Professional Documents
Culture Documents
..
o:
..
"
r ..
:
)
BAGLAMQ
n mrnn
. . ABDl 'N HSA
gBACLAM
Balam Yaynlan/103
Anlat/5
Abdlhak inasi Hisar Btn Eserleri/2
Birinci Basm: Ekim 1996
ISBN - 975-7696.93-5
Kapak Tasam: Ca Suner
Bask: Gizem Ofet
BAGL YAYINCILIK
Ankara Caddesi, 13/1
3410 Caalolu-stanbul
Tel: 513 59 6
BLMLER
1 Kadrini Bilmediimiz Deliler ..+.+....+......+.+.++.++. 7
il Deli Enitemizin Resmi + .... .... . ... . .. .. .. .. .. ... .. .. .. ... . .. .. .. .. 13
IEski amlca ++++++++++++++++++ 23
i amlcadaki Enitemizin Kk . ..++++.++.+.+. 28
V inde Yzdmz tikat
A
lemi +......+..++....+..... 34
VI Enitemizin Korkular I .:........................................... 44
VII Enitemizin Bilgisi ve Bilgilii .......++.++...++.... 55
VII Deli Enitemiz ve Yemekler I ......+...+.+++++..+++ 61
I amlcada Gnler ve Geceler ....+...+....+..+..+.++++.+ 69
X Geceleyin Enitemiz +...+++.....+....+++.+.+........... 79
XI Beyolu Gecelerimiz .......................+............. 85 -
XEnitemizin Garip Huylar ..++.........++....+.. 91 .
XIII Enitemizle Halam .. : ....................................... 98
X Deli Enitemiz ve Yemekler 2 +.++++.++..++...+++...+ 104
XV Memur Olarak Gidileri .+.+..+....++.....+..+...++...... 110
X Mazul Olarak Dnleri .+..+...+...........+++..+..++...+.+ 117
XIEitemizin Korkular 2 +..+...+...+..++..+.+.+.......... 125
XIII Enitemiz ve Arabistan .+++..+.++.++++............... 131
X Deli Enitem Bana Arabistan Veriyor! ++....++.+ 139
X Enitemizin Korkular 3 ++++.++++......++.+..+...+.+.++..+++ 147
XXI Halam Enitemizden Ayrlyor! +++++..+..... .+. 154
XIaficadaki Enitemiz Kknden Va: Geiyor!. 161
XXIII Deli Enitemiz Kadn Delisi Oluyor! +....+.+........ 169
X Deli Enitemizin Tellal Hseyin Efendiyle
Maceralar . . . . . .. . .. . .. ... . . .. . .. . . .. . . . . .. . .. . .. . .. ... . . ... . . . . .. . .. . . 178
X Enitemizle Halamn lmleri .............................. 187
XI Hayat Duygular ve lm Dnceleri ................ 195
XI Bu
A
lemden Son Kalan Cmle ............................. 200
5
]
Kadrini Bilmediimiz Deliler
Uzun boyu, zayf vcudu, siyah, cin gibi gzleri, kmral ve
seyreke sakal, yeil kapl krk ve kah bana geirdii, kah ba
ndan *ard sivri gecelik takkesiyle Asuri bir mneccimi ha
trlatan bir adam, terlikleri yerde, kendisi kedeki kerevet s
tnde bada kurmu, gazetesini okuyordu. Birdenbire, grd
bir haberle can yanmasna, oturduu iltenin stnde ayaa
kalkyor; alevi artan baklarla kendinden gemi., bir elini dizine
vurarak ve kelimenin sonunu uzatarak: "Gittii, utuuu!" diye
haykryordu. Hatta, helecanndan "utu" kelimesini "utu" diye
telaffuz ettii duyuluyordu.
Ben, byklerin kendisini saymadklarn gren ocuk, bu gi
den ve uan eyleri bana sylemeyeceklerini bilerek, nafile yere
sormazdm. Fakat bu seste ve edadaki teessr duyduka millet
ve devlet bakmndn birtm frsatlarn karlm, birtakm
menfaatlerimizin bozulmu olduunu sanki anlamyor muydum?
Byle haykran adam, iini eker, yine bada kurarak kesi-
ne ourur, bana, adeti olduu zere, efkatli gzlerle bakarak ve
beni bamdan byk dertlere kartrmak istemezmi gibi bir
ey sylemeyerek, hznl bir halde gazetesinin baka stunlar-
na geer, bir fincan kahve daha ier, bir tutam enfiye daha eker-
di.
Bu, ailemiz iinde hemen herkesin kendisini deli diye and
amlca' daki enitemizdi. Bilirsiniz k bizde deli tabiri sadece,
tbbi delaletiyle, akli muvazenesi bozulmu manasna gelmez.
Byle saydklarmzn hepsi de mutlaka ldrml demek deildir:
Hele o gemi zaman, delileri gnlnden bsbtn silip at de
ildi. Mecnun ve meczup bulduklarnn biroklarn tasvip eder
di. Enitemiz hazan Hac Vamk Beyefendi diye arld halde
ok kere de sadece Deli Vamk Bey diye yadedilirdi. Akrabalar-
J
7
mz yahut tandklarmz onun hakknda her zaman: "Divanenin
biri!" dedikleri gibi, biz ocuklar bile aramzda ona bazan "am
lca' daki enitemiz", hazan da, "Deli enitemiz" derdik. Zira
onun deli saylmasn sebeplerini gizlice biz de sezerdik. Bykle
rimiz kendi tasvip ettikleri fikirler ve hislere bile bezgin bir g
nlle itirak ederek arballklarn muhafaza ederlerken bunla
rn muvazenesiz
stn
den, byle nazar demesinden phe edilirse, kurun dklmeliy
di. Bunu da enitemiz, mutlaka itiraz edecek annemizin haberi
olmadan, ykannemizin yardmyle, bizim bamz stnde
yaptrrd. Ustmze bir yatak araf gibi byk bir bez rtlr,
biz alta bir an hafife korkarak bamz eer, bzlr ve bek
lerdik. Ustmze, bir kepe iinde erimi kurun ve iinde su bu
lunan byke bir leen gelir, birisi leeni tutar ve bir bakas da
eritilmi kurunu suya dker, kurunlar; suya deer demez bir
yank sesi duyulur ve biz kurtulurduk. Kurunlarn bu su iinde
aldklar garip garip ekillerden de ayrca manalar karlrd.
38
nkisara ve bedduaya inanrd.
Sadakaya inanrd. Madem ki adamakll zekat veremiyoruz,
bol bol sadaka datmalydk. nsan, ihtiyaten yannda daima
ufaklk para bulundurmal, bir fakire acyverince derhal sadaka
vermeliydi. O, buna: "Ban, gzn sadakas " derdi. Dilencilerin
serbeste dilenmee haklar vard. Onlardan bu haklarnn geri
alnmas, akln kabul edemiyecei bir eydi. Onlar, dilenerek, bi
ze sevap ilemek vesilesi vermekle, adeta lftuf ediyor gibiydiler.
"Az sadaka ok bela savar ve mr uzatr! " der ve bir kaza atlatt
m: "Verilmi sadakam varm! " derdi. Bir kaza geirince, bu ihti
yat sermayesi tkenmi olacandan, hemen tekrar baz sadakalar
datmak adetiydi.
Duasn kabul ettirmek zere ahde, nezre, adaa inanrd.
"Ahdim olsun!" deyileri duyulacak eydi. Birok adaklar adard.
Hatta, o zamanlarda, adet olduu zere, sokak kpeklerine bile!
Zira dinen tabir addolunmyan bu - kpeklere bile nazardan ko
runmak, bedduadan saknmak veya bir duay kabul ettirmek
iin, ekmekler adanrd. Kendisi byle gnlerde bir iki somun ek
mek getirtir, bunlar scak scak byk paralara dorayarak on
lara atard.
Deli enitemiz, daha bunlar gibi, tatbik edilmesi faydal, ya
hut mutlaka elzem nice adetlere inanrd. Mesela, memuriyetleri
ne doru binbir besmeleyle yola revan olularnda, araba kk
kapsnn nnden hareket etti m, evde kalanlardan biri hemen
kapdan sokaa bir koca kova su dkerdi.
Ruyaya inanrd. Btn bu vehimler, korkularla geirdii
gnleri hazan bir rya kabusuna dndkten sonra, uyuyunca
grd korkulu rfyalara ve bunlarn tabirlerine de inanrd! Rf
yalar bize vzr vzr gelip gidiyor, ve bizi adeta irat ederek, bize
gaipten haber veriyordu. Oyle ki, gndz gnahkar olmak endi
eleriyle strap eken enitemizin, geceleri de rahat yoktu. Ba
zan kabuslu ryalar grp korkarak ve derhal uyanp kalkarak,
tabirnamelerinde tefsirlerini arayarak, bunlar okuyup uraarak
gecesini kendisine zehir ederdi. O, ok kere, "korkulu rfya gr
mektense uyank yatmak evladr! " diye sabaha kadar uyumamaa
alr, nihayet sabah olunca: " Oh! Hele kr! Grdm bir
rfyadan ibaretmi! " diyecei yerde, bu defa da yine onun tabirle
riyle, tefsirleriyle megul olur, okuduu tbirnamelere inanr, ba-
39
zan, timat ettii kimselere sorar korkusu oalr, hazan da: "Ey
vah! I bitti! Mahvolduk! Hap yuttuk!" diyerek heyecanlar iin
de kalrd!
Namahremlie inanrd. Bir erkee karsndan haka yalnz en
yakn akraba olan kadnlar grnmeli ve hatta bunlarn da hala
r rtl olmalyd. Yoksa, sair kadnlarn bir erkekle grmesi
haramd. Enitemiz bir gn akrabalarmzdan birini grmee git
mi, kapy alm. Onun evde olmadn duyunca, kadnlarn ve
ocuklarn ieriden: "Buyurunuz, Hac Beyfendi, buyurunuz!"
diye barmalarna ramen, "Bey yoksa ben de giderim! " diye
dardan kapy hzla stne ekmi ve gitmi. Fakat bu, iindeki
muhtelif ahslar arasnda kadri kendince byk olan mteassp,
hac, sofu hretinin artmasna hadim ve: "Evin erkei olmad
n renince Hac Vamk Bey lakrd bile dinlemeden kapy ek
ti, gitti! " diye takdirle tefsir olunmaya matuf ilk hareketiydi. La
kin deli enitemizin ok kere bundan sonra bir de ikinci hareket
leri olurdu. Zira, imdi bir at, bir saniye sonra da bir tren oluve
ren ocuklar gibi, o da, umulmadk bir suratle deierek, mesela
6yk bir taassuptan, mesela byk bir. hodkamla dnerdi. B
tn kanaatleri hayatla kaynaarak, hazan daha beter artar, lakin
hazan da pek ziyade ehvenleerek arada kaynard. Bylece onun
huyu yine abuka verilmi bir ikinci kararla, ilkinin tam aksine
harekete gemesine mani olmazd. Nasl ki bu defa da mteassp
Hac Vamk Bey roln bitirdikten sonra sahneden ekilerek ye
rini, kapad kapnn ardnda bir bardak souk su, bir fincan
kahve, belki de bir kadeh erbet olduunu dnen yorgun ve
tenperest birisine brakmt ve o zaman enitemiz, hayatnn sair
kanaatlerinde olduu gibi, hemen bu ilk hareketini nakzeden
ikinci bir harekete geiti. Kap kapanal daha be dakika ol
madan tekrar alnm. Ierdekilerin hayreti karsnda yine o, bu
defa da: "ok yorulmuum. yle biraz dinlenip bir kahve ie
yim!" diyerek ieri girmi. htimal ki ilk hareketinin gururu daha
hala stndeydi ve belki de bu ikinci hareketle onu nakzettiini
bile dnemiyor, belki de, hatta, bu ikinci harekette bulunmay
kendisine ilkinin bir mkafat olarak rva gryordu. Ben bunu
ilk duyduum zaman, deli enitemizin birok hareketlerine oldu
u gibi buna da pek ok glmtm. O Za1anlar pek tecrbesiz-
dim, daha bilmezdim ki, nice insanlarn da kanaatleriyle hayatla-
40
r arasnda bu kadar farklar vardr. Dndkleri gibi yaamak
kahramanln gsteremiyen insanlarn oklar yaadklar gibi
dnmee tenezzl etmezler de fikirleriyle hareketleri arasnda
tezattan tezada dmekte mahzur grmezler.
Daha, ahrete, teki dnyaya ve orada hayatn devamna ina
nrd. Buradaki mrmz hemen hibir ey deil, bir gsteriten
ve hazrlantan ibaretti. Fakat asl saadetin veya felaketin tam ol-
.
duu yer teki dnyayd. Orada btn hakikatler o kadar kes
kindi ki, onlara nisbetle burada varlmz bir ruyaya benzer.
Asl Cennet orada serilmi yatyor, asl Cehennem orada, cayr
cayr yanyor!
.
Hac enitemizin sofuluu kendisini bir an terketmezdi. La
kin onun ok kere unutturmak istedii adaklar, nezirleri, ahitle
ri ve kendi unutmak istedii nedametleri, korkular ve hatralar
olacakt. Bu zamanlar birtakm dualarla guya tamir etmek istedi
i ey, kendi hayat olan alkan bir ameleye benzerdi. Din, gece
saatlerini ibadetsiz brakmken, o herkese asude bir unutu saati
gibi gelen geceyarlar kalkar, mesela nafile namazlar klar ve he
lecanl dualara dalard. Demek ki mtemadiyen namaz, oru gibi
dinin emirlerini yerine getirmeye dikkat eden, bu hususta pek iti
yatl grnen, o kadar ki, yemek yemei pek severken kendini
hazan aylarda da birka gn oru tutmaya cebreden bu mte
assp adamn, btn bunlara ramen, ruhunu dzeltmiyen, tasfi
ye etmiyen ve onu hakiki bir irada erdiremiyen bir ey, bir nok
san vard. Bu takdirde, din, eer esasnda deilse, tatbikatnda ha
ta ediyor deil miydi? Bunca klnm, klnmam namazlar, tu
tulmu tutulmam orular arasnda ve bu hesaptan baka, mah
luklarn haliklerine kar bir borlar daha yok muydu? Bu da
ona tam bir itimat besliyerek ondan mutlaka merhamet ve efaat
grecei emniyetine kavumak deil midir? Demek ki, enitemi
zin ruhu, din, dua ve ibadetle umduumuz bu safvete, bu istira
hate eremiyordu! Nasl ki bu dindar adam ikide birde: "El insaf
nsfddin! " szn tekrar ederdi. Fakat acaba kendisinin neye
kar insaf vard? Ve kime insaf ederdi? ok kere, kurtulmak is
tedii bir korkudan kendini korumak iin aznda sakz gibi i
nedii bir dua mrldanrd. Demek, vicdann bununla bile tat
min edemiyordu ki hatta, arada srada, daha asab bir dua buhra
nna tutulurdu. O vakitler, hazan odasndaki yere serili postekisi
41
stne melirdi, bilmem ka kere ekilmesi lazmgelen iri taneli
byk ve siyah binlik dergah tesbihini ekmee balad zaman
onu bir dervie benzetirdim
.
Belli olurdu ki, vicdan hi msterih
deildi. Gnahkar, gnahlarnn akbetinden korkuyordu. Zikre
balaynca adeta uluyor gibi duyuluyordu. Duas yle sratli bir
edaya tutulurd ki, sinirli, buhranl bir feryada dnerdi.
Lakin o zamanlar din havas herkesi yle sarmt ki, bu ta
kn taassubu, bu perian hali bile kadnlarn enitemizi hep bir
azdan ekitirmelerine mani olmazd. Hanmlar aralarnda:
"Onda hac gz yok! " derlerdi .
.
Halbuki, bilakis, bunu . ka kere grmtm ki enitemizin
asl mbarek bulduu muhit ve iinde ruhunun en ziyade emni
yet ve hazla dolat yer, dini duygularn _ahata kabard ve
tat bir meydand. Binbir hususiyeti olan Istanbul'un o zaman
ki an'anesine gre, bereket ve adeta tatl mevsimi saylan rama
zanlarda gnn kvamn bulduu ikindi sularndan iftar vaktine
yakn bir zamana kadar sofu zarafetine gre gezinmek iin en
miteber yer, Beyazt camii avlusunda ve bumn nndeki mey
danda kurulan ramazaniyelik sergiydi. Burada, avlunun btn
kenarlarn kaplayan ve bazlar da ortasnda bulunan kk pey
keli zarif dkkancklarda yerli baz sanayi mahsulleriyle ou
Arabistanl ve adeta dini eyalar, bir de ramazan imsakinin koku
larn daha itiha ac bulduu yenilir ve iilir eyler ve bilhassa
baharat satlrd.
te siz, enitemizi asl burada, bu tesbihiler, azlklar, t
tncler, baharatlar gibi yerli, Asyal ve Afrikal Mslman te
baamzn kibar tevekkllerle serdikleri metalarn nnde gezinen
ve bir namaz cemaatine benzeyen bu kalabalk halkn Mslman
uhuvveti ve rahat iinde; satlan eylerin slami kokular hafife
tterek havada birleirken; gzleri, yzleri, edalariyle birbirleri
nin itikatlarndan, abdestlerinden, orularndan hi phe etme
dikleri grlen bu mminler arasnda; oru tiryakilii ve titizlii
herkesi susturarak herkesin birbirinin skituna hrmet ettii ve
bir para ysek bir sesle konumann nezaketsizlik saylaca bu
sralarda; bu Islam dnyasnn tatl meyvalarm toplar ve gzel i
eklerini kokh.r gibi dolarken; eski greneklere uyarak, n
ilikli, ayaklar galolu, belli ki orulu, bir elinde emsiye, bir elin
de tesbih, gzlerinde iman, dudaklarnda dua, btn vekar, tutu-
42
mu, gsterii, terbiyesi' stnde, bir grseydiniz, kendisini tan
masanz da, srf bu manzarasndan, hudutlahm pek ziyade geni
tutmu bir Mslman medeniyetinin ileri gelenlerinden biri ola
rak meydana km bir ahsiyet olduunu anlardnz! Siz, enite
mizi asl byle gzel bir akpm, tekmil maneviyatnn tecelli etti
i bu muhitte, Beyazt camii ramazan sergisinde, . yava yava,
adm adm, gcr gcr dolar; yudum yudum, nefes nefes, bak
bak haz alrken grmeliydiniz!
-
4
VI
Enitemizin Korkular
*1*
Enitemize dair ilk hatralarm sekiz on yalarnda bulundu
um zamanlara aittir.
O zamanki imde ve sakin gnlerin birinde, daha ilk defa ol
mak zere, evin iinde akrabalarmdan birinin barmalarla ka
rk bir kavgasna ahit oldum. Tandm ve her zaman ciddi
hallerini grdm yal adamlar byle fkelenince ne kadar ir
kinleiyorlard! Yzlerinin izgileri btn eski rahat, munis, ef
katli manalarndan ayrlarak mnafk ve hasta bir hal alyordu.
Bunu ilk defa grdm iin o gnn hatras bende pek canl
kalmtr.
Haykran seslerini duyarak bulunduklar odaya girmee ce
saret edemediim bir anda_, enitemizle Enkserciyan efendi bara
ara sofaya kmlard. Ikisi de ayakta duruyorlar ve birbirleri
ne_ hmla bakyorlard. Aralarnda mermer, yuvarlak, st bom
bo byk bir masa vard. Enkserciyan efendi, iri yapl, sert ba
kl, beyaz pos byklar, burnundan tutturma iri caml gzl,
onun bylten camlar ardnda slanm grnen gzleri, arkaya
doru atlm ve psklnn arlile krlm fesi, gsnde da
ima kabark duran byk beyaz pike yelei, terlemi, bsbtn
kzarm, ve para para morarm yzyle, o zamanki yelkenli
lerin burunlarndaki oyma tahtadan resimleri hatrlatan kabark
haliyle, ate pskryordu. Enitemizin de gzleri sanki bsb
tn delirmiti. Giya ortada yzlerce balya eya var da her sa
niye bunlar baklariyle szmek, kaybolmamalarna nezaret et
mek lazm geliyor ve bunlar ancak bu sayede koruyabiliyormu
gibi, fldr fldr al gzlerinin son derece kk paracklar,
adeta habbeciklere ayrlm sratli, ufak ufak, zerre zerre bakla-
4
r, dehetli bir acele ve faaliyet iinde, teye beriye konuyor ve
enitem.iz, etrafna, Enkserciyan efendiye, hatta bana, srnp
derhal kalkan bu baklara uyan ve srati hep artan szlerle asab,
incel, titiz, hrn sesiyle tepinir gibi bar bar baryordu.
Tyleri kabarm hali, kesik kesik baklar, kprm sesiyle
Ahmet Vefik PaaQn Moliere'den adapte ettii "Zor Nikah "m
oynayan bir aktre benziyor ve adeta gln bir taklit yapyor
. gibi oluyordu. Bu kavga edenlerin ikisi birden, bri daha .tekinin
s4smasn beklemeden, szlerine devam ederek, ayn zamanda
birbirlerinden duyabildiklerine de cevap veriyorlar ve teki de
cevab beklemeden devam ediyor ve bylece szleri de .irbirine
karyordu.
te, birinin tantanal ve Ermeni ivesiyle, tekinin aceleci bir
mahalle edasyle syledikleri bu ithaml, fkeli, cevapl, para
para szleri birbirine eklense aa yukar yle syleniler tekil
ederdi:
Enitemiz diyordu ki:
- Benden ne istiyorsun? Evimi bana zorla m sattracalhn?
Sen beni kefimin kahyas msn? Benim iime ne hakla kar
yorsun? Ister satarm, ister satmam, sana ne oluyor? Hi insana
zorla evini sat denir mi? Olur ey mi bu? Haydi edebinle k, git,
ekil karmdan!.. Demek, senin houna gitmek iin kk sat
malymm, yle mi? Yedii naneye bak! ocuk oyunca m
bu? Onu byle deyip dayayncaya kadar neler ektiimi ben
bilirim? Haydi, syletme beni! Ettii halta bak! Bu kadar emek
ten sonra senin aklna uyarak evimi mi bozaym? Hay, senin ak
lna aaym, anladn m!. Behey iz'ansz, behey nadan! Olur ey
deil! Vay habis vay! Onceden yzme gl de sonra gel, beni
evimden, barkmdan etmee, yuvam bozmaya kalk! Hay, Allah
senin belan versin, Allah'tan korkmaz herif! Behey Allah'tan
korkmaz, hay Allah senin belan versin, anladn m? Haydi, de
fol, ykl karmdan! . . Bak, mnasebetsize bak, hala syleniyor!
Burada satlk ev yok! Kk satmyacam, hem de sana inat sat
myacam, hem de ta atlasa satmyacam, ite! Bakalm ne
halt edeceksin? Anladn m, herif! Kaln kafana dank dedi mi?
Haydi, k, git, ar, ileri!.. Sonra baka trl yaparm, ha! Alimal"
lah gider, herkesin yzne glyor, yakasna yapyor, yuvasn
bozuyor, evini sattryor! diye seni zaptiye nazrna ikayet ede-
4
rim ha! Sonra senin yakana yaprlarsa karmam, bak sana ha
ber vereyim! Haydi, defol, ar, ileri, yr, yallah! . .
Enkserciyan efendi diyordu ki:
- Ben mi sana evini sat diye akl rettim? Sen bana geldin,
kk satacam, mteri bul! dedin. Ben de aradm, sana mteri
buldum. Paray beenmedin, baka mteri buldum. Yine been
medin, birini daha buldum. Mademki benim alcma satmayacak
msn, ne diye beni koturup duruyorsun? Sende insaf yok, mer
hamet yok! Yuvan bozmak istemiyorsan, ie diye yok iki bin
be yz lira sterim, yok iki bin yedi yz lira isterim, yok, bin
lira isterim deyip du: uyordun? Allah'tan korkmaz diyorsan. o
sensin, bii olas? Ite ka para is
.
tedinse ben de sana o kadar
buldum! U bin lira isterim, dedin. Ite sana bin lira veriyor
lar. p de bana koy! Gayri daa ne istiyorsun? Bank Otoma
nn btn paralarn sana m versinler? Yama m var? Akln var
sa mteriyi karma! Bir daha bu paray bulamazsn! Eski bina
nn deeri yok; onlar kkn yerine, sapenlere, nezarete tamah
ettiler yoksa! Ettii lafa bak! Sen adamn akln bozarsn! Peki,
satmyacaktn, bir yldr her Allah'n on be gn beni ne diye
eek yerine koymu koturuyorsun? Buraya yalan dinlemee ge
liyorum, sanki? Sen Allah'tan korkmazsn ki beni bo yere byle
koturup duruyorsun? Evdekiler senin yznden a kaldlar! Ben
uak mym ki byle kovuyorsun? Bak bak, hele daha neler kar
tryor! Zaptiye nazr buna ne karr? Sen bana mteri bul de
din, ben de buldum. Zaptiyenin baka ii yok mu ki senin evine
karacak? Sen ne belal adammsn! . .
+
te byle, bara ara birbirinden ayrldlar. O gidince eni
temiz: " Oh, hele kr! Mnasebetsiz heriften ucuz kurtulduk!
Ben de bama balta olacak sandm da dm koptu ama, neyse,
defoldu kafir! " diyerek uzun uzun, bol bol nefes ald, sonra, bir
de souk su iti.
Fakat kkte bu macera bitmi olmad. Meer enitemiz haki
katen kkn satacan syler, fakat mteri bulunduka, ev
velce kararlaandan daha yksek bir fiyat istermi. Bir senedir bu
ile uraan dellal Enkserciyan efendi byle her artan fiyata alc
bulduka artk sabrn sonundaki selamete erdiini sanarak: "Hah!
Artk b defa mteriyi karmaz! " dermi. Filhakika Enkserci
yan efendiyi biz byle ikide birde aramzda grmee almtk.
46
Bazan sabahlar erken gelirdi de ona ay ikram ederdik. Bazan
yemek zamanna doru gelirdi de yemee alkorduk. Bazan ak
am saatlerine doru gelirdi de bir ey ikram etmezdik. Bazan
ona kar nezaket gstermek isterdik de ismini tam syliyerek
Enkserciyan efendi, derdik ve hazan i- i labalilie vururduk da
ksa keser, sadece Enkserci efendi derdik. ocuklarn rahat d
ncesizlikleriyle onu gre gre bu geli-gidilerine bir sebep ara
madan bunlar tabii bulmaya almtk. Halbuki bunlarn hik
meti ite bugn anlalmt
.
Meer o bizimle grmek, ay i
mek veya yemek yemek deil, bizim hayalimizden gemiyen bir
ey, yani kkn satlmas iin gelirmi!
Enkserciyan efendi, evindekiler sabrszlandka, "Hele du
run, Hac beyin amlca' daki kk satfnca elimize bir hayli
para geecek! Bu i bugnlerde bitecei benziyor! " dermi. Son
zamanla!da bakkal, kasab, hizmetiyi hep bu iten alaca ko
misyonla demei hesaplarken bakkaln veresiyeyi kestii, kasa
bn szland, hizmetinin sylendii ve karsnn dert yand
bir gn, mterisi de tam enitemizin son istedii ve hatta kendi
sinin ise umduundan fazla bulduu bin liray Vfrmee raz
olunca, artk bu iin miad geldiine kanaat ederek, sat hususun
da srar edecek olmu. Fakat bu srar karsnda enitemiz: "Be
nim satlk evim yok!" diye kk satmamak kararn aa vu
runca, evvela kulaklarna inanmak istemiyerek birok dil dk
mekle onu bu fikrinden dndreceini ummu. Sonra, buna mu
vaffak olmadn grnce, o gn evini nasl idare edebileceini
bilemiyerek amlca'ya gidip gelilerinin
aadan kendisinin sz
n tekzibeden bir haber gelmi: "Elyel kendi kendine ahra .dn
d! " demiler. O, her zamanki gibi -imdi meydana km olan
seyisin yanndaym, yalnz bana ahrn yolunu tutmu, kaps
nn nne kadar gelmi, artk ona da kapy aarak: "Buyurun! "
deree mecbur olmular!
Kendi deminki szlerini tekzibeden bu haber zerine deli
enitemiz iin iin belki artk bu szlere inanan kalmyacana
zlrken maddi kymeti olan atnn bulunduuna da sevinerek
bu sevincini de_ gstermekten geri kalmam. Hemen: "Ya! de
mek kendilerinin ele balarna bela olacana anladlar da ekiya
lar hayvan salverdiler! " yollu tevil cmleleri sarfederek at gr
mee gelmi. Onu ahrda sakin ve yanbandaki seyisini de mem
nun bulmu. "Ekiya tutulacan anlad da hayvan bo brakt!
eytan ald gtrd, satamad getirdi! " izahiyle onlar ahrda ha
haa brakarak ieri dnm. Fakat yine iin iin: "Bamzdan
bela gtmedi. Demek bu at yznden konuya, komuya rezil ola
caz! " diyen bir d.nceyle, dikkatle baklsa, bu sevincine ra
men, vesveseli grnyormu. Nihayet, adeti vehile, bir gece
mrakabesinden sonra bu son tecrbeyi kafi bularak ve Elyel'e
bir daha binmemei kararlatrarak, onu sat ve kendisinden
de, seyisinden de kurtulmu!
Komular ve deli enitemizi tanyanlar, hatr kalmasn diye,
kendi nnde bahsetmedikleri bu macera vesilesiyle aralarnda
birok glerek bol bol elenmiler ve amlca kklerinde bir
mevsim dillerde destan olan Hac Vamk Beyin at maceras da
bylece maziye kar!
Yine o sralarda bir gn de, o zamanki Bebek iskelesinin kar
snda bulunan bir muhallebici dkkannda enitem ve ben otur-
51
w
I
mu, ke sar pirin kaklarla stne bol eker tozuyla gl su
yu serpilmi birer muhallebi yiyorduk.
stanbu_dan, tabii. bir halde, bir vapur geldi. inden birka
kii kt. nmzden geerek gittiler. Herey skunetini muha
faza ediyor ve hibir ey kopacak frtnay haber vermiyordu. Bir
de, yalnz salar, gzleri, yalnz araf, esvaplar deil, hatta eldi
venleri de siyah ve sapnda hain gzl bir rdek ba grnen
emsiyesi de, kendini iki adm gerisinde takibeden kalfas da
siyah, yalca bir hanm, o zamanki tabiri vehile "ar ezgi, fst
ki makam" bir yryl, bulunduumuz yerin hizasna geldi.
Yalda, ilerini bitirdikten sonra dnen bileti, mac gibi iki
kii ve dkkann iinde Robert Kolejli bir iki talebeden baka
kimse kalmaft. Bu gelen, halamn halas olan benim byk
halamd. Zaten nalet ve nadan olarak tannan bu hanmn meer
ilk grd yerde deli enitemizi " rezil rsvay" etmee and
varn. Bizi grnce hem ona doru haykrmaa, hem de rdek
bal emsiyesinin ucuyla, gzn karacakr gibi stne h
cum etmee balad. Acelesiz olmaktan geri kamayan tantanal,
her heceye bir imale hakk veren geni ve rahat ir telaffuzla: "Se
ni gidi utanmaz, arlanmaz, deli seni! Ailemizin erefini payimal
ettin. Gl gibi kzmz senin yznden dertli oldu gitti! Seni gidi
Zrtullah Kirmani! Seni gidi zr deli seni! Bak, Allah'a ahdettim,
seni nerde grsem byle rezil rsvay edeceim, bilmi ol kafir!
Seni gidi hnzr deli seni!" gibi szlerle baryor ye arkasndan
kalfas sessiz, hrmetli, hanmn tasvibeden gzlerle bakarak, s
kft ediyordu. Bu sesleri duyar duymaz ve stne uzanan rdek
bal emsiyeyi grr grmez, enitemiz, bir tek cevap vermeden,
muhallebi kan daha bitmemi muhallebi tabana brakarak,
admlarn aa aa, hi kimsesiz grnen Hisar yoluna doru ka
maa koyuldu. Muhakkak byle hzl yrdke, kenarlar las
tikli mestlerinin altndaki mahmuzlu galolarn kunduralarndan
ktn grerek, onlarn ayaklarndan kmamasn temin iin
olacak, ayaklarn yerden ar ar ve gln grnen bir edayla
kaldrdktan sonra hem geni geni aarak bu geni ve hzl adm
larla kayor, hem de yine aya yere dedi mi yerden yava bir
ihtiyat ile kaldrarak komaktan ziyade sanki akasnn gln
bir taklidini yapyor gibi bir hal alyordu. Bu minval zere ka
maa devam ederek gzlerden kayboldu.
52
Byk halam, fkesinin serpintilerini benim stme de srat
t. "Senin annelerin pek naziktirler, ama nezaketlerinden ite
byle ne yapacaklarn arrlar! Onlara benden selam syle! Hi
o deli, adam yerine konur muymu? Hi deli ile sokaa klr
Q? Ama ben de iyi yaptm yuvasn, oh olsun kafire! Greyim
seni, annelerine bir iyi anlat! " diyordu.
Enitem, muhallebileri brakarak kamt: Benim stmde
para yoktu. Zaten o zamana kadar belki bir ' kere bile sokaa yal
nz km deildim. Fakat bizi tanyan ve hemen her akam dk
kan nnden getiimizi gren Arnavut muhallebici kelli felli
bir beyefendiye kmak cesaretini gsteren kadna fkelenerek
ve bu kavgaya mdahale edemeyiini <e erkekliine yaktram
yarak iin iin isyan ile: "Hey gidi dnya hey! Ahir zaman bu!
Ne kadnlar da var! " diye syleniyordu. Kadnn aleyhinde telak
ki olunacak bir harekette bulunmak frsatn karmyarak mu
hallebi parasn, sonra yarn, br gn, daha ertesi gn, ne zaman
istersem verebileceimi ve bunun hibir mahzuru olmadn l
zumsuz yere, arka arkaya, uzun uzun tekrar temin ediyor ve bel
li oluyordu ki, bylece kadna kar br harekette bul:nabildiine
memnun oluyordu.
Biraz sonra, eve dnp de, Hisar mezarlna doru kaan deli 1
enitemizin bize gelmemi olduunu renince g(ya, bu yoldan
baka bir yere gidilemezmi gibi, fevkalade meraka dmtm.
Bu hadise bana bir facia ehemmiyeti alyor gibi gelmiti. Enite
miz acaba kayp m olmutu? Halbuki evde kimse benim bu me
rakma ehemmiyet vermedi. Bu hikayeyi duyanlarn hepsi de
onun tekrar bize uramaktan mahup olarak Hisar' dan vapurla
dnm olacandan phe bile etmiyorlard (Filhakika da byle
olmutu). Fakat ben yerlerde srndkten sonra alan geni
admlarla Rumelihisar mezarlna doru kam olan enitemi
zin bize gelmemi olduuna gre, mutlaka mezarlk ortasndan
geen yokutan yukar km, mez;rla karn ve maneviya
tndan bir ksmnn orada kalm, biraz kaybolmu ve eksilmi
olacana -sonradan enitemizi tam. ve salam grm olduum
halde bile- ihtimal vermekten ve bunu zannetmekten kendimi
alamadm. Onun hakkndaki hissim bu bakmdan daha ziyade
kart. Zira bu, onunla aramzda kalm bir sr gibi, ben artk
enitemizin bir gn -sonradan meydana kncaya kadar- Hisar
53
mezarlnda kaybolmu olduuna inanyor ve artk onu, mane
viyatnn bir ksm bu mezarlkta kalm gibi, biraz eksilmi g
ryordum. Bunlar, galiba byk halamn hcumlar ve tahkirleri
ile benim nmde onun kelli felli mevcudiyetinden ve hviyetin
den kopmu, krlm, dklm, dalm ksmlar, paralar ve
krntlar olacakt.
54
VII
Enitemizin Bilgisi ve Bilgilii
Deli enitemiz, daima bir takm malumat vererek, dil dkerek
ve lugat paralyarak alim grnmek isterdi. Gariptir k, bu mte
assp eski zaan adam, bir bakmdan, kendinden sonraki nesille
rin ncsyd. Zira malumatfuruluk ve ukalalk merakn -ki,
sonralar bildiiniz gibi, ald yrd- o, zamannda, hemen ilk
olarak temsil edenlerin biriydi denilebilir. Fakat, itiat telkini
bir mevki, ehre, hret, klk ve kyafet meselesidir. !ttiimiz
bir szn kymetini, aslndaki deerinden ziyade, syliyenin
ehemmiyetiyle takdir ederiz. Deli enitemiz bizce, syledii sze
inandrabilmek iin lazm gelen heybetten mahrumdu. ok kere,
eskilerin "akl selim" dedikleri ey malumat yerine geer. Onun
ise malumatna itimat edemezdik. nk bize bu " akl selim" den
mahrum grnrd. Halbuki onu, btn garabetlerine ramen,
sakal ve eskimi adetleri hrmetine ciddiye alan ve "Hac Bey"
diye takdir ve hrmetle anan kalfalar, dadlar, baclar iin ta
mamen deiiyordu. Bsbtn arkl bir adam olan enitemizin
mesela rya tabiri gibi, btn arkl bir bilgi yk, vard ki, ba
bam, annem ve biz ocuklar, bu ilimden tamamiyle habersiz kal
yorduk. O da. bu bilgiden uzaklatmz, her gn hznle gr
yordu. Biz garbe doru kayyor ve onun her doru bildiinden
ayrlyorduk. Fakat buna ne kadar teessr duysa bile, szlerine
inanan ve ilk nce kendi kknn haremini dolduran kadnlar
dan balayan btn bir halk ktlesi vard ki memlekette ekseri
yet tekil ettiini biliyor ve tesellisini onun kendi kanaatlerine sa
dk kalmasnda buluyordu.
Halbuki ilim namna syledikleri hep latifeyi andrrd. Zira
tamamen bir arkl kafas iin yaplm, artmay seven, ocuka
huylu, beklenmedik ve fuzuli bir ilmi vard. Malumat daarc
bir oy!ncak kutusuna ve her bildii bir Eyp oyuncana ben
zerdi. Iinden hep bizi gldren bir takm malumat kard. A-
55
zndan her zaman hizi artan bir haber tarznda bir bilgi duyar
dk. Onun her eye inanr gibi abucak bakan ve grebildii ha
kikatlerden daima nem kapan gzleri bunlar ciddiye aldn gs
terirdi.
Onu grnce, biz de merak, sual, renme damarlarmzn
kabardn duyardk. Birok eyler iin "Ona soralm, bakalm
yine ne syler? " derdik. Bir tenceredeki suyun kaynadn, s
tndeki kapan, canlarm gibi, yerinden. kalkp yine hafif hafif
konarak, oynadn grr, "Buhar nedir? Enitemize soralm!"
derdik. Ve o bize: "Buhar sudur! " gibi sudan bir cevap verirdi.
Fakat, o, hi olmazsa, bizim gibi ocuklarn hi bir sualini cevap
sz brakmyordu.
Bizim battn sandmz gne, meer, batmaz,. haka bir
yere gidermi. Bu, bize enitemizin verdii her haber gibi tuhaf
grnd.
- Gne ekilince nereye gider? Biz bilemiyorduk. O zaman
ona sorardk ve, o, gzlerini aarak, aceleci ve telndan adeta
hiddetli grnen haliyle:
- Amerika'ya! derdi.
Bizse, hu sznn doru olmas ihtimalini kabul etsek bile,
Amerika'ya giden gnee glmekten katlrdk.
Enitemiz hazan da byle muhakemeler serdederdi:
- Bir memleketin, hatta bir tarlann garb, ark, birbirinin ya
nndadr. Hatta bir tarlann garb, tekinin arkna nisbetle, daha
ziyade arkta bulunduu halde, yine garb diye anlr. Bir memle
ketin arknn bittii yerde bitik olan memleketin garp hudutla
r halar! Demek ki ark, garp yoktur. Btn bunlar indi ve itiba
r eylerdir!
Onun bu gibi szleri bizde tutamadmz kahkahalara sebep
olurdu. Latife mi ediyor, yoksa ciddi midir, pek de farkna vara
madan glerdik. Zaten kendisi de glerdi.
Nkte diye tekrar ettii ve dilinden hi drmedii cmlele
ri hep birer bilmece gibi eylerdi. "Bah_ van teresinin teresi acy
m! Bu ne demek, syleyin bakalm! " derdi. Daha derdi ki: "Ba
lklarh yznn alar gldrr! Bu ne demek, bilin baka-
56
lm? " Biz bilemezdik. O zaman glerek izah eder. "Yani balk
larn yzn balklar tutan balk alar gldrr! " derdi.
Yine mesela: "Siz bizim kylnn kazancna en byk mani
nedir, ve buday mahsulmz her sene neden zarar grr, bili
yor musunuz? " derdi, "Hele bir dnn bakalm!" ve sualinin
cevabn bulamyacamz bilmekle memnun: "Kyly zarara
sokan ve buday mahsulmzn her sene mhim bir ksmnn
heb olmasna sebep olan (gzlerini parlatan bir sevinle glerek)
srme ile rastktr! " derdi. O zama biz bir mddet acaba kyl
kadnlar stme ekerek ve rastk srerek vakit kaybetmeleri y
znden mi, yoksa paramzn harice gitmesi yznden mi byle
bir zarar hasl olduunu dnr, bulamaz, hayret iinde kalr
ken, o, hazz gzlerini parlatan bir nee ile bizi arttna mem
nun olarak ve glerek: "Srme ile rastk budaya arz olarak ve
mantar! hastaln adlardr! " diye izah ederdi.
Denilebilir ki, ocuklara verilen btn dersler de aa yukar
byle olmaldr. Enitemizin bu ilmini, bir bilmece gibi, merak
uyandktan sonra, bir mkafat gibi vermesinde, talim ve terbiye
bakmndan istifade olunacak bir fikir saklyd. Yar ocuk huylu
enitemiz cidden -keiflerin hadsi olduunu syleyen Henri Poin
car_ f ye hak verdirecek- bir sezite bulunmu ve kendi tabiatna
ve huyuna uyarak ilmi ocuklara zevkle, gle oynaya retmek
ve bylece alamak faydasn kefetmiti.
Bazan da enitemizin baz gzel nk sebepsiz ve hayat tec
rbesiyle dolu hznl fkralar olurdu. O bunlar bir iir syler
gibi anlatmasn bilirdi: "Deveye 'Neden boynun eri?' diye sor
mular o da: 'A arslanm, nerem doru ki? ' diye cevap vermi. "
Ancak, bu ilim, bunu sonralar ka defa, en ar ballk tasla
yanlarda da grdm, bir latifeye benzemekle kalsa ne iyi, lakin,
kendini iddiye alarak, mizaha deil de samaya sapyordu. Her
kesin cehaleti, bilmedii eyler kadar da bildiini sand . eyler
den doar. Hatta, bir cehaletin en korkun taraf biledii ey
lerden ziyade bildiini iddia ettii eylerden hasl olur. Insanlarn
tehlikesi de, ok kere, bilmedikleri eylerden ziyade, yanl bil-
diklei eylerden gelir.
.
Yine bir gn, gndelik bir Fransz gazetesinde, Svey kanal
n aan de Lesseps'in ismini okuyordum. Enitem_ beni artan
57
bir mdahale ile: "de Lesseps deil o, onun dorusu l'espece'tir! "
demesin mi? Ben: "Hayr, enite! de Lesseps! Bu ismi hasn "espe
ce" kelimesiyle hi bi.r alakas yok! Hem siz Franszca kelimele
rin hepsini bilir misiniz? " dedim. O yine bilgi bir yzle tebes
sm ederek: "Hayr, Franszca kelimelerin hepsini bilmem ama,
bunu biliyorum, ite! Sen beni dinle! Onun asl yine benim dedi
imdir ol de l'espece olacaktr!" diye cevap verdi. O zamanlar
ben pek tecrbesizdim ve daha bilmezdim ki bu yolda kanaatlar
ve iddialar hemen umumidir. Bu inada pek atm. Yal ve oku
ma bilir bir adamn bu iddias adeta gcme gitti. Halbuki sonra
dan btn hayatmda ne zaman doruluunu bildiim bir eyi
sylesem en yksek mevkilere ykselmi olanlarda hep bu trl
yanl kanaatler, kendi doruluundan emin yanllklar, bu trl
sebepsiz iddialar ve fuzuli emniyetlerle karlaacaktm.
Zaten enitemiz ark kltrnden mahrum degildi. Belki bize
gre ayar edilememiti. kide bir azndan bizim zevkimize gre
intihabedilmemi msralar, beyitler duyulurdu. Arbal bir hik
met savurur gibi okuyup tekrar ettii, en ok beendii manzu
meler hep cinas, telmih, iyma, nkte gibi sz sanatlar ve oyunla
riyle dolu olanlard.
Enitemiz iin asl air Ziya Paayd ki dnya hikmetini l
mez msralariyle "Terkip" ve "Tercii Bend"ine hakketmiti. O
hatta ahr zaman airi, "hatimetuera"yd. Ondan sonra byle
halis iir syliyecek gelmemiti. "Sen artk ne sylersen syle, st
taraf bo lakrd! " Deli enitemizin bu sevgili airinin hikmetle
rinden birini zikrederek; kendisine bir telmih yapt kanaatiyle:
"Rahat yaam var m gruhu ukaladan? " demesi grlecek ey
di! Namk Kemal'in ismi, malum ya, o devirde pek aza alnmaz
d. Fakat, itikadnca, Abdlhak Hamit bir deliydi. Bu, airin
genliinde, baz. adetleri ve baz yaptklarnn duyulmas zerine
yaylm olan bir delilik hretinin, enitemiz gibi, kendi yatla
rndan bazlarnn hafzalarnda hala devam ettii zamanlard.
Edebiyat Cedidenin ise tereddisine tamamiyle kaniydi. Bu itibar
la her hafta "Serveti Fnun" mecm.uasn . okuyup iirlerinden
zevk aldn, hikayelerini ve romanlarn beendiini, denemele
rini anladn syliyenlerin hepsine: "dekadan" derdi ve enite
miz iin bu bir nevi crm gibi bir eydi.
58
Yine ona gre dorudan doruya Trke yazlm romanlar
okumaa hacet yoktu. Zira bunlarn hepsi de Franszca'dan "ai
remento" edilmiti! Bu fikir yalnz tercme edilmi romanlar
okuyan bir adamn aznda bsbtn samayd. Zira Iademki
bu intihal edilmi romanlarn ne Trke metinlerini, ne de Fran
szca asllarn okumuyordu, o halde, sylediini nereden biliyor
du? -O zamanlar ben pek tecrbesizdim ve daha bilmezdim ki
byle iddialar gayet . taammm etmitir. Sonralar nice defalar
onun bu iddiasn bakalarnn azndan duyarak en cahilce fikir
lerin bile nasl bir evveliyat ye ananeleri olduunu grdm. Hal
buki bomba satrlar kitaptan kitaba arlamyacana gre, ma
demki ortada zaten bir ey yoktur demek intihal bile olamaz ve
bunlar arlm bile deildir?
Fakat, stanbul ve hatta tarada o zamanki sansrl matbuatn
afyoniyle uymU birok Trk okuyucularnn macera heyecan
duymak zevkiyle iine daldklar ve imdiki sinema dnyasna
muadil olan, Trke'ye ou Franszca' dan tercme edilmi bir
cinai romanlar dnyas vard. Bu aleme girmek onlar iin daha
kolayd. Odasndaki kerevetin minderi stnde bada kuran
enitemiz gibi onlar d kelerine ekilirler, yallar onun gibi
gzlklerini takarlar ve bu eytan1 kitaplar aar amaz derhal
olaanst bir kainatn kendilerine halecan verdii iin haz aldk
lar garabet ve fecaat alayanlar alamaya
.
balard. Bu cinai ro
manlar dnyasnda btn vakalar mmkn, btn tesadfler ola
an, btn garibeler tabi!, btn bilmeceler hallolunmaya ve b
tn mahluklar insan addedilmeye layk telakki edilirdi. Biraz ga
riptir ki buluttan nem kapan o zamanki sansr bu cinayetler ve
tesadflerden ahkam kararak hafiyelik etmez de zlfyar ku
kulandrmaz ve bu karmakark ve bulak alemi kendi haline
brakrd.
Deli enitemiz, gzlklerini takp bu kitaplar stne yle bir
atlrd k, bunlar okumak heyecanndan, hazan yemek zamanla
rn bile unutur, karr, hatta hazan uykusuz kalr, esner, fakat
gzlerinden yalar aksa bile, yine kitab elinden brakmaz, uyuk
lar, fakat yine okur ve uyumazd. Bu okuma hrs da, onun dol
gun ve aceleci hayatnda, yemek, memuriyet, kumar, ehvet ipti
lalar gibi adeta bir a et olurdu. Satn ald, ciltlettii, okumak
iin komularndan ald kitaplarla kanmyor, doymuyordu.
59
O zaman btn byle roman merakllar ilerinde en merakl
lardan birinin de Sultan Hamit olduunu bilirlerdi ve deli enite
miz, Yldz saraynda, kendi hususi mtercimlerine tercme ettir
dii kim bilir daha nasl katmerli cinayetli, insann nefesini kese
cek kadar merakl, akl artacak kadar eytani romanlar okuyor .
diye, az sulanarak, dnn, Yldz sarayndaki o her zaman o
kadar ekindii, korktuu Sultan Hamidi, kendisinin okuyama
d bu romanlar yznden, kskanmaya bile cesaret ediyordu!
60
VIII
Deli Enitemiz ve Y emekler
_ w1w
amlca'daki kkne gittiimiz gnler, deli enitemiz, bizi
grr grmez, ok kere: "Ve minel havadis! " diye istikbal ederdi.
Bu sz sadece: "Havadislerden biri! " demekten ibaretken o buna:
"Size mhim bir havadis! " gibi bir mana verdiriyordu. Zaten, yi
ne ok kere, bu havadis yemekte hazan stl, hazan pekmezli
muhallebi bulunmasna inhisar ederdi.
Onun en byk hususiyeti harikulade bir yemek piirmek,
yemek ve yedirmek merakyd. Geri btn o zamanlarda ye
mek yalnz doymak meselesi deil, bu halledilmi olduundan,
bunun stnde, daha itina ve sanatla yaplan ve daha titizlik ve
zevkle aranan bir eydi.
Bu eski zamann lezzetli alemlerinden biri de sabah uyanlar
ve tiryakilikleriydi. Tembeller ve isizler daha ok yorulurlar.
Gece erkenden yatmken sabahlar insan kendini zorlamaz, gz
lerini yorgun bir uykudan birer birer aar, fakat yine uykusu gel
mi gibi esner, gerinir, yava yava, pe
rde perde alr, uykusun
dan esneye gerine kar, iine sinmi ryalardan hafif hafif syr-
lrd.
Yataklarndan kalkanlar birbirlerinin tiryakiliklerine riayet
ederler, giyinmeden evvel, beyaz gecelikler iinde, birer sabah
kahvesi, sonra birer sigara ierler, ve bir hayli dolatktan, oturup
kalktktan sonradr k kahvalt etmeye karar verirlerdi. Bunun
iin de yemek odasna gidilmez, yemek sofrasna oturmaya l
zum grlmez, sabah kahvalts, tepsilerde, istee gre, hazan ya
tak odasnda, hazan bir oturma odasnda yenilirdi. Y allar daha
eski zamanlarda moda olmayan aya hi dkn deillerdi. Onfr
kahve, st, hatta kn salep imei, zeytin, peynir, reel ve ek-
61
mek yemei tercih ederler ve: "Nedir bu sanki ay, ay?" diye bi
zim tiryakiliimizle elenirlerdi.
amlca kknde bu sabah keyifleri bir de kahvaltlarn her
gn deien eitleriyle, birer sabah ziyafeti ehemmiyeti alrd
.
Zira deli enitemiz hem ok, hem de iyi yemek merakls oldu
undan onun kahvaltlar, o gnk itihasna ve zevkine gre, da
ima ok eitli ve pek lezzetli olurdu. Bizler, evde, kr deneini
bellemi gibi, sabahlar, senelerle biraz kzarm ekmek, tereya
ve reelle ay itiimiz halde, enitemizin kknde her sabah
kahvaltsnda o gne mahsus yeni birtakm yenecek ve iecek
eyler bulunurdu ve bunlar bir le yemei miktarna kar, fa
kat, bizce, lezzet itibariyle, onu da aard. Bu kahvaltlar, stle
rinde renkli resimler bulunan gayet byk, boyal demir tepsiler
de, ocuka gllerimizi gcklayan itihal eitlerini nmze
sererdi:
rtndmz yorganlarn renklerini ve izgilerini andran
kk tabakalar iinde bembeyaz halis tereya, sapsa Milno
ya, kimisi piirilmi, cins cins peynirler, trl trl zeytinler,
renk renk eeller, biskviler, kurabiyeler, simitler, pandispanya
lar daha trl trl yemekler: peynirli, sucuklu, stleri tarnl
yumurtalar, tatllar, revaniler, enitemizin pek sevdii ve kkn
de hi eksik etmedii am baklavas, kaynam stler, salepler ne
emizi ve gllerimizi tahrik ederek ve tepsinin bacalar gibi t
terek btn bu eylere buularnn neesini katard.
Fakat bu bolluk ve intizam karsnda bile enitemiz yine iin
iin ikayet edecek kusurlar ve noksanlar bulur, derhal, mesela
ekmeklerin fala kaln kesildiini grr, "Ka defa syledim ki
kzaracak ekmekleri byle kaln kesmeyin, ktr olsun diye . . .
Kellim, kellim, la yenfa! . ." derdi.
En evvel gldmz, sonra tattmz
.
bu sabah kahvaltlarn
dan daha sonra da uzun uzun bahsederdik. Btn istibdat devirle
rinde olduu gibi, herkes szlerinin hatra getirebilecei manala
rn thlikesinden ekindii o vehimli gnler ve gecelerde yemek
ler hazr. bir bahis mevzuuydu. Fakat mutfak daha apartmanlarn
her eyi ayn katn seviyesinde tutarak birletiriveren labalilii
ne girmemi ve evin bir nevi mstemlekesine benziyen uzak se
lamlkta, ahlara terkedilmi bir yerdi. Bundan dolay o zaman-
62
larn hanmlar ve beyleri arasnda yemekle dorudan doruya
megul olanlar pek azd.
Deli enite,mizin amlca' daki kknn hemen btn alt ka
t ise bir nevi tel kafesi ve gsterili kilere ve mutfaa dnmt.
Burada, enitemizin vehminden, ikide
birde kalaylattrlan ve
onun btn seyahatlerinde kendisinden ayrlmyan srlerle irili
ufakl sahanlar sra sra dizilir, parl parl parldard. Enitemizin
arada bir tutan ymek piirmek meraklarna ne ahba, ne ah
ra, ne de ieriden yardm eden hizmetiler yetiemezlerdi.
Ayrca gndelikle tutulan ve hatrlar pek ziyade saylan ustalar,
ta uzaklardan gelip kendilerine mahsus meharetle yapmasn bil
dikleri eyleri piiren eski emektarlardan baka ok kere enite
mizin kendisi de, bu azminde sebat edecei yznden okunarak,
kollarn svar, nne -o zamanlar belki bir kendisinde bulunan
beyaz, alafranga bir ah nl takar ve yemek piirmeye koyu
lurdu.
Teknede alan bir hamur ona baarlan bir i neesi verir;
atete, tavada kzaran cier, balk, patlcan veya kabak ona bir
musiki gibi gelir, ve o atete adalaan tan arada bir, parmaiy
le, kan uciyle, tadarak, yemein kvamna geldiini duyduka
sevinir, sonra bunu ehemmiyetle haber verirdi. Bu zamanlarda,
enitemizin yz, dileri, kumral sakal, parlak gzleri, elinde
tuttuu kepe veya kak, hep birlikte, ayn cilflanm neede,
raflarda dizili kalaylanm sahanlar gibi parldard. O, bu zaman
larda, kendini hayatnn mhim bir annda ve yapmakta bulun
duu bir iyilik zerinde duyard. Sanki, dilinden drmedii bir
tabirle, "Fisebilillah" btn beeriyet iin yemek piiriyor gibiy
di. Onu belki irst birtakm saikler frnlarn nne, ate kenarna,
ocak bana ekiyor ve onun as dehas yemek piirmek ve ya
nndakilere yedirmekte grnyordu. O belki ah olmak iin
yaratlmt.
Deli enitemiz iin yemek, tabiat, cemiyet, medeniyet ve ulu
hiyetle rabtalar olan nazik ve mul bir meseleydi. O yemek
leri, bizim hayat daha iyi anlatan ve duyuran filozoflar ve airle
ri sevdiimiz tarzda seviyordu. Onlar tadarken adeta niin do
mu olduunu ve yaadni anlar gibi oluyordu. Bizim mevsim-.
!erden aldmz hisleri o, yemeklerden duyuyordu. Geen bu
mevsimleri, btn renkleri, kokular, ieklerinden ziyade, yene-
63
cek sebzeleri ve meyvalarndan seebilirdi. Yazn scak nefesleri
nasl bamza vurursa baharatl bir yemein tad da onun gnl
n byle manevi bir tadla yakard. Ili bir sonbahardan savrulan
kokular nasl bizi ruhumuzun en derin duygularna eritirirse, o
da, baz. yemeklerin kokularnda hayatn derinliini yle duyar
d. Onca, yle, yemek deyip de gememeliydi. Bu, hakikaten b
tn bir medeniyet demekti. klimler, yetitirdikleri yenecek ey
ler, sebzeler ve meyvalarla tartlabilir, rklar, memleketler, millet
lerin marifetleri ve hususiyetleri ya tabiat, ya mutfaklarndan
kan bir iki mahsulle hlasa edilebilir, ve bunlarn nefaseti ile l
lebilirdi. Bunlar aldatmyan miyarlard .
. Deli enitemiz byle yemeklerden bahsetmee balaynca kut
si bir mevzua girmi gibi talakatnn kadri oalrd. Zira daima
byle, en sathi sandnz bir adamn pek ok sevdii bir ey var
dr ki o, bunun mtehasssdr. Bu mevzuuna dnnce o sathi
adam hemen derin ve yksek bir kltr seviyesine kar. Daima
birtakm vecizeler zikreden enitemiz yemee dair de byle ey
ler syler, hele ikide bir: "Can boazdan gelir, ben bunu bilirim!"
derdi. Dnyann en byk kanunu, nefsini mdafaa ve muhafaza
etmek iin karnn doyurmakt. Onun iin havada kular, top-
-
rakta hayvanlar ve suda balklar, hlasa dnya yzunde btn
mahluklar birbirlerini yiyorlard ve biz onlarn bu cinsinden '
de bir haylisini yiyorduk. Bu, nne geilmez bir "kanu
n-tabiat"t. Enitemiz: "Ya, evladm, ite byle! Ne yaparsn?"
derdi. Yemek kadar iyi bir ey olamazd. nsan acknca, baz ya-
,
rm ha arlar duyar, "Acaba hastalanyor muyum? " diye d
nrd. Halbuki karnn doyurunca insann bu arlar geer, asa
b yerine gelir, shhati dzelirdi. Bunun gibi iz' an ve muhakeme
si de yoluna girerdi. Her kimin, hatta en zengin ve en yksek bir
mevkide bulunan bir adamla bile, bir ii olsa, onunla velev mu-
'
vakkat olsun, duyduu aln gidermi olduuna emin olduktan
sonra grmek evlayd. Zira insanlar tok karnna daha muhake
meli, iz'anl, uurlu, insafl, msamahal, merhametli, hlasa daha
iyi insan olurlard.
-
Asl byk ihtirasllar sevdikleri eyler iin hi bir vakit gna _
duymazlar. Sarholar daima imek diler ve sz olduklar bir
gecenin sabahnda gzlerini aar amaz yine imek isterler. Kah
ramanlar daima yenmek ve dmanlarn yendikten sonra da yi-
6
ne yenecek dman bulmak sterler. Kumarbazlar, gzlerinden
uykular szsa ve keselerinde bir para kalmam olsa da, yine oy
namak isterler. Enitemizin belki asl ihtiras yemekti. O her za
man buna hazr ve giya at.
Her sabah ilk .ii o gnk yemek listesini tanzim etmekti. Bu
liste, mevsime, keyfine, itihasna, tesadfe, gelen hediyelere,
dkkanclarn ve satclarn yolladklarna ve tekliflerine, gelecek
misafirlerin mevkiine, saysna, sevdikleri eylerin bilinmesine ve
sair birok ince sebeplere uyard.
o zamanlar onun bizi ok gldren bir adeti de kaynbi raderi
olan babam yahut annelerimizi yemee davet edince, mektubu
nun iine dar ve uzun bir kat ilavesi etmesiydi. Bu kadn s
tnde, gzel yazsiyle u balk okunurdu: "Yemek listesi" ve biz
glerdik. Zira tpk bir lokantannki gibi bu listede orba, balk,
et, salata, sebze, hamur, zeytinyal, makarna veya pilav, tatl ve
meyve olarak mutlaka ayr ayr ikier, er isim sralanrd. Hele
bir ramazanda srarl bir iftar davetiyesi alnca gle gle saym
tk. Galiba kk kk mzklklarn iirdii listede tam otuz
trl yemek ismi vard!
imdi, btn bunlar hatrlayarak, muhakkak ona byle bir
liste, alt alta sralanan isimleriyle, birer msra ve btn de bir i
ir olarak tesir ederdi diyorum. iirler iin eskiden beri adet oldu
u zere o da bunlarn her' msram yani her bir ismi bize bol bol
tefsir ederdi. Enitemizin rahata bir az tadiyle yemek yemek
iin sofrasna oturmuken, yine doymak bilmiyen bir agzllk
ve bir hrsla, acele acele, etrafndan nasl bir sabrsz istekle, ye
diklerine ilaveten, tuz, tarn, biber, turp, limon, hardal, zeytin
ya, sirke, mayonz, tarator, salata, salatalk, turu, peynir ve sa
.ire isteye isteye yedii her tabak etrafnda bir btn yemek listesi
dolduracak eyler arayarak bu isteklerini tatmin ede ede, itiha ve
faaliyetle yemek yemesi de, bu esnada, hatta sonra da, bu yedikle
rinden adet efkat ve rikkatle bahsetmesi de grlecek eydi.
Eski zamann o her piirilen eyin lezzetine ermesi iin kulla
nlan her eit malzemenin en halis ve nefis cinsten olmasna iti
na edilen, yava yava hazrlanan ve uzun sren yemeklerinden
biri balard. Hibir yabancnn bize darnn seslerini duyurma
d, yalnz ve biz bize kaldmz gnlerde, enitemizin btn
szleri, yediimiz eylerin methine dair bir kaside olurdu. O da-
6
ha, besmele ekerek sofraya otururken, tabandaki "nan-i aziz"
dedii beyaz, scak ve mis kokulu ekmei pp bana koyar ve
onda rahmani bir efkat duyard. orba gelince, terbiyeli bir or
bann nasl bereketli olduunu ve orta halli evlerde nasl gnlle
ri sttn anlatrd. "Sen bir mavnac orbas ne demektir bilir
misin? " derdi, "Hele ona bir sor da bak, sana anlatsn! " Sofraya
bir balk taba gelince hatrna da birden krk bir macera gelirdi.
Ka defa bu balktan kendisi de tutmutU. Saryerde otururlarken
ka kere karanlkta, lfere kn ve bir gecede, blan otuz tane'
lfer tutmutU. Adada, kaynbabasnn kknde kaldklar za
manlar da, ka sabah, afan taze saatlerinde barbunya avlamt.
Denizden daha neler kard? Mesela midyenin dolmasna doyum
olur muydu? Baz yemekleri grr grmez onun mutlaka tekrar
ettii dil persenkleri vard. Mesela kfte sahan gelse: "Seni gidi
kftehor seni! " demek adetiydi. Kzarm bldrcnlarn gvez eti,
bir lokmalk gslerinin ince tad, kendisine Ayastafanos'ta
oturduklar sene Halkal civarnda bldrcn avna dadand za
manlar hatrlatrd. Baz biberlerin aclnda talihin yakc tad
n yahut akn yaman alevini duyard. Bir hardaln kat kat hara
retini kann stan bir efkat gibi anlard. Yazn, buzlu suyun ni
meti ona dini bir inirah sunard. Yanan l ortasnda Allah'n
rahmeti belki en ok souk bir suda tadlabilecekti. stanbul'un
btn gzel sularn birbirinden ayrd etmesini bilirdi. Bir para
beyaz peynir stne krlm bir yumurtada bir ocuun safveti
ni, iptidailik ve balangcn temiz ve yeni kokusunu duyar, bir
para ilek, frenk zm, vine reelinde hanmlarn pembe, kr
mz ve gvez feraceleriyle hotozlarnn narinliini, inceliini,
edalarn tadard. Reel, evlerde, evcimen hanmlarn ellerinde k
vamna eren bir bal deil midir? Sebzeler ve meyvalardan bahse
derken taze sularm bir bahe kokusu duyulur gibi olurdu. Bun
lar ancak byle mutedil iklimlerde bu ince lezzetlere ererler. Bu
yemeklern bllarnm ne kadar makbul olduklar "fnkar be
endi", "imam bayld ", "Kadn gbei", "Vezir parma" gibi
isimlerinden belli deil miydi? Sebzelerin yumuaklnda dnya
nn iyilii ve tabiatn efkati duyulmaz myd? O, enginarn az
da tereya gibi eriyen -tadnda bir bekaret ve bu enginar stne
iilen suyun tadnda gen bir vcudun tatl serinliini duymasn
bilirdi
.
Bir krpe salata btn bir baharn bir damlas, tazeliinin
aza giren bir paras deil miydi? O, beendii yemeklerin lezze-
66
tinde gnln derinl!tiren ve ruhunu bayltan bir sevgiyi tatma
sn bilirdi. Peynir gelince, tandmz bir "Fahim Bey budalas,
alafranga peynir yiyeceim diye, kokmu peynirleri yiye dursun,
oh, liz, ite, birbirinden ala lor peyniri, ,kirlihanm peyniri, tu
lum peyniri gibi halis yerli, lezzetli peynirlerimizi yiyoruz" der
di. Meyvalar gelince, bunlarn, kullarna Allah'n birer inayeti ol
duunu sylerdi. Her meyva tabiatn ebedi genliinin her sene
aan feyzi deil miydi? O, meyvalarn tadnda, yarnki Cennetin
rahmani kokularn duymasn bilirdi. Arabistan' da, hurma, ta
diyle, lezzetiyle, gdasiyle, suyiyle, Allah'n Araplara bir lttfuy
du. Enitemiz, mcevheratn a doru tutup gsteren bir ku
yumcu gibi, bir salkm zm eline alp kaldrarak, yznn,
gzlerinin aydnlanan byk bir hazz iinde: "una bir baknz! "
diye gsterir, onu bir iee benzetirdi.
Btn memleket, yemeklerinin muhtelif unsurlariyle, bir sof
ra etrafnda toplanm olmuyor muydu? Filhakika mesela us
umru dolmas denir denmez, bunu emsalsiz bir surette yapmas
n bilen Ermeniler hatra gelir, erkez tavuu, tatar brei, Ar
navut peyniri, demez miyiz? am baklavas, Badat tatls bize
hep birer vatan parasn hatrlatmaz m?
amlca' dakj enitemiz, Cenab hakkn gerek balk, gerk
sebze, gerek meyve, gerek su bolluu ve lezzetleri yznden Is
tanbullu kullarna ihsannn derecesi rikkatine dokunduunu
sylerdi. Seyahatlerinde, bhlarnn kokusuz, tatsz kal ben
zerlerini ka' bulup kah hi bulamad bu eyleri hep birden. bol
bol bulan Istanbul halk kendilerini dnyann bahtiyar kullar
saymalydlar. Filhakika burann topra ve havas, sebzelerle
meyalara; s1lar, balklara; baka yerlerin eriemedikleri ince
tadlar verir. Istanbul'un birok mahalleleri emsalsiz bir surette
yetitirdii ve imal ettii eylerle: ya tabii, ya mamul birok yiye
ceklerinin nefasetiyle mehur deil midir? Enitemiz bunlarn . bir
listesini ezber bilir ve en salam maltmat olarak, bunlar, bizi
gldren bir nevi ders veya ir okuma veya oyun edasiyle, iinin
hazzn syliyen baklarla, ezberden, arka arkaya sayar, sralard:
Yedikulenin marulu, Langann salatal, Bayrampaann engi
nar, ukuremenin turusu, Vefann bozas, Eyubun kebab,
yine Eyubun kayma, Karakyn poaas, engelkyn ayva
s, eftalisi, vinesi, Arnavutkyn ilei, yine Arnavutkyn
67
midyesi, Gksunun msr, Kanlcann, Evliya elebinin bile
methettii yourdu, ubuklunun suyu, Beykozun gzlemesi, yi
ne Beykozun Srmake ve Karakulak sular, Kavan inciri, By
kadann barbunyas, yine Bykadann istakozu, Alemdauin
Tadelen suyu!
Bunlara mehur dkkanlarn malumatn da ilave etmek la
zmd: Recebin muhallebisi, Hac Bekirin lahat lokumu ve akide
si, Hasanpaa frnnn simidi!
te, enitemiz, hem bunlar, hem de daha benim imdi unut
mu olduklarm saydka, gururundan neesi kabarr ve memle
ketinin bu zengin mahsullerini anarken ok kere sesi bouklar
ve hazan da gzleri yaarrd!
68
IX
amlcada Gnler ve Geceler
amlcann gzel- mevsimleri, gittike yaklaan bir musiki _i
bi gelen ilbahar ile, gittike uzaklaan "ir alg gibi geen son
bahardr. ilkbahar, amlcada, bir sabah, daha az serin ve daha
ziyade ince bir havada ruhun daha ok sezdii bir genlikle ve t
meyi mekeden bir kuun kard bir iki ses damlasiyle balar
ve sular, yava yava dnerek, evvelce ektikleri bir sahili her ya
nndan nasl kaplarsa, emin bir kuvyetle taan bahar da, yerleri,
aalar, gzleri ve gnlleri ylece kaplar.
Salahlar, daha bam yastkta, uykunun son saniyeleri iin
den bahedeki kularn cvltlarn duymaya baladm uyan
anlarnda yalnz iimde ocukluumun bir iek gibi a nee
sini deil, fakat, yatamn etrafndaki kk, onun etrafndaki
baheyi, ve onun etrafndaki amlca'y, o gn verecekleri tek
mil lezzetlerinin salkmlariyle, hazr duyardm. Bu mavi gkleri
dolduran lezzetler gnllerimize dolacakt: iekler gzel kokula
rn; kularla bcekler hayatn kaynamasrdan kyor gibi du
yulan parltl seslerini; klar her yandan taan renkleri; geni
rzgarlar dalgalarn yahut durgun havalar skutlarn; ve bildii
miz ezeli manzaralar irlerini hep birden sunarak bizi amlca
gnne davet ediyorlard. Baheye ktmz, hatta, ak pence
reden sarktmz zaman, amlca'nm kokular, kularn cvltla
r ve bceklerin sesleri, gnein ve tabiatn skutu ile bu his
li hava o kadar dolmu olurdu ki bu iiri tadarken be hissimin
her biriyle ayr bir haz duyardm.
Hele, bahede iek kokular o kadar canlyd ki bunlar, ho
Umuza gitmek iin, iki ayak stnde salta durarak, gzlerimizin
iine bakan kk finolar gibi, muhabbetimizi gcklard. Onlara
acyarak, nafile, yorulmasnlar diye: "Artk kafi! Yetiir! Rahat
nza bakn! " diyeceimiz gelirdi.
69
Hanmlar, bu sabah saatlerinde, gezinmei pek severler, kah
valtdan sonra, hemen yeldirmelerini veya malahlarn giyerler,
tl bartlerini rterlerdi ve krlarda gezinmee giderdik. Dola
tmz yerler manevi hazlarn maddilemi ekillerine benzerdi.
Sabah, taze bir fincan st gibidir. Bir ocuk gibi oynar ve bir bay
ram gibi balar. Hava, geceden yeni km olduundan serin ve
uykudan henz ayrlm olduundan dinlenmi!ir. Ortalk, gece
nin ebnemleriyle daha biraz slak ve parlaktr. Oleye doru ma
denileen ve altn gibi parldayan scak1 daha, hafif rzgarlarla
aralkl ve yumuak bir maviliktir. Geenlerin, tecrbelerle yp
ranmam bir saffet iindeki yzlerinde daha yorgunluk duyul
maz ve gnllerinde bezginlik varsa da belli olmaz. Akamn tatl
fakat biraz arbal saatleri daha pek uzaktadr. Biz, ocuklar da,
le scaklarna tutulmadan evvel, hanmlarla birlikte krlarda ge,
zinmek zevkine doymaz ve kolay kolay dnmee raz olmazdk.
Her tarafta, ykselen otlarn kenarlarnda, krlarn en tenha
ve gze grnmez noktalarnda, bal bana tam bir gzellikle
aln, belki renkleri biraz soluk kr iekleri vardr. Birok
aalar da iek aar. yle ki en ak, gneli veya en rzgarl ha
vada bile, - birok incecik kokulardan hasl olan kendine mahsus
nefis bir amlca kokusu duyulur. Bu, kekik, tr, lavanta, nane,
merzenk, karaba, kr menekesi, yabani gl renginde ve o b
yklkte aan pembe ve beyaz lden ve daha sair isimlerini bil
mediimiz kr ieklerinden; am, hlamlr ve beyaz iekli akas
ya gibi aalardan gelip birleen bir temizlik ve tazelik kokusu
dur ki hemen her yandan tabiatn buhurdanlarndan ttyor gibi
duyulur, insann her nefes alna bir haz verir ve iilen kutsi bir
erbet gibi, ta ruha dolar. ,
Bylece, imenlerin kabard, aalarn tat, havann sanki
tatl bir haber tad ve zamann giya gemez bir hale, yani ebe
diyete vard mutlu bir iklime girer ve onun iinde yzerdik.
amlkta, korulukta dolar, oynar, dizlerimize kadar otlar iine
dalardk. Kestanelikte aalardan den yapraklar stnde koar,
yerlerden kestane toplardik. Aalardan dklen hlamur koku
larn gya bir fincandan iiyormu gibi duyardk.
Her yer ve her ey, gzellikle parldar, btn tabiat da, tatt
mz lezzetten olacak, yavaa titrer gibi grnrd. eytanaraba
larn ve tavanbyklarnn ancak kendi uyduklar kk esin-
70
tilerle, hafif hafif, sanki lezzet rperileriyle titretikleri, topra
kaplayan btn otlarn hem gneten kendilerine yaan klarla,
hem de aralarnda yaayan bceklerden taan seslerle adeta canl
olduklar sezilirdi.
Bu sabah saatlerinde bcekler bile daha hamarat ve daha nee
li terlerdi. Biz austos bceklerinin ne dediklerini sarahatle an
lardk. Bykler bunu duymasalar ve glerek inkar etseler de,
biz, onlarn sylediklerini sanki duymuyor muyduk? Austos
bcekleri, hep bir azdan, ayni szleri tekrar ederlerdi: " Karn
cack -buruncack- bana kaba-etli dedi, -dedi, dedi,- dedi, dedi . .. "
amlca'nn imde zamanlar bu seslerle dolard. Austos bcek
leri, bu parltl altn sesleriyle, geen. bu nazl saatteri gfya rer,
iler ve onlar hMzalara, ruhlara ilitirir, dikerdi. Oyle ki biz bu
yaadmz sonu gelmiyecek zamanlar sanrdk. Gzleri kama
tran gne aydnlnda bu sesler kk kubbelerinin bitmez, t
kenmez teselsln aar ve parldatrd. amlca, lezzetten bay
gn bu gnlerinde, bu grnmez bceklerin ve kularn dinme
yen sesleriyle, phesiz btn tabiat dile getiriyordu. Yeryzn
deki mahluk cinsleri birbirlerine karde olmadndan bizim duy
gularmzdan habersiz bcekler srf kendi mrlerini srerek
kardklar seslerle hayat ilahisini, sanki bir tente gibi, yerden g
e geriyorlard.
Bazan uzakta bir horoz terdi. Sanki zaman tad hatrala
rn okluundan yrtlyormu gibi, bu bir tutamlk seste gfya
gnler ve geceleriyle btn amlca ve tekmil tadlariyle btn
mevsim szlr, halin iine samyan bu ili ses, gemi zaman
larmz tarayarak ve iimizden kayarak, gzlerimizden akan bir
damla ya gibi, yine boluun iine akard.
Bazan da :zakta gen bir ses, iindeki lezzetlerle dolmu bu
zaman iinden taar gibi, dalgn bir arkyla hayata ve sevgilisine
akn sylerdi. Bu .es, ifade ettii manalarn stnde, yle derin
bir dausslayla duyulurdu ki, onu hala kendi kalbimin -hisleri ara
snda iittiim oluyor.
Fakat, amlca saatlerini dokuyan btn bu muhtelif seslerde
daha nice kularn da paylar vard. Sabahlar cvldaan sereler,
saka kular; allklardan duyulan karatavuklar; ten, konan,
kalkan ve yine ten ayrkular; ar kular; sar asmalar; filurya
lar, daha, isimlerini bilmediimiz nice kk kular; ve, geceleri
71
tabiat!n COmU hanendelerine benziyen byk, berrak ve billur
sesli blbller; ve yine geceleri, hazan bir damlack sesi son dere
ce ilenmi tabiatn gnlnde toplanarak gecenin iine damlayan
bir hkrk gibi duyulan bir ki: ishak!
nnde glya btn renkler serilen, ehrin ve ieklerin ya
kn ve uzk renk renk benekleri seyredilen ve her eyin kendi
rengini gfya gnlnn iiri gibi sylettii sezilen amlca'da bu
renklerden ikisi gzlere daha ziyade arpard: Gn ve denizin
gzleri ve ruhu alabildiine eken mavilikleri, bir de, tabiatn ka
baran bir zmrt denizi gibi her taraftan taan yeillikleri! Zira
tabiat, hep yeil grmek adetimizdir. Halbuki, dikkat etsek,
onon muhtelif yeilleri arasnda da, sair btn renklerin kendi
aralarnda olduu kadar farklar vardr.
Gelincikler, tede beride, kck krmz emsiyelerini aar
.lar ve -etrafndaki btn renkleri silen kan rengi o kadar kuvvet
lidir ki- bunlar, birleen birer alev damlas gibi, sarmtrak bir tar
lay uzaktan kpkzl gsterir, kana boyarlard.
Kr ieklerinden birinin uuk, soluk, eflatun rengi rikkatime
dokunurdu: onu esvaplarnn iptidailiini bilmekle beraber, tali
hine ramen, gnlnn iyiliiyle avunan ve beeri bir uyallkla,
umumi neeye katlmaktan yine haz alan Arap bacmz Ferahidil
kalfaya benzetirdim. Herkese bu iein ismini sorardm. Fakat
bunu bilen ve bana reten kimse olmad.
Resimlerini yaptklar, tarihi vakalara birtakm heybetli talar
giydirir gibi, mutlaka ykselen gklerin azametli bulut kafileleri
ni katan eski zaman ressamlar tarafndan esmedilmie benziyen
atafatl bulutlar ykselir, atlm taze pamuklarn boy boy aa
rak kat kat gklere serer ve kafile kafile durur 'veya geerdi. !k
lar da onlarn kvrmlarna ayr ayr konarak kendilerini tlsml
parltlarla aydnlatrd. O senelerin bulutlarn bir trl unuta
myorum!
Havadan geen hafif rzgarlar sanki aalar, evleri ve insanla
r sadece okamak iin gibi gelirdi. amlca'nn kendine mahsus,
geni havalarn uultusu iinde, yksek ve belki hi bozulmam
bir sessizlii vardr. Bu skft o kadar mkemmeldir ki duyulan
austos bceklerinin sesleri btn dnyay doldurur gibi gelir.
Bu skft bcek s esleriyle bozulmaz da sanki ancak parldar. B-
72
tn bu uulular bir sktt mayas iine avlanm ve orada eritil
mi gibidir. insan bu sessizlie erdike iyiletiini ve ykseldiini
duyar. Eski zaman gnllerinin hudutsuz ferahl kendisini sa
rar. Btn teferruatiyle, krlacak gibi ince ve_ kymetli grlen
uzak ehrin dank gzelliklerindeq hi bir ses kmaz. Bir nevi
ebediyet skttu alr, yaylr ve hazan da bizim iin bir efkat ve
merhamet duyyor sanlr. Tekmil bu manzarann sustuu duyu-
lu. Bu, byk bir skuttur!
Hanmlar, her zaman hamarat, akam saatlerinde yine hazrla
nrlard. Tekrar krlarda gezinmee giderdik. Adetlerini ve huyla
rn bildiimiz kklerin bahe duvarlar nlerinden geerdik. Ba
zan bu eski zaman duvarlarnn ortalarnda tatadan, babayani
kaplar, alrp. Ah! yeil, vine r, veya a boyas renkleri
ne alan ve ne kadar efkatlere almak istidadn gsteren ne iyi
kalbli kaplard! Bu eski zaman duvarlarnn ardnda gzel, kibar,
bakml aalar vard. Ah! en hafif rzgarlarla, arabuk teessr
duyan gnlmzn tekmil hisleriyle rperdii gibi, btn yap
raklariyle birden titreen ne hisli aalar!
Guya ta yaradllarndan beri el dememi hissini veren rahat
yerlerde gezerdik. Bu ebediyet erevesi iinde, mtevekkil, sa
kin ve yava mrlerini sren iyi huylu insanlar grrdk. Bu sa
atlerde kklerin, bahelerin ve uzak manzaralarn stnde b
yk bir iir billrlar ve sonra erirdi. Hanmlarn gzlerinde,
yzlerinde, bu ezeli olulara uygun ve memnun bir gzellik, be
eri bir saadet gibi parldard. Zira belki btn bu gzellikler y
le bir tarzda toplanyordu ki kalblere ezeli saadet vadolunmu
oluyor ve her ey sessizlik iinde gya byk bir va'din yerine
getirilmesini bekliyordu.
Tecrbeleri btn hislerini olgunlatrm gibi, akamlar, de
rinleen duygularn vakarl ve ili lisaniyle konumaya balard.
Fakat akam kular ve uultular, birer birer susar, aalar ve ko
rular susard ve tabiatn sessizlii ruhlara sinerek insanlar sustu
rurdu.
amlca'dan baknca effaf bir hava iinde, mavi gn altn
da ve mavi denizin enannda uzanm stanbul'un grn cid
den ihtiamldr. stanbul'a ancak bu ykseklikten baklnca b
tn vcud birden gzlerimizin nne serilir. Bir byle manzara
bize ilk insan gzlerinin kainat nasl canlandrm ve nasl ilah-
73
latrm olduunu anlatr. Buradan tarihin stanbul gzelliine
verdii kymetin sebepleri gzle grlr. Ayn zamanda uzaktan
hlyas tt.en bir ehirle, mavi ve durgun sularn parltsiyle, mu
ayyen bir tabiatn insan ruhuna nasl hususi bir tesir yaparak onu
kendine gre alad duyulur.
Denizden seyrettiimiz stanbul tepelerindeki mahalleler bi
zim iin bir ufuk tekil ederken, buradan, bildiimiz manzarala
rn arkalarndaki dz ve bo sahalar da seerek, ehrin uzaklar
iinden nasl kp geldiini de grrz. Buradan, en evvel, sakin
aalar arasnda Uskdar evleri belirir, sonra, daha aada, orta
da, koyu mavi sulariyle, Boazii, bir firuze gibi, madeni bir cila
ile parldar. ve, ta karda uzaklklarn dzlemi grnen geni
liklerinde, lstanbul, artk yalnz sahillerden grnen ve epevre
tepelerde biten ehir deildir. Her zaman teferruatn grmee
altmz bu azametli manzarann btnln tekmil ihtia
myla birden grrz. Teker teker ufalm camileri, incelmi mi
nareleri, klm byk binalariyle, btn ehir nmzde ya
tar. Marmara'nn geniledii noktada, dnyann en gzel yerle
rinden biri olan Sarayburnu, suyun kenarnda, aalarnn, kub
belerinin, kulesinin ve damlarnn altnda toplanr. Sa tarafta sa
hilleri sk evlerle rtl, ve srtlar hemen bo, Boazii'nin bir
ksm, Yldz ve Kuruemenin yeil korulariyle, yukar dou
szlr, daha ileride ayr ayr gller halinde gzkr. Solda, Is
tanbul, daralp inceleerek, Filuryaya doru uzar ve ta uzaklarda
bir mavilie dner. Bombo ve masmavi Marmara'nn bir kena
rnda koyu renkli adalar, rahata yat vcutlar gibi grlr ve
yine solda, daha yaknda, lm diyarnn hududunu tekil eden
Karacaahmet mezarlnn sanki yrrken duraklam yksek
servileri grnr. Bazan tuntan heykellere dnen, hazan ilerine
den bir teessrle birden bir rperme geiren bu serviler, yan
yana, gtya cenaze merasimine gelen ve hrkalarna sarnarak s
kft eden uzun boylu, yksek sikkeli mevlevi dervilerin kafilesi
ne benzer ve serviliin kenarlarnda, teker teker biraz ayrlan
aalar da, srden uzaklaarak guya birtakm ahsi fikirlere
doru yol alan birer dervie benzerdi.
Bylece, biz ona amlca tepesinden baknca, etklerinde ma
vi denizin dinlendii ve stnde sessizliin ttt lstanbul, asr
lardan beri deimemi grnen tarihi bir byklk iinde itika-
74
fa ekilmi gibi, esatiri ve badndrc, gnl kamatrc bir
gzellikle karmzda yatard ve biz ondan, heybetli bir his alr
dk
.
Her ey mtevekkil ve talihine raz grnrd. Bir gzellik
ve his alayan seyrediyprmuuz gibi onun derin ve srl mevcu
diyetinden ykselmesini tabii bulduumuz uultuyu biz ancak
uzaklmzdan dolay duymadmz zanneder, gya coan bir
musfkinin skutunu dinlerdik. Gnlmz sanki bir tarih ve K
sas Enbiya ruhunun biraz eskimi ve tozlanm, kymetli ve g
ya ebedi sarard. Bu, her eyi o kadar emsalsiz bir halavet
iinde birletiren bir k oluyordu ki grdmz bu havann,
bu renklerin bu varlklarn ruhumuzda kkleri varm gibi onla
rn sanki iimizde de yaadklarn duyardk.
Bu nurlu hava iinde btn bu manzaralar mineler stne
hakkolunmu resimler gibi kymetli ve cilal renkleriyle parldar
d. Bu manzara, sanki maddi olarak grlmyor da, ancak hava
nn iine aksetmi manevi bir ekline baklyormu kadar esiri,
effaf ve uucu bir nur iinde adeta yzerdi. stanbul, bylece,
drbnn tersiyle seyrettiimiz yerlerin uzaklna, dahas hat
ralarmzla yadettiimiz zamanlarn maneviliin_e brnr, emel
lerimiz ve hlyalarmzla yaplm, bize mrmz boyunca vado
lunmu bir saadet ehri lezzetiyle uzanrd. Onda sevdiimiz bir
yzn ruhumuzla taziz ettiimiz gzelliklerini seerdik.
Akam saatlerinde, uzaktan, gittike inceleen ve manevileen
bir mavilie brnd grlen stanbul, gller gibi solar ve g
vercinlerin boyunlarndaki i ie deien yaldzl renklere dalar
d. Bu mavi tllere brnen sisli renkler ve bunlarn iine gml
dleri skut, ikisi de ayn bir eye dner, bir musikiye benzer
di. lstanbul'un tam stne isabet eden gk paras, mavi renkleri
ni byk bir hassaslkla ve guya hususi ve alakayla koyulatra
rak onu kucaklamak ister gibi kendine eker; gk, bylece, bir
mddet yerden kaldrr gibi ol?uu ehri iine alr, bir an kkleri
yerden kesilmi gibi grnen Istanbul, topran stnden ziyade
gklerin iind! grnr, ve orada, havada, yavaa erimee koyu
lurdu. Gittike gmleen, morlaan bu mavi renkler bsb
tn bir iir ve hlya diline dndkleri zaman, btn ufuk boyun
ca, gurubun son klariyle ilk nce toz pembesi, sonra kzl, efla
tun ve nihayet mor izgisi yle bir tesir kuvvetiyle izilirdi ki,
gnller bu renklerin ifade ettii duygularla dolar, taard. Biz de
75
gya bu hisler boyanrdk. O zaman artk sevgili bir gz -gibi ka
panan, snen Istanbul'u uzaktan, kokladmz byk bir iek
gibi duyardk ve bu gzellik hazan gllerin kokusu gnlmze
fazla geldii gibi, bize de adeta fazla grnr, tadnn kuvvetin
den biraz ruhumuzu yakard.
Hanmlar, benim ocuk ruhumu bile durgunlatran bu gzel
likle' mteessir olurlard. Sabahleyin, hatta demin, yalnz neeliy
diler. imdi, tabiat onlara her zaman biraz hznl gzelliinden
bir pay vermi gibi, ihtiaml \birtakm ssler tarznda, neelerin
den daha kymetli bir hzn tayor gibi bir hal alrlard.
Btn renkler ve scaklk yorulup geviyerek, kendilerini lez
zetle kaplayan geceye brakrd. amlca' da, gece, yemek saatle
rinde, yollarda kimseler kalmaz. Herkes yanm lambalarn etra
fna toplanr ve btn sesler susard. Btn yollar gya terkedil
mi bir ehrin kendi hallerine braklm yollarna dner ve stle
rinde tten skut gnllere sinerdi. Birok i kaplarn nlerinde
lambalar yanar, kklerin ayr binalardaki mutfaklarndan, bah
eler iinden, alt kaplardan, kklere yemekler tanrd ve her
ey artk uyumak iin, uysal hayvanlar gibi, karanla brnr,
karanla gmlrd.
Baz geceler, herkes ortalktan ekildikten sonra, aalar ara
snda kalm bir rzgar, kendi kendine uuldard. Baz geceler de,
yalnz balarna kalan yksek fstk ve am aalar, kendi arala
rnda, romantik mahluklar gibi, sylemee koyulurlard. Ne de
diklerini anlayamadan, onlarn, dallarn eerek, birbirleriyle ku
laktan, uzun uzun konutularn duyardm.
Yazn, gndzleri, bir altn krk sesi duyuran austs b
ceklerine, gece, ocak ekirgeleri, tabiatn nefes allarna benze
yen gm sesleriyle mukabele ederler ve bu sesler geceden gn
dze birbirlerine cevap verirlerdi.
Hele, ay gecelerde, karki sahil, ak deniz ve yatk adalar,
Karacaahmed'in ou birlemi ve ancak kenarlarndaki bazlar,
teker teker, srden biraz ayrlan servileri; sularn kenarnda naz
l izgisini belirten Sarayburu ili, hisli ve srl bir nur iinde pa
rldar, tlsmlar ve ruhu yle cezbederdi ki gecenin ezel! bir r
yasna dalmz ve ayn stmze dklen byl iimize
sinmi gibi olurdu. Btn o zamanlarda, mehtapta, bana burada
76
gfya gizli, uzak ve ilah! bir alg alndn duyar gibi olurdum.
Zira, bilirsiniz, ayn mehtap dediimiz sihirli uzak ve yakn
evlere srnr, geenlere srnr, elbiselere srnr, sonra, s
rnd
stedii kahveyi
veyahut suyu getirecek adam eer bunu kendisine kan ter iinde
ve nne gelince atlayacak bir atn stnde koturarak getirmi
olsa, bu sebepsiz yere, daha ziyade makbulne geecekti. Bu da
imi acelesi, o vakitki gevek ve mtevek
k
il muhitte biroklarna
kendisinin acnacak bir zavall olduu hissini verirdi.
O zamanlarda tede beride ve arada bir oynanan "Mtel:i
Mehmet Efendi" diye bir yar kukla, yar orta oyunu vard. Bu
mtel:i Mehmet Efendi, iinde o kadar tela ederdi k acelesin
den, faaliyetinin ve emeinin hikmeti zail ve zayi olur, maksat yi
ne hasl olmaz, mesela bir yere aramba gn varlmak lazm
gelse sal gn varlr ve bu da yine perembeye kalmak gibi ii
bozard. Bu mtelai Mehmet Efendiyle bir soydanm gibi, eni
temizin de hayatn dinlenmek, susmak kabilinden birtakm zevk
lerini insann burnundan getiren bir acelesi vard. Yanndakiler
ona gfya her an: "Biraz dursana, biraz sussana! " demek ihtiyacn
duyarlard. Nasl ki ocuklarn hi durmadan oynadklar yerler
de yanlarndaki byklerin balar dner ve onlarn yaptklarn
taklit etmek deil, yalnz seyretmekten takatleri
k
esilir.
Vaka entemizin dier bir huyu bu hamaratlkla tam bir te
zat tekil ediyor ve bu faaliyetinin temin edebilecei faydalar da
sfra indiriyordu. Filhakika onun daima grlen baka bir husu
siyeti ve adeti de her eyi meydanda brakp bunlar yerli yerine
kaldrmak ve en sade ileri bitirmek iin bilinmez nasl bir "eref
91
saat"i beklemesiydi. Onun iin, halamn ikayet ederek syledik
lerine gre enitemizin oturdu
te deli enitemiz
d
e, btn bu insanlar gibi, kendinin her
yapt beenir, her szn takdir ederdi. Mesela: "
nsanlarn
tecrbesi daha her sahada terakki etmemi ve kemale ermemitir.
in iinde
bir airemento var, vesselam!
Daha derdi ki:
- Ben hi kimsenin mahrem hayatna karmay asla sevmem
ve istemem ama, U Nazl Hanmefendi, parasz olduunu hepi-
94
miz biliriz, nasl oluyor da giydii feraceye gre Pigmalyon'dan
beherini er, drder liraya satn ald esiyeler kullanyor, na
sl oluyor da bu kadar para harcediyor? lin iinde bir katakulli
var, besbelli!
Deli enitemizde bu szler yle ifratlara varrd ki dinleyenle
ri kandraca yerde gldrrd ve bu szler gln gzkerek
tehlikesiz ve ziyansz kalrd. Filhakika sinsi bir adamn hafif tel
mihlerle yayd eyler daha ziyde inandrcdr ve bir hreti
zehirlemeye daha ziyade yarar. Uskdar vapurlar bilet giesin
den memurun elli lira aldn sylerseniz sznze inandrabi
lirsiniz. Fakat yz bin lira ihtils olundu! derseniz o gieye sma
yacak bu yz bin lira hikayesi herkesi gldrr. Sznze kan
mazlar ve memurun para aln olduuna inanmazlar! Enitemiz
bir yandan hakikati dev aynasnda grerek ve dier yandan ya
banclar gulyabaniler gibi telakki ederek artk ancak kendi mu
hayyelesinde yaratt bir nevi masal aleminde yaayan bir adam
oluyor, o da her manasiyle "mythe"lere inanan bir adama dn
yordu.
Enitemizin dier baz huylar da belki deliliine verilebilirdi
ama, bunlar, tembelliime uyduundan, bana munis, hatta makul
gelirdi. Mesela, enitemiz hayatnda intizam ile tatbik ettii bir
usul, iki skntl ii ayn zamanda takip etmek pek yorucu oldu
undan, bunlar sralyarak, her gn ancak bir tek skntya kat
lanmak ve bir tek can skc ile megul olmak prensibiydi. Bir
denbire bu adeti herkes makul grebilir, bunda byk bir hususi
yet bulmayabilir ve hatta bunu benimseyebilir. Fakat enitemiz
bu usul tatbike gsterdii titizlik hazan bakalarna gln g
zken neticelere varyordu. Mesela kendisi diiye gitmek iin
Evkaftaki iinin bitmesini bekler, "u Evkaftaki iim, hayrlsiyle
bir bitsin de, sonra, Allah ksmet ederse, diimi ektireceim!"
derdi.
Fikirlerimizin ou o kadar samadr ki daima bunlarla hare
kete kalksak bunun bir ok mahzurlarn grrdk. Fakat bere
ket versin ki fertlerin de milletlerin de kendilerini kurtaran bir
faziletleri vardr
:
Bu da kendi koyduklar prensiplere aykr hare-
ket etmek tezadndan hi ekinmemeleridir.
.
Deli enitemiz de en samimi fikir ve kanaatlerine byk bir
kolaylkla sadakatsizlik etmesini bilirdi. Hi onun kadar hakka-
95
.,
niyet hissinden mahrum olan ve taraftarlkla onun kadar dolu,
ailesine ve sevdiklerine at menfaatleri en byk kaidelerle ve
kutsi umdelere tercih etmekte ve stn tutmakta onun kadar
aka hazr olan adam grmedim. Bakalar da belki byledir
ama, deli enitemiz bu hislerini meydana koymakta yle bir acele
ve heyecanla hareket ederdi ki bunlar insanda en kk bir p
he brakmazd.
Hayatta fikirlerine sadk kalmamak rahatln her zaman gs
terirdi: Sevda romanlar okurlar ve ak nameleri yazarlar diye kz
ocuklarnn tahsiline muarzd. Fakat, kendi kzna, frenk dilleri
bahis mevzuu olamazd. Farisiyi de: "Her kim okur Farisi - gitti
dinin yars! " beytini zikrederek bertaraf ederdi, ama, Trke' den
baka, Kur' an okutmakla iktifa etmiyerek, bir de Arapa'y okut
maya kalkmt! Zira, kendine has eylerin istisnasiyle, kendi k
znn, iinde bir Mslman kadnnn; kocasndan baka birine
gnl verdii hikaye edilen " Ak Memnu" gibi sevda romanlar
okumyaca ve nameler yazmyaca hakknda tam bir inanc
vard. Bu fikrine sadakatsizlii kendi itikadnca sevgili kzna ver
dii en byk itimat ve muhabbet nianesi oluyordu. Kzna gs
terdii_ bu emniyetjn erefiyle nasl iftihar duyacan biliyor
dum. Adeti vehile, yz ruhunun iine kadar glm, gzleri se
vincinden yar szlm ve dudaklarndaki tebessm kulaklarna
kadar varmtr. Kendinden gemi ve iinden, kzna hitaben:
"O senin iin deil, evladm!. Hi ben seni bilmez miyim? Sevgili
kzm, sen oku, okuyabildiin kadar! Eminim ki sevda romanlar
oku yaca deilsin! Yaz yazabildiin kadar! Eminim ki ak name
leri yazacak deilsin!" demi ol
3
caktr.
Fakat, her tuhaf fkra Nasreddin Hocaya atfedildii gibi, ya
zk ki hretiniz bir kere deli diye kt m, insanlarn en makul
hareketinize bile: "Delilik!" demeleri adet ve herkesin size delilik
isnat etmekte birbiriyle adeta rekabet etmeleri kaidedir. Deli
enitemizin etrafndakilere garip grnen sair baz huylar ise ba
na bilakis mantki grnyordu.
Mesela e
n
itemiz oyun oynamay, bilhassa pokeri pek severdi.
Fakat, oynarken namaz vakti geldi mi, katlar masann stne
brakr ve yakn bir yerde namaza dururmU. Babam, amcam,
komU ahin Paa ve msy Timoni namazn bitmesini bekler
ler, "Hac Beyin delilii yznden neler ekiyoruz!': derlermi
96
ve, enitemize sorarsanz, babam enfiye eker, amcam lahavle e
ker, ahin Paa tesbihini eker ve Msy Timoni iini ekermi!
Bazan, onlar oyunlara devam ederlermi, namaz klarken
oyunu merak eden enitemiz de, iki rekat aranda, "Esselam
aleykm ve rahmetullah! " diye selam verir, namazn bozar, ya
nnda oyun oynayanlara kimin kazanp kimin kaybettiini sorar,
cevap alnca yine: "Allahekber!" diye tekbir getirerek teki re-
kate -halarm!
.
Nihayet namaz biter, enitemiz selam verir, sana, oluna f
ler, dua eder ve yine poker partisine devam edermi. lte bunu
grenler onun bu adetine de: "Delilik! " diye glyorlard. Fakat,
mademki kumar oynamak, gnah saylsa da, mnkir olmak de
mek deildir; poker oynayan adam, gnahkar olsa da, mnkir sa
ylmaz. Manzaa belki gln olsa da, bu hareketlerde hibir te
zat yok, nk inanmakla poker oynamak arasnda tezat yoktur.
Mademki bir mutekidin kumarbaz_ yahut bir kumarbazn mute
kit olabileceini kabul ediyorsunuz, velev gnah iledii bir anda
mutekit olan enitemizin dinin emrini de ayn zamanda yerine
getirmek istemesi makul saylmaldr. Bunlarn biri tekinin vak
tinin gemesine sebep olursa elbette vakti geecek eyi yaparak
berikini bir mddet geriye brakmak makuld. Enitemiz bunu
yapmakla mantki hareket etmi oluyordu.
Fakat, isminiz ir kere deli diye kt m, kime dert anlatabi
lirsiniz? Makul olup deli sanlmak hznn phesiz entemiz
. de bol bol tatm olmalyd. Belki de klasik msralarmzdan biri-
ni bunun iin, yani kendisini dnerek tekrar etmesini sever,
hazan kendi kendine ehemmiyet veren ilhaml bir yzle -odas
nn duvarnda asl bir levhaya uyarak- "Bu bir ziba revitir; akil
ol, divane sansnlar! " derdi.
97
XIII
Enitemizle Halam
Evliya resimleri yapan eski ressamlarn, baka zamanlardaki
adetlerini brakarak, ne diye onlarn etrafna ermi bir havann
nurunu yaydklarn, neden yzlerini skut iinde bir musiki gi
bi duyurduklarn; niin ellerine gkleri iaret eden bir eda ver
diklerini; ne sebeple baklarna sonsuz bir istirak kattklarn
anlyorum. Halamn resmini yapmak lazm gelse benim de onun
etrafnda o gizli nura, o sessiz musikiye, o iaret edilen ge, o
manevi izgilere ihtiyacm olacakt. Tandklarmdan galiba hi
biri bana onun kadar insanlara stn bir duygu verm deildi.
Bazan bir ruhu kavramak iin son derece iyi bir kalbe koulu
bir ift gz grmek kafi gelir. Halamn gzleri byke ve ba
klar scak, yava ve anlaylyd. Y eilimtrak gz bebeklerinin
safl ruhunun yalnz iyilikle olduunu gsterirdi. Bu gzlerin
daima imkanlar ve kymetleri tartan tok, uslu, terbiyeli, neesiz
fakat hznl olmayan, akl iyilikle birletiren baklar vard.
Zaten bu kadar iyilikle dolan bu baklar eer byle izanla cila
lanmam, biraz da tecrbeyle bilenmemi olsa belki fazla saf g
zkecekti. lerine btn bir talihi hapsetmi gibi yle baklar
vardr ki onlar bir kere grdk m, artk hatralarmzn ufukla
rnda, den yldzlar gibi hatrlar ve grmekte devam ederiz. Ha
lamn bu hakikatin ciddiyetiyle erevelenen ve muhabbetin ef
katiyle derinleen baklarn ben hala unutamyorum.
Babamn ablas olan halam, ilk zamanlarndan beri, hep orta
yal olarak grmtm. Kendisinin kadn gzelliiyle artk hi
bir alakas kalmamt. Zaten, onun kadar yan gstermekten
ekinmiyen hibir kadna rastgelmedim. Orta boylu, imana,
ar endamlyd. Biraz dk yanaklariyle yz, o zamanlar In
giltere Kraliesi Victoria'nn her tarafta grdmz resimlerin
deki tombul yzn ve biraz sarkk yana
k
larn hatrlatrd. Fa-
9
kat btn teni o kadar ince, yumuak ve temiz grnrd ki o,
bylece, gzellik mefhumunun dnda, bir rahatlk, efkat, iyilik
payesine ermi gibiydi. Vaktinden evvel aarm olduunu syle
dikleri salar kulaklarn rterek arkaya doru taranmt. Ban
d daima gaz boyamas bir hotoz bulunur, o zamann adeti vehi
le, ok kere dz renk bir kumatan veya beyaz ketenden sade,
bol ve uzun bir eteklik, stne yine sade ve keten bir bluz ve ok
kere bunun stne lacivert kazmir veya ayak bir hrka giyerdi.
Kn ellerine yn eldivenler geirir, gsterisiz ve rahat tavrla
riyle, gayet alak topuklu potinleriyle, yalanm, kadn kadp
ck, sessiz sessiz gelir giderdi ve, bilmem nasl olurdu, dostlam-
zn bir ksmn hatta tanmaz, dier hanmlarn gezmek iin top
landklar gnler aralarnda bulunmaz ve bylece, belki herkes
kadar aranmadna d hibir zaman alnmazd.
Halamn belki en byk
yordu.
Enitemizin kadnlk hakkdaki fikri, velev ki zevcesi olsun,
bir kadn iyice takdir etmesine maniydi. phesiz halamn, gzel
tabiatiyle kendinin muvazenesiz zekasna stn olduunu bir
. t'rl tamamiyle anlayamamt. Daima hrsl, hrn, sinirli, his
lerine dkn enitemjz kendisini ondan daha akll addediyor ve
hele ne kadar daha _ok alim biliyordu!
O, kendi havasnda uarken, halama evinin ileri; ikide bir
nkseden uzak seyahatlerin zahmetleri; o zamanki geni aile m
nasebetlerinin ziyaretleri; konuya komuya, ee dosta iyi taraflar
gsterilmek istenen bir ev gidiatnn icaplar; misafirleri arla
mak; eski emektarlarn ileriyle uramak ve hele kocasnn bir
ok mnasebetsizliklerinin neticelerini rtbas etmek gibi eyler
kalyordu.
Ka gz az ok ayrlklar yarattndan, kadnlarn bir ksm,
enitemizin evinde misafir olsalar bile yine harem odalarnda ka
lrlar, ev sahibinden kaarlard. Hele bir Muhsine hanm vard ki
1 01
sanki hep yabanc birtakm dmanlar tarafndan tarassut edili
yormu gibi tetik stnde yaar, baklarn herkesin stne kor
ka korka kondurur, sigarasn yakar da, hazan gzleri dalar ve
ekmeyi bile unuturdu. O da, deli enitemizi, kendi evinde eki
tirip dururdu. Hanmlarn ou onun aleyhindeydiler. Halam,
her zaman, nezaketle, silinir, geer, geene de yol verirdi. Fakat
btn bunlarla ekmedii kalmam olduu anlalyor ki, sonra
lar, artk kendi nefsini korumak kaygsna dnce, belki o za
mana kadarki hayatndan ve huyundan umulmadk bir metanet
ve sebat gstermiti.
Zira enitemizin ikide bir bahsettii gulyabaniler insanlapn ta
kendileridir. Hay;tta her mahluk yanndaki iin bir avdr. Insan
lar hep yanndakilerin ruhlarn kemirerek ve kanlarn emerek
yaarlar. Yaral baklarn, ruhlu ikayetlerini ve yemeklerden
sonralar, odasna kapanarak stste sigara iilerini artk adet ye
rine koyan halam uzun zamanlarda enitemizin huysuzluklarna
ve enitemiz de halamn ikayetlerine ve kendi insafszlklarna
almtlar. Fakat en garibi, halamn ikayetlerini duya duya ve
enitemizin feryatlarn iite iite kendi etrafndakiler de onlarn
bu geimsizliklerini tabii ve zaruri bulmaya almllard. Bilmem
ne kadar zamandan beri, belki kendimi bildim bileli, onlarn an
laamamazlklarn duya duya ve aralarnda birbirlerine hiddet ve
infial ile cevap veren seslerini iite iite bu hale ben bile ahm
tm.
Bu, birlikte yaayan iki vcut ve iki ruh, bu ayn hayata kou
lu iki mahluk arasnda sanki ne vard? Kk kk birok adet
ler, bunlarn maneviyatlarna ettikleri tesirler ve bunlarn hayat
larna akseden glgeleri vard. Ve baka hibir ey yoktu! Halam
enitemizi beenmez, bilhassa mnasebetsiz ve adeta delimen
bulur, arkas kesilmeyen szlerinden byk bir bkknlk duyar
d. Baz tecrbelerinin derslerinden istifadeyle her zamankinden
daha beter bir mnasebetsizlik yapmasn diye ondan her zaman
biraz rker ve damarna basmaktan biraz ekinirdi.
Kyllere; havann bozulacan, yamur yaacan, frtna
kopacan evvelinden haber veren birtakm hi aldanmaz ve al
datmaz emareler olduu gibi bize de enitemizle halamn arasnda
atmalarn balayacan duyuran birtakm belirtiler olurdu.
Nihayet yamurun ilk iri damlalar dt gibi, beklenen hadise
1 02
zuhur eder, halamn da, enitemizin de sesleri birbirlerine byle
cevap verdikleri zaman eritikleri ac, dolgun, elemli ivelerine
brnrlerdi. Bize, bitiik odalarn birinden, birbirine bal ve
ekien bu iki talihi birletiren zincirlerin kopmadan evvelki g
crtlarn duyururdu. Fakat bunlar, eskiden beri alkn olmak
tan doan bir fenkle birbirlerine hiddet ve infiallerinin, serzeni
ve itikalarnm hav dklm iveleriyle cevap verdike, belki
de, mesela suya arplan amarlarn yahut anbarlara atlan eya
larn kardklar ttratl sesler gibi duyulur ve bana derhal bir
dalginlk arz olurdu. Bundan dolaydr ki zavall halamla deli
enitemizin bir trl neler syletiklerine ve neden anlaamadk
larna akl erdiremez, nk artk b feryadlarm iitir, fakat la
krdlarn ayr ayr seemezdim. Ancak bu itikal edalardan, ta
biatn rzgarlarla savurduu velvelelerden kan umumi manay
kavrar ve evvel zaman tiyatrolarndaki korolarn birbirlerine ce
vap verilerini duyar gibi olurdum. Bilirdim ki bu szlerin tefer
ruatna kulak vermek beyhudedir ve asl ruh, arpan ahenkler
de gizlidir. Bunlar sylediklerinin dnda olarak, kendilerine has
olan manalarla, ayr ayr birer tabiat ifade etmi oluyorlard. Bu
szler iyice duyulsa da, ahenklerinden ve madenlerinden, iki ayr
kaderin ve iki zd tabiatn birer ifadesi olduklar anlalacakt.
Enitemiz, evik, hamarat, yaygarac, aceleyle bir hayat zevki
tanzim etmek ister; ince, titiz, sinirli, bin dereden su getirir, bir
menfaati mdafaa eder ve karsndakinin rzasn kazanmak iin
kendine acndracak szler dinletir, hodkamlnn samimi ivele
rine eriir ve igzarlnn yaygarac edalarna ykselirdi. Nee
siz, yorgun, bezgin, nafile sylediini bilen, medet ummayan, bu
nunla beraber, sylemekten ekinmeyen zavall halamn, kena
rnda bir damla ya dolat grlen bir gz gibi, iinde taacak
bir damla yan duyulduu sesi ona cevap verir, halam, bu vade
dilmi nimetlere kar duyduu itimatszl sylerdi. Btn bu
szlerin asl manas bu seslerin birbirlerine verdikleri cevapta
saklyd. Bu mnakaalar onlarn hayat olmutu. Birbirine kar
myan bu seslerini duymaya, dinlemeye almtk ve bunlara ra
men nice zamandan beri onlarn yine beraberce geindiklerini
grdke, aralarndaki bu mnakaalarn, bu birbirlerinden ika
yetlerin adeta lzumu varm gibi, onlarn hayatn bunsuz tasav
vur edemez olmutuk.
1 03
xv
Deli Enitemiz ve Yemekler
2-
Yemee o kadar ak olan enitemizin ikiye kar hi dkn
l yoktu. Bir kere rak itiini grmedim. Yalnz bazan, sofra
snda bir ie krmz arap bulunur ve o zamanlarda, hele bir so
f evinde, iki ve hele arap o kadar aykr bir ey saylrd ki her
kes bu
.
na: "Beyefendinin ilac; der, kendisi de biraz arap iecek
olsa: "ilacm getirin! " derdi. Szde, araba katlan kna kna onu
ispirtolu bir iki olmaktan tasfiye ederek ve gnahn gidererek
iilmesi mbah bir iki hali
e
huylar ne olursa olsun, srf bu iptilasnn ve zevkinin kymetli
mahsuln yetitirip verebilmi olmak sayesinde,
milli kltr
mze mhim bir hizmette bulunmu ve bylelikle belki baz g
nahlarnn bir nevi kefaretini demi, baz kusurlarn telafi veya
af ettirmi olacakt. Zaten bizim btn yapmak istediklerimiz de
kendimizi ve ismimizi byle boyumuzdan uzun mrl eylere
balamak ve onlarn nisbl salamlna dayanmaktan ibaret deil
midir?
1 09
xv
Memur Olarak Gidileri
s
tanbul nerde, Musul nerde? Trablus nerde, Nablus nerde? Cidde
nerde, Hdeyde nerde? Amman nerde, Havran nerde? Hamna
nerde, Hayfa nerde, ve Kerbela nerde? Akka nerde ve San'a ner
de? Nasl oluyordu da Arabistan'n eritici gnei altnda yakc
glgelere srnerek isimleri bile hayret verecek kadar uzun mesa
feler aan yollara, sahralara, dalara, nehirlere, denizlere ve ehir
lere
'
bylece bir sair-filmenam gibi, bir gidip bir geliyor, ve sonra,
ilesi daha dolmam gibi, bu seyahatleri nasl tekrarlamak isti
yor, tekrar ediyor, ve nasl tekrar gidiyor, tekrar geliyordu?
Fakat insan deli enitemizi grnce, bu muamma gya kendi
kendine zlveriyordu. Filhakika o sanki btn bu uzun yol
lar, susuz sahralar, ba dndrc dalar ve muhataralar deniz
leri, hep, her zamanki evinin ve mutfann iptidai ve hak!r ileri
arandaki kaygs ve heyecaniyle, btn bu zahmetlere ve seya
hatlere adeta arada byk bir fark olmam gibi katlanyor, b
tn bu at mesafeleri lmeden geiyor, mutfak kapsndan
1 1 3
oturma odasna getii zamanki evcmend haliyle, evindeki al
miyle, beyaz gecelik entarisi ve takkesiyle, tencereleri ve sahanla
riyle birlikte, bunlarla megul olup tehlikelere belki yalnz bize
hikayelerini anlatacak kadar ehemmiyet vererek, ite belki de
bundan dolaydr ki asab pek bozulmayarak, ve shhati bsb
tn gmiyerek, kendisini yar muhafaza eden bir hafifmerep
likle, susuz Arabistan llerinin yolunu tutturmu, bir batan bir
baa onlar ayn evik, hamarat gzleri ve oral olmyan haliyle
gemiti! -
O zamanlar btn bunlara aardm. O zamanlar ben pek tec
rbesizdim ve daha bilmezdim ki hi korkmadmz ta ba ya
rar. Clz hallerinden hi umulmayacak nice kahramanlar vardr.
Hatrlarna getirmedikleri zorluklr balarna geldi mi, bunlar
sanki haberleri olmadan yenerler. Onleri.e kan dalar tevazu
larna hibir halel gelmeden devirirler. Oyle hasta ve yumulu
gzler vardr .i bir ey seemezler sanrsnz ve ktphaneleri
hatmederler. Oyle hantal eller vardr ki aldklar sazdan kalbini
zi delen en tesirli, en ince sesler kar. Enitemiz de ite bu halin
den beklenilmezlerden ve Evliya elebi gibi seyahat edenlerden
biri olmalyd!
Kendisinden bu etin diyarlara gidilere ve orada bu zahmetli
gezilere katlanmasnn tefsiri mahiyetinde olarak tantanal bir
cmle duymutum: Bana, bilmem hangi bir szme cevap olmak
zere: "Ya evladm, ite byle! Ne yaparsn? Din ve devlet nam
na!" demiti. Sonralar bu cmleyi ondan sk sk duyardm. O,
bu memuriyetlerin zahmetleri ve bu seyahatlerin skntlar iin
hep: "Din ve devlet namna!" derdi. Ben de o zaman gOya bu se
bepleri tahlil edebilmi gibi, bu zarureti kavrardm. O zamanlar
pek tecrbesizdim ve daha bilmezdim ki byle byk szlerin
yaldzlar iinde gizlenen hakikatleri bulmak ve bunlarn yalanla- .
rn karmak iin ne tarihi bilmeye, ne uzaklara gitmeye, ne de
ykseklere kmaya ihtiya vardr. Bazlarnn canlariyle deme
ye raz olduklar mukaddesat bazl:r iin ancak menfaatlerini ba
ndran birer paravandan ibarettir. Bylelerinin de mevcugiyeti
ni herkes kendi mahallesi iinde, kendi ailesi arasnda, kendi kap
komusunda tahkik edebilir.
Enitemiz, evvel zaman filozofunun tavsiyesini yerine getire
rek, kendini iyi tansa: "Din ve devlet namna! " dedikten sonra,
1 1 4
bir de, daha yav3 perdeli bir sesle: "Ve amlca' daki kk nam
na! " cmlesini ilave etmeliydi. Zira deli enitemiz btn hareket
lerinde -ve kim bilir, belki de hatta rivayet olunan yolsuzlukla
rnda- hep bu kkn hesab ve menfaati ile megul olarak, uzak
tan bile, hep onun glgesinde, onun iinde y3arm. Halamn an
lattklarna gre, ha San'a'nn kargir ve muntazam binalarnda ol
sun, ha Amman'n kuyu b3ndaki kr evinde bulunsun; hep bu
kkn tamiri, denresi, boyanmasiyle, megul olurmu. Bu
lunduu yoksul vilayetlerin birinde yorucu teftiler iin dol3r
ken bile kafasnda daima bu gittike gzelleen kk t3r, onu
tadil eden planlar hazrlar, kzyle damadna bir ayr daire aar,
haremde ve selamlkta ayr ayr mkellef yemek odalar ayrr,
bize, gelince yatacamz odalar tahsis eder, ve btn bu daire ve
odalar kendince mkellef bir surette detirmi. Geen gnler ve
geceler boyunca uzak amlca' da kalan bu kk bylece yav3
yav3 tamir grr, eski kiremitleri deiir, ii denirmi. Deli
enitemiz ok kere bu kk istedii gibi yaptrmaya muvaffak
olacan, hazan da muvaffak olamayacan sanr, ekseriyetle
mitlerinde yzmee balar, hazan da mitsizlie batarm. Hele
mutlaka bu bahsi aar, hayalen bu kke konar, bir uzak tasav
vurdan deil, lakin, ehemmiyetli, faydal, acele bir iten bahseder
gibi, bu mevzuu ne srer, h;amn kaytszlk, alakaszlk ve ka
dnlk diye tavsif ettii skun ve skutuna kzar, suallerine ille ce
vap vermesinde srar edermi!
Deli enitemiz, yorgun dt, strap ektii, korkularnn
teptii, nbetlerinin nksettii ve hastalktan uykusuz kald ge
celer, kendini unutmak ve avunmak iin, bir masal dinler gibi
'hep kknn hayaliyle oyalanr; onu bir Cennet olarak hatrlar;
bahesini mis gibi koklar; amlcann "pfr pfr" esen rzgar
larn ateinin stne sallanan tlsml yelpazeler gibi duyar; k
knn varlna, bir yataa yatar gibi yalanr ve orada bulaca
skutu, rahat, zevki, itibar dndke yava yav3 iyilee_ek,
skununu bulan bir uykuya, kknn ryasna dalarm! ihti
lalar iinde uyannca, yine orada, amlca'daki kknde rahata
kavuacana imann yeniliyerek, onun hatrasn tekrar bir yor
gan gibi stne eker, varln bir ila gibi ier; hlyasn, sevdii
bir dudak gibi permi!
1 1 5
Nasl ki kkn rengini -e, hayalinde ka kere deitirmi.
Bir gn halam yine onun kk ne renge boyatacaklar hakknda
bir sualine maruz kalarak: "Her renge boyattn da bir fstklsi
kald! " diyecek olmu. Enitemiz hemen inatla bu rengin stne _
atlm. Zaten o zaman am'da bulunuyorlarm. "Peki, muhak
kak fstki olsun! " demi. lk nce bu renk ona, aalar arasnda,
pek zarif gzkm. Fakat bu ak ve mstehzi renk, zihninde
zamanla yava yava ciddileerek koyulam, tireye alm, nef
tiye dnm, sonra daha olgunlaarak, yeile ermi, enitemiz
kkn dini, mbarek, mukaddes, mslman bir renk olan ye
ile boyatmaya karar
na er
ar t
mey severdk. Bylece, hzm evvelce Arabstan dan gelm br
takm mhrl mahfazalar gibi grm ve sakladklar manalar
merak etmi olduumuz bu Arapa szler, bir sihir kerametiyle
alan bir kutu gibi, kolayca alverince, -iinde bulduumuz fi
kirler bize hususi bir tarzda tesir eder, ciddi olan bazlar da yine
bize tuhaf grnen kelimeleriyle, birer latife gibi gelirdi. Aramz
d btn
b
unlara az ok latife karan manalar vard, hatrmzda
tutmak iin de kelimelerin tuhaflklarndan istifade eder ve biz de
byk szler sylemek merakyle, bunlar yerli yersiz ve sral s
rasz tekrar ederdik.
Mesela, yanmzdakilerden biri: "Aferin! " dese, hemen hepi-
miz de, kurulmu gibi, ya: "Y aradanlarn en iyisi olan Allah m
barektir!" demek olan: "F etebarek Allah ahsenl halikin! " Ve
ya: "Dalalette olanlardan deil! " demekten ibaret olan ve bizde:
"Oldu, bitti! " manana gelen: "Veleddalin, amin! " derdik.
.
Daha, bir de, deli enitemiz, kah boyunu kskand bir uzun
boylu ve kah boysuzluu sinirine dokunan bir ksa boylu iin:
"Klli taviln ahmak, klli kasirn fitne! " derdi.
Fakat enitemizin, bundan daha ok tekrarlad Lahavle var
d ki manas sadece: "Davranla kuvvet ancak Allah'n yardmiy
ledir! 11 demekten ibaretken, biz biliriz ona ne kadar geni, ne ka
dar engin manalar vermiizdir: "Lahavle ve la kuvvete illa billah! "
Araplarn meer bir de "Trkler souktan lrler de azck
souk var! derler" manasna gelen bir szleri varm. Vcudu al
entarisi ve pamuklu hrkas iinde ve ba kocaman takkesinin al
tnda her zaman yen deli enitemiz galiba bu sz pek doru
bulup beenerek bize taklit yapt zamanki ivesiyle tekrar eder
di: "El Etrak yemutune minel herdi ve yeklne az;jk souk
var! " Bir gn ben de ondan rendiim bu sz bizim evde tek
rar ederek bir hikmet savurmak frsatn bulduumu sandm ve
1 35
byk anneme, ahkam ile, kendi kanaatimi syler gibi, aynen
tekrar ettim. Bu szn ilk ksm anlamyarak tamamen ihmal
eden zavall byk annem de, Araplar bsbtn ileden kart
mak ister gibi, "Azck souk varsa, ne zarar var?" diye cevap ver
miti.
Deli enitemiz, Arapa' dan yana o kadar alim grnmek ister
di ki, dilinin altnda zikredecek hazr bir sz bulmasa bunu ken
disi uydururdu. Bir gin intihar etmi bir adamdan bahsohinur
ken: "El intihar eeddi minen nar!" demiti ve anneannem ilk de
f duyarak ir eye benzetemedii bu sz karsnda: "Al q da
ne demek?" diye sorunca, enitemiz, ciddiyetini bozmadan: "Inti
har ateten daha beterdir demek!" diye cevap verdi.
Enitemizin sevip tekrar okuduu kitaplarn biri "Fezaili
Mekke ve Medine" adli eski bir eserdi. Daha, iri sayfal Arapa
birtakm kitaplar okurdu. Ancak bu lisandaki ihtisasnn deree
sini ve okuduunu doru veya yanl anladn bilemiyorum. Ih
timal ki o da karineyle seer ve hayal-meyal anlard. Fakat byle,
iyi bilmediimiz bir lisann alacakaranlndan ruhumuza dk
len iiri -hele bu manalar iinde dinin
1
avu avu serptii teselliler,
kucak kucak datt vaitler de bulunursa- duymak ne kadar tat
ldr!
"Euzu billahi mineeytanirracim - Bismillahirrahmanirra
him!" dersiniz ve derhal iinizde ruhunuza layk bir hayat tesi
alemi alr. Arapa olduunda iyi anlayamadmz ve ruu tes
kin eden din ve dua sinmi bu szler zihnimizi uyuturur. Islaii
yet'in iirini biz belki bunun iin Arapa'dan ziyade sevmiizdir.
Onlara bildik.leri her gnk kelimelerin vuzuhu belki fazla geli
yordur! Bu da ispat ediyor ki, bir sz ve bir fikri sevmemiz iin
onun mutlaka vazh olmas lazm gelmez. Zira, vuzuhlu eylerin
ou ancak bizim ayarmzdadr ve kendi seviyemizde kalr. Hal
buki biz, boyumuzu geen eyleri, elle tutamadmz ruhlar,
hlasa kendimizden yksek mefhumlar sevmee alknz ve eri
emiyeciimiz sevgililere izdr.
Zaten o zamanlar okumular arasnda Arapa bir hayli darb
meseller zikredilirdi. Deli enitemiz de bunlar yerli yersiz kulla
nrd. Bir gn-ona yemekten baka misafirler bulunduundan, ye-
mek masasnda, qdaya girer girmez, arkas kapya dnk olarak
oturmay adet ettii solda ilk yere deil de, sofrada bulunanlarr
1 36
yallarndan biri olduundan, ba tarafta bir yere oturmasn tek
lif ediyorduk. O yine eski yerine geip nndeki havluyu aarak:
, "Yerin erefi oturanla kaimdir! " manasna gelen: "erefil mekani
bilmekin! " diye cevap verdi. Bu szn, hakkmzda kendimiz de
il, bakalar tarafndan sylenilmesi lazm geldiinden, biz, misa
firlerin nnde mahup olduk. Annem, kendimi tutamyarak
glmeyim diye, byle zamanlarda .adeti zere, kalarn kaldrd.
Sonra, enitemizden bahisle, bize: "Deli! " demiti, "hi insan bu
sz kendisi iin syler mi? " Daha sonralar biz de onu kinaye
ederek, baz rahatsz yerlere oturmaya mecbur olduka, ar bal
bir edayla hep, "erefi! mekani bilmekin! " deree almtk.
Deli enitemizin dier bir adeti, ok kere, szn bitirdikten
sonra, gya bizim gibi, eylerin sathn sylemekle kanmyarak,
knhn sylyormu gibi, bir de, lzumsuz yere, bunun Arap
a'sn tekrar etmek, mesela "Sabrn sonu zaferdir! " gibi bir sz
syledikten sonra, ir de: . "Men sabere zafere! " demekti. Nasl ki
imdi iimizden biroklar da bir eyin Franszcasn sylemekle
onun esbab mucibesini sylemi olduklarn sanyorlar.
htimal ki biz bu fikirlerin bazlarn sadece kaplarnn gara
betlerinden, yani kelimelerinin tuhaflndan dolay beenirdik.
Bizi gldren ve: "Sana svldn bildiren seni svm say
lr!" manasna gelen: "Sebbeke en bellageke" sznnse, enite
miz, felsefesini takdir ederdi: "Oyle ya, bilmediim bir adam be
nim hakkmda ne derse desin, umurumda deil! " derdi, "fakat
onu gelip bana haber veren hnzr mrmn sonuna kadar affet
mem!" Daha bir de "Kad tetagayyerl ahkam bitagayyerl ez
man! " yani: "Zamanlarn deimesiyle kanunlar deiebilir!" de
mek vard. Fakat, galiba kelimelerinin glnl yznden en
ho bulduumuz sz "Vuran vurulur" manasna gelen: "Men dak
ka dukka" szyd. Zira aramzda en ok bunu tekrar ederdik.
Zaten bu szlerin enitemizin aznda hazan ne kadar lafzi
kaldn ve o, bunlarn manasn anlamam, yahut, akliyle anla
m olsa bile, ruhiyle nasl kavramam olduu 'grlyordu. O
hazan aziyle zikrettii szn iz'aniyle deil, bunun aksi bir saik
le hareket ederdi. Mesela bir taraftan tela ve acele ettii esnada,
dier taraftan da, tam bu tela ve acelenin lzumsuzluunu ifade
eden bir sz zikreder, "iler zamanlara terhin edilmitir" mana
sna gelen: "El umur merhunetn bi evkatuha" derdi.
1 37
Onun oturma odasnn duvarlarnda daha nice tecrbelerin
zbdesi ve felsefelerin hlasas mahiyetinde ksa bir cmleye s
zlm birtakm vecizeler aslyd. ' 'Kurtulu doruluktadrr" de
mek olan: "Elnecate fi sdk! " gibi! "Hikmetin ba Allah korkusu
dur" demek olan: "Re'sl hikmeti mehafetullah! " gibi! Btn bu
szler terifatl telaffuzlariyle, imaleli kelimeleriyle, siyah zemin
stne yaldzl yazlariyle bana tesir ederdi. O zamanlar ben pek
tecrbesizdim. Daha bilmezdim ki her doru sz, onlara inanm
yan veya uymyanlarn duvarlar ve balar stnde asl durursa,
ne kadar doru olsalar da, yine bir nevi yalandan farklar kalmaz
ve insanlar, bu doru szlere bile yalan syletmi olurlar!
Yine amlca'daki enitemizin ba ustnde asl duran levha
lardan biri de " La rahate fiddnya! " szyd. Enitemiz buru be
endii bir hattata yazdrrak tam oturduu kerevetin yanndaki
duvara astrmt. Lakin bunun yalnz bu ilk ksm yazl olduu
halde, o, bunu okurken, mabadini de syliyerek: "La rahate fid
dnya! Ve la selamete minel halk ve la necate minel mevt!" diye
tamamlard. Daha sonra, haliyle de bunun doruluunu gstere
rek bize tasdik ettirmiti ki filhakika dnyada rahat yoktur ve
halkn -dilinden masun olu yoktur ve lmden kurtulu yoktur!
1 38
I
XIX
Deli Enitem Bana Arabistan' Veriyor!
Deli enitemiz; stnden daima tten bir Arabistan havas
iinde, o biraz bedevi, biraz kavruk haliyle, her zamanki takn
keyfiyle, ok kere, seyahatlerinden getirdii denkleri aar ve iin
deki hediyeleri datr gibi, bildii Arabistan ehirlerini ve yolla
rn birer birer yadederek, bize oralarn hatralarn naklederdi.
Bu sralarda gya grdkleri ve duyduklar hem o kadar ok,
hem o kadar kark eylermi ki, bunlarn hepsini anlatamyaca
n bilerek, ilerinden ancak bizim kvammza uyanlar taryor
mu gibi, szlerinde bir uzaklk, bir orallk hali sezerdim. Bana
hatralarnn hudutlarnda srlarla rtl ksmlar var gibi gelirdi.
Eski insanlarn kendilerine mehul olan dnya hudutlar kar
sndaki korkular gibi bir duygu bana hazan enitemizin hikaye-
lerinin hikaye edilmez ksmlara vardn dndrrd.
s
O zamanlarda daha hi corafya bilezdim. Hani ii dolduru
lunca alt ksm bir kenarna doru biraz fazla genileyerek biim
sizce yaylan kmr uvallar vardr. Haritaya baksam Arabis
tan' byle bir ucu bir kenarna fazla kaym bir uvala benzetir
dim. Onun ii bana enitemizin anlatt eylerle dolgun gibi ge
lirdi.
Arabistan'n baharatl yemeklerinin bazlarndan seve seve ve
hala imrene imrene bahseden enitemiz, bunlarn bazlarn da
hi beenmez, mesela "Ceziretl Arap" halknn kyl kadnlar
nn tepsiler iinde balarnda gezdirip sattklar kavrlmu ekir
ge yediklerini tiksinerek sylerdi. Onun en sevdii ey, fincana
kaynar kaynar birka ,damla aktlan ve arka arkaya birka fincan
iilen Yemen kahvesiydi. Yemek merakna ramen, btn o pi
irdii ve bize ikram ettii yemekler arasnda en muvaffak olan
d szlerinin bize sunduu_ bu manevi Arabistan kahvesi deil
miydi? Madem ki duyduum bu szleri yediim o yemeklerden
1 39
fazla hatrlyorum! imdi iyice anladm bu eyi o zaman belki
ancak gizlice duyuyordum; enitemizin asl vazifesi, bazlarnda
memur olarak yaad ehirleri ve bazlarndan memuriyetlerine
gitmek iin getii yollariyle iinde senelerce dolat Arabis
tan' n hatralarn oradan getirmi olduu bir nevi Yemen kahve
si gibi, kavurup, kaynatp, bize
.
. szlerinin geni fincanlariyle, s
cak scak ve bol bol sunmakt. Oyle ki, biz de bu ikinin tiryaki
leri olmutukl
Geri ehvetli ve mteassp enitemiz, bu szleriyle bilhassa
kendisine gre, yani, ok kere, sevdal ve dindar bir Arabistan hi
kaye ederdi. Fakat, zamanna ve srasna gre, daima yeni bir sr
rn daha aan bu menevili ve yanar-dner Arabistan'n daha ni
ce yzleri ve iyzleri de vard! Enitemiz bize, itiraflar ifalariy
le, iinde ihtirasla yaam olduu mr, memuriyeti ve kadnlar
.
gibi sevdii daha nice Arabistanlardan dem vururdu.
Bahsettii, hazan, rakslar, alglar, arklar, mevalleri, yalel
lileri, balar, baheleri, seraplar, tutUffiU gnleri ve berrak ge
celeriyle, ili halavetli, hulyal, yank hakl, yank duygulu, CO
kun hisli bir Arabistan olurdu. Bazan, hep azamet ve ebediyetten
bahseden, eski medeniyetler sayklayan haliyle, stnden dalan
Kur'an ve ezan sesleriyle Islamiyet'in vecdiyle gayolmu bir
Arabistan olurdu. Bazan da merhametsiz gnei altnda prl prl
yanan uzun mesafeleri, develer gibi mahzun yzl, mahzun gz
l tabiat, mthi bir yeis iinde yz glmek bilmeyen lleri,
ln nefeslerine benzeyen kzgn rzgarlar, gnein yerlere s
tste altnlar gibi yd kk parltlarla tutUan, tten bir yan
gn gibi, tekmil buhurdanlarndan gnlk d aac, sandal koku
lar dalan, gnei yeryzne ak gibi scana elle dokunula
myan, ve' bir yangn harareti iinde yaanlan bir Arabistan! Bu
diyar iinde, gece, gklere yakn yldzlariyle, gkyznde alan
bir gnl bahesi gibi prldard.
Enitemiz derdi ki: ,;Hazreti Peygamber"den vvel, Kabe'deki
muallakatn yedi airiyle birlikte putperest olduklar kadar, iir
perest olan Araplarn halis kanllar konuaa baladlar m, e
hirlilerin bozulmu dilleri deil, fasih Arapa'nn asl vesi duyuJ
lur. ''Sen halis Araplarn konutuklarn duysan Kur'an okuyor
lar sanrsn! " Arap halaveti seslerden ruhlara siner. Herkes sr
ler iinde gibi birbirine srnerek, laubali, camiden karak, kirli
1 40
arya girerek, yksek sesle konuarak, grltsn oaltt
bir hay-u-huy iinde yaarken Araplarn tevekkl kadar derbe
derlii ve entarilerinin de kirlilii gzlere arpar. Burada gzler
yank ve scak, sesler cokun ve scak, insanlar da hislerine ma
luptur. Yollarda Arap kadnlarna rastlanr ki, gzel gzl, plak
yavrularn bazlar arkalarna bir kambur gibi balarlar; bazlar
da ayaklarn balarnn yanlarndan sarktarak, enselerinin s
tnde tarlar. Zrafa, deve ve boyu uzun Arap, sanki hep yk
sek daldaki hurmaya doru uzamlar gibidir. Deve ty renkli
kumlar hazan bir hayvann derisi gibi titreyerek ileri geri gidip
gelen ve vcudu bir deveninki kadar olsun canl duyulan l s
tnde develer, sanki kumlarn dalgalar gibi sallanrlar. Sanki gl
geden yaplm gemiler gibi, sallana sallana, sessizce geerler.
Enitemizin, o siin gnler ve gecelerde ninniler gibi byle
szleri, yava yava, getii bu yollardan koparm ve azar azar
konduu bu ehirlerden toplam olduu hatralar iinde gfya bi
zim paylarmz -ngraklarnn dasslasn yayarak gelen deve
kervanlariyle- bize tayor, iimize aktaryor, hafzamza yyor
gibiydi. Birok suallerime ayr ayr verdii cevaplardan, renk
renk izdii manzaralardan, syledii Arapa darbmesellerle ve
cizelerden, zikrettii corafya ve tarih isimlerinden, gzlerimden
uykular akarken bile srarl dinlediim hikayelerden, denk denk
ap bana para para syledii eylerden, iimde byk bir top
lant hasl oluyor ve iinden kp geldii Arabistan' o bana by
lece nefes nefes getirmi, yahut, iimde onun bir yuva gibi, dal
dal inasna yardm. etmi oluyordu. Filhakika btn o diyar,
onun szlerinin szgecinden geerek, hayal-meyal sanki benim
oluyor, btn Ara
b
istan'n gnei, havas, topra, onun masalla
r ve hikayeleriyle yava yava, bana szlyor, iimde damla
damla toplanarak, ve durularak, bana, durgun sulariyle, btn
bir gk aksettiren bir gl oluyordu.
Nihayet, tekmil bu tasvirler, hikayeler, duygular hafzamda
yanyana geldi ve bu paralarla, hayalimin ufuklarnda beliren bir
serap gibi iimde btn bir varlk canland. Bylece deli enite
miz bana btn bir ktay vermi ve llerinde yandm, scak
denizlerinde yzdm; bal, baheli, algl, sevdal ehirlerince
gezindiim, hurma aalarnn glgesinde dinlendiim, masal ha
yatn tattm, tekmil sesleri, nefesleri, parltlar, renkleri ve
1 41
hummalariyle yaadm btn bir . Arabistar' gnlme ve haya
tma ilhak etmi oldu!
O bana bu iklimi, bu ktay, ka gn, gece, hafta, ay ve sene
de ka fkra, hikaye, nkte, ka hatrlay, sayklay ve dzelti
le nakletmiti? _Btn bu Arabistan manzaralar ve duygular ne
kadar zamanda birer birer canlanm, kmldam, boy atm, ele
le tutunmu, birbiripe girmi, eklenmi, seraplar gibi sslenmi,
gecelerin ebnemleriyle nemlenmi, yaklan titsler gibi ttm,
o zamanlarda Bahri Ahmer denilen ap Denizi'ndeki madenile
en nebat
l
ar gibi mercanlamt? Bunlarn hesabn bilemiyo
rum. Fakat onun yava yava hafzama dolan szleriyle bir gn
geldi ki artk btn hudutlar iie geen, karalar sahralarn
kumlar gibi savrulan, kumlar denizler gibi dalgalanan, her yeri
sahrann vcudu gibi rperen ve gnein zerreleri gibi yakan, her
ehri bir serap halinde parlayan ve her yan arklarla, mevalleler
le, yalellilerle havalanan btn bir Arabistan artk iimde hazr
lanm ve benim olmutu!
Ben o szleri dinleye dinleye uyuklamaya baladm zaman,
uykuya dalmak iin, her zamanki adetim gibi, hulyalarmn iine
yerleirken, altnda daha ok snmak iin gya Sahra'y stme
eker; rahat etmek iin, gya bam Arafat dana yerletirir ve
emniyette olduumu duymak iin, gya Akka kalesine ekilir
dim. Uykuma dalarken duyduum ve tattm bu Arabistan'dan
ryamn iine bir avu tohum gtrm olurdum. Bunlardan,
imlenen tohumlardan olduu gibi, ryamn iinde bana bir di
yar alrd. Eski ninnilerimi duyar gibi bunlar yalellilerle kar
trr ve Arabistan iine girdiimi sanrdm. Arbal gecelerimde,
usul usul, Musul yanma gelirdi. Hulyalarnn neelendii akam
beni serin sularnn sesleriyle davet eden serin bir nevi cennet du
yardm: am! Bazan babo ve yalnzca ngraklarnn hznn
dolatrmak iin geen kervanlarn anlar uzaklarda ve yaknlar
da uzun uzun nlar, alar, uuldard.
Yava yava, bildiim Arabistan'n tabiat, hali ve manzaralar
d, ruyalarmda, yerlerinden kayarak gemeye, umaya koyulur
lard. Bada kurmu bir da, yerinden kmldar glgeqen vcudu
geviyerek, zlerek, bir dee uzanr gibi, Arabistan iine ya
tard. Btn bu diyara, vaktiyle dinlediim maallarn havas do
lard. Zira deli enitemiz bana stninelerin ve baclarn masalla-
I
1 42
rnda yalandan bir alem olduunu bildiim ellerin, dnyann s
cak bir kesinde, hakikat olduklarn duyurmuyor muydu? Aa
yukar "Kitapta yeri var! " diyen bir zihniyetle, her kitaba hr
met duyan o yar mmi devirde Binbir Gece Masallarna verilen
deeri grrken, efsanelerini ciddiye almyabilir miydim? Bu ma
sallardan birine benziyen bu ifahr seyahatname hakikatin masal
la, masaln da hakikatle ayr ayr yerlerden gelen nehirler gibi, su
larn birletirdikleri bir kavak deil miydi? Bylece enitemizin
bahsettii hakik1 Arabistan ruyamda bacmn anlatt eski masal
larn tlsml alemine kavumU oluyordu ve yava yava o, "Ev
vel zaman iinde, bir padiahn kz, Qlu var! " diyen
peri masallarndaki btn o harikulade vak'aarn getii byl
diyarlar, ruyamda hep Arabistan llerine ve denizlerine, ehirle
rine ve nehirlerine doru hicret eden bir cemaat gibi yrr, ka
yar, akar, onlarda sanki yank Arabistan'n barndan birer alev
gibi kan nefes allar duyulur; Arabistan llerinin kumlar
uar ve rzgarlar savrulurdu. Ufuklar birer serap gibi parldar ve
denizler yavaa btn sularn aktararak bu diyarlarn yank ba
rlarn, kuru vcutlarn sular, kucana alr, gsne basard.
O zaman kayalar, nbetiler gibi, slk almaya; yollar, elaleler
-gibi uuldayarak akmaya gece, perdeler ve adrlar gibi oynama
ya; ehirler, silkinen allar ve hallar gibi, havalanmaya ve gkler
deki saysz yldzlar bir fulya tarlasnn rzgarlarla savrulan i
ekleri gibi kopmaya, uumaya balard.
Bamda bir uultu duyarak btn bu kayan alemle beraber,
ben de, akan sular gibi srklenirdim. Artk demin bamn alt
na yerletirmi olduum Arafat dan yerinde bulamaz ve st
me bir yorgan gibi rttm sahray vcudumdan kay duyar
dm. Yorgunluklarm hep bu yollarda seyahatimden, ateimi de
bu iklimin scaklndan hasl olmu sanarak ve hep Arabistan
hummasiyle terliyerek bunalrdm. Kaln ve acmtrak sular iin
de yzerdim. Binbir gece masallarnn sihirli seccadesi stndey
miim gibi, ba dumanl dalar stnden uar, ehilerden ehir
lere konardm. Sonra, bu iklimden kardm hlasa, hasta ve
uykusuz gecelerimde, kokladm bir ila gibi iime sinerdi. Ara
bistan, hazan, hamamda dkndm scak bir su gibi stme
dklr, vcudumu kaplard. Bazan da onu tarnl bir salep gibi
itiimi duyardm.
1 43
Bu Arabistan'n daima, bir gnlk halinde tten, uan, kaan,
dalan, benim olmaktan kan taraflar olurdu. Bazan ehirzat
sylerken masalna devam etmez ve susard. Bazan Harunrreit
yannda Caferl Bermeki ile tebdil gezerken, gaiplere karrd.
Btn halavetli Arap sesleri, dualar, ezanlar, arklar, yalelliler ve
gazeller hep dumanlar gibi savrulur, uzar, karr, dalr, duyul
maz olurdu. Onlar dudaklarmzda sandmz, aradmz, fakat
bir trl haiirlayp bulamadmz isimler gibi, unutur, kartrr,
rar ve bulamazdm. Vaktiyle hikayesini duyduum bit kadn,
Incil manzaralarn andran bir ufuk nnde bir sed stnde kol
larn aarak, bir sonu, bir kapan ve ruyalarmn dindiini ha
ber verir gibi, glgeden bir azla: "Mafi! Mafi! " diye seslenirdi .
.
Bu hasta ryalarm bir badnmesiyle sona ererd. En nce mt
hi bir hzla, yldzlarn kaynad bir gn boluklar iinde
uzun uzun dtm duyardm. Sonra, gecesi perdeler ve adr
lar gibi kmldamyan, yldzlar iekler gibi savrulmyan, nehir
leri hamam sular gibi dklmiyen ve ehirleri seccadeler gibi sil
kinmiyen bir yere ererdim. Yastmn stnde bam sabit ve
salim bulurdum.
.
Bylece, deli eniteizin hatralarn nakleden szleri bende
gya kendi hayatmdan kal hatralara dnyor, bahsettii
duygular kendi hayatm yayarak edindiklerim kadar benim
oluyordu. Bu ryalarmda ve bu uyanlarmda phesiz o sahra
larn ac tadlarn duydum. phesjz o kum tozlar, frtnalariyle
gnlme doldu. phesiz o yank nefesleri ruhuma sindirdim.
phesiz ben btn bu Arabistan' ruhumun stnde kucaklam
gibi oldum.
Zira, daima byle ocukluumuzda bizim hayran olduumuz
bir stad, bir ar; ya bize felsefe okutmaa balad iin ilminin
derinliine hayran olduumuz bir hoca; ya bize hayatn daha bil
mediimiz bir srrn at iin stnlne inandmz bir ar
kada; yahut da, szleriyle bize, iine girdiimiz bir diyar aan
bir akraba bulunur. te deli enitemiz de bana bunlardan biri ol
mutu. Bu szleriyle bana hayatmn sayl nimetlerinden birini
vermi oldu. yle ki, bu delimen adama kar hayattaki borcu
mun ve minnettarlmn bykln duyuyorum. nk bu
bilgin deil bilgi, arbal deil hoppa ve iir dostu deil dma
n olan adam, bana, szleriyle, Galatasaray' daki hocalarmdan "ve
1 44
l
kitaplarn okuduum muharrirlerden daha byk bir istifade te-
min etmi oldu. Ne o mektep hocalar, ne de sonra o muharrirle
rin hibiri bana onun gibi ryalarma sinen seraplar, maneviyat
ma karan duygular ve kanm stan atelerle byle hususi bir
iklim duyurmadlar. Belki yazlmam, belki de yazlm, fakat
okumam olduum, yahut, bazlarn okuduum seyahatname,
tarih ve hikayelerin hepsinden ziyade, deli enitemiz, bu parltl
ve kark szleriyle, bana bilmediim bir corafya, bir tarih, bir
din ve hayal lkesinin altn, gm ve tun kaplarn ardna ka
dar aarak btn bir ktay sunan ve bylece hatralarma katan
bir fatih oldu.
Ben deli enitemizin bana verdii ve hayalimde yaayan bu
Arabistan' hibir zaman gidip hakikatteki memleketle karla
trmaya cesaret etmedim. Zira hakikatle arpan hangi bir hayal
vardr ki krlmasn? Hayalimizin ufuklarnda seyrettiimiz bir
serab gidip hakikatle karlatrmann ne kadar ihtiyatsz olaca
n bilirim. Medeniyet denilen nimet ve faziletin ekseriyetle ehir
lerin doru yollarndan, deniz kenarlarndan, dere boylarndan,
ylankavi bir erit halinde geerek, dnyada ne dar bir sahay_ ya
yldn ve nasl bakml evlerle mstesna insanlaa inhisar ettii
ni bilirim. Medeniyetin adam adam, ky ky, ev ev, sokak so
kak, mektep mektep, ehir ehir kazanlr bir nimet ve servet ol
duunu bilirim. Grlmeye layk bir dnyay hep kendi odam
zn pencerelerinqen ve arzularmzla hulyalarmzn bylten ve
gzelletiren camlar arkasndan grebileceimizi bilirim. Enite
mizin hayalime nakettii bu Arabistan', kutsi bir lke gibi hi
bir zaman el srmeden, yerli yerinde braktm. Zira onun bana
sunduu btn bu manzara ve hatralarn amlca' daki ekilmi,
szlm, durulmu birer hlasa ve iksir olduunu da biliyorum.
Btn bunlar iindir k hibir zaman hayalimin kanaatini gidip
hakikatin insafszlyle karlatrmaya raz olmadm.
Hala daha, ok kere, nmde bu yerle!en bahsolunduunu
iitince, bir nevi yadrgama duyarm. Ya? Oyle miydi? Byle de-
. il miydi? diye sorarm. Karmdakiler de benim bu yerlere sahi
den gitmi olduumu sanarak ve o zamanlardan beri oralarda da
nice deiiklikler olduunu anlyarak, bana: "Ya? Evvelce yle
miydi?" derler, "imdi dimi demek! Siz oralara hangi tarihte
gitmitiniz?" Ben de: "Fi tarihinde! Evvel zaman iinde! Ryam-
1 4
da! Tufandan evvel! " gibi cevaplar vermek isterim ve kendimi zor
tutarm.
Nasl k, . uzun mddet, bu daha gidip grmemi olduum
Arabistan'a dair bir kitap yazmak sevdasna dmtm ve bir
ok notlar almtm. Deli enitemizin ilham etmi olduu bu
eser, imdi unutmu bulunduum ksmlariyle, bir zamanlar kafa
mn iinde hazr gibiydi. Yalnz yazlmas kalmt. Fakat, nice
insafszlar tatmin etmek iin, onu yazmadan evvel, bir uzun yo
la dmek, Arabistan' da bir sefere gitmek lazm geldiini dne
rek bu kitab yazmaktan vazgetim. Zaten ihtimal ki bu zahmetli
seyahate katlansam bile, belki kafamdaki Arabistan o iklim iin
de bozulacak; hayalimdeki diyar hakikisine arpnca krlacak;
bu yzden kitabm yazmak, o zaman da yine mmkn olmya
cakt!
1 46
xx
Enitemizin Korkular
3-
Merutiyetin ikinci ilanndan birka ay sonra enitemiz, hep
Arabistan vilayetlerinde geen memuriyetlerinin sonuncusu olan,
Basra valiliinden azlolunmu ve bu haber zerine babam "Bade
harabl Basra!" deyince, Hac Vamk Beyefendiyi bilenler, bu s
z tam yerinde kullanlm bularak, pek beenmilerdi.
O zaten byle her Arabistan dnnde daha ziyade ihtiyarla
m, hrnlam ve baklar daha perianlam grnrd. U
kin bu son defasnda her zamankinden ziyade hrpalanm, sala
r daha ok beyazlai, gzleri yerlerinden daha ziyade frlam
gzkyor, hele -o zamanlar gne gzlkleri kullanmak adeti
olmadndan- on,n almadm siyah caml gzlkler takmas
hviyetini daha ziyade deitirecek, ona adeta bir fecaat manzara
s veriyordu.
Ben, enitemizi grmek iin gittiim, babamn Pangalt' daki
evinin kapsndan henz girmi ve merdiven bana gelmitim.
Onu merdivenin st basamanda, fesi banda, siyah caml gz
lkleri burnunda, emsiyesi koltuunda, dar kmaya hazrlan
m vaziyette grdm. Aramzda birbirimize yaklamak iin gei
lecek, onun inecei ve benim kacam bir merdiven vard. Ken
disinin burada bulunduunu biliyordum. O, filhakika daha ziya
de ypranm, vcudu daha ok zayflam, omuzlar daha ziyade
yukarya kalkm, ba daha ok ne eilmi ve baklar daha zi
yade rkeklemiti. Lakin ben, bu yerde grdm adamn eni
temiz olmasndan phe edemezdim. Onun bu defa ki dnn
den sonra bu ilk grm bir trl unutamyorum. Zira o an
iinde, aramzda tahlil olunmas g bir ey geti. Asl bu alma
dmz eyqir ki, onu bana bsbtn deitirerek adeta bakala-
1 47
m, yabanclam gsteriyordu. Enitemiz olduuna emin bu
lunduum bu adamn belki de o olmad hakknda saniyeden az
sren bir zaman, iimde, o mu, deil mi? diye soran bir vesvese
nin aktn duyar gibi olmutum. Bunun hikmetine sonradan
akl erdirdim. Meer p an iinde eniteniz bana kendini oldu
undan baka trl gstermek istemt. lte sonradan kendisini
deitiren bu eyin onun beni aldatmak isteyen yalan olduunu
anladm.
'
Franszlarn lisannda bir "Gzlere kl serpmek" tabiri vardr.
Cevri kalfann kinci .Sultan Mahmudu kurtarmak iin saraya h
cum edenlere tatbik ettii bu hareketle filhakika entemiz, haki
kati tahrif etmeyi dileyerek, gzlerime kl serpmek kabilinden
bir ey yapmt. Beni grr grmez, kollarnn ikisini de aarak
ve havaya kaldrarak: "Bamza gelenleri duydun mu, evladm? "
diye bir facia edas ald. Havaya kalkan kollarnn birinden yu
varlak sapn geirmi olduu emsiyesi sarkyor, 'teki bo kal
yordu. Bir an iinde Akhileos, Sofokles ve Evripides'in haile ha
vasnn ruhumu sardn duyar gibi oldum. Demek daha bilme
diim bir felaket olmutu? imdi onun yarsn inmi ve benim
de yarsn k olduumuz merdivenlerin ortasnda birbiri
mizle bulumUtuk. O, szne devam ederek: "Halimi gryor
sun ya, evladm, bak, 'eni zehirlediler! " dedi. Birden buna inana
rak alrfltm ve bu mdi ihtiyar adama duyduum merhamet,
kalbimi szlatarak merakla: "Kimler? Sizi kim zehirledi, enite? "
diye sormuum. Onun asl bu suale cevab hem beklenmedik,
hem facia havasna layk olmutU. Bana ksk bir sesle: "Araplar!
evladm, beni Araplar zehirlediler! Sana anlatacam ok eyler
var! " dedi. te meer mdi syledii ve demin sylemee hazr
land bu yaland ki fotoraf makinesi karsnda titreyen bir
adam gii demin onun maneviyatn bozarak kendisini bana si
lik, oynak ve biraz tannmaz bir halde gstermiti. Sesine, mem
lekete kar bir isyan haber veren facial bir eda katmak istiyerek
entemiz devlete ettii hizmet ve gsterdii sadakat ve ibraz etti
i hamiyetten dolay kendisini ekemiyen Araplarn vcudunu
ortadan kaldrmak istiyerek, oktan beridir, meer, yava yava,
azar azar, damla damla, yudum yudum, kendisine sezdirmeden,
zehirlemi olduklarn anlatyordu.
1 48
Fakat, biraz sonra, ben enitemin bu szlerini tekrar edince,
hanmlarn yine birbirlerine manal bir tarzda bakarak hafif ha
f gltklerini ve buna hi inanmadklarn grdm. Ne, bu
szler, nnde sylendike, oral olmyarak ve duymam gr
nerek, gzlerini baka bir yere eviren halam; ne ks ks gln
bir tutam enfiye ekiiyle gizlemek isteyen babam; ne de, daha
sonra tasvip etmiyen gzlerle susan annem; bu zehirlenme hadi
sesine inanyorlard. Enitem anneme de ilk nce: "Bama gelen
leri duydunuz mu, hemire? Araplar beni zehirlediler! " demi.
Fakat annem, onun bir rol oynadna kanaatle; birka sene evvel
stanbul'a gelmi olan o zamanki mehur Fransz facia aktrnn
ismini zikrederek: "Yannda Mounet-Sully halt etsin!" diyordu.
Bir zaman sonra vak'ann i-zn ben de duyarak hakikatin
ok daha mtevaz olduunu renecektim. Meer onu Araplar
siyasi sebeplerle zehirlemi deillerdi. Eer ortada bir zehirlenme
hadisesi varsa, onlarn hepsini mes'ul tutmak insafszlk olacakt.
Bundan olsa olsa ilerinden biri, enitemizin tand, ark syli
yen, rakseden bir Arap kz belki mes'ul tutulabilirdi! Fakat, bir
suikast var myd, o da belli deildi.
Deli enitemizin kendisini daima aldattn bilen zavall ha
lam, byle eylerin evinin iinde deil, dnda gemesini tercih
ederdi.
Yine Arabistan vilayetlerinin birinde bulunduklar bir gn,
akam yemeindelerken enitemize, Vilayet belediye doktoru
Sabri Beyden geldii sylenilerek, bir mektup getirilmi. Bu ka-
d gayet ciddiyetle okuyan enitemiz, "Resmi iler kadnlara sy
lenmez. ve byle bir i oldu mu, baka sz dinlenmez! " gibi bir
fetvaya uyduu hissini vermek istiyerek, pek ciddi, hatta ask bir
yzle derhal yerinden kalkm, ve: "Y oo! Bu
.
haberden sonra a
tk hibir kuvvet beni vazifemden alkoyamaz! " der gibi, yemei
ni yarm brakarak, giyinip halama hibir ey sylemeden, fakat
tavrlariyle hep: "Biz iimizi biliriz!" ve: "Resmi iler kadnlara
sylenmez! " ve hatta: "Ben onlara gsteririm! " manalarn ira
betmek isteyerek byle pek mhim bir ie kouyormu gibi frla
m, gitmi! Fakat, telandan, odasnda, adeti vehile, akta b
rakt kad bulup okuyan halam, zaten onun yznden sezdii
meseleyi anlam. Bu mektup, bir elenti daveti imi. Onda bil-
1 49
mem hangi hanende ve sazende kzlarn o gece iin hazrlanm
olduklar ve kendisinin de hemen gelmesi beklenildii yazlym!
Enitemizin bazen yadettii elence geceleinin hatralar ya
nnda halamn anlatt bu mektup maceras da kk iyle on
lar biraz aydnlatr gibi oluyordu. Filhakika enitemiz, ok kere
ler, bu hemen gndz gibi parlak semal Arabistan gecelerinin
hatralarn mukavemet edilmez bir davet gibi duyard.
Orada, kollar bilezikli, ayaklar hilhall, gzleri srmeli, ba
klar gamzeli, elleri defli, sesleri halavetli ve beyaz belleri plak
yle muganniyeler ve rakkaseler varm ki, ark sylerken,
omuzlariyle, gvdeleriyle, kalalariyle ve btn vcutlariyle hal
kalanr, kvranrlarm ve sesleri o kadar yank ve iveleri o kadar
tatl olurmu ki, bu uzak mesafeler ve gemi zamanlar tesinden
onlar hatrlayan enitemiz, eski bir teessre kaplarak, gya esa
tirin deniz kzlarn duyuyor da dinlemek stemiyor; hafzasn
dan grd bu manzaray imdi karsnda gbi grmee taham
ml edemiyor; gya ok yakc bir lezzetin alevi ruhunu sarm
da kendisini eritiyor gibi, elleriyle gzlerini kapayarak ve tane
"aman" birletirip bir tek kelime yaparak: "Aman - aman -
aman! " diyordu.
En,itemizin Basra' dan dnnde! ancak bir hafta geer ge
mez Istanbul'da mehur 31 Mart Isyan balamt. Kiraclar
amlca'daki kk daha boaltmam olduklarndan kendisi ba
bamn Pangalt'daki evinde misafirdi. O, stanbul' da, yine menfa
atini koruyacak bir kar yol, i grlebilecek bir saha bulmay
umarken bulduu, her trl tahmininden beterdi. Bu defaki az
linden sonra artk babasnn efaatiyle yeni bir memuriyet temini
imkanszd; zira o, oktan lm.t. Devir deimiti. Muhtemel
dir ki, btn memuriyet ihtimalleri artk hep birden umu, git
miti. Fakat geldiinin hemen ertesi gnlerinde balayan bu isyan
hareketiyle vaziyetin vahimlii zihninde btn ihtimal verdii
korkular glgede brakyordu. Bu asayisiz gnler onda artk hu
zur namna bir ey brakmamt. Duyduu, heyula! bir korkuya
dnyordu. Uzaktan bir ses, bir grlt iitse hemen bir ku gibi
havalanarak aceleyle teye beriye konuyordu. Artk halini izah
iin kendisini zehirlediklerinden bahsetmiyordu. Nazm Paann
. Ahmet Rz Bey ve Emir Arslan'n Hseyin Cahit Bey zannedi
lerek ldrlmeleri zerine kendisine de, bilmem kime, bilmedi-
1 50
i birisine benzetilerek yeni bir yanlla kurban gitmekten fena
halde korku gelmiti. Siyah caml gzlklerini, tebdil gezdii
zannn vermemek iin, artk kullanmyor, takt beyaz caml
gzlklerinin arkasnda gzleri korkudan bym gzkyor
du. Her patlayan silah dn patlatyor ve o ne yapacan, nere
ye gideceini aryordu. Buna ramen, canl bir korku halinde,
yine ya bizimle beraber veya yapayalnz, gzleri ateler saarak,
telil ve heyecanndan atlayacak gibi, teye beriye gidip geli
yordu. ocukluumda tebessmlere, istihzalara vesile erdiini
hatrladm enitemiz imdi bsbtn gln olmutu. Itikadn
ca, kayor hissini vermemek iin yava yava yrmeli, saklan
yor vehmini uyandrmamak iin ak yerlerde oturmal, rkyor
fikrini telkin etmemek iin etrafna serbeste baknmal veya
memnun zannolunmak iin memnun grnen bir yz t.knma-
. lyd. Kendisi bu icaplara riayet ettii kanaatindeydi. Oldrl
mek istenen biri olmadmz, byleleriyle mnasebetimiz bile
bulunmadn ispat etmek iin vcudumuzu ve yzmz oldu
u gibi gstermek, gsmz gere gere gezmek lazm geldiini
sylyordu. Souk haval bir gn, ak tramvaylarn birinde, par
desmn yakasn kalkk grd iin, gizlenmek fikrini ver
memden korkarak hemen iki eliyle stme atld. Yakam indire
rek . bana fkeyle: "Deli misin yoksa? ocukluun sras deil,
sonra alimallah, gidersin grltye! " diyordu. Dndklerine ve
yaptklarna zaten itirak etmedii adamlardan biri saylmaktan,
stelik bir de bu yzden ahrete gitmekten fena ha}de ylmt.
Halbuki serdettii nazariyelere ramen grnnn yapt te
sirden hi haberi yoktu. Kendisi hayatna suikast edildiini du
yan bir mahluk telana dm ve hemen haykran ve uzaktan
duyulan bir korku timsali kesilmiti.
1
stanbul, 31 Mart'tan sonra hakikaten kark gnler geiri
yordu. Bu emniyetsiz zamanlarda biz de acaba ne diye, herkes gi
bi, manaszca teye beriye dolardk? imdi hatrlaynca en ziya
de hayretime sebep olan ey, sokaklarda silahlarn giya kendi
kendine patlad ve kr kurunun sanki kendine kurban arad
o gnler ve gecelerde yanmzda bu kadar korkan enitemizle, ni
in b<yle dolatmz ve arabayla, tramvayla, tnelle, vapurla ne
diye Istanbul'a, Kpr'ye, Beyolu'na, Pangalt'ya, Boazii'ne,
Bykada'ya gidip geldiimizdir. Hayat, e!temiz kadar lgn-
1 51
lamt. Askerler, sokaktan geerleken silahlarm havaya boal
tyorlar, Merutiyeti istemiyorlar, yok istiyorlar, Ahmet Rza
Beyi istemiyorlard. Bykada' da gezinmee ellerinde baston gibi
silah tayarak gelen askerler vard. Mthi bir kargaalk ve kar
klk gnleri yayor, sarih hibir ey anlyamyorduk. Merak
mz evde, gazetelerde tatmin edilemiyordu, enitemiz de acele
acele sokaa kyor, yine tehlikeler sezerek eve dnyor; fakat,
komadan, ar yrmee itina ettiinden, bsbtn yapma ve
gln tavrlar alyordu.
Yine, babamn Pangant' daki evinde, bir gece yarsndan son
ra devaml silah sesleri duyarak, hep uyanmtk. Arkasnda gece
lik entarisi ve am. hrkasiyle enitemiz en evvel kalkm, bizi de
kaldrmt. nce bu sesleri bir ok ihtimallere atfetti. Sonra, ni
hayet, hikmetine akl erdirilemiyeceini syliyerek, her halde ar
tk hibir asayi kalmadna kanaatle fena halde asabileti. Benzi
solmutu. Elleri, dudaklar titriyordu: Yirmi yana gelmi oldu
um halde, beni hala ocuk sayarak skftuma birey demiyor,
fakat babamn sadra ifa verecek bir izahta bulunmamasna kza-
rak fkesini ondan almak ister gibi adeta stne yryor, ttihat-
ve Terakki yznden yaplan bu eylerden kendisini mes'ul tutu-
yormu gibi, ona kyor ve fkeli fkeli: "Haydi, buyrun baka-
' lm, ayklayn pirincin tan! kn iin iinden! " diyordu. O es
nada bizim bu mnakaamzdan haberleri olmayan silahlar, ya
kn bir yerde, belki Harbiye mektebinde, belki daha uzak bir k
lada, anlalmaz sebeplerle patlamakta devam ediyordu. Bazen
duruyor, susuyor, sonra, sanki tfekler bozulmu da kend
i
ken
dilerine ate alyorlarm gibi, bu mnasebetsiz ve sebepsiz gr
nen patlamalar yine' devam ediyordu.
Herkes korkusundan sinmi gibi, baka hibir ses duyulmu
yordu. Deli enitemiz meraktan hakikaten ldracak gibi olmu
tu. Bir aralk pencereyi aarak darya bakacak olduk. irdenbi
re, gzlerimizin nne, korkusuz, meraksz ve mes'ut br gnln
saf ve berrak skunu gibi serilen bir gzellik manzaras, korkular
iindeki ruhumuzu kamatrd. Orada, yeryzndeki insanlarn
niin silah attklarn merak etmeyen bir gece, karmza gelen
solgun mavi bir gk parasnda, saysz yldzlarn yakmt. G
n bizim stmzdeki parasndaysa, kadnlarn balarna rt
tkleri beyaz tllerden daha hafif, daha ince, kocaman bir sahay
1 52
kaplayan ve i
.
inde sabitlemi grnen dalgalariyle st beyaz bir
denize benzeyen bir bulut tabakas, m.avimtrak gk iinde sessiz
ce yzen sedeften bir ada gibi, badndrc bir gzellik nma
yiiyle bamz stnden yava yava kayyor, karmzdaki parl- .
dayan yldzlata doru yol alyordu.
nsan bu manzaray grdke bu silahlar patlayan yeryzn
den kurtulmak, o mesut adaya konmak, gnlmz gibi hayal et
tiimiz yerlere benziyen yldzlara varmak istiyordu. Hatrlarm
ki, iimizden tabiatla en az alakalanan enitemiz bile, bu gzel
manzaray grnce, hislerini birbirine bir cmle mant ile ba
lamadan: "Ne muhteem gece!.. Yazk deil mi? .. " demiti.
1 53
XXI
Halam, Enitemizden Ayrlyor!
Deli enitemiz bir hayli yalanmt. Fakat hi uslanm deil-
di. Binbir huysuzluuna ilave olarak hizmetilerle gittike daha
ok mnasebetsiz mnasebetlere dyor ve bunu herkes duyu
yordu. Onun hali, insanlara ihtiyarlklarnda bile hakim olan
hrslarn kendilerine nasl rahat vermediini ve cinsi duygu d
knlnn aileleri nasl bozduunu gsteren hazin bir misaldi.
Enitemizle halam b
i
rbirine balayan eski rabtann nice yl
lardr devam eden gcrtlarn duymak alkanliyle, bu zincirin
bir gn kopacana ihtimal vermek hatrmza gelmemiti. Fakat,
kenarnda bir daml.a yan dolat duyulan hznl sesiyle hala
mn, biz odaya girince y:r kalan hikayelerini, itiraflarn, ika
yetlerini, dinleyen hanmlar sezdikleri, ekindikleri bu akbete
oktan hazrlanmlard. Halamn enitemize kzgn olmasndan
baka enitemiz de halama kzgnd; zira birok erkeklerin kadn
larda en afetmedikleri kabahat; kendi ihanetlerine aldanmamala
rdr. Bu dolu ile kasesini taran hangi bir zehir damlas olmu
tu, bilemiyorum. Fakat bir gn halam, artk bu hale tahamml
edemiyerek, bir daha dnmemek zere, kocasnn yanndan ay
rlm ve deli enitemiz de kendisine bir nevi ihanet telakki ettii
bu isyana o kadar kzmt ki, resmen ayrlmak isteyince, hiddeti
ne malup olarak, halam derhal boamt.
nsanlar arasndaki rabtalarn o kadar kuvvetle duyulduu ve
gnllerin birbirlerine nice tesantlerle baland o zamanlarda,
dostlarn seslerini ksarak bu teessrleri gzlerinden okunarak
anlattklar bu gibi eylere ne kadar ehemmiyet verilirdi! Halam,
amlca kknden ayrldktan sonra, bize misafr gelince, Boa
zii' ndeki yalmzn. hep bir rnek hayatnda onun hali o kadar
rikkatimize dokunmutu ki, annem, zlmemesini, avunmasn
1 54
rtsiyle kabu.l eden anneannemle grmek ister, ondan halam
la barmas temin etmesini rica ederdi.
Szlerine, d.yak yemi gibi bir sesle bala
r
d. Fakat derdini
anlatmakta dev.an ettike, kendini o kadar hakl ve mazur bulur
du ki, cerbezes:i ok gemeden yerine gelir, "Benimle neden bir
trl barmak _ istemiyor?" diye halama yle fkelenirdi ki, yava
yava tiz ve inc:e sesinin perdesi zavall anneannemi sinirlendire
cek ve adeta korkutacak kadar ykselirdi. Halamn inadn ona
yaktramaz, ri;caya gelmiken, kendini o kadar hakl bulur ki,
kzar, haykrr, anneanneme, tuhafln, hissetmedii bir safvetle
alarak: "Bu kadar inatlk hi ona yakr m? " diye barrd.
Anneannem, kendini daina fuzuli birtakm zahmetlere s
rkleyen iyi katbiyle, bir yandan, tpk babamla annemin ayrl
dklar vakit tekrar birlemelerine alm . olduu gibi, enite
mizle halamn da aralarn bulmak iin elinden geleni yapmakta
kusur etmez, bu uzun szlerden hatrlayabildiklerini, sonra, hala-
ma naklederdi.
-
Fakat deli enitemizi dinlerken de, "eer iinden bir trl
kama_d lakrdsn bitiremez de son vapuru karrsa, sonra ne
yaparz? " diye dnerek bunu zihninde b
,
ytrd. Eskilerin
bildikleri ehir corafyas baka trlyd. Onlar, akam saatlerin
den sonra, Boazii'nden dnp amhca'ya klamaz sanrlard.
Zira o zamanlarda otomobil bulunmad; Boazii'nde, ne ara
ba, ne tramvay iledii iin, byle kylerde son vapurdan sonra
dnmek iin vasta bulunamazd. Anneannem, enitemize, neza
keten gece kalmasn teklif etmek ve bylece btn bir gece ken
disini dinlemek thm geleceini dndke bana kan kard.
Bunun iin sk s:kya tenbih ettii bir hizmeti, pencereden son
vapuru gzetliyeeek kendisinin enitemizle bulunduklar ve g
rtkleri odaya girer, nce vapurun Y eniky burnundan grn
dn, sonra da Boyacky'e geldiini haber verirdi. Enitemiz
yine szn bitiremez, vapuru karmak tehlikesiyle kar kar
ya gelerek ve bizi de anneannemin korktuu bu kbete maruz
brakarak, son bir hamleyle bir
.
nutuk daha iradeder, nihayet, en
son dakikada, peian bir halde, aa iner, kapnn nnde bir
yandan galolarn giyerek, bir yandan da bize: J'Allahasm,arla
dk, Allahasmarlcdk!" diye bararak kapy eker, iskeleye do
ru adeta koarak giderdi. Biz, arka odadaki ke penceresinden,
1 57
onun galolarnn kunduralarndan kmamasna itina ederek,
nce yerden ihtiyatla kaldrd, sonra hzla atf admlarla ko
tuuna bakar ve glmekten kendimizi alamazdk Bir hayli teli
etmi olan zavall anneannem, enitemizin vapura yeteceini
tahkik edip ferahladktan sonra iinde bu kada sz sarfedilmi
bir odann, gtya ok sigara iilmi. bir oda gibi,, mutlaka havas
deitirilmesi lazm geleceiii dnerek, penceYeleri atrr, y
zn de souk su ile slatr, ve: "Of, aman Allahm, bu ne kadar
sz, bu ne kadar sz!" diye iini ekerdi.
.
Halamn nezdinde, enitemizle aralarn bulmak iin annen
nemden baka uraanlar da vard ve bunlar rahat ve saadetlerini
bulak malzemelerle kurmaya almlarn labaliliiyle bin dere
den su getirirlerdi. Ancak kendilerini affetmekle: bir menfaatimiz
olanlarn mazideki kabahatlerini .. ati erefine mazur grmeye
meylettiimiz halde, bizi hibir mit srklemedii zaman, af ve
msamaha yollarnda duraklarz, ileri gitmemizin imkan kal
maz. Canmz yakn olanlar mazur grerek onlara bir daha iti
mat etmekten bizi meneden daima en derin ve en emin duygu
muz olan nefsimizi mdafaa kaygmzdr.' Talihlerini birletirip
bir arada yayanlar arasnda ok kere o kadar krgnlk olur, bez
ginlik yle oalr ki, bunlarn artk birbirlerine kar tvbe kap
lar tamamen kapanr. Deli enitemiz, halini her vehile slah ede-
ceini yemin ile temin edermi. Fakat halam artk btn bu ya-
. !anlardan bkmt. Asl yalanlarn da ihtiyarmnzla uydurduklar
mz deil, fakat hakikat olmadklarn @ dymadan sylemeye
mahkum olduklarmz olduunu renmiti. Zira, bile bile yalan
syleyenler, huylarn detirebilirler ve isterlerse doruyu da
syliyebilirler. Fakat yalan bilmeden ve istemeden syliyenin
halini tashih -etmesine imkan kalmaz. Halama, tekrar aldanmas
na, kocasiyle barmasna mani olarak, yalnzl{ tercih ettiren _se
bep, tabiatlerdeki adiliklerin slah edilemiyecei hakkndaki ka
naatiydi. Bunlari deitiremez, belki ancak erlerinden kendimizi
koruyabiliriz. Kocasn Allahn gazabna arplm sayan ve ok
tandr, babasndan kendisine geinmesini temin edecek kadar bir
irat kaln olan halam, bakalarnn, kendilerne ait olmyan i
lerde gstermeye alkn olduklar bir ihtiyatszlk ve ukalalkla
tavsiye ettikleri bu merhametin ve affn ufuklarnda istikbaline
1 58
emniyet verecek hibir belirti ve gnln ekecek hibir sebep
grmyordu.
Halam, oktandr, sznden bile bkm olduu amlca k
knden artk hibir hayr beklemiyor; birok sama szler, ma
nasz inatlar ve lzumsuz patrdlar hatrlatan ve stnden arl
arl sesler akan kocasiyle tekrar bulumak ihtimaline artk ta
hamml edemiyor; o yemek kokulu odann eyalar stnde se-
yahata km grnen seyyar yemek tabaklarn hatrladka
': gnl bulanyor; tede beride ynlarla durup eref saati gelme
diinden bir trl alamyan hararlar, denkleri ve daha kimbilir
neleri hatrlayarak, byk bir yorgunluk duyuyor; artk bu hr
n e delimen adamn sesini duymamak, muhakemesini dinle
memek, ilalarn grmemek, yemeklerini yememek, yalanlarn
iitmemek, ihanetlerine gz yummamak, evdeki hizmetilere sa
tamalarndan irenmemek istiyor; artk ondan kurtulmak rahat
etmek, ban dinlemek, vaktine sahip olmak ihtiyacn duyuyor;
bundan dolaydr h bir glge gibi tutulmaz, ele gemez oluyor;
getirilen haberlere kar hibir cevap gndermiyor; hatta, kendi
sine ricaya gelenlere uzun boylu izahat vermiyor; her seferinde,
kendi hakkndan emin ve teasz bir halde, btn bu vaitleri, ri
calar dinledikten sonra, hepsini birden bir kelime ile reddediyor;
susup odasna ekiliyor; ve kapsn kapayp, orada, _yorgun ve
dalgn, stste sigara iiyordu.
htimal ki vcudunun ruhiyle birletii karanlk derinliklerde
duyduu garip bir sesin ne dediini vuzuhla anlamadan birtakm
vahim akbetlerden, rperen selvilerden, lm gibi kalmaz fela
ketlerden; mezarlarn tedavisiz ye'sinden bahsettiini sezmee
ba1amt ve hep ona kulak vermek iindir ki artk baka hibir
sze kulak asmyor, mukavemet edilmez bir tarzda, bir mknats
gibi eken byk bir ku\vet tarafndan, btn vcudu ve ruhiy
le, yaknda gelecek sonuncusunu, ebedisini hatrlatan, yahut ha-
- zrlayan bir istirahat ihtiyacna srklendiini, kapldn duyu
yordu.
Deli enitemiz, halamla beraber yaad zamanlarda, en ok
onun bu kavgay ve her trl izahlar bile reddeden ka.larndan
ve kapal odalara ekilip sigara iilerinden ekinirmi. nce hay
krmalarla atmalar seven, fakat sonra da yatmalar ve bar-
1 59
malan isteyen enitemiz, halama asl bu sessizliinden dolay fena
halde sinirlenmi.
+
O zamanlar kendisini asl ileden karan bu muaheze, tenkit,
tezyif dolu sktlard. Bunlara arptka kendisine en muhalif
bir kuvvetle karlatn duyuyordu. imdi de, efaatilere hala
mn ne cevap verdiini sorup, hibir ey sylemeden odasna e
kildiini ve sigara imeye koyulduunu rendike: "Eyvah! y
leyse, nafile! I anlald, demek ondan bir hayr kmyacak! "
dermi. Bazan da ya ettii btn vaitler ve ricalardan hibir neti
ce kmadn grmek erkek gururuna dokunarak srar ettiine
piman olur; yahut da hareketiyle tezatl szler sylemek huyuna
veya sadece sral srasz Arapa darbmeseller iradetmek adetine
uyarak, kendisinin yapt bu lzumsuz tecrbelerinin tekrarn
tasvip etmiyen bir bakasnn syliyecei sz syler ve "Men
cerrebel mcerreb hallet bihin nedame! " dermi.
Her zaman kendimizin btn. haklara malik olduumuza ka-
1niizdir. Zira kendi kendimize, ahlakmza, maeviyatmza itimat
etmeye tpk maddi bir iskeletimiz bulunmasna muhta olduu
muz kadar ihtiyacmz vardr. Bakalarna kar muamelesinde
belki huunetli bir kabalk ve herhalde tam bir hodbinlik gster
meyen kendini hakl bulan enitemiz de, hepimiz gibi, kendisini
tabii her zaman yerden ge kadar mazur grr ve en i'nce byk
fedakarlklra layk bulurdu.
imdi kocaman kk iinde, yalnz1n daha ok duyarak,
kendisini brakm olan halamdan ihanet grdne bsbtn
inanmt: "Ya! Ben btn mrm, iinde hahaa vererek aya
mz rahata uzatacamz yuvamza vakfedeyim de sen burada
beni yalnz brakp ekil; yle mi? Bana reva grecein muamele
bu muydu? " Aradan bir hayli zaman gemiti. Fakat deli enite
miz, bu acya bir trl alamyacan duyuyordu.
;
1 60
XXII
amlcadaki Eni temiz Kknden Vazgeiyor!
oumuzu ldren, yabanclarn gzlerine grnemiyecek
kadar kk birtakm tesirlerdir. Bizi, hayatmz boyunca srk
leyen o kr, sar ve dilsiz kuvvetlerimiz ok kere kendilerine
muhalif unsurlarn hcumuna maruz kalr ve bakalarnn nefes
leriyle zehirlenerek kendimize dmw bir havaya kurban olu
ruz. _
Bu hain, hoyrat ve atlgan adamn hMzasnda eski gnleri
iinde kendisinin oru tuttuuna inanlmadn meydana vuran
bir bak farketmesi; bir vilayette mzakereye ge geleceini sy
leyince: "Hi gelmeseniz de olur! " yolunda, vcudunun lzum
suz telakki edildiini gsteren bir cevap almas; ziyarete geldii
haber verilince komusu ahin Paann, yzn ekittiini, oda
da bulunan bir ayna sayesinde, dardan grmesi; syledii szle
rin kaynbiraderi tarafndan hibir zaman ciddiye alnmyarak
dinlenilmediini farketmesii Fahim Beyin, kendisinin rvet al
makla itham ettiini duymas gibi gizli birtakm hatralar vard ki
yava yava kann zehirliyordu.
Enitemizde artk yeni devir adamlarnn, yani ttihatlarn.
kendisine yeni bir memuriyet vermiyecekleri kanaati olgunla
mt. Kendisinden ok gen olduklar iin tecrbesiz addettii
insanlar, birbirlerini tandklarndan, kolayca yanyana gelerek,
kendisinin g sand ileri aralarnda ahbapa hallediveriyorlar
d. Vaktiyle eteklerini ve kanatlarn am ve nice diyarlar dola
m olan bu imdi yalanm adam artk kanatlarn ve eteklerini
toplayp yllarca hayal ettii, hayalinde kurduu yuvasna kona
rak, rahat edecei srada, bu hayatn daha tanzim edilmeye muh
ta kaldn gryordu. Kkn alt katnda henz almam ve
kendisinin enip, yahut iinden kacak eyleri ne yapacan
kestiremeyip almasn halamla barmasndan sonraya brakt
1 61
denkler, hararlar, byk beyaz yatak rtleri ve sandklar hala
olduklar gibi duruyor, halamla barnca bunlarla yapmay tasar
lad eyler de hep hayalinde kaliyordu. Her eyi rastgele olduu
yerde brakmak adetinin tatbiki kkte her taraf karmakark
etmiti. Odalar ve sofalar bir g manzaras gsteriyordu. Enite
miz, oktandr kkn elzem olan ehemmiyetli tamirini yaptr
maya da bir trl karar veremiyordu. Zira kendisi de byk bir
buhran iindeydi.
Her eyi madd ve manevi diye birbirinden ayranlarla maddi
dediklerine manevilerinden fazla deer veren maddiyatlar ne
kaba bir surette yanlyorlar! Manevi eyler kendilerine bir des
tek olarak maddi bir varla ne kadar muhta iseler, maddi eyle
rin iinde nefes aldklar ve yaadklar bir manevi tarafa, bir ha
vaya, bir ruha o kadar ihtiyalar bulunduunu gryoruz. Her
maddenin evli ve dayana bir maneviyattr. Makineyi dou
ran, fikirdir. Oyle ki hibir ey ne tamamen manevi, ne de bs
btn maddi saylamaz ve hibir mevcudun bu iki yzleri ve ta
raflar birbirinden tamamen ayrlamaz.
Belki Enkserciyan Efendi gibi yabanclar, amlca'daki enite
mizin kkne yabanclarn bitikleri kymet kadar ehemmiyet
vereceklerdi. Zira, onlar iin llen ve tartlan topran, tan ve
tahtann deerleridir. Fakat enitemize sorsanz kk sanki bun
lardan m ibaretti? Gnlnde yayan kkn elbette hakiki ve
- - maddi kkle bir mnasebeti, birok mnasebetleri vard ama, o
baka, bu bakayd! Zira onun kk de, dier btn nsan s
naklar gibi, yar maddi ve yar fikri, yar hakiki ve yar hayaliy
di! nk sahibi olduumuz eylerin hibiri sadece maddi kala
maz. Onlarn temelleri adeta benliimizde kkleir ve mevcudi
yetleri. maneviyatmza tesir etmekten geri kalmaz. Evimiz sade
bir ev deil, kendimize gre, btn bir ehirdir. Muhitimiz, bir
iki mahalleden ibaret deil, btn dnyamzdr. ocukluumu
zun oyunlarna, genliimizin aklarna ve orta yamzn tecr
belerine ereve tekil eden yerler birer birer rendiimiz ve
sevdiimiz kelimelerle, gnlmze gre bir lisan syler. Btn
bu yerlerde, bizim iin, yabanc gzlere grnmez periler trer
ve yava yava bunlar byler. u kk bildiimiz birinin, U du
var bilmediimiz bir tekinindir. u aa kimsenin deildir. Fa
kat biz biliriz ki, onlarda gnlmzn de paylar vardr. Tekil
1 62
ettikleri btnlk biraz gemi zamanlarmzn, yani bir para da
bizimdir.
Akamn hafif rzgarlarnda aalarn dallar bize doru gya:
"Gel! Gel! " diye iaret eden eller gibi sallandklar ve okunan ak
af ezann duya duya hepsini tandmz evlerin ina gzleri
nnden geerek kendimizinkine dndmz zaman sanki b
tn bu eylerin arpan kalblerini duyarz, mahallemizin yzn
ve btn manalsrn bildiimiz bir yz gibi sever, onu, nabzn
tuttuumuz ve ateine baktmz bir sevgili gibi hissederiz.
Nasl ki yaadmz bu zaman da bir zaman parasndan iba
ret deil, fakat mazimizi hatrlatan ve atimizi hazrlayan, demek
ki, hem maziye, hem de atiye karan bir zaman btnldr.
Hamdolsun ki bu sayede her gnmz, biz ka yandaysak, o
kadar yllk bir gndr. Biz elli yandayken her gnmz krk
yllk bir gndr. Bunun iin mrmzn her geen saatini b
tn gemileriyle darbederek hesap edebiliriz. Hayatmz srf
maddi olduu iddia edilen bir dnyada deil, gnlmzde kah
cennetleen ve kah cehennemleen bir alemde geer.
phe yok ki, vaktiyle ruhuna o kadar derin kkler salm
olan amlca kk, enitemiz iin yaamak sebeplerinden biri
olmutU. Buras sanki onun ebediyete kk sald yerdi. Onda
kendi hayatnn kati ekillerini gryordu. Bahesinin demir par
maklklarn saran hanmellerini hayatn lezzeti gibi duyar ve
bahenin paslarm demir parmaklkl kapsnn kard gcrt
nn da kendi gnlnden getiini duyard. Bu kokular, bu sesler,
her zaman vcuduna alanan morfin gibi bir lezzet yayar ve o
bunlarla, asl mahrem hayatna eriyormu gibi, kznn tebess
mn, hareminin rabtalln, evindekilerin sayglarn, yemek
lerinin tadn, istirahatin tesellisini, hlasa, kkn hayatn hep
birden kucaklard. Btn bunlarn yzndendir k, amlca ha
vasnn tad kendisine bsbtn baka gelirdi.
Bu kk, dostlarna, bark komularna kaq erefli yuvas;
rakiplerine; dmanlarna kar muvaffakiyetin kalesi; haremine,
kzna kar muhabbetinin mkafat; kendi kendisine kar emni
yei; akl, kurnazl, tutumluunun abidesi deil miydi? Bunun
iindir ki burada yedii yemekler kendisine daha lezzetli, itii
sular daha tatl geliyordu. Yine bunun iindir ki, burann din e
yasiyle dolu ibadet odanda ettii dualarn daha ok mstecap
1 63
olacana, hrafeye kanan ruhiyle, kanaat getirmiti. Muhayyele
si, stnde o kadar ilemiti ki bu kk, nihayet maddiyat ze
rinde bllfrlaan btn bu maneviyatla bezenmiti. Btn bu
manalarla, masallardaki billur kkler gibi, prl prl parldyor
du. Dahas, bu kk onun neesine veya hznne sebep olan, ha
yatna ve ruyalarna, shhatine ve hastalklarna karan, kendisini
vcudunun bir uzvu gibi tamamlayan bir paras olmutu.
Yemek odnda tavandan sakan ve tam yuvarlak yemek ma
sasnn ortasna isabet eden asma lambann dkt k halkalar
gya onun etrafnda emberlerini genilete genilete alr, yay
lrd. Kznn kendisine ball, bizlerin muhabbetimiz, ihanet
lerine gz yuman hareminin rabtall, rtbesine gre gsterilen
sayg, malallenin itibar, Yldz'n msamahas, ahbaplarnn te
vecch, Islamiyet'in tesand, Allah'n rahmeti btn bu var
lklar, birbirleri etrafnda daha geni halkalar izmekte devam
ederek guya ekirdei bulunduu bir gne gibi, kendisinin, yani
Basra valii es bak utufetlu Hac Vamk Beyefendi Hazretlerinin
vcudunu, ruhunu ve hayatn tamamlyordu.
Fakat, istedii gibi tamir ve tadil etmek ve iini de diledii gi
bi demek iin senelerce bu kadar hayal kurduu bu kkn
byle manevi varlklarla bezenmesi bunca zamana ihtiya gster
mi olduu ve yava yava kemaline eren bir -mahsul bulunduu
halde, nihayet yerletii bu kkten soumas, para para bkp
vazgemesi ne kadar daha az srmt! Deli enitemiz, halamla
baracan hayli zaman inatla ummutu. Fakat halamn bir tr
l dnmeye raz olmadn grerek, btn mitlerine ramen
yalnz kaldn anlaynca, tekmil bu kainatn sararp solmas ve
btn bu maneviyat aleminin savrulup bozulmas da ok gecik-
medi.
amlca, tabiatn insan karsndaki ihtiaml kaytszliyle,
hep deierek, hi deimeyen gzelliinde devam ediyordu.
Mevsimler byk iekler. gibi alp soluyor, bylece biri ol
maktan karak, tekisi olmaya baladklar zamanlarda, yeni du
yulan kokular, yeni gzken renkleriyle, ypranm sinirlere da
ha ok siniyorlar ve gelip geilerinde gittike artan hzlar gnl
lere daha ok arpyordu. Deli enitemiz, gittike daha abuk ge
en hayatn bir hileyi ark gibi karanlk zamanlarna artk el s
remediini gryordu.
1 6
&
Bylece, nice mevsimler, kokularn, scaklklarn, rzgarlar
n, yamurlarn ve saanaklarn dkerek ve boaltarak getiler.
Nice mevsimlerin deien gnleri ve geceleri bylece ona herbiri
yalnzln bir baka cilve ile ima ederek veya iddetle duyura
rak, kimi terleterek, kimi terek, ruhunu kimi bir ak ihtiya
ciyle aarak ve kimi bir gemi zaman azabiyle kavurarak, birer
birer geti. Gneli, hisli, nemli, rutubetli mevsimler birer birer
geti,ler. Bylece, aradan zaman, bir hayli zaman geti.
Bahedeki havuzun fskiyesi artk eskiden olduu gibi, sularn
musikisini enitemize duyurmuyordu. Bazan ak braklm
olursa kendisiyle eleniyorm gibi geliyor ve sinirine dokunu
yor; hazan acm da kendine alyor gibi duyuluyor ve rikkatine
gidiyordu. Enitemizin bildii, irili ufakl takvimleriyle kollad,
ekindii hangi "eyyam bahur" gelmi, hangi "bad semum" es
miti ki, imdi btn o eski hisler kurumu yapraklar gibi yerlere
dklm ve ayaklar altnda rmt! Enitemiz, bu yuvalar
bozulmu ve kokular umu muhitini plaklam buluyor, bu
rada, vcudiyle olduu kadar da, ruhiyle mee balyordu.
O, yalnzln, bir de, kkndeki adamszlkla d,yuyordu.
Btn bu yeni devir, adamszlkla balamt ve devam ediyordu.
Naile bac lmt. Selamlkta, eskilerden ancak bir, gittike da
ha somurtan, ahba kalmt. Lzm gelen adamlar, hizmetile
ri bulmak gittike zorlayor, hatta imkansz oluyordu. Umumi
harb balamt. Vesikal bir yoksulluk devri hkm sryorduk.
Aranan hibir eyi bulmak mmkn olmuyor ve bulunan eylere
de istenen paray yetitirmek imkan kalmyordu. Dman do
nanmalarnn anakkale Boaz'nd<n geerek ve dman askerle
rinin de gedi karadan zaptederek Istanbul'a girmelerinden kor-.
kuluyordu. 'stanbul ve liman ka kere de, uak ve denizalt h
cumlarna uramt. Btn bu hadiseler ve felaketler silsilesi bs
btn tabii onun hayatnda da birok teessrlere ve korkulara se
bep oluyordu.
Yirmi be, otuz yl kadar nce, eski olarak satn ald zaman
yaptrd eylerden beri ciddi bir tamir grmemi olan kk, da
ha beter ihtiyarlam, gya bunam ve her yanndan bakma
muhta kalmt. Hele eski kiremitleri kk aktartmalarla iktifa
edilmiyecek kadar harap olmutu. Deli enitemizin ise teredd
d, alnacak her karar geriye brakmak huyu, emniyet olunur
1 65
bir adam bulamamas, birdenbire ken bu netice karsnda ken
disini aciz ve meyus brakmt.
Yaan yamurlar kkte gln bir facia halini alyordu. Bi
raz srnce, st kat hemen btn tavanlar biro yerlerinden
akyor, btn delikler damlamaya blad zaman kk gya bir
ok gzlerle alyor gibi oluyordu. Ust katn byk sofasnda ve
odalarnda damlayan yamur sularn toplamak ve keelerle, ha
srlarn, demelele eyalarn slanmasna mani olmak iin, eski
ve yz eit eyalarla dolu, Trk evlerinde bulunan biraz su ala
bilecek kap namna ne varsa, yani, gaz tenekeleri, amar ve ha
mur tekneleri, kpler, taslar, gmler, kazanlar, kaseler, kova
lar, lengerler, bakralar, leenler, sahanlar, testiler, sakslar, ie
ler, mlekler, ibrikler, marapalar, binlikler, kavanozlar, tence
reler, damacanalar, renkli veya buzlu sra veya billur, byk ve
kk srahiler, stlerindeki hasrlar anm' ve karlm ve
camlar meydanda kalm karlklar, hlasa, her eit ve her cins
ten kaplarn boy boy, irili ufakh ve renk renk, kimisi yepyeni ve
parlak, kimisi kenarlarndan krk ve atlak, birbirlerine yakn.
veya uzak, hepsi de sra sra kiremitlerden szan ve tavanlardan
damlayan seyrek veya sk, ince veya kaln yamur sznt veya
akntlarnn ehemmiyetlerine ve kendi hacimlerine gre, onlarn
hizalarna isabet eden yerlerde hasrlar, keeler, veya minderler,
ilteler stne dizilmi olduklah grlrd. Bu manzara hayli
hznlyd. Zira btn bu dklen yamur damlalar gzyala
rna benziyor ve onlar toplamak iin dizilen btn bu kaplar da
eski zamanlarda gzyalarn toplamak iin mezarlara konulan
sebular hatrlatyordu.
Fakat, eer maddi kk byle harap ve tamire muhta bir hal
de kalyor, kullanlmas da maddeten gittike gleiyorsa; idaresi
bsbtn imkanszlaan manevi kk ne kadar daha harapt!
te
kinin belki zahmetle mmkn olacak tamiri bunun iin artk
mmkn deil, tamamen imkansz grnyordu.
amlca' daki enitemiz, kknn vcudu iinde eski ruhunu
aryor, fakat artk bulamyordu. Kk maddeten yine mevcuttu
ama, 'mdi varl ancak hafzasnda kalan bir hatraya dnyor
du. Btn maneviyat sanki sallanan aralkl pencerelerden ve ka
plardan szarak, boalarak, akarak dalyor; manevi kk, imdi,
her tarafndan havalanarak gya zerre zerre savruluyor, duman-
1 66
lar haline geliyordu. Enitemiz artk onun havalanm, umu
olanlarndan artakalan manalarn toplayamyo ve anlayamyor-
.
du. Kkn vaktiyle kendisini ta kapsnn nnden hanmelleri
nin efkatli kokular ve demir parmaklnn gnll gcrtsiyle
istikbal eden ruhu, imdi
umu, gitmiti. Btn o eski varlklar
esiri birtakm kokular gibi geip dalnca o da kendisini kksz
bulmu; burada, bir uurum kenarnda' gibi, ba dnmt. K
kn byle temellerinden bozulmas onun eski kanaatlerinin sar
slmas ve btn maneviyatnn hastalanmas ve rmesi demek
ti. Eski zengin manalarndan boalan kkne muhabbeti, ball
azalm, gevemi ve nihayet gmt. Artk onu kendine,
kendini ona yabanc buluyordu. Kkn artk kendisi iin lzu
mundan fazla byk: nafile yere yorucu, gidip gelmesi zahmetli,
baklp idaresi marafl ve isteini tedarik edecek ar bakmn
dan yoksul buluyor, onda eski kolaylklar, rahatlklar artk bu
lamad gibi, hatta bunlar evvelce nasl temin edilirdi, iyice ha
trlayp bilemiyor, artk, eski czl maal hizmetilerin yerine ye
nilerini tedarik edemiyor, eskiden alt yenecek eylerin imdi
el altndan kaa satldna ayor, istediini bulamyor, bulsa da
alamyor, ve: "Bu koca berhanede bir bama ne yapacam?" di
ye bunalarak kknden adamakll souyor, bkyor, artk onu
satmak istiyordu.
Vaktiyle bu kk; vcudunun bir uzvu, yahut, ruhunun iine
ekildii kabuu gibi bir ey olmutu. Onu bylece kendi vcu
du gibi, btn kaniyle ve hulyasiyle, imaniyle ve hayatiyle besle
miti. Bunun iindir ki, onun imdi hastalandn, sancsn ken
di vcudunda duyarak anlyor, onu tedavi etmek istiyordu. Ha
yalinin bu kadar beslemi ve bytm olduu bu kk o imdi
vcudunda bir i gibi duyuyor, artk onu mryle besliyemedi
ini grerek bir ameliyatla, kendisinden bir ur gibi aldrmak isti
yor, opdan ayrlnca duyaca hafiflii imdiden bir kurtulu gibi
tahayyl ediyordu.
amlca'daki enitemiz, bu sefer kkn hakikaten satla
kararak, tellallarla yeniden mnasebetlere girimiti. Fakat, bu
defaki tellallar, aylarca ayn midi besliyerek amlca'ya tanm
olan Enkserciyan efendiye benzemiyorlard. Bir kere, uzak yerle
re gelmeye vakitleri yoktu. Onlar grmek iin Galata'nn, Sirke
ci ve Bahekap civarnn kirli hanlarna gitmek lazm geliyordu.
1 67
Fakat, daha fenas, mterileri de, bu uzak ve harap kke, kendi
sinin umduu ve vaktiyle mteveffa Enkserciyan efendinin bul
duu fiyatlar vermiyorlar ve kk hemen yok bahasna almak
istiyorlard.
Bylece aradan zaman, bir hayli zaman geti.
Bazan amlca' daki enitemizin hastalandn duyar, ziyare
tine giderdim. Bir ehrin mahalleleri de rabet denilen ve , daima
yer detren bir modaya tabi olduklarndan, o gnlerde o civar
daki btn kkleri de hep terkedilmi, ihtiyarlam, hastalanm
bulurdum. Artk arlca'nn btn renkleri ye manzaralar sol
mu, sararm, tozlanm gibiydl.
Buradaki, hayli ihtiyarlam entemizin. hali de garipti. O da
rahatn hibir zaman bulmu deildi. Fakat kendi sylediine ve
odasnda asl duran "la rahate fiddnya" levhasnn dediine kan
myarak rahat daima baka bir yerde bulacan ummtU. Bu
kadar uzun bir mddet hayalinde tten amlca kk daha ta
mir grp, bezenip diledii kvama gelmeden evvel byle manen
ve maddeten iflas etm olduu halde o hala ummaktar geri kal
myor; yine hepimizi her zaman yaatan hayale dnyor; _ gn
lnde yava yava .baka bir hayal alyor; o mdi daa ufarak,
daha yumuak ve daha scak bir baka yuva tahayyl ediyor ve
nun iinde, kendisine btn bir saadet alemi kuruyordu. imdi
Istanbul'da kk bir eve ekilip orada yorgun vcudunu ve ru
hunu dinlendirmek ve ibadetle megul olmak sevdasna dm
t.
1 6
XXIII
Deli Enitemiz, Kadn Delisi Oluyor!
Zamana dair ve zamanla geen eylerin, abukluu yahut ya
Val hakknda doru bir fikir edinmemiz pek gtr. Zira za
mann hep iie geen hudutlar bildiimiz dier hudutlarn hi
birine benzemez. Birok eyler vardr ki pek eski zamanlarda kal
sanrz. Halbuki bunlarn bir isim verilemiyen tesirleri yeni
zamanlar iinde duyulur. Birok eyler de vardr ki, dnya kadar
ckiyecek sanrz ve gnn birinde bunlardan hibir eser kalmaz.
Adtler ve nizamlar hazan o kadar yava, hazan da o kadar abuk
deiir ki, ok kere uzakta sanlan ve saylan bir tarih ve mazi ha
la iimizdedir; ok kere de pek yaknda zannolunan bir mazi
havsalamzn dnda kalr. Filan senenin filanca aynn filanca
gn veya gecesi, gen, orta yal ve ihtiyar, bir kadn veya erkek
lr. Onun lm tarihi hakknda yabanclarn kanaatleri kati ve
salamdr. Fakat biz, ki kendisinin kanmzla hayatmzdan, hat
ralarmzla ryalarmzdan ekilinceye kadar, nice senelerle daha
gizli gizli bizimle birlikte yaadklarn biliriz, biz bunlarn ne va
kit iimizde yava yava ekilerek bizi braktklarn ve bsbtn
silinerek yok olduklarn, hatta bunun gerekten vaki olup olma-
. dn, bylece annemizin, babamzn, sevgilimizin, eer lm
lerse, hangi tarihte, ne zaman lm olduklarn iyice bilemeyiz.
amlca' daki enitemizin doumundan belki ancak iki yl
evveline, on dokuzuncu asrn yarsna; 1 850 senesine kada,
Arerika' da bile esir ticareti kalkm deildi. Kendisi daha be
yalarnda bulunduu srada, yani 1858'de devlet, zenci esaretini
. "ferman- ali" ile menetmeye halyor, bunu yllarca "emr-i ali" ,
"emirn'ame-i sami "lerle, dahiliyeden valiliklere tamimlerle tekide
diyor ve kendisinin genliinde, yani 1 880' de yine bu zenci esare- .
tinin Afrika' d men'i hakknda Ingiltere ile bir mukavele akdedi
yor, fakat bunlara ramen bu ferman- alilerin sdar olunduu sa-
1 69
raylarla bu emirname-i samilerin ve bu tamimlerin yazld ko
naklar harem aalariyle cariyeler dolduruyordu.
amlca'daki enitemizin ikide bir gidip geldii Arabistan'n
nice kesinde, bucanda kle ve cariye alm-satm hala devam
ediyor, Yemen iskelelerine gidip gelen vapurlarla orada ucuz sa-_
tn alnan Sudanl ve Habeistanl zenci kzlan ve ocuklar geti
riliyor, stanbul'da byk makamlarda bulunanlara hediye edili
yor veya satlyordu. Hatta, bu memnu ticaret, zencilere inhisar
etmiyerek, esirciler tarafndan alnm kk erkes kzlarnn
da alnp satld ve hatta, ou ksz muhacir veya Anadolulu
kzlarn da bir nevi "hccet"le, gya kimsesizmiler de uzaktan
akrabalarnn rzasiyle ve bir nevi sat mukavelesiyle sahip olu
nuyordu.
Btn bunlar iin evlatlk, ahretlik, besleme, halayk, kalfa gi
bi tabirler kullanlr, bu kelimeler herkesin kolayca anlad ve
kabul ettii manalara gelirdi. Padiah, ehzade ve sultan sarayla
rnda ancak esir olan halayklar, kalfalar hizmet ettikleri gibi orta
halli evlerde bile hala ahretlikler, beslemeler bulunur, bunlarn
bazs "evlad- manevi" olur, hazan da: "Bunun manas nedir, bili
riz!" diyenler bulunur, ve evlad- manevller, hazan yine pek ms
tamel bir tabirle, "evlatlk" olurlar, sonra, azadedilir, rak edilir,
evlendirilir ve yine, hazan da, nikah edilirdi. Hala baz evlerde, `
gzde, odalk hikayeleri duyulur, hizmeti odalarnda treyen
odalklar, hanmlarna rakip kesilen halayklar olu_r, baz kalfalar
hazan ocuk drr, yahut doururlar ve o zaman hazan da,
kendilerine izdiva kaplar alr, onlar, hanmlarna, ortak ola
rak, ikinci hanm olurlard ve bylece nice fecaatli ortaklk hika
yeleri duyulurdu.
Enitemiz, bu' eski usullere itiraz eden vicdanlarmzn ilk
ykselen seslerinden olan, "Sergzet", romann vaktinde phe
sz okumu olmalyd. Fakat btn bu usullerin tatbik edildiini
de, mr boyunca grmt. Zira, bu adetler btn o resmi ya
saklara ramen konaklar, yallar ve kklerden bsbtn kalkm
deil, menolunduundan yarm asr sonrasna, ta Merutiyet'in
ikinci ilanna, yani 1 908 senesine kadar, st yar kapal bir suret
te, devam etmiti. Hatta, amlca'daki kendi kknde bile! Ha
lam da byle nice esir halayk hikayeleri duymu, odalk rezalet
leri grmt! Btn bunlar ortadan kalkal, adetlerden geeli da-
1 70
ha ok zaman olmamt. Esir ticareti yapanlarn biroklar, hala
yayor, . bunlarn ocuklar da genliklerinde bu hikayeleri duy
mu bulunuyorlard. amlca'daki enitemizin komularndan
biri olan ahin. Paa, getirtip saraya satt gen kzlar yznden
zengin olmu, kendisininkine yakn byk bir kk yaptrm,
kendisininkine yan bir rtbeye sahip cmu, hatta "cilve! talih"
olarak, nice defalar ona srf komuluk hatr iin gitmiti de, o,
musahabelerinde, kendisine kafa tutmutu!
te bylece amlca' daki. enitemizin mevkiinde bulunan bir
aam, o zamanki greneklere gre, btn bu adetleri hayatna
girmi alelade tabii eyler diye telakki etmeye, yadrgamamya ve
mnasebette bulunmak istedii kadnlar da evlatlk, besleme,
hizmeti ve saire diye evine getirtmeye alkn olurdu. Kendisi de
btn hayatn doldurmu olan ehvet, hislerini tatmin iin hep
bu eskimi usullere mracaat etmeye alkt. O zamanlar daha
oalmam olan randevu evlerine gitmeye ise hi almamt.
Belki byle bir yerde grnmeyi ayp sayacak; belki de baskn
vermekten korkacakt. Kendisince zevk kaplarnn, almas, ra
hat, emniyet ve bir de eski Trk evlerinin el srlmemi istikbal
ve saltanatna sahip olan kendi evinin muhiti ve havas gibi ruhu
nun alkn olduu artlara tabiydi. Bu gibi eyleri evimizin dn
da brakmak ve evimizi onlardan masun bulundurmak itimai'
bir terakki saylabilir. Ukin bunu deli enitemize anlatp kabul
ettiremezdiniz!
te bu esnada onun baqdan hayli kark, dadaal ve bast
rlp savuturulmas, hayli g ve skntl iki macera daha ge
miti. Enitemiz bunlar da yattrmas iin halamn yannda bu
lunmasn kimbilir ne kadar istemiti!
vaktiyle hepimizin rabtal bulduumuz ve ahlakndan phe
lenmeyi hibirimiz hatrmza getirmediimiz yar eski kalfa, yar
bac, dul bir erife hanm ve onun da Leyla isminde kk bir k
z vard. Zaman deiince bu erife hanmn tabiatnda da bizim
harikulade bulduumuz bir deiiklik hasl oldu. Kz, haberimiz
olmadan geen bir zaman iinde, byyvermiti. Biz onu hala
ocuk sanrken, o gzellik hreti etrafn saran bir gen kz ol
mu, arasra kendisine misafir gelen bu erife hanma halam, bah
'i, yol paras diye, yarmar, birer lira verdike biz onu hala es
kisi gibi, memnun oluyor sanrken o, gzel Leyla'sn zengin bi-
1 71
risiyle evlendirmek, kendisi de bu sayede devaml bir rahata kon
mak emelini beslermi. Bylece, vaktiyle o kadar iyiliini grd
zavall halamn, kocasndan ayrlmasndan so'ra, bir kere bile
yanna uramyan erife hanm, kzn amlca' daki enitemizle
evlendirmeyi mnasib grm. Onun huyunu bildii iin evvela
Leyla'sn kendisine uzun uzun methetmi, s.onra bir gelin gibi
hazrlam, sslemi ve bir gn amhca'daki kkne gtrm.
Az zaman sonra, erife hanm, deli enitemize bir yandan burada
kendisiyle beraber yayan kzyla evlenmesi, bir yandan da ken
disine bakmas iin srar edermi. O ise daima tezadl hareketler
de bulunmak huyu ile, kz "evlad- manevim" diye tanyarak
mektebe yazdrmak, yabanclar nnde guya kendi kzndan son-
. ra bir bakasnn da yetimesine yardm etmekle vnmek, ste
lik bir de kzlarn tasillerine taraftar grnerek yeni zihniyete
uygun bir gsteri yapmak, erife hanma da kk bir maa ba
lamak gibi arelerle kendilerinden kurtulmaya alrm. Bu i
kolayca hallolunamyor, birtakm mnazaralar douyor, duyulu
yor ve dedikodusu her tarafa tayorken, gzel Leyla'ya, enite
mizden daha zengin bir talip km. O da, gen bir tacir olan bu
adamla sevierek evlenmi, deli enitemiz de birka zaman Mec
nun'u olduu Leyla'sn unutarak, hele erife hanmn tazyikle
rinden kurtulduuna sevinerek, "secdei kran"a kapanm, nice
dualar etmi.
O srada, deli enitemiz, btn rastgeldii gen kzlara kar
'
byk bir muhabbet ve efkat duyar olmutu. Belki tekmil haya
tnda kullanmad tevecch ve nezaketi bir gizli hazinede birik
tirmi gibi, imdi, nne kan ve hep gzel bulduu kzlar ve
gen kadnlar iin adeta israf ediyordu.
Herkesin hakikat diye telakki ettii grn herkes baka
baka trl grmeye mahkumdur. Hi kimse yoktur ki, dnyay
biraz kendine ekmesin. Zira gzlerimiz hakikat dediimiz bu
dnyay grd anda onu derhal kendimize gre tahrif etmeye
balar. Daha dorusu gzlerimizin grdkleri ancak kendimize
gre grnen eylerdir. Bunun iin dnyada herkesin bulduu
hakikat kendi baklarnn olduu kadar hususidir. Zira ocuklu
un, genliin, orta yalln ve ihtiyarln gzleri hep baka
baka grr ve hepimiz kendi dnyamz byle deien gz.erle
szerken, onu gnlmzde bulduumuz renklerle boyarz. Oyle
1 72
ki, bize arpan byle kendimize gre boyanm bir dnya olur.
Denilebilir ki hakikat ve dnya hep gnlmzn neesine veya
hznne gre deiir. Sevgilimizin bize tebessm ettii gn,
onun en arklarla aldadn duyarz. Biz meyus olunca onu
matemde kalr sanrz.
Lakin, elle tutulan hakikatin bu hususiyetlerini grp tasdik
edenler bile yine sanrlar ki, ok kere daha kark, daha nisbi ve
daha hususi olan maneviyat alemini insanlarn hepsi de ayn yol
da telakki etmektedirler. Halbuki, bilakis, manevi sahadaki kar
klk tabii o kadar artar ki, artk hibir had tanmaz. Gzlerimiz
bu hikatleri bsbtn kendilerine gre uydurur. Zaten ok ke
re bundan dolaydr ki muhta olduu teselliyi bulur. Dnyay
ve hayat herkes kendine gre tefsir e_der. Birok ahmaklar, dn
yann kendi kafalarna gre kurulup dzeleceini beklerler. Bir
ok beceriksizler de i balarna kendileri geldi mi, hemen her
n yoluna gireceini zannederler. Birok yabaniler kendi dehala
rna inanrlar. Hulya ile, birok mflisler zengin olmak ve birok
lm hastalar fa bulmak arifesinde yaadklarn sanrlar. Bir
ok mtekaitler takdir olunmam faziletlerinin manevi, iradyla
geinerek ereflerinin servetini bol bol tadarlar. Zavall beeriye
tin belki en mhim gdas byle zrt tesellileridir.
Hepimizin her gn kullandmz kelimelerin ne kadar eitli,
hatta tezadl manalara geldii gn gibi aikardr. Hayatmza gi
ren hakikatlerin nasl baka baka telakki ve tefsir edildikleriney
se her gnk gazeteler ahittir. Birok gazetelerin kendi hayat
mna hile tesir eden dnya leri hakkndaki yazlar, eer kelime
ler kati manalarna delalet edebilse, belki bize gre syledikleri
nin tam aksi olmas lazm gelirdi. Bunlardan. bir ksmnn siyah
tr dediklerine dier bir ksm beyazdr derler. Hangisi ak, hangi
si karadr? Btn bunlar hep gzlere gre der!
Deli entemizin de, ihtiyarl yznden, gzleri adamakll
bozulmutU. Bunun neticesi olarak da, artk iyi gremedii, iyi
seemedii btn gen kzlarla kadnlar, bsbtn irkin olma
malar artiyle, emsalsiz derecede gzel buluyordu. Bu yzden,
mdi onunla birlikte sokaa kmak, yine eskisi gibi gln ol
makla kalmyor, belki, fecaate varan bir garabete eryordu.
Deli entemiz, hele . bahar gneinin hemen her yzde bir
para gzellik parldatt gnlerde, uzaktan grd her taze ka-
1 73
dm iin: "Aian yarabbi! Bir afet! " diyor ve herkesin nasl olup
da bu gzellik mucizesine hayran olmadna, peine taklmad
na, onunla evlenmeye talip olmadna ayor ve kendisi guya
artk bu kadar gzellie tahamml edemiyormu gibi, "Aman -
Aman! " diye mrldanyordu. Halbuki, stlerinde, yzlerinde ta
dklar gzelliin kymetini laykiyle bilemiyen gen kzlar ve
taze kadnlar bu ihtiyarn bir an iinde doan gzle grlr ala
kasna ayorlard. Zaten bu rastgelinen, ok kere alelade bir kz,
hazan da irkince bir kadnd. Deli enitemizse bunlarn hepsine
k olabileceini, hatta olduunu gryordu. Bir kadm ldras
ya beenmesi iin onunla tanmas ve konumas lazm gelmi
yor, uaktan grmesi kafi geliyordu. Byle rastlad baz kk
kzlara ve gen kadnlara kar birdenbire ve onlarla hemen ev
lenmek isteyecek kadar iddetli bir ak duyuyordu.
Bir gn skdar vapurunda, kadnlarn yerinde, eiden bi
raz tandmz bir kadn grm. Vapur, Kprden Uskdar'a
gelinceye kadar ona kar duyduu ak o kadar iddetlenmi ki
vapur iskeleye yanarken o da duyulmay kasteden bir yksek
sesle: "Eer bu hanm benimle evlenmek isterse, nikahmz im
di kydrrm!" diyormu.
Ben, bu kadnn vaktiyle biraz tandmz bir Nadire hanm
olduunu duyduum zaman iittiime inanamadm. Zira ona on
sene kadar evvel ilk tesadfmde bile maceral bir hayat ve bir
gzellik hretine sahip olmasnn sebeplerini anlayamam ve
ypranm, yalanm, zaten hi de gzel olmyan adi bir kadn
olduuna amtm. Daima melerek yerlerde oturan, daima
ular ziftten sararm iki parma arasnda ince bir sigara tutan,
daima ikiden bozulmu gibi hrltl bir sesle konuan, gekin,
sarya boyal sal, allkl, dzgnl, mavimtrak bir mora, krm
zmtrak bir ala alan porsumu ve burumu suratl, kaln ve ka
ba dudakl ortalarndan bir siyah izgiyle rm dili, dalgn
gzleri gfya hala, bir iret sofrasnn havasnda szlyor, hissini
veren bakl bu kadn grseniz siz de, akla birlikte hatra gelen
btn gen, din, safvetli ve gzel duygularn artk ondan ok
tandr ayrlm olacan grerek onda hala gnl maceralariyle
alakal bir cazibe kaldna mmkn deil inanamazdnz. Enite
miz bu harap, sfli ehvet maskesine de ak olmutu! Bu kadnla
da evlenmek istemiti! Nadire hanmin baz gnler, amlca'daki
1 74
kke gelip kald ve bu gecelerde enitemizin kknden baz
saz ve ark sesleri szd rivayetleri duyuldu. Fakat, sonra, bu
macera da yava yava gemi oldu ve unutuldu.