Professional Documents
Culture Documents
Jan Devrim
öykü
www.altkitap.com
öykü
Yapýtýn tüm yayýn haklarý saklýdýr. Tanýtým için yapýlacak kýsa alýntýlar
dýþýnda yayýncýnýn izni olmaksýzýn hiçbir yolla çoðaltýlamaz.
www.altkitap.com
editor@altkitap.com
Yazar Hakkýnda
Ýçindekiler
ÞEHÝR HATIRASI
KAYIP BAHÇENÝN ÇOCUKLARI 3
ÝSKELEDE SIKIÞAN KALP 6
REÞÝT SABAHLARI 8
LOKANTA 13
SAVAÞÇI 17
YOLCULUK 18
ÞEHRE VEDA 21
DÜÞ GÖRME YETENEÐÝ
GALÝBA BEN ÖLÜYORUM 24
BEKLEYÝÞ 25
BERBER ÝHSAN AMCANIN BERBERLÝÐÝ 28
BÝRDAL AMCA'NIN MUTLULUÐU 34
DAÐIN TEPESÝ 38
DELÝ SAÇMASI 42
FAL 46
GÝDERKEN 51
HASRET VE ÇOCUKLUK 54
MÜZÝK 55
JAN SENÝ ÖLDÜRECEKLER 56
KARANLIK 57
KISA, ÝNCE VE AÇIK RENK TELLER 60
SOYUNMAK 63
MEKTUP ARKADAÞI 64
SENÝ SEVMEKTEN VAZGEÇÝYORUM 70
RUH KAPANI 71
ÇANTADA PAPATYA 74
ÖLMEK ÝÇÝN GÜZEL BÝR GÜN. 77
2
Þehir Hatýrasý
3
- Anneme ve Babama-
I
Eskiden yaþadýðým þehrin sokaklarýnda dolaþýrken, yýllar önce
kaybettiðim bir bahçeyi buluverdim. Bu, artýk yýkýlmýþ bir evi ve çalý
çýrpýya dönüþmüþ, güzel çiçeklerin solgun hatýralarýný barýndýran eski
bahçe; derin bir hasretin baþladýðý yerdi.
Ve ben onu ne kadar çok sevmiþtim
II
Yýllar önce, annemin beni çekiþtirerek ilkokula götürdüðü günlerdi.
Aniden yalnýz býrakýlmýþ olmanýn acýsý yüreðimdeydi ve annemi her
gördüðümde, dudaklarýmý çizgi öykülerdeki zenci devler gibi sarkýtýp
aðlamaklý oluyordum!
Babamýn eski ve loþ pasajdaki dükkaný, bu þehrin iki karanlýk
pasajýndan birini aydýnlatýyordu. O zamanýn dekorasyon mucizesi tüm
mekanýn tek bir renk olmasýydý ve parýl parýl parlayan, bu kýpkýrmýzý
ufak dükkanýn spot ýþýklarýnýn altýndaki görüntüsüne hayranlýkla
bakardým.
Diðer dükkanlar da tek renkti ama onlarýn hiç biri bu kadar parlak
deðildi ve ben bu pasajýn her iki ucundan da görülen dükkaný çok
severdim . Pasajda baþka dükkanlar ve onlarýn içinde de afacan
çocuklar vardý, elbette! Ama ben hep "bir kýz çocuðu kadar " sakin ve
uslu olduðumdan sessiz sessiz vitrinlere bakar, annemin beni eve
götüreceði aný beklerdim
Pasajda neler yoktu ki? Bir kere tam çýkýþýnda köhne bir bakkal
vardý Ýçinde güzel mi güzel oyuncaklarla dolu bir oyuncakçý. Bir beyaz
eþya maðazasý ve þeker kadar renkli kalemleri ile bir kýrtasiye. Ama
bunlardan sadece biri çok önemliydi: Sýk sýk deðiþen vitrininin her
detayýný ezberlediðim oyuncakçý; pasaj seyrinin en zevkli yeriydi.
Okuldan gelip çantamý býraktým mý, hemen o vitrini seyretmeye
koþardým. Tüm düþündüðüm, fýrsatýný bulduðumda hangisini
aldýracaðýmdý.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 4
Tam giriþte, yemyeþil bir dükkan daha vardý. Ýçinde de yaþlý bir
amca. Yüzünü gözümün önüne getiremiyorum þimdi, ama çok iyi
hatýrladýðým, onun pek de sevimli olmadýðýydý. Bu dükkan -sanýrým-
þehrin o zamanlar az olan beyaz eþya maðazasýndan biriydi. Daha
doðrusu, mobilyacýlarýn marifetiydi o zamanlar "beyaz eþya" satmak.
Yemyeþil dükkanýn içinde koltuk takýmlarý, buzdolaplarý, sehpalar ve
bir kaleyi bekleyen devler gibi dikilmiþ vitrinler hatýrlýyorum. Tam giriþte
olmasýna raðmen karanlýk, tozlu bir dükkandý. Yardýmcýsý da yoktu
galiba. Dükkan bu yüzden her zaman aðýr bir toz tabakasýnýn
altýndaydý
Zaten çok kalmadan kapandý.
Bu yeþil dükkanýn pasaja bakan kýsmý aðaç ve cam ile bölünmüþ,
bir ofis haline getirilmiþti. Ýçinde eski bir masa, duvarda karýnca
dualarý. Bir sehpa ve üzerinde hayatýmda ilk defa gördüðüm bir cihaz:
Simsiyah ve dev gibi bir telefon. Üzerinde kocaman delikleri olan bu
alet ahþap ve eski maðazaya büyük bir ayrýcalýk veriyordu. Pasajda
baþka kimsenin telefonu yoktu. Ne babamýn kýrmýzý ve pýrýl pýrýl
dükkanýnýn ne de o zengin ve güzel oyuncakçýnýn. Sadece bu köhne
dükkanýn ayrýcalýðýydý. Ben de oraya ilk defa bu bahane ile girmiþtim,
babama gelen bir telefona -ne iþe yarayacaksam - onunla beraber
yanýtlamak için koþmuþ ve yanýndan korkarak geçtiðim yeþil kalenin
içini de görmüþtüm.
Bu ilk ziyaret sadece telefonu deðil, karýnca duasýný da sokmuþtu
hayatýma. Sapsarý bir kaðýt üzerinde minicik elifba harfleriyle yazýlmýþ
duanýn karýncalarla iliþkisini çok ama çok uzun zaman düþündüm.
Ufacýk aklým orada karýncalar ile ilgili bir duanýn ne iþe yaradýðýný
almýyordu. Neden sonra, bir yerlerde üzerlerinde karýnca duasý yerine
bereket duasý yazarken buldum o birbirine geçmiþ lekeleri de
sonradan aslýný öðrendim.
Pasajda rengarenk spotlarýn ýþýðýnda eðlenip vakit geçirirken, o
yaþlý adam elinde minik bir kýz ile geldi yanýma bir gün. Yemyeþil
gözleri ile tam benim yaþýmdaki bu çocuðu bana býraktý ve "Haydi, uslu
uslu oynayýn bakalým" dedi.
Utangaçlýðýmýn her yanýmý sardýðý anda, tam ben "bu mekânýn
ustasý" olduðumu gösterecektim ki o kolumdan tutup beni pasajýn
baþýndaki bakkala götürdü ve cebinden çýkardýðý -Allah bilir kaç liraydý-
paralarla bize kuþ lokumu aldý.
Ne kadar güzel bir isim deðil mi "Kuþ Lokumu"? Belki bu mukaddes
hatýranýn hasretine ben seviyorum, çünkü o gün minicik lokumlarý yine
minik ellerimizle bir taþa oturup yemiþtik ve yine Allah bilir nelerden
bahsetmiþtik. Hatýrlýyorum, bol bol oyuncakçýnýn önünde dikilip
seyretmiþtik sevimli plastik adamcýklarý ve en çok hangisinin güzel
olduðunu konuþmuþtuk.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 5
Adem Özbay'a
Çok yoðun yaþanmýþ bir kaç yýlýn arkasýndan birden düþüverdiðim
sýkýntýlý ve boþ bir dönem yaþýyorum. Günler birbirini kovalamýyor artýk
ve sýnýrlarýmý zorlayan memleketime olan inancým her geçen gün
azalýyor
Henüz daha sakallarýmýn keyfine varamamýþým ve her gün bunun
kavgasý ile geçiyor. Birden yalnýzlýða itiveriyor beni bu mücadele.
Çevremde kim varsa terk ediyor ve çalmýyor artýk telefonlar bir mutlu
ses duymak için.
Her þeyin direnmek ve "kaybetmeyeceðim" diye baðýrmak üzerine
kurulduðu böyle bir dönemde, Ýstanbul'dan bir telefon geliyor : Zengin
çocuklarýnýn okutulduðu bir lisede günde bir kaç saat öðretmenlik
yapacaðým. Direniyorum ama fayda etmiyor. Sakallarým, yüzümden
sararýp solmuþ yapraklar dökülüyor sanki.
Ýstanbul yýllardýr kozunu paylaþamadýðý birisini nihayet savaþ
alanýna çekmiþ muzaffer bir komutan gibi karþýlýyor beni. Ve tabii
bilinen tüm sivri oklarýný fýrlatýyor hiç beklemeden
Çok cahilim bu þehirde. Nereye nasýl gidilecek? Bu numaralar ne
demek? Hangi semt hangi semte yakýn? Hýzlý Tramvay nedir ve bu
otobüslerin hangisinde hangi bilet geçiyor?
Çýlgýn bir koþu baþlýyor Rahmanlardan Etilere. Her gün 5 saat
yollarda geçiyor. Ama bu hayatýn tek iyi yaný deniz. Denize bakmak
öylesine büyük bir zevk ki, bu ýzdýraba sýrf bu yüzden katlanýyorum
sanki.
Ýlk kez Beþiktaþ'tan Kadýköy'e geçeceðim. Vapura biniyorum,
Dehþet ürkek bir halde denize, insanlara bakýyorum. Týraþlý ve bence
çirkin yüzüm rahatsýz ediyor beni
Sanki tüm gözler üzerimde.
Bir an kafamý kaldýrýyorum. Bir kýz karþýmda oturuyor.
"Soluk uzun saçlar. Kahküller beni bile rahatsýz edecek kadar
düþüyor önüne. Zayýf deðil ama, ince. Biraz solgun bir ten. Elinde dar
ama kalýn bir kitap. Müthiþ bir derinlikle onu okuyor. Üzerinde bir þal.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 7
Kemik beyazý ve çok güzel iþçiliði ile þal bu sadeliðe çok yakýþýyor.
Ayaðýnda oldukça büyük görünen ayakkabýlar. 17. Yüzyýlý anlatan
filmlerdeki Avrupa köylülerinin giydiði potinlere benziyor."
Birden -kafasýný kitaptan kaldýrmadan- çantasýndan büyükçe bir
erik çýkartýyor. Ve tüm bu sadelik ve umursamazlýðýn en doðal parçasý
haline geliyor kocaman ýsýrýklarla yediði erik
Onu uzun uzun seyrediyorum. Ýlk bakýþta her tarafýndan bir fakirlik
akýyor. Ama detaylarda dehþet bir ruh zenginliði ve beni kendine aþýk
eden bir sadelik var.
Çevredekiler ona hayran hayran baktýðýmý fark etmesin diye göz
ucu ile süzüyorum artýk. Cesaret diyorum kendi kendime. Kalk ve
onunla konuþ. Bu fýrsatý bir daha bulamazsýn. Yarabbi ! Sanki yýllarca
bu dinlenmiþ hali, bu sessizliði aradým ben
Ama konuþamýyorum. Ve vapur kýyýya yaklaþtýðýnda bu büyük
iþkenceden kurtulmak için fýrlýyorum. En önde acý ile bakýyorum eski
lastiklerle kaplý iskeleye.
Vapur yanaþmak için iskeleye vuruyor. Biraz geriliyor, sonra tekrar.
Ve tekrar. Lastikler her seferinde geriliyor, daralýyor ve inliyorlar.
Ýnliyorlar
Dalgalar inleyen lastiklere acýrcasýna su serpiyor. Benim
yüreðime kim su serpecek? Denizin fýsýltýlarý bana "Geri dön ve
onunla konuþ" mu diyor? Bu sesi bir türlü duyamýyorum.
Kadýköy'den Beþiktaþ'a giden vapur ile iskeleye vardýðýnýzda
dikkatle bakýn
Vapurun durmak ve içinde ne varsa atmak için vurup
durduðu lastiklerde, erik yiyen bir kýza aþýk olmuþ yüreðimin inlemesini
duyabilirsiniz. Belki hala dalgalar, vapurun acý hatýrlatmasýndan sonra
"üzülme " diye serinletmektedir o hatýrayý
Reþit Sabahlarý
Lokanta
Savaþçý
Yolculuk
Þehre Veda
Bekleyiþ
Nurettin Durman'a
I
Þýkýr þýkýr makas sesleri, her zaman kaynayan, eli yüzü kireç
tutmuþ bir çaydanlýðýn fokurtusu, tatlý bir sabun kokusu ve tombik -evet
tombik!- güleç, temiz yüzlü, insana huzur veren bir amcacýk.
Böyle sahnelerin nostalji karikatürlerinde kaldýðýný zannederdim.
Hani dükkandan içeri giriverdiðinizde içinize sükunet, huzur zerk eden,
damarlarýnýzda tatlý bir uykuyu yola çýkartan berber dükkanlarý ve
beyaz önlükleri, burunlarýnýn tam ucunda duran "yakýn gözlükleri" ile
mutlu berberler.
Belki inanmazsýnýz ama kýþýn en çetin günlerinde þehrin tabiatla
verdiði savaþýn en karlý anýnda bu dükkandaki sac sobanýn içinize
salacaðý tatlý sýcaklýk, size ancak yine bu dükkanda, yazýn en
kavurucu sýcaðýna direnen bu görünmez meþenin gölgesinin serinliðini
hatýrlatýr. Ve her iki manzarayý birbirine baðlayan bir tombul bir kedi,
gölgelere basmadan tembel tembel yürür gider.
Ben bütün bu makas þýkýrtýlarýný, her daim gülümseyen bu gözleri
ve bu tatlý sabun kokusunun tutsaðý oldum. Bir zamanlar evinde bir iki
dakikada týraþ olup iþine gitmek varken berber sýrasý bekleyenlere deli
gözü ile bakan ben, haftada birkaç kez bu dükkanda sýramý beklerken
bir bardak çay içmesem, siyasi partileri ve "topçularý" bu beyaz önlüklü
"hayat uzmanýndan" dinlemesem rahatsýzlanýyorum! Hani insanýn sýra
beklerken içinde biriken o kirli öfke vardýr ya: "Ýþini bitirse de beni
bekleyen falanca adama gidip, filanca iþimi yapýversem." Ýþte bu sihirli
iksiri içince, onun yerine "Bu falanca adam ve onun filanca iþi biraz
daha beklese ya!" geliverir.
Tabii, bu atmosferin bir sanatkârý var. Bütün berberlerde o
makas þýkýrdar, bütün berberlerde (modern görünümlü, parlak
mermerlere gizlenmiþ "termoslarý" olanlar hariç) o kireç yüzlü
çaydanlýk kaynar. Ama pek azýnda, gerçekten çok azýnda bu hava
vardýr. Ciðerlerden önce ruha dolan bu hava, her þeyden önce o
berber amcalarýn eseridir.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 29
edememiþim, film gibi, þaka gibi oluyor her þey. Bir rüya sanki, sabah
olacak ve uyanýlacak.
Neyse gittim yanýna sarýldým usulca. Baþladým hüngür hüngür
aðlamaya. Bir yarým saat kadar aðlaþtýk. Sonra aldý beni bir lokantaya
götürdü, bir güzel karnýmý doyurdu. Ama nasýl yiyorum görseniz, ne
getirseler silip süpürüyorum. Halen sorsanýz ne yedin diye,
hatýrlamýyorum. Bakmamýþým ki yerken !!!
Efendim, bir iki akþam beni misafir etti. Dedi ki ne yapacaksýn?
Anlattým, iþ yok güç yok. Para var diye okumamýþýz, bir iþin ucundan
tutmamýþýz. Al þunu þuraya koy deseler anlamam. Zengin doðduk
zengin öleceðiz sanýyoruz. Dedim ki "Berber takýmým var, onu satýp bir
iki hafta idare ederim!"
Bana baktý derin derin. "O berber takýmýný satarsan bir iki hafta seni
doyurur. Satmazsan bir ömür, inþallah." dedi, güldü sonra. "Gel
bakalým, elin ne kadar maharetli." dedi aldý götürdü beni tekrar
dükkana.
Bir ufak çýrak gibi eðitti, bende teslim oldum. Yerleri süpürmesini,
müþteri buyur etmesini öðrendim. Balonlarý patlatmadan týraþ etmesini
öðrendim. Efendim, en sonunda bir gün "Tamam, sen artýk iþi
öðrendin" dedi. "Bu koltuða oturan her müþteri senindir!"
Aðlaya aðlaya ellerine sarýlmýþým."Öðrendin mi rýzkýn kimden
olduðunu þimdi " dedi . "Öðrendim" dedim "Üstelik ruhumun
derinliklerine yazdým!"
Efendim iþte filmlerde seyrettiklerinize benzer bir mutlu son!
Gördüðünüz üzere ayný dükkanda halen ayný iþi yapmaktayým. Beni
bir oðlu bildi o berber amca, yýllar yýlý beraber yaþadýk. Rahmetli oldu,
mekaný cennet olsun. Bir bayram ziyaretine gitmeyeyim, bir kez daha
ölürüm. Allah razý olsun, bizi evlendirdi, çoluk çocuk sahibi yaptý. E,
meslek sahibi yaptý, yolu yordamý öðretti. Yoksa bir serseri olup çoktan
hayat diyarýný terk etmiþtik."
Bunlarý söyledikten sonra üstümden önlüðü kaldýrdý. Çýraðý koþup
aynayý getirdi, ensemi gösterdi. "Elinize saðlýk" dedim. Elimi cebime
atýnca "Olmaz efendim, bu da benim baþ aðrýtma hediyem" dedi
gülümseyerek. "Ama bir daha gelince bu kadar ucuza býrakmam!" dedi
arkasýndan.
Gözlerinin içi gülüyordu, "böyle gülümseyerek ölmek mümkün
müdür?" diye sordum kendime
34
unutmasýna sebep oldu ki, konu hararetli bir tartýþmaya dönüþtü. Birdal
Amca'ya karýsý telefonu da ima ederek "Bir iþi beceremedin!" dedi!
Birdal Amca'da tartýþmanýn harareti ile "Telefon gibi cýzýrdama sende!"
diye baðýrdý 40 yýllýk karýsýna ve bu "çok aðýr hakaret" aile içinde bir
hafta süren bir kýrgýnlýða sebep oldu.
Ailesinin huzurunu cýzýrtýlar ile mahfeden telefonu parçalamaya
karar verdiði gün, telefoncular geldiler. Öyle sevindi ki Birdal Amca, bir
aðýr misafir, yaþlý bir akraba gibi davrandý telefonculara: Hemen evine
buyur etti. Hanýmýna taze ekmek piþirtti. Önce yemek ikram etti,
ardýndan da kendi elleriyle özenerek çay demledi ve derdini anlattý
uzun uzun. Telefoncular bu hoþsohbet ve misafirperver Birdal Amca'ya
yardým etmek gerektiði kanaatine vardýlar. Aralarýndan biri köyün
santraline gitti, diðeri evde kaldý. Bir süre sonra kendi aralarýnda
telefonla konuþtular, bazý cihazlarý telefon kablolarýna baðladýlar ve
tebessümle Birdal Amca'ya "Artýk bir þey olmaz Amca, telefon hattýný
baþtan sona kontrol ettik, eskimiþ kablolarýný da deðiþtirdik!" dediler.
Birdal Amca, duyduðu þükranýn ifadesi olarak bir çuval fýndýk attý
arabalarýna ve gülümseyerek gönderdi onlarý.
Ancak tam telefoncular köyü terk etmiþti ki, telefon yine çaldý ve o
sinir bozucu ses yine duyuldu: "Ciiiiyk." Birdal Amca, elindeki gürültü
çýkartan alete uzun uzun baktýktan sonra yavaþça yerine koydu ve
sakinleþmek için daða doðru yürüdü.
Takip eden günlerde, cýzýrtýnýn daha sýk telefon etmesinden baþka
bir yenilik olmadý. Bir süre köy kahvesinde bu konu konuþuldu, bir iki
hayalperest "uzaylýlarýn" yada "cinlerin" özel bir haber vermek için
Birdal Amca'yý seçtiðini bile iddia etti. Birdal Amca'nýn son günlerde
çok huzursuz olmasý, sürekli ormana doðru yürümesi, namazlara
camiye gelmemesini de aldýðý bu gizli mesaja yoranlar bile oldu. Ama,
bu gibi dedikodularýn çoðu gibi bir süre sonra unutuldu gitti.
Her gün defalarca arayan "cýzýrtý", bahçelerde yankýlanan telefon
sesi, ailesi ile arasýnýn bozulmasý, bir süre köyde çýkmýþ dedikodular .
Tüm bunlarýn hepsi üst üste gelince Birdal Amca'nýn yüzündeki
kýrýþýklýklara bir iki yenisi daha eklendi ve daha öncenin pek mülayim,
dost canlýsý ihtiyarý, aksi, kolay kolay konuþmayan birisi haline geldi.
Artýk özenle baktýðý bahçeye neredeyse hiç girmiyor, meyvalara
dadanan kurtlarla ilgilenmiyor, satranç oynarcasýna mücadele ettiði
yaban otlarýna aldýrmýyordu. Baþkalarýna belli etmeseler de, ailesi
endiþelenmeye baþlamýþtý.
Sonbaharýn kendini iyiden iyiye gösterdiði karanlýk sabahlardan
biriydi, Birdal Amca'nýn telefonu uzun uzun çaldý. Evdekiler, artýk
adetleri olduðu üzere, ilgilenmediler. Sadece Birdal Amca oturduðu
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 37
yerden telefona ters ters baktý, bir kez daha. Sonra telefon sustu. Bir
iki saniye geçmemiþti ki, telefon tekrar çaldý. Dikkatlerini çekmesine
raðmen yine açmadýlar. Tekrar sustu telefon. Bir saniye sonra tekrar.
Ve tekrar. Yaklaþýk yirmi dakika boyunca telefon çaldý, sustu, çaldý,
sustu. Birdal Amca oturduðu yerden dehþete kapýlmýþ bir þekilde
izliyordu olaný! Telefonun bir daha asla susmayacaðýný düþündü bir an.
Yavaþça kalktý, telefonu açtý. Kulaðýna yaklaþtýrdý. Hayýr, cýzýrtý
deðildi arayan! "Alo?" dedi bir kadýn sesi. "Kimsin?" dedi Birdal Amca
sertçe. Karþýdaki ses "Faks sinyali verir misiniz?" dedi. "Aylardýr size
faks çekemiyoruz, faksýnýz bozuk mu?"
Önce bir iki saniye düþündü Birdal Amca. Faks diye bir þeyi daha
önce duymuþtu ama ne olduðunu pek bilmiyordu. Doðru soruyu
sormaya çalýþtý: "Sen kimi aradýn kýzým?" dedi mümkün olduðunca
þefkatli bir sesle. "Orasý ABC Pazarlama Þirketi deðil mi? " diye sordu
kýz. "Bizim bilgisayarda borsa sonuçlarýnýn fakslanacaðý müþteriler
listesinde görünüyor bu numara." dedi.
"Burasý ev kýzým, ne þirketi?" dedi Birdal Amca. "Biz faks maks
istemedik!"
"O zaman bir yanlýþlýk olmuþ. Bu numarayý listeden çýkartayým!"
dedi kadýn hayretle. "Kusura bakmayýn, iyi günler!" dedi ve aniden
kapattý. Birdal Amca ahizeyi yerine koydu yavaþça. Tekrar ocaðýn
yanýna oturdu. Ceplerini aradý, bir sigara buldu, ocaktan aldýðý odun
parçasý ile yaktý. Gözlerini kapatýp derin bir nefes çekti. Sigaraya,
dumanýna baktý uzun uzun. Yavaþ yavaþ yükselmesini seyretti.
Sigarayý kenara koyup eline aldýðý odun parçasý ile ateþi karýþtýrdý.
Biraz daha yakýnlaþtý ateþe. Sigarasýný eline aldý tekrar. Hafif hafif
tebessüm etti. Uzun zamandýr kararmýþ yüzü aydýnlandý. "Yanlýþlýk
olmuþ!" dedi kendi kendine. Sonra gülümsedi, "yanlýþlýk!"
Sessizce bekledi, ara sýra telefona uzandý gözleri. Uzun bir süre
telefon çalmadý. Yine gülümsedi. Bitmiþ sigarasýný ateþe attý, bir
yenisini yaktý. "Þirket zannetmiþler!" dedi bu sefer duyulur bir sesle.
Baþýný kapýya doðru uzattý."Haným bir çay demle de içelim artýk!" dedi.
Neþeli bir türkü tutturdu ardýndan.
38
Daðýn Tepesi
Yerdeki ise daha da yüksek sesle aðlamaya baþladý. Tek eli ile tuttuðu
tabancasýný ani bir hareketle bacaðýna doðrulttu ve ateþ etti öfke ile.
"Söz dinle ve sükunet içinde öl aptal!" Zavallý adam büyük bir acý ile
yan yattý ve vurulmuþ olan bacaðýný iki eli ile tutarak çýðlýk atmaya
baþladý. Belli ki çok acýyordu. "Vurdun beni, Allah kahretsin, beni
vurdun. Kemiklerim bile acýyor .. Vurdun!"
O, bu manzara karþýsýnda bir an indirdi silahýný ve yere baktý
üzüntü ile
Ama bir iki saniye geçmiþti ki yine ayný kararlýlýk ile
kaldýrdý ve tekrar doðrulttu. Yaðmur her þeyi birbirine karýþtýrýyordu.
Baþarýsýz bir öðrenciydi. Duygularýný ifade etmekte hep güçlük
çekmiþti. Okulunu çok zor bitirdi. Sürekli sorunlarla oldu hayatý.
Okulda, bulabildiði ender iþlerde ve özel yaþantýsýnda. Anlatamýyor
muydu, anlamýyorlar mýydý? Her þeyin ters gittiði günlerden birinde, bir
iþ arkadaþý oyuncak silahla fýrlamýþtý önüne ve gözüne yakýcý bir sývý
sýkmýþtý. Gözünün birden karardýðýný ve canýnýn çok yandýðýný
hatýrlýyordu.
Bu karanlýktan sonra gözlerini tekrar açtýðýnda bembeyaz bir odada
elleri , kollarý baðlý yerde yatýyordu. "Öldüm mü?" diye sormuþtu ilk. Bir
bebek gibi kundaklanmýþ olduðunu sanmýþtý ilk önce. Sonra yumuþak
bir þeylerle döþenmiþ ufak bir hücrede olduðunu anladý. Uzun süre
bakamadý duvarlara. Caný yandý, gözlerinden baþlayarak. Ayaða
kalkmaya çalýþtý ve kalkamadý. Sol kolunun üzerine düþtü hafifçe ve
umulmadýk bir þekilde haykýrdý. Kolu çok acýmýþtý. Duvarýn bir parçasý
sandýðý bir noktadan bir pencerecik açýldý, kapandý ve daha sonra kapý
olduðunu anladýðý yerden birileri içeri girdi. Çevresinde anlaþýlmaz bir
þeyler söyleyen beyaz önlüklü bir yýðýn insan dolaþýyor, elleri ile
vücudunu yokluyorlardý. Ýçeri hepsinin saygý ile baktýklarý, büyük
gözlüklü birisi girdi. Kýrýþ kýrýþ olmuþ yüzünü ve bilhassa gözünü onun
yüzüne yaklaþtýrdý. Bir eli ile gözünü açýp, diðeri ile gözünün için acý
veren bir ýþýk tuttu. Büyük bir hýrsla ýsýrdý onun yumuþak ve kremli
ellerini
Uzun süre býrakmadý.
Baðýrarak diþlerinden elini kurtardýðý gibi, çevresindekilere
anlaþýlmaz bir þeyler söyledi öfke ile ve gitti
O ise gördüðü herkesin
üzerine bir taþ gibi atýyordu vücudunu. Çarptýkça acýyordu her yeri
ama yinede hýrsla mücadele ediyordu. Bir ara, onu zaptedebildikleri
kýsa sürede, kolunda bir acý hissetti. Sonra onlar bu kavgayý býrakýp,
duvarýn içinde kaybolan kapýdan çýkýp gittiler hýzla. Sonra o be-yazlýðýn
detaylarýnýn kaybolduðunu hatýrladý sadece
Kalabalýk ve anlaþýlmaz bir güruhun içinde geçti aylar.
Anlamýyordu, ne yapmýþtý? Bunlar neler söylüyordu: Þizofreni ne
demekti? Ara sýra yine kopmalar oluyordu hayatýnda ve bir kez
kocaman bir aletin yanýnda yatarken buldu kendini. Sonra? Sonrasý
acý. Büyük bir acý. Her yaný titremeye baþlamýþtý birden. Gözlerinin,
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 40
Deli Saçmasý
"Niye öldürdün kýzý, it herif! On para etmez ciðerin var, neyine aþýk
olsun o senin? Yalancý köpek seni. Arkadaþlarý da söylediler, yokmuþ
öyle bir þey, manyak. Yüzüne bile bakmamýþ hiç. Deli misin ulan sen?
Gel bir ýslatalým, mektebe alalým seni de aklýn baþýna gelsin hele!"
Ýnsanýn nefesi nasýl da daðýlýyor bu soðukta. Sigara dumaný gibi
deðil! O dans eden bir yýlan gibi uzar gider çoðu zaman. Yada birbirine
sarýlmýþ sevgililer gibi. Ayrýlmayacak iki sevgili
Oysa , nefesim hiç de
uzun ömürlü deðil. Bir saniye bile dayanamadan o sis parçasý
kaybolup gidiyor. Uzun uzun düþününce nasýl hüzünleniyorum bir
bilsen!
Ýstiyorum ki, benim de nefesimden iki uzun çizgi çýksýn ve bu
yalnýzlýk kokan, bu bitkinlik kokan, bu. Bu
Bu ölüm kokan manzaraya
inat týrmansýn göðe helezonlar çizerek, raks ederek bir aþkýn
müziðinde. Benim ciðerlerimden çýkmýyor belki böyle müzikler. Belki
kalbim böyle bir þarkýya tempo tutmuyor. Bilmiyorum.
Oysa sen benim hayallerimi biliyorsun. Deðil mi?
Ýstiyorum ki, bazen tabii, þu karlarýn üzerine kendimi atayým ve bir
heykel olana dek, buzdan bir abide kýlýnana dek bekleyeyim.
Kaþlarýmda kar taneleri donduðunda ve derin bir uyku bedenimi
sardýðýnda beni alýp bir þehrin meydanýna, yo hayýr vazgeçtim, buraya,
bu korunun giriþine diksinler. Ve ayaklarýmýn altýndaki kaideye "Hayal
etti ve öldü" yazsýnlar. Benim niye öldüðümü anlayan çýkar mý?
Yoksa ben hala tedavi olamadým mý?
"Bak bak bak! Kim gelmiþ hele. Gel bakalým
Gelin millet, meþhur
manyak gelmiþ koðuþumuza. Kýzý yüz vermedi diye öldüren tip.
Oðlum, ne istedin kýzcaðýzdan, ha? Eþek herif! Bir yol anlat bakalým
derdini, bizim usul ile
"
Kuþlar. Minik ölüm mahkumlarý. Þimdi açlar
Kar beyaz bu tabloda
buz kesmiþ dalýn birinden diðerine iki gram et ve biraz tüyden ibaret
bedenlerini taþýyorlar ümitsizce. Ne artýk bu her santimi ile kapanmýþ
toprak onlara bir parça yiyecek verir ne de bahara dek uykuya dalmýþ
olan aðaçlar. Kuþlar, minik ölüm mahkumlarý. Sizin için aðlýyorum,
biliyor musunuz?
Biliyor musunuz? Bir bahar gecesinde tatlý bir kuþun mutluluk dolu
sesi kaplarken ortalýðý, bahçede sýcacýk gülmüþtü o bana. Bende sizin
gibi, bir o yana bir bu yana koþuþturan zavallý bir serçeydim. Bir tek o
gülümsedi bana. Sadece o. Yüreðim nasýl ýsýndý, içimde nasýl bir isyan
baþladý, anlayabilir misiniz? Her þey olup bittikten, o minicik saniyeler
geçip gittikten sonra yurda gidip odama kapandýðýmda hayatýmda hiç
hissetmediðim kadar yalnýz buldum kendimi, hayret içinde
Ve
çaresiz.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 44
biri ile dost olur da, onu güzel odanda misafir edersen, biraz ekmek
kýrýntýsý ile onu ölmekten kurtarýrsan, iþte o zaman zavallý hastaný
mutlu etmiþ olursun. Bu da bana yeter!
Sevgili Doktorum!
Biliyorum, ben hastayým ve
Ve biliyorum ki bunlar bir kýþ günü boþ tüfeði ile dolaþan bir adamýn
yüreðinden attýklarý.
Yani deli saçmasý.
46
Fal
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
Giderken
Hasret ve Çocukluk
Müzik
Karanlýk
Güneþ ortalýkta yok. Ama ne taraftan battýðý belli. Sanki oraya bir
sürü boya býrakýlmýþ ve gerçek üstücü bir ressam elleri ile bu boyalarý
birbirine karýþtýrmýþ. Korkunç bir derinlik var ufukta... Kýrmýzýlar,
maviler. Yukarýlara doðru mor kendine yer bulmuþ, akýl ötesi çizgilerle
yavaþ yavaþ silinip gidiyor. Bulutlar, hayal edilemez üç boyutlu objeler,
birer rüya gemisi gibi asýlý duruyorlar...
Bu kýyamet sahnesi mi?
Hayýr.
Sadece güneþ batýyor.
Gözlerini ufuktan ayýramýyor. Boðazdan gemiler geçiyor, içlerinde
gözlerini ayný yere dikmiþ insanlarla. Zengini, fakiri, öðrencisi, esnafý.
Hepsi bu sonbahar akþamýnýn, enfes tablosuna bakýyor. Ýþte, tüm
insanlar böylesi bir manzaranýn en yüce sanat olduðunda hem fikir...
Hayýr, gözlerini ufuktan ayýramayacak galiba...
Bir sigara yakmak istiyor... Cigara! Eskiden böyle derlerdi... Yýllar
önce çektiði alaturka filmlerde de buðulu buðulu ufka bakar,
cigarasýndan bir nefes çekip, savururdu. Arkasýndaki güzel ve mini
etekli genç kýz da onu terk etmemesi için yaþlý gözlerle yalvarýrdý.
Hava soðuk. Sigara ýsýtýyor ciðerlerini...
Ýçeriden birisi baðýrýyor. "Eve gel, hasta olup üþüteceksin." Cevap
versin mi? Hayýr... Bu sahneyi bozmak istemiyor. Öylesine bir hastalýk
için bu güzellik ziyan edilir mi? Daha kaç kere bu manzarayý görecek,
kim bilir? Çok üþüyor... Yarýn hava tekrar böyle olur mu? Gözlerini o
büyülü noktadan almadan sesleniyor içeri: "Bana giyecek bir kazak
verin." Cevap yok...
Yavaþ yavaþ kararýyor o nokta. Ama öylesine yavaþ kararýyor ki,
anlamýyor insan. Sanki, biraz önce de bu karanlýk yere bakýyordu...
Sanki hep karanlýða bakýyordu... Yavaþça her þey bitiyor. Hayatýn tüm
detaylarý þimdi göz önünden silinip, gidiyor... Sigara... Ýlaç mýdýr?
Hayýr
Rahatlatmasý niye? Psikolojikmiþ... Öyle diyorlar. O zaman
öyledir. Böyle þeylerden hiç anlamaz. Genelde, hiç bir þeyden
anlamaz.
Ufukta artýk sadece karanlýk var... Baþka hiç bir þey yok.
Gözlerindeki yaþlarý siliyor. Ýçeri böyle gitmemeli. Ne diyecek
soranlara? "Ufuk çok güzeldi, çok duygulandým." Onlar da alay
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 58
etsinler. Eskiden olsa, "iþte büyük sanatçý, ruhunda her güzelliðe yer
var" derlerdi. Artýk sanatçý eskisi oldu. Aklýna yýllar önce tartýþtýðý þair
geldi. Ahmak herif. Güzellikten anlamýyordu ve onunla alay etmiþti. Ýlk
defa o zaman gururu incinmiþti... Tabii ünlü olmak baþkaydý. Kimse o
"meczup þair"'in söylediklerine kulak asmamýþtý ve o ününü
büyütmüþtü...
Þimdi? Kimse hayatta olduðundan haberdar bile deðil. Olsalar ne
olur? Kocaman göbekli, kel bir þarkýcý eskisini kim ne yapsýn? Artýk
yakýþýklý, kývrak danslarý ile çekici bir sürü çocuk var. Üstelik, yýllar
harcamadan ünlü olduklarý için yirmi bir, yirmi iki yaþýnda kasetleri
oluyor. Ve kýzlar hayran tabii.
O ise, artýk yýllarýnýn birikimini deðerlendirip, para simsarlarýnýn
elinde oyuncak olmaktan baþka bir þeye yaramýyor. Sokakta kimse
tanýmýyor onu... Ýnsan ölünce zamanýnda ölmeli. Kahraman olmak için,
unutulmamak için. Bak Özal'a... Adam bir on yýl daha yaþasaydý kimse
takmayacaktý, ama þimdi efsane oldu... Dean'de öyle. Beceriksiz cüce!
Birkaç film çevirip öldü, o da efsane oldu. Halbuki kendisi gibi 50
yaþýna kadar yaþasaydý, o da kenarlarda sürtecek ve kendisine ilgi
gösterecek birilerini bekleyecekti... Sinatra gibi...
Koca Sinatra. Herkes onu örnek alýrdý bir dönem ama sahnede
þarký sözlerini unutuyordu ölmeden önce. Üstelik, neydi o hastalýðýn
adý... Parkinson'u vardý... Muhammet Ali'ninde öyle. Artýk onlar bir alay
konusu. Maskot kadar deðerleri yok kimsenin gözünde... Ama
zamanýnda ölselerdi efsane olacaklardý...
"Zeki en iyisini yaptý". Aðzýndan kaçýyor bunlar... Ama doðru
olduðunu düþünüyor daha sonra. Ortalýktan kaybol, sonra da þýk bir
þekilde öl... Böylece toplum seni yine büyütsün... Evinde ölseydi böyle
mi olurdu? Olmazdý. Sahnede öldü, "sanat kahramaný" oldu... "Benden
o da geçti, artýk benden basma elbise bile olmaz." Gözleri yine
doluyor.
Bu insanlarýn alkýþlarý ile mi yaþýyorlar? Evet... Öyle olmalý... Ama
tabii sadece alkýþlar deðil
Yýllardýr düþünür durur: En çok adi
sofralara meze olmaktan piþman. Özellikle duygusal þarkýlarý...
Meyhanelerde çalýnmak için deðil, kavuþmasý imkansýz sevgililerin
birbirlerine hasretlerini anlatmalarý için söylenmiþ þarkýlar... Çok
önemli mi? Bilmiyor. Parasýný hep aldý. Hep... Ama bugün iþe
yaramazlýk hissi çok kötü... Arada bir ortaya çýkmalý belki de
Ne fark eder... Bu saatten sonra ortaya çýkmak kimseye bir þey
kazandýrmaz...
Hayat eskiyor. Hayýr, hayat yepyeni. Hayat eskitiyor. Yaþamýný
deðerlendirmekten hep korktu. Yani tüm bu olanlarýn sonunda mutlu
mu, huzurlu mu, piþman mý, üzüntülü mü? Bunlar çok zor sorular.
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 59
Kýsa, Ýnce ve
Açýk Renk Teller
Soyunmak
Mektup Arkadaþý
Yaðmur yaðýyor
Cama ölü bir sinek gibi vuruyor þimdi billur tanecikler. Gözlerimi,
yanaðýmý dayadým buz gibi pencereye. Damlalar gözümün hizasýndan
yavaþça süzülüyor, akýp gidiyor. Düþünüyorum
Ýnsanlarý, onlar
hakkýnda bildiklerimi düþünüyorum
Yaðmur yaðýyor.
Yüreðim yanýyor.
Kaybetmenin acýsýný böyle derin hiç yaþamamýþtým. Caným en çok
bu yüzden yanýyor galiba. Yapayalnýz, terkedilmiþ gibiyim sanki. Sanki,
büyük bir haksýzlýk yapýldý bana. Benim soracak bir sürü sorum,
söyleyecek sözüm, dinleyecek, okuyacak þiirlerim vardý. Belki de
yenilenecek bir hayatým.
Yaðmur yaðýyor.
Kalbimdeki ateþi söndürmüyor yaðmur
Annem derdi ki, yaðmur yaðýnca bir ölünün ardýndan, rahatlatýrmýþ
onun ruhunu. Kalanlar sevdiklerini gömerlermiþ hafif çiseleyen
sonbahar damlalarýnýn arasýnda ve huzurla çekip giderlermiþ
mezarlýktan. Yaðmur damlalarý indikçe tarlalarýn, çiçek bahçelerinin
arasýna bambaþka bir aleme ait kokular yükselirmiþ o an.
Camý açýp koklasam, cennetten geldiðine inanýlan bu kokuyu
duyar mýyým þimdi? Gözüme, göz yaþlarýma karýþsa bu su damlalarý
gönlüm ferahlar mý? Diner mi bu isyanýn acýsý?
Aðlar mýyým sessizce kabullenip?
Neredeyse bir yýl oluyor onun adýný duyduðum. Baþým boþ, gönlüm
boþ Ýngilizce kursuna gidiyordum. Kurs biterken hepimize birer adres
verdiler.
Mektup arkadaþlarýmýzýn adresleri!
Aylar boyunca bir sürü para akýttýðýmýz hýzlandýrýlmýþ kurslardan
alýp alabildiðimiz bir iki kelime Ýngilizce böylece unutulmayacaktý.
Kursun en uyumsuz öðrencisi olduðumdan olsa gerek, Kanadalý
öðretmen muzip bir gülümseme ile uzattý benim zarfýmý:
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 65
Ruh Kapaný
Ayþegül'e
Geceleri yattýðýnýzda, rüyalar bir esrarlý duman gibi sardýðýnda
bedeninizi, dünyada bir deðiþim baþlar. Baþlar baþka bir aleme ait
olanlarýn farklý gecesi... Tatlý uykunuzu býrakýrsanýz,sýcacýk baþýnýzý
yastýktan, bedeninizi yataktan kaldýrýrsanýz ve bakarsanýz uykulu
gözlerle aya, yýldýzlara, uçuþan esrarlý ruhlarý görürsünüz pembe
ýþýklar içinde.
O ne yolculuktur ki, ýþýksýz ve kýlavuzsuz giderler gidebildikleri yol
boyunca. Birer süvaridir hazin aþkýn gömüldüðü her kalp o anda.
Ruhlar buluþurlar kendilerini daraltan bambaþka bir mekânda.
Ne bir yuvarlaktýr buluþma alaný ne de kare. Kendine mahsus bir
þekil çizen, göz bu þekilden pay alamaz. Maddeden kalan tek bir eser
bile o toplantýda yer bulamaz. Sýralar yoktur, ama vardýr rütbeler.
üstündür her yanýnda aðýr yanýk sýzýlarý taþýyan yürekler.
Görürseniz toplantýnýn ortasýnda kývranan bir ruhu, bilin ki gelmiþtir
kavuþamadýðý hayal sevgilinin sureti. Artýk baþlamýþtýr onun için büyük
iþkence. Ne yapsa ikna edemez o güzeli böylesi bir vuslatýn davetine.
Her saniye yanar gözler önünde. Biliriz ki o yandýkça terlemektedir ve
acý çekmektedir bir beden toprak dolu kürede. Karþýsýnda davete
icabet etmiþ bir ruh yoktur, hatýrasýndan gelen yakýcý bir surettir o.
Zaten yanýyorsa ona yanmaktadýr. Yanmak ki, o yanmanýn hakkýný
vermenin derdindedir.
Kimileri bambaþka bir yerindedir bu mekânýn. Bakabilirseniz
görürsünüz, çiçek kokularý gelir, bahar yaðmurlarý yaðar o yöne, korur
gibi sesini, tadýný mübarek bir anýn. Ruhlar tek sýralanmamýþ, çifter
çifter dizilmiþtir aslýnda. Ama görünmez tek vücut olduklarýndan ve
doldurduklarýndan güzelliklerle her bir anýný hayatýn.
Tutmak mümkün müdür onlarý sabit bir yerde? Gezinirler yýldýzlarýn
aydýnlattýðý bir yolda dokunmak için yanýp tutuþtuklarý bir hayale. Gece
ya da gündüz onlar için fark etmez. Yýldýz bulamadýklarýnda görürler
yýldýzlarý birbirlerinin gözlerinde. Ne imrenilecek andýr onlarýn
Kayýp Bahçenin Çocuklarý- Jan Devrim 72
Çantada Papatya