You are on page 1of 83

Kayýp Bahçenin Çocuklarý

Jan Devrim

öykü
www.altkitap.com

öykü

Kayýp Bahçenin Çocuklarý


Jan Devrim
altkitap - öykü 4

Kayýp Bahçenin Çocuklarý


Jan Devrim

1. Baský Mayýs 2000


2. Baský Ocak 2001
3. Baský Ekim 2003

Yayýna Hazýrlayan: Yekta Kopan


Düzelti: Yekta Kopan
Tasarým: Faruk Ulay
Tasarým Uygulama: Murat Gülsoy

© 2003 altkitap ve Jan Devrim

Yapýtýn tüm yayýn haklarý saklýdýr. Tanýtým için yapýlacak kýsa alýntýlar
dýþýnda yayýncýnýn izni olmaksýzýn hiçbir yolla çoðaltýlamaz.

www.altkitap.com
editor@altkitap.com
Yazar Hakkýnda

Jan Devrim 1974 Düzce doðumlu. Ýlk yazýlarýný yerel dergi ve


gazetelerde yayýnladý. Ardýndan, Endülüs, Düþçýnarý ve Ayvakti
dergilerinde öyküleri yayýnlandý. Bilgisayar Programcýsý ve Bilgi
Teknolojileri Uzmaný olarak çalýþýyor. Evli ve iki çocuk babasý.
i
Önsöz - Jan Devrim

3. Baský için Önsöz

Ýlk kitap bitmek bilmeyen bir heyecanmýþ. Yazma maceramdan


aldýðým önemli derslerden biri bu. Üzerinden üç yýl ve 2 yayýncý geçen
bu kitabýn benim için eskimesi mümkün deðil. 3. Baskýnýn, hayatýmdaki
önemli bir baþka unsur olan bilgi teknolojileri kullanýlarak hazýrlanmýþ
olmasý bu yüzden beni çok mutlu etti. Hem 2. baskýsý sýr olan ve
daðýtýlmayan kitap yenilenebilecek, hem de öyküler çok daha fazla
insana ulaþabilecek. Bunu saðlayan yayýnevi AltKitap'a müteþekkirim.
Sýrlayýp sakladýðým çocukluðumun, kayýp bir bahçeden tekrar sesini
duyurabileceðini ummak, benim için bitmez bir tebessüm, dinmez bir
heyecan.
1

Ýçindekiler

ÞEHÝR HATIRASI
KAYIP BAHÇENÝN ÇOCUKLARI 3
ÝSKELEDE SIKIÞAN KALP 6
REÞÝT SABAHLARI 8
LOKANTA 13
SAVAÞÇI 17
YOLCULUK 18
ÞEHRE VEDA 21
DÜÞ GÖRME YETENEÐÝ
GALÝBA BEN ÖLÜYORUM 24
BEKLEYÝÞ 25
BERBER ÝHSAN AMCANIN BERBERLÝÐÝ 28
BÝRDAL AMCA'NIN MUTLULUÐU 34
DAÐIN TEPESÝ 38
DELÝ SAÇMASI 42
FAL 46
GÝDERKEN 51
HASRET VE ÇOCUKLUK 54
MÜZÝK 55
JAN SENÝ ÖLDÜRECEKLER 56
KARANLIK 57
KISA, ÝNCE VE AÇIK RENK TELLER 60
SOYUNMAK 63
MEKTUP ARKADAÞI 64
SENÝ SEVMEKTEN VAZGEÇÝYORUM 70
RUH KAPANI 71
ÇANTADA PAPATYA 74
ÖLMEK ÝÇÝN GÜZEL BÝR GÜN. 77
2

Þehir Hatýrasý
3

Kayýp Bahçenin Çocuklarý

- Anneme ve Babama-
I
Eskiden yaþadýðým þehrin sokaklarýnda dolaþýrken, yýllar önce
kaybettiðim bir bahçeyi buluverdim. Bu, artýk yýkýlmýþ bir evi ve çalý
çýrpýya dönüþmüþ, güzel çiçeklerin solgun hatýralarýný barýndýran eski
bahçe; derin bir hasretin baþladýðý yerdi.
Ve ben onu ne kadar çok sevmiþtim…
II
Yýllar önce, annemin beni çekiþtirerek ilkokula götürdüðü günlerdi.
Aniden yalnýz býrakýlmýþ olmanýn acýsý yüreðimdeydi ve annemi her
gördüðümde, dudaklarýmý çizgi öykülerdeki zenci devler gibi sarkýtýp
aðlamaklý oluyordum!
Babamýn eski ve loþ pasajdaki dükkaný, bu þehrin iki karanlýk
pasajýndan birini aydýnlatýyordu. O zamanýn dekorasyon mucizesi tüm
mekanýn tek bir renk olmasýydý ve parýl parýl parlayan, bu kýpkýrmýzý
ufak dükkanýn spot ýþýklarýnýn altýndaki görüntüsüne hayranlýkla
bakardým.
Diðer dükkanlar da tek renkti ama onlarýn hiç biri bu kadar parlak
deðildi ve ben bu pasajýn her iki ucundan da görülen dükkaný çok
severdim . Pasajda baþka dükkanlar ve onlarýn içinde de afacan
çocuklar vardý, elbette! Ama ben hep "bir kýz çocuðu kadar " sakin ve
uslu olduðumdan sessiz sessiz vitrinlere bakar, annemin beni eve
götüreceði aný beklerdim…
Pasajda neler yoktu ki? Bir kere tam çýkýþýnda köhne bir bakkal
vardý Ýçinde güzel mi güzel oyuncaklarla dolu bir oyuncakçý. Bir beyaz
eþya maðazasý ve þeker kadar renkli kalemleri ile bir kýrtasiye. Ama
bunlardan sadece biri çok önemliydi: Sýk sýk deðiþen vitrininin her
detayýný ezberlediðim oyuncakçý; pasaj seyrinin en zevkli yeriydi.
Okuldan gelip çantamý býraktým mý, hemen o vitrini seyretmeye
koþardým. Tüm düþündüðüm, fýrsatýný bulduðumda hangisini
aldýracaðýmdý.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 4

Tam giriþte, yemyeþil bir dükkan daha vardý. Ýçinde de yaþlý bir
amca. Yüzünü gözümün önüne getiremiyorum þimdi, ama çok iyi
hatýrladýðým, onun pek de sevimli olmadýðýydý. Bu dükkan -sanýrým-
þehrin o zamanlar az olan beyaz eþya maðazasýndan biriydi. Daha
doðrusu, mobilyacýlarýn marifetiydi o zamanlar "beyaz eþya" satmak.
Yemyeþil dükkanýn içinde koltuk takýmlarý, buzdolaplarý, sehpalar ve
bir kaleyi bekleyen devler gibi dikilmiþ vitrinler hatýrlýyorum. Tam giriþte
olmasýna raðmen karanlýk, tozlu bir dükkandý. Yardýmcýsý da yoktu
galiba. Dükkan bu yüzden her zaman aðýr bir toz tabakasýnýn
altýndaydý… Zaten çok kalmadan kapandý.
Bu yeþil dükkanýn pasaja bakan kýsmý aðaç ve cam ile bölünmüþ,
bir ofis haline getirilmiþti. Ýçinde eski bir masa, duvarda karýnca
dualarý. Bir sehpa ve üzerinde hayatýmda ilk defa gördüðüm bir cihaz:
Simsiyah ve dev gibi bir telefon. Üzerinde kocaman delikleri olan bu
alet ahþap ve eski maðazaya büyük bir ayrýcalýk veriyordu. Pasajda
baþka kimsenin telefonu yoktu. Ne babamýn kýrmýzý ve pýrýl pýrýl
dükkanýnýn ne de o zengin ve güzel oyuncakçýnýn. Sadece bu köhne
dükkanýn ayrýcalýðýydý. Ben de oraya ilk defa bu bahane ile girmiþtim,
babama gelen bir telefona -ne iþe yarayacaksam - onunla beraber
yanýtlamak için koþmuþ ve yanýndan korkarak geçtiðim yeþil kalenin
içini de görmüþtüm.
Bu ilk ziyaret sadece telefonu deðil, karýnca duasýný da sokmuþtu
hayatýma. Sapsarý bir kaðýt üzerinde minicik elifba harfleriyle yazýlmýþ
duanýn karýncalarla iliþkisini çok ama çok uzun zaman düþündüm.
Ufacýk aklým orada karýncalar ile ilgili bir duanýn ne iþe yaradýðýný
almýyordu. Neden sonra, bir yerlerde üzerlerinde karýnca duasý yerine
bereket duasý yazarken buldum o birbirine geçmiþ lekeleri de
sonradan aslýný öðrendim.
Pasajda rengarenk spotlarýn ýþýðýnda eðlenip vakit geçirirken, o
yaþlý adam elinde minik bir kýz ile geldi yanýma bir gün. Yemyeþil
gözleri ile tam benim yaþýmdaki bu çocuðu bana býraktý ve "Haydi, uslu
uslu oynayýn bakalým" dedi.
Utangaçlýðýmýn her yanýmý sardýðý anda, tam ben "bu mekânýn
ustasý" olduðumu gösterecektim ki o kolumdan tutup beni pasajýn
baþýndaki bakkala götürdü ve cebinden çýkardýðý -Allah bilir kaç liraydý-
paralarla bize kuþ lokumu aldý.
Ne kadar güzel bir isim deðil mi "Kuþ Lokumu"? Belki bu mukaddes
hatýranýn hasretine ben seviyorum, çünkü o gün minicik lokumlarý yine
minik ellerimizle bir taþa oturup yemiþtik ve yine Allah bilir nelerden
bahsetmiþtik. Hatýrlýyorum, bol bol oyuncakçýnýn önünde dikilip
seyretmiþtik sevimli plastik adamcýklarý ve en çok hangisinin güzel
olduðunu konuþmuþtuk.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 5

O gün ne kadar sohbet ettiysek de doyamadýk. Ama onunla el ele


pasajýn çevresinde gezerken -itiraf etmeliyim, ben pasajýn dýþýna
adýmýmý bile atamamýþken, o her yeri biliyordu- beni evlerinin olduðu
bahçeye götürmüþtü. Acaba böyle bir manzarayý tarif edebilir miyim?
Beyaz, iki katlý bir evdi. Pencerelerini hatýrlýyorum hayal meyal. Sol
tarafta artýk minik birer aðaç olmuþ çiçekler. Genelde bahçenin
tamamýna hakim renk vardý: Pembe! Küçük beyazlý pembeli
çiçeklerden þimdi bile burnumu hasretle sýzlatan kokular geliyordu.
Diðer taraflarda ressamlarý kýskandýracak yeþiliyle capcanlý çimen ve
tam ortasýnda evin kapýsýna kadar giden taþ yol… Aslýnda pek büyük
sayýlmayacak bu bahçe, yüksek duvarlar ve bir de demir kapý ile
saklanmýþtý ana caddenin gürültüsünden. Zaten kimse orada bir ev
olduðu tahmin edemezdi.
O karýþýklýðýn, o tozun dumanýn içinde sýkýþý vermiþ bir cennet
gibiydi. Ama biz çok durmadýk koþa koþa bahçeden çýktýk. Pasaj ve
oyuncaklar bizim seyretmemizi bekliyordu, çiçekler bekleyebilirdi.
Artýk ayrýlma vakti geldiðinde, tam gitmek üzereydim ki, arkadaþým
yanaðýma bir öpücük kondurdu. Kýpkýrmýzý yüzümle hayret içinde
bakakalmýþtým.
Koþa koþa dükkana vardým ve tezgâhtarýmýza anlattým bunlarý, o
da gülümsedi. Annem geldi, beni alýp eve götürdü. Ertesi gün henüz
baþladýðým okulda en uzun günlerimden birini geçirdim. Tekrar pasaja
dönmeli ve minik elli arkadaþýmla kuþ lokumlarýnýn tadýna
bakmalýydým.
Zil çaldý ve ben arkadaþlarýmýn arasýndan koþa koþa vardým
pasaja. Ama o yoktu. Yeþil dükkanýn çevresinde ne kadar dolaþtýmsa
da gelmedi. Korkumdan o yaþlý amcaya da soramamýþtým. Bahçeye,
lokum satan dükkana, kýrtasiyeye baktým. Oyuncakçýnýn önünde uzun
uzun bekledim. Ama ne o gün bir daha geldi ne de baþka bir gün.
Çocukluðumun içine bir günlüðüne býrakýlmýþ minik bir periydi sanki ve
o cennet gibi bahçeden kaçýp benim yanýma gelmiþti oynamaya. Ve
minik elli arkadaþým bana kuþ lokumlarýna sevgiyi miras býrakýp gitti.
III
Bilmezsiniz ya, ben kuþ lokumlarýný halen çok ama çok severim.
Her elime aldýðýmda minik elli, yeþil gözlü küçük kýzýn hayali gelir
gözümün önüne. Onunla bir taþa oturup yine minicik bir
kesekaðýdýndan alýp alýp yeriz lokumlarý sessizce… Lokumlar bitince o
yine usulca yanaðýma bir öpücük kondurur mu? Tekrar elimden tutup
beni leylaklarýn ve adýný bilemediðim güzel çiçeklerin kokularý ile
yeþeren bahçeye götürür mü? Oyuncakçýlarý gezip minik adamlarýn ne
kadar güzel olduðunu anlatýr mýyýz birbirimize?
6

Ýskelede Sýkýþan Kalp

Adem Özbay'a
Çok yoðun yaþanmýþ bir kaç yýlýn arkasýndan birden düþüverdiðim
sýkýntýlý ve boþ bir dönem yaþýyorum. Günler birbirini kovalamýyor artýk
ve sýnýrlarýmý zorlayan memleketime olan inancým her geçen gün
azalýyor…
Henüz daha sakallarýmýn keyfine varamamýþým ve her gün bunun
kavgasý ile geçiyor. Birden yalnýzlýða itiveriyor beni bu mücadele.
Çevremde kim varsa terk ediyor ve çalmýyor artýk telefonlar bir mutlu
ses duymak için.
Her þeyin direnmek ve "kaybetmeyeceðim" diye baðýrmak üzerine
kurulduðu böyle bir dönemde, Ýstanbul'dan bir telefon geliyor : Zengin
çocuklarýnýn okutulduðu bir lisede günde bir kaç saat öðretmenlik
yapacaðým. Direniyorum ama fayda etmiyor. Sakallarým, yüzümden
sararýp solmuþ yapraklar dökülüyor sanki.
Ýstanbul yýllardýr kozunu paylaþamadýðý birisini nihayet savaþ
alanýna çekmiþ muzaffer bir komutan gibi karþýlýyor beni. Ve tabii
bilinen tüm sivri oklarýný fýrlatýyor hiç beklemeden…
Çok cahilim bu þehirde. Nereye nasýl gidilecek? Bu numaralar ne
demek? Hangi semt hangi semte yakýn? Hýzlý Tramvay nedir ve bu
otobüslerin hangisinde hangi bilet geçiyor?
Çýlgýn bir koþu baþlýyor Rahmanlardan Etilere. Her gün 5 saat
yollarda geçiyor. Ama bu hayatýn tek iyi yaný deniz. Denize bakmak
öylesine büyük bir zevk ki, bu ýzdýraba sýrf bu yüzden katlanýyorum
sanki.
Ýlk kez Beþiktaþ'tan Kadýköy'e geçeceðim. Vapura biniyorum,
Dehþet ürkek bir halde denize, insanlara bakýyorum. Týraþlý ve bence
çirkin yüzüm rahatsýz ediyor beni… Sanki tüm gözler üzerimde.
Bir an kafamý kaldýrýyorum. Bir kýz karþýmda oturuyor.
"Soluk uzun saçlar. Kahküller beni bile rahatsýz edecek kadar
düþüyor önüne. Zayýf deðil ama, ince. Biraz solgun bir ten. Elinde dar
ama kalýn bir kitap. Müthiþ bir derinlikle onu okuyor. Üzerinde bir þal.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 7

Kemik beyazý ve çok güzel iþçiliði ile þal bu sadeliðe çok yakýþýyor.
Ayaðýnda oldukça büyük görünen ayakkabýlar. 17. Yüzyýlý anlatan
filmlerdeki Avrupa köylülerinin giydiði potinlere benziyor."
Birden -kafasýný kitaptan kaldýrmadan- çantasýndan büyükçe bir
erik çýkartýyor. Ve tüm bu sadelik ve umursamazlýðýn en doðal parçasý
haline geliyor kocaman ýsýrýklarla yediði erik…
Onu uzun uzun seyrediyorum. Ýlk bakýþta her tarafýndan bir fakirlik
akýyor. Ama detaylarda dehþet bir ruh zenginliði ve beni kendine aþýk
eden bir sadelik var.
Çevredekiler ona hayran hayran baktýðýmý fark etmesin diye göz
ucu ile süzüyorum artýk. Cesaret diyorum kendi kendime. Kalk ve
onunla konuþ. Bu fýrsatý bir daha bulamazsýn. Yarabbi ! Sanki yýllarca
bu dinlenmiþ hali, bu sessizliði aradým ben…
Ama konuþamýyorum. Ve vapur kýyýya yaklaþtýðýnda bu büyük
iþkenceden kurtulmak için fýrlýyorum. En önde acý ile bakýyorum eski
lastiklerle kaplý iskeleye.
Vapur yanaþmak için iskeleye vuruyor. Biraz geriliyor, sonra tekrar.
Ve tekrar. Lastikler her seferinde geriliyor, daralýyor ve inliyorlar.
Ýnliyorlar… Dalgalar inleyen lastiklere acýrcasýna su serpiyor. Benim
yüreðime kim su serpecek? Denizin fýsýltýlarý bana "Geri dön ve
onunla konuþ" mu diyor? Bu sesi bir türlü duyamýyorum.
Kadýköy'den Beþiktaþ'a giden vapur ile iskeleye vardýðýnýzda
dikkatle bakýn…Vapurun durmak ve içinde ne varsa atmak için vurup
durduðu lastiklerde, erik yiyen bir kýza aþýk olmuþ yüreðimin inlemesini
duyabilirsiniz. Belki hala dalgalar, vapurun acý hatýrlatmasýndan sonra
"üzülme " diye serinletmektedir o hatýrayý…

Zaten durmak için,


Bir hatýra yüklü geminin,
Kendini duvarlara çarpmasýnýn,
Ne anlamý olabilir baþka?.
8

Reþit Sabahlarý

Bütün sabahlar aynýdýr…


Ama bambaþka bir sabahla uyanmak mümkündür aslýnda.
Hayýr, hayýr. Bütün sabahlar ayný deðildir. Örneðin, sabahýn alaca
aydýnlýðýnda, Dostoyevski'yi arayan sislerin arasýnda yürüyüp
gidebilirsiniz St.Petersburg'da. Gökyüzü zaten çok az kararmýþtýr, ne
kadar aydýnlanacaktýr? Yada çiçekler salýnýp gider yüreðinizi saran dar
bir sokakta. Mekân içinde kaybolmak için bir Bolu yeþilidir. Dört bir
yanda bambaþka bir alemi ateþlemek için bekleyen füzelerdir, çam
aðaçlarý. Soðuk büyük bir mutluluktur, dalar ciðerinden içeri… Acýtýr ve
sevindirir ayný anda…
Belki de dar, dev bir daðdýr, bu sabah Alplerde. Kýrýtkan birer aþüfte
midir uçurumlar, gözlerini yüreðine dikmiþ?
Bütün sabahlar ayný olabilir mi?
Olamaz. Bu sabah, Ýstanbul'da uyanmaktýr çünkü. Kargaþadýr.
Derin bir nefesle uyanýlmaz. Usulca kalkýlmaz, hafif hafif gün
batmaz gözüne.
Ne o lahuti ezan sesleri, ne tüp gazcýlar ne de otobüs kornalarý,
hiçbiri deðil. Sadece çýðlýk atan bir saatle uyanýlýr.
Günler karþý karþýya konmuþ birer aynadýr.
Bütün yalnýz sabahlarý aynýdýr.
Reþit'in bütün sabahlarý aynýdýr.
O her sabah, isyan eden saatin sesi ile yarý panik içinde kalkar. Hiç
sevmez uyanmayý. Tatil günü geldi mi, akþama kadar yatmak ister.
Cumartesi akþamlarý saati mutlaka kontrol eder, alarmýný kapatmýþ mý
kapatmamýþ mý? Televizyon programlarýna bakar, 37 ekran Tvsi ile
akþama kadar nasýl vakit geçirecektir? Ufak tefek çerezi, kolasý
hazýrlanmýþ olur.. Sibel Can'lý, Hülya Avþar'lý programlar denk gelirse
tatil gününe, o zaman daha da keyiflenir.
Ekmeðini, peynirini gazetesinin üzerine, gazetesini ufak sehpasýnýn
üzerine serip kurulur yataðýna… Bir elinde bantlanmýþ uzaktan
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 9

kumanda, diðerinde çekirdek, üþüse de üþümese de, çýtýrtýlar içinde


zaman geçer gider.
Tatil günlerinde evden çýkmaz Reþit…
Reþit mutlaka takým tutar… Takým tutmayanýn da adamdan
sayýlmayacaðýna inanýr. Aslýnda, bu garip bir oyundur Reþit için.
Çünkü, takým tutmayanýn adamdan sayýlmayacaðýna inandýðýndan
tutar takýmýný. Ve bu oyunu baþkalarýna oynamaya devam eder…
Maçlarý heyecanla dinler radyodan. Eðer þifresiz kanaldaysa daha da
keyiflenir.
Akþamlarý evden çýkmaz, Fenerbahçeyi tutar Reþit…
Ýstanbul'a annesi gönderdi Reþit'i. Birkaç ay akrabalarýn yanýnda
kaldý ama fakirlik bir ortak payda, kimsenin yanýnda rahat edemedi.
Þimdi iþte kendi kendini kovalayan bir ufak pansiyon odasýnda kalýyor.
Yataðýný en son annesi giderken düzeltmiþti. O gün bu gündür ayný
çarþaf, ayný yastýk, ayný yorgan, ayný Reþit'le yatýp kalkýyor. Tüm
dökülmüþ içecekler ve tüm çekirdekler ve tüm baþka pislikler onun
üzerinde. Ama aldýrmamak da ayrý bir adamlýk düsturu onun için.
Büyük bir alýþveriþ merkezinde çalýþýyor, yaþý on dokuz.. Yalnýz
kalýyor. Pansiyona kadýnlarýn girmesi yasak, annesi geldiðinde
amcasýnda kalýyor zaten. Bazen aðlýyor. Babasý küçükken ölmüþ
Reþit'in.
Evet, büyük bir alýþveriþ merkezinde çalýþýyor. Her sabah ayný
oflamalarla biniliyor servise, elinde plastik saplý karton çantasý.
Herkesin, elindekine benziyor çanta, herkesin üzerinde ayný renkte kot
pantolon var. Herkesin gözleri þiþ servis sabahlarýnda. Bütün kýzlarýn
makyajlarý silik. Bütün kýzlarýn gözleri Reþit'ten baþka her yere bakýyor.
Birisi kaza ile bir þey soracak diye çok korkuyor. Cevabýný hazýrlýyor,
usanmadan. Yer verirken nasýl konuþmalý, nasýl teþekkür etmeli. Nasýl
yol vermeli? Mesela, Fýstýkaðacý'ndan binen uzun saçlý, ince yüzlü
kýzla ayný anda yaklaþacak olsa minibüsün kapýsýna.. Hemen elini
uzatýp, "Buyurun" diyecek. Kýz onun yüzüne bakacak… Tebessüm
edecek hafifçe, ama diþlerini göstermeden… Kýz yavaþça aþaðý
inecek. Ardýndan o. Sonra, baþka bir kapýdan girecek alýþveriþ
merkezine… Böylece kýz aslýnda onunla ilgilenmediðini sanacak.
Son kez bunu denediðinde, nasýl oldu bilmiyor, "Buyurun Abla!!!"
diyor. Kendinden çok utanýyor."Adam olan kýzlara düþkün olmamalýdýr"
diyor kendi kendine!
Reþit çok çalýþýyor ama iþi kolay. Öyle diyorlar, memleketindekiler.
"Uzaktan konuþmak kolay" diyor Reþit, "Davulun sesi uzaktan hoþ
gelir, ne anlar onlar!" Kýzýyor açýkça: "Gelsinler onlar da zenginlerin
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 10

yediklerini toplasýnlar o kadar kolaysa!!!" Ya Ýstanbul'da yaþamak?


"Bura köy merasý mý , su bedava, yer bedava? Burada gölge bile
parayla?" Reþit, iþinin hafife alýnmasýný sevmiyor.
Yaptýðý þey kolay yine de! Alýþveriþ merkezinin en alt katýnda
restoranlar, hamburgeciler ve çeþit çeþit yemek satan dükkanlar vardýr.
Ve masalar, herkes yiyeceðini alýr, bu masalara çöker. Yiyeceðini yer.
Ve býrakýr plastik tabaðýný, yediðini, yemediðini… Tepsisinin,
peçetesini. Kaþýklarý. Artýklarý.
Yaptýðý iþ kolay. Bunlarý toplamak ve çöpe atmak. Tabii atýlacak
olanlarý. Üzerinde iþaret olan tepsileri dükkanlara iade etmeli.
Yaptýðý iþ kolay , ufak bir servis arabasý ile dolaþýr masalar arasýnda
ve iþi bitmiþ olanlarý toplar. Ýþ kolay aslýnda. Tepsileri çöpe boþalt,
arabanýn altýna koy. Peçeteleri, artýk yemekleri de sýyýr tabaklardan.
Kül tablalarýný boþalt. Sonra, baþka bir masaya git. Tepsiyi al,
içindekileri çöpe at. Kül tablasýný boþalt. Tepsiyi yerine koy… Kül
tablasýnýn içini peçete ile sil.
Ýþi kolay. Eline yemek artýðý bulaþýr Reþit'in…
Masalarda yemek yiyenler hiç bakmazlar yüzüne…Ne güzel yüzlü
neþeli kýzlar, ne minik çocuklar… Ne de yaþlý baþlý kadýnlarla adamlar.
Hiç bakmazlar.
Reþit'in iþi çok kolay. Masalardakiler o yokmuþ gibi davranýrlar.
Gelenlerin yüzlerinde bambaþka bir ifade vardýr, Reþit'in
tanýmadýðý… Bir çoðu masalarýn arasýnda durup, hangi restoranda
yiyeceklerine karar vermek için bakýnýr bir süre. Acaba þu
hamburgercide, özel patatesli, kolalý mönüden mi yeseler? Yoksa,
ünlülerin çok sevdiði Ýtalyan pizzasýný mý? Belki de, özel katkýlý kumpir
ve hafif bir salata ile geçiþtirecekler bugün… "Neyse", diyor bazýlarý…
"Þimdi özel hamburger mönüsü ve yanýnda dondurmalý tatlý yiyeyim,
akþam gelince pizza yerim!"
Hiç mutsuz olmazlar mý? Hiç aðlamaz mý bu mönülere bakan
gözler? Bu durmadan açýlýp kapanan çeneler þiir okuyor mu?
Birbirlerinin omuzlarýna kondurduklarý öpücükler, masum mu bir
çocuðun kardeþini öpmesi gibi? Paralarý biter mi hiç? Hiç kuru fasulye
yediler mi ekmek arasýnda?
Hiç aðlamazlar. Hep gülümser gözleri. Ya da, ayný zenginlikten
býkmýþ bir ifade ile bakarlar. Kýzlar hep çok güzeldir ve hepsi
farkýndadýr bunun. Annesinin gözleri gibi, Fýstýkaðacý'ndan binen kýzýn
gözleri gibi çizgi çizgi deðildir onlarýn ki. "Aðlamýyorlar, üzülmüyorlar
ki? Niye çizgi çizgi olsun yüzleri, gözleri?"
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 11

Reþit böyle sanýyor iþte.


Bazen kendini görüyor rüyalarýnda:Çekingen yürüyüþü uçup gitmiþ
üzerinden… Masalarýn arasýna kadar yürüyor usulca, yanýnda mini
etekli bir kýz yüzüne bakýp þakalar yapýyor. Kýz kahkaha atarken,
Reþit'in omzuna tutunuyor. Bazen hafif sallanýyor ama yine de elini
cebinden çýkarmýyor Reþit. Pantolonu ütülü, gömleði bembeyaz. Kýz,
"Bugün ne yiyelim, caným?" diyor gülümseyerek. Sonra önünde çocuk
gibi zýplýyor "Pizza pizza. Noolur bugün de pizza yiyelim". Reþit,
þakacýktan yüzünü asýyor. "Býktým pizzadan, dün de yemiþtik." Kýz,
Reþit'in yanaðýndan makas alýyor. "Beni kýrmazsýn deðil mi?" O da
þakacýktan, yüzünü asýyor, dudaklarýný sarkýtýp, aðlamaklý bakýyor tam
gözlerine. Reþit gülümseyince, kýz elinden tutup pizzacýya çekiyor
onu…
Bas bas baðýran saatin zili ile uyandýðýnda rüya bitiyor.
Ama.
Ama…Maaþ günü çatýp geldiðinde. Baþka bir sesle uyanýyor, tatlý
bir müzik çalýyor o sabahlarda. Reþit akþamdan hazýrladýðý krem rengi
gömleðini, kurusun diye sobanýn yanýndaki iskemleye astýðý,
pantolonunu giyip, erkenden dikiliyor servis duraðýna. O gün,
Fýstýkaðacý'ndan binen kýz isterse önce binmek istesin, yol veremez
ona Reþit. Zaten zaman geçmiyor, onu bile bekleyemez maaþ
gününde.
Saniyeler birbiri ardýna yavaþ yavaþ geçer gider Reþit için. Her
þeye bambaþka bir telaþ karýþýr. Tüm masalara koþar, tüm iþlere yetiþir
o gün.
Reþit maaþ saatine ve parasýna kavuþunca, koþarak deðiþtirir
üstünü, çýkarýr kýrmýzý çizgili siyah üniformasýný ve giyer pantolonunu
ve krem rengi gömleðini, derin bir telaþla.
Yavaþça ve aslýnda ürkek yürüyüp geçer masalarýn arasýndan,
kekeme adýmlarla…
Hamburger dükkanýndaki kýzlara sessizce, her zaman
umduðundan usulca seslenir: "Bakar mýsýn?" Olabildiðince normal,
her zaman buradaymýþ gibi, istediklerini söyler Reþit. Her zaman
buradaymýþ gibi, bekler istediklerinin hazýrlanmasýný. Ve her zaman
buradaymýþ gibi, kuruþu kuruþuna hazýrlanmýþ parayý uzatýr, tepsisini
alýr Reþit.
Bir masaya çöküp, yavaþ yavaþ yer patatesini. Tadýný çýkartýr
kolasýnýn. Hamburgerin iki yumuþak ekmeðinin arasýnda neler var?
Turþusuyla oynayýp yerine koyar, mayonezle ufak bir yüz çizer
yuvarlak köftenin üzerine. Sonra iki lokmada yutar onu. Tepsinin
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 12

içindeki kaðýtla oynar biraz. Hamburgerin konduðu plastik kutuyu evirip


çevirir. Sigarasýný yakýp yakýp söndürür.
Çöpleri toplayan görevli gelir arabasý ile, elini uzatýp usulca alýr
tepsiyi. Özenle temizler kül tablasýný ve yürür gider.
Reþit hiç bakmaz onun yüzüne.
Sonra…Reþit'in yüzünden silinir sessizlik. Baþý önüne eðilir.
Yavaþça yürür soyunma odasýna… Yaptýðý iþin aslýnda ne kadar
zor olduðunu düþünür… "Köyün ortasýndan ne bilecekler?" der.
Fenerbahçe'nin maçý var mýdýr? Sibel Can'ýn programý? Annesi ne
zaman gelecektir?
Yavaþça yürür soyunma odasýna doðru Reþit…
13

Lokanta

Babam da burada ölmüþtü.


Her sabah, þehrin bir ucundaki gecekondu mahallesinden, pislik
dolu sokaklardan sisin içinde yola koyulurum. Sýkýþ pýkýþ otobüsler,
trenler ve hayatýmý rezil etmek için hazýrlanmýþ bin bir tuzak var
sokaklarda. Biliyorum,bunlarýn hepsi tuzak. Karanlýk içinde bir yerlere
gitmekten artýk korkmuyorum… Zayýf olduðum için beni kolay
yenilecek birisi sanýyorlar. Ama hayýr! Ben kolay yutulur lokma deðilim.
Babam gibi deðilim…
Lokanta þehrin pýrýl pýrýl caddelerinden birinde. O pis yol boyunca
korkmuyorum, Ama buraya gelince… Ýþte buraya gelince ayaklarým
titremeye baþlýyor. Yüreðimde büyüyen o kocaman öfke olmasa
çýldýrabilirim… Þu geçenleri görüyor musunuz? Ne kadar çirkinler.
Ýncecik diþleri aralýklý ve bembeyaz. Saçlarý sarý sarý parlýyor. Tilki
kürkü, ufak köpekler ve kahkahalar "ah ah ah ah, þekerim sen de bir
alemsin" Nefret ediyorum. Üzerlerine atlayýp boyunlarýný ýsýrmak ve
diþlerimin arasýnda etlerinin parçalarý ile kalkmak istiyorum.
Yüzlerindeki o makyajlý gülümseme kaybolup yerini devasa açýlmýþ
hayret içinde gözler alýnca mutlu olacaðým sanki …
Ama yapamýyorum. Çünkü onlar bir sürü. Bana mutlaka saldýrýrlar.
Bunun yerine gözlerini kolluyorum ve dehþet bir karaltý ile bakýyorum
yakaladýklarýma. Buz gibi oluyorlar bir an. Minicik taytlarýn, pýrýl pýrýl
mini eteklerin, güzel saatlerin arkasýnda oluþuvermiþ korkuyu
görüyorum. Ve lokantaya varmamak için tüm cadde boyunca
çabalýyorum. Lokanta. Güzel el yazýsý ile yazýlmýþ bu tabelada
Babamýn mezar taþý…
Beyaz bir önlük var, her garson gibi ben de onu giyiyorum.
Çevremde yýllanmýþ bir sürü garson bu canavara yem olmak için
bekliyor. Ve komiler de üzerlerinde mavi bir gömlekle bizim ve
müþterilerin gözlerine bakýyorlar… Dýþarýnýn soðuðuna raðmen, içerisi
bu saatte bile sýcak. Çünkü canavar birazdan gelecek ve akþam olup
biz kapatana kadar yiyecek. O üþümemeli.
Þu adama bir bakýn. Yýllardýr burada. Babam kadar eski deðil tabii.
Babam garson olmuþken, o henüz bir komiydi. Belki de bulaþýkçý.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 14

Yüzünde nasýl ahmak bir gülümseme var, görüyor musunuz? Diþleri.


Diþleri sapsarý ve bitiþik. Bir tanesi altýn kaplama. Biri de simsiyah.
Çürük… Kahkaha atarken gözlerini kýsýyor ve yüzünün her tarafýnda
çizgiler oluþuyor. Her gün bütün çalýþanlarla eðleniyor ve onlara
þakalar yapýyor. Nasýl da belli kimin tarafýnda olduðu… Biliyorum o
farkýnda her þeyin. Yoksa nasýl bu kadar mutlu olur?. O da bu
canavarýn bir ajaný iþte. Bu yüzden kimseye bahsetmiyorum
gerçeklerden. Herkes onun ajaný olabilir, bir duyarsa canavar beni
mutlaka parçalar.
Herkes nazik olmaya çalýþýyor, belleri nasýl da kýrýlýyor bir görseniz.
Her yerleri parçalanýyor, dökülüyor. Gözleri pýtýr pýtýr yuvarlanýyor
mermer zeminde ve kayýp gidiyor. Burunlarý iðrenç bir ses ile yere
yýkýlýyor ve bir muhallebi gibi daðýlýyor, sonra iðrenç bir mora
bürünüyor o et parçasý. Kurtlanýyor ve zeminde eriyip gidiyor. Yüz ,
yanaklar, kulaklar hepsi parçalanýyor. Geriye bir tek çene kalýyor…
Çene. Diþler… Diþler her an takýrdýyor, açýlýp kapanýyor, çeþit çeþit ses
çýkartýyorlar… Aralarýna et parçalarý giriyor, kýzarýyorlar, mavileþiyorlar.
Renkten renge giriyorlar. Ama hep takýrdýyorlar… O takýrtýlar büyüyor,
içimi sarýyor. Çýðlýk atmak, ellerimi kulaklarýma dayayýp baðýrmak
istiyorum. Gözlerim fýrlayacak olduðu yerden sanýyorum. Ama
olmuyor, yapamýyorum… Bir þey beni tutuyor.
Ben lokantada hiç bir þey yemiyorum. Yolda gelirken bisküvi
alýyorum. Çünkü burada yediklerim mutlaka zehirlidir. Babam burada
öldü, onu canavar öldürdü… Ben gömdüm. Onun için burada bir þey
yemiyorum. Mutlaka zehirlidir… Biliyorum.
Tatlýlar, yemekler… Masalar… Hepsi birer dekor. Sadece bir süs.
Birisi gelip gerçeði anlamasýn diye. Komiler büyüyecek, garsonlar
yetiþecek ve canavar onlarý yiyecek. Param parça edecek. Bunun için
hazýrlandý.
Ýþte buranýn sahibi de geldi. Görüyor musunuz? Nasýl da belli
canavarýn hizmetçisi olduðu. Onun da dev gibi diþleri var. Ve bir
göbeði. Göbeðini görebiliyorum, yaðlý büyük bir cisim. Vücudu bu
yaðdan dolayý oluþmuþ çeþit çeþit sivilce ile dolu. Hemen yazar
kasanýn baþýna oturuyor o da. Birazdan canavar gelecek çünkü, o da
hizmetini iyi yapmazsa canavar onu da yer belki. Ýþte, hemen çayýný
istedi. Diþlerinin arasýnda akýp gidecek çay… Koltuðuna nasýl da
kuruluyor. Ýþte, pis canavarýn hizmetçisi olduðundan bu rahatlýk. Baþka
kimde var böylesine kurum, caka? Kimsede yok. Ben biliyorum.
Bu ses ne? Ýþte kapý çýngýraðý çalýndý.
Geliyor. Korkmuyorum. Bugünü de atlatacaðým. Bugün de
ölmeyeceðim. Babam gibi… Deðil, ben dayanacaðým,
yenilmeyeceðim. Geliyor…
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 15

Bu sefer bir kadýn kýlýðýnda tek baþýna. Topuklu ayakkabýlarý ile


týkýrdaya týkýrdaya gidiyor. Evet, oraya oturacaðýný tahmin etmiþtim.
Tüm lokantayý izleyebileceði bir köþe. Hemen gitti birisi, sipariþini
sordu. Ben kurtuldum.
Zil bir daha çaldý. Yine geldi. Bu sefer kalabalýk. Bir kaç öðrenci
kýlýðýnda… Tatlý istediler. Büyük bir masaya oturdular. Gürültü
yapýyorlar. Bunlar zayýf olur . Ben servis yapayým. Yenilmeyeceðim. Üç
çay, iki poðaça istiyorlar. Diðerleri bir þey yemeyecekmiþ… Biliyorum,
onlarda birazdan dayanamaz, çenelerini takýrdatmaya baþlarlar. Ýþte,
üç çay, iki poðaça… Gülümsüyorlar. Ben gülümsemiyorum, biliyorum
bu imayý ben: Bu "Bu sefer olmadý ama bir dahaki sefere mutlaka"
demek.
Ben uðraþýrken bir kaç kiþi daha gelmiþ. Lokanta kalabalýklaþýyor.
Hayýr, benim babamý öldürdü. Korkmayacaðým…
Þimdi siz bunlarý ayrý ayrý insanlar olarak görüyorsunuz. Ýþte
burada yanýlýyorsunuz. Dikkatle bakýn. Dikkatle ama. Onlarýn
oturduklarý masalar arasýndaki baðý görüyor musunuz. Yerden geçen
þu baðýrsak gibi canlý borularý. Onlarý birbirine baðlýyor. Onlar tek bir
beden aslýnda. Beni kandýrmak için farklý kýlýklarda geliyorlar. Nasýlda
çenelerini birbirine vuruyorlar. Nasýl sesler çýkartýyorlar. Görüyor
musunuz? Dikkatle bakýn, elbiseleri de yok. Dev bir beden. Gözü,
kulaðý olmayan sadece minik elleri ve devasa aðzý olan bir beden bu .
Ve bu beden hiç durmadan yiyor. Her yaný çene, her yaný el, kol ve
yaðlý et. Nasýl pis kokuyor , farkýndasýnýz deðil mi? Ben biliyorum. Ýþte
babamý bu canavar öldürdü.
Öðle saati geldi. En zoru bu. Çok kalabalýk olacak. Yani canavarýn
çok çenesi, çok baþý olacak. Çok bedeni. Ve isteyecekler . Durmadan.
Biliyorum. Babamý bu canavar öldürdü. Hep yiyecekler. Çeneler,
diþler… Bir sürü ses çýkartacaklar. Biliyorum, yaðlý tek bir bedenin
baþlarý. Yine istiyorlar. Kim? Þu þiþman kadýn. Oflayýp pufluyor.
Yakýndan bakýn. Esmer bir beden. Diðerlerine baðlanan beþ karýþ
kalýnlýðýnda bir et hortum çýkýyor tam karnýnýn hizasýndan. Minik
ellerinde büyük büyük yüzükler var. Karný yaðlý ve parlak.
Görüyorum… Yüzünde sadece diþler var. Biri altýn kaplý, düzgün diþler.
Çenesi hizasýnda bir çukur. Gözleri yerine de dümdüz, ifadesiz bir et
parçasý. Ne kulak ne de baþka bir þey. Ne istiyor? Tatlý. Su muhallebisi.
Ýþte . Su muhallebisi. Al… Hemen uzaklaþmalýyým. Bu sefer
saldýracaklar. Hissediyorum.
Ne oldu? Beni çaðýrýyor. Biraz daha þeker istiyor. Hemen getireyim.
Kýzacak ve saldýracak biliyorum. Þeker… Çabuk. Biliyorum, babamý
öldürdü. Ýþte. Öfkeme hakim olmalýyým. Korkuma da. Ýþte.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 16

Yine çaðýrýyor. Baðýrma. Çok mu?Çok istemiþtin. Yenisini getirsem


patron bana kýzacak. Çok istemiþtin diyorum…Baðýrma. "Sus!"
Kýzýyor, daha da kýzýyor. Kýzdýkça o etten boru titreþiyor, kýpýrdanýyor
bir solucan gibi. Baðýrma. Biliyorum, beni öldürecek ve yiyecek.
Babamda böyle ölmüþtü. Birisi çayýný beðenmemiþti. Baðýrýyor. Çayý
babamýn üzerine atmýþtý. Ayaða kalkýyor. Babamýn yüzü yanmýþtý.
Çýðlýk atýyor…Çok kýzmýþtý babam. Biliyorum, beni öldürecek. Kalbi
durdu…Babamý bu canavar öldürdü. Ben biliyorum, mutlaka.
Tatlý tabaðýný yüzüme attý. Baðýrýyor. Tabak kýrýldý. Herkes bana
bakýyor. Eyvah, Birazdan saldýracaklar. Korkuyorum. Ne yapacaðým
þimdi ben? Patron ayaða kalktý. Hýzla buraya geliyor. Ýþte sahibini
koruyacak. Sus canavar. Ne yapmalýyým? Herkes bana bakýyor.
Herkes üzerime geliyor.
Canavar. Yapma. Baðýrma. Ne yapacaðým. Tam aðzýnýn altýna
þunu saplarsam belki ölür. Çenesinin altýna, diþlerinin. Orasý kalbi
onun. Canavar. Beni öldürecek. Al bakalým!! Elleri ile orayý tutuyor
þimdi. Ortalýða mor bir sývý bulaþýyor. Benim üzerime. Ýþte, herkes
üstüme atlýyor. Çakal sürüsü gibiler. Beni öldürmek istiyorlar. Canavar.
Hepsi canavarýn aðzý bunlarýn. Olsun, bende onlardan birini öldürdüm.
Direndim. Ölmedim, babam gibi…Beni ýsýrýyorlar. Her yanýmý
ýsýrýyorlar. Her yaným acýyor. Diþlerinin sesini duyuyorum. Beni yiyorlar.
Biliyorum. Canavar.
17

Savaþçý

Savaþçý, kaybolur musun sýrlar içinde?


Karanlýk sokaklarýn serin ve mutlu sabahlarýnda, çið damlalarýnýn
arasýnda ne aradýðýný bilen bir tek sen misin? Simsiyah bir pardösü ile
ceylan kadar ürkek gezersin. Gözlerinde kimse bir þey göremez,
kapkara bir sabýrdan baþka… Sen kendini sever misin?
Sokaklarýn yalnýzlýðýnda, arkandakilerle nasýl da cesur savaþtýn.
Yýkýldý mý düþmanýn ocaðý? Damlar üzerinde kovalarken bir kavgayý,
sen dünyayý býrakmadýn mý? Simsiyah gökyüzü boþalttý içindeki tüm
yaðmuru ve dehþeti senin üzerine ve sen dinmedin, yorulmadýn,
býkmadýn. Direndin, direnmenin sonuna varamadýn.
Yapayalnýz evlerde korkuyu bekler zalimlerin yüzleri. Senin gölgen
midir, kapýlarý ve pervazlarý sallayan? Arka odadan mý gireceksin þimdi
bu hesaplaþmaya yoksa, kapýyý birden açýp mý yýkacaksýn dehþet
duvarlarýný onlarýn yüzlerine? Bin yýllýk bir duayý mý taþýyorsun iç
cebinde, neden sana bir þey olmuyor?
Zulmün can evinde bir toplantý var da sen yok musun? Onlarýn ziftli
mutluluðunu daðýtmaya geldin, onlarý kaçýþýrken görmedin mi? Seni
artýk herkes tanýyor, sen savaþçýsýn. Peki yüzün nerede? Nerede
düþürdün yüzünü sen?
Gecelerin tadýný en çok sen bildin. Bu gece bir evde misin? Yoksa
sokaklarda bir zavallý gibi kývrýlýp yatar mýsýn? Güçlü müsün, dayanýklý
mý?
Savaþçý, sen kimsin?
Bir bekleyenin var mý, sevenin? Seni terk etmemeye direnen bir
sevgilin? Minik elli çocuklar koþar mý bir yerde beklerken babasýný?
Savaþçý, senin gölgen var mý?
Göz yaþlarýn bu yaðmurlar mý?
18

Yolculuk

Hava çok soðuktu… Baþýný kaldýrýp gözleri kadar kara gökyüzüne


baktý. "Hiç yýldýz yok" dedi. Yürüdükçe ayaðýna yerdeki çöp, çimen ve
kurumuþ aðaç parçalarýndan oluþan yýðýn takýlýyordu.
Yanlarýndan ara sýra geçen arabalar olmasa, karanlýktan çok
korkacaktý. Ama annesi anlatmamýþ mýydý "Canavarlarýn sadece
yaramaz çocuklara geleceðini"? Korkacak bir þey olmadýðýný
düþündü. Ayrýca o korkarsa kardeþi daha da korkacaktý. Cesur bir abi
olduðu için gururlandý.
Þehrin dýþýný saran yolun çevresinde yaklaþýk on saattir dinlene
dinlene yürüyordu. Gece üzerlerine çökeli çok olmuþtu. Dinlenecek bir
yer bulsa hemen uzanacaktý. Ama soðuk? "Ne yapacaðýz?" diye sordu
kendine. Bir an "Keþke yola çýkmasaydýk" demek geldi içinden ama
zaten mýzmýzlanmak için fýrsat arayan ufaklýðý tekrar ikna etmek zor
olacaktý.
Babasýný görmeye gidiyordu. O þimdi Bayrampaþa cezaevindeydi
ve oraya kadar yürüyeceklerdi. Kardeþi yýllardýr görmediði babasýný
çok özlemiþti.
Babasý annesini öldürdüðü için yatýyordu mahpusta Kardeþi henüz
çok küçüktü bunlar olduðunda. Çok aðladýðýný hatýrlýyordu bir tek.
Birde annesinin çýðlýklarýný… Teyzesi götürmüyordu hiç "katil
babalarýnýn" yanýna. Harçlýk da vermiyordu, kendileri gitmesinler diye.
Akþam üstü yola çýktýlar kardeþi ile. Beþ yaþýndaki kardeþi
babasýnýn rüyasýnda görüyor ve çok aðlýyordu. Aslýnda o da görüyordu
ama annesini öldürdüðü için o kadar özlemiyordu artýk.
Çok geçmeden geniþ bir çimenlik buldu. Yanýndaki kirli çantayý
yere býrakýp baþýný yasladý. Uzaktan ona bakan kardeþi de sessiz
verilmiþ bu komutu takip etti. Arabalarýn seslerini çok dinleyemeden
gözleri yorgunluktan kapandý.
Rüyasýnda en çok annesini gördü. Ona baðýrarak kahvaltý
hazýrlýyordu. Kocaman gökdelenlerin arasýnda cüce bir gecekonduda,
naylon parçalarýndan yapýlmýþ pencerenin hemen yanýndaki divana
konmuþ tepside ekmek, peynir ve çaydan ibaret nefis kahvaltýyý
yiyordu.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 19

Saatlerce yürümüþ olmanýn yorgunluðu güneþten çok sonra,


sýkýþmýþ trafiðin gürültüsü ile uyanmalarýna sebep oldu. Çok önemli
iþlere yetiþmek zorunda bir iþ adamý gibi kardeþini kaldýrdý "Kalk lan!
Uyuyorsun hala" dedi öfkeyle, gecikmiþ hissediyordu kendini.
Çantasýný eline alýp, sürükleye sürükleye yürümeye baþladý yine.
Kardeþi genelde hemen yanýndaydý. Korku ile büyük arabalarýn,
kamyonlarýn çýkardýðý homurtularý dinliyor ve içindeki amcalarýn çok
kýzgýn olduðunu düþünüyordu. Bu yüzden, mümkün olduðunca
abisinin arkasýnda saklanýyor ve eline yakýn duruyordu. Kimi zaman o
uzun kamyonlar aç bir canavar gibi dumanlar içinde baðýrdýðýnda,
korkudan gözleri doluyor ve abisinin koluna iyice yaklaþýp, yanaðýnýn
onun tenine deðdiriyordu.
Ýki günlük yolculuðun kanlý izlerini taþýyordu minik esmer ayaklarý.
Abisinin nasýl olup da bu kadar dayanýklý olduðunu anlamaya çalýþtý.
Büyük bir hayranlýkla abisinin ayaklarýna baktý. Onun ayakkabýlarý
vardý ve neredeyse her yeri saðlamdý. Büyüyünce o da kendine
kocaman bir ayakkabý alacaktý.
Bir süre daha seyretti abisini bu hayranlýkla. Sonra yüzü ekþidi.
Aðlamaklý gözlerle baktý ilk önce ve korkudan yapýþmýþ olduðu kolunu
çekiþtirdi : "Abi, acýktým"
Abisi ise güzel siyah arabalara bakarken açlýðýný unutmuþ gibiydi.
Ýçlerinde ne kadar rahat görünüyorlardý. Kimisi yanýndaki ile
konuþuyor, kimisi elinde bir cep telefonu ile baðýra baðýra bir þeyler
anlatýyordu. Bu hayallerden uyandýrdýðý için ona kýzdý: "Dur, bizde
açýz herhalde!"
Bu sözü duyunca, düþtü dolu gözlerinde biriken damlalardan bir
tanesi. Sonra bir tanesi daha. Bir iki kez burnunu çekti. Bir an nefes
alamadý… Bu korkusunu daha da arttýrdý… Arabalara baktý. Gözleri
tekrar doldu. Þimdi o kýrmýzý kamyonun önü ile ortasý birbirine girmiþti
gözlerinde. Kamyona bakarken dikkati daðýldýðý için ayaðýný bir taþa
çarptý. Artýk daha fazla dayanamadý ve baðýra baðýra aðlamaya
baþladý.
"Ne var lan ! Dikkat etsene önüne" dedi baðýrarak. Ama o da artýk
çok acýkmýþtý ve kardeþinin daha fazla sabredemeyeceðini biliyordu.
Onu yere oturtup yanýna çantasýný býraktýktan sonra koþarak yolu
çevreleyen metalin üzerinden atladý ve gördüðü ilk güzel arabaya
yaklaþtý.
Dilenme çabalarý uzun süre sonuç vermedi. O yaklaþýnca, her nasýl
yapýyorlarsa, hiç hareket etmeden camlarý kapatýyorlardý. Ne sarýþýn
boyalý kadýnlar yüz verdiler ne de güler yüzlü gençler.
Otomobillerin arasýnda bir süre koþtuktan sonra, bir minibüse
yaklaþtý. Þoföre yalvararak aç olduðunu ve yiyecek bir þeyler için
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 20

paraya ihtiyacý olduðunu anlattý yalvararak. Bir an adamýn yana doðru


eðildiðini gördü. Kendisine bir þey vereceði ümidi ile gülümsedi.
Minibüsün camýný açan 19-20 yaþlarýndaki genç yüzünde pis bir
gülümseme ile elindeki boþ kola þiþesini ayaklarýna fýrlattý "Yürü, pis
þopar ! Sana kargalar baksýn !!!"
Bildiði tüm küfürleri sýralayýp bembeyaz minibüse tekme atmaya
baþladý. Hýçkýra hýçkýra aðlarken birden kapýnýn açýldýðýný fark etti ve
elinden geldiðince hýzla kaçmaya baþladý.
Çok koþmadan yavaþladý. Artýk adam onu takip etmiyordu. Aðlaya
aðlaya giderken bir arabanýn içinde ellerindeki simitleri yiyen bir aile
gördü : Ýki kýz çocuðu, bir erkek ve kadýn.
Yaklaþtý, kapalý camý týklattý. Tam adam camý açacaktý ki, trafik
açýldý ve birkaç metre daha ilerledi. O da elini camdan ayýrmadan
koþtu. Adam "Ne var?" diye sordu."Abi çok açým, 5 yaþýnda kardeþim
de þurada. Vallahi iki gündür bir þey yemedik. Elindekilerden bana da
ver, ne olursun. Allah rýzasý için…" O yalvarmaya devam edecekti ki
trafik açýldý ve araba biraz daha ilerledi. Büsbütün hayal kýrýklýðýna
uðradý ve arabanýn arkasýndan bakakaldý.
Gözlerinden bir damla yaþ kirli esmer yanaðýndan pis bir iz
býrakarak süzüldü. Diþleri birbirine kenetlendi ve dudaklarýnda bir
çýðlýk dondu kaldý. Gördüðü her þey bir anda birbirine karýþtý. Araba
sesleri, kornalar ve diðer motor gürültüleri kesildi birden bire. Güneþ
bir sað tarafýnda görünüyordu bir sol tarafýnda. Bir arabaya çarptýðýný
hissetti. Ama düþmedi. Bir iki adým attý. Durmuþ bir arabaya yaslandý.
Bir iki saniye dinlendikten sonra kendine gelir gibi oldu.
Dudaklarýnda biriken öfke hýrýltýlý bir ses olarak döküldü sessizce "Çok
çalýþacaðým ve zengin olacaðým o zaman görürsünüz siz!!! Hepinizin
yuvasýný yýkacaðým, kýzlarýnýz peþimden koþacak da bakmayacaðým"
"Çocuk baksana!" diye baðýrdý bir kýz sesi. Biraz önce yalvardýðý
arabadaki aile büyük kýzlarýný ellerindeki simitlerle yanýna göndermiþti.
"Babam gönderdi" dedi elindekileri uzatarak.
Kara elleriyle çekinerek aldý simitleri. Kýz koþarak arabaya döndü.
Bir süre arkasýndan gidiþini seyretti. Þaþkýnlýðý geçince gözlerini
simitlere dikti… Bir tanesini aldý, ýsýrabildiði en büyük parçayý koparttý.
Daha aðzýndakini bitirmeden bir tane daha… Ve bir tane daha… Bir
anda bitirdi büyük sayýlabilecek simidi.
Bir þeyler yiyebilmiþ olduðu için çok mutlu hissetti kendini. Artýk
dünya baþýnýn etrafýnda dönmüyordu ve daha rahat görüyordu.
Arabalarýn arasýnda uzun süre önce çok geride býraktýðý kardeþine
doðru koþmaya baþladý. Bir an, geri dönüp çok uzaklaþmýþ olan
arabaya baktý. Sonra sevinçle kardeþine koþtu.
21

Þehre Veda

"Manik-depresif bir þehirdir." diye yazmýþým bir zamanlar. Bu kitabý


derlerken bitmemiþ bir denemede buldum. Doðup büyüdüðüm kenti
anlatýyordum. Ýlginç tarihinin insanlar üzerindeki etkisini, garip coðrafi
yapýsýný ve güneþin batýþý ile mimlediðim aþklarýmý.
Kýþ aylarýný anlatmýþým, bana o kadar güzel görünürdü ki.
Bambaþka bir iklimdi sanki, kýþdan baþka her þey. Ruhunuzdan gelen
bir müzikle dolaþýrdýnýz, nefes alýp vermek bile þiirdi. Büyük þehirlerde
yaþayanlar bilmez, yollara diklenen aðaçlar vardý, saygý ile eðilirlerdi
kýþ önünde.
Biliyorum ki, kitap tarihe konulmuþ bir iþarettir. Artýk o þehir yok,
bunu da iþaretlemek istiyorum. Artýk o ufuk yolu yok, artýk yaþamýma
tanýklýk eden binalar yok. O þehrin sokaklarýnda dolaþýrken sadece acý
bir sýzý týrmalýyor kulaklarýmý. Hasret, ölüm, hüzün.
Ben, artýk her mevsim hüzünlü bir þehrin evladýyým, göz yaþlarýmý
tutmayý öðrenmeliyim.
O kente dair hatýralar son kez ziyaret edildi. Son kez tebessüm
edildi, saklambaç oynadýðým binanýn önünde. Ve o hatýralara dair
insanlar, eðer yaþýyorlarsa, oradalar ise, bulunabiliyorlarsa, ziyaret
edildi son kez. Artýk bu sahne derleniyor, greyderler, koca iþ makineleri
çocukluðumuz üzerinde geziniyor, onlarý vura vura parçalýyor ve
kamyonlara dolduruyorlar. Yarýn oralarda sadece boþluk kalacak, bir
süre sonra "yeni imar planý" gelecek. Çok daha güzel, temiz, derli toplu
yeni bir þehir inþa edilecek.
Ama o benim þehrim olmayacak. Asla doðduðum evi çocuklarýma
gösteremeyeceðim, bir daha asla balkondan balkona zýpladýðým
binayý çocuk cesaretinin tanýklýðýna çaðýramayacaðým, sonbahara
sarýlýp evcilik oynadýðým bahçeleri selamlayamayacaðým.
Çocukluðum yýkýldý, anlatamayacaðým.
Yeni imar planý ile yeni hatýra planý gelmeyecek.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 22

Duvarlarda acýmasýz bir yazý: "Binalardan mutfak dolaplarý ve


pencereler sökülür" Peki ya hatýralarýmýz? Onlarý daha fazla acý
vermesin diye kim sökecek?
17 Aðustos 1999 ve 12 Kasým 1999'da Düzce iki ayrý depremle
sallandý, þahidim. Rabbimin kudreti sonsuzdur, þahidim. O mutlak
hakimdir ve bu dünya geçicidir, þahidim.
Elveda Düzce.
23

Düþ Görme Yeteneði


24

Galiba Ben Ölüyorum

Galiba ben ölüyorum. Gözlerimi kapatýr mýsýn benim? Sýcak bir


dokunuþla, son göz yaþlarýmý sil ve hatýrlat bana güzel günleri. Ben
ölüyorum galiba. Lütfen biraz sevindir beni.
Bir akþam üstünü anlat bana caným damarlarýmdan çekilirken.
Yaramýn üzerine bir bez parçasý koy, ve anlat bir bardak çay içmenin
mutluluðunu… Kelebek kovalamýþ mýydýk hiç? Rengarenk kelebekleri
anlat, anlat güzel þeyleri þimdi…
Yavaþ yavaþ uykum geliyor. Ne olursun aðlama… Bana þu yaðan
yaðmuru anlat, sesinin güzel ne kadar güzel olduðunu mesela. Toprak
kokusu geliyor mu , kesildi mi mitralyözün gürültüsü? Yaram kanýyor
deðil mi? Rengim de uçmuþtur. Bana kardeþini anlat. Kardeþ ! Ne
güzeldir, kardeþlerle oynamak. Bana güzel bir kardeþliði anlat…
Kulaðýma eðilip, mahrem sözler fýsýldayan hiç kimse olmadý.
Kulaklarýma güzel bir þiir okur musun? Elime bir parça toprak alýp
dinleyeceðim. Galiba ben ölüyorum, uzun bir þiir seçme, sonunu
getiremeyeceðim…
Ne kadar aðýr geçiyor zaman. Bir bilsen saniyeler ne uzun? Hiç
bilmezdim bu anda bu kadar yorgun olacaðýmý. Ne güzel bekliyorum
deðil mi ölümü. Ne kadar cesurum! Göz yaþlarýmý siler misin?
Diðerlerine kötü örnek olmasýn… Bana güzel ölmeyi anlatýr mýsýn?
Tadýný hiç hatýrlamýyorum, ne þekerin ne de tuzun … Sözler geçiyor
aklýmdan. Ne anlamý var, ölüyorum. Son sözüm belli olmalý benim, son
söz için yaþamadým mý?
Bana güzel bir þiir oku ve canýmýn çýktýðý þu anda. Son güzel sözleri
söyle kulaðýma. Hazýrlanmalýyým artýk ben de son sözüme. Son
sözüm, ilk sözüm kadar anlamlý. Sanýrým bunlar sondan bir önceki ve
bu aðýrlýðýn bir anlamý olmalý.
Galiba ben ölüyorum!
25

Bekleyiþ

Bir süredir gözünü kýrpmadan seyrediyor. Yavaþ yavaþ kararan


gökyüzünü. Kendini bildi bileli çok ama çok çekmiþtir onu bu mavi
derinlik. Baktýkça ruhu aydýnlanmýþtýr. Zaten maviye bakmak gözleri
de rahatlatýr demiyorlar mý? Ama onu ilgilendirmiyor þimdi. O þimdi
sadece rahatlayarak bakýyor. Ýçindeki sýkýntýyý yavaþ yavaþ atarak.
Sanki, gözlerinden tatlý bir duman, yine mavi bir duman sessizce
yükseliyor o alacakaranlýk rengin ortasýna. Bulutlar, gölge oyunlarý ile
bambaþka izler býrakýyorlar, hem orada. Hem de burada, tam
yüreðinde. Bulutlar.
Akdeniz geceleri geçiyor aklýndan, meltemin tatlý tatlý estiði geceler.
Deniz kýyýsýnda kayalýklara gider, saatlerce aðlardý. Ve bambaþka
iklimleri, coðrafyalarý düþlerdi. Denizin yüzüne attýðý köpükler ne çok
mutlu ederdi onu. Yüreði aþktan kavrulurdu o zamanlar. Ne toyluk! Hiç
ama hiç tanýmamýþ meðer hayatý.
Þimdi? Þimdi her þey bambaþka. Hem de nasýl, dün o kayalarýn
üzerine oturmuþ cýlýz gencin bugün neler düþündüðünü, nerelerde
olduðunu tahmin edebilecek bir tek kiþi var mý acaba?
En çok üzüldüklerinin arasýnda o deniz kokusunu, yosun kokusunu
taþýyan meltemin bir an bile uðramamasý yanýna. Olsun. Bu hayatta
böyle geçsin bakalým.
"Hoca, var mý bir þey?"
Düþünceleri bir anda daðýlýyor. "Yok. Gözlerimi ayýrmadan baký-
yorum."
Olunca söyleyecek iþte, niye bozuyorlar ki rahatýný. Olsun. Bu da
böyle olsun bakalým.
Kýzarmýþ ve yaþlarla dolmuþ gözlerini ayýrýyor gökyüzünden.
Sessizce çaydanlýða doðru yürüyor. Hayýr, buna yürümek denemez.
Öylesine hafif hareket ediyor ki þimdi, adeta süzülüyor bir gölge gibi.
Büyüyü bozmak istemeyen bir gölge. "Çaycý, getir ilaç kokulu
çaydan." Böyle miydi o mýsra? Uzun zamandýr okuyamýyor. Kitap yok
elinde. Bakalým daha ne kadar böyle gider. Bakalým.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 26

Çay çok acý…"Gerçekten de ilaç gibi koyuyor" diye düþünüyor


gülümseyerek. Allah bilir kaç saattir kaynýyor. Ve daha kaç saat kaynar
böyle. Gelen demler, su katar, döker. Ama tüp hiç sönmez. Ufacýk
piknik tüp sabahtan akþama kadar hizmetini eksiksiz verir. Baþka ne
yapsýnlar ki?
Þimdi güzel bir müzik olsaydý. Klasik müzik. Kulaklarýnda dans
eden güzel bir iki nota. Eskiden, daha sýk dinleyebildiði zamanlarda,
hayal gücünü çalýþtýrdý mý dinlerdi. Artýk onu da pek yapamýyor. Bir iki
çok tanýnmýþ binlerce kez dinlenmiþ parça hariç aklýnýn ucundan bile
geçmiyor þarkýlar. Neydi? "Adagio For Strings, Samuel Barber" Kaset
kapaðýnda aynen böyle yazýyordu. Oradan hatýrlýyor. Ama müzik?
Kemanlarýn narin dansý? Ondan geriye bir þey yok. Ýçinden
mýrýldanmaya çalýþýyor biraz. Ama hatýrlayamýyor. En büyük
dertlerinden biri zaten hatýrlayamamak. Hafýzasý iyice zayýfladý.
Tekrar az önce durduðu yere gidiyor. Gözlerini dikiyor uzaklara. -
Þiirler, öyküler. Hayat. Anlamsýz bir sýra ile her þey geçer mi insanýn
aklýndan? Niye acaba? Az önce uzun zamandýr Ýngilizce
konuþamadýðýný hatýrladý ve kendi kendine bir iki mýsra sayýkladý bir
þairden "Gentleman and ladies/ These are my hands / These are my
knees / I may be skin and bone / I may be Japanese"
Acaba tekrar Ýngilizce konuþacak birisi çýkar mý? Yada . Yada…
Tekrar. Düþünmek istemiyor. Gözleri kýpkýrmýzý oldu. Þimdi istese de
bakamaz ki gökyüzünden baþka bir yere…Bakarsa o kýpkýrmýzý gözler
dolacak, gözyaþlarý kendini býrakacak. Tek baþýna olsa neyse, bu
kadar insan.
Kim gözüne bir þey kaçmýþ numarasý yapsa, herkes biliyor neler
olduðunu. Ve herkes yavaþ yavaþ kapanýyor önüne. Tüm sohbetler
býçak gibi kesiliyor o an. Tüm gülmeler yarým kalýyor. Tüm sigaralardan
derin derin çekiliyor, hayatýn son nefesi alýnýr gibi. Ve kararýyor tüm
gözler. Herkes birbirinin gözünde arýyor bir ümidi. Buluyorlar.
Bulmalýlar. Bulacaklar her zaman. Hiç bir þey boþ yere deðil.
Hayat.
O da boþa deðil.
Gökyüzü dans ediyor önünde. Hilal. Çýkmaz mý acaba bu gece?
Belki çýkar. Hilal. Þimdi, akþamýn kendine kavuþtuðu bu anda, yavaþ
yavaþ karanlýðýn çöktüðü ve tüm hüzünlerin bu odaya daðýldýðý anda,
hilal. Acaba biter mi hasret? Hasret. Hasret bir yaþam þekli burada.
Düþünmemeli bazen. Hilal. Bir arkadaþý hilal kelimesi ile cihat
kelimesinin ebcet hesabýnýn ayný olduðunu söylemiþti. Ne tatlý, ne
güzel tesadüf. Ne güzel! Þimdi hilali bekliyor… Gözlerindeki hüzün
kayboldu bir anda. Onu hatýrlatan her þey nasýl da þaþýrtýcý.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 27

Acaba O bir þehri býrakýp giderken gökyüzünde hilal var mýydý?


Ayýn on dördü gibi güzel yüzlü olan. Ýki kiþiden biri. Karanlýk mýydý?
Yepyeni bir þehre giderken gökyüzüne düþündü mü bu büyük
derinliði? Belki. "Acaba Onun istediðinin yarýsý olabilir miyiz bir gün?"
Olabilir mi?
Gözyaþlarýný yavaþça siliyor, göstermemeye çalýþarak. Ufka doðru
daha derin bakýyor þimdi. Görebildiði gökyüzüne. Hilal. Bir gelse, bir
görünse oradan. Nasýl baþka olacak her þey, nasýl. Ah, bir görünse. Ne
kadar oldu? Kýrk beþ dakika. Yok galiba. Bu akþam hilal yok onlara.
Anlaþýlan. Yarýn, belki.
Gözlerini yavaþça indiriyor. Kime sitem etsin ki? Kime sitem edebilir
ki? Kimseye. Sadece üzülüyor. Sadece. Gözleri bir kez daha doluyor.
Yerdeki ufak taþlara bakýyor, betonun içine gömülmüþ çakýl taþlarýna.
Onlarýn serpiþtirilip sonra da dümdüz edildiðine defalarca þahit oldu.
Hep, o taþlarýn özgürlük için atan birer yüreði olduðunu düþünmüþtü.
Hep kendini yýrtan, parçalayan bir hal. Sanki bir gün bir tanesi olduðu
yerden fýrlayacak, o yarýsý kesik, yarýsý parçalanmýþ hali ile mutluluk
içinde yuvarlanacak ve çekip gidecek bulduðu delikten. Ama
çýkamýyorlar. Hiç çýkamazlar. Çünkü öylesine saðlam yerleþtirilmiþ ki,
öylesine acýmasýz. Öylesine… Ýçinde, çok derin bir yerlerde bir þeyler
acýyor yere baktýkça artýk.
Baþýný kaldýrýyor. Umutsuzluk. Hüzün. Kavuþamamak. Ve hasret.
Hepsi bir anda yaþanýr mý? Yaþanýrmýþ. Bunu da yazmalý günlüðüne.
Çakýl taþlarý ile birlikte. Ve.
Hilal! Ýþte orada. Ýþte hilal! Ýþte kavuþmak! Ýþte müjde
"Müjde ! Hilal göründü, haydi hayýrlý olsun!"
Artýk aðlamak serbest, gözyaþlarý gidebilir gidebildiklerince. Artýk
kavuþma vakti geldi. Daracýk pencerenin demir parmaklýklarý
arasýndan müjde girdi Müslümanlarýn koðuþuna. Hilal girdi, Ramazan
girdi…
28

Berber Ýhsan Amcanýn Berberliði

Nurettin Durman'a
I
Þýkýr þýkýr makas sesleri, her zaman kaynayan, eli yüzü kireç
tutmuþ bir çaydanlýðýn fokurtusu, tatlý bir sabun kokusu ve tombik -evet
tombik!- güleç, temiz yüzlü, insana huzur veren bir amcacýk.
Böyle sahnelerin nostalji karikatürlerinde kaldýðýný zannederdim.
Hani dükkandan içeri giriverdiðinizde içinize sükunet, huzur zerk eden,
damarlarýnýzda tatlý bir uykuyu yola çýkartan berber dükkanlarý ve
beyaz önlükleri, burunlarýnýn tam ucunda duran "yakýn gözlükleri" ile
mutlu berberler.
Belki inanmazsýnýz ama kýþýn en çetin günlerinde þehrin tabiatla
verdiði savaþýn en karlý anýnda bu dükkandaki sac sobanýn içinize
salacaðý tatlý sýcaklýk, size ancak yine bu dükkanda, yazýn en
kavurucu sýcaðýna direnen bu görünmez meþenin gölgesinin serinliðini
hatýrlatýr. Ve her iki manzarayý birbirine baðlayan bir tombul bir kedi,
gölgelere basmadan tembel tembel yürür gider.
Ben bütün bu makas þýkýrtýlarýný, her daim gülümseyen bu gözleri
ve bu tatlý sabun kokusunun tutsaðý oldum. Bir zamanlar evinde bir iki
dakikada týraþ olup iþine gitmek varken berber sýrasý bekleyenlere deli
gözü ile bakan ben, haftada birkaç kez bu dükkanda sýramý beklerken
bir bardak çay içmesem, siyasi partileri ve "topçularý" bu beyaz önlüklü
"hayat uzmanýndan" dinlemesem rahatsýzlanýyorum! Hani insanýn sýra
beklerken içinde biriken o kirli öfke vardýr ya: "Ýþini bitirse de beni
bekleyen falanca adama gidip, filanca iþimi yapýversem." Ýþte bu sihirli
iksiri içince, onun yerine "Bu falanca adam ve onun filanca iþi biraz
daha beklese ya!" geliverir.
Tabii, bu atmosferin bir sanatkârý var. Bütün berberlerde o
makas þýkýrdar, bütün berberlerde (modern görünümlü, parlak
mermerlere gizlenmiþ "termoslarý" olanlar hariç) o kireç yüzlü
çaydanlýk kaynar. Ama pek azýnda, gerçekten çok azýnda bu hava
vardýr. Ciðerlerden önce ruha dolan bu hava, her þeyden önce o
berber amcalarýn eseridir.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 29

Berber amcalarýn diyorum, çünkü pek az olmalarýna raðmen,


benim Ýhsan Amcacýðýmýn türünün tek örneði olmadýðýný, mesleðim
icabý Anadolu'yu gezerken gördüm. O beyaz önlük, gözlerin kenarýnda
bir ömür gülümsemekten oluþmuþ kýrýþýklýklar, her geleni çok ama çok
uzak yoldan geliyormuþçasýna heyecan ve sevinçle karþýlamak. Tatlý,
þirin, hatta þeker kelimeler!!! Hele o "topçular", "Caponlar",
"Amerikalýlar" hakkýnda sürüp giden ve sonunun baþýnýn pek az
sezildiði sohbet! O öyle bir konuþma, öyle bir paragraftýr ki! Azýcýk
haylaz ama hep "kabiliyetli" çýrak tarafýndan erkenden açýlan ve
besmele ile "teþrif eden" ustanýn ilk müþterisi ile baþlar ve her gelen
müþteri sohbeti kendinden sonra gelene devreder. Herkes kendine
göre bir þeyler ekler, anlatýr ve en çok da dinler.
Bu karmaþýk ve çok sesli konuþmanýn deðiþmeyen kiþisi berber,
her zaman söyleyecek bir þeyler bulur. Asla uzun sessizliklere izin
vermez. Birine olmazsa öbürüne bir iki laf sýkýþtýrýverir ve þakýyan
bülbüllerin arasýnda, hüzün konuþulsa bile, neþeli bir gün akar gider.
Öyle ki, sinirler biraz gerilse,o hemen yumuþatýr, bir iki dakika içinde
tatsýzlýk unutulup gider. Zeki cümleler ile kelimeleri kelimelere,
cümleleri cümlelere ve sonunda saatleri saatlere baðlar.
Diyebilirim ki, berberliðin mahareti iþte buradadýr. Ne kadar hýzlý,
güzel, düzgün ve hatta acýsýz týraþ ettiðinizin önemi yoktur. Nabza göre
þerbet verecek, acýlarý tatlýya baðlayacak ve tabii tevazu sahibi zengin
bir dimaða sahip olup olmadýðýnýz önemlidir aslýnda.
Benim Ýhsan Amcam da iþte bu sanatýn en iyi mensuplarýndandýr.
Beyazlaþmýþ saçlarý, temiz yüzü, tipik berber gözlüðü ve önlüðü ile, bir
gizli tarikata baðlýymýþ da, ayný elbiseyi, ayný deriyi hatta ayný ruhu
giymesi gerekiyormuþçasýna, diðer meslektaþlarýna benzer.
Ama bir özelliði vardýr ki, onu diðerlerinden ayýrýr: Bu mesleðe nasýl
baþladýðýnýn öyküsü.
II
Ben evime pek de uzak olmayan bu dükkana her girdiðimde, basit
ama ilginç olan bu öyküyü hatýrlarým. O bana tebessümle "Hoþ
gelmiþsin beyzadem!" der. Hani bir elinde makas, diðerinde tarak,
müþteriden baþýný kaldýrýp size döndüðü ve gözlüklerinin üzerinden
gülümsediði an vardýr ya, iþte tam o an aklýma geliverir bu öykü. Ve o
da bunu her seferinde anlar, bir tatlý burukluk eklenir dudaklarýna.
Sonra? Sonra sohbetimize dalar gideriz, sözler, makas þýkýrtýlarý, çay
kaþýðýnýn çýngýrtýlarý arasýnda bir ses, bir melodinin parçasý olur, akar
gider.
Beni bu dükkana bir arkadaþým getirmiþti bir zamanlar. Týraþýný
olacaktý ve bizde -her ne iþimiz vardýysa- oraya gidecektik. Kapýdan
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 30

girince Ýhsan Amca neþeyle buyur etti bizi."Tahtayý da getirdin mi


delikanlý?" diye sordu þakayla, yýllardýr onu misafir ettiðini hatýrlatmak
için. Gülümsemeler ve þakacýktan küsüþmelerin, kýzdýrmalarýn
arasýnda dakikalar geçti gitti. Arkadaþýmýn iþi bitmiþti ve tam çýkýyorduk
ki, bana "Sen Ýhsan Amca'nýn berberlik hikayesini biliyor musun?" diye
sordu.
"Zaten týraþýn da gelmiþ" dediler ve beni o kocaman kahverengi
koltuða oturttular. Sesimi çýkartamadým, beklemeye baþladým.
Ýhsan Amca önce beni tepeden týrnaða süzdü. Makasýný, taraðýný
temizledi, tezgahýnýn üzerine sýrasý ile dizdi. Elleri ile saçlarýmý yokladý,
uzunluðuna baktý. Gözlüðünü temizledi usulca. Kendini hazýr
hissettiðinde anlatmaya baþladý.
"Beyzadem" dedi, "Bizim kafa kaðýdýmýz göründüðünden de
eskidir. Siz belki bilmezsiniz, eskiden 'nüfus cüzdaný' demezlerdi de,
kafa kaðýdý derlerdi. Hatta þimdikiler gibi bir kaðýt parçasý deðil de cildi,
sayfalarý olan bir deftercikti o zamanlar, belki bu yüzden nüfus cüzdaný
der bazýlarý.
Neyse efendim, ben bindokuzyüzotuzdokuz senesinde Ýstanbul'da
Tüccar bir ailenin oðlu olarak dünyaya gelmiþim. Peder Bey'in, rahatý
yerindeydi. Fýrkayla arasý iyi olduðundan, kimse ona pek
dokunamazdý. Altunizade'de, dedemden kalma konakta yaþar
giderdik.
Konak dedemden kalma dedim ama ahþap, o zaman bile eski
fakat dayanýklý, saðlam bir binaydý. Eski insanlar öyle sýk sýk ev
deðiþtirmezdi, yýllar, kuþaklar boyu ayný evde oturulurdu. O zamanlarý
nasýl anlatayým? Karýþýk, farklý fakat bizim için zengin günlerdi.
Ýnþallah, bir daha geldiðinizde de o günlerden bahsederiz.
Zenginler pek berbere gidip týraþ olmazdý, zaten öyle sokaklarda bir
þey alan veren insanlar deðildiler. Þimdikiler nasýl bilmiyorum ama, iki
kilo elmayý kendi elleriyle alýp, parayý cebinden çýkartýp vermesi küçük
görülürdü, hani küçük iþlerin adamý gözü ile bakýlýrdý sanki.
Bu yüzden, berber eve gelirdi sabahlarý babamý týraþ etmeye. Yýllar
boyu ayný berber, babamýn gençliðinden itibaren evimizin kapýsýný
çaldý, hayli iyi bir aylýk karþýlýðý, nasýl diyeyim, bir dükkan açsa o kadar
kazanýr belki, iþini yaptý.
Babam beni de ona týraþ ettirirdi. Bir masaya oturtur, saçlarýmý
özenle keserdi. Sonra bizim yaþýmýz büyüdü, Peder Bey'in ki daha da
büyüdü. O artýk sabahlarý biraz geç kalkar, her gün týraþ olmaz oldu.
Yaþlýlýk belirtileri baþlamýþtý sizin anlayacaðýnýz. Koltuðu biz devraldýk,
berber her sabah beni týraþ etmeye baþladý.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 31

Bizim de iþlerimizin artýk pek iyi olmadýðý, evi elden çýkarmadan


yaþamak için bir çare aradýðýmýz günlerdi, Avrupa'dan giyecek bir
þeyler getirelim dedik. Nasýl diyorlar þimdi ? Konfeksiyon ve sair bir
þeyler satalým istedik. Birkaç kez Avrupa'ya gittim. Yaa efendim,
tebessüm ettiniz ama Paris görmüþ adamým ben!
Neyse, efendim Peder Bey rahmetlik olunca bu iþlerle uðraþmaya
devam ettim, bata çýka . Ýtiraf etmeliyim ki biraz fazla battýk, az çýktýk.
Evet, ne diyorduk, Almanya'ya Paris'e gittik ucuz alalým pahalý satalým
diye ama pek beceremedik. Ucuz almasýna alýyor, buradaki oldumcuk
- buldumcuklara pahalý satýyorduk ama oralardaki eðlence hayatý,
peþimize takýlmýþ servet avcýlarý bizi bitiriyordu.
Son gezilerimden biri bayram arifesine isabet etmiþti. Hani
bayramlarda adettir, konaðýn hizmetlileri sabahlarý ev sahibinin elini
öperler, üç beþ hediye, harçlýk alýrlar. Gözüme Paris'te bir maðazada
güzel mi güzel, gümüþ iþlemeli bir berber takýmý iliþti. Dedim ki, þunu
bizim berber amcamýza alalým, þu kadar yýldýr hizmetimizdedir, hiç bir
yanlýþýný görmemiþiz.
Aldým geldim, bayram sabahý o da herkesle beraber geldi,
bayramýmýzý tebrik etti. Ona çýkardým bunu hediye ettim.
Efendim, bazý þeyleri anlatmasý söylemesi kolaydýr. Ama bilmek
lazým ki, yaþamasý daha zordur. Ben bu hayatýmda bunu da öðrendim.
Þimdi 'bunu öðrendim' desem 'baþka bir þey öðrenmedin mi? Yuh
olsun, altmýþ yaþýnda adamsýn!' diyeceksiniz, baþka þeylerde
öðrendim. Gülmeyiniz beyzadem, makas kaçýyor. Kýzlar beðenmez,
evde kaldým diye gelirsiniz!!!
Neyse, efendim diyordum ki, zor yaþananý anlatmasý da zor oluyor
galiba, sözler dolanýyor biraz; berber amcamýza bu hediyeyi verdim.
Hediye ama kýymetini söylersem, onun belki bir yýllýk kazancý. Ama,
bizim için bir iki akþamlýk alem parasý.
Elline aldý, uzun uzun inceledi. Yýllardýr makasla dansetmiþ adam,
malýn iyisini bilmez mi? Parmaklarýný dolaþtýrdý güzelim taraklar
üzerinde, makaslarý gizliden gizliye þýkýrdattý. Gözleri doldu, yaþlý baþlý
adam aðlayacak. Yýllar boyu da týraþ olmuþuz, o bize sabahlarý üç beþ
havadis okur, biz de "aaa öyle mi? Vah vah, pek yazýk" falan der
geçiþtirmiþiz. Pek öyle sohbet etmemiþiz. Dedi ki: "Beyefendi zahmet
etmiþsiniz, bizi çok sevindirdiniz."
Bende bu söylediðine bir cevap vereyim, bir incelik yapayým
istedim.
Beyzadem, bilmek lazým ki, insan marifetli olmadýðý bir þeyde ne
kadar acemi ise o kadar hata ediyor, cahillik para ile silinmiyor, onur ve
þeref para ile alýnmýyor.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 32

"Þu kadar zamandýr rýzkýný veriyoruz, bu hediyenin ne önemi var."


Dedim. Dedim ama o aný orada yaþamak lazým.
O az önce dolu dolu olan gözlerdeki yaþlar birden çekildi, hafif
kambur duran o yaþlý adam dikleþti. Gözlerindeki matlýk gitti.
Ýnanmazsýnýz, çok korktum, adama ne oluyor dedim kendi kendime.
Titreyen elini, parmaðýný yüzüme uzattý. "Beyefendi þu kadar
zamandýr sizin ve babanýzýn hizmetindeyim ama siz benim rýzkýmý
veremezsiniz. Bilin ki rýzký veren ancak Allah'týr, rýzk sizin gibilere
kalmýþ olsaydý, halimiz nice olurdu?" dedi, elindeki takýmý 'hiç bir
þeymiþ' gibi yere attý. Yürüdü gitti.
Arkasýndan baktým sadece. Ne söylediklerinden bir þey
anlamýþtým, ne kendi söylediklerimden onun ne anladýðýný. "Bunak
iþte" dedim, týraþ takýmýný kaldýrdým, olaný da unuttum gitti. Parasýyla
olduktan sonra berber mi yok efendim?
Çok geçmedi, iþimiz tepe taklak oldu. Birkaç uðursuz kýzýn peþine
takýlmýþýz, neyimiz var neyimiz yok onlarýn kaprislerine gitti. Ufak bir
gülücük, minik bir öpücük derken konak da elimizden icra ile alýndý mý?
Ben bir bavula ancak sýðan þahsi eþyalarýmý da kendimi konaðýn
kapýsýnda bir yabancý olarak buldum.
Derler ya, ne oldum dememeli, ne olacaðým demeli. Ýþte o zaman
anladým. Tam o konaðýn kapýsýnda çevreden geçen arabalar üzerime
çamur sýçratýrken, berber amcayý hatýrladým. "Rýzký veren Allah'týr"
demiþim iç çekerken kendi kendime. Artýk o an tepki verememiþim
demek ki ama aylar boyu içimi bir kurt gibi kemirmiþ o hadise ve
sonunda farkýnda olmadan itiraf edivermiþim, hem de beþ parasýz
kaldýðým an! Dudaklarým bende deðil sanki, "Rýzký veren Allah'týr!"
Durmadan bunu söylüyorum. Dudaklarýma yapýþtý bu çýkmýyor.
Günlerce dolaþtým. Paranýz yoksa, dostunuz da yok demektir! O
uðruna her þeyimi sattýklarým beni tanýmadýlar bile. Biri önüme "pis
dilenci al da git!" diyerek para attý efendim, hatýrladýkça utanýrým. Acý
ama, bir çorba içecek param yoktu, aldým gittim, bir ekmek ile o gün
açlýktan burkulan karnýmý doyurdum.
Elimde bavulum dolaþýp dururken, aklýma o berber takýmý geldi,
açtým çantayý bir yerlere sýkýþmýþ lüzumsuz kaðýtlarýn arasýnda
duruyor. Ýlkin "Bunu satayým, üç beþ kuruþ eder." dedim. Satmak için
bir yerlere girip çýkarken karþýma o berber amca çýktý.
Halimi görünce öylesine üzüldü ki adamcaðýz. Dedi, "Vay haline.
Sen bunlarý görecek adam mýydýn? Duymuþ fakat inanmamýþtým. "
Oturup aðlamaya baþladý. Ben de gittim yanýna, bütün bu olaylar
boyunca tek damla gözyaþý dökmemiþim. Dökmemiþim ama idrak da
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 33

edememiþim, film gibi, þaka gibi oluyor her þey. Bir rüya sanki, sabah
olacak ve uyanýlacak.
Neyse gittim yanýna sarýldým usulca. Baþladým hüngür hüngür
aðlamaya. Bir yarým saat kadar aðlaþtýk. Sonra aldý beni bir lokantaya
götürdü, bir güzel karnýmý doyurdu. Ama nasýl yiyorum görseniz, ne
getirseler silip süpürüyorum. Halen sorsanýz ne yedin diye,
hatýrlamýyorum. Bakmamýþým ki yerken !!!
Efendim, bir iki akþam beni misafir etti. Dedi ki ne yapacaksýn?
Anlattým, iþ yok güç yok. Para var diye okumamýþýz, bir iþin ucundan
tutmamýþýz. Al þunu þuraya koy deseler anlamam. Zengin doðduk
zengin öleceðiz sanýyoruz. Dedim ki "Berber takýmým var, onu satýp bir
iki hafta idare ederim!"
Bana baktý derin derin. "O berber takýmýný satarsan bir iki hafta seni
doyurur. Satmazsan bir ömür, inþallah." dedi, güldü sonra. "Gel
bakalým, elin ne kadar maharetli." dedi aldý götürdü beni tekrar
dükkana.
Bir ufak çýrak gibi eðitti, bende teslim oldum. Yerleri süpürmesini,
müþteri buyur etmesini öðrendim. Balonlarý patlatmadan týraþ etmesini
öðrendim. Efendim, en sonunda bir gün "Tamam, sen artýk iþi
öðrendin" dedi. "Bu koltuða oturan her müþteri senindir!"
Aðlaya aðlaya ellerine sarýlmýþým."Öðrendin mi rýzkýn kimden
olduðunu þimdi " dedi . "Öðrendim" dedim "Üstelik ruhumun
derinliklerine yazdým!"
Efendim iþte filmlerde seyrettiklerinize benzer bir mutlu son!
Gördüðünüz üzere ayný dükkanda halen ayný iþi yapmaktayým. Beni
bir oðlu bildi o berber amca, yýllar yýlý beraber yaþadýk. Rahmetli oldu,
mekaný cennet olsun. Bir bayram ziyaretine gitmeyeyim, bir kez daha
ölürüm. Allah razý olsun, bizi evlendirdi, çoluk çocuk sahibi yaptý. E,
meslek sahibi yaptý, yolu yordamý öðretti. Yoksa bir serseri olup çoktan
hayat diyarýný terk etmiþtik."
Bunlarý söyledikten sonra üstümden önlüðü kaldýrdý. Çýraðý koþup
aynayý getirdi, ensemi gösterdi. "Elinize saðlýk" dedim. Elimi cebime
atýnca "Olmaz efendim, bu da benim baþ aðrýtma hediyem" dedi
gülümseyerek. "Ama bir daha gelince bu kadar ucuza býrakmam!" dedi
arkasýndan.
Gözlerinin içi gülüyordu, "böyle gülümseyerek ölmek mümkün
müdür?" diye sordum kendime
34

Birdal Amca'nýn Mutluluðu

Aðustos ortasýydý. Daðlarýn yeþil örtüsüne henüz güneþ vurmamýþtý


ki, Birdal Amca'nýn küçük toprak evinde telefon sesi yankýlandý. Panik
içerisinde, salavat getirerek uyandý Birdal Amca. Ne olduðunu
anlayamadý önce, belki bir saniye kadar gözlerini açýk tuttu. Yorgun
gözleri uykuya geri dönmek için tam kapanacaktý ki, telefonun zýrýltýsý
tekrar duyuldu. Besmele getirip kalktý ve gece entarisinin eteklerini
toplayarak koþtu telefona.
Ahizeyi "Hayýrdýr inþallah" diyerek kaldýrdý. Öyle ya, sabahýn bu
saatinde telefonla ya ölüm haberi gelirdi ya kaza! Aleti kulaðýna
götürüp bir saniye kadar dinledikten sonra "Kimsin?" dedi sertçe.
Beklediði cevap gelmedi ahizeden. Sinirle "Fesuphanallah!" diyecekti
ki, aðzýndan daha ".hanallah!" çýkmamýþtý telefondan ince ve uzun bir
"Ciiiyk" sesi geldi. Birdal Amca, "Allah! Suphanallah!" diyip, ahizeyi
fýrlattý elinden. Sallanan aletten o garip ses gelmeye devam ediyordu.
Eðildi, yavaþça alýp kulaðýna yaklaþtýrdý, ses çekilir gibi deðildi.
Ahizeye bir süre bakýp, baþýný sallayarak yerine koydu. Kesin birisi
alay ediyordu.
Kimseyi uyandýrmamak için usulca yataðýna gitti ve yavaþça
yorganýn altýna girdi. Tam uyumak üzereydi ki, yanýk bir sabah ezaný
daðlar arasýndan gezine gezine geldi dayandý Birdal Amca'nýn
kulaklarýna. Öfke ile kalktý giyindi. Sisler içinde, yine baþýný hayretle
sallaya sallaya, camiye gitti ama en iyi arkadaþlarýna bile anlatmadý bu
garip cýzýrtýyý. Karadeniz daðlarýnda Aðustos geldiyse, fýndýktan baþka
bir þey düþünülmezdi, tüm günü ailesi ile fýndýk tarlasýnda geçirdi
Birdal Amca.
Ertesi gün yaklaþýk ayný saatlerde o garip ses yine duyuldu. Bu kez
temkinle kalktý ve telefonu açtý. Ahizeyi dikkatle dinledi. Bir iki saniye
sessizlik oldu ilkin, arkasýndan yine o tiz ve çirkin ses duyuldu.
Hazýrlýklý olduðundan, "Aloo, kimsin, ne istiyorsun evladým!" diye
baðýrdý. Sonra evdekileri uyandýracaðýný düþünerek ayný cümleyi
usulca tekrarladý. Karþýdan o garip "cýzýrtýdan" baþka bir þey
gelmeyeceðinden emin olunca, sessiz öfkesini sýrtlanýp, tekrar
yataðýna yöneldi.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 35

Devam eden günlerde ayný olay tekrarlandý. Her sabah, ezana


birkaç dakika kala o "cýzýrtý" telefon ediyor ve anlamadýðý bazý
gürültüler çýkartýyordu. Artýk, ahizeyi kaldýrýp dinlemeden kapatýyordu,
hem kafasý þiþmiyor hem de uykusuna daha çabuk dönebiliyordu!
Fýndýk toplanýp, kurutulana dek tüm ailesi ile birlikte çalýþýyordu
Birdal Amca ve doðrusu sabahýn köründe arayýp "cýzýrdayan" bir
deliyle uðraþmaya niyeti yoktu. Ancak, fýndýklar çuvallanýp zamanýnýn
çoðunu evde geçirmeye baþladýðýnda gördü ki, o cýzýrtý aslýnda gün
içerisinde de birkaç kez arýyordu. Ýlkin telefonun kablosunu sökmeyi
denedi. Bir iki gün, hasret kaldýðý sessizliðe kavuþtu ve kimsenin
sebebini anlamadýðý yayvan bir gülümseme oturdu yüzüne! Bu sakin
günler bir haftayý dolduramadan, tüm köyü ayaða kaldýran bir olay
oldu: Birdal Amca'nýn Ýstanbul'da çalýþan kýzý ve damadý bir gece yarýsý
gürültülü arabalarý ile panik içinde geldiler. Kýzý babasýnýn telefonunun
günlerdir açýlmamasýný pek hayra yormamýþ, yola koyulmuþtu.
Böylece hem Birdal Amca'nýn kurnaz planý suya düþmüþ oldu, hem de
tüm kýzýna ve onun geliþine uyanmýþ olan köylüye bu meseleyi
anlatmak zorunda kaldý, utanýp sýkýlarak!
Bir gün, Birdal Amca en yeni elbiselerini giydi. Þehir merkezine
sekiz dokuz kilometre yakýn köylerin þehir içinde sayýldýklarý bir
yörede, yirmi kilometreyi su motorundan bozma bir týrtýrla gitti sabýrla.
Yol boyunca da kendi kendine söylendi:"Yarabbi, orada cýzýrtý, burada
týrtýr. Ben bu gürültüden kurtulamayacak mýyým?"
Çarþýya varýnca, bir iki ahbabýna uðradý, çay içti,sohbet etti.
Ardýndan onlara bu durumu anlattý. Uzun uzun konuþtular.
Arkadaþlarýndan biri bilgece bir öneride bulundu: "Senin hattýn
bozulmuþ, telefon müdürlüðüne uðra kontrol etsinler." Bunu duyunca
çok sevindi ve " Bizde baþýmýza bir dert sarýldý diye korkmuþtuk!" dedi
kendi kendine. Oturmalarýný kýsa kesip telefon müdürlüðüne gitti
hemen. Oradaki görevlilere derdini ne yaptýysa anlatamadý ilkin.
Telefonun gereksiz çaldýðýný anlattý, olmadý, sabah ezanýnda da çalý-
yor dedi: "Telefonun saati mi olur, ne yapalým yani bey amca!" dediler.
Hatta aðzý ile cýzýrtýyý taklit bile etmeye çalýþtý, utanç içinde. En
sonunda baþýndan savmak için bir memur "Bey amcaya bir arýza açýn
" diye baðýrdý bir baþka memura. Kendisine söylenmese de, gidip
beklemesi gerektiðini anladý ve týrtýrýna binip derin bir suskunlukla
köyüne týrmandý daðlar arasýndan.
Birdal Amca ve ailesi cýzýrtýyý görmezden gelmeye çalýþtý ama
zaman zaman sýklaþan aramalara sabretmek için mücadele ettikçe
kendi aralarýnda hoþnutsuzluklar çýkmaya baþladý. Kýþ için yeterince
odun olup olmadýðý konusunda hanýmý ile konuþurken arada sýk sýk
"cýzýrdayan" telefon, Birdal Amca'nýn defalarca en son ne anlattýðýný
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 36

unutmasýna sebep oldu ki, konu hararetli bir tartýþmaya dönüþtü. Birdal
Amca'ya karýsý telefonu da ima ederek "Bir iþi beceremedin!" dedi!
Birdal Amca'da tartýþmanýn harareti ile "Telefon gibi cýzýrdama sende!"
diye baðýrdý 40 yýllýk karýsýna ve bu "çok aðýr hakaret" aile içinde bir
hafta süren bir kýrgýnlýða sebep oldu.
Ailesinin huzurunu cýzýrtýlar ile mahfeden telefonu parçalamaya
karar verdiði gün, telefoncular geldiler. Öyle sevindi ki Birdal Amca, bir
aðýr misafir, yaþlý bir akraba gibi davrandý telefonculara: Hemen evine
buyur etti. Hanýmýna taze ekmek piþirtti. Önce yemek ikram etti,
ardýndan da kendi elleriyle özenerek çay demledi ve derdini anlattý
uzun uzun. Telefoncular bu hoþsohbet ve misafirperver Birdal Amca'ya
yardým etmek gerektiði kanaatine vardýlar. Aralarýndan biri köyün
santraline gitti, diðeri evde kaldý. Bir süre sonra kendi aralarýnda
telefonla konuþtular, bazý cihazlarý telefon kablolarýna baðladýlar ve
tebessümle Birdal Amca'ya "Artýk bir þey olmaz Amca, telefon hattýný
baþtan sona kontrol ettik, eskimiþ kablolarýný da deðiþtirdik!" dediler.
Birdal Amca, duyduðu þükranýn ifadesi olarak bir çuval fýndýk attý
arabalarýna ve gülümseyerek gönderdi onlarý.
Ancak tam telefoncular köyü terk etmiþti ki, telefon yine çaldý ve o
sinir bozucu ses yine duyuldu: "Ciiiiyk." Birdal Amca, elindeki gürültü
çýkartan alete uzun uzun baktýktan sonra yavaþça yerine koydu ve
sakinleþmek için daða doðru yürüdü.
Takip eden günlerde, cýzýrtýnýn daha sýk telefon etmesinden baþka
bir yenilik olmadý. Bir süre köy kahvesinde bu konu konuþuldu, bir iki
hayalperest "uzaylýlarýn" yada "cinlerin" özel bir haber vermek için
Birdal Amca'yý seçtiðini bile iddia etti. Birdal Amca'nýn son günlerde
çok huzursuz olmasý, sürekli ormana doðru yürümesi, namazlara
camiye gelmemesini de aldýðý bu gizli mesaja yoranlar bile oldu. Ama,
bu gibi dedikodularýn çoðu gibi bir süre sonra unutuldu gitti.
Her gün defalarca arayan "cýzýrtý", bahçelerde yankýlanan telefon
sesi, ailesi ile arasýnýn bozulmasý, bir süre köyde çýkmýþ dedikodular .
Tüm bunlarýn hepsi üst üste gelince Birdal Amca'nýn yüzündeki
kýrýþýklýklara bir iki yenisi daha eklendi ve daha öncenin pek mülayim,
dost canlýsý ihtiyarý, aksi, kolay kolay konuþmayan birisi haline geldi.
Artýk özenle baktýðý bahçeye neredeyse hiç girmiyor, meyvalara
dadanan kurtlarla ilgilenmiyor, satranç oynarcasýna mücadele ettiði
yaban otlarýna aldýrmýyordu. Baþkalarýna belli etmeseler de, ailesi
endiþelenmeye baþlamýþtý.
Sonbaharýn kendini iyiden iyiye gösterdiði karanlýk sabahlardan
biriydi, Birdal Amca'nýn telefonu uzun uzun çaldý. Evdekiler, artýk
adetleri olduðu üzere, ilgilenmediler. Sadece Birdal Amca oturduðu
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 37

yerden telefona ters ters baktý, bir kez daha. Sonra telefon sustu. Bir
iki saniye geçmemiþti ki, telefon tekrar çaldý. Dikkatlerini çekmesine
raðmen yine açmadýlar. Tekrar sustu telefon. Bir saniye sonra tekrar.
Ve tekrar. Yaklaþýk yirmi dakika boyunca telefon çaldý, sustu, çaldý,
sustu. Birdal Amca oturduðu yerden dehþete kapýlmýþ bir þekilde
izliyordu olaný! Telefonun bir daha asla susmayacaðýný düþündü bir an.
Yavaþça kalktý, telefonu açtý. Kulaðýna yaklaþtýrdý. Hayýr, cýzýrtý
deðildi arayan! "Alo?" dedi bir kadýn sesi. "Kimsin?" dedi Birdal Amca
sertçe. Karþýdaki ses "Faks sinyali verir misiniz?" dedi. "Aylardýr size
faks çekemiyoruz, faksýnýz bozuk mu?"
Önce bir iki saniye düþündü Birdal Amca. Faks diye bir þeyi daha
önce duymuþtu ama ne olduðunu pek bilmiyordu. Doðru soruyu
sormaya çalýþtý: "Sen kimi aradýn kýzým?" dedi mümkün olduðunca
þefkatli bir sesle. "Orasý ABC Pazarlama Þirketi deðil mi? " diye sordu
kýz. "Bizim bilgisayarda borsa sonuçlarýnýn fakslanacaðý müþteriler
listesinde görünüyor bu numara." dedi.
"Burasý ev kýzým, ne þirketi?" dedi Birdal Amca. "Biz faks maks
istemedik!"
"O zaman bir yanlýþlýk olmuþ. Bu numarayý listeden çýkartayým!"
dedi kadýn hayretle. "Kusura bakmayýn, iyi günler!" dedi ve aniden
kapattý. Birdal Amca ahizeyi yerine koydu yavaþça. Tekrar ocaðýn
yanýna oturdu. Ceplerini aradý, bir sigara buldu, ocaktan aldýðý odun
parçasý ile yaktý. Gözlerini kapatýp derin bir nefes çekti. Sigaraya,
dumanýna baktý uzun uzun. Yavaþ yavaþ yükselmesini seyretti.
Sigarayý kenara koyup eline aldýðý odun parçasý ile ateþi karýþtýrdý.
Biraz daha yakýnlaþtý ateþe. Sigarasýný eline aldý tekrar. Hafif hafif
tebessüm etti. Uzun zamandýr kararmýþ yüzü aydýnlandý. "Yanlýþlýk
olmuþ!" dedi kendi kendine. Sonra gülümsedi, "yanlýþlýk!"
Sessizce bekledi, ara sýra telefona uzandý gözleri. Uzun bir süre
telefon çalmadý. Yine gülümsedi. Bitmiþ sigarasýný ateþe attý, bir
yenisini yaktý. "Þirket zannetmiþler!" dedi bu sefer duyulur bir sesle.
Baþýný kapýya doðru uzattý."Haným bir çay demle de içelim artýk!" dedi.
Neþeli bir türkü tutturdu ardýndan.
38

Daðýn Tepesi

Yaðmur öylesine hýzla yaðýyordu ki !


Aðaçlarý dahi sarsýyordu yaðmur. Ara sýra esen rüzgar, onlarý
eðiyor, büküyor, biraz sonra tekrar eski haline getiriyordu… Biraz
uzakta kývrýla kývrýla çýkan toprak patika, ki artýk çamurlu sularýn aktýðý
bir derecik halini almýþtý, bu felaket manzarasýna çýkan yolu
gösteriyordu sanki. Yolun bittiði yerde yemyeþil, uzun çimenler
baþlýyordu. Onlarda rüzgârýn dümeninde bir o tarafa yatýyorlardý, bir bu
tarafa… Çimenler düzgün yarým oval çizen geniþ bir alanýn tamamýný
kaplamýþlardý, bir taraflarýnda sýk bir koru diðer taraflarýnda ise deniz
vardý
Yaklaþýk kýrk metre yükseklikteki bu tepenin üzerinde, hemen
uçurumun kýyýsýnda kravatlý ve ceketli bir adam dizlerinin üzerine
çökmüþ, sýrtýný denize vermiþ aðlýyordu. Yüzü çamurdan ve
aðlamaktan karýþmýþtý. Koyu lacivert ceketi bir iki yerden sökülmüþtü
ve beyaz astarý sarkýyordu. Zaman zaman , dizlerinin üstüne kývrýlmýþ
olan ellerine daha da yaklaþýyor, zaten ufak olan görünümü iyice
kayboluyordu bu dekorda. Simsiyah bir leke halini alýyordu ve daha da
hýzla aðlýyordu sanki…
Onun yanýnda yarý beline kadar çýplak genç sayýlabilecek bir adam
elindeki silahý ona doðrultmuþtu. Uzaktan gören birisi yerdeki
zavallýnýn bu adama çok büyük bir kötülük yaptýðý ve onun da bu
kararlýlýkla ondan intikam almak için beklediðini düþünebilirdi.
Yaðmurun içinden adamýn yüksek sesle aðlamasý duyuluyordu .
Haykýrýyor ve tüm zavallýlýðý ile merhamet diliyordu ondan. Ara sýra
lanet okuyordu ama ayaktakinin yüzündeki ifade pek
deðiþmiyordu…"Benden ne istiyorsun? Seni tanýmýyorum bile. Ne
olursun bana bir þey yapma!" Ne yerde bir solucan gibi kývranan ve
yalvaran adam bu kararlý gence bir kötülük yapmýþtý ne de ayaktaki
ona. En azýndan þimdilik. Tanýmýyorlardý gerçekten birbirlerini. O
rastgele seçilmiþ birisiydi. O dar sokaktan geçeceðine baþka bir
yerden gitseydi, burada olmayacaktý Tabii onun yerine bir baþkasý
kývranmýþ yalvarýyor, baðýþlanma diliyor olacaktý hayatý için.
"Sus" diye baðýrdý ayaktaki. "Birini öldürmek kolay mý
sanýyorsun?Konsantrasyonumu bozma. Her gün yapmýyorum bu iþi."
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 39

Yerdeki ise daha da yüksek sesle aðlamaya baþladý. Tek eli ile tuttuðu
tabancasýný ani bir hareketle bacaðýna doðrulttu ve ateþ etti öfke ile.
"Söz dinle ve sükunet içinde öl aptal!" Zavallý adam büyük bir acý ile
yan yattý ve vurulmuþ olan bacaðýný iki eli ile tutarak çýðlýk atmaya
baþladý. Belli ki çok acýyordu. "Vurdun beni, Allah kahretsin, beni
vurdun. Kemiklerim bile acýyor .. Vurdun!"
O, bu manzara karþýsýnda bir an indirdi silahýný ve yere baktý
üzüntü ile… Ama bir iki saniye geçmiþti ki yine ayný kararlýlýk ile
kaldýrdý ve tekrar doðrulttu. Yaðmur her þeyi birbirine karýþtýrýyordu.
Baþarýsýz bir öðrenciydi. Duygularýný ifade etmekte hep güçlük
çekmiþti. Okulunu çok zor bitirdi. Sürekli sorunlarla oldu hayatý.
Okulda, bulabildiði ender iþlerde ve özel yaþantýsýnda. Anlatamýyor
muydu, anlamýyorlar mýydý? Her þeyin ters gittiði günlerden birinde, bir
iþ arkadaþý oyuncak silahla fýrlamýþtý önüne ve gözüne yakýcý bir sývý
sýkmýþtý. Gözünün birden karardýðýný ve canýnýn çok yandýðýný
hatýrlýyordu.
Bu karanlýktan sonra gözlerini tekrar açtýðýnda bembeyaz bir odada
elleri , kollarý baðlý yerde yatýyordu. "Öldüm mü?" diye sormuþtu ilk. Bir
bebek gibi kundaklanmýþ olduðunu sanmýþtý ilk önce. Sonra yumuþak
bir þeylerle döþenmiþ ufak bir hücrede olduðunu anladý. Uzun süre
bakamadý duvarlara. Caný yandý, gözlerinden baþlayarak. Ayaða
kalkmaya çalýþtý ve kalkamadý. Sol kolunun üzerine düþtü hafifçe ve
umulmadýk bir þekilde haykýrdý. Kolu çok acýmýþtý. Duvarýn bir parçasý
sandýðý bir noktadan bir pencerecik açýldý, kapandý ve daha sonra kapý
olduðunu anladýðý yerden birileri içeri girdi. Çevresinde anlaþýlmaz bir
þeyler söyleyen beyaz önlüklü bir yýðýn insan dolaþýyor, elleri ile
vücudunu yokluyorlardý. Ýçeri hepsinin saygý ile baktýklarý, büyük
gözlüklü birisi girdi. Kýrýþ kýrýþ olmuþ yüzünü ve bilhassa gözünü onun
yüzüne yaklaþtýrdý. Bir eli ile gözünü açýp, diðeri ile gözünün için acý
veren bir ýþýk tuttu. Büyük bir hýrsla ýsýrdý onun yumuþak ve kremli
ellerini… Uzun süre býrakmadý.
Baðýrarak diþlerinden elini kurtardýðý gibi, çevresindekilere
anlaþýlmaz bir þeyler söyledi öfke ile ve gitti…O ise gördüðü herkesin
üzerine bir taþ gibi atýyordu vücudunu. Çarptýkça acýyordu her yeri
ama yinede hýrsla mücadele ediyordu. Bir ara, onu zaptedebildikleri
kýsa sürede, kolunda bir acý hissetti. Sonra onlar bu kavgayý býrakýp,
duvarýn içinde kaybolan kapýdan çýkýp gittiler hýzla. Sonra o be-yazlýðýn
detaylarýnýn kaybolduðunu hatýrladý sadece…
Kalabalýk ve anlaþýlmaz bir güruhun içinde geçti aylar.
Anlamýyordu, ne yapmýþtý? Bunlar neler söylüyordu: Þizofreni ne
demekti? Ara sýra yine kopmalar oluyordu hayatýnda ve bir kez
kocaman bir aletin yanýnda yatarken buldu kendini. Sonra? Sonrasý
acý. Büyük bir acý. Her yaný titremeye baþlamýþtý birden. Gözlerinin,
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 40

hayýr tam gözbebeklerinin ortasýnda korkunç bir yanma oluþuyor sonra


hýzla sarýyordu vücudunu. Göðüs kafesinin tam ortasýnda bir daralma
oluþuyordu ve elleri parmaklarý her yöne birden açýlmaya çalýþýyordu
sanki. Binlerce insanýn ayný anda çekmeye çalýþtýðý bir battaniye gibi
geriliyordu vücudu ve parçalanacak sanýyordu. Acýdan baðýrmak için
aðzýný açtýðýnda çýðlýk donup kalýyordu ve boðazýndan boðuk ve kýsýk
bir ses çýkýyordu sadece. Baþýný geriye doðru atýyor ve boynundaki
tüm damarlarý,kaslarý, sinirleri hissediyordu… Bir saniye bekliyordu bu
acý veren þey, her neyse ve tekrar ediyordu. Gözleri kararmadan önce
son hatýrladýðý ona yüzyýl gibi gelen ama gerçekte ne kadar geçtiðini
ve kaç kere tekrarlandýðýný bilmediði bu acý anlarýnýn sonuncusunda
tüm kainatý inletecek kadar büyük bir çýðlýk attýðýydý. Sonrasýný
bilmiyordu. Bir ara soðuðu hissetmiþ ve tüm vücudu sýzýlarla oralarda
bir yerde olduðunu haykýrmýþtý ona…
Kendini baygýn bir sedyede yatarken buldu. Kaç gün geçmiþti, bu
acý yýldýzlarýnýn gözlerinin önünde dolaþmasýný saðlayan iþkence kaç
kere tekrar etmiþti? Hatýrlamýyordu. Gözleri kararýyordu sadece ve
sonra kayboluyordu her þey. Zaman nasýl iþliyordu kendisine haber
vermeden? Bu insanlar niye ona böyle davranýyorlardý. O kendisine
tabanca ile þaka yapýldýðý ana dönmek ve uyanmak istiyordu.
Uyanmak ve masasýnýn üzerinde yarým kalmýþ iþlere geri dönmek:
"Muhasebe fiþlerini teslim ettiler mi? Unutmuþlardýr belki de."
Bir aynanýn önünden geçtiler bir an. Ve birisini gördü orada. Gözleri
çökmüþ, bitkin ve incecik, bir dal kadar, bir çöp kadar zayýf birini. Bu
kendisi olamazdý. O yirmi bir yaþýnda gencecik bir delikanlýydý. Baþka
bir ayna aradý ve yemeði geldiðinde uzun uzun baktý ilk kez
görüntüsüne metal tepside.
Saçlarý dökülmüþ ve bir kýsmý beyazlamýþtý. Yüzünde, bilhassa
alnýnda kýrýþýklar ve derin yara izleri vardý. Bir iki diþi yoktu artýk
aðzýnda. Çok zayýftý. Sakince tepsiyi hücresindeki masaya býraktý. Bir
an ayaða kalktý ve masayý tutup olduðu yerden duvara fýrlatmak istedi.
Odadaki her þey gibi o da yerine büyük çivilerle, metal tutacaklarla
sabitlenmiþti. Ne yatak, ne sandalye ne de baþka bir þey. Yüreðinde,
yorgun yüreðinde bir þey kabarýyordu… Kafasýný kaldýrdýðýnda
gördüðü bu tavana kaç gün, kaç ay baktýðýný anlamaya çalýþtý. Hayatý
ne hale gelmiþti ve bunu kim yapmýþtý ona. Neler oluyor diye kendine
son kez sorduktan sonra avazý çýktýðý kadar baðýrdý ve kapandý yere.
Odaya onun haykýrýþýný duyup gelen beyaz önlüklüler kapýyý açýp
korku ile baktýlar uzaktan.
Diz çöktüðü yerden kalkmadan, baþýndan baþka hiç bir þeyi
oynamadan baktý onlara… Saçlarý þimdi yüzüne dökülmüþtü ve
gözlerinde müthiþ bir kararlýlýk vardý. Yüreðinde bir þey büyüyor,
büyüdükçe ona korkunç bir haz veriyordu. Bambaþka bir tad ve ateþ
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 41

gelmiþti dudaklarýna. "Hoþ geldiniz." Dedi fýsýltýlý, çatallaþmýþ bir


sesle…
Sokaklarda yarý çýplak yara içinde dolaþýyordu. Gökyüzü ne kadar
güzeldi ve ne kadar güzel yaðýyordu yaðmur. Evine gitti ilk önce. .Tam
kapýya yaklaþtý ki baþkalarýnýn oturduðunu gördü orada. Sonra,
iþyerine doðru yöneldi, yürürken yüreðini dahi saran bir üþüme hissetti.
Artýk orada çalýþtýðý iþyeri yoktu. Aslýnda o dört katlý iþ haný bile yoktu
artýk. Yerine baþka bir bina yapýlmýþtý ve insanlarýn bakýþlarýna
aldýrmadan saatlerce dolaþtý dev yapýyý. Bekçiler hýrpalayarak
atmasaydý belki bir o kadar daha dolaþacaktý.
Sokaklar onun sokaklarý deðildi. Hiçbir þey durmuyordu yerinde
artýk ve hiç kimseyi tanýmýyordu. Üþüdü, üþüdü. Üþüdükçe büyüdü
içindeki hayal kýrýklýðý ve öfke. Akþam olurken bir dükkana girdi ve
"Tarihi biliyor musunuz?" diye sordu titreyen zavallý bir sesle. Genç
bakkal çýraðý korku ile cevap verdi, o da sessizce süzüldü çýktý dýþarý.
Yüzüne yavaþ yavaþ bir karanlýk yerleþti. Gözyaþlarý nicedir
karýþýyordu yaðmura. Kendini bir duvarýn dibine fýrlattý ve dizlerinin
arasýna kapayýp baþýný hýçkýra hýçkýra aðlamaya baþladý :"Tam altý
seneyi çalmýþlar hayatýmdan. Hayatýmý çalmýþlar. Ben size ne
yaptým?"
Ýþte þimdi bu tepenin baþýndaydý. Kendisini hýrpalayan bekçilerden
birinden alýnmýþ silahýn kabzasýnda hala adamýn kafasýndan akan
kanýn izleri vardý. Derin bir nefes aldý. "Benim hayatýmý siz çaldýnýz"
dedi. "Þimdi sýra bende, þimdi siz bir kayýp vereceksiniz ve bu böyle
sürüp gidecek."
Yerdeki zavallý aðlayarak onu tanýmadýðýný ve ona bir kötülük
yapmadýðýný anlatmaya çalýþa dursun, o burnunu çekti ve bir el ateþ
etti. Zaten ikinci kez tetiði çekmesine gerek kalmamýþtý. Tüm tepede
yankýlandý ses. Baþýný çevirip azgýn dalgalarla uçurumu döven denize
baktý. Ellerini kaldýrdý yüz ifadesini deðiþtirmeden. Açtý hafifçe ve
muzaffer bir komutan gibi bakýyordu ufuklara þimdi. Rahatlamýþtý biraz.
Gözlerinde hiç yaþ yoktu. Üstelik az önceki yalvarma yakarma
seslerinin mide bulandýrýcý gürültüsü bittiði için mutlu bile olmuþtu.
Elindeki silah yere düþtü. Yarým dakika kadar bu halde sessiz kaldýktan
sonra "Bir hayata karþýlýk baþka bir hayat, koca deniz!" dedi
baðýrarak:"Anormaller bir, Normaller bir"
Sonra eðildi, silahý aldý ve beline taktý. Adamýn üzerinden ceketini
ve gömleðini çýkardý. Onlarý giydi. Döndü. Denize bir kez daha baktý,
derin bir onay istercesine. Sonra,hiçbir þey olmamýþ gibi, patika yola
yöneldi.
42

Deli Saçmasý

Aðaçlar ince ince. Nasýl da birbirlerine karýþýyorlar, inanmazsýn.


Karýn istilasýndan kurtulanlar siyah, simsiyah sanki. Kurtulamayanlar
da bembeyaz. Ama bu kuruluk, bu tezat öyle güzel ki! Dallar göðe
incecik narin parmaklar gibi uzanýyorlar. Dua eden, yakaran parmaklar
gibi, güzel gözlü narin kadýnlarýn parmaklarý gibi.
Caným sýkýlýyor, anlýyorsun. Kendime soruyorum burada ne
yaptýðýmý da cevap alamýyorum. Tabii artýk beni þaþýrtmýyor. Niye
þaþýrtsýn ki? Çoktandýr geliyorum buraya bir baþýma. Ama sen beni
anlýyorsun. Deðil mi?
"Katil, Cani! Öldürdün onu pislik. Seni, seni öldüreceðim… Allah
belaný versin. Hele bir bitsin þu mahkeme, hele bir çýkalým dýþarý
bakalým bu yaptýðýndan kurtulabilecek misin? Seni soysuz deli, hiç mi
acýmadýn be !"
Karlar sakince uzanmýþ aðaçlarýn dibine. Öylesine korkunç bir
huzur hakim ki, her yer dümdüz, göz alýcý bir beyazlýk her þeyi örtmüþ.
Tek bir düzensizlik yok sanki. Tam masallýk bir manzara aslýnda. A,
tabii arada minik sincaplarýn ayak izleri var. Pýtýr pýtýr koþuvermiþler bir
uçtan bir uca. Görsen, öyle þirin, öyle tatlý ki! Ýnsanýn o hayvancýðý
bulup , bir bebek sever gibi sarýlasý geliyor. Belki de perilerdir orada
dolaþanlar, ne dersin? Ellerinde, ucunda yýldýz figürü olan sevimli bir
deðnek, koþup duruyorlardýr karlar boyunca pembe beyaz elbiseleri
ile. Üþümezler mi dersin? Hayýr, periler kýþ dahi olsa bir baharý yaþarlar
artarda.
Uzaktan bakýnca aðaçlarýn uçlarýnda çiçek gibi duruyor kar
tanecikleri. Dikkatimi toplayýp uzaktaki koruya bakýyorum. Bir süre
sonra görüntü bulanýklaþýyor ve çeþit çeþit þekil geçiyor gözlerimin
önünden. O içice geçmiþ dallarýn arasýnda en çok yüzler görüyorum.
Hep zayýf, düþünceli mahzun yüzler. Kadýn yüzleri. Bazen orada olsun
tanýdýk bir yüz görmek için zorluyorum kendimi. Bildik birilerine
benzetmek istiyorum. Bildik birisine. Ama olmuyor
Göremiyorum.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 43

"Niye öldürdün kýzý, it herif! On para etmez ciðerin var, neyine aþýk
olsun o senin? Yalancý köpek seni. Arkadaþlarý da söylediler, yokmuþ
öyle bir þey, manyak. Yüzüne bile bakmamýþ hiç. Deli misin ulan sen?
Gel bir ýslatalým, mektebe alalým seni de aklýn baþýna gelsin hele!"
Ýnsanýn nefesi nasýl da daðýlýyor bu soðukta. Sigara dumaný gibi
deðil! O dans eden bir yýlan gibi uzar gider çoðu zaman. Yada birbirine
sarýlmýþ sevgililer gibi. Ayrýlmayacak iki sevgili… Oysa , nefesim hiç de
uzun ömürlü deðil. Bir saniye bile dayanamadan o sis parçasý
kaybolup gidiyor. Uzun uzun düþününce nasýl hüzünleniyorum bir
bilsen!
Ýstiyorum ki, benim de nefesimden iki uzun çizgi çýksýn ve bu
yalnýzlýk kokan, bu bitkinlik kokan, bu. Bu… Bu ölüm kokan manzaraya
inat týrmansýn göðe helezonlar çizerek, raks ederek bir aþkýn
müziðinde. Benim ciðerlerimden çýkmýyor belki böyle müzikler. Belki
kalbim böyle bir þarkýya tempo tutmuyor. Bilmiyorum.
Oysa sen benim hayallerimi biliyorsun. Deðil mi?
Ýstiyorum ki, bazen tabii, þu karlarýn üzerine kendimi atayým ve bir
heykel olana dek, buzdan bir abide kýlýnana dek bekleyeyim.
Kaþlarýmda kar taneleri donduðunda ve derin bir uyku bedenimi
sardýðýnda beni alýp bir þehrin meydanýna, yo hayýr vazgeçtim, buraya,
bu korunun giriþine diksinler. Ve ayaklarýmýn altýndaki kaideye "Hayal
etti ve öldü" yazsýnlar. Benim niye öldüðümü anlayan çýkar mý?
Yoksa ben hala tedavi olamadým mý?
"Bak bak bak! Kim gelmiþ hele. Gel bakalým… Gelin millet, meþhur
manyak gelmiþ koðuþumuza. Kýzý yüz vermedi diye öldüren tip.
Oðlum, ne istedin kýzcaðýzdan, ha? Eþek herif! Bir yol anlat bakalým
derdini, bizim usul ile …"
Kuþlar. Minik ölüm mahkumlarý. Þimdi açlar…Kar beyaz bu tabloda
buz kesmiþ dalýn birinden diðerine iki gram et ve biraz tüyden ibaret
bedenlerini taþýyorlar ümitsizce. Ne artýk bu her santimi ile kapanmýþ
toprak onlara bir parça yiyecek verir ne de bahara dek uykuya dalmýþ
olan aðaçlar. Kuþlar, minik ölüm mahkumlarý. Sizin için aðlýyorum,
biliyor musunuz?
Biliyor musunuz? Bir bahar gecesinde tatlý bir kuþun mutluluk dolu
sesi kaplarken ortalýðý, bahçede sýcacýk gülmüþtü o bana. Bende sizin
gibi, bir o yana bir bu yana koþuþturan zavallý bir serçeydim. Bir tek o
gülümsedi bana. Sadece o. Yüreðim nasýl ýsýndý, içimde nasýl bir isyan
baþladý, anlayabilir misiniz? Her þey olup bittikten, o minicik saniyeler
geçip gittikten sonra yurda gidip odama kapandýðýmda hayatýmda hiç
hissetmediðim kadar yalnýz buldum kendimi, hayret içinde… Ve
çaresiz.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 44

Düþündüm gece boyunca. Bana hiç kimsenin gülümsemediði, hiç


kimsenin bir tek güzel söz söylemediði hayatýmý düþündüm. Ve o
kocaman gözleri, ýþýltý saçan gülümsemeyi ve o mükemmel aný
düþündüm.
Hep düþündüm. Aþký, aþkýmý düþündüm. Bana gülümseyen
dudaklardaki o tatlý eðimi çizdim saatlerce kaðýtlara. Keþke o tatlý
gülümseme beni sardýðýnda mutluluktan ölseymiþim.
Üþümeye baþladým. Yazmak için bir takýp bir çýkarýrken
eldivenlerim yere düþtü, ýslandý. Ellerimi yanaklarýma deðdiriyorum ,
yavaþ yavaþ ýsýnýyorlar. Sonra nefesimle kendimi soðuktan korumaya
çalýþýyorum.
Bütün bu yýpratýcý havaya raðmen, puf puf þiþmiþ kabanýmý,
kazaðýmý, atkýmý ve gömleðimi, hatta fanilamý çýkartmak ve saatlerce
bu bembeyaz denizin içinde koþmak istiyorum.
Cesaretim yok. Yapamýyorum.
Hep istediklerini kovalayamamýþ ve hayal kýrýklýklarýnýn üzerinde þu
sert buz parçalarýymýþçasýna basmýþ, acý dolu birisi oldum. Caným çok
ama çok yandý, biliyorsun.
Bu soðuk yere tüfeðimi alýp geliyorum. Ne tüfeðimde tek bir saçma
var, ne de burada kýyýp da vurabileceðim kuþlar. Ama sen tabiatýn beni
dinlendireceðini, huzur bulacaðýmý söylemiþtin. Sýrf bu yüzden
geliyorum bu beyazlýða. Onu öldürüp hayatýný düþ kýrýklýðým uðruna
yok ettiðimden beri. Bunu sen diyorsun. Bana beni böyle anlatýyorsun.
Bense o beni sevdi, sevmeliydi diyorum hala. Hala, kimsenin bana
gülümsemediði anda, yüreðime sýcaklýðý sokan o gözlerin sonra bana
nasýl bir acý verdiðini anlamýyorsun, diyorum. Böyle bir aldatýlmanýn
benim ölümüm olduðunu hiç göremedin. Hiç biriniz göremediniz.
Ve yumruklar inerken yüzüme, tekmeler altýnda çýlgýnca inlerken
hayatýmýn merkezindeki aþký düþündüm hep, onu düþündüm. Artýk o
gülümseme, þimdi aðaçlarýn tane tane dallarý arasýnda bir türlü
çizemediðim o gülümseme, yüreðimin en tatlý hatýrasý oldu…
Sevgili Doktorum!
Bu kim bilir sana meçhul bir yerden yazdýðým kaçýncý mektup…
Biliyorum kocaman gözlüklerinin ardýndan gözbebeklerini kýzgýnlýkla,
gözyuvalarýnda bir noktada kaybedeceksin yine. Ýþte o an, "Bu yine
baþa dönmüþ" dediðin an, güzel bahçene, kaloriferli ve gül aðacý ile
döþenmiþ odandan bak! Kýþýn aðýr hükmü altýnda benliklerini
kaybetmiþ, benden bile aciz, zayýf, aðaç dallarý arasýnda koþuþturan
serçeleri görebilirsen onlarý anlamaya çalýþ, beni deðil! Eðer onlardan
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 45

biri ile dost olur da, onu güzel odanda misafir edersen, biraz ekmek
kýrýntýsý ile onu ölmekten kurtarýrsan, iþte o zaman zavallý hastaný
mutlu etmiþ olursun. Bu da bana yeter!
Sevgili Doktorum!
Biliyorum, ben hastayým ve…
Ve biliyorum ki bunlar bir kýþ günü boþ tüfeði ile dolaþan bir adamýn
yüreðinden attýklarý.
Yani deli saçmasý.
46

Fal

1. Bölüm

Yirmidört Ekim Ýkibindokuzyüzon…Karanlýk kendi içine


çöker. Doðar batmasýný hiç bilmemiþ olan. Distance. Hayat
karýþýr karanlýðýna… Yirmi… Keman sesleri büyütür
kuðularý bir uzak mevsimde… Yalancý þair. Kezzap…
Antony…Hell. Yirmidörtbin kez. Karanlýk büyür kendi içine.
Kuðular…Sessizlik. Karanlýk. Parýltý. Bir milyon mumluk
ampuller. Kör karanlýk. Þair… Hayat…Yirmidört. Ýklimin…
Baharý. Kayýp.
"Yes, Sir"
"Eski dilleri konuþma. Benimle alay da etme."
"Özür dilerim. Nexen? Sorun ne?"
"Ýþler. Çok yorucu… Kafamda sorular dolaþýp duruyor."
"Çok iþim var. Çok bile konuþtuk. Nexen. Ararým sonra."
Cevap. Yok. Yorgunum. Nexen. N…e….x….e….n… Niye böyle bir
ismim var? Bilmiyorum… Uyanmalý mýyým? Uyanýnca ne olacak.
Yiyecek bir þeyler bulunmalý. Karanlýk. Iþýk … (Daha yüksek sesle)
Iþýk! [Iþýklar açýldý] Ev. Bomboþ. Her þey orada burada. [Haberleri
görmek istermisiniz, efendim?] Hayýr… [Bugün toplanan genel barýþ
konseyi dünyadaki savaþ yüzdesinin azaltýlmasý için…] Hayýr! [.daha
büyük çaba ve masraf ha.] HAYIR! [.rcandýðýný söyledi. Yapýlan
açýklamaya gö.] Hayýr dedim pis alet, hayýr! [.re en az beþ yýl içinde
savaþýlan toprak sayýsý dünyanýn %40'ýna çekil…] Kapan. Pislik.
Kapan… Ýþ. Yazýlar. Yazýlarým neredeydi? Sistem…Yazýlarým
nerede… […] Sistem. Yazýlarým nerede? Bu alet niye gerektiðinde
çalýþmaz. […] Sistem [Sistem tarafýnýzdan kapatýldý. Açmak için…]
Açýl!. Yazýlarým nerede? [.mesi bekleniyor… Dünya teknoloji kurumu
baþkaný Hellistrien bugün .] Haberleri kapat, yazýlarýmý bul… [Yazýlar
Bilgisayarýnýzda Kiþisel Bölüm/Önemli Çalýþmalar/K-125/Son Dönem/
altýnda efendim] Ben oraya koymadým ki? Ben oraya koymadým. Ben
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 47

oraya koymamýþtým. Ama bu manyak sistem oraya koydu. Çünkü kodu


K-125. Bu anlamsýz kodu kim verdi? [Ýletiþim Talebi, Bril-co 18,Yakýn
arkadaþ, son iletiþim 34 dakika önce. ] Onayla
"Yes, sir"
"Konuþ. "
"Raporlar. Tamam mý?"
"Ancak buldum…"
"Ancak uyandýn. Ararým."
[Ýletiþim sona erdi…] Teþekkürler, haber verdiðin için. Masam….
Klavye. Kahvaltý… [Protein eksiðiniz var. Önerilen kahvaltýyý kabul
edecek misiniz?] Hayýr. Besinler þu listeye göre hazýrlansýn: Ýçecek.
Tatlý. Kimyasal uyarýcý katýlsýn. Sekreter sisteme baðlan…
Gündem…[Günaydýn Nexen. BRB Ýþletmeleri pazarlama müdür
yardýmcýsýsýnýz. Konumunuzda bir deðiþiklik yok. Bugün Yirmi…Dört…
Ek…im… Pazar.Tes.i. Gündeminiz… Pazarlama analizi yoðunluklu ve
izleme temelinde gündeminiz var. Dört ayrý toplantý. Ýlk ikisi kýsa. Yirmi
ve on iki dakika. Toleranslarý, ikiþer dakika. Üçüncü toplantýnýz
bilgilendirme, müþteri bilgisayarý ile. Data aktarým standardý : ACP-
100, 4 dakika aktarým ve detay açýklama. Üçüncü toplantý, þirket idari
toplantýsý. Ana makine kontrolünde. Kayýt yoðunluðu yüksek. Bildiri:
Uyarýcý yoðunluðu yüksek içki talebiniz gündem yoðunluðu sebebi ile
þirket tarafýndan iptal edildi. Ýþi býrakma hakkýnýz var….]
Onay…
Yirmidört Eylül Ýkibindokuzyüzon…Kopuyor. Kopukluk
artýyor. Kediler. Iþýltý… Yok aranan bir þey. Kutular. Ses ve
müzik büyüdükçe aydýnlanýyor bir dehliz. Ayetler ve ölümlü
bir yaþam. Tezat sindiðinde hayata. Unutmak ne acý eski
þarkýlarý. Toz beyazý bir bina. Dünya düþüyor ve düþtükçe
kazanýyor anlamýný. Karanlýk. Büyüyor. Kendi içine. Saklý
kelimeler oyunu. Çocuklarý nerede bu yaþamýn. Yer mi
dolu hayatý bir iklimin dolu yüzleri.
Gözlerim. Gözlerim acýyor… Ýlaç kullanmayacaðým. Tedavi,
olmayacaðým. Acý hissetmeliyim. Acýnýn tadýna varmalýyým.
Yaþadýðýmýn. Farkýna varmalýyým. Tedavi olmayacaðým. Sokaklar.
Sanýrým son sekiz aydýr evden çýkmadým. Nereye çýkabilirim ki?
Çýkamam. Bir yere. Sokak diye bir yer yok. Gürültü ve karmaþa…
Gürültü ve ölüm. Sokak kapýsý açýlsýn [Hava sýcaklýðý dýþarýda 12
derece. Ulaþým güçlüðü batý yakasýnda ve güney doðuda var. Ulaþým
aracý olarak BRB iþletmelerini tercih etmenizi öneririz. BRB en uygun
ulaþýmý saðlar.] Soðuk. Ne güzel.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 48

Eskiden kar diye bir þey varmýþ. Beyaz. Eriyormuþ dokununca ve


soðukmuþ. Soðuk… Ne güzel. Sokaklar. Bomboþ. Kimse yok. Sis.
Kaçýncý kat bu? Merkeze baðlantý açýlsýn. [Açýldý. Baðlantý onaylandý]
Adres bilgisi [Bölge: SRK-14787, Sokak ATH002-3 Sokak Katý: 3
Bulunduðunuz bölge ile ilgili tarihi, ticari ve kriminal bilgi ister misiniz?]
Hayýr. Kapan [Baðlantý sistemi kapanýyor] Sis. Ýnsanýn hayatý sis içinde
kaybolur mu? Acaba eski insanlar sis hakkýnda ne düþünürdü. Bu
elektronik buhar yerine baþka bir þey var mýydý acaba onlarýn elinde?
Gözlerim. Acýyor.
Tertemiz sokaklar. Her yer ýþýl ýþýl… Sessiz. Sadece reklam
panolarýnýn ufak sesleri var. [BRB Ýçecekleri… Ruhsal uyumu saðlar,
hayatý anlamanýzý saðlar, yaþamýnýzda yeniliklere yol açar] BRB. Ne
anlamsýz. Gözlerim aðrýyor. Ne güzel.
[Ýletiþim Talebi, Bril-co 18,Yakýn arkadaþ, son iletiþim 3 saat 12
dakika önce. ] Onay verilmedi. [Bilgi iletildi] Küçük bir çocukken çok
korkardým bu her an boþ sokaklardan. Sanki her köþeden bir þey,
çirkin büyük bir þey çýkacak ve bana zarar verecek zannederdim. Ama
hiç bir þey çýkmazdý. Ben korku ile dadýma kaçmak isterdim. Ama ona
da kaçamazdým. Soðuk ve ayný masallarý tekrar tekrar anlatan bir
cihazýn neresine saklanýr bir çocuk? Ama bunu þimdi anlýyorum. Ve.
[Ýletiþim Talebi, Bril-co 18,Yakýn arkadaþ, son iletiþim 3 saat 12 dakika
önce. ] Kahrol Bril-co, salak herif… Rahat býrak beni . Onay verilmedi.
Ben saatlerce sessiz ve düþünerek dolaþmak istiyorum bu sokaklarda.
Rahat býrak beni. Ýletiþim sistemi kapatýlsýn. [Ýletiþim sistemini
kapatmak istediðinizden emin misiniz?] Onay [Ýletiþim sistemi
kapatýldý…] Rahat býrakýn.
Eskiden, yani çocukken, geceleri uyuya kaldýðýmda rüya da
görürdüm. Hatýrlýyorum. Bazen kabus olurdu, bazen de mutlu,
bambaþka. Her þeyin tertemiz olduðunu görürdüm. Her yer ýþýldardý
temizlikten. Baþka çocuklar görürdüm, bazen. Sokaklar korku dolu
deðildi benim için. Oysa þimdi, halen ürpererek dönüyorum köþeleri.
Sanki þimdi bir þey çýkacak ve beni …[Yurttaþ Nexen… Bu bir güvenlik
sistemi uyarýsýdýr. Koruma aracý gelene dek bulunduðunuz yerden
hareket etmeyin. Yasalara saygý duymak bir yurttaþlýk görevidir.] alýp…
götürecek….sanýr.dým.kor.kar…dým…Gözlerim yanýyor. Gözlerim.
yan. Göz.yaþlarý.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 49

2. Bölüm

[Yurttaþ Nexen… Ýletiþim kodu Axp-1455. Savcý Dev-1L sizinle


ilgilenene dek sessizce bekleyin. Görüþme yirmi dakika sürecektir.
Sorulan sorulara kýsa ve net cevaplar verin. Savcýyý aldatmaya yada
yormaya kalkmayýn. Devlete yardýmcý olmak bir yurttaþlýk görevidir] ….
Yirmidört iklim, iki bin yalnýzlýk… Sarý. irin dolu günler.
Beklemek, beklemek çam ormanlarýný. Dolu yaðan hayat.
Dolu. Sarýlmýþ kablolu ve yapayalnýz. Bir deniz, hayatý
kovalayan. Senin yerine. Açýk ve simsiyah. Anlatmak,
uzun bir gece. Seperated. Insan-e. Hýzlý ýþýk. Güneþsiz.
Ve beyaz.
[Savcý hizmet odasýna eriþti… Saygý gösterin] Nexen… Yaramaz
evladým benim… Duyduðuma iyi bir yurttaþ olmak için gerekenleri
yapmýyormuþsun? Ben. Görevimi. A, sözümü kesme… Raporlar,
psikolojik madde raporu okunsun [Yurttaþ Nexen, son iki aydýr %80
aðýrlýklý uyuþturucu. Uyarýcý kullanýmýný sürekli ret yada yavaþlatma…
Etken Maddeler: Sentetik aðýrlýklý. Uyum sorunu] Bak, sistem
yanýlmaz! O her þeyini kontrol ediyor evladým, niye tavsiyelere
uymuyorsun? Çok. Yor.gunum efendim,ben. Ben. Bakýyorum da
rehabilitasyon cihazýný kapatmýþsýn. Oooo tam iki aydýr bozuk
görünüyor. Arýzaya. bildir.miþ.dim. Ama. Ben. Arýza gelmedi mi? Bir
daha bildirseydin. Sürekli uyuyor ve topluma faydalý olman efendim,
ben. gereken yerde artýk tüketen ben. ar.týk. birisi haline gelmiþsin.
Üretim toplumu ve iyi yurttaþlýk Artýk iste.miyor. için çok çalýþmalý ve
çok üretmelisin. Çok üretmeyenler um. Çalýþmak istemi. tükenme
hakkýna sahip deðildir. O zaman imha edilirsin… yorum. Bu çok
an…Dinlenme zamaný çocukluktaydý Nexen lam. artýk bitti. sýz. [Savcý
dinleme görevini tamamladý. Karar süresi: Ýki dakika otuz saniye.
Baþladý.] Evladým, görevini yerine getirmelisin. Bir daha bunu duymak
istemiyorum. Karar! [Sistem karar defteri kayýt no: 2019-ax-NXN. Kayýt
baþladý] Ýhtar kayýt edilmesi, kontrol grubuna rapor akýtýlmasý ve
rehabilitasyon süresinin arttýrýlmasý. Cihaz onarým takibi kontrol grubu
tarafýndan yapýlsýn. Yurttaþlýk görevinin aksatýlmasý tekrarýnda, yargý
gerektirmeksizin infaz. [Karar alýnmýþtýr. Yurttaþ Nexen karar sistemine
yerleþtirildi. Þu andan itibaren kararýn etkisi altýndasýn. Kararlara saygý
duymak bir yurttaþlýk görevidir. Savcý gidiyor]
Ben. Çok . Yal.nýzým… Çok.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 50

3. Bölüm

Gece düþüm…Kýyamet, eller alýnlarda ýþýk arar. Gözler


dönmüþ ve heyecanlar sönmüþ. Ýkna olmuþ bir bahar,
suskun hayat ve her þeye raðmen yaþamak. Gözler. Güz
düþüm… Kendinden önce ve kendinden sonra, hayat
yoksa eðer, hiç bir þey yok. Bir milyar yalnýzlýk, öyle ki
denizler kadar karanlýk. Onbeþ Kasým Ýkibindokuzyüzon.
Karanlýk kendi içine çöker…
[Yurttaþ Nexen, rehabilitasyon sistemi bugün R-EW Devriminin son
bölümünü anlatacak, kolunu þýrýngaya hazýrla] .. [Ýnsanlarýn elinde
gitgide karmaþýklaþan dünya, artan entropi ve bunu durduracak
herhangi bir sistem üretilememesinden dolayý yaþanmaz bir yer haline
geldi. Toplumsal iliþki denen yozlaþmýþ diyaloglar yýðýný, zamanýn ve
enerjinin boþa harcanmasýndan baþka bir þey deðildi. Bu yüzden,
dünyayý ve düzeni seven birkaç gönüllü tarafýndan sistem üretildi.
Sistemin tüm gözetleme, denetleme, karar ve eylem birimlerine
entegre edilmesi çok sürmedi. Bir yüzyýldan biraz fazla bir zaman
sonra, artýk insanlar sistemle birlikte yaþamaya alýþtýlar. Sistem bu
süre içinde kendini yeniledi ve yurttaþlýk, insanlýk, toplum ve hayat
kavramlarýný baþtan tanýmladý… Biyolojik hayatýn devam etmesi,
yapýlan araþtýrma tarafýndan en önemli unsur olarak göze
çarptýðýndan, sistemin tüm yapýsý buna göre kuruldu. Biyolojik yaþam
ve kimyasal zevk alma düzeni, insanýn yeryüzündeki varlýk maksadýný,
insanlýk tarihinden görülebileceði gibi, en güzel þekilde tarif etmektedir]
[Yurttaþ Nexen: Sistem, kusursuzdur ve kusursuzluðu tartýþýlamaz.
Ýnsanlarýn kendini nasýl hissettiðinin önemi yoktur, önemli olan biyolojik
devamlýlýk ve kimyasal zevk alma sürecinin kesintiye
uðramamasýdýr… Bu yüzden, rehabilitasyon cihazýna sýk sýk baðlan ve
görevlerini yerine getir. Ýkinci bir isyanda, yaþam hücrende, yargýya
gerek kalmaksýzýn, biyolojik devamlýlýðýn sona erdirilecektir… Sisteme
saygý duymak bir yurttaþlýk görevidir]
Sistem: Görev planý okunsun: [Günaydýn Nexen. BRB iþletmeleri
pazarlama müdür yardýmcýsýsýnýz… Bugün On.Beþ Kas.ým
Ýkibindokuz.yüz.on. Konumunuzda bir deðiþiklik yok.]
[Biyolojik varlýðýnýz devam ediyor…]
51

Giderken

"Delirmek" demiþti;" bir kurtuluþtur, sence de öyle mi?"


Ben gözlerimi kaldýrmadan baktýðým yerden -yani sýmsýký birbirine
kenetlenmiþ incecik zarif ellerinden- bilmem dedim. Hayýr, yalan
söylüyorum. Elleri incecik deðildi, elleri sýcacýk, büyük parmaklý pek de
zarif olmayan parmaklarý ile o yaþta bir kýza yakýþmýyordu aslýnda,
ama o kadar gerçekti ki. Anadolu kadýnýn elleri gibiydi, saban peþinde
koþmuþ eller gibi.
"Bilmem" dedim, çok da umursamadan. "Bilmem." Kocaman
gözbebeklerine baktým dikkatle. Sýkýldý. Gözlerini yere indirip "Aptal
aþýk" dedi. "Özgürlük her þeydir"
Uzun saçlarýnýn salýnýp benden uzaklaþtýðýný gördüm bir tek. Bir tek
gözlerindeki durgun alevin sýcaklýðýný hissettim. Sonra bir düþün
silinmesi gibi kayboldu ufukta. Ben yapayalnýz kaldým kýþ soluyan bir
çay bahçesinde.
"Nefes. Al. Ver. Nefes. Al. Ver. Nefes. Bir daha. Diren. Nefes. "
Zor. Çok zor oldu. Kanýyor mu? Evet.
"Nefes."
Bir kez daha alabilir miyim?
"Bilmem"
Ýnanmaz kimse ama nasýlda uyku bastýrýyor þu anda, gözlerim
kararýyor. Uyuyuversem biliyorum hemen bitecek ama olmaz.
"Özgürlük her þeydir." Dayanmalýyým. Yaþamalýyým.
"Bir yolculuk gibi. Arabanla hýzla geçiyorsun Anadolu'nun çorak
tepeleri, daðlarý arasýndan. Ovalarda yalnýzlýk rüzgâr gibi esiyor.
Fakirlik esiyor. Bedbaht bir hayatýn damla damla hatýralarý geçiyor.
Hayat geçiyor. " Gözyaþlarý akýyor gözlerinden. Kocaman gözler, billur
dolmuþ o dev gözler bana bakýyor pýrýltýlar içinde: "Lütfen beni hatýrla."
Seni hatýrlýyorum.
Caným yanýyor. Ama hatýrlýyorum.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 52

"Nefes. Al. Ver. Nefes al. Ver."


"Uzanýrsýn her karanlýða." Sessiz bir çýðlýk gibi. Aðlýyorum.
Bilmiyorsun.
Gözlerin bana bakýyordu. Bükülmüþ bir çiçek gibi, solan bir karanfil,
bir gül gibi, bir damla göz yaþý gibi, bir nehir, bir ýrmak, dinlenmiþ bir
göl gibi, isyanýný büyüten Anadolu gibi kucaðýmdaydýn. Gözlerin. Bana
bakýyordu. Kapandý sonra.
"Al. Nefes. Al Ver. Nefes. Bir kez daha . Hadi."
Dudaðýndan, incecik bir çizgi halinde sýzan o kan damlasý ve þimdi,
ancak þimdi dokunabildiðim saçlarýnýn arasýnda kurumuþ lekeler
olmasa senin nihayet aþýðýna kavuþmuþ mesut bir kýzcaðýz olduðun
sanýlabilirdi.
Acýyor. Uykum geliyor derinden. Uyusam, son kez, tadýna vararak
uyusam?
Hayýr. Direnmeliyim. Direnmek. Her þeydir.
O zamanlar bana þiir okumuþtun, deðil mi? "Yaþadýklarýmdan
öðrendiðim bir þey var." Neyi öðrendin en çok? Gülümseyen gözlerin,
güçlü ellerin.
Deðiþtin.
Ellerin güçlüydü, gözlerin gülümsüyordu. Deðiþtin. Ama sen baþka
bir þeydin artýk. Hem sen olan hem de senden baþka, senden. Senden
öte mi? Senden büyük? Kendi içinden kendinden büyük neyi
taþýyorsun? Anlamadým.
"Nefes. Al. Nefes ver. Haydi. Biraz daha. Nefes al. Nefes ver."
Biliyorum, beni görsen gülümserdin. Hiç kýzmazdýn bana deðil mi?
Tatlý gözlerle bakýp "Hayat bitecek, biliyorsun " mu derdin? Yoksa
"Özgürlük her þeydir" mi? Direnmekten bahsederdin belki de. "Ufak
tatlarý da önemse" derdin ve derdin ki "Her insanýn içinde bir cevher,
bir mücevher vardýr." Bunlarý söyleyip siler miydin göz yaþlarýmý
þefkatle? Beni avutur muydun?
"Sevgili,
Biliyorum, biliyoruz ki bundan öte bir hayat var. Buluþmalar oraya
mý kalsýn?
Sevgili, ah zavallý sevgili.
Ne vahim bir aþka düþmüþsün, bilmiyorsun.
Her gittiðim yere gelir misin? Benimle birlikte yürür müsün daðlar
gibi yola çýktýðýmda?
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 53

Ben bambaþka olurken, bir týrtýldan bir kelebeðe dönüþtün, diyecek


misin?
Sevgili,
Kavuþma anýna kadar sabredecek misin?
Benim zavallý aþýðým, ne vahim bir aþka düþtün. Bilmiyorsun."
Sadece gözlerime dolduruyorum seni.
"Ne.fes. Al. Nefes. A. Ne.fes. Ver."
Caným yanýyor. Gülümserken hayat þimdi bana ve sana, gül
bahçeleri bizi beklerken orada, benim caným yanýyor. Daha erken
görmeliydim, daha erken anlamalýydým diyorum.
Kucaðýmda sen gözlerini huzurla kapatýrken, bir serseri kurþunla
ben de peþinden geliyorum.
"Nefes. Al."
Nasýl da yavaþça indi göz kapaklarýn. Nasýl. Tatlý bir melodi gibi
baktýn en son. Ne fýsýldamýþtýn kulaðýma, bir emaneti teslim eder gibi?
Neydi, o son söz, her can verenin söyleyeceði?
"Nefes."
54

Hasret ve Çocukluk

Küçükken en çok neyi sevdiðimi hatýrlamaya çalýþýyorum.


Bakkalda kocaman bir çikolata vardý, maket. Onu severdim,
mesela. Amcam söz vermiþti, bana bayramda onu alacaktý.
Hayallerimin kocaman çikolatasýný severdim. Ben küçükken bitmeyen
bir çikolatayý çok severdim.
Sonra, sonbahar gelince parktaki yapraklarý toplamayý çok
severdim. Onlarý yastýk, yatak yapar, üzerinde evcilik oynardým, alt
kattaki komþunun kara kuru kýzý ile… O sararmýþ yapraklarýn üzerinde
çýtýrtýlarla uyumayý ya da uyuyormuþ gibi yapmayý severdim. Ben
küçükken sonbaharýn üzerinde uyumayý çok severdim.
Akþamlarý annemin ufak yataðýma getireceði sütü beklerken
havada uçuþan gölgelerle konuþmayý severdim. Onlara "Sakin olun
dostlarým, annem sütü getirecek ve uyuyacaðýz." derdim. Sýcacýk
kocaman süt bardaðý o kadar güzel kokardý ki !Ben uçuþan
gölgelerden bile kýskanýrdým. Ama yine de o gölgeleri severdim. Ben
uçuþan gölgelerle konuþmayý çok severdim.
Babamýn dükkanýnýn olduðu pasajda renkli ufak kuþ lokumlarý
satan bir bakkal vardý. Minik parmaklarýma lokumlar ne de yakýþýrdý!
Ben lokumlarý, kocaman sandýðým ufak bir kesekaðýdýndan alýp,
akþama kadar vitrinlere bakarken yemeyi severdim. Ben rengarenk
kuþ lokumlarýný çok severdim.
Yüreðimi yokluyorum, küçükken sevdiðim kadar çok þey yok
hayatýmda. Çocukluðum, yaþayamadýðým parçalarý ile sanki bir
zebani, baþýmýn üzerinde dikiliyor ve þimdinin eksiklerini hatýrlatýyor.
Mahrem hatýralarda yüzdüðüm o karanlýk baþlangýç nerede? Ben kuþ
lokumlarýmý ve uçuþan dostlarýmý istiyorum. O çikolataya hiç
doyamadým ve hangi yataða uzansam yerimi yadýrgýyorum.
Çünkü sonbahara uzanmayý özlüyorum.
Göz yaþlarým gözlerimde,
Kendimi çok özlüyorum.
55

Müzik

Gözlerini üzerime dikiyorsun. Ne kadar buðulu bir bakýþ. Korkunç


bir müzik baþlýyor ve sen yüzünü buruþturuyorsun...
Ben sesi iyice açýyorum. Kapýyorsun kulaklarýný ve odanýn uzak bir
köþesine oturuyorsun. Öfkeli misin? Niye öyle bakýyorsun? Diyorsun ki
"Böyle gürültülü þeyleri niye dinler insan?" Bu öfke ne?
Ben daha da açýyorum sesi. Açýyorum, açýyorum. Daha çok.
Kulaklarýmý dayýyorum o dehþetli gürültüye. Daha çok, daha!..
Baðýrarak odadan çýkýyorsun. Daha çok. Daha çok ses! Her þey
yerinden oynuyor! Çok ses istiyorum. Daha çok, en çoðu neyse o...
Kývranarak yatýyorum yanýna devasa hoparlörlerin. Ses kulaklarýmda
uðulduyor artýk. Caným yanýyor, kulaklarýma korkunç bir aðrý yerleþiyor.
Çýðlýklar atýyorum. Hayýr, bu bir çýðlýk deðil. Baðýrýyorum avazým çýktýðý
kadar. Gözlerimde korkunç bir acý týkanmýþ. Alevler içinde biri gibi
kývranýyorum yerde. Daha çok ses istiyorum. Daha, daha, daha çok!
"Evet" diye baðýrýyorum, haykýrýyorum. "Bu davullar ekilen bir
fýrtýnayý biçen oraklar þimdi. Duyuyor musun kemanlarýn bu sessiz
çaðrýsýný, onlar dostlarý kasýrgayý ýslýklarla davet ediyorlar. Bu müzik
ektikleriniz için: Çýlgýnlýk ve Ölüm"
Daha! Daha çok ses istiyorum. Beynimde çalýnsýn bu ses ve son
ses olsun beynimden çalýnan. Ölüm ve çýlgýnlýk. Ruhum ektiklerinizi
biçiyor.
Susun !
Ben geliyorum, ektiklerinizin yemiþleri ile !
Susun!
Size geliyorum…
56

Jan Seni Öldürecekler

Bir caddedeyim, yürüyorum. Birileri var beni bekleyen. Jan seni


öldürecekler. Ýnsanlarý seviyorum, yada deðil. Gökyüzü masmavi, tam
sevdiðim gibi. Ýçimden geldiðince sohbet etmiþim, yada tüm
hissettiklerimi anlatmýþým. Jan seni öldürecekler. Bir köþe baþýnda
bekliyor. Silahýnda kurþunlar, beni bekliyor. Yüzü ter içinde,
muhtemelen siyah giyinmiþ. Kendini beni öldürmek için hazýrlýyor.
Kafasýnda benim ne kadar iðrenç biri olduðum fikri, alný ter içinde,
derin derin nefes alýyor. Kim göndermiþ, niye gelmiþ? Sebebine
inanmýþ, inanýyor. Jan seni öldürecekler. Ýçinde bin bir kýpýrtý. Bense
rahat gibiyim. Belki bir rüya gördüm, hatýrlamýyorum, yada deðil. Bir
gündüz düþü görüyorum, bir þiir okuyorum, yada deðil. Tam köþenin
önündeyim. Baþým öne eðik yada deðil. Namluya kurþun veriyor. Jan
seni öldürecekler. Birden uzaktan baðýrarak fýrlýyor: "Geber!" Ýlk olarak
tek bir kurþun, ve sesi. Göðsümden içeri giriyor, þaþkýným. Jan seni
öldürecekler. Bir an duralýyor. Ben anlamamýþým, kendime bakýyorum.
O ise, hýrsla silahýna. Jan, Jan seni öldürecekler. Sonra daha büyük bir
hýrs yüzünde, alný ter içinde, burun delikleri büyümüþ. Ben dengemi
saðlamaya çalýþýyorum. Hýrsla asýlýyor tetiðe. Jan seni öldürecekler.
Kurþunlarýn sesini duyuyorum. Ancak, kurþunlar bedenimde. Çýlgýn bir
acý ve son bir "Klik" sesi. Kalabalýktan çýðlýklar. Jan seni öldürecekler.
"Yere yýkýlýyorum, aðzýmdan burnumdan kan geliyor. Çýlgýn bir acý
ve kalabalýðýn uðultusu. Bedenimin ve baþýmýn yere çarptýðýný
hissetmiyorum. Ellerimi kaldýrýyorum, göz ucu ile bakýyorum. Kaným
hýzla elbiseme akýyor. Masmavi gömleðimde çirkin bir yeþil þimdi.
Dehþet bir acý ile vücudum uyuþuyor. Ýnsanlar etrafýmý çevrelemiþ,
dehþetle bana bakýyorlar. Kimileri çýðlýk atýyor. Kadýnlar, güzel kýzlar
yada çocuklar. Hiç biri bir anlam taþýmýyor þimdi. Tanýdýk birilerini
arýyorum hüzünle. Yok…Ellerimi uzatýyorum, birisi tutsun diye,
uzattýðým taraftaki insanlar korku ile kaçýyorlar . Oysa birileri tutsa ne
güzel olurdu…Sessizce baþýmý tekrar göðe çeviriyorum. Masmavi.
Hep maviyi sevmiþimdir…"
Vücudum uyuþmaya baþlýyor. Ayaklarýmý hissetmiyorum artýk.
Kulaklarýmda çýlgýn bir výzýltý. Bir ambulans sesi; çok, çok uzaktan
beri… Gözlerim aðýrlaþýyor. Yaralarým acýmýyor artýk. Nefes almak çok
zor. Dehþet uykum var. Derin derin nefes alýyorum. Parmaklarým hafif
oynuyor, sonra tekrar düþüyor. Derin derin nefes veriyorum.
Jan, seni öldürdüler…
57

Karanlýk

Güneþ ortalýkta yok. Ama ne taraftan battýðý belli. Sanki oraya bir
sürü boya býrakýlmýþ ve gerçek üstücü bir ressam elleri ile bu boyalarý
birbirine karýþtýrmýþ. Korkunç bir derinlik var ufukta... Kýrmýzýlar,
maviler. Yukarýlara doðru mor kendine yer bulmuþ, akýl ötesi çizgilerle
yavaþ yavaþ silinip gidiyor. Bulutlar, hayal edilemez üç boyutlu objeler,
birer rüya gemisi gibi asýlý duruyorlar...
Bu kýyamet sahnesi mi?
Hayýr.
Sadece güneþ batýyor.
Gözlerini ufuktan ayýramýyor. Boðazdan gemiler geçiyor, içlerinde
gözlerini ayný yere dikmiþ insanlarla. Zengini, fakiri, öðrencisi, esnafý.
Hepsi bu sonbahar akþamýnýn, enfes tablosuna bakýyor. Ýþte, tüm
insanlar böylesi bir manzaranýn en yüce sanat olduðunda hem fikir...
Hayýr, gözlerini ufuktan ayýramayacak galiba...
Bir sigara yakmak istiyor... Cigara! Eskiden böyle derlerdi... Yýllar
önce çektiði alaturka filmlerde de buðulu buðulu ufka bakar,
cigarasýndan bir nefes çekip, savururdu. Arkasýndaki güzel ve mini
etekli genç kýz da onu terk etmemesi için yaþlý gözlerle yalvarýrdý.
Hava soðuk. Sigara ýsýtýyor ciðerlerini...
Ýçeriden birisi baðýrýyor. "Eve gel, hasta olup üþüteceksin." Cevap
versin mi? Hayýr... Bu sahneyi bozmak istemiyor. Öylesine bir hastalýk
için bu güzellik ziyan edilir mi? Daha kaç kere bu manzarayý görecek,
kim bilir? Çok üþüyor... Yarýn hava tekrar böyle olur mu? Gözlerini o
büyülü noktadan almadan sesleniyor içeri: "Bana giyecek bir kazak
verin." Cevap yok...
Yavaþ yavaþ kararýyor o nokta. Ama öylesine yavaþ kararýyor ki,
anlamýyor insan. Sanki, biraz önce de bu karanlýk yere bakýyordu...
Sanki hep karanlýða bakýyordu... Yavaþça her þey bitiyor. Hayatýn tüm
detaylarý þimdi göz önünden silinip, gidiyor... Sigara... Ýlaç mýdýr?
Hayýr… Rahatlatmasý niye? Psikolojikmiþ... Öyle diyorlar. O zaman
öyledir. Böyle þeylerden hiç anlamaz. Genelde, hiç bir þeyden
anlamaz.
Ufukta artýk sadece karanlýk var... Baþka hiç bir þey yok.
Gözlerindeki yaþlarý siliyor. Ýçeri böyle gitmemeli. Ne diyecek
soranlara? "Ufuk çok güzeldi, çok duygulandým." Onlar da alay
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 58

etsinler. Eskiden olsa, "iþte büyük sanatçý, ruhunda her güzelliðe yer
var" derlerdi. Artýk sanatçý eskisi oldu. Aklýna yýllar önce tartýþtýðý þair
geldi. Ahmak herif. Güzellikten anlamýyordu ve onunla alay etmiþti. Ýlk
defa o zaman gururu incinmiþti... Tabii ünlü olmak baþkaydý. Kimse o
"meczup þair"'in söylediklerine kulak asmamýþtý ve o ününü
büyütmüþtü...
Þimdi? Kimse hayatta olduðundan haberdar bile deðil. Olsalar ne
olur? Kocaman göbekli, kel bir þarkýcý eskisini kim ne yapsýn? Artýk
yakýþýklý, kývrak danslarý ile çekici bir sürü çocuk var. Üstelik, yýllar
harcamadan ünlü olduklarý için yirmi bir, yirmi iki yaþýnda kasetleri
oluyor. Ve kýzlar hayran tabii.
O ise, artýk yýllarýnýn birikimini deðerlendirip, para simsarlarýnýn
elinde oyuncak olmaktan baþka bir þeye yaramýyor. Sokakta kimse
tanýmýyor onu... Ýnsan ölünce zamanýnda ölmeli. Kahraman olmak için,
unutulmamak için. Bak Özal'a... Adam bir on yýl daha yaþasaydý kimse
takmayacaktý, ama þimdi efsane oldu... Dean'de öyle. Beceriksiz cüce!
Birkaç film çevirip öldü, o da efsane oldu. Halbuki kendisi gibi 50
yaþýna kadar yaþasaydý, o da kenarlarda sürtecek ve kendisine ilgi
gösterecek birilerini bekleyecekti... Sinatra gibi...
Koca Sinatra. Herkes onu örnek alýrdý bir dönem ama sahnede
þarký sözlerini unutuyordu ölmeden önce. Üstelik, neydi o hastalýðýn
adý... Parkinson'u vardý... Muhammet Ali'ninde öyle. Artýk onlar bir alay
konusu. Maskot kadar deðerleri yok kimsenin gözünde... Ama
zamanýnda ölselerdi efsane olacaklardý...
"Zeki en iyisini yaptý". Aðzýndan kaçýyor bunlar... Ama doðru
olduðunu düþünüyor daha sonra. Ortalýktan kaybol, sonra da þýk bir
þekilde öl... Böylece toplum seni yine büyütsün... Evinde ölseydi böyle
mi olurdu? Olmazdý. Sahnede öldü, "sanat kahramaný" oldu... "Benden
o da geçti, artýk benden basma elbise bile olmaz." Gözleri yine
doluyor.
Bu insanlarýn alkýþlarý ile mi yaþýyorlar? Evet... Öyle olmalý... Ama
tabii sadece alkýþlar deðil… Yýllardýr düþünür durur: En çok adi
sofralara meze olmaktan piþman. Özellikle duygusal þarkýlarý...
Meyhanelerde çalýnmak için deðil, kavuþmasý imkansýz sevgililerin
birbirlerine hasretlerini anlatmalarý için söylenmiþ þarkýlar... Çok
önemli mi? Bilmiyor. Parasýný hep aldý. Hep... Ama bugün iþe
yaramazlýk hissi çok kötü... Arada bir ortaya çýkmalý belki de…
Ne fark eder... Bu saatten sonra ortaya çýkmak kimseye bir þey
kazandýrmaz...
Hayat eskiyor. Hayýr, hayat yepyeni. Hayat eskitiyor. Yaþamýný
deðerlendirmekten hep korktu. Yani tüm bu olanlarýn sonunda mutlu
mu, huzurlu mu, piþman mý, üzüntülü mü? Bunlar çok zor sorular.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 59

Sormaktan daha korkunç, cevap almak.


En çok korktuðu unutulmak olsa gerek bir sanatçýnýn. Hayýr. Onun
en çok korktuðu ölmek. En azýndan kötü bir þekilde ölmek. Ýþin en acý
tarafý, gençliðinde hiç ölmeyeceðini sanýrdý. Ya da, doya doya
yaþandýðýnda bunun bir ömre bedel olduðuna... En azýndan... Ama
þimdi çeþit çeþit heyecaný ile doldurulmuþ bir yaþantýya raðmen
öylesine tükenmiþ hissediyor ki kendini...
Ölülerin dili yok. Dean genç ölmekten dolayý mutlu mu? Deðildir.
Peki ya Sinatra çok yaþamýþ olmaktan dolayý piþman mý? Hayýr o da
deðildir. O? O þu anda eskimiþliði düþünüyor...
Hava iyice karardý. Artýk ufukta sadece kocaman bir karanlýk var...
Gözlerini dikip uzun uzun süzüyor karanlýðý... Orada, o karanlýðýn tam
ortasýnda, bir çift siyah göz saklý sanki... Ve ona bakýyor... Seyrediyor...
Bunlar bir çift kurt gözü mü? Buz gibi bakýyorlar...
Karanlýk her yeri kaplýyor birden... Deniz karanlýk, gök karanlýk ,
kara karanlýk…Ev karanlýk, bahçe karanlýk... Elleri karanlýk, yüzü
karanlýk, bedeni karanlýk... Sadece karanlýk... Yavaþça bir ürperme
sarýyor bedenini... Ve büyüyen bir korku. Ne oldu? Denize mi düþtü ?
Hayýr... Bu kadar uzaktan olamaz. Her þey nereye gitti o zaman? Hani
þuracýkta güzel bir desen vardý? Ne çabuk karanlýða karýþtý? Ne
çabuk… Ya deniz? Ya insanlar? Uzaktaki cüceleþmiþ devler, o
kocaman binalar nerede?
Hayýr... Hiç biri yok. Sadece bir çift simsiyah göz bakýyor þimdi o
dev gibi karanlýktan... Ve onun korkusu büyüyor. Ýçini sarýyor. Sanki zift
dolu bir denizde yüzüyor... Ölüyor mu acaba?
"Ölmek istemiyorum…"
Ölmek istemiyor… Çýlgýn bir korku ve bir o kadar þiddetli
hýçkýrýklarla aðlamak sarýyor … Artýk hissedemediði bedeninin her
hücresinin titrediðini sanýyor... Ölecek ve ondan geriye hiçbir þey
kalmayacak. Hayat bitecek, yaþananlarýn hepsi bitecek... Þu anda o
eskimiþ ve sefil yaþama da razý... "Çok karanlýk... Çok korkuyorum.
Tanrým!"
Çok korkuyor… Çok... Ölüyor...
"Ýyi misin?"
Ses kendine getiriyor… Her yer aydýnlanýyor birden...
"Bak hasta oldun. Gördün mü?"
Evet... Hasta olduðunun farkýnda...
"Artýk içeri girsen iyi olur.."
Evet... Artýk içeri girse iyi olur.. "Zaten ortalýk çok karardý…"
60

Kýsa, Ýnce ve
Açýk Renk Teller

Uðraþanlar bilir, polis muhabirliði zor meslektir... Gecesi gündüzü


birbirine karýþýr insanýn. Yedikleriniz hep sabahtan kalmýþ, ekþimiþ
yemeklerdir. .Ýçtikleriniz ise, artarda defalarca demlenmiþ çayý
saymazsanýz, çoðu zaman pek de mideyi hoþnut edecek gibi deðildir...
Elinizde kýytýrýk bir fotoðraf makinesi saatlerce beklersiniz karakol
koridorlarýnda... Balýk avlamak gibi, saatlerce bekledikten sonra,
ufacýk bir kayabalýðý bulmak gibi oltanýn ucunda... Çoðunlukla ciddi bir
haber çýkmaz, çýksa bile çok çok ikinci sayfada ufak bir yer bulur...
Böyle bir haber de ancak kötü çaylar ve sabahtan kalmýþ salatalar
yedirecek kadar kazandýrýr insana...
Polisler kadar fahiþeler, yankesiciler, dönmeler, sarhoþlar da sizi
tanýr artýk... Kimi zaman sokulup "Abi geçen çektiðin fotodan yanýnda
var mý? Benim kýza gönderecem" diye soruverir biri... Yine de insana
öðrettikleri biriktirilip saklanacak cinstendir...
Bir gece boþ boþ beklerken ekip otosu yavaþça yaklaþtý karakol
giriþine... Ýki polis arabadan orta yaþlý bir adamý indirdiler. Adamýn
oturduðu kapýyý açýp, "Gel bakalým" dedi polislerden biri...Adam
itirazsýz indi ve kolunu sýký sýký tutmuþ polisin peþi sýra itaat ile yürüdü
ufak adýmlarla... Polislerden biri, alýþkanlýktan olsa gerek, çekiþtirerek
kayýt masasýna götürdü...
Dikkatimi çekmiþti bu adamcaðýz... Adamcaðýz diyorum, çünkü pek
sefil, yorgun bir görünüþü vardý... Kýrlaþmaya henüz baþlamýþ saçlarý,
zayýf yüzü ile kýrk - kýrk beþ yaþlarýnda görünüyordu. Esmer yüzünde
az ama derin çizgiler yer bulmuþtu... Ýçlerinde hiç ýþýk kalmamýþçasýna,
gözbebekleri, göz çukurunda siyah iki noktaydý sanki... Gri eski bir
ceket, eski renginin beyaz olduðunu tahmin ettiðim kirli bir gömlek.
Bunlarýn altýnda adi bir kadifeden yapýlmýþ, siyah bir pantolon... Belli ki
ilk yýkamada aþýnmýþ ve ayak bileklerini gösterecek þekilde kýsalmýþtý.
Ve tabii, parçalanmýþ taklit spor ayakkabýlar. Kýsacasý sefalet...
Bir polis muhabiri çok geçmeden insanlarý yüzlerinden tanýmaya
baþlar, tabii daha çok yankesicileri, fahiþeleri, dönmeleri ve alkolikleri...
Kýpkýrmýzý gözler, o gözlerde matlaþmýþ bir bakýþ, þiþ bir yüz mümkün
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 61

olduðunca saklanmaya çalýþan eller size her zaman alkoliði


hatýrlatmalýdýr mesela... Ya da yerli yersiz gülümseyen çok hareketli
dudaklar ise bir fahiþeyi anlatýr kimi zaman...
Oysa bu adamda gördüðüm yüzlerin hiç birinde olmayan bir
sükunet vardý ve çoðunlukla bu koridorlara gelenlerin ýsmarlama
isyanýný taþýmýyordu üzerinde... Kesin bir teslimiyet ile girdi kapýdan
içeri ve dikildi kayýt masasýnýn önünde.
Adýný soyadýný sorduklarýnda kýsa düþünme aralýklarý ile kýsýk bir
ses cevap veriyordu. Öyle ki bir iki metre öteden sadece hýrýltýlý bir ses
geliyordu kulaðýma. Duyabilmek için biraz daha yaklaþtým.
"Geçmiþ olsun arkadaþ." dedim, bir cevap alma umudu ile.
Bakmadý bile. Bir süre bekledim. Ama bir cevap alamayacaðýmdan
emin olunca polise sordum.
"Abiyi neden getirdiniz?"
"Þüpheli bulduk... Bu akþam biraz misafir edeceðiz" dedi. Bu
herhangi bir kusur iþlemediði ama GBT denen genel bilgi
taramasýndan geçmesi için nezarete konmasý anlamýna geliyordu.
Olay yavaþ yavaþ benim için ilginçliðini yitirdi. Daha önce
oturduðum sandalyeye döndüm, adama nezarete girecek olanlara
yapýlan iþlemlerin yapýlmasýný seyrettim uzaktan: Kemeri alýndý,
ayakkabý baðlarý alýndý... Ýçinde sadece bir iki otobüs bileti olan
cüzdaný alýndý ve üstü arandý tekrar. Ceplerinde yýrtýk bir iki kaðýt
parçasý ve bir iki bozuk para çýktý. Ama üstü aranýrken adamýn birden
heyecanlandýðý, benim de, artýk insanlarýn hareketlerini pekala
öðrenmiþ olan polislerin de dikkatini çekti...
Tam polis tekrar adamýn üzerini arýyacaktý ki, adam bir adým geri
çekildi aniden. Biri yavaþça silahýna uzattý elini, diðeri de adama
yaklaþtý gülümseyerek:
"Yok birþey, bir daha bakacaðým birþey unutmuþ muyuz diye... Gel"
dedi... Adamýn gözlerinden korku silinmedi...
"Birþey varsa sen çýkar istersen" dedi polis mümkün olduðunca
sevimli görünerek. "Burada malýna birþey olmaz, merak etme..." Bir iki
saniye sessizlik oldu... Ben yavaþ yavaþ fotoðraf makinemi hazýrladým.
Adam usulca elini gömleðinin içine soktu gözlerini polisten
ayýrmadan. Diðer polis silahýný kýlýfýndan çýkartýp eline aldý bunun
üzerine.
"Tamam.,. Birþey yok." dedi diðer polis sakinleþtirmek için
arkadaþýný.,. Adam ufak bir þey çýkardý gömleðinin içindeki özel
bölmeden... Ufak, kartondan bir mücevher kutusu... Ýçine ancak bir
yüzük sýðabilecek, ufak bir kutu...
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 62

Sakinleþen polis elini uzattý kutuyu almak için...


"Neymiþ o bakalým?" dedi... Bunun üzerine adam tekrar
heyecanlandý ve bir adým daha yaklaþtý kapýya doðru... Bu sefer, polis
kýzgýnlýkla atýldý adamýn üzerine, ceketinin yakasýndan tutup, "Çok
uzattýn sende," diye baðýrdý... Fakat adamýn direnmesinden dolayý
zaten eski olan yaka yýrtýldý ve adam elinden kurtuldu polisin... Gözünü
polisten ayýrmadan karakolun önündeki caddeye fýrladý... Önce,
kendisini getirmiþ olan ekip otosuna çarpýp sendeledi, tam ayaða
kalkamadan, caddeye doðru yuvarlandý...
Hýzla geçen bir araba tam ayaða kalkamamýþ olan adama çarptý,
bir iki metre öteye fýrlattý ve fren yaparken üzerinden geçti ve zorlukla
durdu... Polisler henüz þaþkýnlýklarýný atmamýþken, ben adamýn
ardýndan caddeye koþmuþtum bile... Hem sakinleþmeye çalýþýyor hem
de mümkün olduðunca çok fotoðraf çekmeye çalýþýyordum...
Henüz beni uzaklaþtýrmayý akýl edememiþ olan polislerin arasýndan
adama yaklaþtým, nefesi çoktan kesilmiþti. Eðilip elinde buruþmuþ
kutuya baktým. Ýçinde bir tutam kýsa, ince ve açýk renk tel vardý. Kýsa,
ince ve açýk renk saç telleri. Bir fotoðraf daha çekip, oradan
uzaklaþtým...
Gazete tabii ki haberi yayýnlamadý... Polisin elinden kaçarken araba
çarpýp ölmüþ bir adam hakkýnda ne yazýlabilirdi ki? Ama sadece
merakýmý tatmin etmek için isminden ev telefonunu, aslýnda eski ev
telefonunu ve boþanmýþ olduðu karýsýný buldum...
Hikayesi pek de uzun deðilmiþ aslýnda: Bir þirkette satýþ
temsilcisiymiþ. Yýllar boyunca çocuklarý olmamýþ... Sonra, orta
yaþlarýnýn sonuna yakýn nihayet çocuklarý olmuþ fakat trafik
kazasýnda, henüz birkaç aylýkken ölmüþ çocuk... Arabayý da o
kullanýyormuþ... Eski karýsý sakin ve içine kapanýk fakat þefkatli birisi
olduðunu anlattý bana... Çocuk doðduðunda o kadar sevinmiþ ki ilk
saçlarýný kesip bir mücevher kutusuna koymuþ ve gömleðinin içinde,
kalbinin tam üstüne gelecek þekilde ufak bir cepte saklamýþ bebeðin
kýsa, ince ve açýk renk saç tellerini...
63

Soyunmak

Kapýyý açtý. Paltosunu, ceketini portmantoya astý. Sonra odaya


girdi. Kravatýný dolaba koydu. Gömleðini çýkardý, askýya astý.
Pantolonunu dürüp, sandalyeye býraktý. Ýç çamaþýrlarýný düzenleyip
çekmecedeki yerlerine koydu. Çoraplarýný iç içe koyup, iç
çamaþýrlarýnýn yanýndaki yerlerine yerleþtirdi. Saatini, yüzüklerini,
kolye zincir ve künyesini mücevher kutusuna koydu...
Kendine baktý.
Saçlarýný çýkardý.
Týrnaklarýný söktü...
Derisini dürdü ve askýsýna astý…
Kendine baktý.
Akciðerini, karaciðerini, dalaðýný ve midesini çýkardý bir kutuya
özenle býraktý. Baðýrsaklarýný bir sopaya sardý. Dilini, gözlerini,
dudaklarýný , kulaklarýný ve içindekileri özel mücevher kutusuna özenle
yerleþtirdi...
Parmaklarýný söküp delikli bir suntaya taktý...
Kemiklerini, kaslarýný, sinirlerini dolaptaki yerlerine koydu. Baþýný
bir sandýða býraktý.
Bir kalbiyle kaldý.
"Çok zahmetli oldu" diye düþündü, kalp
64

Mektup Arkadaþý

Yaðmur yaðýyor…
Cama ölü bir sinek gibi vuruyor þimdi billur tanecikler. Gözlerimi,
yanaðýmý dayadým buz gibi pencereye. Damlalar gözümün hizasýndan
yavaþça süzülüyor, akýp gidiyor. Düþünüyorum… Ýnsanlarý, onlar
hakkýnda bildiklerimi düþünüyorum…
Yaðmur yaðýyor.
Yüreðim yanýyor.
Kaybetmenin acýsýný böyle derin hiç yaþamamýþtým. Caným en çok
bu yüzden yanýyor galiba. Yapayalnýz, terkedilmiþ gibiyim sanki. Sanki,
büyük bir haksýzlýk yapýldý bana. Benim soracak bir sürü sorum,
söyleyecek sözüm, dinleyecek, okuyacak þiirlerim vardý. Belki de
yenilenecek bir hayatým.
Yaðmur yaðýyor.
Kalbimdeki ateþi söndürmüyor yaðmur…
Annem derdi ki, yaðmur yaðýnca bir ölünün ardýndan, rahatlatýrmýþ
onun ruhunu. Kalanlar sevdiklerini gömerlermiþ hafif çiseleyen
sonbahar damlalarýnýn arasýnda ve huzurla çekip giderlermiþ
mezarlýktan. Yaðmur damlalarý indikçe tarlalarýn, çiçek bahçelerinin
arasýna bambaþka bir aleme ait kokular yükselirmiþ o an.
Camý açýp koklasam, cennetten geldiðine inanýlan bu kokuyu
duyar mýyým þimdi? Gözüme, göz yaþlarýma karýþsa bu su damlalarý
gönlüm ferahlar mý? Diner mi bu isyanýn acýsý?
Aðlar mýyým sessizce kabullenip?
Neredeyse bir yýl oluyor onun adýný duyduðum. Baþým boþ, gönlüm
boþ Ýngilizce kursuna gidiyordum. Kurs biterken hepimize birer adres
verdiler.
Mektup arkadaþlarýmýzýn adresleri!
Aylar boyunca bir sürü para akýttýðýmýz hýzlandýrýlmýþ kurslardan
alýp alabildiðimiz bir iki kelime Ýngilizce böylece unutulmayacaktý.
Kursun en uyumsuz öðrencisi olduðumdan olsa gerek, Kanadalý
öðretmen muzip bir gülümseme ile uzattý benim zarfýmý:
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 65

"Sana ilginç birisinin adresini veriyorum, Türkiye'den. Ýyi


anlaþýrsýnýz!"
Zarfýmý kaparcasýna aldým.
"Abdüssamed Gümüþçü! Kim bu Abduþ?"
Sarý saçlarýnýn arasýndaki zayýf yüzünün bir an kýzardýðýný gördüm
sanki. Sonra hayret verici bir sakinlikle cevap verdi;
"Abdüssamed bu kursun en baþarýlý öðrencilerindendir, " dedi. "Adý
hakkýnda merak ettiklerini de, o kadar kendine güveniyorsan, ona
sorarsýn!"
Kurs bittiði gibi, bana oradan verilmiþ her kaðýt parçasý, her kitap,
her not ile birlikte onun adresini de bir yerlere fýrlattým gitti. Uzun
zaman ne aklýma geldi, ne de elime!
Televizyon karþýsýnda tembellik ettiðim gecelerden birinde,
elektrikler kesilip beni mutlu yalnýzlýðýmdan alýkoyunca elime zavallý bir
mum alýp ev içinde sýkýntý ile oflayýp puflayarak dolaþmaya baþladým.
Hangi odaya girsem, yapacak oyalanacak birþeyler bulmak hevesi ile
oradan oraya fýrlatýyordum her þeyi.
Çalýþma odamda notlarýmýn arasýnda bir kader gibi elime geldi
adres…
"Abdüssamed Gümüþçü"
Bir elimde alelade kaðýt parçasý ve kalem, diðer elimde de dev gibi
sözlükler, çizikler bozuklar içinde yazdým mektubu. Bunca
düzensizliðe birde, mum damlalarý eklendi.
Hemen ertesi gün gönderdiðim mektubu çoktan unutmuþtum ki,
çok geçmeden, belki bir iki hafta içinde, posta kutumda orta büyüklükte
bir zarfta geldi yanýt.
Zarfý çocukça bir heyecan ile açtým hemen… Ýçinden bir kitap ve
üzerinden "Lütfen önce bunu okuyunuz!" yazan baþka bir zarf çýktý…
"Ýyi günler,
Bana mum ýþýðýnýn altýnda yazmýþ olduðunuz nazik mektubunuzu
aldým. Þakayý pek seven Ýngilizce öðretmenim, sanýrým sizinle benim
mektuplaþmamý uygun görmüþ. Benim için bir sakýncasý yok, hatta
memnun bile oldum. Böylece unutmaktan korktuðum Ýngilizcemi ve
tabii emeðimi çöpe atmamýþ olurum.
Sizin þu günlerde mezun olduðunuz kurstan yaklaþýk iki yýl önce
aldým diplomamý. Benim amacým yurtdýþýna çýkmak, özellikle
Ýngiltere'de TOEFL denen Ýngilizce sýnavýný kazanmaktý. Ne yazýk ki,
hayat umduðumuz gibi gitmiyor ve ben yurt dýþýna gidip o sýnava
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 66

giremedim. Bu zorlu sýnavý kazanabilir miydim? Allah'ýn yardýmý ile,


kazanacaðýma inanýyordum. Kendimi övmek için deðil ama, sizin
doðru kiþiyle mektuplaþtýðýnýzý size bildirmek için söylemeliyim ki,
Ýngilizce kursunun en yüksek notu ile mezun oldum. Sanýrým halen en
yüksek mezuniyet notu bana ait.
Güzel mektubunuzu mum ýþýðý altýnda yazmanýz beni ne kadar
duygulandýrdý bilseniz. Özel anlarda yapýlan iþlerin özel manalarý var
mýdýr? En azýndan unutulmalarý daha zor olur herhalde.
Ýsmimi sormuþsunuz. "Samed'in Kulu" anlamýna gelir. Samed
Rabbimizin güzel isimlerindendir. Size Esma-ül Hüsna denilen
Rabbimizin isimleri kitabýndan bir adet hediye ediyorum. Umarým
okursunuz.
Ýþlerimin yoðunluðundan dolayý , daha fazla yazmaya þu anda vakit
bulamýyorum. Ancak daha detaylý bir mektubumu bekleyin. Allah
Ýngilizce öðrenmenizde yardýmcýnýz olsun.
Abdüssamed"
Mektup, ismi hakkýndaki tahminlerimi doðruluyordu: "Yobaz ve
cahil bir köylü! Yaþadýðý daðda yapacak iþ bulamayýnca, ya da hayvan
gütmekten býkýnca atlamýþ Ýstanbul'a gelmiþ, yemek yerken garip
sesler çýkartan, uzun, yaðlý simsiyah sakallý, pis býyýklý takunyalý bir
köylü."
Kimi gördümse anlattým bunu uzun süre. Ýngilizce bilen bir köylü
fikri o kadar komik gelmiþti ki! Garip bir aksanla Ýngilizce'nin baþýný
gözünü yaran bu adamda, Kanada'dan kalkýp buraya gelmiþ Ýngilizce
öðretmeninin ne bulduðunu birbirimize anlattýk günler boyu. Artýk onu
kandýrýp arkasýndan gelen kara çarþaflý trene mi eklerdi bu yobaz?
Yoksa Kanada'da beraber gezer, Quebec'e gidip Fransýzca mý
öðrenirlerdi?
Bir hafta sonra bir mektup daha geldi. Bu sefer, kendinden
bahsediyordu uzunca; Muhasebeciymiþ, Ýstanbul'da pek çevresi
yokmuþ, Fransýzca kurslarýna gidiyor ve 'Lisan' öðrenmeyi çok
seviyormuþ. Bir gün içinde þunlarý yaparmýþ, bunlarý yaparmýþ. Bir
sürü detay… Sabah namaz kýlmak için kalkmak, bir takým dini kitaplar
okumak, felsefe ile ilgilenmek þu bu. Benden bambaþka, hiç
yaþamadýðým hiç duymadýðým bir hayat modelini sürüyordu sanki.
Ayný yaþam dilini konuþmuyorduk, ayný þeyleri yemiyor, ayný sulardan
içmiyor ve ayný havayý solumuyorduk. Yazýþtýðýmýz dil Ýngilizce olmasa
, belki anlaþamayacaktýk. Belki de ayný topraklarda yaþamýyorduk
onunla.
Elime kalemi alýp, bu sefer özenip bezenerek, ben de hayatýmý
anlattým ona. Arkadaþlarýmý, okulumu, babamý ve hafta sonu
eðlencelerimizi. Onun bu sýkýcý ve tekdüze yaþamýný sevmedim,
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 67

sevemedim. Onun gibilerin çoktan çekip gitmiþ olmasý gerekiyordu,


mutlaka. Her þey deðiþirken hala, ýsrarla eskiler gibi yaþamak, kentin
içine köylü adetlerini getirmek anlamsýzdý.
Onu kýzdýrmak için mektubuma birde sevgilim ile sarmaþ dolaþ
resmimi ekledim. Kim bilir ne kadar sinirlenecekti.
Mektup yine gecikmedi. Bana resim gönderdiðim için teþekkür
ediyor, beni tahmin ettiðinden genç bulduðunu yazýyordu. "Niþanlým"
ile ne zaman evlenmeyi düþündüðümü de sormayý ihmal etmemiþti,
üstelik "bir yastýkta hayýrlý ve güzellikler ile dolu bir yaþam" da diliyordu
bize Allah'tan.
Bu kasýtlý cevaba o kadar sinirlendim ki, kaðýdý bir anda
parçalayýverdim. Hemen ilk gördüðüm boþ kaðýt parçasýna, elimden
geldiðince sert bir dille bu ülkeyi eski çaðlarýn karanlýðýna götürmek
isteyenlerden nefret ettiðimi yazdým. Böylece aslýnda ondan nefret
ettiðimi anlatmýþ olacaktým.
Mektubuma yanýt bu sefer gecikti. Zevk içinde "Nasýl da susturdum
yobazý" diye sevinirken, kalýnca bir zarf içinde üç ayrý dilde geldi
mektubum; Türkçe, Ýngilizce ve Fransýzca…
Hemen sarýldým Türkçe olanýna: "Fransýzca öðrenmek istiyor
olabileceðinizi umduðumdan ve mektubumun da yanlýþ anlaþýlmasýna
engel olmak istediðimden üç lisanda hazýrladým cevabýnýzý." Bana
ülkeyi geriye götürmek isteyenleri iþaret edersem ve onlarda
gerçekten ülkeyi geriye götürmek istiyorlarsa, benimle birlikte
"gericilere" karþý elinden geleni yapacaðýný yazýyordu. "Ancak siz
itham ettiðiniz insanlarý doðru anladýðýnýzdan ya da onlarýn kendilerini
doðru ifade edebildiklerinden emin misiniz?" Düþman olduðum
insanlarýn ne istediklerini bilmeden, onlar hakkýnda böylesi öfke ile
konuþmanýn gerçekle yüzleþecek kadar cesur birisine
yakýþmadýðýndan bahsediyordu. "Gerçeði öðrenme sürecinde belki de
en çok adalet duygusuna ihtiyacýmýz var…" Beni, eleþtirdiklerimi
detayý ile öðrenmemi ve daha sonra bu kadar net fikir beyan etmemi
tavsiye ediyordu: "Ülkemizdeki insanlarýn neredeyse tamamýnýn nüfus
kaðýdýnda Ýslam yazarken, bizlerin bu din hakkýnda genel kültürden öte
hiç birþey bilmememiz, üstelik bu haldeyken çok sert söylemlerle
ortaya çýkmamýz ne utanç vericidir."
Mektuba bir iki kaynak kitap ismi de eklemiþti…
Doðrusu, sert yazmaya çalýþtýðým mektuba gelen cevap nazikçe
"Cahilsin" oldu! Ama kýzamadým. Çünkü, söylediklerine itiraz
edememiþtim. Besbelli düþünerek, dikkatle hazýrlanmýþ cevap benim
bir çýrpýda yazýverdiklerimden daha ciddiydi ve sanýrým en azýndan
bilgisizlik konusunda haklýydý.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 68

Böylece aramýzdaki mektuplaþma tek krizini atlatmýþ oldu.


Yine de önerdiði o kitaplarýn hiç birini almadým. Piþman mýyým?
Bilmiyorum. Daha önce gönderdiði kitap nasýl raflarda bir yerde
duruyorsa ilgisiz, o kitaplara da ilgi göstermedim, ne bir daha
düþündüm ne de hatýrladým.
Daha sonra bir çok mektup gitti, geldi. Bana Fransýzca öðretmeye
çalýþýyor, ben de yardýmcý kitaplarla onun yazdýklarýný anlamak, ona
yeni birþeyler göndermek için uðraþýp duruyordum. Þiirler, öyküler
çevirdik beraber. Kelimeler arasýnda incecik bir yol aramak ne kadar
zormuþ, bunu öðrendim. Þiirin düþündükçe derinleþen bir kuyu
olduðunu, þairin bir çeþit büyücü, bir sihirbaz olduðunu öðrendim. Hiç
duymadýðým þairler, sesler duydum sanki…Çevirdiklerimiz ufak tefek
dergilerde yayýnlandý.
Ama hiç görüþmedik, telefonla da konuþmadýk. Sanki birbirimizin
sesini duysak, beraber bir bardak çay içsek bu kutsal anlaþma
bozulacaktý. Ve bir daha ne mektup alacaktým ne de gönderecektim.
Son yazdýðým mektuba ailesinden farklý bir cevap gelene kadar bu
böyle sürdü gitti.
"Abdüssamed'e yazdýðýnýz mektubu aldýk. Ona ulaþtýracaðýz.
Ancak kendisi þu anda aþaðýda adresini verdiðimiz cezaevinde tutuklu
ve yirmi yýl hapis istemi ile yargýlanýyor…
Lütfen bundan sonraki mektuplarýný bu adrese yazýn."
Þaþýrdým.
Yegane mektup arkadaþýmýn içinde bulunduðu durum beni ürküttü.
Hem neler olduðunu merak ettiðimden, hem de onu görmeyi artýk çok
istediðimden hemen ertesi gün gittim cezaevine.
Uzun ve sýkýcý bir sürü bürokratik iþlemden sonra tel kafeslerin, çift
camlarýn bulunduðu son derece dar bir koridorun sonunda metal bir
tabureye oturtuldum. Ve beklemeye baþladým.
Çok geçmeden incecik yüzlü, zayýf ve bitkin birisi karþýmdaki
sandalyeye oturdu. Bir süre beni süzdükten sonra, "Hoþ geldiniz" dedi.
"Sizi tanýyor muyum?"
Bir an tek kelime bile edemedim. Görebildiðim kadarý ile -
aramýzdaki kirli camlar ve üzerlerindeki teller arasýndan görebilmek
çok zordu- ince yüzlü, kýsa sakallý ve derin siyah gözlü birisiydi. Saçlarý
oldukça kýsaydý ve hafif beyazlaþmýþtý.
Yaþý otuzdan küçük olmalýydý ama bitkin görünüþünden dolayý
tahmin etmek mümkün deðildi.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 69

Kim olduðumu söyleyince yüzünde bir gülümseme belirdi. Bana


ziyaretimden dolayý çok memnun olduðunu söyledi defalarca. Hayatýn
insana umulmadýk þeyler yaptýðýndan bahsetti. Mektuplara biraz ara
verdikten sonra devam edeceðini de söyledi inandýrýcý olmayan bir
sesle.
Mahkemesi henüz yapýlmamýþtý. "Büyük ihtimalle yirmi yýl kadar bu
adresten mektup alacaksýnýz" dedi, tebessümle.
Çok geçmeden sorgusunun çok zor ve yoðun geçtiðini, bu yüzden
hasta olduðunu söyledi. Ýzin isteyip tekrar tekrar teþekkür ederek gitti.
Ben arkasýndan bakakaldým. Tekrar gelmek fikri kafamda, hýzla çýktým
dar gri koridorlarýn, minik odalarýn ve metal taburelerin binasýndan.
Sonra bu sabah geldi çattý.
Mutlu bir pazar sabahý olabilirdi bu, yada sakinlik içinde kahvaltýmý
edebilirdim.
Olmadý.
Kapýcýnýn getirdiði gazetelerden birinde gördüm resmini.
"Siyasi otoriteyi yýkmak ve yerine Þeriata dayalý düzen kurmak için
eylem yapan gerici teröristin tatbikattan kaçarken vurulduðunu"
yazýyordu gazete… Yanýnda da kimliðinden sökülmüþ, damgalý resmi.
Asýl adý Tarkan'mýþ, Abdüssamed yazmýyordu çünkü. Yaþý da yirmi
beþmiþ. Ayný sayfadaki köþe yazarý, gericilerin cahilliklerinden bu
eylemleri yaptýklarýný ve kendilerini eðitmediklerini anlatýyordu.
Hiç birþey düþünemiyorum. Hiç birþey söyleyemiyorum. Gazete
þurada masanýn üzerinde bana bir alacaklý gibi bakýyor. Üzerinde hafif
gülümseyen bir resim, damganýn býraktýðý girintiler çýkýntýlar içinde
gözlerini tam bana dikmiþ sanki. Baþýmý cama dayayýp öylesine
zamanýn geçmesini ve henüz gördüðüm, henüz sesini duyduðum ama
çoktandýr tanýdýðým birisini kaybetmenin acýsýný dinliyorum. Bu acýnýn
dinmesini bekliyorum.
Hiç birþey düþünemiyorum.
Mektup arkadaþýmý böyle kaybedeceðimi düþünebilir miydim?
Sanýrým Fransýzca'yý hiç bir zaman öðrenemeyeceðim ve böylece
Fransýzca öðrenememek de onun hatýrasý olacak bana. Öyle dememiþ
miydi? Özel anlarda yapýlan iþlerin özel manalarý var mýdýr?
Evet, vardýr Abdüssamed. Seninle mektuplaþmak özeldi…
70

Seni Sevmekten Vazgeçiyorum

Seni sevmekten vazgeçiyorum, bir tanem. Kirleniyor aþklar ve


kelimeler eskiyor bundan bahsettikçe. Biliyorum, kaðýtta göz yaþlarýn
birikecek. Ama ben aþklarýn güzelliði ölmesin diye, seni sevmekten
vazgeçiyorum. Lütfen aðlama, bir tanem.
Bülbül ve gül bir "imaj" olmuþ biliyor musun? Halbuki dinledikçe
kanýyla bembeyaz gülü boyayan bülbülün öyküsünü içimiz ürperirdi.
Kaný ile boyanýyor bir bülbülün ruhsuz bedenler ve yazýk oluyor
sevdadan bahsettikçe biz. Seni sevmekten vazgeçiyorum, beni bir
daha bekleme…
Mektuplar bitiyor, telefonlar bir suskunluðun habercisi. Yüreklerde
sessiz bir isyan büyüyor. Kimse kimseye bir güzelliði tavsiye etmiyor.
Yüreðim yanýyor bu manzarayý gördükçe ve içimdeki öfke büyüyor.
Ama hayat deðiþmiyor. Kirlenmekte her güzellik ve eskiyoruz
birbirimize bu kadar uzakta.
Hatýrlar mýsýn, seni sevmeyi öðrenmiþtim ilk. Sonra da beni
sevmeyi öðretmiþtim incileri sayarcasýna denizde. Zor oldu telefonda
sesini duymam ve mektuplar birer destandý o zaman. Bir mektup
ardýna ikincisi gelirdi, posta kutularý bir hasretin yetersiz depolarýydý.
Mahcup bakýyorduk birbirimizi görsek sokakta. Halen öyleyiz deðil mi?
Halen birbirimizi gördüðümüzde eðiliyor baþýmýz ama onlar
saldýrýyorlar bu güzelliðe. Sayýlý bir güzelliðin acýklý temsilcileriyiz. Bu
sevdayý eskitmemeliyiz. Seni sevmekten vazgeçiyorum, ben bir hain
olamam…
Sanki tutulmadýkça eller, kirletilmedikçe güzel iki ruhun vuslatý
bedenlerin bitmez tutkusu ile devam edemiyor bir sevdanýn büyüdüðü
mecra. Yüreðimize reklam panolarý asacaklar, çok korkuyorum. Beni
anla ve unut, seni sevmekten vazgeçiyorum.
Lütfen aðlama...
71

Ruh Kapaný

Ayþegül'e
Geceleri yattýðýnýzda, rüyalar bir esrarlý duman gibi sardýðýnda
bedeninizi, dünyada bir deðiþim baþlar. Baþlar baþka bir aleme ait
olanlarýn farklý gecesi... Tatlý uykunuzu býrakýrsanýz,sýcacýk baþýnýzý
yastýktan, bedeninizi yataktan kaldýrýrsanýz ve bakarsanýz uykulu
gözlerle aya, yýldýzlara, uçuþan esrarlý ruhlarý görürsünüz pembe
ýþýklar içinde.
O ne yolculuktur ki, ýþýksýz ve kýlavuzsuz giderler gidebildikleri yol
boyunca. Birer süvaridir hazin aþkýn gömüldüðü her kalp o anda.
Ruhlar buluþurlar kendilerini daraltan bambaþka bir mekânda.
Ne bir yuvarlaktýr buluþma alaný ne de kare. Kendine mahsus bir
þekil çizen, göz bu þekilden pay alamaz. Maddeden kalan tek bir eser
bile o toplantýda yer bulamaz. Sýralar yoktur, ama vardýr rütbeler.
üstündür her yanýnda aðýr yanýk sýzýlarý taþýyan yürekler.
Görürseniz toplantýnýn ortasýnda kývranan bir ruhu, bilin ki gelmiþtir
kavuþamadýðý hayal sevgilinin sureti. Artýk baþlamýþtýr onun için büyük
iþkence. Ne yapsa ikna edemez o güzeli böylesi bir vuslatýn davetine.
Her saniye yanar gözler önünde. Biliriz ki o yandýkça terlemektedir ve
acý çekmektedir bir beden toprak dolu kürede. Karþýsýnda davete
icabet etmiþ bir ruh yoktur, hatýrasýndan gelen yakýcý bir surettir o.
Zaten yanýyorsa ona yanmaktadýr. Yanmak ki, o yanmanýn hakkýný
vermenin derdindedir.
Kimileri bambaþka bir yerindedir bu mekânýn. Bakabilirseniz
görürsünüz, çiçek kokularý gelir, bahar yaðmurlarý yaðar o yöne, korur
gibi sesini, tadýný mübarek bir anýn. Ruhlar tek sýralanmamýþ, çifter
çifter dizilmiþtir aslýnda. Ama görünmez tek vücut olduklarýndan ve
doldurduklarýndan güzelliklerle her bir anýný hayatýn.
Tutmak mümkün müdür onlarý sabit bir yerde? Gezinirler yýldýzlarýn
aydýnlattýðý bir yolda dokunmak için yanýp tutuþtuklarý bir hayale. Gece
ya da gündüz onlar için fark etmez. Yýldýz bulamadýklarýnda görürler
yýldýzlarý birbirlerinin gözlerinde. Ne imrenilecek andýr onlarýn
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 72

kavuþtuklarý an. Bu dünyada en çabuk tükenen hayalin, tertemiz bir


aþkýn ve övülmüþ sevginin kutlu mücahitleridir onlar. Bu toplantýnýn
üyeleri önünde ufuk çizgisi gibi dikilirler. Yürek yaralarýný daðlarlar,
onlarý kamçýlayan birer eldirler. Ruhlarýn toplantýsý birer mazi
alýþkanlýðýdýr onlar için. Çünkü her kim vardýysa aþkýn tadýna, içmiþtir
mutlaka bu acý þerbetten. Onlar özenilecek misafirleridir bu toplantýnýn.
Saklanmýþlardýr soluk pembe bir karesinde hasretin büyük
fotoðrafýnýn.
Birde maðrur duranlar vardýr, ki nilüfer çiçekleridir bu toplantýnýn.
Yüzlerinde nazik bir gülümseme ile bakarlar toplantýnýn davetlilerine.
Ne sevinçten yýkýlmaktadýr onlar bastýkça zemin, ne de yanýk kokularý
gelmektedir yüreklerinden.
Yine de onlar geldikçe çekilir herkes ve yol verir. Yol verir bu zor
hayatýn yolcularýna. Sessizce otururlar kendilerine ayrýlmýþ yerlere. Ne
bir ses dökülür dudaklarýndan ne de hareket ederler tüm toplantý
boyunca. Kimi zaman birbirleri ile göz göze gelirler, ardýndan eðilir
mahzun baþlarý ve belki de söyleyebilecekleri kelimeler kýrýlýr, dökülür
dudaklarýndan, parçalanýr sesleri.
Onlar ayakta tutarlar hayatlarý, acý bir ilacý içenlerdir kendi elleri ile.
Ýsimlerinin altýnda yoktur yüce rütbeler ama bu toplantýnýn gerçek
sebebidir onlar.
Bir ruhtur yandýkça, aþkýn tadýna vardýkça kendini deðiþtiren. O
nasýl bir ruhtur ki, baþkalarý için yüreðinden parça kopartýp veren. Ýþte
böyle bir hikayenin kahramanlarýdýr, aþkýn bin bir çeþidinden en
acýsýnýn tadýna doyasýya varanlardýr onlar.
Kimisi sevdiðini kaybetmiþ en güzel gününde, sessiz, mahzun.
Gömmüþ mü acaba yüreðine? Gezinir sokaklarda, gezinir insanlarýn
arasýnda da acaba gözleri baktýkça yýldýzlara arar mý cananýný?
Yanlarýnda duyulmaz bu inlemeler, ama baktýkça onlar kararýr gölgeler,
dokunduklarýnda kavrulur nesneler. Toprak altýndan ruhlar gelemez
böyle bir toplantýya. Artýk o sabýrla bekler ki zaman gelsin ve o da
sevgilisi gibi hayatý soluyamaz olsun. Ýþte narin bir güzelle buluþmanýn
zamaný gelmiþtir o an. Hayýrlý bir yaþamý, sabýrla dolduranlarýn
buluþacaðý mekân, onlarýn aþkýnýn hasretinin bittiði yerdir.
Kimi ruhlar vardýr ki, tercih ederler sevdiklerinin güzelliðini kendileri
yerine. Onlar için çekip giderler sessizce. Olmazlarý olur yapmazlar
acýsýz bitsin diye. Ve bir daha açýlmaz gönül kapýsý. Artýk bahar
bitmiþtir, baþlar sonbahar yarasý. Belki de "buluþmak" imkânsýz bir
öyküdür. Belki sevdiði de buradadýr, bu toplantýda baþkasýnýn
kollarýnda. Buruk bir mutluluk sarar yüreklerini onun gülümsediðini
duyunca. "Buluþmak" bir imkânsýz öyküdür: Beklemektedirler sonu
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 73

olmayan bir uçurumda dibe vurmayý. Düþlerinde dahi göremezler


kavuþtuklarý aný. Onlar için en güzelidir, sevdiklerini görebilmek bir
lahza. Kâbus dediðimiz bir hayat biçimidir aslýnda. Her saniyeyi
ayrýlýkla geçirmek, hissetmek her hücresi ile bir daha buluþma
olmayacaðýný... Ýþte bu onlarýn yüreklerini yakan zalim bir ejderhanýn
nefesidir.
Tüm bunlarýn arasýnda bir güruh vardýr ki, en yücesidir bu
toplantýnýn. Yüzlerinde yoktur hüzün, buruk bir mutlulukla bakmazlar
mý? Onlarý esrarlý bir rüyadan uyandýrmayan müziðin kaynaðýný
baþkalarý sormaz mý? Bu nasýl bir kokudur ki, herkesi kendine
çekmekte. Nasýl, nasýl bir hayaldir ki, görmeye gelenlerin yürekleri
titremekte. O bekleyenler ki, artýk ele geçmezler. Onlara aþýk olanlar,
bu toplantýnýn umutsuzlarý arasýndaki yerlerini alýrlar. Herkes bilir ama
kimse el uzatamaz bu buruk mutluluðun iksirine, bükemez yüreðini. O
ruh ki, gitmiþtir onu en çok bekleyen yiðit, yiðitliðin gereðini yapmaya.
Bu yüzyýlda mýdýr yoksa bin beþ yüz sene önce mi? Hayallere
sýðmayan bir buluþmanýn yaþanacaðý anda, kendi güzelliðine tercih
etmiþtir toprak dolu arþý dolduracak mutluluðu. Bir kýlýç ki, tatlýdýr
sevgilinin elinden, kavranmýþtýr sýmsýký. O yürüdükçe arþ sallanýr ve
çýnlar tüm aðaçlarda büyük aþký tercih edip küçüðünü reddedenin ismi.
Meydan yeri onun vuslat yeridir, sevilenlerin en büyüðüne kavuþma
yeridir.
Yüzü acý ile kývrandýðýnda, güzel bir koku sarar onu. Hiç bir
yaþayan ruhun bilmediði buluþma baþlar. Ölüm yenilmiþtir ve bitmiþtir
ayrýlýk. Gafil gözler, hasreti görmezde bedende bir yara arar.
O ruh ki bu toplantýya gelmektedir, yüreðinde hasreti kaybettiði
yiðidin. Bilir ve hiç çýkarmaz aklýndan, gözyaþlarý hiç ama hiç
unutulmayacaktýr bir þehidi sevenin.
Bu garip toplantý sürer gün aðarana dek. Ruhlar birbirleri ile hasret
giderir yada hasretlerini tazelerler. Güneþ ýþýklarý yaklaþtýðýnda ve
aydýnlandýðýnda yeryüzündeki yüzler, her biri döner mahzun
bedenlerine. Pembe ýþýklar hale hale dünyaya düþerler ya, bilin ki bu
kýrmýzýlýktýr gelir hasret dolu yüreklerden. Bir gün sizde böylesi bir aþka
düþerseniz, buluþursunuz bu toplantýnýn müdavimleri ile gözlerinizi
kapatmadýðýnýz ve sevdiðinizi düþlediðiniz gecelerden birinde.
74

Çantada Papatya

Barýn kapýsýnda, burada çok yeniymiþçesine bakmaya çalýþýyor,


aslýnda her geldiklerinde hiçbir þeye hayret etmiyor, Temurçin'in
arkasýnda fon oluþturan Çiçek. Her yerde her renk, sanki bir
kovalamaca var, sesler renkler kovalýyor, renkler birbirlerinden
mahzun, kaçýþacak yer arýyor, bilinmez bir hüzün bu gürültüde her yeri
sarýyor. Ve sanki bir tek Çiçek bunlarýn farkýnda varýyor…
Barlar boyunca yaþamýnýn akýp gittiðinin farkýna mý varmaya
çalýþýyor, her akþam bir yerlerde birþeyler yapýlýyor, bazen o akþamlar
sabahlara kavuþuyor. Temurçinler ve bilinmeyen baþka bir takým
þahsiyetler ara sýra birbirlerinin hayatlarýna giriyor fakat çok durmadan
baþka insanlarý tüketmek için yola çýkýlýyor... Çiçek bir çok þeyi
anlamýyor, zaten kimse de anlýyor gibi durmuyor… Temurçin bu sýralar
sevgilisi ve her sýralar birilerinin sevgilisi olunmalý, barýn gürültüsüne
çok mutluymuþ ve bundan dolayý dans ediyormuþ gibi giriyor Çiçek.
Saçlarý sarý, gözleri de mavi olsun çok isterdi ama bir çok istediði
gibi bu da olamýyor. Mahzun bir doðulu güzel gibi görünmek çoðu
zaman moralini bozuyor ve yer yer sarýlarýn arasýndan saçýnýn aslý
görünüyor, siyah ve bastýrýlmýþ. Gözlerine lens de taksa Asyalý Çiçek,
aþký bulamamaktan þikayet ediyor.
Henüz genç, ama asayiþ kontrollerinden korkmuyor, yirmi iki
yaþýnda. Okumuþ, akýllý mý desek zeki mi? Elinden pek bir iþ gelmez,
bunu bir marifet bellemiþ herkese anlatýyor. Gözü bazen ince iþlere
takýlýyor: Zigon sehpalar, fiskos masalarý ve perde kenarlarýndaki
süsler, Çiçek'in Asyalý benliðindeki evi süslüyor...
Uzun Geceler... Herkes terli ve yorgun... Birbiri ardýna içkiler... Hep
karanlýk sokaklara açýlan kapýlardan çýkýlýyor... Hep ýslak ve yorgun
sokaklara... Her zaman kenarda birileri aðlýyor... Bir dilenci bir þiþe
daha þarap içmek için yalvarýyor... Kimse kimseye iyi haber vermiyor...
Geceler sahte ve uzun...
Kendini özgür hissediyor geceleri fakat gündüzleri dinamik bir
halkla iliþkiler sorumlusu ufak bir þirkette. Her sabah ayna karþýsýnda
kendine kendini anlatmaya çalýþýyor, ama çoðu zaman yanlýþ dersi
çalýþýyor. Her neyi anlattýysa o gün, o olamýyor: Zeki iþ kadýný,
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 75

neþesini kaybetmemiþ arkadaþ veya sevgilisini arayan mahzun güzel.


Durgun bir gülüþü var ve bir o kadar sessiz duruyor bazen. Aslýnda
bardan çýkarken tüm bu detaylar anlamsýzlaþýyor, gözleri yuvalarýndan
kayboluyor, Temo'lara baygýn dönüyor ve bazen hangi yatakta
uyandýðýný anlayamýyor. Bütün bunlarý bu yüzden önemsemiyor
Çiçek...
Günler her seferinde daha da uzuyor... Durup dururken insanlar
birbirine gülüyor... Akþamý beklemekten ibaret bir koþuþturmacadýr
baþlýyor... Hafta sonlarý daha sonraki günlerde hasretle bekleniyor...
Günlerin isimleri, kötü olmalarýna bahane sayýlýyor... Yorgun Pazartesi
sendromlarý, bitkin ve hastalýklý Salý'larý kovalýyor. Oysa, ne Çarþamba
gecesinin suçu var yorgun gecelere yatak olmakta, ne de Perþembe
suçlu baþ aðrýlarýndan. Trafik ve bitkinliði Cuma günleri beslemiyor
zaten. Ama her gün için bir hastalýk biliniyor...
Herkes birbirinin yanýnda dans ediyor, dans ederken kimisi bir
þarkýyý anlatýyor, kimisi birþey anlattýðýný zannedip çok mutlu oluyor.
Çiçek herþeyin birbirine karýþtýðýný görüyor. Temo birilerine birþey
anlatýyor, sýk sýk birþeyleri irdeliyor. Keçi sakalýndan sürükleyip
Temo'yu boðasý geliyor, fakat tam bunu söylemek isterken, aðzýndan
bir içki daha istediði çýkýyor. Temo'nun yüzünde bir anlamsýz ifade, bar
orada git alsana dercesine bakýyor. Bu mesaja alýþkýn Çiçek. Bara
gidip "bir bira daha" diyor birbirini takip eden "dahalar" boyunca...
Çiçek'in yüzüne bakan birileri onun kolay lokma olduðunu anlýyor,
sapsarýya yeni boyadýðý saçlarý nedense bir türlü aradýðý özgüveni
vermiyor...
Çiçek, bara gidiþleri iyi tanýyor, bu yüz ifadelerini, bu danslarý,
sürtünmeleri ve daha birçok þeyleri. Baygýn bakan gözleri, irdelenen
meseleleri ve aslýnda nelerin ne edildiðini... Fakat yaþamak denen
oyunun kuralý bu, herkes gibi o da herkese uyuyor... Zaten bara
giderken "Temo ile herþeyin bittiðini" düþünüyor...
Birþeylerin birileri ile bitmesinin birþey olmadýðýný da biliyor. Çünkü,
özel hayat ve hoþlanma doktrinine göre her an her þey olabiliyor, bir an
olmadýk bir evde olmadýk bir düzlemde uyanýlabiliyor yada olduk bir
evde olduk bir düzlemde tanýmadýk birisine rastlanabiliyor ve kimse
kimseye birþey sormuyor. Sonuçta herkesin memnun olduðu bir
sistem olduðu varsayýlýyor. Fakat rimelleri gözden akarken, çirkin garip
üçgenler çiziyor hatta gözyaþlarý tüm boyalarý siliyor ama izleri
silinmiyor yaþananlarýn...
Her þey dönemlerden bir dönem sanýlýyor, herkes birbirinin bir
dönemine rast geliyor. Bilinmiyor ki hayat bu dönemlerin tekrarýndan
ibaret bir karýþýmdýr ve günün birinde dönemler dönmeyebilir. Çiçek
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 76

herþeyin bu kadar anlamsýz geçip gitmesine aðlýyor en çok. Onun


dönemleri gitgide daha kýsa sürüyor...
Hasret büyüyor sürekli... Ölümden korkuluyor mu yoksa ölüm
özleniyor mu bilinmiyor... Yaþamda neden haz alýnýyor? Yoksa sadece
günler mi dolduruluyor?.. Hasret ölümlü bir þarkýyý söylüyor... Yaþamýþ
olmakla olmamak arasýnda bir fark kalmýyor... Ýnsanlar birbirlerini ne
de çabuk tüketiyor?
Barda "dahalara daha" eklemekle meþgulken Çiçek, onun yalnýz
olup olmadýðýný merak ediyor birisi. Çiçek artýk pek de hareket
etmeyen gözlerinin ucu ile bakýyor. Onun arkasýnda, uzakta bir
yerlerde, heyecanla irdelemeye devam edem eden Temo'yu ve
yanýndaki kýzý görüyor. Baþý ile onaylýyor yalnýzlýðýný, aðzýndan da
birtakým sesler çýkýyor. Tebessüm ediyor avcý. "Böyle bir güzel hanýmýn
yalnýz olmasý mümkün mü?" Bunu sorguluyor bir müddet, Çiçek'in eli
elinde... Laflar aðzýnda bir oraya bir buraya gidiyor. Sonunda adýný
soruyor ve "Bu gece kendisine 1gelmesini istediðini" ekliyor hemen
arkasýndan... Avcý Çiçek'in kendisine geleceðini zaten biliyor, fakat bu
onayý duymaktan timsahça bir tad alýyor... Sarý saçlara bakýyor, ellerini
gezdiriyor onlarýn üzerinde.
"Senin adýn Papatya olmalýydý güzelim, bu güzel sarý saçlar sana
çok yakýþmýþ..." diyor sahte bir gülümsemeyle. "Haydi gidelim
Papatyam!" Çiçek burnunu çekiyor, ufak bebekler gibi, baþýný
sallayarak onaylýyor. Daha fazla ne beklenecek? Hangi þiir okunursa
okunsun gece zaten ayný bitecek. Bu gece ve ardýndan gelen geceler,
o aranan romantik prens asla gelmeyecek.
Güzel güzel gidiyor onun peþi sýra Çiçek.
77

Ölmek Ýçin Güzel Bir Gün.

"Ölmek için güzel bir gün..."*


"Evet... Belki..."
Adam yattýðý yerden kadýný seyrediyordu... Kadýnsa, daðýlmýþ
eþyalarý bir araya topluyor, sonra onlarý baþka daðýnýklýklarýn yanýna
koyuyordu... Bu anlamsýz meþguliyet adamýn hoþuna gitti, alaycý bir
tebessüm dudaklarýna oturuverdi... Ne ki, kadýnýn gözünden de
kaçmadý bu...
"Neden?" dedi kadýn, "Neden bir kadýnýn yanýnda kendinizi film
artisti gibi göstermek istersiniz?"
Biraz an düþünüp "Bilmem" diye cevapladý adam... Huzurunun
kaçtýðýný belli etmek istercesine kýmýldadý yatakta... "Belki de diþisinin
yanýna kabaran hayvanlarý hatýrlatmak istiyorsun..." dedi sitemle.
Elindeki çamaþýrlarý düzeltmeye devam etti kadýn, alaylý bir
gülümsemeyi takýnýrken... Bir an durdu, yavaþ yavaþ yüzünü soldurdu,
gülümsemeyi kaybetti, mesajý aldýðýný belli edercesine... Sonra, iþine
devam etti... Uzunca bir süre, belki yarým saate yakýn, sessiz
kaldýlar... Arada birbirini sýnayan iç çekiþler geçmedi deðil, ama derin,
acý bir sessizlikle beklediler...
Adam bir anda bozuverdi bunu, "Gel aynada kendimize bakalým"
dedi birden bire...Yataktan fýrladý ve kadýnýn hayret dolu bakýþlarýna
aldýrmadan çekip holde asýlý aynanýn önüne götürdü onu.
Eski, mavi çerçevesi solmuþ aynada kendi gözlerine baktýlar ilkin...
Sonra birbirlerinin gözlerine... Gülümseyerek biraz daha sokuldular,
yanaþtýlar birbirlerine... Kadýn yaptýklarýnýn saçma olduðunu düþündü
önce, ardýndan kendi yüzüne derin derin bakmaya baþladý ve
dudaklarýndaki alay yavaþ yavaþ silindi...
Adamsa, en baþýndan beri ciddi bir tavrý koruyordu. Kendi
gözbebeklerine baktý, oradaki kahverengiye, çevresindeki ince
çizgilere, uzun, çapraþýk ve kýrmýzý bir yýlana benzeyen damarlarýný
izledi...
Burnuna baktý dikkatle... Ucundaki iki kara dehlize dikti gözlerini...
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 78

Üzerindeki siyah noktalarý inceledi... Renklerini, biçimlerini... Düzensiz


býyýðýna kaydý ardýndan gözleri... Ara ara kýsa, bazen uzun, hatta bir
iki teli isyan etmiþ, ters istikametleri gösteren býyýðýna...
"Bir insan büyük cümleler kurabilir mi?" diye sordu kendine...
"Gerçekten kahramanlar, sinema artistleri gibi konuþmanýn bir anlamý
olabilir mi?" Olamayacaðýný düþündü... Siyah noktalý bu burun, bu
kanlý gözler onundu ve ölümlüydü...
Tebessüm etti, aklýna az önceki cümle geldi aniden... "Bu gün
ölmek için güzel bir gün... - Gerçekten ölmek için güzel bir gün mü?"
diye sordu beyni... Bu gün ölmeyi istiyor olabilir miydi? "Olabilir..." dedi
içinden "Bu gün ölebilirim!"
Hayatýnýn bir anlamý olmadýðýný düþündü. Çalýþmanýn, üretmenin
yada tüketmenin hiç birþey olmadýðýný... Evet, o bugün ölebilirdi ve
bundan dolayý bir þikayeti olmazdý.
"Bugün ölebilirim" dedi kadýna. Kadýn önce birþey anlamadý
söylediðinden... O da kendi iç dünyasýnda bir yerlere dalmýþtý...
Geçmiþte kalmýþ bir aný tekrar tekrar oynatýyordu beyninde... Mutlu
olmak isterken canýnýn yandýðý bir aný...
"Ne?" diye soruverdi aniden... Adam gülümsedi, "Bugün ölebilirim,
diyorum" dedi, aynadaki kadýna bakarak... "Düþündüm de, bugün
ölmek için güzel bir gün..."
Kadýn anlamadýðý her halinden belli bir ifadeyi takýndý...
"Saçmalama" dedi önce... Bir an durdu... Söylenenleri sýraya dizdi
kafasýnda... "Ýþim var" dedi, "Eyleme beni..." Adamýn yanýnda hýzla
ayrýldý, az önce çamaþýrlarla uðraþtýðý odaya döndü...
Adam aynadaki kendine bir süre daha baktý... "Bu gün ölebilirim"
dedi yüksek sesle... Sonra baþýný sallaya sallaya kadýnýn peþinden
gitti...
O gün ölmedi...

* It's a good day to die!

You might also like