

mahkeme * Bir yarg tan veya bazen savc ve yarg lardan olu an bir kurulun, yarg grevini yerine getirdikleri yarg yeri. * Dava, duru ma, mahkeme. mahkeme duvar * Bkz. yz mahkeme duvar . mahkeme kad ya mlk de il * hibir kimse, bulundu u kamu hizmetinde mrnn sonuna kadar kalmaz. mahkeme kap s * Mahkeme.

mahkeme karar * Dava sonunda a klanan karar, hkm. mahkeme masraf * Mahkeme a l rken denen cret ile avukatl k giderleri. mahkemede day s olmak * yksek bir makamda koruyucusu, kay r c s bulunmak. mahkemele me * Mahkemele mek i i veya durumu. mahkemele mek * Kar l kl olarak birbirini dava etmek. mahkemeli * Mahkemeye d m , daval . mahkemelik * Mahkemede yarg lanmas , zmlenmesi gereken. mahkemelik olmak (biri ba kas yla) * mahkemeye d mek. mahkemeye d mek * anla mazl k konusu mahkemeye gtrlmek. mahkk * Kaz lm , hakkedilmi .

mahkkt * Kaz lm , hakkedilmi eyler. mahkm * Hkm giymi , hkml. * Zorunda olan, mecbur. * Kt bir sonuca varmas ka n lmaz olan. * Hkm giymi kimse.

mahkm etmek * hkm giydirmek. * kt bir duruma srklemek. * mecbur etmek. mahkm olmak * hkm giymek. * kt bir duruma d mek. * mecbur olmak. mahkmane * Mahkm gibi, mahkmmu cas na. mahkmiyet * Hkm giymi olma durumu. * Hkm giyilen sre. mahls * Bir kimsenin ikinci ad . * airlerin eserlerinde kulland klar takma ad. * Glgillerden, 6-10 m yksekli inde bir a a, kokulu kiraz, idris a ac (Prunus mahaleb).

mahlep

* Bu a ac n bahar olarak kullan lan, nohut bykl ndeki yemi i. mahlk * Yarat k, yarat lm . mahlkat mahll * Yarat klar. * Hallolmu , zlm , da lm . * Eriyik. * Miras s olmayan bir kimseden hkmete kalan (mlk). * Kat k. * Kar m.

mahlt

mahmude * it sarma gillerden, yapraklar ok ucu biiminde, iekleri soluk sar renkte, 50-100 cm boyunda, ok y ll k ve otsu bir bitki (Convolvulus scammonia). * Bu bitkinin kklerinden kar lan, hekimlikte kullan lan, reineye benzer bir madde. mahmudiye * Bugn ss alt n gibi kullan lan, II. Mahmut zaman nda bas lm , ince alt n sikke. mahmul * Ykl, dolu. * Ykletilmi . * Yklem.

mahmul olmak * dolu bulunmak. mahmur * Sarho lu un sebep oldu u sersemlik iinde olan. * Uykudan sonra zerinde sersemlik, a rl k bulunan. * Szgn, dalg n bak l (gz).

mahmur bak * Yumu ak, szgn bak . mahmur ie i * i dem. mahmurla ma * Mahmurla mak i i veya durumu. mahmurla mak * Mahmur bir duruma gelmek. mahmurluk * ki imi bir kimsenin duydu u ba a r s ve sersemlik, ay lt . * Uykudan sonra duyulan a rl k ve sersemlik. mahmuz * izmenin veya potinin arkas na tak lan ve binek hayvanlar n drtp h zland rmaya yarayan demir veya elik para. * Tavukgillerin ve baz ku lar n ayaklar ard nda bulunan, boynuz yap s ndaki sivri uzant . * Eski tr sava gemilerinde su kesimi alt nda, ileriye do ru uzanan, kar s ndaki gemiyi bat rabilen uzant . * Kpr ayaklar nda, bas nc azaltmak iin suyun geldi i ve gitti i yanlardaki k nt . mahmuz ie i

* ki enekliler familyas ndan Akdeniz blgesinde yeti en k rm z , pembe veya beyaz iekler aan iki y ll k otsu bir bitki (Centranthus). mahmuzlama * Mahmuzlamak i i. mahmuzlamak * Mahmuzla drtmek. mahmuzlanma * Mahmuzlanmak i i. mahmuzlanmak * Mahmuzlamak i ine konu olmak veya mahmuzlamak i i yap lmak. mahmuzlu * Mahmuzu olan. mahna * Mahana. mahpus * Kapat lm , hapsedilmi (kimse). * Bir e it tavla oyunu.

mahpushane * Ceza evi, hapishane. mahpusluk * Mahpus olma durumu. * Mahpus olma sresi. mahra mahrama mahre * k yeri, kak. * Bo umlanma noktas . * Payda. mahrek mahrem * Yak n akrabadan oldu u iin nikh d meyen. * Ba kalar na sylenmeyen, gizli. * S rda . mahremiyet * Gizli olma durumu, gizlilik. mahremiyetine girmek * bir kimsenin zel hayat n renecek kadar ona yak n olmak. mahremlik * Mahrem olma durumu. mahrukat * Yakacak, yak t. * Yrnge. * zm ta maya yarayan a z geni , dibi dar tahta kap. * Baz blgelerde kad nlar n soka a karken manto stne rtndkleri i lemeli geni rt.

mahrum

* Yoksun.

mahrum olmak * yoksun kalmak. mahrumiyet * Yoksunluk. mahrut * Koni. mahrut * Konik.

mahsuben * Hesaba geirilerek, alaca a say larak, hesab na say lmak zere. mahsubunu yapmak * hesab n yapmak, hesab na geirmek. mahsul * rn. * Ortaya kan, elde edilen ey, verim. mahsult * rnler. * Ortaya kan, elde edilen eyler. mahsuldar * Bitek, verimli. mahsup * Hesap edilmi , hesaba geirilmi .

mahsup etmek * hesap etmek, hesaba geirmek. mahsur * Ku at lm , sar lm , evrilmi .

mahsur kalmak * ku at lmak, sar lmak, evrilmek. mahsus * zg. * Biri veya bir ey iin ayr lm , mnhas r. * zel olarak, bilhassa. * Bilerek, isteyerek. * aka olarak, akadan. * Duyulan, anla lan, hissedilen. * Belli, ortada, a ikr. * zellikle, yrekten.

mahsus

mahsusen * zellikle. mah er * K yamet gn dirilenlerin toplanacaklar na inan lan yer.

* Byk kalabal k. mah er gibi * ok kalabal k. mah er gn * K yamet. mah er midillisi * K sa boylu, fitneci (kimse). mah ere dnmek * ok kalabal kla mak. mah er * Mah eri and ran. mahunya * ki eneklilerden, iekleri sar renkte, kokulu ve salk m durumunda olan, kklerinden sar boya kar lan bir ss bitkisi (Mahonia). mahur * Klsik Trk mzi inde bir makam.

mahurbuselik * Klsik Trk mzi inde bir makam. mahut * Bilinen, ad geen, sz geen.

mahvetme * Mahvetmek i i. mahvetmek * Yok etmek. * Bozup i e yaramaz duruma getirmek. * Onmaz duruma getirmek. * Bo a gitmesine sebep olmak, heba etmek. mahviyet * Alak gnlllk.

mahvolma * Mahvolmak i i. mahvolmak * Yok olmak. * Bozulup yarars z duruma gelmek. * Onulmaz duruma gelmek. * Bo a gitmek, heba olmak. mahya * Ramazan gecelerinde, camilerde iki minare aras na gerilen ipler zerine kandil veya elektrik ampulleriyle yaz lan yaz veya yap lan resim. * at larda iki e ik yzeyin birle ti i blm. mahya kl * Mahya zerine yaz lan kl yaz . mahya kiremidi * Mahyay rtmek iin dizilen, uzunca ve oluk biiminde kiremit.

mahya enli i * Bat Trakya'da ( skee'de) et ve pilv yeme inin topluca yenmesi gelene i. mahyac * Mahya yapan kimse. * Kiremit aktar c s . mahyac l k * Mahya yapma i i. mahyal k * Bir at n n k elerini rten kur un levha. mahzar * Yksek makaml bir kimsenin yan , huzuru. * Yksek bir makama sunulmak iin yaz lan ok imzal dileke. * Mahkeme sicil defteri. * Yap larda yer alt deposu. mahzun * zgn, zntl.

mahzen

mahzun etmek * znt vermek. mahzun mahzun * Mahzun olarak, mahzun bir biimde. mahzun olmak * zgn durumda olmak, boynu bklmek. mahzunane * Mahzuncas na, zntyle. mahzunla ma * Mahzunla mak i i. mahzunla mak * Mahzun duruma girmek, mahzun olmak. mahzunluk * Mahzun olma durumu. mahzur * Sak nca. * Engel.

mahzur do urmak * engel ortaya karmak, sak nca yaratmak. mahzur grmek * sak ncal bulmak. mahzurlu * Sak ncal . ma * Mavi. mail

* E ilimi olan. * E ilmi olan, e ik, e inik, yalman. * Benzeyen, and ran. * Sevmek, gnln kapt rmak. maile main mai et maiyet * st grevlinin yan nda bulunan kimseler. * Bir kimsenin buyru u alt nda al ma. maiyet memuru * Yksek makaml bir devlet memurunun yan nda grev yapan resm memur. maiyetinde * yan nda. majeste * Hkmdarlara verilen san. * Devlet ba kanlar iin kullan lan san. * Aklan. * E kenar drtgen. * Geim, geinme.

majesteleri * devlet ba kanlar na seslenme sz olarak kullan l r. majr * Byk, nemli. * Bir makam, bir akort veya bir aral n olu ma biimi. * Byk nerme.

majr gam * Be tonla iki yar m tondan olu an gam. majskl * Byk (harf).

-mak / -mek * Fiilden isim treten ek. * Eylem isimleri: al- mak, ver-mek vb. * Somut isimler: ak-mak, tokmak (< toku-mak),ye-mek vb. makabil * (bir eyin) ncesi, gemi i.

makabline amil * nceyi kapsayan. makadam * K r lm ta d enip silindir geirilerek yap lan yol. makadamlama * Makadamlamak i i. makadamlamak * Makadamla kaplamak.

makak makale

* Gneydo u Asya'da ya ayan kuyruklu bir maymun (Macacus).

* Bilim, fen konular yla siyas, ekonomik ve toplumsal konular a klay c veya yorumlay c niteli i olan gazete veya dergi yaz s . makam * Mevki, kat, yer. * Klsik Trk mzi inde bir dizinin i leni biimine verilen ad. * Yer.

makam arabas * Yksek makamdaki bir kimse iin ayr lan araba. makam odas * Yksek makamdaki bir kimse iin ayr lan oda. makam otomobili * Bkz. makam arabas . makam dene i * Makam tazminat . makam ofr * Makam arabas n kullanan ofr. makam tazminat * Yksek makamda grevli bulunanlara ayl k maa lar d nda fazladan denen cret. makara * zerine iplik, tel, erit gibi eyler sar lan, kenarlar k nt l , ekseni boyunca delik silindir. * Bir ykn yukar ya kald r lmas n sa layan ara. * A r yklerin kald r lma ve indirilmesinde kullan lan, birbirine paralel iki veya daha ok tabla aras nda dnen, kenar epeevre oluklu tekerlek veya tekerleklerden olu mu mekanik alet. * Srme kapak raylar zerinde hareket edecek biimde metal veya plstikten yap lm de i ik tiplerdeki srme kapak aleti. makara ekmek * (tc ku lar iin) srekli tmek. makara gibi * ard n aras n kesmeden (konu ma). makaralar koyuvermek (zapt edememek veya sal vermek) * kendini tutamayarak kahkahayla glmeye ba lamak. makaral * Makaras olan, makara ile al an. makaral ku * Srekli ten ku . makaraya almak * bir kimseyle alay etmek. makarena * El kol hareketleri ile birlikte yap lan bir tr h zl dans. makarna yemek. * rmik veya una yumurta kar t r larak haz rlanm trl biimlerdeki kuru hamur ve bu hamurdan yap lan

* talyan lireti. makarnac * Makarna yapan veya satan kimse. * talyan. * Makarnay ok seven (kimse). * i man, hareketsiz (kimse). makarnac l k * Makarna yapma veya satma i i. makas * Bir eksen evresinde dnebilecek biimde apraz eklemlenmi , birbirine bakan yzleri keskin iki elik lmadan olu mu , aras na yerle tirilen herhangi bir eyi kesmeye yarayan ara. * Birbirine kom u iki demir yolu hatt n hemen bunlar n uzant s ndaki nc hatta ba lamaya yarayan alet. * Uygun bir a olu turacak biimde birbirini kesen demir yolu hatlar . * st ste konulmu birka yass elikten yap lan araba yay . * st ular birbirine ba l , alt ular a k olan iki direkten kurulmu , a rl k kald rma dzeni. * at ve kprlerde genellikle a a veya elikten yap lan, a rl kar l kl iki aya a veya duvara aktaran at lm kiri sistemi. * alma, k rpma. * Dirsek. * Baz eklem bacakl hayvanlar n n ayaklar nda bulunan, savunma ve sald rmada kullan lan k ska. * Mobilyalarda yukar dan a a ya do ru a lan kapaklar yatay konumda tutmak amac yla yap lm mafsall , kollu kapak arac . makas almak * yana orta parmak ile i aret parma aras na al p s k t rmak, makaslamak. makas hakk * Bkz. makas pay . makas pay * Kuma bierken ihtiyat olarak b rak lan pay. * lden fazla b rak lan veya fazlal ho grlen miktar. makas vurmak * makasla kesmek. makas * Makas yapan veya satan kimse. * Demir yollar nda makaslar a p kapayarak trenlere yol veren grevli. makas l k * Makas n n grevi. * (bas nda) Ba ka gazetelerdeki haberleri kesip oldu u gibi aktarma i i. makaskr * K t oymac l ile u ra an kimse, oymac , kesme ve oyma sanat ile u ra an kimse. makaslama * Makaslamak i i. * aprazlama. makaslamak * Makasla kesmek. * (yaz , film vb. iin) K saltmak, kesmek. * Makas almak. makaslanma * Makaslanmak i i.

makaslanmak * Makaslamak i ine konu olmak. * Kesilmek. makasl * Makas olan. makasl bcek * K n kanatl lar ndan, ba ve makaslar iri bir bcek, ba kesen (Lucanius). makastar * Kuma bien, prova yapan, paralar patrona gre ayarlayan, i da t m n yapan usta. makat * K . * Ans, er. * Minderli alak sedir. * Minder yz, minderin zerine yay lan kuma . * Mezar, kabir, medfen. * Kabul edilen. * Be enilen, ho kar lanan. * Geer, geerli. makbul olmak * be enilmek. makbule gemek * ok be enilmek, ho a gitmek, i e yaramak. makbuz * Al nd .

makber makbul

Makedon * Makedonya halk ndan olan kimse. Makedonca * Makedonya'da kullan lan dil. Makedonyal * Makedonya halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. maket * Yap , heykel gibi eylerin taslak durumundaki kk rne i. * Mimarl kta, sanayide ve baz sanat dallar nda yer alan eserlerin taslak durumundaki kk rne i.

maket b a * Maket yap m nda kullan lan ince ve keskin b ak. maketi * Maket yapan kimse.

maketilik * Maket yapmak veya satmak i i. makferln * Omuzdan yar bele kadar inen pelerini olan palto. maki

* Akdeniz dolaylar nda yayg n bodur a a ve al lardan olu an bitki rts. maki (Lemur). * Makigillerden, Madagaskar adas nda s k rastlanan, uzun kuyruklu, yumu ak tyl bir memeli primat

makigiller * rne i maki (II) olan primatlar s n f . makilik makine * Maki yeti en yer.

* Herhangi bir enerji trn ba ka bir enerjiye dn trmek veya belli bir etki olu turmak iin birle tirilmi aletler btn. * Bir alet veya ta t n hareket sa layan mekanizmas . * Araba, otomobil. makine ekmek * diki makinesinde dikmek. makine dolab * Makineler iin zel yap lan dolap. makine gibi * ok abuk, art arda, ayn biimde yap lan veya olan. makine gibi adam * dzgn, ok ve abuk i karan adam. makine gc * Bir makinenin bir saniyede yapabildi i i miktar ; uygulamada beygir gc, vat veya kilovat ile llr. makine odas * Makinelerin tamir edildi i yer. * (sinemalarda) Sinema makinesinin bulundu u yer. makine ya * Orta s cakl kta ve hafif yk alt nda al an makinelerin hareketli paralar n n ya lanmas nda kullan lan bir ya lama ya . * Gres. makineci * Makine satan veya onaran kimse. makinele me * Makinele mek i i. makinele mek * retimde makine gcnden, giderek daha ok yararlanmak. * Davran lar , hareketleri makinelerinkine benzer duruma gelmek, baz i leri al kanl kla yapmak. makinele tirme * Makinele tirmek i i. makinele tirmek * Makine ile yap lmas n sa lamak. makineli * Makinesi olan, makine ile i leyen. * Makineli tfek.

makineli tabanca * Bir tr otomatik silh. makineli tfek * Teti ine bas l nca srekli kur un atan bir e it tfek, mitralyz. makineli tfek gibi * ok h zl , birbiri ard nca. makineyi bozmak * ba rsaklar bozulmak, ishal olmak. makinist * Lokomotif, vapur, fabrika vb. nin makinesini i leten kimse. * Makinelerden anlayan, makineleri onarabilen usta.

makinistlik * Makinistin grevi. makrama makro* Birok kelimenin nnde "byk" anlam veren n ek. makrome * Kal n iplikle elde rlm i . makromeli * Kol veya bacaklardan birinin veya birka n n a r geli mesi. makrosefal * Ba anormal derecede byk olan (kimse). maksat * stenilen ey, ama, gaye, erek. maksat gtmek * (bir i i yaparken) gizli amac olmak. maksat hs l olmak * amaca ula lmak, ama gerekle mek. maksatl * Bir amac olan. * Kt niyetli, kas tl . maksats z * Bir amac olmayan. * Bilmeden, istemeden, kas ts z. maksi * Uzun. * Bkz. Mahrama.

maksi etek * Boyu topuklara kadar uzanan etek. maksimal * Maksimum. maksimum * Bir ey iin gerekli en byk (derece, nicelik), maksimal.

* De i ebilen bir niceli in varabilece i en yksek olan (s n r), azam, maksimal. maksure * Camilerde, parmakl klarla evrilmi yer. * Bir evin yabanc lar n girmesine izin verilmeyen blm. maksut * stenen, niyet edilen, gdlen, amalanan. makta * Bir eyin kesildi i yer, kesit. * Divan edebiyat nda gazelin veya kasidenin son beyti. * Kemikten yap lm kalem ucunu dzeltmeye yarayan ara.

-makta / -mekte * imdiki zaman grevinde kullan lan ek. maktel maktu * Cinayet i lenen yer. * Kesilmi , kesik. * Kesin olarak de eri biilmi . * l ile sat lmayan, gtr.

maktu fiyat * De i mez olarak tespit edilmi , pazarl k edilmeyen fiyat, kesin fiyat. maktul * ldrlm , ldrlen.

maktul d mek (veya olmak) * vurulup lmek, ldrlmek, katledilmek. makul * Akla uygun, ak ll ca. * Ak ll ca i gren, mant kl . * A r olmayan, uygun, elveri li. * Belirli. makul olmak * ak ll ca, akla uygun davranmak. makule * Tak m, e it. * Ulam, kategori. * Ters evrilmi , ba a a getirilmi . * U ursuz, kt.

maks

makyaj

* Yz gzelle tirmek iin boyama, yz boyama, yz bak m , dzgn. * yi grnt sa lamak, belli bir tipi yaratmak veya yaln zca baz dzeltmeler yapmak iin oyuncunun yznde ve ba ka organlar nda yap lan boyama ve de i meler. makyaj odas * Televizyon, sinema, foto raf l k ve reklmc l kta filmin ekiminden nce gerekli makyaj n yap ld yer. makyaj tak m * Makyaj iin gerekli olan malzemeleri bir arada bulunduran set.

makyaj yapmak * yz e itli i lemlerle temizlemek, boyamak ve di er i lemlerle daha bak ml ve gzel gstermek. makyajc * Makyaj yaparak geimini sa layan kimse, dzgnc. makyajc l k * Makyajc n n grevi, dzgnclk. makyajlama * Makyajlamak i i veya durumu. makyajlamak * Makyaj yapmak. makyajl * Makyaj olan. makyajs z * Makyaj olmayan. Makyavelcilik * Politikada, amaca ula mak iin ahlka ayk r da olsa, her trl arac ho gren anlay , Makyavelizm. Makyavelizm * Makyavelcilik. mal * Bir kimsenin veya bir tzel ki inin mlkiyeti alt nda bulunan, ta n r veya ta nmaz varl klar n btn. * Birinin mlkiyeti alt nda bulunan bykba hayvanlar n btn. * Al n p sat labilen her trl ticaret e yas , tccar mal , emtia. * Baya , a a l k, kt kimse. * Esrar. * Fiilden s fat treten ek. mal beyan * \343 mal bildirimi. mal bildirimi * Mlkiyeti alt nda bulunan ta n r ve ta nmaz mallar n listelenerek istenen makama sunulmas . mal birli i * Hukuk bak m ndan kar ve koca mallar n n bir btn say lmas . mal bulmu ma rib gibi * byk bir zenginli e kavu mu as na byk sevin ve co ku ile. mal can n yongas d r * insan, mal na gelen zarardan, can na gelmi esine ac duyar. mal canl s * Mala ok d kn, mal ok seven. mal da yalan mlk de yalan, var biraz da sen oyalan * bu dnya gelip geicidir, mala mlke fazla de er vermemek gerekir. mal edinmek * kendine mal sa lamak, mal sahibi olmak. mal etmek

-mal

* bir de er kar l nda sahip olmak. * kendi mal , eseri, bulu u gibi benimsemek veya saymak. * yklemek, ait oldu unu gstermek. mal kald rmak * rn elde etmek. mal kapatmak * para kar l nda herhangi bir retim alan ndaki verimin s rf kendisine ayr lmas n sa lamak. mal meydanda * bir i in gizli bir ynnn olmad n belirtir. mal mdrl * Bir ilede devlet gelirlerinin topland maliye dairesi. mal mdr * Maliye Bakanl n n ilelerdeki mal i lerini yrtmekle grevli memuru. mal mlk * Her trl ta n r ve ta nmaz madd varl k. mal olmak * bir de er kar l nda birinin iyeli i alt na girmek. * bir i , bir davran sonucu zarara u ramak. * (bir yeri,bir eyi) benimsemek. mal para * Kendi z de erleri, yani ihtiva ettikleri sat n alma gcne ok yak n olan deme arac .

mal sahibi * Bir mal , mlkiyeti alt nda bulunduran kimse. mal sand * Para al p veren devlet dairesi. mal varl * Bir ki iye ait para ile llebilen haklar n btn, mamelek. mal yapmak * servet sahibi olmak. mala srg. malafa * nceden delinmi paralar tornalamaya zg torna tezgh ba lama aleti. malaga * spanya'n n Malanga yresinde yap lan bir tr arap. * ri taneli misket zm. * Manda yavrusu. * Ye il renkli, yontulup parlat labilen, do al bak rl , hidratl karbonat, bak r ta . * Har al p srmeye yarayan, o u gen biiminde, yass , demirden, stten tahta sapl , duvarc ve s va arac ,

malak malakit

malaklama * Malaklamak i i.

malaklamak * (manda)Yavrulamak. malalama * Malalamak i i. malalamak * imento veya al srlm bir yzeyi mala srerek dzeltmek. malama malarya malayani malaz * Sulak yer. * Srlmemi , ot brm toprak. * Su alt nda kalan, su basm tarla. malca mal * Toprak ve rutubet muhafazas amalar ile ay r ve mera zerine b rak lan veya ba ka yerlerden getirilip serpilen her trl bitki art . malen * Mal olarak, malca. malgama * C van n herhangi bir madenle birle erek yapt ala m, amalgam. * Mal olarak, mal bak m ndan. * Samanla kar k tah l. * S tma. * Bo ve yarars z, sama.

-mal / -meli * Gereklilik kipi eki: al -mal , grmeli, bil-meli-yiz vb. mal ta * Bazen kay klarda apa yerine kullan lan, ipe ba l byke ta . mal n gz * En iyisi, en gzeli. * A k gz, kurnaz, ok bilmi . * A a l k ve dzenci kimse. * ffetsiz. mal * Mal ve para ile ilgili, parasal. * Maliyeye ili kin, maliye ile ilgili. * Ykl, dolu. * ok fazla. * Her y l btenin uygulanmas iin, mart n birinden ba lay p ertesi y l ubat sonunda kapanan sre.

mal

mal y l

mal analist * Ekonomik ve mal konular zmleyen uzman.

mal belge * Kredi a l n gstermek iin kar lan ve ikrazc bankaya finansman yenilemesi yapmay sa layan senet. mal cebir * Paraya ili kin konular esas alan bilim dal . mal senet * Mal belge. malihulya * Kara sevda. * Kuruntu. malik * Sahip, iye.

malik olmak * sahip olmak. malikne Malik * slml kta snnet ehli denilen drt mezhepten biri. * Bu mezhepten olan kimse. Maliklik * Malik mezhebi. malikiyet maliye * Malik olma durumu. * Kamu ile ilgili i lerin yrtlmesi iin gerekli gelirleri ve harcanan paralar dzenleyen kurallar n btn. * Konusu bu kurallar incelemek olan bilim dal . * Devlet gelir ve giderlerini yneten kurulu , Maliye Bakanl . * Maliye i lerinde uzman olan veya devletin maliye kurulu lar nda al an kimse. * Yurtluk.

maliyeci

maliyecilik * Bir devletin mal i leri. * Maliyecinin grevi. maliyet * retimde bir mal elde edilinceye de in harcanan de erlerin toplam .

maliyet fiyat * Bir mal n e itli retim ve da t m dnemlerinde, o dneme kadar yap lm olan harcamalar n btn. maliyetli * Maliyeti olan, de erli. maliyetsiz * Maliyeti olmayan, de ersiz. Malkar * Kuzey Kafkasya'da Kabarda-Balkar Cumhuriyeti'nde ya ayan Trk soyundan bir halk ve bu halktan olan kimse, Balkar. Malkarca * Malkar Trkesi.

malk ran malko

* Hayvan vebas . * Osmanl larda ak nc lar oca n n komutan .

mallanma * Mallanmak i i veya durumu. mallanmak * Mal edinmek, zenginle mek. malt malta * Bira yapmak iin imlendirilip kurutularak haz rlanm arpa. * Malta eri i renginde.

Malta eri i * Glgillerden bir a a, yeni dnya (Eriobotrya japonia). * Bu a ac n erik bykl ndeki, iri ekirdekli, sar renkli, sulu ve mayho yemi i. Malta hummas * Akdeniz lkelerinde grlen, en ok kei st ile bula an ate li bir hastal k, kalaazar. Malta palamudu * Uskumrugillerden, l k ve s cak denizlerde ya ayan, zerinde enlemesine mavi izgiler bulunan, gri renkli bir bal k (Naucrates ductor). Malta ta * Bahe, mutfak gibi yerleri d emekte kullan lan, drt k e, yass , kolay k r lan bir tr ta . Maltal Malt z malt z * Malt z (I). * Malta adas halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. * o unlukla yemek pi irmekte kullan lan, iinde zgaras bulunan, ayakl ve ta n r ocak.

Malt z keisi * Ana yurdu Malta adas olan, ok st veren, k sa tyl, kk bir cins kei. maltlanma * Maltlanmak i i. maltlanmak * Malt ile i lem grmek, iine malt kat lmak. maltoz mall * Sakat (kimse). mall gazi * Bir sava tan sakat olarak km kimse. mallen * Sakat, hasta bir biimde. * Ni astas n n tam olmayan hidroloji s ras nda ortaya kan ve simgesi C12H12O11 olan madde.

malliyet malllk malm

* (insanda) Sakatl k, hastal k, malllk. * Sakat olma durumu, malliyet. * Bilinen, belli. * Bilinen konu, i vb. * Evet, belli, biliniyor, ku kusuz. * Etken (fiil).

malm de il * olup olmayaca kesinlikle bilinmeyen konular iin kullan l r. malm olmak * iine do mak. malm ya! * bilinen ey. malmat * Bilgi. * Bilgi. malmat almak * bilgi edinmek. malmat edinmek * bilgi edinmek, renmek. malmat sahibi * Bir konuda bilgisi olan. malmat vermek * bilgi vermek. malmatfuru * Bilgilik taslayan. malmatfuru luk * Bilgilik taslama, malmatfuru olma durumu. malmatl * Bilgili. malmats z * Bilgisiz. malmattar * Bilgili, malmat sahibi. malmattar etmek * malmat vermek. malmu ilm etmek * bilinen ve a k olan bir eyi sylemeye, a klamaya kalkmak. malya * Deniz dibinde otlara tak lm oltay kurtarmaya ve deniz derinliklerinden a , halat, sicim vb. eyleri karmaya yarayan drt t rnakl demir.

malzeme

* Gere, materyal. * Bir eserin haz rlanmas nda yararlan lan btn bilgi ve kaynaklar. * Bebek iin haz rlanan yiyeceklerin genel ad . * aa. * Bununla birlikte, durum byle iken.

mama

mamafih

mamaliga * Kaynar suda ha lan p zerine ya gezdirilen m s r unu yeme i. mambo * Haiti kkenli, rumba ve aaya benzeyen bir dans. * Bu dans n mzi i. * (birinin veya tzel ki inin) Olanca mal , her nesi varsa, var yo u, mal varl . * Yap lm , i lenmi , imal edilmi (e ya, yiyecek). mamult mamur mamure mamut * Filgillerden, drdnc zamanda Avrupa ve Asya'da ya am olan, imdi ancak fosili bulunan iri, k ll bir hayvan (Elephas primigenius). -man / -men * S fattan kltme s fat treten ek: koca-man, kle-men, kse-men, Trkmen, uz-man, kmen (kk'ten) vb. -man / -men * Fiilden isim treten ek: az-man, de ir-men, ret-men, ynet-men, okut-man, say-man vb. mana * Anlam. * Yap lm eyler. * Bay nd r. * Bay nd r yer, bay nd rl k.

mamelek mamul

mana karmak * yersiz bir yarg ya varmak; yanl de erlendirmek; bir sze, syleyenin akl ndan gemeyen bir anlam vermek. * anlam karmak. mana kmak * anlam na gelmek, anlam n ta mak. mana vermek * kendince bir yarg ya varmak, yorumlamak. manaca * Anlamca.

manaland rma * Manaland rmak i i. manaland rmak * Anlam vermek. manal * Anlaml . * Gizli anlam olan, manidar. manal manal * Bir ey sezdirmeye al arak, anlaml olarak, anlaml anlaml . manas * K n kanatl lardan, ergin evrede yapraklar , kurtuk evresinde kkleri kemirerek tar m bitkilerine ve orman a alar na byk zarar veren bir bcek (Polyhylla fullo). manas z * Anlams z. * Yersiz, bo , yarars z.

manas zl k * Manas z olma durumu, anlams zl k. manast r * Baz kesin kurallara ba l rahip veya rahibelerin dnya ile ilgilerini keserek ya ad klar yap , ke i hane. manat manav * Meyve ve sebze satan yer. * Meyve ve sebze satan kimse. * Genellikle Romanya ve Bulgaristan'dan g etmi kimse. manavl k * Manav n i i veya mesle i. manaya gelmek * anlam bildirmek. * anlama gelmek. manca * Yiyecek. * Kedi, kpek yiyece i. mancana * Stle engillerden, Antil Adalar nda yeti en, ok zehirli bir a a. manc n k * Top yap m n n bilinmedi i a larda, kale ku atmalar nda, a r ta glle f rlatmakta kullan lan basit bir sava arac . * peki kr . manc n k i i * Kozadan ipek sa lama i i. manc n k * peki kr n kullanan kimse. Manu * Manurya halk ndan olan kimse. * Azerbaycan ve Trkmenistan para birimi.

Manuca manda manda

* Manu dili. * Gevi getirenlerden, derisinin rengi siyaha yak n, uzun seyrek k ll bir hayvan, su s r (Buffelus).

* Birinci Dnya Sava ndan sonra baz az geli mi lkeleri, kendi kendilerini ynetecek bir dzeye eri tirip ba ms zl a kavu turuncaya kadar Milletler Cemiyeti (Cemiyet-iAkvam) ad na ynetmek iin baz byk devletlere verilen vekillik. manda gibi * ok iri ve hantal. manda gibi yay lmak * dikkatsizce ve btn a rl yla oturmak. manda gibi yemek * ok ve acele ile yemek. mandac * Bir lkeyi manda temeline gre ynetmesi iin Milletler Cemiyetince grevlendirilen (devlet), mandater. * Osmanl mparatorlu unda, tersanedeki gemilerin bak m ile grevli kimse. mandac l k * Mandac olan veya mandac yanl s . mandagz * Nikel yirmi kuru . mandal * Kap gibi eyleri kapal tutmaya yarayan, dner tahta veya metal para. * pe serilen ama r tutturmak iin kullan lan yayl k ska. * Ut, kanun, keman gibi alg lar n tellerini geren d me. * Evlek.

mandal

mandalina * Turungillerden, portakala ok benzeyen bir a a (Citrus nobilis). * Bu a ac n tatl , kokulu, lezzetli meyvesi. mandallama * Mandallamak i i. mandallamak * (kap , pencere kanad iin) Mandalla tutturmak. * ama r mandalla tutturmak. mandallanma * Mandallanmak i i. mandallanmak * Mandallamak i i yap lmak, mandalla tutturulmak. mandall * zerinde mandal bulunan. * Mandalla kapat lm olan (kap , pencere). * Mandalla ipe tutturulmu . mandals z

* zerinde mandal bulunmayan. * Mandalla kapat lmam olan (kap , pencere). * Mandalla ipe tutturulmam . mandapost * Posta havalesi. mandar * (gemilerde) Kk makara.

mandarin * Avrupal lar n in devlet memurlar na verdikleri ad. mandarinlik * Mandarin olma durumu. * Mandarinin grevi veya makam . mandater * Mandac . mandepsi * Tuzak, oyun. mandepsiye basmak (veya bast rmak, d mek) * aldat lmak, tuza a d mek. mand ra * Koyun, kei gibi st veren hayvanlar n bar nd r ld , st ve st rnlerinin elde edildi i yer. mand rac * Mand ra i leten kimse. mand rac l k * Mand ra i letme i i veya biimi. mandolin * ki er iki er ayn de erde drt ift telli, k sa sapl bir alg . mandolinci * Mandolin yapan veya satan kimse. * Mandolin alan kimse. manej * At e itimi. * Bu e itimin yap ld yer. * (bir atl gsteride) Binicilik gsterilerinin tm. manen manev * Grlmeyen, duyularla sezilebilen, soyut, tinsel. manev evlt * Bir ki inin kanunlara gre evlt edindi i kimse. manev ilim * Anlay yntemini esas alan bilim dal . manev tazminat * Manev zarar ve ziyan denmesini kapsayan ahs dava, tazminat davas . * varl k bak m ndan, manev ynden, maddeten kar t .

manev zarar * Manev ynden u ran lan kay p. maneviyat * Madd olmayan, manev eyler. * Yrek gc, moral. maneviyat bozulmak * moral gc sars lmak. maneviyat n k rmak * moral gcn sarsmak. manevra * Bir aletin i leyi ini dzenleme, ynetme i i veya biimi. * Geminin bir yere yana mak veya bir yerden kmak iin yapt hareket. * Lokomotifin, katar katmak veya katar da tmak iin ileri geri giderek hattan hatta gemesi. * Hareket, gidi geli . * Asker birliklerini sava a haz rlamak amac yla, arazi zerinde yap lan geni lde sava denemesi. * stenilen amaca ula mak iin tutulmas gereken yol.

manevra fi e i * Asker harektta kullan lan ve kuru s k at m yapan fi ek. manevra yapmak * bir araca istenilen hareketi yapt rmak. * (asker birlikleri) sava denemesi yapmak. manga * On ki ilik asker birli i. * Sava gemilerinde deniz erlerinin yatt ko u . * ine kor konulan, sacdan, bak r veya pirinten, trl biimlerde st a k kap, korluk.

mangal

mangal gibi yre i olmak * cesareti ok olmak. mangal kmr * Odun kmr. mangal ya * Etin yap mamas iin mangaldaki zgaraya srlen ya . mangal yrekli * Korkusuz, gere inden fazla cesur, gzn daldan budaktan esirgemeyen, gz pek. mangalda kl b rakmamak * yapamayaca i leri yapabilirmi gibi sylemek. mangan * Manganez. manganez * Atom numaras 25, atom a rl 54,93, yo unlu u 7,39 olan, 1244 C de eriyen, do ada oksit durumunda bulunan, eli i sertle tirmek iin kullan lan, ok sert ve k r lgan bir element. K saltmas Mn. manganin * Manganezin bak r ve nikelle yapt ala m. mang r * Bak rdan yap lm , iki buuk para de erinde sikke.

yakacak.

* Nargile llesine konulmak iin kmr tozundan yap lan, abuk tutu ur, tavla pulu biiminde bir e it * Para.

mang rl * Bol paras olan. mang rs z * Hi paras olmayan. mangiz * Para. mango mani mni iiri. * Hint Kiraz . * Ki inin sevin, gven ve her trl etkinliklerinin normal olmayan bir biimde artt ruh hastal . * Genellikle birinci, ikinci ve drdnc dizeleri uyakl olan, daha ok hecenin yedili lsyle sylenen halk

mani dzmek (veya yakmak) * mani okumak veya mzik e li inde mani sylemek. mni olmak * nne gemek, engellemek, nlemek. mni,-i mnia mnial manicilik * ranl d nr Mani'nin III. yzy lda kurdu u ve iyilik ktlk esas na dayal din doktrin. manidar * Anlaml olan, manal . * Bir eyin yap lmas n nleyen ey, engel. * Engel. * Engelli.

manifatura * Fabrika yap m her trl kuma ve bez gibi dokumalar. manifaturac * Manifatura e yas satan kimse. * Manifatura e yas n n sat ld yer. manifaturac l k * Manifaturac olma durumu. manifesto * Bir gemideki mallar gstermek iin kaptan taraf ndan bo altma i lemlerinin yap laca gmrk idaresine verilen liste. * Bildiri. Maniheizm * Manicilik.

manika manikr

* Gemilerde, ambarlara ve makine blmne hava vermek iin gverteye a lan baca. * Elin ve zellikle el t rnaklar n n bak m .

manikrc * Mesle i manikr yapmak olan kimse. manikrclk * Manikrcnn yapt i . manikrl * Manikr yap lm , manikr olan. manikrsz * Manikr olmayan. maniple * Telgraf i aretlerini gndermek iin, bir devredeki ak m kesmekte veya yeniden vermekte kullan lan ara. maniplsyon * Varl klar yap c , a klay c ve yararl bir biimde kullanma i i. manipltr * Manipleyi kullanan kimse. * Maniple. Manisa kebab * Manisa yresine zg bir kebap tr. Manisa llesi * D n ie igillerden, korularda, k rlarda yeti en bir bitki (Anemone pulsatilla). mani ka * ki dilli iki makara ile yap lan palanga. manita * Hileyle, dzenle, tan r gibi bir hl tak narak para s zd rma, h rs zl k. * Sevgili.

manitac * Manitac l kla para s zd ran doland r c . manitac l k * Tan yormu gibi yaparak veya evredeki yanda lar ndan destek alarak birinden para s zd rmak i i, bir e it doland r c l k. manivel * Bir ucunun ba l bulundu u bir nokta evresinde dnen kol. * Kald ra.

manivell * Manivels olan. mankafa * Anlay s z, aptal. * Saka hastal na tutulmu (at).

mankafal k * Mankafa olma durumu, anlay s zl k, aptall k. * Atlarda grlen sre en, iddetli saka .

manken

* Genellikle moda evlerinde giysileri al c lara gstermek i iyle grevli kimse, model. * Ressam ve heykeltra lar n gerektike model gibi kulland klar , trl durumlar alabilen eklemli, o unlukla tahtadan yap lm insan veya hayvan rne i. * Terzilerin, giysi denemek, sergilemek iin kulland klar insan vcudu biimindeki tahta, mukavva vb. kal p. manken gibi * vcut lleri dzgn ve ince olan. mankenlik * Mankenlik i i. manolya * Manolyagillerden, yapraklar alma k, iri ve parlak ye il renkte bir ss a ac (Magnolia grandiflora). * Bu a ac n ok iri, beyaz ve limon kokusunda gzel ie i.

manolyagiller * Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, manolya gibi o u gzel kokulu bitkileri iine alan familya. manometre * Buhar n veya herhangi bir gaz n bulundu u kab n i yzeylerine yapt bas nc len alet, bas ler. mansap mans p * Makam, yksek memuriyet. mansiyon * Bir yar mada konulan dle yeterli nitelikte grlmemekle birlikte, an lmaya de er bulunan kimseye veya esere verilen derece. man et * Bir gmle in kol a z na geirilen, genellikle ift katl kuma tan yap lan blm, kolluk. * Gazetelerin ilk sayfalar n n st blmne iri puntolarla konulan ba l k. * Elleri so uktan korumak iin kullan lan, astarlanm krk, el krk. * Bkz. ek bilezi i. * Bir rma n denize veya ba ka bir rma a dkld veya kavu tu u yer, rmak a z , kav ak, munsap.

man on

mantar

* Mantarlardan, iinde zehirlileri de bulunan, emeleri bir gvde ve bunun stnde bir apka biiminde geli mi , ilkel bitkilerin genel ad (Fungi). * Esnek ve sudan hafif oldu undan i e tapas , cankurtaran simidi, cankurtaran yele i, ayakkab taban ve daha birok eylerin yap m nda kullan lan, su geirmesiz, me e a ac tabakas . * Bu tabakadan yap lan i e tapas . * ocuklar n zel tabanca ile patlatt klar barutlu madde. * Bal k a lar n su yznde tutmaya veya olta sarmaya yarayan mantar paras . * (hayvanlarda) Burun ucu. * o unlukla yzde, deri zerinde koyu k z l veya mor renkte olu an bir cilt hastal , kflce. * Baz mantarlar n yol at bitki veya hayvan hastal , kflce. * Uydurma sz, yalan. mantar a ac * Turungillerden, kerestesi ok gzenekli, sngerimsi, a k sar renkli bir a a (Phelloderidron amurer se). mantar atmak * yalan sylemek, martaval atmak. mantar bilimci * Mantar bilimi ile u ra an kimse.

mantar bilimi * Mantarlar n yap lar n , ya ay lar n ve yol at klar hastal klar inceleyen bilim dal , mikoloji. mantar orbas * Mantarlar n pi irilmesinden sonra unun yo urtla kar m n n tereya , sar msak ile birlikte bol su iinde kaynat lmas yla yap lan bir orba tr. mantar gibi yerden bitmek * birdenbire veya kendili inden ortaya kmak. mantar hastal * Mantar, kflce. mantar kent * Nfusu h zla artan yerle im blgesi. mantar me esi * Bat Akdeniz blgesinde yeti en bir tr me e (Quercus suber). mantar z * Karbon, hidrojen ve oksijenden olu an baz bitki hcrelerinin eperlerini kaplayarak s v ve gazlar n gemesini nleyen, bu sebeple hcrenin lmne veya mantar olu umuna yol aan madde. mantar tabakas * A alarda hcrelerin eperlerine mantar z y arak ve protoplzmas n yitirerek mantar olu umuna yol aan, d bytken tabaka. mantar tabancas * Tabanca biiminde, borusunun ucuna ii barutlu mantar tak larak patlat lan bir e it ocuk oyunca . mantara basmak * birinin haz rlad oyuna d mek, oyuna gelmek. mantarc * nsanlar birtak m hilelerle sa rt p paralar n alan (kimse), yalanc , dzenbaz. * Mantar yeti tiren veya satan kimse. mantarc l k * Mantarc olma durumu. * Mantar yeti tirme veya satma i i. mantardo uran * Mantarla m hcreler olu turacak mantar tabakas n do uran (bytken doku). mantarhane * Mantarlar n i lendi i yer. mantarlama * Mantarlamak i i. mantarlamak * Aldatmak, yalan sylemek. mantarlar * Sap, yaprak, iek gibi organlar yerine dall veya dz iplikler grn nde emelerden olu an, klorofilsiz, ieksiz, ilkel bitkiler s n f ; ekmek, peynir, limon gibi baz yiyeceklerin zerinde geli en kfleri ve zehirsiz olanlar yenen k r mantarlar n iine al r. mantarla ma * Mantarla mak i i.

mantarla mak * Hcre zarlar na mantar z kar arak geirimsiz duruma gelmek. mantarl * inde mantar bulunan, iine mantar konulmu olan. * Mantar olan. * Mantar hastal na yakalanm . mantarl k * Yenilebilen mantarlar n yeti tirildi i yer. * ncelenmek amac yla mantar kltrlerinin sakland yer. mantars * Mantara benzeyen. mant mant * Gabya serenini kald ran halat ve makara. mant c mant k * Mant yapan veya satan kimse. * ine k yma konularak kk bohalar biiminde drlm hamur paralar yla haz rlanan yemek.

* Do ru d nme sanat ve bilimi. * Do ru d nmenin yolu ve yntemi. * D ncenin ve d ncenin varl k biimlerinin, gelerinin, trlerinin, olanaklar n n, yasalar n n ve d nce ba lamlar n n bilimi. mant k d * Mant kla hibir ilgisi olmayan. * Mant kla zmlenemeyen. mant k ncesi * Mant ksal d ncesinin henz olu mad dnem. mant ka * Mant k bak m ndan, mant a gre.

mant k * Mant k bilimiyle u ra an (kimse). * Kesin ve sa lam bir ynteme gre ak l yrten (kimse). * Mant k derslerini veren retmen. mant k l k * Mant k biliminin her eyin stnde oldu unu benimseyen felsefe. * Btn bilimleri matematik biime indirgeyen ve matemati i mant n bir uygulamas durumuna getiren reti. mant ken * Bkz. mant ka. mant k * Mant kl , mant kla ilgili, mant ksal.

mant kl * Mant a uygun, akla uygun, mant ksal, mant k. * Mant a uygun davranan. mant ksal * Mant kla ilgili olan, mant a uygun, mant kl , mant k.

mant ks z * Mant a, akla ayk r olan. * Mant a uygun davranmayan. mant ks zl k * Mant ks z davranma durumu. manti mantin * Yelkenlide aba o gabya sereni kandilisas . * Canfese benzeyen bir tr ipekli kuma .

mantinota * Kapatma, metres. mantis manto mantolu * Bir say n n logaritmas n n ondal k blm. * Kad n paltosu. * Mantosu olan.

mantoluk * Manto yapmaya elveri li (kuma ). mantosuz * Mantosu olmayan. manel manyak * El kitab . * Maniye (I) u ram (hasta). * Gln, garip, a rt c davran lar olan (kimse). * Hakaret sz.

manyaka * Manya a yak r (biimde). manyakla ma * Manyakla mak i i. manyakla mak * Manyak durumuna girmek, manyak gibi davranmak. manyakl k * Manyak olma durumu veya manyaka davran . manyat * Alamanadan kk, ifte bal k kay . * Bu kay klarla at l p karadan ekilen kk a . * M knat sla ilgili, kendinde m knat s zellikleri bulunan. * Yzetine manyetik kay t yoluyla bilginin depolanabildi i bir m knat slanabilir kaplamas olan plk ekilli

manyetik tabaka.

manyetik alan

* Bir m knat s n N ucundan d ar k p da ld ktan sonra yine toplan p S ucundan iine giren kuvvet izgilerinin yay lm bulundu u alan. manyetik disk * Yzeyinde manyetik kay t yoluyla bilginin depolanabildi i bir m knat slanabilir kaplamas olan plk ekilli tabaka. manyetik kart * zerine manyetik kay t yoluyla bilginin depolanabilece i m knat slanabilir bir yzeyi olan kart. manyetik kartu * Bir koruyucu iinde bulunan ve koruyucusundan karmaks z n kullan labilir manyetik erit ve koruyucu bile im. manyetik kaset * Manyetik kartu . manyetik erit * Yzeyine manyetik kay r yoluyla bilginin depolanabildi i bir m knat slanabilir kaplamas olan bir erit. manyetik tambur * Yzeyinde manyetik kay t yoluyla bilginin depolanabildi i bir m knat slanabilir kaplamas olan dik bir dairesel silindir. manyetit * M knat s zelli i olan do al demir oksidi(Fe2O4).

manyetize * Manyetizma ile etki alt na al nm . manyetize etmek * manyetizma ile etkilemek. manyetize olmak * manyetizma ile etkilenmek. manyetizma * M knat s zelliklerinin btn. * Fizi in bu zellikleri inceleyen blm. * Telkin ve hipnozla bir kimseyi etkileme. manyetizmac * Manyetizma yapan kimse. manyetizmac l k * Manyetizmac n n yapt i . manyeto * Srekli bir m knat s n manyetik alan yla indklenen elektrik reteci.

manyetolu * Manyetosu olan. manyetometre * Manyetik momentleri ve manyetik alanlar n momentlerini lmeye, kar la t rmaya yarayan alet. manyezi ad . manyezit * srdrc olarak kullan lan, beyaz renkli, suda az eriyen, hibir tad olmayan, magnezyum oksidinin bir

* Do al magnezyum silikat, lle ta , Eski ehir ta .

manyok

* Stle engillerden, s cak lkelerde yeti en, yapraklar alma k, veya yedisi bir arada yelpaze durumunda olan, byk bir a a (Manihot utilissima). manzara * Bak , dikkati eken her ey. * Grn . * Grn , durum, tablo. * Konusu bir do a veya ehir paras olan resim, gravr veya desen.

manzara koymak * yay n s ras nda beklenmeyen kesinti aralar n doldurmak iin ekrana de i ik manzara resimlerini getirip gstermek. manzaral * Manzaras olan. * Manzaras iyi olan. manzaras z * Manzaras olmayan. * Manzaras kt olan. manzum * Naz m ifade ekli ile, ll ve uyakl biimde yaz lm . * Dzenli, muntazam.

manzume * Genellikle ll, uyakl yaz lm eser, manzum para. * Dizge, sistem. Maocu * Maoculu u benimsemi veya Maoculuk yanl s (kimse).

Maoculuk * Mao Z -dong'un d ncelerine dayanan Marksist ak m. mapa * Ucu halkal civata. * Gemi iini ayd nlatmaya yarayan zeytinya yla yanan siperli fener. * Mahpus. * Mapushane.

mapus

mapushane * Mahpushane. maraba * ifti. * iftilikte, topra i leyerek rne ortak olan kimse, ortak , ortak, yar c .

marabac l k * Ortak l a dayanan tar m i ili i. marabut maral * Di i geyik, meral. marangoz * Kuzey Afrika'da dervi lere verilen ad.

* A a i leriyle u ra an ve a atan e itli e ya yapan usta. marangoz bal * Bkz. testere bal . marangoz mengenesi * Tutkallanm veya i lenecek olan tahtalar n tutturuldu u k ska. marangozhane * Marangozun al t i yeri. marangozluk * Marangozun i i. * Marangozun zanaat . maranta * Bir enekliler s n f ndan, Antillerde ve btn tropikal blgelerde yeti tirilen, kkndeki yumrulardan ararot kar lan bir kam e idi, ararot kam (Maranta arundinaca). Mara dondurmas * Mara yresine zg sert ve k vaml dondurma. Mara i i * Karton zerine gerilmi kuma a sim, s rma gibi gereler sar larak yap lan bir tr nak . maraton * 42.195 m lik en uzun yaya ko usu.

maratoncu * Maratonda yar an sporcu. maraz * Hastal k, illet. * Dayan lmas g durum. * Huysuzlu u ve titizli i ile can s kan. * Hastal k, illet, anla mazl k, eki me, kavga.

maraza

maraza aramak * eki mek, olay karmak iin bahane aramak. maraza karmak * kavgaya yol amak, kavga karmak, anla mazl a yol aacak i ler yapmak. maraz * Hastal kla ilgili, hastal kl . * Hastal k derecesinde.

marazlanma * Marazlanmak i i. marazlanmak * Hastalanmak, hasta olmak. marazl marazl k * G, s k nt l , huzursuz durum. marazl k etmek * Hastal k, hasta.

* g, s k nt veren, huzursuzluk do uran bir durum yaratmak. marda * Iskarta mal. mare al * En yksek asker unvan; bu unvan ta yan asker, m ir.

mare allik * Mare al olma durumu, m irlik. * Mare al san . mare allik asas * Trenlerde mare allerin ellerinde tuttuklar k sa ve zeri ssl sopa. margarik asit * Margarin yap m nda kullan lan, palmatik asitle stearik asit aras nda, billr durumunda yapay ya asidi. margarin * ya lar nda bulunan, margarik asidin gliserinle birle tirilmesiyle de yapay olarak elde edilen, 47C de eriyen ve besin de eri olan bitki ya . marifet * Ustal k, hner, uzmanl k. * Uygun olmayan, ho a gitmeyen, can s k c i veya davran . * Bilim, bilgi. * Arac , ikinci el. marifetiyle * eliyle, arac l yla. marifetli * Ustal kl , hnerli.

marifetsiz * Ustal olmayan, hner gerektirmeyen. marihuana * Hindistan'da yeti en kenevirin ieklerinden ve yapraklar ndan elde edilen uyu turucu madde. marina * Kk teknelerin ve yatlar n bar nabilmeleri iin zel bir mendirekle evrilen veya bir liman iinde ayr lan deniz alan , yat liman . marinac l k * Marina i letmecili i. mariz * Hastal kl , hasta olan.

marizleme * Marizlemek i i veya durumu. marizlemek * Dvmek, dayak atmak. marj * Ticar bir i lemde zarar tehlikesine kar ayr lan pay. * Yaz lm veya bas l bir k d n kenar nda b rak lm bo luk. * Toplum d nda yer alan.

marjinal

marjl mark

* Marj olan. * Alman para birimi. * Finlandiya para birimi, markka. * Resim veya harfle yap lan i aret. * Bilet, para yerine kullan lan metal veya ba ka eyden para.

marka

markac * Marka satan kimse. markaj * Baz tak m oyunlar nda ayakla veya vcutla kar tak m oyuncusunun davran na engel olma.

markalama * Markalamak i i. markalamak * Bir nesneyi tan tmak veya benzerlerinden ay rmak iin i aret koymak. markalanma * Markalanmak i i. markalanmak * Markalamak i i yap lmak. markal * Markas olan. markas z * Markas olmayan. marke * aretlenmi , belirtilmi .

marke etmek * tak m oyunlar nda kar tak mdaki bir oyuncuyu yak ndan izlemek, tutmak. market * Al c n n kendi i ini kendisinin grd , daha ok her trl yiyecek maddesinin ve mutfak gerecinin sat ld dkkn. marketi * Market i leten kimse. marketilik * Market i letme i i. marketing * Pazarlama. marki markiz * Markinin kar s . * ki ki ilik, alak, olduka geni koltuk. * Bir kap veya pencere nnde ya murdan korunmak iin yap lan saak. * Baz Bat devletlerinde kont ile dk aras ndaki bir soyluluk unvan .

markizet markka markr

* Bir e it ince ve o u kez iekli, pamuklu kuma . * Finlandiya para birimi, mark. * nemli ibareleri veya dikkati ekmek istenilen yerleri i aretlemeye yarayan kalem.

Marks * Marks l k yanl s olan (gr , kimse). Marks l k * Marx' n d ncelerine dayanan devrimci sosyalist ak m. Marksist * Marks .

Marksizm * Marks l k. marley * Yap larda d eme gereci olarak kullan lan plstik madde. Marmara ras * Peri an etmek, mahvetmek veya peri an olmak, mahvolmak" anlam nda. marmara ras gibi (yakmak veya yanmak) * deyiminde geer. Marmara ras gibi yanmak * byk bir zarara u ramak, peri an olmak. marmelt * eker kar t r larak pi irilmi meyve ezmesi. marn topra . marnlama * Marnlamak i i veya durumu. marnlamak * Kireci az olan topra n iine marn katarak daha iyi duruma getirmek. maroken * Fas'ta i lenen yumu ak bir e it kei derisi. * zerine benekler bas larak marokene benzetilen koyun derisi. * Marokenden yap lm veya marokenle kaplanm . * ok ince taneli kil minerallerinden ve kalsitin de i ik oranlardaki kar m ndan olu an tortul kaya, pekmez

marokenci * Maroken e ya yapan kimse. marokencilik * Maroken deriden e itli e ya yapma sanat . maron * Kestane rengi. marpu

* Nargileyi kolayca imeyi sa layan ve nargileye tak lan hortum biiminde uzun ve bklgen boru. marpuu * Marpu yapan veya satan kimse. Mars mars * Merih gezegeni, Sak t.

* Tavlada oyunculardan birinin, kar taraf pul toplamaya ba layamadan, btn pullar n toplay p oyunu bitirerek iki say kazanmas . mars etmek * tavla oyununda kar s ndakine hibir pul toplamaya f rsat vermeden, kendi pullar n toplay p oyunu kazanmak. * kar s ndakini sz syleyemeyecek duruma getirmek. mars olmak * bu ekilde oyunu kaybetmek. * sz syleyemeyecek duruma gelmek. marsama mars k * Barsama. * Yap l rken iyice yak lmad iin, yak ld nda duman ve koku vererek ba a r s yapan odun kmr.

mars k gibi * koyu esmer, kmr gibi, simsiyah. mars van * S n r beyi. * E ek. mars van ay s * Bkz. mars van e e i. mars van e e i * Geri zekl , ok kaba ve aptal. mars van otu * Birle ikgillerden bir cins kokulu bitki (Tanacetum balsamita). mar * Askerlikte yry e gemek iin verilen komut. * Ritmi, yryen bir kimsenin veya toplulu un ad mlar n hat rlatan mzik paras . * Bir toplulu u simgelemek iin dzenlenmi mzik paras . * Otomobil, kamyon gibi motorlu aralarda motoru i letme dzeni.

mar mar ! * Ko ma komutu. mar andiz * Yk katar , yk treni. mart * Y l n 31 gn sren nc ay .

mart dokuzu * Mart n nc haftas nda grlen bir f rt na (Gregoryen takvimine gre). mart havas gibi

* karars z, huysuz kimseler iin kullan l r. mart ieri, pire d ar * tedirgin edici biri gelince br gitmeye kalkan kimseler iin kullan l r. mart kap dan bakt r r, kazma krek yakt r r * mart ay nda iddetli so uklar olur, insanlar kazma krek saplar n yakacak duruma d erler. mart kedisi * apk n ve azg n kimse. martaloz martaval * Yalan, uydurma sz, palavra. martaval atmak (veya okumak) * inan lmayacak szler sylemek, yalan sylemek. martavalc * Yalan syleyen, palavrac . martavalc l k * Yalan syleme, yalanc l k. mart * Mart gillerden, o u beyaz renkte, eti yenmez, yzc, perde ayakl deniz ku lar n n ortak ad (Larus). mart giller * Omurgal hayvanlardan ku lar s n f na giren, birok tr bulunan bir familya. martin martini martolos * Trk garnizonlar nda hizmet eden garson. maruf * Herkese bilinen, tan nan, belli, sanl . * eriat n uygun grd , be endi i ve buyurdu u. * Tek kur un atan bir e it tfek. * Portakal kabu u, cin ve vermutla yap lan iki. * Bkz. martolos.

marufiyet * Bilinme, tan nma belli olma. marul marulcu * Birle ikgillerden, geni ve uzun olan ye il yapraklar taze olarak yenilen bir bitki (Lactuca sativa). * Marul yeti tiren veya satan kimse.

marulcuk * pleme. Marun * Lbnan ve Suriye'de oturan Katolik Sryan toplulu u. * Bu topluluktan olan kimse.

maruz

* Bir olay veya durumun etkisinde veya kar s nda bulunan. * Arz edilen, sunulan, verilen. maruz b rakmak * bir olay veya durum kar s nda veya etkisinde b rakmak. maruz bulunmak (veya olmak) * bir olay veya durum etkisinde veya kar s nda bulunmak. maruz kalmak (veya kalmamak) * bir olay veya bir durumla kar kar ya olmak (olmamak). maruzat marya * Mevki, makam veya ya bak m ndan byk birine sunulan, bildirilen dilek veya bilgi, sunu . * Be ya ndan byk veya dam zl k d b rak lm di i koyun. * Di i hayvan. * Bir tr kk bal k.

marya a * Uzunlu u altm , geni li i drt kula olan bir tr bal k a . mas * Emme, emerek iine ekme, so urma.

mas etmek * Bkz. massetmek. masa * Bir destek zerine oturtulmu bir tabladan olu an mobilya. * Ayn masada oturanlar n tm. * Dairelerde, kurumlarda belli konularla ilgili i lerin grld blm. * Bkz. fls masas . * ie geme ayaklar yla yksekli i ayarlanabilen masa biiminde atlama arac .

masa ba * Masada, masada oturarak. masa rts * Masa zerine serilen kuma vb. maddeden yap lan rt. masa saati * Masa zeri iin yap lan saat. masa tablas * Masa zerine konulan veya masa iin yap lm tabla. masa takvimi * Masa zerinde bulundurmak zere zel olarak yap lm bir tr takvim. masa tenisi * Masa topu. masa topu * Kurallar tenisinkine benzeyen, masa zerinde zel top ve raketlerle oynanan bir oyun,masa tenisi. masa st yay nc l k * Kitap, dergi vb. gncel yay nlar n plnda tutan yay nc l k mesle i. masaj

* Vcut yzeyinde el, elektrik, su arac l yla e itli i lemler yapma biiminde, iyile tirme ve bak m yntemi; ovma, ovu turma. masajc * Sa l k veya tedavi amac yla masaj yapan kimse, masr.

masajlama * Masajlamak i i veya durumu. masajlamak * Masaj yapmak. masal * Genellikle halk n yaratt , a zdan a za, ku aktan ku a a srp gelen, o unlukla insanlar n veya tanr lar n ba ndan geen, ola an d olaylar anlatan hikye. * t verici, ahlk dersi veren alegorik eser. * Bo ve yalan sz. * De ersiz, nemsiz ey. masal lemi * Do ast, gerek d , ancak masallarda rastlanabilecek yerler iin kullan l r. masal leminde ya amak * gerek olmayan, gerekle mesi g olan eyler d nerek ya amak. * masallardaki gibi ola anst gzel anlar ya amak. masal gibi * olmayacak biimde. masal okumak (veya anlatmak) * inand r c olmayan, oyalay c szlerle kand rmaya al mak. masalc * Masal anlatan, yazan veya okuyan kimse. * Yalan uyduran, hayal eyler anlatan kimse.

masal ms * Masal and ran, masala benzeyen. masalla t rmak * Masal durumuna getirmek. masara * Kk, dar yer veya hcre. masarif masarika masat masif * Ktlesi, grnrdeki btn hacmi kaplayan, kaplama veya doldurma olmayan, som. masiko mask * Rengi k rm z ile sar aras nda de i en, do al kur un oksit (PbO). * Genellikle lnn yzne uygulanarak elde edilen yz kal b . * Giderler, masraflar. * Ba rsaklar tutan kar n i zar . * B ak bilemeye yarayan elikten, ubuk biiminde ara.

maskanyin * Do al amonyum slfat. maskara * E lendirici, sevimli, gldrc, ho . * (kfr olarak sylendi inde) erefsiz, haysiyetsiz, rezil. * Karnaval maskesi. * Kirpik boyas , rimel.

maskara etmek * bir kimseyi veya eyi gln ve erefsiz duruma d rmek. * bir eyi bozmak, berbat etmek. maskara olmak * gln bir duruma d mek. maskaraca * Maskara gibi, maskaraya benzer. maskaralanma * Maskaralanmak i i veya durumu. maskaralanmak * Maskaral k etmek. * erefsiz, haysiyetsiz ve gln davran larda bulunup herkesin e lencesi olmak. maskarala ma * Maskarala mak i i. maskarala mak * E lendirici, ho bir durum almak. * Herkesin e lencesi durumuna gelmek. maskaral k * E lendirici, gldrc davran , soytar l k. * erefsizce, haysiyetsizce davran , rezalet. maskaras olmak * birinin e lencesi olmak. maskaras n karmak * birini rezil etmek, kk d rerek gln duruma sokmak. maskarat * Maskarata.

maskarata * Ayakkab n n st yznn n taraf nda diki le ayr lan burun blm. maskaraya almak * biriyle e lenmek, alay etmek. maskaraya evirmek * gln bir duruma sokmak. maske * Boyal karton, kuma , plstikten yap lm olan ve ba kalar nca tan nmam olmak iin yze geirilerek kullan lan yapma yz. * Korunmak iin, zel olarak yap lm , yze geirilmi ey. * Yz ve boyun gzelli i iin cilde srlen krem, macun vb. * Gerek duygular veya bir eyin gerek grn n gizleyen aldat c grn , davran .

* Ki inin oynad rol veya hem kendisine hem de evresine kar tak nd davran . maskeleme * Maskelemek i i. maskelemek * Grnmemesini sa lamak, maske ile rtmek, alalamak, kamufle etmek. * Gerek grn n saklamak, gizlemek. maskelenme * Maskelenmek i i. maskelenmek * Maskelemek i i yap lmak veya maskelemek i ine konu olmak. maskeli * Maskesi olan, maskelenmi . * Davran ve tutumunda gerek ki ili ini saklayan.

maskeli balo * Yze maske tak larak gidilen balo. maskesi d mek * gerek niyeti ve niteli i ortaya kmak. maskesini atmak * amalar n gizlemesini bilen kimse, bu tutumunu b rakarak gerek ki ili ini ve amalar n a a vurmak. maskesini d rmek (veya s y rmak) * gerekleri ortaya karmak. maskesini kald rmak * gizli amalar n , gerek ki ili ini ortaya karmak. maskesiz * Maskesi olmayan. * Davran ve tutumunda gerek ki ili ini saklamayan. maskot * U ur getirece ine inan lan ey. * U ur say lan kimse veya hayvan, u urluk. maslahat * , nemli i , mesele. * Erkeklik organ . maslahatgzar * "gren, yapan, eden" Bir byk elinin temsilci olarak bulundu u lke d na kmas durumunda veya o lkeye gelmesinden nce ona veklet eden diplomat, i gder. maslahatgzarl k * Maslahatgzar olma durumu, maslahatgzar n mesle i. * Maslahatgzar n makam , i gderlik. maslak * Srekli su akan boru. * Su yolu zerinde bulunan su haznesi. * Byk yalak. maslp * As lm ; as larak ldrlm (kimse).

masmavi masnu

* Her yan mavi, gmgk. * Sanatla yap lm , sanat rn. * Asl olmayan, uydurma, yapma, dzme, dzmece, sahte. * Sanatla yap lm eyler, sanat eserleri. * Asl olmayan eyler, yapma ve dzme eyler. * Masonluk derne i yesi, farmason.

masnuat

mason

mason locas * e itli derecelerdeki masonlardan olu an gruplardan her biri. masonluk * Birtak m karde lik ilkelerini benimseyen, birbirlerini parola ve i aretlerle tan yan, loca denilen blmlere ayr lan kimselerden kurulu dernek. * Mason olma durumu, farmasonluk. masr * Erkek masajc , ovucu. masz masraf * Bayan masajc , ovucu. * Harcanan para, gider. * Bir eyin yap m nda kullan lan gere, har.

masraf etmek * para harcamak. masraf grmek * al veri veya deme i lerini yapmak. masraf kap s * Para harcamay gerektiren bir i . masraf kap s amak * para harcamay gerektiren bir i e giri mek. masrafa girmek * bir i veya yap m iin ok para harcamak. masraf ekmek * bir i iin gereken paray demek, gideri kar lamak. masrafl * ok masraf gerektiren, pahal ya kan. masrafs z * Masraf gerektirmeyen veya az masraf olan, ucuza mal olan. * Klfeti az olan. masraftan kmak * beklenmedik bir s rada para harcama durumunda kalmak, paradan kmak. masruf * Sarf edilmi , harcanm .

massetme * Emme, iine ekme, so urma. massetmek * Emmek, iine ekmek, so urmak. mastar vb. mastar mastara * A lme cetveli, iletki, m stara. master mast * niversite diplomas yla doktora aras ndaki akademik derece, yksek lisans derecesi. * Kulaklar uzun ve d k, bacaklar k sa, bodur bir kpek cinsi. * Fiilin -mak/-mek veya -ma/-me ekleri alan ve isim gibi kullan lan ekli: al-mak, -mek, gr-me, bul-ma

* S vac ve duvarc lar n, cetvel gibi kulland klar , uzun, ensiz ve dz tahta, m star.

mast ie i * kzgz. mastika * Sak zla tatland r lm rak , sak z rak s . * Sak z a ac ndan kar lan reine. mastor * ok sarho . mastur masturi * Mastor. * Geminin en geni yeri.

mastrbasyon * Cinsel blgelere dokunarak orgazm sa lama. masum * Susuz, gnahs z. * Temiz, saf. * Kk ocuk. masum masum * Masumlukla, masum bir biimde. masumane * Susuz, temiz, masum bir biimde. masume * Susuz, gnahs z (kad n). * Temiz, saf (kad n).

masumiyet * Masumluk. masumluk * Masum olma durumu, masumiyet.

masun

* Korunan, korunmu . * Saklanm .

masuniyet * Korunmu olma durumu. * Dokunulmazl k. masura * Karton, tahta veya plstikten yap lan, zerine erit, iplik vb. sar lan koni veya silindir. * e me z vanas . * Bir akarsu l birimi. * Bir e it brlce (Phaseolus aureus). ma a * Ate veya k zg n bir ey tutmaya, korlar kar t rmaya yarayan iki kollu metal ara. * ok kk eyleri tutmaya yarayan kk, kollu ara. * Ba kas n n isteklerine, amalar na alet olan kimse. * Bisiklet at s n n n ve arkas nda, atal biiminde, tekerleklerin tak ld para. * Salar k v rmak, dzeltmek iin elektrik veya ate le s t lan ma a biiminde alet.

ma

ma a gibi * zay f ve kuru (kimse). ma a gibi kullanmak * Bkz. ma as olmak. ma a kadar * (yeni do an ocuklar iin) ok ufak. ma a varken elini yakmak * bir i ten gelebilecek zarardan kendini koruyacak bir yol varken o yolu tutmamak. ma ac * Ma a yapan veya satan kimse.

ma ac l k * Ma ac n n i i veya mesle i. ma ala * Ba ve bahelerde ekilmek iin ayr lm toprak paras , evlek. ma alama * Ma alamak i i. ma alamak * Salar ma a ile k v rmak veya dzeltmek. ma alanmak * Ma a ile tutturulmak. ma al * Ma as olan. * (sa iin) Ma a ile k vr lm . ma al k * Ba kas n n pek de ho olmayan, sak ncal isteklerine, amalar na alet olma durumu. * A r h r nl k, yaramazl k yznden dayak yemeye aday (ocuk).

ma al k etmek * ba kalar n n kar , iste i ve amalar do rultusunda al mak. ma allah * "Ne gzel", "Allah nazardan saklas n" gibi be enme duygular anlat r. * Umulmad k durumlar kar s nda a k nl k ve sitem belirtmek iin sylenir. * Nazar de memesi iin ocuklar n zerine ili tirilen veya e itli aralara, binalara vb. yerlere as lan, stnde "ma allah" yaz l nazarl k. ma allah var * bir kimsenin veya bir eyin iyi bir durumu anlat l rken sylenir. ma as olmak * sak ncal bir i te biri taraf ndan ara olarak kullan lmak. ma atl k ma er * nsan toplulu u, toplum. ma er * Toplulu a ait olan, toplumu ilgilendiren. * Toplumsal. * Tek paral ve kol yerine yar klar olan bir e it kad n stl . * Baz varl kl Araplar n giydi i ipekten harmani. * Metal, toprak vb. den yap lm , a z a k kulplu, barda a benzeyen, kk kap. * Do u. * Sevilen, k olunan (erkek). * Sevilen, k olunan (kad n). mat mat * Satran oyununda taraflardan birinin yenilgisi. * Parlak olmayan, donuk. * Mslman olmayanlar n, zellikle Yahudilerin mezarl na verilen ad, me atl k.

ma lah

ma rapa ma r k ma uk ma uka

mat etmek * (satran oyununda) yenmek. * bir tart ma sonunda kar s ndakini cevap veremez duruma d rmek. * kt duruma d rmek, bozmak. mat olmak * (satran oyununda) yenilmek. * bir tart ma sonunda veya benzeri bir durumda yenik d mek. matador matafora * Bo a gre isi, toreador. * Sandallar asmaya yarayan ve gemilerin bordalar nda bulunan dikmelere verilen ad.

matafyon * Yelkenlere ve teknelere a lan delik. matah matara * Yolculukta veya askerlikte kullan lan, boyna veya bele as l olarak ta nan, genellikle aba veya deri kapl , metal su kab . matbaa * Bas m evi. matbaac * Bas mc , bas m evi sahibi. matbaac l k * Bas mc l k, bas m evi i letmecili i. matbah matbu * Bas l , bas lm . matbua matbuat matem * Basma. * Bas n. * Yas. * Mutfak. * (hafifseme duygusu ile) nsan, mal, e ya vb. iin kullan l r.

matem ay * Kamer aylar ndan muharrem ay . matem havas * Bir yerde herhangi bir sebeple ortaya kan zntl durum. matem tutmak * Bkz. yas tutmak. matematik * Aritmetik, cebir, geometri gibi say ve l temeline dayanarak niceliklerin zelliklerini inceleyen bilimlerinin ortak ad , riyaziye. * Say ya dayal , mant kl , ince hesaba ba l . matematiki * Matematikle u ra an kimse, riyaziyeci. * Matematik retmeni. matematiksel * Matematik bilimi ile ilgili olan, riyaz. * Kesin, sa lam, btn ku kulardan, btn ters ihtimallerden uzak olan. matemli materyal * Yasl . * Malzeme, gere.

materyalist * Materyalizmden yana olan (kimse, gr ), maddeci. materyalizm * Dnyada, yaln zca maddenin varl n kabul eden, tanr , ruh gibi manev kavramlar ret ve inkr eden felsef gr , maddecilik, zdekilik. matine * Tiyatro, sinema, konser salonu vb.de gndz gsterisi. * Herhangi bir eserin tan t lmas , okunmas , yorumlanmas veya bir sanat y anma amac yla dzenlenen toplant . matiz matiz * ki halat ek yeri kal nla mayacak biimde birbirine ekleme i i. * ok sarho . * (orta oyununda ve Karagz'de) Sarho .

matiz olmak * sarho luktan s zacak duruma gelmek. matizlik * Sarho luk. matkap matla * Tahta, maden, beton vb.gibi sert maddeler zerinde delik ama a yarayan alet, delik ama aleti, delgi. * Gk cisimlerinin do mas . * Gk cisimlerinin do du u yer. * Divan edebiyat nda kaside veya gazelin ilk beyti.

matla ma * Matla mak i i. matla mak * Mat duruma gelmek. matla t rma * Matla t rmak i i. matla t rmak * Mat duruma getirmek. matl k matlup * Mat olma durumu. * stenilen, aran lan. * Alacak.

matmazel * Frans zcada evlenmemi k zlar iin kullan lan unvan. * Trkede evlenmemi Hristiyan k zlar iin "bayan" sz yerine kullan l r. matra a almak * alaya almak, e lenmek. matrah * Bir verginin miktar n belirtmek iin temel olarak al nan de er.

matrak

* Kal n sopa, de nek. * E lenceli, gln, ho .

matrak gemek * alay etmek, e lenmek. matrak * Osmanl ordusunda acemilere matrak denilen silhla sava may reten usta. matriarkal * Anaerkil. matriks matris * inde birok biyolojik olay n meydana geldi i, ak c l az, cans z bir s v ortam. * Hesap ve kumanda i lerini gerekle tirmeye yarayan elektronik devre. * statistikte, bir elemanlar toplulu unun dzenlenmi biimi. * Gerek ve karma k say lar n dikdrtgen biiminde tablosu. * Bask yoluyla teksir iin kullan lan, girintili k nt l metal veya mukavva kal p, bask kal b .

matris k d * Bas lacak forman n kal b n almada kullan lan yumu ak karton. matru * T ra olmu .

matru luk * Sakals z, b y ks z olma durumu. matrut matuf * Bir yne e ilmi . * Yneltilmi . matuf olmak * bir eye yneltilmek. matuh maun * Bunam , bunak. * Kovulmu , kar lm .

* Tespih a ac gillerden, Hindistan ve Honduras'ta yeti en byk bir orman a ac , akaju (Swietenia mahagoni). * Bu a ac n parlak k rm z mt rak renkte, sert ve iyi cillanan kerestesi. * Bu keresteden yap lan. maval * Yalan, uydurma sz. maval okumak * yalan sylemek, yalan syleyerek oyalamak, masal okumak. mavera * te. * Grlen lemin tesi. * Ye il ile menek e rengi aras nda bir renk; bulutsuz gkyznn rengi.

mavi

* Bu renkte olan. mavi boncuk * Mavi renkli boncuk. * Nazar de mesin veya gze gelmesin inanc yla tak lan boncuk. mavi boncuk da tmak * birok ki iye birden sevgi gstermek ve sz konusu ki ileri, bu sevginin yaln z kendisine verildi ine inand rmak. mavi boncuk kimde? * (biroklar na ayr ayr "en ok sevdi im sensin" diyen kimsenin) imdi en ok sevdi i kim?. mavi hastal k * Kalbi ikiye ay ran blmenin kapanmas sonucu temiz ve kirli kan n birbirine kar mas na yol aan hastal k. mavi kf * zellikle ttn fidelerinde reyerek, yaprak hastal na yol aan asalak mantar.

mavikantaron * Birle ikgillerden, baharda bu day tarlalar nda mor renkli iekler aan bir bitki, belemir, peygamber ie i (Centaurea cyanus). mavile me * Mavile mek i i. mavile mek * Mavi duruma gelmek. mavili * zerinde mavi renk olan ( ey). * Mavi renkte giysi giymi olan (kimse). * Mavi renkte olma durumu. * Mavi gibi olan, rengi maviye alan.

mavilik mavimsi

mavimt rak * Maviyi and ran. mavi * Ak tenli, mavi gzl olan (kimse). mavi mavi (bakmak) * mavi gzlerle (bakmak). mavna * Gemilere ve yak n k y lara yk ta yan, gvertesiz byk tekne. * Byk, k e yelkenli yk gemisi.

mavnac * Mavna i leten (kimse). mavruka * Kur undan dklm uzun ve yuvarlak, iki ucu delikli, mazgallan p c vayla parlat lm veya sar madenden dkm yap l p nikeljlanm , 80-130 gr a rl nda bir av aleti. mavuna * Mavna.

mavzer maya

* At h z dakikada ortalama alt mermi olan ve orduda kullan lan bir tfek tipi.

* Baz besinlerin yap m nda mayalanmay sa lamak iin kullan lan madde, ferment. * Yarad l , z nitelik. * erdikleri enzimlerin katalizr niteli i etkisiyle ekerleri karbondioksit ve alkole dn tren bir hcreli bitki organizmalar . * Ars z, utanmaz kimse. maya * Dam zl k di i hayvan. * Di i deve. maya * Bir tr halk trks. maya a ac * Meyvelerinden yemek ya kar lan bir tr hurma a ac (Elaels). mayabozan * Bir mayan n etkisine kar koyan, protein yap s nda madde. mayalama * Mayalamak i i. mayalamak * Maya koymak, iine maya kar t rmak. mayaland rma * Mayaland rmak i i. mayaland rmak * Mayalanmas n sa lamak. mayalanma * Organik maddelerin baz mikroorganizmalarca salg lanan enzimler etkisiyle u rad de i iklik, tahammr, fermantasyon. * S v veya hamur durumda bulunan organik maddelerin kendili inden kabar p kprerek gaz karmas olay . mayalanmak * Mayan n etkisiyle ek iyip kabarmak. mayal * ine maya kar t r lm . * Maya ile ek iyip kabarm . * Daire eklinde a lan mayalanm hamurun, sac veya f r nda pi irilmesiyle elde edilen ekmek. * Maya olarak kullan lmak iin ayr lm , maya olmaya yarar. * Dam zl k hayvan.

mayal k

mayas bozuk * Kt yarad l l , karaktersiz. * Hain. mayas l * Birdenbire ortaya karak geli en k zart , ka nma, sulanma, kabuk ba lama gibi doku bozukluklar yla kendini gsteren ve bula c olmayan bir deri hastal , egzama. * Basur.

mayas l otu * Bir deri hastal na kar kullan lan bitki trlerine (zellikle Ajuga, Hypericum, Digitalis, Teucrium) verilen ad. mayas z * inde maya bulunmayan.

maydanoz * Maydanozgillerden, 50-80 cm ykseklikte, ufak ye il yaprakl , zel kokulu iki y ll k otsu bir bitki (Petroselinum crispum). maydanozgiller * Ayr anak yaprakl iki eneklilerden, iekleri emsiye durumunda olan, anason, kereviz, maydanoz ve kimyon gibi bitkileri iine alan bir familya. mayho * Tad ekerli ve az ek i olan. * (dostluk ili kisi iin) Bozulmu veya bozulmaya yz tutmu olan.

mayho luk * Mayho olma durumu. may n * Toprak alt na, stne veya suyun iine yerle tirilen, do rudan do ruya, arpma veya bas n etkisiyle patlayarak zarara yol aan patlay c madde. may n dkmek * denize may n b rakmak, denizi may nlamak. may n gemisi * Denize may n dkmek iin zel olarak yap lm gemi. may n tarlas * Patlay c maddelerin d endi i veya oka bulundu u yer. may nc * May n dkmeye yard m eden veya may n d eyen kimse. may nlama * May nlamak i i. may nlamak * (bir yere) May n dkmek veya d emek. may nlanma * May nlanmak i i. may nlanmak * May nlamak i i yap lmak. may nl * May nlanm yer. may ns z * May n olmayan, may nlanmam yer. may s may s * Y l n 31 gn sren be inci ay . * Taze s r gbresi.

may s bce i * K n kanatl lardan, uzunlu u 20-25 mm olan, geli mesi be y l sren, bitkilere zararl bir bcek (Melolontha vulgaris). may s bcekleri * Otul zellikleri dolay s yla bitki sa l ynnden nem ta yan bcekler toplulu u. may sl may ma * May mak i i. may mak * ok yemekten, s caktan veya zevkten gev emek. mayi mayistra * S v . * Grandi dire inin en alt sereni ve bu serene ekilen yelken. * Kuzeybat rzgr . * nsandan ba ka btn primatlara verilen genel ad. * irkin ve gln. * Takliti. * Bol gbreli.

maymun

maymun bal * Yuvarlak ba l bir cins kpek bal (Squatina vulgaris). maymun gibi * tuhaf, gln hareketler yapanlar iin sylenir. * takliti. maymun gzn at * geen bir olaydan ders al nd n anlat r. maymun i tahl * Hevesi abuk geen, karars z. maymuna benzetmek (evirmek veya dndrmek) * gln ve irkin duruma sokmak. maymuna dnmek * irkin ve gln duruma girmek. * uslanmak. maymuncuk * Kk maymun. * Her kilidi amaya yarayan, demirden, e ri ve sivri ara. * Ergin evrede ba zmlerinin yaprak ve srgnlerini, kurtuk evresinde kkleri kemiren, parlak siyah k n kanatl bcek (Otiorrhyncus peregrinus). maymunlar * Omurgal hayvanlardan, memeliler s n f n n etenliler alt s n f na giren bir tak m, primatlar. maymunla ma * Maymunla mak i i. maymunla mak * Maymuna benzemek, maymun gibi davranmak.

* Takliti davranmak. maymunla t rma * Maymunla t rmak durumu. maymunla t rmak * Maymun davran lar ile hareket ettirmek. maymunluk * Gldrmek veya dikkati ekmek iin yap lan tuhafl k. maymunsu * Maymun gibi, maymuna benzer. mayna * Yelken indirme, fora kar t . * ndir. * B rak lma, son verilme. mayna etmek * herhangi bir eyi halat ve palanga arac l yla denize veya yere indirmek. * (f rt na iin) yat mak. mayo mayocu * Mayo diken veya satan kimse. mayoculuk * Mayo retmek, dikmek veya satmak i i veya mesle i. mayonez * Yumurta sar s , zeytinya ve limonla yap lan bir e it koyu, so uk sala. * Genellikle denize girerken ten zerine giyilen, vcudun gerekli k s mlar n s k ca rten giysi.

mayonezli * Mayonez kat lm veya kar t r lm . may or * Alman gm . maytaba almak * biriyle alay etmek, e lenmek. maytap * Yand nda renkli ve parlak klar saan, enlik gecelerinde yak lan hava fi ek.

-maz / -mez * Olumsuz geni zaman eki: anla-maz-s n , oku-maz-s n z , yaz-maz , bil-mez-ler vb. * Fiilden s fat treten ek: k-maz (sokak) tken-mez (kalem) vb. mazak * K rlang bal gillerden, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Marmara denizinde ya ayan, k rm z renkli, lezzetli bir bal k (Trigla lineata). mazarrat mazbata * Tutanak. mazbata muharriri * Zarara u rama, zarar.

* Bir komisyon karar n n gerekesini kaleme alan ye. mazbut * Ele geirilmi , zapt edilmi . * Bir yere yaz lm , deftere geirilmi . * Unutulmam , hat rda kalm . * Dzenli, dzgn, be enilen. * Do a olaylar ndan etkilenmeyecek biimde korunmu olan (yap ). mazeret * Kendini veya ba ka birini zrl gstermek iin ileri srlen sebep, zr. * Bir kimseyi zrl gsteren durum veya olay. * Bir eyden kurtulmak veya ka nmak iin ileri srlen gereke, bahane.

mazeret bulmak * iinde bulunulan durumu a klayacak bir sebebi ortaya koymak. mazeret k d * rencinin okula gelemeyi inin sebebini bildiren ve velisi taraf ndan imzalanarak okul ynetimine verilen belge, tezkere. mazeretli * Mazereti olan, mazur.

mazeretsiz * Mazereti olmayan. mazgal * Kale duvarlar nda i yan geni , d yan dar delik.

mazgall * Mazgallar olan. mazhar * Bir eyin ortaya kt , grnd yer veya kimse. * (bir iyili e) Eri mi , eri en (kimse).

mazhar olmak * iyi bir eye ermek, ula mak. mazhariyet * Eri me, elde etme. maz * Servigillerden, yapraklar alma k ve kk pullar biiminde, gvdesi dz olan, dipten dallanan bir ss bitkisi (Thuya). * Hayvansal ve bitkisel asalaklar n bitkilerde olu turdu u ur. maz * Ka n ve arabalarda iki tekerle i birbirine ba layan a a dingil.

maz me esi * Maz stnde urlar n olu tu u me e tr (Quercus infectoria). maz l k * Maz a alar n n ok oldu u yer. mazi * Gemi . * Gemi zaman.

maziye kar mak

* gemi te kalmak, yrrlkten ve i lerlikten kmak. mazlum * Kendisine zulmedilen. * Sessiz ve uysal, boynu bkk. mazlumluk * Haks zl a ve zulme u ram olma durumu, ezilmi lik. * Sessizlik, uysall k. mazmun * Anlam, kavram. * Divan edebiyat nda baz kavramlar dolayl anlatmak iin kullan lan nkteli ve sanatl sz. maznun * San k. mazo ist * Cinsel zevk almak iin kendisine eziyet edilmesi gereken, eziyet ekerek cinsel zevk alan (sap k), zezer.

mazo izm * Eziyet ve ac ile cinsel zevk alma e ilimi, zezerlik. mazot * Yak t olarak kullan lan ham petroln dam tma rnlerinden biri.

mazotlama * Mazotlamak i i. mazotlamak * Mazot tabakas yla kaplamak. * Ya l paralar mazotla temizlemek, y kamak. mazruf * Zarf iine konmu , zarfl . * Zarfl k t. * Mazereti olan, mazeretli.

mazur

mazur grmek * kusura bakmamak, ho grmek, ba lamak, affetmek. mazur olmak * mazeretli olmak, bahanesi bulunmak. mazurka * Bir e it Leh dans . * Bu dans n mzi i. mazuryum * Teknetyumun eski ad . me me -me * Trk alfabesinin on alt nc harfinin ad . * Koyun, kuzu gibi hayvanlar n kard ses. * \343 -ma / -me (I).

-me meal

* \343 -ma / -me (II). * Anlam, kavram, mefhum. * Ortaya kan ey, sonu, netice. * zn, anlam n alarak, anlam nca. * Ba , ba lang . * lke, unsur, prensip. * Kaynak, kk.

mealen mebde

mebiz mebl

* Yumurtal k. * Para miktar , tutar.

mebni

* -den dolay , -den tr. * Yap lm , kurulmu , bina olunmu . * Milletvekili.

mebus

mebusluk * Milletvekilli i. mebzul * Bol, ok.

mebzuliyet * okluk, bolluk. mecal * Glk, dinlik, derman, takat.

mecal kalmamak * g kalmamak, gszle mek. mecalsiz * Arg n, dermans z, takatsiz.

mecalsiz d mek * gszle mek, takati kalmamak. mecalsizlik * Arg nl k, dermans zl k, takatsizlik. mecaz mecazen mecaz * Mecazla ilgili, mecaz niteli inde olan. mecazl * Bir ilgi veya benzetme sonucu gerek anlam ndan ba ka anlamda kullan lan sz. * Mecaz yoluyla, mecaz olarak.

* Gerek anlam ndan sapt r larak benzetmeli olarak kullan lm (sz). mecbur * Herhangi bir konuda ykml, bir eyi yapmak zorunda olan. * Ba l , d kn, tutkun. mecbur etmek * zorlamak. mecbur kalmak (veya olmak) * herhangi bir eyi yapmak zorunda bulunmak. mecbur tutmak * zorlamak, ykml saymak, mecbur etmek. mecburen * Kendi iste inin d nda, zorla, ka n lmaz, zorunlu olarak. mecbur * Ka n lmaz, zorunlu. mecburiyet * Ykml, zorunlu olma durumu. meccanen * Paras z olarak, bedava. meccan -mece * Bkz. -maca/-mece. mecelle * Kitap. * F k h hkmleriyle bu konudaki trl itihad bir araya getiren, Tanzimattan sonra haz rlanm olan, yasa yerine kullan lan eser. mecidit * Uranyum ve kalsiyum hidratl do al slfat . mecidiye meclis * Osmanl Devletinde 1840 y l nda bas lm , 20 kuru de erinde olan gm sikke. * Bir konuyu konu mak veya gr mek iin yap lan toplant ve bu toplant n n yap ld yer, ura. * Bir konuyu konu mak veya gr mek iin bir araya gelmi kimseler toplulu u. * (zel ad olarak) Trkiye Byk Millet Meclisinin k salt lm . * Dostlar toplant s . * Paras z olarak, bedava.

meclis ara t rmas * Belli bir konuda Trkiye Byk Millet Meclisinde bilgi edinmek iin yap lan inceleme. meclis kurmak * birka ki i konu mak veya e lenmek iin toplanmak. meclisara meclp * Gzel konu an, kendini toplant larda konu mas yla sevdiren (ki i). * Tutkun.

mecmu

* Bir araya getirilmi , toplanm , btn, hep. * Toplam. * Dergi.

mecmua

mecmuac * Dergi i leriyle u ra an kimse. mecmuac l k * Dergi i leriyle u ra ma. mecnun * Sevdadan tr kendini kaybetmi . * lg n, deli.

mecnun olmak * sevda sebebiyle kendini kaybetmek. * delirmek, ld rmak. mecnunane * lg n gibi, lg nca olan. * lg n bir biimde. mecnunca * Mecnun gibi, deli gibi; delice. mecra * (akar sularda) Yatak, akak, su yolu. * Bir i in gidi i, bir olay n do rultusu.

mecras de i mek * (bir i , bir olay iin) gidi i, yn, do rultusu de i mek. mecruh * Yaral , yaralanm olan (kimse). * ncinmi olan (kimse). * Ate , inek, timsah vb.ne tapan kimseler. * Zerd t dininde olanlar. * Mecus dininden olan kimse, Zerd t.

Mecus

Mecus

Mecuslik * Mecus dini veya Mecus toplulu u. meczup * Tanr a k yla akl n yitirmi kimse. * Akl n yitirmi , deli, sap k. * Sng gibi yaln z bat r larak yaralamaya yarayan, k sa, dz ve ensiz k l . * Sa n kk tutamlar biiminde de i ik renklerde boyanm durumu. * Bkz. -ma / -me.

me me -me

mehul

* Bilinmeyen, bilinmedik. * Edilgen (fiil). * Bilinmeyen, anla lmayan eyler, mehuller. * Dnence. * Dayanak, yard mc .

mehult medar

medar olmak * yard m , yararl dokunmak. medar iftihar * vnlen, onur duyulan, iftihar edilen ey veya kimse. medcezir meddah * Bkz. meddcezir, gelgit. * Taklitler yaparak, ho hikye anlatarak halk e lendiren sanat . * ven, a r vgde bulunan kimse.

meddahl k * Meddah sanat , meddah n i i. * vclk. meddcezir * Bkz. gelgit. -meden meden * Kentlile mi , k rsall ktan kurtulmu , uygar. Meden Kanun * Yurtta lar yasas . meden nikh * Nfus idaresince kabul edilen ve yasalara gre yap lan resm evlenme i lemi. medenle me * Uygarla ma. medenle mek * Uygarla mak. medenle tirme * Medenle tirmek i i veya durumu. medenle tirmek * Meden duruma getirmek, medeniyet seviyesini ykseltmek. medenlik * Uygarl k. medeniyeci * Meden hukuk dersini veren retim yesi. medeniyet * Bkz. -madan / -meden.

* Uygarl k. medeniyetilik * Medeniyet yanl s olma durumu. medeniyetsiz * Uygarla mam . medeniyetsizlik * Medeniyetsiz olma durumu. medet * Yard m, imdat. * Yard m et, imdat.

medet Allah! * zor bir durumda bulunulurken sylenir. medet ummak (veya beklemek) * yard m beklemek. medhsen * vg. medih * Bkz. meth.

Medine dilencisi * st ba peri an, kt giyimli insanlar iin sylenir. Medine kurdu * nsan ve birok ba ka memelinin, deri alt kat lgan dokusunda ya ayan s cak lkeler solucan (Filaria medinensis). mediyastin * G sn, yanlardan akci erler, nden g s kemi i, arkadan omurga ile s n rlanan orta blgesi. medll medrese * Anlam. * slm lkelerinde, genellikle slm dini kurallar na uygun bilgilerin okutuldu u yer. * Faklte.

medreseli * Medrese rencisi. medreseye d mek * iinden k lmaz bo tart malar n konusu olmak. medz * Denizanas . medya * Byk ileti im ve yay n organlar n n btnne verilen ad. * leti im ortam , ileti im aralar , kitle ileti im aralar n n tm.

medya camias * Bkz. bas n dnyas . medya maydonozu * Televizyonlarda s k s k programlara kat larak kendinden sz ettiren kimse.

medya star * Kitle ileti im aralar nda ok s k yer alan, grnen kimse, medya y ld z . medyac * Medya grevlisi. medyatik medyum * Ruh tesi ileti im kurma deneylerinde, ruhlarla insanlar aras nda arac l k etti ini ileri sren kimse. medyumluk * Medyum olma durumu. medyun * Verecekli, borlu. * leti im aralar na zg, ileti im aralar yla ilgili.

medyun olmak * kendini borlu hissetmek. mefahir * vnlecek eyler, vnceler. mefharet mefhum * vnme, vnce, iftihar etme. * Kavram.

mefhumcu * Mefhumlara ba l kalan kimse. mefhumculuk * Mefhumcunun i i. mefkre * lk, ideal.

mefkreci * Mefkre sahibi olan. mefkrecilik * Mefkre sahibi olma i i veya grevi. mefl * nmeli, felli. mefret mefru mefru at * Kocaman, iri, byk, muazzam. * D eli. * Ev d emek iin gerekli e ya, d eme.

mefru at * Mefru at satan kimse, d emeci. mefru at l k

* Mefru at n n i i. mefsuh * Feshedilmi , kald r lm , da t lm , bozulmu . meftun * Tutkun, gnl vermi , vurulmu .

meftun etmek * kendine ba lamak. meftun olmak * tutulmak, gnl vermek, vurulmak. meftuniyet * Meftunluk. meftunluk * Tutkunluk, gnl vermi lik. mef'ul * Yap lm , i lenmi . * Bir i in etkisinde olan. * Tmle. * Bir birimin nne geldi inde, bu birimi bir milyonla arpan n ek, dev, devasa. K saltmas M.

mega

mega store * \343 Byk ma aza. megafon * Sesi bytp uza a iletmeye yarayan koni biiminde alet.

megahertz * De eri bir milyon hertz olan frekans birimi. K saltmas MHz. megaloman * Megalomaniye tutulmu olan (kimse). megalomani * Byklk hastal . megaton * Bir milyon ton de erinde ktle birimi.K saltmas Mt. * Nkleer bir bomban n veya merminin gcn lmeye yarayan birim.

megatonluk * Herhangi bir megaton de erinde olan. megavat * Bir milyon vat de erinde elektrik g birimi.K saltmas MW. megavatl k * Herhangi bir megavat de erinde olan. me er me erki * Bilinmeyen, fark nda olunmayan bir durum iin kullan l r, me erse, oysaki. * stek veya emir kipinde olan ve biri di erini engelleyecek durumda bulunan iki cmleyi birbirine ba lar.

me erse mehabet

* Me er, hlbuki; oysa. * Byk ve sayg de er kimselere duyulan sayg . * Byklk, ululuk, ycelik.

mehabetli * Byk, ulu, yce. mehaz * (bir eser yaz l rken ba vurulan) Kaynak. mehd mehel mehil * Do ru yolda olan, hidayete ermi olan. * Uygun, yerinde, denk. * Bir i in bitirilmesi iin tan nan ek sre, nel.

mehil mddeti * nceden tan nan sre, zaman tan ma. mehil vermek * sre tan mak. mehle * Kasapl k hayvanlar n omuz ba ndan kan klbast l k veya past rmal k yumu ak et.

Mehmetik * Sevgi duygusu ile Trk askerine verilen ad. mehr * \343 mihr. mehtaba kmak * ay nda gezip dola mak. mehtap * Ay .

mehtapl * Mehtab olan. mehter * Mehterhane tak m nda grevli kimse. * Osmanl larda, ad rlara bakan u ak. mehter musikisi * \343 mehter mzi i. mehter mzi i * Klsik Trk mzi i makamlar ile usullerinin kullan ld tek sesli bir mzik tr. mehter tak m * Mehterhane. mehter yry * ki ad m ileri, bir ad m geri yap lan yry .

mehteran * Mehterler. mehterba * Mehter tak m n n yeti tirilmesinden ve al mas ndan sorumlu kimse. mehterhane * Osmanl larda ks, nakkare, zil, zurna ve borulardan kurulan asker m z ka tak m . * Bu tak m n bulundu u yer. * Hapishane. -mek mekn * Yer, bulunulan yer. * Ev, yurt. * Uzay, feza. mekn akusti i * inde bulunulan yerin ses dzeninin uyumu. mekn gruplar * Bir yeri dolduran geler. mekn tutmak * bir yere yerle mek. mekn zarf * Yer zarf . meknc * Mekn tutan kimse. mekanik * Kuvvetlerin maddeler ve hareketler zerine etkisini inceleyen fizik dal . * Denge veya hareket kurallar yla ilgili. * El veya makine ile yap lan. * D nmeden (yap lan). mekaniki * Mekanikili e ili kin veya mekanikilikten yana olan (gr , kimse vb.). mekanikilik * Btn fiziksel olaylar , uzay ve uzayda yer de i tirmelerle a klayan gr , mekanizm. * Canl varl klar , organik olaylar , mekanik yasalara gre a klayan reti, mekanizm. mekanikle tiricilik * Makine-insan ikilemini model alan maddeci kuram. mekanizasyon * Mekanik dzeni sa lama. mekanize * Sava ve ta ma gerelerleriyle donat lm (k ta veya birlik). mekanize birli i * Sava ve ula t rma aralar yla donat lm birlik. mekanizm * Mekanikilik. * Bkz. -mak / -mek.

mekanizma * Belli bir sonuca ula mak iin karma k bir biimde dzenlenmi organ veya paralar birle imi, sistem, dzenek. * Organlar n i leyi biimi. * Ate li silhlar n i lemesini sa layan mekanik blm. * Olu , ortaya k , i leyi . mekik * El veya otomatik dokuma tezghlar nda atk veya arga denilen ve enine olan iplikleri, uzunlamas na olan ar lar n aras ndan geirmeye yarayan masural ara. * Oya yapmakta kullan lan, kemik, a a veya plstikten, iki ucu sivri, aras ndan iplik geecek bir yar bulunan kk ara. mekik atmak * meki i ar lar aras ndan h zla geirmek. * hibir yerde duramay p iki yer aras nda gidip gelmek. mekik diplomasisi * Bir sorunun zm iin devletler aras nda gerekle tirilen seri diplomatik temaslar. mekik dokumak * iki yer aras nda srekli gidip gelmek. mekik gibi * srekli gidip gelen eyler iin sylenir. mekik oyas * Dantel. mekkre * Osmanl ordusunda ta ma i lerinde kullan lan at, deve, kat r gibi hayvanlara verilen ad; bu amala halktan cret kar l nda kiralanan yk hayvan . mekkreci * Yk hayvan kiralayarak ta ma i i yapan kimse. meknuz mekruh * Gml, sakl . * ren, tiksindirici. * slm dininde, dince yasaklanmad hlde yap lmamas istenen. * Kondansatr, iine elektrik enerjisi y lan alet.

meksefe

Meksikal * Meksika halk ndan olan (kimse). mektebi asmak * okula derslere girmemek iin keyf olarak gitmemek, okulu asmak. mektep * Okul.

mektep ocu u * renci, okul ocu u. * Acemi, toy. mektep grmemi * okula gitmemi . * kaba, sayg s z.

mektep kaa * Okul kaa . mektep medrese grm * okumu , renim grm . mektepli * Okula giden (kimse), renci. * Okulda yeti mi olan, alayl kar t .

mektepten kan e ek Marsuvan'dan kmaz * yksek renim yapm olsalar bile baz lar hi e itilmemi gibi davranabilirler. mektubu d ndan okumak * bir kimsenin yz izgilerinden iinden geeni anlamak. mektup * Bir ey haber vermek, bir ey sormak veya istemek iin, birine o unlukla posta yoluyla gnderilen, zarfa konulmu yaz l k t, name. mektup almak * yaz lan mektup adrese gelip ele gemek. mektup atmak * mektubu postaya vermek. mektupu * Osmanl larda, bir resm dairenin yaz i lerini ynetmekle ykml yksek grevli ki i. * Bir il idaresinin yaz i lerini yneten grevli. mektupuluk * Mektupunun grevi. mektupla ma * Mektupla mak i i. mektupla mak * Birbirine mektup yazmak. mektupst * Mektubun gidece i adres. mel mel * Aptal aptal, bn bn. * zgn zgn, bel bel.

mel mel bakmak * aptal aptal veya zgn zgn bakmak. melike * Melekler. * Melek gibi gzel (kad n). mell * Can s k nt s , usan. melmet Melm * K nama, ay plama, azarlama, k ma. * Melmlik yanl s olan kimse.

Melmlik * Her trl gsteri ve dnya kayg lar ndan uzak kalmay tleyen Snn tarikat . mel'anet melnit * Byk ktlk, lnetlenecek i veya davran . * Do al demir ve kalsiyum silikat.

melnkoli * Kara sevda, malihulya. melnkolik * Kara sevdaya tutulmu , kara sevdal . * Hzn veren, hzn belirtisi olan. melnurya * zmaritgillerden, gm renkli, eti k l kl bir Akdeniz bal (Sparus melanuiya). mels melce melek * Tanr ile insan aras nda arac l k yapt na ve nurdan oldu una inan lan manev varl k. * Terbiyeli, uysal (kimse). melek gibi * sessiz, sakin, ok temiz ve iyi huylu. melek otu * Maydanozgillerden, su kenarlar nda yeti en, iekleri ye ilimt rak beyaz ok y ll k bir bitki (Angelica sylvestris). meleke * Tekrarlama sonucu kazan lan yatk nl k, al kanl k. * Yeti. * Yelken makaras . * eker retiminde, billrla an eker al nd ktan sonra kalan ekerli posa. * S nak, bar nak.

melekler gibi * gnahs z, iyiliksever, iyi kalpli. melekt meleme * Ruhlar ve melekler lemi. * Melemek i i. * Koyun veya kei sesi. * A rkanl , rahat na d kn. * (koyun veya kei) Ba rmak. * itlembik. * Beli kk at.

melemek melengi meles

mele mele me

* ki kuzulu koyun. * Mele mek i i.

mele mek * Birlikte melemek. melez * De i ik trden hayvan veya bitkiden remi (hayvan veya bitki), k rma, azma, metis. * De i ik rkta ana babadan do mu olan (kimse). * Kat k.

melezleme * Melezlemek i i. melezlemek * ki ayr tr iftle tirip birle tirmek. melezle me * Melezle mek i i. melezle mek * (bir bitki) Ba ka bir bitki trnn iekleriyle dllenmek. * Yabanc la mak. melezle tirme * Melezle tirmek i i veya biimi. melezle tirmek * Melez duruma getirmek. melezlik melfuf melfufen melhem * Bkz. merhem. melhuz melik melike melinit * Asl pikrik asit olan patlay c bir madde. melisa melodi * O ul otu. * Ezgi. * Mlhaza edilen, d nlen. * Padi ah, hkmdar, hakan. * Kad n hkmdar, padi ah kar s . * Melez olma durumu. * Sar lm , ba lanm , eklenmi . * Eklenmi olarak.

melodik

* Melodi ile ilgili, ezgili.

melodram * Yunan trajedilerinde koro ba ile bir oyuncu aras nda geen ark l diyalog. * Mzik e li inde oyuncular n sahneye girip kt klar bir oyun tr. * a da tiyatroda, hareketli ve duygusal olaylara dayal bir oyun tr. melon meltem mel'un * Yuvarlak ve bombeli bir tr apka. * Yaz n karadan denize do ru esen mevsim rzgr . * Tanr taraf ndan lnetlenmi olan, lnetli. * Nefretle kar lanan, kt. * Lnetlenmi kimse. * Mel'una yak r biimde, melun gibi. * zgn. * Boynu bkk, zavall , yoksul.

mel'unca mell

mell mahzun * ok zgn, s k nt l , a lamakl . mell mell * zgn zgn. memalik memat memba * Memleketler. * lm. * Kaynak, p nar. * Bir eyin kt yer.

memba suyu * inde erimi olarak mineraller bulunan, ime suyu olarak veya tedavi amac yla kullan lan su. meme * Yavrular n emzirmek iin, memelilerin g snde trl biim ve say da bulunan ve meme ba denilen k nt lar olan organ. * Baz aralar n meme ba na benzeyen blm. * Vcudun herhangi bir yerinde olu mu kk k nt . * Ate li silhlar n veya baz patlay c lar n ate lendi i k nt . * Gemi apas nda kollar n birle ti i i kin yer. * Bkz. Emcek, emcik. meme ba * Memenin ucundaki k nt . meme bezi * Memenin st salg layan dokusu. meme sngeri

* Meme ba n n evresindeki koyu renkli yuvarlak blm. meme vermek * emzirmek. meme yapmak * motorlu aralarda pltin elektrik ak m n geirmeyecek lde oksitlenmek, i levini yapmaz olmak. memecik * Deri ve smk doku zerinde grlen kk ve sivri k nt .

memede olmak * henz meme ile beslenmek. memeden kesmek * art k emzirmemek. memeli * Memesi olan. * Herhangi bir biimde memesi olan.

memeliler * Do urarak reyen, memeleri olan, s cak kanl , iki akci erli, yre inde drt bo lu u olan, vcutlar genellikle tylerle rtl omurgal hayvanlar s n f . mememsi * Meme ba biiminde olan. memi hane * Ayak yolu, abdesthane. memleha * Tuzla.

memleket * Bir devletin egemenli i alt nda bulunan topraklar n btn, lke. * Bir kimsenin do up byd yer, yurt. * klim ve retim bak m ndan ele al nan blge. * Bir lkede ya ayan bireylerin btn. memleket havas * Halk trks. memleketi * Memleketin her bak mdan ykselmesini, geli mesini isteyen, bu yolda aba harcayan kimse. memleketilik * Memleketi olma durumu. memleketler aras * Uluslar aras . memleketli * Ayn memleketten olan (kimse), hem ehri. * Memleket halk . memlk * Kle. * (zel ad olarak) Klemenlerden olan kimse. * Men edilmi , yasaklanm , yasak.

memnu

memnu meyve * Tanr 'n n yasaklamas na ra men Adem'in, Havva'n n elinden yedi i meyve. * Elde edilmesi yasaklanan ey. memnu m ntaka * Girilmesi, film ve foto raf ekilmesi yasak olan yer, yasak blge. memnuiyet * Yasak olma, yasak edilme durumu. memnun * Herhangi bir olaydan veya durumdan tr sevin duyan, k vanl , mutlu.

memnun etmek * (bir kimseyi) sevindirmek, k van vermek. * yklce para veya bol bah i vermek. memnun memnun * Memnun bir biimde, memnun olarak, memnuniyetle. memnun olmak * sevinmek, sevin duymak, k vanmak. memnunca * Memnun gibi, az ok memnun. memnuniyet * Sevin, sevinme, k van, k vanma. memnuniyetle * K van duyarak, k vanla. memnuniyetsiz * Memnun olmayan. memnuniyetsizlik * Memnun olmama durumu. memnunluk * K vanma, k van. memorandum * Muht ra, nota. memul * Umulan, d nlen.

memul etmek * beklemek, ummak. memul olmak * umulmak, beklenilmek. memur * Devlet hizmetinde ayl kla al an kimse, grevli. * Bir i le grevlendirilmi olan, ykml. memur etmek * grevlendirmek. memure

* Bayan memur. memurin * Memurlar. memuriyet * Memur olma durumu, memurluk. * Grev, vazife. memurluk * Memur olma durumu. men -men -men * Bkz. -man / -men (II). menafi * Yararlar, faydalar. * Yasaklama, izin vermeme. * Bkz. -man / -men (I).

menafiiumumiye * Kamu yarar . menajer * Menecer.

menajerlik * Menecerlik. menak p * Menk beler.

menak pname * Menk beleri konu edinen eserlerin ortak ad . mendebur * Smsk, snepe, pis, i ren. mendeburluk * Mendebur olma durumu. mendelevyum * Atom numaras 101, ktle numaras 256 olan, izotopu 1957'de yapma olarak elde edilmi olan element. K saltmas Md. menderes * Bir akarsu yata n n az e imli koyak tabanlar nda ve ova dzlklerinde izdi i S harfine benzeyen k vr m. mendil * Burun ve ter silmekte, bazen de el ve yz kurulamakta kullan lan kk, kare biiminde dokuma veya yumu ak, ince k t. * ine baz eyler konulan dokuma, ya l k. mendil atmak * herhangi bir duyguyu, gizli bir mesaj haberle ilen insana e itli anlamlar olan renkli mendille bildirmek. mendil kadar * (alan iin) ok kk.

mendil sallamak * birini uzaktan mendil sallayarak selmlamak veya u urlamak. mendilli * Mendili olan.

mendilsiz * Mendili olmayan. mendirek * Dalgak ranla yap lm liman. menecer * Ynetici. * Bir sporcunun veya sanat n n meslek i lerini yneten kimse, menajer. * Bir spor dal n n, tak m n n teknik yneticisi.

menecerlik * Menecer olma durumu. * Menecerin grevi. menedilme * Menedilmek i i. menedilmek * Yasak edilmek, yasaklanmak, nne geilmek. menejer menek e * Bkz. Menecer. * Menek egillerden, bir veya ok y ll k otsu bitki (Viola tricolor). * Bu bitkinin mor renkli, gzel kokulu ie i.

menek e gzl * Gzleri koyu lcivert renkte olan. menek e gl * T rman c , kk iekli bir gl (Rosa chinensis). menek e rengi * Menek e ie inin mor rengi. * Bu renkte olan. menek egiller * iekleri ayr ta yaprakl iki enekli bitkiler familyas . menemen * Yumurtal sivri biber, domates yeme i. menengi * Bkz. melengi. menenjit iltihab . menent * Benzer, e . menetme * Ate , iddetli ba a r s , kusma, ense kat la mas , say klama gibi belirtilerle ortaya kan beyin zarlar

* Menetmek i i. menetmek * Yasak etmek, yasaklamak, engel olmak. menevi * Bir yzeyde renk dalgalanmas sonucu grlen parlakl k, hare. * Terementi a ac n n tohumu. menevi lenme * Menevi lenmek i i. menevi lenmek * Bir yzeyde renk dalgalanmalar olu mak, harelenmek. menevi li * Menevi leri olan. menfa * Bir kimsenin srgne gnderildi i yer, srgn yeri. menfaat * Yarar, kar, kr, fayda.

menfaat d kn * Sadece kendi kar n d nen, her eyi kendine yontan kimse. menfaat gtmek (veya gtmemek) * kar n n plnda tutmak (veya tutmamak). menfaati * karc , kar na d kn (kimse). menfaatine * yarar na. menfaatperest * karc . menfaatperestlik * karc l k. menfaatperver * kar na d kn. menfaattar * Menfaati. menfez menfi * Girecek veya geecek yer, delik, ama. * Olumsuz. * Her eyi olumsuz ve kt yanlar yla ele alan. * Srgn edilmi . * Negatif. * Olumsuz. * Bkz. olumsuzluk. menfur

menfilik

* Nefret edilen, i ren, tiksindirici. mengene * Onarma, i leme, dzeltme gibi i lemlerin uygulanaca nesneyi s k t r p istenildi i gibi tutturmaya yarayan bir e it s k t r c alet. * Ya n veya suyunu karmak iin rnleri s kmaya yarayan alet veya ara, pres. mengene gibi * kuvvetle iyice s k t rarak. menhiyat * Din yasaklar . menhus meni menisk * U ursuz. * Dl suyu, bel suyu, atm k, sperma. * Bir yz ibkey, br yz d bkey olan mercek. * Baz eklemlerde kemik aras nda bulunan k k rdak blm.

menisks * Diz meniski travmas . menk be * Din byklerinin veya tarihe gemi nl kimselerin ya amlar ve ola anst davran lar yla ilgili hikye. menkul * Bir yerden ba ka bir yere ta nm olan. * A zdan a za geerek gelmi , sylenegelmi . * Bir yerden bir yere ta nabilen (mal), ta n r.

menolunma * Menolunmak i i. menolunmak * Yasak olmak, yasaklanmak. menopoz * Kad nlarda gebe kalma ve do urma yetene inin sona ermesi, ya dnm. menopoza girmek * kad nlar iin ayba hlinin ve yumurtlaman n tamamen sona erdi i dnem ba lamak. mensubiyet * Bir yerle, bir kimse ile ilgili, ili kili olma durumu, ilgililik. mensucat * Dokuma, dokumalar, tekstil. mensup * Bir yerle veya bir kimseyle ba lant s olan, ili kili, -den olan, -e ba l (kimse).

mensup olmak * bir ey veya kimseyle ba nt s olmak. mensur * Dz yaz biiminde olan, manzum olmayan. mensur iir

* iir yn a r basan dz yaz , iirce. men e * Ba lang , bir eyin kt yer, kken, kaynak, sebep. men e ahadetnamesi * Bkz. kken belgesi. men eli * Kkeni olan, kkenli.

Men evik * Men eviklik yanl s olan kimse. Men eviklik * Rus sosyalizmi iinde Bol evikli e kar t olarak geli en ak m. men ur * Yay lm , da t lm , ne redilmi . * Bime. * Padi ah taraf ndan verilen vezirlik, beylerbeyilik veya ba ka bir unvan gsteren bir ferman tr. * Bir mille birbirine tutturulmu , biri sabit, br hareketli iki paradan olu mu metal para, reze. mentol * Nane kokusu. * Nane ruhunda grlen CHO formll alkol billru. * inde mentol bulunan. * Al lm olan. * Yabanc l k ekmeyen, al m , al k. * Yenecek yemeklerin listesi, mn. * Sofraya kar lacak yemeklerin hepsi.

mente e

mentoll menus

men

mensks * Menisk. menzil * Yolculukta dinlenmek amac yla durulan yer, konak. * ki konak aras ndaki uzakl k. * Bir merminin ula abildi i uzakl k, erim. * Ordunun cephe gerisi i lerinin btn. * Bir gnlk yol. * At de i tirmek veya konaklamak iin kervanlar n ve posta tatarlar n n indikleri bina veya han. * Ok atma yar lar nda eri ilen mesafe.

menzil atmak * ok at yar malar nda rekor k rmak. menzil dikmek * at lan ok ile k r lan rekorun yerini belirten ta dikmek. menzilci * Uzak yerlere menzil beygirleriyle giden posta tatar . menzilci beygiri gibi ko mak

* durup dinlenmeden al mak. menzile * A ama, kerte, ykseklik derecesi. mepsuten * Yay lm , a lm . mera * ay rl k, otlak.

mera bitkileri * Meralarda kendili inden yeti en veya sun' olarak yeti tirilen, yem de eri olan veya olmayan tm bitki trleri. merak * Bir eyi anlamak veya renmek iin duyulan istek. * Bir eyi edinmek, yapmak, bir eyle u ra mak iste i. * D knlk, heves. * Kayg , tasa.

merak etme! (k kal n okunur) * kayg lanma!. merak etmek (k kal n okunur) * anlamak veya renmek istemek. * kayg lanmak. merak getirmek * kara sevdaya tutulmak. merak olmak * anlamak veya renmek istemek. merak sarmak (duymak veya salmak) * bir eyi edinmek, yapmak veya onunla u ra mak iste ine kap lmak, bir eye e ilim duymak. meraka d mek * kayg lanmak. merak na dokunmak (veya merak na mucip olmak ) * ilgisini ekmek. merak n uyand rmak * merak etmesine sebep olmak, meraklanmak. merakland rma * Merakland rmak i i. merakland rmak * Meraklanmas na yol amak, kayg land rmak, tasaland rmak. meraklan * Meraklanmak i i veya biimi. meraklanma * Meraklanmak i i. meraklanmak * Kayg lanmak, zlmek, tasalanmak, sebebini anlamak iin aba harcamak. merakl

* Her eyi anlamak ve bilmek isteyen, mtecessis. * Bir eye ok d kn olan, srekli onunla u ra an. * Titiz. * Kayg l . * Bir eye d kn olan kimse. * Kendisini ilgilendirmeyen bir konuda bilgi sahibi olmaya al an kimse. meraks z * Anlamak, renmek iste ini duymayan. * Kayg s z, ald r s z. meraks zl k * Meraks z olma durumu. merakta b rakmak * kayg iinde b rakmak. merakta kalmak * kayg iinde olmak. meraktan atlamak * ok kayg lanmak. * bir eyi renmek iste ini a r lde duymak. meral meram * Maral, di i geyik. * stek, ama, gaye, maksat.

meram anlatmak (veya meram n anlatmak) * iste ini, derdini anlatmak. meram etmek * stne d mek, yapmak istemek. merasim * Tren. * (resm i ler iin) Yol yntem, yol yordam.

merasim salonu * Bkz. tren salonu. merasimli * Kurallara, trelere a r ba l olan. merasimsiz * Trensiz. * Resm davran tan uzak, yal n, sade. merbut * Ba l , ba lanm . * li ik, ili kin. merbut olmak * ba l bulunmak. merbutiyet * Ba l l k, ilgi. mercan

* Tropik ve l k denizlerde ya ayan, geni resifler olu turan, mercanlar s n f n n rne i olan, k rm z kalker iskeletli hayvan (Corallium rubrum). * Bu hayvan n iskeletinden elde edilen, ss e yalar yap m nda kullan lan madde. * Bu maddeden yap lm . * zmaritgillerden, Atlantik Okyanusu, Akdeniz ve Karadeniz'de bulunan, a k k rm z renkte, eti be enilen bir bal k (Pagrus pagrus). mercan adas * Su yzne kadar kan mercan resiflerinden olu mu ada, atol. mercan a ac * Fasulyegillerden, s cak lkelerde yeti en, iekleri parlak k rm z , t rman c bir ss bitkisi (Erythrina). mercan bal * \343 mercan. mercan i nesi * Soldan sa a ve k elerde birer d m olu turarak yap lan zikzak i leme. mercan otu * Karanfilgillerden, nemli yerlerde yeti en, yapraklar kar l kl , iekleri beyaz, ok y ll k otsu bir bitki (Sagyna procumbens). mercan resifi * Y ll k ortalama deniz suyu s cakl 200 C nin zerinde bulunan blgelerde k tasal kenardaki adalar n s sahillerinde, kalkerli bitkisel ve hayvansal organizmalar n y l m . mercan teknesi * Mercan avlamak iin yap lan zel bir tr tekne. mercan terli i * Ayak topu unu kavrayan, arka blm olmayan, kesiz, genellikle k rm z deriden terlik. mercan tespih * Mercandan yap lan otuz lk veya doksan dokuzluk de erli tespih. mercan ye ili * Mercan renginde olan ye il renk. mercan y lan * K rm z olan vcudunda halka biiminde siyah lekeler bulunan bir Amerika y lan (Elaps corallinus). mercanc * Mercan avlayan kimse. * Mercan i leyen kimse. mercank k * Ball babagillerden, kk yaprakl , gzel kokulu bir saks bitkisi, ile, merzeng (Origanum majorana). mercanlar * rnek hayvan mercan olan, selenterelerden bir s n f. mercanl * inde mercan bulunduran. mercek * inden geen paralel nlar dzenli bir biimde birbirine yakla t ran veya birbirinden uzakla t ran, camdan veya k k r c herhangi bir maddeden yap lm , genellikle kresel yzeylerle s n rlanm saydam cisim, lens. mercekli * Merce i olan.

merci

* Ba vurulacak yer veya makam.

mercime i f r na vermek * kad nla erkek gizlice a k ili kisi kurmak. mercimek * Baklagillerden, beyaz iekli bir tar m bitkisi (Lens culinaris). * Bu bitkinin, besin de eri yksek, ufak, ye il veya kahverenkli, yuvarlak ve yass ca tohumu, yasm k. mercimek orbas * K rm z veya ye il mercime in ana malzemesini olu turan, so an, un, tereya , et suyu, tuz, k rm z veya karabiber ile haz rlanan orba. mercimek kadar * ok kk ve yuvarlak. mercimek kemi i * Orta kulakta rs ve zengi kemi i aras nda bulunan kk kemik. mercimek kfte * ine nceden hafife pi en mercimek, so an, ince bulgur ve baharat kat larak yo urulan kfte. mercimek kftesi * K rm z mercime in hafife pi mesinden sonra so an, maydanoz, taze nane ve ye il so an kar m na kat l p iyice yo rulmas sonunda haz rlanan bir yemek tr. merdane merdane * Trl i lerde kullan lan, silindir biiminde ara. * Oklava. merdaneleme * Merdanelemek i i. merdanelemek * Bir eyin zerinden merdane (II) geirmek. merdiven * Bir yere kmaya veya bir yerden inmeye yarayan basamaklar dizisi. merdiven alt * Katlar aras ndaki merdivenlerin alt nda kalan bo luk. merdiven bo lu u * ok katl evlerde bulunan merdivenler evresinde bulunan bo luk. merdiven dayamak * (byk bir ya iin) bu ya a basmak veya yakla mak. merdiven evi * Merdiven yap lan duvarlarla evrili k s m. merdiven korkulu u * Demir veya ah ap merdivenlerin bo luk kenar ndaki k nt lar n stndeki blm, trabzan. merdiven kovas * Dnerek k lan merdivenlerde yukar dan a a ya bak ld nda ortada grlen bo luk. merdiven sahanl * Erke e yak r biimde, merte, yi ite.

* Merdiven bo lu u veya ba . merdivenci * Yap lardaki beton merdivenleri dken kimse. merdivenli * Merdiveni olan. merdivensi * Merdiveni and ran. merdmgiriz * nsanlara kar maktan ho lanmayan, insanlardan kaan (kimse), mizantrop. merek * Samanl k, odunluk, hayvan yemi deposu veya ah r. meres meret * (kpek iin) Ya . * S k nt veren, ho lan lmayan eyler veya kimseler iin svg sz olarak kullan l r. * U ursuz. * Sevilip aranan, istenilen, be enilen. * Yay l n, rahat oturun!" "Gnayd n" veya "ho geldiniz" anlam nda bir esenle me veya selmla ma sz.

mergup merhaba

merhaba etmek * hl hat r sormak, gr p konu mak. merhabala ma * Merhabala mak i i. merhabala mak * Birini merhaba szyle esenlemek. merhabas olmak * esenle ecek kadar tan kl , yak nl olmak. merhabay kesmek * biriyle ilgisini kesmek. merhale * Derece, basamak, a ama, evre. * Var lmas istenen noktaya kadar a lmas gereken yerlerin her biri, konak, menzil. * Bir yolcunun ortalama bir gnde, sekiz saatte gidebilece i mesafe.

merhamet * Bir kimsenin veya bir ba ka canl n n kar la t kt durumdan duyulan znt, ac ma. merhamet etmek * ac mak. merhamete gelmek * ac ma duygusuna kap lmak. merhameten * Ac yarak, merhamet ederek.

merhametli * Ac mas olan, merhamet eden. merhametsiz * Ac mas olmayan, ac mas z, kat yrekli, kalpsiz. merhametsiz olmak * merhamet etmemek. merhametsizce * Merhamet etmeksizin, merhametsiz bir biimde, ac madan. merhametsizlik * Ac mas z olma durumu, ac mas zl k, kalpsizlik. merhem * Deriye srlerek kullan lan, iinde birok etkili madde bulunan, yumu ak ve koyu k vamda, ya l veya ya s z il. * are. merhem olmak * bir derde are olmak. merhemleme * Merhemlemek i i. merhemlemek * Merhem srmek. merhum * lm bir Mslmandan sz edilirken "Tanr 'n n rahmetine kavu mu " anlam nda kullan l r. * lm Mslman erkek.

merhum olmak * lmek. merhume * lm Mslman kad n. mer'i * Yrrlkte olan, geerli.

meridyen * Ekvatoru dik olarak kesti i ve iki kutup noktas ndan geerek dnyay evreledi i varsay lan daire. meridyen dairesi * Meridyen dzleminin gk kresiyle ara kesiti. meridyen dzlemi * ki kutup aras ndaki do ru ile o yerin ekl do rultusunun belirtti i dzlem, len, n sf nnehar. Merih merinos * Uzun, ok ince, beyaz ve bol tyl yapa s ndan dokumac l kta yararlan lan bir koyun cinsi (Ovis aries hispanica). * Bu koyundan elde edilen yn. * Bu ynden yap lm olan. merinos koyunu * Bkz. merinos. * Gne 'e olan uzakl , Yer'in Gne 'e olan uzakl ndan daha ok olan d gezegenlerin ilki, Sak t, Mars.

meristem mer'iyet

* Srgen doku. * Yrrlk.

merkantilist * Merkantilizm yanl s olan kimse. merkantilizm * lkenin refah n sahip oldu u alt n ve gm gibi de erli madenlere ba layan, lkedeki de erli maden yataklar n n i letilmesine nem veren ve ihracat art r p ithalat azaltmaya al an iktisat retisi. merkat * Mezar, kabir. merkep merkepi merkez * E ek. * E eki. * Bir dairenin veya bir kre yzeyinin her noktas ndan ayn uzakl kta bulunan i nokta, zek. * Bir kapal e rinin veya baz okgenlerde k egenlerin kesi me noktas . * Bir lkenin, blgenin veya kurulu un ynetim yeri. * Bir i in retildi i yer. * Bir i in yo un olarak yap ld yer. * Belirli bir yerin ortas . * Polis karakolu. * Biim, durum, yol.

merkez a * K esi emberin merkezinde bulunan a . merkezce * Merkeze gre, merkez bak m ndan. merkezci * Merkeziyeti.

merkezcil * Merkeze do ru yakla an. merkezcilik * Merkeziyetilik. merkezde * yolda, durumda. merkez * Merkezde olan, merkezi olu turan.

merkez s tma * Merkeze ba l ortak s tma sistemi. merkez idare * Merkez ynetim. merkez lke * Ynetme, denetleme ve konumu bak m ndan merkezde bulunan lke.

merkez y kama * Merkeze ba l veya bir merkezden ynetilen temizlik sistemi. merkez ynetim * Ynetme, denetleme ve i letme bak m ndan yetkinin bir yerde topland ynetim tarz . merkezle me * Merkezle mek i i. merkezle mek * Merkez durumuna gelmek. merkezle tirme * Merkezle tirmek i i. merkezle tirmek * Otoriteyi ve i i bir merkezde toplamak. merkeziyet * Merkeziyetilik. merkeziyeti * Merkeziyetilik yanl s olan (kimse) veya merkeziyetili e uygun (i , ynetim), merkezci. merkeziyetilik * Otoritenin ve i in tek bir merkezde toplanmas n amalayan gr , merkezcilik. * Bu gr e dayanan ynetim biimi. merkezka * Merkezden uzakla an, santrifj. merkezka kuvvet * Bir merkez evresinde dnen bir cismi merkezden uzakla t ran kuvvet. merkezkalama * Bir kar m n bile enlerini merkezka kuvvetiyle ay rma i lemi. merkezleme * Merkezlemek i i veya durumu. merkezlemek * Merkez durumuna getirmek. merkezlenme * Merkezlenmek i i. merkezlenmek * Ayn merkezde toplanmak, temerkz etmek. * Merkez bir ynetime ba lanmak. merkezle me * Merkezle mek i i veya durumu. merkezle mek * Merkez durumuna gelmek. merkezle tirme * Merkezle tirmek i i. merkezle tirmek * Merkez durumuna getirmek.

merkum

* Yaz lm . * Ad geen, az nce an lan (kimse). * zerine binilmi olan. * Gne sisteminin Gne 'e en yak n olan gezegeni, Utarit. * Bir tr mezgit bal (Merlangus communis).

merkp Merkr merlanos mermer

* Birle iminde %75 'ten ok kalsiyum karbonat bulunan, genellikle beyaz, renkli ve damarl s da olan, cillanabilen billrla m kire ta . * Bu ta tan yap lm . mermer gibi * beyaz, parlak, sert ve przsz. mermer kireci * Mermerden yap lm kire. mermerci * Mermer karan, i leyen, satan, mermer ve benzeri ta lardan yap larda slak zemin i leri, mutfak d emesi, eviye veya mezar ta lar yapan kimse. mermercilik * Cill yzeyler elde etmek iin sert ta lar i leme sanayii. * Mermer i leme sanat . mermerle me * Genellikle ba kala ma etkisiyle, kire ta lar n n yeniden billrla ma sonucu mermere dn mesi. mermerle mek * Mermer durumuna dn mek. mermerli * Mermeri olan.

mermerlik * Mermerle d eli yer. mermer ahi * Tlbent ile patiska aras nda ince bir tr pamuklu kuma . mermi * Ate li silhlar taraf ndan at lan delici, patlay c madde, kur un.

merserize * Kimyasal bir yntemle parlakl k verilmi pamuk ipli i. * Bu iplikle yap lm olan. mersi mersin * Mersingillerden, Gney ve Bat Anadolu da lar nda yeti en, yapraklar yaz k ye il kalan, beyaz iekli bir a a (Myrtus communis). * "Te ekkr ederim!"anlam nda kullan l r.

mersin bal * Mersin bal gillerden, l k denizlerde, gllerde ya ayan, tatl sularda yumurtlayan, yumurtalar ndan havyar yap lan bir bal k (Acipenser sturio). mersin bal giller * rne i mersin bal olan, vcutlar parlak pullarla veya kemik d meciklerle rtl, o u yumurtlama zaman nda rmak a zlar na gelen i biiminde uzun bal klar familyas . mersin bal klar * Mersin bal giller familyas n iine alan bal klar tak m . mersin morinas * Mersin bal gillerden, Karadeniz, Hazar Denizi ve bu denizlere dklen rmaklarda ya ayan, yumurtas ndan havyar yap lan bir bal k (Huso huso). mersingiller * ki eneklilerden, mersin, karanfil, okaliptus gibi yapraklar alma k, iekleri genel olarak talk m durumunda bulunan t rl bitkileri iine alan bir familya. mersiye * A t.

mersiyehan * A t okuyan, a t . mert * Yi it. * Sznn eri, gvenilir (kimse). * Erkeke, yi ite, merdane (I). * A ama, derece, rtbe. * Evre, safha. * Yap da kullan lan drt k e veya yuvarlak, kal nca s r k. * Yi itlik, erkeklik.

merte mertebe

mertek mertlik

meryem ana kandili gibi * zay f, yanan ( k). meryem pelesengi * Kabuklar ndan ayn adla an lan bir reine kar lan ve Antil adalar nda yeti en bir a a (Calophyilum calaba). meryemana asmas * Bkz. ak asma. meryemana dikeni * \343 deve dikeni. meryemana ku a * Gk ku a , ya mur ku a . meryemanaeldiveni * an ie inin bir tr (Campanula medium). merzeng

* Mercank k. mesabe * Derece, de er, rtbe. mesabesinde * yerinde, de erinde, hkmnde. mesafe * Ara, uzakl k. * li kilerde ok iten olmama durumu, resmiyet.

mesafe b rakmak (veya koymak) * ili kilerde samim olmamak. mesafeli * Aras olan, uzakl bulunan. * li kilerde itenli e yer vermeyen.

mesafelik * Aral k. mesaha * Yeri lme. * Yz lm. mesai * al ma, emek. mesai saati * al ma saatleri, i zaman . mesai yapmak (veya mesaiye kalmak) * bir i yerinde, yasal gnlk i sresi d nda ek bir cretle fazla al mak. mesaj * Bir devlet by nn, bir sorumlunun belirli bir olay veya durum dolay s yla ilgililere gnderdi i bildiri. * Yaz veya szle verilen, gnderilen bilgi; bildirme yaz s , ileti. * Yaz veya szle anlat lmas amalanan duygu veya d nce.

mesaj b rakmak * (yaz veya szle) bilgi vermek. mesamat mesame * Gzenek. mesane mescit * drar torbas , kavuk. * Cami. * inde cuma ve bayram namaz k l nmayan, minaresiz, kk cami. * rnek al nacak sz. * Atasz. * E itici hikye veya masal. * Cilt zerindeki kk delikler, gzenekler.

mesel

mesel olmak

* (sz, cmle, dize vb.) atasz durumuna gelmek. mesel * Sz geli i, sz gelimi, rne in. mesele * Sorun. * Problem. * G i .

mesele karmak * znt verecek veya iinden g k l r bir durum yaratmak. mesele yapmak * nemsiz bir eyi nemli bir sorun durumuna getirmek. mesele yok! * herhangi bir glk yok!. mesen meserret * Sevin. meserretle * Sevinle. meses mesh * Hayvanlar drtmekte kullan lan, ucu demirli de nek, vendire. * Bir eyi elle s vazlama. * Abdest al rken slak eli ba a ve meste srme. * Sanat ve bilim adamlar n koruyan kimse.

meshetme * Meshetmek i i. meshetmek * Abdest al rken slak eli ba a ve meste srmek. Mesih mesire mesirelik mesken * Konut, ikametgh. mesken tutmak * yerle mek. meskenet * Miskinlik, beceriksizlik. * Yoksulluk, fakirlik. Mesket Trkleri * \343 Ah ska Trkleri. * sa Peygamber'e verilen adlardan biri. * Gezinti yeri, gezilecek yer. * Gezmeye elveri li yer, mesire yeri.

meskkt * Sikkeler, metal paralar. meskn * nsan oturan, eneltilmi (yer). * Yurt edinilmi (yer).

meskn k lmak * bir yeri eneltmek. meskn mahal * Yerle im merkezi. meskt * Sylenmemi . meskt gemek * sylemeden gemek. meskt kalmak * konu ulmamak. mesle inin eri olmak * i inin uzman veya ustas olmak. meslek * Bir kimsenin geimini sa lamak iin yapt srekli i . * U ra . * r, okul, ekol. * Birbirine ba l bilimsel veya felsef d nceler birli i; bir fikir evresinde toplanm e itli bilgiler, dizge, sistem. meslek icab * mesle inin gere i olarak. meslek ii e itim * Meslekteyken grevlinin kendini geli tirmesi iin a r ld kurs. meslek semek * geimini sa lamak iin yeteneklerine ve iste ine gre bir i i srekli yapmak. meslek * Mesle e ili kin, meslekle ilgili olan. mesleksel * Meslek, meslekle ilgili. mesleksiz * Mesle i olmayan, i siz gsz (kimse). mesleksizlik * Mesleksiz olma durumu. meslekta * Ayn meslekten olan. meslekta l k * Meslekta olma durumu. mesmu * itilmi , duyulmu olan.

mesnet

* Dayanak. * Mevki, makam. * Dayana olan.

mesnetli

mesnetsiz * Dayana olmayan. mesnev * Her beyti ayr uyakl bir divan edebiyat naz m biimi. * Bu trdeki eserlerin genel ad . * Sevinmi , sevinli. * Sarho , kendinden gemi , esrik. mest * zerine ayakkab giyilen k sa konlu, hafif ve yumu ak bir tr ayakkab .

mesrur mest

mest etmek * kendinden geirmek. mest olmak * kendinden gemek, sarho olmak. mestane * Sarho gibi, kendinden gemi esine. mesti mestilik mestur mesture * rtl. * Bkz. Tahsisat mesture. mes'udane * Mes'ut bir biimde, mes'ut olarak. mes'ul * Sorumlu. * Mest yapan veya satan kimse. * Mest yapma veya satma i i. * rtl, kapal , gizli.

mes'ul olmak * sorumlu olmak. mes'ul tutmak * sorumlu grmek. mes'uliyet * Sorum, sorumluluk. mes'uliyet almak

* sorumluluk yklenmek. mes'uliyetli * Sorumlu. * Sorumluluk gerektiren. mes'uliyetsiz * Sorumsuz. * Sorumluluk gerektirmeyen. mes'uliyetsizlik * Sorumsuzluk. mes'ut * Mutlu, sevinli, ongun.

mes'ut etmek * mutlu k lmak. mes'ut olmak * mutlu olmak, onmak. me akkat * Glk, s k nt , zorluk. me akkat ekmek * s k nt iinde olmak. me akkate katlanmak * gl e, s k nt ya g s germek. me akkatli * G, s k nt l . me akkatsiz * G olmayan, s k nt s z. me 'ale * Ucunda, alev kararak yan c bir madde bulunan, ayd nlatmaya yarayan de nek.

me ale ekmek * nderlik etmek, nayak olmak. me aleci me atl k * Musevlere zg mezarl k, ma atl k. me bu * Dolmu , dolu. * Doymu . * Ortal ayd nlatmak iin ra vb. yakmakla grevli kimse.

me e

* Kay ngillerden, yz kadar tr aras nda, k yaz yapraklar n dkmeyenleri de bulunan, kerestesi dayan kl bir orman a ac (Quercus). * Bu a atan yap lm olan. me e kmr * Me enin yak lmas ile elde edilen dayan kl kmr. me e odunu

* Me e a ac ndan elde edilen dayan kl odun. * Anlay s z, grgsz ve kaba saba kimse. me e palamudu * Me e tr bir cins palamut. me ecik * Bkz. Kurtluca. me elik me gale me gul * Me e korusu veya me e orman . * U ra lan ey, i g, u ra . * Bir i le u ra an, i grmekte olan. * al r, kullan l r durumda olan, dolu.

me gul etmek * vaktini almak. * u ra t rmak. * oyalamak. me gul olmak * vaktini vermek, u ra mak, oyalanmak. me guliyet * Me gul olma, u ra ma durumu. * U ra . me her me het * ehit d len yer veya ehidin gmld yer. me hur * nl, tan nm , herkese bilinen, ang n. * nl, tan nm kimse. * Sergi.

me hur olmak * n kazanmak, tan nmak, n almak, nlenmek. me hurluk * Me hur olma durumu, nllk, tan nm l k. me hut * "tan k olunan" Grlen, gzle grlm , tan k olunmu .

me hut crmler mahkemesi * Bkz. sust mahkemesi. me hut su * Bkz. sust, crmme hut. me ihat * eyhlik. * eyhlislm n makam , eyhlislml k. * Dl yata .

me ime

* Etene, son, dl e i. me in * Sepilenmi koyun derisi. * Bu deriden yap lm olan. me in gibi * kararm ve sertle mi (insan derisi). * iyi pi irilmeyip i kalm et. me in suratl * Utanmaz, erefsiz (kimse). me in yuvarlak * (futbolda) Top. me k * Bir retmenin, ayn n yazmalar iin rencilerine verdi i yaz rne i. * (yaz ve mzikte) Al mak ve renmek iin yap lan al ma, el al t rmas . * Yaz veya mzik dersi.

me k almak * ders almak. me k etmek * al mak veya renmek iin al mak. me k vermek * ders vermek. me kk * phe uyand ran, pheli. me kr me rep * Be enilmi , vlm . * Yarad l , huy, karakter, miza. * Davran biimi. * Yasan n, dinin ve kamu vicdan n n do ru buldu u.

me ru

me ru mdafaa * U ran lan bir sald r kar s nda ki inin kendisini korumak iin ba vurdu u yol. me ru saymak * geerli bulmak. me rubat * ilecek eyler, iecekler. me rubat * Me rubat haz rlayan, reten veya satan kimse. me ruhat * Bir maddenin a klanmas iin yaz lanlar, a klamalar. me ruiyet * Me ru, geerli olma durumu. me rula ma

* Me rula mak i i. me rula mak * Me ru duruma gelmek. me rula t rma * Me rula t rmak i i. me rula t rmak * Me ru duruma getirmek. me rut me ruta * Sat lmamak art ile bir kimseye, miras lara veya bir kurulu a verilmi mlk. me ruten * arta ba l olarak. me ruten tahliye * zgrl ba lay c cezan n bir blmn iyi hl ile geiren hkmlnn, artlara uymamas durumunda yeniden hapsedilmesi art yla sal verilmesi. me rut * Me rutiyetle ilgili olan. * arta ba l , artl .

me rutiyet * Hkmdarla ynetilen bir lkede hkmdar n ba kanl alt nda parlamento ynetimine dayanan hkmet biimi. * Osmanl mparatorlu unda 1876 Anayasas yla ba layan ve 1918 Mondros Mtarekesine kadar sren ve I. ve II. Me rutiyet dnemi adlar yla an lan sre. me rutiyeti * Me rutiyet yanl s olan kimse. me 'um me veret * U ursuz, kt. * Bir konu hakk nda birinin d ncesini sorma, dan ma.

me veret etmek * dan mak. met met * Gelgit olay nda denizin kabarmas . * elik omak oyunu. * Bu oyunda kullan lan, 10-15 cm uzunlu undaki de nek. * Mal, ticaret mal . * Elde bulunan varl k, sermaye.

meta

metabolizma * Canl organizmada veya canl hcrelerde hareketi, enerjiyi sa lamak iin olu an, biyolojik ve kimyasal de i imlerin btn. metafizik * Do a tesi, fizik tesi.

metafiziki * Metafizik ile u ra an kimse. metafizikilik * Metafizikinin i i veya mesle i. metafor metal * ok yksek elektrik ve s iletkenli i, kendine zg parlakl olan, oksijenli birle imiyle o unlukla bazik oksitler veren madde, maden. * Dizgi makinelerinde sat rlar olu turmak iin eritilen antimon ve kur un ala m na verilen ad. metal bilimi * Genellikle elementleri, zellikle metalleri saf olarak elde eden ve bunlar n i leme tekni ini belirleyen kimya endstrisi kolu, metalrji. metal yatak * z, temeli metalden olu an yatak. metalik * Madensel, madenle ilgili. * Madenden yap lm , maden. metalografi * Maden, ala m ve maden filizlerinin yzeylerini, kesitlerini ve billrla ma zelliklerini mikroskopla inceleyerek zmn yapan bilim kolu. metaloit * Metalsi. metalsi metaloit. metalrji * Metal bilimi. * Metallerin fiziksel zelliklerini, metal olmayan gelerin ise kimyasal zelliklerini ta yan element, madensi, * stiare, dnleme.

metalrjik * Metal bilimi ile ilgili. metamorfik * Ba kala ma u ram olan. metamorfizm * Ba kala m. metamorfoz * Ba kala ma. metan (CH4). metanet * rmekte olan karbonlu maddelerden kan, havada sar bir alevle yanan, renksiz bir gaz, batakl k gaz

* Metin olma, dayanma, dayan kl l k, sa laml k.

metanet gstermek * kt bir duruma katlanmak, dayanmak.

metanetli

* Dayan kl , metin.

metanetsiz * Dayan ks z. metanetsizlik * Dayan ks zl k. metapsi ik * Ruh tesi. metastaz * Organizman n herhangi bir noktas nda bulunan bir hastal k olay n n organizman n ba ka bir yerine s ramas , gm. metatez metazori metbu * Kendisine uyruk olunan. meteli e kur un atmak * hi paras kalmamak. metelik * On para de erinde olan sikke. * ok az para. * G me, yer de i tirme. * Zorla.

metelik etmez * ok de ersiz grlen nesne veya kimseler iin kullan l r. metelik vermemek * de er ve nem vermemek, umursamamak, ald r etmemek. meteliksiz * Paras olmayan, z rt. meteliksizlik * Paras zl k, z rtlk. meteor * Atmosfer iinde olu an s cakl k de i meleri, rzgr, y ld r m, ya mur, dolu gibi olaylara verilen genel ad. * Akan y ld z.

meteor ta * Gk ta . meteorit * Gk ta , meteor ta .

meteorolog * Meteoroloji uzman . meteoroloji * Atmosfer iinde olu an s cakl k de i melerini, rzgr, y ld r m, ya mur, dolu gibi olaylar inceleyen fizik dal , hava bilgisi. meteoroloji istasyonu

* Hava krede s k s k grlen de i iklikleri inceleyen ve len gzlem evi. meteorolojik * Meteoroloji ile ilgili olan. metfen metfun meth methal * Bir yap n n giri yeri, giri antre. * Bir kitab n giri blm. * Giri . methaldar * Bir i e kar m olan, bir i te parma olan. methali olmak * bir i e kar m bulunmak, bir i te parma olmak. methetme * Methetmek i i. methetmek * vmek. methini i itmek (veya duymak) * nnden haberdar olmak. methiye * vg. * Bir kimseyi veya bir eyi vmek iin yaz lm iir. methiye dzmek * vmek, vg iiri yazmak. methsena * vme, ululama. metil metilen metilik * Metan birle imlerinin s fat . metin tekst. metin * Ac lar kar s nda dayanma gcn yitirmeyen, sa lam, dayan kl , metanetli. metin olmak * (eser, yasa, belge iin) Bir yaz y biim, anlat m ve noktalama zellikleriyle olu turan kelimelerin btn, * Bas l veya el yazmas para, tekst. * Yap s nda metil kk bulunan birle ikleri adland rmakta kullan lan n ek. * Metan n iki hidrojen atomunu yitirmesiyle treyen bir kk (CH2). * Mezar, kabir, sin, makber. * Gmlm olan, gml. * vme, vg.

* dayan kl ve sa lam olmak, metanetini yitirmemek. metis * K rma, azma, melez. metodik * Yntemli. * Dzenli, derli toplu.

metodoloji * Yntem bilimi. metodolojik * Yntem bilimi ile ilgili, yntem bilimsel. metot metotlu * Yntemli. metotsuz * Yntemsiz. * Yntem.

metotsuzluk * Yntemsizlik. metraj * Metre olarak uzunluk. * Metre ile lme.

metrajl * Herhangi bir metre uzunlu unda olan. metrdotel * Ba garson. metrdotellik * Ba garsonluk. metre m2). * Yer meridyen dairesinin k rk milyonda biri olarak kabul edilen, temel uzunluk ls birimi (k saltmas * Genellikle desimetre, santimetre, milimetrelere blnm , bir metre uzunlu undaki l arac . * Herhangi bir metre uzunlu unda olan. metre kare * Kenar bir metre olan bir karenin alan na e it yzey ls birimi (k saltmas m3). metre kp * Kenar bir metre olan bir kpn oylumuna e it, oylum ls birimi (k saltmas m). metre sistemi * Metre, metre kare, metre kp, kilogram, litre gibi kk metreye dayanan l sistemi, metrik sistem. metrelik metres * Bir erkekle nikhs z ya ayan kad n, kapatma. metres tutmak * Uzunlu u herhangi bir metre olan.

* metresle ya amak. metreslik * Metres olma durumu. metreslik etmek * metres olarak ya amak. metrik * Metre veya metreyi temel olarak alan llerle ilgili.

metrik sistem * Bkz. metre sistemi. metris * Askerin arp ma s ras nda korunmas iin yap lan toprak siper. metro * Byk ehirlerde semtler aras nda i leyen yer alt demir yolu hatt . * Bu hatta al an ta t. * lme ile ilgili bir bilim dal . * A rl klar ve ller stne inceleme kitab .

metroloji

metronom * Bir mzik paras n n hangi h zla al nmas gerekti ini gsteren alet. metropol * Bir blgenin veya lkenin en nemli ehri, ana ehir, ana kent.

metropolit * Ortodokslarda patrikten sonra gelen ve bir blgenin din i lerine ba kanl k eden din adam . metropoliten * Bir devletin veya bir lkenin ana ehrine ili kin. * Metro. metrk * B rak lm , terk edilmi . * Kullan lmayan. metrkt * len birinin b rakt eyler. metruke * B rak lm , geriye kalm .

metrukiyet * B rak lma, terk edilme. * Ayr lma, bo anma. mevali * Osmanl Devletinde grev yapan yksek dereceli ilmiye mensuplar na verilen ad.

mevcudat * Var olan eyler, varl klar. * Yarat klar. mevcudiyet * Var olma, varl k, var olu .

mevcut

* Var olan, bulunan. * Bir toplulu u olu turan bireylerin tm.

mevcut olmak * var olmak, bulunmak. mevdu mevduat * Belli bir sre sonunda veya istenildi inde ekilmek zere bankalara faizle yat r lan para, tevdiat. * Yat r m. mevduat defteri * Bkz. banka czdan . mevhibe * Ba , vergi, ihsan. * Emanet edilmi , verilmi , b rak lm .

mevhibeiilhiye * Tanr vergisi. mevhum mevize * t. mevki * Yer, mahal. * Makam. * Baz ula m aralar nda yolculara veya tiyatro, sinema gibi yerlerde seyircilere sa lanan konfora ve bilet cretlerine gre dzenlenmi yer. * Durum. mevkii olmak * bir i te nemli bir makamda bulunmak. mevkuf * Vakfedilmi . * Gerekte olmay p var san lan, var diye d nlen, kuruntuya dayanan, vehmolunmu .

mevkufen * Tutuklu olarak. mevkufiyet * Tutukluluk durumu. mevkut mevkute Mevl * Tanr . mevl * Efendi, sahip, malik. * (byk M ile) Tanr . * Sreli, periyodik, vakfedilmi . * Belli zaman aral klar ile kan yay n, sreli yay n, periyodik.

mevls n bulmak

* istedi ine eri mek. Mevlev * Mevlevlik tarikat na ba l kimse. mevlev pilv * Kemiksiz koyun etinin hafife pi irilmesinden sonra nohut, kestane, havu, so an, ya , f st k ve pirinle kar t r l p, k s k ate te haz rlanan bir pilv tr. Mevlevhane * Mevlev tekkesi. Mevlevlik * Mevlna Cellettin Rum'nin gr lerine dayanan ve o lu taraf ndan kurulan tarikat. mevlit * Do ma, do um. * Do um yeri, insan n do du u yer. * Hz. Muhammed'in do umunu, hayat n anlatan mesnev. * Sleyman elebi'nin 15. yzy l n ba nda yazd "Vesiletnnecat" adl mesnev. * Bu mesnevnin okundu u din tren.

mevlit alay * Hz. Muhammed'in do um gn olarak benimsenen Rebilevvel'in 12. gn dzenlenen tren. Mevlit Kandili * Hz. Muhammed'in do um y ldnm. mevlit ekeri * Mevlit okunurken da t lan zel olarak yap lm eker. mevlithan * Mevlit okuyan kimse. mevlt * Do um. * Yeni do mu ocuk. mevrut * Gelen, gelmi . mevsim * Y l n, gne ten s , k alma sresi ve dolay s yla iklim artlar bak m ndan farkl l k gsteren drt blmnden her biri, sezon. * Baz atmosfer olaylar n n en ok belirdikleri zaman. * Herhangi bir ekimin yap ld veya bir rnn yeti ti i dnem. * Herhangi bir eyin etkinlik dnemi, sezon. * Ya am blm. mevsimli * "Yersiz, gereksiz, zamans z konu mak" anlam ndaki mevsimli mevsimsiz konu mak deyiminde geer.

mevsimli mevsimsiz * Bkz. mevsimli. mevsimlik * lkbahar ve sonbaharda giyilen. * Bir mevsim iin, bir mevsim sresince. mevsimsiz * Zaman iyi seilmemi . * Uygun zaman gelmeden olan veya yap lan.

mevsuf

* Nitelenmi , nitelikleriyle belirlenmi . * (s fat tamlamalar nda) Tamlanan. * Belgeye dayanan, do ru, do rulu una gvenilen, sa lam. * lm. * ller, lm ler, l, lm . * Vaat olunmu , sz verilmi .

mevsuk mevt mevta mevut mevzi

* Yer, mahal. * Bir asker birli in yeri veya bu birlik taraf ndan ele geirilen blge. * Genel olmayan, bir yere zg olan, yay lmam , dar, s n rl , mahall, yerel. * Yerel, lokal.

mevzi

mevzilenme * Mevzilenmek i i. mevzilenmek * Mevzide yerini almak, mevziye girmek. mevzu * Konu.

mevzua girmek * as l konuyu ele almak. mevzuat * Bir lkede yrrlkte olan yasa, tzk, ynetmelik vb. nin btn. * Sand k, uval, teneke gibi iine ticaret mal konulan koyacaklar. * Konulu. * Biimli, dzgn, oranl , uyumlu. * ll, vezinli.

mevzulu mevzun

mevzusuz * Konusuz. mevzuubahis * Konu olan, sz konusu; ad geen, sz geen. mevzuubahis etmek * sz konusu etmek, hakk nda konu mak. mevzuubahsetme * Mevzubahsetmek durumu. mevzuubahsetmek * Sz etmek.

mey mey meyal meyan

* arap. * Do u Anadolu'da kullan lan bir tr kk zurna. * Bkz. hayal meyal. * Bkz. meyan kk.

meyan

* Ara, orta.

meyan bal * Meyan kknden elde edilen urup. meyan kk * Fasulyegillerden, 30-60 cm ykseklikte, tys yaprakl , mavimsi, mor iekli, tatl olan toprak alt blmleri hekimlikte ve serinletici ikilerin yap m nda kullan lan, ok y ll k otsu bir bitki (Glycyrrhiza glabra). meyanc * Arac , arac l k eden kimse. meyanc l k * Arac l k eden kimsenin durumu. meyane * orba gibi yiyeceklere lezzet kazand rmak iin un ve ya la yap lan sos.

meyanesi gelmek * (helva vb. iin) k vam na gelmek. meydan * Alan, saha. * Yar ma, e lence veya kar la ma yeri. * Bulunulan yer ve evresi, ortal k. * F rsat, imkn veya vakit. * (Mevlev tekkelerinde) Ayin yap lan yer.

meydan (bir eye veya kimseye) kalmamak * f rsat bulamamak. meydan amak * sebep olmak. meydan almak * geli mek, yay lmak, geni lde olmak. meydan b rakmamak * f rsat vermemek. meydan bulamamak * f rsat bulamamak. meydan daya * Ceza olarak a kta ve kalabal k iinde sululara at lan dayak. meydan daya na ekmek * herkesin iinde veya ok dvmek.

meydan korkusu * Bkz. alan korkusu. meydan muharebesi * Meydan sava . meydan okumak * korkmad n , ekinmedi ini a ka bildirmek; kavga veya yar maya a rmak. meydan saati * Halk n yararlanabilmesi iin alanlara konulan byk saat. meydan sava * Bir sava ta, kesin sonu almak iin d mana kar btn glerle yklenilen lm kal m sava . meydan saz * On iki teli olan, sesinin yksekli i sebebiyle a k yerlerde al nmaya uygun, halk ozanlar n n kulland en byk saz, divan saz . meydan vermemek * kt bir durumun gerekle mesi iin imkn veya zaman b rakmamak. meydana at lmak * ortaya kmak. meydana atmak * ortaya karmak. meydana karmak * a kl a kavu turmak, ortaya karmak, belli etmek. * bularak ortaya karmak. meydana kmak * ortaya kmak, grnmek. * belli olmak. * yeti mek, bymek. meydana dkmek * hepsini sergilemek, ortaya dkmek. meydana d mek * bir i yapmak iin kendini ortaya atmak. meydana gelmek * olmak, olu mak. * ortaya kmak. meydana getirmek * olmas n sa lamak, olu turmak. meydana koymak * yap p ortaya karmak, gstermek. meydana vurmak * belli etmek, ortaya karmak. meydanc * Avlu, bahe gibi yerleri sprp temizleyen hizmetli. * Hapishane ko u lar nda ayak i lerini gren kimse. * Mevlev tekkelerinde konuklar , Mevlevleri kar layan, meydan aan, Mevlev raks n dzenleyen tarikat adam .

meydanc k * Kk meydan. meydanc l k * Meydanc olma durumu. meydanda * Ortada, belli, a k, a ikr. * Ortada bulunan, gzle grlen ey. meydanda b rakmak * a kta, evsiz barks z b rakmak. * ortada, herkesin gz nnde b rakmak. meydan (birine veya bir eye) b rakmak * savundu u eyden vazgemek veya yar madan ekilmek. meydan bo bulmak * kendisini engelleyecek kimse grmeyerek a r davran larda bulunmak. meydan * Bir tr iek.

meydanl k * Geni , meydana benzeyen yer, a kl k. meyhane * ki sat lan ve iilen yer, iki yeri. * Kabare.

meyhane pilv * K yma, so an, biber ve domates kullan larak bulgurdan yap lan bir pilv tr. * Meyhane havas na zg ve mezelik niteli inde olan pilv. meyhaneci * Meyhane i leten kimse. meyhaneci otu * obandd . meyhanecilik * Meyhane i letme i i. meyil * E iklik, e im, ak nt . * Sevme, gnl verme.

meyil vermek * e iklik sa lamak. * sevmek, gnl vermek. meyilli * Bir yana e imi olan, e ik. * Sevmi , gnl vermi , k. * Meyli olmayan.

meyilsiz

meyletme * Meyletmek i i.

meyletmek * E ilmek. * E inmek. meyli olmak * be enmek, sevmek, ho una gitmek. meymenet * yi nitelik, u ur, hay r, bereket. meymenetli * U urlu. meymenetsiz * U ursuz. * Surats z, k l ks z, huysuz, ters (kimse). meymenetsizlik * U ursuzluk, kademsizlik, eamet, nuhuset. meyus * zgn. * Umutsuz, karamsar.

meyus etmek * zmek. meyus olmak * zgn ve umutsuz bir duruma d mek. meyusiyet * Umutsuzluk, karamsarl k. meyve * Bitkilerde ie in dllenmesinden sonra yumurtal n geli mesiyle olu an tohumlar ta yan organ, yemi . * rn, sonu, kr.

meyve a ac * Meyve veren a a. meyve bahesi * inde meyve a alar olan bahe. meyve d * Meyvelerin derisi. meyve ezmesi * Meyvelerin ezilmesi sonucu elde edilen yiyecek. meyve ii * Meyvelerde, tohumlar n bulundu u i blm. meyve kabu u * Meyvenin d yzeyini kaplayan kal n tabaka. meyve ortas * Yemi lerin meyve d ve meyve ii aras nda bulunan sulu ve etli blm. meyve reeli * Meyveden yap lan ekerli tatl . meyve sine i

* Meyvelere musallat olan sinek tr. meyve sine igiller * Kanatlar nda koyu renkli lekeler bulunan bir tr sinek familyas (Trypetidae). meyve suyu * Meyveden elde edilen su. meyve ekeri * Bkz. levloz. meyve yaprak * ie in, dllenmeden sonra yemi i olu turan yapra . meyveci * Meyve yeti tiren veya satan kimse, yemi i. meyvecilik * Meyve yeti tirme i i. * Meyve al p satma i i. meyvedar * Meyveli, meyvesi olan, meyve veren. meyveho * Kuru yemi . * Yemi ar s . meyvelenme * Meyvelenmek i i. meyvelenmek * Meyveli duruma gelmek, meyve vermek. meyveli * Meyvesi olan, meyve veren yemi li. * Meyve ile yap lm , iinde meyve bulunan. * Yarat c olan, olumlu bir ey ortaya koyabilen. meyveli a ac ta larlar * o u kez bilgili, hnerli kimselere sata rlar. meyvelik * Meyve a ac dikili, belirli byklkte yer, yemi lik. * Meyve konulan kap, yemi lik. meyvesiz * Meyvesi olmayan, meyve vermeyen. meyvesizlik * Meyvesiz olma durumu. meyyal meyyit -mez * Bkz. -maz / -mez. mezalim * E ilimli, e imli. * l.

* Zulmler, haks zl klar, k y mlar. mezamir * Ddkler. * Makamla okunan Zebur sureleri. mezar * "ziyaret yeri, ziyaret edilen yer" lnn gml oldu u yer, kabir, sin, makber, gmt. mezar kak n * ok zay flam kimse. mezar ta * Gmlen ki iye ait kimlik bilgileri, dua vb. yaz lar kaz nm olarak zerinde bulunduran ve mezar n ba ucuna dikilen ta . mezarc * Mezar kazan ve mezarl a bakan kimse. mezarc l k * Mezar kazma ve mezar bakma i i. mezardan karmak * bir kimseyi lmden kurtarmak. mezar n kazmak * ktl n istemek, kt duruma d rmek iin u ra mak. mezarl k mezat * Mezarlar n bulundu u yer, kabristan, gmtlk, sinlik. * Art rma ile sat .

mezat mal * Baya ve ucuz mal. mezata karmak (veya koymak) * a k art rma yoluyla bir mal sat a karmak. mezat * Artt rma ile sat ynlendiren kimse. * Srekli olarak mezad takip eden kimse. mezbaha mezbele * Hayvan kesilen yer, kesim evi, kanara,salhane. * plk, sprntlk, p ve sprnt dklen yer, kllk. * A a l k ve kt durum.

mezbelelik * plk, mezbele. mezcetme * Mezcetmek i i. mezcetmek * Birbirine katmak, kat t rmak. meze * ki iilirken yenilen yiyecek.

* E lence, alay. mezeci * Meze satan kimse. mezecilik * Meze yap p satma i i. mezelik * Meze yap lmaya elveri li, meze olarak kullan lan. * Meze olarak yenilen ey. * Alalma, baya la ma. * Meze yemeden iilen (iki). * Meze yemeyerek.

mezellet mezesiz

mezgit

* Mezgitgillerden, Avrupa ve Trkiye denizlerinde ya ayan, uzun vcutlu, byk a zl , eti lezzetli bir bal k, tavuk bal (Gadus merlangus). mezgitgiller * Bal klar s n f n n, kemikli bal klar tak m na giren, genellikle tatl sularda ya ayan bir familya. mezhebi geni * Namus konusunda a r ho grl davranan (kimse). mezhep * Bir dinin gr , yorum ve anlay ayr l klar sebebiyle ortaya kan kollar ndan her biri. * reti. * Anlay , gr .

mezhepi * Mezhep yanl s olan kimse. mezhepilik * Mezhepi olma durumu. meziyet meziyetli mezkr * Ad geen, az nce an lan, sz geen, zikredilen, zikrolunan. mezoderm * Orta deri. mezon mezosfer * Eloktrondan a r, protondan hafif bir atom cisimci i. * Orta yuvar. * Bir ki iyi veya nesneyi benzerinden stn gsteren nitelik. * Be enilen, stn nitelikleri bulunan.

mezozoik * kinci a . mezozom

* Bakterinin remesi s ras nda bakteri zar ndan k vr mlar yaparak meydana gelen mitokondri benzeri yap . mezra * Ekime elveri li, ekilecek tarla veya yer. * En kk yerle im birimi. mezraa * Bkz. mezra. mezru mezun * Ekilmi , ekili. * zin alm , izinli. * Bir okulu bitirerek diploma alm (kimse). * Bir i iin yetki verilmi , yetkili.

mezun olmak * (okulu) bitirmek. mezuniyet * zinli olma durumu. * (okulu) Bitirme. * Yetki. mezura mezr * Terzilikte l almak iin kullan lan, genellikle 1,5 m uzunlu unda erit metre. * Bkz. mezura. * l.

mezzosoprano * Soprano ile kontralto aras nda kad n sesi. * Sesi byle olan sanat . Mg * Magnezyum'un k saltmas .

m / mi, mu / m * Sonuna getirildi i cmleye veya kelimeye, syleyi biimine ve tonlamaya gre soru, a ma veya inkr anlam verir. * Soru anlam yla rica ve emir cmleleri yapar. * Tekrarlanan kelime aras nda kullan larak kelimenin anlam n peki tirir. * Belirli gemi zamanl bir cmle ile ba ka bir cmleyi zaman, art veya sebep ili kisi ile birbirine ba lar. m c r * Bkz. mucur. m g rl k m gri m h m hlama * M hlamak i i. m hlamak * M g r olma durumu. * Sular m zda ya ayan bir y lan bal tr (Conger conger). * Byk ivi.

* M hla tutturmak, akmak, ivilemek. * Birini veya bir eyi bir yerden ayr lmaz, k p rdayamaz duruma getirmek. m hlanma * M hlanmak i i. m hlanmak * M hlamak i ine konu olmak veya m hlamak i i yap lmak, ivilenmek. * Oldu u yerde kal p bir yere k p rdayamaz olmak. m hlay c * Alt n, gm vb. ta lar metal yuvalara i leyen ve s k t ran usta. m hl * M h olan. * M hlanm , m hla tutturulmu . * Dimdik, sabit, k m ldamaks z n.

m hs t * Eli s k , cimri. m hs t l k * Cimrilik. -m k / -mik, -muk / -mk * Fiilden isim treten ek: k y-m k , il-mik , kus-muk ,soy-muk, kes-mik, yala-muk vb. m klep * Eski Trk ve slm aletlerinde alt kapa a sertap ile ba lanm , ucu genimsi, katlanabilir para.

m knat s * Demiri ve daha ba ka baz metalleri eken demir oksit. * Demiri ekme zelli i ta yan veya sonradan bu zelli i kazanan her trl madde. * ekicili i, albenisi olan kimse. m knat s * M knat sla ilgili,manyetik. m knat siyet * M knat sl k. m knat slama * M knat slamak i i. m knat slamak * (bir demir ubu una) M knat s zelli i vermek. m knat slanma * M knat slanmak i i. m knat slanmak * M knat s zelli i kazanmak; m knat sl bir duruma gelmek. m knat sl * M knat s olan. * M knat slanm olan. m knat sl i ne * Merkezinden bir iple as l bulunan, dar ve sivri bir e kenar drtgen biiminde yap lm m knat s ubu u. m knat sl k * M knat sl olma zell i, m knat siyet.

m nc k m nc k * M nc klayarak. m nc klama * M nc nlamak i i. m nc klamak * rseleyecek veya biimini bozacak gibi ellemek, s k t rmak. m nc klanma * M nc klanmak i i. m nc klanmak * M nc klamak i i yap lmak veya m nc klamak i ine konu olmak. m nc r k m nt ka m r m r * Sular m zda ya ayan bir y lan bal tr (Echelus myrus). * M r ldamak fiili ile kullan lan bir sz. m r l m r l * M r ldanarak. m r ldama * M r ldamak i i. m r ldamak * Alak ve g anla l r bir sesle bir eyler sylemek. m r ldan * M r ldanmak i i veya biimi. m r ldanma * M r ldanmak i i. m r ldanmak * Alak sesle kendi kendine bir eyler sylemek. * Alak bir sesle ark sylemek. * Ancak yan ndakinin duyabilece i bir biimde konu mak. m r lt * M r ldan rken kan ses. m r n k r n * Bir iste i kabul etmeme, nazlanma. m r n k r n etmek * bir iste i yerine getirmemek iin e itli sebepler ileri srmek, nazlanmak. m rlama * M rlamak i i. * Kk, afacan, zeki (ocuk). * Blge.

m rlamak * (kedi) M r m r diye ses karmak. m rm r

* Bir tr kedi. * Yzgesiz, uzun plak gvdeli bal k. m rm r k * M rlanan. * Srekli sorun karan. m rnav m rra * Kahve e idi, bir tr ac kahve. m sdak m s r * Bir eyin do ru oldu unu kan tlayan ey, lt. * Miyavlama sesi.

* Bu daygillerden gvdesi kal n, yapraklar byk, boyu yakla k 2 m olabilen erkek iekleri tepede salk m durumunda, di i iekleri yaprakla gvde aras nda koan biiminde olan bir kltr bitkisi (Zea mays). * Bu bitkinin koan zerindeki taneli rn. M s r baklas * Ac bakla. m s r ekme i * M s r unu, tuz ve suyun kar m yoluyla yap lan hamurun bir kap iinde pi irilmesiyle haz rlanan ekmek tr. M s r ful * Hint ful. m s r kalburu * Aleve tutularak iinde m s r patlat lan kalbur biiminde bir kap. m s r z * M s rdan elde edilen z madde. m s r patlatmak * cin m s r n kalburda ve ate zerine tutarak patlamas n sa lamak. m s r pskl * M s r koan n n ucundan sarkan sar renkli pskl biimindeki tepeci i. m s r pskl gibi * (sa iin ) seyrek, ince ve cans z. M s r tavu u * Hindi. M s r turnas * bis. m s r unu * Kuru m s r tanelerinin tlmesiyle elde edilen un. m s r ya * M s r tanelerinden kar lan s v ya . m s rc * M s r yeti tiren veya satan kimse. M s r'daki sa r sultan bile duydu

* duymayan kalmad . M s rl * M s r halk ndan olan kimse. m s rl k m skal m skala m sm l * Eti yenilebilen, murdar olmayan. m sra m star m stara * Manzumenin sat rlar ndan her biri, dize. * Mastar. * Bkz. mastar. * Geni m s r tarlalar bulunan yer. * Her biri ba ka perdede bir s ra kam bo umundan yap lm ddk, musikar. * Metal parlatmaya yarar alet.

-m / -mi ,-mu / -m * Belirsiz gemi zaman eki: al-m ,yer-mi , yaz-m -s n, git-mi -siniz vb. * S fatlar: pi -mi (a ), l-m (e ek), ha lan-m (et) vb. * simler: dol-mu , er-mi , ge-mi vb. m l m l * Rahat sessiz ve derin soluk alarak. m ldama * M ldamak i i. m ldamak * M l m l ses kararak. m m * Kay s veya zerdali.

m ym nt * nsan n sabr n tketecek derecede yava ve m zm zca i gren. m ym nt l k * M ym nt olma durumu. -m z / -miz,-muz / -mz * okluk 1. ki i iyelik eki: Baba-m z,anne-miz ,ordu-muz, ky- -mz vb. m z ka * Bando. * Armonika.

m z kac * Bandocu. * Armonika alan (kimse). m z kal * Saray n mzik tak m nda al an kimse.

m z k

* e itli sebeplerle oyun bozan, yenilgiyi kabul etmeyen, kolayca dar lan (kimse), ordubozan, oyunbozan.

m z k l k * M z k olma durumu,ordubozanl k, oyunbozanl k. m z k l k etmek * m z klanmak, oyunbozanl k etmek. m z klanma * M z klanmak i i. m z klanmak * e itli sebeplerle oyun bozmak, yenilgiyi kabul etmemek, oyunbozanl k etmek, m z k l k etmek. m z ldanma * M z ldanma, ikyeti bir sesle konu ma, s z ldanma. m z ldanmak * M z ldanmak, ikyeti bir sesle konu mak, s z ldanmak. m z ma * M z mak i i veya durumu. m z mak * M z k l k etmek.

m z rdanma * M z rdanmak i i. m z rdanmak * Yak narak konu mak, s z ldanmak, homurdanmak. m zm z * Her eyde kusur bularak hibir eyden memnun olmayan. * evresindekileri rahats z edecek kadar tembel olan. m zm zca * M zm za yak r (biimde), m zm z gibi. m zm zlanma * M zm zlanmak i i. m zm zlanmak * M zm zca davran larda bulunmak, m zm zl k etmek. m zm zl k * M zm z olma durumu veya m zm zca davran . m zm zl k etmek * m zm zlanmak. m zrak * Uzun sapl , sivri demir ulu silh, c da. * Atletizmde kullan lan cirit.

m zrak uvala girmez (s maz) * gizli tutulmas imkns z durumlar kar s nda sylenir. m zrakl * M zra olan, m zrak ta yan.

m zrakl ilmihl * slm dininin ilkelerini reten ilmihl kitaplar ndan biri. m zraks * M zra a veya m zrak ucuna benzeyen. m zraks z * M zra olmayan. m zrap * Telli alg lar almaya yarayan ve a a, kemik, maden veya kiraz a ac ndan yap lan alet, alg , tezene. m zrapl * Telleri bir m zrap veya parmakla al nan (saz). mi mi * Bkz. m / mi. * Gam dizisinde re ile fa aras ndaki ses ve bu sesi gsteren nota i areti.

miad dolmak * bir eyin kullan m sresi bitmek,eskimek. miad gelmek * zaman gelmek. miat * Bir eyin yap lmas iin tan nan sre. * Bir eyin yerine yenisinin verilebilmesi iin kabul edilmi bulunan sre, kullanma sresi. * Tohum ekme aleti. * Selloz molekllerinin en kk paras . * Muo. mide * Omurgal larda, sindirim sisteminin, yemek borusu ile onikiparmak ba rsa aras nda besinlerin sindirime haz r duruma getirildi i omurgas z hayvanlarda sindirim kanal n n bu blgeye kar l k olan paras . * Kar n, kar n blgesi. * Yemek yeme iste i. mide a z * Yemek borusunun mideye a lan alt ucu. mide buland rmak * kusacak bir duruma getirmek. * Ku kuland rmak. mide fesad * ok ve e itli yemenin yol at mide bozuklu u. mide fesad na u ramak * ok ve e itli yiyecekler yemekten midesi bozulmak. mide kap s * Midenin onikiparmak ba rsa na a lan alt ucu.

mibzer miel mio

mideci

* Kendi karlar ndan ba ka bir ey d nmeyen (kimse).

midesi (veya ii) ezilmek (veya kaz nmak) * al k duymak. midesi almamak (kald rmamak, kabul etmemek veya gtrmemek) * hastal k, tiksinme gibi sebeplerle bir eyi yiyememek. * irkin bir ey kar s nda huzursuz olmak, rahat kamak. midesi bulanmak * kusacak gibi olmak. * i renmek, tiksinmek. * ku kulanmak, i killenmek. * huzursuz olmak, rahat ka p tedirgin olmak, ho lanmamak. midesi ek imek (kaynamak veya yanmak) * yeni yenilmi yiyeceklerden tr midede rahats zl k duymak. midesiz * Yenmeyecek eyleri yiyen. * Hibir eyden tiksinmeyen, en i renilecek eyler kar s nda bile tiksinti duymayan. * Mide ile ilgili olan. * Mideye uygun olan, mideye iyi gelen.

midev

mideye oturmak * yenilen ey sindirilmeyip mideye rahats zl k vermek. mideyi bast rmak * hafif eyler yiyerek al n gidermek. midi * Orta. midi etek midibs * Diz kapa n rten veya diz kapa ndan drt santim kadar a a inebilen etek. * Kk otobs.

midibs * Midibs al p satan, i leten veya kullanan kimse. midilli * Normalden daha kk boyda, bir tr at. midye * Yass solungal , yumu akalardan, kabuklar birbirine e it, denizlerin kayal k yerlerinde kmeler durumunda ya ayan eti yenir bir hayvan (Mytilus). midyeci * Midye avlayan veya satan kimse.

midyecilik * Midyecinin i i. midyelik * Yapay olarak midye retilen yer.

miftah migmatit migren

* Anahtar. * Tortul katmanlar aras na ma ma girmesiyle olu an de i im kayac . * Yar m ba a r s .

mi fer mihanik

* Sava ta ba d darbelerden koruyan, demir, elik vb. yap lm ba l k, tolga.

* D nmeden, llerek de il de yaln zca al kanl n verdi i kolayl kla veya yaln z kaslar n hareketiyle yap lan (i , hareket vb.), mekanik. mihenge vurmak * denemek. mihenk * Denek ta . * Birinin de erini, ahlk n anlamaya yarayan lt. * Konuk misafir. * Kal c .

mihman

mihman olmak * konuk olarak bulunmak. mihmandar * Resm konuklar a rlamak ve onlara k lavuzluk etmekle grevlendirilen kimse, konuku. mihmandarl k * Mihmandar n yapt i . mihnet * S k nt , znt.

mihnet ekmek * s k nt l bir duruma katlanmak, s k nt ekmek. mihr * Mslman bir erke in nikh esnas nda e ine vermeyi kabullendi i mal veya para. mihrab ms * Mihraba benzeyen. mihrace mihrak mihrap * Cami, mescit gibi yerlerde Kbe ynn gsteren, duvarda bulunan ve imama ayr lm olan oyuk veya girintili yer. * Umut ba lanan yer. mihver * Eksen. * Konu ulan, yaz lan, tart lan veya d nlen bir konunun en nemli noktas . * Hindistan'da racadan daha byk hkmdarlara verilen unvan. * Odak.

-mik mika

* Bkz. -m k / -mik.

* Pskrk ve ba kala m kayalar iinde bulunan, alminyum silikat ile potasyumdan olu mu , yapraklar durumunda ayr labilen parlak bir minarel, evren pulu. * Bu minaralden yap lm olan. mikado * Japon imparatorlar na verilen unvan. * Fil di i, tahta veya kemikten yap lm kk ubuklarla oynanan bir oyun. * Yap m nda mika maddesi kullan lan.

mikal

mikal cam * Yap m nda mika maddesi kullan lan, darbe ald nda tuz buz olup da lmayan cam tr. mikp mika ist * Kk kuvars billrlar yla mikadan olu mu , yaprak biiminde ba kala ma u ram kaya. mikoloji mikos mikoz mikro* "Kk" anlam veren n ek. mikroamper * Amperin milyonda birine e it ak m iddet birimi. mikrobik * Mikropla ilgili; mikroplu. * Mantar bilimi. * Mantar asalaklar ndan olu an hastal k. * Mantar. * Kp.

mikrobiyolog * Mikrobiyoloji uzman . mikrobiyoloji * Mikroplar konu alan bilim dal . mikrodalga * Boylar 1 mm. ile 1 m. aras nda de i en (milimetre, santimetre ve desimetre cinsinden) elektromagnetik dalga. mikrofilm * Herhangi bir belgeyi, yay n vb. yi kk sinema filmi gibi bir erit zerine eken, zel bir fotograf makinesiyle elde edilmi film. mikrofon * Elektrik ak m etkisiyle sesi uzakta bulunan al c ya ula t ran ara. mikrofona koymak * hikye, roman, oyun gibi eserleri radyo iin elveri li duruma getirip yay mlamak.

mikrofoncu * Ses kayna n n yer de i tirmesine gre mikrofonu yneten kimse. mikrofonik * Mikrofona uygun d en. mikrokok * Nokta biimdeki mikroplara verilen genel ad. mikrolit * Baz ta lar n yap s nda bulunan, prizma biiminde ve ancak mikroskopla grlebilen billrlar. mikrometre * Byk lde bytme gc olan teleskop, mikroskop gibi optik aletlerle incelenen nesnelerin oylumlar n lmede kullan lan alet. * ok kk uzunluklar lmeye, incelemeye yarayan alet. * Mikron. mikron * Bir metrenin milyonda biri, milimetrenin binde biri, mikrometre.

mikroorganizma * Mikroskopla grlebilen organizma. mikrop * Mikroskopla grlebilen, rmeye, mayalanmaya ve hastal klara yol aan bir hcreli canl . * Kendisinden ktlk ve zarar gelen kimse.

mikroplanma * Mikroplanmak i i. mikroplanmak * Mikroplu duruma gelmek. * Kirlenmek. mikroplu * Mikrobu olan, mikropla bulu an, intan.

mikropluk * Yaramazl k, ktlk, fesatl k. mikropsuz * Mikrobu olmayan, mikrobu ldrlm olan. mikropsuzland rma * Mikropsuzland rmak i i. mikropsuzland rmak * Bir eyin mikroplar n kimyasal maddeler veya s yard m yla ldrmek, dezenfekte etmek. mikropsuzla t rma * Mikropsuzla t rmak i i veya durumu. mikropsuzla t rmak * Mikropsuzland rmak. mikrosefal * Yetersiz geli me sonunda beyni ve kafatas kk olan (kimse). mikrosinema * Mikroskopla grlebilecek nesnelerin grntlerini tespit etmekle u ra an sinema kolu.

mikroskobik * Mikroskopla grlebilecek kadar kk olan. mikroskop * Bir mercek yard m yla kk nesneleri byltp daha iyi belirtmeye veya plak gzle grlmeyenleri gstermeye yarayan alet. mikroskop alt na koymak * en ince noktas na kadar ara t rmak, didik didik edip incelemek. miksefe mikser * e itli yiyecek maddelerini kar t rmaya yarayan elektrikli alet, kar t r c . * Har karma aleti, karma. miktar * Bir eyin llebilen, say labilen veya azal p o abilen durumu, nicelik. * l, para, k s m. mikyas * lek, l. mikyasl * le i veya ls olan. mikyass z * le i veya ls olmayan. * Hadsiz hesaps z, hesaba kitaba s mayan. mil mil * Selin srkleyip getirdi i ok kk taneli amurla m kum ve toprak kar m . * Trl i lerde kullan lmak iin yap lan ince ve uzun metal ubuk. * Gze srme ekmeye yarayan, kemik veya fil di inden yap lm ince ve uzun ara. * Yer yer uzunlu u de i en bir uzakl k l birimi. kara mili, deniz mili. * \343 meksefe.

mil

mil ekmek * birinin gzlerini k zg n mille kr etmek. mild * Milda dayanan, miltla ilgili olan.

mild takvim * sa peygamberin do umunu (asl nda, do umunun yakla k olarak drdnc y l n ) ba lang olarak alan takvim. mild tarih * Mild takvimin belirtti i tarih. milt * sa peygamber'in do du u gn.

milttan nce * Mild tarih ba lang c ndan geriye do ru say lan y llara gre belirtilen tarih (k salt lm biimde: M. .). milttan sonra

* Mild tarih ba lang c ndan bu yana say lan y llara gre belirtilen tarih (k salt lm biimde: M. S.). mildiyu * En ok ba larda grlen, peronospora cinsinden, emelerini bitkilerin yapraklar na salarak ya ayan aslak bir mantar n olu turdu u hastal k. milel * Milletler, uluslar. milfy milimilibar miligram * Bir gram n binde birine e it a rl k ls birimi (mgr). mililitre milim * Bir litrenin binde birine e it oylum l birimi (ml). * Santimetrenin onda biri. * ok ince yufka ve kremayla yap lan bir tr pasta. * Bir l biriminin nne getirildi inde bu birimi binle blen n ek. K saltmas m. * Bir bar n binde biri de erinde atmosfer bas nc l birimi.

milim oynamamak * lsne tam olarak uygun d mek. * hi k p rdamamak. milim a mamak * tam denk d mek. milimetre * Metrenin binde birine e it uzunluk l birimi (mm). * En kk miktar, en az. milimetrik * Milimetre ilgili olan. * Milimetrelere blnm . milimi milimine * Tam, tastamam, iyice. milimikron * Bir mikronun binde biri (m). milis * Sava s ras nda orduya yard mc olarak toplanan halk gc. * Baz lkelerde yard mc gvenlik gc. * Bir d ncenin, bir gr n ba ar kazanmas iin sava an, mcadele eden. * Bir rgtn etkin yesi. * Mcadelesini zor kullanarak ve yasa d yollarla yapan taraftar.

militan

militanla ma * Militanla mak i i veya durumu. militanla mak * Militan olmak, militan durumuna girmek.

militanla t rma * Militanla t rmak i i veya durumu. militanla t rmak * Militan durumuna getirmek. militanl k * Militan olma durumu. militarist * Militarizm yanl s . militarizm * Bir lkede ordu gcnn a r derecede a r basmas . * Btn yurt sorunlar n n yaln z ordu gcyle zlebilece ini savunan gr . millenme * Millenmek i i veya durumu.

millenmek * Akarsuyun getirdi i kumlu, amurlu toprak bir yere y lmak. millet * o unlukla ayn topraklar zerinde ya ayan; aralar nda dil, tarih, duygu, lk, gelenek ve grenek birli i olan insan toplulu u, ulus. * Benzer zellikleri olan topluluk. * Bir yerde bulunan kimselerin btn, herkes. millet meclisi * Milletvekillerinin olu turdu u kurul. * Bu kurulun topland yap . millete * Millet taraf ndan, millete gre, millet olarak.

milletler aras * Milletler aras nda yap lan; milletler aras ndaki ili kilerle ilgili olan, uluslar aras . milletler aras c * Bkz. Uluslar aras c . milletler aras c l k * Bkz. Uluslar aras c l k. milletsever * Milletini seven kimse. milletseverlik * Milletsever olma durumu. milletta * Ayn milletten olan. milletvekili * Anayasaya gre yasama meclisine seimle giren millet temsilcisi, mebus. milletvekilli i * Milletvekilinin grevi, mebusluk. mill * Milletle ilgili, millete zg, ulusal.

mill e itim * E itimin ulusal olmas . mill ekonomi * Bir milletin kendine zg ekonomi siyaseti. mill gelir gelir. * Bir y ll k toplumsal retimde, retim aralar iin harcananlar n d lmesinden sonra kalan blm, ulusal

mill gvenlik * Kamu dzeni ve emniyeti. mill hviyet * \343 mill kimlik. mill iktisat * Ulusal ekonomi. mill irade * Ulusa kullan lan ve hibir gcn etkileyemeyece i kuvvet. mill kimlik * Bir milletin kendine zg d n ve ya ay biimi, dil, tre ve gelenekleri, toplumsal de er yarg lar ve kurallar ile olu an zellikler btn, mill hviyet. mill mar * stikll mar . mill mcadele * stikll Sava , Kurtulu Sava . mill mdafaa * Milli savunma. mill savunma * Ulusal savunma. mill tak m * Uluslar aras yar malarda bir lkeyi temsil etmek iin bir araya gelmi sporcular grubu. millle me * Mill nitelik kazanma. millle mek * Mill nitelik kazanmak. millle tirme * Mill bir nitelik verme, millle tirmek i i veya durumu. millle tirmek * Mill bir nitelik vermek. * zel sektre ait yerli ve yabanc firmalar devlet mlkiyetine geirmek, ulusalla t rmak. milllik milliyet * Millete zg olma durumu veya mill olma durumu, ulusall k. * Ba l bulunan millet, tabiiyet. * Mill olma durumu.

milliyeti

* Milliyet ilkesini benimseyen, ulusu.

milliyetilik * Madd ve manev a lardan millet ve lkesinin karlar n her eyin stnde tutma anlay , ulusalc l k. milliyetperver * Milletini seven, milletine ba l olan (kimse), ulussever. milliyetperverlik * Milliyetperver olma durumu, ulusseverlik. milliyetsever * Milliyetini benimseyen, milliyeti. milliyetseverlik * Milliyeti olma durumu, milliyetini benimseme durumu. milliyetsiz * Millet sevgisi olmayan, mill duygular zay f (kimse). milyar * Milyon kere bin, 1.000.000.000. * Bu say n n ad .

milyarder * Bir veya daha ok milyar olan (kimse). * Madd varl bak m ndan zengin say lan (kimse). milyarderlik * Milyarder olma durumu. milyarlarca * Milyar milyar, birok milyar bir arada olarak. milyarl k * Niceli i milyarla llen. * Madd varl milyar de erinde olan. * Bin kere bin, 1.000.000. * Bu say n n ad . * Bir veya daha ok milyonu olan kimse. * Madd varl bak m ndan zengince say lan kimse.

milyon

milyoner

milyonerlik * Milyoner olma durumu. milyonlarca * Milyon milyon, birok milyon bir arada olarak. milyonluk * Niceli i milyonla llen. * Madd varl milyon de erinde olan. mim * Arap alfabesinde m harfinin ad . * Ebcet hesab nda kar l 40 olan harf. * Biten bir yaz n n alt na konulan i aret.

mim

* Eski Yunan ve Roma'da ya am , treleri taklit amac gden komedi tr. * Bir oyuncunun herhangi bir davran veya duyguyu yz ve vcut hareketleriyle anlatt komedi tr. * Bu tr gerekle tiren sanat .

mim koymak * unutulmamas iin i aret koymak. * nemli bularak stnde srarla durmak. mimar * Yap lar n pln n yap p bunlar n gerekle mesini sa layan, yneten kimse.

mimarba * Osmanl saray nda, resm yap lar n onar m ve yap m i leriyle u ra an mimarlar n ba . mimar * Mimarl k. * Mimarl kla ilgili, mimarl a ili kin.

mimarsiz * Pln mimar taraf ndan yap lmayan, kaba yap . mimarl k * Mimar olma durumu. * Belirli l ve kurallara gre yap lar yapma sanat , mimar. mimik * Yz, el, kol hareketleriyle d nceyi anlatma sanat . * Duygular , d nceleri belirtecek biimde yzde beliren k m ldan lar, hareketler. mimleme * Mimlemek i i. mimlemek * Birini, ho a gitmeyen veya iyi olmayan bir davran dolay s yla hakk nda iyi d nlmeyenler aras na koymak. mimlenme * Mimlenmek i i. mimlenmek * Mimlemek i ine konu olmak. mimli * Genellikle davran lar ndan ku ku duyulan, kt olarak bilinen, mimlenmi . * Arap alfabesinde mim harfi ile i aret konmu olan (kitap, yaz vb.).

mimoza

* Baklagillerden, iekleri sar ve baz trlerine beyaz veya menek e renginde, yapraklar akasya yapra na benzeyen bir ss bitkisi (Mimosa). minakop minare * Namaz vaktinin geldi ini bildirmek iin mezzinin k p ezan okudu u, bir veya birka erefeli, o unlukla ta tan, yksek ve ince yap . minare boyu * A a yukar 10 ile 20 m aras nda yksekli i anlatmak iin kullan l r. minare gibi * Glge bal , ta levre i.

* ok uzun. minare glgesi * Gerekle mesi imkns z durumlar iin kullan l r. minare k rmas * ok uzun boylu (kimse). minareci * Minare yapan usta.

minarecik * Kk minare. minarecilik * Minarecinin yapt i . minareli * Minaresi olan.

minaresiz * Minaresi olmayan. minareyi alan k l f n haz rlar * kolay kolay gizlenemeyecek kadar byk bir yolsuzlu u yapan kimse, sorumluluktan kurtulma yollar n nceden d nr. minber minder * i yumu ak bir madde ile doldurularak dikilen, oturmaya, yaslanmaya yarar ilte. * Yer al t rmalar nda ve atlamalarda, yerin ve d melerin sertli ini gidermek iin kullan lan, deri veya kauuktan yap lm ilte. * Gre kar la malar n n zerinde yap ld , en az 10 cm kal nl nda, 9 m ap nda bir ember izilmi olan, aprazlama k eleri k rm z ve mavi renklerle belirlenmi yayg . minder alt etmek * Bkz. has r alt etmek. minder rtmek * i siz, gsz oturmak. * bir yerde uzun sre oturmak. * otururken yap lan i lerle uzun y llar u ra mak. minder d na atmak * ortadan kald rmak, silmek, kovmak. minderalt * De erli e yalar n veya paralar n sakland yer. mine * Metal e ya zerine vurulan renkli cam katman . * Saat kadran . * Di lerin ta k sm n kaplayan beyaz ve sert doku. * nce ve parlak nak . * Camilerde hatibin k p hutbe okudu u merdivenli, ykseke yer.

mine ie i * Mine ie igillerden, yapraklar kar l kl ve oymal , iekleri ba ak durumunda alacal , mavi veya menek e renginde, sap drt k eli olan t rl bir bitki (Verbena). * Bu bitkinin ie i.

mine ie igiller * Biti ik ta yaprakl iki eneklilerden, mine ie i ve benzeri trleri iine alan bir bitki familyas . mineci * Mine yapan sanat .

mineleme * Minelemek i i. minelemek * Mine ile sslemek. mineli mineral * Mine ile bezenmi .

* Normal s cakl kta do ada kat durumda birtak m maddelerle kar k veya birle ik olarak bulunan veya kimyasal yollarla elde edilen inorganik madde. * inde inorganik maddeler bulunan. mineral bilimci * Minerolog. mineral bilimi * Mineral ve billrlarla, onlar n fiziksel ve kimyasal zelliklerini inceleyen bilim, mineroloji. mineralle tirici * Bir madenle birle erek onu mineral duruma dn tren (madde). mineralle tirme * Mineralle tirmek i i. mineralle tirmek * Bir metali mineral duruma getirmek. * inde mineral maddeler eritilerek suyu, maden suyu niteli ine getirmek. mineralli ya lar * neft, mazot gibi yerden kar lan ya lar. minerolog * Mineral bilimi ile u ra an kimse. mineroloji * Mineral bilimi, maden bilimi. mini mini etek minibs * Kk. * Diz kapa ndan yukar da, e itli k sal kta etek. * 10, 12 ki ilik kk otobs.

minibs * Minibs olan, minibs al p satan veya i leten kimse. minibslk * Minibs i letme i i. minicik * ok kk, ufac k.

minik minimal

* Kk ve sevimli. * Minimum.

minimetre * Silindir biimindeki nesnelerin i aplar n denetlemekte kullan lan l aleti. minimini * Kck. * Pek kk (ocuk). minimum * Bir ey iin gerekli en az veya en kk (derece, nicelik). * De i ken bir niceli in inebildi i en alt, asgar, minimal. miniskl * Kk (harf). mink minkale * Bkz. vizon. * letki.

minnac k * ok kk, minimini. minnet * Yap lan bir iyili e kar kendini borlu sayma, gnl borcu. * Bir iyili e kar te ekkr etme, memnuniyet duyma. minnet alt nda kalmamak * birinin iyili ine kar kendini borlu durumdan kurtarmak iin, kar l k olarak bir iyilikte bulunmak. minnet duymak * birinin iyili ine kar kendini ona borlu saymak. minnet etmek * boyun e ip yalvarmak. minnettar * Bir kimsenin grd iyili e kar te ekkr borcu olan, gnl borlusu. minnettar kalmak * birinden grlen iyili e kar te ekkr duygusu beslemek. minnettarane * Minnettarca. minnettarl k * Minnettar olma durumu, kran. minno minorka * (tavukulukta) Akdeniz rklar ierisinde en iri yap l olan bir yumurta rk . minr * Kk ve sevimli kimselere sylenen seslenme sz.

* Daha kk. * Bir makam, bir akort, bir gam, bir aral k zelli i olan. * Kk nerme. mintan * Yakas z, uzun kollu erkek gmle i. * Gmlek zerine giyilen kollu yelek.

mintanl k * Mintan yapmaya elveri li olan. minskl * Kk harf.

minsks * Bkz. menisk. minval minyatr sanat . * Biim, yol, tarz. * o unlukla eski yazma kitaplarda grlen, k, glge ve hacim duygusu yans t lmayan kk, renkli resim * Bu biimde yap lm kk resim. * Bir eyin kk lekte kopyas veya benzeri. minyatrc * Minyatr yapan sanat . minyatrclk * Minyatr yapma sanat . minyatrle tirme * Minyatrle tirmek i i veya durumu. minyatrle tirmek * Bir btne veya onun bir paras na en gzel ve kusursuz boyuta vermek, kltmek. minyon * nce, kk, sevimli, cici, t p t . mir * Ba , kumandan, amir. * Bey, emir.

mira

* Arazi zerinde seilmi bir i aret noktas n n d eyini ( akul do rultusunu) gsteren, yn belirtmek iin uzaktan gzlenen, geometrik biimli tahta lta. mira * G e kma.

Mira Gecesi * Recep ay n n yirmi yedinci gecesine rastlayan Hz. Muhammed'in g e kt na inan lan gece. Mira Kandili * Mira Gecesi ile ilgili kandil. miralay * Albay. miralayl k

* Miralay olma durumu veya a amas , albayl k. miras * Birine, len bir yak n ndan kalan mal mlk, para veya servet, kal t. * Kal t m yoluyla gelen herhangi bir zellik. * Bir neslin kendinden sonra gelen nesle b rakt ey. miras yemek * kendine miras kalmak. * kendine kalan miras tketmek. mirasa konmak * bir kimseye nemlice bir kal t kalmak. miras * Kendisine miras kalan, varis. * Ba kas n n iyi veya kt ynlerini ayn ekilde ortaya koyan. mirasyedi * Kendisine nemli bir miras kalan, mirasa konan (kimse). * ok savurgan (kimse). mirasyedilik * Mirasyedi olma durumu veya mirasyediye yara r davran . mirat mir * Ayna. * Hkmetin, hazinenin mal olan, beylik. * Devlet hazinesi.

mir ktibi * Osmanl devletinde maliye ile halk aras nda davalara bakan yarg . mir mal mirici * Osmanl maliyesinde, koyunlar say p vergilerini toplayan grevli. mirim mirliva * Seslenme sz olarak kullan l r. Beyim, aziz dostum, arkada m!. * Tu general. * Devlet mal , hazine mal .

mirlival k * Mirlival k makam veya mirliva olma durumu. mirza * Baz Trk topluluklar nda ve ran'da kullan lan bir soyluluk san . mis mis mis gibi * ngilizcede evlenmemi kad nlar iin kullan lan unvan. * Gzel kokulu bir madde. * temiz ve gzel kokulu. * ok iyi, usta; elveri li.

* pekl, elbette. mis sabunu * Gzel kokulu sabun. mis zm * Kokulu zm. misafir * Konuk. * Gzn saydam tabakas nda herhangi bir sebeple olu an beyaz leke.

misafir a rlamak * konu a gerekli ilgiyi gstermek, ikramda bulunmak. misafir etmek * konuk olarak kar lay p yedirip iirmek, yat rmak. misafir gibi oturmak * bulundu u yerden her an ayr lacakm gibi e reti, stnkr oturmak. misafir kalmak * bir yerde yiyip imek, yatmak ve konuk olarak ilgi grmek. misafir odas * Evlerde konuklar n al nd oda. misafir olmak * bir yerde konuk olarak kar lan p, gerekli ilgiyi, izzet ve ikram grmek. misafir salonu * Evlerde veya resm konutlarda konuklara ayr lan salon. misafirhane * Yolcular n konaklad klar han, kervansaray vb. * Konuk evi. misafirlik * Konukluk.

misafirperver * Konuksever. misafirperverlik * Konukseverlik. misak * Szle me, antla ma, ba la ma. misak mill * Erzurum ve Sivas kongrelerinde tespit edilip, Osmanl Mebusan Meclisinde 28 Ocak 1920'de kabul edilen ve millete sonuna kadar uygulanmas na karar verilen alt maddelik mill szle me. misal * rnek olarak al nabilen, gsterilen ey, rnek. * Benzer, e gibi.

misel

* Koloit iyonlar nda molekl y lmas ndan olu an ve yaln z ba na koloidin btn niteli ini ta d kabul edilen blm. misil

* E , benzer. * Miktar. * Kat. misilleme * (kt bir davran ) Dengiyle kar lama. misina * Yapay ve sentetik ham madde ile tek kat ekilmi , de i ik kal nl kta iplik. * Bal k lar n olta ipi olarak kulland klar k l veya naylondan iplik. * ngilizcede evlenmi kad nlar iin kullan lan bir unvan.

misis misk

* Asyan n yksek da lar nda ya ayan bir tr erkek ceylan n kar n derisi alt ndaki bir bezden kar lan gzel kokulu madde. misk gibi * Bkz. mis gibi. misk yerini belli eder * de erli ki i nerede olsa varl n gsterir. miskal miskalle misket * Gzel kokulu meyveleri nitelemek iin kullan l r. * Misket zmnden yap lan arap. misket * Bomba ve arapnellerin iinde bulunan kur un veya demir tanelerin ad . * Bilye. misket oyunu * Bilyelerle oynanan oyun. * Ankara ve evresinde bir tr halk oyunu. miskin * ok uyu uk olan (kimse). * Ho grlemeyecek durumlar kar s nda tepki gstermeyen (kimse). * Aciz, zavall . * Czam hastal na tutulmu olan (kimse). miskin miskin * Miskin gibi, miskinle mi olarak. miskinane * Miskincesine. miskince * Miskin gibi, miskin bir biimde. miskinhane * Czaml lar n yerle tirildikleri yer. miskinler tekkesi * siz gsz oturanlar n, tembellerin topland klar yer. * Bir buuk dirhem de erinde eski bir a rl k l birimi. * ok az lde, ok az miktarda.

miskinle me * Miskinle mek i i veya durumu. miskinle mek * Uyu uk, tembel duruma gelmek. miskinlik * Uyu uk, tembel olma durumu veya miskine yak acak davran , meskenet.

misli menendi yok * benzeri, e i yok. mister mistik * ngilizcede bay. * Mistisizm yanl s olan, ilhiyat veya mistik ya amla u ra an kimse, gizemci. * Mistisizm ile ilgili.

mistisizm * Tanr ya ve gere e ak l ve ara t rma yolu ile de il de gnl yolu ile, duygu ve sezgi ile ula abilece ini kabul eden felsefe ve din doktrini, gizemcilik. * Bir konuda en st derecede bulunabilme tutkusu. misvak * Kuzey Afrika, ran ve Hindistan'da yeti en dikensiz kk bir a a (Salvadora persica). * Bu a ac n ucu dvlp f ra durumuna getirilen ve di temizli inde kullan lmas Mslmanl ka snnet olan ubu u. misyon * Bir kimseye veya bir kurula verilen zel grev. * Dinsel, bilimsel veya diplomatik bir grev yklenmi kimselerden olu an kurul. misyon stlenmek * zel bir grevi zerine almak. misyoner * Bir dini, zellikle Hristiyanl yaymakla grevli kimse. * Bir d nceye, bir lkye kendini adayan kimse.

misyonerlik * Misyoner olma durumu veya misyonerin grevi. -mi * Bkz. -m /- mi .

-mi li gemi * Bkz. belirsiz gemi . mit * Geleneksel olarak yay lan veya toplumun hayal gc etkisiyle biim de i tiren, tanr , tanr a, evrenin do u u ile ilgili hayal, alegorik bir anlat m olan halk hikyesi, mitos. mitil * ine yn, pamuk vb. doldurulan beyaz yast k veya yorgan k l f . * ki yz beyaz kaps z yorgan. miting * Gsteri amac yla veya bir olaya dikkati ekmek iin, genellikle a k yerlerde yap lan toplant . mitingci

* Miting dzenleyen veya mitinge kat lan kimse. mitle me * Mitle mek durumu. mitle mek * Mit durumuna gelmek. mitle tirme * Mitle tirmek i i. mitle tirmek * Birini, bir varl , bir olay vb.yi hayal gc ile bytmek, yceltmek, mit durumuna getirmek. mitokondri * Kondriyom gesi hlinde stoplzman n iinde bulunan organc k. mitoloji * Mitleri, do u lar n , anlamlar n yorumlayan, inceleyen bilim. * Bir ulusa, bir dine, zellikle Yunan, Ltin uygarl na ait mitlerin, efsanelerin btn. * Mitoloji ile ilgili, mitolojiye ait. * Bkz. mit. * Bkz. karyokinez. * Kalpte sol kulak k ile sol kar nc k aras n kapayan. mitral darl * Kan n kulak ktan kar nc a gei ini zorla t ran mitral kapak n n iki paras n n k smen birbirine kaynamas . mitral hcreler * Beyinde koku lobu iinde bulunan sinir hcreleri. mitral kapak * Sol kulak k ile sol kar nc k aras nda kan n ak n dzenleyen, iki paradan olu an kapak. mitral yetersizlik * Kar nc n bzlmesi s ras nda kan n kulak a geri gelmesine sebep olan mitral bozukluk. mitralyz * Makineli tfek, makineli. mitralyz gibi (konu ma iin) * hi durmadan, ara vermeden. miyane miyar * \343 meyane. * De erli madenlerde yasan n istedi i a rl k, safl k ve de er derecesini gsteren l. * lt, l. * Ay ra. * Eskiden salg n hastal klara yol at na inan lan etken.

mitolojik mitos mitoz mitral

miyasma

miyav

* Kedinin kard ses, kedi sesi.

miyavlama * Miyavlamak i i. miyavlamak * (kedi) Ba rmak. miyavlatma * Miyavlatmak i i. miyavlatmak * (kediyi) Ba rtmak. miyaz miyokart miyom * Kas uru. miyon miyop * Kas dokusu uru. * Nesnelerin grntleri a tabakan n n taraf nda kald iin uza iyi gremeyen (gz). * Gzleri byle olan (kimse). * Sinek kurtuklar n n insanda ve hayvanlarda ortaya kard bozukluk. * Kalp kas .

miyopluk * Miyop olma durumu. miyosen * nc a n memeliler ve maymunlar n geli mi oldu u dnemi. * Bu dneme ili kin. * Kumarda ortaya srlen para. * Huy, yarad l , tabiat. * nsan vcudunun fizyolojik yap s , sa l k. mizagir * Herkesin huyuna ve keyfine gre davranan, nabza gre erbet vermesini bilen. mizagirlik * Mizagir olma durumu. mizal mizas z mizah * Glmece. mizah * Mizac herhangi bir zellikte olan . * Sa l iyi olmayan, rahats z, keyifsiz.

miza miza

* Glmece sanat s . mizah l k * Glmece sanat l . mizah mizan * inde glmece bulunan, glmece niteli i ta yan (yaz , karikatr vb.). * Terazi. * Tart , l aleti. * l. * Sa lama. * Bir tccar n, ticar durumunu, i inin genel sonucunu gsteren, belirli zamanlarda yapt hesap zeti. * veya daha ok dire i bulunan yelkenli gemilerde arka direk. * Gazete, dergi gibi yay nlarda sayfa dzeni. mizanpli * Islak sa n sar l p s cak hava yard m yla kurutulmas ndan sonra f ra ve tarakla yap lan kad n sa tualeti.

mizana mizanpaj

mizansen * Ynetmenin belli bir oyun iinde oyuncular dzene almas ve onlar oyuna uygun bir uyum iine sokmas iin yapt haz rl k, al ma. * Bir eyi, bir durumu oldu undan de i ik gstermek amac yla haz rlanan dzen. mizantrop * Toplumdan, insandan kaan kimse, merdm. * nsandan nefret eden kimse. Mn * Manganez'in k saltmas .

mnemotekni * Bir tak m al t rma ve a r mlardan yararlanarak belle i geli tirme yntemi. Mo mobil * Hareketli. * Hava olaylar etkisiyle hareketlenen heykel. mobilet * Bir motosiklet markas . mobilize * Hareketli, devingen. * Molibden'in k saltmas .

mobilize etmek * harekete geirmek. mobilya * Oturulan, yemek yenilen, al lan, yat lan yerlerin d enmesine yarayan ta nabilir e yalara verilen genel ad, mble. mobilyac * Mobilya yapan veya satan kimse. * Mobilya sat lan dkkn.

mobilyac l k * Mobilya yapma veya satma i i. mobilyal * Mobilyas olan, d enmi , mbleli. mobilyas z * Mobilyas olmayan, d enmemi , mblesiz. moda * De i iklik ihtiyac veya sslenme zentisiyle toplum ya am na giren geici yenilik. * Belirli bir sre etkin olan toplumsal be eni, bir eye kar gsterilen a r d knlk. * Geici olarak yenili e ve toplumsal be eniye uygun olan. moda evi * Moda giysilerin yap ld ve sat ld yer.

moda olmak * yayg n duruma gelmek, herkese kabul edilmek. modac * Moda i leriyle u ra an kimse.

modac l k * Modac n n i i veya mesle i. modala ma * Modala mak i i veya durumu. modala mak * Moda de eri kazanmak. modala t rma * Modala t rmak i i veya durumu. modala t rmak * Moda durumuna getirmek. modalist * Modac n n yarat c gcn kal playan teknisyen.

modas gemek * moda olmaktan kmak. * nemini yitirmek, geersiz duruma gelmek, art k aranmamak. model * Resim, heykel veya buna benzer eyler yap l rken baka baka benzetilme e al lan nesne, rnek. * Bir zelli i olan nesne veya ki i. * Bir sanat ya poz veren kimse. * Biim. * rnekleri iinde toplayan dergi. * Tip. * Benzer, rnek. * rnek olmaya de er kimse veya ey. * Manken. model salonu * Modellerin sergilendi i alan, yer. modelaj

* Kil, bal mumu gibi kolayca biimlendirilebilen maddelerin yap lacak heykellere model haz rlamak zere hacimli olarak biimlendirme, taslak yapma, oylumlama. modelci * Model haz rlayan sanat .

modelcilik * Model yapma sanat . modellik modem * Modelin i i veya mesle i. * Bilgi i lem.

moderato * Tek ba na kullan ld zaman orta h zda bir tempoyu belirtir. * Ba ka bir terimle birlikte kullan ld nda, gsterilen temponun biraz yava lat lmas gerekti ini anlat r. modern * a a uygun, a c l, asr, a da .

modern mobilya * Antika, taklit, stil mobilyalar n d nda kalan ve genellikle dz hatlardan meydana gelen mobilya. modernizasyon * Modernle mek. modernize * Yenile tirilmi , modern, a c l duruma getirilmi . modernize etmek * yenile tirmek, a c l duruma getirmek. modernle me * a c lla ma. modernle mek * a c lla mak. modernle tirme * a c lla t rma. modernle tirmek * a c lla t rmak. modernlik * a c ll k. modifikasyon * Bireyde meydana gelen de i iklik, de i me. modistra modul * Kad n terzi. * Bkz. nodul.

modullamak * Bkz. nodullamak. modl

* Bir yap n n e itli blmleri aras nda orant y sa lamak iin kullan lan l birimi. * Herhangi bir mekanik zelli i belirten kat say . * Bir uzay ta t n n btn yap s iinde yer alan ba ms z blm, para. modlsyon * Bir sesin yay nmas nda ortaya kan ye inlik, vurgu, ton de i imlerinden her biri. * Bir dalgan n genlik, evre ve s kl n n bir yasaya gre zaman iinde farkl la mas . * Bir tondan ba ka bir tona gei . modler * Modll.

modler sistem * Paral sistem. modll Mo ol * Mo olistan halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. * Mo ollara zg, Mo ollarla ilgili ( ey). Mo olca * Mo ol dili. mohs le i * Z mpara taneciklerinin sertli ini saptamada kullan lan de erler tablosu. moka * ok kokulu bir tr kahve. * Bu kahveden yap lan iecek. * Kuzey Amerika K z lderililerinin giydi i deriden yap lm , tek para ayakkab . * K sa keli, ba s z ayakkab . * Yorgunlu u gidermek iin duraklama. * Koyverme. * (voleybol ve basketbolda) Tak mlar n oyun aras nda ald klar birer dakikal k dinlenme sresi. * Modl olan.

mokasen

mola

mola ta * Hamallar n s rtlar ndaki yk dayayarak dinlenmeleri iin sokak kenarlar na konulmu ykseke ta . mola vermek * uzun sren yolculu a, yry e veya al maya, dinlenmek amac yla bir sre ara vermek, oturup dinlenmek. molas molas z molekl * Element veya birle ikleri olu turan ve onlar n zgl niteliklerini gsteren en kk birim, madde. * (fiziksel kimyada) Bir veya birka atomun birle mesinden olu an, birka ekirdek veya elektronlu yap . * Bir btnn en kk paras . molekler * Molekle ili kin, moleklle ilgili. * Karbonatl kum ta . * Bkz. duraks z.

molibden * Atom numaras 42, atom a rl 95, 94 olan ve 617 C ye do ru eriyen, gm beyazl nda, k r lgan, trl eliklerin ala m na giren element. K saltmas Mo. molibdin molla * Do ada ancak amorf durumunda bulunan, do al molibden oksit. * Byk kad . * Medrese rencisi. * Byk bilgin. * Molla olma durumu.

mollal k

Molotof kokteyli * Bir i eye benzin, makine ya , deterjan doldurularak yap lan fitilli bir tr yang n bombas . moloz * Toprak ve kirele kar k ta k r nt lar , yap dknts. * De ersiz, i e yaramaz ey veya kimse. moloz duvar * Moloz ta larla yap lan duvar. moloz ta * Kaba, przl ta . molozluk * Molozla dolu toprak y n . * De ersiz, i e yaramaz olma durumu. moment * Kuvvetin, bir cismi bir nokta veya bir eksen yrngesinde dndrme etkisini belirleyen vektr niceli i.

momentum * Bir cismin hareket miktar , ktlenin srat ile arp m . * H z, h zl l k. monadizm * Bkz. monat l k. monar i * Siyas otoritenin genellikle miras yolu ile bir ki inin zerinde topland devlet dzeni veya rejim, tek erklik. monar ist * Monar izme ili kin, bu rejimi benimseyen ve savunan kimse, tek erki. monar izm * Monar i yanl lar n n siyas doktrini, tek erklik. monat * Eski Yunan felsefesinde blnmez birlik. * Leibniz'in felsefesinde art k blnemez bir birlik olan sonsuz say daki cevherlerin her biri.

monat l k * Evrenin monatlardan olu tu unu ileri sren Leibniz'in retisi. monden * Toplum ya am ile ilgili. * Yksek sosyete ya am n seven.

Mongolist * Mo ol dili ve kltr ile u ra an kimse. Mongolistik * Mo ol dili ve kltr ara t rmalar . monist * Teki. monitr * Her tr al malarda yeti tirici. * I n m ye inlik dzeyini alg lay p len alet. * Ses dalgas iletiminde, iletimi bozmadan ve kesmeden niteli ini denetleyen alet. * Televizyonda grnt ile sesin niteli ini e leme, grnt seimini gerekle tirme, grnty yay mlama gibi i lerin denetlenmesinde kullan lan alet. monizm * Tekilik.

monogam * Tek e li. monogami * Tek e lilik; tek kar l k, tek kocal k. monografi * Bilimsel alanlarda zel bir konu veya sorun zerine yaz lan inceleme, tek yaz . monokl monolog * Ka kemerinin alt na s k t r larak kullan lan gzlk cam . * Bir oyunda, ki ilerden birinin kendi kendine yapt konu ma. * Dinleyicilere bir ki inin anlatt , genellikle, gldren olay. * evresindekilere f rsat vermeden bir kimsenin yapt konu ma. * Tekel. * Tek bir raydan olu an demir yolu.

monopol monoray

monoteist * Tek tanr c . monoteizm * Tek tanr c l k. monotip * Harfleri ayr ayr dizip dken dizgi makinesi.

monoton * Tekdze, yeknesak. monotonla ma * Monotonla mak i i veya durumu. monotonla mak * Monoton duruma gelmek. monotonluk * Tekdzelik, yeknesakl k.

monsenyr * Hristiyan prenslerine verilen unvan. * Yksek a amal din adamlar na verilen unvan. mont * Kuma veya deriden yap lan, genellikle belden kemerli, stnde cepleri bulunan, gmlek veya h rka zerine giyilen k sa, hafif giysi. montaj * Kurgu.

montajc * Kurgucu. montajc l k * Kurguculuk. monte etmek * Kurmak, bir makine veya cihaz n skl paralar n yerli yerine takmak. mor * K rm z ile mavinin kar mas ndan olu an renk, menek e renginin k rm z ya alan . * Bu renkte olan.

mor karaman * K z ldan mora kadar de i en renklerde, gz, a z, burun etraf , daha a k, ba ve ayaklar vcuduna gre daha koyu renkte, kaba kar k yapa l Do u Anadolu blgesi ile kuzeydo u illerimizde yeti tirilen bir tr koyun. mor tesi * Gzle grlmeyen, dalga boylar yakla k 4000 angstrmle 200 angstrm aras nda olan, mor n n tesinde yer alan, yapay olarak da elde edilip t pta kullan lan bir n m, ltraviyole. mor salk m * Baklagillerden, salk m durumunda mavi, mor, beyaz, pembe renkli iekler aan, 20 m ye kadar uzayabilen ok y ll k bir sarma k (Wisteria sinensis). moral * Bir insan n ruhsal gc, yrek gc, maneviyat.

moral e itimi * Ruhsal gc, maneviyat glendirme. moral knt * Manev dirensizlik, ruhsal ynden direnememe, cesareti yitirme. moral vermek * bir kimsenin ruhsal direnme gcn art rmak, cesaretlendirmek, yreklendirmek. morali bozulmak * ruhsal ynden direnme gcn yitirmek, iine korku d mek. moralini bozmak * bir kimsenin ruhsal ynden direnme gcn azaltmak, sarsmak. moralizm * Ahlk l k doktrini, ahlk ara de il, ama sayan doktrin, trelcilik. morar * Morarmak i i veya biimi. morarma

* Morarmak i i. morarmak * Mor bir renk almak. * Herhangi bir s k nt veya hastal kla vcudun bir organ mor renk almak. morart * Morarm yer, morluk. morartma * Morartmak i i. morartmak * Morarmas na sebep olmak, mor renk vermek. moratoryum * ok bunal ml dnemlerde bir lkede, blgede bir blm veya tm borlardaki deme zorunlu unun geri b rak lmas . * Resm geciktirme. moren morfem morfin * Afyonda % 10 oran nda bulunan, uyu turucu, nemli bir alkaloit. morfinlenme * Morfinlenmek i i. morfinlenmek * Morfinle uyu turulmak. * Yksek sesle gevezelik yznden yar uykulu, yar aptal duruma girmek. morfinoman * Morfin kullanma al kanl olan kimse, morfin tiryakisi. morfoloji * ekil bilgisi, biim bilgisi, yap bilgisi. * Bkz. biim bilimi. morfolojik * Morfoloji ile ilgili, morfolojiye ili kin. morg * Adliyede kovu turmay gerektiren olaylar sonucu veya birdenbire ve pheli lmlerde, lm sebebinin ve lnn kim oldu unun tespit edilmesi iin llerin konuldu u ve inceleme yap lan yer veya yap . morg raporu * llerin muayene ve otopsisinden sonra dzenlenen rapor. morga kald rmak * lleri incelenmek iin morga gtrmek. morina * Mezgitgillerden, kuzey denizlerinde ya ayan, eti yenilen, karaci erinden bal k ya kar lan bir bal k (Gadus morrhua). Moritanyal * Moritanya halk ndan olan. * Buzul ta . * Kelimelere gramer bak m ndan biim veren o u ek hlinde olan kelime paralar , biim birimi.

morla ma * Morla mak i i. morla mak * Mor duruma gelmek. morluk * Mor olma durumu. * Moraran yer.

mormenek e * Rengi mora alan bir tr menek e. mors * Morsgillerden, Kuzey Atlantikte ya ayan, 4 m uzunlu unda, derisi, di i ve ya iin avlanan bir memeli (Odobenus rosmarus). * Gizli i aret. mors * Nokta ve izgilerden olu an bir alfabe kullanan telgraf dizgesi. * Bu i aretleri almaya ve gndermeye yarayan alet. * Gizli i aret.

mors alfabesi * Telgraf l kta kullan lan, nokta ve izgilerden olu an alfabe. morsgiller * Memeliler s n f n n yzge ayakl lar alt tak m na giren bir familya. mortadella * Bir tr talyan sucu u ve bre i. mortlama * Mortlamak i i veya durumu. mortlamak * lmek. morto mortocu * Hristiyanlarda cenaze ta mak iin tutulan kimse. * Cenazelerde a t okuyarak ald parayla geinen kimse. * mam. mortoyu ekmek * lmek. moruk * Ya l erkek, baba. morukla ma * Morukla mak i i veya durumu. morukla mak * Ya lanmak, ihtiyarlamak. morul * Yumurta hcresinin embriyon olu urken geli erek ald ilk biim, blstul. * l.

morumsu * Mora alan, moru and ran. morumt rak * Morumsu. Moskof * Rus. * Ac mas z, zalim. Moskof cam * Bir tr beyaz mika. Moskof gvuru * Rus. Moskof topra * Maden parlatmak iin kullan lan, sar renkte bir tr gevrek ta . Moskofluk * Moskof olma durumu. * Ac mas zca davran . mosmor * Her yan mor, koyu mor.

mosmor kesilmek * herhangi bir sebeple morarmak. mosmor olmak * kt duruma d mek, bozulmak, mahcup olmak. mostra * rnek, gstermelik, model.

mostra olmak * kendini gln bir duruma sokmak. mostral k * Gstermelik, numune. * Kt veya yersiz davran lar yla gze batan kimse. motamot * Kelimesi kelimesine, hi de i tirmeden, aynen. motamot eviri * Asl na ba l kal narak yap lan eviri. motel * Motorlu ta tlarla yolculuk edenlerin bar nmalar n , arabalar n park etmelerini ve ba ka ihtiyalar n kar lamak iin i lek kara yollar zerinde yap lm otel. motelci * Motel i leten kimse.

motelcilik * Motel i letme i i. motif * Yan yana gelerek bir bezeme i ini olu turan ve kendi ba lar na birer birlik olan gelerden her biri. * Bir eserde s k s k tekrarlanan ssleyici ge. * Bestenin bir paras na e itli ynlerden birlik sa layan belirleyici kk birim.

motifli motifsiz

* Motifi olan. * Motifi olmayan.

motivasyon * Gdlenme. moto* Motorlu, motorla ilgili. motopomp * Motorlu tulumba. motor * Herhangi bir enerjiyi mekanik enerjiye dn tren sistem. * Akaryak t motoruyla i leyen deniz arac . * Motosiklet.

motor ya * Motorlarda srtnmeyi azaltarak a nmay nlemeye yarayan bir tr ya . motorbot * Motorla al an kk deniz ta t . motorcu * Deniz motoru i leten kimse.

motorculuk * Deniz motoru i letmecili i. motorin motorize * Motorlu ta tlar al t rmada kullan lan bir ya . * Motorlu ta tlarla donat lm (k ta veya birlik).

motorkros * K rlarda ve engebeli arazilerde motorsikletle yap lan yar . motorkrosu * Motorkros yar s . motorlu * Motorla al an.

motorlu ta t * nsan veya yk ta yan iki veya daha ok dingilli, motor gcyle hareket eden aralara verilen genel ad. motorlu tren * Bkz. mototren. motosiklet * Motor silindirinin hacmi 125 cm den byk olan, iki tekerlekli motorlu ta t. mototren * Bir termik motorla al an, yolcu ta yan demir yolu ta t . motris

ta t. mozaik

* Birka arabal bir katarda elektrik motoru veya patlamal motorla al an ve br arabalar ekmeye yarayan

* Trl renklerde, kk kp biiminde mermer, ta veya pi mi toprak paralar n n yan yana getirilmesiyle yap lan resim ve bezeme i i. * Bu i iin kullan lan mermer paralar . * nce kum, imento ve kk mermer paralar ndan olu an kar mla d eme s vas . * Tatl biskvi paralar yla yap lan kakaolu pasta. * imento iine kk mermer paralar konulup doldurularak yap lan (d eme, merdiven vb.). * De i ik dillere ve kltrlere sahip insan toplulu u. mozaik d eme * Mozaik kar m yap lan yer d emesi. mozaik plka * Mozaikle yap lm kal p d eme maddesi. mozaiki * Mozaik yapan veya satan kimse. * Yap larda mozaik i lerini dzenleyen kimse. mozak * Domuz yavrusu. mozole mble mbleli mblesiz * Mobilyas z. mn msy * Bkz. men. * Frans zcada erkeklere verilen bir unvan. * (yabanc erkekler iin) Bay. * Byk, gsteri li gmt, an tkabir. * Mobilya. * Mobilyal .

-msa- / -mse* simden fiil treten ek: az- -msamak, o -u-msa-mak, k-mse-mek vb. -ms / -msi * Kltme s fatlar treten ek: sar -ms , mavi-msi, pembe-msi, mor-u-msu, tatl -ms , ek i-msi vb. -mt rak / -mturak * Kltme s fatlar treten ek. mu muaccel * Bkz. m / mi. * Acele olunmu . * Pe in, hemen denmesi gereken. * S k nt veren, taciz eden, b kt ran, usand ran.

muacciz

* Yap kan, s rna k, ukal (kimse). muaddel * De i tirilmi , de i ikli e u ram , de i kin. muadele * E itlik, beraberlik, denklik. * Anla lmaz i . * Denklem. * E itlik, denklik, e de erlik. muadil muaf * E it, denk, e de er. * Ba lanm , affedilmi . * Ayr tutulmu , ayr cal k tan nm . * zgr, serbest.

muadelet

muaf tutmak (veya tutulmak) * bir devi, bir grevi ba lamak, ayr cal k tan mak. muafiyet * Ayr tutulma, kendisine uygulanmama, ba kl k. * Ba kl k.

muafiyet tan mak * kendisinden beklenilen veya istenilenlerin btnn istememek. muafiyet s nav * E itimde veya herhangi bir dalda bilgi birikiminin nceden yeterli olup olmad n n belirlenmesi iin yap lan s nav. muafl k muahede * Anla ma. muahedename * Antla ma metni. muaheze * K nama, paylama, ay plama. * Ele tiri. * Muaf olma durumu.

muaheze etmek * paylamak, ay plamak, k namak. muahezename * Ele tiri yaz s ve kitab . muahhar * Sonraki, sonradan gelen, ertelenmi , daha sonraki. muahharen * Sonradan. muakkip * zleyen, arkas ndan ko an, takip eden.

* (i ) Yrten. muall * Yksek, yce. muallk * As lm , as l . * Sonuca ba lanmam , srncemede kalm . * Ba l .

muallkta olmak (veya muallkta kalmak) * sonuca ba lanmak, srncemede kalmak. muallel muallim muallime * Sakat, eksik. * retmen. * Bayan retmen.

muallimlik * retmenlik. muamelt * Dairelerde evrak zerinde yap lan i lemler, i lem. muamele * Davranma, davran . * Yol, yntem, iz. * lem. * Al veri . * lem.

muamele etmek * davranmak. muamele grmek * i lem uygulanmak, davran lmak. muamma * Bilmece. * Anla lmayan, bilinmeyen ey. muamma asmak * kl k gelene inde herhangi bir konuyu manzum olarak bilmece trnde dzenleyip genellikle kahvehanelerde herkesin grece i bir yere koymak. muammal * Bilmeceli, muamma dolu. muammal k * Muamma dolu olma durumu. muammer * Ya am . muammer olmak * ya amak. * uzun ve mutlu ya amak.

muannit muaraza muare

* nat eden, inat , direnge, anut. * eki me, kavga. * Dalgal par lt lar verilmi olan bir tr kuma , kareli kuma . * Bu kuma tan yap lm olan.

muarefe * Kar l kl birbirini tan ma, tan ma, tan kl k. muar z muas r * Kar koyan, kar kan. * Ayn yzy l iinde olan. * a da .

muas rla ma * Muas rla mak i i, a da la ma. muas rla mak * a da la mak. mua aka * Sevi me, sevgi, kta l k. mua akada olmak * sevi mek, birbirine k olmak. mua eret * Birbiriyle toplumsal ili kiler iinde bulunma.

mua eret adab * Grg kurallar , adab mua eret. muattal * lemez, kullan lmaz duruma gelmi . * Bo , i siz. muattar * It rl , gzel kokulu. muavenet * Yard m. muavenet etmek * yard m etmek. muavin * Yard mc , yard m eden. * Bir grevlinin, bir yneticinin i ine yard m eden, yoklu unda yerini ve yetkilerini zerine alan kimse.

muavinlik * Muavin olma durumu. * Muavinin grevi. muayede * Bayramla ma, birbirinin bayram n kutlama.

muayene

* Bir kimsenin hasta olup olmad n veya hastal n nerede oldu unu ara t rma. * Gzden geirme, ara t rma, yoklama.

muayene etmek * bir kimsenin hasta olup olmad n veya hastal n n nerede oldu unu ara t rmak. * ara t rmak, incelemek. muayene olmak * hekimce bak lmak. muayeneci * Ara t ran, yoklayan kimse. muayenehane * Hekimlerin hastalar n kabul ettikleri yer. muayyen * Belli, belirli; kesin olarak belirlenmi . * Kararla t r lan.

muayyeniyet * Belli olma durumu, bellilik. muazzam * ok byk, ok iri, koskoca, koskocaman. * Al lm n s n rlar n a an. * Gl, nemli. muazzep * Ac , s k nt , azap eken.

muazzep olmak * ac , azap ekmek. muazzep etmek * ac , azap ektirmek. muazzez * Say lan, sayg duyulan, sevgili, aziz. mubah * Dince yap lmas nda sak nca olmayan, yap lmas gnah veya sevap olmayan. * Yap lmas nda sak nca grlmeyen.

mubah grmek * ho grmek, sak ncas z bulmak. mubass r * Okullarda rencilerin durumu ile ilgilenen ve dzeni sa lamakla grevli kimse. mubayaa * Sat n alma.

mubayaa etmek * sat n almak. mubayaac * Sat n alan kimse. mucibince * Gere ince.

mucip

* Gerektiren, gerektirici. * Sebep.

mucip olmak * gerektirmek. mucip sebep * Gereke. mucir mucit * Yeni bir bulu ortaya koyan, icat eden kimse. * Yarat c , yaratan. mucize * nsanlar hayran b rakan, tabiatst say lan olay, tans k. * nsan akl n n alamayaca olay. * Ola anst, a rt c . mucize gstermek * ola anst bir olay yaratmak. mucize kabilinden * umulmayan, beklenmeyen bir biimde. mucizeli mucuk mucur * Mucize niteli i bulunan. * Bir e it kk sinek. * Kmr k r nt s , m c r. * Yol yap m nda kullan lan ta k r nt s . * Bir eyin i e yaramayan blm. * Gemilerde, kk ya ta tayfa yama , mio. * Meyhaneci ra . * Kiraya veren kimse.

muo

mudarebe * Bir yandan sermaye, te yandan emek konularak kurulan irket. mudi * Emanet b rakan kimse. * (bankaya) Para yat ran kimse. * Karma k, g, etin. * Ayr nt l . mufla * Cisimleri, aleve de dirmeden ate in etkisine u ratmak iin kullan lan byk toprak kap. * Porselen f r n .

mudil mufassal

muflon

* Yaban koyun, argali. * Pardslerin iine iliklenerek geirilen bir e it ok kal n, e reti astar. muflonlu * inde kee bulunan ok kal n, yumu ak, parlak tyl kuma . * Bu kuma geirilerek yap lm olan. * Besleyici, besleyen. * Yan ltacak sz, yan ltmaca. mugaltac * Mugalta yapan kimse. muganni * ark syleyen kimse, ark c .

mugaddi mugalta

muganniye * ark c kad n. mugayeret * Uygun olmama durumu, uymazl k, ayk r l k. mugayir mu ber * Uymaz, ayk r . * Gcenmi , gcenik, kskn.

mu ber olmak * gcenmek, ksmek. mu lk * Anla lmas g, anla lmaz, kar k, apra k. muhabbet * Sevgi. * Dosta konu ma, yarenlik. muhabbet beslemek * sevgi duymak. muhabbet ie i * Muhabbet ie igillerden, ekleri ye ilimt rak beyaz, gzel kokulu bir ss bitkisi (Reseda odorata). muhabbet ie igiller * Ayr ta yaprakl , iki enekli bitkiler s n f . muhabbet etmek * kar l kl , dosta konu mak. muhabbet ku u * Papa angillerden, as l yurdu Avustralya olan, yurdumuzda da kafeslerde retilen, e ine ok d kn, sar , ye il ve kl rengi tyl, uzun ve sivri kuyruklu bir ku (Melopsittacus undulatus). muhabbet telll * Kad nla erkek aras nda yolsuz ili kilere arac l k eden kimse, pezevenk, kavat. muhabbetname * A k mektubu.

* Arkada , dost mektubu. muhaberat * Haberle meler, haberle me dolay s yla yap lan yaz malar. muhabere * Haberle me, yaz ma. muhabere etmek * haberle mek, yaz mak. muhabere memuru * Telgraf , haberle meyi sa layan kimse. muhabere s n f * Sava ta haberle me dzeninin kurulmas n , d man n elektronik aralar kullanmas n engellemeyi veya bunu s n rland rmay sa layan yard mc s n f. muhabereci * Muhabere s n f ndan olan asker. muhabir grevli. * Bas n ve yay n organlar na haber toplayan, bildiren veya yazan kimse. * Herhangi bir kurulu un al mas yla ilgili olarak, merkezle ba ka bir lke aras nda ba lant y sa layan

muhabirlik * Muhabir olma durumu. * Muhabirin grevi. muhaceret * G, gme. * (ya amakta oldu u lkeden) Yabanc bir lkeye uzun veya k sa sreli yerle mek iin gitme. muhaceret etmek * ya ad lkeden ayr lmak. muhacim * Sald ran, sald r c . * Futbolda ileri u oyuncusu. * Gmen.

muhacir

muhacir arabas * st ve yanlar rtl, drt tekerlekli, yays z araba. muhacir gitmek * g etmek. muhacir olmak * gmen durumuna girmek. muhacirlik * Gmenlik. muhaddep * D bkey, konveks. muhaddis * Hadis ile me gul olan, Hz. Muhammed'in szlerini bildirmi olan kimse.

muhafaza * Koruma, saklama, korunum. muhafaza alt na almak * korumak, saklamak, bir yerde tutmak, kapatmak. muhafaza etmek (veya edilmek) * korumak, saklamak (veya korunmak saklanmak). * oldu u gibi b rakmak, kapatmak (veya b rak lmak, kapat lmak). muhafazakr * Tutucu. muhafazakrl k * Tutuculuk. muhafazal * Muhafazas olan. muhafazas z * Muhafazas olmayan. muhaf z * Birini veya bir eyi koruyan, kollayan, gzeten kimse, koruyucu. * Bir kalenin veya bir ehrin nemli yerlerini korumak, dzeni ve gvenli i sa lamakla grevli komutan. muhaf z alay * Devlet ba kanlar n , krallar korumakla grevli asker birlik. muhaf zl k * Muhaf z olma durumu. * Muhaf z n grevi. muhakeme * Birbirine kar olan iki taraf dinleyerek bir yarg ya varma, yarg lama. * Bir konuyu zihinde iyice d np inceleyerek karar verme, ak l szgecinden geirme, usa vurma, uslamlama. * Bir sorunu zmek iin kar yol arama. muhakeme etmek * yarg lamak. * ak l szgecinden geirmek, d nmek. muhakeme usul * Yarg yolu, muhakeme tarz . muhakeme yrtmek * d nmek, soruna bir zm aramak. muhakkak * Do rulu u, gerekli i kesin olarak bilinen, gerekli i kesinle mi . * Her hlde ne olursa olsun, kesinlikle. muhakkik * Gere i ara t ran. * Soru turucu, soru turmac . muhal * Olamaz, olmaz, olmayacak; olmas , gerekle mesi olanaks z.

muhalefet * Bir tutuma, bir gr e, bir davran a kar olma durumu, ayk r l k.

* Kar gr te, tutumda olan kimseler toplulu u. * Demokraside iktidar n d nda olan parti veya partiler. muhalefet etmek * kar davran ta bulunmak, kar kmak. muhalefet partisi * Hkmet kurmaya kat lmam parti. muhalefet erhi * Kar olma yaz s , muhalefet gerekesi. muhalif * Bir tutuma, bir gr e, bir davran ta kar olan, ayk r olan. * Ayk r l k eden, uymayan, uygunluk gstermeyen.

muhallebi * Ste, eker ve pirin unu kat larak yap lan bir tatl . muhallebi ocu u * Nazl bytlm ocuk. muhallebici * Muhallebi yapan veya satan kimse. * Muhallebi sat lan yer. * Nazl bytlm kimse. muhallebicilik * Muhallebici olma durumu. * Muhallebi yapma ve satma i i. Muhammed * Hz.Muhammed mmetinden olan kimse, Mslman. muhammen * Oranlanan, tahmin edilen. muhammes * Be paras olan, be li. * Be gen. * Be li. muhammin * Oranlayan, tahmin eden. muharebe * Sava ma, vuru ma, harp etme, iki ordu aras ndaki arp ma, sava . * Gl tart ma. muharip * Sava a kat lan, sava an, sava .

muharrem * Kamer takviminin birinci ay , a ure ay . muharrer muharrik * Hareketini sa layan, harekete gelen. * K k rt c , ayart c . * Yaz lm , yaz l yaz ya geirilmi .

muharrir

* Yazar.

muharrirlik * Yazarl k. muharri * T rmalayan, tahri eden. * rkilten, korku veren. muhasamat * D manl k. * (sava ta) arp ma. muhasara * Ku atma, sarma, evirme. muhasara etmek * ku atmak. muhasebat * Hesap i leri. muhasebe * Hesapla ma, kar l kl hesap grme. * Hesap i leriyle u ra ma. * Hesaplar n btn. * Hesap i lerinin yrtld yer, saymanl k. muhasebeci * Sayman, muhasip. muhasebecilik * Sayman n grevi, saymanl k. muhasebesini yapmak * bir eyin olumlu veya olumsuz ynlerini gzden geirerek bir yarg ya varmak. muhas m * Birbirine d man olanlardan her biri. muhas r muhasip * Ku atan, saran. * Sayman, muhasebeci.

muhasiplik * Saymanl k. muhassala * Elde edilen sonu. * Bile ke. muhassas * (birine) Ayr lm , tahsis olunmu . muhassasat * Bir kimseye maa , tay n vb. olarak verilmi eyler. * Devlet btesinde devlet kurulu lar iin ayr lm para, denek. muhassenat

* Yararl , gzel, hay rl , i ler. muhass l * Osmanl mparatorlu unda Tanzimattan nceki dnemde vergi tahsildar na verilen isim. muhat * Ku at lm , sar lm , evrilmi . * Kitab n s rt k d ile mukavvas n n aras nda isteka ile bast r larak olu turulmu hafif ukurluk. * Kendisine sz sylenilen kimse, kendisiyle konu ulan kimse.

muhatap

muhatap olmak * kendisine sz sylenmek, hitap edilmek. * kar s nda kalmak. muhatara * Korku verici durum, tehlike. * Zarar, ziyan. muhataral * Korkulu, tehlikeli. muhavere * ki ki i aras nda kar l kl olarak yap lan konu ma. muhavere etmek * birbiriyle konu mak. muhavvil * De i tiren, dn tren.

muhavvile * Dn trc, transformatr. muhayyel * Hayal gcyle yarat lan, hayal edilen. muhayyer * Be enilmedi inde geri verilmek art yla al nan (e ya vb), semece. * Semeli. * Trk mzi inde bir makam. muhayyer b rakmak * semeli b rakmak, semeye izin vermek. muhayyerbuselik * Trk mzi inde bir makam. muhayyerkrd * Trk mzi inde bir makam. muhayyerlik * Semeli olma durumu. * Seme hakk . muhayyersmble * Trk mzi inde bir makam. muhayyile * Hayal etme gc.

muhbir

* Haber ula t r c , haber veren. * Yasa d olan bir durumu yetkili makamlara bildiren kimse, ihbarc .

muhbirlik * Muhbir olma durumu veya muhbirin yapt i . muhik muhil * Dokunan, bozan, ihll eden. muhip muhit * Seven, sevgi besleyen, dost. * evre, yre. * Bir kimsenin srekli ili kide bulundu u insanlar toplulu u, evre. * Hakl , do ru.

muhit yapmak (veya edinmek) * ili kili oldu u, tan k oldu u kimselerin say s n o altmak. muhkem muhlis * Dostlu unda ve inanlar nda iten olan. * Bkz. halis muhlis. muhrik * Yak c . * Yan k, dokunakl (ses). muhrip * Torpido, top ve denizalt lara kar silhlarla donat lm , kk, h zl giden sava gemisi, destroyer. muhta * Bir eye ihtiya duyan. * Yoksul, fakir (kimse). * Bakmaya mecbur oldu u aile bireylerini veya kendisini geindirmeye yetecek geliri, mal , kazanc bulunmayanlar. muhta etmek * birini, ihtiya duydu u bir eyi ba kas ndan sa lamak zorunda b rakmak. muhta olmak * ihtiya duymak. muhtal k * Bakmaya mecbur oldu u aile bireylerini veya kendisini geindirmeye yetecek geliri, mal , kazanc olmayanlar n iinde bulundu u durum. muhtar kimse. * zerk. * Ky veya mahallenin yasalarla belirtilmi i lerini yrtmek iin o ky veya mahallede oturanlar n setikleri * Sa lam, sa lamla t r lm .

muhtariyet * zerklik. muhtarl k

* Muhtar n grevi veya makam . * Muhtar n grevini yapt yer. muhtasar * K salt lm olan, k sa; zet.

muhtasaran * K saca, k saltarak, zet olarak. muhtekir muhtel muhtelif * Vurguncu, spekltr. * Dzeni bozulmu , bozuk. * Z t, birbirini tutmayan. * e it e it, e itli. * Beylik mal veya paray zimmetine geiren, alan. * Karma, kar k. muhtemel * htimal dahilinde olan, beklenen, beklenir, umulur, olas , olas l , mmkn. muhtemel olmak * umulmak, beklenmek. muhtemelen * Umulur ki, beklenir ki, grn e bak larak. muhterem * Sayg de er, say n. muhteri * Yeni bir ey yaratan, icat eden. * Yalanlar uydurarak bir kimseye iftirada bulunan. * H rsl . * ekingen. * slm ehirlerinde ar ve pazar esnaf n din kurallar na gre denetleyen grevli, belediye memuru.

muhtelis muhtelit

muhteris muhteriz muhtesip

muhte em * Grkemli, gsteri li, byk ve gz al c . muhteva muhtevi * Bir eyin iindeki, iteki, ierik. * htiva eden, iine alan, kapsayan, iinde bulunduran.

muhteviyat * indekiler.

muht ra

* Herhangi bir eyi hat rlatma, uyarma amac yla yaz lan yaz . * Bir devletin ba ka bir devlete politik sorunlarla ilgili olarak yollad uyar yaz s , diplomatik nota. * Anda. * Gnlk. * lgililerin mahkemede bulunmalar n sa layan grevli.

muhz r muin muinli muinsiz muit * Okullarda ocuklar al t rmakla grevli kimse, retmen yard mc s . mujik -muk mukaar * Rus kyls. * Bkz. -m k / -mik. * bkey, obruk, konkav.

* Yard m eden, yard mc . * Askere al nd nda ailesine bakacak kimsesi olan. * Askere al nd nda ailesine bakacak kimsesi olmayan.

mukabele * Kar l k verme, kar lama, kar l k. * Kar la t rma, kar l kl yap lan okuma. * Kar gelme, ba kald rma. * Camilerde Kur'an okunurken, haf zlar n da kar l k olarak ezbere Kur'an okumalar . mukabele etmek * kar l k vermek, kar l kta bulunmak. * kar gelmek. mukabele okumak * ramazanda, en ok camide yksek sesle ezbere kur'an okumak. mukabeleci * Camilerde Kur'an okuyan kimse. * Brolarda temize ekilmi hesaplar msveddeleri ile kar la t ran grevli. * Askerin yoklamas n yapan kimse. mukabelede bulunmak * kar l k vermek. mukabeleli * Kar l olan, mukabelesi bulunan. mukabelesiz * Kar l olmayan, mukabelesi bulunmayan. mukabil * Bir eye kar l k olarak yap lan, bir eyin kar l olan. * Bir eyin kar s nda bulunan. * Kar l k. * Kar l k olarak, kar l nda.

mukaddem * nce gelen, nceki. * ncl. mukaddema * nce, evvelce, eskiden. mukaddeme * Bkz. mukaddime. mukadder * Yazg da var olan, yazg ile ilgili olan, al nda yaz l olan. mukadderat * Yazg . mukaddes * Kutsal. mukaddesat * Kutsal say lan her trl inan ve davran lar. mukaddesat * Kutsal tan nan eylere a r lde ba l l k gsteren kimse. mukaddime * n sz. * Bir olay n ba lang c . mukaffa * Kafiyeli, uyakl . mukallit * Takliti.

mukallitlik * Mukallit olma durumu, mukallidin i i. mukannen * Belli, belirli, kesinle mi , a maz. * Kanun durumuna gelmi , kanunla m . mukarenet * Yakla ma, kavu ma, biti me. * Yak nl k. mukarrer * Kararla m , kararla t r lm .

mukarrer bulunmak * kararla mak. mukarrerat * Al nan kararlar, kararla t r lm eyler. mukassem * Ayr lm , blnm . mukassi * S k nt l , s k nt verici, bunalt c .

mukataa

* Kesim.

mukataal * Kesime verilmi (yer). mukattar * Dam t lm , dam t k. mukavele * Szle me. mukavele yapmak * szle mek. mukaveleli * Szle meli. mukavelename * Szle me. mukavelesiz * Szle mesiz. mukavemet * Dayanma, kar durma, kar koyma, direnme, direni , dayan rl k. * Diren. mukavemet etmek * direnmek, dayanmak, kar koymak. mukavemet gstermek * direnmek, kar koymak. mukavemet ko usu * 3-15 km aras ndaki uzun mesafeli ko ular. mukavemeti * D man sald r s na boyun e meyip her e it arala kar gelen yurtsever. * Uzun mesafe ko ucusu. mukavemeti k r lmak * direnci, gc azalmak. mukavemetli * Dayan kl , gl, direnli. mukavemetsiz * Dayan ks z, gsz, dirensiz. mukavim * Dayan kl , gl, direnli. * Kar koyan, ba kald ran. mukavva * Karton. * Bu k ttan yap lm . mukavves * Kavisli, e ri, e meli. mukavvi

* Kuvvetledirici, g kat c . mukayese * Benzeterek veya kar la t rarak de erlendirme, kar la t rma, k yaslama. mukayese etmek * kar la t rmak, k yaslamak. mukayeseli * Kar la t rmal . mukayyet * Ba l olan, ba lanm . * Bir art veya kay tla ba l olan. * Yaz lm , yaz l , kay tl . mukayyet olmak * korumak, gzetmek. mukayyit * Bir kalemde, kay t i lerini yapan kimse. * Kaydedici makine. * (bir yerde, bir evde) Oturan, e le en, ikamet eden. * nand ran, ikna eden. mukoza mukriz * Smk doku. * dn para veren, bor veren.

mukim mukni

muktebes * Yararlanmak iin al nm , aktar lm . muktedir * Bir eyi yapmaya, ba armaya gc yeten, erkli. muktedir olmak * gc yetmek, yapabilmek. muktesit mukteza * Tutumlu. * Gereken, gerekli olan. * Bir i yap l rken gerekli i lemlerin btn. * Gereken, gerekli olan. * Solunum yollar ve sindirim organlar n n hcreleri taraf ndan salg lanan madde. mulaj * Bir eyin bal mumu, al gibi bir madde ile kal b n karmak iin yap lan i lemlerin btn. * Bu i lemler sonunda elde edilen kal p.

muktezi mukus

mulaj k d

* Terzilerin patron karmak iin kulland klar bir e it saydam k t. mum * Bir fitilin zerine erimi bal mumu, i ya , stearik asit veya parafin dklp genellikle silindir biiminde dondurulan ince, uzun k arac . * Bal mumu. * I k ye inli i birimi, kandel. * K smen oksitlenmi kat hidrokarbonlar. mum a ac * S cak lkeler ile Kuzey ve Bat Avrupa'da yeti en bir tr mum palmiyesi (Myrica cerifera). mum ampul * Mum biiminde ampul. mum ayd nlatma * Mum yap larak yap lan ayd nlatma. mum boya * Bkz. mum boyas . mum boyas * Mum, terebentin, su ve toprak boyalarla haz rlanan boya. mum cils * Parafin ve bal mumunun terebentin veya neft ya nda z trlmesi ile elde edilen, a a e yalar cillamakta kullan lan madde. mum ie i * ki eneklilerden, gzel kokulu, emsiye biiminde kk beyaz iekler aan, etli yaprakl , sar l c bir ss bitkisi (Cerinthe minor ve Cerinthe retortra). mum dibine k vermez * gl ki ilerin kendi yak nlar n kay rmaktan ekindiklerini anlat r. mum direk * Dimdik. * ok uslu, yaramazl k yapmayan. mum duru u * Vcudun, ense ve omuzlara dayanarak ellerin kalay desteklemesiyle ba a a , yere dikey bulundu u durum. mum etmek * Bkz. muma evirmek. mum gibi * dosdo ru, dimdik. * uslu, k p rt s z. * tertemiz dzgn. * zay flamak sarar p solmak. mum kesilmek * sessiz, uslu, do ru dzgn durmak. mum olmak * h r nl ,yaramazl b rakmak. * raz olmak. mum palmiyesi * Il man blgelerde yeti en, gvdesi boyunca 1 cm kal nl nda bir mum katman bulunan, yapraklar hurma yapra na benzeyen bir a a (Cerexylon andicola).

mum yakmak * kutsal say lan bir yere giderek adak adad nda mum yak p koymak. mum yap t rmak * bir eyi k rm z mumla mhrlemek. * nemli bir eyi unutmay p ak lda tutmak. muma dndrmek (veya evirmek) * her sz dinler duruma getirmek, usland rmak. mumaileyh * Ad geen, yukar da an lan, sz geen kimse. mumcu * Mum yapan veya satan kimse. * Fitilli tfek kullanan asker. * Yenieri oca nda avu lardan sonra gelen, yenieri a as na ba l on iki subaydan her biri. mumhane * Mum retim yeri. mumla aramak * ok isteyerek ve zlenle aramak. mumla aratmak * daha kt olan yeni bir ey, bir durum, bir kimse, pek iyi olmayan eskisini aratmak. mumlama * Mumlamak i i. * Bitki hcrelerinin de i ikli e u rayarak kendilerini su geirmez duruma getirir biimde mum ba lamas olay . * Lboratuvarlardan km bir filmin e itli aletlerde kolayca dnmesini sa lamak iin iki kenar na ince bir bal mumu katman srmek. mumlamak * Bal mumu srmek, bal mumuna bat rmak. * Mhrlemek, mhr mumu srmek. * Mum cils yapmak. mumlanma * Mumlanmak i i. mumlanmak * Mumlamak i i yap lmak veya mumlamak i ine konu olmak. mumla ma * Mumla mak i i. mumla mak * Bal mumu durumuna gelmek. mumlay c * Filmleri mumlamakta kullan lan alet. mumlu * Mumu olan, mum konulmu olan. * Muma bat r lm , mumla haz rlanm olan.

mumlu k t * Mrekkep geirmeyen ve delinebilir bir dolgu maddesi emdirilmi , mrekkebi geiren, fakat kolay delinmeyen bir cins pelrden veya lifli bir dokudan olu turulmu , teksir makinesinde bas lacak yaz lar n yaz ld k t.

mumluk

* Mumu olan. * Herhangi bir mum gcnde olan. * amdan.

mumsnd * Alev gelene inde var oldu u ileri srlen bir tr tren. mumya ceset. * Birtak m zel illar kullan larak bozulmayacak duruma getirilmi olan ve bugn kaz larla ortaya kar lan * ok zay f kimse.

mumya gibi * ok zay f ve renksiz (kimse). mumyalama * Mumyalamak i i. mumyalamak * Bir cesedi, bozulmamas iin zel illarla mumya durumuna getirmek. mumyalanma * Mumyalanmak i i veya durumu. mumyalanmak * Mumya durumuna gelmek. mumyala ma * Mumyala mak i i. mumyala mak * Mumya durumuna gelmek. mundar * Bkz. murdar.

mundarl k * Mundar olma durumu. munfas l * Ayr duran, ayr lm , ayr k. munis * Al lan, al lm , yabanc olmayan. * Cana yak n, uysal, sevimli. * Uygun.

munkab z * Bzlm , toplanm . * Pekli i olan, peklik eken. * Verimsiz, i e yaramaz. munkalip * De i mi , dn m olan. munkariz * Batm , km , tkenmi . munsap * Kavu an.

* Bkz. mansap. muntazam * Dzgn. * Dzenli, derli toplu. * Dzenli, srekli ve dzgn bir biimde. muntazaman * Dzenli olarak. muntaz r * Bekleyen, gzleyen. muntaz r olmak * beklemek, gzlemek. munzam -mur * Katma, kat lm , ulanm , eklenmi , ekleme, ek. * Fiilden isim treten ek.

murabaha * Bir mal ok fazla krla satma. * Kanunun izin verdi i s n rdan a k n faiz alma, tefecilik. murabahac * Bir mal ok fazla krla satan kimse. * Kanunun gsterdi i s n r a arak a r faizle dn para veren kimse, tefeci. murabahac l k * Murabahac olma durumu, tefecilik. murabba * Drt eyden olu an, drtl. * Drdl, kare. * Drt m sral bentlerden olu an divan edebiyat iiri. * Terbiye edilmi . * Kaynat l p k vama geldikten sonra dondurulan meyve suyu tatl s . murab t * Sava dervi . * Murabut. murabut * Kuzey Afrika'da dervi lere verilen ad. murabut ku u * Uzun bacakl lardan, leyle e benzeyen, gagas iri ve uzun bir ku (Leptoptilus). murada ermek * iste ine kavu mak, arzusu yerine gelmek. murad na ermek * dile i gerekle mek, ok istedi i eye kavu mak. murafaa * Duru ma. * Yarg tayda yap lan duru ma.

murabba

murahhas * Delege. murahhasl k * Delegelik. murakabe * Denetleme, denetim. * (tasavvufta) Tanr 'ya ba lanarak ile doldurma. murakabe etmek * denetlemek. murak p * Deneti. * Tanr 'ya ba lanarak ile dolduran kimse.

murak pl k * Denetilik. murana * Y lan bal na benzeyen, ok y rt c , s cak denizlerde ya ayan, g s yzgeci olmayan, eti be enilen bir deniz bal (Muraena). murassa murat * De erli ta larla bezenmi , cevahirle sslenmi . * stek, dilek. * Ama, erek, gaye.

murat almak * dile ine kavu mak. murat etmek * dilemek, istemek. mur murdar * Betona delik amakta kullan lan sivri ulu, elikten yap lm bir alet. * Kirli, pis. * Cinsel birle meden sonra y kanmam (kimse). * eriata uygun olarak kesilmemi olan (hayvan).

murdarilik * Omurilik. murdarl k * Murdar olma durumu. muris murt * Mersin a ac . murt yememek * oyuna gelmemek. musaffa * Temizlenmi , ar t lm . * Miras b rakan, miras .

musahabe * Konu ma, gr me, syle i. musahhih * Dzeltici, dzelten. musahhihlik * Musahhih olma durumu. * Dzelticinin grevi, dzelticilik. musahip * Sohbet, arkada l k eden kimse. * Tatl konu malar ile byklerin, zellikle padi ahlar n gzel zaman geirmelerini sa lamakla grevli kimselere verilen unvan. musahiplik * Musahibin yapt i . musakka yemek. musalla * Ufak paralar biiminde do ranm sebzelerin, ku ba et veya k yma ve so anla pi irilmesiyle yap lan bir

* Namaz k lmaya yarayan a k yer. * Camilerde cenaze konulup nnde namaz k l nan yer.

musalla ta * Namaz k l nmak iin stne cenaze konulan masa biiminde yksek ta . musallat * Bir kimse veya eyin zerine b kt racak kadar d en. musallat etmek * birini, bir ba kas n n ba na bel etmek. musallat olmak * birini srekli rahats z etmek, birine sata mak, hi pe ini b rakmamak. musalli * Be vakit namaz n srekli olarak k lan.

musamaha etmek * ho gr ile davranmak. musand ra * Evlerde yatak yorgan konulan yer, yklk. * Mutfakta yksek ve geni raf. musanna * Uydurma, dzme. * Sanatla yap lm , bir usta elinden km , sanatl . * Yap nt l . * S n fland ran. * Kitap yazan, yazar. musap * Ba na bir ktlk, felket gelmi olan. * Hastal a yakalanm , tutulmu , u ram .

musannif

musavver * Resim konulmu , resimli. * Zihinde tasarlanm , d nlm olan. Musev * Musa Peygamberin dininden olan kimse.

Musevlik * Musa Peygamberin dini, Yahudilik. Mushaf * Kur'an. mus r musibet * Bir sz veya d ncede direnen, ayak direyen. * Ans z n gelen felket, s k nt veren ey. * U ursuz. * Gagas ndaki deliklerden rzgr estike trl sesler kt na inan lan bir masal ku u. * M skal. * Mzik. * Kula a ho gelen sesler dizisi.

musikar

musiki

musiki inas * Mzikle u ra an kimse. muska * inde din ve byleyici bir gcn sakl oldu u san lan, ta yan , takan veya sahip olan zararl etkilerden koruyup iyilik getirdi ine inan lan bir nesne veya yaz l k t, hamayl . * gen biiminde katlanm olan ey. muska bre i * ine peynir, k yma gibi eyler konularak gen biiminde katlanan bir tr brek. muskac * Muska yazan kimse. muskac l k * Muskac n n i i. muslihane * Bar bir yolla. muslin * S k dokunmu , parlak, ince, yumu ak bir tr kuma . * Bu kuma tan yap lm olan.

musluk

* Tak lm bulundu u boru veya kab n iindeki ak kan , istenildi inde ak tabilecek bir dzende yap lm a l r kapan r alet. * El y kamaya yarayan yer. musluku * Musluk satan veya onaran kimse. * Abdest almak iin ceketini karanlar n para veya de erli eylerini alarak h rs zl k yapan kimse. muslukuluk

* Muslukunun yapt i . * Abdest almak iin ceketini karanlar n para veya de erli eylerini alarak yap lan h rs zl k. musluklu * Muslu u olan.

musluksuz * Muslu u olmayan. muson rzgr. mustarip * Ist rap ve ac eken. * Sa l ks z, hasta. * Gney Asya k y lar yla Hint Denizi'nde yaz ve k mevsimlerinde birbirine ters ynlerden esen geni alanl

mustarip etmek * ac ve st rap vermek. mustatil mu -mu * Bkz. -m / -mi . mu amba * Bir taraf na kauuk veya ya l boya srlerek su geirmeyecek duruma getirilen kal n bez. * Bu bezden yap lm olan. * Su geirmeyecek biimde yap lm ya murluk. * Linolyum. mu amba gibi * ok kirlenmi ama r, kuma , rt vb. iin sylenir. mu ambala ma * Mu ambala mak i i veya durumu. mu ambala mak * Mu amba gibi olmak, mu amba durumunu almak, mu ambaya dnmek. mu mula * Glgillerden, 2-3 m ykseklikte dikenli kk bir a ac k (Mespilus germanica). * Bu a ac n olgunla p rdkten sonra yenilebilen, yuvarlak, mayho , buruk ve be ekirdekli meyvesi, dngel, be b y k. mu mula gibi * yznde pek ok buru uk ve k r k bulunan. mu ta paras . * Kar s ndakine vurmak iin zel olarak a lm deliklerine parmaklar n geirilmesi ile kullan lan demir * Kundurac lar n, derileri vurarak inceltmek iin kulland klar metalden tokmak. * Parma n biri bklp sivriltilerek vurulan yumruk. mu talama * Mu talamak i i. mu talamak * Dikdrtgen. * Alt dz, kk gezinti vapuru.

* Mu ta ile vurmak. mu tu * Sevindiren haber, sava, mjde. mu tucu * Mu tu getiren, savac , mjdeci.

mu tulama * Mu tulamak i i. mu tulamak * Sevinilecek bir i in, olay n, vb. nin oldu unu birine haber vermek, mujdelemek. mu tulanma * Mu tulanmak i i, mjdelenme. mu tulanmak * Sevinli bir haber verilmek, mjdelenmek. mu tulu * Mu tu bildiren, sevindirici, mjdeli.

mu tuluk * Mu tucuya verilen arma an, mjdelik. mut * Btn zlemlerin eksiksiz ve srekli olarak yerine gelmesinden duyulan k van, kut, saadet. mut muta * Elli iniklik tah l le i. * Veri.

mutaass p * Ba naz. mutabakat * Uyu ma, anla ma, itilf. * Uygunluk. * Uyum. mutab k * Birbirine uyan, aralar nda anla mazl k olmayan. * Uygun.

mutab k kalmak * uyu mak, anla maya varmak. mutab k olmak * aralar nda anla mazl k olmamak, anla mak. mutaf * Kei k l ndan hayvan ulu, yem torbas gibi eyler dokuyan kimse. * Kei k l ndan dokunmu veya rlm hayvan ulu, yem torbas gibi ey.

mutallka * Bo anarak dul kalm kad n. mutantan * Grkemli, atafatl .

mutariza

* Yayayra, parantez.

mutasarr f * Kendinde kullan m hakk olan, elinde bulunduran. * Tanzimat'tan sonra, Osmanl ynetim te kilt nda sancaklar n yneticisine verilen ad. mutasarr fl k * Mutasarr f n grev ve makam . * Sancak. mutasavver * Tasarlanm , d nlm . mutasavv f * Tasavvuf inanlar n benimseyerek kendini Tanr 'ya adam kimse, sofi. mutasyon * De i inim. mutasyonist * De i inimci. mutasyonizm * De i inimcilik. mutat * Al lm , al lan. * Al kanl k, al lm ey.

mutatabbip * Hekimlik taslayan kimse. mutavaat * Boyun e me, uyma, itaat etme. * Dn l. mutavaat fiili * Bkz. dn l fiil. mutavass t * Arac . * Orta, ortalama. mutazarr r * Zarar grm , zarara u ram . mutuluk * Hayat n anlam n mutlulukta bulan, insan davran lar n n mutluluk iste iyle belirlendi i gr ne dayanan ahlk retisi, evdemonizm. muteber * Sayg n, itibar olan, hat r say l r. * nan l r, gvenilir, sz geer. * Yrrlkte olan, geerlili i olan.

muteber olmak * yrrlkte olmak, geerli olmak. muteber olmak zere * geerli olarak.

mutedil

* D nce, i vb.de a r ya kamayan, l ml , itidalli. * Il man.

mutedillik * Il manl k. mutekit mutemet * Bir eye inanan, itikat eden, inanl , inanl , imanl , mmin, dindar. * Kendisine inan l p gvenilen kimse. * Dairelerde, i yerlerinde baz para i lerine bakan grevli.

mutemetlik * Mutemedin grevi. mutena * zenilmi , zenle yap lm . * Sekin, nemli. muteriz * Kar gelen, itiraz eden, itirazc . * tiraz eden (kimse). mutezile * Kaderi inkr ederek "kul, ettiklerinin yarat c s d r" diyen ve Tanr 'n n s fatlar konusunda snnet ehlinden ayr lan bir Mslman felsefesi. mutfak * Yemek pi irilen yer. * Yiyecekleri haz rlama sanat . mutfak dolab * Mutfak aletlerinin yerle tirilmesi iin yapt r lan zel dolap. mutfak havaland rmas * Mutfaklara yerle tirilen havaland rma sistemi. mutfak havlusu * Mutfakta kullan lan havlu, el bezi. mutfak merdiveni * Mutfak ile d avluyu birbirine ba layan merdiven. muti * Yumu ak ba l , itaat eden. mutlak * Salt. * Salt k. * Kesin olarak, mutlaka.

mutlak de er * Bkz. salt de er. mutlak mera * zerinde kendili inden geli en ve otlatmaya elveri li bir bitki rts ta yan mera. mutlak nem * Bkz. salt nem.

mutlak s cakl k * Bkz. salt s cakl k. mutlak s f r * Bkz. salt s f r. mutlaka * Ka n lmaz bir biimde, her hlde, ne olursa olsun. * Kesinlikle, mutlak.

mutlak * Salt l k yanl s olan. mutlak l k * Salt l k. mutlakiyet * Salt l k. mutland rma * Mutland rmak i i. mutland rmak * Mutlanmas na yol amak, mutlanmas n sa lamak. mutlanma * Mutlanmak i i. mutlanmak * Mutlu olmak. mutlu * Mutlulu a eri mi olan, ongun, mes'ut. * Mutluluk veren.

mutlu etmek * mutluluk vermek, bahtiyar etmek. mutlu olmak * mutluluk duymak, bahtiyar olmak. mutluca * Mutlu olmaya yak n. mutluland rma * Mutluland rmak i i. mutluland rmak * Mutlanmas na yol amak, mutlanmas n sa lamak. mutlulanma * Mutlulanmak i i. mutlulanmak * Mutlu bir duruma gelmek, mutlanmak. mutluluk * Btn zlemlere eksiksiz ve srekli olarak ula lmaktan duyulan k van durumu, ongunluk, kut, saadet.

mutluluk ubu u * ktidars zl k sorunu bulunanlara sa l kl cinsel ya ant iin zel olarak tak lan yapay organ.

mutmain

* nanm , gnl kanm , emin olan.

mutmain olmak * inanmak, gnl kanmak. mutsuz * Mutlu olmayan, bedbaht.

mutsuzla ma * Mutsuzla mak i i. mutsuzla mak * Mutsuz duruma gelmek. mutsuzluk * Mutsuz olma durumu, bedbahtl k. muttali * renmi , haber alm , bilgi edinmi .

muttali olmak * bir durumdan haberi olmak, bir durum zerine bilgi edinmek. muttarit muttas f muttas l * Dzenli, tek dze. * Nitelenmi , nitelikli, vas fl . * Biti ik, yan yana olan. * Aral k vermeden, aral ks z, hi durmadan, biteviye.

muvacehe * Yzle me, yz yze gelme. muvacehesinde * (bir durum) Kar s nda, yzne kar . muvafakat * Uygun grme, onama, kabul etme. muvafakat etmek * uygun grmek, onaylamak, kabul etmek. muvaffak * Ba arm , ba ar l (kimse). * Ba ar lm , ba ar l (i ). muvaffak olmak * ba armak, ba ar l olmak; becermek. muvaffakiyet * Ba ar . muvaffakiyetli * Ba ar l . muvaffakiyetsiz * Ba ar s z.

muvaffakiyetsizlik * Ba ar s zl k. muvaf k * Uygun.

muvaf k bulma(ma)k * uygun grme(me)k, kabul etme(me)k. muvaf k olmak * uygun d mek, kabul edilebilir olmak. muvahhit * Tanr 'n n birli ine inanan. muvakkat * Belirli bir zaman sren, srekli olmayan, geici, palyatif. muvakkaten * Az bir zaman sresince, geici olarak, e reti olarak. muvakkit * Gne e bakarak namaz vakitlerini bildiren kimse. muvakkithane * Genellikle byk camilerin yan nda bulunan ve zaman ayarlayan oda. muvasala * Gidip gelme imkn , ula m, eri im.

muvasalat * Bir yere ula ma, varma. muvasalat etmek * varmak, ula mak. muva ah * Akrosti . muvazaa * Dan k, dan kl k.

muvazaal * Dan kl . muvazat * Ko utluk, paralellik. muvazene * Denge. * Dengelemek. muvazeneli * Dengeli, ll. * Davran lar ll olan. muvazenesiz * Dengesiz, lssz. * Ne yapt n bilmeyen, bir sz bir szn, bir davran bir ba ka davran n tutmayan. muvazenesizlik

* Dengesizlik, lszlk. muvazi * Ko ut, paralel. muvazzaf * Bir grev ve hizmetle ykml olan (kimse). * Silhl Kuvvetlerde al an meslekten subay ve astsubaylarla askerlik hizmetini yapan erler. muvazzaf hizmet * Askerlik a na girince erkeklerin yapmakla ykml bulunduklar askerlik grevi. muvazzaf subay * Mesle i askerlik olan subay. muvazzafl k * Muvazzaf olma durumu. muylu * Ba ka bir para iin dnme ekseni grevini yapan, silindir biiminde para. * Bir milin yata nda dnmesini sa layan blm. * Bir top namlusunun iki yan na tutturulan millere verilen ad. muylu yata * Top kunda n n yanlar nda bulunan, silh muylular n gemesi iin a lm delikli blm. muymul * Atmaca ve do ana benzeyen bir tr y rt c ku . muz * Muzgillerden, s cak blgelerde yeti en, bir enekli, ok y ll k bir bitki (Musa sapientum). * Bu bitkinin kendine zg ho kokulu, tatl , besleyici, kal n kabuklu, uzun meyvesi. * -m z / -miz. * stnlk elde etmi , zafer kazanm , yenmi , utkulu. * Zafer kazanm , stnlk elde etmi kimse veya ulus.

-muz muzaffer

muzaffer olmak * stn gelmek, yenmek, zafer kazanmak. muzafferane * stn bir biimde, zafer kazanm a yara r biimde. muzafferiyet * stn gelme, stnlk, zafer kazanma. muzaheret * Destekleme, yard m etme, arka kma. muzahir muzgiller muz r * Sa l bozan, zarar dokunan, zararl . * Yaramaz, cinsel geli meye zararl . * (ocuk iin) Her eyi bozan, kar t ran. * Destekleyen, yard m eden, arka kan. * S cak blgelerde yeti en, zellikle muzlar iine alan bir enekliler familyas .

muz rla ma * Muz rla mak i i veya durumu. muz rla mak * Muz r duruma gelmek. muz rl k * Zararl olma, zararl i veya davran larda bulunma durumu. * (ocuk iin) Zarar verici yaramazl klar. * aka etmekten ho lanan, tak lgan. * Muzibe yak r biimde, muzip gibi. muziple me * Muziple mek i i. muziple mek * Tak lgan davran ta bulunmak. muzipli ine u ramak * aldat lmak, akaya hedef olmak. muziplik * Tak lganl k, yaramazl k. muziplik etmek * bir kimseye aka yollu szler sylemek. muzlim * Karanl k. * Gizli, belirsiz.

muzip muzipe

muzmahil * km , kntye u ram . muztar * Bir i i yapmak zorunda kalan, zorunlu.

muztar kalmak * zorunda kalmak. m * Bkz. m / mi.

mbadele * De i , de i toku . mbadele etmek * de i toku etmek. mbadil * Ba kas n n yerine getirilmi , mbadele edilmi . * Lozan antla mas na gre, Trkiye'de, stanbul d nda oturan Rumlarla de i tirilerek Bat Trakya d ndaki Yunanistan'dan getirilen Trklere verilen ad. mbahase * Konu ma.

mbal a * Abartma, abart . mbal a etmek * abartmak. mbal ac * Abart c . mbal ac l k * Abart c l k. mbal al * Abart l . mbal as z * Abart s z. mbarek * Verimli, bereketli. * Kutlu, u urlu, kutsal. * Be enilen, sevilen eyler iin sylenir. * K z lan, a lan kimse veya eyler iin alay yollu kullan l r. * ok sayg duyulan. mbarek ay * Din bak mdan kutsal say lan, zelli i veya nemi oldu una inan lan ay. mbarek gn * Din bak mdan zelli i ve nemi olan gn (gnler). mbarek olsun! * "hay rl , u urlu olsun" anlam nda bir kutlama sz. mbarek otu * Birle ikgillerden, sar iekli, bir y llk ve otsu bir bitki (Cnicus benedictus). mbareze * ki d man taraftan kan birer ki inin arp mas . mba eret * Bir i e ba lama, giri me. mba ir * Mahkemede duru maya girecekleri ve tan klar a ran, yarg c n emirlerini bildiren, k tlar getirip gtren grevli, a r c . mba irlik * Mba ir olma durumu. * Mba irin grevi. mbayenet * Ayr l k, ba kal k. * Tutmazl k, kar tl k, uyu mazl k. mbe ir * Mu tu veren, mjde getiren (kimse).

mbeyyiz * (yaz lar ) Temize eken kimse. mbrem

* ok gerekli olan, ka n lmaz, vazgeilmez. mcadele * ki taraf aras nda, birbirlerine isteklerini kabul ettirmek iin yap lan zorlu al ma, sava . * Herhangi bir amaca eri mek veya bir kuvvete kar koyabilmek iin bir ki i veya toplulu un gl, srekli abas , sava m. * Hasm n yere sermek iin g s g se yap lan arp ma. mcadele etmek * u ra mak, sava mak, at mak. mcadele vermek * sava vermek, mcadele etmek. mcadeleci * Mcadele etmeyi seven, sava mc . mcahit * Kutsal lkler u runa sava an (kimse), alp eren.

mcahitlik * Mcahit olma durumu. mcamaa * Cinsel ili kide bulunma. mcavir * Yak n kom u. mcazat mcbir * lenen bir sutan tr ceza verme. * Zorlayan, zorlay c .

mcbir sebep * Herhangi bir kimse taraf ndan al nacak nlemlere kar , nne geilmesi olanaks z, borcun yerine getirilmesine engel, borlunun iradesi d nda beklenmedik olaylar. mcehhez * Donanm . * Haz rl kl , haz rlanm . mcehhez olmak * ta mak, kendinde bulundurmak. mcell * Parlat lm , parlak. mcellit * Cilti.

mcellithane * Cilt evi. mcellitlik * Ciltilik. mcerrep * Denenmi , s nanm . mcerret

* Soyut. * Evlenmemi , bekr. * Yal n durum. * Soyut. * Yaln z, ancak. mcessem * Cisim durumunda olan. * (soyut kavramlar iin) Somut bir varl kta tam olarak belirmi olan. mcevher * De erli ss e yas . mcevher kutusu * Mcevherlerin sakland kk kapal kutu. mcevher mahfazas * Mcevher kutusu. mcevher tarih * Divan edebiyat nda, ebcet hesab na gre yaln z noktal harfleri say ld nda sz konusu olay n tarihini gsteren dize veya sz. mcevherat * Mcevherler. mcevherci * De erli ss e yas satan kimse, kuyumcu. mcevhercilik * Mcevhercinin i i, kuyumculuk. mcmel mcrim mcver * Rendelenmi kaba a un, yumurta, peynir, dereotu, tuz, karabiber, taze so an kat larak yap lan bir tr kfte. mtehit mdafaa * Ayet ve hadislere dayanarak yarg ya varan, karar veren din d nr. * Savunma, koruma. * zet olarak anlat lm , k sa ve zl. * Sulu.

mdafaa etmek * savunmak, korumak. mdafaaname * Savunma. mdafi * Savunucu. * Bir davada, davac veya daval n n haklar n savunan (kimse).

mdahale * Kar ma, araya girme. * Bir dava sonucu verilecek olan karar n, dolayl olarak etkileyece i nc ki ilerin davaya kat lmalar . mdahale etmek

* kar mak, araya girmek, el atmak. mdahil * Kar an. * Davaya mdahale eden. mdana * Minnet. mdana etmek * minnet etmek. mdara * Yze glme, yze glclk, dost gibi grnen.

mdara etmek * dost gibi grnmek, yze glmek. mdavi * (hastaya) Bakan. mdavim * Bir yere srekli olarak giden (kimse), gedikli. mdavim olmak * bir yere srekli gidip gelmek. mddei * Dava eden, bir savda bulunan (kimse), savlay c , davac .

mddeialeyh * Daval . mddeiumum * Savc . mddeiumumlik * Savc l k. mddet mddetli * Sreli, sresi olan. mddetsiz * Sresiz, sresi olmayan. mdebbir * Tedbirli. mdekkik * nceleyici. mdellel * Kan tlanm , kan tl . mderris * Ders veren, profesr. * Medresede veya camide retmen. * Sre.

mderrislik

* Mderris olma durumu veya mderrisin grevi. mdevven * Bir araya getirilerek divan durumunda toplanm ( iir vb.). * Bir araya toplanm , dzenlenmi . mdevvenat * Bir araya toplanm eserler. mdevver * Yuvarlak. mdir mdire * Bkz. mdr. * Bayan mdr, bayan ynetmen.

mdiriyet * Bkz. mdriyet. mdrik mdrike mdrir mdr * dare eden, yneten, ynetmen, direktr. mdr muavini * Bkz. mdr yard mc s . mdr yard mc s * Mdrn i lerine yard m eden, yoklu unda yetkileri zerine al p i leri yneten kimse. mdriyet * Mdrlk. mdrlk * Ynetmenlik, direktrlk. * Ynetmenin, mdrn makam . mebbet * Sonu olmayan. * Ya d ka sren, mr boyunca olan. meccel * leriye at lm , ertelenmi . meddep * Uslu, terbiyeli, edepli. mellefat mellif * Yaz l eserler. * Kitap yazan veya kitap haz rlayan, bir eseri ortaya koyan ve eserin sahibi olan kimse, yazar. * Anlam , akl ermi . * Anl k. * drar art ran, idrar sktrc.

memmen * Sa lanm , emniyete al nm , gvenilir. mennes messes * Kurulu, kurulmu . messese * Kurulu , kurum (I). * Kurum (I). * Bir toplumda baz sorunlar n zmlenebilmesi iin uygulanan yntem. * Di il.

messesele me * Kurumla ma. messesele mek * Kurumla mak. messif * zc, znt veren. * Ho a gitmeyen, kt (olay, durum). * Dokunakl . * Etkili, sonulu. * Etken.

messir

messir olmak * etkilemek. messiriyet * Etkinlik. messis * Kurucu.

meyyide * Yapt r m, yapt rma gc. mezzin * Namaz vakitlerini bildirmek iin ezan okuyan din grevlisi.

mezzinlik * Mezzin olma durumu veya mezzinin grevi. mfekkire * D nme yetisi veya gc. mferrih * a c , ferahl k verici. mfessir * K sa ve anla lmas g bir metni a klayan, a kl a kavu turan, metnin anlam ve amac stnde yorumda bulunan (kimse). * Kur'an' yorumlayan (kimse). mfetti * Bir kurulu taki i lerin konu ve tzklere uygun olarak yrtlp yrtlmedi ini denetleyen kimse. mfetti lik

* Mfetti in grevi veya makam . mfit * Yararl , faydal . * Anlatan, ifade eden. mflis * Bir i te btn paras n bat rm , batk n, ifls etmi . mfredat * Bir btn olu turan bireyler, ayr nt lar.

mfredat program * Bkz. retim program . mfret mfrez * Bir btnden ayr lm . mfreze * Trl asker grev ve hizmetlerin yap lmas iin, kk birliklerden, belli bir kurulu a ba l kalmadan geici olarak olu turulan gruplara verilen ad. mfrit mfritlik mfsit mft * Bedava, bele . mftehir mfteri mft mftlk * Mft olma durumu. * Mftnn grevi veya makam . mge * nci ie i. mhendis * Mhendislik mesle inden olan kimse. mhendishane * Osmanl Devletinde mhendis yeti tiren yksek okul. mhendislik * Yol, kpr, yap , makine, gemi ve uak yap m vb. ile maden, su ve elektrik i leri gibi bay nd rl k ve zanaatla ilgili teknik al malardan birini konu edinen meslek. * Bir eyi vn bilerek onunla sevinen, vnen, iftihar eden. * Karac , kara alan, iftirac . * l ve ilelerde Mslmanlar n din i lerine bakan grevli. * A r . * A r olma durumu. * Ara bozucu, kar t r c , fesat , mnaf k. * Tekil.

mheyya

* Haz r.

mheyyi * Co turucu, heyecan verici. mhim * nemli.

mhimmat * Sava gereleri, cephane. mhimseme * Mhimsemek i i. mhimsemek * nemsemek, nem vermek. mhimsemezlik * nem vermemezlik. mhlet * Bir i in yap lmas veya bir borcun denmesi iin gsterilen sre, vade, mehil. mhlet istemek * bir i in yap lmas , tamamlanmas iin belirli bir sre verilmesini istemek. mhlet vermek * (bir i veya bor iin) belirli bir sre tan mak. mhlik mhliye * Adana blgesinde yeti tirilen ve yapraklar sebze olarak kullan lan bir bitki (Corchlorus olitorius). mhmel mhre * B rak lm , bak lmam , ilgisizli e u ram . * Her tr yuvarlak ey, kk top. * Cam boncuk. * K da yumu akl k, parlakl k ve dzlk vermek iin kullan lan camdan ara. * Deniz bce i kabu u. * Demirci ekici. * Y lan n ba nda bulunan taca benzer k nt . * Baz av hayvanlar n ekmek iin kullan lan rtkan ku . * ldrc, tehlikeli.

mhreleme * Mhrelemek i i. mhrelemek * K d mhre ile cillamak, parlatmak, dzeltmek. mhreli * Mhre ile cillanm .

mhresenk * Alaca somaki, balgam ta . * Ssleme nak lar n ve yald zlar mhrelemekte kullan lan ara.

mhrsleyman * Kuzey Anadolu 'da orman ve al l klar alt nda bulunan, 30-80 cm. yksekli inde, tysz, ok y ll k ve otsu bir bitki (Polygonatum multiflorum). mhtedi mhr * Dnme.

* Bir kimsenin, bir kurulu un ad n n veya unvan n n tersine kaz l bulundu u, metal, lstik gibi eylerden yap lm ara, damga, ka e. * Bu arala bas lan ve imza yerine geen ad. mhr basmak * mhrlemek. mhr gzl * Koyu renkte, iri, be enilen gzleri nitelemek iin kullan l r. * Sevgili. mhr kazmak * bir metal zerine, bir kimsenin, bir kurulu un ad n , unvan n ters olarak kaz mak. mhr kimde ise Sleyman odur * bir i te yetki kimde ise kuvvet ondad r. mhr mumu * stne mhr bas lan ve bal mumu ile reineden yap lan genellikle k rm z renkli madde. mhr pensi * Elektrik, su ve do algaz sayalar n mhrlemek amac yla bir kur un paras n n teller zerine tutturulup s k t r lmas iin kullan lan ara. mhrc * Mhr kaz yan kimse.

mhrclk * Mhrc olma durumu. * Mhrcnn grevi veya zanaat . mhrdar * Devlet byklerinin mhrlerini ta mak ve gereken k tlar mhrlemekle ykml grevli. mhrleme * Mhrlemek i i. mhrlemek * Bir yaz , belge vb.nin do rulu unu veya kabul ve onay n belirtmek amac ile alt na mhr koymak, mhr basmak. * (yetkili makamlara) A l rsa, belli olsun diye bir eyin zerine yap t r lan k rm z muma mhr basmak. * Yasalara, ahlk veya sa l k kurallar na ayk r grlen i veya e lence yerlerinin al mas n durdurmak amac yla, kap s n n a lmas n engellemek iin uygun yere mumu yap t r p, zerine mhr basmak, kapatmak. mhrlenme * Mhrlenmek i i. mhrlenmek * Mhrlemek i i yap lmak, mhr basmak. mhrletme * Mhrletmek i i. mhrletmek

* Mhrlemek i ini yapt rmak. mhrl * Mhr bas lm . * Mhrle kapat lm . mhrsz * Mhr olmayan. * Mhr bas lmam olan. mjde * Sevindirici haber, mu tu. * Mu tuluk. * Sevindirici haber verilece i zaman sylenir. mjde ko turmak * bir mu tuyu bir kimseye ivedilikle ula t rmak. mjde vermek (veya gtrmek) * bir kimseye sevindirici, mutlu bir haberi ula t rmak. mjdeci * Mu tucu. * nc.

mjdeleme * Mu tulama. mjdelemek * Mu tulamak. mjdelenme * Mu tulanma. mjdelenmek * Mu tulanmak. mjdeli mjdelik mkfat * Mu tulu. * Mu tuluk. * dl. * De erlendirici, sevindirici davran .

mkfat almak * dl almak. mkfaten * Mkfat olarak. mkfat n grmek * herhangi bir olumlu davran n, zverinin, s k nt n n iyi sonucunu elde etmek. mkfatland rma * dllendirme. mkfatland rmak * dllendirmek.

mkleme * Kar l kl konu ma. mkedder * zgn, ac l , zntl, kederli. mkedder olmak * zlmek, kederlenmek. mkellef * Bir eyi yapmak zorunlulu u olan, ykml. * Eksiksiz, zenli bir biimde yap lm . * Vergi vermekle ykml olan kimse veya kurulu .

mkellefiyet * Ykm, ykmllk. mkemmel * Eksiksiz, kusursuz, tam yetkin. mkemmelen * Eksiksiz, kusursuz olarak. mkemmeliyet * Mkemmellik. mkemmellik * Eksiksiz, kusursuz, tam, yetkin olma. mkerrer * Tekrarlanm , yenilenmi .

mkerreren * Tekrarlanarak, tekrar edilmi olarak. mkevvenat * Yarat klar n btn. mkeyyifat * Keyif verici, uyu turucu maddeler. mkrim * kram eden, konuksever, ikramc , a rlayan.

mktesebat * Edinilen, kazan lan bilgiler. mktesep * Kazan lm , edinilmi . mlhaza * D nce. mlhaza yapmak * d nmek. mlhazat * D nceler. mlhazat hanesi * Bir ey hakk ndaki d ncelerin yaz ld yer.

mlhazat hanesini a k b rakmak * bir kimse hakk nda kesin bir kan ya varamayarak zamanla ortaya kacak geli meleri beklemek. mlhham * i man. mlkat * Bulu ma, gr me. * Rportaj. * Bir i e al nacak ki iler aras ndan seim yapabilmek amac yla kendileriyle kar l kl konu ma, gr me. mlkat vermek * (belli bir konuda) konu mak, deme vermek. mlkat yapmak * bir kimsenin bir konu veya sorunla ilgili gr lerini almak. mlki * Bulu an, kavu an, gr en.

mlki olmak * bulu mak, kavu mak, gr mek. mlyemet * Yumu ak huyluluk, uysall k. * Ba rsaklar n yumu akl . mlyim * Uygun, ho grlebilir. * Yumu ak huylu. * Pekli i olmayan.

mlyimlik * Mlyim olma durumu. mlz m * Bir i e girmek iin bir sre paras z olarak o i e devam eden. * Te men.

mlemma * Alaca renkli, renk renk. * M sralar ndan her biri ba ka dille yaz lm iir. * Bula m , s vanm . mlevven * Renk renk, renkli. mlevves * Kirli, pis. * Kar k, dzensiz. mleyyin * Yumu akl k veren, yumu at c . * Ba rsaklar bo altan, d k n n d ar kmas n kolayla t ran il. * Varl kald r lan, kapat lan. * Bir btne sonradan kat lm olan, eklenmi . * Bir asker karargh nda subay yard mc s .

mlga mlhak

mlhak bte * Bkz. katma btesi. mlhakat * Bir btne kat lanlar, ekler. * Bir merkeze ba l olan yerler. * e do mu , birinin iine do mu , esinlenmi .

mlhem

mlhem olmak * esinlenmek. mlhit * Tanr s z. * Do ru yoldan km . * Ev, dkkn, arazi gibi ta nmaz mal. * Devletin egemenli i alt nda bulunan topraklar n btn, lke. * Vak f olmay p do rudan do ruya birinin mal olan yer veya yap . * Bir lkeyle ilgili olan. * lke ynetimine ili kin. * Asker s n f d nda kalan. mlk idare * Yerel ynetim. mlk idare amiri * Yerel ynetimlerde en yksek devlet memuru. mlkiye * Asker olmayanlar s n f . * Siyasal bilgiler okulu.

mlk

mlk

mlkiye idadsi * darecilik renimi yap lan okul, lise. mlkiye mektebi * Siyasal Bilgiler Fakltesinin eski ad . mlkiye memuru * Sivil devlet grevlisi. mlkiye mfetti i * Sivil devlet mfetti i. mlkiyeli mlkiyet mlteci mltefit * Gler yz gsteren, ho davranan. mltezim * Siyasal Bilgiler Fakltesi rencisi veya bu faklteyi bitirmi ki i. * yelik. * Ba ka bir lkeye veya yere s nm olan kimse, s n k.

* Keseneki, kesimci. mltipleks * Ayn zamanda, ayn hat zerinde birok ileti im sa layan veya bu zellikte olan (alet). mmanaat * Engel olmak, kar koymak. mmanaat etmek * kar koymak, engel olmak. mmarese * Al ma, yatk nl k, el yatk nl . mmas * Dokunan, temas eden. * Te et. mmasil * Benzeyen, and ran. mmbit * Verimli, bitek.

mmessil * Temsilci. mmessillik * Temsilcilik. mmeyyiz * yiyi, kty, do ru ve yanl ay ran, seen. * Ay rtman. * Yaz lar beyaz k da temize eken kimse. mmeyyizlik * Ay rtmanl k. * Mmeyyizin grevi. mmin * nanan, inanl , imanl , mutekit. * Mslman.

mminlik * Mmin olma durumu. mmkn * Muhtemel, olabilir, olas . mmkn mertebe * Olabildi ince, yapabildi i kadar. mmkn olmak * imkn bulunmak. mmtaz mmteni * Bir eyi yapmaktan ekinen, ka nan. * Olamaz, olmayacak. * Sekin.

mnacat

* Tanr 'ya yakarma, yakar . * Divan edebiyat nda Tanr 'y ven iir tr veya iirin bir blm. * Kamuya duyurulmak istenilen eyleri yksek sesle haber vermeyi i edinmi olan kimse. * Arabozan, blc, kar t r c , fesat , mfsit.

mnadi mnaf k

mnaf kl k * Arabozanl k. mnakalt * Ula t rma. mnakale * Ula m. * Bir eyi bir yerden bir yere aktarma. mnakasa * Eksiltme. mnaka a * Tart ma. mnaka a etmek * tart mak. mnaka a gtrmemek * tart maya yer vermeyecek biimde kesin olmak. mnaka al * Mnaka as olan, iinde veya zerinde mnaka a edilen. mnasebat * lgiler, ili kiler. mnasebet * li ik, ili ki, ilinti. * ki ey aras ndaki uygunluk. * Sebep, vesile, gereke, neden. mnasebet almak (veya almamak) * uygun d mek (veya uygun olmamak, yak ks z olmak). mnasebet d mek * uygun bir durum ortaya kmak. mnasebet kurmak * iki ey aras nda ili ki bulmak, yak nl k grmek. mnasebete girmek * tan ma yolu amak, ili ki kurmak. * cinsel yakla mda bulunmak. mnasebeti d mek * s ras gelmek. mnasebetini getirmek * s ras n getirmek.

mnasebetiyle * Dolay s yla, sebebiyle, itibar yla, ilgisinden dolay . mnasebetli * li i i olan, ili kili. * Uygun, yak k alan. mnasebetli mnasebetsiz * Yak k als n almas n, yerli yersiz. mnasebetsiz * Uygun olmayan, yak ks z, irkin. * Ters, aksi. * Yak ks z i gren, s ra, sayg gzetmeyen (kimse). mnasebetsizlik * Mnasebetsiz olma durumu veya mnasebetsiz davran , sayg s zl k. mnasebette bulunmak * ili kisi olmak. * ili ki kurmak. * cinsel ili kiyi gerekle tirmek. mnasip * Uygun, yerinde. * Be enilen, ho a giden, uygun.

mnasip bulmak * uygun oldu unu, yerinde grld n kabul etmek. mnasip grmek * uygun ve yerinde bulmak. mnavebe * Nbetle me, ke ikleme. mnavebe ile * nbetle e, nbetle, s ra ile. mnazaa * A z kavgas , eki me, mnaka a. * ki taraf aras ndaki kavga, d manl k.

mnazara * Bir konu zerinde, belli kural ve yntemlere uyularak yap lan tart ma. * Divan edebiyat nda z t varl klar ve kavramlar aras ndaki kar tl anlatan yaz tr. mncer * Bir yana do ru ekilip srklenen.

mncer olmak * ...-e dklmek, -e varmak. mndemi * Bir eyin iinde var olan, bulunan, sakl olan. * kin. mndericat * indekiler. mnderi * Bir eyin iinde yer alm .

mnebbih * Uyar c . mneccim * Y ld zlar n durum ve hareketlerinden anlam karan kimse, y ld z falc s , astrolog. * Gk bilimci, astronom. mneccimba * Saray hizmetinde bulunan bilginlerden gk bilimiyle u ra anlara verilen unvan. mneccimlik * Y ld z falc l , astroloji. * Mneccimin makam . mnekkit * Ele tirmen, ele tirici, ele tirmeci. mnekkitlik * Ele tirmenlik, ele tirmecilik. mnevver * Ayd n. * Ayd nlat lm . mnezzeh * Temiz, ar ; uzak. mnfail * Gcenmi , al nm , k rg n. * Edilgin.

mnferiden * Tek ba na, yaln z olarak. mnferit * Tek, ayr , kendi ba na olan ey.

mnfesih * Bozulmu , da lm , feshedilmi . mnhal * Bo olan, a k bulunan (memuriyet vb.), bo , a k. * Erir, eriyebilen, zlen. * E ri. * Bir tarafa sapm , do rulu unu yitirmi .

mnhani mnharif

mnhas r * Bir kimse veya bir ey iin ayr lm , mahsus. * S n rlanm , s n rl . mnhas ran * Yaln z, zellikle. mnhat * ngin, alak. mnhezim

* Bozguna u ram , bozulmu , yenilmi . mnkesir * K r lm , k r k. * K rg n, gcenmi . mnkir * nkr eden, kabul etmeyen. * Tanr 'n n varl na inanmayan. mn eat * Sanatl dz yaz veya mektuplar n topland dergi. * Kaleme al nm , yaz lm eyler. mn i * Mektup trnde usta ve ba ar l olan, in as gl (kimse). mntahabat * Semeler. mntahap * Seilmi , seme. mntahip * Semen. mnteha * Son. * Sona ermi , bitmi . mntehir * Kendini ldren, intihar eden. mntesip * Bir yere, birine ba lanm , kap lanm , intisap etmi olan. * lgisi bulunan, ilgili. * Yayg n, yay lm . * (gazete, dergi vb. iin) Yay mlanan, yay mlanm olan. * Topluluktan kaan, yaln z ba na kalmay seven. * Belirsiz. * A k ve seik olmadan.

mnte ir

mnzevi mphem

mphemiyet * Belirsizlik. mphemlik * Belirsiz olma durumu. mptedi * Bir ey renmeye yeni ba layan, ba lay c . mptel * Kt al kanl klar olan, d kn; merakl . * Tutulmu . * k, vurgun.

mptel olmak * al mak, d kn olmak, tutulmak. mptezel * Sayg nl n yitirmi . * oklu undan dolay de erini yitiren, de ersiz. * Ba vuru. * Dan ma. * Herhangi bir eserden yararlanma.

mracaat

mracaat etmek (veya mracatta bulunmak) * ba vurmak. mracaat * Ba vurucu. mradif * Anlamda , e anlaml . mrai mrailik * kiyzl. * kiyzllk.

mrdesenk * Do al kur un oksit, PbO. mrdm * Mrdm eri i. mrdm eri i * Reeli veya ho af yap lan bir cins kk ve kara erik. mrdmk * Baklagillerden, yaz n ekilen bir y ll k otsu bir bitki (Hyrus sativus). mrebbi * E itici.

mrebbiye * Kendisine bir ocu un e itim ve bak m verilmi olan kad n. mrebbiyelik * Mrebbiye olma durumu. * Mrebbiyenin grevi. mreccah * Bir ba kas ndan daha ok be enilip tercih edilen, stn grlen, ye , ye rek. mreffeh * Refah ve varl k iinde ya ayan, gnenli.

mreffehen * Gnenle, s k nt s z bir biimde, bolluk iinde. mrekkebi kurumadan bozmak * karar, szle me, anla may yaz lmas ndan ok k sa sre sonra bozmak. mrekkep

* Yaz yazmak, desen izmek veya basmak iin kullan lan, trl renklerde s v madde. mrekkep * Birle mi , birle ik. * -den olu mu , -den olma. mrekkep bal * Kafadan bacakl lardan, l man ve s cak denizlerde ya ayan, eti yenen, kendini korumak iin siyah renkli bir s v salarak suyu buland ran bir yumu aka, supya (Sepia officinalis). mrekkep olmak * ...den olu mak. mrekkep yalamak * renim grmek. mrekkep yalam * renim grm , kltrl. mrekkepi * Mrekkep (I) yapan veya satan kimse. mrekkepleme * Mrekkeplemek i i. mrekkeplemek * Mrekkep srmek, mrekkep dkerek veya damlatarak bir yzeyi lekelemek. mrekkeplenme * Mrekkeplenmek i i. mrekkeplenmek * Mrekkep srlmek, dklmek veya damlat lmak. mrekkepli * Mrekkep srlm , dklm veya damlat lm olan. * ine mrekkep konularak kullan lan. mrettebat * Gemi, uak gibi ta tlarda i ba ndaki grevli olan ki iler. mrettep * Dizilmi , dizili. * Gizli bir amala dzenlenmi , yap lm (i ). * Sonradan dzenlenmi , derlenmi . * Dzenleyen, haz rlayan, s raya koyan. * (bas m evinde) Dizgici. mrettiphane * Bir bas m evinde dizgicilerin al t blm. mrettiplik * Dizgicilik. mrevvi mrit * Bir d ncenin taraftar veya yay c s . * Bir tarikat eyhine ba lanarak ondan tasavvufun yollar n renen, onun do rultusunda ilerleyen kimse.

mrettip

mritlik mr it

* Mrit olma durumu. * Do ru yolu gsteren, k lavuz. * Mritlerine tasavvufu reten, s rlar ve gerekleri gsteren tarikat eyhi. * lm , gebermi (hayvan).

mrt

mrt olmak * lmek, gebermek. mrteci mrtefi * Yeni dzene kar direnen gerici. * Ykselen, yksek bir yere km olan. * Yksek, yce. * (para, kazan kar l olarak) Kt, uygunsuz i ler eviren. * R vet yiyen, yiyici.

mrtekip

mrtesem * z d m, projeksiyon. mrtet mrur * Geme, bir taraftan girip di er taraftan kma. * Geip gitme, sona erme. mruriye * Gemelik. mruruzaman * Sre a m , zaman a m . mrvvet * Bir ailede ocuklar n do umu, snneti, evlili i, iyi bir greve gemeleri gibi olaylardan duyulan mutluluk, sevin. * Yi itlik, mertlik. * yilikseverlik, cmertlik. mrvvetini grmek * (anne, baba iin) ocuklar n n sevinli gnlerini grerek mutluluk duymak. mrvvetli * nsanl olan, iyiliksever, insaniyetli. mrvvetsiz * nsanl olmayan, insaniyetsiz. mrver * Han meligillerden, yapraklar kar l kl , demet durumundaki beyaz ieklerinden hekimlikte yararlan lan, meyvesi zeytine benzer bir a a k (Sambucus nigra). msaade * zin, icazet, ruhsat. * Elveri li, uygun olma durumu. * Mslmanl b rak p ba ka bir dine gemi olan (kimse).

msaade etmek (veya buyurmak) * izin vermek. * gei iin yol vermek, yol amak. * elveri li, uygun olmak. msabaka * Yar , yar ma, kar la ma. msabakaya girmek * yar mak, yar maya kat lmak. msab k * Yar mac , yar .

msademe * Silhl iki grup aras ndaki k sa at ma, arp ma. * U ra ma. msadere * lenen bir su kar l olarak, sulunun mal n n btn veya bir blm stndeki sahipli ine son verilmesi ve bu sahipli in bir ba ka kurulu a devredilmesi. * Tanzimat'tan nce herhangi bir ki iye ait mallara, padi ah ad na el konulmas . msadere etmek * bir eye kanun olarak el koymak. msadif msait * Uygun, elveri li. * Flrt etmeye haz r olan, kolayca flrt edebilen (kad n). msakkafat * zeri damla rtlm olan yap lar. msamaha * Ho gr, tolerans. * Grmezlikten gelme, gz yumma. msamahakr * Ho grl davranan, toleransl . msamahakrl k * Ho grlk. msamahal * Ho grl, toleransl . msamahas z * Ho grs olmayan. msamahas zl k * Ho grszlk, toleranss zl k. msamere * Okullarda rencilerin sundu u, program nda ko uk, oyun, gibi gsterilenlerin yer ald e lence. * o unlukla ak am toplant s , ak am e lencesi. msavat * E itlik, denklik. * Rastlayan.

msavat l k * E itilik. msavats z * E it olmayan. msavats zl k * E itsizlik. msavi * E it, denk. msbet ilimler * Pozitif bilimler. msebbip * Bir eyin olmas na, yap lmas na sebep olan, yol aan (kimse veya ey). mseccel * Kt e geirilmi , tescil edilmi , sicilli.

mseddes * Alt gen. * Divan edebiyat nda her bendi alt m sradan olu mu naz m biimi. msekkin * Yat t r c . msellem * nkr edilemeyen, kar k lamayan, sz gtrmez. mselles * gen. * blmden olu an, l. * Kokteyl trnden kar k bir iki. * kere dam t larak yap lm zel bir arap.

msellesat * Trigonometri. msellim mselsel * Osmanl Devletinde eyalet ve sancakta ynetimi elinde bulunduran ki ilere verilen ad. * Birbirine ba l olan, art arda zincirleme olarak gelen.

msemma * Ad verilmi , ad olan. msemmen * Sekiz blmden olu an, sekizli. * Sekizer m sral bentlerden olu an iir. msevvit * Msvedde yapan kimse, ktip. * Taslak yapan kimse. mshil * Ba rsaklar al t r p temizleyen, d k n n kolayl kla d ar at lmas n sa layan il. mskirat

* Sarho eden eyler, alkoll ikiler. Mslim * Mslman. Mslman * slm dininden olan kimse. * Dine ba l , dindar. * Do ru, haktan ayr lmaz kimse. Mslman adam * Do ruluktan ayr lmaz, drst, hakyemez adam. Mslman mahallesinde salyangoz satmak * Bkz. krler mahallesinde ayna satmak. Mslmanla t rma * Muslmanla t rmak i i, slmla t rma. Mslmanla t rmak * Bir toplulu u veya bir kimseyi slm dinine sokmak, slmla t rmak. Mslmanl k * Hz.Muhammed'in yayd din, slm dini, slml k, slmiyet. * Mslman olma durumu. * Mslman toplulu u. msmir * Yararl , verimli. * Sonu veren. * Olumlu. * Pozitif.

mspet

mspet ilimler * Pozitif bilimler. msrif * Tutumsuz, savurgan. msriflik mstacel * Tutumsuzluk, savurganl k, israf. * Acele yap lmas gereken, ivedi, evgin.

mstacelen * abuk olarak, ivedilikle. mstaceliyet * vedilik. mstafi msta ni * Kendi iste iyle i inden ekilmi , istifa etmi . * Elinde olanla yetinen, doygun. * Nazl davranan.

mstahak * Hak etmi , hak kazanm , ly k.

* Bir kimsenin ly k oldu u dl veya ceza. mstahak olmak * hak kazanmak, ly k olmak. mstahdem * Hizmette bulundurulan (kimse), hizmetli, odac , hademe. mstahkem * Belirtilmi , tahkim edilmi , sa lamla t r lm . mstahkem mevki * Trl savunma tesislerini kapsayan blge. mstahsil * retici, yeti tirici. mstahzar * Kullan ma haz r duruma getirilmi , haz rlanm . * nceden haz rlanarak eczahanede bulundurulan haz r il. mstahzarat * Eczahanelerde haz r olarak bulundurulan illar. mstait mstakar * Do u tan yetenekli, kabiliyetli olan. * stikrar bulmu , durulmu . * Karar k l nan, yerle ilen yer.

mstakbel * leri bir tarihte beklenen, gelecek. * Gelecek (zaman), istikbal. mstakil * Ba ms z. * Kullan ynnden ba ka bir yap ile ba lant s olmayan. * Kullan ynnden belli ki i veya ki iler iin ayr lm olan.

mstakim * Do ru, do ruluktan a mayan. * Do rulu. mstamel * Kullan lm olan. * Yeni olmayan, eski. mstantik * Sorgu yarg c . mstantiklik * Sorgu yarg l . mstear * E reti olarak al nm , takma. * Klsik Trk mzi inde bir makam. mstebat * Olaca san lmayan, uzak grlen. mstebit

* Hkm alt nda bulunanlara sz hakk ve davran zgrl tan mayan, zorba, despot. mstebitlik * Mstebit olma durumu veya mstebite davran , zorbal k, despotluk. mstecir mstefit * Kira kar l nda bir yeri tutan kimse, kirac . * Yararlanma.

mstefit etmek * yararland rmak. mstefit olmak * yararlanmak, faydalanmak. mstehase * Fosil, ta l. mstehcen * A k sa k, edebe ayk r , yak ks z. mstehcenle me * Mstehcenle mek i i veya durumu. mstehcenle mek * Mstehcen duruma gelmek. mstehcenlik * Mstehcen olma durumu. mstehlik * Tketici. mstehzi * Alayc .

mstekreh * ren. mstelzim * Gerektiren. * Gerekli olan, gereken. mstemirren * Ara vermeden, srekli olarak. mstemleke * Smrge. mstemlekeci * Smrgeci. mstemlekecilik * Smrgecilik. msteniden * Dayanarak. mstenit * Dayanan, yaslanan.

mstenkif * Oy vermekten veya bir karara kat lmaktan ekinen, ekimser. mstensih * stinsah eden, suret karan kimse. * (yaz lar ) o altma makinesi, teksir makinesi. msterih * Btn kayg lardan kurtulup gnl rahata kavu an, ii rahat olan.

msterih olmak * ii rahat olmak, kayg dan kurtulmak. mstesna * Bir btnn veya kural n d nda olan, kural d , az. * Benzerlerinden stn olan, benzerleri az bulunan. * Ayr cal , ayr tutulan, ayr k. * D ndaki, ayr tutularak, hari. mste ar * Kendisinden bilgi al nan, kendisine dan lan kimse. * Bakanl klarda, eliliklerde bakan veya byk eliden sonra gelen en byk ynetici.

mste arl k * Mste ar olma durumu. * Mste ar n grevi veya makam . mste rik * Do u bilimci, arkiyat , oryantalist. mstevi * Her yeri ayn dzeyde olan, dz. * Dzlem. * Bir yeri istil eden, ynetimi alt na alan (kimse, devlet, ordu vb.). * Salg n. * o almas istenilen, artm . * Her dizesine bir kk dize eklenmi divan edebiyat naz m tr.

mstevli

mstezat

msvedde * Yaz tasla , karalama. * Bir eyin kt benzeri. msvedde defteri * Karalama defteri. msveddelik * Msvedde yapmaya elveri li. msveddelik k t * Karalama iin kullan lan k t. -m * Bkz. -m / mi .

m abehet * ki ey aras nda benzerlik, benze lik.

m abih

* Aralar nda benzerlik olan, benzer, benze .

m ahede * Grme. * Gzlem. m ahede etmek * gzlemlemek. m ahhas * Somut, konkre. m ahit * Bir eyi gren, gzleyici. * Gzlemci.

m areket * Ortakl k, ortakla ma. m areket etmek * ortakla a al mak. m areket fiili * te fiili. m arnileyh * (bir kimse iin) Ad geen, ad an lan ki i. m avere * Dan ma, dan . m avir * Dan man.

m avirlik * Dan manl k. m ebbeh * Bir eyle aras nda benzerlik bulunan, benzetilen. m ekkel * Biim verilmi . * ri, gsteri li. m erref * Onur verilerek yceltilmi .

m erref olmak * onurlanmak, onur kazanmak, ereflenmek. m evve * Belirsiz, kar k, dzensiz. m evvik * Arzusunu o altan, iste ini art ran. * Ayartan, k k rtan, nayak olan. m fik * Sevecen, efkatli. m ir

* Mare al. m ir * Yaz ile bildiren, haber veren. * Gsterge. m irlik * Mare allik. m kilt karmak * yapmakta bulundu u i i gle tirecek durumlar yaratmak. m kl * G, zor, etin. * Engel, glk, zorluk. * Glk, glkler, zorluklar.

m klt

m klt ekmek * zorluk, glk iinde kalmak. m kltl * Gl olan, zorluk iinde olan. m kle * Ba bozumuna yak n bir zamanda yeti en, kal nca kabuklu, iri ve uzun taneli bir zm.

m klle me * M klle mek i i veya durumu. m klle mek * M kl duruma girmek, gle mek, zorla mak. m klpesent * G be enen, titiz. m rik m tak * Tanr 'ya ortak ko an. * Ba ka bir kelime veya kkten tremi , km . * Trev. * zleyen, grece i gelen. * Bir ey iin ok istek gsteren, istekli. * tahl . * Yak nan, s zlanan, ikyeti.

m tak m tehi

m teki

m teki olmak * yak nmak, ikyeti olmak. m temilt * Herhangi bir yap ya gre ayr bir i levi bulunan blm veya yap , eklentiler. m terek * Ortak.

* Birlik. * Ortakla a, el birli iyle yap lan veya haz rlanan. m terek bahis * At yar lar nda, en az iki ko uda yar an hayvanlardan birinin kazanmas na ba lanan talih oyunu. m tereken * Ortakla a, birlikte, el birli iyle. M teri m teri * Erendiz, Jpiter. * Al c , hizmet gren ve kar l nda cret deyen kimse.

m teri hizmeti * M teriye verilen hizmet. mt'a * Geici kazan. * Geici olarak yap lan nikh. mt'a nikh * Baz yerlerde kad na verilen para kar l nda yap lan geici nikh, evlenme. mtala * Okuma, ders al ma. * rdeleme, mzakere, gr , ett. * D nce, oy.

mtala etmek * okumak. * zerinde d nmek, iyice incelemek. mtalada bulunmak * gr veya d nce ileri srmek. mtareke * Sava an taraflar n ate i belli bir sre iin kesmesi, ate kes, b rak ma.

mteaddit * ok, birok. mteaffin * Koku uk, pis kokulu. mteahhit * Ba kas yla ilgili bir i i yapmay zerine alan kimse, stenci. mteahhitlik * stencilik. mteakiben * Sonra, arkadan, ard s ra. mteakip * Arkadan gelen, ard sonra gelen. * Sonra.

mtealiye * Deneystclk, transandantalizm.

mteallik

* li kin, ilgili.

mteammim * Yayg n duruma gelmi , genelle mi . mtearife * Aksiyom, belit. mtebahhir * Geni , derin bilgisi olan. mtebaki * Geri kalan, kalan.

mtebasb s * Yaltak, yaltaklanan, yaltak . mtebeddil * De i en. * Karars z. mtebessim * Glmseyen, gle. mtecanis * Ba da k, homojen. mtecasir * Yeltenen, cret eden. mtecaviz * Sald rgan, sald r c , sata kan. * ...-den ok.... -i a an. mtecessis * Gizliyi arayan, gizliyi gzetleyen. mtedair * Ait, iin, dolay , zerine, ... ile ilgili. mtedavil * Tedavlde bulunan, elden ele gezen. mtedavil sermaye * Bkz. dner sermaye. mtedeyyin * Dindar. * Belli bir dini kabul etmi . mteessif * zlen, ac nan, yerinen, esef eden. mteessif olmak * zlmek, ac nmak, yerinmek, esef etmek. mteessir * zlm , zntl. * Etkilenmi . mteessir olmak

* zlmek. * etkilenmek. mtefekkir * D nr. mtefennin * Fen bilgini. mteferrik * Ayr lm , da n k. mteferrika * Kk giderler iin ayr lan para. * Gvenlik kurulu lar nda pheli kimselerin ilgili yerlere gnderilmek iin geici olarak bar nd r ld klar blm. * Padi ah, vezir ve daha ba ka devlet byklerinin yan nda, trl hizmetlerde al an kimse. mtegallibe * Zorba, zorba tak m . mtehakkim * Hkim olan, hkmeden. * Zorbal k eden, hkmn zorla yrten. mtehammil * Dayan kl grnml. mteharrik * Yer de i tirebilen, oynar, devingen, hareketli. * leyen, al an. mtehass s * Uzman. mtehass sl k * Uzmanl k. mtehassis * Duygulanm . mtehassis etmek * bir kimseyi duyguland rmak. mtehassis olmak * herhangi bir sebeple duygulanmak. mtehavvil * De i ken, karars z. mtehayyir * a m , a rm olan. mtehevvir * fkeli, k zg n. mteheyyi * Heyecana kap lm , heyecanl . mtekabil * Kar l kl .

mtekabiliyet * Kar l kl olma durumu. mtekabiliyet esas zerine * kar l kl olarak. mtekait * Emekli. mtekmil * Olgunla m , geli mi , geli kin. mteksif * Yo unla m , koyula m , deri ik. mtekebbir * Kibirli, kendini be enmi . mtekellim * Syleyen, konu an. * Teklik birinci ki i. mtelezziz * Lezzet bulan, tat alan, mutlu olan, ho lanan. mtelezziz olmak * lezzet duymak, tat almak, mutlu olmak. mtemadi * Srekli, aral ks z. mtemadiyen * Ara vermeden, srekli olarak, biteviye. mtemayil * stekli grnen, e ilimi olan. mtemayiz * Kendini gsteren, sivrilen. mtemekkin * Yerle mi olan, yerle ik. mtemerkiz * Deri ik, mteksif. mtemmim * Tamamlayan, btnleyen, bitiren. * Btnler. * Tmle. mtenak s * Azalan, eksilen. mtenak z * eli kili, at k, eli ik. mtenasip * Orant , oranl , uygun. mtenavip * Alma k.

mtenaz r * Bak ml , simetrik. mtenebbih * Akl n ba na toplam , ak llanm , uslanm . mteneffir * renmi , tiksinmi . mtenekkir * K l k de i tiren, takma ad kullanan, kendini tan tmak istemeyen. mtenekkiren * K l k de i tirerek, takma ad kullanarak, kendini tan tmadan. mtenevvi * Trl, e itli. mteradif * E anlaml , anlamda , sinonim. mterakim * Birikmi , toplanm , y lm . mterakki * leri, ilerlemi . mtercem * evrilmi , tercme edilmi . mtercim * evirmen. mtercimlik * evirmenlik. mtereddi * Soysuzla m . mtereddit * Tereddt eden, ekingen, karars z, ikircimli kimse. mtesanit * Dayan ma iinde olan kimse. mteselli * Avunan. mteselli olmak * avunmak. mteselsil * Aras kesilmeden birbirini izleyen, zincirleme. mte ebbis * Giri ken, giri imci. mte ekkil * Olu mu , meydana gelmi . mte ekkir

* Te ekkr eden, te ekkr borcu olan. mtetebbi * Bir konuyu dikkatle ara t ran, irdeleyici, ara t r c . mtevakk f * (gerekle mesi) Bir eye ba l bulunan. mtevali * Art arda gelen, st ste olan, ard k.

mtevaz * Alak gnll. * Gsteri siz, iddias z. mtevazi * Birbirine paralel olan.

mtevazin * Birbirine uyan, oranl . mteveccih * Bir yere gitmeye, bir eyi yapmaya karar veren. * Ynelmi . mteveccihen * Bir yere do ru gitmek zere. * Bir eyi yapmaya ynelmi olarak. mteveffa * (insan iin) lm , l. mtevehhim * Kuruntulu, evhaml . * Korkak, dlek. mtevekkil * Her i ini Tanr 'ya veya oluruna b rakm , kadere boyun e mi . mtevelli * Bir vakf n ynetimi kendisine verilmi olan kimse. mtevelli heyeti * Bir vakf n veya bir kurulu un ynetim i lerinin do rudan ba l bulundu u kurul. mtevellit * Do mu , dnyaya gelmi . * Meydana gelmi , ileri gelmi . mteverrim * Veremli. mteyakk z * Uyan k, tetikte, sak. mtezayit * Artan, o alan. mthi * Korkuya d ren, korkun, deh etli. * ok rahats z eden, dayan lmaz. * a lacak kadar de i ik.

* "Ne a lacak ey" anlam nda kullan l r. mttefik * Ba la k. mttefikan * El birli iyle, hep birlikte. * Oy birli iyle. mttehiden * Birlikte, birlik olarak. mttehit * Birlik durumuna gelmi , birle ik, birlik olmu . * Birle ik. * Birini kendine vekil olarak seen kimse.

mvekkil

mvellidlhumuza * Oksijen. mvellidlma * Hidrojen. mverrih mvesvis mvezzi * Tarih yazan kimse, tarihi. * killi, kuruntulu, vesveseli. * Da t c .

mvezzilik * Mvezzi olma durumu. myesser * Kolayl kla ortaya kan.

myesser olmak * kolayl kla ortaya kmak, kolayl kla elde edilmek. * nasip olmak. -mz * Bkz. -m z / -miz.

mzaheret * Yard m etme, arkalama, destekleme, arka kma. mzaheret etmek * yard m etmek, arkalamak, arka kmak. mzahir * Arkalayan, destekleyici, arka kan, yard mc .

mzahrefat * Sprntler, pislik. * Yalanlar, sapt rmalar. mzakerat * Bir konuyla ilgili konu malar, dan malar, mzakereler.

mzakere * Bir konuyla ilgili gr me, dan ma. * Szl s nav. * Ett, mtala. mzakere etmek (veya yapmak) * bir konuyu gr mek, konu mak. * szl s nav yapmak. mzakereci * rencileri al t ran kimse. mzayaka * S k nt , darl k, paras zl k. mzayede * Art rma. mze * Sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin sakland , halka gsterilmek iin sergilendi i yer veya yap . mze gibi * eski ve de erli e yalar olan (yer). mzebzep * (ynetim iin) Bozuk. * ok kar k, karmakar k. mzeci * Mze kuran veya mzede al an kimse. mzecilik * Mze kurma veya i letme i i. mzehhep * Alt n suyuna bat r lm olan. * Yald zla sslenmi , yald zlanm . mzekker * Eril. mzekkere * Bir i iin, herhangi bir st makama yaz lan yaz . * Yarg lama makam n n, bir karar n yerine getirilmesi konusunda belli bir makama yazd yaz . mzelik * Mzeye konulacak de erde veya eskilikte olan. * Eski, khne. * Sz gtrp getiren, arabozan.

mzevir

mzevirleme * Mzevirlemek i i. mzevirlemek * Birinin ba kas aleyhine yapt klar veya sylediklerini kar tarafa iletmek, ara bozmak. mzevirlik * Mzevir olma durumu.

mzevirlik etmek * sz getirip gtrmek, ara bozmak. mzeyyen * Sslenmi , bezenmi . mzi mzik * Duygu, d nce ve tek sesli veya ok sesli olarak anlatma sanat , musiki. * Bu biimde dzenlenmi seslerden olu an eserlerin okunmas veya al nmas . mzik bilimci * Mzik bilimi alan nda ara t rmalar yapan bilgin veya uzman, mzikolog. mzik bilimi * Mzik konular n , bilimsel yntemlerle inceleyen bilim, mzikoloji. mzik corner * Bkz. mzik k esi. mzik dolab * Radyo, televizyon, teyp, pikap, video ve benzeri ses cihaz ve aksesuarlar koymaya yarayan mobilya. mzik k esi * De i ik mzik trlerinin bir ma azan n belli bir blmnde veya k esinde, plk, kaset, uzunalar vb. olarak sat a sunuldu u yer. mzik market * De i ik mzik trlerinin plk, kaset, uzunalar vb. yollarla halka pazarland yer. mzik odas * Mzik dinlemeye ayr lm yer. mzik salonu * Mzik dinlenen geni salon. mzikal * Mzikle ilgili. * Mzik e li inde sergilenen film veya tiyatro oyunu. * Bunalt c , tedirgin edici, s k c .

mzikalite * Ahenkli, uyumlu olma. mziki * Mzik eserleri yaratan, besteleyen veya besteleri alan kimse, mzisyen. * Mzik retmeni. mzikilik * Mziki olma durumu. mzikhol * Fon mzi inden yararlan larak e lenceli, fantezi oyunlar n oynand yer. mziklendirmek * Mzik ile e itlemek, sslemek. mzikli * (film ve oyun iin) Baz blmlerinde mzikten de yararlan lan.

mzikolog * Mzik bilimci. mzikoloji * Mzik bilimi. mziksever * Mzik tutkusu olan, mzi i seven (kimse). mziksiz * Mzi i olmayan. * Herhangi bir mzik paras al nmayan.

mzisyen * Mziki, mzik sanat s . mzmin * Uzun sreli, sre en, kronik. * Ne kadar srece i belli olmayan, uzun sreli olan, srekli.

mzminle me * Mzminle mek i i, sre enle me. mzminle mek * Sre enle mek. mzminle tirme * Mzminle tirmek i i veya durumu. mzminle tirmek * Mzmin duruma getirmek. mzminlik * Mzmin olma durumu. Mv N * Azot'un k saltmas . -n -n -n * Teklik 2. ki i iyelik eki: anne-n, baba-n, kitab- -n, defter-i-n vb. * Baz fiil ekimlerinde teklik 2. ki i eki: gel-di-n, gr-d-n, yap-sa-n, et-se-n vb. * Mendelevyum'un k saltmas .

* Fiillerin dn llk ve edilgenlik at lar n treten ek: dv--n-, v--n-, tara-n-, y ka-n-, bekle-n-, bul-u-n, al- -n- vb. n, N * Trk alfabesinin on yedinci harfi. Ne ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan genizsi di , di eti nszn gsterir. Na naa * len kimsenin vcudu, ceset. naat * Sodyum'un k saltmas .

* Bir eyin niteliklerini vme. * Hz.Muhammed'in niteliklerini vmek, ondan efaat dilemek amac yla yaz lan kaside. nabekr * Yarars z, i e yaramaz. * Serseri, haylaz, avare, i siz.

nab z

* Kalp vuru unun sa lad kan bas nc ndan dolay atardamarlara ve zellikle bilekteki atardamara parmakla bas ld nda duyulan k m ldama. * E ilim, d nce, niyet. nab z almak * Bkz. nabz n saymak. nabz atmak * kalp vuru u srmek. * ortaya kmak, grnmek, belli olmak. nabz durmak * lmek. nabz na girmek * elindeki imknlar kullanarak birinin ho nutlu unu kazanmak, birini yola getirmek ve d ncelerini benimsetmek. nabz na gre erbet vermek * birinin ho una gidecek, gururunu ok ayacak yolda davranmak. nabz n saymak * bir dakikadaki kalp at n saymak. nabz n tutmak * nabz n saymak iin bile ini tutmak. nabz n yoklamak (veya nab z yoklamak) * niyetini, d ncesini, e ilimini anlamaya al mak. nacak * Sap k sa, kk odun baltas . naar * aresi olmayan, aresiz. * Zavall , d kn.

naar kalmak * bir are, kar yol bulamamak. naiz naizane nadan * Bilgisiz, cahil. * Nobran, kaba, kt. nadanca * Nadan davran na benzer bir tarzda. nadanl k * De ersiz, nemsiz. * ok kk, nemsiz bir ey olarak.

* Nadan olma durumu veya nadanca davran . nadas * Tarlay srerek dinlenmeye b rakmak. nadas etmek * bir tarlay srerek dinlenmeye b rakmak. nadasa b rakmak (veya nadasa yat rmak) * tarlay nadas etmek iin ekmeyip b rakmak. nadasl nadasl k * Nadas iin ayr lm . nadide nadim * Az grlr, grlmedik, seyrek grlen, ok de erli. * Yapt bir davran tan pi manl k duyan, pi man. * Nadasa b rak lm .

nadim olmak * pi man olmak. nadir * Seyrek, az, az bulunur. nadirat nadiren nafaka * Seyrek, az grlen, az bulunan ey veya durum. * Seyrek, seyrek olarak, pek az, binde bir. * Geinmek iin gerekli olan eylerin btn, geimlik. * Birinin geindirmekle ykml bulundu u kimselere, mahkeme karar yla ba lanan ayl k.

nafaka ba lanmak * (yasaca, bak lmas zorunlu olan ki iye) mahkeme karar yla evlt, koca gibi bir kimsenin, geim paras vermesini sa lamak. nafaka sa lamak * geinecek kadar para temin etmek. nafakalanma * Nafakalanmak i i. nafakalanmak * Geimi sa lanmak. naf a nafi nafile * Yarars z, bo a giden, bo , i e yaramayan. * Bo una, bo yere. * Fazladan k l nan (namaz veya tutulan oru). * Bir yeri bay nd r duruma getirmek iin yap lan i lerin tamam , bay nd rl k i leri. * Yararl , kazanl .

nafile namaz * Fazladan k l nan namaz. nafile yere * Bo yere, bo u bo una. nafiz * Delip geen. * e i leyen. * Sz geen, etkili olan. * Petrolden 100-250C aras nda dam t lan rn.

nafta naftalin

* Maden kmr katran n n kuru kuruya dam t lmas ndan elde edilen, zel kokulu, beyaz, 1,158 yo unlu unda, 80 C de eriyen, 218 C de kaynayan, suda erimeyen, alkol, benzol ve eterde kolayl kla eriyen, antiseptik bir hidrokarbon. naftalinleme * Naftalinlemek i i. naftalinlemek * Gveden korumak iin ynller zerine veya aras na naftalin serpmek veya atmak. naftalinlenme * Naftalinlemek i i. naftalinlenmek * Naftalin serpilmek, naftalin dklmek. nagehan na me * Ans z n, birdenbire, ani olarak. * Gzel, uyumlu ses, ezgi. * Ezgi blm, nota. * Birinin yalandan ve nazlanarak syledi i sz.

na me yapmak * bildi i bir eyi bilmez grnmek. * bahane ileri srmek. na meli * Na mesi olan.

na mesiz * Na mesi olmayan. nahak * Haks z, gereksiz. * Bo una, bo yere. nahak yere * Haks z, gereksiz olarak, bo yere, bo una. nah r nah rc * S r srs. * oban.

nahif

* Zay f, c l z, elimsiz. * Bkz. zay f nahif. * Cmle bilgisi, sz dizimi, sentaks. * Bucak. * Blge.

nahiv nahiye

nahiye mdr * Bucaktaki grevlerin sorumlu yneticisi. naho naif sanat . nail * Eri mi , ele geirmi , ba arm , kazanm , ula m . nail olmak * eri mek, ula mak, kavu mak. naip * Tahtta hkmdar olmad zaman veya hkmdar n ocuklu u s ras nda devleti yneten kimse. * Naiplik yapan. * Naip olma durumu, niyabet. * Bir ark da her k tadan sonra tekrarlanan ve bestesi de i meyen para. * ok s k tekrarlanan, bundan dolay b kk nl k vererek nemini yitiren sz. * Bir iirin iinde iki veya daha ok kez tekrarlanan blm. * Kendi kendisini yeti tirmi , do al bir plstik sanat yetene ine sahip sanat lar taraf ndan yarat lan resim * Ho olmayan, ho a gitmeyen, kt, irkin.

naiplik nakarat

nakaratl * Nakarat olan. nakarats z * Nakarat olmayan. nakavt * Boks ma nda yumruk etkisiyle yere d en ve 10 saniye iinde kalk p devam edemeyen oyuncunun yenilmesi durumu. nakavt etmek * boks ma nda nakavtla yenmek. * mat etmek. nakavt olmak * boks ma nda nakavtla yenilmek. nakden * Para olarak. * Pe in olarak.

nakd

* Para ile ilgili, para bak m ndan, paraca, parasal. nakd ceza * Para cezas . nakd k ymet * Para bak m ndan de eri. nakd teminat * Borcun denece ine dair, alacakl ya parayla sa lanan gvence. * Kredi kullan lmas durumunda gvence olarak gsterilen nakit de er. nakd vergi * Mal veya hizmet yerine para olarak denen vergi. nakd yard m * Para olarak yap lan yard m. nak s * Eksik, tam olmayan, bitmemi , noksan. * zr, kusuru olan. * Eksi. nak * Genellikle kuma zerine renkli iplikler veya s rma ve sim kullanarak elle, makineyle yap lan i leme. * zellikle duvar ve tavanlar sslemek iin yap lan resim. * Beste ve semalerin, drt yerine iki haneli olanlar na verilen ad. * Hile.

nak ipli i * e itli motifleri kuma zerine i lemek iin pamuk, ipek, yn veya ba ka maddelerden haz rlanan s rma, sim gibi zel iplik. nak i lemek * kuma zerine renkli iplikler, s rma veya sim kullanarak i leme yapmak. nak makinesi * Nak i leyen zel olarak yap lm makine. nak * Nak yapan kimse.

nak l k * Nak yapma i i. nak lama * Nak lamak i i. nak lamak * Nak la bezemek, i lemek. nak l nak l k * Nak olma durumu veya de eri. nak s z nak z * Nak olmayan. * Bozma, zme; k rma. * Nak olan.

nakible raf * Peygamber soyundan olanlar n i lerine bakmak zere kendi aralar ndan atanan grevli. nakil * Bir yerden al p ba ka bir yere iletme, aktarma, ta ma, geirme, aktar m. * G, ta nma. * Anlatma, syleme, hikye etme. * Bir grevden ba ka bir greve atanma, tayin. * (yaz , resim iin) Ayn s n ba ka bir eyin zerine yapma, kopya etme. * Ba ka dilden bir eseri kendi diline evirme, tercme etme. * Ta yan, aktaran, geiren. * Anlatan, hikye eden. * letken.

nkil

nakil etmek * Bkz. nakletmek. nakil vas tas * Ta ma arac , ta t. nakip * Bir kavmin veya kabilenin ba kan yahut onun vekili. * Bir tekkede en ya l dervi veya dede. * Eksiklik, kusur. * Para, ake. nakit para * Birikmi , kullan lmaya haz r para, efektif. nakkare * Mehterhanede yer alan, biribirine ba l iki yar mkre benzeri ve iki de nekle vurularak al nan bir tr kk ks. nakkarhane * Mehtar tak m na ve bunun bulundu u yere verilen ad. nakka * Yap lar n duvar ve tavanlar na sslemeler yapan usta, bezeki. * Nak .

nakisa nakit

nakka l k * Nakka olma durumu. * Nakka n i i. nakledilme * Nakledilmek i i. nakledilmek * Nakletmek i i yap lmak veya nakletmek i ine konu olmak. naklen * Nakil yoluyla, aktar larak.

naklen yay n

* Baz olay veya gsterilerin oldu u s rada radyo veya televizyonda yerinden aktar lmas , duyurulmas , gsterilmesi, anlat lmas , canl yay n. nakletme * Nakletmek i i.

nakletmek * Nakil i ini yapmak, bir yerden ba ka bir yere geirmek, iletmek. * Anlatmak, aktarmak. naklettirme * Naklettirmek i i. naklettirmek * Nakil i ini yapt rmak, nakledilmesini sa lamak. nakl * Ta ma ile ilgili olan. * Nakle dayanan, anlat lan, sylenen (gerek). * Nakille ilgili.

nakl

nakl mazi * Belirsiz gemi . nakliyat * Ta ma i leri, ta mac l k. nakliyat * Ta ma i leri yapan (kimse), ta mac . nakliyat l k * Nakliyat olma durumu. * Nakliyat n n i i. nakliye * Ta ma i i. * Ta ma paras , ta mal k. * Ta mac .

nakliyeci

nakliyecilik * Ta mac l k. nak etme * Nak etmek i i. nak etmek * Sslemek, bezemek, nak yapmak. * Kal c ve etkili olmas n sa lamak. Nak ibend * Nak ibendilk tarikat ndan olan kimse. Nak ibendlik * eyh Muhammed Bahaddin Nak ibend'in kurdu u, gizli ibadete dayanan bir tarikat. Nak lik * Nak ibendlik.

nak olma * Nak olmak i i. nak olmak * Bir yerde belirli bir iz b rakmak, yer etmek. nak olunma * Nak olunmak i i veya durumu. nak olunmak * Nak olmak i i yap lmak. nakzen * Bozarak.

nakzen grmek * yarg tay taraf ndan bozulan bir karar zerine bozma sebeplerini de gz nnde tutarak davaya yeniden bakmak. nakzen iade etmek * bir yarg karar n , yarg lama yntemine ili kin hkmler bak m ndan yerinde grmeyip bozarak, hkm veren mahkemeye geri gndermek. nakzetme * Nakzetmek i i. nakzetmek * Bozmak. * Yarg tay, bir mahkemenin yarg s n yerinde veya yolunda bulmayarak geri evirmek. nal * At, kz gibi hizmet hayvanlar n n t rnaklar na ak lan demir paras . nal akmak * nallamak. nal deyip m h dememek * bir d ncede direnmek. nal toplamak * (at) yar ta sonlara kalmak veya sonuncu olmak. naln * nleyici, inleyen. naly k nalbant * Yak ks z, ho olmayan. * Hayvanlar nallayan kimse.

nalbantl k * Nalbant olma durumu. * Nalband n i i. nalbur * At nal yapan demirci. * ivi, kilit, mente e gibi yap i lerinde kullan lan eyleri satan kimse, h rdavat .

nalburluk * Nalbur olma durumu, h rdavat l k.

nala

* Ayakkab lar n alt na ak lan demir. * Kat r, e ek, s r gibi hayvanlar n t rnaklar alt na ak lan demir paras . * Nalas olan. * Nalas olmayan. * Ta l , ak ll (yol).

nalal nalas z naldken nale nlekr nal n nal nc

* nleme, inilti. * nleyen. * Hamam gibi taban slak olan yerlerde kullan lan, st tasmal , taban yksek, a atan bir tr takunya. * Nal n yapan veya satan kimse, takunyac .

nal nc keseri * Hep kendi kar na al an. nal nc keseri gibi kendine yontmak * yapt i lerde hep kendi kar n d nmek. nal nc l k * Nal nc n n i i. nal nl * Nal n giymi olan, takunyal . nal ns z nallama nallamak * Nal n olmayan, takunyas z. * Nallamak i i. * Nal akmak (hayvan n aya na). * ldrmek. * Nallanmak i i veya biimi. * Nallanmak i i. nallanmak * Nallamak i ine konu olmak. nallar dikmek * (hayvan veya hayvana benzetilen ki i) lmek. nam * Ad. * n.

nallan nallanma

nam almak * hret sahibi olmak, tan nmak. nam kazanmak * n sahibi olarak tan nmak. nam salmak * nn her yana yaymak. nam vermek (veya salmak) * n kazanmak. nama * ad na, kendine, kendisine.

nama lup * Ma lup olmam , hibir yenilgi almam . namahrem * Evlenmelerinde yasa bak m ndan sak nca olmayan (kad n ve erkek). * Yabanc , el. namahremlik * Namahrem olma durumu. namaz * Mslmanlar n gnde be kez yapmalar dince buyrulan ve dua okuyarak k yam, rk, scut, kuut denilen beden durumlar n , kural nca tekrarlayarak Tanr 'ya edilen ibadet, salt. namaz bezi * Namaz k larken kad nlar n ba lar na rttkleri tlbent vb. kuma tan yap lan rt. * Ba a rtlen bir tr rt. namaz k lmak * namaz ibadetini yerine getirmek. namaz niyaz * badet. namaz rts * Bkz. namaz bezi. namaz seccadesi * zerinde namaz k l nan seccade. namaz vakti * Namaz n k l naca vakit. namaza durmak * namaz k lmak. namazbozan * E relti otu trnden bir bitki. namazc * Namaz n dzenli k lan. namazgh * A kta namaz k lmak iin haz rlanm olan ve k ble ynne do ru dikili bir ta bulunan yer. namaz k l nmak

* (Mslman cenazesi iin) cenaze namaz k l nmak. namaz nda niyaz nda (olmak) * din grevlerini gerekti i gibi yerine getirmek. namazla * stnde namaz k l nan kilim, post gibi eylerden yap lm seccade. namazl k * zerinde namaz k l nan seccade veya ba ka ey. * Namazda okunan k sa dualar. * Namaz kadar sresi olan, sren. namazs z * Ayba durumunda olan (kad n). namdar name * nl. * Mektup.

name okumak * herkesin bildi i deyimleri veya szleri sylemek. namerde muhta olmak (veya namerde muhta b rakmak) * gvenilmeyecek kimselerden yard m istemek zorunda kalmak (b rakmak). namert namerte * Korkak, alak, mert olmayan. * Korkaka, mert olmayan bir biimde.

namertlik * Alakl k, korkakl k. namevcut * Mevcut olmayan, bulunmayan, yok. nam ni an kalmamak * yok olup unutulmak. nam na * ad na, kendisine. * yerine, olarak.

Namibyal * Namibya halk ndan olan. naml * nl, tan nm . naml * Saman ndan ayr lmam arpa, bu day y n .

naml anl * ok nl. namlu * Tfek, tabanca, top vb. ate li silhlar n ucunda bulunan boru biimindeki para. * Kasatura, k l , me ve b ak gibi kesici silhlar n uzun ve keskin blm.

namus

* Bir toplum iinde ahlk kurallar na kar beslenen ba l l k. * Drstlk, do ruluk. * Sililik, iffet.

namus bels * Namusunu ve halk aras ndaki sayg nl n korumak iin katlan lan s k nt . namus davas * Namusuna dokunulan ki inin at dava. * Onur meselesi. namus sz * Namus ve onur zerine verilen sz, eref sz. namuskr * Namuslu, namusuna d kn. namuslu * Ahlk kurallar na uygun olarak davranan. * Uygun, hilesiz, gere i gibi.

namusluluk * Namuslu olma durumu. namussuz * Ahlk kurallar na uygun olarak davranmayan, ahlk kurallar n i neyen. namussuzca * Namussuz bir biimde. namussuzluk * Namussuz olma durumu veya namussuzca davran . namusu iki paral k olmak * biri onursuz bir duruma d mek. namusu temizlenmek * (bir i in iinden) kendi sayg nl n yitirmeden kmak. namusuna dokunmak * birinin namus ve onurunu olumsuz biimde etkilemek. namusuna sinek kondurmamak * kollamak, gzetlemek. * namusuna, onuruna lf sylettirmemek. namusunu temizlemek * ahlk ve onuruna ters d en bir durumdan kurtulmak iin birini veya kendini ldrmek. namusuyla ya amak * ahlk ve onuruna ba l ya amak. namnasip * Uygunsuz. namsait * Uygun olmayan, elveri siz.

namtenahi * Sonsuz, ucu buca olmayan.

namtenahilik * Sonsuz olma durumu. namzet * Aday. * Szl, yavuklu.

namzet gstermek * bir i iin aday belirleyip sunmak. namzetlik * Namzet olma durumu, adayl k. nan * Ekmek. nanay nane * Yok.

* Ball babagillerden, yapraklar saps z, iekleri beyaz veya menek e renginde, t rl , ok y ll k ve otsu bir kltr bitkisi (Mentha piperita). nane likr * ine nane esans kat larak yap lan likr. nane ruhu * Nane yapraklar ndan kar lan esans. nane suyu * inde nane ruhu eritilmi su. nane ekeri * Nane ruhu kar t r larak yap lan bir e it eker. nane yemek * yak ks z bir davran ta bulunmak, uygunsuz bir i yapmak. naneli * Nanesi olan. * inde nane ruhu olan.

nanemolla * Gsz, dayan ks z (kimse). * ok s k hastalanan, sa l ks z (kimse). * ten ka nan, enge. nanesiz nan aziz * Nanesi olmayan. * Tanr taraf ndan ihsan edilen, besin olarak verilen nimet. * En kutsal yiyecek. * Ba parma burna de dirip teki parmaklar aarak ve sallayarak yap lan alay i areti.

nanik

nanikleme * Naniklemek i i. naniklemek

* Ba parma burun ucuna de dirip di er parmaklar sallayarak alay i areti yapmak. nankr * Kendisine yap lan iyili in de erini bilmeyen, iyilik bilmez. nankrce * Nankr (bir biimde). nankrle me * Nankrle mek durumu. nankrle mek * Nankr duruma gelmek. nankrlk * Nankr olma durumu. * Nankrce davran , kfran. nankrlk grmek * nankrce davran la kar la mak. nansuk napalm madde. * Bir cins ince, s k dokunmu patiska. * Yang n bombalar n n doldurulmas nda kullan lan, alminyum veya sodyum palmitatla k vamla t r lm

napalm bombas * Napalm doldurulmu trl biimlerde bomba. nar * Nargillerden, yapraklar kar l kl , iekleri byk, koyu k rm z renkte, kk bir a a (Punica granatum). * Bu a ac n k rm z mt rak sar sert bir kabukla rtl, iinde ok say da k rm z mt rak, sulu taneler bulunduran yuvarlak yemi i. nr * Ate .

nar balinas * Narval. nar ie i * Parlak k rm z renk. * Bu renkte olan. nar gibi * iyice k zarm (yiyecek). nara * Hayk rma, ba rma. * Sarho veya klhan beyi ba rmas .

nara atmak (veya basmak) * yksek sesle uzun uzun hayk rmak. nra yakmak * bir kimseye veya kendine zarar vermek. narc l * Hindistan cevizi.

nardenk nardin

* Nar, erik, k z lc k gibi yemi lerden yap lan pekmez.

* Maydanozgillerden, ay rlarda yeti en ve hayvanlara yem olarak verilen, ba ak klar tek iekli kk bir bitki (Eryngium campestre). narenc * Turun.

narenciye * Turungiller. narenciyeci * Narenciye reticisi. nargile * Tmbeki denilen bir cins ttnn duman n n sudan geirilerek iilmesini sa layan ara.

nargile ttn * Tmbeki. nargiller * ki eneklilerden, nar e itlerini iine alan kk bir familya. narh * Tketiciyi korumak amac yla, zellikle temel ihtiya maddeleri iin resm makamlarca belirlenen ve her yerde geerli olan fiyat. narh koymak * ihtiya maddeleri iin de i mez fiyat belirlemek. nr beyza * Akkor. nr na (veya nra) yanmak * Bkz. ate ine yanmak. * zarara u ramak, ktlkle kar la mak. narin * nce yap l , yepelek, nazenin. * nce, nazik. * Narin olma durumu. * Uyu turucu. narkotizm * Uzun sre ve ok miktarda uyu turucu madde kullanmaktan do an bozukluklar n btn. narkoz * lla yapay olarak sa lanan ve vcutta bir veya birka grevin azalmas na yol aan uyku durumu.

narinlik narkotik

narkoz vermek * il vererek hastay bilinsiz ve a r duymaz duruma getirmek. narkozcu * Ameliyat s ras nda hastaya narkoz veren uzman. narkozculuk

* Narkozcunun i i. narkozitr * Narkozcu. narsis * Kendi benli ini seven.

narsis kompleksi * Kendini sevme zelli ini n plna karmak i i. narsisizm * nsan n kendi benli ini sevmesi, zseverlik. narsislik * Narsisizm. narval narven nas * Atlas Okyanusunun Antartika blgesinde ya ayan bir tr balina (Monodon monoceros). * Karaa a. * A kl k, a k ve kesin yarg . * nak, dogma.

nasbetme * Nasbetmek i i. nasbetmek * Atamak. nasfet nas l * Hak ve adalete uygunluk, hakkaniyet, n sfet. * (bir kimse, bir olay veya bir konu iin) Ne gibi, ne trl. * Bir i in ne biimde, hangi yolla oldu unu belirtmek iin kullan l r. * Bir hareketin yap l biimine duyulan a k nl belirtir. * "Yapmama imkn var m ?" anlam nda. * Ne kadar ok. * Elbette, kesinlikle. * Ben sana dememi miydim, grdn m?. * in zorunlu oldu unu belirtir. * Ne dediniz? veya "iyi mi, be endiniz mi?" anlamlar nda. * iki cmle aras ndaki anlam ili kisini "oldu u gibi" anlam nda ba lar.

nas l ki

nas l olmu sa * her nas lsa. nas l olsa nas lsa * her durumda, er ge. * Herhangi bir sebeple veya bilinmeyen bir sebeple. * Ku kusuz, er ge, elbette.

nas ls n z * bir kimsenin sa l n ve durumunu renmek iir sorulan nezaket sorusu.

nas p nas r

* Atama.

* En ok el ve aya n srekli srtnmelere u rayan noktalar nda st derinin kal nla mas ve sertle mesiyle olu mu deri. nas r ba lamak (veya tutmak) * nas rlanmak. * duygusuzla mak, duyarl n yitirmek. nas r na basmak * menfaatlerine dokunmak. nas rlanma * Nas rla ma. nas rlanmak * Nas rla mak. nas rla ma * Nas rla mak i i. nas rla mak * Nas r olu mak. * Duyarl n yitirmek. nas rl nas rs z * Nas r olan, nas r ba lam , nas rla m . * Nas r olmayan.

nasibini almak * gzel, ho a giden bir eyden k sa bir sre de olsa yararlanmak, sebeplenmek. * nasiplenmek. nasihat * t. nasihat etmek (vermek veya nasihatte bulunmak) * t vermek. nasihat yollu * de benzer bir biimde. nasihati * t veren kimse, t.

nasihatilik * Nasihatinin i i. nasihatname * Din konularda t veren eser. nasip * Birinin pay na d en ey. * Bir kimsenin elde edebildi i, sahip olabildi i ey. * K smet, talih, baht. * Gnlk kazan.

nasip almak * (Bekta ilikte) tarikata girme treni yap lmak. * yararlanmak, k smetine d eni elde etmek. nasip etmek (veya etmemek) * f rsat vermek. * eri tirmek. nasip olmak * f rsat d mek, elvermek. * (mutluluk veren ve gzel eyler iin) eri mek, ula mak, kavu mak. nasiplenme * Nasiplenmek i i. nasiplenmek * Nasibini almak, sebeplenmek. nasir * Nesir yazan, nesir ustas . Nasran * Hristiyan, sev.

Nasranlik * Hristiyanl k, sevlik. Nasrettin Hoca'n n trbesi gibi * her yan a k oldu u hlde yaln z bir giri i bulunan veya kilitli olan yerler iin sylenir. nasyonal sosyalizm * Hitler ve Nasyonal Sosyalist Partisinin retisi, Hitlercilik. nasyonalist * Ulusuluk yanl s . nasyonalizm * Ulusuluk. na i na ir * Yayan, saan. * (gazete, dergi, kitap) Yay mlayan, karan, yay mc , tbi, editr. natamam * Eksik, tamamlanmam , bitmemi . nat ka * D np syleme yetene i. * Dzgn ve iyi konu ma yetene i. * Dzgn ve iyi konu an. * tr, dolay .

nat kal

nat kas z * Nat kas olmayan. nat r * Kad nlar hamam nda hizmet eden ve m terileri y kayan kad n.

nat r nal n * Kad n hamam nda en yksek keli nal n tr. nat rl k nativizm * Do u tanc l k. nato natron natuk natura * nsan n yarad l zelli i. natr natralist * Tabiat, do a. * Natralizm ak m n benimseyen (ki i). * Sz dinlemez, sz anlamaz, ta gibi kafa" anlam ndaki nato kafa, nato mermer deyiminde geer. * Hidratl do al sodyum karbonat. * Dzgn, gzel ve kolayl kla sz syleyen. * Nat r olma durumu veya nat r n i i.

natralizm * Gere in do aya uygun biimde yans t lmas n amalayan sanat ak m . * Gere in yaln zca do a ile a klanmas . natrel natrist * Natrizm retisini benimseyen kimse. natrizm * Toplumsal kurulu lar n ve ya ay biiminin do aya dnk olmas n ama edinen reti. * Do ada rastland gibi, do aya uygun olan, do a glerine, kurallar na uyan, do al, tabi.

natrmort * Konusu, cans z varl klar veya nesneler olan resim. nava an * iekleri katmerli ve mor renkte olan bir tatula tr (Datura). navlun * Bir yerden ba ka yere ula t rmak iin gemiye al nan e yan n btn. * Ta y c taraf ndan, gemisinde ta nacak yk iin istenen cret. naylon madde. * Temel maddesi poliamit reinesi olan, birok giyim ve ev e yas yap m na yarayan, sert, dayan kl ve esnek * Bu maddeden yap lm olan. * Dzme, sahte.

naylon fatura * Giri faturas olmayan bir mal iin al c ya verilen ve birini harcama yapm gibi gstermek amac yla dzenlenen faturan n halk aras ndaki ad . naylon k z * Asr, modern k z.

naz

* Kendini be endirmek amac yla yap lan davran , cilve. * steksiz gibi grnerek yalvartmak amac yla yap lan davran . * mar kl k.

naz etmek * nazlanmak. naza ekmek * istekli oldu u hlde yapmac kl davran larla isteksiz gibi davranmak. nazal nazar * Genizsil.

* Bak , bakma, gz atma. * Bir konu hakk nda d nme, gr . * Belli kimselerde bulundu una inan lan; insanlara, zellikle ocuklara, evcil hayvanlara, eve, mala mlke, hatta cans z nesnelere de zarar veren, bak taki arp c ve ldrc g. nazar boncu u * Gz de mesin diye tak lan mavi boncuk veya bunun yerini tutan ba ka ey, gz boncu u. * E i benzeri olmayan, tek. nazar de mek (veya nazara gelmek) * gz de mek. nazaran * Gre, oranla, k yasla.

nazar dikkat * lgi. nazar dikkatini ekmek * ilgisini ekmek. nazar itibar * lgi, dikkat. nazar itibara almak * dikkat etmek, dikkate almak. nazar nda * birinin d ncesine gre, birinin gznde. nazar yla bakmak * ona yle imi gibi, o gzle bakmak. nazar nazariyat * Kuram niteli inde olan, kuramsal, teorik. * Kuramlar.

nazariyat * Kuramc . nazariye * Kuram, teori. nazariyeci

* Teorisyen, kuramc . nazarl k gibi ey. nazenin * Cilveli, nazl . * Narin, ince yap l . * (yerme amac yla) mar k, nazl yeti tirilmi . * Bir Bekta tarikat n n ad . naz gemek * diledi ini kabul ettirecek kadar hat r say lmak. naz m nz m * Dzenleyen, dzene koyan, tertip eden. * Manzume yazan kimse. naz m birimi * iirde en kk anlam btnl n sa layan ve kendi iinde ba ms z dize toplulu u. nz m pln * Bir yerle im blgesinin btn bay nd rl k i lerinde gz nnde tutulmak iin haz rlanm pln. naz m tr * eri ine ve konusuna gre iirin kendi iinde ayr lmas ve adland r lmas . naz na katlanmak * istenen her eyi hangi durumda olursa olsun yerine getirmek. naz n ekmek * her istedi ini yerine getirmek. naz r * Bir yere do ru bakan (ev, oda vb.). * Bakan. * Nazizm yanl s (kimse). * Ba kalar na kar sayg l davranan. * nce yap l , narin. * zen, dikkat gsterilmezse k r labilen, bozulabilen. * zen gsterilmezse, gerekli nlemler al nmazsa ktle ebilen, kritik. * Dikkat isteyen, zen gerektiren. * ncelikle, sayg yla, nezaketle. * Nazik, ince, sayg l (bir biimde). nazikle me * Nazikle mek i i. nazikle mek * Nazik davranmak. * Hece ve durak bak m ndan denk ve kendi ba na bir btn olan kafiyeli sz dizisi, manzume, ko uk. * Nazar etkisiz duruma getirdi ine inan lan, kuma paras , mavi boncuk, kur un, dua yaz l k t, muska

Nazi nazik

nazikne nazike

* zen gsterilmezse ktle ebilecek bir duruma girmek. naziklik * Nazik olma durumu veya nazike davran , nezaket. nazil * nen, ini . * Konaklayan.

Nazile tirme * Nazile tirmek i i. Nazile tirmek * Propaganda yolu ile Nazizm yanl s yapmak. nazir nazire * (davran , sz iin) Kar l k olarak, benzetilerek yap lan davran , sz. * Ba ka bir manzume rnek al narak ayn l ve ayn uyakla yaz lan manzume. nazire yapmak * bir sze, bir davran a benzeriyle kar l k vermek. nazirsiz Nazizm * Benzersiz, e siz. * Benzer, e , rnek.

* Almanya'da 1930'lu y llarda Hitler taraf ndan kurulan Nasyonal Sosyalist Partisinin, Alman rk n n stnl n savunan politikas , Hitlercilik. nazlan nazlan * Nazlanarak. nazlan * Nazlanmak i i veya biimi. nazlanma * Nazlanmak i i. nazlanmak * Kolayca gnl olmamak, srar beklemek. * steksiz grnmek. nazl * Kolayca gnl olmayan, kendini a r satan, i veli, edal . * stne titrenilen, de er verilen, sevgili. * zen isteyen, nazik. * Nazl olma durumu. nazmen * iir olarak.

nazl l k

nazmetme * Nazmetmek i i veya durumu. nazmetmek * Naz m biimine sokmak, naz m olarak dzenlemek.

Nb

* Niyobyum'un k saltmas .

-nc /-nci, -ncu/-nc * Say adlar ndan, s ra say lar treten ek. -n * Fiilden isim ve s fat treten ek: bas- -n, kork-u-n, gl--n vb. Nd ne ne * Neodim'in k saltmas . * Trk alfabesinin on yedinci harfinin ad . * Hangi ey. * Soru biiminde a ma bildiren nlem. * ( art birle ik zaman yla) Her ey. * (okluk ekiyle) Birok eyler. * Hangi. * Soru yoluyla itiraz anlat r. * Nas l. * a ma veya okluk bildirir. * Sana ne, bana ne gibi soru cmlelerinde "ne ilgisi var" anlam ndad r. * Ne iyi, diyecek bir ey yok. ne l memleket * haks z ve yersiz i lerin ho grld , kuralla t bir ortam iin ters anlat la "diyecek yok" ne gzel!" anlam nda kullan l r. ne lem * yad rganan ama k z lmayan davran lar olan kimseler iin kullan l r.

ne l

ne lemde? * nas l?. ne al p veremiyor? * iste i, dile i nedir, niin musallat oluyor?. ne alt n b rakmak ne stn * bir eyin veya yerin her taraf n kar t rmak (dola mak). ne arar (veya onda ... ne gezer) * onda yoktur. ne ar yor * ne, neden oraya gitmi .

ne biim? * nas l?. ne buyrulur? * onun nas l bir ey oldu unu grdnz, buna ne diyorsunuz?. ne are ne kar * aresi yok, elden ne gelir. * ne zarar var?.

* bir sonu vermez!. * nas l bir yarar umulur?. ne iektir, biliriz * ne yeteneksiz, niteliksiz oldu unu biliriz. ne da da ba m var, ne akaldan davam * tuttu um bir taraf yok ki ona sald ranlar n kar s nda olay m. ne de olsa * ne denli eksi i, kusuru olursa olsun, byle olmakla birlikte. ne de olsa * ne kadar eksi i olursa olsun. ne dedim de * pi manl k gsterir. ne demek olsun * Bkz. ne demek. ne demek? * bunun anlam nedir?. * hi yle ey olur mu, o nas l ey, hi yak k al r m ?. ne demeye * ne diye, nas l bir d nceyle, hangi maksatla, niin?. * hangi anlama?. ne denir! (veya ne dersin) * bir konuda syleyecek sz kalmad n anlat r. ne denli * ne kadar.

ne dese be enirsin? * "nas l beklenmeyen bir sz sylendi biliyor musun" anlam nda kullan l r. ne diye? * nas l bir d nceyle, niin?. ne ekersen onu biersin * nas l davran rsan yle kar l k grrsn. ne fayda ne gezer ne gibi? * nas l, ne trl?. ne gzle bakmak * inanc n belirtir biimde bakmak; de erlendirmek. ne gne duruyor? * ... varken ba ka ey gerekmez. * imdi yapmazsa (kullanmazsa) ne zaman yapacak (kullanacak)?. ne gnlere kald k! * zaman n olaylar ndan yak nma anlat r. * i i ten getikten sonra al nan bo nlemler iin "neye yarar" anlam nda kullan l r. * bulunmaz, yoktur.

ne haber? * bir ey biliyor musunuz?. ne hacet * gereksiz.

ne haddine! * ona m d m , ona m kalm , ona d mez. ne hlde? * hangi durumda?. ne hli varsa grsn * ( t ve uyar dinlemeyenler iin) ne yaparsa yaps n, beni ilgilendirmez" anlam nda kullan l r. ne hesaba gelmek, ne de kantara * elle tutulur olmamak, tutarl ve sa lam grnmek. ne hikmetse (hikmettir) * bilinmeyen bir sebepten dolay . ne idi i belirsiz * ne oldu u, soyu sopu belirsiz. ne imi ? ne ise * ne de eri var?. * neyse.

ne istedi ini bilmek * amac n kesin ve kararl bir biimde belirlemek. ne iyi! * mutluluk ve be enme anlat r. ne kadar * nicelik anlam yla soru bildirir. * ok, olduka. * ne lde.

ne kadar olsa * ne de olsa, sonuta. ne kokar ne bula r * (iyilik yapacak durumda olmakla birlikte) kimseye iyili i de dokunmaz, ktl de. ne lz m * niin ilgileniyorsun, ilgilenme.

ne mal oldu unu biliriz * i e yaramaz, hatta kt ki i oldu unu biliriz. ne mal oldu unu bilmek (veya anlamak) * (birinin) nas l bir nitelikte, yetenekte ve yarat l ta oldu unu bilmek, kestirmek. ne mene * ne e it, ne trl.

ne mmkn * olacak ey de il, imkns z.

ne mnasebet! * hi yle ey mi olur, hi ilgisi yok. ne o? * ne var, ne oluyor?.

ne od var ne ocak * yoksulluk ve peri anl k iinde. ne olacak! * kmseme anlat r. * ne de eri var, nemi yok. ne oldu unu bilememek * a rmak, akl ba ndan gitmek. ne oldum delisi olmak * ummad bir duruma ula an kimse ok marmak. ne olur (veya ne olursun, ne olursunuz) * yalvar r m, ltfen, rica ederim. ne olur ne olmaz * her ihtimale kar , ne olaca belli de il. ne olur ne olmaz * her ihtimali d nmek gerekir. ne olursa olsun * her durumda, olumlu veya olumsuz btn artlarda. ne oluyor? * ne gere i var veya ne kar yor?. ne pahas na olursa olsun * ne byk zveri isterse istesin; her trl s k nt ve tehlikeyi gze alarak. ne sakala minnet ne b y a * en yak n akrabalar n n bile yard m n istemeyerek kendi imknlar yla yetinme. ne sylyorsun? * syledi ine dikkat ediyor musun?. * gerek mi? do ru mu?. ne sularda? * ne durumda, ne merkezde?. ne am' n ekeri ne Arap' n zekeri (veya yz) * yarar olsa bile istenmeyen kimseler iin sylenir. ne eytan gr ne salavat getir * gcnn yetmedi i i e kalk mamay , kalk l rsa da ba kalar ndan medet ummamay anlatmak iin sylenir. ne i yans n ne kebap * iki taraf da gcendirilmesin veya korunsun. ne var ki * aralar nda ayk r l k bulunan cmleleri ba lamaya yarar, ama, fakat, lkin.

ne var ne yok * ne haberler var, i ler nas l?.

* olanlar n btn. ne yapars n ki (veya ne yapmal ki) * ne are ki. ne yap p yap p * her ne durumda olursa olsun bir zm yolu bularak. ne yrdan geer ne serden * elde etmek istenen ey zveri gerektirir. ne yazar ne yzle * hi utanmadan. ne... ne... * Birden fazla zne, tmle veya fiili birlikte inkr etmek iin, bunlardan nce yer alan kelimelerin ba lar na getirilen tekrarlamal ba la, hem...hem kar t . Bu ba la, anlamca olumsuz olan cmlelerdeki fiilin olumlu kalmas n gerektirir. * Ne ile ba lanan zne veya cmlelerden nceki fiiller a a da gsterilen durumlarda olumsuz kullan l rlar a) Fiil, ne ile ba lanan zne veya cmlelerden nce gelirse: "Benimle hemzeban olmaz ne Firdevs ne Hakan." - Nef'. b) ne'li cmlenin fiili artl olursa: Sen ne yaz, ne k dinlemezsen abuk kersin. c) fiilden nce olumsuz bir anlam veren bir nlem veya zarf bulunursa: Ne ttne, ne ikiye sak n al may n. Ne zmir'e ne Bursa'ya hi gitmemi . d) di i, -eli beri, -inceye kadar, -ince, -dike, -dikten sonra veya -den nceki biimindeki zarf-fiilerle. * ki s fat veya s fat durumunda olan iki kelimenin ba na getirildi inde, iki kavram n ortalamas olan nc bir kavram anlat r. * ne ... ne okluk, gzellik vb. anlat r. nebat * Bitki. nebatat * Bitkiler. * Bitki bilimi, botanik. * hkm olur mu? de eri var m ?.

nebatat bahesi * Her trl bitkinin rnek olarak yeti tirilip merakl lar n incelemesine a k bulundurulan yer, botanik bahesi. nebat nebev nebi neblz * Bulutsu. nebze * Az ey, az. * Biraz, k sa bir sre, bir parac k. * Pek az, kck. * Temiz bir soydan gelme, soyluluk. * Bitki ile ilgili, bitkisel. * Hz. Muhammed'le ilgili, Hz. Muhammed'e ili kin. * Peygamber, savac .

nebzecik necabet

necaset

* Pislik. * D k , ters (Il). * Kurtulu .

necat

necat bulmak * kurtulmak. nece * Hangi dilde, hangi dilden?.

Necef ta * Parlak ve saydam bir e it kuvars billru. neci * Ne i yapar, ne ile u ra r?.

neci oluyor! * niin kar yor, ona ne?. necip nedamet * Pi manl k. nedamet duymak (veya getirmek) * pi man olmak. nedametle * Pi manl k duyarak. nedbe neden * Bir olay veya durumu gerektiren veya do uran ba ka olay veya durum, sebep. * Bir olay do uran ba ka bir olay sormak iin kullan l r; niin. * Bir varl veya olay etkileyen, olu turan, do uran ey, sebep, illet. neden bilimi * Olgulara yol aan sebeplerin btn, etiyoloji. * Hastal k sebeplerini ara t ran t p dal , etiyoloji. neden ise * Bkz. nedense. neden olmak * bir eyin olmas na veya ortaya kmas na yol amak, sebep olmak. neden sonra * gere inden ok sonra. neden sonra * Aradan bir hayli zaman geince. * Aradan bir sre geince. neden tanr c l k * Deizm. * Yara izi. * Soylu, soyu temiz.

nedeniyle * Yznden, dolay s yla, sebebiyle. nedenli * Nedeni olan, sebepli.

nedenli nedensiz * Hibir dayana yokken, nedeni olsun veya olmas n, sebepli sebepsiz. nedense * Bilinmeyen, belli olmayan bir sebep dolay s yla. nedensel * Nedenle ilgili olan, sebep niteli inde olan, illi.

nedensellik * Nedensel olma durumu, illiyet. nedensellik ilkesi * Her eyin bir sebebi vard r ve ayn artlar alt nda, ayn nedenler, ayn etkileri do urur biiminde zetlenebilen ilke. nedensiz * Nedeni olmayan, sebepsiz. * Bir sebebi olmadan. * Arkada , yak n dost. * Yksek makamdaki ki ileri ho szlerle, gzel f kra ve hikyelerle e lendiren kimse. * Han m arkada . * Han m sultan n, yksek makamda bulunan kad nlar n yard mc s olan han m. * u var ki. * hangi nedenle?. * nemsiz, de ersiz. * Nicelik bak m ndan al lan n, umulan n veya gerekenin alt nda olma durumu, azl k, seyreklik.

nedim

nedime

nedir ki

nedret

nedret kesbetmek * seyrelmek. nefaset * Nefis olma durumu. nefer * Derecesi olmayan asker, er. * Kimse. * Soluk. * (bo bir inanla) ifa verir diye hastaya okuyup fleme. * Sigara, pipo iilirken ie ekilen duman. * Canl varl k. * Bekta ve Alevlerin gr ve d ncelerini belirtmek iin yaz lm iir.

nefes

nefes ald rmamak * dinlenmesine f rsat vermemek, aral k vermemek.

nefes almak * havay ci erlerine ekmek, soluk almak. * dinlenmek. * ferahlamak, rahatlamak. * mutlu bir biimde ya amak. nefes borusu * Bkz. soluk borusu. nefes ekmek * sigara veya ba ka bir eyin duman n iine ekmek. * esrar imek. nefes darl * Solumada ya anan s k nt . nefes etmek * bo bir inan a gre, rahats zl , illeti geirmek iin okuyup flemek. nefes kesici * Heyecanl , co kulu. nefes nefese * Soluyarak, soluk solu a. nefes nefese kalmak * solu u t kanacak gibi olmak. * dara dar. nefes tketmek * ok konu maktan yorulmak. nefesi durmak * lmek. * a k nl k iinde kalmak. nefesi kesilmek (daralmak veya tutulmak) * g soluk alacak duruma gelmek veya solu u bsbtn durmak. * bunalmak, s k lmak. * hayran kalmak, etkilenmek. nefesleme * Nefeslemek i i. nefeslemek * Nefesini bir eye yneltmek, flemek. * Okuyup, flemek, nefes etmek. nefeslenme * Nefeslenmek i i. nefeslenmek * Nefes alacak kadar duraklamak, biraz dinlenmek. nefesli * Soluk al p vermeden uzunca bir zaman durabilen, nefesi gl olan.

nefesli alg * Bkz. flemeli alg . nefeslik

* Bir soluk al ncaya kadar geen sre. * Hava alma yeri, hava deli i. nefha * Gzel koku. * Esinti. * Boynuzdan yap lan bir tr boru. * z varl k, ki ilik. * nsan n yeme ime gibi ihtiyalar n n btn. nefis * Pek ho , istek uyand ran, ok gzel. nefis muhasebesi * nsan n isteklerini, h rslar n ve yapt klar n gzden geirmesi, do ru veya yanl lar n vicdan n n szgecinden geirip bir de erlendirme yapmas . nefis mcadelesi * nsan n, kendi nefsinin isteklerini nleme abas . nefis mdafaas * Bkz. nefsi mdafaa. nefiy * Srme, srgne gnderme. * Olumsuzluk ve olumsuz k lma. * nkr etme.

nefir nefis

nefiy edilmek * Bkz. nefyedilmek. nefiy etmek * Bkz. nefyetmek. nefret * Bir kimsenin ktl n, mutsuzlu unu istemeye ynelik duygu. * Tiksinme, tiksinti. nefret duymak * (birinden) tiksinmek, ho lanmamak. nefret etmek * birine veya bir eye kar nefret duygusuyla dolu olmak. * tiksinti duymak. nefret uyand rmak * nefret etmesine sebep olmak. nefrit nefsan * Bbrek iltihab . * Canl l n zorunlu k ld ihtiya ve isteklerle ilgili, beden arzular yla ilgili.

nefsaniyet * D manl k duygusu, kin besleme. nefsi mdafaa

* Korunma, kendini, z benli ini koruma. nefsine d kn * bencil. nefsine uymak * bedenin isteklerine uymak, gnah i lemek. nefsine yedirememek * bir ey yapmay kendisi iin a r, onur k r c bulmak. nefsini krletmek * beden isteklerinden herhangi birini stnkr gidermek, nefsini yat t rmak. neft * Organik maddelerin ayr mas ndan olu an tutu ur s v lar n biro una verilen ad. * o unlukla boyac l kta kullan lan, petrol trevlerinden bir e it mineral ya , neft ya . neft ya * Bkz. neft. neft * Siyaha yak n koyu ye il.

neftle me * Neftle mek i i veya durumu. neftle mek * Neft olmak, rengi neftye dnmek. neftle tirme * Neftle tirmek i i veya durumu. neftle tirmek * Rengini neftye evirmek, neftle mesine yol amak. neftimsi * Nefte benzer, nefti and r r, neft gibi. * Neftye benzer, neft gibi.

nefyedilme * Nefyedilmek i i. nefyedilmek * Srgne gnderilmek, srlmek. * Olumsuz k l nmak. nefyetme * Nefyetmek i i.

nefyetmek * Srgne gndermek. * Olumsuz k lmak. negatif * Olumsuz, menfi. * Eksi, pozitif kar t . * Gerekteki ayd nl k ve karanl k blmleri tersine gsteren foto raf cam veya filmi. negatif byklk * Ayn trden pozitif bir byklkle ters ynde olan byklk.

negatif say * Bkz. eksi say . nehar nehir * Irmak. nehir roman * Bkz. rmak roman. nehiy nekahet * Bir i in yap lmas n yasak etme, engelleme, menetme. * Hastal k sonras , sa l kl duruma geme dnemi. * Yat s z, gndzl okul veya renci.

nekahethane * ifa yurdu, dinlenme yurdu, evi. nekais nekbet * Eksiklikler, noksanl klar. * anss zl k, talihsizlik. * D knlk. * Eli s k , cimri. * Cimri olma durumu veya cimrice davran , cimrilik. * Beklenmedik ho ve a rt c szler syleyen, gldrc hikye anlatan (kimse), nkteci. nekrelik nekroloji nekrotik nekroz * Canl maddelerin fiziksel ve kimyasal de i imi. nektar * Yunan mitolojisinde, ienleri lmszl e kavu turan tanr ikisi. * Bal z. * ok ve e itli eyler. * Nekre olma durumu. * Nekroz bilimi. * Nekroz grnmnde veya durumunda olan.

nekes nekeslik nekre

neler

neler de neler, maydanozlu kfteler * (alay yollu) akla gelmedik a lacak eyler. nem * Havada bulunan su buhar . * Hafif slakl k, rutubet.

nema

* Byme, geli me, o alma. * Faiz, rem.

nemaland rma * Nemaland rmak i i veya durumu. nemaland rmak * Nemalanmas n sa lamak. nemalanma * Nemalanmak i i. nemalanmak * (faizin kat lmas yla para) o almak. * Beslenmek. nemcil * Nemden ve nemli yerden ho lanan (bitki), hidrofil. Neme * Osmanl larca, Avusturya'ya ve halk na verilen ad.

nemeker * Havadaki nemin niceli ini lp gsteren alet, higroskop. * Havadaki nemi emme zelli i olan, higroskopik. nemdenetir * Bir yerdeki nemlilik derecesini dura an durumda bulunduran alet, higrostat. neme gerek * Neme lz m. neme lz m * "Bu i le ilgilenmem, buna kar mam" anlam nda kullan l r. * Gereksiz, ihtiya olmama. * Do rusunu isterseniz, do ruyu sylemek gerekirse. neme lz mc * lgilenilmesi gereken eylerle ilgilenmekten ka nan (kimse). neme lz mc l k * Gerekli eylerle ilgilenmekten ka nma durumu, bir eyi umursamama durumu. neme ynelim * Canl lar n zorunlu olarak havan n nemine gre ynelmesi ve yer de i tirmesi, higrotropizm. nemf * Bceklerin kurtuk durumundan yeti kin duruma geerken, arada ald klar zel biim.

nemlendirici * Nemlendirmeye yarayan. * Klima tesisat nda havan n nemlenmesini sa layan blm. nemlendirici krem * Kuru ciltlerin bak m ndan veya makyaj ncesinde kullan lan zel krem. nemlendirme * Nemlendirmek i i. nemlendirmek

* Nemli duruma getirmek, rutubetlendirmek. nemleni * Nemlenmek i i veya biimi. nemlenme * Nemlenmek i i. nemlenmek * Nemli duruma gelmek, rutubetlenmek. nemletme * Nemletmek i i veya durumu. nemletmek * Nemli duruma getirmek. nemli * Nemi olan, az slak, rutubetli. * (gz iin) Ya l .

nemli nemli * Islak olarak, slak biimde. nemlilik nemler nemrut * Yz glmez, ac maz, can yak c . nemrutla ma * Nemrutla mak i i. nemrutla mak * Nemrut gibi davranmak, ac mas z olmak, yz glmemek. nemrutluk * Nemrut olma durumu. Nemse * Neme. nene * Anne. * Byk anne, nine. * Atom say s 60, atom a rl 144,3 olan, seryumdan daha sert, 6,96 yo unlu unda bir element. K saltmas * Nemli olma durumu. * Havan n nem derecesini lmeye yarayan alet, higrometre.

neodim Nd. neojen sistem. neolitik

* nc zaman n blnd drt byk devirden son ikisi olan pliyosen ile miyoseni birden kavrayan * Bu sistemle ilgili. * Ta devrinin son a ile ilgili.

neolojizm

* Sz tretmecilik ve uydurmac l k. neon * S v durumuna getirilmi havadan elde edilerek k aralar nda kullan lan, atom say s 10, atom a rl 20,2 yo unlu u 0,7 olan ve havada pek az olarak bulunan asal gazlar s n f ndan bir element. K saltmas Ne. * Neon lmbas . neon lmbas * Neon tp kullan larak yap lan ayd nlatma arac . neon tp * inde neon gaz bulunan boru biiminde bir e it ampul. neoplzma * Yeniden olu an doku. * Ur. neozoik nepotist * nc ve drdnc zamanla ilgili. * Akraba ve yak n arkada lar n kay ran.

nepotizm * Akraba ve yak n arkada lar kay rma. Neptn * Gne 'e yak nl bak m ndan sekizinci olan gezegen. neptnyum * Uranyumun ntronlarla bombard mandan yapay olarak elde edilen, atom numaras 93, atom a rl 239 olan, radyoaktif bir element. K saltmas Np. nerde nerden nerdeyse nere * Hangi yer anlam nda yer sormak iin kullan l r. * Hangi taraf veya organ (vcut iin). nerede * "Hangi yerde?" anlam na yer zarf . * "zlem, aray imkn var m , imkns z" anlamlar nda kullan l r. nerede ak am orada sabah * bir kimsenin gece kalacak belli bir yeri olmad n , rastgele bir yerde kalabilece ini anlat r. nerede bu bolluk * bu i i yapmak san ld kadar kolay de il, imknlar s n rl . nerede hareket, orada bereket * hareket olan yerde bolluk olur. nerede ise * Bkz. neredeyse. * Nerede sznn k salm biimi. * Nereden sznn k salm biimi. * Bkz. neredeyse.

nerede kald * ne yarar oldu?. nerede kald ki * olacak gibi grlmeyen bir d nceyi anlatan szn ba na getirilir. nerede, ... nerede * iki eyin aralar ndaki uzakl veya nitelik ayr m n belirtir. nereden * "Hangi yerden?" anlam na yer zarf . * Nas l, ne gibi bir ili ki ile.

nereden nereye * ki olay aras ndaki ili kiye a ld n anlat r. * Uzak, dolambal bir ili ki ile. neredeyse * K sa bir sre iinde, hemen hemen. nereli neresi * Birinin memleketini, do um yerini sormak iin kullan l r. * Hangi yn. * Nerede, hangi yer. * Tekrarland nda kar la t r lan eylerin uzakl n belirtir. * "Hangi yere?" anlam na yer zarf .

nereye nergis

* Nergisgillerden, iekleri ayr veya bir kk sap zerinde emsiye durumunda, a lmadan nce bir yenle rtl bulunan ve baz trlerinde beyaz, baz lar nda sar renkte, 20-80 cm ykseklikte, so anl bir ss bitkisi (Narcissus). nergis zamba * So anla retilen, iri ve gzel iekli bir ss bitkisi, gzelhatun ie i (Amaryllis). nergisgiller * Bir eneklilerden, nergis, fulya, kardelen gibi o u kk ve kokulu iekleri iine alan bir bitki familyas . neritik * K y eridinde deniz kabuklar , kum, ak l gibi eylerle olu an y nakla ilgili. nervr * Bir veya iki milimlik pli. * Direnci art ran k nt . * Nervr olan.

nervrl

nesebi gayrisahih * Kanun olmayan bir birle me sonunda do an (ocuk). nesebi sahih * Kanuna uygun bir evlenme sonunda do an (ocuk). nesep * Soy, baba soyu. nesi

* bazen insanlar iin zamir olarak kullan l r. * hangi yn, hangi taraf . * ok iyi, ok gzel. nesi * Hangi yn, hangi taraf .

nesi var nesi yok * btn serveti. nesi * Doku. nesih * Kald rma, hkmsz b rakma. * Arap harflerinin, bas mda ve yazma kitaplarda en ok kullan lan e idi. * Gbek, ku ak. * (hayvanlar iin) Dl.

nesil

nesilden nesile * ku aktan ku a a, ku aklar boyunca. nesim nesir neskafe * Haz r kahve. nesli tkenmek * bitmek, tamamen yok olmak, ortadan kalkmak. nesne * Belli bir a rl ve hacmi, rengi, maddesi olan her trl cans z varl k, ey, obje. * znenin d nda kalan her konu, obje. * Gei li fiili btnleyen yal n veya belirtme durumunda bulunan tmle. * Hafif yel, esinti. * Dilin sz dizimi kurallar na uygun olarak kullan lan anlat m biimi, manzum olmayan sz ve yaz , dz yaz .

nesne be i * Nesneyle ilgili olarak kullan lan kelimelerin btn. nesnel * Nesne ile ilgili, nesneye ili kin, znel kar t . * Gere e varmak amac yla, taraf tutmadan inceleme yapan, hkm veren, afak, objektif. * Bireyin ki isel gr nden ba ms z olan, objektif. * Nesnelcilikle ilgili olan. * Nesnelcilik yanl s olan kimse, objektivist.

nesnelci

nesnelcilik * znel olmayan, yani herkes iin geer, znenin de il nesnenin gerekli ine dayanan bilgileri arayan ak l yolu, objektivizm. nesnelle me * Nesnel duruma gelme. nesnelle mek * Nesnel duruma gelmek.

nesnellik nesnesel nesnesiz

* Nesnel olma veya nesnelerin gere ine dayanma durumu. * Nesneye ili kin. * Nesnesi olmayan. * Belli bir nesneye dayanmayan ruhsal durum. * Nastur adl Sryan rahiplerinden birinin ortaya koydu u mezhepten olan (kimse). * znts olmamaktan do an, d a vuran sevin, etaret. * Hafif sarho luk, ak rkeyf olma.

Nestur ne e

ne elendirme * Ne elendirmek i i. ne elendirmek * Ne eli duruma getirmek, enlendirmek, keyiflendirmek. ne eleni * Ne elenmek i i veya biimi. ne elenme * Ne elenmek i i. ne elenmek * Ne eli duruma gelmek, enlenmek, keyiflenmek. ne eli * Sevinli, keyifli, en.

ne esi kamak * sevinci azalmak, kederlenmek. ne esi yerinde * ne eli. ne esini bulmak * ne eli bir duruma gelmek, ne elenmek. ne esiz * zgn, d nceli, keyifsiz.

ne esizlik * Ne esiz olma durumu, zgnlk. ne et * kma, ileri gelme.

ne et etmek * kayna n bir yerden almak, do mak. ne etli ne ide * k l . * Bir toplulukta okunmaya de er iir.

* Atasz gibi kullan lan beyit veya dize. ne ir * Yayma, da tma, sama. * Yay m. ne redilme * Yay mlanma. ne redilmek * Yay mlanmak. ne ren ne retme * Yay m yoluyla. * Ne retmek i i.

ne retmek * Yaymak, da tmak, samak. * Yay mlamak. ne riyat * Yay n. ne rolunma * Ne rolunmak i i veya durumu. ne rolunmak * Yay mlanmak. ne ter * Kan almak, a yapmak veya kk apseleri amak iin kullan lan ufak b ak.

ne ter vurmak * kesin bir sonuca ula mak amac yla bir sorunu ele almak. ne terleme * Ne terlemek i i. ne terlemek * Ne terle kesmek. * znt verecek bir durumu veya sorunu hat rlatmak, de mek. ne veli * Ne eli.

ne vnema * Geli me, yeti me. ne vnema bulmak * geli mek. net * Btn izgileri belirgin olan, gzn btn ayr nt lar yla alg lad iyi grnen ( ey). * yi duyulan (ses). * Kesintilerden sonra geri kalan (miktar), safi. * A k seik olan, anla lmaz yan bulunmayan. * Genellikle 1/10 le inde izilen ve i in; nden, yandan stten grn n veren teknik resim.

net resim

net cret netameli

* Brt cretten gelir vergisi, sigorta primi vb. kesildikten sonra ele geen cret. * Gizli bir tehlikesi oldu u san lan, tekin olmayan. * Ba na s k s k kaza gelen. * Bkz. nitekim. * Sonu.

netekim netice

neticelendirme * Neticelendirmek i i, sonuland rma. neticelendirmek * Sonuland rmak. neticeleni * Neticelenmek i i veya biimi. neticelenme * Neticelemek i i, sonulanma. neticelenmek * Sonulanmak. neticele me * Neticele mek i i veya durumu. neticele mek * Sonuca eri mek. neticesiz * Sona ula mayan, sonusuz. neticeten netle me * Sonu olarak. * Netle mek i i veya durumu.

netle mek * Net, a k seik, iyi bir duruma gelmek. netle tirme * Netle tirmek i i. netle tirmek * Net ve a k bir duruma kavu turmak. netlik * Net olma durumu.

neuzbillh * "Tanr 'ya s nd k", "Tanr korusun" anlam nda, tehlikeli bir durum kar s nda kullan l r. neva * Ses, ahenk, na me. * Klsik Trk mzi inde bir makam ad ve yeghtan bir oktav tiz olan "re" perdesi.

nevabuselik * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam. nevale * Gereken yiyecek ve iecek eyler, az k.

nevaleyi dzmek * gerekli yiyecek ve iece i sa lamak, sofray haz rlamak. nevazil nevazi nevbet neveser * Klsik Trk mzi inde birle ik bir makam. nevi * e it, cins, tr. * Nezle, ingin, duma . * ltifat, gnl alma, ok ama. * Nbet.

nev'i ahs na mnhas r * Kendine zg davran ve karakteri olan kimseler iin kullan l r. nevir nevmit * Umutsuz, aresiz. nevmit olmak * aresiz kalmak, umudu kalmamak. nevralji nevraljik * Sinir zerinde duyulan, genellikle iddetli ve bat c a r . * Nevraljiyle ilgili, nevralji trnden olan. * Yzn rengi, bet beniz.

nevrasteni * Ba a r lar , sindirim glkleri gibi fizik rahats zl klar ve ruhsal grevlerde gev eme ve bitkinlik biiminde grlen, sinirsel glerin zay flamas ndan do an nevroz. nevresim * Torba biiminde dikilmi yorgan ar af . nevri dnmek * belli etmemeye al t bir fkeye kap lmak, ok sinirlenmek. nevrofik nevroloji nevropat * Sinir hastas . nevroz * Bkz. nrotik. * Bkz. nroloji.

* Bkz. Sinirce. nevruz * Eski takvimlere gre y l n ve bahar n ilk gn say lan mart n yirmi birine rastlayan gn. * Nevruz Bayram . Nevruz Bayram * Nevruz gn k rlarda bahar n geli ini kutlamak iin yap lan bayram. nevruz otu * ki eneklilerden, iekleri aslana z na benzeyen, trl renkte, ta d glikozit sebebiyle i sktrc olarak kullan lan bir k r bitkisi (Linaria vulgaris). nevton * Uluslar aras birim sisteminde, ktlesi 1 kg olan cisme saniye karede 1 m lik bir ivme veren g birimi.

nevyunanlik * 20. yzy l ba nda Yahya Kemal ve Yakup Kadri'nin ba latt klar Akdeniz mitolojisine ynelen edebiyat hareketi ve anlay . nevzat ney * Yeni do an ocuk.

* Klsik Trk mzi inde ve zellikle tekke mzi inde yer alan, kaval biiminde, yan k sesli, kam tan bir fleme alg s . ney flemek (veya frmek) * ney almak. neye * Kk ney. * Dokumac lar n kulland kk kam . neye * Bkz. Niye. neye u rad n bilememek (veya a rmak) * ans z n zc, s k c , ne eli, gzel veya ho bir durum kar s nda kalmak. neyi * Hangisi.

neyin nesi (kimin fesi) * "kimdir, nas l bir ki idir? ne idi i belirsiz" anlam nda kullan l r. neyleyim * ne yapabilirim, elden ne gelir?. neymi neyse * sylendi ine gre, gya. * nemi yok, olan oldu. * ok kr, bereket versin. * Konuyu kapatal m, uzatmayal m, her ne ise. * bir yere, bir dereceye kadar. * Ney fleyici, ney alan kimse.

neyse ne neyzen

neyzen bak l * Boynunu yana arp tarak bakan. nez hli nezafet nezahet * Temizlik, ahlk temizli i. nezaket * Ba kalar na kar sayg l ve incelikle davranma, incelik, naziklik. * (bir i veya durum iin) nemli olma, dikkatli davranmay gerektirme. * lm hli. * Temizlik, pakl k.

nezaket gstermek * davran larda nazik olmak. nezaket kesp etmek * s k nt l , nazik, kritik bir durum almak. nezaketen * Nezaket olarak, nazik davranarak. nezaketli * nce, nazik. nezaketlilik * Nezaketli olma durumu. nezaketsiz * Nazik olmayan. nezaketsizlik * nce ve nazik olmama durumu, kabal k. nezaret * Bakma, gzetme. * Bakanl k. * Gr. * Gzalt , gzetim. * Denetim, kontrol. * Nezarethane. nezaret etmek * denetlemek, bakmak. nezarete almak * gz alt na almak. nezarethane * Gzalt na al nan kimselerin konuldu u yer. nezaretli * Grn l, grntye sahip.

nezaretsiz * Grn olmayan, manzaras z, grntsz. nezdinde

* Yan nda. nez'etme * Nezetmek i i veya durumu. nez'etmek * Ay rmak, ekip almak. nezif nezih nezir * Adak. nezir etmek * Bkz. nezretmek. nezle nezle otu nezleli * Nezlesi olan. nezretme * Nezretmek i i veya durumu. * So uk almaktan ileri gelen, burun akmas , aks rma ile beliren hastal k, ingin, duma . * Bkz. pirekapan. * Kanama. * Temiz, temiz ahlkl .

nezretmek * Adamak. nezt n kris * Damla hastal , gut. n sfet * Bkz. nasfet. * Yan, kat.

n sf nnehar * Meridyen dzlemi. n sfiye n s f * Yar , yar m. n s f kutur * Yar ap. n ad r * Amonyak tuzu. * Bir e it k sa ney.

n ad r kayma * Amonyum karbonat.

n ad r ruhu * Amonyak. Ni nice * Ka, ne kadar. * Olduka ok. * Nas l. * Uzun sreden beri. nice nice nicel niceleme * Nicelemek i i. nicelemek * Bir eyi say , l vb.ile bildirmek. * Bir terime, tek veya ok olu una gre bir nicelik yklemek. niceleyici * Niceleme niteli i olan. * Pek ok. * Nicelik bak m ndan olan, nicelikle ilgili. * Nikel'in k saltmas .

niceleyi * Nicelemek i i veya biimi. nicelik * Bir eyin say labilen, llebilen veya azal p o alabilen durumu, kemiyet, miktar. * Bir eyin e it paralara blnebilen ve llebilir olan yanlar . * Genellikle say labilen, toplam do rudan say olarak belirtilebilen genel zellik. * Bir olay n amac n , sebebini sormak iin kullan l r. * a rma, ba rma, seslenme. * nlem. * Geimsizlik, anla mazl k, ara bozma, ay rma.

niin nida

nifak

nifak sokmak * ara amak, anla mazl k karmak. nifak niha * Arabozan, araaan (kimse). * i sona erdiren, i i kesen, sonuncu.

niha karar * Muhakeme sonunda verilen karar. nihale * Sofrada kullan lan sahan altl . nihan

* Gizli. nihavent * Trk mzi inde bir makam. nihayet * Son. * (ni'ha:yet) Sonunda. * -den ba ka bir ey de il.

nihayet vermek * ili kiyi kesmek, bir i i, al kanl yapmaktan vazgemek. * bitirmek, tamamlamak, sonuland rmak. nihayetinde * Sonunda. nihayetlenme * Nihayetlenmek i i. nihayetlenmek * Bitmek, son bulmak, sona ermek. nihayetsiz * Sonsuz, sonu gelmez, bitip tkenmez. nihilist * Nihilizm yanl s . nihilizm * Moral gere i ve de erleri reddeden bir reti. * Her trl gerek varl inkr eden a r bireycilik, yokuluk. * Her trl siyas dzeni inkr eden, toplumun birey zerinde hibir bask s n kabul etmeyen gr .

Nijeryal * Nijerya halk ndan olan kimse. nikh * Bir erkekle bir kad n n evlilik birli i kurmas n sa layacak kanun i lem. * Nikh s ras nda erke in kad na borland para.

nikh d mek * birbiriyle evlenmelerine kanun veya rf bak m ndan engel bulunmamak. nikh etmek * bir erkek bir kad n nikhla almak. nikh k ymak * nikh memuru kanuna gre iftlerin kar koca olduklar n bildirmek. nikh memuru * Kanunlara uygun olarak nikh i lemini yapan, nikh k yan grevli. nikh ekeri * Nikh treninde davetlilere da t lmak zere zel olarak yapt r lan eker. nikh tazelemek * bo and ki iyle yeniden evlenmek. nikh olmak nikhlama

* Nikhlamak i i. nikhlamak * Nikh etmek. * Nikh k ymak. nikhlan * Nikhlanmak i i veya biimi. nikhlanma * Nikhlanmak i i. nikhlanmak * Bir kimseye nikhla ba lanmak. * Kanun olarak nikh i lemleri yap lmak. nikhlay * Nikhlamak i i veya biimi. nikhl nikhl k * Nikhla ilgili olma durumu. nikhl l k * Nikhl olma durumu veya biimi. nikhs z * Aralar nda nikh olmad hlde kar koca hayat sren. * Nikhs z olarak. * Kanun olarak nikh i lemi yap lm olan kar veya koca.

nikhs zl k * Nikhs z olma durumu veya biimi. nikhta keramet vard r * nikh evlenenleri sevgi ba yla ba lar. nikap * Yz rts, pee. Nikaragual * Nikaragua halk ndan olan kimse. nikbet nikbin nikbinlik * yimserlik, optimizm. nikel * Atom say s 28, atom a rl 58,71, yo unlu u 8,9 olan, gm parlakl nda, demir sertli inde, kolay i lenir ve kolayca tel durumuna getirilir bir element. K saltmas Ni. nikel kaplama * Nikelj. nikelj * Metal bir yzeyi nikelle kaplama. * D knlk, talihsizlik, felket. * yimser, optimist.

* Nikel kaplanm metal. nikelleme * Nikelj. nikellemek * Nikelj yapmak. nikelli * Birle iminde nikel bulunan. * Nikelle kaplanm . * Nikeli olmayan, iinde nikel bulunmayan.

nikelsiz nikotin

* Ttn yapraklar ndan kar lan, renksiz, a kta b rak l nca havadan oksijen alarak esmerle en, 247C de kaynayan ve 1,033 yo unlu unda ok zehirli bir alkaloit (C10H14N2). nikris nikriz * Klsik Trk mzi inde, dizisi bir sekizli iinde gsterilebilen basit grn l bir birle ik makam. nilfer * Nilfergillerden, yapraklar yuvarlak ve geni , iekleri beyaz, sar , mavi, pembe renkte, durgun sularda veya havuzlarda yeti en bir su bitkisi (Nymphea). nilfergiller * ki eneklilerden, rnek bitkisi nilfer olan bir familya. nim nimbus nimet * yilik, ltuf, ihsan. * yi ya amak iin gerekli her ey. * Yiyecek iecek, zellikle ekmek. * Yararlan lan imkn. nimet bilmek * eref saymak. nimet hakk * Yenen, iilen eyler stne yemin sz. nimeti aya yla tepmek * Bkz. k smetini aya yla tepmek. nimet inas * yilik bilir (kimse). nine * Torunu olan kad n, byk anne. * Ya l kad nlara seslenmek iin kullan l r. * Kk ocuklar uyutmak iin sylenen trk. * Yar . * Kara bulut. * Bkz. n kris.

ninni

* Sylenen ninnilerin sonunda tekrarlanan sz. * Bu tr bestelenmi eser. nipel nirengi * Belli say da noktan n konumunu kesinlikle tespit edebilmek iin, bu noktalar tepe olarak kabul ederek, bir alan genlere blme i i. nirengi haritas * Nirengi yoluyla kar lan harita. nirengi noktas * Nirengi i leminde ayr lan genlerin tepe noktas . * Gemicilerin seyir iin kulland do al yn noktas . * Ba lang . nisa * Kad nla ilgili. * Kad n hastal klar ile ilgili. * Kad ns . nisaiye * Kad n hastal klar , jinekoloji. * Hastahanelerde kad n hastal klar ile ilgili blm. * Kad n hastal klar uzman , jinekolog. * ki ba lant paras n birbirine yak n olarak eklemekte kullan lan zel para.

nisaiyeci

nisaiyecilik * Nisaiyecinin i i. nisan * Y l n 30 gn sren drdnc ay .

nisan bal * Nisan n birinci gnnde yap lan aldatma ve aka. nisan ya muru * Nisan ay nda ya an ve bereketine inan lan ya mur. nisap * Yeter say . nispet * Oran. * Ba nt , ilgi, ilinti. * Birini zmek iin veya inat olsun diye yap lan i . * K skand rmak veya zmek iin.

nispet eki * Baz yabanc isimlerin anlamlar na ba l yabanc s fatlar kuran ek. nispet etmek * e it tutmak, oranlamak. nispet kabul etmek * e it tutmak, oranlamak. nispet kabul etmemek * e it tutulamamak.

nispet vermek (veya yapmak) * kar s ndakini k zd rmak iin ona gsteri yapmak. nispeti nispeten * Nispet vermek huyu olan. * Gre, k yaslayarak, oranla. * Bir dereceye kadar, olduka.

nispeti olmak * ilgisi olmak, ba lant s olmak. nispetli * Oranl . nispetsiz * Orans z. * Birbirine uymayan, farkl .

nispetsizlik * Orans zl k. nisp * Greli, ba nt l , izaf, rlatif. * Birbirine gre (olan), nceki duruma gre.

nisp temsil * o unluk partisi d ndaki partilerin de kuvvetleri oran nda ye semelerini sa layan seim biimi. nisyan ni * Duvar iinde b rak lan oyuk, gz, hcre. ni aburek * Klsik Trk mzi inde rast makam ve u ak makam n n buselik "si" perdesiyle olu mu bir makam. ni an * aret, iz, belirti, almet. * Ni anlanma s ras nda yap lan tren. * Evlenmek zere birbirine sz verme, ni anlanma. * Kur un, ta vb.ile vurulmak istenen hedef. * Hedefi vurmak iin silh, ta vb.ye gerekli do rultuyu verme. * Grdkleri nemli i lerden dolay ki ileri onurland rmak iin devlete verilen anmal k. * Unutma.

ni an almak * (ate li silhlara) bir hedefi vurmak iin gerekli do rultuyu vermek, gezlemek. * kendisine ni an verilmek. ni an atmak * ate li silhlarla at yapmak. ni an halkas * Evlenecek olan iftin ni anlan nca takt klar ve d nden sonra da ta d klar halka biiminde yzk, ni an yz . ni an koymak * ileride tan yabilmek veya lebilmek iin bir eyin durumunu, onun herhangi bir zelli ini ak lda tutmak veya iz b rakmak.

ni an takmak * (ni anlanan ift iin) ni an yzklerini parmaklar na geirmek. * g sne ni an ili tirmek. ni an vermek * birini ni an ile dllendirmek. ni an yapmak * ni an treni dzenlemek. ni an yz * Ni an halkas . ni anc tevkici. * Att kur un, ta vb.ile hedefi vurmakta ustal k kazanm olan. * Padi ah divan yesi olan, antla ma, berat, men ur, name ve fermanlar n ba na tu ra eken grevli,

ni anc l k * Ni anc olma durumu. ni ane * Ate li silhlarda, namluya hedefin uzakl na ve bulundu u yerin yksekli ine gre gereken ykseli a s n veren, silh bu hedefe do rultmaya yarayan alet. * Hedef. * Eser, iz, belirti. ni angh * Ate li silhlarda namluya hedefin uzakl na ve bulundu u yerin yksekli ine gre gereken ykseli a s n veren, silh bu hedefe do rultmaya yarayan alet. * Hedef. ni ange * Dzeltilmi bir a a paras n n kenar na de i ik aral klarda paralel izgiler izmek iin, marangozlukta kullan lan el arac . ni an atmak (veya bozmak) * (kad n veya erkek) ni andan vazgemek. ni anlama * Ni anlamak i i. ni anlamak * Bir iftin evlenme i inin kararla t na belirti olarak parmaklar na yzk takmak, yavuklamak. * Bir hedefi vurmak iin silh, ta vb.ye belli bir do rultu vermek. * Bir eyin yerini belirtmek, i aretlemek, ni an koymak. ni anlan * Ni anlanma i i veya biimi. ni anlanma * Ni anlamak i i. * Bir erkekle bir kad n n ileride birbirleriyle evlenmek iin yapt klar szle me. ni anlanmak * Ni anl duruma gelmek. * Evlenmeye sz verme belirtisi olarak yzk takmak. ni anl * Evlenmek iin sz verip yzk takm olan (kimse). * Belirleyici bir i areti, almeti, ni an olan kimse.

ni anl k

* Ni anl l k.

ni anl l k * Ni anl olma durumu, yavukluluk. ni ans z ni asta * Tah l tanelerinden mercimek, bezelye gibi baz baklagillerden veya patates gibi birtak m yumrulardan zel yntemlerle kar lan una benzer bir madde. ni asta bu day * Kapl cay and ran, ufak taneli, ni astas ok, da l k yerlerde yeti en bir bu day tr. ni astac l k * Ni asta yapmak veya satmak i i. ni astalanma * Ni astalanmak i i veya durumu. ni astalanmak * Ni astaya kar m olmak, ni asta ile i lem grmek. nite * Nas l, niin. nitekim nitel niteleme * Gerekten, nas l ki, hakikaten. * Nitelik bak m ndan olan, nitelikle ilgili bulunan. * Nitelemek i i. * Belirleyici bir i areti, almeti, ni an olmayan.

niteleme belirteci * Niteleme zarf . niteleme s fat * Bir ismi niteleyen s fat: ok al kan. Pek yaramaz vb. niteleme zarf * Bir fiilin, bir s fat n veya bir ba ka zarf n anlam n nitelik bak m ndan etkileyen zarf: Byle konu may n z. Glerek gitti. yi etti. nitelemek * Bir eyin niteli ini belirtmek. nitelendirilme * Nitelendirmek i i. nitelendirilmek * Nitelendirmek i ine konu olmak. nitelendirme * Nitelendirmek i i, vas fland rma. nitelendirmek * Niteli ini belirtmek, nitelik kazand rmak, vas fland rmak.

niteleni * Nitelenmek i i veya biimi. nitelenme * Nitelenmek i i, vas flanma. nitelenmek * Niteli i belirtilmek, nitelik kazanmak, vas flanmak. niteleyi * Nitelemek i i veya biimi. nitelik * Bir eyin nas l oldu unu belirten, onu ba ka eylerden ay ran zellik, vas f, keyfiyet. * Bir eyin iyi veya kt olu u, kalite. * Bireyi, nesne veya ya ant n n bir ynn, tekilerden ay rt etmeye yarayan ve lebilen zellik, keyfiyet. * Bir eye ay rt edici zellik veren, vas fl . * Bir eye nitelik bak m ndan stnlk kazand ran, kaliteli. nitelikli i i * stenilen nitelikleri ta yan, iyi yeti mi , usta i i, kalifiye i i, vas fl i i. niteliksiz * Ay rt edici zelli i olmayan, basit, dz. * Nitelik bak m ndan stn olmayan, kalitesiz.

nitelikli

niteliksizlik * Niteliksiz olma durumu, kalitesizlik. nitramit nitrat nitratin * Do al sodyum nitrat. nitratla ma * Organik maddelerin nitrat durumuna dn mesi. nitratl * Temel maddesi nitrat olan. * Nitrat emdirilmi . * Do al amonyum nitrat. * Nitrik asit tuzu.

nitrik asit

* Organik maddeler zerinde yak c ve sarart c bir etki gsteren, birle iminde bir azot, oksijen ve bir hidrojen bulunan yo unlu u 1,52 olan 86 C'de kaynayan, sanayide kullan lan asit (HNO3), kezzap. nitrik oksit * Nitrojen veya amonya n oksitlenmesiyle elde edilen, renksiz zehirli gaz (NO). nitrogliserin * Nitrik asit iine gliserin konularak elde edilen, uuk sar renkte, ya k vam nda, gl patlay c zelli i olan madde. nitrojen * Azotun ba ka bir ad .

nitroselloz * K t yap m nda kullan lan, pamuk veya odun hamuru biimindeki selloz zerine nitrik ve slfrik asit kar m n n etkimesiyle elde edilen sellozun nitrat esteri. niyabet niyaz * Naiplik. * Yalvarma, yakarma.

niyaz etmek (veya eylemek) * yalvarmak. niye niyet * Bir olay n amac n veya sebebini sormak iin kullan l r. * Bir eyi yapmay nceden isteyip d nme, maksat. * Fal gibi kullan lmak amac yla iine mani yaz l p katlanm veya ekerlere sar lm k t paras . * Namaz k lmaya, oru tutmaya ve abdest almaya karar verip ba lang duas okuma.

niyet ekmek * niyetiden niyet almak. niyet etmek * bir eyi yapmay zihinde tasarlamak, d nmek, niyetlenmek. niyet tutmak * fala bak l rken olmas istenilen eyi akl ndan geirmek. niyeti * Al t r lm gvercin, saka ku u, tav an gibi hayvanlara para kar l nda niyet ektiren kimse. niyetilik * Niyetinin i i.

niyeti bozuk * Kt bir davran ta bulunmas beklenen. niyetleni * Niyetlenmek i i veya biimi. niyetlenme * Niyetlenmek i i. niyetlenmek * Niyet etmek, tasarlamak. * Oru tutmaya karar vermek. niyetli * Niyeti olan, niyet eden. * Orulu. * Niyeti olmayan, niyet etmeyen. * Oru tutmayan.

niyetsiz

niyobyum * Atom say s 41, atom a rl 92,91, yo unlu u 8,57 olan, oksijen, kkrt ve klor gibi maddelerle birle ikler veren bir element, kolombiyum. K saltmas Nb. niza

* eki me, bozu ma, kavga. nizam * Dzen. * Kural. nizam * stenilen dzende olan, dzene uygun olan, kurallara uygun olan. * Kanunlarla ilgili olan. nizamiye * Kara ordusu. nizamiye kap s * K la ve garnizonlarda giri kap s . nizamiye karakolu * Nizamiye kap s ndaki karakol. nizaml * Dzenli, tertipli. * Tz e uygun.

nizamname * Tzk. nizams z * Dzensiz, tertipsiz. * Tz e ayk r . nizams zl k * Nizams z olma durumu, dzensizlik, tertipsizlik. * Tz e ayk r l k. No * Nobelyum'un k saltmas . nobelyum * Atom numaras 102 olan radyoaktif element. K saltmas No. nobran nobranca * Davran kaba, sert ve gnl k r c olan, nadan. * Kaba, sert, k r c (bir biimde).

nobranl k * Nobran olma durumu veya nobranca davran . noda nodul * Bkz. loda. * vendirenin ucuna ak lm sivri demir ivi.

nodullama * Nodullamak i i. nodullamak * Hayvan vendire ile drtmek. * (i iin) Drtmek, uyarmak, hat rlatmak.

nodullanma * Nodullanmak i i. nodullanmak * Nodullamak i ine konu olmak. Noel * Hristiyanlar n, sa'n n do um gnn kutlad klar yortu. Noel a ac * Noel yortusunda Hristiyanlar n mumlarla ve oyuncaklarla ssledikleri kk am a ac . * Gemilerde e itli anlamlar ta yan kl i aretlerin topluca s raland direk. Noel baba * Hristiyan ocuklar na Noel gecesi gelip kendilerine arma an b rakt anlat lan ak sakall masal ve efsane kahraman . Nogay * Alt n Ordu devleti ba bu lar ndan biri olan Nogay' n ynetimindeki K paklara verilen ad. * Bugn Kuzey Kafkasya'da ya ayan bir Trk boyunun ad . * Nogay dili. * Kirli veya donuk sar (renk).

Nogayca nohud nohut

* Baklagillerden, birle ik telek yaprakl , iekleri sar mt rak renkte, meyvesi baklams , bol ni astal bir bitki (Cicer arietinum). * Bu bitkinin yuvarlak tanesi. nohut oda, bakla sofa * bir evin kkl n ve darl n anlatmak iin sylenir. nohutlu nohutsuz * Nohudu olmayan. nokra * Bvele in sebep oldu u, daha ok davar ve s rlarda, seyrek olarak insanlarda rastlanan, ortas delik i kinliklerle tan nan hastal k. noksan * Eksik, eksiklik, kusur. * (genellikle yiyecekler iin) ine nohut kat lm .

noksan bulmak * be enmemek, uygun bulmamak. noksanl k * Noksan olma durumu, eksiklik. noksans z * Eksiksiz (bir biimde). nokta * ok kk boyutlarda i aret, benek. * Hibir boyutu olmayan i aret. * Baz harflerin zerine konulan ufak i aret. * Cmlenin bitti ini anlatmak iin sonuna konulan kk benek biimindeki i aret, durak.

* Yer. * Konu, konu ile ilgili nemli blm. * Tek nbeti bulunan yer. * S n r, derece, radde. * Nbeti, gzc, beki. nokta memuru * Kav aklarda durup trafik ak n dzenleyen grevli. nokta nokta * Hafif hafif, belli belirsiz. noktac * Noktac l kla ilgili, noktac l uygulayan (kimse).

noktac l k * (resimde) Tonlar n blnmesini yan yana renkli noktalarla gstererek, n titre imini daha iyi yans tmak isteyen sanat anlay . noktainazar * Gr , gr a s . noktainazardan * herhangi bir bak mdan. noktalama * Noktalamak i i. * Bir filmin ekim, sahne, ayr m, blm gibi e itli paralar n birbirinden ay rmakta kullan lan i lemlerin btn. noktalama i areti * Noktalama i aretleri. noktalama i aretleri * Cmle veya yan cmledeki trl geleri birbirinden ay rmaya yarayan, nokta, virgl, noktal virgl, iki nokta, nokta, soru i areti, nlem i areti, parantez vb. i aretleri. noktalamak * Nokta koymak. * Yaz da noktalama i aretlerini yerli yerine koymak. * Sona erdirmek. noktalanma * Noktalanmak i i. noktalanmak * Noktalamak i i yap lmak. noktalay * Noktalamak i i veya biimi. noktal * Nokta konmu olan, stnde noktalar olan.

noktal delik * Trakeit hcreleri ile z nlar n kesi me noktalar nda bulunan ve yatay ynde besin suyu iletimini sa layan gei yolu. noktal virgl * Ba ms z fakat mant k a dan birbirini btnleyen cmleleri ba layan noktalama i areti (;). noktas noktas na

* Eksiksiz, tastamam, tamamen. noktas z * Noktas olmayan. nom nominal * Eski M s r'da ehir devletlerine verilen isim. * Ad belirtilerek yap lan.

nominal de er * Hisse senedi, tahvil vb. iin zerinde belirtilmi de er. nominalizm * Adc l k, isimcilik. nominatif * Yal n durum. nomografi * Say sal hesaplar yerine, ba ka izgilerle kesim noktalar zmleri veren, uygun biimde izilmi izgi veya grafiklerden yararlanmaya dayanan yntem. nonfigratif * nsan , hayvan ve tabiat gelerini i lemeyen sanat, betisiz sanat. nono * Sevgi sz olarak sylenir. * Homoseksel erkek. * \343 duraks z. * Kural olarak benimsenmi , yerle mi ilke veya kanuna uygun durum, dzg. normal * Kurala uyan, al lagelene uyan, dzgye uygun, dzgl. * Bu durumda olan ey. * Bir e rinin bir te etine de me noktas ndan izilen dikme.

non-stop norm

normalalt * Bir e riye ili kin normalin, bir do ruyu kesti i nokta ile normalin aya aras ndaki paran n o do ru zerindeki iz d m. normalle me * Normalle mek i i. normalle mek * Normal duruma gelmek, normal olmak. normalle tirme * Normalle tirmek i i. normalle tirmek * Normal duruma getirmek. normallik * Normal olma durumu. normalst

* Ola an d . normatif * Bir kural de erini, gcn ta yan, norma ili kin, dzgsel. norton ele i * Z mpara taneciklerinin byklklerini saptamak ve birbirlerinden ay rmak i inde kullan lan elekler grubu. Norvee * Norve dili. Norveli nostalji * Yurt zlemi, yurtsama, dass la. * Gemi bir zamana duyulan a r bir zlem. nostaljik * Yurt zlemiyle ilgili. nosyon not * Bir ey zerindeki gerekli bilgi, kavram. * Bir eyi hat rlamak iin yaz lan k sa yaz . * Okullarda her rencinin bilgisi zerine edinilen kan y gsteren say veya derece, numara. * Bir eyin niteli i zerine edinilen kan . * Norve halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse.

not almak * bir eyi ba l ca noktalar n zetleyerek yazmak; biri konu urken onun sylediklerini yazmak. * ( renci iin) iyi veya kt numara, derece almak. * bir eyin niteli iyle ilgili bir karar verilmek. not atmak * retmen, rencinin al ma durumunu not vererek de erlendirmek. not d mek * not yazmak. not etmek * not olarak yazmak, kaydetmek. not k rmak * verilen notu d rmek azaltmak veya az not vermek. not tutmak * biri sz sylerken ba kas onun sylediklerini yazmak. not vermek * bir eyin de eri zerinde olumlu veya olumsuz bir kan ya varmak. * rencinin bilgisini bir say veya derece ile belirlemek. nota * Bir mzik sesini belirtmeye yarayan i aret. * Bir devletin ba ka bir devlete veya elisine yapt bildiri. * Notalamak i i. * Seslerin ve icran n i aretleri olarak belirlenen ekiller btn.

notalama

notalamak

* Bir eseri notaya almak. notam * Havac lar ve pilotlar iin yay mlanan blten. noter * e itli belge ve i lemlere geerlik kazand rmak, yasan n ngrd di er grevleri yerine getirmekle ykml, belli nitelikleri ve kendine zg bir hukuk stats olan kamu grevlisi. * Noterin al t yer. noterlik * Noterin grevi veya makam . * Noter. notunu (veya numaras n ) vermek * bir kimse iin kt bir kan ya varmak. nova nbet * Parlakl birdenbire artan, de i en y ld z. * S ra, ke ik. * S ra ile yap lan grev, ke ik. * Hastal k sebebiyle titreme, yksek ate . * Vakit vakit ortaya kan ayn trden fizyolojik bozukluklar n btn. * Kez, defa.

nbet beklemek (veya tutmak) * (asker, polis vb.) bir yeri, bir kimseyi, bir arac gzetlemek, korumak gibi amalarla bulundu u yerden belli bir sre ayr lmamak. * s ra ile bekleme. nbet almak * belli zamanlarda m z ka almak. nbet ekeri * Halk aras nda il olarak kullan lan billrla m eker. nbeti * Nbet bekleyen, nbet s ras kendisinde olan (kimse). nbetilik * Nbeti olma durumu. nbetle e * Nbet s ras yla, nbetle, mnavebe ile. nbetle me * Nbetle mek i i. nbetle mek * S ra ile nbet grevini yapmak. nrolog nroloji * Sinir hastal klar uzman . * Sinir sistemini inceleyen ve tedavisi ile u ra an t p dal , sinir bilimi, nevroloji. * Hastahanelerde sinir hastal klar yla ilgili blm. * As l hcre ile protoplazma uzant lar ndan ve bir silindir eksenden olu mu sinir hcresi.

nron

nrotik

* Sinir sisteminde rahats zl olan kimse. * Sinir sistemi zerinde etki yapan.

nrotik karakter * Toplumun koydu u de er yarg lar na kar ters davran larda bulunan kimsenin sahip oldu zellik. nrotik ki ilik * Nratik karakter. ntr * Tarafs z, yans z. * Kimyada turnusol gibi bir ayra kar s nda ne asit ne alkali tepkisi gstermeyen, yans z. * Fizikte elektri e kar hibir tepkisi olmayan, yans z. * Turnusal gibi bir ayra kar s nda asit veya alkali tepkisi gstermeyen, yans z. * Ntrlemek i i.

ntrleme

ntrlemek * Asit veya alkali tepkisi gsteren bir eriyi i alkali veya asit katarak ntr duruma getirmek. ntrle me * Ntrle mek i i. ntrle mek * Ntr duruma gelmek. ntrle tirme * Ntrle tirmek i i veya durumu. ntrle tirmek * Ntr duruma gelmesini sa lamak. ntrlk ntron * Yakla k olarak proton a rl nda ve elektrik ykl olmayan bir atom cisimci i. -nt / -nti, -ntu / -nt * Fiilden isim treten ek: ak- -nt , sil-i-nti, kur-u-nt, gr--nt vb. Nuh * Adem, it ve dris' ten sonra gelen drdnc peygamber. * Ntr bir cismin veya ortam n durumu, niteli i.

Nuh der, peygamber demez * inan ve d ncelerini kolay kolay de i tirmez. Nuh nebiden kalma * ok eski, oktan modas gemi , khnemi . Nuh nebiden kalma * ok eski, modas oktan gemi olan. nuhuset nukut * U ursuzluk, kademsizlik, eamet, kt, berbat. * Paralar.

numara

* Bir eyin bir dizi iindeki yerini gsteren say , rakam. * l, derece. * Benzer eyleri ay rt etmek iin her birinin zerine i aret olarak yaz lan say . * renciye verilen not. * Bir telefonun a lmas n sa layan say lar. * E lendirici oyunlardan her biri. * Hile, dzen. * Okullarda rencileri birbirinden ay rt etmek iin her birine verilen say .

numara yapmak * bir hareketi yalandan yapmak veya yapar gibi grnmek. numarac * Davran lar yapmac kl olan (kimse). numarac l k * Numarac n n i i. numaralama * Numaralamak i i. numaralamak * Bir veya daha fazla s ra numaras yla gstermek, numara koymak. numaraland rma * Numaraland rmak i i. numaraland rmak * Numara vermek, numaralamak i ini yapt rmak. numaralan * Numaralanmak i i veya biimi. numaralanma * Numaralanmak i i. numaralanmak * Numaralamak i ine konu olmak. numaralay * Numaralamak i i veya biimi. numaral * Numaras olan. * Belli bir numaras olan. numaras n vermek * bir kimse iin kt bir kan ya varmak. numaras z * Numara verilerek belirtilmemi . * (gzlk veya gzlk cam iin) Gzn grme gcn art rma zelli i bulunmayan. numen * Nesnenin kendisi, grng kar t ; Kant' n modern felsefesinde, insanlar duyularla ba l oldu undan nesnenin grn n, olaylar bilebilir, nesnenin zn bilemezler, onu yaln z d nebilirler. numune * rnek. numunelik

* rneklik. nur * Ayd nl k, k, par lt . * lah bir g taraf ndan gnderildi ine inan lan parlakl k. nur gibi * parlak, p r l p r l. nur iinde yats n * sevgiyle an lan ller iin sylenir. nur inmek * kutsal bir yere gkten ilh k ya mak. nur ol! * be enme, alk sz.

nur topu gibi * sa l kl , ok gzel ve temiz (ocuk). nur yzl * Sayg uyand ran, pak yzl ihtiyarlardan sz ederken kullan l r. nuran * I kl . * Sayg uyand ran, nurlu.

nurland rma * Nurland rmak i i veya biimi. nurland rmak * Nur gibi yapmak, parlak ve tertemiz bir duruma getirmek. nurlan * Nurlanmak i i veya biimi. nurlanma * Nurlanmak i i. nurlanmak * I k iinde kalmak. * Temiz, parlak bir duruma gelmek. nurlu * Ayd nl k, kl , parlak. * Sayg uyand ran, temiz, nuran. * Sayg uyand rmayan, sevimsiz.

nursuz

nursuz pirsiz * Sevimsiz, bak ms z. nuruayn m * Gzmn nuru. nurue mim * Gzmn nuru. nurudidem * Nur yzlm.

Nusayr

* Hatay ili ve evrelerinde ya ayan bir Trk toplulu una eskiden verilen ad.

nutku tutulmak * korkudan, a k nl ktan ve fkeden konu amaz olmak. nutuk * Sz, konu ma. * Sylev.

nutuk atmak (veya ekmek) * bir kimsenin uzun, s k c bir konu ma yapt n veya zden yoksun bir sylev verdi ini belirtmek iin kullan lan kmseyici bir sz. nutuk vermek * bir konuda zel olarak haz rlan p konu mak. n * plak. nans * Ay rt , alar, fark.

nbvvet * Nebilik, savac l k, peygamberlik. nfus * Ki i. * Bir lkede, bir blgede, bir evde belirli bir anda ya ayanlar n olu turdu u toplam say . * Ortak bir zellik gsteren kimselerin btn.

nfus bilimci * Nfus bilimiyle u ra an kimse, demograf. nfus bilimi * nsan nfusunu yap , geli me ve da l m a s ndan inceleyen bilim, demografi. nfus bilimsel * Nfus bilimiyle ilgili, demografik. nfus co rafyas * Yeryzndeki nfus yo unlu unun da l n inceleyen ve bunu trl ynleriyle a klayan co rafya kolu. nfus czdan * Bir lkenin vatanda lar na devlete verilen, kimlikleriyle ki isel durumlar n gsteren resm belge, kafa ka d , nfus tezkeresi. nfus k d * Nfus czdan . nfus kalemi * Nfus memurlu u. nfus kayd * Nfusa yaz lma. nfus kesafeti * Nfus yo unlu u. nfus kt * Nfusa kay tl olunan defter.

nfus memurlu u * Nfus kay tlar n n yap ld ve nfus i lerinin dzenlendi i resm daire. nfus patlamas * Gnmz toplumlar nda hayat artlar ndaki trl iyile meler sonucu lm oranlar n n d mesi, do um oranlar n n ise de i memesi sonucu nfusun byk h zla o almas . nfus plnlamas * Ailelere, sahip olmak istedikleri ve yeti tirebilecekleri ocuk say s konusunda karar verebilme ve bunu gerekle tirecek yntemleri uygulayabilme imknlar n n verilmesi. nfus say m * lkenin nfus say s n tespit etmek iin yap lan say m. nfus tezkeresi * Nfus k d , nfus czdan . nfus yo unlu u * Nfus ile bu nfusun zerinde ya ad topraklar n yzlm aras ndaki oran. nfusu * Nfus memuru.

nfusunu karmak * nfus kt ne kay t yapt rarak nfus czdan almak. nfuz * (iine) Geme. * Sz geirme, gl olma, erk.

nfuz etmek * bir eyin iine i lemek, gemek. * inceli ine varmak, anlamak. * etkili olmak. nfuz ticareti * Bir kimsenin bulundu u makam n gcne dayanarak baz i lere kar p kendine kar sa lamas . nfuzkr nfuzlu * Sz geer, istedi ini yapt ran, erkli. * Yksek makam, st kademe. nfuzsuz * Nfuzu olmayan. nfuzu alt nda tutmak * sz geirme gcn stn k lmak, egemenli i alt nda bulundurmak. nhft nkleer * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam. * Atom ekirde i ile ilgili, ekirdeksel. * Etkileyici, gl.

nkleer enerji * Atom ekirde inin paralanmas ndan do an enerji. nkleer reaktr

* Uranyum, plutonyum gibi atom ekirdeklerinin paralanmas ndan yararlan larak enerji elde edilen kaynak. nkleer santral * Nkleer reaktr yard m yla elde edilen enerjiyi da tan merkez. nkleer silh * Nkleer enerji ile y k m gc sa layan silh. nkleon * Atom ekirde ini olu turan proton ve ntronun ortak ad .

nkleoprotein * Proteinlerin nkleik asitlerle kurdu u molekler birlik. nksetme * Nksetmek i i. nksetmek * (hastal k veya ba ka bir durum) Geri dnmek, yeniden ba lamak, depre mek. nkte * nce anlaml , d ndrc ve akal sz, espri. * Yaz da, resimde, szde ve davran ta ince, derin anlam, espri.

nkte yapmak * nkteli sz sylemek. nkteci * nce, gzel nkteler yapan (kimse).

nktecilik * Nkteci olma durumu. nktedan * Nkteci.

nktedanl k * Nktecilik. nkteli nktesiz * Nktesi olmayan. nkul * Vazgeme. * Nkte ile sslenmi , nktesi olan, esprili.

nkul etmek * caymak, vazgemek. nmayi * Gsteri. * Gsteri . nmayi i * Bir gsteride yer alan kimse, gsterici. * Gsteri i. nmayi kr * Gsteri ile, gsteri ile ilgisi olan.

nsha

* Birbirinin t pk s olan yaz l eylerin her biri. * (gazete, dergi vb. iin) Say . * Benzer, ayn , kopya. * Bkz. rm. * Bkz. nevazi . * Bir eyin z, ekirdek. * nme, fel.

ntasyon nvazi nve nzul

nzul inmek (veya gelmek) * fel geirmek, felce u ramak. nzull o o * Teklik nc ki iyi gsterir. * ki veya daha ok eyden, daha nce sz geeni gsterir. * Uzakta olan, hakk nda konu ulan kimse veya eyi belirtir. O o bu * Baz kimseler ve nesneler. o denli * yle, o kadar. * Oksijen'in k saltmas . * nmeli, felli. * Ba na getirildi i cmlenin anlatt duyguyu belirtir.

o duvar senin, bu duvar benim * birinin yalpalayacak kadar sarho oldu unu anlat r. o gn bugn(dr) * o zamandan beri. o hlde * bu durum kar s nda, demek oluyor ki, yleyse. o kadar * a r l k belirtir. * tehdit ve k zg nl k bildirir.

o kap (mahalle) senin bu kap (mahalle) benim * srekli gezip dola may anlat r. o saat o s rada * Hemen, o anda. * inde bulunulan zamanda.

o tarafl olmamak * ilgi gstermemek, konuyla ilgisi yokmu gibi davranmak. o tarakta bezi olmamak *o eyle ili i i bulunmamak. o yolda * yle, o gidi ve dzenle. o yolun yolcusu * (toplumun ahlk anlay na gre) kt bir hayat srdren kimse. * lmle sonulanacak bir durumda olan kimse. o, O oba * Trk alfabesinin on sekizinci harfi; ses bilimi bak m ndan kal n, yuvarlak ve geni nly gsterir. * Gebelerin konak yeri. * Bu konak yerinde konaklayan gebe halk veya aile. * Genellikle blmeli gebe ad r .

obaba * Oban n ba olan kimse. obart * Bkz. abart .

obart c * Bkz. abart c . obart lmak * Bkz. abart lmak. obartma * Bkz. abartma.

obartmak * Bkz. abartmak. obelisk oberj * ehir merkezinin d nda sade, basit kurulmu konaklama tesisi. obje objektif * Nesne. * Dikili ta .

* Nesnel, afak. * Foto raf makinesi, mikroskop, drbn gibi optik letlerle, cisimlerden gelen nlar al p ekran zerine yans tan mercek veya mercek sistemi. objektif olmak * nesnel olmak. * tarafs z davranmak. objektiflik * Objektif olma durumu. objektivist * Nesnelci.

objektivite * Objektiflik. objektivizm * Nesnelcilik. obruk * bkey, mukaar, konkav. * inde su biriken ukur yer, do al kuyu. * Obru u olan.

obruklu

observatuvar * Gzlem evi, rasathane. obstrksiyon * Engelleme. obua obuac obur * Gere inden ok yemek yiyen, doymak bilmeyen (kimse). oburca * Doymak bilmezcesine, gere inden ok (yiyen). * Orkestrada yer alan ift kam l , tahta flemeli alg . * Obua alan kimse.

oburla ma * Oburla mak i i. oburla mak * Obur duruma gelmek. oburluk * Obur olma durumu. obs * Yksek ve alaktan mermi atabilen, top ve havanlar n baz zelliklerine sahip k sa namlulu top.

oca batmak * yuvas y k lmak veya soyu tkenmek. oca kr kalmak * soyu tkenmek, ocu u bulunmamak. oca snmek * aile da lmak, yok olmak, oluk ocuk yok olmak. oca ttmek * soyu devam etmek. oca na dar ekmek * Bkz. oca na incir dikmek. oca na d mek * birine korumas iin s nmak veya yard m etmesi iin yalvarmak.

oca na incir dikmek * birinin evini bark n da tmak. oca n ye ertmek * aile yuvas n canland rmak. ocak * Ate yakmaya yarayan, pi irme, s tma, s nma gibi amalarla kullan lan yer. * Odalarda, genellikle duvar kenarlar nda tu la veya ta tan yap lm , bacas olan yer, mine. * Is vererek zerine veya iine konulan maddeleri s tan, pi iren, kaynatan, eriten ara veya let. * Kahvelerde, kurulu larda ay, kahve vb.nin yap ld yer. * Yer stnde veya yer alt nda cevher kar lan yer. * Bahelerde ve bostanlarda her tr meyve ve sebze ekimine ayr lm , evresinden biraz ykseltilmi toprak * Bir eyin en ok bulundu u veya yap ld yer. * Ayn ama ve d nceyi payla anlar n kurduklar kurulu veya topland klar , grev yapt klar yer. * (baz deyimlerde) Ev, aile, soy. * Baz hastal klar iyi etti ine inan lan aile. * Y l n 31 gn sren birinci ay , knunusani.

paras .

ocak ba * Oca n ba nda yemek yenilen yer. ocak e e i * Ocakta odunlar dayayarak atmaya yarayan ayakl demir ara. ocak ka * Oca n iinde stne kazan, tencere oturtmaya yarayan yer. ocak kat * Belirli bir dzeyde haz rlanm galeri a n n tm. ocak ta * Oca n evresine yerle tirilen ate e dayan kl ta . ocak * Ate i. * Ocak bacalar temizleyicisi. * Kahvelerde ocak ba nda kahve, ay gibi eyleri haz rlayan kimse.

ocak l k * Ocak olma, ocak n n i i. ocakl * Oca olan, iinde oca bulunan. * Ocaktan olan (yenieri). * Bir aileye, babadan o ula gemesi iin verilen (mlk). * Ate yak lan yer, ocak. * Bir yap n n temelini veya at s n olu turan byk kereste, temel dire i. * Mutfak. * Baca. * Bir eyden korkmak, rkmek, ekinmek. * Bir eyden so umak. od * Ate . od ocak

ocakl k

ocumak

* Mal, mlk, madd zenginlik. od yok ocak yok * "ok yoksul" anlam nda kullan l r. oda * Evin veya herhangi bir yap n n oturmak, al mak, yatmak gibi i lere yarayan, banyo, salon, giri vb. d nda kalan, bir veya birden fazla k olan blmesi, gz. * Serbest meslek adamlar n iinde toplayan resm birlik. * Yenieri k las . oda hapsi * Asker ceza hukukunda kabul edilmi bir ceza tr. oda mzi i * Az say da alg iin ve zel toplant larda al nmak amac yla bestelenmi mzik. oda spreyi * Havas z kalan veya havas a rla an odalarda gzel ve ho koku veren bir sprey tr. odaba * Hanlarda al an u aklar n ba . * Yenieri kurulu unda grevi alaylarda selm trenlerini dzenlemek ve ynetmek olan subay. odac * Resm kurulu larda, i yerlerinde, temizlik ve getir, gtr i lerine bakan grevli, hizmetli, hademe, mstahdem. odac k odac l k odak mihrak. * Bir k veya s kayna ndan yay lan nlar n topland yer, mihrak. * Herhangi bir d ncede, nitelikte olan kimselerin kayna veya bir eyin topland , yo unla t yer, * Kk oda. * Odac olma durumu veya odac n n grevi, hademelik.

odak noktas * Bir merce e paralel olarak gelen nlar n, mercekten geip k r ld ktan sonra merce in te yan nda birle tikleri nokta. odaklama * yi bir grnt elde etmek, grnty tam odak noktas na d rmek iin al c merce inde yap lan dzenleme. odaklamak * yi grnt elde etmek, grnty tam odak noktas na d rmek iin al c merce ini dzenlemek. odaklanma * Odaklanmak i i. odaklanmak * Odaklamak i ine konu olmak. * Belli bir noktada, yerde veya olguda toplanmak. odakla ma * Odakla mak durumu. odakla mak * Bir k demeti veya elektron ak bir noktada toplanmak.

* Odak durumuna gelmek. odakla t rma * Odakla t rmak i i. odakla t rmak * Bir k demetini veya elektron ak n bir noktaya toplamak. * Odak durumuna getirmek. odaklay c * Al c s n n al t r lmas s ras nda odaklamay gerekle tiren al c ynetmeni yard mc s . odal * Herhangi bir say da odas olan. * Topkap saray nda oturan saray adamlar . * Bir erke in nikhs z olarak ald cariye. * Padi ah ve ehzadelerin, saraya al nan karava lar aras ndan setikleri kad n, ikbal. * Eski Yunan'da mzisyenlerin konser verdi i basamakl yer.

odal k

odeon

oditoryum * Dinleme salonu. odsuz * Ate siz. odsuz ocaks z * ok yoksul, a ve bar naks z. odun * Yak lmak iin kesilmi , paralanm a a. * Anlay s z ve kaba (kimse).

odun bilimi * Odunun yap s n ; fiziksel, mekanik ve kimyasal zelliklerini inceleyen bilim dal , ksiloloji. odun gibi * anlay s z, grgsz. odun kmr * Odunun kmrle tirilmesiyle elde edilen, kalori de eri d k kmr, mangal kmr. odun z * Bitkiye destek olan, besi suyunu ta yan, odunda bulunan kat maddelerden her biri. odun sobas * Sadece odun yak lmas na elveri li bir soba tr. oduncu oduncul * Odunla beslenen bcek. odunculuk * Odun kesme ve satma i i. odunla ma * Baz bitki hcrelerinde odun z denilen bir kimyasal madde alarak odunsu bir duruma girmeleri olay . * Odun kesen veya satan kimse.

* Kabala ma. odunla mak * (bitkilerde) Odun durumuna gelmek. * Kabala mak. odunluk * Odun konulan yer. * Odun durumuna getirilip yak lmaya elveri li (a a). * Kabal k, anlay s zl k. odunsu * Oduna benzeyen, odunu and ran.

odunumsu * Oduna benzer, odun gibi. * Kaba, iri, heybetli. odyometre * itme organ ve sisteminin niteliklerini de erlendiren, i itmeyi len ara. odyovizel * Grsel-i itsel. of * S k nt , bezginlik, usan, ac gibi duygular bildirir.

of ekmek * oflamak. ofis * yeri, daire, bro. oflama oflamak * Oflamak i i. * "Of" diyerek s k nt , bezginlik, usan, ac veya yorgunluk duydu unu belli etmek.

oflat p puflatmak * bunalt p s k nt ekmeye sebep olmak. oflaya puflaya * s k larak, ac ekerek, bunalarak. oflaz ofris ofsayt * yi, gzel, mkemmel. * Salepgillerden, iekleri sinek, rmcek gibi birtak m bcekleri and ran, yumrulu, otsu bir bitki (Ophrys).

* Futbolda hcuma geen tak m n en az bir oyuncusunun topla oynand anda rakip tak m n kale izgisine, o tak m n en yak n oyuncusundan daha yak n bulunmas durumu. ofset ofseti * Ofset bask yapan kimse. oftalmolog * Kal p izlerini nce kauu a, kauuktan da k da geirmeye dayanan ift kopyal bask yntemi, dz bask .

* Gz hekimi. oftalmoloji * Gz hekimli i. oftalmoskop * Gzn iini ayd nlat p grmek ve gz muayene etmek iin kullan lan ayna. o alamak * Bkz. ovalamak. O an * Tanr .

o durmak * Bkz. ovdurmak. O lak o lak * Zodyakta Yay ile Kova aras ndaki bur, Cedi. \343 Zodyak. * Kei yavrusu.

O lak dnencesi * Gney yar krenin 230 27'lik enleminde, gne in 23 Aral k'ta, le zeri dimdik durdu u ember, k dnencesi. o laklamak * (kei) Yavrulamak. o lan * Erkek ocuk. * Yeti kin erkek. * skambil k tlar nda gen erkek resimli k t, bacak, vale. * Cinsel bak mdan erkeklerin zevkine hizmet eden sap k erkek ocuk. o lan evi o lanc o lanc k * Kk o lan ocuk. o lanc l k * O lanc olma durumu, kulamparal k. o ma o mak o ul * Erkek evlt. * Ya l kimselerin gen erkeklere syledi i bir seslenme. * Baz kelimelerin anlam n peki tirmek iin kullan l r. * Bey veya ana ar denilen bir di i ar yla kovandan kan ar toplulu u. o ul bal * O ul ar lar n n yapt bal. * Bkz. ovma. * Bkz. ovmak. * Ni an, d n gibi trenlerde erkek taraf n n bulundu u ev. * Erkeklerle cinsel ili ki kuran e cinsel aktif erkek, kulampara.

* Bir byk anneye veya byk babaya gre o uldan olan erkek torun. o ul karmak * bir kovan, yeni bir o ul ar s toplulu u meydana getirmek. o ul o ul * Gruplar hlinde, blk blk. o ul otu * Ball babagillerden, 20-150 cm ykseklikte, t pta yapraklar ndan yararlan lan ok y ll k ve otsu bir bitki, kovan otu, melisa (Melissa officinalis). o ul u ak * ocuklar ve torunlar. o ul vermek * o ul ar lar n n bir bl kovandan ayr l p ayr bir kovana gitmek. o ulcuk * O ul sznn sevgi bildiren kltme veya ok ama biimi. * Dllenmi yumurtac n geli meye ba lad andan dlt olmas na kadar geen sredeki ad , r eym, embriyon. * Bitki tohumlar nda bir kkk ile bir filizcikten olu an ana blm. o ulduruk * Dl yata . o ullanma * O ullanmak i i veya durumu. o ullanmak * Ar lar, o ul durumuna gelmek. o ullu o ulluk * O lu olan. * O ul olma durumu. * vey o ul. * O lu olmayan.

o ulsuz

o unmak * Bkz. ovunmak. o u turmak * Bkz. ovu turmak. O uz * XI. yzy lda Harezm blgesinde toplu olarak ya ayan ve daha sonra bat ya do ru g ederek, bugnk Trkmen, Azer, Gagavuz ve Trkiye Trklerinin asl n olu turan byk bir Trk boyu. o uz O uzca * yi huylu (kimse).

* Trk dilinin Trkiye Trkesi, Azerbaycan Trkesi, Trkmence, Gagavuzca ile K r m' n gney blgelerinde kullan lan Trkeyi iine alan grubun ortak ad . oh * Sevin, be enme, hayranl k, rahatlama gibi e itli duygular belirtir.

oh ekmek * birinin kt duruma d mesine sevinildi ini anlat r. oh demek * rahata ermek, rahata kavu mak, rahat bir soluk almak. oh olsun! oha * Byk ba hayvanlar durdurmak iin kullan lan seslenme. * Kaba ve yak ks z bir davran ta bulunana kar kullan l r. ohlama * Ohlamak i i veya durumu. ohlamak ohm oje ojeli * inde oje bulunan. * Oje srlm . ojit * Yanarda ktlelerinde bulunan ve feldspatla birlikte bazaltlar n temelini olu turan piroksen cinsinden mineral madde. ok * Yayla at lan, ucunda sivri bir demir bulunan ince ve k sa tahta ubuk. * Yn gstermek amac yla belli yerlere konulabilen, oka benzeyen i aret. * Baz letlerde veya aralarda dz ve uzun blm. * Bir dairede bir kiri in ortas nda bu kiri i gren yay n ortas na indirilen do ru paras . ok atmak * miras kalan mallar pay etmek iin ad ekmek. * Oh sesini karmak, oh demek. * Bkz. om. * T rnak cils . * sz dinlemeyerek, yanl davranarak kt duruma d enlere "ok iyi olmu " anlam nda sylenir.

ok gibi (yerinden) f rlamak * ok h zl gitmek. ok meydan * Ok atma ustal edinilen veya ok atma yar lar n n yap ld alan. ok meydan nda buhurdan yakmak * geni bir yeri yetersiz bir eyle s tmaya al mak. * nemli bir i iin yetersiz imknlardan yararlanmaya al mak. ok yaydan (veya yay ndan) kmak * geri dnlemeyecek bir i yapmak. ok y lan * Ba pullu, boyu 2 m kadar olan, zehirli ve tehlikeli bir y lan. okalipts * Mersingillerden, as l yurdu Avustralya olan, boyu 100 m'yi a abilen, topra n suyunu ekerek yerin batakl k duruma gelmesini nleyen bir a a (Eucalyptus globulus).

okapi

* Gevi getirenlerden, Kongo'da batakl k ormanlarda ya ayan, byk bir antilop boyunda, gvdesi k z l kestane, bacaklar beyaz izgili bir memeli hayvan (Okapia johnstoni). okar okazyon * Telli bal k l. * F rsat. * Kelepir. * Ok yapan veya satan kimse. * Okuluk sporunu yapan kimse, kemanke . * Ok yapma veya satma i i. * Ok ve yay kullan larak yap lan spor, ok at c l . * Plstik, tahta veya mika benzeri maddelerden yap lm ta larla oynanan ve konkene benzeyen bir tr oyun. * 1283 gr'l k a rl k ls birimi; 400 dirhem bir okka ederdi, k yye.

oku

okuluk

okey okka

okka ekmek * hacminden umulmayacak kadar a r gelmek. okka her yerde drt yz dirhem * konu ulan bir gere in a kl n ve tart ma gtrmezli ini anlatmak iin sylenir. okkalama * Okkalamak i i. okkalamak * Bir eyin a rl n yakla k olarak anlayabilmek iin elle yoklamak. * Gere inden ok vmek veya ilgi gstermek, koltuklamak, pohpohlamak. okkal * Kiloca fazla olan, a r eken. * Byk. * A r.

okkal kahve * Bol kahve ile yap lm ve byk fincana konulmu kahve. okkal k * Herhangi bir okka a rl nda veya oylumunda olan.

okkan n alt na gitmek * haks z yere ezilmek, bir zarar veya ceza grmek. oklama oklamak * Oklamak i i veya durumu. * Ok gibi f rlama. * Okla vurmak. * Oklanmak i i veya durumu.

oklanma

oklanmak * Okla vurulmak. oklava * Hamur amakta kullan lan silindir biiminde uzunca de nek.

oklava (veya baston) yutmu gibi * dimdik duranlar iin sylenir. oklu kirpi * Kemirgenlerden, kirpiye benzeyen, uzun dikenleri olan bir hayvan (Hystrix cristatus). okluk okrama okramak oksalat * Billrlar idrarda bulunabilen ve idrar yolunda ta yapan kalsiyum oksalat n k sa biimi. oksalik * Kuzu kula gibi birok bitkilerde rastlanan, zellikle temizleme maddesi olarak kullan lan, "keskin, zehirli asit" anlam na gelen oksalik asit teriminde geer, (HOCO-COOH), kuzu kula asidi. oksalik asit * Oksalik. oksidiyon ta * Oltu ta . oksijen * Hidrojenle birle erek suyu olu turan, atom numaras 8, atom a rl 16, rengi, kokusu ve tad olmayan, havada be te bir oran nda bulunan bir gaz, mvellidlhumuza. K saltmas O. oksijen ad r * Hava geirmeyen bir dokumadan veya plstikten yap lan, birini normak bir havadan ay r p saf oksijen veya karbojen etkisi alt na koymaya yarayan alet. oksijenleme * Oksijenlenmek durumu veya biimi. * Oksijenlemek i i. oksijenlemek * Bir maddenin birle imine oksijen katmak. * Salar n rengini suland r lm oksijenli su ile sarartmak. oksijenlenebilir * Oksijenle birle ebilen madde. oksijenlenmek * Oksijen ile birle mek. * znde oksijen bulunmak. oksijenli * Birle iminde oksijen bulunan. * (sa iin) Oksijenli su ile sarart lm . * ine ok konulan ve s rtta ta nan me inden yap lm ok k l f , sadak. * Okramak i i veya durumu. * (ac km , susam olan at iin) Yiyecek veya su grd zaman ki nemek.

oksijenli su * Hidrojen peroksidin (H2O2) sulu zeltisi. oksilit peroksit. oksit * Suyla birle ti inde oksijen a a karan, birle iminde nikel ve bak r tozlar bulunan sodyum ve potasyum

* Oksijenin bir element veya kkle birle mesiyle olu an madde.

oksitleme * Oksitlemek i i, ykseltgeme. oksitlemek * Oksit durumuna getirmek, oksijenle birle tirmek, ykseltgemek. oksitlenme * Oksitlenmek i i, ykseltgenme. oksitlenmek * Oksit durumuna girmek, oksijenle birle mek, ykseltgenmek. oksiyr * Bkz. sivrikuyruk. ok ama ok amak * Ok amak i i. * Sevgi veya efkat belirtisi olarak elini bir eyin zerinde yava yava gezdirmek veya ona hafife vurmak. * Hafife dvmek. * Benzemek, and rmak, hat rlatmak. * Bir kimseyi ho nut etmek.

ok amal k * Gnl ok ay c zelli i olan. ok anma * Ok anmak i i.

ok anmak * Ok amak i ine konu olmak. ok ant ok atma * Ok atmak i i veya durumu. ok atmak * Ok amak i ini yapt rmak. ok ay c * (sz, davran vb. iin) Ho a giden, gnl alan. ok ay oktan * Parafinler serisinden, birok izomerli doymu hidrokarbr (C8H18). oktant * Ok amak i i veya biimi. * Ok ama.

* Y ld zlar n yksekli ini ve a uzakl n gzlemeye yarayan alet. oktav * Sekiz sesten olu an ses dizisi; bir do sesiyle ondan sonraki do sesi aras ndaki uzakl k. oktrua okul * ehre giren eylerden al nan vergi.

* Okuyup yazmadan ba layarak en yksek dzeyde bilim ve sanat bilgisi vermeye kadar, e itli derecede toplu olarak retimin yap ld yer, mektep. * Bir okuldaki renci ve grevlilerin btn. * Bir bilim veya sanat kolunda ayr nitelik ve zellikleri bulunan yntem veya ak m, ekol. okul ocu u * renci. okul kaa * Derslere girmeyip, okul d nda vakit geiren. okul kooperatifi * Okulda rencilerin kalem, defter, kitap, yiyecek vb. ihtiyalar n kar layan kurulu ve sat yeri. okul ncesi * ocu un okul a na girmesinden nceki a . * Bu a la ilgili, bu a a zg. okul sonras * Okul a ndan sonra gelen a . * Bu a la ilgili, bu a a zg. okuldan ayr lmak * renime son vermek. okulda * Okul arkada . okulla ma * Okulla mak durumu. okulla mak * Okul durumuna gelmek. okullu * Bir okula devam eden kimse, renci.

okulu asmak (veya k rmak) * okuldan kamak, derslere girmemek. okuma * Okumak i i, k raat.

okuma kitab * Okuma becerisini kazand rmak amac yla iinde de i ik metinlerin bulundu u kitap. okuma saati * Zaman n belli bir blmn okumaya ay rma an , okuma vakti. okuma yazma * Okuma ve yazma bilgisi. okuma yitimi

* Grmede hibir bozukluk olmad hlde okuma yetisinin yok olmas , aleksi. okumak * Yaz ya geirilmi bir metne bakarak bunu sessizce zmleyip anlamak veya ayn zamanda seslere evirmek. * Bu biimde yaz lm olan bir metnin iletmek istedi i eyleri renmek. * Bir konuyu renmek iin okulda, bir retmenin yan nda veya yaz l eyler zerinde al mak, renim grmek. * ( ark , trk veya iir vb. iin) Sesli olarak veya ezgi ile sylemek. * Bir eyin anlam n zmek. * Baz belirtilerle bir anlam , gizli bir duyguyu anlamak, kavramak. * Hastal iyi edece ini ileri srerek okuyup flemek, frklk etmek. * Bir yere a rmak, davet etmek, okuntu gndermek. * Svmek, kfretmek. okume * Afrika'da yeti en, kerestesi parlak, z odunu mor, d odunu pembe renkli bir a a (Aucoumea).

okumu * Okuyarak bilgisini geni letmi , renim grm (kimse). okumu olmak * okunmu gibi grnmek, yle farzedilmek. okumu luk * Okur yazar, renim grm olma durumu. okunakl * (yaz iin) A k ve dzgn harflerle yaz lm , kolayl kla okunabilen. okunaks z * (yaz iin) Glkle okunabilen, dzgn olmayan. okunma * Okunmak i i.

okunmak * Okumak i ine konu olmak. * Okunulmak. * Belli olmak, a ka grnmek. okuntu * a r k d , a r l k, davetiye.

okunulma * Okunulmak i i veya durumu. okunulmak * Okumak i i yap lmak. okunu * Okunmak i i veya biimi. okur * Okuyan kimse, okuyucu, kari.

okuryazar * Okumas yazmas olan, renim grm (kimse). okuryazarl k * Okuryazar olma durumu.

okus pokus * Dolap, dzen, hile. okutma okutmak * Okumas n , renim grmesini sa lamak. * Okumak i ini yapt rmak. * Ders vermek, bir konu zerinde yeti tirmek. * Satarak elinden karmak. okutman * niversitede yabanc dil, Trke, tarih retimi ile grevlendirilen, uygulamal al malar yneten retim yesi yard mc s , lektr. okutmanl k * Okutman n grevi, lektrlk. okutturma * Okutturmak i i. okutturmak * Okutmak i ini yapt rmak. okutulma * Okutulmak i i. okutulmak * Okutmak i ine konu olmak. okutu okuyucu * Srekli olarak gazete, dergi vb. okuyan, okur, kari. * ark , trk okuyan kimse, ark c , trkc. * D ne a r yapan kimse. okuyup flemek * din inanca gre bir duay okuduktan sonra, fleyerek ruhlara yollamak. okuyu * Okumak i i veya biimi. okler okltizm okyanus * Optik aletlerinde objektiften ald nlar gze veren mercek sistemi. * Bkz. gizlicilik. * K talar birbirinden ay ran engin, a k deniz, ana deniz, umman. * Okutmak i i veya biimi. * Okutmak i i.

okyanus ukuru * 3000-4000 m derinlikten 6000-7000 m derinli e kadar devam eden deniz dibi ukuru. okyanus mavisi * Koyu mavi. ol * O gsterme s fat .

ola ola ki olabilir olabilirlik

* acaba, sahi, bulunabilir. * olabilir ki, belki. * Gerekle me imkn bulunan, olur, mmkn, kabil. * Olas l k, ihtimal.

olabilme

* Olabilmek i i veya durumu.

olabilmek * Gerekle mesi mmkn olmak, uygulanabilir olmak. olacak * Olmas , yap lmas uygun olan. * Kendinden beklenilen davran gsteremeyen. * Olma, gerekle me olas l bulunan ey. * Olmas n n nne geilemeyen durum.

olacak gibi de il * olamaz, olmuyor, olaca a benzemiyor. olagelme * Olagelmek i i.

olagelmek * Srmek, sregelmek, devam etmek. ola an * S k s k olan, olagelen, tabi. * Al lm olan, normal. ola an d * Ola an olmayan, gayri tabi. ola anla ma * Ola anla mak i i. ola anla mak * Ola an duruma gelmek. ola anla t rma * Ola anla t rmak i i veya durumu. ola anla t rmak * Ola an duruma getirmek. ola anl k * Ola an olma durumu. ola anst * Al lm tan, benzerlerinden farkl olan, fevkalde. * Beklenmedik bir zamanda yap lan, nceden tasarlanm olan, fevkalde. * Byk bir hayranl a yol aan, harikulde. ola anst hl

* S k ynetimden nce, sonra veya bundan tamamen ba ms z olarak kanunla belirtilen ola anst yetkilerin sivil ynetime verilmesi ve kullan lmas durumu. ola anstlk * Ola anst olma durumu. olamaz * Olmas n nleyecek derecede gl engelleri bulunan, olanaks z, gayrimmkn. * Hayret, a rma bildirmek iin kullan l r. olan * olmak fiilinin imdiki zaman s fat-fiili. * isim tamlamas belirtileni durumunda bulunan bir isimden sonra getirildi inde o ismin s fat de erinde bir birle ik olu turur. olan biten (veya olup biten) * meydana gelen olaylar, ortaya kan durum veya olu an her ey. olan oldu * i i ten geti, art k yapacak bir ey kalmad . olanak * Yararlan lan uygun art, imkn.

olanak sa lamak * bir i in olmas na elveri li ortam haz rlamak. olanakl * Olma ihtimali bulunan, mmkn, kabil. olanaks z * Olana olmayan, olma ihtimali bulunmayan, gayrimmkn, imkns z. olanaks zla ma * Olanaks zla mak i i, imkns zla ma. olanaks zla mak * Olanaks z duruma gelmek, imkns zla mak. olanaks zl k * Olanaks z olma durumu, imkns zl k. olanca * Btn, elde bulunan n hepsi. olas olas c l k * Grn e gre olaca san lan, muhtemel, mmkn.

* Bilginin ancak olas l k de eri oldu unu, kesin do runun bilinemeyece ini, bilginin yaln z olas l a eri ebilece ini ileri sren teoriye dayanan ku kucu reti, probabilizm. olas l * Olas l a dayanan, belkili, ihtimal, muhtemel. * Belkili.

olas l k

* Bir eyin olabilmesi durumu, olabilirlik, ihtimal. * O zamana kadar yap lan deneylerle bir olay n ortaya kmas n n beklenilmesi, ama yine de tam bir kesinlili i bulunmamas durumu. olas l k hesab

* Bir olay n gerekle mesi anslar n n yzdesini bulmaya yarayan kurallar inceleyen matematik dal , ihtimaller hesab . olas ya olay * Ortaya kan, olu an durum, ilgiyi eken veya ekebilecek nitelikte olan her trl i , hdise, vak'a. * nemli tarih olgu. olay bilimi * Grng bilimi, fenomenoloji. olay karmak * ho olmayan bir durum yaratmak, hdise karmak. olay yapmak * oldu undan nemli veya byk d ncesini yaratmak, sorun karmak. olayc l k * Grngclk, fenomenizm. * Olabilece i lde, olabilece i kadar.

olayla t rma * Olayla t rmak i i veya durumu. olayla t rmak * Olay durumuna getirmek, olay yapmak. olayl olays z olum * Hekimlik taslayan kimse. * Kendini becerikli, usta gsteren kimse. * Eli i e yatk n, becerikli kimse. oldu * Peki, evet, tamam, hay hay, elbette, ba stne, olur, tabi, memnuniyetle. * Olay olan, olay km olan, hdiseli. * Olay olmayan, hibir olay kmam olan, hdisesiz.

oldu olacak * Art k ekinilecek bir ey kalmad . oldu olacak, k r ld nacak * her ey olup bitti, i i ten geti. oldu olanlar * ho olmayan kt birtak m olaylar oldu. oldubitti emrivaki. * Ba kas na kar ma f rsat vermeden bir i i aceleye ve karga al a getirip sonuca ba lama, olup bitti,

oldubittiye (veya olupbittiye) getirmek * geri dnlmesi g veya olanaks z bir durum yaratmak, emrivaki yapmak. olduka * Yetecek kadar, epey, hayli. oldum bittim

* Eskiden beri, bildim bileli. oldum bittim (oldum olas veya oldum olas ya) * kendimi bildi imden beri. oldum olas * \343 olmak. oldurgan oldurma * Gei li de ilken bir ek kat larak gei li duruma getirilen (fiil). * Oldurmak i i veya durumu.

oldurmak * Olmas n sa lamak. * Olgunla t rmak. ole * Yreklendirmeye yarayan spanyolca kelime, ya a. olefin oleik * Etilen gibi yap s na ba ka bir ge veya kk sokulabilen, karbonlu hidrojenlerin genel ad .

* Ya larda gliserin ile birlikte bulunan, rengi, kokusu, tad olmayan, 40C de billr durumunda kat la an s v bir madde olan oleik asit teriminde geer. oleik asit olein * Oleik. * S v ya larda ve margarinlerde bulunan oleik asidin bir esteri.

oleometre * Ya lar n yo unlu unu lmeye yarayan s v ler. olgu * Birtak m olaylar n dayand sebep veya bu sebeplerin yol at sonu, vak a. * D nlm olan n kar t , olmu olan, gerek olan, gerekle mi olan, vak a. * Olguculukla ilgili olan, pozitivist. * Olguculuk yanl s olan (kimse).

olgucu

olguculuk * Ara t rmalar n olgulara, deneylere, gereklere dayayan, fizik tesi a klamalar kuramsal olarak olanaks z ve yarars z gren Auguste Comte 'un at felsefe r , pozitivizm. olgun * (meyveler iin) Yenecek duruma gelmi . * (insanlar iin) Bilgi, grg ve ho grs gere i kadar geli mi , kmil.

olgun odun * A a gvdesinin z odun ile d odun aras nda olu an, a a i leri gereci olarak en stn niteli i ta yan blm. olgunca * Olgun gibi, olguna benzer.

olgunla ma * Olgunla mak i i.

olgunla mak * (meyveler iin) Olgun duruma gelmek. * (insanlar iin) Bilgi, grg ve ho grs gere i kadar geli mi olmak. olgunla t rma * Olgunla t rmak i i. olgunla t rmak * Olgun duruma getirmek. olgunluk * (meyveler iin) Olgun, yenilebilir olma durumu. * (insanlar iin) Bilgi, grg ve ho gr bak m ndan gere i kadar geli mi olma durumu, yetkinlik, kemal.

olgunluk a * nsan hayat nda beden ve ruh yeteneklerinin en yetkin oldu u dnem. olgunluk s nav * Bilgi, grg ve ho gr bak m ndan gere i kadar geli mi olma durumu, yetkinlik, kemal. olgunluk ya * Bkz. olgunluk a . oligar i oligoklz oligosen * III. a n miyosen ile eosen aras ndaki dnemi. olijist olimpik olimpiyat * K z l renkli, kayalarda rastlanan do al demir oksidi. * Olimpiyatlarla ilgili, olimpiyat llerinde olan. * Siyas gcn birka ki ilik bir grubun elinde topland ynetim, aristokrasinin daralm biimi, tak m erki. * Billr ktlelerde serpme durumunda bulunan, beyaz mt rak bir tr feldspat.

* Eskiden Yunanistan'da Zeus onuruna yap lan yar malara verilen ad. * Her drt y lda bir ba ka lkede yap lan, yaln zca amatrlerin kat ld uluslar aras spor yar malar , olimpiyat oyunlar . * e itli spor dallar nda dzenlenen yar ma. olivin olma olmad k * Sar ms ye il renkli, cam par lt l , magnezyum ve demirli silikat, peridot. * Olmak i i veya durumu. * Daha nce hi olmam , al lmam , hi beklenmeyen, ola an kar t . * Gereksiz, yerinde olmayan davran veya sz. * Varl k kazanmak, meydana gelmek, vuku bulmak. * Gerekle mek veya yap lmak. * Bir grev, makam, san veya nitelik kazanmak. * Bir eyi elde etmek, edinmek. * Bir durumdan ba ka bir duruma gemek. * Herhangi bir durumda bulunmak.

olmak

* Uygun d mek, yerinde grlmek. * Yeti mek, olgunla mak. * Haz rlanmak, haz r duruma gelmek. * Bulunmak. * (zne olarak zaman bildiren kelimelerle) Gemek, tamamlanmak. * Srdrmek, yrtmek. * Bir kurulu la, rgtle ilgili bulunmak, mensup olmak. * (zaman bildiren bir isimle) Yakla mak, gelip atmak. * Bir ey, birinin mlkiyetine gemek. * zne bir isim tamlamas oldu unda, belirtenin belirtilene ait oldu u d ncesini anlat r. * Ek fiilin geni zaman olan -d r (-dir) anlam nda kullan l r. * Sarho olmak. * Uymak, tam gelmek. * Yitirmek, elinden ka rmak. * Bir yerde do mu , ya am olmak. * Bu fiilin geni zaman n n tekil nc ki isi olumlu oldu unda kabul, olumsuz oldu unda ret anlat r. * (bir eyle birlikte) Bir olayla kar la mak; ba na kt bir ey gelmek. * (ne ile birlikte) Ne gibi bir ilginin bulundu unu sormak veya hibir ilgi olmayaca n belirtmek iin kullan l r. * Yol amak. * Bir isim veya s fat n belirtti i durumu almak. * S fat-fiil eki alm kelimelerle birlikte ba lama, bitirme vb. bildiren fiilleri olu turur. * (hastal k anlatan bir kelimeyle) Hastal a yakalanmak, tutulmak. olmam * Olgunla mam , ham. olmayacak * Gerekle mesi imkns z. * Olmas ho grlmeyen, uygun olmayan. olmayacak duaya min demek * gerekle meyecek, sonu, vermeyecek i lerle u ra mak. olmaz * mkns z, gerekle emez. * Yap lamayacak i , tutum veya davran . olmaz olmaz * olamayacak, imkns z ey yoktur. olmazl olmazl k olmu * Olmas ihtimal d olan. * Olmazl olma durumu veya olmazl olan ey. * Olgunla m , ergin. * Olu mu .

olmu (veya pi mi ) armut gibi eline d mek * emeksiz ve zahmetsizce eline gemek. olsa olsa * Son ihtimal olarak, nihayet. * Ancak. olta * Genellikle, bir olta tak m n n ava haz r btnne verilen ad. * Bal k avlamada kullan lan, ucuna engelli i ne tak l , en o u at kuyru u k l ndan olan veya naylon tellerden yap lm iplik.

* Hile, dzen, oyun, yem. olta bal * Olta ile avlanan bal k. olta i nesi * Olta tak m n n ucuna tak lan ve biimlerine gre de i ik adlarla an l p esas bal n yakalanmas nda kullan lan kk engel. olta tak m * Olta ile bal k avlamada kullan lan i ne, zoka gibi gerelerin btn. oltac * Olta vb. bal k av gereci satan kimse. * Olta ile bal k avlamada usta kimse. * Olta yapmak veya satmak i i. * Olta ile bal k avlama i i.

oltac l k

oltaya d mek * hileyle kar la mak, oyun veya dzen iinde girmek. oltaya vurmak * (bal k) oltaya tak lmak. oltay yutmak * aldanmak. Oltu kebab * Oltu yresine zg yatay olarak i e geirilip k zart lan ve kk kk kesilen bir tr kebap. Oltu ta * e itli ss e yalar n n yap m nda kullan lan kara kehribar, oksidiyon ta . Oltu tozu * Bkz. pire otu. oluk * Bir eyin akmas na yarayan st yan a k boru. * Ya mur sular n damlar n kenarlar na toplay p ak tan yatay konumlu, genellikle inko vb. boru. * Bir eyin zerinde oyulmu yol. * Ay yzeyinde grlen uzun yar klardan her biri. oluk gibi akmak * ok bol ve aras kesilmeden gelmek. oluk oluk * Pek ok. olukuk * Kk oluk. * Baz organlar n yzeyinde bulunan entikler. olukla ma * Olukla mak i i. olukla mak * Oluk durumuna girmek, oluk grnm almak. oluklu * Olu u olan.

* stnde yol yol oluklar bulunan. olumlama * Olumlulu u ortaya koyma, icap. olumlu * Gzetilen amaca veya beklenilene uygun, yararl , mspet. * Yap c . * Onaylayan, kabul eden, lehte olan. * Olgulara, deneylere dayal olarak baz nitelikleri belli olan, mspet, pozitif.

olumlu bildirme eki * o u srerlik, kesinlik veya kuvvetli ihtimal kavramlar n vermek iin yklemin sonuna gelen durur kelimesinin ekle mi biimi olan -d r, -dir eki. olumlu cmle * Yklemi olumlu olan cmle: ocuk okula gitti. rencinin bilgisiz oldu u anla l yordu gibi. olumlu eylem * Bkz. olumlu fiil. olumlu fiil * Bir i in, bir davran n, bir olu un oldu unu bildiren fiil: Sylemi , yazacak... gibi. olumlu tmce * \343 olumlu cmle. olumluluk * Olumlu olma durumu. olumsal * Olmas kadar olmamas da mmkn bulunan, mmkn, zorunlu kar t . olumsall k * Olumsal olan n niteli i; olumsal olma durumu, imkn, zorunluluk kar t . olumsuz * Yap c ve yararl olmayan, hibir sonuca ula mayan, menfi, negatif. * Davran lar be enilmeyen, y k c d nceleri olan, zararl , menfi. * Bir eyi inkr eden, inkr veya ret zelli i ta yan.

olumsuz cmle * Yklemi olumsuzluk kavram veren cmle: ocuk hasta de ilmi . Paras yok. Gelmezseniz biz de gitmeyiz gibi. olumsuz eylem * \343 olumsuz fiil. olumsuz fiil * Olumsuzluk kavram veren fiil, Trkede -ma, -me olumsuzluk eki, -maz, -mez olumsuz geni zaman eki alan fiil: Sylememeliydi, hastalanmaz, gelmeyince, yorgun de ildir gibi. olumsuz tmce * Bkz. olumsuz cmle. olumsuzluk * Olumsuz olma niteli i veya durumu, nefiy. olumsuzluk eki * Kk fiil olan bir kelimeye olumsuzluk kavram veren ek. Trke'de bu kavram -ma, -me eki ile verilir: Sevmemek, sevmeyecek, okumam gibi.

olumsuzluk kelimesi * Cmle iinde art arda kullan lan iki veya daha ok zneyi, tmleci, yklemi, aralar ndan baz lar na olumsuzluk kavram vererek birbirine ba layan veya yklemin olumsuz ekimini sa layan de il kelimesi. olunma olunmak * Olunmak i i veya durumu. * Olmak fiiline konu olmak.

olup olaca * hepsi bu kadar. olupbitti * Oldubitti, emrivaki.

olupbittiye getirmek * Bkz. oldubittiye getirmek. olur * Olabilir. * Peki. * Geni zaman n nc tekil ki isi. * Onay, tasdik, yapabilme izni.

olur almak * yetkili makamdan bir uygulamay yapabilmek iin yaz l izin almak. olur ki * belki, muhtemelen.

olur olmaz * rastgele, s radan. * nemsiz, gereksiz, yersiz. olur olmaz * Olunca, olmas ndan hemen sonra. * Do ru mu, yanl m , yerinde mi yersiz mi oldu u d nlmeden sylenen (sz), iyi mi kt m oldu una bak lmadan seilen ( ey). * Rastgele, s radan, kimli i, niteli i belirsiz (ki i). olur ey * ola an, grlegelen, s radan, alelde.

olur ey (veya olur ... de il) * a ma anlat r. olur ey de il * olabilece i d nlmeyen veya gerekle mesi beklenmeyen ( ey). olurluk * Olabilme durumu. oluruna bakmak * bir i in yap labilirli ini ara t rmak, yapmaya al mak. oluruna b rakmak * (bir i i) kendi gidi ine b rakmak. oluruna b rakmak (veya ba lamak) * sonucu nemsemeyerek, bir i in yap labildi i, olabildi i kadar yla yetinmek.

oluruyla yetinmek * elde olanlar yeterli bulmak, kanaat etmek. olu * Olmak i i veya biimi, vuku. * Olu ma, te ekkl, tekevvn. * Bir durumdan teki duruma gei . * Olu mak i i, te ekkl. * Belli bir varl k kazanmak, ortaya kmak, meydana gelmek, te ekkl etmek, tekevvn etmek.

olu ma olu mak

olu turma * Olu turmak i i. olu turmak * Olu mas n sa lamak, meydana getirmek, te ekkl ettirmek, tekvin etmek. olu turulma * Olu turulmak i i. olu turulmak * Olu mas sa lanmak, te ekkl ettirilmek. olu uk * Olu mu . * Bir jeoloji dneminde meydana gelmi katmanlar dizisi. olu um * Olu mak i i, te ekkl, te kil. * (katman, ktle, gk cismi vb. iin) Biimlenme sreci. olu umcu * Olu umculuk yanl s olan kimse. olu umculuk * nsan n ruh dnyas nda olu an ve geli en bir durumun ya la geli ti ini ileri sren gr . om om oma * Kala kemi i. * Bel kemi i. omaca * Kesilmi a a kk, ba kt . * ri kemik. ombra * Do rama i lerini kahverengine boyamakta kullan lan toprak boya. oma * Kala kemi inin bir blm. * Ba kt . * Kemiklerin toparlak ucu. * Elektrik diren birimi, ohm.

omfazit

* Piroksen grubundan, ye il renkli do al silikat. omlet * rp lm yumurta, peynir, k yma, mantar vb. kat larak tavada pi irilen bir yemek, kaygana. ommatidyum * Grme hcresi. omnibs * Dolmu yapan byk at arabas . * Yolcu ta yan byk motorlu ta t. * Hem et hem ot ile beslenen canl . * Omurgay olu turan kemiklerden her biri, f kra.

omnivor omur omurga

* Birbiriyle eklemlenince kafatas ndan kuyruk sokumuna kadar uzanan bir kemik eksen olu turan omurlar n btn, bel kemi i. * Gemi kaburgas n n a a taraftan ba l bulundu u boy ekseni do rultusunda boydan boya geen ana yap gesi. * Bir eyin varl ile ilgili en nemli blm, temel, bel kemi i, esas. omurgal lar * Memelileri, ku lar , amfibyumlar , srngenleri, yuvarlak a zl lar ve bal klar iine alan hayvan blm (Vertebrata). omurgas zlar * Omurgas z ok hcreli hayvanlar (Protostomia). omurilik ilik. omuz * Omurga iinde bulunan kanal boyunca uzanan, boz madde ve ak maddeden olu an sinir dokusu, murdar

* Boynun iki yan nda, kollar n gvdeye ba land blm.

omuz ba * Kol ile omzun birle ti i yer. * Yan ba , stten a a . omuz eklemi * Kol kemi inin ba n krek kemi inin yuva ukuruyla birle tiren eklem. omuz kald rmak * bilmez gibi davranmak. omuz omza * ok s k k bir durumda, yan yana; dayan arak. * Dayan arak, birlikte. omuz p mek * e it derecede olmak. omuz silkmek * ald rmamak, nem vermemek. omuz vermek * omzuyla dayanmak. * destek olmak.

omuzda ta mak * ok sayg gstermek, yceltmek, vmek. omuzda * (daha ok, iyi olmayan i lerde) Arkada , hempa. omuzda l k * Arkada l k, dayan ma, tesant. omuzlama * Omzuna alma, omzuna vurma. * Destek olma. omuzlamak * Omzuna almak. * Omzuyla dayay p itmek. * Destek almak. * (bir i veya grevi) Yklenmek, sorumluluk almak. * Al p gtrmek, s rtlay p ka rmak, a rmak. omuzlanma * Omuzlanmak i i veya durumu. omuzlanmak * Omuzlamak i ine konu olmak. omuzlar kmek * bitkin, peri an ve y k lm bir durumda olmak. omuzlu * Omzu olan. omuzluk * Rtbeyi gstermek amac yla omuzlara tak lan i aret, apolet. * Gemilerde ba ve k blmlerinin her bir yan . * Omza al n p iki ucuna yk as lan k sa s r k, i indirik.

omzuna binmek * yk olmak, a rl k vermek. on * Dokuzdan bir art k. * Dokuzdan sonra gelen say n n ad ve bu say y gsteren rakam: 10, X.

on (defa veya kere) * pek ok. on (veya be ) para etmez * de ersiz. on alt l k * Birlik notan n on alt da biri uzunlu unda nota. on ayakl lar * e itli istakoz, yenge ve karides trlerini iine alan eklem bacakl kabuklular tak m . on binlerce * Say sal olarak okluk ifade eder. on binlik * On bin liral k btn k t veya maden para.

on bir ayl k * Bkz. uha ie i. on iki telli * Tambura cinsinden, on iki telli bir halk alg s . on para on aslan n a z nda * para kazanmak ok gle ti. on paral k * De eri ok az veya de ersiz, hi. on paral k etmek * birine hakarette bulunmak, birini kt duruma d rmek. on paras z * Hi paras olmaks z n, paras z. on paraya on taklak atar * kk kar sa lamak iin her trl onur k r c i e katlan r. on parma bo az nda olmak * iste i yap lmazsa s k nt ya d me, d rme anlam nda kullan lan bir sz. on parma nda on hner (veya marifet) * elinden her i gelir, ok becerikli. on parma nda on kara * herkesi lekelemek huyu olanlar iin kullan l r. ona * O zamirinin ynelme durumu.

ona buna dil uzatmak * herkes iin ileri geri konu mak. ona gre hava ho * onun iin fark etmez, tutulacak yolu ba kalar d nsn. onama onamak onanizm * Mastrbasyon, istimna. onanma onanmak onar * Onanmak i i. * Onamak i ine konu olmak. * On say n n le tirme say s fat , her birine on; her defas nda onu bir arada. * Onamak i i, uygun bulma, tasvip. * Bir i i do ru ve uygun bulmak, tasvip etmek.

onar onar * Her biri on tane, her biri on taneden olu mu olan. onar c

* Onarmak i ini yapan kimse. * Hasar grm hcreleri canl duruma getiren madde. onar lma * Onar lmak i i.

onar lmak * Onarmak i ine konu olmak, onarmak i i yap lmak. onar m etme. * Onarmak i i, tamirat, tamir. * Bir yap n n, bir heykelin, bir resmin bozulmu yerlerini yeniden yapma, ilk durumuna getirme, restore

onar m grmek * onar lmak. onar mc * Onarma i ini yapan kimse, tamirci. onar mc l k * Bozulmu olan nesneleri onar p yararl bir duruma getirme, tamircilik. onarma onarmak * Bozulmu , eskimi olan bir eyi dzeltip i ler veya kullan l r duruma sokmak, i e yarar duruma getirmek, tamir etmek. * Bir yap n n, bir heykelin, bir resmin bozulmu yerlerini yeniden yapmak, ilk duruma getirmek, restore etmek. * lenen bir kusuru veya yap lan bir yanl l giderecek veya nleyecek davran larda bulunmak. onartma * Onartmak i i veya durumu. * Onarmak i i.

onartmak * Onarmak i ini birine yapt rmak, tamir ettirmek. ona mak onat * zenli, dzgn, uygun. * Yararl . * Drst, iyi ahlkl . onay * Uygun bulma, tasdik. * Kar l kl r za gstermek, raz olmak.

onay almak * onaylanmas n sa lamak, kabul veya tasdik ettirmek. onay na sunmak * tasdike arz edilmek. onaylama * Onaylamak i i, tasdik. onaylamak * Yap lan bir i i do ru ve yerinde bularak kabul etmek, tasdik etmek.

onaylan * Onaylanmak i i veya biimi. onaylanma * Onaylanmak i i. onaylanmak * Onaylamak i i yap lmak veya onaylamak i ine konu olmak, tasdik edilmek. onaylatma * Onaylatmak i i. onaylatmak * Onaylamak i ini birine yapt rmak, tasdik ettirmek. onayl onays z * Onaylanmam , tasdik edilmemi . onba * Erba s ralamas n n ilk basama . * Onaylanm olan, tasdik edilmi .

onba l k * Onba olma durumu, onba n n rtbesi. onbe * On be oyuncudan olu an rugby tak m . * Teniste yap lan ilk say . * On bir oyuncudan olu an futbol tak m . * Dizeleri on bir heceli iir. * Bentleri on bir dizeden olu an manzume. * On bir dereceyle ayr lan iki noktan n aral . onca * Ona gre, onun d ncesince. * (ok olan eyler iin) O kadar, o denli.

onbir onbirli

onculay n * Ona gre, onun gibi. onda * O zamirinin kalma durumu. ondal k * Onda bir olarak al nan veya verilen cret. * Toprak rnlerinden onda bir oran nda al nan vergi, r, a ar. * Temel olarak on say s n alan, a ar.

ondal k kesir * Paydas 10 veya 10'un herhangi bir kuvveti olan kesir: 0,3 (onda ), 0,15 (yzde on be ), 0,007 (binde yedi) gibi. ondal k say * Payda olarak 10 veya 10'un herhangi bir kuvvetini alan kesirli say . ondal k

* Onda bir pay alarak al an kimse. ondan * O zamirinin kma durumu. * O sebeple. ondurma * Ondurmak i i. ondurmak * Onmas n sa lamak, iyiye dndrmek. ondurmaz * ldrc, ktle tirici. ondltr * Telgraf yaz s . ondle * Dalgal , k vr ml , k vr lm . ondleli * Ondlesi olan.

ondlesiz * Ondlesi olmayan. onejit ongen * On a s , on kenar olan okgen. ongun * ok verimli, bol, eksiksiz. * Yarar duruma gelmi , bay nd r. * Mutlu. * Kutlu, u urlu. * Hidratl do al oksit.

ongun

* lkel toplumlarda toplulu un kendisinden tredi i san larak kutsal say lan hayvan, a a, rzgr gibi herhangi bir do al nesne veya olay, totem. * Arma. ongun besi suyu * Yapraklarda yeni maddelerle zenginle tikten sonra bitkiyi beslemek iin her yana inen besi suyu. ongunculuk * Bir onguna duyulan inanca dayanan toplumsal kurulu ve din uygulama biimi, totemizm. ongunluk * Ongun olma durumu, mutluluk, bolluk, bereket, feyiz, saadet. onikiparmak ba rsa * Mideden sonra gelen ince ba rsak blm. oniks onkoloji * Balgam ta . * Urlar inceleyen t p dal .

onlar onlar onlarca

* O zamirinin o ulu. * Ondal k say sistemine gre yaz lan bir tam say da sa dan sola do ru ikinci basama a verilen ad. * okluk ifade etmek iin kullan l r.

onlu

* On paradan olu an, kendinde herhangi bir eyden on tane bulunan. * On i aretli iskambil k d . * On birimden, on paradan olu an. * On zerinden tam not alan. * On para, on kuru , on lira veya on bin lira de erinde para.

onluk

onluk bozma * onlu u, on tane birli e evirme. onma * Onmak i i veya durumu.

onmad k * Talihi yaver gitmeyen, ba beldan kurtulmayan. * Bereketsiz. onmak * Daha iyi bir duruma girmek, salh bulmak. * Eksi i kalmay p gnl ferahl na ermek, mutlu olmak, mesut olmak. * Hastal ktan, dertten kurtulmak, ifa bulmak, felah bulmak, iflh olmak. * yile me ihtimali bulunmayan.

onmaz

onomastik * zel adlar ve zellikle ki i adlar bilimi. onomatope * Bkz. yans ma. ons * Fransa'da 30,59 gr, ngiltere'de 28,349 gr a rl nda bir a rl k birimi. onsuz ontik * O olmaks z n. * Varl ksal.

ontojenez * Birey olu . ontoloji * Varl k bilimi. ontolojik * Varl k bilimi ile ilgili, varl k bilimine ait.

ontolojizm * Tanr bilgisinin insan iin do al oldu unu ileri sren kuram.

onu onulma onulmak onulmaz

* O zamirinin belirtme durumu. * Onulmak i i. * Onmak i ine konu olmak. * yile mez, ifa bulmaz.

onum onun

* Kt bir durumdan kurtulma. * O zamirinin tamlayan durumu.

onun iin * bundan dolay , bundan tr. onuncu * On say s n n s ra s fat , s rada dokuzuncudan sonra gelen. * Onuncu s ray alan ey veya kimse. onur * nsan n kendine kar duydu u sayg , z sayg , haysiyet, izzetinefis. * Ba kalar n n gsterdi i sayg n n dayand ki isel de er, gurur, eref. onur belgesi * eref belgesi. onur kurulu * Bir kurulu veya derne in yeleri aras nda kan onur davalar n gren veya bu kurulu veya derne in ilkelerine ayk r davranan yelerin bu davran lar n inceleyip karara ba layan kurul, haysiyet divan . onur yesi * Bir kurulu veya derne e ki ili i ile onur kataca d nlerek seilen kimse. onurland rma * Onurland rmak i i. onurland rmak * Kendisine sayg duyulan bir kimse, bir yere gelerek oradakileri mutlu etmek, onur kazand rmak, onurunu art rmak, ereflendirmek, eref vermek. onurlanma * Onurlanmak i i, ereflenme, t e errf. onurlanmak * Onur duymak, ereflenmek, te errf etmek. onurlu onursal * Onuru olan veya onurunu stn tutan, erefli, gururlu. * Sayg iin verilen veya vn iin kabul edilen (ba kanl k, yelik, profesrlk gibi unvan), fahr.

onursal ba kan * Bir kurulu a onur vermek iin sorumsuz ve yetkisiz olarak ba kan seilen kimse.

onursuz

* Onuru olmayan veya onura ayk r davran larda bulunan, erefsiz, haysiyetsiz.

onursuzluk * Onursuz olma durumu, erefsizlik. onuruna ... vermek * birine sayg gstermek iin yemek, toplant gibi bir a rlamada bulunmak. onuruna dokunmak * (birinin) gururunu, haysiyetini incitmek. onuruna yedirememek * bir kimse, kendine duydu u sayg yla ba da mayan ve onur k r c olay veya davran lar kar s nda tepkide bulunmak, kendine yedirememek. oosfer oosit op * Bkz. opus. opal * Silis grubundan de erli bir mineral; silisin hidratl ve jeltinli btn trlerini kapsar. * nce, dzgn dokunmu pamuklu kuma . * Opali and ran camdan yap lm vazo, kupa vb.ne verilen ad. * Bitkilerde erkek gamet taraf ndan dllenerek yumurtay olu turan di i gamet. * Byme evresini tamamlam , fakat henz dllenebilecek duruma gelmemi di i gamet.

opalin

opalle me * Saydam bir cam n, zndeki kristallerin kmesiyle opal renge girmesi. oparlr opera * Szlerinin btn veya o u ark l olarak sylenen mzikli tiyatro eseri. * Bu eseri uygulayan sanat toplulu u. * Byle eserlerin oynand yap . operac * Opera sanat s . * Bkz. Hoparlr.

operakomik * Konu mal ve ark l blmlerin bir arada bulundu u oyun. operasyon * Ameliyat. * Elde edilecek sonu iin al nan nlem ve yrtlen i lemlerin btn. operatr * Ameliyat yapan, uzmanl ameliyat yapmak olan hekim, cerrah. * Baz teknik aletleri i letenlere verilen ad. * Bilgisayar al t r p gerekli uygulamay yapan kimse, i letmen. * Bas lacak metinleri dizgi makinesinde dizen kimse.

operatrle me * Operatrle mek i i.

operatrle mek * Operatr olmak, operatr gibi davranmak. operatrlk * Operatr olma durumu. operatris * Operatr. operet * E lenceli, hafif konulu, iinde bestesiz konu malar bulunan sahne eseri. * Operet oynayan oyunculardan olu an kurulu . * Operet metni yazan, besteleyen veya operette rol alan sanat .

opereti

oportnist * Duruma gre davranan, iinde bulundu u artlar de erlendirmeyi bilen (kimse). oportnizm * G durumlarda, davran lar n ahlk kurallar veya dzenli bir d nceden ok, karlar na uyacak biimde ayarlamay amalayan tutum. opsiyon * (bankac l kta) Bor senetlerinin, bankalara denmesi iin vade tarihinden ba layarak tan nan iki gn. * (ticarette) Bir al veri in karara ba lanmas iin genellikle sat c n n al c ya tan d sre. * Belli bir tarih iin, vapur, uak, vb. nde nceden deme yapmadan, arta ba l yer ay rtma. * Grme ile ilgili olan. * Fizik biliminin k olaylar n inceleyen kolu.

optik

optik kayd rma * Al c n n de i ir odakl merce inin yak ndan uza a veya uzaktan yak na do ru odaklanmas yla elde edilen sonu, zum. optiki optimal optimetri * Grmeyi inceleyen optik veya fizik dal . optimist * Yarad l gere i her eyin iyi yan n grme e iliminde olan, iyimser, nikbin pesimist kar t . * Tek yelkenli, tek ki ilik yar . * Gzlk. * En elveri li durum, optimum.

optimizm * Her eyi en iyi yan ndan gren, her durumda iyi bir k yolu uman dnya gr , iyimserlik, nikbinlik. optimum * (s cakl k, nem veya tutumda) En elveri li durum. * En elveri li, en iyi olan, optimal. * Bestecinin, besteleni s ras na gre numaralanm mzik eseri. K saltmas Op. * Ordu kelimesinin k saltmas .

opus or

ora orac k orac kta

* O yer. * Hemen o yer, bulundu u yer. * Hemen o yerde, oldu u yerde.

orada

* Sz edilen yerde, bulundu u yerde.

orada burada * her yerde. oradan * Sz edilen yerden.

oradan buradan * belli bir s ra gzetmeksizin, kar k olarak. orak * Ekin bimekte kullan lan, yar m ember biiminde yass , ensiz ve keskin metal bir b akla, buna ba l bir saptan olu an ekin bime arac . * Ekin bime zaman . orak ay * Temmuz. orak bce i * A ustos bce i. orak orak l k * Orakla ekin bien kimse. * Orak n n i i.

orakla ma * Orakla mak i i veya durumu. orakla mak * Orak biimini almak. oralarda olmamak * i i sezmemi gibi davranmak, anlamamazl ktan gelmek. oral * O yerden olan.

oral olmamak (veya oral bile olmamak) * nemsememek, umursamamak, ald rmamak, ilgilenmemek. oral l k oramiral * Oral olma durumu. * Deniz kuvvetlerinde, kara kuvvetlerindeki orgeneralin dengi olan en yksek rtbeli amiral.

oramirallik * Oramiral rtbesi. * Oramiral makam ve grevi.

oran

* Byklk, nicelik, derece bak m ndan iki ey aras nda veya para ile btn aras nda bulunan ba nt , nispet. * ki eyin birbirini tutmas , kar l kl uygunluk, tenasp. * Ak l yoluyla gere e yak n oldu una inan larak verilen yarg , tahmin. * ki byklk, iki nicelik aras ndaki ba nt .

oran d * ki tam say n n blm olmayan (say ). oranca * Oran bak m ndan, orana gre. orangutan * Sumatra ve Borneo'da ya ayan, insana benzeyen, yemi le beslenen bir cins maymun (Pongo pygmaeus). oranla oranlama * Herhangi bir eye gre, herhangi bir eyle k yaslayarak, nispeten. * Oranlamak i i, tahmin, k yas.

oranlamak * lmek, hesaplamak, hesap etmek. * Ak l yoluyla gere e yak n oldu una inan larak hkm vermek, tahmin etmek. * Kar la t rmak, k yaslamak. * E it tutmak. oranl orans z * Kendinde oran bulunan, nispetli, mtenasip, mtevazin. * Kendinde oran bulunmayan, nispetsiz.

orans zl k * Orans z olma durumu, nispetsizlik. orant tenasp. * Bir eyi olu turan paralar n kendi aralar nda ve paralarla btn aras nda bulunan uygunluk, oran, * Birincinin ikinciye oran , ncnn drdncye oran na e it olan drt terim aras ndaki ba nt .

orant lama * Orant lamak i i veya durumu. orant lamak * Orant l olarak d nmek veya de erlendirmek. orant lanma * Orant lanmak i i veya durumu. orant lanmak * Orant l olarak d nlmek. orant l * Bir orant yla ilgili olan, aralar nda orant bulunan, mtenasip. * Bir niceli in iki, , ... kez o almas veya azalmas ba ka bir niceli in o nispette o almas n veya azalmas n gerekli k larsa "bu iki nicelik birbiriyle orant l d r" denir. oras * O yer, ora. * O yn.

oras senin, buras benim dola mak (veya gezmek) * durmadan gezip dola mak. oras na buras na * da n k olarak, geli igzel. oratoryo oraya * O yere, o yne. orcik * eker ile kaplanm ceviz ii. * Solo sesler, koro ve orkestra iin yaz lm , oyun gesi bulunmayan, kutsal nitelikte mzik eseri.

ordinarys * Trk niversitelerinde 1960 ncesinde, en az be y l profesrlk yapm , bilimsel al malar yla kendini tan tm retim yeleri aras ndan seilerek bir krsnn ynetimiyle grevlendirilen kimselere verilen unvan. ordinat * Bir noktan n uzaydaki yerini belirtmeye yarayan izgilerden biri; en o u apsise dikey olarak izilir. \343 koordinat. ordino havale. ordonat * Silhl kuvvetlerin sava gerelerini, aralar n ve bunlara benzer her trl ihtiyalar n sa lamakla grevli s n f (ordu donat m i leri sznn k saltmas ). ordvr * Yemekten nce sofraya getirilen so uk yiyecekler, erez, meze. ordvr arabas * Ordvlerin servisinde kullan lan kk el arabas . ordvr taba * ine genellikle so uk mezelerin kondu u zel olarak haz rlanm tabak. ordu * Bir devletin silhl kuvvetlerinin tm. * Bu toplulu un ba l ca blmlerinden her biri. * Ama, nitelik vb. ynlerden benzeyen insanlar n btn. * ok say da insan, kalabal k. * Bir polienin arkas na ciro edildi i ki iye denmesi iin yaz lan havale emri. * Tccar n mal n gmrkten ekebilmesi iin vapur kumpanyas ndan yk kon imentosuna kar l k verilen * Denizcilik i letmelerinde gemi adamlar n gemilere atama belgesi.

ordu donat m * Ordonat. ordu evi * Kara, deniz ve hava subay ve astsubaylar n n bulu tuklar , sosyal ihtiyalar n kar layabilecek biimde yap lm lokal veya yap . ordu komutan * Bir orduya komuta eden ve genellikle orgeneral rtbesinde olan asker. ordu merkezi * Ordu karargh n n bulundu u yer.

ordubozan * M z k , dnek, oyunbozan. * Fesat karan, fesat . * Bacaklardaki varis hastal . ordubozanl k * Ordubozan olma durumu, fesat l k, m z k l k. orducu * Sava alan na gitmek iin yola kan Osmanl ordusunun her trl ihtiyalar n sa lamak iin birlikte giden zanaat lar ve esnafa topluca verilen ad. ordugh ordusuz orfoz * Hanigillerden, Ege ve Akdeniz'de bulunan, eti beyaz ve lezzetli, 10 kg dan 50 kg a kadar a rl olan bir bal k tr (Epinepheles gigas). org * Klvyeli byk ve kk borulardan yap lm , krklerden elde edilen havan n bu borulardan gemesiyle de i ik ses tonlar verebilen, genellikle kilise alg s , erganun. organ * Canl bir vcudun, belirli bir grev yapan ve s n rlar kesin olarak belirlenmi blm, ye, uzuv. * Bir grevi, bir i i yerine getirmekle ykml kurulu . organ aktar m * Bkz. organ nakli. organ nakli * levini yitirmi bir organ n yerine sa lam bir organ koyma, organ aktar m , transplntasyon. organik * Organlarla ilgili, uzv. * Bir grevi yerine getirmekle ykml kurulu la ilgili olan. * Canl , gl (ili ki). * Ordunun konaklad yer. * Ordusu olmayan.

organik kimya * Karbon birle iklerinin incelenmesini konu alan kimya blm. organik ktle * Birle imindeki gelerin byk ve belirgin blm canl varl klardan olu an kaya. organiki * Organik kimya uzman .

organizasyon * Dzenlemek i i, dzenleme, tertip. * Devlet, idare, toplum vb.nin dzenleni biimi. * Dzenli bir grup yelerinin btn. * Kurulu , kurum, te kilt. organizatr * Dzenleyici. organize * Dzenlenmi , dzenli.

organize etmek * dzenlemek. organize sanayi * Birbirini btnleyen, de i ik sanayi kollar n n ve kurulu lar n n olu turdu u i alan . organize su * e itli ki i ve rgtlerce plnlan p i lenen su. organizma * Canl bir varl olu turan organlar n btn, uzviyet. * Herhangi bir canl varl k. organla ma * Organla mak i i. organla mak * (canl lar iin) Organlar olu mak. organl k * Organ olma durumu.

organoleptik * Cisimlerin duyu organlar n etkileme yetene i. organtin * Seyrek dokunmu , ince, sert bir kuma . * Bu kuma tan yap lm . * pek veya keten iplikle dokunmu , tlbent inceli inde bir e it kolal kuma . * Bu kuma tan yap lm . * Cinsel uyar m ve zevkin en yksek noktas . * Org alan sanat .

organze

orgazm orgcu

orgeneral * As l grevi ordu komutanl olan rtbesi en yksek general. orgenerallik * Orgeneralin rtbesi. * Orgeneralin makam ve grevi. orijin * Soy sop. * Kken, ba lang , kaynak. orijinal * zgn. * Al agelenden daha de i ik, a rt c nitelikte olan. * Fabrikas nca yap lm olan, taklit olmayan (ara ve gere). * Otantik. orijinalite * zgnlk. * Al lagelenden de i ik, a rt c nitelikte olma durumu. * Orijinal olma durumu, zgnlk.

orijinallik

orkestra

* Yayl ve flemeli alg lar toplulu u. * Eski Yunan tiyatrolar nda, sahne ve seyirciler aras ndaki ember biiminde koro yeri. * Baz tiyatrolar n birinci kat nda sahne veya perdeye en yak n koltuklara verilen ad.

orkestrac * Orkestrada grevli kimse. orkestralama * Bir alg toplulu u iin yaz lm paran n notalar n , alg lar n t n farklar n gz nnde tutarak, bu toplulu u olu turan alg lar aras nda payla t rma sanat . orkestral * Orkestras olan. orkestras z * Orkestras olmayan. orkide orkinos * Uskumrugillerden, boyu 2,5 m kadar olabilen, eti yenir bir bal k, ton (Thunnus). orkit orlon * Er bezlerinin iltihaplan p i mesi. * Yapay dokuma ipli i. * Bu iplikle dokunmu kuma . * A alarla rtl geni alan; bu a alar n btn. * Salepgillerden, ieklerinin gzelli i dolay s yla caml klarda yeti tirilen birtak m bitki trlerinin ortak ad .

orman

orman ay r * Orman ierisindeki a kl klarda veya orman a alar n n alt nda yeti en tabi ay r. orman evi * Orman koruma memurunun evi. orman gibi * (sa, ka vb. iin) gr, ok. orman gl * Avrupa, Asya da lar nda yeti en aelyaya benzer bitki. orman i letmesi * Ormanla ilgili i leri yrten kamu kurumu. orman kebab * Tas kebab na benzer bir e it et yeme i. orman kibar * Ay . * Kaba, grgsz, baya (adam). orman kyls * Orman kynde ya ayan ve geimini orman a alar n kesip satarak temin eden kimse. orman ky * Orman arazisinde kurulmu ky.

orman ku a * S ral ormanlar n olu turdu u dizi, orman dizisi. orman sarma * Ak asma. orman s an * Ormanl k blgede ya ayan bir s an tr (Mus sylvaticus). orman ta lamak * bir kimsenin d ncesini dolayl olarak renmeye al mak. orman tavu u * Orman tavu ugillerden ku lar n, zellikle Avrupa ve Asya'da ya ayan siyah tyl trlerinin ortak ad . orman tavu ugiller * Dnyan n so uk ve l man blgelerinde ya ayan, orta veya byk yap da, mat veya parlak renkli, orman tavu u, il ve ay r tavu unu iine alan bir familya. orman ye ili * Koyu ye il. ormanc * Orman i lerine bakan kimse. * Orman mhendisi. * Kaba, grgsz kimse. ormanc l k * Orman i i ile u ra ma. * Ormanlar n yeti tirilmesi ve bak m n konu alan bilim. * Ormana de er verme anlay . ormanla ma * Orman durumuna gelme. ormanla mak * Orman durumuna gelmek. ormanla t rma * Ormanla t rmak i i. ormanla t rmak * Orman durumuna getirmek. ormanl k * Orman ok olan, ormanla kapl veya orman gibi olan (yer). ormans z * Orman olmayan. ormans zla ma * Ormans zla mak durumu. ormans zla mak * Ormans z kalmak, orman bulunmamak. ornatma * Ornatmak i i, ikame etme. * Bir trn yerine onun de i ik bir biiminin gemesi. * Molekln geri kalan blmnde de i ikli e yol amadan bir atom veya bir kk yerine bir ba ka atom veya kkn gemesi.

* Bir cebirsel ifadenin yerine bir ba kas n koyma i lemi. ornatmak * Bir eyin yerine ba ka bir eyi koymak, ikame etmek. ornitolog ornitoloji * Ku bilimi uzman . * Ku bilimi.

ornitorenk * Bkz. gagal memeli. orojeni * Da olu . orospu * Erkeklerin cinsel zevklerine para kar l hizmet eden ve bu i i meslek edinen kad n, fahi e. * Kolay elde edilen, d k ahlkl kad n.

orospu bohas * Derli toplu olmayan, sarsak ve d ml, d mleri tav an kulakl , kt dzenlenmi boha. * Acele yap lm , f nd k yerine az miktarda ceviz konmu , ekmek ii iyi ezilmemi , sar msaklar di di kalm bir tr tarator. orospu bre i * El ayas bykl nde haz rlanm hamurun iine k yma konarak tavada aceleyle pi irilmi brek tr. orospu ocu u * Serseri, haylaz, hino luhin, hilekr, kalle . orospu yeme i * Domates, ye il biber, so an, maydanoz vb. sebzelerin dzensiz do ranmas ile ya da acele pi irilmi bir tr yemek. orospuluk * Orospu olma durumu veya orospunun mesle i, fahi elik. * Kalle lik. orostopolluk * Kurnazca i , dalavere, dolap. orsa * Yelkenleri rzgr n esti i yne evirmekte kullan lan, her iki taraftan yelkenin ortas na ba lanan ip. * Geminin rzgr alan yan , rzgr st, poca veya rzgr alt kar t . * Geminin, rzgr n geldi i yne dndrlmesi.

orsa alabanda * Gemiyi birdenbire rzgr n stne evirme. orsa boca * Bkz. orsa poca. orsa poca * Geminin bazen rzgr ynne yakla arak, bazen ondan uzakla arak yol almas . * Bata ka, iyi kt. orsalama * Orsalamak i i. orsalamak

* (gemi) Rzgr alan tarafa dnmek. orta * ki utan e it uzakl kta olan yer veya durum. * (zaman iin) Ba lang c ile bitimi aras nda e it uzakl kta olan sre. * Bir eyin kenarlar ndan yakla k olarak ayn uzakl kta olan yer. * Bir eyin e it olarak ayr labilece i blm. * Grnr, alg lan r durum. * (topluluk) inde, aras nda. * E itimde zay f ile iyi aras ndaki derece. * Siyasette sorunlar n zmnde a r l klardan ka nan, ll bir yntem izleyen (siyas parti). * Her iki yanda kendi trnden e it say da nesneler bulunan. * ki kar t nitelik veya durum aras nda bulunan, tutarl , l ml , vasat. * Bir olay n, iinde gerekle ti i yer. * Bkz. orant . * Gre te pehlivanlar n ayr ld klar be dereceden ncsne byk orta, drdncsne de kk orta * Futbolda oyunculardan birinin, topu, kale a z nda duran arkada lar na havadan yollamak iin yapt vuru . * Yenieri oca nda tabur.

denir.

orta a rl k * Boksta 71 kg dan 75 kg a kadar olan boksrlerin ayr ld kategori. * Gre te, gllede ve halterde 72-79 kg a rl ktaki oyuncular n ayr ld kategori. orta boy * Orta byklkte olan.

orta boylu * Orta ykseklikte, boyda olan. Orta a * Bat Roma mparatorlu unun k nden (476) ba layarak 1453 'e veya 1492'ye kadar sren a . orta dalga * Dalga boyu 200 ile 600 m aras nda de i en dalga. orta damar * Bitki yapraklar n n tam ortas nda bulunan ve yan damarlara gre daha kal n olan damar. orta deri * D deri ve i deri aras ndaki hcre katman , mezoderm.

orta dikme * Bir do ru paras na orta noktas nda dik olan do ru. orta direk * ad rda veya e itli yap larda merkez a rl yklenen ve dengeli da l m sa layan direk. * Toplumun memur, emekli, kk esnaf, kk ifti gibi dar ve sabit gelirli ki ilerden olu an kesimi. Orta Do u * Trkiye, Kuzey K br s Trk Cumhuriyeti, Suriye, M s r, srail, Lbnan, Filistin, S. Arabistan, Irak ve ran' iine alan lkelere verilen ad. orta eli orta hlli * Byk eliden nceki elilik a amas ve bu a amada olan kimse. * Ne zengin, ne yoksul olan.

orta hece yutumu * Baz durumlarda orta hecede bulunan vurgusuz nllerin d mesi, haploloji.

orta hizmetisi * Bir evin temizlik i lerine bakan hizmeti. orta hizmeti * Bir evin temizlik i lerinin btn, orta i i. orta i i * Orta hizmeti. orta karar * Orta derecede, biraz uygun. orta kar n * Gbe in stnde kalan kar n blgesi. orta kulak * Kulak zar , eki, rs, zengi kemiklerinin bulundu u, d kulakla i kulak aras ndaki blm. orta kulak bo lu u * D kulak ile i kulak aras ndaki bo luk. orta kulak iltihab * Orta kulakta olu an iltihapl hastal k. orta ku ak * Toplumda gen ku ak ile ya l ku ak aras nda yer alan ya grubu. orta mal * Herkesin yararland . * Yayg n, zgnl olmayan, basmakal p. * Her isteyenle ili kide bulunan kad n, hayat kad n , fahi e, orospu. orta masas * De i ik say daki k sa ayaklar zerine yatay olarak yerle tirilmi tablas olan genellikle oturma grubu ile kullan lan mobilya. orta mektep * \343 ortaokul. orta nokta * Futbolda ba lama vuru unun yap ld yer, nokta. orta oyunculu u * Orta oyuncusunun sanat . orta oyuncusu * Orta oyununda oynayan (sanat ). orta oyunu * Sahne, perde, dekor, suflr kullanmadan, halk n ortas nda oynanan Trk halk tiyatrosu. orta renim * lk renim ile yksek renim aras nda grlen retim dnemi. orta retim * lk retim ile yksek retim kurumlar aras nda yer alan, genel okullar , teknik ve meslek okullar n ynetmek grev ve sorumlulu unu yklenmi bulunan kurulu . * lk retimden getikten sonra renimini srdrmek isteyen rencileri daha st renime veya teknik ve meslek alanlar nda haz rlamak iin plnlanan retim dnemi. orta parmak * El parmaklar n n sa dan ve soldan nc olan .

orta saha

* Futbol, hentbol vb. oyunlarda topun oynand sahan n orta blm.

orta s klet * Bkz. orta a rl k. Orta ark * Orta Do u. orta ekerli * Ne az ne de ok ekeri olan. * (durum iin) Ne ok iyi ne de ok kt, yle byle. orta tedrisat * Bkz. orta retim. orta terim * ki ncl iine alan terim. orta u * Orta blgenin en ilerisi.

orta ya l * Ne gen ne de ya l olan. orta yaylak * Devaml oturma ve normal tah l tar m yap lan blge s n r n n stndeki, genellikle deniz seviyesinden 1200-1600 metre ykseklikteki yaylak. orta yol * zme a k, herkes taraf ndan kabul edilebilir olan davran ve tutum. orta yolcu * Orta yolu seen, orta yoldan yana olan. orta yolculuk * Orta yolcu olma durumu. orta yuvar * Yer hava yuvar nda kat yuvar n n zerinde, s cakl n azald yakla k olarak 60-80 km aras ndaki katman, mezosfer. orta yuvarlak * Futbol, basketbol vb. oyunlar n sahas nda ortada bulunan ve ba lama vuru u veya at n n yap ld noktan n merkez oldu u alan, santra yuvarla . orta ortada * grnr yerde, gz nnde. * (sporda) sonucu belli olmayan kar la malar iin kullan l r. ortada b rakmak * birini ok g bir durumdayken terk etmek. ortada fol yok yumurta yok * Bkz. fol yok yumurta yok. ortada kalmak * yersiz kalmak, bar nacak yer bulamamak. * S fat-fiil, partisip: Hi tan d m kalmad . Gelen ocuk. Ad batas adam.

* g bir durumda veya iki ey aras nda kalmak. * (bir eyi) kimse zerine almamak. ortada olmak * d nlmesi ve yap lmas gerekmek. ortadan kald rmak * saklamak. * yok etmek. * ldrmek. ortadan kaybolmak * saklan lmak, bulunmaz olmak. * yok edilmek, kullan lmamak. * ldrlmek. ortadan kaybolmak * nereye gitti i bilinmemek, kimseye sezdirmeden gitmek. ortadan s r olmak * kaybolmak, arkada iz b rakmadan gitmek. ortadan sylemek * herkesin iinde, belli bir kimseyi amalamadan konu mak. ortak * Birlikte i yapan, ortakla a yararlarla birbirlerine ba l kimselerden her biri, erik, hissedar. * Kuma. * Birden ok kimse veya nesneyi ilgilendiren, onlara zg olan, onlar n kat lmas yla olu an, m terek.

ortak (veya kuma) gemisi yrm , elti gemisi yrmemi * bir erke in kar lar birbirleriyle anla abilirler, ama karde lerin kar lar geinemezler. ortak blen * ki veya daha ok say y blen say . ortak arpan * ki veya ikiden art k say y arpan say . ortak dil * Ana dilleri farkl topluluklar n aras nda anla may sa layan dil.

ortak etmek * bir eyi payla maya raz olmak, kat lmaya onay vermek. ortak fark * Bir aritmetik dizide bir geyi elde etmek iin ondan ncekine kat lan say . ortak gider * Kat mlkiyetinde her dairenin ayl k giderlere e it lde kat lma pay . ortak hesap * Birden fazla ki i veya kurulu un kulland banka hesab . ortak kat * Birtak m tam say lar n kat olabilecek say . ortak mlkiyet * Mallar n ortak kullan m . ortak nesne * Birle ik cmlede yer alan yklemlere ortak olarak ba lanan nesne.

ortak olmak * bir eyi payla mak veya bir eye kat lmak. ortak llmez say lar * Aralar nda ortak tam blen bulunmayan say lar. ortak zne * Birle ik cmleyi olu turan yklemlerle ba ml olan zne. ortak payda * Asgar m terek. ortak tam blen * ki veya ikiden art k say n n hepsini tam olarak blebilen say . ortak tmle * Birle ik cmledeki yklemlere ba ml zarf tmleci, nesne veya dolayl tmle. ortak yap m * e itli lkelerde iki veya daha ok yap mc n n i birli inden do an film al mas . ortak ya ama * Ba ka trden iki canl n n dengeli ve s k bir i birli i ile birbirinden yararlanarak ya amalar durumu. ortak ynetim * Koalisyon. ortak yklem * Birden ok znenin ba l bulundu u yklem. ortak maraba. * Ba kas n n tarlas nda al arak veya srsne bakarak, belli bir anla maya gre rnne ortak olan kimse, * Konak n n sindirilmemi besininden yararlanan konuk.

ortak l k * Ortak olma durumu. * Ortak ya ama durumu. ortakla a * Ortak olarak, el birli iyle, m tereken, kolektif. ortakla ac * Ortakla ac l k yanl s , kolektivist. ortakla ac l k * retim aralar ndan ki isel sahipli i kald r p ortak kullanmay ve toplum iinde her trl harekette ortak davran savunan reti, kolektivizm. ortakla ma * Ortakla mak i i. ortakla mak * Ortak olarak davranmak, ortak olmak. ortakla t rma * Ortakla t rmak i i veya durumu. ortakla t rmak * Ortak duruma getirmek, kolektifle tirmek.

ortakl k

* Ortak olma durumu, i tirak, m areket. * ki veya daha ok kimsenin i yaparak kazan elde etmek iin birle meleri, irket, kumpanya.

ortakl k etmek * ortak olma durumuna gelmek. ortakl k kurmak * irket, kumpanya amak veya al t rmak. ortakl k senedi * Anonim irketlerde veya kooperatiflerde her orta n yelik haklar n gsteren ada yaz l senet. ortakl k szle mesi * Ortak ticar kurulu lar n olu umunda ortakl k artlar n ieren belge. ortakya ar * Ortak ya ama durumunda bulunan (canl ). ortakya arl k * Ortakya ar olma durumu. ortalama * Ortalamak i i. * ki veya ikiden art k nicelik toplam n n, bu niceliklerin say s na blnmesinden kan (say ), vasat. * Orta yerinden. * ki kar t d nce aras nda olan, yakla k. ortalamak * Ortas n bulmak, ortas na varmak. * Topla oynanan baz oyunlarda, oyuncu topu alan n ortas na do ru atmak. ortalamas na * Ortalayarak. ortal * Defterde, bir araya getirilmi belli say da yapraklar n olu turdu u blmlerden olan.

ortal ... almak * kaplamak. ortal ... gtrmek * kaplamak. ortal birbirine katmak * karga a karmak. ortal k r p geirmek * herkesi heyecana srklemek. * ok k zarak evresindekilere ba r p a rmak. ortal k * Bulunulan yer, evre. * inde bulunulan, ya an lan ev, oda gibi yer. * Herkes. * Yeryznn grnen blm; evre, etraf.

ortal k a armak * sabah olmaya ba lamak. ortal k dzelmek * toplum iindeki kar kl k yok olmak, tedirginlik kalmamak.

ortal k kararmak * ak am olmak. ortal k kar mak * toplumda veya devletler aras nda dzensizlik ba gstermek. ortal k yat mak * toplum iindeki dzensizlik ve karga a sona erip dzenli ya ay yeniden ba lamak. ortal k * Lokanta, gazino, pastahane gibi yerlerde ayak i lerine bakan kimse. ortal kta ortam btn. * Gz nnde, meydanda. * Canl bir varl n iinde bulundu u do al veya madd artlar n btn. * Bir kimsenin veya bir insan toplulu unun ya ay n etkileyen ruhsal, toplumsal ve kltrel etkilerin * Nesnel ve toplumsal ynlerle bazen ki inin i dnyas n da kapsayan yak n evre, vasat.

ortam yaratmak * imkn sa lamak. ortanca * Ya bak m ndan karde in by ile k aras nda bulunan. * Byklk, irilik bak m ndan nesne aras nda sondan veya ba tan ikinci gelen.

ortanca

* Ta k rangillerden, k rm z , pembe veya mor renkli ieklerini yaz ba nda aan, glgelik yerlerde yeti tirilen bir ss bitkisi (Hydrangea hortensia). ortancal * Ortancas olan. ortan n sa * Il ml siyas gr e gre, sosyal alanla ilgili sosyal yap y koruma veya oldu u gibi srdrme e iliminde bulunan partilerin benimsedikleri gr . ortan n solu * Il ml siyas gr e gre, sosyal alanla ilgili kkl de i imleri gerekle tirmek abas nda bulunan partilerin benimsedikleri gr . ortaokul okulu. * rencileri genel e itim yoluyla bir yandan hayata, bir yandan da liseye haz rlayan y ll k orta retim

ortas n bulmak * l ml derecesini bulmak, uzla t rmak. ortay * Bir dzlem eklin ayn yndeki paralel btn kiri lerini e it paralara blen (izgi). * Bir uzay , bir yzeyi e it iki paraya blen (dzlem, izgi).

ortaya almak * her yan n evirmek, ku atmak. ortaya at lmak * ileri srlmek, herkesin bilgisine sunulmak. * (bir kimse) bir i i yapmak iin kendini gstermek, ortaya at lmak.

ortaya atmak * sylemek, ileri srmek. ortaya bir balgam atmak * bir i k vam nda iken, biri herkesin zihnini buland racak bir sz sylemek. ortaya karmak * delilleriyle gstermek, ispat etmek. ortaya kmak * yokken var olmak, meydana kmak, tremek. * biri kendini gstermek. ortaya dkmek * karmak, gstermek. * a klamak. ortaya d mek * (kad n) orta mal olmak, soka a d mek. ortaya koymak * herkesin grebilece i yere koymak. * yaratmak, yapmak. ortaya srlmek * anlat lmak, belirtilmek, sylenmek. ortaya yay lmak * herkes taraf ndan duyulmak, yay lmak. Ortodoks * Do maya ve kilise retisine uygun olan. * Ortodoksluk mezhebinden olan (kimse). Ortodoksluk * Me ru kilisenin resm kararlar na uygun reti ve d ncelerin btn. * Do u Hristiyan kiliselerince srdrlen, Yunan ve Slvlar n o unun benimsedi i mezhep. ortodonti * Di hekimli inin, di leri enelerin zerine estetik ve grev bak mlar ndan dzenli bir biimde yerle tirmekle u ra an kolu. ortoklz * Dik a biiminde ayr tlar olan, billrlar para hlinde dilinen bir e it potasyum feldspat. ortopedi * Hekimli in ocuklardaki vcut biimsizliklerini dzelten veya nleyen bir kolu. * Vcutta kemikler, eklemler, kaslar, kiri ler, sinirler gibi hareketi sa layan organlar n bozukluklar n dzelten, tedavi eden cerrah kolu. ortopedik * Ortopedi ile ilgili olan. ortopedist * Ortopedi uzman . * Ortopedi protezleri yapan kimse. ortoz * Ortoklz.

orucunda olmak * herhangi bir eyi yemez imez olmak.

oru

* Tanr 'ya ibadet amac yla yeme, ime gibi birok eylerden belli bir sre veya biimlerde kendini al koyma. * Haz veren eylerden sa lanan yoksunluk.

oru amak * vakit gelince oru bozmak, iftar etmek. oru bozmak * bir ey yiyerek, ierek orucunu kesmek veya sona erdirmek. oru tutmak * oru ibadetini yerine getirmek. oru yemek * oru tutmamak. orulu orusuz orun * Oru tutan (kimse), niyetli. * Oru tutmayan (kimse). * zel yer. * Makam, mans p, mesnet, mevki.

orunlama * Bir konunun yerine onunla benzerlikleri olan bir ba ka konuyu anlatma. orya * Karo. oryantal * Do u ile ilgili, do uyu hat rlatan.

oryantalist * Do u bilimci, arkiyat , mste rik. oryantalizm * Do u bilimi. Os * Osmiyum'un k saltmas . Osman * Osmanl larla ilgili.

Osmanl * XIII. yzy lda Osman Gazi taraf ndan Anadolu'da kurulan ve birinci Dnya Sava ndan sonra da lan byk Trk mparatorlu unun uyruklar na verilen ad. * D nd n ekinmeden, a ka syleyen, bulundu u toplulukta yetki sahibi olan. Osmanl Trkesi * XIII-XX. yzy llar aras nda Anadolu'da ve Osmanl Devleti'nin yay ld btn lkelerde kullan lm olan, Arapa ve Farsan n a r bask s alt nda kalan Trk diline verilen ad. Osmanl ca * Bkz. Osmanl Trkesi. Osmanl cac l k * Osmanl cadan yana olan kimsenin tutumu.

Osmanl c l k * Osmanl l k d ncesini benimseyen ve yayan d nce ak m . Osmanl l k * Osmanl olma durumu. osmiyum * Mavi renkte, 2700 C de eriyen, pltin filizlerinde bulunan ok k r lgan bir element. K saltmas Os.

osmiyumlu * Bile iminde osmiyum ieren (madde). osteololi osurgan * Kemik bilimi. * ok yellenen.

osurgan bce i * Kendisini, kard pis bir koku ile savunan bir bcek (Brachynus crepitans). osurma * Osurmak i i. osurmak * Yellenmek.

osuru u cinli * abuk ve olmayacak eylere bile k z p fkelenen kimse. osuruk * Yellenme.

o inografi * Okyanus ve denizlerin fiziksel, kimyasal ve biyolojik zellikleri zerine deneysel ara t rmalar yapan bilim kolu, ana deniz bilimi. ot * Toprak stndeki blmleri odunla may p yumu ak kalan, ilkbaharda bitip, bir iki mevsim sonra kuruyan kk bitkilere verilen ortak ad. * A , zehir. * l. * Otla yap lm veya otla doldurulmu . * Esrar. ot tutunmak * vcuttaki istemneyen k llar d rmek iin il srnmek. ot yiyenler * Bitki yiyerek beslenenler. ot yoldurmak * ok zor bir i grdrmek, ok u ra t rmak. otac otac l k * Hekimlik. ota * Hekim.

* Byk ve ssl ad r. otak * Bkz. ota . otak * Ota yapan veya satan kimse. * Orduda ota kuran er. * Otalamak i i. * Zehirlemek, a lamak. * Otamak. * Otamak i i, tedavi. * l vererek hastal iyi etmeye al mak, tedavi etmek. * Gerek olan, gere e veya asl na dayanan, orijinal, mevsuk. otarma otarmak otarsi otar i * Bkz. otokrasi. otu otul otel * Kylerde hekimlik yapan kimse. * Otla beslenen (hayvan). * Otarmak i i veya durumu. * Otlatmak. * Bir lkede ekonomik alandaki ihtiyalar kendi kendine kar lamaya ynelen tutum.

otalama otalamak

otama otamak otantik

* Yolcu ve turistlere geceleme imkn sa lamak, bunun yan nda yemek, e lence gibi trl hizmetleri sunmak amac yla kurulmu i letme. otelci * Otel sahibi kimse. * Otel i leten kimse. * Otel sahibi olma durumu. * Otel i letme i i. * ine kapan k, psikolojik sorunlar olan kimse. * e yneliklik. otlak

otelcilik

otist otizm

* Hayvan otlat lan yer, salmal k, yayla, mera. otlak * Para ve emek harcamadan ba kalar n n s rt ndan geinen (kimse). otlak l k * Ba kalar n n s rt ndan geinme durumu. otlakiye otlama otlamak * (hayvan) Dola arak yerdeki ot, imen, yaprak vb.ni yemek, me gul olmak, bulunmak. * Para ve emek harcamadan ba kalar n n s rt ndan geinmek. otlanma * Otlanmak i i. otlanmak * (hayvan) Otlamak. * (otlak) Hayvanlar taraf ndan yenilmek. * Otlat lmak i i. * Osmanl dneminde, devlet mal otlaklarda yay lan hayvanlardan al nan vergi. * Otlamak i i.

otlat lma

otlat lmak * Otlamaya b rak lmak. otlatma * Otlatmak i i.

otlatma sistemi * Bir meradan beklenen maksimum yarar , zellikle vejetasyona devaml bir zarar vermeden elde etmek ve bununla birlikte meran n her taraf n n ayn derecede otlat lmas n sa lamak iin uygulanan bir otlatma pln . otlatmak * Hayvan veya sry otlayabilece i bir yere gtrmek, otlamaya b rakmak, otlamas n sa lamak. otlu * Otu olan.

otlu ba a * Kara kurba a (Bufa). otlu peynir * Gzel kokulu otlar n, zellikle yaban sar msa n n iine kat lmas yla yap lan bir e it beyaz peynir. otluk * Otu bol olan yer. * K iin kurutulmu ot y n . * Ot konulan yer. oto oto * Otomobil kelimesinin k salt lm . oto park l k * Baz kelimelerin birle imine girerek "kendi kendine'" anlam n veren n ek.

* Otopark i ini yapan kimse. otoban * Otoyol. otobiyografi * Bir ki inin kendi hayat n anlatt yaz , z ya am yks. otobiyografik * Otobiyografi ile ilgili. otobs otobs * Otobs i letmecisi. * Otobs ofr. otobslk * Otobs i letmecili i. otodidakt * z renimli. otoerotizm * Ki inin kendi vcudu zerinde cinsel etkinliklerde bulunma sap nc . otogar otograf * Bir yazar n veya ki inin kendi elinden kan (yaz ). otografi * Ya l mrekkeple zel k da izilen ekillerin litografya tekni i ile ta zerine yaz lmas . * ehirler aras al an motorlu ta tlar n yolcular n ald klar ve indirdikleri yer, garaj. * Yolcu ta yan, motorlu, byk ta t.

otojestiyon * z ynetim. otokar otoklv * Vida ve civatalarla tutturulmu basit bir kapa olan, i bas nca dayan kl kap. * Lboratuvar i lerinde ve ameliyatlarda yararlan lan her trl ara ve gereleri mikropsuzla t rmak iin kullan lan bas nl buhar kazan . otokontrol * z denetim. otokrasi * Hkmdar n, btn siyasal kudreti elinde bulundurdu u ynetim biimi. otokrat otokritik otokton * Siyasal kudreti elinde bulunduran (hkmdar). * z ele tiri. * Yerli. * Toplu geziler iin yap lm byk otobs.

otolit otoman

* Bkz. i itme ta . * Bir tr ipekli kuma . * Sedir biiminde kanepe.

otomasyon * Endstride, ynetimde ve bilimsel i lerde insan arac l olmadan i lerin otomatik olarak yap lmas . otomat * Canl bir varl n yapabilece i baz i leri yapan mekanik veya elektrikli ara. * S cak su verecek biimde haz rlanm , hava gaz ocakl cihaz. * Yap larda, merdivenleri ayd nlatacak biimde dzenlenmi elektrik tesisat . otomati e almak (veya ba lamak) * kendi kendine yeniden dzene sokmak. otomati e gemek * otomatik olarak al maya ba lamak. otomatik * Mekanik yollarla hareket ettirilen veya kendi kendini yneten (alet). * (insan iin) rade d nda yap lan (davran ).

otomatik olarak * kendili inden. otomatik sigorta * Fazla ak m geti inde manyetik veya termik mekanizmalarla devreyi aan alet. otomatikle me * Otomatikle mek i i. otomatikle mek * Otomatik duruma gelmek. otomatiklik * Otomatik olma durumu. otomatikman * Otomatik olarak. otomatizm * Bir cihaza, bir alete otomatik bir i leyi kazand rmak iin gerekli olan dzen. otomobil * Patlamal , iten yanmal , elektrikli bir motor veya gaz trbiniyle hareket eden ta t. otomobilci * Otomobil al p satan kimse. otomobilcilik * Otomobil al p satma i i. otomotiv otonom * zerk, muhtar. otonomi * Motorlu ta t yap m n konu alan endstri kolu.

* zerklik, muhtariyet. otopark * Motorlu ta tlar n belli bir sre iin b rak ld yer. otopark * Otoparkta al an grevli. otoplsti otopsi otoray * Ray zerinde i leyen motorlu ta ma arac . otorite * Yetke, sulta, velyet. * Eksik bir organa, ki inin ba ka bir yerinden para al p eklemek yoluyla yap lan onar m. * lm sebebini belirlemek amac yla bir cesedi a p inceleme i i.

otorite sa lamak (veya temin etmek) * yetki kurmak veya sahibi olmak. otoriter otoriterli * Otoritesi olan, otoriter. otosist otostop * Bkz. i itme kesesi. * Bir yayan n yoldan geen bir otomobili durdurarak binmesi ve gidece i yere para vermeden gitmesi. * Yetkeli, otoriteli.

otostop yapmak * bu biimde yolculuk etmek. otostopu * Otostop yapan (kimse). otostopuluk * Otostop yapma i i. ototrof ototrofi otoyol * H zl bir trafik ak m sa lamak amac yla yap lan, veya drt eritli, ift ynl geni yol, otoban. otsu * Ot gibi olan, gvdesi odunla mayan, k sa mrl (bitki). * z beslenen. * z beslenme.

otsu topluluk * Gvdesi odunla mayan k sa mrl bitki toplulu u. otsul * Bkz. otsu.

otsuz

* Otu olmayan.

otu ek kkne bak * ki inin kimli ini renmek iin soyunu sopunu bilmek gerekir. oturacak * Sandalye, tabure, kanepe gibi stne oturulan ey. oturak * Oturulacak yer veya ey. * Tahtadan alak iskemle. * Bir eyin yere gelen taraf , taban. * ine abdest bozulan kap, lz ml k. * kili, alg l ve kad nl e lenti. * Bacaklar nda veya ba ka bir yerinde, gezmesine engel olacak bir zr oldu undan hep evde oturan (kimse), * Boru mengenesinin tezgha oturdu u ve vidaland blm. * Krekli teknelerde krekilerin oturdu u enli tahta.

ktrm.

oturak lemi * Anadolu'nun baz yrelerinde, sadece erkeklerin kat ld , kad n oynat lan ikili toplant . oturak kndesi * Gre te bir elin arkadan iki bacak aras ndan, tekinin de nden getirilerek kas k zerinde kilitlenmesi biimindeki kndeleme. oturakl * Sa lam, gsteri li. * Sayg uyand ran, a rba l . * (sz iin) Yerinde ve s ras nda sylenen. oturakl l k * Oturakl davran , a rba l l k, oturmu luk. oturma * Oturmak i i. * (k sa sre ile) Konuklu a gitme.

oturma belgesi * Baz lkelerde al an veya ticaret yapan kimselere verilen oturma izni belgesi. oturma duvar * Su basman , oturmal k. oturma grevi * Bir iste i gerekle tirmek amac yla, i ilerin i yerlerinden ayr lmaks z n bulunduklar yere oturarak grev yapmaktan ka nmalar . oturma grubu * Koltuk, kanepe, sandalye, kolakl sandalye, sallanan koltuk vb. mobilyalardan olu an grup. oturma izni * Belli bir blgede resm makamlarca verilen oturma belgesi. oturma mobilyas * Boyutlar ve ekli insan vcudunun llerine uygun olan ve rahat oturmay sa layan, oturma yzeyi elstik veya elstik olmayan malzemeden yap lan mobilya. oturma odas * Ev halk n n oturmas iin ayr lm oda.

oturmak

* Vcudun belden yukar s dik duracak biimde a rl kaba etlere vererek bir yere yerle mek. * Bu biimde yerle ti i yerde kalmak. * Uygun gelmek. * Bir yerde srekli olarak kalmak, ikamet etmek. * Hibir i yapmadan bo vakit geirmek, bo durmak. * (toprak veya yap iin) kmek, a a inmek. * Biriyle beraber ya amak. * Bir i i yapmakta olmak, bir i e ba lamak zere olmak. * Mal olmak. * Yer almak, gemek. * Benimsenmek, yerle mek, kkle mek. * Belli bir yrngede dnmeye ba lamak. * (s v tortular iin) Dibe kmek, dipte toplanmak. * Herhangi bir durumda belli bir sre kalmak.

oturmal k * Su basman , oturma duvar . oturmu * Yerle ik, yerle mi , glenmi . oturmu luk * Oturmu olma durumu. * Benimsenmi , yerle mi olma durumu. oturtma * Oturtmak i i. * Halka halka kesilmi patates, patl can, kabak gibi sebzelerden yap lan bir e it k ymal yemek. oturtmak * Oturmak i ini yapt rmak. * Koymak; yapmak, yerle tirmek. oturtmal k * Yap n n toprak stnde kalan, 1 m kadar ykseklikte, btn yap boyunca devam eden, stne gelen duvarlardan birka santim d ar k nt l ana temel duvar . oturtulma * Oturtulmak i i. oturtulmak * Oturtmak i ine konu olmak. oturulma * Oturulmak i i.

oturulmak * Herhangi biri taraf ndan oturmak i i yap lmak. oturum * Bir meclis veya kurulun zmlenmesi gereken sorunlar gr p tart mak iin yapt toplant , celse. * Yasama meclislerinin birle imlerinden her biri. oturup kalkmak * hareket etmek. oturu * Oturmak i i veya biimi.

oturu ma * Oturu mak i i.

oturu mak * Yat mak, h z azalmak. otuz * Yirmi dokuzdan sonra gelen say n n ad ve bu say y gsteren i aret: 30, XXX. * kere on, yirmi dokuzdan bir art k.

otuz be lik * inde s v maddelerden, 0,50 lt. lsnde bulunan i e. * Kk rak . otuzar otuzluk * Otuz say s n n le tirme biimi; her birine otuz; her defas nda otuzu bir arada. * Ya otuz civar nda olan. * inde otuz det bulunan. * Otuz lira de erinde olan.

otuzuncu * Otuz say s n n s ra s fat ; s rada yirmi dokuzuncudan sonra gelen. ova * evrelerine gre ukurda kalm , o unlukla alvyonla rtl, e imi az, akarsular n derine gmlmemi oldu u, genellikle geni veya dar dzlk, yaz . oval * Yumurta biiminde olan, yumurtams , sobe, beyzi. * Kapal , d bkey ve uzunca btn e riler, zellikle elips gibi iki simetri ekseni olan (simetrik e ri). * Ovalamak i i.

ovalama

ovalamak * Ellerini bir eye veya birbirine srtmek. * Serte ovmak. * Ezmek veya ufak paralara ay rmak. ovalanma * Ovalanmak i i. ovalanmak * Ovalamak i ine konu olmak. * Kendi kendini ovmak. ovalatma * Ovalatmak i i. ovalatmak * Ovalamak i ini ba kas na yapt rmak. oval oval k ovas z * Ovas olmayan. ovdurma * Ovada ya ayan, ova halk ndan olan. * Ovas olan, ovalarla kapl .

* Ovdurmak i i. ovdurmak * Ovmak i ini yapt rmak. ovdurtma * Ovdurtmak i i. ovdurtmak * Ovdurmak i ini birine yapt rmak. ovma ovma * Hamuru ovalayarak yap lm k r nt larla pi irilmis orba. * Taze tarhana. ovmak * Bir eyin zerine bast rarak el gezdirmek. * Bir temizleyiciyle bir yeri veya bir eyi kuvvetle srterek temizlemek. ovogon * Alg, mantar gibi ilkel bitkilerde di i cinslik hcresi. ovogon da arc * ieksiz bitkilerin o unda reme organlar n bar nd ran bo luk. ovolit ovulma ovulmak * Ovmak i ine konu olmak. ovunma * Ovunmak i i. * ie mineral kabuklardan olu an bal k yumurtas biiminde kalker. * Ovulmak i i. * Ovmak i i.

ovunmak * Kendi kendini ovmak. ovu mak * Ovu turmak i i.

ovu turma * Ovu turmak i i. ovu turmak * Bir eyi bast rarak ba ka bir ey zerinden geirmek. * (el iin) Birbirine srtmek. oy * Bir toplant ya kat lanlar n, bir sorunla ilgili birka seenekten birini tercih etmesi, rey. * Bu tercihi belirten i aret, sz veya yaz .

oy birli i * Bir toplant da oylamaya kat lan btn yelerin ayn ynde oy kullanmas . oy birli i ile * oylamaya kat lan btn yeler ayn ynde birle erek.

oy oklu u * Oylamaya kat lanlar n yar dan fazlas n n ayn ynde oy kullanmalar . oy hakk * Ki ilere tan nan oy verme yetkisi. oy sand * Seimlerde oy k tlar n n iine at ld mhrl sand k. oy vermek (veya oyunu kullanmak) * bir sorun zerindeki gr n belirtmek, rey vermek. oya * Genellikle ipek ibri im kullanarak i ne, mekik, t veya firkete ile yap lan ince dantel.

oya ie i * Koyu menek e veya pembe renkte iekler aan ss bitkisi (Lagerstroemia indica). oya gibi * ince, gzel, zarif.

oya koymak * bir konuda sonucu belirlemek iin oy verilmesini istemek, oylama yoluyla bir toplu un gr n almak. oyac oyac l k oyalama * Oya yapan veya satan kimse. * Oya yapma ve satma i i. * Oyalamak i i.

oyalamak * Belirli bir sre birinin dikkat ve ilgisini ba ka bir ey zerine ekmek, me gul etmek. * Vakit kazanmak iin aldatmak. * E lendirmek, ho a vakit geirtmek. oyalamak * Oya ile sslemek. oyaland rma * Oyaland rmak i i veya durumu. oyaland rmak * Oyalanmas na yol amak, oyalanmas n sa lamak. oyalanma * Oyalanmak i i. oyalanmak * Oyalamak i ine konu olmak. * Kendi kendini oyalamak. * Bo una zaman harcamak, vakit geirmek. oyalant * Oyalanmak iin yap lan ey, hobi. oyalay c * Vakit geirmeye yol aan, e lendiren, ho vakit geirten.

oyal oyculuk oyda

* Kenar na oya yap lm veya geirilmi . * Oy alabilmek iin trl yollara ba vurma i i. * Ayn d ncede, ayn inanta olan, hemfikir.

oydurma

* Oydurmak i i.

oydurmak * Oymas n sa lamak. oylama oylamak * Oya koymak veya oya sunmak. oylamaya gemek * oy verme i lemine ba vurmak. oylamaya koymak * bir toplant daki oy say s n belirlemek, oy verilmesini istemek, oya sunmak. oylan oylanma * Oylanmak i i. oylanmak * Oylamak i i yap lmak. oyluk oylum * Uyluk. * Hacim, cirim. * i oyulmu , ukur duruma getirilmi . * Resimde derinlik, boyutluk etkisi, mimarl kta mekn kar l . * Oylamak i i veya biimi. * Oy kullanma i i.

oylum oylum * Oymal , girintili k nt l . oylumlama * Resim ve heykel sanat nda gelere hacim duygusu ve biim verme i i, modelj. oylumlamak * Resim ve heykelde gelere oylum duygusu ve biim vermek. * Klterek yapmak. oylumlu * Oylumu olan, hacimli. * Byk, geni . oyma * Oymak i i. * Bir nesnenin yzeyini zel aralarla oyarak veya delerek trl biimler verme. * A a yongas .

* Oyularak yap lan ssleme. * Oyularak yap lm . oyma ak l * Yer etmi , uzun tecrbeler sonunda kabul grm nasihat. oyma bask * inko, bak r, tahta gibi levhalara kaz ma ile yap lan, resimleri k da basma tekni i. oymac * Oyma i leri yapan sanat , hakkk.

oymac l k * Oyma yapma sanat . oymak * Keskin, sivri ulu bir cisimle bir eyi yontarak veya delerek ukur olu turmak. * Kuma gibi bir eyi girintili bir biimde kesmek.

oymak

* Dil ve kltr ynnden byk bir trde lik gsteren, bir ok boydan olu an, yap s ndaki aileler aras nda toplum, ekonomi, din, kan veya evlilik ba lar bulunan gebe veya yerle ik nitelikteki topluluk, a iret. * zcilikte kk birlik. oymak her biri. * Hemen hemen benzer veya ayn tr y ld zlardan olu mu , Samanyolunun seyrek yap l gen kmelerinden

oymak oymak * Top top, kme kme. oymakba * Oymaklar n lideri, nde geleni. * zcilikte kk birliklerin ba . oymal * Oymalar bulunan, oymalarla sslenmi olan.

oymal yaprak * Me e yapra gibi kenarlar girintili k nt l olan yaprak. oynak * K m ldayan, yerinde sa lam durmayan, hareketli. * Hareket, canl l k veren. * De i ken, karars z. * (kad n veya k z iin) Davran lar a rba l olmayan. * Eklemlerin bklp do rulmaya elveri li olan e idi, oynar eklem.

oynak kemi i * Diz kapa kemi i. oynaka oynakl k * Oynak olma durumu. * Oynaka davran . oynama * Oynamak i i. oynama! * Oynak (bir biimde), oynak olarak.

* (olumsuz olarak) "oyalanma, gere i gibi yap, bo una vakit geirme!" anlam nda kullan l r. oynamak * Vakit geirme, e lenme, oyalanma gibi amalarla bir eyle u ra mak. * Herhangi bir tutku, ilgi veya oyalanma gibi sebeple bir eye kendini vermek. * K m ldamak, hareket etmek. * Bir eyi srekli evirip evirmek veya srekli olarak dokunmak. * Bir temsilde rol almak. * Film gsterilmek. * (tiyatro iin) Sahneye konmak. * Tedirgin etmek, rahats z edici davran ta bulunmak. * (e ya iin) Herhangi bir paras k m ldamak, hareket etmek. * (insan iin) (olumsuz olarak) Gerekli grevini yapacak hareketten yoksun olmak. * Sars lmak, yeri de i mek. * Sporla ilgili al malara kat lmak. * Mzi in gerektirdi i uyumlu hareketleri yapmak. * Rastgele yn vermek, aldatmak. * Herhangi birine kar nemsemeyici davran larda bulunmak. * Byk bir ustal k, beceri ve kolayl kla bir i i yapmak. * Tehlikeye koymak. * De i iklik gstermek. oynan * Oynanmak i i veya biimi. oynanma * Oynanmak i i.

oynanmak * Oynamak i ine konu olmak. * Herhangi biri oynamak. oyna oyna l k * Aralar nda toplumca ho kar lanmayan ili kiler bulunan kad n veya erkekten her biri. * Oyna n i i veya mesle i.

oyna l k etmek * toplumda ho kar lanmayan ili kilerde bulunmak. oyna ma * Oyna mak i i.

oyna mak * Birbiriyle oynamak. * kta l k etmek. oynat lma * Oynat lmak i i. oynat lmak * Oynatmak i ine konu olmak. oynat m * Oynatmak i i. * Sinema endstrisinin, filmlerin seyircilere gsterilmesi i iyle u ra an kolu. oynat mc * Oynat m i iyle u ra an kimse. oynat

* Oynatmak i i veya biimi. oynatma * Oynatmak i i. oynatmak * Oynamas n sa lamak. * K m ldamas na yol amak. * Herhangi bir canl ya istenilen hareketleri yapt rmak. * Korkutmak, heyecanland rmak. * Herhangi bir devi yerine getirmeyerek kar taraf dzenle oyalamak. * Sahneye koymak. * Bir ara, gere kullanmak. * Akl n yitirmek. oynaya oynaya * Sevine sevine, byk bir sevinle. oynay * Oynamak i i veya biimi. oysa hlbuki. oysaki oyuk * Oysa, hlbuki. * Oyulmu , ii bo ve ukur olan. * Oyulmu yer. * Oyu u olan, oyuklar bulunan. * Elle yap lan kal n, seyrek diki . * Aralar nda kar tl k, ayk r l k bulunan iki cmleyi "tersine olarak, -di i hlde" anlamlar yla birbirine ba lar,

oyuklu oyulga

oyulgalama * Oyulgalamak i i. oyulgalamak * (kuma ) Geli i gzel dikmek. * Saplamak, sokmak. oyulgalanma * Oyulgalanmak i i. oyulgalanmak * Kuma geli igzel dikilmek. * Birikmek, s ralanmak. oyulgama * Elle yap lan kal n, seyrek, geli igzel diki . oyulgamak * Oyulgalamak. oyulganma * Oyulganmak i i. oyulganmak

* Bir eyin iine iyice girmek. oyulma * Oyulmak i i. oyulmak oyulu oyum * Oymak i i yap lmak. * Oyulmak i i veya biimi. * Oymak i i.

oyumlama * Oyumlamak durumu veya biimi. oyumlamak * (bitki) Kk salmak, tutmak. oyun * Vakit geirmeye yarayan, belli kurallar olan e lence. * Kumar. * a k nl k uyand r c hner. * Tiyatro veya sinemada sanat n n roln yorumlama biimi. * Mzik e li inde yap lan hareketlerin btn. * Sahne veya mikrofonda oynamak iin haz rlanm eser, temsil, piyes. * Bedence ve kafaca yetenekleri geli tirmek amac yla yap lan, evikli e dayanan her trl yar ma. * Hile, dzen, desise, entrika. * (gre te) Hasm n yenmek iin yap lan trl biimlerde a rt c hareket. * (teniste) Taraflardan birinin drt say kazanmas yla elde edilen sonu.

oyun alan * Malar n yap ld yer. oyun almak * oyunda kazanmak, say sahibi olmak. oyun ba lamak * gre te rakibe bir oyun uygulay p onu sonuland rmadan beklemek. oyun bozmak * tasarlanm bir i i yersiz ve vakitsiz olarak kar t rmak, plnlar alt st etmek. * m z k l k etmek. oyun karmak * ba ar l oyun oynamak. oyun ebesi * ocuk oyunlar nda oyunun ba veya cezal s , ebe. oyun etmek * kurnazl kla birini aldatmak. oyun havas * K vrak ritmli ezgi. oyun k d * skambil k d . oyun kurmak * bir yar may kazanmak iin belirli bir taktik uygulamak.

oyun kurucu * (futbolda) Tak mda, savunucular ile ak nc lar aras nda yer alan, grevi hem savunucular, hem de ak nc lara yard m etmek olan oyuncudan her biri, haf. oyun masas * zeri genellikle ye il ile kaplanm masa. oyun oynamak * birini aldatmak, kand rmak. oyun sahas * Oyun alan . oyun salonu * Oyun masalar n n bulundu u geni oda. oyun vermek * oyunda kaybetmek. oyun yapmak * gre te rakibe oyun uygulamak. oyun yazar * Tiyatro, radyo ve televizyonda sahnelenmek veya oynanmak zere piyes, ske tr eserler kaleme alan sanat . oyun yazarl * Oyun yazma i i. * Oyun yazar n n mesle i. oyuna kmak * oyun iin sahneye kmak. oyuna gelmek * aldat lmak. oyuna getirmek * birini tuza a d rmek, aldatmak. oyuna kurban gitmek * bir hile, dzen sonunda zarara, iftiraya u ramak. oyunbaz * Oynamay seven. * Dzenci, hileci.

oyunbazl k * Dzencilik, hilecilik. oyunbozan * Birlikte yap lmas na karar verilen bir i ten tek tarafl cayan (kimse), m z k . oyunbozanl k * Oyunbozan olma durumu, m z k l k. oyunbozanl k etmek * birlikte yap lmas plnlanan bir i ten ekilmek. oyuncak * Oynay p e lenmeye yarayan her ey. * nemsiz ve kolay i .

* Ba kalar nca bir ara gibi kullan lan, hie say lan, gsz kimse. oyuncak * Oyuncak yapan veya satan kimse. oyuncak l k * Oyuncak yapma veya satma i i. oyuncakl * Oyunca olan. * ocuksu, ocuk gibi davranan. oyuncu * Herhangi bir oyunda oynayan kimse. * Sahne, perde veya bir gsteride rol alan sanat , aktr, aktris. * Oyunu seven. * Dzenci, hileci. * ok oyun yapan, oyundan oyuna geen kimse.

oyunculuk * Oyun oynama i i. * Sahne sanat l . * Dzencilik, hilecilik. oyunla t r lma * Oyunla t r lmak durumu. oyunla t r lmak * Oyun biimine getirilmek. oyunla t rma * Oyunla t rmak i i. oyunla t rmak * Tiyatro trnden olmayan herhangi bir eseri teknik ynden oynanabilir duruma getirmek. oyunluk oyuntu * Tiyatroda oyun oynanan yer, sahne. * Oyulmu blm. * Oyuk, ukur.

oyunu almak * oyunu kazanmak. oyu * Oymak i i veya biimi. ozalit ozaliti ozan * Yzeyi a kar duyarl bir madde ile kapl k t zerine, kal ptan ekilmi resim kopyas . * Ozalit yapan veya karan kimse. * Halk airi. * iir yazar kimse, air. * Ozana yak r (biimde), ozan gibi.

ozanca

ozanl k ozans

* Ozan olma zelli i. * Ozana yak r biimde, ozan gibi, airane.

ozans l k * Ozans olma durumu, airanelik. ozmonoloji * Ozmos bilimi. ozmos ozokerit ozon * Moleklnde atom bulunan oksijenden olu an, a r kokulu, gaz durumundaki basit element (O3). ozon lm * Havada ve oksijen iindeki ozonu lme i i. ozon tedavisi * Lokal veya genel banyo, pansuman veya r nga hlinde ozon ve oksijen vererek yap lan tedavi. ozon yuvar * Atmosferin 15-40 km aras nda bulunan tabakas . ozonlama * Ozonlamak i i. ozonlama cihaz * Ozonlanm oksijen elde etmeye yarayan, duyarl bir alet, ozonlay c . ozonlamak * Oksijeni ozon durumuna getirmek. ozonla ma * Ozonla mak durumu. ozonla mak * Ozon durumuna gelmek. ozonla t r c * Ozonlu oksijen veya hava haz rlayan alet. ozonlay c * Ozonlama cihaz . ozonoliz * Ozonla ayr ma. * Gei me. * Yer mumu.

ozonometre * Ozonler. ozonosfer * Ozon yuvar . ozonoskop * Ozonun varl n tespit etmeye yarayan dzenek.

ozonler * Atmosferdeki ozon niceli ini tespit etmeye yarayan alet. ozonr ozuga * Tikinme veya b kma anlat r. , bek * Trk alfabesinin on dokuzuncu harfi; ses bilimi bak m ndan ince, yuvarlak, geni nly gsterir. * Ozonun ift ba l organik maddelerle meydana getirdi i kat lma bile i i. * Tropikal Afrika ve ormanl k alanlarda yeti en ince dokulu bir a a tr (Saccoglottis gabonensis).

* Birbirine benzer veya ayn cinsten olan eylerin olu turdu u btn, tak m, kme grup. * zne, yklem veya e itli tmlelerle birlikte kullan lan szlerin btn. * Genel olarak ya , yap , uzay da l mlar ve h zlar bak m ndan benzer zellik gsteren dizgelere ili kin y ld zlar kmesi. bek bek * Y n y n, kme kme toplu bir biimde. beklenme * beklenmek durumu veya biimi. beklenmek * bek durumuna gelmek, bek bek olmak. bekle me * bekle mek durumu. bekle mek * Bir grup olu turmak, bek durumunu almak. br * "Bu" zamiriyle belirtilen bir eyden sonda olan, teki, di er. * (zaman iin) nmzdekinden bir sonraki.

br dnya * ldkten sonra ruhun ya ayaca na inan lan lem, ahret. br dnyay boylamak * lmek. brk br * teki, br ki i veya ey, di eri. c * (ocuk dilinde) Umac . * br.

cn karmak * Bkz. almak. * Kt bir davran veya sz cezaland rmak iin ktlkle kar l k verme iste i ve i i, intikam.

almak (veya cn almak) * yap lan bir ktl n ac s n ktlk yaparak karmak, intikam almak. be * Geveze, ok konu an. * Ukal, bilgi geinen. * lenmek i i veya durumu.

lenme

lenmek * beslemek, ile dolu duruma gelmek, h n beslemek, kin duymak. l d d * Kin ve intikam dolu, alma iste inde olan. * Karaci erin salg lad ye il, sar renkte ac s v , s v safra. * Yanarken gzel koku veren bir a a, d a ac . * Bu a ac n k y lm paralar ndan yap lan tts.

d a ac * Dulaptal otugillerden, s cak lkelerde yeti en, din trenlerde yak lan ve yanarken gzel koku veren, tropik blgelerde yeti en, odunu ve kabu u ho kokulu bir a a (Aquilaria agallocha). d d * D nl .

d kanal * Karaci er ve d kesesi kanallar n n birle mesinden olu an, safray ba rsa a veren kanal, koledok. d kesesi dem deme demek * Bir al veri ili kisinde, borlu olunan eyin kar l n alacakl ya vermek, tediye etmek. * Bedelini vererek bir zarar kar lamak, tazmin etmek. * (bir i , bir kurulu iin) Harcanan, yat r lan paray kartmak, itfa etmek. * Bir i in, bir grevin kar l n vermek. * Bir eye zveri ile, zahmetle kavu mak. demeli * De eri postahaneye dendikten sonra al c ya verilecek olan. * Kar tarafa denmek art yla edilen (telefon) veya ekilen (telgraf). * demi olan. * Bir i iin ayr lan belli para, tahsisat. * Devlet harcamalar n n yap labilmesi iin, her y l n btesiyle yrtme organ na verilen harcama izni. * Parlamento yelerine, grevleri sebebiyle verilen, yolluk d nda kalan para. * Karaci ere yap k, armut biiminde, d salg layan kk organ, safra kesesi. * Baz hastal klarda yzde, ellerde, ayaklarda grlen iltihaps z i . * demek i i, tediye.

demli denek

denekli

* dene i olan. * Belli dnemlerde devlet btesinden yard m veya belirli bir pay alan ki i veya kurulu . deni denme * denmek i i. denmek denmez denti de me * de mek i i. de mek * Birbirine olan borlar deyip, alacak verecek b rakmamak. * Kar l k olarak benzer i , hareket yap p veya bir ey verip manen borlu kalmamak. * detmek i i. * demek i ini yapt rmak. * Yap lmas , yerine getirilmesi, insanl k duygusu, tre veya yasa bak m ndan gerekli olan i veya davran , * retmenin rencilere verdi i al ma. * demek i ine konu olmak. * denemeyecek kadar, denmeyecek biimde. * Dernek, kurulu vb. yelerinin dernek kasas na demeyi stlerine ald klar para, aidat. * denmek i i veya biimi.

detme detmek dev vazife.

dev bilgisi * Herhangi bir meslekte bulunanlar n birbirleriyle ve ba kalar yla olan i lerinde tutmalar gereken yollar ve yerine getirmek zorunda bulunduklar devler zerinde duran, bilgi, deontoloji. dev bilmek (veya saymak) * bir ey yapmay kendisi iin yerine getirilmesi zorunlu bir i olarak kabul etmek, bor bilmek. devcil * devine ba l olan, devlerini yerine getirmeyi seven, vazife inas.

devlendirilme * devlendirilmek i i veya durumu. devlendirilmek * devlendirmek i ine konu olmak. devlendirme * devlendirmek i i veya durumu. devlendirmek * Birine dev vermek. devli * dev yklenmi , olan, vazifeli. diyometre

* Bkz. odyometre. dlek * Korkak, tabans z, yreksiz. dleke dleklik * dle e yara r (bir biimde), dlek gibi. * dlek olma durumu veya dleke davran .

d bokuna kar mak * ok korkmak. d kopmak (veya patlamak) * ans z n ok korkmak. dl * Bir ba ar kar l nda verilen arma an, mkfat. * Bir iyili e kar l k olarak verilen arma an, mkfat.

dl almak * herhangi bir ba ar kar s nda arma ana ly k grlmek. dl vermek * dllendirmek. dllendirme * dllendirmek i i. dllendirmek * Bir ba ar y veya bir iyili i dlle de erlendirmek, mkfatland rmak. dn taviz. dn vermek * dnle uzla ma sa lamak. dnc dn * dn veren, tavizci. * leride geri verilmek veya al nmak art yla (al nan veya verilen). * Uzla maya varabilmek iin hak, istek veya savlar n n bir blmnden, kar taraf yarar na vazgeme, ivaz,

dn alma * dnleme. dnle me * dn olarak al nm ariyet. * Ba ka bir dilden al nm ve btnyle zmsenmemi (sz). dnleme * dnlemek i i, taviz. * Engellenen ve doyurulmayan dilek, istek ve davran lar n yaratt tedirginli i, onlar n yerine geebilecek ba ka dilek, istek ve davran larla giderme. dnlemek * dnle kar lamak, taviz vermek. dnl

* dn niteli inde olan, dn vererek yap lan, ivazl . * dn veren (kimse). dnsz * dn niteli inde olmayan, dn vermeksizin yap lan, ivazs z. * dn vermeyen (kimse).

dn koparmak (veya patlatmak) * ok korkutmak. dyometre * Kimyasal tepkimelerde gazlar n hacim de i melerini lmeye yarayan ara. f fke * Usan, bezginlik, tiksinti gibi duygular anlat r. * Engelleme, incinme veya gzda kar s nda gsterilen sald rganl k tepkisi, k zg nl k, h m, hiddet, gazap.

fke baldan tatl d r * fkeye kap l nca ba r p a rmak insan rahatlat r. fke ile kalkan ziyanla (zararla) oturur * fkesine kap larak i gren sonunda g duruma d er. fke topuklar na kmak * ok fkelenmek. fkelendirme * fkelendirmek i i. fkelendirmek * fkelenmesine yol amak, k zd rmak. fkeleni * fkelenmek i i veya biimi. fkelenme * fkelenmek i i. fkelenmek * fkeli duruma d mek, k zmak. fkeli * fkelenmi , k zg n, hiddetli, gazup.

fkesi burnunda * ok fkeli. fkesi kabarmak * ok k zmak, sakinle mi ken yeniden fkelenmek, tekrar sinirlenmek. fkesini karmak (veya almak) * (fkeli ki i) haks z yere birine atmak. fkesini yenmek * iradesini kullanarak fkesini gidermek. fkesiz * abuk fkenmeyen. * K zg n olmayan.

fkeye kap lmak * ok sinirlenmek, k zmak, hiddetlenmek. ge * Birle ik bir eyi olu turan basit eylerden her biri, unsur, eleman. * Bir s n f veya bir toplulu un bireylerinden her biri. * Bir cmleyi olu turan zne, yklem, tmle gibi birimlerden her biri. * Tatl sularda ya ayan, kam biimindeki uzant s ile hareket eden mekik biimindeki bir hcreli.

glena

glenagiller * rnek hayvan glena olan kam l bir hcreliler s n f . le * Gn ortas . * leyin k l nan namaz. le ezan * le namaz n haber vermek iin okunan ezan. le namaz * le vakti k l nan namaz. le paydosu * al ma yerlerinde le vaktinde yemek yeme, dinlenme gibi amalarla i i bir sre b rakma. le tatili * Bkz. le paydosu.

le uykusu * Genellikle le yeme inden sonraki k sa sreli uyku. le vakti * Gnn le saatleri. le yeme i * le saatlerinde yenen yemek. len * le. * Meridyen dzlemi, n sf nnehar. * (ikili retim yapan okulda) leden sonra ders gren ( renci), sabah kar t . * leyin. lest lezeri leyin mek * Bkz. vmek. rek * leye yak n bir zamanda. * leye yak n zaman. * le vakti, le zeri.

lenci lende

* At srs. rencelik * renme amac yla ilk yap lan i . renci * renim grmek amac yla herhangi bir retim kurumunda okuyan kimse, talebe, akirt. * Bir bilim veya sanat yetkilisinin gzetimi ve yol gstericili i alt nda belli bir konuda al an kimse. * zel ders alan kimse.

renci belgesi * renci olundu unu gsteren yaz l belge. renci bileti * renciler iin indirimli fiyatla sat lan giri bileti. renci kart * Bir kimsenin renci oldu unu gsterir belge. renci kimli i * rencinin ad n ve soyad n gsterir belge. renci yurdu * rencilerin bar nma, yeme ve al malar n kolayca kar layabilecek zel olarak yap lm yer veya bina. rencilik * renci olma durumu, talebelik. renilme * renilmek i i. renilmek * renmek i i yap lmak. renim * Herhangi bir meslek, sanat veya i iin gerekli bilgi, beceri ve al kanl klar n elde edilmesi mac yla yap lan al ma, tahsil. renim belgesi * Bir kimsenin herhangi bir retim kurumunda kay tl bulundu unu gsterir belge. renimli * renim grm , okumu , tahsilli. reni renme * renmek i i veya biimi. * renmek i i, tt la.

renmek * Bilgi edinmek; bellemek. * Yetenek, beceri kazanmak. * Haber almak. renmelik * Bir renciye renimini yapmas veya bir kimsenin bilgi ve grgsn art rmas iin bir kurulu a verilen para, burs. reti * Bilimde bir dzenli gr olu turan ilke ve dogmalar n btn, meslek, doktrin. * Belli bir anlay a, d nceye dayal olan ilke veya ilkeler dizisi, doktrin.

retici

* retme, yeti tirme ve a klama niteli inde olan, didaktik.

reticilik * retici olma durumu. retilme * retilmek i i. retilmek * retmek i i yap lmak. retim * Belli bir amaca gre gereken bilgileri verme i i, tedris, tedrisat, talim. * renmeyi kolayla t racak etkinlikleri dzenleme gereleri sa lama ve k l vuzluk etme i i.

retim bilgisi * retim ilke, yntem ve yollar na ili kin genel sorunlar inceleyen bilgi dal , didaktik. retim grevlisi * niversitelerde retim yesi bulunmayan dersler iin geici veya srekli olarak grevlendirilen, ders veren ve uygulama yapt ran kimse. retim program * Bir okulu bitirmek veya bir alanda uzmanla mak iin okunmas gereken ders ve konular kapsayan pln, mfredat, ders program . retim yesi * Yksek retim kurulu lar nda grevli profesr, doent ve yard mc doent. retim yard mc lar * Yksek retim kurumlar nda belirli sreler iin grevlendirilen uzmanlar, eviriciler, ara t rma grevlileri ve e itim retim plnlamac lar , rektrn onay yla atanan retim grevlileri, okutmanlar. retim y l * lk, orta ve yksek okullar ile niversitelerde retimin ba lad ve sona erdi i gn aras nda geen sre. reti * retmek i i veya biimi. retme * retmek i i.

retmek * Bir kimseye bir konuda bilgi ve beceri kazand rmak. * Yetenek kazand rmak. * Bilinmeyen bir konuda bilgi sahibi olmas n sa lamak. retmen * Mesle i bir bilim dal n , bir sanat veya teknik bilgileri retmek olan kimse, muallim, muallime. retmen evi * retmenlerin bar nma, yemek ve e lence ihtiyac n kar lamak zere yap lm bina. retmenlik * retmenin grevi. n * (yemek iin) Kez. nme

* Bkz. vnme. nmek * Bkz. vnmek. r * Ya a yak n, boyda , ya t, tayda , akran. * renmi , al m . * Al m , yad rganmaz olmu , menus. * Tak m, f rka, zmre.

r olmak * oka birlikte bulunmaktan ok s k bir al kanl k edinmek. rece i gelmek * ok i renmek. rle me * rle mek i i. rle mek * r olmak, birbirine al mak, istinas etmek. rlk rme * rmek i i. rmek * Kusarken veya kusacak gibi olurken rt sesi karmak. * B rmek. * r olma durumu, istinas.

rtleme * rtlemek i i veya durumu. rtlemek * Ay rmak, ay klamak, semek, temizlemek. rtme * rtmek i i veya biimi.

rtmek * rmesine yol amak. rt * rmek i i. * rrken kan ses.

rt gelmek * rmeye ba lamak. rtc r t * Bir kimseye yapmas veya yapmamas gereken eyler iin sylenen sz, nasihat. t vermek (veya tte bulunmak) * rten. * rmek i i veya biimi.

* bir kimseye yapmas veya yapmamas gereken eyler iin yol gstermek, nasihat etmek. t * t veren kimse, nasihati. * Vaiz. tleme * tlemek i i, nasihat. tlemek * Birine bir eyi yapmas n veya yapmamas n sal k vermek, nasihat etmek. tme * tmek i i.

tme haznesi * Mutfaklarda yemek art klar n at k su borusuna aktarmadan nce kk paralara ay ran, evyeye ba l ara. tmek * Bir arala tane durumundaki nesneleri ezerek un durumuna getirmek. * Ezmek, i nemek. tc * tme zelli i olan. * tme i ini yapan makine. * (k t l kta) Gerekli zelliklerdeki k t veya karton hamuruna istenen baz zellikleri kazand rmak iin sulu ortamda elyafl maddelerin i lenmesinde kullan lan diskli veya konik rotor ve statoru olan makine. tc di * Az di i, az . tlme * tlmek i i. tlmek * tmek i ine konu olmak. tl * tlmek i i veya biimi. t h * tmek i i veya biimi.

* ksrme sesi. * Bir kimsenin kendi varl n belli etmek, sylenen bir ey zerine dikkati ekmek, birine tak lmak veya biriyle e lenmek gibi amalarla, ksrr gibi yaparak kard ses. ke * Ayakkab alt n n topu a rastlayan yksek blm. * Topu un arka blm. * Saban demirinin geti i a a paras .

ke ene * Boru anahtar n n kola ba l olan setleri d a dnk, hareketsiz enesi. keci keli * Ayakkab lar iin ke yapan veya satan kimse. * kesi olan veya kesi yksek olan topuklu.

kesiz ke kelik

* kesi olmayan (ayakkab ). * Deha sahibi kimse, dahi. * ke alma durumu.

kleme

* Kk i letmelerde, hayvanlar n yere ak lan bir kaz a uzun bir iple ba lanarak belirli bir daire ierisinde otlamalar na izin verilen ve bu alandaki yem tamamen otland ktan sonra kaz n yeri de i tirilmek suretiyle devam edilen bir otlatma sistemi. kse * kse otu saplar ndan veya oban pskl kabuklar ndan kar lan yap kan macun. * Ku tutmakta kullan lan, bu macunla bulanm de nek. * Erkekleri kendine ba lamas n bilen ok al ml kad n. kse ubu u * zerine kse srlm de nek. kse ku u * Saka ku u. kse otu * kse otugillerden, elma, armut, hlamur, kiraz,erik gibi a alar n dallar zerinde asalak olarak ya ayan, zme benzer yemi veren, saplar ndan kse kar lan zararl bitki (Viscum album). kse otugiller * Tas z iki eneklilerden, kse otu gibi a a dallar zerinde asalak olarak ya ayan bitkileri iine alan bir familya. kseleme * kselemek i i veya durumu.

kselemek * kse ile yakalamak. kseme * zlemek, grece i gelmek, istemek.

kseye basmak * dikkatsizlik ederek zarara u ramak veya yan lmak. ksrme * ksrmek i i.

ksrmek * Solunum yollar zarlar n n rahats zl sebebiyle akci erlerdeki havay birdenbire ve grltl bir sesle d ar vermek. * ksrtc hastal a tutulmu olmak. ksrtme * ksrtmek i i. ksrtmek * ksrmesini sa lamak. ksrtc * ksrten, ksr e yol aan.

ksrk

* Ci erlerdeki havan n, solunum organlar n n kas lmas ve zorlanmas yl a zdan grlt ile kmas . * tme gibi bir sebeple ortaya kan g s ingini.

ksrk otu * Gvdesi pullarala kapl , sar iekli,ekin tarlalar iin zararl , ok y ll k ve otsu bir bitki (Tussilago farfara). ksrk t ks r k * S k s k ksrrken g s ingini hastal . ksrkl * ksr olan, srekli ksren. * Ya l ve hasta. ksrkl t ks r kl * Sa l ks z, sa l bozuk. ksrp t ks rmak * ksrmek. ksr * ksrmek i i veya biimi. ksz * Anas veya hem anas hem babas lm olan (ocuk). * Kimsesiz.

ksz kalmak * anas veya hem anas hem babas lm olmak. * kimsesiz olmak. kszdoyuran * ok byk bardak, anak ve bunlar n iindeki yiyecek ve iecek. kszler anas , kszler babas * yoksul ve kimsesiz olanlar gzeten kad n veya erkek. kszlk * ksz olma durumu. * Kimsesizlik.

kszsevindiren * De eri az, cicili bicili eyler iin sylenir. kz * ift srmekte, araba ekmekte kullan lan, etinden yararlan lan, i di edilmi erkek s r. * Bn, grgsz, kaba, anlay s z, yeteneksiz kimse. * C val zar.

kz arabas * kz ko ulmu araba. kz arabas gibi * ok yava . kz bal * Drt k sa aya ve st enesinden a a ya do ru sark k iki byk di i olan, 6 m boyunda, foka benzer bir deniz memelisi (Trigia Iyra). kz dam * kz ah r .

kz gibi

* aptal, anlay s z.

kz gibi bakmak * aptalca, hibir ey anlamadan bakmak. kz ld, ortakl k bozuldu (veya bitti) * iki ortak veya taraf aras ndaki yak nl n dayand sebep yok olunca, bu yak nl k da zlr. kz so u u * Nisan n 15'inden sonra olan f rt nan n ad , sitteisevir. kz trene bakt gibi bakmak * Bkz. kz gibi bakmak. kzburnu * Seregillerden, gagas uzun ve ok kal n, eti yenir bir ku (Calao). kzdili * S rdili. kze boynuzu yk olmaz (veya a r gelmez) * insan kendi yak nlar n ve kendi i lerini yk saymaz. kzgz * Birle ikgillerden, sar renkte, papatyay and r r bir iek ve onun bitkisi, s r gz, mast ie i, arnika (Arnica montana). kzlk * Budalal k, sersemlik. * Budalaca, sersemce i .

kzn alt nda buza aramak * olmayacak sebeplerle su ve sulu bulma abas nda olmak. l * Topra n nemi, ya l k, hl.

l dedi i yerde lmek, kal dedi i yerde kalmak * onun sznden hi kmamak. lek * Birim kabul edilen herhangi bir eyin alabildi i kadar l. * Tah l lmeye yarar kap, kile. * Drt okkaya e it a rl k ls. * Herhangi bir lek miktar nda olan. * Bir harita veya resimde grlen uzakl klarla bunlar n i aret etti i, kar land gerek uzunluklar aras ndaki * Bir l aletinin zerinde izgilerle ayr lm blm, kadran.

oran.

lek izgisi * Haritan n le ini gstermek iin, kenar na izilen ve her santimetresinin gerekte ka kilometreye kar l k oldu unu gsteren do ru. lekli * lek fark yla aynen btn veren geometrik ekil veya eleman. ler lerme * Ate i kar t racak demir kol. * lermek i i veya durumu.

lermek lme lmek

* Snmekte olan ate i, lambay canland rmak. * lmek i i.

* En, boy, hacim sre gibi nicelikleri kendi cinslerinden seilmi bir birimle kar la t r p ka birim geldiklerini belirtmek. * A r olmamas na dikkat etmek, kontrol etmek. ltrme * ltrmek i i.

ltrmek * lmek i ini yapt rmak. l * Bir niceli i, o nicelik iin kabul edilmi birimlerden birine gre oranlayarak de erlendirme, mizan. * Bu de erlerlendirmede kullan lan birim, lme birimi. * lme sunucu bulunan rakam. * Belirlenmi boyut. * A r olmama, l ml , uygun olma durumu. * De er, itibar. * lt. * Bir ezginin e it blmlere ayr l . * Bir manzumedeki dizelerin hece ve durak bak m ndan denk olu u, vezin. l almak * yap lacak bir eyin zerinde kullan laca nesneye uygunlu unu sa layabilmek iin o nesneyi lmek. * (terzi) vcut llerini tespit etmek. l bilimci * l bilimi ile u ra an kimse. l bilimi * A rl klar ve lleri inceleyen bilim dal , metroloji. l vermek * (terziye, ayakkab c ya, marangoza) yap lacak i le ilgili lleri bildirmek. lc * lme i ini yapan kimse. llebilir * lme i ine konu olabilir fiziksel byklk. llen * Bir lme i lemine imkn sa layan fiziksel byklk.

llendirme * llendirmek i i. llendirmek * lme i lemlerini bir dzlem zerine aktarmak. llme llmek * llmek i i. * lmek i ine konu olmak.

ll

* ls al nm , llm . * Belli bir lye gre dzenlenmi olan (manzume, dz yaz ), vezinli. * Davran ve d ncelerinde a r olmayan, l ml , mutedil, hesapl .

ll biili * zenle haz rlanm , iyice hesaplanm . lllk lm * ll, dengeli olma durumu, l m, itidal. * lmek i i. * lerek elde edilen sonu. * lmlemek sonucu, takdir.

lmleme * De erlendirme, de er bime. lmlemek * Muhakeme etmek. * Ak l szgecinden geirmek, sonu almak, takdir etmek. lml ln lnl * Standart. lnme * lnmek i i veya durumu. * Metrik. * Standart.

lnmek * Bir eyi uzun uzun d np hesaplamak, teemml etmek. lp bimek * bir konuda ok ayr nt l d nmek, inceden inceye d nmek, de erlendirmek. lsz * llmemi , ls al nmam olan. * Pek ok, a r , geli igzel, rastgele. * Nereye varaca d nlmeksizin, yerli yersiz. * ls olmayan, vezinsiz. lszlk * lsz olma durumu. l l me * l mek i i. l mek * (biriyle) Yan yana gelerek boy bak m ndan llmek. * Yar mak, msabaka yapmak. * Kar la t rmak, mukayese etmek. * lmek i i veya biimi.

l trme * l trmek i i veya durumu. l trmek * l mek i ini yapt rmak. * Aradaki fark bulmak iin iki eyi yan yana getirmek, kar la t rmak, mukayese etmek. lt * Bir yarg ya varmak veya de er vermek iin ba vurulan ilke, k stas, m sdak, kriter.

ly ka rmak * yiyip imekte veya davran larda a r gitmek. ldresiye * ldrrcesine. ldrme * ldrmek i i.

ldrmek * Bir canl n n hayat na son vermek. * (bitki iin) Solup kurumas na sebep olmak. * (baz eylerin) Dirli ini, tazeli ini veya sertli ini gidermek. * ok zmek veya a r yormak. * (zaman anlatan kelimelerle) Bo una gemek. * lmesine yol amak. * Sa l n bozmak, rahats zl k vermek. * Yok olmas na, ortadan kalkmas na, azalmas na yol amak. * Etkisini ve gcn azaltmak. ldrtme * ldrmek i i. ldrtmek * ldrmek i ini yapt rmak. ldrc * ldren, lme sebep olan, lme yol aan. * Bay lt c , bunalt c , s k c , yorucu.

ldrlme * ldrlmek i i. ldrlmek * ldrmek i ine konu olmak. ldr * ldrmek i i veya biimi. lenle lnmez * ok sevilen birinin lmnde ok yas tutulmamas n , hayat n srp gidece ini anlat r. lesiye let leyazma * leyazmak i i veya durumu. leyazmak * lecek kadar. * ldrc hastal k salg n , k ran.

* lecek duruma gelmek, yakla mak. lgn * Dirli i, canl l , tazeli i kalmam , prsm , solmu . * Gc azalm , zay flam . lgnlk * lgn olma durumu. lme * lmek i i.

lme e e im, lme (yaza yonca bitecek) * umutsuz bir bekleyi i anlatmak iin sylenir. lmek * Ya amaz olmak, hayat sona ermek, can vermek. * (bitki iin) Solmak. * Baz sebeplerle ok s k nt veya ac ekmek. * De erini, geerli ini, gcn yitirmek, kullan lmamak.

lmek var, dnmek yok! * "neye mal olursa olsun bu i yap lacak; yap lmas ndan ka n lmayacak" anlam nda kullan l r. lmez * lmsz oldu una inan lan, kal c olan. * ok dayan kl , kolay eskimeyen.

lmez iek * Bkz. lmez iek. lmez iek * Basit ve tyl yaprakl , parlak sar iekleri uzun zaman saklanabilen, zel kokulu, ok y ll k ve otsu bir bitki, yayla gl (Helichrysum). lmez o lu * Bkz. lmezo lu. lmez otu * Beyaz, mor veya firfiri iek aan otsu bitki (Xeranthemum). lmezle tirme * lmezle tirmek i i. lmezle tirmek * lmszle tirmek. lmezlik * lmez olma durumu, lmszlk.

lmezo lu * ok dayan kl eyler iin sylenir. lm * len, l olan. * Gemi te len kimse. * Hayat sona ermi olan, art k ya am yor olan. * Snk, gsz. * Ya an lmayan veya ok durgun, hareketsiz. * S cakl , canl l olmayan.

* lm insan, mteveffa, mevta. * (isim tamlamalar nda belirtilen durumda) Hayvan le i. l a l dalga * H z azalm olarak gelen dalga. l deniz * F rt nadan sonra tamam yla sakin duruma gelmi deniz. * Dalgas z, a k denizden etkilenmeyen deniz. * Gnmzde kullan lmayan, konu ulmayan, sadece elimizde belgeleri olan dil. * Do al veya yapay bir engel dolay s yla gzetlemenin veya at n mmkn olmad yer veya blge.

l dil

l do um * Bebe in l do mas durumu. l fiyat na * De erinden ok ucuza, yok pahas na. l gibi * hi k m ldamadan, hareketsiz. l gz gibi * ( k iin) snk, fersiz. l gz kadar * ok az, damla, bu katre. l gznden ya ummak * hi olmayacak yerden, mmkn olmayan durumda yard m veya destek beklemek. l helvas * l evinde pi irilip konuklara da t lan un veya irmik helvas . l mevsim * Herhangi bir i in, faaliyetin veya hareketlili in durgunla p yava lad sre. l nokta * Gzden uzak yer. l rt l renk * Parlakl olmayan, donuk renk. l saat l sal * Herhangi bir faaliyet, i veya durum s ras nda yitirilmi sre veya zaman. * Tene ir. * Dklen yaprak ve ba ka bitki kal nt lar ndan olu an rt.

l sezon * Turizm sezonunun en durgun oldu u dnem. l yat r m * Ticaret veya sanayide kr getirmeyen, gelece e veya pazar imkn bulunmayan yat r m. l yeme i

* l evine kom u veya akrabalar taraf ndan haz rlan p getirilen yemek. l y kama * Din kurallara gre, ly gmlmeden veya kefene sarmadan nce y kamak i i. l y kay c * Din kurallara gre, ly kefenlenmeden veya gmlmeden nce y kayan kimse. l zaman * Bkz. l saat. lk llk * Cans z kalma durumu, cans zl k. lm * Bir insan, bir hayvan veya bitkide hayat n tam ve kesin olarak sona ermesi, mevt, irtihal, vefat. * lme biimi. * dam cezas . * Sona erme, yok olma, ortadan kalkma. * ok byk s k nt , znt. * lmesi istenen kimse veya ey iin kullan l r. * Canl l azalm , hlsiz.

lm Allah' n emri * herkes lecek, lmek mukadderdir. * tehlikeli bir karar verme durumunda "lmden korkmuyorum, lm bile gze al yorum" anlam nda kullan l r. lm cezas * Bkz. idam cezas . lm dirim * Hayat nemi olan. lm d e i * lm hlinde, lmek zere. * Son nefesinin verilece i yatak veya yer. lm emri * Birinin mutlaka lmesi gerekti ini bildiren emir. lm ferman * Bir kimsenin, lmesini gerektiren durum, i vb. lm hak miras hell * lm nas l normal bir olaysa miras n payla lmas da ola an bir i tir. lm kal m * Her trl tehlikeyi gze alma. lm kal m meselesi * Yok olmamak amac yla giri ilen mcadele. lm kal m sava * lm kal m meselesi. lm korkusu * lme tehlikesiyle yz yze gelmekten duyulan korku, can korkusu. lm oran

* Bir lkede toplam nfus iindeki lm say s n n ortaya kard oran. lm orucu * Herhangi bir amaca ula mak iin sonunda lm bile gze alarak tutulan oru. lm lm de, h rlamaya ne borcum var? * s k nt , znt, keder, dert veya yoksulluk ekmektense lm daha iyidir. lm sessizli i * Derin sessizlik. lm sigortas * Sigortal n n lm hlinde sigortalayan taraf ndan denmesi kabul edilen paray gsteren sigorta tr. lm sktu * Yo un ve derin sessizlik. lm sktu kmek * yo un ve derin sessizlik kaplamak. lm tazminat * Szle meye gre, lm hlinde lenin geride b rakt klar na i veren taraf ndan denen para. lm var dirim var * "insan her an lebilir de ya ayabilir de" anlam nda nlem almay tler. lmcl * lmle sona erme ihtimali olan veya lmle sona eren. * Can eki en. lmle burun buruna gelmek * lmle sonulanabilecek ok byk bir tehlike ile kar la mak. lmle al nmaz * d manlar n lmnden sevin duymak insanl a yak maz. lml * Gelip geici, kal ms z, fani. * nsan.

lml dnya * Sonunda lece imiz dnya, fani dnya. lmlk * Baz kimselerin, ldklerinde cenazelerinin kald r lmas na harcanmak iin biriktirdikleri para.

lmlk dirimlik * lm d e inde, a r hasta yatarken kimseye muhta olmamak iin elde tutulan (para, mal). lmllk * lml olma durumu, fena (II). lmsek lms lmsz * Hibir zaman lmeyecek olan, ebed, lyemut. * Hi unutulmayacak, daima an lacak olan, ebed. * Hi unutulmayacak olan kimse. * lmcl. * lm and ran, lm durumuna yak an.

lmszle me * lmszle mek i i. lmszle mek * lmsz olmak, lmsz duruma gelmek. lmszle tirme * lmszle tirmek i i. lmszle tirmek * lmsz duruma getirmek. lmszlk * lmsz olma durumu, lmezlik. * Kal c l k, ebedlik. lm gze almak * elde etmek istedi i sonu u runa lmekten korkmamak. lm p * bir konuda kar s ndakini ikna etmek iin kullan lan kesin yemin sz. lmn solu unu ensesinde duymak * her an lece ini beklemek, lm korkusu ile dolu olmak. lmne susamak (veya lme ko mak) * lm kendi zerine ekecek tehlikeli davran ta bulunmak. lnme lnmek * lnmek i i veya durumu. * Herhangi biri lmek.

lp lp dirilmek * ok s k nt , ac ekmek veya ok a r hastal k geirmek. lr msn, ldrr msn? * ok k z lacak bir terslik kar s nda kal nd nda sylenir. ls kandilli * yi gitmeyen bir i iin svg yerine kullan l r. ls k nal * Bkz. ls kandilli. ls ortada kalmak * cenazesini kald racak kimse bulunmamak. lsn pmek * yemin sz olarak kullan l r. l * lmek i i veya biimi.

ly gldrmek * ok gldrmek. mre bedel * bir mre de ecek kadar (iyi, gzel, de erli).

mr olduka * ya ad ka. mr uzamak * uzun sre ya amak veya ok dayanmak. mr vefa etmemek * bir sonuca ula madan lmek. mrbillh * imdiye de in veya hibir vakit. mrde * hibir zaman.

mrhayat * Geirilen, ya an lan btn mr boyu. mrmn var * sevgi sz olarak kullan l r. mrnce * mr boyunca, ya ad sre iinde.

mrne bereket * "mrn uzun olsun!", "var ol", "sa ol" anlam nda kullan l r. mr * Ya ama veya var olma sresi, ya am, hayat. * ok ho a giden.

mr adam * Ne eli, ho sohbet, komik, e lendiren ve be enilen kimse. mr boyu * Sa kal nd , ya and srece. mr boyunca * Hayat devam etti i sre iinde, sa oldu u srece. mr rtmek * uzun zaman emek vermi olmak veya bo una vakit geirmi olmak. mr geirmek * ya amak. mr srmek * iyi ve rahat ya amak. * ya am belli artlar iinde srp gitmek. mr trps * Uzun ve zc i . mrler olsun * eli plenin pene "ok ya a" anlam nda syledi i sz. mrl * mr uzun olan. * Uzun sreli. * mr k sa olan.

mrsz

* K sa sren, yarars z. n * Bir eyin esas tutulan yz, arka kar t . * Bir eyin esas tutulan yznn bakt yer, kar . * Bir kimsenin ilerisi. * Yak n gelecek zaman. * Giyeceklerin genellikle g s rten blm. * Benzerler aras nda bak lan veya gidilen ynde olan. * Baz kelimelerin ba na getirilerek kelimenin anlam na "nce olan" veya "ilk kavram " katar. * Civar, yre. n ad * Ki ilere verilen ilk ad. * S fat. * Bir mlk kaa sat n al nm sa, o mlke o para ile sahip olma, ufa.

n al m

n al m hakk * nc ki iye sat lan bir mlk bir kimsenin ncelikle sat n almas na yetki veren hak, ufa hakk . n avurt * Avurdun n blm. n avurt nsz * Dil ucunun n dama a arpmas ndan olu an ve dilin yanlar ndan kan nsz. n belirti n bilgi n bilim * Din inan a gre Tanr n n gelecekteki her eyi nceden bilmesi. n al ma * Bir al maya ba layabilmek iin yap lmas gereken haz rl k. n damak * Dama n n blm. n damak nsz * Ci erlerden gelen havan n dil s rt yard m yla n dama n e itli noktalar nda patlayarak veya s zarak olu turdu u nsz: k, g, , y. n denetim * Yap lmas d nlen bir i e ba lamadan nce gereken n ara t rman n ve incelemenin yap lmas . n deyi * Sunu , prediksiyon. n deyi * Bir eserde as l konu olarak ele al nan olaylardan nce, gemi birtak m ba ka olgular anlatan ilk blm, prolog. n ek gibi. n g s * Baz yabanc dillerde kelime kknn nne gelerek kelimeye belirli bir anlam katan ek: normal, anormal * Belirtilerin ilk olarak belli olan . * Herhangi bir konuda derinlemesine bir ara t rma yapmadan sa lanan birtak m bilgiler.

* Bceklerde g s glgesinde bulunan hakladan en ndeki. n gn * Bir nceki gn, arife. n kol * Kolun dirsekle bilek aras ndaki blm.

n kol kemi i * n kolun iskeletini olu turan iki uzun kemikten d ta olan . n ko ul n lisans * Yksek retimde ilk iki y ll k lisans program . n oda n olu * Gzde saydam tabaka ile iris aras nda kalan bo luk. * n art.

* Varl n yoktan olu mad n , tohum durumunda, son derece kk ve tam olarak nceden var oldu unu, sonradan byyp geli ti ini ileri sren teori. n olu um * Bkz. n olu . n seici n seim * Genel seimde aday gsterilecek ki ileri belirlemek iin, bir parti yesi olan belli say daki semenlerin kat lmas ya yap lan seim. * Bir yar mada yar maya kat lanlar aras nda n eleme yapma i i. * Bir antenin ald e itli yay nlar aras nda bir al c n n giri devreleriyle yap lan seim. n ses * Kelimenin olu tu u seslerden ilki. * n elemeyi yapan (kimse, kurul).

n ses d mesi * Kelime ba ndaki bir sesin kaybolmas : Is cak > s cak, s tma > s rma gibi. n sezi * Hibir belirti yokken bir eyin olaca n sezme, ie do ma, hissikablelvuku, alt nc duygu veya his. * Temellendirilmeyen duygu; verilmemi olan n, bilinmeyenin, zellikle gelecekle ilgili olan n nceden duyulmas , do ru say lmas . n sezili * n sezisi olan.

n soru turma * Yap lacak soru turmayla ilgili olarak nceden yap lan soru turma. n sz * Bir eserin konusunu tan tan, amac n , i leni biimini a klayan, bazen haz rlanmada eme i geen ki ileri belirten yaz , mukaddime. n szle me * Gelecekteki bir szle menin gerekle tirilmesi amac yla geici olarak yap lan szle me, akit vaadi. n art * Bir i in zmlenmesinde ilk nce yerine getirilmesi gereken art, n ko ul.

n tasar n tas m n teker

* Herhangi bir tasar n ilk biimi. * Varg s ba ka bir tas mda kk veya byk nerme durumunda olan tas m. * Aralar n n dzeninde yer alan tekerlek. * nder, lider, ba eken ki i.

n treme * Asl nda kelimede bulunmayan bir nszn veya nlnn n seste belirmesi: urmak > vurmak, Rum > Urum gibi. n uyum n vurgu * Yer adlar nda, zarf, ba la ve nlem olarak kullan lan baz kelimelerde, ilk hecede bulunan vurgu: A'nkara, Ka'yseri, a'ns z n gibi. n yarg * Bir kimse veya bir eyle ilgili olarak belirli art, olay veya grntlere dayanarak nceden edinilmi olumlu veya olumsuz yarg , pe in yarg , pe in hkm. n yarg l * n yarg lar olan, n yarg ile karar veren. n yaylak * Esas yaylaktan daha a a da bulunan yayla a karken veya yaylaktan dnerken bir sre otlat lan ve bir miktar ot biilip kurutulan yaylak. n yzba * K demi iki rtbe art r lm yzba . nayak * Bir i te nc, i i yrten (kimse). * Bir canl varl n belli bir ortama kendini uydurma yatk nl .

nayak etmek * bir i e, birinin ba lamas n , giri mesini istemek. nayak olmak * bir i e ilkin ba lay p herkesi arkas ndan srklemek. nce * lk olarak, ba lang ta. * (zaman anlatan kelimelerden sonra getirilerek) u kadar zaman n gemi bulundu unu anlat r. * Ba taki, gemi teki blm, gemi zaman.

nce bilim * Bkz. n bilim. nce can sonra canan * insanlar n bencil olduklar n , nce kendilerini, sonra yak nlar n ve sevdiklerini d ndklerini belirtir. ncecilik * Bir eyi ba kalar ndan nce yapma i i, insiyatif. * nde gelmek i i. * Ba larken, ba lang ta, daha nce, evvelce.

nceden

nceki ncel

* nce olan, evvelki, mukaddem, sab k. * Bir grevde, meslekte kandinden nce yerini tutmu olan kimse, selef, ard l kar t . * (okluk olarak) Bizden nce ya am olanlar. * Sonucun kar ld nerme veya nermeler.

ncel belirleme * Tanr n n her eyi nceden bildi i dogmas na dayan larak, her eyin nceden Tanr ca dzenlenmi oldu unu anlatan terim. ncel dzen * Ruhla beden aras ndaki ili kinin Tanr ca nceden dzenlendi ini ileri sren reti. nceleme * ncelemek i i. ncelemek * Bir eyi nceden yapmak, geri b rakmakmak, ne almak, takdim etmek. nceleri * nceki zamanda, ba lang ta. ncelik ncelikle ncelikli ncesiz * Zamanda ba lang c olmayan, ezeli. ncesizlik * ncesi olma durumu, ezeliyet. * Ba lang c olmad d nlen zaman, ezel. nc * nde gidip haber ula t ran kimse. * Bir sanat veya d nce ak m n , a na gre yeni bir gr ba latan kimse veya eser, mjdeci, avangart. * nder, k lavuz. * Yry te kolun ilerisinden giden k ta, pi dar, art kar t . * Bir eyin brnden nce olmas durumu, takaddm. * ne al narak, daha nce olarak. * nceli i olan.

nc oyun * Geleneksel tiyatrodan ayr lan, kurulu ve anlat m ynnden yenilikler getirmek isteyen oyun. nc tiyatro * Herhangi bir ak mda veya dnemde birtak m yenilikler getiren tiyatro. ncl * Bir kar m n ncller kmesini olu turan nermelerden herhangi biri mukaddem. * Bir tas mda sonucu haz rlayan ilk iki nermeden her biri, mukaddem. * Bir bilimsel al mada i e koyulurken, ara t rmaya konu edilmeksizin do ru say lan nerme. * K lavuz, nc.

ncl olmak * K lavuzluk, nclk yapmak.

nclk

* nc olma durumu. * nderlik.

nclk etmek * bir i i ba latmak, bir i in ba lamas na nayak olmak. nde gelmek * nemli durumda olmak. ndelik * Anla maya gre, yap lacak bir hizmet veya sat n al nacak bir mal kar l gerekle ecek bortan, ncelikle denen blm, avans. nder * Gc, n veya toplumsal yeri dolay s yla, belli zaman ve durumlar iinde, ili kili bulundu u kme veya toplumun tutum, davran ve etkinliklerini de i tirip yneltme yetene ini gsteren kimse, lider, ef. nderlik * nder olma durumu veya ndere yak r davran , nclk, liderlik. ne almak (veya al nmak) * bir ey veya bir kimseye ncelik tan mak (tan nmak). ne d mek * nden yrmek. * k lavuzluk etmek. ne sermek * ortaya koymak, meydana karmak, gstermek. ne srmek * (birini) ilkin harekete gemesi iin nermek. * ileri srmek. nel * Bir i in tamamlanmas iin tan nan ek sre, mehil. * szle mesine gre i inin i ten kar lmas durumunda tan nan sre. * Bir eyin nitelik veya nicelik bak m ndan de eri olma durmu, ehemmiyet.

nem

nem vermek * de er vermek, nemli saymak. nemli nemlice * nemi olan, mhim, ehemmiyetli. * nemli say labilecek kadar. * Cidd.

nemseme * nemsemek i i. nemsemek * nemli saymak, nem vermek, mhimsemek. nemseni * nemsenmek i i veya biimi. nemsenme

* nemsenmek i i. nemsenmek * nem verilmek, zerinde durulmak. nemseyi * nemsemek i i veya biimi. nemsiz * nemi olmayan, ehemmiyetsiz.

nemsizce * nemli say lmayacak kadar. nemsizlik * nemsiz olma durumu. nerge * Meclis, kongre gibi resm bir toplant da, herhangi bir konu veya sorunla ilgili olarak bir nermede bulunmak iin, yelerden biri veya biro u taraf ndan ba kanl a verilen, oya konularak karar verilmesi istenen yaz l k t, takrir. nerge vermek * bu tr bir yaz y ilgili meclis veya kongre ba kanl na sunmak, takrir vermek. neri * Bir sorunu zmek zere ne srlen gr , d nce, teklif.

neride bulunmak * nermek, teklif etmek. neri nerme * nermek i i. * Kabul edilmesi iin ne srlen d nce, teklif. * Bir sav ne sren veya bir durumu dile getiren cmle; belli bir yorumda belli bir do ruluk de eri kazanan dzgn deyim, kaziye. nermek nerti * Bir sorunu zmek zere bir ey ne srmek, teklif etmek. * nermek i i veya biimi.

* artl bir nermenin art anlatan n blm: "Duman k yorsa ate vard r" sznde "duman k yorsa" art bir nertidir. neze * Avc lar n av beklemek iin ta y nlar ndan yapt klar pusu, evsin. * Srek av nda pusuda av bekleyen avc . * ngrmek i i.

ngrme

ngrmek * lerisi iin kararla t rmak, gz nnde tutmak, derpi etmek. ngr * Bir i in ilerisini kestirme veya bir i in nas l bir yol alaca n nceden anlayabilme ve ona gre davranma.

ngrlme * ngrlmek i i veya durumu.

ngrlmek * lerisi iin kararla t r lmak, gz nnde tutulmak. ngrl nlem * Bir i in ileride nas l olaca n kestirerek ona gre davranan, ngrs olan, durendi . * Bir eyi sa layacak nleyecek yol, tedbir.

nlem almak * kt veya yanl bir eyi ortadan kald rmak veya engel olmak amac yla haz rl k yapmak ve bu amac gerekle tirmek iin birtak m arelere ba vurmak, tedbir almak. nleme * nlemek i i. nlemek * Bir eyin olmas na veya yap lmas na engel olmak. * Ortaya kan veya kaca d nlen bir tehlikeyi durdurmak, nne gemek. * nlenmek i i veya biimi. * nlenmek i i.

nleni nlenme

nlenmek * nlemek i i yap lmak. nleyici * nlemek veya engel olmak amac yla yap lm . nleyi nlk * nlemek i i veya biimi. * yaparken giysinin n kirlenmesin diye bele ba lanan rt. * lkokul rencilerinin giydi i bir rnek stlk. * yaparken, al rken giysiyi korumak iin giysi zerine giyilen nden veya arkadan ilikli, kollu giyecek. * Kk ocuklara yemek yedirirken stlerini korumak iin boyunlar na ba lanan rt. * nlk giymi olan. nlklk nsel nsellik * nlk yapmaya elveri i (kuma ). * Hibir denemeye dayanmadan ve yaln z ak l yoluyla, apriori. * nsel olma durumu.

nlkl

n al nmak * nlenmek. n s ra * nnden, ok uzak olmayan bir aral kla.

nnce (veya nnden) * -den biraz nce.

nnde ard nda gidilmez * arkada l na gvenilmez. nnde perende at lmamak * aldat lmamak. nne arkas na bakmadan * iyi hesap etmeden, d ncesizce. nne bakmak * utanmak, utanc ndan cevap vermemek. nne bir kemik atmak * Bkz. a z na bir kemik atmak. nne kmak * rastla mak, kar la mak, kar s na kmak. * ilk defa grmek, yz yze gelmek. * yolunu kesmek iin birdenbire kar durmak. nne dikilmek * gelip kar s nda durmak; kar s na dikilmek. * kar s ndakine engel olmak istedi ini sz veya davran yla gstermek. nne gemek * birinin nnden yrmek. * birine k lavuzluk etmek. nne gemek nne gemek * yolunu kesmek. * nlemek. nne gelen * kar s na kan, rasgele, olur olmaz kimse. nne geleni kapar, ard na geleni teper * ars z, huysuz, geimsiz (kimse). nne katmak * nden yrtp kendisi ard s ra gitmek. nn almak * nlemek. nn ard n d nmemek * sonucun ne olaca n hesaplamamak, ilerisini gerisini d nmemek. nn kesmek * yolunu kesmek. * (akarsu iin) akmas na engel olmak. p baban n elini * beklenmedik, elveri siz bir durum kar s nda " imde ne olacak?" anlam nda kullan l r. perken s r r * gsterdi i gler yze gvenilmemesi gereken kimseler iin sylenir. pme * pmek i i. pmek

* Sevgi, sayg , ba l l k, te ekkr belirtmek amac ya dudaklar n bir eye de dirmek. ptrme * ptrmek i i. ptrmek * pmek i ini yapt rmak veya pmesine izin vermek. pck * pme, p , buse.

pck gndermek (veya yollamak) * parmaklar n n i ucunu pp birine atar gibi yaparak onu selmlamak. pck kondurmak * hafife pmek. plme plmek * plmek i i. * pmek i ine konu olmak.

pp ba na koymak * bir nimeti veya kutsal say lan bir varl sayg yla el stnde tutmak, yksekte tutmak. * bir eyi memnunlukla kar lamak, sayg duymak, sayg yla kar lamak. p p me * p mek i i. p mek * Birbirini pmek. * (nesnelerin paralar ) Biribiriyle tam olarak yanyana bulunmak, temas olmak. * p merdiven. * Perde ayakl lardan, evcil ve yaban trleri bulunan su ku u (Anas). * Erkek hastalar n yataktan kalkmadan iine idrar yapmak iin kulland klar boynu e ri kap. * Uzak yolculuklarda srclerin yollardan ald klar yolcu. * pmek i i veya biimi.

rcin rdek

rdek bal * Lapinagillerden, Akdeniz ve Avrupa k y lar nda ya ayan, 25-35 cm uzunlu unda, e itli ve gzel renkleri olan bir bal k (Labrus mixtus). rdek yry * rdek gibi badi badi yrme. rdekba * Ye ille lcivert aras renk: El de il, ye il! rdekba gibi. * Bu renkte olan. rdekgagas * A k turuncu renk. * Bu renkte olan. rdekgiller * K sa bacakl , perde ayakl , szge gagal su ku lar familyas .

rdrme

* rdrmek i i.

rdrmek * rmek i ini yapt rmak, rmesini sa lamak. rek reke * E rilmekte olan yn, keten gibi eylerin tutturuldu u, bir ucu atal de nek. ren renlik rf rf * rfle ilgili. rf idare rge rgen rgensel * rgenle ilgili, organik, uzv. rg * rmek i i veya biimi. * T ve i lerle, zel makinesiyle ilmiklerin yan yana getirilmesiyle rlerek yap lm ey. * rlm sa bl , belik. * Dokumac l kta atk ve zg ipliklerinin, dokumay olu turacak biimde belli bir desene gre kesi mesi. * Baz sinir veya damarlar n birbirine geip dola mas ndan ortaya kan olu um. * leti im, ula m vb'nin lke yzeyinde yay lm biimi, a . * Konunun ana izgisi, oyunun i leni i veya at s . * rlerek yap lm olan, rme. * Yap . * rgs olan, rlm . * rg grn nde olan. * rg rp satan kimse. * rgs olan, rg biiminde bulunan. * S k ynetim. * Motif. * Organ, uzuv. * Eski yap veya ehir kal nt s , harabe, virane. * ren durumuna gelmi yer, harabelik. * Yasalarla belirlenmemi olan, halk n kendili inden uydu u gelenek, det. * Duvar.

rgc

rgl

rgl pilv * Tavuk ve tavuk ci erinin k s k ate te pi irilmesinden sonra pirin, tere ya , f st k, un ve yumurta kar m yla haz rlanan bir pilv tr. rgn * Bir i i gerekle tirmek amac yla trl ve dzenli grevler yapan organlardan olu an.

rgn e itim * Ki ilerin hayata at lmadan, i ve meslek kollar nda al maya ba lamadan nce okul veya okul niteli i ta yan yerlerde, genel ve zel bilgiler bak m ndan yeti melerini sa lamak amac yla belli kanunlara gre dzenlenen e itim. * Dzenli, plnl , yntemli biimde verilen herhangi bir e itim. rgsz rgt * Ortak bir ama veya i i gerekle tirmek iin bir araya gelmi kurumlar n veya ki ilerin olu turdu u birlik, te ekkl, te kilt. * Bir kurulu a ba l alt blmlerin btn. rgt kurmak * te kilt olu turmak, birli i dzenlemek. rgt * rgtleme i leriyle u ra an, bu i lerde yetenekli kimse, te kilt . rgtlk * rgt kurma i i, te kilt l k. rgtleme * rgtlemek i i, te kil, te kiltland rma. rgtlemek * Belli bir i in gere i gibi grlebilmesi iin rgt kurmak, te kiltland rmak. rgtlendirilme * rgtlendirilmek i i, te kiltland r lma. rgtlendirilmek * rgtlendirmek i i yap lmak, te kiltland r lmak. rgtlendirme * rgtlendirmek i i, te kiltland rma. rgtlendirmek * rgtlenmesini sa lamak, te kiltland rmak. rgtleni * rgtlenmek i i veya biimi. rgtlenme * rgtlenmek i i, te kiltlanma. rgtlenmek * rgtlemek i ine konu olmak, te kiltlanmak. * rgt durumuna girmek. rgtleyi * rgtlemek i i veya biimi. rgtl rgtsel * rgtle ilgili. rgtsz * rgtlenmi olan, te kiltl . * rgs olmayan.

* rgtlenmi olmayan, te kilts z. rgtszlk * Herhangi bir rgtlenmenin bulunmamas durumu. rk rkleme * Hayvanlar ay ra ba lamaya yarayan kal n ip, rk. * rklemek i i veya durumu.

rklemek * Hayvanlar otlamalar iin uzun bir iple ay ra ba lamak, rklemek. rme * rmek i i. * rlerek yap lm . rme kepenek * Dkknlar n n cephesine ekilen ubuk demirle yap lm korumal k. rmek * plik, yn, tel, saz gibi eyleri elde i , t yard m yla birbirine dolayarak i lemek veya tezghta dokumak. * Kuma lardaki delikleri elde iplikle besleyerek kapatmak. * (sa, yele gibi eyler iin) Telleri birka blme ay r p bir birine geirmek yolu ile da n kl ktan kurtarmak. * Duvar yapmak veya onarmak. * (mzik, edebiyat vb. iin) Bir zelli i olu turmak, ortaya koymak. * Estetik kayg yla, duygulu biimde bir gzelli i ortaya koymak. * Sz geli i, sz gelimi, sz misali, rnek olarak, mesel.

rne in

rne ini almak * biimini izmek. rne ini karmak * benzerini yapmak veya izmek. rnek * Benzeri yap lacak olan; benzetilmek istenen ey, model. * Bir btnn niteli ini anlatmak iin btnden ayr larak verilen kk para, gstermelik, numune. * Bir eyin benzeri, t pk s , misil. * Bir d nceyi, kural , gzlemi veya sav desteklemek ve a klamak amac yla ileri srlen sz, yap lan davran , misal. * Durum ve niteli i benimsenmeye de er kimse veya ey. * En iyi biimde olan. rnek almak * bir kimseye huy ve davran ta uymak, birini l olarak benimsemek. * bir eyden kendisi iin ders karmak. * incelemek zere insan ve hayvan vcudunun veya bitkinin herhangi bir yerinden doku paras almak. rnek olmak * hay r ve davran ynnden ba kas n n kendisine benzemesi yolunda etkili olmak. rneklem * Bir ara t rmada btn anlamak iin btnden seilen ara t rma tekniklerinin uygulanaca grup. rnekleme * rneklemek i i veya durumu. rneklemek

* rnek vermek. rneklendirme * rneklendirmek i i veya durumu. rneklendirmek * rneklerle gstermek, rneklerle a klamak. rneklenme * rneklenmek i i veya durumu. rneklenmek * rnek verilmek. rneklik * rnek olarak ayr lm bulunan, numunelik. rneklik etmek * rnek al nmak, rnek olarak kabul edilmek. rnekseme * rneksemek i i. * Bir kelime rnek tutularak ba ka kelimelerin yarat lmas , k yas, analoji. rneksemek * rnek olarak almak. rs * Biimleri yap lacak i e gre de i en, zerinde maden dvlen, elik yzeyli, demir ara. * zerine ivi ak lacak ayakkab geirilen kundurac arac .

rs kemi i * Orta kulakta eki kemi iyle zengi kemi i aras nda, rse benzeyen kemik. rs ve eki aras nda kalmak * ayn derecede gl veya zorlu iki ki i veya d nce aras nda bulunmak. rseleme * rselemek i i.

rselemek * Y pratmak, eskitmek, h rpalamak, zedelemek. * Gcn azaltmak, canl l n gidermek, sarsmak. rseleni * rselenmek i i veya biimi. rselenme * rselenmek i i. rselenmek * rselemek i ine konu olmak. rseleyi * rselemek i i veya biimi. rt ki lem * ok nemli eyleri elde edemeyen ki ilerce "nas l ya ar m" anlam nda kullan l r. rtbas * "Bir durumun duyulmamas n , yay lmamas n sa layan nlemler almak" anlam na gelen rtbas olmak, rtbas etmek deyimlerinde geer.

rtenek

* Hayvanlar n vcudunu rten deri, k l, ty, pul gibi dokular n btn. * Baz organlar rten zarlara verilen ad. * rtmek i i. * Ba rts. * st kapal , n a k yer.

rtme

rtmece * Sylenmesi kaba, irkin veya sak ncal grlen nesnelerin, kavramlar n, ba ka kelimelerle daha uygun biimde anlat lmas , edebikelm. * Kand rma, gizleme yolu ile. rtmek * Korumak, grnmez duruma getirmek veya gizlemek iin stne bir ey koymak. * Kapamak. * Kaplamak. * (kt bir durumu) Belli etmemek, gizlemek saklamak. * ttrmek i i.

rttrme

rttrmek * rtmek i ini yapt rmak. rt * rtmek iin kullan lan ey. * Yap larda at , dam. * rtl, kapal . * rtlmek i i. * Bir gk cisminin Yer'deki gzlemciye gre, ba ka bir gk cisminin arkas ndan gemesi. rtlmek * rtmek i ine konu olmak. rtl * rts olan. * rtlm , bir ey ile kaplanm . * A klama yapmadan kapal olarak, mphem.

rtk rtlme

rtl omurgal lar * Vcutlar yass , g s yzgeleri byk, omurlar nda kat kat kirelenmi emberleri olan, kpek bal klar n n bir alt tak m . rtl denek * Gizli tutulan i lerde harcanmak iin yetkililerin emrine verilen para, tahsisat mesture. rtnme * rtnmek i i.

rtnmek * Kendi zerine bir ey rtmek. * (kad n) Erke in grmemesi iin ba n ve yzn rtmek. rtsz * rts olmayan.

* rtlmemi . * A k seik, gizlenmeyen. rt rt me * rt mek durumu veya biimi. rt mek * Ayn noktalarda ve dzlemlerde kesi mek. r * rmek i i. * Yama olarak yap lan rg. * Tarlalarda sele kar ta tan yap lm set. * Otlak. * rme i i yapan kimse. * Kuma veya rglerdeki y rt klar , delikleri onaran kimse veya bu i lerin yap ld yer. * Duvar yapan veya onaran kimse, yap ustas . * rcnn yapt i . * rlm olan yer. * Sa rgs. * rk. * rtmek i i veya biimi.

r rc

rclk rk

rk

rkleme * rklemek i i veya durumu. rklemek * rklemek. rlme rlmek rl * rlmek i i. * rmek i i yap lmak. * rlm olan.

rl olmak * her eyiyle mkemmel, eksiksiz ve estetik btnl e sahip bulunmak. rl rm rmce * rlmek i i veya biimi. * Srnn gece veya sabaha kar otlamas . * rmcek.

rmce imsiler * Karada ya ayan akrepler, rmcekler, keneler ve uyuz bceklerini iine alan, drt ift ayakl eklem bacakl lar s n f . rmcek * rmcekler tak m ndan eklemli hayvan (Aranea). * Bu hayvan n rd a . * Yrte.

rmcek ba lamak * zerinde rmcek a olmak. * bir ey uzun sre kullan lmadan kendi hline b rak lm olmak. rmcek kafal * Eskiye saplan p yeniliklere d man olan eskiye ba lan p kalm olan, geri d nceli. rmcek ku u * rmcek ku ugillerden, orta boyda, tyleri koyu kl rengi, siyah, beyaz, baz s nda pembe veya koyu k rm z benekler bulunan tc ku (Lanius). rmcek ku ugiller * rmcek ku u ve benzerlerini iine alan tc ku lar familyas . rmcek sarmak * bir yer rmcek a lar ile dolmak. rmceklenme * rmceklenmek i i. rmceklenmek * (bir yer) rmcek a lar yla dolmak. * Bak ms z ve terk edilmi bulunmak. * Ate li hastal klarda gz, a z gibi yerler kurumu salg larla perdelenir gibi olmak. rmcekler * rmceklerle akrepleri iine alan bir eklem bacakl lar tak m . rmcekli * rmcek a lar yla kaplanm , rmcek ba lam . * Eskimi , modas gemi , khne, a d . rmceksi * rmcek a gibi ince ve seyrek dokulu olan. rmceksi zar * Beyni ve omur ili i rten sert zar ile ince zar aras nda bulunan a gibi ince, seyrek dokulu zar. r staki * Burun bo lu u ile orta kula birle tiren boru biimindeki yol anlam nda staki borusu teriminde geer. staki borusu * Bkz. staki. r rc * A ar, ondal k. * r alan, toplayan grevli. * rmek i i veya biimi.

t te

* Bkz. d (I). * Konu an n temel olarak ald bir eyden daha uzak olan yer veya ey, mavera. * Bir eyin arkadan gelen blm. * br yan. * (yer veya zaman iin) Konu ana gre uzakta kalan. * Daha fazla, ok. * Bulunulan yere gre kar yanda olan. * Trl, nemsiz, ufak tefek eyler. * Geen gn, yak n gnlerden birinde.

te beri te gn

te yandan * Di er taraftan, ba ka bir ynden, kar l k olarak. tede beride * e itli yerlerde, urada burada. teden beri * Daha nceden oldu u gibi, ba ndan itibaren. teden beriden * e itli yerlerden veya eylerden, undan bundan, uradan buradan. teki * Bilinenden, sz edilenden ayr , br. * Sz edilen veya benzer iki nesneden nem veya konum bak m ndan uzakta olan.

teki beriki * Olur olmaz kimseler, u bu. tekisi teleme telenme * teleme. tesi (var m ?) * korkum yok, daha diyecek var m ?. tesi berisi * Neyi varsa, btn e yalar . * e itli yerleri veya eyleri. tesinde berisinde * e itli, da n k yerlerde. teye beriye * Trl yerlere. teyi beriyi * e itli yerleri. tle en * tede bulunan, di eri, ba kas . * Bir cismin, btn noktalar n n e it, paralel ve ynde yollar izmesiyle beliren hareketi, intikal.

* tle engillerden, k z la alan sar , boz renkli tc ku , al blbl (Sylvia communis). tle engiller * rnek hayvan tle en olan tc ku lar familyas . tle i tme tmek * Bir cins kartal. * tmek i i. * (ku ve bcekler iin) De i ik tonda ses karmak. * (fleme alg lar n) Sesi kmak. * Yank veya yank l ses vermek. * Anlams z, bo konu mak. * (sarho ) Kusmak. * Arap yaz s nda bir sesin yuvarlak, dar ve kal n (u), Trkede de yuvarlak (o, , u,) okunaca n gsteren

tre i aret. ttrme * ttrmek i i. ttrmek tc * tmesini sa lamak veya ses kartmak. * Gzel ten, t gzel olan.

tc ku lar * Ku lar s n f n n geni bir tak m . tml * Ci erlerden gelen havan n ses yolundaki sivrilmi ve gerilmi kapal bir engele arpmas yla olu an, titre imli ses veren (nsz), srekli, yumu ak, tonlu, sedal : b, c, d, g. tmlle me * tmlle mek i i. tmlle mek * Kelimelerin son sesinde bulunan tmsz nszler, nl ile ba layan bir ek ald nda tml duruma gelmek: Ekmek-i > ekme i; a a-a > a aca; kanat- > kanad ; dip > dibi gibi. tmllk * tml olma durumu. tmsz * Ci erlerden gelen havan n a z bo lu undaki tam kapal veya yar kapal engellere arpmas yla olu an, titre imsiz ses veren (nsz), sreksiz, tonsuz, sedas z: , f, h, k, p, s, , t. tmszle me * tmszle mek i i veya durumu. tmszle mek * tmsz duruma gelmek. tmszlk * tmsz olma durumu. trme

* trmek i i veya durumu. trmek * (hayvan veya insan) shal olmak. tr trk trkl t * tmek i i veya biimi. t me t mek ve ve ve * ki ya ndaki erkek koyun. vg vgc * Birini veya bir eyi vmek iin sylenen sz veya yaz lan yaz , methiye. * Birini veya bir eyi ven (kimse). * Birini gere i yokken veya a r olarak ven (kimse). * t mek i i. * Birlikte veya kar l kl tmek. * Srekli verek, ok verek. * Bir eyden dolay , bir ey yznden. * shal, srgn, amel. * shalli, amel olmu (insan veya hayvan).

vgclk * vgc olma durumu. vme vmek * Birinin veya bir eyin iyiliklerini, stnlklerini syleyerek de erini yceltmek, methetmek, sena etmek, yermek kar t . vlme * vlmek i i. vlmek vl vnce vn * vnme, k van, iftihar. vn izelgesi * vmek i ine konu olmak. * vlmek i i veya biimi. * vnmeye yol aan veya hak kazand ran ey, mefharet. * vmek i i, sena, medih.

* Bir okulda davran lar ve derslerindeki ba ar lar ile dikkat eken sekin rencilerin adlar n n yaz l d izelge, iftihar listesi. vn duymak * iftihar etmek, k vanmak. vndrc * vnmeye sebep olan, vnmeyi sa layan. vndrclk * vndrc olma durumu. vnek vngen * vnlecek ey, vn kayna veya sebebi. * ok vnen, farfara.

vngenlik * ok vnme durumu. vnme * vnmek i i, k van iftihar.

vnmek * Bir niteli i sebebiyle kendini ycelmi sayarak bundan abartmal bir biimde sz etmek, iftihar etmek. * Kendi kendisini vmek, tefahr etmek. vnmek gibi olmas n * kendini vmeye haz rlanan kimselerce, vnmesini ho gstermek veya alak gnll grnmek iin kullan l r. vnt vr v * vmek i i veya biimi. yk * Ayr nt lar yla anlat lan olay. * Hikye. * Hikyeci. * vnlecek tutum veya davran . * Bkz. r.

ykc

ykclk * Hikyecilik. ykleme * Tahkiye. yklemek * Tahkiye etmek. ykle tirmek * yk durumuna getirmek. yknce * Fabl.

yknme

* yknmek i i, taklit.

yknmeci * yknen, benzemeyen al an, takliti. yknmek * Birinin yapt gibi yapmak, birine veya bir eye benzemeye al mak, taklit etmek. yle * Onun gibi olan, ona benzer. * O yolda, o biimde, o tarzda. * O denli, o kadar, o derece. * inde "ne", "nas l" gibi sorular bulunan cmlelerin sonuna geldi inde, o cmlede anlat lan eyin ho kar lanmad n veya ona a ld n anlat r. yle (veya yle ya ma) yok! * "yle bir ey olmaz, yle bir ey yap lmamal " anlam nda kullan l r. yle gelmek * sanmak, zannetmek. yle olsun * peki, pek l. yle yle * Bylece, yava yava . yle veya byle * ne olursa olsun, her hlde, bu durumda. yle ya ylece * ku kusuz, tabi, elbette. * O biimde, tam yle. * ylelikle. * O yoldan, o biimde, sonunda, ylece.

ylelikle

ylemesine * ylesine. ylesi ylesine z * Ona benzer, onun gibisi. * A r bir biimde, fazla, o kadar ok. * Bir kimsenin benli i, kendi manev varl , nefis, derun. * Bir eyin temel esi, knh, zbde. * Kendi, zat. * "Kendi" anlam nda birle ik kelimeler tretir. * Bir eyin en kuvvetli veya k vaml blm, hulsa. * Bitkilerin kk, gvde ve dallar n n boydan boya ortas nda bulunan, hafif, gevrek ve o u yumu ak blm. * banlar n iinde lm dokudan olu an irinle birlikte kan para. * Kan ba ile ba l , vey olmayan.

* ine, ar l n , safl n bozacak hibir ey kar mam olan, saf, ar . z * Dere, ay. * Sulak, verimli yer. z ba kl k * Bireyin, kendi vcudundan olan elere kar antikor yapmas . z beslenen * Besinini ba ms z olarak sa layan, inorganik azot, azotlu madde ve CO2'den protein ve karbon hidratlar n sentezini yapabilen (bitki), kendi beslek, ototrof. z beslenme * Besinini ba ms z olarak sa lama, inorganik azot, azotlu maddeler ve karbon hidratlar n sentezini yapabilme, ototrofi. z denetim * Daha nemli bir amaca ula abilmek iin ki inin tepkilerini, davran lar n veya ba ka amaca ynelme e ilimini denetleyip k s tlamas . z devim * Endstride, ynetim ve bilimsel i lerde insan arac l olmadan i lerin otomatik olarak yap lmas , otomasyon. z devinim * Bir alete otomatik bir i leyi kazand rmak iin gerekli olan dzen, otomatizm. z deyi * Bir d nceyi, bir duyguyu, bir ilkeyi k sa ve kesin bir biimde anlatan, genellikle kim taraf ndan sylendi i bilinen zl sz, vecize, kelm kibar. z d z dikeni z diren * Her cismin elektrik ak m na kar gsterdi i diren. z ele tiri * Bir ki inin kendi davran lar zerine yneltti i yarg , otokritik. z gemi * Bir ki inin kendisinin anlatt hayat , tercmeihl, hl tercmesi. z gven z n * A a gvdesinde yatay ynde besin iletimi yapan ve z kesitte par lt l grnen hcreler toplulu u. z indkleme * Bir elektrik devresinde iinden geti i ak m n de i meleriyle olu an indkleme. z itme z itmeli * ine yerle tirilen z itmeli dzenek yard m yla otomatik olarak al ma. * Atmosferde veya uzayda otomatik olarak al an dzene inin iticili iyle hareket eden (cihaz vb.). * nsan n kendine gvenme duygusu. * zde olmayan, d ta kalan. * Dikenli, t rman c ve k n yapraklar n dkmeyen bir bitki, diken otu (Smilax aspara).

z karde * Ana babalar veya yaln z babalar bir olan karde lerden her biri. z kedi bal giller * Kpek bal klar n n rtl omurgal lara giren bir familyas . z kesit * Tomru un boyu ynnden al nan ve znden geen kesit yzeyi. z odun * Olgunla an a a gvdesinin ze yak n blm.

z renim * Kendi kendini yeti tirme i i. z renimli * Bir okula gitmeden kendi kendini yeti tiren, otodidakt. z sayg * nsan n kendine duydu u sayg onur, haysiyet, izzetinefis. z su * Bitki ve hayvan dokular nda bulunan s v lara verilen ad, usare. * Salg ile olu an ve iinde enzimler bulunan organik s v . * Tomru un znden geecek biimde kesilerek al nan tahta. * Karakter. * Bir ki inin yaln z kendini ilgilendiren zel ya am .

z tahta z yap z ya am

z ya am yks * Bir ki inin kendi ya am yks zerine yazd yaz veya eser; hayat hikyesi, otobiyografi. z ynetim * retim kurulu lar nda, rencilerin ynetmeliklere ve okul kurallar na gre sz ve karar sahibi olmalar ilkesine dayanan ynetim. zbek * zbekistan Cumhuriyeti'nde ya ayan Trk soyundan bir halk ve bu halktan olan kimse. * zbeklere zg olan, zbeklerle ilgili olan.

zbek pilv * Havu, et, zm kar t r larak yap lan pirin pilv . zbeke zbez zcesi * zet olarak, k sacas , szn z, szn k sas . zdek * Duyularla alg lanabilen, blnebilen, a rl olan nesne, madde. * Kullan lmaya, harcamaya uygun, ta nmas kolay e ya, ayniyat. * yerlerinde e ya ve malzeme i leriyle ilgilenen blm, ayniyat. * nsan n al mas yla bir ama u runa biim verdi i veya yararland do al cisimler, nesneler. * zbek dili. * Gerek, z.

zdeki

* Materyalist, maddeci.

zdekilik * Maddecilik, materyalizm. zdeksel zden * zle, z varl kla, gerekle ilgili. * Tims. zdenlik * zden olma durumu. * Varl kendinden olma, kendi zyle var olma durumu. zde * Her trl nitelik bak m ndan e it olan, ay rt edilmeyecek kadar benzer olan, ayn . * Bir ve ayn olan, bir ve ayn anlama gelen. * Kendinde zde lik bulunan, identik. zde leme * zde lemek i i. zde lemek * zde duruma getirmek. zde le me * zde le mek i i. zde le mek * zde duruma gelmek. zde le tirme * zde le tirmek i i. zde le tirmek * zde duruma getirmek. zde lik * zde olma durumu, ayniyet, ayn l k. * De i en durumlarda ayn kalma, ayn olma. * ki yan birbirinin ayn olan veya harflerle verilen say sal de erler ne olursa olsun iki yan da say ca e it de erler alan e itlik. zde tirme * zde tirmek i i veya durumu. zde tirmek * Ba ka birinin ve bir grubun llerini, beklentilerini benimsemek. ze zek * Bir trde veya bireyde bulunan, ayn cinsten ba ka hibir trde veya bireyde rastlan lmayan, has. * Bir eyin evreden ayn uzakl kta olan yeri, merkez. * zdekle ilgili, zdek niteli inde olan, madd, materyalist, tinsel kar t .

zek a ac * Arabalarda n ve arka dingili birbirine ba layan uzun tahta.

zek demiri * zek a ac n arabaya ba layan demir. zek doku * Selloz eperleri kal nla m , odunla mam olan, de i ik grevler yapan hcrelerin olu turdu u doku, parankima. zel * Yaln z bir ki iye, bir eye ait veya ili kin olan. * Bir ki iyi ilgilendiren veya ki iye ait olan, husus, zat. * Devlete de il, ki iye ait olan, husus, resm kar t . * Dikkatle de er, istisna. * Her zaman grlenden, ola andan farkl . * Tek varl bildiren ad: Ali, Ay e, Ankara, Sakarya, K z l rmak gibi. zel af zel dil * Ya l l k, hastal k gibi sebeplerle bir sulunun cezas n n kald r lmas . * Ayn meslekten olanlar n veya ayn i alan nda al anlar n kendi aralar nda konu tuklar dil.

zel ad

zel giri im * Ekonomi alan nda zel ki ilerin veya kurulu lar n yapt i lerin btn, kamu kesimi d nda kalan i alan , hr te ebbs. zel giri imci * zel giri imcilik yanl s (kimse veya gr ). zel giri imcilik * Ekonomik alanda zel giri imi tercih etme. zel hayat * Ki inin kendine zg ya ay ya ama tarz kendisini ilgilendiren tutum ve davran . zel kesim * Resm kesimden ayr ve ba ms z al an grup. zel mlkiyet * Ki inin sahip oldu u menkl veya gayr menkl. zel okul * Devlet ynetimininden ayr mlkiyeti ki iye veya bir zel kurulu a ait e itim retim yeri. zel radyo * Ki i veya kurulu lara ait radyo istasyonu. zel say * Belli bir sreli yay n n, bir konuya ayr lm bir say s . zel sektr * zel te ebbs. zel televizyon * Ki i veya kurulu lara ait televizyon kanal . zel te ebbs * Bkz. zel giri im. zel tiyatro * Ki i veya kurulu lara ait tiyatro.

zel ulak ekspres.

* Geldi i postahanede hi bekletilmeden, zel bir ara veya grevli ile yerine ula t r lan (mektup, paket vb.),

zel ya am * zel hayat. zelik * Herhangi bir durumu gsterebilme yetene i.

zelle me * zelle mek i i. zelle mek * zel bir duruma gelmek. zelle tirme * Devlete ait menkl veya gayrimenkllerin teklif alma ya da ihale yoluyla sat n yapma, zelle tirmek i i veya durumu. zelle tirmek * Bir eyi zel duruma getirmek veya zel olarak kullanmak. zellik zellikle zeme * zemek i i veya durumu. zemek zen * Yo urt, pekmez gibi koyu eyleri suyla inceltmek, suland rmak. * Bir i in elden geldi ince iyi olmas na abalama, zenme, itina, ihtimam. * Bir eyin benzerlerinden veya ba ka eylerden ayr lmas n sa layan nitelik, hususiyet. * zel olarak, her eyden nce, hele, bilhassa, hususuyla.

zen gstermek * bir eyi zenerek, elden geldi ince iyi olmas na gayret ederek yapmak, itina etmek. zenci * zengen, amatr. zen * stek. * mrenme.

zendirme * zendirmek durumu, i i, te vik. * Promosyon. zendirmek * zenmesini sa lamak, te vik etmek. zene bezene * zen ile itina ile, istekle. zengen * Bir i i kazan gzetmeksizin yaln z ve zevk iin yapan kimse, zenci, hevesli, amatr.

zengenlik * zengen olma durumu, amatrlk. zeni zenilme * zenilmek i i. zenilmek * Bir eye zenti duyulmak. zenip bezenmek * bir i i ayr nt lar na var ncaya de in byk bir zenle ve titizlikle yapmak. zeni zenli * zen gsterilerek yap lan (i ), itinal . * zenle al an (kimse). zenme * zenmek i i, zen. zenmek etmek. * Bir eyi yaparken elden geldi ince iyi yapmaya abalamak, bir eye byk dikkat ve ilgi gstermek, itina * zenmek i i veya biimi. * zenme i i.

* Kendisinde olmayan veya yap s na uymayan be endi i bir durumda olmaya, be endi i eye benzemeye al mak, yapmaya kalk mak. * Birini veya bir eyi taklit etmeye al mak. zensiz * zenmeden, kaba, ba tan savma, geli igzel yap lan (i ), itinas z. * zenmeden, isteksizce i yapan (kimse).

zensizlik * zensiz olma durumu, itinas zl k. zenti zentici * Birine veya bir eye benzemeye al an. zenticilik * zentici olma durumu. zentili zentisiz zerk * Ayr bir yasaya ba l olarak kendi kendini ynetme yetkisi olan (kurulu ), muhtar, otonom. zerkle me * zerkle mek i i veya durumu. zerkle mek * zerk duruma gelmek. * zenti ile yap lan. * zenti olmadan yap lan, zenti gsterilmeden yap lan, zenmeden yap lan. * Be endi i bir durumda olma, be endi i eye benzeme abas .

zerkle tirme * zerkle tirmek i i veya durumu. zerkle tirmek * zerk duruma getirmek, zerklik vermek. zerklik otonomi. zet * Bir toplulu un, bir kurulu un ayr bir yasaya ba l olarak kendi kendini ynetme, hakk muhtariyet, * Bir ki inin, bir toplulu un kendi uyaca yasay kendisinin koymas . * Bir yaz veya szn anlam n daha k sa ve zl biimde veren yaz veya sz, hulsa, fezleke. * Filmin konusunu en k sa biimde anlatan, bir senaryo al mas n n ilk basama olan metin. * zetlemek i i.

zetleme

zetlemek * Bir yaz veya sz daha az szle, daha k sa bir biimde anlatmak, zn vermek, k saltmak, hulsa etmek. zetlenme * zetlenmek i i. zetlenmek * zet durumuna getirilmek, hulsa edilmek. zezer * zezerlikle ilgili olan, mazo ist. * zezerlik sap nc gsteren kimse, mazo ist. * Fiziksel ac veya a a lat c davran larla doyuma ula ma biiminde beliren cinsel sapk nl k, mazo izm. * Ba ka. * Ki isel yarar gzetmeksizin ba kas na yararl olmaya al an (kimse) di erkm. zgecil zgecilik zg zgl * Bir trle ilgili, bir tre ili kin. zgl a rl k * Bir cismin 1 cm hacmindeki paras n n a rl . zgleme * zglemek i i. zglemek * (bir ey veya bir yeri) Birine, bir eye ay rmak, vermek, hasretmek, tahsis etmek. * zgeci tutumu olan. * zgeci olma durumu, di erkml k. * zellikle birine veya bir eye ait olan, belli bir kimsede veya eyde bulunan, has, mahsus.

zezerlik zge zgeci

zgllk zglk zgn

* zgl olma durumu. * zg olma durumu, hasiyet. * Yaln z kendine zg bir nitelik ta yan, orjinal. * Bir bulu sonucu olan, nitelikleri bak m ndan benzerlerinden ayr ve stn olan. * eviri olmayan, as l olan (metin).

zgnle me * zgnle mek i i. zgnle mek * zgn duruma gelmek. zgnle tirme * zgnle tirmek i i. zgnle tirmek * zgn duruma getirmek. zgnlk zgr * Herhangi bir k s tlamaya, zorlamaya, arta ba l olmayan, serbest, hr. * (ulus, lke iin) Ynetim bak m ndan yabanc bir gcn etkisi alt nda bulunmayan ba ka bir ynetime ba l olmayan, ba ms z, hr. * Kendi kendine hareket etme davranma, karar verme gc olan. * Tutuklu olmayan, hr. * Ba kas n n klesi olmayan, hr. * Siyas bir g taraf ndan denetlenmeyen, engellenmeyen. * Toplumsal bask lara, zellikle grg kurallar na boyun e meyen, tav r ve davran lar nda serbest olan. zgrce * zgr bir biimde. * zgn olma durumu, orjinallik.

zgrle me * zgrle mek i i. zgrle mek * zgr duruma gelmek. zgrle tirme * zgrle tirmek i i. zgrle tirmek * zgr duruma getirmek, zgr hle gelmesini sa lamak. zgrlk * Herhangi bir k s tlamaya, zorlamaya ba l olmaks z n d nme veya davranma, herhangi bir arta ba l olmama durumu, serbest. * Her trl d etkiden ba ms z olarak insan n kendi iradesine, kendi d ncesine dayanarak karar vermesi durumu, hrriyet. zgrlk * zgrlk yanl s . zgrlk demokrasi * Bireylerin her trl d ncelerine sayg gsteren, yasak koymayan demokrasi biimi.

zgrlklk * zgrlk olma durumu. zlem zleme zlemek * Bir kimseyi veya bir eyi grmeyi, kavu may istemek, grece i gelmek. zlemini ekmek * Arzulamak, ok zlemek, hasretini ekmek. zlemini duymak * yrekten istemek, arzu etmek. zlemli zlenme * zlenmek i i. zlenmek * zlemek i ine konu olmak. zlenti zlentili zle me olay . * zle mek i i, ar la ma. * A ac n o unlukla ze yak n blmlerinin art k z su iletmemesi ve bunun sonucunda kuruyup sertle mesi * zlem, hasret. * zlem ta yan, zlem dolu. * zlemi olan, zleyen, hasretli. * Bir kimseyi veya bir eyi grme, kavu ma iste i, hasret, tahassr. * zlemek i i, i tiyak.

zle mek * z durumuna veya zl bir duruma gelmek, ar la mak. * (tah l iin) Olgunla mak. zle tirme * zle tirmek i i, ar la t rma. zle tirmeci * zle tirmeden yana olan kimse. zle tirmecilik * Bir dili yabanc gelerden ar tarak ar , kat ks z bir duruma getirme ve kendi imknlar yla geli tirmeyi amalayan al ma. zle tirmek * z durumuna getirmek, zl durum kazand rmak, ar la t rmak. zletme zletmek * zletmek i i. * zlemesine yol amak.

zleyi zl

* zlemek i i veya biimi. * z olan, z blm oka olan. * Benli inde, varl nda, yap s nda herhangi bir nitelik bulunan. * (toprak iin) Yap kan, verimli. * Gereksiz sz kullanmadan d nceyi bildiren.

zl amur * Yap kan amur. zl sz zl un zlk * Bir eyin durumu, mahiyet. * (grevli) Ki i, zat. zlk hakk * Genel memur stats iinde ki inin, kanunlar n ngrd ekil ve artlara ba l oldu u hakk . zlk i leri * Bir kurulu ta grevlilerin atanmalar , ykselmeleri ve emeklilikleri gibi ki isel i lemlerin btn ve bu i leri yrten blm, zat i leri. zne * Bir cmlede bildirilen i i yapan veya yklemin bildirdi i durumu zerine alan kimse veya ey, fail: ocuk uyudu. ocuk sevildi. ocuk henz kktr cmlelerinde ocuk sz znedir. * Bilinci, sezgisi, d gc olan, baz filozoflara gre de d dnyaya kar t olan birey. zne grubu * Birden ok kelimeden olu an ve cmlelerle btnyle zne grevinde bulunan szler. zne be i * zneyle ilgili olarak kullan lan szlerin btn. znel * zneye ili kin olan, znede olu an, nesnelerin gere ine de il, bireyin d nce ve duygular na dayanan, enfs, sbjektif, nesnel kar t . znelci * znelcilik yanl s , znelcili i benimseyen ve savunan (kimse), sbjektivist. * Gereksiz ayr nt lardan ar nm sz. * Hamuru yap kan olan un.

znelcilik * Btn bilgilerin zneye ili kin ve de er yarg lar n n bireysel, znel oldu unu ileri sren reti, sbjektivizm. znellik * znel olma durumu, sbjektivite, nesnellik kar t .

zr kabahatinden byk * bir su veya kabahat iin zr dilerken daha byk su i leyen kimseler iin sylenir. zsel zsever * z ile ilgili. * Ki inin kendi benli ine kar duyulan ba lanma, hayran olma, narsist.

zseverlik * Ki inin kendi bedensel ve ruhsal benli ine kar duydu u hayranl k ve ba l l k, narsisizm. z sz bir * d nd gibi syleyen veya davranan. zmleme * zmlemek i i, temessl, temsil, asimilasyon, anabolizma, yad mlama kar t . * Edinilmi olan bilgileri kendi z mal durumuna getirme. zmleme dokusu * Bitkilerde, havadaki karbondioksidi karbonhidrata eviren, daha ok yapraklarda bulunan doku. zmlemek * (canl varl klar) D ar dan ald klar besinleri, de i ikli e u ratarak yeni bir birle imle, organizman n gereksinme duydu u maddeler durumuna getirmek, temsil etmek. * Edinilmi olan bilgileri bireyin z mal durumuna getirmek. zmlenme * (besin iin) zmlemek i i. * Edinilmi olan bilgiler bireyin z mal durumuna gelme. zmlenmek * zmlemek i ine konu olmak. zmseme * zmsemek i i veya durumu. zmsemek * zmlemek. zmsenme * zmsenmek i i veya durumu. zmsenmek * zmlenmek. zn erosluk * Ki inin kendi vcudu zerinde cinsel etkinliklerde bulunma sap nc , otoerotizm. znl zr * Bir eyin asl nda veya gere inde olan, ilinekle ilgili olmay p zde bulunan, derun, zat, d nl kar t .

* Bir kusurun, bir suun elde olmadan yap ld n ileri srme veya bu kusurun ho grlmesini gerektiren sebep, mazeret. * Sakatl k, bozukluk, eksiklik veya elveri sizlik, kusur, defo. zr dilemek * zrn ileri srerek bir i i yapmay istememek, bir i ten ba lanmas n istemek. * yapt bir yanl tan tr ba lanmas n istemek. zrl * zr olan. * Eksiklik, sakat veya kusuru olan, defolu. * zr olmayan. * zr olmaks z n.

zrsz

zt

* Ekstre, hulsa. zveren * zverili. zveri * Bir ama u runa veya gerekle tirilmesi istenen herhangi bir ey iin kendi menfaatlerinden vazgeme, fedakrl k. zverili P p, P * zveri ile davranan, zverisi olan, fedakr. * Fosfor'un k saltmas .

* Trk alfabesinin yirminci harfi. Pe ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan tmsz, patlay c ift dudak nszn gsterir. Pa * Protaktinyum'un k saltmas .

pabucu by e okutmak * ak ls zca davrananlar iin alayl bir t olarak kullan l r. pabucuna kum dolmak (veya ta kamak) * ortaya kan durum kar s nda tedirgin olmak. pabucunu dama atmak (veya pabucu dama at lmak) * kendinden stn birinin kmas yla gzden d mek. pabucunu eline vermek * kovmak. pabucunu ters giydirmek * g bir duruma sokarak tel la ka rmak. pabu * Ayakkab . * Masa, sandalye gibi mobilyalar n ayaklar na tak lan metal veya plstik eklenti. * letken telleri elektrik birimlerine ba layan veya civatal ba lant y sa layan para. * Bina kolonlar n n temeldeki basma yzeyinin geni ve daha gl olarak yo unla t r lm blm.

pabu b rakmamak * y lmay p, yapaca ndan vazgememek, ald rmamak, korkmamak. pabu eskitmek (veya paralamak) * bir i iin bir yere ok gidip gelmek, i i takip etmek. pabu kadar dili olmak * kabaca ve terbiyesizce kar l k vermek. pabu pahal * birinin u ra maya kalkt kimsenin, kendinden gl kmas durumunda sylenir. * herhangi bir durum veya giri ilen i in sonunda zararl kma ihtimali bulundu unu belirtir. pabuu * Ayakkab yapan veya satan kimse, ayakkab c . * Ayakkab kar larak girilen yerlerde ayakkab lar bekleyen kimse.

pabuuluk * Ayakkab c n n i i, ayakkab c l k.

pabular n evirmek * dolayl olarak kovmak. pabulu pabuluk * Aya nda pabucu olan. * Evlerde veya cami giri lerinde kap dan girilince ayakkab kar lan veya konulan, genellikle raflar olan yer.

pabusuz * Aya nda pabucu olmayan. pabutan a a * a a l k. pa paa * Ba. * Pantolon, don, alvar gibi giyeceklerde bacaklar n kt a a blm. * Kasapl k hayvanlar n kesilmi aya . * Kasapl k hayvanlar n ayaklar ndan yap lan orba.

paa gn * D nn paa orbas ziyafeti ekildi i ertesi gn. paa kasnak * Ya l gre te, gre inin bir elini hasm n n paas ndan, teki elini de ap aras ndan geirerek kispetin belinden kavray p kar s ndakini yenmek iin s rtst evirmesi biiminde uygulanan bir oyun. paac * Kasapl k hayvanlar n ayaklar n satan kimse. * Paa, i kembe pi irilen dkkn. * Paac n n i i veya mesle i. * Ekmek yapmak iin e itli tah llar n yasaya gre belirlenen gerekli kar m oran . * e itli eylerin kar m . paalar (veya kollar ) s vamak * bir i e giri mek iin haz rlanmak. paalar ndan akmak * pislik ve kirin oklu unu belirtmek iin kullan l r. paal * Herhangi bir biimde paas olan. * Tyleri ayaklar na kadar uzanan (ku veya kmes hayvan ).

paac l k paal

paal k

* Pantolon, alvar veya uzun klot paas n n ayak bile ini saran blm. * Paa orbas yapmak iin ayr lm . * Gelinin paa gn giydi i giysi. * Otomobilde tekerle in ta , amur atmas n nleyen ve tekerlek arkalar na tak lan lstik veya plstikten yap lm ara. paar z * apraz.

paas d k * Giyimine dikkat etmeyen, pasakl . paas ndan tutup atmak * hakaretle kovmak. paas n ekecek (veya toplayacak) hli olmamak * gsz, beceriksiz olmak. paas z paavra * Paas olmayan veya iinde paa bulunmayan. * Eskimi bez veya kuma paras , aput. * De ersiz ve i ren ey veya kimse.

paavra gibi * de ersiz kimse veya eyleri nitelerken kullan l r. paavra hastal * Grip, nezle, enflenza. paavrac * Paavra toplay p satan kimse. paavrac l k * Paavra toplay p satma i i. paavrala ma * Paavrala mak i i veya durumu. paavrala mak * Paavra durumuna girmek. paavraya evirmek (veya paavras n karmak) * ok h rpalamak, da n k, bozuk veya berbat bir duruma getirmek. paay kapt rmak * yakalanmak, ele geirmek. * kar t , ama sonradan ayr lmak istedi i bir i ten kendini kurtaramamak. * diledi i gibi davranamamak. paay kurtarmak * kendini bir dertten, tehlikeden veya zor durumdan kurtarmak. paoz * Kefal trnden bir bal k (Mugil cephalus). * Fahi e. * ldrldkten sonra ss amac yla ii doldurulmu hayvan. * Osmanl mparatorlu unda devlet ba kan na verilen unvan, hkmdar, sultan. * Padi ah ile ilgili, padi aha ait.

padalya padi ah padi ah

padi ahl k * Padi ah olma durumu, hkmdarl k, sultanl k. * Padi ah n grevi. * Padi ah n ynetimi.

* Padi ah n saltanat dnemi. * Padi ah taraf ndan ynetilen lke. padok pafta * Byk harita, pln veya modeli olu turan ayr paralardan her biri. * Metal ubuk ve borulara di aan let, yivaar. * Ss iin at tak mlar na veya ba ka yerlere tak lan metal pul veya ak lan iri ba l ivi. * Byk benek, leke. paftal paftas z pagan * ok tanr l dinden olan (kimse). paganizm * ok tanr c l k. pagoda pah * in, Japonya gibi Uzak Do u lkelerindeki tap naklara verilen ad. * E ik olarak kesilmi kenar. * Bir yap eleman nda e ik bir yzey elde etmek amac yla keskinli i giderme. * De er, fiyat. * Paftas olan. * Paftas olmayan. * (hipodromda) Yar atlar n n yedekte gezdirildikleri yer.

paha

paha biilmez * de eri llemeyecek kadar yksek. paha bimek * de erini tahmin etmek veya belirlemek. pahac * Pahal mal satan kimse.

pahac l k * Pahac olma durumu. pahal * Ters, aksi. pahalanma * Pahalanmak i i. pahalanmak * Pahal duruma gelmek, fiyat artmak, pahal la mak. pahal pahal ca * Biraz, pahal gibi. pahal la ma * Pahas yksek olan, ucuz kar t .

* Pahal la mak i i. pahal la mak * Pahalanmak. pahal l k * Bir eyin fiyat n n yksek olmas durumu veya pahal olma durumu. * Fiyatlar n genel olarak ykselmesi fiyat art .

pahal ya oturmak (veya pahal ya mal olmak) * ok para, zveri, emek gerektirmek, kolay elde edilememek veya zarara, s k nt ya yol amak. pahas na * kar l nda u runa, ... iin.

pahaya kmak * pahalanmak, pahal la mak. pahaya gemek * de erli bir eymi gibi esirgenmek. pahlama * Pahlamak i i.

pahlamak * Bir paran n keskin kenar n keserek pah durumuna getirmek, keskinli ini gidermek. pak paket miktar. * inde bir veya birok ey bulunan, k da sar larak haz rlanm , elde ta nacak byklkte nesne. * Yiyecek, il gibi eylerin k da sar larak veya bir kutuya konularak sat a haz r duruma getirilmi belli bir * Temiz.

paket etmek * paketlemek. paket program * Banda veya filme al n p gerekti inde radyo ve televizyonda yay mlamak iin haz rlanm program. paket ta * Drt k e yontulmu kald r m ta . paket tur * Bir veya birden fazla yere ynelik olarak dzenlenen ula m, konaklama gibi ihtiyalar kapsayan tur.

paketleme * Paketlemek i i. paketlemek * Bir veya birka eyi ka da sararak veya kutuya koyarak ba lamak. * Birini ba tan savmak, atlatmak. paketleni * Paketlenmek i i veya biimi. paketlenme * Paketlenmek i i. paketlenmek * Paketlemek i ine konu olmak.

paketletme * Paketletmek i i. paketletmek * Paketlemek i ini yapt rmak. paketleyi * Paketlemek i i veya biimi. Pakistanl * Pakistan halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. paklama * Paklamak i i.

paklamak * Temizlemek. paklanma * Paklanmak i i. paklanmak * Temizlenmek. pakl k pakt pal pala * Kavisli, k sa, u blm geni , kabzas na do ru daralan bir tr k l . * Krek gibi baz aralar n, enli ve yass blm. * Bir yere aprazlama konulan yass kiri veya kereste. pala * Bez paralar ndan dokunan basit kilim, yazg . * Eski, kullan lm e ya veya giysi. * Temizlik. * Antla ma. * Bir cins gvercin.

pala b y k * Gr, uzun, yanaklara do ru k vr k b y k. * Pala b y klar olan, pala b y kl . pala b y kl * Gr, uzun ve k vr k b y klar olan kimse. pala almak (veya sallamak) * u ra mak, didinmek, abalamak. pala ekmek * palay belinden kar p vurmak. pala srtmek * abalamak, u ra mak. paladyum * Atom numaras 46, yo unlu u 11,4 olan, 1500 C de eriyen, tel durumuna getirilebilen, ba l ca zelli i hidrojeni so urmak olan ok sert bir element. K saltmas Pd.

palal k palamar

* at kiri inin yan . * Gemileri iskele, r ht m veya amand raya ba lamaya yarayan kal n halat.

palamar boyu * Deniz milinin onda biri,120 kula. palamar paras * Gemilerin bir iskeleye yana mak iin dedikleri para. palamar resmi * Bkz. palamar paras . palamarc * Grevi, gemilerin yana ma, kalkma vb. s ras nda gemiden verilen palamar iskeleye, amand raya takmak, karmak olan kimse. palamar koparmak (veya zmek) * kamak, s v mak. palamut * Uskumrugillerden, ortalama 1 veya 2 kg gelen, eti esmer, k l ks z ve pulsuz bir bal k (Pelamys sarda). Bykl ne gre trl adlar al r. palamut * Yurdumuzda yeti en me e trlerinin uzunca, f nd a benzeyen, sert ve przl, bir yksk iinde bulunan, tanen bak m ndan zengin meyvesi, pelit. palamut me esi * Yurdumuzun bat blgesinde yeti en 5-10 m yksekli inde, k n yapraklar n dken bir me e tr (Valonea). palamutlama * Palamutlamak i i. palamutlamak * Deriyi sepilemek iin palamut maddesi doldurulmu ukura yat rmak. palamutlular * Kay ngiller. palan * Genellikle e eklere, bazen de atlara vurulan, ka s z, enli, yayvan ve yumu ak bir e it eyer.

palan vurmak * palan hayvan n s rt na koyup ba lamak. paland z * e menin musluk ta . palandken * Ta l k yoku . palanga * Bir halatla makaralardan olu turulan, a r cisimleri kald rmaya, sa a sola dndrmeye yarayan donan m.

palangal * Palangas olan.

palangas z * Palangas olmayan. palanka palas * Lks otel veya gsteri li yap . * Kolay, rahat. * Kolayl k gsteren, ho a giden (nesne, kimse, yer). palas * Kei k l ndan dokunmu kaba kilim, yayg . * A a ve toprakla yap lm , hendekle evrilmi kk hisar.

palas pand ras * Gere i gibi derlenip toparlanmaya vakit bulamadan, arabuk. palaska * Askerlerin bellerine ba lad klar veya g slerine aprazlama takt klar , zerinde fi ek, kasatura vb. koymak iin yerleri bulunan, genellikle kseleden yap lm kay . palaspare palavra * Pasakl , y rt k giysi. * Herhangi bir konuda gere e ayk r , uydurma sz veya haber; uzun ve bo konu ma, martaval. * Genellikle posta vapurlar nda st gvertenin alt ndaki gverte.

palavra savurmak (atmak veya s kmak) * uydurma, as ls z bir sz veya haberi gerekmi gibi ortaya atmak; abartarak konu mak, byk ba ar lardan sz etmek. palavrac * Uydurma sz veya haber ortaya atan, yapt i leri abartan, bu davran lar huy edinmi olan (kimse), t ra . palavrac l k * Palavra syleme al kanl . palaz * Kaz, rdek, gvercin gibi baz ku yavrular n n civcivlikten sonraki durumu.

palazlama * Palazlamak veya palazlanmak i i. palazlamak * (ku yavrusu) rile ip semirmek. * (kk ocuk) Geli mek. * Varl artmak, zenginlemek. palazlanma * Palazlanmak i i veya durumu. palazlanmak * Geli mek, iri duruma gelmek, bymek. * Varl artmak, zenginle mek. palazla ma * Palazla mak i i. palazla mak * rile mek, geli mek, bymek.

pald m

* Yk ve binek hayvan n n, semer veya eyerinin ileri kaymas n nlemek iin arka ayaklar n n kaba etleri zerinden geirilen kay . pald m a mak * ba aramayaca bir i e giri mek. pald r kldr * Kaba bir grlt kararak, grlt ile. * Ans z n ve kurallara uyulmaks z n. paleograf * Eski el yaz lar uzman .

paleografi * Eski el yaz lar n okuma bilgisi. paleontoloji * Jeolojik devirlerde yer yznde ya am varl klar inceleyen bilim dal . paleozoik * En eski fosillerin olu turduklar jeolojik zaman. * Bu zamanla ilgili. palet * Ressamlar n boyalar zerine dizerek f ra ile kar t rd klar tahta veya porselen levha. * Sanayide e itli amalarla kullan lan yayvan ve geni levha. * H zl yzmek iin aya a geirilen ara. * Tank n her trl arazide yol almas n sa layan iki yan ndaki tekerleklerini iine alan metal erit, t rt l (II). * Paleti olan (ta t). * Paleti olmayan (ta t). pal t palikarya * Bkz. pelit. * Kabaday Rum delikanl s . * (yermeli olarak) Yunanl . * zmleme i ini yapan yapraklar n st yzndeki dokunun ad olan palisat dokusu teriminde geer.

paletli paletsiz

palisat

palisat dokusu * Palisat. palmitat * Palmitik asidin tuzu veya esteri. palmitik * Doymu bir ya asidi CH3-(CH2)14-CO2H ve bu asitten treyen birle ikler iin kullan l r.

palmitik asit * Ya l maddelerin pek o unda palmitin durumunda bulunan, suda znmeyen, alkol ve eterde znen beyaz, tats z bir kat . palmitil * Palmitik asitten treyen C15H31-CO formlndeki tek de erli kk.

palmitin palmiye

* Gliserinin palmitik esteri. * Palmiyegillerden olan a alar n genel ad .

palmiyegiller * Genellikle s cak blgelerde yeti en, basit bir kon gvde ve bu gvdenin tepesinde yelpaze biiminde telek damarl yapraklar olan, hurma ve Hindistan cevizi a alar n iine alan bir familya. palmiyelik * Palmiyesi ok olan yer. palto * So uk havalarda br giyeceklerin stne giyilen kal n kuma tan giysi. paltolu paltoluk paltosuz palze * Bir e it pelte. palze gibi * beyaz, dolgun ve titrek (ten). palyao * Genellikle panay r tiyatrolar nda, sirklerde gldrc rol oynayan acayip k l kl , yz a r ve komik makyajl oyuncu. palyao gibi * gln olacak derecede acayip k l kl . palyaoluk * Palyao olma durumu veya palyaonun yapt i . * Tav r ve davran ta gldrclk. palyatif palyo * K sa ve iki yan keskin, dz k l . pampa pamuk * Gney Amerika'daki bozk rlara verilen ad. * Yeterli etkinli i olmayan, bir sre iin olan, geici, muvakkat. * Paltosu olan. * Palto yapmaya elveri li kuma . * Paltosu olmayan.

* Ebe gmecigillerden, koza biimindeki meyvesi , drt, be dilimli olan, s cak blgelerde yeti en tar m bitkisi (Gossypium). * Bu bitkinin tohumlar n n evresinde olu mu ince, yumu ak tellerin ad . * lenmi pamuk. * (dokumac l kta) lenmi pamuktan yap lm . pamuk atmak * yay ve tokmakla pamu u ditmek.

pamuk bal * Beyaz bal. pamuk bal * Il man denizlerde ya ayan, s rt mavi, karn beyaz, tehlikeli bir kpek bal (Carcharius glaucus). pamuk bezi * Pamuktan dokunan bez. pamuk elmas * Pamuk telleri ve tohumla dolu bir kapslden olu an pamuk bitkisinin meyvesi. pamuk gibi * ok yumu ak. * iyi huylu, munis. pamuk ipli i * Pamuktan yap lan mat ve parlak diki ve nak ipli i. pamuk ipli iyle ba lamak * etkisi az srecek bir are ile gei tirmek. pamuk ta * Birtak m kaynak sular n n dibinde biriken, kalkerli veya silisli tortu, traverten. pamuk ya * Pamuk ekirdeklerinden elde edilen, zeytinya na benzer bitki ya . pamukaki * Beyaz i i lemekte kullan lan bir e it parlak pamuk ipli i. pamuku * Pamuk yeti tiren kimse. * Pamuk al p satan kimse.

pamukuk * Genellikle bebeklerde grlen ve bir mantardan ileri gelen, sindirim organ nda, a zda ortaya kan iltihapl hastal k, aft. pamukuluk * Pamuk yeti tirme ve satma i i. pamuklanma * Pamuklanmak i i. pamuklanmak * st incecik pamuk biiminde kf ba lamak. * (toz iin) Pamuk gibi olmak. pamuklu * Pamuk ipli i veya ba ka iplikler kar t r larak dokunmu (kuma ). * Yzyle astar aras na pamuk yay larak dikilen h rka. * Orta Amerika'da yeti en bir bitkinin yapraklar ndan rlm yumu ak has r apka. * zel olarak dokunmu bir kuma tr.

panama

Panamal * Panama Cumhuriyeti halk ndan olan kimse. panay r * Belli zamanlarda ve genellikle kk yerle me birimlerinde kurulan, sergi niteli ini de ta yan byk pazar.

panay r yeri * Panay r n kuruldu u alan. * ok kalabal k yer. panay rc * Panay rda sat yapan kimse. panay rc l k * Panay rc n n i i veya mesle i. pancar * Ispanakgillerden, vitamince zengin bir bitki (Beta vulgaris). * Bu bitkinin eker elde edilen kal n ve etli kk.

pancar gibi olmak (veya pancar kesilmek) * kan hcum edip ok k zarmak. pancarc * Pancar yeti tiren ve satan kimse. pancarc l k * Pancar yeti tirme ve satma i i. pancarla ma * Pancarla mak i i veya durumu. pancarla mak * Pancar rengini almak. pancur * Bkz. panjur. panda * Etillerden, Avustralya ile Himalaya ormanlar nda ya ayan, tyleri s k ve pas k rm z s renginde, karn , bacaklar kara, postu be enilen bir hayvan (Ailurus fulgens). pandantif * nce bir zincirle boyna tak lan de erli tak . pandispanya * Yumurta kat larak yap lan ekerli, kabar k, yumu ak bir tr pasta. pandispanya gazetesi * Uydurulmu yalanlar, hikyeler. pandomima * Tanzimat ve Me rutiyet dnemlerindeki tiyatrolar n o unda izlenen oyunlar aras na s k t r lan szsz oyun. * Pantomim. pandomima kopmak * izleyenler iin e lendirici bir kavga kmak. pandufla * Bkz. pantufla. pandl panel * Sarka, rakkas.

* Dinleyiciler nnde, seilmi bir konu mac grubunun bir konuyu tart mak amac yla dzenledi i toplant , toplu gr me, a k oturum. * Yerle tirilece i yzeyin bir blmne uyan, o unlukla dikdrtgen biiminde dzgn para. panel kpr * A lacak bir engelin bir yan nda olu turularak br yana ula m sa layan, ta y c kk elemanlardan olu an kpr. pani e kap lmak * ok korkmak. pani e vermek * byk bir deh ete d rmek, ok korkutmak. panik * Toplulu u kaplayan an deh et duygusu, byk korku, rk. panik olmak * byk korku yaratan bir olay birdenbire ortaya kmak. panik yaratmak * korku, deh et uyand rmak. panikleme * Paniklemek i i veya durumu. paniklemek * Pani e kap lmak. Panislmc * Panislmizm yanl s . Panislmc l k * Panislmizm ak m n benimseme. Panislmizm * Btn Mslmanlar ayn ynetim alt nda toplama amac n gden politik ak m. panjur * Gere ine gre gne i ve rzgr nlemeye, azaltmaya yarayan, a l r kapan r dar ve yatay tahtarlardan, plstikten veya metal gerelerden yap lm , pencerenin iki yan na tak lan kapatma kanad . pankart levha. * Toplant ve gsterilerde ta nan, zerinde benimsenen amac n birka szle gsterildi i karton veya bezden

pankartl * Pankartl olan veya pankart bulunduran. pankras pankreas bir bez. pano * Gre le boksu veya yumruk dv n birle tiren spor kar la mas . * Midenin arkas nda bulunan, bo alt c kanallar yla onikiparmak ba rsa na ba l , i ve d salg lar olan iri

* zerine bildiri, a klama veya tan tma k tlar tutturmak iin haz rlanm levha. * Elektrikle al an aralar n kontrol ve komuta d meleri, ekran, sinyal lmbas gibi paralar n n bir arada topland blm. * A a duvar kaplamalar na veya tavanlara ss i in konulan resim. * Hafif malzemeden yap lan ve iki yz kontrplakla kaplanan levha.

* nceden belirlenmi s n rlar ierisinde al an cevher alan . panorama * Yksek bir yerden bak l nca gz nne serilen geni grn . * Genel grnm. panoramik * Geni gr alan n kaplayan. pansiyon * Btn veya bir blm srekli veya belli bir zaman iin kiraya verilen, iste e gre yemek de veren ev. * cretli renci yurdu.

pansiyoncu * Pansiyon sahibi. * Pansiyon i leten kimse. pansiyonculuk * Pansiyon sahibi olma durumu. * Pansiyon i letme i i. pansiyoner * Bir pansiyonda oturan kimse. Panslavizm * Slav as ll btn halklar ayn ynetim alt nda toplama amac gden politik ak m ve hareket. pansuman * Yara temizli i ve bak m . pansuman yapmak * yaran n temizlik ve bak m n yapmak. pansumanc * Pansuman yapmay meslek edinmi kimse. pansumanc l k * Pansuman yapma i i. panteist panteizm * Tanr ile evreni birle tirip zle tiren felsefe retisi veya sistemi. panteon * Yunanl ve Romal lar n en byk tap naklar na verdikleri ad. * Bir halk n, bir ulusun btn tanr lar . * Byk yararl k gstermi kimselerin gmld ulusal an t. * Pars. pantograf * Bir biimi bylterek veya klterek kopya etmek iin kullan lan kollu, eklemli bir tr cetvel. pantol pantolon * Pantolon. * Belden ba layan ve genellikle paalar ayak bileklerine kadar inen giyecek. * Panteizm yanl s .

panter

pantoloncu * Pantolon diken terzi. pantolonculuk * Pantolon dikme veya satma i i. pantomim * D nce ve duygular mzik veya trl e yalar e li inde bazen dansla, bazen de gvde ve yz hareketleriyle yans tmay amalayan oyun, szsz oyun. pantufla * Aba terlik. pantuflac * Pantufla yapan veya satan kimse. * Doland r c , yankesici. pantuflac l k * Pantufla yapma veya satma i i. Panturanizm * Bkz. Turanc l k. Pantrkizm * Bkz. Trklk. panzehir * Zehrin etkisini ortadan kald rabilme zelli i olan madde, antidot. panzehir otu * Kk, beyaz iekli, kk zehirli, ok y ll k ve otsu bitki (Cynanchum acutum). panzehir ta * Antilop gibi hayvanlar n midesinde olu an, zehiri nleyici etkisi olan ktle. * Bkz. opal. panzer * kinci Dnya Sava nda Alman ordusunun kulland , gnmzde polisin kanunsuz sokak gsterileri gibi hareketleri bast rmak iin yararland , yksek tekerlekli, z rhl , hafif silhlarla donat lm ara. papa * Katolik kilisesinin, bir meclis taraf ndan seilen, Vatikan'da oturan ve sa Peygamber'in vekili say lan ba kan . papa an * Papa angillerden olan ku lara verilen ad. * Duyduklar n d nmeden oldu u gibi tekrarlayan kimse.

papa an anahtar * Sacdan yap lm kk apl boru ve ba lant paralar n n sklp tak lmas nda kullan lan anahtar. papa an gibi ezberlemek * anlam n bilmeden ezberlemek. papa an gibi tekrarlamak * pe pe e, art arda sylemek. papa an yemi * Bkz. aspur. papa angiller

* Ayaklar t rmanmaya uygun, canl , z t renkli, basit konu maya al t r labilen, papa an, muhabbet ku u gibi s cak lke ku lar n iine alan familya. papa anlar * Tek familyas papa angiller olan, papa an olarak bilinen btn ku lar kapsayan tak m. papa anl k * Duyduklar n d nmeden, anlam n bilmeden tekrarlama durumu. papak papal k * Uzun tyl kalpak. * Papan n makam veya grevi. * Ba nda papan n bulundu u siyas ve din kurum. * Sardalye yavrusu. * Ekmek, peynir ve et suyu veya st ile yap lan bir tr yemek. * Azar. * Orta oyununda zurnaya verilen ad.

papalina papara

papara

papara (veya z lg t) yemek * ok azarlanmak. papatya * Birle ikgillerden, 20-50 cm ykseklikte, baharda iek aan, ta yapraklar beyaz, ortas sar kmeli, bir y ll k otsu bir bitki (Matricaria chamomilla). papatya fal * Niyet tutup "olacak, olmayacak" diye papatyan n yapraklar n birer birer kopararak bak lan fal. papatyal * Papatyas olan. papatyas z * Papatyas olmayan. papaya * Bir tr meyve. papaz * Hristiyan din adam . * zerinde papaz resmi olan iskambil k d .

papaz bal * Kk bir e it kaya bal (Chromis chromis). papaz bal giller * Il man denizlerde ya ayan kemikli bal klar familyas . papaz her gn pilv yemez * insan n nne her zaman ayn nitelikte elveri li bir imkn kmaz. papaz karas * K rm z arap yap m nda kullan lan bir tr zm cinsi. * Bu zmden yap lan k rm z arap.

papaz uurmak * ikili e lence dzenlemek. papaz yahnisi * So anl , sar msakl , arapl veya sirkeli bir et yeme i. papaza dnmek * salar ve sakal uzamak, darmada n olmak. papaza k z p oru (veya perhiz) bozmak * ba kas na k z p kendisine zarar verecek i grmek. papazi * Bir tr ince, ipekli kuma .

papazkat * Bir tr iskambil oyunu. papazl k * Papaz olma durumu veya papaz n grevi. papazl k etmek * ders vermek, ikna edici szlerle kand rmak. papel * Bir liral k k t para. * Para, zellikle k t para. * Sokaklarda iskambil k tlar yla halk doland ran bir tr doland r c , zarf .

papelci

papelcilik * Papelcinin yapt i . papiki * Sokak sat c s . papirs * Papirsgillerden, Nil k y lar nda yeti en bir bitki (Cyperus papirus). * Eski M s rl lar n papirs saplar ndan yapt klar k t. * Bu k da yaz lm el yazmas .

papirsgiller * Bir eneklilerden, rne i papirs olan otsu bitkiler familyas . paprika papura * Ac s az bir e it k rm z biber. * ki ift kzle ekilen a r saban.

papyeku e * Bkz. ku e k d . papyon * Kelebek biiminde, bir engelle veya lstik ba la yakaya tutturulan kravat, papyon kravat. par par * Bir par lt y veya titremeyi anlat r.

par par yanmak * yksek ate i olmak.

para

* Devlete bast r lan, zerinde saymaca de eri yaz l k t veya metalden deme arac , nakit. * Kuru un k rkta biri.

para al m sat m * Para de i imi. para babas * Paras ok, varl kl kimse. para basma * Piyasaya yeni para karma. * ok para kazanma, i leri iyi gitme. para basmak * darphanede veya bas m evinde metali veya k d para durumuna getirmek. * kumarda ortaya para koymak. para bozmak * byk paray ufak paralarla de i tirmek. para canl s * Paraya d kn, para gzl. para cezas * lenen bir suun para kar l n n devlete denmesini ngren ceza. para czdan * Para koymaya yarayan czdan. para antas * Para ta maya yarayan zel anta. para ekmek * bir yere yat r lm paradan bir blmn geri almak. * para s zd rmak, birinden birtak m gerekelerle para almak. para karmak * para basmak. * ba ka yerde bulunan kimseye posta veya banka ile para gndermek. para k mamak * para yeti memek. para darl * Para i kinli ine kar nlem olarak paran n piyasada azalmas yla sat n alma gcnn artmas , deflsyon. para de i imi * Para de i tirme i lemi. para dkmek * bir i iin ok para harcamak. para dnmek * r vetle i yap lmak. para etmek * de eri olmak. para etmemek * de eri pahas na sat lamamak.

* etkisi olmamak, i e yaramamak. para getirmek * kazan sa lamak. para ile de il * ok ucuz. para ile de il, s ra ile * her i in parayla yap lmayaca n anlat r. para kesmek * para basmak. * ok para kazanmak. para k rmak * ok kazanmak. para k s tlamas * Piyasada likit para dola m n s n rland rma. para k s tlay c * Para k s tlama i lemini yapan kimse. para olmak * kazan sa lamak. para paray eker * elde para bulunursa onunla yeni paralar kazan l r. para pe in, k rm z me in * her i in kar l an nda denmeli, anlam nda bir sz. para pul * Para veya para eden ey.

para saymak * demek. para s zd rmak (veya koparmak) * zorlayarak veya kand rarak birinden para almak. para i kinli i * Dolan mdaki para miktar yla, mallar n ve sat n al nabilir hizmetlerin toplam aras ndaki a n bymesinden ortaya kan ve fiyatlar n toplam ykseli i, paran n de erinin d mesi biiminde kendini gsteren ekonomik parasal sre, enflsyon. para tutmak * para biriktirmek. para yapmak * para kazan p biriktirmek. para yat rmak * gerekti inde almak zere bir yere para vermek. para yedirmek * gereksiz olarak ba kas na ok para harcamak. * r vet vermek. para yemek * gereksiz olarak ok para harcamak.

* grevli bulundu u yerin imknlar ndan yararlanarak para almak, r vet almak. parabellum * Eskiden Alman ordusunda kullan lan tabanca. parabol * Bir dzlemin odak denen sabit bir noktadan ve do rultman denen sabit bir do rudan e it uzakl ktaki noktalar n n geometrik yeri. parabolik * Parabol biiminde olan, parabolle ilgili.

paraboloit * Oda olmayan, yaln z bir simetri ekseni bulunan ikinci dereceden yzey. paraca paraol * Gemi atmas nda e ri para. * Cumba vb. alt na destek olarak konulan e ri a a. * Tek at ko turularak ekilen, zeri kapal , yanlar a k bir tr araba, para ol. paradan kmak * para harcamak zorunda kalmak. paradi * Bir tiyatroda en st balkon. paradigma * Dizi. paradoks * Kkle mi inan lara ayk r olarak ileri srlen d nce. * Para ile ilgili olarak, para bak m ndan.

paradoksal * Ayk r d nce niteli inde olan. paraf * Yaln z ba harflerle yaz lan k sa imza. parafazi parafe * Bkz. sz kar kl . * Paraf konulmu , parafla imzalanm .

parafe etmek * ad n n ve soy ad n n yaln z ba harfleriyle imzalamak. parafeleme * Parafelemek i i veya durumu. parafelemek * Parafe etmek. parafin * Katran, petrol, neft gibi maddelerden kar lan, kat , beyaz, yar saydam, buhar parlak bir alevle yanan, kimyasal etkenlere kar ilgisiz, kat hidrokarbon, al kan. parafinli * Birle iminde parafin bulunan.

* Parafine bat r lm . parafinsiz * Birle iminde parafin olmayan. paraflama * Paraflamak i i veya durumu. paraflamak * Ad n n ve soyad n n ba harflerini kullanarak imzalamak. paragz paragraf * Herhangi bir yaz n n bir sat r ba ndan teki sat r ba na kadar olan blm. * Kanun maddelerinin kendi ilerinde sat r ba lar yla ayr ld klar ufak blmlerden her biri. * engel i aretinin () bir ba ka ad . Paraguayl * Paraguay halk ndan olan kimse. paraka * neli uzun bal k oltas . parakete * Geminin saatteki h z n anlamak iin kullan lan ara. * zerinde yzlerce i neli kstek bulunan uzun bal k oltas . * Paray ok seven, paraya ok d kn.

paraketeci * Parakete ile bal k avlayan (kimse). paralks * Biri yerkrenin merkezinden, br yeryznde bulunan bir kimsenin gznden kan iki do runun, bir gk cisminin merkezinde birle erek olu turduklar d nlen a . paralama * Paralamak i i.

paralamak * (genellikle y rt c hayvanlar iin) Paralamak. * Y prat p eskitmek. paralanma * Paralanmak (I,II) i i. paralanmak * Paras z iken para elde etmek. paralanmak * Para para olmak. * S k nt ve znt iinde, olmayacak bir i le u ra mak, didinmek. * Bir i te ok aba ve zen gstermek. paralatma * Paralatmak i i. paralatmak * Paralamak (II) i ini yapt rmak veya paralamas na sebep olmak. paralay c * Paralamak i ini yapan (kimse).

paralel

* Yan yana ve birbirini kesmeden, birbirine kavu madan uzan p giden ( eyler), ko ut, muvazi. * Yerkresi zerinde izildi i var say lan, ekvatora paralel emberlerden her biri. * Bir dnel yzeyin, eksene dik bir dzlemle kesiti.

paralel ak m * Bir paralel ba lant dan geen ak m. paralel kaidesi * Ayn noktaya uygulanan iki vektrn bile kesini bulmak iin her birinin bitim ucundan brne paralel birer izgi izilerek bir paralel kenar olu turduktan sonra vektrlerin uygulama noktas ndan (bile keli temsil etmek iin) bir k egen ekme yolu. paralel yz * Her yz bir paralelkenar olan bime. paralelizm * Ko utuluk. paralelkenar * Kar l kl kenarlar paralel olan drtgen. paralelle tirme * Paralelle tirmek i i veya durumu. paralelle tirmek * Ko utla t rmak. paralellik * Paralel olma durumu, ko utluk. * Benzerlik. * Paras ok olan, zengin (kimse). * Para kar l nda sa lanan, bedava olmayan. * zerinde yuvarlak ve irice benekleri olan. * Biraz paras olan (kimse). paral k * Herhangi bir para de erinde olan. * Genellikle de ersizlik belirtir. * Fel. * Mant ksal sistem bozuklu u.

paral

paral ca

paralizi paralojik

paralojizm * Ak l szgecinden geirirken bilmeyerek d len yan lg ; mant a uymazl k. parametre * Cebirde bir denklemin kat say lar na giren de i ken nicelik. * Geometride, bir koninin oda ndan kan dikeyin konikle kesi ti i noktaya kadar olan paran n uzunlu u. parametreleme * Parametrelemek i i. parametrelemek

* Parametreli bir e ri veya yzey belirlemek. parametreli * Bir veya birok parametre ile ilgili. parametrik * Parametreli. parampara * Pek ok paralara ayr lm , para para olmu . parampara olmak * pek ok paralara ayr lmak, k r lmak. paran n st * sat n al nan eyin tutar ndan artan para. paran n yz s cakt r * paran n ekicili ini ve geri evrilemeyece ini anlat r. parankima * zek doku. paranoya * Abart l gurur, ku ku, gvensizlik, bencillikle belli olan bir ruh hastal .

paranoyak * Paranoya ile ilgili. * Paranoyaya tutulmu kimse. parantez * Cmle iinde geen bir sz metin d tutmak iin o szn ba na ve sonuna getirilen yay biimindeki i aret, yay ayra. * Konunun d nda kalan sz ve yaz . parantez amak * sz veya yaz n n iine, sz edilen konu ile ilgili bir blm koymak. parantez kapatmak * sz, konu may bitirmek. parapet * Kpe te, korkuluk. * Yap larda pencere nlerinde, beton, mozaik, mermer, tahta gibi eylerden yap lm dar k nt . * Para ile ilgili, para bak m ndan, nakd.

parasal

parasempatik * Parasempatik sinir sistemi ile ilgili olan. parasempatik sinir sistemi * Ya atkan sinir sistemini olu turan iki sistemden biri; kalbin at lar n yava lat r, sindirim sistemini, salg lar dzenler. paras n karmak * ana paray kurtarmak, masraf n karmak. paras n soka a atmak * de eri olmayan bir mala para vermek. paras n yemek

* hi al madan bedavadan geinmek, birinin s rt ndan geinmek. paras yla rezil olmak * para vererek yapt rd bir ey iyi kmamak, paras n n kar l n alamamak. paras z * Paras olmayan. * Yoksul. * Para verilmeden elde edilen, bedava. * Para verilmeksizin, paras z olarak, bedavadan, bedava.

paras z pulsuz * Yoksul, z rt. * Hi para harcamadan. paras z yat l * renim giderleri, yatacak yer ve yeme i devlete kar lanan ( renci). paras zl k * Paras z olma durumu. para ol para t * Bkz. paraol.

* Yksek bir yerden d en veya inen bir cismin, bir insan n, d n a rla t rarak yere inmesini sa layan genellikle ipekten ara. para t birlikleri * Para tle ini yapmak iin yeti tirilmi asker birlikleri. para t ile atlama * para t kulesinden atlama. * taktik amalarla belli bir blgeye havadan inme veya bir tehlikeden kurtulmak iin uaktan para tle atlama. para t kulesi * Para tle atlama e itiminin yap ld kule. para t * Bir uaktan para tle atlamak ve yere iner inmez sava abilmek amac yla e itilmi asker. * Bir hava ta t ndan para tle atlayarak yere inen kimse. para tlk * Para t kullanma veya para tle atlama i i. para tl * Para t olan. paratoner * Y ld r msavar, im eksavar. paratberkloz * Gevi getirenlerde aside direnli bir bakterinin sebep oldu u hastal k. paravan * Mente elerle birbirine ba l birka paradan olu an ve yap larda baz blmleri ay rmakta kullan lan, katlan r, ta n r ereveli perde. * Ad ndan, yetkisinden, gcnden kendisine belli etmeden yararlan lan (kimse veya kurulu ). paravan mente esi * Dz yaprak mente elerinin benzeri, yaprakl ve iki milli mente e.

paravan yapmak * ba kas n n ad ndan, yetkisinden, gcnden, kendini belli etmeyerek, yararlanmak. paravana * Paravan.

paraya evirmek * herhangi bir eyi para ile de i tirmek. paraya d kn * paray ok seven kimse. paraya k ymak * gereken yerde para harcamaktan ka nmamak. paraya para dememek * ok para kazan r olmak. * elde edilen paray az bulmak. * bol para harcamak. paraya pul dememek * para kazanc pek ok olmak. * herhangi bir paray az bulmak, kmsemek. paray araya de il, paraya vermeli * paray gerekli yere harcamal . paray denize atmak * bo una harcamak, israf etmek. paray veren dd alar * para harcay nca insan istedi ini elde edebilir. parazit * Asalak. * Radyo yay n na kar an yabanc ses veya c z rt . * Ba kalar n n s rt ndan geinen kimse, asalak. parazitlenme * Parazitlenmek i i veya durumu. parazitlenmek * Radyo, telsiz gibi cihazlar n yay nlar na yabanc ses kar mak. parazitli parazitlik * Paraziti olan. * Asalakl k.

parazitoloji * Asalak bilimi. parazitsiz * Paraziti olmayan. para * Bir btnden ayr lan, ayr say lan veya artakalan ey. * Bir btnden kopmak, k r lmak, y rt lmak vb.yoluyla ayr lm blm. * Birka bir araya gelince bir btn olu turan eylerin her biri. * Say s fat yla "tane" anlam na gelir.

* Bir edebiyat veya mzik eserinin bir blm. * (isim tamlamalar nda) Belirtilen durumunda bazen kmseme ve de ersiz sayma anlat r. * Az bir miktar. * ay paras , elmas paras gibi deyimlerde "benzeri", "bir rne i" gibi anlamlarda kullan l r. * Az miktarda. para almak * biyopsiyi gerektiren incelemelerde canl n n belli bir yerinden doku paras karmak. para ba na * her para iin. para bohas * Bikiden artan e it e it kuma paralar n n iine konuldu u boha. para blk * K s m k s m, azar azar, oradan buradan. para para * Paralanm bir durumda, lime lime. * Azar azar, blm blm. para para etmek * paralara ay rmak. para prk * Az, nemsiz. parac * Kuma toplar ndan artm paralar satan kimse. * Makine yedek paralar satan kimse. * Elektron, proton, ntron gibi atomu olu turan paralar n her biri, partikl.

parac k

parac l k * Parac n n i i. paralama * Paralamak i i, paralara ay rma. paralamak * Paralara ay rmak, btnl n bozmak, para para etmek. * Birli i bozmak amac yla blmek. paralan * Paralanmak i i veya biimi. paralanma * Paralanmak i i. paralanmak * Paralanmak i ine konu olmak, paralara ayr lmak. * Ba kas n mutlu etmek iin elden gelen her eyi yapmak, didinmek. paralatma * Paralatmak i i. paralatmak * Paralamak i ini yapt rmak. paralay c

* Paralara ay ran. paralay * Paralamak i i veya biimi. paral * Birden ok paradan olu mu .

paral boha * Renk renk ve e it e it kuma paralar birbirine eklenerek yap lan boha. paral boha gibi * birbirini tutmaz paralardan olu an. pardon * "zr dilerim", "affedersiniz" anlam nda kullan lan bir sz. pards pare * Serin havalarda br giysilerin zerine giyilen ince stlk. * Para, k s m. * Tane, adet. * Para para. * Gzel koku.

pare pare parfm

parfmc * Parfmeri rnleri reten veya satan kimse. parfmclk * Parfmcnn mesle i. parfmeri * e itli kozmetiklerin ve kokular n yap m ve sat m . * Kozmetiklerin ve kokular n tm. * Bunlar n sat ld dkkn. par l par l * Par ldayarak, k saarak. par ldama * Par ldamak i i. par ldamak * I k samak. * Geli mek, ykselmek. par ldatma * Par ldatmak i i. par ldatmak * Par ldamas n sa lamak. par lday c * Par ldama zelli i veya niteli i bulunan madde. par lday * Par ldamak i i veya biimi.

par lt par lt l par lt s z parite

* Par ldama, gze arpan parlakl k. * Parlakl olan, par ldayan, lt l , yalab k. * Parlakl olmayan. * ki lke paras n n kar l kl de eri.

park bahesi.

* Bir yerle me merkezinde halk n gezip hava almas iin dzenlenmi a al k ve iekli byk bahe, millet * Otopark. * Trafik zorunluklar d nda durma biimi. * Cephane, makine veya otomobillerin bulundu u yer.

park etmek (veya yapmak) * ta tlar trafik kurallar bak m ndan uygun bir yerde belli sre b rakmak, park yapmak. park saati * Paral park yerlerinde park eden arac n kald sreyi belirleyen saat, parkmetre. park yeri * Ta tlar n trafik bak m ndan uygun olan ve belli bir sre b rak ld klar a k veya kapal yer. parka * Genellikle askerin a k hava e itimi ve manevra s ras nda kaput yerine giydi i so u a kar koruyucu, ba l kl bir e it stlk. park park l k parke d eme. * Oto park i leten kimse. * Parkta grev yapan kimse. * Kk, ince, uzunca, lleri e it tahta paralar n n belirli bir dzene gre yerle tirilmesiyle yap lan * Dzgn bir biimde yontulmu , k eli ta larla yap lm kald r m.

parke ta * Yol yap m nda kullan lan, dzgn ve k eli ta . parkeci * Parke yapan, satan veya d eyen kimse.

parkecilik * Parkeci olma durumu. * Parkecinin i i veya mesle i. parkeleme * Parkelemek i i. parkelemek * Parke ile d emek. parkeletme * Parkeletmek i i.

parkeletmek * Parke ile d etmek. parkmetre * Park saati. parkur parlak * Parlayan, ldayan. * Temiz ve kl . * Gze arpacak kadar ba ar l . * Yz gzel (o lan). parlakla ma * Parlakla mak i i. parlakla mak * Parlak duruma gelmek. parlakl k * Parlak olma durumu, revnak. * lgi ve dikkat ekici olma durumu. * Bir k kayna n n (y ld z n) verdi i n, al c (gz) zerinde yapt etki. parlama parlamak * Gl bir k karmak, k samak. * Bir k kayna ndan gelen nlar yans tmak. * Tutu up alev karmak. * n, san kazanmak; herkese tan nmak, mevkii ykselmek. * Birdenbire fkelenmek. * I ldamak. parlmentarizm * Yrtme organ n n, seimle kurulmu yasama organlar na kar sorumlu oldu u politik dzen. parlmenter * Parlamento yesi. * Parlmentoya dayanan, parlamento ile ilgili. parlmento * Ba l ca grevi yasama, devlet btesini karma, hkmeti denetleme olan ve yeleri halk oyu ile belirli bir sre iin seilen meclis veya meclisler. parlat c * Parlatma zelli i olan (nesne), cil. parlatma * Parlatmak i i. * Parlamak i i. * Binicilik, bisiklet, atletizm gibi yar malar n yap ld zel yol.

parlatmak * Bir yzeyi dzgn ve parlak duruma getirmek, parlamas n sa lamak. * (iki iin) mek. parlay * Parlamak i i veya biimi.

parma a z nda kalmak * a akalmak, a mak, hayret etmek. parma olmak * bir i i olumsuz ynde etkilemek, bir i e kar m olmak. parma var * (bir i le) ilgisi var, (i e) kar m . parma na dolamak * bir konuyu, bir kimseyi ele al p srekli u ra mak, diline dolamak. parma nda oynatmak * her istedi ini yapt rmak, kukla gibi kullanmak. parma n aramak (birinin) parma olmak * ilgisini, ba lant s n aramak, kurulan dzeni ara t rmak. parma n bile k p rdatmamak (veya oynatmamak) * bir i iin hibir davran ta bulunmamak. parma n yaran n zerine basmak * as l derdi veya bir derdin as l sebebini gstermek. parma n n ucuyla (veya ucunda) evirmek * bir i i kolayca ve ustal kla yapabilmek. parmak * nsanda ve baz hayvanlarda ellerin ve ayaklar n son blmn olu turan, bo umlu, oynak, uzunca organlar n her biri. * Bir tekerle in merkezinden emberine kadar uzanan ubuklar n her biri. * ngiliz uzunluk ls olan ayak' n (fut) on ikide biri, in, pus.25, 4 mm ye e ittir. * Zira ve ar n' n yirmi drtte biri; 3 cm kadar gelir. * El parma n n eni kadar olan. * Koyu s v lara dald r p kar l nca parma a bula an (miktar). * Bir i e kar m olma ilgisi. parmak atmak * sorun yaratmak. parmak basmak * imza yerine parma n mrekkebe bat rarak bir yere bast rmak. * bir konu zerine dikkati, ilgiyi ekmek. parmak bozmak * (ocuklar aras nda) arkada l sona erdirmek, ksmek. parmak hesab * Parmaklar kullanarak yap lan hesap. * Hece ls. parmak s rmak * byk a k nl k duymak. parmak s rtmak * herhangi bir davran yla a k nl k iinde b rakmak, a rtmak. parmak izi * Genellikle kimlik belirlemede yararlan lan, parmak ular n n ii taraf ndaki derinin her ki ide de i ik olan izi. parmak kadar

* ya a ok kk. parmak kald * az kald , az kals n, neredeyse. parmak kald rmak * bir toplulukta sz istemek iin i aret parma n a k b rakarak kapal eli yukar kald rmak. parmak parmak * Parmak biiminde. * Parmaklayarak, parmak parmak yemek parmaklayarak yemek. parmak tatl s * Parmak biiminde yap lan bir tr hamur tatl s . parmak zm * Uzun taneli bir zm tr. parmak yalamak * kendine, hakk olmaks z n bir kar sa lamak. parmakla gsterilmek * bir ey az bulunmak. * sekin, nl olmak. parmakla say lmak * ok az olmak. parmaklama * Parmaklamak i i. parmaklamak * Parmakla yemek; parmakla dokunmak. * Drtmek. parmaklar n (birlikte) yemek * yedi i yeme i ok be enmek. parmakl k * Dik ve biraz aral kl olarak yan yana dizilmi tahta, demir vb.ubuklarla yap lm blme veya korkuluk. * Kesik veya yara bulunan parma korumak iin zerine geirilen, o unlukla plstik k l f. parmakl kl * Parmakl olan. parmakl ks z * Parmakl olmayan. parmaks * Elin parmaklar n and r r biimde olan. parm can * Bir e it talyan peyniri. parodi * Cidd say lan bir eserin bir blm veya btnn alaya alarak, biimini bozmadan ona bamba ka bir z vererek biimle z aras ndaki bu ayr l ktan gln etki karan tr. parola * Askerlerin veya gizli derneklerin toplant lar na kat lan kimselerin birbirlerini tan malar n sa layan ve kendi aralar nda nceden kararla t rd klar kelime veya sz. * Var lmak istenen amac zetleyen sz.

* Gizlilik ortam nda insanlar n birbirini tan malar n ve anla malar n sa layan i aret. parpa * Kalkan bal n n yavrusu. pars * Kedigillerden, genellikle Asya ve Afrika'n n s cak blgelerinde ya ayan, postu benekli, bazen de dz siyah, evik, y rt c , etil memeli hayvan, leopar (Felis pardus). parsa * Bir izleyici toplulu u nnde yap lan gsteriden sonra toplanan para.

parsa toplamak * gsteriden sonra bir kutu, tepsi vb. gezdirerek izleyicilerden para istemek. parsay ba kas toplamak * bir eme in kar l n o eme i eken de il, ba ka biri almak. parsel * mar yasalar na gre ayr l p s n rlanm arazi paras . parselsyon * Parselleme. parselleme * Parsellemek i i. parsellemek * Parsellere ay rmak. * e itli ki iler belirli bir topra aralar nda payla mak. * e itli kurulu veya i yerlerinde mevki ve makamlara sahip kmak, payla mak. parsellenme * Parsellenmek i i. parsellenmek * Parsellenmek i i yap lmak. parselletme * Parselletmek i i. parselletmek * Parsellere ay rtmak. * Payla t rmak. parselli * Parsellere ayr lm .

par men * Yaz yazmak, resim yapmak iin zel olarak haz rlanan deri, tir e. par men k d * Par mene benzetilerek yap lan, mat, dayan kl ve hafife saydam k t. partal * ok kullan lmaktan y pranm , eskimi . * Abart lm sz, yalan. partenojenez * Dllenmesiz reme, dllenmesiz o alma. parter

* Tiyatro, sinema gibi yerlerde, sahnenin bulundu u ilk kata ve burada bulunan koltuklara verilen ad. parti * Ortak d nce ve gr teki ki ilerin olu turduklar siyas topluluk, f rka. parti * Bir btnn paras , k s m. * Baz oyunlarda bir kez. * Bir ki i, bir kurulu veya bir toplulu un, o u belli bir eyi kutlama amac yla dzenledikleri e lence. * ok ucuza elde edilen ey, kelepir. * Vurgun, kazan. * Armoniyi olu turan ezgilerden her biri.

parti evirmek * k t oyunlar , tavla vb. iin bir parti oynamak. parti vermek * bir eyi kutlamak veya e lenmek iin birok kimseyi bir araya toplamak. partici * Parti yesi. * Bir partiye ok ba l olan, o partinin retisini savunmay , onun karlar n korumay ama edinen. * Siyas gcn yaln z kendi yanda lar na kar sa lamak iin kullanan (kimse). * Bir partiden yana olma, f rkac l k, partizanl k. * Parac k.

particilik partikl

partile me * Partile mek i i veya durumu. partile mek * Parti durumuna gelmek. partili partisip partisyon * Bir orkestra eserinde blmlerin btnn iine alan nota defteri. partiyi kaybetmek * elde etmeye al t bir kazanc kar s ndakine kapt rmak. * ba kas yla eki ti i bir konuda yenilmek. partiyi vurmak * byk bir kazan sa lamak. partizan * Partici. * D manlar na kar mcadele verirken silhl harekete kat lan kimse. * Bir partiden olan kimse. * Fiilin s fat gibi kullan labilen ekli, s fat-fiil, orta.

partizanca * Partizana yak r (bir biimde). partizanl k * Partizan olma durumu veya partizanca davranma. * Particilik.

partner

* E . * arkada , ortak. * Cinsellikte taraflar n her biri. * Tiyatro, sinema vb.sanat kollar nda zellikle ba rol oynayan sanat n n rol arkada . * K t oyunlar nda ortak. * Birlikte dans eden kimse.

partner

parttaym parya

* Yar gn. * Hindistan'da kast d olanlara verilen ad. * Herkes taraf ndan hor grlen ve a a lanan kimse, ayak tak m .

pas * Su iinde ve nemli havada metallerin, zellikle demirin yzeyinde oksitlenme sonucunda olu an madde. * Genellikle midenin bozulmas ndan tr dilin zerinde olu an beyaz tabaka, bar. * Baz asalak mantarlar n e itli bitkilerde olu turdu u portakal sar s veya kahve rengi lekeler; bu lekelerden ileri gelen bitki hastal . pas * Baz top oyunlar nda oyunculardan birinin topu ba kas na geirmesi. * Baz iskambil oyunlar nda s ras kendisine gelen oyuncunun oyuna o elde kat lmayaca n belirtir.

pas amak * bir eyin pas n giderip parlatmak. pas almak * baz top oyunlar nda bir oyuncu br oyuncudan gelen topu kullanmak. pas gemek * baz iskambil oyunlar nda o ele kat lmamak. * vazgemek, caymak, ald r etmemek. pas mantar * Pas mantar gillerden, bu daygillerde ve baklagillerde pas hastal na sebep olan mantar (Uromyces). pas mantar giller * Bitkilerin zerinde ya ayarak pas denilen lekeler yapan asalak bir mantar tak m . pas rengi * K rm z yla kahverengi aras ndaki renk. * Bu renkte olan.

pas tutmak * pasl duruma gelmek, paslanmak. * al amaz duruma gelmek. pas vermek * baz top oyunlar nda bir oyuncu br oyuncuya top geirmek. * kad n, bak ve davran ile erke e umut ve cesaret vermek. pasaj * inde dkknlar bulunan, zeri kapal veya a k ar . * Bir yaz dan, bir eserden al nan blm, para. * Kir.

pasak

pasakl

* Giyimine veya e yan n temizli ine, dzenine nem vermeyen, apaul.

pasakl l k * Pasakl olma durumu. pasaparola * Bir birli e verilen ve a zdan a za btn askerlere yay lan emir. pasaport * Yabanc lkelere gidecek olanlara yetkili kurulu a verilen, yabanc lke yetkililerinin kimlik incelemesinde geerli olan belge. pasaportunu eline vermek * kovmak, i ten atmak. pasata pasavan * Bir tr kumar oyunu.

* Trkiye Cumhuriyeti ile s n rlar olan lkelerin s n r blgeleri iinde oturan Trk vatanda lar na serbeste gidip gelmeleri iin verilen belge. pasif * Bir eye kar tepki gstermeyen, etkinli i olmayan, ba kas n n etkisine katlanan, edilgin. * Edilgen. * Bir mal varl stnde etki yapan, para ile de erlendirilebilir bor ve ykmllklerin toplam . * ekingen, durgun.

pasif korunma * Sava s ras nda d man sald r lar ndan korunmak iin yap lan alalama, gizlenme gibi yntemlerin btn. pasifik * Bir okyanus ukuruyla s n rl , dengesiz ve depremle ilgili k ta kenar . * Byk Okyanus.

pasifle me * Pasif olma durumu. pasifle mek * Pasif duruma gelmek. pasifle tirme * Pasifle tirmek i i. pasifle tirmek * Etkisiz duruma getirmek. pasiflik pasiyans paskal paskall k * nsan gldrp e lendirecek sz ve davran . paskalya * Pasif olma durumu. * skambille a lan bir fal. * nsan gldrp e lendiren (kimse).

* Hristiyanlar n, her y l sa Peygamberin dirildi ine inan lan gnn y l dnmnde kutlad bayram. paskalya re i * Paskalyada yap lan bir e it tatl rek. paskalya yumurtas * Paskalyada Hristiyanlar n e itli renklere boyad klar yumurta. paskalya yumurtas gibi * yzne ok all k srenler iin kullan l r. pasland rma * Pasland rmak i i. pasland rmak * Paslanmas na yol amak. paslan * Paslanmak i i veya biimi. paslanma * Paslanmak i i.

paslanmak * zerinde pas olu mak. * sizlikten, tembellikten, hareketsizlikten canl l n yitirmek, uyu up kalmak. paslanmaz * Paslanmaya kar dayan kl l olan (ala m veya metal). paslanmaz elik * Paslanmaya kar zel olarak dayan kl l sa lanm olan elik tr. pasla ma * Pasla mak i i.

pasla mak * Baz top oyunlar nda oyuncular topu birbirine geirmek. * Bak larla anla mak. paslatma * Paslatmak i i veya durumu.

paslatmak * Paslanmas na sebep olmak, pasland rmak. pasl * zerine pas olu mu , pas tutmu , paslanm . * Hastal k dolay s yla dilin beyaz tabakayla paslanm olmas . * Huzursuz, s k nt l , zgn, karars z. paso pasr * Top oyunlar nda topu ba kas na geiren ki i. paspal * ok kepekli un. * Bu un kar t r larak haz rlanan yem. * Kt cins esrar. * Bak ms z, da n k, pis (kimse, k l k vb.). * Bir kimsenin, herhangi bir cretin btnnden veya bir blmnden ba k tutuldu unu gsteren belge.

paspall k * Bak ms zl k, da n kl k. paspartu paspas * Ayn boyda bask , desen ve foto raflar n yerle tirildi i karton ereve. * Ayakkab lar n alt n temizlemek iin kap nlerine konulan k l, plstik vb. den yap lm yz t rt kl silecek. * Yer silmekte kullan lan, zel olarak yap lm bir sopa ve ona geirilmi bezden olu an temizlik arac .

paspas yapmak * paspaslamak. paspas * Paspasla yerleri silen kimse. paspas l k * Paspas n n i i. paspaslama * Paspaslamak i i. paspaslamak * Paspas ile yerleri silmek. paspaslanma * Paspaslanmak i i veya durumu. paspaslanmak * Paspaslamak i ine konu olmak. paspaslatma * Paspaslatmak i i. paspaslatmak * Paspas yapt rmak. pass z * Pas olmayan. pasta * ine kat lm trl maddelerle zel bir tat verilmi , f r nda veya ba ka bir yolla pi irilerek haz rlanm bir tr hamur tatl s . pasta * Giysilerde diki li k vr m.

pasta kal b * inde pasta hamurunun pi irildi i de i ik ekillerdeki kal p. pastac * Pasta (I) yapan veya satan kimse. * Pastahane.

pastac l k * Pasta yapma veya satma i i. pastahane * iinde pasta sat lan, oturularak veya ayakta pasta yenilen yer, pastac . pastahaneci

* Pasta yapan veya satan (kimse). pastahanecilik * Pastahanecinin i i veya mesle i. pastal pastal pastav * Ttn yapra dizisi. * zerinde pasta bulunan. * uha kuma n n sar ld top.

pastav makinesi * Kuma toplar n n st ste katlanarak y lmas n yapan alet. pastavla pazarl k * Toptan pazarl k. pastel * Resim yapmakta kullan lan renkli boya kalemi. * Byle kalemlerle yap lan resim. * Soluk renk. * Tuz, emen, k rm z biber kar m n n et zerine srlerek gne te veya iste kurutulmas yoluyla yap lan

past rma yiyecek.

past rma ayaz * Past rma yaz . past rma yaz * Gzn sonundaki s cak gnler. past rmac * Past rma yapan veya satan kimse. * Past rma sat lan yer. past rmac l k * Past rma yapma veya satma i i. past rmal * inde past rma bulunan (yemek). past rmal yumurta * ine kavrulmu past rma ve yumurta konularak haz rlanan bir tr yemek. past rmal k * Past rma yapmaya elveri li. past rmas n karmak * bir kimseyi iyice dvmek, h rpalamak, pestilini karmak. pastil * A zda eritilmek iin yap lm ekerli il tableti. pastis pasti * Anason kokulu bir tr alkoll iki. * Ba ka sanat lar n eserlerini taklit yoluyla meydana getirilen sanat eseri.

* Bir ekoln zelliklerine gre meydana getirilmi eser. pasti i * Pasti yazar . pastoral * K r hayat n ve trelerini anlatan.

pastoral oyun * Ki ileri kad n ve erkek obanlar olan tiyatro eseri. pastrizasyon * St, bira, meyve suyu gibi maddelerin mikroplar n ldrmek iin zel aletlerde s t larak birdenbire so utulmak yoluyla uygulanan i lem. pastrize * zel aletlerde 750 C ye kadar s t larak birdenbire so utulmak yoluyla, iindeki mikroplar ldrlm olan (st, bira vb.). pastrize etmek * (st vb. iin) mikroplardan ar nm duruma getirmek. pastra * Bir tr iskambil oyunu, pi ti. pa a * Osmanl mparatorlu u zaman nda yksek sivil memurlara ve albaydan stn rtbede bulunan askerlere verilen unvan. * Cumhuriyet dneminde general. * Uslu, a rba l . pa a a ac * Kerestesi a k sar , ye ilimsi renkte, iri gzenekli, genellikle kaplama olarak kullan lan de erli bir mobilya a ac . pa a ay * ok a k ve l k ay. pa a gibi ya amak * bolluk iinde ya amak, bey gibi ya amak. pa a kap s * Hkmet kona . pa a olmak * fazlaca iki imi olmak. pa a pa a * Uslu uslu, gzel gzel. pa ababa * Pa al k yapm byk baba. pa aad r * Begonyagillerden, kalp biimindeki yapraklar n n alt k rm z mt rak, st koyu ye il, gvdesi srnc ve etli bir ss bitkisi (Begonia feasti). pa al pa al k * Pa a san n alan byk devlet adamlar n n yak n hizmetinde bulunan gedikli a a. * Pa a unvan veya pa a olma durumu.

* Bir pa an n ynetimindeki blge. pa azade * Pa a o lu. * Rahat na d kn, gsteri i seven. pa mak * Bkz. ba mak. pa mak * Bkz. ba mak . pat pat pat * Birle ikgillerden, kas mpat na benzeyen bir iek. * Bu iek biiminde elmas i ne. pat diye * birdenbire, ans z n. pat krem pat kt pat pat pat sat * Zaman zaman, ara s ra, tek tk. pata * Oyunda yenen ve yenilen olmamas , berabere kalma. * Pata krem. * Sopa gibi bir eyle veya elle st ste vurmay belirtmek iin kullan l r. * El veya yass bir eyle birok kez vurmay anlat r. * Yass , bas k. * Yass bir eyle vurulunca kan ses.

pata akmak * askerce selm vermek. pata gelmek * k t oyunlar nda berabere kalmak. * de mek, raz olmak. pata krem * Yz ve boyundaki bozukluklar ve przleri gideren pudra ile fondten kar m bir madde. pata olmak * rakibine gre stnlk kazanmak. patadak patak * Birdenbire, anden. * Dayak, ktek.

pataklama * Pataklamak i i.

pataklamak * Rastgele vurarak dvmek. pataklanma * Pataklanmak i i. pataklanmak * Dvlmek. patalya patates * Her iki kre i bir ki i taraf ndan ekilen, birden ifteye kadar sava gemisi sandal . * Patl cangillerden, yapraklar ve srgnleri ac bir bitki (Solanum tuberosum). * Bu bitkinin toprak alt nda olu an, ni astaca zengin, yenebilen yumrular .

patates bce i * Patates ve patl cangillere dadanan sar ve k z l renkli bcek. patates orbas * Ha lan p rendelenmi patates, sala, tereya , nane ve k rm z biber kar m n n pi irilmesiyle yap lan bir orba tr. patates kftesi * Ha lanm ve rendelenmi patates, bayat ekmek ii, rendelenmi ka ar peyniri, yumurta, maydanoz, tuz ve biber kar m n n kfte biiminde f r nda pi irilmesiyle yap lan bir yemek tr. patates peronosporas * Patatesin srgnlerine ve yapraklar na dadanan, yumrular n rten peronospora. patates presi * Ha lanm ve ezilmi patatesi st, ya ve et suyu ile kar t rarak elde edilen yiyecek. patates salatas * Ha lanm ve f nd k bykl nde do ranm patateslere, so an, nane, reyhan kar m n n eklenmesinden sonra ya , limon suyu, tuz ve baharatla haz rlanan bir salata tr. patates sufle * Yumurta ak ile sar s rp larak ve patates ezmesi kar t r larak kabar ncaya kadar pi irilen yemek. patatesli * inde patates olan, patatesle yap lm .

patavats z * Szlerinin nereye varaca n d nmeden sayg s zca konu an, davran lar na dikkat etmeyen. patavats zca * Patavats z (bir biimde). patavats zl k * Patavats zca davran . paten * Buz stnde kaymak iin kullan lan, o unlukla taban na, dar uzun bir elik tak l ayakkab . * Bu ayakkab n n dz yerlerde kaymakta kullan lan tekerlekli tr. * Buz pateni yapan veya patenle kayan kimse. * Bir bulu un veya o bulu u uygulama alan nda kullanma hakk n n bir kimseye ait oldu unu gsteren belge. * Uyrukluk belgesi.

patenci patent

* Gemilere ayr ld klar liman n sa l k durumu iin verilen belge. * Bir durum veya bir i i yaln zca kendi yetkisi alt nda grme. patent damgas * Alt n, gm gibi maddelerin alt na vurulan ve oran n belirten damga. patent hakk * malt izni. patentinin alt na almak * egemenli i alt na almak. patetik * Dokunakl , etkili.

pat r ktr * Genellikle yrme, d me, dklme gibi hareketlerin grltl, gl bir biimde, acele ile yap ld n veya ortaya kt n anlat r. pat r pat r * Genellikle yrme, d me, dklme gibi hareketler olurken gl, grltl ses kt n anlat r. pat rdama * Pat rdamak i i. pat rdamak * Pat rt l ses karmak. pat rdatma * Pat rdatmak i i veya durumu. pat rdatmak * Pat rt l ses kartmak. pat rt * Herhangi bir biimde kar lan veya ayaklar yere kuvvetle basarak yrme sonucu kan grlt. * Grltl al ma, arbede. pat rt karmak * kavgaya sebep olmak, kavga karmak. pat rt kopmak * kavga kmak, karga al k olmak. pat rt l * Pat rt s olan.

pat rt s z * Pat rt s olmayan. pat rt ya (veya grltye) vermek * tel ve kar kl a yol amak. pat rt ya pabu b rakmamak * nemli bir tehlike yaratmayaca n bildi i k k rtmalara, y ld rmalara ald rmay p bildi ini yapmak. pati * (kedi, kpek iin) n ayak. * Kk ocuk aya . * Alt yumu ak veya ince deriden, genellikle stten ba l kk ocuk ayakkab s .

patik

patika patinaj

* Kei yolu, r.

* Patenle kayma i i. * Yolun kaygan olmas dolay s yla tekerlekler dnmeksizin bir ta t n kaymas veya tekerleklerin dnmesine ra men ta t n ilerleyememesi. patinaj yapmak * tekerlek iin, yap ma eksikli i sebebiyle ilerlemeksizin ayn noktada dnmek. patinaj zinciri * Patinaj nlemek iin tekerle e tak lan zincir. patis patiska * o u pamuktan dokunmu s k ve dzgn bez. * Bu bezden yap lm . patlak * Patlayarak a lm , y rt k, yar k. * Patlam yer. * Bkz. galon. patlak gz * D ar ya do ru biraz f rlam gz. * Gzleri iri ve d ar f rlam kimse. patlak vermek * gizli kalmas istenen veya beklenmedik bir olay, ans z n ortaya kmak. patlaka * Patlak gibi, patla a benzer. patlama * Patlamak i i. * Birdenbire geli me. * "sabret, sakin ol" anlam nda yat t r c bir sz. * (nesneler iin) bas nc n etkisiyle ve o unlukla byk ses kararak da lmak, infilak etmek. * Y rt l p a lmak. * Genellikle i bas nc n artmas yznden bir ey yar lmak. * Grnr duruma gelmek, ortaya kmak, ye ermek. * Ans z n, tehlikeli ve grltl bir ey ba gstermek. * ok s k lmak, s k nt ve sab rs zl n belli etmek. * Zorlu tepki gstermek. * Ans z n bir grlt duyulmak. * Herhangi bir durum veya bir de erin yitirilmesine yol amak, mal olmak. * Patiskan n k salt lm ekli.

patlama patlamak

patlamal * Hava etkisiyle benzinin, petroln, alkoln h zl yanmas sonucu beslenen (motor). patlanga * Kam veya a a dal ndan yap l p tabanca gibi ses veren pistonlu ocuk oyunca . * Yere vurulmak yoluyla patlat larak e lenilen bir e it enlik fi e i.

patlang * Patlanga. patlatma * Patlatmak i i.

patlatmak * Patlamak i ine yol amak. * Bir silh veya patlay c bir maddeyi ate lemek. * Bir insan n sabr n tketmek, bir kimseyi nispet vererek k zd rmak. * Tokat atmak. patlay c * Patlama zelli i olan (madde). patlay c nsz * Ci erlerden gelen havan n, a zdaki tam kapal engellere arparak patlamas ile olu an nsz, patlamal nsz: b, p, d, t, c, , k, g. patlay patl can * Patl cangillerden, kal n sapl , uzunca yaprakl otsu bitki (Solanum melongena). * Bu bitkinin mor renkli, uzunca veya toparlak rn. patl can bre i * Hafif pi irilmi ve boylamas na iki veya e blnm maydanoz, domates, yumurta ve k yma kar m n n eklenmesi ve f r nda pi irilmesiyle yap lan bir yemek tr. patl can inciri * ncirin iri ve mor bir tr. patl can kebap * F nd k bykl nde do ranm kemiksiz koyun etinin domates, patl can, so an kar m yla birlikte k s k ate te pi irilmesinden sonra karabiber, yenibahar ve tuzla kar t r l p orta s cakl ktaki f r nda pi irilmesiyle yap lan bir yemek tr. patl can k zartmas * Kabu u soyulduktan sonra ince dilimlenmi patl can n k zarm s v ya da yap lan k zartmas . patl can oturtmas * Dilimlenmi ve k zart lm patl can n zerine kavrulmu k yma, domates ve sebze eklenerek pi irilen yemek. patl can salatas * Kzlenip soyulmu ve ince k y lm patl canlara sar msak, domates, ye il biber, maydanoz kar m n n eklenmesiyle haz rlanan bir salata tr. patl cangiller * ki eneklilerden, rnek bitkisi patl can olan, iine domates, biber, patates, ttn gibi birok bitkileri alan familya. patl can * Patl can renginde olan. * Patlamak i i veya biimi.

patl canl * Patl canla yap lm . patojen * Hastal k olu turan.

patolog patoloji patolojik

* zellikle patoloji ile u ra an doktor. * Hastal klar bilimi. * Patoloji ile ilgili.

patpat

* Kk yumru ekilde i kin, Do u Anadolu'da yeti en bir bitki.

patriarkal * Ataerkil. patrik * Ortodoks ve Do u kiliselerinin ba kanlar na verilen ad.

patrikhane * Patri in grev yeri. patriklik * Patrik olma durumu. * Patri in grevi veya makam . * Bir ticaret veya sanayi kurumunun sahibi, ba , i vereni. * Bir kurulu ta, bir i yerinde makam bak m ndan yetkili kimse. * Sz geen paral kimse. * Kuma n biilmesine yarayan, bir giysi rne indeki paralar n biimine gre kesilmi k t, kal p. patron karmak * patronlar izili oldu u modelden kopya yolu ile bir k da geirip kesmek. patrona patronaj * Osmanl devletinde tmamirale yak n bir deniz subayl unvan .

patron

patron

* Ceza evinden serbest b rak lan sulunun toplum ya ant s na yeniden uyabilmesini sa lamak amac yla yap lan yard m al mas . * Ynetim, gzetim. patronca patroncu * Patron gibi, patrona yak r bir biimde (davranmak). * rne e gre lp bierek ilk patronu karan nitelikli i i.

patronculuk * Patroncunun yapt i . patronluk * Patron olma durumu. * Patron olmaya elveri li k t vb. pattadak pattadan * Ans z n, beklenmedik (bir biimde veya anda). * Pattadak.

pavk rma * Pavk rmak i i veya durumu. pavk rmak * (tilki veya akal) Ulumak. * Ate , alev alev yanmak; alev, bir yere do ru ynelmek. * ok fkelenmek. pavurya pavyon * Bir cins iri yenge. * Bir kurulu un, bir kurumun, bir bahe iindeki yap lar ndan her biri. * Geceleri a k, ikili e lence yeri.

pavyoncu * Pavyon i leten kimse. pavyonculuk * Pavyon i letme i i. pay * Birden fazla ki i aras nda bl lm bir btnden, bu ki ilerin her birine d en blm, hisse. * E it blm. * Baya kesirlerden birinin e it paralardan ka tane al nd n gsteren say : paydan n stne yaz larak yat k bir izgi ile ondan ayr l r. pay b rakmak * kesme, bime, yapma s ras nda, bir eyde daha sonra kullan lmak iin fazlal k b rakmak. * bir ili kide fazla samim olmamak, mesafe b rakmak. pay bimek * durumu bir ki i veya bir eyin durumu ile kar la t r p yarg ya varmak. pay karmak * bir olay veya durumdan gereken tecrbeyi kazanmak, tutulacak yolu belirlemek. pay etmek * bl mek, le mek. pay vermek * hisse vermek, bl mede bulunan paralardan ay rmak. * (kk by e) kar l k vermek, sayg s zca davranmak. payam payan * Badem. * Son, sonu, nihayet.

payan olmamak * sevin, zevk vb. iin s n rs zl belirtir. payanda * Yerinden oynam bir eyin d memesi iin konulan e ik veya dz destek, dayak. * Madd ve manev destek. payanda vurmak * payandalamak. payandalama

* Payandalamak i i. payandalamak * Bir yeri veya eyi payandalarla sa lamla t rmak. payandalar zmek * ayr lmak, kamak, uzakla mak. payandal * Payandas olan. payans z * Sonu olmayan.

payans z olmak * sonsuz, bitmez tkenmez olmak. payans zl k * Sonsuzluk. payda * Baya kesirlerde birimin ka e it paraya blnm oldu unu gsteren say , mahre; payda, pay n alt na yaz larak yat k bir izgi ile ondan ayr l r. payda * Bir ortakl k veya mal zerinde pay olan kimse, hissedr.

payda l * Birden fazla payda n mal olan, payl , hisseli. payda l k * Payda olma durumu, i tirak. paydos * i veya al may geici olarak b rakma. * Herhangi bir i i b rakt rmak iin sylenir.

paydos borusu * Paydos zaman n n geldi ini bildiren boru sesi. paydos borusu almak * i i b rakma zaman gelmek. paydos demek * yap lagelen bir i ten vazgemek. paydos etmek * i i durdurmak, al may b rakmak. paydos vakti * i b rakma zaman . paye * Rtbe, derece a ama.

paye vermek * de er, nem vermek. payelendirme * Payelendirmek i i veya durumu. payelendirmek

* Paye vermek, belli bir payeye ula t rmak. payen * Bkz. pagan. payet * Giysi vb. i lemek iin kullan lan kk, p r lt l pul.

pay na d mek * bl mede hisse ayr lmak, belirli bir blm verilmek. pay n almak * kendine ayr lan almak. * azarlanmak, paylanmak. payidar * Kal ml , kal c , sabit.

payidar olmak * kalmak, yok olmamak, ya amak. payitaht paylama * Ba ehir, ba kent. * Paylamak i i, azarlama, tekdir, tevbih.

paylamak * Birine kusurundan tr sert szler sylemek, azarlamak. paylanma * Paylanmak i i. paylanmak * Paylanmak i i yap lmak. payla lma * Payla lmak i i. payla lmak * Payla mak i i yap lmak. payla ma * Payla mak i i. payla mak * Aralar nda bl mek, pay etmek, le mek. * Kat lmak. payla t rma * Payla t rmak i i. payla t rmak * Herkese kendi pay na d eni ald rmak veya vermek. paylatma * Paylatmak i i veya durumu.

paylatmak * Birinin, ba kas n paylamas na sebep olmak. payl

* Hisseli, hissedarlar olan. payplayn * Boru hatt , boru yolu. payreks paytak * S cakl a dayan kl bir trl cam. * arp k, e ri bacakl , satran oyununda piyade ta .

paytak ad m * ki yana sallanarak yrme. paytak paytak * ki yana sallanarak. paytaka * Biraz paytak, paytak gibi, payta a benzer.

paytakl k * Paytak olma durumu. payton paytoncu * Faytoncu. pazar * Sat c lar n belirli gnlerde mallar n satmak iin sergiledikleri belirli geici yer. * Belli bir eyin sat ld yer. * Haftan n birinci gn, cumartesi ile pazartesi aras olan gn. * Al m sat m, al veri . * Fayton.

pazar kay * stanbul'da e ya ta yan byk kay k. pazar kay gibi * ok yklenmi ta tlar iin sylenir. pazar ola! * sat c lara "sat n bol olsun!" anlam nda sylenen bir iyi dilek sz. pazar yeri * Pazar kurulan yer. * Yabanc bir lkenin mallar n satma olana n sa lad lke. pazar yerine dnmek * kalabal kla mak. pazara karmak * sat l a karmak. pazarba * Pazar yneten, ona dzen veren kimse. pazarc * De i ik gnlerde kurulan pazarlarda mal satan kimse.

pazarc l k * Pazarc n n i i.

pazarlama * Pazarlamak i i. * Bir rnn, bir mal n, bir hizmetin sat n geli tirmek amac yla tan tmay , paketlemeyi, sat elemanlar n n yeti mesini, piyasa ihtiyalar n tespit etme ve kar lamay ieren etkinliklerin btn. pazarlamac * Pazarlama i i ile u ra an grevli, pazarlama uzman . pazarlamac l k * Pazarlamac n n i i. pazarlamak * Mal satacak uygun piyasa bulmak. pazarlanma * Pazarlanmak i i veya durumu. pazarlanmak * Sat a sunulmak. pazarla ma * Pazarla mak i i veya durumu. pazarla mak * Bir fiyat zerinde anla mak, pazarl k etmek. pazarl a giri mek * pazarl k yapmaya ba lamak. pazarl pi irmek * pazarl kta uyu ma sa layacak duruma gelmek. pazarl k * Bir al veri te taraflar n kendileri iin en elveri li fiyat kar s ndakine kabul ettirmek amac yla yapt klar gr me. * zellikle pazar gnleri giyilen k, gsteri li giysi. * Baz kolayl klar elde etmek veya daha iyi bir zme varmak amac yla yap lan gr me. pazarl k etmek * bir eyin fiyat zerinde kar l kl eki mek. * bir konuda anla mak iin gr me yapmak. pazarl k * Pazarl k yapmay seven kimse. pazarl kl * Pazarl a ba l . pazarl kl * sinsi. pazarl kl al veri * Pazarla mak suretiyle yap lan al m sat m. pazarl ks z * Pazarl k yap lmadan. pazartesi * Haftan n ikinci gn, pazar ile sal aras olan gn. pazen

* Dokumas kal n, s k ve yumu ak, bir tr pamuklu bez. paz varcicla). paz * Kolun omuz ile dirsek aras ndaki blmnde bulunan, i kince kas kitlesi. paz * Bir ekmeklik hamur topa , beze. * Ispanakgillerden yapraklar sebze olarak kullan lan bir bitki, yaban pancar , yaban spanak (Beta vulgaris

paz kemi i * Bkz. kol kemi i. paz bent * Belli bir amala kola geirilen enli ku ak, kolak.

paz bentli * Paz bendi olan veya paz bent takan. paz l paz s z pazval pazvant * Osmanl imparatorlu unda Rumeli'de gece bekilerine verilen ad. Pb Pd pe pe * Rus mimarsinde odalar s tmak iin yap lan f r n tarz ocak. pee * Eskiden lkemizde, bu gn baz lkelerde kad nlar n sokakta yzlerine rttkleri ince siyah rt, nikap. * Bir eyi gizlemek iin zerine ekilen rt. * Maske, s r, giz. * Y ld z resimlerinin al nd plnlar n yzeyinde grlen hafif karart . * Peelemek i i. * Kur un'un k saltmas . * Paladyum'un k saltmas . * P harfinin ad . * Paz s olan. * Paz s olmayan. * Kundurac lar n al rken kunduray dizleri zerinde tutmak iin kulland klar kay .

peeleme

peelemek * Bir eyi rtmek, gizlemek. * Uzaktan seilmesin diye bir eyin zerine a a dal , al gibi eyler rtmek, alalamak, kamufle etmek. peelenme * Peelenmek i i veya durumu. peelenmek

* Peelemek i i yap lmak. peeli * Yzn rtmek iin pee takm olan. Peenek * VIII-XI. yzy llar aras nda Trkistan'da, Gneydo u Avrupa ve Balkanlarda ya am olan bir Trk kavmi.

Peeneke * Peenek Trkesi. peesiz peete * Yemek yerken sofra rtsn veya giysiyi korumak, a z kurulamak iin kullan lan ince, kk k t veya kuma paras . pei * Zar yerine yedi tane kk deniz hayvan kabu u at larak bunlar n a k taraflar n n ste veya alta gelmelerine gre ta ilerleterek oynanan bir oyun. * Bir tr k t oyunu. pedagog pedagoji * E itim bilimi. pedagojik * Pedagoji veya e itimle ilgili olan, e itimsel. pedal pedavra * Bir makinede, bir arata ayak yard m yla dnmeyi veya hareketi sa layan dzen, ayakl k. * Kknar ve ldin a alar ndan elde edilen, at rts olarak kullan lan ince tahta. * E itimci, terbiyeci. * Pee takmam olan.

pedavra gibi (veya pedavras km ) * kaburga kemikleri say lacak kadar zay f insanlar iin sylenir. peder pederane * Baba. * Babaya yak r biimde.

peder ah * Soyda, temel olarak babay alan ve ailede ocuklar baba soyuna mal eden topluluk durumu, ataerkil. peder ahlik * Peder ah olma durumu, ataerki. pediatri pediatrik pedikr * ocuk hastal klar ile ilgili hekimlik dal . * ocuk hastal klar ile ilgili. * Deriye batm t rnaklar dzeltmek, nas rlar yumu atmak veya karmak gibi i lerle u ra ma, ayak bak m .

pedikrc * Pedikr yapan kimse. pedikrclk * Pedikrcnn i i. pedodonti * Di hekimli inde ocuk di lerinin tedavisine a rl k veren uzmanl k alan . pedolog pedoloji pedoloji * Toprak bilimci. * ocuk bilimi. * Toprak bilimi.

pedometre * Ad msayar. peganit pegmatit pehlivan * Hidratl do al alminyum fosfat. * Ba l ca kuvars, feldspat ve Moskof cam ndan olu an, a k renkli bir tr magma ta . * Gre i. * Boylu poslu ve gl kimse.

pehlivan duas * Ya l gre te gre e ba lamadan nce cazg r taraf ndan sylenilen uyakl szler. pehlivan yak s * Keskin yak . pehlivanane * Pehlivane yak r biimde, pehlivanca, yi ite. pehlivanl k * Pehlivan olma durumu. * Gre ilik. * Gllk. pehpeh * Be enme, a ma anlat r.

pehpehleme * Pehpehlemek i i. pehpehlemek * Pohpohlamak. pejmrde * Eski psk, y rt k. * Da n k, peri an. pejmrdelik * Pejmrde olma durumu. pejoratif

* Kmseyici, a a lay c , ktleyici, yerici, yermeli. pek * Sert, kat . * Sa lam, dayan kl . * Gereken, beklenen veya al lm olandan ok. * H zl olarak. pek ba l * nat . pek canl * Dayan kl . pek ok * Yeterinden fazla, bir hayli. pek doku * Selloz eperleri de i ik kal nl kta hcrelerden olu an, dallar n dik durmas n sa layan doku. pek gzl * Y lmaz, yrekli, gz pek. pek pek * Olsa olsa, en stn olarak.

pek sylemek * k r c ve sert konu mak. pek yrekli * Ac mas olmayan, yreksiz, merhametsiz. pek yzl * Kar s ndakilerin k r laca n bildi i hlde duygular n veya isteklerini sylemekten ekinmeyen. * Utanmas olmayan, s k lmaz. pekl * Benzerlerinden a a olmayan. * "Dedi in gibi olsun", "yle kabul edelim" anlam nda genellikle bir itiraz cmlesinden nce getirilir. * Kar durum al naca n anlatan cmlelerin ba na getirilir. * ok iyi. * stekle, iyice. pekent peki * Kolayca geit vermeyen, a lmas ok g do al engel. * Verilen buyruk veya sylenen szn onayland n , kabul edildi ini anlat r. * tiraz cmlelerine "pekl, madem yle" anlam nda kullan l r.

peke

Pekin rde i * in kkenli zellikle Amerika'da ya ayan bir tr rdek. peki me * Peki mek i i.

peki mek * Sertle mek, kat la mak. * S k mak, t kanmak. * Glenmek, artmak, o almak, kuvvetlenmek.

peki tirme * Peki tirmek i i. peki tirme nls * Peki tirmeli kelimelerde kavram glendirmek iin treyen nl: Yap-a-yaln z, ep-e-evre, gp-e-gndz gibi. peki tirmek * Sertle mek, kat la t rmak. * Sa lamla t rmak, tahkim etmek. * Glendirmek. peki tirmeli * Peki tirilmi olan. peki tirmeli isim * Peki tirmeli kelime biiminde kurulmu isim. peki tirmeli kelime * Trkede o u kez s fat n, bazen de ismin ilk hecesindeki nlnn, ba taki nszle birlikte, -p, -m-, -r-, -snszlerinden biriyle veya nlyle ba layan bir ismin veya s fat n yaln z -p- nszyle kapat lmas yla ortaya kan hecenin, ayn s fat n veya ismin ba na eklenmesiyle kurulan kelime. peki tirmeli zne * Kendi kendisi dn l zamirle kuvvetlendirilmi zne. peki tirmeli s fat * Peki tirmeli kelime biiminde kurulmu s fat. peki tirmeli zarf * Peki tirmeli kelime biiminde kurulmu zarf. pekitme pekitmek * Pekitmek i i, tekit. * G vermek, glendirmek, tekit etmek. * Daha nce istenip de yerine getirilmemi bir i iin yeniden resm bir yaz yazmak, tekit etmek. * retimde, rencinin de erlendirilmesinde kullan lan en yksek ba ar derecesi. * Pekle mek i i.

pekiyi pekle me

pekle mek * Sertle mek, kat la mak. * Glenmek, sa lamla mak. pekle tirme * Pekle tirmek i i. pekle tirmek * Pekle mesine yol amak, pekle mek i ini yapt rmak. * Glenmesini sa lamak. peklik * Pek olma durumu. * D k n n kat l yznden byk abdest bozamama veya glkle bozma durumu, ink baz, kab z. * Sa laml k, dayan kl l k, diren.

peklik ekmek * (srekli olarak) glkle byk abdest bozmak. pekmez * Genellikle zm, dut gibi meyvelerin kaynat larak koyula t r lm suyu.

pekmez helvas * Eritilen tereya nda unun hafife kavrulmas ndan sonra pekmezle kar t r lmas yla yap lan ve cevizle sunulan bir tatl tr. pekmez kaynatmak * pekmez yapmak. pekmez kp * Pekmez kaynat l rken kazan n zerinde olu an tatl kpk. pekmez topra * zm ras n kestirmek iin kullan lan, kil ile kar k kireli toprak, marn. pekmezci * Pekmez yapan veya satan kimse. pekmezcilik * Pekmez yapmak veya satmak i i. pekmezkefi * Kula ile doru aras nda bir at donu. pekmezkp * A k kahverengi. pekmezli * Pekmezi olan veya iinde pekmez bulunan. * Tad fazla olan, ok tatl .

pekmezlik * Pekmez yapmak iin ayr lm . * Pekmez yapmaya elveri li. * Ky evlerinin yan nda pekmez yapmak iin kullan lan, araphane ve oca bulunan zel bina veya blme. peksimet pektin * Pi irildikten sonra dilimler hlinde kesilerek s ile kurutulmu , uzun sre dayanabilen ekmek. * Bitki dokular nda bulunan renksiz, amort, metil grubundan madde. * Gze zar n n peltemsi kabu u. * zellikle bitki hcrelerinin orta lmelinde bulunan byk molekll karbohidrat kar m madde. * G se ait. * G se veya akci er hastal klar na ait, g s hastal klar na ili kin. * Irmaklarda i leyen, bir e it alt dz kay k. * Bkz. belemir. * Panter. pelerin

pektoral

peleme pelemir peleng

* Omuzlardan a a dklen, geni , kolsuz bir e it stlk, harmani. pelesenk * Trl bitkilerden kar lan kokulu bir reine. * Pelesenk a ac ndan elde edilen de erli kereste. pelesenk a ac * K z ldeniz'in Afrika ve Asya k y lar nda yeti en ve k n yapraklar n dkmeyen, de erli kerestesi kahverengi, mor veya esmer, hatta vi ne r olabilen, do ramac l kta kullan lan bir a a. (Commiphora opobalsamum). pelikan * Pelikangillerden, pembeye alan beyaz tyl, kanatlar gri renkli, alt gagas nda deriden bir kesesi olan iri ku (Pelecanus onocrotalus). pelikangiller * Omurgal hayvanlar n ku lar s n f n n, leyleksiler tak m n n bir alt familyas . pelikans lar * Baz s n fland rmalara gre, pelikangiller, karabatakgiller ve smskgiller familyalar n iine alan bir tak m. pelikl pelin * Bo film, film eridi.

* Birle ikgillerden, yapraklar nda ve teki blmlerinde ok ac , t rl bir madde bulunan, hekimlikte kullan lan ok y ll k ve otsu bir bitki, pelin otu, ac pelin, akpelin (Artemisia absinthium). pelit pelte * Me e a ac n n meyvesi, palamut.

* Ni asta, eker ve su kar m n n pi irilerek so utulmas yla yap lan bir tr tatl . * Bu k vamda olan madde. * Koloidal bir kat iine bir s v n n i lemesinden sonra, ya bu s v ya dald r lan koloidin do rudan do ruya i mesiyle ya da s cakta haz rlanan olduka konsantre zeltinin so ultularak k vamla mas yla olu an esnek madde. * Denizanas . pelte gibi * ok gev ek. * ok yorgun. peltek * Dilini di lerinin aras na al r gibi konu an ve bu yzden s, z gibi sesleri kusurlu syleyen. * (konu ma iin) Tutuk, titrek bir biimde. peltek di nsz * Dil ucunun, n di lerin aras na girmesiyle olu an nsz. peltekle me * Peltekle mek i i. peltekle mek * Peltek duruma gelmek. pelteklik * Peltek olma durumu, peltek konu ma.

peltelenme * Peltelenmek i i veya durumu. peltelenmek

* Pelte k vam nda olmak. peltele me * Peltele mek. * Bitkisel hcre zarlar ndaki sellozun de i mesi ve jeltin k vam n almas . peltele mek * Pelte k vam n almak. * ok yorulmak. * Donukla mak, yumu amak, a rla mak. pelr pel * Bir yz uzun tyl, yumu ak ve parlak, kadifeye benzer bir kuma tr. pembe * Beyazla biraz k rm z n n kar mas ndan olu an a k renk. * Bu renkte olan. * Daktiloda yaz y o altmak iin kullan lan ince k t.

pembe gemre * Bir e it zm. pembe grmek * ok iyimser olmak, her eyi iyimser bir gzle grmek. pembekurt * Pamuk ve bamya tarlalar nda zarara yol aan k rm z ms t rt l. pembele me * Pembele mek i i. pembele mek * Pembe bir renk almak. pembele tirme * Pembele tirmek i i. pembele tirmek * Pembe bir duruma getirmek. pembelik * Pembe olma durumu veya pembe yer. pembemsi * Rengi pembeye yak n olan, pembeye alan. pembezar * Genellikle gmlek yap m nda kullan lan bir tr ince ve yumu ak bez. * Bu bezden yap lan. pena penalt * Telli sazlar almaya yarayan ve kemik, boynuz gibi eylerden yap lan alma arac , m zrap, alg .

* Futbolda ceza olarak topun yaln z kalecinin korudu u kaleye ortadan ve tam kar dan on iki ad m uzakl ktaki noktadan utlanmas . penalt alan * Futbolda ceza alan iinde penalt n n kullan lmas .

penalt at * Futbolda ceza alan iinde penalt n n kullan lmas . penalt noktas * Penalt at n n yap ld nokta. pencere * Yap lar ve ula m aralar n (tren, vapur gibi) ayd nlatmak, havaland rmak amac yla yap lan, ereve, cam, panjur, perde gibi eklentilerle daha kullan l bir duruma getirilen a kl k. pencere amak * yeni bir gr a s kazand rmak. pencere ete i * Pencere ile d eme aras ndaki blm. pencere kanad * Sabit veya mente e yard m yla a l p kapanan pencere eleman . pencereli pencik * Asker yeti tirilmek iin sava tutsaklar ndan be te bir oran nda ayr lan acemi o lan adaylar na verilen ad. * Bir klenin kime ait oldu unu gsteren sat senedi, klelik k d . pencd * Tavla oyununda zarlar n st yznn birinin be li, brnn ikili gelmesi. pencse * Tavla oyununda zarlar n st yznn birinin be li, brnn l gelmesi. * Penceresi olan.

pencyek * Tavla oyununda zarlar n st yznn birinin be li, brnn birli gelmesi. pene * Y rt c hayvanlar n n ayaklar n n parmaklar yla t rnaklar . * Etkisinden kurtulmak olanaks z, etkisi ok olan g. * Ayakkab n n taban ndaki ksele. * El.

pene atmak * (y rt c hayvan) n ayaklar yla sald rmak, vurmak. * gcne gvenerek bir eyi elde etmeye al mak. pene pene * Geni e ve s k lekeler durumunda, yer yer k rm z (yanak). pene peneye gelmek * k yas ya, ldrrcesine dv mek. pene vurmak * penelemek. * ayakkab ya pene ekmek. peneleme * Penelemek i i. penelemek * Penesiyle kapmak, yakalamak, pene vurmak. * Ayakkab ya pene vurmak.

penelenme * Penelenmek i i. penelenmek * Penelenmek i ine konu olmak veya penelemek i i yap lmak. penele me * Penele mek i i. penele mek * Pene peneye gelmek, kavga etmek, dv mek. * ok u ra mak, mcadele etmek. peneletme * Penelemek i ini yapt rmak. peneletmek * Penelemek i ini yapt rmak. peneli * Penesi olan. * Pene vurulmu (ayakkab ). * Gl. * Sata kan.

penesine d mek * yakalanmak. penesiz pengh penik * Gmrk idaresince belirli bir vergi kar l nda kle sahibine verilen sahiplik hakk n gsterir senet. pendname * t kitab . peneplen penes peng * kinci Dnya Sava sonuna kadar kullan lan Macar para birimi. penguen * Penguengillerden, Gney Kutbunda ya ayan, s rt kara, g s ak, iyi yzen, deniz hayvanlar yla beslenen k sa kanatl deniz ku u (Aptenodytes patagonica). penguengiller * Omurgal hayvanlardan, ku lar s n f n n penguenler tak m n n bir familyas . penguenler * Penguengiller familyas n iine alan tak m. peni * Sterlinin yzde biri de erindeki para birimi. * Erozyon etkisiyle olu mu , yumu ak engebeli yeryz paras , yontuk dz. * Ss olarak kullan lan, ziynet alt n taklidi, sar tenekeden pul. * Penesi olmayan. * Klsik Trk mzi inde rast ve bayat dizilerinden olu an birle ik makam.

penis penisilin pens

* Erkeklik organ . * Metabolizma rnlerinden elde edilen antibiyotik. * Pense.

pense

* e itli biim ve byklkte ma a veya k ska. * Giysilerde baz yerlerden ieriye do ru daralt larak dikilmi blm. * Forml C5H12 olan doymu hidrokarbon.

pentan

pentatlon * Eski Yunan'da ko u, uzun atlama, cirit atma, disk atma ve gre i kapsayan atletizm yar mas . * Modern pentatlonda be spor dal n (uzun atlama, m zrak atma, 200 m ko usu, disk atma, 1500 m ko usu) kapsayan atletizm yar mas . penuar penye pepe * Bir tr sabahl k. * Dokumac l kta zel arala apresi yap lm olan (kuma ).

* Dudak sesleriyle ba layan kelimelerin ilk seslerini glkle syleyen ve birka kez tekrarlad ktan sonra arkas n getirebilen tutuk dilli. pepeleme * Pepelemek i i. pepelemek * Pepe gibi konu mak. pepelik pepeme * Pepe olma durumu. * Pepe.

pepemelik * Pepelik, rekket. pepsin * Mide mukozas n n salg lad albminli besinleri peptona eviren enzim. pepton * Vcuta zmlenebilecek duruma gelmi albminli besin.

perakende * Dzenli olmayan, ayr ayr , da n k, peri an. * Mallar n teker teker veya birka para durumunda azar azar sat lmas na dayanan (sat biimi), toptan kar t . * Bu biimde al nan veya sat lan. perakendeci * Mal n perakende olarak satan tccar. perakendecilik

* Perakende olarak yap lan al veri . perem * Ba lar n t ra edenlerin tepede b rakt klar sa tutam . * Yele. * Kkul. peremli perin * ki veya daha ok levhay birbirine ba lamak iin geirilen ivinin, ezilerek ba durumuna getirilen ucu. perin tabancas * Levha olarak retilmi paralar birbirine st ste koyarak birle tirmek, kayna t rmak iin kullan lan el leti. perinleme * Perinlemek i i. perinlemek * Bir ba nt y perinle tutturmak. * ki veya daha ok paray , kar l kl blmlerini birbiri zerinde ezerek birle tirmek. * Sa lamla t rmak, glendirmek. perinleni * Perinlenmek i i veya biimi. perinlenme * Perinlenmek i i. perinlenmek * Perinlenmek i ine konu olmak. perinle me * Perinle mek i i. perinle mek * (arkada l k, dostluk ili kileri iin) ok glenmek, peki mek, sa lamla mak. perinle tirme * Perinle tirmek i i veya durumu. perinle tirmek * Perinli duruma getirmek, perinle meyi sa lamak, sa lamla t rmak. perinleyi * Perinlemek i i veya biimi. perinli perinsiz perdah * Parlatma, parlakl k verme. * Sakal t ra ndan sonra k l k ynnn tersine yap lan ikinci t ra . perdah ekmek * sakal bir daha ve k l k n n ters ynnde olmak zere t ra etmek. perdah vurmak (veya etmek) * Perin yap larak sa lamla t r lm . * Perin yap lmam olan. * Peremi, kkl olan.

* parlatmak. perdah * Baz parlat c maddelerle cil yapan kimse. * Birini as ls z szlerle kand rmaya al an kimse. perdah l k * Perdah n n i i. perdahlama * Perdahlamak i i. perdahlamak * Parlatmak. * Birini as ls z szlerle kand rmaya al mak. * Svmek, kfretmek. perdahlanma * Perdahlanmak i i. perdahlanmak * Parlat lmak. perdahl * Parlat lm , perdah edilmi . perdahs z * Parlat lmam , perdah olmayan. perde * Gr , engellemek veya bir eyi gizlemek iin bir a kl n nne gerilen rt. * zerine bir cismin grnts yans t lan saydam olmayan yzey. * ki yeri birbirinden ay ran blme. * Do ruyu grmeye engel olan ey. * Katarakt, ak su, ak basma. * Bir sahne eserinin byk blmlerinin her biri. * Bir mzik paras n olu turan seslerden her birinin kal nl k veya incelik derecesi. * Bu ses derecelerini sa lamak iin alg larda bulunup parmaklarla bas lan yer. * (ses iin) Pes perde. * Kaz, rdek, mart gibi hayvanlar n parmaklar n birbirine biti tiren zar. * Utanma duygusu.

perde arkas * Bir eyin grnrde olmayan gizli yan . perde arkas nda (veya arkas ndan) * olay ynetenin kendisi oldu unu belli etmeyerek, gizliden gizliye. perde ayakl lar * (eski s n fland rmalara gre) Kaz, rdek, mart gibi suda yzen ve parmaklar aras nda perde bulunan ku lar tak m . perde ekmek * (bir eyin nnde) perde germek. * gzlemek, rtmek. perde inmek * gzde katarakt olmak. * gizlemek, rtmek. perde kurmak * Karagz oyununa ba lamak.

perde perde * Yava yava , azar azar. perdeci * Perde satan veya diken kimse. * Sahne perdelerini a p kapamakla grevli kimse. * Osmanl larda yksek makaml kimselerin kap lar nda bekleyen ve girmeye izni olanlar ieri alan grevli, perdedar. perdecilik * Perdecinin i i. perdedar * Perdeci.

perdeleme * Perdelemek i i. * Bir oyuncunun rakip oyunculardan birinin topu almas na engel olma amac yla nnde bulunmak i i. perdelemek * Bir eyin nne perde ekmek, perde ile rtmek. * Bir durumun, bir olay n anla lmas na engel olmak, gizlemek. * Basketbolda rakibin nne geerek top almas n engellemek. perdelenme * Perdelenmek i i. * Syleyi te sesin de i ik bir perdeden kmas . perdelenmek * Perdelemek i ine konu olmak. perdelerini amak * tiyatro yeni mevsimde temsillerine ba lamak. perdeli * Perdesi olan veya perde ile rtl bulunan. * Duvakl . * Perde sa lamak iin parmaklarla bas lacak yerleri olan (alg ).

perdeli pilv * Tavuk eti, badem ii, pirin, ku zm, un ve yumurta kullanarak haz rlanan bir pilv tr. perdelik * Perde yapmaya elveri li kuma . * Perdeden olu an.

perdesi s yr k * Bkz. perdesi y rt k. perdesi y rt k * Utanmaz, arlanmaz. perdesiz * Perdesi olmayan. * Utanmaz, hays z.

perdesizlik * Perdesi olmama durumu. * Utanmazl k, hays zl k. pereme

* Gondola benzeyen bir kay k. peremeci * Pereme kullanan veya yapan kimse. peren perende * lker y ld z . * Havada ark gibi dnerek at lan takla.

perende atamamak * herhangi bir konuda birinden a a , beceriksiz olmak. * oyun evirememek, aldatamamak. perende atmak * havada ark gibi dnerek takla atmak. perese * Duvarc lar n do rultu bulmakta kulland klar akul ipi. * Durum, derece, kerte. peresesine getirmek * tam s ras n , uygun zaman n bulmak, biimine getirmek. pereseye almak * bir i i d nmek, gz nne almak. perestij etmek * sevmek. peresti * Tap nma, taparcas na sevme.

peresti kr * Taparcas na seven, tap nan. perforaj * Delme.

performans * Ba ar m, takat s n r . pergament k d * Slfrik asitli i lem ile srekli doku olu turularak, yzey sertli i artt r lm ve organik s v lar n genellikle belirli kat ya lar n, s v ya lar n ve gres ya n n k da nfuz etmesine kar yksek derecede dayan kl l k kazand r lm k t. pergel * Yay veya ember izmekte ve lmekte kullan lan ara.

pergel hareketi * Pergele zg ve pergel ynnde hareket etme. pergelleme * Pergellemek i i. pergellemek * Pergelle lmek. pergelleri amak * uzun ad mlarla yrmek.

pergola perhiz

* Kaz klar n ve belli kal nl ktaki dikmelerin zerine bindirilmi bir tr demir veya ah ap ardak.

* Sa l korumak, dzeltmek veya fazla para harcamamak amac yla uygulanan beslenme dzeni, imsak, riyazet, diyet, rejim. * Hristiyanlar n ve Yahudilerin belli gnlerde et, ya gibi baz yiyecekleri yemeden tuttuklar oru. perhiz yapmak (veya etmek) * sa l korumak veya dzeltmek amac yla az veya zel bir beslenme dzeni uygulamak. perhizkr * Perhiz yapan, perhize uyan. perhizkrl k * Perhizkr olma durumu. perhizli * Perhiz yapan (kimse). perhizsiz peri * Perhiz yapmayan (kimse). * Do ast gleri oldu una inan lan, hayal d varl k. * ok gzel, al ml , becerikli kad n.

peri bacas * Kolayca a nabilen ta ve kayalardan olu mu , sivri kule veya piramit grn l yer biimi. peri gibi * ok gzel.

peri hastal * Sara ve isteri gibi baz hastal klar. peri masal * Kahramanlar n perilerin olu turdu u bir tr masal. peri masas * Dik ta lar n stne yerle mi , masa biimindeki yass kaya. peri oyunu * Ola anst unsurlara ve byye a rl k veren bir tr sahne eseri. peri piramidi * Bir ta y n ile bunun alt nda kalm topraktan olu an, piramit biiminde tmsek. pericik * Kilit dili. * Peri hastal . * Olivin. * Olivin ve piroksenden olu mu magma ta . * Kalbin zerini saran zar.

peridot peridotit perikart

perileri ba da mak * uyu up anla mak, y ld zlar bar mak. perili * Kt ruhlar bulundu una inan lan, tekin olmayan (yer).

peripatetizm * Gezimcilik. perisi ho lanmamak * yak nl k duymamak, s namamak. periskop * Denizalt larda, tanklarda, siperlerde kullan lan, gzlemcinin gzn evirmeksizin evreyi ara t rmas n sa layan optik ara. peri an * Da n k olma durumu, da n k, dzensiz, karmakar k. * Ac nacak durumda olan, zavall .

peri an etmek * da tmak, dzenini bozmak. * ac nacak duruma getirmek. peri an olmak * da lmak, dzeni bozulmak. * ac nanacak duruma gelmek. peri anl k * Peri an olma durumu. peri anl k vermek * peri an duruma getirmek, peri an etmek. periton * Kar n zar . peritonit * Kar n zar iltihab .

periyodik * Belli aral klarla tekrarlanan, sreli. * Sreli yay n. periyot * Dnem. * Devir. * Tatl su levre i (Perca fluviatilis).

perki perlit

* Erimi sodyum potasyum alminyum silikattan ibaret olan cam gibi bir volkanik kayadan kabart larak pudra hline getirilmi bulunan, yem maddelerinin preslenmesinde yard mc madde veya kekle meyi nleyici bir madde. * Feldspat cinsinden suyu az ve eridi i zaman inciye benzeyen taneleri olan yanarda kaynakl cam, inci ta . * Bkz. inci ta . perlitli * znde perlit bulunduran. perlon

* lk olarak Almanya'da yap lan sentetik dokuma ipli i. * Bu iplikle dokunmu kuma . perlon f ra * Boya i lerinde kullan lan perlondan yap lm f ra. permanant * Salar n uzun sre dalgal kalmas n sa lamak iin uygulanan i lem. permanganat * Mikrop ldrc olarak kullan lan, suda eriyi i menek e renginde bulunan potasyum permanganat n k sa ad . permee permi * Yedek olarak kullan lan ince halat. * Yaz l izin belgesi. * zellikle d ticarete ili kin olarak devlete verilen izin. * Devlet Demir Yollar nda paso.

permiyen * Birinci a n alt nc ve sonuncu dnemi ve bu dnemde olu mu (yer katmanlar ). peroksit peron * Birle iminde normal oksitlerden daha ok oksijen bulunan oksitlerin genel ad . * Tren istasyonlar nda tren yolu boyunca uzanan, inilip binilen, ykseke d eme.

peronospora * Patates, pancar, asma ve daha ba ka bitkilerde mildiyu hastal na yol aan mikroskobik mantar. persenk personel * Konu urken gereksiz tekrarlanan sz. * Bir hizmet veya kurulu un grevlileri, bir i yerinde al anlar n tm. * Devlet ve di er kamu kurulu lar nda al an, etkinli e e itli grevleriyle kat lan gerek ki iler.

perspektif * E ya ve nesnelerin uzaktan grn . * Nesneleri bir yzey zerine grldkleri gibi izme sanat . per embe * Haftan n be inci gn, ar amba ile cuma aras olan gn. per embenin geli i ar ambadan bellidir * bir i in sonunun nas l olaca imdiki gidi inden belli olur. pertavs z * Byte. peruk peruka * Bkz. peruka. * Takma sa.

perukac * Peruka yapan, haz rlayan veya satan kimse.

perukac l k * Perukac n n i i veya mesle i. perukr Perulu * Peru halk ndan olan kimse. perva pervane * ekinme, sak nma, korku. * Berber.

* Geceleri k evresinde dnen kk kelebek. * Dnd nde bir mekanizmay i leten bir eksene dikey olarak ba lanm , iki veya ikiden ok kanattan yap lm alet. * Seluklularda ve lhanl larda has, zeamet, t mar ile ilgili olarak verilen ferman. pervane bal * Ay bal . pervane gibi * srekli dnen eyleri nitelendirmek iin kullan l r. * bir kimsenin yan ndan hi ayr lmayan kimseler iin kullan l r. pervane kesilmek * sayg duydu u bir ki iye hizmet edebilmek iin devaml etraf nda olmak, didinip durmak. * her iste i yapmak iin evrede drt dnmek. * dnp durmak. pervane olmak * byk bir ba l l kla yan ndan ayr lmamak. pervaneci * Seluklu divan nda bulunan, arazi defterlerine bakan grevli. pervaneli * Pervanesi olan.

pervanesiz * Pervanesi olmayan. pervas olmamak * korkmamak, ekinmemek. pervas z * ekinmez, sak nmaz, korkusuz.

pervas zca * Pervas z (bir biimde), ekinmeden, sak nmadan. pervas zl k * ekinmezlik, sak nmazl k, korkusuzluk. pervaz * Kap , pencere gibi yerlerin kenarlar na geirilen ensiz para. * Giysilerin yaka, kol, etek gibi yerlerine veya kuma tan yap lm di er e yalar n kenarlar na geirilmi , dar, uzun para. * Cilt kapa n n i taraf na konulan deri paras . * Uu . pervaz etmek

* umak. pervin * lker y ld z . pes pes * Yenilgiyi kabul etti ini belirtmek iin veya birinin sa k nl k veren davran lar na kar l k olarak kullan l r. * Hafif, yava sesle sylenen.

pes demek * kar s ndakinin kendisinden daha stn oldu unu kabul etmek, boyun e mek. pes etmek * yenilgiyi kabul etmek, pes demek. * yenilece ini anlay p s rt n n yere gelmesini istemeyen pehlivan, yenildi ini kabul anlam na ya "pes ediyorum" demek, ya da hasm n n kispetine eliyle vurarak i aret vermek. * birinin a r kurnazl kar s nda ancak bu kadar olur inanc na varmak. pes perdeden (konu mak) * alak ve kal n (sesle). * alttan alarak, yumu ak bir dil kullanarak. pesek peseta pesimist * Ktmser, karamsar, bedbin, optimist kar t . pesimizm * Ktmserlik, karamsarl k, bedbinlik. pesle me * Pesle mek i i. * Di kiri, di pas . * spanyol para birimi.

pesle mek * (ses iin) Hafif, yava duruma gelmek. peso * Birok Gney Amerika devletinde kullan lan para birimi. pespaye * Alak, soysuz, a a l k.

pespayelik * Alakl k, soysuzluk. pespembe * ok pembe. pest * Pes (II). pestenkerani * Sama, de ersiz, nemsiz, uydurma. pestil * nce yufka biiminde kurutulmu meyve ezmesi.

* ok yorgun, gsz. * Hasta. * Tavan ile kmr damar aras nda yer alan ince, yumu ak killi tabaka. pestil gibi * k m ldayamayacak kadar gsz, bitkin. pestile evirmek * ok yormak. pestili kmak * ok yorulmak. pestilini karmak * ok yormak. * ok dvmek. pestille me * Pestille mek i i veya durumu. pestille mek * Pestil durumuna gelmek. * Yorgun duruma gelmek. pess pe pe * Baz giysilerin bol olmas iin yanlar na eklenen kuma paras . pe pe e * Birbiri ard ndan, arka arkaya. * inde ya yak lan toprak kandil. * Arka.

pe i pe ine * Arka arkaya. pe i s ra pe in * Bir al veri te, al veri yapl d anda, al nan eyin tesliminden nce veya teslimiyle birlikte denen, veresiye kar t . * al madan verilen (cret, ayl k). * Daha nce, nceden. * Tutar n, cretin nceden denmesi art . pe in cevap * Sonradan sylenecek bir eyi nceden bildirme. pe in fikir * n yarg , n d nce. pe in hkm * n yarg . pe in pazarl k * Sonradan olaca hat ra gelen eyler zerinde nceden konu up anla ma. pe in pe in * Arkas ndan, ard ndan, ard s ra.

* nceden benimsenmi olarak. pe in piyasa * Pe in sat a ba l al veri dzeni. pe in sat * Bedeli pe in denerek yap lan sat . pe in yarg * Bkz. n yarg . pe inat * Pe in olarak verilen para, avans.

pe inats z * Pe in para almadan. pe inci pe inde pe inde * Mal pe in para ile satan veya sat n alan (kimse). * ok istenilen eyi belirtir. * Srekli izinde, takibinde.

pe inde (veya pe inden) ko mak * elde etmek iin u ra mak. pe inde dola mak (veya gezmek) * bir amala birisini izlemek. pe inde gitmek * bir kimseyi izlemek. pe inde gitmek * bir kimseyi izlemek. * d nce ve gr lerini benimsemek. pe inden srklemek * birinin veya biroklar n n arkas ndan gelmesini sa lamak. pe inden yrmek * birinin arkas nadan yrmek, gitmek. * bir kimseye her konuda uymak. pe ine d mek (veya gitmek) * arkas ndan gitmek, izlemek. * bir iste in gerekle mesini sa lamaya al mak. pe ine tak lmak * ard ndan gitmek. pe ine tak lmak * arkas ndan gitmek, hi ayr lmamak. pe ine takmak * yan nda gtrmek. pe inen * Pe in olarak, nceden.

pe ini b rakmak (veya b rakmamak) * bir kimseyi veya eyi izlemekten vazgemek (veya vazgememek). pe ke * Arma an.

pe ke ekmek * ba kas n n mal n birine ba lamak; verilmemesi gereken bir eyi uygunsuz bir amala veya yersiz olarak birine vermek. pe kir * (genellikle pamuk ipli inden dokunmu ) Havlu. * Yemek yerken kullan lan, el kurulanan, byk mendil biiminde pamuk veya keten bez, peete. pe kirci * Pe kir dokuyan veya satan kimse. pe kircilik * Pe kircinin i i. pe li * Pe (II) eklenerek geni letilmi (giysi).

pe melba * eftalili, kremal bir e it dondurma. pe rev * Klsik Trk mzi inde, fasl n giri taksiminden sonra ilk al nan drt haneli ve drt teslimli para. * Gre e tutu madan nce pehlivanlar n ellerini birbirine ve uyluklar na vurarak ve hafife s rayarak yapt klar gsteri. * Halk hikyelerinde, trklerin okunup al n s ras nda trk aralar na kat lan mani trnden kk trkler. pe revlenme * Pe revlenmek i i. pe revlenmek * Gre e tutu madan nce pehlivanlar, ellerini birbirine ve uyluklar na vurarak, hafife s rayarak gsteri yapmak. pe tahta * masas gibi kullan lan ekmece. * Sarraflar n zerinde para sayd klar tahta.

pe tamal ku anmak * bir zanatta ustal k kazanmak. pe temal * Hamamda rtnmek ve kurulanmak iin kullan lan ince dokuma. * yaparken bele ba lanan uzun, geni dokuma. * Ba a rtlen dokuma.

pe temalc * Pe tamal, futa, havlu gibi eyler dokuyan veya satan kimse. pe temalc l k * Pe tamalc n n i i. pe temall * Pe temal olan. pe temall k

* lek bir dkkn kiralamak isteyenin o dkkn i letene verdi i para. pe temals z * Pe tamal olmayan. Pe tuca pet i e petek * Afgan kabilelerinin kulland dil. * Naylondan yap lm iecek kab .

* Ar lar n yumurtalar n b rakmak ve bal depo etmek iin yapt , dzgn alt gen a zl bal mumu yuvac klar toplulu u. * Bu yuvac klar toplulu unun bal olmayan . * Bal ktan yap lan ve dikine duran sand k biimindeki tah l ambar . * Ar kovan . * Minarelerde klh ile erefe aras ndaki blm. * Is tma tesisat nda s da t m n , iinden s cak su geerek sa layan dilim, radyatr. petek dokuma * zerinde kk petek motifleri bulunan pamuklu dokuma. petek gz * Eklem bacakl hayvanlarda grlen, birok grme hcresinden olu an gz tr. petek gvesi * Ar kovanlar nda peteklere zarar veren iki asala n ad . petografi * Ta bilimi.

petrifikasyon * Ta hline dn me. petrokimya * Petrolden organik kimyasal rnler elde etmede kullan lan sanayi dal . petrokimyac * Petrokimya dal nda uzmanla m kimse. petrol * Yo unlu u 0,8'den 0,95'e kadar de i ebilen, hidrokarbrlerden olu mu , kendisine zg kokusu olan, koyu renkli, ar t lmam , do al yan c mineral ya , yer ya . petrol lmbas * inde petrol rnleri yak larak ayd nlatmay sa layan ara. * Gaz yakan ayd nlatma arac . petrol mavisi * Koyu mavi renk. petrolc * Petrol arama, bulma i iyle u ra an kimse. * Petrol ve trevlerini al p satan kimse. * Yer biliminde kayalar n olu um mekanizmalar n inceleyen uzmanl k alan . * Patl cangillerden, e itli renkte iekler aan, kokulu bir ss bitkisi (Petunia).

petroloji petunya

pey

* Bir szle mede taraflardan birinin brne i ten caymayaca n belirtmek amac yla nceden verdi i gvence paras . pey akesi * Szle me yap l rken, taraflar n ba land klar n gstermek amac yla birinin di erine verdi i para, kaparo. pey srmek * art rma ile sat lan bir ey iin nce bir miktar para vermek veya nermek. * rekabet etmek. peyda * Belli, a k.

peyda etmek * karmak, olu turmak, ortaya karmak, edinmek. peyda olmak * kmak, ortaya kmak, olu mak. peydahlama * Peydahlamak i i. peydahlamak * Genellikle istenmeyen veya yolsuz grlen eyler edinmek. * Grnmek, ortaya kmak. peydahlanma * Peydahlanmak i i. peydahlanmak * kmak, olu mak, ortaya kmak, peyda olmak. peyderpey * Azar azar, blm blm, yava yava . peygamber * Tanr 'n n buyruklar n bildiren, haber getiren kimse, yalva, eli, resul, nebi. * Hazreti Muhammed. peygamber a ac * Yaban kimyongillerden, Antil Adalar nda ve Venezuela'da yeti en, 10-15 m ykseklikte, k n yapraklar n dkmeyen, reinesinden gayakol kar lan bir a a (Guaiacum of cicinale). peygamber bal * Bkz. dlger bal . peygamber ie i * Mavi kantaron, belemir (Centaurea cyanus). peygamber dikeni * \343 deve dikeni. peygamber zm * Bir e it tatl , iri zm. peygamberane * Peygambere yara r biimde. peygamberdevesi * S cak ve l man lkelerde ya ayan, genellikle ye il renkte ve ortalama 5 cm boyunda, dz kanatl , ok obur bcek (Mantis religiosa).

peygamberlik * Peygamber olma durumu, yalval k. peygamberkz * Ahmak, budala. peygambervari * Peygamberce, peygamber gibi. peyk * Uydu. * Bir ba kas na ba ml l olan. peyke * Genellikle eski kahvelerde ve evlerde bulunan, duvara biti ik alak, tahta sedir, kerevet. peyklik peyleme * Peyk olma durumu, uyduluk. * Peylemek i i.

peylemek * Para vererek bir eyi nceden kendine ay rtmak. peylenme * Peylenmek i i. peylenmek * Peylemek i i yap lmak. peynir * Peynir mayas ile kat la t r larak stten yap lan ve birok tr olan besin.

peynir a ac * Ebe gmecigillerden, tropikal blgelerde yeti en, kozalar nda k sa lifli pamuk bulunan a a (Bombax criodendron). peynir di i * Bazen ileri ya ta kan di lerden her biri, kuzu di i. peynir ekmek gibi * ok kolay biimde, abucac k. * ok revata, ok tutulan, be enilen. peynir helvas * Rendelenmi ya l ve tuzsuz beyaz peynire, yumurta kar t rd ktan sonra un, ya ve eker eklenmesi ve k s k ate te pi irilmesiyle yap lan bir tatl tr. peynir ekeri * A zda kolayca eriyen, donuk beyaz bir tr eker. peynir tatl s * Tuzsuz taze peynir ve irmikle yap lan bir e it tatl . peynirci * Peynir yapan veya satan kimse.

peynircilik * Peynircinin i i.

peynirhane * Peynir yap lan yer. peynirle me * Peynirle mek i i. peynirle mek * (st iin) Kesilmek, peynir durumuna gelmek. peynirli * ine peynir konulmu .

peynirli brek * Maydanoz ve peynirin kar m n n yufkalar aras na serilmesiyle yap lan brek tr. peynirli pide * Mayalanm ve ya ile yumurta kar t rarak haz rlanm hamura peynir, maydanoz, yumurta eklenmesiyle haz rlanan bir pide tr. peynirsiz peyrev * (ba kas n n) zinden giden, izleyen, izleyici. peyzaj * K r resmi. * ine peynir konulmam , peyniri olmayan.

pezevenk * Erkeklere yasa d yollardan kad n bularak paral birle melere arac l k eden kimse. pezevenklik * Pezevengin yapt i . * Yolsuz davran . pezo pH * Bir s v n n asit veya bazl k derecesi, sertlik derecesi. p ht * Koyula arak yar kat duruma gelmi s v . * Peso.

p ht lanma * P ht lanmak i i. p ht lanmak * inde p ht lar olmak. p ht la ma * S v durumdan p ht durumuna geme, p ht la mak i i. p ht la mak * P ht durumuna gelmek. p ht la t rma * P ht la t rmak i i. p ht la t rmak * P ht durumuna getirmek.

p l p rt * Eski e ya. * (hafifseme amac yla) E ya. p l y p rt y (veya p l p rt y ) toplamak * gitmek zere eski pskleriyle birlikte btn e yalar n toplamak. p ll m p ll m * Khne ve eskimi olmay anlat r. p ll m p ll m olmak * khnele mek. p nar * Yerden kaynayarak kan su, kaynak. * Bu suyun kt yer, kaynak, memba. * (r sesi uzat larak sylenir) Ku kanatlar n n kard sesi anlat r. * Bir yerden ka p gitme d ncesini anlat r. * Genellikle ku kanad n n kard sesi and r r sesleri anlatmak iin kullan l r.

p r

p r p r

p r p r etmek * ( k iin) yan p snmek. p rasa * Zambakgillerden, sap ndan yararlan lan, ok y ll k bir k sebzesi (Allium porrum).

p rasa b y kl * Uzun, gr b y kl . p razvana * K l , b ak gibi sapl eylerin sap iinde kalan blm. p r l p r l * ok parlak, ok kl . * ok temiz, tertemiz. * ok yeni. * Kusursuz, eksi i olmayan, tam. p r ldak * I k a p kapamak yoluyla i aretler vererek anla may sa layan ara. p r ldak * P r ldak kullanmas n bilen ve bu i te al an kimse. p r ldama * P r ldamak i i. p r ldamak * I k samak, ldamak. p r lt * P r ldayan eyin kard k. p r lt l * P r lt s olan, parlak. * Ssl, zentili.

p rlak

* Do an, atmaca gibi y rt c ku lar yakalamada a rtkan olarak kullan lan, avc larca bir kafes iinde av yerine b rak lan ku . p rlama p rlamak * (ku iin) Herhangi bir eyden rkp umak. * (insan iin) Hemen uzakla mak, bulundu u yerden ko arak uzakla mak. p rlang * Ses kararak dnen topa. p rlanmak * (yavru ku ) Umaya abalamak. p rlanta * Birok faetas olacak biimde yontulmu foyas z parlak elmas. * zerinde p rlanta olan. * P rlamak durumu veya biimi.

p rlanta gibi * ok iyi nitelikleri olan, de erli, saf, temiz. p rlantal * P rlantas olan. p rnal * K n yapraklar n dkmeyen bir tr me e al s (Quercus ilex). p rnal kmr * al dan yap lan, kaliteli, iyi kmr. p rnall k p rp p rp r * Yenieri salma erlerinin giydikleri k rm z uhadan yap lm cbbe, pirpiri. * Bir tr Bizans alt n . * Uar , hovarda. p rp rlama * P rp rlamak i i veya durumu. p rp rlamak * Yan p snmek. p rp rlanma * P rp rlanmak i i veya durumu. p rp rlanmak * P rp rlanmak i ine konu olmak. p rp t * Eski psk, de ersiz, i e yaramayan. * El tezgh nda dokunmu kaba ynl. * Pehlivanlar n gre te kispet yerine giydikleri, kal n bezden yap lm veya kei k l ndan rlm don. * P tp t i i ile u ra an kimse. * P rnal al l . * Y lan sokmas na kar il oldu una inan lan bir tr ta , y lan ta .

p rp t

p rt

* De ersiz ey, e ya. * Ufak tefek ev e yas . * Basma ve ketenden yatak, yorgan yz, giysilik kuma . * Bkz. y rt k p rt k.

p rt k p rtlak

* P rtlam , d ar f rlam , patlak. * Kolayca kabu undan d ar kabilen. * P rtlamak i i veya durumu.

p rtlama

p rtlamak * Bulundu u yerden kay p d ar kmak. p s r k p s r ka * P s r k gibi, p s r a yara r biimde. p s r kla ma * P s r kla mak i i. p s r kla mak * P s r k olmak, p s r k duruma gelmek. p s r kl k p smak * Bkz. pusmak. p p lama * P p lamak i i. p p lamak * Bebe i kucakta yava yava sallayarak uyutmaya al mak. p t * Isl kl ses. * P s r k olma durumu veya p s r ka davran . * Tutuk, snepe, a r ekingen, yreksiz ve beceriksiz.

p t demek * rahats z edici bir sz sylemek. p t p t p t * ok kk bir nesnenin, su damlas n n yere veya herhangi bir ey zerine d mesiyle kan hafif ses. * P t sesi kararak.

p t p t atmak * korku ve heyecan gibi bir sebeple kalbi fazla arpmak. p t r p t r * Hafif ses kararak s k ve dzgn bir ekilde. p t rdama

* P t rdamak i i. p t rdamak * P t rt karmak, p t rt etmek. p t rdatma * P t rdatmak i i. p t rdatmak * P t rt karmas na yol amak. p t rt * ok hafif pat rt , hafif grlt.

p t rt etmek * ok hafif grlt kmas na yol amak. p trak * Dikenli tohumlar hayvanlar n k llar na ve insanlar n giysilerine tak lan bir y ll k ve otsu bir bitki (Xantium spinosum). * ok taneli, s k. p trak gibi * a a ve dal zerinde ok say da meyve bulundu unu belirtir. * ok say da, tanecikli. p yr m p yr m * ok eskimi , ok y pranm . pi say s * ember evresinin uzunlu unun ap n n uzunlu una blnmesi ile elde edilen sabit say (3,1416). pianta pi * Ayakkab n n alt kenar . * Anas ile babas aras nda evlilik ba olmadan dnyaya gelen ocuk. * Terbiyesiz, ars z ocuk. * Her eyin k , asl na benzemeyeni. * Bir ana bitkinin evresinde yeniden beliren srgn ve filizler.

pi etmek * yapay m derken bozmak, kmaza sokmak. * tad n ka rmak, tats z bir durum yaratmak. * bo geirmek, bo a harcamak. pi kurusu * Soysuz ve yaramaz ocuk. pi olmak * tad bozulmak. * bo a gitmek. pi sinek pile me * Bir tr olta i nesi. * Pile mek i i.

pile mek * Yozla p bozulmak.

pilik

* Pi olma durumu. * Kalle e yap lan kt davran . * Palamut bal n n iri bir tr.

piuta pide

* Mayal hamurdan yap lan, gere inde zerine yumurta, k yma, peynir, past rma vb.konarak pi irilen, ekmek yerini tutan, ince, yayvan yiyecek. pide gibi pideci * Pide yapan veya satan kimse. pidecilik pideli pigme pigment * Canl bir organizman n olu turdu u, ona zel bir renk veren kimyasal madde. pijama pik pik pik * Bkz. maa. pik boru pikaj pikajc * Kal n demir veya dkme boru. * Bilgisayarda dizilen yaz lar milimetrik kartona yap t r p dzenleme i i. * Pikaj yapan kimse. * Ceket ve pantolondan olu an yatak giysisi. * Dkme demir, font. * Geminin k taraf ndaki bayrak serenine a lan gen biimindeki yelken. * Pidecinin i i veya mesle i. * Pidesi olan, pideyle yap lan. * Boy ortalamas 150 cm alt nda olan Afrika kkenli bir zenci toplulu un bireyi. * yamyass .

pikajc l k * Pikajc n n yapt i . pikap * Elektrikle veya pille al an, plk dinlemekte kullan lan ara. * Kk kamyon, kamyonet. * Kabartmal pamuklu kuma . * Bu kuma tan yap lan. * Bu kuma tan yap lan yatak rts.

pike

pike pike

* (uak) Yksekten, hedef zerine byk bir a ile inme; yksekten hedefin zerine dik olarak sald rma.

* yi ayr lamama sebebiyle un veya irmik ierisinde kalm olan, gzle grlebilen, iri ve koyu renkli kepek vb. parac k. pike yapmak * uak dik biimde inmek. * bilrdoda, masaya dikey durumda tutulmu isteka ile topa vurmak. piket piknik * K rda yenen yemek. piknik alan * Piknik yapmaya elveri li geni ve ye il alan. piknik tip * Orta boylu, i manca, geni ve yumu ak yzl, kal nca boyunlu, yukar do ru daralan i kin g sl ve iri gbekli kimse. piknik tp * Piknikte yemek s tmak veya pi irmek iin kullan lan kk btan gaz tr. piknik yapmak * k rda yemek yemek. pikniki * Piknik yapmay seven kimse. piknometre * zgl a rl lmeye yarayan alet. piko pikocu * Makinede yap lan bir tr antika. * Piko yapan kimse veya piko yap lan yer. * ki, veya drt ki i aras nda ve 32 k tla oynanan bir tr iskambil oyunu.

pikoculuk * Pikocunun i i veya mesle i. pikoya vermek * piko yap lmas iin baz rt, ar af, ama r vb. ni pikocuya gtrmek. pikrik asit * Nitrik asidin anilin, ipek, yn vb. maddelere etkimesiyle elde edilen asit OH-C6H2(NO2)3. pil pilki * ine so an, sar msak, maydanoz ve havu gibi eyler kat larak zeytinya yla pi irilen ve so uk olarak servisi yap lan yemek. * Aptal, ahmak. pilv * Genellikle pirinten veya bulgurdan yap lan bir yemek. * Kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine eviren ara.

pilv yiyen ka n yan nda (veya belinde) ta r * bir eyden yararlanmak isteyen ki i, bunun iin gereken arac eli alt nda bulundurmal d r. pilvdan dnenin ka k r ls n * yararl bir eyi elde etmek iin sonuna kadar u ra laca n , direnilece ini anlatmak iin kullan l r. pilvl k * Pilv yapmaya elveri li. pili pili gibi piling pilli * Pili olan, pille al an. pilot * Bir hava ta t n kullanmak ve ynetmekle grevli kimse. * Deneme niteli inde olan. * Tavu un k ; erginle memi tavuk veya horoz. * gen, diri, gzel ve al ml (k z). * Cildin l hcrelerden ar nd r lmas n sa layan, kan dola m n h zland ran bir krem tr.

pilot blge * Tar m, t p, endstri, e itim gibi herhangi bir al ma alan nda, devletin ve halk n ortak al mas yla kalk nma hareketini kolayla t rmak ve rnek olmak iin ayr lm blge. pilot kabini * Pilot k k. pilot k k * Uaklar n n taraf nda pilot ile uu teknisyeninin bulundu u ua n ynetildi i zel blm, kokpit. pilotaj pilotluk * Pilotun grevi. pim * ie geen veya birbiri zerine gelen paralar tutturmaya yarayan bir tr tahta veya metal ivi. * Mobilyalardaki cam raflar ta mak iin yan tablalara yerle tirilen kapsllerin iine tak lan silindirik, yass ve L biimli raf ta ma aleti. pimpirik * ok ya l ve gsz (kimse). * Harap, bozuk, virane. pinekleme * Pineklemek i i. pineklemek * Uyuklamak, uyuklar gibi hareketsiz oturmak. * Bir yerde hibir i yapmadan oturmak. pinel pines * Rzgr n esti i yn gstermek iin direk apkalar n n stne konulan yelkovan biimindeki ara. * Yumu akalardan, midye biiminde, ondan daha byk kavk l bir deniz hayvan (Pinna nobilis). * Bir hava ta t n ynetme.

pingpong * Masa topu, masa tenisi. pinhan pinpon pinti * A r derecede cimri, k sm k. pintile me * Pintile mek i i. pintile mek * Pinti duruma gelmek. pintilik pipet * S v lar , solukla iine ekip kaptan kaba aktarmaya yarayan cam boru. pipi * (ocuk dilinde) Erkeklik organ . * Pinti olma durumu veya pintice davran , hisset. * Gizli, sakl , gizlenmi . * Ya l , km .

pipiriklenme * Pipiriklenmek i i veya durumu. pipiriklenmek * Kuruntulu, vesveseli bir duruma d mek. pipo * Ucundaki lle iine ttn konulan ve yak larak duman ekilen k sa, ubuk biimideki ttn ime arac . pir * Ya l , koca, ihtiyar. * Bir tarikat veya sanat n ilk kurucusu. * Herhangi bir konuda, bir meslekte tecrbe kazanm , eskimi kimse. * Adamak ll , iyice.

pir a k na * kar l k gzetmeden veya kar l k grmeden tam inanla, gerek bir sevgi ile. pir ol! * "ok ya a, var ol" anlam nda aka yollu bir be enme sz. piramidal * "ok ya a, var ol" anlam nda aka yollu bir be enme sz. piramit * Tepeleri ortak bir noktada birle en, tabanlar da herhangi bir okgenin birer kenar olan birtak m genlerden olu mu cisim, ehram. * M s r firavunlar n n mezarlar na verilen ad. * Gsteri jimnastiklerinde, jimnastikilerin, aral veya aras z olarak birbirlerinin omuzlar nda, dizlerinde olu turduklar gsteri li ve dzenli biimler. piramitik * Eski M s r piramitlerinde ve dikilita lar nda tepelik olarak yer alan kk piramit.

piramitli piramitsi pire

* Piramit biiminde olan. * Piramide benzeyen veya piramidi and ran.

* Pirelerden, insan n ve baz hayvanlar n kan n emerek ya ayan, iyi s rad iin kolay yakalanamayan, kk asalak bcek (Pulex). pire gibi * evik, ok hareketli, yerinde duramayan. pire iin (veya pireye k z p) yorgan yakmak * nemsiz bir durum kar s nda k zarak kendisine daha byk zarar verecek davran ta bulunmak. pire otu * Yakla k 25-50 cm ykseklikte, paral yaprakl , otsu bir bitki (Tanacetum coccineum).

pirekapan * Pire otu. pirekate in * A ac n kimyasal yntemle boyanmas nda, ilk boya gereci olarak kullan lan renksiz, billrsu cisim. pirek ran * Pireyi yok etmeye ve ldrmeye yarayan il.

pirelendirme * Pirelendirmek i i. pirelendirmek * Ku kuland rmak, i killendirmek, phelendirmek, huyland rmak. pirelenme * Pirelenmek i i. pirelenmek * zerinde pire olmak. * Pirelerini ay klamak. * killenmek, huylanmak. pireler * nsanlarla hayvanlarda d asala olarak ya ayan, a z yap lar sokup emmeye elveri li, birok familyaya ayr lan kanatl lar tak m . pireli * Pire bulunan. * Her eyden bir anlam karan, ku kulu, i killi, vesveseli. pireyi deve yapmak * nemsiz bir olay bytmek. pireyi gznden vurmak * keskin bir ni anc olmak. pirifan pirina * htiyar (kimse).

* Zeytinin, s k ld ktan sonra ya bak m ndan zenginli ini yitirmeyen, gbre veya hayvan yemi olarak kullan lan kspesi.

pirince giderken evdeki bulgurdan olmak * byk bir kazan arkas ndan ko arken eldekini de ka rmak. pirinci (ok) su kald rmamak (veya gtrmemek) * al ngan, abuk dar l r olmak, akadan anlamamak. pirincin ta n ay klamak * "ay kla pirincin ta n " sznde geen bu deyim yap lacak i in zor ve karma k oldu unu anlat r. pirin * Bu daygillerden, kkleri bol su iinde yeti en bir bitki (Oryza sativa). * Bu bitkinin besin olarak kullan lan tanesi. pirin * Bak ra inko kat larak elde edilen sar renkte bir ala m. * Bu ala mdan yap lm . pirin orbas * Pirin suyu ile pi irilen orba. pirin rg * lmekleri bir ters bir dz rp arka s ray da buna uygun rme biimi. pirin pilv * Pirinten yap lan pilv. pirin taneleri * Gne 'in kresinin Yer'den grnen yzndeki tanecikler. pirin unu * Kurutulmu pirin tanelerinin tlmesiyle elde edilen un. pirinsi pirit * Pirin irili inde veya biiminde olan. * Bu ala mdan yap lm .

pirogravr * Bkz. da lama resmi. piroksen * Do al kalsiyum, magnezyum ve demir silikatlar na verilen ad. pirometre * ok yksek s cakl klar lmeye yarayan alet. pirometri * ok yksek s cakl lme yntemi. pirosfer pirpiri * Bkz. p rp r . piruhi pirpak * Bir e it hamur yeme i. * Tertemiz, lekesiz. * Barisfer.

pirpak olmak * tamamen kurtulmak, rahatlamak, huzura kavu mak. piryol pirzola * zerinde kmbet biiminde bir kapa bulunan, olduka byk bir tr cep saati. * Kasapl k hayvanda omurgan n iki yan ndaki blge. * Bu blgeden dilimler durumunda kar lan kemikli et paras , kotlet.

pirzolal k * Pirzola yapmaya elveri li. pis * Leke, toz veya kirle kapl olan, kirli, i rendirici, murdar, mlevves. * Kendinde pislik olan veya pislenmi olan. * Be enilmeyecek durumda olan, kt, zararl . * Kendinde pislik veya kir olmamas na ra men baz sebeplerden dolay i renilen. * irkin, sevimsiz olan. * (sz iin) Dinleyenleri utand racak durumda olan. * inden k lmas ok g, kar k. pis b y k * K llar gr olmayan ve biime girmeyen b y k. * Yak ks z ve seviyesiz kimse.

pis lk rd * Ay p say lan veya hakaret olarak kabul edilen, yak k almayan sz. pis pis * Ho a gitmeyecek yolda. pis pis d nmek * derin ve zntl d nceye dalmak. pis pis glmek * ba kalar n k zd racak, sinirlendirecek biimde glmek. pis sz * Bkz. pis lk rd . * Ay p say lan sz. * Ayak yolu, banyo, mutfak gibi yerlerden gelen kirlenmi , sular n kar m , l m suyu.

pis su

pis su borusu * inde, ayak yolundan gelen pis su ve pisliklerin akt boru. pis su tesisat * Pis sular yap dan d ar ta yan boru a . pisbo az * Zamans z ve ay rt etmeden, eline geeni yiyen (kimse).

pisbo azl k * Pisbo az olma durumu veya pisbo azca davran . pisi * (ocuk dilinde) Kedi. pisi bal

limanda). pisi pisi

* Kemikli bal klardan, uzunlu u 40 cm kadar olan, s rt prtkl, esmer renkli, yass bir tr bal k (Limanda

* (ocuk dilinde) Kedi. * Kedileri a rmak iin kullan l r.

pisi pisi otu * Bu daygillerden, tarla ve yol kenarlar nda kendi kendine biten bir tr arpa; fazla k l kl oldu undan hayvan yemi bile olmaya elveri li de ildir (Hordeum murinum). pisi pisine * Bo yere, bo una. pisik * Kedi. pisin piskopos * Yzme havuzu. * Katoliklerde, bir blgenin din i lerine ba kanl k eden, papazl n en yksek a amas nda olan din grevlisi.

piskoposhane * Piskoposluk. piskoposluk * Piskoposun ynetti i blge. * Piskoposun oturdu u bina. * Piskoposun grevi. pisleme pislemek * Byk veya kk abdestini etmek, kirletmek. * Pisletmek. pislenme * Pislenmek i i. pislenmek * Pis olmak, pisli e bula mak. pisletme * Pisletmek i i. * Pislemek i i.

pisletmek * Pis duruma getirmek, kirletmek. * Kt bir duruma sokmak. pislik * Kir. * D k , necaset. * Pis olan n durumu. * Kt, zararl davran veya i . * Kt durum.

pislik bce i * Bok bce i. pislik gtrmek

* o yer, ok pis olmak. pislik parma ndan (veya paalar ndan) akmak * ok kirli olmak. pislikil pist pist erit. piston * D k sal. * Kediyi kovmak iin kullanll r. * Gsteri yapmak, dans etmek vb.iin dzenlenmi , genellikle yuvarlak yer. * Bir hava alan nda uaklar n kalk p inmesine, park yerlerine gidip gelmesine yarayan zel olarak haz rlanm * Yar lar ve ko ular iin zel olarak dzenlenmi yer, yar l k. * Baz aralarda, motorlarda bir silindir iinde dzenli hareket eden daha kk apl silindir, itenek. * Kay ran kimse, arka, iltimas. * Pistona benzeyen, piston grevi yapan. * Pistonu olan. * Arkal , iltimasl . pisuvar * Su dkme yeri. pi dar pi e en pi ek Pi ekr * Orta oyununda kavuklu ile kar l kl konu arak oyunu aan kimse. pi i pi ik pi im * Mayal hamurdan yap lan, ya da k zart larak pi irilen bir tr yiyecek. * Ap yeri, koltuk alt gibi tenin birbirine srtnen yerlerinde terin yakmas yla olu an k zart . * Pi mek i i veya biimi. * Pi irim. * Ocakta brek pi irmeye yarayan alet. * Pi irmeyi sa layan. * F r nlarda ekmek pi irme i ini yapan kimse. pi irili * Pi irilmek i i veya biimi. pi irilme * nc, nde giden kimse. * Kolay pi en. * Pi e en.

pistonlu

pi irge pi irici

* Pi irilmek i i. pi irilmek * Pi irmek i ine konu olmak. pi irim pi irimlik * Bir kez pi irmeye yetecek lde olan, pi im. * Pi irim.

pi irip kotarmak * bir i i sonuland rmak, tamamlamak. pi iri * Pi irmek i i veya biimi. pi irme pi irmek * Pi irmek i i. * Bir besin maddesini gerekti i kadar s da tutarak yenebilecek bir duruma getirmek. * Is etkisiyle belirli bir kullan ma elveri li duruma getirmek. * al arak renmek. * Olgunla t rmak, yoluna koymak. * Bunaltacak kadar s tmak, yakmak. * Pi irtmek i i.

pi irtme

pi irtmek * Pi irmek i ini yapt rmak. pi kin * Gere ince pi mi . * abuk pi en, pi e en, pi ek. * Sayg s zca davranarak i ini yrten. * Girgin. * Tecrbesi olan, herhangi bir eye al m olan, olgun. * Biraz pi kin. * Pi kine yak r (biimde).

pi kince

pi kinli e vurmak * kt bir davran a veya sze ald rmamak. pi kinlik pi man * Yapt bir i in veya davran n olumsuz sonucunu grerek zlen, nadim. pi man etmek * pi man olmas n sa lamak. pi man olmak * yapt bir i in yanl veya uygunsuz sonu verdi ini anlamak. pi maniye * Telleri ince ince ayr labilen bir tr helva. * Pi kin olma durumu veya pi kince davran .

pi maniyeci * Pi maniye yapan veya satan kimse. pi manl k * Pi man olma durumu, nedamet. pi manl k duymak (veya getirmek) * pi man olmak. pi me pi mek * Pi mek i i. * Ate te, f r nda, kaynar suda veya ya da s etkisiyle yenilebilir duruma gelmek. * Is tma sonucu belirli bir kullan ma uygun duruma gelmek. * (meyve iin) Olgun duruma gelmek. * Pi ik olu mak. * Bir konuyu iyice renmek. * e al p beceri ve ustal k kazanmak, zorluklar g slemek. * (i ) Konu ulup haz rlanmak. * Bunalacak kadar s cakl k duymak.

pi mi armut gibi (birinin) eline d mek * Bkz. olmu armut gibi birinin eline d mek. pi mi a a (so uk) su katmak * yoluna girmi olan bir i i bozmak. pi mi kelle gibi s r tmak * di lerini gstererek yersiz ve aptalca glmek. pi mi tavu un ba na gelmemek * Her trl zarara, ktl e, felkete u ramak, ok s k nt ekmek. pi pirik * Bir e it iskambil oyunu. pi piriki pi t pi ti pi tov * Bir tr tabanca. piti piti piton pitoresk piyade * Yaya sava an askerlerin olu turdu u s n f. * Bu s n ftan olan asker. * Piyon. * (ad m iin) Zorlukla, yava yava . * Boagillerden, Afrika ve Asya'da ya ayan, zehirsiz, ok gl byk y lan (Python). * Durumu ve grn resim konusu olmaya de er (grn ). * Pi pirik oynayan kimse. * Sylenen szn onaylanmad n ifade eden bir hareket. * Bir e it iskambil oyunu, pastra.

* Bir ift krekle ynetilen bir tr hafif kay k. * Yaya. piyale piyan * Mantara benzeyen kabarc klarla ortaya kan, ciltte yaralar yapan, bula c s cak blge hastal . piyango * Dzenleyenlerce bast r lm numaral k tlar sat n alanlar iinden, kazananlar n kur'a ile tespit edildi i talih oyunu. * Beklenmedik olay veya durum. piyango ekmek * talih oyunu iin haz rlanm k tlardan birini bulundu u yerden almak. piyango vurmak veya kmak * piyangoda ikramiye kazanmak. * beklenmedik bir yerden byk kazan sa lamak. piyangocu * Piyango sat lan yer veya piyango satan kimse. piyangoculuk * Piyango satma veya dzenleme i i. piyangolu * ansl , talihli kimse. piyanist * yi piyano alan kimse. piyano * Klvyeli, telli, de i ik tu lara bas larak al nan a r ve byk alg . * Yava , sesleri hafifleterek. * arap barda , iki kadehi.

piyano mente e * Boy mente e. piyanocu * Piyanoyu akort eden veya onaran kimse.

piyanoculuk * Piyangocunun i i. piyasa * Sat c lar n mal satmak iin bir araya geldi i yer, pazar. * Bir yol zerinde gidip gelerek gezinme. * Al veri fiyat , geerli fiyat. * Arz ve talebin kar la t alan. * Ortal k. piyasa ekonomisi * retimin bir plna gre de il, iste e gre yap ld , fiyat n n arz ve talebe gre belirlendi i ekonomi. piyasa etmek * dola mak. piyasac * Piyasa yapan kimse.

piyasaya d mek * ok bulunur olmak. * (kad n iin) kt kad n olmak. piyata * Yass ve byk yemek taba . * Yass .

piyata e e * Yass e e. piyata taba * Dz ve byk yemek taba . piyaz * Ha lanm kuru fasulyenin zerine ince do ranm , tuzla ovulmu so an ve maydanoz kat ld ktan sonra zeytinya , sirke dklerek yap lan fasulye salatas . * Kebap, zgara kfte, bal k gibi susuz yemeklerin yan na kat lan, ince do ranm ve tuzla ldrlm maydanozlu so an. * Bir kar sa lamak d ncesiyle sylenen vc sz. piyazc * Piyaz yap p satan kimse. * Yze glc, iten olmayan davran larda bulunan.

piyazc l k * Piyazc n n i i. piyazlama * Piyazlamak i i. piyazlamak * Eti pi irmeden birka saat nce so an ve karabiber, tar n gibi baharatla ovup bir sre b rakmak. * Bir kar sa lamak amac yla birini a r vmek. piyes piyon * Satranta oyun ba nda n s raya dizilen, bulunduklar s ra zerinde ilk hamlede ister iki, ister bir hane gidebilen sekiz kk ta , piyade. * Bir kar sa lamak iin yararlan lan, istenildi i gibi kolayca kullan labilen kimse. piyore pizolit * Kalsiyum karbonat birle imli, nohut bykl nde, yuvarla ms kalsit tanecikleri veya bunlar n ba lanmas yla ta durumuna geen kire ta . pizza * zerine konulmak zere, genellikle domates, zeytin, peynir, mantar, anuez, e itli et ve sebze trleri kar m yla haz rlan p f r nda pi irilen pide. pizzac * Pizza yapan veya satan kimse. pizzac l k * Pizzac n n yapt i . pizzicato * (yayl alg larda) Tellerin parmak eki leriyle seslendirilmesi. * Di eti iltihab . * Oynanmak iin yaz lm eser, tiyatro eseri veya oyunu, oyun.

plka

* apul, vurgun.

plkac * apulcu. plj * Deniz banyosu iin dzenlenmi genellikle kumluk alan, kumsal. * Kumla.

pljiyoklz * Dilinimleri birbirine gre e ik bir durumda kalsiyum ve sodyum ieren feldspat. plk * Metal yaprak, plka. * Sesleri kaydetmek ve kaydedilen sesleri yeniden pikap veya gramofonda dinlemek amac yla haz rlanan plstik daire biiminde yaprak. plk bozulmak * can s kmak, b kk nl k verecek biimde konu mak, d rd r etmek. plka * Metal yaprak. * Plk. * Kamyon, otomobil gibi kara ta tlar na tak lan numara levhas . plkac * Plka yap p satan kimse.

plkac l k * Plka yapmak veya satmak i i. plkal plkas z * zerinde plka bulunan. * Plkas olmayan.

plkas z otomobil * Trafi e tescili yap lmam , kaydedilmemi ara. plk * Plk haz rlayan, yapan veya satan kimse. plk l k plket pln * Plk n n i i veya mesle i. * Metalden, trl biimlerde yap lan, kk, alak kabartma levha. * Bir i in, bir eserin gerekle tirilmesi iin uyulmas tasarlanan dzen. * Bir ehrin, bir yap n n, bir makinenin e itli blmlerini gsteren izim. * ekim. * D nce, niyet, maksat, tasavvur.

pln kurmak * bir amac gerekle tirecek eyleri d nmek, tasarlamak. * bir dzen haz rlamak. plnc

* Pln haz rlayan veya yapan kimse. plnc l k * Plnc n n i i veya mesle i. plnete * Harita karmaya yarayan bir alet.

plnda tutmak * bir i e veya kimseye ... kadar nem vermek. plnerit plnet * Gezegen. plnetaryum * Gk evi, y ld z evi, y ld zl k. plnkton plnlama * Sularda bulunan, ancak mikroskopla grlebilen yarat klar toplulu u. * Hidratl do al alminyum fosfat.

* Plnlamak i i. * Hkmet taraf ndan ula lacak amalar belirleyen, baz kesimlerdeki art lsn tespit eden ve uygulanmas gerekli areleri nceden gsteren ekonomik, sosyal program n belli sreler iin haz rlanmas i i. plnlamac * Plnlama i lerinde al an, plnlama yapan kimse. plnlamac l k * Plnlamac n n i i veya mesle i. plnlamak * Yap lacak bir i i belli plna gre dzenlemek. plnlan * Plnlanmak i i veya biimi. plnlanma * Plnlanmak i i. plnlanmak * Plnlamak i i yap lmak. plnl * Belirli bir plna gre yap lan, yrtlen, dzenlenen. * nceden belirlenerek yap lan, ll, hesapl . plnl byme * Plnl bir geli meyle mal ve hizmetlerin gittike bolla mas . plnl ekonomi * Toplumun ihtiyalar n n kar lanmas ve geli mesi amac n gden ekonomi, piyasa ekonomisi kar t . plnr plnrc * Hava ak mlar ndan yararlanarak uan, ua a benzer motorsuz hava ta t . * Plnr kullanan kimse.

plnrclk * Plnrcnn i i. plns z * Belirli bir pln olmayan. * nceden d nlmeyen, lsz, hesaps z.

plns z programs z * Dzensiz, belli bir ynteme ba l kalmaks z n. plntasyon * Sanayide kullan lan baz bitkilerin (kahve, kakao, kauuk gibi) geni lde yeti tirildi i i letme. plnya * A a rendelemekte kullan lan uzun marangoz rendesi.

plnyac * Plnya ile i gren usta, plnya ustas . plnyalama * Plnyalamak i i veya durumu. plnyalamak * A ac plnya tezgh nda rendelemek. plse * At yar lar ndaki m terek bahislerde, sekiz at n kat ld yar larda ilk , drt at n kat ld yar larda ise ilk iki dereceyi kazanacak at n bilinmesi biiminde oynanan oyun. * Futbolda kavis verilerek yap lan yumu ak vuru . plse etmek * kavisli ve yumu ak vuru yapmak. plseleme * Plselemek i i. plselemek * Topu kavisli vuru la ileri gndermek. plsenta plsman * Yat r m. plster plstik * Yara zerine yap t r lan, genellikle ill zel bant. * Biim verilmeye elveri li olan. * Organik ve sentetik olarak yap lan madde. * Bu maddeden yap lan. * Etene, son, me ime.

plstik ameliyat * Vcudun gereken yerlerini dzgnle tirmek veya gzelle tirmek iin yap lan ameliyat. plstik boru * Plstikten yap lan boru. plstik cam * Testere ile kesilebilen, rendelenebilen, esnek, cam grn nde saydam malzeme.

plstik cerrah * Vcut ve yz bozukluklar n gidermek amac yla yap lan operasyon, plstik ameliyat. plstik sanatlar * Heykel, seramik gibi boyutlu olan sanatlar. plstik tutkal * Mobilyac l kta kullan lan a a yap t r c . plstiki * Plstik i i yapan kimse.

plstikilik * Plstikinin i i veya mesle i. plstomer plstik * Is t ld nda yumu ayan ve biimlendirilebilen plstik tr. plstron * Erkek giyiminde, gmle in g s taraf n n zerine tak lan para. * K l oyunu oynarken kullan lan me in g slk. plterina * Gm bal . pltform * Ykseke yer. * Byk apl tabakalar n arp lmas ve bunun sonucunda olu an hafif e imlerle nitelenen jeolojik yap tipi. * Bir siyaset program nda, dayan lan d nce veya d ncelerin tm. * Kemikli bal klardan, 15-25 cm uzunlu unda, s rt zeytun bir tatl su bal (Acerina cernua). pltin * Atom numaras 78, atom a rl 195,23 olan, 21,4 yo unlu unda, 1755 C de eriyen, kolay i lenen, ok dayan kl , de erli bir element. K saltmas Pt. plto * Yayla. * Dekorun kuruldu u yer. * Pltonculuk yanl s .

pltika

Pltoncu

Pltonculuk * Plton'un kurdu u, sonradan kendisine ba l rencilerin geli tirdi i, duyu dnyas ndan ve zihin rnlerinden farkl , kavranabilir bir gerekli in varl n kabul eden reti. pltonik * Gerekte var olmayan, d te kalan, hep yle kalmas istenilen (sevgi ve ilgiyi belirtmek iin kullan l r).

Pltonizm * Pltonculuk. play-back * Bkz. pleybek. plza plzma * Toplum iin ayr lm geni alan. * Kanda alyuvarlarla akyuvarlar n iinde bulundu u s v .

* Elektrik yk yans z olan gaz molekllerinden, pozitif iyonlardan ve negatif elektronlardan olu an ak kan. plzma kimyas * Plzmay kimyasal a dan inceleyen bilim dal . plzmala t rma * Plzmala t rmak i i. plzmala t rmak * Bir gaz plzmaya gn trmek. plebisit * Devletler hukukunda bir ulusun hangi devlete ba lanaca yla ilgili oylama. * Bir kimse veya bir sorun iin halk n olumlu veya olumsuz kan s n n belirmesi amac yla yap lan oylama.

pleistosen * Bkz. buzul dnemi. plevra * G s bo lu unun i yzn ve akci erleri saran zar, g s zar . pleybek * nceden kaydedilmi bir ark al n rken, seslendirmeye uygun olarak e itli mimik ve hareketlerin yap lmas . pleybek yapmak * pleybek i ini gerekle tirmek. pli * Kuma , k t vb.de bir blmn brnn zerine gelmesiyle olu an k vr m. * Bu biimde k vr m olan. * Plisi olan. * Plisi olmayan. * nc a n en son dnemi. plonjon plralist * Topu yakalamak amac yla savunmadaki bir oyuncunun yatay olarak s ramas . * o ulcu. * oku.

plili plisiz pliyosen

plralizm * o ulculuk. * okuluk. pltokrasi * Zenginler iktidar , zenginlerin ynetimi. Plton * Gne sisteminde Neptn'den daha uzakta olan, 1930 y l nda bulunmu olan kk bir gezegen.

pltonyum * Atom numaras 94 olan, neptnyumdan elde edilen radyoaktif bir element. K saltmas Pu. plviyometre

* Bkz. ya ler. Pm * Prometyum'un k saltmas . Po poca podset * Polonyum'un k saltmas . * Bkz. boca. * Yumu ak, yz ince havl bir tr deri, set. * Bu deriden yap lm olan.

podyum

* Genellikle atletizm yar malar nda derece alan atletlerin veya giysileri sergilemek iin mankenlerin kt klar merdivenli, ykseke yer. pof * Yere d en kaba ve yumu aka bir eyin veya havas bo alan bir nesnenin kard sesi anlat r.

pofur pofur * Srekli, dzenli olarak kan pof sesini anlat r. * Bol ve srekli kan duman belirtir. pofurdama * Pofurdamak i i. pofurdamak * Can s k nt s sebebiyle sesli nefes vermek. pofurdatma * Pofurdatmak i i. pofurdatmak * Pofurdamas na sebep olmak. pog * (b y k iin) Gr ve uzun. pogrom po aa * Katliam, soyk r m. * ine peynir, k yma vb. konarak haz rlanan bir tr tuzlu rek.

po aac * Po aa yapan veya satan kimse. po aac l k * Po aac n n i i veya mesle i. pohpoh * Pohpohlama i i.

pohpohu * Pohpohlamaktan ho lanan (kimse). pohpohlama * Pohpohlamak i i.

pohpohlamak * Birini, yzne kar gere inden ok vmek, koltuklamak; pehpehlemek. pohpohlanma * Pohpohlanmak i i. pohpohlanmak * Pohpohlamak i i yap lmak veya pohpohlamak i ine konu olmak. poker * Bir tr k t oyunu.

poker evirmek * poker oynamak. pokerci * Poker oynayan kimse.

pokercilik * Poker oynama veya oynatma i i. polarg * Polar c .

polar c * I polarmaya yarayan alet. polar lma * Polar lmak i i veya durumu. polar lmak * Polarma olay na u ramak. polarimetre * Polarler. polarimetri * Polarma sisteminde etkin maddelerden geerken olu an dnmenin llmesi. polariskop * Bir n do al veya polar lm olup olmad n belirlemeye yarayan alet. polarite * Bir elektrik retecinin kutuplar n birbirinden ay rt etmeyi sa layan nitelik. polarizasyon * Kutuplanma. * Polarma. polarma * Do rudan do ruya kendi kayna ndan kan bir n, yans d ktan veya k r ld ktan sonra gsterdi i zelliklerin tm. * Kimyasal tepkimeler dolay s yla bir pildeki gerilimin d mesi. polarma dzlemi * Polar lm kta, k titre imlerinin do rultusunu belirleyen dzlem. polarmak * Polarma olay na u ratmak. polaroit * Geirdi i polaran saydam yaprak.

* ekim ve bask i lemlerini ok abuk ve otomatik olarak yapan foto raf makinesi. polarler * Bir n polarma oran n lmeye yarayan alet. polemi e girmek (veya giri mek) * siyas, bilimsel veya edeb konularda sert tart malar yapmak. polemik * Siyas, bilimsel, edeb konularda sert tart ma.

polemiki * Polemik yapan kimse. polemikilik * Polemikinin i i. poli poliandri poliasit polie * Belirli bir srenin sonunda belirli bir paray kendi ad na veya bir ba kas n n emrine demesi iin alacakl n n borluya yazd bildiri. * Sigorta senedi. polie ekmek * bir m teriye deme yapmas iin bildiride bulunmak. polietilen * Etilenin e itli yntemlerle polimerle tirilmesinden elde edilen, dayan kl , parlak, birok kimyasal madde etkisiyle bozulmayan saydam kat . polifoni * ok seslilik. polifonik * ok seslilikle ilgili, ok seslili e ili kin. * ok ynl. * ok e li. * ok e lilik. * Ate li silhlarla at yap lan yer, ate yeri, at yeri. * okgen. * ok kar l l k. * e itli hastal klar n bak ld klinik. polimer * Baz kelimelerin birle imine girerek "ok fazla" anlam veren n ek. * ok kocal l k. * Birle iminde birok asit fonksiyonu bulunan madde.

poligam poligami poligon

polijini poliklinik

* Tekrarlanan yap sal kmelerin olu turdu u yksek molekl a rl kl (birle ikler). polimeri * Polimerlik. polimerle me * Polimerle mek i i veya durumu. polimerle me derecesi * Bir plsti in makromolekln haz rlamak iin gerekli olan molekl say s . polimerle mek * Benzer veya farkl birok kk molekl "polimer" denilen byk molekller biiminde birle mek. polimerle tirme * Polimerle tirmek i i. polimerle tirmek * Bir maddeyi polimer durumuna dn trmek. polimerlik * Biri, di erinin polimeri olan iki molekl aras ndaki ba nt . polip * Selenterelerden, toplu veya tek ba na ya ayabilen basit yap l hayvan. * Mukoza ile kapl bo luklar iinde geli en, yumu ak, telsel, genellikle sapl bir armut biiminde ur. * ehirde kamu dzenini, huzur ve gvenli i sa layan kurulu , kolluk, zab ta. * Bu kurulu ta yer alan grevli, kolluku.

polis

polis arabas * Polislerin grev s ras nda kulland araba. polis evi * Polis hizmetinde bulunanlar n dinlenme ve bar nma amac yla kulland bina. polis hafiyesi * Su say lan bir i i veya bu i i yapan ortaya karmakla grevli kimse, detektif. polis noktas * Polis grev yeri. polisaj * Dokunmu kuma lardaki tarak izlerini yok etmek iin bu kuma lar bir b aktan geirme i lemi. * Parlakl k verme. * Konusu polisin ilgilendi i alanlarda olan.

polisiye

polisiye film * Polis mesle ini n plnda tutan film. polisiye roman * Polisiye olaylar i leyen macera roman . polislik * Polis olma durumu. * Polisin grevi. * ok tanr c .

politeist

politeizm * ok tanr c l k. politik politika * Politika ile ilgili, siyas, siyasal.

* Devlet i lerini dzenleme ve yrtme sanat , siyaset, siyasa. * Yntem. * Bir hedefe varmak iin kar s ndakilerin duygular n ok amak, zay f noktalar ndan veya aralar ndaki uyu mazl klardan yararlanmak gibi yollarla i ini yrtme. politika gtmek * politika izlemek. politika yapmak * politika yoluyla bir i i zmlemek istemek. politikac * Politika ile u ra an kimse, siyaseti. * Kar s ndakinin duygular n ok ayarak kar sa layan (kimse), siyaseti. politikac l k * Politika ile u ra ma i i veya tutkusu. poliretan * Yo unlu u ok d k cam, vernik, kauuk veya kpk grn ndeki lsti e benzeyen madde. polka * Bir e it Polonya dans . * Bu dans n mzi i. * evgen. * Polonyal . * (kk harfle) Bir e it dans. * Bu dans n mzi i.

polo Polonez

Polonyal * Polonya halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. polonyum * Atom numaras 84, atom a rl 210 olan, ilk radyoaktif element. K saltmas Po. polyester * Tahta zerine srld nde koruyucu, parlak bir katman olu turan poliasidin doymam alkollere veya glikollere etkimesiyle elde edilen kimyasal madde. Pomak Pomaka * Pomak dili. pomat * Genellikle saa srlen ya l ve kokulu merhem. * Rumeli'de Bulgarca konu an bir Trk ve Mslman toplulu u.

pomel mente e

* Yapraklar , milleri dz yaprak mente elerden daha kal n ve mil yataklar palamut, mermi, yumurta ve silindir biimlerinde olan mente e. pompa * Hava veya herhangi bir ak kan bir yerden ba ka bir yere aktarmaya (basmaya) yarayan makine. * Bir kapta bo luk olu turmak iin, o kaptaki havay emmeye yarayan alet. * Pompalama.

pompaj

pompalama * Pompalamak i i. pompalamak * Pompa ile i irmek veya tulumba ile suyu ekmek veya vermek. * K z t rmak, iddetlendirmek, krklemek. pompalanma * Pompalanmak i i. pompalanmak * Pompalamak i i yap lmak. pompal * Pompas olan. pompal silh * Pompas olan, iindeki mermiyi mekanik olarak veya bas nl hava yard m yla f rlatan silh. pompal tfek * Havan n s k t r lmas ve bas nc n n artmas yla patlay c madde atan silh. ponje * Dz, ince ve s k dokunmu bir tr ipekli.

ponje patis * Ponje gibi parlak ve ince patis. ponksiyon * Vcudun herhangi bir bo lu unda bulunan bir s v y ak tmak veya ekmek iin, ii boydan boya a k bir i neyi bat rma i i. ponpon * Yuvarlak pskl. * Pudra srmek iin kullan lan yumu ak, tyl tuvalet gereci. ponton * Batm gemileri ask ya almak i inde kullan lan byk duba. * Tombaz. ponza * Baz yzeylerin temizlenmesinde, mermerlerin parlat lmas nda, ovma i lerinde kullan lan, ok gzenekli, ok hafif kaya, snger ta , ponza ta . ponza ta * Bkz. ponza. ponzalama * Ponzalamak i i. ponzalamak * Ponza ile silmek, ovmak, temizlemek.

ponzalanma * Ponzalanmak i i. ponzalanmak * Ponzalamak i i yap lmak. pop k saltma. * Halk n aras nda ya ayan motiflere, gelere yer veren, onlardan yararlanan (kltr) "halka ait" kelimesinden

pop mzik * ngiliz ve Amerikal lar n ba latt klar , hareketli, ritmli, yerel motiflerden yararlan larak yap lan mzik. popu * Pop mzi i ile u ra an, ilgilenen ve bunu seven kimse. populuk * Popunun i i. poplin * Pamuk, keten veya ipekten s k dokunmu ince bir tr kuma . * Bu kuma tan yap lm olan. * Kaba et, k .

popo

poplarite * Halk taraf ndan sevilme, tutulma. poplarite kazanmak * halk taraf ndan sevilmek, tutulmak. popler * Halk n zevkine uygun, halk taraf ndan tutulan. * Herkesin tan d .

poplerlik * Popler olma durumu. poplizm * Halk l k. porfir porfirit * Andazit birle iminde bir e it pskrk ta . porno * Pornografik sznn k salt lm . * Feldspat gibi byk minerallerden veya ok ince tanelerden olu an i kaya, kaya.

pornografi * A k sa k yay n veya resim; edebe ayk r kitap veya resim. pornografik * Pornografi ile ilgili olan. porselen * Kaolinden yap lma, beyaz, sert ve yar saydam mlek hamuru. * Bu hamurdan yap lm (anak, mlek).

porselenci * Porselen yapan veya satan kimse. porselencilik * Porselen yapmak veya satmak i i. porsiyon * Herhangi bir yemekten bir kimseye verilen belirli miktar. porsuk * Sansargillerden, su k y lar nda kazd klar deliklerde ya ayan, ot ve etle beslenen, pis kokulu, memeli bir hayvan (Meles). porsuk * Porsumu , prsm .

porsuk a ac * Porsukgillerden, yapraklar i ne biiminde, k n yapraklar n dkmeyen bir orman ve ss a ac (Taxus baccata). porsukgiller * A k tohumlulardan, rne i porsuk a ac olan bir familya. porsuma * Porsumak i i veya durumu.

porsumak * Prsmek. portakal * Turungillerden, Akdeniz lkelerinde yeti en bir a a (Citrus aurantium). * Bu a ac n k rm z ya alan sar , toparlak veya sbe, kabu u gzel kokulu meyvesi.

portakal bahesi * Portakal yeti tirilen yer. portakal rengi * Portakal n kabu unun rengi. * Bu renkte olan. portakal suyu * Portakal s k larak elde edilen su. portakall k * Portakal bahesi. portatif * Kolay ta nabilen, katlanarak ta nabilir duruma getirilebilen, seyyar. * Sklp ba ka yerde kurulma imkn bulunan. portbagaj * Otomobil, bisiklet gibi ta tlarda e ya konacak yer, yk yeri, bagaj. portbebe porte * Bebekleri kucakta, elde ve s rtta ta mak iin kullan lan anta. * Bir i in geni lik, nem derecesi, etki alan . * Bir i iin gereken para tutar . * Notalar n, zerinde veya aras nda yaz ld be paralel izgi. * De er, nem.

Portekizce * Hint-Avrupa dillerinden, Portekiz'de, Brezilya'da ve Portekiz uygarl n benimsemi lkelerde kullan lan dil. Portekizli * Portekiz halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. portfy * Para czdan . * Banka, simsar veya bir arac kurulu un kendi elinde tuttu u, istedi i gibi tasarruf etti i menkul de erler toplam . portmanto * Palto, apka gibi eyleri asmak iin yap lm , rafl , baz lar aynal ask yeri. portmone * Bozuk para czdan . porto * Portekiz'de yap lan nl bir arap. portr * Ta y c ; da t c .

portrlk * Portr olma durumu. * Ta y c n n i i veya mesle i. portre * Bir kimsenin ya l boya, foto raf vb.bir yolla yap lm resmi. * Bir kimsenin, bir eyin szl veya yaz l tasviri. * Portre ressam .

portreci

portrecilik * Portrecinin i i. pos * (b y k iin) Gr ve uzun. pos b y k * Uzun ve gr b y k. pos b y kl * Pos b y olan. posa * Suyu al nm her tr yiyecek maddesinin art . * Tortu, kelti. * Ezilmi pancar n so uk suda birka kez s k lmas ndan sonra geriye kalan ve suda erimeyen art k.

posalanma * Posalanmak i i. posalanmak * Tortu durumuna gelmek, tortulanmak. posal * Posas olan. posas n karmak

* bir ki i veya eyi sonuna kadar smrmek. * birini ok dvmek. posas z post * Tyl hayvan derisi. * Tarikatlarda eyhlik makam . * Makam. * Baz deyimlerde "can" anlam nda kullan l r. post elden gitmek * ldrlmek. * bulundu u yksek makamdan ayr lmak zorunda kalmak. post it * Hat rlanmak zere stne not yaz lan, kendinden yap kan olan kk pusula. * Posas olmayan.

post kavgas * ktidar veya bir makam ele geirme eki mesi. post vermek * can n vermek, lmek. posta * Bir yere gelen veya bir yerden gnderilen mektup ve emanetlerin tm. * Bu emanetleri toplayan ve da tan kurulu ve bu kurulu un bulundu u yer. * Genellikle posta gtren ta t. * Tak m, kol. * Hizmet nbetinde bulunan er. * Kez, defa, sefer. * Vapur, tren, uak gibi ta tlarla yap lan yolculuk. * 24 saatlik al ma gnnn, al ma blmlerinden her biri, vardiya. * Bir sanayi veya ticaret i letmesinde ayn sre iinde al anlar n tm. * Tatar.

posta etmek * grevliler, birini resm bir daireye gtrmek. * birini, gnl olmasa da bir kimseye teslim edip bir yere gndermek. posta kart * Sert ve dayan kl k ttan yap lan, bir taraf haberle me iin ve di er taraf n n yar s al c n n adresi, pul veya postalama i aretleri iin ayr lm bulunan, zarfs z postalanarak kullan lan bir haberle me malzemesi. posta koymak (veya atmak) * birini korkutmak, gzda vermek. posta kutusu * Postahanelerde veya halk n kolayca ula abilece i yerlerde bulunan mektup, kart gibi haberle me evrak n n konuldu u zel kutu. posta posta * Grup drup, ayr ayr , bek bek. posta pulu * Posta ile gnderilen eylere yap t r lan ve para kar l nda al nan pul. posta treni * Daha ok ticar mal veya posta ula m n sa layan tren. posta yapmak

* bir yere gidip gelmek, sefer yapmak. postac * Mektup, gazete, havale, paket gibi maddeleri, gnderilen yere gtren posta idaresi grevlisi. postac l k * Posta i letme i i. * Postac n n grev . postahane * Posta ile gnderilen maddelerin kabul edildi i, postaya verilmi maddelerin ayr m ve da t m n n yap ld kamu hizmeti yap s . postal * Konlu ve kaba potin. * D kn kad n.

postalama * Postalamak i i. postalamak * Postaya vermek. * Herhangi bir sebeple birini yan ndan uzakla t rmak. postalanma * Postalanmak i i. postalanmak * Postalamak i i yap lmak. postaya atmak (veya vermek) * (mektup, gazete, paket vb. iin) gidece i yere ula mas iin posta kurulu una vermek, postalamak. postay kesmek * ilgiyi kesmek. * bir eyi yapmaktan vazgemek. poster posti postlu postni in * Postta oturan, tekkenin eyhi olan kimse. postrestant * Al c s taraf ndan postahaneden al nmak zere gnderilen mektup veya paket. post-scriptum * Mektup k d n n sonlar na do ru, bo bir yerine yaz lan ek, hami . postsuz * Postu olmayan. * Duvara as lmak zere kullan lan byk boy resim. * Kad nlar n genellikle ba lar n n arkas na takt klar ek sa. * Postu olan.

postu deldirmek * kur unla vurulmak. * lmek.

postu kurtarmak * ldrlmek tehlikesini atlatmak. postu sermek * gitti i yerde, sayg s zca ve sorumsuzca uzun bir sre kalmak. postult * Konut (II), koyut. postundan olmak * bulundu u makam yitirmek. po et * Kk torba.

po etleme * Po etlemek i i veya durumu. po etlemek * Po et iine sokup paketlemek. po u po ulu pot * Bir tr kenarlar saakl ipek, pamuk, yn vb. den yap lm ba rts. * Po usu olan. * Kt diki sebebiyle kuma ta olu an bzlme veya k vr m. * Yanl l k, hata, gaf. * Poker gibi iskambil oyunlar nda oyuncular n tmnce ortaya srlen e it miktardaki para veya fi . * Irmaklar gemek iin kullan lan sal.

pot

pot ba * Irmakta potun yana t k y yeri. pot gelmek * sonu iyi olmamak, ters gelmek. pot k rmak * yersiz ve kar s ndakine dokunacak sz sylemek, gaf yapmak. pot yapmak * (diki te) kabar kl k veya bzlme olmak. pot yeri pota * inde maden eritilen kap. pota potal * Basketbolda d ey bir levhaya monte edilmi yatay ember ile a dan meydana gelen kale. * Potas olan. * Bozuk veya kt diki yznden elbisede olu an k vr m veya bzlme yeri.

potal at * Basketbolda topu potaya arpt rarak embere sokma.

potansiyel * Varl , gc ortaya kmam olan, gizil. * Gizil g. potansiyel fark * Bkz. gerilim. potansiyel sulu * Sulu oldu u varsay lan veya tahmin edilen kimse. potas * Potasyum hidrat , potasyum karbonat gibi potasyum birle iklerine verilen genel ad. potas kostik * Bkz. potasyum hidroksit. potasyum * Potasyum hidroksit iinde bulunan, atom numaras 19, atom a rl 39,10 olan, 0,87 yo unlu unda, 62,5 C de eriyen, 15 C de mum gibi yumu ak, so ukta sert ve k r lgan element. K saltmas K. potasyum hidroksit * Ak kor derecede uucu olan, 360C de eriyen, suda s a a kararak znen, beyaz bir kat madde (KOH). potasyum klorr * br potasyum birle iklerinin o unun haz rlanmas nda kullan lan, susuz durumda 768C de eriyen, renksiz kpler biiminde billrla an madde (KCI). potasyum nitrat * Bkz. gherile. potasyum slfat * Potasyum klorr stne slfrik asidin etkisiyle elde edilen, tar mda gbre olarak kullan lan madde (K2SO4). potasyum slfr * Kkrtl hidrojenin potasyum hidroksite etkimesiyle olu an birle ik (KHS). potin * Koncu ayak bile ini rtecek kadar uzun olan, ba c kl veya yan taraf lstikli ayakkab , fotin. potkal potla * Kaza veya ba ka bir olay karadakilere bildirmek iin gemilerden denize sal nan, iinde mektup olan i e. * K z l derililerin birbirlerine arma anlar verdikleri din bayram.

potlanma * Potlanmak i i. potlanmak * Pot yapmak, potu olmak, k vr m olmak. potpuri potrel potuk * Sevilen mzik eserlerinden seilmi blmlerin s ralanmas yla olu an mzik paras . * Bkz. putrel. * K rmal ve geni .

potuk potur

* Deve yavrusu. * K rmal ve potlu. * Arka taraf nda k rmalar ok, bacaklar dar bir tr pantolon. * Potur giymi olan. * Yz peniden olu an ngiliz para birimi.

poturlu pound poy

* Tohumlar k rm z bibere benzeyen, 10-50 cm ykseklikte, karabiberle kar r larak past rma emeninde kullan lan bir bitki, emen otu (Trigonella joenumgraecum). poyra poyraz * Ortas nda, parmaklar n sokuldu u evresi delikli a r ak. * Kuzeydo udan esen so uk rzgr. * Kuzey yn.

poyrazlama * Poyrazlamak i i. poyrazlamak * (hava iin) Poyraz esmeye ba lamak. poz * (resim ve foto rafta) Duru . * Foto rafta objektifin a k kald sre. * Kurum, al m. poz vermek * resim yapt rmak veya foto raf ektirmek iin durum almak. pozisyon * Bir eyin, bir kimsenin bir yerde bulunu durumu, konum. * Bir kimsenin toplumsal durumu. pozitif * Olgulara, deneylere dayal olarak baz nitelikleri belli olan, olumlu, mspet. pozitif bilim(ler) * Deney sonular na dayanan bilim(ler), mspet ilim(ler). pozitif elektrik * Cam ubu unun bir kuma a srtnmesi sonucu olu an, art (+) i aretiyle gsterilen elektrik. pozitif film * Film zerine al nan siyah beyaz grntlerin, renklerinin asl na uygun olarak olu mas n sa lamak iin kopya yap lan d k duyarl kta film, kopya film. pozitif grnt * Renkli ve siyah beyaz filmlerde do adaki renklerin as llar na uygun olarak belirlendi i grnt. pozitif hukuk * Belli imkn ve zamanda konulmu kurallar birli i. pozitif kutup

* Elektrik yk art (+) olan kutup. pozitif say * Kendisinden nce art (+) i areti bulunan s f rdan byk say . pozitiflik * Pozitif olma durumu. * Pozitif elektriklenme olaylar gsteren bir cismin durumu. * Olgucu.

pozitivist

pozitivizm * Olguculuk. poziton * Bkz. pozitron.

pozitonyum * Bkz. pozitronyum. pozitron * Pozitif elektron.

pozitronyum * Negatif bir elektronla bir pozitrondan olu an, hidrojen atomuna benzeyen karars z yap . pozsuz * Poz vermeksizin. * Kurumsuz, al ms z. * Kuyruksokumu kemi i. * Kuyruk sokumu, kuyruk. pf prsk * renme anlat r. * Gev eyip sarkm , y pranm .

p pk

prsklk * Prsk olma durumu. prsme * Prsmek i i. prsmek * Gev eyip sarkmak. prtlek * (gz iin) D ar ya do ru k k, patlak. * C v k eylerin atlayan kabuktan, delikten d ar ya km durumu. * Prtlemek i i.

prtleme

prtlemek * (gz) e itli sebeplerle a lmak, d ar ya do ru f rlamak. * Meyve kabu u yar l p ii d ar ya do ru kmak.

psteki

* Koyun veya kei postu.

psteki sayd rmak * iinden k lmaz bir i ykleyip u ra t rmak. pstekini sermek * dverek k m ldamayacak duruma getirmek, pestilini karmak. pstekiyi kurtarmak * ho olmayan bir durumdan kurtulmak. ptibr ptifur ptikare * Tereya l kk biskvi. * Kuru hamurdan haz rlanan veya aras na krema doldurulan kk pasta. * Kk kareli kuma . * Bu kuma tan yap lm olan. * Praseodim'in k saltmas . * skambil k tlar yla oynanan bir tr oyun. pragmac * Pragmac l kendine reti olarak kabul eden, pragmatist. pragmac l k * Do rulu u ve gerekli i tek yanl olarak yaln zca hareketlerin sonular ve ba ar lar ile de erlendiren reti, pragmatizm. pragmatist * Pragmac . pragmatizm * Pragmac l k. pranga * A r cezal lar n ayaklar na tak lan kal n zincir. pranga cezas * Pranga ile cezaland rma. pranga kaa * Az l haydut. pranga mahkmu * Pranga cezas alm kimse. prangal * Prangaya vurulmu . prangas z * Prangas olmayan. prangaya vurmak * aya na pranga ba lamak, zincire vurmak.

Pr prafa

praseodim * Atom numaras 59, atom a rl 140,92 olan, soluk sar renkli bir element. K saltmas Pr. pratik * Teoriye dayanmayan, davran ve uygulama ile ilgili olan, k lg l , uygulamal , tatbik, amel. * Kolayl kla uygulanabilir, kullan l . * Bir eyi yapma yntemi veya biimi, teaml. * Bir sanat ve bilim dal n n ilkelerinin, kurallar n n uygulan , k lg , uygulama, tatbik, ameliye. * K y sa l k idaresine gemilere verilen giri k izni. pratikle me * Pratikle mek i i. pratikle mek * Pratik duruma gelmek. pratiklik pratikte * Gnlk ya ay ta, uygulamada. pratisyen * Mesle ini, sanat n pratik yoluyla renip uygulayan kimse. * Pratik olma durumu.

pratika

prefabrik konut * Duvar, kap , pencere ve di er elemanlar fabrikasyon olarak retilen ve konutun yap laca beton pltform zerine monte edilen konut. prefabrikasyon * (ev, gemi vb. eylerin) nceden haz rlanm bir plna gre, bir btn olarak birle tirilmesi yntemi. prefabrike * Paralar nceden haz rlan p, konulaca yerde bir btn olu turan, kurma. prehistorik * Tarih ncesine ili kin veya bu dnemden kalma. prehistorya * Tarih ncesi. prekambriyen * Kambriyen ncesi. prelt * Ses veya alg ile ilgili bir kompozisyona giri i sa layan yaz l veya do atan olan mzik paras .

prematre * Vaktinden nce, erken do mu (bebek). prens * Hkmdar ailesinden olan erkeklere verilen unvan. * Bir prensli in ba nda bulunan kimse. * Baz lkelerde en yksek soyluluk unvan . * Hkmdar ailesinden olan kad n veya k zlara verilen unvan. * Hkmdar kar s .

prenses

prenseslik * Prenses olma durumu ve prensesin grevi. prensip prenslik * Prens olma durumu veya prensin grevi. * Bir prensin ynetiminde olan lke. preparat * Mstahzar. pres * letme, onarma, dzletme gibi i lemlerin uygulanmas iin bir nesneyi, iki a rl k aras nda mekanik olarak s k t rmaya yarayan alet, mengene. * zm, elma, zeytin gibi meyva sebzeleri s karak suyunu, ya n karmakta kullan lan alet veya ara, cendere. pres yapmak * bir tak m n kar kaleye do ru ak n s ras nda teki tak m n oyuncular taraf ndan engellemeye gemek, bask yapmak. presbit * Presbitli e u ram (gz veya kimse). * lke, umde.

presbiteryen * Prensbiteryenlikle ilgili. presbiteryenlik * Protestan mezhebinin demokratik kurallara gre kurulmu bir kolu. presbitlik presi presilik * Pres yapmak, satmak veya kullanmak i i. prese * S k t r lm , s k lm olan. * Gzde uyum gcnn azalmas yznden, yak ndaki nesneleri net grememe durumu. * Pres kullanan kimse.

presesyon * Bkz. devinme olay . presleme * Presle s k t rma. * Kuma lar bas n alt nda tutarak yap lan i lem.

preslemek * Presle s k t rmak. preslenme * Preslenmek i i. preslenmek * Preslemek i i yap lmak. prestij * Sayg nl k, itibar.

presto

* abuk, ok abuk bir tempo ile. * Bu tempo ile al nan mzik paras .

prevantoryum * Vcutlar na verem mikrobu girmesine ra men henz hastal a yakalanmam zay f kimselerin, vereme yakalanmas n nlemek amac yla bak ld klar sa l k kurumu. prezantabl * Sunulabilir. prezantasyon * Tan tma, takdim etme. prezante * "Tan tmak, takdim etmek" anlam nda etmek yard mc fiili ile birlikte kullan l r.

prezante etmek * takdim etmek, sunmak. prezervatif * Kaput. prezidyum * Btn yetkilerini eski S.S.C.B anayasas na zg bir tarzda kullanan rgt. prim * (i verence) hacmiyle orant l olarak ve i yapan isteklendirip, i hacmini ve verimi art rmak veya sonuca daha kolay ve abuk ula mak amac yla verilen para. * Sosyal Sigortalar yasas na ba l olan i ilerin ve bunlar al t ran i verenlerin Sosyal Sigortalar Kurumuna demek zorunda olduklar cretin belli bir yzdesiyle belirlenen paraya verilen ad. * Pay senetlerinin as l fiyat ile piyasa fiyat aras ndaki art . primadonna * Operada ba kad n roln oynayan oyuncu. primat * Btn maymun trlerini ve baz bilginlerin s n flamas na gre, insanlar iine alan memeliler tak m , primatlar. primatlar primitif * Maymunlar. * lkel, iptida.

primitivizm * lkelcilik. printer * Bilgiyazar, yaz c . priz prizma * Elektrik ak m almak iin fi in sokuldu u yuva. * Bime. * I k nlar n sapt ran ve ayr t ran, saydam maddeden yap lm gen prizma.

probabilizm * Olas c l k.

problem

* Teoremler veya kurallar yard m yla zlmesi istenen soru. * Mesele, sorun. * Davran lar normal olmayan ve zel olarak e itilmesi gereken.

problematik * Problemli, sorunlu. problemli * Meselesi, sorunu olan. problemsiz * Meselesi, sorunu olmayan. prodksiyon * Yap m. prodktivite * Verilen eme e ve yap lan masrafa oranla retilen miktar rn verme gc, retkenlik. prodktr * Yap mc . * retici. prodktrlk * Prodktrn i i. profesr * niversitede ve yksek retim kurulu lar nda en st derecede olan retim yesi.

profesrlk * Profesr olma durumu veya profesrn grevi. profesyonel * Bir i i kazan sa lamak amac yla yapan (kimse) merakl , hevesli, amatr, zengen kar t . profesyoneli olmak * bir i in, bir u ra n btn inceliklerini veya a klar n kavram olmak. profesyonelle me * Profesyonelle mek i i. profesyonelle mek * Profesyonel duruma gelmek. profesyonellik * Profesyonel olma durumu. profil * Yandan grn . * nsan n yznn yandan grn . * Yanay.

proforma fatura * Bir mal n sat n al nmas n sa layabilmek amac yla demenin nceden yap lmas iin kesilen fatura. program * Belirli artlar ve dzene gre yap lmas ngrlen i lemlerin btn. * Bilgisayara bir i lemi yapt rmak iin yaz lan komutlar dizisi.

programc

* Program haz rlamakla grevlendirilmi kimse, yap mc . * Tiyatro, konser gibi yerlerde program satan veya da tan kimse. programc l k * Program yapma veya haz rlama i i. programlama * Programlamak veya programla t rmak i i. programlamak * Programa ba lamak, bir eyin program n yapmak. programlanma * Programlanmak i i veya durumu. programlanmak * Programl duruma gelmek, programa ba lanmak. programla t rma * Programla t rmak i i. programla t rmak * Bir i in program n yapt rmak. programl * Program olan. * Programa ba lanm , belli bir programa gre dzenlenmi . programs z * Belli bir program olmayan. * Belli bir programa gre dzenlenmemi , programa ba lanmam . proje * Tasarlanm ey, tasar . * Mal sahibinin iste ine gre yap lacak bir yap y , belli bir programa gre in a edilecek bir yap btnn, bir makine veya bir kurulu u pln durumunda gsteren izim. * De i ik alanlarda nceden pln ve programa al nm , maliyeti hesaplanm , kurum ve kurulu lar n ynetim organlar nca onaylanm , k sa ve uzun vadeye ba lanarak zel kurum veya devlet ad na gerekle tirilmesi kabul edilmi bilimsel al ma tasar s . proje yapmak * tasarlamak. projeci * Proje sahibi veya proje yapan kimse.

projeksiyon * z d m, irtisam, mrtesem. * Gsterim, grntleri bir ekran zerine yans tma i lemi. projektr * I ldak. * Gsterici, projeksiyon aleti. projektr * I lda n etrafa sat k. projektr nda olmak * gz nnde bulunmak, ortada olmak. projelendirme * Projelendirmek i i veya durumu.

projelendirmek * Proje durumuna getirmek, projesini haz rlamak. proletarya * al anlar n olu turdu u sosyal topluluk. proleter * al an, emeki.

proleterle me * Proleterle mek durumu. proleterle mek * Eme e nem veren s n f geli tirmek. prolog * n deyi .

prometyum * Atom numaras 61, atom a rl 145 olan, nadir topraklar grubundan bir element.K saltmas Pm. promosyon * zendirme. promnat * Gezinti yeri. propaganda * (bir reti, d nce veya inanc ) Ba kalar na tan tma, benimsetme ve yayma amac yla sz, yaz gibi yollarla gerekle tirilen al ma. propagandac * Propaganda yapan kimse. propagandac l k * Propaganda yapma i i. propagandist * Tan t c . prosedr proses * Bir amaca ula mak iin tutulan yol ve yntem. * Sre.

prospekts * Tan tmal k, tarife. prostat * Erkeklerde idrar torbas n n alt nda bulunan, siye in ba lang blmn evreleyen ve meni yap m nda grev alan, i salg da salg layan bez, kestanecik. * Bu organda olu an hastal k. prostel * nlk.

prostell * nl olan. protaktinyum

* Aktinit grubundan, atom numaras 91, atom a rl 231 olan radyoaktif bir element. K saltmas Pa. protein * Canl hcrelerin ana maddesini olu turan, genellikle slfr, oksijen ve karbon eleri bulunan amino asit birle iminden olu mu karma k yap l do al madde. proteinli * Proteini olan. proteinsiz * Proteini olmayan. Protestan * Hristiyanl kta reform hareketi sonucu do an mezhep. * Bu mezhebe ba l olan kimse. Protestanl k * Protestan olma durumu. * Anglikan, Lterci, Kalvenci vb. gibi trl kollar iine alan, papan n din ba kanl n ve Katolik kurallar n tan mayan kilise birli i. protesto * Bir davran , bir d nceyi, bir uygulamay haks z, yersiz, gereksiz bularak kar kma, kabul etmeme. * Herhangi bir davran n haks z, yersiz, gereksiz grlerek onaylanmad n bildiren resm a klama. * De erli evrak niteli indeki bor senedinin denmemesi durumunda, zel bir biime ba l ve belli hukuk sonular do uran bildirim. protesto ekmek * protesto yollamak. protesto etmek * itiraz etmek, reddetmek. * protesto yollamak. protez * Eksik bir organ n yerini tutmak, bir organ n sakatl n rtmek amac yla yap lan yapma organ veya para. * Bu amala yap l p kullan lan (organ). * n treme. protezci * Protez yapan kimse.

protezcilik * Protez yapma i i. protojin protokol * Gnays yap s nda, genellikle Alp da lar nda rastlanan bir granit.

* Bir toplant , oturum, soru turma sonunda imzalanan belge. * Diplomatlar aras nda yap lan anla ma tutana . * Diplomatl kta, devletler aras ndaki ili kilerde geen yaz malarda, resm trenlerde, devlet ba kanlar ile onlar n temsilcileri aras ndaki gr melerde uygulanan kurallar. * Resm ili kilerde ve i lemlerde ciddiyet. protokolc * Protokol i leriyle u ra an kimse. * Kurallara s k s k ya ba l olan kimse. protokole dahil * resm trenlere kat lma hakk olan (kimse).

proton

* Atom ekirde inde her biri (+1) pozitif elektrik yk ta yan tanecik. * Hidrojen atomunun ekirde i.

protonema * Yosun sporlar n n imlenmesinden olu an iplik biimindeki organ. protoplzma * Yap bak m ndan ekirdek ve sitoplazmadan olu an, yan s v , saydam ve canl hcrenin metabolizma olaylar n n olu tu u yer. prototip prova * Bir eyin amac na uygun, istenilen dzeyde olup olmad n anlamak iin yap lan deneme. * Bir giysiye son biimini vermeden nce giysiyi giyecek ki inin zerinde yap lan dzeltme. * Yazar veya dzeltmen taraf ndan stnde dzeltmeler yap lan bas l metin. prova yapmak * gzden geirmek. * oyunu sahnelemek iin nceden denemek. providansiyalizm * Kayrac l k. provizyon * Bir ekin para olarak kar l . provizyonsuz * Bankada kar l olmayan (ek). provokasyon * K k rtma. provokatr * K k rt c . provoke * "K k rtmak" anlam nda gelen provoke etmek eklinde kullan l r. prozodi * Bir iir bestesinde, hece vurgular n n mzik vurgu ve ykseli leriyle iyice uyu mu olmas ve bu yoldaki kurallar n btn. prmiyer * Yeni oynanmaya ba layan tiyatro oyununun ilk temsili. * lk rnek, ilk tip.

Prusyal * Almanya'n n Prusya blgesinden olan kimse. pruva * Geminin veya sandal n n taraf , ba blm.

pruva hatt * Gemilerin birbirinin ard s ra gitmek iin ald klar durum. psikanaliz * Freud'un geli tirdi i, insan n uyumlu veya uyumsuz davran lar n n kayna say lan, bilinalt at ma ve gdleri ara t r p bilince kararak davran sorunlar n zme yntemi, ruh zmleme. psikanalizci

* Hastalar n psikanalizle tedavi eden hekim. * Psikanalizle u ra an kimse. psikasteni * Saplant lar n o unun kknde bulunan ak l ve ruh zay fl . psikiyatr * Psikiyatri uzman , ruh bilimci. psikiyatri * Ruh ve sinir hastal klar yla, ki ide grlen nemli uyumsuzluklar nleme, te his ve tedavi etmeyle u ra an uzmanl k dal . psikolog psikoloji * Ruh bilimci. * Ruh bilimi, ruhiyat. * Bir grubu, bir bireyi belirleyen hareket etme, d nme, duygulanma biimlerinin btn. * Herhangi bir edebiyat rnnde, ki ilerin ki iliklerini belirleyen duyu , d n , davran biimi.

psikolojik * Ruh bilimsel, ruh bilimi ile ilgili. * Ruhsal. * Ruhu ok ayan, ho a giden, iyi kar lanan. psikolojik sava * Temeli propagandaya dayanan, kar d nceli gruplar n birbirlerini etkileyebilmek ve kendi d ncelerini kabul ettirmek iin tehdit, antaj, y ld rma gibi psikolojik elerin kullan ld mcadele tr. psikolojizm * Ruh bilimcilik. psikometri * Ruh lm. psikopat psikopati * Ruh veya sinir hastal na tutulmu kimse, ruh hastas . * Ak l hastal .

psikopatoloji * Ak l ve ruh sa l n inceleyen bilim. psikopatolojik * Psikopatoloji ile ilgili. psikoterapi * Hekimin hastay etkilemek iin kulland psikolojik yntemlerin btn. psikoz * Trl sebeplerle ki ili in btnlk ve uyum gcn geni lde y kan ruh bozukluklar; ak l hastal klar n n genel ad . * Toplumsal bir sars nt ya ba l olarak do an ruh durumu. psi ik Pt * Ruhla ilgili olan, ruh, ruhsal. * Pltin'in k saltmas .

ptiyalin Pu puan

* Ni astan n sindirilmesine yarayan, tkrkte bulunan bir enzim. * Pltonyum'un k saltmas .

* e itli sporlarda kullan lan ls ve de eri de i ken birim. * Genellikle test biimindeki s navlarda cevapland r lacak sorular n say olarak de eri veya cevaplayan n ba ar de eri. * Kuma lardaki benek, nokta. puan almak (veya kazanmak) * spor kar la malar nda ba ar l bir oyun kararak kendine say sa lamak. * genellikle test biimindeki s navda herhangi bir puan elde etmek. puan hesab yla yenmek * rakibinin ald ndan daha ok puan alarak oyunu kazanm say lmak. puan tutturmak * gereken say da para kazanmak. puan vermek * de er bimek, not vermek. puanlama * Puanlamak i i. puanlamak * (test k tlar nda) Sorulara verilen cevaplar puan olarak de erlendirmek, puan vermek. puanland rma * Puan vermek i i. puanland rmak * Puan vermek. puanl puanl k puantaj puanter * Bir av kpe i rk . puantr puding * al anlar n giri k saatlerini i aretleyen kimse veya alet. * Meyve, biskvi vb. ile yap lan bir ngiliz tatl s . * ak l ve ta k r nt lar n n kendi kendine imentola mas ndan olu mu ktle. * zerinde puan bulunan. * Puan de erinde olan. * Bir eyin denetlendi ini veya grld n belirtmek iin i aretleme, i aret koyma.

pudra

* Baz mineral rnlerin kar m ile elde edilen, cildi korumak, dzgn ve gzel gstermek veya k r kl klar , przleri gizlemek amac yla yze ve tene srlen, kokulu ince toz. pudra eker * Dvlerek ince un durumuna getirilmi eker.

pudralama * Pudralamak i i. pudralamak * Pudra srmek. pudral pudral k * Pudra kutusu. pudriyer puf * Pudral k. * Arkal ks z, alak, yumu ak, ayaklar gzkmeyen oturacak. * Kaba, kabart lm , yumu ak minder. * Bezginlik, usan anlat r. * Pudra srlm olan (yz, cilt).

puf

puf bre i * Mayal hamurdan elde edilen yufkan n aras na peynir veya k yma konularak yap lan ve tavada k zart lan bir e it brek. pufla * Perde ayakl lardan, Kuzey Kutbu'na yak n yerlerde, skandinavya k y lar nda ya ayan, ince ve yumu ak tyleri iin avlanan bir ku (Somateria). * Bu ku un tyleriyle doldurulmu . pufla gibi * ok yumu ak ve kabar k. puflama puflamak * Puf diye ses kararak s k nt veya zntsn belli etmek. puhu * Bayku gillerden, orman, da ve kayal klarda ya ayan, uzunlu u 65 cm, s rt koyu kahve rengi bir ku tr (Bubo bubo). pul * Posta paras kar l mektuplara, damga resmine kar l k k tlara yap t r lan, bas l kk k t paras . * Eskiden kullan lan akeden kk metal para. * Baz giysilerde ss olarak kullan lan parlak, incecik, genellikle metal levhac k. * Tavla oyununda kullan lan, plstik, tahta vb.den yap lm yass yuvarlak levhac k. * Vida, c vata vb. eylerin boynuna geirilen, ortas delik metal levhac k. * Bal klar n, srngenlerin ve baz ku larla memelilerin vcudunu kaplayan boynuzsu, sert levhac k. * zerinde bulundu u organa yap k, biim ve yap ca ok basit yapraklar n her biri. * Propaganda amac yla kullan lan yaz l kk k t. * Pula benzeyen, pulu and ran. * Kurutulduktan sonra dvlerek pul pul olan biber. * Puflamak i i.

pul biber

pul kanatl lar * Eklem bacakl lardan, kanatlar geni ve say s z kk pullarla rtl, s v lar emmek iin hortum biiminde a z olan, ba kala maya u ram bcekleri, kelebekleri iine alan bcekler tak m .

pul pul pul i e pulat pulat gibi

* Kk paralar durumunda. * Ye il camdan yap lan ok ince eperli i e. * elik. * elik gibi, gl kuvvetli.

pulcu

* Pul satan kimse. * Pul derleyen veya derleyenlere pul satan kimse, pul koleksiyoncusu. * Pul satma i i. * Pul derleyicili i veya derleyenlere satma i i. * Pullamak i i. * zerine pul yap t rmak. * Pullarla sslemek. * Pullanmak i i. * D derinin boynuzsu kk pullar veya byk geni paralar durumunda dklmesi.

pulculuk

pullama pullamak

pullanma

pullanmak * (zarf, mektup, evrak vb. iin) zerine pul yap t r lmak. * Pul pul olmak. pulla t rma * Pulla t rmak i i veya biimi. pulla t rmak * Pul hline getirmek. pullu * zerine pul yap t r lm . * zerine pul i lenmi . * Pulu olan. pullu sazan * Bir tr bal k. pulluk * Topra srmek iin kullan lan tar m arac . pulluku pulman pulsuz * Pulluk yapan, haz rlayan veya satan kimse. * Yatar koltuk. * Pulu olmayan.

pulu pululuk puma

* Cinsel gc olmayan (erkek). * Pulu olma durumu, ananet.

* Kedigillerden, uzunlu u 120 cm, kuyru u 70 cm, s rt kahverengi, karn beyaz, Amerika'da ya ayan bir memeli tr, Yeni Dnya aslan (Feis concolor). pumba * Kabart lm , yumu ak duruma getirilmi . pumpa pun * Bkz. pumba.

* ay, eker, tar n, limon kar m na rom veya kanyak gibi dam t lm bir alkoll ikiyle yap lan ve bu ikinin buharla an alkol yak ld ktan sonra iilen iki. punduna getirmek (veya pundunu bulmak) * bir eyi yapmak iin uygun zaman semek. punt punto * Bas mc l kta harflerin byklk ve kklklerine gre ald ad. puntolu pupa * Herhangi bir byklkte puntosu olan. * Geminin arkas , k . * Arkadan. * (bir ey iin) Uygun zaman, f rsat.

pupa yelken ilerlemek (gitmek...) * yelkenler, arkadan esen rzgrla i miolarak, tam yolla. * alabildi ince, hibir eye ba ml olmadan. puro pus * Yaprak ttnle yap lm kal n ve uzun sigara. * Gr uzakl n ok azaltmayan bir tr hafif sis. * Baz meyvelerin zerinde olu an, zamk veya sak za benzeyen madde. * Yapraklar n zerinde grlen, rmcek a n and ran bcek veya kurt yuvas . * A alar n ktk ve dallar ndaki yosun. * Bazen meme ba nda olu an kabuk. * Parmak, in. pusar k * Puslu, puslanm , sisli. * Ilg m, yalg n, serap. * Pusarmak i i.

pus

pusarma

pusarmak * Puslu duruma gelmek, sislenmek.

pusat

* Ara. * Silh, z rh gibi sava arac . * Giysi veya giysilik kuma . * Orta oyununda ak ak ve tahta k l vb. kullanan oyuncu.

pusat pusatland rma * Pusatland rmak i i veya durumu. pusatland rmak * Pusatlanmas n sa lamak, tehiz etmek. pusatlanma * Pusatlanmak i i veya durumu. pusatlanmak * Gereken ara veya silhlar edinmek. pusatl * Pusat olan. * Z rh giymi . * Bkz. buselik. * Elle srlen, hafif, kk ocuk arabas . * Puset yapan, satan veya onaran kimse. * Bkz. pusula (I), (II). pusland rma * Pusland rmak i i veya durumu. pusland rmak * Puslu duruma getirmek. puslanma * Puslanmak i i. puslanmak * Hava hafif sisli bir durum almak. * Bu ulanmak. puslu * Puslanm , pusar k, hafif sisli. * zerinde pus bulunan. pusma * Pusmak i i. pusmak * Sinmek. * Bir eyi kendine siper edip saklanmak. * Ortal hafif sis kaplamak, pusarmak.

puselik puset puseti pusla

pusu

* Birine sald rmak iin saklanarak beklenen yer. * Birine sald rmak iin haz rlanma durumu.

pusu kurmak * sald raca kimseye grnmemek iin bir yerde gizlenip beklemek. pusucu pusula * zerinde kuzey - gney do rultusunu gsteren bir m knat s i nesi bulunan ve yn tespit etmek iin kullan lan kadranl ara. pusula * Kk bir k da yaz lm k sa mektup, tezkere. * zerinde alacak hesab yaz lm k t. pusulal * Pusulas olan. pusulama * Pusulamak i i veya durumu. pusulamak * Pusu konumuna veya durumuna getirmek. pusulas z * Pusulas olmayan. pusulay a rmak * g bir duruma d erek ne yapaca n bilememek. * do ru tutum ve davran tan ayr lmak. pusuluk * Pusu kurulan yer. pusuya d mek * pusu kuran kimsenin sald r alan iine girmek. pusuya d rmek * yolunu gizlice bekleyip ktlk etmek. pusuya yatmak * pusuda beklemek. pusval * Yemenicilerin kulland l. pu t * E cinsel erkeklerin cinsel zevklerine hizmet eden sap k erkek ocuk. * A r ve kaba svg sz. * Pusu kuran veya pusuya yatan kimse.

pu t olmak * birinin ilencine u ray p ktle mek, mahvolmak. pu tluk put feti . * Pu t olma durumu. * Baz ilkel toplumlarda do ast g ve etkisi oldu una inan lan canl veya cans z nesne, tap ncak, sanem,

* Ha. put * drt tel ipekten bklm iplik. put gibi * sessiz, anlams z bir bak la ve k m ldamaks z n.

put kesilmek * sessiz ve hareketsiz bir durum almak. putla ma * Putla mak i i.

putla mak * Gere inden ok de er kazanmak. putla t rma * Putla t rmak i i. putla t rmak * Bir eyi ola anst grerek, gere inden ok de er vermek, put durumuna getirmek. putperest * Puta tapan. putperestlik * Puta tapma durumu, feti izm. putrel putrelli puya pf * Bir ate i sndrmek, canland rmak iin dudaklar hafife bzerek d ar verilen solu un kard ses. pf desen uacak * ok zay f kimseler iin kullan l r. pf noktas * Bir i in en ince, hassas ve nemli noktas . pfkrme * Pfkrmek i i. pfkrmek * fleyerek pskrmek. pfleme * Pflemek i i. * Yap larda, demir yollar nda kullan lan demir kiri . * Putreli olan. * And da lar nda yeti en 60-70 y lda bir en grkl tek ie ini veren bitki.

pflemek * Sndrmek veya so utmak iin flemek. pfr pfr * (rzgr iin) Hafif ve serin bir biimde eserek.

pkl

* Bkz. ekli pkl.

plverizatr * Pskrte. pnez * Raptiye. pr pr prek * dolu, ok" anlam nda birle ik s fatlar yapar: prhiddet, prne e vb. * am, ard , ldin a alar n n i ne gibi ince yapraklar . * akaklardan sarkan sa, zlf. * Bitkilerin saakl kk veya pskl.

preklenme * Preklenmek i i. preklenmek * Prekli duruma gelmek, pskllenmek. prekli * Pre i olan.

preksiz * Pre i olmayan. prk prkl * Havu. prdikkat * Dikkatli. pre pren * Sebze veya eti ezerek veya szgeten geirerek elde edilen ezme. * Sprge otu. * Prek.

prhiddet * Hiddetli. prik prin priten * Prinden treyen baz. * Fosfor oksiklornn rik aside etkimesiyle olu an trikloroprinin indirgenmesinden elde edilen baz. * Kutsal kitaplar yeniden ve de i ik bir anlay la okumaya zen gsteren kat presbiteryen.

pritenlik * Priten olma durumu. * Ahlk, siyas vb. konularda kat taassub.

prizm

* Dilbilgisine, gnlk kullan a uymayan kelime ve deyimleri kullanmama veya eskiden kullan lan slba dnme iste i. prmell prne e * Hzntl, zntl. * Ne eli.

prs hhat * S hhatli, sa l kl . prtel * Tel l . prtk * Herhangi bir eyin zerindeki k nt biiminde kk kabarc k, k nt . * (ses iin) C z rt .

prtklenme * Prtklenmek i i. prtklenmek * Herhangi bir eyin zerinde prtkler olu mak. prtkl * Prtkleri olan. prz * Bir eyin dzgnl n bozacak k nt , gedik veya kusur. * Engel, glk.

przal r * Bir borunun a z na biim vermek, geni letmek veya apaklar n , przlerini almak iin kullan lan, evresinde kesici yz bulunan alet, rayba. przlenme * Przlenmek i i. przlenmek * Prz olu mak, przl duruma gelmek. * (ses) Bo uk ve bozuk kmak. * Kar k ve g bir duruma gelmek. przl * Prz olan. * Bo uk ve bozuk (ses). * Kar k, g (durum, i ). * Prz olmayan. * Dzgn, falsosuz ses. przszlk * Przsz olma durumu. psk pskl * Bkz. eski psk. * Bir ucundan baz eylere ss olarak tak lan, di er ucu serbest saak biimindeki iplik demeti.

przsz

pskl kuyruklular * Vcutlar iki, tys uzant yla sonulanan, kanats z, ince, yumu ak, en bilinen tr gm n olan bcekler tak m . psklck * Gne kursunun baz tek renkli resimlerinde grlen parlak bulut. pskll * Pskl olan, pskl tak lm olan.

pskll bel * Byk s k nt , zarar veren kimse veya ey. psklsz * Pskl olmayan. pskrge * S v lar ve toz durumundaki maddeleri duman hlinde samaya veya atmaya yarayan tulumba veya krk biimindeki ayg t. pskrme * Pskrmek i i. * S k ve tek tek benekler durumunda. * Yanarda n, duman, kl ve lv karmas , indifa. pskrme benli * Bir arada irili ufakl benleri olan. pskrmek * A z nda bulunan bir s v veya toz durumundaki bir eyi h zla savurtarak d ar karmak. * (yanarda iin) Lv karmak, indifa etmek. * (fke vb. iin) Patlarcas na d ar vurmak. pskrte * S v lar ve toz durumundaki maddeleri gaz veya toz durumunda samaya yarayan alet, plverizatr. pskrtme * Pskrtmek i i. * Sulu boya pskrterek e itli tonlarda yzeyler elde etme tekni i veya bu teknikle yap lm resim. * Pskrtlerek yap lm . * S ram , f rlam . pskrtme makinesi * Pskrte. pskrtme tabancas * Vernik veya boya s v lar n bas nl hava yard m ile pskrterek srmekte kullan lan tabanca biiminde ara. pskrtmek * H zla ve savurtarak karmak. * F k rtmak. * Geri dnmek zorunda b rakmak. pskrt * Pskrme durumunda bulunan yanarda dan kan maddelerin btn, lv.

pskrtc * Pskrtmek i ini yapan ara veya kimse. pskrtlme

* Pskrtlmek i i. pskrtlmek * Pskrtmek i i yap lmak. pskrt * Pskrtmek i i veya biimi. pskrk * Yanarda n pskrmesiyle ortaya kan. pskrk klte * Yanarda ndan pskrme sonucu kat la m duruma gelen ta . pskrk ta * Pskrk. psl pstl psr * Bkz. ssl psl. * rinle dolu kabarc k veya sivilce. * Bir eyin can s k c , kar k ayr nt s veya prz. * Can s k c , istenmeyen kimse. * Tembel, kalpazan. * (ip, sa vb. iin) Kar k, dola k. * (i iin) Kar k, kusurlu. * Bkz. bok psr. * Psr olan, przl. * Psr olmayan, przsz. ptr * Kk kabarc k, k nt , prz, prtk.

psrl psrsz

ptr ptr * zerinde pek ok ptr bulunan. * Sertle ip atlam . ptrlenme * Ptrlenmek i i. ptrlenmek * Ptrl olmak. ptrl * Ptr olan, przl, prtkl. ptrsz * Ptr olmayan.

ptrszlk * Ptrsz olma durumu. -r * nl ile biten fiillere eklenen geni zaman eki.

r, R

* Trk alfabesinin yirmi birinci harfi. Re ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan tml, srtnc di eti nszn gsterir. Ra -ra / -re Rab * Tanr . rabban * Tanr 'dan gelen, eytan kar t . * Tanr 'ya ula m . * Tanr , Tanr m. * Radyum'un k saltmas . * simlerden yer ve zaman zarf treten ek.

Rabbena

rabbena hakk iin * ant ierken inand rmak iin kullan l r. rabbim rab t * Ba , ba lama. rab t edat * Ba la. rab ta * Ba layan ey, ba . * lgi, ili ki. * Ba l l k. * Birbirini tutma, tutarl k. * Dzen, s ra. * Dzgn, dzenli. * Szn bilen, tutarl , a rba l . * Dzensiz, birbirini tutmaz. * A rba l olmayan, tutars z. * Birbirine ba l veya tutarl olmadan. * Tanr m.

rab tal

rab tas z

rab tas zl k * Rab tas z olma durumu. raca raci * Geri dnen. * Dokunan, ilgilendiren, dayanan. raci olmak * dokunmak, dayanmak, ilgilenmek. racon * Hindistan'da prenslere verilen unvan, mihrace.

* Yol, yntem, usul. * Gsteri , fiyaka. racon kesmek * grn e gre hkm vermek. * gsteri yapmak. radansa radar * Radyo dalgalar n n yank s n alarak cisimlerin yerini ve uzakl n bulabilen, genellikle uak ve gemilerde kullan lan cihaz. * gd, sezi . radarc * Radar kullanan veya radar n bak m ve onar m yla grevli kimse. * Yelkenlere a lan deliklere ve halat ilmiklerine geirilen metal halka.

radarc l k * Radarc n n grevi. radde * Derece, kerte.

raddelerinde * (zaman iin) S ralar nda, sular nda. radika radikal * Kkl, kesin, kkten. * Kktenci. radikalizm * Kktencilik. radikalle me * Radikalle mek durumu. radikalle mek * Kktenci olmak. * Kesin durum almak. radon * Atom numaras 86, atom a rl 222 olan, radyum tuzunun su ile i lenmesinden, hidrojen ve oksijenle kar m durumunda elde edilen, boru yard m yla s v hava iinden geirilerek kar mdan ayr lan radyoaktif element. K saltmas Rn. radyan * Bir dairede yar ap uzunlu undaki yay paras n gren merkez a ya e it a lme birimi. * I n veya s yayan. * Yapraklar salata olarak yenen baharl , ok y ll k bir bitki (Taraxacum officinale).

radyasyon * I n m. radyatr * Bir akaryak t n yanmas ndan veya s cak bir ak kandan ald s y d ar ileten dilimli borulardan olu an s tma arac . * Ba l bulundu u motordaki s derecesinin ykselmesini nleyen so utucu. radyatrc

* Radyatr yapan, satan, onaran veya d eyen usta. radyo * Elektrik dalgalar n n zelli inden yararlanarak seslerin iletilmesi sistemi. * Elektrik dalgalar yla dzenli olarak yay n yapan istasyon ve bu istasyonun programlar n dzenlemekle grevli kurulu . * Radyo istasyonlar n n yay nlar n alan ara. radyo etkinli i * I n etkinlik, radyoaktivite. radyo evi * Radyo yay m yap lan yap .

radyo gazetesi * Radyo arac l ile yay mlanan haber, yorum ve roprtajlar n tm. radyo istasyonu * Radyo vericilerinin bulundu u merkez. * Radyoda al nan veya bulunan her bir yay n. radyo muhabiri * Radyo haber ve rportajlar n haz rlayan gazeteci. radyo oyunu * Radyoda oynanmak ve seslendirilmek zere yaz lan oyun. radyo taksi * Telsiz telefon a ile bir irkete veya dura a ba l olarak al an taksi. radyo yay n * Do rudan kamuya seslenen ve sesli programlar yayan ileti im arac . radyoaktif * I n etkinli i olan, n etkin. radyoaktif izotoplar * Baz hastal klar n te hisinde ve iyile tirilmesinde yararlan lan izotoplar. radyoaktifle tirme * Bir elementi radyoaktif duruma getirmek. radyoaktiflik * Radyoaktif olma durumu. radyoaktivite * Alfa, beta, gama nlar n yayma zelli i, n etkinli i. radyobiyoloji *X nlar n n canl dokular zerindeki etkisini inceleyen bilim. radyocu * Radyo yapan, onaran veya satan kimse. * Radyoda grevli kimse. * Radyo yap lan veya onar lan yer.

radyoculuk * Radyo yapma, onarma veya satma i i. * Radyo kurulu lar n i letme ve ynetme i i. radyoelektrik * Fizi in elektromanyetik dalgalar n ara t r lmas ve uygulanmas ile ilgili blm.

radyoelektriksel * Radyoelektri e ili kin. * Radyofrekans. radyoelektronik * Elektroni in radyoelektri e uygulanmas . radyofizik * Radyoelektri e ili kin olaylar inceleyen bilim dal . radyofizyoloji * Radyobiyoloji. radyofoni * Elektromanyetik dalgalar n zelliklerinden yararlanarak sesleri ileten sistem. radyofonik * Radyo ile ilgili, radyo ile verilen. radyofonik ses * Radyoda konu ma yapmaya uygun ses. radyofoto * Foto raf, yaz gibi grntlerin radyo dalgalar yla uzaktan iletilmesini sa layan sistem. * Bu sistemle al nan foto raf. radyografi *X nlar ndan yararlan larak resim ekme. * Bu teknikle al nan foto raf. radyogram * Telsiz telgrafla verilen haber ve bunun yaz l oldu u k t. radyoizotop * Do al bir elementin radyoaktif izotopu. radyokimya * Radyoaktif cisimleri ve onlar n kimyasal zelliklerini inceleyen bilim dal . radyolink * Radyo, telefon, televizyon ve teleks gibi ileti im aralar n n kablo ba lant s olmaks z n, istasyonlar aras nda veya stdyo ile verici istasyon aras nda yksek frekansl radyo dalgalar ile ba lant kurmaya yarayan sistem. radyolog radyoloji * I n bilimi uzman , n bilimci. * I k, elektrik ve s n mlar n n uygulama alanlar n inceleyen bilim dal , n bilimi.

radyometre * I nler. radyometri * I ma iddetinin lm. radyometrik * Radyometri ile ilgili. radyoskopi * Bir organ veya cismin nlar alt nda muayenesi.

radyoteknoloji * Elektro filmi ekme tekni i. radyotelefon * Telsiz telefon. radyotelgraf * Telsiz telgraf. radyoterapi *X nlar n n biyolojik etkisine dayanan tedavi yntemi. radyum * 1898 y l nda Pierre Curie ve e i taraf ndan bulunan, atom numaras 88, atom a rl 226,05 olan, 700 C de eriyen, so ukta suyu ayr t ran, n etkinli i ok bir element. K saltmas Ra. raf * stne te beri koymak iin dolaba veya bir dolab n iine birbirine paralel olarak tutturulmu , genellikle geni , uzun tahta veya metal levha. rafa koymak (veya kald rmak) * savsamak, art k stnde durmamak, ihmal etmek. rafadan Raf z * Raf zli i benimseyen kimse. Raf zlik rafinaj rafinatr rafine * ncelmi , ince, ar t lm , safla t r lm . * Hassas, duygulu, nazik, ince, sekin. rafineri * Ar t m evi, tasfiyehane. rafit rafting rafya * Baz hayvan ve bitki hcrelerinde bulunan, i ne biiminde billr madde. * zellikle rmaklarda azg n sular aras nda yap lan salc l k, sal yar . * Afrika ve Amerika'da yeti en, iri gvdeli, uzun yaprakl palmiye (Raphie). * Bu palmiyenin dokuma i lerinde kullan lan lifleri. * Palmiye liflerinden yap lm olan. * Bkz. rugby. * stek, arzu. * Be enme, itibar. * i mezhebinin bir kolu ve bu koldan olanlar n inanc . * Ar t m. * Odun liflerini iinde bulunabilecek yabanc maddelerden ar tma nitesi. * Kaynar suda kabu u ile az pi irilmi (yumurta), alakok.

ragbi ra bet

ra bet etmek (veya gstermek) * istemek, be enmek, istekle kar lamak. ra bet grmek (veya kazanmak) * istenilmek, be enilmek, istekle kar lanmak. ra betli ra betsiz * steksiz, gnlsz, ra bet etmeyen. * stenilmeyen, ra bet edilmeyen. ra betsizlik * steksizlik, gnlszlk, ra bet etmeme. * stenilmeme, ra bet edilmeme. ra m * nad na davranma. ra men ra m na rahat * Kar n. * "bir eye kar terslik olsun diye, inad na" anlam yla kullan l r. * nsanda znt, s k nt , tedirginlik olmama durumu, huzur. * znt, s k nt ve tedirginli i olmayan. * S k nt veya yorgunluk, tedirginlik vermeyen. * Ald rmaz, gams z. * Kolay bir biimde, kolayl kla. * "Haz r ol" durumunda bulunanlara, olduklar yerde serbest bir durum almalar iin verilen komut. * stek gren, ra bet gren, ra bet edilen.

rahat batmak * iyi bir durumdayken bu durumu olmayacak sebepler yznden b rakanlar iin sitem yollu sylenir. rahat b rakmamak (veya vermemek) * tedirgin etmek. rahat d e i * ly kald r ncaya de in iinde yat rd klar d ek. * Bir kimsenin ld yerden sz edilirken deniz, sava alan gibi yerlere kar t olarak evindeki yata n ve dolay s yla evini anlat r. rahat durmak * yaramazl k etmemek veya k m ldamamak. rahat duru * Vcudun al t rmalar aras nda dinlendirilmesi iin, eller arkaya dik olarak birle tirilmi , bacaklar nde veya yana yar m ad m duru unda ald gev ek durum. rahat etmek * s k nt s z durumda olmak, ferahlanmak, dinlenmek. rahat k na batmak * bulundu u rahat durumun de erini bilmemek. rahat olmak * zntl, s k nt l veya tedirgin durumda olmamak.

rahat rahat * Rahat bir biimde, kolayl kla. rahat yz grmemek * hi rahat etmemek. rahata * Rahat (bir biimde). rahat kamak * rahats z, tedirgin olmak, zlmek. rahat na bakmak * hibir eye ald r etmeyerek rahat n sa lamaya al mak. rahatlama * Rahatlamak i i. rahatlamak * znt, s k nt , tedirginlik veren veya bir ihtiyac n giderilmesi durumun ortadan kalkmas , azalmas yla rahata kavu mak. rahatlatma * Rahatlatmak i i. rahatlatmak * Rahatlamas n sa lamak, ferahlatmak. rahatl k * znts, s k nt s , tedirginli i olmama durumu, rahat. * Yorgunluk veya s k nt vermeme durumu. * rahat bir biimde, kolayl kla. * Rahat olmayan, tedirgin, huzursuz. * Rahat kullan lmayan, s k nt , tedirginlik veren. * Hasta, keyifsiz.

rahatl kla rahats z

rahats z etmek * rahat n bozmak, rahat n , keyfini ka rmak. rahats z olmak * rahat bozulmak, keyfi kamak, sa l bozulmak. rahats zlanma * Rahats zlanmak i i. rahats zlanmak * Sa l bozulmak, hastalanmak, rahats z olmak. rahats zla ma * Rahats zla mak i i veya durumu. rahats zla mak * Rahats zlanmak. rahats zl k * Rahats z olma durumu, tedirginlik. * Hastal k.

rahats zl k duymak * tedirgin olmak, huzurunun ve rahat n n kat n hissetmek. rahats zl k vermek * rahat n bozmak, rahat n , keyfini ka rmak. rahibe * Kad n rahip. rahibelik * Rahibe olma durumu. * Rahibenin grevi. * Dl yata . * Koruyan, ac yan, merhamet eden. * Hristiyanlarda genellikle manast rda ya ayan din adam , ke i . * Rahip olma durumu. * Rahibin grevi. rahle * zerinde kitap okunan, yaz yaz lan, baz lar a l p kapanabilen alak, kk masa. rahleitedrisinde * yeti me, e itim, d nce bak m ndan "o kimsenin etkisinde" anlam nda kullan l r. rahman rahman rahmet * Birinin suunu ba lama, yarl gama, merhamet etme. * Ya mur. rahmet okumak * Tanr 'n n merhamet ve ba lamas iin dua etmek. * biri, kt bir kimseden daha kt kmak. rahmet olsun can na * "Allah rahmet eylesin" anlam nda ller an l rken kullan lan iyi dilek sz. rahmetli * "Tanr 'n n rahmetine kavu mu , yarl ganm " anlam nda lm kimseleri sayg yla anmak iin ad veya unvanlar n n ba na getirilir, merhum. * lm bir kimsenin ad yerine kullan l r. rahmetli olmak * lmek. rahmetlik * Rahmetli. rahmetlik olmak * lmek. * Herkese, her canl ya merhamet eden Tanr . * Tanr ile ilgili, tanr sal, eytan kar t .

rahim rahm rahip rahiplik

rahne raht

* Gedik, yar k. * At tak m . * Yolda lz m olacak eyler. * D eme vb. tak mlar . * Pencere ve kap kanatlar n ereveye tutturan mente e tak m . * Ko arken bir yandaki iki baca n ayn anda atan binek hayvanlar n n biniciyi sarsmayan ko ma biimi. * Bu biimde ko an (binek hayvan ). * (binek hayvan iin) Bu biimde ko arak.

rahvan

-rak / -rek * S fatlar n kar la t rma derecesini treten ek: ufarak "ufaka", krek "daha kk" vb. rakam * Say lar gstermek iin kullan lan i aretlerden her biri. * Bu i aretlerle yaz lm say . * Nicelik, miktar. rakamlama * Rakamlamak i i. rakamlamak * Bas notalar n n stne akortlar n belirten rakam koymak. rakaml raket * Rakam olan, iinde rakam bulunan.

* Pingpong, tenis gibi oyunlarda topa vurmak iin kullan lan, oval tahta bir kasna a gerilmi bir a la veya lstikle kaplanm olan, uzunca sapl ara, vura. rak * zm, incir, erik gibi meyvelerin alkolle mayalanarak dam t lmas yla elde edilen iki.

rak lemi * Rak meclisinde gerekle tirilen e lence. rak barda * Rak imek iin zel olarak retilen, dar ve uzunca bardak. rak meclisi * Rak veya ba ka iki iip yemekler, mezeler yiyerek vakit heirilen, al n p sylenerek e lenilen toplant . rak c * Rak yapan veya satan kimse. * Rak ien (kimse). * Rak yapmak veya satmak i i. * Ykselti. * Kad n rakip. rakik

rak c l k rak m rakibe

* nce, narin. * Merhametli, yufka yrekli. rakip rakiplik * Birbirine rakip olma durumu, rekabet. rakipsiz rakit rakkas * Daha stn, daha iyisi bulunamayan (kimse veya ey). * Durgun (su). * Sarka, pandl. * Raks meslek edinmi erkek. * Raks meslek edinmi kad n. * Herhangi bir i te, bir yar ta, birbirini gemeye al an, ayn eyi elde etmeye u ra an (kimse).

rakkase

rakkasl * Sarkac olan. rakor * S hh tesisatta iki boruyu dndrmeden birbirine ba lanmas n sa layan ba lant paras .

rakorlu musluk * Hortum ba lamak iin kullan lan musluk. raks * Dans. * Sal n m.

raks aksa * Klsik Trk mzi inde bir kk usul. raksetme * Raksetmek i i. raksetmek * Oynamak, dans etmek. ralli * Yar mac lar n otomobille belli yollar izleyerek ve zel kurallara uyarak belirli bir yere ula malar na dayanan otomobil yar mas . rallici ram * Ralliye kat lan yar mac . * Boyun e en, kendini ba kas n n buyru una b rakan.

ram etmek * boyun e dirmek, itaat ettirmek. ram olmak * boyun e mek, itaat etmek. ramak * "Bir eyin olmas na ok az kalmak" anlam na gelen ramak kalmak deyiminde geer.

ramazan

* Ay takviminin dokuzuncu ay , aylar ad verilen recep, aban ve ramazan aylar n n sonuncusu, oru tutulan ay. Ramazan Bayram * eker Bayram . ramazan davulu * Ramazan gnlerinde oru tutacaklar sahura kald rmak iin mahalle aralar nda al nan davul. ramazan keyfi * Oru tutanlarda iftar saatine yak n grlen sinirlilik. ramazan pidesi * Ramazan ay nda zel olarak yapt r lan susaml pide. ramazan topu * Ramazan gnlerinde sahur ve iftar vakitlerini halka duyurmak iin at lan top. ramazaniyelik * Ramazanda iftar ve sahurda yenmek iin al nan yiyecekler. ramazanl k * Ramazan iin ayr lm (yiyecek). rambo * Dv . rami * Is rgangillerden, in, Vietnam ve Malezya'da yeti en de erli bir bitki (Boehmeria nivea). * Bu bitkinin dokumac l kta kullan lan lifi. * At c , atan kimse. * Bir tiyatro sahnesinin nnde, k ve ldaklar n yerle tirildi i, izleyiciye en yak n yer. ramp na karmak * bir oyunu sahnelemek. rampa * Bir arazinin, bir kara yolunun, bir demir yolu hatt n n yatay do rultuya gre yoku olan blm. * zellikle istasyonlarda, vagonlara e ya yklemek veya bo altmak iin yap lan, ambar n nnde bulunan set. * Bir vagonu raya sokmak veya raydan karmak iin kullan lan ara. * Bir geminin bir ba ka gemiye, dubaya, iskeleye veya sala de ecek biimde yana mas . * ki a ac veya takozlar birbirine kenetlemek iin kullan lan, ular e riltilmi ve sivriltilmi demir ubuk. * Fzeli mermi veya makinelerin, havaya f rlat lmak iin stne yerle tirildikleri e ik destek.

ramp

rampa etmek * ta t bir yere, bir eye veya bir ba ka ta ta yana mak. * birinin iki masas na a r lmad hlde oturmak. rampac * Deniz sava lar nda, borda bordaya sava ld nda kar gemiden gelen sald r lar nleyen veya d man gemisine atlay p sava an er. rampalama * Rampalamak i i. rampalamak * Rampa etmek.

rampal * Yoku u olan. randa randevu * Belli bir saatte, belli bir yerde iki veya daha ok ki i aras nda kararla t r lan bulu ma. randevu almak * bir kimseden belli bir saat ve yerde bulu mak iin sz almak, gn almak. randevu evi * Gizli fuhu amac yla i letilen ev. randevu vermek * belli bir saatte, belli bir yerde biriyle bulu mak iin sz vermek. randevucu * Randevu evi i leten kimse. randevuculuk * Randevucunun i i. randevula ma * Randevula mak i i. randevula mak * ki veya daha ok ki i belli bir yerde veya zamanda bulu mak iin szle mek. randevusu olmak * belli bir saatte, belli bir yerde bulu mak iin biriyle szle mi olmak. rand man * Verim. rand manl * Verimli. rant * Bir mal veya paran n, belirli bir sre iinde emek verilmeden sa lad gelir, getirim. * Gemilerin mizana dire inin gerisindeki yelken.

rantabilite * Yat r lm sermayenin bir kurulu un veya bir plsman konusunun gelir sa layabilme olana , verimlilik. rantabl rant rant l k rantiye * Bankada bulunan paran n faiziyle veya sahibi bulundu u de erli evrak n (hisse senedi vb.) geliriyle ya ayan kimse, getirimci. rantiyeci * Rant . rantiyecilik * Gelir getiren, kr sa layan, verimli, getirimli. * Rant i iyle u ra an kimse. * Rant n n yapt i .

* Rant l k. ranza * Gemi, tren, k la, yat l okul gibi yerlerde st ste yap lan yatak yeri. rap rap rap rapor yaz . * "Birdenbire durmak" anlam nda rap diye durmak deyiminde geer. * Bir birli in, yry dzenine girmi bir toplulu un, uygun ad m yrrken kard ses. * Herhangi bir i te, bir konuda yap lan inceleme ve ara t rma sonucunu, d nceleri veya gzlemleri bildiren

* Hastal n te hisini, hastan n durumunun gerektirdi i dinlenme vb. ni gsteren, doktor veya doktorlar kurulunca verilen yaz . rapor vermek * herhangi bir konuda yap lan inceleme, ara t rma sonucu; d nce veya gzlemleri yaz yla bildirmek. raporcu * Bir i i, bir konuyu inceleyerek onunla ilgili rapor vermekle grevli kimse.

raporlama * Raporlamak durumu. raporlamak * Rapora ba lamak, rapor hline getirmek. raporlu * Raporu olan. * Hastaland iin rapor alarak i inden ayr lm olan. * Ruh sa l n n bozuk oldu unu bildiren raporu olan, ka k. * Szc. raportrlk * Szclk. rappadak rapsodi * Ans z n, beklenmedik bir biimde ve anda. * inde, Homeros'un iirlerindeki olaylardan birini i leyen ark veya para. * Mill veya mahall konulardan esinlenerek olu turulmu mzik eseri. * Ba l olarak, tutturulmu biimde. * Raptetmek i i. raptetmek * Bir eyi bir yere ili tirmek, tutturmak. raptiye ara. * Dz, geni ba l , k sa bir ivi grn nde, k t veya karton gibi eyleri bir yere tutturmak iin kullan lan

raportr

rapten raptetme

raptiyeleme * Raptiyelemek i i.

raptiyelemek * Raptiye ile tutturmak. raptiyelenme * Raptiyelenmek i i. raptiyelenmek * Raptiye ile tutturulmak. rasat * Gzlem. rasat * Gzlemci.

rasathane * Gzlem evi, observatuvar. ras t raspa trp. * Demir, tahta yzeylerdeki boya, pas gibi eyleri karmak, przleri gidermek iin kullan lan iri di li bir * Kundurac l kta kselenin yzn s y rmaya ve perdahlamaya yarayan alet. * Gzleyici.

raspa etmek * raspalamak. raspa ta * Gemi gvertelerini temizlemek iin kullan lan snger ta . raspac * Raspa yapan (kimse).

raspalama * Raspalamak i i. raspalamak * Raspa kullanarak boyalar , paslar kaz mak, przleri gidermek veya iki yzeyi birbirine yap t rmak, oturtmak. raspalanma * Raspalanmak i i. raspalanmak * Raspalamak i ine konu olmak. rast * Do ru. * Tesadf. * (at lan ey) Hedefi vurma. * Klsik Trk mzi inde bir makam. rast gelmek * d nmedi i, ummad hlde kar la mak, rastlamak, tesadf etmek. * d nmedi i veya d lmedi i hlde pay na d mek. * (at lan ey) hedefi bulmak. * tesadf etmek, denk gelmek.

rast

rast getirmek * rast gelmesini sa lamak. * kollamak, semek. * aranmakta olan bir eyi veya kimseyi umulmad k bir yer veya zamanda bulmak. * (Tanr ) uygun getirmek, ba ar l k lmak. rast gitmek * uygun d mek, istenilen biimde geli mek. rastgele * Herhangi bir, geli igzel. * Semeden, iyisini ktsn ay rmadan, geli i gzel, llettayin. * " iniz rast gitsin" anlam nda kullan lan iyi dilek sz. rastgeli * Rast gelmek i i veya biimi. rast k * Kad nlar n ka lar n veya salar n boyamak iin srdkleri siyah boya. * Srme mantargillerin yol at ve tanelerin iini kurum karas bir tozla dolduran ekin hastal , srme. rast k ekmek * rast k srmek. rast kl rastlama * Rast k srlm olan (ka veya sa). * Rastlamak i i.

rastlamak * Bir kimse ile kar kar ya gelmek, kar la mak, rast gelmek, tesadf etmek. * (at lan ey) Hedefi bulmak, rast gelmek. rastlanma * Rastlanmak i i veya durumu. rastlanmak * Kar la mak, rast gelinmek, tesadf edilmek. rastlant * Bilgiye, iste e, kurala veya belli bir sebebe dayanmaks z n oluveren kar la ma, tesadf. rastla ma * Rastla mak i i.

rastla mak * Birbiriyle kar la mak, birbirine rastlamak, tesadf etmek. * Ayn zamanda olmak, st ste gelmek. rastlay * Rastlamak i i veya biimi. rasyon * Bir hayvan n 24 saatlik bir periyot iin besin maddeleri ve enerji ihtiyac n sa layan toplam yem miktar . rasyonalist * Ak lc , usu. rasyonalite * Ussall k.

rasyonalizasyon * Ussalla t rma, akla dayatt rma. rasyonalizm * Ak lc l k, usuluk. rasyonel * Usa dayanan, ll, ussal, hesapl .

rasyonel say * Tam veya kesirli say lar n ortak ad . rasyonelle me * Rasyonelle mek durumu. rasyonelle mek * Rasyonel duruma gelmek. rasyonelle tirme * Rasyonelle tirmek i i. rasyonelle tirmek * Rasyonel duruma getirmek. ra e * Titreyi , rkme.

ra elenme * Ra elenmek durumu. ra elenmek * Titremek, rpermek. ra * R vet veren kimse. ra itik ra itizm * Ra itizm hastal na yakalanm (ocuk).

* ocuklarda kalsiyum, fosfor eksikli inden veya dengesizli inden ileri gelen, biim bozuklu una sebep olan kemik hastal . ratanya * Kara bu daygillerden, 20-40 cm ykseklikte, basit yaprakl , kk srgn kesici olarak kullan lan a a k (Krameria triandra). rate * Byk fare. * Ya l , verimsiz, geimsiz (kimse). * Ya , nemli. * Reyting. * Bkz. dnem. ravent

rat p rating raunt

* Karabu daygillerden, 1-2 m ykseklikte, byk yaprakl , beyaz iekli, ok y ll k ve otsu bir bitki (Rheum officinale). ray rayba * Przal r. raydan (veya ray ndan kmak) * dzeni bozulmak, alt st olmak. ray na girmek * (bir i , bir giri im) dzene sokulmak, iyi bir duruma getirilmek. ray na oturtmak * bir i i yoluna, yntemine koymak, dzgn i ler duruma getirmek. rayi * Bir para veya biriminin mal n sat ve srm de eri. rayi fiyat * Bir para biriminin mal n srm de eri, piyasa fiyat . rayiha rayihal razak * Kal nca kabuklu, iri ve uzunca taneli, ekeri ok bir tr zm. raz * Uygun bulan, benimseyen, isteyen, kabul eden. * Koku, gzel koku. * Gzel kokulu. * Tren, tramvay gibi ta tlarda tekerleklerin zerinde hareket etti i demir yol.

raz etmek * kabul etmek. raz gelmek * uygun bulmak, kabul etmek. raz olmak * uygun bulmak, be enmek, benimsemek, istemek, kabul etmek. razmol Rb Re re * Re harfinin ad . re * Gam (II) dizisinde do ile mi aras ndaki ses. * Bu sesi gsteren nota k saltmas . * ri, Kepekli un. * Rubidyum'un k saltmas . * Renyum'un k saltmas .

-re

* Bkz. -ra / -re. reaksiyon * Tepki, akslmel. * Tepkime. reaktr * Yak t olarak evre havay kullanan ve pervanelerin yard m olmaks z n do rudan do ruya tepki ile al an, iki ucu a k boru biiminde itici. * Bir katalizr yard m yla kimyasal tepkime yaparak retim elde edilen endstri kurulu u. realist * Gereki.

realist olmak * gereki olmak. realite realizm * Gerek, gereklik. * Gerekilik.

reasrans * Bir sigorta ortakl n n sigorta etti i paran n bir blmn, olabilecek zarara kar , ba ka bir ortakl a yeniden sigorta ettirmesi i i. reaya * Bir hkmdar n ynetimi alt ndaki halk. * Tanzimat'tan nce Osmanl mparatorlu unun Mslman olmayan uyruklar . * Hristiyan. * Rebap alan kimse. * nce, duygulu. * Gvdesi Hindistan cevizi kabu undan yap lm uzun sapl saz.

rebab

rebap

rebiylh r * Ay takviminin drdnc ay , kk mevlit ay . rebiylevvel * Ay takviminin nc ay , byk mevlit ay . recep recim * Ay takviminin yedinci ay , aylar n birincisi. * Ta a tutma, ta a tutarak ldrme.

recmetme * Recmetmek i i. recmetmek * Ta a tutmak, ta a tutarak ldrmek. reel reelci * Meyveleri ekerle kaynatarak haz rlanan tatl . * Reel yapan veya satan kimse.

reelcilik reellik reete

* Reel yapma ve satma i i. * Reel yapmaya uygun veya reel yapmak iin ayr lm olan (meyve). * zerinde doktorun hastas iin gerekli grd illarla, bunlar n kullan l biimleri yaz l olan k t. * Yol, yntem, are. * Yemek veya halk tedavisinde kullan lan il tarifesi.

reete gibi * okunaks z (yaz ). reeteli reetesiz * Reete aranmaks z n sat lan (il). reeteyi yapt rmak * reetede yaz l olan illar haz rlatmak veya sat n almak. reine * Baz bitkilerde, zellikle amlarda olu an, kat veya yar ak kan organik salg maddesi. * Sonsuz polimerle me ile elde edilen, byk molekll yapay madde. * Reete kar l nda sat lan (il).

reine kanal * Genellikle am tr a alarda bulunan, ba kesitte (gzeneklere benzeyen) kk noktalar hlinde grlen, ii reine dolu blm. reine kesesi * A ac n y l aras nda grlen, ii reine dolu kese biimindeki blmler. reine ya * Reineden kan ya . reineli * znde reine bulunduran. redaksiyon * Yaz lm bir metin zerinde gereken dzeltmeleri yaparak yaz y yay ma haz r duruma getirme. * Yaz yazma, kaleme alma. redaktr * Yaz lm bir metin zerinde gereken dzeltmeleri yaparak yaz y yay ma haz r duruma getiren kimse. * Yaz yazan, bir yaz y kaleme alan kimse.

redaktrlk * Redaktrn grevi. reddedilme * Reddedilmek durumu veya biimi. reddedilmek * Reddetmek i ine konu olmak. reddedi * Reddetmek i i veya biimi. reddetme

* Reddetmek i i. reddetmek * Verilen veya yap lmas istenen bir eyi kabul etmemek, geri evirmek. * (aileden olan birini) Aileden bir ki i olarak saymamak, tan mamak. * Yalanlamak, rtmek. reddeyleme * Reddeylemek i i veya durumu. reddeylemek * Reddetmek. reddiye * Bir d nceyi, bir retiyi rtmek iin yaz lan yaz .

reddolunma * Reddolunmak i i veya durumu. reddolunmak * Verilen veya yap lmas istenen bir ey kabul edilmemek, geri evrilmek. redevans * Bir berat, lisans hakk veya ticar marka sahibinin bunu devretti i firmalardan ald madd kar l k. redif * Son dnem Osmanl ordusunda, askerlik grevini bitirdikten sonra yede e ayr lan er. * iirde uyaktan sonra tekrarlanan ayn anlamdaki kelime veya ek, yedek. * Arkas y rtmal , etekleri uzun, ift s ra d meli, resm erkek ceketi.

redingot

redingotlu * Redingot giymi olan. redoks redresr * Do rultma. redksiyon * ndirgeme. reel * Gerek. * Bir atom veya moleklden tekine bir veya daha ok elektronun gei i olay .

reenkarnasyon * Ruh g, tenasuh. reeskont * Bir bankan n elinde bulundurdu u, vadesi gelmemi senetlerin bir ba ka bankaya iskonto ettirmesi. refah refahl refakat * Bolluk, varl k ve rahatl k iinde ya ama, gnen. * Mreffeh, rahat, huzurlu. * Arkada l k etme, birlikte bulunma. * E lik etme.

refakat etmek * beraberinde gitmek, arkada l k etmek, e lik etmek. * e lik etmek. refakati * Hastahanelerde hastan n yan nda kalan, hastaya yard mc olan kimse.

referandum * Halk oylamas . referans * Bir kimsenin yararl n , yetene ini gsteren belge. * Ba vurulmas gereken kaynak. * Refetmek i i. * Yukar kald rmak. * Ortadan kald rmak, gidermek. refik * Arkada , dost. * Koca, e , zev. refika * E , kar , zevce. refleks * D tan gelen bir uyar m sonucu do an hareket, salg gibi i tepkilere yol aan irade d sinir etkinli i, tepke, yans . refleks yay * Uyar n n al nmas , duyu siniri ile merkeze iletilmesi, merkezden verilen cevab n motor sinir ile kasa aktar lmas sonucunda meydana gelen bir sinir sistemi mekanizmas . reflektr reform reformcu * Gelen klar yans tan ara, yans ta. * Daha iyi duruma getirmek iin yap lan de i iklik, iyile tirme, dzeltme, slahat. * Reform yanl s , slahat .

refetme refetmek

reformculuk * Eldeki imknlarla, ihtille ba vurmadan toplum dzeninin daha iyi duruma getirilebilece ini, sosyal adaletin sa lanabilece ini ileri sren siyas sistem, slahat l k. reformist * Reform yanl s olan. reftiye refj * Osmanl mparatorlu unda Tanzimat'a kadar ihra edilen maldan al nan vergi.

* Ta t trafi inin yo un oldu u yollarda yayalar n kar dan kar ya gemesi iin yolun ortas nda dzenlenmi kald r m, orta kald r m. regaip * Amine Hatunun Hz. Muhammed'e gebe kald gece.

* Recep ay n n kandil olarak kutlanan ilk cuma gecesi. Regaip Gecesi * Recep ay n n ilk cuma gecesi. Regaip Kandili * Hz. Muhammed'in ana rahmine d t kabul edilen gece. regln * Pelerinli bir e it palto. * Omuzlardan geerek boyna kadar uzanan (kol).

regresyon * Di er bir olay n belirli bir bykl ne kar l k bulan bir olay n yakla k bykl n bulma amac n gden i lem. regltr reha * Dzenleyici. * Kurtulu , kurtulma.

rehabilitasyon * Bir kimsenin i yapmaya engel olan sakatl n veya yetersizli ini gidermek amac yla uygulanan tedavi, iyile tirme. rehavet * Vcutta grlen gev eklik, a rl k, tembellik. rehavet kmek (veya basmak) * gev eklik, a rl k duymak ve uyumak istemek. rehber * K lavuz. * Birinin do ruyu bulmas na yard mc olan, yol gsteren kimse veya ey, delil.

rehber retmen * rencilerin zel durumlar yla yak ndan ilgilenen ve renciye, zorluklar kar s nda yard mc olan retmen. rehberli rehberlik * Rehberi olan. * K lavuzluk. * rencilerinin sorunlar n renerek onlara yard mda bulunma.

rehberlik etmek * yol gstermek, k lavuzluk etmek. rehbersiz * Rehberi olmayan. rehin * Bir borcun denece ine teminat olarak, denince, geri al nmak art yla borlunun alacakl ya verdi i de erli ey, tutu, ipotek. rehin etmek * rehin olarak vermek. rehine

tutak.

* Bir anla ma, szle me veya iste in yerine getirilmesini sa lamak iin teminat olarak ele geirilen kimse,

rehine koymak (veya vermek) * dn para almak iin de erli bir eyi rehin olarak vermek. reis * Ba kan, ser. * Kk tekne kaptan . reis bey * \343 ba kan. reis efendi * \343 reislkttap. reisicumhur * Cumhurba kan . reislik * Ba kanl k. * Kk tekne kaptanl .

reislkttap * XVII. yzy la kadar Osmanl larda padi ah divan ktiplerinin ba , reis efendi. * Tanzimat'tan nce Osmanl mparatorlu unun D i leri bakan . reji * Tekel idaresine verilen ad. * Sinema, tiyatro, radyo ve televizyon oyunlar nda oyunu ynetme.

reji masas * Rejisrn oyunu ynlendirdi i yer. reji odas * Ynetmenin al t oda. rejim * Ynetme, dzenleme biimi, dzen. * Perhiz, diyet. * Bir devletin ynetim biimi. * Akarsu debisinin y l boyunca gsterdi i de i ikliklerin tm.

rejim yapmak * sa l korumak veya zay flamak amac yla belirli yiyecekleri yemek. rejisr * Tiyatro ve sinema oyunlar nda oyuncular n rollerini da t p oyunu dzenleyen, metin, yorum, dekor, mzik gibi geler aras nda birlik sa lamaya al an sanat , ynetmen. rejisrlk * Rejisrn grevi, ynetmenlik. rejisrlk etmek * tiyatro ve sinema sanat nda ynetmenlik yapmak. -rek rekabet * Bkz. -rak / -rek. * Ayn amac gden kimseler aras ndaki eki me, yar ma, yar .

rekabet etmek * yar mak. rekabeti rekket * Kekemelik, pepemelik. rekt blm. reklm * Bir eyi halka tan tmak, be endirmek ve bylelikle srmn sa lamak iin denenen her trl yol. * Bu ama iin kullan lan yaz , resim, film vb. * Namazda bir k yam (ayakta durma), bir rk (ayaktayken e ilme) ve iki secdeden (yere kapanma) olu an * Rekabet yanl s olan kimse, yar .

reklm etmek * herhangi bir kimseyi veya olay , durumu a a vurmak, iln etmek, afi e etmek, if a etmek. reklm filmi * Herhangi bir rn tan tmak amac yla evrilen k sa metrajl film. reklm nt s * Bkz. spot. reklm ku a * Reklmlar n yay mland belirli saat veya dakikalar. reklm levhas * Herhangi bir rn tan tan, duvara, zel haz rlanm erevelere veya yerlere yap t r lan, as lan veya tutturulan iln. reklm yapmak * her trl arac kullanarak bir eyi halka tan tmak, nlenmesini sa lamak. reklmc * Reklm i i ile u ra an kimse. reklmc l k * Reklmc n n i i. rekolte * Tar mda bir y lda derlenen rnlerin btn. rekonstrksiyon * Yeniden kurma. rekor * Bir sporda eri ilmi derecelerin en stn. * Daha nce elde edilmemi olan sonucu a an yeni sonu.

rekor k rmak * daha iyi bir derece veya eski rekoru a p yeni, stn bir sonu elde etmek. rekortmen * Rekor k ran kimse. rekortmenlik * Rekor k rma i i. rekreasyon

yapma.

* nsanlar n bo zamanlar nda, e lence ve spor amac ile gnll olarak kat ld klar faaliyetler, yeniden

rekreasyon alan * Rekreasyon amac yla zel olarak dzenlenmi alan. rektr * niversitenin tzel ki ili ini temsil eden, ynetimden, retimin dzenli yrtlmesinden sorumlu kimse. rektrlk * Rektrn grevi. * Rektrn makam . * Gden, gden ba rsa . * Rekzetmek i i.

rektum rekzetme

rekzetmek * Dikmek, saplamak, kurmak. remel * Aruz llerinden biri. * Klsik Trk mzi inde bir usul. remi * skambillerle oynanan bir tr oyun. remil * Kumda birtak m izgiler izerek fala bakma. * Bu biimde bak lan fal.

remil atmak (veya dkmek) * kumda bir tak m izgiler izerek fala bakmak. remilci remilcilik remiz * Sembol, rumuz. Ren geyi i * Geyikgillerden Kuzey Kutbuna yak n so uk blgelerde ko um hayvan olarak kullan lan ve etinden, stnden, derisinden de yararlan lan evcil bir memeli tr (Flangifer tarandus). rencide * ncinmi , kalbi k r lm . * Kumla fala bakan kimse. * Remilcinin i i.

rencide etmek * incitmek, kalbini k rmak. rencide olmak * incinmek, kalbi k r lmak. rencidelik * Rencide olma durumu. renper

* Tarla, ba , bahe, yap ve toprak i lerinde a r i leri gren gndeliki, rgat. * ifti. renperlik * Renper olma durumu, renperin i i, rgatl k. rende * Tahta yzeyleri przsz duruma getirmek, biim vermek iin marangozlar n kulland ara. * zerinde kk delik ve kesici k nt lar bulunan, peynir, so an, havu vb. ufak paralara ay rmak iin kullan lan mutfak leti. * Bu letle ufak paralara ayr lm ey. rendeleme * Rendelemek i i. rendelemek * Rende ile przlerini gidermek, istenilen biimi vermek. * Rende ile ufak paralara ay rmak. rendelenme * Rendelenmek i i. rendelenmek * Rendelemek i i yap lmak. rendeli rendesiz * Rendesi olan, rendelenmi . * Rendesi olmayan, rendelenmemi .

rengrenk * e itli renkleri olan, renk renk. rengi atmak (kamak veya umak) * solmak. * korku, heyecan gibi sebeplerle benzi sararmak. renk * Cisimler taraf ndan yans lanan n gzde olu turdu u duyum. * Nitelik. renk almak * yeni bir renk kazanmak. renk bilimi * Rengi ve renk olaylar n inceleyen bilim dal . renk cmb * Trl renklerin olu turdu u kar m. renk gelmek * renklenmek, canlanmak. renk krl * Btn renkleri veya birka rengi, zellikle k rm z ile ye ili birbirinden ay rt etmeye engel olan grme bozuklu u, daltonizm (Akromatopsi). renk kr * Renk krl ne tutulmu (kimse). renk lme

* S v lar n, da t c yzeylerin, canl lar n vb.nin renklilik derecesini lme, kolorimetri. renk renk * Rengrenk, her renkte olan, ok renkli, trl renklerde grnen ( ey). renk vermek (veya katmak) * ne e, canl l k veya de i iklik kazand rmak. renk vermek (veya rengini belli etmek) * duygular n , d ncelerini veya ba ka bir durumunu belli etmemek, bir eyi bildi i hlde bilmez gibi grnmek. renk yuvar * Gne in yuvar n saran, yakla k olarak 10.000 km kal nl ndaki kre kabu u, kromosfer. renki * I , glgeyi ve biimleri renk yoluyla veren ressam. * Renklendiren kimse.

renkgideren * Baz maddelerin rengini yok etmekte kullan lan kimyasal madde. renkleme * Renklemek i i. renklemek * Boyamak, renk vermek. renklendirici * Renk veren (madde). renklendirme * Renklendirmek i i. * Kimyasal i lemlerle tek renkli pozitif grntde de i ik renkli sonular elde etme. renklendirmek * Bir eyin renklenmesini sa lamak. * Ne elendirmek, canl l k ve hareket kazand rmak. renklenme * Renklenmek i i. renklenmek * Renkli duruma gelmek. * Canl l k, hareket kazanmak. renkli * Rengi olan. * Beyaz d nda ba ka rengi veya renkleri olan. * Ne eli, canl , ilgi ekici. * Kendine zg, ilgin, arp c nitelikleri olan (kimse). * Do adaki renkleri oldu u gibi grntye aktarmay gzeten film. renkli bas n * Bkz. boyal bas n. renkli film * Renkleri yans tan film. renkli i itme * Ses duyumu s ras nda gze birtak m renklerin grnmesi durumu.

renkli televizyon * Renkleri oldu u gibi ekrana yans tan televizyon sistemi veya aleti. renklilik * Renkli olma durumu.

renkler * Bir s v n n renk derecesini lmeye yarayan ara, kolorimetre. renksemez * Beyaz zmlemeden veren, akromatik. * Hcrede boyay kabul etmeyen. renkser renksiz * Renklerle ilgili olan, kromatik. * Rengi olmayan. * Gere i gibi rengi olmayan, solgun grnen, soluk. * Davran ve d nce ynnden belli bir niteli i olmayan.

renksizlik * Renksiz olma durumu. * Kendini belirtecek, gze arp c niteli i olmama durumu. renkta * Ayn renkte olanlar.

renkta l k * Ayn renge ba l olma veya ayn rengi ta ma, renkta olma durumu. * Bir hayvanla ya ad ortamda renk benzerli i sa layarak hayvan n grlmesini, hi de ilse insan gzyle grlmesini zorla t ran renk (ve daha geni anlamda grn ) zde li i. renkten renge girmek * korkudan veya utantan yznn rengi de i mek, s k lmak. renyum * Atom numaras 75, atom a rl 186,2, yo unlu u 21 olan, parlak beyaz renkte ve 3150 C de eriyen bir element. K saltmas Re. reomr * Suyun buz tutmas 0 C, kaynamas 80 C esas al n p ikisi aras seksen e it paraya blnerek elde edilen s cakler. reorganizasyon * Yeniden dzenlenme, yeniden dzen verme. reosta repertuar * Bir tiyatro kurulunun oynamak iin seip haz rlam oldu u oyunlar n listesi. * Bir oyuncunun ezberledi i ve oynad rollerin listesi. * Bir mzik toplulu unun veya sanat n n haz rlam oldu u paralar. * Birikim. replik * Oyuncunun sz kar s ndakine b rak rken syleyece i son sz. * Oyunda, kar s ndakinin szne gerekli kar l verme. * Elektrik ak m n n iddetini azalt p o altmaya yarayan ara, dimmer.

replik almak * oyuncunun kar s ndakinden kendi yapaca espriye haz rl k mahiyetinde bir sz veya cmle almak.

repo

* Bankalar aras i lemlerde bir gecelik faiz uygulamas . * Faiz. * Repo uygulayan veya repoya para yat ran (kimse).

repocu

repoculuk * Repocu olma durumu. reprodksiyon * Ayn s n yapma, t pk s n meydana getirme. resen * Kendi ba na, kendili inden. * Ba ms z olarak, kimseye ba l olmaks z n. resepsiyon * Kabul, kabul etme. * Resm ziyafet, kabul treni. * Bir kurulu ta m teri ile ilgili bro ve broda al an kimselerin hepsi. reseptr resesif * ekinik. resesyon resif resim * Durgunluk. * Su dzeyindeki s ra kayalar. * Varl klar n, do adaki grn lerinin kalem, f ra gibi aralarla k t, bez vb. zerinde yap lan biimleri. * Bunu yapmak iin gerekli yntemleri reten sanat. * Foto raf. * Baz e yadan ve i lerden al nan vergi veya har. * Tren. * Alma.

resim almak * bir eyin resmini yapmak. * resim ekmek. * vergi detmek. resim ekmek (veya karmak) * foto raf makinesiyle bir eyin biimini k da geirmek. resim gibi * ok gzel. resim yaz * Eski a larda, baz uygar uluslarca kullan lan, nesnelerin yal nla t r lm resimlerine dayanan yaz , hiyeroglif. resimci * Foto raf . * Resim retmeni. * Nakka .

resimleme * Resimlemek i i. resimlemek * Bir yaz n n konusu ile ilgili resimleri o yaz n n uygun yerine koymak. * Herhangi bir konuyu resimlerle anlatmak. resimlendirme * Resimlendirmek i i. resimlendirmek * Resimlemek. resimle me * Resimle mek i i. resimle mek * Resim durumuna gelmek. resimli * inde resimler bulunan, musavver.

resimli roman * Konusu bir dizi resimle anlat lan roman veya hikye. resimlik * Resim takmaya yarayan ereve. * Albm. * Resme zg olan, resme benzeyen. * Tek bir sanat n n tek bir alg ile verdi i konser. * Devlet ad na, devlete, resm olarak. * Kanuna, ynteme uygun olarak, yntemince. * Kesinlikle, a ka, kesin olarak.

resimsi resital resmen

resmetme * Resmetmek i i. resmetmek * Bir eyin resmini izmek. * z yapmak, i lemek, nak etmek. resm * Devletin olan, devlete ait, devletle ilgili. * Devletin ngrd yntemlere uygun olarak yap lan. * Samim olmayan, teklifli, cidd, iten olmayan. * Bir lkede kanunla kabul edilen dil.

resm dil

resm elbise * niforma. * Baz bayram, toplant , yemek vb.de giyilmek zorunda olunan belli niteliklerdeki giysi, k yafet, resm giysi. resm giysi * Resm elbise, niforma.

resm nikh * Kanunlara uygun olarak nikh memurunun k yd , devlet kay tlar na geen nikh. resmigeit * Geit treni. resmikabul * Kabul treni. resmle me * Resmle mek durumu veya biimi. resmle mek * Resm bir duruma girmek. resmle tirme * Resmle tirmek i i. resmle tirmek * Resm bir duruma getirmek. resmlik resmiyet * Resm olma durumu, resmiyet. * Resmlik.

resmiyete dkmek * (bir i veya durum iin) resm bir yola sokmak, resm bir nitelik vermek. ressam * Resim yapan sanat . ressaml k * Ressam olma durumu. * Resim yapma sanat . rest * Pokerde, bir oyuncunun nndeki paran n tm.

rest ekmek * (oyuncu iin) nndeki paran n tmn ortaya koymak. * herhangi bir konuda sert ve kesin olarak son sz sylemek. resti grmek * ileri srlen paran n miktar n kabul edip ayn miktarda paray ortaya koymak. restitsyon * Yeniden tasar mlama. restle me * Restle mek i i veya durumu. restle mek * Kar l kl restini grmek. restoran * Lokanta.

restorasyon * Eski bir yap da y k lm , bozulmu olan blmleri asl na uygun bir biimde onarma, yenileme.

restore

* Eski durumuna veya ilk biimine getirilmi .

restore etmek * (eski ve de erli bir yap y ) onar p eski durumuna getirmek. resul * Haberci. * Kendisine kitap indirilmi oldu una inan lan peygamber, yalva. reslmal * Ana mal, ana para. re it * Ergin.

re it olmak * erginle mek. re me ret * Uygun bulmama, geri evirme, kabul etmeme. * (aile bireylerinden birinin) Sorumlulu unu stnden atma, varl n tan mama, aileden saymama. retina * A tabaka. retorik * Gzel sz syleme, hitabet sanat . * Sz sanatlar n inceleyen bilim dal , belgat. * Yak r, yerinde, uygun. * Hayvan n ba l , yular ve gemi.

reva

reva grmek (veya grmemek) * bir davran , bir olay bir kimse iin uygun grmek (veya grmemek). reva * Geerli ve de erli olma, srm.

reva bulmak * geerli ve de erli say lmak. revata olmak * de erli, stn veya geerli olmak. revak revakiye * st rtl, n a k yer, sundurma. * Stoac l k.

revalasyon * Bir paran n de erini alt na ve dvizlere gre yeniden ayarlama, de er katma. revan * Giden, yryen.

revan olmak * gitmek.

revani revanici

* Yumurta ve irmikle yap lan, f r nda kabar p pi tikten sonra erbet dklen bir tr tatl . * Revani yap p satan kimse.

revanicilik * Revanicinin i i veya mesle i. revanla ma * Revanla mak i i veya durumu. revanla mak * Yryp gitmek, uyum sa lamak. reverans revir revi * Gidi , yry . * slp. * Tutum, yol. revize revizyon * Yeniden gzden geirme, dzeltme, yenileme, yenilenme, inceleme, kontrol etme. revizyoncu * Revizyonist. revizyonculuk * Revizyonizm. revizyonist * Bir retinin, bir anayasan n, bir antla man n yeniden gzden geirilmesi iin sava an (kimse) veya yeniden gzden geirmeyi gerektiren (gr ), revizyoncu. revizyonizm * Bir retinin, bir anayasan n, bir antla man n ana temellerini tart ma konusu yapanlar n tutumu. revnak * Parlakl k, gz al c l k. revnak vermek * ho luk, gzellik, renklilik katmak. revnakl * Revnak olan, renkli, popler, gz al c olan. revolver alt patlar. rev * Fi ek koymaya yarayan blm silindir biiminde ve namlu gerisinde olan, tek paradan olu mu tabanca, * "Dzeltmek, yenilemek" anlam nda revize etmek sznde kullan l r. * Selm veya te ekkr iin e ilerek veya dizleri k rarak yap lan hareket. * Okul, k la gibi yerlerde hastalar iin ayr lm blm.

* e itli dans ve oyunlardan olu mu , zengin grnml sahne gsterisi.

rey

* Oy. * D nce, gr , fikir.

rey vermek * oy kullanmak. reyb reye * izgili ubuklu izgileri olan (kuma ). reye pantolon * izgili kuma tan yap lm pantolon. reyhan reyhan * Fesle en. * nce nak l . * Arap harfleriyle yaz lan bir yaz tr. * Bir ma azan n yaln z bir tr e ya sat lan blm. * Kitle ileti im aralar nda izlenme durumu, de erlendirme, takdir, rating. rezalet * Toplumun duygular n inciten olay veya durum, kepazelik, maskaral k, rezillik. * pheci.

reyon reyting

rezalet karmak * rezalet say lacak bir durumun ortaya kmas na yol amak. reze * Mente e. * Kap y ieriden ve d ar dan a p kapamaya yarayan ve ba parmakla bas larak i letilen dzen.

rezede

* Muhabbet ie igillerden, 1,5 m yksekli inde, tohumlar ndan kandil ya , ieklerinden sar boya kar lan otsu bir bitki (Reseda luteola). rezede ie i * Rezede. rezeksiyon * Sa lam k s mlar korumak ve gerekiyorsa o k s mlar n ba lant s n yeniden kurmak suretiyle bir organ n bir paras n kesip karmak iin yap lan cerrah mdahale. rezeleme * Rezelemek i i. rezelemek * Reze ile kapamak. rezene * Maydanozgillerden, 1-1,5 m yksekli inde, sar iekli, yapraklar iplik biiminde paral ho kokulu, baharl meyveleri anason gibi yemeklerde ve baz ikilerde tat verici olarak kullan lan, hekimlikte gaz sktrc olarak yararlan lan ok y ll k otsu bir bitki (Foeniculum vulgare). rezerv

* Saklanm , biriktirilmi ey. * Yedek, ihtiyat. * Yata nda veya havzas nda bulundu u hesaplanan, henz i letilmemi kmr, demir, petrol vb. rezervasyon * Otel, gazino, lokanta, ta t gibi yerlerde yer ay rtma i i. * Bu tr kurulu larda m terilere yer ay rma i ini stlenen blm. rezervuar * Tuvaletlerde kullan lmaya yarayan su deposu. rezidans rezil * Alak, a a l k. rezil etmek * isteyerek veya istemeyerek birini ok utanacak g bir duruma sokmak. rezil olmak * ok utanacak bir duruma gelmek. rezil rsva olmak (veya rezil kepaze olmak) * toplum iinde ay planacak bir duruma d mek. rezilce * A a l k, alak bir nitelikte olan. * Rezil bir biimde. rezili kmak * ok eskimek, bozulmak, paralanmak. rezille mek * Rezil duruma gelmek. rezillik rezistans rezonans * Dzgn itmelerin etkisiyle bir sal n m genli inin art . Rh r h r hdan r ht m * Bir akarsu veya deniz k y s nda doldurularak yap lm , gemilerin indirme bindirme veya ykleme bo altma yapabilece i yer. r za * Raz olma, isteme, istek. r za gstermek * Rodyum'un k saltmas . * Yaz daki mrekkebi kurutmak iin dklen ok ince ve renkli bir tr kum. * Yaz kurutmak iin kullan lan, zel kumun kondu u zeri delikli kap. * Rezil olma durumu, rezalet. * Bkz. diren. * Yksek devlet grevlileri, eliler vb.nin oturmalar na ayr lan konut.

* raz olmak, onamak, uygun bulmak. r zas olmak * izni olmak, msaadesi olmak. r zas n almak * onay n almak, msaadesini almak. r zk * Yiyecek, iecek ey, az k. * Tanr 'n n herkese verdi ine inan lan nimet. * Ya amak iin gerekli yiyecek, doygu.

r zk n karmak * gnlk yiyecek paras n karmak. riayet * Sayma, sayg , a rlama, itibar etme. * Uyma, boyun e me.

riayet etmek * uymak. riayetkr riayetsiz * Sayg s z, kaba. riayetsizlik * Sayg s zl k. * Uymazl k, dinlemezlik. rica ricac * Dileyi , dileme, dilek. * Birinin ad na ricada bulunan, bir ey isteyen kimse. * Uyan, sayg gsteren, riayet eden.

ricada bulunmak (veya birinden rica etmek) * dilemek. rical * Erkekler. * Yksek makamlardaki devlet adamlar . ric'at * Vazgeme. * Gerileme, geri ekilme, geri kama. ric'at etmek * gerilemek, geri ekilmek. rik'a rikabdar rikkat * Arap harflerinin en ok kullan lan el yaz s biimi. * Osmanl larda hkmdar n ata binerken zengisini tutan ki i. * ncelik, naziklik. * Sevecenlik, ac ma.

rikkat vermek * duyguland rmak, etkilemek. rikkatli rimel * Duygulu, sevecen. * Kad nlar n kirpiklerini k v rmak ve daha uzun gstermek iin f ra ile srdkleri ya l srme, maskara.

rimelleme * Rimellemek i i. rimellemek * Gze rimel srmek. rimellenme * Rimellenmek i i. rimellenmek * Rimellemek i i yap lmak. rimelli * Rimel srlm . rina rindane ring * T rpana. * Rind gibi, rinde yak r biimde. * zerinde boks yap lan, evresi kordonla evrilmi yer.

ring seferi * Genel ta tlar n ehirde bir yerden kalk p yakla k olarak bir daire izdikten sonra ayn yere gelmesi. ringa * Kemikli bal klardan, l k denizlerde byk srler hlinde dola an ve tts ile kurutulmu u s ka tketilen, uskumru irili inde bir bal k (Clupea harengus). rint * Ho grs geni , a k yrekli, gvenilir kimse, gnl eri, kalender. * Dnya i lerini ho gren, ald r s z, kalender kimse. * Rint olma durumu. * Kk kitap, bro r. * Riziko. * Riski olan. risling ritm * Bir e it zm veya bu zmden yap lan beyaz, hafif buruk, ho iimli arap. * Olaylar n dzenli aral klarla tekrarlanmas niteli i, dizem, tart m.

rintlik risale risk riskli

ritmik

* Dzenli aral klarla tekrarlanan, dizemli, tart ml .

ritmik sayma * Bir kural dahilinde say aral klar n de i tirmeden ileri, geri sayma. ritmli ritmsiz * Ritmi olmayan, dzensiz aral klarla tekrarlanan. rituel rivayet * Ayin. * Sylenti. * Bir olay, bir haber veya sz nakletme. * Dzenli aral klarla tekrarlanan, dizemli, tart ml , ritmik.

rivayet birle ik zaman * Yal n zamanl bir kiple ek fiilin belirsiz gemi zaman kavram imi (>-mi ) ekinin birlikte kullan lmas ndan olu an birle ik zaman: Gelmi mi , gelecekmi gibi. rivayet olunmak (veya edilmek) * (bir olay, bir haber vb. iin) anlat lmak. riya riyakr * kiyzl, yze glen, mra. riyakrane * kiyzllkle. riyakrl k * kiyzllk, mralik. riyal * Peseta'n n drtte biri de erinde spanyol paras . * ran, Suud Arabistan ve Yemen'de kullan lan para birimi. * Osmanl donanmas nda tmgenerale e bir rtbe. * Ba kanl k. riyas z riyazet * Oldu u gibi grnen, ikiyzl davranmayan. * Nefsin isteklerini k rma. * Perhiz. * Matematik, geometri gibi bilimlerle ilgili olan. * Matematik bilgisi. * nand , d nd gibi davranmama, z sz bir olmama huyu, ikiyzllk.

riyala riyaset

riyaz riyaziyat

riyaziye riyaziyeci riyolit

* Matematik. * Matematiki, matemetik retmeni. * Granitle ayn kimyasal yap da, iinde mikrolitler olan kaya, liparit.

riziko Rn roba

* Zarara u rama tehlikesi. * Radon'un k saltmas . * Giysi, giyecek. * Bir giyece in g sle omuz aras nda kalan blmne eklenen para. * Robas olan.

robal

robd ambr * Bkz. ropd ambr. robot * Belirli bir i i yerine getirmek iin manyetizma ile kendisine e itli i ler yapt r labilen otomatik ara. * Ba kas n n buyru u ile i yapan, kendi ak l ve iradesini kullanmayan kimse. * Birtak m i levlerde insan n yerini alabilecek dzeneklerin haz rlanmas yla ilgili al ma ve tekniklerin

robotik btn.

robotla ma * Robotla mak durumu. robotla mak * Robot durumuna gelmek. robotla t rma * Robotla t rmak i i veya durumu. robotla t rmak * Robot durumuna getirmek. robotluk roda rodaj rodeo * Bir binicinin yaban at veya kz zerinde durabilmesine dayanan Amerikan oyunu. rodeocu * Rodeo yapan kimse. * Robot gibi mekanik hareket etme durumu. * Yntemine uygun dzgn sar lm halat yuma . * Bir motorun yava yava al t r larak al t r lmas .

Rodezyal * Rodezya halk ndan olan kimse.

rodyum

* Atom numaras 45, atom a rl 102, 91 olan, 1970 C de eriyen, 12,33 yo unlu unda, gm renginde, sert, k r lgan bir element. K saltmas Rh. roka * Turpgillerden, yapraklar salata gibi yenen, 20-40 cm yksekli inde, sebze olarak bahelerde yeti tirilen kokulu, 1-2 y ll k bir bitki (Eruca sativa). roket * At s ras nda mekanik olarak yn verilen, yrngesinin ba lang c nda z itmeli olarak yol alan ve daha sonra yaln z balistik kanunlar na ba l kalan mermi. * Bir e it fze. roketatar * z itmeli mermi atan, z rhl aralara kar yak n sava s ras nda kullan lan hafif silh. rokfor * Koyun stnden yap lan, mahzenlerde olgunla t r lan, ii zel kfl peynir.

rokfor peyniri * Bkz. rokfor. rokoko * XVIII. yzy l n ba nda Fransa'da ok geerli olan, kavisli izgileri bol, gsteri li bir bezeme slbu. * Bu slpta olan. * Bir ki ili i canland ran oyuncunun sylemesi ve yapmas gereken hareketlerin genel ad . * Bir i te bir kimse veya eyin stne d en grev. * Gerek olmayan davran , gsteri . * bir oyunda grev almak.

rol

rol almak

rol at mas * Toplumun statlere ba l olarak bekledi i veya buyurdu u iki veya daha fazla ey kar s nda ferdin gsterdi i eli ik istekler, davran lar. rol ifls * Buyruklar n veya beklentilerin yneltti i durumda ortaya kan davran s zl k. rol kesmek * yalan, uydurma sz sylemek veya iten olmayan davran larda bulunmak. rol oynamak * oyunda rol almak. * (birinin bir i te) nemli etkisi olmak. rol yapmak * davran larda itenlik bulunmamak. rolc rolclk * Rol yapan kimse. * Rol yapma durumu.

rol olmak * etkisi bulunmak. rolne kmak

* oyunda belli bir ki ili i sahnede oynamak. rom * eker kam ndan eker yap l rken elde edilen z suyun, mels ve art klar n mayaland r larak kurutulmas yla elde edilen alkoll sert iki. Romal * Roma halk ndan olan. roman * nsan n veya evrenin karakterlerini, greneklerini inceleyen, servenlerini anlatan, duygu ve tutkular n zmleyen, itibar veya gerek olaylara dayanan uzun edebiyat tr. Roman * ingene.

Roman dilleri * Ltinceden tremi ya ayan diller. romanc * Roman yazar . romanc l k * Roman yazma sanat . romanesk * Roman zelli i olan. * Romanla ilgili olan. * Duygusal, d . romanist * Roman dilleri uzman . romanla t rma * Romanla t rmak i i. romanla t rmak * Bir konuyu roman biiminde yazmak. Romanoloji * Roman dilleri bilimi. romans * Sekiz hecelik dizelerden olu mu bir spanyol iir tr. * ark trnde ve piyano iin haz rlanm , genellikle k t'alar biiminde beste. romantik * Davran lar nda duygu ve co kunun a r lde etkisi bulunan. * Romantizm ile ilgili. * Romantizm r ndan olan yazar. romantiklik * Romantik olma durumu. romantizm * XVIII. yzy l sonunda ba layan; duygu, co ku ve sembole a r yer veren sanat ak m . * Duygusal e ilim. * Romantik ortam veya durum. Romanyal * Romanya halk ndan olan kimse.

romatizma * Kaslarda ve zellikle eklemlerde kendini gsteren a r l hastal klar n genel ad . romatizmas tutmak * romatizma a r lar ba lamak. Romen * Roma halk ndan olan kimse. Romen rakamlar * Romal lardan kalma, say lar gstermek iin kullan lan I, V, X, L, C, D ve M i aretleri; s ras yla 1, 5, 10, 50, 100, 500 ve 1000 rakamlar n gstermeye yarayan i aretler. rondel rop * Ortas delik yuvarlak para. * o u tek para kad n giysisi.

ropd ambr * Ev iinde giyilen stlk. rosto * Ha land ktan sonra veya do rudan do ruya k zart larak pi irilen, dilim dilim kesilen et. rostoluk rot rota * Rosto yapmaya elveri li (et). * Motorlu ta tlarda direksiyon ile tekerlek aras ndaki ba lant y sa layan demir ubuk. * Bir gemi veya ua n gidi yn, izleyece i yol. * Gr veya tutuma gre gidilen, izlenen yol. * Bir birimde al an grevlilerin dzenli bir biimde yer de i tirmeleri. * Byk bir abuklukla dnerek i leyen ve saatte binlerce adet basan bir tr bas m makinesi. rotatifi * Rotatifte al an kimse.

rotasyon rotatif

rotay de i tirmek * gidilen yolu de i tirmek. * tutumunu de i tirmek, izledi i yoldan ayr lmak. rotil rotor roza * Bir tr pembe elmas. * Bu elmasla yap lm olan (tak ). rozbif * K zart lmak amac yla haz rlanm veya k zart lm s r eti paras . roze * Otomobilin n dzeninde yer alan para. * Bkz. dne.

* Bir tr pembe arap, gl arab . rozet nesne. * Yakaya tak lmak iin e itli biimlerde yap lan, bir kurulu un sembol say lacak ufak k t veya metal * Muslu un, gizli d enmi boruya vidaland yerin irkin grn n kapatmak amac yla kullan lan nikel veya krom kaplanm ember biimli sac para. * Kap kolunun alt na monte edilen metal para. * Gney Anadolu sahillerinde yeti en pembe ve beyaz iekleri olan ss bitkisi. rfle * (sa iin) De i ik tonlarda boyanma; yans ma. rlns sz. rlnti * Motorlu ta tlarda motorun en az yak tla al ma ayar . * Poker gibi oyunlarda konu madan nce zaman kazanmak veya srlm olan paray art rmak iin sylenen

rlntide durmak (veya al mak) * moturlu ta tlarda, motor bo ta al mak. rlntiye almak * (motorlu ta tta) motoru bo a almak, bo ta al t rmak. * herhangi bir i i yava latmak. rltif rltivist * Ba nt c . rltivite * Ba nt , grelik, izafet. * Ba nt l , izaf, nisp.

rltivizm * Ba nt c l k, grecelik, izafiye. rle rlyef * Kabartma. rmork * Ba ka bir ta t taraf ndan ekilen motorsuz ta t. * De i tirge.

rmorkr * Yede inde ba ka ta tlar gtren ta t ve zellikle deniz ta t . Rnesans * XV. yzy ldan ba layarak talya'da ve daha sonra di er Avrupa lkelerinde hmanizmin etkisiyle ortaya kan, klsik lk a kltr ve sanat na dayanarak geli en bilim ve sanat ak m . rntgen * X veya gama nlar n n miktar lm birimi. K saltmas R. * Herhangi bir organ n durumunu tespit etmek iin ekilen film.

rntgen ekmek * herhangi bir organ n durumunu tespit etmek iin film ekmek. * bir olay n btn gemi ini ve durumunu belirlemek.

rntgenci * Rntgen nlar uzman . * Kad nlar gizlice gzetleme al kanl olan erkek, dikizci. rntgencilik * Rntgen nlar uzmanl . * Kad nlar gizlice gzetleme al kanl , dikizcilik. rntgenleme * Rntgenlemek i i veya durumu. rntgenlemek * Kad nlar gizlice gzetlemek. rportaj * Konusu bir soru turma, ara t rma olan gazete veya dergi yaz s . * Radyo ve televizyon habercisinin ara t rma ve soru turma sonucunda haz rlam oldu u program, mlkat.

rportajc * Rportaj yazan ve yapan kimse. rportajc l k * Rportajc n n i i. rportr * Rportaj yazan veya yapan kimse.

rprodksiyon * o altma. * Asl n bozmadan yap lan taklit. * Bir sanat eserinin kopyas veya taklidi. rtar rtarl rtu * Gecikme. * Gecikmeli, tehirli. * Foto raf l kta resimleri basmadan nce cam zerinde dzeltme i i. * Dzeltme amac yla yap lan de i tirme.

rtu etmek (veya yapmak) * kusurlar giderme amac yla dzeltmek, de i tirmek. rtu u * Rtu yapan kimse. rtu lama * Rtu lamak i i. rtu lamak * Rtu yapmak. rtu lu rvan * Sporda veya oyunda yenilmi olan n ayn rakiple oynad ikinci oyun. rvan almak * Rtu yap lm , dzeltilmi .

* ikinci kar la may kazanmak. Ru * Rutenyum'un k saltmas . ruam ruba ruba * En ok atlarda grlen, insanlara da bula an lmcl bir hayvan hastal , saka . * Giysi, giyecek. * Divan edebiyat nda drt dizeden olu an ve belirli aruz kal plar ile yaz lan iir, drdl.

rubidyum * Atom numaras 37, atom a rl 85,48 olan, 1,53 yo unlu unda, 39 C de eriyen, abuk oksitlenen, ttn, pancar gibi baz bitkilerde, maden sular nda bulunan, potasyuma benzer kimyasal element. K saltmas Rb. ruble * Birle ik Devletler Toplulu u'nda geerli olan para birimi. rubu ruf Rufa * Drtte bir. * at , dam. * Rufalik tarikat ndan olan kimse.

Rufaler kar r * bu i yle kar k ki bunu kimse zemez. Rufalik rugan * Ahmed Rifa'nin kurdu u Snn bir tarikat. * Ayakkab , anta vb. yap m nda kullan lan parlak deri. * Bu deriden yap lm . * On be er ki ilik iki tak m aras nda oval bir topla oynanan oyun. * Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vcuttan ayr bir varl k olarak kabul etti i z, tin. * Canl l k, duygu. * En nemli nokta, z. * Esans. * Bedeni etkin k lan canl l k ilkesi, bedenin hayat gc. * Hayalet, grnmeyecek kadar zay f.

rugby ruh

ruh bilgini * Ruh bilimi uzman . ruh bilimci * Ruh bilimi ile u ra an uzman, ruhiyat , psikolog. ruh bilimcilik * zellikle din, sanat, ahlk gibi olaylar tek yanl olarak yaln zca ruh bilimsel a dan inceleme ve a klama, psikolojizm. * Ruh bilimini btn bilimlerin ve felsefenin temeli yapma e ilimi. * Mant kla ruh biliminin birbirine kar t r lmas .

ruh bilimi * Duyum, heyecan, d nme gibi olgular ve bunlar n yasalar n inceleyen bilim, ruhiyat, psikoloji. ruh bilimsel * Ruh bilimi ile ilgili olan, psikolojik. ruh knts * Ruhsal s k nt ve bunal m. ruh doktoru * Ruh hekimi. ruh g * Ruhun bir bedenden ba ka bir bedene geerek varl n srdrd inanc , tenash, reenkarnasyon.

ruh hastas * Ruh veya sinir hastal na tutulmu ki i, psikopat. ruh hekimi * Ruh hekimli i ile u ra an uzman, sinir hastal klar uzman . ruh hekimli i * Ruh ve sinir hastal klar yla ki ide grlen nemli uyu mazl klar nleme, te his ve tedavi ile u ra an uzmanl k dal . ruh karma as * Ruhsal s k nt . ruh kazand rmak (veya vermek) * herhangi bir yeri veya eyi canl , hareketli, ne eli bir duruma getirmek. ruh lm * Ruhsal srelerin llmesinde kullan lan, aralar ve yntemleri gerektiren bir ruh bilimi dal , psikometri. ruh tesi * Ruhlarla ili ki kurma, gelecekten haber verme gibi ruh biliminin kapsam na girmeyen ve onun d nda incelenen olaylar kapsayan (alan), metapsi ik. ruh sa l * Ruh bak mdan sa l kl olma. ruhan * Ruhla ilgili. * Din ve mezhep i lerini ele alan, bunlarla ilgili bulunan. * Manev. ruhaniyet * Ruhtan ibaret olma durumu. * lm kutsal bir kimsenin, bir inan a gre srp gitmekte bulunan manev gc, manevlik. ruhban * Rahipler.

ruhbaniyet * Rahiplerin evlenmeyerek ve dnyadan el etek ekerek ya amalar durumu. * Ruhbanl k. ruhbanl k * Ruhban olma durumu. * Ruhban s n f .

ruhen ruh ruhiyat

* Ruh bak m ndan. * Ruhla ilgili, ruhsal. * Ruh bilimi, psikoloji.

ruhiyat * Ruh bilimi uzman , psikolog. ruhiyat l k * Ruh bilimi ile u ra ma. ruhlu * Grn veya ruh durumu herhangi bir nitelikte olan. * Canl , etkili. * Ruhla ilgili olan, ruh, psi ik. * Ruh bilimi ile ilgili, ruh bilimsel, psikolojik. * zin, msaade. * zin belgesi, ruhsatname. * Bir izin belgesi gerekti i durumlarda iznin verilmesi dolay s yla al nan para. * Yap lmas ve kullan lmas vb. iin gerekli izni olan, ruhsat olan. ruhsatname * Belli etkinliklerde bulunabilmek, kamu hizmet ve mallar ndan yararlanabilmek iin ki ilere, nceden belirlenmi baz artlara uyma kayd yla idarece verilen izin, ruhsat. ruhsats z * Yap lmas , kullan lmas vb. iin gerekli izni olmayan, ruhsat olmayan. ruhsuz * Cans z, gsz, etkisiz, miskin.

ruhsal

ruhsat

ruhsatiye ruhsatl

ruhsuzla ma * Ruhsuzla mak i i veya durumu. ruhsuzla mak * Ruhsuz duruma girmek. ruhsuzla t rma * Ruhsuzla t rmak i i veya biimi. ruhsuzla t rmak * Ruhsuz duruma getirmek veya sokmak. ruhsuzluk * Ruhsuz olma durumu. ruhu (bile) duymamak * hi haberi olmamak, anlamamak. ruhu ad olsun!

* (ller iin) sevinsin, mutlu olsun. ruhum! * sevgi anlatan bir sz. ruhunda gne amak * rahatlamak, huzura ermek. * sevinmek, ne elenmek, co mak. ruhunu ad etmek * lm bir kimseyi anarak onun ruhunu memnun etmek. ruhunu teslim etmek * lmek. ruj rujlama * Rujlamak i i veya durumu. rujlamak rujlanma * Ruj srmek. * Rujlanmak i i veya durumu. * Dudak boyas .

rujlanmak * Ruj srmek. rulet * Bir bilyenin, dnmekte bulunan derin tepside yaz l numaralar ndan ve siyah ile k rm z renklerden birinin zerinde durmas yla kazanan belirten kumar arac ve bununla oynanan kumar. * Pastac lar n, terzilerin vb.nin kulland di li, kk demir ark. rulman * Mekanik ve elektrikli sistemlerde kayma srtnmesi yerine bir yuvarlanma srtnmesi sa layarak enerji kay plar n azaltmak iin yataklar ile muylular aras na yerle tirilen para. rulo * Drlerek boru biimi verilmi deri veya k t tomar. * Boya i lerinde kullan lan emici zelli e sahip snger veya sentetik silindir. * Silindir biiminde, iine de i ik malzeme konularak haz rlanm kfte, pasta, dondurma. * Mslman lkelerde oturan Yunan as ll kimse. * Rumlara ili kin, Rumlarla ilgili. * Do u Roma mparatorlu u s n rlar iinde ya ayan, Roma yurtta haklar na sahip olan halk. * Anadolu.

Rum

Rum ate i * Denizde veya karadaki sava larda Bizansl larca kullan lan ve srekli yanan ate , grejuva. rumba * Kba'dan Amerika ve Avrupa'ya yay lan bir dans. * Bu dans n mzi i. * Rumlar n kulland yeni Yunanca. * Osmanl mparatorlu u zaman nda Avrupa topraklar nda ya ayan Trklerden olan kimse.

Rumca Rumelili

Rumen

* Romanya halk ndan veya bu halk n soyundan olan kimse. * Romanya ve Rumenlerle ilgili olan ey.

Rumence * Rumen dili. Rum * Milad takvimden 13 gn geri bir gne takvimi olan Rum takvim ad nda kullan l r. * Anadolu ile ilgili, Anadolu'ya ba l , Anadolu'da ya ayan. * Bizans mparatorlu una ve bu imparatorlu un egemenli i alt ndaki kimselere ili kin. * Anadolu Seluklular n n slpla t rd klar filiz, yaprak ve hayvan motiflerinden olu mu dola k ssleme.

Rumla ma * Rumla mak i i veya durumu. Rumla mak * Rum dilini benimsemek. Rumla t rma * Rumla t rmak i i veya durumu. Rumla t rmak * Rum dilini ve kltrn benimsetmek. Rumluk * Rum olma durumu. rumuz * Sembol, simge, remiz. * Gizli anlamlar olan i aretler ve szler. * Rumuzu olan. * Bkz. rn. * Bkz. rnik. * Hindistan'da ve Asya devletlerinde para birimi. Rus * Rusya Federasyonu'nda ya ayan Do u Slav halk veya bu halk n soyundan olan kimse. * Rusya veya Ruslarla ilgili olan ( ey).

rumuzlu run runik rupi

Rus ruleti * Toplu tabancada bir tek mermi b rak larak topun geli igzel dndrlmesi ve ba a dayay p teti in bir kez ekilmesiyle kar l kl ve iki ki inin kar l kl oynad lm oyunu. Rus salatas * Patates, bezelye, pancar, havu, h yar tur usu, kapari, mayonez ile yap lan salata. Rusa * Rus dili.

Rusla ma * Rusla mak i i veya durumu.

Rusla mak * Rus dilini benimsemek. Rusla t rma * Rusla t rmak i i veya durumu. Rusla t rmak * Rus dilini ve kltrn benimsetmek. Rusluk rusta * Rus olma durumu. * Kyle ilgili, kyl.

rutenyum * Atom numaras 44, atom a rl 101,07, yo unlu u 12,3 olan, 2400 C de eriyen, sert ve k r lgan, havada kolayca oksitlenen bir element. K saltmas Ru. rutherfordyum * Kuratovyum elementine Amerikal lar n verdi i ad. K saltmas Rf. rutin * Al lagelen, s radan, s radanl k, e itlilik gstermeyen, al lagelmi dzen iinde yap lan. * Al kanl kla elde edilmi beceri. rutubet * Ya l k, nem. rutubetlendirme * Rutubetlendirmek i i. rutubetlendirmek * Rutubetlenmesine yol amak. rutubetlenme * Rutubetlenmek i i. rutubetlenmek * Nemlenmek, slanmak. rutubetli * Rutubeti olan, nemli.

rutubetsiz * Rutubeti olmayan. ruz * Gn.

ruziklenmek * Sefil bir biimde gn geirmek veya geinip gitmek. ruzname * Osmanl Devletinde defterdarl kta gnlk hdiselerin yaz ld kk defter. ruzname * Gnlk olaylar n yaz ld defter. * Gndem. * Olaylar n zaman s ras na gre yaz lm bulundu u defter.

ruzname tutmak

* gnlk olaylar bir deftere yaz p toplamak. ruzu eb * Gece gndz, srekli. rbap rcu * Bkz. rebap. * Geri dnme, szn geri alma, cayma, tersinme. * Kay t m.

rcu etmek * geri dnmek. rcu hakk * Bir demede bulunmu olan kimsenin bu deme iin bundan yararlananlara geri dnp ba vurabilmesi. rhan * stnlk, ye lik. rhan hakk * Bir hakk n s ra bak m ndan kendinden sonra gelen hakka ncelik tan mas . resa rfeka rk * ne do ru e ilme. * Namazda elleri dizlere dayay p ne do ru e ilme. rkn * Bir eyin en gl ve sa lam yn. * Bir kurulun, bir toplulu un en nemli yelerinden her biri. rk * Gln bir biimde giyinip sslenen (kad n). rk lk rn rnik * Rk olma durumu. * Rnik yaz daki harflerin her biri. * Rn yaz lardaki biimleri and ran yaz stili. * Ba kanlar. * Arkada lar.

rping sistemi * Kapal kazanlarda nce bas nc art r p sonra d rerek uygulanan a aca koruyucu s v emdirme yntemi. rstik * Ky evi veya ky grn veren, k rsal. * Pencere stlerine tak lan ah ap korni . * Vergiler. * Baz mallardan devlete al nan vergiler.

rsum rsumat

rsup rsva rsval k

* Tortu, kel, kelti. * Ay planacak hlde olan, rezil. * Rsva olma durumu.

r dn isbat etmek * kanunlara gre ergin say lacak ya a gelmi olmak. r eym r t r tiye r vet * Yapt r lmak istenen bir i te yasa d kolayl k veya abukluk sa lanmas iin bir kimseye mal veya para olarak sa lanan kar. r vet almak * r vet olarak verilen paray veya mal kabul etmek. r vet vermek * bir grevliye bir i i yapt rmak iin para veya mal vermek. r vet yemek * bir i i yapmak iin birinden r vet almak. r veti * R vet alarak i gren kimse. * O ulcuk, embriyon. * Erginlik. * Ortaokul derecesinde olan e itim kurumu.

r vetilik * grmek iin r vet alma tutumu. rtbe * Mertebe, derece, paye. * Subay, astsubay ve polislerin sahip oldu u derece, mevki. * Rtbesi olan. * Rtbesi olmayan, k demsiz. * D . * Gerekle mesi imkns z durum, hayal. * Gerekle mesi beklenen ve istenen ey, umut. * ola an d , ok gzel.

rtbeli rtbesiz rya

rya gibi

ryalar na girmek * ryas nda grmek. * bir eyden ok etkilenmek, ok korkmak.

ryas kmak * (grlen rya) gerekle mek. ryas nda grememek * olaca n , gerekle ece ini hi d nememek. ryas nda grse hayra yormamak * hat r ve hayalinden geirmemek, olaca na inanmamak. ryet * Grme. rzgr * Havan n yer de i tirmesinden olu an esinti, yel.

rzgr almak * yel esen bir yerde bulunmak. rzgr alt * Poca. rzgr ekip f rt na bimek * yapt bir ktl n ok daha kts ile kar la mak. rzgr gelecek delikleri t kamak * istenmeyen bir durum veya geli meye kar her trl nlemi almak. rzgr gibi * abucak, ok h zl . rzgr gl * Pusula kadran na yap t r lan, rzgrlar n ynn ve ad n gsteren levha. rzgr tutmak (veya tutmamak) * rzgra a k ve kapal bulunmak. rzgr st * Bkz. orsa. rzgrlama * Rzgrlamak i i. rzgrlamak * Estirmek, savurmak. rzgrlanma * Rzgrlanmak i i. rzgrlanmak * Yel esmeye ba lamak. * Yele kar durmak. rzgrl * Yel esen, yelin esti i, yelli. rzgrl havan n kuytusu, ya murlu havan n uykusu * rzgrl havada kuytu bir yer, ya murlu bir havada da uyku tercih edilir. rzgrl k * Kap stlerine konulan e ik saak biimindeki rtme. * Rzgrdan korunmak iin giysilerin stne giyilen bir tr stlk.

rzgrs z * Rzgr olmayan, rzgr tutmayan, yel esmeyen. S s, S * Kkrt'n k saltmas .

* Trk alfabesinin yirmi ikinci harfi. Se ad verilen bu harf ses bilimi bak m ndan tmsz s z c di eti nszn gsterir. -sa / -se -sa / -se * art eki: (ise'den k salma, vurgusuz) al r-sa (kazan r), okur-sa (adam olur) vb. -sa / -se saadet * simden fiil treten ek: umur-sa-mak, mhim-se-mek, nem-se-mek vb. * Mutluluk, ongunluk, mut, kut. * Dilek eki: (param) ol-sa, (bahar) gel-se vb.

saadet asr * Hz. Muhammed'in ya ad dnem. * Devrisaadet. saadet zinciri * Bir dizi mutluluk. saadethane * Yksek rtbeli kimselerin evi. * Mutlu ve huzur iinde ya an lan yer. saadetle * gle gle yerine kullan lan bir u urlama sz. saadetle saadetlu unvan. saat * "Gle gle" anlam nda esenleme sz. * Osmanl dneminde korgeneral ile albay aras ndaki rtbeli subaylara ve bu derecedeki vezirlere verilen

* Bir gnlk srenin yirmi drtte birine e it, altm dakikal k zaman dilimi, zaman paras . * Vakit, zaman. * Bir i in yap ld belli bir zaman. * Yryerek bir saatte al nan yol. * Gnn hangi saati oldu unu gsteren alet. * Saya.

saat cam * Saat kadran ve rakamlar n d etkilerden koruyan zel yap lm cam. saat a s * Konum geninin iinde bulunulan yerin saatini veren a s . saat ayar * Vaktin ve saatin dzenli ak n sa lamak amac yla yap lan ayar. saat ba

* Her saatin ilk dakikalar , tam saat. saat ba galiba! * bir toplant da, herkesin dal p sustu unda, bu durumu fark eden bir kimsenin syledi i aka sz. saat bu saat * ele geen f rsattan yararlanman n tam zaman . saat cebi * Saat konulmak zere pantolonlara zellikle yeleklere yap lan cep.

saat ie i * Bir tr iek. saat dairesi * Bir y ld zdan ve g n kutuplar ndan geen byk daire. saat dilimi * Greenwich ba lang boylam ndan itibaren yer yzn 24 paraya ay ran, 15' l k blmlerden her biri. saat fark * Dnyan n dn nden ve meridyen farkl ndan olu an zaman aral . saat gibi * tam bir dzgnlkte, dakik.

saat gibi i lemek * hi aksamadan, ara vermeden al mak. saat kulesi * Bkz. kule. saat on bir buu u almak * ya ok ilerlemi bulunmak. saati saatilik * Saat yapma, onarma veya satma i i. saati almak * bir eyin vakti gelmek. saati saatine * Tam vaktinde. saati saatine (veya dakikas dakikas na) uymamak * s k s k durumu, huyu de i mek. saati tutmak * saate bakarak bir i in ne kadar srd n hesaplamak. saatlerce saatli * Uzun sre, uzun uzad ya. * Saati olan, saati bulunan. * Saat yapan, onaran veya satan kimse.

saatli bomba * stenilen saatte patlamas nceden ayarlanm bomba.

saatlik saba saba

* Herhangi bir saat sresince yap lan veya olan. * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam. * Bkz. kaba saba.

saba

* Sabahleyin gn do usundan esen hafif ve yumu ak rzgr.

saba rzgr * Sabah vakti gn do usundan esen yumu ak ve hafif rzgr, sabah yeli, saba. sababuselik * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam. sabah * Gndzn, gnn ba lang c . * Gne in do du u andan leye kadar geen zaman, sabahleyin, sabah vakti. sabah ak am * Her vakit, daima, srekli, devaml . sabah ezan * Sabah namaz vaktini duyuran ezan. sabah kahvalt s * Sabah vakti yenilen yemek. sabah keyfi * Sabahleyin ge kalkma, yatak keyfi yapma. sabah ko usu * Sabahleyin spor amac yla yap lan ko u. sabah namaz * Gnde be vakit k l nan namazdan ilki olan ve sabahleyin eda edilen namaz. sabah ola, hay r ola * "Sabah olsun, o vakte kadar i belki dzelir" anlam nda kullan l r. sabah sabah * Sabahleyin, erkenden. sabah yeli * Sabahleyin gn do usundan esen hafif ve yumu ak yel, saba rzgr . sabaha kmamak * sabaha kadar ya ayamamak, sabahtan nce lmek. sabaha do ru * Gecenin sabaha yak n bir zaman nda. sabah * Nbeti sabaha do ru olan veya sabaha rastlayan kimse. * Uyumadan sabah bulan kimse. * Okula leden nce giden renci.

sabah kahvesi * Sabaha kadar a k kalan veya sabaha kar a lan kahve.

sabah bulmak (veya etmek) * sabaha kadar uyumamak, sabahlamak. sabah n krnde * sabah n en erken saatinde, erkenden, ortal k iyice ayd nlanmadan. sabahki * Sabah olan, sabah yap lan.

sabahlama * Sabahlamak i i. sabahlamak * Bir yerde sabaha kadar kalmak. * Herhangi bir sebeple btn geceyi uyumadan geirmek. sabahlar hayrolsun! * gnayd n!. sabahlar * Sabah vaktinde. * Her sabah. sabahlatma * Sabahlatmak i i. sabahlatmak * Sabahlamak i ini yapt rmak. sabahleyin * Sabah vaktinde, sabah n ilk saatlerinde. sabahl sabahl k * Bkz. ak aml sabahl . * Sabahlar yataktan kalk nca geici olarak giyilen stlk. * Sabahla ilgili, sabaha zg; sabaha yetecek kadar. * Sabaha zg olmak zere. * Sabahleyin, sabah sabah.

sabahtan

sabahtan ak ama * btn gn. sabahy ld z * Afrika'da yeti en sert ve kaba dokulu, turuncu sar renkli a a (Nauclea didemichii). saban * Tarlay ekilir duruma getirmek iin ift sren hayvanlar n ko uldu u demir ulu tar m arac . saban bal * Dev kpek bal gillerden, boyu 5 m kadar olabilen, kuyru u sabana benzer bir kpek bal , deniztilkisi (Alopias vulpes). saban demiri * Saban n topra yarmaya yarayan taban k sm na tak lan demir. saban kemi i * Burun bo luklar n birbirinden ay ran eperi arkas nda bulunan ince uzun kemik.

saban kula * Saban n, topra n alt n stne getiren blm. saban srmek * topra sabanla kaz p alt st etmek. * gre te, yzkoyun hasm ayaklar ndan tutup yerde srmek. saban n tuta na yap an el a kalmaz * iftilik yapan veya al an a kalmaz. sabank ran * Kay k ran. sab k * Geen, nceki, eski. sab ka * Gemi bulunan ey, gemi bulunan olay. * Gemi te i lenmi , mahkemece ispatlan p cezaland r lm olan su.

sab ka kayd * Adl sicilden verilen bilgiye gre bir kimsenin sab ka durumunu gsteren yaz . sab kal * Sab kas olan.

sab kas z * Sab kas olmayan. sab r dayan. * Ac , yoksulluk, haks zl k gibi zc durumlar kar s nda ses karmadan onlar n gemesini bekleme erdemi, * Olacak veya gelecek bir eyi tel gstermeden bekleme.

sab r ac d r, meyvesi tatl d r * sabretmenin zor bir i oldu unu ancak gzel sonu verdi ini anlat r. sab r etmek * Bkz. sabretmek. sab r ta * ok sab rl kimse. sab rla sab rl sab rs z * Sab r gstermeyen, sabr olmayan. sab rs zlan * Sab rs zlanmak i i veya biimi. sab rs zlanma * Sab rs zlanmak i i. sab rs zlanmak * Sab rl davranmamak, sab rs zl k gstermek. * Sab r gstererek, sab rl davranarak. * Sab r gsteren, katlanan, sabreden.

sab rs zl k * Sab r gstermeme, sab rl davranmama durumu, sab rs z olma durumu. sab rs zl kla * sab r gstermeyerek; merakla. sabi * Kk ocuk. sabit * Yerinden oynamayan, yer de i tirmeyen, dura an. * Gerekli i tespit edilmi , kan tlanm olan. * De i meyen, hep ayn kalan, nceden ayarlanm .

sabit fikir * Saplant . sabit kalem * Kopya kalemi. sabit olmak * bir eyin varl , gerekli i kesin olarak belli olmak. * dura an durumda bulunmak. sabite * Bir formlde geen ve nceden belirlenmi bulunan de i mez nicelik. * Dura an y ld z.

sabitkadem * Sreklilik gsteren. * Szne sad k, szn tutan ve yerine getiren. sabitle me * Sabitle mek i i. sabitle mek * Sabit duruma gelmek. sabitle tirme * Sabitle tirmek i i. sabitle tirmek * Sabit duruma getirmek. sabitlik sabo * Sabit olma durumu. * Genellikle birok Avrupa lkesinde giyilen tahta ayakkab . * zerinde deri vb. bir bant bulunan bir tr sandal. * Baltalama.

sabotaj

sabotaj yapmak * y kmak, tahrip etmek, kullan l r durumdan karmak. * bir i i k s tl olarak bozmak, baltalamak. sabotajc * Sabotaj yapan kimse, baltal y c . sabotajc l k

* Sabotaj yapma. sabote * Baltalama. sabote etmek * baltalamak. sabreden dervi murad na ermi * beklemesini bilen kimse sonunda amac na ula r. sabretme * Sabretmek i i.

sabretmek * Sab r gstermek, sab rl davranmak. sabreyleme * Sabreylemek i i veya durumu. sabreylemek * Sab r gstermek durumu. sabr ta mak (veya tkenmek) * art k katlanmaz, dayanmaz duruma gelmek, sabr kalmamak. sabuh * Sabah vakti iilen iki. sabuk * Bkz. abuk subuk.

sabuklanma * Baz hastal klarda grlen abuk sabuk konu ma, anlams z davran larda bulunma gibi belirtiler gsteren ruh bozuklu u, hezeyan. sabuklanmak * Abuk sabuk konu ma, anlams z davran lar gsterme biiminde belirtileri olan ruhsal bozuklu a yakalanmak. sabun * Kirli ve ya l eyleri temizlemekte kullan lan, trl ya larla alkaliler birle tirilerek yap lan madde. * Bu maddenin kal p durumunda olan biimi.

sabun a ac * z suyu kpren a alara verilen ad (Sapindaceae). sabun bal * Atlas okyanusu k y lar nda ya ayan ve bol miktarda mukus salg layan kk bedenli bal k (Rypticus saponacens). sabun kp gibi snmek * gsteri li olmakla birlikte en hafif bir etki ile yok olmak. sabun otu * ven. sabun ta * Terzilerin kuma i aretlemek iin kulland klar , ye ilimsi veya beyaz renkli, sertli i 1 olan magnezyum silikat. sabun tozu

* Toz durumunda olan sabun. sabuncu * Sabun yapan veya satan kimse. sabunculuk * Sabun yapma veya satma i i. sabunhane * Sabun yap lan yer. sabuniye * Bir tr ni asta helvas .

sabunlama * Sabunlamak i i. sabunlamak * Herhangi bir eyi sabun srerek y kamak. sabunlan * Sabunlamak i i veya biimi. sabunlanma * Sabunlanmak i i. sabunlanmak * Sabunla y kanmak. sabunla ma * Bitkisel veya hayvansal ya lar n sabun durumuna dn mesi. sabunla mak * Sabun durumuna gelmek. sabunla t rma * Sabunla t rmak i i. sabunla t rmak * Bir maddeyi sabun durumuna dn trmek. sabunlay * Sabunlamak i i veya biimi. sabunlu * inde sabun eritilmi . * Sabun srlm fakat durulanmam . * ine sabun konulan kk kap. * Sabun yap m na elveri li olan. * inde sabun bulunmayan. * Sabun srlmeden. * ok sab rl . * Gemi safras .

sabunluk

sabunsuz

sabur sabura

sac

* Yass demir elik rn. * Bu nesneden yap lm d bkey pi irme arac . * Sactan yap lm olan.

sac bre i * Mayalanm hamurun yufka hlinde a l p iine k yma, spanak, kavrulmu so an gibi malzeme konulmas yla yap lan ve sacda pi irilen bir tr brek. sac ekme i * Mayalanm hamurun oklava ile daire eklinde a l p sac zerinde pi irilmesiyle elde edilen ekmek. sac kavurmas * Orta ya l ve f nd k bykl nde do ranm koyun etinin a r ate te pi irilmesi ve sonra so an, domates, ye il biber, dereotu eklenmesiyle haz rlanan kar m n tekrar k s k ate te pi irilmesiyle yap lan bir yemek tr. sac kebab * Sac zerinde ate te pi irilen kebap. sacaya * zerine tencere, tava gibi eyler koymaya yarayan, ate zerine oturtulan, ayakl ember veya gen biiminde demir destek. sacayak sa * Ba derisini kaplayan k llar. sa * Kuyruklu y ld z ekirde ini saran kl gaz yuvar . * Bkz. sacaya .

sa a artmak * Bkz. sa sakal a artmak. sa ba * Salar n tm.

sa rgs * Nak i lerinde bir tr motif ad . sa saa * Salar ndan tutarak.

sa saa ba ba a (sa saa ba ba a gelmek veya dv mek) * (daha ok kad nlar iin) k yas ya h rpalayarak kap mak. sa sakal a artmak * o i te uzun zaman al m , emek vermi olmak. sa sakala kar m * sa ve t ra uzam , zensiz bir durumda. saak * Baz giyim e yalar nda veya d emeliklerde kuma kenarlar na dikilen ssl iplikten pskl. * (havlu, hal vb. iin) Kenarlardaki iplik pskl. * Bir yap n n herhangi bir blmn gne ve ya murdan korumas iin, o blmden d a ta k n ve alt bo ta olarak yap lan rt. * Bir gaz ortama yerle tirilen ve yksek bir potansiyel verilen ve nesnenin yzeyinde olu an k olay . * Grn saa and ran, pskl. saak bulut

* nce, ty gibi saakl grn olan buz paralar ndan olu mu beyaz bulut, sirrus. saak kk * Bu dayda oldu u gibi as l kkn evrisindeki ek kklerin geli mesiyle olu an kk toplulu u. * Kk bo az n n hemen alt k sm ndan ba lay p ok dallanm olarak toprakta yzeysel ekilde geli en kk. saak pmek * sarayda bayramla ma trenine kat lan bykler, padi ah n taht ndan sark t lm hal saaklar n pmek. saaklanma * Saaklanmak i i. saaklanmak * Kenarlar saak gibi olmak. saakl saalama * Saalamak i i. saalamak * Samak, serpmek. saalanma * Saalanmak i i. saalanmak * Sa lmak, dklmek. sa * Gelinin ba ndan a a sa lan iek, eker, arpa, para gibi eyler. * D n arma an . sa ba a armak * ya lanmak. sa bitmedik (yetim) * do al ok olmam (yetim). sa k lmak (veya sa atmak) * gelinin ba ndan iek, eker, arpa, para samak. sa sakal akar gibi * st ba peri an bir hlde. sa topuklar n dvmek * sa ok uzun olmak. sa uzun akl k sa * eskiden kad nlar a a lamak iin kullan lan bir sz. sa k * Sa lm , serpilmi . * A k sa k. * Saa olan.

sa l p dklmek * gere inden veya kald rabilece inden ok harcamak. * iindekini sylemek. sa l * Sa lmak i i veya biimi.

sa lma sa lmak

* Sa lmak i i. * Samak i i yap lmak. * Da lmak, yay lmak. * A l p sa lmak.

sa n ak m kara m , nne d nce grrsn * acele etme, sonucun ne oldu unu biraz sonra anlars n. sa na (sakal na) kar ya mak * sa (sakal ) akla maya ba lamak. sa na ak d mek * sa a armaya ba lamak, ya lanmak. sa na ba na bakmadan * ilerlemi ya na yak mayacak biimde. sa n ba n yolmak * ok zlmek, zntsnden dvnmek. sa n sprge etmek * (kad n) zveri ile al p hizmet etmek. sa nt * Sa l p da lan ey dknt.

sa p savurmak * paras n d ncesizce, bo una harcamak. sa * Samak i i veya biimi.

sa t rma * Azar azar samak, da tmak, serpmek. * Rastgele samak. sa t rmak * Da tmak. * Rastgele gemek. sak ran * Bir mantar n olu turdu u, k llar dken bir deri hastal , k lk ran.

salar iki trl olmak * ya ilerlemi bulunmak. sal * Sa olan. sal me e * Bir tr me e (Quercus cerris). sal sakall * Ya lanm (kimse), akl ba nda olmas gereken. sama * Samak i i. * Yersiz, akla ayk r , tutars z sz.

* Bir tr bal k a , serpme a . * Avda kullan lan fi eklerin iine konulan, trl boylardaki kk ve yuvarlak kur un tanesi. * Akla uygun olmayan, yersiz bulunan, pestenkerani. * Byle sz syleyen veya i yapan. sama sapan * ok tutars z, ok sama. sama sapan konu mak * ne syledi ini bilmeden d ncesiz, tutars z konu mak. samac * Sama sapan sz syleyen kimse. samak * Bir eyi ortal a da tmak, dkmek. * ( k ve s iin) Yaymak. * Belli bir gr , d nceyi yaymak. samalama * Samalamak i i. samalamak * Anlams z, gereksiz, tutars z, sama sapan szler sylemek. samala ma * Samala mak durumu veya i i. samala mak * Sama davran larda bulunmak. samal k * Sama konulan yer. * Yeri ve de eri olmayan sz, davran . * Sa olmayan. * Dkmclerin kulland a atan yap lm kal p. sada sadak sadaka * Bkz. seda. * ine ok konulan torba veya kutu biiminde k l f. * Dilenciye verilen para. * Yoksullara yard m olarak kar l ks z verilen ey. * ten ba l l k, sa lam, gl dostluk. * ten ba l , sad k. sadakatlilik * Sadakatli olma durumu. sadakatsiz * Sad k olmayan.

sas z saula

sadakat sadakatli

sadakatsizlik * Sadakatsiz olma durumu. sadakatsizlik gstermek * sadakatsiz oldu unu ortaya koymak, a klamak. sadakl sadakor * Dz dokunmu , a k saman renginde bir tr ipek kuma . * Bu kuma tan yap lm olan. sadal * Bkz. sedal . sadaret sadas z sade * Osmanl mparatorlu unda ba vezirli e, sadrazaml a verilen ad. * Bkz. sedas z. * Ss, gsteri i olmayan; yal n, gsteri siz. * (kahve iin) ekersiz. * (sa:'de) Yaln zca, yaln z, ancak, sadece. * (slp iin) Yal n, sssz, anla l r olan. * Sada olan.

sade birimler bl * Birden dokuza kadar olan say lar bl . sade kahve * ine eker konulmadan pi irilen Trk kahvesi. sade kek * ine katk ve ss maddesi kat lmadan yap lan kek.

sade suya * ya s z. sadece * Ba ka bir ey bulunmaks z n, yaln zca, ancak, sade.

sadede gelmek * konuyla ilgisiz szleri b rakarak as l konuya dnmek. sadele me * Sadele mek i i, yal nla ma. sadele mek * Yal n bir durum almak, yal nla mak. sadele tirme * Sadele tirmek i i. sadele tirmek * Yal n bir duruma getirmek, yal nla t rmak. sadelik * Yal n olma durumu. * Yal nl k.

sadet sadeya sad k

* Konu ulan as l konu, as l madde. * Stten kar lan yemeklik ya . * Do ru, gerek. * Dostlu u ve ba l l iten olan, sadakatli.

sad k kalmak * (birine, bir eye) ba l l n srdrmek, ba l kalmak. sad kane * Sad ka. sad r * G s, sine. * Yrek, kalp. * Kazaskerlere verilen unvan. * Sadrazam sznn k sa syleni i. * kan, grnen.

sd r

sad r olmak * ortaya kmak. sadik * Sadistlik zelli i olan. * Sadist. * Sadik olma durumu. * Ba kalar na ac ektirerek cinsel doyum sa layan kimse. * Ba kalar na ac ektirmekten zevk duyan kimse. * Sadistlik niteli inde olan. * Sadiste yak r bir biimde. * Sadist olma durumu. * Sadiste davranma, sadizm. * Ba kalar na ac ektirme yoluyla cins doyum sa lama biiminde kendini gsteren bir tr sap kl k, sadistlik. * arp ma, toku ma, vurma. * Sars nt .

sadiklik sadist

sadiste sadistlik

sadizm sadme

sadra ifa vermek * gnl, yre i rahatlatmak, ferahlatmak. sadrazam * Osmanl mparatorlu unda ba bakan. sadrazaml k

* Sadrazam olma durumu. * Sadrazam n makam veya grevi. saf saf * Kat ks z, ar , kat ks z, halis, has. * Kurnazl a akl ermeyen, kolayl kla aldat labilen. * yi niyetli, art niyetsiz. saf ba lamak * s ralanmak, s raya girmek. saf d * Dizi d . * lgisiz, ba lant s z, i lemez. saf d etmek * dizinin d na karmak. * ilgisini kesmek, i in gere inden alakoymak, i lemez duruma getirmek. saf kan * Irk n n kat ks z zelliklerini ta yan (at). saf saf saf saf safa safahat * Evreler, safhalar. safal safari * enlikli, e lenceli. * Dizilmi olarak, dizi dizi. * Safa, kolayca aldat larak. * Bkz. sefa. * Dizi, s ra.

* Afrikan n do usunda toplu olarak yap lan vah hayvan av . * Toplu olarak ava kma. * Genellikle ketenden yap lan k sa pantolon, byk cepli uzun ceket ve geni kenarl mantar apkadan olu an av k l . safa * Biraz saf. * (sa'fa) Saf bir biimde, saf olarak. safderun * Kolayca aldat lan, saf. safdil safer saffet * Kolayca aldat lan, saf. * Ay takviminin ikinci ay , sefer ay . * Temizlik, ar l k.

safha

* Evre. * Faz. * Kat ks z, duru, temiz. * Net. * (sa:'fi) Yaln z olarak, yaln z, sadece. * nce, yass ve geni metal nesne, levha. * Mavi renkli, de erli bir korindon tr, gk yakut.

safi

safiha safir

safir mavisi * Koyu mavi renk. safiyet * Safl k, temizlik. safla ma * Safla mak i i.

safla mak * Saf (I,II) durumuna gelmek. safla t rma * Safla t rmak i i veya durumu. safla t rmak * Saf durumuna getirmek. safl k * Saf olma durumu; temizlik, ar l k. * Kolayca aldat labilme durumu.

safra

* Gemileri ve her boyda deniz arac n dengede tutmak, istenilen su dzeyine kadar bat rabilmek iin, dip blmlerine konulan a rl k. * Baz bal k a lar n n alt taraf na tak lan, a n su iinde kalmas n sa layan a rl k. * Balonlarda bulunan pilotlar n, ykselmek veya ini i yava latmak istediklerinde att klar a rl k. * S k nt , tedirginlik, rahats zl k veren kimse. safra * d.

safra atmak * s k nt veren bir kimseden veya bir eyden kurtulmak. safra bast rmak * al n yat t racak kadar az bir ey yemek. safra kesesi * d kesesi. safra ye ili * Siyaha alan ye il renk. safral * Safras olan.

safran

* Ssengillerden, baharda iek aan, 20-30 cm boyunda, so anl bir kltr bitkisi (Crocus sativus). * Bu bitkinin tepeciklerinin kurutulmas yla elde edilen, baz yiyecek ve ieceklere tat, koku ve sar renk vermekte kullan lan toz. safran gibi * ok sar . safras kabarmak * al ktan midesi bulanmak. safsata * Bo , temelsiz, as ls z sz. * Sofizm.

safsatac * Bo , temelsiz, as ls z konu an (kimse). safsatac l k * Bilgicilik. sagar sagu sa * ki barda . * Baz hurma a alar n n znden kar lan ve pirin gibi kullan lan ni astal bir madde, Hint irmi i. * Vcutta kalbin bulundu u taraf n kar s nda olan, sol kar t . * Bu taraftaki yn. * Ekonomi ve siyasette eskiden yana olan, geleneki (kimse, gr ). * Sa lam, esen. * Katk s z. * Ya amakta olan. * Futbolda forvettekiler aras nda yer alan, sa ba ta bulunan oyuncu. * Ayar tam olan para, rk ake kar t . * Bir tak m n, kalecinin nndeki iki savunucusundan sa ynde yer alan oyuncusu.

sa

sa a k sa ake sa bek

sa karma * Boksta sa yumruk vurma. sa karmak * boksta sa elle rakibine yumruk atmak. sa e ilimli * Dnya gr sa c l a, muhafazakrl a yatk n olan. sa elinin verdi ini sol elin grmesin * birine yapt n iyili i gizli tut. sa eliyle sol kula n gstermek * k sa yoldan yap lacak bir i i dolambal yollardan geerek yapmaya al mak. sa esen

* Sa l kla, esenlikle. sa gzn sol gznden sak nmak * ok k skan olmak. sa haf sa i * Futbolda oyun kurucular n sa ucunda yer alan oyuncu. * Futbolda, forvet aras nda yer alan be oyuncudan, sa dan ikinci yerde bulunan oyuncu.

sa kalmak * mrn devam ettirmek, ya amas n srdrmek. sa kanat * Futbol ve hentbolda hcum alan n n sa taraf . sa kolu sa ol * ok gvendi i kimse. * Ho a giden bir davran iin "ok ya a, te ekkr ederim" anlam nda sylenir.

sa olsun * biri iin sitem yollu bir ey sylenece i zaman syleyenin iyi niyetini belirtmek amac yla szn ba na getirilir. * para, al ma gc vb. ye gven duymay belirtir. sa para * Eskiden mecidiyenin on dokuz kuru hesab yla dendi i zaman sa lam para yerine kullan lm bir deyim, rk para kar t . * Sa lam para. sa salim sa erit sa yap! * Hibir zarar grmeden. * Trafikte sa tarafta yer alan yol izgilerinin olu turdu u blm. * direksiyonu sa a evirerek sa yne git!.

sa a kaymak * siyasette ve ekonomide sa e ilimli olmak. sa a sola * rastgele yerlere.

sa a sola bakmadan * ortal kollamadan, sayg s zca. sa alma sa almak * Sa l a kavu mak, iyile mek. sa alt c * Sa altma i ini yapan. * Asala , do rudan do ruya konak zerinde ortadan kald ran (il veya i lem). sa alt m * Sa almak i i.

* Sa altma i i, tedavi. * Bir hastal yenecek etkenleri ve bu etkenlerin kullan lma yntemlerini bularak hastan n s k nt lar n giderme, iyi etme i i, terapi. sa altma * Sa altmak i i, tedavi.

sa altmak * Sa l a kavu turmak, iyile tirmek, iyi etmek, tedavi etmek. sa anak * Birdenbire ba layan, genellikle k sa sren iddetli ya mur. sa anlar * Omurgal hayvanlardan ku lar s n f n n, gk kuzgunumsular tak m n n bir alt tak m .

sa be eni * Gzeli irkinden ay rt edebilme yetkisinin en ykse i. sa c * Parlmentolarda ba kan n sa nda oturan, gelenek ve greneklere, mevcut dzene ba l kalan siyas gr temsil eden ki i veya parti. sa c l k * Sa c olma durumu.

sa dan geri dnmek (veya sa dan geri etmek) * geri dnmek, geri dnp gitmek. sa d * D nde gelin veya gveye k lavuzluk eden kimse.

sa d eme i * Kar l al nmayan, bo a giden emek, aba. sa d l k sa d rma * Sa d rma i i. sa d rmak * Sa mak i ini yapt rmak. * Sa mas na sebep olmak. sa duyu * Do ru, akla uygun yarg lar verme yetene i, akl selim, hissiselim. * Do ru ile yanl birbirinden ay rma ve do ru yarg lama gc. * Sa d olma durumu.

sa duyulu * Sa duyusu olan. sa gr * Gerekleri yan lmadan grebilme yetene i, basiret.

sa grl * Sa grs olan, basiretli. sa grsz * Sa grs olmayan, basiretsiz. sa grszlk

* Sa grsz olma durumu, basiretsizlik. sa * Ku tersi, ku gbresi. sa solu olmamak * nas l davranaca kestirilmez olmak. sa solu olmamak * olumlu mu olumsuz mu davranaca bilinmeyen bir ki i olmak. sa c sa l * Sa lmak i i veya biimi. sa lma sa lmak * Sa lmak i i. * Sa mak i ine konu olmak. * (kuma n) Bir yerinden iplik k p sklmek. * Akmak, kaymak, a a ya do ru h zla inmek. * Sa mak i i. * St veren hayvan. * Sa m yapan kimse.

sa m

sa m makinesi * Sa mal hayvanlar n stn sa maya yarayan ve emme sistemi ile al an alet. sa ml sa ml k sa n * Do ruluk kural na uygun olan. * Szn anlat lmak istenene tam kar l k olmas , tam uygun d mesi niteli i, sahih. sa n bilimler * Denetlenebilir l ve hesaplara dayanan bilimler; dar anlamda matematik. sa n solunu bilmemek * d ncesiz, dikkatsiz olmak. sa r * itme duyusundan yoksun, i itmeyen (kimse). * Ses geirmeyen, yank yapmayan. * Is y az veren, ge s nan. * Vuruldu u zaman ses vermeyen. * St veren, sa mal. * Sa lmak iin beslenen (hayvan).

sa r dilsiz * Duymaz ve konu amaz zrl (kimse). sa r duvar * Ses geirimsiz duvar. sa r etmek * sa rla mas na sebep olmak, i itemez duruma getirmek.

sa r kap * Ses geirmez zellikte yal t lm ve yap lm kap . sa r kef sa r nun * Trkedeki nazal "n" sesini kar layan "kef" harfi. * Trkede genizden gelen "n" sesini veren "nun" harfi.

sa r olmak * sa r duruma gelmek, sa rla mak. sa r pencere * Ses geirmez zellikte yal t lm ve yap lm pencere. sa r renk * De i ik renklerin veya boyalar n kar mas ndan ortaya kan ve kesin bir ad olmayan renk. sa r y lan * Engerekgillerden, daha ok da l k yerlerde ya ayan, 65-75 cm uzunlukta, ok zehirli bir tr y lan (Vipera aspis). sa rla ma * Sa rla mak i i. sa rla mak * itemez duruma gelmek, sa r olmak. * (tencere, soba vb. iin) G s narak ge pi irmek. sa rl k * Sa r olma durumu. sa istem sa lam * yi niyet, hsnniyet. * Dayan kl , kolay bozulmaz, y k lmaz. * Zarar grmemi , bozulmam . * Sakatl k veya hastal bulunmayan, sa l kl , s hhatli. * Gvenilir. * Gerek, inan l r bir temeli olan. * (sa' lam) Her hlde, muhakkak.

sa lam ayakkab de il * bir kimsenin gvenilmez oldu unu belirtir. sa lam durmak * gcn, yetene ini ve cesaretini toplamak. sa lam kaz a (veya sa lama) ba lamak * i in sonulanmas na engel olacak eyleri ortadan kald rmak, i in aksamadan yrmesini sa layacak nlemleri almak. sa lam para * Uluslar aras para piyasas nda kolayl kla de i tirilebilen ve kuru devaml koruyan veya ykselen para. sa lama * Sa lamak i i. * Bir problemin zm veya bir hesab n do rulu unu denetlemek iin yap lan i lem, mizan.

sa lamak

* Bir i in olmas iin gerekli durumu, artlar haz rlamak, temin etmek. * Elde etmek, sahip olmak. * Bir i lemin do rulu unu ortaya koymak. sa lamak sa lamca * (ta t aralar iin) Yolun sa yan na gemek, sa lam bir biimde. * Olduka sa lam, sa lama yak n. * (sa la'mca) Sa lam olarak.

sa lamc * ini sa lama ba layan kimse. sa lamlama * Sa lamlamak i i. sa lamlamak * Sa lam bir duruma getirmek. * Bir durumun, bir szn do ru, gerek oldu unu kan tlamak. sa lamla ma * Sa lamla mak i i. sa lamla mak * Sa lam duruma gelmek. sa lamla t rma * Sa lamla t rmak i i. sa lamla t rmak * Sa lam bir duruma getirmek, peki tirmek. sa laml k * Sa lam olma durumu. sa lan sa lanma * Sa lanmak i i veya biimi. * Sa lanmak i i.

sa lanmak * Sa lanmak i ine konu olmak. sa lay c * Sa lam niteli i olan, sa layan. sa l sollu * her iki yanda olan. * her iki yandan. sa l sollu * Sa da ve solda olan. * Sa da ve solda olarak, hem sa na hem soluna. sa l cakla * Sa l kla, esenlikle, rahatl k iinde. sa l cakla kal * ayr l rken kalanlara sylenen bir esenlik sz, ho a kal.

sa l nda * ya amakta iken, ya arken. sa l n za * iki ierken "sa l kl olman z dile iyle iiyorum" anlam nda sylenen sz. sa l k * Vcudun hasta olmamas durumu, vcut esenli i, esenlik, s hhat. * Vcudun iyi veya kt olmas durumu. * Sa , canl , diri olma durumu. sa l k * Sal k.

sa l k bilgisi * Sa l n, hastalanmadan nce korunmas ile ilgili bilimsel incelemelerle u ra an t p dal , hijyen. sa l k bilimi * Sa l k konular n iine alan t p dal . sa l k evi * Sa l k oca .

sa l k grevlisi * Sa l kla ilgili kurum ve kurulu larda grev yapan veya al an kimse. sa l k hizmeti * Sa l k konular n ieren al ma alan . sa l k karnesi * Sigortal n n geindirmekle ykml bulundu u kimselerin hastal klar nda, sa l k yoklama ve bak mlar yla illar iin kullan lan defter. sa l k kurulu * Ki i sa l n inceleyen ve denetleyen hekimler kurulu. sa l k memuru * Sa l k i leriyle grevli kimse, sa l k teknisyeni. sa l k merkezi * Sa l k i lerinin topluca grld yer. sa l k muayenesi * Sa l k kontrol. sa l k oca * Kasaba ve kylerde hastalara bakmak iin a lan kurulu . sa l k olsun! * zc bir durum veya bir zarar kar s nda avunma sz olarak sylenir. sa l k sigortas * Hastal k veya lm durumunda sigorta irketinin yard m n sa layan sigorta anla mas . sa l k taramas * Halk sa l n n dzenli bir biimde gzden geirilmesi. sa l k yurdu * ehirlerde veya byk merkezlerde hastalara bakmak iin a lan kurulu , dar ifa. sa l kl * Sa l k durumu iyi olan, sa lam; esen, s hhatli.

* Sa lam, do ru, gvenilir, gerek. sa l kl ya am * Sa l k konular ve kurallar na uygun olarak ya ama. sa l ksal sa l ks z * Sa l kla ilgili, hijyenik. * Sa l k durumu iyi olmayan, sa l bozuk, s hhatsiz. * Sa lam, do ru, gvenilir olmayan.

sa l ks zl k * Sa l ks z olma durumu. sa ma sa mak * Memeyi parmaklar aras nda s karak stn ak tmak. * (bal ) Kovandaki peteklerden almak. * Yumak durumundaki bir eyi zp amak. * Aldatarak paras n ekmek. sa mal * St veren, sa lan, sa ml . * Bol st veren inek, sa lan. * Smrlen, kendisinden kar sa lan lan (kimse, lke vb.). * Sa mak i i.

sa mal inek * Aptal yerine konularak, kendisinden srekli kar sa lanan kimse. sa r * Memeli hayvanlarda bel ile kuyruk aras ndaki dolgun ve yuvarlaka blm.

sa r kemi i * Bel kemi i ile kuyruk sokumu kemi i aras ndaki kemik. sa u * A t. sa u sa mak * lnn arkas ndan parayla tutulan kad n yksek sesle a lamak, a t sylemek. sa ucu * A t .

sa uculuk * Sa u syleme i iyle u ra an kimse. sa ya * Bkz. sadeya . sah * Bir eyin do ru oldu unu belirtmek iin yap lan i aret.

sah ekmek * bir yaz n n do ru oldu unu bu i aretle belirtmek. saha * Alan.

saha avantaj * Bir spor kar la mas nda yar man n yap ld alan tan ma ve seyirci deste ine sahip olma imkn . sahabe * Hz. Muhammed'in meclislerinde ve konu malar nda bulunan kimseler. * Sahipler, sahip kanlar. * Koruma, kay rma.

sahabet

sahabet etmek * korumak, kay rmak. sahabeti Sahaca sahaf sahafl k * Sahaf n yapt i , eski kitaplar toplay p satma i i. sahan sahanl k * inde yemek s t lan veya yumurta gibi eyler pi irilen, derinli i az metal kap. * Yap larda ve baz ta tlarda kap nnde, merdiven ba lar nda veya ortas nda bulunan geni yer. * Sahan n ald miktar kadar olan. * El a kl , ak l k, seleklik, cmertlik. * Gerekten, gerek olarak. * Herhangi bir ey zerinde mlkiyeti olan kad n. sahici sahiden sahife sahih * Gerek, do ru, sa n, hakik. sahil * K y , yaka, yal . * Sahte olmayan, gerek, yapma kar t . * Gerek olarak, gerekten. * Sayfa. * Koruyucu, kay r c (kimse). * Bkz. Yakuta. * Genellikle eski kitap al p satan kitap .

sahavet sahi sahibe

sahil boyu * Deniz k y s . sahil izgisi * K y sal blgede denizin sakin oldu u devrede suyun kara ile birle ti i hat.

sahil kordonu * K y dili. sahil eridi * Deniz k y s boyunca uzanan dzenli alan. sahile me * Sahile mek i i. sahile mek * Gerek bir durum almak, gerekle mek. sahile tirme * Sahile tirmek i i. sahile tirmek * Gerek bir durum almas n sa lamak, gerekle tirmek. sahip malik. * Herhangi bir ey stnde mlkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biimde diledi i gibi kullanabilen kimse, iye, * Herhangi bir niteli i olan kimse, ehil. * Bir i yapm , stlenmi veya bir eser ortaya koymu kimse. * Koruyan, arka kan, gzeten kimse.

sahip kmak * kendinin oldu unu ileri srmek. * korumak, koruyucu olmak, ilgilenip gzetmek. sahip k lmak * sahip olmas n sa lamak. sahip olmak * mlkiyetinde olmak, elinde bulundurmak. sahipk ran * Gl ve stn hkmdar. sahiplik * Sahip olma durumu, iyelik. sahipsiz * Kimsenin mal olmayan, iyesiz. * Koruyucusu, gzeteni bulunmayan, kimsenin sahip kmad .

sahipsizlik * Sahipsiz olma durumu. sahlep sahn * Salep. * Avlu. * Cami ve medreselerde umumun toplanmas na mahsus st kubbeli, rtl yer.

sahne

* zleyicilerin kolayca grebilmeleri iin genellikle yerden belli bir lde yksek yap lan, oyun, mzik gibi her tr gsteri yapmaya uygun yer. * Bir oyun veya filmin ba l ca blmlerinden her biri. * Grnm, grnt. * Tan k olunan, gzlenen olay. * Gsteri sergilenen e lence yeri veya tiyatro.

* Bir konu veya al ma evresi, al ma dal . sahne almak * ark sylemek ve gsteri yapmak amac yla gerekli dzenlemeleri yapmak. * s ras gelip sahneye kmak. sahne olmak * bir yerde bir olay gemek. sahneleme * Sahnelemek i i. sahnelemek * (oyun) Sahneye koymak. sahnelenme * Sahnelenmek i i. sahnelenmek * (oyun) Sahneye konulmak. * Bir durum, bir olay ortaya kmak, grnr olmak. sahneleyi * Sahnelemek i i veya biimi. sahneye kmak * (tiyatro, mzik vb. sanat lar iin) sanat n izleyici nnde uygulamak, gstermek. * kullan lmak, grnmek, ortaya kmak. sahneye koymak * tiyatro eserini veya mzikal bir oyunu, metin, oyun, yorum, dekor, mzik vb. eleri birbiriyle uyumlu duruma getirerek sahne iin uygulamak, sahnelemek. sahra * K r. * l.

sahra topu * Da topu gibi kat r s rt nda ta nmay p atlarla ekilen top. sahre sahte * Klte. * Bir eyin asl na benzetilerek yap lan, dzme, dzmece. * ten olmayan, yapmac k. * Dzmeci, sahtekr. * Sahte i ler yapma, dzmecilik, sahtekrl k. sahtekr * Sahte i ler yapan, dzmeci, sahteci.

sahteci sahtecilik

sahtekrl k * Sahtekr olma durumu veya sahtekr n yapt i , dzmecilik. sahtelik * Sahte olma durumu.

sahtiyan

* Tabaklanarak boyanm ve cillanm deri.

sahtiyanc * Sahtiyan reten, alan veya satan kimse. sahtiyanc l k * Sahtiyanc n n i i veya mesle i. sahur * Ramazan ay nda oru tutanlar n gn do madan nce belirli saatte yedikleri yemek. * Bu yeme in yendi i vakit.

sahur yeme i * Sahur zaman yenen yemek. sahura kalkmak * (oru tutan kimse) gn do madan, yemek yemek iin yataktan kalkmak. sahurluk * Sahurda yenecek eyler. * Sahurda yenme e elveri li. * Sebep. * Gd. * Y ld r m. * Sebep. sair * Ba ka, teki, di er.

saik

saika saika

sairfilmenam * Uyurgezer. sak * Uyan k, gz a k, mteyakk z. * Uykusu hafif. * Sap.

sak

sak durmak * dikkatli, uyan k durumda bulunmak. sak yatmak * derin uykuya dalmadan uyumak. saka saka * Evlere, e meden su ta may i edinmi olan kimse.

* Seregillerden, ba nda ve boynunda k rm z , sar tyler bulunan, gzel tt iin kafeste beslenen kk bir ku (Carduelis cardelis). saka * Bayg nl k, kendinden geme durumlar na yol aan bir hastal k.

saka beygiri gibi * bir i u runa birok yere u rayarak dola an kimseler iin kullan l r. * yaln z vakit geirmek iin amas z dola anlara sylenir. saka ku u * Bkz. saka. sakaf saka * zellikle atlarda grlen ve insanlara da bula an lmcl bir hayvan hastal , ruam. sakak sakal * ene alt . * Yeti kin erkeklerde yanak ve enede kan k llar n tm. * Baz hayvanlarda ene alt nda bulunan k llar n tm. * at , dam.

sakal b rakmak (koyuvermek, sal vermek veya uzatmak) * sakal n t ra etmeyip bytmek. sakal oynatmaz * a zda eriyecek kadar olgunla m (yemi , yiyecek). sakal * Saka hastal na tutulmu . sakal bitmek * bir i srncemede kalmak. sakal de irmende a artmak * ya land hlde bir ey renmemi olmak. sakal ele vermek (veya sakal kapt rmak) * ba kas n n sznden kmayacak bir duruma d mek. sakal sayd rmak * sayg nl ktan d mek. sakal k * Sakan n i i.

sakal m yok ki szm dinlensin * "ancak ya l kimselerin sz ve tleri dinlenir" anlam nda kullan l r. sakal na gre tarak vurmak * birinin ho lanaca biimde konu mak veya davranmak. sakal na glmek * cidd gibi grnen szlerle alay etmek. sakal n n alt na girmek * yak nl k kurarak ona d ncesini a lamak. sakallanma * Sakallanmak i i. sakallanmak * Sakall duruma gelmek; sakal kmak.

sakall

* Sakal olan. * Sakal n t ra etmemi , t ra gelmi , t ra s z. * Sava tutsaklar n n ya gekin olanlar .

sakall kartal * ri vcutlu, gl ve gagas engelli y rt c ku (Gypaetus barbatus). sakals z * Sakal olmayan. * T ra gelmemi , t ra s z. * Bozukluk, yanl l k, eksiklik. * Kt, bozuk.

sakamet sakametli

sakand r k * Ba giysilerinde ene ba . sakar * Baz hayvanlar n, zellikle atlar n al nlar nda bulunan beyaz leke, kk ak tma. * S k s k kk, nemsiz kazalar yapan (kimse).

sakar meke * Yaban kaz . sakar otu sakarca * Yuvarlak ba l , pembe veya beyaz iekli al tipi bir bitki (Dorycnium). * Sakar gibi, sakara benzer.

sakarimetre * Bir s v da zelti durumunda bulunan eker miktar n belirlemeye yarayan alet. sakarimetri * ekerli zeltilerin dozunu belirleme yntemi. sakarin * Genellikle eker hastalar n n eker yerine kulland , maden kmr katran ndan elde edilen beyaz bir toz.

sakarla ma * Sakarla ma i i. sakarla mak * Sakar durumuna gelmek. sakarl k * Sakar olma durumu veya sakar n yapt i . * S k s k kk kazalar yapma, arp p k r p dkme i i.

sakarometre * Sakarozler. sakaroz * eker kam veya eker pancar ndan elde edilen bir tr eker (C12H22O11).

sakarozler * Sakaroza gre derecelenen ve bir s v n n kurulu unu tespit eden yo unlukler.

sakat

* Vcudunda hasta veya eksik bir yan olan (canl ). * Bozuk veya eksik ( ey).

sakat olmak * sakatlanmak. sakatat * Kesilmi hayvan n ci er, i kembe gibi i organlar yla ba ve ayaklar , hayvanlar n, etin d nda kalan k s mlar , i organlar (yrek, karaci er, bbrek, i kembe, beyin, dil, ba ve paa). sakatat * Sakatat satan kimse. sakatat l k * Sakatat satma i i. sakat * Sakatat .

sakatlama * Sakatlamak i i. sakatlamak * Sakat bir duruma getirmek, sakat etmek. * Bozmak. sakatlan * Sakatlanmak i i veya biimi. sakatlanma * Sakatlanmak i i. sakatlanmak * Sakat duruma gelmek. sakatl k * Sakat olma durumu, malliyet. * Kaza, terslik. * Yanl , kusur, hata. * Yapmaktan ekin, ekinin, zinhar. * Korkulacak bir durum olmas n. * "yapma! yapmaktan ekin! " anlam nda yap lmas istenmeyen bir davran a engel olmak iin sylenir. * ekinilmesi, dikkatli olunmas gereken, sak nmay gerektiren durum, mahzur.

sak n

sak n ha! sak nca

sak ncal * Sak nmay , ekinmeyi gerektiren mahzurlu. sak ncas z * Sak nmay gerektirmeyen, mahzursuz. sak ngan * Sak narak davranan, ihtiyatl , ihtiyatkr.

sak nganl k * Sak ngan olma durumu.

sak n lan gze p batar * zerine ok d len eylerin daha ok kazaya veya zarara u rad n belirtir. sak n m * Herhangi bir tehlikeye kar al nan nlem, ihtiyat, tedbir.

sak n ml * htiyatl , tedbirli. sak n * Sak nmak i i veya biimi. sak nma * Sak nmak i i, itinap. * Olabilece i d nlen kt durumlara kar nlem alma, ihtiyat. * Boksrn korunmak iin, ayaklar n oynatmadan eliyle, gvdesiyle sa a sola, ne arkaya yapt hareket.

sak nmak * Herhangi bir korku veya d nce ile bir eyi yapmaktan uzak durmak, itinap etmek. * Olabilece i d nlen ktlklere kar nlemler almak. * Korumak, esirgemek, gzetmek. sak nmas olmamak * korkusu, ekinmesi olmamak. * incelik kurallar na, sayg ya ald rmadan davranmak. sak nt * S k nt ya yol aabilecek durumlara kar al nan nlem, ihtiyat.

sak nt l * Sak nt s olan. sak nt s z * Sak nt s olmayan. sak r sak r * Aral ks z titremeyi anlat r. sak rdama * Sak rdamak i i veya durumu. sak rdamak * Korkudan veya so uktan titremek. sak rga sak rt Sak t sak t * D en, d m . * Hkm kalmam , eski nemini yitirmi . * D k. sak t olmak * hkm kalmamak. * Kene. * Korkudan veya so uktan titreme. * Merih, Mars.

sak z

* Baz a alar n ve zellikle sak z a ac n n kabu undan s zan, i nendi inde yumu ayan, ho kokulu, beyaz renkli reine. * Vcudu beyaz olup ba ta ve ayaklarda belirgin siyah i aretler bulunan, ince kemik yap l ve yksek ayakl , ince ya s z uzun kuyruklu bir koyun tr. * Sak z a ac . sak z a ac * Antep f st gillerden, k n yaprak dkmeyen, meyvesi zms ve ya l , bodur bir a a (Pistacia lentiscus). sak z bademi * Bkz. di bademi. sak z baklas * Uzun ve ince, ok lezzetli turfanda bakla e idi. sak z dikeni * Sak z kar lan bir tr diken. sak z enginar * Yapraklar sivri, kenarlar dzgn, lezzetli bir enginar tr. sak z gibi * ok temiz, ok beyaz. * ayr lmak bilmez, yap kan. sak z kaba * Sebze olarak kullan lan kabak (Cucurbita pepo). sak z leblebisi * Bir tr kabuklu beyaz leblebi. sak z rak s * inde sak z bulunan rak , mastika. sak z tatl s * ine sak z kar t r larak haz rlanan bir tr tatl . sak zla ma * Sak zla mak i i veya durumu. sak zla mak * Sak z durumuna gelmek. sak zla t rma * Sak zla t rmak i i veya durumu. sak zla t rmak * Sak z durumuna getirmek. sak zl * Sak z olan, iinde sak z bulunan. saki sakil * ki toplant lar nda iki da tan kimse. * A r. * S k nt veren, s k nt l . * irkin, kaba, uyumsuz. * Trk mzi inde bir usul.

sakim sakin

* Bozuk, yanl , eksik. * Durgun, hareket etmeyen, k m ldamayan, dingin. * Sessiz. * Kimseyi rahats z etmeyen, k zg nl k gstermeyen. * Huysuzlu u, rahats zl azalm veya gemi . * Bir yerde oturan, sekene.

sakin olmak * bir yerde yerle mek, oturmak. * sakin duruma gelmek. sakin sakin * Durgun, dingin olarak. * Heyecan, tel , k zg nl k gstermeyen. * uslu uslu. sakince * Sakin (bir biimde).

sakinleme * Sakinlemek i i. sakinlemek * Sakinle mek. sakinle me * Sakinle mek i i. sakinle mek * Yat mak, durgun duruma gelmek, durgunla mak. * S k nt s veya heyecan gemek. sakinle tirme * Sakinle tirmek i i. sakinle tirmek * Sakinle mesini sa lamak, sessiz, dingin bir duruma getirmek. sakinlik sakit * Sakin olma durumu, durgunluk, sesizlik, dinginlik, sknet. * Susmu , sessiz.

sakit kalmak * sz sylemesi gerekirken susmak. sakla saman , gelir zaman * gereksiz grlen ey ileride gerekli olabilir. saklama saklamak * Saklamak i i. * Elinde bulundurmak, tutmak. * Kaybolmamas iin gizli bir yere koymak. * Grnmesine engel olmak, ortal kta bulundurmamak. * Bozulmadan do al durumlar ile durmas n sa lamak, korumak, muhafaza etmek. * Gizli tutmak, duyurmamak.

* Birine vermek iin ay rmak. * Korumak, esirgemek. saklamba * Oyunculardan birinin ebe olmas ve saklanan arkada lar n bulmas temeline dayanan bir ocuk oyunu. saklan lma * Saklan lmak i i. saklan lmak * Saklanmak i i yap lmak. * Gizli tutulmak. * Herhangi biri saklanmak. saklan * Saklanmak i i veya biimi. saklanma * Saklanmak i i.

saklanmak * Kendini saklamak. * Saklanmak i i yap lmak. saklant * Saklanan ey. saklatma * Saklatmak i i.

saklatmak * Saklamak i ini yapt rmak. saklay sakl * Saklamak i i veya biimi. * Saklanm olan. * Elde tutulan, mahfuz. * Gizli bir yere konarak kaybolmas veya al nmas nlenen. * Ba kalar ndan gizlenen, gizli tutulan, hafi. * Uyan kl k, teyakkuz. sako saksa an * Paltoya benzer bir tr stlk.

sakl k

* Kargagilerden, karn beyaz, kanatlar ve kuyru u kl rengi di er yerleri parlak, kara uzun kuyruklu ku (Pica pica). saks * Pi mi topraktan yap lan, iine toprak konularak iek yeti termekte yararlan lan kap. * Ba , kafa.

saks topra * iek yeti tirmek iin haz rlanm zel bir tr toprak. saks gzeli * Dam koru ugillerden, yapraklar etli, iekleri ba ak biiminde bir ss bitkisi (Cotyledon umbilicus).

saks l k

* Saks koymaya yarar raf. * ine saks oturtulan ssl kap. * K n saks ieklerinin sakland yer. * Bandolarda ve caz topluluklar nda kullan lan bir tr flemeli alg .

saksofon

saksofoncu * Saksofon alan kimse. saksofonculuk * Saksofoncunun i i. saksonya * Almanya'da Saksonya blgesinde yap lan, iyi nitelikli porselen tabak vb. trden (kap). sakuleta sal -sal * Silindir biiminde bir demirin iine ivi, c vata gibi maddelerin doldurulmas ile yap lan bir tr mermi. * Birok kal n direk yan yana ba lanarak yap lan, dz ve korkuluksuz deniz veya rmak ta t . * Fiilden s fat tretme eki.

-sal / -sel * isimden s fat tretme eki: duygu-sal, k r-sal, bilim-sel, blge-sel vb. sal yar * Genellikle nehirlerde sal ile yap lan bir tr yar . sal * Cemaati bayram veya cuma namaz na a rmak veya baz yerlerde de cenaze iin k l nacak namaz haber vermek amac yla minarelerde okunan salt. sal vermek (veya okumak) * minarelerde, salt okuyarak namaz haber vermek. salbet salacak * stnde l y kan lan kerevet, tene ir. salh * Dzelme, iyile me, iyilik. * Kat l k, sa laml k.

salh bulmak * dzelmek, iyile mek, onmak. salhiyet * Yetki.

salhiyetli * Yetkili. salhiyetsiz * Yetkisiz. salhiyetsizlik * Yetkisiz olma durumu, yetkisizlik.

salhiyettar * Yetkili. salak salaka * Giyini inden, konu ma ve davran lar ndan seviyesiz, dengesiz ve saf oldu u anla lan kimse. * Sala a yak r (bir biimde).

salakla ma * Salakla mak i i. salakla mak * Salaka davran larda bulunmak. salakl k salam * Salak olma durumu veya salaka davran . * ri k y lm domuz veya s r etinden yap lan, genellikle so uk yenen bir yiyecek.

salamandra * Semender. * Odalar aras nda gezdirilebilen bir tr kmr sobas . salamanje * Yemek odas . salamura * Peynir, et, bal k, tur u, asma yapra gibi yiyeceklerin, bozulmamas iin iinde tutulduklar tuzlu su. * Bu suyun iinde tutulmu yiyecek. * Bu suyun iinde tutulmu olan.

salamurac * Salamura yapan. salamurac l k * Salamurac n n yapt i . salamural k * Salamura yapmaya elveri li. * Salamura yapmaya ayr l m . salangan * Hint ve in denizleri k y lar nda ya ayan, uzun kanatl , drt k e k sa kuyruklu, esmer kk ku (Collocalia). salapurya * Ticaret e yas ta makta kullan lan, 10-15 tonluk, gen biiminde yelkeni olan ticaret gemisi.

salapurya gibi * ok byk olan veya aya a byk gelen (ayakkab ). sala * Sebze, meyve vb. satmak iin kurulmu , e reti, derme atma dkkn. * Tahtadan yap lm (baraka). sala pur * Seyrek dokunmu , astarl k ince bez. salt

* Namaz. * Hz. Muhammed'in ad an ld nda sayg gstermek iin okunan dua. salata yiyecek. salatal k * Genellikle baz i ot ve sebzelerle yap lan, ya , limon gibi maddeler konulan, yemeklerle birlikte yenen

* H yar. * Salata yapmak iin kullan lan. * Namazlar. * Hz. Muhammed'e ve onun soyundan gelenlere sayg bildirmek iin okunan dua. * Ya l gre te, yar malardan nce cazg r n okudu u dua.

salvat

salvat getirmek * tehlikeli bir durumda salavat okumak. salvat parma * aret parma . salc * Sal ile yolcu ve yk ta yan kimse. salc l k sala * Sal ile yolcu ve yk ta ma i i. * Yemeklere konulmak iin yap lan domates veya biber ezmesi. * Baz yemeklere ve en o u et yemeklerine kat lan domates, bahar gibi eylerle yap lan sos.

salalama * Salalamak i i veya durumu. salalamak * Yemeklere sala katmak. salalanma * Salalanmak i i veya durumu. salalanmak * Sala durumuna gelmek. salal * Sala konmu , iinde sala olan.

salal makarna * Makarnan n pi mesinden sonra servis ncesinde, zerine ya la hafife kavrulmu salan n dklmesiyle haz rlanan makarna yeme i. salal k * Sala yapmaya elveri li. * Sala yapmak iin ayr lm . * K k rtan olmadan ba kas na sald ran, yap s nda sald rma zelli i olan (devlet, kimse, hayvan) mtecaviz.

sald rgan

sald rganla ma * Sald rganla mak i i veya durumu. sald rganla mak

* Sald rgan duruma gelmek. sald rganl k * Sald rgan olma durumu. * Sald rgan bir biimde davranma. * Bireyin kendi d nce ve davran lar n d taki direnmelere kar , zorla kar s ndakine benimsetme abas . sald r * Ktlk veya y pratma amac yla, bir kimseye kar do rudan do ruya silhl veya silhs z bir eylemde bulunma, hcum, taarruz, tecavz. sald r c * Sald rgan, birinin zerine at lan, mtecaviz. sald r c l k * Sald r c n n i i. sald r s z * Sald r s olmayan, sald r yapmadan. sald r * Sald rmak i i veya biimi.

sald r ya u ramak * sald r kar s nda kalmak, tecavze u ramak. sald rma * Sald rmak i i. * Bir tr byk b ak. sald rmak * Bir kimseye veya bir eye kar sald r ynetmek, zarar verici bir davran ta bulunmak, hcum etmek. * Y k c ve sert ele tiriler yapmak. * Bir ey veya kimse zerine sald r yap lmas na sebep olmak. * Gemi, kalkmak iin yelken a p ba n gidece i yola evirmek. * Etkisiyle eritmek. sald rmazl k * Birbirine sald rmama durumu. sald rmazl k antla mas * Sald rmazl k pakt . sald rmazl k pakt * Devletlerin birbirlerine sald rmamalar ilkesine dayanan antla ma. salep * Salepgillerin rnek bitkisi (Orchis). * Bu bitkinin yumru durumundaki kklerinden dvlerek haz rlanan beyaz toz. * Bu tozun, ekerli st veya su ile kaynat lmas yla yap lan s cak iecek. salepi salepilik * Salepinin i i. salepgiller * Gzel iekli, vanilya, orkide, vensar , salep gibi bitkileri kapsayan, tek enelilerden bir familya. salg * Salep yap p satan kimse.

* Hcrelerin veya vcuttaki bezlerin kandan ay r p olu turduklar ve yeniden kana, ba ka organa veya d ar ya sald klar s v madde, ifraz. * Gne 'ten d ar do ru madde f rlamas . salg lama * Salg lamak i i.

salg lamak * Salg olu turmak, bu salg y kana veya di er organlara b rakmak. salg lay c * Salg reten organ veya doku. salg lay * Salg lamak i i veya biimi. salg l salg n * Salg karan veya reten. * K sa zamanda evredeki insan, hayvan veya bitkilerin byk bir blmne bula an, mstevli. * Bir hastal n veya ba ka bir durumun yayg nla mas veya bir ok kimselere birden bula mas . * Gere inde herkesten para veya mal olarak toplanan geici vergi. * Bir eyin bir yere girip her yan kaplamas , istil. * Belli bir hareketin, davran n, szn toplumda yayg nla mas . * Salg n toplayan kimse. salg nla ma * Salg nla mak i i veya durumu. salg nla mak * Salg n durumuna gelmek. salhane sal * Haftan n nc gn, pazartesi ile ar amba aras olan gn. sal k * Olmu veya olacak bir olay, bir olgu ile ilgili verilen bilgi, haber. * Kesim evi, kanara, mezbaha.

salg nc

sal k vermek * haber vermek. * iyi, uygun oldu unu sylemek, tavsiye etmek. sal na sal na * Yrrken bir sa a bir sola hafife e ilerek; sal narak. sal ncak * ki ucundan iki iple yksek bir yere as lan ve zerine oturulup sallan lan e lence arac . * Kk ocuklar uyutmak iin be ik yerine kullan lan ve kar l kliki yere iple ba l bulunan as l yatak.

sal ncak * Bayram yeri gibi baz e lence yerlerinde sal ncak al t ran kimse. sal ncakl * Sal ncak gibi sallanmaya yarar biimde olan, sal nca olan. sal ncaks z

* Sal nca olmayan. sal n m * Sal nmak i i. * Dzenli olarak hep ayn konumlardan ayn h zla geen bin nesnenin hareketi. * Ay' n yar m yzeyinden biraz fazlas n n yerden grlebilmesini sa layan olay. sal n sal nma * Sal nmak i i. sal nmak * Yrrken uyumlu hareketlerle hafife bir yandan bir yana e ilmek. * Salmak i ine konu olmak. * Sal nmak i i. * Herhangi bir etkiyle sars labilen, sallanabilen. * (yry iin) ki yana sal nan. * Sal nmak i i veya biimi.

sal nt sal nt l

sal verilme * Sal verilmek i i. sal verilmek * Sal vermek i ine konu olmak. sal verme * Sal vermek i i. sal vermek * B rakmak, koyuvermek, serbest b rakmak. salik * Bir yola giren, bir yolda giden. * Bir tarikata ba lanan.

salik olmak * yola girmek. salim * Esen, sa lam. * Sakin, huzur iinde. * Sa ve esen olarak, hibir kt durumla kar la madan. * Ha. salipli salipsiz salise * Salibi olan. * Salibi olmayan. * Saniyenin altm ta biri.

salimen salip

salisen salisilt

* nc olarak. * Salisilik asidin tuzu. * Salisilik asidin trl alkollerle ve fenollerle yapt ester. * S t kabu undan kar lan antiseptiklerle ilgili olan.

salisilik

salisilik asit * Aldehidin ykseltgenmesiyle elde edilen, trl uucu ya larda ester biiminde bulunan, ek i veya tatl olabilen, 155 C de eriyen bir asit. salk m * zm gibi, biro u bir sap zerinde bir arada bulunan yemi . * Ana saptan kan yan iekleri saplar hep ayn uzunlukta olan iek durumu. * Baklagillerden, salk m durumunda mor iekler aan ve o u asma gibi arda a sar lan a a tr ve ie i (Wistaria sinensis). * topla at lan demir paralar . salk m a ac * Akasya. salk m ba ak * Tek veya birle ik ba aklar n salk m eklinde olu turdu u bitki. salk m kpe * De erli ta lardan yap lm salk m biiminde kpe. salk m saak * Da n k, dzensiz bir durumda. * Paralar ayr lm . salk m salk m * Salk m gibi, salk m olarak, salk m biiminde. * bek bek, kme kme. salk m s t * Dallar ve yapraklar yere sarkan bir e it s t (Salix babylonica). salk m topu * evreye da lan mermi paralar atan top. salk ma salk mak * Salk mak durumu. * Gev eyip sarkmak, prsmek.

salk ms * Salk m and ran. sallaba * Ba srekli sallanan. * Her sz d nmeden onaylayan. * Sallamak i i. * Dzenli bir biimde ve hep ayn do rultuda hareket ettirmek.

sallama sallamak

* Bir i i srekli olarak ba ka bir zamana ertelemek, savsaklamak. * Vurmak, tokat atmak. sallamamak * nem vermemek. sallana sallana * Sallanarak. salland rma * Salland rmak i i. salland rmak * Sallanmak i ini yapt rmak. * Asmak, idam etmek. sallan sallanma * Sallanmak i i veya biimi. * Sallanmak i i.

sallanmak * Ba l bulundu u yerde gev ek duruma gelip yerinden oynamak, k m ldamak. * (bir ey iin) Belli noktas ndan bir yere ba l kalmak art yla, o noktan n iki taraf na ayn do rultuda ve srekli olarak gidip gelmek. * Sal ncak, hamak vb. de kendini sallamak. * Vaktini bo ve yarars z i lerle u ra arak geirmek, oyalanmak, savsaklanmak. * Gl bir biimde sars lmak, titremek. * Makam ndan veya bulundu u durumdan uzakla mak, yerini bir ba kas na b rakmak tehlikesiyle kar la mak. sallant * Sallanmak i i. * Srncemede b rakma, savsaklama.

sallant da b rakmak * (bir eyi) sonuca ba lamamak, savsaklamak. sallant da kalmak * bir zme ba lanmamak. sallapati * D nmeden ve sayg s zca davranan. * D ncesizce, sayg s zca ve patavats z bir biimde. * zensiz, dikkatsiz ve kaba saba yap lm (nesne). sallapatilik * Sallapati olma durumu. * Ciddiyetsizlik. sallas rt * "S rt na almak", "yklenmek" anlam yla sallas rt etmek deyiminde kullan l r.

sallas rt etmek * yklenmek, omuzda ta mak. sall salma * Byk ve geni , sal gibi yayvan. * Salmak i i.

* Pirinle pi irilen bir tr yemek. * Toplanacak para tutar n sa lamak iin herkese biilen pay. * Baz kyl giysilerinde kolun yeninden sarkan kuma paras . * Ku lar n retilmesine ayr lan oda. * Ba bo gezen (hayvan). * Srekli akan (su). * Osmanl devletinde kol gezen kolluk eri. salma gezmek * ba bo hayvan gibi dola mak. salma tomruk * Salma erlerin gece yakalad klar sulular kapad klar yer. salmak * Ba ml l na, tutuklulu una veya bask alt ndaki durumuna son vererek serbest k lmak, b rakmak, koyuvermek. * vedilikle yollamak, hemen gndermek. * Koymak, katmak. * Srmek. * U ratmak. * (vergi) Yklemek. * zerine yrtmek. * Sald rmak. * Sark tmak. * (gemi) Demir zerinde drt yana dnmek. * Bakmamak, ilgilenmemek, zen gstermemek. salmal k salmastra * Otlak.

* Halat tellerinden sa gibi rlm olan ip. * zellikle makinelerde birbirine s k ca de en iki yzey aras na yerle tirilerek, bu yzeyler aras na su, buhar veya ya lar n s zmas n nleyen urgan. salname salon * Y ll k. * Bir evin en geni blm. * Bir evde konuklar a rlamakta kullan lan oda. * Toplant lar n, kutlamalar n, gsterilerin yap labilece i geni yer. * Baz dkkn ve ma azalara verilen ad.

salon adam * Kad nl erkekli zel toplant lara kat lan, bu gibi yerlerde nas l davran laca n iyi bilen ve durumuyla dikkati eken adam. salon am * Kk am eklinde, dallar zerinde diken bulunan bir ss bitkisi (Ara ucaria). salon ie i * Salonlar ssleyen gsteri li ve bak ml ev ie i. saloz * Salak.

salozla ma * Salozla mak i i veya durumu. salozla mak

* Saloz durumuna d mek. salozluk * Saloz olma durumu, salakl k. salpa salpak salt * Gev ek, i bilmez, tembel. * Salpa. * Yaln z, sadece, tek, s rf. * inde yabanc bir e bulunmayan, mutlak. * ine, kendisine yabanc hibir ey kar mam , ar .

salt o unluk * Oylamada, yar dan bir fazla ye say s n n oyuyla sa lanan o unluk. salt de er * Bir cebirsel say n n, i areti gz nne al nmaks z n de eri, mutlak de er. salt nem * Bir metrekp hava iinde bulunan su bu usu niceli i, mutlak nem. salt s cakl k * -273C yi s f r olarak alan s cakl k, mutlak s cakl k. salt s f r salta salta * Gergin duran bir halat biraz koyuverme i i. salta * Yakas z, iliksiz, kollar bolca bir tr k sa ceket. * Salt s cakl k le inde s f r noktas : -273 mutlak s f r. * Kpe in arka ayaklar zerine aya a kalkmas .

salta durmak * (kpek) arka ayaklar zerine kalkmak. saltanat * Bir lkede hkmdar n, padi ah n, sultan n egemen olmas . * Bolluk ve zenginlik, gsteri li ya ay . * Birinin bir i te, bir yerde bulunan kimseler zerindeki egemenli i.

saltanat srmek * hkmdarl k etmek. * bolluk iinde ya amak. saltanat * Saltanat yanl s olan kimse. saltanatl * Gsteri li, grkemli. saltanats z * Gsteri siz, grkemsiz. salt l k

* Hkmdar n btn siyasal kudreti elinde bulundurdu u ynetim biimi, mutlakiyet, mutlak l k. salt k * Kendi ba na var olan, hibir eye ba l olmayan, ba ms z, mutlak. * Ba ms z, greli olmayan ve kendi ba na tam say lan (bir olgunun niteli i). salto * Rakibin bedenini kollar yla birlikte kavrayarak yana veya arkaya savurma, devirerek bast rma biiminde uygulanan bir gre oyunu. salto atmak * rakibe salto oyunu uygulamak. Salur salvo salya * O uz Trklerinin 24 boyundan biri. * Genellikle topla yap lan yayl m ate . * A zdan s zan tkrk.

salyams * Salyaya benzeyen. salyangoz * Yumu akalardan, bahelerde ya ayan, sarmal kabuklu kk hayvan (Helix). sam sam sam yeli * lden esen s cak rzgr, sam. saman * Trl ekinlerin taneleri ayr ld ktan sonra, harmanda kalan paralanm saplar . * lde esen rzgr, sam yeli. * Rus yap s karadan havaya gdml, sol-air Missile teriminin k saltmas ile an lan silh.

saman alevi * Gelip geici, basit, stnkr. saman alevi gibi * birden parlay p, arkas ndan hemen yat an eyler iin sylenir. saman alt ndan su yrtmek * hi belli etmeden i evirmek, ortal kar t rmak. saman gibi * tats z, yavan. saman k d * Daha ok kur un kalemle yaz yazmaya elveri li olan veya ambalj iin kullan lan kaba k t. saman nezlesi * Daha ok bahar aylar nda grlen, iek tozlar na kar alerjiden ileri gelen nezle, bahar nezlesi. saman rengi * A k, soluk sar renk. * Bu renkte olan.

saman sar s * Saman rengi. saman * Saman rengi, a k sar .

samankapan * Kehribar. samanl * Saman olan. samanl gbre * Saman gerekti i kadar yanmam gbre. samanl kerpi * ine saman kar t r larak dklen kerpi. samanl k * Saman saklanan yer. Samanu rusu * Samanyolu. Samanyolu * A k gecelerde gk yznde boydan boya grlen uzun y ld z kmesi, Kehke an. samaryum * Atom say s 62, atom a rl 150,4 ve yo unlu u 7,75 olan seyrek bulunur element. K saltmas Sm. samba * Bir e it Brezilya dans . * Bu dans n mzi i. Sam * Hz. Nuh'un o lu Sam'dan trediklerine inan lan beyaz rk n Arapa, Asurca, branca ve Habe e konu an e itli kavimlerinin topland kol. * Bu kola zg olan. samim * ten, itenlikle. * Candan, a k yreklikle davranan. * li d l , senli benli olarak.

samim olmak * iten, a k yreklilikle davranmak. * ili d l olmak. samimle me * Samimile mek i i. samimle mek * ten olmak, candan davranmak. samimlik * ten olma durumu, itenlik, samimiyet. samimiyet * tenlik. * Senli benli olma durumu, samimlik. samimiyetle

* tenlikle. samimiyetsiz * Samim davranmayan, itenliksiz, itensiz. samimiyetsizlik * Samim olmama durumu, itenliksizlik, itensizlik. samsa samsun samur * Kuzey Avrupa'da ya ayan, ok yumu ak ve ince tyleri olan, postu iin avlanan kk hayvan (Martes zibelilina). * Samur postundan yap lan. samur ka l * Ka lar kumral, yumu ak ve gr. samur krk * Sansar veya sincap derisinden yap lan krk. samuray samut san * Bir derebeyinin hizmetindeki sava . * Susan, suskun. * n, an, hret. * Sayg veya belirtme sz, unvan. * Herhangi bir eyi, neyse o yapan nitelik, kip kar t . * Sen zamirinin ynelme durumu. * Baklavaya benzeyen bir tr hamur tatl s . * Sava ta kullan lan kpeklere verilen ad.

sana

sana ta la vurana sen a la var (veya dokun) * sana sert davranana sen yumu ak davran. sana vereyim bir t: kendi ununu kendin t * ki i kendi i ini kendisi yapmal d r. sana yalan, bana gerek * syledi im eyi sen bilmiyorsun, ama do rudur, ben biliyorum. sanal * Gerekte yeri olmay p, zihinde tasarlanan, mevhum, faraz, tahmin. * Negatif bir say zerinde al nan ve ikinci kuvvetten bir kk ta yan cebirsel anlat m.

sanal say * Karma k say . sanat * Bir duygunun, tasar n n veya gzelli in anlat m nda kullan lan yntemlerin tamam veya bu anlat m sonucunda ortaya kan stn yarat c l k. * Belli bir uygarl n veya toplulu un anlay ve zevk llerine uygun olarak yarat lm anlat m. * Bir ey yapmadan gsterilen ustal k. * Bir meslekte uyulmas gereken kurallar n tm. * Zanaat.

sanat adam * Bkz. sanat . sanat dnyas * Sanat evresinin olu turdu u atmosfer. sanat enstits * Endstrinin trl dallar na ve kk sanatlar alan na bilgili usta i i ve teknisyen yeti tirmek amac n gden retim kurumu. sanat eri * Bkz. sanat adam .

sanat eseri * Yarat c l k ve ustal k sonucu ortaya kan stn ve de erli eser. sanat evi * Sanat eserlerinin retildi i veya sergilendi i yer.

sanat filmi * (kazan d nlmeden) Salt sanat kayg s yla yap lan film. sanat okulu * A rl kl olarak sanat dallar nda e itim veren okul. sanat * Gzel sanatlar n herhangi bir dal nda yarat c l olan, eser veren (kimse), sanatkr. * Sinema, tiyatro, mzik gibi sanat eserlerini oynayan, yorumlayan, uygulayan (kimse). sanat l k * Sanat olma durumu. sanatkr * Sanat . * El ile yapt i i kendisine meslek edinen (i i veya usta). * Bir i i ustal kla yapan, usta, mahir.

sanatkrane * Sanat ya yak r biimde. sanatkrl k * Sanat l k. sanatl * Sanat gsterilmi , ustaca yap lm olan, musanna.

sanatoryum * zellikle veremli hastalar n iyile tirilmesi iin kurulmu sa l k kurulu u. sanatsal * Sanata ili kin, sanatla ilgili. sanatsever * Sanat tutan, sanat koruyan ve ya atan (kimse). sanayi endstri. * Ham maddeler i lemek, enerji kaynaklar n yaratmak iin kullan lan yntemlerin ve aralar n btn,

sanayi blgesi * Sanayinin yo un olarak yer ald blge.

sanayi kurulu u * Sanayi ham maddesini i leyen ve retim sa layan kurulu . sanayi odas * Sanayiciler aras nda dayan may sa lamak, ortak sorunlarla u ra mak, yabanc sanayicilerle ili ki kurmak, ortak karlar korumak iin yasa ile kurulan, tzel ki ili e sahip kurum. sanayi sitesi * Pek ok sanayi kurulu unun bir arada bulundu u semt veya blge. sanayi lkesi * Ekonomisinin a rl n sanayi rnleri olu turan lke. sanayi yat r m * Sermayesini sanayi alan nda de erlendiren i kolu. sanayici * Herhangi bir sanayi dal na yat r m yapm olan ve o alanda i gren kimse. * Sanayie nem veren.

sanayicilik * nsan n sanayii tek ama olarak benimsedi i sistem, endstriyalizm. sanayiinefise * Gzel sanatlar. sanayile me * Sanayile mek i i, endstrile me. sanayile mek * retimde makine, tezgh gibi madd retim aralar na giderek daha ok yer vermek, endstrile mek. sanayile tirme * Sanayile tirmek i i. sanayile tirmek * Sanayile mesini sa lamak. sancak * Bayrak, liva. * o unlukla asker birliklere verilen yaz i lemeli, kenarlar saakl ve gnderli bayrak. * Osmanl ynetim te kilt nda illerle ileler aras nda yer alan ynetim blm, mutasarr fl k. * Gemilerin sa yan .

sancak beyi * Sanca n asker ve askerin d ndaki ynetiminden sorumlu olan grevli. sancaktar sanc sanc otu * Tyl dalak otu. sanc lanma * Sanc lanmak i i. sanc lanmak * Sanc ya tutulmak. * Sanca ta yan kimse. * organlarda batar veya saplan r gibi duyulan, nbetlerle azal p o alan a r .

sanc l sanc ma

* Sanc ya tutulan veya sanc veren. * Sanc mak i i.

sanc mak * Sanc vermek, a r mak. sanc s tutmak * birdenbire ve iddetli bir a r gelmek. sanma sanmak sandal sandal * nsan ta yacak biimde yap lm , krekle yrtlen deniz teknesi. sandal * Yaln z taban bulunan, aya a kordon ve kay la ba lanan a k ayakkab . * Sanmak i i. * Saplanmak, batmak. * Sandalgillerden, kerestesi sert ve kokulu bir a a (Santalum album).

sandalc * Sandal (II) i leten kimse. sandalc l k * Sandalc n n yapt i . sandalet * Sandal (III). sandalgiller * Tropikal ve l man blgelerde ya ayan, iki yzden ok tr olan tas z iki enekli bitkiler familyes . sandalye * Arkal kl , kol koyacak yerleri olmayan, bir ki ilik oturma e yas . * Makam, koltuk, mevki.

sandalye kavgas * Makam kapmak veya makam n yitirmemek iin gsterilen aba. sandalyeci * Sandalye yapan ve satan kimse. sandalyecilik * Sandalye yapma veya satma i i. sandalyeli * Sandalyesi olan. sandalyelik * Sandalye yapmaya elveri li olan a a. * Sandalyeden zedelenmemesi iin duvara ak lan ince uzun tahta kaplama. sandalyesiz * Sandalyesi olmayan.

* Koltuktan inmi , koltu unu kaybetmi . sand k * ine e itli eyler konulan, tahtadan, drt k e, kapakl ev e yas . * Bir kurumda para al n p verilen yer. * Kamu kesiminde al an personelin sosyal gvenlik i lerini yrten kurulu . * Yap larda kum, ak l gibi eyleri lmek iin kullan lan, st ve alt a k, drt k eli tahtadan l. * Mahalle tulumbac lar n n omuzda ta d klar sand k biimi tulumba. * Kamu kesiminde al an personelin kendi durumunda d k faiz ve taksitler hlinde geri demek zere bor para ald birim. sand k bal * Sand k bal gillerden, tropikal denizlerde ya ayan, vcudu ok kenarl sert kemik plkalardan olu an z rh ile kapl , boyu yar m metre kadar olabilen bir bal k (Lactophrys triqueter). sand k bal giller * Sand k biimi vcutlar kemik plkalarla kapl omurgal hayvanlar s n f . sand k ba kan * Seimlerde sand k kurulunun ba kanl na getirilen kimse. sand k dzmek * eyiz haz rlamak. sand k emini * Hkmet veznedarl . sand k e yas * eyiz iin toplanan ama r, havlu, rt gibi eyler. sand k kurulu * Seimlerde bir sand k evresinde oy verme i leminin dzenli yap lmas i iyle grevli kimseler. sand k lekesi * Sand kta havaland rmadan uzun sre saklanan e yada olu an pas renginde leke. sand k odas * Sand k, sepet gibi e itli ev e yas n n konuldu u kk oda. sand k sepet * (e ya iin) Ortada ne varsa. sand k * Sand k yapan veya satan kimse. sand k l k * Sand k yapma veya al p satma i i. sand klama * Sand klama i i. sand klamak * Sand k iine koymak, yerle tirmek, ambaljlamak. sand klanma * Sand klanmak i i. sand klanmak * Sand a konulmak, sand a yerle tirilmek. sand kl * Duvar kaplamalar nda kullan lan bir tr ince tahta.

* Ss olarak kullan lan bir tr alt n para. sand ktaki s rt nda, ambardaki karn nda * nesi varsa giyer, nesi varsa yer. sand ktan kmak * seimle i ba na gelmek. sand rma * Sand rmak i i.

sand rmak * Sanmas na sebep olmak, zannettirmek. sanduka * Mezar n zerine yerle tirilmi , tabut bykl nde tahta veya mermer sand k. sandvi sandvii sanem * ki ince ekmek dilimi aras na tereya , peynir veya sucuk gibi eyler konularak haz rlanan yiyecek. * Sandvi yapan ve satan kimse. * Put. * ok gzel kad n. * Sersemle mi , a k nla m olan, sz kolayca anlamayan.

sang

sang lama * Sang lamak i i veya durumu. sang lamak * Sang olmak, sersemle mek, a k nla mak. sang l k san san k * Sulu oldu u san lan (kimse) maznun. san kl k san lma san lmak * San k olma durumu. * San lmak i i. * D nlmek, olabilece ine inan lmak, zannedilmek. * Sersemlik, a k nl k. * Sanmak durumu veya sonucu, zan, zehap.

san s na kap lmak * sanmak, zannetmek. sanidin saniye * Volkanik kayalarda bulunan ortoz feldspat tr. * Bir dakikan n veya bir derecenin altm ta biri.

* Fizik ve mekanikte zaman birimi. saniyelik * Bir saniye sresinde olan, bir saniye kadar sren. sanki szde. sanl sanma * Sanmak i i. sanmak * Bir eyin olma veya olmama ihtimalini kabul etmekle birlikte, olabilece ine daha ok inanmak, zannetmek. * Gibi gelmek, farz etmek. * Bir ey veya kimsenin... oldu unu d nmek. * Uyan k bir ki inin, kendi d nda var sand ama gerekte yok olan olgular alg lamas , birsam. sanr lama * Sanr lamak i i. sanr lamak * Gerekte olmayan bir eyin var oldu unu, grld n, duyuldu unu sanmak. sanr sal sansar * Trl etil hayvanlar n ortak ad (Martes martes). sansargiller * Kk, uzun yap l , krkleri be enilen, sanar, porusk, gelincik, vizon gibi hayvanlar iine alan y rt c etiller s n f . sansasyon * Pek ok kimsede yarat lan gl heyecan. sansasyon yaratmak * byk bir ilgi ve heyecan yaratmak. sansasyonel * Gl heyecan yaratan. Sanskerite * Sanskrit dili. Sanskrit * Hint-Avrupa dilleri grubundan olan, klsik Hint din ve edebiyat dili. * Bu dille yaz lm olan. * Sanr ya ili kin. * Soru cmlelerinde belirtilen konuya ilgiyi ekmek veya uyar da bulunmak iin kullan l r. * Sorulu olmayan cmlelerde anlat lan d ncenin gerekte var olmay p yle san ld n gsterir, szm ona, * Bu ikinci kullan ta cmlelerin sonuna "gibi" edat da kat labilir. * San olan, nl.

sanr

sansalizm * Duyumculuk. sansr

* Her trl yay n n, sinema ve tiyatro eserlerinin hkmete nceden denetlenmesi i i; yay n ve gsterilmesinin izne ba l olmas , s k denetim. * Denetleme i ini yapan kurul. sansr etmek (veya sansrden geirmek) * bir sanat eserine veya herhangi bir yay na sansr i lemini uygulamak. sansrc * Sansr yapan. * Sanat eserlerini denetlemekle grevlendirilmi (kimse).

sansrclk * Sansrcnn yapt i . sansrleme * Sansrlemek i i. sansrlemek * Sansrden geirmek. sansrlenme * Sansrlenmek i i. sansrlenmek * Sansrden geirilmek. sansrl * Sansr edilmi . santiar * Bir ar' n yzde biri, bir metre kare (ca).

santigram * Bir gram n yzde biri, bir desigram n onda biri (cgr). santigrat * Suyun buz olma noktas n s f r, buharla ma noktas n 100 sayarak, aras n derece olarak adland ran yz e it k sma blme yoluyla bulunan s le i. santilitre santim * Herhangi bir birimin yzde biri. santim ka rmamak * ok dikkatli ve hesapl olmak. santimantal * Duygulu, ili, hassas. santimantalite * Hassasl k, duygululuk, itenlik. santimantalizm * A r duygululuk, davran lar na duygular yla yn veren kimsenin durumu. santimetre * Bir metrenin yzde biri (cm). santimetrelik * Santimetre lsnde olan. * Bir litrenin yzde biri (cl).

* Dalga boyu bir ile on santimetre aras nda de i en radyo dalgalar aras nda de i en radyo dalgalar glgesi. santra * Orta, orta alan, merkez. santra izgisi * Orta izgi. santra noktas * Orta nokta. santra yuvarla * Orta yuvarlak. santral * Do adaki ba ka enerji trlerini elektrik enerjisine eviren kurulu . * Telefonlar n ba l oldu u merkez. * Telefon santralinde al an grevli, santralci. santralci santrfor * Futbolda gol atmakla grevli, ileri uta, ortada oynayan oyuncu. santrhaf santrifj * Futbolda ki ilik haf hatt n n ortas nda yer alan oyuncu. * Merkezka. * Santrifjr. * Santral memuru.

santrifjr * Merkezka kuvvetten yararlanarak bir kar m n ta d kebilir eleri ay r p ktrmekte kullan llan lboratuar aleti. santrozom * Hcre sitoplazmas iinde ekirde in yak n nda bulunan, a k renkli ve genellikle homojen plzma ktlesi. santur santurcu * Santur alan kimse. santur sap * Santur alan kimse. * Bitkinin dal, yaprak, iek gibi blmlerini ta yan, a alarda odunla arak gvde durumunu alan blm. * iek veya meyveyi dala ba layan ince blm, sak. * Bir arac tutmaya yarayan blm. * plik, tire, ibri im gibi eylerde i neye geirilen bir diki lik iplik. * Demet durumundaki ekinler. * Kanuna benzeyen, tokmaklarla al nan bir tr telli alg .

sap ekmek * biilmi ekini tarladan harmana kald rmak. sap derken saman demek * belirli ve doyurucu bir d nce ortaya koyamamak. sap dner, keser dner, gn gelir hesap dner

* her eyin zaman iinde plnland gibi gerekle meyebilece ini anlat r. sap gibi * ok ince. sap yiyip saman s mak * bir olaya k z p ate pskrmek. sapa sapak * Gidilen yol zerinde olmayan, sap larak var lan. * Sapakl olan. * Bir ana yoldan ayr lan yolun ba lang noktas . * Akarsuyun kollara ayr ld yer. * Belli bir lye, belli kurala uymama durumu. * Hastal k niteli inde olmamakla birlikte, normalden belirgin durumda sapma gsterme durumu, anomali.

sapakl k

sapan

* ki ucu ip, ortas rme veya me in olan bir ta atma arac . * Genellikle ocuklar n ku vurmak iin kulland klar , iki ucuna lstik ve lstiklerin aras na da geni bir me in paras ba l bulunan atal. * Kald r lacak bir eyin zerine geirmek iin halattan yap lan ember. * Makaray bir yere ba lamak iin tablar n evresine geirilen halat veya demir ku aklar. saparna * Eskiden kk hekimlikte kullan lm olan, zambakgillerden, ye ilimsi iekli, dikenli ve t rman c , ok y ll k bir bitki (Smilax). saparta * Gemi bordas ndaki top kar lan drt k e bo luk ve a kl k. * Bir batarya topun birden ate etmesi, alabanda ate i. * Azar, tersleme.

sapartay vermek * azarlamak, terslemek. sapartay yemek * azarlanmak, terslenmek. sapasa lam * ok sa lam, her yan sa lam. sap k * Kk sap. * Bir organ , organizman n teki blmlerine ba layan, iinde damarlar, sinirler ve grev kanallar bulunan elerin tm. * Ucunda iek bulunan dalc k. sap silik sap k anormal. sap ka * Tav r ve davran lar do an n gsterdi i yoldan veya geleneklerden, trelerden ayr lan (kimse), gayritabi, * Delice davran lar olan, meczup. * Sap k (bir biimde). * Ki iliksiz, ba bo , serseri, bald r plak.

sap kla ma * Sap kla ma i i. sap kla mak * Sap k duruma gelmek. sap kl k * Sap k olma durumu veya sap ka davran . sap lma sap lmak * Sap lmak i i. * Sapmak i i yap lmak.

sap na kadar * (iyi bir nicelikte eksiksizlik veya a r l k bildirmek iin) pek ok; tam anlam yla, btnyle. sap n * zel bir grevin normal sonucuna ula mas na engel olan sap kl k, dallet, aberasyon. * Bir gk cisminin, grnge h z n n k h z ile birle mesinden ileri gelen, grnen yer de i imi, aberasyon. sap r sap r * ok say da ve kendili inden. sap sap t sap tma sap tmak * Ruh bir dzensizlik iine d mek. * Samalamaya ba lamak. * a rmak. * Akl n bozmak. sapk sapk n * Bir grevin ve zellikle bir fizyoloji grevinin ters bir yn almas . * Do ru yoldan ayr lm olan. * Sapk ya u ram olan. * Sapmak i i veya biimi. * Sap tmak i i veya biimi. * Sap tmak i i.

sapk n kaya * Buzlar n etkisiyle yerinden oynay p uzakalara srklenmi olan kaya. sapk nl k * Sapk n olma durumu. sapla saman kar t rmak * iyi ile kty ay ramamak. saplama * Saplamak i i. * ie geen veya ba ka bir para zerine eklenen paralar n ba lant s iin kullan lan, trl kal nl k ve uzunlukta, bir yan yivli, yuvarlak metal kama. * Bir mente enin iki oyanak paras n birle tirmeye yarayan kk, ince metal mil.

saplamak

* H zla bat rmak.

saplan * Saplanmak i i veya durumu. saplanma * Saplanmak i i. saplanmak * H zla batmak. * Batma sonucu hareket edemez olmak, bat p kalmak. * Bir eyle ilgisini kesmemek, tak l p kalmak. saplant * Ki inin, etkisinden kendini kurtaramad yersiz sama d nce, sabit fikir, fikrisabit, idefiks. saplant l * Saplant s olan. saplay sapl * Saplamak i i veya biimi. * Sap olan. * Saplanm . * Uzunca bir sap olan kap. * Byk kepe.

sapl me e * Yurdumuzda yeti en bir me e tr (Quercus robur). sapma * Sapmak i i. * Serbest bir m knat sl i nenin denge konumunda iken gsterdi i do rultudan geen d ey dzlemle, bulunulan noktas n n meridyen dzlemi aras ndaki a . * Bir n n saydam bir bimeden getikten sonraki do rultusu aras nda olu an a . * Baz kelimelerin kurallara gre almalar gereken biimlerden uzakla mas durumu: Ben-ge > bene yerine bana, sen-ge > sene yerine sana olmas gibi. sapmak * Yn de i tirmek. * nceden belirlenmi , tespit edilmi gr , d n , ama veya davran tan ayr lmak. * Do ruluktan ayr lmak.

sapot a ac * Sapotgillerin rnek bitkisi olan, lezzetli meyvesi ve iklet yap m nda kullan lan stl salg s iin s cak lkelerde yeti tirilen bir a a (Achras sapota). sapotgiller * ki eneklilerden, rnek bitkisi sapot a ac olan, s cak lkelerde, genellikle Orta Amerika'da yeti en, baz cinslerinden gtaperka kar lan bir bitki familyas . saprofit sapsar * rkl. * ok sar veya her yan sar .

sapsar kesilmek (veya olmak) * ok sararmak.

saps z

* Sap olmayan.

saps z balta * Koruyucusu, dayana olmayan kimse. saptama * Saptamak i i, tespit. * Y kanm gm bromrl batakan n, gm bromr kal nt lar n eritmek iin filmin kimyasal bir eriyikten geirilmesi. saptamak * Bir eyi belirgin k lmak, tespit etmek. saptan m * Saptanmak i i. saptan mc l k * Hayvan trlerinin hi de i meyip hep ayn durumda kald n ileri sren reti, trlerin saptan m retisi. saptan * Saptanmak i i veya biimi. saptanma * Saptanmak i i. saptanmak * Saptanmak i i yap lmak, tespit edilmek. saptay c * Saptayan, sabit k lan, srekli k lan. * Tebe ir, boya, sulu boya, kur un kalemi, izim ve resimlerin bozulmalar n nlemek iin btn k t yzeyine pskrtc ile s k lan sak z ve alkol kar m resim verni i. saptay * Saptamak i i veya biimi. sapt r c * Sapmaya yol aan, sapmaya sebep olan. sapt r lma * Sapt r lmak i i. sapt r lmak * Sapmak i i yapt r lmak. sapt rma * Sapt rmak i i. * Ss olarak yap lan k r k izgili silme. sapt rmak * Sapmak i ini yapt rmak. sara * Zaman zaman kendini kaybederek oldu u yere d me, vcutta iddetli rp nmalar ve a z kprmesi ile ortaya kan bir sinir hastal , tutarak, tutarga, yilbik. sara * Ko um ve eyer tak mlar yapan veya satan kimse. * Ko um ve eyer tak mlar n i leyen ve ssleyen kimse. * Deri, mu amba gibi gerelerden bavul, anta yapan kimse.

sarahane * At tak mlar , araba ko umlar , me inden e ya yap lan ve sat lan yer. saral k sarahat * A k, belli, anla l r olma durumu. sarahaten * A ka, apa k, aaktan a a. sarahatle sarak saraka * Alay, istihza. saraka etmek * biriyle alay etmek, e lenmek. sarakac * Alayc , mstehzi. sarakaya almak * alay etmek, alaya almak. saral * Sara hastal olan kimse. sarar p solmak * giderek daha ok solmak. * sa l bozulmak. sarar sararma sararmak * Sararmak i i veya biimi. * Sararmak i i. * Sar olmak, rengi sar ya dnmek. * Korku, znt, co ku gibi sebeplerle yzn rengi solmak. * Sararm , sar ya benzer bir renge dn m . * Sarartmak i i. * C l z ve soluk renkli kimse. sarartmak * Rengini sar ya evirmek, sararmas na yol amak. sarat saray * Byk delikli kalbur. * Hkmdarlar n veya devlet ba kanlar n n oturdu u byk yap . * A kl kla. * Yap yzeylerinde yatay, enli, az k nt l , ssl veya dz silme. * Sarac n i i veya mesle i.

sarart sarartma

* Kamu i lerinin yrtld byk yap . * Devlet ba kan ve evresi. * Grkemli, iyi zevkle d enmi yap . saray ie i * Hezaren. saray lokmas * Bir e it yumurtal lokma tatl s . saray menek esi * Gsteri li ve bol iekli bir tr menek e. sarayl * Osmanl mparatorlu unda padi ah saray nda bulunm olan (kad n).

saraypat * Gzel iekleri iin yeti tirilen bir ss bitkisi (Callistephus sinensis). sarban * Deve srcs, deveci.

sarbanba * Padi ahlar n develerine bakan devecilerin ba . sarbanl k * Deve srcl yapan kimse, devecilik. sardalye * Hamsigillerden, konservesi ve tuzlamas yap lan, gm renginde, pullu ve 10-15 cm boyunda, kk bir bal k, ate bal (Clupea pilchardus). sardalye gibi istif olmak * bir yerde ok kalabal k ve s k k bulunmak. sard rma * Sard rmak i i.

sard rmak * Sarmak i ini yapt rmak. * Srekli olarak bir konuyu d nmek. sardo an * Sar renkli bir tr do an. sardun sardunya * Bal k lar n kulland bir tr halat. * o unlukla pembe iekler aan, sardunyagillerden bir bitki (Geranium).

sardunyagiller * ki eneklilerden, sardunya, t r, turna gagas gibi bitkileri iine alan bir familya. sarf * Harcama, tketme, kullanma, masraf etme. * Dil bilgisi, yap bilgisi. sarf etmek * tketmek, harcamak. * kullanmak.

sarf nazar * Say lmama, vazgeme, dikkate almama. sarf nazar etmek * hesaba katmamak, saymamak, vazgemek. sarfiyat * Harcanan eylerin tm, harcamalar, masraflar. sarg * Esnek bir maddeden yap lm uzun, dar ve ince erit. * Bir elektrik makinesinde veya arac nda ayn devreyi olu turan iletkenlerin tm. * Vcudun bir blmn yerinde veya bask alt nda tutmak amac yla uygun biimde sar lm erit.

sarg lama * Sarg lamak i i. sarg lamak * Sarg ile sarmak. sarg l sarg n sarg s z * Sarg s olmayan. sarho * Alkoll iki veya keyif verici bir madde sebebiyle kendini bilmeyecek durumda olan kimse, esrik, esri, mest, sermest. * Ho a giden bir etki ile kendinden gemi olan. * Bir eyden ok fazla mutluluk duyan. sarho etmek * (alkol veya keyif verici madde) sarho olmas na yol amak. sarho olmak * sarho bir duruma gelmek, esrimek. sarho la ma * Sarho la mak durumu. sarho la mak * Sarho duruma gelmek, sarho olmak. sarho lu a vurmak * kendini sarho gibi gstermek, sarho olmu cas na davranmak. sarho luk * Sarho olma durumu, esriklik. * Dalg nl k, a k nl k. sar * Gne n n ayr ma tayf nda ye il ile portakal rengi aras nda olan renk, alt n n rengi. * Bu renkte olan. * Soluk, solgun. sar benek * Gzde, a tabak n n ortas nda bulunan ve cismin en net olarak olu tu u sar renkli duygun nokta. * Sarg sar lm , sarg s olan. * ten, ykekten.

sar bez

* Grmeyenlerin tan nmak iin kollar na takt klar zerinde siyah noktan n bulundu u sar renkli bant.

sar izmeli mehmet a a * kim oldu u, nerede oturdu u bilinmeyen kimse. sar humma * Bkz. sar humma. sar humma * o unlukla s cak lkelerde grlen, bir cins sivrisinek arac l ile bula an, tene sar bir renk veren, ate li bir hastal k. sar rk sar kart * Tenleri sar renge yak n olan bir tr rk.

* Kurallara devaml olarak uymayan, a r , sert veya kas tl faul yapan, centilmence davran lardan uzak kalan oyuncuya hakemin ikaz n gsteren kart. sar kart grmek * futbol veya hentbolda oyun kurallar na ayk r hareket yapan oyuncu kart cezas almak. sar lira * Osmanl lar dneminde kullan lm , alt n kar m para.

sar sendika * i sendikalar na kar mcadele eden sendikal rgt. sar sendikac l k * Sar sendika rgt ad na al ma. sar s cak sar ya * Trkiye'nin gney illerindeki yak c gne e ve s ca a verilen ad. * Tereya .

sar ya z * Kula cinsi at. sar a sar a z sar asma oriolus). * K n yapraklar n dken, sar iekli ve al grn nde bir bitki, sifin, zifin. * Glge bal gillerden, a z n n ii sar , byk pullarla rtl bir bal k tr (Sciaena aquilla). * tc ku lar tak m n n, sar asmagiller familyas ndan, paralak sar tyl, kara kuyruklu bir ku tr (Oriolus

sar asmagiller * rnek hayvan sar asma olan bir ku familyas . sar bal k * Sazangillerden, byk pullu, iri bir bal k (Idus jesses). sar ca * Sar y and ran, sar ya yak n. * Yaban ar s . * Eyalet valileri buyru undaki ba bozuk asker.

sar cal k sar c sar c k

* Kloroz. * Sarmak i ini yapan kimse, saran. * Sar asma.

sar c l k

* Sar c olma durumu. * lgiyi zerinde toplay c olma durumu.

sar al

* Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, iekleri sar , meyvesi ek i ve k rm z renkte, kabu u ve kk solucan d rc il olarak kullan lan bir bitki, kad ntulu u, amberbaris (Berberis vulgaris). sar yan sar iek * Sinsi, hain sar n (kimse). * lmez iek.

sar i dem * iekleri sar renkli i dem. sar diken * Dikenli, tyl, iki veya ok y ll k otsu bir bitki (Scolymus hispanicus). sar erik sar fi sar gz salvieri). * Kay s . * Sar renkli fi . * zmaritgillerden, rengi alt n sar s olan, Atlantik Okyanusu'nda ve Akdeniz'de ya ayan bir bal k (Sargus

sar burma * Burma sar k biimi verilmi bir e it hamur tatl s . sar halile * Do u Hindistan'da yeti en bir tr bitkinin olgunla madan nce toplanan, kurutulan 3-5 cm uzunlu unda, erik biiminde, sar mt rak esmer renkli sert kokusuz taneleri (Terminalia citrina). sar hani * Hanigillerden, uzunlu u 25 cm kadar olan bir Akdeniz sal (Epinepheles gigas). sar k sar kanat sar k sar k z * Esrar. * nek. * Kavuk, fes gibi baz ba l kar n zerine sar lan tlbent, aban veya ala verilen ad. * inakoptan biraz byk lfer. * Sar k iin gerekli tlbent, abani gibi kuma lar satan veya e itli biimde sar k saran kimse.

sar kl

* Ba na sar k sarm olan, sar olan. * Mslman din adam , hoca.

sar kuyruk * S cak ve l k denizlerin k y blgelerinde ya ayan kemikli bir bal k tr. sar la ma * Sar la mak i i.

sar la mak * Sar bir renk almak, sararmak. sar lgan * Sap yak n ndaki ba ka bitkilere veya ba ka eylere sar l p ykselen, otsu veya odunsu (sap, bitki).

sar lgan gvde * Tutunup sar lmaya yarayan uzun srgn. sar l sar l * Sar lm olan. sar l k * Sar olma durumu. * Sar renk. * Derin, dokular n ve organizmadaki s v lar n sar bir renk almas yla beliren hastal k. * Sar l k olan (kimse). sar l sar l ma * Sar lmak i i veya biimi. * Sar l mak i i. * stnde sar renk bulunan.

sar l kl

sar l mak * Birbirlerine sar lmak. sar lma * Sar lmak i i. sar lmak * Sarmak i i yap lmak. * Bir eyin zerine bir veya birka kez dolanmak. * Kollar n dolamak, kucaklamak. * Btn gc ile ele almak. * Byk bir istekle kendini vermek, benimsemek. * Hemen yapmaya koyulmak, giri mek. * Sarmak i i. * Bir eyi bir kez saracak miktar. * Elektrom knat slarda makara biiminde sar lan iletken telin her bir halkas .

sar m

sar mercimek * Sar renkli bir tr mercimek. sar ml

* Otomatik olarak kendi kendine saran. sar msa gelin etmi ler de k rk gn kokusu kmam * insanlar kt yanlar n kolay kolay belli etmezler, haklar nda yarg da bulunmakta acele edilmemelidir. sar msak * Zambakgillerden, 25-100 cm ykseklikte, yapraklar nda, saplar nda ve toprak alt ndaki so an biimli srgnlerinde kokulu ya bulunan bir kltr bitkisi (Allium sativum). * Bu bitkinin baharat olarak kullan lan di li blm. sar msak hardal * Bkz. sar msak otu. sar msak otu * Turpgillerden, beyaz, kk iekli, ovuldu unda sar msak, kokusu veren bir bitki, sar msak hardal , ku ekme i (Alliaria petolata). sar msak yemedim ki a z m koksun * kt bir i yapmad m ki sonucundan korkay m, sorumlu olay m. sar msaklama * Sar msaklamak i i. sar msaklamak * ine sar msak katmak. sar msakl * inde sar msak bulunan. sar ms * Sar ya alan, sar ya benzeyen.

sar mt rak * Sar y and ran, sar ya benzeyen. sar nma sar nmak * Kendi stne sarmak. sar p sarmalamak * s k ca sarmak. sar papatya * iekleri sar renkli papatya. sar sab r * Zambakgillerden, s cak blgelerde yeti en, yapraklar olduka yksek bir sap n tepesinde rozet biiminde toplanm bulunan bir ss bitkisi (Aloe vera). * Bu bitkinin etli ve kal n yapraklar ndan kar lan, k rm z mt rak esmer renkli, hekimlikte ve boyac l kta kullan lan bir madde. sar salk m * Baklagillerden, salk m durumunda sar iekleri bulunan, bahelerde ss bitkisi olarak yeti tirilen bir a a (Laburnum anagyroides). sar sar n * Sarmak i i veya biimi. * Sar sal ve ak tenli kimse. * Sar nmak i i.

* Sar ya yak n renkli. sar nca * Sar na yak n. sar nl k * Sar n olma durumu. sar yonca * Sar yaprakl yonca tr. sar zambak * Sar iekli zambak. sari * Hint kad nlar na zg giysi ve bu giysinin yap ld kuma . sri * Ba kas na geen, geici. * Bula c , bula k (hastal k).

sarig

* Amerika'da ya ayan, genellikle yavrular n s rt nda ta yan keseli hayvanlardan bir tr s an (Didelphys dorsigera). sarih * A k kolay anla l r, belli belirgin, belgin.

sarih mef'ul * Bkz. belirtili nesne. sarka * Dura an bir nokta evresinde a rl n n etkisyile sal n m yapan hareketli kat cisim, rakkas, pandl.

sarkalama * Sarkalamak i i. sarkalamak * Trl tutu ve duru lar gergin durumda bulunan vcut blmlerini kendi a rl klar yla d meye ve sallanmaya b rakmak. sark k sark kl k sark l sark nt * A a do ru uzanan, sarkan ey. sark nt olmak * sata mak, tak lmak, musallat olmak. sark nt l k * Sata ma ve daha ok kad nlara sata ma, lf atma, rahats z etme, huzur bozma, tasallut. sark nt l k etmek (veya yapmak) * sata mak, lf atmak. * A a do ru uzanm , sarkm , slpk, salpa, gev ek. * Sark k olma durumu. * Sarkala ilgili, hareketi sarka hareketine benzeyen.

sark sark t sark tma

* Sarkmak i i veya biimi. * Ma aralar n tavan nda olu an, genel olarak koni biiminde kalker birikintisi, damlata , istalktit. * Sark tmak i i. * Sark t biimi ss.

sark tmak * Bir eyin sarkmas n sa lamak. * Asmak, dar a ac na ekmek. sarkma * Sarkmak i i. sarkmak * A a ya do ru uzanmak. * Yolunu uzatmak, u ramak. * Ktcl ba dokusu uru. * Sarmak i i. * Saran, iine alan ey, zarf. * Ku atma, evirme, ihata. * Lhana, paz ve asma yapra ndan i haz rlanarak sar l p yap lan etli veya zeytinya l yemek. * Bir ayakta al nan parelel veya dik olarak dikmelerin zerine yerle tirilen direk. * Sar larak yap lan.

sarkom sarma

sarma kafiye * Bir drtl n birinci ve drdnc, ikinci ile nc dizelerinin kafiyeli olmas a b b a. sarmak * evresini evirmek, epeevre dolanmak. * evrelemek, dolay nda yer almak, ku atmak, evirmek, ihata etmek. * Yay l p etkisi alt na almak, kaplamak. * rtmek. * Kucaklamak. * Yumak yapmak. * K t veya bir bitki yapra yla drmek. * Ho una gitmek, zevkini ok amak. * Sar l p t rmanmak. * Bir eyi ba ka bir eyin iine koyup onunla kaplamak. * Szle sald rmak, tedirgin etmek. * (ta t iin) T rmanmak, ykse e do ru kmak. * Sald rmak, hcum etmek. * Helis biiminde olan, helisel, helezoni. sarmalama * Sarmalamak i i. sarmalamak * S k s k sarmak. sarmalanma * Sarmalanmak i i.

sarmal

sarmalanmak * Sarmalanmak i ine konu olmak veya sarmalamak i i yapmak. sarman * Azman, iri. * Sar tyl kedi.

sarma dola * Birbirine sar l p kucakla m bir durumda. sarma dola olmak * birbirine sar l p kucakla mak. * i ie girmek, karman orman olmak. sarma an * Sar lgan. sarma k * Sarma kgillerden, koyu ye il, renkli, de i ik biimli yapraklar olan, sap ve dallar ndan kan kk ek kklerle dik, dz yerlere yap arak t rmanan bitki (Hedera helix). sarma kgiller * rnek bitkisi sarma k olan, iki eneklilerden bir bitki familyas . sarma ma * Sarma mak i i. sarma mak * Birbirine sar lmak, kucakla mak. sarn * Ya mur suyu biriktirmeye yarayan yer alt su deposu. * Gemilerde bulunan satan yap lm tatl su deposu. sarn gemisi * Petrol, benzin gibi akar yak tlar ta maya yarayan gemi. sarn vagonu * Akaryak t ta maya yarayan deposu olan vagon. sarn l sarp * Sarn c olan. * Dik, kmas ve geilmesi g, yalman. * G, glk. * zmaritlerden, boyu 35 cm kadar olan bir Akdeniz bal (Boops salpa).

sarpa

sarpa sarmak * glkler ortaya kmak, zlmesi ok g bir duruma gelmek. sarp n * Tah l kuyusu, zahire ambar , silo. * Ekme i koymaya yarayan drt gzl sand k. * Alt dz, gen biiminde tek direkli, iki yelkenli, iki ki ilik tekne.

sarpi

sarpla ma * Sarpla mak i i.

sarpla mak * Sarp bir duruma girmek. sarpl k sarraf sarrafiye * Sarraf n alt n bozmak, de i tirmek gibi i ler iin stelik olarak ald para, sarrafl k hakk . sarrafl k sarsak * Sarraf n i i. * Ya l l k, hastal k gibi sebeplerle gsz kalarak vcudu titrer gibi sars lan. * Sarp olma durumu. * Mesle i, de erli k t ve metal paralar birbiriyle de i tirmek, tahvil al veri i yapmak olan kimse.

sarsak sarsak * Sarsak bir biimde, sarsak olarak. sarsak sursak * Sarsaka, sars larak. sarsaka sarsakl k * Sarsak (bir biimde), titrer gibi, titreyerek. * Sarsak olma durumu.

sarsalama * Sarsalamak i i. sarsalamak * Sarsmak. sars c sars k * Sarsma niteli i olan, sarsan. * Sars lm .

sars la sars la * Sars larak. sars l * Sars lmak i i veya biimi. sars lma * Sars lmak i i. * Etkilenme. * Sarsmak i ine konu olmak. * Gsz durumda kalmak. * Beklenmedik bir olaydan ok etkilenmek.

sars lmak

sars m * Sarsmak i i. * Gk cisimlerinin, genel ekim yasas na uygun olarak birbirine ekmesi sebebiyle herhangi bir gezegenin hareketinde grlen kar kl k.

sars nt

* Sars lmak i i, birden sallanma. * Titreme. * Deprem. * Deprem s ras ndaki yer hareketlerinin her biri. * Bir kurum veya kurulu un dengesini etkileyen bozukluk. * Kaza, il ve uyu turucular n yaratt , birdenbire geli en karma k belirtilerin tm.

sars nt l * Sars lan, sallanma. * Gven verici olmayan, dzenli olmayan. sars nt s z * Sars nt s olmayan, sars lmayan. * Gven iinde olan, belli bir dzeni olan. sars sarsma sarsmak * Sarsmak i i veya biimi. * Sarsmak i i. * Birdenbire ve gle k m ldatmak, sallamak, oynatmak, titretmek. * Zarar verecek yolda etkilemek, aksatmak. * Kf ve rk gibi kokan. * Koku mu .

sas

sas kokmak * (o unlukla yiyecek iin) bozulmu ; rm . sas sas * Sas gibi, sas ya benzeyen. sas ma sas mak sata lma * Sas mak i i, tefessh. * Koku mak, tefessh etmek. * Sata lmak i i.

sata lmak * Sata mak i ine konu olmak. sata kan sata ma sata mak * Sata an, sald rgan, mtecaviz. * Sata mak i i. * Bir kimseyi rahats z edecek davran ta bulunmak, musallat olmak. * Sark nt l k etmek. * Atlas. * Atlas gibi parlak, pamuklu kuma .

saten

sath

* Yzeysel, stnkr.

sathle me * Sathle mek i i. sathle mek * Yzeysel duruma gelmek. sathle tirme * Sathle tirmek i i. sathle tirmek * Yzeysel duruma getirmek. sathlik sat sat c * Al c ya bir ey satan kimse. sat c l k * Sat c olma durumu veya sat c n n i i. * Kk lde ticaret yapma i i. * Yz, yzey. * Yzeysel olma durumu. * Satmak i i, sat .

sat h

sat l a karmak * satmak, sat a karmak. sat l k * Sat a kar lm olan.

sat l k ziftin olsun, Selnik'ten kel gelir * i e yaramaz sand n bir mal sat l a kar rsan grrsn ki akla gelmeyen yerlerden onu arayanlar gelir. sat l sat lma sat lmak * Sat lmak i i. * Sat lmak i i. * Satmak i i yap lmak. * Para veya kar kar l , gizlice kar tarafa hizmet etmek. * Satmak i i, sat . * Sat m i ini yapan (kimse). sat ml k sat n * Sat c n n, mal sahibi ad na satt eyden ald yzdelik, beyiye. * "Fiyat n vererek bir ey almak" anlam nda kullan lan sat n almak deyiminde geer.

sat m sat mc

sat n alma * Sat n almak i i. sat n almac * Sat n alma i lerini yrten kimse, mbayaac . sat p savmak * gereken paray sa lamak iin elindeki mal ucuza sat p tketmek, yok pahas na elden karmak. sat r * Bir sayfa zerinde yan yana dizilmi kelimeler. sat r * Et kesmeye, kemik k rmaya yarayan a r ve enli bir tr b ak.

sat r atmak * herkesi ldrmek, k r p geirmek. sat r ba * Yaz da her paragraf n, teki sat rlara gre biraz ierden al narak belirtildi i yer. sat r sat r * Btn sat rlar n hepsini, her sat rla ilgilenerek. sat r sonu * Sat r n son k sm . sat * Sat c ile al c aras nda yap lan ve bir mal n al c ya verilmesi ve bunun kar l nda bir fiyat, bir de er al nmas yoluyla yap lan i lem, sat m. sat bedeli * Sat lan mal n creti. sat de eri * Bir mal n sat labilece i fiyat. sat fiyat * Bir mal n sat bedeli. sat merkezi * Bir mal n sat ld ana merkez. sat mukavelesi * Al m sat m s ras nda mal n cinsi, miktar ve deme artlar n belirten yaz l anla ma metni. sat ruhsat * Bir mal n sat lmas na ili kin izin belgesi. sat saray * Sat merkezi. sat szle mesi * Sat c n n retti i mal n mlkiyetini belli artlar alt nda al c ya vermesi. sat artnamesi * Sat mukavelesi. sat yapmak * satmak.

sat yeri

* Bir mal n sat ld yer.

sat a karmak * satmak iin ortaya koymak. sat ya karmak * satmaya karar verip bu karar n ilgililere bildirmek. satir satirik satl can satma * Satmak i i. satmak * Bir de er kar l nda bir mal al c ya vermek. * Kendinde olmayan bir eyi var gibi gstermek, taslamak. * Bir yolunu bularak birinden ayr lmak. * Bir kimse, kendini veya ba kas n oldu undan daha nemli, yetkili ve de erli gstermek. * Bir kar kar l nda bir eyi gzden karmak feda etmek. * Yergi. * Yergi ile ilgili, yergi niteli inde olan. * G s sanc s , ate , titreme, ksrk gibi belirtilerle ortaya kan akci er zar iltihab , zatlcenp.

satran

* ki ki i aras nda altm drt kareli bir tahta zerinde de erleri ve adlar de i ik olan on alt ar siyah ve beyaz ta larla oynanan bir oyun. satran tahtas * zerinde satran oynanan altm drt kareli tahta vb. yzey. satran tak m * Satran oyununda gerekli olan altm drt kareli tahta, siyah ve beyaz on alt ardan otuz iki ta n olu turdu u tak m. satran ta * Satranta kullan lan ta lardan her biri. satran vezni * Halk iirinde aruzun "Mfteiln mfteiln mfteiln mfteiln" kal b na verilen ad. satran * Satran oynayan kimse. satran l k * Satran olma durumu. satranl * Satran tahtas gibi karelere ayr lm bir biimde izilmi veya bas lm olan, kareli. satrap * Perslerde il yneticisi, vali. satsuma satt rma * Bir mandalina tr. * Satt rmak i i.

satt rmak Satrn satvet sauna

* Satmak i ini yapt rmak veya satmak zorunda b rakmak. * Gne 'e yak nl k bak m ndan alt nc olan gezegen, Sekendiz, Zhal. * Zorlu, sindirici g. * Fin hamam . * Bu hamam n ve di er blmlerinin bulundu u yer.

sav * ddia, tez. * Haber, sz. * Atasz. * Tan tlanmas gereken nerme, tez. sava * Haber. * Mu tu, mjde. * Haberci. * Mu tucu. * Peygamber, nebi. * De irmen suyunu ba ka yne ak tmak iin yap lan dzen. * De irmen ark ndaki fazla suyun akmas iin a lan ikinci su yolu. * Bir baraj n fazla suyunu ak tmak iin yap lan dzen.

savac

savak

savaklama * Savaklamak i i. savaklamak * Suyu arklara salmak. savan * Pamuk ipli inden yap lan kal nca kilim. * Yayg , rt. * Ekvator ku a ndaki otsu bitkilerle kapl ay rlara verilen ad. * Devletlerin diplomatik ili kilerini keserek giri tikleri silhl mcadele, harp. * U ra ma, kavga, mcadele. * Hayvanlar n birbirleriyle yapt mcadele. * Bir eyi ortadan kald rmak, yok etmek amac yla giri ilen mcadele.

savana sava

sava amak (veya iln etmek) * bir veya daha fazla devlete kar sava durumuna gemek. * ortadan kald rmak iin u ra mak. sava * Sava an, sava durumunda bulunan, muharip. * yi veya ok sava an, sava kan, cengver. * Sava a kat lan kimse.

sava l k * Sava olma durumu. sava m * Herhangi bir amaca eri mek bir gce kar koyabilmek amac yla bir ki i veya grubun srekli abas , mcadele. sava m vermek * bir amaca eri mek, bir gce kar koyabilmek iin u ra mak, aba gstermek, mcadele etmek. sava mc * Sava m veren kimse, mcadeleci. sava kan sava ma * yi sava an, ok sava an, sava , cengver. * Sava mak i i, muharebe.

sava mak * Ordu lsnde iki silhl kuvvet kar kar ya gelip arp mak, muharebe etmek. * U ra mak, mcadele etmek. savat * Gm stne zel bir biimde kur unla i lenen kara nak .

savatlama * Savatlamak i i. savatlamak * Gm stne kur unla kara nak lar i lemek. savatl savca savc * Devlet ad na ve yarar na davalar aan, kamu haklar n ve hukuku yerine getirmek zere yarg kat nda san klar kovu turan grevli, mddeiumum. savc l k * Savc olma durumu; savc n n grevi veya mddeiumumlik. savd rma * Savd rmak i i. * Savat olan, savatlanm . * ddianame.

savd rmak * Savmak i ini yapt rmak. sav kan tsama * Bir eyi gene kendisine dayanarak, kendisini kan t gstererek tan tlamaya al ma. sav lma * Sav lmak i i veya durumu. sav lmak savla * Savmak i ine konu olmak. * Gemilerde bayraklar dire e ekmekte kullan lan ince ip.

savlama savlamak

* Savlamak i i veya durumu. * ddia etmek.

savlay c * Bir sav ileri sren (kimse), davac , mddei. savlet * Hamle. savma savmak * Savmak i i. * stenmeyen birini yan ndan uzakla t rmak. * S k c bir durumu geirmek, atlatmak. * Geirmek. * Gemek. * Akl n i ine vermeyen, dikkatsiz. * Dzensiz, da n k. savrukluk * Savruk olma durumu. savrulma * Savrulmak i i.

savruk

savrulmak * Da lmak, sa lmak. * Savurmak i i yap lmak. savrulu * Savrulmak i i veya biimi. savruntu savsak * lerine nem vermeyip onlar geli igzel yap veren veya daha sonraya b rakan, ihmalci, ihmalkr. savsaklama * Savsaklamak i i, umursama, ba tan savma, i i geciktirme, ihmal, ihmalkrl k. savsaklamak * Belirli bir sebebi olmaks z n bir i i isteyerek geri b rakmak, geciktirmek, umursamamak, ertelemek, ihmal etmek. savsaklanma * Savsaklanmak i i. savsaklanmak * Savsaklanmak i ine konu olmak, ihtimal edilmek. savsaklay * Savsaklamak i i veya biimi. savsama * Savrulurken dklen k r nt .

* Savsaklama, ihmal. savsamak * Savsaklamak, ihmal etmek. savul, savulun! * yol yer(in), ekil(in), dokunma(y n)!. savulma savulmak savunma * Sald r ya kar koyma, mdafaa. * Bir ki i veya d nceyi do ru, hakl gstermeyi amalayan yaz veya konu ma, savunu, mdafaaname. * (futbolda) Kaleyi korumak iin oyun sresince bir tak m n gsterdi i aba, defans. savunma yapmak * hakl oldu unu ortaya koymaya al mak. * oyunda rakip taraf n hcumlar na kar koymak. savunmak * Herhangi bir sald r ya kar koymak, sald r ya kar korumak, mdafaa etmek. * (sz veya yaz ile) Bir kimseye hareket veya d nceyi do ru, hakl gstermeye al mak, onun yan nda olmak. savunmal k * Savunmaya yarar, tedaf. savunmas z * Savunma gc olmayan. savunu * Savunma. savunucu * Bir eyi savunan kimse, mdafi. * Kalecinin nnde yer alan, kaleyi savunan oyunculardan her biri, bek. savunuculuk * Savunu yapma i i. savunulma * Savunulmak i i. savunulmak * Savunmak i i yap lmak. savunu * Savunmak i i veya biimi. savurgan * ok ve bo una para harcayan, tutumsuz, msrif. * Savulmak i i veya durumu. * Bir eyden ekinerek bulundu u yerden uzakla mak.

savurganca * Savurgan (bir biimde). savurganl k * Savurgan olma durumu veya savurganca davran , tutumsuzluk, msriflik, israf.

savurma

* Savurmak i i. * Kol, bacak gibi vcut blmlerinin a rl klar ndan yararlanarak omuz ve uyluk eklemleri evresinde trl ynlere do ru h zla evirme. savurmak * Havaya at p da tmak, samak. * (rzgr) Bir yeri, bir eyi iddetle eserek alt st etmek, havaya kald rmak, da tmak. * Kald r p atmak, f rlatmak. * iddetle dndrerek sallamak, kald rarak vurmak. * Bir s v n n havalanmas n veya kaynayan s v n n ta mas n nlemek, so utmak amac yla al p yine kendi kab na dkmek. * Sallamak, uurmak, dalgaland rmak. * (yalan, kfr vb. iin) Sylemek. * Bo una ve ok miktarda harcamak, israf etmek. savurtma * Savurtmak i i.

savurtmak * Savrulmas na sebep olmak, savrulmas n sa lamak. savurtu * Savurtmak i i veya durumu. savu ma * Savu mak i i.

savu mak * Bulundu u yerden aceleyle, gizlice veya dikkati ekmeden ayr lmak. * (hastal k veya ba ka kt bir durum) Gemek, iyile mek. savu turma * Savu turmak i i. savu turmak * Gei tirmek, atlatmak. savu up gitmek * ilgi ekmeden, gizlice aceleyle ayr lmak. say * al ma, emek. * Dz, ince, yass ta .

say beni, sayay m seni * Bkz. sev beni, seveyim seni. saya * Ayakkab n n yumu ak olan st blm. * nl . * Ayakkab lar n sayalar n haz rlayan kimse. * Sayac n n i i. * Hava gaz , elektrik, su gibi eylerin kullan lan miktar n veya mekanik etkilenmeleri len alet. saya tak m

sayac sayac l k saya

* Saya giri taraf n gaz servis hatt na k taraf n n tketici yak t hatt na ba lanmas amac yla kurulan boru donan m ve boru ba lant paralar . saydam * inden n gemesine ve arkas ndaki eylerin grlmesine engel olmayan (cisim), effaf. * zerindeki resim ve ekilleri beyaz bir zemin zerine yans tmak amac yla tepegz ve projeksiyona konan effaf, geiren madde, slayt. * A k seik, belirgin. saydam resim * Kolay anla labilen resim. saydam tabaka * Gzn n blmnde bulunan, geiren kresel zar, kornea. saydamla ma * Saydamla mak i i, effafla ma. saydamla mak * Saydam bir duruma gelmek, effafla mak. * Belirgin, a k bir duruma gelmek. saydamla t rma * Saydamla t rmak i i. saydamla t rmak * Saydam duruma getirmek, effafla t rmak. saydaml k * Saydam olma durumu, effafl k. saydams z * Saydam olmayan, geirmeyen. saydams zl k * Saydam olmama durumu, geirmeme zelli i. sayd rma * Sayd rmak i i.

sayd rmak * Saymak i ini yapt rmak, say s n buldurmak, say belirterek sonu almak. * Szn dinletmek, sayg gsterilmesini sa lamak. saye * Glge. * Koruma, yard m. * Glgelik.

sayeban

sayesinde * Bir eyden dolay , sebebiyle, yard m yla. sayesinde sayeban olmak * istenilen bir eyi ba kas n n arac l yla elde etmek. sayfa * zerine yaz yaz lan veya bas lan bir k t yapra n iki yznden her biri, sahife. * Gazete, dergi gibi yay nlarda zel bir alan iin ayr lm blm. * Konu.

sayfa ba lamak * bas m evinde dizilen yaz lar sayfa durumuna getirmek. sayfa ekran * Bili im sisteminde kullan c y bilgilendirmek amac yla grnt ekran n n btnn kaplayan bilgi. sayfalama * Sayfalamak i i. sayfalamak * Bilgisayarda sayfalara ayr lm bir bellek kullanma dzenine dayal sistemi uygulamak. sayfaland rma * Sayfaland rmak i i veya biimi. sayfaland rmak * Gazetecilikte, bas m evinde dizilen yaz lar sayfa durumuna getirmek. sayfalanm * Sayfa durumuna getirilmi . sayfalanm program * Sayfalar hlinde dzenlenmi program. sayfal k * Herhangi bir say da sayfas olan. * Herhangi bir say da sayfaya s abilen. * Yazl k, yazl k ev.

sayfiye sayg

* De eri, stnl , ya l l , yararl l , kutsall dolay s yla bir kimseye, bir eye kar dikkatli, zenli, ll davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hrmet, ihtiram. * Ba kalar n rahats z etmekten ekinme duygusu. sayg duru u * Sayg belirtmek iin al nan haz r ol durumu. sayg duymak (veya beslemek) * birine, bir eye kar sayg hissetmek. sayg gstermek * saymak, de er vermek. sayg de er * Kendisine sayg gsterilmeye de er, say n, muhterem. sayg l sayg n * Sayg s olan, sayg gsteren, hrmetli. * Sayg gren, say lan, hat rl , itibarl , muteber. * Hat rl , itibarl , muteber. * De erli, de eri anla lm , en st dzeye ula m . * Sayg grme, gvenilir olma durumu, itibar, prestij. * Gereken sayg y gstermeyen, sayg s olmayan, hrmetsiz.

sayg nl k sayg s z

sayg s zca * Sayg s z (bir biimde), sayg s z olarak. sayg s zl k * Sayg s z olma durumu veya sayg s zca davran , hrmetsizlik, mnasebetsizlik. sayg s zl k etmek * sayg s zca davran ta bulunmak veya sz sarfetmek. sayha say * Ba r , l k.

* Sayma, lme, tartma gibi i lerin sonunda bulunan birimlerin ka oldu unu anlatan sz. * Gazete ve dergi gibi srekli yay nlar n bir btn olu turan, de i ik tarih, numara ta yan bask lar ndan her biri, nsha. * Bir spor kar la mas nda kar la anlardan her birinin ba ar derecesini tespit eden nicelik. say boncu u * Genellikle ocuklara hesap retmekte kullan lan, her teline onar boncuk geirilmi hesap arac , rk, abaks. say fark * Futbol gibi baz kar la malarda bir tak m n elde etti i say lar n, kar tak m n elde ettiklerine blnmesiyle bulunan say , averaj. say gstergesi * Say lar veya say durumunu gsteren levha, skorbort. say hesab yla * bir spor yar mas nda bir sporcu veya tak m n kazand say bak m ndan. say levhas * Say . * Say gstergesi, skorbort. say s fat * sim, say kavram bak m ndan belirten s fat. say ca say c * Vergi almak iin hayvan say m yapan kimse. say klama * Say klamak i i. say klamak * Uykuda veya bir hastal n verdi i dalg nl k s ras nda anlams z, tutars z szler sylemek. * stedi i, zledi i bir eyden srekli sz etmek. say lama * Say lmak i i. * Say mlama. * Say bak m ndan, adete.

say lamak * Nesnelerin veya olaylar n niceli ini rakamlarla belirtmek. say l * Herhangi bir say s olan. * Say s belli olan, say lm olan.

* Say s birka gemeyen, az olan, mahdut. * Az grlen, nemli, mahdut. say l f rt na * Kabaday . say lma * Say lmak i i. say lmak say m * Saymak i ine konu olmak, addedilmek, addolunmak. * Saymak i i, tadat.

say m bilimi * Bir dizi olay n veya say ile gsterilen olgular n yntemli bekle tirilmesine dayanan ve ilkelerini olas l k kuramlar ndan alan, matemati in uygulamal dal , istatistik. say m suyum yok * (ocuk oyunlar nda) "k sa bir sre iin oyun d y m" anlam nda kullan l r. * (ocuklar aras nda) bir i te akaya yer verilmeyece ini anlat r. say m vergisi * Her y l tespit edilen hayvan say s zerinden al nan vergi. say mlama * Bir sonu karmak iin olgular yntemli bir biimde toplay p say olarak belirtme, istatistik. say mlama * Say mlamak i i veya durumu. say mlamac * Say mlama uzman , istatiki. say mlamak * Say m yapmak. say ml * Say s bulunan. say msal say ms z say n * Say mlama veya say m bilimi ile ilgili olan. * Say s bulunmayan, say s z. * Sayg belirtisi olarak konu ma ve yaz malarda ki i adlar n n nne getirilen unvan, sayg de er, muhterem.

say p dkmek * ne var ne yok, hepsini sylemek. say sal * Say ile ilgili, say ya dayanan.

say sal lotto * Dnen bir kre iinden ekilecek toplar zerine i aretlenmi birden k rk dokuza kadar olan say lardan alt tanesinin nceden tahmin edilmesine ve para yat r lmas na dayanan bir talih oyunu. say s n Allah bilir * o kadar ok ki, saymakla bitmez.

say s z

* Say lmayacak kadar ok, pek ok.

say s zl k * Say s z olma durumu. say say ma * Say mak i i, takas. * (ocuk oyunlar nda) Say sayarak ebeyi belirleme. say mak * de mek, hesapla mak, hesab na saymak, takas etmek. * (ocuk oyunlar nda) Say sayarak ebeyi belirlemek. Say tay * Devlete harcanan paralar n hesaplar n denetleyen yksek kurul, Divan muhasebat. saykal * Maden, ayna gibi nesneleri parlatmak iin kullan lan cil. * Cillamakta kullan lan ara. * Bu cily yapan kimse. * Saymak i i veya biimi.

saykallama * Saykallamak i i. saykallamak * Saykal kullanarak parlatmak, cillamak. saylama saylamak saylav * (dil ink lb n n ilk y llar nda) Milletvekili, mebus. sayma saymaca * Saymak i i, tadat. * Gerekte yle olmad hlde nce say lan, itibar. * Sayarak. * Saylamak i i. * Semek.

saymak

* Bir cinsten ka para bulundu unu anlamak iin, bunlar birer birer gzden veya elden geirirken, her defas nda bir say ykselterek bir sonuca varmak, say s n bulmak. * Say lar arka arkaya sylemek. * De eri, stnl , ya l l , yararl l dolay s yla bir kimseye veya bir eye kar dikkatli, zenli, ll davranmak, sayg gstermek, szn dinlemek, hrmet etmek. * Hesaba katmak, dikkate almak. * Geer tutmak. * nem vermek, nemsemek, mhimsemek. * Herhangi bir s raya koymak, herhangi bir s rada yer ald n kabul etmek. * Herhangi bir ey, yerine koymak veya herhangi bir ey gzyle bakmak, addetmek. * Var saymak, tutmak, farz etmek. * Arka arkaya sylemek, s ralamak. * Gibi grmek, kabul etmek.

* demek, pe in vermek. saymakla bitmemek (veya tkenmemek) * pek ok olmak. saymamazl k * Saymazl k. sayman * Hesap uzman , muhasip, muhasebeci.

saymanl k * Hesap i lerinin grld yer, muhasebe, muhasiplik. saymazl k * Sayg gstermeme durumu. sayr sayr l * Hasta. * Hastal kla ilgili, maraz.

sayr lar evi * Hastahane. sayr l k * Hastal k, maraz, esenlik kar t . * A r d knlk, tutku. sayr msak * Gerekte hasta olmad hlde kendi hasta gsteren. sayr msama * Sayr msamak i i. sayr msamak * (dil ink lb n n ilk y llar nda) Gerekte hasta olmad hlde kendini hasta gstermek, temaruz etmek. sayvan * Gne ten, ya murdan korunmak iin veya ss olarak bir eyin zerine ekilen dam saa gibi dz veya e ilimli rt. * Evlere biti ik, n a k, direkler zerine oturtulmu , zeri rtl yer. * Kulak kepesi. saz * nce kam , has r otu, kiliz, kofa. * Sazdan yap lm . * Her tr mzik arac , alg . * Trk halk mzi inde ba lama, cura, tar vb. m zrapl alg lar n genel ad . * Trk halk mzi inde kullan lan, gvdesi oyularak yap lm , telli, uzun sapl alg , ba lama. * alg tak m .

saz

saz benizli * Solgun, sar renkli. saz eseri * Klsik Trk mzi inde yaln zca saz tak m n n al mas iin bestelenen eser. saz evi

* Sazdan yap lm basit bar nak. saz evi * Her trl mzik aleti yap lan ve sat lan yer. * Sazl szl e lence yeri. saz rengi * Soluk, uuk sar . saz semasi * Klsik Trk mzi inde fasl n en son al nan szsz paras . saz airi saz iiri * Saz alarak iirler, deyi ler ve destanlar syleyen halk sanat s , ozan . * Halk edebiyat nda genellikle saz e li inde sylenen iir.

saz tak m * Ut, keman, kanun, ba lama vb. mzik aralar n alanlar n olu turdu u alg tak m . saz tavu u * Bir tr tavuk. sazak * Kuvvetli esen rzgr. * Batakl k, sazl k.

sazan

* Sazangillerden, Avrupa, Asya ve Amerika'n n tatl sular nda ya ayan, eti be enilen k l kl bir bal k (Cyprinus carpio). sazangiller * Tatl sularda ya ayan k l kl bal klar n geni bir familyas . sazc * Saz alan kimse. * Saz yapan veya satan kimse. * Saz almak veya yap p satmak i i. * Sazc . sazendelik * alg c l k, saz sanat l . sazkr * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam.

sazc l k sazende

sazkayas * Kayal k blgelerde ya ayan bir tr bal k. sazl * Saz al narak yap lan. sazl szl * Saz al narak yap lan (e lence). sazl k * Sazlar (I) ok olan yer.

sazs z Sb Sc

* Saz olmayan. * Antimon'un k saltmas . * Skandiyum'un k saltmas .

score board * Bkz. skorbord. Se -se -se -se * Bkz. -sa / -se (III). seans * Mesle ini veya sanat n yapan bir kimsenin yan nda, o kimsenin mesle iyle ilgili bir i iin harcanan sre. * Sinema, tiyatro, konser gibi sanat dallar nda yap lan gsterilerden her biri. * Aral ks z bir i iin harcanan sre. * Sznden veya kararlar ndan dnmeme, bir i i sonuna de in srdrme, dire me. sebat etmek (veya gstermek) * sznden veya karar ndan dnmemek, bir i i sonuna kadar gtrmek, dire mek. sebatkr sebatl sebats z * Sebat etmeyen. sebats zl k * Sebats z olma durumu. sebayd sebebiyet * Tavla oyununda zarlardan birinin l, brnn ikili gelmesi. * Bir eye, bir olaya sebep olma, yol ama. * Dire ken, sebatl . * Sebat eden, dire ken, sebatkr. * Selenyum'un k saltmas . * Bkz. -sa / -se (I). * Bkz. -sa- / -se (II).

sebat

sebebiyet vermek * (bir eye bir olaya) Sebep olmak, yol amak. sebebiyle sebep * nedeniyle, dolay s yla, yznden. * Bir eyin olmas na veya belli bir hlde bulunmas na yol aan ey.

sebep bilimi * Neden bilimi, etioloji. sebep olan sebepsiz kals n * herhangi bir kt duruma yol aanlar iin kullan lan bir ilenme. sebep olmak * neden olmak, yol amak. sebeplenme * Sebeplenmek i i. sebeplenmek * Dolay s yla yararlanmak. sebepli * Sebebi olan.

sebepli sebepsiz * Hibir dayana yokken, sebebi olsun veya olmas n. sebepsiz * Sebebi olmayan, nedensiz. * Bir sebebi olmadan. sebepsiz kalmak * yoksul bir duruma d mek. sebepsizce * Bir sebebi olmaks z n. sebil * Kutsal gnlerde kar l k beklemeden, hay r iin da t lan ime suyu. * Genellikle camilere biti ik zel bir biimde yap lm , kar l k beklemeden, hay r iin ime suyu da t lan ta yap , sebilhane. * Meyan kk erbetini bir hay r iin da tma. sebil etmek * bol bol vermek, da tmak. sebilci * Sokaklarda dola arak sebil da tan kimse. * Sebilde su da tmakla grevli kimse. * Sebil.

sebilhane

sebilhane barda gibi * ho a gitmeyen kalabal k insan dizileri iin kullan l r. sebkihindi * XVII. yzy lda divan iirinde ba layan, karma k mazmunlara, hayal oyunlar na, g anla l r, al lmad k benzetmelere dayanan ssl bir anlat m biimi. sebze * Genellikle pi irilerek yenen bitkiler veya bunlar n taneleri, gveri, zerzevat.

sebze orbas * nce do ranm so an n ya da kavrulmas ndan sonra havu, patates, maydanoz, paz yapra , kereviz yapra ve pirin kar m yla pi irilmesi ve szgeten geirilmesiyle haz rlanan kar m n st ve yumurtayla rp lmas ve k s k ate te kaynat lmas yla yap lan bir orba tr.

sebzeci

* Sebze satan kimse, zerzevat .

sebzecilik * Sebzecinin yapt i , zerzevat l k. sebzelik * Sebze bahesi. * Buz dolaplar nda sebze konulan yer. * Sebzeler, zerzevat. * Bir ki inin zerinde namaz k labilece i byklkte, hal veya kuma tan yayg , namazl k. seccadeci secde * Seccade dokuyan veya satan kimse. * Namaz k larken aln , el ayaklar n , dizleri ve ayak parmaklar n yere getirerek al nan durum.

sebzevat seccade

secde etmek (secdeye varmak veya kapanmak) * namaz k larken aln , el ayaklar n , dizlerini, ayak parmaklar n yere getirmek. seci * Nesirde yap lan kafiye veya uyak. seciye seciyeli seciyesiz * Yarad l , huy, karakter. * Sa lam karakterli, kendisene gvenilir (kimse). * Karakteri bak m ndan gvenilmez (kimse).

seciyesizlik * Seciyesiz olma durumu. seal seenek sei seici * Semek i ini yapan (kimse, kurul vb.). seici kurul * Bkz. seiciler kurulu. seiciler kurulu * Yar ma, s nav gibi etkinliklerde ba ar l , stn olanlar semek amac yla olu turulmu geici kurul, jri. seicilik * Seici durumunda olma. * Selfservis. * Seme durumunda, birinin yerine seebilecek bir ba ka yol, yntem, tutum, alternatif. * Semek i i.

seik seili seilme

* Bkz. a k seik. * Seilmek durumu veya biimi. * Seilmek durumu.

seilmek

* Semek i ine konu olmak.

seilmi * Seerek ayr lm . * Ayn cinsten olan nesneler aras ndan iyi ve sekin olanlar kt ktan sonra geride kalanlar. seim * Semek i i. * Kanunlar, ynetmelikler uyar nca kanun koymak ve ynetmek iin bir veya daha ok aday aras ndan belli bir veya birka n seme, intihap. seim blgesi * Seimlerde her muhtarl a ba l blge. seim evresi * Bir milletvekilinin seilmi oldu u blge. seim sand * Seim blgelerinde oylar n kullan laca sand k. seim tutana * zellikle milletvekili seiminde, yetkili kurulca seim sonular n n tespit edildi i resmi belge. seim yapmak * semek. seim yasa * Seim gn Yksek Seim Kurulu taraf ndan iln edilen yasaklar. seimlik * Seme i ine konu olma.

seimlik ders * Semeli olarak al nabilecek ders, semeli ders. sei seki sekin * Semek i i veya durumu. * airlerin, yazarlar n, bestecilerin eserlerinden al nm , seme paralardan olu an eser, gldeste, antoloji. * Benzerleri aras nda niteliklerinin yksekli iyle gze arpan, stn, mmtaz, gzide, mutena, elit.

sekincilik * Sekin kimselerden yana olma durumu. sekinler * Bir toplumda gc ve sayg nl olan kk toplumsal kme, elit.

sekinle me * Sekinle mek durumu.

sekinle mek * Sekin duruma gelmek. sekinlik seme * Sekin olma durumu. * Semek i i. * Sekin, seilmi .

seme hakk * Bir szle me ile belirlenen deme biimi yerine bir di erini koyabilme yetkisi, muhayyerlik, hakk h yar. seme sresi * Seme i inin yap lmas iin ayr lan sre. seme yetkisi * Seme i in verilmesi. semece * Semek art ile, seerek. * Seerek al nan veya sat lan. * Semecili i ili kin, eklektik. * Semecilik yanl s olan (filozof, gr ).

semeci

semecilik * Kurulmu olan dizgelerden de i ik d nceleri seip alma ve kendi retisinde birle tirme yntemi ve bu yntemle al an filozoflar n retisi, eklektizm. semek * Benzerleri aras nda ho a gideni almak veya yararlanmak iin ay rmak. * Birine oy vererek bir greve getirmek. * stn, iyi, uygun bularak ye lemek. * Ne oldu unu anlamak, fark etmek. * Farkl grmek, stn grmek. * Seme yaz lar veya eserler, mntahabat. * stedi ini semekte veya yap p yapmamakta serbest olan, muhayyer. * Mecbur olmayan. semeli ders * Seimlik ders. semeli yemek * Grerek ve be enerek seilen yemek. semen * Seimde oy verme hakk olan kimse, mntahip.

semeler semeli

semen kt * Semen adlar n n yaz l oldu u liste, defter. semenlik * Semen olma durumu. semesiz yemek

* Seme olana olmayan yemek, tabldot. setirme * Setirmek i i. setirmek * Semek i ini yapt rmak. seda sedal sedal l k * Sedal olma durumu. sedas z * Sessiz, nsz. * Ses, sada. * Sesli, nl.

sedas zl k * Sedas z olma durumu. sedef * Midye ve istiridye gibi deniz hayvanlar n n kabu unda bulunan sedefilikte kullan lan, p r lt l , beyaz, sert bir madde. * Bu maddeden yap lm veya bu madde ile sslenmi . * Sedef hastal . sedef hastal * Sedefi and ran pulcuklar n belirmesiyle ortaya kan bir deri hastal . sedef kakma * Abanoz, maun, ceviz gibi de erli ah aplar n zerine de i ik motiflerin gmme yntemiyle yap lan ssleme. sedef otu * Sedef otugillerden, 50 cm kadar ykselebilen, zel kokulu, sar iekli ve hekimlikte kullan lan, ok y ll k bir a ac k (Ruta graveolens). sedef otugiller * Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, rnek bitkisi sedef otu ve alt familyas turungiller olan geni bir bitki familyas . sedefi sedefilik * Sedefinin i i. sedefkr sedefli * Sedefi, sedef i leyen usta. * Sedefle i lenmi . * Sedef zerinde al an, sedef kullanarak e ya yapan kimse.

sedefli kalker * Ssleme i lerinde kullan lan, yumu akalar n kavk lar n n birbirleriyle kayna mas ndan olu an bir mermer tr. sedefsi * Sedefe benzeyen, sedefi and ran.

sedefsi bulut * Zaman zaman atmosferin yksek tabakalar nda grlen stratosfer bulutu. sedimantasyon * Tortu olu mas , kelme. * P ht la mas nlenmi kanda, al yuvarlar n dibe kme h z n n llmesiyle yap lan bir tr kan muayenesi. * Tortula ma. sedir sedir * Kol koyacak yeri olmayan, arkal ks z, st minderli ve yast kl olabilen kerevet, divan.

* Kozalakl lardan, boyu 40 m kadar olabilen ve kerestesi yap i lerinde kullan lan bir orman a ac , da servisi (Cerrust). sedye sedyeci * Sedye ta yan kimse. sedyelik * Sedye ile gtrlebilecek durumda olan. * Hasta veya yaral ta maya yarayan katlanabilir hasta yata , teskere.

sedyelik olmak * ayakta duramayacak duruma gelmek. sefa * Gnl rahatl , rahatl k, kayg s z ve sakin olma, safa. * E lence, zevk, ne e.

sefa (veya sefalar) bulduk * "sefa geldin" veya "sefa geldiniz" szne "te ekkr ederim" anlam nda kar l k olarak kullan l r. sefa geldin (veya geldiniz) * ho geldin (veya ho geldiniz) anlam nda kullan lan a rlama, kar lama sz. sefa geldine gitmek * bir kente, bir mahalleye yeni gelen veya geziden dnen birine ziyarete gitmek. sefa pezevengi * zevk ve e lenceye d kn (kimse). sefa srmek * rahat, sakin ve e lenceli ya amak. sefahat * Zevk ve e lenceye d knlk, uar l k. * E lence. sefalet * Yoksulluk, yoksulluk s k nt s . sefalet ekmek * yoksul ve peri an ya amak. sefaret * Elilik, sefarethane.

sefarethane * Elilik.

sefas n srmek * bir durumun getirdi i, sa lad olanaklardan yararlanmak. sefer * Yolculuk. * Genellikle yurt d na yap lan asker harekt, seva a gitme, sava . * Kez, yol, defa. * \343 safer.

sefer

sefer tas * Yemek ta makta kullan lan ve birbiri zerine konulup bir sapa geirilen kaplar tak m veya bunlardan her biri. sefer tas gibi * her kat nda birer odas olan (yksek ev). seferber * Sava a haz rlanm veya girmi (asker birlik). seferber etmek * bir i , bir ama iin btn olanaklar kullanmak. seferber olmak * bir i , bir ama iin, birok kimse btn olanaklar yla giri mek. seferberlik * Bir lkenin silhl kuvvetlerini sava a haz r duruma getiren, lkenin ekonomisini, ynetimini sava gereklerine uyacak duruma sokan haz rl k ve nlemlerin tm. * Bu durumun iln edildi i veya sava n srdrd dnem. seferberlik iln etmek * bir lkenin silhl kuvvetlerini sava a haz r duruma getirmek iin gerekli duyuruyu yapmak. sefer * Yolculukla ilgili olan. * Sava la ilgili olan. * Yolcu oldu undan, oru tutmak ve namaz k lmak zorunda olmayan kimse.

sefer durum * Sava ortam . * Yolculuk dolay s yla namaz ve oruz ibadetinden izinli olma. sefer hl seferli seferlik * Herhangi bir defaya yetecek miktarda. sefih sefihane sefil * Zevk ve e lenceye d kn, uar . * Alakas na. * Sefalet eken, yoksul. * Alak. * \343 sefer durum. * Sefere giden veya sefere kan.

sefilne sefillik

* Sefilce, sefil gibi. * Yoksulluk. * Alakl k. * Gemi. * Eli. * Bayan eli. * Eli kar s .

sefine sefir sefire

sefirikebir * Byk eli. sefirlik segh * Elilik. * Klsik Trk mzi inde si perdesi ve bu perdedeki makam.

segh perdesi * Klsik Trk mzi inde orta sekizlinin 22. perdesi. segman para. se irdim * Yaya ko usu. * Top at ld nda kunda n geri tepmesi. * De irmene su veren olu un e imi. * Yenieri mutfaklar iin kullan lan etleri ta yan hayvanlar n n ve arkalar nda yryen yenieri. se irdim yolu * Kale bedenlerinde korunmal yol. * Han odalar nnde dar yol. se irme se irmek * Se irmek i i. * Bir motorun alt blm ile st blm aras ndaki gaz gei ini nlemek amac yla kullan lan esnek metal

* Hafif k m ldamak ve daha ok, vcudun bir yerinde deri ile birlikte dirinin hemen alt ndaki kaslar hafife oynamak. se irtme * Se irtmek i i. * (bal k l kta) Yemsiz kullan lan olta.

se irtmek * abuk ad mlarla veya s rayarak yak n bir yere do ru yrmek. se men * Bayram gnlerinde, d nlerde trene yerli giysilerle, atl ve silhl olarak kat lan yi it, seymen. se reme

* Se irme. se remek * Se irmek. seher seher yeli sehim * Sabah n gn do madan nceki zaman , tan a art s . * Seherde esen yel. * Hisse bedeli. * Pay, hisse. * Sonucu bak m ndan ok nemli olmayan yanl l k, yan lt . * stne bir ey koymaya yarayan ayakl destek, atk . * Kk masa. * Dar a ac . * Ressam n zerinde al t tablosunu yerle tirdi i genellikle tahtadan yap lm destek. sehpaya ekmek * asarak ldrmek, dar a ac na ekmek, asmak. sehven sek * ine su, ba ka bir iki veya bir s v kar t r lmam (iki). * (iki iin) ine su veya bir ba ka iki kar t rmadan. sekant * Kesen. * (trigonometride bir a n n sekant ) Bu a n n kosinsnn tersi. sekban * Osmanl larda, s n r boylar nda grev yapan bir s n f asker. * Eyalet pa alar ve sancak beylerine ba l olarak grev yapan bir s n f asker. sekbanba * Osmanl ordusunda sekbanlar n komutan . sekel Sekendiz sekene seki * Evlerin nne oturmak iin ta ve amurdan yap lan set. * Oturulacak sedir biiminde ta veya set. * Toprak stndeki ykseklik, do al set. * Akarsular n iki yakas ndaki yamalarda, baz deniz ve gl k y lar nda grlen basamak biiminde yer yz ekli, set taa, teras. seki * Bir hastal ktan sonra yerle ip kalan i lev veya doku bozuklu u. * Satrn, Zhal. * Bir yerde oturanlar, sakinler. * Yanl l kla.

sehiv sehpa

* At, e ek ve s rlar n ayaklar nda bile e veya dize kadar kan beyazl k. sekileme * Sekilemek i i, teraslama. sekilemek * Bir yamac a aland rmak iin sekiler (I) yapmak, teraslamak. sekili sekincilik seki * Sekmek i i veya biimi. sekiz * Yediden sonra gelen say n n ad ve bu say y gsteren rakam, 8 VII. * Yediden bir art k. * Krek yar lar nda sancak ve iskelesinde drder kre i olan tekne. * Sekisi olan. * Bkz. dingincilik.

sekiz tek

sekiz yzl * Sekiz dzlem paras yla evrelenmi cisim. sekizer sekizgen * Sekiz kenarl okgen. sekizinci sekizli * Sekiz say s n n s ra s fat , s rada yedinciden sonra gelen. * Kendinde sekiz say s bulunan. * skambil k d nda sekiz i areti bulunan k t. * Sekizlik. * Sekizi bir arada, sekiz tane alabilen. * Birlik notan n sekizde biri. * K ldan, ynden dokunmu uval. * On batman (un, vb). * Sekmek i i. * Bir merminin bir yere veya bir cisme vurduktan sonra s ramas . * Tek veya iki ayak zerinde s ramak veya s rayarak ilerlemek. * At lan bir nesne bir yere dokunduktan sonra s rayarak gitmek. * Bir yere bir cisme arparak yn de i tirmek. * (olumsuz biimiyle) Aral k vermeden srp gitmek. * Aral ks z iskemle. * Basamak. * Sekiz say s n n le tirme s fat , her birine sekiz, her defas nda sekizi bir arada olan.

sekizlik

seklem

sekme

sekmek

sekmen

sekoya

* Kozalakl lar n porsukgiller familyas ndan, Kaliforniya'da yeti en, 100-130 m boyunda, byk bir orman a ac (Sequoia). sekretarya * Sekreterlik i lerinin yap ld yer. sekreter * zel veya kamu kurulu lar nda haberle meyi sa layan, yaz ma yapabilen grevli, yazman, ktip. * zel veya kamu kurulu lar nda ynetim ve yaz malardan sorumlu kimse, yazman. * (bas nda) Sayfa dzenlemesini yapan gazeteci.

sekreterlik * Sekreterin grevi, yazmanl k, ktiplik. * Bir veya daha ok sekreterin ala t yer veya bro. seks seksapel seksek seksen * Yetmi dokuzdan sonra gelen say n n ad ve bu say y gsteren rakam, 80, LXXX. * Sekiz kere on, yetmi dokuzdan bir art k. seksen kap n n ipini ekmek * iinde bulundu u sorunu zmek iin kap kap dola mak, birok yere u ramak. seksener * Seksen say s n n le tirme s fat , her birine seksen, her defas nda sekseni bir arada olan. * Cinsellik, cinslik, cinsiyet. * Cinsel cazibe, cinsel ekicilik. * Sekerek oynanan bir ocuk oyunu.

sekseninci * Seksen say s n n s ra s fat , s rada yetmi dokuzuncudan sonra gelen. seksenlik * inde seksen say bulunan. * Seksen ya nda olan. * Cinsel ekicili i olan. * Blm. seksolog seksoloji sekstant seksel * Cinsel cinsellikle ilgili, cins. sekte * Seksoloji uzman , cinsellik bilimci. * Cinsellikle ilgili sorunlar n incelendi i bilim, cinsellik bilimi. * Gne in, y ld zlar n a sal yksekli ini lmeye yarayan bir alet.

seksi seksiyon

* Durma, kesentiye u rama, kesilme, durgu. * Bozukluk. * nme, fel. sekte vermek * kesintiye u ramak. sekte vurmak * kesilmesine sebep olmak, kesintiye u ratmak. sekteikalp * Kalbin durmas ve kalp sektesi. sekter * Ba kalar n n siyas, din vb. d ncelerine, inanlar na kar kan, kat ve ho grsz davranan kimse. * Kat , ho grsz (d nce, tutum).

sekteye u ratmak * kesilmek, kesintiye u ramak. sektirme * Sektirmek i i.

sektirme pas * Basketbolda topu sektirerek verilen pas. sektirmek * Sekmesine sebep olmak. sektirmemek * Aksatmamak, aral k vermeden srekli yapmak. * Byk bir dikkat iinde bulunmak. sektr * Blm, kol, dal, kesim. * Manyetik tamburun, manyetik diskin veya bir disk paketinin zerindeki, veri ortam n n nceden belirlenmi a l yer de i tirmesi s ras nda manyetik kafalar n eri ebildi i, bir iz veya bant paras . sel * Srekli ya murlardan veya eriyen karlardan olu an, geti i yerlere zarar veren ta k n su. * Hareket hlindeki byk kalabal k, y n. * Etki ve iz b rakan gl durum veya davran . -sel * Bkz. -sal / -sel.

sel gibi (akmak) * (s v lar iin) bol ve gr (akmak). * (zaman iin) abuk ve h zla gemek. * (insanlar iin) kalabal k bir y n hlinde gitmek, yrmek. sel gider, kum kal r * geici durumlara gvenmek do ru de ildir. sel gtrmek * ok ya mur ya mak. * ok ya murdan dolay bir blgede, yollar zor geilir duruma gelmek. sel ile gelen yel ile gider * emek vermeden ele geen para arur olur gider. sel seli gtrmek

* ok fazla sel olmak. selm * Bir kimseyle kar la ld nda, birinin yan na gidildi inde veya yan ndan uzakla ld nda kendisine szle veya i aretle bir nezaket gsterisi yapma, esenleme. selm almak * birinin selmlamas na kar l k vermek. selm akmak * selm vermek. selm durmak (veya selma durmak) * bir by e, bir ste veya sayg duyulan bir eye ayakta selm vermek. selm etmek * uzakta olan birine bir kimse veya mektup arac l yla esenlik dilemek. selm olsun * "sayg m, esenlik dileklerim ona ula s n" anlam nda bir iyi dilek sz. selm otu * Maydanozgillerden, 1-2 m boyunda, pis kokulu, hekimlikte kullan lan bir bitki (Levisticum). selm para, kelm para * her davran para harcamaya ba l d r. selm sabah * Selmla p hat r sorma. selm sylemek * selm n birine gtrmesini sylemek. * birinin gnderdi i selm ba kas na iletmek. selm sylemek (veya yollamak) * birine esenleme haberi gndermek. selm verdik, borlu kt k * kk bir ilgi gsterdik, zerimize byk bir i yklendik. selm vermek * selmlamak. * ba n sa ve sol omuzlar na evirerek namaz bitirmek. selmet * Esen olma durumu, esenlik. * Her trl korku, tasa ve tehlikeden uzak gvenlik iinde olma. * Anlat ma temel olan d ncenin her bak mdan do ru ve sa lam olmas .

selmete kmak * esenli e kavu mak, kurtulmak. selmetleme * Selmetlemek i i veya durumu. selmetlemek * Yolcuyu, konu u u urlamak, geirmek. selm sabah kesmek * her trl ili kisine son vermek. selmlama

* Selmlamak i i, selm verme. selmlamak * Bir kimseyle kar la ld nda, birinin yan na gidildi inde veya yan ndan uzakla ld nda selm vermek, esenlemek. selmlanma * Selmlanmak i i. selmlanmak * Selmlamak i i yap lmak. selmla ma * Selmla mak i i, esenle me. selmla mak * Birbirine selm vermek, esenle mek. * ok az tan mak. selmlay * Selmlamak i i veya biimi. selml k * Saray, k k veya konaklarda erkeklerin bulundu u ve erkek konuklar n al nd blm, haremlik kar t . * Osmanl padi ahlar cuma namaz n k lmak iin camiye giderken yap lan tren. selms z * "Sayg s z bir biimde, selm vermeksizin, sayg gstermeksizin" anlamlar nda kullan lan selms z sabahs z sznde geer. selms z sabahs z * Sayg s z bir biimde, selm vermeksizin, sayg gstermeksizin. selmnaleykm * "Selmet sizin zerinizde olsun" anlam nda bir esenleme sz. selmnaleykm kr kad * a r tok szl ki iler iin uyarma yollu sylenir. selmnkavlen * Sa l k dileme sz. * nme, fel. selset seltin * Sultanlar. seltin camii * Osmanl padi ahlar n n veya e lerinin yapt rd klar cami. seltin meyhanesi * Byk meyhane. selcik Seluk * Seluklu. Seluklu * Kk sel. * Ak c l k.

bir soy. sele sele sele

* XI. yzy lda Anadolu, Orta blmnde devlet ve imparatorluk kuran, o unlu unu O uzlar n olu turdu u * Bu soyun kurdu u ve XIII. yzy lda sona eren Trk devleti. * Yayvan sepet. * Bisikletin oturulacak yeri. * Bkz. sere.

sele gitmek * gereksiz yere telef olmak. sele zeytini * Az tuzla haz rlanan bir e it zeytin. selef selek * Cmert, eli a k. seleksiyon * Seme. selektr * Tah l yabanc maddelerden ay rmak iin kullan lan ayg t. * Otomobilde farlar n uzun ve k sa uzakl kta yanmas n sa layan ara. * Ses, haber, bilgi. * Bir grevde, bir makamda kendinden nce bulunmu olan kimse, ncel, ard l kar t .

selen

selentereler * Bitkimsi hayvanlardan deniz analar n n, sifonlular ve mercanlar iine alan nemli bir blm. selenyum * Atom numaras 34, yo unlu u 4,8 olan, 217 C de eriyen, s ve elektri i ileten, daha ok telsiz telefon, televizyon yap m nda kullan lan bir element. K saltmas Se. selfdeterminasyon * Kendini ynetme hakk n belirleme. selfservis * Kafeterya, lokanta, ma aza gibi yerlerde al c n n, grevli bir sat c n n arac l olmaks z n kendine hizmet etti i sat yntemi, seal. seli suyu kalmam * (yemek veya meyva iin) suyu kalmam . selika selim * Gzel syleme ve yazma yetene i. * Do ru, drst, kusursuz. * (ur veya baz hastal klar iin) Sonu iyi, tehlikesiz, ktcl olmayan, iyicil. * Ya sebebiyle olu an ufak sel. * Sel sular n n b rakt er p.

selinti

selis

* Ak c (sz).

sellemehsselm * Ulu orta, ekinmeden, destursuz. selofan seloteyp * Yap t rma i lerinde kullan lan, ince, saydam, bir yz yap kan erit. selp * Zorla alma, kapma. * Kald rma, ka rma, yok etme. * Sellozdan yap lm , ince, saydam, ambalj yap m nda kullan lan tabaka.

selp etmek * zorla almak, kapmak. * kald rmak, ka rmak, yok etmek. selloit * Nitroselloz ile kfurdan olu an, foto raf k d , sinema filmi, bilrdo yuvarla , tarak gibi eylerin yap m nda kullan lan plstik madde. selloz * Bitkilerde hcre yap s n n byk bir blmn olu turan k t, yapay ipek ve patlay c maddelerin yap m nda kullan lan bir karbonhidrat (C6H10O5). sellozik selva * inde selloz bulunan.

* Amerika'da Amazon, Afrika'da Nijer rmaklar gibi Ekvator blgesindeki byk sular n geti i havzalarda bulunan geni ve balta girmemi ormanlara verilen ad. selvi selvie selzede * Sel felketine u ram , selden zarar grm (kimse). sem sema sema * Zehir, a . * Gk, gkyz. * itme, duyma. * Mevlev dervi lerinin ney, n sfiye gibi alg lar e li inde, kollar n iki yana a p dnerek yapt klar yin. * Demir yollar nda gndz mekanik olarak k rm z bir kolla gece k rm z kla i aret veren let. * ki gemi veya gemi ile k y istasyonu aras nda haberle mede kullan lan kollu i aret stunu. * Orta Anadolu blgesinde yayg n olan ve mzik e li inde oynanan, tren niteli i ta yan oyun. * \343 servi. * Gemi armas nda bulunan oynak halat.

semafor

semah

semahane * Mevlev tekkelerinde dervi lerin sema yini yapt klar zel blm. semahat sema * Bir kurala ba l olmay p ancak i itmekle renilen (sz). * Klsik Trk mzi inde iki basit usulden biri. * Sekizer hece lsyle yaz lm olan halk iiri tr. sema * Semav. * Cmertlik, iyilikseverlik.

sema kahvesi * Halk airlerinin topland klar , sazl szl e lencelerin yap ld , sema, mani ve trklerin okundu u kahve. seman * Bir metalle temas durumunda s t lan ve yksek s cakl kta ayr arak ta d elementlerden bir veya biro unu o metalin yzeyine yayan madde. * Di kklerini kaplayan sert madde. semantik * Anlam bilimi. semaver * zellikle ay demlemekte kullan lan kmr ve yakacak oca kendi iinde bulunan, elektrikle de al abilen bak r, pirin gibi metallerden yap lm musluklu kap. semav semazen * Gkle ilgili, g e ili kin. * Sema eden, dnen dervi .

semazen ba * Mevlevlikte sema ayinini yneten dede. sembol * Duyularla ifade edilemeyen bir eyi belirten somut nesne veya i aret, remiz, rumuz, timsal, simge. sembolik * Sembolle ilgili, sembol niteli inde olan, simgesel.

sembolist * Sembolizmle ilgili. * Sembolizm yanl s olan kimse, simgeci. sembolizm * Olaylar yorumlamaya veya inanlar anlatmaya yarayan semboller sistemi, simgecilik. * Sanat eserinin de erini, gere in oldu u gibi akt r lmas nda de il, duygu ve d ncelerin, i aret ve biimlerin uygunluk iinde dzenleni inde gren, ayr ca kelimelerin mzik ve sembol de erine dayan larak en anlat lmaz duygu inceliklerinin bile sezdirilebilece ini savunan edebiyat ve sanat ak m , simgecilik. sembolle me * Sembolle mek i i veya durumu. sembolle mek * Sembol durumuna girmek, sembol olarak kabul edilmek. sembolle tirme * Sembolle tirmek i i.

sembolle tirmek * Bir olay , bir insan veya bir duyguyu sembollere ba vurarak anlatmak, simgele tirmek. seme * Sersem, ahmak, al k.

seme tavuk * Ahmakl anlatmak iin kullan lan bir sz. semele me * Semele mek durumu. semele mek * Seme duruma gelmek. semen * Semizlik.

semen peyda etmek * i manlamak. semender * Semendergilerden, uzun gvdeli, drt bacakl , kuyruklu, kertenkeleye benzeyen, birok tr bulunan bir hayvan (Salamandra). * Ate te yanmad na, hatta ate i sndrd ne inan lan efsanev hayvan. semendergiller * Omurgal hayvanlardan amfibyumlar s n f n n, kuyruklu hayvanlar iine alan bir familyas . semer * Beygir, kat r gibi hayvanla r n s rt na yerle tirilen, zerine yk ba lanan veya binilen, iskeleti a atan yast k. * Hamallar n yk ta rken kulland deriden s rt yast , arkal k. * Yuka. semer vurmak * semeri, yk hayvan n n s rt na koyup ba lamak, semerlemek. semerci * Semer yapan veya satan kimse. semercilik * Semercinin i i. semere * Yemi , meyve, rn. * stenilen sonu, verim. * Verimli.

semereli

semeresini vermek * bir ey istenilen verimi, sonucu vermek. semeri devirmek * e ek gibi kabaca yatmak. semerleme * Semerlemek i i. semerlemek * Semer vurmak.

semerlenme * Semerlenmek i i veya durumu. semerlenmek * Semerlemek i i yap lmak, semer vurulmak. semerli semersiz * (yk hayvan iin) Semeri olmayan. semi semih seminer * itme. * Cmert, eli a k. * (yk hayvan iin) Semeri olan.

* Bir konu ile ilgili bilgi vermek ve bu bilgiler zerinde tart mak amac yla birka yetkilinin ynetimi alt nda dzenlenen toplant . * niversitelerde ve yksek okullarda retim yesinin ynetimi alt nda rencilerin yapt klar ara t rmalarla ilgili rapor haz rlama, tart ma biiminde yrtlen grup al mas , toplu al ma. semirgin * Tembellikten ya ba layan, semiren (kimse). * Semirmekten dolay hareketleri a rla m (kimse). * Semiz duruma gelme.

semirme

semirmek * Besili, ya l bir duruma gelmek, semizlemek, i manlamak. semirtme * Semirtmek i i.

semirtmek * Besili, ya l bir duruma getirmek, semizletmek. semiyoloji * Hastal klar n belirti ve i aretleriyle ilgilenen hekimlik dal . * Gsterge bilimi. semiyotik * Gsterge bilimi. * Gsterge bilimi ile ilgili olan. semiz * i man. * Eti, ya ok olan, tavl .

semiz otu * Semiz otugillerden, etli ve mayho yapraklar sebze olarak yenilen otsu bir bitki (Portulaca oleracea). semiz otugiller * Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, semiz otu, ipek ie i gibi bitkileri iine alan familya. semizce * Semiz gibi, semize yak n, semizi and ran.

semizleme * Semizlemek durumu. semizlemek * Semiz duruma gelmek, semirmek. semizlenme * Semizlenmek i i veya durumu. semizlenmek * Semiz duruma gelmek, semiz olmak. semizle me * Semizle mek durumu. semizle mek * Semiz duruma gelmek. semizlik * Semiz olma durumu, tav, semen. sempati * Bir insan n bir ba kas na kar do al ve igdsel olarak bir e ilim, sevgi ve yak nl k duymas , cana yak nl k, s cak kanl l k. sempati duymak (veya beslemek) * birini sevimli, cana yak n bulmak. sempatik * Cana yak n, s cak kanl , sevimli. * ok ho , ho a giden.

sempatik sinir sistemi * Ya atkan sinir sistemini olu turan iki sinir sisteminden biri. sempatisini kazanmak * sevgi, ilgi ve yak nl n kazanmak. sempatizan * yesi olmad hlde bir partinin, bir toplulu un gr lerini benimseyen veya bir gr , bir retiyi, bir ak m tutan kimse, duyguda . sempozyum * Belli bir konuda dzenlenen oturum veya seminer, bilgi leni. semptom * Bulgu, araz. semt * Yan, taraf, cihet. * Yerle im blgesi.

semtine u ramamak * bir yere zellikle gitmemek. * (birini) hi aramamak, onunla ilgisini kesmek. semtrreis * Ba ucu noktas . sen * Teklik ikinci ki iyi gsteren zamir.

sen a a ben a a, koyunlar (veya inekleri) kim sa a? * i ten ka nanlara aka yollu sylenen bir uyarma sz. sen ben davas (veya kavgas ) * bir konuda anla mazl a d ld n anlat r. sen bilirsin (veya siz bilirsiniz) * nas l uygun bulursan( z), yle yap( n z). sen giderken ben geliyordum * ben bu oyunlar senden iyi bilirim. sen sa , ben selmet * iyi veya kt bir sonula biten bir i kar s nda art k yapacak bir ey kalmad n anlat r. sena senarist * Senaryo yazar , senaryocu. senaryo * Bir tiyatro, sinema, televizyon veya radyo eserinin sahnelerini ve ak n gsteren yaz l metin. * Bir olay ba ka bir yne, bir amaca ula t rmak iin uydurulan yalan. * vme.

senaryocu * Senaryo yazar kimse, senarist. senaryoculuk * Senaryo yazarl . senato * Eski Roma'da zellikle soylulardan olu an yneticiler meclisi. * (baz lkelerde) Ya ve e itimlerine gre seilmi parlamento yelerinden olu an meclis. * niversite yasas na gre seilen ve rektr ba kanl nda toplanan yksek karar organ . * Senatrlerin topland klar yer. * Senato yesi.

senatr

senatrlk * Senatr olma durumu. * Senatrn grevi veya makam . sendeleme * Sendelemek durumu. sendelemek * Dengesi bozularak d ecek gibi olmak, ad mlar n a rmak. * Herhangi bir olay kar s nda ne yapaca n a racak kadar sars lmak. sendik sendika * ilerin veya i verenlerin i , kazan, toplumsal ve kltrel konular bak m ndan karlar n korumak ve daha da geli tirmek iin aralar nda kurduklar birlik. sendikac * Sendikac l k yapan kimse. * Sendikada al an kimse. * Bir birli in, ortakl n veya alacakl lar grubunun haklar n korumakla grevli kimse.

sendikac l k * Ayn meslekte al an kimselerin i , kazan, toplumsal ve kltrel konular bak m ndan karlar n korumak, daha da geli tirmek amac yla birlik olmay amalayan ak m, sendikalizm. * Sendikalar n etkinli i, sendikalizm. * Toplum ya am nda sendikalara nemli bir grev yklemek amac n gden reti, sendikalizm. sendikal * Sendika ile ilgili. sendikala ma * Sendikala mak i i veya durumu. sendikala mak * Sendikal duruma gelmek. sendikala t rma * Sendikala t rmak i i. sendikala t rmak * Sendika hlinde te kiltland rmak. sendikal * Sendikas olan veya sendika yesi olan (i i, i yeri). sendikal l k * Sendikal olma durumu. sendikalist * Sendikac . sendikalizm * Sendikac l k. sendikas z * Sendikas olmayan veya sendika yesi olmayan (i i, i yeri). sendikas zl k * Sendikas z olma durumu. sendrom sene * Y l. Senegalli * Senegal halk ndan olan (kimse). * zel bir bozuklu u belirleyen, bir arada grlen, te hisi kolayla t ran bulgu ve belirtilerin tm.

seneidevriye * Y l dnm. seneikebise * Art k y l. senek * am a ac ndan yap lm su testisi. senelik senet * Y ll k. * Bir kimsenin yapmaya veya demeye borlu oldu u eyi gstermek iin imzalad resmi k t, belgit.

* Dayan lan veya dayan lacak olan ey. senet sepet * "Senet yerine geebilecek ey, szle me" anlam nda kullan l r. senet vermek * yaz l belge vermek. * "bir i in byle oldu unu sana senet veririm" biiminde bir inand rma sz olarak kullan l r. senetle mek * Birbirine senet vermek. senetli * Senedi olan, senetle sa lamla t r lm olan.

senetli sepetli * (bir i in) Yaz l bir belgeye dayan larak yap ld n anlat r. senetsiz * Senedi olmayan, senede dayanmayan. senetsiz sepetsiz * (bir i in) Yaz l bir belgeye dayan lmadan, geli igzel yap ld n anlat r. senev senfoni * Y ll k. * Sonat biiminde orkestra eseri.

senfoni orkestras * Senfonileri alacak biimde dzenlenmi , flemeli, telli, yayl ve vurma alg lardan olu an byk orkestra. senfonik * Senfoni ile ilgili; senfoniye dayanan.

sengin sema * Yrk sema. seni gidi seni (veya seni seni) * "yaramaz, haylaz, apk n" anlamlar nda kullan l r. seninki can da benimki patl can m ? * "senin can n n de eri var da benimkinin de eri yok mu" anlam nda kullan l r. senir senit * ki da aras ndaki s rt. * Hamur tahtas .

senkretizm * Birbirinden ayr d nce, inan veya retileri kayna t rmaya al an felsefe sistemi. senkron * E zaman. senkroni * E zamanl l k.

senkronik * E zamanl .

senkronizasyon * E leme. senli benli * A r lde samim olarak, teklifsiz bir biimde. senli benli olmak * i ie olmak, btnle mek. * a r lde iten, teklifsiz olmak. senozoik sensen * A zdaki kokular gidermek iin i nenen baharl bir madde. sentagma sentaks sentaktik sentetik * Birle im yolu ile elde edilen, birle imli. sentez senyr * Birle im. * Orta a da Avrupa'da topra olan derebeyi. * Fransa'da bir soyluluk unvan . * Dizim. * Cmle bilgisi, sz dizimi. * Cmle ile ilgili. * nc a .

senyrlk * Senyr olma durumu. * Senyrn topra . sepek sepelek sepeleme * Sepelemek i i. sepelemek * K sa sreler iinde ve serpinti hlinde ya mak, dklmek, serpelemek. sepet kap. * Saz, kam veya ince dallardan rlerek yap lan, genellikle sap olan, yiyecek ve e ya ta mak iin kullan lan * Sepet gibi rlerek yap lm . * Bir sepetin ald lde. * Sazdan rlm bal k kapan . * Basketbolda say kazanmak iin, iine top at lmaya al lan demir embere geirilmi alt a k a . * Bkz. senet sepet. sepet havas almak * De irmen ta n n ekseni. * Bkz. sersem sepelek.

* i inden karmak, sepetlemek. * yan ndan uzakla t rmak, gitmesini sa lamak. sepet kafal * Bilgisiz ve ak ls z. sepet sand k * Sepet gibi, ince dallardan rlm ve o u me in ile kaplanm sand k. sepet topu * Basketbol. sepeti * Sepet yapan veya satan kimse. * ingene.

sepeti s d * S tgillerden, yapraklar uzun, dallar sepet rmeye elveri li bir s t tr, sokrun (Salix viminalis). sepetilik * Sepet yapma veya satma i i.

sepetkulpu * Bas k kemer veya tonoz. sepetleme * Sepetlemek i i. sepetlemek * (meyva, sebze vb. eyleri) Sepete koymak, sepete yerle tirmek. * Yan ndan kovarcas na uzakla t rmak. sepetlenme * Sepetlenmek i i. sepetlenmek * Sepetlemek i i yap lmak. * Bir yerden uzakla t r lmak, kovulmak. sepetli * Sepeti olan. * Bkz. senetli sepetli.

sepetli motosiklet * Yan taraf nda tek tekerlekli sepet biiminde e ya ve yolcu ta maya elveri li motosiklet. sepetlik * Sepet yapmaya elveri li olan. * Yap larda k nt . * Gbek evresindeki kar n blgesi. sepetsiz * Sepeti olmayan.

sepette pamu u olmamak * bilgisiz, bo kafal olmak. sepi sepici * Deri, post vb.yi kullanabilecek duruma getirmek iin uygulanan i lemlerin tm, tabakl k. * Sepi i ini yapan kimse, tabak (II).

sepicilik sepil

* Sepicinin i i, tabakl k, debagat. * "Sepil sepil" ikilemesinde kullan l r ve "hafife ya an ya mur"u anlat r.

sepil sepil * Ya mur iseleyerek veya hafif ya arak. sepileme * Sepilemek i i, tabaklama. sepilemek * Deri, post vb. yi kullanabilecek bir duruma getirmek iin de i ik, e itli i lemlerden geirmek, uygulamak, sepi yapmak, tabaklamak. sepilenme * Sepilenmek i i. sepilenmek * Sepilemek i i yap lmak, tabaklanmak. sepili sepken * Bkz. sulu sepken. septik septisemi septisizm sepya * Mrekkep bal ndan al nan koyu siyah boya. * Bu boya ile yap lan (resim). ser * Ba , kafa (baz birle ik kelimelerde) Ba kan, reis. * Ba kan, reis (baz birle ik kelimelerde). ser * Limonluk. ser verip s r vermemek * s r vermeyen, drst ve gvenilir bir kimse olmak. sera serac * Sebze ve meyvelerin yeti tirildi i ve hava artlar na kar korundu u cam ve naylonla kapl yer, ser. * Sera yapan ki i. * Serada turfanda sebze yeti tiren kimse. * Sera yapma i i. * Serada sebze yeti tirme i i. * Ku kucu, pheci. * Kanda hastal k yapan bir bakteri bulunmas ndan ileri gelen her trl hastal k. * Ku kuculuk, phecilik. * Sepilenmi , tabaklanm (deri, post).

serac l k

serak seramik

* Dik yerlerden inen buzullarda, derin yar lmalar sebebiyle buz paralar n n koparak a a ya d mesi. * Yksek s da pi irilmi toprak, fayans, porselen yap m yla ilgili olan. * Yksek s da pi irilmi topraktan yap lan vazo, anak, mlek gibi nesne.

seramiki * Seramikle u ra an kimse. seramikilik * Seramik yapma sanat . * mlekilik. serap * Atmosferde k nlar n n k r lmas ndan do an ve llerde kolayl kla gzlemi yap labilen optik yan lma, uzaktaki bir cisme bakarken sanki bir su yzeyinden yans yormu gibi, cisimle birlikte ters grntnn olu umu, lg n, yalg n, pusar k. serapa serasker * Ba tan ba a, btn olarak. * Sadrazaml k greviyle ykml olmayan ve Osmanl ordusunun komutanl n yapan vezirin unvan .

serasker kap s * Seraskerin resm grev yeri. seraskerlik * Seraskerin grevi veya makam . serazat serbaz serbest * Hibir arta ba l olmayan, istedi i gibi davranabilen, erkin. * Tutuklu veya ba ml olmayan, zgr, hr. * Zaman n istedi i gibi kullanabilen, yapacak bir i i olmayan. * Baz kurallara ba l olmayan. * S k lmadan, a rmadan konu an ve davranan. * (kad n iin) A rba l olmayan, hoppa. * Hareketi herhangi bir biimde engellenmeyen. * Rahat, zgr, ba ms z bir biimde. serbest b rakmak * (tutuklu veya gz alt nda bulunan birini) serbest, zgr duruma getirmek, tahliye etmek. serbest blge * Bir lkenin gmrk s n rlar d nda konu land r lan ve ticaret rejimi a s ndan k smen veya tamamen gmrk mevzuat d ndaki dzenlemelere tabi olan, uluslararas liman veya hava alan na yak n yerlerde kurulan, a k blge. serbest al ma * Belli bir i yerine ba l kalmaks z n yap lan i . serbest elektron * Do al elektrik yknn olu turdu u demetler. * Serbest ve zgr. * Yrekli, yi it, korkusuz olan (kimse).

serbest enerji * Kullan m belli kurallara ba l olmayan enerji. serbest gre * Tehlikeli olabilecek baz oyunlar n d nda vcudun her yan na oyun uygulanabilen bir gre tr. serbest kart * Giri kart . serbest meslek * Resm veya yar resm meslekler d nda kalan meslek veya i . serbest m nt ka * A k blge. serbest naz m * Vezin ve kafiye gibi klsik ve ba lay c kurallar bir kenara iten iir tarz . serbest su * A ac n gze bo lu unda toplanan su. serbest vuru * Kale nndeki ceza alan d ndaki bir noktada, bir oyuncunun kural d davran ta bulunmas zerine, bu noktadan kar tak m oyuncular n n yapt vuru , frikik. serbest yk * Belli s n rlamalara ba l kalmayan yk. serbeste serbest * Serbest (bir biimde). * Erkinlik, serbestlik.

serbestleme * Serbestlemek durumu. serbestlemek * S k c bir durumdan veya kalabal ktan kurtulmak. serbestlik * Serbest olma durumu. sere * Seregillerden, insanlara yak n yerlerde ya ayan, k n gmeyen, koyu boz renkli, kk tc bir ku (Passer domesticus). sere parmak * Be parma n en k . sereden korkan dar ekmez * tehlikeleri gzde byterek i e giri mekte ekingen davrananlar amalar na ula amazlar. seregiller * Gagalar koni biiminde, bcek, meyve vb. ile beslenen, rnek hayvan sere olan ku lar s n f . serin * Mekik dili. * Seme, sekin olan. * (Osmanl mparatorlu unda) Ba komutan.

serdar

serde ... var * sz edilen kimsedeki bir niteli i biraz alay ederek anlat r. serdengeti * Feda. serdengetilik * Fedalik. serdetme * Serdetmek i i. serdetmek * leri srmek. serdirme * Serdirmek i i.

serdirmek * Sermek i ini yapt rmak. serdmen * Dmen kullanmakla grevli bilgili ve tecrbeli tayfa. * Sava gemilerinde avu tan yksek bir a amada bulunan er. sere * A k duran ba parma n ucundan i aret parma n n ucuna kadar olan uzakl k, sele. sere serpe * Bkz. sermek. seremoni * Tren. * Genellikle resm yerlerde, resm i lerde uyulmas gereken kural, yol ve yntemlerin tm. * Yelkenli gemilerde zerine drt k e yelken amak ve i aret kald rmak iin dire e yatay olarak ba lanan * Konut kap lar nda mente e ve kilidin tak ld d ey konumdaki kal n para. serenat * Sesli olarak sylenen veya mzik arac l yla al nan serbest biimli mzik paras . * Geceleyin, a k havada sevgi duyulan biri iin bir mzik arac yla verilen kk konser.

seren gnder.

serencam * Bir i in, bir olay n sonu, ak bet. * Ba a gelen bir durum veya olay. serendi seretan * Drt, alt veya sekiz direk stne yap lm tah l, meyve ve sebze kurusunu saklamak iin kullan lan kiler. * Yenge. * Yenge burcu. * Derebeylik toplum dzeninde toprakla birlikte al n p sat lan kle. * Raf. * Gstermelik olarak veya sat lan nesnelerin sergilendi i caml blme veya yer, camekn, vitrin.

serf sergen

sergerde

* (kt, olumsuz i lerde) Eleba .

sergerdelik * Eleba l k. sergi * Al c n n grmesi, semesi iin dizilmi eylerin tm ve bu nesnelerin serildi i yer. * Halk n gezip grmesi, tan mas iin uygun biimde yerle tirilmi rnlerin, sanat eserlerinin tm. * Bir yerin, bir lkenin veya e itli lkelerin kendine zg, tar m sanayi vb.rnlerini tan tmak iin bunlar n uygun bir biimde gsterildi i yer, me her. * Yayg , kilim. sergi amak * sergilemek. sergi evi * Sanat eserlerinin sergilenmesi iin haz rlanm yer.

sergi sermek * kurutmak veya gstermek iin bir eyi dz bir yere yaymak. sergici * Mallar n sergileyerek satan kimse.

sergileme * Sergilemek i i, te hir. sergilemek * Baz eyleri gstermek, tan tmak veya satmak amac yla herhangi bir biimde, herkesin grebilece i bir yere yerle tirmek, te hir etmek. * Vermek veya sunmak. sergileni * Sergilenmek i i veya biimi. sergilenme * Sergilenmek i i. sergilenmek * Sergilemek i i yap lmak. * Verilmek veya sunulmak. sergileyi * Sergilemek i i veya biimi. sergilik * Sergi yeri. * Sergilenenlerin bulundu u yer, stand. * Serilmi olan. * Yatan (hasta).

sergin

sergin vermek * hastalan p yata a yatmak. sergze t * Serven, macera. sergze ti

* Maceray seven, maceraya at lan kimse. serhat * S n r boyu. seri * Herhangi bir bak mdan bir btn olu turan eylerin tm, dizi. * Bir fabrika veya atlyenin uzun bir sre ayn i zerinde al t retim tipi. * H zl . * abuk, arabuk.

seri serian serigrafi

* Bir lstik silindir ile uygun bir malzemenin ablon maskeye bast r larak grntnn bir yzey zerine geirilmesi i lemi. serili * Serilmi , yay lm .

serilip serpilmek * rahat bir biimde yatmak. * geli mek. serilip yatmak * rahat bir biimde yatmak. serili serilme serilmek * Serilmek i i veya biimi. * Serilmek i i. * Sermek i i yap lmak. * Uzanmak. * Genellikle tiyatro eserlerinde giri blm. * (hava iin) Az so uk, l k ile so uk aras . * Ho a giden, hafif bir so ukluk veren ( ey). serin kanl * Kolayca fke, tel ve heyecana kap lmayan, so uk kanl . serin kanl l k * Serin kanl olma durumu, so uk kanl l k. serin tutmak * s caktan etkilenmeden daha so uk bir durumda bulundurmak. serince * Az serin, serine yak n.

serim serin

serinleme * Serinlemek i i. serinlemek

* (hava) Serin bir duruma gelmek, hafife so umak, serinle mek. * Ho a giden hafif so uklu u duymak. * Biraz avunarak ferahlamak. serinlenme * Serinlenmek i i veya durumu. serinlenmek * Serinlik duymak. serinle me * Serinle mek durumu. serinle mek * Serin duruma gelmek, serinlemek, serinlik vermek. serinletme * Serinletmek i i veya durumu. serinletmek * Serin duruma getirmek, serinlik vermek. serinlik * Serin olma durumu. * Serin hava. serinlik vermek * serin duruma getirmek. * ac s n , s k nt s n azaltmak, avundurma. * rahatlatmak, huzura kavu turmak. seri serke * Kafa tutan, ba kald ran. serke lik serlevha sermaye * Kafa tutma, ba kald rma. * (yaz larda) Ba l k. * Sermek i i veya biimi.

* Bir ticaret i inin kurulmas , yrtlmesi iin gereken ana para ve paraya evrilebilir mallar n tamam , ana mal, kapital. * Varl k, servet. * Konu. * Genel ev kad n . sermaye piyasas * Kanunla dzenlenmi hisse ve tahvil al m sat m n n yap ld ticaret merkezi. sermaye yapmak * i yeri amak iin gereken paray biriktirmek, vermek. sermayeci * Bir i e sermaye koyan kimse, ana malc , kapitalist. sermayecilik * Sermayeci olma durumu.

sermayedar * Sermayesi olan. * Sermayeci, ana malc , kapitalist. sermayeli * Sermayesi olan.

sermayesiz * Sermayesi olmayan. sermayesizlik * Sermayesiz olma durumu. sermayeyi do rultmak * ticaret iin ortaya konan ana paray bat rmadan i letmek ve para kazanmak. sermayeyi kediye yklemek * paras n yiyip bitirmek. serme * Sermek i i. * Sac ekme i. * Asmak. * Gstermek amac yla asmak veya yaymak. * Kurutmak iin dz bir yere yaymak. * Aarak yaymak veya d emek. * Boylu boyunca yere yat rmak, d rmek veya h rpalamak. * Bo lamak, savsamak. * Esrik, sarho .

sermek

sermest

sermest olmak * ok ho lanmak. sermestane * Sarho a, sarho olarak. sermest * Sarho luk.

sermestlik * Sarho olma durumu. sermuharrir * Ba yazar. sermrettip * (bas m evinde) Ba dizgici, ba mrettip. serpantin * E lencelerde kullanmak iin kendi zerine sar larak haz rlanan, savruldu unda zlen, renkli k ttan yap lm ince ve uzun erit. * Kalorifer tesisat nda bklm borularla yap lm s t c . * Y lan ta . serpe serpe * Serbest, rahat bir biimde, ekinmeden. serpeleme

* Serpelemek i i. serpelemek * Seyrek damlalar durumunda ya mak. * Srekli olarak ve az serpmek. serpici * Su serpen veya su saan alet. serpilme * Serpilmek i i.

serpilmek * Serpmek i ine konu olmak. * Geli mek, bymek. serpinti * Dklen veya akan bir eyden s ray p serpilen blm. * Azar azar, kk damlalar veya tanecikler durumunda ya an ya mur veya kar. * Bir durumun etkisinin azalm oldu u blm. * Serpmek i i veya biimi.

serpi

serpi tirme * Serpi tirme i i. serpi tirmek * Azar azar, ince ince ya mak (ya mur veya kar iin). * Geli igzel serpmek. serpme * Serpmek i i. * Koni biiminde, ucuna bir s ra kur un dizilmi bal k a . * Serpilmi durumda olan. * Bir eyi da lacak biimde dkmek, samak. * Belli bir yere da lacak biimde dkmek. * Vermek, samak. * Azar azar, ince ince ya mak.

serpmek

serptirme * Serpi tirmek i i veya durumu. serptirmek * Serpmek i ini yapt rmak. serpu sersefil sersem * Herhangi bir sebeple bilinci ve duygular zay flam olan. * D nmeden hareket eden, ne yapt n n fark nda olmayan. sersem etmek (veya serseme evirmek) * sersemletmek. sersem gibi * Ba l k. * ok sefil olan, yoksul.

* serseme yak r biimde. sersem sepelek * Sersem bir biimde, sersemli i gemeden. sersemce * Sersem (bir biimde).

sersemleme * Sersemlemek, sersemle mek durumu. sersemlemek * Sersem duruma gelmek. sersemletme * Sersemletmek i i. sersemletmek * Sersemlemesine sebep olmak. sersemlik serseri * Sersem olma durumu veya sersemce i . * Belli bir i i ve yeri olmayan ba bo kimse, kabaday , hayta, holigan. * Tutars z, be enilmeyen davran lar olan. * Belli bir hedefi olmayan, belli bir hedefe at lmam olan, rastlant yla gelen.

serseri may n * Belli bir hedefi olmayan, rastgele yerle tirilen may n. serseri serseri * Ba bo , avare, amas zca. serserice * Serseri (bir biimde), serseri gibi. serserile me * Serserile mek durumu. serserile mek * Serseri duruma gelmek, serseri olmak. serserilik * Serseri olma durumu veya serserice davran .

serserilik etmek * serserice davranmak. serserilik yapmak * serseri tavr nda davranmak, evreye rahats zl k vermek. sert * izilmesi, k r lmas , kesilmesi veya i nenmesi g olan, pek, kat , yumu ak kar t . * Esnekli i az olan, kolayca e ilip bklmeyen. * Kolay dayan lmayan, zor katlan lan, etkili, yumu ak kar t . * H r n, fkeli, hiddetli. * Titizlikle uygulanan, s k . * Gl kuvvetli. * Sars c niteli i olan, arp c , keskin, hafif kar t . * Ba lamas , ho grs olmayan. * Gnl k r c , kat , ters.

* Minerallerin izilmeye kar gsterdikleri diren. sert bu day * K rma ve tmeye kar daha direnli olan yo unlu u di er bu daylara gre daha yksek bulunan ve tane kesiti cams grnen bu day. sert damak * Dama n n blm. sert doku * Gergin grnml esnek doku. sert sert sert su * Sert olarak, sert bir biimde. * Kire derecesi yksek su.

sert tabaka * Gz yuvarla n n d n rten sa lam zar; n blmne gz ak denir. sert nsz * Sert damakta olu an , h, f, k, p, s, , t nszleri, tmsz, tonsuz nszler. sert zar sertabip sertelme * Sertelmek durumu. sertelmek * Direnci artmak. * Sert, fkeli bir durum almak, sertle mek. sertifika * renim belgesi. * Beyni saran zarlar n en d ta ve en sert olan . * Ba hekim.

sertifikal * Sertifikas olan. sertifikasyon * Tasdik etme, tasdik. sertitikas z * Sertifikas olmayan. sertlenme * Sertlenmek durumu. sertlenmek * Sert bir tav r almak. sertle me * Sertle mek i i.

sertle mek * Sert bir durum almak, kat la mak. * Gc artmak, zorlu bir durum almak. * Sert, k r c olmak.

sertle tirici * Kimyasal tepkimeli yapay reine tutkal ve verniklerinde, kuruma ve sertle meyi sa lamak iin kullan lan, s v veya toz hlinde olan kimyasal yard mc madde. sertle tirme * Sertle tirmek i i. sertle tirmek * Sert bir duruma getirmek, sertle mesine sebep olmak. sertlik * Sert, kat olma durumu. * Sert, k r c , kat davran , iddet, husumet.

serum

* P ht la ma sonunda kandan ayr lan s v blm. * Mikroplu bir hastal a veya zehirli bir maddeye kar a lanm bir hayvan n zellikle at n kan ndan elde edilen s v madde. * Hcre yenilenmesini h zland ran, deriyi besleyen, su kayb n , cildin solunumunu ve do al savunmas n kuvvetlendiren s v . serven * Bir kimsenin ba ndan geen veya iine at lm oldu u heyecanl olay, macera, sergze t, avantr. servenci * Serven geirmeye, servenlere at lmaya merakl , macerac , maceraperest. servencilik * Servenci olma durumu, macerac l k. servenli * Serveni olan, maceral .

servensiz * Serveni olmayan, maceras z. servet * Varl k, zenginlik, mal mlk.

servet sahibi * Mal mlk ok olan kimse, varl kl , zengin. servi * Servigillerden, Akdeniz blgesinde ok yeti en, k n yapraklar n dkmeyen, ince uzun bir a a (Cupressus sempenvirens). servi boylu * nce ve uzun boylu (kimse). servigiller * Kozalakl lardan, servi, ard , maz gibi a alar iine alan, iekleri bir veya iki evcikli bir bitki familyas . servilik servis * Servisi ok olan yer.

* Sofrada hizmet etmekle grevli kimsenin yapt i ve bu i in yap lma biimi, sofra hizmeti. * Yemekte gerekli olan tabak, atal, b ak, ka k, peete gibi eylerin tm. * Bir ynetimde, bir kurum veya kurulu ta, btnn bir paras n olu turan i , hizmet; bu i in yap ld yer ve burada grevli kimselerin tm. * Herhangi bir kurulu un ula m i lerinde kullan lan ta ma arac .

* Voleybol, pingpong gibi oyunlarda oyuna ba lama vuru u. servis arabas * Bir kurum veya kurulu un grevlilerin, rencilerin ta nmas iin hizmet veren ara. * Lokantalarda m teriye hizmet vermek zere kullan lan tekerlekli araba. servis arac * Servis arabas . servis asansr * Bir kurum ve kurulu ta hizmet iin kullan lan asansr. servis atmak * voleybol, pingpong gibi oyunlarda oyuna ba lama vuru unu yapmak. servis istasyonu * Motorlu ta tlar n benzin ald , bak mlar n n yap ld yer. servis kap s * Otel, byk ev veya apartmanlarda hizmetlilerin ve sat c lar n kulland ayr kap . servis merdiveni * Bir kurum veya kurulu ta yaln zca hizmet iin kullan lan merdiven. servis otobs * Bir kurum veya kurulu un al anlar n ta mak iin kullan lan otobs. servis taba * Sofraya yeme in getirildi i byk tabak. servis tak m * Yemek tak m . servis yapmak * (sofrada) hizmet etmek ve yeme i da tmak. servisi * Yetkili serviste al an kimse, servis yapan kimse.

servise kmak * ula m arac ile rencileri veya numaralar gidecekleri yere ta mak. seryaver * Ba yaver. seryum * Atom numaras 58, atom a rl 140,1 olan, 6,7 yo unlu unda, 8100 C de eriyen, birle me de eri baz birle iklerde 3, baz lar nda 4 olan, gm parlakl nda, akkor temeline dayanan lmbalar n yap m nda kullan lan bir element. K saltmas Ce. seryumlu * Birle iminde seryum bulunan. serzeni * (bir eyi) Ba a kakma, sitem etme, takaza. serzeni te bulunmak * (bir eyi) ba a kakmak, sitem etmek, takaza etmek. ses * Kula n duyabildi i titre im. * Ci erlerden gelen havan n ses yolunda yapt titre im.

* Gzel ve etkileyici ses. * Duygu ve d nce. * Herhangi bir davran , tutum kar s nda uyanan ruh tepki. * Aralar nda uyum bulunan titre imler. ses aleti * Ses ayg t .

ses ayg t * Sesin meydana gelmesi iin gerekli olan aletler btn. ses bilgisi * Bir dilin seslerini bo umlanma noktalar n , bo umlanma zellikleri vb. bak m nlardan inceleyen dil bilimi kolu, fonetik. ses bilimi fonoloji. * Szl dilde, anlam ayr m olu turan yak n ses birimlerini, dil yap s bak m ndan inceleyen dil bilimi kolu,

ses birimi * Dildeki ba ka seslerle kurdu u ili ki ynnden belirlenen ay r c zelli i bulunan ses esi, fonem. ses karmamak (veya etmemek) * bir eyi ho grerek kar kmamak, itiraz etmemek. ses kmamak * haber gelmemek. ses dalgalar * Titre im etkisiyle cisimlerde olu an dalgalar. ses de i mesi * Dilde kendili inden veya bir etkenle olu an ses ba kala mas : hidmet > hizmet, kat > ka t , Necdet > Nejdet gibi. ses duvar * Havada ses h z na yak n bir h zla hareket eden bir cismin olu turdu u aerodinamik olaylar n tm. ses d mesi * Kelimede bir sesin kaybolmas : s cak > s cak, s tma > s tma gibi. ses etmek * seslenmek. ses ikizlenmesi * Baz szlerde trl sebeplerle ayn nlnn veya ayn nszn yan yana bulunmas : ya a > ya a, sekiz > sekkiz, a a l k > a a l k gibi. ses ikizle mesi * Baz kelimelerde iki nl veya iki nszn yan yana gelerek tek sese dn mesi. ses kak m * Kula a ho gelmeyen hece veya szlerin bir araya gelmesi. ses kar lanmas * Bir dilde bulunmayan bir sesi benzeri bir sese evirme: Arapa Fad l > Trke Faz l, Arapa hidmet > Trke hizmet gibi. ses kesilmek * ses, art k duyulmamak. ses kiri i

* G rtla n iinde ikisi sa da, ikisi solda bulunan ve havan n titre mesiyle ses karmay sa layan k vr m. ses kiri leri * G rtla n iinde ikisi sa da, ikisi solda bulunan ve havan n gemesiyle titre erek ses karan drt k vr m. ses ku a * zerinde bir veya birka ses yolu bulunan ku ak. ses organlar * Ses karmaya yarayan organlar n her biri. ses perdesi * Sesin alak veya yksek olmas durumu. ses seda * Haber, iz, almet, belirti. ses seda kmamak * haber kmamak veya hibir tepki grlmemek. ses seda kesilmek (veya kalmamak) * hibir ses duyulmamak. ses seda yok * "hi haber gelmedi" anlam nda kullan l r. ses soluk * Pat rt , grlt. * Haber. ses telleri * G rtla n iinde havan n titre mesi ile sesin olu mas n sa layan organlar. ses tremesi * Bir szn asl nda bulunmayan bir nl veya nszn sonradan tremesi: urmak > vurmak, hkm > hkm gibi. ses uyumu * nl ve nsz uyumu. ses vermek (veya vermemek) * herhangi bir sesi karmak (veya karmamak). * bir a r ya kar l k vermek (veya vermemek). ses yitimi ses yolu * Ses kiri lerinin e itli sebeplerle i leyememesi yznden sesin k s l p yok olmas , afoni. * Sesin olu mas iin ak ci erlerden gelen havan n g rtlak, burun veya a zda izledi i yol. * Bir ses ku a nda yer alan, ses titre imlerinin grntlerini ta yan bir veya birka dar yol.

ses ynetmeni * Radyo ve televizyonda ses dzenini sa lamakla grevli kimse. sesi * Radyoda, televizyonda ses kayd yapan ve yay n s ras nda ses dzenini ayarlayan teknik grevli, tonmayster. sesil * Sesleri btn zellikleri ve ayr nt lar yla gsteren, fonetik.

sesil alfabe * Bir konu man n ses zelliklerini ayr nt l olarak gsteren alfabe.

sesil yaz m * Kelimelerin seslendirili teki de erlerini oldu u gibi yans tan yaz . seselim * Rezonans, tannanl k.

sesi (veya sesi solu u) kmamak * bir ey sylemeyerek susmak. sesi ayyuka kmak * ok yksek sesle ba rmak. sesini karmamak * bir ey zerindeki d ncesini sylememek. sesini kesmek * sylemekte iken susmak. sesini k smak * sesini alaltmak. sesini ykseltmek * yksek, fkeli bir sesle sylemek. seslem sesleme seslemek * Hece. * Seslemek i i veya durumu. * Dinlemek, kulak vermek. * a rmak.

seslendiri * Seslendirmek i i veya biimi. * Seslendirme. seslendirme * Seslendirmek i i. * Sesin, ekimden sonra film zerine geirilmesi, kaydedilmesi. seslendirmek * Sesli duruma getirmek, sesli olmas n sa lamak. * (bir notay ) Perdeli okumak. sesleni seslenme * Seslenmek i i. * Sz birine veya birilerine yneltme, hitap. seslenmek * Uzaktan ba rarak, a rmak, nlemek. * Bir ey sylemek iin sesini karmak veya cevap vermek. * Sz birine veya birilerine yneltmek, birine kar sylemek, hitap etmek. sesli * Sesi olan, ses karan. * Ses kararak. * Seslenmek i i veya biimi.

* Bkz. nl. sesli film * Grntlere ili kin sesi de veren film. sesli harf * nl.

sesli okuma * Yksek sesle okuma i i veya biimi. sesli ta * Vuruldu unda nlama sesi veren, gri veya ye il renkli, ortoklazl yanarda kayas , fonolit.

sesli uyumu * nl uyumu. seslik sesliki sessiz * Her tr sesli belgelerin sakland yer. * Ar ivlenmi ses belgelerini koruyan, gzeten grevli. * Sesi olmayan, sesi kmayan. * Ses, grlt karmadan yap lan. * Az konu an, suskun, skt. * Yumu ak huylu, kendi hlinde ve sakin (kimse). * Ses ve grlt karmadan. * Bkz. nsz.

sessiz film * Grntlerin yan s ra bu grntlere ili kin sesi vermeyen film. sessiz harf * nsz. sessiz okuma * Yksek sesle de il, iinden okuma. sessiz sedas z * Sakin, kendi hlinde (kimse). * Kimse duymadan, grmeden, sessiz ve grltsz bir biimde. sessiz sessiz * Sessiz olarak, sessiz bir biimde. sessiz uyumu * nsz uyumu. sessiz yry * Bir d nce, davran veya uygulamay , yersiz bularak kar kmak amac yla sessiz olarak yap lan toplu yry . sessizce * Sessiz bir biimde, sessiz olarak. sessizle me * Sessizle mek i i. sessizle mek * Sessiz duruma gelmek, sessiz olmak.

sessizli e gmlmek * hi sz etmemek, sesi kmamak, susmak. sessizlik * Sessiz olma durumu. * Ortal kta grlt olmama durumu, skt. * E sesli, e adl , homonim. * Bkz. sesta . * Sesleri radyo dalgalar marifetiyle yayma aleti. sesyazar set * nceden zel bir madde zerine tespit edilmi sesleri, istenildi inde tekrar eden alet, fonograf, gramofon. * Topra n kay p akmas n veya suyun yay lmas n nlemek iin yap lan kal n duvar. * Bulunulan yerden daha yksekte kalan dzlk. * Seki. * Ate li silhlarda namlunun iindeki helisin k nt blm. * Pingpong, voleybol gibi oyunlarda ma n her bir blm. set ekmek * suyun akmas n , topra n kaymas n nlemek iin duvar yapmak. * bir i i, bir davran , bir iste i nlemek, engellemek. seter setir setli * Uzun tyl ngiliz kpe i. * Bir eyi rtme, gizleme. * srdrc bir maden suyu. * Karbonat kat larak kprtlm limonata. * Dz yakal , n ilikli bir tr ceket. * Setretmek i i. setretmek * Bir eyi rtmek, gizlemek. setriavret sevap * Ay p yerlerini rtme. * Hay rl bir davran kar s nda Tanr taraf ndan verilece ine inan lan dl. * Tanr taraf ndan dllendirilece ine inan lan davran .

sesta seste sesyayar

set

setre setretme

sevap kazanmak (veya i lemek) * hay rl bir davran ta bulunmak.

sevda

* Gl sevgi, a k. * A r ve gl tutku; istek.

sevda ekmek * birine tutkun olmak, a k tutkusu iinde olmak. sevdalan * Sevdalanmak i i veya biimi. sevdalanma * Sevdalanmak i i. sevdalanmak * Sevdaya tutulmak. sevdal * Sevdaya tutulmu olan, tutkun, vurgun, a k. * Bir eye gere inden ok d knlk gsteren, e ilim duyan.

sevdas na d mek * bir seyi amalamak, ba armaya al mak. sevdice im * Sevgilim. sevdirme * Sevdirmek i i. sevdirmek * Sevmesini sa lamak. sevecen * Ac yarak ve koruyarak seven, efkatli, m fik.

sevecenlik * Ac yarak ve koruyarak sevme, efkat. sevgi * nsan bir eye veya bir kimseye kar yak n ilgi ve ba l l k gstermeye ynelten duygu. sevgi beslemek * sevgi duymak, sevmek. sevgi seli sevgili * Sevginin yo un olarak sergilenmesi. * Sevgi ve ba l l k duyulan. * Sevilen, k olunan kimse, dost, yar. * Sevgisi olmayan. * A r sevgi ve ba l l k duygusu, a k. sevici sevili * E cinsel kad n. * Sevilmek i i veya biimi.

sevgisiz sevi

sevilme sevilmek sevim

* Sevilmek durumu. * Sevgi duyulmak, sevgi beslenilmek, be enilmek. * Sevmek i i, sevgi. * Bir kimse veya bir eyde bulunan ve o kimse veya eyi ba kalar na sevdiren zellik. * Ho a gitme zelli i olan, ho a giden, irin (canl lar iin).

sevimli

sevimlile me * Sevimlile mek i i. sevimlile mek * Sevimli duruma gelmek. sevimlile tirme * Sevimlile tirmek i i. sevimlile tirmek * Sevimli duruma getirmek, sevimli olmas n sa lamak. sevimlilik * Sevimli olma durumu. sevimsiz * Ho a gitmeyen (canl lar iin). * Ho nutsuzluk, memnuniyetsizlik yaratan ( ey).

sevimsizle me * Sevimsizle mek i i. sevimsizle mek * Sevimsiz duruma gelmek. sevimsizlik * Sevimsiz olma durumu. sevinci kursa nda kalmak * bir engel sebebiyle sevinemez duruma gelmek. sevincinden a z kulaklar na varmak * ok sevinmek. sevin * stenen veya ho a giden bir eyin olmas yla duyulan co ku.

sevin gz ya lar (veya sevin ya lar ) dkmek * sevinten a lamak. sevinli * Sevinci olan ve sevin veren. sevinsiz * Sevinci olmayan, sevin vermeyen.

sevinten umak * ok sevinmek.

sevindirici * Sevindiren, sevinilmesine yol aan, sevin uyand ran. sevindirme * Sevindirmek i i. sevindirmek * Sevinmesine yol amak, sevinmesini sa lamak. sevini * Sevinmek i i veya biimi. sevinme * Sevinmek i i.

sevinmek * Sevin duymak. Sevir sevi * Sevmek i i veya biimi. sevi me sevi mek * Sevi mek i i. * Birbirini sevmek. * Cinsel ili kide bulunmak, a k yapmak. * Dzey. * Dzeyi, de eri yksek olan. * Dzeyi, de eri d k, baya olan. seviyesizlik * Seviyesiz olma durumu. sevk * Gnderme, gtrme. * Srkleme, itme. * Bo a burcu.

seviye seviyeli seviyesiz

sevk etmek * gndermek, gtrmek. * srklemek, itmek. sevk olmak * gnderilmek. sevk pusulas * Askerlik karar al narak birli ine gnderilecek askerin durumunu bildiren ve askerlik ubelerince verilen belge. sevk tabii * gd, insiyak.

sevkiyat

* Silhl Kuvvetlerde, personel, silh, ara, yiyecek gibi ikmal maddelerinin, stratejik ve taktik amalarla bir yerden ba ka bir yere gnderilmesi. sevkulcey * Strateji. sevme sevmek * Sevgi ve ba l l k duymak. * Birine sevgiyle ba lanmak, gnl vermek. * ok ho lanmak. * Ok amak. * Yerini, artlar n uygun bulmak. sevsinler! seyahat * sevilmeyen, ho a gitmeyen bir davran ta bulunan bir kimse iin alay yollu sylenir. * Gezi, yolculuk. * Sevmek i i.

seyahat acentesi * Gezi s ras nda yolcular n e itli ihtiyalar n kar layan ticar kurulu . seyahat etmek * uzak yerleri gezerek grmek, yolculuk etmek. seyahatname * Bir yazar n gezip grd yerlerden edindi i bilgi ve izlenimlerini anlatt eser. seyek seyeln * Tavla oyununda zarlardan birinin l, brnn birli gelmesi, bir. * Akma, ak nt . * Ak .

seyfiye

* Osmanl Devletinde Yenieri Oca kald r ld ktan sonra, yerine kurulan yeni ordu rgtnde grev yapan subaylar n olu turdu u asker s n f. seyir * Gidi , yry , ilerleyi . * Bir yerden ba ka bir yere gitmek iin yola kma. * E lenmek iin bakma, ho lanarak bakma. * Bak p e lenecek ey, e lendirici durum.

seyir etmek * Bkz. seyretmek. seyirci * Bir olay gren, izleyen kimse, izleyici. * zlemek, e lenmek iin bakan kimse, izleyici.

seyirci kalmak * bir olay kar s nda hibir tepki gstermeyerek i e kar mak. seyirlik * Seyir iin olan.

seyirlik oyun * Seyirci nnde gsterilen, genellikle beceriye dayanan, e lendirici nitelikteki oyun. seyirtme * Seyirtmek i i.

seyirtmek * Ko mak. seyis seyislik seyit * Ata bakan, t mar eden kimse, at bak c s . * Ata bakma i i, at bak c l . * Bir toplulu un ileri gelen ki isi. * Hz. Muhammed'in soyundan olan kimse.

Seyln ta * Yap s nda alminyum ve demir bulunan bir granat tr, seylan. seyln * Seyln ta . seylp seymen seyran * Su bask n , ta ma, ta k n, feyezan. * Bkz. Se men. * Gezme, gezinme.

seyran etmek (veya eylemek) * gezmek, gezinmek, dola mak. seyrana kmak * gezmeye, gezintiye kmak. seyranl k * Gezinti yeri. seyre dalmak * bir eye kendini vererek bakmak. seyredilme * Seyredilmek i i veya durumu. seyredilmek * Seyretmek i ine konu olmak. seyrek * Benzerleri veya paralar aras nda ok aral k bulunan, aral kl , s k kar t . * ok bulunmayan, az rastlanan. * Uzun zaman aral klar yla, arada s rada. * Aral kl olarak, aral kl bir biimde.

seyrek otlatma * Otlayan hayvanlar n, genellikle koyun ve keilerin, mera zerine seyrek bir ekilde da t larak, birbirini rahats z etmeden, obanlar taraf ndan otlat lmas .

seyreke

* Biraz seyrek, seyrek (bir biimde).

seyrekle me * Seyrekle mek durumu. seyrekle mek * Seyrek duruma gelmek, seyrelmek. seyrekle tiri * Seyrekle tirmek i i veya biimi. seyrekle tirme * Seyrekle tirmek i i, seyreltme. seyrekle tirmek * Seyrek duruma getirmek, seyreltmek. seyreklik * Seyrek olma durumu. seyrelme * Seyrelme i i.

seyrelmek * Seyrekle mek. seyreltik * Seyreltilmi olan, deri ik kar t .

seyreltiklik * Seyreltik olma durumu. seyreltilme * Seyreltilmek durumu. seyreltilmek * (bir s v ) Bir miktar su veya s v kat larak az yo un duruma getirilmek. seyreltme * Seyreltmek i i, seyrekle tirme. seyreltmek * Seyrekle tirmek. * (s v y ) Bir miktar su veya s v katarak az yo un duruma getirmek. seyret! * Beklenmedik bir ey olaca n anlat r. seyretme * Seyretmek i i.

seyretmek * Bir eyin durumunu, olu umunu gzlemek, bakmak. * Bir olaya kar madan bakmak. * E lenmek, grmek, renmek vb.iin bakmak, izlemek. * (gemi iin) lerlemek, yol almak. * (hastal k iin) Srmek, devam etmek. seyreyle gmbrty * kacak olaylar gr, ibretle seyret.

seyreyleme * Seyreylemek i i veya durumu. seyreylemek * (bir eyi) Seyretmek, geriden gzlemek. seyrsefer * Gidi geli , trafik. seyyah seyyal seyyanen seyyar * Belli bir yeri olmayan, gezici, gezgin. * Kolay ta nabilen, katlanarak ta nabilir duruma getirilebilen, portatif. seyyar hastahane * Harektta veya acil durumlarda kullan lmak zere motorize, gezgin hastahane. * lk yard m antas niteli inde sa l k malzemesinin bulundu u dolap veya anta. seyyar sat c * Belli bir sat yerinde al mayan, tketicinin bulundu u yere giderek mal n sat a sunan kimse. seyyare seyyiat seyyibe seyyie * Ktlk. * Yanl veya kt bir davran sonucu kar la lan kt durum. seza * Uygun, yara r, bir eye de er. sezaryen * Do umun do al olmad durumlarda kar n ve dl yata n n kesilerek bebe in al nmas . * Gezegen. * Din bak m ndan yap lan ktlkler, gnahlar. * Dul (kad n). * Gezgin, turist. * Ak kan. * E it olarak.

sezaryenli * Sezaryen ameliyat olmu (kad n veya do um). sezaryensiz * Sezaryen ameliyat olmam (kad n veya do um). sezdiri * Sezdirmek i i veya biimi. sezdirme * Sezdirmek i i.

sezdirmek * Sezmesine yol amak, belli etmek, hissettirmek.

sezgi

* Sezme yetene i, feraset. * Sezme gc yerinde olan kimse. * Gere in deneye veya akla vurmadan, do rudan do ruya kavranmas . * Bilginin sezgiyle elde edilebilece ini savunan retilerin genel ad .

sezgicilik sezgili sezgisel sezi sezilme * Sezilmek durumu. sezilmek * Bir ey, bir durum anla lmak, hissedilmek.

* Sezgi ile edinilen, sezgiye dayanan. * Sezgili. * Sezgi.

sezindirme * Sezindirmek i i. sezindirmek * Sezinlemesini sa lamak, sezdirmek. sezinleme * Sezinlemek i i, sezme. sezinlemek * Sezer gibi olmak, sezmek. sezinleyi * Sezinlemek i i veya biimi. sezinme sezinmek * Bkz. Sezinlemek. sezi sezme sezmek * Sezmek i i veya biimi. * Sezmek i i. * A k bir kan t olmaks z n, olmu veya olacak bir eyi anlamak, kestirmek, hissetmek. * Anlamak, fark etmek. * Mevsim. * Bkz. Mantar me esi. sezyum * Sezinmek i i veya durumu.

sezon sez

* Atom numaras 55, atom a rl 133 olan, 1,90 yo unlu unda, 28C de eriyen ve do ada ender rastlanan bir element. K saltmas Cs. sfagnum sfenks yarat k. * Yunan mitolojisinde, geen yolculara bir tak m bilmeceler sorarak bilmeyenleri yuttu una inan lan efsanev * M s r'da eski M s rl lar a ndan kalma kad n ba l aslan vcutlu heykel. * Batakl klarda, nemli yerlerde kmeler durumunda yeti en, kk yaprakl bir tr yosun (Sphagnum).

-s / -si / -su / -s * Teklik nc ki i iyelik ekinin nl ile biten kelimelere eklenen biimi: kap -s , k e-si, ordu-su, t-s vb. -s / si / -su / -s * simlerden "...gibi" anlam na s fat treten ek: bu day-s , kad n-s , erkek-si, ocuk-su, l-s vb. s cac k * Yeter derecede ve ho a giden bir s cakl olan. * ten, samim, ho , sevimli, gzel. s ca s ca na * Vakit geirmeden, vakit geip unutulmadan, hemen. s cak * Yakmayacak derecede s s olan, yakmayacak kadar s veren, so uk kar t . * Is s yksek olan, ok s nm . * Dosta olan, sevgi dolu. * Havadaki yksek s . * S cak yer. * Hamam.

s cak bakmak * anlay la kar lamak, olumlu de erlendirmek, ilgi duymak. s cak basmak (veya bast rmak) * hava ok s nmak. s cak dalgas * Atmosferde s cakl n yo un olarak olu mas ve bir blgeyi etkisi alt na almas . s cak harp * \343 s cak sava . s cak ku ak * O lak ve Yenge dnenceleri aras nda kalan geni blge. s cak olmak * s cak artmak. s cak para * Tedavlde olan para. s cak renkler * Sar , k rm z ve turuncu renk ve bu renklerin tonlar na verilen ad. s cak sava * Silha ba vurularak yap lan sava . s cak s cak * S cac k, ok s cak.

* So utmadan, lezzeti tad kaybolmadan. s cak yz gstermek * yak nl k gstererek kar lamak. s caka * Biraz s cak, s ca a yak n.

s cakkanl * Normal vcut s cakl , iinde bulunduklar ortam n s cakl ndan ba ms z olan (hayvan). * Sevimli, cana yak n, sempatik. s cakkanl l k * S cak kanl olma durumu. s cakla ma * S cakla mak i i. s cakla mak * S cak duruma gelmek. s cakla t rma * S cakla t rmak i i. s cakla t rmak * S cak duruma getirmek. s cakl k * S cak olan eyin durumu, etkisi veya s cak olan eyin niteli i, hararet. * Bir arala veya cihazla llebilen s derecesi, suhunet. * Is . * Hamamlarda y kan lan s cak yer. * Sevgi, itenlik ve sevimlilik.

s cakl k seviyesi * Bir noktadan ba ka bir noktaya s l enerji gitmesine yol aan s cakl k derecesi. s cakl kler * Havan n s cakl n veya vcudun s s n lmeye, gstermeye yarayan ara, derece, termometre. s cakl kyayar * Termograf. s an * S angillerden, fareden iri, zararl birok tr bulunan kemirgen, memeli hayvan (Rattus). * Fare.

s an deli e s mam , bir de kuyru una kabak ba lam * kendisi s nt durumunda iken yan na bir ki i daha alm . * bir i i ba aramayacak durumda iken bir i daha ykleniyor. s an deli i bin ake * ka p saklanacak yer yok. s an deli ine paha biilmez olmak * g bir durumda s nacak bir yer bulmakta glk ekmek. s an di i * Giysi veya ba ka bir ey kenar n k v r p yap lan diki , antika. s an d se ba yar l r * (evde) yiyecek, kullanacak bir ey yok.

s an k r * S an n ty renginde olan. s an otu * Arsenik.

s an yolu * L m yolu veya buna benzer yer alt yolu. s ana dnmek * st ba ok slanmak. s angiller * Omurgal hayvanlardan, s anlar ve s an ms lar iine alan geni bir familya. s an ms lar * Baz s n fland rmalara gre, omurgal hayvanlardan memeliler s n f n n, kemiriciler tak m n n bir alt tak m . s ankula * Bkz. farekula . s ankuyru u * Delikleri geni letmek iin kullan lan konik ve uzun bir tr trp. s p s vamak * fkelenip kaba kfrlerle dolu szler sylemek. s rgan * Srgne tutulup her yan pisleten.

s rganl k * S rgan olma durumu. s ma * S mak i i. s mak * D k y do al yolla d ar atmak. * Bozmak, berbat etmek. * S ramak i i. * Ayaklarla, birdenbire yeri teperek k sa sre havada kalma.

s rama

s rama tahtas * Aratan atlamalarda, zerine h zla basarak ykselme h z kazan lan yayl veya esnek tahtadan e ik yzeyli ara. s ramak * Ayaklarla, birdenbire ve kuvvetle yeri teperek h zla yukar ya veya ileriye at lmak. * Bir uyar veya heyecan sebebiyle rkerek birdenbire oldu u yerde do rulur gibi sars lmak. * Yerinden koparak h zla, paralar durumunda savrulmak. * Yay lmak, bir yerden ba ka bir yere gemek.

s ra mak * (sular iin) S ramak, dalgalanmak. s ratma * S ratmak i i. s ratmak

* S ramak i ini yapt rmak. s ray c * S rayarak ilerleyen. s ray * S ramak i i veya biimi.

s t cafer, bez getir * birinin berbat bir i grd n anlat r. s dk * Do ruluk, gereklik. * ten ba l l k.

s dk s yr lmak * birine kar duyulan gven ve inanc yitirmek. s fat * Bir kimsenin grev, dev, toplumsal veya hukuk bak mdan yeri ve zelli i. * Yz, k l k ve d grn . * Bir ismi, nitelik, nicelik, yer, s ra vb.bak m ndan niteleyen, belirten kelime. s fat tak m * Bir cmlede s fatlar n olu turdu u ayr ayr unsurlar. s fat tamlamas * S fatlar n kendilerinden sonra gelen bir ad niteleyerek veya belirterek kurdu u tamlama. s fat-fiil * Fiilden -an (-en), -r (- r, -ir, -ur, -r), -acak (-ecek) gibi eklerle tretilmi isim ve s fat grevinde kullan lan kelimeler, orta, partisip. s fat-fiil grubu * S fat-fiillerin cmlede birlikte kullan ld klar kelimelerle olu turdu u grup. s fatland rma * S fatland rmak i i. s fatland rmak * Herhangi bir kimseye bir s fat veya unvan vermek. s fatla t rma * S fatla t rmak i i. s fatla t rmak * Bir sz s fat durumuna getirmek, s fat olarak kullanmak. s f r * Kendi ba na de eri olmayan, ondal k say sisteminde sa na geldi i rakam on kere byten i aret (O). * Hi yok. * Kt, ba ar s z, verimsiz.

s f ra inmek * bitmek, tkenmek, yok olmak. * futbol, hentbol gibi oyunlarda hcum oyuncusu rakip alanda biti izgisine kadar gitmek. s f ra s f r, elde var s f r * btn al malar n bo a gitti ini, istenilen sonucun al namad n anlat r. s f rc * Derslerde, rencilere ok s f r veren ( retmen).

s f rdan ba lamak * en ba tan, hibir eye sahip olmadan bir i e giri mek. s f r tketmek * gc kalmamak. * yoksul duruma gelmek, yoksulla mak. * lmek. s f rlama * S f rlamak i i.

s f rlamak * Bir denklemdeki btn terimleri yaln z bir yanda toplayarak denklemin br yan n e it duruma getirmek. * Sayma i lemi yapan bir gstergeyi s f r say s na getirmek. s * (gl, deniz, akarsu vb. iin) Derinli i az, dibi yzeyine yak n olan. * Ayr nt ya inmeyen, yeterli olmayan, yzeyde kalan. * Bir kondansatrn elektrik y ma s n r , kapasite. * Bkz. s vamak. * Besin maddelerinin sindirim kanal iinde ilerlemesini sa layan (hareket). s d r lma * S d r lmak i i. s d r lmak * S d rmak i i yap lmak. s d r s d rma * S d rmak i i. s d rmak * (bir kab n veya bir yerin) ine ald rmak. s n s nak * Ala geyik. * Ya mur, gne veya e itli tehlikelerden korunmak iin s n lacak yer, melce. * zellikle d man at lar ndan, hava bombard manlar ndan korunmak iin yap lm yer. * Ktlklerden koruyan, s n lan kimse veya ey. * Ba ka bir lkeye veya yere s nm olan kimse, mlteci, s nmac . * S n lmak i i. * S d rmak i i veya biimi.

s a s amak s amsal

s n k s n lma

s n lmak * S nmak i i yap lmak. s n

* S nmak i i veya biimi. s nma * S nmak i i, iltica. * Yar s ras nda, rzgar n etkisinden korunmak iin baska bir yar n n arkas na sinme. s nma cebi * Kara yollar nda aralar n durmas na, beklemesine ayr lm , sa tarafta yer alan blm, alan. s nma hakk * Genellikle bir ceza kovu turma ve mahkmiyetten kurtulmak amac yla yabanc bir lkeye kama veya yabanc lkedeyken geri verilmemeyi isteme, iltica hakk . s nmac * Ba ka bir lkeye veya yere s nm olan ki i, s n k, mlteci. * Yabanc bir lkede iltica etmeden nce belirli bir sre kalan kimse. s nmac l k * S nmac olma durumu. s nmak * Tehlikelerden kaarak gvenilir bir yere ekilmek. * Korunmak amac yla bir yere veya birine ba vurmak, ba kalar n n yard m ve korunmas na ihtiya duymak. * Genellikle siyas sebeplerle kendi lkesinden ka p ba ka lkeye gitmek, iltica etmek. * Gvenmek, yard m istemek veya ummak. * Bulundu u yerde kalmas istenmeyen, varl gereksiz grlen kimse. s r * Gevi getirenlerden, boynuzlu byk ba evcil hayvanlar n genel ad . * Anlay s z, kaba saba kimse. * S rdan elde edilen, besleyici bir k rm z et tr.

s nt

s r eti

s r mantar * S r trnde grlen bir tr mantar. s r sine i * Yumurtalar n s r n teni alt na b rakan sinek (Tabanus bovinus). s r eridi * S r tenyas . s r tenyas * erit, aptesbozan. s r vebas * S rlarda yayg n olarak grlen veba tr. s rc s rc k * Seregillerden, siyah renkli, uzun gagal , sereden iri, tc bir ku , ekirge ku u (Sturnus vulgaris). s rc l k s rdili * S rc n n i i veya mesle i. * S r diligillerden, 30-60 cm ykseklikte, tyl, ok y ll k ve otsu bir bitki, kz dili (Anchusa officinalis). * S r besleyen veya satan kimse.

* Cnk. s rdiligiller * ki eneklilerden, s r dili ve havac va bitkilerini iine alan familya. s rgz * kz gz, mast ie i, arnika.

s rkuyru u * S racagillerden, lkemizde yaban olarak birok trleri yeti en, tyl yaprakl , sar iekli bir k r bitkisi (Verbascum). s rd s rtma s ma * S mak i i. s mak * Ancak s mak, glkle s mak. * K rlarda grlen bir tr al cinsi bitki. * S r gden kimse, s r oban .

s t rma * S t rmak i i. s t rmak * Glkle s d rmak. s la * lkemizde Mu la ilinde yeti en, 20 m yksekli e eri ebilen, nar grn nde bir a a, sigala, gnlk a ac (Liquidambar orientalis). s la ya * S la a ac n n gvdesinden elde edilen bir ya . s la ma * S la mak i i.

s la mak * S duruma gelmek. s l k * S olma durumu. * S (yer). * Yzeyde kalma durumu, derine inmeme durumu. * S mak i i veya durumu. * Bir kaba, bir yere btnyle girebilmek veya iinden geebilmek. * Uygun olmak. * Sa l k, esenlik. * Do ruluk.

s ma s mak

s hhat

s hhatler olsun * hamamdan kanlara veya t ra olanlara sylenen bir nezaket sz.

s hhatli s hh

* Sa l kl . * Sa l kla ilgili, sa l a yarar.

s hh imdat * lk yard m, acil yard m. s hh tesisat * Yap larda temiz ve at k su ile ilgili donan m. s hh tesisat * Yap larda temiz ve at k su ile ilgili i leri yapan donan mc . s hh tesisat l k * S hh tesisat n n i i veya mesle i. s hhiye * Sa l k i lerinin tm. s hhiyeci * Sa l k memuru, sa l k grevlisi. * Orduda basit sa l k i leri grebilecek kadar bilgi ve tecrbesi olan er, avu veya ba avu . * Akrabal k, h s ml k. * Evlenme sonucu olu an yak nl k, akrabal k, dnrlk, h s ml k.

s hr s hriyet

s hriyet peyda etmek * akrabal k olu turmak. s k * Benzerleri veya paralar aras nda ok az aral k bulunan, seyrek kar t . * ok bulunan, ok rastlanan. * K sa zaman aral klar yla, az aral klarla. * Aral ks z olarak, aralar nda az aral k b rakarak. s k bo az * Bir ey yapt rmak iin "birini zorlamak, bask yapmak" anlam na gelen s k bo az etmek deyiminde geer. s k otlatma * Otlayan hayvanlar n, genellikle koyun ve keilerin, mera zerinde ok s k bir sr hlinde, birbirlerine yak n bir ekilde obanlar taraf ndan otlat lmas . s k s k * Az aral klarla. * (zaman iin) Aras ok gemeden, az aral kla, s k olarak, s ka. * Bir nesneyi, iki a rl k aras nda mekanik olarak s k t rmaya yarayan ara. * Genellikle meyve s kmak iin kullan lan her tr ara. * Olduka s k. * Dar. * yice s k t r lm , doldurulmu , t k z; gev ek olmayan. * Zorlu, gl ve etkili.

s kacak

s ka s k

* Dikkatli, titiz ve gz yummadan uygulanan. * lkelerine ok ba l , ho grs olmayan, kat . * Yo un ve acele. * Cimri. * S k ca, iyice, disiplin. * Zorlay c durum. * A zdan dolma ate li silahlarda, barut ve kur unun stnden namluya sokulup bast r lan bez ve ka t paralar gibi eylerin tm. * Gl ve abuk, h zl . s k a zl * Gizli kalmas gerken eyleri ba kas na sylemeyen, s r tutabilen ketum. s k basmak * gl davranmak, direnmek. s k denetim * Sansr. s k doku dokusu. * Gzenekleri ve z nlar a ka grnmeyen, y l halkalar biimde birbirinden ayr lamayan a alar n

s k durmak * gl, dayan kl olmak, dikkatli bulunmak. s k dzen * Bir toplulu un yasa ve tzklere ba l olmas , disiplin, zapturapt. s k f k s k s k * Birbirine ba l ve teklifsiz. * yice.

s k s k ya * ok s k olarak, s ms k . * yice. s k tutmak * nem vermek. s k ca * S k bir biimde, iyice. s k c s k lama s k lamak * s kan, can s kan, tedirgin eden. * S k lamak i i. * S k duruma getirmek. * Dolma tfek, tabanca gibi ate li silhlar a zdan doldurup s k t rma. * S k t rmak. * S k t rmak, bunaltmak veya zorlamak.

s k lanma * S k lanmak durumu. s k lanmak * S k lamak i i yap lmak.

s k lgan

* Kendinde gereken gven ve cesareti bulamayan, utanga.

s k lganl k * S k lgan olma durumu. s k l k * S k olma durumu. * Cimrilik, pintilik. * S k lmak durumu veya biimi. * S k lma i i. * Utanma ve ekinme duygusu, hicap. s k lmak * S kmak i i yap lmak. * Can s k nt s duymak. * Utan p ekinmek. * S k nt ya d mek. s k lmaz * S k lmas olmayan, utanmaz, yzsz.

s k l s k lma

s k lmazl k * S k lmaz olma durumu. s k m * S kma i i. * Kapal elin alabildi i miktar. * Bir defada s k lan miktar. * (ate li silhlarda) Bir at iin yeterli olan miktar. s k nma s k nmak s k nt * sizlik, tekdzelik, bezginlik gibi sebeplerden do an ruh yorgunluk. * Bir bozuklu un, kar kl n sebep oldu u etkili ve srekli yorgunluk, me akkat, mihnet. * Yolluk ve paras zl n yol at geim darl . * Sorun, problem, mesele. * Darl k, yokluk. s k nt basmak * ok s k lmak, can s k nt s duymak. s k nt ekmek * zorluk veya yoksulluk iinde ya amak. s k nt vermek * tedirgin etmek, bunaltmak. s k nt da olmak * geim darl ekmek. s k nt l * S k nmak i i. * Kendini s kmak, zorlamak.

* S k nt s olan. * S k nt veren, kasvetli, me akkatli, mukass. s k nt s olmak * tedirgin, rahats z eden bir durumda bulunmak. * abdesti gelmek, s k mak. s k nt s z * S k nt s olmayan. * S k nt vermeyen, me akkatsiz. s k nt ya d mek * darl k, yokluk iinde olmak. s k nt ya gelememek * g i lere dayanamamak. s k k s k kl k s k ma s k mak * Birbirine bas n yapacak kadar yakla mak. * Bas nla iki ey aras nda kalmak. * Dar bir yere zorla s mak veya s d r lmak. * Zor bir durumda kalmak. * S k nt ve darl k vermek, arp nt duymak. * Abdesti gelmek. s k t r c * S k t rma i ini yapan let. s k t r lma * S k t r lmak i i. s k t r lmak * S k t r lmak i i yap lmak. s k t r * S k t rmak i i veya biimi. s k t rma * S k t rmak i i. s k t rmak * Bir eyi dar bir yere zorla s d rmak, t kmak. * Bir nesneyi s k ca duracak biimde bir yere koymak, yerle tirmek veya orada tutmak. * Gev ek veya seyrek olan eyleri birbirine yakla t rarak s k duruma getirmek. * Bir eyin s k mas na, k s lmas na, ezilmesine sebep olmak. * Ans z n, gizlice ve kar s ndakinin isteyip istemedi ine bakmadan bir eyi vermek, tutu turmak. * Kamayacak biimde embere almak, k st rmak. * Zorlamak. * Elle sark nt l k etmek. s k t * Komprime. * S k m bir durumda olan. * S k k olma durumu. * S k mak durumu.

s k t

* D k.

s k ya almak * hareketlerini s n rlamak veya nlemler almak. * disiplin alt na almak. s k ya gelmek * g bir durumla kar la mak. s k ynetim * Ola anst zamanlarda ve durumlarda lkede gvenli in sa lanmas ve korunmas iin ordunun gerekle tirdi i ynetim biimi, rf idare. s k ysa! * kendine gveniyorsa. s kk n s kk nl k s klamak s kla ma * S kla mak i i. s kla mak * S k duruma gelmek veya s ka ortaya kmak, s k grlmek. s kla t r lma * S kla t r lmak i i. s kla t r lmak * S kla t rmak i i yap lmak. s kla t rma * S kla t rmak i i. s kla t rmak * S k duruma getirmek veya s ka yapmak, say s n art rmak. s klet * A rl k, yk. * S k nt . * S k olma durumu. * Frekans. * S ka geen, kullan m s k olma. * ok s k lm . * S kk n olma durumu. * Bkz. klaya s klaya.

s kl k

s kma

* S kmak i i. * Bir tr pantolon veya alvar. * Dar bir tr kad n yele i. * S k lmaya, suyu al nmaya elveri li. * Bayat ekme in su ile slat l p s k lmas yla elde edilen malzemeyi un, tuz ve suyla yo urup hamur hline getirdikten sonra pi irilmesi ve aras na kavrulmu so an, peynir konularak yap lan bir yemek. s kma ba

* Kad nlar n ince bir kuma la salar n sararak yapt klar bir sa ba lama biimi. * Bu ekilde taranan sa n bir rtyle tamamen kapat lm hli. * Bu ekilde giyinen kimse. s kma s kmak * Kompresr. * evresine sar larak veya bir ey sararak epevre bas n alt na almak. * Bas nla suyunu, ya n , s v k sm n kar p ak tmak. * Dar gelmek. * Bas nl bir arala f k rtmak, pskrtmek. * Teti i ekip bo altmak (ate li silhlar iin). * Bask alt na almak, zmek, bunaltmak, zorlamak. * S k nt vermek. * S k lmaya elveri li.

s kmal k s kt rma

* Tahkimat birimlerinin oynamas n veya kaymas n nlemek amac yla birim ile arazi aras nda kalan bo luklara s k t r lan bir tr takoz. -s l / -sil, -sul / -sl * simden "...ile ilgili" anlam na s fat treten ek: dudak-s l, damak-s l, di -sil, yok-sul vb. s la * Bir sre ayr kald bir yere veya yak nlar na kavu mak. * (gurbetteki bir kimse iin) Do up byd ve zledi i yer. s la zlemi * Yurtsama, yurt zlemi. s la s ygas * Zarf-fiil. s lac * Memleketine, do up byd yere dnerek yak nlar na kavu an kimse.

s laya gitmek * bir sre ayr kald evini, yurdunu grmeye gitmek. s ma * S mak durumu veya biimi. s mak * K rmak, bozmak. * Yenmek, ma lup etmek. * ok s cak (olarak), s cak (bir biimde), pek s cak, s ps cak. * ok samim, ok duygulu. * ok s k (olarak), s k (bir biimde).

s ms cak

s ms k

-s n / -sin / -sun / -sn * sim ve fiil trnden yklemlere eklenen teklik 2. ki i eki: ak ll s n, gen-sin, ocuk-sun, kt-sn, gelirsin, gelecek-sin, okuyor-sun, lm -sn vb. -s n / -sin / -sun / -sn * Teklik 3. ki i emir eki: sin/-sun/-sn: al-s n, gel-sin, otur-sun, gl-sn vb.

s naat s na s nama s namak

* Zanaat. * Sanayi ile ilgili. * S namak i i, deneme, tecrbe.

* De erini anlamak, gerekli niteli i ta y p ta mad n bulmak iin birini, bir nesneyi veya bir d nceyi yoklamak, denemek, tecrbe etmek. * Bilgisini, yetene ini, yeterlili ini veya niteli ini yoklamak, imtihan etmek. s nanma * S nanmak i i.

s nanmak * S namak i ine konu olmak. s natma s natmak s nav * S natmak i i. * S namak i ini yapt rmak. * rencilerin veya bir i e girmek isteyenlerin bilgi derecesini anlamak iin yap lan yoklama, imtihan, test. * Direnme, dayan ma, g gerektiren, sonuta bir tecrbe kazand ran zor durum.

s nav vermek * s navdan gemek. s nava ekilmek * (birinin) bilgisi llmek. s nava girmek * bir kimse, bir konu zerindeki bilgisinin llmesini sa lamak iin yap lan yoklamada haz r bulunmak. s nay s ncan s nd * Makas. s nd r lma * S nd r lmak i i veya durumu. s nd r lmak * S nd rmak i ine konu olmak. s nd rma * S nd rmak i i veya durumu. * S namak i i veya biimi. * Sak zl bir tr dikenli al (Astragalus).

s nd rmak * K rmak, paralamak. * Yenerek bozmak, ma lp etmek. * Sindirmek.

s ng n

* Gz korkmu , sinmi (kimse). * ekingen, rkek. * zgn, d nceli. * rencilerin y ll k renime gre ayr ld klar blmlerden her biri. * Ders okutulan yer, dershane, derslik. * Bir toplumda, ayn grevi yapan, ayn menfaati sa layan, ayn sartlarda ya ayan byk insan grubu, kls. * Tak mlardan olu an birlik, dallar n alt blm. * nemlerine, niteliklerine gre ki i veya nesnelerin yerle tirildi i kategorilerden her biri. * Belli ortak belirtileri olan tek tek nesneler be i.

s n f

s n flama * Blmleme, tasnif. s n flamak * Blmlemek, tasnif etmek. s n fland rma * Blmlendirme. * Kar la t rma esas na ba l olarak tasnif yapma. s n fland rmak * Blmlendirmek. * Kar la t rma esas na ba l olarak tasnif yapmak. s n flan * S n flanmak durumu veya biimi. s n flanma * Blmlenme. s n flanmak * Blmlenmek. s n fla ma * S n fla mak i i. s n fla mak * Toplumda s n f farklar olu mak. s n fl s n fsal * S n fla ilgili. s n fs z * S n f olmayan. * S n f olan.

s n fta akmak * s n fta kalmak. s n fta akt rmak * s n fta b rakmak. s n fta kalmak * ba ar l olamayan renci, bir st s n fa geemeyerek ayn s n fta yeniden okumak. s n k

* K r k, k k. * Yenilmi , bozguna u ram . s n k * K r k, k k ba layan kimse, k k .

s n k l k * S n k n n yapt i . s n r * ki kom u devletin topraklar n birbirinden ay ran izgi, hudut. * Kom u il, ile, ky veya ki ilerin topraklar n birbirinden ay ran izgi. * Bir eyin yay labilece i veya geni leyebilece i son izgi, u. * U, son.

s n r a * Bir ortamda gelip daha k r c ba ka bir ortama geerken k r lan n n olu turabilece i en byk a . s n r boyu * lke s n rlar . s n r ekmek (veya izmek) * s n r n belirtmek. * son vermek. s n r d * lke s n rlar n n tesi. s n r d etmek * bir kimseye kendi lkesinde veya ya ad ba ka bir lkede bulunma, ya ama hakk n tan mamak, ba ka lkeye gndermek. s n r karakolu * S n r blgesinde grev yapan kolluk gc. s n r tesi * lke s n rlar n n d . s n r ta * S n r belirlemek iin koyulan ta veya benzeri madde. s n rda * Ortak s n rlar olan, hemhudut.

s n rda l k * S n rda olma durumu. s n rlama * S n rlamak i i.

s n rlamak * S n r n izmek, s n r n belirtmek veya belirlemek. * Belli bir s n r iinde b rakmak, belirlemek. s n rland rma * S n rland rmak i i. s n rland rmak * S n rlamak, hudutland rmak. s n rlan * S n rlanmak durumu veya biimi.

s n rlanma * S n rlanmak durumu. s n rlanmak * S n r ekilmek. * Belli bir s n r iinde b rak lmak, belirlenmek. s n rlay * S n rlamak i i veya biimi. s n rl * S n r olan, bir s n rla ayr lm olan, hudutlu. * S n rlanm , belirlenmi , belirli. * Miktarca s n rl .

s n rl do ru * Ba ve sonu belli olan do ru. s n rl ortakl k * Belirli bir sermaye ile kurulan ortakl k. s n rl say * Sonsuz de erli olmayan say . s n rl sorumluluk * Borlunun borcunu dememesi durumunda, btn mal varl yla de il de mal varl n n bir blmyle sorumlu olmas durumu. s n rs z * S n r olmayan, bir s n rla ayr lmam olan, hudutsuz. * Pek ok, sonsuz.

s n rs z do ru * Ba ve sonu olmayan do ru. s n rs z say * Sonsuz de erli say . s n rs z sorumluluk * Borlunun borcunu dememesi durumunda alacakl ya kar btn mal varl yla sorumlu olmas durumu. s n rs z yetki * Yetkilerin alabildi ine geni letilmesi. s nma s nmak * S nmak i i veya durumu. * K r lmak, paralanmak, bozulmak. * Yenilmek, bozguna u ramak. * E ek yavrusu. * Pek s cak, cana yak n, s ms cak.

s pa s ps cak s r

* Baz nesnelere parlakl k vermek, d etkilerden korumak, s zmalar n nlemek gibi amalarla srlen, saydam veya donuk vernik. * Aynalar n arkas na ve kaplama metal e yan n yzne srlen ince metal tabaka.

s r

* Varl veya baz ynleri a a vurulmak istenmeyen, gizli kalan, gizli tutulan ey, giz. * nsan akl n n yeterince a kl k getiremedi i ey. * Bir i in, bir eyin dikkat, yetenek, tecrbe ve sezgi yard m yla kavranabilen en zor, en ince yan . * Bir amaca ula mak iin kullan lan, ba vurulan zel ve gizli yntem. * Kendisine gizli yaz lar yazd r lan kimse. * Birok s rlar bildi i hlde hibirini a a vurmayan kimse.

s r ktibi s r kp s r olmak

* Bkz. s rrolmak.

s r tutmak (veya saklamak) * bir s rr a a vurmamak, ba kas na sylememek. s r vermek (veya s zd rmak) * bir s rr a a vurmak, ba kas na sylemek. s ra * Bir izgi zerinde yan yana veya art arda olan ey veya kimselerin tm, dizi. * Bu biimdeki toplulu un durumu. * Belirli bir dzene ve niteli e gre dizilme durumu. * Bir eye ayr lan, uygun grlen veya rastlayan zaman. * zerinde birka ki inin yer almas na yarar tahtadan oturacak yer. * Dershane, meclis gibi yerlerde kullan lan ve oturup yaz yazacak biimde yap lm olan mobilya. * Dzen. * S ra durumunda olan, s ra olu turan. * S ra kelimesi ard , arkas , n ve yan kelimelerinden sonra gelerek tamlamalar kurar ve ard ndan, arkas ndan, nnden, yan ndan, beraberinde, anlamlar nda kullan l r. s ra daya * Ay r m gzetmeksizin s radan ba layarak ki ileri tek tek dvmek. s ra daya ekmek * birden ok ki iyi teker teker ve birbirinin ard s ra dvmek. s ra d * Ola an d . s ra mal * De eri ve zelli i olmayan mal. s ra olmak * dzenli bir biimde s ra olu turmak, dizilmek. s ra savmak (veya s ras n savmak) * grevini yerine getirmek. s ra say s fat * Bir eyin dizili veya a amadaki s ras n bildiren s fat. s ra s ra s raca tr. * Deride ve daha ok boyunda grlen de i iklik; lenf d mlenmelerinin i kinli iyle beliren tberkloz * Bir s ra hlinde, s ralanm bir biimde.

s raca otu * S racagillerden, birok trnn kkleri hekimlikte kullan lm olan bir bitki (Scrophularia). s racagiller * S raca otu, bit otu gibi bitkileri iine alan, iki eneklilerden bir bitki familyas . s racal * S racas olan. s rac s rada s radan * Esas alg tak m gelmedi inde onlar n yerine saz alan ve trk okuyan kimse. * Ortak zellikler gsteren, aralar nda uzunlamas na vadilerin bulundu u da lar dizisi. * Herhangi bir, baya , alelde.

s radanl k * S radan olma durumu. s rala s ralama * inde belli bir s raya gre k tlar konacak blmeleri olan dosya veya dolap, musannif, cilbent, klsr. * S ralamak i i.

s ralamak * Birbiri ard s ra veya yan yana koyarak s ra durumuna getirmek. * Belirli bir dzene gre yerle tirmek veya dzenlemek, s raya koymak. * Sylenecek, yaz lacak, yap lacak eylere zihinde gerekli dzeni vermek. * Ayn davran birbiri ard nca birok kez yapmak. * Ayn davran birok ey stnde tekrarlamak. * (kk ocuk) Tutunarak yrmeye ba lamak, tutunarak yrmek. s ralan * S ralanmak durumu veya biimi. s ralanma * S ralanmak i i. s ralanmak * S ra olu turacak biimde yer almak. * S raya, dzene konulmak. s ralatma * S ralatmak i i veya durumu.

s ralatmak * S ralamak i ini yapt rmak. s ralay c * S ralayan, s raya koyan (kimse). s ralay c harf * Bir tam ok terimlinin e itli terimlerinde, artan veya eksilen kuvvetlerine gre bu terimlerin dizildi i s ray gsteren harf. s ralay * S ralamak i i veya biimi. s ral

* S ralanm , dzenlenmi , dizili. * Yere, zamana, konuya, ynteme uygun olan. s ral cmle * Anlam yak nl yla ba lanm cmlelerin olu turdu u cmle: Saz n n stne saz yok, sznn stne sz yok. Anas gzya dkm , babas boynuna sar lm , yarenleri yolunu kesmi , onu dndrememi ler. cmlelerinde oldu u gibi. s ral olu * Birbirini takip etmek. s ral s ras z * Yer veya zaman uygunlu u gzetmeksizin. s ram s ram * S ra durumunda veya s ralanm olan. s ram s ram dizilmek * s ra veya s ralar olu turacak biimde yan yana, arka arkaya gelmek. s ras d mek * uygun zaman gelmek. s ras gelmek * bir ba kas ndan sonra s ra birinin veya bir eyin olmak. * s ras d mek. s ras gelmi ken * "f rsat d m ken, sz bu konudayken" anlamlar nda kullan l r. s ras na gemek * adam, insan denecek bir de eri yokken nas lsa yle say lmak. s ras na getirmek (veya s ras n getirmek) * uygun zaman n , f rsat n bulmak. s ras na gre * durumun gerektirdi i gibi. s ras nda * gerekince, yerinde ve zaman nda.

s ras n kaybetmek * hastal k veya ba ka bir sebep dolay s yla uyku ve meme zaman n a rmak. s ras yla s ras z * S ras gelince, s ras na dikkat ederek. * S rada olmayan, s ras olmayan, dzensiz. * Yere, zamana, konuya, ynteme uygun olmayan. * Yol.

s rat

s rat kprs * ( slm inan a gre) Mah er gn, stnden geilece ine inan lan kpr. s rat kprsnden gemek * s k nt l , eziyetli durumlardan zarar grmeden kurtulmak. s raya koymak

* dzenlemek, s ralamak. s ra * Cam. * Camdan yap lm . s ra k kte oturan kom usuna ta atmamal * kendinde herhangi bir kusur varken ba kalar n ayn kusurla sulamamal . s rda s rda a s rda l k s rf * Salt, ancak, sadece, yaln z. * Tmyle, btn olarak, bsbtn. s r k * De nekten uzun ve kal nca a a. s r k domatesi * Dallar s r kla desteklenerek yeti tirilen, iri, dzgn ve etli meyve veren bir tr domates. s r k fasulyesi * Dallar s r kla desteklenerek yeti tirilen, ince, uzun, k l ks z bir tr fasulye. s r k gibi * "uzun boylu" anlam nda alayl kullan l r. * Birinin s rlar n bilen kimse, mahrem. * S rda l a yak r (bir biimde). * S rda olma durumu.

s r k hamal * Ta nacak ykleri s r a geirerek omuzlar nda ta yan hamal. s r k * Atletizmde s r kla atlayan sporcu.

s r kla atlama * Atletizmde, eldeki s r ktan g kazanarak belirli ykseklikteki tay a mak iin yap lan bir yar ma tr. s r klama * S r klamak i i.

s r klamak * Fasulye, domates gibi bitkilerin tutunmas , dallar n n desteklenmesi iin yanlar na s r k dikmek, hereklemek. * A r p gtrmek, almak. s r ls klam * Bsbtn slak, ok slak, s rs klam. s r ls klam k * Bkz. s rs klam k. * delicesine sevdal , kara sevdal , tutkun. s r ls klam olmak * ok slanmak. s r m

* Baz i lerde sicim yerine kullan lmak iin, sicim kal nl nda, ince ve uzun, esnek deri paras . s r m gibi * ince yap l ve gl (kimse). s r ma s r mak * S r mak i i. * Yorgan, ilte gibi eyleri iri ve aral kl dikmek. * Sa lam ve s k ca dikmek. * Srekli olarak s r tan. * S r tmak i i veya biimi. * Srekli s r tan, s r tma huyu olan. s r tkanl k * S r tkan olma durumu. s r tma s r tmak * S r tmak i i. * Di lerini gstererek aptall k, a k nl k, kurnazl k veya alay belirtir biimde glmek. * Btn irkinli i ve kusuru ortaya kmak. * S rlamak i i. * Baz nesnelere, toprak kaplara s r (I) srmek. s rlanma * S rlanmak durumu.

s r t k s r t s r tkan

s rlama s rlamak

s rlanmak * S rlamak i i yap lmak. s rl s rma * Alt n yald zl veya yald zs z ince gm tel. * Rtbe gsteren erit. * S rmadan yap lm veya s rma gibi olan. s rma sa * Alt n sar s renginde sa. * S r srlm , s r olan.

s rmake * Gm veya ba ka madenleri haddeden ekip s rma yapan kimse. s rmake hane * S rma yap lan yer. s rmal * S rma ile i lenmi veya sslenmi .

s rna k

* Can s kt na, rahats z etti ine ald rmadan, bir kimseden srekli, yalvar rcas na istekte bulunan ve bu iste inde direnen kimse. * S k nt veren, rahats z eden, tedirgin eden, musallat olan. s rna ka * S rna a yak r (bir biimde). s rna kl k * S rna k olma durumu veya s rna ka davran . s rna s rna ma * S rna mak i i veya biimi. * S rna mak i i.

s rna mak * S rna ka davranmak. s rna t rma * Sarna t rmak i i. s rna t rmak * S rna kl k yapmas na sebep olmak. S rp kimse. S rpa S rpl k * S rp olma durumu. s rra ermek * gizli tutulan veya s r durumunda olan bir eyi anlamak, kavramak. s rra kadem basmak * bir kimse ortal ktan yok olmak, ortal kta grnmemek. s rretme * S rretmek i i. * Yugoslavya'n n S rbistan blgesinde ya ayan Slavlar n gney kolundan bir halk ve bu halk n soyundan olan

* S rplar n kulland bir gney Slav dili, S rp dili.

s rretmek * Bir ey veya kimseyi ak l almaz bir biimde ortadan yok etmek, grnmez k lmak. s rrolma * S rrolmak i i.

s rrolmak * Bir ey veya kimse ak l almaz bir biimde ortadan yok olmak. s rs klam * Bsbtn slak, ok slak, s r ls klam.

s rs klam k * Delicesine k. s rs klam olmak

* ok slanmak. s rs z * S r srlmemi ; s r olmayan. * S rr olmayan, a k, gizlili i bulunmayan. s rt * Omurgal veya omurgas z hayvanlarda boyundan kuyruk sokumuna kadar uzanan st blm. * nsanlarda boyundan bele kadar uzanan st blm. * Kesici aralar n kesmeyen kenar . * Da lar n veya tepelerin st blm. * (insan iin) st, arka. * Bir eyin st, st blm. * Dikilmi veya ciltlenmi kitaplarda diki in bulundu u blm. s rt evirmek (evirmemek) * (birine) nem vermemek, iyi davranmamak. * (bir eye) nem vermemek, onu kabul etmemek, yapmamak veya srdrmemek. s rt s rta * Arka arkaya, s rtlar birbirine de ecek biimde.

s rt s rta vermek * i birli i yapmak. s rtar * Bir keler tr.

s rtar bal * Gl izmariti. s rtarma * S rtarmak i i.

s rtarmak * S r tmak. * Kar koymaya haz rlanmak. * A kta kalarak grnmek. s rt s rt l k * Hammall k. s rt ka n yor * dayak yemeyi hak edecek davran ta bulunanlar iin kullan l r. s rt pek s rt s ra * Kal n giyinmi . * Birinin arkas ndan, izinden. * Hamal.

s rt yere gelmek * yenilmek, alt olmak. s rt yufka * nce giyinmi . * Etkili, gl veya makam sahibi bir dayana , arkas veya yak n olmayan (kimse). s rt kara

* Lferin bir tr. s rt na almak * yklenmek, uval s rt na ald . * bir giyece i giymek veya s rt na rtmek. s rt na geirmek * bir eyi giymek. s rt nda (veya arkas nda) yumurta kfesi yok ya! (veya olmamak) * eski d nce ve ynn kolayca de i tiren veya sznden caymakta sak nca grmeyen kimseler iin kullan l r. s rt ndan (para) kazanmak * bir kimseden yararlanarak para sa lamak. s rt ndan atmak * ba ndan savmak veya birinin, bir eyin sorumlulu unu, ykn zerine almamak. s rt ndan karmak * o kimseye detmek. s rt ndan geinmek * geimini o kimseden sa lamak. s rt n dayamak (veya vermek) * bir yere dayanmak, yaslanmak. * gl birine, bir yere gvenmek. s rt n yere getirmek * gre te hasm s rtst yere yat rarak yenmek. * stn gelmek. s rtlama s rtlamak * S rtlamak i i. * S rt na al p yklenmek. * Birinin, bir eyin sorumlulu unu, ykn veya geimini zerine almak. * S rtlangillerden, daha ok le le beslenen, etil, postu benekli bir hayvan (Hyaena).

s rtlan

s rtlangiller * Omurgal hayvanlardan memeliler s n f na giren birok tr iine alan etil hayvanlar familyas . s rtl k * S rt dayayacak yeri olan. s rtst s rtst * Bkz. s rtst. * S rt yerde olmak zere.

s rtst yatmak * s rt yere gelmek zere yatmak. * al madan rahat bir ya am srmek. s ska * ok zay f ve kuru, kaknem, ar k. * Kar n bo lu una su dolmu olan.

s ska olmak * kar n bo lu una su dolarak karn i mek. * a r zay f olmak. s skala ma * S skala mak i i. s skala mak * S ska duruma gelmek. s skal k * S ska olma durumu.

s skas kmak * ok zay flamak, s skala mak. s tma * Anofel tr sivrisine in sokmas yla insandan insana bula an, titreme, ate ve ter nbetleriyle kendini gsteren bir hastal k, malarya. s tma bilimi * S tma asalaklar n , s tma sivrisineklerini, s tma trlerini ve s tmayla sava inceleyen asalak bilimi dal . s tma grmemi (ses) * gr ve kal n (ses). s tma nbeti * S tma hastal nda kar la lan ate ve titreme durumu. s tma tutmak * ate ve ter nbetleriyle titremeye ba lamak. s tmalanma * S tmalanmak i i. s tmalanmak * S tmaya tutulmak. s tmal * S tmaya tutulmu (kimse). * S tman n salg n denecek kadar ok grld (yer). * S tmaya ok yakalan lan yer.

s tmal k s va

* Herhangi bir yap daki yzeyleri dzgnle tirmek iin kullan lan, yar ak kan, kum, kire, imento kar m veya toprak har. * Bir yap n n duvarlar na srlen ince har tabakas . s va vurmak * bir duvar s va kullanarak dzgnle tirmek, s vamak. s vac * Duvarlar s vayan kimse. s vac ku u * S vac ku ugillerden, Avrupa ve Asya ormanlar nda ya ayan, 15 cm uzunlu unda tc bir ku (Sitta europea). s vac ku ugiller

* Omurgal hayvanlardan, birok tr bulunan tc ku lar iine alan bir familya. s vac l k * S vac n n i i. s valama * S valamak i i.

s valamak * S va vurmak, s vamak. s val * S va vurulmu , s va srlm . * S var gibi bula m , s vanm . * (para, kol iin) S vanm , k vr lm . * S vamak i i. * S van r gibi stne kaplanm , rtlm veya ok s k tak lm . * Zemini hemen hi grlmeyecek kadar kaplanm , rtlm veya tak lm olarak. * A z na kadar (dolu), silme. s vamak * S va ile kaplamak, s va vurmak. * Harc bir yere vurmak. * S var gibi bula t rmak. * Ok amak, s vazlamak. * (kol veya para iin) Yukar ya ekip toplamak veya k v rmak. s vanma * S vanmak i i.

s val s vama

s vamak

s vanmak * S vamak i i yap lmak. s vanmak * S vamak (II) i i yap lmak. * Bir i e giri mek. * tahla yemek. s va ma s va mak * S va mak durumu. * Bula mak, stne srlmek. * S v k veya s v k bir duruma gelmek.

s va t rma * S va t rmak i i. s va t rmak * Bula t rmak, stne srmek. * S v k veya s v k duruma getirmek. s vatma * S vatmak i i. s vatmak

* S vamak i ini yapt rmak. s vazlama * S vazlamak i i. s vazlamak * Bir eyin stnde yava yava , hafife el gezdirmek. * Ok amak. s vazlatma * S vazlatma i i. s vazlatmak * S vazlamak i ini yapt rmak. s v s v ya * Havan n normal s cakl nda s v durumunda bulunan her trl ya . s v k * Yumu ak k vaml , suyu fazla. * Bulundu u kab n biimini alabilen ve st yatay bir dzlem durumuna gelebilen (cisim) , mayi.

s v kla t rma * S v kla t rmak i i. s v kla t rmak * S v k duruma getirmek. s v la t rma * Bir gaz s v durumuna dn trme. s v la t rmak * S v duruma dn trmek. s v nd rma * S v nd rmak i i. s v nd rmak * Bir gaz n veya buhar n s cakl k derecesini d rmek veya bas nc n art rmak yoluyla onu s v durumuna getirmek. s v nma s v nmak * Gaz veya buhar durumundan s v durumuna gemek. s v ler s v rya * Bir s v n n zgl a rl n lmeye yarayan alet, areometre. * (ticaret ya am iin) Alabildi ine. * Srekli olarak. * Birbiri ard s ra. * Yap p bula an. * Bir kimsenin yan ndan ayr lmayarak insan tedirgin eden (kimse). * S v nmak i i.

s v k

s v ma

* S v mak i i. s v mak * Bula mak, yay lmak, s va mak. * Haber vermeden, sessizce gidivermek, kamak. s yanet * Koruma. s yanet etmek * korumak. s yga * Kip.

s ygaya ekmek * birine sorular sorup cevaplar n istemek, sorguya ekmek. s yg * Hacim. s y rga * Harmanda sap toplamaya veya damlardan kar kremeye yarayan ara. * Kar kremekte kullan lan byk krek. * Yzeyinden bir para s yr lm olan. * Utanmas olmayan. * S yr lm yer. * S y rmak i i veya biimi. s y rma s y rmak * S y rmak i i. * H zla srtnerek bir eyin yznden bir para soymak, koparmak veya zerini hafife y rtmak. * Srtnerek veya ekerek bir eyi yerinden almak, kald rmak veya d rmek. * Bir eyin stndeki rty ekerek almak veya amak. * ekerek karmak. * Kaz yarak, silerek zerinde veya iinde hibir ey b rakmamak. * ekip kurtarmak. * S y rtmak i i. * S y rmak i ini yapt rmak. * arpma veya vurma sonucunda vcutta hafife kaz nm , zedelenmi , soyulmu , kanam olan yer. s yr l s yr lma s yr lmak * S yr lmak i i veya biimi. * S yr lmak i i. * S y rmak i ine konu olmak. * Bir yerden veya bir durumdan kmak, kurtulmak.

s y r k

s y r

s y rtma s y rtmak s yr k

s yr nt

* Kapta kalan yemek, yemek art . * Bir bezden el ile kopar lan uzunca para. * S yr k.

-s z / -siz, -suz / -sz * simden olumsuz s fat treten ek: tat-s z, bilgi-siz, su-suz, tuzsuz, lm-sz, k-sz vb. s zak * Da s rtlar nda, ta aralar ndan s zan su, kk p nar.

s zd r lma * S zd r lmak i i. s zd r lmak * S zd rmak i i yap lmak. s zd rma * S zd rmak i i. s zd rmak * S zmas na yol amak. * (haber, s r vb.) Duyurmak, yaymak. * Eritip szerek temiz bir duruma getirmek. * Bask veya trl bahanelerle birinden para ekmek. s zg t s z * Hafif ve ince a r . * Ruh ac , st rap. s z c * S zma niteli i olan. s z c nsz * Ci erlerden gelen havan n, a z bo lu undaki hafif kapal bir engele arp p s zmas ile olu an nsz. s z ldanma * S z ldanmak i i. s z ldanmak * S zlanmak, yak nmak. s z l * S z s olan. s z lt * S zlanma, yak nma, ekva, ikyet. * Ho nutsuzluk. * S zlanmas z, yak nmadan. * Kavrulmu et, kavurma.

s z lt s z

s z m s z m * S zlamak, s zlanmak gibi fiillerin anlam n peki tirir. s z m s z m s zlanmak -s z n / -sizin

* simlerden ve mastarlardan zarf treten vurgusuz ek: an-s z n, durmak-s z n, dinlenmek-sizin vb. s z nt * S zan ey. * Genellikle iltihaplanma sebebiyle deri veya mukozada beliren s v , ak nt . s z nt l * (hastal k iin) S z nt yapan. s z rma s z rmak s z s zlama * S zlamak i i. s zlamak * S z s ortaya kmak, s z s olmak. * S zlanmak. * S zlanmak i i veya biimi. * S zlanmak i i; yak nmak, ikyet, ekva, tazallum. * S z rmak i i. * S zd rmak, szmek. * S zmak i i veya biimi.

s zlan s zlanma

s zlanmak * Kendine yap lan bir haks zl , kendisini tedirgin eden bir durumu, are bulmas veya sadece s k nt s na ortak olmas iin kar s ndakine anlatmak, yak nmak, ikyet etmek, ekva etmek, tazallum etmek. s zlatma s zlatmak * S zlamas na sebep olmak. s zlay s zma * S zlamak i i veya biimi. * S zmak i i. * Kap , pencere aral klar ndan oda havas n n de i mesi. * nce aral klardan veya gzeneklerden az miktarda ve belli olmadan yava yava akmak, kmak. * Gizli tutulan haber, s r gibi eyler duyulmak, yay lmak. * D man mevzileri aras na gizlice girmek ve ilerlemek. * Herhangi bir toplulu u, bir rgt yolundan sapt rmak iin gizlice aras na girmek. * Gizlice, haber vermeden gitmek, s v mak. * ki veya yorgunluk gibi sebeplerle kendinden geerek uyuyakalmak. * Silisyum'un k saltmas . * Gam dizisinde la ile do aras ndaki ses. * Bu sesi gsteren nota i areti. * S zlatmak i i.

s zmak

Si si

-si -si sibak

* Bkz. -s / -si, -su / -s (I). * Bkz. -s / -si, -su / -s (II). * Bir eyin gemi i.

sibakusiyak * Bkz. siyakusibak. sibernasyon * Gdm biliminden yararlanarak zellikle fabrikalardaki retimin, bilgisayarlar yard m yla denetimi. sibernetik * Gdm bilimi, kibernetik. sicil * Resm belgelerin kaydedildi i ktk. * Grevlilerin her trl durumlar n n i lendi i dosya.

sicil vermek * sorumlu bir grevli, yan nda al an birinin bir a amaya gelmesinde yeterli olup olmad n gereken makama bildirmek. sicilli * Sicile gemi , sicili defterine i lenmi , mseccel. * Suu sicile gemi , sab kal , museccel.

Sicilyal * Sicilya halk ndan olan. sicim * Keten, kenevir gibi bitkilerin liflerinden yap lan ince ip, k nnap. sicim gibi * damlalar arka arkaya gelip sicim gibi akan (ya mur, gzya ). siderit * inde yaln z demir ve nikel bulunan gk ta . * Sideroz. * o unlukla kahverengi demir karbonat birle imli demir cevheri. * Bbreklerde kandan szlerek idrar yollar yla d ar ya at lan s v , idrar.

sideroz sidik

sidik borusu * Sidi i bbreklerin her birinden sidik torbas na ak tan bir ift kanal. sidik kavu u * Sidik torbas . sidik sktrc * Sidi i art ran il. sidik torbas * Sidi in birikti i, yap s zar ve kastan olu mu hazne, mesane.

sidik yar * nemsiz ve de ersiz konularda inatla arak birbirinden stn gelmeye al anlar n durumunu anlatmak iin kullan l r. sidik yolu * Sidik torbalar ve siye in ortak ad . sidik zoru * Sidi in yeterince kolayl kla d ar at lmamas durumu, idrar tutuklu u. sidikli * stne sidik bula m bulunan. * Sidi ini tutamayan, stne i eyen. sidikli me e * Yanarken su karan bir me e tr. sidiklik * Canl larda sidi in at ld organ. * Tutuk evlerinde a r su i leyen kimselerin cezaland r lmak zere kapat ld klar hcre. * thaltta bir mal n bedeli, sigortas ve navlunu giderleriyle birlikte olmak zere maliyeti. * Bkz. frengi. * Bir s v y bir kaptan ba ka bir kaba aktarmaya yarayan, de i ik uzunlukta iki kolu olan bklm boru. * ose, demir yolu gibi yap lar n alt ndan bir akar suyu geirmek iin yap lan boru biiminde kanal. * Pis su tesisat ndaki kokular n yap ya yay lmas n nleyen ara. * H zla f k rt lan su yard m yla pis su ile d k lar at k su tesisat na ak tan dzenek.

sif sifilis sifon

sifonlama * Sifonlamak i i. sifonlamak * Sifonu ekmek. sifonlular * Yass solungal lardan bir s n f. sifonu ekmek (veya sifon ekilmek) * sifondaki suyu bo altmak veya su bo alt lmak. siftah * (bir ey sat p veya sat n al p) Al veri e ba lama. * lk kez olarak.

siftah etmek * (esnaf iin) sabahleyin ilk al veri i yapmak. siftahlama * Siftahlamak i i. siftahlamak * Bir eyi ilk kez satmak, siftah etmek. * Turfanda bir eyi ilk kez yemek. siftinlik * Ad, baya , berbat.

siftinme siftinmek

* Siftinmek i i. * Oyalanmak, vakit geirmek. * Bir yere srtnerek ka nmak. * Bkz. s la. * Puro.

sigala sigar sigara

* nce k da, k y lm ttn sar larak haz rlanan, silindir biiminde, a zdan duman ekilen nesne.

sigara bce i * K n kanatl lardan, ttnden ba ka, kiler ve mutfaklarda sakl birok yiyecek maddelerine d knl ile tan nan bcek (Lasioderma serricorne). sigara bre i * Yufka aras na peynir veya k yma koyduktan sonra sigara gibi sar l p tavada k zart lan brek. sigara imek * sigaray bir ucundan yak p br ucundan duman n emerek iine ekmek. sigara k d * Sigara sarmaya yarar ok ince k t. sigara k d gibi * ok ince. sigara sarmak * sigara k d na ttn koyarak sigara yapmak. sigara tabakas * ine sigara yerle tirilen, kapakl , metal kutu. sigara tablas * Sigara kl silkelenen ve sigara sndrlen kap, kllk. sigara tiryakisi * Sigaraya a r d kn olan kimse. sigarac sigaral sigaral k * Sigara konulan kap. * Sigara a zl . sigaras z * Sigaras olmayan, sigara imeyen. sigaray tellendirmek * keyifle sigara imek. sigorta * Sigara satan kimse. * Sigaras olan.

* Bir eyin veya bir kimsenin herhangi bir ynden ileride kar la abilece i zarar gidermek iin, nceden denen prim kar l nda bu i le u ra an kurulu la yap lan iki tarafl ba lant szle mesi. * Bu tr szle meleri yapan irket. * zellikle elektrik devresinde, ak m ok gl oldu unda eriyerek gvenli i sa layan, kazay nleyen nesne veya dzen. sigorta atmak * bir ar za sonucu sigortada elektrik ak m kesilmek. sigorta etmek * bir eyi, bir kimseyi ileride olabilece i d nlen kazan n zarar n gidermek iin sigortaya ba lamak. sigorta olmak * bir kimse veya bir ey ileride olabilece i d nlen kazan n zarar n gidermek iin sigortaya ba lanmak. sigortac * Belirli bir prim kar l nda, sigortal ya veya bir tazminattan yararlanaca belirtilmi olan kimseye, bir zarara u ramas durumunda bir para veya gelir demeyi stlenen kimse. sigortac l k * Sigortac n n i i. sigortalama * Sigortalamak i i. sigortalamak * Sigorta etmek. * (bir eyi) Gven alt na almak. sigortalanma * Sigortalanmak i i veya durumu. sigortalanmak * Sigorta ba lan lm olmak. sigortal * Sigorta edilmi . * Gven alt na al nm , sa lama ba lanm . * Sosyal sigorta kapsam na al nm i i. sigortal l k * Sigorta olma durumu. sigortas atmak * r ndan kmak, ktle mek. sigortas z * Sigorta edilmemi . * Gvence alt na al nmam , sa lama ba lanmam . * Sosyal sigorta kapsam na al nmam i i. sigortas zl k * Sigortas z olma durumu. si il * Deride, zellikle ellerde olu an zarars z, prtkl kk ur. si il si il otu * Odun yarmakta kullan lan a a veya demir kama. * Kal nca yapraklar , ban ve yaray i letip iyile tirmekte kullan lan, lbadaya benzer bir e it ot.

sihir sihirbaz

* By, ba . * Byc.

sihirbazl k * Byclk. sihirlenme * Sihirlenmek i i veya durumu. sihirlenmek * Bylenmek. sihirli sik sikalar * A k tohumlardan, parklarda ss bitkisi olarak yeti tirilen, yurdu Gney Asya olan, palmiyelere benzer a a ve a a klar iine alan bir familya. sikatif * Ykseltgenerek polimerle meye uygun olan. * zellikle maden birle iklerinden olu an, katalitik zellikler ta yan ve abuk kurumas n sa lamak amac yla boya, vernik ve ya l boyalara az miktarda kat lan madde. sikke * Maden para. * Maden paralara vurulan damga. * Hayvanlar ba lamak iin yere ak lan demir veya a a kaz k. * Mevlev dervi lerinin giydikleri yksek ve tepesi dz kee klh. sikkeleme * Sikkelemek i i veya durumu. sikkelemek * Hayvanlar sikkeye ba lamak. * Damgalatmak, mhrletmek. siklmen * Tav ankula , buhurumeryem (Cyclamen coum). * K rm z ya alar efltun renk. * Bu renkte olan. * Byl, afsunlu, fsunkr. * Erkeklik organ .

sikke sikke

siklememek * De er ve nem vermemek, ald r etmemek. siklon sikmek * Atmosferde bir alak bas n alan evresinde h zla dnen rzgrlar n olu turdu u iddetli f rt na, kiklon. * (erkek iin) Cinsel ili kide bulunmak.

siktir et!

* ald rma, nem verme!. * kov, defet!. * defol!. * Baya , a a l k, ad.

siktir! siktirici

siktirip gitmek * ba n al p gitmek. siktirmek -sil * Defolup gitmek. * -s l / -sil, -sul / -sl.

sil ba tan * "olmad , yeniden yapal m" anlam nda kullan l r. silh * Savunmak veya sald rmak amac yla kullan lan ara. * Savunmak veya sald rmak iin kullan lan, ba vurulan her ey. silh ba etmek * askerlikte, verilen komut zerine herkes grevi ba na gemek. silh ba na * silh ba etmek iin verilen komut. silh atmak * silhlar u uca apraz bir biimde dayayarak durdurmak. silh ekmek * silhla vurmaya davranmak veya silhla vurmak. silh patlamak * (silh) ate almak. * sava ba lamak. silh silha girmek * kar l kl olarak ate etmek. silha davranmak * kullanmak iin silh na el atmak. silhalt * Askerlik grevi. silhalt na almak * askerlik grevine ba latmak. silhalt nda bulunmak * silhalt nda olmak. silh * Silh yapan veya satan kimse.

silhendaz * Gere inde karaya kar lan, zellikle tfeklerle donat lm deniz eri.

silhhane silhlama

* Silhlar n sakland , korundu u yer. * Silhlamak i i.

silhlamak * Silhland rmak. silhland rma * Silhland rmak i i. silhland rmak * Silhl duruma getirmek. silhlanma * Silhlanmak i i. * Silh n veya silhl kuvvetlerini o altma ve glendirme. silhlanmak * Silhl duruma gelmek. silhl * Silh olan.

silhl kuvvetler * Kara kuvvetleri, deniz kuvvetleri, hava kuvvetleri ve jandarma kuvvetlerinden olu an kurulu . silhl k * Tabanca, b ak gibi silhlar yerle tirmek iin kullan lm olan, kat kat, enli, me in kemer. * K lada erlerin silhlar n yerle tirip b rakt klar yer. * Silh olmayan.

silhs z

silhs zland rma * Silhs zland rmak i i. silhs zland rmak * Silhs zlanmas na sebep olmak, silhs zlanmas n sa lamak, silhlar n b rakt rmak. silhs zlanma * Genel bar ve gvenlik iin silh gcn, silh kuvvetlerini azaltma veya bsbtn ortadan kald rma. silhs zlanmak * Silhlanmaktan vazgemek. silh or * Kullanan kimse, sava .

silh orluk * Silh or olma durumu. silhtar kimse. * Osmanl lar dneminde padi ah, sadrazam, vezir gibi devlet byklerinin silhlar na bakan ve koruyan

silhtar a a * Osmanl dneminde grevi sarayda padi ah korumak, trende padi ah n k l c n ta mak olan kimse. silj

* Taze bitkilerin k y lm biiminin bir siloda s k t r larak korumaya ve saklamaya al nmas yntemi. sildirilme * Sildirilmek i i. sildirilmek * Silmek i i yap lmak. sildirme sildirmek sildirtme * Sildirtmek i i. sildirtmek * Sildirmek i ini yapt rmak. silecek * Y kand ktan sonra kurulanmak iin kullan l r byk havlu, hamam havlusu. * Motorlu ta tlarda n cam silmeye, temizlemeye yarayan alet. * Evlerde ayakkab lar n temizlemek iin kap nlerine konulan bez, kee gibi ey, paspas. * Kalem veya daktiloyla yaz lm veya izilmi eyleri silmeye yarayan, birle iminde kauuk olan madde. * Tebe irle yaz lm eyleri silmeye yarayan kee, snger veya kuma paralar . * Hamam tak m , havlu. * Silmeye yarayan alet, silecek. sili sili * Kilim, ynden dokunmu yayg . * Ar , temiz. * ffetli. * Silip temizleme, dzeltme, parlatma gibi i leri yapan kimse. * stndeki yaz veya izgiler silinmi , bozulmu , a nm olan. * Kendini gsteremeyen, dikkati ekmeyen veya nemli ve belirli olmayan. * Sildirmek i i. * Silmek i ini yapt rmak.

silgi

silgi

silici silik

silikat

* Silisik asidin bazlarla birle erek olu turdu u tuz; yap malzemesi olarak kullan lan cam, imento, tu la gibi maddelerin birle iminde bulunur. silikatlama * Silikatlamak i i. silikatlamak * Kire, ta , tahta gibi maddeleri sertle tirmek zere silikata bat rmak. silikatla ma * Bir maden oksidin silisle birle erek silikat durumunu almas . silikatla m * Silisle birle erek silikat durumu alm .

silikle me * Silikle mek i i. silikle mek * Silik duruma gelmek. silikle tirme * Silikle tirmek i i. silikle tirmek * Silik duruma getirmek. siliklik silikon * Silik olma durumu.

* Karbon yerine silisyumun geti organik cisimlere benzer maddelerin genel ad ; s ve suya kar dayan kl oldu u iin ya , plstik, merhem gibi maddelerin yap m nda kullan l r. silikoz sililik * Silis tozu iinde al an i ilerin yakaland klar hastal k. * Sili olma durumu, ar l k, temizlik. * ffet, namus.

silindir

* Alt ve st tabanlar birbirine e it dairelerden olu an bir nesnenin eksenini dikey olarak kesen, birbirine paralel iki yzeyin s n rlad cisim, stvane. * Metalleri inceltmek, kuma lar parlatmak, k t zerine bask yapmak gibi i ler iin sanayide kullan lan merdane. * Motorlu ta tlar n motorunda pistona gl bir iti sa lamak iin gaz kar m n n yand veya patlad yer. * zellikle yol yap m nda topra s k t rarak dzle tirmek iin kullan lan genellikle motorlu ara. silindir gibi ezmek * bir kimseyi her ynyle gsz duruma getirmek. silindir kal plama * Plka ve naylon benzeri ince levhalar n silindir aras ndan geirilerek retilmeleri yntemi. silindir apka * Resm trenlerde sivillerin giydi i, silindir biiminde siyah apka. silindir ya * Yksek viskoziteli ve parlama noktas yksek olan; buhar makinelerinin valf ve silindirlerini ya lamak amac yla kullan lan bir ya lama ya . silindiraj silindirik silindirli * Herhangi bir say da silindiri olan. silindirsel * Silindirle ilgili. * Silindir biiminde olan, silindirik. silindirsel yzey * Bir eyin zerinden silindir geirme. * Silindirle ilgili, silindir biiminde.

* Do rultman ad verilen dzlem bir e riye dayanarak ve dura an bir do ruya paralel olarak yer de i tiren bir ana do runun izdi i yzey. silinip gitmek * bir ey birdenbire yok olmak veya unutulmak. silini * Silinmek i i veya biimi. silinme silinmek * Silinmek i i. * Silmek i ine konu olmak. * Kendini silmek. * Birden yok olmak, gzden kaybolmak. * Bir yaz n n silinmi oldu unu gsteren iz.

silinti

silip sprmek * evi, ortal temizlemek. * ne var ne yoksa hepsini yemek. * ne var ne yok hepsini al p gtrmek veya yok etmek. silis silisil * Kum, akmak ta , kuvars gibi silisyumun oksijenli birle imlerine verilen ad. * Silisli yerde yeti en (bitki).

silisik asit * Silikatlar n asitlerle birle mesiyle elde edilen zay f bir asit. silisiz * Silisi olmayan, iffetsiz. silisizlik silisli silisseven silisyum * Atom say s 14, atom a rl 28,09, yo unlu u 2,34 olan, 1420 C de eriyen, endstride geni lde kullan lan ve do ada oksijenden sonra en bol bulunan element. K saltmas Si. sili * Silmek i i veya biimi. silkeleme * Silkelemek i i. * Silisiz olma durumu, iffetsizlik. * Yap s nda veya birle iminde silis bulunan. * Silisli topraklar seven bitki.

silkelemek * stndeki eyleri d rmek, kayd rmak iin bir eyi st ste, birden silkmek. * Kuvvetle sarsmak. * Sarsmak, etkilemek. * Yk olan, yk say lan birinin geim ve sorumlulu unu stnden atmak.

silkelenme * Silkelenmek i i. silkelenmek * Silkelemek i ine konu olmak. * An bir hareket yaparak vcudu sars lmak, silkinmek. silkeleyi * Silkelemek i i veya biimi. silki * Uykuda s rama. silkindirme * Silkindirmek i i veya durumu. silkindirmek * Silkinmesini sa lamak. silkinip s yr lmak * kendine gelip kurtulmak. silkini * Silkinmek i i veya biimi. silkinme * Silkinmek i i.

silkinmek * stn silkmek. * An bir hareketle, korkuyla vcudu sars lmak, silkelenmek. * Bir eyi stnden atmak, ondan kurtulmak. silkinti * rkerek s ramak. * Bitkilerde iek d rme durumu.

silkip atmak * her trl ilgisini kesmek. silkme * Silkmek i i. * ri do ranm kabak, patl can gibi sebzelerle yap lan et yeme i. * (halterde) Ayaklar aarak, halteri ba stne kald rma biimi. * stndeki eyleri d rmek veya temizlemek iin bir eyi kuvvetle sallamak veya sarsmak. * An bir hareketle sarsmak. * Silktirmek i i veya durumu.

silkmek

silktirme

silktirmek * Silkmek i ini yapt rmak. sille * A k elin i yzyle vurulan tokat.

sille tokat * Dve dve. silme

* Silmek i i. * Duvar veya tavan gibi yerlerde yap lan kabartma kenar. * A z na kadar dolu, s vama, lebalep. * Ba tan a a , tam (olarak), tamamen. silme kal b * nce maden plka zerine oyulan ve ta yzeyinde silme i lemini ayarlamaya yarayan alet. silme makinesi * Profil, kaval ubuk gibi maddelerin silme i leminde kullan llan makine. silme tahtas * le e tepeleme doldurulan tah l n doru unu almakta kullan lan tahta. silmece * A z na kadar dolacak biimde. silmeci silmek * Silme i ini yapan usta. * Bir eyin slakl n gidererek kuru duruma getirmek. * zerine genellikle bir bez srterek tozlar n , kirlerini almak veya parlatmak. * (bir yaz y veya izgiyi) Kaz yarak veya srterek yok etmek. * Tahta malzemeyi makineyle dzgn ve przsz hle getirmek. * zerini izerek atmak, yok etmek. * stnlk gstererek, o alanda stn olanlar ikinci plana atmak. * Ortadan kald rmak, yok etmek veya gidermek. * Tah l, yumru, kk gibi rnlerin korundu u, sakland veya depoland , genellikle silindir biiminde

silo ambar. silolama

* Silolamak i i.

silolamak * Tar m rnlerini siloya koyup y mak veya saklamak. silsile * Birbirine ba l , birbiriyle ilgili eylerin olu turdu u dizi, s ra. * Bilinen en eski atalardan ya ayan torunlara kadar aile s ras .

silsilename * Bir kimsenin silsilesini gsteren izelge. siluet * Bir eyin yaln z kenar izg leriyle tek renk olarak beliren grnts, glge. silryen sim * Birinci a n ikinci dnemi ve bu dnemde olu an (yer katmanlar ). * Gm . * Genellikle i lemelerde kullan lan, gm grn nde ve parlakl nda olan iplik vb. * Gm gibi parlayan. * aret. * Yz, ehre.

sim sima

* Kimse, insan, tip. simetri * ki veya daha ok ey aras nda konum, biim ve belirli bir eksene gre l uygunlu u, bak m. * Eksen olarak al nan bir do rudan, benzer noktalar kar l kl olarak ayn uzakl kta bulunan iki benzer paran n birbirine gre olan durumu, bak m, tenazur. simetrik simetrili * Simetrisi olan, bak ml , simetrik. simetrisiz * Simetrisi olmayan, bak ms z, asimetrik. simetrisizlik * Bak ms z olma durumu, bak ms zl k. simge simgeci * Sembolist. simgecilik * Sembolizm. simgeleme * Simgelemek durumu. simgelemek * Sembol durumuna getirmek. simgele me * Simgele mek i i veya durumu. simgele mek * Simge durumuna gelmek. simgesel * Sembolik. * Sembol. * Simetrisi olan, bak ml simetrik, mtenaz r.

simgesel mant k * Sembolik kal plara verdi i nemli yerden dolay a da mant a verilen ad. simit * Halka biiminde, genellikle zerine susam konmu rek. * Denizde kullan lan halka biiminde cankurtaran. * nce bulgur, d rck. simiti simitilik * Simit yapma veya satma i i. simpozyum * Bkz. Sempozyum. simsar * Komisyoncu. * Simit yapan veya satan kimse.

simsariye

* Komisyon.

simsarl k * Komisyonculuk. simsiyah * ok kara, her yan kara, kapkara.

simltane * Ayn anda olan, e zamanl . simya simyac sin sin * Ya an lm olan sre, ya . sinagog sinagrit sinameki * Yahudi tap na , havra. * Bkz. sinarit. * Baklagillerden, s cak blgelerde yeti en, birok tr bulunan bir bitki (Cassia). * Bu bitkinin meyvesi. * Bu bitkinin baz trlerinden elde edilen, hekimlikte i srdrc olarak kullan lan madde. * M zm z, sevimsiz, ba kalar yla ili ki kurmayan kimse. * Al imi. * Al imist. * l gmlen yer, gmt, mezar, kabir, metfen, makber.

sinameki gibi * m zm z, sevimsiz, kimseyle ili ki kurmayan (kimse). sinara sinarit sincab * Kahverengi ile kur un rengi aras nda olan (renk). sincap * Sincapgillerden, a alarda ya ayan, daha ok yemi le beslenen, ok tyl, uzun kuyruklu, ince gvdeli bir hayvan, de in (Sciurus vulgaris). sincapgiller * Kemirgen memeli hayvanlar iine alan, geni bir familya. sindirilme * Sindirilmek i i. sindirilmek * Sindirmek i ine konu olmak. * Byk zoka. * zmaritgillerden, Akdeniz'de ya ayan, pullu, eti be enilen bir bal k (Dentex vulgaris).

sindirim

* Besinlerin e itli enzimlerle eritilerek, paralanarak ince ba rsakta emilebilir, kana kar abilir duruma gelmesi iin u rad klar fiziksel ve kimyasal de i ikliklerin btn, haz m. sindirim ayg t * Organizmada besin maddelerinin sindirilip emilmelerini ve geri kalan yarars z maddelerin d ar at lmalar n sa layan organlar n btn. sindirim bilimci * Sindirim sistemi hastal klar hekimi, gastroenterolog. sindirim bilimi * T bb n sindirim organlar hastal klar n inceleyen dal , gastroenteroloji. sindirim organlar * Sindirim ayg t iinde yer alan organlar n btn. sindirim sistemi * Bkz. sindirim ayg t . sindiri sindirme * Sindirmek i i veya biimi. * Sindirmek i i.

sindirmek * Sinmesini sa lamak veya sinmesine sebep olmak. * (yenilen besin maddesini) Sindirim sisteminde gereken de i ikliklere u ratarak kana kar abilir bir duruma getirmek, hazmetmek. * Kendine mal etmek. sine * G s. * Gnl, yrek. * Ba r, i. * ift kanatl lardan, birtak m uucu bceklerin genel ad . * skambil k tlar n n siyah renkte yoncay and ran , ispati.

sinek

sinek a rl k * Boksta 48 kg dan 51 kg a kadar olan a rl k, sinek s klet. sinek avlamak * i i veya m terisi olmay p bo oturanlar iin aka yollu sylenir. sinek bar * At t rma yeri, at t rmak.

sinek ku u * Seregillerden, kk, gzel bir ku tr (Trochilus). sinek mantar * Bir mantar tr. sinek s klet * Bkz. Sinek a rl k. sinek ufak (veya kk), ama mide buland r r * nemsiz, kk gibi grnen bir eyin kt ve olumsuz bir izlenim yaratt n anlat r.

sinekil

* Seregillerden, sinekle beslenen, Amerika'n n s cak blgelerinde ya ayan bir ku (Muscicapa).

sinekkapan * Droseragillerden, Kuzey Karolina batakl klar nda yeti en, yapraklar na konan sinekleri, bcekleri s k p emen bir bitki (Dionaea muscicapa). * Bcekleri, zellikle sinekleri yakalayarak beslenen kk tc ku lara verilen ad. sinekkapangiller * S cak ve l man blgelerde, zellikle batakl klarda bcekle beslenen bitkileri iine alan bir bitki familyas . * Omurgal hayvanlardan e itli tc ku lar iine alan bir ku familyas . sinekkayd * (t ra iin) zenle yap lm . sineklenme * Sineklenmek i i. sineklenmek * Sine i o almak, sinekli duruma gelmek. * Sineklerini kovmak. sinekler * Birok sinek trn iine alan ift kanatl lar familyas . sineklik * Sinekleri kovmaya yarayan ucu pskll de nek. * Sineklerin yap mas iin zerine yap kan madde srlm k t. * Ucu yass ve geni plstik, tel vb. den sinek ldrmek iin kullan lan sapl ara. * zellikle kara sineklerin girmesini nlemek iin dkkn kap s na tak lan erit, boncuk dizisi gibi eylerden yap lm e reti perde. * Sinekleri ok olan yer. sinekoloji * Hayvan ve bitki topluluklar n n ekolojisi. sinekromi * Filmlerin renklendirilmesi ile ilgili sinema kolu. sineksavar * Sinekleri sav p ldrmekte kullan lan ve il pskrten sprey. sinekten ya karmak * olmayacak eylerden yararlanmaya al mak. sinekyutan * Sinekil. sinema * Herhangi bir hareketi dzenli aral klarla paralara blerek bunlar n resimlerini belirleme ve sonra bunlar gsterici yard m yla karanl k bir yerde, bir ekran zerinde yans tarak hareketi yeniden olu turma i i. * Film gstermeye yarayan zel bir makineyle grntlerin beyaz perdeye yans t ld salon veya yap . * Gzel sanatlar n dal olarak, yans t lmaya uygun olan filmleri gerekle tirme ve yaratma sanat . sinema endstrisi * Film yap m n , da t m n gerekle tiren, sinema aralar n reten endstri. sinema perdesi * Film grntsnn yans t ld bez veya plstik maddeden yap lm beyaz sat h. sinema salonu * Film gsterimi iin seyircilere ayr lan geni salon.

sinema sanat s * Sinema yap m nda eme i geen sanat . sinema sanayii * Bkz. sinema endstrisi. sinema tekni i * Bir sinema filmini yaratmada kullan lan teknik aralarla ilgili yntem. sinemac * Sineman n e itli kollar ndan birinde al an kimse filmci. * Film yap mc s veya ynetmeni, filmci. * Sinema i leten kimse. sinemac l k * Sinema filmlerinin gerekle tirilmesi iin gerekli ara ve gereleri yapmak, film evirmek, bunlar n srm ve da t m n sa lamak amac yla yap lan al malar n tm, filmcilik. * Bu al malar yapanlar n i i. * Sinema al malar yla ilgili konular. sinemala t rmak * Sinema durumuna getirmek. sinemasever * Sinemay seven, sinema sanat , kltr ve al malar yla ilgilenen kimse. sinemaskop * Geni bir sahnenin 55 mm'lik film zerindeki grntye s d r lmas ndan sonra gstericiye tak lan, ikinci bir merce e s k t r lm grnty, as l bykl ne evirmesi temeline dayanan geni perde ve boyutlu sinema tekni i. sinematek * Sinema filmlerinin sanat, e itim ve genellikle kltr amalar gz nnde tutularak topland , korundu u yer veya kurum. sinematograf * Grntleri film zerine kaydetmeye yarayan ara. sinerama * Mercekleri 27 mm aral kl ayr al c n n yan yana birle tirilip e lemeli olarak al t r lmas yla ortaya kan bir geni perde ve boyutlu sinema tekni i. sinerji * Grevde lik.

sineroman * Sinema iin kaleme al nan roman. sinestezi * Duyum ikili i.

sineye ekmek * kt bir davran , sz veya olaya ister istemez katlanmak. singin sini * zerinde yemek de yenilebilen yuvarlak, bak r veya pirinten byk tepsi. sinik * Utanga, s k lgan.

* Sinmi , y lm , pusmu . sinik * Bkz. kinik. sinir * Duyu ve hareket uyar lar n beyinden organlara, organlardan beyne ileten beyaz ms teller ve bu tellerin olu turdu u demet. * Kas kiri i ve zar . * Rahats z edici, hastal k derecesine varan zellik. * Herhangi bir ey, bir olay kar s nda tepki gsterme duyarl ve ki inin ruh niteli i. * Ho a gitmeyen, can s kan. sinir arg nl * Beden ve ruh grevlerde gev eme ve bitkinlik biiminde beliren bir sinirce, nevrasteni. sinir bilimi * Sinir sistemini inceleyen t p dal , nroloji. sinir buhran * Sinir sisteminde grlen bozuklu un yaratt s k nt veya hastal k. sinir doku * Beyni ve sinirleri olu turan ve nron denilen hcrelerle rlm bulunan doku. sinir harbi * Sz veya davran larla birbirini sinirlendirme. sinir hastal * Sinir sistemiyle ilgili hastal klar n genel ad . sinir hastas * Sinir hastal na tutulmu olan, nevropat. sinir ilc * Sinir sistemiyle ilgili bir hastal tedavi etmek iin kullan lan yat t r c il. sinir kanatl lar * Saydam olan kanatlar a biiminde damarlarla rl, drt kanatl bcekler tak m . sinir kesilmek * ok sinirlenmek. olmak sinirlenmek, fkelenmek. sinir kp * ok sinirli olma durumu. sinir otlar * ki enekli, iekli bitkiler tak m . sinir otu * Sinir otugillerden, iekleri tek bir sap n ucunda ba ak durumunda, birok yaban tr bulunan ve hekimlikte kullan lan bir bitki (Plantago). sinir otugiller * Sinir otlar ndan, iki enekli, biti ik ta yaprakl bitkiler familyas . sinir sava * Sinir sisteminde olu an zay fl k ve buhran. sinir sistemi * Yksek yap l organizmalarda, organizman n ya ad ortama uymas n , e itli organlar n i birli i durumunda al mas n sa layan, sinir hcreleri, sinirler ve sinir merkezinden olu an sistem.

sinir trps * Sinirleri, ruh durumu zay flatan, y pratan ey. sinirce * Genellikle bunal m ve beden grevleri zerinde yak nmalarla beliren, ki ili in ve uyumun btnn etkilemeyen, ruh kaynakl sinir hastal , nevroz. siniri oynamak * fkelenmek, sinirlenmek. siniri tutmak * birdenbire sinirlenmek veya davran lar n denetleyememek. sinirine dokunmak) * ho una gitmemek, sinirlendirmek. sinirleme * Sinirlenmek i i.

sinirlemek * Etin iindeki kas kiri lerini ve kal n zarlar ay klamak. * Sava larda, hasm n alt ndaki At n art ayak kiri lerini k l la kesmek. * Sindirmek, hazmetmek. sinirlendirici * Sinirlenmeye yol a c . sinirlendirme * Sinirlendirmek i i. sinirlendirmek * Sinirlenmesine sebep olmak. sinirleni * Sinirlenmek i i veya biimi. sinirlenme * Sinirlenmek i i. sinirlenmek * Duygu ve davran lar n denetleyemeyecek duruma gelmek, fkelenmek, kprmek, feveran etmek. sinirleri alt st olmak * sinirleri bozulmak, sinirlenip ne yapaca n a rmak. sinirleri ayakta olmak * ok sinirlenmi veya fkelenmi bulunmak. sinirleri bo anmak * sinirlenip kendini tutamayarak glmek, a lamak veya ba rmak. sinirleri bozulmak * ok sinirlenmek, ne yap p edece ini bilmeden a k n, karma k bir duruma d mek. sinirleri gergin olmak * sinirlendirici yeni bir olay karsa hemen tepki gsterecek durumda olmak. sinirleri gerilmek * sinirlenmeye haz r bir durumda bulunmak. sinirleri gev emek (veya yat mak)

* sinirliyken ferahlamak, sakinle mek. sinirleri kuvvetli * Kolayca, abuk heyecanlanmayan veya sinirlenmeyen. sinirleri zay f * Kolayca, abuk heyecanlanan veya sinirlenen. sinirlerine hkim olmak * davran lar n ve kendini denetleyebilmek, so ukkanl olmak. sinirlerini bozmak * k zd rmak, sinirlendirmek. sinirli * inde sinir bulunan. * Kolayca ve abuk sinirlenen, asab. sinirlilik * Sinirli olma durumu veya sinirli bir biimde davranma, asabiyet. sinirsel sinirsiz * Sinirle ilgili, sinir bak m ndan, asabi. * Siniri olmayan. * Kolayca sinirlenmeyen, sakin, sinirli kar t . * Sinirsiz olma durumu. * Sinmek i i veya biimi. * Bkz. Kinizm. sinle sinlik sinme sinmek * Kendini gstermemek iin bzlmek, saklanmak, pusmak. * Korku, y lg nl k gibi sebeplerle konu mamak, hareket etmemek veya tepki gstermemek. * Hi kmayacak veya g kacak biimde i lemek, nfuz etmek. * Huy, al kanl k vb. iyice yerle mek. Sinolog Sinoloji sinonim * E anlaml , anlamda , mteradif. sinsi * Sinoloji bilgini. * Konu olarak in ile ilgili bilgileri (dil, uygarl k, tarih) ele alan filoloji. * Mezarl k. * Mezarl k, kabristan, gmtlk. * Sinmek i i.

sinirsizlik sini sinizm

* Ktlk yaparken gizli ve kurnaz olan. * Gizlilik ve kurnazl k belirten. * Gizlice ba layan, yava geli en ve a r sonular do urabilen (hastal k vb.). sinsice * Gizlice, belli etmeden, el alt ndan yap lan.

sinsile me * Sinsile mek i i. sinsile mek * Sinsi duruma gelmek. sinsilik sinsin sintigrafi yntemi. sintine sins * Organlar n veya dokular n aras nda bulunan bo luklar. * Trigonometrik bir ember zerine ta nm bir yay n ucunun ve bu yaya kar l k olan merkez a s n n ordinat . K saltmas sin. sinzit * Ate , ba a r s , burun t kan kl ve ak nt s ile beliren yz sinslerinin iltihaplanmas . * Sinsi olma durumu veya sinsice davran . * Geceleyin, ate evresinde, gen erkeklerin davul, zurna e li inde oynad klar bir halk oyunu. * Gama nlar yayan radyoaktif bir izotopun organizma iindeki yolunu izlemek temeline dayanan te his

* Geminin iinde en alt blm.

sinzoidal * Sinzoit ile ilgili olan. sinzoit * Bir emberin, s f r dereceden 360 dereceye kadar olan yaylar n n sinslerinin de i melerini grafik ile gsteren devirli dzlem e ri. sinyal * Bir ey bildirmek iin verilen i aret. * Telefonda, hat ba lant s n n oldu unu, numaralar evirmeye ba lanabilece ini haber veren ses.

sinyal lmbas * Genellikle motorlu ta tlarda, ta t n hangi yne dnece ini gsteren lmba. sinyal mzi i * Radyo ve televizyonda ayn program n ba nda al nan mzik. sinyal vermek * bir eyi i aretle bildirmek. sinyalizasyon * (demir yolu, kara yolu ve limanlarda) Trafi i dzenleyen kl sistem. sinyor sipahi * talyanca "bay" kar l nda kullan lan bir unvan. * Osmanl larda t mar sahibi bir s n f atl asker.

sipahilik sipari

* Sipahi olma durumu veya sipahinin grevi. * Bir eyin yap lmas n , gnderilmesini, getirilmesini isteme, smarlama. * Yap lmas smarlanan ey. * Birinin kendi maa ndan kesilerek ba kas na gnderdi i, dedi i ayl k para.

sipari almak * bir eyin yap lmas veya gnderilmesi kendisine smarlanmak. sipari etmek * bir eyin yap lmas n veya bir eyin gnderilmesini istemek, smarlamak. sipari vermek * bir eyin yap lmas n , getirilmesini veya gnderilmesini birine smarlamak. sipari i * Sipari veren (kimse). sipastik * zrl. * zrl veya sakat kimse. * Korunulacak, arkas na, alt na veya iine girerek saklan lacak yer. * Ya mur, gne ve rzgr n etkilemedi i gizli, kuytu yer, dulda. * Gne ve ya murun etkisinden korunmak amac yla apka ve kasket gibi eylerin nne yap lan k nt , * Askerlerin gidi geli inde veya sava ta kar tarafa hedef olmadan ate edebilmesi iin kaz lm st a k * Kuytu, korunabilen.

siper

siperlik. hendek.

siper almak * bir eyi siper olarak kullanarak gizlenmek. siper etmek * kendini veya bir eyi korumak amac yla bir ba ka eyi siper olarak kullanmak. * bir ey veya bir kimse iin kendini tehlikeye atmak. sipere yatmak * siper iine saklanmak, gizlenmek. siperisaika * Y ld r msavar, y ld r mk ran, y ld r ml k, paratoner. siperlenme * Siperlenmek i i. siperlenmek * Korunmak, saklanmak amac yla bir yeri, bir eyi kendine siper etmek veya siper alt na, arkas na veya iine girmek. siperli * Siperi olan. siperlik * Gne ve ya murun etkisinden korumak amac yla apka, kap , lmba gibi eylere yap lan koruyucu engel, siper, gne lik. * Siper olma zelli i bulunan yer.

sipolin sipsi

* Katmanlar nda i ie daireler bulunan billurlu bir kalker tr. * A a dallar ndan yap lan ddk. * Gemici dd . * Zurnan n dudaklara gelen kam blm.

sipsipullah * Yz uzun, kafas sivrice kimse. sipsivri * ok sivri.

sipsivri kalmak * herkesin ekilmesiyle yaln z kalmak veya ortada kalmak. sirayet * (hastal k) Geme, bula ma. * Yay lma, da lma.

sirayet etmek * (hastal k) gemek, bula mak. * yay lmak, da lmak. siren sirer sirk sirkat * alma, h rs zl k. sirke sirke * Bit, tahta kurusu gibi asalak bceklerin yumurtas . * Salatalara, yemeklere ek ilik vermek iin kullan lan ek imi zm suyu. * Birtak m kimyasal yntemlerle haz rlanm birle iklerin ortak ad . * Ta tlarda bulunan, tiz ses karan alet, canavar dd . * Deniz k z ; st taraf k z, alt taraf bal k oldu una inan lan deniz k z . * E itilmi hayvanlar n ve cambazlar n akrobasi hareketleri yapt klar genellikle kapal yer.

sirke ruhu * Asetik aside verilen ad. sirke sine i * Eklem bacakl lardan, k sa duyargal bir sinek (Drosophila). sirkeci * Sirke yapan veya satan kimse. sirkecilik * Sirke yapma veya satma i i.

sirkelenme * Sirkelenmek i i. sirkelenmek * Birok sirke tremek. * ine sirke konmak.

sirkele me * Sirkele mek i i. sirkele mek * Sirke durumuna gelmek, ek imek. sirkeli * zerinde veya iinde sirke olu mu olan. * inde sirke bulunan, iine sirke konmu olan. * Sirke yapmaya yarar. * Sirke kab . * Yaban spanak (Chenopodium album).

sirkelik

sirken

sirkengebin * Sirkeli bal erbeti. sirklsyon * Dolan m, dolan , tedavl. sirkler * Genelge, tamim. * zel olarak toplant lar iin yap lan yaz l a r lara duyurum. * Do u Anadolu'da yeti en bir yaban so an tr (Allium atrovilaceum, Allium vineale). * Akdeniz havzas nda grlen ok s cak bir rzgr. * Karaci erin irile mesi veya krelmesi ile belirlenen bir hastal k. sirozlu sirrus sirtaki sirto * Trk mzi inde bir oyun havas . * Bir tr halk oyunu. sis * Atmosferin alt tabakalar ndaki kk su veya buhar tanelerinden olu an bulutlar n ok alalarak yeryzne kadar inmesiyle olu an duman. sis bombas * Sis olu turmak iin kullan lan bomba. sis far * Otomobillerde sisli havalarda gr mesafesini aan lmba. * Siroza tutulmu olan. * Saak bulut. * Bir e it dans.

sirmo siroko siroz

sis lmbas * Sisli havalarda trafi i kolayla t rmak iin kullan lan, sar k veren bir lmba.

sis perdesi * Ordunun hareketlerini d mandan saklamak iin istenilen bir yerde olu turulan perde grnmnde sis. * Herhangi bir olay n gizli ve karanl k oldu unu belirtmek iin kullan l r. sislendirme * Sislendirmek i i. sislendirmek * Sislenmesine sebep olmak, sisli duruma getirmek. sislenme * Sislenmek i i.

sislenmek * Sisle kaplanmak, sise brnmek, bulanmak. sisli sismik * zerine sis inmi olan, sislenmi , bulan k. * Depremle ilgili.

sismograf * Depremyazar. * En ince ayr nt lar bilen, her hareketi gzleyip de erlendiren (kimse). sismolog sismoloji * Deprem bilimi. sistem * Bkz. Dizge. * Dzen. * Bir sonu elde etmeye yarayan yntemler dzeni. * Yol, yntem. * Bir arac olu turan dzen, dzenek, tertibat. * Model, tip. * Deprem bilimi uzman .

sistematik * Dizgeli, sistemli. sistemcilik * Toplum biliminde etkile im alanlar n e itli sistemlere ay ran bilim yntemi. sistemik * Say sal ve ekonomik konulara belli sistemler erevesinde bakan.

sistemle me * Sistemle mek i i. sistemle mek * Sistemli duruma gelmek. * Sistem durumuna gelmek. sistemle tirme * Sistemle tirmek i i. sistemle tirmek * Sistemli duruma getirmek.

* Sistem durumuna getirmek. sistemli * Dzenli. * Belli ilkelere, kurallara uyan, dizgeli, sistematik. sistemsiz * Dzensiz. * Belirli kural ve ilkelere uymayan, dizgesiz. sistemsizlik * Sistemsiz olma durumu. sistire sistireci * Bir tahtan n zerindeki ufak przleri giderip onu dmdz bir duruma getirmeye yarayan ince elik lma. * Sistre yapan kimse.

sistireleme * Sistirelemek i i. sistirelemek * Dzgn bir yzey elde etmek iin a a vb. eyleri sistireden geirmek. sistit sistol sit kal nt . * Genellikle bakterilerin sebep oldu u sidik torbas iltihab . * Kalp kas n n kas lma devresi. * Tarih ncesinden gnmze kadar de i ik a lar n ve uygarl klar n kltr de erlerini temsil eden eser veya

sit alan * Sit btnl n veya onun bir paras n zerinde bulunduran yer. sitayi * vme veya vg. sitayi kr site * vc, ven. * Daha ok belli meslek adamlar iin yap lm veya belli amalarla kurulmu konutlar toplulu u. * lk a da kendi yasalar yla ynetilen bir veya birka kentten olu an devlet. * Kent, ehir.

sitem

* Bir kimseye, yapt bir hareketin veya syledi i szn znt, al nganl k, k rg nl k gibi duygular uyand rd n fkelenmeden belirtme. sitem etmek * bir kimseye zld n, k r ld n fkelenmeden belirtmek. sitemkr sitemli * Sitem edici, sitem eden. * Sitem ta yan.

sitil sitoloji

* Byk bakra, su kovas . * Genel biyolojinin hcre blm, hcre bilimi.

sitoplzma * ekirdek d ta kalmak zere protoplzma y n . sitrik asit * Birok meyve ve sebzede serbest durumda veya potasyum, kalsiyum tuzu olarak bulunan, hafife mayalanm limon suyunun kaynar durumdaki kalsiyum karbonatla i lenmesinden elde edilen asit, limon asidi. sitteisevir * Nisan ay nda kan ve ortalama alt gn sren f rt na. sitteisevir her saati bir devir * bu f rt na gnlerinde hava her saat de i ikli e u rar. sitteisevir kap y evirir * bu f rt na gnlerinde d ar kmamay tlyen bir sz. sittinsene * Altm y l, sonu gelmeyecek kadar uzun zaman mr boyu. sivil * Asker olmayan. * Asker s n f ndan olmayan (kimse). * zel bir biimde olmayan, niforma olmayan (giysi). * niforma veya zel giysi giymemi olan (kimse). * Sivil polis. * plak, r plak.

sivil idare * Bkz. sivil ynetim. sivil polis * zellikle niformas z gvenlik grevlisi, sivil. sivil savunma * Bar ta do al afetlere kar , sava ta s cak at ma iinde sivil halk korumaya ynelik nlemler btn. sivil ynetim * Asker a dan ba ml olmayan ynetim biimi. sivilce sivilceli * inde irin bulunan kk deri kabarc , en kk ban. * Sivilceleri olan (kimse).

siville me * Siville mek i i veya durumu. siville mek * Sivil duruma gelmek. siville tirme * Siville tirmek i i veya durumu. siville tirmek * Sivil duruma getirmek.

sivillik sivi mek sivri

* Sivil olma durumu. * Bkz. S v mak. * Ucu keskin ve bat c olan. * Ucuna do ru gittike incelen. * Genel tutumun veya geleneklerin d nda kalan, gze bat c zelli i olan, a r . * Bkz. palamut.

sivri ak ll * Acayip d nceleri olan ve kimsenin akl n be enmeyen (kimse). sivri biber * Uzunca ve ince ye il biber. sivri fare sivri * Kaya atlaklar aras na sokulup zerine balyozla vurulan, ucu sivri, yakla k bir metre boyunda elik ubuk. sivrikuyruk * 3-12 mm uzunlu unda, insanlar n, zellikle ocuklar n ba rsaklar nda ya ayan kk bir solucan, oksiyr. sivrile me * Sivrile mek i i. sivrile mek * Sivri duruma gelmek. sivrile tirme * Sivrile tirmek i i. sivrile tirmek * Sivri duruma getirmek. sivrilik sivrili sivrilme * Sivrilmek i i. sivrilmek * Sivri duruma gelmek, sivrile mek. * Ba kalar n geride b rak p ykselmek veya n kazanmak. * Sivriltmek i i. * Sivri olma durumu. * Sivrilmek i i veya biimi. * Kurt, fare gibi hayvanlar yiyen ve bu bak mdan tar ma yararl say lan kk bir memeli (Sorex araneus).

sivriltme

sivriltmek * Sivri duruma getirmek. sivrisinek * ift kanatl lardan, insan ve memeli hayvanlar n kan yla beslenen, birok tr bulunan ve bir tr s tma mikrobu a layan, sulak, batakl k yerlerde ok reyen ve bula c hastal klar yayan uucu bcek (Culexpipiens).

siya siya siya

* Krekleri tersine kullanarak sandal geriye yrtme. * Geri geri. * Yava yava .

siya siya gitmek * geri geri gitmek. siyah * Kara (II). * Koyu renkte olan. * (bask da) Ba ka harflerden daha koyu grnen harf tr.

siyah beyaz * Yaln z siyah izgilerle k d n beyazl ndan olu an resim veya bu iki rengi verecek gibi haz rlanm kli e tekni i. * Tek renk temeline dayanan, siyahtan beyaza kadar e itli yo unluk derecelerini gsteren film. siyah gemre * Siyah gbre. siyah rk * Orta Asya, Afrika'da ya ayan, teninin rengi siyah olan insan rk .

siyah kalem * Kur un kalem ile yap lm resim sanat . siyah ms * Siyaha yak n. siyah mt rak * Siyaha alar, siyah gibi, siyaha yak n. siyah * Zenci, fellah.

siyahlanma * Siyahlanmak i i veya durumu. siyahlanmak * Siyahla mak. siyahla ma * Siyahla mak i i. siyahla mak * Rengi karaya dnmek, kararmak. siyahlatma * Siyahlatmak i i. siyahlatmak * Rengini karaya evirmek, karartmak. siyahl k * Siyah olma durumu, kara renk. * Karanl k veya koyuluk.

siyak

* Szn geli i, anlat m biimi. siyakat * Genellikle devlet dairelerinde kullan lm bir yaz tr. siyakat yaz s * Siyakat tarz ile kaleme al nm yaz . siyakusibak * Szdeki uygunluk ve tutarl l k. siyanojen siyanr * Hidrosiyanik asidin tuzu veya esteri olan ok gl bir zehir. siyanrik * inde siyanr bulunan asit. * Oksalik asidin azot ve karbon birle imi (C2N2).

siyanrleme * Siyanrlemek i i. siyanrlemek * Siyanrden geirmek. siyasa * Politika, siyaset. siyasal * Politika ile ilgili, siyas, politik.

siyasal parti * Bkz. siyas parti. siyaset * Politika, siyasa. * Devlet i lerini dzenleme ve yrtme sanat yla ilgili zel gr veya anlay .

siyaset bilimi * Siyas kurum, kurulu ve olu umlar n n al ma i leyi lerini inceleyen ve irdeleyen bilim dal . siyaset meydan * lm cezalar n n uyguland yer. * Siyas konularda e itli kesimlerden gr lerin ortaya kondu u ve tart ld yer veya ortam. siyaseti * Politikac . siyasetilik * Siyasetinin i i. siyaseten * Siyaset bak m ndan, siyaset a s ndan.

siyasetname * Siyaset bilimini anlatan ve bu konuda t veren eser. siyas * Siyasetle ilgili, siyasal, politik. * Siyaseti, politikac .

siyas ambargo * Bir lkeyi cezaland rmak amac yla siyas alanda yapt r m uygulama. siyas co rafya * Devlet ile lke aras ndaki ilgiyi kuran ve inceleyen be er co rafyan n bir kolu. siyas harita * Devlet ve lke s n rlar n gsteren harita. siyas parti * Politik hayat n en nemli unsuru olan ve belli bir siyas gr temsil eden parti. siyasiyat siyatik siyek * Sidik torbas ndan ba layarak d ar ya kadar uzanan sidik yolunun son blm. siyenit siyer * Birle iminde bol miktarda alkali feldspat bulunan bir granit. * Hz. Muhammed'in hayat n anlatan kitap. * Politika i leri. * Bacaktaki iki sinir ve bu sinirlerin a r l hastal .

siyim siyim * nce ince, yava yava . siyme * Siymek i i. siymek siyonist * Kedi, kpek emek. * Siyonizmle ilgili. * Siyonizm yanl s .

siyonizm

* XIX. yzy l sonlar nda e itli lkelerde Yahudilerce ortaya at lan, Filistin'de ba ms z bir Yahudi devleti kurmay amalayan ak m. siz * okluk ikinci ki i zamiri. * Sayg ve incelik belirtisi olarak tek ki i iin kullan lan seslenme sz. * Bkz. -s z / -siz, -suz / -sz.

-siz

siz bilirsiniz * nas l istersiniz yle olsun. siz sa olun * ne yapal m, ziyan yok. sizden iyi olmas n * birinin, orada bulunmayan bir kimseyi verken kar s ndakine syledi i bir nezaket sz. size (veya sizlere) mr * bir kimsenin ld n bildirmek iin kullan l r.

size doyum olmaz * bir yerden ayr l rken sylenen bir nezaket sz. -sizin skandal * Bkz. -s z n / -sizin. * Byk yank uyand ran, utan verici veya kk d rc olay.

Skandinav * Bkz. skandinav. skandiyum * Atom numaras 21, atom a rl 44,96 olan, az rastlanan bir element. K saltmas Sc. skavut ske ski * Kayak. skif skink * ine yaln z krek ekenin girebildi i ok uzun ve ok dar yar kay . * Skinkgillerden, l blgelerinde, kurak blgelerde ya ayan bir srngen tr (Scincus). * ok h zl gidebilen bir tr ke if gemisi. * Daha ok radyo ile yay mlanmak iin haz rlanm , genellikle gldr niteli inde k sa oyun.

skinkgiller * Omurgal hayvanlar n srngenler s n f ndan, zerleri pullarla rtl, kk vcutlu hayvanlar iine alan bir familya. skleroz Sko * Bkz. sko. skolstik * nan ve bilgiyi kiliseyle, zellikle Aristoteles'in bilimsel sistemini uyumlu bir biimde birle tirmeye al an Orta a felsefesi. * Bu felsefe ile ilgili olan. * Orta a yntemlerine uygun, eski. skor skorbort * Say gstergesi. sllom tr. sllomcu Slav * Sllom yapan erkek veya kad n yar . * Kayak sporunda bayraklarla i aretlenmi birtak m dnemelerden olu an pist zerinde yap lan bir yar * Durum veya sonu. * indeki kat lgan dokunun artmas ndan dolay bir organ veya dokunun patolojik sertle mesi.

* Rus, Beyaz Rus, Ukraynal , Leh, S rp, H rvat, Sloven, Bulgar, Slovak ve ek halklar na dillerindeki yak nl k dolay s yla verilen ortak ad. * Slav halklar na zg olan. Slavca Slavist Slavistik * Slavlarla u ra an bilim dal . slavlar * Slav dilleri alan nda ya ayan etnik grup. * Slav dili. * Slavistik alan nda al an bilgin.

slavla ma * Slavla mak i i veya durumu. slavla mak * Slav gibi davranmak. slavl k * Slav olma durumu. slyt slip * Saydam bir yzey zerine al nm , projeksiyonda kullan lmaya zg pozitif grnt, diyapozitif. * K sa kesilmi , k sa biilmi , kk deniz donu. * Paas z, kas klara oturacak biimde dikilmi kilot. * Kredi kartl al veri lerde demenin daha sonra denetlenmesi iin verilen fi . * K sa ve arp c propaganda sz.

slogan

slogan atmak * slogan ba rarak sylemek. sloganc * Slogan haz rlayan veya atan kimse. sloganc l k * Sloganc n n i i. sloganla ma * Sloganla mak i i veya durumu. sloganla mak * Slogan durumuna gelmek. sloganla t rma * Sloganla t rmak i i. sloganla t rmak * Slogan durumuna getirmek. Slovak * Slovakya'da oturan Slav halk ve bu halk n soyundan olan kimse. * Slovak ulusuyla ilgili, Slovak ulusuna zg olan.

Slovaka

* Slovaklar n kulland Slav dili. Slovakyal * Slovakya halk ndan olan kimse. Sloven Slovence * Slavlar n gney kolundan bir ulus veya bu ulustan olan kimse. * Slovenlerin kulland dil.

Slovenyal * Slovenya halk ndan olan kimse. Sm * Samaryum'un k saltmas . sma smar smokin * Voleybolde yukar dan a a ya topu serte yere vurmak. * Voleybolda file zerinde kar alana do ru yukar dan a a ya topu serte yere vuran, oyuncu.

* Gece ziyafetlerinde, galalarda ve gece e lencelerinde erkeklerin giydikleri, n a k, ceketi daha ok atlas yakal tak m giysi. Sn * Kalay' n k saltmas .

snack-bar * Bkz. sinek bar. snobizm snop * Snop gibi davranmay benimseme yanl s olan.

* Sekin grnmek iin, baz evrelerdeki d nceleri benimseyen, hayranl k duyan ve onlar gibi davranmaya zenen (kimse), zppe. snopluk soba sobac * Soba yapan, satan, onaran veya kuran kimse. sobac l k * Sobac n n i i veya mesle i. sobal k * Sobaya girebilecek byklkte olan. * Soba yapmaya elveri li olan. * Soban n alabilece i miktarda olan. * Snop olma durumu, zppelik. * Bir yeri s tmak iin iinde kmr, odun veya gaz yak larak kullan lan bir ara.

sobe

* Genel olarak ko maca, saklamba vb. ocuk oyunlar nda, ebeden nce davran p daha nce kararla t r lm yere ula ld nda sylenen sz. sobeleme

* Sobelemek i i. sobelemek * Sobe diyerek ebeden nce kararla t r lm yere ula ld n bildirmek. soda * Sindirimi kolayla t rmak; susuzlu u gidermek, ikileri suland rmak iin kullan lan, iinde sodyum karbonat bulunan, kpren su. * Billrla m sodyum karbonat n piyasadaki ad . sodyum * Atom numaras 11, atom a rl 22,990 olan, 0,971 yo unlu unda, 97,5 C'de eriyen, deniz ve kaya tuzlar nda, do ada birle ik olarak ok yayg n bulunan, beyaz, parlak, mum gibi yumu ak bir element. K saltmas Na. sodyum bikarbonat * zellikle kabartma tozu olarak kullan lan madde (NaHCO3). sodyum florit * Metalurjide, eczac l kta kullan lan kristal madde (NaF). sodyum fosfat * Eczac l kta, hekimlikte kullan lan fosforik asidin sodyumlu tuzu (NaH2, NaHPO4, Na3PO4). sodyum hidroksit * Sabun yap m nda kulan lan, 320 C de eriyen kuvvetli bir baz, sut kostik (NaOH). sodyum hiposlfit * Foto raf l kta, eczac l kta kullan lan, suda eriyebilen kristal madde (Na2S2O4). sodyum karbonat * Sabun yap m nda, temizlik i lerinde kullan lan, gl bir alkali tuz (Na2CO3). sodyum klorr * Tuz. sodyum nitrat * Gbre yap m nda, eti korumada kullan lan madde (NaNO3). sodyum slfat * Tekstil, k t, cam sanayiinde kullan lan madde ((Na2SO4). sodyumlu * Birle iminde sodyum bulunan. sof * Bir e it serte, ince ynl kuma . * Ham ipekten yap lm astarl k kuma . * Evlerde oda kap lar n n a ld geni e yer, hol. * Tasavvuf felsefesine ba l olan (kimse), mutasavv f. * Sofi olma durumu. sofist sofistik * Sofizmden yana olan (kimse, d nce vb.). * Safsatal , yan ltmal .

sofa sofi soflik

sofistike

* A r lde yapmac kl davranan (kimse). * A r karma k olan (durum). * Sofist olma durumu. * Sofiler. * Tasavvufla ilgili veya mutasavv flara yak r biimde olan. * Bilgicilik.

sofistlik sofiyan sofiyane sofizm sofra

* Masa, sini gibi eylerin, yemek yemek zere haz rlanm durumu. * Yemek (yedirme ve yeme). * Birlikte yemek yiyenlerin tm. * Genellikle tekerlek biiminde, zerinde yemek de yenebilen ayakl hamur tahtas . * Ans. * Hal gbe inde daire biimindeki iekli blm.

sofra (veya sofray ) kald rmak (veya toplamak) * yemek yendikten sonra masa, sini vb. yi temizlemek. sofra (veya sofray ) kurmak * yemek yemek iin sofra tak m n dizmek ve yiyecekleri haz rlamak. sofra ba * Sofran n etraf , yemek yeme yeri. sofra bezi * Sofran n alt na serilen yayg . sofra donatmak * sofraya bol ve trl yiyecekler koymak. sofra duas * Yemek sonunda yap lan yemek duas . sofra rts * Sofra kurulurken masan n zerine serilen rt. sofra tahtas * Yerde yemek yenece i zaman zerine sofra tak m konan alak masa. sofra tak m * Yemek yerken kullan lan atal, b ak, tabak, rt, peete gibi eylerin tm. sofrac sofral k * Saraylarda sofray kurmak, kald rmak, yeme i da tmak gibi i lerle grevlendirilmi kimse. * Sofrada yemeye yarayan.

sofras a k * Konuklar n yeme e al koymay seven, sofras nda konuk eksik olmayan. softa

* Medrese rencisi. * lmiyeden olanlara a a lama amac yla verilen ad. * Bir gr e, bir inan a kr krne ba lanan kimse. * Ya ad a n gerisinde kalm , geri kafal kimse. softaca * Softaya yara r (bir biimde).

softala ma * Softala mak i i. softala mak * Bir gr e, bir inan a kr krne ba lanmak, softa durumuna gelmek. softal k * Softa olma durumu. sofu sofuca sofuluk * Dinin buyruk ve yasaklar na btnyle uyan (kimse). * Sofuya yara r (biimde). * Sofu olma durumu. * Sofuca davranma. * Zambakgillerden, yemeklere tat vermek iin yumrusu ve ye il yapraklar kullan lan t rl bitki (Allium cepa). * i dem, lle, zambak, sar msak gibi bitkilerin toprak alt ndaki yumru kk.

so an

so an ie i * Fulya. so anc * So an satan kimse. so anc k * Yal n kat yaprakla sar l , besin bak m ndan zengin kk so an. * Sar msak di i. * Beyinle omurilik aras nda kalan beynin son blgesi. so anlama * So anlamak i i veya durumu. so anlamak * So an katmak. so anl so ans * inde so an bulunan, iine so an do ranm olan, so anla pi irilmi olan. * So ana benzer, so ana yak n.

So daka * So dca. So dca so rulma * Orta Asya'da So dlar n kulland klar ran kkenli l dil. * So rulmak i i.

so rulmak * So urmak i ine konu olmak. so rumsama * Bkz. yze so urma. so uk * Is s d k olan, s cak kar t . * tecek derecede s s olan. * Duygudan, sevgiden yoksun olan, sokulgan olmayan. * Yak n ve iten olmayan, ilgisiz. * Sevimsiz veya yersiz. * (kad n iin) Cinsel istek duymayan. * lgisiz, sevimsiz bir biimde veya memnuniyetsizli ini belli ederek. * Is n n tecek kadar az veya d k olmas durumu.

so uk alg nl * Nezle, anjin, bron it gibi tmeden ileri gelen rahats zl k. so uk almak * yerek hastalanmak, tmek. so uk bez * Keten ipli inden yap lm , tlbende benzeyen bir tr ince, seyrek bez. so uk bfe * Baz toplant larda, ayakta yenilmek iin so uk yiyecek ve ieceklerle haz rlanm masa. so uk almak * (bitki iin) so uk zarar vermek. so uk kmak * hava so umak. so uk dalgas * Yo un olarak so uk havan n art arda gelmesi. so uk damga * Mrekkep kullan lmadan, bask ile yap lan kabartma damga. so uk durmak * ilgisiz, sevimsiz davranmak. so uk du etkisi yapmak * (ans z n bildirilen tats z bir haber iin) olumsuz bir tepki yaratmak. so uk d mek (veya kamak) * (sz, davran vb. iin) yersiz ve sevimsiz olmak. so uk harp * So uk sava . so uk hava deposu * Bozulabilen yiyeceklerin konuldu u, srekli olarak so utulan depo. so uk s rmas * So u un etkisiyle parmaklarda, kulak kenarlar nda olu an k rm z , ka nd r c i . so uk neva * Bkz. so uk nevale.

so uk nevale * nsanlara yakla mayan, sz veya davran lar so uk olan sevimsiz kimse. so uk renkler * Mavi, lcivert ve mor renk ve bu renklerin tonlar na verilen ad. so uk sava * II. Dnya Sava 'ndan sonra do u ve bat bloklar n n zaman zaman sava karma tehditlerinin btn dnyada yaratt gerginlik. so uk aka * Ho kar lanmayan, yersiz nkte veya szle yap lan aka. so uk ter dkmek (veya so uk ter basmak) * korku, heyecan anlar nda birden terlemek. so uk vurmak (veya yakmak) * (bitki iin) ok so u un etkisiyle kurumak. so uka * So uk gibi, so u a benzer. * So u a yak n.

so ukkan * Kolayca fke, tel heyecana kap lmayan, serin kanl . so ukkanl * Olaylara ve geli melere sakin, l ml ve temkinli yakla an (kimse). so ukkanl havyanlar * Vcut s lar ya ad klar ortam n s s na gre de i en hayvanlar. so ukkanl olmak * kolayca, fke, tel ve heyecana kap lmamak. so ukkanl l k * So ukkanl olma durumu, serin kanl l k. so uklama * terek hastalanma, so uk alg nl . so uklamak * terek hastalanmak, so uk almak. so ukla ma * So ukla mak i i. so ukla mak * So umak. * lgisiz, isteksiz, sevimsiz bir durum almak, so uk davranmak. so ukla t rma * So ukla t rmak i i. so ukla t rmak * So uk duruma getirmek. so ukluk * So uk olma durumu, so uk bir etki yapan eyin zelli i. * Yeme in sonunda yenen meyve, ho af, komposto gibi eyler. * Hamamlarda y kan lan yerle giyinilen yer aras ndaki az s t lan yer. * So uk, sevimsiz ve ilgisiz davran , ilgisizlik.

* K rg nl a, darg nl a yol aabilen sevgi azalmas . * Cinsel istek duymama durumu. so ulma * So ulmak i i.

so ulmak * Suyu veya st ekilerek prsmek. * Irmak, kuyu, p nar gibi yerlerde su ekilip yok olmak. so uma * So umak i i. so umak * Is s n h zla veya yava yava yitirerek so uk duruma gelmek. * Birine kar olan sevgi veya bir ey iin duyulan istek kalmamak.

so umler * So uma durumunu lmeye yarayan alet. so urgan * Emen, so uran.

so urganl k * Bir madde veya enerjiyi so urma gc, yetene i. so urma * So urmak i i, emme, massetme. * Kat veya s v bir maddenin bir gaz , iine almas , emmesi. * Bir ortam n k enerjisini belli nicelikte emmesi olay . so urmak * (bir madde bir s v y ) ine ekmek. * Kat veya s v bir madde so urma yoluyla bir gaz iine almak, emmek, massetmek. so urmal * So urma yoluyla al an. so urucu * So urma zelli i gsteren madde. so uru * So urmak i i veya biimi. so u ma * So u mak i i.

so u mak * (toprak iin) Su so urup tavlanmak. so utkan * S cakl azaltan, so utma zelli i olan. * So utma, so utucu. so utma * So utmak i i. so utma * So utucu. so utmak * So umas n sa lamak, so umas na sebep olmak.

* (herhangi bir durum, ki i veya olay) Birine, bir yere veya bir eye kar duyulan sevgi ve ilginin yok olmas na yol amak. so utucu * So utma zelli i olan, frigorifik. * Yiyeceklerin s caktan bozulmas n nleyen, iecekleri so utan, motorla al an dolap biiminde ara, buz dolab , frijider. * Bir makine veya yap da, a r s nmay nlemek iin yer alan dzen. so utulma * So utulmak i i. so utulmak * So utmak i ine konu olmak. so utu * So utmak i i veya biimi.

so uyu * So umak i i veya biimi. sohbet * Dosta, arkada a konu arak ho bir vakit geirme, syle i, yarenlik, hasb hl. * Syle i.

sohbet etmek * dosta, arkada a konu arak ho bir vakit geirmek, syle ide bulunmak, yarenlik etmek, hasb hl etmek. sohbet ustas * Konu mas zevkle dinlenen ve doyurucu olan, dinleyicileri deta byleyen kimse. soka a (veya sokaklara) d mek * (kad n) kt yola saparak orta mal olmak. * (bir ey) o al p de erini yitirmek. * skneti, huzuru evin d nda aramak. soka a atmak * birini d kn, yoksul kalacak biimde evden, i yerinden uzakla t rmak veya kovmak. * (para, e ya vb.yi) bo yere harcamak. soka a atsan * en a a fiyatla sat lsa bile. soka a kmak * gezmek veya bir i grmek iin evden kmak. soka a dklmek * herhangi bir sebeple d ar kmak. sokak * l, ile gibi yerle im blgelerinde, iki yan nda evler olan, caddeye oranla daha dar veya k sa olabilen yol.

sokak ocu u * Genellikle vaktini sokaklarda geirip e itimden yoksun kalm ocuk. sokak kad n * Kt yola d m kad n (veya k z). sokak kap s * Evin soka a a lan kap s . sokak k z

* Bkz. sokak kad n . sokak sprgesi * Evinde oturmay p ok gezen kad n, srtk kad n. sokakta bulmamak * (herhangi bir eyi) de erli ve nemli bulmak. sokakta kalmak * s nacak yeri olmamak, bakacak kimsesi bulunmamak. sokaktaki adam * genel olarak kamuoyunun gr n dile getirdi ine inan lan herhangi bir ki i. * vatanda , belirgin bir zelli i olmayan, s radan adam. sokaktan toplamak * kolayca sa lamak, masrafs z ve zahmetsiz elde etmek. soket * K sa orap. sokma sokmak * Sokmak i i. * ine veya aras na girmesini sa lamak. * Bir yere girmesini sa lamak, ieri almak. * Bat rmak, saplamak (b ak, ak , i ne vb. iin). * (bcek, zehirli hayvan iin) nesini bat rmak veya s rmak; zehirlemek. * Yasak bir mal gizlice getirmek veya gtrmek. * Belli etmeden kt bir mal vermek. * Konu ma s ras nda bir sz, soruyu veya d nceyi syleyivermek. * Dokunakl , k r c veya ac sz sylemek. * Bir e it uzun konlu izme. sokra * (gverte d emeleri vb.) ki a ac n u uca gelmesiyle olu an aral k.

sokman

sokranma * Sokranmak i i veya durumu. sokranmak * Sylenmek, homurdanmak, isteksiz i grmek. sokturma * Sokturmak i i veya durumu. sokturmak * Sokmak i ini yapt rmak. soku * Ta dibek. * Dibekte, havanda tah l dvmeye yarayan tokmak. * Sokan, sokmak i ini yapan. * K sa srede insanlarla kayna p dost olabilen, kendini abucak sevdiren.

sokucu sokulgan

sokulganl k * Sokulgan olma durumu. sokulma * Sokulmak i i.

sokulmak * Sokmak i ine konu olmak. * Girmek. * Yana mak, yakla mak. sokulu * Sokulmu olan. * Sokulmu olarak. * Sokulmak i i veya biimi. * Lokma. * Yufka ekme inden yap lan drm. * Bkz. kuyruk sokumu. sokur * Kstebek. * Snm , ieriye batm . * Bir gz kor. * Sokmak i i veya biimi. * Soku mak i i veya durumu.

sokulu sokum

soku soku ma

soku mak * Dar bir yere sokulmak. * Usulcac k araya girmek. soku turma * Soku turmak i i. soku turmak * Dar bir yere zorla veya iterek sokmak. * Belli etmeden kt bir mal vermek. * Dokunakl , k r c veya ac sz sylemek. sol * Kalbin bulundu u tarafta olan, sa kar t . * Bu taraftaki yn. * (parlmentoda oturu dzenine gre) Solcu gruplar n tm. * Bir parti ierisinde, sosyalizme yak n gr te olan grup. * (boksta) Sol yumrukla vuru . sol * Gam dizisinde fa ile la aras ndaki ses. * Bu sesi gsteren nota i areti. * Futbolda forvette yer alan, sol ba ta bulunan oyuncu.

sol a k

sol anahtar * Portedeki notalar n fa yksekli inde olaca n gsteren i aret.

sol bek

* Futbolda kalecinin nnde yer alan savunma oyuncular n n solda bulunan .

sol e ilimli * Dnya gr solculu a yatk n olan. sol eli beklemek * yeme e beklenilen birine, yeme e ba land n aka yollu anlatmak iin kullan l r. sol haf * Futbolda oyun kurucular n n sol ucunda yer alan oyuncu. sol i sol erit * Futbolda forvette bulunan be oyuncudan, soldan ikinci yerde bulunan . * Trafikte yolun veya caddenin sol taraf nda yer alan yol izgilerinin olu turdu u blm.

sol taraf ndan kalkmak * aksilik, huysuzluk, terslik edenler iin kullan l r. * i leri ters gitmek, iyi gnnde olmamak. sol yapmak * direksiyonu sola do ru evirerek sola ynetmek. sola kaymak * siyasette ve ekonomide sol e ilimli olmak. solak * Eller kullan larak yap lan i lerde daha ok sol elini kullanan. * Yenieri oca n n, padi ah n gzeticili ini yapan asker s n f . * Solak olma durumu. * Hastal klar gne nlar ile tedavi etmeyi amalayan kurulu .

solakl k solaryum solcu

* Parlmentolarda ba kan n solunda oturan, sosyal ve ekonomik konularda sosyalizme yak n kabul edilen birtak m siyas de i iklikler yapma gr n temsil eden (ki i veya parti). solculuk * Solcu olma durumu.

solda s f r * hibir de eri ve nemi olmayan, benzerleriyle kar la t r l nca de ersizli i daha iyi anla lan. soldat soldurma * Asker. * Soldurmak i i.

soldurmak * Solmas na sebep olmak. solfej * Mzik ezgilerinin uygulan . * Notalar de erlerine gre seslendirmeyi amalayan mzik al mas .

solgun

* Rengini, tazeli ini, canl l n veya parlakl n yitirmi olan, solmu .

solgunla ma * Solgunla mak i i. solgunla mak * Solgun duruma gelmek. solgunluk * Solgun olma durumu. solidarist * Dayan mac .

solidarizm * Dayan mac l k. solipsizm * Tek bencilik. solist solistlik sollama * Solocu. * Solistin grevi. * Sollamak i i.

sollama yapmak * sollamak. sollamak sollay sollu solluk * Sol olma durumu. solma solmak * Solmak i i. * Rengini yitirmek, rengi umak. * Tazeli ini, dirili ini veya parlakl n yitirmek. * Solmayan, rengini yitirmeyen. * Bir ki i taraf ndan sylenen veya al nan mzik paras . * Bir ta t ba ka bir ta t gemek iin solundan ilerlemek. * Sollamak i i veya biimi. * Bkz. Sa l sollu.

solmaz solo

solo yapmak * mzik paras bir ki i taraf ndan sylenmek veya al nmak. solocu

* Sesiyle veya bir alg yla solo yapan kimse, solist. solucan * Yuvarlak veya yass , uzun kurtlara verilen genel ad. solucan d rc * Ba rsak kurtlar n ldrmeye veya organizmadan d ar atmaya yarayan il. solucan gibi * solgun ve zay f kimseler iin kullan l r. solucan otu * Birle ikgillerden, Karadeniz ve Do u Anadolu blgelerinde yeti en, 15-35 cm ykseklikte, yuvarlak yaprakl iekleri solucan d rc olarak kullan lan ok y ll k ve otsu bir bitki (Pelargonium endlicherianum). solucanlar * Halkal lardan, yer solucan , tenya, askarit gibi, vcutlar uzun, yumu ak ve ayaks z hayvanlar iine alan tak m. solu an * Nefes darl na tutulmu . * S k soluyan (hayvan). * Uzaklarda esen rzgrdan sonra ba layan dalga hareketi.

solu an etmek * soluk solu a b rakmak. solu u (bir yerde) almak * bir yere hemen gitmek veya s nmak. solu u kesilmek (veya tutulmak) * soluk almaz duruma gelmek. solu u kesmek * (bir ey) ok heyecan veya korku vermek. soluk * Akci erlere ekilen, akci erlerden at lan hava veya ci erlere hava al p verme, nefes. * Dikkat ekici, arp c yanlar olan kimse veya ey. * (cilt iin) Donuk bir beyazl olan, rengi atm olan, solmu . * ( k iin) Parlakl n , gcn yitirmi olan. * (nesneler iin) Rengi atm olan.

soluk

soluk ald rmamak * ara vermeden al t rmak, vakit b rakmamak. soluk almadan (dinlemek, izlemek veya bakmak) * bir davran n dikkatle ve heyecanla yap ld n anlat r. soluk almak * havay ci erlere ekmek, nefes almak. * dinlenmek. soluk borusu * G rtlakla bron lar aras nda bulunan, yakla k 12 cm uzunlu unda, havan n akci erlere girip kmas n sa layan boru. soluk darl * Soluk alamaz duruma gelmek.

soluk kesici * ok heyecan veya korku veren. soluk solu a * Ko maktan glkle soluk alarak, s k s k soluyarak, yorgun, bitkin veya tel la. soluk solu a kalmak * nefes alamayacak duruma gelmek, ok yorulmak. soluklama * Soluklamak i i veya durumu. soluklamak * Soluk duruma gelmek. soluklanma * Soluklanmak i i. soluklanmak * Geni ve rahat soluk almak, dinlenmek, teneffs edilmek. solukla ma * Solukla mak i i veya durumu. solukla mak * Gerek rengini yitirmek, rengi solmak. solukluk soluksuz * Soluk alamayacak biimde. soluksuzluk * Soluksuz olma durumu. * Kolay, srekli ve verimli yazamama. soluma solumak * Solumak i i. * Nefes al p vermek. * S k ve kesik soluklar al p vermek. * Zorlanmak, gcnn hepsini harcamak. * Suda ya ayan hayvanlar n solunum organ , galsame. * Solunmak i i. * Soluk olma durumu.

solunga solunma

solunmak * Soluk al p vermek, teneffs etmek. solunum * Btn canl larda, oksijen al p karbondioksit verme biiminde grlen hareket, teneffs. solunum ayg t * Organizmada solunumu sa layan organlar n tm. solunum sistemi * Bkz. solunum ayg t .

solusyon solu solutma solutmak

* zellikle lstikleri yap t rmakta kullan lan koyu, yap kan madde. * Solmak i i veya biimi. * Solutmak i i. * Solumas na sebep olmak.

soluyu solsyon som

* Solumak i i ve biimi. * zelti. * i dolu olan ve d kaplama olmayan. * Kat ks z. * R ht m n su stnde olan blm. * Kemikli bal klardan, hem denizde hem tatl sularda ya ayan, eti be enilen, irice bir bal k (Salmo salar).

som som som soma soma somak

* K rg siztan para birimi. * lk dam t lan ve iinde anason bulunmayan rak . * Cinsiyet hcreleri d nda, vcut hcrelerinin tm. * Bkz. sumak.

somak somaki

* Hayvanlarda yzn k nt l ve az ok sivri olan n blm. * K z l veya ye il renkte, damarl ve ok sert bir porfir tr mermer. * Bu mermerden yap lm . * Somali halk ndan olan. * Bir tr bal k.

Somalili soman

soman bal * Bkz. som (III). somata somon * Bademden yap lan bir erbet, badem subyesi. * Bkz. som (III).

somun somun

* Yuvarlak ve i kin ekmek. * C vatan n ucuna geirilen, ii yivli demir ba l k.

somurdanma * Somurdanmak i i. somurdanmak * Homurdanmak, somurtarak sylenmek. somurma * Somurmak i i veya durumu. somurmak * Dudaklar yap t r p kuvvetlice iine ekmek, emmek. somurtkan * Srekli somurtan, as k suratl . somurtkanl k * Somurtkan olma durumu. somurtma * Somurtmak i i. somurtmak * Ksknl n, bir eye s k ld n , keyifsizli ini anlatacak biimde yzn buru turmak, surat asmak. somurtuk * As k suratl , yz glmez, s k nt l , ekilmez. somurtu * Somurtmak i i veya biimi. somurulma * Somurulmak i i veya durumu. somurulmak * Somurmak i i yap lmak veya somurmak i ine konu olmak. somut * Gerekli i alg lanabilen, mu ahhas, konkre, soyut kar t . * Somut olan ey.

somut isim * Be duyudan biriyle veya birka ile belirlenen varl k. somutlanma * Somutlanmak i i veya durumu. somutlanmak * Somut duruma gelmek. somutla ma * Somutla mak i i. somutla mak * Somut duruma gelmek.

somutla t rma * Somutla t rmak i i. somutla t rmak * Somut duruma getirmek. somutluk * Somut olma durumu. somya son * ilteyi ta maya ve ona esneklik vermeye yarayan, yaylarla donat lm kerevet. * imdiki zamana en yak n zamandan beri olan veya bu zamanda yap lm , olmu olan, ilk kar t . * En arkada bulunan. * Art k ondan tesi veya ba kas olmayan. * Bir eyin en arkadan gelen blm, bitimi, nihayet. * Etene, e , dl e i, me ime, plsenta. * Olum. * Olanca.

son adam * Futbolda en geride bulunan savunma oyuncusu. son birim * En sonda yer alan yer. son bulmak (veya sona ermek) * bitmek, tkenmek. son derece * Pek ok, ok fazla. son deyi * Baz edeb eserlerde yer alan son sz niteli indeki blm, hatime. son drt son ek * Son drtlk. * Kelimelerin kk veya gvdesine gelen ek.

son grev * Bir akraba veya dostun lmnde gerekli olan sayg y gstermek, treleri yerine getirmek. son grl * Bir kimsenin ya l l nda kavu tu u rahat, bolluk ve huzur. son knun * Ocak, knunusani. son kozunu oynamak * elinde bulunan son imkan kullanmak. son nefes * lmden nce ya am n son dakikalar . son nefes * lmden nceki son anda al nan nefes. * Hayat n sonu. son nefesini vermek

* lmek. son pi manl k fayda vermez (veya etmez) * i i ten getikten sonra pi man olman n yarar yoktur. son ses * Bir kelimenin veya hecenin sonundaki ses.

son ses d mesi * Sz sonundaki bir sesin yok olmas . son turfanda * Bir meyve veya sebzenin mevsiminin sonunda al nan en son rn. son vazife * Bkz. son grev. son vermek * bitirmek, sona erdirmek. sona kalan dona kal r * bir i te ge kalan istedi i eyi elde edemez. sonar * Batm olan nesnenin yerini ve durumunu akustik dalgalarla belirleyen sistem. * Bu sistemden yararlan larak yap lm , denizalt larda kullan lan cihaz. * Bir veya iki alg iin yaz lm , veya drt blmden olu an mzik eseri. * Gz. soncul sonda * Son bulma zelli i olan.

sonat sonbahar

* Suyun herhangi bir noktadaki derinli ini lmek, dip tabakalar n yap s n incelemek iin kullan lan ara. * Bir bo lu un iini yoklamaya yarayan uzunca ve ucu kt demir ara. * Vcut iinde herhangi bir bo luk veya mesafeye sokulan, te his, inceleme, tedavi ve d ar s v atmada kullan lan ara. sondaj * Sonda ile yoklama, sondalama. * Bir durum, bir d nce ile ilgili olarak yap lan yoklama, ara t rma. sondaj kuyusu * Sondaj al malar n n yap ld kuyu. sondaj yapmak * sonda ile yoklamak, sondalamak. * bir durum, bir d nceyle ilgili olarak yoklama yapmak, ara t rmak. sondajc * Sondalamac . sondalama * Sondalamak i i, sondaj. * Dip tabakalar n yap s n sonda kullanarak inceleme ve ara t rma. sondalamac * Sondalama yapan kimse, sondajc .

sondalamac l k * Sondalamac n n i i. sondalamak * Suyun derinli ini sonda ile lmek. * Dip katmanlar n yap s n sonda kullanarak incelemek ve ara t rmak. * Su, maden, petrol vb.ara t rmalar iin topra n derinliklerine sonda sokmak. sondurmak * Bkz. Sundurmak. sone sonlama * ki drtl ve iki lden olu an, on drt dizeli bir bat iir tr. * Sonlamak i i veya durumu.

sonlamak * Bitirmek, sonuland rmak, sona erdirmek, noktalamak. sonlu * Sonu olan, bitimli. * Sonu olan, sonsuz olmayan.

sonlu byklk * ls sonlu bir say yla ifade edilen byklk. sonra * Daha ileri bir zamanda, mteakiben. * Daha uzak ve ileri bir yerde. * Makam, s ra, de er ve nemde arkada olu u bildirir. * Yoksa, aksi hlde. * Arkadan gelen blm veya zaman. * Konu ulan zaman n ard ndan gelen zamanda.

sonradan

sonradan gelen devlet devlet de ildir * ki i ya land ktan sonra gelen zenginlik i e yaramaz. sonradan grme * Sonradan zenginle erek gsteri , vnme gibi yersiz davran larda bulunan kimse. sonradan grme, gvurdan dnme * sonradan grme olan bir kimsenin makbul bir adam olmad n anlatan bir deyim. sonradan grmelik * Sonradan grme zelli i veya durumu. sonradan grm * Sonradan zenginle mi kimse. sonradan grm lk * Sonradan zenginle erek gsteri , vnme gibi yersiz davran larda bulunma. sonradan olma * ba kas na k yasla yeni olan, yeni ortaya kan. sonraki * Sonra olan.

sonralar * Sonraki zamanlarda. sonras z * Bkz. sonsuz.

sonras zl k * Bkz. sonsuzluk. sonsal sonsuz * Deneyden kan ve deneye ba l olan (bilgi), aposteriori. * Sonu olmayan, hi bitmeyen, ebedi. * llemeyecek kadar ok veya byk olan. * Sonu, s n r olmayan, ok. * Sonu olmayan, her niceli i a abilen de i ken (nicelik). * Sonu ve s n r olmayan ey.

sonsuz kk * S f ra e it olmamak art yla, herhangi bir say dan daha ok s f ra yak n olabilen de i ken. sonsuzla ma * Sonsuzla mak i i. sonsuzla mak * Sonsuz duruma gelmek, sonu olmamak. sonsuzluk * Sonsuz olma durumu. * Sonu olmayan gelecek zaman, ebediyet. * Sonu ve s n r olmayan uzay. sonte rin * Kas m, te rinisani.

sonu gelmek * bitmek, tkenmek, yok olmak, lmek. sonu * Bir olay n do urdu u ba ka bir olay veya durum, netice. * Bir geli im veya giri imden elde edilen ey. * z, zet. * Yaz n n veya szn bitim blm.

sonu almak * bir i i bitirmek, sonuland rmak. * istenilen sonuca ula mak, verim almak. sonu kar la mas * Bkz. sonu yar mas . sonu oyuncusu * Ma n skorunda etkili olan oyuncu. sonu tak m * Malarda sonu almas n bilen tak m. sonu vermek * bir durumun sa lanmas na imkn sa lamak. sonu yar mas

* Sonucu almak iin yap lan yar . sonulama * Sonulamak i i. sonulamak * Sonuca ula t rmak, sonuland rmak, bitirmek. * Sonu vermek; yol amak. sonuland rma * Sonuland rmak i i. sonuland rmak * Sonuca ula t rmak, bitirmek, neticelendirmek, inta etmek. sonulan * Sonulanmak i i veya biimi. sonulanma * Sonulanmak i i. sonulanmak * Sonuca ula t r lmak, sonuca ba lanmak, bitirilmek, neticelenmek, inta edilmek. sonusuz sonunda * Sonuca ula amayan, sonu vermeyen, neticesiz. * (bir eyin) S rada sonda olan, en sona kalan , nihayetinde.

sonunu almak * bir i i bitirmek veya bir i in bitti ini grmek. sonunu getirememek * iyi ba lad bir i i ba ar yla bitirememek. sonunu getirmek * o i i ba ar p bitirmek. sonurgu sonurtu * Birbirine ba l iki nermeden sonraki sznde "ate vard r" nermesi bir sonurtudur. sonu maz * Sonsuza giden bir e rinin e itli noktalar n n gittike yakla t ba ka bir e ri veya do ru, asimptot. sop sopa * Bkz. soy sop. * Kal n de nek. * Sopayla yap lan vuru . * Dayak, ktek. * Bir ba lang c n, bir olgunun, bir ilginin renkli ve zorunlu grlen sonucu, varg s .

sopa atmak (veya ekmek) * dvmek. sopa yemek * dvlmek, dayak yemek.

sopalama

* Sopalamak i i.

sopalamak * Sopa ile vurmak, dvmek, sopalanmak. sopalanma * Sopalanmak i i veya durumu. sopalanmak * Sopa ile vurulmak, svlmek. sopal soplu soprano * Kad n veya gen erkek ocuklarda en ince ses. * Sesi byle olan sanat . * Bir alg toplulu unda en ince sesleri veren mzik aralar . sopso uk * ok so uk. sora sora * Sorarak. sora sora Ba dad (veya Kbe) bulunur * insan sora sora ok uzak yerleri bile bulur. sordurma * Sordurmak i i. sordurmak * Sormak i ini yapt rmak. sorgu * Sormak i i. * Ceza muhakemeleri usul kanununa gre, san n ara t rma konusu olayla ilgili olarak yarg kar s ndaki beyan , istintak. sorgu hakimi * Bkz. sorgu yarg c . sorgu sual * Soru turma. sorgu suale ekmek * sorguya ekmek. sorgu yarg c * San klar sorguya eken yarg , sorgu hakimi, mstantik. sorgu * Baz ku lar n tepelerinde bulunan uzunca ty. * Serpu lar n n taraf na tak lan ty veya pskl biimindeki ss. * Elinde sopas olan. * Bkz. soylu soplu.

sorgulanmak * Sorgu biimiyle ekillenmi gibi grnmek.

sorgulu

* Sorgucu olan.

sorgusuz * Sorgucu olmayan. sorgulama * Sorgulamak i i. sorgulamak * Su niteli inde bulunan bir sorun zerine ilgili bulunanlara sorular sormak. sorgulan * Sorgulanmak i i veya biimi. sorgulanma * Sorgulanmak i i. sorgulanmak * Sorgulamak i ine konu olmak veya sorgulamak i i yap lmak. sorgun sorgusuz * Bkz. Sorkun. * Sormadan, hi soru turmadan anlam nda sorgusuz sualsiz ikilemesinde geer.

sorgusuz sualsiz * Hi soru turmadan, sormadan. sorguya ekmek * bir sula ilgili olarak soru sorup cevap istemek. sorit sorkun sorma * ncul say s ikiden ok olan tas msal kar m. * Sepeti s d. * Sormak i i.

sorma ki inin asl n , sohbetinden bellidir * bir ki inin nas l bir insan oldu u konu mas ndan belli olur, soyunu sopunu renmeye gerek yoktur. sorma! (sormay n! veya sorma gitsin!) * okluk, a r l k ve kt bir durum anlat r. sormaca sormak * Soru turma, anket. * Birine soru ynelterek herhangi bir konuda ondan bilgi istemek, sual etmek. * Bir i in sorumlulu u kendisinde olmak, bir i ten sorumlu bulunmak. * Sorumak , emmek.

sormak

sormak (veya sormas ) ay p olmas n * sorulmas teklifsizlik say lan bir eyi sormadan nce zr dilemek iin kullan l r. sormuk

* ocuk emzi i. * Tlbent iine lokum, eker konularak kk ocuklara verilen emzik. sorti * Elektrik tesisat nda lmba veya fi konacak kollar n her biri. * k .

sorti yapmak * uaklar havalan p k yapmak. soru * Bir ey renmek iin birine yneltilen ve kar l k gerektiren sz veya yaz , sual. * Bir renciye s navda yneltilen sz veya yaz , sual. soru cmlesi * Herhangi bir gesinde soru kavram bulunan cmle. soru eki * Soru kavram veren mi eki.

soru i areti * Soru cmlelerinin sonuna konan i aret. soru s fat * smi soru yoluyla belirten s fat. soru sormak * bir konu hakk nda bilgi edinmek zere soru yneltmek. soru zamiri * simlerin yerini soru yoluyla tutan zamir. soru zarf * Bir fiilin anlam n soru yoluyla a klayan zarf. sorulma sorulmak * Sormak i ine konu olmak. sorulu grnm * Soru biimindeki bir fiilin bir ba ka fiilden nce gelerek zaman zarf grevinde kullan lmas . sorum soruma sorumak * Emmek. sorumlu * stne ald veya yapt i lerden dolay hesap vermek zorunda olan, sorumluluk ta yan kimse, mesul. * Sorumluluk, mesuliyet. * Sorumak i i. * Sorulmak i i.

sorumlu tutmak * sorumlu saymak, mesul olarak grmek. sorumluluk * Ki inin kendi davran lar n veya kendi yetki alan na giren herhangi bir olay n sonular n stlenmesi, mesuliyet.

sorumluluk d mek * sorumlu say lmak, sorumlu olarak grlmek. sorumsuz * Sorumlu olmayan, sorumluluk ta mayan, mesuliyetsiz, gayrimesul. sorumsuzca * Sorumsuz (bir biimde). sorumsuzla ma * Sorumsuzla mak i i veya durumu. sorumsuzla mak * Sorumsuzca davranmak. sorumsuzluk * Sorumsuz olma durumu veya sorumsuzca davran , mesuliyetsizlik. sorun * Ara t r l p renilmesi, d nlp zmlenmesi, bir sonuca ba lanmas gereken durum, mesele, problem. * S k nt veren durum, dert. * Sorunu olan, problemli. * zm belli olmayan. * Do ru olma ihtimali bulunmakla birlikte, phe uyand ran, kesin olmayan, problematik. sorunsuz * Sorunu olmayan, problemsiz. soru ma * Soru mak i i.

sorunlu sorunsal

soru mak * Birine sormak. soru mak * Emilip yok olmak. * (ama r) Kurumaya ba lamak. soru turma * Soru turmak i i. * Herhangi bir konuda ilgili ki ilere soru ynelterek bilgi toplama i i, sormaca, tetkik, tahkik, anket. * Bir idar veya adl makam n ynelti i inceleme, tahkikat. * Herhangi bir konuyla ilgili durum veya tutumu belirlemek iin dzenlenmi ayr nt l ve kapsaml soru dizisi. soru turma amak * soru turma yapmak. soru turma kurulu * Herhangi bir konuda soru turma yapmak zere olu turulmu kurul, tahkikat kom syonu. soru turma raporu * Soru turma kurulunun haz rlam oldu u yaz l belge. soru turmac * Soru turma yapan, anketi.

soru turmac l k * Soru turma yapma i i, anketilik. soru turmak * renmek istenilen eyi inceden inceye ve birok ki iye sormak. soru turucu * Soru turma yapan (kimse), muhakkik. sorutkan sorutma * Somurtkan. * Sorutmak i i.

sorutmak * Ayakta durmak, dikilmek, beklemek. * Somurtmak, surat asmak. sos sosis * K y lm , baharat kat lm etle, ttsleme ve pi irme gibi i lemlerden sonra yap lan bir tr sucuk. sosluk sosyal * Sos konulmak iin konulan kap. * Toplumla ilgili, toplumsal, itima. * Baz yemeklerin zerine dklen, domates, baharat gibi eylerle yap lan terbiye.

sosyal adalet * Toplumun de i ik kesimlerinde hayat standard , gelir dzeyi gibi birtak m llerin f rsat e itli i erevesinde dikkate al nmas yla sosyal alanda sa lanan denge durumu. sosyal antropoloji * Kltr bir btn olarak inceleyen, kltr kal plar aras ndaki benzerlikleri ve farkl l klar ortaya koyan bilim dal . sosyal bilgiler * Sosyal konular ieren bilgiler. sosyal bilim * Toplum olaylar n , insan n sosyal ve kltrel faaliyetlerini inceleyen bilimlerin ortak ad . sosyal bilimler * Sosyal bilim dal nda ara t rma ve inceleme yapan bilimler. sosyal bnye * Sosyal yap . sosyal de erler * Toplumun fertlerini birbirine yakla t ran, bir arada tutan; toplumun devam n sa layan temel yarg lar, de erler. sosyal de i me * Sosyal bak mdan sz konusu olan de i me. sosyal demokrasi * Sosyal alanda emeki toplum kesimlerinin karlar n n korunmas ve retimi art rmak yan nda haka bl m de n plnda tutan sosyal ve siyas ak m.

sosyal demokrat * Sosyal demokrasi yanl s olan kimse. sosyal devlet * Ekonomik ve sosyal alanlarda bireylere sosyal gvenlik ve adalet sa lay c politikalar reten devlet modeli. sosyal dzen * Sosyal yap n n dzenli bir biimde olu mas . sosyal faaliyet * Sosyal konulu etkinlik. sosyal geli me * Sosyolojik bak mdan gzlenen de i me ve geli me. sosyal gvenlik * Sosyal sigorta ve sosyal yard m gibi aralarla halk n sosyal durumunu gvence alt na alma. sosyal hayat * nsan n toplum iindeki ya ama biimi. sosyal ili ki * Birbirlerinden haberi olan, en az iki insan aras nda bir sre devam eden, anlaml , belirli amalar bulunan sosyal ba . sosyal konut * Dar gelirliler iin zel olarak yap lm , sa l a uygun ucuz konut. sosyal olay * nsanlar aras ili kilerden do an ve bir defa olup biten sosyal olu um, sosyal hadise. sosyal olgu * Sosyal nitelikli olay, sosyal vak a. sosyal olu um * Zaman iinde insanlar n olu turdu u toplumla ilgili sosyal de i im. sosyal psikoloji * Toplumun insan davran lar na etkisini konu edinen bilim dal . sosyal sigorta * Bir i te cret kar l al anlar n sa l n , gelece ini gvence alt na almak amac yla kazanlar ndan bir blm kesilerek yap lan sigorta, i i sigortas . sosyal stat * Bir sosyal pozisyonunun di er sosyal pozisyona gre i gal etti i duruma verilen ad. sosyal tabaka * Bir toplumda ya ama biimi, madd imknlar , renim durumu bak mlar ndan birbirine benzeyen ki ilerin olu turdu u s n f. sosyal yap * inde sosyal ili kilerin, sosyal olaylar n meydana geldi i, sosyal gruplar n ve kurumlar n yer ald toplumun ekil ve erevesiyle ilgili d grn e sahip olan bir sosyal varl k. sosyal yard m * Yoksul kimselere yiyecek, giyecek, yakacak, tedavi ve il sa lanarak yap lan paras z yard m. sosyal ya am * Bkz. sosyal hayat. sosyalist

* Sosyalizm yanl s , toplumcu. sosyalistik * Sosyalizm yanl s . sosyalizasyon * Baz imknlardan, kurulu lardan toplumun yararlanmas n sa lama, toplum hizmetine koyma, toplumsalla t rma. sosyalizm * Toplumculuk. sosyalle me * Toplumsalla ma. sosyalle mek * Toplumsalla mak. sosyalle tirme * Toplumsalla t rma. sosyalle tirmek * Toplumsalla t rmak. * Toplum kurallar na gre davranacak biimde e itmek. sosyete * Topluluk, toplum, cemiyet. * Bir topluluktaki gelir dzeyi yksek ve kendilerine zg ya ama biimleri olan topluluk. * Sosyete ile ilgili. * Yksek s n f n ya ama biimine zenen. * "Toplumla ilgili" anlam nda n ek.

sosyetik

sosyo-

sosyoekonomik * Ayn anda hem toplumsal alan hem ekonomik alan veya aralar ndaki ili kileri ilgilendiren. sosyokltrel * Ayn anda bir toplumu veya toplumsal bir grubu ve kendine zg olan kltr ilgilendiren. sosyolengistik * Dil, toplum ve kltr aras ndaki ili kileri konu edinen dil bilimi dal . sosyolog sosyoloji * Toplum bilimi uzman , toplum bilimci, itimaiyat . * Toplum bilimi, itimaiyat.

sosyolojizm * Btn sosyal bilimleri yaln z sosyolojinin bir dal olarak sayan ve bunlar n sadece sosyolojik metotlarla a klanabilece ini syleyen gr n ad . sote * Kk kk do ranm et, ci er, bbrek gibi eyler ya da hafife kavrulduktan sonra su, domates, biber vb. kat larak yap lan yemek. sovhoz * Sovyetler'de devlet eliyle ynetilen tar m i letmesi.

Sovyet soy

* 1990 ncesi SSCB'de Dan ma kurulu, ura, konsey. * Manzum sz. * Bir atadan gelen kimselerin toplulu u, sulle. * yi ve stn nitelikleri bulunan. * Cins, tr, e it.

soy a ac * Bir ailenin kkenini ve sonraki yelerini gsteren a a biimindeki izelge, hayat a ac , ecere. soy gazlar * Bkz. asal gazlar. soy k r m * Bir insan toplulu unu ulusal, dinsel vb. sebeplerle yok etme, jenosit. soy olu * Trlerin, ortaya kt klar zamandan bulunduklar zamana kadar geirdikleri geli im evrelerinin tm, filogenez, birey olu kar t . soy sop * Btn soy ve h s mlar. soya * Fasulyeye benzer bir bitki (Soia hispida).

soya ekim * Kal t m, irsiyet, veraset. soya ekmek * soyunun zelliklerini ta mak. soya fasulyesi * Kkeni in ve Japonya'ya uzanan bir tr fasulye, soya. soyad soyda * Herkesin ailece an lmas na yarayan z ad ndan sonraki ad , aile ad . * Soylar bir olan, trde , hemcins.

soyda l k * Soylar bir olma, bir soydan olma durumu. soydur eker, boktur kokar * her insan veya yarat k az ok soyuna benzer. soydurma * Soydurmak i i. soydurmak * Soymak i ini yapt rmak. soygun * Genellikle ete durumunda bir araya gelmi haydutlar taraf ndan yap lan silhl h rs zl k. * Hibir emek harcamadan ve yolsuz olarak elde edilen byk kazan, vurgun.

soyguncu * Soygun yapan (kimse).

soygunculuk * Soygun yapma, haydutluk, ekavet. soyka soyka * Tyleri alacal , kk bir karga tr. soylama soylamak soylu * Soylamak i i. * Manzum sz sylemek. * Do u tan veya hkmdar buyru uyla, baz ayr cal klara sahip olan ve zel unvanlar ta yan (kimse), asil. * yi tan nm , kkl bir aileden gelen (kimse), necip, ki izade, asil. * Sayg uyand ran, ycelik ta yan. * lnn zerinden kan giysi.

soylu erki * Ekonomik, toplumsal ve siyas gcn soylular s n f n n elinde bulundu u ynetim biimi, aristokrasi. soylu soplu * Kkl ve tan nm bir aileden. soyluluk * Soylu olam durumu, asillik, asalet, necabet. soyma soymak * Soymak i i. * Bir eyin zerinden kabuk, deri, zar gibi eyleri karmak. * Birinin giysilerini karmak. * Birinin stnde, yan nda veya bir yerde bulunan eyleri alarak al p gtrmek.

soymuk

* Damarl bitkilerin kk, gvde ve yapraklar nda, ongun besi suyunu ileten borularla, yak n hcrelerden ve bunlar n aras n dolduran zek dokudan olu an tabaka. * am a ac n n i nenip emilen i kabu u ve bunu almak iin a ac n gvdesine a lan yara, yalamuk. soysal * Soyla ilgili. soysuz * Soyunun zelliklerini yitirmi olan (kimse, bitki vb.). * Biyolojik ve toplumsal ller ynnden gze batacak kadar ktye giden (kimse), dejenere. * Kt tan nm , ahlks z. * Soysuz bir biimde, soysuzca yak rcas na. soysuzla ma * Soysuzla mak i i. soysuzla mak * Biyolojik, toplumsal, do al bozulmaya, da lmaya u ramak; ya ama biimi ve grevlerinde gerilemek, bozulmak, yozla mak, tefessh etmek. soysuzla t rma * Soysuzla t rmak i i.

soysuzca

soysuzla t rmak * Soysuz bir duruma getirmek. soysuzluk * Soysuz olma durumu veya soysuzca davran . soytar * Sz ve davran lar yla halk gldrp e lendiren kimse, maskara. * Hileci, yaltak kimse, ka mer.

soytar l k * Soytar olma durumu veya soytar ya yak r davran , ka merlik, maskaral k. soyulma * Soyulmak i i. soyulmak * Soymak i ine konu olmak. soyunma * Soyunmak i i.

soyunmak * stndeki giysilerin bir blmn veya tmn karmak. * Kendini herhangi bir biimde gstermeye al mak. * (Mevlevlikte) Tarikata girmek. soyuntu * Soyulup at lan ey. * Bir yer soyularak al nan ( ey).

soyunup dknmek * sokak giysilerini kar p ev iinde kulland rahat k l n giymek. soyunu * Soyunmak i i veya biimi. soyup so ana evirmek * hibir ey b rakmamacas na soymak. * (h rs z) bir yeri veya bir ki iyi adamak ll soymak. soyu * Soymak i i veya biimi. soyut * Soyutlama ile elde edilen, varl ancak e yada gerekle en mccerret, somut kar t , abstre. * Anla lmas , kavran lmas g.

soyut isim * D nce yoluyla kabul edilen varl n ad : Ak l, hayal, lk gibi. soyut say * Birimlerinin tr belirlenmemi say , abstre say . soyutuluk * Soyutlamalara, somut gereklerinkine e it de er verme; ama olarak soyutu alan tutum, abstraksiyonizm. soyutlama * Bir nesnenin zelliklerinden veya zellikleri aras ndaki ili kilerden herhangi birini tek ba na ele alan zihn i lem; gereklikte ayr lamaz olan d ncede ay rma.

soyutlamak * Bir eye soyutlama i lemini uygulamak. * (bir kimseyi, durumu, d nce vb. yi) iinde bulundu u toplum, durum veya d nceden ayr tutmak. soyutla mak * Soyut duruma gelmek. soyutla t rmak * Soyut duruma getirmek. soyutluk * Soyut olma durumu. sbe * Biimi yumurta gibi olan, beyz, oval.

s drme * Bkz. svdrme. s drmek * Bkz. svdrmek. s e * Sve. s me s mek s lme * Bkz. svme. * Bkz. svmek. * Bkz. svlme.

s lmek * Bkz. svlmek. s nt s rme s * Bkz. svnt. * Ate te kzlenerek haz rlanm patl can. * Suda kaynat l p pi irilen, suyundan ayr larak so uk yenen et. * zerine ya ve limon konulmadan ve birbirine kar t r lmadan yenen dilimlenmi domates, salatal k vb.

s lemek * Doland rmak. s lk * S yapmaya elveri li et veya sebze. s me * Bkz. sv me.

s mek * Bkz. sv mek. s trmek * Bkz. sv trmek.

s t

* S tgillerden, akarsu kenarlar nda yeti en, yapraklar alma k ve alt yzleri havla rtl byk bir a a (Salix). Aks t (Salix alba). Salk m s t (Salix babylonica). Kei s d (Salix caprea). Bozs t (Salix cinerea). s tgiller * ki eneklilerden, s t, kavak ve benzeri trleri iine alan bir bitki familyas . s tl s tlk * S t a ac bol olan yer. skel * Sakat (kimse), mall. * Gsz. * Skmek i i. * Bir eyi bulundu u yerden kuvvet kullanarak veya gev eterek karmak, ekip ay rmak. * Kurulmu bir eyi paralar na ay rmak. * Rzgr, sel, akarsu, bir eyi yerinden karmak, gtrmek. * Geip gitmeye engel olan zorluklar atlatmak. * Kar k bir yaz y okumak. * Okuyabilme beceresini kazanmak. * kmas , akmas kolayla mak. * Gelmeye ba lamak veya kagelmek. * Gemek, etki yapmak. * Ay rmak, uzakla t rmak, vazgeirmek. * rlm veya dikilmi eyin, rgsn veya diki ini ay rmak. * S t a alar bulunan (yer).

skme skmek

sktrme * Sktrmek i i. sktrmek * Skmek i ini yapt rmak. sk otu skk * Diki i sklm veya rgs zlm ( ey). skk dikmek * sklm olan bir eyi onarmak. skk sklme * Skk dikip yama yapan (kimse). * Sklmek i i. * Baklagillerden, kumlu topraklarda yeti en bir bitki (Ornithopus).

sklmek * Skmek i ine konu olmak. * (genellikle para iin) istemeyerek vermek, harcamak. skl * Sklmek i i veya biimi. skm

* Skme i i. skn * (birok ki i veya ey) birbiri ard ndan gelmek, grnmek, anlam na gelen skn etmek deyiminde geer. sknt * Sklen eyin paras . * A al k yerden a lan tarla.

skp atmak * gzden karmak, k ymak, feda etmek. sk slom * Skmek i i veya biimi. * Orta derinin iki tabakas aras nda bulunan ve o ulcukta genel vcut bo lu unu olu turan oyuk.

slomlular * Bir vcut bo lu u bulunan hayvanlar. slpk slpme * Gev eyip kendini koyuverm . * Slpmek i i veya durumu.

slpmek * i manken zay flamak. * Gev emek, prsmek. smestr smikok * Ta kmrn ok yksek olmayan s cakl kta (500-600 Cde) dam tarak elde edilen kmr. smrge * Bir devletin kendi lkesinin s n rlar d nda egemenlik kurarak ynetti i ekonomik veya siyasal karlar sa lad lke, smrlen lke, mstemleke, koloni. smrgeci * Smrgesi olan veya somrge elde etmek amac nda olan, mstemlekeci. * Smrgecilikle ilgili olan. smrgecilik * Genel olarak bir devletin ba ka uluslar , devletleri, topluluklar , siyasal ve ekonomik egemenli i alt na alarak yay lmas veya yay lmay istemesi, mstemlekecilik. smrgele me * Smrge durumuna gelme. smrgele mek * Smrge drumuna gelmek. smrgele tirme * Smrgele tirmek i i. smrgele tirmek * Smrge durumuna getirmek, smrge yapmak. smrgen * retim y l n n ayr ld iki dnemden her biri, yar y l.

* Smrc. smrgenlik * Smrgen olma durumu. smrme * Smrmek i i. smrmek * (yiyecek iecek iin) hepsini birden yiyip bitirmek, silip sprmek. * Bir kimseden veya bir eyden haks z ve srekli karlar sa lamak. * Dudaklar n yap t rarak solu u ile ekip imek. * retim aralar sahipleri, ba kalar n n eme ine ve onlar n yaratt klar de erlere el koymak. * Bir ulus veya devlet, di er bir ulusun veya devletin do al kaynaklar ndan, ekonomik de erlerinden kar sa lamak. smr * Smrmek i i.

smrc * Smry gerekle tiren, smrgen, istismarc . smrclk * Smrc olma durumu. smrlme * Smrlmek i i veya durumu. smrlmek * Smrmek i ine konu olmak. smr * Smrmek i i veya biimi. sndrme * Sndrmek i i. sndrmek * Ate ve k iin, yanmas na, ayd nlatmas na son vemek. * Hava veya gaz ile i irilmi bir eyin havas n veya gaz n bo altmak. * Tutku ve duygular iin, yat t rmak, etkisiz duruma getirmek. sndrc * Yang n sndrmeye yarayan alet. * Yang nlar sndrmeye yarayan. sndrlme * Sndrlmek i i. sndrlmek * Sndrmek i ine konu olmak. snme snmek * Snmek i i. * Yanmaz, ayd nlatmaz, parlamaz olmak, parlakl n , n yitirmek. * Hava veya ba ka bir gaz ile i irilmi bir eyin havas ka p i kinli i inmek. * (yanarda iin) Etkinli ini yitirmek. * (duygular iin) Dinmek, yat mak, etkisini yitirmek. * Gerilemek, parlakl k ve nemini yitirmek. * (ses iin) Duyulmaz olmak.

* Tkenmek, yok olmak, yitmek. snk * Snm olan. * Parlakl , h z az veya azalm olan, etkisiz, zay f. * Gze arpmayan, silik. snklk snm * Bir sal n m hareketinin genli inin trl direnlerin etkisiyle klmesi, itfa. * Bir borcun her y l denen taksitlerle belli bir zaman sonunda denmi olmas , itfa. snm ayr m * Sresi gelmi bor senetlerini demek amac yla ayr lm yedek para. snmleme * Snmlemek i i. snmlemek * Bir sal n m hareketinin genli ini s f ra indirmek, itfa etmek. * Bir borcu, her y l denen taksitlerle belli zaman sonra demek, itfa etmek. snml * Belirli bir srede genli i s f ra inen (sal n m hareketi). * Snk olma durumu.

snmsz * Genli i hibir zaman s f ra yakla mayan, her devirde beslenen (sal n m hareketi), beslenen. sr * Katolik mezhebinde kendini dine adayan ve manast rda ya ayan kad n. * Katolik mezhebinde dinle ilgili bir ykmllk almayan, ama din u runa hem irelik, hasta bak c l k gibi i lerde al an kad n. srf srf * Srf sporu yapan kimse. svdrme * Svdrmek i i. svdrmek * Svmek i ini yapt rmak veya svmesine yol amak. sve * Kap ve pencerenin yerle ti i kasa, ereve. * E ik. * Avlu kap s n n iki yan na konan uzun ta lar. * Byk sopa. * it yapmakta kullan lan byk kaz k. * Svmek iin sylenen sz, svme, kfr. * Sven, kfreden. * zel kayma arac ve yelkenlisi ile denizde yap lan bir tr spor.

sven

svg svgc

svme

* Svmek i i, svg, kfretme. * Bir kimsenin namus, onur ve ki ili ine yap lan her trl sald r . * Onur k r c , o u basmakal p kaba szler sylemek, kfretmek. * Svlmek i i.

svmek svlme

svlmek * Svmek i ine konu olmak. svnt * Hafif svme yollu, kaba ve yak ks z sz.

svp saymak * aral ks z kfrler s ralamak, uzun uzad ya sverek yermek. sv sv me * Sv mek i i. sv mek * Birbirine svmek. sv trme * Sv trmek i i veya durumu. sv trmek * Birbirine svdrmek. sylem * Syleyi , syleni , telffuz. * fade, kal pla m , kli ele mi sz. syleme * Sylemek i i. sylemedi ini b rakmamak * bir kimse veya bir konu ile ilgili olarak iyice d nmeden, geli igzel konu mak. sylemek * D nd n veya bildi ini szle anlatmak. * Bir d nceyi ileri srmek, ortaya atmak. * Bir eyin yap lmas n szle istemek. * Trk, ark vb. okumak. * Yazmak, dzmek. * Haber vermek. * nceden bildirmek, tahmin etmek. * Herhangi bir eyi bildirmek, anlatmak, demek istemek, hat rlatmak. * Svmek i i veya biimi.

sylemesi ay p * utan lacak bir durumun a klanmas s ras nda kullan l r. sylemseme * Sylemsemek i i. sylemsemek * Syleni zelli i ta mak; sylemeye zen gstermek.

sylence

* Efsane.

sylenilme * Sylenilmek i i. sylenilmek * Sylenmek. * Herhangi biri sylenmek. syleni * Syleyi , sylem, telffuz. sylenme * Sylenmek i i. sylenmek * Sylemek i i yap lmak. * k mak, azarlamak, ele tirmek, s zlanmak. sylenti syle i * A zdan a za dola an, kesinlik kazanmayan haber, rivayet. * Arkada a, dosta kar l kl konu ma, hasb hl, sohbet. * Bir bilim veya sanat konusunu, konu may and ran biimde inceleyerek anlatan edebiyat tr, sohbet. * Syle mek i i.

syle me

syle mek * Kar l kl konu mak, hasb hl etmek, sohbet etmek. * Bir i in nas l yap lmas gerekti i konusunda konu mak, mzakere etmek. syletme * Syletmek i i.

syletmek * Sylemesine yol amak. * Sylemek zorunda b rakmak, itiraf ettirmek. sylev hitabe. sylevci * Co kulu ve gzel konu an, hitabede bulunan kimse. syleyece i olmak * herhangi bir konuda kendisinin de diyecekleri bulunmak. syleyi sz * Bir kelimenin ses, hece, ton ve vurgu bak m ndan sylenme biimi, syleni , sylem, telffuz. * Bir d nceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lk rd , kelm, kavil. * Bir veya birka heceden olu an ve anlam olan ses birli i, kelime, szck. * Bir konuyu yaz l olarak a klamaya yarayan kelime dizisi. * Kesinlik kazanmayan haber, sylenti. * Bir i i yapaca n kesin olarak vadetme. * Mzik paralar n n yaz l metni, gfte. * Bir toplulu a d nceler, duygular a lamak amac yla sylenen, uzunca, co kulu ve gzel sz, nutuk,

sz (veya lf) alt nda kalmamak * bir kimsenin kendisine dokunan szne gereken cevab vermek. sz (veya lf) aram zda * sylenen szn gizli kalmas gerekti ini anlat r. sz (veya lf) d memek * ba kalar n n konu mas ndan kendisine s ra gelmemek. * ba kalar dururken kendisinin sz sylemesine gereklik bulunmamak. sz (veya lf) i itmek * azarlanmak, birisi kendisine dar lmak. sz amak * bir konu zerine konu maya ba lamak, lf amak. sz almak * konu mak iin toplant ba kan ndan izin almak, konu maya ba lamak. * birinin bir i i yapaca n kesin olarak bildirmesini sa lamak. * erkek taraf o ullar yla evlendirmek zere k z n ailesinden olumlu cevap almak. sz anlayan beri gelsin * "hibiriniz lf anlam yorsunuz" anlam nda kullan l r. sz aras nda * konu ma s ras nda. sz atmak * birine dokunacak bir sz ortal a sylermi gibi sylemek, szle tak lmak, lf atmak. * birine szle sark nt l k etmek. sz aya a d mek * bir sorun, kar malar gerekmeyen veya yetkisiz ve sorumsuz kimselerin gr bildirdikleri duruma gelmek. sz ba * n sz. sz bir, Allah bir * verilen szden hi dnlmeyece ini anlat r. sz birli i * Anla ma, ayn gr te olma. sz birli i etmek * ayn eyleri sylemeyi veya yapmay kararla t rmak, a z birli i etmek. sz bl * Anlat m n paras . sz blkleri * Kelimelerin isim, s fat, fiil, zamir, edat, ba la, zarf, nlem diye adland r lan trleri. sz cambaz * Sz sylemesini iyi bilen, a z lf yapan kimse. sz cambazl * Sz iyi kullanma becerisi. sz kmak * ortal kta bir sylenti dola mak.

sz da arc * Bir dilde kullan lan veya bir kimsenin bildi i, kulland szlerin btn, sz varl , vokabler, kelime hazinesi. sz dala * Kar l kl sz syleme, szle sald rma. sz dinlemek (veya sz tutmak) * sylenen bir sz, verilen bir d benimsemek, davran lar n bunlara uydurmak. sz dizimi * Bir cmleyi olu turan kelime trlerinin aras ndaki ili kileri inceleyen dil bilgisi kolu, cmle bilgisi, nahiv, sentaks. sz dizimsel * Sz dizimi ile ilgili olan, sentaktik. sz dellosu * ki ki i aras nda szle yap lan tart ma, sz yar . sz d rmek * konu may belli bir konuya getirmek. sz ebesi sz ehli * Konu mas istekle, zevkle dinlenen kimse. sz etmek *o ey zerinde konu mak. sz etmek *o eyin dedikodusunu yapmak. sz geirmek * syledi ini, istedi ini, yapt rmak. sz gelimi * Mesel, rne in, sz geli i. sz geli i * Bir d nceyi a klamak iin rnek gsterilece inde o rne e giri olarak sylenir. sz gelmek * (bir davran ndan dolay ) ele tiriye konu olmak, yerilmek. sz getirmek * birinin ele tirilmesine sebep olmak, bir kimseye sz gelmesine yol amak. * bir kimseye sz gelmesine yol amak. sz gsterisi * Toplumun ilgisini eken, e itli konular n ele al nd , kar l kl aka ve tak lmalarla sslenen program, ene yar t rma, tolk ov. sz gtrmek * do rulu u ve gerekli i tart abilir olmak. sz gtrmez * do rulu u ve gerekli i tart lamayacak kadar a k olan, tersi savunulamayan. sz gm se skt alt nd r * Bkz. lf ebesi.

* susmak bazen konu maktan daha iyi sonu verir. sz kald rmamak * onuruna dokunan sze dayanamay p kar l k verir yarad l ta olmak. sz kar kl * Bir kelimenin yerine bir ba kas n kullanma biiminde grlen konu ma bozuklu u, kelime kar kl , parafazi. sz kesimi * Genlerin evlenmeleri iin n anla ma yap lmas , szlenme. sz kesmek * genellikle evlenmek iin anla p kesin karar vermek. sz konusu * Sz edilen, zerinde konu ulan ey. sz konusu olmak (veya sz konusu etmek) * konu ulmak, konu mak; sz edilmek, sz etmek. sz meydan * Serbeste konu ulacak yer. sz misali * Szn geli i. sz olmak * dedikodu yap lmak veya bir i ho kar lanmamak. sz r veti * Bir kar sa lamak iin bir kimseyi vme. sz sahibi * Bir konuda bilgisi veya yetkisi olan kimse. sz sahibi olmak * bir konuda konu ma yetkisi olmak. sz s ras * bir toplulukta konu ma yapma zaman . sz sz amak * bir konudan konu urken hemen arkas ndan trl konulara gemek. sz temsili * Szn geli i, rne in, mesel. sz tutmak * sz dinlemek. sz ustas * Sz sylemesini bilen veya a z na sz yak an kimse. sz varl * Bir dildeki szlerin btn, sz hazinesi, sz da arc , vokabler, kelime hazinesi. sz vermek * bir i i yapaca n kesinlikle bildirmek. sz yar * Sz dellosu.

sz yazar * Mzik paralar n n metnini yazan kimse, gfteci. sz yitimi * Ses karma yetene i kaybolmad hlde istenilen sz bulup syleyememe hastal , afazi. sz yok! * hakk nda hibir ey sylenilemez.

sz zinciri * Dil birimlerinin birbirini izlemesinden do an ve ard kl a dayanan dzen. szc kimse. * Bir kurul, bir topluluk veya ki i ad na sz syleme, onun d nce ve davran lar n savunma yetkisi olan

* Bir komisyonun verdi i kararlar n gerekesini kaleme al p genel kurul kar s nda savunmakla grevlendirilen ye, raportr. szck * Kelime.

szck hazinesi * \343 sz varl . szck tr * \343 kelime tr. szck vurgusu * Kelime vurgusu. szclk szde * Soru anlam ta mayan cmlelerde anlat lan d ncenin gerekte var olmay p yle san ld n gsterir, szm ona, sanki, gya. * Gerekte yle olmay p yle geinen veya bilinen. szde kalmak * (yap laca bildirilmi bir i ) konu ulup gerekle memek. szde zne * Edilgen fiilin zne grevini yklenmi nesnesi: Kap a ld cmlesindeki kap szde znedir. sze at lmak * bir konu konu ulurken birden araya girip konu maya ba lamak. sze ba lamak * konu maya ba lamak, bir konuya girmek. sze kar mak * ba kalar konu urken araya girip konu mak. sze son vermek * konu may bitirmek. sze yatmak * sz dinlemek. szel * Szle ilgili, sze dayanan. * Bir kurul, bir topluluk veya ki i ad na konu ma grevi, raportrlk.

* Sosyal konular kapsayan s nav. szel renme * D ncelerin ileti imi ve a klanmas iin gerekli anlama ve anlatma becerilerini elde etme i i. szlendirici * Bir filmin szlendirilmesinde al an kimse, dubljc . szlendiricilik * Szlendirici olma durumu ve szlendiricinin i i, dubljc l k. szlendirme * Bir filmin grntleriyle e zamanl olarak szl duruma getirilmesi, dublj. * Yabanc bir filmin dilini ba ka bir dile evirme. szlendirmek * Bir filmi grntleriyle e zamanl olarak szl duruma getirmek. * Yabanc bir filmin dilini ba ka bir dile evirmek. szlenme * Szlenmek i i veya durumu. szlenmek * (evlenecek genler) Anla arak kesin karar vermek. szle me * Szle mek i i. * Hukuk sonu do urmak amac yla iki veya daha ok ki inin veya kurulu un kar l kl ve birbirine uygun irade beyanlar yla gerekle en i lem, ba t, akit, mukavele, kontrat. * Bu i lemi gsteren belge, mukavelename. szle me tutana * Szle me artlar n ieren belge. szle me yapmak * bir szle meyi yaz l olarak belirlemek, mukavele yapmak, kontrat yapmak. szle mek * Herhangi bir i konusunda birbirine kar l kl sz vermek. * Belli bir yerde, belli bir saatte bulu may kararla t rmak. szle meli * Szle meye dayanan, szle me yap lm olan, mukaveleli, kontratl . * Szle me yap larak. szle mesiz * Szle meye dayanmayan, szle me yap lmam olan, mukavelesiz, kontrats z. * Szle me yap lmayarak, szle me olmaks z n. szl * Szle, konu ma biiminde yap lan, yaz l , ifah kar t . * Herhangi bir konu ile ilgili olarak biri ile szle mesi bulunan. * Evlenmek iin birbirine sz vermi olan (kimselerden her biri).

szl film * Oyuncular n yaln z davran lar n de il, konu malar n da veren (film). szl soru * Byk Millet Meclisinde szl olarak cevapland r lmas istenen soru. szlk

* Bir dilin btn veya belli bir a da kullan lm kelime ve deyimlerini alfabe s ras na gre alarak tan mlar n yapan, a klayan veya ba ka dillerdeki kar l klar n veren eser, lgat. szlk bilgisi * Szlk bilimine ili kin bilgiler. szlk bilimci * Szlk bilimi uzman , leksikograf. szlk bilimi * Szlk yazma ve haz rlama i i, leksikografi. szlk birimi * Szlkte madde ba olarak yer alacak anlaml sz varl . szlke szlk * Szlk yazar . szlklk * Szlk yazma veya haz rlama i i, szlk yazarl . szsz * Konu madan yap lan. * Herhangi bir bilim dal n n sz varl n ieren szlk.

szsz oyun * Bkz. pantomim. sz (veya lf ) a z nda gevelemek * sylemek iste ini syleyememek. sz a lmak * bir ey veya bir konu zerinde konu ulmaya ba lanmak. sz a z na t kamak * bir kimsenin konu mas na f rsat vermeden kendisi konu maya ba lamak. sz a z nda b rakmak (veya sz a z ndan almak) * (birinin) sylemekte oldu u eyi bitirtmemek. sz a z nda kalmak * konu mas n bitirememek. sz ba lamak * konu may bir sonuca vard rmak. sz evirmek * konu man n sak ncal bir biim ald anlay nca ba ka bir konuya ynelmek, lf veya konuyu de i tirmek. sz da tmak * konu urken birok konuya de inerek anlatmak iste i konudan uzakla mak. sz edilmek * nemli say lmak. sz gemek * kendisini kabul ettirmi olmak, hat r say lmak. * ad an lmak, bahsedilmek. sz kesmek

* konu mas n bitirmeden susmak. * ba kas n n konu mas n nlemek. sz m olur? * zerinde konu acak kadar nemi yok. sz sohbeti yerinde * gzel, oyalay c , k rmadan konu an. sz tartmak * ll konu mak. sz uzatmak * gere inden ok konu mak. szm ona * Sanki, ylesine, gya. szm yabana (veya szm meclisten d ar ) * konu ma aras nda irkin bir sz kullanmak gerekti inde o szden orada bulunanlar n al nmamas n belirtmek iin sylenir. szn ard bo a kmak * sz olumlu sonuca ula mamak. szn k sas * Sonu olarak, zet olarak, k saca. sznde durmak * verdi i sz yerine getirmek, verdi i szden dnmemek, verdi i sz tutmak. sznden kmamak * birinin isteklerine, tlerine, szlerine uyarak davranmak. szne gelmek * sonunda birinin syledi ini kabul etmek. szne sahip * Syledi ini yerine getiren, szn tutan. szn (veya sznz) balla kestim (veya kesiyorum) * kar s ndakinin konu mas n kesip arada hat rlatmak istenildi inde, izin dilemek iin sylenir. szn bilmez * bir sz, nereye varaca n d nmeden syleyen, patavats z. szn esirgememek (veya sak nmamak) * d nd n, kar s ndakini k racak bir sz olsa bile sylemekten ekinmemek. szn geri almak * stne ald bir i ten vazgeti ini sylemek. * sylemi oldu u bir szde haks z oldu unu kabul ederek onun sylenmemi say lmas n istemek. szn kesmek * biri konu urken sze kar p onun konu mas na f rsat vermemek. szn tutmak * dne uymak. szn tutmak * verdi i sz yerine getirmek.

sznn eri olmak * verdi i sz ne olursa olsun yerine getiren bir ki i olmak. spaghetti spazm * Kaslar n, zellikle diz kaslar n n iradesiz kas lmas . spektroskop * Tayfler. spektroskopi * Tayflm. speklsyon * Kurgu. * leride meydana gelebilecek fiyat dalgalanmalar ndan yararlanarak kazan sa lama. * Vurgun, vurgunculuk, ihtikr. spekltif * lerde do abilecek fiyat dalgalanmalar ndan yararlanarak gelir sa lama. * Kurgusal, d ntl. spekltr * Vurguncu. sperm sperma * Atm k, er suyu, bel, meni. * Bir ba , bir gvdesi, hareket etmeye yarayan kuyru u olan, yumurtadan ok kk erkek e eylik hcresi. sperma ana hcresi * Erkek e eylik organ nda atm klar olu turan ana hcre. spermas zl k * Sperma salg s n n yoklu u. spermatozoit * Er bezi borucuklar n n retti i, atm n iinde bulunan erkek dl hcresi. spesifik spesiyal * zel, belli bir zelli i olan. spesiyalist * Uzman. spesiyalite * zelli i olan, de erli veya az bulunan. spiker spikerlik * Spiker olma durumu. * Spikerin yapt i . * Radyo ve televizyonda programlar , haberleri sunan kimse. * Bir trn, bir olay n karakteristik ynn veren. * Bkz. sperma. * e it soslu talyan makarnas .

spiral

* Sarmal biiminde olan. * Dl yata iine konan, gebeli i nleyici sarmal biiminde ara. * Sarmal biiminde uzun ve k vr k, baz lar titrek tylerle kapl , iplik biimindeki bakterilerin genel ad .

spiril

spiritalizm * Tinselcilik. sponsor * Bir i in, bir faaliyetin madd ve manev ynn stlenen kimse veya kurum. sponsorluk * Sponsorun yapt i . spontane * Kendili inden (olan). * An nda yap lan.

spontaneizm * Kendili indencilik. spor * Ki isel veya toplu oyunlar biiminde yap lan, genellikle yar maya yol aan, baz kurallara gre uygulanan beden hareketlerinin tm. * Kullan rahat, kolay olan. spor * ieksiz bitkilerde reme organ . * Bir hcreli hayvanlar n ok zelle mi olan reme hcresi.

spor kesesi * ieksiz bitkilerde, iinde sporlar n bulundu u kk kese. spor loto * e itli say lar veya futbol malar ndaki beraberlikleri nceden kestirip para dl kazanmak temeline dayanan bir oyun. spor toto sporcu * Sporla u ra an (kimse). sporculuk * Sporla u ra ma, spor yapma. sporlanma * Spor olu turma veya (bakterilerde) spora dn me. sporlanmak * Spor olu turmak veya (bakterilerde) spora dn mek. sporlular * Bir hcrelilerin, omurgal ve omurgas z hayvanlarda asalak olarak ya ayan, ok az hareket edebilen, sporla reyen bir alt tak m . sporsever * Her trl spora kar ilgi duyan (kimse). sportif * Futbol malar n n sonular n nceden kestirip para dl kazanmak temeline dayanan bir oyun.

* Sporla ilgili. sportmen * Sporcu. * Vcudu iyi geli mi . spot * Herhangi bir aynal alet ile ekran zerinde olu turulan grnt. * Dar bir alana ok gl k yneltebilen stdyo lmbas . * Bir mal ok miktarda toptanc dan veresiye ald ktan sonra piyasada de erinden daha a a ya pe in olarak

satma. spot al m

* Fabrikalardan ve piyasalardan toptan ve vadeli senet kar l nda mal sat n alma.

spot lmbas * Sahneyi ayd nlatmak iin yksek ve gr a s n bozmayacak yere konulan projektr. spot ma aza * Fabrikalardan toptan ve vadeli mal sat n alarak bunlar indirimli fiyatlarla pe in olarak satan i yeri. spot sat m * Fabrikalardan ve piyasalardan toptan ve vadeli mal satma. spotu * Bir mal ok miktarda toptanc dan veresiye ald ktan sonra piyasada de erinden daha a a ya pe in olarak satan kimse. sprey * Bir pskrtc yard m yla ok ince damlac klar durumunda pskrtlen s v demeti. * Pskrtme amac yla kullan lan ara. * Bkz. espritel. * Stronsiyum'un k saltmas .

spritel Sr

stabilizasyon * stikrar. stabilizatr * Dengeleyici. stabilize * Dz duruma getirilmi . * Sa lamla t r lm .

stabilize etmek * kararl bir duruma getirmek, sa lamla t rmak. stabilize yol * Kum, ak l veya mucur ve ba lay c olarak kil kar m yla yap lan, silindirle s k t r lan yol. stadya * Bir noktan n takeometreye olan uzakl n lmek iin, bu nokta zerine d ey do rultuda konan santimetrelere blnm mira. stadyum * Tak m oyunlar n n, atletizm kar la malar n n vb.nin yap labilmesi, seyircilerin trenleri veya oyunlar izleyebilmesi iin elveri li kurulu lar olan alan, stat.

stafilokok * Mikroskopta zm salk mlar na benzer kmeler durumunda grlen mikroplar. stagflsyon * Durgunluk iinde enflasyon. staj dnem. stajyer stajyerlik * Stajyer olma durumu. stalgmit stalktit stand * Dikit. * Sark t. * Bkz. stant. * Herhangi bir meslek edinecek olan kimsenin geirdi i uygulamal renme dnemi. * Bir kimsenin, meslek bilgisini art rmak iin bir kurumun bir veya birok blmnde al arak geirdi i

* Staj yapan kimse.

standardizasyon * Standartla ma. standart * Belli bir tipe gre yap lm veya ayr lm . * Belirli llere, yasaya, kullan ma uygun olan. * rnek veya temel olarak al nabilen, tek biim. * Bir i letmede, bir rn, bir al ma yntemini, retilecek miktar , bir btenin para miktar n vb. yi belirlemek iin konulmu kural. standart dil * Bir lkede yaz lan ve konu ulan a da dil, yaz dili. standartla ma * Standartla mak i i veya durumu. standartla mak * Standart duruma gelmek. standartla t rma * Standartla t rmak i i. * Nitelikte belirli dzeyi, kaliteyi, pazarlamada kolayl ve de er birli ini sa lamak amac yla, her tr rnden benzer nitelikte bulunan ay rma. standartla t rmak * Standart duruma getirmek. stand-bay * (kredi i lemlerinde) her an sarf edebilecek (kredi) anlam nda kullan l r. stand-by stant * Bkz. stand-bay. * At yar lar nda seyirci tribn. * Bir sergide veya fuarda mallar n sergilendi i yer, sergilik.

star starking start

* Sinema, tiyatro veya mzikhol sanat s , y ld z. * Bir e it elma. * k .

start almak * yar lar ba lama i aretiyle yar a ba lamak. * plnlanan bir i e giri mek, ba lamak. start vermek * yar larda ba lama i aretini bayrak, tabanca vb ile belirtmek. start yeri * Ba lama yeri.

starta gemek * al maya ba lamak. * ko maya haz r duruma gelmek. starta girmek * at veya motorlu aralar n yar lar nda yar lar n ba lama izgisi arkas nda yerlerini almak. stat statik * Hareketi olmayan, belirli bir sre de i meyen, duruk. * Kuvvetlerin dengelenmesi ile ilgili. * Hareket etmeyen nesnelerin zerindeki kuvvet dengelerini konu olarak alan bilim dal . * Dalgal ak ml elektrik motor ve retelerinde hareket etmeyen blm, statr. * Geli me, ilerleme gstermeyen, duruk. statolit stator statosist stat * Bir topluluk veya bir toplum iinde bir kimsenin durumu veya kazand sayg nl k. * Kadro bak m ndan ba l oldu u durum, pozisyon. * Tzk. * Heykel. statko stearik CO2H). stearin * Yrrlkte bulunan antla malara gre olmas gereken veya sregelen durum. * Bitkisel ve zellikle hayvansal stearin durumunda bulunan stearik asit iin kullan l r (CH3-(CH2)16* Omurgal larda, denge ve ynelimle olan ilgileri bak m ndan i itme ta lar na verilen ad. * Duruk. * Statolitlerin iinde bulundu u kesecik. * Bkz. stadyum.

* Gliserinin stearik asit esterlerine verilen ad.

sten sten

* 9 mm ap nda, ngiliz yap s , hafif, kullan kolay bir tr makineli tfek.

* Sisteminde kuvvet ls birimi, bir tonluk bir ktleye bir saniyede bir metre h z art veren kuvvete e ittir. K saltmas sn. steno * Stenografi kelimesinin k salt lm biimi. * Stenografi i aretleriyle herhangi bir metni konu ma h z yla yazan kimse, stenograf. * Steno.

stenograf

stenografi * Sylenen szleri sylendi i kadar abuk yazmaya elveri li, k sa ve yal n i aretlerden olu an yaz yntemi. stenotip step stepne ster * Y n durumundaki yakacak odun iin kullan lan, 1 metre kpe e it hacim ls birimi. steradyan * Bir krenin merkezini tepe olarak alan ve kre yzeyi zerinde, kenar bu krenin yar ap na e it bir kare kadar alan ay ran, uzay a ya e it, uzay a birimi (sr). stereo * Stereofoni ve stereofonik'in k salt lm biimi. * Stenografi iin yap lm yaz makinesi. * Bozk r. * Ta tlarda janta tak l i irilmi vaziyette yedek olarak bulundurulan tekerlek.

stereofoni * Kaydedilen veya radyo ile yay mlanan sesleri, ses kaynaklar n n mekndaki da l m na uygun olarak iletme tekni i, stereo. stereofonik * Stereofoni ile ilgili olan. stereografi * Kat nesneleri bir dzlem zerinde gsterme sanat . stereografik * Stereografi ile ilgili. stereoskop * Stereoskopik iftlerin incelenmesinde kullan lan ve konuyu kabartma olarak gsteren optik let. stereoskopik * Stereoskopla ilgili olan. stereoskopik ift * Stereoskopla incelemek iin ayn grn n, farkl gr noktalar ndan al nm iki foto raf ndan olu an btn. stereotipi * Bas mc l kta, matris k d kullanarak formalar , kli eleri ve metinleri o altmaya yarayan yntem.

steril

* Verimsiz, k s r. * Her e it mikroptan ar nm .

sterilizasyon * Bir yaran n, bir maddenin, lboratuvar veya ameliyat alet ve aralar n n ta d ferment ve mikroplar yok etme. sterilize * Her trl mikroptan ar nm . * Bozulmas na yol aabilecek mikroorganizmalardan ve fermentlerden sterilizasyon yntemiyle ar nm olan (rn vb.). * K s rla t r lm . sterilize etmek * mikroplar n ldrmek. sterille me * Sterille mek i i veya durumu. sterille mek * Steril duruma getirilmek. sterlin sterol * Hayvanlarda, bitkilerde ve D vitamininde bulunan, daha ok karbon atomlar ndan olu an, alkol niteli inde organik bir madde. stetoskop * Kalbin, i organlar n hareketlerini dinlemeye yarayan ara. stey n stil * Arkas nda kap s ile bir veya iki koltu u ve e ya konacak yeri arac n iine dahil edilmi binek otomobili. * slp, biem, tarz. * ngiliz liras .

stil mobilya * Antika mobilyan n zelliklerini k smen yans tan ve teknolojik geli melerden yararlanarak retilen mobilya. stilist * Bir moda evinde yeni rnlerin olu umunu ve yarat lmas n sa layan kimse. * Giyim e yas alan nda uzmanla m moda desinatr. stilistik * slp yntemlerini ve trlerini inceleyen edeb ara t rma ve dil bilimi dal , anlat m bilimi. stilo stoac stoac l k * Dolma kalem. * Stoac l k yanl s (kimse, gr vb.).

* Akl n egemenli ini, do aya uygun ya amay , ruhun duyumsamazl ve dnya yurtta l lksn ama olarak koyan K br sl Zenon'un kurdu u reti. Zenon derslerini stoa denilen direkli galeride verdi i iin bu retiye stoac l k ad verilmi tir. stok * Bir sat yerinde sat a haz r bulundurulan mallar n tm, istif.

* Bir sanayi dal nda yararlan lan ham, i lenmi veya yar i lenmi maddelerin tm. * Bir ihtiyac kar layacak maddeden ok miktarda y ma, istif. * Sat lmam , istif edilmi mal. stok etmek * bir eyi bir yere ok miktarda y mak, biriktirmek, istif etmek. stoku * Stok yapan kimse, istifi.

stokuluk * Stoku olma durumu, istifilik. stoklama * Stoklamak i i veya durumu.

stoklamak * htiyac n stnde bir mal a r miktarda y mak. stop * Dur!. * Telgraf ve telefonla olan haberle melerde cmleleri birbirinden ay rmak iin kullan l r.

stop etmek * durmak, duruvermek, al maz olmak. stop lmbas * Otomobillerin arkas na yerle tirilen ve ayak frenine bas l nca yanan lmba. stop valf stopaj stor * S hh tesisatta suyu kesmeye yarayan contal vana. * (vergi iin) denilen paradan kanunun ngrd lde yap lan kesinti, kaynakta kesme. * A a, kuma vb. den yap lm bir kanal iinde hareket ederek a l p kapanan perde.

stor kapak * nce talar n esnek bir yzeye yan yana dizilmesiyle yap lan ve k vr larak a l p kapanan kapak. storlu stratej strateji * Storu bulunan. * Strateji uygulayan kimse veya uzman.

* nceden belirlenen bir amaca ula mak iin tutulan yol. * Bir ulusun veya uluslar toplulu unun, bar ve sava ta benimsenen politikalara en fazla deste i vermek amac yla politik, ekonomik, psikolojik ve asker gleri bir arada kullanma bilimi ve sanat . stratejik * Stratejiye ili kin. * Asker bir gr a s n n nemini belirten, sava do rudan do ruya ilgilendiren (her ey iin kullan l r).

stratigrafi * Jeolojinin katmanlar inceleyen kolu. stratosfer * Kat yuvar .

stratus

* Katman bulut.

streptokok * S v ortamda zincir biimde koloniler olu turan, o u zaman patojen olan bir mikrokok. streptomisin * Verem basiline, arbon, difteri, veba, menenjit, zatrree gibi hastal klara sebep olan mikroplara kar kullan lan bir antibiyotik. stres * Ameliyat oku, a r yorgunluk, znt, travma, so uk, heyecan vb. etkenlerin organizmada, i organlarda ve metabolizmada olu turdu u bozukluklar n tm. streslenme * Streslenmek i i veya durumu. streslenmek * Stresli duruma girmek veya gelmek. stresli striknin striptiz * Genellikle gece kulplerinde, pavyonlarda gen bir kad n oyuncunun mzik e li inde dans edip soyunarak yapt gsteri. striptizci * Striptiz yapan (kad n). stronsiyum * Atom numaras 38, atom a rl 87,63, do ada baz maden filizlerinde bulunan, yo unlu u 2,6 olan, 771C de eriyen sar bir element. K saltmas Sr. strktr * Yap . * Stresi olan. * Kargabkenden kar lan etkili bir zehir.

strktralist * Yap salc . strktralizm * Yap salc l k. strktrel * Yap sal. stdyo * Sanat al malar iin dzenlenmi oda. * Foto raf n n al t oda, alan, foto raf i li i. * Sinema, televizyon ve radyo iin film ekilen, ses al nan ve yay n yap lan yer. * Bir odal daire.

su

* (kural d olarak, isim tamlamalar nda belirten durumunda iken suyun ve belirtilen durumunda iken suyu biimini al r). Hidrojenle oksijenden olu an, oda s cakl nda s v durumunda bulunan, renksiz, kokusuz, tats z madde. * Bu s v dan olu an kitle, deniz, akarsu. * Meyve, sebze gibi eylerin s k lmas yla elde edilen s v . * Baz kokulu yaprak veya iekler imbikten ekilerek elde edilen kokulu s v . * Yeme in sulu blm.

* Y kamak sz ile bir su y kamak, iki su y kamak biiminde kullan larak "kez" anlam na gelir. * Demir aralar ate te k zd rd ktan sonra, suya dald r larak sa lan lan sertlik. * Yn, taraf, cihat, yan. su -su -su * \343 -s / -si, -su / -s (II). su (veya sz) gtrmez * ba ka bir yoruma elveri li olmayan, kesin. su (yz) grmemi * (yz, el) ok kirli. su akrebi su almak * suyu iine ekmek. * (gemi, sandal) iine, dibinden su girmek. * gemiye ime suyu doldurmak. * herhangi bir organdan tedavi maksad yla su bo altmak. * bozukluk, yozla ma ba lamak. su alt * Deniz, gl gibi sular n yzeyinin alt nda kalan blm. * Vcudu geni ve yass , durgun sularda ya ayan zehirli bir akrep tr. * \343 suta . * Bkz. -s / -si, -su / -su (I).

su alt arkeolojisi * Su alt nda gerekle tirilen arkeolojik ara t rmalar. su alt fl * Suyun alt nda film ekmek iin gerekli veren cihaz. su alt foto raf l * Su alt nda foto raf ekme mesle i veya i i. su alt i leri * Dalg l k, bal k adaml k, inci, midye, snger avc l gibi deniz, gl ve akarsularda su alt nda al may gerektiren i ler. su ask lar * Tatl sularda ya ayan bir alg familyas . su ayg r * ift parmakl lardan, Afrika rmaklar boyunca ya ayan, ok iri yap l ve geni a zl memeli hayvan, hipopotam (Hippopotamus). su ayg r giller * rnek tr su ayg r olan memeli hayvanlar familyas , hipopotamgiller. su bald ran * Maydanozgillerden, su k y lar nda ve batakl klarda yeti en, zehirli, otsu bir bitki, su rezenesi (Cicuta virosa). su barda * Su imeye yarayan bardak. su bas nc

* Durgun bir su ktlesinin birim yzeyini etkileyen yer ekimi. su bask n * Sellerin veya eriyen kar sular n n kat lmas yla kabaran akarsular n yataklar ndan ta arak evreyi basmas , ta k n, ta ma, seylp. su basmak * (bir ey veya yer) sular alt nda kalmak, her yan suyla dolmak. su basman * Sa lam bir taban olu turmak iin temel ile birlikte belli bir yksekli e ula m yap n n oturdu u blm. su bidonu * Su ta maya ve depolamaya yarayan bidon. su bilimci * Su bilimi uzman , hidrolog. su bilimi * Sular n mekanik, fizik, kimya ve biyoloji bak m ndan zelliklerini inceleyen bilim, hidroloji. su biti * Bkz. Su piresi.

su bitkileri * Tek hcreli veya hcre topluluklar olan, suya uyum gsteren, Schizomycetes s n f ndan, suda ya ayan bitki ve hayvanlar n llerinde saprofit ve su canl lar nda parazit olarak ya ayan su bitkileri. su bombas * Su alt bombalar n atmaya yarayan alet. su borusu * Su veya su buhar n bir yerden bir yere aktarmaya yarayan demir veya naylon boru. su boyas * Su ile eriyebilen a a boyas . su bce i * K n kanatl lardan, kk su birikintilerinde ya ayan, 18 mm uzunlu unda kahverengi bir bcek, hidrofil (Hydrophilus caraboides). su blm izgisi * Kom u iki akarsuyun beslenme teknelerini ay ran izgi. su bre i * F r na koymadan nce yufkalar suda ha lanan, katlar aras na peynir, k yma konarak haz rlanan bir tr brek. su cenderesi * Lokomotiflerin su haznelerine veya tenderlerine su vermeye yarayan ara. su arpmak * (yzn) su ile y kamak. su ekmek * iine su almak. * alak bir yerden tulumba vb. ile su karmak. su kr * Kuyudan su karmaya yarayan kr k. su ullu u

* Batakl k ullu u. su damar * Su kaya n n kollar . su de irmeni * Su gc ile al an de irmen. su deposu * Su depo etmeye yarayan merkez. su dolab * Kuyudan su karmaya yarayan ark; kkleri el, bykleri at vb. yard m yla al t r l r. su dkmek * kk abdest bozmak. su dknmek * y kanmak. su dzeyi su etmek * Su yksekli inin durumu. * bir geminin iine herhangi bir yerinden su girmek veya su s zmak.

su geirmez * Birle iminden tr su geirmeyen, suyu ekmeyen (kuma , toprak vb.). su gelmek * do umdan nce amniyos suyu dl yolundan akmak. su gibi (olmak) * ok slak (olmak). su gibi akmak * zaman h zla gemek. * (para, yiyecek vb.) bol bol gelmek. su gibi aziz ol! * su getirenlere iyi dilek olarak sylenir. su gibi bilmek (veya okumak) * yanl s z bilmek veya okumak. su gibi ezberlemek * yanl s z okuyabilecek kadar ezberlemek. su gibi gitmek * bol bol harcanmak. su gibi terlemek * ok terlemek. su gsterdi * su etmek. su gtrr yeri olmamak * ba ka trl yorumlanacak bir yn bulunmamak. su hatt * Bkz. su kesimi.

su s t c s * Su s tmaya yarayan alet. su iinde * (fiyat iin) en az ndan, kolayl kla.

su iinde kalmak * ok terlemek, su gibi slanmak. su iktiza etmek * gusl gerekmek. su kaba * Kabakgillerden, alt blm i kin, birok yerlerde kurutulup su kab olarak kullan lan bir tr asma kaba (Lagenaria vulgaris). su kab * Su koymaya yarayan kap.

su ka rmak * su s zd rmak. * ba a r tmak, can s kmak. su kam * Su kam gillerden, suda ve batakl klarda yeti en, yapraklar alma k, di i ve erkek iekleri ayr ba aklar durumunda toplanm kk bir bitki (Typha). su kam giller * Bir eneklilerden, su kam , su eridi vb.trleri iine alan bir familya. su kapmak * (yaralar iin) azmak. su karanfili * Ormanlarda, akarsu ve gl kenarlar nda yeti en, 20-50 cm ykseklikte, sar iekli, ok y ll k ve otsu bir bitki (Geum urbanum). su kat lmam * kendine zg olan durumu koruyan, ba ka bir etkiyle de i memi , bozulmam olan. su kaya * Su zerinde yap lan kay k sporu. su kayb * Vcutta e itli sebeplerle kaybolan su. su keleri * Kurba agillerden, durgun sularda ve karada ya ayan bir tr kk hayvan (Lophius).

su kemeri * zerinde su yolu bulunan kemerli kpr. su kesesi su kesimi * Su bitkilerinde ii hava ile dolu blm, i kinlik. * Geminin su stnde ve su alt nda kalan blmlerinin kesi ti i yer.

su kesmek (veya su kesilmek) * sulanmak.

su keteni

* Birle ikgillerden, sulak yerlerde yeti en, boyu 1,5 m kadar olabilen, bir tr pembe iekli bitki, yaban keteni (Eupatorium cannabinum). su kireci * Suyun iinde abucak kat la an bir tr kire.

su korkusu * Sudan korkma, hidrofobi. su koyuvermek * sebze ve et pi erken suyunu sal vermek. * sznde durmamak, c v tmak. su k n, sz by n * byklerin say lmas , kklerin korunmas gerekti ini anlat r. su kre * Bkz. Su yuvar .

su mantarlar * Klorofilleri olmad ndan su iindeki bozulmu organik madde zerinde saprofit veya su canl lar zerinde parazit olarak ya ayan su bitkileri. su mercime i * Su mercime igillerden, mercime e benzeyen yapraklar sular n yzn kaplayan bir su bitkisi (Lemna). su mercime igiller * Bir eneklilerden, rnek bitkisi su mercime i olan, kk bir bitki familyas . su mermeri * Kaymak ta , albatr. su muhallebisi * Ni asta, st ve su kar m n n nce pi irilmesi, buzdolab nda kat la mas ndan sonra ceviz bykl nde kesilip eker ve gl suyu iinde zerine f st k serpilerek sunulan bir tatl tr. su nanesi * 20 ile 90 cm ykseklikte, k rm z mt rak renkli, az veya ok tyl, yapraklar sapl ve kuvvetli kokulu, ok y ll k ve otsu bir bitki (Mentha aquatica). su rmce i * Su alt nda kendi rd ipekten kese iinde ya ayan rmcek (Argyroneta aquatica). su rmce igiller * Su rmce i ile yak n trleri kapsayan, suda e itli bceklerin stnde veya yumu akalar n solungalar nda asalak olarak ya ayan bcekler familyas . su perisi su piresi * iekleri tek e eyli, gvdesi iki e eyli olan su bitkisi. * Kabuklulardan, durgun sularda ya ayan bir hayvan, su biti (Daphnia pulex).

su rezenesi * Su bald ran . su saati * Bkz. su sayac .

su samuru * Sansargillerden, tyleri koyu kahverengi, iyi yzen, krk be enilen, kk bir tr hayvan, lutr (Lutra).

su sar msa * Bkz. Kurtluca. su sarn c * Su biriktirmeye yarayan yer alt su deposu. su sayac * inden geen suyun miktar n len ara, su saati. su serpilmek * ferahlamak. su seviyesi * Su dzeyi. su s r * Manda. su sine i * K n kanatl lardan, durgun sular zerinde ya ayan, parlak ye ilimsi siyah renkli bir bcek (Hydrophilus).

su tabakas * Su ile kaplanm yzey. su tankeri * Su ta maya yarayan tanker. su ta k n * Bkz. sel. su tavu u * Su tavu ugillerden, gri, k z l kar m tonda, benekli veya izgili tyleri olan bir ku (Fulica atra). su tavu ugiller * Batakl k ve su k y lar nda ya ayan, gagalar yandan bas k, kanat ve kuyruklar k sa olan, su tavu u, su yelvesi trlerini iine alan bir familya. su tedavisi * Bkz. hidroterapi. su terazisi * Bas nc ok olan suyun, bas nc n azaltarak, knklerin patlamas n nleyen, belli aral klarla yap lm , depo grevindeki kule. * e itli yzeyleri istenilen konuma getirmek iin kullan lan l aleti. su teresi * Turpgillerden, su kenarlar nda yeti en, tereye benzeyen, ok y ll k ve otsu bir bitki (Nasturium officinale). su testisi * Su koymaya yarayan topraktan yap lm su kab .

su testisi su yolunda k r l r * bir ki i ama edindi i i te kazaya u rar. su topu * Topu kar tak m n kalesine sokmak temeline dayanan, yedi yzcden olu an iki tak m aras nda havuzda yap lan spor tr. su tulumbas * Kuyudan su karmaya yarayan ve elle al an tulumba.

su trbini * Su gcnden yararlanmay sa layan nemli bir makine sistemi. su uyur, d man uyumaz * d mana kar her zaman uyan k davranmak gerekir. su rnleri * Denizlerde ve i sularda bulunan bitkiler ve hayvanlar ile bunlar n yumurtalar . su vermek * bitkileri sulamak. * hayvanlara su iirmek. * insanlara imek iin su getirmek. * eli in sertlik, dayan kl l k ve esnekli ini art rmak iin k zg nken suya bat rmak. su yapmak * (gemi, sandal) iine, dibinden su girmek, su almak. su yata * Su kayna . su yelvesi * Su tavu ugillerden, s rt ye il kahve rengi, karn kara beyaz izgili bir ku (Rallus aquaticus). su y lan * Su y lan gillerden, uzunlu u 50 cm olan, su kenarlar nda ve ba larda ya ayan bir srngen (Natrix natrix). su y lan giller * rnek hayvan su y lan olan srngenler s n f n n bir familyas . su y lanlar * Srngenler s n f n n baz zehirli ve zehirsiz y lanlar kapsayan geni bir blm. su yolcu su yolu * stanbul'un su yollar n n ve bunlara ili kin kurulu lar n bak m, onar m ve i letmesiyle u ra an kimse. * Knk veya demir boru ile yap lm oluk, ark. * Baz k tlar n dokusunda bulunan ve ancak a tutulunca grlen izgi, resim veya yaz , filigran. * K t zerine konulan noktalar n aralar n izgilerle birle tirerek oynanan bir ocuk oyunu.

su yoncas * Tac beyaz salk m iekli ok y ll k su bitkisi. su yosunlar * Denizlerde, tatl ve durgun sularda, daha ok su yzeyinde ya ayan, yaprak veya tel biiminde tall bitkiler alt ubesi, niye, algler. su yosunu * Su yosunlar ndan, klorofilli bitki, alg. su yuvar * Denizlerin yeryznde olu turdu u yuvar, su kre, hidrosfer. su yrmek * ilkbahara do ru a alar tomurcuklanmaya ba lamak. su yzne kmak * (bir sre rtl kalm bir i veya sorun) ayd nlanmak, belli olmak. sual * Soru.

sual amak * (st bir mevki) sorumlu say lan birine soru sormak. sual etmek * sormak. suare * Ak am yeme inden sonra yap lan e lence, toplant . * Gece yap lan sinema, tiyatro gsterisi, matine kar t .

suba

* ehirlerin gvenlik i lerine bakan grevlilerin ba . * Acemi ocaklar nda kk a amal subay. * Osmanl larda kap kulu svarileri aras ndan, sava zaman gvenlik i lerine bakmak, bar zaman da vergi toplamak i leri iin ayr lan kimse. * Rumeli'de iftlik kahyas . subay * Silhl kuvvetler iinde aste menden mare ale (deniz kuvvetlerinde byk amirale) kadar rtbelere ykselebilen, zel kanunlara ba l asker. subayl k * Subay n grevi veya rtbesi. subra subret subye sucu * Su satan veya evlere su ta yan kimse, saka. sucu unu karmak * yormak. * ok dvmek. sucuk * i irilip kurutulmu ba rsak iine baharl et k ymas doldurularak yap lan bir tr yiyecek. * Ceviz, badem ii gibi eyler, bir ipli e dizildikten sonra ni asta ile koyula t r lm kaynar zm ras na bat r larak yap lan tatl yiyecek. sucuk gibi olmak (veya slanmak) * ba tan a a slanmak. sucuku * Sucuk yapan veya satan kimse. * Koltukluk. * Komedilerde hafif me rep gen kad n veya i veli hizmeti rollerine kan kad n oyuncu. * Aya n alt ndan geen, tozlu a veya pantolon paalar na ba lanan deriden veya kuma tan erit.

sucukuluk * Sucuk yapma ve satma i i. sucukla ma * Sucukla mak i i veya durumu. sucukla mak * Ter ve kirle sucuk rengini ve grnmn almak. sucul

* Suyu seven, suya d kn. * Suyu eken, hidrofil. suculuk su * Trelere, ahlk kurallar na ayk r davran . * Yasalara ayk r davran , crm. su aleti * Suun i lendi i alet veya suun i lenmesinde sz konusu olan alet. su duyurusu * lenen suu resm makamlara bildirme, duyurma. su duyurusunda bulunmak * ilgiliye, ilgili makama suu bildirmek. su i lemek * yasaya, treye ayk r bir davran ta veya harekette bulunmak. su olmak * su say lmak. su ykleme * Birine su atma. suie i sulama sulamak * Su yklemek, itham etmek. suland r lma * Suland r lmak i i veya durumu. suland r lmak * Su yklendirilmek, itham ettirilmek. suland rma * Suland rmak i i. suland rmak * Sulu oldu una karar vermek, sulu oldu unu ileri srmek. sulanma * Sulanmak i i. * Genellikle ocuklarda grlen dkntl, bula c , salg n hastal k. * Sulamak i i, itham. * Evlere su ta ma veya satma i i, sakal k.

sulanmak * Sulamak i ine konu olmak, itham edilmek. sulay sulu * Su i lemi , suu olan (kimse), kabahatli, mcrim. sulu olmak * Sulamak i i veya biimi.

* sulu say lmak. sulu say lmak * sulu oldu u kabul edilmek. sululuk * Sulu olma durumu.

sululuk duygusu * Ki inin ahlk veya din kurallar i nedi ini sezmesi sonucu bilinli veya bilinsiz olarak kap ld ve kendisiyle ilgili de er yarg lar n sarsan duygu. susuz * Suu olmayan, su i lememi olan, masum.

susuzluk * Su i lememi olma durumu. suunu ba lamak (veya birinin suundan gemek) * bir kimseye i ledi i suun cezas n vermemek. sust * Suu i lerken, crmme hut.

sust mahkemesi * Failin su st yakaland durumlarda duru mas n n grld mahkeme, me hut crmler mahkemesi. sust yakalama * Su i leyenin suu i ledi i s rada veya hareketinden ok az nce yakalanmas . suda pi mi * kaynat larak veya ha lanarak pi irilmi . sudak sudan * Levrekgillerden, tatl sularda ya ayan, eti beyaz ve lezzetli bir bal k (Lucioperca fluviatilis). * nemsiz, sama, ba tan savma.

sudan cevap * ba tan savma, inand r c olmaktan uzak cevap. sudan km bal a dnmek * herhangi bir sebeple ne yapaca n bilememek, ok a rmak. sudan geirmek * (ama rlar iin) stnkr y kamak. * (sabunlu ama r ) durulamak. Sudan tavu u * Be tavu unun bir tr. sudan ucuz * ok ucuz, bedava. Sudanl sufle tr tatl . * Sahnedeki oyunculara, izleyicilere duyurmadan unutulmu bir sz veya cmleyi hat rlatma. * Un, eker, yumurta gibi maddelerin muhallebi k vam na gelinceye kadar rp l p pi irilmesiyle yap lan bir * Sudan halk ndan veya bu halk n soyundan olan (kimse).

sufle etmek * oyunculara, izleyicilere duyurmadan syleyecekleri sz veya cmleyi f s ldamak. * birine unuttu u bir sz veya cmleyi kimseye duyurmadan hat rlatmak. suflle mek * A a bir durum almak, a a la mak. * K l ks zla mak, pis k l kl duruma gelmek. suflr suflrlk suibri i * Oyunculara, rollerinde unuttuklar szleri izleyicilere duyurmadan syleyip hat rlatan kimse. * Suflrn grevi.

* Suibri igillerden, yapraklar alma k, saplar uzun ve slks, yaprak ayas ibrik biiminde geli mi olan, s cak lkelerde yeti en, t rman c bir bitki (Nepenthes destillatoria). suibri igiller * ki eneklilerden, otuz kadar bitki trn iine alan ve rnek bitkisi suibri i olan bir bitki familyas . suiistimal * (grevini, yetkisini vb.yi) Ktye kullanma, yolsuzluk. suiistimal etmek * Bkz. ktye kullanmak. suikast * Gizlice cana k yma ve ktlk etmeye kalk ma. * Bir devlet by n veya nemli bir ki iyi pln kurarak ldrme. * Suikast yapan (kimse).

suikasti

suikastta parma olmak * dzenlenen suikast olay nda rol oynamak. suiniyet * Kt niyet. suizan sukut * Kt san, ku ku. * D me.

sukut etmek * d mek. sukutuhayal * D k r kl , hayal k r kl . -sul sulak * Bkz. -s l / -sil, -sul / -sl. * Suyu olan, suyu bol. * Ku lar iin su konulan kk kap. * Sulak olma durumu.

sulakl k

sulama

* Sulamak i i. * Arklar veya savaklar yard m ile su ak tarak herhangi bir toprak blgesini kurakl ktan kurtarma. * (toprak, bitki vb. iin) Su vermek. * Hayvana su vermek, suvarmak. * (para iin) demek, vermek, harcamak.

sulamak

suland r c * Suland rmay sa layan (madde). suland rma * Suland rmak i i. suland rmak * Sulu duruma gelmesini sa lamak. * Su veya ba ka bir s v kat p kar t rarak yo unlu unu azaltmak. sulanma * Sulanmak i i. * Baz nesnelerin, havan n nemini so urarak znme zelli i.

sulanmak * Sulu duruma gelmek. * Suyu o al p yo unlu u azalma. * Sulamak i i yap lmak. * (gz iin) Ya armak. * mrendi ini a a vurmak. * Birine kar duyulan cinsel iste i kendisine sezdirmek, ye illenmek. sular kararmak * ak am olmaya ba lamak. sular nda sulatma * Sulatmak i i. sulatmak * Sulamak i ini yapt rmak. * Ya , saat gibi kelimelerle birlikte yakla k bir zaman bildirir.

sulbnden gelmek * bir kimsenin z evld olmak. sulfata sulh * Bar . sulh olmak * uzla mak. sulhu * Bar yanl s olan, bar , bar sever, bar l. * Kinin sulfat na ve genel olarak kinin tuzlar na verilen ad.

sulhperver * Bar yanl s olan, bar , bar sever, bar l.

sulhsever sulp

* Bar sever. * Bel kemi i, omurga. * Dl, nesil, zrriyet. * Kat . * Yetke, otorite. * Mslman, zellikle Snn hkmdarlar n kulland klar unvan, padi ah. * Padi ahlar n erkek ve k z ocuklar ile anne ve e lerine verilen unvan. * Baz Bekta azizlerine verilen ad.

sulta sultan

Sultan Ahmet'te dilenip Ayasofya'da sadaka vermek * kendi yoksullu una bakmadan ba kalar na yard m etmeye kalk mak. sultan bre i * Yufka aralar na hafife pi irilmi ku ba et, so an ve dil peyniri kat larak f r nda haz rlanan bir brek. sultan efendi * Osmanl larda padi ah n k z karde leri ile k zlar na verilen unvan. sultan kethdas * Padi ahlar n ve ehzadelerin evlendirilen k zlar n n dairelerindeki i lere bakan grevli. sultan * Sultanlara yara an veya sultanlarla ilgili. * 1908'den sonra Osmanl lkelerinde, bugnk lise dengi retim kurumu. * M s r, Trablus ve Cezayir darphanelerinde bas lan Osmanl alt n . * ekirdeksiz bir tr zm.

sultan tembel * grmekten hi ho lanmayan, ok tembel. sultan tembellik * grmekten hi ho lanmama, ok tembel olma durumu. sultanbuselik * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam. sultanhzzam * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam. sultanyegh * Klsik Trk mzi i makamlar ndan biri. sultanl k * Sultan olma durumu, padi ahl k, saltanat. * Sultan san n ta yan bir slm hkmdar n n lkesi. * Rahat ya ama durumu.

sultano lu * Padi ah k zlar n n, padi ah soyundan olmayan kocalar ndan do an erkek ocuklar na verilen ad. sulu * Suyu olan, iinde su bulunan. * Suyu ok olan. * ine su kat lm , suland r lm olan.

* Yersiz akalar yapan, sz ve davran lar ile evresini tedirgin eden veya kad nlara ho olmayan iltifatlarda bulunan (kimse). sulu boya * Su ile kar t r larak kullan lan bir boya. * Bu tr boya ile yap lm olan (resim). sulu gz * Bkz. sulu gzl.

sulu gzl * Gz ya n tutamayan, hemen a layan. sulu sepken * Ya murla kar k bir biimde (ya an). sulu tar m * Sulamaya dayal tar m. sulu z rtlak * Oyunlarda kurallar bozup m z k l k eden, a layan, kaan kimse. suluk * Oda iinde y kanmak iin ayr lm kk yer, guslhane. * Ku kafeslerinde su konan kap. * Kk ocuklar n ba lar nda, yer yer sa dklmesi ve kabart larla beliren bir deri hastal . * Yar lar n su, glikozlu su, ay veya meyve sular koymalar na yarayan su kab . * Tavuklar n su ihtiyalar n kar lamak zere uzun, yuvarlak, kk anak veya damlal kl biimlerde de i ik malzemeden yap lm yar otomatik veya otomatik dzen. * Bykba hayvanlar n bar nd yerlerde su imelerini kolayla t ran kk tekne veya havuz. suluk zinciri * At vb. hayvanlar n gemlerinin alt na tak lan kk zincir. sulula ma * Sulula mak i i. sulula mak * Yersiz, yavan akalar yapmak veya kad nlara tats z iltifatlarda bulunmak. sululuk * Sulu olma durumu. * Yersiz akalar yapma veya kad nlara tats z iltifatlarda bulunma durumu.

sululuk yapmak (veya etmek) * sulula mak. sumak * Antep f st gillerden, s cak blgelerde yeti en, kabu u hekimlikte, yapraklar dericilikte kullan lan bir a a, somak (Rhus coriafia). * Bu a ac n, ek ilik vermek iin dvlerek yemeklere kat lan mercime e benzeyen meyvesi. sumen * zerinde yaz yazmaya, aras nda evrak saklamaya yarayan deri kapl altl k.

sumen alt etmek * bir evrak n i leme konulmas n engellemek veya bir i in yap lmas n geciktirmek. Sumer * Mezopotamya'da ya am bir ulus ve bu ulustan olan kimse. Sumerce

* Sumer dili. Sumerolog * Sumer dili ve eserleri ile u ra an bilim adam . Sumeroloji * Sumer dili ve eserlerini konu alan bilim dal . sumsuk * Yumruk. * Yumrukla vurma.

sumsuklama * Sumsuklamak i i veya durumu. sumsuklamak * Yumrukla vurmak, yumruklamak. -sun * Bkz. -s n / -sin, -sun / -sn. -sun suna * Bkz. -s n / -sin, -sun / -sn. * Erkek rdek. * Gl rde i.

suna boylu * Bkz. suna gibi. suna gibi sunak * Tap naklarda, zerinde kurban kesilen, gnlk yak lan, din tren yap lan ta masa. sundurma * Sundurmak i i. * Ya murdan, gne ten korunmak iin yap lan ve arkas bir duvara verilen at . * Sundurma biiminde olan, sundurma grevini yapan. * st kapal balkon, evlerin nndeki ta l k. sundurmak * Sunmak i ini yapt rmak. * Vermek. sungu * Bir by e sunulan arma an. * Bir tanr ya veya tap na a yap lan ba . * Do ana benzeyen, y rt c , avc ku . * Yapma, yapay, takma. * Yapmac k, e reti. sun' bbrek * Sonradan tak lan bbrek. sun' ay r * boylu boslu ve yak kl .

sungur sun'

ay r.

* Rutubetli veya sulanabilen topraklarda bu daygil ve baklagil yem bitkilerinin bir kar m olarak yeti tirildi i

sun' gbre * Bitki kal nt lar n n ticar gbre ile kar t r lmas nda elde edilen gbre. sun' kalp * Sonradan tak lan kalp. sun' peyk * Yapma uydu. sun' solunum * Normal solunumun yeterli olmad durumlarda onu takviye etmek amac yla solunum aleti takma. * D etki ile g se bast r larak yapt r lan solunum. sun' tahta * Sunta. * Odun lifi levhas , yonga ve tala levhalar n n bir tr. sun' teneffs * Sun' solunum. sun'lik sunma * Sunmak i i. sunmak sunta sunt ra * Bir by e veya nezaket gere ince bir kimseye bir eyi vermek, yollamak, gndermek, takdim etmek. * (< sun tahta) Do ramac l kta kereste olarak kullan lan, s k t r lm tala ve yongadan yap lan tahta. * Nalbantlar n, nallanacak hayvan n t rna n keserken kulland klar keskin ara, nalbant keskisi. * Saralar n derilere yiv amakta kulland klar , metalden U biimindeki ara. * Yaman, adamak ll , deh etli. * Gsteri li, grkemli. * Yapma, yapay olma durumu veya zelli i, yapayl k.

sunturlu

sunturlu kfr * ok kt, berbat, a za al nmaz kfr. sunu * Sunulan ey. * Piyasaya mal kartma, arz. sunu ve istem * reticinin piyasaya mal karmas ve tketicinin piyasadan mal ekmesi olaylar , arz ve talep. sunucu * Radyoda, televizyonda, bir e lence yerinde program sunan, a klayan (kimse), takdimci.

sunuculuk * Sunucunun i i ve grevi. sunulma * Sunulmak i i.

sunulmak * Sunmak i ine konu olmak veya sunmak i i yap lmak. sunulu sunum * Lokma, para. sunu * Sunmak i i veya biimi. * Byklere sylenilen sz, maruzat. * n sz. * Sunulmak i i veya biimi.

suoku * Su okugillerden, batal k blgelerde ve su kenarlar nda yeti en, kk saplar taze iken kekre olan, kurutulunca yenilebilen kk bir bitki (Sagitteria). suokugiller * Bir eneklilerden, rnek bitkisi suoku olan ve yetmi kadar tr bilinen bir bitki familyas . suler sup * Su ve benzeri ak kanlara ili kin derinli i ve a rl , bas nc lmeye yarayan alet, hidrometre. * ikolata ile yap lan bir e it tatl .

supanglez * Sup. supap * Bir yay yard m yla gergin tutulan ve yata n dzlemine dik olarak yapt gidip gelme hareketiyle bir ak kan n gei ini ayarlamaya yarayan kapak. * Bir devreye yerle tirildi inde, belirli artlar alt nda, ak m n yaln z bir ynde gemesini sa layan ve bylece dalgal ak mlar do rultmaya yarayan sistem. supara * Osmanl mparatorlu unda okul kitaplar n n genel ad .

suphanallah * "Tanr 'y her trl kusur, ay p ve eksikliklerden, insanl a zg niteliklerden uzak tutar m" anlam nda a k nl k bildirir. suples supya * Mrekkep bal . sur sur sura * Kale duvar . * U ur, al n yaz s , talih. * (Hindistan'da dokumac l k merkezi Surate'nin ad ndan) Yumu ak ince bir tr ipekli kuma . * Bu kuma tan yap lm olan. * Yz, ehre. * Somurtkanl k, as k yzllk. * Gre te hasm n s rt n yere getirmek iin yap lan bir evirme hareketi.

surat

* So uk davranma. surat (veya surat ) bir kar * fkeli, k zg n ve somurtkan. surat asmak * ka lar n at p yzne kskn veya darg n bir anlam vermek, somurtmak. surat d kn * irkin yzl, ehre z rd. surat etmek * birine kar kskn durmak, as k yzl olmak. surat kalmamak * utanmaz duruma gelmek. surat mahkeme duvar * as k suratl , kimseye glmeyen, suskun duran. * utanmaz, s k lmaz. surata bak sngye davran * ok as k suratl kimseler iin kullan l r. surat de i mek * bir kimseye kar davran de i mek, daha sert bir durum almak. surat kasap sngeriyle silinmi * utanmas , s k lmas kalmam . surat na indirmek * tokat atmak. surat ndan d en bin para olmak * Bkz. yznden d en bin para olmak. * ok somurtmak, can s k nt s n a ka belli etmek. surat n ek itmek * yzne memnun olmad n belirten bir anlam vermek. suratl surats z * Yz glmez, somurtkan. * Somurtkan. * irkin. * Aksi, huysuz.

surats zl k * Somurtkan olma durumu. surdinlemek * Sesini kesmek, sessiz hle getirmek. sure * Kur'an' n blnm oldu u 114 blmden her biri. suret * Grn , biim. * Yaz veya resim kopyas , nsha. * Biim, yol, tarz. * Yz, ehre.

* slm felsefesinde, varl n grnen yan na, be duyu ile alg lanan ynne verilen ad. * Resim, foto raf. suret almak (veya karmak) * (bir belgenin) kopyas n karmak. sureta * Grn e gre, grn te. * Yalandan. sureti haktan grnmek * kendisini iyi niyetli imi gibi gstermek. * birinin iyili i iin al yor grnmek. suretine girmek * bir eyin grn ne, biimine benzemek. Suriyeli * Suriye halk ndan veya bu halk n soyundan olan (kimse).

sus pay * Susmal k. susak * Susam olan, susayan. * Salak, aptal. * Su kaba ndan yap lm veya a atan oyulmu ma rapa.

susak a zl * Anlams z, bo konu an (kimse). susak burunlu * ri, irkin burunlu (kimse). susakl k * Susam olma durumu. * Salakl k, aptall k. susallar * Suda ya ayan bitki veya hayvan familyas . susam * Susamgillerden, s cak blgelerde yeti en kk bir bitki (Sesamum indicum). * Bu bitkinin kk, sar mtrak tohumu. * Ssen.

susam helvas * Kaynat lm a dal ekerden yap lan ve susama bulanan bir tr tatl . susam ya * Susam tanelerinden kar lan ya , rla an. susama susamak * Susamak i i. * Su ime ihtiyac duymak. * ok istemek, zorlu bir ihtiya duymak, zlemek.

susamgiller * ki eneklilerden, en nemli ve rnek bitkisi susam olan, kk bir bitki familyas .

susatma susatmak

* Susatmak i i. * Susamas na yol amak, susuz b rakmak. * Zorluk, glk karmak. * Susamak i i veya biimi. * Az konu ma, susma, skt.

susay susku suskun

* ok az konu an, sessiz, sakin olan, skt. * Sessiz, sakin bir biimde.

suskunla ma * Suskunla mak i i veya durumu. suskunla mak * Suskun olmak. suskunla t rma * Suskunla t rmak i i veya durumu. suskunla t rmak * Suskun hle getirmek. suskunluk * Suskun olma durumu, sktlik. susma * Susmak i i. * Trk nak lar nda bir i ne tr.

susma hakk * Bir soru turma s ras nda san n, ceza ynnden leyhine sonu do uracak sorulara cevap vermeme hakk . susmak * Konu mas n kesmek veya konu maktan ka nmak. * Ses veya grlty kesmek, ses ve grlt yapmamak. * Etkisini gstermemek, tepki gstermemek.

susmal k

* Susmas , kar gelmemesi veya bildi i bir s rr yaymamas iin birine verilen para vb. ey, sus pay , hakk skt. suspus * Susmu , sinmi .

suspus olmak * susmak, sinmek, hi sesini karmamak. susta * (kpek) Arka ayaklar zerinde durma. susta * Emniyet yay .

susta durdurmak * kpe i arka ayaklar zerinde durdurmak.

* (bir kimseyi veya birilerini) y ld rmak. * etkisi alt na almak. susta durmak * (kpek) arka ayaklar zerinde durmak. * korktu u bir kimsenin kar s nda sayg l ve ekingen davranmak. sustal * Sustas olan. * ak .

sustal ak * A ld ktan sonra sustas na bas lmad ka kapanmayan bir tr byk ak . sustaya kalkmak * (kpek) susta durmak. susturma * Susturmak i i, ilzam.

susturmak * Susmas n sa lamak, susmas na sebep olmak. * Verdi i kar l kla veya yapt bir davran la birini art k sz syleyemeyecek bir duruma getirmek, ilzam etmek. * Etkisini, gcn azaltmak, gidermek, bast rmak. susturucu * Susmas n sa layan, susmas na sebep olan. * Patlamal veya tepkili motorlarda, yanm gazlar n d ar ya at lmas ndan do an grlty nlemeye, azaltmaya yarayan ara, egzoz. * Ate li bir silh n patlama grltsn azaltan sistem. susturulma * Susturulmak i i. susturulmak * Susmas sa lanmak, konu mas nlenmek. * Ald kar l kla art k sz syleyemeyecek bir duruma d rlmek. susu susuz * Suyu olmayan, suyu bulunmayan. * Suyu ok az olan. * Ya mursuz, kurak geen. * Susam olan. * Su olmadan. susuzluk * Susuz olma durumu, kurakl k. * Susam olma durumu. * Susmak i i veya biimi.

su eridi

* Su kam gillerden, eridi and ran, 1 m ye kadar uzayabilen, yapraklar a k ye il renkte sucul bir bitki (Sparmanaum). sut * Eskiden baz bitkilerden, bu gn sodyum klorrden elde edilen sodyum karbonat n ticaretteki ad .

sut kostik * Sodyum hidroksit.

suta sutyen

* Baz giysilerin yaka, kol, cep gibi yerlerini sslemekte kullan lan i lemeli erit, suyolu.

* G sleri dik tutup dolgun gstermek iin kullan lan, saten, dantel vb.kuma lardan yap lan kad n i ama r . sutyenci * Sutyen diken ve satan kimse.

sutyencilik * Sutyen dikip satma i i. suvare * Bkz. Suare. suvar m suvarma * Bir suvarmada veya sulamada verilen su miktar . * Suvarmak i i.

suvarmak * (hayvana) Su vermek, su iirmek. suvat * Hayvan suvaracak yer. suya d mek * (genellikle bir i veya tasar iin) gerekle ememek. suya gstermek * hafife y kamak. suya gtrp susuz getirir * ok kurnaz, hileci kimseler iin kullan l r. suya sabuna dokunmamak * sak ncal konularla ilgilenmemek; davran lar n kimseyi incitmeyecek biimde ayarlamak. suya salmak * bo una harcamak. suyolu * Suta .

suyu (veya ay ) grmeden paalar s vamak * henz hibir belirti yokken veya gere inden ok nceden haz rlanmaya kalk mak. suyu ba tan (veya ba ndan) kesmek * i in asl zerinde kesin bir ey syleyip ayr nt lar n konu maya gerek duymamak. suyu getiren de bir, testiyi k ran da * Bkz. testi. suyu grnce teyemmm bozulur * bir zorunluk dolay s yla yap lmakta olan bir i in, bu zorunluk ortadan kalk nca gere i gibi yap lmak iin yeni ba tan ele al nmas gerekir. suyu hrmetine (veya yz suyuna) * birinin veya bir eyin hat r na veya varl na de er verildi i iin.

suyu s nmak (veya kaynamak) * i ba ndan uzakla t r lmas yakla mak veya gelmek. suyu kesilmi de irmene dnmek * i lemez, yarars z duruma gelmek. suyu kesiyor * ok krle mi . suyu mu kt ? * be enilmeyecek nesini grdn?. suyu nereden geliyor? * bir i i grmek iin harcanan para hangi kaynaktan sa lan yor?. suyu seli kalmamak * (sulu yemek) kaynaya kaynaya suyu azalmak. suyuk * Organizman n (kan, lenf gibi) s v blm.

suyukuluk * Organizmadaki hastal k belirtilerini suyuklar n bozuklu una ba layan t p retisi. suyun ak nt s na gitmek * olaylar n veya durumun geli mesine gre davranmak, uymak. suyun ba * suyun kt yer, kaynak. * en ok yarar sa lanacak yer. * bir i in as l yetkililerinin bulundu u yer. suyuna gitmek * suyunca gitmek. suyuna tirit * ba tan savma, de ersiz, zensiz. suyunca gitmek * bir kimseyi sinirlendirmeyecek biimde davranmak. suyunu almak * kaynat lan yiyece in suyunu ay rmak. suyunu ekmek * yemek kaynay p suyu kalmamak. * tkenmek. suyunun suyu * bir eyle ancak ok uzaktan uza a ilgisi olan ey. -suz suzidil * Bkz. -s z / -siz, -suz / -sz. * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam.

suzidilra * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam. suzinak

* Klsik Trk mzi inde bir basit makam. -s * -s / -si, -su / -s. -s sbap sbek boru. sbekli sbjektif * znel, nesnel kar t . sbjektiflik * Sbjektif olma durumu. sbjektivist * znelci. sbjektivite * znellik. sbjektivizm * znelcilik. sblime * Sblimle tirme yoluyla elde edilen rn. * Ak slmen. * -s / -si, -su / -su. * Bkz. Supap. * Baz yerlerde be ikteki ocuklar n bacaklar aras na yerle tirilen sidik i esi veya sidi i bir kaba ak tacak

* Sbe i olan.

sblimle me * Sblimle mek i i. sblimle mek * Bir cisim, kat durumdan s v durumuna gemeden, do rudan do ruya gaz durumuna dn mek. sblimle tirme * Bir cismi kat durumdan do rudan do ruya gaz durumuna dn trmeye dayanan i lem. * Baz kat cisimleri s tarak buharla t rd ktan sonra so utma yoluyla yeniden kat durumda elde etmek iin yap lan zel dam tma yntemi. sblimle tirmek * Bir cismi kat durumdan do rudan do ruya gaz duruma dn trmek. sbut * Gerekle me, pheye yer b rakmayacak biimde ortaya kma.

sbut bulmak * tan tlanmak, ispat edilmek. sbvansiyon * Devlete yap lan para yard m , destekleme. sbyan * ocuklar.

sbyan ko u u * Tutuk evlerinde sulu ocuklar n bulundu u blm. sbye * Mrekkep bal . * Badem ii, kavun ekirde i gibi eylerden yap lan boza koyulu undaki erbet. * Secdeye varma, secde etme. * Sdremek i i.

scut sdreme

sdremek * Sarho olmak, esrimek. set sfl * Bkz. podoset. * A a , a a l k, baya , ad. * K l ks z, pis k l kl , h rpan.

sflle me * Sflle mek i i. sflle mek * Sfl duruma gelmek, sfl olmak. sfllik * Sfl olma durumu. Sheyl shulet * Gney yar m krede bulunan parlak y ld z, Y ld rak. * Kolayl k. * Yumu akl k, naziklik. * Uygun ortam. * S cakl k. * Ayn tonda yaz lm alg paralar dizisi. * Otellerde de i ik amalar iin kullan lmak zere donat lm ve birden ok odaya sahip olan zel blm. * Konu. * zne.

shunet sit

sje

sklm pklm * Su i lemi gibi utan veya korku iinde bzlm olarak. skse * Ba ar . * Gsteri , ilgi ekecek durum.

skse yapmak * ba ar kazanmak. * ilgi ekecek bir durum yaratmak.

skn sknet

* Sknet. * Durgunluk, dinginlik, hareketsizlik. * Huzur, rahat. * Dinme, yat ma.

sknet (veya sknet) bulmak * sakinle mek, rahatlamak. sknetli skt * Durgun, sakin, hareketsiz. * Susma, konu mama, sz sylememe, sessizlik.

skt hakk * Susmal k, sus pay , susma hakk . skt ikrardan gelir * susmak kabul etmek demektir. skt sktlik * Sessiz, suskun (kimse). * Sessizlik, suskunluk.

sktla gei tirmek * sz edilmesi gereken bir noktay sylemeden atlamak, bile bile bir konuya hi de inmemek. -sl slle slf slfamit * Mikroplara kar etkili olan azotlu ve kkrtl organik birle imlerin ortak ad . slfat * Slfrik asidin tuzu veya esteri. * Bkz. -s l/-sil, -sul/-sl. * Soy; ev, aile. * Kkrt.

slfatlama * Mantar hastal klar na kar bitkilere bak r slfat, demir slfat pskrtme veya bitkileri bu maddelere bulama i lemi. slfatlanma * Bir akmlatrn levhalar zerinde kur un slfat tabakas n n olu mas . slfatla ma * Do al maden slfrlerinin hava ve su etkisiyle yava yava slfat durumuna dn mesi. slfit * Slfrl asit tuzu. slfitleme

* ( arap l kta) zm, elma veya armut ras n kkrtdioksitle temizleme yntemi. slfr * Kkrdn ba ka bir elementle yapt birle ik. slfrik * Kkrttrioksit ile bunun yerini tutan ve en nemlisi slfrik asit olan asitler iin kullan l r.

slfrik asit * Suda znerek byk bir s a a karan, urup k vam nda, renksiz, kokusuz, 100 C de kat la an bir s v , kara boya, za ya . slfrimetre * Bir maddedeki kkrt oran n tespit etmek iin kullan lan alet. slfrleme * Kkrtle birle tirmek iin yap lan i lem. * Kkrtleme. slfrlemek * Kkrtle birle tirmek. sline * Dar ve uzun kavk l bir deniz yumu akas , deniz ak s (Solen). slk * Bir yola girme, bir yol tutma. * Bir tarikata girme.

slk etmek * (bir i e) girmek. * bir tarikata girmek. sl en * Erimi kur unun, bir hava ak m nda ykseltgenmesiyle retilen, ok yo un ve zehirli, pas nleyici astar boyalar n haz rlanmas nda kullan lan k rm z boya. slk * Slklerin rnek asalak hayvan (Hirudo). * Slklerden, tatl sularda ya ayan, vcudunda 22 sindirim kesesi oldu u iin bir kezde, a rl n n sekiz kat kan emebilen, halk aras nda baz kan hastal klar n n tedavisinde yararlan lan hayvan (Hirudo medicinalis). * Yaprak veya saplar n yanlar nda geli en ince uzant , asma b y . slk gibi * ok rna k, yap kan (kimse). slk vurmak * tedavi amac yla slk yap t rmak. slk * Slk satan kimse. * Slkle kan almay meslek edinen kimse.

slkler

* Tatl ve tuzlu sularda ya ayan, halkal lar tak m ndan, uzun ve yass vcutlar 34 paradan olu mu , gzleri geli memi , iki ekmenli, kan emen trlerinde tkrk bezlerinin bir salg s , kan n p ht la mas n nleyen bir enzim yapan asalaklar s n f . slmen * Ak slmen. sln

* Slngillerden, kuyru u ok uzun, eti be enilir bir ku (Phasianus colchicus). sln gibi * boylu boslu ve yry gzel (k z veya kad n). slngiller * Omurgal hayvanlardan ku lar s n f n n, tavuksular ve tavuklar alt tak m na giren geni bir familyas . slnlk sls * Slnlerin retildi i ve yeti tirildi i yer. * te bir. * Arap alfabesiyle yaz lan bir tr ssl yaz . * Erata yolculuklarda indirim sa layan belge.

smbl

* Zambakgillerden, so anla retilen, 15-20 cm ykseklikte, iekleri kuvvetli kokulu ve trl renkli ok y ll k bir ss bitkisi (Hyacinthus orientalis). smble smbl * Klsik Trk mzi inde bir makam. * Ya mur ya d rmayan koyu renkli bulutlarla rtl (hava).

smblteber * Zambakgillerden, gzel kokulu, beyaz renkli bir iek (Polianthes). smek * E irilmek iin temizlenmi , taranm yumak biiminde yn.

smkrme * Smkrmek i i. smkrmek * Solu u burundan h zla vererek sm d ar atmak. smkrtmek * Smkrmesini sa lamak. smmettedarik * Son anda d nlerek (yap lan). smsk smsk * Uyu uk davranan, miskin, aptal, m ym nt , snepe, p s r k. * Smskgillerden, sivri gagal , k sa bacakl deniz ku u (Sulabassana).

smskgiller * Leyleksiler tak m n n, kanatlar , kuyruklar ok uzun deniz ku lar s n f . smskle me * Smskle mek i i. smskle mek * Uyu uk duruma gelmek, miskinle mek, p s r kla mak. smsklk * Smsk olma durumu.

smter smk

* K rm z mt rak, kk taneli sert bu day.

* Burun bo luklar ndan gelen yap kan s v . * Smk doku hcrelerinin ve zerinde bulunan bezlerin, doku yznde nemli, ak c , kaygan bir tabaka olu turan salg s . smk doku * zerinde ok say da ince memecik ve salg bezi delikleri bulunan, i organlar kaplayan koruyucu doku, mukoza. smkl * Sm olan. * Burnundan srekli smk akan.

smkl bcek * Kar ndan bacakl lardan, akci erli, otul ve kabuksuz yer yumu akas (Limax). smksel * Smkle ilgili. smks * Smk zelli inde olan, sm e benzer, smk gibi. smks zar * Burun bo luklar n yuta a kadar kaplayan smk doku. -sn -sn * Bkz. s n/-sin, -sun/-sn. * Bkz. s n/-sin , -sun/-sn.

sndrme * Sndrmek i i. * Taze peynir ve ekerle yap lan bir tatl . sndrmek * Bir eyi ekerek uzatmak, esnetmek. snds sne * Dokunu unda alt n, gm tellerin de bulundu u kaftan ve giysi dikiminde kullan lan bir tr ipekli kuma .

* Yar m kanatl lardan, yumurtalar n ekin yapraklar na b rakan, esmer renkli, zararl bcek (Eurigaster integriceps). snepe * K l ks z ve uyu uk, smsk.

snepelik * Snepe olma durumu. snger * Genellikle denizlerde bir yere tutunarak koloni durumunda ya ayan, ok hcreli ilkel hayvan. * Bu hayvan n temizlik i lerinde kullan lan, suyu fazlaca eken esnek iskeleti. * Yapay olarak elde edilen dolgu gereci. snger avc s * Snger al p satan kimse, sngerci.

snger ekmek * bir eyi hi olmam saymak, silmek, silip atmak, unutmak. snger doku * Yapra n alt yznde bulunan seyrek hcreli, gzenekli ve az klorofilli zek doku. snger geirmek * silip atmak, unutmak. snger gibi * ok yumu ak. snger ta * Metal ve fil di i parlatmakta kullan lan, ok gzenekli ve przl, a rl az, sert bir yanarda feldspat . sngerci * Snger avc l yapan kimse. * Snger al p satan kimse.

sngercilik * Snger avc l . * Snger al p satma i i. sngerler * Vcutlar , iten dar ve uzun kanalc klardan olu an, d tan bu kanalc klara a lan deliklerle kapl , o u kayalara tutunmu olarak, koloniler durumunda ya ayan hayvanlar tak m . sngerle me * Sngerle mek i i veya durumu. sngerle mek * Snger durumuna gelmek. sngerli sngersi sng * Sngerle d enmi veya sngerden yap lm olan. * Snger gibi gzenekleri olan, sngere benzeyen. * Tfek namlusunun ucuna tak lan kk k l biiminde delici silh. * Mezar ba na ni an olarak dikilen s r k. * Is tma kazan nda kmrn kar t r lmas n sa layan demir ubuk. * Kavlaklar d rmek iin kullan lan sivri ulu, uzun elik ubuk.

sngleme * Snglemek i i. snglemek * Sng bat rmak. * Sng ile ate i kar t r p kln zgaradan a a dklmesini sa lamak. snglenme * Snglenmek i i. snglenmek * Snglemek i i yap lmak. sngle me * Sngle mek i i. sngle mek

* Birbirine sng ile sald rmak. sngl * Sng takm olan. sngs depre mesin * llerden kt bir an la sz edilirken sylenir. sngs d k * Sa l , esenli i bozuk. * Atakl , etkinli i, ne esi kalmam . snme snmek * Snmek i i. * Esnekli ini yitirerek gev emek. * Kopmadan uzamak, gerilmek.

snnet

* Hz.Muhammed'in Mslmanlarca uyulmas gerekli say lan davran lar ve herhangi bir konuda sylemi oldu u sz. * Erkek ocukta, erkeklik organ n n ucundaki derinin epeevre kesilmesi. * Snnet d n. snnet ocu u * Snnet edilmi veya edilecek ocuk. snnet d n * Erkek ocuklar n snneti s ras nda yap lan e lence. snnet ehli * Mslmanl kta Hz. Muhammed'in koydu u kurallar oldu u gibi uygulayan, onun izinden giden kimse. snnet etmek (veya yapmak) * erkek ocukta erkeklik organ n n ucundaki deriyi epeevre kesmek. snnet olmak * snnet edilmek. snneti * ocuklar snnet eden kimse.

snnetilik * Snnetinin yapt i . snnetleme * Snnetlemek i i veya durumu. snnetlemek * (tabaktaki yeme i) S y r p bitirmek. snnetli snnetlik snnetsiz * Snnet edilmemi olan. Snn * Snnet edilmi olan. * Snnet iin haz rlanm olan.

* Snnet ehlinden olan kimse. Snnlik * Kur'an'a ve Hz.Muhammed'in snnetlerine gre davranmay en do ru ve tek yol sayan drt byk mezhep (Hanef, Malik, afi, Hanbel). sper * Nitelik, nicelik ve derece bak m ndan stn olan. * Belli bir normun stnde olan. sper benzin * Oktan indisi 100 ve 100'n zerinde olan, yksek nitelikte benzin. sper imento * Yksek direnli, abuk sertle en imento. sper fostat * Do al trikalsiyum fosfat n slfrik asitle i lenmesinden elde edilen ve gbre olarak kullan lan rn. sper lise * zel e itim sistemi ile desteklenmi lise. sper star * ok nl veya tan nm sanat . spermarket * Trl tketim mallar n n, zellikle her trl yiyecek maddelerinin ve mutfak gerelerinin al c larca seilip sat n al nabildi i byk sat yeri, byk ma aza. spermarketi * Spermarket i leten kimse. spermarketilik * Spermarketinin i i veya mesle i. sprlmek * Bkz. sprlmek. sprnt * Sprge ile temizlik yap ld nda toplanan toz ve p. * Baya , a a l k ey veya kimse. sprntc * Herhangi bir yerin sprntsn temizleyen kimse. * Her eyin en ktsn alan veya satan kimse. sprntlk * Sprnt at lan yer, plk. sprge * Sprmeye yarayan ara. * Elektrik sprgesi.

sprge al s * Sprge otu. sprge dar s * Bu daygillerden, s cak blgelerde yeti en ve iek saplar ndan sprge yap lan, dar ya benzeyen bir bitki. sprge otu * Fundagillerden, iekleri kk bir ana benzeyen, i lenmemi topraklar zerinde yeti en, kknden a zl k, dallar ndan kaba sprge yap lan, al grn nde bir bitki, funda, erika (Erica).

sprgeci * Sprge yapan veya satan kimse. * Sokak sprcs. sprgecilik * Sprge al p satma veya sokak sprme i i. sprgelik * Sprge yapmaya elveri li olan (al , bitki vb.). * Yap lar n iinde, duvarlar n d emeyle birle ti i yerde tabandan 10-15 cm yksek, d ar ya k nt l a a, mermer veya mozaik ku ak. sprme * Sprme i i.

sprmek * Bir eyin, bir yerin stndeki er p, toz toprak gibi eyleri sprge, f ra veya ba ka bir arala toplamak, temizlemek. * kar p atmak, kovmak. * Tketmek, bitirmek. sprtme * Sprtmek i i veya durumu. sprtmek * Sprmek i ini yapt rmak. sprlme * Sprlmek i i veya durumu. sprlmek * Sprmek i i yap lmak. spr * Sprmek i i veya biimi. srahi sr'at * ecek koymaya yarar, cam veya billr. * H z, h zl l k, abukluk, ivinti.

sr'at katar * Ekspres tren. sr'atle * abucak, abuk, h zla. sr'atlendirme * Sr'atlendirmek i i. sr'atlendirmek * Sr'at vermek, h z kazand rmak, h zland rmak. sr'atlenme * Sr'atlenmek i i. sr'atlenmek * H z artmak, h zlanmak. sr'atli

* abuk hareketlenen, abuk giden, abuk i leyen, h zl . sr * Srme. srme srmek * Srmek i i. * Yrrken yanl ad m at p dengesini bozmak. * Dalg nl kla yanl bir i yapmak, yan lmak.

srtrme * Srtrmek i i veya durumu. srtrmek * Srmek i ini yapt rmak. srlisan * A zdan yanl l kla kan sz, dil srmesi, anlam nda kullan l r. srdrme * Srdrmek i i. srdrmek * Srmek i ini yapt rmak. * (bir durumun, bir eyin) srmesini, olmas n sa lamak. srdrm * Bkz. abonman. srdrmc * Bkz. abone. srdr * Srdrmek i i veya biimi. sre * Bir olay n ba ile sonu aras nda geen zaman paras , zaman aral , zaman blm, mddet.

sre a m * Bir i in zerinden belirli bir zaman geerek, onun geersiz kalmas , zaman a m , mruruzaman. sre len * Sreleri kullanarak bir yar ta zaman belirlemekle grevli kimse. sre lm * Yar larda ve e itimde harcanan sreyi lme. sre sonu * Vade sonu. sre * Aralar nda birlik olan veya belli bir dzen veya zaman iinde tekrarlanan, ilerleyen, geli en olay veya hareketler dizisi, vetire, proses. sreduran * Sredurum durumunda olan. sredurum * Bir cismin iinde bulundu u dzgn hareket veya hareketsizlik durumunun srp gitmesi, hareketsizli e veya hareketsizlikten harekete kendi ba na geememesi zelli i, atalet.

sregelen * Ba lang c ndan beri ayn biimde sren, devam eden. sregelme * Sregelmek i i veya durumu. sregelmek * Ba lang c ndan beri ayn biimde srmek, devam etmek. sre en * Ne kadar srece i belli olmaks z n srp giden, mzmin, kronik, eve en kar t . * Uzun sreli olan (hastal k), mzmin, kronik, akut kar l . sre enle me * Sre enle mek i i, mzminle me. sre enle mek * Sre en bir durum almak, mzminle mek. srek * Sren, devam eden zaman. * Satmak iin pazara gtrlen hayvan srs. * H zl sren, h zl giden.

srek av * Birok avc n n kat lmas yla ve o u kez at zerinde av ku atarak yap lan avlanma, srgn av . sreki srekli * Davar al veri iyle u ra an kimse. * Kesintisiz olarak sren, devaml . * Uzun sreli olarak, daima.

srekli nsz * tml nsz. sreklilik * Srekli olma, kesintisiz olarak srp gitme durumu, devaml l k. sreklilik ilkesi * Her yerde srekli bir gidi oldu unu, do ada s raman n olmad n , her eyin bir btn iinde rld n syleyen temel ilke. sreksiz * Az sren, devams z.

sreksiz nsz * tmsz nsz. sreksizlik * Sreksiz olma durumu, devams zl k. sreli * Belirli aral klarla yap lan, kan, mevkut, periyodik. sreler * Belirli bir i in, i lemin, yar man n veya teknik alan nda belli bir i in k sa sresini lmek amac yla kullan lan alet, kronometre. srerlik

* Uzun srme durumu. srerlik fiili * Sreklilik kavram veren fiil. Bu kavram herhangi bir fiilin -e'li zarf-fiil ekiyle durmak, kalmak ve bazen de grmek fiilerinden birinin kullan lmas ile sa lan r: Gidedurmak. Bakakalmak. Yapagrmek gibi. srerlik grnm * Trkede bir zarf-fiille yard mc fiilin veya herhangi bir fiille durmak fiilinin birlikte kullan lmas ndan olu an ve srerlik kavram veren grnm. sresiz * Sresi belirli olmayan. * Sresi belli olmayarak. sreyazar * Belirli bir i in k sa sresini izerek belirleyen ara, kronograf. Sreyya srfe srfile * lker. * Kurtuk. * Bir kuma n tarazlanmamas iin k y lar na yap lan seyrek ve apraz diki .

srfile makas * Kuma kenarlar n zikzakl bir biimde kesen ve srfile yap lmas n gerektirmeyen bir tr makas. srfile makinesi * Srfile i i yapan makine. srfile yapmak * bir kuma n tarazlanmamas iin kenar na seyrek ve apraz diki yapmak. srgen doku * Bitkilerde kk ve saplar n geli ebilecek durumda olan u blmlerindeki, ok yzl, kolay reyebilir hcrelerden olu an bir doku tr, meristem. srgit * Sonsuz olarak, sonsuzlu a kadar, ilelebet.

srgit yapmak * (i iin) uzatmak, srdrp durmak. srg * Kap n n kapanmas iin arkas na yatay olarak yerle tirilen demir veya a a kol, t rkaz, srme. * Srlm tarlay bast rmak ve dzeltmek iin kullan lan, ta tan veya a a kt nden tar m arac , tapan. * S vay bast r p dzeltmek iin kullan lan byk mala. * Hastan n byk ve kk abdestini yapabilmesi iin alt na srlen kap. * o u kez blmlere ayr lm bir ubuk zerinde veya bir cetvelin, bir kumpas n ortas na a lm bir oluk iinde kayabilen sivri u veya kk lama. srg kolu * Tfeklerde fi ek srp kovan bo altan srgnn elle tutulan kolu. srgleme * Srglemek i i. srglemek * Srg srerek kapamak. * Srg ile bast rarak dzeltmek.

srglenme * Srglenmek i i. srglenmek * Srglenmek i i yap lmak. srgl * Srg kolu olan. * Srgs itilmi , srglenmi olan. * Ceza olarak belli bir yerin d nda veya belli bir yerde oturtulan kimse, menfi. * Bu biimde srlmek i i ve bu i in sonucu, nefiy. * Bir kimsenin srld yer. * Bir bitkide yeni sren filiz. * Ola andan daha ok, daha s k ve sulu d k karma, ishal, amel.

srgn

srgn av * Srek av . srgn gitmek * srgne gnderilmek, srgn cezas na u ramak. * Bkz. srgn olmak. srgn olmak * ola andan daha ok, daha s k ve sulu d k karmak, ishal olmak. srgne gndermek * ceza olarak bir yere srmek. srme * Srmek i i. * Kap kanad n ieriden kapamak veya dolap kapa n yerinde tutmak gibi i lere yarayan ve yuvas iinde ileri geri srlebilen sistem, srg. * (masa ve dolapta) Kk ekmece. * Srlerek kullan lan. srme * Kirpik diplerine srlen siyah boya. * Srme mantar gillerin yol at ve tanelerin iini kurum karas bir tozla dolduran ekin hastal , is, rast k. srme ekmek * gzleri srme ile boyamak. srme mantar giller * Srme mantarlar ndan bir familya. srme mantarlar * Bitkilerin, zellikle tah llar n dokular nda ya ayan srme veya rast k denilen hastal yapan, bazitli asalak mantarlar tak m . srmedan * Srmelik. srmek * Ynetip yrtmek, sevk etmek. * nne kat p gtrmek. * Uzatmak, ileri do ru itmek. * Dokundurmak, de dirmek. * Oturdu u, bulundu u yer veya lkeden ceza olarak ba ka bir yer veya lkeye gndermek, nefyetmek. * Bir maddeyi bir yzey zerine ince bir tabaka olarak yaymak veya dkmek; serpmek.

* Bir mal sat a sunmak, piyasaya karmak. * Yasal olmayan yolla piyasaya para karmak. * Herhangi bir durum iinde bulunmak. * Pulluk veya sabanla topra i lemek. * Olmaya devam etmek. * Zaman gemek. * Zaman almak. * Yeti ip ortaya kmak, bitmek, ye ermek. * (zne olarak i veya kar n kelimelerini ald nda) Ola andan daha ok, daha s k ve sulu d k karmak. srmeleme * Srmelemek i i. srmelemek * Srme (I) yi srp kapamak. * (gze) Srme (II) ekmek. srmelenme * Srmelenmek i i. srmelenmek * Srmelemek i i yap lmak. srmeli * Srme ile boyanm olan. * Srg ile kapat lm olan, srmelenmi olan. * A a veya kemikten yap lan, iine gz srmesi konulan kk kap, srmedan. * Srekli ve a r al madan do an yorgunluk; bitkinlik. srmesiz * Srme ile boyal olmayan.

srmelik srmenaj

srmeyi gzden ekmek * Bkz. gzden srmeyi ekmek. srnatralist * Do astc. srnatralizm * Do astclk. srpriz * Beklenmeyen ve insan a rtarak sevindiren veya zen olay, beklenmedik olay.

srpriz yapmak * birini, beklenmedik, a rtan, sevindiren veya zen bir olayla kar la t rmak. srre * Osmanl padi ahlar n n her y l Mekke ve Medine'ye gnderdikleri para ve arma anlara verilen ad.

srre alay * Osmanl mparatorlu unda her y l recep ay n n 12'sinde Hicaz'a gitmek zere trenle yola kar lan ve padi ahlar n arma anlar n ta yan topluluk. srre emini * Srre alay n gidece i yere ula t rmakla grevlendirilen ki i. srrealist

* Gerek stc. srrealite * Gerek st. srrealizm * Gerek stclk. srsat * Sava a giden ordunun geece i yollar evresindeki kyllerden sava ara ve gerelerini temin etmesi ve rayi de eri zerinden yiyecek sat n almas . sr arj * Bir say n n veya kelimenin yerine gemek iin, zerine ba ka bir say veya kelime basma i i.

srt Allah srt! * bo u bo una dola p vaktini yitirmeyi anlat r. srtme * Srtmek i i. srtme a * A k denizlerde iki gemiyle srklenerek kullan lan, iki kollu ve geni torbal bal k a . srtmek * Bir eyi bast rarak di er bir eyin zerinden geirmek. * Dokundurmak. * Ba bo dola mak, yarars z dola mak. * Vaktini ok gezerek geiren, evinde oturmayan (kad n). * Orospu.

srtk

srtkle me * Srtkle mek i i veya durumu. srtkle mek * Srtk durumuna gelmek. srtklk * Srtk olma durumu. srtlme * Srtlmek i i. srtlmek * Srtmek i i yap lmak. srtnme * Srtnmek i i. * Yzeyleri birbirinin stne gelerek biri veya her ikisi tekine gre ters do rultuda kayan iki cismin durumu, delk. srtnmek * Geerken de mek, srnmek. * Kavga etmek iin sebep aramak. srtnp durmak * kar , kazanc iin yaltaklan p durmak. srtn * Srtnmek i i veya biimi.

srtp durmak * yersiz, sebepsiz olarak durmadan dola mak. srt srt me * Srtmek i i veya biimi. * Srt mek i i. * Anla mazl k, uyu mazl k.

srt mek * Birbirine srtnmek. * Anla amamak, uyu amamak. srt trme * Srt trmek i i. srt trmek * ki eyi birbirine srtmek. srur sr * Sevin. * Evcil hayvanlar toplulu u. * Bir insan n bak m alt ndaki hayvanlar n tm. * Birlikte ya ayan hayvan toplulu u. * Dzensiz insan toplulu u. * Pek ok.

sr sepet * Birok kimse veya ey hep birlikte. sr sr * Pek ok. src * Hayvan, at arabas ve motorlu ta t sren kimse, ofr.

src belgesi * Ta t srclerine, ilgililerce verilen ara kullanmada yeterli olmay gsteren belge, yeterlik belgesi, ehliyetname, ehliyet. srcl * Sr durumunda ya ayan.

srclk * Srcnn i i, ofrlk. srden ayr lan koyunu (veya kuzuyu) kurt kapar * arkada lar n yard m yla yap lan veya bir ama u runa topluca giri ilen bir i ten ayr lanlar zararlara u rarlar. srden ayr lmak * herkesin tuttu u yolu b rak p ayr bir yol tutturmak, herkesin yapt n yapmamak. srkleme * Srklemek i i. srklemek * Bir eyi yerden kald rmadan iterek veya ekerek gtrmek. * Akarsu iin, gtrmek.

* stekli olmayan birini bir yere gtrmek, getirmek veya bir i i yapmaya zorlamak. * Kt bir duruma, sona do ru gtrmek. * lgi uyand rarak b rakamayacak duruma getirmek, ok ilgilendirmek. srklendirme * Srklendirmek i i veya durumu. srklendirmek * Srklenmesine yol amak. srkleni * Srklenmek i i veya biimi. srklenme * Srklenmek i i. srklenmek * Srklemek i i yap lmak veya srklemek i ine konu olmak. * Kendi kendini srklemek. * Bir i , sonulan ncaya kadar bo yere gecikmelere u ramak. * Tekne, ak nt ve rzgr n etkisiyle geli igzel dola mak. srkletme * Srkletmek i i. srkletmek * Srklemek i ini yapt rmak. srkleyici * Srkleme niteli i veya gc olan. * lgiyi srdren. srkleyi * Srklemek i i veya biimi. srlme * Srlmek i i. * Piyasaya kar lma. * Srlmek i ine konu olmak veya srmek i i yap lmak. * Uzakla t r lmak, nefyedilmek. * Srlmek i i veya biimi. * Bir ticaret mal n n sat l r olmas , reva. * Bir paran n geer olmas , tedavl. srm srm * Srnmek fiilini peki tirmek iin kullan l r. srm srm srnmek * yoksul ve peri an ya amak. srmcemede b rakmak * bir i i sonulan ncaya kadar bo yere geciktirmek, uzatmak. srmcemede kalmak * bir i sonulan ncaya kadar bo yere gecikmek, uzamak, ask da kalmak, bir trl sonulanamamak.

srlmek

srl srm

srme srmek

* Srmek i i. * Bir eyi yerden kald rmaks z n ekerek, iterek gtrmek, srklemek. * Hafif eyler iin, srklemek. * Herhangi bir glkle yrmek. * Bir eyi pe ine takmak, al p gtrmek. * Devam etmek. * Srm ok olan, ok srlen, sat lan (mal).

srml srmsz * Srm olmayan, az sat lan veya sat lmayan (mal). srmszlk * Srm olmama durumu. srnceme * Bir i in sonulan ncaya kadar bo yere u rad gecikmelerin tm. srndrme * Srndrmek i i. srndrmek * Srnmek i ini yapt rmak, srnmesine sebep olmak. * Glk ve s k nt ya u ratmak. srndrlme * Srndrlmek i i. srndrlmek * Srndrmek i i yap lmak. srngen * Srngenlerden olan (hayvan). * Yere yatay olarak uzanan (sap veya kk).

srngenler * Omurgal lar n, suda ve karada ya ayabilen y lan, kertenkele, kaplumba a, timsah gibi yerde srnerek veya yryerek ilerleyen s n f . srnme * Srnmek i i. * o unlukla uzun gvdeli bir hayvan n, bacaklar n n yard m olmaks z n kat bir yzeyde ilerlemesi.

srnmek * Karn zerinde srnerek ilerlemek. * Kendi zerine srmek. * Bir eye de erek gemek, geerken de mek. * Srnmek i ine konu olmak. * Yoksul ve peri an ya amak. srn * Srnmek i i veya biimi. srp gitmek * eskiden oldu u gibi, eskiden nas lsa gene yle olmak, yle devam etmek. srr * K rm z c vaoksit.

srsne bereket! * pek ok, pek bol. sr * Srmek i i veya biimi.

sr trme * Sr trmek i i. sr trmek * Srekli olarak, yava yava ve ovarak srmek. * zensizce, abucak srmek. srtme * Srtmek i i. * Deniz dibini taramaya yarar, demir bir ereveye geirilmi a . * Deniz iinde ekilerek bal k avlamaya yarar bir tr olta. srtmek * Srmek i ini yapt rmak. sry gden kurdu grr * zor bir i e giren onun btn s k nt lar yla kar la abilir. srveyan Sryan * Gzetmen, gzetici. * Samilerin, Aram kolunun do u blmnde olan bir Hristiyan toplulu u ve bu topluluktan olan kimse.

Sryance * Sryan dili. ss * Sslemeye, sslenmeye yarayan ey, bezek. * Ssleme veya sslenme i i. * Gzellik veren, gzelle tiren ey. * Anlam zenginle tiren edebiyat sanat . ss bitkisi * Yerle im blgesinde i ve d dekorasyonu sa layan bitki. ss iin ss ps * (kmseme duygusuyla) Ss. ssen * Ssengillerden, yapraklar k l biiminde, iekleri iri ve mor renkli, gzel grn l ve kokulu, ok y ll k bir ss bitkisi, susam ( ris germanica). Baz blgelerde bu bitkiye zambak ad da verilmektedir. ssengiller * Bir eneklilerden, ssen, safran gibi bitkileri iine alan familya. ssleme * Sslemek i i, bezeme, tezyin. * Ssleri yerle tirme biimi veya sanat . * Sanat eserlerinin yzeyini sslemek iin kullan lan motif, oyma vb. * "yararl olmak amac yla de il" veya "gerekti i iin de il" anlam nda kullan l r.

ssleme sanatlar

* Bir yap y , bir e yay kullan amac yla birlikte gze daha gzel gstermek iin e itli trlerde yap lan estetik al malar n tm. sslemeci * Ssleme sanat yla u ra an kimse. sslemecilik * Ssleme sanat . sslemek etmek. * Birtak m katk larla bir eyin daha gzel, daha gz al c olmas n , daha ho grnmesini sa lamak, tezyin * Sz oyunlar yla gzelle tirmek. * Birinin kusurlar n uzun uzun yzne vurmak.

sslendirme * Sslendirmek i i veya durumu. sslendirmek * Sslenmesini sa lamak. ssleni sslenme * Sslenmek i i veya biimi. * Sslenmek i i.

sslenmek * Kendini sslemek. * Sslemek i ine konu olmak. ssletme * Ssletmek i i.

ssletmek * Sslemek i ini yapt rmak. ssleyici * Ssleyen, dekoratif.

ssleyip pslemek * zenle, zen gstererek sslemek, gze arpacak kadar sslemek, telleyip pullamak. ssl * Ss olan, sslenmi , bezenmi . * Sslenmeye, sse ok d kn olan.

ssl psl * Gze arpacak derecede ssl. ssl slp * Trl edeb sanatlarla sslenmi slp. ssme ssmek * Ssmek i i. * (boynuzlu hayvan) Boynuzu ile vurmak, tos vurmak.

sspansiyon * znemeyen madde parac klar n n dibe kmeden bir s v ortamda kalm durumu. * Byle bir s v kar m , as lt .

* Bir otomobil asisinin yayla sa lanm esnekli i. sssz * Ss olmayan, sslenmemi , gsteri siz, yal n, sade. st * Kad nlar n ve memeli di i hayvanlar n yavrular n beslemek iin memelerinden gelen, besin de eri yksek beyaz s v . * Baz bitkilerin trl organlar nda bulunan beyaz renkte z su. * Erkek bal n tohumu. * Ste benzeyen her trl s v . * Benzin, mazot. st a ac * Is rgangillerden, Gney Amerika ormanlar nda yeti en, stl z suyu ok olan bitki (Galactodendron). st asidi st beyaz * Lktik asit. * Bembeyaz, ok beyaz.

st beygiri gibi (ayakta uyumak) * ok tembel ve miskin (olmak). st almak * bozuk st, ocu u hasta etmek. st ekmek * bir zelli i akrabalar na benzemek. st ocu u * Stle beslenen ocuk. st orbas * St, tuz, et suyu ve unun birlikte rp lmas yla haz rlanan orba. st danas * Yeni do mu , daha st emen dana. st di i st di i * Bkz. st di i. * Bebe in 5 veya 6 ayl k iken karmaya ba lad , 7 ya lar nda kendili inden dklen di .

st dkm kedi gibi (olmak veya st dkm kediye dnmek) * suunu bilerek bundan utanan kimsenin durumunu anlat r. st gibi st k r * ok beyaz, ok temiz. * (at donu iin) Beyaz renkte olan.

st kuzusu * Do umdan ikinci ay n sonuna kadar olan ve ana st emen erkek veya di i kuzu. * ok kk ocuk, bebek, yavru. * ok nazl bytlm kimse. st mavisi * ok a k mavi.

st otu

* St otugillerden, Kuzey Amerika'da yeti en, kkleri hekimlikte kullan lan otsu bir bitki (Polygala vulgaris).

st otugiller * Sar lgan gvdeli ot ve al lar iine alan, iki enekli, ayr ta yaprakl iekli bitkiler familyas . st ekeri * Bkz. lktoz. st tozu * zel yntemlerle kurutularak toz durumuna getirilen ve suland r larak kullan lan st. st vermek * emzirmek. stana * Bir ocu un, anas ndan ba ka, stn emmi oldu u kad n.

stanal k * Stanne olma durumu. stanne * Bkz. stana. stannelik * Bkz. stanal k. stbaba stba st * St satan kimse. * Bol st veren hayvan. stlk * St satma i i. * Stten kaymak, tereya , yo urt, peynir gibi rnler elde etme i i. sthane * St ve st rnleri sat lan yer. stkarde * Ayn kad ndan st emmi ocuklar n birbirine gre ald klar ad. stk z stl stle en * Stle engillerden, yaprak sap ve kklerinde st grn l, kekre ve yak c bir z su bulunan, verdi i z su trlerine gre hekimlikte ve sanayide kullan lan, 700 kadar tr bilinen, bir veya ok y ll k bir bitki, Japon kakts (Euphorbia). stle engiller * ki eneklilerden, stle en, kauuk, manyok gibi nemli bitkileri iine alan bir familya. * Bir kad n n kendi ocu u de ilken emzirdi i ve kocas yla birlikte evlt olarak benimsedi i k z ocuk. * St, eker ve pirinten yap lan bir tr tatl . * Stannenin kocas . * Kaynat lm stn yznde toplanan kaymak.

stlendirme * Stlendirmek i i. stlendirmek * Stn artmas n sa lamak. stlenme * Stlenmek i i. stlenmek * St gelmek, st o almak, stl duruma gelmek. stliman * Durgun, sakin. * Grltsz, olays z. * inde st bulunan, stle yap lan. * St veren, sa mal. * Taneleri sertle memi , yumu ak taneli (m s r, bu day vb.).

stl

stl kengel * Deve dikeni. stl ot stlce stlk * St koymaya yarayan kap. stnine sto ul stler stre * Perde, rt. * Stre ile kaplamak. * D man gznden ve ate inden korunmaya yarar do al veya yapma siper. stsz * inde st bulunmayan, st kat lmadan yap lan. * Az st veren. * Krpe olmayan, kart. * Kt soydan gelen, st bozuk kimse. * St olmama durumu. * Kt soydan gelme, st bozuk olma durumu veya stszce davran . * Bebe e st vermek iin para ile tutulmu kad n. * Bir kad n n kendi ocu u de ilken emzirdi i ve kocas n n da evlt olarak benimsedi i erkek ocuk. * Stn yo unlu unu lmeye yarayan alet. * uha ie igillereden, yapraklar salata gibi yenilen bir bitki (Glaux maritima). * D n ie i.

stszlk

stten a z yanan yo urdu (veya ayran ) fleyerek yer (veya ier) * bir olaydan gerekli dersi alan, sonra uyan k davran r. stten a z yanmak * bir olaydan gerekli dersi alarak uyan k davranmak.

stten kesmek * (bebek iin) emzirmeye son vermek. stun * Herhangi bir maddeden yap lan, stnde stun ba l denilen k nt l bir blm olan, genellikle bir altl a, bazen do rudan do ruya yere dayal silindir biiminde d ey destek, kolon. * Gazete, dergi veya kitap gibi yaz l eylerde, sayfan n yukar dan a a ya do ru ayr lm oldu u dar blmlerden her biri, kolon. * Olduka ykse e kan ve silindire benzeyen ey. * Alt alta s ralanm eyler dizisi. * Bir tablo veya grafikte d ey durumdaki yzey. stun amak * yer vermek, yay nlamak. stuncuk * Gvdesi klsik stunlardan ince ve uzun olan kk stun.

st bozuk * Kt soydan gelen (kimse). stne havale etmek * i i, beklenen biimde yapmas n o ki inin vicdan na, namusuna b rakmak. stne kalmak * insanl na, namusuna kalmak. styen svari * Bkz. sutyen. * Atl . * Atl asker. * Gemi kaptan .

svari alay * Atl askerlerden olu an alay. svari bl * Alt askerlerden olu an blk. svari polisi * Atl polis. svari s n f * Harekt ve manevra yetene ini at stnde gerekle tiren, ayn zamanda piyade gibi de grev yapan asker s n f. svarilik * Svari olma durumu. * Pantolonun dizine ve arkas na konulan para. * Bkz. sve.

sve sven

* Bozuk ve gev ek arazide veya gk amada ba direklerinin st ve yan ndan arazi iine ak larak srlen ucu sivri direk veya kama. sveter * Genellikle alt na gmlek veya bluz giyilen rg kazak.

sveyda

* Kalbin ortas nda var oldu u san lan siyah benek. * Kalpteki gizli gnah. * Bkz. cebire. * neye geirilen bir sap iplik. * Bkz. -s z/-siz, -suz/-sz.

syek sym -sz

szdrme * Szdrmek i i. szdrmek * Szmek i ini yapt rmak. szek * Szge, filtre. * I n nne konulan, ince kuma veya tlden yar saydam yay nd r c . * Kasna a gerilmi kuma a i ne veya t la yap lan bir tr nak . * S v lar szmeye yarayan ara. * Bir ak kandaki yabanc maddeleri szp ay ran alet veya aletlerden olu an dzenek, filtre. * Sulama kovas n n ucuna tak lan, kk delikli metal para.

szeni szge

szgegagal lar * rdek, kaz, flman gibi perde ayakl ku lar iine alan alt tak m. szgeleme * Szgelemek i i veya durumu. szgelemek * Szgeten geirmek. szgeli szg * Szgeci olan. * Delikli anak. * Bal k kepesi. * Fide sulamak iin tenekeden yap lan, ucunda szgeci olan kap. * Biraz zay flam , gszle mi .

szgn

szgn bak * st gz kapaklar biraz kapal olarak bak . szgn gz * Szgn veya lgn bak larla bakan gz. szgnle me * Szgnle mek i i. szgnle mek

* Szgn duruma gelmek. szgnlk * Szgn olma durumu. szme * Szmek i i. * Szlm olan, szlerek elde edilen. * Kt, a a l k, mal n gz (kimse). * Kat ks z, saf.

szme bal * Peteklerden szlerek elde edilen bal. szme yo urt * Bir torbaya konularak suyu szlen yo urt. szmek * Bir s v y , iindeki kat maddelerden ay rmak iin bez veya delikli bir kaptan geirmek. * Baz s v lar n yo unla mas na yol aan, kat ve tortulu maddeleri bu s v lardan ay rmak. * Gzle, inceleyerek, dikkatle bakmak. * (gz iin) bayg n ve anlaml bakmak. * Szme zelli i olan. * Zay f, gsz, szgn. * Szgnle mi , szlm . szle szle * Szlerek, srekli szlmek i ini yaparak. szlme * Szlmek i i. * Bir ku un kanat vurmadan yapt uu . * Bir ua n motorunu bo a alarak veya durdurarak yapt uu .

szc szk

szlmek * Szmek i ine konu olmak. * Akmak. * (ku iin) Kanatlar gerili olarak, grnr bir hareket yapmadan havada ilerlemek. * Sessizce ve grnr bir hareket yapmadan ilerlemek. * (insan iin) Sessiz, gizlice ve kay yormu gibi gitmek. * ok zay flamak. * (gz iin) Bayg nla mak, mahmurla mak. * Uyumlu ve sal narak yrmek veya yzne nazl bir anlam vermek. szl * Szlmek i i veya biimi.

szm szm * Kendini a ra satarak, nazl bir eda vererek. szm szm szlmek * kendini be enmi bir tav rla a rba l oturup evreye bakmak. sznt * Bir s v y szerek elde edilen tortu. * Vcut suyunun d ar at lmas s ras nda bbrekte k vr ml kanalc klara geen ve iinde e itli kimyasal maddeler bulunana s v .

- ,

* Fiillerin i te lik at lar n kuran ek: a la- -mak, bek-le- -mek, bul-u -mak, gr- -mek vb.

* Trk alfabesinin yirmi nc harfi. e ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan f lt l tmsz, di etidamak nszn gsterir. a * Sporcular n aras nda ya a ve ya as n yerine alk iin ya kelimesinin kez tekrar ndan sonra yine kez tekrarlanarak sylenir. aban * Ay takviminin sekizinci ay , aylardan ikincisi. * Aptal, al k, saf, a k n, budala.

abanla ma * abanla mak i i. abanla mak * Aptal, al k, a k n duruma gelmek, aptalla mak. abanl k ablon * Aptall k.

* zerindeki harf ve ekillerin evre izgileri kalem ucu girecek biimde oyuk olan, bu izgilerden kalemle istenilen biim elde edilen, metal veya plstikten cetvel. * De i ik alanlarda dzeltme, belirleme, lme, denetleme i lerinde kullan lan ve yapt i e gre yap s de i en ara. * Kr krne yans lanan, ok kez tekrarland ndan kan ksanm basmakal p rnek. abloncu * Bir d nceyi enine boyuna irdelemeden oldu u gibi benimseyen veya kabullenen kimse.

ablonculuk * abloncu gibi davranma. ad * Sevimli, ne eli.

ad etmek * ne elenmesini, sevinmesini sa lamak. ad olmak * sevinmek, memnun ve mutlu olmak. ad rvan * Genellikle cami avlular nda bulunan, evresindeki musluklardan ve ortas ndaki f skiyeden su akan, zeri kubbeli veya a k havuz. afak * Gne do madan az nce beliren ayd nl k. afak atmak * birden nemli bir durumla kar kar ya oldu unu anlamak. afak skmek * sabahleyin ortal k ayd nlanmaya ba lamak. afi * slml kta snnet ehli denilen drt mezhepten biri. * Bu mezhepten olan kimse.

afi kpe i gibi titremek * ok titremek. afi kpe ine dnmek * yz gz ok kirli olmak. afilik aft * Bir makinenin dnme hareketini teki paralara aktaran ve ucuna di li arklar, tekerlekler veya pervane ba lanan demir mil. aful * Bal konulan ufak tekne. ah * ran veya Afgan hkmdar , eh. * Satran oyununda her ynde tek hane gidebilen en nemli ta . * Benzerlerine oranla en stn, en gzel, en iyi. * (Alevlik, Bekta likte) Pir. * At n, n ayaklar n yerden keserek arka ayaklar stnde ayakta durmas . * afi mezhebi.

ah

ah damar * Boynun iki yan nda, kan ba a ve yze gtren aort damarlar ndan her biri, gazel damar . ah iken ahbaz olmak * herhangi bir sebeple irkinli i veya durumunun ktl artan kimseler iin alay yollu kullan l r. aha kalkmak * (at) n ayaklar n yerden kesip arka ayaklar stnde durmak, ahlanmak. * ta k nl k gstermek, co mak, kkremek. ahadet * Tan kl k, ahitlik. * Yksek bir lk u runda lme, ehit olma.

ahadet etmek * herhangi bir konuda bildi i, grd eyleri sylemek. ahadet getirmek * slm n artlar ndan "Tanr 'dan ba ka tapacak yoktur ve Hz. Muhammed onun kulu ve peygamberidir" anlam na gelen kelimei ahadet ad n ta yan Arapa sz okumak. ahadet parma * Gsterme parma , i aret parma . ahadet erbetini imek * ehit d mek. ahadetname * Diploma, sertifika, brve. * Bir i in yap ld n gsteren, yetkilisi taraf ndan verilmi olan onaylanm belge. ahadette bulunmak * tan kl k etmek. ahane * Hkmdarla ilgili, hkmdara zg olan.

* Hkmdara yak acak durumda olan. * ok gzel, ok mkemmel, stn nitelikli. ahap ahbaz * ri bir tr ak do an. * evik ve becerikli. * Yi it, kahraman, mert (kimse). aheser * stn ve kal c nitelikte olan eser. * De eri stn olan, stn nitelikli. * Akan y ld z, a ma.

aheser yaratmak * stn, kal c niteli i olan bir eser ortaya koymak, ok nemli bir ey yapmak. ah m * ya . ah m bu kadar severim * ben zverinin bundan o unu gze alamam. ah s h s ahika * Doruk, zirve. * En st derece. ahin * Kartalgillerden, 50 - 55 cm uzunlu unda, Avrupa ve Asya'n n ormanl k ve al l k yerlerinde ya ayan y rt c bir ku (Buteo buteo). ahin bak l * Sert ve keskin bak l . ahinci ahit * Padi ahlar n av ahinlerini retip besleyen ki i. * Tan k. * Kimse, ki i, zat. * Yer lme i lerinde kullan lan dereceli ve i aretli s r k.

ahit olmak * tan k olmak. ahit tutmak * birini tan k olarak gstermek. ahitli ahitlik * ahidi olan. * Tan kl k, ahadet.

ahitlik etmek * tan kl k etmek.

ahitsiz

* ahidi olmayan.

ahland rma * ahland rmak i i. ahland rmak * ahlanmas na sebep olmak. ahlan * ahlanmak i i veya biimi. ahlanma * ahlanmak i i. ahlanmak * (at) n ayaklar n yerden keserek arka ayaklar stnde durmak, aha kalkmak. * Ta k nl k gstermek, co mak, kkremek. * Parlamak, ldamak. ahl k * ah olma durumu. * Afgan ve ran hkmdarl . * (bir kimsenin) Saltanat dnemi.

ahmeran * Ba insan, gvdesi y lan biiminde oldu una inan lan efsanev yarat k. ahmerdan * Vurucu a rl n, mekanik olarak ykselmesi ve d mesi sonucu dvme i lemi yapan makine. * Bir yap n n temel kaz klar n akmakta kullan lan bir e it ara. * ok a r bir e it tokmak veya eki. ahmerdanc * ahmerdan kullanan kimse. ahne ahni ahni in * ahni , ehni in. ahni li * ahni i olan. * Anadolu ve ran'da devlet kurmu halklarda devlet grevlilerine verilen ad. * Eski Trk mimarsinde odan n kar n cephesinde yer alan yan pencereli kma, cumba.

ahrem ahrem * (herhangi bir ey) Paralanm , yar lm olarak. ahsen * Kendi (kendim, kendin...), bizzat. * Tan madan, d grn ile, uzaktan. * Ki iye ait, ki iyle ilgili, ki inin mal olan, ki isel, zlk. * Ki iye ait i ler. * Bir kimsenin zel hayat zerinde sylenen szler.

ahs ahsiyat

ahsiyat yapmak (veya ahsiyata dkmek) * sz edilen konudan uzakla arak olumsuz ynleriyle ki iler zerinde durmak. ahsiyet * Ki ilik, belirgin zellik. * Ki i; de erli ki i. * Ki ilikli.

ahsiyetli

ahsiyetlilik * ahsiyetli olma durumu. ahsiyetsiz * Ki iliksiz. ahsiyetsizlik * ahsiyetsiz olma durumu, ki iliksizlik. ahtere * ahteregillerden, tarla ve yol kenarlar nda yeti en, 20 - 40 cm ykseklikte, iekleri hekimlikte kullan lan, ok y ll k ve otsu bir bitki (Fumaria officinalis). ahteregiller * ki eneklilerden, ahtere ve benzeri trleri iine alan kk bir bitki familyas . ahtur * nce donanma gemilerinden biri. aibe * Kir, leke. * Eksiklik, kusur, ay p.

aibe alt nda (tutulmak) * kusurlu, ay pl olmak;lekeli say lmak. aibeli air * Eksi i, kusuru, ay b olan. * iir syleyen veya yazan kimse. * Geni bir hayali olan, duyarl , duygulu kimse. * aire yak r biimde, air gibi. * air niteli i ta yan.

airane

airanelik * aire yak r bir ekilde, air gibi davranma durumu. aire * Kad n air. airlik ak ak * air olma durumu. * Enlice bir eyle vuruldu unda kan sesi anlat r. * Yarma, yar lma. * Yar k, atlak.

ak etmek * akketmek. ak ak aka * Eller birbirine vuruldu unda kan sesi ve bunun benzerlerini anlatmak iin kullan l r. * Gldrmek, e lendirmek amac yla kar s ndakini k rmadan yap lan hareket veya sylenen sz, ltife.

aka etmek * bir kimseye aka yollu tak lmak. aka gibi gelmek * bir trl inanamamak. aka gtrmemek * (bir durum veya i ) hafifsemeye, dikkatsizli e gelmemek. * akadan ho lanmamak. aka iken kaka olmak (veya akay kakaya evirmek) * el veya dil ile yap lan akadan, ho olmayan bir sonu veya kavga kmak. aka kald rmak * akaya dayanmak, katlanmak. aka maka * A rl n ok duymayarak. aka sylemek * bir eyi, aka yapm olmak iin sylemek. aka yapmak * aka niteli inde bir ey yapmak. aka yollu * Bkz. aka yoluyla. aka yoluyla * Cidd bir eye aka grnm vererek (syleme, konu ma). akac * aka yapmas n seven, akala madan ho lanan, ltifeci.

akac ktan * (ocuk dilinde) aka olarak. * aka yapar grnerek. * aka olarak yapmaya ba lam ken, fark nda olmadan. akac l k akadan * akac olma durumu. * aka olarak, aka diye, mahsus.

aka atmak * ok sinirlenmek. akak * Gz, al n ve yanak aras nda, elmac k kemi inin stnde bulunan ukurumsu blge. akaklar a armak (veya beyazlanmak)

* akaklar ndaki salar k rla mak, a armak. akala ma * akala mak i i. akala mak * Kar l kl olarak aka etmek. akas yok * hat r gnl tan maz, gerekeni yapar. * tehlikeli. akas z * aka yapmaks z n, cidd olarak.

akaya almak * sylenilen gerek sz aka gibi kabul etmek. akaya bo mak (dkmek veya bozmak) * cidd ba layan bir sz veya davran akaya evirmek. akaya gelmek * akaya katlan r olmak. akaya getirmek * cidd bir eyi a ktan a a syleyemeyip aka grnm vererek sylemek. akaya vurmak * cidd bir sz veya davran aka yoluyla gei tirmek. akaya gelmemek * akaya dayanamamak. * hafifsemeye, savsaklamaya gelmemek. akay k * D n ie igillerden, iekleri trl renkte, ok y ll k gzel bir ss bitkisi (Paeonia mascula). ak ldak ak ma ak mak * Bir e it ocuk oyunca . * ak mak i i. * (tc ku lar iin), Ezgili ses karmak, tmek, akramak, terennm etmek. * ( ark , iir iin) sylemek. * ok konu mak, enesi d mek.

ak r ak r * Srekli olarak ya an ya murun, t en ku lar n veya buna benzer ho a giden eylerin kard sesi anlat r. * Kolayl kla, iyi bir biimde, ak c olarak. * ok parlak ve kl olarak. ak r ukur * Fazlaca ak rt kararak. ak rdama * ak rdamak i i. ak rdamak * ak r ak r ses karmak. * (ya mur) Gl bir biimde ya mak.

ak rdatma * ak rdatmak i i veya durumu. ak rdatmak * ak r ak r ses kartmak. ak rt ak rt l * ak rt s olan. ak rt s z * ak rt s olmayan. ak t ak y aki * Haydut, e k ya. akilik akirt akkadak * Haydutluk. * renci, rak. * Beklenmedik bir zamanda, birdenbire, ans z n. * Murana. * ak mak i i veya biimi. * ak rdayan bir eyin kard ses, ak r ak r ses karma.

akketme * akketmek i i. akketmek * Yarmak, paralamak. aklaban * en, akac ve gldrc (kimse). * Dalkavuk.

aklabanl k * aklaban olma durumu veya aklabanca davran . aklama aklamak * ak diye ses karmak. aklatma * aklatmak i i. * aklamak i i.

aklatmak * ak diye ses kartmak. akrak * (ses iin) en, ne eli. * (insan iin) en, ne eli, hayat dolu.

akrak ku u * spinozgillerden, ba siyah, boynu k rm z , tc bir ku (Pyrrhula pyrrhula). akrakl k * akrak olma durumu. akrama * akramak i i veya durumu.

akramak * ak mak. ak ak * o unlukla hokkabazlar n kulland klar , hafife vuruldu unda h zla vurulmu gibi ak diye ses karan tahta ma a. ak ak * Bir kimseyi veya onun yapt her eyi do ru bularak ven ve ba kalar na da kabul ettirmeye al an kimse, alk c . * zellikle eski tiyatroda oyunu alk lamak iin parayla tutulan kimse. ak ak l k * ak ak olma durumu. akul akul * ekl. * eklle ilgili. * D ey.

akulleme * akullemek i i. akullemek * eklle d ey do rultusuna bakmak. * Yoklamak. al * Genellikle Hindistan'da dokunan, zel motifleri olan de erli bir yn kuma . * Kad nlar n omuzlar n rtmek iin kulland klar geni atk . * aldan yap lm bele sar lan ku ak.

al ku ak

al rne i * allarda grlen motiflerle bezenmi kuma rt, h rka iin kullan l r. alak alak ale algam * Turpgillerden, yumru kkl bir bitki (Brassica rapa). * Bu bitkinin insan ve hayvanlar iin besin olarak kullan lan etli ve tatl kk. * Bymemi karpuz. * al taklidi kuma . * Uzun saakl at s olan alak da konutu.

ali allak

* Tiftikten yap lan bir cins ince kuma . * plak. * Giyimine zen gstermeyen kimse.

allak mallak * r l plak. * Giyimi ok zensiz olarak. alo * Peru para birimi.

alt binas * Gaz boru hatt veya ana da t m boru hatt nda, boru donan m veya boru donan m elemanlar n (vana, bas n regltr vb.) korumak iin yer alt nda in a edilen bina. alter * Bir devredeki elektrik ak m n a p kapama veya de i tirme i ini yapan ara, evirge. * Gi e. alupa * Kk bir gemi gibi kullan labilen byk sandal. alvar * Genellikle a ok bol olan, bele bir ukurla ba lanan geni st donu.

alvar gibi * ok bol (pantolon). alvarl * alvar giyinmi olan kimse.

am f st * Antep f st . ama amal amama * Bal mumuna veya parafine bat r lm fitil. * ama ile yap lm . * Gzel kokulu bir tr kk kavun. * Kavuna benzer bir y ll k otsu ve srngen bir bitki (Cucumis dudaim).

amama gibi * ufak tefek, sevimli insanlar iin kullan l r. aman * amanl kta, gelecekten haber verme, by yapma gibi grevleri olan, ruhlarla ili ki kurarak hastal klar iyile tirdi ine inan lan din adam , kam. amand ra * Halkalar na tekne ba lamak iin limanda demirlenmi olan, ii bo , her yan kapal , o unlukla metalden yap lan f vb. * Denizde yol gstermeye, bir tehlikeyi veya gei yolunu haber vermeye yarayan yzer cisim. * Kapama dzenini sa layan, metal veya plstikten yap lm , suda yzen top. * Kandilde fitili tutmak iin ya da yzen telli mantar dzeni. amand ralama

* amand ralamak i i. amand ralamak * Belli bir noktay i aretlemek iin bir amand ray zincirleriyle birlikte denize b rakmak. aman amanist * amanist. * amanl k yanl s olan kimse.

amanizm * amanl k. amanl k * Kuzey ve Orta Asya'da Trkler, di er k t'alarda da ba ka topluluklar aras nda gnmze kadar sregelen do aya tapma, do ast ruhlara inanma temeline dayal din, amanizm. amar * A k elle yze vurulan tokat. amar atmak * amarlamak. amar indirmek * tokat atmak. amar o lan * Btn kt olaylar n sebebi say lan, srekli sulu bulunan ve azarlanan kimse. amarlama * amarlamak i i. amarlamak * Yze a k elle vurmak, amar atmak. amata * Grlt, pat rt .

amata etmek (veya koparmak) * grlt pat rt yapmak. amatac * Grlt, pat rt yapan, yaygarac . amatal * Grltl, pat rt l . ambaba * \343 ambabas .

ambabas * Bir tr hamur tatl s , baba tatl s . * Sorumlulu u olmayan, hay rs z baba. ambrel amdan * zerine mum yerle tirilen destek. amdanc * Otomobil i lsti i.

* amdan yap p satan kimse. * Saraylarda ayd nlatma i leriyle grevli kimse. amdanc l k * amdanc n n i i veya mesle i. amil * ine alan, kaplayan, kapsayan. ampanya * A k renk, tatl ve kpkl arap. ampanya barda * ampanya imeye ayr lm zel, ince, uzun veya geni tabanl k sa bardak. ampanyal * ampanya verilen. ampiyon * Mill veya milletler aras bir yar mada ilk dereceyi alan, birinci olan kimse veya tak m. ampiyona * ampiyonluk yar mas . * ampiyonluk. ampiyonluk * ampiyon olma durumu. ampuan * Genellikle sa y kamakta kullan lan s v sabun.

ampuanlama * ampuanlamak i i veya durumu. ampuanlamak * ampuanla y kamak. an * n, san, hret. * Gsteri , gsteri lilik. * nsan g rtla ndan makamla kan ve perde ayr mlar yla e itli duyumlar uyand ran ses dizisi.

an

an vermek * n salmak. andel * Yksekten topu diklemesine kaleye gnderme.

andelleme * andellemek i i veya biimi. andellemek * Topu yksekten diklemesine kar kale ynne veya iine gndermek. ang r ungur * Byk bir ang rt kararak. ang rdama * ang rdamak i i.

ang rdamak * (tabak, bardak vb. iin) Bir yere veya birbirine arparken, k r l rken grltl ve nlay c ses karmak. ang rdatma * ang rdatmak i i. ang rdatmak * ang rdamas na sebep olmak. ang rt * (tabak, bardak vb.) Bir yere veya birbirine arparken, k r l rken kan ses.

an na yedirememek * yenilgiyi kabul edememek. an ndan olmak (veya an na yak mak) * bir ey onun bykl ne, karakterine uygun olmak, yara mak. anjan * Yanardner, janjan. anjanl * Yanardner olan, janjanl . anjman * Motorlu ta tlarda h z de i tirmek iin, motorun ykn azaltarak araban n hareket etmesini sa layan di liler toplulu u, vites kutusu, anz man. anl * Tan nm , nl. * Yce, ulu, byk. * Ola anst yararl klar gstererek d man yenen komutanlara veya ehirlere devlet taraf ndan verilen onur

unvan .

anl hretli * Grkemli ve etkileyici. ano ans * (tiyatroda) sahne. * Talih, baht, felek.

ans tan mak * imkn vermek, f rsat vermek. ansa kalmak * bir eyin olabilmesi iin ok az umut olmak. ans dnmek * talihi iyiyken kt veya ktyken iyi olmak. ans yaver gitmek * talihli olmak, baht a k olmak. ans z * nsz. * Gsteri siz. * K l ks z, k yafetsiz. * Talihi olan, talihli.

ansl

ansl l k anson ansonet anslye

* Talihli olma durumu. * K t'a ad verilen ve ark gibi sylenen m sra dizisi. * Kk anson, k sa trk. * Federal Almanya Cumhuriyetinde ve Avusturya'da hkmet ba kan .

anslyelik * Almanya ve Avusturya'da hkmet ba kanl . anss z * Talihi olmayan, talihsiz.

anss zl k * Talihsiz olma durumu, talihsizlik. antaj * Para veya herhangi bir kar sa lamak amac yla bir kimseyi, kendisiyle ilgili lekeleyici, gzden d rc bir haberi yayma veya a a karma tehdidiyle korkutma. antaj yapmak * gzda yla korkutmak. antajc * antaj yapan kimse.

antajc l k * antajc n n yapt i . antiye * Yap gerelerinin y l p sakland veya i lendi i yer. * n a durumundaki ev, fabrika, baraj gibi her trl yap . * Gemi tezgh . * Erkek ark c . * Kad n ark c . * Genellikle yazl k giyim e yas yap lan, zerinde kendinden desenli izgileri bulunan, ham ipekle dokunmu

antr antz antung kuma .

anz man * Bkz. anjman. ap * stekle perken kan sesi anlat r. * Birden yere d me veya arpma s ras nda kan sesi anlat r.

ap

* Alminyum ve potasyum slfat ndan veya amonyum alminyum slfat ndan olu an, s cak suda eriyen, tad buruk, antiseptik bir madde. ap

* nce kum ve imentoyla yap lan dzgn d eme s vas . ap gibi * a za al nmayacak kadar tuzlu. ap gibi donmak (veya kalmak) * a rarak ses karmayacak duruma gelmek. ap gibi yanmak * ortada kalmak, destek bulamamak. ap hastal * S rlarda, a z ve t rnaklar aras nda kabarc klar grnmesiyle, yksek ate le beliren, genellikle ar za b rakan bula c hastal k. ap ap ap ta * K z ldeniz'den kar lan, beyaza alan renkte, pek ok dal olan mercan tr. apa oturmak * iinden k lmas g bir duruma d mek. apadanak * Birden bire, aniden. * ap diye ses karak. apc ap l k aphane * ap kar lan yer, ap oca . ap r ap r * Ses kararak acele ile yemek yemeyi veya st ste pmeyi anlat r. ap r upur * perken veya yemek yerken ap sesinin kar ld n anlat r. ap rdama * ap rdamak i i. ap rdamak * perken veya bir ey yerken ap diye ses karmak. ap rdatma * ap rdatmak i i. ap rdatmak * perken veya bir ey yerken ap diye ses kartmak. ap rt apka * Kee, has r gibi maddelerden yap lan ba l k. * Boru, baca, direk gibi eylerin a k olan st blmn havan n etkisinden korumak iin tak lan ba l k. * perken veya yemek yerken kan ses, ap rdama sesi. * ap yapan veya satan kimse. * ap n n yapt i . * st ste pmeyi belirtmek iin kullan l r.

organ.

* Baz bitkilerde, zellikle mantarlarda sap n stnde bulunan, reme organlar n ta yan apka biimindeki * Dzeltme i areti (^).

apka karmak * (bir sz veya durum kar s nda) sylenecek sz kalmamak ve takdir etmek. apka i areti * Bkz. apka. apkac * apka yapan veya satan kimse. apkac l k * apka yapma veya satma i i. apkal * apka giymi olan (kimse). * apkas olan bitki. * zerinde dzeltme i areti bulunan (nl). * apka koymaya yarayan ey veya yer. * apka yapmaya elveri li. * apkas olmayan. * ap diye ses karan tokat. * aplamak i i. * ap diye ses karmak. aplamak aplamak aplatma * Bir eyi apl su ile slatmak. * Bir yap n n taban n ince kum ve imentoyla haz rlanan kar mla s vamak. * aplatmak i i.

apkal k

apkas z aplak aplama aplamak

aplatmak * ap diye ses kartmak. * Sesli amar vurmak. apl * inde ap bulunan. appadak * Apans z. * An bir ap rt sesi kararak. aprak ap al * Eyer rts, aprak. * Aptalca davran larda bulunan, al k.

* stne ba na nem vermeyen, zen gstermeyen. * (giyecek iin) Bol, dkk ve biimsiz. ap al yaka * Dkml ve geni yaka. ap alak * zensiz, dzensiz (kimse). ap alca * ap ala yak r (bir biimde).

ap alla ma * ap alla mak durumu. ap alla mak * ap al duruma gelmek. ap all k * ap al olma durumu veya ap alca davran . - ar / - er * nl ile biten say adlar ile yar m kelimesine eklenen le tirme eki. ar ar arab arampol * Kara yollar n n kenar nda yol dzeyinden a a da kalan blm. arap * zm veya ba ka meyve sular n trl yntemlerle mayaland rarak elde edilen alkoll iki. * ar l ar l. * K rm z arap renginde olan.

arap barda * arap imek iin zel olarak retilen cam bardak. arap ana * arap iilen yayvan anak. arap f s * arab n dinlenmeye b rak ld byk tahta f . arap rengi * K rm z arab n rengi. * Bu renkte olan. arap * arap yapan veya satan kimse. * ok arap ien, araba d kn (kimse).

arap l k * arap yapma ve satma i i. araphane * arap yap lan yer. * arap sat lan veya iirilen yer. arapl * arab olan, arap verilen (yemek, davet).

arapnel arbon

* i misket dolu top mermisi.

* e itli hayvanlarda, zellikle koyun ve s rlarda grlen, deri veya mukoza yoluyla insana bula an, bula t yerde kara bir ban yapan tehlikeli hastal k, kara kabarc k, kara yan k, yan kara. ar l ar l * Suyun bol ve sesli akmas n anlat r. ar ldama * ar ldamak i i. ar ldamak * (su iin) Bol bol akarak ses karmak. ar lt arj * ar ldayan eyin kard ses, ar ldama sesi. * Ykleme, doldurma.

arj etmek * yklemek. * bir eyi anlamaya, kavramaya ba lamak. arjr * Otomatik silhlarda, belli say da fi ek ta yan ve bu fi ekleri namluya arka arkaya srmeye yarayan mekanizma. ark * Do u.

ark ban * Yurdumuzun do u blgelerinde, ran, Hindistan ve Kuzey Afrika'da insanlar n zellikle yznde veya kollar nda grlen, iyile ince iz b rakan bula c ban. arkadak * Ans z n dz ve serte bir yzeye vuruldu unda kan sesi anlat r. ark * Tonlama de i iklikleriyle e itli duygular uyand ran uyumlu, ezgili insan sesleri dizisi. * Klsik Trk mzi inde a k zerine sylenen, nakarat ve ara na mesi olan para. * Ezgi, mzik paras , melodi. * Divan edebiyat nda bestelenmek iin, drtlkler biiminde ve uyakl olarak yaz lm olan iir biimi.

ark sylemek * belirli bir besteye gre gfteyi uyumlu olarak okumak. ark tutturmak * bir ark n n szlerini veya sadece bestesini seslendirmek. ark c * ark syleyen, ark syleme yetene i olan veya mesle i ark sylemek olan kimse, muganni, muganniye.

ark c l k * ark c n n i i veya mesle i. ark * Do uyla ilgili do uya zg olan, do u.

arkiyat

* Do u bilimi, oryantalizm.

arkiyat * Do u bilimci, do u bilimi uzman , mste rik, oryantalist. arkiyat l k * Do u bilimleriyle u ra ma. arkl arkl l k arkteri arlama * arlamak i i veya durumu. arlamak * ar ldamak. * Ba r p a rmak, hakaret etmek. * Kendi bilgi ve niteliklerini veya mallar n verek kar s ndakini kand ran, doland ran kimse. * Do ulu, garpl kar t . * Do ulu olma durumu, do ululuk. * Salam, sosis, sucuk, past rma gibi haz r yiyeceklerin sat ld dkkn.

arlatan

arlatanca * arlatan bir biimde. arlatanl k,- * arlatan olma durumu veya arlatanca davran . arpi * Alt dz, gen biiminde tek direkli, iki yelkenli iki ki ilik tekne. art * Olmas ba ka durumlar n gerekle mesini gerektiren ey, ko ul.

art etmek * " art olsun" diyerek yemin etmek. art kipi * Bkz. artl birle ik zaman.

art ko mak * nceden bir arta ba lamak. art olmak * gerekmek, ka n lmaz bir durum almak. art olsun * "nikh m zerine yemin ederim ki, yle de ilse veya bunu yapmazsa, kar m bo d sn (olsun)" anlam nda yemin olarak kullan l r. * yemin etmek iin kullan lan biz sz. art urt tan maz * kendini hibir arta ba l saymaz. art nca * Gere i gibi.

artlama

* artlamak i i.

artlamak * Din inanlar gere ince, kirlenmi say lan bir eyi en az , en ok k rk kez sudan geirip kirli say lmaktan kurtarmak. artland rma * nceden belirlenmi artlara gre uydurma i i. artland rmak * nceden belirlenmi artlara gre uydurmak. artlan * artlanmak i i veya biimi. artlanma * nceden belirlenmi artlara gre uygun duruma gelinme i i. artlanmak * (din bak mdan) artlamak i i yap lmak. * nceden belirlenmi artlara gre uyarlanmak, ko ullanmak. artla ma * artla mak i i.

artla mak * Bir veya birok art kar l kl kabul etmek. artl * arta ba l , ko ullu. * (din bak mdan) artlanm ( ey). * artlanm olan, ko ullu. * art etmi olan (koca). artl birle ik cmle * Bir esas cmle ile bu esas cmleye ba l , fiili -sa / -se ekini alm yan cmlenin olu turdu u anlat m birli i. artl birle ik zaman * Belli bir zaman eki alm ykleme -sa /-se art eki getirilerek olu turulan ekil: vb. artl refleks * Bkz. ko ullu tepke. artname * Sat n alma, satma, yapt rma, kiralama gibi i leri gerekle tirmek isteyen taraf n dzenledi i, her iki taraf n da uymay stlendikleri artlar n tespit edildi i resm belge. arts z * arta ba l olmayan, ko ulsuz. * Din bak mdan artlanmam ( ey).

arts z refleks * Bkz. ko ulsuz tepke. arts z urtsuz * Hibir arta ba l kalmaks z n. aryo * Bir aletin veya arac n hareketli paras . * Yaz makinesinin k t tak lan, tu lara vurulduka ilerleyen blm.

* Baz av uaklar n n kalk n sa layan f rlatma dzeni. * Bir e ik dzlem boyunca arabalar n ta nmas n sa layan kk vagon. ase asi * Foto raf l kta iine duyarl bir cam veya k t konulan, yass , k geirmez kutu. * Yap i lerinde srme ereve. * Otomobilin, zerine karoser oturtulan iskelet blm. a aa * Grkem, gsteri , tantana. * Parlakl k, par lt . * Grkemli, gsteri li. * Par lt l . * ine mendil, gecelik gibi eyleri koymaya yarayan, e itli byklkte, kuma tan koruncak.

a aal

a akalma * a akalmak i i. a akalmak * ok a rmak, a k nl ktan ne yapaca n bilememek. a alama * a alamak i i.

a alamak * a k n bir duruma d mek, a k nca davranmak, a rmak. a alatma * a alatmak i i veya durumu. a alatmak * a alamas na sebep olmak. a * Birbirine paralel grme ekseni olmayan (gz veya kimse). * Gzlerini arp tarak.

a ak r demektense kr de de kurtul * dolayl , dolambal yollara ba vuraca na gere i oldu u gibi syle. a las a la ma * a lmas gereken ( ey). * a la mak i i.

a la mak * a duruma gelmek, a olmak. a l k a lma a lmak * Birbirine paralel grme ekseni bulunmama durumu. * a lmak i i. * a k nl a u ran lmak.

a r p kalmak * ok a rmak, byk bir a k nl a d mek. a r a rma * a rmak i i. a rmak * Bir i e nas l ba lay p, o i i nas l srdrece ini ve nas l sonuland raca n bilemeyecek duruma gelmek, iinden kamamak. * Do ru, gerek ve gerekli olan ay rt edemeyecek duruma gelmek. * Ne yapmak gerekti ini bilememek, nas l davranaca n kestirememek, hayret etmek. a rt c * a rtma niteli i olan, a rtan. a rt c olmak * a rtmak. a rtma * a rtmak i i. * A a fidanlar n veya iek fidelerini ba ka yerlere aktarma i i. * a rmak i i veya biimi.

a rtmaca * a rtmak iin yap lan oyun. a rtmak * a rmas na sebep olmak. * Yan ltmak. * Daha iyi yeti melerini sa lamak iin a a fidanlar n n veya iek fidelerinin yerlerini de i tirmek. * a k nla mak, a mak. a kaloz * a veya a k n kimselere hakaret yollu sylenir. a k n * D nceleri da lm , kar m , ne yapaca n bilemez duruma gelmi . * Ak ls z, sersem, budala.

a k n a k n * ok a rm durumda. a k na evirmek * a rt c olaylar kar s nda a k n duruma getirmek. a k na dnmek * beklenmedik bir durum kar s nda a k nla mak. a k nca * a k n (bir biimde). a k nla ma * a k nla mak i i. a k nla mak * a k n bir duruma gelmek. a k nl k * a k n olma durumu veya a k nca davran .

a k nl kla * a k n bir biimde, a k n olarak. a l k a ma * a mak i i. a mak etmek. * Umulmayan, beklenmeyen veya ola anst bir olay, bir olgu kar s nda a k n duruma gelmek, hayret * Baharatl sirkeye yat r lm koyun etinden haz rlanm et.

* (fiilin olumsuz soru biimi veya kendinden sonra gelen olumsuz bir fiille) Yolundan sapmamak, gidi ini de i tirmemek veya yan lmamak. * a rmak. a maz at * De i mez ve yan lmaz nitelikte olan. * S sularda a r ykleri ta mak iin kullan lan, alt dz bir e it tekne. * Sevinli, ne eli. * al m, ss. * Ss ve gsteri . atafatl * Ssl ve gsteri li. atafats z * Sssz ve gsteri siz. athiyat athiye * Yergiye, alaya, akaya yer veren manzum eser. * Tanr ile akal , tak lmal bir syleyi le, konu ur gibi yaz lan tekke edebiyat iir tr. at r * Ne eli, keyifli, en. * Tren ve alaylarda padi ah n, vezirin yan nda yryen grevliler. ato * evresi hendek, sur ve kulelerle evrili derebeyi (senyr, kral) kona . * Geni topra olan byk konut. ato gibi * byk, grkemli (yap ). avalak avk * Aptal, al k, sersem, budala. * I k. * Cidd bir d nceyi, konuyu, aka ve alay yollu anlatmak iin yaz lm deyi ler.

ataf atafat

avk vurmak * bir eyin yans mak.

avk ma

* avk mak i i.

avk mak * I k samak, parlamak. avul * akul, ekl. avullama * avullamak i i. avullamak * akullemek. * Yoklamak veya kollamak. * Gz gezdirmek, ara t rmak. ayak * Kaba dokunmu , dayan kl bir e it yn kuma . * Bu kuma tan yap lm . * (bir eye) Uygun, yara r, de er, ly k. * Uygun, yak r. * (ihtimal derecesi daha az olmak zere) E er. * Yayg n, yay lm (sz veya haber). * Bir eyin her noktas yla ilgisi bulunan (pay). ayia * Yay lm haber, yayg n sylenti. ayka * Trklerin Karadeniz'deki rmak k y lar n n korunmas nda, Kazaklar n k y lara sald rmada kulland klar alt dz, yayvan gemi. az e eamet eb * Bkz. gece, ruz. ebabet ebboy * Genlik veya genlik y llar . * Ayr k, kural d , mstesna. * Trk alfabesinin yirmi nc harfinin ad . * U ursuzluk, kademsizlik, nuhuset.

ayan ayeste ayet ayi

* Turpgillerden, gzel kokulu, dar yaprakl , de i ik renkli iekleri olan, ok y ll k ve otsu bir ss bitkisi (Cheiranthus cheiri). ebek

ad. ebeki ebeke

* Daha ok Afrika'n n da l k blgelerinde ya ayan, uzun veya k sa kuyruklu trleri olan maymunlara verilen * irkin ve ars z (kimse). * ebek oynatan kimse. * lke ap nda yayg nla t r lm ula m ve ileti im rgs, a . * Birbiriyle ba lant l ve gizli al an kimselerin tm. * niversite rencilerinin kimlik kart . * Primatlar n alt tak m . * D n gecesi. * Her y l Konya'da dzenlenen ve Mevlna'n n lm y ldnm olan aral k ay n n on yedinci gn yap lan

ebekler ebiarus tren. ebiyelda ebnem ecaat

* En uzun gece. * iy. * Yi itlik.

ecere

* Bir ki inin veya bir ailenin en uzak atas ndan ba layarak btn kollar n belirten izelge, soy a ac , soy kt , hayat a ac . * Atlar n soyunun yaz l oldu u izelge. ecereci * ecere tutan kimse. ecereli * eceresi olan, olduka uzak bir ataya kadar dedeleri belli olan.

ecerename * Soya ac n gsteren kitap veya yaz . eci * Yrekli, yi it.

edaraban * Klsik Trk mzi inde bir et makam. eddad edde eddeli * ok byk ve sa lam (yap ). * Arap yaz s nda, bir nszn iki kez okunmas gerekti ini gsteren harfin stne konulan i aret. * zerinde edde i areti bulunan veya yan yana iki tane imi gibi okunan (harf).

eddeli e ek * ok kaba ve yeteneksiz kimse. edit

* Ye in, iddetli. ef * Yetki ve sorumlulu u olan, yneten kimse. * nder, lider. * Ba , ynetici durumda bulunan. efaat * Birinin suunun ba lanmas veya dile inin yerine getirilmesi iin o kimseyle bir ba kas aras nda yap lan arac l k, zellikle de Tanr ile kul aras nda yap lan arac l k. efaat etmek * birinin suunun ba lanmas veya dile inin yerine getirilmesi iin arac l k etmek. efaati * Birisi iin efaatte bulunan, efaat eden kimse. efaatilik * efaati olma durumu. effaf * Saydam.

effafla ma * Saydamla ma. effafla mak * Saydamla mak. effafla t rma * Saydamla t rma. effafla t rmak * Saydamla t rmak. effafl k efik * Sevecen, efkatli, m fik. efkat efkatli * Ac yarak ve koruyarak sevme, sevecenlik. * Ac yarak ve koruyarak sevecenlikle ve itenlikle davranan, sevecen, m fik. * Saydaml k.

efkatlilik * Sevecenlik. efkatsiz * Sevecen olmama durumu, kat yreklilik. efkatsizlik * Sevecen olmama durumu, kat yreklilik. eflik * ef olma durumu. * efin al t daire. * Glgillerden, l man blgelerde yeti en, 8-10 m ykseklikte, pembe renkli bir a a (Persica vulgaris).

eftali

* Bu a ac n tatl ve sulu meyves . eh * Bkz. ah. ehbender * Konsolos. ehbenderlik * Konsolosun yapt i , konsolosluk. * Bu i in grld daire, konsolosluk. ehev ehir * ehvetle ilgili, ksnl, erotik.

* Nfusunun o u ticaret, sanayi veya ynetimle ilgili i lerle u ra an, tar msal etkinliklerin olmad yerle im alan , kent. ehir co rafyas * Yerle me blgelerinde ehrin yay ld yerin inceleme ve ara t r lmas n konu edinen co rafya kolu. ehir hatlar * ehir ii yollar . * ehir ii ula m . ehir rehberi * ehrin belli ba l yerlerini gsteren harital , a klamal k lavuz. ehir turu * Bir ehri gezmek ve grmek amac yla dzenlenen gezi. ehirci ehircilik * ehircilik uzman , ehircilikle u ra an kimse.

* ehirlerin kurulmas nda, dzenlenmesinde, gzelle tirilmesinde kullan lacak, uygulanacak yntemleri, ehirlerle ilgili toplumsal, ekonomik vb. sorunlar konu edinen bilim dal . ehirler aras * ki veya daha ok ehir aras nda ula m veya ileti im sa layan. ehirle me * ehirle mek i i. * zellikle sanayinin geli mesi sonucu nfusun ehirlerde toplanmas ve ehir alanlar n n geni lemesi sreci. ehirle mek * (ky, kasaba) Byyerek ehir durumuna gelmek, kentle mek. ehirli * ehir halk ndan olan, kentli.

ehirlile me * ehirlile mek i i. ehirlile mek * ehre yerle ip ehir artlar na uyar duruma gelmek. ehirlilik * ehirli olma durumu. ehit

* Kutsal bir lk veya inan u runa sava rken len kimse. ehit d mek (veya olmak) * lkesi, lks veya inanc u runda sava rken lmek. ehit etmek * lkesi, lks veya inanc u runa sava rken ldrmek. ehitlik * ehit olma durumu. * ehitlerin gmld mezarl k. * Kusurlu say lmayacak kadar hafif a (gz). * Hkmdarlar n niteliklerini, stn ba ar lar n anlatan, mesnev biiminde yaz lm manzume. * Manzum olarak yaz lm tarih.

ehl ehname

ehnameci * ehname yazar . * Osmanl larda vaka'nvisli in kurulu undan nce devletin resm tarih yazar . ehnaz * Klsik Trk mzi inde bir makam ad .

ehnazbuselik * Klsik Trk mzi inin eski makamlar ndan birinin ad . ehni in * Bkz. ahni , ahni in.

ehremaneti * Osmanl mparatorlu unda, bugnk belediye zab tas grevini yapan, ehrin temizlik ve gzelli iyle ilgilenen mahall ynetim. * Bugnk belediyenin Trkiye'de kurulan ilk biimi. ehremini * Osmanl mparatorlu unda Tanzimat'a kadar saray ve devlet yap lar n n onar m na, haremin gider ve ayl k i lerine bakmakla ykml kimse. * ehremanetinin ba nda bulunan kimse, belediye ba kan . ehriyar * Padi ah, hkmdar. ehriye * orba yapmakta kullan lan, trl biimlerde kesilerek kurutulmu bu day unu hamuru.

ehriye orbas * Ya , tuz, su ve ehriyeden yap lan bir tr orba. ehvan * ehvetle ilgili, ksnl, ehev. * ehvete a r derecede d kn olan (kimse), ehvetli.

ehvaniyet * ehvetli olma durumu, ksnllk, erotizm. ehvet * Cinsel istek, ksn. * A r istek.

ehvetli

* Cinsel iste i olan, ksnll. * A r iste i olan.

ehvetperest * ehvete, cinsel isteklerine a r derecede d kn olan. ehzade * Padi ahlar n ve o ullar n n erkek ocuklar na verilen san.

ehzadelik * ehzade olma durumu. * ehzadenin grevi. ek * phe. ekavet ekel eker * Haydutluk, soygunculuk. * srail para birimi.

* eker kam , eker pancar , patates, havu, m s r, bu day gibi birok bitkilerin sap ve kklerinin z suyundan veya ni astas ndan kar lan, birle iminde karbon, oksijen ve hidrojen bulunan, beyaz, suda eriyen, mayalanabilen ve o u tatl olan maddelerin genel ad . * eker kat larak yap lm lokum, akide, ikolata gibi tatl yiyeceklerin genel ad . * eker hastal . * eker hastal n n belirtisi olan kan ve idrardaki yksek eker miktar . * Sevimli, cana yak n ve gzel. eker a ac * 8-10 m ykseklikte bir a a (Hovenia dulcis). eker aktarmas * aretlerle ileti im kurma, gizlice haberle me. eker Bayram * Ramazandan sonra gelen ve gn sren din bayram. eker fasulyesi * Bad c etli, tohumu yuvarlak ve beyaz bir tr fasulye. eker gibi * ok sevimli, gzel. eker hastal * Kanda glikozun artmas sonucu idrarda eker bulunmas , ok su ime ok yemek yeme ve ok idrar yapma ile beliren hastal k, eker. eker kam * Bu daygillerden, iekleri salk m durumunda ba ak klar olu turan, 10 m ye kadar uzayabilen, z suyundan eker kar lan bir bitki (Saccarum officinarum). eker pancar * Ispanakgillerden, etli kknden eker elde edilen iki y ll k bir bitki (Beta vulgaris var rapa). ekerci * eker ve ekerleme yapan veya satan kimse. * eker sat lan yer.

ekerci boyas * ekerci boyas gillerden, kk i srdrc olarak kullan lan, 2-3 m ykseklikte, zms meyvesinden araplar boyamak iin k rm z boya kar lan ok y ll k bir bitki, Amerika zm (Phytolacca americana). ekerci boyas giller * Ispanaklar tak m na giren, ekerci boyas vb. bitkileri iine alan bir bitki familyas . ekercilik * eker ve ekerleme yapma veya satma i i. ekeri kestirmek * eker erbetine, limon suyu veya limon tuzu katarak kaynat p yeniden billrla mas n nlemek. ekerim! * genellikle kad nlar n kulland sevgi bildiren seslenme sz.

ekerleme * ekerlemek i i. * eker erbeti iinde kaynat l p zeri ekerle kaplanm meyve vb. bonbon. * Yata a yatmaks z n uyunan hafif ve k sa uyku. ekerlemeci * ekerleme yapan veya satan kimse. ekerlemecilik * ekerlemecinin i i veya mesle i. ekerlemek * ine eker koymak, ekerle tatland rmak. ekerlenme * ekerlenmek i i. ekerlenmek * ( ekerli eriyikler iin) indeki eker, billr durumuna gelip ayr lmak. ekerle me * ekerle mek i i. ekerle mek * Ni astal veya sellozlu maddeler, enzimlerin veya inorganik asitlerin etkisiyle mayalanabilir ekerler durumuna dn mek. * (bir kimse) Sevimli, ho a gidecek bir duruma gelmek. ekerli * inde eker bulunan. * eker hastal olan.

ekerli kahve * ine bol eker kat l p pi irilen kahve. ekerlik * eker kab . * eker yapmaya elveri li.

ekerpare * ok tatl bir kay s e idi. * Bir e it hamur tatl s . ekerrenk * Sar ya alan (renk). * ki ki i aras ndaki dostluk ili kisinin bozuk oldu unu belirtmek iin kullan l r.

ekersiz

* ekeri olmayan. * ekeri az, tad az olan. * Bir nesnenin d izgileri bak m ndan niteli i, d tan grn , biim. * Bir konuyu a klamaya yarayan resim. * Davran biimi, tutum, yol, tarz. * Bir kavram n, d ncenin, olay n veya i in de i ik olu biimi. * Toplumsal bir btnn kurulu biimi. * Olma biimi, durum, hl. * Baz matematiksel varl klar n gsterilmesine yarayan resim. * Anlat m biimi. * Biim.

ekil

ekil almak * belli bir biime girmek, biimlenmek, ekillenmek. ekil bilgisi * Kelime bilgisi, morfoloji. ekil de i tirme * Transformasyon. ekil ve email * grn . ekil vermek * belirli bir biime girmesini sa lamak, biimlendirmek, ekillendirmek. ekilci * Al lm kural, tutum veya davran d na kamayan, biimci, formaliteci, formalist.

ekilci olmak * belli biimler, kal plar d na kamamak. ekilcilik * Biimcilik.

ekilde * Biimleri ayn olan. ekilde lik * Biimleri ayn olma durumu. ekillendirme * ekillendirmek i i, biimlendirme. ekillendirmek * Biimlendirmek. ekillenme * ekillenmek i i, biimlenme. ekillenmek * Biimlenmek. ekilli * ekli olan. ekilperest

* Biimcili e a r nem veren, biimci kimse, formaliteci. ekilsiz * Belli ve belirli biimi olmayan (nesne). * Biimi bozuk, biimsiz. ekilsizlik * ekilsiz olma durumu, biimsizlik. ekle sokmak (veya koymak) * uygun bir biime girmesini sa lamak. * herhangi bir biimde sonuca ula t rmak. eklen ekl ekva ekvac * ikyet eden, yak nan. ekvac olmak * ikyet etmek, yak nmak. elle elek * Byk a layan, avlan. * S rtta ta nan yk. * Boynuzunun biri k r k hayvan. * Karalar evreleyen ve karalardan say lan, 200 m derinli e kadar olan s deniz dipleri. * Mum, balmumu. ema * Bir aletin, bir arac n veya bir biimin ana izgilerini gsteren izim. * Bir edebiyat eserinin, bir tasar n n pln . * Bir kimsenin d grn nn zellikleri. * Huy, karakter. * Biim bak m ndan, biim ynnden. * Biimle ilgili, biimsel, formel. * Yak nma, s zlanma, ikyet.

elf em

email

emala t rma * emala t rmak i i veya durumu. emala t rmak * izerek ema durumuna getirmek. ematik * Bir nesne, organ vb.nin genel dzenini gsteren. * Ana izgilerine indirgenmi .

empanze * Primatlardan, ayaklar be parmakl , tek yavru do uran, iyi t rman c olan, ormanlarda ya ayan bir maymun tr (Pan troglodytes).

ems emse

* Gne .

* Yazma kitaplar n cildine, ba sayfalar n n st blmne veya kuma lara, kap , pencere gibi yerlere i lenen veya izilen gne biiminde ss. ems emsiye * Gne le ilgili.

* Bir sap n zerinde esnek tellere gerilmi , a l p kapanabilen, ya mur ve gne ten korunmak iin kullan lan, su geirmez kuma tan yap lm ta nabilir e ya. * Bu biimde gne lik. * Ayn noktadan kan e it uzunluktaki sap klar n ucunda bulunan emsiye grn ndeki iek toplulu u. emsiyeci * emsiye yapan, satan veya onaran kimse. emsiyecilik * emsiyecinin i i veya mesle i. emsiyelik * emsiye koymaya yarayan, alt nda emsiyelerden s zan suyun toplanmas iin zel kutusu olan, giri te bulunan mobilya. * emsiye yapmaya elveri li olan ( ey). en * Ya amaktan mutlu oldu unu davran lar yla belli eden, sevinli, ne eli. * Ne e veren, ne elendiren, e lenceli. * Ne e belirtisi olan ( ey).

en olmak * ne elenmek, sevinmek, mutlu olmak. en akrak * ok ne eli, akrak. en at r enaat * renlik, ktlk, alakl k. endere * Kaplamac l kta kullan lan ince tahta. * F kaburgas . * Tekir cinsinden bir bal k. * enelmek i i. enelmek * Bo bir yer, insanlar n yerle mesiyle yurt durumuna gelmek, meskn olmak. * Sevinmek, keyiflenmek, ne elenmek. * (bitki) Geli mek, bymek, serpilmek. eneltme * eneltmek i i. eneltmek * Bkz. en akrak.

enelme

* enelmi duruma getirmek, meskn k lmak. eni * Kt, irkin, alaka, utan verici. eniyet * Gerek.

enlendirilme * enlendirilmek i i veya durumu. enlendirilmek * enlenmesi sa lanmak. enlendirme * enlendirmek i i. enlendirmek * enlenmesini sa lamak, ne elendirmek. enleni * enlenmek i i veya biimi. enlenme * enlenmek i i. enlenmek * en duruma gelmek, ne elenmek, gnl a lmak. * Bay nd r duruma gelmek. * Canl l k, hareket kazanmak. enlik * en olma durumu, etaret. * Belli gnlerde yap lan, co ku veren e lendirici gsterilerin tm, bayram. * Belli bir sanat veya sanat ya ayr lm gsteri dizisi, festival. * Sevin, ne e.

enlik grmemi * terbiyesiz, grgsz (kimse). enlikli * Birok kimsenin oturdu u, kalabal k, bay nd r, erefli. * E lenceli. * Kalabal k olmayan. * E lenceli olmayan, e lencesiz. * Hamurdan ok ince a larak sacda pi irilen ekmek. * Ktlk, fenal k. * artlar, ko ullar. er'an erare * eriat bak m ndan. * K v lc m, ak m, ak n.

enliksiz

epit er erait

erbet

* Meyve suyu ile ekerli su kar t r larak yap lan iecek. * Belli olaylar sebebiyle konuklara sunulan ekerli iecek. * Baz maddelerin suda eritilmi i.

erbet gibi * (hava iin) yumu ak, gzel. erbeti * erbet yapan veya satan kimse. * erbet sat lan yer.

erbeti otu * Yapraklar kar l kl , sap sar lgan olan, iekleri yumurtams kozalaklara dn en ve kozalaklar ndan bira yap m nda yararlan lan ok y ll k ve otsu bir bitki (Humulus lupulus). erbetilik * erbet yapma ve satma i i. erbetleme * erbetlemek i i. erbetlemek * Y lan vb. hayvanlar n sokmamas veya soktu unda zehirin etkisiz olmas iin bir kimseyi afsunlamak. * Tar mda topra n verimini art rmak iin bitkiye gbre suyu vermek. erbetlenme * erbetlenmek i i. erbetlenmek * Y lan vb. hayvanlar n sokmamas veya soktu unda zehirinin etkisiz olmas iin afsunlanmak. * Tar mda topra n verimini art rmak iin bitkiye gbre suyu verilmek. erbetli * Serbeti olan, erbet kat lm olan. * Y lan vb. hayvanlar n sokmas ndan zarar grmeyen. * Kt davranmay ,kt i ler yapmay huy edinmi olan. * Kendisine kt davran lmas na al m olan. erbetlik erbetsiz * erbet yapmaya yarayan veya erbet yapmak iin ayr lm olan. * erbeti olmayan. * Y lan vb. hayvanlar n sokmas na kar erbeti olmayan. * erbet verilmemi olan. * Ans, makat. * Ba kalar n n gsterdi i sayg n n dayand ki isel de er, onur. * Erdem, gz peklik ve yetenekle kazan lm iyi hret.

er eref

eref k t'as * Devlet ba kanlar n n, yksek a amada devlet adamlar ve kumandanlar n n kar lanma ve u urlanmalar nda haz r bulunan tren k t'as . eref konu u * Bir toplant , davet, balo vb. ye a r lan konuklar aras nda kendisine ayr cal k tan nan, en ok de er ve nem verilen ki i.

eref locas * Tiyatro, sinema gibi yerlerde eref konuklar na ayr lan zel loca. eref misafiri * Bkz. eref konu u. eref salonu * Hava alan , saray gibi byk yap larda kral, ba kan gibi ki ilerin oturduklar veya nemli trenlerin, kar lamalar n yap ld yer. eref sz * Namus sz. eref tribn * Stadyum, hipodrom gibi a k seyir yerlerinde devlet ba kanlar na, yksek makamlardaki devlet adamlar , kumandanlara ve kulp yneticileri ile di er yetkili ki ilere ayr lm zel koltuklu blm. eref yesi * Bkz. onur yesi. eref vermek * onurland rmak, ereflendirmek. eref yeri erefe * Bir toplant da, zel sayg gsterilen kimse iin ayr lm yer. * Minarenin ezan okunan yeri.

erefe (veya erefinize) * iki iilirken kadeh kald rarak kar s ndakine de er verildi ini belirtmek iin sylenen sz, sa l na veya sa l n za. erefine * kutlanmas na. erefine imek * mutlu bir olay veya durumu kutlamak amac yla iki imek. erefiye * Bir yer bay nd r duruma getirildi inde, evrede bulunan mlklerin de eri artt ndan tr, bunlar n sahiplerinden belediyece al nan para. ereflendirme * ereflendirmek i i, onurland rma. ereflendirmek * Kendisine sayg duyulan bir kimse, bir yere gelerek oradakileri mutlu etmek, onurland rmak. ereflenme * ereflenmek i i, onurlanma, te errf. ereflenmek * Onurlanmak, te errf etmek. erefli * Onurlu. * Onur veren, eref veren. * Bay nd r, enlikli.

ereflilik

* erefli olma durumu. erefsiz * ereften yoksun olan, onursuz. erefsizlik * erefsiz olma, erefini koruyamama durumu, onursuzluk. erefyap * eref kazanan (kimse).

erefyap olmak * onur kazanmak. ergil * Ask nt , ba bels . erh * Ama, ay rma. * (bir anlat m veya kitab ) A klama, yorumlama. * Bir eyi a klamak amac yla yaz lm kitap. * A k ve ayr nt l anlatma.

erh etmek * a mlamak. erha * Dilim, para. * Yara. erha erha * Dilim dilim, para para. er' eriat * eriatle ilgili.

* Kur'an'daki ayetlerden, Peygamberin szlerinden kar lan, din temellere dayanan Mslmanl k kanunlar , slm hukuku. eriat * Dinin esaslar n sadece din hayatta de il, hukuk, iktisad ve siyas dzenlemelerde de geerli k lmak isteyen kimse. eriat l k * eriat olma durumu, eriat yanl s . eriat n kesti i parmak ac maz * kanunlar n uygun grd cezaya katlanmak gerekir. erif * Kutsal, erefli. * Soylu, temiz. erif ynetici. erik * Byk Britanya'da kendi blgesi iinde kral temsil eden, yasalara sayg gsterilmesini sa lamakla grevli * Amerika Birle ik Devletlerinde seimle i ba na gelen, hukuk yetkisi s n rl olan ynetici. * Ortak.

eriklik erir erirlik

* Ortakl k, arkada l k. * Kt, ktlk, fesat kimse. * erir olma durumu, ktlklk.

erit

* Dar, uzun para ve zellikle dokuma veya kuma paras . * Dar, uzun k y paras . * Herhangi bir maddenin dar, dz ince ve uzun paras . * Bir kara yolunda trafik izgileri ile ayr lm blmlerden her biri. * eritgillerden, vcudu yass , birbirine kenetlenmi bo umlar bulunan ve baz s metrelerce boyda olan bir ba rsak asala , tenya. * Paralel ve birbirine yak n iki izgi aras nda kalan alan paras ; tayfta birbirine yak n iki dalga boyu aras nda kalan para. erit bal * Kurdele bal . erit de i tirmek * trafikte h z durumuna ve yol artlar na gre belirli kurallar iinde bir yol eridinden di erine gemek. erit makarna * Uzun ve ince makarna. erit metre * Bezden yap lm , sar lmaya uygun metre. eriti eritilik * eritinin mesle i. eritgiller eritleme * eritler. * eritlemek i i. * Ss eridi yapan veya satan kimse.

eritlemek * erit geirmek, eritle sslemek. eritler * Vcutlar erit biiminde ve paral olan, asalak olarak insan veya hayvanlar n ba rsaklar nda ya ayan yass solucanlar tak m . eritli * eridi olan. eritsiz eriye * eridi olmayan. * eriatla ilgili.

eriye mahkemeleri * Osmanl devletinde f k h esas na gre yarg lama yapan mahkemeler.

errine lnet * kt bir kimse ile u ra mak istenilmedi ini veya ka n ld n anlat r. e e be * Tavla oyununda at lan zarlardan birinin alt , brnn be li gelmesi. e cihar * Tavla oyununda at lan zarlardan birininin alt , brnn drtl gelmesi. * Alt .

e i be grmek * yanl grmek, a k na dnmek, anlam nda alay yolu sylenir. e per e d * Tavla oyununda at lan zarlardan birinin alt , brnn ikili gelmesi. e se e yek et * Tavla oyununda at lan zarlardan birinin alt , brnn l gelmesi. * Tavla oyununda at lan zarlardan birinin alt , brnn birli gelmesi. * S karak ba lama, s kma. * Klsik Trk mzi inde bir makam kendi perdelerinden daha tiz veya pes perdelerde alma i i. * Sevin, enlik, ne e. * etareti olan, ne eli, en, c v l c v l. etim etlant ev * Svme, svg. * Shetland adalar nda yeti en koyun trnn ynnden yap lan kuma , rg vb. * ni li yer, bay r. * E ik, meyilli. * ahitler, tan klar. * stek, heves. * Sevin, ne e. evk vermek * isteklendirmek. evke gelmek * iste i, hevesi artmak; ne elenmek. evke getirmek * canland rmak, iste ini art rmak. * Sava aralar ndan alt dilimli topuz.

etaret etaretli

evahit evk

evkefza evket evketli

* Klsik Trk mzi inde III. Selim taraf ndan dzenlenmi bir birle ik makam. * (genellikle padi ahlar iin) Byklk, ululuk, ycelik, heybet. * "Byklk, g sahibi" anlam nda padi ahlara verilen bir san.

evki k r lmak * iste i, hevesi kalmamak. evkli evksiz * evki olan. * evki olmayan.

evksizlik * evksiz olma durumu. evval * Ay takviminin onuncu ay , bayram ay . ey * Belirsiz bir anlamda madde, e ya, sz, olay, i , durum vb. nin ad yerine kullan l r. * Nesne, madde.

eyh

* Tarikat kurucusuna, bir tarikatta en yksek dereceye ula m olan kimseye, tarikat byklerine veya tarikat kollar ndan birinin ba nda bulunan kimseye verilen ad. * Arap kabile ve a ireti ba kan . eyhin kerameti kendinden menkul * byk i ler grd n syleyen birinin szne inan lmad n anlatmak iin sylenir. eyhlik * eyh olma durumu.

eyhlislm * Osmanl imparatorlu unda, kabinede sadrazamdan sonra yer alan ve din i lerine bakmakla birlikte dnya i lerine de din bak m ndan kar an ye. eyhlislm kap s * eyhlislmlar n grev yapt daire, fetvahane. eyhlislml k * eyhlislm olma durumu. * eyhlislm makam . eytan * Din kitaplar na gre isyanc meleklerin, kt ruhlar n ba olarak nitelenen varl k. * Kt d nce, kt niyet. * ok kurnaz, uyan k (kimse).

eytan aldatmak * baz davran larda iradeli, gl davranamamak, nefsine uymak. * uyku hlinde iken meni bo almak, d azmak. eytan azapta gerek * "sevilmeyen bir kimse zorluk iinde kald nda bunu hak etmi tir" anlam nda kullan l r.

eytan bezi * Erkek elbisesi yap m nda kullan lan kadife dokunu lu bir tr pamuk kuma . eytan ekici * Hareketli ve becerikli ocuk. eytan diyor ki * yap lmamas gereken bir davran iin, yapma iste i duyuldu unda sylenir. eytan drtmek * durup dururken uygunsuz, kt bir davran ta bulunmak. eytan elini ekmi * uygunsuz bir i yapacak veya ktlk d necek durumu olmayan ok ya l kimseler iin kullan l r. eytan elmas * Tatula. eytan gemi gibi * konu ma s ras nda birden k sa bir sessizlik olmas durumunda sylenir. eytan gibi * ok zeki ve kurnaz. eytan grsn yzn * sevilmeyen, grmek bile istenilmeyen kimse iin sylenir. eytan kand rmak * d azmak, eytan aldatmak. eytan kula na kur un * aksama ihtimali bulunan durum veya i ler dzenli gitti inde "nazar de mesin" anlam nda sylenir. eytan ku u * Kurba a ile beslenen, kuyruksuz bir cins byk yarasa (Rhinolophus ferrum equinum). eytan otu * Maydanozgiller familyas ndan nemli yerlerde yeti en mavi iekli ok y ll k bir bitki (Seabiosa ukranica). eytan rmce i * rd a rzgra salarak onunla birlikte uzaklara giden bir cins rmcek. * le s ca nda havada rmcek a gibi tel tel grnen gne . eytan algam * Kabakgillerden, iri ve etli, ni astadan olu an,kk sap ndan mshil olarak yararlan lan, t rman c bir ss bitkisi (Bryonia diocia). eytan ta lama * Hac grevini yerine getiren Mslmanlar n, Mina adl yerde kurban bayram n n birinci, ikinci ve nc gn eytana yedi er ta atmalar na verilen ad. eytan ty (olmak) * kendini herkese kolayl kla sevdirme zelli i (bulunmak). eytan uurtmas * K ttan, bklerek yap lm bir e it gen biiminde kk uurtma. eytana parmak s rtmak * ok kt ve irkin bir ey yapmak. eytana klh (veya pabucu) ters giydirmek

* ok kurnaz olmak. eytana uymak * kt bir ey yapma iste ine kap lmak. eytanarabas * Baz bitkilerin havada uu an uzun ve ince tyl tohumu. eytanca eytanet * eytana yara r bir biimde, kurnazca, kurnazl kla, eytan. * eytanl k, kurnazl k.

eytanfeneri * Yanardner fener. eytan lin * Lnetlenmi olan eytan. eytan n baca n (veya aya n ) k rmak * herhangi bir sebeple yap lmayan bir i e ba lamak veya gidilmeyen bir yere gitmek. * u ursuzlu u, anss zl , aksili i yenmek. eytan n i i yok * kt talih dolay s yla. eytan n k baca (veya art aya ) * ok ak ll ve yaramaz (ocuk). eytan n yatt yeri bilmek * bilinmesi ve hat rlanmas g eyleri bilmek, ok kurnaz ve a k gz olmak. eytan * eytanca. * eytanla ilgili.

eytani nesi * eytani nesigiller familyas na giren k z bceklerine verilen genel ad (Aeschna). eytani nesigiller * K z bcekleri tak m na giren bir familya. eytanl k * eytan olma durumu. * Hile, kurnazl k. eytanl k etmek * eytanca bir davran ta bulunmak, kurnazl k etmek. eytanminaresi * Baz deniz bceklerinin koni biimindeki kavk s . eytansa * Bkz. Kskt. eytantersi * Maydonozgillerden, Orta Asya'da ve Akdeniz lkelerinde yeti en, kal n kkl, sar iekli, pis kokulu bitki (Ferula assa-foetida). * Bu bitkiden elde edilen ve hekimlikte kullan lan reineli zamk. eytant rna

* T rna n yan nda olu an, rahats z edici, sertle ip kalkm st deri. * an iekgilerden, biro u da larda yeti en bir e it bitki (Phyteuma). ezlong k * Gzel, zarif, modaya uygun. * Gzel, modaya uygun giyinmi olan. * Yerinde, gere i gibi. k * Bir konuda seilebilecek yollar n, al nabilecek kararlar n her biri, seenek, alternatif. * zerine uzan labilecek biimde ayarlanan, d eme yerine bez gerilen bir tr ta n labilir koltuk.

k r k r * Metal paralar n birbirine arpmas yla kan ses. * Parlak, p r l p r l. k r k r oynamak * canl bir biimde oynamak. * ok sevinmek. k rdama * k rdamak i i. k rdamak * Birbirine arpan metal paralar n kard sese benzer bir ses karmak. * Ayd nlanmak, parlamak. k rdatma * k rdatmak i i. k rdatmak * k rt l ses kartmak. * Birine para verilece ini aka yollu anlatmak. k rt kla ma * Metal bir nesnenin veya suyun dklrken, bir yere arparken kard ses. * kla mak i i.

kla mak * k duruma gelmek, k olmak. kla t rma * kla t rmak i i veya biimi. kla t rmak * k duruma getirmek, k olmas n sa lamak. kl k k k * ng rakl ocuk oyunca . ld r ld r * (gz iin) Canl , parlak. * Gzleri ya l olarak veya ya ararak. ll k * k olma durumu.

* A r ve baya biimde sslenip boyanm kad n. mar k * marm , mart lm . mar ka * mar k (bir biimde). mar kl k * mar k olma durumu veya mar ka davran . mar marma * marmak i i. marmak * Kendisine gsterilen sevgi ve sayg dan veya verilen de erden yreklenerek yersiz ve a r davran larda bulunmak. mart lma * mart lmak i i. mart lmak * martmak i ine konu olmak. martma * martmak i i. * marmak i i veya biimi.

martmak * marmas na yol amak. - n ng l * Kltme s fatlar treten ek. * Bir salk m olu turan kk salk mlardan her biri. * Kk ve parlak ss.

ng r ng r * ng rdayarak. ng rdama * ng rdamak i i. ng rdamak * (kk eyler iin) Bir yere arp p d erken veya birbirine de erken nlama sesi karmak. ng rt p p diye * ng rdama sesi. * D en su damlas n n kard ses. * ans z n beklenmeyen bir anda. * hemen. * \343 psevdi.

p sevdi

p p p p p d k

* D en su damlas n n kard ses. * p sesi kararak. * kesiz ve arkal ks z (terlik veya pabu).

p n i i

* Kolayca ve abuk yap lan.

p r p r * p rdayarak. p rdama * p rdamak i i. p rdamak * Su vb. hi ara vermeksizin, damla damla akarken p sesi karmak. p rt pka ppadak psevdi * Grr grmez seven, k olan kimse. psevdilik * psevdi olma durumu. p p ra * kesiz ve arkal ks z terlik, p d k. * Henz mayalanmam zm suyu. * Baz meyve ve sebzelerin zlerine verilen ad. * Szlm afyon. * ra yap p satan kimse. * ra sat lan yer. * Bir nesne ba ka bir nesneye birdenbire, iddetle arpt nda kan sert ve h rt l sesi anlat r. * p rdama sesi. * Torpidolara kar ve daha ba ka i ler iin gemilerde kullan lan halattan rlm a . * Birdenbire ve beklenmeyen bir zamanda.

rac

rak

rak rak * rak sesinin sreklili ini anlat r. rakkadak * Ans z n, birdenbire. ral ral k * Tad ve suyu bol. * ra olmaya elveri li olan meyve.

ral k zm * ra yapmak iin ayr lm zm. raler rf nt r l r l * Genellikle suyun az ve srekli akt n anlat r. r ldama * r ldamak i i. * ran n yo unlu unu lmeye yarayan alet. * Seviyesi d k, baya (kad n).

r ldamak * (su vb. iin) Akarken veya dklrken r l r l ses karmak, r lt yla akmak. r lt r nga * Havay veya s v lar emmeye veya itmeye yarayan alet. * Vcuda il vermek iin kullan lan, ucu i neli kk pompa, enjektr. * Bir doku veya bo lu a bas nla s v doldurmaya yarayan aletlere verilen ad. r nga etmek * gaz veya s v bir maddeyi gzenekli ba ka bir maddenin iine r nga ile doldurmak. r nga yapmak * r nga ile vcuda gerekli yerinden il vermek. r ngalama * r ngalamak i i veya durumu. r ngalamak * r nga etmek. * Birtak m d nce veya duygular bir ba kas na benimsetmek, telkin etmek. rla an rlama * Susam ya . * rlamak i i. * Gaz veya s v n n dar bir delik veya kanaldan gemesiyle duyulan ses. * r l r l ses kararak akmak. * Budanm ya l a alar n budanan yerlerinden kan taze srgnler, filiz. * F rt nayla ya an ya mur. ia * slmiyette Hz. Ali'ye yanda olanlar. * ilik. iar * Belgi. iar edinmek * r ldayan suyun kard ses.

rlamak vg n

* benimsemek, ilke olarak kabul etmek. iber valf * Suyu a p kapamaya yarayan contas z vana. iddet * Bir hareketin, bir gcn derecesi, ye inlik, sertlik. * H z. * (duygu veya davran iin) A r l k. * Kar t gr te olanlara, inand rma veya uzla t rma yerine kaba kuvvet kullanma.

iddet gstermek * kaba, sert davranmak. iddet olay * evreyi sindirmek iin yarat lan olay veya giri ilen hareket. iddete ba vurmak * kaba kuvvet kullanmak. iddetle * gl bir biimde.

iddetlendirme * iddetlendirmek i i. iddetlendirmek * iddetini giderek art rmak. iddetlenme * iddetlenmek i i. iddetlenmek * iddeti giderek artmak, h zlanmak. iddetli * Zorlu, sert. * H zl . * A r . * Pamuk kozas . * ras al nm zm posas . * Beden veya ruh bir hastal n son bulmas , hastal ktan kurtulma, onma.

if

ifa

ifa bulmak * iyi olmak, onmak. ifa niyetine * bir kimseye il verilirken "iyi olmas , fayda sa lamas dile iyle" anlam nda kullan l r. ifa otu * Demet hlinde iek aan ve kk bir saraypat na benzeyen otsu bir bitki (Erigeron).

ifa vermek * iyi etmek, sa l na kavu turmak. ifahane * Hastahane.

ifahen ifah

* A zdan, szle syleyerek. * A zdan, szl.

ifalar olsun * aks ranlara, banyodan kanlara veya il ienlere sylenen bir iyi dilek sz. ifal ifas z * Sa l a yararl olan. * ifas olmayan.

ifay bulmak (veya kapmak) * hastalanmak veya hastal artmak. ifleme * iflemek i i veya biimi. iflemek * Pamu u kozas ndan ay rmak. * M s r koan ndan ay rmak. * pek iplikle dokunmu ince, effaf kuma . * Bu kuma tan yap lm . * ekmecelerine ama r konulan dolap. * Gizli haberle meye yarayan i aretlerin tm.

ifon

ifoniyer ifre

ifre anahtar * ifrede kullan lan i aretleri gsteren liste. ifreci * Metinleri ifreleyen veya ifreli bir metni zen kimse. ifreleme * ifrelemek i i.

ifrelemek * Bir metni ifreli duruma getirmek. ifreli * ifre ile yaz lm . * ifresi olan; ancak ifresi zlnce a labilen.

ifreli anta * A l p kapanmas ifreli rakamlara ba l olan zel yap lm anta. ifreli hesap * Gizli hesap. ifreli kasa * nceden belirlenmi harf veya rakamlardan olu an zel bir ifrenin uygulanmas sonucunda a l p kapanan kasa. * A l p kapanmas ifredeki rakamlara ba l olan elik kasa.

ifreli kilit * stnde her birinde epeevre birok harfler yaz l bir s ra tekerlek bulunan ve bunlar evrildi inde bilinen bir kelime ortaya kar l nca a labilen kilit. ifreli telgraf * Metni ifreli olan ve bu ifre zlnce anla labilen telgraf. ifreyi zmek * bir ifrede kullan lan i aretlerin anlam n bulmak. i * ilik mezhebinden olan kimse. ilik * Hz. Muhammed'in lmnden sonra, damad Ali'nin ilk halife ve imametin ancak onun soyundan gelenlere ait oldu unu kabul edenlerin, Snnlerden ayr larak kurduklar mezhep. iir * Zengin sembollerle, ritmli szlerle, seslerin uyumlu kullan m yla ortaya kan edeb anlat m biimi. * Bir airin, bir dnemin bu sanat kulland zel biim. * Manzume. * D gcne, hayale, imgeye, gnle seslenen, an , duygu, co ku uyand ran, etkileyen yn.

iir defteri * Yaz lm veya derlenmi iirlerin iinde bulundu u defter. iir gibi * ok gzel, ok ho . iir kitab * eri i iirlerle dzenlenmi kitap. iirce iiriyet * Mensur iir, iir yn a rl kl (a r basan) dz yaz . * iir olma zelli i.

iirle tirme * iirle tirmek i i veya durumu. iirle tirmek * iir hline getirmek. iirli iirsel ikr * Av. * Avlanan hayvan. * D mandan ele geirilen mal, ganimet. ikyet * Ho nutsuzluk belirten sz veya yaz , s zlanma, s z lt , yak nma. * iir havas nda olan. * iir niteli i olan.

ikyet etmek * s zlanmak. * birinin yapt yanl bir i veya davran daha st makamdakine bildirmek.

ikyet getirmek * s zlanmak, yak nmak. ikyeti * S zlanan, s z lt s olan, yak nan, ikyet eden kimse.

ikyetilik * ikyeti olma durumu. ikyetname * Bir grevlinin, yanl ve kt hareketleriyle davran lar n ilgili ve yetkili makama bildiren yaz , ikyet mektubu. ikyette bulunmak * yak nmak, ikyet etmek. ike yapma. * Madd veya manev bir kar kar l anla ma ile bir ma n sonucunu de i tirme, dan k spor kar la mas * Bir kar kar l , uzla arak bir i yapma, aldatma. ike yapmak * dan k spor kar la mas yapmak. * bir kar kar l anla arak bir i i yapmak. ikeli * Dan kl (spor kar la mas ).

ikemperver * Bo az na d kn. ikesiz ikeste * K r lm , k r k. * Yenilmi , yenik d m . * Gcenmi , k rg n, kederli. ile ile bezi * Gecelik, gmlek, peete yap m nda kullan lan, bir tr ince, y kanabilir pamuklu kuma . * Bu kuma tan yap lm olan. ilem * Brite bir ekibin, en ok bir el vererek yapt oyun. ilep ilepilik ilin * Yk ta maya yarayan gemi, yk gemisi. * ilep i letmecili i. * Avusturya para birimi. * ngiliz liras n n yirmide biri olan para. * ngiliz smrgelerinde ve ba ka baz lkelerde para birimi. * Mercan k k. * ikesi olmayan.

ilt

* zerine genellikle bir kurum veya kurulu un ad , i areti kaz lm olan ve arma an olarak bir kimse veya tak ma verilen, kalkan biiminde levha, ergilik. ilte imal * Kuzey. imal imdi * Kuzeyle ilgili, kuzeye zg, kuzey. * u anda, iinde bulundu umuz zamanda. * Az sonra, yak nda. * Az nce, biraz nce, demin. * Art k, bundan byle, bu duruma gre. * stnde oturulan, yat lan, ii ynle, pamukla doldurulmu d ek.

imdi imdi * Ancak ok yak n bir zamandan beri. imdicik imdiden * Hemen imdi, u anda. * inde bulundu umuz zamandan ba layarak.

imdiden tezi yok * hi vakit geirmeden hemen imdi. imdiki * inde bulunulan anda olan veya yap lan, bu andaki, bu zamandaki. imdikiler * yeni ku ak, imdiki genler, yeniler. imdilerde * Bugnlerde. * Bu s ralarda. imdileyin * imdiki zamanda. imdilik * imdiki durumda veya zamanda, imdiki zaman iin, u duruma gre.

imdiye kadar (veya imdiye dek) * u ana kadar, bugne gelinceye kadar. imendifer * Demir yolu. * Demir yolu katar , tren. imiotaksi * Bkz. kimya gm. imiotropizm * Bkz. kimya do rulumu. im ek * Bir bulutun taban ile yer aras nda, iki bulut aras nda veya bir bulut iinde elektrik bo al rken olu an k r k izgi biimindeki geici k.

* Par lt . im ek akmak * im ek olu mak. * a r parlamak. im ek gibi * ok h zl . im ek ta * Gk ta . im eklenme * im eklenmek i i veya durumu. im eklenmek * im ek akmak. im ekleri stne ekmek * sert ele tirilere hedef olmak. im ekli * (hava iin) im ek olu an, im ek akan. * Grltl pat rt l , sinirli, tart mal .

im ir

* im irgillerden, yapraklar her mevsimde ye il kalan, ta l k, orak blgelerde kendili inden yeti en veya bahelerde ss bitkisi olarak yeti tirilen, odunu sar ms renkli ve ok sert olan, 1-5 m ykseklikte bir a a k (Buxus sempervirens). * Bu bitkinin sert, dzgn sar renkte kerestesi. * Bu keresteden yap lan. im irgiller * ki eneklilerden, rnek bitkisi im ir olan ve im ir trlerini iine alan bir bitki familyas . im irlik inanay * Sevin, mutluluk, ho nutluk, k van belirtir. * Cicili bicili. * dare lmbas . * Yok, kalmad , tkendi. inik * Tah l iin kullan lan, sekiz kiloluk lek. * ini in alabilece i miktarda olan. * Sarayda babas lm ehzadelerin ya ad yer, kafes.

inikleme * iniklemek i i. iniklemek * inikle tartmak, lmek. into * Japonya'n n mill dini. intoculuk * into dini yanl s , bu dini benimseme. intoizm * into.

ip ip ak

* lkemiz sular nda ya ayan bir mersin bal tr, biz (Acipenser nudiventris). * Birden, abucak, hemencecik, derhal.

ip ak * Sokakta be on dakika iinde resim ekip haz rlayan ve bunlar satan foto raf . ip ak l k * ip ak n n yapt i . ip irin iraze * ok sevimli, ok irin, cana yak n. * Ciltilikte, kitap yapraklar n dzgn tutmaya yarayan ince rlm erit. * Pehlivan kispetinin paas .

irazeden kmak * ak l dengesini kaybetmek. irazesinden kmak * dzenini kaybetmek, r ndan kmak. irden * Gevi getiren hayvanlarda, i nenmi besinin bir kez daha mide sular yla sindirildi i, drt blml midenin drdnc blm. irin * Sevimli, cana yak n, tatl , ho . irinlik irk * irin olma durumu, sevimlilik. * Tanr 'n n birden ok oldu una inanma, Tanr 'ya ortak tan ma, e ko ma.

irk ko mak * Tanr 'n n birden ok oldu unu sylemek, Tanr 'ya ortak tan mak, e ko mak. irket * Ortakl k. irketle me * irketle mek i i veya durumu. irketle mek * irket durumunu almak. irpene * Deri alt hcre dokusunun ve ya bezlerinin iltihaplanmas ndan olu an, geni ledi inde ok tehlikeli olabilen, stafilokoklar n sebep oldu u bir kan ban , k z l yara. irret irrete * irret (bir biimde). irretle me * Geimsiz, huysuz, kavga karmaktan ho lanan, edepsiz, yaygarac .

* irretle mek i i. irretle mek * Huysuzla mak, edepsizle mek. irretlik * irret olma durumu, yaygarac l k. * irrete davran .

irretlik etmek * edepsizce davranmak. iryan ist * Atardamar. * Kolayca yapraklara ayr labilen, silisli, alminli tortul kayalar n genel ad . * Molozla kar k btn moloz maddelerinin bilimsel ad . * istle mek i i veya durumu.

istle me

istle mek * Kmre kar m moloz oran n ok olmas yznden, bir tabaka tmyle i letilemez olmak. istli istlilik i * ist gibi yaprakl . * Baz kayalara zg olan dilimlere ayr labilme durumu. * i mi , i kin, kabar k. * i mi olan yer, i lik. * Bir ucu sivri, demir veya a atan, bazen silh gibi kullan labilen ince uzun ubuk. * rg rmekte kullan lan, metal, a a, kemik vb. den yap lan uzun ubuk. * i e geirilerek veya i te pi irilmi olan (et). * i te pi mi kebap. * i e geirilerek haz rlanm ve pi irilmi kfte. * Bkz. i hane. i e * S v lar n, zellikle de ikilerin konuldu u camdan yap lm , dar a zl uzun kap. * Gaz lmbas nda fitil evresine konulan cam koruyucu. * i enin ald lde. * Tavan tahtalar aras ndaki a kl kapatmak iin uzunlu una ak lan ta. i e ekmek (veya vurmak) * a r dindirmek amac yla iinde alev yak larak havas seyreltilen zel bir i eyi veya barda s rta uygulamak, vantuz ekmek. i eci

i kebap i kfte i ane

i e

* i e alan veya satan kimse. i ek * Bir veya iki ya aras nda koyun. * Kuzulama dnemine girmi veya do urmu koyun. i eleme * i elemek i i. i elemek * i eye doldurmak. i elenme * i elenmek i i. i elenmek * i eye doldurulmak. i elik * i e konulacak yer. i hane i inme i inmek * Namlusu alt yivli tfek veya top. * i inmek i i.

* Ba kalar na yksekten bakar gibi bir tav r tak nmak, bbrlendi ini davran lar yla belli etmek, kabarmak, gururlanmak. * Surat asmak, darg n durmak. * Baz bcekler, sald r ya u rad klar nda btn uzant ve eklentilerini, d man n korkutup rktecek biimde yayarak geni letmek. i irilme * i irilmek i i. i irilmek * i irmek i ine konu olmak. i iri i irme * i irmek i i veya biimi. * i irmek i i. * Ba tan savma, kt (i ). * Ba tan savma, kt (i ). * i kin bir duruma getirmek. * (bir sz veya yaz y ) Gereksiz katmalarla uzatmak. * Ba tan savma i grmek. * Abartmak. i irtme i irtmek * i irtmek i i. * i irmek i ini yapt rmak.

i irmece i irmek

i kin i kinlik

* i mi , i irilmi . * i kin olma durumu. * Kabar kl k, i lik. * Ba rsaklarda gaz birikmesi sonucu kar nda olu an i me ve gerginlik. * Enflsyon. * i man. * Toplu, dolgun. * i man olma durumu. * i lemek i i. * i saplamak, i bat rmak. * Kama, ak gibi bir arala yaralamak. * i lenmek i i.

i ko

i koluk i leme i lemek

i lenme

i lenmek * i saplamak, i le yaralanmak. * Kama, ak gibi bir arala yaralanmak. i lik * i olma durumu. * i olmaya elveri li. i man * Deri alt nda fazla ya toplanmas sebebiyle vcudun her yan i kin grnen kimse, i ko, mlhham. i manca * Olduka i man, biraz i man.

i manlama * i manlamak i i. i manlamak * i man duruma gelmek. i manlatma * i manlamak i i. i manlatmak * i manlamas n sa lamak, i man duruma getirmek. i manl k * i man olma durumu. i me i mek * i hava veya gazlarla dolarak gerilmek. * Bir ey emerek hacmi bymek, geni lemek. * (vcudun bir yeri) ine yabanc bir maddenin girmesiyle veya ba ka bir etkiyle gerilmek, kabarmak. * i mek i i.

* ok yemek yiyerek rahats z olacak kadar doymak. * Yorularak ko uyu veya msabakay srdremez olmak. * Gururlanmak, byklenmek. * Bozulmak, bozum olmak, utanmak. ita itaiye * K . * Divan edebiyat nda k mevsimini konu olarak i leyen iir. * Bir kasidenin k anlatan giri blm. * Syleyi zelli i. * Naz, eda. * A z. * veli, cilveli, iveli. * Nazl , edal . * ivesi herhangi bir zellikte olan. * Syleyi i kusurlu, bozuk olan. * Syleyi te bozukluk. * izofreniye tutulmu kimse. izofreni * Gereklerle olan ili kilerin byk lde azalmas , d nce, duygu ve davran alanlar nda nemli bozulmalar n ortaya kmas gibi belirtiler gsteren bir ruh hastal . lempe lpa. nitzel norkel ofben ofr * Karada kullan lan motorlu aralar srp yneten kimse, src. ofr a z * ofrlerin aras nda kullan lan ve kendilerine zg deyim ve argoyu ieren konu ma tarz . ofr koltu u * Ta tlarda srcnn oturdu u n koltuk. ofr mahalli * Ta tlarda srcnn bulundu u n koltuk. * Tavuk etinden yap lan bir tr yemek. * Dizel motorlu denizalt n n su alt nda uzun sre kalmas n sa layan dzen. * Gaz veya elektrikle al arak s cak su sa layan ara. * Tanelerin veya melas n fermantasyonundan veya dam tma yoluyla alkol al nd ktan sonra ok sulu hldeki

ive

ivekr iveli

ivesiz ivesizlik izofren

ofr muavini * Genellikle otobs, kamyon, minibs gibi kara ta mac l yapan aralarda ofre, yolculara yard m eden kimse. ofr okulu * Src belgesi almak isteyen adaylara zel e itim veren kurulu . ofrlk * ofr olma durumu, srclk. * ofrn i i.

ok

* Kaza, beklenmeyen bir olay veya baz il ve uyu turucular n yaratt , fiziksel veya ruh nitelikte birdenbire geli en karma k belirtilerin tm. ok tedavisi * Hastay baz illar yksek dozda vererek veya beyinden gerilimli elektrik geirerek iyile tirme. oke * "Birdenbire a rmak, ho a gitmeyecek bir ey yapmak" anlam nda oke etmek veya "birdenbire a rmak, ho a gitmeyecek bir eyle kar la mak" anlam nda oke olmak deyimlerinde kullan l r. okola * ikolata, eker, su veya stle yap lan s cak iecek. olo om * Peru para birimi. * U ursuzluk.

om a zl * Srekli kt eylerden sz eden ve szlerinin u ursuzluk getirece inden korkulan (kimse). opar * ingene ocu u. * mar k, kstah, yaramaz. oparl k * opar gibi davranma. or orca orlama orlamak * (su vb. iin) or diye ses kararak akmak. orolo * Kad nla m , kad n k l na girmi olan ve ahlk d ili kiler iin kullan lan erkek. * Bat Sibirya'da ya ayan bir Trk toplulu unun ad . * or Trkesi. * orlamak i i.

orololuk * orolo olma durumu. orolop * Birdenbire ve h rsla yutmay anlat r. * Yalan.

ort ose oset oson

* Genellikle baz sporlar yaparken giyilen, paalar dizlerin yukar s nda ba layan k sa pantolon. * Genellikle ta k r klar zerine kum d enip silindir geirilerek yap lan yol. * K sa orap. * Kuma veya ince deriden, o unlukla dz topuklu, aya btnyle saran ayakkab .

ov

* Genellikle ark , dans gibi e lendirici nitelikteki gsteri.

ov yapmak * gsteri yapmak. oven * ovenizmden yana olan kimse, gr vb.

ovenizm * Kendi ulusunu ne kararak de i ik rk ve uluslar aras nda d manl k yaratmay amalayan ve bu yolda k k rtmada bulunan a r ak m. ovenlik * oven olma durumu veya ovence davran . ovmen ovrum biyet * ov yapan kimse, gsteri adam . * Sergi evi. * Hamurdan yap lan bir tr baklava. * nce yufkalar n iine kaymak konulup stne dvlm f st k serpilen bir tr tatl . * Herkese bilinme, tan nma durumu, n. * Tan nm , nl kimse.

hret

hret bulmak (veya kazanmak) * n sahibi olmak, ne kavu mak, nlenmek. hret kap s a lmak * me hur olmaya ba lamak, ok nl olmak. hret sahibi * ne ula m kimse. hret salmak * n yay lmak. hreti dnyay tutmak * ok tan nmak. hretli * n olan, nl, tan nm . hretsiz

* n olmayan, nsz. len * E lenmek veya bir olay kutlamak amac yla birok kimsenin bir araya gelerek yedikleri yemek, ziyafet. * Sanat gsterisi. * Belli bir amala dzenlenen e lence. * Din treni niteli inde yemek toplant s . len ekmek * len dzenlemek, ziyafet vermek. * sanat gsterisinde bulunmak. mine miz * Ocak. * Gmlek. * Kitap k l f . * Yakas erkek gmle ini and ran, uzun kollu man etli kad n blzu. * Bkz. miz. vale valye * Ressam sehpas . * Eski Roma'da s n ftan ikincisinin yesi olan yurtta . * Orta a Avrupa's nda zel e itimle yeti mi , belli lkler ta yan, soylu, atl sava . * Derebeylik dzeninde soyluluk unvanlar n n en alt basama . * Gnmzde Frans z hkmetinin verdi i eref belgesi ve ni an .

mizye mz

valye ruhlu * valye gelene i erevesinde yeti en kimse. valye yz * Ka kal n ve k eli bir e it yzk. valyece * valye gibi, valyeye yak r biimde. valyelik * valye olma durumu. * valyenin ba l oldu u derebeylik kurumu. * Gere inden ok yreklilik, at lganl k gsterme durumu. yle * unun gibi, una benzer. * u yolda, u biimde, a a yukar . * Geli igzel, zerinde durmayarak, stnkr. * K saca, k sa sreli, hemencik.

yle bir

yle bir bakmak (veya gz atmak) * k saca bakmak. yle byle * Ne iyi ne kt, orta derecede, deta. * A a yukar , hemen hemen, yakla k olarak.

yle dursun * bir i in gerekle mekten ok uzak bulundu unu, ona ba l daha kolay, daha basit bir eyin bile gerekle medi ini anlat r. yle ki u bu ufa * bir d nceyi, bir iddiay a klamak iin sylenecek szlerin ba na gelen ba la. * Birtak m kimseler ve nesneler. * n al m.

ufa hakk * Bkz. n al m hakk . uh uhluk ule una * u zamirinin ynelme durumu. una bak * hafifseme veya k nama iin sylenir. * Ne eli ve serbest (kad n). * uh olma durumu. * Alev, yal m.

una buna * Bir ba kas na. unca uncac k * u kadarc k, birazc k. unda * u zamirinin kalma durumu. * u kadar.

unda bunda * Herkeste. undan * u zamirinin kma durumu.

undan bundan * Belirsiz eyler. undan bundan konu mak * havadan sudan konu mak. unlar unu * u zamirinin o ulu. * u zamirinin belirtme durumu.

unu bunu * e itli nesneleri. unu bunu bilmemek * itiraz dinlememek, mazeret kabul etmemek. unun * u zamirinin tamlayan durumu. unun bunun * Herkes, el lem. * Kimli i belli olmayan, ad san bilinmeyen. unun uras * kmseme, az msama belirtir. ura ra urac k * Yak n ve belirli bir yeri gsterir. urac kta urada * Yak n ve belirli bir yerde. * u yerde. * (anlatana veya syleyene gre biraz uzakta olan bir yeri belirtmek iin kullan l r) u yer. * Dan ma kurulu.

urada burada * birok yerde, rastgele yerde. uradan buradan * (yer iin) birok yerden, rastgele yerden. * (konu iin) her konuda. ural * u yerin halk ndan olan, u yreden olan. ural bural * Trl yerlerden olan. uras * u yer. * zerinde durulan, konu ulan konuyu a klay c , tamamlay c vb. bir cmlenin ba na getirilir.

ray devlet * Dan tay. urup * ok kaynat larak koyula t r lm erbet. * inde ok miktarda eker bulunan koyu s v k vamda olan il.

usu busu * Belirsiz mal varl . ut * (futbolda) Bir oyuncunun topu, aya veya kafas ile ba ka bir oyuncuya, kaleye veya alan d na gndermek iin yapt sert ve h zl vuru .

ut ekmek * topu sert ve h zl bir biimde kaleye atmak. utlama utlamak * Kovmak, kap d ar etmek. uur uuralt * Bilin. * Bilinalt . * utlamak i i veya durumu.

uurla ma * uurla mak i i. uurla mak * uurlu durumda olmak. uurlu * Bilinli.

uurluluk * Bilinlilik. uursuz * Bilinsiz.

uursuzluk * Bilinsizlik. heda kran kretme * ehitler. * yilik bilme, gnl borcu, minnettarl k. * kretmek i i.

kretmek * Tanr 'ya minnet duygusunu sunmak. * Bir kimseye minnet duymak, gnlden borlu olmak. kreyleme * kreylemek i i veya durumu. kreylemek * Bkz. kretmek. kr * Tanr 'ya duyulan minneti dile getirme. * Mutlu bir olay veya durumdan, yap lan bir iyilikten duyulan ho nutlu u bildirme.

kr etmek * iyilik dolay s yla ho nutlu u bildirmek. krler olsun * duyulan ho nutlu u bildirmek iin kullan l r.

mul

* ine alma, kaplama, kapsama. * Kaplam.

mullendirme * inde bulundurma, kapsam na alma. mullendirmek * Etkisini, evresini, kapsam n geni letmek, yaymak. mull * Kapsam geni olan, birok eyi etkileyen veya iine alan, kapsaml . phe * Ku ku.

phe b rakmamak * ku kuya sebep olan btn ihtimalleri ortadan kald rmak. phe etmek * ku kulanmak. phe kurdu * nsan ok tedirgin eden ku ku. phe yok * ba ka trl olamaz. pheci * Ku kucu, septik.

phecilik * Ku kuculuk, septisizm. phelendirme * phelendirmek i i. phelendirmek * Ku kuland rmak. pheleni * phelenmek i i veya biimi. phelenme * phelenmek i i. phelenmek * Ku kulanmak. pheli phesiz * Ku kulu. * Ku kusuz.

pheye d mek * ku kulanmak. pheye d rmek * ku kuland rmak. pheye kap lmak

* phe duymak. rek * Ortaklar, erikler. * Yanda , taraftar, desteki. yu * Herkese duyulma, yay lma. yu bulmak * herkes taraf ndan duyulmak, yay lmak. vester * Hem ire. * K z karde . * Trityum'un k saltmas . * simden s fat treten ek: ya - -t, e i-t vb. * simden s fat treten ek: ya - -t, e i-t vb. -t -tT cetveli * Fiilden isim ve s fat treten ek: ge-i-t, yak- -t, kon-u-t, ta - -t, kan- -t, ko -u-t vb. * Baz fiillerin ettirgen at lar n kuran ek: ba la-t-, bekle-t-, oku-t- vb.

T -t -t

* Bir kenar n izim yap lan yzeyin kenar na dayay p di er kenar yla birbirine parelel yatay izgiler izmeye yarayan T biimindeki cetvel. T cetveli t, T * Trk alfabesinin yirmi drdnc harfi. Te ad verilen bu harf, ses bilimi bak m ndan tmsz patlay c di nszn gsterir. Ta * Tantal' n k saltmas . ta * dek, de in, kadar veya beri gibi edatlarla birlikte kullan larak, bir fiilin, bir hareketin, bir yerin, bir eyin ba lad veya sona erdi i noktay , zaman ve uzakl k bak m ndan abartmal bir biimde anlat r. -ta / -te * Bkz. -da / -de, -ta / -te. * T harfine benzeyen, parelel do rular izmek iin kullan lan cetvel.

ta kendisi (ta k sa sylenir) * (biri iin) o kimse, tastamam kendisi. ta ki (ta uzun sylenir) * yeter ki, sonunda. taaccp * a ma. taaccp etmek

* hayrete d mek, hayrette kalmak, a mak. taaddt * o alma, say s artma. taaffn * Koku ma, pis kokma.

taaffn etmek * koku mak, pis kokmak. taahht * Bir ey yapmay stne alma, stlenme.

taahht etmek * stlenmek. taahhtl * Taahht edilmi , stlenilmi olan. taahhtl mektup * Kayba u ramadan yerine ula t r lmas posta idaresince kayda al narak stlenilmi olan mektup. taahhtname * Bir eyi yapmay stne ald n bildiren yaz l k t. taallk * lgisi olma, ilgisi bulunma, ilgi, ilinti. taallk etmek * ilgili bulunmak, ilgili olmak, ilgilendirmek. taallkat taam * H s m ve yak nlar. * Yemek, yiyecek.

taam etmek * yemek yemek. taammden * Bilinli bir biimde, nceden tasarlayarak, bile bile, kasten. * lenecek bir suu nceden plnlayarak, plnl bir biimde, tasarlayarak, taammt. taammm * Yay lma, genelle me. taammm etmek * yay lmak, genelle mek. taammt * Bir i i veya suu bile bile, tasarlayarak yapma. * lenecek bir suun daha nceden tasarlanmas . * Direnme, ayak direme, inat etme, direnim.

taannt

taannt etmek * direnmek, inat etmek, ayak diremek. taarruz

* Sald r . taarruz etmek * sald rmak. taassup taa uk taayyn * Ba nazl k. * k olma. * Belli olma, ortaya kma, belirme.

taayyn etmek * belirmek. taayy taba * Ya ama, geinme. * Kuru ttn yapra n and ran k z l ms kahverengi. * Bu renkte olan. * Bas mc l k. * Hekimlik. * T p bilgisi. * Yiyecek koymaya yarar, az derin ve yayvan kap. * Herhangi bir taba n alaca miktarda olan. * Tabaklama i ini yapan, sepici, debba .

tabaat tababet

tabak

tabak

tabak gibi * dmdz ve a k (yer). tabak sevdi i deriyi ta tan ta a alar * birinin yak nlar na gsterdi i sert davran onun iyili i iindir. tabaka * Katman, kat. * Bir toplum iinde makam, hret, meslek vb. bak mdan ayr lan topluluklardan her biri, kat. * Cepte ta nan ttn veya sigara kutusu.

tabaka

tabakalama * Tabakalamak i i veya durumu. tabakalamak * Tabaka durumuna getirmek. tabakalanma * Tabakalar n birbiri stne veya birbiri ard nca s ralan . tabakalanmak * Tabakalar hline gelmek.

tabakal * Katmanl , tabakas olan. tabakas z * Katmans z, tabakas olmayan. tabak * Tabak yapan veya satan kimse. * Lokanta vb. yerlerde bula k y kayan kimse.

tabakhane * Hayvan postunu kullan lacak duruma getirme i leminin yap ld yer, sepi yeri. tabaklama * Tabaklamak i i. tabaklamak * Hayvan postlar n kullan labilecek duruma getirmek amac yla de i ik kimyasal maddelerle i lemek, terbiye etmek. tabaklanma * Tabaklanma i i. tabaklanmak * Hayvan postlar e itli kimyasal maddelerle i lenmek, terbiye edilmek. tabakl k tabakl k * Tabaklama, tabaklama i i, debagat. taban * Aya n alt yz. * st kapal bir yerin gezinilen, ayakla bas lan yz, tavan kar t . * Ayakkab n n alt blm. * Bir eyin yere dayanan blm veya bir eyin zerine oturtuldu u nesne, ayakl k, dura, kaide. * Bir eyin en alt blm. * K l vb. yap m nda kullan lan iyi cins demir. * (de erlendirmede) En alt derece. * Bir toplumu, bir kurulu u olu turan, ynetime kat lmadan etkili olan kitle. * Bir rma n en derin olan orta yeri. * Bir cismin veya bir biimin yksekli ini lmek iin a a dan yukar ya do ru ba lama noktas olarak al nan yzey veya izgi, kaide. * Dikey duran direk, ubuk, seren vb.nin alt blm. * Temel, temel ilke, baz. tab'an * Huy bak m ndan. * Yarad l tan. * Tabak koymaya yarayan ve st ste birka kattan olu an raf.

taban basma * Gre inin bir aya n n taban yla, hasm n n aya na bas p eliyle enesinden veya omuzlar ndan tutarak evirmesi. taban dzeyi * Bir akarsuyun, a nd rma ile eri ebilece i en alak yer. taban fiyat * Bir mala, resm kurulu larca konulan fiyat n en alt s n r , en d k sat bedeli.

taban hal s * Tabana serilen byk hal . * Bin liral k btn k t para. taban l m * E imli bir cevher yata n n taban ndaki tabakalar iinde ve cevher yata do rultusuna paralel olarak srlen l m tr. taban tabana z t * birbirine son derece ayk r . taban tepmek (veya patlatmak) * uzun yol yrmek. tabana kuvvet * bir yere yayan gitmekten ba ka are olmad n anlat r. tabana kuvvet kamak * ok h zl , ko arak kamak. tabanca * K sa, hafif, cepte veya belde ta nan ate li silh. * Boyac l kta kullan lan, bas nl hava yard m yla boya pskrtmeye yarayan ara.

tabanca boyas * Tabanca ile yap lan boya. tabanca cils * Tabanca ile pskrtlerek yap lan cil. tabancaya davranmak * ate etmek iin tabancay bulundu u yerden almaya kalk mak. taban yar k * Korkak, gven vermeyen kimse. tabanlar kald rmak * ko arak kamak. tabanlar patlamak * ok yrmekten, ok ayakta durmaktan a r yorulmak. tabanlar ya lamak * uzak bir yere yayan gitmeye haz rlanmak. * h zl ca ko mak, kamak. tabanl * Taban olan. tabanl k * zerinde raylar n yerle tirildi i, enine konmu olan a a, beton veya demir para. * Aya n rahat etmesi iin ayakkab iine yerle tirilen, ayak, kee, deri veya kuma paras . * Taban olmayan. * Korkak, yreksiz.

tabans z

tabans zl k * Tabans z olma durumu. * Korkakl k, yreksizlik. tabanvay

* "Yayan gitmek" anlam nda kullan lan tabanvayla gitmek deyiminde geer. tabasbus * Yaltaklanma, yaltakl k. tabasbus etmek * yaltaklanmak. tabel * zerinde tan t c , belirtici bir yaz , a klama, i aret veya resim bulunan, tahta, sac vb. den yap lan levha. * Hastahane, yat l okul, asker birlik gibi toplu yemek verilen yerlerde, gnlk yemek iin kar lan erzak n trn, miktar n gsteren izelge. * Hastahanelerde her hastan n gndelik yemek ve ilc n n yaz ld k t. tabelc * Tabel yazan kimse. tabelc l k * Tabelc n n i i. tabetme tabetmek tab * Miza, huy, tabiat, karakter. tab tabi tbi * Bas . * \343 tabi. * Ba ml . * Ba l . * Bas c . * Yay nc , na ir, editr. * Tabetmek isi. * Basmak.

tbi

tbi k lmak * egemenli i alt na almak, boyun e dirmek, kendine uydurmak. tbi olmak * birinin kontrol alt na girmek, bir eye veya bir kimseye ba l olmak. tbi tutmak * ba ml k lmak. tabiat * nsan faaliyetlerinin d nda kendi kendini srekli olarak yeniden yaratan ve de i tiren g, canl ve cans z maddelerden olu an varl n hepsi, do a. * Tabi zellik. * Bir kimsenin e ilimlerinin, igdlerinin hepsi, huy. * Gzeli ay rma melekesi, zevk, be eni. * nsan n byk abdest bozma kolayl veya zorlu u. tabiat bilgisi * Okullarda do a ile ilgili bilgileri iine alan dersin ad .

* Bu dersin konular n ieren kitap. tabiat bilimleri * Konusu tabiat, tabiat olaylar ve kanunlar olan fizik, kimya, gk bilimi, biyoloji gibi bilimler. tabiat yla * Tabi bir biimde, tabi olarak. * Kendili inden. * Herhangi bir yarad l ta, huyda olan. * irkin ve kaba eylerden tedirgin olmayan, zevksiz (kimse). * Huysuz, geimsiz.

tabiatl tabiats z

tabiats zl k * Tabiats z olma durumu. tabiatst * Tabiat kanunlar na uymayan, tabiat kanunlar yla a klanamayan, do ast. tabiatstclk * Tabiat kanunlar yla a klanamayan olaylar n ve gereklerin varl na inanmak gerekti ini ileri sren reti, srnatralizm. tabi * Tabiatta olan, tabiatta bulunan. * Ola an, al lm , her zamanki gibi olan, beklenildi i gibi. * Sa duyuya, mant a, ola an dzene uygun olan. * Yapmac k olmayan. * Kat ks z, saf. * Elbette, tabi olarak, i in gere i olarak. tabi fetler * nlenmesi insan eliyle olmayan, tabi glerin yaratt sel, f rt na, deprem, dolu gibi felketler. tabi hukuk * nsan n do u tan sahip oldu una inan lan haklar n ele alan hukuk. tabile me * Tabile mek i i. tabile mek * Tabi duruma gelmek. tabilik * Tabi olma durumu. tbiiyet * Bir eye veya bir kimseye ba l olma, ba ml l k, ba l l k. * Uyrukluk. * Herhangi bir lkenin uyru u olan, uyruklu.

tbiiyetli

tbiiyetsiz * Herhangi bir lkenin uyru u olmayan, uyruksuz. tbiiyetsizlik * Tbiiyetsiz olma durumu, uyruksuzluk.

tbilik tabip tabiplik

* Yay mc l k, bas c l k, editrlk. * Hekim, doktor. * Hekimlik, doktorluk.

tabir

* Deyi , anlat m, ifade. * Deyim. * (rya iin) Yorma, yorumlama.

tabir etmek * yorumlamak. * sz ile anlatmak. tabiri caizse * szn zn sylemek gerekirse. tabirname * Ryalar n yorumunu yapan kitap. tabiye * Haz rlama, yerle tirme. * Taktik. * Davul. * Sat c vb. nin kulland tahtadan tepsi. * Soba, mangal gibi eylerin alt na konulan metalden veya tahtadan yap lan tepsiye benzer altl k. * Bir eyin dz ve geni blm. * Sigara kl silkelenen, sigara sndrlen cam, metal vb.den kap. * Makaralar n yzlerini olu turan d blmleri. * A atan veya a a rnlerinden haz rlanm , byk yzeyli dzgn para. * Bir tablan n ald miktarda olan. * Ba kas n n ad na gezerek sat c l k yapan kimse. * Byk konaklarda mutfaktan yemek tablalar n gtrp getiren grevli. * Tablas olan. * Tepesi geni ve daire biiminde olan. * Lokanta ve otellerde belirli bir para kar l nda verilen birka kap yemek, semesiz yemek. * Birok ki inin erzak sa lay p kendilerine yemek pi irtmek iin kurduklar ortakl k.

tabl tabla

tablakr

tablal

tabldot

tablet

* Dz ve yass biime konmu yenecek veya yutulacak madde. * Eski medeniyetlerden kalma, pi mi veya gne te kurutulmu kilden yap lm , zerinde ivi yaz s ile metin yaz l belge. tabliye tablo * Kprlerde ilk yerle tirilen ve kpry olu turan blm. * Bez, tahta, k t gibi maddeler zerine yap lm ya l boya, sulu boya, pastel veya kara kalem resim.

* Birbiriyle olan ilgilerine gre dzenlenerek yaz lm eylerin hepsi. * Ya anan, var olan olay ve olgular n hepsinin genel grn , manzara. * Bir perdenin dekor de i ikli iyle belirlenen alt blm. tabu * Kutsal say lan baz insanlara, hayvanlara, nesnelere dokunul mas n , kullan lmas n yasaklayan, aksi yap ld nda zarar dokunaca d nlen din inan. * Yasaklanarak korunan (nesne, kelime, davran ). * Tekinsiz. tabula ma * Tabula mak i i veya durumu. tabula mak * Tabu kabul edilmek, tabu gibi grnmek, tabu de eri kazanmak, tabu durumuna getirilmek. tabur * Drt blkten kurulan, bir binba n n komutas nda bulunan asker birli i. * Dzgn s ralar durumunda art arda dizilmi insan toplulu u. * Hastahaneden kmas kararla t r lm (hasta).

taburcu

taburcu edilmek * hasta iyile erek hastahaneden kmak. taburcu etmek * (doktor) hastay hastahanedeki bak mla ili i i kalmad iin hastahaneden karmak. taburcu olmak * hastahanedeki bak mla ili i i kalmad iin hastahaneden kmak. tabure tabut * S rt ve kol dayayacak yeri olmayan iskemle. * lnn mezarl a gtrlrken iine konuldu u sand k. * ine yumurta konan uzun sand k. * Cami avlusunda tabutlar n konuldu u yer. * Ancak bir ki inin hareket etmeden ayakta durabilece i zel i kence blmesi.

tabutluk

tabtvan * G, kuvvet, takat. tabya * Ayr olarak yap lm ve silhlarla glendirilmi istihkm. Tacik Tacike tacil * Tacikistan Cumhuriyeti'nde ya ayan halk ve bu halk n soyundan olan kimse. * Tacik dili. * H zland rma, abukla t rma, tezle tirme.

tacil etmek * h zland rmak, tezle tirmek, abukla t rmak. tacir

* Ticaretle u ra an kimse, tccar. taciz * Tedirgin etme, can n s kma. taciz ate i * Hasm tedirgin etmek iin silhla a lan ate . taciz etmek * s k nt vermek, rahats z etmek. tacizlik * Tedirginlik verme.

tacizlik etmek * tedirgin etmek, can s kmak. tacizlik getirmek * tedirgin olmak. * usan getirmek. tacizlik vermek * tedirgin etmek. * usand rmak. ta * Soyluluk, iktidar, g veya hkmdarl k sembol olarak ba a giyilen, de erli ta larla ssl ba l k. * Gelinlerin ba lar na tak lan ss. * Baz tarikatlarda eyhlerin giydikleri ba l k. * Genellikle gz dzeyinden yksek mobilyalar n stlerindeki kabartmal oymal ssl blm. * ie in d tan ikinci halkas nda bulunan yapraklar n hepsi. * Futbol veya hentbolda, topun, alan n yan izgileri d na kmas , yan.

ta

ta at * Futbol veya hentbolda taca kan topun, kar tak m oyuncusu taraf ndan elle ba zerinden geirilip arkadan ne do ru oyun alan na at lmas . ta beyit * Kasidelerde airin ad n n geti i beyit.

ta giyme treni * (hkmdar olacak kimse iin) Ba na tac n giydirerek hkmdarl n resmen iln amac yla dzenlenen tren. ta giymek * tahta kmak. * kral veya kralie seilmek. ta yapra * Tac olu turan yaprak klardan her biri. ta yaprakl * Ta yapraklar herhangi bir durumda olan. talanma * Talanmak i i.

talanmak * Ta giymek.

tal

* Tac olan. * Tac olan. * Tac olmayan. * Tac olmayan.

tas z

tas z kral * Herhangi bir konuda byk n yapm olan kimse. tas zlar tadat * Sayma, say . * Say m. * Sayarak yoklama yapma. tadat etmek * saymak. tadata kmak * yoklamaya kat lmak zere toplanmak. tad dama nda kalmak * yenen bir eyin tad n unutamamak. * ho a giden, zevk al nan bir eyi unutamamak. tad gitmek (veya kamak) * tats z bir duruma gelmek. * bir ey ho a gidecek ynlerini yitirmek. tad tuzu kalmamak (veya tad tuzu bozulmak) * eski zevki kalmamak, yavanla mak. tad tuzu yok * zevksiz, yavan. tad m * Tad na bakmak iin bir eyden a za al nan miktar. * Tat alma yetisi. * Bir eyin tad na bakmaya yeter (miktar). * ok az. * ieklerinde ta bulunmayan bitki familyalar ve bitkiler.

tad ml k

tad na bakmak * a z na al p tad n denemek, test etmek. tad na doyum olmamak * bir eyin tad ok be enilmek. tad na varmak * bir eydeki ince gzelli i kavramak, duymak. tad nda b rakmak * a r l a kamamak. tad ndan yenmemek * ok tatl , ok ho a gider olmak.

tad n almak * bir eyin gzelli ini bilir olmak, zevkine varmak. tad n bulmak * tad yerine gelmek. tad n karmak * bir eyin gzelli inden veya sa lad imknlardan yeterince yararlanmak. tad n ka rmak * a r l a kamak, ho a gitmeyen bir durum yaratmak. tadil * Tadilt.

tadil teklifi * De i tirge. tadilt * De i iklik. tadilt etmek (veya yapmak) * de i tirmek. taflan * Glgillerden, 2-6 m ykseklikte, k n yapraklar n dkmeyen, iekleri salk m durumunda ve beyaz olan, ss bitkisi olarak bahelerde yeti tirilen kk bir a a, kara yemi a ac (Prunus laurocerasus). tafra * Kendisini oldu undan byk gsterip bbrlenme, yksekten atma.

tafra satmak * bbrlenmek, byklenmek, byklk taslamak. tafrac * Bbrlenen, yksekten atan. tafsil tafsilt * Bir eyi ayr nt lar yla anlatma, a klama. * Ayr nt lar.

tafsilt vermek * bir kimse, bir ey veya durumun zelliklerini, inceliklerini, ayr nt lar yla anlatmak, uzun uzad ya anlatmak. tafsilta girmek * ayr nt lar zerinde durmak. tafsiltl * Ayr nt l . tafta * Bir tr sert, ipekli kuma . * Bu kuma tan yap lm . * Birinin kt yanlar n ortaya karma, rezil etme. * Beslenme.

tafzih tagaddi

tagallp tagayyr

* Zorbal k. * De i me, ba kala ma.

tagayyr etmek * de i mek. ta i * (bir eyin iine ba ka bir madde) Kar t rma, kat t rma.

ta i etmek * kar t rmak. ta yir * De i tirme, ba kala t rma. * Bozma.

ta yir etmek * de i tirmek, ba kala t rmak. * bozmak. tahaccr * Ta la ma, ta kesilme.

tahaccr etmek * ta la mak. tahaffuz * Bar nma, korunma.

tahaffuzhane * Sefer s ras nda, yolcu ve gemi adamlar aras nda bula c hastal k grlen gemilerin karantina srelerini geirmeleri, gerekli sa l k nlemlerinin al nmas ve hastalar n iyile tirilmeleri iin byk limanlara yak n k y lara kurulmu sa l k kurulu u. tahakkuk * Gerekle me.

tahakkuk etmek * gerekle mek. tahakkm * Bask , zorbal k, hkmetme. tahakkm etmek * bask yapmak, zorbal k etmek, hkmetmek. tahammuz * Ek ime. tahamml * (nesneler iin) Gl, zorlay c d etkenlere kar koyabilme, dayanma. * (insan iin) Kt, g durumlara kar koyabilme gc, kald rma, katlanma. tahamml etmek * dayanmak, katlanmak, kald rmak. tahammlfersa * Dayan lmaz.

tahammlsz * Tahamml olmayan. tahammlszlk * Tahammlsz olma durumu. tahammr * Mayalanma, fermantasyon. tahammr etmek * mayalanmak. taharet * Temizlik, temiz olma. * slm dini inan lar na uygun olarak yap lan temizlik. * Abdest yapt ktan sonra temizlenme.

taharet almak * temizlenmek. taharet bezi * Taharetten sonra kullan lan kk kurulama bezi. taharet borusu * Alafranga tuvaletlerde abdest sonras temizlik iin suyun akmas n sa layan k vr ml boru. taharetlenme * Taharetlenme i i. taharetlenmek * Abdest yapt ktan sonra temizlenmek. taharri * Arama, ara t rma. * Sivil polis.

taharri etmek * ara t rmak. taharri memuru * Sivil polis, taharri. taharr * T rmalanma, kurcalanma, azd r lma. taharr etmek * t rmalanmak, kurcalanmak, azd r lmak. * irkilmek. tahassun tahassr tahasss taha t * Y lma, birikme, y nak. tahattur * Korunmak iin bir yere ekilme, s nma. * Kavu mak istenen ey veya kimse iin zlme, zlem. * Duygulanma, duygulan m.

* Hat rlama. tahattur etmek * hat rlamak. tahavvl * Bir durumdan ba ka bir duruma geme, de i me, de i kenlik, dn me, dn m.

tahavvl etmek * de i mek, dn mek. tahayyl * Hayalde canland rma, sembolle tirme.

tahayyl etmek * hayal etmek. tahdidat tahdit * S n rlamalar, k s nt lar. * S n rlama, evreleme, evresini daraltma.

tahdit etmek * s n rlamak. tahfif * Hafifletme, ykn azaltma. tahfif etmek * hafifletmek, ykn azaltmak. tah l * Bu day, arpa, m s r, yulaf, avdar, pirin gibi rnlerin genel ad , hububat.

tah l yemi * Henz olgunla mam ken kuru ot, silo yemi, k y lm ye il yem olarak kullan lmak zere biilen veya biilmeden otlat lan tah llar. tahin * tlm susam n koyu s v durumu.

tahin helvas * Tahinin ekerle veya pekmezle kar t r lmas yla yap lan bir tr helva. tahin rengi * Kirli, koyu sar renk, tahin. * Bu renkte olan. tahin * Tahin rengi olan.

tahinli ekmek * Mayalanm hamurun 1-2 cm kal nl nda a l p zerine ekerlendirilmi tahinin serilmesiyle elde edilen malzemenin f r nda pi irilmesiyle yap lan bir tr ekmek. tahirbuselik * Klsik Trk mzi inde bir birle ik makam. tahkik * Soru turma.

tahkik etmek * soru turmak. tahkikat * Soru turmalar.

tahkikat komisyonu * Soru turma kurulu. tahkim * Kuvvetlendirme, sa lamla t rma.

tahkim etmek * sa lamla t rmak, kuvvetlendirmek. tahkimat * Bir yeri d man sald r s na kar koyabilecek duruma getirmek iin yap lan trl haberle me, hendek, siper gibi savunma tesislerine verilen ad. tahkimli tahkir * A a latma, onur k rma, onuruna dokunma. tahkir etmek * a a latmak, onur k rmak. tahkire u ramak * hakaret grmek. tahkiye * Bir olay anlatmadaki dzen, anlat dzeni. * Hikye etme, anlat . * Tahkim edilmi olan.

tahkiye etmek * hikye etmek. tahlif * Ant iirme, yemin ettirme. tahlil * e itli ynlerden veya maddelerden olu an bir eyi zmleme. * zmleme, analiz. * zmleme.

tahlil etmek * zmlemek, analiz etmek. tahlil tahlis tahlisiye * zmlemeli. * Kurtarma. * Kurtarma, can kurtarma. * Kazaya u rayan gemilerin yolcular n ve gemi adamlar n kurtarmak i i. * Bo altma. * (tutuklu iin) Serbest b rakma.

tahliye

tahliye etmek * bo altmak. * (tutuklu iin) serbest b rakmak. tahmil tahmin * Ykleme. * Yakla k olarak de erlendirme, oranlama. * Akla, sezgiye veya baz verilere dayanarak gelecek bir eyi, olay kestirme. * nceden kestirilen, d nlen ey.

tahmin etmek * yakla k olarak de erlendirmek; oranlamak. * kestirmek. tahminen * Yakla k olarak, a a yukar . tahmin tahmis tahmis * Kahve vb. eyleri kavurma. * Kavrulmu ve tlm kahve satan yer. tahmisi * Kuru kahveci. tahnit * ly, bozulmamas iin illama. * Oranlamaya, tahmine gre, kararlama, a a yukar . * Divan edebiyat nda bir gazelin her beytinin ba na m sra kat lmas durumu, be leme.

tahnit sanat * i doldurulmu ss hayvan maketi yapma sanat . tahra tahribat * Y k p bozma, harap etme. tahrif * Bozma, kalem oynatma, de i tirme. * Bir tr e ri budama b a .

tahrif etmek * bozmak, de i tirmek. tahrifat tahrik * Yola kartma, hareket ettirme, k m ldatma. * Cinsel iste i, duygular art rma. * Bir kimseyi kt bir i yapmas iin ileri srme, k k rtma. tahrik etmek * k k rtmak. * harekete geirmek. * Bir eyin asl n bozma, de i tirme.

* cinsel iste i, duygular art rmak. tahrikt * K k rtmalar, k k rt lar. tahriki * Tahrik eden kimse.

tahrikilik * Tahrikinin i i. tahril tahrilli * izgili. * Renkli blm izgi izgi olan (gz). tahrip * Y kma, k r p dkme, harap etme, bozma. tahrip etmek * y kmak, k r p dkmek, bozmak. tahripkr tahrir * Y k c , y kan, zarar veren, tahrip eden. * Yazma, kitabet, kompozisyon. * izgi.

tahrir heyeti * Yaz kurulu. tahrirat * Resm bir dairece yaz lan yaz lar ve mektuplar.

tahrirat ktibi * lede resm yaz i leriyle grevli kimse. tahriren tahrir * Yaz l , yaz ile. tahri * T rmalanma, t rmalama. * Yakarak ka nd rma. * Yaz yla, yaz l olarak.

tahri etmek * t rmalamak, yakmak. tahsil * (para iin) Alma, toplama. * renim.

tahsil etmek * (para iin) toplamak. * renim yapmak. tahsil grmek * yksek renimde bulunmak.

tahsilt tahsildar

* Kamu alacaklar n n toplanmas veya sresi iinde denmeyenlerin zorla al nmas . * Bir kimse veya bir kurulu ad na para toplamakla grevli kimse, al mc . * Vergi toplayan kimse, vergici.

tahsildarl k * Tahsildar n grevi. tahsis * Bir eyi bir kimseye veya bir yere ay rma.

tahsis etmek * ay rmak, zglemek. tahsisat * Bir kimseye, bir kurulu veya toplulu a ayr lm para, denek. * Bir i i gerekle tirmek iin ayr lm para.

tahsisat mesture * Bkz. rtl denek. tahsisli * Bir eye zg k l nm , bir eye ayr lm .

tahsisli yol * Belediyece grevlendirilmi toplu ta ma aralar iin kentin ana caddelerinde ayr lm yol eridi. tah iye * Ha iye yazma, kma yapma. taht * Hkmdarlar n oturdu u byk, ssl koltuk. * Hkmdarl k makam , hkmdarl k. * Dz, enlice, uzun ve az kal n biilmi a a. * Bu paralardan olu mu yzey. * Tahtadan yap lm . * Sebze bahelerinde ayr lan kk yer. * Kara tahta. * Tahta kurusu.

tahta

tahta biti

tahta kmak * hkmdar olmak. tahta g s * ok kk, kuru ve zay f g s (kad n). tahta g sl * ok kk, zay f g slere sahip kad n. tahta kurdu * Tahtadan yap lma e yay kemirerek delik de ik eden k n kanatl bcek (Anobium punctatum). tahta pamuk * D emecilikte kullan lan bir dolgu ve rt malzemesi.

tahta perde * ki yeri birbirinden ay ran tahta duvar. tahtabo * Dam n, en fazla ama r sermeye yarayan ve inko ile d eli bulunan dz blm, taraa. Tahtac * Anadolu'da ya ayan baz Alevlere verilen ad. tahtac * Orman i letmelerinin izni do rultusunda a alar i leyen, budayan, do rayan ki i.

tahtac l k * Tahtac olma durumu. tahtakurular * Yar m kanatl lardan, pis kokulu, kan emici bcekler toplulu u. tahtakurusu * Yar m kanatl lardan, uzunlu u 3-5 mm, vcudu oval ve yass , kanatlar relmi , oturulan, yat lan yerlerde reyen,kan emerek beslenen,pis kokulu bcek (Cimex lectularius). tahtala ma * Tahtala mak i i veya durumu. tahtala mak * Tahta durumuna gelmek. tahtal * Tahtas olan. * Bkz. tahtal gvercin.

tahtal gvercin * Yaban gvercini. tahtal ky * Mezarl k, sinlik. tahtal ky boylamak * lmek. tahtas eksik * akl tam olmayan, a k n, al k, budala. tahtaya kald rmak * renciyi szl s nav iin s n ftaki tahtan n nne a rmak. tahtaya kalkmak (veya kald rmak) * (s nav iin) kara tahta nne kmak. tahtelbahir * Denizalt . tahterevalli * ki ucuna birer ki i oturup, kar l kl olarak havada ykselip inerek e lenmeyi sa layan, ortas ndan bir yere dayal tahta kalas. * Ka k, deli. tahte uur * uuralt , bilinalt . taht revan

* nsan omzunda veya deve, fil, at vb.ne yklenerek gtrlen, st rtl, tekerleksiz ta t. tahttan indirmek * hkmdarl na son vermek. tahvil * De i tirme, evirme, dndrme, dn trme. * Devletin veya zel bir kurulu un dn para almak iin kard , y ll k faiz getiren yaz l senet.

tahvil etmek * dn trmek. tahvilt taife tak * Tahta vb. bir eye vurulunca veya silh patlay nca kan tok ve sert ses. tak * Mill bayramlarda veya nemli bir olay anmak iin dzenlenen enliklerde, geit yap lacak caddelere geici olarak kurulan, yaz lar ve ieklerle sslenen kemer. tak tak tak tuk taka takac * Taka i leten kimse. takac l k * Takac n n i i. * Vurma, arpma s ras nda kan (ses), bu sesi kararak. * Vurma, arpma s ras nda kan (ses), bu sesi kararak. * Do u Karadeniz blgesine zg yelkenli bir tr k y teknesi. * Tahviller. * Bkz. tayfa.

takaddm * nce gelme. * nce davranma. takaddm etmek * ncesine gelmek, ncesinde yer almak. takalls * Bz me, kas lma.

takalls etmek * bz mek, kas lmak. takanak * Alacak, bor. * li ki. * Yak nla ma, yakla ma, yana ma. * Bir yerde karar k lma, yerle me.

takarrp takarrr

* Karar verilme. takas * Mal al p kar l nda mal vererek de me. * Kliring. takas (veya takas tukas) etmek * say mak, de i tirmek. takat * Bir eyi yapabilme, ba arabilme gc, g, hl, derman.

takat getirmek * dayanmak, katlanmak. takat kalmamak (veya kesilmek) * gc azalmak, bitmek. takat yetmemek * gc yeterli olmamak. takatli takatsiz * Gl, dayan kl . * Takati kalmam , yorgun, arg n, dermans z, kudretsiz, mecalsiz.

takatsizlik * Takatsiz olma durumu. takatsizlik duymak * gsz ve kuvvetsiz kald n anlamak. takatuka * Grlt pat rt . * Bas m evlerinde dizilmi harfleri iyice yerle tirmek iin zerlerine vurmaya yarar takoz. * Uzun ttn ubuklar n kullan ld a larda odan n ortas na yerle tirilen kl ana . * Ba l olma, ba lanma. * stne d me, zen gsterme. takaza * Azarlama, ba a kakma, serzeni . takaza etmek * azarlamak, serzeni te bulunmak, ba a kakmak. takbih * K nama, ay plama.

takayyt

takbih etmek * k namak, ay plamak. takdim * Bir eyi kar l ks z olarak birine verme, sunma. * Tan tma, tan t rma. * ne alma, nceye alma. takdim edilmek (veya olunmak) * sunulmak. * tan t lmak, tan t r lmak.

takdim etmek * sunmak. * tan tmak, tan t rmak. * nceye almak, ne almak, ncelemek. takdim tehir * (bir szn iki gesi aras nda) Yer de i imi. takdimci * Tan tmac . * Sunucu.

takdimcilik * Tan tmac l k. * Sunuculuk. takdir * Be enme, be enip belirtme, de er verme. * (bir eyin de erini, nemini, gereklili ini) Anlama. * De er bime, reyting. * Tanr 'n n uygun grmesi, Tanr 'n n iste i, kader. * (bu, u, o gibi gsterme s fatlar yla birlikte kalma durumunda kullan ld nda) "O durumda, byle olunca" anlamlar nda durum veya art anlat r. takdir etmek (veya eylemek) * be enmek. * nemini, gereklili ini, de erini anlamak. * de er bimek, de erlendirmek. takdir hakk * Kanunun belirledi i durumlarda (gere ine, hakl sebeplere gre) yarg ca tan nan de erlendirme serbestli i. takdir olunmak * be enilmek. * de eri, nemi, gere i anla lmak. * de eri biilmek. takdir yetkisi * Bkz. takdir hakk . takdiriilh * Yazg , kader, al n yaz s . takdirini kazanmak * bir kimse veya bir topluluk taraf ndan be enilmek. takdirkr * Takdir eden, be enen, hayran.

takdirname * Yap lan bir i in be enildi ini belirtmek amac yla verilen yaz l belge. takdis * Kutsal sayma, kutsama.

takdis etmek * mbarek, kutlu, aziz k lmak, kutsamak. takeometre * Dzenlenmi arazinin yz lmn bulup pln n yapmaya yarayan alet.

tak

* o unlukla evlenen veya ni anlanan birine arma an olarak verilen kpe, bilezik, yzk gibi eylerin tm. * Kad nlar n ziynet e yas . * smin ba ka bir kelime ile ilgi kurmak zere ald ek. Trkede -i, -e, -de, -den, -in ekleri birer tak d r. * nsan , aka yollu zecek veya u ra t racak davran larda bulunmay huy edinmi olan, muzip.

tak lgan

tak lganl k * Tak lgan olma durumu, muziplik. tak l * Tak lm , tutturulmu , as lm .

tak l p kalmak * oyalanmak. * bak lar n ay ramamak. tak l * Tak lma i i veya biimi. tak lma tak lmak * Tak lmak i i. * Takmak i i yap lmak. * Denge bozulacak bir biimde bir yere ili ip aksakl k ortaya kmak. * Bir yere ili ip veya dokunup kalmak. * K zd rmak, zmek, a rtmak amac yla aka yollu konu mak. * Olumsuz veya aksayan, eksik bir yan n grerek stnde durmak.

tak m

* Bir i te veya bir yerde kullan lan e ya ve aletlerin tamam , ekipman. * Meslek, davran , durum vb. ynlerden birbirine uyan kimselerin olu turdu u topluluk. * Grev bak m ndan birbirini tamamlayan kimselerin toplulu u, ekip, trup. * Birbirini tamamlayan eylerin tm. * Sigara a zl . * Bl olu turan birliklerden her biri. * Bir filmin evriminde grntleri alma, ayd nlatma, ses alma gibi belli ba l al malar yapmak iin gerekli en kk teknikiler toplulu u. * Canl lar n blmlendirilmesinde familya ile s n f aras nda yer alan, yak n benzerlikler gsteren organizmalar n olu turdu u birlik. * Bir oyunda sahaya kan belli kurulu lara ba l oyuncular toplulu undan her biri. * Birlikte oynayan, kazanmak iin birlikte al an sporcu toplulu u. * (a a lay c ve kmseyici anlamda) Topluluk. * Benzer, gibi. tak m erki * Oligar i. tak m oyunu * Oyuncular belli say da olan tak mlarla yap lan spor tr. * Bir i i payla arak ve ortakla a yapmak. tak m tak m * Kk topluluklar durumunda. tak m taklavat * Hepsi, hep birlikte. tak m tutmak * spor tak mlar ndan birini desteklemek.

tak mada

* Birbirine yak n bykl kkl birka adan n tm.

tak my ld z * Birbirine gre durumlar her zaman ayn kalan kom u y ld zlar toplulu u. tak nak * Bilince tak larak korku ve bunal m yaratan, ki inin abalar na kar n kurtulamad d nce.

tak nakl * Tak naklar olan (kimse). tak nakl davran * Bilince tak lan ve btn kurtulma u ra lar na kar direnen bir d ncenin yaratt davran . tak naks z * Tak na olmayan (kimse). tak nma tak nmak * Kendine takmak. * Bir nitelik veya durum almak. tak nt * Bir durum veya sorunla ili kisi olan ba ka durum veya sorun. * Btnlemeye kal nan ders. * Kk, nemsiz bor. * Bir kimseyle kurulan ili ki. * Kad n tak lar . tak nt l * Tak nt s olan. tak nt s z * Tak nt s olmayan. tak p tak t rmak * zenerek sslenmek. tak r tak r * Tak rt sesi kararak. * Sert ve kuru biimde. * Sert ve kuru. tak r tukur * Kaba bir tak rt sesi kararak. tak rdama * Tak rdamak i i. tak rdamak * Tak rt sesi karmak. tak rdatma * Tak rdatmak i i. tak rdatmak * Tak rdamas na yol amak, tak rdamas na sebep olmak. * Tak nmak i i.

tak rt tak ma tak mak

* Bir eyin kard kuru ve sert ses. * Tak mak i i. * Birbirine tak lmak. * Anla mazl a d mek, kavgaya tutu mak, a z kavgas yapmak.

tak t rma * Tak t rmak i i. tak t rmak * Kpe, bilezik, yzk gibi ss e yas n oka takmak. tak yye * Sak nma, ekinme. * Mezhep belirtmemek, gizlemek. * Oldu undan farkl grnme.

tak yye yapmak * sak nmak, ekinmek. * oldu undan farkl grnmek. takibat takiben * Kovu turma. * Ard ndan. * zleyerek, hemen sonra. * H zler. * Verimsiz duruma getirme, sonusuz b rakma, k s rla t rma. * Mikrobundan ar tma.

takigraf takim

takimetre * Hareket durumundaki bir cismin h z n lmeye yarayan alet. takip * Yeti mek, yakalamak veya bulmak amac yla birinin arkas ndan gitme, izleme. * Ard nca gitme veya gelme. * Kovu turma, kovu turulma. * zinden gitme, uyma, izleme. * Geri ekilmekte olan d man yenmek, yok etmek iin yap lan hareket. takip etmek * yeti mek, yakalamak veya bulmak amac yla birinin arkas ndan gitmek, izlemek. * belli bir yne gitmek. * uymak, bir eyi izlemek. * dikkatle dinlemek, anlamak. * kovu turmak. * hemen arkas ndan gelmek. takipi takipilik * Takip eden, izleyen kimse, izleyici. * Takipinin i i.

takipsiz

* zerinde durulmayan, takip edilmeyen. * Takip edilmeksizin, takip edilmeyerek.

takipsizlik * Takipsiz olma durumu. takipsizlik karar * Herhangi bir sutan tr san k durumunda olan bir kimse iin kovu turmadan vazgeme karar . takkadak takke * nce kuma tan ve o unlukla yar m kre biiminde ba l k. * Yar m kre biimindeki kubbenin st blm. takke d t, kel grnd * bir ay b rten ey ortadan kalkt zaman gere in ortaya kt n anlat r. takkeli takkesiz takla hareketi. * Takkesi olan. * Takkesi olmayan. * Ba ve elleri yere koyduktan sonra ayaklar kald r p vcudu stten a rtarak ne veya arkaya yap lan dnme * (otomobil, kamyon vb. iin) Devrilip yuvarlanma. * (uak vb. iin) Uzunlamas na veya yanlamas na dnme hareketi. * Birden, an nda, hemen.

takla atmak (veya k lmak) * takla hareketini yapmak. * ok sevinmek. * bir kimseye yaranmak iin onun ho una giden davran larda bulunmak, dalkavukluk etmek. takla att rmak * bir eyi diledi i gibi beceriyle kullanabilmek. * birine istedi i her eyi yapt rmak. takla bce i * K n kanatl lardan, s rtst evrildi inde g sndeki zel bir organ n yard m yla takla atarak dzgn durma yetene inde olan ve tel kurdu denilen kurtuklar dolay s yla nem ta yan bcek (Agriotes lineatus). takla bcekleri * Takla bce i trlerini iine alan k n kanatl lar familyas . taklac taklak taklavat taklid * Taklit yoluyla yap lan. taklid kelime * Takla atan kimse. * Bkz. takla. * Bkz. tak m taklavat.

* Bkz. yans ma. taklidini yapmak * bir eyin veya kimsenin konu mas n , davran n daha ok komik bir biimde tekrarlamak. * yknmek. taklip etmek * bir eyin biim ve kal b n de i tirmek, evirmek. taklip,-bi * Dndrme, evirme. * Bir eyin biim ve kal b n de i tirme. * Belli bir rne e benzemeye veya benzetmeye al ma. * Birinin davran lar n , konu mas n tekrarlayarak e lenme. * Benzetilerek yap lm ( ey).

taklit

taklit etmek * bir eyin kalp n , sahtesini, yalanc s n yapmak, benzetmek. * bir kimseye veya bir eye benzemeye al mak. taklit mobilya * Antika mobilyan n zelliklerini aynen uygulayarak sonradan yap lan mobilya. takliti * Bir eyin benzerini yapan kimse. * Birinin veya bir eyin davran lar n , konu malar n tekrarlayarak e lendiren kimse, mukallit.

taklitilik,- i * Takliti olma durumu. takma * Takmak i i. * Gere inin yerine konulan, e reti. * Kendi ad ndan ba ka e reti al nan ad, mahls.

takma ad

takma ayak * Kesilen bir aya n yerine tak lmak zere plstik ve benzeri bir maddeden zel olarak yap lm ayak. takma bacak * Takma ayak. takma di * Gerek di yerini tutabilecek biimde yap lm e reti di . takma isim * Bkz. takma ad. takma kirpik * Kirpik yerine tak lan ve kirpik yerini tutan e reti kirpik. takma kol * Kesilen bir kolun yerine tak lan yapma kol. takma sa * De i ik renk ve boyda yap lan farkl grntye sahip olmak iin ba a tak lan sa modeli, peruk. takmak * Bir eyi ba ka bir yere uygun bir biimde tutturmak, ili tirmek, geirmek.

* (tak iin) Vermek, arma an etmek. * (ad, lkap) Koymak. * Ku anmak. * (olumsuz biimde) nemsememek, nemli saymamak, de er vermemek. * Bor b rakmak. * Biriyle olumsuz olarak u ra mak. * (arka, art ve pe gibi kelimeleri tmle alarak) Kendisiyle birlikte gtrmek, yan na almak veya arkas ndan izletmek. * S nav n ba aramamak.

takmamazl k * Dikkate veya ciddiye almama, umursamama. takmazl k * Takmamazl k. takoz * Bir e yan n alt na k p rdamadan dik durmas iin yerle tirilen a a kama, k sk . * ivi akmak iin duvar n iine yerle tirilen a a paras . * K zaktaki geminin, stnde oturdu u a alardan her biri. * Lkerda yap lmak iin kesilmi torik bal paras .

takoz koymak * arac n hareketini nlemek iin tekerleklerden birinin nne veya arkas na takoz yerle tirmek, takoz atmak. * olacak i i engellemek. takozlama * Takozlamak i i. takozlamak * Takoz koymak. takriben takrib takrip * Yakla t rma. takrir * Yerle tirme, yerle tirilme. * Anlatma, anlat , ders verme. * nerge. * Tapu dairesinde ta nmaz mal n ba kas na satt n veya ipotek etti ini syleme. * A a yukar , yakla k olarak. * Yakla k.

takrir etmek * ders anlatmak. takrir vermek * sat larda satt n sylemek. * nerge vermek. takriz * vme, v , bir eserin ba na konulan yetkili bir kimsenin yazd , vc tan tma yaz s , be ence. taksa creti. taksa pulu * Pulu yap t r lmadan veya eksik yap t r larak gnderilen mektup iin, al c n n cezal olarak dedi i posta

* Taksal mektuplara yap t r lan pul. taksal * Pulu yap t r lmad veya eksik yap t r ld iin paras , cezas yla birlikte kendisine gnderilen kimseden al nan (mektup). taksi * Belli bir cret kar l yolcu ta yan, taksimetresi olan otomobil. taksi taksici taksicilik taksim * Paralara blme, bl trme. * Blme ve bl. * Klsik Trk mzi inde fasl n ba nda ve ortas nda alg c n n irticalen yapt gezinti. taksim etmek * blmek, bl trmek, pay etmek. * k sa bir sre alg almak. taksimat * Blntler. * Gm. * Geimini taksi i leterek srdren kimse. * Taksicinin i i.

taksimetre * Taksilerde kullan lan, denecek creti gsteren saya. taksir * K saltma, k sma. * Kusurda bulunma. * Dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik veya dzene, buyruklara ve talimata uymamazl ktan do an kusurlu olma durumu. taksirat * Kusurlar, sular. * Al n yaz s . * Kusurlu.

taksirli

taksirli su * steyerek veya plnl olarak i lenen bir fiilden fail taraf ndan i lenmemi olmas na ra men kanunun cezaland rd sonular n ortaya kmas durumundaki su. taksit * Bir borcun belli zamanlarda denmesi gerekli olan paralar ndan her biri. taksit demek (veya taksit vermek) * belli zamanda deme artlar na ba lanm bir paran n bir blmn vermek. taksit taksit * Taksite ba lanarak, taksitle. * Az az, blm blm, k s m k s m. taksite ba lamak * bir eyi belli aral klarla, belli miktarlarda deme artlar ile almak veya satmak.

taksitlendirme * Taksitlere ba lama. taksitlendirmek * Taksitlere ba lamak. taksonomi * Canl lar n s n fland r lmas , bu s n fland rmada kullan lan kurallar btn. takt * Yerinde konu ma veya davranma. takt sahibi * Davran ve szlerinde uygunluk arayan. takt rma * Takt rmak i i.

takt rmak * Takmak i ini yapt rmak. takti etmek * paralara ay rmak. takti,-i * Kesme, paralama. * Aruz lsnde bir dizeyi lnn paralar na gre ay rma.

taktik

* Trl sava aralar n belli bir sonuca ula mak amac yla etkili biimde birle tirerek ve kullanarak kara, deniz veya hava sava n ynetme sanat , tabiye. * stenen sonuca ula mak amac yla izlenen yol ve kullan lan yntemlerin tm. taktik vermek * e itli sorunlarda sonuca ula mak iin yol ve yntem gstermek. taktiki taktir * Taktikle u ra an kimse. * Dam tma, imbikten ekme.

taktir etmek * dam tmak. takunya * Nal n. takunyac * Nal nc . takunyac l k * Takunyac n n i i veya mesle i. takunyal * Takunyas olan. * Siyaseti din kurallara gre yapmak isteyen kimse. takunyas z * Takunyas olmayan.

takva takvim

* Gnahtan sak nma, zht. * Zaman y llara, aylara ve gnlere ay ran yntem. * Bir y l n gnlerini, aylar n , say l gnlerini gsteren izelge veya defter. * Yap lacak bir i in trl evrelerini zamana ba l olarak gsteren program. * Sa lamla t rma, kuvvetlendirme, berkitme, peki tirme. * Yard mc kuvvet, destek.

takviye

takviye etmek * sa lamla t rmak, kuvvetlendirmek, desteklemek. takyit * Ba l k lma, k s tlama, kay tlama.

takyit etmek * ba l k lmak, bir davran k s tlamak, birtak m artlara ba lamak, kay tlamak. tal talk talkat * Kk, sap ve yaprak eklinde farkl la mam bir bitkinin ya ama ve byme organ . * Evlili in sona ermesi, erke in kar s n bo amas . * Dzgn sz syleme kolayl .

talk selse * Mecelleye gre, kocan n ayr ayr kez veya bir arada kez kar s n bo ad n bildirmesiyle gerekle en bo anma. talan * Ya ma, apul. talan etmek * ya malamak. talanc * Talan eden kimse.

talanc l k * Talanc n n yapt i . talanlama * Talanlamak i i, ya malama. talanlamak * Ya malamak. tala * Testere ile biilen veya rende, matkap, trp gibi aralarla i lenen bir eyden dklen k r nt lar.

tala bre i * ine pi irilmi ku ba et ve sebze konularak haz rlanan bir tr brek. tala kebab * Bkz. tala bre i. tala lama

* Tala lamak i i. tala lamak * Tala dkmek. tala lanma * Tala lanmak i i. tala lanmak * Tala dklmek. talaz * Dalga, kas rga. * pekli kuma lar n rselenmesiyle yzndeki tellerde olu an kabar kl k.

talazlanma * Talazlanmak i i. talazlanmak * Dalgalanmak. * pekli kuma vb.nin bzlerek iplikleri k p kabarmak. talazl k * Dalga serpintilerini nlemek iin kay klar n kpe tesine ba tan k a do ru yerle tirilen tahta. talebe talebelik talep * renci. * rencilik. * Bir kimseden bir eyi yapmas n veya yapmamas n isteme, dileme, istem. * stek.

talep etmek * istemek, istekte bulunmak. talepname * stek bildiren belge. tali talih * kinci derecede olan, ikincil.

* Rastlant lar dzenledi ine ve insanlara iyi veya kt durumlar haz rlad na inan lan tabiatst g, kut, ans, baht, felek. talih ku u * yi talih. talihi yaver gitmek * talihi iyi olmak, i i yolunda gitmek. talihin kuca na at lmak * kendi kaderine boyun e mek. talihine ksmek * kt bir durum veya olayla kar la ld nda yaln zca talihi sulamak. talihli * Talihi iyi olan, baht a k olan, bahtl , ansl .

talihsiz talihsizlik talik

* Talihi ters olan, talihi kt olan, anss z, bahts z. * Talihsiz olma durumu, talihi olmama durumu, anss zl k, bahts zl k. * Asma, yukar kald rma. * (bir i in yap lmas n herhangi bir arta) Ba l tutma. * (belli bir zamana) B rakma, erteleme. * Arap alfabesinde geli tirilen, yat k olarak yaz lan yaz trlerinden biri. * Bu tr yaz ile yaz lm .

talik etmek * asmak. * (bir i in yap lmas n ) sonraya b rakmak, ertelemek. talika * Drt tekerlekli, st kapal , yayl bir tr at arabas . talil * Sebep gsterme. * Tmden gelim. * retim. * Yeti tirme. * Al t rma. * Uygulamal olarak yap lan askerlik renimi, e itimi.

talim

talim etmek * retmek, bilgi kazand rmak. talim etmek * az para kar l nda al mak. * hep ayn eyi yemek zorunda olmak. talimar ekleme. talimat * Bir i yerinde, st makamdan asta verilen, al ma s ras nda uyulmas gerekli noktalar bildiren resm yaz , ynerge, direktif. * Grevin gerektirdi i trl hizmetlerin ba ar yla yrtlmesi iin kumandanl k, ba kanl k veya daire ba kanlar nca verilen, o hizmetle ilgili sorumluluk, dzen ve ilkeleri iine alan buyruklara verilen ad. talimat vermek * st dzeyde bulunan biri, yapt raca i le ilgili olarak gr n belirtmek, yol gstermek. talimatname * Ynetmelik. talimgh * Uygulamal olarak subay aday yeti tirilen kurulu . talimhane * Talim yap lan yer, alan. talimli * Talim grm , e itilmi . * Ba bodoslamas ndan omurgaya kadar uzanan, c vadra donan m na desteklik etmek amac yla konulan

* Al k, eli yatk n. talimname * Sava ta uygulanan trl manevralar , ara ve gerelerin nas l kullan laca n , her s n f n grev ve davran n belirten kurallar n topland kitap. talip * steyen, istekli. * Genellikle evlenmek isteyen ve bu iste ini evlenece i kimseye bildiren erkek. talip kmak (veya talibi kmak) * (k z iin) evlenme teklifi almak. * bir eye istekli olmak, istemek. talip olmak * istemek. * evlenmek iin iste ini belirtmek. talipli * Talip olan, talibi bulunan, talip. talk * Genellikle a k ye il, toz durumundayken ya l bir grnmde, zgl a rl 2,7, sertli i 1 olan, hidratl do al magnezyum. talk pudras * Ni asta, bizmut, karbonat vb. ile kar t r larak yap lan, zellikle st ocuklar n n pi ik gibi deri hastal klar iin kullan lan pudra. talk ist * Talktan olu mu billr ist.

talk ovcu * ene yar t r c . talk m talk n * Telkin. talk ov tallahi * Bkz. ene yar t rma, sz gsterisi. * nand rmaya g katmak iin sylenen vallahi ve billhi gibi bir ant sz. * Ana sap n bir iekle sonuland , bymeyi yan saplar n srdrd bir tr iek durumu.

tall bitkiler * Kk, gvde, yaprak gibi ana organlardan yoksun bulunan ve o u asalak veya rkl ya ayan ilkel bitkiler toplulu u. taltif * yilik ederek gnl alma. * Ni an, madalya, ayl k art rma gibi eylerle dllendirme.

taltif etmek * gnl ok amak. * ni an, madalya vb. vermek; dllendirmek. talveg * Bir akarsu yata n n en derin yerlerini birle tiren izgiye verilen ad.

talyum

* Atom numaras 81, atom a rl 204,39 olan, fizik zellikleri bak m ndan kur una ok yakla an, yo unlu u 11,85, erime derecesi 303 C olan, tuzlar ve birle ikleri zehirli bir element. K saltmas Tl. tam * Eksiksiz, kesintisiz. * Btn, tm. * Gerek, ehliyetli, yetkin, kusursuz. * (zaman ve yer iin) Anlam kesinle tirir. * Uygun olarak, t pk , ayn . * S ras nda, an nda. * Amerikan dolar . * A n n bir kenar n , tepesi evresinde dndrerek elde edilen a .

tam a

tam adam na atmak * olumsuz bir davran ve tutum iinde bulunan kimseyle kar kar ya gelmek. tam adam n bulmak (veya tam adam na d mek) * en uygun ki iyi semek. * (alay) en uygunsuz ki iyi semek. tam alg * Bir tasar n veya alg ieri inin bilinli olarak kavranmas . tam asalak * Topra a ve zmlemeye ba l btn besinlerini konak dan sa layan bitki asala . tam bak m * Sa l k ynnden yap lan genel yoklama, ekap. tam bak m merkezi * Tam bak m n yap ld yer. tam bak m yapt rmak * sa l k ynnden genel bir yoklama yapt rmak, ekap yapt rmak. tam bilet * ndirimli olmayan bilet. tam blen * Bir nicelikte bir tam say kadar bulunan ba ka bir nicelik. tam gaz * H zla, h zl olarak.

tam gelmek * uygun gelmek, uymak. tam gn * Yasalara gre kabul edilmi olan i gn, fultaym. tam kafiye * Kafiyeli kelimelerin son harfleri aras nda bir sesli bir sessiz harf benze mesinden olu an kafiye. tam maa la tekat (veya emekli) * ( aka) i i az, dene i ok olan bir i e yerle enler iin sylenir. tam mesai * Tam gn al ma.

tam otomatik * Btnyle otomatik olan ara veya alet. tam pansiyon * Konaklama tesislerinde oda, kahvalt , le ve ak am yemekleri gibi hizmetlerin tamam n n verildi i sistem, n yemek veren otel, pansiyon. tam say * Bir btn olu turan tekler iin kararla m bulunan say . * Kesirsiz say . tam siper * Hibir yeri grnmeyecek biimde sipere yatmak.

tam tam na * Btnyle, oldu u gibi, tamam tamam na. tam tarife * ndirimsiz. tam stne basmak * istenilen eyi bulmak. tam yol tamah * A gzllk, h rs. tamah etmek * a gzl davranmak. * ok be enip istemek. tamahkr * A gzl, camgz. * ok abuk, yksek h zda, sr'atli.

tamahkrl k * A gzllk. tamam * Btn, tm. * Eksiksiz. * Yanl ve yalan olmayan, do ru. * Tamamlanm , bitmi . * Evet, peki, olur!. * Ta tlar n yola koyulabilece ini anlat r. * Be enilmeyen bir i veya neri kar s nda sylenir.

tamam bulmak * bitmek, sona ermek. tamam gelmek * bir eye uygun d mek. tamam m ? * "oldu mu, anla t k m ?" anlam nda soru. tamam olmak * sona ermek, tamamlanmak. tamamen * Btn olarak, bsbtn.

tamam tamam na * Btnyle, tastamam. tamam yla * Tam olarak, bsbtn, klliyen. tamamiyet * Btnlk. tamamlama * Tamamlamak i i, itmam. tamamlamak * Eksiksiz, tamam duruma getirmek, btnlemek. * Bitirmek. tamamlan * Tamamlanmak i i veya biimi. tamamlanma * Tamamlanmak i i. tamamlanmak * Eksiksiz duruma getirilmek, tamam olmak, btnlenmek. * Bitirilmek. tamamlatma * Tamamlatmak i i. tamamlatmak * Eksi ini yerine koydurmak, btnletmek. tamamlay c * Tamam durumuna getiren, tamamlayan. tamamlay * Tamamlamak i i veya biimi. tamanit tambur * Klsik Trk mzi inin ba l ca alg lar ndan biri olan, yay veya m zrapla al nan, uzun sapl , telli tahta alg . tambura ad . tamburac * Tambura alan veya yapan kimse. tambur tamer * Tambur alan kimse. * Eksikli i olmayan er, tam tehizatl asker. * Trk halk mzi inde kullan lan, cura, bulgari, r, ba lama gibi telli ve alg la al nan alg lar n genel * Do al kalsiyum ve demir fosfat.

tam tam na * Bkz. tam tam na. tamik

* Derinle tirme. tamim * Genelge, sirkler. * Genelleme. * Genelle tirme. tamim etmek * genellemek. tamir * Onarma, onar m. * Yap lan bir yanl , kusuru dzeltmeye al ma. tamir etmek * onarmak. * yap lan bir yanl dzeltmeye al mak. tamir grmek * onar lmak, dzeltilmek, yenilenmek. tamir tak m * Onar m i lerinde kullan lan ara ve gerelerin hepsi veya bunlar iinde bulunduran anta. * Motorlu aralarda karbratrn yenilenmesinde kullan lan paralar. tamirat tamirci * Onar m. * Bir eyi onaran kimse. * Onar m yap lan yer. * Tamircinin i i.

tamircilik

tamire vermek * onar lmak iin bir eyi onaracak kimse veya yere vermek. tamirhane * Genellikle teknik aralar n onar ld yer. tamlama * Bir ad n anlam ynnden tam belirtilmesi iin, bir ba ka addan, zamirden veya s fattan yard m grmesi, terkip: Evin kap s . Bizim evimiz. Karl da lar gibi. tamlanan gibi. tamlayan * Tamlamalarda temel olan bir ad n anlam n a klayan ad, zamir veya s fat, belirten: Evin kap s . retmenin kitab . Su yolu gibi. tamlayan durumu * Ad grevindeki kelimenin ta d kavram n ba ka bir kavrama ba lanmas durumu, -in hli, genitif. Trkede bu durum -in (-nin) tak s ile kurulur: Evin, araban n, okulun gibi. taml k tampon * Eksik olmama durumu, olgunluk. * Bir deli i kapamaya yarayan, herhangi bir maddeden yap lm byk t ka. * Tamlamada anlam belirtilen, a klanan ad, belirtilen, mevsuf: Evin n. retmenin khyas . Elma a ac

* Bir darbenin iddetini azaltmaya yarayan, ii yumu ak maddeyle dolu ey. * arp malar n etkisini azaltmak iin vagonlar n, otomobillerin n ve arka yerlerinde bulunan yayl metal donan m. * Kan silmek veya durdurmak iin kullan lan gaz bezi yuma veya sterilize edilmi pamuklu zel para. * Bir darbenin, at man n iddetini azaltan etken. tampon blge * ki devlet aras nda, hudut boyunca, askerden ar nd r lm toprak paras . tampon devlet * Co raf konumu bak m ndan, gl ve birbirine d man iki devlet aras nda bulunan devlet. tamponlama * Tamponlamak i i. tamponlamak * Tampon koymak, yerle tirmek. tamtak r * inde bulunmas gereken eylerden hibiri bulunmayan. tamtak r kuru (veya k rm z ) bak r * bo , bombo . tamtak r olmak * iinde gerekli hibir ey kalmamak. tamtam * Orkestrada yer alan bir tr in gongu. * (Afrika yerlileri aras nda) Davul. * Bu davulla yap lan baz olaylar haber vermeye veya a klamaya yarayan ses. * Cehennem. * Do u Anadolu'da, toplu olarak oynanan bir halk oyunu. * Gne do madan nceki alaca karanl k. -tan / -ten * Bkz. -dan / -den. tan a armak (veya atmak) * gn do maya ba lamak, afak skmek. tan skmek * tan a armak. tan tun * ldrlmek veya ba belya u ramak anlam na gelen tan tuna gitmek deyiminde geer. tan yeli tan yeri * Sabaha do ru kan hafif rzgr. * Gne in do mak zere oldu u s rada, ufukta hafife ayd nlanan yer.

tamu tamzara tan

tan yeri a armak * sabah olmaya ba lamak, ufku belli belirsiz bir ayd nl k kaplamak.

tanassur tandem tand r

* Bkz. Hristiyanla ma. * ki ki ilik bisiklet.

* Yere ukur kaz larak yap lan bir tr f r n. * Baz yerlerde, k n ayaklar s tmak iin, alak bir masan n alt na mangal konulup stne yorgan rtlerek yap lan dzen. tand r alevi * Tand rda me e odununun kard yak c ve etkili alev. tand r ate i * Tand rda me e odunundan yak lmas ile olu an dayan kl ve etkili ate . tand r bre i * Tand rda pi irilen brek. tand r re i * Tand rda pi irilen rek. tand r ekme i * Tand rda pi irilen ekmek. tand r kebab * Ku ba et ve so anla yap lan, tand rda pi irilen et yeme i. tand rname * Tand r ba nda oturulurken sylenen veya okunan masal. * Bilgisiz kimselerin inand sama fikirler ve bu fikirlerin yaz ld san lan kitap. tane * Herhangi bir say da olan ( ey), adet. * Baz bitkilerin tohumu. * ekirdekli kk meyve.

tane ba lamak * (meyve veya herhangi bir bitki iin) tohumlar tane durumuna gelmek. tane tane * Teker teker.

tane tane sylemek (veya konu mak) * acele etmeden, seslerin hakk n vererek, herkesin anlayabilece i gibi konu mak. tanecik * Kk tane. * Say gsteren bir szle birlikte bir eyin azl belirtilmek iin kullan l r. * ok kk boyutlu madde, cisim. * Kck tanelerden olu mu . * Yzeyi taneciklerle kapl gibi grnen.

tanecikli

taneciksiz * Taneci i olmayan. tanecil * Tah lla beslenen.

taneleme

* Tanelemek i i.

tanelemek * Tanelerini ay rmak. tanelenme * Tanelenmek i i. tanelenmek * Tanelere ayr lmak; taneler olu mak. taneli * Tanelerden olu mu . * Herhangi bir biimde tanesi olan, ufak taneli. * Birok bitkisel maddede bulunan, deri tabaklamada, hekimlikte kullan lan, tad buruk bir madde.

tanen

tang r tang r * Bo nesnelere vuruldu unda kan kaba ve nlay c sesleri anlat r. tang r tungur * Genellikle bo nesnelerin yuvarlan rken kard kaba ve nlay c sesi anlat r. tang rdama * Tang rdamak i i. tang rdamak * (maden eyler iin) Kuru ve grltl ses karmak. tang rdatma * Tang rdatmak i i. tang rdatmak * (maden eyler iin) Kuru ve grltl ses kartmak. tang rt * Maden eylerin kard kuru ve grltl ses.

tang rt l * Tang rt s olan, grltl. tango * zel ritmli a r bir dans. * Bu dans n mzi i. * Son modaya a r uyarak giyinmi , zppece k (kad n). * Bir hastal tan ma i i, te his. * Tan l p konu ulan kimse, bildik. * Daha nceden bilinen, grlen, a ina.

tan tan d k

tan d k kmak * nceden birbirlerini tan m olmak, tan olmak. * bir eyi daha nceden renmi , duymu olmak. tan k * Grd n ve bildi ini anlatan, bilgi veren kimse, ahit. * Duru mada bilgisine, grgsne ba vurulan kimse, ahit.

tan k olmak * bir olay grmek ve duymak, ahit olmak. tan k tepe * Yatay veya bir yana e imli katmanlardan olu an bir yaylada, akarsu a nd rmas ndan az ok kurtulabilen ve a nmadan nceki yzeyin bir paras olan tepecik. tan klama * Tan klamak i i. tan klamak * (bir iddiay ) Tan kla desteklemek, tan k gstermek. tan kl k * Tan k olma durumu veya tan n yapt i , ahitlik. tan kl k etmek * mahkemede, tan k olunan bir durumu sylemek, ahitlik etmek. tan lama * Tan lamak i i, te his.

tan lamak * Te his etmek. tan lmak * Tan nmak, bilinmek. tan m tan ma tan mak * Bir varl a, bir eye zg niteliklerin belirtilmesi, bir kelimeyi belirleyen, a klayan anlam, tarif. * Tan mak i i.

* Daha nce grlen, bilinen bir kimse veya eyle kar la ld nda, bunun kim veya ne oldu unu hat rlatmak. * Daha nce grm olmak, ili kisi bulunmak, bilmek. * Bir kimse veya eyle ilgili, do ru ve tam bilgisi bulunmak. * Bilip ay rmak, semek, ay rt etmek. * (hukuk ynden) Varl n kabul etmek. * Boyun e mek, yarg s na uymak, saymak. * Sorumlu bilmek. * Bir eyin yap lmas , bitirilmesi iin belli bir sre vermek. tan mamazl k * Tan mazl k. tan mazl k * Tan mama durumu. tan mazl ktan gelmek * bir kimseyi tan d hlde tan m yormu gibi davranmak. tan mlama * Tan mlamak i i, tarif etme. tan mlamak * Bir kavram btn geleri ile eksiksiz anlatmak, zel ve de i mez niteliklerini sayarak bir eyi tan tmak, tarif etmek.

tan mlanma * Tan mlanmak i i. tan mlanmak * Tan m yap lmak, tarif edilmek. tan mlay * Tan mlamak i i veya biimi. tan ml k tan n tan nma * \343 harfitarif. * Tan nmak i i veya biimi. * Tan nmak i i.

tan nmak * Kim oldu u bilinmek. * Herhangi bir zelli i ile bilinmek. * (hukuk ynden) Varl kabul edilmek. tan nm * Herhangi bir zelli i ile n kazanm olan. * nl. tan s zl k * Tan nan, bilinen varl klar , grme, i itme gibi duyu organlar yoluyla ay rt edememe durumu, agnozi. tan * Tan d k (kimse veya yer), bildik. tan kmak * daha nceden tan m olmak. tan k * Birbirini tan yanlardan her biri.

tan kl k * Birbiriyle tan m bulunma, birbirini tan m olma durumu. tan * Tan mak i i veya biimi. tan ma tan mak * Tan mak i i. * Birbirini tan r duruma gelmek.

tan t rma * Tan t rmak i i, takdim, prezantasyon. tan t rmak * Birbirini tan mayanlar n tan mas n sa lamak, tan tmak, takdim etmek. tan t * Tan tlamaya yarayan belge veya herhangi bir ey, beyyine, hccet. * ne srlen bir eyin do rulu unu gstermede izlenen d nce sreci.

tan t c

* Tan tma i ini yapan, tan tan. * Piyasaya yeni kar lm il, kitap gibi eyleri tan tan kimse, propagandist. tan t l tan t lma * Tan t lmak i i. tan t lmak * Tan tmak i ine konu olmak, takdim edilmek. tan t m tan t tan tlama * Tan tlamak i i, ispatlama. * ne srlen bir iddian n do rulu unu mant ksal yntemle gsterme. tan tlamak * Bir iddian n gerekli ini inkr edilmeyecek bir kesinlikle gstermek, ispatlamak. * Muhakeme etme yoluyla veya tan k gstererek bir eyin do rulu unu ortaya koymak. tan tlan * Tan tlanmak i i veya biimi. tan tlanma * Tan tlanmak i i. tan tlanmak * Tan tlamak i i yap lmak veya tan tlamak i ine konu olmak, ispatlanmak. tan tlay * Tan tlamak i i veya biimi. tan tl * Tan tlanm , tan ta dayanan. tan tma * Tan tmak i i, takdim. * Tan tma. * Tan tmak i i veya biimi. * Tan t lmak i i veya biimi.

tan tma filmi * Bir sinemada bir sonraki program , filmi tan tmak iin o programdaki filmden nce gsterilen rnek paralar, fragman. tan tma kart * Kimlik belgesi. tan tma yaz s * Kitap, dergi, film vb. eserlerin zelliklerini genel izgileriyle anlatan yaz . * Bir filmde eme i geen yap mc , ynetmen, oyuncu vb. nin adlar n , filmin yap m yla ilgili bilgileri iine alan, filmin ba nda (bazen de sonunda) bulunan liste. tan tmac * Tan tma i iyle grevli kimse, takdimci. tan tmac l k * Tan tmac n n i i, takdimcilik.

tan tmak

* Bir kimsenin veya bir eyin tan nmas n sa lamak. * Bir ki inin kim oldu unu ba kas na bildirmek, tan t rmak, takdim etmek, prezante etmek.

tan tmal k * Bir eyden nas l yararlan laca yla ilgili bilgileri vermek iin yaz lm tan tma yaz s , tarife, prospekts. tan ts z tan y * Tan mak i i veya biimi. tanin taninli tanjant * T nlama. * Ahenkli, ritmik. * Ba ka bir izgiye, e riye veya yzeye dokunan, fakat onu kesmeyen izgi, e ri veya yzey. * Bir eye yaln z bir noktada de en. * Z rhl ve silhl , tekerlekleri paletli, motorlu sava ta t . * Metal sarn . * Tank kullanan veya tankla birlikte sava an (asker). * Petrol, benzin gibi akaryak t rnleriyle, sanayi ile ilgili ya , arap vb. s v maddeleri ta yan gemi veya * Tan tlanmam , tan ta dayanmayan.

tank

tank tanker kamyon. tankerci

* Tanker i iyle u ra an kimse. tankercilik * Tankercinin i i veya mesle i. tanksavar * Tanklar hedef olarak seen ve onlar etkisiz hle getirmek iin kullan lan silh. tanlama tanlamak * a mak, a rmak. tannan Tanr tanr * T nlayan, nlayan. * Allah. * ok tanr c l kta var oldu una inan lan insanst varl klardan her biri, ilh. * Tanlamak i i.

Tanr a k na * Allah a k na. tanr bilimci

* lhiyatla u ra an kimse, ilhiyat , teolog. tanr bilimi * lhiyat, teoloji. Tanr kayras * Tanr n n dnya i lerinde beliren iyilik ve bilgeli i. Tanr korusun * Allah korusun. Tanr misafiri * a r lmadan gece yat s na gelen konuk. Tanr vergisi * Sonradan elde edilmeyip yarad l tan var olan nitelik, yetenek veya zellik, Allah vergisi. Tanr yaratt dememek * k yas ya dvmek, vurmak. tanr c l k * Evreni yaratan ve yneten, vahiy yoluyla insanlara buyruklar veren bir tanr n n varl na inanma, teizm. tanr a * ok tanr c l kta kad n tanr , ilhe.

tanr la ma * Tanr la mak i i. tanr la mak * Tanr durumuna gelmek. tanr la t rma * Tanr la t rmak i i. tanr la t rmak * (birini veya bir eyi) Tanr diye tan mak, Tanr yerine koymak. * A r derecede vmek. tanr l k * Tanr ya zg olan varl k, nitelik, ulhiyet.

Tanr 'n n gn * Allah' n gn, her gn. tanr sal * Tanr ile ilgili olan, tanr ya zg olan, lhut.

tanr sall k * Tanr sal olma durumu, ulhiyet. tanr s z * Tanr s olmayan, tanr tan mayan, mlhit.

tanr s zl k * Tanr s z olma durumu. tanr tan maz * Tanr n n varl n inkr eden, ateist. tanr tan mazl k * Tanr n n varl n inkr eden reti, ateizm.

Tanr 'ya kr * hamdolsun. tans k * nsan akl n n alamayaca , a rt c , ola anst olay, mucize.

tansiyometre * Gerilimler. tansiyon * Kan n damarlara ieriden yapt bas n, kan bas nc . * Gerilim. tansiyon d rc * Atardamar bas nc n d ren (il). tansiyon lmek * bir kimsenin zel bir aletle tansiyonunu tespit etmek. tantal * Atom numaras 73, atom a rl 180,88, yo unlu u 16,6 olan, 3000 C ye do ru eriyen ve siyah bir toz durumunda elde edilen bir element. K saltmas Ta. tantana * Grkem, a aa.

tantanac * Tantana yapan kimse. tantanal * Grkemli, gsteri li, a aal . tantanas z * Tantanas olmayan. tantuni * Ku ba ndan daha kk et paralar n n so an, biber, maydanoz, domates vb. ile bir sac zerinde pi irilmesi sonunda haz rlanan kebap tr. Tanzanyal * Tanzanya halk ndan olan (kimse). tanzifat * (belediyece yapt r lan) Temizlik i leri.

tanzifat amelesi * Temizlik isisi. tanzifat arabas * Temizlik arabas . tanzifat vergisi * Temizlik vergisi. tanzim * S raya koyma, s ralama. * Dzeltme, dzenleme, dzen verme, yoluna koyma.

tanzim etmek * s ralamak. * dzenlemek, dzeltmek, dzen vermek.

tanzim sat * Sat c fiyatlar n n ykselmesini nlemek, baz mallar n tketiciye ula mas n sa lamak iin belediye veya ba ka kamu kurulu lar nca yap lan sat . Tanzimat * Sultan Abdlmecit zaman nda, 1839'da Glhane Hatt hmayunu ad yla an lan bir fermanla iln edilen, ynetimi iyile tirme tasar s ve bu iyile tirmenin yap ld dnem. * (kk t ile) dar i lerin dzeltilmesi iin al nan nlemlerin ve yap lan uygulamalar n tamam . Tanzimat * Tanzimat hareketinde grev alm olan kimse. * Tanzimat yanl s kimse. tanzir * Benzetme. * Divan edebiyat nda bir iiri rnek olarak ona benzer bir rnek kaleme alma. taoizm * Falc l k. tapa * i e gibi dar delikleri t kamaya yarayan mantar, cam, tahta veya plstikten t ka, t pa. * Top mermisinin ucuna tak lan ve mermi at ld ktan sonra patlamas n sa layan ayarl ba l k. * Tapalamak i i, t palama.

tapalama

tapalamak * i e vb. nin a z na tapa koymak, t palamak. tapalanma * Tapalanmak i i. tapalanmak * Tapa ile t kanmak, t palanmak. tapal tapan * Tapa konmu olan, t pal . * Tarlaya at lan tohumu rtmek iin gezdirilen, a atan geni ara, srg.

tapan ekmek * tapanlamak. tapanlama * Tapanlamak i i veya durumu. tapanlamak * Tarlaya at lan tohumu rtmek iin srg ekmek. tapas z tap * Tapa konmam olan, t pas z. * Mabut.

tap klama * Tap klamak i i veya durumu. tap klamak

* Birini be enerek arkas n ok amak, tap lamak. * T p lamak. tap nak tap ncak * Bkz. Feti . tap ncak l k * Bkz. Feti izm. tap n tap nma * Tap nmak i i veya biimi. * Tap nmak i i. * inde tanr ya kulluk edilen, tap n lan yap , mabet, ibadethane.

tap nmak * Tanr ya veya ilh olarak tan nan varl a kar inan ve ba l l k anlatmak iin belirli kurallara ba l din hareketlerde bulunmak. * Tanr ya kar kulluk grevini yerine getirmek, ibadet etmek. * Byk bir sevgiyle ba lanmak, a kla sevmek. tap rdama * Tap rdamak i i veya durumu. tap rdamak * Tap rt sesi karmak. tap rt * Yrrken kan ayak sesini and r r ses. tap * Tapmak i i veya biimi.

tap lama * Tap lamak i i. tap lamak * Tap klamak. * Hamurun zerini dzeltmek iin hafif hafif vurarak elle s vamak. tap lanma * Tap lanmak i i. tap lanmak * Tap lamak i i yap lmak. tapi * Pokerde k tlar da t lmadan nce oyunculardan birinin yere srdkten sonra nnde fi i veya paras kalmad n belirtmek iin syledi i sz. tapi kalmak (oyunlarda) * kumar oyunlar nda fi siz ve paras z kalmak. tapir * Tapirgillerden, bir tr Asya ve Afrika'n n tropikal blgelerinde ya ayan, 2 m uzunlu unda, k sa hortumlu bir hayvan tr (Tapirus). tapirgiller * Tek parmakl lardan tapir trlerini iine alan bir familya.

tapma tapmak

* Tapmak i i. * Tanr diye tan mak, kulluk etmek. * Tutku ile sevmek, ba lanmak. * Niteli i d k, eski, elde kalm . * A a (kimse). * Tapon mal al p, satan kimse. * ok taze. * Bozulmadan, de erinden bir ey yitirmeyerek. * Tapt rmak i i veya durumu.

tapon

taponcu taptaze

tapt rma

tapt rmak * Tapmas n sa lamak. tapu * Bir ta nmaz n stndeki mlkiyet hakk n gsteren belge. * Tapu i lerinin yrtld kurulu , tapu dairesi.

tapu kt * Bir ta nmaz n stndeki hak ve ykmllklerin yaz ld , tapu sicil muhaf z nca tutulan resm ktk. tapu memuru * Tapu kt tutmakla grevli memur. tapu sicili * Bkz. Tapu kt . tapucu * Tapu i leriyle u ra an, tapu memuru. tapulama * Tapulamak i i.

tapulamak * Ta nmazlar ve bunlarla ilgili ipotek, ufa, irtifak gibi baz haklar tapu kt ne geirmek. tapulu * Tapusu olan. * Emri alt nda, mlkiyetinde. * Tapusu olmayan. * Manyok kknden kar lan ni asta. tar taraba * Do u Anadolu ile Azerbaycan'da al nan bir alg tr. * Tahta perde.

tapusuz tapyoka

taraa

* Bir yap n n dam nda evresi, st a k yer, tahtabo , teras. * Toprak veya ba ka malzemeyle elde edilen, bir duvarla desteklenen yksek dzlk. * Seki. * n, arka, sa , sol, st, alt vb. yanlar n her biri. * Yn, yan, do rultu. * Yre, yer. * stekleri, d nceleri kar t olan iki ki iden veya iki topluluktan her biri. * Bir ki inin soyundan gelenlerin hepsi. * Bir eyin belli blm, k sm .

taraf

taraf gzetmek * birinden yana olmak. taraf tutmak ( kmak veya olmak) * birinden yana olmak, birinin gr ve d ncesini desteklemek. tarafa olmak (veya kmak) * birinin gr ve d ncesini benimsemek, desteklemek. tarafeyn tarafgir * Bir taraf kay ran, bir taraf tutan. tarafgirlik * Bir taraf kay rma, bir taraf tutma. taraf mdan * benden. taraf na * ona. * ki taraf.

taraf ndan * herhangi birinden. * eliyle, arac l yla. * trnden, e idinden. tarafl * Yan ve yn olan, yanl . * Herhangi bir yreden olan. * Herhangi bir d nceyi, inanc , kimseyi destekleyen, yanl .

tarafl olmamak * kendini ilgili saymamak veya anlamazl ktan gelmek. tarafl l k tarafs z * Hibir d nceyi, inanc payla mayan, tutmayan, yans z. tarafs z blge * Sava ta iki taraf yetkilileri veya kumandanlar nca karar verilen, askerden ar nm blge. tarafs zla t rma * Tarafs zla t rmak i i. * Tarafl olma durumu.

tarafs zla t rmak * Tarafs z duruma getirmek. tarafs zl k * Tarafs z olma durumu, yans zl k; btarafl k. taraftar * Yan tutan, bir yan destekleyen (kimse), yanda . * Sporcunun veya sporcular n temsil ettikleri renklere, kulbe veya bayra a ba lanan kimse.

taraftarl k * Yanda l k. taraftarl k etmek * bir taraf tutmak, bir yan desteklemek. tarak ara. * Salar n, sakal n, hayvan tylerinin kar kl n gidermeye veya kad nlar n salar n tutturmaya yarayan di li * Bah vanl kta topra n ta n ay klamak iin kullan lan, ucu bu biimde olan ara. * Dokuma tezghlar nda, di leri aras ndan ar ipliklerinin geti i tarak biiminde ara. * Baz ku lar n ba nda bulunan yelpaze biiminde tepelik. * nsanda aya n yksek olan st blm. * (suda ya ayan hayvanlarda) Solunga. * Yass solungal lardan, kabuklar yuvarlak, yelpaze biiminde bir yumu aka.

tarak dubas * Denizi taraklama i inde kullan lan dolapl duba. tarak i i * Tarak di leri gibi yol yol yap lm el i i. tarak otu * Tarak otugillerden otsu bir bitki (Dipsacus).

tarak otugiller * Biti ik ta yaprakl iki eneklilerden bir familya. tarak vurmak * taramak. tarak * Tarak yapan veya satan kimse. * Taraklama i i yapan kimse. tarak l k * Tarak n n i i. taraklama * Taraklamak i i. * Ta tara ile yap lm olan. * A a gemilerde kaplamalar n zedelenmesi durumunda, ieriye su girmemesi iin omuzluktan su dzeyine kadar, skarmozlar aras na uyumlu olarak yerle tirilen, a atan yap lan peki tirme. * Ba bahe i lerinde ta lar tarakla toplama, ay klama. taraklamak * Ba , bahe topra n n yzn tarakla dzeltmek. * Gereksiz maddelerden ay klamak amac yla ara geirmek, taramak. * Y lankavi izgilerle boyamak. * Tarar gibi yapmak.

tarakl

* Tara olan. * Ba nda tarak bulunan (ku veya kad n). * Yol yol nak l . * Tara geni olan (ayak). * Selenterelerin, saydam ve jelatinli deniz hayvanlar n iine alan s n f .

tarakl lar taraks

* Tara a benzer, tara and ran.

taraks kas * Uylu un st blmnde bulunan kas. taraks z * Tara olmayan.

tarakta bezi olmamak * sz edilen konu ile ilgisi olmamak, bilgisi bulunmamak. taral tarama * Taranm . * Taramak i i. * Bal k yumurtas ile yap lan bir tr meze. * Glgeleri yol yol ve izgi izgi olan (resim, harita). * Bir eyin tellerini birbirinden ay r p kar kl n gidermek. * Bir ey veya kimseyi bulmak, denetlemek iin trl yntemlerden yararlanarak bir yeri s k bir biimde

taramak aramak.

* Bir eyin iindeki gereksiz maddeleri tarak, t rm k vb.ile ay klamak, taraklamak. * Ta n yzn di li elik kalemle i lemek. * Makineli tfek vb. ate li silhlarla srekli olarak bir yere ate etmek. * Derleme ve ara t rma yapmak iin bir yay n dikkatle gzden geirmek veya gerekli cmleleri veya yaz lar tespit etmek. * Dikkatle bakmak, szmek. * Kafas ndan geirmek, belli belirsiz d nmek. taranga taran taranma taranmak * Taramak i i yap lmak. * Kendi ba n taramak. tarant * Taramak sonunda kan gereksiz eyler. tarassut * Gzleme, gzetleme, dikkatle bakma. * Bir tr tatl su bal . * Taranmak i i veya biimi. * Taranmak i i.

tarassut etmek * gzlemek, gzetlemek.

tara

* Tarla, ba , bahe gibi yerlerden toplanan rnden artakalanlar.

tara lama * Tara lamak i i. tara lamak * Tarla, ba , bahe gibi yerlerden kald r lan rnlerden artakalanlar toplamak. tarat * Taratmak i i veya biimi. taratma taratmak tarator taravet * Krpelik, tazelik. taravetli taray taraz * Krpe, taze. * Taramak i i veya biimi. * pek gibi dz ve parlak bir kuma n zerinde bulunan tel tel iplik. * Taratmak i i. * Taramak i ini yapt rmak. * Ekmek ii, ceviz, zeytinya , sar msak ve sirke ile yap lan bir tr meze.

taraz taraz * (kuma iin) zeri tel tel iplik olan. * (sa, ty vb. iin) Da n k, biim verilmemi , kabar k. tarazlama * Tarazlamak i i. tarazlamak * Tezghtan kan kuma n tarazlar n ay klamak. tarazlanma * Tarazlanmak i i. tarazlanmak * Kuma iin, zeri tel tel ipliklerle kaplanmak, iplikleri kabarmak. * (sa iin) Da n k, kar k olmak, tel tel kabarmak. * (deri iin) Ptr ptr olmak. tar n * Defnegillerden bir a a (Cinnamomum). * Bu a ac n, iinde kokulu bir ya bulunmas dolay s yla bahar gibi kullan lan kabu u. * Sar ile kahverengi aras renkte olan. * Be dizelik bentlerden olu an naz m paras .

tar n tardiye

taret

* Gemilerde veya kalelerde, topu mevzilerinde topun makine blmn ve topular koruyacak biimde yap lm z rhl kule. tarh * karma. * (vergi iin) Koyma. * Bahelerde iek dikmeye ayr lm yer.

tarh etmek * bir say y bir say dan karmak. * vergilendirmek, vergi koymak. tarhana * ine domates, biber, so an, kokulu otlar, st veya yo urt kat lan, bulgurdan veya mayalanm ve kurutularak ufalanm hamurdan yap lan orba malzemesi. * Bundan yap lan orba. tarhana orbas * ine tarhana kat larak haz rlanan orba. tarhanal k * Tarhana yapmaya ayr lm . tarhun tar k tar m * Gerekli, yararl bitkileri yeti tirmek amac yla toprak zerinde yap lan al malar n btn, ziraat. tar m co rafyas * Beslenme, giyinme gibi ihtiyalar n ve tar mla ilgili verilerin gsterildi i veya konu edildi i co rafya bilimi. tar mc * Tar m i leriyle u ra an kimse, ziraat . * Tar m mhendisi veya teknisyeni, ziraat . * Birle ikgillerden, hekimlikte kullan lan, t rl bir bitki (Artemisia dracunculus). * Sabah y ld z , Vens.

tar mc l k * Tar m i leriyle u ra ma, ziraat l k. tar msal tarif * Tan m. * Bir i in yap l yntemini a klama ve belirtme. * Bir eyin bulundu u yeri, evre ile ilgisini belirterek a klama. tarif etmek * tan mlamak. tarife * Fiyat gsteren izelge. * Ta tlar n gidi geli zamanlar n gsteren izelge. * l, alet vb. eylerin nas l kullan laca n a klayan k t, tan tmal k, prospekts. tarifeli * Belli bir tarifeye gre olan. * Tar mla ilgili, zira.

tarifesiz

* Tarifesi olmayan.

tariflendirme * Tariflendirmek i i. tariflendirmek * Tarifini yapmak, tarifeye ba lamak. tarifli * Tarifi olan.

tarifname * Bir i in yap l n veya bir aletin al mas n a klayan yaz veya bro r. tarifsiz * Tarifesi olmayan. * Anlat lamayacak derecede ok olan.

tarih

* Bir olay n gnn, ay n ve y l n bildiren sz veya gn. * Toplumlar , milletleri, kurulu lar etkileyen hareketlerden do an, olaylar zaman ve yer gstererek anlatan; bu olaylar aras ndaki ili kileri, daha nceki ve sonraki olaylarla ba lant lar n , kar l kl etkilenmeleri, her milletin kurdu u medeniyetleri, kendi i sorunlar n inceleyen bilim. * Evrensel tarihin herhangi bir blmn ele alan anlat . * Bir konuyu gemi i ve geli imi iinde inceleyen anlat . * Tarih kitab . * Tarih dersi. tarih atmak (veya koymak) * bir eyin zerine tarih yazmak. tarih d rmek * nemli say lan bir olay n, o unlukla naz m biiminde sylenen szlerle, ebcet hesab na gre tarihini belirtmek. tarih ncesi * Yaz n n bulunmas ndan nceki a lar. * Yaz n n bulunmas ndan nceki insan topluluklar n n evrimini inceleyen bilim, prehistorya. tarihe tarihi * Bir olay veya nesnenin zet olarak yaz lm tarihi. * Tarih konular zerinde ara t rmalar yapan, tarih kitaplar yazan kimse, mverrih. * Tarih retmeni. * Tarih konularda incelemeler yapma i i.

tarihilik

tarihe gemek * nemi bak m ndan hi unutulmayacak bir durum kazanmak. tarihe kar mak * unutularak yaln z ad kalmak. tarih * Tarihe dair, tarihle ilgili, tarihsel. * Tarihe gemi . * Unutulmayan, an lma de eri olan.

tarih co rafya

* Co rafyan n tarih ynn ve geli mesini ele alan ve inceleyen co rafya kolu. tarih eser * Tarihsel bir konuyu i leyen eser. tarih film * Tarihsel bir konuyu i leyen film. tarih maddeci * Tarihsel zdeki. tarih maddecilik * Tarihsel zdekilik. tarih roman * Ba l ca ki ileri ve olaylar tarihten al nan roman. tarih tiyatro * Tarihsel bir konuyu veya tarihe mal olmu bir ahsiyeti i leyen tiyatro eseri. tarihlendirme * Tarihlendirmek i i. tarihlendirmek * Tarihini belirtmek, belirlemek. tarihli * Herhangi bir tarihi ta yan, gnl. tarihsel * Tarih.

tarihsel zdeki * Tarihsel zdekilik yanl s olan kimse. tarihsel zdekilik * Toplumsal geli menin zdeksel yap ya dayand n savunan Marx gr . tarihsel roman * Bkz. tarih roman. tarihsiz * Tarihi yaz lmam , yaz ld gn, ay veya y l belirtilmemi , gnsz. * Uzun bir gemi i olmayan. * Yol. * Tasavvufa dayanan, Tanr 'ya ula mak iin kendilerine gre baz yntemler benimseyen yollardan her biri.

tarik tarikat

tarikat * Tarikatlar yaymak ve ya atmak isteyen, o yolda al an kimse. * Bir tarikata ba l olan (kimse). tarikat l k * Tarikat olma durumu. tariz * Kapal bir biimde, dolayl olarak sz syleme, ta . tariz etmek

* sata mak, dokundurmak. tarizde bulunmak * (szle) sata mak, ta lamak. tarla * Tar ma elveri li olan, s n rl ve belirli toprak paras . * Deniz hayvanlar n n oklukla bulundu u yer.

tarla amak * al lar , a alar , ta lar kald rarak veya ormanl k blgede a a keserek, yakarak bir yeri srlp ekilir duruma getirmek. tarla faresi * S angillerden, 10 cm uzunlu unda, topra oyup yuva yapan, ekinlere zarar veren bir memeli tr (Microtus arvalis). tarla ku u * Tarla ku ugillerden, tarlalarda yuva yapan, uzunlu u 20 cm s rt kahverengi, karn beyaz olan, kk tc ku , ay r ku u, toygar (Alauda warvensis). tarla ku ugiller * tc ku lardan, rnek hayvan tarla ku u olan bir familya. tarla s an * Tarla faresi. tarla tump * Toprak paras , toprak seddi, y n . tarlada izi olmayan n harmanda sz olmaz * kendini i e vermeyenden, bir i retmeyenden hay r gelmez, anlam nda kullan l r. tarlakoz * Bir tr kk manyat a .

tarlan n ta l s , kar n n (veya kad n n) sal s * kad n n sal s , tarlan n ta l s halk aras nda daha ye tutulur. tarlatan tarpan * Atgillerden, soyu tkenmi olan, kk, evik bir yaban at (Equus gmelini). tarsin * Sa lamla t rma. * Baz giyeceklere sertlik vermek iin kullan lan bir tr kuma .

tarsin etmek * sa lamla t rmak. tart tart * Kal pta pi en bir tr meyveli pasta. tart etmek (veya eylemek) * uzakla t rmak, savmak. tart suu * Disiplin suuyla belli sreler iin okuldan veya meslekten uzakla t r lma. * Kovma, karma.

tartak martak * Kaz p da tarak, darmada n ederek. tartak martak etmek * kaz p da tmak, darmada n etmek. tartaklama * Tartaklamak i i. tartaklamak * ekerek ve iterek h rpalamak. tartaklan * Tartaklanmak i i veya biimi. tartaklanma * Tartaklanmak i i. tartaklanmak * Tartaklamak i i yap lmak, h rpalanmak. tartaklay * Tartaklamak i i veya biimi. tartarak yenme * Ya l gre te, hasm n kuca na al p ayaklar n yerden keserek ad m ta ma veya yar m ember dn durumuna getirerek onu yenik sayd rma. tartarat tartarik * Tartarik asit tuzu. * Yap s nda iki alkol ve iki asit bulunan madde.

tartarik asit * zomerli kristal organik birle ik (C4H6O6); tartarik asit pastac l kta, kuma basmac l nda, baz ikilerin haz rlanmas nda, foto raf l kta kullan l r. tart * Tartmak i i veya biimi. * A rl k. * Tartma aleti. * Oran, l, karar. * Yelkenleri indirip kald rmaya yarayan ip. * Tartmakla grevli kimse. tart l tart l * Tart ya dayanan. * Tart lm . * ll, dengeli. * Tart lmak i i veya biimi. * Tart lmak i i.

tart c

tart l tart lma

tart lmak

* Tartmak i i yap lmak veya tartmak i ine konu olmak. * Kendini tartmak. * Bkz. dizem. * Bkz. dizemli. * Tart lmam . * lsz, dengesiz.

tart m tart ml tart s z

tart * Tartmak i i veya biimi. tart lma * Tart mak i i. tart lmak * Tart mak i i yap lmak. tart ma * Birbirine kar t d nceleri kar l kl savunma. * A z kavgas , mnaka a. * Bir sorun zerine szle veya yaz l olarak kar l kl , bazen de serte savunma.

tart ma gtrmek * bir konu tart maya a k olmak. tart ma gtrmemek * tart lmaz, tart lmaya lzum olmamak. tart mac * Bir konu ile ilgili ayr gr leri savunan kimselerin her biri. tart mak * Bir konu zerinde, birbirine ters olan gr ve inanlar kar l kl savunmak. * A z dala yapmak, mnaka a etmek. * (gre te) Kar kar ya durum al p elle birbirini yoklayarak zay f yanlar n aramak.

tart mal * Tart ma yap lan. * Tart lmakta olan, kesinle memi . tart maya girmek * mnaka a etmeye ba lamak. tartma * Tartmak i i. * (gre te) Gre iyi kuca a al p aya n yerden kesme. * Ba rts, yemeni.

tartma tartmak * ba rts takmak. tartmak * Bir eyin birim cinsten a rl n bulmak. * Bir eyi avu iinde sallayarak a rl n kestirmeye al mak. * Dikkatle incelemek, de er bimek. * Binek hayvanlar n n dizginlerini ekip b rakarak sallamak.

* Bir eyin btn sonular n d nmek, hesap etmek. tartt rma * Tartt rmak i i. tartt rmak * Tartmak i ini yapt rmak. tartura tarumar * kr k ark . * Da n k, kar k, peri an.

tarumar etmek * da tmak, kar t rmak, peri an etmek. tarumar olmak * da lmak, kar mak, peri an olmak. tarz * zel olu veya davran biimi, slp. * Bir kimse iin zel anlat m biimi. * (gzel sanatlarda) slp, stil. * Yap lan kt bir davran iin zr dileme, gnl alma.

tarziye

tarziye vermek * gnl almaya al mak, zr dilemek. tas * Genellikle iine sulu eyler konulan metal vb.den yap lm kap. * Bir tas n alaca miktarda olan. * Ba a giyilen metal koruyucu. * sas z, dazlak. * ok dz, a k.

tas gibi

tas kebab * Ya s z ku ba etlerin zerine tas kapat l p pirin, so an, patates vb. malzeme ile haz rlanan bir tr yemek. * nce do ranm so an n ku ba etle sala, karabiber ve patatesle birlikte k s k ate te pi irilmesi ile haz rlanan bir yemek tr. tas tas tasa * Taslar dolusu, tas stne tas dolusu.

* zntl d nce durumu, kayg . * Tatmin edici olmayan veya tedirgin eden durumlar n ortaya kmas n nleyebilmede, gvensizlik iinde bulunuldu unda duyulan tedirgin edici duygu. tasa ekmek * kayg lanmak, znt iinde olmak, zlmek. tasa etmek * zlmek, kayg ya kap lmak. tasalanma * Tasalanmak i i.

tasalanmak * Bir eyi kendine tasa etmek, zlmek, kayg lanmak, endi elenmek. tasal tasallut * Musallat olma, sald rma. * Sark nt l k. tasallut etmek * sark nt l k etmek. tasallp tasannu tasar * Kat la ma. * Bir eyi oldu undan daha de erli gsterme, yapmac k. * Bir i , bir d nce s ras n , dzeyini gsteren resim, yaz , pln. * Tasas olan, kayg l .

tasar izim * Bir sanat eserinin, yap n n veya teknik rnnn ilk tasla , desen, dizayn. * Bir ara t rma srecinin e itli dnemlerinde izlenecek yol ve i lemleri tasarlayan ereve, dizayn. tasar izimci * Tasar izimcilerin konu ald tasla izen uzman. tasar * Bir kimsenin yapmay d nd ey; olmas veya yap lmas istenen bir eyin zihinde ald biim, proje. * Hukuk bir i lemin, o i lemi yapmakla yetkili kurul veya organ nne getirildi i andaki durumu, stnde gr me ve oylama yap labilir durumdaki metin, lyiha. tasar geometri * Uzaydaki tasavvur edilmi biimleri iz d mlerle gsteren geometri. tasar m * Tasar mlamak i i veya tasar mlanan biim, tasavvur. * Tasar izim, dizayn. * Daha nce alg lanm olan bir nesne veya olay n bilinte sonradan ortaya kan kopyas .

tasar mc * Tasar m yapan kimse, dizayn r. tasar mlama * Tasar mlamak i i. tasar mlamak * Bir eyin biimini zihinde canland rmak, tasavvur etmek, dizayn etmek. tasar mlanma * Tasar mlanmak durumu. tasar mlanmak * Tasar mlama i i yap lmak, dizayn edilmek. tasar ml * Tasar mlanm , zihinde canland r larak biim verilmi . tasarlama * Tasarlamak i i.

tasarlamak * Bir eyin nas l gerekle ebilece ini d nmek, zihinde haz rlamak. * (bir ta n, bir a ac n) Kaba blmlerini, k nt lar n almak. tasarlan * Tasarlanmak i i veya biimi. tasarlanma * Tasarlanmak i i. tasarlanmak * Tasarlamak i i yap lmak. tasarlay * Tasarlamak i i veya biimi. tasarruf * (bir eyi) stedi i gibi kullanma yetkisi, kullan m. * Para veya herhangi bir eyi dikkatli kullanma, idareli tketme. * Para biriktirme, art r m.

tasarruf bonosu * Maa gibi kazanlarla baz sat larda devletin borlanmas yolu ile yap lan kesintiye kar l k verilen ve zerinde faiz kuponlar bulunan senet. tasarruf etmek * bir mal n sahibi olmak; onu istedi i gibi kullanmak. * para biriktirmek. * bir eyi dikkatli ve idareli kullanmak. tasarruflu * Paras n ll, dikkatli harcayan. * Az masrafl . tasas sana m d t? * "sen kar ma, seni ilgilendirmez" anlam nda kullan l r. tasas z * Hi tasas , derdi olmayan, kayg s z. * Hibir eyi kendine dert edinmeyen. tasas z olmak * dertsiz olmak. tasas zl k * Tasas z olma durumu. tasavvuf * Tanr 'n n niteli ini ve evrenin olu umunu varl k birli i (vahdetivcut) anlay yla a klayan din ve felsef ak m, slm mistisizmi. tasavvuf tasavvur * Tasavvufla ilgili, tasavvufa ait. * Gz nne getirme, hayal etme, zihinde bir ki ilik kazand rma. * Tasar m. * D nce, ama, niyet, maksat, pln.

tasavvur etmek * zihinde canland rmak, gz nne getirmek.

tasdi tasdik

* Can s kma, ba a r tma, tedirgin etme. * Do rulama. * Onay, onaylama.

tasdik edilmek * onaylanmak. tasdik etmek * do rulamak. * onaylamak. tasdik ettirmek * onaylatmak. tasdikli * Onaylanm . * Do rulanm , geerli, onayl , tasdik edilmi . tasdikname * renim belgesi. tasdiksiz * Do rulanmam . * Onaylanmam .

tasfiye

* Ar tma, ay klama, temizleme. * Bir ticaret kurulu unun batmas , kapanmas gibi sebepler zerine hesaplar n kesilmesi, alacakl lara, ortada kalan mal ve paradan paylar na d en miktar n verilmesi, likidasyon. * Trl sebeplerle birok kimsenin grevine son verme. tasfiye etmek * ar tmak, temizlemek. * bir ticaret kurulu unu kapatmak. * yok etmek, ortadan kald rmak. * i ine son vermek. tasfiyeci * Herhangi bir toplumsal olgudan yabanc gelerin ay klanmas taraftar olan (kimse).

tasfiyehane * Ar t m evi, rafineri. tasgir tashih * Dzeltme, dzelti. tashih etmek * dzeltmek, do rultmak. tas tara toplamak * bir yerden acele gitmek zorunda kalmak, kamak. tas m k yas. * Do ru olarak kabul edilen iki yarg dan nc bir yarg karma temeline dayanan bir uslamlama yolu, * Kltme, ufak duruma getirme.

tas mlama * Tas mlamak i i. * Bir konuyu, nesneyi zihinde biimlendirme, tasmim. tas mlamak * Bir i in tasar s n haz rlamak, tasmim etmek. tas msal taslak kimse. taslama taslamak * Tas mla ilgili. * Bir eyi, bir sanat veya edebiyat eserini ancak ana izgileriyle, trl blmleriyle belirten n al ma, eskiz. * Herhangi bir konuda ba aramayaca bir i e giri en veya kendini o i in ustas olarak kabul ettirmeye al an

* Taslamak i i. * Kendinde olmayan bir de eri varm gibi gstermek. * (ta l kta) Bir ta n kaba blmlerini, k nt lar n almak. * (ciltilikte) Haz rlanm kitap kapa n n cilt beziyle kaplanmas ve kapa n yan k d yla birle tirilmesi. * Gzetlemek, gizlice izlemek.

tasma

* Baz hayvanlar n boynuna tak lan, bu hayvanlar bir yere ba lamaya, ekip gtrmeye yarayan kemer biiminde ba . * Nal n ve terli in aya tutan stteki me in blm. tasmim * Tasarlama. tasmim etmek * tasarlamak. tasni * Yapma, sun. * Dzme, uydurma, yak t rma. * Yap nt . * Blmleme, s n flama.

tasnif

tasnif etmek * blmlemek, s n flamak. tasnifleme * Tasniflemek i i veya durumu. tasniflemek * Tasnif etmek. tasrif * ekim.

tasrif etmek * ekmek, ekimlemek. tasrih * A k syleme, belirtme.

tasrih etmek * a ka belirtmek. tastamam * ok uygun, t pat p. tastir * Yaz yazma, sat r dizme. tastir etmek * yaz yazmak, sat r biiminde dizmek. tasvip * Bir d nce veya davran n do ru oldu unu belirtme, onama, uygun bulma.

tasvip etmek * bir d nce veya davran n do ru oldu unu belirtmek, onamak, uygun bulmak. tasvip grmek * birinin bir d nce ve davran uygun, yerinde bulunmak. tasvir * Tasarlama, bir eyi szle veya yaz yla anlatma, gz nnde canland rma, betimleme. * Resim.

tasvir etmek * ayr nt lar yla anlatmak, gz nnde canland rmak. * resmini yapmak. tasvir gibi * ok gzel (kimse). tasvir * Tasvir niteli inde olan, tasvirle ilgili, deskriptif.

tasvir dil bilgisi * Bir dilin belirli bir a n inceleyen dil bilgisi. ta * Kimyasal veya fiziksel durumu de i iklikler gsteren, rengini iindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve kat madde. * Baz yerlerde ve i lerde kullan lmak iin bu maddeden zel olarak haz rlanm malzeme. * Yap i lerinde kullan lmak iin bu maddeden haz rlanm malzeme. * Mcevherlerde kullan lan yksek de erli ta . * Dama, domino gibi oyunlarda kullan lan metal, kemik, plstik veya tahta paralardan her biri. * Baz organlar n iinde, zellikle idrar kesesi vb. de olu an, trl biim ve hacimdeki kat madde. * Baz ktlelerden kopan veya kopar lan para. * st kapal bir biimde sylenen i neleyici sz, tariz. * Ta tan yap lm , ta tan olu mu . -ta * Bkz. -da / -ta . ta arabas * Aptal, sersem. ta atmak * dolayl olarak birine dokunacak bir sz sylemek. ta att n da kolun mu yoruldu? (veya ta at p kolu yorulmak) * bir kazanc n hi yorulmadan sa land n anlat r.

ta bademi * Kabu u ok sert bir tr badem. ta bal * kine bal na verilen bir ad. ta bask * Ta basmas . ta basmac * Ta basmas ile u ra an kimse. ta basmas * Kalkerli ta yzeyine sert bir cisimle kaz nd ktan sonra bas lm olan (yaz , resim), litografi, litografya. * Bu bas m yntemi. ta bebek * Genellikle al vb. den yap lm oyuncak bebek. ta bebek gibi * ok gzel fakat genellikle so uk ve donuk (kad n). ta bilimi * Ta lar n yap s n inceleyen bilim, litoloji, petrografi, petroloji. ta bina * Ta tan yap lan bina.

ta bce i * Kabu u kat r boncu una benzeyen bir yumu aka (Cypraea). ta atlasa * zorlansa, ne yap lsa gerekle mesi imkns z. ta kartmak * biri tekinden zellik,yetenek vb. bak m ndan stn olmak. ta devri * nsan n ortaya k ve ta tan aralar yapmas ndan ba layarak kalkolitik a n sonuna kadar geen tarih ncesi dnem. * Bir eyin henz geli memi , ilkel durumu. ta dolgu * Ta ile yap lm dolgu. ta d eme * Zemin geni yzeyli ta larla kapl olmak. ta ekmek * i ta d eli f r nda pi mi olan ekmek. ta gibi ta ili i * Ta lar n yapraklar durumunda ayr lmas n sa layan ara katman . ta kalpli * Ac mas z, merhametsiz, ta yrekli. * ok sert,ok kat .

ta kalplilik * Ta kalpli olma durumu.

ta kesilmek * ok a r p ne yapaca n , ne syleyece ini bilememek, sesini karamaz olmak. ta koymak * (i i, hareketi vb.) engellemek iin bahane yaratmak. ta kmr * Jeolojik dnemler boyunca dn me u rayarak byk bir kalori gc kazanan bitki fosillerinden olu an do al yak t, maden kmr. ta kre * Bkz. Ta yuvar .

ta levre i * Glge bal . ta mantar * Bir tr mantar. ta nanesi * 10-50 cm yksekli inde, tyl ve ok y ll k bir bitki (Micromeria fruticosa). ta oca * Yap i lerinde kullan lacak ta lar n kar ld yer. ta pamu u * Asbest. ta pudra * Sslenmek iin kullan lan pudra ve krem kar m kat madde.

ta sar msa * Gen yapraklar so an yerine kullan lan bir so an tr (Allium scorodoprasum). ta srmek * satran, dama, domino gibi oyunlarda ta lardan birini oynatmak. ta tahta * Kaya an ta tan yap lm hesap tahtas . ta ta stnde b rakmamak * ba tan ba a y k p,yerle bir etmek. ta toprak * Yzeyi ta ve toprakla kapl alan. ta ya ar k yamet koparken * tel l ve tehlikeli zamanlar anlat r. ta ya * Gaz ya . ta yerinde * a rd r herkesin,her eyin kendi evresinde nem ta d n anlat r. ta yuvar * Yer kabu unu olu turan ve yer yuvarla n n merkez ekirde i evresinde bulunan kat yuvar, ta kre, litosfer. ta yrekli * Kat yrekli, hi ac mas olmayan, ac mas z, ta kalpli.

ta yreklilik * Ta yrekli olma durumu, ac mas zl k. ta a ekmek * bile i ta nda k la lamak. ta a tutmak * st ste ta atmak,aral ks z ta lamak. * z mparalamak amac yla ok h zla dnen bile i ta na hafife dokundurmak, przlerini almak, dzgnle tirmek. ta ak ta akl * Er bezi, erkeklik bezi, haya. * Ta a olan. * Szn geirir, tuttu unu kopar r, yi it. * Ta yontan, satan veya ta oca ndan ta karan kimse.

ta

ta tara * Mozaik s vay taramak iin kullan lan di li elik kalem. ta l * Ta and ran, ta gibi. * Ta lar ve kayalar zerinde veya ta l topraklarda yeti en. * Ta olma durumu. * Her trl yap da kullan lacak ta lar kesme, biimlendirme sanat . * Ta emengillerden, suda ya ayan, ok ilkel yap l omurgal hayvan (Petromyzon).

ta l k

ta emen

ta emengiller * Ta emenleri iine alan, yuvarlak a zl omurgal hayvanlar familyas . ta eron * Byk bir i in bir blmn yapt rmay , as l mteahhitten kendi zerine alan ikinci mteahhit.

ta eronluk * Ta eronun yapt i . ta gedi ine koymak * gerekli bir sz tam zaman nda ve yerinde syleyerek kar s ndaki kimseyi susturmak, zekice davranmak. ta leyim * k r k, ezik, yara gibi durumlar anlat rken bir kimsenin vcudu zerinde yer gsterildi inde "benden uzak olsun" anlam nda sylenir. ta s ksa suyunu kar r * vcuta ok gl kimse. ta l * Gemi yer bilimi zamanlar na ili kin hayvan veya bitkilerin, yer kabu u kayalar iindeki kal nt lar veya izleri, mstehase, fosil. ta l bilimi * Ta llara dayanarak Yer'in gemi ini inceleyen bilim dal , paleontoloji.

ta lla ma * Ta lla mak i i, fosille me. ta lla mak * Ta l durumuna gelmek, fosille mek. * D nme gcn yitirmek. ta ll ta m * Kaynama s ras nda ta ma. ta ma * Ta mak i i. * inde ta l bulunan, fosilli.

ta ma (veya dkme) su ile de irmen dnmez * i i yapacak olanda yeteri kadar g bulunmad ka ba kalar n n kk katk lar yla srekli ve byk bir i yrtlemez. ta mac * Ba kalar n n e yas n istenilen yere ta may sa layan kimse, nakliyeci, nakliyat . ta mac l k * nsan, mal vb nin e itli aralarla bir yerden bir yere ta nmalar , nakliyecilik, nakliyat, transport. ta mak * Bir eyi bir yerden al p ba ka bir yere gtrmek. * stnde bulundurmak. * (nesne iin) A rl n yklenmek. * (boru, kanal vb. iin) S v maddeleri bir yerden ba ka bir yere aktarmak. * Giymek. * Sahip olmak, zellik olarak bulundurmak. * Katlanmak, stlenmek, yklenmek, ekmek. * Duymak, hissetmek. ta ml k ta ms * Ta acak kadar. * Ta and ran, ta a benzeyen.

ta nabilir * Ta nmas mmkn olan. * Para, ek, senet, tahvil vb. de erli k t, menkul. ta n r * Ta nabilen (e ya). * Ta nabilen (mal), menkul. ta n * Ta nmak i i veya biimi. ta nma ta nmak * Ta nmak i i. * Ta mak i i yap lmak. * Ba ka bir yere gitmek, gmek. * Bir yere s k s k gitmek.

ta nmaz

* Ta namayan. * Ev, tarla gibi ta namayan (mlk), gayrimenkul. ta nt ta rma * Ta rmak i i. ta rmak * Ta mas na yol amak. * Sabr n tketmek. * Ta ma arac . * Ta t kullanan kimse, src. * Ta t yapan, satan veya onaran kimse. * Ta mak i i. * Ta mak i ini yapt rmak. * Ta ma i ini yapan (kimse veya ey). * cretle yk ta yarak geinen kimse, yk, hamal. * Kendisi hastal a yakalanmaks z n o hastal n sebebi olan mikrobu ta yan (kimse veya hayvan), portr. ta y ta ikardi * Kalp at n n dakikada en ok 90 olan normal at n a mas . ta k n * Ta m bir durumda olan. * A r . * Su bask n , seylp, feyezan. * Ta k n, a r (bir biimde). ta k nl k ta k ran * Ta k n olma durumu veya ta k nca davran . * Bkz. ta k ran otu. * Ta mak i i veya biimi. * Sel sular ile ta nm ta , toprak.

ta t ta t

ta tma ta tmak ta y c

ta k nca

ta k ran ie i * Ta k rangillerden, 2500 m den yukar yerlerde sert kayalar yar p yeti en bir iek (Leontopodium alpinum). ta k ran otu * Ta k rangillerden, baz trleri ss bitkisi olarak yeti tirilen, saplar n n paralanmas yla reyen bir bitki (Saxifraga). ta k rangiller * Ayr ta yaprakl iki eneklilerden, rnek bitkisi ta k ran otu olan bir familya.

ta lama

* Ta lamak i i. * Sert madenleri a nd r c bir ta la parlatma ve yerine uymas n sa lama. * Alayl halk iiri. * Yergi. * Hakaret.

ta lamac * Ta lama i iyle u ra an usta. * Yergici. ta lamac l k * Ta lama ustas n n yapt i . ta lamak * Ta atmak, ta a tutmak. * Bir eyin iindeki ta lar ay klamak. * Metal bir paray z mpara ile trpleyerek yuvas na al t rmak. * Ta d emek. * st kapal , i neleyici sz sylemek. ta lanma * Ta lanmak i i.

ta lanmak * Ta a tutulmak, ta at lmak. ta lanm ipek * pekten dokunmu kuma n birtak m kimyasal i lemlerden geirilerek dayan kl ve parlak duruma getirilmi biimi. ta la ma * Ta la mak i i.

ta la mak * Ta durumuna gelmek. * ok a rarak bir ey yapamaz, konu amaz duruma gelmek, donakalmak. ta latma * Ta latmak i i. ta latmak * Ta att rmak, ta a tutturmak. ta l * (tah l, bakliyat vb.iin) inde ta olan, ta kar m olan. * zerinde ta bulunan. * zerinde ss ta bulunan. * Ta bol, ta l (yer). * Ta la d enmi avlu, sofa, merdiven alt vb. * Ku vb. hayvanlar n sindirim kanallar zerinde bulunan kasl , tc mide, kat (II), konsa. * Ta mak i i. * (akarsular iin) Yata ndan karak evresini kaplama. ta mak * S v maddeler, iinde bulunduklar kaba s mayacak kadar o alma ve kabarma yznden kenarlar a mak. * (akarsular iin) Yata ndan karak evresini kaplamak. * Bulundu u yzeyden geni gelerek kenarlar a mak.

ta l k

ta ma

* fke, sab rs zl k veya heyecan yznden kendini tutamamak. * nsan, nesne vb. oka bulunmak, say s artmak. ta ra * Bir lkenin ba ehri veya en nemli ehirleri d ndaki yerlerin hepsi, d arl k.

ta ra a z * Bir lkede, yaz dilinin dayand belirli bir ehir konu mas d ndaki blge a z . ta ral * Ta ra halk ndan olan (kimse), d arl kl .

ta ral kalmak * bir kimse ta rada edindi i grg, rf ve detleri b rakmamak. ta s z Tat * Trklerin egemen oldu u yerlerde ya ayan Arap veya ranl lara verilen ad. * Hazar Denizi k y s nda, ran Azerbaycan s n r nda ya ayan, ran soyundan olan bir toplulu un ad . tat * Baz cisimlerin tat alma organ stnde b rakt duyum. * Tatl l k. * Ho a giden durum, lezzet, zevk. tat * Dilsiz. * Ta olmayan.

tat alma duyusu * A za konulan nesnelerin tad n anlamaya yarayan duyu. tat alma organ * Bkz. dil. tat almak * bir eyden ho lanmak, zevk almak.

tat duyusu * Bkz. tat alma duyusu. tat kazanmak (veya tad gelmek) * belli bir tada kavu mak, olgunla mak, tatlanmak. tat vermek * ac , tatl , ek i vb. bir tat kazand rmak. * ho a giden bir duruma sebep olmak. * b kt rmak. Tatar * Tataristan'da, Bat Sibirya'da ve Rusya federasyonu'nun de i ik blgelerinde ya ayan Trk soyundan bir halk ve bu halktan olan kimse. tatar * Posta srcs. tatar a as * Posta grevi yapan tatarlar n amiri. * Beceriksiz, ba ar s z, dikkate al nmayan. tatar arabas

* Posta arabas . Tatar bre i * Ha lanm kal nca yufka paralar na yo urt ve k yma kat larak, zerine k zg n ya gezdirilerek yap lan yemek. Tatar orbas * Unun hafife kavrulmas ndan sonra so an, domates, patates ve benzeri malzeme ile haz rlanan bir tr orba. Tatarca * Tatar Trkesi. tatarc k * S cak lkelerde, zellikle Akdeniz evresinde ya ayan, trl hastal klara yol aan kk bir sinek (Phlebotomus). * iddetli kar n a r s . tatarc k hummas * Tatarc klarla insana geen, iddetli ate ve ba a r s ile beliren bir hastal k. Tatar ms * Tatara benzeyen. tatarla mak * Tatar gibi davranmak. Tatars * Tatara benzeyen, Tatar gibi, tatar and ran. * yi pi memi , yar pi mi . * Uygulama, pratik.

tatbik

tatbik etmek * uygulamak. tatbik imzas * Bir kimsenin, resm makamlara sunulan ve onlar taraf ndan tan nan imzas . tatbik mhr * Bir kimsenin, resm makamlarca tan nm olan mhr. tatbikat * Uygulama. * Manevra.

tatbikat * Uygulay c . tatbik * Uygulama ile ilgili, uygulamaya yer veren, uygulamal , pratik. tatil * Kanun gere ince al maya ara verilece i belirtilen sre, dinlenme. * Okul, meclis, adliye gibi kurulu lar n al mas n durdurdu u veya kapal bulundu u dnem. * E lenmek, dinlenmek amac yla al maks z n geirilen sre.

tatil etmek * ba ka bir gne, zamana erteleyerek al maya ara vermek. * okul, i yeri vb. yi kapatmak, al mas na ara vermek.

tatil ky

* Turistlerin veya lke insanlar n n dinlenmesine uygun bir yerde kurulmu olan ve evleri gerekti inde belirli bir sre dinlenmek isteyenlere kiralanan yerle im yeri. tatil olmak * kapanmak, ara vermek. tatil yapmak * tatile kmak; i e ara verip dinlenmek. tatile girmek * belirli bir sre iin al malara ara vermek. tatland rma * Tatland rmak i i. tatland rmak * Tat vermek, tad n kazanmas n sa lamak. tatlanma * Tatlanmak i i.

tatlanmak * Tat kazanmak, tad gelmek, olgunla mak. tatl * eker tad nda olan. * Ac olmayan, iilebilen, yenilebilen. * nsan eken; gze, kula a ho gelen, rahatlatan, dinlendiren, sevindiren. * ekerle veya ekerli eylerle yap lan yiyecek. * Sinirlendirmeden, ho a gidecek bir biimde, tatl l kla. * Sevildikleri iin verdikleri s k nt ve zntlere katlan lan (kimse).

tatl bel

tatl can n s kmak * gereksiz eylere zlmek ve bunlar dert edinmek. tatl dil * Gnl al c sz. tatl dil gler yz * efkatli, gnl al c konu ma ve davran . tatl dil y lan deli inden kar r * gnl al c , ok ay c szlerle kar m zdakinin inad yenilebilir. tatl dilli * Gzel, kand r c , gnl al c konu an.

tatl limon * Suyu tatl olan bir tr limon. tatl sert tatl sz * Ne ok sert, ne ok yumu ak (sz, davran ). * Bkz. tatl dil.

tatl szl * Bkz. tatl dilli.

tatl su

* Ac veya tuzlu olmayan, iilebilen su.

tatl su Frengi * Yak n Do u lkelerinden oldu u hlde Avrupal gibi grnen Hristiyan. * Avrupal gibi grnmeye zenen, zppe tav rl . tatl su gelinci i * Tatl sularda biten bir tr gelincik. tatl su stakozu * Kerevit, kerevides. tatl su kayas * Tatl sularda ya ayan bir e it bal k, kara bal k, ye il sazan. tatl su kefali * Sazangillerden, uzunlu u 80 cm, eti k l kl bir bal k (Leuciscus cephalus). tatl su levre i * Akarsularda, gllerde ya ayan, iki s rt yzgeli, beyaz etli bir bal k. tatl slmen * C va birle imlerinden, hekimlikte kullan lan zehirli bir madde, kalomel. tatl tatl * Gzel, ho a gidecek bir biimde tatl l kla, gzel gzel. tatl yerinde b rakmak (veya kesmek) * bir i i can s k c bir duruma sokmadan sona erdirmek. tatl ca * Biraz tatl , az tatl . * ten, ho , gzel. * Ho , yumu ak bir biimde. * Tatl yapan veya satan kimse. * Tatl sat lan yer. * Tatl y seven kimse. * Tatl yap p satma i i.

tatl c

tatl c l k

tatl la ma * Tatl la mak i i. tatl la mak * Tatl bir durum almak. * Sevimli, ho a giden bir durum almak. tatl la t rma * Tatl la t rmak i i. tatl la t rmak * Tatl bir duruma getirmek. tatl l tatl l k * Tatl s olan, iinde tatl bulunan. * Tatl olma durumu.

* Sevimlilik, ho luk, irinlik. tatl l kla * Tatl dille, anlay la, ho gr gstererek, iyilikle. tatl ms * Tatl y and ran, az tatl .

tatl s tuzlusu * De i ik, bol ve ok yiyece in bulundu u sofra, yemek. tatl ya ba lamak * kavgal bir i i gnl ho lu uyla bitirmek. tatma * Tatmak i i. tatmak * Tat alma duyusu yard m yla bir eyin tad n n nas l oldu unu anlamak. * Bir eyden az miktarda yemek veya imek. * Duymak, hissetmek. * (bir duruma) u ram olmak. * stenen bir eyin gerekle mesini sa lama, gnl doygunlu una erme, doyum; doyurma. * Doygunluk. * Cinsel isteklerini giderme.

tatmin

tatmin etmek * kar s ndakine gven vererek onu istenilen bir biimde ho nut etmek, doyurmak. * kar s ndakinin cinsel isteklerini gidermek. tatmin olmak * istedi i bir eye ula arak ho nut olmak, rahatlamak, doyurulmak. * cinsel isteklerini gidermek. tatminkr * Tatmin eden, tatmin edici zellikte olan, uygun, doyurucu. tatminsiz * Tatmin olmayan.

tatminsizlik * Tatmin olmama durumu. tatsal tats z * Tat alma duyusu ile ilgili. * Tad iyi olmayan, lezzetsiz. * Ho a gitmeyen, can s kan. * Sohbeti ho olmayan veya geimsizlik karan (kimse).

tats z tuzsuz * ok tats z. tats zla ma * Tats zla mak i i. tats zla mak * Tad azalmak, tad kalmamak. * Tats zl k etmeye veya tats z bir durum almaya ba lamak.

tats zl k

* Tats z olma durumu. * Ho a gitmeyen, can s kan davran veya durum.

tats zl k karmak * ho a gitmeyen, can s k c , gergin bir duruma sebep olmak. tatt rma tatt rmak * Tatt rmak i i. * Tatmak i ini yapt rmak, tad na bakt rmak. * Duyurmak, hissettirmek.

tatula

* Patl cangillerden, iekleri beyaz veya mor renkte, meyveleri dikenli, bir y ll k ve otsu bir bitki; kaslar n kas lmas n giderdi i iin hekimlikte kullan l r. taun tav * lenecek bir nesnede bulunmas gereken s n n, nemin yeterli olmas durumu. * (hayvanlarda) Semizlik. * En uygun durum ve zaman. tav vermek * gereken ve uygun nemi sa lamak. * en uygun duruma getirmek. tava * Ya k zd rmak, yiyecek k zartmak gibi i lere yarayan, uzun sapl yayvan kap. * Bu kapta pi mi yemek. * Maden eritilen sapl pota. * Kire kar t r lan tekne. * Tuzlalarda, deniz suyu ekilen blm. * Gemilerde borda iskelesinin alt ba ndaki sahanl k. * Fide yeti tirmek iin ayr lm toprak blm. * Veba hastal .

tava bre i * Tavada pi irilen brek. tava ekme i * Tavada pi irilen ekmek. tava gelmek * yumu amak, kanmak, yola gelmek. * (toprak) szlecek duruma gelmek. tava getirmek * gere i kadar s tmak. tavaf * Bir eyin evresini dola ma veya kutsal bir yeri ziyaret etme. * slm dininde hac zaman nda Kbe'nin evresini dola ma.

tavaf etmek * bir eyin evresini dola mak. * hac tresince Kbe'nin evresini dola mak. taval k

* Tavas yap lmak iin aran lan byk boy et, bal k, midye. tavan * Bir yap n n, kapal bir yerin st blmn olu turan dz ve yatay yzey, taban kar t . * Bir eyi de erlendirmede kabul edilen en yksek seviye veya fiyat. tavan aral * Bkz. tavan aras . tavan aras * Bir yap n n tavan ile at aras nda kalan blm. tavan fiyat * Bir mala resm kurulu larca konulan fiyat n en st s n r . tavan penceresi * Binalarda veya evlerde tavan k sm nda yap lan pencere. tavan sprgesi * Tavan sprmek iin uzun sapl sprge. tavan na kmek (veya y k lmak) * beklenmeyen bir durum kar s nda a r p kalmak. tavassut * Arac l k, ara bulma, arac l k etme.

tavassut etmek * arac l k etmek. tavattun * Yerle me, yurt edinme, yurtlanma. tavattun etmek * yerle mek, vatan edinmek, yurt edinmek, yurtlanmak. tavazzuh * A kl k kazanma, ayd nlanma.

tavazzuh etmek * ayd nlanmak, a kl k kazanmak, belirli duruma gelmek. tavc * Birini kand rarak, yze glerek aldatan (kimse). tavc l k taverna * Tavc olma durumu. * alg l meyhane.

tavernac * Taverna i leten kimse. tavhane * inde bitki yeti tirilen sobal caml k, limonluk, sera. * Yoksullar n s nd s cak yer. tav na getirmek * i i en uygun duruma getirmek. tav n bulmak

* (i vb. iin) en uygun artlar yakalamak. tav r * Durum, davran , vaziyet, hl. * Byklenme, yapma davran . tav r almak (veya tak nmak) * belli bir durum veya davran biimini benimsemek, vaziyet almak. tavik taviz * Al koyma, geciktirme, tehir. * dn, dnleme.

taviz vermek * dn vermek. tavizci * dnc. tavizcilik tavla tavla oyun. * dnclk. * At ah r . * Blmlere ayr lm iki yanl tahta zerinde on be erden otuz pul ve iki zarla iki ki inin kar l kl oynad * Bu oyunun zerinde oynand , iki i yz blme desenli, dik drtgen biimindeki tahta kutu.

tavla atmak * tavla oynamak. tavlac tavlac * Tavla oyununa d kn kimse. tavlama tavlamak * Tavlamak i i. * lenilecek bir nesneye gereken s y veya nemi sa lamak, tav vermek. * Yolsuz ve kolay kazan umudu vererek doland rmak. * Kand r p elde etmek. * At beslenen tavlaya bakan kimse.

tavland rmak * Byk s k nt , zg, eziyet. tavlanma * Tavlanmak i i.

tavlanmak * Tavlamak i i yap lmak. * (hayvan) Semirmek, i manlamak. tavl * Tavlanm , tav olan, tav verilmi . * Semiz, i man.

tavsama tavsamak tavsatma

* Tavsamak i i. * Bir i , bir durum vb. gcn, h z n kaybetmek, yava lamak, gev emek. * Tavsatmak i i.

tavsatmak * Tavsamas na sebep olmak, yava latmak, gev etmek. tavs z tavsif * Tavlanmam , tav verilmemi . * Nitelendirme, niteliklerini syleme.

tavsif etmek * nitelendirmek, niteliklerini sylemek. tavsiye * tleme, yol gsterme. * Bir kimseyi iyi tan tarak sal k verme. * Bir eyin, bir kimsenin iyi, i e yarar oldu unu ilgili ki iye syleme, referans. tavsiye etmek * bir eyin yap lmas n veya yap lmamas n tlemek. * sal k vermek. tavsiye mektubu * Birinin i e uygun oldu unu, i e al nmas n bildirmek amac yla yaz lm mektup, referans. tavsiyeli * Kay r lmas istenen, kay r lan. tavsiyename * Tavsiye etmek amac yla yaz lan mektup. tavsiyesiz * Kay r lmayan. tav an * Tav angillerden, uzunlu u 70 cm, eti yenen, h zl ko an, postundan yararlan lan bir memeli tr (Lepus europeus). tav an * De erli a alar zerine ince oymalar i leyen sanat , tahta oymac s .

tav an anahtar * Maymuncuk. tav an boku gibi (ne kokar, ne bula r) * (kaba) ne yarar , ne de zarar olan (kimse). tav an da a ksm de da n haberi olmam * istenilen etkiyi yapmaktan ok uzak kalan darg nl klar kar s nda sylenir. tav an duda * Do u tan yar k dudak.

tav an eti * Tav an n yumu ak ve pembe eti. tav an uykusu * Hafif ve ku kulu uyku. tav an yrekli * ok rkek, korkak. tav ana ka, taz ya tut demek * iki taraf , kar t olan davalar nda k k rtmak, ikili oynamak. tav ana z * Pembe renkli bir tr iek. tav anaya * Demir yollar nda iki ray n kesi me noktas nda bulunan paralardan her biri. tav anb y * Bir yonca tr. tav anc * Tav an yeti tiren kimse. * Tav an satan kimse. tav anc l * o u tav an avlamakla beslenen kartal, akbaba gibi y rt c ku lara verilen ad. tav anc l otu * Maydanozgillerden, nemli yerlerde yeti en, krpesi baz yerlerde hayvan yemi olarak kullan lan bir bitki (Heracleum). tav anc l k * Tav an yeti tiricili i. * Tav an sat c l . tav angiller * rnek hayvan tav an olan kemirgenlerden bir familya. tav an araba ile avlamak * i ini tel s z ve so ukkanl l kla grmek. tav an n suyunun suyu * iki ey aras ndaki ilginin ok uzak oldu unu anlat r. tav ankan * Parlak ve koyu k rm z renk. * Bu renkte olan. tav ankula * uha ie igillerden, kalp biiminde geni yaprakl , beyaz, pembe, arap rengi iekli bir bitki, buhurumeryem, siklamen (Cyclamen). tav anl k * De erli a alarla ince i ler yapma sanat . tav anmemesi * 30-100 cm ykseklikte, k n yapraklar n dkmeyen bir a a k, yaban mersini (Ruscus aculeatus). tavuk * Slngillerden, eti ve yumurtas iin retilen kmes hayvan (Gallus).

tavuk aya yemek * gevezelik etmek, dedikodu yapmak. tavuk bal * Mezgit. tavuk biti * Kmes hayvanlar nda bulunan ve kmesleri saran bir bit tr. tavuk budu * Tavu un en ok sevilen eti olan but k sm . tavuk eti * Beyaz ve yumu ak olan tavuk eti.

tavuk gibi * erken yat p uyuyanlar iin sylenir. tavuk kaza bakm da k n y rtm * ba kalar ndan geri kalmamak iin gcn a an i lere giri enler byk zararlara u rarlar. tavuk kftesi * Ha lan p ince k y lm tavuk etine ekmek ii, et, so an, maydanoz, yumurta ve baharat eklenmesinden sonra yo rulup, galeta ununa bulanarak ya da k zart lmas yla yap lan bir kfte tr. tavuk kmesi * Tavuklar n korunmas ve bak m iin yap lm zel kmes. tavuk sarmas * Ha lanm havu, kabak ve tavuk g syle haz rlanan, zerine sala ve yo urtlu sos dklerek servisi yap lan bir yemek. tavuk suyu * Tavu un iinde ha land , orba vb. iin yararlan lan su. tavuk yahni * Domates, patates, so an kar m na tavu un kat lmas ve k s k ate te pi irilmesiyle yap lan bir yemek tr. tavuk yelpazesi * Tavuk bifte inin pi irilmesinden sonra domates, biber, sar msa n zerine be amel sos dklerek haz rlanan bir yemek. tavukaya * Bir tr maymuncuk. tavuku * Tavuk besleyicisi. * Tavuk satan kimse. * Kesilmi tavuk sat c s .

tavukuluk * Tavuk yeti tiricili i. * Tavuk sat c l . tavukgiller * Slngiller. tavukg s * Lifleri yumu ay ncaya kadar ha lanm , didiklenmi tavuk g s etinin pirin ve st ile koyula ncaya kadar pi irilmesiyle yap lan muhallebiye eker ve tavuk suyu kat larak haz rlanan bir tatl tr. tavukgt

* Si il. tavukkaras * Az ayd nl k yerlerde grememe biiminde beliren gz hastal . tavuklar * Tavuksular tak m n n bir alt tak m .

tavukpenesi * Tropikal blgelerin karakteristik im bitkisi. tavuksular * Tavuklar ve tepeli tavuklar iine alan bir tak m. tavulga * Kabu u k rm z veya erguvan renkte olan ve tabaklamada kullan lan bir s t tr. tavus * Slngillerden, erke inin tyleri uzun, kuyru u parlak, gzel renkli, ac ve tiz sesli, ss hayvan olarak beslenen bir ku (Pavo). tavus ku u * Bkz. tavus. tavus ty * Tavus ku unun renkli ve gsteri li ty. tavus ye ili * Tavusun kuyru unda grlen ye il, zmrt ye ili. tavuskuyru u * Sarho kusmu u. tavzif * Vazifelendirme, grevlendirme, i verme.

tavzif etmek * vazifelendirmek, grevlendirmek. tavzih * A klama, ayd nlatma.

tavzih etmek * a klamak, ayd nlatmak. tay tay * ya na kadar olan at yavrusu. * Denk, e it, e . * Hayvan n bir yan ndaki yk. * Kk, yrmeyen ocuklar ayakta durmaya zendirmek iin kullan l r veya tay tay durmak deyiminde

tay tay geer.

tay tay arabas * Kk ocuklar yrmeye al t ran drt tekerlekli ara,yrte. tay tay durmak * emekleme dneminde, henz yryemeyen ocuk ayaklar zerinde durmak.

taya tayal k tayda

* Dad . * Dad l k. * Ya , meslek, toplumsal durum vb. bak m ndan birbirine e it olanlardan her biri, r, akran.

tayf

* Grnt, hayalet, ruh. * Birle ik bir k demetinin bir bimeden getikten sonra ayr ld basit renklerden olu mu grnt.

tayf lm * I n tayflar n n incelenmesi, spektroskopi. tayfa * Bir gemide bulunan, trl i lerde al t r lan sefer i ileri, mrettebat. * Ayn i i yapan topluluk. * Bir adam n yan nda bulunan yardak lar, ko untu. * Zeytin toplayan i i. * I n tayflar n incelemeye yarayan alet, spektroskop. tayfun tayga taygeldi tay n * Asker az . tay n bedeli * Bir ayl k asker az n n kar l olan para. tayin * Ne oldu unu anlama, gsterme, belirtme, kararla t rma. * Atama. * in Denizi'nde ve Hint Denizi'nde grlen gl tropikal siklon. * Orman ku a , kozalakl orman bitki rts. * kinci kez evlenen kad n n beraberinde gtrd ocuk(lar).

tayfler

tayin edilmek * atanmak. tayin etmek * kararla t rmak. * atamak. * belli etmek, gstermek. * ayarlamak. * belirlemek. tayini kmak * atanmak. tayinli tayinsiz * Tayine ba l olan. * Tayine ba l olmaks z n.

tayip taylak taylama taylamak

* Ay plama, k nama. * At veya deve yavrusu. * Taylamak i i veya durumu. * (k srak) do urmak.

Taylorculuk * verimini art racak yolda i ili i dzenlemek iin Taylor taraf ndan ileri, srlen yntem. tayming tayt * Bkz. zamanlama. * Bacaklar s k saran zel kuma tan yap lm bir tr pantolon. * S k , gergin, dar; s zmaz, su geirmez bir kuma tan yap lm ort giysi. * Uucu. * Uak. tayyareci * Pilot.

tayyar tayyare

tayyarecilik * Tayyarecinin i i. tayyetme * Tayyetmek i i.

tayyetmek * karmak. * Aradan karmak, yok etmek. tayyr * Ceket ve eteklikten olu an kad n giysisi. tazallm * S zlanma, yan p y k lma, a la ma, yak nma.

tazallm temek * s zlanmak, yak nmak, yan p yak lmak. tazammun * Kapsama, iine alma, ierme. * lem. tazammun etmek * iermek. tazarru * Yakarma. tazarruda bulunmak

* Tanr 'ya yakarmak. taze * Bozulmam , bayatlamam olan; solmu , prsm olmayan. * Din, y pranmam , yorulmam . * Yeni, son, zaman gememi . * Kuru olmayan, krpe. * Gen kad n. taze fasulye * Fasulye bitkisinin taze ve turfanda olan . * Bu sebzeden yap lan yeme in ad . taze ot grm e ek gibi * i tahlanmak. taze para tazece tazeleme * Tazelemek i i. tazelemek * Yenisiyle veya tazesiyle de i tirmek. * Baz yiyecekleri, bayatlam ken kaynat p taze duruma getirmek. * Unutulmu bir duygu veya bir d nceyi yeniden canland rmak. * Bir i i bir daha yapmak, tekrarlamak. * Bozuldu u d nlen bir ba veya inanc yeniden yapmak. tazelenme * Tazelenmek i i. tazelenmek * Tazelemek i i yap lmak. * Taze duruma gelmek, tazelik kazanmak. tazele me * Tazele mek i i. tazele mek * Taze bir durum almak, canlanmak, genle mek. tazelik * Taze olma durumu, krpelik, taravet. * Din, diri, canl olma durumu. * gcn glendirmek amac yla birok ve farkl kaynaklardan sa lanan para. * Tazeye yak n, taze gibi.

taz

* Genellikle tav an av nda kullan lan, uzun bacakl , ekik kar nl , ok evik bir kpek tr (Canis familiaris grajus hibernicus). taz gibi * ok zay f ve ince kemikli (insan). * ok h zl ko an (kimse).

taz o taz ama ulu de i mi * tan d m z s radan ki i i ba na gemi veya giyim ku am n dzeltmi oldu u iin tan nmaz olmu . taz c * Taz yeti tiren veya satan kimse.

taz la ma

* Taz la mak i i.

taz la mak * Taz gibi zay flay p incelmek. taz ya dnmek * ok zay flamak. * s r ls klam. tazim * Sayg gsteme, ululama.

tazim etmek * sayg gstermek, ululamak. tazimat tazip taziye taziyet * Taziye. taziyetname * Ba sa l dileme yaz s . taziz tazmin * Sevgi ile anma. * Zarar deme. * Yksek sayg . * Azaba sokma, zme. * Ba sa l dileme.

tazmin etmek * zarar demek. tazminat tazyik * Zarar kar l denen para. * Bas n. * Manev bask , zorlama, zarara sokma. * S k t rma, darla t rma.

tazyik etmek * zorlamak, bask yapmak. * s k t rmak. Tb Tc Te * Terbiyum'un k saltmas . * Teknetyum'un k saltmas . * Tellr'n k saltmas .

te

* Trk alfabesinin yirmi drdnc harfinin ad . * S hh tesisatta su borusunu ynl kullanma durumuna getiren para. * Bkz. -de. * Birbirine denk olma, denkle me, denklik. * Art arda gelme.

-te teadl teakup

teakup etmek * birbiri ard nca gelmek. teali teaml * Ykselme, ycelme. * , davran . * Bir yerde teden beri olagelen davran . * Tepkime.

teaml hukuku * rf ve dete dayanan hukuk. * rf ve det durumuna gelmemi , yaz l olarak tespit edilmemi hukuk. tearuz teati * at ma, birbirine ters d me. * Kar l kl al p verme.

teati etmek * kar l kl al p vermek. teavn tebaa tebahhur * Yard mla ma. * Uyruklu. * (su, s v vb. iin) Kaynay p buhar olma, bu ula ma, uma.

tebahhur etmek * buharla mak, umak. tebaiyet * Kanun buyruk ve benzerlerine uyma. * (devlete, gl ki iye) Ba lanma. * Belirme, grnme.

tebarz

tebarz etmek * belirmek, grnmek. tebarz ettirmek * belirtmek.

tebcil

* Yceltme, ululama.

tebcil etmek * yceltmek, ululamak. tebdil * De i tirme. tebdil etmek * de i tirmek. tebdil gezmek * tan nmamak iin k l k de i tirerek gezmek. tebdili meknda ferahl k var * yer veya evre de i tirmenin insana ferahl k sa layaca anlam nda kullan l r. tebdili a mak * ne yapaca n bilememek, tel a kap lmak. tebdilihava * Hava de i imi. tebeddl * Bir durumdan ba ka bir duruma geme, de i me.

tebeddlt * De i iklikler, de i meler. tebelle * stenmeyen hlde, birinden veya bir yerden ayr lmayan, gitmeyen, musallat olan. tebelle etmek * (birini veya bir eyi) birinin ba na bel etmek, y kmak. tebelle olmak * bir kimsenin yan ndan ayr lmamak, onun ba na dert olmak, musallat olmak. tebell * Bildirimi alma.

tebell etmek * bir bildirimi almak. tebellr * Billrla ma. * Belirme.

tebellr etmek * billrla mak. * belirmek. teber * Balta. * Baz dervi lerin ta d klar sap uzun, keskisi aya biiminde, kk ve hafif balta. * Me in kesmek iin kullan lan ara. * Teberi olan. teberru

teberli

* Ba lama, ba . teberru etmek * ba ta bulunmak, ba lamak. teberrk * U ur sayma.

teberrken * U ur sayarak, mutlu olsun diye. teberrz * Meydana kma, grnme.

teberrz ettirmek * belirtmek. tebersiz * Teberi olmayan.

tebessm * Glmseme. tebessml * Tebessm eden, tebessm olan. tebessmsz * Tebessm etmeyen, tebessm olmayan. tebesm etmek * glmsemek. tebe ir * Toz zerreciklerinden olu an, izdi i yerde iz b rakan, beyaz veya a k renkte kireli kaya. * Bu maddeden yap lan, kara tahta, duvar vb.yzeylere yaz yazmak iin kullan lan kk ubuk.

tebe irle me * Bir dokunun kal nl nda tebe ire benzer kat birikintilerin olu mas . tebe irli tebe irsiz * Tebe iri olmayan. tebeyyn * Belli olma. * Tebe iri olan.

tebeyyn etmek * belli olmak, ortaya kmak. tebligat * Bildirim.

tebligatta bulunmak * bildirim yay mlamak, bildirimden haberdar etmek, bildirim gndermek. tebli * Bildirme, haber verme. * Bildiri.

tebli etmek

* bildirmek. tebrik * Kutlama. tebrik etmek * kutlamak. tebriye * Aklama, temize karma.

tebriye etmek * aklamak. teb ir * Mjdeleme, mu tulama. teb ir etmek * sevinilecek bir haber vermek, mjdelemek, mu tulamak. tebyiz * Bir yaz ile ilgili tasla temize ekme.

tebyiz etmek * temize ekmek. tecahl * Bilmez gibi grnme, bilmezlikten gelme. tecahl etmek * bilmez gibi grnmek, bilmezlenmek. tecahlarif * Bir anlam inceli i yaratmak iin bildi i eyi bilmez grnme sanat . tecahlarifane * Tecahlarif. * Bilmezlikten gelerek, bilmez davranarak. tecahlarifaneden gelmek * bilmez gibi davranmak. tecans * Bir btn olu turan geler aras nda uyum bulunmas durumu. tecavz * Hcum etme, sald rma, sald r , sald r . * Ba kas n n hakk na el uzatma. * Namusuna sald rma, sark nt l k. * A ma, tesine geme.

tecavz etmek * sald rmak, hcum etmek. * ba kas n n hakk na el uzatmak. * namusa sata mak. * a mak, gemek. tecavzkr * Sald rgan, sald r c . tecdit * Yenileme, tazeleme.

teceddt tecelli

* Yenile me, yenilik. * Belirme, grnme, ortaya kma, zuhur etme, meydana kma. * Tanr 'n n insanlarda ve do ada grnmesi. * Al n yaz s , kader.

tecelli etmek * belirmek, grnmek, ortaya kmak, zuhur etmek, meydana kmak. tecemmu tecennn * Toplanma, birikme, y lma, y nak. * ld rma, delirme, akl n oynatma.

tecennn etmek * ld rmak, delirmek. tecerrt * Her eyden uzakla ma, s yr lma, soyutlanma.

tecerrt etmek * s yr lmak, soyutlanmak. tecessm * Boyut kazanma, cisimlenme. * Grnmeye ba lama, belirme. * Gz nne gelme, canlanma.

tecessm etmek * boyut kazanmak, cisimlenmek, belirmek. * canlanmak. tecesss * Belli etmeden, kendini ilgilendirmeyen eyleri renmeye al ma. * Merak n gidermeye al ma, grme, anlama merak . * Paralara ayr lma, ayr lma, blnme.

tecezzi

tecezzi etmek * blnmek, paralara ayr lmak. tecil * Erteleme. tecil etmek * ertelemek. tecim tecim evi tecimen * Tacir, tccar. tecrit * Ticaret. * Ticarethane.

* Ay rma, ayr bir tarafta tutma. * Soyutlama. * Yal t m, izolsyon. tecrit etmek * herkesten veya her eyden ay rmak, bir kenara koymak. * yal tmak. tecrbe * Deneme, s nama, eksperyans. * Grg. * Deney.

tecrbe etmek * denemek, s namak. tecrbe tahtas na dnmek (veya evirmek) * st ste ba ar s z denemelere konu olmak. tecrbe yapmak * denemek, s namak. tecrbeli * Tecrbesi olan, grm geirmi . tecrbelilik * Tecrbeli olma durumu. tecrbesi olmak * grgs, bilgisi olmak. tecrbesiz * Tecrbesi olmayan. tecrbesizlik * Tecrbesiz olma durumu. tecrb tecvit * Deneye dayanan, deneme ile ilgili. * Kelimelerin syleni inde, seslerin kaklar na, uzunluk ve k sal klar na gre okunmas . * Kur'an' n do ru okunmas n sa layan bilim. * Bu bilim zerine yaz lm kitap. * Tecviti olan, tecviti ortaya koyan. * Yap lmas n uygun bulma, izin verme.

tecvitli tecviz

tecviz edilmek * uygun bulunmak, izin verilmek. tecviz etmek * uygun bulmak, izin vermek. tecziye * Cezaland rma.

tecziye etmek * cezaland rmak.

tehil

* Birinin bir konuda bilgisizli ini syleme, bilmezleme.

tehil etmek * birinin bilgisizli ini gstermek, bilmezlemek. tehiz * Donatma, donat m.

tehiz etmek * donatmak. tehizat tedaf tedahl * Donatmaya yarar eyler, donat . * Savunma ile ilgili olan, savunmal k. * Birbirinin iine girme. * demede gecikme. * Y l p kalma, birikme.

tedahlde kalmak * denmeden birikmek. tedai tedarik * Ara t r p bulma, sa lama, elde etme. tedarik etmek * bulmak, sa lamak. tedarikleme * Tedariklemek i i. tedariklemek * Sa lamak, tedarik etmek. tedarikli * Her eyi nceden sa lam olan. * Her eyi nceden sa lam olarak. tedariksiz * nceden gereken eyleri sa lamam olan. * nceden gereken eyleri sa lamadan. tedarikte bulunmak * haz rl k yapmak. tedavi * l vb. ile hastal iyi etme, iyile tirme, sa alt m, sa altma. * Aksayan bir eyi dzeltme, iyile tirme. * a r m.

tedavi etmek * illa iyile tirmek, sa altmak. * dzeltmek. tedavl

* (para ve para yerine geen bono, senet vb.iin) Geerli olma, srmde bulunma, srm, geerlik. * Mal veya paran n elden ele dola mas , dolan m, sirklsyon. tedavlde olmak * geerli olmak, srmde bulunmak. tedavlden kalkmak * (para iin) art k kullan lmamak. tedavle karmak * paray piyasaya karmak. tedbir * nlem.

tedbir almak * nlem almak. tedbirli * nceden haz rl kl davranan, nlemini zaman nda alan, mdebbir. * Haz rl kl bir biimde, nceden d nerek. tedbirsiz * nceden haz rl kl davranmayan, nlemini zaman nda almayan. * Haz rl ks z bir biimde, nceden d nmeyerek. tedbirsizce * Tedbirsiz (bir biimde), tedbirsiz olarak. tedbirsizlik * Tedbirsiz olma durumu veya tedbirsizce davran . tedenni * Gerileme, d me.

tedenni etmek * gerilemek, d mek. tedfin * Gmme. tedhi tedhi i * Korku salma, y ld rma, terr. * Terorist.

tedhi ilik * Tedhi i olma durumu. * Terorizm. tedhi li tedhi siz * Korkusuz, iddet ve terr olmayan. tedip * Usland rma, yola getirme, terbiye etme. * Korkulu, terr dolu.

tedip etmek * yola getirmek, usland rmak, terbiye etmek.

tedirgin

* Rahat , huzuru kam .

tedirgin etmek * rahat n , huzurunu ka rmak. tedirgin olmak * rahat kamak. tedirginle me * Tedirginle mek i i. tedirginle mek * Tedirgin olma durumu. tedirginlik * Tedirgin olma durumu. * nc bir cismin veya cisimlerin ekim etkisiyle yrnge hareketinin bozulma durumu. tediye * Para vb.bir ey verme, deme. * Gerekle en bir alaca para ile deme.

tediye emri * deme emri. tediye etmek * demek. tedricen * Azar azar; giderek, gittike. tedric * Derece derece olan, yava yava olan.

tedric olarak * giderek. tedri tedris * Ders verme, retme, retim. tedrisat tedvin * retim. * Derleme. * Derece derece ilerleme, kerteleme.

tedvin etmek * derlemek. tedvir * evirme, dndrme. * Ynetme, ekip evirme. tedvir etmek * ynetmek, evirmek, dndrmek. tedviren

* Ynetmekle grevli olarak. teeddp * Utanma, s k lma. teeddp etmek * utanmak, s k lmak. teehhl * Evlenme.

teehhl etmek * evlenmek. teehhr * Gecikme. teemml teenni teessf * Bir i i ayr nt lar yla d nme, d np ta nma. * lerisini d nerek acelesiz i grme, a r davranma. * Ac nma, yaz klanma, yerinme.

teessf ederim! * yaz klar olsun!. teessf etmek * ac mak, zlmek, yerinmek, yaz klanmak. teessr * zlme, znt. * Duygulan m.

teessr etmek * zlmek, ac mak. teessrat teesss * Kurulma, ortaya kma. * Yerle me, temelle me, kkle me. teesss etmek * kurulmak, ortaya kmak. teeyyt * Do ru kma, gereklenme. * Ac lar, zntler, s k nt lar.

teeyyt etmek * do ru kmak, gereklenmek. tef * Zilli bir kasna a geirilmi kursak zar ndan olu an alg .

tef alsan oynayacak * karmakar k olan e yalar iin sylenir. tefahr

* vnme. tefarik * 60-100 cm yksekli inde, byk yaprakl ve beyaz iekli bir bitki (Pogostemon patchouly). tefavt * Ay r c zellik, farkl l k.

tefavt etmek * farkl duruma getirmek. tefcir tefe * Dokuma tezgh nda tara tutan a a veya metal para. tefe koymak (veya tefe koyup almak) * biri hakk nda alayl dedikodu yapmak. tefeci tefecik tefecilik * Tefecinin i i, faizcilik, murabaha. tefehhm * Anlama. tefek tefekkr * Bkz. ufak tefek. * D nme, d n . * El alt ndan yksek faizle dn para veren kimse, faizci, murabahac . * Bkz. ufac k tefecik. * Akalama, drenaj.

tefekkre dalmak * derin d nmek d nceye dalmak. tefeli teferruat * S k dokunmu (bez). * Ayr nt lar.

teferruatl * Ayr nt l . teferr * A lma, ferahlama. * Gezinti. teferrt * Tek, yaln z olma, herkesten uzakla arak yaln z kalma. * Benzeri bulunmama, benzersiz olma, sivrilme. tefessh * rme, bozulma, koku ma. * (ki i, toplum vb. iin) zelli ini, niteliklerini yitirerek bozulma, koku ma.

tefessh etmek * rmek, koku mak. * (ki i, toplum vb. iin) zelli ini, niteli ini yitirerek bozulmak, koku mak. tefel * Fal ama, fala bakma. * U ur sayma, hayra yorma.

tefel etmek * fala bakmak, fal amak. tefevvuk * stnlk, stn gelme.

tefevvuk etmek * stn gelmek, bast rmak. tefeyyz * Ykselme, ilerleme.

tefeyyz etmek * ykselmek, ilerlemek. tefhim teflon * Etilen ve flordan elde edilen plstik madde. * Bu madde ile yap lan, s ya dayan kl kap. tefrik * Ay rma, ay rt etme. tefrik etmek * ay rmak, ay rt etmek. tefrika * Gazete veya dergilerde kan, birbirini tamamlayan yaz lardan olu an dizi. * Bu biimde yay mlanan. * Birbirine ktlk etmeye kadar varan srekli anla mazl k, ikilik. * Anlatma, bildirme.

tefrika etmek * bir yaz dizisini, bir roman vb. yi gazete ve dergilerde bu biimde yay mlamak. tefrika roman * Sreli yay nlarda her gn bir blm yay mlanan roman. tefri * D eme i i. * Bir yeri gerekli e ya ile d eme.

tefri etmek * d emek. tefri at * D eme i leri. * D emenin gerektirdi i btn paralar veya e yan n tm. tefrit * Genellikle tutum ve davran iin gere inden a a da kalma durumu, ifrat kar t . tefsir

* Yorumlama. * Kur'an' n surelerini a klayarak, gr ler ileri srme ve bunlar yazma, yorumlama. * Kur'an' n surelerini a klayan eser. tefsir etmek * yorumlamak. teftih * Ama. * Ge irme. * Bir grevin yolunda yrtlp yrtlmedi ini anlamak iin yap lan ara t rma, denetleme, denetim, bak .

tefti

tefti etmek * bir grevin yolunda yrtlp yrtlmedi ini ara t rmak, denetlemek. tefti heyeti * Tefti kurulu, denetleme kurulu. tefti kurulu * Denetleme kurulu, tefti heyeti. tefti raporu * Herhangi bir konuda tefti kurulunun haz rlam oldu u rapor. tefviz * Bir i i bir kimsenin zerinde b rakma, ihale. * Da tma. * Bir ta nmaz mal bilinen de eri kar l bir kimseye verme. tegafl * Anlamazl ktan gelme.

tegafl etmek * anlamazl ktan gelmek. teganni * ark syleme.

teganni etmek * ark sylemek. te elti te et * Bir e rinin yan ndan geen ve ona ancak bir noktada de en do ru, mmas. te men * Orduda rtbesi aste menle ste men aras nda olan, tak m komutanl yapan subay. * Binek hayvanlar nda eyerin alt na konulan kee.

te menlik * Te men rtbesi veya te menin grevi. tehacm * Birlikte ve birden hcum etme, sald rma. * me, bir yere topla ma. * Ayk r l k.

tehalf

tehalf etmek * birbirine ayk r olmak. tehalk * Can atma, ok isteme.

tehalk etmek * can atmak, ok istemek. tehcir * G ettirme, g etmesine sebep olma.

tehcir etmek * bir yerden g ettirmek, srmek. tehdit * Birinin gzn korkutma, korku verme, gzda .

tehdit etmek * korkutmak, korku vermek, gzda vermek. * tehlikeli bir durum yaratmak. tehdit savurmak * korkutmak, gzda vermek. tehditkr tehditsiz tehevvr * Tehdit dolu, tehdit edici. * Tehditi bulunmayan tehditten uzak. * ok k zma, fkelenme, kprme.

tehevvr etmek * ok k zmak, fkelenmek, kprmek. teheyy tehi tehir * Co ma, heyecanlanma. * Bo . * Sonraya b rakma, erteleme. * Geciktirme.

tehir etmek * ertelemek. tehiriicra * Yrtmenin durdurulmas . tehirli * Geciktirilmi , ertelenmi . * Gecikmeli, rtarl . * Tehiri olmayan, gecikmesiz. * Byk zarar veya yok olmaya yol aabilecek durum, muhatara.

tehirsiz tehlike

* Gerekle me ihtimali bulunan fakat istenmeyen durum. tehlike atlatmak * byk zarar ve s k nt lara yol aacak bir olay savu turmak. tehlikeli tehlikesiz * Tehlikesi olan, korkulu, kazal , muhataral . * Tehlikesi olmayan.

tehlikeye at lmak * zarar ve s k nt lara yol aacak bir davran ta bulunmak. tehyi * Co turma, heyecanland rma. tehyi etmek * co turmak, heyecanland rmak. tehzil * Alaya alma. * Cidd bir esere alay tarz nda nazire yazma, akal bir anlat ma evirme. * ayda bulunan ve kafein niteli inde olan etkili madde. * Tanr c l k. * E i olmayan, biricik, yegne. * Yaln z, yaln zca, salt, sadece. * ki ile blnemeyen (say ). * Birbirini tamamlayan veya ayn trden olan nesnelerden her biri. * Bir kadeh iki. * nne getirildi i cmleye istek ve zlem kavram katar. * Hi, hibir. tek tek adam * Teklik zelli ini gsteren kimse. * Lider. tek adam gsterisi * Benzeri olmayan, teklik rne i sergileyen, ki inin ortaya koydu u gsteri. tek anlaml * Tek anlam olan (kelime veya kavram). tek anlaml l k * Tek anlaml olma durumu. tek ba na * Kendi kendine, yaln z olarak. tek biim * Standart. tek bir * Sessiz, hareketsiz, uslu.

tein teizm tek

* (olumlu cmlelerde) yaln z bir. * (olumsuz cmlelerde) hibir. tek ekirdekli * Yaln z bir ekirde i olan hcreye denir. tek ekirdekliler * Yaln z bir ekirde i olan hcreliler. tek enekli * Tek ene i olan. tek enekliler * Bu daygiller, zambakgiller, palmiyeler, salepgiller, ananasgiller, muzgiller gibi bitkilerin nemli bir s n f . tek eneklilik * Tek enekli olma durumu. tek dalmak * gre te kar gre inin tek baca n kapmak. tek delikliler * Ku lar gibi yumurtlayarak reyen, d k l olan memeliler tak m . tek durmak * uslu durmak, yaramazl k etmemek, sessiz kalmak. tek durmamak * bir taraf br tarafa kar baz hareket ve al malar iinde bulunmak. * yaramazl k, apk nl k vb. yapmak. tek elden tek erki * Monar ist. tek erkilik * Monar izm. tek erklik tek e li tek e lilik * Kad n n veya erke in kar cinsten yaln z bir ki iyle evlenebilmesini onaylayan, birden ok kad nla veya birden ok erkekle evlenmeyi yasaklayan evlilik biimi, monogami. tek evli * Bkz. tek e li. tek evlilik * Bkz. tek e lilik. tek fazl * Elektrik ak m n n tek faza yklenmesi. tek heceli dil * ince ve Tibete gibi kelimeleri tek heceden olu an dil. * Monar i. * E i bir tek olan, monogam. * bir yerin veya bir merkezin kumanda ve ynetimi alt nda olarak.

tek hcreli * Bir hcreli. tek ki ilik * Tek ki iye zg. tek krekle mehtaba kmak * eksik haz rl kla bir i e kalk mak. * becereksizce alay etmeye kalk mak. tek liste * Seimde muhalefeti olmayan liste. * Yenilecek yemeklerin ne oldu u nceden belirlenip gelen m terilere ayn yemeklerin verildi i uygulama, fiks mn. tek rnek * Ayn yolda srp giden, yeknesak. tek parmakl lar * Memeliler s n f n n otul, gevi getirmeyen, be parmakl fil, parmakl gergedan, tapir veya bir parmakl toynakl lar iine alan alt tak m . tek partili * Tek partiye dayanan (siyas hayat). tek renkli * Tek rengi olan. * Yaln z basit bir renk veren ( k). tek say tek seici tek sesli * 1, 3, 5, 7, 9 say lar . * Bir tak ma girecek sporcular n seiminde yetkili olan kimse. * Benzer seslerin kullan lmas . * E sesli.

tek seslilik * Tek sesli olma durumu. tek tanr c * Tek tanr c l a inanan (kimse), monoteist. tek tanr c l k * nsan n, do ada ve toplumda, ilk veya de i mez sebebi ara t rmas na yol aan tarih artlar n etkisiyle her eye gc yeten bir tek tanr d ncesine varmas , monoteizm. * Evreni, do ay ve toplumu yarat p yneten her eye gc yeten tek bir tanr bulundu una inanma ve ona tap nma. tek tarafl * Tek bak a s , tek yanl . tek ta * Sadece bir p rlantas veya elmas olan yzk. tek tek * Birer birer, bir bir.

tek t rnak i areti

* Bir anlat m iinde ift t rnakta verilen bir al nt n n iinde yer alan bir ba ka sz tek t rnak aras nda gsterme ve bu tek t rnak (' ') i aretini kullanma. tek tk * Az, seyrek (olarak).

tek yanl * Yaln z bir gr , bir d nceyi benimseyen. tek ynl yol * zerinde trafi in yaln z bir ynde hareket edebildi i kara yolu. tek yumurta ikizi * Tek yumurtada dllenen ve kan ikizler. tekabl * Kar l kl olma, kar lama. * Kar olum.

tekabl etmek * kar l k olmak, kar lamak, bir eyin yerini tutmak. teklif * Teklifler. * Vergiler, salmalar. tekml * Olgunluk, olgunla ma. * Evrim, geli im, geli me. tekml etmek * olgunla mak. * evrim geirmek, geli mek. tekpu * Dalkavukluk etme, birinin her dedi ini, her yapt n onaylama. teksf * Bir araya gelme, toplanma, s k ma. * Yo un duruma gelme, yo unla ma.

teksf etmek * toplanmak. * yo unla mak. teksl * enme, engelik, gev eklik, tembellik.

tekadiye * Emekli ayl . tekat * Emekliye ayr lma. * Emekli.

tekat ikramiyesi * Emekli ikramiyesi. tekat maa * Emekli ayl . tekat olmak

* emekli olmak, emekliye ayr lmak. tekatlk * Emeklilik. tekbenci * Tekbencilik yanl s olan kimse.

tekbencilik * "Yaln z ben var m, benden ba ka her ey yaln zca benim tasar m md r, diyen, znel ben'i bilin ierikleriyle birlikte tek gerek, tek var olarak kabul eden gr , solipsizm. tekbir * Mslmanl kta Tanr 'n n bykl n, yceli ini anmak iin sylenen ve Allahuekber sz ile ba layan duan n ad . tekbir getirmek * bu duay zel makam yla okumak. teki tekilik * Gerekli in temeli olarak yaln zca tek bir ilkeyi benimseyen dnya gr , monizm. * Gerekli in herhangi bir organ gibi blnmez bir btn oldu una ve ba ms z paralar bulunmad na inanan reti, monizm. tekdir * Azarlama, paylama. * Tekilik tarafl s olan, tekilikle ilgisi olan (kimse), monist.

tekdir etmek * azarlamak, paylamak. tekdze * De i meksizin, dzenli, ayn biimde tekrarlanan, srp giden, muttarit, yeknesak, monoton. * De i meyerek, ayn biimde tekrar edilerek.

tekdzele me * Tekdzelemek i i. tekdzele mek * Tekdze bir duruma gelmek. tekdzelik * Tekdze olma durumu, yeknesakl k, monotonluk. teke * Keinin erke i. * Bir karides tr. * Tyl devenin erke i ile tek hrgl di i devenin geriye melezlenmesinden elde edilen bir deve tr. teke dikeni * Patl cangiller familyas ndan yksek al biiminde dikenli bitki. teke tek * Bire kar bir. tekebbr * Kibirlenme, byklenme, al m, kurum.

tekeden st karmak * olamayacak eyleri olur duruma getirmek.

tekeffl

* Bir eyin sorumlulu unu zerine alma, ykmlenme. * Kefil olma.

tekeffl etmek * ykmlenmek. * kefil olmak. tekel * Bir mal n yap m n n, tek bir kurulu un elinde bulundu u durum; herhangi bir retim alan n devletin elinde tutma, sat tek elden ynetme ve fiyata hkim olma durumu, inhisar, monopol. * Bir tek eye tek ba na sahip kma. tekel bayii * Tekel rnlerini satan i yeri. tekel maddesi * Tekel rnleri aras nda sat a sunulmu madde. tekelci * Tekel kuran ve bu tekeli kabul ettiren, inhisarc . * Tekel grevlisi. * Bir eye, bir d nceye tek ba na sahip olma, benimseme, yayma tarafl s olan.

tekelci anamalc l k * Ana sermayenin merkezle me e iliminden do an tekelle me a amas . tekelcilik * Tekelci olma durumu, inhisarc l k.

tekelinde olmak * (herhangi bir ey) tekeli alt nda bulunmak, elinde tutmak, inhisar nda olmak. tekeline (veya tekellerine) almak * bir eye tek ba na sahip olmak, inhisar na almak, patentine almak. * fikir, sanat vb. alanda kendi gr n hkim k lmak. tekelle me * Tekelle mek i i. tekelle mek * Tekel durumuna gelmek. tekelle tirme * Tekelle tirmek i i. tekelle tirmek * Tekel durumuna getirmek. tekellf * Zahmet

You might also like